32
Sayı: 2009/44 13 Kasım 2009 1 TL Sosyalizm İçin Mücadeleyi büyütmek için kurultaya!.. Metal İşçileri Kurultayı 22 Kasım’da toplanıyor...

Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2009 – 44 / Kasım

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Sayı: 2009/44 13 Kasım 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

“İMF defol bu

dünya bizim!”

Mücadeleyi büyütmek için

kurultaya!..

Metal İşçileri Kurultayı 22 Kasım’da toplanıyor...

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERMetal işçilerinin birliği ve mücadelesini

örgütlemek için!..… . . . . . . . . . . . . . . . . 3

İnişli-çıkışlı “açılım süreci” . . . . . . . . . . 4

Tayyip Erdoğan, savaş suçlusu

Ömer el Beşir’le

aynı zihniyeti taşıyor… . . . . . . . . . . . . . 5

“Devletin Alevisi olmayacağız!”… . . 6-7

Domuz gribi vakası yayılıyor...…. . . . . . 8

Güler Zere serbest bırakıldı,

onlarca hasta tutsak

ölümle pençeleşiyor.... . . . . . . . . . . . . . . 9

Şeker işçileri özelleştirme saldırısına

karşı mücadele ediyor! . . . . . . . . . . . . . 10

Hak-İş bürokratı Salim Uslu 25 Kasım

uyarı grevini desteklemeyeceğini ilan

etti... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

Kamu emekçileriyle 25 Kasım’ı

konuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-13

Sınıf hareketinden…..... . . . . . . . . . . . . 14

Keyfi uygulamalara ve baskılara karşı

susmaktan başka direniş yoluda var..... 15

Metal işçilerinin örgütlü birliği için

görev başına!t . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Metal isçilerinden

kurultaya çağrı..… . . . . . . . . . . . . . 18-19

Kapitalist kriz tipleri

- Volkan Yaraşır. . . . . . . . . . . . . . . . 20-21

6 Kasım eylemlerinden

yansıyan tablo üzerine… . . . . . . . . . . . 22

6 Kasım eylemlerinden . . . . . . . . . . . . 23

GM patronlarının işten atma tehdidine

Opel işçileri grevle karşılık verdi!…… 24

“NATO’nun adamı” olanlar için

yolsuzluk da, rüşvet de serbesttir! . . . . 25

Dünyadan işçi ve emekçi

eylemlerinden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Ekim Devrimi etkinliklerinden.... . . 27-28

Ulusal soruna devrimci yaklaşımın

paradoksları - 1 - M. Can Yüce . . . . . . 29

Eyüp Baş sonsuzluğa uğurlandı. . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul

Tel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/44 l 13 Kasım 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Metal, ağır ve yorucu çalışma koşullarının olduğubir sektördür. Buna rağmen metal işçilerinin payınasefalet düşmektedir. Çünkü metal işçisi örgütsüzdür.Sendikalarda örgütlü kesimi ise uzlaşmacı ve işbirlikçisendikal anlayışların denetimi altındadır. İşçi sınıfınınmücadele tarihine birçok militan eylem, grev vedirenişle imza atan metal işçilerinin yeniden ayağakalkması, insanca yaşama ve çalışma koşullarınakavuşması, toplumsal mücadelede haklıdan, emektenve ezilenden yana tavır alması için birleşmesi veörgütlenmesi gerekmektedir.

Metal işçileri öncüleri şahsında bu birliği veörgütlülüğü sağlayabilirse eğer hem sermaye sınıfındanve düzeninden, hem metal patronlarından, hem deuzlaşmacı ve işbirlikçi sendikal anlayışlardan hesapsoracak, onlara hakettikleri yanıtı verebilecektir.

Sınıf devrimcilerinin aylardır çalışmasını yürüttüğüMetal İşçileri Kurultayı, öncülerinden başlayarak metalişçilerinin tek çatı altında toplanmasını, örgütlü birliğiniyaratması ve kararlı bir mücadeleye atılması amacıyla22 Kasım günü toplanacak.

Sınıf devrimcileri Kurultay Hazırlık Komiteleriaracılığıyla metal işçilerine Kurultay’ın amacınıanlatmak için değişik araçlarla seslenmeye devamediyorlar. Esenyurt’ta, Kartal’da, Küçükçekmece’de,Topkapı’da, Ümraniye’de İstanbul’un değişikbölgelerinde değişik fabrikalardan onlarca işçiylebiraraya gelerek Kurultay’ın gündemlerini ve amacınıtartışıyorlar. Metal işçilerinin birliğinin acil ve güncelbir ihtiyaç olduğunu anlatıyorlar. Afişlerle, bildirilerle,toplantılarla, bültenlerle işlenen Metal İşçileriKurultayı’nı ve gündemlerini çok yönlü ve yoğun birçalışmaya konu ediyorlar.

22 Kasım’a günler kala hazırlıkları tamamlanankurultaya, başta metal olmak üzere tüm işçi veemekçiler, devrimciler, ilerici sendikacılar katılarakdestek vermek, metal işçilerinin birliğini sağlamak içingösterilen çabada görev almak sorumluluğuyladavranmalıdırlar.

Metal İşçileri KurultayıTarih: 22 Kasım 2009 - 10.30

Yer: Su Gösteri Sanatları Sahnesi (Gureba

Hüseyinağa Mah. Vezirçeşmesi Sok. No:3Aksaray / İSTANBUL (Pertevniyal Lisesi arkası)

İletişim: [email protected]***

Kasım ayının bir diğer önemli gündemi ise kamuemekçilerinin 25 Kasım’da gerçekleştireceği bir günlükuyarı grevidir. İşyeri ve sendikalardan yansıyanlargrevin henüz tabandaki emekçilere yeterince güvenvermediğini, ön hazırlık çalışmalarının yeterliolmadığını göstermektedir.

25 Kasım ağırlıklı olarak işyerindeki vesendikalardaki ilerici, devrimci emekçilerin çabasıylapratik bir çalışmaya konu edilmeye çalışılmaktadır.Ancak bu çabanın yeterli olmadığı açıktır. Grevekatılımı etkileyecek temel sorunlardan birisi soruşturmave sürgün terörüdür. İşgüvencesiz emekçiler de grevekatıldıklarında başlarına ne geleceği konusunda kaygıduymaktadırlar.

Kamu emekçilerindeki kaygıları gidermenin, onlaragüven vermenin yolu işyerlerinde etkin ve yaygın birçalışma yürütmekten geçmektedir. 25 Kasıma’a kısa birsüre kala tüm öncü, devrimci kamu emekçileri sürecebu sorumlulukla yaklaşmalıdırlar.

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Bir süredir hazırlıkları yapılan Metal İşçileriKurultayı 22 Kasım günü toplanacak. Kurultay, gerekdevrimci sınıf çalışmamız ve gerekse de işçi sınıfınıngüncel ve tarihsel ihtiyaçlarına yanıt oluşturmakiddiası bakımından büyük bir önem taşıyor. Zirakurultay, işçi sınıfının mücadele ve örgütlenmealanındaki en temel sorunlarına güçlü bir müdahaledebulunma iddiasının ürünüdür. Bunun için Kurultay,bir yandan işçi sınıfının mücadele ve örgütlenmealanındaki bir türlü aşılamayan köklü sorunlarınaörgütlü bir müdahale, öte yandan siyasal sınıfçalışmasının olgunlaşması, yetkinleşmesi ve yeni birdüzeye ulaşması anlamına geliyor.

Sınıf hareketinin durumu biliniyor. İşçi sınıfınınsafları, sermaye ve devletinin sistemlioperasyonlarıyla yıllar öncesinde dağıtıldı. Bu açıdan‘90’lı yılların başı bir dönüm noktası oldu. ‘87’debaşlayan ve ‘91’de zirve yapan işçi hareketi, bunoktada politik mecraya sıçrayamamanın sorunlarıylayüzyüze kaldı. Bu dönemde, ‘70’li yılların politikmücadele deneyiminden geçmiş ve yeni dönem sınıfhareketliliği içinde pişmiş bir öncü işçi kuşağı vardı.Bu öncü kuşak şahsında sendikal mücadele veörgütlenme alanını aşan belirgin bir politik arayış sözkonusuydu. Fakat bu arayışa yanıt verebilecek birdevrimci sınıf partisinin yokluğu koşullarında buyetişmiş öncü kuşak biçildi. Özellikle Birinci KörfezSavaşı bahanesiyle yüzbinlerce işçinin fiziki tasfiyesihareketin kırılmasında temelli bir rol oynadı. Sonuçtasermaye ve devleti işçi sınıfının saflarını dağıttı,sendikaları adım adım teslim aldı. Bunlarınsonucunda mücadeleye duyulan inanç ve güvenbüyük yaralar aldı.

Bu tablo bugüne kadar esası yönündendeğişmeden kaldı. Elbette işçi sınıfı bu durumuaşmak doğrultusunda pek çok kez girişimde bulundu.Militan ve kitlesel çıkışlarla sermayenin üzerindekurduğu ablukayı birçok kez parçalamayı da bildi.Fakat bu çıkışlar kalıcı sonuçlar yaratmadı, eldeedilen kazanımlar korunamadı, kazanılan mevziler birilerlemenin yolunu açacak biçimde kullanılamadı.Sonuçta örgütsüzlük ve dağınıklık işçi sınıfınınaşılamayan temel sorunu olmayı sürdürdü.

Bunun işçi sınıfı ve emekçi yığınlara faturasıbiliniyor. Emperyalist-kapitalist düzenin son büyükkrizinin patlak vermesinin ardından yaşanan tabloyeterince açık. Krizin faturasının onyıllardır olduğugibi bir kez daha ve daha ağır biçimde işçi sınıfınakesildiği bu dönemde, işçi sınıfı yerel bazı mevziçıkışlar dışında ciddiye alınır bir mücadele düzeyiortaya koyamadı. Sermayeyi ve sendikabürokratlarını zorlayacak bir basınç yaratamadı. Endirengen ve hazırlıklı kesimleri şahsında yaşanan ise,hak talep etmekten savunmaya çekilmek oldu. Bututum kısa sürede bir bozgunun yolunu açtı.Mevzilerin mücadele etmeksizin terkedilmesiyle,sınıf hareketi sermaye karşısında çok daha geri birnoktaya düşürülmüş oldu.

Sonuçta bugün sermaye ve örgütleri işçi sınıfıkarşısında birçok bakımdan büyük bir üstünlükkurmuş bulunmaktadır. Filiz halindeki mücadeleciçıkışlar dahi anında ezilmektedir. İşçi sınıfı adeta

geçit vermeyen engellerle yüzyüzedir. Çok değişikkurum ve araçlarla sınıf üzerinde kurulan çok yönlükuşatma ve denetimi aşmak, sınıf hareketinin gelişimibakımından olmazsa olmazdır. Bu yapılmadan, işçisınıfının bağımsız bir sınıf hareketi ve siyasal bir güçodağı olarak mücadele alanına çıkmasını sağlamakmümkün değildir.

Dolayısıyla ihtiyaç ortadadır; işçi sınıfınınmücadele ve örgütlenmesinin önündeki engelleriaşacak devrimci bir çıkışa ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçkarşılanabildiğinde, burjuvazinin toplumsal-siyasalegemenliğini ortadan kaldırmanın yolu da açılmışolacaktır.

Peki bunu nasıl yapacağız, bu yolu açmak içinhangi adımları atacağız, hangi silahları kullanacağız?Nereden başlayacağız?

Bu soruları sonuncusundan başlayarakyanıtlayalım. Elbette zincirin ana halkasındanbaşlamak durumundayız. Peki zincirin ana halkasıhangisidir? Ana halka işçi sınıfıdır. İşçi sınıfınıkazanmadan toplumsal devrim mücadelesiniilerletmek mümkün değildir. İşçi sınıfı sadecetoplumsal devrim mücadelesinin biricik gücü değil,aynı zamanda diğer ezilen toplum kesimlerini biraraya getirerek ortak bir hedef doğrultusundaarkasından sürükleyebilecek yegane sınıftır. İşçi sınıfıöncüdür. Bunun için işçi sınıfını kazanmak, toplumsaldevrime yürümenin ve emekçileri böyle bir devrimekazanmanın ana halkasıdır. Bu halkayı yakalamadanzincirin geri kalanını harekete geçiremezsiniz. Bunedenle komünistler güç ve imkanlarını önceliklesınıfı örgütlemek üzere kullanıyorlar.

Bugün komünistler açısından işçi sınıfınıkazanmak ise, esas olarak onun öncüsünükazanmaktır. İşçi sınıfının ana gövdesini hareketegeçirebilmek için onun hergünkü hareketi içerisindeöne çıkmış, sınıf kitlelerinin güvenini kazanmış,sürükleme yeteneği olan öncüleri kazanmakyüklenilmesi gereken halkadır. Peki işçi sınıfınınöncüleri kimlerdir?

İşçi sınıfı içerisinde öncülük iki anlamdaanlaşılmalıdır. İlkin, bazı işkollarındaki sınıfbölükleri, gerek toplumsal üretim içerisinde tuttuklarıyer ve gerekse mücadele deneyimi ve birikimleriylesınıfın diğer bölükleri arasında öne çıkmaktadır. Busınıf bölükleri, eylemleriyle sınıfın geniş bölüklerinietkileyen, sarsan ve buzu ilk kıranlardır. İşte metalişçileri, işçi sınıfı içerisinde böyle bir öncü konumasahiptirler. Bu konum, işçi sınıfının son 50 yıllıktarihi tarafından da doğrulanmaktadır. İşçi sınıfınınbu yarım yüzyıllık modern mücadele tarihinde ilkharekete geçenler esas olarak sanayi proletaryası,özelde ise metal işçileri olmuştur. Kaveller,Sungurlar, Demirdökümler, Profilolar’ı yaratanlarmetal işçileridir. Metal işçileri 15-16 Haziran’ın daöncüleridir. DGM direnişi gibi siyasal bir direnişeimza atanlar da onlardır.

Kısacası, sınıf hareketinin ve toplumsalmücadelenin önemli kritik kavşaklarında metalişçileri vardır. Bunun için sermaye sınıfı ve devletimetal işçilerini kontrol altında tutmayı ve güçtendüşürmeyi özel bir iş edinmiştir. Tekelci burjuvazinin

koçbaşı olan MESS, bu amaçla sistematik çalışmalaryürütmüş, politikalar geliştirmiştir. Bugün tekelciburjuvazinin politik planda güncel eğilimleriyle tersdüştüğü halde korunmaya özen gösterilen Türk Metalçetesi bu doğrultuda örgütlenmiştir. Çünkü metalişçilerinin mücadelesinin önünü kesmek, işçi sınıfınınönünü kesmektir.

Metal işçileri bundan dolayı işçi sınıfınıkazanmak için yakalanması gereken ana halkadır. Buhalkayı yakalamak, bu halkadan işçi sınıfınıkavramak demektir. Bu halkayı kazanmak, işçisınıfının hareketine yön vermek demektir. İşte Metalİşçileri Kurultayı bunun için büyük bir önemtaşımaktadır.

Komünistler siyasal mücadele alanına çıktıklarıandan itibaren tüm güç ve imkanlarını işçi sınıfınıkazanmak doğrultusunda kullanmaya öncelikverdiler. İşçi sınıfı içerisinde ise metal işçilerine özelbir ağırlık verdiler ve nesnel plandaki tüm zorluklarakarşın büyük bir ısrar gösterdiler. Bugün toplanmaaşamasına gelen Metal İşçileri Kurultayı hem anahalkayı yakalama anlayışının bir ürünüdür ve hem debu bakışla sürdürülen ısrarlı sınıf çalışmasınınbirikimlerine yaslanmaktadır. Bu birikimlereyaslanarak daha ileri bir düzeyden metal işçilerinikazanmayı hedeflemektedir.

Ama Metal İşçileri Kurultayı, genel olarak metalişçilerini değil, öncelikle metal işçilerinin öncülerininkazanılmasını hedeflemektedir. Bu da metalişkolundaki çalışmada yakalanması gereken halkadır.Metal İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi buçerçevede hedeflerini şöyle ifade etmektedir:

“Metal İşçileri Kurultayı, öncelikle sorumluluk veinisiyatif alma gücü olan işçileri bir araya getirmeyihedefliyor. Kurultay ile başta öncü metal işçileriolmak üzere metal işçisinin birliğini sağlamakistiyoruz. Bu birlik ilk olarak örgütlü bir iradeoluşturmak üzere metal işçilerini kaynaştıracaktır.İkinci olaraksa, bu birliğe yön verecek mücadeleprogramını bir bayrak gibi yükseltecektir. Böyleliklegüçlerini birleştiren metal işçileri bu programdoğrultusunda mücadele görevleriniomuzlayacaklardır.“

Elbette işçi sınıfının mevcut durumu dikkatealındığında, ortada hazır bir öncü işçi birikimininolmadığı açıktır. Bundan dolayı Metal İşçileriKurultayı’nın hedefi, esas olarak mevcut öncü işçipotansiyelini belli bir önderlik iddiası temelindeileriye çıkarmak, bir mücadele programıyla donataraksınıfın genel örgütsüzlük sorununa müdahale etmekve mücadeleyi büyütmektir. Bu yönüyle Metalİşçileri Kurultayı, sınıfın mücadele ve örgütlenmesorunlarına ilişkin pratik ve somut bir çözücü adımolma özelliğine sahiptir. Hedefleri doğrultusundaalacağı mesafe ölçüsünde sınıf hareketinin temellisorunlarına yönelik de etkili bir müdahale olacaktır.

Böyle bir anlam ve öneme sahip olan Metalİşçileri Kurultayı’nı amacına uygun bir içerik vekatılımla örgütlemek, içinden geçtiğimiz döneminöncelikli görevlerinden biridir. Sınıf devrimcilerini vetüm ileri-öncü işçileri bu görevi omuzlamak üzereseferber olmaya çağırıyoruz.

Metal İşçileri Kurultayı toplanıyor...

Metal işçilerinin birliği vemücadelesini örgütlemek için!..

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Açılım manevraları4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

İnişli-çıkışlı “açılım süreci”Türk sömürgeci sermaye devleti, şoven hissiyatın

ve Kürt halkını kontrol altında tutamayacağıkorkusunun etkisi altında geçici bir duraksama içinegirse de “açılım süreci” ve tartışmaları sürüyor.“Açılım” olarak adlandırılan politika, ilk günden buyana PKK’nin etkisizleştirilip tasfiyesi temelindesürdürülüyor. Bu yaklaşım üzerindenMahmur’dakilerin ülkeye nasıl dönüş yapacağı;Kandil’dekilerden hangilerinin ülkeye gelebileceği,lider kadronun nereye gönderileceği konusunda çeşitlisenaryolar üretiliyor.

Ayrıca medyaya yansıyan bilgilere göre, “Hükümlüve Tutukluların Ziyaret Edilmesi HakkındaYönetmelik” değiştirilerek cezaevlerinde Türkçebilmeyenlerin Kürtçe konuşması sağlanacak. 15 yaşaltında “terör” nedeniyle yargılanan çocuklara afgetirilecek. Bununla beraber Mahmur’dan dönüşlerinbir an önce yeniden başlaması isteniyor. Bu amaçlaKurban Bayramı öncesinde veya sırasında yeni birgrubun Mahmur Kampı’ndan dönüş yapması içinçalışmaların sürdüğü bildiriliyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben silbaştan derken, geriye dönüşler noktasındakidüşüncemi söyledim. ‘Demokratik açılım’ sürecinideğil” sözlerini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.Erdoğan, geriye dönüşü şova dönüştürmeye izinvermeyeceklerini belirterek “Tıpkı Avrupa’dan dönüşüdurdurduğumuz gibi. Niye? Aldığımız istihbarat bizeonu gösteriyor. Biz ‘Birilerinin emriyle buraya gelendeğil, 221. maddeden istifadeyle demokratik açılımsürecinden istifadeyle silaha bulaşmamış, silahıelinden bırakan varsa buyur gelsin’ diyoruz” diyekonuştu.

Kuşkusuz ki, Erdoğan’ın Kürt hareketine mesajniteliği taşıyan sözleri, geçtiğimiz günlerde “Açılımhikaye, asıl amaçları PKK’yı tasfiye etmek” diyenÖcalan’ın “Süreci yeniden değerlendireceğiz falandiyorlar, olmaz böyle. Erdoğan’ı ciddiyete davetediyorum” ifadesine karşılık geliyor.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, 10 Kasım’daMeclis’e bilgi vereceğini belirterek “açılım”la ilgiliolarak açıklanacak ne varsa orada konuşulacağınısöylemesi de Erdoğan’ı teyit ediyor. AyrıcaCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Demokratikaçılımdan geriye dönüş mümkün değil. Öyle ya daböyle terör bu yıl bitecek” sözlerini de aynı çerçevededeğerlendirmek gerekir. Gül, 2009 yılının bitimine ikiaydan az bir süre kala PKK’nin Güney Kürdistan’dakivarlığının bir şekilde etkisiz kılınmasınıntamamlanacağını ve bu süreçte Güney Kürdistan’ınPKK’ye karşı aktif tavır almasını da istiyor.

Güney Kürdistan Yönetimi Eğitim Bakanı SafinDizayi’nin geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaptığıaçıklamada 2007’den beri PKK’yı kontrol altındatutmak için yoğun çaba harcadıklarını ifade edensözleri Gül’ün talebine karşılık düştüğü söylenebilir.

Gül’ün Elazığ’da yaptığı konuşmada, “Terörörgütü kendi başına mı büyüdü? Şimdi sizesoruyorum. Kimler yardım etti, kimler? En müttefikbildiklerimiz bile yardım etti, komşularımız yardımetti. Ama bugün iyi bir noktadayız” sözleri, Türksermaye devletinin 2007 sonbaharından beri PKK’yekarşı oluşturduğu uluslararası ittifakın, PKK’nintasfiyesi noktasında hemfikir olduğuna işaret ediyor.Öte yandan Güney Kürdistan’daki PKK’lileri etkinpişmanlık yasası çerçevesinde geri dönmeye çağıranGül, sermaye devletinin PKK’nin tasfiyesinekilitlendiğini de gösteriyor.

Aynı kapsamda TBMM Dışişleri Komisyonu

Sözcüsü AKP Çankırı Milletvekili SuatKınıklıoğlu’nun kesinlik içeren PKK’nin önümüzdekihafta ve aylarda çözüleceğini, Irak’ın kuzeyindebulunan kamplarda barınan PKK’lilerden suçakarışmamış olanların rehabilite edileceğini, çeşitlisuçlara karışmış olanların ise İskandinav ülkeleri gibiülkelere gönderileceğini ifade eden sözleri, Gül’ün“terör bu yıl bitecek” açıklamasıyla paralellik taşıyorve tasfiye sürecinin hızlanacağına işaret ediyor.

Öte yandan “Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’yitasfiye etmek” sözleriyle sürecin farkında olduğunugösteren Öcalan, Erdoğan’ın Kürt sorununuçözmemesi halinde akıbetinin Özal gibi olacağını ilerisürdü. Öcalan,“Cumhurbaşkanı’na Başbakan’asesleniyorum. Cesur olmak zorundasınız. Bu sorunparlamento gündemine getirilip çözülmelidir.Parlamento, barışın kararını vermelidir; barışınönünü açmalıdır. On altı yıldır ben bu kararıvermişim, bunun için çabalıyorum” dedi. Barzani veTalabani’nin yardımıyla PKK’nin tasfiyeedilemeyeceğini belirten Öcalan, “Bu kış sürecindebarış gelişmezse baharla birlikte çok daha güçlü birçatışma yaşanabilir. Hükümetin ve devletin de barışkararı alması gerekir” diye konuştu. Öcalan, biryandan PKK’ye kendisinden haber beklemedengelişmelere tepki vermesini isterken, öte yandansermaye devletine de silahların susmasında kendisininhala rol oynayabileceği mesajını gönderdi.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ise, Mahmur’dakimültecilerin dönüşüne ilişkin olarak “Oradakiinsanların Türkiye’den beklentilerinin gerçekleşmesihalinde döneceklerine inanıyorum. Onlar askerliktenkaçmak ya da 5 bin lira için terk etmediler ülkeyi.Baskıya, şiddete maruz kaldıkları için terk ettiler”dedi. Türk, “demokratik açılım”ın TBMM’de 10Kasım’da görüşülmesiyle ilgili olarak da “Yurtta sulh,cihanda sulh diyen Mustafa Kemal’in vefatınınyıldönümünde böyle bir tartışmayı yapmanın doğrubir karar olduğunu” söyledi. PKK’nin “demokratikaçılım”ın 10 Kasım’da görüşülmesini “provokasyon”olarak nitelendirmesinden farklı olarak bugünü uygun

bir tarih olarak gören Ahmet Türk’ün sözleri,Mahmur’dan dönüşlerin anayasal çerçevede de olsabazı beklentilerin karşılanmasına endeksli olduğunugösteriyor. Buna karşılık sermaye devletinin ise,Osman Öcalan gibi PKK’den kopmuş kesimlerin yanısıra olabildiğince fazla miktarda Mahmurlu’nundönüşünü sağlayarak “çözülme” havası yaratmayaönem verdiği anlaşılıyor.

Hükümetin amacının tasfiye olduğunu belirtenPKK ise, Kürt sorununun çözümü için 5 koşul ilerisürdü:

“1- Kürt sorunu ancak ve ancak anayasaldeğişiklik temelinde çözüme kavuşabilir. Kürtkimliğinin anayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşitve birlikte yaşamanın imkanları yaratılmalı.2 - Kürt dili ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim-öğretim dili olmalı. Her yerde özgürce öğrenme,konuşma, geliştirme ve tarihi değerlerini, kültürünü,sanatını ve coğrafyasını anadilde yaşamak en doğalhak olarak kabul edilmeli.3- Kürt halkının kendi kimliğiyle demokratik siyasetyapmak ve kendisini özgürce ifade etme hakkıönündeki engellerin kaldırılması yönünde somutadımlar atılmalı.4 - Köy, kasaba ve şehirlerden Özel Harekatçı güçleriçekilmeli, koruculuk lağvedilmeli.5- Kürtler için polisin baskı ve zulmünden uzak,güvenlik içinde yaşamını kurup geliştirilme imkânlarıyaratılmalı.”

Bu taleplerin, özellikle anayasal değişiklik veKürtçenin eğitim ve öğretim dili olması ilgiliolanlarının sermaye devleti açısından “kırmızıçizgiler” içine girdiği, dolayısıyla karşılanmayacağınıtahmin etmek zor değil. Ayrıca sermaye devletininyeni bir vatandaşlık tanımını içeren anayasaldeğişikliği ancak uzun vadede ve Meclis’te mutabakatolması halinde yapacağını ve iki dilli eğitim sistemininkesinlikle olmayacağını açıkladığı dikkate alındığında,Kürt hareketinin bugün için kendi iradesiyle tümüylesilah bırakması da kolay görünmüyor. BaşbakanErdoğan’ın Obama ile 7 Aralık’ta görüşmesinin temelbir unsurunun da bu zorluğun hafifletilmesine dönükolduğunu herkes tahmin edebilir.

Açıktır ki, Kürt sorunu konusunda sermayedüzeninin herhangi bir çözümü yoktur. Çözüm biryana sorunu bir dönem için yumuşatıp yatıştıracaksınırlı bir reform yeteneği bile yoktur. Dahası, sorununvarlığından söz etmenin bile hala geniş bir mutabakathalinde “ihanet”le damgalanabildiği bir düzen gerçeğivar önümüzde. Öyle ki, sömürgeci sermaye düzeniegemen Türk ulusunun tüm siyasal ayrıcalıklarınıolduğu gibi korumak istemektedir. Bu durum, aynızamanda tüm umudunu kurulu düzenle en geri noktaüzerinden bir uzlaşmaya ve bu temelde onunla barışıpbütünleşmeye bağlayan İmralı çizgisinin iflasını dabelgelemektedir.

Bu gerçeğin giderek daha açık bir biçimdeçıkmasının Kürt halkı cephesinde muhakkak ki önemlisonuçları olacaktır. Kürt halkı, kurulu toplumsaldüzeni yıkmayı hedefleyen devrimci mücadeleçizgisinde tüm milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı veemekçileriyle birlikte mücadeleyi yükseltmelidir. ZiraKürt işçi ve emekçileri için gerçek ve kalıcı birçözüme ancak Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriylebirlikte devrimci mücadele yükseltilerek ulaşılabilir.Tüm demokratik siyasal sorunlarda olduğu gibi Kürtulusal sorununun çözümü de ancak devrime dayalıpolitik mücadelede gösterilecek ısrarın sonucu olarakortaya çıkabilir.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Ömer El Beşir’le Erdoğan’ın zihniyeti aynıdır! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Türk burjuvazisinin yeni pazar arayışında sonyıllarda bir artış olduğu bilinmektedir. Bu arayışınbelli ölçüde karşılık bulduğu alan Ortadoğu ve KuzeyAfrika’daki Arap ülkeleri oldu. Sözkonusu başarıda,emperyalist güçlerle bölge halkları arasında yaşanankronik sorunlardan dolayı boşlukların oluşmasınınönemli bir payı var. Bununla birlikte Türkburjuvazisinin yoğun emek sömürüsü ilepalazlanması, boşluğu doldurabilecek yeteneklerkazanmış olması da bir diğer önemli faktördür.

Fas’tan Güney Kürdistan’a uzanan bu hatüzerindeki ülkelere hem meta hem sermaye ihracıylaetkinliklerini hissettiren işbirlikçi burjuvazi, AKPhükümetinin dinci gerici çizgisinden de yararlanarakalanını genişletmeye çalışıyor. Sık sık kalabalıkpatron gruplarını (son Irak ziyaretine 80 kapitalistkatılmıştı) yanına alarak bölge seyahatlerine çıkanTayyip Erdoğan’la müritleri, bölgedeki ekonomikfaaliyet alanlarını genişletmek için yoğun bir çabaharcıyorlar. Özellikle tekelci burjuvazinin hükümetleakçeli ilişkiler içinde bulunan kesiminin bu genişpazardaki faaliyetinde artış gözlenmektedir. Belirtmekgerekir ki, sermaye iktidarının “etkin ABD taşeronu”olarak da olsa bölgede daha etkili bir aktör olmahevesinin arka planında bu ekonomik temelbulunmaktadır.

Türkiye-Sudan ilişkilerinde gözlenen yakınlaşma,bu ülke ile peşpeşe imzalanan mali ve ticarianlaşmalar Türk burjuvazisinin bölgede yayılanetkisinin göstergelerindendir. Tayyip Erdoğan’laAbdullah Gül’ün soykırım suçlusu ilan edilen Sudandevlet başkanı Ömer el Beşir’in avukatlığınasoyunmalarının ardında mali ve ticari çıkar ilişkileriyatmaktadır.

Ömer el Beşir’in İslam Konferansı Teşkilatıtoplantısına katılmak üzere Türkiye’ye geleceğininaçıklanması üzerine, Türkiye’yi göreve çağıran AB-ABD kaynaklı açıklamalara tepki gösteren AbdullahGül, “onlar işimize ne karışır” türünden açıklamalarla“AB’ye efelenen cumhurbaşkanı” görüntüsü çizmeyeçalıştı. Tayyip Erdoğan ise, “Bir Müslüman soykırımyapamaz” diyerek, temsilcisi olduğu dinci gericiliğeolmadık payeler biçmeye kalkıştı. Gazze’ye gösterdiğiilgiyi Darfur’da yaşanan katliamlara nedengöstermediği sorulduğunda ise, Darfur’a gittiğiniancak orada söylendiği gibi bir soykırımarastlamadığını söyleyen Tayyip Erdoğan, Darfur’dasavaş suçunun işlenmesinde birinci derecedensorumlu olan Ömer el Beşir’in avukatlığını yaptı.

Oysa Darfur’da yaşanan çatışmalarda rakam kesinolmamakla birlikte 200 bine yakın kişininöldürüldüğü iddia ediliyor; yanısıra 2.5 milyoninsanın yerini yurdunu terketmek zorunda kaldığı,kadınların, hatta çocukların kitlesel bir şekilde tacizve tecavüze uğradığı da biliniyor.

Bu ağır insanlık suçlarının işlenmesindeemperyalist güçlerin parmağı olduğundan kuşkuduyulamaz; fakat bu durum Sudan devlet başkanınınsuçlarını zerre kadar hafifletemez. Tayyip Erdoğanreddetse de, Ömer el Beşir kitlesel katliamlarıreddetmiyor. O, sadece rakamların çok abartıldığını,bu kadar insan öldürülmüş olsaydı, ortada toplumezarların olması gerektiğini savunuyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Darfur’dainsanlığa karşı suç işlemekten yargılanmak üzere

Ömer el Beşir hakkında tutuklama kararı çıkarırken,Gazze katliamının sorumluları olan İsrail devletyetkililerine aynı muameleyi göstermemesi, elbetteikiyüzlü bir zihniyetin yansımasıdır. Fakat bu elBeşir’in suçlarıyla değil UCM’nin gerici niteliğiyleilgili bir sorundur. Kesin olan bir şey varsa Darfur’dapatlak veren ayaklanmanın bastırılması için vahşiyöntemlerin uygulandığıdır. Bu uygulamaların başsorumlularından biri de Ömer el Beşir’dir. Bu gerçeğiAbdullah Gül’ün de, Tayyip Erdoğan’ın da çok iyibildiğinden şüphe etmemek gerekir.

Hal böyleyken, el Beşir avukatlığına soyunanTayyip Erdoğan’ın “Darfur’da katliam olmadığı” veya“Birleşmiş Milletler’in Sudan devlet başkanıyla ilgiliTürkiye’den herhangi bir talebinin bulunmadığı”yönündeki gerekçelerin hiçbir ciddiyeti bulunmuyor.

Bu arada el Beşir’in iptal edilen Türkiyeziyaretiyle ilgili tartışmalarda, “Tayyip Erdoğan’ınGazze’ye gösterdiği ilgi”ye yapılan vurgular dasorunludur. Zira Gazze’ye dair söylenenlerin, İsrail’leyardakçılarını çok rahatsız etse de, esas olarak iç

politikayla ilgili olduğu gözden kaçırılıyor. Asalak burjuvazinin bir temsilcisi olarak Tayyip

Erdoğan’ın Ömer el Beşir’i savunmasının bir mantığıvar. Unutmamak gerekiyor ki, bu kişi ve temsil ettiğizihniyet Kürt halkının eşit ve özgür bir yaşam uğrunayükselttiği mücadeleyi kirli savaşla bastırmayaçalışmıştır. 30 bin Kürdü katleden, binlerce köyüyakan, 3 milyon Kürdü yerinden yurdundan edenlerde bu aynı zihniyetin temsilcileridir. Ayrıca TayyipErdoğan, Diyarbakır’daki kitle eylemlerindenduyduğu rahatsızlığı dile getirirken, “çocuk da olsa,kadın da olsa güvenlik kuvvetleri gereğini yapar”diyebilen bir başbakandır. Öte yandan TayyipErdoğan, Afganistan ve Irak işgallerini destekleyenbir rejimin önde gelen şeflerinden biridir; yanizihniyet olarak Ömer el Beşir’le aralarında öze dairbir fark bulunmamaktadır.

Tüm bunlara ekonomik ve siyasi çıkarlar ekleninceAbdullah Gül-Tayyip Erdoğan ikilisinin, savaşsuçlusu ilan edilen Sudan devlet başkanınısavunmalarının mantığı daha iyi anlaşılır.

Tayyip Erdoğan, savaş suçlusuÖmer el Beşir’le aynı zihniyeti taşıyor…

Karaduman Dink’e hakaretlerini mahkemedede sürdürdü

Hrant Dink’e hakaret ettiği için 2 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum olan eski Giresun JandarmaBölge Komutanı emekli Tuğgeneral Dursun Ali Karaduman’ın, Dink ailesinin açtığı davaya gönderdiğisavunma bu coğrafyada kardeş halklara hangi gözle bakıldığının ifadesi oldu.

Karaduman “savunması”nda şu ifadelere yer verdi: “Davacıyı (Arat Dink) hainlikten ziyade Ermenistanparlamentosuna atıfta bulunmuş olmamın rahatsız ettiği kanaatindeyim. Konu bu ise eğer, Ermenistan benimve milletimin düşmanıdır. Düşmana da savaş hali olmasa bile düşmanca muamele edilir. Türk vatandaşı olandavacıdan da bu beklenir...”

“Hrant Dink’in hain olduğuna dair elimde kanıt olsaydı ve ona hain demek isteseydim konuşmamdaismini zikrederek açıkça söylerdim. Amerika’ya hain destekçisi, PKK’lılara ve bebek katili terörist başınaaçıkça hain demekten nasıl çekinmediysem, bundan da çekinmezdim...”

