32

SY Kızıl Bayrak 12-23

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-23/8 Haziran

Citation preview

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERParti, sınıf, devrim!.. ....………...............315–16 Haziran Büyük İşçiDirenişi…............................................ . . 4CHP Kürt sorununa ilişkin çözümpaketini açıkladı…...................................5Faşist baskı ve terörde yenidalga….....................................................6Sınıf devrimcileri 15-16 HaziranDirenişi’ni selamlamayahazırlanıyor..............................................7Grev yasağı, sınıfa yönelikkarşı-devrimci bir saldırıdır! Volkan Yaraşır....................…..................8Hava işkolunda grev yasağı ve sendikalhareketin mecalsizliği ….........................9“Grev yasağına karşı birleşikmücadele!”.............................................10THY’de bekleyişsürüyor....................................................11Deri-İş ve sınıf sendikacılığıüzerine... ….....................................12-13Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme KuruluHaziran Ayı Toplantısı… .................14-15Gerici cephe Suriye’de etnik, dinsel,mezhepsel çatışmalarıkışkırtıyor........................................16-17“Direnişler yeniden okunmalı, bilince çıkarılmalı!”..........................18-19Aliağa OSB’de direniş!........ . . . . . . . . .20Mısır’da öfke yenidenTahrir’e aktı! .........................................21Dinci-gericilik kadın düşmanlığında sınır tanımıyor! ....…..............................22Kürtaj tartışmalarıüzerine........….............................. . . . . 23Kadınlar kürtaj yasağına karşısokaklarda!..….............. . . . . . . . . . . . . 24Kapitalist sömürü düzenine karşı tekalternatif sosyalizmdir!...............……...25Üniversitelerde faşistsaldırılar..................................................26“Barınma hakkımızısavunalım!”.................... . . . . . . . . . . . 27TMMOB 42. Olağan Genel Kurulugerçekleştirildi.................... . . . . . . . . . 28Devrimci sanatçılar anıldı............ . . . . 29‘84 Ölüm Orucu direnişçileriölümsüzdür! ....................... . . . . . . . . . 30Mücadele Postası...................................31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Burjuva siyaset sahnesinde Kürt sorununu“çözmek” iddiasıyla sermaye partileri arasında birgörüşme trafiğinin sürdüğü gün çeşitli kentlerde tıpöğrencilerine ve sağlık emekçilerine yönelik kapsamlıbir gözaltı dalgası başlatıldı. Bu saldırının bir günsonrası (7 Haziran) ise, bu kez Van’da BDP’li merkezve ilçe belediye başkan ve yöneticilerini hedef alanikinci bir gözaltı terörü yaşandı. Belli ki sermayedevleti ve her türden düzen partisi güya Kürt sorununuçözmek iddiasıyla “yeni açılımlar” peşinden koşarkenasıl amaçlananın Kürt sorununu çözmek değil, Kürtsorununun sermaye devleti için yarattığı güncel şıkışmave açmazı bir parça hafifletmek olduğu anlaşılıyor.Ancak Kürt sorunu gibi kökleri derin tarihsel, siyasal,sosyal ve sosyolojik bir sorunun çözümü bakımındandüzen siyasetinin yapabileceği pek bir şey bulunmuyor.

Sermaye devletinin Kürt sorununu çözmek derkenasıl amaçladığı şey inkar, imha ve asimilasyonpolitikalarını katıksız bir biçimde sürdürmektir. Birtaraftan düzen siyaseti sorunun çözümü konusundaadım atıyor görünürken öte taraftan inkar, imha veasimilasyon politikalarını tamamlayan çok yönlü birkuşatma ile gözaltı ve tutuklama terörünü devreyesokarak sorunun düzen sınırları içinde çözümünü bileçıkmaza sokmuş bulunuyor.

Açık ki sermaye iktidarının Kürt sorununu düzensınırları içinde çözme iradesi ve zemini hiçbir biçimdeyoktur. Her günkü gelişmeler bunu bir kez dahadoğrulamaktadır. Dolayısıyla düzen siyasetinden busorunun çözümü konusunda bir beklenti içinde olmakham bir hayalden öte başka bir anlam taşımamaktadır.Kürt halkının özgürlük ve eşitliği kazanmasının biricikyolu devrimci bir çizgi-program temelinde sermayeiktidarını yıkmayı hedefleyen bir mücadele pratiği ileişçi ve emekçilerin birleşik ve ortak kavgasındangeçmektedir.

* * *Sınıf devrimcileri 15-16 Haziran Direnişi’nin 42.

yıldönümünü çeşitli etkinlik/panellerle selamlayacaklar. Büyük işçi direnişi 42 yıl sonra da siyasal sınıf

mücadelemizde bizlere yol göstermeye devam ediyor.Bugün 15-16 Haziran Direnişi’nin yolunda “Parti, sınıf,

devrim!” şairı her zamankinden daha güncel ve yakıcıbir ihtiyaçtır. Yeni 15-16 Haziranlar’ı yaratmak, dahasıaşmak “Parti, sınıf, devrim!” davasını büyükmekten vedevrimci bir sınıf hareketi yaratmaktan geçmektedir.

Devrimci bir sınıf hareketi yaratma mücadelesi herşeyden önce etkin, enerjik, inisiyatifli bir çabayızorunlu kılmaktadır. Sınıf devrimcileri 15-16 HaziranBüyük İşçi Direnişi’nin yıldönümünde görev vesorumluluklarına bu güncel ve tarihsel perspektiftenbakmaktadırlar.

* * *Ekim Gençliği’nin Haziran-Ağustos 2012 tarihli

Yaz dönemi (138.) sayısı çıktı. Okurlarımız EkimGençliği’nin yeni sayısını Eksen Yayıncılıkbürolarından ve kitapçılardan temin edebilirler.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 42.yıldönümüne yaklaştığımız bugünlerde sermayeiktidarının saldırıları, 1970’lerle kıyaslanamayacakderecede geniş kapsamlı ve fütursuzdur.

Bu saldırı furyası yeni değil elbet. İşçi sınıfı veemekçiler çok sayıda hükümet eliyle icra edilen 30yıla yayılan neoliberal yıkım saldırılarına maruzkalmıştır. Buna karşın saldırı furyasının son on yılınadamgasını vuran dinci-Amerikancı iktidarınpervasızlığını, şu ana kadar hiçbir sermaye uşağıhükümet sergilemeyi göze alamamıştır.

12 Eylül faşist cuntasının bile dokunmayı gözealamadığı kazanımlara saldırma cüreti gösterenAKP’nin, tek parti hükümeti olmasının yanısıra,dinci-gerici koalisyonun odak noktası olarak iktidarolması, sermaye ve emperyalistlerden destek alması,tam bir gözü dönmüşlükle emekçilere saldırmasınımümkün kılmıştır.

Sınıf hareketinin kimi çıkışları, anlamlı direnişleriolsa da, sermaye ve emperyalistler hizmetindeki AKPiktidarını durdurabilecek düzeye ulaşamaması,yasa/kural tanımaz saldırganlığı olanaklı kılan birdiğer önemli etmendir. İşçi ve emekçilerin sarsıcıgücünü hissetmeyen dinci-Amerikancı iktidar,gelinen yerde vahşice saldırmaktadır.

Egemenler arası iktidar mücadelesinden galipçıkan dinci-Amerikancı koalisyon, aynı süreçte işçisınıfının kazanımlarına göz dikmiş, ‘siyasal dinciliği’toplum geneline yaymak için uğursuz politikalar icraetmiş, ‘açılım’ demagojilerini bir kenara bırakıp Kürthalkına ve Kürt hareketine karşı saldırıya geçmiş,ilerici-devrimci birikimi yozlaştırıp bitirmeyeçalışmış, Aleviler’e karşı mezhep ayrımcı politikalarıaçıktan uygulamaya başlamış, gelinen yerde isekadınların bedenine el uzatma cesaretini de kendindebulabilmiştir.

Bu kaba saldırganlığın esas hedefi sömürü vekölelik düzeni kapitalizmin çarkının daha kolaydönmesini sağlamak, işçi ve emekçilerin kendiemekleriyle ürettikleri toplumsal servetten aldıklarıpayı asgari düzeye çekmek, hak arama bilinci vemücadelesini silmektir. Bu kaba saldırganlığıtamamlayan bir diğer adım ise, ortaçağ zihniyetini,koşullar elverdiğince zoru da kullanarak emekçileredayatmaktır.

İşçilerin sınıf kimliğini yozlaştırıp, sadaka dilenenbirer mürit durumuna düşürmek için dini ‘ibadetedimi’ olmaktan çıkarıp gerici planların ‘siyasal aracı’haline getiren Amerikancı AKP iktidarı, emekçileriortaçağ karanlığında körleştirip, sömürü ve kölelikdüzenini tahkim etme planını icra ediyor.

Suriye’de iç savaş ve mezhep çatışmalarınıkışkırtan dinci-Amerikancı iktidar, Roboskikatliamına imza atmakla kalmamış, bu barbarlığısavunmuş, dahası bunu, kürtaj tartışmalarınıbaşlatmanın vesilesi olarak kullanmıştır. Bu adımlahem Kürt halkına hem kadınlara saldıran ortaçağzihniyetli iktidar, vahşi bir katliamın faili olmasınarağmen, kaba demagoji ve “tasmalı gazeteci”takımının desteğiyle üste çıkabilecek derecede deyüzsüzleşmiştir.

Fütursuzluk bu noktada durmuyor. 4+4+4 yasasıile gerici zihniyetini milyonlarca çocuğa dayatan

dinci-gerici iktidar, grev yasaklarıyla işçi sınıfının enetkili silahını elinde almak için de hamle yaptı. Grevyasağının 15-16 Haziran direnişinin yıldönümününhemen öncesine denk gelmesi, tesadüf olsa bile, işçisınıfı için ayrı bir öneme konu edilmelidir. Zira greviyasaklayan bu hamle özelleştirme, sendikasızlaştırma,esnek üretim, taşeronlaştırma, ‘özel istihdam’, yanikaba kölelik saldırılarının hayata geçirilmesininardından geldi. Bölgesel asgari ücret dayatması,kıdem tazminatının gaspı için çevrilen dolaplar veeğitim, sağlık gibi temel hizmetlerle ilgilikazanımların ortadan kaldırılması, sahneyitamamlıyor.

Sermayenin ve emperyalistlerin verdiği sınırsızdesteğe ve mecliste ‘tek parti’ iktidarına rağmen, işçisınıfı üretimden gelen gücünü de kullanankitlesel/militan bir mücadele yükseltebilseydi, AKPiktidarının bu derece pervasız olması mümkünolmazdı. Şu ana kadar birçok hak ve kazanımkaybedilmiş olsa da, sermaye ve onun tetikçisi AKPiktidarına karşı sınıfın devrimci gücünü seferberetmenin koşulları mevcuttur.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin cüreti,kararlılığı, özgüveni ve kazanma azmiyle mücadeleyiyükseltmek, halen işçi sınıfının önündeki tek çıkışyoludur. Zira günden güne saldırganlaşan dinci-Amerikancı iktidara dur demenin başka bir yolubulunmuyor. İşçi sınıfı, emekçiler ve iktidarınhedefindeki tüm ezilenler ya meşru/militan direnmekararlılığını kuşanacak ya da saldırıları sineyeçekmekle kalmayacak yenileriyle de karşı karşıyakalacaklardır.

Oysa 15-16 Haziran direnişi, işçi sınıfının asalakkapitalistlerin hizmetindeki Amerikancı iktidaraboyun eğmek zorunda olmadığını, görkemli birşekilde kanıtlamıştır. Demek ki, esas sorun, işçisınıfının yenilmez gücünü birleştirip karşı saldırıyageçebilmektir.

Unutulmamalıdır ki, ne pasif yakınmalar netevekkül işçi ve emekçilere insanca bir yaşam/onurlubir gelecek vaat edebilir. Sömürülenlerin birleşipmücadele etmek dışında hiçbir çıkar yolları yoktur.Dolayısıyla ilerici/öncüler başta olmak üzere,sermayenin dayattığı alçaltıcı köleliği reddeden tümişçiler, mücadeleyi örgütleme sorumluluğuyla hareket

etmeli, şanlı 15-16 Haziran Direnişi’nin derslerindenöğrenmelidir.

Bu saatten sonra, mücadeleyi örgütleme görev vesorumluluğu sendikal bürokratik kasta bırakılamaz.Böyle bir yaklaşım, faturası ağır bir hata olacaktır.Görev sınıf devrimcileriyle ilerici/öncü işçilerindir.Sayıları az olsa da, sınıftan yana tutum alan,sermayenin saldırganlığına karşı mücadelekararlılığını koruyan sendikacılar da var. Ancakbunları harekete geçirmek de, ancak gücünü tabandaörgütlenmekten alan sınıfın basıncıyla mümkünolabilir. 15-16 Haziran Direnişi’nin görkemininönemli dayanaklarından birini, taban örgütlülüğünedayalı bir mücadele sürecinin üzerinde yükselmişolmasına borçlu olduğu unutulmamalıdır.

15-16 Haziran Direnişi, Türkiye işçi sınıfınınmücadele tarihinde “aşılmayan bir doruk” olmasınarağmen, bundan 42 yıl sonra sınıfın karşı karşıyabulunduğu sorunların kapsamı, bu düzenyıkılmadıkça, hiçbir kazanımın güvence altındaolamayacağını da somut bir şekilde göstermektedir.Zira egemen sınıf olarak örgütlenmiş burjuvazi veonun devletinin işçi ve emekçileri hedef alansaldırıları kesintisizdir. Sistemdeki vahşi rekabet vekâr oranlarını arttırma dürtüsünün kapitalist üretimintemelini oluşturması, sermayenin saldırılarınınsürekliliğini kaçınılmaz kılan temel etmenlerdir.

O halde işçi sınıfının, sömürü ve baskıya karşıgünübirlik mücadelesini sürdürürken, sömürü vekölelikten nihai kurtuluş uğruna da mücadele etmesigerekiyor. Yani demokratik hak ve özgürlükler uğrunamücadele, devrim ve sosyalizm mücadelesinin de birparçası olmalıdır. Bu mücadele işçi sınıfının devrimciöncü partisiyle birleşme süreci olacağı gibi, partininde maddi toplumsal zeminine yerleşmesinisağlayacaktır.

Sömürü ve kölelikten nihai olarak kurtulmak, yanieşitlik, kardeşlik ve özgürlük dünyasına ulaşmakancak sosyalizmde mümkün olacaktır. Bu hedefeulaşabilmek için sınıfın partiye, partinin sınıfakavuşması; bilimsel sosyalizmle sınıf hareketininorganik birliği olan parti önderliğinde ise devrimeyürümek gerekiyor. Süreç, somut olarak bu yöndeilerlemeye başladığında “Parti, sınıf, devrim!” şiarı dagerçeklik halini alacaktır.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin yolunda...

Parti, sınıf, devrim!

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Aradan 42 yıl geçti. Türkiye işçi sınıfının büyükdirenişi bugün de işçi ve emekçilere yol göstermeyedevam ediyor.

60’lı yıllarda işçi sınıfı haklarını alabilmek içindirenişler, grevler, işgaller, militan eylemlerörgütleme, örgütlenme yolunu seçti. Zonguldak,Kozlu Maden, Paşabahçe, Derby, Singer,Demirdöküm, Alpagut direnişleri işçi sınıfınınhakları ve geleceği için mücadeleye atıldığını,bugünlere kazanım olarak kalan birçok hakkın dahao zamanlardan bize miras kaldığını göstermektedir.

Bugün ise elimizden almaya çalışmalarıörgütsüzlüğümüzdendir.

Tüm bu direnişler, kazanımlar ve işçi sınıfınınörgütlülüğü karşısında tüm patronlar, ellerindekidevlet mekanizmasını harekete geçirerek SendikalarYasası’nda değişiklik yapmaya çalıştılar. AmaçDİSK’te örgütlenen işçi sınıfının örgütlülüklerinidağıtmaktı.

Sendika ağalarının pasif tutumuna karşın işçisınıfı 15-16 Haziran 1970’te fabrikalarından çıkaraksokakları, meydanları zapt etti. Hedef vilayetti.Sermayenin saldırısına gereken yanıtı vermek,örgütlülüklerine sahip çıkmaktı. İlk gün, 113fabrikadan 70 bin işçi yürüdü. İkinci gün bu sayılarkatlandı.

Sermaye sınıfı işçi sınıfının yoluna polis vejandarma barikatları kurdu. Ancak sınıfın örgütlügücünün önünde duramadılar. Bir bir yıkıldıbarikatlar. Sermaye devleti 4 işçiyi katletti amabüyüyen öfkenin önüne geçemedi. Sendikalar yasasısokakta yırtıldı. Meclis, işçi sınıfının militan veörgütlü gücü, kararlılığı karşısında dayanamadı.DİSK kapatılamadı. İşçi sınıfı sendikabürokratlarının uzlaşmacı tavrına karşı örgütlülüğünesahip çıktı.

Sendikal bürokrasi on yıllardır oynadığıuğursuz rolüne devam ediyor!

42 yıl önce sokağa çıkan işçi sınıfının önünükesmeye çalışan sendika bürokrasisi, bugün de işçisınıfın örgütlülüğünden ziyade sermayeyle uzlaşmacıbir tavır içinde.

42 yıl önce sendikalarına, örgütlülüklerine sahipçıkan işçiler, sendika bürokratlarını da peşlerindensürüklemişlerdi.

Sendikalar bizim, bizim öz gücümüze dayandığısürece sendikalarımız bir güçtür.

Bugün de bizlerin yapması gereken, sendikalarınbaşına çöreklenmiş bürokratlara takılmadanörgütlenme yolunu seçmek, örgütlülüklerimize sahipçıkmaktır. Sendikalarımızı bürokratlardantemizlemektir. Bizlerin aidatları ile sefa sürmelerine,bizlere ihanet etmelerine izin vermemektir.

Biz işçilerin üretimden gelen gücü ve örgütlübirliğinden başka bir silahı yoktur. Haklarımızı vegeleceğimizi kazanmak için başkalarının bizimadımıza mücadelemizi yürütmesini bekleyemeyiz.

Örgütsüzlüğümüzden faydalanıp tümhaklarımıza göz dikiyorlar!

Türkiye işçi sınıfının on yılları bulanmücadeleleriyle kazanılan tüm haklarımıza göz

dikiyorlar. Ulusal İstihdam Stratejisi ile kıdemtazminatı hakkımız gasp edilmek isteniyor. Özelistihdam bürolarıyla biz işçileri alınan-satılan-kiralanan birer köleye çevirmek istiyorlar. Esnekçalışma, taşeronluk ile kuralsızlığı dayatarak“güvenceli” çalışma hakkımız yok ediliyor.Eğitimden sağlığa dönüşüm politikalarıylayaşadığımıza bin pişman ediyorlar.

Öncüsüyle buluşan işçi sınıfı sömürüyüortadan kaldırabilir!

42 yıl önce yasayı sokakta yırtan, örgütlülüğünesahip çıkan işçi sınıfı çok daha fazlasını, emeğinhakim olduğu bir dünyayı da kuracak tek sınıftır.Çünkü dünyadaki tüm zenginliği kendi elleriyle

üretmektedir, üretim araçlarını, fabrikalarını işlerkılan, çeliğe can veren odur. Ancak ne yazık ki,emeğinin tüm ürününe el konan, sömürülen, karnınıancak doyurabilen, iş cinayetlerinde katledilen,patronların gözünde canını hiçbir kıymeti olmayanücretli kölelerdir.

Bu düzene dur diyebilecek olan bizleriz. Ancakbunun için sadece ekonomik taleplerimizikazanmamız yetmez. Üretim araçları dahilemeğimizin tüm ürününe sahip çıkmalı, bir avuçasalağın fabrikaların, toprakların, bizlerin vedünyadaki tüm zenginliklerin üzerindeki özelmülkiyetine son vermeliyiz.

Bunun için ise işçi sınıfı öncü partisiylebuluşabilmelidir. Sermayenin egemenliğine sonverip, sosyalizmi kurmaktan başka çaremiz yok.

15–16 Haziran Büyük İşçi Direnişi…

Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!

Haklarımız ve geleceğimiz için gerici-faşist rejime dur diyelim...

15-16 Haziran ruhuyla direnişe!İşçiler, emekçiler, kardeşler!

ABD emperyalizmi ve tekelci burjuvaziye hizmette sınır tanımayan AKP iktidarı, işçi sınıfı ve emekçiler iletoplumsal muhalefete yönelik saldırganlıkta sınır tanımıyor. Yasalar ve kurumlar emperyalizmin, sermayenin verejimin çıkarları neyi gerektiriyorsa onun için uğruna eğilip bükülüyor. AKP şeflerinin ağızlarından çıkan her sözkural/yasa oluyor. Uymayan, itaat etmeyen, boyun eğmeyen de baskı ve zorbalıkla eziliyor. İşte Kürt halkına revagörülenler... öğrenci gençliğe, ilerici ve aydınlara yapılanlar... Ve işte işçi sınıfı ve emekçilerin maruz kaldıkları…

Binlerce gözaltı ve tutuklama, aydın ve sanatçıların susturulması, Roboski’de olduğu gibi toplu katliamlar,eğitim sisteminin gericiliğin kollarına bırakılması, medya eliyle örgütlenen arsız yalan kampanyaları, on yılda işcinayetlerine verilen 10 bin kurban, sefaletin kıyısına itilen milyonlar, sefaletten saltanatlar kuran asalaklar,sendikaların kapısına kilit vuracak yasal hazırlıklar, kıdem tazminatı başta olmak üzere tarihsel kazanımlarıgaspetme planları, emir komuta zincirine bağlanmış sendikacılar ve en sonunda da grev yasakları!

Gerici-faşist rejim baskı ve zorbalıkla toplumsal muhalefeti sindirerek, ülkeyi emperyalizm, sermaye vekendileri için dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmeyi hedefliyor. Kürt halkını katliamlarla yok et, tüm dirigüçlerini zindanlara kapat, aydınları ve sanatçıları sustur, öğrenci gençliği ya okulun dışına ya da zindana at, gençnesilleri gerici eğitim sistemiyle yozlaştır, mücadeleci sendikaları kapat, grev haklarını elinden alarak işçi sınıfınınelini kolunu bağla… Böylelikle de keyfince yönet. Yani çal çırp, binlerce işçiyi mezara göndermek pahasınailiklerine kadar keyfince sömür, varlığını inkar ettiğin halkı yetmediğinde imha et ve emperyalizme hizmette sınırtanıma…

Kardeşler!Bu gerici-faşist rejimin son icraati havayolu çalışanlarının grev hakkını elinden almak oldu. Bu yasak sadece

havayolu çalışanlarına değil, tüm işçi sınıfına yönelik bir saldırıdır. Çünkü böylelikle işçi sınıfının kan ve canbedeli mücadeleyle elde ettiği bir hak gaspedilmiştir. Keyiflerine göre grev yasağı koyan, yarın mücadelecisendikaların kapısına kilit vuracak, sokakları yasaklayacaklardır. Yetmediğinde de zindana kapatacak, olmazsakatledecektir.

Bunun için bu gerici-faşist rejime karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz. Çünkü sözkonusu olan haklarımız vegeleceğimizdir. İşçi sınıfının elini kolunu bağlayıp sermayeye ve emperyalizme yem yapmak isteyen gerici-faşistrejime dur demeliyiz.

Bunu nasıl yapacağımızı tarihimiz gösteriyor. 15-16 Haziran 1970 yılında işçi sınıfı sendikalarının kapısınakilit vurmaya kalkan dönemin hükümetinin bu hamlesine karşı ayağa kalkmıştı. Dalga dalga yayılan veyüzbinlerce işçinin fabrikalardan çıkarak barikatları aşa aşa İstanbul’u zaptettiği büyük direniş ancak sıkıyönetimilan edilerek durdurulmuştu.

Ancak bu kadarı da bu gasp planını yırtıp atmıştı. Ama dahası, o büyük görkemli eylem karşısında korkankapitalistler çareyi ülkeden kaçmakta bulmuşlardı.

İşte 42. yıldönümünde 15-16 Haziran Direnişi’nden öğrenmeye, bu büyük direnişin ruhuyla mücadeleyiyükseltmeye ihtiyacımız var.

42 yıl önce sınıf kardeşlerimizin yaptığı gibi ayağa kalkalım, grev hakkı başta olmak üzere haklarımıza vegeleceğimize sahip çıkalım.

Gerici-faşist rejimin kavga davetine, yeni 15-16 Haziranlar’ı hazırlayarak yanıt verelim.Haydi mücadeleye, sokağa, direnişe!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Bugüne kadar sermaye devletinin Kürt sorununailişkin imha ve inkar politikalarına sadakatle bağlı kalanCHP, yerlerde sürünen itibarını kurtarmayı hedefleyenbir çaba içine girdi. CHP, Kürt sorununun çözümüneyönelik olarak hazırladığı çözüm paketini gündemetaşıdı. CHP yeni çözüm paketi ile ilgili olarak meclistegrubu bulunan AKP, MHP ve BDP ile görüşeceğiniaçıkladı. AKP, MHP ve BDP sözcüleri de CHP’ninçözüm paketi konusunda görüşlerini dile getirdiler.

CHP Kürt sorunun çözümüne ilişkinönerileri

CHP 10 maddelik Kürt sorununa ilişkin çözümpaketini açıkladı. Çözüm paketinde meclis bünyesindebir ‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu’ ile meclislebağlantılı ve meclis komisyonu ile koordineli olarakçalışacak bir ‘Akil İnsanlar Grubu’ oluşturulması yeralıyor.

Çözüm paketinde hükümetin, ‘terörün sonaerdirilmesi ve silahsızlandırma konusunda görüşlerini,devletin ilgili kuruluşlarında görüş ve önerilerini‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu’na iletmesiisteniyor. Ayrıca mecliste grubu bulunan partilerinmutabakat doğrultusunda hükümete yardımcı olacaklarıifade ediliyor. Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nun 6aylık çalışma sonrasında bir rapor hazırlaması daçözüm paketinde yer alıyor.

Dünden bugüne CHP’nin çözüm önerileri vesınırları

“Yeni CHP” olarak kendini kotlayan düzen solu,başlangıçta Kürt sorununa ilişkin olarak tek bir kelimeetmemeye özen gösterdi. Devletin kurucu partisikimliğine uygun, imha ve inkara dayanan politikyaklaşımını sürdürdü. Ortaya çıkan tablo CHP’nin Kürthalkından tümüyle tecrit olduğu gerçeğini kanıtladı. Budurum yeni CHP söyleminin mimarı KemalKılıçdaroğlu’nu açılım söylemine sarılmaya itti. KemalKılıçdaroğlu Kürt halkı nezdinde inandırıcılığınıartırmak için “Öcalan’la görüşülebilinir. Biz çıkıp da‘neden görüşüyorsunuz’ demedik. Eğer sorunçözümlenecekse, barış gelecekse… ” vb., türdenaçıklamalar yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu CHP içindenyükselen tepkiler karşısında söylediğine pişman oldu.

Yeni CHP Van’da “Kürt Sorununun ÇözümündeÜçüncü Yol Arayışı Çalıştayı” düzenledi. KemalKılıçdaroğlu daha önce Kürt sorunu sözcüğünü ağzınabile almazken, Kürt halkının gönlünü almaçerçevesinde şunları söyledi: “Toplantıda Kürtsorununu da tartıştık. Biz olaya Doğu ve Güneydoğusorunu olarak bakıyorduk, Kürt sorunu da bunun birparçası, ama olay sadece bir Kürt sorunu değil,ekonomik, sosyal, kadına yönelik şiddet, örgütlenmesorunları var. Olay, bizim düşündüğümüz gibi, birüçüncü yol olayıdır. Etnik kimliğe saygılı, inançlarasaygılı, ama insan odaklı, insanı kucaklayan, aileyikucaklayan bir bakış açısına ihtiyaç var.” Aynı konuşmaiçinde Kürt sorununu geri kalmışlıkla izah eden biryaklaşımı dile getirerek, üçüncü yolun inceltilmiş birinkar ve imha yolu olduğunu kanıtladı.

CHP’nin son çözüm paketinde Kürt halkınıntaleplerine dair bulunmamaktadır. Ne anadilde eğitim,ne genel af, ne demokratik özerklik vb. Kürt hareketinin

talepleri konusunda tek kelime edilmemektedir. Bu bilCHP’nin çözüme dair bir bakışa sahip olmadığının enaçık kanıtıdır.

CHP’nin çözüm paketi, AKP ve MHP’nintutumu

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş CHP’ninKürt sorununa ilişkin çözüm önerilerini değerlendirdi.Mustafa Elitaş paketi değerlendirmek yerine CHP’ninsamimi olmadığı vurgusunu öne çıkardı. Mustafa Elitaş,“CHP’nin samimi olup olmadığının iyideğerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü CHP’nin en baştarafıyla en arka tarafı arasında müthiş bir uyumsuzlukvar. Yani kıvrım kıvrım gidiyorlar. Nereye gittikleribelli değil” dedi.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, CHP’ninKürt sorunuyla ilgili Toplumsal Mutabakat Komisyonukurulması önergesine ilişkin önerisini bölücülük olaraktanımladı. Faşist partinin Kürt halkı ve hareketineyönelik faşist tutumunu ortaya koydu. Oktay Vuralşunları söyledi: “CHP’yi de AKP’nin açılım sevdasısarmış durumda. İmralı’nın Hakikatleri AraştırmaKomisyonu kurulmasına yönelik bir takım görüş vedüşünceleri istikametinde hareket edilmesinin mümkünolmadığını düşünüyoruz. Nasıl AKP’nin açılımkonusundaki girişimlerini reddettiysek, yeni açılımlarınönünü açacak girişmeleri de elbette kabul etmemizmümkün değil.”

CHP’nin çözüm paketi ve Kürt hareketi

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, CHP’ningirişimine destek verdi. CHP’nin çözüm paketiniönemsediklerini belirtti. Pervin Buldan şunları dilegetirdi: “Kürt sorununun çözümü noktasında siyasiiradenin Meclis olduğunu düşünüyoruz. CHP’ninbugün atmış olduğu bu adım önemlidir, anlamlıdır amabunun devamının gelmesi gerektiğini düşünüyorumyani Genel Kurul’da sergileyecekleri tavrın da bunadenk düşmesi gerekiyor.”

