32
Sayı: 2009/26 10 Temmuz 2009 1 TL Sosyalizm İçin TİS ihanetine ve kölelik yasalarına boyun eğmeyelim! Yılgınlık yok, direniş var!

Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sayı: 2009/26 10 Temmuz 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

TİS ihanetine ve kölelik yasalarına boyun eğmeyelim!

Yılgınlık yok,direniş var!

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER Düzen içi çatışmanın gölgesinde sınıfayönelik kapsamlı saldırılar . . . . . . . . . . . 3Sermayenin saldırılarına ortak olanlar hesap verecekler! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz”politikasının ürünü saldırıları artıyor.... . 5Köleleştirme saldırılarına karşı işçisınıfının yıkıcı ve yapıcı gücünün açığaçıkarılmasının hayati önemi! . . . . . . . 6-72 Temmuz eylemlerinin aynasındanyansıyanlar.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82 Temmuz mitinglerinden...... . . . . . . . . 92 Temmuz eylem ve etkinliklerinden . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11Sabra saldırısında yaralanan Tahsin Alıcıile saldırı ve sonrası gelişmelerikonuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Sabra saldırısına karşıprotestolardan.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 14-15Bahar döneminin kazanımları . . . 16-17DESA direnişinin deneyimleri ve kazanımları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18Entes direnişi güncesinden... . . . . . . . . 19“Emekçi Kadın Buluşması”gerçekleşti!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

TMMOB’un gerçekleştireceği “Ücretli veİşsiz Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları Kurultayı” üzerine DüzenlemeKurulu Başkanı Erhan Karaçay ilekonuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21Suç işleyen polis ödüllendirilecek! . . . 22Hrant Dink davasının 10. duruşması... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Bültenlerden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!… . . . . . . . . . . . . 25 AGİT sosyalizme saldırmak için tarihiçarpıtıyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26Honduras’ta emekçiler faşist cuntaya karşı direniyor! . . . . . . . 27Barack Obama’nın “büyük savaşı” Afganistan’da başladı!. . . . . . . . . . . . . 28Çatışma, uzlaşma ve “çözüm”tartışmaları… - M. Can Yüce . . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/26 l 10 Temmuz 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Burjuva gericiliğinin iç çatışması derinleşirken işçive emekçilere yönelik saldırılarda da her türlü sınıraşılmış durumda. Sermaye meclisinden gece yarısıoperasyonları ile geçirilen işçi ve emekçi alehtarıyasalarla kırıntı düzeyindeki haklar da artık tamamenyok edilmiştir. İşçi sınıfı ortaçağ köleleğini aratmayankoşullarda çalışıtırılmakta ve ağır bir baskı vesömürüye maruz bırakılmaktadır. Gelecek beklentisiise tamamen yok edilmiştir.

Öte yandan bu saldırıları sınıfın içindemevzilenmiş sendikal çetelerinin ihanetitamamlamaktadır. Ancak bu açık ihanetçi tutuma karşısınıf içinden henüz anlamlı bir tepki yükseltilebilmişdeğildir.

İşçi sınıfı ve emekçiler tamamen köleştirilerekteslim alınmak isteniyor. İşçi sınıfının hak veçıkarlarının temsilcisi olması gereken sendikalar,bugün için artık farklı bir işlev ve rol üstlenmiştir.Sendikalar, sendikal bürokrasinin elinde sermayedüzenine hizmet eden bir mekanizmayadönüştürülmüştür. Sendikal bürokrasi gelinen yerdebazı istisnalar dışında, sermaye sınıfının eklentisihaline gelmiştir. İşçi sınıfının önüne örülen buabkulayı parçalamak gelinen yerde özel bir önemtaşımaktadır. Sermaye sınıfının işçi ve emekçilereyönelik yıkıcı saldırılarının kolayca hayatageçirilmesinin birer aracına dönüşen sendikalara sahipçıkmak ve sendikal ihanet çetelerini buralardan söküpatmak ertelenemez bir görevdir. Bu görev işçisınıfının devrimcileştirilmesi çabasından ayrı elealınamaz. Bu başarılmadan işçi sınıfının ileriye doğrubir çıkış yapabilmesi de mümkün olmayacaktır.

Sınıf devrimcileri sınıfı devrimcileştirme çabasınıbir taraftan kesintisiz olarak sürdürürken öte taraftanda sendikal mevzileri sınıfa ihanet eden çetelerinelinden söküp almak çabasında yoğunlaşmalıdırlar. Buçabanın bütünlüğü ve başarısı ölçüsündedir ki sınıfhareketini devrimcileştirmek mümkün olacaktır.

* * *

Eksen Yayıncılık tarafından baskıya hazırlanan ikiyeni kitap devrimci okuruyla buluştu. Daha önce

“Parti Değerlenlendirmeleri/1-2” başlığı ileyayınlanan iki kitap “Parti Değerlendirmeleri/3-4”kitapları ile tamamlanmış durumda.

“Devrimci bir partinin, TKİP’nin, son birkaç yılınsiyasal gelişmelerinin yanısıra devrimci mücadeleninve örgütlenmenin sorunlarına yaklaşımı konusunda dabir fikir edinmek isteyen herkes için, ‘PartiDeğerlendirmeleri’nin birlikte yayınlanan 3. ve 4.kitapları vazgeçilmez kaynaklardır.” (Sunuş’tan)

Devrimci okurun bu kitaplara gerekli ilgiyigöstereceğini umuyoruz.

Okurlarımız ‘Parti Değerlendirmeleri’nin dörtkitabını Eksen Yayıncılık bürolarından vekitapçılardan temin edebilirler.

KKii ttaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Geçtiğimiz günlerde alevlenen düzen içiçatışmanın konusu, Genelkurmay bünyesindehazırlandığı iddia edilen “belge”ydi. Belge sahte mideğil mi, subaylar Genelkurmay’ın bilgisi dışında mıhazırladı yoksa Genelkurmay mı hazırlattı biçimindekitartışmalar karşılıklı restleşmelere dönüştü.Genelkurmay, askeri yargı silahını kullanarak“belge”yi “kağıt parçası” olarak ilan edip yıprananimajını onarmak isterken, karşısında diş gösteren birdüşman buldu. MGK toplantısıyla aynı saatlerde“belge”de imzası bulunan albay gözaltına alınıptutuklandı. Tutuklanan albayın 24 saat geçmedenserbest bırakılmasının ardından ise, bu kez aynı gününgecesi bir gece yarısı operasyonuyla, askerlerin sivilmahkemelerde yargılanmasını kolaylaştıran yasameclisten geçirildi.

Bu noktadan sonra da çatışmanın konusu bu yasaoldu. Dinci parti ve yandaşlarının açıktan meydanokuması olan bu yasa karşısında Genelkurmay’ınyaptıkları ise, imajının daha da yıpranmasına yolaçtı.Zira, daha önceki çatışmanın temel konusu olanAbdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını tanımayan ordu,şimdi tüm umutlarını onun vetosuna bağlıyordu.Ortaya çıkan bu durum, düzen içi çatışmadainisiyatifin artık büyük ölçüde hükümet cephesininelinde olduğunun tescili oldu. Öyle ki, ordunun kuruludüzenin koruyucu ve kollayıcı gücü olma iddiasınameydan okurcasına Tayyip Erdoğan rejimin güvencesiolarak polisi gösterdi.

Bu noktada bir hamle de TÜSİAD’dan geldi.TÜSİAD, yapılan düzenlemenin kendisi tarafından daistenen bir düzenleme olduğunu belirttikten sonra, asılitirazını şu biçimde ortaya koydu: “Demokratiktartışma sürecinden geçmesi gereken yapısaldüzenlemelerin, son örnekte görüldüğü gibi bir usüllegerçekleştirilmesi, temel ekonomik, siyasal ve sosyalsorunların çözümünde TBMM’den beklenen uzlaşınınsağlanmasını zorlaştırmaktadır.” TÜSİAD sorunuyasanın kendisinde değil çıkarılmasında izlenen“usül”de gördüğünü açıklayarak, yaşananların rejimisoluksuz bırakacak bir çatışmaya varmasındanduyduğu korkuyu yansıtmaktaydı. Yanısıra AKP’nintutumundan duyduğu rahatsızlığı ifade etmekte veüstü örtülü uyarmaktaydı.

TÜSİAD’ın bu tutumu aynı zamanda onun mevcutiç dalaşmadaki yerini göstermektedir. Bilindiği üzereTÜSİAD, özellikle Kıbrıs ve Kürt sorunu üzerindeüstlendiği rolden dolayı daha da pekiştirdiği siyasalayrıcalıklarını korumaya çalışan orduyu hizayaçekmeyi bir dönem özel olarak önemsiyordu. Askerinsivil mahkemelerde yargılanması konusundakiTÜSİAD’ın geçmişte aldığı tutum esasta bu ihtiyacınürünüydü. Fakat mevcut durumda TÜSİAD ordudanziyade AKP’yi dengeleme ihtiyacı duymaktadır.Çünkü, özellikle AKP-Doğan grubu kavgasıyla açığaçıktığı gibi, AKP tekelci burjuvazinin gelenekselkesimlerinin aleyhine, hükümet olmanın imkanlarınıkendi yandaşı burjuva kesimin çıkarınakullanmaktaydı. 29 Mart seçimlerinde AKP’nin oykaybetmesini TÜSİAD sevinçle karşılamıştı. İşte AKPve yandaşlarının rejimin bekçisi sayılan orduyuköşeye sıkıştırdığı bir dönemde, TÜSİAD AKP’yi geriçekilmeye ve uzlaşmaya zorlayarak, üzerindekidenetimini sıkılaştırmaya çalışıyor.

Elbette TÜSİAD aynı zamanda kurulu düzeningerçek efendisi olarak, düzenini korumak ve düzeçıkarmak istiyor. Çünkü, iç çatlakların büyüdüğü vegiderek rejimi kilitleyecek bir noktaya doğruevrilmeye başladığı mevcut koşullar, düzeningeleceğini zora sokmaktadır. Oysa ekonomik krizinpençesinde kıvranan düzen cephesi, emperyalistmüdahalelerle birlikte ortaya çıkan yeni bölgeselsorunlar karşısında güçlü bir siyasal-askeri yönetimeher zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. TÜSİADbu ihtiyacını şöyle ortaya koyuyor:

“2009 yılının ilk çeyreğine ilişkin büyüme rakamı,son dönemlerin en büyük daralmasına işaret ederken,siyasetteki yüksek tansiyon, krizle mücadeleye yönelikekonomik politikalarına yoğunlaşılmasınıengellememelidir. Türkiye ekonomisinin orta ve uzunvadede istikrarının sağlanması, gerilimden uzak vesağlıklı bir siyasi atmosferi zorunlu kılmaktadır.”

İhtiyaç bu kadar net olmakla birlikte, düzeninnesnel durumu hesaba katıldığında, bu söylenenlertemenniler olmanın tesine geçemiyor. Zira,ekonominin yaşadığı büyük daralma burjuvazi içingüçlü bir siyasi-askeri rejimi ihtiyaç halinegetirmesine karşın, bu durum paylaşılacak pastanınküçülmesi anlamına geldiği ölçüde, aynı zamandaburjuva kesimler arasındaki rekabetikeskinleştirmektedir. Dolayısıyla bu koşullarda,burjuvaziyi de kapsayacak biçimde bölünen düzencephesi açısından düzen içi gerilimi kontrol altındatutmanın imkanları da daralmaktadır. Gelişmelerin degösterdiği gibi, yaşanan iktidar mücadelesinin yanındaortak zeminler ve ortak çıkarlar olmakla birlikte,eğilim parçalanma ve mücadelenin sertleşmesiyönündedir.

Bununla birlikte, burjuva cephede sertleşenrekabet, işçi ve emekçilere yönelik ekonomik-sosyalve siyasal saldırıların yoğunluğunu etkilemeyecektir.Zira, burjuvazi kendi içerisinde ne denli bölünürsebölünsün, işçi sınıfı ve emekçiler karşısındaki ortakçıkarlarının bilincindedir ve ortak bir saldırıcephesinde buluşmakta bir zorluk yaşamayacaktır. İştebundan dolayıdır ki, düzen içi dalaşmanın sertleştiğimevcut şartlarda meclis sadece askeri mahkemelerleilgili yasaya değil, aynı zamanda işçi ve emekçilereyönelik kapsamlı bir saldırıya da (Özel İstihdamBüroları ile ilgili yasa) imza attı. Hem de diğer yasadaolduğu gibi, bir gece yarısı operasyonuyla oldu bittiyegetirerek bunu yaptı. İşçi sınıfı ve emekçilerin TİS vesendikal haklar başta olmak üzere bir dizi tarihselönemdeki kazanımını bir kalemde silen böyle biryasanın benzerlerine ancak darbe dönemlerinderastlanabilir. Gece yarısı yapılan bir operasyonlageçirilmiş olması da bunu doğruluyor.

AKP böylece tekelci burjuvazinin ihtiyacını dakarşılamış olmaktadır. Bunu yapmayı başardığı içindirki, barındırdığı tüm risklere ve tehlikeli yöneliminekarşın, hala da onun için vazgeçilmez bir silah olmaözelliğini korumaktadır. Ancak, denetlenme vedengelenme imkanlarının her geçen gün zayıfladığı birsiyasal ortamda, bu durum tekelci burjuvazi için birsiyasal açmazın da ifadesidir. Çünkü elinde tutmakzorunda kaldığı ve katlandığı bu kirli değnek her anuygun koşullarını bulup kendisine de dönebilir. Bununböyle olmasını zorlayan güçlü bir nesnel temel de söz

konusudur.Düzen cephesindeki iç gerilim ve çatışmalar

tablosu genel hatlarıyla böyle. İşçi sınıfı ve emekçilerpayına bugün özellikle üzerinde durulması vetartışılması gereken temel sorun ise, kendi sınıfmevzilerinin dağınıklığı ve düzenin yürüttüğüsaldırılara göğüs gerilememiş olmasıdır. Özel İstihdamBüroları’nın hayata geçirilmesi karşısında ciddiyealınabilecek bir tepkinin gösterilmemesi vahim birduruma işaret etmektedir. Sadece bu kadar da değil.Bu aynı günlerde hükümetin kamu TİS’lerinisermayenin istediği gibi bitirmesi ve bunu bir moralzaferle birleştirmesi işçi sınıfı için önemli bir yenilgiolmuştur.

Elbette bu kayıp ve yenilgilerin nedenlerinibiliyoruz. Öncelikle ihanette maharetli sendikabürokratları bu nedenlerin başında gelmektedir. KamuTİS’lerinde çıplak bir ihanete imza atan bu sendikalkorucular, Özel İstihdam Büroları ile ilgili yasakarşısında kıllarını kıpırdatmamışlar ya da en fazlaÇelebi’nin yaptığı gibi Çankaya’nın yollarına düşerek,yasayı veto etmesi için Gül’e yalvar yakar olmuşlardır.Alt kademe sendika bürokratları da onlara eşliketmiştir. Koydukları büyük iddiaların altında ezilerekmücadelenin en kritik safhasında ortadan kaybolmuşve dahası ihanet tablosunda yerlerini almışlardır.

Ancak, sendikal korucular ile alt kademebürokratları ne denli etkili olurlarsa olsunlar, asılbelirleyici neden sınıfın ilerici ve devrimci güçlerininörgütlü bir karşı koyuşu ortaya koyamamalarıdır.Güçlerinin sınırları belli olmakla birlikte yine de böylebir karşı koyuş için ortaya bir çaba konabilirdi. Neyazık ki bu yapılmamıştır.

Tüm bu zayıflıklara rağmen, sınıf cephesinde sürenmevzi direnişler ve eylemlerle yoğunlaşan birmayalanma var. Yapılması gereken, güçleri sınıfalanında yığmak ve düzene karşı kararlı bir sınıfmücadelesini yükseltmektir.

Düzen içi çatışmanın gölgesinde sınıfayönelik kapsamlı saldırılar

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sermayenin saldırılarına geçit yok!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Sermayenin saldırılarına ortak olanlar hesap verecekler!

Özel İstihdam Büroları “kölelik sözleşmesi” adıaltında burjuva medyanın da gündemine girmişbulunuyor. Sermayenin ihtiyaçları çerçevesindeTBMM’deki görüşmeler sürerken, 26 Haziran gecesi,4857 Sayılı İş Yasası’nın 7. maddesine 7/a maddesieklendi. (Kanun No 5920). Eklenen madde, “Meslekianlamda geçici iş ilişkisi” başlığını taşımaktadır.

Görüldüğü gibi “milletin meclisi” canla-başla,gece-gündüz demeden çalışmaktadır. Uykularındanferagat ederek bu denli yoğun bir tempoyla çalışanvekiller, bu hizmetlerinin karşılığını elbettealacaklardır. Yaratılmak istenen bu köle pazarındanseçilecek “köle işçiler” burjuvaların para kasalarınıdoldururken, bu alışverişten vekiller de elbettenasipleneceklerdir.

Bu yeni uygulamanın işçi sınıfına yönelik çokkapsamlı bir saldırı olduğu açıktır. Burjuva medyanınbile gündemine giren bu gerçek artık itirafedilmektedir. Şimdiye dek yürürlükte olan işkanununun emekçiler için ne anlama geldiği, zatensınırsız sömürüye tanıdığı imkânlar nedeniyleortadaydı. Adı üzerinde, “kiralık işçi” uygulaması ise,işçilerin köleleştirilmesinin gerçek manada hayatageçirilmesidir. Kiralanan işçi iş güvencesindenyoksun olacak, nerede ve hangi koşullarda çalışacağıözel istihdam bürosunun inisiyatifine bırakılacak. Birfabrikada %25 oranında kiralık işçi çalışabilecekken,işçilerin tüm sorumluluğu fabrikanın patronuna değil,istihdam bürosuna ait olacak. İşçi ücretini buradanalacak. Sözleşme süresi en iyi durumda 18 ayıgeçmeyecek. Ancak kıdem tazminatı kapsamınagirmemesi için bu sürenin de parça parçauygulanacağı açıktır. Gelecekte emekli birisinerastlamak şaşılacak bir şey olacak. Özel İstihdamBürosu’ndan kiralanan işçinin bir kaza ile karşıkarşıya kalması durumunda patronu sorumlu tutacakbir düzenleme de yasada yer almıyor.

Detayları açığa çıktıkça, bu saldırının ne kadarsinsi bir amaç taşıdığı görülmektedir. Bu yasanınhayata geçmesiyle, örgütlenme mücadelesi açısındanişçi sınıfının önüne büyük bir barikat örülmüş olacak.

Saldırının kapsamı düşünüldüğünde, sınıfcephesinden verilen tepkiler oldukça zayıfdurumdadır. Bu çerçevede söz söylemesi gereken işçisendikaları, Cenevre’de olduğu gibi sefa sürmektenvakit buldukları zamanlar tepki göstermektedirler. Butepkiler de yazılı ve göstermeliktir.

Cumhurbaşkanının veto etmesini talep etmeninötesine geçilmemektedir. 24 Haziran ‘09 tarihindeÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılan“Üçlü Danışma Kurulu” toplantısına katılan TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ’e, “Özel İstihdam BürolarınınMesleki Faaliyet Olarak Geçici İş İlişkisiKurabilmesi” konusunda yasa değişikliği yapılmasınakarşı olduklarını ifade etmiş olmaları yeterligelmektedir.

Kamu toplu sözleşmesini büyük bir ihanete imzaatarak sonuçlandıran Türk-İş bürokratlarının, konuyadair gösterdiği suskunluk da yine ihanetçi kimlikleriile ilintilidir. Zira Türk-İş için, en örgütlü olduğu yerolan kamuda çalıştırılan taşeron işçi sayısının 108bine çıkmış olması da önemli değildir. Tıpkı sadeceMayıs ayında sendikalarına üye 1106 işçinin iştençıkarılması, 2 bin 683 işçinin de ücretsiz izne ayrılmışolması gibi... Yine Türk-İş’in verilerine göre, 2008’inson 3 ayı ile bu yılın ilk 5 ayını kapsayan 8 aylıkdönemde toplam 40 bini aşkın konfederasyon üyesiişten çıkarıldı. Ücretsiz izne çıkarılanların sayısı da41 bin 422’yi buldu.

Otomotiv ve metal sanayinde örgütlü bulunanTürk Metal’in geçen ay 648 üyesi işten çıkarıldı, 2bin 326 üyesi ücretsiz izne yollandı. Mayıs ayında 3bin 627 sendika üyesi de yarım ücretle çalışmayamahkûm edildi.

Tekstil sektöründe ise Mayıs ayında TEKSİF’eüye 56 işçi işten çıkarıldı, 187 işçiye yarım ücretleçalışma dayatıldı. Kriz döneminde 4047 TEKSİFüyesi işten atıldı, 7 bin 568 işçi ücretsiz izne çıkarıldı.

Petrol-İş üyesi 70 işçi Mayıs ayında işsizlerkervanına katıldı. Kriz döneminde sendikaya üyetoplam 683 işçi işsiz kalırken, 357 işçi de ücretsizizne çıkarıldı.

Tersanelerdeki işten çıkarmalar Mayıs ayında dasürdü. Dok Gemi-İş üyesi 300 işçi Mayıs ayında işinikaybederken, kriz döneminde işsiz kalan sendikalıişçi sayısı 1300’e ulaştı.

İşsiz kalan sendikalı işçiler arasında DİSK üyesiişçiler de azımsanamayacak derecededir.

Onbinlerce sendikalı işçi işsiz kalarak krizinfaturasını ödemişken sesini çıkarmayan sendikaağalarının, güvencesiz işçiler de dâhil işçileritamamıyla köleleştirecek “kiralık işçi” yasasıkarşısında dillerinin lal olması şaşırtıcı değildir. ElleriAvrupa’nın lüks lokantalarında kaşık-çatal tutmakla

meşgul olanların, nasırlı ellerin yanında olmasıelbette beklenemez. Sokağa çıkınca lüksarabalarından inmeyenlerin eylem alanlarındayürümesi ise, son örneklerde olduğu gibi ancakişçilerin basıncıyla olmaktadır.

Bu arada tepki göstermesi gereken sendikalarınbaşında gelen DİSK’in tutumuna da değinelim. 2005yılında AKP’ye karşı büyük asalaklardan TÜSİADYüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç’usavunan isim DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi’dir. Yine 2005 1 Mayısı’nda DİSKkortejlerinde taşınan “işimi seviyorum”, “fabrikamıseviyorum”, “demokrasiyi seviyorum”, “paylaşmayıseviyorum” gibi şiarların yazılı olduğu dövizler veÇelebi’nin aynı gün gazetelerde “patronlarlaçıkarlarımız ortaktır” başlığıyla yayınlananaçıklamaları da unutulmadı. Sermayenin bugün AKPile ortaklaşa gerçekleştirdiği saldırıları buaçıklamalar, buna yol açan politik tutum dakolaylaştırmıştır. Yazık ki DİSK de, taşıdığı “D”harfinin anlamına inat sermayeyi cesaretlendiren birhat izlemektedir.

Yapılması gereken, işçi sınıfını “sınıfa karşı sınıf”şiarıyla kendi bayrağı altında toplayabilmektir. İşçisınıfının bağımsız sınıf siyaseti bunugerektirmektedir. Önümüzdeki zorlu yol budur. Buyolun açılmaya başlanmasıyla, hava gerçek manadaişçiden yana dönecektir.

İşçi sınıfı, kiralanacak ya da satılacak bir eşyadeğildir. O, üretimde tuttuğu yer nedeniyle tarihingörmüş olduğu en devrimci sınıftır. Sermayenin buson girişimi işçi sınıfının onuru olan emeğine,dolayısıyla da onuruna yönelik bir saldırıdır. İşçisınıfı ve emekçilerin burjuvaziye karşı vereceğimücadele, aynı zamanda bir onur mücadelesidir. Herşeyiyle bütün bir hayatı var edenleri yaşlarına,cinsiyetlerine, milliyetlerine, beden güçlerine,vasıflarına bakarak, güvencesiz, ucuz işgücü, “köle”yapmak isteyenlerin amaçlarına ulaşmasınıengellenmek mümkündür. Sınıftan yana olduğunusöyleyen tüm güçlerin eylem hattını bu rotaya göreçizebilmesi için de sınıf devrimcilerinin göstereceğiçaba önemlidir.

Bugün dizlerinin üzerinde doğrulabilen bir işçisınıfı, yarın yeni bir düzen kurmayı da başaracaktır.Sömürünün olmadığı, birlikte üretilip birliktepaylaşılan sosyalist bir düzen!..

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kürt halkına özğürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Kürt sorununda “çözüme” dair uzun bir sürediryeni bir söz söylenmiyor. Öte yandan devlet PKK’ninçatışmasızlık kararına rağmen operasyonlarıhızlandırıyor, “ez ve çöz” politikasındaki ısrarınısürdürüyor. Kürdistan’da ortaya çıkan kemikkalıntıları devletin Kürt halkına uyguladığı kanlıuygulamaları gösteriyor. Tüm bunlar olup biterken,DTP cephesinden Kürt sorununun çözümüne ilişkinumutlar sürüyor. Bu çerçevede toplantılar yapılıyor.

“Ez ve çöz” politikası sürüyor!

Düzen cephesinde daha birkaç ay öncesine kadar,çözüme yönelik söylemlerden geçilmiyordu. AbdullahGül “İyi şeyler olacak. Türkiye’nin en önemli sorunuKürt sorunudur, çözülmesi konusunda iyimserim”diyordu. Deniz Baykal, “Geleceğin Türkiyesi’nibirlikte kuracağız” diyerek “Kürt açılımı” kervanınakatılmıştı.

Yaşanan süreç ve verilen mesajlar Kürt hareketininçözüme dair umudunu da artırmıştı. Kürt hareketicephesinden yapılan iyimser açıklamalar birbiriniizlemişti. DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş,Kürt sorununun siyasi zeminde tartışılıp çözülmesikonusunda CHP ve MHP’nin de katkısının önemliolduğunu söyleyerek, MHP’yi de çözüme davetetmişti.

Tayyip Erdoğan ve İlker Başbuğ’un açıklamaları,yaratılan çözüm havasının gerçekçi olmadığını açıkçaortaya koydu. PKK veya DTP ile müzakere yapılması,PKK ve TSK’nın karşılıklı silah bırakması, Kürtbölgesine “demokratik özerklik” verilmesi,Anayasa’da DTP-PKK’nin talep ettiği değişikliklerinyapılması vb. talepler tümüyle reddedildi. Başbakanve Genelkurmay Başkanı “ez ve çöz” politikasındaortaklaştı. Çok geçmeden Cumhurbaşkanı ve CHPlideri de aynı çizgiye yöneldi.

Epey bir süredir “çözüm”e dair devletin hiçbirkurumu herhangi bir açıklamada bulunmuyor.PKK’nin çatışmasızlık, ateşkes çağrılarına rağmenoperasyonlar devam ediyor. Siirt’in Eruh ilçesi ileŞırnak’ın Bestler Dereler Bölgesi arasında kalan kırsalkesimde başlatılan operasyon genişleyerek sürüyor.Operasyonlara korucular da katılıyor. Şırnak 23.Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı ile Siirt 3.Komando Tugay Komutanlığı’ndan kalkan Skorskytipi helikopterlerle asker sevk ediliyor.

Mardin’in Nusaybin ilçesi ile Şırnak’ın İdil ilçesiarasında kalan Bagok Dağı’nda başlatılan operasyondaise askerler Kürt halkının yaşadığı köyleri ve arazileriyakıyor. Onlarca hektarlık tarım alanının yanmasınarağmen sömürgeci sermaye devleti kılını bilekıpırdatmıyor. 1 Temmuz’da başlayan davada, DTP‘li54 belediye başkanı hakkında 3 yıla kadar hapis cezasıistendi. Mersin‘de basın açıklaması yapmak isteyenBarış Meclisi bileşenleri, valilik önünde azgıncasaldırıya uğradı.

Sermaye devleti tüm kurumları ile Kürt halkınıniradesinin tümüyle kırılması, mücadelesinin ezilmesisürecinin ardından “çözüm” politikası anlayışıylahareket ediyor. Kürt hareketini fiziki olarak ezmeninötesinde, ideolojik-politik ve örgütsel olarak teslimalmak istiyor. Ancak böylesi bir ezme sürecinin

ardından sözde “çözüm” politikası gündeme gelebilir.

Kürdistan’da ortalığa saçılankemik parçaları

Sermaye iktidarının Kürt halkına yönelikkatliamları devam ediyor. Halkları birbirine düşmanetme politikası doğrultusunda ırkçı-şoven propagandakesintisiz olarak sürüyor.

Diyarbakır’da kemik, Botaş kuyularında kemikparçaları ve kumaş, Silopi’deki kazılarda ise yanmışelbise parçaları bulundu. Kürt halkına yönelik failimeçhul cinayetlerin kanıtı olan kemik parçaları,sermaye devletinin katliamlarına ışık tuttu.

Sermaye devletinin Kürt halkına yönelikkatliamları bunlarla da sınırlı değil. Kirli savaş tarihibunun örnekleriyle doludur. Gerilla kıyafetleriyleköylere yapılan baskınlar, yakılan araçlarda kömürolan insanlar, öldürülen köylüler... Kısa bir süre önceHakkari’de polis tarafından kafasına dipçik ilevurularak komaya sokulan Seyfi Turan, Batman’da veAmed’de panzerin ezerek öldürdüğü Kürt çocukları,kontrgerilla tarafından katledilen Musa Anter ve oncaKürt aydını, Kürt halkına karşı sistematik olarakyürütülen kirli savaşın örnekleridir.

Kürt halkı bugüne kadar sistematik baskı, terör vekatliamlarla yüzyüze kalmıştır. Dersim ayaklanmasıöncesinde Dersim’de neredeyse her kavşağa jandarmakarakolu kurulmuştur. Kürt köyleri daha o zamanlardayakılmış, insanlar işkencelerden geçirilmiştir.

Bu topraklarda onyıllardır, Kürt halkını ve onundilini yok etmek hedefiyle sistemli bir saldırı planıyürütülmektedir. Sömürgeci sermaye devleti bütün birtarihi boyunca “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran TürkiyeHalkı’na Türk Milleti denir” anlayışı ile hareketetmiştir. İmha ve inkarın damgasını vurduğu buanlayışa göre, kendine Kürdüm diyen insanlarıntalepleri bölücülüktür. Kürt halkı ulusal demokratik,özgürlük taleplerinde vazgeçmeli, dilini, kültürünü vetarihini inkâr etmelidir.

Ulusal özgürlük taleplerinden vazgeçmediğindeise, Kürt halkını bekleyen bombadır, katliamdır,yargısız infazdır, gözaltında kaybedilmedir... Bugünekadar onbinlerce Kürt, ulusal demokratik talepler içinmücadele ettiklerinden dolayı katledilmiştir.

Kürt sorununun çözümü devrimde, Kürt halkının kurtuluşu sosyalizmde!

DTP ve Kürt hareketi tüm bu gelişmelere rağmendüzen içi çözümden umudunu kesmiş değil. Haladevletin yüksek katlarında yapılacak görüşmelerinsorunun çözümüne katkı sunacağını düşünüyor. Kürtsorununun çözümünde yol alınması kaygısıylatoplantılar düzenliyor. Toplantılara katılan MİT eskimüsteşarı vb. sıfatı taşıyan kimliklerin sömürgecisermaye devletinin daha da güçlenmesinin peşindeoldukları gün gibi ortadadır. Onların hedefi PKK’yisilahsızlandırmak, Kürt halkını daha sıkı bağlarladüzene bağlamak, ABD’nin bölge politikasınıgüçlendirmektir.

Çözümsüzlüğün kaynağı sermaye devletidir.

Çözümün anahtarı Kürt halkının elindedir. Türk veKürt halklarının mücadele birliği çözümün biricikgüvencesidir.

Kürt halkına yönelik onyıllardır süren imha veinkar politikası, son 30 yılda Kürt halkının yürüttüğüözgürlük mücadelesi ve ulusal uyanışıyla iflas etmiştir.Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek yürüttüğümücadele, devletin imha ve inkar politikası devametse de, Kürt ulusunun varlığını ve Kürt sorunugerçeğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Kürt sorununun çözümüne dair düzen güçlerininhiçbir iyi niyet taşımadığı son olayların gösterdiğigerçektir. Ulusal demokratik taleplerin kazanılmasıancak devrimci politik mücadelede gösterilecek ısrarlamümkündür.

Sömürgeci sermaye devletinden anlayış ve barışdilenerek herhangi bir demokratik düzenleme ve talepgerçekleşemez. Kürt halkının dili ve bir takımhaklarının gündemleştirilmesi, sömürgeci sermayedevletine karşı verilen dişe diş mücadeleler ilemümkün olabilmiştir. Ulusal özgürlük ve eşitlikmücadelesinin devrimci bir çizgide ilerlediği birdönemde “Kürt realitesi” dillendirilmeye başlanmıştır.Böyle bir mücadele sayesinde fiilen birçok yasakortada kalkmıştır. Tüm kazanımların büyük bedellerödeme pahasına yürütülen bir mücadelenin yanürünleri olduğu gerçeği bir an bile unutulmamalıdır.

Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik talepleriningerçek anlamda kazanılmasının biricik yolu, Türkhalkıyla birlikte, sömürünün, açlığın, yoksulluğun,ulusal demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğunkaynağı olan sömürgeci sermaye iktidarına karşıdevrim ve sosyalizmin kazanılması mücadelesindengeçmektedir.

Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz” politikasının ürünü saldırıları artıyor...

Saldırılara karşı Kürt halkıyla birlikte mücadeleye!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Krizi fırsata dönüştüren sermayenin köleleştirme saldırıları, sendikalar vesendikaların başındaki Truva atları…

Köleleştirme saldırılarına karşı işçisınıfının yıkıcı ve yapıcı gücünün açığa

çıkarılmasının hayati önemi!Sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları

kendilerinden bekleneni bir kez daha yaptılar. Aylardırişçileri oyaladıkları mizansene son verip ihanetsözleşmesine imza attılar. Daha önce “taleplerimizdengeri adım atarsak bunu bir milyon emekçiyeanlatamayız” diyen Türk-İş Genel Başkanı MustafaKumlu’ya “ne değişti de bu sözleşmeye imza attınız,peki bu durumu işçilerinize nasıl anlatacaksınız”biçiminde bir soru soruluyor. “Bu bir pazarlıktır, bukonuda içimiz rahattır. Başta Harb-İş, Petrol-İş ve TezKoop-İş olmak üzere Türk-İş’e bağlı birçok sendikanınyöneticisi ile buna imza attık” diyerek, bu ihanetiyalnız başına gerçekleştirmediğini, birçok sendikayöneticisinin de buna ortak olduğunu tam bir arsızlıkladile getiriyor.

Krizin faturasının burjuvaziyle kolkola işçi veemekçilere ödetilmesi için canla çalışan bu tescillihainlerin son ihaneti de işçi sınıfının devrimci şiddetiile hesap soracağı listeye eklenmiş oldu. Sermayeninsınıf içerisindeki bu Truva atları, sendikaların başınaçöreklenen bu kontra çeteler, işçi sınıfının adaletanlayışından ve yıkıcı gücünden kendilerinikurtaramayacaklardır. Öncekiler gibi bu son ihanetinde hesabı er geç sorulacaktır.

Kapitalizmde çok üretim kölelik zincirlerinin kalınlaşmasını getirir!

Dünyada olağanüstü boyutlarda üretim yapılıyor.Ancak bu üretim insanlığa refah getirmek yerinekölelik zincirlerinin daha da kalınlaşmasına nedenoluyor. Kapitalist sistemde şirketler adım adım devholdinglere dönüşüyor, milyarlarca insanın yıkımıpahasına bir ahtapot gibi dünyayı avuçlarının içinealıyorlar. 1970’li yıllarda sermayenin yalnızca %10’uspekülasyona (yani borsaya, üretim yapmadan paradanpara kazanmaya) yöneliyorken, bu oran ‘90’larınortasında %95’i bulmuştur. Dün aşırı kâr düzeyine birçözüm olarak görülen spekülasyon bugün kriziağırlaştıran, dünya ölçüsünde genel bir iktisadi-maliçöküntüyü hazırlayan etkene dönüşmüştür. Burakamlar dünya kapitalizmindeki asalaklaşma,kumarhane kapitalizminin kazandığı korkunç boyutlarkonusunda herhangi bir yorumu gereksiz kılmaktadır.

Kriz patlak verdiğinden beri burjuvalarla sınıfınsahte dostlarının birleştiği ortak bir payda var:Büyüme! Patronundan sendika bürokratına,reformistinden burjuva liberaline kadar ağzını açanherkes “üretim” diyor. Üretim yapılsın ki ülkebüyüsün-kalkınsın! Yabancı sermaye ülkeye akınederse, yerli sermaye de yatırımını yoğunlaştırırsaüretim canlanır. Bir de “sanki bu ülkede başkalarıyapıyormuşçasına” kayıtdışı ve rant ekonomisi kayıtaltına alınırsa, Türkiye’yi tutabilene aşk olsun!Türkiye büyüdükçe patronlar da, işçiler de, emekçilerde zenginleşecek. İşsizlik azalacak, refah payıartacaktır. Bunun içinde herkesin elini taşın altına

koyması gerekir. 14-16 saat çalışmalı, tüm haklarındanferagat etmeli, köleliğe gönüllü razı olmalıdır. Nasılolsa Türkiye düzlüğe ha çıktı ha çıkacak. Ondan sonraherkes bundan yararlanacak!

İşçi ve emekçileri köleliğe ve cellâdına gönüllüboyun eğmeyi salık verenlerin aklına, çalışmasaatlerinin 7 saate düşürülmesi, tekellerin mallarına elkonulması, toplum üzerinde bir karabasana-kamburadönüşen kapitalizmin yıkılması ve yerine sosyalizminkurulması gelmemektedir, gelemez de. Zira bu kontraçeteler de bu kölelik düzeninin dişlilerinin birparçasıdırlar.

Burjuvazinin işçi sınıfı içindeki kontra çeteleri!

Dünya Bankası 2002 yılında yayınlanmış olduğubir raporunda şöyle diyor: “Sendikadan ve sendikaaracılığı ile gidilen grevlerden korkmamak gerekir!”

Sendikaların başındaki bu kontra çetelerinin krizinpatlak vermesinden bu yana ve 6 aydır toplu sözleşmesürecinde izledikleri politika sonucunda ihanetsözleşmesine imza atmaları, bu tespitin ne kadarisabetli olduğunu gösteriyor.

Sendikaların başındaki hainlerin bugün oynadıklarırol yalnızca işçi sınıfını sermayenin sınırsız saldırılarıkarşısında elini-kolunu bağlamakla kalmıyor.Sendikaların başına çöreklenen kontra şefler veçeteleri, 2001 krizinde “Ekonomik Sosyal Konsey”,2008 krizinde ise “Üçlü Danışma Kurulu” aracılığı ilesermayenin yıkım politikalarını burjuvaziden dahaistekli ve daha aktif bir şekilde üstlenmiş bulunuyorlar.Sınıf hareketine ve genel toplumsal muhalefete karşıoynadıkları bu karşı devrimci rolle, kriz içindedebelenen sermaye düzeninin en temel dayanağıdurumundalar.

Sıkça dile getirdikleri “sosyal diyalog”, “çıkarlarınuzlaştırılması”, “aynı gemideyiz” ve “fabrikamıseviyorum” gibi ifadeler, işçi sınıfını koşulsuz olarakcellâdına teslim olmaya çağırmaktan başka bir şeydeğildir. “Sosyal diyalog”, “çıkarların uzlaştırılması”ve “aynı gemideyiz” gibi ifadelerle amaçlanan,emekçilerin kendilerine olan güvenini kırmak,saldırılar karşısında moral ve düşünsel olaraksilahsızlandırmaktır. Sınıf üzerinde birer sosyalkontrol aracına dönüşen bugünkü sendikalar vesendikalara hâkim olan anlayış, işbirlikçiliğin ötesinede geçip, işçi sınıfına ihanetin bir aracına dönüşmüşbulunmaktadır. Bu kontra çetelerin patronlarla kolkolaizledikleri politika buna hizmet etmektedir.

Sosyal diyalog aracılığıyla cellât ve işçininçıkarları uzlaştırılmış, aynı gemide yüzülmüş,fabrikasını seven işçi “gönüllü” bir şekilde köleliğerazı edilmiş ve haklarından feragat ettirilmiştir.Böylece kriz bir avuç asalağı teğet geçebilmiştir! Nasılmı?

* Kuruluşundan bu yana Türkiye otobüs pazarında

pazar liderliğini elinde tutan, Batı Avrupa ülkeleridahil olmak üzere 70’i aşkın ülkeye otobüs ve 56ülkeye kamyon ihraç eden Mercedes-Benz Türk heryıl üretim rekorları üzerine rekorlar kırıyor. Ancak buüretim rekorları işçiler cephesinden saldırı rekorlarınadönüştürülüyor.

Mercedes Benz Türk işçisi 1997 yılında günde 6araç üretiyorken, şu anda günde 12 araç üretiyor. Buaraç sayısının kısa sürede 14’e çıkması, 14 aracın daaynı sayıda insanla çıkartılması planlanıyor. MercedesBenz Türk fabrikasında kriz bahanesiyle yapılan ilksaldırı esnek çalışma ve işten çıkartma oldu. 2008yılında Aksaray fabrikasından 400, Esenyurt-Hoşderefabrikasından 300 kişi işten atıldı. Fabrikalar arasıgeçiş, kısa çalışma ile devam eden bu saldırılarınarkası da geldi. 6 ayda bir yapılan gıda yardımı 150avrodan 50 TL’ye düşürüldü. Molalarda ücretsizverilen çay hakkı gaspedildi, işçiler çayı paraylaalmaya zorlandı, o da yetmedi çaylara zam yapıldı.Mercedes Benz’de 4 bin 200 kişi çalışıyor. Bu sayınınyaklaşık 1800’ünü kadınlar oluşturuyor. Kadınsayısının fazlalığına rağmen fabrikada kreşbulunmuyor. Kadın işçilerin acil talebi olan kreş açmaprojesi askıya alındı.

Tüm bu saldırılar yaşanırken Türk-Metal çetesi neyaptı? İşten atılacak işçilerin ve yapılacak saldırılarınlistesini hazırladı, tepki gösteren işçilerin “kafasınıezmeye” çalıştı!

* “Kriz varsa çare de var” kampanyasının 4.mesajını asalak patronlar ve kontra çeteleri Şişecamfabrikasından verdiler.

Ev sahibi Şişecam’ın Yönetim Kurulu BaşkanıAhmet Kırman, Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığıkonuşmaya hitaben şunları söyledi: “Kimileri tünelinkaranlığını görür, kimileri ışığı. Ama deneyimliler,gelen trenin ışığını da görür, ona göre tedbir alır.”Son aylarda Şişecam’da yaşananlar, Kırman’ınmeseleye nereden baktığını ve özgüveninin boşuna

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

olmadığını gösteriyor. Şişecam 2008’i “120 milyonTL’lik” büyük bir kârla kapattı ve yatırımlarınıarttırarak sürdürdü. Ancak bazı fırınlarda yoğunüretimle stok yapıp sonra fırını devre dışı bırakarak, 1Ağustos’tan itibaren işçileri 4 gün çalıştırıp 3 günücretsiz izne gönderecek.

Bu uygulamalara karşı Kristal-İş’in açıklamasışöyledir: “Krize bağlı olarak kapasite kullanımoranlarında ve ihracatta yaşanan düşüş eğilimininsonucu bazı işyerlerinde üretimde kısmi bir daralmagündeme gelmektedir. Kısa çalışma ve/veya ücretsizizin uygulaması sonucu çalışma saatleri geçici olarakdüştüğü için ücretlerde de geçici bir düşüşyaşanmaktadır. Öte yandan, kısa çalışma ve ücretsizizin uygulaması, sendikaların kriz koşullarındabaşvurduğu korunma mekanizmalarından biridir.Sadece bir işletmeye ve sendikaya özgü değildir.”!

* Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından2008 yılı için hazırlanan raporda, krizi bahane ederekişçilerinin ücretini yüzde 35 düşüren İSDEMİR,ihracat şampiyonu oldu. Türkiye genelinde 74,İskenderun’da ise 1. sırada yer alan İSDEMİR’de bubirincilikten işçilere düşen ise ücretlerinde yüzde 35indirim ve artan sömürü oldu.

Krizi bahane ederek “Ya iki bin işçi çıkartırım yada ücretleri düşürelim” tehdidinde bulunana İSDEMİRpatronuna Çelik-İş Sendikası onay vermişti. Çelik-İşkrizden etkilenen fabrikalarda işçiyi koruduklarınıiddia etmekle kalmamış, herkesin ekmeği içinfedakârlık yapması gerektiğini savunmuştu!

* Özel İstihdam Büroları’nın yaptırımlarının ilkuygulandığı fabrika olma unvanına sahip olan Vestel(194.) ve Arçelik (134.) dünyadaki 250 büyük şirketarasına girdiler. Ancak bu fabrikalarda çalışan işçilereuygulanan sömürü koşulları ortaçağ köleliğiniaratmıyor. İşte sermaye bu ortaçağ köleliğininüzerinden güçlenerek bir ahtapota dönüşüyor. Bu devkazançlar insanlığa refah getirmek bir yana, kölelikzincirlerinin daha da kalınlaşmasına neden oluyor.Kapitalizmde zenginliğin bir avuç azınlığın elindebirikmesi, büyük bir çoğunluğun açlığı, yoksulluğu,sefaleti ve işini kaybetmesi pahasına mümkünolabiliyor.

Gaponcu sendikalizm ve tarihten bazı kesitler!

Türkiye işçi sınıfı son derece tehlikeli ve kendisiiçin ölüm ya da ölümüne çalışma anlamına gelecekyeni bir sürece giriyor. Sermaye kriz sürecininyarattığı olanaklarla sınıfı “modern barbarlığın” birnesnesi haline getirmeyi hedefliyor. Bu süreç biryanıyla da insanın robotlaşma, canlı bir makineyedönüşme sürecidir. Artık duygularını, ruhunu, aklınımakineye veren ya da makineleşmiş işçiler döneminegeçiliyor. Kısaca sınıfa ya işsizlik ya köle işçilikdayatılıyor. İşsizlik bu ülkede ölümün diğer adıdır.Köle işçilik ise bir başka ölüm çeşidi olacaktır.Açlıkla sınıfı terbiye ederken onu sadece sefaletesürüklemiyor, ayrıca ruhunu da sefilleştiriyor.

Böylesi tarihsel dönemlerde işçi sınıfı tarihininmisyonuna uygun yıkıcı ve yapıcı mücadele biçimlerigeliştirdiği bilinmelidir. Emek ile sermaye arasındakimücadelede emekçilere güven veren, korkuduvarlarını paramparça eden, kapitalistlerin yüreğinekorku salan mücadele biçimleridir bunlar. “Sendikalörgütlenme hakkımı engellersen, emeğiminkarşılığını vermezsen ben de sana aynı karşılığıveririm” diyen, meşru bir zorun, yani “sınıfa karşısınıf savaşı”nın ete-kemiğe büründüğü biçimlerdirbunlar.

Bugün başta Hak-İş, Türk-İş ve DİSK’in sınıfınve emekçilerin üzerindeki yıkıcı rollerini daha iyianlamak için tarihsel deneyimlere bakmak ve tarihtenöğrenmek büyük bir önem taşımaktadır.

Türkiye işçi sınıfının tarihi de çeşitli mücadelebiçimlerinin yaşandığı deneyimlerle zengindir.1968-1969 ve 1970 yıllarında gerçekleşen ve sonrasında 15-16 Haziran direnişine evrilen Derby, Singer,Demirdöküm, Sungurlar fabrika işgal eylemlerindeişçilerle devletin kolluk güçleri arasında açık çatışmayaşandı. İşgaller sınıf savaşının tarihinde iz bıraktılar.İşgallere başta işçi aileleri, yakın işyerlerinde çalışanişçiler ve aynı sendikaya bağlı işçiler ve çevre halkıtarafından sahip çıkıldı. İşgal edilen fabrikalar ettenduvarla sarılıp, militanca korundu. ÖrneğinDemirdöküm işgalinde fabrika, 10 tank ve 15 zırhlıaraçla kuşatıldı. Polisin saldırısı iki defa püskürtüldü.İşçiler kendilerini aktif şekilde savundular ve ancakhaklarını elde ettikten sonra eylemlerine son verdiler.Sağlam bir taban örgütlülüğüne dayanan bu direnişlersayesinde sendikalar sınıfın denetimi altına alınıyor,güçlü bir atmosfer estirildiği için pek az işçi sınıfaihanet etmeyi aklından geçirebiliyor. Böylelerine isegereken cevap anında veriliyordu.

Sınıf bu dönemde meşru ve yıkıcı silahını yenideneline almalıdır. Kendisini nesneleştiren, aşağılayan, yaişsiz bırakarak ya da köle işçiliği dayatarak ölümdenbaşka seçenek sunmayan bu sisteme karşı yıkıcıgücünü gerektiğinde gösterebilmelidir. Bir patronun“keyfince” ya da çıkarları gereğince işyerini kapatıpveya tensikat yapıp işçileri bir nesne gibi sokağaatmasına karşı işçilerin de bir cevabı olmalıdır. Birpatronun işçilerinin alacaklarını vermeden makineleri

çalarak kaçmak istemesine karşı işçilerin bir cevabıolmalıdır. Bir patronun kölece çalışmaya karşı itirazeden işçilere hakaret etmesine, kaba dayak atmasına,silahla korkutup kurşun sıkmasına karşı işçilerinde bircevabı olmalıdır.

Bu, sınıfa karşı sınıf, dişe diş bir mücadeleninifadesidir. Ve görülen o ki, önümüzdeki süreç böylegelişecektir. İşçi sınıfını tensikatlar, işyeri kapatmaları,son derece keyfi uygulamalar, kazanılmış haklarıngaspı ve her düzeyde değersizleştirme operasyonlarıbekliyor. Yani sınıfın aşağılanacağı, çaresiz, sefilbırakılacağı ve boyun eğdirilmek isteneceği birdöneme giriyoruz. Sınıf bunun kolay olmadığını,kolay olmayacağını açık, net ve meşru olarakgöstermelidir. İşçi sınıfı ya yıkıcı ve yapıcı gücünüaçığa çıkaracak, ya da gönüllü bir şekilde celladınaboynunu uzatacaktır!

Önümüzdeki süreç ya umutsuzluğun felç ettiği,moral değerlerin çöktüğü, sinmişliğin egemen olduğubir süreç, ya da öfkenin umutla ve sınıf kiniylekaynaştığı ve muazzam atılımların yaşandığı bir süreçolacaktır.

Bugün sermaye sınıfı zafer çığlıkları eşliğinde işçisınıfına kölelik saldırılarını dayatıyor. Ancakunutulmamalıdır ki, zafer çığlıkları kendi içindeyenilgi tohumlarını da gizler. Tıpkı dumanın ateşigizlediği gibi! Sınıfın yüreğinde ve varoluşunda gizlimilitan ve ihtilalcı ruhu açığa çıkarmak, sınıf bilinçliişçilerin önünde görev olarak durmaktadır.

İşçi ve emekçiler sermayenin ağır saldırılarısonucu kölece çalışma ve sefil yaşam koşullarınaitilirken kıllarını kıpırdatmayan sendika bürokratları,işçi aidatlarını har vurup harman savuruyorlar.

Bu haramzadeler son olarak İsviçre’nin Cenevreşehrinde toplu bir görüntü verdiler. İLO toplantısıbahanesiyle kapağı Cenevre’ye atan sendikabürokratları, 5 yıldızlı otellerde konaklayıp tam birsefa sürdüler. Daha önce Bayram Meral’in, içindemilyarlarca lira olan bavulunu kaybetmesiylegündeme gelen İLO toplantıları, sendika ağaları içintam bir tatil ve eğlence mekanı oldu.

Öyle ki, toplantıya katılan “işçi temsilcileri”ninsayısı 46. Oysa Çin bile 14 temsilciyle katılıyor. Sayıbakımından diğer ülkelere fark atan sendika ağaları,ayrıca “dil bilmedikleri için” toplantıların büyükbölümüne de katılmadılar. Günlerini eğlenerek vegezerek geçiren sendika ağalarının ortalama olarakgünlük 300 dolar harcırah aldıkları söyleniyor. Fakat,geçmişte Bayram Meral örneğinde olduğu gibigerçekte bu rakamlar daha da büyük.

Cenevre’de bulunan 46 kişinin ağırlığı Hak-İş veTürk-İş’ten oluşurken, DİSK 5 kişiyle, Kamu Sen 2kişiyle heyete katıldı. Kamu-Sen ve DİSK, kenditemsilcilerinin masraflarını üstlendi. Hak-İş ve Türk-İş konfederasyonları da kendi listelerinden katılansendika temsilcileri ile danışman ve uzmanlarınmasraflarını karşılarken, Türk-İş listesinden heyetegirenler, ayrıca günlüğü 300 dolar harcırah aldı.Cenevre’de en az 5 gün kalanlar böylece 1.500 dolarharcırah almış oldu. Bu ödemelerin tümü işçiaidatlarından toplanan gelirlerden karşılandı.

Cenevre’de TİSK ve hükümet temsilcileriyle birbütünlük oluşturup pozlar veren bu haramzadelerintablosu, İLO’nun sendikal haklar bakımındanTürkiye’yi kınayan kararıyla tam bir ironi oluşturdu.

DİSK’ten “Cenevre sefası”na tepki

Türkiye’den katılım sağlayan konfederasyonların

harcamalarını “İşçi parasıyla Cenevre sefası” başlıklıhaberle duyuran Vatan gazetesine DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi yanıt verdi.

Çelebi, Türk-İş ve Hak-İş’e çağrı yaparak nekadar harcama yaptıklarını açıklamalarını istedi.Türkiye’den toplantılara katılan heyeti konferanslardagörmediklerini belirten DİSK Başkanı şunlarısöyledi:

“Ben konfederasyon başkanlarına açıkça davetyapıyorum. Bu seyahate kaç para harcadılar.Açıklasınlar. Bakın biz teknik toplantılara katılmak,Yunanistan, Gürcistan ve Hollanda gibi heyetlerleikili görüşmeler yapmak için çok dar bir heyetlegittik. Teknik ekiple konferanslara katıldık ve döndük.Geldik ve raporlarımızı hazırladık. Harcadığımızpara da toplam 4 bin 320 TL’dir. İşte dökümü deburada, tek tek verebiliriz. Olması gereken budur. İşteşeffaflık burada olacak. Buraya katılan sendikaları,hepsini açıklamaya davet ediyorum.”

Çelebi, Cenevre’ye 5 kişilik bir heyet halindegiden DİSK’in harcamasının neden sadece 4 bin 320lira olduğunu ise “DİSK sadece benim ve uzmanKıvanç Eliaçık’ın masraflarını ödedi. DİSK listesiiçinde görünen diğer üyelerin masraflarını ise kendisendikaları ödedi” diye açıkladı. Çelebi, ucuz birotelde kalmayı tercih ettiklerini de sözlerine ekledi.

DİSK Başkanı ayrıca, kendilerinin sadece buCenevre toplantısı için değil, bundan önce de hiçbirseyahatte harcırah almadıklarının altını çizerek, “Bizbugüne kadar hiçbir seyahatte harcırah almadık,almayız. Bunu özellikle vurguluyorum ve burakamları açıklamaları için diğer sendikalara açıkdavet yapıyorum” dedi.

İşçi sınıfı sendikaların başına çöreklenmiş buyiyici haramileri daha ne kadar sırtında taşıyacak?Haklar ve çalışma koşulları dibe vurmuşken, daha nekadar bu ağa takımının mutluluk pozlarını izleyecek?İşçi ve emekçiler, ihaneti ve yiyiciliği arsızlıkboyutlarına vardırmış bulunan sendika ağalarını dahafazla sırtında taşımamalıdırlar.

Sendikacıların işçi aidatıyla Cenevre sefası!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Katliamların hesabını emekçiler soracak!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Sivas Katliamı’nın 16. yıldönümünde, başta Sivasolmak üzere birçok yerde protesto eylemlerigerçekleşti. Alevi emekçiler, katliamın asılsorumlularının yargılanmasını ve diğer taleplerini birkez daha haykırarak, bu yıl da unutmamak veunutturmamak için Madımak Oteli’nin önündeoldular. Eylemlere, önceki yıllarda olduğu gibi bellibir kitlesellik, coşku ve öfke damgasını vurdu.

Bu yılki 2 Temmuz anmalarında, “Devletin Alevisiolmayacağız!” sloganının ve tüm emekçilerin birleşikmücadelesine duyulan hayati ihtiyacı vurgulayanmesajların öne çıkmış olması ise, Alevi ve diğeremekçiler için tutulması gereken yol açısından büyüköneme sahiptir.

Alevi emekçilerinin “Devlet Alevisi olma”yıreddetmesi son derece önemlidir. Çünkü, 2 Temmuz‘93’te, 33 aydınlık yüzlü insan, devlet denetimialtında yakılarak katledilmiştir. O gün Sivas’ta devleterağmen değil, bizzat devletin gözetiminde bir katliamyaşandı. Dinci-faşist örgütler günler öncesindenkatliam çağrısı yapan bildiriler dağıtırken devletolacaklardan haberdardı. Gerici yerel basın AzizNesin’i ve Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni hedefgösteren kışkırtıcı yayınlar yaparken devlet oradaydı.Kur’an kurslarından devşirme, bir kısmı çevre illerdengetirilmiş çoğu çocuk yaştaki gösterici güruhusaldırılara başlarken devlet orada, görevininbaşındaydı. Öğlen saatlerinde gösterilerle başlayıpetkinliklere saldırılarla süren, 8 saat sonra MadımakOteli’nin ateşe verilmesiyle doruğuna çıkan olaylaryaşanırken polisiyle, askeriyle, resmi ve sivil tümgüçleriyle devlet oradaydı.

En üst kademesine kadar devlet yetkilileri(Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan TansuÇiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü,Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri BakanıMehmet Gazioğlu ve diğerleri) gelişmelerden an be anhaberdar edilmişlerdi. Fakat talep edilen yardımgelmediği gibi, orada bulunan kolluk kuvvetlerinekatliamcı güruha karşı güç kullanılmaması talimatıverilmişti.

“Bugün Sivas’ta katledilenleri anmanın bir yanınıda onları katledenleri unutturmamak oluşturuyor.Sermaye devleti katlediyor ve katliamdakisorumluluğunu unutturmaya çalışıyor. Devletin vedüzen güçlerinin Sivas katliamının sorumluluğundankendini kurtarmasına izin verilmemelidir. Katliamıngerçek sorumlularının, sorumluluklarını örtbasetmelerine, kendilerini gizlemelerine yardımcı olmakişçi ve emekçi kitlelere ve Alevi halkına karşıyapılabilecek en büyük kötülüklerden birisi olacaktır.Dolayısıyla Sivas’ta katledilenleri anmanın bir yanınıda onları katledenleri unutturmamak oluşturmalıdır.Sivas’ın katillerinin gerçek yüzlerini ortaya sermeli,dahası onların sadece katliamlardaki rollerini değil,Alevi halkını yedeklemek için izledikleri diğermanevraları da teşhir etmeliyiz.” (Kızıl Bayrak, 26Haziran 2009)

Açıktır ki, “devlet Alevisi olmak”, katliamcılarınyanında saf tutmak veya onlara hizmet etmektir.“Devlet Alevisi olmaya” heveslenenlerin durumu tamda budur. Onların Diyanet’ten pay kapma ve devletinmaaşlı din adamı olma peşinde koştukları, böyleceAleviler’i devlet denetimi altına alınmasına hizmet

ettikleri biliniyor. Aleviliği kurumsallaştırma çabalarıözünde dinin istismarına bir başka biçimde katılmaanlamına geliyor. Sermaye düzeni, Sünni inancınamensup emekçileri denetim altında tutmak için dinselgerici ideolojiden nasıl faydalanıyorsa, aynı şey bukez Alevilik üzerinden Alevi emekçileri kontrol altınatutmak için de yapılacaktır.

Elbette sermaye iktidarı ayakta kaldıkça, dinikullanmaya, işçi ve emekçilerin dinsel duygularınıistismar etmeye devam edecektir. Bugün kimi Alevikurumlarının başında bulunan Alevi bezirgânları,Sünnilik gibi Aleviliğin de dinsel gericiliğin dahaetkin bir aracı olarak kullanılması noktasında “eşitlik”istiyorlar. Bu yaklaşım Alevi işçi ve emekçilerinindeğil, Alevi burjuvalarının politik tutumununifadesidir. Alevi burjuvazisi, Alevi inancının dinselgericiliğin bir aracı olarak kullanılması için çabalıyor.Bu yolla, Alevi işçi ve emekçileri daha güçlü bağlarladüzene bağlamak istiyor.

Kısacası, “Devlet Alevisi olma”nın anlamı, devletdenetimi altına alınan Aleviliğin içinin boşaltılmasına,onun kendine özgü değerlerinin yok edilmesine vedinsel gericiliğin sıradan bir kolu haline getirilmesineyardım etmektir. Yüzyıllardır baskı ve zorbalıklayapılmak istenen şey bu kez para ve rüşvetle, devletkatında makam mevki dağıtmakla yapılmakistenmektedir. Yani, işin özünde değişen hiçbir şeyyoktur.

Öte yandan, “devlet Alevisi olma”yı reddetmeninbir diğer anlamı ise, sermaye düzeni ve devletine karşıkararlı ve tutarlı bir mücadele içinde olmaktır. Bununilk koşulu da elbette belli bir bilinç açıklığıdır.Aleviler üzerinde olanı da dahil, tüm sorunlarınkaynağını doğru tespit etmek ve buna karşı devrimci,birleşik, kitlesel ve militan bir mücadele içinegirmektir.

Bugün hangi inançtan, din ve mezhepten olursaolsun, her işçi ve emekçinin toplumsal mücadelesininönündeki engellerden biri, dini mezhep ve inançlarındüzen güçleri tarafından istismar edilmesidir. Buna,bu istismara bir biçimde katılarak değil, ancakdevrimci, birleşik ve militan bir mücadele çizgisindesömürü ve her türlü ayrımcılığın kaynağı olansermaye düzenine karşı mücadele yükseltilerek karşıkonabilir. Alevi emekçi kitlelerini diğer tüm inançkesimlerinden ezilenlerle bir araya getirerek güçlükılacak olan mücadele hattı da budur.

Bu çerçeveden bakıldığında, “Sivas katliamınınhesabını devletten soralım!” şiarı yerine “Madımakmüze yapılsın” talebine daralmak, kanlı katliamıntoplumun belleğinden silinmemesini sağlamakaçısından tuttuğu bir yer olsa da, katliamın gerçekfaillerini hedefe çakmayan, sermaye devletini vekatillerini teşhir etmeyen, emekçi kitleleri hesapsormaya çağırmayan bir “utanç müzesi”, katliamıngerçek faili olan sermaye devletine karşı tepki veöfkeyi yatıştırmaya hizmet edecektir.

Madımak’ın müze yapılması talebinin yanısıra 2Temmuz eylem ve etkinliklerinin örgütlenmesisürecinde öne çıkan diğer şiar ise “demokrasi velaiklik” söylemidir. Bu talep de, gerçek failin sermayedevleti olduğunun üzerinin örtülmesi ve katliamcılarakarşı mücadelenin değil uzlaşmanın öne çıkartılmasıanlamına gelmektedir.

Dinci gericiliğin devlet eliyle yıllardır kullanıldığıve kurumsallaştırıldığının bilinmesine rağmen“laiklik” talebinin devletin sınıfsal konumundanbağımsız olarak öne çıkarılması hiçbir anlam ifadeetmemektedir. Laiklik ancak, gerçek bir “inanç vevicdan özgürlüğü!” talebiyle birlikte din ve devletişlerinin tam olarak ayrılması, Diyanet’in dağıtılması,imam hatiplerin kapatılması, devletin tüm dinselkurumlara her türlü yardımına son verilmesi, gericilikyuvası tarikatların ve cemaatlerin dağıtılması, hertürden mezhepsel ayrıcalıklara ve baskılara sonverilmesi vb. taleplerle birlikte ileri sürüldüğündedemokratik bir içerik kazanabilir.

Bu yılki 2 Temmuzlar’ın örgütlenmesinde de Aleviörgütleri katliamdan sorumlu olan CHP ile birlikte yeryer eylem ve etkinlikleri örgütleme çabasısergileyebilmiştir. Burada karşılıklı birbirinigüçlendiren açık bir hesap vardır. CHP için Aleviemekçilerin tepkisini burjuva düzen sınırlarınaçekmek, kendisine kitle tabanı sağlamak önceliklidir.Alevi örgütleri ise, Alevi orta sınıfların da temsiledildiği CHP ile bağlarını güçlendirmeyeçalışmaktadır. Bu durum Alevi emekçilerde bilinçbulanıklığı yaratmakta, onları CHP şahsında düzeneyedeklemektedir.

Aleviler’in önemli bir kesimi onyıllardır, laikliğikendi inançlarını yaşama, baskı ve zulümden kurtulmayolunda bir umut olarak görmüşler, bundan dolayı daözellikle devlet partisi konumundaki CHP’ye yakındurmayı tercih etmişlerdir. Bu yakınlık farklıdönemlerde zayıflasa da bugüne kadar varlığınısürdürmüştür. Devletin Aleviler’e yönelikgerçekleştirdiği katliamlarının arkasında CHPkökeninden gelen partilerin olması dönem dönem buetkiyi zayıflatsa da bu yakınlık sürmüştür. Bundadevletin sistematik çabası ve CHP gibi burjuva düzenpartilerinin etkinliği kadar Alevi örgütlerinin buduruma çanak tutan tutumları da rol oynamıştır.Düzenden sınıfsal ve mezhepsel ayrıcalıklar talepeden Alevi orta sınıflar, bundan dolayı düzen solununkuyruğundan ayrılmamıştır.