Karaduman’ın sözleri tam da Türk sermaye devletinin hangi temeller üzerinden şekillendiğini ve resmigörüşlerini ifade ediyor.

Türk sermaye devletinin, kuruluşundan bu yana kardeş halklar arasına düşmanlık tohumları ektiğibiliniyor. Irkçılık ve şovenizmi on yıllardır besliyor, diğer ulus ve milliyetlerin haklarını zorbalıklagaspediyor. Toplumda “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!” paranoyası yaratılarak kardeş halklar birbirinedüşmanlaştırılıyor. Bu yüzden de Karaduman’ın bakışı toplum geneline kabul ettirilmeye çalışılan şovenizmzehrinin açık sözlü ifadesinden başka bir şey değildir.

Karaduman resmi devlet ideolojisini bir kez daha ifade etmiş oldu. Bilinen, bu coğrafyada yaşayan diğerulus ve milliyetlerin yaşamın her anında karşısına çıkan düşmanlığı bir kez daha küstahça tekrarladı o kadar.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Yüzbinler Kadıköy’deydi...6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Yüzbinler Kadıköy’de buluştu, eşitlik, özgürlük ve laiklik istedi!

“Devletin Alevisi olmayacağız!”Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal

Derneği ve çeşitli Alevi örgütleri, 8 Kasım Pazar günüKadıköy’de “Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı’’mitingi gerçekleştirdiler. Ülkenin dört bir yanındanKadıköy’e akan Alevi emekçiler zorunlu din dersininkaldırılması, Madımak’ın müze yapılması, Aleviler’in,işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin, Kürthalkının ve tüm ezilenlerin üzerindeki baskılara sonverilmesi, inanç özgürlüğü, Diyanet işlerinindağıtılması, eşitlik, özgürlük ve laiklik taleplerinihaykırdılar.

Tepe Nautilus kolu...Tepe Nautilus kolunda köy dernekleri, Pir Sultan

Abdal Kültür Dernekleri ve devrimci kurumlaryürüdüler. Köy dernekleri ve Alevi örgütleriDiyarbakır’dan Kırklareli’ye kadar Türkiye’nin farklıbölgelerinden eyleme katılım gerçekleştirdiler.

Köy dernekleri ve Alevi örgütlerinin pankartlarına,döviz ve sloganlarına ağırlıklı olarak “Zorunlu dindersi kaldırılsın!”, “Diyanete değil eğitime bütçe!”,“Madımak Oteli müze olacak!” ve “Yaşasın halklarınkardeşliği!” şiarları hakimdi. TUDEF de eylemdeMunzur’da kurulacak barajlara karşı şiarlarınıyükseltti. Bu kolda “Devletin Alevisi olmayacağız!”şiarı da öne çıktı.

TUDEF’in ardından AKA-DER, Özgürlükçü Sol,Partizan ve YDG, DHF, SODAP, PDD ve TÖP pankartve dövizleriyle mitinge katıldılar. DHF, “Açılımlaraaldanma, bozuk düzende sağlam çark olmaz!”pankartıyla eyleme katılırken kitleselliğiyle dikkatçekti.

Almus Kültür ve Dayanışma Derneği, DevrimciAleviler Komitesi ve TAYAD’lı Aileler, ODAK /Direniş, Mücadele Birliği, Tüm-İGD, Sürekli DevrimHareketi ve KÖZ de bu koldan alana giriş yaptılar.

Komünistler: “Özgürlük ve eşitliksosyalizmde!”

Komünistler miting alanına Tepe Nautiluskolundan giriş yaptılar. Coşkulu kortejiyle dikkatçeken komünistler “Mezhepsel ayrıcalıklara vebaskılara son! Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde! /BDSP” pankartı taşıdılar. Kızıl bayrakları, BDSPflamaları ve sloganlarıyla işçi ve emekçileri devrim vesosyalizm mücadelesine çağırdılar.

Küçükçekmece İşçi Platformu “Bozuk düzendesağlam çark olmaz! Mezhepsel ve inançsalayrıcalıklarına son! / KİP” pankartıyla eylemdekiyerini alırken haklarını almak ve işe geri dönmek içinmücadelelerine devam eden Cesur Çuval işçileri de“Ücret haktır gaspedilemez! Aynı çuvaldaydıkayrıldık! / Cesur Çuval İşçileri” pankartıyla sesleriniduyurmaya çalıştılar.

Komünistler eylemde “Eşitlik, özgürlüksosyalizmde!”, “Diyanete değil, eğitime bütçe!”,“Sivas’ın / Maraş’ın katili sermaye devleti!”, “Katildevlet hesap verecek!”, “Çözüm devrimde, kurtuluşsosyalizmde!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “CesurÇuval işçisi yalnız değildir!”, “Kahrolsun ücretlikölelik düzeni!”, “Kahrosun sendika ağaları!”sloganlarını haykırdılar. Komünistler, ayrıca “Hastatutsaklar serbest bırakılsın!”, “Devrimci tutsaklaronurumuzdur!” şiarlarını da haykırarak, hastatutsaklara dikkat çektiler.

Komünistler eylemde Kızıl Bayrak gazetesininsatışını da gerçekleştirdiler.

Devrimcilerin kortejlerinin Tepe Nautilus’tan

eyleme katılması bu kolun coşkusunu da belirledi.Devrimcilerin kortejleri gençlik ağırlıklı kitleleriyleeyleme coşku kattılar.

Haydarpaşa kolu...Haydarpaşa kolundan mitinge çeşitli Alevi

dernekleri, PSAKD şubeleri ve reformist çevrelerkatıldı. Haydarpaşa kolunun yan yolunda ise İstanbuldışından gelen birçok dernek ve kuruluş dapankartlarıyla eyleme katıldı.

PSAKD Sultanbeyli Şubesi, “Bir daha yaşanmasınÇorum, Maraş, Sivas, Gazi, Ümraniye unutmadıkunutturmayacağız!” pankartı taşıdı. Kortejde,“Aleviyiz haklıyız kazanacağız!”, “Laik devletSivas’ta neden yoktunuz!”, “Yaşasın halkların eşit,özgür birliği!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”,“Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesapverecek!”, “Zorunlu din dersi kaldırılsın!” sloganlarıatıldı.

DTP kortejlerinde ise “Kültürel soykırım insanlıksuçudur!”, “Demokratik cumhuriyette eşit yurttaşlarolarak yaşamak istiyoruz!”, “Ayrıcalığa karşı eşityurttaşlık!”, “Alevilik islamın arka bahçesi değildir!”pankartları ile “Zorunlu din dersleri kaldırılsın!”dövizleri taşındı. DTP kortejinde İmralı’yı selamlayansloganlarla, “Öcalan’a özgürlük!” sloganları da atıldı.

Salı Pazarı kolu...Mitinge katılmak için sabahın erken saatlerinden

itibaren Kadıköy eski Salı Pazarı Meydanı’ndatoplanan ve çoğunluğu şehir dışından gelen kitle,kortejler halinde pankart ve sloganlarıyla Altıyol’danKadıköy Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.

En önde “Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkıiçin yürüyoruz! / Alevi Bektaş-i Federasyonu”pankartının açıldığı yürüyüş kolunda birçok ildengelen Pir Sultan Kültür Derneği şubeleri, köy ve yöredernekleri, cemevleri yürüdüler.

Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri ve Liseli GençUmut bu koldan mitinge katıldı.

“Sivas’ın hesabı sorulacak!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Alevi kültürü yasaklanamaz!”, “Sivas’ınışığı sönmeyecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”sloganlarının atıldığı yürüyüş kolunda, mitingintaleplerinin yer aldığı dövizler taşındı. Alevi örgütleri

Pir Sultan Abdal, Hz. Ali, Hacı Bektaş-i Veli veAtatürk’ün fotoğraflarını taşıdılar.

Özellikle Hacı Bektaş-i Veli Kültür Dernekleri,Cemevleri ve bazı köy dernekleri kortejlerinde Türkbayrakları yer aldı. Bazı köy dernekleri kortejlerindeise kadınlar yöresel kıyafetleriyle yürüdüler.

Yürüyüş kolunun en kitlesel kortejlerini Pir SultanAbdal Kültür Dernekleri, Halkevleri, Avcılar-ParsellerHalkı oluşturdu.

Pir Sultanlar’dan Nesimiler’e, Denizler’denMahirler’e...

Yüzbinlerin katıldığı miting kitlenin üç koldanyürüyerek alana girmesiyle saat 13.15’te başladı.Miting programına geçilmeden önce Pir SultanAbdal’ın, Sivas’ta katledilenlerin, Uğur Kaymaz’ınismi okundu. Kitle her ismin okunmasının ardından“burada!” yanıtını verdi. Ümraniye’de, Gazi’de,Çorum’da, Sivas’ta, Maraş’ta, devrim ve demokrasimücadelesinde yitirilenler anısına yapılan saygıduruşunun ardından miting programına geçildi. Saygıduruşu sırasında tüm kitle yumruklarını havayakaldırarak öfkesini haykırdı, “Faşizme karşı omuzomuza!” sloganını attı.

Mitingte sağlık sorunlarından dolayı eylemekatılamayan Hacıbektaşı Postnişini VeliyettinUlusoy’un mesajı okundu. Ardından Hubyar SultanAlevi Kültür Derneği Semah Ekibi’nin semah gösterisisahne aldı.

Daha sonra kürsüye konuşmasını yapmak üzereAlevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Tekin Özdilçağrıldı. Özdil yaptığı konuşmada siyasal iktidartarafından eşitsizliğe uğrayan tüm ezilen kesimlerisahiplenen bir konuşma yaptı. Siyasi iktidara “Bizedilimizi öğretmekten, bize dinimizi öğretmekten, bizeelbise biçmekten vazgeçin” diye seslenen Özdil,“Asimilasyon insanlık suçudur” dedi. AlevleriSünnileştirmek çabasından artık vazgeçin dedi.Özdil’in konuşması kitle tarafından “Kurtuluş yok tekbaşına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganıylayanıtlandı.

Konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edilenPir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı FevziGümüş ise kitleyi başta Tuzla olmak üzere tüm işçiler

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

ve emekçi halk adına selamladı. 1 Mayıs 1977Taksim, Maraş, Çorum, Madımak, Ümraniye ve Gazikatliamlarında yitirilenleri, Denizleri, Mahirleri, UğurMumcuları, Musa Anterleri, Hrant Dinkleri andı.

Gümüş, barış içinde kardeşçe yaşamayısavunanların birarada olduğunu söyledikten sonra“İşte bu meydan Türkiye” dedi. Kendisine ayrılanödenek ile 8 bakanlığın bütçesini geride bırakanDiyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını istedi.Devletin inançlara eşit mesafede olması gerektiğiniifade etti.

Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu GenelSekreteri Servet Demir de mitingte söz alarak kısa birkonuşma yaptı. “Biz sizinleyiz, siz bizimlesiniz.Türkiye’nin özgürleşmesi, laikleşmesi için hep birlikteçalışacağız” dedi.

Kürsüye çıkan Alevi Bektaşi Federasyonu GenelBaşkanı Ali Balkız ise ülkenin dört bir yanındanİstanbul’a gelen Alevileri, fabrikalardan işçileri,okullardan öğrencileri, Deniz Gezmiş’i, MahirÇayan’ı, İbrahim Kaypakkaya’yı, Erdal Eren’i, serverip sır vermeyen devrimcileri ve onların yoldaşlarınıselamladı. Aleviler’in taleplerini sıraladıktan sonratam bir yıl önce artık dilekçe devri bitti, bundan böylemeydanlarda konuşacaklarını ifade ettiklerini söyledi.Aleviler’in örgütlendiğinden bahsetti.

Ali Balkız’ın konuşmasının ardından “Alevilerbarış, kardeşlik, özgürlük, eşitlik ve demokrasi”istiyor sözleriyle beyaz güvercinler uçuruldu.

Miting programı Emre Saltık, Sabahat Akkiraz,Şevval Sam, Ferhat Tunç, Edip Akbayram veSuavi’nin türküleriyle saat 16:00’da son buldu.

Mitingten notlar...* Mitinge genç-yaşlı, kadın-erkek her kesimden

Aleviler ağırlıklı olarak katıldı. * Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Semah

Ekibi çağrılırken kürsüden NATO toplantısındaDışişleri Bakanlığı’nın semah dönmesi için HubyarSemah Ekibi’ni çağırdığı, semah ekibinin ise NATOşeflerinin karşısında semah dönmeyeceklerine dairverdiği yanıt duyurulduğunda tüm kitle coşkulualkışlarla bu tutumu sahiplendi.

* Kürsüden ve mitingte konuşma yapan Aleviörgütleri temsilcileri sık sık İbolar’dan, Mahirler’den,Denizler’den bahsetti. Kitle devrimci önderlerin adıher geçtikçe coşkulu alkışlarla devrimci önderlerisahiplendi, devrimci değerlere sahip çıktı.

* Kürsüden yapılan konuşmalarda Güler Zere’yedestek istediğinde tüm alan alkışlarla Zere’yisahiplendi.

* Mitingte KESK yöneticilerinin de destek içinalanda olduğu ifade edildikten sonra “Kamuemekçileri kendilerini ve taleplerini yok sayanlarakarşı 25 Kasım’da greve gidiyor. Aleviler bize destekverecek mi diye soruyorlar” denilince tüm kitle hepbir ağızdan “evet” yanıtını verdi.

* Mitinge destek için katılan kurumlar okunurkenCHP ve CHP milletvekillerinin ismi geçtiğindeAleviler’den “yuh” sesleri yükseldi.

* Aleviler, mitinge destek verenlerin isimleriokunduğunda en çok Eşber Yağmurdereli, KamerGenç ve Ufuk Uras’ı alkışladı.

* Alevi kortejlerinde sınırlı sayıda Türk bayrağıtaşındı.

* Kürsüden işten atıldıkları için direnişlerinedevam eden Kent AŞ işçilerinin destek için alandaolduğu duyurulduğunda işçi ve emekçiler alkışlarlaKent AŞ işçilerini sahiplendiler.

* Miting boyunca kürsü canlı ve ajitatifkonuşmalarla kitleyi coşturdu. Kürsü konuşmalarıkitle tarafından ilgiyle dinlendi.

* “Ücret hakkımız gaspedilemez! Aynıçuvaldaydık, atıldık!” pankartıyla mitinge katılanCesur Çuval işçileri alanda çuval yaktılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Alevi mitinginden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Kadıköy’de son yılların en kalabalık mitingigerçekleşti. Aleviler, 9 Kasım 2008’de Ankara’dayapılan mitingin ardından ikinci büyük buluşmalarını8 Kasım’da İstanbul’da Kadıköy İskele Meydanı’ndagerçekleştirdiler. Alanı dolduran yüzbinlerce Alevikitlesi, “Zorunlu din dersinin kaldırılması, Diyanetİşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi, cemevlerininyasal statüye kavuşturulması ve Madımak Oteli’ninutanç müzesi haline getirilmesi” vb. taleplerinicoşkulu bir biçimde dile getirdiler.

Çeşitli illerden gelerek sabahın erken saatlerindeKadıköy’ün farklı bölgelerinde toplanan Aleviörgütleri buradan Kadıköy’e kadar yürüyüş yaptılar.Gençlerin yoğunluğunun dikkat çektiği yürüyüşlerdeAleviler ellerinde Pir Sultan Abdal’ın ve Aleviliğinsimgesi olan liderlerin posterlerini taşıdılar.Yürüyüşte, özellikle gençlerin başlarına kırmızışeritler taktıkları gözlendi. Zaman zaman da PirSultan Abdal türküleri söylendi.

Demokratik talepleri karşısında sermayedevletinin yıllardır ayak sürüdüğü topluluklardanbirinin de Aleviler olduğu biliniyor. Osmanlı devletidöneminde büyük baskı gören Aleviler, cumhuriyetdöneminde de burjuvazinin inkarcı ve imhacıpolitikalarının mağduru oldular. Sözde laik rejimibadethanelerini yok saymaktan, zorunlu dindersleriyle Sünniliği dayatmaya kadar pek çokuygulamasıyla Aleviler’i tıpkı Kürtler’e yaptığı gibiyok saydı. Tertiplediği provokasyonlarla Aleviler’eyönelik katliamlar gerçekleştirdi, Çorum’da,Maraş’ta, Sivas’ta kitlesel imhalara girişti.

Yüzyıllardır bu topraklarda zorla asimileedilmeye çalışılan, her türden baskıya veaşağılanmaya maruz bırakılan Aleviler, bu nedenlegözden uzak ve içe kapalı bir yaşam tarzıylavarlıklarını korumaya çalıştılar. Ancak ‘60’lı yıllardakapitalist gelişmeyle birlikte onlar da daha görünürolmaya başlayınca, sorunları da toplumsal alanataşındı ve daha fazla ifade edilir oldu.

8 Kasım ‘09 Kadıköy mitingi de Aleviler’intoplumsal olarak kendini ifade ettiği en ilerinoktalardan birini oluşturmaktadır. Alevi BektaşiFederasyonu’nun örgütlediği ve yüzbinlerce kişininkatıldığı mitingin, kimliğini gizlemek zorundakalmış bir topluluğun kendini kitlesel bir biçimdeifade ediyor olması yönünden anlamı ve önemibüyüktür. Mitinge damgasını vuran talep vesloganların ilerici niteliği de eylemin öneminiarttıran bir unsurdur.

Dikkat çekici olan, sermaye rejimine yönelik herdemokratik talebin karşısında korkuya kapılanCHP’ye de Alevi emekçilerin bu mitingde tepkileriniyansıtmasıdır. Elbette Alevi emekçiler butepkilerinde son derece haklıdırlar. Zira, Aleviler’inhamisi pozlarındaki CHP, Aleviler’in taleplerikonusunda tam bir suskunluk fesadı içindedir.

Yıllardır dinsel gericiliğe ilişkin korkularınıkullanarak Aleviler’i istismar eden CHP’ninAleviler’in demokratik talepleriyle ilgili mücadeleyehiçbir katkısının olmayacağı Aleviler tarafından artıkgörülmeye başlanmıştır. Aleviler’in Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın lağvedilmesi ve laiklik taleplerinekarşı en laik geçinenlerin dahi gösterdiği tepki, bütündüzen güçlerinin anti-demokratik karakterinin iyiceaçığa çıkmasına hizmet etti.

Öte yandan ilerici taleplerin damgasını vurduğubu kitlesel mitinge burjuva medya hakettiği yerivermedi. Burjuva medyanın, Aleviler’in ilericinitelikteki taleplerine kulaklarını tıkaması, bugünekadarki tutumunun bir devamıdır.

Örneğin, mitingi “Aleviler’in yaman çelişkisi”başlığı ile veren dinci Vakit gazetesinin haberiAleviler’e duyduğu kini yansıtır nitelikteydi: “Dünİstanbul Kadıköy İskele Meydanı’nda Alevi BektaşiFederasyonu, Pir Sultan Abdal Derneği ve çeşitliAlevi örgütleri üyelerinin katıldığı ‘Ayrımcılığa KarşıEşit Yurttaşlık Hakkı’ mitingi yapıldı. Hz. Ali’yiönder olarak kabul eden Aleviler, mitingde Hz.Ali’nin ömrünün camilerde geçmesini görmezdengelerek, cami düşmanlığı yaptı. Bu da Aleviler’innasıl bir çelişki içinde olduğunu ortaya koydu.”

Dinci medyanın bu tutumu hiç de şaşırtıcıdeğildir. Öte yandan Aleviler söz konusu olduğundaonların demokratik talepleri karşısında üç maymunuoynayan kendini “laik” olarak adlandıran diğermedya gruplarının ise Sünni müslümanlarıninançlarına da istismarcı temelde yer verdiğibiliniyor. Dahası medyada yer yer Alevigeleneklerini aşağılayıcı tutumlar sergilemeleri bilebu davranışlarının bir parçasıdır. Aleviler, burjuvamedyanın çok daha geri bir tutum içinde olduğunubugüne kadarki deneyimleriyle çok iyi biliyorlar.

Burjuvazinin, demokratik haklar konusunda,hiçbir kesim için atacağı tutarlı, kararlı ve köklü biradım yoktur. O halde Alevi emekçiler, düzengüçlerinin yarattığı yanılsamaları bir kenara itipdevrim ve sosyalizm temelinde bir mücadeleyeatılmalıdır. Zira, özgürleşmenin başka bir yoluyoktur.

Kadıköy Alevi mitingindenyansıyanlar...

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Kapitalizmin virüsleriyle zehirlenen dünya devrimle temizlenecek!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Domuz gribi vakaları yayılıyor...

Kapitalizmin pislikleriyle zehirlenendünya devrimle temizlenmelidir!

Kapitalizmde kişinin yaşam hakkı hangi sınıfamensup olduğuyla belirlenir. Eğer işçi sınıfının birüyesiyse her gün binlerce kişi kapitalizme kurbangider. Zira kapitalizm kârını yoksulların kanını içerekbüyütür. Her gün değişik alanlarda yaşanan onlarca,yüzlerce ölümün dolaysız sorumlusu, insan merkezlibakışa sahip olmayan sermaye iktidarıdır. Otomobiltekellerinin aşırı kâr hırsı trafik “canavarı”nı doğurur.Emekçilerin yaşadığı ekonomik buhranın 3. sayfayayansıyan cinnet haberleri yine bu aynı kâr sevdasınınürünüdür. Tersanelerde kum torbası yerine kullanılantersane işçisinin de, kot kumlama nedeniyle silikozishastalığından ölen işçinin de, madenlerde,fabrikalarda, atölye ve değişik sektörlerde yaşanan işçikatliamlarının sorumlusu da yine bu düzendir. Kirlisavaşlarda, hastalıklarda, doğal afetlerde ölen yineemekçiler, öldüren yine kapitalizmdir.

Doğayı tahrip ederek, doğal ve iklimsel dengeyisarsan, gıdaların genetiği ile oynayarak yenihastalıkların “piyasaya” çıkmasına neden olan, nükleerbirtakım denemelerle ölüm kusan yine kapitalizmdir.

İnsanlığı, bir avuç asalağın sefil çıkarlarına fedaeden sermaye egemenliği, biyolojik (savaşlarda) bazımüdahalerde de yeni virüslerin ve hastalıklarınçıkmasına neden olmaktadır. Çin’de başlayan öldürücüSARS virüsünden mutasyona uğrayarak kuş gribine,sonrasında ise domuz gribine dönüşen hastalıklarsilsilesi işte bu biyolojik savaşların yarattığı ölümcülhastalıklardır. Tamamen ilaç tekellerinin kârınıkatlamayı amaçlayan bir savaş biçimidir. Kimiuzmanlar domuz gribinin kısa bir süre sonra yenidenmutasyona uğrayarak “at” gribine dönüşebileceğinibelirtiyorlar.

H1N1 virisüne bilindiği gibi ilk olarak Meksika’darastlandı. Daha sonra kısa süre içerisinde birçokülkeye yayıldı. Türkiye’de bugüne kadar H1N1virüsünden ölenlerin sayısının 40’a yükseldiği SağlıkBakanlığı tarafından açıklandı. Domuz gribi vakası vetartışması gündeme yıldırım hızıyla düştü ve çoktartışma yarattı. Devlet peşpeşe yaptığı açıklamalarladomuz gribinin hızla yayıldığını, bu nedenle kitleselölümlerin olacağını duyurdu. Konu günlerce sermayemedyasında tartışıldı. Bu tartışmalardan çıkan teksonuç ise savaşta yaşanan ölümler kadar ölüm olacağıidi. Topluma böylece korku salan, tedirgin eden, telaşakapılmasını sağlayan devlet, “H1N1 varsa çare de var”diyerek “muktedir”liğini göstermiş oldu. Ne de olsadevlet büyük bir devletti ve “vatandaşları”nınölmesine razı olmayacaktı. Oysa “çare var” diyerekçözücü bir güç olduğunu iddia eden devlet, her konudaolduğu gibi bu konuda da çözümsüzdü.

Domuz gribinin tek çaresi aşı idi. Ve bu aşıyıyaptıran ölmeyecekti! Ancak aşıya dair birçok tartışmavardı. Aşının felç etme ya da öldürme gibi yan etkilerivardır. Üstelik bu tartışma sadece Türkiye’de değil,Almanya ve ABD başta olmak üzere birçok ülkedeyaşanıyordu. Yine aşının “zararının, faydasından çok”olduğu tartışıldı. Bu tartışma devletin en üstmakamlarında yürütülünce toplumda ciddi bir kuşkuve güvensizlik oluştu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ,basının önünde domuz gribi aşısı olarak aşının sonderece faydalı olduğunu ifade etti. Aynı saatlerde

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aşı olmayacağınıaçıkladı. Sonuç olarak Başbakan ile Sağlık Bakanıarasında ikili bir görüşme gerçekleşti. Bu ikiligörüşmede de taraflar tutumlarında ısrar edince bukonudaki toplumsal şüphe derinleşmeye başladı. 8Kasım günü TRT-1’de yayınlanan “Politik açılım”programına katılan Tayyip Erdoğan aşıya dair şunlarıifade etti; “Ben kararımı daha önce vermiştim. Benimisteğim bu aşının yan etkilerini anlatması. SayınBakanımdan bu aşının yan etkilerinin anlatılmasınıistemiştim. Anlatın. Bu konuda çok açık olalım.Bilirkişi olarak profesörler, doçentler çıkarıyorsunuz.Anlatsınlar. Faydası zararından fazladır ilkesindenhareketle desinler ki; ‘En azından çocuklarla ilgiliebeveyn istiyorsa, çocuğuna aşı yaptırsın’. Ama zorla‘Biz aşı yaparız’ dersek olmaz. Çünkü yan etkilerinoktasında sıkıntıların olduğu söyleniyor.” “Önünegelen istediği gibi konuşmamalı, ABD’nin kullandığıaşılarda içerikte farklı şeyler olduğu, bize gelenlerdefaklı şeyler olduğu belirtiliyor. Önleyici ve koruyucuolmak kaydıyla bu adım atıldı. Zorlayıcı aslaolmamalıyız. Yan etkileri varsa nelerdir, anlatılmalı.Halkımız bilinçlendirilmeli” dedi.

Bu ikili yorumlar genel bir kafa karışıklığına yolaçtı. Kuşkusuz Erdoğan’ın derdi, ilaç tekellerine karşı

bir savaş açmak ya da ilaç tekellerinin güvenilirliğinisorgulamak değildir. Burada devletin domuz gribivirüsü karşısında düştüğü vahim tablo açığaçıkmaktadır. Emekçilerin yaşadığı sel, deprem vb.olaylarda çözümsüz kalan hatta sorumlu olan devletbu konuda da çözümsüz, kararsız ve aciz olduğunugöstermiştir. Sermaye devletinin ilaç tekellerinin kârdürtüsüyle hareket ettiği bilinen bir gerçeklikolduğuna göre güven bunalımı yaşanmasıkaçınılmazdır. Zira bu tartışma salt Türkiye’de değil,Almanya ve ABD’de de yürüyor. Bu aynı zamandailaç tekellerine olan güven bunalımının açıkbelirtisidir. Bu güven bunalımında da şaşılacak birdurum yoktur. Çünkü, Afrika’da AIDS salgınıkarşısında, değil AIDS ilaçları en basit aşı için bilepara ayıramadıkları için yoksul ülkelerde onbinlercekişinin ölümünü seyreden ilaç tekellerinden insansağlığını düşünmeleri beklenemez. Kuşkusuz buörnekleri çoğaltmak mümkündür.

Bütün bu tartışmalara rağmen H1N1 virüsü,abartıldığı kadar olmasa da ölümcül bir tehlikedir.Ancak mevcut hastaneler değil ölümcül hastalık olandomuz gribini, normal hastalıkları dahi tedaviedebilecek teknik koşullardan yoksundur. Sermayeiktidarı kirli savaşa, silahlanmaya bütçe ayırırkensağlığa ayırmamaktadır. Üstelik peşpeşe çıkarılanyasalarla “parası olmayanların tedavi göremeyeceği”ortaya çıkmışken salt domuz gribi değil her hastalıkemekçiler için öldürücüdür.

Dahası krizin faturasının işçi ve emekçilerekesildiği böylesi bir dönemde açlık ve sefalet diz boyuiken, sermayenin bekçileri utanmadan “dengelibeslenmeyenlerde bu hastalık daha çabuk bulaşır”diyebilmektedir. İnsanca yaşam ve çalışma koşullarıdışında bir yaşama mahkum edilen işçi sınıfı veemekçilerin dengeli beslenebilmesi söz konusu biledeğildir.

Sermaye devleti hastalığın ilerlemesi veyayılmasını önleyebilecek koruyucu hizmetlerkonusunda da uzman tavsiyelerine kulak asmamıştır.Koruyucu önlemler kendi başına bir-iki okulun tatiledilmesi ya da hastalık riski olan yerlerde maske iledolaşılması ve kısmi ilaçlamaların yapılması anlamınagelmemektedir. Bir bütün olarak devlet, hastalığınyayılmasını önleyebilecek her duruma karşı pozisyonalmalıdır.

Sonuç olarak, emperyalist-kapitalist sistem sınıfiktidarını koruyabilmek adına görülmemiş boyutlardabir teknoloji kullanmaktadır. Bilimin ulaştığı düzeybaşdöndürücü bir hızla ilerlemektedir. 18. yüzyılınteknolojik olarak “sınırlı” imkanları fazlasıylaaşılmıştır. Dolayısıyla domuz gribi önlenebilir niteliktebasit bir teferruat olarak kalmaktadır. Ancakkapitalizm işçi ve emekçileri değil kârı esasalmaktadır. Domuz gribindeki asıl ölümlerin nedeniise işte bu kâr hırsıdır. Yerküreyi ve atmosferikimyasal, biyolojik ve nükleer silah ve uygulamalarlazehirleyenler, hastalık ve ölümden başka bir şeyüretmemektedir. Bütün bu olguları çözecek tek sistemise sosyalizmdir. Kapitalizmin pislikleri, mikropları vevirüsleriyle zehirlenen dünya devrimletemizlenmelidir!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Zere’yi özgürlüğüne kavuşturan mücadeledir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Güler Zere serbest bırakıldı, onlarcahasta tutsak ölümle pençeleşiyor...

Güler Zere ayları bulan mücadelenin ardındangeçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Kanser hastasıGüler Zere’nin tahliyesi ilerici ve devrimci güçlertarafından buruk bir sevinç ile karşılandı. Ziramücadele sonucunda Zere’nin tahliyesigerçekleşmesine rağmen devletin aylardır başvurduğuoyalama hamleleri nedeniyle sağlık durumu gittikçekötüleşti.

Zere, elde edilen kazanımın moral desteği ilebirlikte yaşam savaşını dışarıda da sürdürecek. İlericive devrimci güçler ise elde edilen kazanımı dahaileriye taşımak için ortaya çıkan imkanları en doğrubiçimde kullanmak ve mücadeleyi sürdürmekgöreviyle karşı karşıyalar. Zere tahliye oldu ama baştaErol Zavar olmak üzere daha onlarca hasta tutsakcellatların elinde yaşam mücadelesi veriyor.

Zere’yi özgürlüğünekavuşturan mücadeledir!

Güler Zere’nin tahliye edilmesi gerek hastatutsaklar için verilen mücadele, gerekse devletin tecritpolitikalarının teşhiri açısından önemli imkan yarattı.Başta Zere’nin yoldaşları tarafından örülen süreç,ilerici ve devrimci güçlerin desteğini kazandı vekamuoyuna maloldu. Oluşturulan yerel platformlar tümsınırlılıklarına rağmen sürecin örülmesi için anlamlıçabalar ortaya koydu. Ve hepsinden öte toplumunduyarlı kesimlerinde Güler Zere vesilesiyle yenidentecrit zulmüne karşı bir tepki uyandı. İstanbulüzerinden bakılacak olursa İstiklal Caddesi’ndegerçekleştirilen kitlesel yürüyüşler bunun yansımasıoldu.

Güler Zere’ye Özgürlük Platformu tarafından

örgütlenen eylemler beklenenin de üzerinde ilgiyekonu oldu. Daha ilk eylemden itibaren binleri hareketegeçiren yürüyüşlerde düzene ve tecrit gerçeğineduyulan öfke tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. GülerZere’nin özgürlüğe kavuşması talebi çok geçmedensermaye düzenini ve zindan politikalarını hedef alanşiarlar ile birleşti. Belki de 2000 Ölüm Oruçları’ndanbu yana ilk kez binlerce kişi İstiklal Caddesi’nde “Katildevlet hesap verecek!” ve “Devrimci tutsaklaronurumuzdur!” sloganlarını haykırdı. Örgütlü güçlerinötesine geçen duyarlılık kitlesel eylemleri de aşarakkamuoyu nezdinde gündeme geldi.

Zere’nin sağlık durumu gün geçtikçe kötüleşirkenve Türk Tabipler Birliği ile Balcalı Devlet Hastanesi budurumu belgelerken, Adli Tıp Kurumu cellatlığasoyunarak Zere’nin tedavisinin mahkum koğuşundasürdürülebileceği yönünde rapor vermişti. ATK buraporu verdiği sırada kurumun kirli icraatları da basınayansıdı.

Geçmişte ölüm orucu gazilerine “sağlam” raporuvererek cezaevine girmelerine sebep olan, işkencemağdurlarında “işkence izine rastlamayan” kurum,tecavüzcüleri ve katilleri koruyan uygulamalarıylagündeme geldi. Hüseyin Üzmez’in istismarına maruzkalan 15 yaşındaki BÇ hakkında “psikolojik olarakolaydan etkilenmediği” yönünde rapor veren ATK,Ergenekoncu katilleri “kalp yetmezliği, şeker hastalığı,görme bozukluğu, yürüyememe ve anksiyetebozukluğu” gibi sebeplerle tahliye ederek kamuoyununtepkisini çekti.

Özellikle kurumun başındaki tescilli katil NurBirgen’in kimliği, Adalet Bakanlığı tarafından hakimve savcılara işkence konusunda eğitim vermek için deseçilen bir isim oluşu kurumun gerçek yüzünü de açığa

çıkardı. Geçmişten beri düzenin kirli işlerini yapmaya,infazların, katliamların üzerini örtmeye ve düzeniaklamaya hizmet eden kurum, böylece bir kez dahamücadelenin hedef tahtasına çakıldı. Süreç boyunca“Adli Tıp Kurumu dağıtılsın!” şiarı “Hasta tutsaklarserbest bırakılsın!” ile birlikte öne çıkan taleplerarasındaydı.

Türkiye çapında yaygın ve kitlesel gerçekleşeneylemler konuyu gündeme taşırken düzen sözcüleri deaçıklamalar yapmak ve kendilerini savunmak zorundakaldılar. Gün geçtikçe köşeye sıkışan düzen güçleritopu birbirlerine atarak Zere’yi bürokrasinin çarklarıarasında eritmek için seferber oldular. Kimi ATK’yı,kimi bakanlığı, kimi savcıları suçladı. Cumhurbaşkanıise aylarca verilen mücadelenin ardından dosyanınkendisine gelmediğini ve olaydan haberdar olmadığınısöyleyerek son bir hamleye başvurdu.

Zindanlarda onlarca tutsağı katleden devletin,devrimcilerin hayatını zerre kadar önemsemediğikuşkusuz ki biliniyor. Ancak konu bu kadar gündemegelmişken Zere’nin durumunun iyice kötüleşmesi belliki devlet açısından önemli bir endişeye sebep oldu.Tepkilerden kurtulmak ve bunu yaparken de demokratmaskesine sığınmak isteyen sermaye devleti,Cumhurbaşkanı affı ile Zere’nin tahliyesine onay verdi.

Kazanımı zafere dönüştürmek için!

Güler Zere’nin tahliye edilmesi ile birlikte tecritkarşıtı mücadelede önemli bir kazanım elde edilmişoldu. Sermaye devleti 19 Aralık saldırısı ilezindanlarda olduğu kadar dışarıda da mücadeleyibastırmayı amaçlamış, tecrit duvarlarını tüm toplumunetrafına örmüştü. Saldırı zindanlarda destansı birdireniş ile karşılanmasına rağmen uzun vadede tecritkarşıtı mücadele geri çekildi ve toplumsal tepki dindi.Güler Zere eylemleri ile birlikte uzun yıllardırgündemden düşen tecrit karşıtı mücadele yenidengündeme gelmiş ve toplumsal anlamda sınırlı da olsakarşılığını bulmuş oldu. Belki onbinler alanları yeniden“Tecrite hayır!” şiarlarıyla doldurmadılar ama 50-100kişilik basın açıklamalarına sıkışan tepkilere kıyaslaönemli bir gelişme yaşandı. Toplumun duyarlı-ilericikesimleri Zere vesilesiyle zindanları yenidengündemlerine aldı. 19 Aralık’ın ardından ortaya çıkanyılgınlık duvarı bir nebze de olsa çatladı. SürecinZere’nin tahliyesi ile sonuçlanması devletin de bumücadelenin büyümesinden ve tepkilerin artmasındanduyduğu endişenin açık bir göstergesi olarak karşımızaçıktı.