Oysa tıpkı AKP’nin açılımı gibi CHP’nin de açılımıda Kürt hareketinin tasfiyesine yöneliktir. CHP’ninaçılımının esası Kürt hareketinin bir sorun olmaktançıkarılması, Kürt halkının silahlı direnişine sonverilmesi, Kürt hareketinin teslim alınmasıdır.

CHP’nin çözüm paketi konusunda herhangi bir

beklenti içine girmek büyük bir yanılgı olarak kayıtlarageçecektir. Demirel, bir zamanlar ‘Kürt realitesinitanıyoruz’ demiş, bu açıklamanın ardından sermayedevleti, “topyekûn” Kürt halkına saldırmıştı. Özal, biryandan “Kürt sorunu çözümlenmelidir” derken biryandan da Musul ve Kerkük’ü işgal planları yapmıştı.Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”dedi ama faili meçhul cinayetler en çok onundöneminde işlendi. Tansu Çiller bir yandan “Baskmodeli”nden dem vururken, öte yandan Kürt halkınayönelik kirli savaşı tam bir vahşet boyutuna tırmandırdı.Erdoğan, “Kürt sorunu vardır ve devlet hata yapmıştır”dedi, bu açıklamanın ardından “ya sev, ya terk et” diyetehditler savurdu.

Kürt sorununun kalıcı çözümü için!

CHP’nin açılımının asıl hedefi Kürt halkının ulusalözgürlük ve eşitlik taleplerini karşılamak değildir.Aksine CHP Kürt halkının inkarına dayalı, olarak Kürthareketinin ve Kürt halkının teslim alınmasına yöneliksermaye devletinin politikasına kan taşımaya, buçerçevede düzenin birleşik cephesini örmeyiamaçlamaktadır. CHP’nin bir diğer amacı ise Kürt halkıtarafından çok iyi bilinen sicilini bir parça aklamaktır.

CHP’nin son açılımının özü özeti Kürt halkınınvarlığından doğan ulusal demokratik haklarının yoksayılmasıdır. Çözüm paketinde hala Kürt halkınıniradesi yok sayılmaktadır. Kürt hareketi çözümünparçası olarak görülmemektedir. Kürt halkına anadildeeğitim hakkı tanınacağına dair tek bir kelime yeralmaktadır.

Kürt sorunu düzen partilerinin çözüm paketlerinesığmayacak kadar derin tarihsel kökleri ve kapsamlıtoplumsal boyutları olan bir siyasal sorundur. Düzenpartilerinin çimentosu tıpkı sermaye düzenini gibiinkarcılıkla karılmıştır. Bu düzen böyle kaldıkça Kürtve Türk halklarının tam hak eşitliği, gönüllü birliği vekardeşliği temelinde bir çözüm ummak ham hayaldir.

Kürt sorununun devrimci çözümü için gerekli olanher iki halkın devrimci mücadele içinde ortaklaşması veancak böylesi bir mücadelenin sağlayacağı demokratikeğitimden geçmesidir. Bu yolla imha ve inkara dayalıdüzenin şırınga ettiği zehirli düşünce, eğilim vedavranışlardan işçi ve emekçiler kurtulur. Bu ise ancakve ancak Kürt sorununun devrime dayalı bir mücadeleprogramı ile mümkün olabilir.

CHP Kürt sorununa ilişkin çözüm paketini açıkladı…

Kürt sorununun çözümü için mücadeleye!

“KCK operasyonları” adı altında sürdürülenfaşist baskı ve devlet teröründe yeni bir dalga dahahayata geçirildi.

“KCK’nin Halk Sağlığı Birimi”ne yönelikolduğu iddiasıyla estirilen devlet terörününhedefinde bu kez sağlık emekçileri ve tıpöğrencileri var. 6 Haziran sabahı 5 ilde yapılanbaskınlar sonucunda SES Öğrenci Komisyonu veTTB Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) üyesi öğrencilergözaltına alındı.

Ankara’da 24 gözaltı

Ankara’da SES Öğrenci Komisyonu üyelerineyönelik olarak düzenlenen operasyonda, 24 tıpöğrencisi gözaltına alındı.

Sabah saatlerinde TMŞ polisleri tarafındanevlere ve yurtlara yapılan baskınlarda gözaltınaalınan SES Öğrenci Komisyonu üyeleri TerörleMücadele Şubesi’ne götürüldü. Baskınların,öğrencilerin DTK toplantısına katıldıklarıgerekçesiyle gerçekleştirildiği öğrenildi.

İstanbul ve Diyarbakır’da baskınlar

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler debaşta Bağcılar ve Esenyurt olmak üzere çeşitliilçelerdeki evlere eş zamanlı baskınlar düzenledi.

Diyarbakır’da da SES Öğrenci Komisyonuüyelerinin kaldığı ev ve yurtlara baskınlar yapıldığıbildirildi.

Ayrıca Kırıkkale ve Mardin’de de aynıoperasyonun parçası olarak baskınlar yapıldığıöğrenildi.

Gözaltına alınan öğrencilerin Ankara’yagönderildiği, dosyada gizlilik kararı olduğu içingözaltı sayısı ve gerekçesi hakkında net bilgialınamadığı belirtilirken, gözaltı sayısının yaklaşık90 olarak tahmin edildiği ifade ediliyor.

Gözaltına alınan öğrencilerin büyük kısmınınTıp Fakütesi öğrencisi olduğu, diğerlerinin iseEczacılık ve Diş Hekimliği Fakülteleri ile EbelikOkulu öğrencileri olduğu öğrenildi.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Faşist baskı ve terörde yeni dalga…

Hedefte sağlık öğrencilerivar!

6 Haziran sabah saatlerinde “KCK operasyonu” adı altında yapılan Ankara merkezli operasyonda 90’ayakın öğrenci gözaltına alındı. Büyük bölümü Tıp Fakültesi’nde öğrenim gören öğrencilerin derhal serbestbırakılması için Ankara’da eylem gerçekleştirildi.

TTB Merkez Konseyi, TÖK, Eğitim-Sen Genel Merkezi ve SES Genel Merkezi tarafından örgütleneneyleme Ekim Gençliği’nin de aralarında bulunduğu ilerici-devrimci kurumlar da destek verdi.

Final dönemine denk getirilen bu operasyonda gözaltına alınan öğrencilerin sınav ve eğitim haklarınınengellendiği vurgulanırken bu duruma bir an önce son verilmesi için İçişleri ve Adalet Bakanlığı’na çağrıyapıldı. Son dönemde artan gözaltı ve tutuklamaların eleştirildiği açıklamada “Çok ses tek yürek”mitinginde söylediği Kürtçe marş yüzünden yargılanan TÖK üyesi Zülküf Akelma hatırlatıldı. Tüm buyaşananların AKP’nin ileri demokrasisi örneği olduğu söylenerek baskılara karşı mücadele çağrısı yapıldı.

“AKP politikalarına karşı mücadele eden herkesi bir örgütle ilişkilendirerek yargılayan bu anlayışa durdemenin zamanı gelmiştir, geçmektedir.” sözleriyle bitirilen açıklamada baskıların ve gözaltıların örgütlümücadeleyi engelleyemeyeceğini vurgulayan sloganlar atıldı.

Eylemde Lami Özgen ve Eriş Bilaloğlu da operasyonu kınayan konuşmalar yaptılar. Kızıl Bayrak / Ankara

Çayan Birbendefnedildi

Yalova’da polisin biber gazlı saldırısıyla katledilenÇayan Birben, Rize’nin Pazar ilçesinde düzenlenencenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı.

Pazar ilçesine bağlı Subaşı Köyü camisindedüzenlenen cenaze törenine, annesi Gücel ve babasıAhmet Birben, avukatı Melike Korkmaz, Bağımsızİstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, ÖDPGenel Başkanı Alper Taş ve Birben’in akrabalarıkatıldı. Polis cinayetine tepkinin bir yansıması olancenazede yüzlerce kişi polise tepki gösterdi.Cenazede “Katil devlet hesap verecek!” sloganlarıatıldı.

Çayan’ı babası Ahmet Birben, ne yapacağınıbilmediğini belirterek, ‘’Doktorlara baskı yapmışlar.Bile bile gazı temizlemeye çalışmışlar. Bizim doktorakrabamız gelmiş olmasaydı hala hastanede yatıyorolacaktı.’’ diye konuştu.

Çayan’ın babası Ahmet Birben oğlunun birhatırasını da aktardı. ‘’Çayan’ım okul yıllarındaisminden dolayı çok sıkıntılar çekti. Öğretmeni isminideğiştir dedi, Çayan 2 gün sonra öğretmenine ismimideğiştirdim ismim Mahir Çayan Birben demişti’’ dedi.

Birben’in avukatı Korkmaz ise, Çayan Birben’inölümünün polisin orantısız güç kullanmasındankaynaklandığını belirtti. Korkmaz şöyle konuştu: ‘’AdliTıp raporunda biber gazıyla ilgili bir sonuç çıkacağınıdüşünmüyorum. Kendisine çok fazla oksijen verildiğiiçin ciğerleri temizlenmiş durumda.’’

Cuma namazının ardından kılınan cenaze namazısonrası Birben’in cenazesi, aynı köydeki ailemezarlığına götürülmek üzere omuzlara alındı.Birben’in cenazesi, aile mezarlığına defnedildi.

Gerilla cenazelerinepolis terörü

26 Mayıs günü Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesindegerçekleştirdikleri eylem sırasında şehit düşenHPG gerillaları Ramazan Akyılmaz (Andok Farqin)ve Cengiz Özek (Êriş Dildar) 6 Haziran’dadüzenlenen cenaze törenleri ile toprağa verildi.

Gerilla cenazelerine saldıran polis 1 kişiyikatletti. Polisin terör estirdiği saldırılarda çoksayıda kişi de yaralandı.

Gerilla Yılmaz’ın cenazesi Diyarbakır’ın Silvanilçesinde binlerce kişinin katıldığı törendesloganlar eşliğinde toprağa verildi. Cenazetörenini engellemek isteyen polis TOMA desteğiile kitleye saldırdı. Polis saldırısında aralarındaçocukların da olduğu çok sayıda kişi baygınlıkgeçirdi, yaralandı.

Polis saldırısına taşlar ve molotoflarla yanıtveren kitle “Şehit namirin!” sloganı ile gerillaYılmaz’ın cenazesini Şehitlik Mezarlığı’ndatoprağa verdi.

Gerilla Özek’in cenazesi ise Hakkari’ninYüksekova ilçesinde toprağa verildi. Burada datörenin ardından taziye evine doğru yürüyüşegeçen kitleye polis saldırdı. Polis silah kullandığısaldırı sırasında polis kurşunu ile göğsündenyaralanan 20 yaşındaki Özgür Taşan hastaneyekaldırıldı.

İki kişinin daha yaralanarak hastaneyekaldırılmasından sonra Taştan’ın hayatınıkaybettiği öğrenildi.

Ankara’da gözaltı terörü protestosu

Sınıf devrimcileri, 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi’nin yıldönümü dolayısıyla düzenleyeceğietkinliklerin çalışmalarını sürdürüyor. Fabrikalarda,emekçi semtlerinde 15-16 Haziran Direnişi’ninışığında “Parti, sınıf, devrim!” şiarını yükseltme,yeni 15-16 Haziranlar yaratma çağrısı yapılıyor.

Tuzla’da panel çalışmalarıTuzla’da sınıf devrimcileri, BDSP’nin 17

Haziran’da gerçekleştireceği panelin afişleriniEsenyalı Mahallesi, Aydınlı Mahallesi, AydosMahallesi, Sanayi Mahallesi ve işçi emekçileringeçiş güzergâhlarına yaptı. Aydınlı Mahallesi’ndeyapılan Kızıl Bayrak satışında emekçiler paneleçağrıldı.

Tersane işçilerinin sabah işe gidişgüzergahlarında ROTA’nın “15-16 Haziran Büyükİşçi Direnişi’nin ruhuyla mücadeleye” başlıklı özelsayı bildirisi ajitasyon konuşmaları eşliğindeulaştırılıyor. Dağıtımlar sırasında, Elta direnişininkazanımının işçiler üzerinde olumlu bir havayarattığı gözlemleniyor.

Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nde ise Tuzla İşçiBülteni’nin özel bildirisi fabrikalarda iş çıkışsaatlerinde işçilere ulaştırılıyor.

Bir süredir sınıf devrimcilerinin faaliyetgötürdükleri ADÖKSAN fabrikasının patronu vekemik yalayıcısı müdürleri tahamülsüzlüklerini yinegösterdi. En son 1 Mayıs öncesinde yapılan bildiridağıtımına ADÖKSAN patronu küfürlerle ve fizikisaldırıyla müdahale ederek faaliyeti provoke etmeyeçalışmıştı. Gereken cevabı alan sömürücü asalak bukez Tuzla İşçi Bülteni’nin “15-16 Haziran büyük işçidirenişi kararlılığıyla mücadeleye” başlıklı özel sayıbildirisinin dağıtımı sırasında kemik yalayıcı insankaynakları müdürünü, sınıf devrimcilerinin üzerinesaldı. Dağıtımı engellemeye ve provoke etmeyeçalışan müdüre gereken cevap sınıf devrimcileritarafından verildi. Faaliyete tahammül edemeyenmüdür, bu kez polisleri çağırdı. Keyfi bir şekildefaaliyeti engellemeye çalışan müdür-polis ittifakısınıf devrimcilerin kararlılığıyla boşa düşürüldü vebildiriler işçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak gazetesinin son sayısı emekçimahallelerinde ve fabrikalarda işçi ve emekçilereulaştırılıyor. Esenyalı Mahallesi ve TeksifSendikası’nın örgütlü olduğu RİMAKS fabrikasınagerçekleştirilen satışlarda mücadeleyi büyütme vesosyalizmin kızıl bayrağı altında birleşme çağrısıyapıldı.

Ümraniye’de 15-16 Haziran hazırlıkları

BDSP’li sınıf devrimcileri 17 Haziran Pazar günüHalis Kurtça Kültür Merkezi’nde yapılacak paneleişçi ve emekçileri davet ediyorlar.

OSİM-DER’de yapılan 15- 16 Haziran gündemlikahvaltı öncesi derneğin çevresine büyük işçidirenişinin tarihini ve güncel önemini anlatan duvargazetesi yapılarak işçi ve emekçiler kahvaltıyaçağrıldı.

3 Haziran günü yapılan kahvaltıya katılanişçilerle birlikte 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi,

sınıf hareketinin tarihsel ve güncel sürecini anlatansunum ve söyleşi yapıldı.

Sunumun ardından canlı sohbetlerle süreçtartışıldı.

İzmir’de 15-16 Haziran panelihazırlıkları

10 Haziran günü Tepekule Kongre ve SergiSarayı’nda gerçekleşecek olan panelin çağrı afişleri,hafta başından itibaren İzmir’in dört bir yanınaasıldı.

Önce Bostanlı, Karşıyaka, Bayraklı, Alsancak veKonak hattına yaygın bir şekilde yapılan afişler, dahasonra Çiğli’de ve Buca’da da yine yaygın bir şekildekullanıldı. Buca’daki afiş çalışması sırasındagözaltına alınan ve daha sonra bırakılan sınıfdevrimcileri, afiş çalışmalarına devam ederek,NATO, Cezaevi, Buca Belediye ve Tınaztepe hattıboyunca panel çağrı afişlerini yaptılar.

Yine Menemen-Asarlık hattına yapılan afişler ile

demir-çelik işçileri panele çağrıldı. Afiş çalışmalarısürerken emekçiler davetiyelerle de paneleçağırılıyor. Ayrıca panel davetiyeleri, sendikalar,devrimci kurumlar ve siyasi partilere bırakıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla- Ümraniye - İzmir

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Sınıf devrimcileri mücadeleyi büyütmek, sağlamideolojik temellerde yürümek için eğitimseminerlerine ağırlık veriyor. Sınıf devrimcileriAnkara ve İzmir’de uzun süredir sürdürdükleriseminerlerle programlarını tamamladılar.

İzmirİzmir’de Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’nde

gerçekleştirilen seminerler dizisi ‘Sınıf HareketiTarihi’ semineriyle son buldu. Yaklaşık 5 aydır‘Demokrasi sorunu’, ‘Bağımsızlık sorunu’, ‘UlusalSorun’, ‘Kadın sorunu’ başlıklarıyla gerçekleştirilenseminerlerin en sonuncusu olan ‘Sınıf HareketiTarihi’ 3 Haziran Pazar günü verildi.

Seminer, Osmanlı Devleti’nde ilk fabrikanınkuruluşundan yani işçi sınıfının ortaya çıkışının elealındığı anlatımla başladı. Sınıf hareketi, 19.yy,İttihat ve Terakki dönemi, Cumhuriyet dönemi ve60’lı yıllardan günümüze kadar kategorilendirilerekanlatıldı. Tüm bu süreç boyunca işçi sınıfının nicelolarak gelişirken, sömürü koşullarına karşı verdiğimücadeleleri, gerçekleştirdiği eylemleri ve bueylemlerin militanlaşması üzerinden tarihselgelişim süreci üzerinden anlatıldı. Bu mücadeleleriçinde kurulan sınıf örgütleri, sosyalist partiler veegemenlerin bu mücadeleler karşısındaki saldırılarıvurgulandı. Yine 60’lı yıllardan başlayarak Türkiyesınıf hareketi tarihi içerisinde önemli bir yer tutanDerby, Paşabahçe, Alpagut, 15-16 Haziran direnişi,Zonguldak madenci grevi ayrıntılı bir şekildeanlatıldı.

Seminer, son olarak dönemin devrimcihareketlerinin, TKP ve TİP’in sınıf hareketine bakışıve o dönemki yönelimlerine değinilerek son buldu.

AnkaraAnkara BDSP, yaz sürecini daha güçlü bir

hazırlıkla örgütleyebilmek için çalışmalarındaeğitim seminerlerine ağırlık veriyor. Seminerlerdesiyasal sınıf çalışmasındaki eksiklikleri ve zorlanmaalanları ortaya konularak yaz sürecindekifaaliyetten güçlenerek çıkabilmek için hazırlıklarınısürdürüyor.

Ankara BDSP “Kitle çalışmasının sorunları”başlığıyla başlattığı seminer dizisinin 3. ve sonbölümünü 5 Haziran günü Mamak İşçi KültürEvi’nde gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen bu sonseminerde “Kitle çalışması ve örgütlenme sorunu”,“Kitle eylem ve etkinliklerine hazırlık” ve“Kampanyalar ve kitle çalışması” başlıklarıtartışıldı. Bu başlıklar üzerinden pratikte yaşananzorlanmalar ve eksiklikler ortaya konularak canlıtartışmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir - Ankara

Sınıf devrimcilerinden seminerler

Sınıf devrimcileri 15-16 Haziran Direnişi’niselamlamaya hazırlanıyor

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Havacılık sektöründe grev yasağının”kanunlaşması”, finans kapitalin işçi sınıfına yöneliksistematik karşı devrimci saldırılarının bir parçasıdır.Yani; asgari ücretin bölgeselleştirilmesi, kıdem-ihbartazminatının gaspı, sistematik güvencesizleştirme,esnekleştirme, sendikasızlaştırma, mülksüzleştirmeve yoksullaştırma politikalarının uzantısıdır.

AKP iktidarı finans kapitalin çok boyutlu ve çokkapsamlı saldırılarını, gündelik hayatı yenidendizayn ederek, gericiliği “sıradanlaştırıp”,“normalleştirerek” son derece hassas ve iyihesaplanmış biyo-politik uygulamalarla pekiştiriyor.

TC’nin tarihsel devlet, toplum, birey ilişkileriparçalanıyor. Küresel finans kapitalin ihtiyaçlarınave bölge politikalarına uygun yeni devlet-toplum-birey ilişkilerini inşa ediyor. Bir anlamda TC kendiözgünlüğünde “renkli devrim” süreci yaşıyor. AKPbu sürecin temel aktörü ve katalizörü olarak roloynuyor.

“Hayırsever”, “cemaatçi” kapitalizm; bir yanıylakapitalist entegrasyonun ifadesi olurken, öte yanıylakarşı devrimin sürekliliğini içeriyor.

Kapitalizmin yapısal krizinin yaşandığıkoşullarda, sınıfın örgütsel gücünün ve mücadelekapasitesinin parçalanması stratejik önem taşıyor.

Finans kapital sınıfı boyunduruk altına alıp, onuköleleştirip, sefilleştirmeyi amaçlıyor. Bu yöndetarihsel kazanımlara saldırıyor. Esnek üretimmodellerini devreye sokuyor ve sistematikgüvencesizleştirme politikalarını hızla hayatageçiriyor. Anadolu topraklarını küresel finanskapitalin yeni atölyesine dönüştürüyor. “Terbiyeedilmiş”, “itaatkâr”, “rıza gösteren” ve “şükreden”bir sınıf yaratılmak isteniyor. “Protestan” İslam busınıfın yaratılmasında ideolojik bir tutkal olarak işlevgörüyor. Gerici yapısal düzenlemeler bir toplummühendisliği olarak devreye sokuluyor.

Anadolu’nun küresel atölyeleşme süreci,Çin/Vietnam çalışma rejiminin inşasıyla birliktegerçekleştiriliyor. Çin/Vietnam çalışma rejiminininşası, yani “köle işçilik” ve “beleş ücret” sistemifinans kapitalin soluk almasına yol açıyor. TCiçeride sınıfı bloke ettiği ve felç ettiği oranda,dışarıda agresyon politikalarını uygulayabiliyor.Bölgede güç olma ataklarını realize edebiliyor.

Sınıfın yıkıcı enerjisini tabanörgütlenmeleri açığa çıkarır

Finans kapitalin karşı devrim mahiyetindekisaldırılarını derinleştirebileceği bir döneme girdik.Kapitalist kriz ve TC’nin transformasyon süreci,sınıfın ontolojisine yönelik stratejik saldırılarıiçeriyor.

Bugün hava işkolunda grev yasaklamahamlesinin, bütün sektörlerde fiili grevyasaklamalara dönüştürülmesi olasıdır. Hatta buadım böylesi bir zemine meşruluk kazandırmaktadır.Öte yandan fiili sendikasızlaştırma operasyonlarıylazaten son derece zayıf olan sendikal örgütlülüğündağıtılmasını hedeflemektedir. Neo-korporatistuygulamalarla bu alan, siyasal iktidarıngüdümündeki sendikalarla doldurulmaya çalışılıyor.Tasfiye ile korporatist operasyonlar bir arada

yürütülüyor. Finans kapital güvencesizleştirme taktikleriyle

işçi sınıfının geleceğini gasp etmeye çalışıyor.Esnekleştirme uygulamalarıyla sınıfın bugününüçalıyor ve yok ediyor. Taşeronlaştırmalarla sınıfıatomize ediyor, şekilsizleştiriyor ve enkazlaştırıyor.

Sınıfı bir sosyal enkaza dönüştürecek bu karşıdevrimci saldırılara, sınıfın yanıtı aynı sertlikteolması zorunludur.

Kriz, bütün işçi havzalarında sınıfsal öfke ve kinibiriktirmektedir. Her havza patlamaya hazır birvolkan gibidir. Bugün Hey Tekstil, Togo,Savranoğlu, Billur Tuz gibi direnişler, lokal eylemleraslında sınıfsal öfke ve kinin çıplak dışa vurumudur.Sorun bu öfke ve kinin kristalize edilmesidir. Buhavzaların tutuşması ve patlaması anlamınagelecektir.

Finans kapitalin grev yasaklama gibi cephedensaldırılarına yanıt, cepheden mücadeleyiörgütleyecek araçları ve yöntemleri hayata geçirmekolmalıdır.

Sınıfın yıkıcı enerjisi ancak ve ancak emek vesermaye çelişkisinin yani sınıfsal antagonizmanın enyoğun, en keskin ve en çıplak yaşandığı odak olanişyerlerine dayanan örgütlenmelerle, tabanörgütleriyle açığa çıkarılabilir. Bu süreçte inatla,ısrarla ve yılmadan tüm havzalarda ve tümişkollarında, işyerlerinde taban örgütlenmelerinikurmayı hedeflemeliyiz. Sınıfsal öfke ve kiniörgütlemeliyiz. Sendikalı, sendikasız, güvenceli,güvencesiz, marjinal sektörlerde çalışanları hattasokak işçilerini taban örgütlenmelerini yaratmalarıiçin harekete geçirmeliyiz. Ajitasyon vepropagandayı bu eksende yoğunlaştırmalıyız. Heralanda taban örgütlenmeleri deneyimlerini çoğaltmaksınıfın hızla nesnel ve öznel şekillenmesine yolaçacaktır.

Sınıfa yalnız olmadığını, sınıfın örgütsel gücünüyaratarak göstermeliyiz. Taban örgütlenmeleri sınıfaözgüven kazandıran, kendi gücünün farkına vardıran,muktedir olma gücünü açığa çıkaran özörgütlenmelerdir. Ancak böylesine bir çaba sınıfınmilitan ruhunu açığa çıkarabilir ve bugün sınıfınmilitan bir ruhla kuşanması yaşamsal birzorunluluktur.

Özelde grev yasağına ve Hava-İş Sendikası’nabaktığımızda sendikanın, 2007’de yaşadığı toplusözleşme süreci bugün yaşananların ön habercisiolmuştu. Hava-İş Sendikası’nın geçen zaman içinde

taban örgütlenmelerine dayanan bir savunma hattınıoluşturamaması, gelen saldırıya karşı militan birdirenişin örülememesine yol açmıştır. Çünküböylesine son derece konsantre bir saldırı ancakmilitan bir direnişle bertaraf edilebilirdi.

Bugün Birleşik Metal-İş’in Bosch’ta yaşadığıproblemlerin temelinde de benzer sorunlaryatmaktadır. Böylesi bir örgütlenme yaratılmadığıkoşullarda, palyatif adımlarla metal sektöründehamleler yapma ve Türk Metal gibi gerici faşist biryapının saldırılarını boşa çıkarma olanaklı değildir.

Artık taban örgütlenmesine dayanmayan hiçbirsendikal yapının ayakta kalması mümkün değildir.Ancak taban örgütlenmeleriyle sınıfın yıkıcı enerjisiaçığa çıkarılabilir ve finans kapitalin son derecesoğukkanlı, iyi hesaplanmış, stratejik saldırılarıbertaraf edilebilir. Taban örgütlenmelerinin sınıfınaklı, yüreği ve çelikten yumruğu olduğuunutulmamalıdır. Aynı zamanda sınıfın bağımsız vebirleşik gücünün tek güvencesi tabanörgütlenmeleridir.

Finans kapitalin grev yasaklaması gibi cephedensaldırıları diyalogla, kulis çalışmalarıyla veuluslararası basınçla değil sınıfın devrimci enerjisinikristalize eden, militan mücadele ve örgütlenmearacı olan taban örgütlenmeleriyle boşa çıkarılabilir.Hiç değilse bu örgütlenmelerin yaratıldığı koşullarda“yenilsek de” düşmanın zaferini Pirus zaferineçevirebiliriz.

Bugün işçi sınıfının sınıfsal kinini ve öfkesiniaçığa çıkaracak, bunu örgütleyecek yapılanmalarıninşası yakıcı bir ihtiyaçtır. O zaman görev tabanörgütlenmeleri silahıyla sınıfı kuşandırmaktır. Vesınıfa kendi kurtuluşunun, kendi elinde olduğunuısrarla göstermektir.

Grev yasağı, sınıfa yönelikkarşı-devrimci bir saldırıdır!

Volkan Yaraşır

Türk-İş’ten zoraki kınama 5 Haziran günü Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi’nde toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun sonuç bildirgesi

yayınlandı. Hava işkolunda grev yasağı, kıdem tazminatının gaspı planı, Toplu İş İlişkileri Yasası ve Türk-İş’e bağlıçeşitli sendikaların sürdürdüğü direnişlerin değerlendirildiği sonuç bildirgesinde göstermelik “destek vedayanışma” sözleri verildi.

“Hava işkolunun grev yasağı kapsamına alınmasının, hükümetin çokça dile getirdiği ileri demokrasiyaklaşımıyla taban tabana çeliştiği görüşünü” dile getiren Başkanlar Kurulu, TBMM gündeminde bulunan Toplu İşİlişkileri Yasa Tasarısı’nın ilgili maddesinde hava işkolu grev yasağı kapsamında olmamasına karşın, torba yasanınbir maddesiyle hava işkoluna grev yasağı getirilmesinin “demokratik rejim işleyişi ile bağdaşmadığını” ifade etti.Grev yasağının kınandığı sonuç bildirgesinde, Hava-İş Sendikası’nın THY işyerlerinde yaptığı eylemin desteklendiğide belirtildi.

Başkanlar Kurulu, kıdem tazminatında hak kaybına yol açacak bir uygulamanın Türk-İş açısından genel grevsebebi sayılacağını hatırlattı.

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Tıp alanında erken teşhis ve tedavi insan yaşamıaçısından hayati önemdedir. İnsan hayatını kurtarmadakibu bilimsel gerçek pek çok kez sınıf mücadelesi için degeçerlidir. Zamanında görül(e)meyen ve müdahaleedil(e)meyen engeller, bir süre sonra işçi hareketi içinyeni ve daha büyük engellerin oluşmasına nedenolabilir. Hava işkolunda grev hakkını gasp eden kanunteklifinin TBMM gündemine getirilmesi ve sermayehükümeti AKP eliyle meclisten geçirilmesi de, geçkalınan teşhis ve tedavi örneklerinden biridir. Sermayehükümetlerinin, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarınıgasp etmeye yönelik adımları artık hiç kimseyişaşırtmıyor. Kıdem tazminatı hakkının gaspından torbayasa saldırısına, özel istihdam bürolarından işçi düşmanıbir dizi yasaya kadar en temel hak ve özgürlüklerinsermaye hükümetlerinin gündeminde olması oldukçadoğal. Zira sermaye iktidarının, sömürü üzerine kurduğusaltanatını sürdürmesinin başkaca yolu yoktur.

Grev yasağı ve sendikal hareketin tablosu

Ancak, burada asıl tartışılması gereken bu saldırılarınbirebir muhatabı olan kesimlerin sergilediği pratiktir. Bukapsamda, uzun yıllardır Türk Hava Yolları’nda örgütlüHava-İş Sendikası ve sendikal hareketin tamamınınpatronların saldırı planlarına karşı aldığı tutumlar hayatiönemdedir. Bu saldırılar karşısında fiili-meşru mücadeleçizgisi izlenmediği koşullarda sonuç bir kez daha hüsranve daha büyük saldırı dalgaları olacaktır. Hava-İşSendikası’nın toplu sözleşme hakkının fiilen ve hukukengasp edilmesi anlamına gelen grev yasağı da sendikalhareketin içinde bulunduğu tabloyu ortaya koymakaçısından turnusol işlevi görmüştür. Sermayehükümetinin, grev yasağını meclisten bu kadar kolaygeçirmesinin arkasında yatan en temel neden, dinci-gericiliğin iktidar koltuğuna daha çok yerleşmesi olsa dadiğer bir nedense “gelişi Çarşamba’dan belli olan” busaldırının Hava-İş yönetimi tarafından sessizlikleizlenmiş olmasıdır.