Bugün Alevi kurumları yöneticilerinin eziciçoğunluğu, katliamın gerçek sorumlularını ve onlarakarşı duruşu büyük ölçüde unutmuş durumdadır.Çorum’dan, Maraş’tan, Sivas’tan derslerçıkarmayanlar, düzen partilerinin kuyruğunatakılmakta, kendi katilleriyle işbirliği yapmaktadırlar.

Bunun gerisinde net bir burjuva sınıf tutumuyatmaktadır. Bu gerici tutuma karşı yapılmasıgereken, Alevi emekçilerde sınıf bilincinin vetutumunun açığa çıkarılmasını sağlamaktır.

İşçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve Alevilereyönelik katliamların önüne ancak, bütün bunlarıntemelini oluşturan sermaye düzenine son verildiğindegeçilebilecektir. Unutulmamalıdır ki, tüm bu vahşet,kirli operasyonlar, kitlesel katliamlar, provokasyonlar,işçilerin ve emekçilerin birleşik mücadelesinin önünükesmek içindir.

Bu baskı ve kölelik düzenini yaşatabilmek içinölüm kusan sermaye devletinin hesap ve oyunlarınıboşa çıkaralım! Sivas katliamı ve diğer tümkatliamların hesabını sormak için birleşik devrimcimücadeleyi yükseltelim!

2 Temmuz eylemlerinin aynasından yansıyanlar...

Katliamların hesabı ancak birleşik-militan

bir devrimci mücadeleyle sorulabilir!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

2 Temmuz mitinglerinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Katliamın 16. yıldönümünde onbinler alanlardaydı!

“Sivas’ı unutmadık, unutturmayacağız!”Sivas katliamının 16. yıldönümünde ülke genelinde

2 Temmuz günü gerçekleştirilen yürüyüş ve anmalarda“Sivas’ı unutmama, unutturmama” sözü verildi.Birçok ilde gerçekleştirilen yürüyüş ve anmaetkinliklerinde devletin katliamcı yüzü teşhir edildi,Sivas’ın hesabını sorma kararlılığı dile getirildi.

Sivas’ta binler yürüdü...Sivas’ta 10 bine yakın insan Madımak Oteli’nin

önünde buluştu. Hacı-Bektaşi Veli Kültür Vakfı,Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, PSAKD,KESK, DİSK, EMEP, TKP ve DTP’nin yanısıra çeşitlisendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu2 Temmuz Tertip Komitesi tarafından yürüyüşdüzenlendi.

Anma programında 2 Temmuz Tertip Komitesiadına konuşan KESK Sivas Şubeler Platformu sözcüsüMustafa Akyol, Madımak Oteli’nin müzeyedönüşmesi için direneceklerini belirtti. 16 yıl geçmişolmasına rağmen sorumlulardan halen hesapsorulmadığını ifade etti.

Sivas’taki anma nedeniyle yoğun bir polis yığınağıvardı. Anma programı öncesinde ve sırasında kitleningeçeceği güzergahlarda arama ve kontrol noktalarıoluşturuldu. Otelin bulunduğu alanda yüksek yerlerekeskin nişancı özel timler yerleştirildi. Kayseri, Tokat,Malatya gibi çevre illerden ise takviye kolluk gücügetirildi.

İstanbul’da mezar anmalarıİstanbul’daki 2 Temmuz anmaları çerçevesinde

önce Zincirlikuyu’da bulunan Asım Bezirci’ninmezarına, ardından Karacaahmet’te bulunan NesimiÇimen’in mezarına ziyaret gerçekleştirildi.

Zincirlikuyu Mezarlığı girişinde toplanan kitle,üzerinde Sivas şehitlerinin fotoğraflarının bulunduğu“2 Temmuz 1993/ Unutmadık, unutturmayacağız!”pankartı arkasında sloganlarla Asım Bezirci’ninmezarına doğru yürüyüşe geçti.

PSAKD GYK Üyesi Hüseyin Yılmaz tarafındanyapılan açıklamada, insanlık dışı kıyımın saltAleviler’in sorunu olmadığı vurgulandı. Türkiye’ninbu utançtan temizlenmesi için Madımak Oteli’ninmüzeye dönüştürülmesi, katliamın karanlıkta kalmışyüzünün ortaya çıkartılarak gerçek faillerininbulunması ve Aleviler’den özür dilenmesi talep edildi.

PSAKD İstanbul Şubeleri adına KaracaahmetMezarlığı’nda yapılan açıklamada ise, 16 yıl öncekatliamı gerçekleştiren zihniyetin bütün kadroları ileşimdi iktidarda olduğu vurgulandı.

Binler Kadıköy’de haykırdıİstanbul’da Tepe Nautilus önünden Kadıköy İskele

Meydanı’na yürüyüş gerekleştirildi. Miting programısaygı duruşuyla başladı. Ardından, PSAKD KadıköyŞube Başkanı Feti Bölükgiray basın açıklamasınıokudu. Açıklamada, 2 Temmuz 1993’te Madımak’tayaşananlar aktarıldı. Sivas katliamında devletinkullandığı gücün bir kontrgerilla örgütlenmesi olansiyasal İslam’ın temsilcileri olduğu dile getirildi.Anadolu ve Mezopotamya tarihinin katliamlar vedirenişler ile anıldığı, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas,19 Aralık, Gazi ve Ümraniye katliamlarının bukatliamların başında geldiği vurgulandı.

Konuşmaların ardından müzik programına geçildi.

Erdal Akkaya, Bağcılar Cemevi Kültür DerneğiSemah Grubu, Grup Yorum, Agire Jiyan ve GrupVardiya’nın sahne almasının ardından mitingsloganlarla sona erdi.

Mitinge yaklaşık 10 bin kişi katıldı.

Sivas katliamı Ankara’da lanetlendiToros Sokak’ta toplanana kitle Kolej Meydanı’na

doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş kortejinin en önündeşehit aileleri tarafından Sivas’ta yakılan aydın vesanatçıların resimleri taşındı. Ardında PSAKD vediğer Alevi dernekleri, sendikalar, meslek odaları,devrimci kurumlar ve siyasi partiler sıralandı.

CHP, SHP gibi düzen partileriyle beraberörgütlenen bir mitingin imzacısı olmayan Alınteri,BDSP, DHF, Partizan ve Odak, ortak tutumsergileyerek beraber yürüdü.

BDSP mitinge “Faşist katliamların hesabını işçi-emekçiler soracak!” ve “Pir Sultan’dan Madımak’aasan da, yakan da devlettir!/ Mamak İşçi Kültür Evi”şiarlı pankartlarla katıldı.

Miting programı saygı duruşuyla başladı. ArdındanŞehriban Metin bir konuşma yaptı. Sivas katliamınınyanısıra Maraş ve Çorum katliamlarına da değinerek,“Katilleri affetmeyeceğiz” dedi ve konuşmasını“Madımak utanç müzesi olacak!” sözleriylesonlandırdı.

Yaklaşık 3 bin kişi katıldığı miting, konuşmalarınardından Cevahir Canpolat ve Ali Asker’in verdiğikonserle sona erdi.

Kürsüden konuşmalar yapıldığı esnada HalkCepheliler CHP’lilerin fiziki saldırısıyla karşılaştı.Orada bulunan devrimciler tarafından CHP’lileregereken yanıt verildi ve CHP alandan ayrılmakzorunda kaldı.

İzmir’de 2 Temmuz mitingi!Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan kitle buradan

Gündoğdu Meydanı’na yürüdü. Önde Alevi-BektaşiDernekleri Platformu pankartı açıldı. Ardından PirSultan Abdal Dernekleri, sendikalar ve siyasi kurumlaryer aldı.

Saygı duruşunun ardından ABDF dönem sözcüsüŞeri Tuğcular tarafından yapılan açılış konuşmasında,katliamın üzerinden 16 yıl geçmesine rağmenMadımak ateşinin sönmediği vurgulandı. Devletinsahte Alevi açılımından herhangi bir beklenti içindeolunamayacağı ifade edildi.

Açıklamanın ardından semahgösterimi yapıldı. Eylem, müzik dinletisiyle sona erdi.

BDSP’liler eyleme, “Çorum, Maraş, Sivas, Gazi,Ulucanlar, 19 Aralık... Katliamların hesabını işçi veemekçiler soracak! / BDSP” pankartıyla ve kızılbayraklar ile katıldılar.

Bursa’da 2 Temmuz anması...Pir Sultan Abdal Derneği Bursa Şubesi tarafından

düzenlenen anma yürüyüşle başladı. Setbaşı / Mahfelönünden Heykel/Kent Müzesi’ne kadar sloganlarlayaklaşık 2 bin kişi yürüdü.

Kent Müzesi önüne varıldığında etkinlik programıbaşlatıldı. Saygı duruşunun ardından açılış konuşmasıyapıldı ve Sivas’ta yaşanan olaylar anlatıldı. ArdındanPir Sultan Abdal Derneği Bursa Şubesi Başkanı DavutTürkoğlu basın açıklaması yaptı.

Açıklama sonrasında semah gösterisi ve tiyatrooyunu sergilendi. Şiir ve müzik dinletisiyle etkinliksona erdirildi.

Kocaeli’nde 2 Temmuz eylemiKocaeli’ndeki Sivas anması “Sivas Katliamını

Anma Platformu” tarafından gerçekleştirildi. Yürüyüş sonrasında Alevi Bektaşi Federasyonu

Kocaeli Şube Başkanı’nın gerçekleştirdiği açıklamada,katliamın asıl sorumlusunun bu devleti yönetenegemenler olduğu, bu tür katliamların milliyetçilik vedin gibi kavramlar üzerinden yapıldığı söylendi. Sonyıllarda Mersin, Trabzon, Samsun, Sakarya ve sonolarak Ayvalık’ta yaşanan ırkçı ve faşist saldırılarhatırlatıldı.

Açıklamasının ardından katliamda yaşamını yitirensanatçıların ezgilerinden kısa bir dinletigerçekleştirildi ve Pir Sultan şiirleri okundu.

Eyleme yaklaşık 800 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Sivas-İstanbul-Ankara-İzmir-

Bursa-Kocaeli

2 Temmuz 2009 / Ankara

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sivas’ın katili, sermaye devleti!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Mamak’ta ortak 2 Temmuz eylemi...Sivas katliamı Ankara Mamak’ta ilerici devrimci

güçler tarafından 1 Temmuz akşamı gerçekleştirilenyürüyüşle lanetlendi.

BDSP, Devrimci Alevi Komitesi, DHF, Alınteri,Partizan ve Odak tarafından “Sivas’ın katili devlettir!Faşist katliamların hesabını soracağız!” şiarıylayapılan eylem, Tek Mezar Hacı Bektaşi Veli Parkı’ndatoplanılmasıyla başladı.

NATO Yolu üzerinden trafiğin kapatılmasıylabaşlayan yürüyüş Tuzluçayır Meydanı’nda son buldu.

BDSP’nin “Faşist katliamların hesabını işçi-emekçiler soracak!” pankartı arkasında yer aldığıyürüyüşe diğer yapılar da kendi pankart veflamalarıyla katıldılar.

Anma etkinliğinde Mamak İşçi Kültür Evi MüzikAtölyesi ile Yozgat Tayip Köy Derneği GençlikKomisyonu Semah ekibi yer aldı.

Muhlis Akarsu Parkı’ndaki sinevizyongösterimiyle devam eden anmada yapılankonuşmalarda devletin katliamcı geleneğine değinildi,emekçiler devrimci mücadelenin yanında yer almayaçağrıldı.

Bölgede devrimci güçlerin dışında aynı saatlerdebir eylem daha gerçekleştirildi. Anma programıbaşından sonuna kadar 2 Temmuz gündemli ayrışmayauygun bir içerik ve atmosferde geçti.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kartal’da Sivas katliamılanetlendi...

Kartal İşçi Kültür Evi Derneği, 1 Temmuz günü“Karanlığa meşale olanlar küllerinden yenidendoğarlar!” şiarıyla gerçekleştirdiği etkinlikle Sivaskatliamını lanetlendi.

Etkinlik öncesinde hazırlanan afiş ve el ilanları ileemekçilere duyuru yapıldı, kahve ve pazar dağıtımlarıgerçekleştirildi.

Etkinlik, şiir ve Kartal İşçi Kültür Evi DerneğiMüzik Grubu’nun “Gün Tutuşur” parçasını söylemesiile başladı. Sivas katliamını anlatan açılışkonuşmasının ardından Kartal İşçi Kültür EviDerneği’nin hazırlamış olduğu şiir ve müzik dinletisi

ile devam edildi. Ardından Sivas katliamını anlatan sinevizyon

gösterimi gerçekleştirildi. BDSP adına yapılan konuşmada, Sivas katliamının

ne ilk ne de son olduğu, Maraş’tan Çorum’a, Sivas’tanUlucanlar’a kadar bu coğrafyanın sayısız katliamatanıklık ettiği ifade edildi. Sermaye devletininkatliamlar dışında da işçi ve emekçilere her günsaldırdığı vurgulandı. Son olarak Sabra Tekstil’deyaşananlar anlatılarak, patronuyla, polisiyle,mahkemesiyle bir bütün olarak sistemin pervasızlığınadeğinildi. Sivas’ı lanetlemenin bu katliamlarıunutmamaktan ve saldırılara karşı tek yumrukolmaktan geçtiği belirtildi.

Baştan sona kolektif bir emekle hazırlananetkinliğe 150 kişi katıldı.

Kartal BDSP

“Sivas’ı unutma, unutturma!”1 Temmuz günü Avcılar Marmara Caddesi’nde

BDSP, DHF, Halkevi, HKM, ÖDP, GençlikMuhalefeti, TKP, YDİ Çağrı, Devrimci Hareket,Gençlik Cephesi olarak ortak bir basın açıklamasıdüzenlendi. Açıklamadan bir gün önce eyleminyapıldığı alana çağrı kuşlamaları yapıldı ve bildiridağıtıldı.

Marmara Caddesi boyunca yürüyüş yapıldı.Ardından okunan basın metninde, 35 insanın şahsındayok edilmek istenilenin, zulme, baskıya, eşitsizliğe veadaletsizliğe karşı verilen kavga olduğu söylendi.

Esenyurt BDSP

Çayırova’da 2 Temmuz protestosuÇayırova Halk Kültür Merkezi 3 Temmuz günü

gerçekleştirdiği yürüyüşle Sivas katliamını protestoetti.

Yürüyüşte “Sivası unutma unutturma!” pankartıtaşındı. Yapılan açıklamada katliamın sorumlusunundevlet olduğu söylendi.

Menemen’de 2 Temmuz yürüyüşü3 Temmuz günü PSAKD Menemen Şubesi ve

Asarlık Cemevi, Sivas katliamını protesto etmek için

yürüyüş ve ardından basın açıklaması gerçekleştirdi. Yürüyüş Menemen Kültür Merkezi önünden

başladı, hükümet meydanında yapılan basınaçıklamasıyla son buldu. Açıklamada Sivaskatliamının gerçek faillerinin halen yargılanmadığısöylendi ve devletin katliamcı geleneği teşhir edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Antakya’da 2 Temmuz Antakya’da biraraya gelen kurumlar, 3 Temmuz

günü gerçekleştirdikleri eylemle, 2 Temmuz katliamınıunutmadıklarını, unutturmayacaklarını haykırdılar.

Yürüyüşün ardından basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamada katliamınsorumlularından hesap sorulmadığı ve katliamınunutturulmaya çalışıldığı söylendi.

Açıklamaya KESK, DİSK, Hatay Tabip Odası,DKSD, Halkevleri, İHD, TÖP, TDKD, ESP, ÖDP,EMEP, DTP, SEH, SP, Alınteri ve Kızıl Bayrakokurları katıldı.

Kızıl Bayrak / Antakya

Eskişehir’de 2 Temmuz Sivas katliamı Eskişehir’de, 3 Temmuz günü,

yürüyüş ve basın açıklamasıyla protesto edildi. Basın açıklamasını Eskişehir Tabip Odası Başkanı

okudu. Açıklamada, Madımak Oteli’nin müzeyapılması ve kontrgerilla örgütlenmelerin dağıtılmasıgerektiğine değinilirken, Alevi toplumunun binlerceyıllık dışlanmışlığı ve ezilmişliği vurgulandı. BDSP,DHF, EHP, TKP, EMEP, Halkevleri, SDP, ÖGD gibiçeşitli siyasi yapıların da destek verdiği etkinlik semahgösteriminin ardından sonlandırıldı.

Emekçi mahallelerinden Gültepe ve Büyükderemahallelerinde ise Halkevleri ve Hacı Bektaş VeliVakfı’nın düzenlediği iki ayrı etkinlik gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Sarıgazi’de 2 Temmuz yürüyüşüSivas katliamı 1 Temmuz günü Sarıgazi’de

gerçekleştirilen yürüyüşle lanetlendi. Partizan, TKP, ÖDP, EMEP, ODAK, DTP, DHF,

ESP, AKA-DER tarafından örgütlenen yürüyüşe

2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...

“Sivas’ın katili devlettir!”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Demokratik Alevi Hareketi, Mücadele Birliği veBDSP de destek verdi.

“16. yılında Sivas katliamını unutma, unutturma!”pankartının açıldığı yürüyüşe bini aşkın kişi katıldı.

Basın açıklamasında, devletin Kürtlere, Alevilere,devrimcilere ve tüm ilerici güçlere yönelik katliamcıyüzü teşhir edildi ve bu katliamların sistematik olarakyapıldığı, faillerinin bilinmesine rağmen örtbasedildiği dile getirildi. Ardından sinevizyon gösterimi,semah gösterisi ve müzik dinletisini içeren bir etkinlikgerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Çiğli’de Sivas şehitlerini anmaetkinliği

Çiğli Belediyesi Meclis Salonu’nda 5 Temmuzgünü gerçekleştirilen etkinlikle 2 Temmuz Sivasşehitleri anıldı. Etkinliği, Çiğli Pir Sultan AbdalKültür Derneği düzenledi.

Anma etkinliği, açılış konuşmasından sonra, ÇiğliPSAKD Başkanı Türkan Doğan’ın konuşmasıylabaşladı. Doğan, Sivas katliamının nasıl gerçekleştiğinianlattıktan sonra, AKP’nin Alevi açılımına değindi.Bu açılımla Alevilerin düzene yedeklenmeyeçalışıldığını belirterek, AKP’nin bu oyununa karşıAlevilerin ilerici ve direnişçi yanlarıyla müdahaleetmeleri gerektiğini vurguladı.

Konuşmanın ardından slayt gösterisigerçekleştirildi. Çiğli Belediyesi Kültür Müdürü’nünokuduğu şiirle ilerleyen etkinlik programında ÇiğliPSAKD Semah ekibi semah döndü. Ardından ŞairAsım Gönen şiir okudu.

Etkinlik, Ege’den Anadolu’ya halk sahnesinin,“Sen bu gülü sökemezsin Hızır” isimli oyunununardından, Karşıyaka PSAKD müzik grubunun müzikdinletisiyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Adana BDSP’den 2 Temmuzanması

Adana BDSP, 5 Temmuz günü Şakirpaşa’da, Sivaskatliamının 16. yılında anma etkinliği gerçekleştirdi.

Etkinlik öncesinde semtte etkin bir çalışmaörgütlendi. Etkinlik afişleri ve el ilanları yaygın birşekilde kullanıldı. Ev ziyaretleri yapıldı.

Etkinliğin başlayacağı sırada başlayan yağmurnedeniyle açık alanda gerçekleştirilecek etkinlikŞakirpaşa İşçi Kültür Evi’ne taşındı.

Etkinlik saygı duruşuyla başladı. Ardından BDSPtemsilcisi Sivas katliamının arka planını anlatan birkonuşma gerçekleştirdi. Konuşma mücadeleçağrısıyla tamamlandı.

Şakirpaşa İKE tiyatro atölyesi tarafındanhazırlanan oyun etkinliğin kurum içine taşınmasısebebiyle gerçekleştirilemedi. Bu nedenlekonuşmanın ardından Şakirpaşa İKE tiyatro atölyesikısa bir şiir dinletisi sundu.

Ardından sinevziyon gösterimine geçildi. Sonbölümde müzik dinletisi sunuldu. Sivas katliamıüzerine yakılan türkülerle başlayan dinleti halaylarlasona erdi.

Etkinliğe yaklaşık 100 kişi katıldı.Adana BDSP

Yeni Çamlıca’da 2 Temmuzetkinliği

Yeni Çamlıca Mahallesi Gençliği, Ümraniye YeniÇamlıca Mahallesi’nde 4 Temmuz akşamı bir anmaetkinliği gerçekleştirdi. Etkinlik tamamen mahallegençliğinin kolektif çabasıyla örgütlendi.

Etkinlik öncesinde işçi ve emekçilerin evlerinegidilerek çağrı yapıldı. 100’ü aşkın işçi ve emekçininkatıldığı etkinlik açılış konuşmasıyla başladı.Konuşmada kısaca devletin yapmış olduğu katliama

değinildi. Daha sonra arkadaşların hazırlamış olduğuSivas katliamı belgeseli gösterimi yapıldı.

Ardından şiir dinletisi sunuldu. Sonrasında iseEsenyurt İşçi Kültür Evi’nin hazırlamış olduğu slaytgösterimi yapıldı. Slay gösterisi etkinliğe katılanlartarafından beğeniyle izlendi. Son olarak BDSP adınayapılan konuşmada, Sivas katliamının, çok öncesindeplanlanan ve gerici güruhlar eliyle sermaye devletitarafından gerçekleştirilen bir katliam olduğu ifadeedildi. Bu katliama karşı hayatın her alanındamücadele etmek gerektiği vurgusu yapıldı. CHP’ninAlevi işçi ve emekçilerine dönük ikiyüzlü tutumundanbahsedildi. Etkinliğin ardından birçok emekçi anmaiçin teşekkür etti.

Yeni Çamlıca Mahallesi Gençliği / Ümraniye

Sivas’ın katili, sermaye devleti! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

ÇHD İstanbul Şubesi, 7 Temmuz günüSultanahmet Adliyesi önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirerek, Elbistan Cezaevi’nde tutuklubulunan kanser hastası Güler Zere’yi tahliyeetmeyen Elbistan savcısı ve diğer yetkililerhakkında suç duyurusunda bulundu.

“Güler Zere’yi öldürtmeyeceğiz! / ÇHD”pankartının açıldığı eylemde, ÇHD istanbul Şubesiadına basın açıklamasını gerçekleştiren Av. TaylanTanay, Güler Zere’nin Elbistan E Tipi KapalıHapishanesi’nde hükümlü olarak bulunduğu sırada

kanser hastalığına yakalandığını, yatmaktabulunduğu Adana Balcalı Hastanesi mahkumkoğuşundan, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nasevkedildiğini, uzman hekim raporlarına rağmenhala tahliye edilmediğini vurguladı.

Tanay, Zere hakkında Çukurova ÜniversitesiAdli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından savcılığın talebiüzerine hazırlanan raporun esas alınmasını veZere’nin derhal tahliye edilmesini istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Merhaba yoldaşım...İlk önce bana mektup yazdığın için teşekkür

ederek başlamak istiyorum mektuba. Mektubun banaçok geç geldi. Bugün yani 30’unda geldi. Gelirgelmez hemen cevap yazmak istedim. Seninmektubun tasarım olarak çok iyi idi. Yanlış anlamaiçerik olarak da iyi idi. Fakat, ben sözü yazdığım bukağıda getireceğim için tasarım konusunu açtım. İşteben de olanaksızlıklardan dolayı böyle bir kağıdamektubumu yazmak zorunda kalıyorum, kusurabakmazsın artık.

Hapishanede ilk senin mektubunu aldım. Zatendaha da başka alamadım. Avukatlarım sürekli banamektup yazıldığını söylüyordu. Ben de buradamektupları dağıtan kişiye ısrarcı bir şekilde “bana hiçmektup gelmedi mi?” diye sordum. En sonunda birtane getirdi. O da seninki işte!

Mektubunda, yaşadığımız sürece dair yorumlardabulunmuşsun kısa da olsa. Bu yorumunu çok haklıbuluyorum. Sonuçta bizlerin hapse atılmasını basitbir şekilde, işte basit bir eylem yüzünden burayadüştük, gibisinden bir yoruma bağlayamayız. Bizlerdevrimci olduğumuz, bu düzene karşı olduğumuziçin sermayenin savunucusu bu çark bizleri hapseattı.

Yaşadığımız bu olay hala 12 Eylül düzenininsürdüğünün bir kanıtıdır. Sonuç olarak, bu baskıkoşullarını yok etmenin tek yolu işçi sınıfı hareketinibüyüterek devrim yapmaktır. Bana iki tane sorusormuşsun. Hemen onlara yanıt vermek isterim, gerçidurumumu bir şekilde öğreniyorsunuzdur, ama bir deben kendi ağzımdan anlatayım sana veya sizlere...

“Bulunduğun koşullar nasıl?” demişsinmektubunda. İşte sen bu mektubu yazmadan tam birgün önce sayıma kalkmadığım gerekçesiyle tecriteatıldım. Hücrem çok küçük, zaten hücre deyince çokküçük bir yer olduğu insanın aklına hemen geliyor.Yatak ve masa zor sığıyor. Duvarlar çok küflü, yer

yer sıvalar dökülmüş. Sıvaların döküldüğü yerdentesisat borusu ortaya çıkmış. Oradan da geçmişte sarıbir su aktığı belli oluyor. Penceremi sürekli açıktutuyorum. Yoksa insan burada havasızlıktan ölebilir.Sular sürekli olmuyor. Bazen geliyor sular. Buradabahçeye de çıkarıyorlar. 6 saat gibi bir süre sanırım.Fakat çıktın mı giremiyorsun, girdikten sonra dabahçeye çıkamıyorsun. Yani adamlar keyfidavranıyor.

Bu tecrit koşullarında insanı yaşamdankoparmaya çalışıyorlar. Fakat, bir devrimciyiyaşamdan koparmak, bir insanın tek başına dünyayıtaşıması gibi bir şeydir.

İşte durum bu yoldaş. Onun dışında mektubunumut verdi. Mektuplarının devamını bekliyorum.Herkese selamlar. Kendine çok iyi bak yoldaşım.Hoşça kal!

Sevgilerimle...Unutmadan, yazdığın şiirler çok hoştu. Devamını

beklerim...30 Haziran 2009

Deniz EdemirMetris Cezaevi

T-2 / T-16Beşyüzevler / İstanbul

Sabra tutuklusundan mektup...

“12 Eylül düzeni sürüyor!”

ÇHD’den basın açıklaması ve suç duyurusu!

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

“Haklı ve meşru bir davanın savaşçılarıyız... 12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

- Sabra patronunun silahlı saldırısınauğradınız... Olayı anlatır mısın?

- 8 Haziran tarihinde, 28 Haziran dagerçekleştirdiğimiz Esenyurt Tekstil İşçileriKurultayı’na çağrı yapan bildirilerini iki yoldaşımızsabah saatlerinde Sabra Tekstil işçilerine dağıtırken,fabrika güvenlikleri ve idari kadronun saldırısınauğradı ve darp edildi. Bunun üzerine 9 Haziran günü,hem bu saldırıyı protesto etmek hem de hiçbirsaldırının sınıf devrimcilerinin faaliyetiniengelleyemeyeceğini göstermek için, yine sabahsaatlerinde kurultay bildirimizi dağıtmak üzere SabraTekstil’in önüne gittik.

Fabrikanın güvenlik müdürü bizleri görür görmezmüdahalede bulundu ve bizim tutumuz karşısındasilahını çıkardı ve tehditler yağdırmaya başladı. Silahçıkarmasına rağmen bizim geri durmamamızınyarattığı korkuyla ateş etmeye başladı. İlk ateşesnasında ben sol bacağımın diz kapak altındanvuruldum. Üzerimize kurşun yağdırmayı sürdürdü vebizler o bölgeden uzaklaşmaya çalıştık. Beni tutan ikiyoldaşımla birlikte o bölgeden uzaklaşmaya çalışırken,sağımızdaki ve solumuzdaki araçlara kurşun isabetediyordu. Sonunda ikinci kurşun sol bacağımın dizkapağı üstüne isabet etti. İkinci kurşunla beraber yeredüştüm ve o andan itibaren tümüyle etkisiz kaldım.Diğer yoldaşlarım beni almak için gelmeyeçalışıyorlar, ancak 10-15 kişilik grubun içindeki 4-5kişi silahla beni almaya gelen yoldaşları bölgeyeyaklaştırmıyordu. Daha sonra elinde sopa, demir vesilah olan bu 10-15 kişilik grup, ben yaralı olarakyerde yatarken, sopalarla ve tekmelerle banasaldırdılar. Bu böyle 5-6 dakika sürdü. Daha sonrakendilerini rahatlatmış olacaklar ki Sabra Tekstil’iniçine girdiler. Onlar içeri girdikten sonra polis olayyerine geldi ve ambulansın gelmesiyle hastaneyekaldırıldım.

- Sabra patronu ve devamında polisin ve yargınıntutumunu nasıl değerlendiriyorsun?

- Öncelikle belirtmek gerekir ki, ne SabraTekstil’in patronu şahsında sermayenin işçi veemekçilere dönük saldırıları ne de polisin ve bukapitalist devletin mahkemelerinin pervasız tutumu ilkdeğil. Son da olmayacaktır. Bu ülke, emeksömürüsüne dayanan, milyonlarca işçi ve emekçininürettiği ve bir avuç asalağın da bu zenginliklere elkoyduğu, milyonlarca insanın sefaletle boğuştuğu veçok küçük bir kodaman azınlığın zevki sefa içindeyaşadığı bir sistemle yönetiliyor.

Bir toplum hangi sistemle yönetiliyor ise, polisi,ordusu, yargısı ve meclisi de bu sisteme göreşekillendirilir. Bu ülkede sermaye sınıfının egemenliğivardır. Doğallığında devlet de, bu devletin tümkurumları da sermayenin hizmetindedir. Bir süre öncekapitalizmin beyni olan ABD’de patlak veren kriz çokgeçmeden tüm dünyaya yayıldı. Ortaya çıkan her krizsürecinde olduğu gibi, kapitalist patronlar bu krizsürecinden de en az zararla, en fazla kârla çıkmayıplanlıyorlar. Sermaye sınıfının bizzat kendisi bunudillendirdi. Nitekim işçi ve emekçilerin sınırlı sosyalhak ve kazanımlarına gözünü dikti ve kriz bahanesi ilekazanılmış hakları tırpanladı. Bir milyondan fazla işçikriz bahanesi ile işinden oldu. Esnek çalışma, krizin

işçilerde yarattığı işsizlik korkusuyla birlikte çok dahaetkin bir biçimde kullanılıyor. Birçok fabrikadaişçilerin aldığı üç kuruş maaş bile gününde verilmiyor.

Diğer taraftan, yanı başımızdaki kardeş halklaraemperyalist kölelik dayatılıyor ve Türkiye de buemperyalist politikalara tam uyum sağlıyor.

Yani işin özü işçiler, emekçiler ve ezilen halklartam bir cenderenin içindeler. İşte bütün bunlarsermayenin ve onun devletinin korkularınıçoğaltmaktadır. Çünkü yoksullukla boğuşan emekçikitleler bu durumdan hoşnut değiller. Maruz kaldıklarıbu sömürüye karşı tepkililer.

Sermaye muhtemel bir sosyal patlamanın kendisiiçin ne kadar büyük bir tehlike olduğunun bilincinde.Kendi geçmiş tarihinden biliyor bunu.

Bir başka konu da Türkiye’de mafyalaşan tekstilsektörü gerçeğidir. Bir atölye açıp yaptıkları bütünkirli işleri (uyuşturucu, fuhuş, silah kaçakçılığı, vb.)aklamanın bir aracı olarak kullanıyorlar. Kendilerinidürüst, topluma ve ülkeye faydalı “iş adamları” olarakgöstermenin bir kılıfı olarak ticaretle uğraşıyor imajıyaratıyorlar. Daha önceki yıllarda Ravelli’de, Günkarve Kaan Tekstilde mafyalaşan tekstil sektörü gerçeğikendini bir kez daha göstermişti.

Bize yönelik silahlı saldırıya bu somut gerçeklerinışığında bakarsak, olayın sonrasında hem polisin hemde yargının tutumunu daha iyi anlayabiliriz. Yukarıdabelirtmiştim; bu ülke emek sömürüsüne dayalı birsistemle yönetiliyor. Polisi de, yargısı da, mahkemeside, meclisi de bu emek sömürüsünün ihtiyaçlarınagöre şekilleniyor. Devlet patronların devleti olduğunagöre, bu devleti polisinin ve mahkemesininsermayenin safında olması, bizleri silahlayaralayanları serbest bırakıp, bu saldırıyı protestoedenlerin arasından aldıkları 4 kişiyi tutuklamaları budevletin sınıfsal kimliğini yansıtmaktadır. Zatendevletin kendisi devrimcileri katlediyor, gözaltındaişkence yapıyor, yıllarca hücrelere atıyor…Yoksulluğun arttığı, demokratik hak veözgürlüklerimizin kısıtlandığı, krizin derinleştiği birsüreçte en basit bir basın açıklamasına dahi devletinkolluk güçleri saldırıyor. Bu da şu anlama geliyor;mücadele sertleşiyor, bize yapılan bu saldırılarilerleyen süreçlerde farklı boyutlarda, farklı biçimlerdekendini göstermeye devam edecek.