Böylesi olumlu değerler yaratan bir sürecinardından tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmesorumluluğu tüm devrimci güçlerin omuzlarındaduruyor. Evet Zere tahliye oldu ama halen daha onlarcahasta tutsak tecrit koşullarında yaşam savaşı veriyor.Binlerce siyasi tutsak ise devletin zindanlarında tecritişkencesine karşı mücadele ediyor. Zere’nin tahliyesidevrimci güçler açısından önemli bir kazanım oldu vedevrimin hanesine yazıldı. Ancak bu kazanımın “Piruszaferi”ne dönüşmemesi de başta devrimci güçlerinelindedir. Bu coğrafyanın devrimcileri, bugüne kadarzindanlarda pek çok direniş destanı yazmış, tümsaldırılara karşı direnişi seçmiştir. Bu direniş geleneğitoplumsal muhalefeti uyandırdığında ve sınıf hareketiile birleştiğinde gerçek zaferlerin kapısını açacaktır.

Güler Zere ve tüm hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle başlatılan eylemlerin 18. haftasında GülerZere, yürütülen mücadeleler sonucunda serbest bırakıldı. İlerici, devrimci kurumlar, 6 Kasım akşamıgerçekleştirdikleri eylemde, Güler Zere’nin özgürlüğüne resmi olarak kavuştuğunu söylediler, diğer hastatutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması için de mücadelenin süreceğini vurguladılar.

Konuşmanın ardından sloganlarla Galatasaray Lisesi önüne yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş başlarken,hasta tutsakların isimlerinin tek tek okunması, kitle tarafından “Özgürlük!” sloganı ile karşılandı.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde basın açıklamasını Av. Oya Aslan gerçekleştirdi. Aslan yaptığıaçıklamada, Güler Zere’nin 1 yılı aşkın bir süredir kanser hastalığıyla mücadele ettiğini hatırlattı. GülerZere’nin hastalık sürecinin, devletin hasta tutuklu ve hükümlülere nasıl yaklaştığının, insan haklarına ne kadardeğer verdiğinin resmi olduğunu belirtti.

Güler Zere İstanbul’da coşkuyla karşılandı!Tahliye edildikten sonra Adana’da bir süre dinlenen Zere, 7 Kasım günü İstanbul Atatürk Havaalanı’nda

dostları ve yoldaşları tarafından karşılandı. Güler Zere ambulansla Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Servisi’negötürülmek üzere yola çıktı. Zere hastaneye geldiğinde coşkulu bir kalabalık karşıladı. Ambulanstanindirilirken zafer işareti yaparak yoldaşlarını selamlayan Güler Zere, “Yaşasın direniş yaşasın zafer!” ve“Güler Zere onurumuzdur!” sloganları eşliğinde Onkoloji Ünitesi’ne götürüldü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bursa: “Güler Zere onurumuzdur!”7 Kasım akşamı yapılan basın açıklamasıyla dört hasta tutsağın serbest bırakıldığı kamuoyuna duyuruldu

ve hala bırakılmayan hasta tutsaklar için özgürlük istendi. Setbaşı / Mahfel önünde gerçekleştirilenaçıklamada “Güler Zere’nin özgürlüğünü biz kazandık! / Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” pankartı açıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Zere tahliye edildi, hasta tutsaklariçin mücadele sürüyor!

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Şeker işçileri mücadele ediyor...10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Çorum Şeker Fabrikası işçileri direnişe geçti.Özelleştirme kapsamına alınan ve satışa sunulanÇorum Şeker Fabrikası’na talip olan Arap asıllı Savolafirmasının yetkilileri 6 Kasım günü fabrikada incelemeyapmak isteyince şeker işçilerinin eylemiyle karşılaştı.Fabrikada teknik inceleme yapmak isteyenkapitalistler, şeker işçileri tarafından üretim tesisininkapılarının kapatılması ve önüne barikat kurulmasınedeniyle içeriye giremedi. 150 işçi idare bölümündenüretim tesisine geçişteki koridoru kapattı. Öncekapıları kapatan işçiler daha sonra kapıların önünebarikat kurdu. İşçilerin direnişi karşısında duramayanSavola kapitalistleri üretim tesislerine girmektenvazgeçince şeker işçileri eylemlerini sona erdirdi.

Yozgat Şeker Fabrikası işçileri de, özelleştirmekapsamında olan fabrika için gelen Savola Group’unyöneticilerini protesto etti. Fabrika önünde toplananişçiler, Yozgat Şeker Fabrikası’nın, Özelleştirmeİdaresi Başkanlığı tarafından C portföyünde satışaçıkarılmasına tepki gösterdi. Fabrika önündegerçekleştirilen eyleme katılan işçiler, “Şeker bizimekmek teknemiz, bizi satanları biz de satarız”,“Amerikan mısırına gelince kütür kütür, pancarçiftçisine gelince ya rabbi şükür”, “Doğal şekeriköstekle, modifiye mısır şekerini destekle” vb.sloganlar atarak, durumu protesto etti.

Savola Group’un temsilcileri, fabrika müdürününodasında bir toplantı yaparak, yaklaşık bir saat fabrikahakkında bilgi aldı. Toplantı sırasında müdür odasınınönünde toplanan işçiler, “Şekere uzanan eller kırılsın!”sloganı attı. Jandarma korumasında dışarı çıkanSavola Group temsilcileri araçlarına binerek hızlafabrikadan kaçtı.

Şekerde özelleştirmenin tarihi...

Yedi yıl önce İMF’ye sunulan niyet mektubundaşeker fabrikalarının özelleştirileceği belirtilmişti.AKP’nin Kasım 2002’de seçim zaferinden sonragenelde tüm kamu sektörlerinde özelde şekerfabrikalarına yönelik olarak özelleştirme saldırısı hızkazandı. Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ninbünyesindeki şeker fabrikalarının bir kısmıözelleştirildi. Bu işletmelerin arazilerini de kapsayanözelleştirmelerle sermayeye peşkeş çekildi.

İMF’ye 2002 yılında sunulan niyet mektubundaşeker fabrikalarına ilişkin şu satırlara yer veriliyordu:“Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ve Tekel’in başarılı birşekilde özelleştirilmesinin öncesinde büyük çaplıoperasyonel yeniden yapılandırma gereklidir. Bukapsamda, DB ile yakın işbirliği içinde çalışılarakoperasyonel yeniden yapılandırmalar hayatageçirilecektir.” 2007’de verilen niyet mektubunda dabenzer ifadelere yer verildi. 2009 yılının ilk yarısındaşeker fabrikalarında devam eden özelleştirmelerintamamlanacağının altı çizildi. Şimdi birkaç aygecikmeyle de olsa, İMF’ye verilen söz çerçevesindeşeker fabrikalarının özelleştirme süreci tamamlanmakisteniyor.

Bu program ile kamuya ait şeker fabrikasıkalmayacak, hepsi özelleştirilecek. Şeker fabrikalarıtüm diğer özelleştirmelerde olduğu gibi sermayeyepeşkeş çekilecek. Bu özelleştirmelerden ise emekçiköylünün ve şeker işçilerinin payına açlık, sefalet veişsizlik düşecek.

Büyük bir üretim fazlası sorunu yaşayanemperyalist tarım tekelleri, İMF’nin tarımı çökertmeprogramlarını bir an önce sonuçlarına vardırmasınıistiyorlar. Bağımlı ülkelerin emperyalist tekellerebağlanması projesi tarımda da tüm ayaklarıylaörülüyor. Hedef, bağımlı ülkelerdeki emekçiköylülüğü tarlasını ekip biçemez hale getirmek, şekerişçilerinin ekonomik ve sosyal haklarını, tümkazanımlarını yok etmektir.

Uluslararası şeker tekellerinin elinde tonlarca şekerstoku var. Her yıl bir yıllık dünya ihracat miktarınayakın şeker stok olarak ellerinde kalıyor. Bu nedenlestoklarının eritilmesi çerçevesinde önlemler alınmasınıistiyorlar. Önlemleri dayatmak da İMF’ye düşüyor.

250 bine yakın emekçi köylü ailesi geçimini şekerpancarı üretiminden sağlıyor. Şeker fabrikalarınınözelleştirilmesi ya da kapatılması, 175 bin aileninşeker pancarı üretemez hale gelmesi demektir.Üretime devam edecek 75 bin topraksız köylü aile isetarım işçisi olarak karın tokluğuna çalışmaya devamedecektir. Bu rakamlar ortaya çıkacak yıkımı yeterinceaçıklamaktadır. Bu saldırı başarıyla tamamlanırsaortaya çıkacak sonuçlardan birincisi, işsizler ordusunayüzbinlerce kişi katılacaktır. İkincisi ise şekerfiyatlarının artması olacaktır.

Devletin elinde toplam 27 şeker fabrikası vardı. Bufabrikaların büyük bir kısmı özelleştirildi. Şekerfabrikalarının tümünün özelleştirilmesinin 2009 yılısonuna kadar bitirilmesi planlanıyor.

Peki özelleştirilen şeker fabrikalarında neleryaşandı? Özelleştirilen fabrikalarda mevsimlik olarakçalışan binlerce işçinin işine son verildi. İş yasasınagöre yasak olmasına rağmen, asgari ücretin altında birücretle mevsimlik işçilerin çalıştırılması uygulamalarıyaygınlaştı.

Henüz özelleştirilen şeker fabrikalarında çalışankadrolu işçilere yönelik kıyımın başlamamış olması,olmayacağı anlamına gelmiyor. Zira şeker fabrikasınınyeni patronları, işgücü maliyetinin düşmemesidurumunda yeterince kâr elde edemeyeceklerini çokiyi bilirler.

Saldırının başarısı için sendika ağaları çabalıyor!

Şeker-İş Sendikası bürokratları görüntüyükurtarmak için “direneceğiz” türü söylemlerikullansalar da tıpkı daha önce olduğu gibi bu kez deYozgat ve Çorum Şeker Fabrikaları’nda direnişin sonbulması gibi ellerinden geleni yapmaktadırlar. Sendikabürokratları direnmekte kararlı işçiler üzerindekietkilerini ve denetimlerini kaybetmemek içingöstermelik olarak sonuna kadar direneceklerinisöylüyorlar. Zira bunu yapmamaları durumundakapitalistleri Yozgat ve Çorum’daki şeker fabrikalarınasokmayan işçilerin hışmına uğrayacaklarını iyibiliyorlar. İşçiler geçmişleri ihanetle dolu bubürokratların tutumuna kanmamalıdırlar. Zira Şeker-İşSendikası’nın merkez yönetimindeki sendikaağalarının özelleştirilen şeker fabrikalarına yönelikpolitikasının temeli uzlaşma üzerine kurulmuştur.

Şeker-İş’in tepesindeki ihanet şebekesi gerçektesaldırının kapsamı, niteliği ve sonuçları konusundatam bir bilinç açıklığına sahiptir. Saldırının şeker

pancarı üreticisi ile şeker işçisinin ekmeğine kandoğramak anlamına geldiğini çok iyi bilmektedir.Buna rağmen özelleştirilen şeker fabrikaları içinkıllarını kıpırdatmadılar. Göstermelik hava boşaltmaeylemlerinden bile kaçındılar. Şeker fabrikalarınayönelik özelleştirme saldırılarının başarısı içinsermayeye her türlü hizmeti sundular. Kars, Erciş,Ağrı, Muş ve Erzurum şeker fabrikalarınınözelleştirilmesi saldırısının başarısı için de vargüçleriyle çaba gösterdiler.

Şeker-İş’in başındaki ihanet şebekesi başından beriözelleştirmeye karşı olmadıklarını söylüyor, “Şekerişçisini mağdur etmeden sorunun uzlaşmaylaçözülmesinden yanayız” diyorlar. Bu açıklama Şeker-İş Genel Başkanı’na aittir. Şeker işçisinin ezici birçoğunluğunun kapı önüne konulacağı, kalan işçilerinise sefalet ücreti ile sendikasız ve sigortasız çalışmayamahkum edileceği ortadayken, ihanet şebekesi halasorunun “uzlaşmayla” çözüleceği vb. söylemlerleşeker işçisini oyalamaktadır.

Yozgat ve Çorum şeker işçilerimücadele ediyor!

Yozgat ve Çorum Şeker fabrikalarında çalışanişçiler, kapitalistlerin temsilcilerini içeri sokmayaraközelleştirme saldırısına karşı direnişe geçtiler.Aldıkları bu tutumun basıncı altında kapitalistlerintemsilcileri fabrikayı terk etmek zorunda kaldılar. Bututumlarıyla, Yozgat ve Çorum şeker fabrikalarındaçalışan işçiler tüm işçi sınıfına örnek olacak bir tutumortaya koydular.

Ama henüz zafer kazanılmadı. Kapitalistler ikifabrikayı teslim almak için yine gelecekler.Özelleştirme saldırısını boşa çıkarmak için, sendikalihanetin panzehiri olan taban örgütlülüklerinin hemenoluşturulması gerekiyor. Her iki fabrikada da tabanörgütlülüklerinin, özelleştirme karşıtı direnişkomitelerinin oluşturulması, Yozgat ve Çorumyöresinde bulunan şeker pancarı üreticilerinin deözelleştirme karşıtı direnişi desteklemesi için çabagösterilmesi, sürecin tersine çevrilmesi için yaşamsalönemdedir. Bu birlik sağlandığı koşullarda zaferinkazanılması zor olmayacaktır.

Şeker işçileri özelleştirme saldırısınakarşı mücadele ediyor!

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Sendika ağalarından hesap soralım! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

ESK Genel Başkanı Sami Evren ve MYK üyeleri,25 Kasım uyarı grevine destek istemek amacıyla Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu’yu ziyaret etti.Görüşmede 25 Kasım’da kamu emekçilerinin 1 günlükuyarı grevi yapacağını ifade eden Sami Evren, emekörgütlerinin böyle önemli günlerde dayanışma içindeolması gerektiğini dile getirdi.

Yapılan görüşme sonrası Salim Uslu, Hak-İş’inalanda olup olmayacağı üzerine yöneltilen soruyuşöyle yanıtladı: “Hak-İş sahada olmayacak. Çünküherşeyden önce bu karar aşamasında biz taraf değiliz,bütün desteklerin fiili katılımdan ziyade moralboyutunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum.Biz bu bağlamda destekliyoruz.”

Onun bu eyleme destek vermeye imkanı yok, zira oözel sektörde örgütlü… O, mesai gününe denk gelen 1Mayıslar’da bile alanlara çıkmakta zorlanan birsendikanın genel başkanı… Üstelik ona göre Hak-İşüyesi işçilerin bilinç düzeyi çok düşük (!) Tüm buaçıklamalar Hak-İş’in kamu emekçilerinin haklı vemeşru eylemini desteklemeye niyeti olmadığının açıkgöstergesidir.

Hak-İş başkanının ipe un serme tutumu sadece 25Kasım uyarı grevi ile sınırlı değildir. AKP’yi rahatsızetmeme, onun desteğini alarak yetki alanınıgenişletme politikasının devamıdır. Dinci partininadeta yan örgütü gibi çalışan Hak-İş, hükümetinemekçilere yönelik sosyal yıkım programını, saldırıyasalarını kolaylıkla hayata geçirebilmesi için tümgücüyle çalıştı. Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta yaşanan Taksimtartışmasında, Türk-İş’in ağaları bile Taksim derken,Hak-İş tam da AKP’nin istediğini yaptı. Taksimtartışmasında AKP’nin yanında yer aldı. Salim Uslu,Taksim talebini anlamsız bulduğunu açıkladı.

Sermaye devletinin açıktan “polis devleti”nedönüştüğü, 1 Mayıs’ta işçi ve emekçilere uyguladığıazgın faşist terörle bunu bir kez daha ortaya koyduğubir dönemde, Hak-İş Genel Başkanı “Rotasıdemokratikleşme ve çağdaşlaşma olan Türkiye”densöz edebildi. Salim Uslu, Sendikalar Kanunu’ndayapılan değişiklikleri de alkışladı. İşsizlik SigortasıFonu’nun yağması, kıdem tazminatının gaspı vb.temel konularda da Hak-İş bürokratının tutumusermayenin ve hükümetinin işini kolaylaştırmakolmaktadır.

İMF ve Dünya Bankası’nın direktifleriyle hayatageçirilen sosyal saldırıları alkışlayan yine SalimUslu’ydu. SSGSS Yasası’nın sunduğu “hizmetleri”anlatmak da ona düşmüştü. SSGSS saldırısını reformolarak sundu ve “yürütülen çalışmalarda reformanlayışına sekte vurmadan ancak kazanılmışhaklardan da hiçbir şekilde geri adım atılmadansistemin revize edilmesi için emek harcadık” diyebildi.

SSGSS ile emeklilik yaşı ve prim gün sayısınınarttırılması, emekliliğin mezara havale edilmesi,sağlığın piyasalaştırılarak paralı hale getirilmesi Hak-İş bürokratını hiç ilgilendirmiyordu. O, bir işçikonfederasyonu başkanı olarak değil hükümetin basınsözcüsüymüş gibi konuştu.

Kamu emekçilerinin 25 Kasım uyarı grevinedestek vermekten, alana çıkmaktan özenle kaçınanSalim Uslu, Hak-İş’in İMF-DB toplantılarınakatılmasını ise tereddütsüz onayladı. Böylelikleişçilerin ve emekçilerin canına okuyan emperyalisthaydutlar ve Hak-İş ağaları aynı sofraya birlikteoturdular. Salim Uslu sonrasında bu rezil tutumunu

“sorumlu sendikacılık anlayışının bir gereği” olarakboşuna aklamaya çalıştı.

Hak-İş ağaları İMF-DB’nin yenilenmesi vepolitikalarının değiştirilmesi için toplantılara katıldılar.Bu tartışma toplantılarında güya itirazlarını veönerilerini sundular. İşçilerin haklarını savunmak biryana mevcut haklarına dönük saldırıları bilealkışladılar. Bu ihanet şebekesi, “teşviklerin” herşeyden önce sendikalı işyerlerinde uygulanmasınıtalep ederek, örgütlü oldukları işyerlerindekikapitalistlere yaranmaya çalıştılar. Kapitalistlerin“rekabet edebilirliğini arttırarak” varlık koşullarını

uzatabilmelerinin hesabını yapacak kadarsoysuzlaştılar.

Salim Uslu üzerine düşen görevi yaparak, düzeniçin ne kadar “makul sendikacı” olduğunugöstermektedir. Kamu emekçilerinin 25 Kasım uyarıgrevine destek vermeyen, işçi sınıfına ihanette sınırtanımayan Salim Uslu türünden hainlerin emekmücadelesinde yeri yoktur. Salim Uslu türündensendika ağalarını her yerde teşhir etmekgerekmektedir. İşçi sınıfı Salim Uslular’dan kurtulmakiçin tabandan örgütlenmeli, bu ağaları sendikalardandefetmelidir.

Hak-İş bürokratı Salim Uslu 25 Kasım uyarı grevini desteklemeyeceğini ilan etti...

Sendika ağalarından hesap sormaya!

176. gün…Paydosunu yanımızda direniş alanında geçiren bir metal işçisiyle metal kurultayı için hazırladığımız anketi

yaptık. Dün akşam Güler Zere’nin yakın bir zamanda tahliye edileceğini öğrendim. Adli Tıp kurumuyla,

doktorlarıyla elinden gelen tüm engelleri ortaya çıkaran sermaye devleti gelin görün ki şimdi takdir edilmeyibekliyordur. Ama bunlar bizim gözümüzü boyamaya yetmez. Sizin oyunlarınız biz işçi ve emekçilerikandıramayacak. Tarih er geç hesap soracak!

177. gün...Yakındaki fabrikalara mal getiren tır şoförleri yanımıza gelerek direniş hakkında bilgi aldılar. Kendilerine

semaverde demlediğimiz direniş çayından ikram ettik. Daha önce sendikalıyken yaşadıklarını anlatan işçi,işçilerin bu toplumda nasıl ikinci plana atıldıklarından, hatta yok sayıldıklarından yakındı. (...)

178. gün…Ekim Devrimi’nin 92. yıldönümünde etkinlik düzenledik. “Dünyayı sarsan 10 gün” belgeselini izledik.

Belgeselin ardından konuşmalar yapıldı. Ekim Devrimi’nin işçi sınıfı tarihinde en önemli deneyim olduğunu,devrimin olanaksız olmadığını ve işçi sınıfı istediği zaman neler yapabileceğini konuştuk.

179. gün…Kadıköy’de Aleviler’in eşitlik talebiyle düzenlediği mitinge katıldık. Üç koldan yapılan yürüyüşe işçi ve

emekçiler de katıldı. Direnişteki Sinter işçisinden, sendikanın sahip çıkmadığı Cesur Çuval işçisine kadarülkenin dört bir yanından gelen emekçiler Kadıköy alanını yüzbinlerle doldurdu...

180. gün…Metal İşçileri Kurultayı Ümraniye Hazırlık Komitesi’nden bir işçi Entes nöbetine geldi. Geçmiş grev ve

direniş deneyimleri üzerine sohbet gerçekleştirdik. Geçmişte işçilerin örgütlenme biçimlerinden, fiili meşrumücadeleyi ön planda tuttuklarından, tabanın inisiyatif aldığından ve yasalara takılmadan devrimci birtemelde mücadele edince daha iyi sonuçlar alındığından bahsettik. Ben, İsmet Demir’in yazdığı kitaptanbunları öğrendiğimi söyledim.

181. gün…Bugün de Emekçi Kadın Komisyonları nöbetteydi. Bir kargo çalışanı geldi. “Siz iyi bir şey yapıyorsunuz, bütün işçiler için uğraşıyorsunuz. Biz düşük ücret

alıyoruz fakat bir şey yapamıyoruz. Kimse korkusundan sesini çıkaramıyor. İşsiz kalacağım, aç kalacağımdiye korkuyorlar. Neden korktuklarını anlamıyorum. Biz olmazsak patronlar bir hiç!” diyerek yaşadığısıkıntıları paylaştı. İşten çıkartılan bir işçi iş ararken bizi gördü ve yanımıza geldi (...)

Öğlen saatinde Sinter Metal işçilerinin yanına gittim... Biz de Cuma günü Üsküdar Adliyesi’nde Sinterişçilerinin yalnız olmadığını göstermek için yerimizi alacağız.

182. gün…Küçükçemece’de Karahan Tekstil’de işten atılan işçiler basın açıklaması yaptılar. Entes direnişçisi olarak

yarın direnişe başlayacak olan tekstil işçilerine destek vermeye gittim. İşten atılan tekstil işçilerifabrikalarında hakaretten tutun da paralarının geç verilmesine kadar yaşadıkları tüm sıkıntıları protesto ettiler.Basın açıklaması sırasında hem fabrikada hem de fabrika dışında sermayenin korumalığını yapan kollukgüçleri yerlerini almıştı. Bu da bir kez daha göstermiş oldu ki polis işçiden değil patrondan yanadır.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Entes direnişi güncesinden...

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Kamu emekçileriyle konuştuk...12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

- 25 Kasım'da KESK, toplu sözleşme hakkı,insanca bir ücret, krizin faturasını ödememek,demokratik bir çalışma yaşamı için uyarı grevi kararıaldı. Kararın işyerinize yansıması nasıl oldu,işyerinizdeki emekçilerin düşünceleri nelerdir?

Kırklareli Eğitim-Sen Şubesi ÖrgütlenmeSekreteri Cevahir Özdoğan Kurşun: İşyerindekiemekçilerin grevle ilgili düşünceleri pek olumlu değil.Çoğu arkadaş eylem sonrası olası soruşturmalar vecezalar noktasında greve olumlu yaklaşmıyor.

BTS Tokat Şube üyesi Kadir Yalçın: İşyerlerindegrev kararı tam bir belirsizlik yaratmış durumdadır.Bu süreç kamu emekçilerinin özlük hakları konusundason derece bilinçsiz olduğunu gösterdiği gibi yıllardırihmal edilmelerinin sonucu olarak grev kararınışaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Şu an için belirsizlik vebekle gör politikası işyerinde hakim durumdadır.

Adana Eğitim-Sen üyesi Hüseyin Gürsoy:Çalıştığım işyerinde ücretli eğitim emekçilerininsayısı kadrolularla eşit olduğu için işgüvencesizarkadaşlar o gün ücret alıp alamayacaklarınıdüşünerek eyleme mesafeli yaklaşmaktadırlar.Kadrolu olan eğitim emekçileri ise eylemin içeriğikonusunda bilgilendirilmedikleri sürece eylememesafeli yaklaşıyorlar.

Adana Eğitim-Sen üyesi SüleymanKavuncuoğlu: İşyerlerinde emekçiler henüz grevifadesini bir olgu olarak kavramamış durumdalar.Sevk alarak mı, iş bırakarak mı alana çıkacaklar,bunun yasal boyutu nedir şeklinde merakları var."Bütün sendikalar katılıyor mu, düşünelim" gibiyaklaşımlar mevcut. Buna rağmen grevin yapılabilirseiyi olacağı düşünülmektedir.

Adana Eğitim-Sen üyesi Erdal Karabulut:Duyarlı emekçilerin tutumu olumlu, diğer kesimlerdeise bireysel kaygılar ön plana çıkıyor.

- Sendikanın 25 Kasım'ı örgütleme sürecini nasıldeğerlendiriyorsunuz, 25 Kasım yeterincegündemleştiriliyor mu, ön süreci güçlü örgütleniyormu?

Cevahir Özdoğan Kurşun: Ön sürecin pek degüçlü örgütlendiğini düşünmüyorum. KESK olarakyaptığımız toplantıda alınan kararların birçoğu henüzhayata geçmedi. Çalışmalar ağır aksak gidiyor yani.Eğitim-Sen olarak şimdiye kadar 19 işyeri gezdik.Yapılan tek çalışma da bu zaten.

Kadir Yalçın: Bürokratik sendikal yapının tabanayabancılaşmış olduğu bu grev kararıyla daha birbelirgin olarak ortaya çıkmıştır. Yıllardır süreçlereemekçileri katmak için hiçbir çaba göstermeyen,dahası bunu sorun dahi yapmayan sendikalar şimdibirden bire gericiliğe terk ettikleri emekçileri eylemeçağırmaktadır.

Toplamı açısından bakıldığında lokal bazıgirişimler dışında merkezi anlamda organizeli birşekilde hazırlık yapıldığı söylenemez. Grevin önsüreci derken tabii ki bu bir aylık süreci değil sendikalsüreci bir bütün olarak anlıyorum. Bu grev için “sonbir ayda neler yapıldı”dan daha çok “yıllardan berineler yapıldı” sorusu daha doğru cevaplar bulmamızısağlayacaktır. Bu açıdan bakıldığında çok yönlü birgerilemeden bahsedebiliriz. Grev kararından sonraemekçilerin belirsizliğe itilmesi, organizasyonun

zayıflığı ve sendika yönetimlerinin isteksizliği bugerilemenin grev kararına rağmen sürdüğünügöstermektedir.

Hüseyin Gürsoy: Sendikamızın örgütlemeçalışmalarında yetersiz kaldığını düşünüyorum.

Süleyman Kavuncuoğlu: Klasik bir örgütlenmesüreci yaşanıyor. Bürokratik olarak yukarıdan aşağıyadeğerlendirme ve önermeler yapılarak, merkezyöneticilerinin gezi alışkanlığına katkı olacaktoplantılarla demokrasicilik oyunu oynanıyor. Devletiortaoyunu tezgahlamakla suçlayan KESK, aslındakendi örgütüne aynısını yapıyor. Grev örgütlemesiyapıyor görünüyor.

Erdal Karabulut: Yeterli çalışma yok.

- Sürecin güçlü örgütlenmesi için sizce neleryapılması gerekiyor?

Cevahir Özdoğan Kurşun: Bir kere öncelikleilerici güçlerin (yönetimsel anlamda olsun üyebazında olsun) grev kararını içselleştirip sahiplenmesigerekiyor. Grev vesilesiyle üyelerle epeydirzayıflamış olan bağların güçlendirilmesi önemli.Emekçiler kendi özgücüne güvensiz haldeler.Mücadeleyi büyütmenin, "hak kazanmanın yolu ortakhareket etmekten geçer" gerçeğini emekçilerinbilincine çıkarmak lazım. Emekçilerin iradesini vegücünü açığa çıkaracak taban örgütlülüklerioluşturmak gerekli.

Kadir Yalçın: İşyerleri gezilerek grev hakkındabilgilendirme yapılmalı ve en önemlisi “ne istiyoruz?”sorusu doğru bir şekilde cevaplanmalıdır. Grevkomiteleri kurulmalı olabildiğince fazla emekçiningrev örgütlenmesi sürecine katılması sağlanmalıdır.

Hüseyin Gürsoy: İşyeri temelli yeni birörgütlenme anlayışının gerekli olduğunudüşünüyorum.

Süleyman Kavuncuoğlu: Birebir işyeri gezileri,ev ziyaretleri, bölge toplantıları, temsilci vedelegelerin zorunlu olduğu üye toplantıları acilenyapılmalıdır.

Erdal Karabulut: Mutlaka işyerlerinde yüzyüzegörüşmelerle süreç örülmeli. Grev konusunda tek sesvurgusu yapılmalı, kitleyi bölecek sevk, rapor tarzıyaklaşımları engelleyecek bilinç geliştirilmelidir.

- 25 Kasım'ın güçlü örgütlenmesinin koşullarındanbiri de işyerini harekete geçirebilecek tabanörgütlülüklerinin yaratılmasıdır. Bu anlamda sürecingrev ve direniş komiteleri aracılığıyla örgütlenmesiönemli bir ihtiyaç olarak görünüyor. Bu konuda siz nedüşünüyorsunuz? Sendikanın bu yönlü bir çabası varmı?

Cevahir Özdoğan Kurşun: Evet, tam da aynışeyden bahsetmiş olduk. Böyle bir çaba var amasınırlı. Zira KESK bütününde böylesi bir çabadansözetmek ne yazık ki olanaklı değil. Ancak şubelerdeya da yönetimlerde bulunan sınıf bilinçli, ilericiunsurlar bu yönlü bir çaba içerisindeler. Böyle oluncada grev yeterince sahiplenilemiyor. Taban güvenduymak istiyor ama ortada güven duyabileceği birtablo da göremiyor. Bu nedenle bu yönlü çabalar cılızkalıyor. Gene de tüm imkanları kendi gücümüzölçüsünde zorluyoruz tabii ki.

Kadir Yalçın: Direniş ve grev komitelerinin

kurulması olabildiğince fazla emekçinin grevörgütlenmesi sürecine katılmasının sağlanması, grevekatılımın kitlesel geçmesi bakımından hayati biröneme sahiptir. Üstelik grev örgütlenmesindesözleşmeli ve ücretli çalışan kamu emekçileriningreve katılımının sağlanması da bu işyerikomitelerinin kurulmasına ve organize edilmesinebağlıdır. KESK'e toplamında baktığımızda grevörgütlenmesi sürecinin plansız ve kendiliğindenilerlediği gözükmektedir. Şu ana kadar, direniş vegrev komitelerinin kurulması için bir girişimdebulunulmadığı ortadadır.

Hüseyin Gürsoy: Direniş komiteleri güçlüolduğumuz işyerlerinde denenebilir. Sendikanın buyönlü çabası olduğunu düşünmüyorum.

Süleyman Kavuncuoğlu: Sendika tabanörgütlenmesini greve hazırlama hedefli yapmadığıiçin bu grevde katılım yönünden sendeleyecektir.Birbirine yakın 5 işyeri temsilciliğinin fahri ve fiilikomiteye dönüşmesi gerekir ve yapılmalıdır.

Erdal Karabulut: Çalışmaları gerekiyor. Grevinnedeni, gerekliliği mutlaka anlatılmalıdır.

- Sürecin güçlü örgütlenebilmesi için kamuemekçilerine ne gibi görevler düşmektedir?

Cevahir Özdoğan Kurşun: Önceliklegruplararası çatışmanın yaşandığı şubelerde sürecinbu çatışmalara boğulmasına asla izin verilmemeli.Taban örgütlülüklerinin önemini daha öncevurgulamıştım zaten. Genel Merkez’den gelen öğrencivelilerine yönelik bildiriler var. Bunlar ajitasyonkonuşmaları eşliğinde (aslında var olan durumyeterince ajite, bunun için özel çaba harcamaya gerekyok, gerçeği yani yaşananları anlatmak yeterlisanırım) esnafa, halka yoğun bir şekilde ulaştırılmalı.Halkın desteği önemli ve bizim taleplerimiz toplumungeniş kesimlerini de kapsıyor aslında. Grev komitelerioluşturulup işyeri gezileri, toplantıları yapılmalı,dediğim gibi bildiri dağıtımları vb. çalışmalarplanlanmalı. Sendikalı-sendikasız tüm emekçilerinkatılımı hedeflenerek güven verici bir tarzda işyerleriboş bırakılmamalı.

Kadir Yalçın: Sürecin güçlü bir şekildeörgütlenmesi için kamu emekçileri grevin örgütlenmesürecine aktif olarak katılmalı, sendika yönetiminigrevin örgütlenmesinin güçlendirilmesi içinsıkıştırmalı ve en azından kendi işyerlerinde grevinbaşarılı geçmesi için elinden geleni yapmalıdır.

Hüseyin Gürsoy: Kamu emekçileri özörgütlülükleri olan sendikayı güçlendirmek için aktifbir tutum almalıdır.

Süleyman Kavuncuoğlu: Kamu emekçileri gücüolduğuna inanmalı, emekçilerin iş bırakarak aslındaemek üretme sürecinde çok etkili olduğunu görmeli,bu bilince çıkarılmalıdır. Emekçiler, emeğin enönemli öğesi olduğuna, onurunu koruması gerektiğineve emeğini istediği zaman istediği şekildekullanabileceğine ikna edilebilir.

Erdal Karabulut: Kamu emekçileri işyerlerindenbaşlayarak grev komitelerini kurmalı, sendikaşubelerinde de bu yönlü çalışmalar başlatmalıdırlar.Yerellerde grev gününün coşkulu geçmesi ve sesgetirmesi için gayret göstermelidirler.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Kamu emekçileriyle 25 Kasım’ı konuştuk...

“Taban örgütlülükleri oluşturmak gerekli!”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Kamu emekçileriyle konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

- 25 Kasım’da KESK uyarı grevi kararı aldı.Manisa’daki grev hazırlıklarından bahseder misiniz?

25 Kasım bizim için sürpriz olmadı. 25 Kasım’ı bizzaten Temmuz ve Ağustos ayında ön görmüştük. Ozamanlar yaptığımız eylemlerde “TİS yoksa grev var!”demiştik. Hükümet bizim TİS taleplerimizi kabuletmedi. Bunun doğal sonucu olarak da biz sonbahardauyarı grevi yapacağımızı söylemiştik. 25 Kasım grevkararı kurullarımızda aldığımız bir kararın sonucudur.

25 Kasım kararını Kamu-Sen’le birlikte almaktartışma yarattı. Çünkü Kamu-Sen’in geçmiş pratiğiolumlu değil. Kamu-Sen komplocu bir sendika, aynızamanda güdümlü bir sendika. Genel olarak grevKESK’in gündeminde olduğundan Kamu-Sen’in alanaindiği varsayılarak 25 Kasım örgütlenmesi başladı.

Neredeyse bir aydır işyerlerimizde görüşmeleryapıyoruz. Tabii şu an tam bir hareketlilik yok. Dahaçok son günlere yakın zamanlarda insanlarıngündemine giriyor. Şu an daha çok üyelerlegörüşmeler yürütüyoruz. Yani biz SES ve KESKŞubeler Platformu olarak iş bırakacağız. Bunu damemur eyleminden çıkarmayı düşünüyoruz.Manisa’daki düşüncemiz hastalarla, Hasta HaklarıDerneği’yle, öğretmenlerle, öğrencilerle, velilerle,işçilerle, işsizlerle ve bütün Manisa halkıyla o gün birboykot örgütlemeye çalışacağız. Yani hastalara o günhastaneye gelme, öğrencilere okula gitme, velilereçocuklarını okula gönderme diyerek 25 Kasım’da birboykot örgütlemeyi düşünüyoruz. Aynı zamanda 25Kasım’da Cumhuriyet Meydanı’nda bir miting deolacak.