2007’den 2012’ye...

Bu tabloyu anlamak için 2007 yılına, 45 gün sürenTelekom grevi sürecinin hemen öncesine bakmakyeterlidir. Telekom grevinin hemen öncesinde, THYçalışanlarının ortaya koyduğu grev iradesi sınıfhareketinde büyük bir çalkalanmaya nedenolmuştu. Kilit bir sektörde, 10 bini aşkın havayoluişçisinin greve çıkma ihtimali sermaye hükümeti veTHY tekelinin eteklerinin tutuşmasına yetmişti. İşçilerive Hava-İş Sendikası’nı köşeye sıkıştırmak isteyen THYyönetiminin grev oylaması taktiği de işçiler ve sendikatarafından boşa düşürülmüştü. THY işçisi sadece kendihaklarına sahip çıkmakla kalmamış, grev gibi etkin birmücadele silahının hem işçiler hem de sermayetarafından yeniden hatırlanmasını da sağlamıştı. Ancak,o dönem AKP hükümeti ve onun desteğini arkasına alanTHY yönetimi, havayollarında sendikal örgütlenmenintasfiyesi saldırısının bitmeyeceğini ilerleyen yıllarda herfırsatta gösterdi.

THY A.O ve THY Teknik A.Ş’de örgütlenmenintasfiyesine girişen THY yönetimi, sık sık keyfi biçimdeişten atma saldırılarına başvurdu. Yer yer işkolu itirazlarıile toplu sözleşme süreçlerinin tıkanmasına neden olan

THY yönetimi, iktidar gücüne deyaslanarak sendikayı tasfiye için her yoludenedi. Bu saldırılara zaman zamansendika cephesinden yanıtlar verilse deTHY işçileri iç örgütlülük ve eylemkapasitesi açısından bu saldırılarıgöğüsleyebilecek bir seviyeyeulaşamadılar.

Etkisiz tepki

Böylelikle, bundan 5 yıl önce toplu sözleşme

görüşmelerinde hak gasplarına karşı grev iradesigösteren havayolu çalışanı, aynı iradeyi, hava işkolundagrev yasağı getiren ve toplu sözleşmeyi patronun ikidudağı arasına alacak olan grev yasağına karşıgösteremedi. Çünkü, havayolu çalışanı bugünküsaldırıları göğüsleyebilecek bir örgütlülükten mahrumbırakılmıştır. Bu durum, kendisini iki farklı yöndengöstermiştir. Birincisi, grev yasağına karşı 29 Mayıs’tagerçekleştirilen iş bırakma eylemi THY yönetiminemaddi olarak büyük bir darbe vurmuştur. 10 bini aşkınHava-İş üyesinin önemli bir kısmının fiilen katılmadığıiş bırakma eylemi böylesi bir etki yaratmışken THYyönetimi, 300’ü aşkın çalışanı işten attığınıaçıklayabilmiştir. Kuşkusuz ki, emek ve sermaye cephesiarasındaki savaşta kapitalistler böylesi saldırılarabaşvuracaklardır. Ancak, burada üzerinde durulmasıgereken asıl nokta, yüzlerce üyesi işten atılmış olanHava-İş yönetiminin sonuç alıcı bir mücadele programıortaya koyamamış olmasıdır. İşten atmaların ardındanalınan süresiz eylem kararının güçlü bir biçimdesahiplenilmemesi de tabloyu özetlemeyeyetmektedir. Hava-İş yönetimi, grev yasağının meclistengeçmesinin ardından, düzen partisi CHP’ye sarılmış vemeclisten geçen kanunun Anayasa Mahkemesi’netaşınacağını açıklamıştır. İşte, grev hakkının gaspedilmesine uzanan süreç, varolan hakları daha dageliştirmek yerine uzlaşmacı ve varolanı korumaküzerine kurulu sendikal çizgiyle bugünleregeldi. Üstelik, bu süreçte sendika yönetiminin mevcutçizgisine muhalefet eden kişi ve gruplar da mevcutyönetim tarafından çeşitli yöntemlerle bastırıldı. Sendikayönetimini eleştiren veya sorgulayanlar türlü yollarlatasfiye edildi. Ve tüm bunlar “devrimcilik”, “sınıfsendikacılığı” adına yapılan operasyonlar oldu. Türk-İşyönetimine muhalif oldukları iddiasıyla “AKP’ye vesendika ağalarına” meydan okuyan sendikal yönetimler,uzlaşmacı bürokratik sendikal anlayışın en uç örneklerinikendi sendikaları içerisinde uygulamaya koydular. 20yılı aşkın süredir bulundukları koltuklarda, mücadeleningereklerini yerine getirmediler.

Bugün hava; yarın metal, petrokimya...

Ancak tüm bu tartışmalarla beraber kesin olan şeyşudur ki, sermaye hükümeti, hava işkolunda grevhakkının gasp edilmesinden aldığı güçle önümüzdekidönemde yeni baskı ve yasakları gündeme getirecektir.Bu açıdan, havayolundaki grev yasağı yarın metal,tekstil ve petrokimya gibi pek çok sektörde keyfi yasakve dayatmaların gerekçesi haline getirilebilir. Bundankuşku duymamak gerekir. Bu açıdan, 2012-2014 MESS

Grup TİS sürecinin startını vermeye hazırlanan metalişçileri, önümüzdeki bu zorlu mücadele sürecinde bu türyasaklara ve baskılara karşı hazırlıklı olmalıdırlar.

Türk-İş ihanet bataklığında!

Sermaye iktidarı, sınıfa yönelik cepheden saldırınınmesajını bu kadar net verirken Hava-İş’in üyesi olduğuTürk-İş yönetiminin, böylesine önemli bir gelişmekarşısında aldığı tutum ise utanç vericidir. Türk-İşbürokratları, grev yasağı meclisten geçtikten veyasalaştıktan sonra toplanan Türk-İş BaşkanlarKurulu’nda göstermelik bir kınama açıklamasındanbaşka hiçbir adım atmamışlardır. Bu suskunluk fesadı,hükümetle derin işbirliği yapan sendika bürokratlarınınsınıfa karşı yeni bir ihaneti anlamına gelmektedir.TEKEL, Kamu TİS süreci, çeşitli işçi direnişlerininyalnız bırakılması, torba yasa gibi süreçler gözönünealındığında Türk-İş bürokratlarının aldığı bu tutum hiçde şaşırtıcı değildir. Görevi, sermaye adına işçi sınıfıiçerisinde ajanlık yapmak olan bu bürokrat takımı, grevhakkının yasaklanmasından en ufak bir rahatsızlıkduymamaktadır. Havayolundaki grev yasağı bir başkaaçıdan, Türk-İş yönetiminin, içerisinde bulunduğu ihanetbataklığını bir kez daha tescillemiştir.

Her şeye rağmen...

Ancak, gerek Hava-İş yönetiminin uzlaşmacısendikal çizgisi gerekse de ihanetçi Türk-İş çetesininicraatlarına rağmen, hava işkolundaki grev yasağı sınıfayönelik toplum saldırı dalgasının önemli bir ayağı ve‘mızrak ucu’ olarak görülmelidir. Sürekli büyüyen vedünyanın en kârlı havayolu tekellerinden biri halinegelen THY, grev yasağı için hükümetle kafa kafayavermiştir. Bu bilinçle havayolu emekçilerinin, ilk günkükararlılıkla devam etmese de yürüttükleri mücadele vekarşı karşıya kaldığı baskılar sınıf dayanışması ileyanıtlanmalıdır.

Sendikal haklara yönelik saldırı karşısında tarihiönemde bir mücadele olan 15-16 Haziran 1970 Büyükİşçi Direnişi’nin 42. yıldönümü öncesinde gelen grevyasağı, başta havayolu emekçileri olmak üzere sınıfımücadeleye çağırmaktadır. Şanlı direnişin ışığında, grevyasaklarını sokakta parçalamak üzere ilerici sendikalar,devrimci ve sol güçlere büyük görevler düşmektedir. Vetabii ki bu mücadele sürecinin panzehiri tabanörgütlülükleridir. Güçlü bir taban örgütlülüğü işçisınıfının sermayeye ve sendikal bürokrasiye karşımücadelesinde örgütlülüğünü güvence altına almasıdemektir.

D. Umut

Hava işkolunda grev yasağı ve sendikalhareketin mecalsizliği

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Genel-İş, ÇHD ve KMO yöneticileri havaişkolunda grev yasağına ilişkin görüşlerinigazetemizle paylaştılar.

“Aba altından sopa gösteriyorlar”

Mahmut Şengül(Genel-İş İstanbulAnadolu Yakası 1No’lu ŞubeBaşkanı): Sürecinbu nokta ya geleceğimeclis hükümeti veBaşbakan’ınçıkışlarıyla kendinibelli ediyordu.

Bugün sadece havayollarında değil toplumun farklıkesimlerini kapsayan çeşitli konularda insanlarınyatak odasına girilmesi, Başbakan Erdoğan’ın “Benher şeye karışırım” demesi de bu işin pervasız birboyuta ulaştığının göstergesidir. En sonhavayollarında bir gecede yangından mal kaçırır gibiapar topar grev yasağı konması diğer sendikalara daaba altından sopa göstermektir. Burada en büyükgörev konfederasyonlara düşüyor. Bu konu gözardıedilebilecek, sessizce geçiştirilebilecek bir konudeğildir. Bu yasak yarın öbür gün farklı işkollarına dayansıyacaktır. Konfederasyonların en kısa süredekendilerine çeki düzen verip bu konuda ortakmücadeleyi ve Türkiye genelinde şalter indirmeyiönlerine koymaları gerekir. Karar alıp bunu daörgütleriyle birlikte altını doldurarak hayatageçirmeleri gerekiyor. Aksi taktirde bugünsendikalarda barajın tartışıldığı, bir gecede grevyasaklarının geldiği, Erdoğan’ın hayatın farklıalanlarına “Ben Başbakanım müdahale ederim” dediğinoktada, tamamen faşizan ve dikta bir yönetimanlayışıyla saldırılarda bulunulduğu bir dönemde siviltoplum örgütleri ve sendikaların sessiz kalmasınıdoğru bulmuyorum. Bu konuda tüm konfederasyonlarüzerine düşeni yapmalıdır. Tabanın da; çalışanlar,işyeri temsilcileri ile beraber şubelerini, bölgelerini ve

genel merkezlerini zorlayıcı bir şekilde davranmasıgerektiğini düşünüyorum.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin yıldönümüöncesinde yaşanması anlamında da bu saldırılaroldukça önemli. 15-16 Haziran, bu yapıyı kırmahamlelerinin ardından gelmişti. O zaman, 15-16Haziran’ın ardından askeri darbe yaşanmıştı, bugünise sivil bir darbe gerçekleşti. Bence bu, 15-16Haziran’dan sonraki askeri darbeden daha da büyükbir darbedir. Bu konuda grev yasağında olduğu gibitabanın konfederasyonları zorlayıp şalter indirmesigerekiyor.

“Grev yasağı en önemli haklarınıngaspıdır”

Gülvin Aydın(ÇHD İstanbul Şb.YK üyesi):02.06.2012 tarihliResmi Gazete’deyayımlanarakyürürlüğe giren biryasayla Toplu İşSözleşmesi, Grev veLokavt Kanunu’nun

29. maddesi değiştirildi. Yasada yapılan budeğişiklikle havacılık hizmetlerinde bundan sonrayasal grev yapılamayacak. Böylece işçi ve emekçilercephesinde sermaye lehine yeni bir hak gaspıyla karşıkarşıya kalmış olduk. Sonuç olarak, havacılıkhizmetlerinde çalışanların ellerinden önemli birsilahları alınmış oldu. Başka deyişle sahip olduklarıhaklarını korumaya yarayacak temel önemdeki yasalhaklarını kaybetmiş oldular. Bu durum hem iç hukukahem de uluslararası hukuka aykırıdır; ancak AKPhükümetinin “ileri demokrasi” düzeninin tam daözüdür.

Esasen hukuksal alandaki her türlü düzenlemesermaye sahiplerinin ihtiyaçlarına denk düşüyor. Budurum aynı zamanda sermaye sahiplerinin emekkarşısında ne kadar güçlendiğinin de göstergesi. 1983

tarihli Grev ve Lokavt Kanunu’nda 1988 tarihindeyapılan değişikliklerle yasadan aynen aktardığımız“su, elektrik, havagazı, termik santrallerini besleyenlinyit üretimi, tabii gaz ve petrol sondajı, üretimi,tasfiyesi, dağıtımı, üretimi nafta veya tabii gazdanbaşlayan petrokimya işlerinde” ve “Kamukuruluşlarınca yürütülen itfaiye, sehiriçi deniz, karave demiryolu ve diğer raylı toplu yolcu ulaştırmahizmetlerinde” grev yasağı getirilmişti. Taşıma,ulaştırma alanındaki saldırılar yeni değil. Şimdihavacılık hizmetlerine grev yasağı getirilmesi işçisınıfına dönük yeni saldırılara da işaret etmektedir.Grev yasağına karşı eylem yapanların polis terörünemaruz kalmaları, işten atılmaları bu saldırılarınbaşlangıcı. 12 Eylül faşist askeri darbesinden sonrakabul edilen mevcut yasada geçmişte ve bugün butürden değişikliklere gidilmesi 12 Eylül zihniyetininde gerisine düşüldüğünü gösteriyor. Yine, bu durum,haklarımızın nasıl bu kadar kolay gasp edilebildiğini,bundan sonra haklarımızı yitirmemek vekaybettiklerimizi geri almak için neleryapabileceğimiz üzerine düşünmemiz gerektiğini degösteriyor.

“Birleşik mücadele bloğu örmeliyiz”

Selin Top (KimyaMühendisleri Odasıİstanbul Şube Sekreteri):Sermayenin koruyucusudevlet ve onun şu dönemkitemsilcisi AKPantidemokratikuygulamalarına pervasızcadevam ediyor.Tasarladıkları yenidünyada sanat, bilim,bireysel hak ve

özgürlüklere yer yok. AKP ustalık döneminde, tümezilenlere karşı saldırıları neredeyse 12 Eylüldönemini geride bırakacak boyutlara taşıdı. Öyle kihava işkolunda grev yasağı Evren döneminde dahigerçekleştirilmemişti.

Sermaye, kendisini sarsabilecek tek gücünezilenlerin birliğinin olduğunun farkında ve bunuengellemek için arkasına aldığı devlet, yasa koyucularve kolluk güçleri ile kazanılmış haklara saldırıyor.Hava işkolundaki grev hakkının kaldırılmasınıöngören yasa teklifine karşı yapılan havayoluçalışanları grevi öylesine ses getirdi ki burjuvamedyada dahi manşet haberler arasında yer aldı.

AKP hükümeti küresel dünyanın, küreselpazarların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bir neo-islam cumhuriyeti yaratıyor ve aslında planlarını OrtaVadeli Program ile açıklıyor. Hava işkolundaki grevyasağı çok büyük bir saldırı programının ayaklarındanbirisi sadece.

İşten çıkarılan THY çalışanı arkadaşlarımızın,Hava-İş’in haklı mücadelesinin yanındayız vedestekliyoruz. İçinde bulunduğumuz buantidemokratik ortamda yapmamız gerekensöylenmek ve izleyici olmak değil, bir birleşikmücadele bloğu örmektir.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Grev yasağına karşı birleşik mücadele!”

Enerji Sen üyesi işçiler işten atmalara ve taşeron köleliğine karşı 5 Haziran günü DİSK Genel Merkezbinasından Taksim’de bulunan BEDAŞ önüne yürüdüler.

BEDAŞ önüne gelindiğinde Elektrik Mühendisleri Odası MYK üyesi Erhan Karaçay, ÖDP İstanbul İlBaşkanı ve TAŞİŞ-DER temsilcisi yaptıkları konuşmalarla, işçilerin yanlarında olduklarını belirterek birliktemücadele etmenin önemine vurgu yaptılar.

Enerji Sen Genel Başkanı Kamil Kartal da bir konuşma yaparak, atılan işçilere destek için gelen 4 işçinindaha işten çıkarıldığını belirtti. AKP, polis, valilikler ve BEDAŞ yöneticilerinin Enerji Sen’in örgütlendiği heryerde ortak hareket ettiklerine işaret eden Kartal, işçiler üzerinde işyerinde ve dışarda baskı uygulandığınıbelirtti. Kartal, hiçbir baskının kendilerini yıldırmayacağını, yıllar da geçse atılan işçiler alınana kadarmücadelelerini sürdüreceklerini dile getirdi. Kartal, yürüttükleri mücadelenin özgürlük kavgası olduğunu veözgürlüklerini sokak sokak örgütlenerek kazanacaklarını dile getirerek konuşmasını bitirdi.

İşçiler adına açıklamayı BEDAŞ işçisi Arif İnan Başgedik okudu. İşçilerin ödenmeyen haklarını istedikleri vebunun için mücadele ederken işten atıldıklarını hatırlatan Başgedik, halen ücretlerin ödenmediğini ekledi.Başgedik, BEDAŞ’ın işçilerinin örgütlenmesinden ve mücadele etmesinden rahatsız olduğunu, işten atılmalarınesas sebebinin bu olduğunu vurguladı.

Basın açıklamasının ardından işçiler kurdukları direniş çadırında halaylar çekmeye başladılar. Eyleme EHPve Halkevleri’nin de aralarında yer aldığı ilerici kurumlar da destek verdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Enerji işçilerinden yürüyüş

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Hava işkolunda grev yasağına karşı 29 Mayıs’ta işbırakan Türk Hava Yolları (THY) işçilerinin THY DışHatlar Terminali girişindeki bekleyişleri sürüyor.İşçilere SMS ve mail yoluyla işten atıldıklarıbildirilmişti. THY yönetimi, SMS yoluyla iştenatıldıklarını duyurduğu 100 çalışanı, ‘yanlışlık oldu’diyerek tekrar işbaşı yapmaları için geri çağırdı. İştenatılan işçilere resmi tebligatlar da yapıldı.

İşçilere yapılan tebligatlarda işten atılma gerekçesiolarak “yasadışı eyleme katılma” gösteriliyor. İşçiler isepatron karşısında haklarını korumak için tek silah olangrev haklarının ellerinden alınmasına karşı sesleriniduyurmak ve kamuoyunda yankı uyandırmak için 29Mayıs’ta iş bıraktıklarını, bunun karşısında işverenin iseiyice pervasızlaşarak o gün eylemde olmayan, raporlu

THY çalışanlarının dahi işten çıkartıldığını belirtiyorlar. İşten atılan THY işçileri işe geri dönene kadar

bekleyişlerini sürdüreceklerini ve vazgeçmeyeceklerinibelirtirken, patronla Hava-İş Sendikası’nın görüşmeleride sürüyor. Şimdiye kadar yapılan görüşmelerden sonuççıkmadı.

THY işçileri görüşmeler olumlu sonuçlanmadığıtakdirde farklı eylem biçimleriyle seslerini duyurmayadevam etmeyi planlıyorlar. THY işçileri Dış HatlarTerminali önünde sürdürdükleri bekleyişlerinin insanlartarafından ilgiyle karşılandığını, bununla birliktedemokratik kitle örgütleri, ilerici, devrimci örgütlerin dedestek verdiğini söylüyorlar ve bu desteği büyütmeçağrısında bulunuyorlar.

Uzun ve ağır çalışma saatleri içerisinde büyük birbaskı altında çalıştıklarını, bununla birlikte iş yasasındatanımlanmayan bir sektör olduğu için tekgüvencelerinin sendika ve grev hakkı olduğunusöyleyen işçiler, grev haklarının geri verilmesini talepediyorlar. Bu kapsamda yasal süreç başlatılmışdurumda.

Küçükçekmece BDSP de 5 Haziran günügerçekleştirdiği ziyarette süreç üzerine bilgi aldı. Sınıfdayanışmasını yükseltmenin öneminin vurgulandığıziyaret sırasında Kızıl Bayrak gazetesi de havayoluişçilerine ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

THY’de bekleyiş sürüyor

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 101. Konferansıtamamlandı. “İnsanca bir iş için geleceği inşa etmek”başlığıyla İsviçre’nin Cenevre kentinde toplanan konferans83 yıldır yayınladığı sendikal hak ihlalleri raporunuaçıklamayacak.

Bugün alınan karar sermayenin ihtiyaçları dahilinde enufak bir muhalifliğe dahi tahammül göstermediğini ortayakoydu. Kararın arkasındaki nedense durumu açıklamak içinyeterli. Neden, patron ve hükümetlerin grev yasaklarınıtartışmaya açmak istememesi.

Hükümetleri temsilen 325, patron örgütlerini temsilen159 ve işçi sendikalarını temsilen 160 delegenin katılmasıbile karar mekanizmasının sonuçlarını baştan belirliyor. Sermayenin temsiliyetteki ağırlığı gelinenaşamada bu kararın şekillenmesinde de rol oynuyor. Kapitalizmin iyi yüzü için kullandığı ILO, bugünekadar sermayeye hizmette kusur etmemiş, burjuvaziyi rahatsız etmeyecek genel protesto veaçıklamaların ötesine geçmemişti. Patron ve hükümet delegelerinin grev hakkının AplikasyonKomitesi’nin yetki alanına girmediğini ileri sürerek bu kararı aldırdıkları açıklandı.

Birleşmiş Milletler üyeleri içinde yalnızca ILO’da var olan delegasyon yapısıyla patron, işçi ve hükümettemsilcileri ‘eşit söz hakkına sahip’ bulunuyor. ILO Aplikasyon Komitesi’nin konferans öncesi hazırladığı ve25 ülkenin yer aldığı kara listede Türkiye’nin de adı geçiyordu.

Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ve DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu yaptıkları açıklamalarlaILO’nun kararına tepki gösterdiler. Kumlu “Artık ILO’nun güvenirliği tartışılır” derken Serdaroğlu “ILO’nunmeşruluğu zarar gördü” ifadelerini kullandı.

Hava-İş’e desteksürüyor

Grev yasağına ve işten atmalara karşı mücadeleyebaşlayan Hava-İş Sendikası’yla sınıf dayanışmasıbüyüyor. KESK ve Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenleriHava-İş üyelerini 2 Haziran günü AtatürkHavalimanı’nda ziyaret etti. Grev için verilenmücadelenin tüm işçi sınıfını ilgilendirdiği belirtilenkonuşmalarda, birlikte mücadelenin öneminevurgular yapıldı.

Hava İş üyeleri adına Atilay Ayçin bir selamlamakonuşması yaptı. Ayçin, sınıf kardeşlerini selamlayankısa konuşmanın ardından sürdürdükleri mücadelehakkında bilgilendirmede bulundu. Ayçin, 12 Eylülreferandumunu hatırlatarak, AKP hükümetinin 12Eylül’le hesaplaşmasının yalan olduğuna işaret etti.Havalimanında çalışanlar hakkında yapılankaralamalara da cevap veren Ayçin, işçilerin 3 yıldır 1kuruş zam almadığını ve buna karşı en ufak bir eylemyapılmadığını belirtti. Ayçin, sendikasızlaştırmaanlamına gelen grev yasağına ve işten atmalara karşısonuna kadar mücadele edeceklerini ve bunundeneyiminin kendilerinde olduğunu vurguladı.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, SGBP sözcüsüTÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk ve BTS BaşkanıYavuz Demirkol birer konuşma yaparak işçileriselamladılar.

Sanatçı Hakan Yeşilyurt Hava-İş üyelerinin herzaman yanlarında olduğunu belirterek, ‘Çav Bella’marşını işçilerle birlikte seslendirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

THY’ye boykot çağrısı Grev yasağı ve THY yönetiminin işten atma saldırısına tepki büyüyor. Bir dizi ilde yapılan protesto

eylemlerini THY boykot çağrıları ve imza kampanyaları izliyor. İnternet üzerinden yayınlanan boykotçağrısında “tek bir kişi dahi işten atılırsa THY’den bilet almayacağım” denerek bilet satış numaralarınıarama çağrısı yapılıyor.

İstanbul’da bir grup akademisyense hava işkolunda grev yasağının yasallaşmasını imza kampanyasıylaprotesto ediyor. Aralarında Prof. Dr. İzzettin Önder, Prof. Dr. Mehmet Türkay, Prof. Dr. Yüksel Akkaya,Prof. Dr. Gülhan Türkay, Prof. Dr. Neşe Özgen gibi isimlerin bulunduğu akademisyenler grev yasağınınhukuki bir yanlıştan öte devlet ve patron kurumlarının ilişkisi üzerinden yapılamayacağını savunuyor.

ILO artık ‘kara listesiz’

Havayolu işçisiyalnız değil

Hava işkolunda grev yasağı getirilmesiniprotesto eden Türk-İş’e bağlı sendikalar Milas-Bodrum Havalimanı’nda yaptıkları eylemlehavayolu işçileriyle dayanışma içinde olduklarınıbelirttiler.

Muğla bölgesindeki Türk-İş’e bağlı sendikalartarafından gerçekleştirilen eylemde “Havayoluişçisi yalnız değildir” pankartı açıldı.

Eylemde basın açıklamasını Türk-İş Muğla İlTemsilcisi Süleyman Girgin okudu. Hava-İşüyelerinin mücadelesini selamlayan Girgin, grevyasağının Türkiye’nin ayıbı olduğunu söyledi. İştenatılan havayolu çalışanlarının geri alınmasını talepeden Girgin, AKP hükümetinin havacılıkişkolundan başlayarak Türkiye’de grev hakkınıtamamen ortadan kaldırmak istediğine dikkatçekti.

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Deri-İş ve sınıf sendikacılığı üzerine...

Sendikalar işçi sınıfının ekonomik-sendikal hakmücadelesini yürüttüğü örgütlerdir. Sınıfın gündelikçıkarlarını esas alan bir mücadele yürüten sendikalarişçi sınıfının hiçbir ayrım gözetmeksizin tamamınıkucaklayan yığınsal örgütlülüklerdir.

Sendika aynı zamanda işçi sınıfının ekonomikçıkarları çerçevesinde örgütler, eğitir ve sınıf bilincinigeliştirir. Bu açıdan bakıldığında sendikalar aynızamanda iktidar mücadelesinin önemli ve temel birbasamağı durumundadır.

Yukarıda genel olarak sendikanın tanımınıyaptıktan sonra esas meselemize gelelim. Trakya’da‘80’lerin ortasından bu yana örgülenme faaliyetiyürüten Deri-İş Trakya Temsilciliği gerek sınıfmücadelesinin farklı kesitlerinde, gerekse de siyasalörgütler arası iç mücadelede inişli çıkışlı süreçleryaşamıştır. Deri Organize Sanayi’de veya farklıbölgelerdeki deri fabrikalarında özellikle 2005’e kadaroldukça hareketli süreçler, sendikal örgütlenmedeneyimleri yaşandı. Fakat bunların büyük bir bölümüsonuçsuz kaldı. Kimi zaman patronlar sendikalörgütlenme çalışması yürütülen fabrikaları kapattı,kimi zaman işçileri işten atarak, baskı ve tehditle,sindirme politikasıyla örgütlenmenin önüne geçmeyeçalıştı. Kimi zaman da sendikanın iç çatışmalarısonucu (özellikle son dönemki gelişmeler bunaörnektir) örgütlenme faaliyeti orta yerde bırakıldı.Tüm bu olumsuz sonuçların toplamında deri işçileriTrakya bölgesindeki sendikal örgütlenme çalışmasınayönelik ciddi bir tepki ve güvensizlik içindedir. Buyüzden, Deri-İş Trakya Temsilciliği’nin geçmişsüreçlerine bakmak yararlı olacaktır.

Deri-İş Trakya Temsilciliği’ne bugüne kadar üçtemsilci getirilmiş bulunuyor. 1. temsilcilikdöneminde ‘93 yılında Humenik Ayakkabı Fabrikası,Derkon gibi ortalama 15 fabrikada örgütlenmeçalışması yürütülmüş, 1993-2000 arasındakitemsilcilik döneminde ise ciddi bir durgunluk olmuşve gözle görülür hiçbir örgütlenme faaliyetiyürütülmemiştir. 2002-2012 yılları arasındakitemsilcilik döneminde ise Güneş Deri, İleri Deri, YeşilKundura, Grup Suni Deri, Desa’da örgütlenmeçalışmaları yürütülmüş ve direnişler örgütlenmiştir.Fakat bu direnişlerin hiçbirinden tam olarak sonuçalınamamıştır.

Özellikle yakın dönemde sendika genel merkezi veTrakya Temsilciliği arasında yaşanan tartışmalar ve butartışmaların örgütlenme mücadelesine yansımalarıibret vericidir. Uzun süredir Deri-İş Genel Merkezi veson temsilci Ali Bayram arasında yaşanan sorunlarartık işçilerin de tanık olduğu bir hal almıştı. Ziragelinen yerde örgütlenme anlayışında ve pratiğinde ikifarklı tutum sözkonusudur. Yaşanan tüm bu sorunlarayönelik ne Deri-İş Genel Merkezi ne de temsilciliktarafından çözücü adımlar atılmıştır. Böyle olduğuiçindir ki Yeşil Kundura, Desa ve son olarak da Trextaişçileri bunun bedelini ödemiştir. Bunların hepsi birtesadüf olabilir mi? Yüzlerce deri işçisi bu süreçlerin,tartışmaların, eleştirilerin bir tarafı olmuş fakatnedense belirleyici olamamıştır. Burada hâlihazırdaciddi sorunlar vardır. Çünkü sınıfsal temelde birmücadele anlayışı sorunu sözkonusudur. Sonörgütlenme süreci içerisindeki Trexta Deri fabrikasıyeni ve canlı bir örnektir. Çünkü sendikal bürokrasi vesınıf dışı bakışın Deri-İş Sendikası’nı getirdiği yeri netbir şekilde gözler önüne sermektir. Bu sendikal

anlayışı ve bu anlayışın yön verdiği pratiğisorgulamak ve eleştiri konusu yapmak sınıfdevrimcileri için bir sorumluluktur.