- Son olarak bundan sonraki çalışmalarınızlailgili neler söylemek istersin?

-

Bizler kendimizi sınıf devrimcileri olaraktanımlıyoruz. Yaptığımız her eylem, her etkinlik, herseminer ve diğer faaliyetlerimiz işçi ve emekçileri bukölelik düzenine karşı bilinçlendirmek ve sınıfı kenditalepleri doğrultusunda harekete geçirebilmek içindir.Bölgemizde yıllardan beridir sınıfı politikleştirmek,kendi talepleri doğrultusunda harekete geçirmek venihayetinde devrimci bir kanala akıtabilmek içinfaaliyet yürütüyoruz. Bölgemizdeki öncü işçilerinoluşturmuş olduğu bir işçi platformumuz var. Buplatforma bağlı tekstil, metal, gençlik ve emekçi kadınkomisyonları var. Bu komisyonlar kendi alanlarınayönelik çalışmalar yürütüyor. Etkinlikler, seminerler,toplantılar örgütlüyor.

28 Haziran’da Esenyurt Tekstil İşçileriKurultayı’nı başarıyla gerçekleştirdik. Bundan sonrakisüreçte de çalışmalarımız devam edecek. İşçi veemekçileri örgütlemek ve kurulu düzene karşı eylemegeçirmek için uzun soluklu, sabırlı sistemli ve planlıbir devrimci sınıf çalışması yürütmek gerekiyor.

Biz bir siyasi hareket olarak mücadele sahnesineçıktığımız andan itibaren sınıf çalışmasında bu ısrar vekararlılığımızdan geri durmadık, bundan sonra dadurmayacağız. Bizlerin bu sistemli ve planlı çalışmasıelbette düzenin efendilerini rahatsız etmekte ve bizeyönelmelerine yolaçmaktadır. Ancak biz her saldırıdangüçlenerek çıktık ve eksiklerimizden dersler çıkararakilerlemeyi sürdürdük. Bizler işçi sınıfınıntemsilcileriyiz. Bu konum ve misyonumuza uygunhareket etmeye devam edeceğiz. Haklı ve meşru birdavanın savunucuları ve savaşçılarıyız. Mücadelemiznihai zafere kadar, işçi sınıfının sermayenin iktidarınıalaşağı etmesine dek sürecek.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Sabra saldırısında yaralanan Tahsin Alıcı ile saldırı ve sonrası gelişmeleri konuştuk...

“Haklı ve meşru bir davanın savunucuları ve savaşçılarıyız!”

11 Mayıs 2008 / Taksim

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sabra protestolarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Metris Cezaevi önünde Sabra vetecrit protestosu!

Tutuklu BDSP’lilerden Deniz Edemir kapatıldığıMetris Cezaevi önünde 3 Temmuz günü BDSP veEsenyurt İşçi Platformu tarafından basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Eylemde hem Sabra ve sonrasındaki terör, hem deDeniz Edemir’in karşı karşıya kaldığı baskı ve tecrituygulaması protesto edildi.

Eylemde, geçtiğimiz günlerde Ulucanlar katliamıdavasında ifade eksiği gerekçesiyle keyfi biçimdetutuklanarak Mertis Cezaevi’ne konulan BehsatÖrs’ün durumu da gündeme getirildi. Sabra’da olduğugibi Ulucanlar katliamında da mahkemelerin katillerikorumaya aldığı ve saldırıya uğrayanları yargıladığıifade edildi.

Metris Tramvay durağı önünde bulaşarak, “Patron-polis-mahkeme terörüne tecrit halkası eklendi!Devrimciler değil işçi kanı döken haramilertutuklansın! / BDSP” pankartı açan BDSP’liler, MetrisCezaevi önüne sloganlarla yürüdüler.

Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında “Devrimciirade teslim alınamaz!”, “Devrimci tutsaklaronurumuzdur!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklaraözgürlük!”, “Engin Çeber ölümsüzdür!”, “EnginÇeber onurumuzdur!” sloganları atıldı.

Çevik kuvvetin yığınak yaptığı cezaevi önünegelindiğinde, Sabra Tekstil patronunun silahlı saldırısıve ardından devreye sokulan polis ve mahkeme terörüteşhir edildi. Sicili bozuk Metris Cezaevi’ndeki tecrituygulamalarına değinildi.

Konuşmalarda Bakırköy Kadın ve ÇocukTutukevi’nde kalan BDSP’li kadın tutsaklaragönderilen mektuplar ile Kızıl Bayrak gazetesinin sondört sayısının verilmediği belirtildi. MetrisCezaevi’nde kalan Deniz Edemir’in ise “ayakta sayımvermemesi” nedeniyle tecrite alındığı anlatıldı.Edemir’in 3 haftadır tecritte kalmasının EnginÇeber’in katledilmesine giden süreci hatırlattığısöylenerek, Edemir’in başına geleceklerden AdaletBakanlığı’nın sorumlu olacağı duyuruldu. Devrimcitutsakların baskı ve teröre boyun eğmeyeceğivurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Eli kanlı Sabra patronuyargılansın!”

Sabra Tekstil’in Bakırköy’deki satış mağazasıönünde 5 Temmuz günü basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Bakırköy Beyaz Adam Kitabevi önünde toplananBDSP ve Esenyurt İşçi Platformu çalışanları ileeyleme destek verenler cadde üzerinde bulunan kiliseönünden “Tutuklu devrimciler serbest bırakılsın! Elikanlı Sabra patronu yargılansın / BDSP” pankartı ileyürüyüşe geçtiler.

Sermayenin resmi ve sivil kolluk güçleri tarafındanablukaya alınan Sabra satış mağazası önünegelindiğinde basın açıklaması gerçekleştirildi.Açıklamada, sermaye düzeninin işçi ve emekçileriaçlığa, sefalete ve köleliğe mahkum ettiği vurgulandı.Kapitalizmin doymak bilmeyen kar hırsıyla ve işçisınıfının örgütsüz ve dağınık olmasından aldığı güçleazgınca saldırdığı ifade edildi. Sermayenin saldırılarıkarşısında direnişi seçen, hak talep eden işçi ve

emekçilere ise azgınca saldırıldığı vurgulandı. 8-9Haziran’da Sabra Tekstil önünde bildiri dağıtan sınıfdevrimcilerine yönelik saldırı ve arkasından gelenpolis, mahkeme ve tecrit terörünün bu saldırıların birparçası olduğu belirtildi.

Sermaye düzeni tarafından sahiplenilen Sabri SamiYılmaz’ın Sabra Tekstil’de işçileri düşük ücretle vesigortasız çalıştıran bir emek hırsızı olduğuvurgulandı. Yılmaz’ın sadece işçi düşmanı değil aynızamanda naylon fatura düzenleyen, uyuşturucu vesilah kaçakçılığı yapan karanlık bir kişi olduğubelirtildi.

Açıklama şu sözlerle sonlandı: “Buradan bir kezdaha tüm işçi ve emekçileri bu silahlı zorbalığınhesabını sormaya çağırıyoruz. Düşük ücretlere,işsizliğe, sigortasız- güvencesiz çalıştırılmaya,fabrikalarda köle gibi ağır çalışma koşullarındaçalıştırılmaya, açlığa, yoksulluğa karşı birlik olmaya,örgütlenmeye, mücadeleye çağırıyoruz. Çağrımızalınteriyle, onuruyla yaşayan tüm emeğiçalınanlaradır.”

Açıklamanın ardından çevrede biriken ve eylemiilgiyle izleyen kitleye saldırılar teşhir edildi.Yaşananları öğrenen birçok kişi, Sabra patronuna veonu kollayanlara lanet okudu, eyleme destek verdi.Eyleme BATİS de katılarak destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

EKK: “Tutuklanan devrimcilerserbest bırakılsın!”

10 Haziran 2009 tarihinde tutuklanan devrimcilerinserbest bırakılmasını talep eden Emekçi KadınKomisyonları, 4 Temmuz günü Galatasaray Lisesiönünde eylem yaptı.

6 Temmuz günü Beşiktaş’ta görülecek Dink davasıöncesinde gerçekleştirilen eylemle aynı saate denkgelmesi nedeniyle EKK’nın eylemine, yürüyüş içintoplanan kitleden de destek geldi. Eyleme destekverenler arasında İstanbul Bağımsız Milletvekili UfukUras da vardı.

Basın açıklamasında, Sabra saldırısının ardındantutuklanan Deniz Edemir ile Emekçi KadınKomisyonları çalışanı üç kadın devrimcinin serbestbırakılması istendi.

“Patron kurşunladı, polis terör estirdi, mahkemetutukladı! Tutuklanan devrimciler serbest bırakılsın! /Emekçi Kadın Komisyonları” pankartının açıldığıeylemde yapılan basın açıklamasında, Sabrapatronunun saldırısının ardından devreye sokulanpolis-mahkeme terörüne değinildi.

Açıklama şu sözlerle son buldu: “Onların taşıdığıinanç ve kararlılıkla haykırıyoruz: Barikatlarınızıaşacağız, kurşunlarınız bize vız gelir, tutuklamaterörünüz bizi yıldırmıyor! Öfkemizi ve sınıf kinimizikuşanarak yolumuza devam ediyoruz, insancayaşanacak bir dünya kurana kadar da yürüyeceğiz!”

Sabra saldırısına karşı protestolardan...

“İşçi kanı döken haramiler tutuklansın!”

Sabra patronunun silahlı saldırısını protestoetmek isteyen devrimcilerden dördü gözaltına alınıptutuklanmıştı. “Polise görevini yaptırmamak”gerekçesiyle tutuklanan devrimcilere açılan davanınilk duruşması 15 Temmuz’da görülecek.

Devrimciler tutuklu yargılanırken onlara silahlısaldırıda bulunanlardan sadece biri, güvenlikçi ZekiTekin gözaltına alınmış, o da, “evet silah kullandım,ama benden başkaları da kullandı” demesine rağmenserbest bırakılmıştı.

Bu durum yargıçların safını ortaya koyan açık vebilinçli bir tutumdur. Aynı mahkeme tarafından,kurşun sıkan patron ve uşaklarının serbestbırakılırken, saldırıyı protesto eden devrimciişçilerin tutuklanıp yargılanmasının başka bir izahıyoktur. Sabra patronu, polis ve yargıçlar tarafındankorumaya alınmıştır.

İşte bu sınıf düşmanı kirli işbirliğini protesto

etmek ve tutuklanan devrimcilere sahip çıkmak için15 Temmuz günü Büyükçekmece Adliyesi önündeolacağız. Tutuklu devrimcilerin serbest bırakılmasıtalebini yükseltecek, Sabra patronu veişbirlikçilerinden hesap soracağız.

Tüm devrimci, ilerici güçler ile sınıf güçleriniduruşma günü saat 9:00’da Büyükçekmece Adliyesiönüne bekliyoruz.

Patron-polis-yargı işbirliğine son!Devrimciler serbest bırakılsın!Sabra patronundan hesabı emekçiler soracak!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)7 Temmuz 2009

Tutuklu devrimcilerin duruşmasına çağrı:Tarih: 15 Temmuz 2009Saat: 09.00Yer: Büyükçekmece Adliyesi

Sabra saldırısında tutuklanan devrimcilere açılan davanın ilk duruşması 15 Temmuz’da!

15 Temmuz’da Büyükçekmece Adliyesi’ndeyiz!

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Örgütlü basın özgür basındır!ATV-Sabah grevcilerinin 4 Temmuz’da

gerçekleştirdikleri Cumartesi yürüyüşünde basınaçıklamasını Ender Ergün gerçekleştirdi. Beş haftadırTaksim tramvay durağında polis barikatıylaengellendiklerini belirten Ergün, medyadakiörgütsüzlük ile Hrant Dink’in katledilmesi arasındakibağı kurdu. Dink’in katledilmesine giden sürecinmedyada atılan bir manşetle başladığına dikkat çekenErgün, basındaki örgütsüzlük nedeniyle de bu sürecindurdurulamadığını ifade etti. Basında örgütlenmeninbu yüzden de önemli olduğunu belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İETT çalışanları hakları içineylemdeydi!

Maaşlarını alamayan İETT şoförleri 2 Temmuzgünü İETT Genel Müdürlüğü’nün önünde eylemgerçekleştirdi. Yüzlerce İETT şoförü TünelMeydanı’nda bir araya gelerek maaşlarının derhalyatırılmasını istedi. Şoförler “Maaşlarımızınödenmesini istiyoruz! / İETT İşçileri” yazılı kokartlarıtakarak taleplerini sokağa taşıdılar.

İşçiler konuşmalarında, İETT’nin gözdençıkarıldığını, yeni otobüsler alındığını ama şoförlerinmaaşlarının verilmediğini, basının bu soruna yervermediğini belirttiler.

Hizmet-İş 2 No’lu İETT Şube Başkanı Orhanİlhan konuşmasında, Büyükşehir’in tüm emsalbölümlerinde maaşlar ödenirken İETT’de sürekligecikme yaşandığını söyleyerek, maaşlarınyatırılmaması durumunda eylemlerin devamedeceğini belirtti.

Ardından Hizmet-İş Genel Merkez GenelSekreteri Devlet Sert basın açıklamasını okudu. 6yıldır her ay maaşlarda gecikme yaşandığı ve budurumun İETT’nin finansman sıkıntısından çok, İETTyöneticilerinin tercihlerinden kaynaklandığını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sinter işçileri yürüdü...Sinter Metal işçileri direnişlerinin 195. günü olan

3 Temmuz’da İMES A Kapısı’ndan Dudullu OrganizeSanayi Bölgesi’ndeki direniş yerine kadar yürüyüşgerçekleştirdiler.

Sinter Metal işçilerine DİSK Birleşik Metal-İşüyesi ABB, Mert Akışkan, AKS Otomotiv işçilerininyanısıra Direniş Platformu, OSİM-DER üyeleri veUİD-DER destek verdi.

İMES A Kapısı önünde toplanılmasıyla birliktepolis de çevreye yığınak yaptı. 07.30’da sendika

yöneticilerinin konuşmalarının ardından direnişönlükleri ve pankartları ile yürüyüş başladı.

Sinter Metal fabrikasına gerçekleştirilenyürüyüş boyunca sloganlar atıldı. Çevredekiemekçilere bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.Yürüyüşe OSB girişinde 50 ABB ve MAG işçisikatıldı.

Sinter Metal fabrikası önünde tamamlananyürüyüşün ardından çevik kuvvetin fabrika içinekonuşlandığı gözlemlendi.

Birleşik Metal-İş Sendikası yöneticilerininyaptığı konuşmalarda Sinter patronunun emekdüşmanı tavrına değinildi. Direnişteki Sinterişçilerinin yalnız olmadığı vurgulandı.Açıklamanın ardından çekilen halaylarla birlikteişçiler direniş alanındaki bekleyişlerine devam etti.

Direnişteki Sinter işçilerinin geçen süre içindesayılarını koruyamamaları ile birlikte ilk günlerindebelirlenen iki vardiya teke indirildi. Diğer fabrikaönlerinde direnişlerini anlatan bildiriler dağıtılmayabaşlandı. Ayrıca bu yürüyüşün her Cuma günügerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu adımlarla fabrikaönündeki direnişin yeniden canlandırılmasıhedefleniyor.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Çiğli Belediyesi’nde iş durdurma

eylemi...İzmir Çiğli’de yaklaşık 6 aydır ücretlerini

alamayan ve 29 Mart yerel seçimlerinin hemenardından işten atılma saldırısıyla karşılaşan DİSK /Genel-İş Sendikası üyesi Çiğli Belediyesi işçileri 2Temmuz günü kısa süreli olarak iş bıraktılar.

3 Temmuz günü tam gün iş bırakma kararı alanbelediye işçileri, sabah erken saatlerden itibaren DİSK/ Genel-İş 5 No’lu Şube Başkanı Mehmet Çınar, işyeritemsilcileri, Belediye Başkan yardımcıları ve TümBel-Sen temsilcisinin katıldığı toplantının sonucunubeklediler. Toplantının ardından Çiğli BelediyesiŞantiyesi’ne gelen sendika yöneticileri ve yaklaşık300 işçi bir toplantı gerçekleştirdi.

Sendika yöneticileri CHP meclis üyelerininkendilerine iki gün verilmesini istediğini aktardı.İşçiler ise bu iki günü direnişle geçirme eğilimi ortayakoydular. Şantiyede iki gün boyunca sabah 8.00’denakşam 21.00’e kadar bekleme, hiçbir işçinin şantiyeyiterk etmemesi ve belediye araçlarının işeçıkartılmaması yönünde karar alındı ve uygulamayakonuldu.

İş bırakmanın ardından sendika ve belediyeninyaptığı görüşmeler anlaşmayla sonuçlandı.

Buna göre;atılan işçilerin sadece bir kısmının işe alınması, biryıllık olan Kafesan (Çiğli Belediyesi şirketi) ihalesözleşmesinin bundan sonra 3 yıllığına yapılması,maaşların her ayın 15-17’si arasında düzenli olaraködenmesi, bugüne kadar biriken alacaklarınbelediyenin eline toplu para geçişinin hemen ardındanödenmesi konusunda anlaşıldı.

İşe geri alınmayacağı söylenen işçiler şantiyeönünde direnişe geçmeyi düşünüyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kocaeli’de işçilere polis saldırısıBelediye-İş’in Türkiye genelindeki işyeri

temsilcilerini ve şube yöneticilerini Kocaeli’yetaşıyarak 3 Temmuz günü gerçekleştirdiği eylemekolluk güçleri biber gazı ve coplarla saldırdı.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi önündeki oturmaeylemlerine son vererek akşam saatlerinde İzmitMerkez Bankası binası önünde buluşan işçilerkortejler oluşturarak belediye hizmet binasınayürüyüşe geçti. İşçiler belediye girişindeki turnikeleriaşmak isteyince polis müdahalesiyle karşılaştı.Turnikeler önünde barikat kuran çevik kuvvet ekipleribiber gazı ve cop kullanarak Belediye-İş üyelerinemüdahale etti. Polis saldırısı sırasında bazısendikacılar ile işçiler baygınlık geçirdi.

Polis saldırısı oturma eylemiyle protesto edilirken,Oramiral Salim Dervişoğlu Caddesi’ni kapatanişçilere İl Emniyet Müdürü Osman Çapalı seslendi.Çapalı ile işçiler arasında zaman zaman serttartışmalar yaşandı. Çapalı işçilere, “Aranızda işçiolmayanlar var. Bu yüzden sizi içeriye alamam”deyince, ortam iyice gerildi.

Açıklamanın ardından eylem son buldu. KESK’ebağlı sendikalar, siyasi partiler, Genel-İş ve EmekliSen eyleme destek verdi.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

İşçi ve emekçi hareketinden...

Haziran 2009 2008 / Beyoğlu

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

ATV- Sabah grevi yayılıyor...Turkuvaz grubu ve TGS arasında süren TİS

görüşmelerinin uzlaşmazlıkla sonuçlanması nedeniyleİstanbul’da Balmumcu ve Sefaköy ile AnkaraBalgat’ta 13 Şubat’ta başlayan grev kararlılıklasürüyor.

Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir, Adana,Bursa, Antalya, Diyarbakır ve Trabzon’dakiişyerlerine 3 Temmuz günü grev pankartlarını astı.

ATV-Sabah grevcileri İzmir’de Yeni Asır gazetesiönünde yaptıkları basın açıklamasıyla “Bu işyerindegrev vardır!” pankartını astılar.

Basın metnini okuyan TGS Örgütlenme Sekreteri,Turkuvaz Grubu’nda bulunan çalışanların TİS’li birçalışma ortamına kavuşmasını amaçladıklarını, grevinTİS imzalanıncaya kadar süreceğini söyledi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sağlıkçılar eyleme geçiyor!SES Eskişehir Şubesi 4 Temmuz günü düzenlediği

basın toplantısıyla sağlıkta dönüşümü protesto etti.Eskişehir Şube Başkanı Bülent Yılmaz, “Sağlıktadönüşüm balonu patladı. Aile hekimliğinin olmazsaolmazı sevk yasası yine bilinmez bir tarihe ertelendi,Sağlık Bakanlığı Aile Hekimliği’nin en önemli parçasıolarak gördüğü bu uygulamayı bile hekim azlığıbahanelerinin arkasına sığınarak geçiştirmeyeçalışmaktadır.” dedi.

Açıklamanın devamında ise, hükümete sağlıktadönüşüm programından vazgeçme çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Eksen Makina işçisi onuruna sahipçıkıyor!

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan Eksen Makine A.Ş.’de çalışırken işten atılanişçiler, 4 Temmuz günü fabrika önünde bir basınaçıklaması yaparak patronun tutumunu protestoettiler.

Basın açıklaması öncesi patron, işçileri servislerleevlerine gönderdi ve ortamı terörize etmeye çalıştı.Emekçilerin slogan atmalarını engellemek istedi.

Açıklamayı işten atılan Çiğdem Aldoğan okudu.Aldoğan arkadaşları elektrik akımına kapılarak kazageçirdikten sonra, iş güvenliğinin alınmadığını dilegetirdikleri için hiçbir geçerli neden gösterilmedenişten atıldıklarını söyledi. İşten çıkarmalarındurdurulmasını talep eden Aldoğan, mücadelenindevam edeceğini söyleyerek açıklamayı sonlandırdı.

Tüm Bel-Sen haklarını istiyor!KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen 1 No’lu Şube,

Bakırköy Belediyesi’nin toplu iş sözleşmesihükümlerine uymamasına, çalışanların işe gelişgidişlerinde “parmak izi” uygulaması başlatmasına veemeklilik dayatmasına karşı 8 Temmuz günüBakırköy Özgürlük Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın açıklamasını Tüm Bel-Sen 1 No’lu ŞubeBaşkanı Kadri Kılıcı gerçekleştirdi. Belediyenin “parayok” söylemlerine rağmen, işe geliş gidişleribelirlemek için “parmak izi” makinaları kullanıldığınıifade etti, “parmak izi” uygulamasının insan haklarınave hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Sözleşmedendoğan haklar ve sorunların çözümü için adımatılmasını istedi ve sorunlar çözülünceye kadarmücadeleye devam edeceklerini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DİSK’ten kahvaltılı toplantı...DİSK, Kent AŞ işçilerinin sesini duyurmak ve

kurumların desteğini almak için 8 Temmuz sabahı

İzmir’de Konak İskelesi üzerindeki Konak LifeRestaurant’ta bir kahvaltı toplantısı düzenledi.

55 kurumun katıldığı toplantıda DİSK Ege BölgeBaşkanı Azad Fazla bir konuşma yaptı. DİSK’in yenianayasanın içeriğine ve özel istihdam bürolarınayönelik hazırlıklarına değinen Azad Fazla, KentAŞ’deki direniş sürecini özetledi.

TTB adına Fatih Sürenkök ise İzmir’de bir “EmekPlatformu” kurulmasını ve Kent AŞ işçilerininmücadelesinin bundan sonraki süreçte, bu platformöncülüğünde yürütülmesi gerektiğini söyledi.

Genel-İş Sendikası İzmir 5 No’lu Şube BaşkanıMehmet Çınar ise 70 gündür direndiklerini ve zaferekadar direneceklerini vurgulayarak, CHP’ninsorumsuzluk yaptığını ve kahvaltıya katılankurumların CHP’ye basınç yapmaları gerektiğinibelirtti.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sağlıkta taşeron olmaz!Dev Sağlık-İş, meclisten geçirilen yasa ile “özel

istihdam bürolarının” kurulmasının sonuçlarına ilişkinİstanbul Bölge Çalışma Müdürlüğü önünde 8 Temmuzgünü basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamayı gerçekleştiren Dev Sağlık-İş GenelBaşkanı Arzu Çerkezoğlu, sağlık alanında yıllardıruygulanan politikalarla sağlık hizmetinin piyasayaaçıldığını ve artık hastanelerde sağlık hizmetlerininçok büyük bir bölümünün taşeron şirketler aracılığıile gerçekleştirildiğini söyledi.

Bu yasa ile ucuz ve güvencesiz işçilik anlamınagelen taşeron çalıştırmanın daha da vahim boyutlarataşınacağını ve işçilerin mafya destekli “istihdambürolarının” köleleri haline getirileceğini ifade etti.

Eylemin olduğu satlerde, Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu, İş Teftiş İstanbulGrup Başkanlığı çatısından “Haksız, hukuksuz,sigortasız, sendikasız, güvencesiz çalışmayacağız!Köle işçiliği yasasına hayır! / Taşeron SağlıkÇalışanları” pankartı sarkıtıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Çeliktrans Tersanesi’nde işcinayeti

8 Haziran 2009 tarihinde Çelik TekneTersanesi’nde yaşanan patlamada Hüseyin İbir veSüleyman Kırgül isimli işçiler yaşamını yitirmişti. 8Temmuz günü ise Çeliktrasn Tersanesi‘nde yeni biriş cinayeti yaşandı.

Tuzla tersaneler bölgesinde faaliyet gösterenÇeliktrans Tersanesi’nde bir geminin tamiri sırasındayaşanan patlama sonucunda Bayram Kütük isimliişçi yaşamını yitirdi. Kastamonu’dan getirilenyabancı bandıralı bir geminin yakıt tankında yapılankaynak sırasında yaşanan patlamada 2 tersane işçiside yaralandı. İş cinayetine kurban giden Kütük, SivasHafik nüfusuna kayıtlı, evli ve iki çocuk babasıydı.

Kütük’ün ölümüyle birlikte, Tuzla tersanelerindeiş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren işçi sayısı127’ye ulaştı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ege Seramik’te iş cinayeti!Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Kemalpaşa

ilçesinde Ege Seramik fabrikasında yaşanan bir “işkazası” 6 Temmuz günü ölümle sonuçlandı.

Doğan Bozkır isimli işçi, 3 kişinin yapmasıgereken işi tek başına yaparken, yukarıda bulunanhalatın kopmasıyla birlikte halatın ucundaki demirçengelin çarpması sonucu hayatını kaybetti. Muş’unVarto ilçesi nüfusuna kayıtlı, 43 yaşında ve 2 çocukbabası olan Doğan Bozkır kapitalizmin aşırı karhırsının kurbanı oldu.

Ustabaşları halatın arızalı olduğunu ve üzerinde“arızalı” yazısının asılı olduğunu söylüyorlar. AncakBozkır’ın ailesi ve akrabaları buna inanmadıklarını,işin işçiye yaptırıldığını ve sonucunda bu cinayetinyaşandığını belirtiyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Yücel Boru’da iş cinayetiBirleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu Gebze’de

kurulu bulunan Yücel Boru’da 3 Temmuz günü 38yaşındaki Erol Aydın iş makinelerinin arasındasıkışarak feci şekilde can verdi.

Yaklaşık 300 işçinin çalıştığı fabrikada olayınhemen ardından işçiler iş durdurarak patronun karhırsına kurban giden arkadaşlarına sahip çıktılar. Birsonraki vardiyaya da haber iletildikten sonra işçiler,işe başlamamak yönünde karar aldılar.

Kızıl Bayrak / Gebze

İş cinayetleri sürüyor!

Gebze BDSP başlattığı kampanya çerçevesinde 5Temmuz günü bir işçi toplantısı gerçekleştirdi.

BDSP temsilcisinin kriz ve sonuçları üzerinegerçekleştirdiği sunumun ardından, bölgede nelerinyapılabileceği ve çalışmanın hangi temeldeörgütlenmesi gerektiği üzerine canlı tartışmalaryürütüldü. Toplantıya katılan hemen tüm işçiler sözaldılar. Fabrikalardaki gelişmelerden sendikalarındurumuna, süren direnişlerden kriz karşıtımücadelenin sorunlarına kadar birçok konu elealındı.

Yürütülecek kampanyaya ilişkin, krizin faturasıile karşı karşıya kalan ancak “Kriz varsa çare de var”gibi kampanyalarla bilinci bulanıklaştırılmaya çalışanişçi ve emekçilere yönelik yoğun bir aydınlatma vebilinçlendirme faaliyetinin örgütlenmesi ve buçerçevede;

- Yaygın bir bildiri ve afiş çalışması örgütleme,- Fabrika zemininde ve/veya merkezi biçimde

eğitici seminerler ve paneller örgütlenme,- Kriz karşıtı çalışmanın mevzileri olarak süren

direnişlerle sınıf dayanışmasını geliştirme, bukapsamda direniş ziyaretleri gerçekleştirme,

- Direnişlerin en geniş emekçi kamuoyunataşınmasına yönelik çalışmalar yapma,

- Alanda yürütülen cılız ve dağınık kriz karşıtıçalışmayı birleşik bir zemine yayma ve oluşturulacakbir heyetle ilk görüşmelere hızla başlama kararlarıalındı ve bir kampanya takvimi oluşturuldu.

Değişik sektörden işçilerin katıldığı toplantı,bileşenin sınıf karakteri, tartışmalardaki canlılık vetoplantıdan somut sonuçlar çıkartılması bakımındankampanya kapsamında son derece anlamlı oldu.

Gebze BDSP

Gebze’de işçi toplantısı...

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

EKİM’den, Parti’den...16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

CMYK

Bu yılın bahar sürecini kapitalizmin küreselkrizinin derinleştiği koşullarda karşıladık. Yerelseçimlerin de aynı dönemle çakışması politikatmosferi güçlendirdi. Bu iki olgu, işçi sınıfı veemekçilerin devrimci siyasal faaliyete daha fazla ilgigöstermelerini sağladı.

1 Mayıs’ta Taksim alanının kazanılmasıylataçlanan bahar dönemini genel hatlarıyla tamamlamışbulunuyoruz.

Fakat bahar döneminin geride kalması, sınıflarmücadelesinde bir durulma olacağı anlamına gelmiyor.Tersine, kapitalizmin küresel krizinin yayılarak devamettiği, yıkıcı sonuçlarının işçi sınıfı ve emekçilerinsaflarında derinden hissedildiği bir süreçte, sınıfçatışmaları daha da sertleşecektir. Sınıfçatışmalarındaki sertleşme eğilimi, devrimci sınıfçalışmasının önemini arttırırken, bu çalışmanındevrimci sınıf hareketinin geliştirilmesine sunacağıkatkının önemini hayati hale getirmektedir.

Dönemi berrak bir bilinç, tok bir iddia ilekarşılamanın önemi

Komünistler döneme berrak bir bilincin ürünüolan taktik politika ve tok bir devrimci iddia ilebaşladılar. Aylara yayılan sistemli, yaygın ve etkili birfaaliyet örgütleyerek iddialarına uygun bir pratiksergilediler.

Kriz sürecine eşlik eden bahar dönemi ile yerelseçim çalışmasını, krizin yıkıcı sonuçlarına karşımücadeleyi güçlendirecek tarzda planlayankomünistler, dönem boyunca, kokuşmuş sermayedüzenini hedef aldılar. Özellikle seçimler sürecindeliberal-reformist sol ile onun kuyruğuna takılan vedevrimci-demokratlıktan liberal-demokratlığa doğruyol alan çevrelerin düzen kurumları hakkında sahtehayaller yaydığı bir dönemde, komünistlerinsergilediği ilkeli duruşun apayrı bir önemi olmuştur.

Bu koşullarda devrimci seçim faaliyeti yürütenkomünistler, işçi sınıfı ile emekçilere seçimlerden vedüzenin temsili kurumlarından medet ummanın değil,temel hak ve özgürlükler için devrimci sınıfmücadelesinin tek çıkış yolu olduğunu anlattılar.Sorunların kalıcı çözümünün ve kazanımların güvencealtına alınmasının kapitalizmin egemenliği altındamümkün olmadığını dile getiren komünistler, gerçekkurtuluşun bu sömürü ve kölelik düzenini yıkmaktangeçtiğini vurguladılar.

Aday pazarlıkları etrafında dönen ilkeden yoksunreformist platformla oyalanan çevreler, seçimsürecinde etkili bir siyasal faaliyet yürütmekten geridururken, liberal-reformistlerin çekim alanınakapılmayan az sayıda akım ise, seçim sürecini ataletiçinde izlediler.

Biri kafa karışıklığının, diğeri reformizmeyönelimin ürünü olan bu iki tutumu benimseyengüçlerin tercihi, bahar döneminin toplam faaliyetiniolumsuz etkilemiş, bu faaliyetin zayıf geçmesineyolaçan önemli etkenlerden biri olmuştur.

Döneme devrim ve sosyalizm bayrağınıdalgalandıran taktik-politikalarıyla hazırlanan

komünistler ise, geçmişi aşan bir yaygınlıkta faaliyetyürüttüler. Tempoyu düşürmeden dönem boyuncagerçekleştirilen yoğun ve ısrarlı faaliyet, bilinç açıklığıve devrimci iddianın ürünüdür.

Farklı araçlarla planlı, tempolu ve yaygın faaliyet

İzlenecek devrimci politik hattın netliği kararlılıkve ciddiyetle birleştiğinde, dönem faaliyetini planlayıpuygun araçlarla işe başlamanın bir zorluğu yoktur.Nitekim komünistler, yerel seçimlerle başlayan bahardönemini, başından sonuna kadar planlı, tempolu veyaygın bir faaliyete konu etmekte zorlanmamışlardır.