Miting alanına gitmek için Eğitim-Sen birkaçyerde toplanacak. BES maliyenin önünde toplanacak,SES olarak ise Morşinasi Hastanesi, Celal BayarKavşağı ve Devlet Hastanesi’nde toplanacağız. Sabahsaatlerinde toplandığımız alanlarda davul zurnaeşliğinde halaylar çekeceğiz. Eyleme çevredekiinsanları da katmaya çalışarak coşkulu bir bekleyişgerçekleştireceğiz. Daha sonra birleşerek CumhuriyetMeydanı’na yürüyeceğiz. Yine davul-zurna vesloganlarla coşkulu bir miting gerçekleştirmeyeçalışacağız.

Yapacağımız eylem ve etkinliklerle 25 Kasım’ıManisa halkının gündemine sokmayı düşünüyoruz. Bugrev sürecine başlarken taban örgütlülüğünün öneminibiliyorduk. Bununla ilgili şube temsilcilerimizlebirlikte 15 Kasım’a kadar iş yeri çalışmaları yapmayıplanladık. İşyerlerimizde afişler asıyoruz ve el ilanlarıdağıtıyoruz. Küçük toplantılar yapıyor, üyelerimizlegörüşmelere devam ediyoruz. Özellikle o gün işbırakmanın yasal sorumluluğuyla ilgili üyelerimizinsorularını yanıtlamaya çalışıyoruz. “İş bırakırsambaşıma ne gelir” sorularına cevap veriyoruz. Bununbir hak grevi olduğunu söylüyoruz. Grevin sendikanınbir kararı olduğunu, gerekirse bedel ödememizgerektiğini söylüyoruz ama yasal olarak da bir sorunolmadığını anlatıyoruz.

Bu tartışmalar ve üyelerle görüşmeler devamediyor. 15 Kasım’dan sonra da dışarıda semtlerde,pazarlarda, caddelerde halka ulaşacağımız her yerdebildiri dağıtımı gerçekleştireceğiz, afişler asacağız.Daha önce Manisa’da gerçekleşen 14 Mart krizmitingi çalışması vardı. Aynı çabayla grev çalışmasınıyürüteceğiz. Son gün ses araçlarıyla dolaşarak

propaganda yapacağız, işçi ve emekçileri greve destekolmaya çağıracağız. 25 Kasım’ı da bir halk grevineçevirmeye çalışıyoruz, amacımız budur.

- 25 Kasım grevine üyelerin genel olarak yaklaşımınasıl görünüyor?

KESK üyelerinin hepsi sürecin içinde diyemeyiz,üyelerin farklı gündemleri var. Ancak tabanda birdoygunluk da var. Artık grevin ve iş bırakmanıngerekli olduğunu düşünüyorlar. Hükümetin yıllardırtoplu görüşmelerde emekçiye bir şey vermediğinikabul ediyorlar ve bunun karşısında bir şey yapmakgerektiğini söylüyorlar. KESK üyesi olmayan Kamu-Sen üyesi memurlar bile bunu söylüyorlar. Ancakaraçlar konusunda tartışma yürütülüyor. Kimisigörüşerek çözeceğini söylüyor, kimisi mektup yazarakçözeceğini söylüyor, KESK tabii ki sürecin fiili-meşrumücadeleyle sokakta kazanılacağını söylüyor. Bunedenle 25 Kasım günü coşkulu bir eylem ve bir işbırakma olacak.

- Biliyorsunuz işçi ve emekçiler ülkemizdeki krizinfaturasını en ağır şekilde yaşıyorlar. KESK’in grevgündemi yalnızca kamu emekçilerinin taleplerini miyansıtacak?

Bildiğiniz gibi 14 Mart’ta Manisa’da krizle ilgilibir miting yaptık. O zaman yalnızca krize veyoksulluğa hayır dedik ve coşkulu bir eylemdi. Ogünlerin bugünden bir farkı vardı. Krizin sonuçları ozamanlar henüz tam hissedilememişti, iştençıkarmaların yeni başladığı bir dönemdi. Krizininsanlar üzerindeki etkisi şimdi daha fazla. İşsizlikarttı, insanlar iş bulamıyor artık. Kamu çalışanları bile

geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kalmış durumda.Sanayideki işçiler daha zor durumdalar. Tabii ki 25Kasım’da yine krize, işsizliğe, yoksulluğa hayırtemelinde bir grev örgütleyeceğiz. 25 Kasım’ın farkıkamu emekçilerinin taleplerini de içeren bir mitingolması. Örneğin kadro talebi, eşit işe eşit ücret,demokratik çalışma talebi... Ama yanısıra herkeseparasız sağlık ve eğitim, sosyal güvenlik, iştenatmaların yasaklanması vb. taleplerimiz de var.

Mesela domuz gribiyle ilgili yaptığımızaçıklamada domuz gribi değil yoksulluk öldürürdedik. Çünkü istatistiki bir çalışma yaptığımızdadomuz gribine yakalanan insanların yoksul olduğunugörüyoruz. İyi beslenemeyen, aşırı çalışan insanlarınöldüğünü görüyoruz. Burada talebimiz yoksullarayönelik. Yoksulluğu ve işsizliği önleyici çalışmalaryürütülmesini talep ediyoruz.

Bu taleplerimizi 25 Kasım mitinginde de dilegetireceğiz. Çünkü halktan kopuk bir eylemdüşünmemiz mümkün değil. Genelde kamuçalışanlarının ücretleri için sokağa çıktığı söylenirancak biz hemen hemen çok az eylemimizdeekonomik temelde sokağa çıktık. Birçok eylemimizdemokratik taleplerle gerçekleşti ve halkın daha iyiyaşam koşulları için sokaktayız dedik. Bu anlamda dahalkımız, işçiler ve emekçiler sahiplenirse 25 Kasım’ıhep birlikte yoksulluğa bir başkaldırı, paralı sağlığa bircevap olarak değerlendirebiliriz. Bu grev kamuemekçilerinin, işçilerin ve emekçi halkların talepleriiçin yapılan bir eylem olacak.

Kızıl Bayrak / Manisa

SES Manisa Şube Başkanı Zeynel A. Kaplan ile 25 Kasım’ı konuştuk...

“25 Kasım’ı bir halk grevineçevirmeye çalışıyoruz!”

7 Kasım Cumartesi günü saat 13.00’te TokatEğitim-Sen Şubesi’nde üye toplantısı yapıldı.Toplantının ana gündemi 25 Kasım uyarı greviydi.

Şube başkanının açılış konuşması ile başlayantoplantıya 25 emekçi katıldı. Başkan konuşmasında25 Kasım uyarı grevinin önemine değindi. Grevinolumlu geçmesi için işyerlerinde sürekli grevinanlatılması ve katılımın arttırılması gerektiğine vurguyaptı. Daha sonra söz üyelere bırakıldı.

İlk sözü alan üye Eğitim-Sen’in önceki iş bırakmaeylemlerinden örnekler vererek süreci anlattı.

Diğer bir üye, şube yönetiminin (Disiplin veDenetleme dahil) eksiksiz iş bırakması gerekliliğinevurgu yaptı. Yönetimde verilecek bir firenin bileüyeler nezdinde olumsuz bir ruhhali yaratacağınısöyledi.

Sözleşmeli çalışan bir üye ise, sözleşmeliçalışanların bu süreçte nasıl bir tavır alması gerektiğikonusunda bilgileri olmadığını, sözleşmelilerin sevkalarak eyleme katılacakları yönünde söylentilerolduğunu belirtti. Bunun üzerine Şube Başkanı 25Kasım’ın iş bırakma şeklinde olacağını, “sözleşmeli-kadrolu farketmez her çalışana iş bıraktırmayaçalışmalıyız” diyerek bu konudaki muğlaklığı

giderdi. Başka bir üye eylem sonrasında uyarı grevine

katılan emekçilerin durumlarına yönelik hukukisüreçle ilgili bilgi istedi. Şube Başkanı üyelerinhukuki süreçlerinde KESK’in sonuna kadar üyeleresahip çıkacağını belirtti.

Söz alan başka bir üye grev komitesi kurulmasıgerektiğini söyledi, bunun önemine vurgu yaptı.Ardından başka bir üye de işyeri temsilcilerineulaşılması gerektiğini söyledi.

Toplantının ilerleyen kısmında şubede grevkomisyonunun oluşturulmasına ve bu komiteninişyeri temsilcilerine ve üyelere ulaşması için işyerigezileri ve ev ziyaretleri gerçekleştirmesine,kahvehanelerin gezilerek halkın desteğininistenmesine karar verildi.

Grev komitesine yaklaşık 15 emekçi isminiyazdırdı. Toplantı başlamadan önce şube yönetimininhazırlamış olduğu 25 Kasım uyarı grevine yönelikstand açma, bildiri dağıtma vb. çalışmalara grevkomitesinin etkin katılımı istendi. Grev komitesininfaaliyetinin önümüzdeki birkaç gün içindeplanlanması gerektiği dile getirilerek toplantı bitirildi.

Sosyalist Kamu Emekçileri

25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından…

Tokat’ta grev komitesi kuruldu!

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Erkurt işçileri davayı kazandı!BATİS 5 Kasım günü Demirtaş Organize Sanayi

Bölgesi DOSAB’da gerçekleştirdiği eylemlesendikalaştıkları için işten atılan Erkurt AŞ işçilerininişe geri iade davasını kazandığını açıkladı.

Erkurt AŞ işçileri sendikaya üye oldukları vehaklarını aradıkları için “geri dönüşü olmayanhurdaları çaldıkları” gerekçesiyle işten çıkarılmışlardı.Bursa İş Mahkemesi’ne açılan dava sonucu 6 işçi işeiade edildi.

BATİS üyeleri, DOSAB girişi olan GrammerFabrikası önünden Erkurt AŞ’nin önüne kadaryürüyerek işe iade davasını kazanan işçilerin işealınmalarını talep ettiler. Polisin yürütmeme tutumukararlılıkla boşa düşürüldü.

İşçiler adına açıklamayı Turgay Zengin yaptı.Zengin, kazandıkları dava sonucu işçilerin işealınmaları gerektiğini belirterek emekçileridayanışmaya çağırdı. Tekrar DOSAB girişindekiGrammer önüne kadar yürümek isteyen BATİS’lilerepolis barikat kurarak izin vermedi. Bunun üzerineoturma eylemi yapan işçiler “Baskılar biziyıldıramaz!”, “İşçilere değil çetelere barikat!”sloganlarını attılar. Oturma eyleminin ardından eylemsonlandırıldı.

Yaklaşık 35 işçinin katıldığı eylemde “Sendikahakkımız söke söke alırız!”, “Erkurt işçisi yalnızdeğildir!”, “Herkese ekmek herkese iş zafere kadardireniş!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

TGS ayağa kalkma çağrısı yaptı!Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyeleri 5

Kasım günü ATV-Sabah binası önünde, Turkuvaz(ATV-Sabah), Halk TV ve Olay Gazete-Televizyon işyerlerindeki “sendikasızlaştırma’’ saldırısını protestoetmek ve ayağa kalkma çağrısı yapmak amacıyla basınaçıklaması yaptı.

Sendikanın, uluslararası “Gazetecilik İçin AyağaKalk’’ kampanyası kapsamında gerçekleştirileneyleme Avrupalı gazeteci ve sendikacılar da destekverdi.

Basın açıklamasını TGS Genel Sekreteri SergülKeskin okudu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TOKİ işçileri şantiyeyi işgal etti!TOKİ inşaatlarında çalışan işçiler sık sık hak

gaspları ve ödenmeyen ücretleri nedeniyle eylemyapmakta, taleplerini dile getirmektedir. Erzincan,Malatya, Kırklareli, Kütahya, İzmir Torbalı, Uşak,İstanbul Seyrantepe vb. birçok il ve ilçedegerçekleşen eylemlerde taşeron işçiler haklarınıaramaktadır. Taşeron çalıştırarak kuralsız ve esnekçalışmayı esas alan Başbakanlık Toplu Konutİdaresi, sık sık işçilerin eylemli tepkisine konuolmaktadır.

En son İstanbul Küçükçekmece ilçesi Halkalısemtinde TOKİ hastanesinin inşaatında çalışanişçiler 3 aydır ücretlerini alamadıkları için şantiyeyiişgal ettiler. Daha önce ücret taleplerini defalarcadile getirdiklerini ifade eden işçiler yetkililerinkendilerini sürekli oyaladığını, ücretlerinialamadıkları koşullarda değişik eylemleryapacaklarını söylüyorlar.

TOKİ tarafından inşaatı Yavuzlar-Düztaş’averilen 544 yataklı hastanenin inşaatında çalışan100 işçi 3 aydır ücretlerini alamıyor. İşçiler yaklaşıkbir haftadır ücretlerinin ödenmesi talebiyle iş

yavaşlatma ve durdurma gibi eylemler yapıyorlardı.Ancak yetkililerin, taleplerini görmezden gelmesiüzerine sabah saatlerinden itibaren şantiyedeoturma eylemi başlattılar. Şantiyeye başka işçilerinve teknik elemanların girişini engellemek amacıylaşantiye girişini de kapattılar.

Zafer direnen Renta işçisininoldu!

Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’ndekurulu, İtalyan CANDY Grubu bünyesindeüretim gerçekleştiren Renta Fabrikası’nda,sendikalaştıkları için 8 Eylül günü performansdüşüklüğü bahanesiyle işten çıkarılan işçiler işe gerialındı.

6 Kasım’da dünya genelinden şirket ortaklarınınkatılımıyla yapılacak olan büyük Renta açılışıöncesinde Renta’nın bağlı olduğu CANDY GrupGenel Müdürü Cemal Dereoğlu, Birleşik Metal İşGenel Merkezi’ne görüşme teklif etti. Bunun üzerineDİSK Eskişehir Şubesi’nde sendika ile işveren masayaoturdu. 4 Kasım günü akşam saatlerinde

gerçekleştirilen toplantıdan sonuççıkmayınca 5 Kasım sabahı ikinci bir toplantıgerçekleştirildi. Yapılan anlaşma ile direnişte olan ikiişçinin 9 Kasım Pazartesi günü işbaşı yapacağı, diğerdört işçinin bayramdan önce işe başlayabileceği veişten atılan fakat direnişte olmayan on iki işçinin isebayram sonrasında ihtiyaç duyulduğu anda alınmasıkarara bağlandı.

Direnen Renta işçileri, zaferin tüm işçilere örnekolması gerektiğini ifade ettiler.

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Emekliler eylemdeydiDİSK’e bağlı Emekli-Sen ödenen katkı paylarıyla ilgili imza kampanyasını çeşitli illerde gerçekleştirdiği

basın açıklamaları ile sonlandırdı.

Manisa11 Kasım günü Manisa’da Emekli-Sen binası önünde toplanan emekçiler alkış ve sloganlarla SSK binası

önünü yürüdü. Emekli-Sen Manisa Şube Başkanı Ali Akyol burada basın açıklaması gerçekleştirdi. Akyol,sağlıkta dönüşüm projesi adı altında sağlık muayenelerinde ödenen ücretler ve ilaçta alınan katkı paylarının hızlaarttığını hatırlattı.

17 Kasım tarihinde, toplanan imzaların basın açıklaması ile gönderileceğinin duyurusunun yapıldığı eylemde25 Kasım uyarı grevine katılım çağrısı yapıldı.

Yaklaşık 60 kişinin katıldığı eyleme KESK Şubeler Platformu, ÖDP, TKP, DTP, EMEP, SGD ve MİB-DERdestek verdi.

BursaEmekli-Sen Bursa Şubesi üyeleri Altıparmak SSK önünde toplandı. Basın açıklamasını okuyan Bursa Şube

Başkanı Günay Onayman katkı payı ve paralı sağlık uygulamalarından derhal vazgeçilmesini talep etti. Emekli-Sen üyeleri yanlarında getirdikleri ilaçları SSK İl Müdürlüğü önüne bıraktılar.

Kızıl Bayrak / Manisa - Bursa

Sınıf hareketinden…

Kasım 2009 / Halkalı

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Yaşasın Karahan Tekstil direnişimiz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Keyfi uygulamalara ve baskılara karşı susmaktan başka direniş yolu da var...

Karahan Tekstil’de direniş var,direnişle dayanışmayı yükseltelim!

2008 yılında başlayan kriz süreciyle birliktepatronların işçilere ve çalışma yaşamına dönük keyfiuygulamaları ve baskıları devam ediyor. Neredeysekrizin bütün yükü işçilerin sırtına yüklendi. Bizsustukça onlar saldırdı. İşimizi koruma kaygısıylahareket ettikçe onlar daha da azgınca saldırdı. Şimdibirçok fabrika ve atölye tüm hızlarıyla üretime devamederken sıra işçiye gelince; üretiyoruz amasatamıyoruz, kar oranları çok düşük, daha fazlaçalışmamız lazım! gibi her zamanki bildik masal ileişçiler uyutulmaya devam ediyor.

Ancak bu devran böyle gitmez diyen işçiler de var.İşte Karahan Tekstil’de çalışan Adem Güli debunlardan biri, Tıpkı Desa’da direnen Emine Arslangibi, tıpkı Entes Elektronik’te 180 günü aşkın süredirtek başına kararlılıkla direnmeye devam eden GülistanKobatan gibi. Adem Güli 3,5 aydır Karahan Tekstil’deçalışıyordu. İşini en iyi bir şekilde yaptığı gibipatrondan da işçilere bu şekilde davranmasınıbekliyordu. Ancak aşağı yukarı tüm tekstilfabrikalarında olduğu gibi Karahan Tekstil patronu dakurduğu sistemle işçilere keyfi bir şekilde davranıyor,onur kırıcı davranışlar yapıyor, küfürler ediyordu. Buzamana kadar işçileri bu sistemin bir parçası yapıyoraksi ses çıkaranları ise işten atıyordu. İşten atılanişçiler ise bu durumu kabullenip boyunlarını eğerekkader deyip geçip gidiyorlardı.

Ancak Karahan Tekstil patronu bu kez sert kayayaçarptı. Karşısında her zamanki gibi boynunu eğipgiden bir işçi olduğunu düşünüyorsa yanıldığınıgörecek. Karahan Tekstil patronunun keyfi tutum vebaskıları varsa işçilerin de direnme gücü var. Bugüntekstil işçileri kapitalizmin sömürü çarkları arasındaposası çıkana kadar sömürülüyor. Normal çalışmasaati 11 saate çıkmış durumda, işçiler neredeyse 6yıldır aynı ücrete çalışıyor. Ücretler zamanındaödenmiyor. Birçok patron işçilerin 3-4 aylık maaşlarınıvermeden kaçıyor. İşçi onurunu zedeleyen küfür vehakaretler çalışma sisteminin birer parçası olmuşdurumda, işçiler sistematik bir şekilde kapitalist yozkültürün içinde değersizleştirilmekte. İşte tüm buuygulamalara ve saldırılara karşı Karahan Tekstil işçisiAdem Güli direniş ateşini yaktı.

En temel hakkı olan çalışma hakkının gaspına karşıdirenen Karahan Tekstil işçisi Adem Güli semayesınıfının çalışma yaşamında patronlarınuygulamalarını teşhir edecek. Aynı zamanda bumücadelede üretim yaptıkları Marks & Spencer adlıuluslararası sermaye tekeli de mücadelenin hedeftahtasında olacak.

Adem Güli direniş yolunu seçerek safının sınıfmücadelesi safı olduğunu dosta düşmana gösterdi.Ortaya koyduğu iddia ile bu kötü gidişe dur demeninmücadele dinamiklerini harekete geçirmektengeçtiğini gösteren Karahan Tekstil işçisi AdemGüli’nin mücadelesini büyütmenin yolu sınıfdayanışmasının en ileri örneklerini göstermektengeçmektedir. Keyfi uygulamalara ve hak gasplarınakarşı gerçekleştirilen direniş çeşitli eylemlerlesahiplenmeli, sanayi havzalarında işçilerin gündemihaline getirilebilmeli, maddi-manevi her türlü desteksunulmalıdır.

Küçükçekmece’de faaliyet yürüten sınıfdevrimcileri olarak direnişçi Adem Güli’nin yaktığı buateşi bölgeki tüm işçilere maletme bakışıyla hareket

edeceğiz. Susmanın, boyun eğmenin ve kabullenmenindışında direniş gibi onurlu bir seçeneğin de olduğunubölgedeki diğer sınıf bölüklerine bu direniş vesilesiylehatırlatacağız. Bu mücadelenin bir ekmek mücadelesiolduğu gibi emeğin onur mücadelesi olduğunu da dönedöne anlatıp, haksızlığa uğrayan tüm işçilere direnişyolunu işaret edeceğiz. Bu mücadelenin kazanımı tümişçilerin kazanımıdır diyerek sürece yüklenip bu

mücadele süreçlerinden öğrenerek, sermaye sınıfıylayürürttüğümüz savaşı daha da büyüteceğiz.

Yaşasın Karahan Tekstil direnişimiz!Yaşasın sınıf dayanışması!Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya

hiçbirimiz!Küçükçekmece İşçi Platformu

Karahan Tekstil’de direniş!İstanbul’da Karahan Tekstil Fabrikası’ndan işten atılan Adem Güli, 11 Kasım günü fabrika önünde basın

açıklaması gerçekleştirdi ve keyfi işten atma saldırısına karşı 12 Kasım günü direnişe geçeceğini ilan etti. Eski Halkalı Caddesi’nde bulunan Karahan Tekstil Fabrikası’nda çalışan Adem Güli, işyerindeki keyfi

uygulamalara ve baskılara karşı sesini çıkarttığı için 6 Kasım günü keyfi bir şekilde işten atıldı. Karahan 11Kasım günü Küçükçekmece İşçi Platformu, Esenyurt İşçi Platformu ve Entes direnişçisi GülistanKobatan’ın da destek verdiği bir eylem gerçekleştirerek fabrika önünde direnişe geçeceğini açıkladı.

Hukuk dışı ve keyfi uygulamaları protesto etmek için gerçekleştirilen eylem “Karahan Tekstil’de keyfiuygulamalara ve baskılara son! / Karahan Tekstil’de işten atılan işçiler” pankartı arkasında yürüyüş ilebaşladı. Fabrika önüne gelindiğinde işten atılan Adem Güli basın açıklaması gerçekleştirdi.

Güli, Karahan Tekstil’in, 1973 yılında kurulmuş bir işletme olduğunu, ancak kurulduğu tarihten bugüneKarahan Tekstil’de sorunların bitmek bilmediğini söyledi. Zorunlu mesailer, deneme süresindeki işçilereAsgari Geçim İndirimi’nin verilmemesi ve sigortaların asgari ücret üzerinden gösterilmesi gibi çoğu tekstilfabrikasında yaşanan sorunların yanısıra müdürlerin özellikle imalat müdürü “Ferhat” isimli şahsın, işçilerekarşı onur kırıcı hakaretler ve küfürler ettiğini, işten atma tehditleri savurduğunu ifade etti. Bu durumu İnsanKaynakları Müdürü’ne bildirmelerine rağmen hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen Güli, “Aksine hakkımızıarıyoruz diye imalat müdürü tarafından ‘Sizden başka hakkını arayan yok mu? Tek akıllı siz misiniz?’biçiminde tehdit edildik” dedi.

“Müdürler biz işçilere köle muamelesi yapmaktadırlar” diyen Guli, çeşitli bahanelerle üstünde baskıkurulduğunu, zorunlu mesaiye kalmadığı için hedef haline geldiğini ve hakaretlere maruz kaldığını belirtti.

Haklarını almak için direneceğini söyleyen Güli, haklarını almak için direnen işçi kardeşlerinin yolunuizleyeceğini belirtti ve Emine Arslan’la Entes’te direnen Gülistan Kobatan’ı örnek gösterdi.

12 Kasım’dan itibaren haklarını almak için fabrikanın önünde direnişe başlayacağını ifade eden Güli,“Baskı, hak gaspı varsa benim de direnme hakkım vardır. Biz işçiler patronların kölesi değiliz. Onların alıpsattığı ve istedikleri anda kapı önüne koydukları bir mal değiliz” dedi ve işçi ve emekçileri direnişledayanışmayı yükseltmeye çağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Cesur Çuval işçileri DİSK’i göreveçağırdı!

Kartal Kurfalı’da kurulu bulunan ve yaklaşık 400 işçinin çalıştığı Cesur Ambalaj’da hak gasplarına karşıdirendikleri için işten çıkartılan işçiler, 5 Kasım günü DİSK Genel Merkezi önünde gerçekleştirdiklerieylemle sürecin başından bu yana kendilerine sahip çıkmayan ve yalnız bırakan DİSK’e bağlı TekstilSendikası’nın tutumunu teşhir ettiler. Yaşanan sürece ilişkin DİSK yönetimini taraf olmaya çağırdılar.

Eylemde “Ücret haktır gaspedilemez! Aynı çuvaldaydık, atıldık! / Cesur Çuval İşçileri” pankartı açıldı. Eylemde ilk olarak konuşan Cesur Çuval işçisi Selim Akbaşoğlu, bir yılı aşkın bir süreden beri ücretlerinin

zamanında ödenmediğini, ikramiye ve toplu sözleşmeden doğan sosyal haklarının ise gasp edildiğinivurguladı. Yasal haklarını istedikleri için kapı önüne konulduklarını belirtti.

Akbaşoğlu, sendikacıların telefonlara dahi çıkmadıklarını, yaşanan onca sorun karşısında kendilerindenaldıkları kesintilerle zevk ve sefa içerisinde olan biteni izlediklerini ifade etti.

Eylemde sürecin başından itibaren Cesur Ambalaj işçilerinin yanında yer alan ve işçilere her türlü desteğisunan Kartal İşçi Kültür Evi Derneği adına da bir konuşma yapıldı. Sürecin sadece Cesur Çuval’da değil tümfabrikalarda yaşandığı belirtildi. Bu saldırılara “dur” demek için Cesur Çuval işçileriyle omuz omuzamücadele edileceği, sürecin takipçisi olunacağı ifade edildi.

Yapılan konuşmaların ardından işten atılan Cesur Çuval işçisi İsmail Baydemir basın açıklamasını okudu.Baydemir, mücadele tarihi açısından işçi sınıfının fiili meşru mücadelesinin ürünü bir konfederasyonunsendikal anlayışını eleştirdi. DİSK’i taraf olmaya ve bu anlayıştan hesap sormaya davet etti.

Basın açıklamasının ardından DİSK Genel Merkezi yöneticileri ile işçiler arasında kısa bir görüşmegerçekleşti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Metal işçilerinin örgütlü birliği için görev başına!16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

CMYK

Bu program taslağı, metal işkolunda farklı fabrikave işyerlerinde çalışan işçilerin, “Metal İşçileri

Birliği” çatısı altında birleşerek, yaşadıkları sorunlarıaşma ve geleceklerini kazanma niyet ve iddialarınınürünüdür. Bu programı kararlılıkla hayata geçirmeiradesiyle hareket eden metal işçileri, sendikalı ve

sendikasız tüm metal işçilerini bu yolda elele vermeyeçağırıyorlar...

Giriş:Metal işçileri bir mücadele programına ve bu

programa dayalı örgütlü bir çıkış yapmaya yakıcı birihtiyaç duymaktadır. Zira, işçi sınıfının bir parçasıolan metal işçileri, ağır çalışma ve katmerli sömürükoşulları altında çalışmakta, her geçen gün bu durumdaha da derinleşmektedir. Çünkü metal işçileri dağınıkve örgütsüzdür. Öz savunma örgütleri olan sendikalarıişlevlerini yerine getirememektedir. Bu nedenlesendikalı olmak ile olmamak arasındaki ayrımlarsilinmiştir. Genelde sermaye sınıfı, özelde iseişkolundaki MESS ve metal patronları, yaratılandikensiz gül bahçesinde rahatça ve keyiflerincesömürmektedirler.

Sömürü kapitalizmin doğasında vardır. Bununkendisi, bu sömürüyü sınırlayacak, dahası sömürüdüzenini tümden ortadan kaldıracak mücadelelereyolaçmıştır. İşçi sınıfının tarihi sermayeye karşı zorlumücadelelerin tarihidir. Tek tek fabrikalarda, çalışmasaatlerinin düşürülmesinden ücretlerin arttırılmasınakadar bir dizi taleple sömürüyü sınırlamak üzeremücadelelere girişen işçi sınıfı, basit birliklerdensendikalara uzanan bir hatta mücadeleler yürütmüştür.Böylece tek tek fabrikalarda yürüyen mücadelelerbirleşmiş, tek tek patronlara karşı verilen mücadeleler,bir bütün olarak sermaye sınıfına karşı siyasalmücadeleye dönüşmüştür. İşçi sınıfı, sömürüyüsınırlama mücadelesinin ötesine geçerek, sömürüdüzeninin kendisini ortadan kaldırmaya yönelmiştir.

Tüm bu süreç, işçi sınıfı ve sermaye arasındakimücadelenin tarihsel ve kaçınılmaz olduğunugösteriyor. “İşçi sınıfı örgütlüyse her şey, örgütsüzsehiçbir şeydir!” Bu, işçi sınıfı tarihinin döne dönekanıtladığı bir gerçekliktir. Sermayeye karşımücadelede rehavet, dağınıklık ve örgütsüzlük işçisınıfına pahalıya mal olmuştur. Sermaye bulduğu herfırsatta tarihsel mücadeleler sonucu tanımak zorundakaldığı hakları bir bir gaspetmiştir. Onu en gerikoşullara düşürmek için elinden geleni yapmıştır.Metal işçileri, Türkiye işçi sınıfının öncü bölüğüolarak, ‘60’lı ve ‘70’li yıllardan başlayarak çetinmücadeleler yürütmüş, böylece önemli haklarkazanmış, metal patronlarının ve bir bütün olaraksermaye sınıfının keyfince sömürme isteğinidizginlemiştir.

Fakat, 12 Eylül darbesi bir milat olmak üzere, işçisınıfı güçten düşürülmüş, örgütlülükleri dağıtılmış vehakları elinden alınmıştır. O zamandan bu yana metalişçileri de çok yönlü bir kıskaç altındadır. Türk MetalSendikası’nda yuvalanmış hain çete, metal işçilerinin

örgütsüzleştirilmesi için kullanılan en önemli silaholmuştur. MESS patronlarının basit bir aleti olanMustafa Özbek liderliğindeki Türk Metal çetesi, metalişçilerinin önünde bir barikat olarak yükselmiştir.Fakat metal işçilerinin önündeki engel sadece, herbakımdan sermayle sınıfının bir parçası olan bu çetedeğildir. Aynı zamanda sendikalara egemen diğericazetçi bürokratlar da metal işçilerinin güçtendüşürülmesinde birinci derecede sorumludurlar.

Bununla birlikte, tüm bu yaşananların en önemlinedeni, metal işçilerinin, öncü güçlerinden başlayaraktabanda bir birlik içerisinde olamamasıdır. Örgütlü birsınıf olarak hareket eden metal patronları tarafındaniliğine kadar sömürülen metal işçileri, birbirindenkopuktur, dağınıktır, mücadeleyle bağları zayıftır.İşkolunda olduğu gibi tek tek fabrikalarda da durumbudur. İşte bu durum metal işçilerini, gerek kapitalistpatronlar ve gerekse de işbirlikçi ve ihanetçi sendikalodaklar karşısında güçsüz bırakmaktadır. Metal işçileribunun sonuçlarını en ağır biçimde yaşamaktadır.

İleri ve öncü işçilerin birleşik gücünün ifadesi olanMetal İşçileri Birliği, bu duruma bir son vermekiddiasını taşıyor. Her fabrikada ve bir bütün olarakişkolunda metal işçilerinin birliğini kurmayıhedefliyor. Bu birlik sayesinde, gerek metal işçilerininmetal patronları karşısındaki mücadelesini başarıyaulaştırma ve gerekse bunun için olmazsa olmaz olansendikaları yeniden metal işçisine kazandırmabakışıyla hareket ediyor.

A. Genel İlkeler: Metal İşçileri Birliği işçi sınıfının hak ve çıkarları

için mücadeleyi örgütlemeyi hedeflemektedir. Tümçabası işçi sınıfının kölelik zincirlerinden kurtulmasıuğrunadır. Bu doğrultuda, işçi sınıfının en dinamikbölüğü olarak metal işçilerinin örgülü mücadelesinibüyütmek için çalışır.

Metal İşçileri Birliği’nin öncelikli hedefi, metalişçilerinin mücadele saflarını toparlamak ve mücadelehatlarını oluşturmaktır. Bunun için fabrikalar veişyerleri temelinde, metal işçilerinin kapitalistpatronlara karşı verdikleri ekonomik ve sosyal hakmücadelesini örgütlemeyi ve önderlik etmeyi temel birgörev sayar.

Öncü bir müdahale zemini olarak Metal İşçileriBirliği, metal işçilerinin bilinç ve örgütlenme düzeyiniyükseltmek uğruna kararlı bir mücadele yürütür. Bumücadele, sendikal örgütlülüğün olduğu fabrika veişletmelerle sınırlı değildir. Örgütlü ve örgütsüz bütünfabrika ve işyerleriyle metal işkolu, Metal İşçileriBirliği’nin çalışma alanıdır.

Metal İşçileri Birliği, sendikalara alternatif birörgütlenme değil, sendikaları da işçi sınıfınınmücadele örgütleri olarak yeniden kazanmak amacıylahareket eden ileri ve öncü bir sınıf inisiyatifidir. Metalİşçileri Birliği, işçi sınıfının en geniş kesimlerininbirleştikleri sendikaları işçi sınıfının mücadele okullarıolarak görür. Mücadele ilkeleri ve hedefleridoğrultusunda onları etkilemeyi, tabandan yürütülecek

örgütlenme çalışmasının ürünü olarak kazanmayımetal işçilerinin geleceği açısından temel bir görevolarak görür.

Metal İşçileri Birliği, bulunduğu her alanda bumücadele programını hayata geçirme hedefiyle hareketeder. Bu doğrultuda sınıf mücadelesinin ortayaçıkardığı her türlü araç ve biçimi kullanır.

Metal İşçileri Birliği, işçilerin tek tekfabrikalardan yürüttüğü ekonomik ve sosyal hakmücadelesini önemser, fakat bu mücadeleyi kendisınırlarına hapsetmez. Tek tek kapitalist patronlarakarşı verilen mücadeleleri genel sınıf mücadelesininmevzileri olarak görür ve buna uygun bir sorumluluklahareket eder. Elindeki tüm güç ve imkanları, “hepimizbirimiz, birimiz hepimiz için” anlayışıyla seferbereder.

Metal İşçileri Birliği, “kazandırıp kazanacağız”,“sosyal diyalog”, “siyaset dışı sendikacılık” gibiargümanlara dayalı sınıf işbirliği çizgisinin karşısına“sınıfa karşı sınıf” duruşuyla çıkar. Bu çerçevede, işçisınıfının bilincini karartan ve onu sermaye karşısındagüçsüz bırakan sınıf içindeki her türlü gerici anlayışakarşı kararlılıkla mücadele eder.

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerininkurtuluşunu işçi sınıfının kurtuluşundan, işçi sınıfınınkurtuluşunu da toplumun ezilen ve sömürülen diğerkesimlerinin kurtuluşundan ayrı olmadığını savunur.Bu nedenle ezilen, sömürülen ve baskı görenkesimlerin ve kardeş halkların mücadelesine destekverir, sahip çıkar. Cinsel, ulusal ve mezhepselayrımcılığa, ulusal inkar ve imhaya karşı çıkar, tümezilen katmanların mücadelelerinin yanında yer alır.Bu bakış temelinde metal işçilerinin politik bilinçkazanmasını kendi temel görevlerinden biri sayar.

Metal İşçileri Birliği, emek ile sermaye arasındakiçelişkinin uzlaşmazlığına, bu çelişkinin çözümünün,sermaye iktidarının alaşağı edilerek yerine işçisınıfının sosyalist iktidarının kurulmasından geçtiğineinanır. Bir avuç kapitalistin üretim araçları üzerindekimülk sahipliğine dayanan kapitalizme karşı, üretimaraçlarının ve toplumsal emeğin ürünlerinin toplumaait olduğu sosyalizm için mücadele eder.

Metal İşçileri Birliği, işçi sınıfının uluslararasıbirliğinin yaratılması gerekliliğini savunur. Bugünkapitalizmin dünya ölçüsünde yaşadığı gelişmenin bubirliğin olanaklarını çok daha da olgunlaştığı bilinciylehareket ederek, çeşitli ülkelerin metal işçilerininmücadelesinin ortaklaştırılması için çaba harcar.

B. Örgütlenme İlkeleri:Metal İşçileri Birliği, işçi sınıfının kitlesel

mücadele örgütlerinde “söz, yetki ve karar işçilere!”anlayışıyla hareket eder, örgütsel demokrasinin heraçıdan kurumsallaşmasını bir ilke sorunu olarak görür.