Trexta fabrikası 450 civarında ve büyükçoğunlukla kadın işçilerin çalıştığı bir fabrikadır.Çerkezköy Organize Sanayisi’nde kurulu olan veNokia, Black Berry gibi firmalara deri kılıf üretimiyapan fabrikada zorunlu ve uzun mesailer, düşükücretler, baskı ve hakaret, tuvaletlerin kilitlenmesi,işçilere en yakınlarının cenazesine katılmak için bileizin verilmemesi vb. sorunlar yaşanmaktadır. 2011’deDeri-İş Sendikası Trakya Temsilciliği işçilerin talebidoğrultusunda fabrikada örgütlenme çalışmasıbaşlattı.

90 işçinin katıldığı bir toplantı yapıldı ve butoplantıda bir komite kuruldu. İşçilerin büyük birçoğunluğu sendikaya üye olmaya hazır olduğu haldeGenel Merkez işçileri üye yapmadı, noter onayıolmayan “Sendika Üyelik Formu” doldurttu. Yaklaşık130 kadar işçi bu formları doldurdu. Bunun hemenardından Genel Merkez yönetimi Trakya TemsilcisiAli Bayram’ı 1 aylık izine çıkardı. Temsilcinin izneayrılmasının ardından fabrikada işten atmalar yaşandı.Temsilci izin sonrası geldiğinde içeride öncekidönemden sadece 1 işçi kaldığını gördü ve bununardından tekrar sendikal örgütlenme çalışmasıbaşlatıldı.

6 işçinin işten atılmasının ardından bu kez direnişbaşladı. Avrupa’dan temsilciler geliyor basınaçıklaması yapılıyor, kararlı sözler söyleniyordu.Hemen ardından direniş kısa bir süre sonra “gelecekbir tarihe!” kadar bitirildi. İşçiler Genel Merkez’dengelenlerin tutumlarına tepkili, vaatler veriliyor ancakbu vaatler hiçbir şekilde yerine getirilmiyor. GenelMerkez “süreci dışarıdan örgütleriz” diyor. GenelMerkez’den gelen birkaç kişi işçilerle görüşüyor fakatbir sonuç alınamıyor. Örgütlenme çalışması içingelenler bir sonuç alamadan Genel Merkezedönülüyor. Özellikle de direnişte olan işçilerin GenelMerkeze dönük tepkileri bu süreçte öne çıkıyor.Dışarıda tepki, içeride olan sendikanın süreceyüklenmemesi işçilerin tepkisini sendikaya yöneltiyor.

Daha sonrasında temsilciliğin iradi çabası ileiçerisinde bizim de yer aldığımız bir örgütlenmesüreci tekrar başlatıldı. Oldukça yorucu, yıpratıcı birsüreç olmasına rağmen noter tasdikli üyelikleryapılmaya başlandı. Trexta işçilerinin birbirlerindenuzak ilçelerde ikamet etmeleri süreci daha da

zorlaştırdı. Adresler bulunarak işçiler tek tek evlerindeziyaret edilip ikna edilmeye çalışıldı.

Bu ziyaretler ve ikna çabaları sırasında birçok işçi,“geçen yıldan beri neredeydiniz!”, “Siz örgütlendidiyorsunuz ama hala aynı yerde sayıyoruz, şimdi maaşbile alamıyoruz, ne yapıyorsunuz!” gibi tepkilergösterdiler. Tüm tepkilere rağmen çalışmalar devametse de işçilerin geçmiş döneme göre hem sendikaya,hem de işçi arkadaşına daha da güvensiz olduklarıgörüldü.

Ancak bir süre sonra, harcanan emek işçilercephesinden karşılık bulmaya başladı. Yeniden dahada örgütlü bir şekilde komite kurularak tabana doğubir çalışma başlatıldı. İşçi duraklarında, demokratikkitle örgütlerine gidilerek, işçilerin semtlerinde,kahvelerde, evlerinde Trexta işçisiyle buluşularakörgütlenme faaliyeti hızlandırıldı. Ayrıca örgütlenenişçiler bu sürecin öznesi yapılarak iç örgütlülüğüsağlamlaştırmak için yoğun bir uğraş verildi. Sonuçolarak zaten son işten atılanların küçük bir kısmınınsendikalı olmasının, patronun bu çalışmayıçözememiş olmasının göstergesi saymak gerekiyor. Vetek tek, kimi zaman küçük gruplar halinde işçiler hergün sendikaya üye olmaya devam ettiler.

Tüm bunlar yaşanırken örgütlenme çalışmasınınbilgisi genel merkeze aktarıldı. Yapılan üyeliklermerkeze gönderildi. İşte böyle bir örgütlenmeçalışması yürütülürken, genel merkez tarafından“temsilciliği kapatacağız” vb. söylemlerdillendirilmeye başlandı.

Genel merkez yönetimi, temsilciyi çağıraraktemsilciliği geçici bir süre kapatacaklarını, kendisinede çıkışının verileceğini iletti. Hemen ardındanTrexta’da işten atmalar yaşanmaya başladı. İçlerindeaz sayıda sendika üyesinin de bulunduğu onlarca işçiişten atıldı. Sendika yasal süreci zorlamadığı gibiişçilerden hukuki yardımı bile esirgedi. O hafta içiavukat gönderileceği söylenmesine rağmen ne o haftane de daha sonra avukat geldi. İşçiler ne aranıyor, nesoruluyordu ve Trexta işçisi kaderine terk ediliyordu.

Dar grupçuluk mu, sınıf sendikacılığı mı?

Deri-İş Trakya Temsilciliği ile genel merkezarasında özellikle son iki yıldır bir dizi sorunyaşanmakta. O günden bugüne mevcut temsilcinintemsilciliği bırakması isteniyor. “Ya bendensin ya

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

değilsin” deniyor bir anlamıyla. Özellikle son iki yılyerelde buna benzer bir dizi kısır tartışmalarsürüyordu. Bölgede yaşayan işçiler ikiye bölünmüş,taraflaştırılmış konuya ilişkin alakalı alakasızherkesin söyleyeceği birşeylerin olması tablonunkendisini daha iyi anlatıyor. Bunlar yaşanırken varolan sorunların katlanarak devam etmesininfaturasını yine deri işçisi ödemiştir. Sorunları tespitetmek için sınıf için sınıf sendikacılığını iyianlamak, sınıfa bu sorumlulukla yaklaşmakideolojik-politik sağlam bir bakış gerektirir. Dar,ben merkezci, pragmatist bir bakış küçük burjuvadükkancılığa hizmet eder, emek hareketinidarlaştırır, kısırlaştırır, kötürümleştirir. Deri-İşGenel Merkezi ve arkasındaki siyasal anlayışıntutumu süreci bu noktaya getirmiştir.

Bu duruma cepheden karşı duracak bir anlayışınkendini hiçbir zaman ifade edememesi de ayrı birsorundur ve darlıktır. Gelişmelerin bu aşamayagelmesi, Trexta işçisine olduğu gibi faturayıyüzlerce işçinin ödediğini anlayamamaktır. Günükurtarma politikalarına su taşınmıştır. Süreç, artıkgün kurtarılamayacak duruma geldiğinde GenelMerkez anlayışının darlığını görüp de cephedentutumlar almayanları da dışına atmıştır. Bu birsonuçtur. Sürekli Genel Merkez’den anlayışbeklemek, bir gün bu anlayışın gösterileceğineinanmak ancak saflık olur. Buradaki sorunun sınıfsalbir temelde olduğunu anlamamak, bununsonuçlarının bedelini en ağır bir şekilde işçilerinödemesine izin vermek (iç tartışmalara daralantepkiler olsa da!) bir anlamda desteklemektir.Böylesi anlayışa verilecek tek yanıt cephedensınıfsal bir duruş sergilemekti. Genel Merkez’in bututumunu mahkum etmekti. Ancak bu koşullardaişçiler orta yerde bırakılmaz, Trexta işçisine busorumsuzlukla hareket edilmesinin önünde daha tokbir tutuma zorlanırdı. Yol budur, yöntem de budur!

Trexta işçisi şahsında işçi sınıfı yalnızbırakılmıştır!

Emekten yana olan anlayışlar taraflar tarafındanTrexta işçisi yalnız bırakılmıştır. Bu bir anlayıştır,sınıfsal olarak bakamamak, dar çıkarları temel alanbir bakıştır. Geçmişe dair hiçbir ders çıkarmayarakişçi sınıfına ve onun mücadelesine zarar verilmiştir.Burada sadece derideki sendikal örgütlülük değil,sınıfın diğer bölüklerini de ilgilendiren, etkileyen birsonuç ortaya çıkmıştır. Kendine “devrimci”,“ilerici” sıfatlar yakıştıranlar işçileri ortadabırakmıştır. Bunun hiçbir gerekçesi olamaz. Eğersorun temsilcilikteki temsilciyse bunun faturasınıişçiye çıkaran bir anlayış işçi sınıfının haklımücadelesinin yanında olamaz, olmamıştır da. Buanlayış hiçbir şekilde kabul edilemez, edilmemelidirde. Sendikaları kendi dükkânları gibi gören anlayışsınıf çıkarları doğrultusunda hareket edemez,edemediği de ortadadır. Burada, bu tabloda iyi niyetaramak ham hayal olur. Bu tablo aynı zamanda şunugösteriyor; sen benim siyasal anlayışımıniçerisindeysen, tamam diyorsan her şeyimle seninleanlaşırım. Ama tamam demiyorsan seni yıpratır,yalnızlaştırır, önüne geçmeye çalışır, yok ederimdemektir.

Genel Kurul ve sendikacılık

Deri-İş Genel Kurulu 24-25 Temmuz 2010tarihinde yapıldı. Daha o zaman mevcut yönetimtarafından kürsüden “üye yapamıyoruz, kampanyabaşlatalım! Maddi sorunlarımız var küçülmeyegitmemiz gerekiyor!” gibi sözler sarf edildi. “Üyeyapamıyoruz” deniyor, daralma söz konusu fakat

Trexta’da işçiler örgütlenmeye başlarken temsilcilikkapatılıyor, tüm yetki alınıyor, buradan bir şeyçıkmaz denilebiliyor! Peki büyümekten,örgütlenmekten kasıt nedir burada? Mevcutyönetime tabi, kağıt üzerinde üyelik mi isteniyor,asıl ihtiyaç olan “üyelik formları”nın doldurulmasımı?

Öyle görünüyor ki, seçilen yönetim, yenisendikalar yasası yürürlüğe girince tekstilişkolundan bir sendikayla birleşerek, sendikalgeleceğini güvencelemenin yollarını aramaderdinde. Bu arada ayağına takılanlardan dakurtulmak istemekte. Bu olsa olsa sendikalbürokrasinin dar hesaplarının ürünüdür.Bürokrasiden medet umulmamalıdır. Bu anlayışsınıfsal mücadele için bulaşıcı bir hastalık gibiküçük-burjuva kırıntılarla yetinerek yayılmasınakatkıda bulunarak onun mücadelesini zaafa uğratır.

Son genel kuruldan hatırlatıyoruz “Küçülmeyegitmemiz gerekiyor!” cümlesi zaten sendikal hakalma mücadelesine nasıl bakıldığını daha da netgösteriyor. Sendika sanki bir fabrika, bir şirketsorunlar yüzünden daralmaya gidiyor! Buradasendika olarak bu sorunu nasıl aşılacağının yol veyöntemleri tartışılacağı yerde, işin kolayındanşirketi, fabrikada üretimi (bu da işçileri atarak olur!)küçültmek daha mantıklı gelebiliyor. Buradakiideolojik bakışın sınıf mücadelesine ne kadaryabancı olduğunun göstergesidir. Küçülmek yerineöncü işçileri örgütlemenin önünde ne gibi bir engelvardır. Eğer ki kariyerist ve bürokratik birdurumumuz yoksa! Ama görünen tablo açıktır. Deri-İş Sendikası’nın özellikle şu anki örgütlenme veeğitim uzmanları kadroları deneyimsiz, birikimsizsınıftan uzak bir kimlik taşıyorlar. Yıllardır şu ya dabu şekilde mücadele içinde olan bir sendika kendiöncülerini, kadrolarını tabandan oluşturamamıştır vebu bir tesadüf değil, bir tercihtir.

Mücadele mümkündür, değiştirmeliyiz!

İşçiler her şeyin farkındadır. Deri işçilerigeçmişten bu yana direnişlerde, mücadelede önsaflarda yer almayı, bedel ödemeyi bilmiştir.İstendiği, yol gösterildiği vakit içerisinde nasıl dakendi davasına inanmış, eğilip bükülmeyen, dürüstişçilerin olduğunu herkes bilir. Yeter ki onları öneçıkarmaya çalışın, önünü açın. Fakat sendikalbürokrasi ve dükkancılık mantığı kuşkusuz bunaizin vermez, veremez de! Verebilmesi için işçisınıfının çıkarlarına ve davasına tepeden tırnağainanması gerekir. Buradan bakması gerekir.Geçmişin mirasıyla yaşamaya çalışırsanız geçmiştekalırsınız.

Evet sınıf sendikacılığı yapmak kuşkusuzsınıfsal bir zeminden bakmayı gerektirir. Böylesi birbakışı olmayan bir anlayış omurga oluşturamaz.Omurgası olmayan bir mücadele hattının ise işçisınıfına ve emekçilere vereceği hiçbir şey yoktur.Günü kurtarmaya dönük, dostlar bizi alışveriştegörsün mantığıyla koltukları bırakmama adına herşey mübah olur.

“Söz, yetki ve karar işçilere!”

Unutulan şudur ki; işçi sınıfı davasında sınıfbiriktirir ve unutmaz. Bugün için sendikalbürokrasinin toplam tablosu böyle olsa da bu durummutlaka değişecektir. İşçi sınıfının şu haliyle uyuyanbir dev olduğunu unutmayalım. Bir gün bu devuyanacak, hesap soracak ve geleceğine sahipçıkacaktır.

Trakya BDSP

TOGO işçisiyle omuzomuza!

Sınıf devrimcileri TOGO işçilerinin sesini işçi veemekçilere taşımaya devam ediyor. Mamak ve Ulus’taMitaş işçilerinin servis noktasında Metal İşçileri Birliğiimzalı, TOGO direnişini anlatan ve direnişe destek olmaçağrısı yapan bildiriler dağıtıldı.

Dağıtım sırasında işçilerle sohbet edildi. DirenenTOGO işçilerinin süreçleri hakkında bilgi verilen sohbetsırasında İzmir Aliağa’da bulunan ve Mitaş’ın taşeronfirması olan Micha’da sendikalı oldukları için işten atılanMICHA işçilerinin direnişi hakkında da konuşuldu.

İşçiden İşçiye Bülteni TOGO özel sayısı

TOGO işçileriyle dayanışma çağrısını yükselten sınıfdevrimcileri “İşçiden İşçiye Bülteni TOGO özel sayısı”ile de TOGO direnişinde yaşanan eksiklikler ve direnişibüyütmenin önemini işçilere taşıyor.

TOGO özel sayısında, direnişçi işçilerin yaşadıklarısüreç, sermayenin işçilere yaklaşımı ve işçilerin kölelikkoşullarında çalıştırılmalarını anlatan bir yazının yanı sıradirenişte komitenin önemini anlatan bir yazı yer alıyor.Ayrıca işçiler ile direniş süreci üzerine yapılan röportaj daözel sayıda yayınlandı. “İşçiden İşçiye Bülteni TOGOözel sayısı” işçiler arasında da olumlu şekilde karşılandı.Süreci anlamak üzerinden bu yayının anlamlı olduğunuifade ettiler.

Sınıf devrimcileri gün boyu işçileri yalnızbırakmadıkları gibi direnişin her alanında işçilerinyanında olduklarını pratikleriyle de ortaya koyuyorlar.

Kızıl Bayrak / Ankara

TOGO işçileri destekbekliyor

TOGO işçileri direnişin sesini emekçilere taşımayadevam ediyor. Direnişi fabrika önünden emekçimahallelerine taşıyarak direnişle dayanışmayaçağrısını yükseltiyorlar.

TOGO işçileri, TMMOB Genel Kurulu’nda açtıklarıstant ile direnişlerine destek istediler. İki günboyunca açtıkları stantta bildiri dağıtarak süreçleriniTMMOB Genel Kurulu katılımcılarına aktaran işçilerayrıca standa koydukları dayanışma sandığıyla dadestek istediler.

Genel Kurul’un ardından Kızılay’daki TOGOmağazaları önünde bildiri dağıtımı gerçekleştirenişçiler Ankaralı emekçileri de direnişlerine destekolmaya çağırdı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu (MİB MYK) Haziran ayı toplantısınıgerçekleştirdi. Toplantının gündeminde şu konubaşlıkları bulunuyordu:

- THY’de grev yasağı- 15-16 Haziran Direnişi’nin 42. yıldönümü- MESS Grup TİS süreci- Yerel gündemler- Bülten üzerine planlama

- THY’de grev yasağı:

AKP hükümetinin havacılık işkolu için çıkardığıgrev yasağını işçi sınıfına yönelik tarihsel önemdesiyasal bir saldırı olarak değerlendiren MYK,saldırının taşıdığı anlam, önem ve ortaya çıkardığımücadele görevleri ile ilgili bir dizi sonuççıkarmıştır.

1. Havacılık işkolu için getirilen grev yasağıişçilerin elindeki en önemli mücadele silahınıgaspetmek, böylelikle sermayenin semirmesi içinişçilerin elinin kolunu bağlamak demektir.Benzerlerine ancak askeri faşist rejimlerderastlanabilecek hoyratlıktaki bu saldırıyla, AKPiktidarı emek düşmanı bir gerici-faşist rejimkurduğunu tescillemiştir.

12 Eylül darbesinin tüm saldırı biçimleri bugünAKP eliyle uygulanmaktadır. Binlerce gözaltı vetutuklama, toplu katliamlar, eğitim sistemini gençkuşakları yozlaştırmak için yeni baştan kurulması,mücadele eden gençliğin üniversitelerden atılması yada zindanlara kapatılması, işbirlikçi sendikacılarınemir komuta zincirine alınması, mücadelecisendikaların kapısına kilit vurma hazırlıkları ve ensonunda da grev yasakları... Emperyalist yağma vekapitalist sömürünün önünde engel bırakmamak içinçalışan bu gerici-faşist rejime karşı işçi sınıfınınmücadeleyi yükseltmesi acil bir zorunluluktur. İşçisınıfı kendisine vuran bu son saldırı başta olmaküzere, toplumun diğer kesimlerine yönelik baskı vezorbalığa karşı sesini yükseltmelidir.

2. Grev hakkının gaspı sadece havayoluçalışanlarını değil bir bütün olarak işçi sınıfınıvurmuştur. Çünkü grev hakkı işçi sınıfının kan vecan bedeli kazandığı haklardandır, bu nedenle hangisınıf bölüğüne yönelik olursa olsun bu hakkıntartıştırılması dahi kabul edilemez. Bugün, havayoluçalışanlarının grev hakkını çiğneyen gerici-faşistrejim sermayenin bekası uğruna yarın aynısını herzor duruma düştüğünde yapma yoluna gidecektir. Enönemli mücadele silahını sermayeye ve uşaklarınateslim eden işçi sınıfı, düşmanlarını daha kapsamlısaldırılar için cesaretlendirir. İşçi sınıfının grevhakkını gaspedenler kıdem tazminatı gibi tarihselkazanımları gaspetmekten de çekinmezler.

Havayolu çalışanlarını vuran bu saldırı bir bütünolarak işçi sınıfı için bu kadar hayati, bu kadarönemli, bu kadar yakıcıdır.

3. Bu denli kapsamlı ve hayati bir saldırıkarşısında sendika bürokratlarının tutumu dikkatçekicidir. Bu hain bürokrat takımı, işçi sınıfınayönelik bu kudurgan saldırının suç ortağıdır. Öyle ya

gerici-faşist rejim böylesine bir pervasızlığa imzaatarken sendika ağaları durumu tam bir suskunluklageçiştirmişlerdir. Sendikal hak ve özgürlüklerinüzerini bir kalemde çizmek anlamına gelen busaldırıyı boş gözlerle seyretmişlerdir. Böylelikle degerici-faşist rejime büyük bir hizmette dahabulunmuşlardır. İşçi sınıfı bu sınıf düşmanlarını, buhainleri unutmamalı, mutlaka hesabını sormalıdır.

Diğer taraftan ise üst kademe bürokratlara karşıalternatif olma iddiasında olan SGBP’nin alt kademebürokratları da sınıfta kalmıştır. Çünkü alternatifolmak iddiası böyle zamanlarda ortaya konulan fiilitutumlarla sınanır. Ama bu platform saldırı kendibileşenlerinden bir sendikayı vurmasına karşıneylemli bir yanıt üretmekten acizdir. Bu, buplatformun tüm iddiasının lafta olduğunu bir kezdaha teyit etmekte, onun her bakımdan çöküşünütescillemektedir.

4. İşçi sınıfı grev hakkına uzanan eli kırmalıdır.Bunun için mücadeleyi yükseltmeli, grev hakkınasahip çıkmalıdır. Bu mücadelenin hedeflerinden biribugün gerici-faşist rejimin saldırısına uğrayanhavayolu çalışanlarını sahiplenmek, diğeri isehavayolu çalışanlarının ne yapacağından bağımsızolarak grev hakkını savunan kararlı bir mücadeleörgütleyebilmektir. Öyle ki grev hakkına eluzatmaya yeltenenler bunu yaptıklarına pişmanedilmelidir. Bunun için tüm ileri sınıf güçleri,saldırının mahiyeti konusunda diğer sınıf güçleriniaydınlatmalı, uyarmalı ve mücadele çağrısınıbüyütmelidir. Bununla birlikte bulunulan tümalanları eylem alanı haline çevirmek üzere hareketegeçilmelidir. Bu doğrultuda sendikalarımızı hareketegeçmek üzere zorlamalı, olmadığında da bizzatsorumluluğu üstlenmeliyiz.

5. Birlik, bu bakış ve sorumlulukla davranacak,metal işçilerini mücadeleye taşımak hedefiylehareket edecek, gücü ölçüsünde eylemli mücadeleyiyükseltecektir. Bu doğrultuda yaygın bir uyarma ve

bilinçlendirme çalışması ile birlikte eylemlimücadeleyi büyütmek hedefine bağlı bir biçimdeimkanlarını seferber edecektir. MYK bu çerçevedebazı somut planlamalar yapmıştır.

- 15-16 Haziran direnişinin42. yıldönümü:

Bu koşullarda 42. yıldönümünü karşıladığımız15-16 Haziran Direnişi çok daha büyük bir anlamkazanmıştır. Çünkü tarihimizin en şanlı sayfasınıoluşturan bu direniş, düzen güçlerinindayatmalarının nasıl göğüsleneceğini tüm açıklığıylagöstermektedir. Bugün olduğu gibi elini kolunubağlamayı hedefleyen saldırı yasasına karşı işçisınıfı o zaman ayağa kalkarak, yolları ve kentlerizaptederek tepkisini göstermişti. Sendikabürokratları engelini de aşarak sel gibi akan işçihareketi karşısında burjuvalar çareyi ülkeyi terketmekte bulurken, hükümet de sıkıyönetimebaşvurmuştu. Ancak yine de saldırı yasasını geriçekmek zorunda kalmıştı. İşte bugün de işçi sınıfınıntutması gereken yol 15-16 Haziranlar’ın yoludur. 15-16 Haziran 1970’teki gibi ayağa kalkmalı,haklarımıza uzanan elleri kırmalıyız. 42.yıldönümünde bu büyük direnişten öğrenmeli,saflarımızı onun ruhuyla eğitmeliyiz. Yıldönümüvesilesiyle düzenlenecek etkinliklerde ve işçilerinyan yana geldiği tüm ortamlarda bu büyük direnişive bugüne ilişkin derslerini anlatmalıyız.

- MESS Grup TİS Süreci:

1. MESS Grup TİS süreci yetki başvurularınınardından taslak hazırlıklarıyla devam etmektedir.Fakat bu kadarı kağıt üzerindeki prosedürdür.Tarafların iç hazırlıkları ve ileriki aşamalara ilişkinplanları bir yana, mücadele bugünden oldukçakeskin bir biçimde sürmektedir. Öyle ki Bosch

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Haziran Ayı Toplantısı…

Değerlendirme ve kararlar…

süreci daha önce de defalarca altını çizdiğimiz gibidoğrudan bu sürecin seyrini belirleyecek önemdebir mücadele sahası olmuştur. MESS bu bilinçleBosch’ta bir taraf olmuştur. Kuşkusuz ki yetkikonusunda karar merci olan hükümet de sınıfınınçıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmak isteyecek,her türlü düzenbazlığa başvurmaktankaçınmayacaktır. Bunun için metal işçileri ortayaçıkabilecek bu sonuca hazırlıklı olmalıdır. Bu isebir yandan işçilerin iradesini bu biçimde çiğneyecekbir tutuma karşı eylemli bir yanıt vermek olduğukadar, diğer yandan da olası bir kararı fiilengeçersiz hale getirmek üzere safları sıklaştırmakolmalıdır.

2. Daha önce de güçlü bir grev iradesi ortayakoyan havayolu çalışanlarının grev hakkınıngaspedenlerin yarın da, MESS Grup TİS sürecindeaynı yola başvurmaktan sakınmayacaklarınıunutmamalıyız. Çünkü sözkonusu olan sınıfmücadelesinin tüm bir seyrini etkileyebilecektürden bir mücadeledir. Bu nedenle hükümet metalişçilerinin grev silahını elinden almaktan dakaçınmayacaktır. Metal işçileri bunu bilerek hareketetmeli, hakları ve gelecekleri için grev haklarına

sahip çıkmalı, grev hakkına yönelecek her saldırıyakarşı şimdiden hazırlıklı olmalıdır. Bunun için dehavayolu çalışanlarına yönelik saldırıya karşı en tokyanıtı vermek için tüm güçleriyle mücadeleetmelidirler.

3. Bu da bir kez daha göstermiştik ki, MESS vebir bütün olarak sermaye cephesi, bu dönem TİSsürecinde önceki dönemin derslerini de hesabakatarak kazanmak için elinden gelen her şeyiyapacaktır. Unutmamak gerekir ki havayoluçalışanları da önceki TİS dönemlerinde grevkararlılığıyla kazanmışlardı. Bu da demektir kimetal işçileri, TİS sürecine hazırlanırken bir öncekidönemin sınırlarını aşacak çetin bir mücadeleolacağı bilinciyle davranmalıdır. Yani artık grevtehdidiyle sonuç almak mümkün olmayacak, grevyapıyormuş gibi görünmek yetmeyecek, grevsilahını kullanmak zorunlu hale gelecektir. Ayrıcahavayolu örneğinde olduğu gibi grev silahını metalişçisinin elinden alabilecek hamlelere karşı dahazırlıklı olmak şarttır.

4. Bu, metal işçilerinin bu bilinçledonatılmasından fabrikaları gerçek birer kale halinegetirecek biçimde örgütlülüklerin kurulmasına, grev

fonu oluşturmaktan sermaye ve uşaklarınıncephesine karşı koyacak güçte bir siyasal sınıfcephesini hazırlamaya kadar uzanan görevler alanıdemektir. Bu görevler bugünden başlayacak birseferberliğin konusudur.

Öncü metal işçilerinin gösterecekleri inisiyatifburada sürecin gelişme seyrini belirleyecektir.Bununla birlikte bu süreçte mücadelenin odağıBirleşik Metal Sendikası olacaktır. BirleşikMetal’in yönetici ve kadroları eğer bilinen davranışçizgilerini devam ettirirlerse bundan en büyükzararı metal işçileri görecektir. Bunun için ileri veöncü metal işçileri Birleşik Metal yönetiminin budarlığını aşma sorumluluğuyla hareket etmeli,bunun için de her şeyden önce inisiyatifi ellerinealacak bir ruhla davranmalıdırlar.

5. Bu anlayışla, işçilerin doğrudan tüm birseyrine hükmedecekleri bir TİS süreci için tabanörgütlenmelerinin hayati rolünün altını bir kez dahaçizmek istiyoruz. İleri, öncü ve sınıf bilinçli metalişçilerini olabilecek tüm fabrikalarda TİSkomitelerini kurmaya, bu komiteleri de fabrikalararasında, havza ve kent ölçeğindemerkezileştirmeye çağırıyoruz.

6. MYK bu gündem başlığı altında son olarakBirlik’in çalışmalarını ve hazırlıklarını gözdengeçirmiş, yeni bir somut planlama yapmıştır.

- Yerel gündemler:

Bu gündem başlığı altında yerellerde yaşanangelişmeler üzerinde durulmuştur. Bunlar arasındaise özellikle Güngör Otomotiv’de yaşananlara özelbir önem verilmiştir. Zira bu fabrikada Türk Metaltüm kirli yüzüyle sahne almıştır. Fabrikada birsüredir çalışmalar yürüten Metal İşçileri Birliği’ninbu müdahalesini bastırmak üzere patronla el eleverilmiş, fabrikadaki ileri ve öncü işçiler atılarakburadaki sınıf örgütlenmesi yok edilmeyeçalışılmıştır. Bu saldırı karşısında mücadele etmektekararlılık gösteren işçilerin karşısına da Türk Metalçetesi faşist beslemelerini çıkarmıştır. Birçokörnekte ve bu arada Bosch’ta olduğu gibi tek birfabrika işçisini dahi yanına almayı başaramayan buçete, işçilerin haklı mücadelesini milliyetçi-şovençığırtkanlıkla bastırmaya çalışmış, ancak amacınaulaşamamıştır.

Metal İşçileri Birliği (MİB), patron-Türk Metalortaklığıyla gerçekleştirilen bu saldırı karşısındaGüngör Otomotiv işçilerinin onurlu mücadelesiniselamlamakta, bu mücadelenin kazanması için tümBirlik bileşenlerinin seferber olacağınıduyurmaktadır. Beraberinde de bu mevzide yaşanansaldırının işkolunda sermaye-Türk Metalsaldırganlığının bir parçası olduğu gerçeğinedayanarak tüm metal işçilerini Güngör Otomotivişçilerinin mücadelesine destek olmayaçağırmaktadır.

MYK ayrıca Birlik’in bir taraf olduğu ART’dekimücadele sürecinin bir parçası olan 3. ARTdirenişini de selamlamakta ve dayanışmayıbüyütmeye çağırmaktadır.