Elbette faaliyetin şu veya bu alanında aksamalaryaşanmış, fakat bu, planlanan faaliyetin genelçerçevede hayata geçirilmesine engel oluşturmamıştır.

Legal-illegal, merkezi-yerel araçlarla işçi sınıfı veemekçilere yaygın bir sesleniş, hem süreli yayınlarınhem yerel yayınların etkin dağıtımı, çeşitli etkinlikler,toplantılar, eylemler… Bu zengin araç çeşitliliği ilebahar dönemi çalışmasını gerçekleştiren komünistler,yüzbinlerce işçiye, emekçiye, kadına, genceulaşabilmiş, bunların bir kısmı ile yüzyüze konuşma,tartışma olanağı yaratmışlardır.

Devrimci sınıf çalışmasını güçlendirecek tarzdaplanlanan toplam faaliyetin hayata geçirilmesisayesinde partimizin şiarları, çağrıları ve yayınlarıfabrikalara, sanayi sitelerine, işçi servislerine,emekçilerin yaşam alanlarına, üniversitelere ve yer yerkent merkezlerine taşınmış, dönem boyunca kendinihissettirmiştir.

Komünist kadro ve militanlar, partinin bahardönemi boyunca devam eden tempolu faaliyetinigöğüslemiş, parti çeperindeki işçi ve emekçilerin birkısmını da sürece katarak toplam çalışmanın alanlarınıgenişletmişlerdir. Faaliyeti yeni alanlara taşıyankomünistler, nicel güçlerin sınırlılığına takılmadan,partinin dönemsel taktik politikasını belli bir başarı ilehayata geçirmişlerdir.

Aylara yayılan devrimci siyasal faaliyetimiz,kendini hissettirdiği tüm alanlarda oldukça etkiliolmuştur. Bu etkiyi sol çevrelerin verdiği tepkilerdenbile görmek mümkündür. Dikkatleri dağıtıcı pek çoketkene rağmen işçi ve emekçilerin gösterdiği ilgi ise,faaliyetimizin yarattığı etkinin en iyi yansımasıolmuştur.

Döneme yayılan etkilifaaliyetin kazanımları

Devrimci siyasal faaliyetin üç temel ayak üzerindeörülebildiğinde başarılı olabileceğini hep vurgularız.Bunlar; propaganda ve ajitasyon, örgütlenme veeylemdir.

İlki konusunda, nicel gücümüzün de ötesinde biretki yarattığımız konusunda bir tartışma bulunmuyor.Nitekim, faaliyetin ardından alınan tepkiler,çalışmanın hedeflenen yönde etki yarattığının somutgöstergesi olmuştur.

Verili koşullarda ajitasyon-propaganda, işin

Bahar döneminin kazanımları

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

EKİM’den, Parti’den... Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

nispeten kolay yanı kabul ediliyor. Bu saptama bellibir doğruluk payı taşımakla birlikte, bilinçlendirmeçalışmasının, örgütlenme ve eylem alanındakibaşarılara da önemli etkisi olduğu tartışmasızdır.Döneme uygun şiarların, farklı araçlarla veemekçilerle yüzyüze gelerek kitlelere taşınmasınınbüyük önemi açıktır.

Sınıf ve kitle hareketinin verili koşullarının,emekçileri örgütleyip eyleme geçirme konusunda bellizorluklar yarattığı biliniyor. Fakat bu nesnel zorluk hiçde bütünsel bir faaliyet yürütmenin önünde engeldeğildir. Bununla birlikte, sınıf hareketinin verilikoşulları, ajitasyon-propaganda araçlarınınkullanımında daha yaratıcı yöntemler bulmayıgerektiriyor. Öte yandan, yarattığımız politik etkiyiörgütleyebilmek için daha yoğun daha ısrarlı bir çabaharcamak da zorunludur. Bu koşullarda, yaratılanpolitik etkiyi örgütlü güce dönüştürme başarısı, nesnelzorlukların farkında olmak, ancak bu zorluklaratakılmadan, iddiayı da zayıflatmadan işe dört ellesarılmakla mümkün olabilir.

Belirttiğimiz nesnel zorluklara rağmen bahardönemi faaliyetimizin önemli kazanımları olmuştur.Bu kazanımlar, sınıf hareketinin zayıf olmasınarağmen, sistemli devrimci siyasal faaliyetin hememekçiler üzerinde etkili olabildiğini, hem deneyimbiriktirme ve örgütsel alanda güçlenme olanaklarıyarattığını ortaya koyuyor.

İlkin, kadro ve militanların partinin dönemselpolitikasını kavramak için harcadığı çabanın olumlusonuçları olmuştur. Tempolu bir faaliyet içine girentüm partili güçlerin deneyim kazanması, bir kısmınınsıçrama yaşaması, iç örgütlülüğün güçlendirilmesi,çevre-çeper ilişkilerimizin belli bir düzeyde faaliyetekatılması, sınıfla kurulu bağlarımızın yaygınlaşıpgüçlenmesi, emekçilerle kurduğumuz ilişkileringelişip derinleşmesi…

Tüm bu alanlarda sağlanan gelişme, tempoludevrimci siyasal faaliyetin kazanımları arasındadır. 1Mayıs alanlarında komünistlerin kortejlerindeki gençişçilerin oranı ise, örgütlenme ve eylem alanındakibaşarının ölçülerinden biri sayılmalıdır.

Zaaf ve eksikliklerin açığa çıkması onlarıaşmanın ilk adımıdır!

Toplam faaliyet kuşkusuz ki, daha yaygın, dahaetkili, daha verimli örülebilirdi. Yani ulaşılan başarıyıaşmanın nesnel zemini mevcuttur. Buna karşın bazıalanlarda görülen dağınıklık, bazı komitelerin kolektiffaaliyet örme konusunda tutuk kalmaları, inisiyatifyetersizliği, kısmi yön kaymaları gibi eksikliklerkazanımlarımızı sınırlamıştır.

Faaliyetin olduğu yerde hataların, yetersizliklerinolması kaçınılmazdır. Önemli olan, aksayan noktalarındönemin taktik politikasının belli bir başarı ile hayatageçirilmesini engelleyecek düzeyde olmamasıdır.Kimi alanlardaki aksamalara rağmen, faaliyetinkolektif tarzda, belli bir başarı ile yürütülebilmesi,istenen düzeyde olmasa da, dönemin başarılı birçalışma ile tamamlandığını gösteriyor.

Kimi yerde komitelerin kolektif faaliyeti örmelerinoktasında zorlanmalarla yüzyüze kalındı, kimi yerdeçalışmanın eylem ayağı zayıf kalabildi, kimi yerdeyaratılan politik etkiyi örgütleme noktasındazorlanmalar yaşandı, kimi yerlerde ise kitle ilişkileriyeterli ölçüde seferber edilmedi…

Bu zorlanma ya da aksama alanları tek tekyoldaşların olduğu kadar, kolektiflerin/komitelerin deyetersizliğini ortaya koymuştur. Dönem faaliyetininsağladığı bu açıklık, çalışmanın ilerleyen sürecindehangi yönlerimizi güçlendirmemiz gerektiğikonusunda da fikir vermiştir.

Dönemin açığa çıkardığı zaafların aşılmasıyönünde gösterilecek irade ile hem kolektifleri hemtek tek yoldaşları güçlendirmek mümkündür. Bubaşarıldığında, yaşanan aksaklıklar da kazanımadönüştürülecektir. Komünistlerin güçlü yanlarınayaslanarak zaaflarını aşma geleneği, bu konudaizlenmesi gereken yolu göstermektedir.

Kazanılan deneyim, biriktirilen olanaklarla ileri!

Küresel krizin yıkıcı sonuçları, emperyalistsaldırganlık, gerici savaşların kışkırtılması ve diğerolgular kokuşmuş kapitalist düzenin iflasını döne dönetescil etmektedir. Hem ülkemizde hem dünyadayayılan kriz milyonlarca işçiyi işsiz bırakırken, işçisınıfının bu yıkıcı saldırıya karşı direnme kararlılığı dagüçleniyor. Bu tablo, sınıf çatışmalarının yaygınlaşıpderinleşme eğiliminde olduğunu gösteriyor.

Kriz içinde debelenen kapitalizmin zorunlu sonucuolan bu eğilim, işçi sınıfı ile kapitalistler arasındakiçatışmanın yayılma olasılığını güçlendiriyor. İşçisınıfının emekçi ve yoksul müttefikleri de, şimdidenbu çatışmanın tarafı durumundadır. Sınıfçatışmalarının sertleşme eğiliminde olduğu bu süreçte,

komünistlerin devrimci bir sınıf hareketiningeliştirilmesi ekseninde sürdürdüğü mücadeleninönemi kat kat artmaktadır.

Sınıf hareketinin ancak devrimci temeldegüçlenebileceği bir dönemde, hareketin önünde önemliengeller de mevcuttur. Bu engellerin başında,sendikaları ele geçiren sermayenin Truva atlarıgelmektedir. Hem krizin yıkıcı sonuçlarına karşıgelişen mevzi direnişlerde, hem de 1 Mayıs dönemiboyunca sergilenen tutumlar, bu burjuva gericilikodağının oynadığı uğursuz rolün derinleşme eğiliminiortaya koymuştur.

Sendikal bürokrasi, bazı istisnalar dışında, artıksermayenin organik bir parçası haline gelmiştir.Sermayenin ve devletinin, kimi zaman ise reformistakımların desteğini alan bu gerici kastın, işçi sınıfıönüne ördüğü ablukayı yıkmak, gelinen yerde özel birönem taşımaktadır.

Devrimci bir sınıf hareketinin gelişmesi açısındankritik olan bu süreç, halihazırda sistemli bir devrimcisınıf çalışması yürüten tek güç olan partimize büyüksorumluluklar yüklemektedir. Komünist kadro vemilitanlar başta olmak üzere tüm partili güçler, kendimisyonlarına bu bütünlük içinde bakmalı, partisaflarında bu konuda da bir bilinç açıklığısağlamalıdırlar.

Dönemin komünistlere yüklediği bu zorlu görevinüstesinden gelmek, Türkiye Komünist İşçi Partisi’ninmaddi toplumsal zeminiyle, yani işçi sınıfının öncükuşağıyla devrimci organik birleşme hedefine doğruönemli adımlar atmasının yolunu da açacaktır.

Komünistler, yoğun bahar dönemi faaliyetiylepekiştirdikleri birikim, deneyim, güç ve olanaklarınıseferber ederek sürece hazırlanmalı, devrimci bir sınıfhareketinin geliştirilmesi mücadelesine dört ellesarılmalıdırlar.

EKİM, sayı: 258, Temmuz 2009(www.tkip.org sitesinden alınmıştır…)

Bahar döneminin kazanımları

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

DESA direnişi üzerine...18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

DESA işçileri, gösterdikleri kararlılık,sergiledikleri direngenlik, elde ettikleri kazanımlarlasınıf mücadelesi hanesine oldukça önemli birdeneyim bırakmış bulunuyorlar. Deyim yerindeyse,sınıfın mücadelesine taze bir soluk katmışlardır.Direniş devrimci hareketin, ilerici kurum vekuruluşların, sendikaların ve feministlerin dikkatiniçekmiş ve desteğini kazanmıştır.

Krizin ağır ve yıkıcı etkilerinin yaşandığı budönemde, bir süredir gelişme sinyalleri veren sınıfhareketine direnişin deneyimlerini maletmekönümüzde duran sorumluluklardan biridir. Özelliklede kölece koşullarda, örgütsüz ve her tür sosyalhaktan yoksun olarak çalışan yüzbinlerce işçininöfkesinin her an bir yerlerde patlayabileceğinigözönünde bulundurduğumuzda, bunun önemi dahaiyi anlaşılır. Bu aynı zamanda kriz koşullarında sınıfamüdahalemizin en etkili araçlarından biri olmasınedeniyle ayrıca önemlidir. Tüm bu açılardan sınıfdevrimcileri olarak, DESA direnişinden öğrenmemizve sonuçlar çıkarmamız gerekiyor.

Direnişin başından bu yana estirilen patron ve devlet terörü

DESA direnişi, Düzce’de 41 işçi ile 418,Sefaköy’de ise 352 gün sürdü. Tüm bu süreç boyuncaişçiler yoğun bir teröre maruz kaldılar. Kamuoyundadaha çok Sefaköy öne çıksa da, Düzce’de saldırılarındaha fazlası yaşandı.

Geçtiğimiz günlerde Haramidere Sabra fabrikasıönünde bildiri dağıtan devrimci işçilere Sabrapatronunun polis işbirliği ile silahlı saldırısı veardından tutuklama terörü de bir kez dahagöstermiştir ki, sermaye sınıfının işçi ve emekçilerinazgın sömürüsü üzerine kurduğu saltanatını, kollukgüçleri ve mahkemeler korumaktadır. Sermayedevleti, polisi, jandarması, savcısı, mahkemesi vedinci örgütlenmeleriyle, bu saltanatın koruyucusu vebizzat sürdürücüsüdür. Varlık nedeni budur, bununiçin her an hazır beklemektedir. DESA direnişi süreçboyunca estirilen devlet ve patron terörü ile bunu birkez daha göstermiştir.

DESA direnişine uluslararası destek

Deri-İş Sendikası, üyesi olduğu TGLWF(Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileriFederasyon) ve ETUC-TCL ile (Avrupa Tekstil HazırGiyim ve Deri İşçileri Konfederasyonu) 17 Kasım’daDESA’ya karşı uluslararası bir kampanya başlattı. Bukampanya çerçevesinde Emine Arslan Avrupa’yakonuşma yapmak üzere çağrıldı. DESA patronu veürünleri kampanya boyunca boykot edildi. Kısa süreiçinde bunun etkileri görülmeye başlandı. Bazımüşteriler DESA’dan siparişlerini geri çekti. BöyleceDESA’nın asalak patronunun işçiler üzerindenkurduğu saltanatın teşhiri etkili bir biçimde yapılmışoldu.

Novamend grevinde olduğu gibi uluslararasıdesteğin önemi ve etkisi DESA’da da bir kez dahagörüldü. Günümüz koşullarında bunun ne denli yakıcıve zorunlu olduğu da...

Direnişin en büyük kazanımı işçilerdeki bilinç sıçramasıdır

Bir direnişin işçilerde yarattığı bilinç açıklığı vekazandırdığı deneyim, o direnişin en büyükkazanımlarından biridir. Grev ve direnişlerin işçilerinokulu olmasının anlamı burada yatıyor. Tersinden,sermaye sınıfının grev ve direnişlere bu denlitahammülsüz olmasının gerisinde de bu yatıyor.Sermaye sınıfı deneyimleriyle çok iyi bilmektedir ki,bu okula gidenler dostunu düşmanını daha iyitanımakta ve sınıf bilinci ile kuşanmaktadır. YaniEmine Arslan’ın dediği gibi, mücadele yaşama vedünyaya bir başka bakmayı öğretmektedir.

Aynı şey devletin tüm kurumları için de böyledir.Herhangi bir hak mücadelesi veren işçi ve emekçiler,karşılarında hemen polisi, jandarmayı, savcıyı vemahkemeyi bulmaktadır. Normal zamanlarda tümbunların kendi güvenliği için var olduğu yalanınainanan işçiler, tam da direniş süreçlerinde karşılarınadikilen kolluk güçlerinin kime hizmet ettiklerinigörmeye başlamaktadır. Böylece devletin, işçilerin veemekçilerin yanında olmadığının, sermayenin devletiolduğunun farkına varmaktadır.

DESA direnişi, sembolleşen ismi Emine Arslanşahsında buna bir kez daha tanıklık etmiştir. İşte bunedenle özellikle DESA patronunun nefret ve kininikazanmıştır. Gerek süreç boyunca fabrikadakaralamak için söylediği türlü yalanlar, gerekse “obeni mahvetti, dünyaya rezil etti” diyerek işe gerialmayı istememesi boşuna değildir.

Tek başına direnmeyi öğreten bir işçi kadın!

Direnişe başladığı ilk günden bu yana patronunözel hedefi haline gelen Emine Aslan, tek başına daolsa direnmenin mümkün olduğunu ve direnmek içinherhangi bir engelin olmadığını işçi sınıfına göstermişbulunuyor. Sendikaya üye olmak istemesine rağmenişten atılmaktan korkan, ona destek sunmayan diğererkek işçilere de anlamlı bir ders vermiştir. O, aynızamanda sermayenin inim inim inlettiği, ücret ve cinsköleliğini reva gördüğü emekçi kadınlara damücadele yolunu göstermiştir. Başından beri eşiRamazan Arslan da direnişi desteklemiş, birliktedirenerek ayrıca anlamlı bir pratik sergilemişlerdir.

DESA direnişleri ve direnişlerin sembolleşen ismiEmine Aslan şahsında işçi ve emekçi kadınların, birkez girdiklerinde, mücadelede nasıl da kararlı,sürükleyici ve direngen oldukları görülmüştür.

Sefaköy’de DESA direnişinin yerel çalışmaları

Küçükçekmece’den sınıf devrimcileri olarak,Emine Arslan’ın Sefaköy’de sürdürdüğü direnişinyanında olduk. Direnişi adım adım takip ettik,gündemimizin başına alarak sürekli işledik. Direnişçiişçiye her tür desteği vermenin yanı sıra, direnişibölgede gündemleştirerek çalışmasını yaptık.Fabrikalara ve emekçi semtlerine taşıdık.

Kısa süre içinde yerelde “DESA DirenişiyleDayanışma Platformu” kurulması için çağrı yaptık.

ÖDP, Halkevi, TKP, EHP ve Alınteri bu çağrıya yanıtverdiler. Platform çalışmalarında sürükleyici bir roloynadık ve kısa süre içinde DESA gecesiörgütlenmesini sağladık. Sefaköy’de, ‘97’de Tıbset,Reslan ve Brandi işçilerinin düzenlediği dayanışmagecesinden bu yana etkili ve anlamlı bir gecedüzenlenmemişti. DESA gecesi, bölgede veçevremizde bulunan işçi ve emekçileri etkilemesi,politikalarımızı öne çıkarması bakımından da bir işlevyerine getirdi.

Takip eden süreçte, yerel seçimlerinyaklaşmasının da etkisiyle platform çalışmalarızayıfladı. Bileşenlerin çoğu seçim çalışmalarınıgerekçe gösterip bir süre sonra toplantılara dahikatılmaz oldu. Direnişe yönelik ilgileri neredeysebitti. Hatta içlerinden bir kısmı direnişin bitirilmesigerektiğini bile savundu. Her türlü zorluğa karşınEmine Arslan direnişi bitirmeyi aklından bilegeçirmezken, bu düşünce birileri tarafından gündemegetirilebildi. Yapılan tartışmalar sonucunda platformçalışması, “platform” işlevini yerine getiremediği ve“daha önemli” olan seçim çalışması ile meşgulolunduğu için bitirilmek zorunda kaldı. Bu durumbizim için sürpriz olmadı. Zira, kısa bir süre ve sınırlıölçüde bölgede DESA direnişine destekverilebilmişse, bu, bizim zorlamamız ve etkinliğimizsayesinde mümkün olmuştur.

Direniş çoktan kazandı!

DESA direnişi, 20 Haziran’da yapılan basınaçıklamasıyla sona erdirilmiş bulunuyor. DESApatronu tüm süreç boyunca her türlü kirli yol veyönteme başvurmuş ancak bir sonuç alamamıştır. İşeiade davasının Aralık ayında sonuçlanmasına rağmen,temyize giderek ve süreci uzatarak sonuç alacağınıdüşünmüştü. Davanın tekrar işe iade biçimindesonuçlanması üzerine, gelinen yerde Emine Arslandışında işten atılan işçileri geri alacağını ve sendikayıkabul edeceğini açıklamış bulunuyor.

DESA direnişi sonucundan bağımsız olarak zatenkazanmıştı. Sermayeye karşı mücadelede bir an bilegeri durmayarak tereddütsüz biçimde direnerek sınıfamalolmuş örnek direnişler hanesine adınıyazdırmıştır. DESA direnişinin anlamı ve gücü buradayatmakta, işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolugöstermektedir.

Sefaköy’den bir sınıf devrimcisi

DESA direnişinin deneyimleri ve kazanımları

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Entes direnişi... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

50. gün...İzmir Seferihisar’da Tek Gıda-İş sendikasının

kamp yerine vardığımda birçok tanıdığım yüzerastladım. Sinter Metal ve ATV-Sabahdirenişlerindeki işçileri de gördüm.

Çeşitli ülkelerden deneyimlerin aktarıldığıseminere katıldım. İlk olarak Entes direnişçisi olaraksözü bana bıraktılar. Zaman kısıtlı olduğundan Entessürecini kısaca aktarmış oldum. Ardından SinterMetal ve Atv-Sabah kendi süreçlerini aktardı. Benimasıl dikkatimi çeken ve paylaşmak istediğim,Arjantin’den, Hollanda’dan, Yunanistan’dan işçilerinaktarmış oldukları deneyimler oldu.(...)

Seminerin ardından direnişte olan Kent A.Ş.işçilerini ziyarete gittik. Aileleri ile birlikte geceligündüzlü bekleyen işçilere yanlarında olduğumuzuve direnişlerini selamladığımızı söyledik. İşçiçocuklarının havaya yumruklar sallayıp oradabulunan herkese slogan attırmaları da ayrıcagörülmeye değer bir tabloydu. Kent A.Ş. ziyaretininardından İzmir Güngören Meydanı’ndaki 2 Temmuzeylemine katıldık.

51. gün...Kahvaltıdan sonra “Alternatif medya” adlı foruma

katıldık. Foruma konuşmacı olarak katılan Günlük,Post Express, Demokrat Radyo, Cem Tv (EmekçininGünlüğü) ve Latin Amerika’dan gazetecilerdeneyimlerini, yaşadıkları sıkıntıları bizimlepaylaştılar. (...)

Soru ve cevap kısmının ardından forumsonlandırıldı. Öğlen yemeğinden sonra ise“örgütlenme özgürlüğü” adı altında bir işçi toplantısıgerçekleştirdik. Çoğunluğunu Genç-Sen üyelerininoluşturduğu toplantıda örgütlenmenin önünde engeloluşturan devlet politikalarına değinildi.

52. gün...4 Temmuz günü ise ağırlıklı olarak konserler

vardı. İzmir’den konser için gelenler ile hoş sohbetlergerçekleştirdik. İzmir Elektrik MühendisleriOdası’ndan gelen arkadaşlarla Entes’in son durumuhakkında sohbet ettik. EMO’nun hala bir tutumsergilemediğini ve Entes direnişini sahiplenmediğinisöyledim. DESA direnişindeki Emine Arslan’ısahiplenen EMO’nun aynı hassasiyeti Entespatronunun EMO üyesi olmasından kaynaklıgöstermediğini ifade ettim. (...)

53. gün...Bugün Sincan İşçi Derneği ile dayanışma etkinliği

yapıldı. Açılış konuşması ve saygı duruşununardından dernek başkanı bir konuşma yaptı. Köleceçalışma koşullarına değinen dernek başkanı yaşananiş kazaları ve meslek hastalıklarına dikkat çekerekSincan İşçi Derneği’nin kuruluş amacını anlattı. (...)

Etkinlikte ben de direniş sürecine dairbilgilendirmede bulundum.

54. gün...Öğleden sonra iş arayan iki arkadaşla tanıştık.

“Yeter artık iş aramaktan bıktım. 6 aydır iş arıyorumbulamıyorum” diyen işçi, “Ya hırsızlık yapacağız yada uyuşturucu ticareti” diyerek, sistemin işçileribuna teşvik ettiğini, başka çare bırakmadığınıanlatmaya çalışıyordu.

Bize verilen hakların hep birilerinin bu uğurdabedeller vererek alabildiğini anlatan işçi Kürtkimliğinden kaynaklı yaşamış olduğu sıkıntıları daanlattı. “Çoğu yerde Karslı olduğum için beni işealmadılar” diyen işçi aynı zamanda “Aslında yanyana çalışan işçilerde bu ayrım yok. Ayrımı sistemyapıyor” dedi. (...)

55. gün...(...) Bugün Entes işçileri ile sohbet ettik. Birkaç

gün beni fabrika önünde görmedikleri için direnişibitirdiğimi düşünmüşler. Onlara “Genç İşçiBuluşması”na katıldığımı söyledim. Patronuntaktırdığı kamerayı hiçe sayıp yanıma gelerektokalaşan, hal ve hatırımı soran işçiler servislerinkalkmasıyla yanımdan ayrıldılar.

56. gün...(...) Sinter Metal’in fabrika önündeki direnişinin

200. günü dolayısıyla Birleşik Metal-İş güzel bir

kutlama yapılacağı sözünü vermiş. Ama bugünsadece iki halayla geçiştirmeye çalıştılar. Ayrıcabugün aynı sendika, Sinter Metal işçilerinin sesleriniduyurmak için İMES’te yürüyüş yapma isteklerinekarşı çıkıyor. Destek olmuyor. Neymiş, başkayerlerde de direnişler varmış, yetişemiyorlarmış.Ondan sonra işçiler duyarsız, sendikalaşmaya karşıdiyoruz. Böylesi bir tabloda işçilerin örgütlenmeyesıcak bakması beklenemez. Sen sendika olarakişçileri mücadeleye sevk edeceğin yerde, işçiler senizorla alanlara çağırıyor. Neymiş, Sinter Metal işçileriaz katılım sağlıyormuş. Ne olursa olsun orada birşeyler için emek harcamak niyetinde olan insanlarvar ve sen “azsınız” diyerek onları umutsuzluğaitiyorsun. Eğer gerçekten tabanın söz ve karar hakkıvarsa, Birleşik Metal-İş’in bu eyleme destek olmasıgerekiyor. Bence en iyisi birlikte, Entes ve Sinterişçileri olarak yürümeliyiz diye düşünüyorum.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Entes direnişi güncesinden...

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Emekçi KadınKomisyonu (ÇİKSE-EKK), onurlu direnişinisürdüren kadın işçi Kobatan’ın sesine ses katmak içinçalışmalarını sürdürüyor. 24 Haziran tarihinde Çiğlimerkezde yapılan basın açıklamasıyla, başta Entesolmak üzere tüm direnişçi işçilerle dayanışmaiçerisinde olunacağı ilan edilmişti. 6-17 Temmuztarihleri arasında Çiğli’de, Karşıkaya’da, Konak’ta,Buca’da, Entes direnişini ve Kobatan’ın taleplerinianlatan bildiriler dağıtılacak, direnişe destekmesajlarının yazıldığı “Entes direnişiyle dayanışmagüncesi” defterinin ve dayanışma kartlarınınbulunduğu masa açılacak.

Bu kapsamda 6 Temmuz günü Çiğli merkezdedayanışma masası işçi ve emekçilerin desteğineaçıldı. Dayanışma masasına “Entes işçisi GülistanKobatan’la sınıf dayanışmasını yükseltelim!” şiarlıafişler asıldı. Kobatan’ın mücadele sürecini anlatanve dayanışma çağrısı yapan bildirilerin dağıtımıajitasyon konuşmaları eşliğinde yapıldı. Birbuçuk

saat süren çalışma süresince 42 işçi ve emekçi duyguve düşüncelerini paylaştı, onlarca dayanışma kartınınsatışı gerçekleştirildi.

ÇİKSE-EKK

Entes direnişine destek!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Emekçi kadın çalışmalarından...20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Emekçi Kadın Komisyonları, emekçi kadınçalışmasına dair 2. seminerin ardından 5 Temmuz günü“Emekçi Kadın Buluşması” gerçekleştirdi.

Emekçi Kadın Komisyonu bileşenlerininkatılımıyla gerçekleşen buluşmada kadın çalışmasınailişkin canlı ve verimli tartışmalar yapıldı, önümüzdekisürece ilişkin kararlar alındı.

İki oturum halinde gerçekleşen buluşmanın ilkbölümünde emekçi kadın çalışmasının durumutartışıldı. Kadın çalışmasına ilişkin eksiklikler ve zaafalanları kapsamlı bir tartışmaya konu edildi, EmekçiKadın Komisyonları’nın mevcut tablosudeğerlendirildi.

Yapılan tartışmalar ışığında kadın sorunu ve kadınçalışmasının içselleştirilmesi konusunda yaşanan bilinçaçıklığına ilişkin eksiklikler ve sorunlar ifade edildi.Bilinç açıklığının yaratılması için çok yönlü eğitiminsistematik bir şekilde sürdürülmesinin ihtiyacına işaretedildi.

Her çalışmamızın bir kadın boyutu olmasınıngerekliliği, bu alanlara ilişkin politika üretilmesiihtiyacı vurgulandı. Kadın işçi çalışmasının yanısıra,ev kadınları, kamu emekçileri ve toplumcu mimar-mühendis-şehir plancı çalışmasının kadın ayağı olmasıgerektiği üzerine vurgular yapıldı. Aynı zamanda kadınişçi çalışması çerçevesinde sınıf çalışmamızıngündemleri ile bağının güçlü kurulması ihtiyacı dilegetirilirken, hazırlıkları devam eden Metal İşçileriKurultayı’nın kadın işçi ayağı da tartışmalara konuedildi.

Kadınların örgütlenmesi açısından geçmişdeneyimlerin eksikliğine değinildi, bu amaçlaçalışmaların yapılması ihtiyacı vurgulandı.

Kadın işçiler arasında yürütülen çalışmakapsamında çalışmanın gündemleri, talepleri, kadınişçilerle kaynaşmanın zorlukları, kullanılan dil,bültenin işlevi üzerine canlı tartışmalar yapıldı.

Çalışmanın eksiklikleri çerçevesinde yaşanan içsorunlara da işaret edildi. Bu sorunlar üç başlık halindeözetlendi. Yerel çalışma alanlarının gündemlerindekadın çalışmasının halen temel bir yere oturamamasısorununa vurgu yapıldı. Kadın çalışmasına güçayırmak ve bu alanda profesyonelleşememek ise birdiğer eksiklik olarak dile getirildi. Emekçi KadınKomisyonları’nın varlığını hissettirebilecek, kadınayönelik saldırılar karşısında anında tepki ortayakoyabilecek merkezi bir mekanizma ihtiyacı üçüncübir başlık olarak ele alındı.

Toplantının ikinci oturumunda, ilk olarak kadın işçiçalışmasının esaslarına ilişkin canlı tartışmalar yapıldı.Yerellerde fabrika-sektör hedefli kadın işçi çalışması,emekçi kadın çalışmasında taleplerin işlenmesi, genelçalışma ve yerel çalışmanın arasındaki bağın önemiüzerine tartışıldı

Ayrıca, Toplumcu Mühendis-Mimar- Şehir Plancıçalışması içinde kadın çalışmasına ilişkin vurgularyapıldı, TMMOB bünyesinde Kasım ayı içindegerçekleşecek Kadın Kurultayı ve kurultay hazırlıklarıçerçevesinde geçtiğimiz günlerde gerçekleşen çalıştayhakkında bilgi verildi.

Yapılan tartışmalar sonucunda;* Yaz süreci boyunca yerellerde kriz gündemiyle

bağlantılı olarak fabrika-sektör odaklı çalışmanınyapılması, bu amaçla farklı araçların kullanılması, krizözel sayısının yanısıra kadın işçilerin haklarını içeren‘kadın işçinin el kitabı’ broşürünün hazırlıklarınınhızlandırılmasına,

* Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen seminerlerin

sürdürülmesi, “Feminizm ve kadın mücadelesi” ve“Uluslararası deneyimler ışığında kadınlarınörgütlenmesi” başlığı altında iki ayrı seminerinhazırlanmasına,

* Kadın işçi çalışmasının derinleşmesi ile bağlantılıolarak, örgütlenme ve örgütlenmenin sorunlarınıntartışılması amacıyla Şubat ayında bir tartışmaplatformu oluşturulmasına,

* 25 Kasım’ın İstanbul çapında tek bir etkinlikleanılmasına karar verildi.

* “Kreş hakkı”, “8 Mart’ın resmi tatil ilanedilmesi” vb. talepler ışığında genel bir çalışmanıntartışılması ve örgütlenmesinin ihtiyacı belirlendi.

Gerek sorunlar gerekse öneriler bölümünde,yayınların çalışmada etkili bir şekilde kullanılması içinkapsamlı tartışmalar yapıldı. Emekçi Kadın Bültenitartışıldı, eksikliklerine vurgu yapıldı. Kadın sorunu vekadın çalışmasının etkili bir şekilde işlenmesi içintemel konu başlıkları belirlendi.

Süren direnişler ve özelde Entes direnişi iledayanışmanın yükseltilmesi temelinde neler yapılacağıtartışıldı. Bu amaçla yerel komisyonların haftalık

ziyaretlerinin yanı sıra Entes direniş yerinde EmekçiKadın Komisyonları’nın çağrısıyla etkinlik yapılmasıkararı alındı.

Yazın sonunda Emekçi Kadın Komisyonları’nınikinci buluşmasının gerçekleşmesi kararıyla toplantısona erdi.

Emekçi Kadın Komisyonları

“Emekçi Kadın Buluşması” gerçekleşti!

Sincan İşçi Derneği ile dayanışma ve tanıtımetkinliği 5 Temmuz günü Ekin Sanat Merkezi’ndegerçekleşti.