Bu doğrultuda, metal işçilerinin öncü mücadelezemini olarak, kendi içerisinde bu ilkeye uygun birişleyişi hayata geçirir. Fabrikalarda işçilerden,gerektiğinde seçilmiş temsilcilerden bölge, il ve ülkedüzeyinde oluşturulacak kurullar, karar organlarıdır.

Metal İşçileri Birliği’nin mücadele programı taslağı…

Metal işçilerinin örgütlü birliği için görev başına!

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Metal işçilerinin örgütlü birliği için görev başına! Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

Genel toplantıları organize etmek, alınan kararlarınuygulanmasını sağlamak ve koordine etmek üzereyürütme kurulları oluşturulur. Bu kurullar düzenliolarak toplanır ve yaptıkları işler Birlik bileşenlerinibilgilendirir.

Metal İşçileri Birliği, işçilerin mücadeleörgütlerinde “söz, yetki ve karar” haklarınıkullanmaları için taban örgütlenmelerini olmazsaolmaz görür. İlke ve işleyiş bakımından nasıltanımlanırsa tanımlansın, işçi sınıfı yönetime katılacaktaban örgütlenmelerinden yoksunsa, örgütdemokrasisine ilişkin her belirleme kağıt üzerindekalmaya mahkumdur. Bu nedenle Metal İşçileriBirliği, işçilerin fabrika ve işyerlerinde doğrudan sözve karar hakkına sahip oldukları komite vb.örgütlenmeleri hayata geçirme çabası içinde olur.

Taban örgütlenmeleri sendikaların da gerçek birsınıf örgütü olarak çalışmasının güvencesidir. Bunadayalı bir işleyiş sendikal demokrasinin gereğidir.Bundan dolayı Metal İşçileri Birliği, sendikalardaişçilerin taban inisiyatifini kıran sendikal bürokrasiyekarşı mücadeleyi temel bir görev olarak görür.Sendikal bürokrasinin panzehiri olan tabaninisiyatiflerini her alanda örgütlemek için çabagösterir. Taban örgütlerinin her düzeyde belirleyiciolduğu mekanizmaların yaratılması, sendikalardaişçilerin söz ve karar haklarının kullanmalarınısağlayan bir işleyişin hayata geçirilmesi çabası içindeolur. Temel örgütlenme ve karar oluşturma birimininişyerleri olduğunu savunur.

Metal İşçileri Birliği, tabanın söz ve karar hakkınıkullanmak üzere gerektiğinde sınıfın özgücünüharekete geçirmekten geri durmaz.

Bu temel bakış üzerinden Metal İşçileri Birliği,sendikalarda aşağıdaki ilkelerin uygulanması içinmücadele eder:

* Sendikada herhangi bir kademede görev alacakkişi en fazla iki dönem üst üste sekreterlik veyöneticilik yapabilir.

* Bir yöneticinin aldığı ücret fabrikasında aldığıücreti geçmemeli, ücret artışı imzalanan TİS’e görebelirlenmelidir.

* Sendika yönetimi şeffaf olmalı, kararlarını veharcamalarını işçilerin denetimine açmalıdır.

* Bir fabrikada inisiyatif temsilcide değil fabrikakomitesinde olmalı ve temsilci bu komitenin sözcüsüolarak hareket etmelidir.

* İşçilere, her temsilci veya yöneticiyi görevdengeri çağırma hakkı tanınmalıdır.

* Fabrikalarda düzenli periyotlarda eğitimseminerleri verilmelidir. Bu seminerler işçi sınıfınındünya görüşü ve sınıf çıkarları temelinde olmalıdır.

C. Mücadele ilkeleri:Metal İşçileri Birliği, sermayeye karşı

mücadelede “sınıfa karşı sınıf” şiarını kılavuz edinir.Ekonomik ve sosyal haklar uğruna verilen mücadeleyiişçi sınıfının iktidar mücadelesine bağlar ve buperspektifle yürütür. Bu aynı zamanda, ekonomik ve

sosyal hak mücadelesinde başarının da temelkoşuludur.

Metal İşçileri Birliği, yasaların izin verdiğisınırlarda değil, taleplerin meşruluğu üzerinden fiilimücadele yürütür. Mücadele taleplerini belirlerken,sermayenin ne kadarını vereceğini değil, haklı vemeşru olmasını temel alır.

Metal İşçileri Birliği, metal patronlarına, sermayesınıfına ve onun ajanı konumundaki sendikalbürokrasiye karşı yürüttüğü mücadelede fiili meşrumücadele çizgisini esas alır. Somut koşullara göre hertürlü mücadele yöntemini etkin bir şekilde kullanır.

Metal İşçileri Birliği, mücadelenin başarısınıişçilerin mücadele sürecine katılımında görür.Mücadele süreçlerinin gerek hazırlığında, gerekse fiiliyürütülüşünde işçilerin söz ve karar hakkınıgüvenceleyecek tedbirler alır.

TİS: TİS süreçleri de bu temelde örgütlenmelidir.TİS taslakları işyerlerinde işçilerin katılımıylahazırlanmalı, süreç TİS komiteleri aracılığıylayönetilmelidir. TİS komitelerinin kararı ve onayıolmadan tek bir TİS maddesi dahi kabul edilemez.İşçiler tek tek maddeleri ve bir bütün olarak TİS’in sonhalini onaylamadan sözleşme geçerlilik kazanmaz.

Özellikle MESS grup TİS süreçleri bu bakımdanhayati önemdedir. Sendikal koruculuğun rolü dedüşünülerek, hangi sendikanın örgütlü olduğunabakılmadan bir bütün olarak metal işçilerinin meşrutalepleri doğrultusunda kararlı bir TİS süreciörgütlenmelidir. MESS grup TİS’lerinin tüm işçisınıfını ilgilendirdiği düşünülürse, örgütlü-örgütsüztüm metal işçilerini kapsayan TİS Komitelerioluşturulmalı ve söz-yetki-karar hakkı bu komiteleraracılığıyla işçilere bırakılmalıdır.

Grev hakkı ve kullanımı: İşçi sınıfının sermayeyekarşı mücadelesinin en önemli silahı olan grev, etkili

bir mücadele silahı haline getirilmek durumundadır.Bunun için TİS süreçlerinin başında tüm hazırlıklar birgrev hedefine bağlı olarak yapılmalı, grev silahınınkullanımını güvenceleyecek maddi ve teknik önlemleralınmalıdır. Grev silahının etkili kullanımı için TİSkomitelerinin grev komiteleri biçiminde inisiyatifkullanması sağlanmalıdır.

Diğer taraftan grev hakkı, sadece TİS ile bağlantılıolarak değil, mücadelenin gerektirdiği her durumdakullanılmalıdır. Bu çerçevede varolan yasal engellereboyun eğmeden hak grevi, dayanışma grevi ve genelgrevin fiilen kullanımından kaçınılmamalıdır .

Sendikanın gelirinden belli bir miktar düzenliolarak grev ve direniş fonuna ayrılmalıdır.

Sınıf dayanışması, mağdurlara destek anlayışıyladeğil, sınıf mücadelesini büyütmek, sınıfın sermayeyekarşı direniş mevzilerini güçlendirmek içinyükseltilmelidir.

D. Mücadele taleplerimiz:Metal İşçileri Birliği, metal işçilerinin en önemli ve

öncelikli sorunlarına ilişkin şu talepler doğrultusundakararlı bir mücadele sürecini örgütlemeyi zorunlugörmektedir:

* İnsanca yaşamaya yeterli asgari ücret!* Esnek çalışmaya ve mevcut uygulamadaki tüm

biçimlerine son verilsin!* Taşeronluk kaldırılsın, taşeron işçiler kadroya

alınsın!* Geçici, mevsimlik, sözleşmeli, kapsam içi-dışı

işçlere örgütlenme hakkı!* Eşit işe eşit ücret!* Eski ve yeni işçi arasındaki ücret makası

kapatılsın!* İşten çıkarmalar yasaklansın!* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!* Sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5

saatlik işgünü!* Tüm çalışanlara grevli ve toplusözleşmeli

sendika hakkı!* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!* Herkese parasız sağlık ve eğitim hakkı!* Sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5

saatlik işgünü!* Kesintisiz iki günlük hafta tatili!* Altı haftalık yıllık ücretli izin!* Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına

zararlı işlerde çalıştırılması yasaklansın!* Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin,

tıbbi bakım ve yardım!* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve

emzirme odaları!* Sendikal örgütlenme ve faaliyetlerin önündeki

her türlü hukuki ve idari engel kaldırılsın!* Sınırsız grev ve genel grev hakkı!* Lokavt yasaklansın!* Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve

toplanma özgürlüğü!* Krizin faturasını kapitalistler ödesin!

Metal İşçileri Birliği’nin mücadele programı taslağı…

Metal işçilerinin örgütlü birliği için görev başına!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Metal işçileri kurultayı selamlıyor...18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Merhaba metal işçileri;Biz Çolakoğlu Metal’de çalışan işçileriz. Bizlere

dayatılan kölece yaşam koşullarına, sendikal ihaneteve satışa, iş cinayetlerine karşı gerçek kurtuluşunancak birlikten ve mücadeleden geçeceğineinanıyoruz. Metal işçilerinin kendi birliğini kurmaktanbaşka bir yolu yoktur. Bu yüzden degerçekleştireceğimiz Metal İşçileri Kurultayı’na tümmetal işçilerinin katılması ve destek vermesi birihtiyaçtır.

Tüm metal işçilerini metal işçilerinin birliğiniyaratmak için kurultaya bekliyoruz.

Çolakoğlu Metal’den işçiler

Her geçen gün yoksullaşmaktayız. İşçi veemekçilerin yarattığı zenginliklerden faydalananpatronlar bizi yoksulluğa ve sefalete itmektedir. Buasalak sınıf MESS, TÜSİAD vb. patron örgütlerindebiraraya gelerek biz işçi ve emekçilerin evinegötürdüğü bir ekmeğin bile hesabını yapmaktadır.Fakat biz işçi sınıfı olarak bu saldırılara karşı ortakhareket edememekteyiz. Türkiye sermayesinin bizisömürdüğü yetmezmiş gibi bir de İMF, DB gibiemperyalist kuruluşlarla anlaşmalar yaparak sağlığıözelleştirerek, eğitimi ticarileştirerek bizi en temelhaklarımızdan mahrum bırakmaktadırlar.

Biz metal işçileri olarak bölgemizde yürüttüğümüzçalışmalarla metal işçilerinin birliğini sağlamak ve“kaderimizi” değiştirmek için mücadele etmekteyiz.Tüm metal işçilerini de mücadeleye çağırıyoruz. Busömürü düzenini yıkmak ve yeni bir dünya kurmakiçin bütün işçi ve emekçileri gücümüze güç katmayave kurultaya destek olmaya çağırıyoruz.

Kıraç’tan metal işçileri

Merhaba;Ben Hadımköy’de bir metal fabrikasında çalışan

bir işçiyim. Çalışmakta olduğum fabrikada birçoksorun var. Bizler ise örgütsüzüz. Birlikte hareketedemiyoruz. Bu nedenle patron bize istediği koşullarıdayatıyor. Yaşadığımız birçok sorun var. Bu sorunlarbütün işçilerin yaşadığı sorunlardan çok da farklıdeğil. Bunlar zaten hepimiz tarafından bilinen şeyler.Bizim örgütsüz olduğumuz yerde birçok sorununolması da zaten kaçınılmazdır. Önemli olan yaşanan busaldırılara karşı bizlerin ne yaptığı ve ne yapacağıdır.

Bizler örgütlenmeliyiz. Başka bir seçeneğimiz yok.Ya köleliği kabul edeceğiz ya da örgütlenerek karşıkoyacağız. Biz köleliği değil mücadeleyi seçiyoruz.

Metal işçilerinin örgütlenmesinde vemücadelesinde önemli bir adım olan Metal İşçileriKurultayı’nı destekliyor, tüm metal işçilerini kurultayakatılmaya, mücadelemize omuz vermeye çağırıyoruz.

Hadımköy’den metal işçileri

Sermaye tiranlarından hesap soralım!Topkapı’da bulunan neredeyse tüm metal

fabrikaları sendikal örgütlülüğün olduğu işyerleri. Amabu örgütlülükler bugün artık tamamen patronlartarafından teslim alınmış durumdalar. Geçmişinönemli mücadele deneyimlerinin yaşandığı bufabrikalarda 12 Eylül darbesi ile birlikte Türk-Metal veÇelik-İş ihanet şebekelerinin hükmü sürüyor. Yanianlayacağınız Topkapı’da çalışan metal işçileri sözde

sendikalı görünseler de özde örgütsüzler. Sendikasız işyerlerinde ise sorunlar saymakla

bitmiyor. Neredeyse her yerde yaşandığını bildiğimizsorunların yanısıra bizler Topkapı’da bir de patronlardüzeninin rant hevesine kurban ediliyoruz. Kentseldönüşüm projesine dahil olan fabrikalarımızmuhtemelen birkaç yıla kadar başka yerlere taşınacakve patronlar da daha önce defalarca yaptıkları gibihaklarımızı gasp ederek bizleri sokağa atmayaçalışacaklar.

Tüm bu sorunlar orta yerde duruyorken yapmamızgereken gayet açık. Kendi sektörümüzde ve işçi sınıfıiçerisinde güçlü bir birliktelik yaratabilmeliyiz ki

MESS gibi sermaye tiranlarından hesap sorabilelim. Bu birlikteliğin yaratılması için ilk görev öncü

metal işçilerine düşüyor. Bizler Topkapı’dan sınıfbilinçli metal işçileri olarak 22 Kasım Pazar günügerçekleşecek olan Metal İşçileri Kurultayı’nı önemlibir adım olarak görüyor, destekliyor ve çalışmalarınıyürütüyoruz. Tüm öncü metal işçilerini de bu çabayaortak olmaya, kurultaya katılmaya ve metal işçilerininbirliğine güç katmaya çağırıyoruz.

Topkapı’dan metal işçileri

Hak arayan işçiler işten atılıyor…Aldem Çelik Fabrikası’nda çalışan iki işçi olarak 9

Ekim günü idari müdürün yanına çağrıldık. Farklıbahaneler sunulsa da ikimize de işten çıkarıldığımızsöylendi. Asıl nedense fabrikada çalıştığımız ilkgünden beri haklarımızı arayan işçiler olmamızdır.

Aldem patronları işlerini büyütmek için hepişçisinin sırtına basmıştır. Bu sayede krize rağmenbüyüyen bir şirket olmuştur. 2001 krizini de fırsataçeviren Aldem patronları 2008 krizini bu deneyimlekarşılamıştır. Herhangi bir nedenden dolayı işegelmediğiniz takdirde iki günlük yevmiyenizkesilmektedir. İşçilere ay sonunda kağıt imzalatmaksuretiyle bu keyfi cezaya kılıf yaratılmaktadır. Biz isebaşından itibaren bu uygulamayı kabul etmediğimiziçin işten atılmakla tehdit edilmiş, imza atmadığımıziçin özel olarak konuşmaya çağrılmış işçileriz. Sonuçtauzun dönemdir uygulanan bu keyfi ceza sistemihaksızdır ve birileri buna itiraz etmektedir. Bu tarihtenitibaren müdürün ve patronların dikkatini çekmiştikama hakkımızı aramaya devam ettik.

Metal isçilerinden kurultaya çağrı...

Metal İşçilerinin Birliği için 22 Kasım’da kurultayda buluşalım!

Metal İşçileri Kurultayı hazırlıklarından...

Ümraniye...22 Kasım’da gerçekleştirilecek Metal İşçileri Kurultayı’nın çalışmaları sürüyor.

11 Kasım günü, “Metal işçilerinin birliği için Metal İşçileri Kurultayı!” şiarlı afişler İMES Sanayi Sitesietrafına, Baraj Yolu Caddesi ve Tavukçu Yolu üzerine yaygın bir şekilde yapıldı.

Metal İşçileri Kurultayı Ümraniye Hazırlık Komitesi

Küçükçekmece...Kurultay çağrı afişlerini, tanıtım dosyasını ve diğer metaryalleri bölgemizde kullanmaya başladık.“Metal işçilerinin birliği için, Metal İşçileri Kurultayı” şiarlı afişleri bölgemizde metal fabrikalarının

olduğu Halkalı fabrikalar yolu ve işçi servislerinin yoğun olarak kullandığı güzergahlara yaptık.Kurultayın ön sürecinin toplam birikimini kapsayan kurultay dosyasını da kullanmaya başladık. Kurultay

öncesinde bu dosyayı öncü işçilere ve sendikalara ulaştıracağız. Kurultayın ön sürecini metal işçilerinemaledebilmek için dosya üzerinden ortak değerlendirmeler yapacağız.

Kurultay gündemli toplantılarımızı ve birebir görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Metal İşçileri Kurultayı Küçükçekmece Hazırlık Komitesi

Çelik-İş üyesi işçileri kurultaya çağırdık!Kurultaya kısa bir süre kala son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Öncü metal işçilerini göreve çağırarak

kurultayın sesini en geniş işçi bölüklerine duyurmaya çalışıyoruz.11 Kasım günü kurultaya çağrı bildirilerini Çelik-İş çetesinin örgütlü olduğu fabrikalardaki işçilere

ulaştırdık. Metalum, Jumbo ve İS-KA’da yaptığımız dağıtımlarla metal işçilerini kurultaya ve birliğe çağırdık.Birçok metal işçisinin fabrika kapısından ayrılmadan okuduğu bildirilerimiz olumlu karşılandı. Patronlara vesendikal bürokrasiye duyulan tepkiler işçiler tarafından dile getirilirken birçok işçi söylediklerimizin doğruolduğunu ve kurultayın önemini dile getirdi.

Topkapı’dan metal işçileri

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Metal işçileri kurultayı selamlıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Keza 6 ayda bir uygulanan zamlar bu fabrikada üçdönemden beridir askıda. Krizi gerekçe göstererekzam isteyenlere kapıyı gösterenler, zam talebini dekabullenememiştir. Biz fabrikada sadece sorunlarakarşı bireysel olarak ses çıkarttığımız için seçilmedik.Biz bu haksızlıkların durması ve alınterimizin karşılığıiçin işçilerin birlik olması gerektiğini savunduğumuziçin, Ocak ayında zam %15 olmalı dediğimiz için, 1güne 2 gün kesilen yevmiyelerimiz için kağıda imzaatmadığımız için işten çıkarıldık...

Aldem Çelik Fabrikası’nda başka işçiler de busüreçte işten çıkarıldı. Sonuçta patron için tek gerekçevardır. Kendi kârının artışı önündeki her engelinkalkması...

Aldem patronu kendi ifadesiyle işçilerin birlikolmasından korkuyor. Çünkü o da biliyor ki Aldemişçileri birlik olursa bugüne kadar rahat rahat oturduğutahtı sallanacaktır....

Metal işçileri bu sorunlara mahkum değildir. Metalİşçileri Kurultayı bu sorunlara karşı bir adımdır. Artıkmetal işçileri olarak birleşmenin ve daha güçlü birmücadelenin zeminini düzlüyoruz. 22 Kasım’dakurultay salonunda bu bakışla yerimizi almalı vepatronlara karşı tek yumruk olmalıyız. Bunun içinkurultaya hazırlanıyoruz. Tüm metal işçisikardeşlerimizi de kurultayla gücümüzü birleştirmeyeçağırıyoruz.

Aldem Çelik’ten bir işçi

Örgütlü mücadele için kurultaya!Asgari ücret tartışmaları başladı. Asgari ücret için

%3 düzeyinde sefalet zammı dayatacaklar. Busaldırılara dur diyebilmek için Metal İşçileriKurultayı’nda buluşalım. Ben de metal işçisiyim,benim de bir sözüm var ve ben de bir şeyler söylemekistiyorum. Örgütlü mücadele içinde patronlarınsaldırılarına karşı koymak ve metal işçilerininbirlikteliğini yaratmak için Metal İşçileriKurultayı’nda buluşalım.

Kartal’dan Bileşik Metal-İş Sendikası üyesi birişçi

Merhaba! Her geçen gün hayatımız daha beter bir hal alıyor.

“Bir şeyler yapmak lazım, bu böyle gitmez”,“Yaşayabileceğimiz bir dünya mümkün” diyorsan vekendini işçi sınıfının bir neferi olarak görüyorsan, hakgasplarına, sigortasız çalışmaya, fazla mesailere,düşük ücretlere karşı metal işçilerinin birliğinisağlamak için Metal İşçileri Kurultayı’nda buluşalım.

Bulut Makine’den bir işçi

22 Kasım’da düzenlenecek Metal İşçileriKurultayı’nı destekliyorum. Metal işçileri için bukurultay bir fırsattır. Özellikle sorunları karşısındayakınmaktan başka bir şey yapmayan metal işçilerikurultayı değerlendirmelidir. Tüm metal işçilerini bufırsatı iyi kullanmaya çağırıyorum.

Fergana Otomotiv’den bir işçi

İşçilerin en temel sorunu siyasal bir bilince sahipolamamalarıdır. Birçok sorunumuz var. Ücretlerödenmiyor, sigortalar eksik ya da hiç yatırılmıyor,servis yok, yemekler berbat vb...

Sanayide çalışan metal işçileri olarak bizler de busorunları yaşıyoruz. Aslında tüm işçiler bu sorunlardanşikayetçi ama kendimizi bir sınıf olarak görmediğimiziçin bir türlü doğru yolu bulamıyoruz. Bu nedenlekurultayı oldukça anlamlı buluyoruz.

Metal işçilerinin bağımsız sınıf örgütlenmesi olanMetal İşçileri Birliği’ni oluşturmayı amaçladığı veörgütlenme sırasında yaşanan olumsuz deneyimlerintekrar yaşanmaması için kurultaya destek veriyoruz.İşçiler sendikalara çok güvensizler. Çünkü işçilerörgütlenme süreçlerinde ihanet ve satışla karşı karşıyakalabiliyorlar. Ancak tabanda örgütlü olursak bu

sorunlarla karşılaşmayız.Tüm metal işçilerini kurultaya davet ediyoruz.

İkitelli OSB’den metal işçileri

Türk Metal Sendikası’nın örgütlü olduğu birfabrikada çalışıyorum. Fabrikalarda sömürü koşullarıalabildiğince ağır durumda. Kriz sürecinde patronlasendika kolkola girerek bir dizi kazanılmış hakkımızıelimizden aldı. İşçiler daha yeni yeni nelerkaybettiklerini anlamaya başladılar. Ancak hiçbir şeyiçin geç kalınmış değil. Kurultayı iyideğerlendirebilirsek hem Türk Metal çetesinden hesapsormanın ilk adımlarını atmış oluruz hem de metalişçilerinin birliğini sağlamış oluruz. Tüm metalişçilerini kurultayda görmek istiyorum.

Supsan’dan işçiler

Uzun yıllardır metal sektöründe çalışıyorum. Enson Mita Kalıp adlı fabrikadan duyarlı olduğum içinatıldım. Beni işten atarak mücadeledenuzaklaştıracaklarını ve terbiye edeceklerinizannediyorlarsa yanılıyorlar. Patronların biz işçilere

kölelikten başka verebileceği hiçbir şey yok! Bizimsemücadeleden başka seçeneğimiz yok. Bu nedenlebundan sonra çalıştığım fabrikalarda da sesimikısmayacak tam tersine daha da yükselteceğim.

Tabanın iradesini açığa çıkarmak için düzenlenenMetal İşçileri Kurultayı’nı hem destekliyor hem deçalışmalarına katılıyorum. “DGM’yi ezdik sıraMESS’te” diyen metal işçilerinin kararlılığıylakurultayda buluşalım.

Mita Kalıp’ta işten atılan bir işçi

Örgütlenme sürecimizi aşağı yukarı herkes biliyor,burada tekrar anlatmayacağım. Ancak ben bu süreçtesendikalaşınca her şeyin bitmediğini gördüm. Aslındaher şey patronun istediği gibi işliyor. Bundan dolayıişçilerde sendikaya karşı ciddi bir güvensizlik oluştu.İşçiler bu süreçte sendikadan uzaklaştı. Ancak bununönünü almak için fabrika komitesini tekraroluşturmaya çalışıyoruz. Kurultayı destekliyorum. 22Kasım’da kurultayda olmaya çalışacağım.

Güven Elektrik’ten bir işçi

Metal işçilerinin 12 Eylül karanlığını yırtan şanlı eylemi...

Netaş grevi 23. yılında

yolumuza ışık tutuyor! Metal işçilerinin işçi sınıfının tarihine altın harflerle yazılmış sayısız eylemi vardır. Bu eylemler içerisinde

sınıf hareketi tarihinde dönüm noktası olanlar da bulunmaktadır. 18 Kasım 1986 yılında başlayan Netaş greviböyle bir eylem olmuştur. Netaş grevinin en önemli özelliği 12 Eylül faşist diktatörlüğünün karanlığı altındagerçekleşmiş olmasıdır. 3 ay kadar süren ve üstelik kazanımla sonuçlanan Netaş grevi 12 Eylül karanlığınıyırtmıştır.

Netaş (Northern Elektrik Malzemeleri Fabrikası) Kanadalı Northern şirketi ile PTT ortak yatırımıdır.Telefon santralleri ve malzemeleri üreten ve Ümraniye’de kurulu bulunan fabrika 1969 yılından bu yanafaaliyettedir. Netaş Fabrikası’nda mücadele geleneği 1986’lardan çok daha öncelere dayanır. 1975 yılındaüyesi oldukları sarı Tek Met-İş Sendikası’ndan ayrılarak DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’na geçmelerindendolayı işten çıkarmalar başlayınca Netaş işçileri iş bırakmış, işyerini işgal etmiş, polisle ve eylem kırıcılarlaçatışmalar yaşamış ve sonunda kazanmışlardır.

Netaş işçilerinin 18 Kasım 1986 yılında başlayan grevi ise, toplu sözleşme sürecinin tıkanması nedeniylebaşlamıştır. 3150 işçiyi kapsayan grev 93 gün sürmüştür. Grev, Ümraniye’deki ana fabrikanın yanı sıra diğerşehirlerdeki işyerlerinde çalışan işçileri de kapsamıştır.

Netaş işçileri, 12 Eylül’ün ardından Maden-İş kapatıldıktan sonra bağımsız Otomobil-İş Sendikası’ndaörgütlüydüler. O dönem sendikacılar arasında “bu yasalarla grev yapılmaz” anlayışı yaygındı. Ama Netaşişçileri fiili ve meşru mücadele hattından yürüdüler.

Sendika ve grev yasalarındaki sınırlamalara ve yasaklara rağmen, Netaş işçileri 93 günlük grevin sonunda,taleplerini büyük oranda kabul ettirerek patronu dize getirdiler. Üstelik işçilerin talepleri salt ücret artışıdeğildi. 12 Eylül’ün ardından kaybettikleri ekonomik, sosyal ve demokratik haklarının en azından bir kısmınıgeri almak amacındaydılar. Örneğin yılda 6 ikramiye alıyorlardı, oysa yeni yasada ikramiyeler 4’lesınırlandırılmıştı. Disiplin kurullarında işçi ve işveren eşit sayıda temsil edilecek ve başkanlığı dönüşümlüolacaktı. İşten çıkarılan işçiye 3 ay daha ücret ödenmesini öngören işsizlik tazminatı talep ediliyordu.

Bu taleplerin birçoğu bugün işçiler için hayal bile edilemez durumdadır. Ama Netaş işçileri, sendikaları ilebirlikte aylar öncesinden tüm işçileri kapsayan çeşitli komiteler kurarak hazırladıkları 88 maddeliktoplusözleşme taleplerine sahip çıktılar. Kararlı bir mücadeleyle de başarıya ulaştılar.

Grev sırasında her gün en az 500 işçi aktif bir şekilde görev üstlendi. Her gün değişen 163 grev gözcüsüvardı. Grev boyunca tek bir işçi bile başka bir işte çalışmadı ve “kendi dayanışma işlerimizde çalışırız,dayanışmamızı kendimiz örgütleriz” dediler. Bunun için “Netaş işçileri için bir saatini ver” sloganıyla işçisınıfını dayanışmaya çağırdılar. Oluşturdukları dayanışma fonunu grev bittikten sonra da grevci işçilerledayanışma fonu olarak sürdürmeye çalıştılar. Bu çerçevede aynı dönemde mücadele yürüten grevci Derbyişçilerine o zamanın parasıyla bir milyon lira nakit ve bir kamyon dolusu gıda ve ihtiyaç maddesini dayanışmaolarak sundular.

Netaş grevcileri, kendi iç örgütlülüklerini sağlam oluşturmanın yanı sıra, diğer sendikalarla, çevrefabrikalarda ve işyerlerinde çalışan işçilerle, bölge halkıyla, çeşitli gençlik kesimleriyle de ilişkiler kurdular.Diğer birçok sektördeki grev ve direnişlere ilham kaynağı oldular.

Grevin etkisiyle sendikaların bölünmüşlüğüne rağmen tabanda birliğin koşulları oluşturulmuştu. Netaşişçileri, grevin yürütülmesi işini de sendikacılara havale ederek bir kenara çekilmek yerine, bizzat kendi özgüçlerine dayanarak, grev mücadelesini öncesiyle ve sonrasıyla nasıl yürütüleceğini gösterdiler.

Tüm bu özellikleriyle Netaş grevi ve grevci işçileri, metal işçilerinin mücadele tarihine eşsiz bir deneyimbıraktılar. Bu deneyimden öğrenmeli ve geleceği kazanma mücadelemizde Netaş grevini bayrak yapmalıyız

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Kapitalist kriz tipleri20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Kapitalizmin krizleri ne bir sapma, ne de yaşananbir talihsizliktir. Kriz sistemin karakteristiközelliğidir. Kapitalizm bir anlamda sürekli krizsistemidir. Sistem kendi iç çelişkilerinden dolayı birkrizden diğerine sürüklenir. Her kriz geçmişteyaşanan krizden daha yoğun kendini dışa vurur.Sistemin krize çözümleri son tahlilde palyatiftir. Fakatbu özelliği antagonizmanın emek cephesinde birreaksiyon yaratmadığı müddetçe bir konsolidasyonunve yenilenmenin ifadesi olabilir.

Kapitalist sistemde iki kriz tipi vardır: Birincisikısa çevrimli krizlerdir, ikincisi ise buhranlar vebüyük bunalımlardır.

Kısa çevrimli krizler ekonomide daralma vegelişme periyotlarına bağlı olarak sık görülen bir kriztipidir. 19. yüzyılda kapitalizmin merkez ülkeleri olanİngiltere, Fransa, Almanya ve ABD’de aşağı-yukarı 8-10 yıllık periyotlarda (1816, 1825, 1836, 1847, 1857,1866, 1873, 1882, 1890’da) kendini göstermiştir.Emperyalizm çağında ise kısa çevrimli krizlerinnüksetmesi daha karmaşık bir görünümdedir (**).Büyük bunalımlar arasında kısa dalgalanmalarşeklinde dışa vurmaktadır. Son 25 yılda uluslararasıçapta bu bağlamda bir dizi kriz yaşanmıştır. 1982Avrupa para krizi, 1987 ABD borsa krizi, 1993 Sterlinkrizi, 1994 Türkiye-Meksika krizi, 1997-98 DoğuAsya krizi, 1998 Rusya-Brezilya krizi, 2001 Türkiye-Arjantin krizi bu krize örnek krizlerdir. Kısa çevrimlikrizlerin en temel özellikleri şunlardır; bu krizlerbölgesel mahiyettedir, ağırlıkla finans sektörüylesınırlıdır, birkaç yılı geçmeyen ve süresi uzamayankrizlerdir.

Sistem bu krizlerle rektifiye olur. Bilindiği gibikapitalist sistem bünyesinde toksin üretir. Hattakapitalist sistemin kendisi toksinli “varlıktır”. Bukrizlerle sistem toksinlerini atar. Krizlerle kapitalistsistem çelişkisini, anarşisini boşaltır.

Buhran ya da büyük bunalımlar ise kapitalizmintarihinde üç kez yaşanmıştır. Bu krizler kapitalistüretim tarzını sarsacak içeriktedir. Yıkıcı sonuçlardoğuran kitlesel işsizliğin yaşandığı, küresel düzeydeyoksulluğun arttığı, büyük dev şirketlerin iflas ettiği,yeni bir kapitalist formasyona geçildiği şiddetli alt-üstoluşları ifade eder. Bazı temel özellikleribulunmaktadır.

En başta bölgesel değil, küresel mahiyettedir. Birülkede başlasa bile hızla uluslararası düzeye yayılmaözelliği vardır. İkinci temel özelliği senkronize birkarakter gösterir. Bugün yaşadığımız kapitalist krizdegörüldüğü gibi senkronizasyonun bir boyutusektörden sektöre sıçraması ve ülkeden ülkeyeyayılmasıdır. Senkronizasyonun ikinci boyutu ise krizbir dizi krizle birlikte kendini dışa vurur. Örneğinbugün gıda krizi kapıdadır. Daha önce Mısır veHaiti’de yaşanan gıda isyanlarının küresel çaptayaygınlaşması olasıdır. Ayrıca 21. yüzyılın bukonjonktürü kendini hegemonya kriziyle degöstermektedir. G-20 zirvesi bir taraftan emperyalistözneler arasında bir konsensüs arayışını işaretlese de,öte taraftan hegemonya krizinin açığa çıktığı bir zirveolmuştur. Yaşanan kriz aynı zamanda bir uygarlıkkrizi olarak da görülebilir. Makineye ve tüketimedayalı kapitalist uygarlık çürümekte ve çökmektedir.Ayrıca dünyanın yok oluşunu işaretleyen ekolojik kriz

bütün yıkıcılığıyla sürmektedir. Kapitalist sistembırakın insanların geleceğini, tüm canlıların vedünyanın geleceğini tehdit eder içeriktedir. Bütünbunlarla birlikte hırs, rekabetle kendini üreten veinsanın insan tarafından sömürülmesine dayanankapitalist sistem, çıplak bir etik kriz içindedir. Birbaşka boyutuyla konformizm, tüketim terörü vehedonizmle özdeşleşmiş sistemin bütün çürümüşlüğüalenidir. Kısacası büyük bunalımlarda bugünyaşandığı gibi kriz senkronizasyonu ortaya çıkar.

Diğer bir özellik, krizin hızlı deforme ediciniteliğidir. Bu deformasyon daha önceki krizlerdegörüldüğü gibi dünya çapında üretim kapasitesininsert düşüşünde gözlemlenebilir. Ayrıca bugün bırakınmerkez ülkeleri, ikinci kuşak ülkeler diye detanımlanabilecek Brezilya, Çin, Hindistan, GüneyKore’de hem ticari, hem de finansal çöküşleryaşanmaktadır. Periferideki durum ise çok dahavahimdir.

Son olarak büyük bunalımların temelözelliklerinden bir tanesi uzun süreli olmalarıdır. 1873krizi 20 yıllık bir zamanda, yani 1873-1893 arasındakendini hissettirmiş, yıkıcı etkilerini 20-30 yıllık birkesitte göstermiştir. Benzer bir durum 1929 krizindeyaşanmıştır. 10 yıllık bir süreyi kapsayan bu krizin,sarsıcı sonuçları II. Paylaşım Savaşı’nda ortaya çıktı.Savaş sonrasındaki yeni kapitalist formasyonubelirledi. Yaşadığımız krizin de 10-15 yıllık bir süreyeyayılması büyük bir olasılıktır.

Yaşanan krizin bir kısa çevrimli kriz olmadığıortadadır. Ve bu kriz büyük bir bunalımı işaretliyorsa,yeni bir tarihsel momentumda olduğumuzun birgöstergesidir. Bu momentum 21. yüzyıldaki sınıfmücadelelerini kapsayan içeriktedir. Bunun anlamınıdaha önceki büyük bunalımlara bakarak görebiliriz.Çünkü her büyük bunalım, döneminin sınıfilişkilerine ve çatışkılarına damgasını vurmuştur.Krizin bu manada tartışılması bir anlamda kriziniçeriğinin anlaşılması anlamına gelir. Bunun dışındakriz tartışmaları ya totolojik mahiyettedir, ya daaktüelitenin içine hapsolmuştur.