- Bülten üzerine planlama:

MYK Bültenin haziran sayısının sonhazırlıklarını gözden geçirmiştir. Temmuz sayısı iseHaziran ayının son haftasında hazırlanacaktır.Bunun için tüm katkıların bu tarihe kadargönderilmesi gerekmektedir.

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

6 Haziran 2012

Sınıf hareketiSayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Borusan Lojistik’te düşük ücretlere ve kuralsızçalışmaya karşı başlattıkları sendikal faaliyet sırasında‘performans düşüklüğü’ bahanesiyle işten atılanDİSK/Nakliyat-İş üyesi işçiler coşkulu bir eylemle 1Haziran günü direnişe başladılar.

Borusan Lojistik’in Tuzla Deri Organize SanayiBölgesi’ndeki deposunda buluşan işçilere DİSKyöneticilerinin yanısıra çeşitli sendikaların yöneticileri ileNakliyat-İş üyeleri destek verdi.

Eylemde konuşan DİSK Genel Sekreteri AdnanSerdaroğlu, Borusan’ın hiçbir işyerinde sendikanınolmadığını söyledi. DİSK’in mücadeleci kimliğindenbahseden Serdaroğlu şöyle konuştu: “Borusan patronu AKP’den cesaret alıyor. Hava-İş’in yaşadığınıgörüyorsunuz. Haklarını arayan Kürt’lere, kamu emekçilerine, sendikalara saldırıyor. Hava-İş’e yapılan grevyasağı saldırısı, her iş kolunda görülecek faşizmin herkes tarafından görülmesi gereken başlangıcıdır. 1 Mayıs’tabakanı konuşturdular. Ankara’da kamu emekçilerine %3,5-4 orta oyunu tamamlandı. Bakanı meşrulaştırıyorlar,Hava-İş’e sahip çıkmıyorlar. Onları adam edeceğiz. Hep haklılar kazanmıştır. Azınlıklar örgütlü olduğu süreceçoğunluğu yenmiştir. DİSK olarak mücadelenizin yanındayız.”.

Basın açıklamasından sonra işçiler çadırlarını kurarak pankartlarını astılar. Ardından deponun arka kapısınasloganlarla yürüyüşe geçen işçiler, yapılan teşhir konuşmalarından sonra halaya durdular. Buradaki eyleminardından Borusan Lojistik’in Şekerpınar ve Tepeören’deki depolarının önüne gidilerek sendika düşmanlığı teşhiredildi.İşçiler, Borusan Lojistik’in Kocaeli ve Kıraç’ta bulunan depolarında da örgütlenme çalışmalarının devam ettiğinibelirttiler.

Eylemden sonra, Nakliyat-İş’in daha önce örgütlenme faaliyeti yürüttüğü Balnak isimli lojistik firmasınageçildi. Daha önce işten atılan ve işe iade davasını kazanıp işe başlayan işçilerden ikisi 31 Mayıs günü iştenatılmışlardı. İki hafta çalıştırılıp hakları verilmeden atılan işçilere iş çıkış saatinde arkadaşlarının da destekverdiği gözlemlendi. Balnak patronu teşhir edildi ve Tuzla Deri Organize Sanayi’ne geri dönüldü.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Borusan’da direnişe coşkulu başlangıç

Baymak’ta sendikal ihanet 2011 yılı ortalarında Baymak’ta örgütlenen Türk Metal Sendikası 2012 yılında toplu sözleşme yetkisini

aldı. Baymak’ın MESS’e üye olmasıyla fabrikada ara toplu iş sözleşmesi imzalandı. Örgütlenme sürecinde onlarca işçinin işten atılmasına ses çıkarmayan Türk Metal çetesi sendika

temsilcisini de antidemokratik biçimde atama usulü belirledi. Temsilcilik seçiminin demokratik bir şekilde yapılmasını talep eden işçiler de Türk Metal çetesi tarafından

tehdit edildi. Ara TİS sürecinde saat ücretine brüt 30 kuruş zam yapılan ve yıllık kömür yardımının 180 TLolarak belirlendiği Baymak’ta imzalanan sözleşmede aylık brüt 45 TL, kademeli olarak 6 ayda bir ikramiyeyapıldı. Mesai saatleri ücretinde ise herhangi bir değişiklik yapılmadı. Beklentilerinin çok altında bir sözleşmeimzalandığını belirten Baymak işçileri sendika yöneticileri tarafından tehdit edildiler.

Metal İşçileri Birliği (MİB) ise Tuzla’da kurulu Baymak’ta yaşanan sendikal ihanete ve kölelikdayatmalarına karşı “Baymak işçisinin değeri brütten 30 kuruş mu?” başlıklı bildiri kaleme alarak işçilerimücadeleye çağırdı. Bildiride Baymak işçilerine taban örgütlülükleri kurarak mücadeleyi büyütmeye çağrısıyapıldı. Türk Metal’in karalamasına rağmen işçilerin bildirilere ilgisi yoğundu.

Kızıl Bayrak / Tuzla

CMYK

Emperyalist saldırganlığa kar 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

CMYK

Suriye’deki çatışmaların bir süre durulması,bölgedeki “üçlü gericilik odağı” Türkiye-SuudiArabistan-Katar üçlüsü ile Washington’dakiefendilerini tedirgin etti. Zira bu gerici cephenin rezilemellerine kan dökülmeden ulaşması olanaksızdır.Oysa çatışmaların durulması, “Annan Planı”nınuygulanmasına imkan verecek, bu ise Baasyönetiminin rahatlaması, emperyalistler güdümündekidinci-gerici muhalefetin ise zayıflaması anlamınagelecekti.

Oysa gerici cephe ile Suriye’deki tetikçileri,Şam’da Amerikan kuklası bir yönetim kurabilmekiçin, tam bir gözü dönmüşlükle saldırmaktadır. Busaldırganlığın doruğa çıktığı yer, Hula’daki akıl almazkatliam oldu. Onlarca çocuk ve kadının da barbarcakatledildiği haberiyle harekete geçen gerici cepheAnkara, Riyad ve Doha’dan emperyalist saldırı içinçağrılar yayınlamaya başladı.

Halkların kanı üzerine siyaset inşa eden ABD ilebölgedeki suç ortakları Türkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsü, “Annan Planı çöktü” nakaratını,sevinçle tekrarlamaya başladılar. Gerçekte AnnanPlanı baştan çökmüştü. Tayyip Erdoğan’dan SuudiKralı’na, Katar Emiri’nden Suriye’deki silahlıçetelere… Tüm bu gericilik odakları Annan Planı’nınuygulanamaz olduğunu, bunun Baas yönetiminezaman kazandırmaktan başka bir işe yaramayacağınıvaaz edip duruyorlardı. Nitekim Annan Planı’nınkabulünden sonra da dinci-gerici çetelerin intihareylemleri ve silahlı saldırıları devam etti.

Planın kabulü ve gözlemcilerin Suriye’ye gitmesi,saldırılarda bir azalma yarattı ve nispi bir durulmaoldu. Ancak bu kısa sürdü. Zira nedeni, çetelerin silahstoklarının azalmasıydı. Suudi Arabistan ve Katartarafından parası ödenen ABD silahlarının, Türkistihbaratı ve ordusu eliyle Baas karşıtı çetelereulaştırıldığına dair haberlerin yayınlanmasındanhemen sonra saldırıların artması, Annan Planı’nınkimler tarafından sabote edildiğini ortaya koyuyor.Vurgulamak gerekiyor ki, ne Suriye’deki çeteler neTürkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsü neemperyalistler bu planın başarıya ulaşmasını istiyor;istemedikleri için de sabote ettiler.

Hula katliamı gerekçe gösterilerek emperyalistsaldırı için çağrıların yükseltilmesine gelince…Çağrılar, bu vahşi kıyımın kimler tarafındangerçekleştirdiğine dair fikir veriyor. Öncedenhaberleri varmış gibi benzer ifadelerle açıklama yapan“üçlü gericilik odağı” ile Suriye’deki tetikçilerin,adeta Hula katliamını bekler gibi bir halleri vardı.Türkiye ile batılı emperyalistlerin ortada kiminyaptığı henüz belli olmayan bir katliam olmasınarağmen, Esad yönetimini kınayıp Suriyebüyükelçiliklerini kapatmaları da, bu kanıyıgüçlendiriyor.

Gerici odakların katliam karşısındaki tepkileri,emperyalistlerle bölgedeki suç ortaklarınınSuriyeliler’in kanının akmasıyla zerre kadarilgilenmediklerini bir kez daha kanıtlamıştır.Türkiye’de eğitilen ve gerici cephe tarafındansilahlandırılan çetelerin birçok vahşi katliamyaptıkları ortada iken, halen desteklenmeleri, Türkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsü başta olmak üzere budesteği veren tüm devletleri, Suriye halklarınınkanının akıtılmasından sorumlu kılıyor. Zira nepahasına olursa olsun Baas’ı yıkıp Şam’da dinci-Amerikancı bir yönetim kurmak isteyenler, iç savaşıda mezhep çatışmalarını da arsızca kışkırtıyorlar.

Hula katliamı üzerine fırtına koparan gerici güçodakları, 108 kişi içindeki kadın ve çocukların, bizzatkendileri tarafından desteklenen silahlı çetelertarafından katledildiği gerçeğini saklamayaçalışıyorlar. Yüzlerce silahlı çetenin saldırıya geçtiğibölgede gerçekleştirilen katliamda hedef alınan kadınve çocukların tümü, Baas yönetimine destek verenailelere mensuptur. Katliamın yakın mesafeden ateşaçılarak veya kesici aletlerle, kaba bir vahşetleyapılması da faillerin dinci çeteler olduğu kanısınıgüçlendiriyor. Diğer bir önemli veri ise, dinci çetelertarafından kaçırılan 35 Alevi’nin cesetlerinin deHula’daki cesetler arasında bulunmasıdır. Olayyerindeki evlerde hasarın olmaması, katliamın TayyipErdoğan’ın iddia ettiği gibi bölgenin tanklartarafından bombalanmasıyla değil, bölgeyi kontrol

eden çeteler eliyle gerçekleştirildiğine işaret ediyor. Pek çok veri vahşi katliamın dinci çeteler

tarafından gerçekleştirildiği kanısını güçlendiriyor.108 kişinin arasında çatışmalarda ölen çetemensuplarının da olması, vahşi bir mizansenhazırlandığı izlenimi yaratıyor. Zira kaçırılıpkatledilen 35 Alevi, Baas yanlısı ailelere mensup 38çocuk ve çok sayıda kadın ile Suriye ordusuylaçatışmada öldürülen çete mensuplarına ait cesetlerbiraraya getirilerek, “vahşet sahnesi” oluşturulmuştur.Bu barbarlık, Türkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsüile emperyalistler tarafından desteklenen silahlıçetelerin “eseri”dir.

Hal böyleyken Tayyip Erdoğan’dan SuudiKralı’na, Katar Emiri’nden ABD, Fransa, İngiltererejimlerine ve savaş çığırtkanı medyaya kadar… Tümbu uğursuz koro, Hula katliamını gerekçe göstererek,“Suriye’ye bir an önce askeri saldırı başlatılmalıdır”nakaratını tekrarlamaya başladı.

Bu tutum, çeteleri silahlandıran ABD ile suçortaklarının Hula’ları yaygınlaştıracak icraatlaradevam ettiklerinin kanıtıdır. Ortaçağ kalıntısı Körfezkrallarının petro-dolarları ile Ankara’daki dinci-Amerikancı iktidarın çetelere verdiği yoğun destek, içsavaşın durmasını değil, Suriye halklarının kanınındaha uzun süre akıtılmasına hizmet ediyor.

Türkiye’de yapılan bir basın açıklaması ile “Suriyeİsyancı Cephesi” adında yeni bir silahlı çeteninoluşturulduğu bildirildi. Bu yeni çete adına açıklama

Gerici cephe Suriye’de etnik, dinsel, mezhepsel çatışma

Emperyalist sald birleşik/bölge

CMYK

rşı birleşik/bölgesel direniş!.. Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

yapan kişi, 12 bin silahlı adamları olduğunu iddia etti.Bu açıklama, Ankara’daki dinci-Amerikancı iktidarın,Suriye halklarının kanının akıtılmasından dolaysız birşekilde sorumlu olduğunun yeni bir ispatı olmuş;çatışmaların Türkiye sınırına yakın bölgelerdeyoğunlaşması da, suç ortaklığına dair verileripekiştirmiştir.

Ağır silahlar dahil olmak üzere, Baas karşıtıçetelerin sürekli silahlandırılması, Esad yönetimini dedaha sert tutumlar almaya zorluyor. Uluslararasıkuşatma ve silahlı çetelerin saldırılarıyla boğuşanBaas yönetimi, açmaz içinde olsa da, ABD ilebölgedeki suç ortakları önünde boyun eğmeye niyetligörünmüyor. Tersine, saldırılara meydan okuyor.

Öte yandan bölgesel çıkarları gereği olsa da, BMGüvenlik Konseyi’nin Suriye karşıtı karar almasınaizin vermeyen Rusya-Çin ikilisinin tavrı da Esadyönetiminin manevra alanını genişletiyor. Bu daçetelerin ABD ile işbirlikçileri tarafındansilahlanmaya devam etmesi durumunda, çatışmalarındaha da şiddetleneceğine, etnik, dinsel, özellikle demezhepsel çatışmaların yaygınlaştırılacağına işaretediyor. Kökten dinci çetelerin Lübnan’da da NusayriAleviler’e karşı saldırıya geçip katliam yapmaları, buuğursuz çatışmanın Suriye ile sınırlı kalmayacağınışimdiden göstermiştir.

Suriye’deki olaylar, gelinen yerde Baas yönetimiile karşıtları arasında cereyan etmiyor. Çatışmanınözü ve kapsamı, emperyalist/siyonist güçlerlebölgedeki gerici güç odaklarının, Suriye şahsındabölge halklarına karşı taarruza geçtiği bir aşamayagelmiştir. Baas yönetiminin baskı ve katliamlarınınolayların bu noktaya varmasında payı olduğuyadsınamaz. Fakat bu durum ABD emperyalizmi,“üçlü gericilik odağı” başta olmak üzere bölgedekisuç ortakları ile Suriye’deki silahlı çetelerin, bölgehalklarını hedef alan bir “karşı-devrim cephesi”oluşturdukları gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Bu cephe, Suriyeli emekçilerle ilerici güçlerinBaas karşıtı mücadelesini de kıskaca almak içinuğraşıyor. Zira Suriyeli muhaliflerin önemli birkesimi ne kökten dincilerle ne “üçlü gericilik odağı”ile ne de emperyalistlerle işbirliği yapıyor. Halklarıbirbirine kırdırma planı, bu ilerici güçleri de kıskacaalıp pasifize etmeyi hedefliyor.

“Karşı-devrim cephesi”ni mahkûm edip halklarnezdinde teşhir etmek, halkları birbirine kırdırmauğursuz planına karşı mücadeleyi yükseltmek ve Baasyönetimine muhalif ilerici güçleri desteklemek…Bunlar, Türkiye başta olmak üzere, bölgedeki tümilerici-devrimci güçlerin temel sorumluluklarıarasındadır. “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarını her alanda yükseltmek ve bölge halklarınınbirleşik mücadelesini örmek, bu aşamada tarihi birönem taşımaktadır.

aları kışkırtıyor...

dırganlığa karşı esel direniş!..

Dünya Ekonomik Forumu’nun İstanbul’da düzenlediği Ortadoğu- Kuzey Afrika ve Avrasya Bölgeleri Zirvesibugün Swissotel’de başladı.

WEF, 42 yıllık tarihi boyunca bölgesel toplantısını ilk kez üç farklı bölgeyi ele alarak İstanbul’dagerçekleştiriyor.

İsviçre’nin Davos Kasabası’nda üç yıl önce katıldığı Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı “one munite”çıkışı sırasında “Davos’a bir daha gelmem” diyen dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Tayyip Erdoğan, Türkiye’deilk kez düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun açılış konuşmasını yaptı.

Erdoğan, forumun açılışında yaptığı konuşmada savaş çığırtkanlığını elden bırakmadı. Türkiye’nin “zor bir coğrafyanın ortasında tüm sorunlara rağmen istikrarla demokrasiyle büyüyen bir

güven adası olma konumunu muhafaza eden bir ülke” olduğunu iddia eden Erdoğan, Türkiye’nin“büyümesine” övgüler yağdırdı.

Erdoğan, Suriye’ye yönelik saldırganlık politikalarını da gerekçelendirmeye çalıştı. Erdoğan şöyle konuştu:‘’Bir ülkedeki savaş, çatışma, göç, terör, yanıbaşındaki ülkeyi doğrudan etkiliyor. Bizim Türkiye olarak,bölgesel meselelerde inisiyatif almamız, bölgesel meselelerde kimi zaman sesimizi yükseltmemiz, asla ve aslabirilerinin içişlerine karışmak değil, işte bu özen gerektiren hassasiyete dikkat çekmektir”

İki gün süren Dünya Ekonomik Forumu Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya Zirvesi, emperyalistlerinekonomi planında bölgesel planlarının tartışıldığı, Türk sermaye devletinin bu vesileyle kendi güç gösterisinesahne olduğu bir zirve oldu.

Dünya Ekonomik Forumu’nda savaşçığırtkanlığı

“Karşı-devrim cephesi”ni mahkûm edip halklar nezdinde teşhir etmek,halkları birbirine kırdırma uğursuz planına karşı mücadeleyi yükseltmekve Baas yönetimine muhalif ilerici güçleri desteklemek… Bunlar, Türkiyebaşta olmak üzere, bölgedeki tüm ilerici-devrimci güçlerin temelsorumlulukları arasındadır.

Röportaj18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli biryer tutan 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin42. yıldönümü yaklaşıyor. 15-16 Haziran’daki büyükdirenişin tanıklarından, Türkiye Maden-İş, Otomobil-İş ve Birleşik Metal-İş sendikaları içerisinde faaliyetyürütmüş emekli metal işçilerinden Hüseyin Ataçer,yaklaşan MESS Grup TİS süreci öncesinde,sorularımızı yanıtladı. Mücadele deneyimlerinipaylaşan Ataçer, son olarak MEK-SAN’da BirleşikMetal-İş işyeri temsilciliği görevini yürütmüştü.

- Önümüzde yaklaşmakta olan bir TİS süreci var.Sınıfın ve metal işçisinin önünde Türk Metal-MESSablukası geçmişten günümüze belirleyici bir yerdedurmaktadır. Siz son TİS dönemini nasıldeğerlendirdiniz ve MESS Grup TİS’leri metalişçisine bugün neleri miras bıraktı?

Hüseyin Ataçer: Bu soruyu cevaplamayabaşlarken önce şunu belirtmek istiyorum: 1980 faşistdarbesi sendikaların durumunda, sınıfın mücadeleolanaklarında bir kırılma olmuştur. Dolayısıyla ‘80öncesi ve sonrası durumu ayrı değerlendirebiliriz. ‘80sonrasında DİSK yaklaşık 10 yıl boyunca kapalı kaldı.Ardından ise %10 barajı ile birlikte ‘92-’93’teaçılabildi. Açıldığında ise üyeleri dağıtılmış, örgütselyapısı bozulmuştu. Sadece geçmişten bir delegasyonyapısı kalmıştı ancak darbenin ardından kadrolarıdağıtıldığı için bunun da sınırları belirliydi. Yaniyeniden örgütlenmesi, yapılanması gereken bir DİSKaçılmış oldu. Fakat DİSK yöneticilerinin önemli birkısmı bunda dahi isteksizlerdi. Hatta işçi sınıfınınsendikal birliği, -yani Türk-İş’in hegemonyasınaboyun eğilmesi- öne sürülebilmiş ve DİSK’in vakıfolması bile tartışılabilmişti.

Bunlar ‘90’lara kadar tartışıldı ve DİSK büyük birmal varlığı ile yeniden açıldı. DİSK’in açılmasınakarşı duranlar bile bu mali gücün çekiciliğekapılmışlardır. Konfederasyonun açılmasının ardından,mal varlığı iade edildi ancak kadroların da önemli birkısmını, bu karşı duranlar doldurdu.

DİSK açılırken ciddi bir örgütlenme ve yapılanmasorunu ile açılmış oldu. Bu süre içinde ise Otomobil-İşSendikası Türkiye Maden-İş’te örgütlenmiş ancakdarbe ardından dağıtılmış işçilerin bir kısmınıörgütlemişti. DİSK’in açılması ardından ise TürkiyeMaden-İş ‘93 yılında hiç üyesi kalmamasına rağmenbüyük bir mali kaynağa sahip bir sendika olarak ortayaçıkmıştı. DİSK’e bağlı birçok başka sendika gibi o daelindeki maddi imkanlara karşın ciddi bir örgütlenmesorunu ile karşı karşıyaydı. Bunun üzerine işkolu aynıolan iki sendikanın birleşmesi fikri ortaya atıldı. Bu biryanda büyük bir fikir ayrılığını da getirdi çünkü ortadailkesiz bir birleşme vardı ve bir yanda parası için, diğeryanda üyesi için bir birliktelik yaklaşımı görülüyordu.Sonuç olarak ise tartışmadan ortaya Birleşik Metal-İşçıktı.

‘80’lerden günümüze miras alınmış bir anlayış var.Ben Maden-İş’te de, Otomobil-İş’te de BirleşikMetal’de de çalıştım. ‘88-’89-’90 süresinde şöyle birsendikal anlayış gelişiyordu: Artık kavgacısendika/sendikacı olmasın, işverenle görüşecek, -esasen- uzlaşacak barışçı sendikacı olsun. Bugünedeğin sıkça duyulan “Hepimiz aynı gemideyiz, gemibatarsa hepimiz boğuluruz” lafı da işte bu kavgacı

olmak yerine barışçı olmayı tercih eden bu modelinürünüdür. Zaman içinde bu iki görüş arasındamücadele sürdüyse de her kongrede bu modelinsavunucularının kavgacı diye nitelediğini yani sınıfsendikacılığını savunanların yerine birer bireruzlaşmacılar yerleşti. Ve bu arada darbe ardından ilkgrev NETAŞ’ta patladı. Bu ilk oluşu bakımından çokönemliydi. Sınıfa ve kadrolara büyük moral ve güvengetirdi. Bu süreçte Maden İş-Otomobil İş birlikteliğikadro ve maddi olanakların birleşmesi ile güçlenerekBirleşik Metal’i oluşturuyorlardı. Fakat BirleşikMetal’de sınıf sendikacılarının yerini uzlaşmacısendikacılar almıştı. Artık hem Birleşik Metal’in sınıfiçinde örgütlülüğü bakımından hem de kadrolarınsınıfsal bilincinin sınırlılığı bakımından reformizm herşeye hakim oldu. Darbe sonrasında Türk Metal birçoközel ve kamuya bağlı birçok işyerinde devlet desteğiile örgütlülüğünü sürdürmüştü. Türk Metal işçilerinhaklarını ve alacaklarını savunmak yerine küreselkapitalizmin çıkarlarına uygun toplu iş sözleşmelerineimza atıyordu. MESS bu süreçte işçilerin alacaklarınave sosyal haklarına saldırıyor ve karşısında aktif birgüç de görmeden bunu yapıyordu.

‘90’ların ikinci yarısında ise TİS’lerde BirleşikMetal’i karşısında bulan MESS, Birleşik Metal’denaçıkça rahatsız olmuştur. Birleşik Metal ise bu süreçteTürk Metal’in kendi başına imzaladığı TİS’leri takipetmekten başka yol bulamıyordu. Çözüm vardı aslındaama istemiyorlardı ya da onu çözüm olarakgörmüyorlardı. Çözüm işçi sınıfının ekonomik, politikve ideolojik örgütlülüğünde yatıyordu. Bu dönemdevurgulanması gereken, bütün sendikacıların sadeceekonomik talepler ekseninde mücadele anlayışınıtercih etmeleridir. Siyasallaşmış, bilinç kazanmışkadrolar adeta istenmiyordu. Tam da ‘95-’05arasındaki 10 yıllık bir dönemde Maden-İş’in sınıfsendikacılığından gelmiş mücadeleci militan kadrolarıya emekli oluyorlardı, ya da yerlerini uzlaşmacılarabırakıyorlardı ya da giderek kendileri de barışçısınırlara girip uzlaşmacılara uyum sağlıyorlardı.Bundan ötürü de iş yerlerinde kadro yetiştirilemezoldu. Her ne kadar sendikalarda eğitimler sürse de,eğitimlerde sınıf vurgusu ile tanışan, mücadelekavramlarına yakınlaşan işçiler iş yerlerine

döndüklerinde duyduklarının arkası gelmeyince,sendikalara hakim o uzlaşmacı, sınıfına yabancıçizgiye gerisin geri geliyorlardı. Bugüne kadar dasüregelmiş olan budur. Bu süreçte girişilen genelgrevlerin, işyeri direnişlerinin ve grevlerin genelliklebaşarısız olmasında bunun payı büyüktür. İşçi sınıfınıntemel haklarını savunacak, sermayenin saldırılarınakarşı duracak ciddi iç örgütlülüklerden yoksun bugrevler/direnişler başarısız olmuşlardır. Bu sınıfa vemetal işçilerine umutsuzluk ve güvensizlik taşımıştır.Yasak savma eylemlerine dönüşen grev/direnişeylemleri yemek saatlerinde yemekhanelerde bildiriokumaya, işyeri temsilcileri ve şube yöneticileri ilegerçekleştirilen dar katılımlı basın açıklamalarınadöndürülmüştür. Sosyal Güvenlik Reformu sürecindetepkiler bu sınıra gerilemiştir. İşte bugüne bu şekildegelindi.

Bugün TİS sürecine giderken sınıfın temelkazanımlarından biri olan kıdem tazminatı ortadankaldırılmak üzeredir. Bu hem sendikacılar hem de sınıfaçısından mücadeleye hazırlanma açısında büyükönem taşımaktadır. MESS grup TİS’lerinde başarılıolmanın yolu temsilcilerden üyelere ve genel merkezeiç örgütlenmenin gerçekleştirilmesinde,bilinçlenmekten geçmektedir. Son TİS’te Türk Metalsözleşmeyi imzalarken Birleşik Metal imzalamadı. Buönemli bir karar olabilirdi ama kadrolar temsilcidüzeyinden başlayarak şube başkanlarına kadar olasıbir grevin başarısızlığa uğraması korkusuna düştüler.Bu korkunun altında da yeterli donanım ve bilincesahip olmayan kadroların gerçekliği vardı. Bunarağmen MESS böyle bir grevin risklerini göze alamadıve Birleşik Metal MESS üyesi işverenlerle teker tekergörüşerek ilk kez Türk Metal’den bir adım önde birsözleşmeye imza attı. Bu deneyim bize şunugöstermiştir: Ciddi anlamda metal işçisinin grevhazırlıklarını örgütlemesi, sendikasının politikalarınıbenimsemesi hem güven ve umut kazanmak, sınıfınyeni politikleşmiş önder kadrolara kavuşmasınıgerektirmektedir.

“Biz sendikayız, siyasi parti değiliz” diyen birbakış mevcuttur. Ancak DİSK’in kuruluşunda da ifadeedildiği gibi, mücadele üç ana ayağa oturabilir:Ekonomik, politik ve ideolojik. Bu bakış ‘80

“Direnişler yeniden okunmalı, bilince çıkarılmalı!”

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

sonrasında tersyüz edilmek istenmiştir, hatta DİSK’inisminde geçen “devrimci” ifadesinin değiştirilmesidahi önerilebilmiştir.

“Direnişler yeniden okunmalı, bilince çıkarılmalı!”

- Sınıf sendikacılığı olarak ifade edilen mücadelecikimliğin oluşturulduğu bir döneme tanıklık etmiş birişçi olarak geçmiş TİS süreçlerinde sizce önemlevurgulanması gereken, günümüze ışık tutacak yönlernelerdi?

Hüseyin Ataçer: Maden-İş geleneği kısmenOtomobil-İş’e kısmen de Birleşik Metal’e taşındı.Temsilci seçimleri (atama yerine seçim), geneltemsilciler kurulu (6 ayda bir ya da ihtiyaca göre dahakısa bir sürede toplanırdı), şubelerde temsilci kurulları(bunlar her ay toplanırdı) düzenli bir biçimde izlenirdi.Tüm bunlar kadroların yetişmesinde önemli roloynardı ancak tek başlarına da yeterli olmazlardı.Bunlara ek olarak her işyerinde Türkiye Maden-İştemsilciler kurulundan ünite temsilcilerine (örneğinatölye atölye, işyerinde üretim bölümlerine göreyayılan biçimde), lokal yönetimlere ciddi birörgütlülük ağı örülerek bu bilinçlenme ve benimsemegeliştirilirdi. Ayrıca işyerinde ve şubelerde bir dizikomite ile üyeler gelişir ve sürecin örgütleyicisiolurlardı. Örneğin basın yayın komiteleri düzenli birüretim içinde duvar gazeteleri vb. hazırlar bunlarişyerlerinde şubelerde güncel olarak kullanılırdı.Bunların yanısıra, eylem komiteleri, güvenlikkomiteleri vb. birçok biçimde iç örgütlülükgüçlendirilirdi. Ve örneğin 1 Mayıs’a hazırlıklarbaşlarken bunlardan biri bir 1 Mayıs komitesinedönüşebilirdi. Yani her eylem tabandan örgütlenirdi.Temsilcisinden üyesine ihtiyaca göre çeşitli komiteleroluşur, süreçler böyle örgütlenirdi.

Her TİS sendikanın temel ilkelerine dayanırdı. Builkeler üyelerin benimsediği ilkelerdi. Örneğin“gerçekçilik”. Yani talebin somut durum ile örtüşmesi.Tüm işçilerle tartışılıp sendikaya TİS için taslaklarsunulurdu. Bu taslaklarda işyerinin üretiminden, karoranına ve pazar payına değin araştırmalaradayanılarak yani “gerçekçi” biçimde oluşturulurdu.Talepler biri 5 istedi, biri de 10 istedi o zaman 10 olsundenilerek değil, bu araştırmalarımıza dayanılaraksöküp alacağımız maddeleri içerirdi. Böyle olunca daküçük bir esneme payımız olurdu. Ya doğrudanistediğimizi söke söke alırdık, ya da ona çok yakınını.

İlk MESS Grup toplu sözleşmesi yapıldığında 8 aysürecek bir grev başladı. MESS üyeleri Maden-İş’igreve sürükleyerek hem ekonomik olarak çökertmeyi,hem de sendikada kırılma yaratmayı istediler. Ancaksendikal kadroların bilinci bunu karşılayacakdüzeydeydi ve MESS parçalandı. “DGM’yi ezdik sıraMESS’te” sloganımız bu süreci vurgulamaktadır.