Etkinlik saygı duruşuyla başladı. Ardındanetkinlik programı aktarıldı. Sermaye sınıfının krizinfaturasını işçi ve emekçilere ödetmek için her geçengün daha azgınca saldırdığı belirtilerek, SabraTekstil’de yaşanan silahlı saldırı ve 4 devrimcinintutuklanması hatırlatıldı. Sınıf devrimcilerininsaldırılara boyun eğmeyeceği belirtilerek Sincan İşçiDerneği Başkanı kürsüye davet edildi.

Sİ-DER Başkanı konuşmasında, SincanOSB’deki çalışma koşullarına, yaşanan iş kazalarınadeğindi. Özellikle kriz döneminde bölgede artan iştençıkarmalara dikkat çekerek, ücretsiz izinlerle birlikteişsizlik sigortası fonunun patronların yağmasınaaçıldığını belirtti.

Sermayenin bölgedeki ciddi saldırılarına karşınörgütsüzlüğün hakim olduğunu ifade ederek, Sincanİşçi Derneği’nin bu tabloda tuttuğu misyona değindi.Etkinliğin ön hazırlık sürecinde sendikalara yapılanziyaretlerde “derneğin sendikalara alternatifoluşturduğu” şeklinde çarpık bir anlayışgözlemlediklerini belirterek, derneğin sendika karşıtıbir örgütlenme olmadığını, işçi sınıfı mücadelesininyolunu açmak amacıyla kurulduğunu belirtti.

Ardından Entes direnişçisi Gülistan Kobatankürsüye davet edildi. Kobatan konuşmasına krizdöneminde işçilerin ve emekçilerin parolasının“işgal, grev, direniş” olması gerektiğini belirterekbaşladı. Kendi direniş sürecinden bahsederek, “Paraiçin değil, işçi sınıfı için mücadele ediyorum” dedi.Ayrıca kriz döneminde kadın işçilerin daha fazlamağdur olduğunu belirtti. İstanbul’da kurulan DirenişPlatformu’na dair de kısaca bir bilgilendirmeyaparak, platformun önemine değindi. EMO’nundirenişte olan işçilere karşı kendi üyesi olan işvereninçıkarlarına göre tutum almasını teşhir etti.

Etkinlik Meha işçileri adına Cemal

Okuyucu’nun konuşmasıyla sürdü. Okuyucu, bedelödemeden bir kazanım olmayacağını vurguladı.Meha’da direniş sürecini aktardı.

Ardından TİB-DER temsilcisi tersanelerdekidireniş süreçlerinden ve karşılarına çıkan baskı veengellemelerden bahsetti. Militan eylemliliklerinönemine değinerek, bu eylemliliklerinyaygınlaştırılması gerektiğini vurguladı.

Son olarak BDSP temsilcisine söz verildi. BDSPtemsilcisi, mevzi direnişlerin önemine ve böylesinedirenişleri örgütleme sorumluluğuna dikkat çekti.Krize karşı net bir yanıt verilmesi zorunluluğundanbahsederek, bu konuda Sabra’da yaşanan saldırı vekarşısında alınan tutumu örnek verdi.

Konuşmaların ardından Mamak İşçi Kültür Evişiir dinletisi gerçekleştirdi.

Sincan OSB’de çalışan bir işçi konuşarak,yaşadığı haksızlıklara değindi, devletin hukukununsadece işverenlere yaradığını belirtti. ArdındanMamak İşçi Kültür Evi ve Ekim Gençliği adınakonuşmalar yapıldı.

Etkinliğin son bölümünde Mamak İşçi Kültür Evimüzik topluluğu sahne aldı. Avusturya İşçi Marşı’nınhep beraber söylenmesiyle etkinlik sonlandı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sincan İşçi Derneği Dayanışma Etkinliği gerçekleşti...

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Erhan Karaçay ile konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

- Kapitalizmin krizinin derinleştiği, işsizlik vehak gasplarının arttığı bir dönemde TMMOBücretli çalışan ve işsiz mühendis, mimar, şehirplancılara dönük bir kurultay düzenliyor. Önceliklekurultayın hedeflerini bize biraz anlatabilirmisiniz?

- TMMOB Genel Kurulu sırasında kurultayyapılması kararı alınırken sistemin krize girebileceğiöngörülüyordu. Dünyada ve ülkemizde krizinolumsuz etkilerinin ağırlaştığı dönemde kurultayhazırlık çalışmalarına başlandı.

Kurultayın amacı; ücretli ve işsiz mühendis,mimar ve şehir plancılarının çalışma yaşamındakarşılaştığı sorunların tespiti, tanımı ve çözümyollarını tartışmak. Krizin çalışanlara, mühendis,mimar ve şehir plancılarına yansıması (kamu ve özelsektör), bölgesel etkilerinin incelenmesi. TMMOBörgütlülüğünün yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesi,mühendis, mimar ve şehir plancılarınınsendikalaşması konusunda duyarlılık yaratılması.

Kapsamı; ücretli ve işsiz mühendis, mimar veşehir plancılarının çalışma yaşamını belirleyen veetkileyen konuları tartışmak, kurultay sürecindekararlar üretmek.

Hedefimiz; kurultay kapsamında Adana, Ankara,Bursa, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Samsunve Zonguldak illerinde yerel kurultaylar, yerelkurultayların gerçekleştirileceği çevre illerde hazırlıktoplantıları gerçekleştirmek, ücretli ve işsizmühendis, mimar ve şehir plancılarının genişkatılımını sağlamaktır.

- Kurultay tartışmaları ile birlikte bugüne kadaryapılan ve yapılması planlananları kısacaözetleyebilir misiniz?

- Şimdiye kadar 14 yürütme kurulu toplantısıyapıldı. 4 düzenleme kurulu toplantısıgerçekleştirildi.

6 Haziran’da Adana Yerel Kurultayıgerçekleştirildi. Önümüzde 5 Eylül tarihindeZonguldak Yerel Kurultayı gerçekleştirilecek.

İstanbul’da İstanbul Yerel Kurultayı’na yönelik30 Mayıs’ta üniversitede çalışan mühendis, mimar veşehir plancıları ve 13 Haziran’da kamuda çalışanmühendis, mimar ve şehir plancıları ile ilgili ikihazırlık toplantısı yapıldı. 26 Eylül’de de özelsektörde çalışan ve işsiz mühendis, mimar ve şehirplancıları ile 3. hazırlık toplantısı yapılacaktır. 17Ekim’de İstanbul Yerel Kurultayı’nıgerçekleştireceğiz.

Bu arada tarihleri netleşmiş olan 3 Ekim Kocaelive 4 Ekim Bursa yerel kurultayları programımızdayer alıyor.

Henüz tarihi netleşmemiş olmakla birlikte,Ankara Yerel Kurultayı Ekim sonunda, Samsun veİzmir yerel kurultayları Eylül sonunda planlanıyor.

- Bugüne kadar yapılan toplantılarda nasıltepkiler aldınız? Üyelerin kurultaya dönük ilgisininasıl değerlendiriyorsunuz?

- İstanbul hazırlık toplantılarından üniversiteçalışanları ile gerçekleştirilen toplantı açık öğretimsınavının olduğu güne denk geldi, katılım azdı ancak

verimli bir toplantı oldu. Sorunlar net bir şekildetartışıldı, özellikle araştırma görevlilerinin 50Dproblemi önplana çıktı. Bunun sonucunda daüniversitelerde ayrı ayrı toplantılar yapılmasıönerildi. Kamu çalışanlarıyla yapılan hazırlıktoplantısında 70 kişilik bir katılım vardı. Belediyeçalışanları ağırlıklıydı. İGDAŞ, İSKİ, Bayındırlık veİskan İl Müdürlüğü gibi kamu kurumlarından katılımoldu. İlgi iyiydi, tartışmalar nitelikli idi.

- 26 Eylül’de yapılacak bir toplantıdanbahsettiniz, özel sektörde çalışan ve işsizlerle ilgili,bunlara dönük bir çalışma var mı?

- Organize sanayi bölgelerinde, büyük firmalardave Trakya bölgesinde çalışmalar planlanıyor.

- Kurultay programında sendikalaşmatartışmalarının geniş bir yer tuttuğu görülüyor.TMMOB’un kurultay ile birlikte üyelerine,mühendis, mimar ve şehir planılarına çağrısı neolacak?

- Sendikalaşma ile ilgili TMMOB’un çalışmalarıyeni değil. Örneğin 1987 yılında EMO İstanbulŞubesi’nde komisyon kurulmuştu, diğer birçokodanın şubelerinde de benzer komisyonçalışmalarının yapıldığını biliyorum. Kamuçalışanlarının sendikalaşma hakkını tartıştığıdönemde, TMMOB’un tüm birimlerinde, o zamankamu çalışanlarının sendikal haklarının olmadığı birdönemde, komisyonlar aracılığıyla sendikalaşmahakkı tartışılıyordu. ‘90’lı yılara gelinceye kadar,kamu çalışanları sendikaları kuruluncaya kadarçalışma grupları, komisyonlar oluşturulmuştu. ‘90’lıyıllarda kamu çalışanlarının sendikalarınınkuruluşunda özellikle kamuda çalışan TMMOBüyelerinin çok büyük, çok ciddi katkısı olmuştur.Benim örgütlü olduğum Yapı Yol Sendikası yaklaşıkbine yakın insanın kurduğu bir sendika olmuştur vebunun büyük bir kısmı da teknik elemandır.

Tabii aynı dönemde, 2-3 sene belli tartışmalar dayapıldı. Kamu çalışanları sendikasının kurulmasınakarşı olan bir anlayışla, mevcut işçi sendikalarıaltında örgütlenmek gerektiğine inanıyorduk. Farklıgörüşler de tartışılıyordu, mühendisler sendikakursun görüşünü savunanlar da vardı. Sonuçta kamuçalışanları sendikalarının örgütlenmesindeTMMOB’nin çok ciddi katkısı olmuştur. ‘71 darbesiöncesi 670’in üzerinde memur sendikası vardı,bunların büyük bir kısmı, teknisyenler sendikası, iştesöz gelimi Demir Çelik Teknisyenleri Sendikası veyaşu ya da bu kurum sendikası gibi, hem işyeri hem demeslek sendikaları olarak kurulmuş sendikalar vardı.12 Mart darbesi onların kapanmasına sebep oldu.Yani böyle bir süreci de TMMOB yaşadı. 12Mart’tan sonra TMMOB, ‘80 öncesi, ‘74 yılında, ‘77yılında birçok kurultayın düzenlenmesinde öncülüketti. O dönem diğer derneklerle, sendikalarlaortaklaşa kurultaylar yapıldı. ‘80 sonrasında da,özellikle ‘89 bahar eylemleri başladıktan sonra da,TMMOB’da çok ciddi hareketlenmeler oldu. Hattamevcut kamu çalışanları sendikalarını kuran yapılartoplantılarını odalarda yapıyorlardı. Bu anlamdakatkılar da sunuldu. Ancak neticede, kamu çalışanları

için ayrı bir sendikalaşma süreci (kişisel olarakyanlış bir yol olduğuna inandığım), tercih edildi. Odönem bizim gibi düşünen (işçi, memur tümçalışanların aynı sendikalarda örgütlenmesi)arkadaşların düşünceleri hakim olamadı maalesef.

Kamu çalışanları sendikalarında da 4688 sayılıyasa çıkınca, yasal formata oturtacağız derken, bizimtaraf olduğumuz, imza attığımız 87, 98 sayılısözleşmelerin verdiği özgürlük daraltıldı. Kamuçalışanlarının, toplu sözleşmesi olmayan “toplugörüşme” adı altında, Ağustos ayında 15 günlük birortaoyunuyla çıkarılan bir yasayla hakları ellerindenalındı.

Dolayısıyla TMMOB birimlerinde de sorunsürekli tartışılıyor. Geçmişte TMMOB kamuda dahafazla örgütlü idi. ‘80 Anayasası’yla, darbeden sonrayapılan düzenlemelerle kamuda çalışan, memurlarınodalara üye olmaları zorunluluktan çıkarıldı. Bu çokkötü bir şey. Dünyanın her tarafında mesleğiniyapmak isteyen herkesin, o ünvanı kullanabilmekiçin öncelikle odaya üye olması gerekir. Ama bizdekamuda gerçekten ciddi projelere imza atılır amaçalışanlar üye olmuyorlar, siyasi iktidarlar odaörgütlülüğünün gücünü kırmak için bu olumsuzluğubesliyorlar.

Giderek odalardaki kamu çalışanlarının etkinliğide azalmaya başladı. Ama yine de 3 sene önceyapılan Mühendislik, İstihdam ve ÜcretlendirmeSempozyumu’nda bu konular gündeme geldi, sonTMMOB sempozyumunun devamının kurultayşeklinde yapılması kararlaştırıldı. Tabii burada, budönemki hedefler, hem kamuda hem özel sektördeçalışanlar ve işsiz mühendislerin resmininçıkarılması hedefleniyor..

Sanıyorum ülkemiz tarihinin en şanssız dönemi,işsizlik oranının tavan yaptığı bir dönem. Sadecebizim alanımızda (elektrik, elektronik, bilgisayar,kontrol, biyomedikal alanında), yılda 64üniversitenin 116 bölümünden 4500 civarındamühendis mezun olması söz konusu. Tüm mühendis,mimar, şehir plancılarını katarsak, bu sayı yılda 35bini buluyor. Bunların çok büyük bir kısmı maalesefişsiz. Tabii bir de çalışanların işlevsizleştirilmesidurumu var. Mühendis olarak çalışanların çoğu satışelemanı olarak çalışıyor. Yani vasıflı bir mühendisinçalışmaması gereken yerlerde çalışıyor. Böyle de birsorun var. Kayıtdışı çalışmalar ve gülünç ücretler sözkonusu. Sempozyum çalışmaları sırasında (üç yılönce Karadeniz Bölgesi’nde) genç arkadaşlarımız odönem 500-600 TL maaş aldıklarını söylüyorlar vemaalesef bir kısmı da “imzacı” mühendiskonumunda bırakıldıklarını ifade ediyorlardı.

TMMOB çok etkin olmasa bile olumsuzluklarameslektaşlarının lehinde muhatap olmaya çalışıyorama TMMOB’un da etkisini ortadan kaldırmak içinDevlet Denetleme Kurumu faaliyete geçiriliyor. Bubir bakıma aba altından sopa göstermektir. Bu dayetmeyecek, önümüzdeki dönem TMMOB yasasıdeğiştirilmeye çalışılacak, bu çok ciddi bir tehditolarak karşımızda duruyor.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

TMMOB’un gerçekleştireceği “Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir PlancılarıKurultayı” üzerine Düzenleme Kurulu Başkanı Erhan Karaçay ile konuştuk...

“TMMOB yasası değiştirilmeyeçalışılacak, bu çok ciddi bir tehdit...”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Polis devleti tahkim edilmeye çalışılıyor!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

İstanbul’un yeni Emniyet Müdürü HüseyinÇapkın, İstanbul’da polislere yönelik “Performansadayalı bonus sistemi”ni hayata geçireceğini açıkladı.Buna göre, polisler yakaladıkları “suçlu”lar vekestikleri cezalar kadar puan kazanacaklar. Busistemin daha önce uygulandığı yerlerde çeşitlisorunlara sebep olduğu ve polislerin suçlu yaratmakiçin adeta özel bir çaba içine girdiği, hatta İzmir’deBaran Tursun’un katledilme sebepleri arasında“bonus” uygulamasının olduğu biliniyor. Buuygulama tam olarak suça teşviktir.

Kapitalist sistem kriz içinde debelendikçe,burjuvazinin krizin faturasını işçi ve emekçilerinsırtına yükleme çabası da sürmektedir. Burjuvazi veakıl hocaları çok iyi bilmektedir ki, sömürü veyoksulluk artarken, beraberinde işçi ve emekçilerinhak arama mücadelesi de artacaktır. Burjuvazinin butehlikeye karşı çözümleri ise sınırsızdır; temel hak veözgürlükleri yok etmek! Başbakan Erdoğan’ın “polisrejimin güvencesidir” sözlerinin bir diğer anlamı dabudur.

“Performansa dayalı bonus sistemi”ne gelince...İzmir’de “Asayiş Hizmetleri Yeniden YapılandırmaProjesi” adı altında hayata geçirilen sistemde de,polisler “suç” ve “suçlu”ya karşı gösterdikleribaşarılara göre puan topluyor. “Performansa dayalıbonus sistemi” ile puan biriktiren polisler talep görenbirimlere verilirken, puanları az olanlar ise pasif vefazla beceri gerektirmeyen geri plandaki birimleregönderiliyorlar.

Çapkın İzmir’de başlattığı bu sistemi şöyletanımlamıştı: “İşini iyi yapanları, terör, istihbarat,güvenlik, asayiş, kaçakçılık ve organize suçlar gibiprestijli şubelere alıyoruz. Maaş taltifi (mükâfat),aileleriyle tatil gibi ödüller veriyoruz. Verimi düşükolanları ise etkin olmayan birimlere kaydırıyoruz”.

Aslında Çapkın’ın başlattığı bu sistemin benzerleribu topraklarda çok kan dökmüştür. Yargısız infazlarıhayata geçiren polislerin havaya ateş açarak yaptıklarıkutlama görüntüleri hala hafızalardadır. Yargısız infazoperasyonlarını gerçekleştiren bu polislerinödüllendirildiği de bilinmektedir.

İzmir’de başarılı bir uygulama olarak bahsedilenbu sistem, 23 Ekim 2007’de Emrah Gider’in, 24Kasım 2007’de 20 yaşındaki Baran Tursun’unhayatına malolmuştur. Baran Tursun örneğinde olduğugibi bu cinayet nedeniyle polisler şimdilik terfiedemese de, 2 yıl 1 ay ceza alarak ödüllendirildiler.

Hak ihlallerinde polise yeni avantajlar sağlayacakbu sistem, kitle eylemlerinde çevik kuvvet polislerininkasklarına takılacak numaraların gerçek “numara”olduğunu da göstermektedir. Çağdaş HukukçularDerneği İzmir Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfıİzmir Temsilciliği ve İnsan Hakları Derneği İzmirŞubesi’nin konuyla ilgili açıklaması, uygulamanınsonuçları konusunda yeterince fikir vermektedir. Bukurumların açıklamasına göre:

“Özellikle Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’ndayapılan değişiklik sonrasında sıradan poliskarakollarında, jandarma birimlerinde, açık alan vesokaklarda, gösteri ve yürüyüşlere müdahalesırasında işkence ve kötü muamele uygulamalarınınnicelik ve şiddetinde ciddi bir artış gözlemlenmiştir.İşkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyleTİHV’in Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri’nebaşvuran kişi sayısı 2006 yılında 337 iken, bu sayı2007 yılında 452’ye çıkmıştır. 2008 yılında 425 olan

başvuru sayısı 2009 yılın ilk beş ayında ise 163 kişiolmuştur. 2007 yılında başvuran 452 kişinin 320’siaynı yıl içinde işkence gördüğünü beyan ederken, busayı 2008 yılında 269, 2009 yılı ilk beş ayında ise 74kişi olmuştur. İHD’nin yıllık hak ihlali raporlarınagöre işkence ve kötü muamele vaka sayısı 2007yılında 687 iken, bu rakamın 2008 yılında 1546’yayükseldiği görülmektedir. 2008 yılında yaşananmağduriyetlerin 448’i gözaltında, 333’ü isecezaevinde gerçekleşmiştir.

Güvenlik güçleri, gösteri ve yürüyüşlere müdahale,gözaltına alma işlemleri ya da adli görevi yerinegetirme sırasında kişilerin direniş gösterdiğiiddiasında bulunmaktadır. Böylece gerçekleşenişkence ve diğer kötü muamele biçimlerini meşru birzor kullanmaya bağlayarak suçu örtbas etmeyeçalışmaktadırlar. Bu gibi durumlarda genellikleişkence gören kişiler hakkında TCK m. 265’e göregörevi yaptırmamak için direnme suçundan davalaraçılmaktadır. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistikGenel Müdürlüğü’nün 2005-2007 verilerine göre2007 yılında işkence (TCK m. 94), ağırlaştırılmışişkence (TCK m. 95) ve zor kullanma yetkisine ilişkinsınırın aşılması (TCK m.256) suçlarından 1.105 kamugörevlisi hakkında karar verilirken, göreviyaptırmamak için direnme (TCK m.265) sucundantoplam 16.938 yurttaş hakkında karar verilmiştir.Kamu görevlileri aleyhine, belirtilen maddeleruyarınca açılan davaların sadece yaklaşık %36’sındamahkûmiyet kararı çıkarken; yurttaşlara karşı,güvenlik güçlerine görevlerini yaptırmamak içindirendikleri iddiasıyla açılan davalarda ise 12.110 kişihakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Bu sayı,mukavemet iddiasıyla yargılananların yaklaşık%71’dir.”

Hal böyleyken, övülerek uygulanacağı söylenen busistemin nasıl sonuçlar yaratacağı ortadadır. TMY vePolis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na ek olarak buadım, “rejimin güvencesi olan polisin”, “polisdevletini” daha bir sağlamlaştırmasını sağlayacaktır.Kriz içinde debelenen ve emekçilere hiçbir geleceksunamayan sermaye sınıfının çıkar ve ihtiyaçları bunugerektirmektedir.

Bu sistem polisleri “ödül avcıları” yapacakken,başta devrimciler olmak üzere hakkını arayan herkesi,sıradan insanları başlarına ödül konulan “suçlular”haline getirecektir. Bu topraklarda polis komplolarınınolağan bir durum olduğu örnekleriyle sabittir. En iyisenaryo ve en iyi oyunculuk yeteneği sergileyenpolisler, performanslarından ötürüödüllendirileceklerdir. Elbette ki arada bir kötüsenaryolar da olacaktır. Tıpkı yine İzmir’de olduğugibi…

Medyaya yansıdığı şekliyle; “performansa dayalıbonus sistemi” ile madde bağımlısı F. G. (28) ve M.Ç. (26) isimli iki kişi, polisin kendilerine her günKabahatler Kanunu’na muhalefetten 62 TL’lik paracezası kestiğini söylemektedir. Polislerin 5 puandeğerindeki kanun maddesi gereğince puanbiriktirebilmek için neredeyse bir günde 7 kez aynıcezayı yazdıklarını öne süren iki bağımlı, “MaliyeBakanlığı tarafından elimize her biri 62 TL olan300’ün üzerinde ceza makbuzu verildi. Onlar 35 puanalabilmek için bir günde aynı cezayı bizlere 7 kereyazarken, şimdi biz bunu nasıl ödeyeceğiz?” diyesormaktadır.

Polis devletinin daha da tahkim edilmesi anlamınagelen bu pervasız uygulamalar, temel hak veözgürlükler için verilecek mücadelenin öneminiortaya koymaktadır.

Edirne F tipinde tecrit işkencesi...

TAYAD, 7 Temmuz günü yaptığı yazılı açıklama ile, Kemal Avcı‘ya Edirne F Tipi Hapishanesi’ndejandarma tarafından işkence yapıldığını açıkladı. Açıklamada şunlar ifade edildi:

“(...) Göz muayenesi için hastaneye götürülen Kemal Avcı kelepçeleri çözülmeden doktorun odasınaalınınca kelepçelerinin çözülmesini istedi. Ama Tıp etiği gereği kelepçelerin çözülmesini ilk olarak doktorunistemesi gerekirken doktor da kelepçelerin çözülmesini istemediğini söyledi. Kemal Avcı doktora ettikleriHipokrat yeminini hatırlatırken jandarmaların saldırısına uğradı.

Doktorun odasında başlayan saldırı, hastane koridorlarında, ring arabasında devam etti. Coplarladövülen Kemal Avcı’nın sol ayağı alçılı durumdadır. Sırtında, bileklerinde ve boynunda darp izleribulunmaktadır. Kemal Avcı’ya yapılan saldırı ilk değildir. Eğer biz müdahale etmezsek son da olmayacak. Busaldırı sadece Edirne F tipi hapishanesinde de değildir. Tekirdağ F tipi hapishanesinden de sürekli saldırıhaberleri gelmektedir. İktidarı tekrar uyarıyoruz; tutsaklara yapılan saldırılara derhal son verilmelidir.”

Suç işleyen polis ödüllendirilecek!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Yaşasın halkların kardeşliği! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni HrantDink’in 19 Ocak 2007 tarihinde katledilmesininardından başlayan ve 5’i tutuklu 20 sanık hakkındaaçılan davanın 10. duruşması 6 Temmuz günüİstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.Duruşmaya, tutuklu sanıklardan Ogün Samast, ErhanTuncel, Yasin Hayal, Ahmet İskender ve Ersin Yolcukatıldı.

Hrant Dink davası, Türk devletinin kirli tarihinin,yıllardır körüklenen ırkçı-şovenist propagandanınsomutlanmasıdır. Dink davası, sermaye devletininkendini nasıl akladığının yeni bir örneğidir. Bu davaalenen ortada olan gerçeklere karşın sürecin nasılsürümcemede bırakıldığının ve sermaye devletinintüm kurumlarıyla bunu nasıl sağladığının birgöstergesidir. Bu dava ile devletin kirli ilişkileri,korunmak istenenler, kurban verilenler, gizli belgelerve hasıraltı edilenler bir bir döküldü ortaya. İkinciyılındaki dava hala sonuçlanmadı ve uzun yıllar dasonuçlanmayacak. Fakat azmettiriciler de katil debellidir: Sermaye devleti!

Duruşmadan notlar...

Duruşmadan sonra gazetelere yansıyan iki noktavardı. Birincisi “şok gelişme” olarak sunulan tanıkifadesi, ikincisi ise sanıkların duruşmadaki rahattavırları.

Hrant Dink’in katledilişi sırasında sanık OgünSamast’ı gördüğünü belirtilen tanık B.H.’nin ifadesioldukça ilgi uyandırdı ve “şok gelişme” olarakmanşetlere yansıdı. B. H. Samast’ı teşhis ederek,cinayeti onun işlediğini ve cinayet esnasında yalnızolmadığını belirtti.

Duruşmanın bütününe bakıldığında, bununöncekilerden temelde bir farkı olmadığı görülebilir.Tanık ifadesi medya tarafından yeni bir gelişmeolarak sunulsa da, davanın seyri noktasında hiçbiröneminin olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Zira bundan önceki duruşmalarda da birçok belgeve önemli kanıt sunulmuştu. Devletin resmi kurumlarıarasında geçen yazışmalar, medyaya yansıyan telefonkonuşmaları, bu cinayetin devletin bilgisi veyönlendirmesi dahilinde işlendiğini açıkça ortayakoymuş, Türk sermaye devletinin pislikleri ortayasaçılmıştı.

Hrant Dink’in öldürüleceği ihbarının resmenalınmasına rağmen cinayeti önlemek üzere hiçbirönlemin alınmadığı, birçok noktada gerek polisingerek jandarmanın “ihmalleri” olduğu artık biliniyor.Hrant dosyasının her satırı ile, devlet görevlilerinincinayeti alabildiğine açık bir biçimde planladıkları,cinayeti işleyenleri yönlendirdikleri, delillerisakladıkları, yanlış bilgi verdikleri ve açıktan Hrant’ıtehdit ettikleri anlaşıldı. Fakat bugüne kadarsorumluların yargılanması noktasında tek bir adımatılmadı.

Samast’ın ya da Hayal’in bu cinayeti tek başlarınaplanlamadığı gün gibi ortadayken ve bu kimliklercinayetin ardındaki sermaye devletinin üstünü örtmekiçin kullanılırken, Samast’ın yanındaki kişinin kimolduğunun esasta bir önemi kalmıyor.

Sermaye devleti için feda edilmesinde bir sakıncagörülmeyen Ogün Samast ve Yasin Hayal gibi bir-ikipiyon ortaya sürülürken, cinayetin arkasındaki asılisimler korunup kollanmıştır. Trabzon EmniyetMüdürü Ramazan Akyürek gibi kilit isimlerindosyaları bir bir kapatılmış, Cerrah gibi kıdemlikatiller için soruşturma dahi açılmamıştır.

Mesela savcılık Trabzon polisi hakkındakovuşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Dinkailesinin buna yaptığı itiraz ise reddedildi. TrabzonValiliği de aralarında İstihbarat Daire BaşkanıRamazan Akyürek’in de bulunduğu 7 polis hakkındasoruşturma izni vermedi.

“Şok gelişme” olarak sunulan bu tür ayrıntılarındavanın özünü karartmada sermaye devletinin işineyaradığını da söylebiliriz. Cinayetin sorumlularıbelliyken, cinayetin arkasındakinin devlet olduğugerçeği ortadayken, bu gibi yöntemlerle hedefşaşırtmak daha kolay olabiliyor. Gözler gerçeksorumlulardan piyonlara kayıyor...

Tetikçileri cesaretlendiren!..

İki yıldır süren duruşmalar boyunca sanıklarınalaycı ve rahat tavırları dikkat çekti. 10. duruşmadada durum farklı değildi. Avukatlara duruşma süresi

boyunca yöneltilen ağır küfürler, mahkemece sorulansorulara verilen alaycı yanıtlar, tanık ifadelerikarşısında kahkahalara boğulmalar... Bu katiller bugücü ve özgüveni Türk sermaye devletininkuruluşunun temellerinden alıyor. Daha ilkokulsıralarında zihinlere işlenmeye başlanan “tek dil, tekbayrak, tek vatan” düşüncesinden alıyor. 19 Ocak’ta17 yaşındaki bir genci Halaskargazi Caddesi’negetiren Türk sermaye devletinin ırkçı-şovenistpolitikaları ise, mahkemedeki rahat tavırların sebebide, katillerin hep korunup kollanması, dahasıödüllendirilmesidir.

Bu coğrafyada yaşayan bir insana “yokluğum Türkvarlığına armağan olsun” dedirtilebiliyorsa, 17yaşındaki bir genç, canice işlediği cinayet anlatılırkengülebiliyorsa, Samast’ı sahiplenmek için binlerce“Türk vatandaşı” beyaz berelerle ortalıktadolaşabiliyorsa, bu cesaretin nereden geldiğianlaşılabilir.

Dava ikinci yılını doldurdu. Bundan iki yıl önceüç kurşun Hrant’a, halkların kardeşliğine sıkılmıştı.Üç kurşun katliamlarla, faili meçhullerle anılan Türkdevletinin gerçekliğini bir kez daha ortaya koydu. 10.duruşma, “bir bebekten katil yaratan” kapitalizminkaranlığının aynı zamanda bir tetikçiden “kahraman”yaratabildiğini ortaya koydu.

Hrant Dink davasının 10. duruşması...

Sermayenin kirli devleti kendini aklamayı başaramayacak!

4 Temmuz akşamı Beyoğlu İstiklal Caddesiüzerinde biraraya gelen yüzlerce kişi, 6 Temmuzgünü görülecek Hrant Dink davası öncesinde “VicdanZinciri” oluşturdu.

Galatasaray Lisesi önünde yapılan açıklamayıİstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras’ınokumasının ardından Beyoğlu Tünel’e kadar uzananinsan zinciri oluşturuldu.

“Hrant’ın arkadaşları”, Tünel’de toplanarakburadan toplu bir biçimde Galatasaray Lisesi önüneyürüyüş gerçekleştirdi. KESK Genel Başkanı SamiEvren, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün,Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç ve birçok

sanatçının yer aldığı yürüyüşte 6 Temmuz günüBeşiktaş’ta buluşma çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Beyoğlu’nda eylem zinciri...

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Bültenlerden...24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Temmuz ayının başından itibaren çıkmayabaşlayan yerel işçi bültenleri sınıf devrimcilerininyerellerde yürüttüğü yaygın ve etkin sınıfçalışmasının en önemli araçlarından biridurumundalar.

Krizin yıkıcı etkilerinin arttığı bir dönemde,krizin faturası altında ezilen işçi ve emekçilereseslenişini sürdüren bültenleri, Temmuz ayı sayılarıyerelin özgün gündemleriyle çıkmış bulunuyor.Bültenler genel olarak Esenyurt’ta sınıfdevrimcilerine yönelik tutuklama terörünü gündemetaşıyor.

Krizin etkilerinin fabrikalardan gelen yazılarlayansıtıldığı bültenlerde Entes Elektronik’tekidirenişini kararlılıkla sürdüren Gülistan Kobatan’ladayanışma çağrısı yapılıyor.

İstanbul’da Ümraniye bölgesinde yayınlananOSB-İMES İşçi Bülteni, Topkapı bölgesindeyayınlanan Topkapı İşçi Bülteni, İzmir’de Tekstilİşçileri Bülteni, Bursa’da ise Bursa İşçi Bülteniyeni sayılarıyla mücadele çağrısını yükseltiyorlar.

Kapak sayfasında, Sabra patronununEsenyurt’taki silahlı saldırısını protesto edendevrimcilerin tutuklanmasına yer veren OSB İMESİşçi Bülteni, tutuklanan 4 devrimciden ikisininOSİM-DER üyesi işçiler olduğunu belirterek tutuklutüm devrimcilerin serbest bırakılmasını istiyor.