1873-1893 krizi tekel öncesi dönemden, tekel

sonrası döneme geçişi ifade eder. Tekelleşme sürecikapitalizmin bir tarihsel döneminden diğerine geçişinbir göstergesidir. Emek-sermaye arasındakiantagonizma en sert şekilde kendisini dışa vurmuş,sınıflar mücadelesi keskinleşmiştir. Krizin arkasındaemek cephesinin yarattığı 1830-1848 devrimleri, işçisınıfının toplumsal maddi güç olarak tarih sahnesineçıkışı, genel grevler, barikat savaşları ve iktidaratakları vardır. Komünist Manifesto bu mayanın ya daİngiliz sanayi devriminin ve 1789 FransızDevrimi’nin yarattığı tarihsel konjonktürün ürünüolarak doğdu (8). 1864 I. Enternasyonal dünya işçisınıfının partisi olarak emeğin gücünü örgütledi vegösterdi. 1871 Paris Komünü işçi sınıfının iktidarınısimgelerken, burjuvazi için korkulu bir rüya oldu.1870 ve 80’lerde ABD, İngiltere ve kıta Avrupası’ndayoğun işçi grevleri yaşandı. İşçi sınıfı giderekşekillendi. Büyük bunalım bu faktörlerle tetiklendi.Aynı süre, Engels’in ifadesiyle, İngiliz endüstritekelinin çöktüğü ve İngiliz işçi sınıfının ayrıcalıklıkonumunu kaybettiği bir dönem oldu. Yani bir başkaboyutta hegemonya krizi açığa çıkmaya başladı. Krizçalışma rejiminde önemli değişikliklere yol açtı. Pre-Taylorizm’den Taylorizme geçildi. Taylorizm özündebilginin emek sürecinin dışına çıkartılmasını içerenbir yönetim tekniğiydi ve detaylı planlamaya ve sonderece iyi hesaplanmış işbölümüne dayanıyordu.Hedef, üretkenliği arttırmaktı (9). Bu yönde üretim veyönetim birbirinden ayrıldı. İş standardize edildi. İşçiTaylorizm’de akıl melekeleri olmayan ve kendineverilen görevleri düşünmeden yerine getiren bir nesneolarak ele alındı.

Büyük bunalım dönemi buhar enerjisindenelektrik enerjisine geçişi simgeledi. Elektrikenerjisinin üretime girmesiyle makinelerinişleyişinde, güç motorlarının yenilenmesinde,iletişimde önemli gelişmeler yaşandı. Sömürgesavaşları hızlandı. Sonuçta kapitalizmin yeni birformasyona geçişi ve emperyalist özneler arasındakirekabet ve çatışkı kendini Rosa Luxemburg’untanımlamasıyla “düzeltici savaş”ta gösterdi (10). Yanibu büyük alt-üst oluşların veya ilk büyük bunalımın

Kapitalizmin ruhu ve krizler – II

Kapitalist kriz tipleriVolkan Yaraşır

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

somut sonucu I. Emperyalist Paylaşım Savaşı oldu. İkinci büyük bunalım 1929-1939 yıllarında

yaşandı. Bu dönemin karakteristik özelliğiemperyalizm çağı olmasıydı. Yine arkasındamuazzam antagonist çelişkiler yatıyordu. İşçi sınıfıEkim Devrimi’yle Paris Komünü’nden aldığı birikimigerçek haline getiriyor, iktidarı fethediyordu. Bumuazzam sarsıcı gelişme 20. yüzyılın tüm sınıf ilişkive çatışkılarına damgasını vuracaktı. Kapitalizminkalbi sekteye uğrayacak, Almanya’dan İtalya’ya,Avusturya’dan Macaristan’a devrimci durumlaryaşanacaktı. Birinci sol dalga diye tanımlayacağımızbu gelişme İngiltere 1926 genel grevi ve İspanya içsavaşıyla (1936-1939) kırılacaktı. Özellikle devrimcidurumun yaşandığı İtalya ve Almanya’da faşizminiktidara gelişi işçi sınıfına karşı gerçekleşen, karşıdevrimci bir hareketti. Bu gelişmeler ve emperyalistgüçler arasındaki çelişki ve çatışkılar ikinci büyükbunalıma yol açacaktı. 1870’te başlayan İngilizsömürgeciliğinin gerilemesi devam etmekteydi. Bugerileme 1940’a kadar, yani 70 yıl sürdü. Aynıdönemde ABD’nin atağı olsa bile henüz yenihegemon bir güç oluşmamıştı.

Büyük bunalım üretim tekniği olarakTaylorizm’den Fordizme geçişi simgeledi. Yönetimteknikleri, üretim ve emek süreçleri Fordizme görebiçimlendi. Fordizm kitlesel bir üretim sistemiydi.Taylorizm’de olduğu gibi işçiler üretim hattı boyuncahareket etmeyecek, iş işçiye gelecekti. Kayan bantsistemi ile bu olanak sağlandı. Fordizm aslındaTaylorizmin bilimsel yönetim adı verilen anlayışınınpratiğe uygulanması, üretkenlik artışının sağlanması,buna göre ücret sisteminin belirlenmesini içeriyordu.Teknolojik gelişmelerle birlikte kitlesel üretimin önüaçıldı. Üretim patlamaları yaşandı. Fordizmde işçimakinenin uzantısı olmaktan çıkarılıp makineninparçası haline geldi. Makinenin mantığına venesnelliğine göre örgütlenmiş bir üretim sürecinegeçildi. İşçi makinenin bir vidası gibikonumlandırıldı. İşçi makinenin aklına tabi oldu.İşçinin bilgi ve becerisi tümüyle gereksiz hale geldi.İşçiler kalifiye bir nitelik göstermiyordu. Tecrübesizyeni işçi, uzun yıllar çalışan bir işçinin yerini hemenalabiliyordu. Bu durum aynı zamanda bütün işsizleriyedek işçi ordusu haline getiriyordu. İkinci büyükbunalım emperyalist özneler arasındaki çatışkıyı en uçnoktaya yükseltti ve sonuçta ikinci paylaşım savaşıyaşandı. Bu dönemin enerjisi elektrik enerjisiylebirlikte yaygın petrol ve petrol ürünleri kullanımı venükleer enerji oldu.

1945-75 arası kapitalizmin altın çağı olaraktanımlandı. Bir tarafta sosyal devlet ve refah toplumu,diğer tarafta reel sosyalizm döneme damgasını vurdu.İki kutuplu dünya ve büyük devlet politikaları sürecibelirledi. Bu dönem her ne kadar toplumsal uzlaşmave işçi aristokrasisinin yaygınlaştığı dönem olaraktanımlansa da, aslında büyük sınıf mücadelelerinesahne oldu. Örneğin 1919-1939 arasındametropollerde grevlere yaklaşık 75 milyon işçikatılmışken, 1946-1963 döneminde greve katılanişçilerin sayısı 125 milyona yükseldi. 1960-1970arasında tüm kapitalist dünyada grevlere katılanişçilerin sayısı 425 milyondur. Ve bu dönem Fordizmile anılsa da, özellikle 60’lı yılların ortalarından sonraFordizmin krizi açığa çıkmaya başladı. İşçi sınıfıfabrika içindeki kapitalist tahakküme karşı çeşitliisyan biçimleri geliştirdi. İşe gitmeme, üretkenliğidüşürme, endüstriyel sabotaj, spontane grevler, işireddetme, fabrika işgal eylemleri, Fordizmin krizinibütün açıklığıyla ortaya çıkardı. 1968 küresel ayağakalkışı metropollerde büyük alt-üst oluşlara yol açtı.Özellikle Vietnam savaşı, Çin Kültür Devrimi sürecinsiyasal ayaklarını oluşturdu. Amerika’da savaş karşıtıve sivil haklar hareketi sarsıcı etkiler yarattı.Siyahilerin kimlik mücadelesi ve ayağa kalkışı siyah

devrimi tartışılır kıldı. Bütün bu toplumsal ve siyasalbüyük dalgalanma kapitalist sistemi krize sürükledi.

Yaşadığımız krizin kökleri de bu dönemedayanmaktadır. Vietnam savaşının yarattığı bütçeaçıklarının kapanması için altın-Dolar bağınınkopartılması (***), yani 1971 yılında uluslararası parasisteminin çöküşü, 1972-74 yıllarında yaşanan küreselgıda krizi, 1973-74 yıllarında ortaya çıkan enerji kriziüçüncü büyük bunalımın başlangıcını gösterdi. Karoranlarında 1960’lı yılların sonlarına doğru belirginhale gelen düşme 1973 krizini tetikledi. Bu süreç deyeni bir kapitalist formasyonu işaretledi. Sistem birtaraftan kar maksimizasyonu sağlamak, diğer taraftansınıfın her düzeydeki (ekonomik, demokratik, siyasal)örgütlülüğünü parçalamak amacıyla sistematik birkarşı devrim programı olan neo-liberal politikalarıhayata geçirdi.

Metropollerde M. Thatcher, R. Reagan ilesimgelenen bu dönem ideolojik, kültürel ve ekonomikboyutları olan konsantre bir karşı devrim olarakyaşandı (11). Üretim sistemi olarak Fordizm’den, post-Fordizme geçildi. Sınıfın boyunduruk altına alınmasıve disipline edilmesi için son derece konsantreuygulamalar gerçekleştirildi. Bu süreç tarihin enbüyük proleterleşme dalgasını yarattı. Ama aynızamanda sınıfın amorfe ve atomize oluş süreci olarakyaşandı. Sınıfın organik birliği parçalandı, sınıf hızlakatmanlaştı. İngiltere manifaktür ve ticari kapitalizmdöneminde dünyanın atölyeliğini yapmıştı. Post-Fordizm döneminde ise dünyanın atölyeliğini DoğuAsya yapmaya başladı. Hatta bütün dünya atölyeyedönüştü. Maksimum kârı hedefleyen post-Fordizm,kendini en net olarak esnek üretim ve sistematikgüvencesizleştirme politikalarıyla dışa vurdu.Taşeronlaştırma, fason üretim post-Fordizminayrılmaz bir parçası olarak hayata geçirildi. Post-Fordizmde işçi yalnızca makinenin bir vidası değildi.Aynı zamanda işçi makineye, aklını ve ruhunuvermeliydi ya da işçi artık organik bir makineyedönüşmüştü. Biyo-teknoloji ve nano-teknoloji, bilişimve haberleşme teknolojisinde önemli atılımlargerçekleşti. Üretim alanında bu teknolojilerkullanılmaya başlandı. Yeni düzeltici savaşlar budönemde bölgesel savaşlarla kendini gösterdi.Ruanda’da 2 milyon (1994), Sudan’da 2 milyon(1984-2004), Yugoslavya’da 250 bin (1991), Irak’ta1.5 milyon (2003), Afganistan’da 60 bin (2001) kişibölgesel savaşlarda yaşamını yitirdi.

Sosyal devletin ilgası, reel sosyalizmin çöküşü vebunun yarattığı büyük alt-üst oluş, yeni jeo-politik,1.5 milyar insanın emperyalist-kapitalist sistemeentegrasyonu 1970’lerin başında başlayan krizin dahaönce şiddetle kendini dışa vurmasını engelledi.

1930’lu yıllarda geliştirilen esas olarak II. DünyaSavaşı’ndan sonra uygulanan Keynesyen model,kendini refah toplumu veya sosyal devlette simgeledive 1980’li yıllara kadar varlığını korudu. Aslında bumodel sınıfın yıkıcı gücünü absorbe etmeye ve sınıfısisteme entegre etmeye dayanıyordu (12). EkimDevrimi’nin sarsıcı etkisi kapitalist sistemin acilönlemler almasına neden olmuştu. Sınıf terbiyeedilmeli, denetlenmeli, farklı kontrolmekanizmalarıyla sistemle bütünleştirilmeliydi.Emeğin direnme gücünün kırılması ve sistemeeklemlenmesi hesaplandı. Sınıf hem kitlesel üretiminyaratıcısı, hem de kitlesel tüketiminin uygulayıcısıoldu. Kapitalizmin bir tarihsel dönemine damgasınıvuran sosyal devlet, neo-liberal karşı devrimpolitikalarıyla radikal bir tasfiye sürecine girdi. Dünsosyal devletin temel ayakları olan eğitim, ulaşım,haberleşme, sağlık hızla metalaştı. Kısaca sosyaldevletin sosyal yanı özelleştirildi. Bu uluslararasısermaye için olağanüstü bir kar realizasyonuydu.

Reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte çok geniş bircoğrafya kapitalist barbarlığın operasyonlarına açıldı.

Bu coğrafyalardaki enerji kaynakları, kıymetlimadenler, kıymetli topraklar, besin ve su kaynaklarıtalan ve yağma edildi, ediliyor. Yine bu coğrafyalardayaşayan 1.5 milyar insan hızla ucuz işgücü olarakemperyalist-kapitalist sisteme entegre edildi.Kapitalist sistemin 1990 sonrasında elde ettiği buolağanüstü “kaynaklar”, açığa çıkması beklenen kriziöteledi. Bu süreç tarihteki en acımasız imparator vediktatörlerin, yani Sezar’ın, Atilla’nın, Hitler’in dahitahayyül bile edemeyeceği en büyük talan veyağmaydı. “Modern” barbarlıktı.

Kısaca 1970’lerin başıyla 2008 yılı arası krizinuzun durgunluk dönemini simgeledi. Yukarıdasaydığımız nedenler bu sürecin uzamasının temelsaikleri oldu. 2008 sonrası süreç ise krizin depresifaşamasını işaretledi.

Yaşanan süreç bütün bu yönleriyle yeni bir tarihselmomentumu işaretlemektedir. Bunun bir diğer anlamıyeni sermaye birikim rejimine geçiştir. Yeni birkapitalist formasyonun zeminlerinin örülmesidir.

Bu tarihsel momentumdan 21. yüzyılın bütün sınıfilişki ve çatışkılarını okuyabiliriz. Böylesine bir süreçideolojik-teorik Rönesans’ı ve politik-pratik bir cüretiiçinde taşımaktadır ve paradigmaların kırılmasıkaçınılmazdır. Tıpkı 1873-1893 krizinin 20. yüzyılınbaşlarında Marksist harekette yarattığı ideolojik-teorik Rönesans ve politik-pratik cüret gibi. 1905-1915 arası Avrupa kıtasında Marksist hareketinönemli politik aktörleri ve kuramcıları yaşanan sürecianlamaya, kapitalizmin geçirdiği formasyondeğişikliğini kavramaya çalıştılar ve buna bağlı olarakpolitik bir duruş gösterdiler. Bu dönemdeki üretilenfikri zenginlik ve sosyal pratik bir anlamda 20.yüzyılın tarihini belirledi. Ekim Devrimi buzenginlikten güç aldı. Avrupa’yı saran devrim dalgasıbu zenginliğin ürünü olarak kendini dışa vurdu. Yinebu süreç II. Enternasyonalin çöküşüne, “evrimselsosyalizme”, sosyal şovenizme yol açtı. Kısacatarihinin diyalektiği işledi.

(Devam edecek...)

Dipnotlar:

(**) Emperyalist yayılmacılıkla sömürgeci yayılmacılıkarasında önemli farklar bulunmaktadır. Her şeyden önceemperyalizm kapitalizmin en yüksek aşamasıdır ve malisermaye egemenliğine dayanan bir dünya sistemidir.Tekelci rekabet üzerinde yükselen bir yayılmacılıktır.Kapitalizmin bu aşaması 19. yüzyıldan beri görülmekte olançevrim periyotlarında “farklılaşmalar” yaratmıştır.

(***) Bu durum ABD’ye sınırsız bir senyoraj hakkıtanıdı.

(8) İşçi sınıfının 1811-1812’deki muhteşem Ludistayaklanmaları, 1838’de başlayan, üç dalga halinde gelişenÇartist hareket, 1831 ve 1834 Lyon ayaklanmaları vekomünleri, 1844 Silezyalı dokumacıların başkaldırısımanifestonun ruhunu belirledi. Ayrıca dönemin entelektüelbirikimleri maya işlevi gördü, sözlerin güce dönüşmesinisağladı. Böylece komünist manifesto İşçi sınıfının teorik vepratik silahı haline geldi. Manifesto sınıflar mücadelesininyenilgileri ve yengileri üzerinde biçimlendi.

(9) Taylorizm ağırlıkta alet kullanılan bir sistemdir. Ürün,işbölümü ilkesine göre çeşitli ellerden geçse de, üretim halainsanın becerisine bağımlı ve işçinin kişisel iradesinden vetepkisinden etkilenebilmekteydi. Taylorizmi “en iyi işi endüşük maliyetle yapabilme” koşullarını yaratma olarak datanımlayabiliriz. Taylorizm bir başka ifadeyle işçinin sonderece rafine bir şekilde sermayeye dönüştürme faaliyetidir.

(10) Savaş sermaye birikiminin tıkandığı dönemlerdeaşırı birikimi düzenlemenin en garantili yöntemidir.Sermaye dün bu yöntemi I. ve II. Paylaşım Savaşları’ndaen acımasız bir şekilde kullandı. Bugün de aynı yöntemiyeni paylaşım savaşları olarak değerlendirebileceğimiz yada ”düzeltici savaşlar” olarak görebileceğimiz bölgeselsavaşlarda da kullanmaktadır ve kullanacaktır.

(11) Konu hakkında ve Neo-liberal politikaların P.Joseph Goebbels’leri olan Fukuyama ve S. Huntington vediğerleri hakkında daha geniş bilgi için bakınız; VolkanYaraşır, “Finansal Tsunami, Öncü Sarsıntıdan BüyükÇöküşe mi?Kapitalizmin Krizi ve İşçi Sınıfı,” adlı makale.

(12) Keynesyen politikalar ve sosyal devlet hakkındadaha geniş bilgi için bakınız; Volkan Yaraşır, “Sosyaldevletin gelişimi ve dönüşümü,” adlı makale.

Kapitalist kriz tipleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

6 Kasım eylemlerinden yansıyanlar...22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Gençlik hareketi açısından temel bir gündem olan6 Kasım’ı geride bıraktık. Bu sürecin değerlendirmesiönümüzdeki dönemler açısından doğal bir önemtaşımaktadır. Geçirdiğimiz sürecin toplam tablosunahakim olabilmek, eksiklikleri ve olumlu yanlarınıortaya koyabilmek, harekete dair iddiası olan hersiyasal gençlik grubunun görevidir.

Geçtiğimiz senelerin 6 Kasım sürecinideğerlendirirken ön sürecin verimsiz geçmesininnedenleri, tartışmaların çok uzun sürmesi ve bununsonucunda da oluşturulan birlikteliklere rağmenyerellerde pratiğe zaman kalmamasıydı. 2009 6Kasım’ı açısından birkaç yereli dışta tutarsak farklı birtablonun varlığından bahsedemeyiz.

6 Kasım sürecinin gündemleri

Bu yılın 6 Kasım gündemleri; ticarileşen eğitim,YÖK’ün baskıcı ve anti-demokratik uygulamaları(soruşturmalar, cezalar), sistemin krizi ve Kürthalkının özgürlük mücadelesine yapılan saldırılar -sahte açılımlar olarak belirlendi. Genç komünistlerinyürüttüğü tüm çalışmalarda 6 Kasım süreci birçokpolitik başlık ile birlikte ele alınarak, düzenin teşhirive gençliğe yönelik saldırılar bu kapsamda işlendi.

6 Kasım eylemlerinden bir kez daha parçalı durum yansıdı

Geçmiş yılların 6 Kasım tablolarında eylemdeğerlendirmelerinde, genelde eylemlerin parçalılığınaişaret edilmekteydi. Politik ayrışmaların yanı sırabiçimsel kaygılar ve dayatmalar eylemin bölünmesinikoşullayabilmişti. Bu sene açısından parçalı tabloyuyaratan esas etken ise, daha çok politikyaklaşımlardaki farklılıklardı.

6 Kasım hazırlık toplantılarının başlaması ilebirlikte Emek Gençliği, Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifleri ve TKP’li Öğrenciler’in politikyaklaşımlarının ana eksenini, AKP karşıtlığı üzerindeneğitimde gericilik ve piyasalaşma vurgusu belirledi.Birkaç yereli istisna olarak dışta tutarsak, yukarıdasaydığımız siyasal gençlik grupları kentlerde sürecibirlikte örmüş oldular.

Çoğunluğu gençlik içindeki reformizmin temsilcisiolan bu akımlar, eğitim alanında yaşanan neo-liberaldönüşümleri, düzenin yaşadığı krizi veçözümsüzlüğünü, öğrencilerin eğitim hakkınıngaspını, burjuva gericiliği-AKP karşıtı mücadeleyeindirgeyen bir çizgide hareket ettiler. Bu bakışlaörgütlenen bir muhalefet, gerçek sorunu tariflemektenkaçınan, gençliğin enerjisini düzen sınırlarında tutanbir yaklaşımdan öteye geçememektedir.

6 Kasım ve Genç-Sen

6 Kasım sürecine yaklaşımı üzerinden değinilmesigereken bir diğer özne ise Genç-Sen’dir. Genç-Sen busene de geçen yılki gibi merkezi bir Ankara mitingikararı almıştır. Bunun öncesinde ise Genç-Sen önünebelirli politik gündemlere dair çalışma hattı veeylemlilikler koymuştu. Geçen sene ilekarşılaştırıldığında belirli yereller açısından

hareketsizliğini kıran bir seyir izleyebildi. Bazıyerellerde çalışma yürütülerek, yerel eylemin vemerkezi mitingin ön sürecinde duyurusu yapılabildi.

Genç-Sen kendi önüne koyduğu eylem dışında -birkaç yereli dışta tutarak- yerellerdeki ortaksüreçlerin parçası olmamıştır. Genç-Sen yerellerde dekendini ifade edebileceği eylem biçimleri önermiştir.Bunun dışında ortaya çıkan kurguların parçası olmayıtercih etmemiştir. Tercihen ortak süreçlerin dışındakalan bir eylem pratiği sergilemiştir. Genç-Sen’iniçerisindeki liberal-reformist bloğu oluşturan çevrelerde 6 Kasım sürecini sadece Genç-Sen üzerindenörmek sınırlarında hareket etmiş, yerellerde yürüyentartışmaların etkin parçası olmayı tercih etmemişlerdir.

Üniversitelerde artan baskılar ve faaliyette ısrar!

Son yıllarda toplumsal muhalefetteki geri düşüş ilebirlikte üniversitelerde de düzen saldırılarınıalabildiğine yükseltmektedir. Artan soruşturma-cezaterörünün yanı sıra keyfi yasaklar dayatılmakta, faşistsaldırılar giderek tırmandırılmaktadır. 6 Kasımpratiğini örerken birçok yerelde saldırılar yaşandı.Düzenin karşısına dikilmekten çekinilmeyenyerellerde gençlik mücadelesi adına mevzilerkazanıldı. Örneğin Hacettepe Üniversitesi’nde polissaldırısı ardından kesintiye uğrayan faaliyet kısa birsürede toparlanmış ve saldırı sürecipüskürtülebilmiştir. Birçok yerelde ÖGB’lerin ve sivilpolislerin tüm engellemelerine rağmen politik faaliyetgerçekleştirilebilmiştir.

Saldırılar kimi zaman sivil faşistler eliyle, kimizaman ise resmi görevliler ve idare tarafındangerçekleştirilmektedir. Tablonun bütününde ise baskıkoşulları üniversite gençliğini susturmayı vekimliksizleştirmeyi amaçlamaktadır. Somut baskıkoşulları 6 Kasım sürecinde de belirmiş, kimi illerdesaldırılar yaşanmıştır. Gençlik hareketinin kırmasıgereken bu cendere her geçen gün daralırken, devrimcigüçlere ve gençlik kitlesinin ileri unsurlarına düşengörev, devrimci bir kararlılık ve militan bir pratiktir.Düzenin baskısının biçimi her ne olursa olsun,

mücadelenin ileri güçleri bunları karşılamaktançekindikleri ölçüde düzenin icazet sınırlarınahapsolurlar. Bunun bilinciyle hareket edendevrimcilerin duruma yaklaşımındaki netlik ilefaaliyet gerçekleşmiş ve düzenin bekçilerinin saldırısıboşa düşürülmüş, üniversitelerde devrimci faaliyetinmeşruluğu korunmuştur. Sermaye diktatörlüğükoşullarında düzene rağmen var olan haklarımızödenen bedeller ile kazanılmıştır ve ancak militan birmücadele çizgisi izlenerek, devrimci bir kararlılıksergilenerek korunabilir.

Birleşik bir 6 Kasım eylemiörgütleme çabası

Genç Komünistler 6 Kasım sürecinde gençlikhareketi üzerine değerlendirmelerinin gösterdiği yoldailerlemişlerdir. Bugün ihtiyaç birleşik ve kitlesel birgençlik mücadelesini işaret etmektedir. Bunun güncelplandaki anlamı, politik bir birlikteliğin gençliğinilerici unsurları ile her platformda zorlanmasıdır.Gençliğin doğrudan muhatap olduğu yakıcı sorunlar,bu hedefin manivelalarını oluşturabilmektedirler.Politik tartışmaların odağında ise bu manivelalarınetkili bir biçimde değerlendirilebilmesi için doğrumüdahale olmalıdır. Bu kavrayış çerçevesinde,katıldığımız toplantılarda birleşikliğin olanaklarınıyaratmanın çabasını sarf ettik.

Sonuçta, bu seneki 6 Kasım süreci bir kez dahagöstermiştir ki, birleşik bir mücadele hattınıngeliştirilmesinde birçok engel vardır. Bu aynı zamandabirleşik mücadeleden ve ortak bir eylem sürecinden neanlaşılması gerektiği ile ilgili bir sorundur.

Birleşik bir mücadele ve eylem süreci, ortak birpolitik hatta dayanmalı ve bu çerçevede etkili veyaygın bir kitle çalışması pratiği ortayakonulabilmelidir. Bu hat çerçevesinde ısrarlı birmüdahale yapılabilmelidir. Ancak bu seneki 6 Kasımsüreci, kimi yerellerdeki olumlu örnekleri saymazsak,afiş ve bildiri dağıtımına sıkışmış bir “ortaklığın” ve“birleşikliğin” dışına çıkamamıştır. Siyasal gençlikgruplarının 6 Kasım sürecini takvimsel bir eylemlilikolarak algılayan bakışı, yazık ki varlığınısürdürmektedir.

Sonuç yerine...

6 Kasım sonrası süreçte yapılması gereken, açığaçıkan tabloyu iyi analiz edebilmek ve bunun ışığındaönümüzdeki süreçlere bakabilmektir. Kimi yerellerdeanlamlı eylem süreçleri yaşanmıştır. Kimi yerellerdebaşarılı bir kitle çalışması pratiği sergilenebilmiştir.Olumlu ve olumsuz yanlarıyla birçok dersi içerisindebarındıran bir 6 Kasım süreci daha yaşanmıştır.

Gençlik hareketinin ihtiyaçlarına yanıt verme vehareketi ileriye taşıma iddiası taşıyan tüm güçlerinyapması gereken, olanakları güce dönüştürüp güneyüklenmek ve geleceği kazanmaktır. Bu irade ortayakonulduğu ve bunun gerekleri yerine getirilmeyebaşlandığında, bugün yaşanan darlık ve durağanlık dabir yerinden parçalanmaya başlayacaktır.

(Ekim Gençliği’nin Kasım 2009 tarihli 121.sayısından alınmıştır...)

6 Kasım eylemlerinden yansıyan tablo üzerine…

Yakıcı ihtiyaç, sistematik bir çalışmayadayanan birleşik mücadele hattıdır!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Eşit, parasız, bilimsel, anadildilde eğitim! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Gerçekleştirilen 6 Kasım protestolarında eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebi öne çıkarken,üniversitedeki baskılar ve anti-demokratikuygulamalar teşhir edildi. Kardeş Kürt halkınıntaleplerinin de işlendiği açıklamalarda öğrenciler YÖKkarşıtı mücadelelerini sürdüreceklerini ilan ettiler.

İstanbulÇeşitli üniversitelerden ve liselerden bir araya

gelen YÖK Karşıtı Öğrenciler, “YÖK’e rake, zanînggehê rızgar bıke! / Xwendekaren lı dıji YÖK’e”pankartı açarak Beyazıt Meydanı’na yürüdüler.

Sloganlarla meydana gelen kitleyi “Soruşturmalarave baskılara son! Eşit, parasız, bilimsel, anadilde,eğitim için YÖK’e hayır! / YÖK Karşıtı Öğrenciler”pankartı ile İÜ Merkez Kampüsü’nden çıkanöğrenciler karşıladı. Burada İstanbul Üniversitesi’ndenuzaklaştırma cezaları alan ve Demokrasi Nöbeti’nin16. gününde olan öğrencilere destek konuşmasıgerçekleştirildi. Konuşmanın ardından kitle BeyazıtMeydanı’na yürüdü ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın metni Türkçe ve Kürtçe okundu.Liselilerin yaptığı konuşmada üniversite

öğrencileri ile ortak mücadelenin önemine vurguyapıldı.

Konuşmaların ardından kitle Beyazıt Marşı’nısöyledi ve sloganlarla araç kapısına yürüdü. Çav BellaMarşı’nın söylenmesinin ardından eylem sona erdi.

Beyazıt Gazetesi, Ekim Gençliği, DGH, DPG,YDGM, DİP’li Öğrenciler, Tüm-İGD’nin örgütlediğieyleme PDG ve Ekmek ve Özgürlük de destek verdi.

Eğtim-Sen 6 No’lu Şube, DÖB, GençlikMuhalefeti, Öğrenci Kolektifleri, TKP ve EMEKGençliği bileşenlerinden oluşan Üniversite Öğrencilerive Genç-Sen de 6 Kasım günü BeyazıtMeydanı’ndaydı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eskişehir’de 6 Kasım Ekim Gençliği, DPG, DÖB, DGH ve ODAK/Genç

Direnişçi’nin örgütlediği eylem Anadolu ÜniversitesiYunus Emre Kampüsü’nde gerçekleşti. “YÖK’üaşalım emperyalist-kapitalist sistemi yıkalım! /Üniversite Öğrencileri” pankartının açıldığı eylemcoşkulu bir yürüyüşün ardından rektörlük önündeyapılan basın açıklamasıyla sona erdi.

Ayrıca aynı gün Genç-Sen, TMMOB GençlikKomisyonu ve “Üniversite Öğrencileri” imzasıyla ikieylem örgütlendi.

Eskişehir Ekim Gençliği

İzmir Genç-Sen DGH ve DÖB’ün örgütlediği ve 6

Kasım’a çağrı biçiminde kurgulanan etkinlik 4 Kasımgünü Dokuzçeşmeler Yerleşkesi’nde gerçekleşti.Müzik dinletisi ve tiyatro gösterimi ile etkinlikzenginleştirildi.

Ege Üniversitesi’nde Genç-Sen, DGH ve DÖB’ünörgütleyicisi olduğu, Ekmek ve Özgürlük dergisi veDPG’nin de desteklediği 6 Kasım eylemine çağrıetkinliği 5 Kasım günü gerçekleştirildi.

6 Kasım günü ise EÜ Edebiyat Fakültesi önündetoplanılarak alkış ve sloganlarla birlikte ajitasyonkonuşmaları yapıldı. “Paralı eğitime ve

geleceksizleştirmeye karşı eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim!” şiarlı ortak pankartın arkasındaDGH, DÖB, Ekmek ve Özgürlük ve Genç-Sen kendipankart ve dövizleriyle eyleme katıldılar.

Öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu E- cafeönüne gelindiğinde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Bornova Metro önünde gerçekleştirilen eylemdeise ortak pankartla birlikte Genç-Sen, DGH, DÖB,Ekmek ve Özgürlük, destekleyici olarak gelen Dev-Lis ve Liseli Arkadaş’ın pankartları açıldı. Eylemeyaklaşık 150 kişi katıldı.

İzmir Ekim Gençliği

KocaeliKocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi’nde

biraraya gelen üniversite öğrencileri YÖK’ü protestoetti. Sabah erken saatlerden itibaren kapının önündekonuşlanan ÖGB’ler üst araması yaparak terör estirdi.Ekim Gençliği olarak ÖGB’lerin keyfi tutumunu boşadüşürmek için giriş kapısının önünde toplanarak üstaratmadan fiili bir şekilde okula giriş yaptık.

Eylemde “YÖK’e hayır! Eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim istiyoruz!’’ pankartı taşındı. Kortejlerhalinde rektörlüğe kadar sloganlarla yüründü.

Bu yıl Kocaeli’de üç ayrı YÖK eylemi gerçekleşti.YDGM ve Dev-Genç ayrı eylem yaptılar. AyrıcaTKP’li Öğrenciler, Emek Gençliği ve GençlikMuhalefeti de eylem gerçekleştirdi.

Kocaeli Ekim Gençliği

AdanaÇukurova Üniversitesi’nde rektörlük-polis

işbirliğiyle gerçekleşen saldırılara rağmen 5 Kasımgünü YÖK kitlesel bir eylemle protesto edildi.

Eylem Son Durak Kafe önünde kitlenintoplanmasıyla başladı. Eylemde “YÖK’e RakinZaningeha Azadkin, Eşit, Parasız, Bilimsel, AnadildeEğitim!” pankartı açıldı, yol kapatılarak yürüyüşebaşlandı. Yemekhane önüne gelindiğinde basınaçıklaması okundu. Öğrenciler buradan sloganlarla R1çimliklerine yürüdü. Halayların ardından GündoğduMarşı’nın okunmasıyla eylem sona erdi.

Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği

KayseriErciyes Üniversitesi öğrencileri Kayseri İşçi Kültür

Evi’nde buluştu. Etkinlik bir öğrencinin dündenbugüne YÖK’ün üniversitelerde yarattığı tahribatı,krizin öğrenci gençliğe yansıyan yönlerini ve eğitimdeözelleştirmeyi içeren konuşmasıyla başladı.

Toplantının ikinci bölümünde öğrenciler YÖK ileilgili düşüncelerini dile getirdiler. Üçüncü bölümde iseörgütlülüğün önemi ve Genç-Sen’in Kayseri’dekurulması tartışıldı. Toplantıya yaklaşık 30 kişi katıldı.

Kayseri Ekim Gençliğ

Bursa6 Kasım günü Bursa’da çeşitli eylemler

gerçekleştirildi. İlk eylem Uludağ Üniversitesi’ndegerçekleştirildi. İİBF – Sevgi Meydanı’nda toplananyaklaşık 50 kişi “YÖK’e hayır!” yazılı pankartlaMediko-Sosyal önüne doğru yürüyüşe geçti. YÖK’ünteşhir edildiği açıklamada, mücadeleyi büyütme

çağrısı yapıldı. Antikapitalist Öğrenciler, DGH, Dev-Genç,

Devrimci Gençlik Birliği, Ekim Gençliği, Ekmek veÖzgürlük, Genç-Sen, Genç Sol, ÖGD, SGD veYDG’nin örgütlediği basın açıklamasının ardındançekilen halaylarla eylem bitirildi.

Akşam şehir merkezinde aynı bileşen tarafındanikinci bir eylem daha yapıldı.

Diğer bir eylem de Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifleri, Emek Gençliği ve TKP tarafındangerçekleştirildi. Mediko-Sosyal önünde toplanarakRektörlük binasına bir yürüyüş gerçekleştirildi veburada basın açıklaması okundu.

Bursa Ekim Gençliği

EdirneTrakya Üniversitesi’nde gerçekleştirilen iki ayrı

eylemle 6 Kasım protesto edildi. Menza binası önünde gerçekleştirilen eylem paralı

eğitim uygulamalarının ve yarattığı sorunlarıntehişirini yapan küçük bir skeçle başladı. Ardındanokunan basın açıklamasında YÖK’ün ve sisteminteşhiri yapıldı. Üniversitelerde, özelde de TÜ’deyaşanan sorunlara vurgu yapılan eylem Ekim Gençliği,Emek Gençliği, TÖK, TÜÖD, Devrimci GençlikBirliği, DGH, ÖDP’li gençler, Öğrenci Kolektifleritarafından örgütlendi. KESK’e bağlı sendikatemsilcileri, Trakya’da Birlik ve Dayanışma Derneği,YDG de eyleme destek verdi.

TÜ’deki ikinci 6 Kasım eylemi ise TKP ve GençlikMuhalefeti tarafından gerçekleştirildi.

Edirne Ekim Gençliği

SamsunYÖK’ün kuruluşunu protesto etmek amacıyla

Genç-Sen’li öğrenciler Tıp amfileri önünde toplandı.Alkışlarla başlayan protesto eylemi hastaneyeyürüyüşle devam etti.

Eylemde “Eşit parasız bilimsel anadilde eğitim!”şiarlı pankart açıldı. Hastane önüne gelindiğinde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Aynı saatlerde Öğrenci Kolektifi, GençlikMuhalefeti ve TKP Eğitim Fakültesi’nden Fen-Edebiyat Fakültesi’ne yürüyüş gerçekleştirdi.

Ayrıca üniversite içerisinde örgütlenen eylemlerSamsun merkeze taşındı ve akşam saatlerinde iki ayrıeylem yapıldı.