Maden-İş yaptığı her grevi ücretsiz gerçekleştirirdi.Yani işçilere hiç ücret ödenmezdi. 8 aylık grevbaşlayınca çalışan fabrikalarda 1000’er liralıkdayanışma fonları oluşturuldu mesela. Bizler degönüllü olarak bunlara katkıda bulunurduk.

Her fabrikada grev bir okula dönüştü. Şenlikler,film gösterileri, düğünler düzenlendi. Geniş bir işçikitlesi grevine, haklarına sahip çıktı. İşte geçmişkazanımlar böyle kazanıldı. Bugün olandan çok dahabilinçli bir kitle vardı. Bunu öylesine söylemiyorum,iki örnek vereyim: 15-16 Haziran ve DGMdirenişleri... İkisinde de işçinin hiçbir ekonomik talebiyok. DGM DİSK’e dönük bir saldırı aracı olarakkurulmak istenmişti ve DİSK’li, Maden-İş’li, Türk-İş’li işçilerin çetin mücadelesiyle püskürtüldü. Yine15-16 Haziran’da DİSK kapatılmak istendi ve böylepüskürtüldü. Bugünün sendikacılarına ve kadrolarınaşunu öneririm: Geçmişin bu çetin mücadelelerindenciddi dersler var. Mutlaka o direnişler yeniden

okunmalı, bilince çıkarılmalı. Bu sendikalar için bugünbüyük bir örgütsel sorumluluktur. Geçmiş döneminkadrolarından mutlaka yararlanılmalıdır.

Anlatmak istediğim bir olay var. Profilo’da birçokişyerinde olduğu gibi DİSK’in çağrısı ile 3 gün grevilan edildi. DGM’ye karşı gelişen bu eylemde kapılarkaynaklandı. Polis birçok eylemde olduğu gibifabrikaya ilk gün girdi ve gaz bombası attı.Kapsüllerden biri bir arkadaşımızın anlına isabet ettive onu yere yıktı. Sloganlarla arkadaşımızı kaldırdık,ablukayı aşıp hastaneye götürdük. Profilo direnişiböyle başladı. 2. gün Yakup isimli bir arkadaşımızıpolis öldürdü. Tepki büyüdü, polise teslim olmayıncaasker geldi. Asker ise sözünü tutmadı ve işçileri poliseteslim etti. Sermayeye güvenilmeyeceği o günbilincimize kazınmıştı. Böyle süreçler bilincingelişmesi, örgütlülüğün güçlenmesinde çok önemlidir.

Yine ‘78’de 16 Mart katliamının ardındanfabrikadan genç işçiler İstanbul Üniversitesi’ne gittik.Dayanışma eylemine destek olduk, sadece bizimfabrikadan 25-30 kişi işgale katıldık. Bizim gibi başkafabrikalardan da genç işçiler vardı. Bunlar öncüişçilerdi. Bu çok önemli bir gündü, onlar katilleribulamadı ama biz o günün sonunda katilleri tanımıştık.Eylem boyunca marşlar, türküler söylendi. Şehitlerinanısına hesap soracağımıza and içtik. O gün Kürtöğrenciler de vardı. Ben de o güne kadar olmadığı birbiçimde onları tanıdım ve ulusal sorun ile de tanışmışoldum. Yani kadro böyle yetişiyor, bilinç çetinmücadelelerde gelişiyor.

‘77 1 Mayıs’ında da görevliydim. Kimi burjuvasözcüleri, sınıf düşmanları solun iç çatışması diyorlar.Devlet katliamın birinci dereceden sorumlusuyken,bunu maskelemek isteyerek solun iç çatışması diyorlar.Tamamen devletin örgütlediği bu katliamdayüzbinlerce insanın üzerine gaz bombaları atıldı,panzerler sürüldü.

“İşçiyi tanıyan, onun ruhunu bilen kadrolara ihtiyaç var”

- TİS süreci yaklaşıyor. Bugün nasıl bir hazırlıkizlenmeli, Türk Metal-MESS ablukası nasıl aşılmalıve mücadele engelleri aşmanın bir aracınaçevrilmeli?

Hüseyin Ataçer: Mevcut sendikal yapıdaoluşturulmuş işyeri komiteleri ve tüm örgütlülükleri%90 oranında kağıt üzerinde, yani yaşamıyor. Birçokkomiteler kurulabiliyor ancak bunlar yasalarda,yönetmeliklerde geçtiği üzere oluşturuluyorlar vesınıfın örgütlülüğüne, ihtiyacına hizmet etmiyorlar.Bahsettiğim kadro sorununa yanıt olmuyorlar.

Korkulan odur ki, ciddi bir mücadele başlarsakırılmalar yaşanır. Bunun tedbirini bugünden almakgereklidir. Bunların ne olduğu ise geçmişindeneyimlerinden görülüyor. İnançlı sendikal kadrolarolmalı, sınıfın ve sendikanın politikleşmesi birzorunluluktur. Apolitik kadrolarla grevler ekonomik-sosyal kazanımlar elde edemez. Geçmişin tümkazanımları son 15 yılda işte böyle bir havadaelimizden alındı. Oysa biz sınıf sendikacılığınısavunurken devrimi sendikalara yaptırmaktanbahsetmedik. Devrimi işçi sınıfının partisi yapar.Sendikalar ise sömürü ile mücadele etmeli, devrimehizmet etmelidir. Bunun için kadroların gelişmesiönemlidir. Üretim sürecinden uzak, sınıf bilincindenyoksun kadrolar böyle süreçleri karşılayamaz.Akademisyenlerle, sınıftan kopmuş, ona yabancılaşmışyöneticiler ile örgütlenme olmaz, sınıfın güvenikazanılamaz. İşçiyi tanıyan, onla aynı tezgahıpaylaşan, onun ruhunu bilen kadrolara ihtiyaç var. Buhedefler için çetin bir süreç gerek, onu dagerçekleştirmek için böyle bilinçli, sınıfı tanıyankadrolar.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

ART’de direnişkararlılıkla sürüyor

İstanbul Bayrampaşa’da kurulu ART MobilyaAksesuarları fabrikasında ücret gasplarına ve iştenatmalara karşı başlayan direniş sürüyor.

Patron saldırıyor polis izliyor

30 Mayıs sabahı Metal İşçileri Birliği (MİB)öncülüğünde direnişe geçen işçiler direnişin 2.gününde (31 Mayıs) ART patronları Mehmet Özkara,Efe Özkara ve onların uşak takımının küfür vetehditlerine maruz kaldılar.

ART patronları fabrika önünde asılan pankarttanrahatsız oldular. Arabadan iner inmez sivil polislerlebirlikte direnişçi işçilerin yanına gelen ART patronlarıpankartın indirilmesi ve fabrika önündeki direnişinsonlandırılması için tehditler savurdular.

Patron saldırıyor, polis izliyor

Patronların saldırısı sırasında fabrika önündebulunan sivil polisler ise patronların faşizansaldırılarını izlemekle yetindiler. Patronların saldırısıgeri püskürtüldüğünde devreye giren polis direnişalanındaki bir MİB çalışanını gözaltına almaya çalıştı.Patronların hizmetkârı görevini yapan polisingözaltına alma saldırısı direnişçi işçiler ve MİB’lilertarafından boşa düşürüldü.

Direnişin sesi büyüyor, işçilere destekartıyor

ART direnişini anlatan bildiriler çevre fabrikalardaçalışan işçilere dağıtıldı. Bildirinin ulaştırıldığı işçilerinçoğu direnişin yanında olduklarını ifade ettiler.Direnişi takip eden duyarlı bir emekçi ise direnişedestek olmak için işçilere öğle yemeği gönderdi.

ART işçileri Taksim’de

3 Haziran Pazar günü öğle saatlerinde GalatasarayLisesi önünde buluşan işçiler “Metal İşçileri Birliği(MİB) / ART işçileri” imzalı “Ücret haktır gaspedilemez! Emeğimiz ve onurumuz için direniyoruz”ozalitiyle Taksim Tramvay Durağı’na yürüdüler.

İşçiler, İstiklal Caddesi boyunca yaptıklarıkonuşmalarla ART patronunun işçi düşmanlığını teşhirettiler, direnişle sınıf dayanışmasını büyütme çağrısıyaptılar.

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğinde ise ilkolarak, eski ART işçisi Zeynel Nihadioğlu bir konuşmayaptı. Bayrampaşa bölgesinde ve ART’de yaşanan hakgasplarını sıralayan Nihadioğlu, ART patronu ve onunsözünden çıkmayan polisin direnişe yöneliksaldırılarını anlattı.

Basın açıklamasını, işten atılan ART işçilerindenAhmet Akyıldız okudu. Direnişe yönelik polis desteklipatron saldırılarına dikkat çeken Akyıldız, sadece ARTfabrikası önünde değil, fabrikanın iş yaptığı Samet,İKEA, Bellona gibi mobilya tekelleri önünde deeylemler yapacaklarını ifade etti.

Açıklamanın son bölümünde ise, direnişin Türkiyeişçi sınıfının direnişi olduğu vurgulanarak kazananakadar mücadele edileceği söylendi.

Eyleme BDSP, Devrimci Yolda Özgürlük de destekverdi. Eylemin ardından ART işçileri, iş cinayetlerindeyaşamını yitiren işçilerin ailelerinin Galatasaray Lisesiönündeki vicdan nöbetine destek verdiler.

Kızıl Bayrak / GOP

Sınıf hareketi20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde (ALOSB)kurulu bulunan ve yüksek gerilim elektrik direkleriüreten MİCHA’da işçiler Türk Metal Sendikası’na üyeoldukları için yaklaşık 1 ay önce işten çıkartılmışlardı.

300 işçinin çalıştığı fabrikada işçiler, düşükücretlere ve kölece çalışma koşullarına karşı TürkMetal Sendikası’nda örgütlenerek, yetki için yeterlisayıya ulaşmış ve başvuru 9 Mayıs 2012’degerçekleşmişti. Bunun üzerine 11 Mayıs günü 124 işçipatron tarafından, üretim düşüklüğü bahane edilerekişten çıkarıldı.

11 Mayıs’tan bugüne Türk Metalüyesi 124 işçi, fabrika önündedireniş bayrağını yükseltiyor.Direniş süresince sendikalardan,demir çelik işçilerinden ve Aliağataşeron işçilerinden destek görenişçiler, direnişi sendika haklarınıelde edinceye kadar sürdürmektekararlı olduklarını ifade ettiler.

İçerde de üye işçilere dönükbaskılar sürüyor. İşçiler istifaettirilmeye çalışılıyor, karşılığındaücret zammı teklif ediliyor. 3vardiya sisteminin bulunduğufabrikada ilk başta tek vardiyayainen çalışma saatleri daha sonrada iki vardiyaya çevrildi. Asgariücret farkını dahi alamayanişçiler olduğu vurgulandı.

Üretime yeni taşeronfirmalar alınarak, işçiler butaşerona kaydırılıyor. Aynıpatrona ait Ankara’da bulunan

ve Türk Metal’de örgütlü olan fabrikadaİzmir’de süren direnişe destek olduğu ifade edildi.

Henüz 11’i metal sektörü olmak üzere 20fabrikanın bulunduğu organize bölgesi, kuralsızsömürünün ve ağır çalışma koşullarının dayatıldığı,insan emeğinin ve hayatının hiçe sayıldığı alanlardanbiri. ALOSB’nin taşeron cehennemi olduğu işçilertarafından ifade edildi.

Direnişteki işçiler “İçeriye halaylarla gireceğiz,sendikalıyız, haklıyız. Sisteme, zalime, patrona,taşerona ve köleliğe karşı mücadele ediyoruz. Rüşvetdeğil hakkımızı istiyoruz” sözleriyle direnişte kararlıolduklarını vurguluyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Aliağa OSB’de direniş!

Çiğli Belediyesi’nde, belediye şirketi olanKafesan’da çalışan yaklaşık 600 işçinin eskiye dairalacakları önemli oranda ödendi.

DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 5 No’lu Şube’deörgütlü işçilerin yaklaşık 4 yıllık birikmiş ücretalacakları bulunuyordu. Bu durum belediye işçileritarafından çeşitli eylemlerle protesto ediliyordu.Ancak bu zamana kadar işçiler tarafından sonuçalıcı bir eylem yapılmamıştı. Son olarak Nisanayında yapılan eylemde paraların tamamının Mayısayında ödeneceği ve bu süre bitene kadarbeklenilmesi istenmişti.

Ancak Mayıs ayında da birikmiş ücretlerödenmeyince işçiler daha önce almış oldukları grevkararını uygulayacaklarını ifade ettiler. Sendikanında işçilerin bu kararının arkasında durması ve artıkişçilerin de tahammül sınırlarının kalmamasınedeniyle hemen hemen bütün işçiler greveçıkmakta kararlıydılar. Bu kararlılık sayesinde ÇiğliBelediyesi 1 Haziran’dan itibaren işçilerin eskiyedair alacaklarının üçte ikisini ödedi. Kalanalacakların ise Haziran ayı itibariyle ödeneceğiifade edildi.

İşçilerin en doğal hakları olan, ödenmeyenmaaşlarından birikmiş alacaklarının bu kadarınınbile ödenmesi için iş durdurmanın gerekiyor olması

Çiğli Belediyesi Kafesan işçilerine bugüne kadaryaptıkları eylemlerin eksikliğini de göstermesiaçısından da son derece anlamlı oldu.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Çiğli Belediyesi’nde alacaklar ödendi

Billur Tuz direnişisürüyor

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan,Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendikleri içinişten atılan işçilerin fabrika önündeki direnişisürüyor. Şu ana kadar bir değişikliğinyaşanmadığı direniş sürecinde mücadel disiplinlibir şekilde devam ediyor.

2 Ocak’ta başlayan direniş 6. ayına girmişbulunuyor. Kapı önündeki direniş devamederken diğer yandan işçilerin açtığı mahkemesüreci de ilerliyor.

Billur Tuz direnişine desteğin ve sınıfdayanışmasının ilk günlere göre azaldığıgörülüyor.

Kızıl Bayrak / Çiğli

TEDAŞ’ta direnişsürüyor

Direnişlerinin 3. ayını dolduran Enerji-Senüyesi Adana TEDAŞ işçileri 1 Haziran akşamıAtatürk Parkı’ndan İnönü Parkı’na yürüyerekbasın açıklaması gerçekleştirdiler.

Basın açıklamasını, direnen işçiler adınadirenişçi işçi Tayfun Karayaka okudu. Bildiridağıtımları, yürüyüşler, gözaltılar ve imzakampanyalarıyla geçen 3 aylık direniş süreciniözetleyen Karakaya, direnişin haklılığının tümaçıklığıyla gözler önünde olduğunu belirtti.Tüm baskılara, saldırılara rağmen direnişindevam edeceğini vurgulayarak açıklamayısonlandırdı.

Kızıl Bayrak / Adana

İki yılda 1904 ölüm...

Sermayenin kar hırsı, resmi verilere göre soniki yılda 1904 işçinin canına mal oldu. “Bir iş

kazası meydana geldiğinde yüreğim titriyor, o

gün yerin altına geçmek istiyorum” diyenÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,2010 ve 2011 yıllarında 134 bin 718 iş kazasımeydana geldiğini belirterek, bu kazalarda 132bin 814 kişinin yaralandığını, bin 904 kişinin isehayatını kaybettiğini itiraf etti.

İnşaat, enerji, maden gibi pek çok sektördedenetimsizlik ve kuralsızlık nedeniyle yaşanan işcinayetlerine seyirci kalan Çelik, uygulamadakarşılaşılan sorunlar, koruyucu ve önleyicihizmetlerden bütün çalışanların yararlanmasınınsağlanması, iş sağlığı ve güvenliği alanındasürekli iyileştirme felsefesinin yerleştirilmesinisağlamaya çalıştıkları iddiasında bulundu.

Çelik bu açıklamaları yaparken, sadece Mayısayı içerisinde en az 69 işçi iş cinayetine kurbangitti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, işçiölümleri konusunda aşırı ve hızlı çalışma,önlemsizlik ve taşeronlaştırmanın etkisine dikkatçekiyor.

24 Mayıs 2012 / Izmir

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21OrtadoğuSayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Mısır’da emekçilerin 18 günlük halk isyanınınardından devrilen Hüsnü Mübarek’e verilen göstermelikmüebbet hapis cezasının ardından halk yeniden TahrirMeydanı’na döndü.

Kararın açıklanmasının ardından emekçilereylemlerin merkezi haline gelen Tahrir Meydanı’nıdoldurdu. Mahkemenin Hüsnü Mübarek ve eski İçişleriBakanı Habib El Adli’ye ömür boyu hapis cezasıvermesi fakat diğer üst düzey yöneticileri beraatettirmesi, Mübarek ve oğullarının yolsuzluksuçlamasından aklanması öfkeyi sokağa taşırdı.

Savcılar temyize gittiklerini ve ceza artırımı talepettiklerini açıkladı. Ancak bu açıklama da emekçilerinöfkesini dindirmedi.

“Adalet” sloganları atan halk, “alınan kararınMübarek rejiminin hala devam ettiğinin bir göstergesi”olduğunu söyledi. Cumartesi günkü duruşma sırasındaemekçiler, mahkeme salonunun önüne gelmeyebaşlamışlardı. Kararın açıklanmasının ardındansakalabalık Tahrir’e doğru harekete geçti. Akşamolduğunda ise Tahrir’de geçtiğimiz yılın eylem günleriniaratmayan bir kalabalık vardı.

“Yeniden devrim istiyoruz!” sloganıyla sokaklaraçıkan emekçiler, mahkeme ve Silahlı Kuvvetler YüksekKonseyi’ni protesto ederken Mübarek rejimininartıklarından başkan adayı Ahmed Şefik’i de protestoettiler.

Protestocular, “Devrim devam ediyor”, “Kısasistiyoruz” ile “Mübarek yeniden yargılansın” yazılıpankartlar taşıdı.

Halk ayaklanmasının başından beri meydanıkarikatür ve resimleriyle süsleyen sanatçılar daTahrir’deki binaların duvarlarına, ayaklanmanın ilk

günlerinde olduğu gibi gündemi yansıtan resim vekarikatürler çizmeye başladı.

Mübarek’in 25 Ocak 2011’de başlayan halkayaklanması esnasında göstericilere saldırılmasıtalimatını vermekten dolayı aldığı müebbet hapiscezasını hafif bulan protestocular, eski cumhurbaşkanıve ailesinden ‘’Kısas’’ istiyor. Eski rejimin artıklarınınkorunması ve yargı önüne çıkarılmaması emekçilerinbüyük tepkisini çekiyor.

Bu arada, gösteriler sırasında katledilenleri anmakve mahkemenin Mübarek için verdiği kararınkendilerini tatmin etmediğini göstermek isteyenmuhalifler, Tahrir Meydanı’nda, ‘’Temsili mezarlık’’oluşturdu. Olaylarda ölenlerin fotoğraflarının yer aldığısembolik mezar taşları, meydanın ortasına dikildi.Eylemler sırasında gerçekleşen saldırılarda 850 kişihayatını kaybetmişti.

Kahire’deki eylemlerin yanı sıra ülkenin ikincibüyük kenti İskenderiye’de de binlerce kişi gösterileredevam ederken, iktidarda bulunan Silahlı KuvvetlerYüksek Konseyi ise Mübarek aleyhinde verilenmahkeme kararıyla ilgili henüz bir açıklama yapmadı.

Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi, ülke genelindegerçekleşen gösterilere karşı sessiz kalmayı tercihediyor. Gösterilere katılan Müslüman Kardeşler ise,yargı kararı karşısında gelişen hareketi gerici iktidarhesapları için kullanmaya çalışıyor.

Daha önce yaptıkları eylemlerle tepkilerini ifadeeden emekçiler, yeniden Tahrir Meydanı’na akmayabaşladılar. Geceleride meydanda kalan kitlenin giderekkalabalıklaştığı ifade edilirken, emekçilerin sonuçalıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerinibelirttikleri öğrenildi.

Mısır’da öfke yenidenTahrir’e aktı!

Fransa’nın Bretagne bölgesinin Lanester kentindeFransa Komünist Partisi’nin her yıl düzenlediği ‘Fête duBol d’Air’ adlı açık hava etkinliğinin 60.’sıgerçekleştirildi. TKİP taraftarlarının da katıldığı etkinlik,Enternasyonal Marşı’nın hep birlikte söylenmesiylebaşladı.

Bu sene, iki turlu milletvekili seçimleri dolayısıyla,Front de Gauche’un adayları, Joël GALLAIS veMaryvonne LOISEAU birer konuşma yaptılar. Asgariücretin yükseltilmesini istediler ve Avrupa’nınYunanistan’a uyguladığı yasalara karşı olduklarınısöylediler. Kitle bu konuşmaları ilgi ile dinledi.

BİR-KAR’ın standına gelen Joël GALLAIS seçimlerde

destek istedi. Etkinlikte, Parti’nin tanıtımını yapan BİR-KAR çalışanları yiyecek ve içecek satışı dagerçekleştirdiler.Havanın güzel olması nedeniyle katılım oldukça iyiydi.Standın her yanı kızıl bayraklarla süslendi. Ayrıca CheGuevara ve parti afişleri de standa asıldı. BİR-KARstandı, her yıl olduğu gibi bu yıl da Fransız katılımcılarınilgisini çekti.

Front de Gauche partisi ve Fransa-FilistinDayanışma Derneği de etkinlikte stand açtı. Etkinlikte,Alee le petit beurre isimli şarkıcı ve farklı müzik gruplarıda sahne aldı.

Kızıl Bayrak / Fransa-Bretagne

Bretagne’da 60. Fête du Bol d’Air!

Hamburg’da Neo-Naziler’e karşıyürüyüş!

Hamburg’da demokratik kurumlarınçağrısıyla Neo-Naziler’in yapacağı yürüyüşüprotesto etmek için bir eylem gerçekleştirdi.Yürüyüş Mönckenberg caddesi üzerindetoplanmaya başlandı.

Yürüyüşe demokratik kurumlardan Ver-di,IG-Metal, GEW, NVV, IG.BCE, NGG, BAD-NENNDORF, SAV, ANTI-FA ve DIDF gibi kurumlarkendi pankart ve flamalarıyla katıldı. Partilerdenise MLPD, DKP ve Die Linke parti flamalarıylakatıldı.

Yürüyüşün en önünde “Ulusal kuruntu değil,enternasyonal dayanışma!” pankartı vearkasında diğer demokratik kurumların vepartilerin pankartları ile flamaları yer aldı.Yürüyüşe katılanların büyük çoğunluğunugöçmenler oluşturmaktaydı. Yürüyüş oldukçakalabalık ve canlıydı.

Yürüyüşte “Bütün faşist örgütler kapatılsın!”,“Faşistlerin yürüyüşüne izin yok!”, “Irkçı faşistörgütlenmelere son!”, “Faşist katliamlara son!”,“Burada faşistlere yer yok!”, “Faşist katliamlarıunutmayacağız!”, “NPD kapatılsın, ırkçılığa karşıel ele!”, Nazi yürüyüşüne stop!”, “Yaşasınenternasyonal dayanışma!” sloganları gür birşekilde haykırıldı.

Yaklaşık 5 km. yüründükten sonra mitingalanına gelindi. Burada Neo-Naziler’ingerçekleştirdiği cinayetlerde ölenlerin isimleritek tek okunarak anıldı. Neo-Naziler’ingerçekleştirdiği cinayetleri kınayankonuşmalardan sonra miting sona erdi.

Yürüyüşe 10 bin kişi katıldı. Yürüyüşünsonunda Neo-Naziler’in Zob Wandsbek’deyapacakları yürüyüşün engellenmesi içinWandsbek’e gidileceği duyuruldu. Yürüyüşekatılanlar mitingden sonra Wandsbek’e hareketetti. Wandsbek’e gidenler Wandsbek’e yakın bircadde üzerinde toplandı. Buradan toplu olarakyürüyüşe geçildi. Neo-Naziler’in geçeceği yönedoğru yürüyen kitlenin önü polis barikatıylakesildi.

Polisle yaşanan çatışmada yollara barikatlarkurularak sokaklar ateşe verildi. Polisle saatlercesüren çatışmalardan sonra kitle dağıtıldı. Buçatışma esnasında birçok kişi yaralandı vegözaltına alındı. Polisle çatışanların büyükçoğunluğu anti-faşist otonomcu gruplardanoluşmaktaydı. Göçmen kurumlardan ADHK veATİK eyleme katılanlar arasındaydı. BİR-KAR daher iki eyleme katıldı.

Kızıl Bayrak / Hamburg

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012Kadın

Tayyip Erdoğan’ın “sezaryene karşıyım, kürtajcinayettir” açıklamalarının ardından gerici bir koroeşliğinde peş peşe yeni açıklamalar gelmekte, işgiderek kadın düşmanlığına kadar varmaktadır. Kadındüşmanlığı ve gericilikte sınır tanımayan dinci-gericiAKP’nin şefleri sadece kadının çocuk doğurabilmeözelliğini öne çıkararak, kadını hiçleştiren, yok sayanaçıklamalarıyla zıvanadan çıkmış haldeler. Kürtajtartışmaları vesilesiyle tecavüz mağduru kadınları dahedef alan pek çok gerici fikir ortaya kusulmaktadır.

Melih Gökçek’in, kürtaj tartışması ile ilgili olarak,“anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niyesuçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün” sözlerininardından, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanıve AKP Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün de“Bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular”diyerek bu gerici koroya katıldı.

Ülkenin Sağlık Bakanı sıfatındaki Recep Akdağ datecavüze uğrayan kadınların çocuklarını doğurmasıgerektiğini, gerekirse çocuklara devletin bakacağınısöylemişti. Hemen belirtelim ki, mevcut halde devletinkimsesiz çocuklara bakmadığı ortadayken, çocukyurtlarının tecavüz ve şiddet haberleriyle gündemegeldiği bir Türkiye gerçeğinde Recep Akdağ’ın hiçbirinandırıcılığı ve samimiyeti olmadığı ortadadır.

Dinci-gerici AKP’nin bu vekil ve bakanlarınıntecavüzü meşrulaştırmaya hizmet etmekten başka birişe yaramayan açıklamalarının, bir de “insanhakkı/yaşam hakkı” söylemleriyle bir aradayürütülmesi ise ironik olduğu kadar tiksindiricidir.Tecavüze uğrayan kadının yaşam ve seçim hakkını yoksayarak onun adına konuşulması, kuşkusuz yeni değilbu ülkede. Hatırlanırsa geçtiğimiz yıl Hakimler veSavcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yargıda işyükünü hafifletmek amacıyla düzenlediği çalışmadaönerilerden birisi de “tecavüze uğrayan kadınıntecavüzcüsüyle evlenmesi” olurken, diğer öneri isedaha hızlı rapor alınabilmesi için tecavüze uğrayankadının ‘beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’araştırılmayarak bunun yerine sadece ‘beden sağlığınınbozulup bozulmadığı’ araştırılması idi!

Zaten yargının tecavüz davalarındaki sicili oldukçabozuktur. Kadınlara yönelik cinsel suçların çoğu yacezasız kalmakta ya da cezalar çok geç ve yetersizverilmektedir. 13 yaşındayken 26 kişinin tecavüzüneuğrayan N.Ç ile ilgili davada tecavüzcü sanıklar için“iyi hal” indirimi yapılması gibi. Ya da 23 yaşındakiODTÜ öğrencisi bir genç kadının kaçırılarak tecavüzeuğraması olayında, tecavüzcülerden birisine ait spermörneği bulunmasına rağmen, İstanbul Adli TıpKurumu’ndan rapor gelmesinde ısrar eden mahkeme,rapor gelmesinin uzun süreceği gerekçesi ve“masumiyet karinesi” gereğince sanıkları tahliyeetmişti! Maalesef yargıda benzer örnekleri bulmak çokzor değil, zira kadın cinayetleri davalarında “haksıztahrik” sıkça uygulanmakta ve ciddi ceza indirimleriyapılmaktadır. Kadının yaşam hakkının hiçtartışılmadığı bu ülkede, özellikle AKP hükümetidöneminde, kadın cinayetlerinde %1400 artış olmasıbundan dolayı hiç şaşırtıcı değildir.

Kürtaj gibi sadece kadının bedeni ve yaşamıüzerinde söz ve karar sahibi olması gereken bir konudakendilerini bilirkişi ilan edenler bir de Diyanet İşleriBaşkanı Mehmet Görmez’den fetva aldılar. “Kürtajharam ve cinayettir” diyen fetva ile sanki haklılıklarıtescillenmiş gibi konuşmaya devam etmekteler.

Bulundukları resmi makamın arkasına yaslanarakgerici fikirlerini kusanlar, bu konuda kadınörgütlenmelerinin görüşlerini “toplumun hepsinikesmiyor” diye dikkate almamakta, Türk TabipleriBirliği’nin açıklamalarını yok saymaktalar ancakDiyanet’ten fetva ile gerici fikirlerine dayanakbulmaktalar. Fetvalarla ülke yönetmek Osmanlı’dandevralınan geçmişle övünenler için bir özlem olsa da,unutulmamalıdır ki, o övünçle devralınan geçmiştepadişahların kardeşlerini daha bebekkenboğazlatmaları fetvalarla uygun görülmüştür.

Kürtaj ile ilgili tartışmalarda bilimsel yaklaşımlargörmezden gelinirken, kazanılmış bir hak olan kürtajhakkının yasaklanmasına dair yasa değişikliği isehızlıca gündeme geldi. Adeta bir oldu bitti ile yasadeğişikliği için çalışmalara başlandı. AKP’li bakanlarjet hızıyla giriştikleri yasa değişikliği için hazırlanacakrapor kısmında bilimsel görüşlere başvuracaklarınısöylüyorlar. Hazırlanacak “bilimsel” raporlarınniteliğini de şimdiden tahmin etmek zor değil. Ziraonların sözde “bilim” insanlarının açıklamalarını AdliTıp raporlarından biliyoruz. Onların bilimselgörüşlerini Selçuk Üniversitesi’nde profesörlük(!)yapan Orhan Çeker gibi zatlar temsil ediyor.Hatırlanırsa geçtiğimiz yıl bilimsel kisveye sahip buzat, tecavüz konusunda şunları söyleyebilmişti:“Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sendekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşmansürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundanşikayet etmen makul değildir.”