Bültende Sabra patronunun saldırısı ve ardındanyapılan açıklamaların yanısıra Ümraniye bölgesindeçeşitli fabrikalarda yaşanan süreçlere de yer veriliyor.Direniş süreci geçirmiş eski bir Gürsaş işçisiyle,toplu sözleşme imzalayan UNO işçileriyle veBMİS’te örgütlüyken kriz bahanesiyle kapatılmakararı alınan GU fabrikasından işçilerle yapılanröportajlar da fabrikalarda yaşanan süreçlerinin arkaplanını bölgedeki işçilere aktarıyor. Bültende ayrıcaçeşitli sektörlerden işçilerin kaleme aldığı yazılara dayer veriliyor.

Devrimin ve sosyalizmin şairi Nazım Hikmet’inanıldığı bülten sayfalarında krizin faturasınıödememe çağrısı yapılıyor.

Topkapı’dan sınıf devrimcileri ise Topkapı İşçiBülteni‘nin Temmuz sayısında “Sömürücü zorbalarhesap verecek!” diyerek Sabra patronunun silahlısaldırısının ardından devreye sokulan polis-mahkemeterörünü kapağa taşıyor.

Ağırlıklı olarak Topkapı bölgesinde farklısektörlerde çalışan işçilerin yazılarına yer verilenbültende süren grev ve direnişlere de yer ayrılarakbölge işçi ve emekçilerine yürünmesi gereken yolgösteriliyor. Bültenin arka kapağı ise OSB-İMES İşçiBülteni’nde olduğu gibi Nazım Hikmet’in ölümyıldönümüne ayrılmış bulunuyor.

Bir süre önce Bursa yerelinde çıkmaya başlayanBursa İşçi Bülteni ise Temmuz ayı sayısınınkapağına Bursa’da süren Asemat, Asil Çelik veGrammer direnişlerini taşımış bulunuyor. Krize karşımücadelenin ortaklaştırılması çağrısının yapıldığıbülten sayfalarında Ümraniye Dudullu’da direnişinisürdüren Entes işçisi Gülistan Kobatan’ın kalemealdığı mektuba yer veriliyor.

2 Temmuz Sivas katliamının da unutulmadığıbülten sayfalarında Renault’taki ağır sömürü veçalışma koşullarını ele alan bir yazıyla birlikte Asil

Çelik grevindeki gelişmeleri ele alan bir yazıya dayer veriliyor.

Bursa İşçi Bülteni‘nin arka kapağı ise SabraTekstil patronunun sınıf devrimcilerine yöneliksaldırısına ayrılmış.

İzmir yerelinde çıkan Tekstil İşçileri Bülteni iseTemmuz sayısının kapağına kıdem tazminatı hakkınısavunmak için mücadele çağrısını taşımış.Patronların kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesineilişkin planlarını anlatan kapak yazısıyla birliktesüren ve kazanımla sonuçlanan direnişler de bültensayfalarında göze çarpıyor.

Direnişlerini kazanımla sonuçlandıran MEHAişçilerinin direnişlerinin anlatıldığı bültensayfalarında Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’la dadayanışma çağrısı yapılıyor.

Bültende son olarak, patronların istekleridoğrultusunda çıkarılan özel istihdam bürosuuygulamasının içyüzünün anlatıldığı bir yazıya dayer verilmiş.

Sınıf devrimcileri yerel işçi bültenlerinin Temmuzayı sayılarını farklı bölgelerde çıkarmaya devamedecekler.

Temmuz bültenlerinde mücadele coşkusu var...

Patronları değil ama biz işçilerin yaşamını sarsanekonomik krizde saldırganlığın her türlüsünü gördük.Ücretlerimiz düşürüldü ya da ödenmedi, iştençıkarıldık, sosyal haklarımız gasp edildi vb. En sonolaraksa bir dizi patron örgütü ile birlikte sendikayöneticileri el ele vererek yeni bir yalankampanyasının perdesini açtılar.

Bu sahtekarlar “Kriz varsa çaresi de var!”,diyerek bizimle dalga geçiyorlar. Çare olaraksa “Evekapanma, pazara çık!” diyerek eğer kaldıysaavucumuzdakine göz dikiyorlar. Sanki aylardır krizbahanesi ile işten atılan yüz binlerce kişi işçilerdeğilmiş gibi… Sanki esnek üretimle, ücretgasplarıyla, örgütsüzleştirme saldırıları ile geleceğiçalınan biz metal işçileri değilmişiz gibi…

Her zaman söylediğimiz gibi onların bu kadarpervasızca hareket etmelerinin tek bir nedeni var:Örgütsüzlüğümüz.

Örgütsüz ve dağınık olduğumuz için böylesinearsızlaşabiliyorlar. Örgütsüz ve dağınık olduğumuziçin kriz bahanesi ile kapattıkları fabrikalarıbirliğimizi yok ettikten 1-2 ay sonra yenidenaçabiliyorlar. Örgütsüz ve dağınık olduğumuz içinbizlerle dalga geçiyorlar.

Oysa biz dünyayı var edenleriz. Nasırlı ellerimizibirleştirdiğimizde tüm dünyayı temelinden sarsacakgüce sahibiz. Yeter ki sınıf çıkarlarımızı bilelim,ortak çıkarlarımız için sınıf kardeşlerimizle omuzomuza verelim.

Yeter ki örgütlenmemizin önündeki engelleri

aşarak Sinter’de, Gürsaş’ta, Tezcan’da, Grammer’dedireniş ateşlerini yeniden ve daha güçlü bir şekildeyakalım.

Sınıf bilinçli metal işçileri bu iradeyi çoktankuşandılar. Metal işçilerinin direniş ateşini yenidenve daha güçlü bir şekilde harlamak için,örgütlenmenin önündeki engelleri aşmak için metalişçilerinin birliğini yaratmak için yola çıktılar. Ekimayında gerçekleştirecekleri Metal İşçileri Kurultayıile bu iradeyi ete kemiğe büründürecekler.

Tüm metal işçilerini bu iradeye ortak olmaya,mücadelenin ön saflarında yer almaya çağırıyoruz.

(Metal İşçileri Bülteni’nin Temmuz sayısından alınmıştır)

"Kriz varsa çare var" sahtekarlığına geçit yok!

Pazara değil, mücadele için sokağa,örgütlenmek için Kurultay’a!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kapitalizm açlık demektir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Kapitalizmin krizi derinleşirken dünya işçi veemekçileri büyük bir yıkıma sürükleniyor. Kriziyaratanlar, faturayı emekçilere ve ezilenlereödettiriyor. Bir avuç mutlu azınlık sefahat içinde biryaşam sürerken, dünya nüfusunun büyük çoğunluğuise açlıkla ve yoksullukla boğuşuyor.

Yaşanan insanlık dramı rakamlara şöyle yansıyor:Bugün dünya genelinde aç insan sayısı bir milyar 20milyona ulaşmış durumda. Son bir yıl içinde aç insansayısında 100 milyonluk bir artış yaşanırken, sadeceGüney Asya’da açlık yaşayan insan sayısının 400milyonu geçtiği bildiriliyor. (*) Güney Asya’dayaşayan (Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan,Maldivler, Nepal, Pakistan, Sri Lanka) 1.8 milyarkişinin neredeyse üçte biri, günlük asgari yeterlibesin maddesine ulaşamıyor. Nüfusun %75’i günlükiki dolardan az kazanıyor. Bölgede yaşayan her ikiçocuktan biri yetersiz besleniyor. Emperyalist-kapitalist düzenin insanlığa yıkım, açlık ve kitleselölümlerden başka bir şey sunamayacağı bir kez dahatüm netliğiyle gözler önüne serilmiş durumda.

Dünyada açlık ve yoksulluk emperyalist-kapitalistsistemin işleyiş yasalarının doğrudan sonuçlarıolarak yaşanıyor. Bu sistemin sahipleri, milyonlarıaçlığı ve yoksulluğa mahkum ederek kasalarınıdolduruyorlar. İMF ve Dünya Bankası eliyle,uluslararası tarım tekellerinin çıkarları doğrultusundabağımlı ülkelerin tarımı çökertiliyor. Böyleceuluslararası tekeller, küresel ölçekte gıda fiyatları ileoynama imkânı buluyorlar. Kitleleri açlığasürüklemek pahasına tahıl üzerinden spekülasyonyapıyor, kârlarını katlıyorlar. Krizin etkileri arttıkçayoksulluk da artıyor, işsizlik çığ gibi büyüyor veemekçilerin gıda ürünlere ulaşması daha dazorlaşıyor.

Bunların yanı sıra, yine kapitalistlerin aşır kârhırsı nedeniyle ağır çevre tahribatına bağlı sorunlaryaşanıyor. İklim değişimleri sonucu kuraklık ya daaşırı yağışlar nedeniyle tarım alanları kullanılamazhale geliyor, insanlar yaşam alanlarından göçlerezorlanıyor. Emperyalist savaş ve işgaller sonucu bu

sorunlar daha da katmerleşiyor... Bugün tüm bunların kaçınılmaz sonucu olarak

dünyada her 6 kişiden biri aç!

Açlıkla birlikte burjuvazinin korkuları da artıyor!

FAO Genel Direktörü Jacques Diouf bu konudaşunları söylüyor: “Sessiz sedasız yaşanmakta olan,dünya nüfusunun altıda birini etkileyen bu gıda krizi,dünya barışı ve güvenliği için ciddi bir tehlikeoluşturmaktadır. Dünyada açlık sorununa sonvermek için acilen bir mutabakata ulaşmak ve gerekliönlemleri almak zorundayız.”

Egemenlerin barış anlayışı, kurulu düzenlerininsorunsuzca sürmesidir. Bundan dolayı, geçtiğimiz yılMısır ve Haiti’de yaşanan açlık isyanlarını hatırlıyorve korkuyorlar.

BM’ye ait Dünya Gıda Programı’ndan JosetteSheeran ise, geçen yıl gıda fiyatlarındakiyükselişlerin dünya genelinde en az 30 ülkede ciddikarışıklıklara yol açtığını hatırlatıyor, “aç bir dünyatehlikeli bir dünyadır” diyerek efendilerini uyarıyor.”Yiyecek bulamayan insanların sadece üç seçeneğibulunuyor: Ayaklanmak, göç etmek ya da ölmek.Elbette üç seçenek de bizim için kabul edilemez.”

Ancak egemenlerin sorunu, açlık ve yoksulluğuortadan kaldırılması değil, açlık ve yoksulluğunyaratacağı tepkilerin bastırılmasıdır. Hatırlanacağıüzere, açlık isyanları Mısır’da, Haiti’de ve Tunus’takanlı bir şekilde bastırılmış, insanlar sadece açolduklarını haykırmak ve gıda fiyatlarındaki aşırıartışa dikkat çekmek için sokağa çıkmış, üzerilerineateş açılmış, pek çok insan katledilmişti.

Yaşanan, emperyalist-kapitalist sistemin en yalıngerçeğidir. Dünya zenginliklerine bir avuç asalak elkoyarken milyarlarca insan açlık ve yoksulluk içindeyaşamaya zorlanıyor. Kriz ise bu sorunu daha dakatmerleştiriyor.

Burjuvazinin korkuları ise büyüyor. Onlarındilinde açlıkla mücadele açlarla mücadele demek

olduğu için, açlığın ve yoksulluğun ulaştığı boyutkarşısında bir sınıf içgüdüsüyle müthiş korkuyorlarve olası ayaklanmaların önüne geçebilmek için desilahlanmaya devasa bütçeler ayırıyorlar.Emperyalist-kapitalist devletlerin dünya genelindeaskeri harcamalarının geçen yıla göre %4 artarak, 1trilyon 464 milyar dolara ulaşmış olması da bukorkunun bir ifadesidir.

Egemenler bir yandan da açlığın ve yoksulluğunesas kaynağı hakkında gerçekleri çarpıtmak için birtakım göstermelik “yardımlardan” da geridurmuyorlar. Bu “yardımları”, lüks yemek listesiyleburjuva medyanın bile eleştirilerine konu olan G-8zirvesinde konuşuyorlar. Egemenlerin yardımanlayışının kırıntıların ötesine geçemediği ortadadır.Sermaye dünyanın her yerinde benzer yolu izlediğiiçin, ülkemizde de AKP eliyle açlık sınırı altındayaşamaya mahkûm edilen halka sadaka yardımlardağıtmaktadır. Böylece bizzat sorumlu olduklarıaçlığın ve yoksulluğun kaynağı konusunda kitlelerikandırmaya çalışmaktadırlar.

Biri yer biri bakar,kıyamet ondan kopar!

Ancak, ne artan baskı ve zorbalıkları ne dealdatıcı manevraları düzenlerini kurtarmayayetebilecektir. Milyonların açlığı ve yoksulluğupahasına bir avuç sömürücü asalağın devasazenginlik ve bolluk içinde yaşaması fazla uzunsürmeyecektir. Tüm zenginlikleri üretenler enindesonunda bu zenginliklere el koyan asalaklardanhesap soracaktır. İşte o zaman korkuları gerçekolacak, onlar için kıyamet kopacaktır. İnsanlığa kan,gözyaşı, açlık ve geleceksizlikten başka bir şeyvermeyen bu sistem yıkılacak, yerine tümzenginliklerin kardeşçe paylaşıldığı bir düzen olansosyalizm kurulacaktır.

* BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından2009 yılına ilişkin açıklanan rapor ve UNICEFverileri

­­­Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kapitalizm tarihin çöplüğüne!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Kapitalist rejimlerin şefleri, yönetmek için herzaman yalana başvurmak zorundadırlar. Zira onlarınvarlık koşulu sömürücü-asalak burjuvazininçıkarlarını korumaya endeksli olduğu halde,kendilerini tüm toplum kesimlerinin temsilcisişeklinde lanse ederler. Onlar yalancı olmakzorundadırlar; eğer bunu başaramazlarsa, yönetimdekalmazlar. İnsanlığın önünde aşılması gereken vahimbir engele dönüşen kapitalizmin bu niteliği, bu düzenehizmet eden siyasetçileri dünyanın en riyakar kastınadönüştürür.

Bu riyakarlık siyasetçi kastla sınırlı değil elbet.Egemen ideolojinin yeniden üretiminde görev alanfarklı mesleklerden uzmanların durumu da,siyasetçilerden faklı değil. Zira tarih, hukuk, din,ekonomi, medya, felsefe, sanat, edebiyat vb. alanlardakapitalizme hizmet edenlerin de yalan ve çarpıtmayabaşvurmak dışında bir yolları yoktur. Aksi haldedolgun maaşları ve bahşedilen ayrıcalıklı konumlarınıyitirirlerdi. Başka bir ifadeyle burjuvazi, ancakkendisine hakkıyla hizmet edenlere ayrıcalıklartanıyıp dolgun maaşlarla ödüllendirir.

Buna karşın kimi olayları -hele de yakın geçmişteyaşanmışsa-, işinin ehli tarihçiler çarpıtmayı gözealamazlar; zira böylesi bir tutum, inandırıcılıklarınıyerle bir eder. Bu durumda ya şarlatanlığı meslekedinmiş “tarihçiler”, bunlar da olmasa kısa süredeyıpranıp tarihin siyaset çöplüğünü boyalayacak olansiyasetçiler göreve çağrılır.

İşte “İkinci Dünya Savaşı’nın başında SovyetlerBirliği ile Nazi Almanya’sının rollerini bir tutan”karar tasarısını kabul eden AGİT’in (Avrupa Güvenlikve İşbirliği Teşkilatı) üstlendiği rol, şarlatan“tarihçiler”in bile reddedeceği türdendir.

AGİT Parlamenterler Asamblesi’nde kabul edilentasarı, 23 Ağustos 1939’da imzalanan Almanya ileSovyetler Birliği arasında Doğu Avrupa’yı etkialanlarına bölen saldırmazlık paktına istinaden, 23Ağustos gününü Stalinizm ve Nazizm kurbanlarınıanma günü olması çağrısı içeriyor. Karar tasarısı,Rusya’nın şiddetli itirazlarına rağmen kabul edildi.

Avrupa tekellerinin hizmetindeki siyasetçi takımı,söz konusu tasarıyı kabul ederek bir taşla iki kuşvurmaya heveslenmiş görünüyor. Zira bu kararlaAGİT, hem Nazizm’in kendi bağrından çıktığını inkaredebileceğini hem Stalinizm adı altında sosyalizmifaşizmle aynı kefeye koyabileceğini sanıyor. Buefsaneye göre Nazizm ve Stalinizm totaliterrejimlerdi; Avrupa burjuvazisi demokrasi adına,totalitarizmin her iki türüne karşı mücadele etmiştir.

20. yüzyılda yaşanan olaylar hakkında azbuçukfikri olan aklı başındaki her insan, bu efsanenin iğrençbir uydurma olduğunu anlamakta hiçbir güçlükçekmeyecektir.

Sosyalizm ile faşizm, çıkarları uzlaşmaz, birbirinedüşman iki sınıfın, doğal olarak birbirlerine zıt olansiyasal tercihlerini anlatır. Sosyalizm, işçi sınıfınınsömürü ve kölelikten arınmış bir dünya özlemininsimgesidir. Faşizm ise, işçi sınıfının bu evrenselözlemini gerçekleştirmesini engellemek için tekelcikapitalizmin bağrından çıkan bir vahşet biçimidir.Yani siyasal yönetimin bir biçimi olarak faşizme

başvuran Avrupa burjuvazisinin amacı, işçi sınıfınınsömürü ve kölelik düzeni kapitalizmi yıkıp sosyalizmikurmasını önlemektir. Bu amaçlarına ulaşmak içinAvrupa burjuvazisinin hiçbir vahşetten kaçınmadığınıbelirtelim.

Faşizm, 1929 kriziyle çöküşün eşiğine gelenkapitalizmi kurtarmak için tekeci burjuvazininbulabildiği tek çıkış yolu oldu. Kapitalistemperyalizmin efendileri, 20 yüzyıl boyunca dagerekli gördükleri her yerde faşizme başvurdular. Şugünlerde Honduras’ta gerçekleştirilen faşist darbeninde gösterdiği üzere, bu konuda öze dair herhangi birdeğişiklikten söz etmek mümkün değil.

Belirtmek gerekiyor ki, faşizm, Nazizm’den ibaretdeğildir. Tersine, İngiltere dışındaki belli başlı Avrupadevletlerinin burjuvazisi, 1930’lu yıllarda blok birtutumla faşizme yönelmiştir. Bu dönemdeAlmanya/Avusturya, İtalya, Portekiz ve doğu Avrupaülkelerinin ezici bir çoğunluğunda faşizm egemendi.Faşist güçlerin desteği sayesinde iç savaştakomünistleri yenilgiye uğratan Franko yönetimindekifaşistler, İspanya’da 40 yıl süren faşist bir rejimkurdular. Fransa’da ise komünistlerle sosyaldemokratların kurduğu halk cephesi faşizmin önünükesebildi. Ancak Alman işgaline karşı kayda değer birdireniş göstermeyen Fransız burjuvazisi ve onundevleti, birkaç günde Nazizm’in vesayeti altınagirerek faşizmle suç ortaklığına başlamıştır.

Nazizm ile özdeşleştirilen ikinci paylaşımsavaşının patlak vermesinin ise, faşizmden ötenedenleri vardır. Paylaşım savaşı Lenin’in kanıtladığıgibi, “kapitalizmin en yüksek aşaması olanemperyalizm”in zorunlu kıldığı, emperyalist güçodakları arasında cereyan eden bir egemenlik veyağma savaşıdır. Demek oluyor ki, faşizmin de, 52milyon insanın katledilmesine, 100 milyon insanınsakatlanmasına, dünyanın önemli bir kısmınınyıkımına yolaçan emperyalist paylaşım savaşının dasorumlusu bizzat kapitalizmdir.

Bu böyleyse eğer, faşizme ve emperyalist paylaşımsavaşına karşı mücadele etmek kapitalistlerin işi

olmaz. Olmadı da. Avrupa’da faşizme karşı direnenkomünistler önderliğindeki işçi sınıfı, emekçiler veilerici aydınlar olmuştur. Fransız burjuvazinin işbirliğiyaptığı Nazi işgalcilerine karşı direnişe önderlik edenFransız Komünist Partisi saflarında savaşan 80 binkomünist ölümsüzleşmiştir. Hem batı hem doğuAvrupa’da faşizme ve Nazizm’e karşı kayda değerdireniş gösteren tek güç komünistlerdi. Burjuvazininen liberal geçinen kesimleri bile eğer faşistlerle suçortaklığı yapmamışlarsa, kovuklarına çekilip, insanlıktarihinin tanık olduğu en vahşi yıkım ve kıyımıseyretmekle yetinmişlerdir.

Nazizm’i ezerek emperyalist paylaşım savaşınınsona ermesini sağlayan ise Sovyet halkları ve KızılOrdusu’nun destansı direnişi olmuştur. Bütünhalklarıyla seferber olan Sovyet Birliği Moskovakapılarına dayanan Nazi savaş makinesini Berlin’ekadar kovalayarak faşizmi ezmiştir. 20 milyondanfazla kayıp veren Sovyet halkları, güçlü, donanımlı,eğitimli olduğu kadar vahşi de olan Nazi ordularınıezerek, çapulculuk için değil, idealleri uğrunasavaşanların görkemli, yenilmez gücünü tarihsayfalarına altın harflerle kazımıştır.

Yakın geçmişte Nazizm’e ve faşizme karşıkazanılan bu görkemli zaferin üstünü örtmeye hiçbirtarih çarpıtıcısının gücü yetmez. AGİT’te toplananNazizm ve faşizm artıklarının altına imza attıklarısefil kararlarının da hiçbir hükmü olmayacaktır. Ziraonlar, faşizm kurbanlarını içtenlikle ananların değil,şimdi de polis devletinin zeminini döşeyen rejimlerinhizmetindedirler. Vurgulamak gerekiyor ki, geçenyüzyılda faşizmin suç ortaklığını yapan Avrupaburjuvazisinin, bir kez daha faşizme başvurması içinsınıf çatışmalarının biraz daha sertleşmesi yeterliolacak; bundan kuşku duymamak gerek.

İnsanlık, kapitalizm belasını alt etmeden nefaşizmden ne de paylaşım savaşlarından kurtulabilir.Kapitalizmi, faşizm lekeli iğrenç suretiyle birliktetarihin çöplüğüne gömüp sosyalizmi kurmak, özelmülkiyete dayalı bu düzenin ürettiği faşizm ve diğerbarbarlıklardan kurtulmanın da yegane yoludur.

AGİT sosyalizme saldırmak için tarihi çarpıtıyor!

Hiçbir çarpıtma, kapitalizmin iğrençsuratından faşizm lekesini silemez!..

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Honduraslı emekçiler darbe karşıtı direnişi yaygınlaştırıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

ABD’nin darbeciler, provokatörler, işkenceciler,katiller yetiştirdiği “Birleşik Devletler AmerikalarOrdu Okulu”nda (SOA/WHINSEC) eğitim görengenerallerin Honduras’ta gerçekleştirdiği askeri darbe,ilk andan itibaren gayr-ı meşru duruma düştü. Ancakcunta şefleri, farklı çevrelerden gelen yaygın tepkilererağmen yönetimi gaspetme tutumunda ısrar ediyorlar.

Honduraslı işçi ve emekçilerin cunta karşıtıkitlesel/militan eylemlerini askeri zorla bastırmayoluna başvurarak kan döken faşist çeteler, LatinAmerikalı liderlerin darbe karşıtı tutumlarını ise,“içişlerimize karışmayın” demagojik söylemiylesavuşturmaya çalışıyor. Bu küstah tutumu emperyalistefendilerine borçlu oldukları anlaşılan cunta şefleri,yine de rahat değiller; zira darbe karşıtı tepkiler devamederken, faşist zihniyetlerini örtebilecek araçlardanyoksun durumdalar.

Faşist cuntaya karşı direniş devam ediyor!

Honduraslı işçi ve emekçiler darbeye ilk saatlerdenitibaren tepki gösterdi. Başkent Tegucigalpa baştaolmak üzere birçok kentte cuntaya karşı militan kitleeylemleri gerçekleştiren emekçiler, faşist çetelereboyun eğmeyeceklerini ortaya koydular. Cuntayı hedefalan şiarlar yükselten emekçiler, kendileri için meşrudevlet başkanının Manuel Zelaya olduğunu cuntaşeflerinin suratlarına haykırdılar.

Cuntanın akşam saatlerinde başlayan gece sokağaçıkma yasağı ilan etmesi ve estirdiği devlet terörünerağmen eylemlere devam eden Honduraslı emekçiler,sokakları işgal eden askerlerle militanca çatışıyorlar.Zelaya’ya destek amacıyla gerçekleştirilengösterilerdeki militanlık, Honduraslı emekçilerin faşistcunta rejimine teslim olmamaya kararlı olduklarınaişaret ediyor.

Zelaya’nın ülkesine dönmek için Washington’dankalkan uçakla yola çıktığının açıklanmasıylaTegucigalpa Havaalanı’na akın eden binlerceHonduraslı, uçağın inişini engelleyen askerlerle günboyu çatıştı. Kitleye kurşun yağdıran askerlerin azgınsaldırganlığına, bir kişiyi katledip onlarcasınıyaralamasına rağmen direnmeye devam edenemekçiler, faşist cuntayı yıkma kararlılığınıgösterdiler. Havaalanındaki direniş, Zelaya’nın ülkeyedönmesini sağlamaya yetmese de, darbecilerinişlerinin hiç de kolay olmadığını gösterdi.

Zelaya’nın ülkeye dönüş kararlılığı cunta şeflerini telaşlandırıyor

Darbenin ardından Birleşmiş Milletler GenelKurulu’na katılan Zelaya, darbeciler tarafından maruzkaldığı saldırgan muameleyi teşhir ederek destekistedi. Barack Obama yönetiminin bile faşist cuntayıaçıktan savunmayı göze alamadığı koşullarda, BMZelaya’yı destekleyen bir karar tasarısı kabul etti.Ancak bu tasarı, cuntaya herhangi bir yaptırımiçermiyor. Nitekim cunta şeflerinin de tasarıdanetkilendiği söylenemez. BM kararından sonrayaptıkları küstah açıklamalar bunu gösteriyor.

Cunta şeflerinin, tutuklanacağı yönündekitehditlerine rağmen Venezüella’ya ait bir uçaklaülkesine doğru yola çıkan Zelaya, uçaktaki muhabirleraracılığıyla darbeci orduya seslenerek, kendisine

ülkeye izin vermelerini istedi. Cunta şeflerinden“Allah, Honduras halkı ve adalet için” yenidenkendine sadık olmalarını isteyen Zelaya’nın bu naifçağrısı bir işe yaramadı. Tegucigalpa Havaalanı’nıbloke eden darbeciler, Zelaya’yı taşıyan uçağın inişiniengellediler.

Tutuklama tehdidinin işe yaramadığını gören faşistçeteler, Zelaya’nın ülkeye girişini engellemeyi tercihettiler. Zira Zelaya’nın ülkeye girişinin kitlehareketlerinin yaygınlaşmasını tetikleyeceği, LatinAmerika halklarıyla darbeye karşı tutum alanliderlerin ise daha aktif bir mücadeleye girişmesineyol açacağını, cunta şefleri de biliyor. Zelaya’nındönüşünün yarattığı tedirginlik, darbecilerinkendilerini güvende hissetmediklerini ortaya koyuyor.

Bu arada Nikaragua’ya iniş yapan Zelaya,beraberindeki TelaSur televizyonu muhabirine verdiğidemeçte şunları söyledi: “Bu durum karşısında, dahaönce planladığımız gibi komşu ülkelerin devletbaşkanlarıyla bu bölgede bir araya geleceğiz”.Ülkeye dönmekten vazgeçmeyeceğini açıklayanZelaya, dönüş için farklı yollar arayacağını bildirdi.

Emperyalistlerin ikiyüzlülüğü…

ABD dahil hiçbir emperyalist güç odağı Hondurascuntasına açık destek veremedi. Ancak bu durum faşistçetelerin sırtlarını ABD’ye dayadıkları gerçeğinideğiştirmiyor. Zaten Barack Obama yönetiminin cuntakarşısındaki tutumu, Washington’ın darbecilere destekverdiğini kanıtlar niteliktedir. Obama, görünürdedarbeye karşı çıksa da, Zelaya’nın herhangi bir şartabağlı olmadan görevine derhal dönmesi yönünde biraçıklama yapmadığı gibi, Honduras’taki cuntayadönük herhangi bir yaptırım uygulamak üzere kılınıbile kıpırdatmadı. ABD Dışişleri Bakanı HillaryClinton ise, faşist çetelerin Zelaya’ya karşı giriştiklerisaldırının darbe olduğunu bile kabul etmiş değil.

ABD’nin imajıyla ilgili farklı bir hava estirmeyeçalışan Obama yönetiminin bu ikiyüzlü tutumu,darbecilerin Washington’un güdümünde olduğunugösteriyor. Honduras ordusunun şeflerinin darbecileryetiştiren “Amerikalar Okulu”nda rahle-i tedrisattangeçtiği, dahası bu ordunun tüm kademelerde ABD’liaskeri danışmanlar tarafından kontrol edildiğigözönüne alındığında, bu olgu daha iyi anlaşılır. Bunarağmen eğer darbeye açıktan destek verilmemişse, bu,cuntaya karşı açığa çıkan öfkenin yaygınlığı ve“darbe sponsoru Obama” görüntüsünün ABD’ninimajına zarar vereceğinin bilinmesinden kaynaklıdır.

Honduras, 40 yıldır ABD emperyalizminin LatinAmerika halklarına karşı kullandığı bir saldırı üssüdür.

Özellikle Sandinist Nikaragua devrimini yıkmak içinkontraların ABD güdümünde yürüttüğü kirli savaşınüssü olan Honduras, Pentagon hizmetindeki tetikçifaşist çetelerin de üslendiği bir ülkedir. “Sol dalga”nınyayıldığı kıtada, ABD’nin bu uğursuz üssü korumakiçin darbe tezgahlanmasına destek verdiğini tahminetmek güç değil. Zira Zelaya’nın Chavez’in önderlikettiği Amerikalar İçin Bolivarcı Alternatif Grubu’na(ALBA) katılması, dahası devrimden sonra Küba’yıziyaret eden ilk Honduras lideri olması, Pentagon’dakisavaş baronlarını fazlasıyla rahatsız ediyordu.

Honduras’taki kitle hareketinin gelişim seyri ile buhareketin kıta halklarında yaratacağı yankı, Obamayönetiminin daha net bir tutum almasını zorlayabilir.Faşist darbe karşıtı hareket zayıflarsa, Obamayönetimi cuntaya açıktan destek vermekte güçlükçekmeyecektir. Ancak Honduraslı emekçilerin direnişigiderek yaygınlaşır, Latin Amerika halkları da eylemlidayanışmaya devam ederse ABD, cunta şefleriyleuzlaştırarak Zelaya’nın yeniden başkanlığa dönmesinisağlamanın yollarını aramak zorunda kalacaktır. Bukoşullarda Obama yönetiminin işine yarayacak en iyiçözüm, Zelaya’yı cunta şefleriyle uzlaştırmak olacak.öte yandan Honduraslı emekçilerin taleplerini göz ardıederek “yasal devlet başkanı Zelaya’dır” söylemiyledarbeye karşı çıkanların beklentisi de, özü itibarıylaObama yönetiminin tutumuyla örtüşmektedir.

Faşist cuntanın püskürtülmesindeHonduraslı emekçilerin direnişi belirleyicidir!

İlk günden beri yaygın tepkilerle karşılaşan cuntaşefleri, emekçilerin direnişinin yanısıra Venezüella’nınucuz petrol sevkiyatını başkan Zelaya görevine dönenekadar kayıtsız-şartsız durdurması; Latin Amerikaülkelerinin Honduras ile tüm diplomatik ilişkilerinikesmesi; Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OAS),görevden uzaklaştırılan cumhurbaşkanı ManuelZelaya’nın görevine iadesini sağlayamadığıgerekçesiyle Honduras’ın üyeliğini askıya alması;BM’nin Zelaya’yı destekleyen kararı ile köşeyesıkışmış bulunuyor.

Ancak bu kadarı ne faşist çeteleri püskürtmeyeyeter ne ABD’nin el altından cuntaya verdiği desteğietkisizleştirir. Cuntayı devirmek için bunlarla birlikteHonduraslı emekçilerin darbe karşıtı direnişininyaygınlaşarak devam etmesi ve Latin Amerikahalklarının eylemli dayanışmayı güçlendirmesigerekmektedir. Kıta halklarının mücadele tarihi vedirenme azmi bu başarıya ulaşmayı sağlayacakdinamikleri fazlasıyla taşımaktadır.

Honduras’ta emekçiler faşist cuntaya karşı direniyor!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Emperyalizm yenilecek!28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Emperyalist Amerikan rejiminin halklar nezdindeyerlerde sürünen imajını düzeltebilmek için farklı birgörünüme bürünen ABD Başkanı Barack Obama,Afganistan söz konusu olduğunda, maske takmaşansını yitiriyor. Zira 2001’de bu ülkeye giren işgalgüçleri, bunca yıkım ve katliama rağmen başkentKabil’i bile halen istedikleri gibi denetleyemiyorlar.Yani Afganistan, yıllardan beri hem savaş aygıtıNATO hem de ABD savaş makinesi için terkedilmesizor bir bataklık durumundadır.