Samsun Ekim Gençliği

Kütahya’da 6 Kasım eylemi6 Kasım günü Küçükpark önünde Ekim Gençliği,

YDGM, ÖGD ve Eğitim-Sen Kütahya Şubesi ortak birbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Eğitim-Sen Kütahya Şube Başkanı’nın okuduğubasın metninde YÖK-sermaye ilişkisine vurgu yapıldı,anadilde eğitimden özerk, demokratik, bilimselüniversiteye kadar birçok talep dile getirildi.“Piyasalaşmaya, ticarileşmeye, yozlaşmaya,kimliksizleştirmeye, şovenizme, faşizme, YÖK’eHAYIR! / Üniversite Öğrencileri” imzalı pankartıntaşındığı eyleme Kütahya halkı ve öğrenciler yoğunilgi gösterdi.

Kütahya Ekim Gençliği

Gençlik YÖK düzenine karşı alanlardaydı!

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Zafer direnin emekçinin olacak!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

General Motors (GM), kapitalizmin küreselkrizinin çöküşün eşiğine sürüklediği büyük tekellerdenbiriydi. Barack Obama yönetiminin akıttığı milyardolarlarla kurtarılan GM, 1929 krizinden sonra elegeçirdiği Opel’i elden çıkararak küçülme kararıalmıştı.

Bir süre önce, uzun süren pazarlıklar sonucuOpel’in GM’den ayrılarak Avusturya şirketi Magna ileRus şirketi Sberbank’a satılması konusunda anlaşmasağlandığı açıklanmıştı. Opel’in ABD’den gerialınmasını destekleyen Angela Merkel hükümeti,fabrikaların kapatılmaması koşuluyla Opel’e 1.5milyar avro devlet yardımı vermiş, Magna şirketine ise3 milyar avro ek yardım vaat etmişti.

Görüldüğü üzere Merkel hükümeti, Opel’inGM’den satın alınmasına özel bir önem veriyor.

Ancak tam devir işlemi başlamak üzereyken satışkararından vazgeçtiğini açıklayan GM yönetimi,Opel’in Almanya’daki fabrikalarından 10 bin işçininatılacağını ilan etti. 6 bin işçinin çalıştığı OpelBochum’un ise tamamen kapatılacağı belirtildi.

GM’nin kapsamlı saldırı ilanını Opel işçileri uyarıgrevleriyle karşıladı. Aynı saatlerde Bochum,Kaiserslautern, Eisenach, Rüsselsheim kentlerinde işbırakan Opel işçileri, sokaklara çıkarak kararı protestoettiler. İşten atılma tehdidi altında bulunan Opelişçileri, GM saldırısına karşı mücadelede kararlı birduruş sergileme eğiliminde olduklarını dilegetiriyorlar. İşçiler, önümüzdeki günlerde eylemlerindiğer Opel fabrikalarına da sıçrayacağını söylüyorlar.

Daha önce satış işiyle ilgilenen Opel’de örgütlü IGMetall Sendikası, GM’nin satış kararındanvazgeçmesinden rahatsız oldu. 10 bin işçinin iştenatılmasıyla ilgilenmeyen sendika bürokratları, tekellerarasındaki alışverişe yakın ilgi gösteriyorlar. Oysasatış işlemi gerçekleşseydi yine 10 bin işçi iştenatılacaktı. Üstelik bu saldırı, bizzat IG Metallşeflerinin onayıyla yapılacaktı.

GM’nin satış anlaşmasından çark etmesinden 21gün önce Magna temsilcileri ile görüşen IG Metallşefleri ile işyeri temsilciliği, yıllık 265 milyon avrotaviz vermeyi içeren bir sözleşmeye imza atmışlardı.Bunun karşılığında ise GM’den ayrılacak Opel’inyüzde 10’u sendika tarafından yönetilecek bir fonaracılığıyla işçilere verilecekti.

Tam bir ihanet sözleşmesine imza attığı halde, songelişmeler üzerine GM’in Avrupa’daki toplam 50 binOpel işçisini aylarca oyaladığını savunan IG MetallGenel Başkanı Berthold Huber, “Şimdi ise anlaşılmazbir ‘U’ dönüşü ile karşı karşıyıyız” dedi. GM’in 10 binişçiyi işten çıkartacağını şimdiden ilan ettiğinisöyleyen Huber, “Bunu kabullenmeyeceğiz” şeklindekonuştu.

İşten atılmak istenen 10 bin işçiyle olmasa daOpel’in GM’den alınmasıyla yakından ilgilenenAngela Merkel hükümeti, satış kararının iptalindenduyduğu rahatsızlığı kamuoyuna duyurdu. “Bu kararınanlaşılır yanı yok, daha birkaç hafta önce bize kesinsatma kararları iletilmişti” diye konuşan AngelaMerkel, yeni durumu gözden geçirdikten sonra Opel’eyardım konusunda karar vereceklerini söyledi. Merkel,konuyu ABD Başkanı Barack Obama’ylakonuşacağını da açıkladı

Angela Merkel’in yanısıra Kuzey-Ren Vestfalyaeyaleti başbakanı Jürgen Rüttgers ile “işveren dostu”olarak bilinen Hessen eyaleti başbakanı Roland Kochgibi gericiler de, GM’nin kararından rahatsız oldular.

Yaklaşan seçimlere hazırlık amacıyla eylemegeçen işçilere destek veren bu gericilerinderdi, olası bir seçim hezimetiniengellemektir.

IG Metall şefleri, Angela Merkel, JürgenRüttgers, Roland Koch gibi gericilerin derdi,Opel’i Amerika’dan satın almaktır. Tabii buamaca ulaşılırsa eğer, 10 bin işçi yine iştenatılacak; yani her durumda saldırınınhedefinde Opel işçileri bulunuyor.Dolayısıyla şirketin satışından bağımsızolarak, grev dahil meşru ve militan birmücadele hattı izleyip, Opel’in Avrupa’dakitüm fabrikalarını eylem alanınaçevirebilirlerse, işçilerin saldırıyı püskürtmesizor olmayacaktır.

GM patronlarının işten atma tehdidine Opel işçileri grevle karşılık verdi!

Cunta şefleri Manuel Zelaya ile vardıkları anlaşmayıbozdular…

Honduras halkının darbe karşıtıdirenişi sürüyor!

30 Ekim’de başkent Tegucigalpa’dan yapılan açıklamada, askeri darbeyle başa geçen cunta şefleri iledevrik devlet başkanı Manuel Zelaya arasında yürütülen görüşmelerin anlaşmayla sonuçlandığı belirtilmişti.Anlaşmaya göre tarafların katılımıyla bir koalisyon hükümeti kurulacak, Zelaya ise yeniden devlet başkanlığıgörevine geri dönecekti.

Anlaşmaya zoraki imza atan cunta şefi Roberto Micheletti, pratikte herhangi bir adım atılmadançarkettiğini açıkladı. Zelaya ile bakanları olmadan “ulusal birlik hükümeti” kuracağını ilan eden cunta şefi,dört aydır devam eden siyasi krizin ancak 29 Kasım seçimlerinden sonra çözülebileceğini öne sürdü.

Darbecilerle “ulusal birlik ve uzlaşma hükümeti” kurulması konusunda anlaşmaya varan Zelaya ise, cuntaşeflerinin sahtekarlığı belli olduğunda, anlaşmanın geçersiz olduğunu ilan etti.

Sığınmacı konumunda bulunduğu Brezilya Büyükelçiliği’nde basına açıklama yapan Zelaya, “yenidendevlet başkanı olmasına ilişkin meclis oylamasının yapılmadığını ve karma bir hükümet kurmak adına hiçbirgirişimde bulunulmadığını” belirterek, “yapılan anlaşma artık ölü bir kağıt parçasıdır. Hükümlerinin yerinegetirilmemesi bu anlaşmayı geçersiz kılmıştır” dedi.

Cunta şeflerinin manevrası üzerine açıklama yapan Zelaya’nın sözcüsü Victor Meza da, anlaşmaçerçevesinde, birlik hükümetinin kurulması için son gün olan perşembeye kadar Kongre’de Zelaya’nıngörevine dönmesi için oylama yapılmaması nedeniyle anlaşmanın çöktüğünü ifade etti.

Gelişmeler, darbeyi tezgahlayan faşist çetelerin 29 Kasım’da yapılacak seçimlere kadar süreci uzatmayaçalıştıklarına işaret ediyor. Nitekim darbeyi destekleyen gerici faşist güçler, şimdiden ittifak kurarak seçimsürecini fiilen başlattılar.

Bu arada “darbe hükümeti halkı kandırmaya çalışmaktadır ve çözüme dönük en ufak bir samimiyetibulunmamaktadır” açıklamasını yapan Zelaya, cunta şeflerinin amacının 29 Kasım seçimlerine kadar durumunbu şekilde devamını sağlamak olduğunu, seçimlerde ise yolsuzluk yaparak kendisini tasfiye etmeyiamaçladıklarını belirtti.

Faşist çetelerin varılan anlaşmayı hiçe sayan tutumlarına tepki gösteren darbe karşıtı güçler de, RobertoMicheletti ile suç ortaklarının oyunlarını boşa düşürme konusunda kararlılık ifade ediyorlar.

Son gelişmeler üzerine açıklama yapan Darbeye Karşı Ulusal Cephe, “Honduras’ın anayasal devletbaşkanı Manuel Zelaya görevine geri dönmedikçe hiçbir seçimin yapılmayacağını” ilan etti. Cunta yönetiminekarşı direnişi sürdüren cephe, halen faşist çetelerin planları önündeki en ciddi engeli teşkil ediyor.

Manuel Zelaya’nın cunta şefleriyle görüşmeler yürütmesine rağmen sokakları terk etmeyen darbe karşıtıcephe, seçim oyunuyla cuntaya meşruluk kazandırmayı hesaplayan Micheletti ile suç ortaklarının kirliplanlarını da bozmaya kararlı görünüyor. Meşru zeminde militan bir mücadele yürüten darbe karşıtı cephe,kapitalizmi direk hedef almasa da, faşist çetelerin planlarını bozabilecek güçte olduğunu kanıtlamıştır. Cuntaşeflerini Zelaya ile masaya oturmaya zorlayan cephe, faşist darbeye meşruluk kılıfı uydurmaya yarayacakseçim oyununu da bozabilecek tek güç durumundadır.

Cunta şefleriyle uzun süren görüşmeler sonunda varılan anlaşmanın birkaç günde çöpe gitmesi, Zelaya’nınuzlaşma arayışlarının bir işe yaramadığını ortaya koydu. Hem tarihsel hem güncel deneyimler, faşist çetelerinancak meşru-militan bir direnişle püskürtülebileceğini sayısız kez kanıtlamıştır. Honduras’ta da sürecin farklıbir seyir izlemesi için bir neden görünmüyor.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Halkları köleleştirme seferini sürdüren ABDemperyalizmi ile suç ortakları, işgal ettikleri ülkelere“demokrasi” ve “özgürlük” ihraç etmenin yanısıra,yolsuzluğa karşı mücadele ettiklerini de iddiaediyorlar. Bu zırvalığa göre emperyalist güçler, işgalettikleri ülkelerde “temiz yönetim”ler kurmaya önemveriyorlar.

Kapitalizmin egemen olduğu yerde yolsuzluk,rejimlerin temel niteliklerinden birini oluşturur. Zirasömürü ve yağmaya dayalı bir sistem olankapitalizmin bekçiliğini yapan bir rejimde yolsuzluk,egemenler nezdinde başarının kıstaslarından biri kabuledilir.

Emperyalist metropollerdeki rejimler ise yolsuzluk,rüşvet, adam kayırma gibi hasletleri kılıfına uydurmakonusunda deneyimlidir. Bu yüzden her zaman açıkvermezler; buna karşın sözkonusu devletlerdeskandallar da eksik olmaz. Açık verdiklerinde isegözden çıkarılabilecek figüranları harcayarak rejimin“temiz yönetime” verdiği önemi güya kanıtlamışolurlar. Önemli olan kişiler değil, kokuşmuş kapitalistdüzenin bekasıdır.

Bağımlı ülkelerde ise zorba rejimler, yolsuzlukyapan, rüşvetle servet biriktiren teşhir olmuşfigüranlarını bile harcamazlar. Zira bu rejimlerde sözsahibi olanların tümü aynı suçun ortakları olduğu için,böyle bir tasarruftan özenle kaçınırlar. Türkiyedevletinin de dahil olduğu bu tür örneklerde zorbalık,yolsuzluk, rüşvet, küstahlık rejimlerin alamet-i farikasıdurumundadır.

Emperyalist işgalle kurulan kukla rejimlerde ise, nebir kural ne bir yasa uygulanır. İşgalcilerle işbirliğiyapan tüm gerici odaklar, yağmadan pay alma yarışınagirerler. Zira bu güçler, işgalcilerle suç ortaklığıyapmanın kendilerine yağmadan pay alma ayrıcalığıtanıdığının farkındalar. “Temiz yönetim” kurmayaçalıştığını iddia eden emperyalist işgalciler, kemik atargibi suç ortaklarının önüne kırıntılar atarak işbirlikçisoysuzların birbiriyle tepişmelerini keyifle izlerler.

Yolsuzluk sözkonusu olduğunda, CIA’nınfideliğinde yetiştirilen Hamid Karzai başkanlığındakurulan Kabil’deki kukla yönetimle kimse bolölçüşemez. Öyle ki, Afganistan işgalini destekleyengüçlerin hesaplamalarına göre bile, yeniden inşa içinbu ülkeye ayrılan kaynakların yaklaşık yüzde 80’ininakıbeti “meçhul”dür.

Washington’daki savaş baronları, “yeniden inşa”için harcanmak üzere Afganistan’daki yönetimemilyarlarca dolar aktarıldığını söylüyorlar. Oysa işgal9. yılında, Afganistan’da ise yeniden inşa edilen birşey yok. Demek oluyor ki, bu ülkeye aktarılankaynakları, ülkelerinin emperyalist zorbalar tarafındanişgal edilmesine destek veren her türden düşkünerüşvet olarak dağıtanlar, işgalcilerden başkası değildir.

CIA fideliğinde yetiştirilen Hamid Karzai ile onungibi soysuzlar sürüsü tarafından oluşan ekibinyolsuzluk dosyası mali alanla sınırlı değil. İşgalordularının namlularının gölgesinde yapılanseçimlerde de diz boyu yolsuzluk yaşandı. BirleşmişMilletler’in Afganistan Özel Temsilcisi Kai Eide,Afganistan’da 20 Ağustos’ta yapılan devlet başkanlığıseçimlerinde “genel bir yolsuzluk” olduğunu itirafetmişti. Hal böyleyken, seçimlerin ikinci turununyapılmasını engelleyen Hamid Karzai, utanmadan da“zafer” ilan etti. Elbette “yeni devlet başkanı”nı ilk

kutlayan emperyalist rejimlerin şefleri oldu. Bu örnek, savaş aygıtı “NATO’nun adamı”

olanların, her tür yolsuzluğu yapabileceğini,emperyalistlerin de bu kokuşmayı savunacağıanlamına geliyor. Nitekim işgalci devletlerden biriolan Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner budurumu açıkça ortaya koydu.

New York Times gazetesine açıklama yapanFransız bakan, “Karzai yolsuz ama NATO kabuletmelidir ki, o bizim adamımız… Biz onumeşrulaştırmalıyız” diye konuştu.

Görüldüğü üzere ne Hamid Karzai’nin rüşvet ve

yolsuzluk batağı içinde yüzdüğü ne de işgalcizorbaların bu bataklığı her gün suladığı bir sır değil.Bu iğrenç işbirliğinin niteliğini artık dünya biliyor.

Vurgulamak gerekiyor ki, henüz canını emanetedebileceği bir Afganlı bulamadığı için ABD denizpiyadeleri tarafından korunan bir düşkünün devletbaşkanlığına seçilmesi, ancak yolsuzluk bataklığınadönüştürülmüş bir rejimde mümkün olabilir.

Bu kokuşmuş tablo, kuşkusuz ki, Hamid Karzai’ye“yolsuzlukla daha etkili bir şekilde mücadeleetmelisin” diye vaaz veren emperyalist zorbalarıneseridir.

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

“NATO’nun adamı” olanlar için yolsuzluk da, rüşvet de serbesttir!

Afgan köylüler NATO’nunkatliamlarını protesto etti…

8. yılını tamamlayan Afganistan işgali süresince sivil halkın tepesinden emperyalist orduların bombalarıeksik olmadı. Kimi zaman bir düğün töreni için kimi zaman ölen yakınlarını gömmek için biraya gelenAfganistanlı köylüler, aniden üstlerine yağan bombalarla paramparça edildiler.

Önce ABD ordusu, ardından savaş aygıtı NATO komutasında gerçekleştirilen bu vahşi katliamlar,“yanlışlık oldu”, “terörist sandık” gibi uyduruk açıklamalarla geçiştirildi. 8 yıldır bu tür bombardımanlarlaöldürülen, yaralanan, sakat bırakılan sivil Afganlılar’ın çetelesi bile tutulmadı. Katliamlara maruz bırakılanAfganistan halklarının, “demokrasi ve özgürlük” vaadeden işgalciler nezdinde en ufak bir değeri dahibulunmuyor.

Katliamların bir türlü son bulmaması, Hamid Karzai gibi bir CIA kuklasını bile rahatsız ettiği dönemleroldu. İşgalciler eliyle Kabil’e yerleştirilen Hamid Karzai, sivil halkı hedef alan hava saldırıları devam ettiğisürece “güvenliği” sağlamanın mümkün olmayacağını işgalci efendilerine pekçok kez hatırlatmak zorundakaldı. Ancak işgalcilerin icraatlarında kayda değer bir değişiklik olmadı; sivilleri hedef alan hava saldırılarıaynı fütursuzlukla sürdürülüyor.

Bu katliamların sonuncusu geçen hafta bir köye düzenlenen hava saldırısı sırasında geçekleşti. Tarlalardaçalışan köylülerin üzerine bomba yağdıran NATO güçleri, 9 köylüyü katletti.

Bu katliamla işgalcilere karşı biriken öfkeleri taşan Afganlılar, işgal güçleriyle Kabil’deki işbirlikçidüşkünleri protesto ettiler.

Afganistan’ın güneyindeki Helmand eyaletinin başkentinde yanlarında cesetlerle birlikte yürüyüş yapanAfganlılar, Kabil’deki kukla Afgan hükümeti ve işgalci güçler aleyhine sloganlar attılar.

Cesetleri eylem alanına taşıyan Afganlılar, emperyalist işgalcilerin “öldürülenler sivil değildi” yalanınıdünya nezdinde teşhir ettiler. Tercih edilen eylem biçimi ise hem NATO komutasındaki işgalcilere hemAfganistan halklarının bu katilleriyle işbirliği yapan Kabil’deki kukla rejime karşı biriken öfkenin vardığıboyut hakkında fikir veriyor.

Başkent Kabil’i bile denetleme gücünden yoksun bulunan işgalcilerin aczi öyle bir noktaya vardı ki, artıkbirbirlerini de bombalamaya başladılar. Birbirini öldürebilecek kadar gözü dönen işgalcilerin, Afgan sivillereneler yapabileceklerini kestirmek güç değil.

İşgalci sayısını arttırarak savaşı daha da derinleştirme hazırlığında bulunan emperyalist güçlerin,Afganistan halklarına karşı daha acımasız bir saldırganlığa yönelme ihtimali yüksektir. Bu yönelim,Afganistan’ın işgali suçuna ortak olan güçlerin hezimete ilerleyişini de hızlandıracaktır aynı zamanda.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Romanya’da uyarı grevi!Romanya’da devlete ait Metrorex metro şirketi

çalışanları 12 Kasım Perşembe günü uyarı greviyapacak.

Metrorex Genel Müdürü Gheorghe Udriste 10Kasım günü yaptığı açıklamada 12 Kasım’dametroların minimum düzeyde çalışacağını söyledi.

Toplu sözleşme ve zam talebiyle greve çıkacakolan işçiler sadece 16.00-23.00 saatleri arasındaçalışacaklarını duyurdular.

Geçtiğimiz ay yaklaşık 700 metro işçisi UlaşımBakanlığı önünde eylem yapmıştı.

İspanya’da grev!İspanya’nın en büyük havayolları şirketi Iberia’da

kabin görevlileri 2 günlük greve çıktı. En son ikihafta önce grev yapan işçiler talepleri karşılanmadığıiçin tekrar iş bıraktı.

Daha iyi çalışma koşulları ve daha iyi ücret içinbaşlatılan grevle birlikte önümüzdeki 48 saatiçerisinde 370 uçuşun iptal edilmesi bekleniyor.Ayrca, grevden 40 bin yolcunun etkileneceğisöyleniyor.

Yunan işçilerin grevi yasadışı ilanedildi!

Yunanistan’ın en büyük limanı Piraeus limanındabir süredir grevde olan işçilerin eylemi Yunanmahkemesi tarafından yasadışı ilan edildi.

Konteynır terminalinin Çin şirketi Cosco Pasifik’everilmesine karşı başlatılan grev, yüzbinlercekargonun limana giriş çıkışını engellemişti.

Liman işçileri sendikası 1 milyar dolardeğerindeki 35 yıllık tavizin işten atmalara yolaçacağını söyledi.

İşçiler geçtiğimiz ay da 17 günlük bir grevyaparak limanın satılmasına karşı çıkmıştı.

Belçika’da grev!Belçika’da demiryolu işçileri 5 Kasım günü bir

günlük grev yaptı. Sendikalarda örgütlü demiryolu işçilerinin grevi

devlete ait NMBS-SNCB demiryolu şirketinin kargobölümünün yeniden yapılandırılmasına ilişkin işçilerebilgi verilmemesini protesto etmek için yapıldı.

Grev ülkede büyük etki yarattı. Yolcuların birkısmı evden çıkamazken bir kısmı ise karayolunukullanmayı tercih etti. Tren istasyonlarında neredeysebomboştu ve Brüksel, Antwerp ve Ghent şehirlerindetrafik sıkışıklığı yaşandı.

Sendika sözcüsü Jos Digneffe, işçilerin yenidenyapılandırma planlarıyla ilgili açıklık beklediklerini,yönetim eğer bu konuda bir şey yapmazsa bir haftalıkgreve çıkacaklarını söyledi.

Sendikalar, bu plan hayata geçirildiği taktirde 3bin kişinin işten atılabileceğini belirtiyor.

Güney Koreli işçiler grevde!Güney Kore’de sendikada örgütlü demiryolu

işçileri 5 Kasım günü 2 günlük greve çıktı. Grev,işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine ilişkinyönetimle sendika arasında çıkan anlaşmazlıksonucunda yapıldı.

25 bin üyesi bulunan Kore Demiryolu İşçileriSendikası, greve 6 Kasım gününden itibarenmetropolde çalışan demiryolu işçilerinin de

katıldığını söyledi.

Romanya’da işçiler eylem yaptı!Romanya’da Bükreş Metro işçileri 6 Kasım günü

eylem yaptı. 1 Kasım’da toplu sözleşme süresi sonaeren işçiler sözleşmenin yenilenmesi için bugünekadar kimsenin kendileriyle görüşmediğinisöyleyerek yaptıkları eylemle bu durumu protestoettiler.

İşçiler ayrıca 2010 yılı için maaşlarında %25 zamtalebinde bulundular.

İrlanda’da onbinler sokaklardaydı!İrlanda’da binlerce kişi hükümetin maaş ve hizmet

kesintisi planlarına karşı sokaklara çıktı. 6 Kasımgünü yapılan eylemler Dublin, Cork, Dundalk,Galway, Limerick, Sligo, Tullamore ve Waterford’tagerçekleşti.

Eyleme yaklaşık 70 bin kişinin katıldığısöyleniyor.

Kamu sektörü çalışanlarıyla dayanışmak için özelsektörden de pek çok işçinin eyleme katıldığı ifadeediliyor.

Hindistan’da grev sona erdi Neu Delhi yakınlarındaki Gurgaon kentinde

otomobil yan sanayi işletmesi olan Rico’da 6 hafta

önce 2200 işçinin başlattığı grev sona erdi. İşçilerişten atılan 16 arkadaşlarının yeniden işe alınmasınıtalep ediyorlardı.

Varılan anlaşmaya göre 8 işçi hemen işbaşıyapacak.

Grev nedeniyle yedek parça sıkıntısı çeken ABDde Ford ve GM fabrikalarında bazı günlerde bantlarçalışmadı.

Peru’da özelleştirmelere karşı grevPeru’da 14 bin liman işçisi, limanların

özelleştirilmesine karşı 2 günlük greve gitti. Grevkararı Peru hükümetinin limanlara yatırım yapmalarıve onları modernize etmeleri için yabancı tekelleriülkeye davet etmesi üzerine verildi.

Grev nedeniyle özellikle hammadde ihracatıdurdu.

Fas’ta öğretmenlerden grevFas’ta Perşembe günü devlet okullarında çalışan

öğretmenler ülke genelinde greve gitti. Greve 4öğretmenler sendikası çağrı yapmıştı. Öğretmengrevleriyle eğitim sektöründeki kötü koşulları, dolusınıfları, öğretmen ve okul eksiği gibi sorunlarıprotesto ettiler. Sendikalar greve katılımın yüzde 90olduğunu açıkladı.

Almanya’da bantlar durduAlmanya’da Osnabrück yakınlarında yan sanayi

Karman işletmelerinde işçiler Pazartesi gününden beriüretimi durdurdu. Grev nedeniyle özellikleBremen’deki Mercedes SKL işletmesine parçagitmiyor ve orada da iş durdurulmak zorunda kalındı.

İşçiler grevi, 20 milyon euroluk ödemeyapılmaması üzerine Karmen ve Mercedes arasındasüren tartışma ve Karmen’in iflas ile karşı karşıyaolması nedeniyle başlattılar.

Şili’de kamu emekçileri greve çıktı ANEF Sendikası üyesi emekçiler ayrıca 250 bin

peso (460 dolar) asgari ücret ve geçici ve sözleşmeliçalışan personelin kadrolu yapılması talebindebulundular.

48 saat süren greve hastanelerde %80 oranındakatılım sağlandı.

ANEF Başkanı Raul de la Puente ekonomi veçalışma bakanlıklarının kamu emekçilerinin çalışmakoşullarının düzeltilmesi için verilen sözütutmadıklarını söyledi.

De la Puente, hükümetin 2010 yılı için yaptığı%2.5’luk zammın kabul edilemez olduğunu ifade etti.

Dünyadan...26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden...

Bielefeld Üniversitesi’nde amfi işgali11 Kasım Çarşamba günü Bielefeld Üniversitesi’nde Avusturya’da sürmekte olan öğrenci eylemlerine

destek vermek amacıyla derslik işgali gerçekleştirildi.Yaklaşık 250 öğrencinin katıldığı eylemde işgal sözcüsü yaptığı açıklamada Viyana’da gerçekleştirilen

işgallere destek vermek gerektiğini ifade etti, işgal eylemlerini bu amaçla gerçekleştirdiklerini açıkladı.Potsdam, Heidelberg ve Londra’da da işgal eylemleri gerçekleştirildi. Paderborn Üniversitesi’nde

öğrenciler ve üniversite yönetimi arasında gerginlik yaşandı. Öğrenciler Haziran ayında paralı eğitime karşı birçok eylem düzenlemişlerdi. Eylemlere 100 binin

üzerinde öğrenci katılmıştı. Yeni öğrenim döneminin başlamasının ardından öğrenciler eylemlerine devametme kararı aldılar. 5 Kasım ‘09 tarihi itibariyle “Sıcak bir sonbahar” şiarıyla eylemler tekrar başladı.

17 Kasım günü de tüm Almanya çapında merkezi eylemler düzenlenecek. Aynı gün Bielefeld’de deöğrenciler sokağa çıkacak.

Bir-Kar Gençliği / Bielefeld

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Selam olsun büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ne! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Ekim Devrimi etkinliklerinden...Ekim Devrimi’nin 92., Yeni Ekimler’in Partisi’nin

11. yılı çeşitli illerde gerçekleştirilen etkinliklerleselamlandı.

AnkaraAnkara BDSP, Ekim Devrimi’nin 92. yılını 8

Kasım günü gerçekleştirdiği etkinlikle selamladı. Açılış konuşmasının ardından devrim ve sosyalizm

şehitleri anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşu ileetkinlik başladı. Ardından Ekim Devrimi’nin anlamıüzerine bir sunum gerçekleştirildi. Sunumda BolşevikParti, şekillenişi ve Leninist örgüt modeli üzerinekonuşuldu.

Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Atölyesi’nin EkimDevrimi ve Yeni Ekimler’in Partisi üzerinden yaptığışiir dinletisi büyük ilgi gördü. Ardından EkimDevrimi’nin tarihsel anlamı, misyonu ve bugünetuttuğu ışık üzerinden bir sunum gerçekleşti. Sincan’datutsak bulunan sınıf devrimcilerinin Ekim Devrimi’ninyıldönümü üzerine gönderdikleri mektuptan bir bölümokundu. Mektup etkinliğe katılanlar tarafındanalkışlarla karşılandı.

Sinevizyonun ardından Sincan İşçi Derneği üyesitarafından Ekim Devrimi ve işçi sınıfının kazanımlarıkonulu bir konuşma yapıldı. Mamak İşçi Kültür Eviçalışanı ise Ekim Devrimi ve etkilerinin kültür-sanatalanına yansımaları konulu bir konuşma gerçekleştirdi.

Müzik dinletisi ile devrimci marşlar ve ezgiler hepbir ağızdan söylendi. Etkinlik mücadele çağrısı ilesonlandırıldı.

Mustafa Suphi Kültür Merkezi’nde yapılanetkinliğe yaklaşık 50 kişi katıldı.

Adana8 Kasım Pazar günü gerçekleştirilen etkinlik Ekim

Devrimi ışığında parti davasını anlatan sinevizyongösterimiyle başladı. Ardından devrim ve sosyalizmdavasında mihenk taşı olan tüm devrim şehitleri adınasaygı duruşu gerçekleştirildi.

BDSP temsilcisi Ekim Devrimi’yle ilgili birkonuşma yaptı. Konuşmada Ekim Devrimi’nin tarihselanlamına vurgu yapıldı. Kapitalizmin krizler içindedebelendiği ve tüm insanlığı yıkıma sürüklediği birdönemde yeni Ekimler’in bir zorunluluk olduğu ifadeedildi. Konuşma yeni Ekimler için mücadele çağrısıylason buldu.

Daha sonra ücretli kölelik düzenine karşı işçilerinayağa kalkışını ve bir avuç asalağı başlarındandefedişini anlatan kendi yazdıkları oyunlarıylaŞakirpaşa İşçi Kültür Evi Tiyatro Atölyesi sahne aldı.“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!” sloganıylabiten oyun etkinliğe katılanlardan yoğun alkış aldı.Tiyatro oyununu Şakirpaşa İKE Şiir Atölyesi’ninkavga şiirlerinden oluşan programı izledi. EtkinlikŞakirpaşa İKE Müzik Atölyesi’nin seslendirdiğidevrimci marşların ardından mücadele çağrısıyla sonaerdi.

KayseriEkim Devrimi’nin 92.,Yeni Ekimler’in Partisi’nin

11. yılı vesilesiyle Kayseri İşçi Kültürevi’nde birsöyleşi düzenlendi. Etkinlik saat 13.30’da başladı.

Birinci bölümde Ekim Devrimi’nin özlü birsunumu yapıldı. Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesindedevrimci partinin oynadığı role vurgu yapılarak veTürkiye üzerinden örnekler verilerek güncel biranlatım yapıldı. İşçilerin bugün Ekim Devrimi’nindeneyimlerinden öğrenip kendi ülke koşullarında bunauygun teorik-örgütsel bir yapı içerisinde mücadele

etmesi gerektiği ifade edildi. Vahşi kapitalizmden kurtuluşun yolunun, Yeni

Ekimleri yaratmaktan geçtiği, bu çerçevede işçi sınıfıdevrimciliğinin ve işçi sınıfının devrimci partisininbelirleyici rolünün altı çizildi.

İkinci bölümde katılımcıların Ekim Devrimi’neilişkin soruları yanıtlandı.

Canlı tartışmaların yaşandığı söyleşiye yaklaşık 30kişi katıldı.

Ekim Devrimi İzmir’de selamlandı!Ekim Devrimi’nin 92. yılı İzmir’de Çiğli İşçi

Kültür Evi’nde gerçekleştirilen etkinlikle kutlandı.Etkinlik saat 17.00’de devrim şehitleri anısına saygıduruşuyla başladı. Açılış konuşmasında kapitalizminkrizi anlatıldı. Saldırıların bu denli yoğunlaştığı birsüreçte buzu kırıp yolu açan 1917 Ekim Devrimi’ningüncel olduğundan bahsedildi. Yeni Ekimler’iyaratacak olanın devrimci sınıf partisi olduğusöylendi.

Ardından BDSP adına bir konuşmagerçekleştirildi. Konuşmada Ekim Devrimi’ninezilenler ve emekçiler dünyasında kapitalistbarbarlığa karşı ilk büyük zaferi olduğu,emperyalizmin ve gericiliğin uzun süre bu zaferinkabusunu yaşadığı vurgulandı. Sovyetler Birliği veDoğu Avrupa’nın yıkılışından sonra emperyalist

haydutların, bu kabustan kurtulduklarını sanarak nihaizaferlerini ilan ettikleri belirtildi.

İnsanlığın yakıcı bir şekilde “Ya kapitalist barbarlıkiçinde çöküş ya sosyalizm!” seçeneğiyle karşı karşıyakaldığı belirtildi.

Ekim Devrimi’ni anlatan sinevizyonun ardındanGenç Komünistler’in hazırladığı şiir-dramatize ilgiyleizlendi. Sanatçı Aliyar da Ekim Devrimi’ni ve etkinliğiselamlayan bir konuşma yaptıktan sonra ezgileriyleetkinliğe renk kattı.

Etkinlik devrimci marşların ardından son buldu. Kızıl Bayrak / Ankara - Adana – Kayseri - İzmir

Haklar Derneklerne saldırı

9 Kasım ‘09 Pazartesi günü İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi’nde bulunan Anadolu Haklar Derneği veGülsuyu’nda bulunan Gülsuyu Haklar Derneği’ne yüzleri maskeli, sopalı, molotoflu ve silahlı kişilertarafından saldırı gerçekleştirildi.

Saat 19.00 sıralarında Anadolu Haklar Derneği önünde toplanan grup “Yayınlarınızda bize ve önderimizeküfür ediyorsunuz” diyerek dernekte bulunan Haklar Derneği çalışanı Cem Koyupınar, PSAKD Şube BaşkanıMetin Aslan, PSAKD çalışanı İbrahim ve dernek çalışanı Ekin isimli kişileri yaraladı. Dernek içindeellerindeki kurusıkı tabancalarla 20 elden fazla ateş eden saldırganlar kaçarken molotoflarla derneği yakmayaçalıştılar. Saldırganların kaçarken “Bıji Serok Apo” sloganları attıkları bildirildi.

Anadolu Haklar Derneği’ne yapılan saldırı esnasında polisin de bölgede bulunduğu ve hiçbir müdahaledebulunmadığı, olayı sadece izlemekle yetindiği görüldü.

Saldırıda Cem Koyupınar başına aldığı darbelerle bayılırken, Metin Aslan’ın ise başı yarıldı. Soyadlarıöğrenilemeyen ve kolu kırık olan İbrahim isimli kişinin sopalarla dövüldüğü, Ekin isimli kişinin de çeşitliyerlerinden yaralandığı öğrenildi. Metin Aslan ve İbrahim ... Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne kaldırıldılar.

Anadolu Haklar Derneği’ne yapılan saldırıdan yaklaşık 2 saat sonra yine yüzleri maskeli, sopalı,molotoflu, silahlı 20 kişilik bir güruh bu kez de Gülsuyu Haklar Derneği’ne saldırdı. Dernek önündetoplanan saldırganlar Yürüyüş dergisinde “kendilerine ve önderliklerine küfür edildiği” yönünde bir açıklamayaptıktan sonra dernek içinde bulunan iki dernek çalışanını zorla dışarı çıkararak derneği molotof kokteylleriile yaktılar. Saldırganlar “Bıji Serok Apo” sloganları atarak kaçtılar.

Saldırıyı öğrenen 1 Mayıs, Gülsuyu halkı ve Halk Cepheliler dernekleri önünde toplanarak saldırıyı vesaldırganları protesto ettiler.

Anadolu Haklar Derneği’ne yönelik saldırıyakarşı eylem!

9 Kasım akşamı gerçekleştirilen saldırıyı kınamak için Anadolu Haklar Derneği 10 Kasım Salı akşamı saat20.00’de 1 Mayıs Mahallesi’nde eylem yaptı. Anadolu Haklar Derneği önünde başlayan eylem KarakolDurağı’na yürüyüşle devam etti.