Kukusuz bu bakış, kapitalist düzenin ataerkilyapısının geleneksel bakışıdır ve hukuksal alanda daegemendir. Görüşüne başvurulacak bilim insanlarınınAKP hükümeti seçeceği için kürtaj konusu dabağımsız, bilimsel bir bakışla ele alınmayacaktır.

Demagoglukta ustalık dönemi!

Tartışmalarda bilerek çarpıtılan yön ise kürtajisteyenlerin sanki bunu bir doğum kontrol yöntemiolarak gördüklerine dairdir. Bu konuda kürtaj hakkısavunucularının açıklamalarında buna dair bir söz dahiyokken, AKP’liler bilinçli bir şekilde konuyuçarpıtmaktalar ve kendi gerici fikirlerinin yaşamageçmesi için zemin döşemekteler. Yine bir başka

çarpıtma yöntemi olarak kürtaj hakkının 12 Eylüldönemi yasası olduğuna atıf yaparak bilinç bulandırmakonusunda da “ustalık döneminde” olduklarınıgöstermekteler.

Kürtajı yasaklayarak engellemek isteyen egemengerici anlayış, kürtajın yasaklandığında azalmadığını,tam tersine kadın ölümlerini artıran sonuçlargetirdiğini görmelidir. Yaşam hakkı söyleminin sıkçatartışıldığı son günlerde bu konu hakkında tek bir sözdahi edilmemektedir. Bu da sermaye hükümetiAKP’nin ikiyüzlülüğünü bir kez daha göstermektedir.

Kapitalizm her türden gericiliğinkaynağıdır!

Kürtaj tartışmalarının somutluğunda kapitalizmdeelde edilen özgürlüklerin kalıcı olmadığı bir kez dahagörülmektedir. Zira bu sistem her türden gericiliğinkaynağıdır. Tarihte pek çok örneği görüldüğü üzereister kürtajın yasaklanması, isterse de farklı çıkarkaygılarıyla zorunlu kısırlaştırma gibi yöntemlerkapitalistlerin kadın bedenini kullanarak başvurduklarıegemenlik araçlarıdır. Bundandır ki kapitalizmiyıkmayı hedefine koyarak bu konu tartışılmalı, dincigericiliğin kadın bedeni, emeği ve geleceğini denetimaltına alan her türden girişimlere karşı sessizkalınmamalı, örgütlü mücadele yükseltilmelidir.

Çözüm sosyalizmde!

Kadının özgür seçim hakkı korunarak, kürtaj en azaindirilmek isteniyorsa, öncelikle cinsel bilgi ve doğumkontrolü yöntemlerinin parasız, kolay ulaşılabilir venitelikli hale getirilmesi, sonrasında da çocukbakımını toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözerek tekbaşına kadının görevi olduğu algısının yıkılması,hukuksal alanda kadın ve çocuk haklarının eşitliktemelinde düzenlenmesi gerekmektedir. Kapitalizmdesorunun bu yönlü çözülemeyeceği ortadadır. Bu ancaksosyalist bir düzende mümkündür. 1917 EkimDevrimi’yle Sovyet Sosyalist CumhuriyetlerBirliği’nde kadın hak ve özgürlüklerine dair getirilençözümler örnek deneyimlerdir. Bundan dolayı“kadının kurtuluşu devrim ve sosyalizmdedir!” sloganıher zamankinden daha güncel önemdedir.

Dinci-gericilik kadın düşmanlığında sınır tanımıyor!

Uludere katliamını kaldıramayan ve oluşturduğubu gündemle kendini suçlu ilan eden Erdoğan, sözkonusu katliamda söylenecek sözün tükendiği noktadafaşizmin bir diğer yüzünü göstererek kadın sorununadair gerici tutumunu tekrar sergilemeye başlamıştır.Sermayenin kirli ellerinin kadın bedenine dokunan buhalini tartışmaya ise tam da bu noktadan başlamıştık;yani yarattığı insanlık suçunu unutturmaya çalışaniktidarın spekülatif bir gündem yaratma gayesinden..

Her ne kadar yaratmaya çalıştığı gündemspekülatif bir amaç ile ortaya atılmış olsa da işin aslı,söz konusu bu gündemin yaşamakta olduğumuz çağadönük bir gerçeklik olduğudur. Uzun bir süredirdillerinden düşürmedikleri “en az 3 çocuk” sözü,sınıfını temsil ettiği sermayenin daha büyük bir işçiordusuna gereksinimini bizlere anlatmaktadır.Emeklilik yaşının uzatılması, tazminat hakkının gaspı,güvencesiz çalışma koşulları, işçilerin sendikalörgütlenme haklarının ellerinden alınması, grevyasağı, ticarileşen eğitimin 4+4+4 sistemi veüniversitelerde Bologna Süreci ile sermayeninlaboratuarı haline gelmesi her hanede niçin 3 çocukolması gerektiğini bizlere anlatıyor. Sermayesömüreceği/ezeceği daha büyük bir sınıf istiyor. Bunugerçekleştirmek için işçi sınıfının çalışma koşullarınıgün be gün zorlaştırıyor, emeklilik yükünü yeni nesleyüklüyor, küreselleştiği dünyaya yeni ucuz işgücünüeğiteceği sistem ile hazır hale getirmeyi amaçlıyor..

Peki bu iktidar Uludere’de ne yapıyor?Bu iktidar Uludere’de burjuva “demokrasisi”nin

gerçek yüzünü, öldürdüğü 34 insanın canı ilehafızalarımıza kazıyor. Unutma diyor; senin canınbenim mülkiyetimdir. Katlettiği 34 insanın canı ilekulaklarımıza bunu fısıldıyor Erdoğan. Böylece herzaman popülerliğini koruyan bir gündem olan kadınbedenini kullanıyor. “Her kürtaj bir Uludere’dir”diyor. Yani katlettiği 34 insanın canı ile doğacak olaninsana ait tüm tasarruf hakkını kendinde görüyor.

Yarattığı bu faşist gündemine yabancı olmadığımızAKP hükümeti sözünü ettiğimiz kürtaj karşıtlığınıyasalaştırma çabalarına başladı. Yasalaştırmagayretleri esnasında ise bilimsel olmayan dilini tümburjuva medya ve sosyal medya aracılığı ileçekinmeden kullanmaya devam etti. Kürtaj yasağınakurumsal bir destek arayan AKP hükümeti bunu hemkendi açıklamaları ile hem de Diyanet İşleriBaşkanlığı aracılığı ile gerçekleştirme yolunu seçti.Söz konusu bu durumda hükümetin dini kullanmayolu ile kamuoyunu kürtaj karşıtlığına hiddetleyöneltme gayreti açıkça belli olmaktadır. Ayrıcadikkat çeken bir diğer durum ise medyada şekillenentartışmaların AKP hükümetinin sarf ettiği sözlerüzerinden ilerlemesidir. Bu durum AKP hükümetininkanun tasarısını hazırlama süreci içerisinde destekkazanmasına zemin hazırladığı gibi başlı başına kadınsorununa dair yeni tartışma konuları da açmıştır.Medya kürtaj hakkının öncelikli olarak tecavüzmağduriyeti üzerinden tanımlanma gayreti “genelahlaki” yargıların çizgisini aşamayarak yeni bir ahlakibaskı ortamı kurmayı sağlamaktadır. Tümtartışmaların çerçevesinde kadının çocuğunabakmakla yükümlü birey olduğu vurgusu isekullanılan bir diğer toplumsal cinsiyet yanılgısınıgözler önüne sermektedir. Toplumsal cinsiyet rejimiiçindeki konumlaması aile üzerinden tanımlanankadınlar, tek başına birey olarak algılanamamasısonucunda bireysel özgürlüklerini isteme çabaları

büyük bir ayıp/günah/suç olarak algılanmaktadır.Kadınların kararlarının ve dolayısı ile bedenlerininüzerindeki tasarruf haklarını ifade ettikleri eylemleringözaltılarla sonuçlanması ise tanık olduğumuz birdiğer zor gücüdür. Dolayısıyla kurumları ve medyaaracılığı ile sermaye devletinin yeniden ürettiği butoplumsal cinsiyet rejimi, kadının özgürlüklerini hakolmaktan çıkarıp, bedeni üzerindeki tasarruf hakkınıda günah olarak nitelendirmektedir.

Kadın bedeninin adeta bir toplumsal üretim aracıhaline getirilip “doğur” komutu verilmesi veüzerindeki tüm hakların halka günah diye tanıtılarakkendi tasarrufundan alınması sermaye devletinin

gelecekte yaratmak istediği nesil ile oluşturacağıekonomik, politik ortama zemin hazırlamasıdır. Sözkonusu bu durum tüm önemi ile güncel olmak ilebirlikte bizleri mücadeleye çağırmaktadır. Kadınınkurtuluşu hayatı ile mücadeleyi bir bütün olarak görenbir bakış açısı gerektirmekte olup, bütünlüklü birsistem eleştirisini de beraberinde getirmelidir.Getirmelidir ki sermaye iktidarının nihai amacı olankendini var etme ve bunu kullanma yolu olarakbenimsediği kadın bedeni, kadına dair diğer tümsorunların çözümünde yapıcı olgular ve eylemliliklergeliştirilebilsin.

E. Ada

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012 Kadın

Sermaye hükümetinin sözcüleri son olarakgiriştikleri manipülasyon çalışmalarına 12 Eylül darbesivurgusunu eklediler.

Dinci-gerici partinin Sağlık Bakanı Recep Akdağkonuşmasında kürtajın kanunlaşmasının 1983 yılındaolduğunu ve darbe yönetiminin oldu bittiye getirerekyasayı geçirdiğini ifade etti. Bu açıklamadan sonra sözalan dinci-gerici koro, kürtaj hakkının 12 Eylüldarbesinin ürünü olduğunu ve gelinen aşamada kürtajısavunmanın 12 Eylül darbesini savunmak olduğunuifade ediyor.

Kendi meşruluğunu mevcut yasayı çıkaran yönetimiyermekte arayan gericiler “kötünün iyisi” seçiminidayatıyor. 12 Eylül anayasa referandumunda da benzerbir dile sarılan AKP şefleri temel bir gerçeği gizlemeyeçalışıyor.

1983 yılında, her yıl 10 bin kadının sağlıksızkoşullardaki kürtaj nedeniyle hayatını kaybettiği birtablo içerisinde kürtaj yasası hazırlandı. Yarım milyonkadının yaptırdığı ifade edilen kürtaj için yasaldüzenleme getirilerek kürtajın devlet kontrolünealınması amaçlandı.

Danışma Meclisi’nde yapılan tartışmalar sırasındaBeşir Hamitoğulları adlı İktisatçı üyenin “Kadın rahmikalas veya bir kereste deposu değildir. İstenildiğindeyüklensin, istenmediğinde tahliye edilsin.” diyerekkürtaja karşı çıkması da bugünün açıklamalarınıanımsatmaktadır.

Sağlık Bakanı Kaya Kılıçturgay’ın açıklamasıysabugün sermaye hükümetinin temel argümanı olançocuk katilliği meselesine o günden verilmiş bir cevap

niteliğinde. Kılıçturgay, “Biz, öldürülecek bir çocukolmadığına inanıyoruz. Canlılık kavramı tartışıldı.Sprem de canlıdır, yumurta da. Döllenme başka birolaydır, canlılığın devamıdır.” diyerek bilimsel birçocuk tanımı yapmaya çalışıyor.

Söz alan Doktor Yıldırım Avcı dinci parti AKPşefine eşlik edenlerden. Danışma meclisindeki üyelerinçocuklarına dair istatistiki veriler sunup 3 çocukortalamasını sunuyor.

Danıştay Üyesi Süleyman Sırrı Kırcalı’nınkonuşmasıysa kürtaj, çocuk sayısı tartışmalarının devletcephesinden mantığına işaret ediyor. Hizmet ettiğisınıfın bilincinde olan Kırcalı “Çocuk bir millet içinbüyük bir güçtür. Çocuk, evlat; tezgâhı yürütecek,sabanı yürütecek, çapayı yapacak...” diyerek ucuzişgücü için kanun tasarısını reddetmeye çağırıyor.

Tüm bu açıklamaların bugün ifade edilenkapitalizmin kadın algısından bir farkı yoktur.Darbecilerin Danışma Meclisi de AKP’nin hükümeti deaynı gericilikten beslenerek burjuvaziye kan taşıyor.

12 Eylül darbesi sonrası çıkarılan anayasadanyasalara kadar her madde emekçilerin sefalet vesömürüsünü katmerlemiş, burjuvaziye engin kaynaklarsunmuştur. AKP eliyle çıkan her yasa ve uygulama daaynı efendilere hizmet etmektedir. Bu yanıyla ‘83Danışma Meclisi’nde kürtaj yasası için yapılantartışmaların tutanaklarına bakmak bile arada farkolmadığını göstermektedir.

O dönem yasanın çıkarılması sırasında da bugünyasaklanması tartışmasında da aynı gericilik, kadınıikinci cins gören aynı zihniyet iktidardadır.

Aynı gericilik, aynı zihniyet!

Kürtaj tartışmaları üzerine...

Kadın24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Kürtaj eylemine polis saldırısıAnkara’da Halkevci Kadınlar’ın, 1 Haziran günü

gerçekleştirdiği kürtaj eylemine polis saldırdı. “AKP elini kadının bedeninden çek” pankartıyla Aile

ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde eylem yapankadınlar, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı FatmaŞahin’in açıklama yapması ve özür dilemesini talepettiler.

Bakanla görüşmek isteyen Halkevci Kadınlar’ınkarşısına polis barikatı kuruldu. Polis barikatını oturmaeylemiyle protesto eden Halkevci Kadınlar’a polissaldırdı. Polis barikatına yüklenen ve sürekli sloganlaratan kadınlar, polis kasklarına ve kalkanlarına vurdular.Kararlılıklarını sürdüren kadınlar, buradaki eyleminardından yolu trafiğe kapatmak isteyince kadınlara polissaldırdı.

Polis engellemesine karşı oturma eylemi yapankadınları çembere alan polis 28 eylemciyi gözaltına aldı.Polis şiddeti gözaltında da devam etti.

Gökçek’e kürtaj protestosuKadın düşmanı açıklamalarıyla tepki toplayan Melih

Gökçek, 2 Haziran günü Üniversiteli Kadın Kolektifiüyeleri tarafından protesto edildi.

Ankara Festivali için esnaf esnaf dolaşarak şov yapanGökçek, kadınların yumurtalı protestosuyla karşılandı.Eylemde Melih Gökçek’in korumaları tarafındansaldırıya uğrayan iki genç kadın şiddete maruz kaldı.Melih Gökçek’in sığındığı ayakkabı mağazasına getirileniki genç kadına şiddet burada da devam etti. Şiddetetepki gösteren bir kadını aynı azgın saldırganlıklakarşılayan koruma ve polis ordusu üç kadını EmniyetMüdürlüğü’ne götürdü. Bu arada dışarıdaki diğereylemcilerin önüne de polis barikatı kuruldu. Neredeysetüm caddeyi kapatan polis Melih Gökçek’e sahip çıktı.

Kadınlardan kürtaj yasağına öfkeFarklı kadın örgütlerine mensup kadınların 3 Haziran

günü yaptığı eylemde, kürtaj yasağına tepki gösterildi.Aralarında KESK’li Kadınlar, TMMOB İstanbul

Kadın Komisyonu, Kadın Mühendisler Grubu, İHD’liKadınların olduğu birçok ilerici kurum mitinge katılımgösterdi. Sadece kadın katılımı üzerinden örgütleneneyleme, bireysel olarak eşleri ve çocuklarıyla katılanerkekler de vardı.

AKP’ye ve kürtajın yasaklanmasına dönük tepkinin

öne çıktığı eylemde, alana gelindiğinde ortak basınaçıklaması Türkçe ve Kürtçe okundu. Türkçeaçıklamayı okuyan Sercan Adıyaman, her koşuldakadının doğurması yönünde hükümetin yaptığıaçıklamaları hatırlatarak, AKP ve devlet yetkililerininkadın düşmanlığını, çürümüşlüğünü gösterdiğiniifade etti. Adıyaman, doğum kontrol yöntemlerininçoğaltılması ve kolay ulaşılır hale getirilmesigerekirken, kadının sadece doğurgan bir varlığaindirgenmesinin, kadının eşit bir insan ve yurttaşdeğil, kuluçka makinesi ilan edilmesi anlamınageldiğini vurguladı. Kürtaj bahane edilerek kadınemeğinin, bedeninin ve kimliğinin denetim altınaalındığı belirtilen açıklamanın devamında şunlarsöylendi: “AKP iktidarı, 4+4+4 sistemi ile eğitimalanında; Ulusal İstihdam Stratejisi, grevyasakları ve diğer sendikal yasalarla çalışma

ilişkileri alanında gündeme getirmek istediği yeni kölelikdüzenlemeleriyle, kadın bedeni üzerinde mutlak birtahakküm kurmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken dedünyadaki bütün faşist, militarist ve gerici iktidarlar gibisözde “yaşam savunuculuğuna” soyunmaktadır. NeTayyip istediği için, ne de piyasanın ucuz işgücü ihtiyacıiçin çocuk doğuracağız. Bedenimiz bizimdir, üzerindekihak ve tasarruf yetkisi bize aittir.”

Açıklamanın ardından, miting programı PınarAydınlar ve Bandista’nın söylediği ezgilerle devam etti.Mitingte son olarak kadın kürsüsü oluşturularakkadınlara söz verildi. Söz alan üniversiteli, gündelikçi,Kürt kadınlar kimliklerine ve emeklerine sahipçıkacaklarını dile getirdiler.

Bakan protestosuna gözaltıDünya Ekonomik Forumu’nun düzenlendiği

İstanbul’daki Swissotel önünde sezaryen ve kürtajtartışmalarıyla ilgili olarak Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı Fatma Şahin protesto edildi.

Otelin önünde toplanan Üniversiteli Kadın Kolektifiüyesi 5 kadın, “Türkiye’de Cinsiyet EşitliğiUçurumunun Kapatılması” konulu oturuma konuşmacıolarak katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı FatmaŞahin’in yanlarına gelerek özür dilemesi gerektiğinibelirterek, kürtajla ilgili yasanın çıkması durumundabinlerce kadının merdiven altında sağlıksız koşullardaölüme terk edileceğini söylediler. Konuşmanınyapılacağı salona girmek isteyen kadınlar, polis

tarafından engellendi. Şahin’in yanlarına gelmeden otelin önünden

ayrılmayacaklarını söyleyen kadınlara saldıran polis,eylemcilerin tamamını gözaltına aldı. Gözaltı sırasındakadınlar polislerin sözlü tacizine uğradılar.

SES’ten kürtaj tepkisiSES Aksaray Şubesi, gündemdeki kürtaj yasağı

tartışmalarına ilişkin 5 Haziran günü Çapa TıpFakültesi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Çapa Poliklinikler önünde biraraya gelen sağlıkemekçileri “Kadın bedeninden doğurganlığındankimliğinden emeğinden elinizi çekin! / SES AksarayŞubesi” yazılı pankartı açtılar.

Açıklamayı Sakine Gücüyeter okudu. Gücüyeter,erkek egemen kapitalist sistemin devamı için kadınınrolünün; annelik, ‘karı’lık, bakıcılık, ev işçileri olarakçizildiğini, tarlada, fabrikada, atölyede, hizmetsektöründe, evde, emeklerinin sömürüldüğünü vedeğersizleştirildiğini belirtti.

Açıklamanın devamında, kürtaj ve sezaryanyönteminin, anneyi ve çocuğu doğum anında ölümlesonuçlanan tehlikeli durumlardan kaynaklı başvurulanbir yöntem olduğu vurgulanarak, yasaklanması yerine,doğum kontrol yöntemlerinin çoğaltılması ve dahakolay ulaşılır hale getirilmesi gerektiği ifade edildi.Ayrıca AKP hükümeti döneminde hayata geçirilen‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ ile daha çok kar kapısıolarak görülen sezaryanın arttığına işaret edildi.

Eyleme erkek sağlık emekçileri, hasta yakınlarıve TAŞİŞ-DER üyeleri de katıldılar.

Manisa’da kürtaj yasağı protestosuManisa Emekçi Kadın Platformu, kürtaj yasağını

protesto etmek için 6 Haziran günü basın açıklamasıdüzenledi.

Manisa Tabip Odası binası önünde bir araya gelenplatform bileşenleri ve destekçiler, sloganlar ve şarkılareşliğinde Manolya Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.Yürüyüşe çevrede bekleyenlerin de ilgi gösterdiğigözlemlendi.

Eylemde basın metnini Manisa Tabip Odası YKüyesi Derya Pekbıyık okudu. Pekbıyık, kürtajın değilUludere’nin katliam olduğunu vurgulayarak “AKPhükümetinin saldırılarının önü arkası gelmiyor. Şimdi dekadınların bedenine göz diken hükümete sesleniyoruz:elini bedenimizden çek” dedi.

Kadınlar kürtaj yasağına karşı sokaklarda!

1 Haziran 2012 / Ankara

5 Haziran 2012 / Istanbul

6 Haziran 2012 / Manisa

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012..

Kapitalist sömürü düzenine karşı tek alternatif sosyalizmdir!

“Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”

20. yüzyılın başlarında Rosa Luxemburg tarafındandile getirilen “Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş, yasosyalizm!” şiarı, geride bıraktığımız tarihsel dönem vebugün için doğrulanan temel bir gerçeği ifade eder.Kapitalizm, insanın insanı ve insanın doğayı mutlaksömürüsü üzerine kurulu olan; sürekli olarak iktisadi,sosyal, kültürel ve toplumsal tahribatlar yaratan birbarbarlık düzenidir. İnsanlık bu barbarlık düzeniniaşmadıkça, kelimenin gerçek anlamıyla bir “yok oluşa”sürüklenmesi kaçınılmaz olacaktır.

Kapitalizmin insanlığa sunduğu bunalımlar vesavaşlar, sefalet ve yoksulluk, doğanın tahribatı ve insankıyımıdır. Kapitalizmin onulmaz çelişkilerinin yol açtığıkrizler, işçi ve emekçiler için yıkım, sefalet, açlık veyoksulluk olarak yansımaktadır. Krizin faturası işçi veemekçilere kesildikçe, iki düşman kamp, burjuvazi ileproletarya arasındaki çizgiler daha kesin bir halalmaktadır. Kapitalist sistemin mantığının kaçınılmazbir sonucudur bu.

Kapitalizm, insan yararına ne varsa, onları insana“rağmen” kullanmayı temel alır. Kapitalizm bilimsel veteknolojik gelişimi, sermaye sahiplerinin çıkarlarınahizmet edecek şekilde kullanır.

Kapitalizm insanları en acımasız biçimde öğüten birmakineden farksızdır. Emperyalistler arasındaki çelişki,çatışma ve pazar paylaşım savaşımı emperyalistsavaşlara yol açmaktadır. Bu savaşlar sonucumilyonlarca insan öldürüldü. II. Emperyalist PaylaşımSavaşı’nda 72 milyon kişi yaşamını yitirdi.

Emperyalist/kapitalist sistem kendiegemenliğini sürdürmek için

insanı, doğayı ve geleceği hergeçen gün tahrip ederek yoketmektedir.

Kapitalizm kendi mezar

kazıcılarını yaratır!

Ne var ki kapitalizm enücra köşelere kadarulaşmış ağlarıyla işçi veemekçileri, gençliği, ezilenhalkları her yönden

kuşatarak ve denetimaltına alarak kendigeleceğini garanti

altına alacak birtemelden yoksundur.Nitekim dünyanındört bir yanında

proleter kitlehareketleri,

direnişler, grevlerve halk

ayaklanmaları dapatlak vermekte. Tam

da yukarıda ifade edilenher yöndekikuşatılmışlığa rağmen

kitleler, kapitalistsistemin entemel

çelişkilerinden birini daha ortaya koyar: “Modernsanayinin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altındanbizzat ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiğitemeli çeker alır. Şu halde, burjuvazinin ürettiği,herşeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinindevrilmesi ve proletaryanın zaferi aynı ölçüdekaçınılmazdır.” (Komünist Manifesto / K. Marks-Friedrich Engels)

Kapitalizmin bugün için çürümüş ve kokuşmuş birsistem olarak varlığını sürdürmesi ne kadar somut birolgu ise, bu çürümüşlüğü ve zorbalığı alt edecekproletarya ve ezilen halkların mücadelesi de o kadarsomut bir gerçekliktir. Çünkü kapitalist sistem bizzat“mezar kazıcılarını” yaratarak kendi yok oluşununtemelini yaratmaktadır.

Ya Türkiye?

Büyük bir sosyal uyanışa ve iki devrimci yükselişesahne olan Türkiye’nin geleceği de bu genel süreçtenayrı ele alınamaz. Dinsel gericiliğin tırmandığı,şovenizmin doruğa çıktığı bugün, işçi ve emekçilereyönelik saldırı ve yıkım politikaları tüm hızıyla sürüyor.

Gençlik eğitimin ticarileştirilmesi temelindegerçekleştirilen saldırılarla, anti-bilimsel eğitimuygulamalarıyla, geleceksizlik kaygısıyla kuşatılırken;işçi ve emekçiler güvencesiz çalışmaya zorlanıyor, basitiş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle her güniş cinayetleri ile yüz yüze kalıyor. Kürt halkınınözgürlük ve eşitlik mücadelesi imha, inkar veasimilasyon politikaları ile ezilmek ve etkisizleştirilmekisteniyor. Roboski benzeri katliamlarla toplu kıyımauğratılıyor. Devrimci ve ilerici sol güçler, toplumsalmuhalefet güçleri faşist baskı ve terörle sindirilmeyeçalışılıyor. Gözaltı ve tutuklama terörü gündelik vekitlesel bir boyut kazanmış bulunuyor. Sivas katliamızaman aşımına uğratılıyor, doğa katledilerek HES’lerkurulmaya çalışılıyor. 4+4+4 eğitim sistemiuygulanarak gerici toplumsal yaşam karanlığa mahkumedilmek isteniyor. En temel haklar torba yasalarla bir biryok ediliyor. Ancak sermaye düzeni her gün kenditemellerini yıkacak toplumsal-sınıfsal dinamiklerinibüyütüyor, mücadeleye yöneltiyor.

Gençliğin geleceği sosyalizmde!

İşçi ve emekçileri açlık ve sefaletle köleliğemahkum eden, ezilen halkları işgal, savaş yoluylakatleden, doğayı çok yönlü tahrip ederek yaşamı vegeleceği yok eden kapitalist sistem gençliğe de hiçbirgelecek sunamamaktadır. Gençliğin geleceksizliksorununu giderek derinleştirmektedir. Gençlik hergeçen gün diplomalı işsiz ya da kölece çalışma koşullarıaltında yaşamını tüketen bir sürece sürüklenmektedir.Kapitalizmin gençliğe sunduğu şey karanlık birgelecektir.

Kapitalizmin karanlığı karşısında gençliğingeleceğini aydınlatabilecek tek yol örgütlü devrimcimücadeledir. Açlık ve sefalete son verecek, yığınlarüzerindeki kölelik prangalarını kıracak ve halklarhapishanesine dönen bu topraklarda özgür, eşit vegönüllü birliği yeşertecek olan sosyalist düzendir.Sömürünün ortadan kaldırılması, özgürlüğün

kazanılması, bilimsel üretimin ve hizmetin kâr içindeğil de insanlığın gelişimi için kullanılması gençliğingeleceksizlik sorununun da tek gerçek çözümüolacaktır.

Ekim Gençliği saflarında örgütlenmeye!

Dünyayı yıkıma sürükleyen kapitalist barbarlıkdüzenine karşı sosyalizm mücadelesini yükselten vesınıfın devrimci partisinin sesini gençlik kitlelerinetaşıyarak işçi sınıfının devrimci programı etrafında - kenetlenme çağrısı yapan Ekim Gençliği, aynı zamandagençliği şu temel talepler uğruna mücadeleyibüyütmeye çağırmaktadır:

☛ Sermayenin üniversitelerdeki bekçisi olanYÖK’ü tarihin çöplüğüne gömmek için,

☛ 12 Eylül karanlığını bugüne taşıyan YÖKdüzenine ve onun oluşturduğu baskı ve teröre izinvermemek için,

☛ Bizlerin müşteri, okullarımızın ticari bir kurumhaline gelmesine izin vermemek için,

☛ Üniversitelerimizin kapılarının işçi ve emekçiçocuklarına kapatılmaması, eğitim hakkından herkesinyararlanabilmesi için,

☛ Eğitimin özelleştirilmesine ve paralılaştırılmasına“dur” demek için,

☛ Bizleri susturmaya çalışan faşist ve gerici disiplinyönetmeliklerini yok etmek için,

☛ Üniversitelerimizin özerk ve demokratik birerkurum haline getirilmesi için,

☛ Okullarımızda söz, yetki, karar hakkınakavuşabilmek için,

☛Anti-bilimsel ve gerici eğitim sistemine karşıbilimsel bir eğitim için,

☛ Tüm ulusların kendi anadillerinde eğitimgörmelerini sağlayabilmek için,

☛ Gençliğin geleceğini elinden alan sınav sisteminekarşı çıkmak için,

☛ Emperyalist savaşlara ve sömürüye karşı tümdünya halklarının mücadelesine sahip çıkmak için,

☛ Faşizme ve şovenizme karşı halklarınkardeşliğini savunmak için,

☛ Halkların özgürlük ve eşitlik mücadelesindeyerini almak için,

☛ Geleceksizliğe, işsizliğe “dur” demek için,☛ Doğanın yok oluşuna karşı mücadele etmek için,☛ Tüm dünyadaki açlık, yoksulluk ve yoksunluğun

son bulması için,

☛ Kadınlara yönelik her türlü şiddet, baskı veayrımcılığın ortadan kalkması için...

Gençliğin bu haklı talepleri kazanmak vekalıcılaştırmak için kapitalist barbarlık düzenininkarşısına dikilmek ve sosyalizm mücadelesine omuzvermek dışında bir çıkar yolu bulunmamaktadır.

Gençlik içinde işçi sınıfı devrimciliğinin bayrağınıtaşıyan Ekim Gençliği, tüm gençliği özgürlüğüne vegeleceğine sahip çıkmaya, devrim ve sosyalizmmücadelesine omuz vermeye çağırmaktadır. Gençkomünistler gençliği, “sınıfa karşı sınıf, düzene karşıdevrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” kavgasına davetetmektedir.

(Ekim Gençliği’nin Haziran-Ağustos 2012 tarihli138. sayısından alınmıştır.)