Afganistan, ABD’nin emperyalist hegemonyasınındevamı için kritik bir önem taşıyor; zira HazarHavzası’ndaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontroledilmesi, bu enerji kaynaklarının dünya pazarlarınagüvenli şekilde taşınması için olduğu kadar İran,Rusya, Çin ve Hindistan’a yakınlığı açısından dastratejik bir yerde duruyor. Hal böyleyken ne NATOkomutasındaki işgalci güçler ne “CIA fideliklerindeyetiştirilen devlet başkanı” türünün en berbat örneğiolan Hamid Karzai başkanlığındaki kukla yönetim buülkeye hakim olabiliyor. Bu durumun uzaması isesavaş aygıtı NATO’nun “caydırıcı güç” iddiasınıtartışmalı hale getiriyor.

Bu öneminden dolayı başkan olmadan önceAfganistan’ı dert edindiğini ilan eden Obama, ABDtekellerinin isteğine uyarak, Taliban güçlerine karşıbüyük bir saldırıya onay verdi. ‘Hançer Darbesi’ adıaltında hava kuvvetleri desteğinde başlatılan genişkapsamlı saldırıya 4 bin ABD deniz piyadesi ileKabil’deki kukla yönetime bağlı 650 Afgandevşirmenin katıldığı bildirildi.

ABD’nin savaş baronları, saldırının, Taliban’ın,haşhaş üretim merkezi Helmand vilayetindentemizlenmesi ve bölgenin “isyancı” güçlerintehdidinden kurtarılması amacıyla gerçekleştirildiğiniöne sürüyor. 8. yılında bulunan işgal boyunca sivilleritoplu bir şekilde katleden işgalci güçlerin, bu genişkapsamlı saldırı ile katliamlar zincirine yeni halkalareklemek dışında bir başarıya ulaşma şansları düşükgörülüyor. Afgan halklarının ezici çoğunluğu,katliamcı işgalcilerden nefret ederken, iddia edildiğigibi Helmand vilayetinin denetim altına alınmasıkolay değil. Nitekim saldırının ilk günlerinde işgalgüçlerinin kayıplarında belirgin bir artışgözlenmektedir.

İki yıldır üye devletlerden savaşçı birlik takviyesitalep eden NATO şefleri ile Pentagon’daki savaşbaronları, Afganistan’da başarıya ulaşmanın kolayolmadığını biliyorlar. NATO üyelerinden kayda değerbir destek sağlayamayan ABD, yıl sonuna kadarAfganistan’a 21 bin asker daha yollayıp, ülkedekitoplam işgalci Amerikan askeri sayısını 68 bineçıkarmayı hedefliyor. Görüldüğü üzere Pentagon’unsavaş baronları için Afganistan, kan gölüne çevrilecekkadar “değerli”dir. İşbirlikçi Türk burjuvazisinin 2 biniaşkın askerle desteklediği işgalcilerin başlattığı buvahşi saldırının nihai amacına ulaşması mümkündeğil. En iyi ihtimalle Taliban güçlerini zayıflatıpişgalcilerle anlaşmaya zorlayabilirler. AncakAfganistan’a egemen olmaları mümkün değil.

Afganistan halklarını değil ama bu ülkenin stratejikkonumunu önemseyen Barack Obama yönetimi, yeniyıkım ve toplu kıyımlara yolaçan bu kapsamlı saldırıyı

başlatmaktan geri durmayarak, diğer başkanlardankayda değer bir farkı olmadığını ortaya koymuştur.

Afganistan’da sergilenen gözü dönmüşlük, BarackObama yönetiminin Bush yönetimine yakınlığınıgözler önüne sermektedir. Bu da doğal, zira herbaşkan, büyük tekellere hizmet eden emperyalist ABDrejiminin çıkarlarını temel almak zorundadır. Diğerlerigibi Obama da, başkan olmasını, bu hizmeti yerinegetirecek nitelik ve tıynette olmasına borçludur.

Afganistan’daki saldırının yanısıra Obama’nınneofaşist çetenin şefi Bush ya da diğer ABDbaşkanlarının izinden gideceğini gösteren başkagüncel gelişmeler de var. Bunlardan biri Honduras’takifaşist askeri darbedir; diğeri ise, siyonist İsrail’inİran’a saldırmasına “yeşil ışık” kabul edilen başkanyardımcısı Joe Biden’in Amerikan ABCTelevizyonu’na verdiği mülakat.

Askeri danışmanlarla Honduras ordusunu kontroleden Obama yönetiminin faşist çetelerin düzenlediğidarbeyi desteklediğine şüphe yoktur. Zira tetikçiorduların efendilerinden izin almadan darbe

yapamayacağı, son yıllarda darbeci Türk sermayeordusunun başına gelenlerden de bilinmektedir. YaniObama da diğerleri gibi darbe destekçisidir. Buyüzden darbe karşıtı gibi duran sözlerinindemagojiden öte bir anlamı yoktur. “İran’a yönelik biraskerî saldırıya girişmesi halinde, İsrail’ifrenlemeyeceklerini” ilan eden Joe Biden’inaçıklaması ise, yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.

Barack Obama yönetiminin son günlerdekiicraatları, dünya jandarmalığı yapan emperyalist birrejim adına yayılan iyimserlik hayallerinin temeldenyoksunluğunu ortaya koymuştur. Birbirini izleyengelişmeler, emperyalist bir güç odağı söz konusuolduğunda, izlenecek politikalarda belirleyici olanınbaşkanın derisinin rengi, dini referansları, zekası veyaniyeti değil, büyük tekellerin çıkarları olduğunu birkez daha kanıtlamıştır.

Halklar lehine herhangi bir olumlu gelişmeninolabilmesi için ise, dünya jandarmasından medetummaları değil, emperyalizme ve gericiişbirlikçilerine karşı mücadele etmeleri gerekmektedir.

Maske parçalanıyor…

Barack Obama’nın “büyük savaşı” Afganistan’da başladı!

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun(ITUC) verdiği bilgiye göre, Bush yönetimi 2005yılında yapılan kongrede Orta Amerika SerbestTicaret Anlaşması’nı (CAFTA) onayladığından buyana Guatemala, sendikacılar için LatinAmerika’daki en tehlikeli ikinci ülke haline geldi.

ITUC hazırlamış olduğu 2009 yılı raporunda,2007 yılında öldürülen iki sendikacıya ek olarak2008’de de dokuz sendikacının katledildiğini belirtti.Raporda CAFTA onaylanmadan önce Guatemala’dahiçbir sendikacının öldürülmediği anlatılıyor.

Ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: “Guatemala’dadurum sendikacılar için daha da kötü bir hal aldı.Sendika karşıtı şiddet suikastlarla, tehditlerle,insanların evlerine ateş açmakla, sendika bürolarınayapılan saldırılarla, sendika başkanlarına veailelerine yapılan saldırılarla sürekli bir şekildedevam ediyor.”

2008 yılında AFL-CIO (Amerikan İşçiSendikaları Konfederasyonu) ve 6 Guatemalasendikası, Bush yönetiminden sendikacılara yapılanher türlü saldırı ve şiddetin son bulması içinGuatemala hükümetinin gerekli bütün önlemlerialması konusunda görüşme talebinde bulunmuştu.

Haziran ayında bu konuya dair bir raporhazırlandı fakat saldırıların önlenmesi konusundaherhangi bir şey yapılmadı.

Haziran ayında AFL-CIO Dayanışma Merkezitarafından hazırlanan “Herkes için Adalet:Guatemala’da İşçi Hakları İçin Mücadele” başlıklıraporda ülkede uzun yıllardır işçilere yapılanbaskıların geçmişine, devam eden şiddet olaylarına,yeni bir iş yasası ihtiyacı olduğuna, yapılan etnik vecinsel ayrımcılıklara ve çocuk emeği istismarına yerveriliyor.

Guatemala’da sendikacılara yönelikşiddet artıyor!

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kahrolsun İsrail siyonizmi! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

İsrail savaş makinesinin kuşatma altındakiGazze’ye düzenlediği vahşi saldırılarda, defalarcasavaş suçu işlediği bir sır değildi elbette. Zira 2008yılının sonunda başlayıp 22 gün süren saldırısırasında Gazze’den yansıyan barbarlık tablolarınınsavaş suçu olduğunu anlamak için uzman olmakgerekmiyor. Buna karşın Uluslararası Af Örgütü(UAÖ) gibi bir kurumun, İsrail’in iğrenç suçlarını birkez daha tescil edip dünya kamuoyuna açıklamasınınbir önemi var.

ABD ile Batılı emperyalistlerin İsrail saldırısınadestek verdiği, UAÖ’nün ise bu güçler tarafındandenetlendiği dikkate alındığında, İsrail’in işlediğisavaş suçlarının bizzat failler tarafından itirafedildiğini söylemek de mümkündür. Zira ABD ileBatılı emperyalistlerin sınırsız desteği, Tel Aviv’dekiırkçı-siyonist rejimin işgalci, katliamcı, yıkıcı vepervasız davranmasını mümkün kılan esas nedendir.

İsrail saldırısıyla ilgili ayrıntılı rapor hazırlayan AfÖrgütü, İsrail’in suçlarını birkaç başlık altındatoplamış. İsrail savaş makinesinin Filistin halkışahsında insanlığa karşı işlediği suçlar o kadar barizki, sözü dolandırmadan bu suçları belgelemekdurumunda kalmış.

Evler, işyerleri, kamu binaları kasıtlı olarak yıkıldı!

Filistin’in bir ordusu olmadığı için, gerçekteGazze’de “askeri hedef” tanımına uyan yerlerbulunmuyor. Siyonist işgalcilerin zihniyetine görebile, ancak İsrail işgaline karşı direnen gerillalar“askeri hedef” olabilir. Oysa İsrail savaş makinesininkatlettiği bin 500 civarındaki Filistinli’nin pek azıgerilla idi. Katledilenlerin üçte biri çocuk, diğerlerininise çoğu sivillerden oluşuyor. Çatışmalarda hayatınıkaybeden gerillalar, İsrail savaş makinesine karşısilahlı direnişi yükseltenlerdi. Kısacası, İsrail’in havasaldırıları doğrudan sivilleri hedef almıştır. Katledilençocuk sayısındaki yüksek rakam da bunun kanıtıdır.

Af Örgütü raporu, yıkımların büyük ölçüde kasıtlıolduğunu, evlerin, işyerlerinin, kamu binalarınınyıkımının askeri bir zorunluluktan kaynaklanmadığınıbelirtiyor. Demek oluyor ki evler, işyerleri ve kamubinaları planlı bir şekilde yıkılmıştır. Gazzeetrafındaki ablukayı sürdürerek, inşaatmalzemelerinin bölgeye girişini halen izin vermeyensiyonist rejim, böylece yıkılan binaların yenidenyapılmasını engelliyor. Bu ise, İsrail ordusunun,Filistin halkını sürmeyi amaçlayan ırkçı-soykırımcıplana göre hareket ettiğini bir kez daha kanıtlıyor.

Çocuklar dahil siviller “canlı kalkan” olarak kullanıldı!

İsrail savaş makinesinin bir diğer taktiği,direnişçilerin olduğu düşünülen binalara girmek içinçocuk veya yetişkin sivillerin canlı kalkan olarakkullanılmasıdır. Siyonist barbarlığın alamet-ifarikalarından biri olan bu uygulamaya, Gazzesaldırısı sırasında da yaygın bir şekilde başvuruldu.

Af Örgütü raporu, “İsrail askerlerinin pek çok kez,Filistinlileri evlerinin tek bir odasına hapsedip, evingeri kalanını üs olarak kullandığını, böylece hem

çocukları hem yetişkinleri kalkan olarak kullanıphayatlarını tehlikeye attığı”nı vurguluyor. Buuygulama, “sivilleri canlı kalkan olarak kullanmaksavaş suçudur!” şeklinde tanımlanıyor.

Siviller kasten toplu şekilde öldürüldü!

Üçte biri çocuk, ezici çoğunluğu sivil bin 500’eyakın Filistinli’yi katleden İsrail savaş makinesinin butoplu kıyımı kasten yaptığı ayan beyan ortada.Nitekim İsrail’in tersi yöndeki iddialarına rağmen AfÖrgütü de bu barbarca kıyımın kasti olduğunuvurguluyor.

Af Örgütü raporunda; saldırı boyunca yüzlercesivilin nokta atışı yapan İsrail askerleri tarafındanöldürüldüğünü, yüzlercesinn ileri teknoloji ürünüsilahlarla öldürüldüğünü, aralarında kadın veçocukların da bulunduğu çok sayıda sivilin de, İsrailaskerlerine herhangi bir tehdit oluşturmayacakdurumda oldukları halde, yakın mesafeden açılanateşte hayatını kaybettiği saptanıyor.

“İsrail ordusunun sivillerin yoğun olarak yaşadığıbölgelere yaygın topçu ateşi açtığı ve fosfor bombasıattığı”nı da kayıt altına alan rapor, “Sivillerindoğrudan ya da dolaylı olarak ayrım gözetilmeksizinkasten öldürülmesi savaş suçudur” vurgusuna yerveriyor.

İsrail’in beyaz fosfor kullanmasının da uluslararasıhukukun ihlali anlamına geldiğinin belirtildiğiraporda, sivillerin tıbbi ve insani yardım almalarının

da, İsrail askerleri tarafından engellendiği belirtiliyor.

Hamas sivilleri kalkan olarak kullanmadı

Çocuklar dahil Filistinli sivilleri canlı kalkanolarak kullanan İsrail savaş makinesi, medyadakiborazanlarının da katkısıyla, aynı suçlamayı Hamas’ayöneltmişti. Af Örgütü raporu, halen bu iddiayıtekrarlayan ırkçı-siyonist rejimi yalanlıyor.

“Filistinli militanların, sivilleri askeri hedeflerikorumak için kullandığına, militanlar tarafındankullanılan evlerde kalmaya ya da saldırı amaçlıkullanılan binalarda kalmaya zorlandığına dair birkanıta rastlanmadı” ifadelerine yer veren rapor, ırkçı-siyonistlerin Filistin direnişini karalamak için ortayaattıkları yalanları ortaya seriyor.

Hal böyleyken UAÖ, Hamas’ın Güney İsrail’eyönelik saldırılarını gerekçe göstererek, örgütüİsrail’le aynı kefeye koymaya da çalışıyor. AfÖrgütü’ne göre, Hamas’ın İsrail’e ev yapımı füzeleratması da savaş suçudur.

Bu vurgu, ırkçı-siyonist rejiminin savaş suçlarınıbelgelemek zorunda kalan Af Örgütü’nün İsrail’e şiringörünme kaygısıyla açıklanabilir ancak. Zira İsrailbarbarlığı ile bu barbarlığa karşı direnen Filistinligerillaların eylemlerini aynı kefeye koymak ne aklane mantığa sığar.

Af Örgütü raporu, ırkçı-siyonizmi varlık nedenikabul eden İsrail’in terörist bir devlet olduğunu,tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtlıyor.

Güney Kore Öğretmenler ve Eğitim EmekçileriSendikası (KTU), hükümeti protesto eden gösterilerdüzenlediği gerekçesiyle ağır baskı koşullarıyla karşıkarşıya kalıyor.

29 Haziran’da Seul Savcılığı, insan haklarınasaygı gösterilmesi ve kaliteli toplumsal eğitimverilmesine ilişkin hazırlanan deklarasyonda imzasıbulunan 88 sendikalı öğretmen hakkında arama emriçıkardı.

88 öğretmenden KTU merkez yürütme komitesiüyesi olan ve aralarında KTU Başkanı Jeong Jin-hoo’nun da bulunduğu 10’unun görevine sonverileceği, 78’inin görevinden uzaklaştırılacağıaçıklandı.

Toplam 17 bin öğretmen KTU’nun hazırlamışolduğu deklarasyonun altına imzasını attı ve hemenhepsi “uyarı ve kınama gibi hafif disiplin cezası” gibiyaptırımlarla karşı karşıya bırakıldı.

29 Haziran günü KTU, sendikaların gücünüzayıflatmak için hükümetin öğretmenlericezalndırmasını kınayan bir basın toplantısı örgütledi.Başkanlık bürosuna gidiş esnasında polisöğretmenlerin önüne barikat kurdu ve 16 öğretmenigözaltına aldı. KTU Başkanı Jeong Jin-hoo vemerkezi yürütmeden 15 KTU üyesi tutuklandı.

KTU, hükümetin öğretmenlere verdiği cezalarıgeri çekmesi talebini içeren bir açıklama yaptı.Açıklamada şunlar söylendi: “Hükümet yetkisinikötüye kullanmıştır ve ceza uygulamalarının hukukibir dayanağı bulunmamaktadır. Bizler öğretmenlere

uygulanan cezalar geri çekilene dek mücadelemizisürdüreceğiz.”

KTU, hükümeti protesto eden ikinci birdeklarasyon için öğretmenlerden 40 bin imzatoplayacağını söyledi. Sendika diğer sivil toplumörgütlerinden de destek beklediğini açıkladı.

KTU, Kim Dae-jung hükümetinin sendikayımeşru bir işçi örgütlenmesi olarak kabul ettiği 1999yılından bugüne dek bu kadar ağır saldırılarlakarşılaşmamıştı. Daha önceki hükümetler KTU üyesiyüzlerce öğretmenin görevine, “işçi” olarak kabuledilemeyecekleri gerekçesiyle son vermişti. 1989’dekurulan KTU’nun şu anda 76 bin üyesi bulunuyor.

Uluslararası Af Örgütü Raporu:

İsrail Gazze’de savaş suçu işledi!

Güney Kore’de öğretmenlere tutuklama terörü!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kürt halkına özgürlük!30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/26 H 10 Temmuz 2009

Birbiriyle paralel, genel olarak dolaylı ilişkili veçatışmalı iki çatışma ve tartışma süreci yaşanıyor…

Biri, egemenler cephesinde süren çatışma ve“uzlaşma” sürecidir.

Diğeri ise, bununla paralel süren ve bu süreçledolaylı bağlantılı ve çatışmalı olan PKK-KCKekseninde süren tartışma sürecidir.

Birinci sürecin boyutları, sonuçları, ikincisiningelişimini ve yönünü önemli ölçüde etkilemeözelliklerine sahiptir. Bundan dolayı dikkatleizlenmektedir…

Belli ki egemenler cephesindeki çatışma, yakıngelecekte durulacak gibi değildir. Son atak hükümetkanadından geldi. Askerlere “sivil yargı” yolunu açanyasal düzenleme, yaşanan çatışmanın düzeyini vederinliğini göstermesi bakımından ilginçtir. Dahaönceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, buçatışmadan demokrasinin gelişeceğini sanmanın, buçatışmayı demokratik bir mücadele olarakdeğerlendirmenin yanlışlığı ortadadır. Ancak bununlabirlikte ordunun bugüne dek tuttuğu iktidarkonumunun sarsılması, her şeyden önce ordunun birtabu olmaktan çıkmaya başlaması önemlidir; emekçive yurtsever güçlerin demokrasi mücadelesi açısındanelverişli bir zemin sunmaktadır.

Bu süreç ordu ve Genelkurmay için bir gerilemesürecidir. Ama öyle olmakla birlikte hemen “pes”etme gibi bir durumları ve duruşları da yok gibidir.Genelkurmay’ın son basın toplantısı ve “psikolojikharekât” tespitinden sonra gelen askere sivil yargıatağı, ardından MGK zemini olmak üzere perdearkasında süren “görüşme” trafiği, yeni hamle ve karşıhamlelere hazırlık niteliğini de taşıyor gibi…

Gelinen noktada ve yakın gelecekte bu çatışmasürecinin durulması beklenmemelidir. Tersine çatışmasüreci daha da derinleşme eğilimindedir. Kuşkusuz bu,geçici uzlaşmaları dışlamıyor.

Egemenler cephesindeki bu çatışma süreci, nesnelolarak, demokrasi güçleri için elverişli bir zeminsunmakla birlikte, yurtsever ve emekçi hareketlerekarşı esnek, “yumuşak” bir yaklaşım anlamınagelmiyor. Hükümet ve Genelkurmay kanatları, her birikendi “yetki” alanında şiddet, özel savaş ve hakgaspları politikalarını daha da derinleştirmeeğiliminde, dahası kararında görünüyorlar… T.Erdoğan’ın, açıkça işçi ve emekçileri tahrik edenaçıklamaları bunun en somut göstergesi niteliğindedir.Yine Genelkurmay’ın Kürdistan’da yoğunlaştırdığıoperasyonlar rastlantı değil, ya da tek başına “rutin”askeri hareketler değil, bunun ötesinde politik hedefleriçermektedir.

Açık ki egemenlerin hiçbir kanadı, anılan alanlarda“rakiplerinden” geri kalmamaya özen gösterecektir.Her “esnek” veya “yumuşak” yaklaşımın rakiptarafından bir zaaf olarak görüleceği ve bir silaholarak kullanılacağı açıktır. Bundan dolayı bu sürecinzorlukları ve açmazları hiç de az olmayacaktır.

Yine bu bağlamda Genelkurmay’ın Kürdistan’dakiözel savaşı derinleştirme ve geliştirmeyi, karşı karşıyakaldığı iktidar kavgasında çok temel bir silah olarakgördüğü bilinmektedir. Özel savaşı kendi iktidarkonumu için vazgeçilmez görmektedirler…

Egemenler cephesinde kavganın boyutları büyür ve

daha da karmaşık hale gelirken, PKK-KCKcephesinde çelişik sesler gelmekte, “çözümprojelerini” hazırlamaya dönük tartışmalar yapılmakta,toplantılar düzenlemektedir. Yöneticilerin kimisi,hiçbir zaman silah bırakmayacaklarını, ancak sisteminbir parçası haline gelebileceklerini, yani “yerel polisgücü” imasında bulunurken, kimisi “demokratiközerkliğin” “üniter devletle” nasıl uyumlu olduğununteorisini yapmaktadır. Kuşkusuz İmralı tezlerini,programını ve iradesini reddetmeden ahkâm kesmeninhiçbir politik anlamı ve değeri yoktur. Gerçektenyüksek perdeden dile getirdiğiniz sözlerin bir anlamımı var, o zaman Kürt halkının eşitliğini veözgürlüğünü programlaştırma yönünde adımlar atınönce. Bu da her şeyden önce İmralı çizgisinireddetmekten geçer! Ama buna hiçbir güç vecesaretlerinin olmadığını yine en iyi bu ahkâmcılarınkendisi bilir! Lozan Antlaşması’nın“toplumsallaştırılmasını” ve güncelleştirilmesinivaazeden Öcalan, birkaç ay sonra “bir yol haritasını”sunacağını söylemekte ve bununla birlikte Kemalizmve M. Kemal “güzellemelerine” devam etmektedir…Bütün bunların hepsi aynı günlerde yaşanmaktadır…

Neden hemen değil de, bir 2-3 ay sonra?Burada “kazanılan zaman”, yukarıda özetlediğimiz

egemenler cephesindeki çatışmanın bir gereği ve aracımı, yoksa dayatılacak daha kapsamlı teslimiyet vetasfiye planlarının zeminin, ideolojik ve politik altyapısının hazırlanması için mi? Sorunun bu iki yanıarasındaki bağlantı gözden kaçırılmamalıdır!

Anılan bu sorunun yanıtı çok önemlidir veönümüzdeki dönemde önemli ölçüde aydınlanacaktır!Bu dönemde kimi Kürt çevrelerinde dile getirilenhaber ve yapılan açıklamalar, pratik tasfiye planıhakkında kimi ipuçlarını veriyor gibi… Silahsızlanmakonusunda PKK ile dolaylı görüşmelerin yapıldığı,yürürlüğe konulacak “af” yasası bağlamında“yöneticilerin” Norveç’e gönderileceği ve orada ilticaettirileceği, diğerlerinin topluma kazandırılacağısöylenmektedir. Yine doğruluğu tartışma konusu olan

bu haberlere göre silahların Güney Kürdistanhükümetine teslim edileceği söylenmektedir.

KCK, bu haberleri sert bir dille reddetmeklebirlikte bu düzene kabul edilme, başka bir ifadeyle“Cumhuriyet Kürdü” olma konusunda yoğun bir çabaiçinde oldukları da bilinmektedir. Öcalan’ın sonaçıklamaları da bu doğrultudadır. “Çözüm önerileri”konusunda yapılan tartışmalarda ortaya çıkan görüşler,“demokratik özerklik” çerçevesindedir. Öcalan’ınaçıklayacağı “yol haritası”nın da bundan başkaiçerikte olmayacağı kesin gibidir!

Egemenler cephesindeki çatışma durulmadığı ve“iç dengeler” belli bir istikrara kavuşmadığı sürece, engeri düzeyde de olsa “düzen içi” bir “Kürt çözümü”ufukta görünmemektedir. Dolayısıyla “CumhuriyetKürdü” olma doğrultusundaki çabaların, Kürt halkınınbilincini öğütmekten, düzen içi bilinç ve ruhuderinleştirmekten öte bir işlev görmeyeceği çokaçıktır.

7 Temmuz 2009

Çatışma, uzlaşma ve “çözüm” tartışmaları…

M. Can Yüce

Kayıp yakınları ve İHD İstanbul Şubesi, 4Temmuz günü Galatasaray Lisesi önünde, kayıplarınbulunması ve faillerinin yargılanması için 223. kezeylemdeydi.

Kayıp yakınları, 29 Ekim 1995 günü MardinDargeçit’teki evleri sabaha karşı silahlı askerlercebasılan 7 kişiden birisi olan ve 13 yaşında gözaltındakaybedilen Nedim Akyol’un dosyasının Ergenekondosyası kapsamına alınmasını istedi.

Basın açıklamasını avukat Eren Keskingerçekleştirdi. Açıklamada, kaybedilen çocuklarınailelerinin tüm baskılara karşı korucu olmayıreddeddiğini ve bu ailelerin, ilkokul çağındakiçocukları gözaltında kaybedilerek cezalandırıldığınısöyledi. Nedim’in kaybedilmesinden DargeçitJandarma Tugayı ve Mardin Jandarma Tugayı’nınsorumlu olduğunu belirterek, dönemin tugaykomutanı başta olmak üzere, sorumluların

yargılanmasını istedi. Basın açıklamasının ardından, 5 Ocak 1981’de

gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşiMikail Kırbayır bir konuşma yaparak, 12 Eylül’ünyargılanmasını ve tüm faili meçhul cinayetlerinaydınlatılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kayıp yakınları 223. kez Galatasaray’da!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Kapitalizm krizi her geçen gün derinleşirken,faturası işten atmalar, esnek üretim, kıdemtazminatının ellerimizden alınması, taşeronlaşmayıyaygınlaştırılarak ücretli köleliği son sahfayagetirilmesi, GSS yasasıyla sağlığın özelleştirilmesişeklinde işçi ve emekçilere ödetiliyor.

Bu sistemin sömürücü bir sistem olduğunu ya açkalınca öğreniyoruz ya da canımız yanınca. Hakkınıarayan işçilere de önce patronun adamlarıtarafından kurşun sıkılıyor, sonra polisler gözaltıterörü uyguluyor. Ardından mahkeme tutukluyor vehapishanede de sözde kurallara uymadığı içintecrite alınıyor. Yani hak arama mücadelesinisindirebilmek için işçi ve emekçilere her geçen günsaldırıları daha da azgınlaşarak sürüyor.

Tabii biz de işçi emekçi çocukları olarakbunlardan nasibimizi alıyoruz. Babalarımızın veannelerimizin fabrikalarda/işyerlerindesömürüldüğü yetmiyormuş gibi, namlunun ucunubiz işçi-emekçi çocuklarına doğrultuyorlar.Okullarımızda ticari eğitim, ÖSS, staj sömürüsü,sözleşmeli öğretmenlik, yetkin mühendislik, gerici-şovenist-faşist ve anti-bilimsel olan eğitim, sistemtarafından sokaklarda uyuşturucu satan ya da içen

insanlara özendirerek yozlaştırma… Gençliğebiçilen elbise belli. ‘80 darbesinden sonra KenanEvren’in şu cümlesi bugünün gençliğini adetatarifliyor: “Bana öyle bir gençlik yaratın ki kafasınıders kitaplarından kaldırmasın!”

Tam da istenilen gençlik yaratılıyor.Kişiliksizleştirme politikası uygulanıyor. Fizikiolarak varolan ama düşünmeyen ve sorgulamayanbir gençlik!..

Ama bugün gençlik gücünü yavaş yavaşgöstermeye başladı. Alanlarda kendini gösteriyor.Fabrikalarda işgallerde en saflarda yer almasıylakendini gösteriyor.

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, yolumuztozdan dumandan görünmüyor. Bir yandangericilik, bir yandan kapitalizmin krizinin faturasınıödemek zorunda bırakılan işçi ve emekçiler, biryandan emperyalist savaşlar, Kürt halkına imha veinkâr politikası... Kadınlara sınıfsal-ulusal-cinselsömürü…

Bunları doğuran kapitalizme karşı tek silahımızişçi-emekçilerin birliği ve halkların kardeşliğidir.Tek kurtuluşumuz devrimde ve sosyalizmdedir.

İzmir LGP’den bir Kızıl Bayrak okuru

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Davutpaşa katliamında yaşamını yitirenlerin veyaralananların aileleri, katliamı unutturmamak vesorumluların yargılanması talebini yükseltmekamacıyla başlattıkları eylemlerin üçüncüsünü 4Temmuz günü Taksim Tramvay Durağı’ndagerçekleştirdiler.

Eylemde, “Davutpaşa’yı unutmadık,unutturmayacağız!” şiarının ve katliamda yaşamınıyitirenlerin isimlerinin yazılı olduğu iki pankarttaşındı.

Aileler adına yapılan basın açıklamasınıkatliamda yaşamını yitiren Nigar Bakkal’ın kızı

Ebru Günalan gerçekleştirdi. Ceza davası açılıncayakadar her Cumartesi saat 11.00’de Taksim’deolacaklarını belirterek, Davutpaşa’yıunutmadıklarını ve unutturmayacaklarını vurguladı.Sorumluların yargılanmasını istedi.

Basın açıklamasının ardından pankartları ileGalatasaray Lisesi önünde kayıp yakınlarınıneylemine destek vermek isteyen aileler, polis engeliile karşılaştılar. Polisin yürüyüşe izin vermemesiüzerine eylemlerini sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tek silahımız işçi-emekçilerin birliği ve halkların kardeşliği!

4 Temmuz günü “Lambda İstanbul LGBTT HaklarıPlatformu”, 29 Haziran’da Merter’de öldürülen travestiHadise’nin katillerinin bulunması talebiyle Mis Sokak’tabasın açıklaması yaptı. İstiklal Caddesi üzerinde bildiridağıtımı gerçekleştirdi.

Dağıtılan bildirilerde, 29 Haziran’da Merter’deöldürülen Hadise’nin son üç yılda gerçekleşen 30.cinayet olduğu belirtilirken, ölümlerinden haberdarolunamayan nefret cinayeti kurbanlarının sayısınınbunun çok üzerinde olduğu söylendi.

Bildiride ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nda “nefretsuçu” tanımının yapılması ve anayasal eşitliğidüzenleyen 10. maddeye “cinsel yönelim”, “cinselkimliği” ibarelerinin eklenmesi talep edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tuzla tersaneler bölgesinde faaliyet gösterenÇeliktrans Tersanesi’nde bir geminin tamiri sırasındayaşanan patlama sonucunda Sivas Hafik nüfusunakayıtlı, evli ve iki çocuk babası Bayram Kütük isimliişçi arkadaşımız yaşamını yitirdi. Kastamonu’dangetirilen yabancı bandıralı bir geminin yakıt tankındayapılan kaynak sırasında yaşanan patlamanın ardındanBayrak Kütük isimli işçi arkadaşımız iş cinayetinekurban gitti.

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) yöneticive üyeleri olarak, önce patlamanın yaşandığı tersaneönüne, akşam ise Bayram Kütük’ün Okmeydanı-Örnektepe Mahallesi’ndeki evine giderek taziyeziyyaretinde bulunduk.

Bayram Kütük’ün yakınlarıyla gerçekleştirdiğimizsohbetlerde tersanelerde yaşanan iş cinayetleri baştaolmak üzere kuralsız çalışma koşullarına ilişkinbilgilendirmelerde bulunduk. Yaşanan iş cinayetilerinesessiz kalınmamasını, ağır ve yoğun sömürü koşullarınakarşı birlikte mücadelenin örgütlenmesi gerektiğini ifadeettik. Bayram Kütük’ün ailesine başsağlığı dilediktensonra Pendik-Esenyalı Seyit Seyfi Cemevi’ndenkaldırılacak cenaze törenine katılacağımızı belirterekoradan ayrıldık.

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER)

Lambda’dan eylem... 

TİB-DER’den ölen işçininailesine ziyaret!

“Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız!”

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2009-26

Patron kurşunladı, polis terör estirdi, mahkeme tutukladı...

Sabra saldırısında tutuklanan devrimcilerin ilk duruşması için

15 Temmuz’da Büyükçekmece Adliyesi’ndeyiz!

Tarih: 15 Temmuz 2009Saat: 09.00Yer: Büyükçekmece Adliyesi