Karakol Durağı’na gelindiğinde basın açıklaması okundu. Basın açıklamasında olayın nasıl gerçekleştiği anlatıldı. Saldırının 20-25 kişilik Kürt milliyetçisi

tarafından yapıldığı ifade edildi. Yaralılar arasında Ataşehir Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Metin Aslan’ında olduğu söylendi.

Basın açıklamasının ardından olayı yaşayanlardan birisi konuşma yaptı. Eyleme Alınteri, BDSP, DHF, Partizan, SODAP, Ataşehir PSAKD da destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Yeni Ekimler için ileri!28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Ekim Devrimi’nin 92., Yeni Ekimler’in Partisi’nin11 yılı vesilesiyle İstanbul’da çeşitli bölgelerde 7Kasım günü etkinlikler gerçekleştirildi.

Etkinliklerde, Ekim Devrimi’nin dünya işçi sınıfımücadelesinde tuttuğu yer ifade edildi. EkimDevrimi’nin gerçekleşmesinde devrimci partininoynadığı role vurgu yapıldı ve Türkiye’nin bugünküsiyasal atmosferi ile bağlar kurularak BolşevikParti’nin önemine işaret edildi.

KartalKartal İşçi Kültür Evi’nde saat 19.00’da başlayan

etkinlikte öncelikle sosyalizm mücadelesinde şehitdüşenler için saygı duruşu gerçekleştirildi. Saygıduruşunun ardından yapılan konuşmada devrim vesosyalizm mücadelesinin önemine ve EkimDevrimi’nin yol göstericiliğine vurgu yapıldı.

Bugünün Türkiyesi’nde sol harekette yaşanantasfiyeciliğin karşısında, Ekim Devrimi’nin Bolşevikdeneyiminden yararlanılarak devrim mücadelesininsürdüğü vurgulandı. Sosyalizm mücadelesinincoğrafyamızda da temsil edildiği söylendi ve YeniEkimler yaratmak için kavgaya omuz verilmesi çağrısıyapıldı.

Ekim Devrimi ve Sovyet Rusyası’nı anlatanşiirlerle program devam etti. Önce bir liseli NazımHikmet’in “Tanya” adlı şiirini okudu. Ardından 13yaşında bir genç Rahime Henden’in Ekim Devrimi’nianlatan “Devleşiyordu Gölgen” şiirini okudu. EtkinlikKartal İşçi Kültür Evi müzik topluluğunun sunduğudinleti ile devam etti. Müzik dinletisi ile beraber NazımHikmet’in “28’lerin Türküsü” adlı şiiri okundu.

Etkinlik sosyalizm kavgasını sürdürme çağrısıylabitirildi.

Ümraniye Ümraniye BDSP’nin, 1917 Ekim Devrimi’nin 92.

yıldönümünde gerçekleştirdiği etkinlik saat 17.00’debaşladı.

Etkinlikte öncelikle “Dünyayı Sarsan 10 Gün” adlıbelgesel gösterimi yapıldı. Belgesel, etkinliğe katılanişçi ve emekçiler tarafından ilgiyle izlendi.

Belgesel gösteriminin ardından BDSP temsilcisi sözalarak Ekim Devrimi’nin dünya işçi sınıfı tarihindekiönemine dair bir konuşma yaptı. Konuşmada devrimciteorinin önemi anlatılarak, işçi sınıfının mücadelesindezafere ulaşabilmesi için iktidar perspektifine sahipöncü devrimci partinin rolüne vurgu yapıldı.

Konuşmanın ardından Ekim Devrimi’ne ve Türkiyesol hareketine dair tartışma gerçekleştirildi. Önceliklemetal sektöründe çalışan bir işçi söz alarak belgeseldede anlatıldığı gibi devrimin imkansız olmadığını,işçilerin bir gün mutlaka iktidarı alacağını söyledi.Lenin’in ortaya koyduğu bilimsel teorinin EkimDevrimi’nin gerçekleşmesindeki en büyük etkenlerdenbiri olduğuna vurgu yapılan konuşma “YaşasınBolşevizm!” diyerek bitirildi.

Ardından yürütülen tartışmalarda Türkiye’de düzensolunun ve reformizmin işçi sınıfı mücadelesi önündebüyük bir engel olduğu, bunlara karşı da mücadeleedilmesi gerektiği söylendi. İşçilerin bugün EkimDevrimi’nin deneyimlerinden öğrenip kendi ülkekoşullarında buna uygun teorik-örgütsel bir yapıiçerisinde mücadele etmesi gerektiği ifade edildi.

Yapılan tartışmaların ardından etkinlik sona erdi.

SefaköySefaköy İşçi Kültür Evi’nde BDSP’lilerin

gerçekleştirdiği etkinlik ile muzaffer Ekim Devrimi’nin92. yılı ve Yeni Ekimler’in Partisi’nin 11. yılıselamlandı.

Etkinlikte gerçekleştirilen sunumda, EkimDevrimi’ni mayalayan 1905 ve 1917 tarihleriarasındaki devrimci çıkışlar ve bunları tetikleyensosyal-siyasal konjonktür üzerine konuşuldu.

Bununla beraber Bolşevik Parti’nin devriminörgütlemesinde oynadığı benzersiz role vurgu yapıldı.

Sunumun ikinci bölümünde Türkiye topraklarındaişçi sınıfı ile buluşma, Yeni Ekimler’i yaratmaiddiasındaki Yeni Ekimler’in Partisi’nin geçmişi kısacaaktarıldıktan sonra toplumsal muhalefetinbüyütülmesinde tuttuğu yer üzerine konuşma yapıldı.

Marksizm-Leninizm’in ideolojik hattında illegaltemellerde devrimci bir siyasal faaliyet yürüten YeniEkimler’in Partisi’nin sınıfla bütünleşme çabasınavurgu yapıldı.

Yapılan tartışmalar ile toplantı sonlandırıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Ekim Devrimi 92. yılında selamlandı...

Yeni Ekimler için ileri!

“Kapitalizm krizde! Çözüm sosyalizmde!” gecesi hazırlıklarından...

Köln“Kapitalizm krizde! Çözüm sosyalizmde!” şiarlı merkezi gece etkinliği hazırlıkları aralıksız sürdürülüyor.

Bu önemli etkinlik, Parti’yi emekçi kitlelere tanıtmanın bir olanağı oluyor. Bu çerçevede bir yandan katılımı arttırmak için kitle ilişkilerine gidilirken, diğer yandan afiş, el ilanı, pul

vb. materyaller verimli bir şekilde kullanılıyor. Halihazırda Köln’ün belli başlı semtleri afişlerle donatılmışdurumda.

Politik etkinliklerin bile konserlere dönüştürüldüğü, apolitizmin oldukça yaygın olduğu bir atmosferde,Köln’den komünistler kendi özgücüne dayanarak, tümüyle devrimci içerikte politik bir etkinlik yapmanınbütün zorluklarına rağmen faaliyetlerine devam ediyorlar.

BerlinDevrimci bir propaganda-ajitasyon faaliyetine dayanan gece çalışması kapitalizmin krizine karşı işçi ve

emekçilere devrim ve sosyalizm alternatifini sunan bir tarzda yürütülüyor. Bölgede hem bilet satışı ve hem de geceye katılımı güçlendirmek için azami bir çaba harcanıyor.

Çalışmalar kapı kapı, ev ev devam ediyor. Gece afişleri de birçok yere yapılmış durumda.

StuttgartKapitalizme ve krizine karşı devrim ve sosyalizm alternatifini sunan, devrimci ve komünist değerleri öne

çıkaran propaganda-ajitasyon faaliyeti iki aydan beri ev ziyaretleriyle sürdürülüyor. Yanısıra bölgede yapılantoplantı, düğün vb. her türlü etkinlikte masa açıldı. Bu süreçte insanlarla ilişkiler geliştirildi. Yeni insanlarlatanışma olanakları yakalandı ve geceye davet edildi.

Hamburg“Kapitalizm krizde! Çözüm sosyalizmde!” gecesinin hazırlıkları devam ediyor. Gece afişleri partilere,

DKÖ’lere, Türk ve Kürtler’inyoğun olarak bulunduğu her alanaulaştırıldı. Gece bildirileri degerçekleştirilen ziyaretlerleemekçilere ulaştırıldı, bilet satışıgerçekleştirildi. Ziyaret sırasındaemekçilerle gecenin gündemiyleilgili sohbetler yapıldı.

Ayrıca şehrin en kalabalıksemtleri arasında olanHauptbahnhof, Altona,Sternschanze, Harburg vb.bölgelere afiş yaptıldı. MLPD’ninher Pazartesi günügerçekleştirdiği “Hartz IVkaldırılsın!” eylemlerinde geceyleilgili konuşmalar yapılarakemekçileri etkinliğe çağrıldı.

Köln, Berlin, Hamburg veStuttgart’tan komünistler

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Biraz güncel konulardan uzaklaşarak daha genel veteorik konulara değinmekte yarar var. Bu, güncelgelişmeleri daha derinlemesine kavramamıza, dahakapsamlı ve derinlikli tutum geliştirmemize yardımcıolacaktır.

Ulusal soruna bakış ve ulusal hareketlere karşıdevimci tavır konusu, her dönemde tartışmalara,çelişkili yaklaşımlara ve tutum alışlara konu olmuştur.Bu, ta Marks’tan bu yana böyle olmuştur. Günümüzdede yine bu özelliğini önemli ölçüde korumaktadır.(Burada derinlikli ve kapsamlı bir tartışma içinegirmeyeceğiz, ancak böyle bir tartışmaya “giriş”, belkidaha doğru bir deyişle onun temel sorularını seslidüşünme ve tartışma girişimi olabilecek kısa birçalışma içine gireceğiz.)

Öncelikle vurgulamalıyız ki, her ulusun kendikaderini belirleme, geleceği üzerinde söz söyleme vekarar verme hakkı vardır. Bu hak, hiçbir kayıt vekoşula bağlanamaz! Bu hakkın önkoşulsuz kabulü,politik, taktik ve pratik bir konu değil; ilkesel birkonudur!

Anılan hakkın herhangi bir kayıt ve koşulabağlanması, peşinen, o halkın içinde tutulduğu statüve koşulları meşrulaştırmak anlamına gelir.

Sömürge, ezilen ve bağımlı halkların, ulusların veülkelerin kendi kaderlerini belirleme hakları ve buuğurda verdikleri mücadele, yine kayıtsız ve koşulsuzmeşru bir haktır. Bu meşru hakkın reddi veya kayıt vekoşullara bağlanması, hiç kuşku yok ki, kafadan ohalklara “içinde bulunduğunuz statüye boyun eğin”öğüdünde bulunma tavrından başka bir şey değildir!Buna hiç kimsenin hakkı olmamalı, hiç kimse bu hakkıkendinde görmemelidir.

Temel kayıt ve koşulların neler olduğunu tarihörneklerinden biliyoruz: K. Marks, Güney Slavlar’ınmücadelesine cepheden tavır alırken, Polonyalılar’ınulusal mücadelesine büyük bir sempatiyle yaklaşmıştır.Burada temel ölçü, dünya gericiliğinin merkezi sayılanÇarlık Rusya karşısındaki duruştur! Daha sonrakidönemlerde bu, “emperyalizm” olmuştur. Buradailkesel bir yaklaşımdan çok, politik ve dönemin temelpolitik dengeleri esas alınmıştır!

Bu konuda sayısız örnek vermek mümkündür,ancak kendi içinde paradoksal olan ulusal soruna veulusal harekete karşı devrimci sosyalist bakış ve tavrında ciddi paradokslar taşıdığını vurgulamak istiyoruz.“Gericiliğin parçası” veya “emperyalist çıkarların ilerikolu” gibi gerekçelerle, söz konusu halk veya uluslarınkendi kaderlerini belirleme hakları, evet bu temelhakları göz ardı edilmiyor mu? Bu halklara “köleliğedevam edin”, “sizin geleceğiniz yok, siz ölmeyemahkumsunuz” mu diyeceğiz? Bu, hem “tarihihalklar” kavramıyla açık, hem de politik gerekçelerledolaylı olarak denilmiştir! Peki, biz, bu hakkı neredenalıyoruz? Konunun bu boyutuyla ilgili tartışmamızaburada bir “noktalı virgül” koyarak daha az önemliolmayan diğer bir boyutuna bakmaya çalışalım:

Evet, “Her ulusun kendi kaderini belirleme,geleceği üzerinde söz söyleme ve karar verme hakkıvardır. Bu hak hiçbir kayıt ve koşula bağlanamaz!” Buçok açık… Bu ilkesel tutum, devrimci sosyalistler içintek başına yeterli mi? Salt bu boyutla ilgilibelirledikleri bu görüş ve bu bağlamda geliştirdikleritavır yeterli mi? Bu konuda ortaya çıkan temelsorunlar konusunda kayıtsız kalabilirler mi?

Bir halk, bir ulus kendi kaderini belirlerken, bununmücadele araç ve yöntemlerini geliştirirken, bu süreçtehalk veya ulus adına güç biriktirirken, söz ve kararmerkezlerini oluştururken “doğrudan demokrasi”yöntemini kullanmadığını, kullanamadığını, kullanmaolanak ve koşullarına sahip olmadığını, en azındaniçinden geçtiği tarihsel koşulların buna elvermediğinihepimiz biliyoruz. Her halkın içinde bulunduğutarihsel, toplumsal ve politik koşullara göre kaderinibelirleme mücadelesini, bunun araçlarını, güç, söz vekarar merkezlerini oluşturduğunu, bunun da en genelanlamda “temsili” düzeyde ve temsil yöntemi ilegerçekleştiğini biliyoruz. Bu sürecin eninde sonunda ohalkın toplumsal-sınıfsal güç ilişkilerine oturduğunuda…

Bir halkın meşru hakkı ve bu meşru hakkın meşrumücadelesi, tarihsel pratik içinde, o halkın içindençıkan ama giderek ona yabancılaşan, onun üstüneçıkan, onun adına iktidar ve güç merkezlerini elindebulunduran, aynı zamanda o halkla bu bağlamdaçelişen somut bir hareket, somut bir iktidar modeli etekemiğe bürünmektedir. Bu anılan iktidar, daha genelifadeyle söz ve karar merci, iktidar etme eylemini veişlemini ulusal kurtuluş, kendi kaderini belirleme hakkıadına meşrulaştırmakta ve giderek dokunulmazkılmaktadır!

Ortaya çıkan bu iktidar modeli, “politik biçim”,kimi örnek almaktadır, kimin “öğrencisidir”? Ya da bu“yeni model”, o toplumun tarihsel, toplumsal, kültürelve politik gelişme düzeylerinin çok ilerisinde, onlarıaşan bir konumda olabilir mi?

Somut olarak ortaya çıkan ulusal hareketleriniktidar ilişkileri ve yapısı bakımından mücadeleettikleri egemen güçleri ve onların iktidar etmemodellerini örnek aldıkları, onların kendilerinin sadecedüşmanları değil, aynı zamanda “öğretmenleri”oldukları anlaşılacaktır. Kuşkusuz kendi tarihsel iktidargelenekleri ve kültürü de temel dayanaklarından

biridir. Ancak burada haklı bir istem ve bununmücadelesi ile buna dayanan bir iktidar modelinin birbakıma kaçınılmaz paradoksunu, paradoksal kaderinivurgulamaya çalışıyoruz!

Bu soruların dışında somut ulusal hareketin sayısızolumsuzluğu, anti-demokratik yapısı ve uygulaması,hatta dillerinden düşürmedikleri “demokrasi, özgürlük,barış, insan hakları” kavramlarını ayaklar altına alansayısız pratiği ile ilgili sorular da sorulabilir!

Bu soruların somut yanıtları somut tarihsel örneklerve veriler üzerinde tartışıldığında ortaya çıkantablonun ne kadar paradoksal olduğu görülecektir.

Bunlarla birlikte mücadele sürecinde ortaya çıkanbu iktidar modeli, adına mücadele ettiği halk, ulus vetoplum için nasıl bir toplum projesi, nasıl bir politikmodel ve yaşam geleceği öneriyor? “Zafer” öncesi,mücadele süreci içinde ortaya çıkan iktidar ilişkileri vebunun toplumun kendisiyle olan ilişkileri bir öncekisorunun yanıtlarını içinde barındırmıyor mu?

Peki, bütün bu soruların yanıtlarının oluşturduğutabloya devrimci sosyalistler kayıtsız kalabilirler mi?Sömürgeci ve ulusal baskıya karşı ulusun mücadelesinidesteklemek ile oluşan hareket ve modelin temelnitelikleri ve somut uygulamaları karşısındaertelenmez devrimci eleştirel tavır, bu ikisini aynıkişilikte veya duruşta birleştirmek mümkün mü,mümkünse ne kadar? Bunun “mümkün” olanınıbulmak, ilkeli ve bütünsel yaklaşım açısındankaçınılmaz değil mi?

Başka bir ifade ile ulusal hareketi destekleme ileonun toplumuna dönük, içe dönük yüzünü,yapılanmasını eleştirel bir yaklaşıma tabi tutmak, bunuda ilkesel bir yaklaşım olarak ele almak devrimcisosyalist bakış açısından kaçınılmaz değil mi?

Burada güncel politik gerekçeler, ölçütler, kayıt vekoşullardan söz etmiyoruz. Sorularımızın, onlarındayandığı bakış açımızın temel çıkış noktası, yineilkeseldir!

Buraya kadar anlatılanları biraz dahayalınlaştırmakta yarar var: Ulusal baskıya karşı net,ikirciksiz ve açık tavır; ulusların kendi kaderlerinibelirleme hakkı ve bu uğurda verdikleri mücadeleyipeşinen meşru görme ile somut ulusal hareketintoplumsal, ideolojik, politik ve iktidar ilişkilerine,bunun somut pratiklerine eleştirel tavır, bu ikisi, kendiiçinde tutarlı bir bütünlük oluşturması gereken bu ikiyaklaşım, devrimci sosyalist bakışın ve duruşunkaçınılmaz gereği değil mi? Bunlardan birinineksikliği, kendi kimliğinde ve tanımında birtutarsızlığı, “yarımlığı” anlatmıyor mu?

Bu iki yaklaşımın tutarlı bütünlüğünü oluşturmakne kadar olanaklı oldu? Ya da böyle bir çabadan, teorive pratikten, söz etmek ne kadar mümkündür?

İlkesel yaklaşım ve bunun pratik uygulanması,doğası gereği çelişkilidir, paradoksaldır! Bu paradoksuaşmak, en azında aşma çabası içinde olmak çok özelbir duyarlılığı, tutarlı bir ilkesel duruşu zorunlu kılıyor.Ne yazık tarihsel pratikler, bu konuda pek parlakörnekler sunmuyor bize…

Bu konuda bir sonraki yazımızda bazı somutörnekler üzerinde durmaya çalışacağız. Son olarak daKürdistan ulusal sorunu ve ulusal hareketine yaklaşımve bu konuda ortaya çıkan tutarsızlıklara, paradokslaradeğinmeye çaba göstereceğiz…

10 Kasım ‘09

Ulusal soruna dvrimci yaklaşım! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

Ulusal soruna devrimci yaklaşımınparadoksları - 1

M. Can Yüce

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Eyüp Baş ölümsüzdür!30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/44 H 13 Kasım 2009

23 Eylül 2009 tarihinde karın ağrısı şikayetiylehastaneye kaldırılan Halk Cephesi temsilcisi Eyüp Baş,50 gündür tedavi gördüğü Çapa Tıp FakültesiHastanesi’nde 9 Kasım akşamı saat 21.40’ta yaşamınıyitirdi.

Eyüp Baş 10 Kasım günü ailesi, dostları, ilericidevrimci kurumların temsilcileri ve yoldaşlarıtarafından sonsuzluğa uğurlandı.

Eyüp Baş’ın cenazesi saat 12.00’de KüçükArmutlu’daki Pir Sultan Abdal Sarıyer ŞubesiBoğaziçi Cemevi’nde düzenlenen tören ve yürüyüşünardından Gazi Mahallesi’ndeki Yeşil Camii’ndeyapılan dini törenle birlikte Gazi Mezarlığı’ndatoprağa verildi.

Cenaze töreni için Armutlu’da toplanan ailesi,TAYAD’lı Aileler, Halk Cephesi ve kavga dostlarımahalle içerisinde bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Küçük Armutlu’daki anmanın ardından araçlarlaGazi Mahallesi’ne geçildi. Saat 14.30’da yenikatılımlarla Gazi Mahallesi eski Karakol Durağı’ndatoplanan yüzlerce kişi TAYAD’lı Aileler ve “Eyüp Başyoldaş ölümsüzdür! / Halk Cephesi” pankartıarkasında sıralanarak Gazi Cemevi karşısındaki YeşilCami’ye doğru yürüyüşe geçti.

Kortejde kızıl bayrakların yanı sıra Eyüp Baş’ınfotoğrafları da taşındı.

Gazi-Yeşil Cami’de yapılan dini törenin ardındanGazi Mezarlığı’na doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüşsırasında bazı kahvehanelerin kepenk kapattığıgözlendi.

Eyüp Baş, saat 16.00’da Gazi Mezarlığı’ndayapılan dini törenle toprağa verildi. Defin işlemininardından, Eyüp Baş şahsında tüm devrim şehitleri için1 dakikalık saygı duruşu gerçekleşti. Ardından HalkCephesi’nin konuya ilişkin açıklaması okundu.

Eyüp Baş’ın 20 yılı bulan devrimci yaşamınınaktarıldığı açıklamada, son anlarına kadar,yoldaşlarının bütün ısrarlarına rağmen yapılacak pratikişlere kafa yorduğu, önerilerde bulunduğuvurgulanarak, “Eyüp, yataklara düşse de, sakat kalsada her koşulda görevine bağlılıktır. Mücadeleyibüyütmek için gece-gündüz çalışmaktır, düşünmektir,görev bilinci demektir” denildi.

Eyüp Baş’ın onurlu mücadelesinin hapishanelerdegeçtiği, her zaman direnişin ön saflarında olduğu, “96yılında 69 gün süren Ölüm Orucu eyleminde kızılbandı alnının akıyla taşıdığı, 19 Aralık’ta yine direnişteolduğu vurgulanarak, on yıldan fazla süresi tutsaklıklageçen bir yaşamın düzenin her türlü zulmüne karşı,halka ve devrime olan bağlılığının gittikçe harlanankor bir yüreğe dönüştüğü söylendi.

Eyüp Baş’ın uzun tutsaklık sürecinde vücudundakalıcı hasarlar meydana geldiği, yıllardır yaşadıkları,hasta tutsakların serbest bırakılması ve tecrite sonverilmesi mücadelesinin ne kadar gerekli olduğunu birkez daha gösterdiğini, direnişi ve şehitliğiyle bumücadelenin sürdürülmesinin gerekliliğini ortayakoyduğu ifade edildi.

Mezar anması, Tecrite Karşı Sanatçılar’dan şairRuhan Mavruk ve Mücadele Birliği Platformu adınayapılan konuşmalar ve Partizan tarafından Eyüp Baş’ailişkin okunan mesajın ardından “Bize ölüm yok”marşıyla saat 17.00’de sona erdi.

Mezar anmasının ardından kitle sloganlarla GaziCemevi’ne kadar yürüdü.

Yürüyüş dergisi satışı sırasında polis tarafındansırtından vurularak felç bırakılan Ferhat Gerçek detekerlekli sandalyesiyle anmada yer aldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP’li tutsaklardan mektup...

Keyfi uygulamalar sürüyor...Bir süredir burada, çürümüş sistemin aynası olan hapishanede sağlık sorunlarıyla uğraşıyoruz.

Tutulduğumuz koğuşun sorunlarından daha önce bahsetmiştik. Günlerce uğraşıp logar sorununu çözdüktensonra, şimdi de tavandan sular akmaya başladı. Evrim yoldaşın kaldığı hücrenin banyo tavanından sulardamlamaya damlamaya akmaya başladı. Tesisatta nasıl bir sorun yaşanıyorsa su hücre ve koridor duvarlarınavurmaya başladı. Bu sorunu idari personele ilettiğimizde sorun çözümlenecekmiş gibi koğuş içerisinde odalarıdeğiştirmemiz söylendi. Bu oda değişikliğini de çok kısa bir süre içerisinde yapmak için zorlandık. Ki buzorlama da keyfi bir tutum.

Değişiklik günü akşam 18.00’de 2 saat sıcak su veriliyordu. Biz de temizliği sıcak suyla 18.00’deyapmamızın daha iyi olacağını söyledik. Ancak o saate kadar temizliği bitirmemiz gerektiği, kullanılmayanhücrelerin kapısının kilitleneceği söylendi. Biz de soğuk suyla temizlik yapmak zorunda kaldık. Oda temizliğiiçin kullandığımız fırçamızın sapı takılı değildi. Burada fırça ve sapı ayrı ayrı satılıyor ve fırçanın demirsopaları verilmediğinden satılan tahta sopalar matkapla takılıyor. 10 gün boyunca fırçamıza sap takılması içinteknisyene, idareye haber veriyorduk fakat “teknisyen bir fırça sapı için gelmez, teknik bir sorun olursa gelirve o zaman fırça sapını takar” söylemleriyle oyalanıyorduk. Birden görevli geldi, fırça sapı takıldı. Ki bu işbir dakikadan az bir süre alıyor. Bize temizlik için bir-bir buçuk saat verildi.

Eğer fırça sapı gibi teknik bir sorununuz var ve çözmek istiyorsanız hücrenizi logardan çıkan pis bir suyunbasması ya da tavanınızın çökmesi veya bu sorunun üzerinden bir ay kadar bir zamanın geçmesinibeklemeniz, en kötüsü de bir yoldaşınızın astım krizi geçirmesi gerekiyor. Bu sorunları uzun uzun anlatıyoruzçünkü buranın koşullarını az çok tahmin etmeniz, sorunumuzun boyutunu, buradaki keyfiyeti anlamanız içinyapıyoruz bunu.

Pis su baskınından sonra astım krizi geçiren Evrim yoldaşın, tam toparlanamadan (ki bu koşullarda buzaten mümkün değil), tavandan akan suyun yarattığı yoğun nem ve soğuk havanın etkisiyle astım rahatsızlığıtetiklendi ve 31 Ekim ve 2 Kasım tarihlerinde ciddi iki kriz daha geçirdi. Hala gün içerisinde ataklargeçirmeye devam ediyor. Evrim yoldaş iki krizde de hastaneye kaldırıldı. Buranın koşullarından kaynaklıciddi bir enfeksiyon geçiriyor. Daha da ağırlaşmasından korkuyoruz. Ama bizler burada mücadele azmimizikaybetmeden, dosta düşmana inat devrimci mücadelemizi yükseltiyoruz.

Herkesi devrimci duygularımızla selamlıyoruz. Sincan F Tipi’nden BDSP’li tutsaklar

Eyüp Baş ölümsüzdür! Eyüp için ölümünden sonra bir yazı yazmak vefa borcu mu? Evet ama bununla sınırlı bir durum değil.

Devrime olan inancın yüklediği bir borç aynı zamanda. Çünkü Eyüp göğsünde devrim için çarpan bir yürektaşıyordu. O yürek fiziki olarak durmuş olabilir. Ama devrime kadar çarpmaya devam edecek bir yürekti onungöğsünde taşıdığı.

Çankırı Hapishanesi’nde tanıdım Eyüp’ü. ‘96 Ölüm Orucu gazisiydi. Yoldaşları ve dostlarına karşıyumuşak, düşmana karşı ise kendine “aksi” biri dedirtecek denli sertti. Hapishanedeki rehin alma ve işgaleylemlerinde Eyüp de, Hasan Güngörmez ve Hüseyin Çukurluöz’le birlikte sorumluluklarını yerinegetiriyordu. Bu sayede siper yoldaşlığı eylemlerde yoldaşlık düzeyine erişiyordu. 19 Aralık’ta bu söylediğimtümüyle ete kemiğe büründü.

2000’de Eyüp, ölüm orucu sırasında hapishane idaresiyle muhatap oluyordu. 19 Aralık’ta da saldırıya karşıdireniş tavrımızı net olarak gösterdi.

19 Aralık’ta en son, atılan gazlardan en az etkilenen koğuşun lavabosuna girmiştik. Orada daazımsanmayacak bir gaz vardı yine de. Elindeki bezi gazdan korunmam için benim ağzıma tutan Eyüpolmuştu. Ama bu sıra, tek bez olduğu için, kendisi gazlıhavayı soluyordu. İşte bu siper yoldaşlığının yoldaşlıkdüzeyine ulaşmasının en güzel örneklerinden biriydi.Ölüm orucu direnişçisini korumak için kendi yaşamınıfeda edebilecek gözüpekliğe sahipti Eyüp yoldaş. Bugözüpekliğin kaynağı ise devrime olan sarsılmazinançtı.

Eyüp’le dışarıda, ilk hapishaneden çıktığı 2004’tebuluşup, eski sıcaklıkla sohbet etmiştik. Ama ondansonra hep eylemlerde karşılaştık. Eyüp yoldaş, hiçkuşkun olmasın, bir gün devrim eyleminde dekarşılaşacağız. Fiziki olarak durmuş olsa bile devrimiçin çarpan yüreğin o gün de çarpacak.

Eyüp yoldaş ölümsüzdür!ÖO gazisi M. Kurşun

Eyüp Baş sonsuzluğa uğurlandı

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve sorumluların yargılanması talebiyle Cumartesi Anneleri 7Kasım günü 241. buluşmasını gerçekleştirdi.

“Gözaltında kaybedilenlerin akıbeti açıklansın, sorumluları yargılansın!” pankartının açıldığı eylemde 1Kasım 1995 yılında Mardin’de evinden gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayanAbdurrahim Coşkun’un dosyası açıldı.

Kaybedilenlerin fotoğraflarının ve kırmızı karanfillerin taşındığı eylemde Abdurrahim Coşkun’unannesi Hediye Coşkun basın açıklamasından önce bir konuşma yaptı.

Oğlunun Dargeçit Tugay Komutanlığı’na bağlı askerlerce alındığını belirten Hediye Coşkun, ertesi günkarakola gittiğinde oğlunun serbest bırakıldığının söylendiğini ifade etti. Oğlunun bir daha geri gelmediğinibelirten Hediye Coşkun, oğlunun akıbetini öğrenmek istediğini söyledi. “Biz ağladık, başkaları ağlamasın”diyen Coşkun adalet istediğini belirtti.

Basın açıklamasını İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Av. Eren Keskin gerçekleştirdi. Keskin, devlettarafından kaybedilen ve öldürülen insanlardan haber alınmadığını ve sorumluların yargı önüneçıkarılmadığını söyledi, sorumluların yargılanmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eğitim-Sen, 2010 yılı eğitim ve yükseköğretim bütçelerinin Meclis Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeyebaşlanması üzerine açıklama yaptı. 2009 yılında 27 milyar 883 milyon TL olan eğitim bütçesinin, artanokul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve öğrenci sayısına rağmen, 2010 yılı için sadece 28 milyar 237 milyon 412bin TL olarak öngörüldüğünü söyledi.

Öngörülen eğitim bütçesi rakamlarıyla 2010 yılında da eğitim harcamalarının önemli bir bölümününöğrenci velilerinden çeşitli adlar altında karşılanacağını gösterdiğini söyledi.

“2010 bütçesi eğitimi tamamen paralı hale getirme ve eğitim hizmetlerini ticarileştirme bütçesi olaraktarihe geçecek niteliktedir” ifadelerine yer verilen açıklamada, devlet bütçesinden yeterince kaynakayrılmayan üniversitelerin, kendi kaynağını yaratma arayışları içine itildiği belirtilerek, şu taleplerdebulunuldu:

- Milli Gelirden kamu eğitimine ayrılan pay ilk adım olarak en az iki katına çıkarılmalı, kamuüniversitelerine milli gelirden ayrılan pay ise, yükseköğretimin ihtiyaçları göz önünde bulundurularakyükseltilmelidir.

- Okulların ve üniversitelerin temel gereksinimlerini karşılamak için okullara genel bütçeden yeterikadar ödenek ayrılmalıdır.

- Üniversite bütçelerinde yeterli artış sağlanmalı, üniversitelerin bütün giderleri genel bütçedenkarşılanarak, yükseköğretimdeki ticarileştirme uygulamalarına son verilmelidir.

- Öğretmen açıklarının kapatılması için yeterli sayıda kadrolu öğretmen ve öğretim üyesi atamasıyapılmalı, eğitim ve bilim kurumlarında kadrosuz ve iş güvencesiz çalıştırma uygulamalarına derhal sonverilmelidir.

- Tüm eğitim ve bilim emekçilerinin taban maaşları, bütün vergilerden muaf tutulmalıdır.

CMYK

MücadelePostası

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) 7 Kasım Cumartesi günü Taksim Hill Otel’de “Kürtsorununda çözüm arayışları” konulu bir sempozyum düzenledi.

Açılış konuşmasını TOHAV Başkanı Av. Hakan Gündüz’ün yaptığı sempozyuma, Süleyman DemirelÜniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Özer, Günlük Gazetesi Genel YayınYönetmeni Ayhan Bilgen, DTP Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökan, DTP Batman Milletvekili Av. AylaAkat Ata, KESK Genel Sekreteri Emirail Şimşek, Gazeteci-Yazar Orhan Miroğlu, Diyarbakır Baro BaşkanıAv. M. Emin Aktar, Günlük Gazetesi Yazarı Yüksel Genç, Araştırmacı Yazar Altan Tan konuşmacı olarakkatıldı.

Av. Şehnaz Turan, Av. M. Selim Okçuoğlu, Av. Mehmet Ali Kahraman’nın moderatorlüğünü yaptığı veüç oturumda gerçekleşen sempozyumda “Kürt sorununda çözümün neresindeyiz? Sorun analizi vebeklentiler”, “Demokratik açılım”ı kamuoyu nasıl algılıyor?”, “Kürt sorununun çözümünde aktörlerin rolüne olmalı? Demokratik yaklaşım, pozitif katkılar, çözüm önerileri” konuları tartışıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Kürt sorununda çözümarayışları” sempozyumu

“Sorumlular yargılansın!”

Eğitim-Sen Kayseri Şubesi, sendikanın kuruluşyıldönümünü bir etkinlikle kutladı. 7 Kasım saat19.00’da Kayseri Özel İdare Salonu’nda yapılanetkinlik, Eğitim-Sen Şube Başkanı Sedat Ünsal’ın açılışkonuşmasıyla başladı. Sedat Ünsal konuşmasında,özelde eğitim emekçilerinin genelde tüm kamuemekçilerinin karşı karşıya bulunduğu ekonomik, özlük,demokratik sorunlara değindi.

Kamu emekçilerini 25 Kasım grevi için daha yoğunçalışmaya çağırdı. Saldırıların son bulması için 25Kasım grevinin başarıyla sonuçlanmasının öneminedeğindi. Etkinlik Düzenleme Komitesi adına yapılankısa konuşmada etkinliğe destek veren BDSP ve EmekPartisi’ne teşekkür edildi. BDSP ve Emek Partisi’ninmesajları okundu.

Etkinliğe yaklaşık 200 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Kayseri

22 ay önce Davutpaşa’da yaşanan patlamanınardından sorumluların yargılanması talebi ile Cumartesigünleri biraraya gelen patlamada yakınlarınıkaybedenlerin aileleri bu hafta da eylemdeydi.

Taksim Tramvay Durağı’nda 20. kez bir araya gelenaileler, “Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız!”pankartı ile basın açıklaması gerçekleştirdiler. Basınaçıklamasını patlamada hayatını kaybeden HüseyinTayranoğlu’nun yeğeni Fehmi Tayranoğlu okudu.

Tayranoğlu, iddianamenin hakim tarafından kabulgörmesi koşulunda davanın 6. Ağır CezaMahkemesi’nde görüleceğini söyledi ve hala açılmış birceza davasının olmadığını ifade etti.

Sorumluların yargılanmasını isteyen aileleriddianamede adları geçen kişilerin, ZeytinburnuBelediyesi’nden 5 görevli ile bina ve işyeri sahibiolduğunu ifade ederken, bilirkişi raporundabelirtilenlerin tümünün sanık olarak tanımlanmadığınısöylediler. Açıklamada, İçişleri Bakanlığı’nın veİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de yargılanmasıgerektiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kayseri’de Eğitim-Sen’inkuruluş etkinliği…

Davutpaşa’da 22. hafta

Eğitim-Sen: “Eğitime daha fazlakaynak!”

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2009-44

ler

Zer

e se

rbes

t b

ıra

kıl

dı,

o

nla

rca

ha

sta

tu

tsa

k

ölü

mle

pen

çele

şiy

or.

..

Has

ta t

utsa

klar

se

rbes

t bı

rakı

lsın

!