Gençlik26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

Üniversitelerde faşist saldırılar...

Tutuklu anarşistlere destek

1 Mayıs Tutsakları Dayanışma İnisiyatifi,tutuklanan anarşistlere destek vermek içinTaksim’de basın açıklaması yaptı. Yapılanaçıklamada tutuklamaların, 1 Mayıs nedeni ilegözaltına alınanların muhalif kimliklerindenkaynaklı olduğu, hukuksuz ve keyfice yapıldığıvurgulanarak, tutukluların serbest bırakılmasıistendi. Toplam tutuklama sayısı 13’e yükseldi.

Tramvay Durağı’nda biraraya gelen katılımcılar“Haymarket’ten Taksim’e 1 Mayıs tutsaklarıözgürleşiyor! / 1 Mayıs Tutsaklarıyla Dayanışmaİnisiyatifi” yazılı pankart açtılar. Pankartarkasında Galatasaray Lisesi’ne kadar yürüyenkatılımcılar, “TMY çöpe tutsaklara özgürlük!”,“İsyan, devrim, anarşi!”, “Bijî bratiya gelan!”,“Katil devlet hesap verecek!” sloganları ataraktepkilerini dile getirdiler.

“TMK-ÖYM mağdurları serbest bırakılsın!”

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde açıklamayı tutuklulardan Yanal Yağcı’nın eşi Nuray Şimşek Yağcıokudu. 1 Mayıs’ta kimi yerlere verilen zararın Terörle Mücadele Şube polisleri ve Özel Yetkili Mahkemeler’inçalışma alanına girmemesine rağmen tutuklananların “terör örgütü” üyesi olmakla suçlandığını belirtenYağcı, tutuklamaların muhalif kimliklere yönelik olup, her türden hukuka aykırı olduğunu dile getirdi. Yağcı,dosyada gizlilik olması nedeni ile avukatların bile bilgi alamadığı durumda, burjuva medyada dosyadabulunduğu iddia edilerek kamuoyuna sunulmasının medyanın bu tür toplumsal olaylardaki konumuna işaretettiğini vurguladı. Yağcı, açıklamanın devamında şunları söyledi: “Tüm bu örneklerin tek ortak noktası, buinsanların hükümete ve sisteme muhalif oluşlarıdır ve tüm bu olanlardan çıkan tek sonuç vardır: Devlet veonu elinde tutan hükümet, kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist olarak görmektedir.”

Her pazartesi Metris Hapishanesi önündeler

Yağcı, arkadaşlarının hapishanenin yöneticileri tarafından “Allahsız teröristler geldi” diyerek adlimahkumlara karşı kışkırttıklarını da dile getirdi. Yağcı, her pazartesi saat 13.00’te Metris Hapishanesi önündeolacaklarını ve tutuklularla dayanışmalarını sürdüreceklerini duyurdu. Eylem açıklamaların ardından bitirildi.

Eyleme HDK Beyoğlu Meclisi, Toprak ve Özgürlük Kooperatifi, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, TÖPG, SGD,SDP ve BDP destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Üniversitelerin kapanmasına az bir süre kalafaşist saldırılar yaşanmaya başladı. İstanbulÜniversitesi, Marmara Üniversitesi ve FıratÜniversitesi’nde yaşanan saldırılarda devrimci,ilerici ve yurtsever öğrenciler yaralandı.

İÜ’de satırlı saldırı 4 Haziran günü İstanbul Üniversitesi Beyazıt

Kampüsü’nde bulunan Sosyal Bilimler MYO’dafaşistlerin devrimci ve ilerici öğrencilere satırlarlasaldırması sonucunda 1 öğrenci yaralandı.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet isesaldırılarla ilgili olarak yaptığı açıklamada “Baharaylarında gençler hareketleniyorlar, sınav stresi deekleniyor, 1-2 hafta daha dikkatli olmak gerekiyor”diyerek saldırıları sıradanlaştırmaya çalıştı.

Daha sonra ise Çapa Tıp Fakültesi’nde bulunanüniversite öğrencisi Veysel Can Karakaş faşistlerinsaldırısına uğradı. Linç edilmek istenen ve polistarafından gözaltına alındığı söylenen Karakaş’tanbir süre haber alınamadı. Akşam saatlerinde iseKarakaş’ın Haseki Karakolu’na götürüldüğüöğrenildi.

Marmara Üniversitesi’nde saldırı Marmara Üniversitesi’nde faşistler 4 Haziran

günü devrimci ve ilerici öğrencilere saldırdı.Göztepe Kampüsü’nde bulunan Teknik EğitimFakültesi’nde satırlarla saldıran faşistler ikiöğrenciyi ağır yaraladı. Yaralanan öğrencilerhastaneye kaldırıldı.

5 Haziran günü de İletişim Fakültesi’ndesaldırılar gerçekleşti. Taş, sopa ve soda şişeleriyleyapılan saldırılar püskürtüldükten sonra okulda hazırbekleyen çevik kuvvet faşistlerden görevi devraldı.

Polis saldırısı karşısında kararlı duruşsürdürülürken devrimci,ilerici ve yurtseveröğrenciler okula toplu giriş düzenlemek istediler.Ancak okula alınmadıkları gibi okulun içinde birliktebekleyen polislerin ve faşistlerin küfür ve tacizlerinemaruz kaldılar.

Bunun üzerine devrimci, ilerici ve yurtseveröğrenciler hakaretlere sloganlarla cevap verdiler.“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Marmara goristanjibo faşistan!” ve “Yaşasın halkların kardeşliği!”sloganları atılırken çevik kuvvet ve faşistler birliktesaldırıya geçtiler.

Faşist çetelerin polisle işbirliği içindegerçekleştirdiği saldırıdan sonra gözaltı terörügerçekleşti ve 6 öğrenci gözaltına alındı.

Fırat Üniversitesi’nde faşistsaldırılar

Elazığ Fırat Üniversitesi’nde 3 gün yoğunlaşansaldırılarda 2 öğrenci ağır yaralandı. 20-30 kişilikgruplar halinde saldıran faşistler ilerici, devrimciöğrencileri yalnız bulabilmek için pusu atarken, 1Haziran günü yurtsever bir kadın öğrenciyesaldırdılar.

Son saldırıda ise bacağından, kolundan veyüzünden bıçakla yaralanan Eyüp Ekdi, sağlıkdurumu kritik olduğu için Elazığ DevletHastanesi’nde ameliyata alındı.

Faşist saldırı sonrası sermaye devleti ilerici,devrimci ve Kürt öğrenci avı başlattı. Yapılanbaskınlar sonrası birçok öğrenci gözaltına alındı.

Kent-Çevre Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

“Toplumun üyelerinin onda dokuzu için özelmülkiyet fiilen yoktur.

Dahası var; bir toplumda özel mülkiyet, bu ondadokuz için yok olduğundan dolayı vardır.”

Geçen hafta Abdullah Gül tarafından jet hızıylaonanıp Resmi Gazete’de yayınlanan ve reformsafsatasıyla yoksul ve emekçi halkın barınma hakkını,evini, komşusunu ve geleceğini elinden almayahazırlanan ‘Afet Riski Altındaki AlanlarınDönüştürülmesi Hakkında Kanun’ 30 Mayıs 2012tarihinde yürürlüğe girdi.

Bu kanunla birlikte Cumhuriyet’ten bugüne kadargerçekleştirilmeyen toprak reformu(!) sermayeninemriyle yapılmış olacak. Böylece yoksul ve emekçihalkın elinden barınmasına ancak yeten topraklar dazorla elinden alınacak ve bu topraklar tekelcisermayenin hizmetine sunulacak. Bu rant paylaşımı isesadece büyük şehirleri değil tüm Türkiye’yi kapsıyor.Öylesine geniş bir operasyonla karşı karşıyayızki Çevre ve Şehircilik Bakanlğı TOKİ’ye vereceğiyetkiyle deprem riski taşısın-taşımasın “riskli yapı veriskli alanlar” olarak ilan ettiği her yeri yıkıp yinebelirlediği mütaahhitlere yeni şehirler kurduracak. Bukanun orman alanlarını, meraları, zeytinlikleri, turizmalanlarını, askeri yasak bölgeleri, güvenlik alanlarını,kıyı alanlarını, SİT alanlarını, Boğaziçi Yasası’nıkapsayan alanları, Kültür ve Tabiat VarlıklarınıKoruma Kanunu kapsamında kalan alanları yani aklagelebilecek tüm alanları kapsıyor.

Sistem şöyle işletilecek: TOKİ, riskli yapı ve risklialanları ilan edecek, bölgede bulunan taşınmazsahiplerine tebligat yapıp 60 gün içinde deprem riskanalizini sadece bakanlıkça lisanslandırılan kuruluşlaraücret mukabilinde yaptırmasını ve akabinde taşınmazıkendisinin yıkmasını isteyecek. Deprem risk analiz

ücretlerinin oldukça yüksek olacağı tahminedildiğinden taşınmaz sahiplerinin bu parayıbulamama ihtimalini de gözden kaçırmayan sermayehükümeti, bu durumlar için TOKİ’nin bu analizi veakabinde yıkımı bizzat gerçekleştireceğini ve bedelinide taşınmaza ipotek koyarak tahsil edeceğini hükmebağlamış durumda.

Yıkımdan sonra ise hak sahiplerinin belirlenenbedeli -ki çok düşük olacağı şimdiden ilan edildi-almaları istenecek. Taşınmaz sahipleri verilen süreiçerisinde taşınmazı yıkmaz ve bedeli almayıp davaaçarsa, TOKİ davanın sonucunu beklemeksizin yapıyı

yıkabilecek. Evrensel hukuk normu olan ‘telafisiimkansız zararlar doğurma ihtimali’ne binaen verilen‘yürütmenin durdurulması’ kurumu ise bu davalar içinartık geçerli olmayacak.

Hak arama mücadelelerinin bir ayağı olan “hukuk”;bu kanunla işlevsiz hale gelmiş ve işlemin iptali içinidare mahkemelerinde dava açmak artık öneminiyitirmiştir. Üstelik hak sahipleri kendilerine verilenparayı almayarak direnirler ve şehrin en ücragettolarına taşınmazlar ise takdir edilen taşınmazbedeli kademeli olarak düşecek. Elektirik, su,doğalgaz, sokak lambaları tamamen kesilecek veyıkılan gecekonduların yıkım masrafları, depremanalizleri de ayrıca tahsil edilecek... Adı “Afet Yasası”olarak bilenen yasa aslında emekçilere karşı tam bir“nefret yasası”dır. Çünkü; kanun, barınma hakkınasahip yoksulların kendi mülklerinde dahi bundan böylesöz söyleme haklarının olmadığı, şehrin içinde yer alangecekonduların, yoksul mahallelerin tekelcisermayenin hizmetine sunulacağı ve işçi sınıfınınşehrin dışında yaşamasını kanunla emredici hükümaltına almış durumda. Öyle ki bu kanun kapitalistsistemin başat hedefi olan özel mülkiyetin korunmasıve tekelleşmesi yolunda öne çıkan tüm engellerikaldırıp atacak büyük bir saldırı aracı olarak karşımızaçıkıyor. Yıkım işlerinin belediyelerin elinden alınıpvaliliklere verilmesi, çevik kuvvetin yıkımları bizzatgerçekleştireceği düşünüldüğünde ise tablonun nedenli karanlık olduğu daha da anlaşılır hale geliyor.

Sermaye hükümetinin saldırı dalgası öyle büyük ki;Anayasa ile tanınmış “barınma hakkı”, “hak aramaözgürlüğü”, “mülkiyet hakkı” bu yasayla gasp edilmişve hukuk yoluyla hak arama mücadelesinin önü dahabaştan kesilmiştir. Kapitalist sistem döngüsü kendiniözel mülkiyetle var eder. Çünkü kapitalizmin ruhudurözel mülkiyet. O halde Marx’ın yazdıkları bugün halagüncelliğini ve haklılığını koruyor. Bu büyük saldırıdasınıfa düşen görev ise; bir olmak, birlik olmak,kondularımızı, mahallelerimizi sınıf kardeşliğiyle hepbirlikte korumak, yıktırmamak, teslim olmamak,mücadele etmek ve mücadeleyle kazanılan barınmahakkını sermaye hükümetinin tekelci sermayeyepeşkeş çekmesini engellemektir.

Av. Zeycan Balcı

“Barınma hakkımızı savunalım!”

Hacettepe Üniversitesi’nde “Hocalı katliamınıanma” adı altında yapılan ırkçı etkinliğe müdahaleeden 46 öğrenciye açılan soruşturmalar sürerken biryeni soruşturma da geçtiğimiz hafta geldi. 30’a yakınilerici-devrimci öğrenciye açılan soruşturmalarıngerekçesi Anadolu Gençlik Derneği’nin “Fetih NesliÖğrenci Grubu” adı altında yapmak istediği “Hz.Muhammed’e Sevgi” etkinliğini engellemek olarakgösterildi. Aralarında 2 Ekim Gençliği okurunun dabulunduğu ilerici ve devrimci öğrenciler 4-5-6Haziran tarihlerinde Rektörlük tarafındangörevlendirilen bir komisyon tarafındansoruşturulacak.

Murat Tuncer’den öğrencilere tehdit

Tüm bu olayların arka arkaya gelmesinin sonyapılan saldırının tesadüf olmadığını göstermesibakımından önemli olduğunun altını çizen devrimciöğrenciler ise geçtiğimiz haftalarda RektörYardımcısı Yüksel Kavak tarafından görüşmeyeçağrıldı. Bir Ekim Gençliği okurunun da bulunduğu15 öğrenci resmi olmayan bu görüşme sırasında“tedbiren uzaklaştırılmakla” tehdit edildi. Son üçolayda da isimlerinin geçtiği bu yüzden MuratTuncer’in son defa ‘uyarmak istediği’ ilerici-devrimciöğrencilere Yüksel Kavak aracılığıyla tehditleryağdırıldı. Daha ılımlı bir üslupla öğrencilere

uyarılarda bulunan Yüksel Kavak’la yapılangörüşmde rektörün ikiyüzlü tutumu teşhir edildi.Öğrenciler, Roboski Katliamı’nın ardından yapılanprotesto eylemi için rektörün toplantıda kendilerineteşekkür ettiğini hatırlattılar. Düşüncelerindenkaynaklı okul yönetiminin baskılarına maruzkaldıklarını ifade eden öğrenciler bu tür yöntemlerleokuldaki mücadelenin engellenemeyeceğinivurguladılar.

Ekim Gençliği / Ankara

Beytepe’de soruşturma terörü

Sınıf hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

TMMOB 42. Olağan Genel Kurulugerçekleştirildi

TMMOB 42. Olağan Genel Kurulu, 31 Mayıs-3Haziran tarihlerinde Ankara’da Kocatepe KültürMerkezi’nde gerçekleştirildi.

31 Mayıs günü TMMOB Genel Başkanı MehmetSoğancı’nın gerçekleştirdiği açılış konuşmasınınardından Şehircilik ve Çevre Bakanlığı’na yürüyüşgerçekleştirildi.

Olgunlar Sokak’ın önünde yolun kapatılmasınınardından okunan basın açıklamasında AKP iktidarınınson süreçteki kapsamlı saldırılarına değinildi.

Genel kurul, delegelerin Kocatepe Kültür Merkezi’nedönmesinin ardından konuk konuşmalarıyla devam etti.İlk sözü alan DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, AKP ileyeni bir rejimin kurulduğunu söyledi ve AKP iktidarıdöneminde izlenen politikaları özetledi. Bu kapsamdamuhalefete de acımasız saldırılar olduğunu söyleyenEkici, TMMOB’nin da toplumsal muhalefetindinamiklerinden biri olduğunu söyledi ve direnmeninöneminin altını çizdi.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen de, AKP’nintekçi-otoriter düzeninin 3 temel savaş verdiğini söyledi.Birincisinin uluslararası sermaye ile birlikte Ortadoğu’daverildiğini söylerken, ikinci savaşın Kürt halkına,üçüncüsünün ise işçi ve emekçilere olduğunu ifade etti.23 Mayıs grevine de değinen Özgen, grevden çıkansonuçları özetledi. Özgen konuşmasını birlikteliğinönemiyle sonlandırdı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu ise,TTB’nin ve sağlık emekçilerinin verdiği mücadeledeTMMOB’nin daima yanlarında olduğunu söylerken,başta “kürtaj cinayettir” olmak üzere son süreçte TayyipErdoğan’ın söylemlerine yanıt verdi. Uludereziyaretinden aktarımlarda bulundu. Yol arkadaşlığınınönemini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.

EMEP, TKP, ÖDP genel başkanları ve YenimahalleBelediye Başkanı Fethi Yaşar’ın konuşmalarınınardından düzen partisi CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu konuştu. Kılıçdaroğlu, demokrasisöylemleriyle AKP’yi eleştirdi ve CHP propagandasıyaptı.

Komisyonların oluşturulmasının ardından, Yönetim,Denetleme ve Yüksek Onur kurullarının çalışmaraporlarını özetleyen sunumlar gerçekleştirildi. Dahasonra çalışma raporları üzerinden söz alan delegelerinkonuşmalarına geçildi.

İlk gün yapılan delege konuşmaları, ağırlıklı olarakBartın İKK’nın feshedilmesi ve bu konuda yaşanan süreçekseninde gelişti.

İlk gün genel kurula delegeler ortalama olarak 250kişilik katılım sağladı. Verilen Metin Lokumcu anmasınakatılım önergesinin kabul edilmesiyle Genel Kurul’un ilkgünü 18:00’de sonlandırıldı.

1 Haziran Cuma: Genel kurula, çalışma raporu üzerinden söz alan

delegelerin konuşmalarıyla devam edildi. Toplamda 50delege söz alıp farklı konularda konuştu. Bazı delegelerkonuşmalarını Kürtçe gerçekleştirdi. Kürt delegelerinkonuşmalarında genel vurgu anadil üzerineydi. Salona dabaşka bir delege tarafından Türkçe olarak tercüme edilenkonuşmalarda KHK ve Kürt halkına dönük saldırılaradeğinildi.

Toplumcu Mühendis, Mimar Şehir Plancıları ve İvmeokurlarının içinde olduğu bazı delegeler konuşmalarında,tutuklanan üyelere destek olunmamasını, öğrencikomisyonlarına aşırı kontrolcü ve şüpheyle

yaklaşılmasını, işten çıkartılan İMO çalışanı CanselMalatyalı’ya karşı da çözümden uzak katı bir tutumsergilenmesini eleştirdiler. Ücretli çalışanlar ile gençüyelere daha fazla önem verilmesine dönük eleştiriler isedaha sonra söz alan TMMOB’nin yönetim kurulu eskibaşkanlarından Yavuz Önen tarafından desteklendi.Yavuz Önen konuşmasında, yönetimlerin gençlerianlamaya çalışmasının ve tabandan örgütlenenyenilenmenin gerekliliğini belirtti.

Peyzaj Mimarları Odası’ndan Halil Sönmez ise dahaönce bir TMMOB Genel Kurul’undan dönerken kazageçirdiğini, bu kazadan sonra engelli kaldığını veTMMOB Genel Kurulu’na katılmasının iş kazasıkapsamında değerlendirilmemesi yüzünden mağdurolduğunu belirtti.

Diğer delege konuşmalarında ise siyasal ve toplumsalaçıdan TMMOB’nin işlevsizleştirildiği, odaların ortaktavır geliştirmesi gerektiği, saldırılara karşı açılandavalarla yetinilmemesi gerektiği yönünde tespitleryapıldı. Bir delege ise, tutuklu Artı İvme okuru BarışÖnal’ın mektubunu okudu.

Gün boyunca salondaki delege sayısı 280civarındaydı.

2 Haziran Cumartesi: Gelecek dönem görev almayacak Yönetim Kurulu

üyelerinin veda konuşmalarının ardından MehmetSoğancı eleştirilere cevap vermek üzere kürsüye geldi.“Eleştirisi az, tespiti çok olan bir genel kurul” olduğunusöyleyen Soğancı, gençlerin odalarda yönetimlerdeyeterince yer almaması ve öğrenci çalışmalarına dönükeleştirileri yersiz bulduğunu belirtti. Bu konulardadurumun gayet iyi olduğunu vurguladı. Bartın’da sorunyaşayan delegelerin o döneme takılıp kaldığını, bukonunun artık genel kurul gündeminde olmadığını, busorunu buraya yansıtan kişileri delege olarak yollayanodaların tavırlarını gözden geçirmeleri gerektiğinibelirtti. Kendilerine dönük eleştiri yapmadan önce diğermeslek örgütlerine ve önceki dönemlere bakılmasıgerektiğini söyledi. Diğer meslek odalarınınAKP’lileştirildiğini, kendilerinin ve TTB’nin duruşunukoruduğunu söyleyerek, bu konuda yayınlanan TMMOBseçim bildirgesinin bir manifesto olduğunu belirtti.Önceki dönemlerden daha çok iş yapıldığını vurgulayanSoğancı, bunun göstergesinin de her dönem artançalışma raporu sayfa sayısı olduğunu söyledi.

Mehmet Soğancı’dan sonra “son söz üyenin” hakkını

ise MMO delegesi Oğuz Türkyılmaz kullandı.Öğle saatlerinde TMMOB’li kadınlar kürtaj yasağına

karşı AKP il binasına bir yürüyüş gerçekleştirdi.41. Dönem Yönetim Kurulu’nun aklanmasının

ardından komisyon raporlarının karara bağlanmasınageçildi. Bu kısımda en uzun tartışmalar BilgisayarMühendisleri Odası’nın kurulması üzerine gerçekleşti.Tartışmalardan sonra Bilgisayar Mühendisleri Odası’nınkurulma kararı büyük bir çoğunlukla kabul edildi.Kararlar komisyonundan iletilen 41. Dönem Demokrasi,Ücretli Çalışan ve İşsiz, ve Kadın Kurultaylarından gelenkararlar kabul edildi. Delegelerden sunulan önergelerinçok az olduğu genel kurulda EMO Genel Kurulu’ndangeçen örgütlenme çalıştayı önergesi de dahil olmak üzeretüm önergeler kısa sürede kabul edildi.

Ardından sonuç bildirisi komisyonunun raporuokundu. Salondan alınan eleştiri ve düzeltmeler üzerine,redaksiyon yetkisi de verilen komisyon sonuçbildirgesini tamamlamak üzere görevlendirildi.

Dilek ve öneriler kısmına geçildiğinde ise ilkgünlerden daha kalabalık olan salonun büyük kısmıboşaldı. Bu kısımda söz alan iki delege İMO çalışanıCansel Malatyalı’nın işten çıkarılmasına değindi. Bununüzerine İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeçsöz alarak iş barışını korumak için sorunlar yaşadıklarıCansel Malatyalı’yı işten çıkardıklarını, kendisine yasaltazminatlarının da ödendiğini, bu yüzden bu konununkapanması gerektiğini ancak belirli bir siyasi çevrenin bukonuyu siyaset malzemesi yaptığını söyledi. Bununüzerine söz almak isteyen Cansel Malatyalı’ya salondakalan birçok delegenin desteğine rağmen söz vermeyendivan, genel kurulu sonlandırdığını ilan etti.

3 Haziran Pazar: Seçimlere Devrimci, Demokrat, Yurtsever, İlerici ve

Çağdaş Mühendis Mimar Şehir Plancıları’nın önerdiğitek anahtar listeyle girildi. Yönetim kurulunda yer alacakisim konusunda uzlaşma sağlayamayan tek oda EMOoldu. Kübülay Özbek, Haşim Aydıncak ve İbrahimSaral’ın bulunduğu EMO Yönetim Kurulu listesindenseçimi kazanan Kübülay Özbek oldu. Katılımın düşük,coşkunun olmadığı genel kurulun ardından gerçekleşenve 1819 delegeden 992’sinin oy kullandığı seçimlerinsonucuna göre, etkin yönetim anlayışının bir dönem dahagörev aldığı süreç başlamış oldu.

Genel kurulun 2. ve 3. günlerinde Toplumcu Eksen veKızıl Bayrak standları açıldı.

Toplumcu Eksen / Ankara

Kültür-Sanat Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

ÇiğliNazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal 3 Haziran Pazar

günü Çiğli’de Kasaplar Meydanı’nda şiir, ezgilerle anıldı.Saat 17.00’de Kasaplar Meydanı’na stand kurularak,

devrimci şairlerin, aydınların ve yazarların bulunduğu pankartasıldı. Yine standa Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve OrhanKemal’in portre resimleri konularak, İşçi Kültür Sanat EviDerneği’nin hazırlamış olduğu bildiriler, program boyuncaçevredeki emekçilere dağıtıldı.

Program öncelikle etkinliğin amacının ve önemininanlatıldığı bir konuşma ile başladı. Ardından sırasıyla NazımHikmet, Ahmed Arif’in şiirleri okundu. Yine üç büyük ustanınhayatı program sırasında okundu. Program boyunca üç büyükustayı anlatan şarkılar çalındığı gibi, onların şiirlerindenbestelenen şarkılar da dinletildi.

Program “Haziranda ölmek zor” şarkısı dinletilerek sona

erdi.

SefaköyNazım Hikmet’in 49. ölüm yıldönümünde (3

Haziran) gerçekleştirilen anma programı Sefaköy İşçiKültür Evi adına yapılan açılış konuşması ile başladı.Konuşmada devrimci sanatçıların sanatlarıylamücadeleye kattıklarından bahsedildi. Eserlerindeişçilerin, emekçilerin, ezilenlerin sorunlarını vehayatlarını anlattıkları vurgulandı. Hem sanatlarıyla,hem de yaşamlarıyla kavganın içerisinde yer aldıklarısöylendi.

Etkinlik; Nazım Hikmet, Orhan Kemal, AhmedArif şahsında devrim ve sosyalizm mücadelesindeyaşamını yitirenler için saygı duruşunun ardındanBağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun hazırladığısinevizyon gösterimi ile devam etti. Sinevizyongösteriminin ardından Sefaköy İşçi Kültür Evi ŞiirTopluluğu’nun hazırladığı anma programına geçildi.

Programda Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve AhmedArif’in yaşamları, mücadeleleri anlatıldı, şiirlerinden,yazılarından parçalar okundu.

Anma programının ardından İşçi Kültür Evi adınayapılan konuşmada İşçi Kültür Evi’nin sanata bakışaçısı anlatıldı. İ şçi ve emekçilere İşçi Kültür Evi’ninsanat çalışmalarına katılma çağrısı yapıldı. Ayrıcakonuşmada 15-16 Haziran Direnişi’nin yaklaşmasısebebi ile 15-16 Haziran’ın yıldönümünde işçisınıfından öğrenerek mücadeleyi büyütme çağrısıyapıldı.

AlibeyköyYaşamlarını işçi ve emekçilerin kurtuluş

mücadelesine adayan devrimci sanatçılar NazımHikmet, Ahmet Arif ve Orhan Kemal 4 Haziran günüAlibeyköy Karadolap Spor Klübü parkındagerçekleştirilen etkinlikle anıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasında sanatın gündelikyaşantımızdaki etkilerine değinildi. Devrimcisanatçıların işçi ve emekçilerin özlemlerini vemücadelesini gelecek kuşaklara aktarmada önemligörevler üstlendikleri vurgulandı.

’in “Gecelerinde aç yatılmayan gündüzlerindesömürülmeyen” bir dünyanın yürekli sanatçılarıoldukları vurguladı. Düzenin devrimci sanatçılarıniçini boşaltma ve ehlileştirme saldırıları teşhir edildi.Düzenin ehilleştirme saldırılarına karşı yapılmasıgerekenin ustaların devrimci mirasına sahip çıkmaklamümkün olduğu vurgulandı.

Sermayenin işçi ve emekçilere karşıgerçekleştirdiği güncel saldırılar teşhir edilerek

mücadele çağrısı yapıldı.Açılış konuşmasının ardından ustaların

kavgalarından kesitlerin yer aldığı sinevizyongösterimine geçildi.

Emekçilerin ilgiyle izlediği sinevizyongösteriminin ardından ustaların şiirlerinden oluşan birdinleti sunuldu. Şiir dinletisinin bitiminde BDSP’nin17 Haziran’da gerçekleştireceği 15-16 Haziran büyükişçi direnişi gündemli panele çağrı yapılarak programsonlandırıldı.

Mahalle muhtarı ve mahalledeki sivil toplumkuruluşlarının temsilcilerininde katıldığı programbeğeniyle karşılandı. Emekçiler bu tarz açık alanetkinliklerinin daha sık yapılması gerektiğini ifadeettiler.

Kızıl Bayrak / GOP-Küçükçekmece İzmir

Devrimci sanatçılar anıldı

Mamak’ta gelenekseldayanışma pikniği

Ankara’da Mamak işçi Kültür Evi tarafından her yılgeleneksel olarak düzenlenen birlik ve dayanışmapikniğinin 11.’si 3 Haziran’da yapıldı. Piknik, alanagelinmesinin ardından kısa bir açılış konuşmasıylabaşlatıldı. Konuşmanın ardından pikniğin kolektif birbiçimde örgütlenmesini sağlamak amacıyla komiteleroluşturuldu. Daha sonra ise kolektif bir emeklehazırlanan kahvaltıya geçildi. Kahvaltının sonrasındasportif faaliyetler için oluşturulan komiteninöncülüğünde turnuvalar ve çeşitli sportif faaliyetleryapıldı. Oldukça heyecanlı ve yorucu olan bu bölümünbitmesiyle birlikte TOGO’da örgütlenme ve direnişsüreci üzerine anlamlı bir söyleşi gerçekleştirildi.

Örgütlenme süreçlerini anlatan TOGO işçileribireysel deneyimlerini de paylaştılar. Sendikal hak veözgürlükleri için mücadele eden direnişçiler 35 işçi desendikalı olarak iş başı yapıncaya kadar direneceklerinisöylediler.

BDSP adına yapılan konuşmalarla da TOGOdirenişinin önemine vurgu yapıldı.

Söyleşinin ardından öğle yemeğine geçildi.Yemekten sonra “serbest zaman” bölümünde içilençaylar eşliğinde sohbetler, geziler gerçekleştirildi.“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarı etrafındaörülen bir söyleşiyle sermaye devletinin işçi veemekçilere, gençliğe, Aleviler’e, Kürtler’e yöneliksaldırıları ve bunların karşısında devrimcilere düşengörevler tartışıldı. Bu bölümde birçok işçi ve genç sözaldı. Ekim Gençliği temsilcisi de yaptığı konuşmayla

gençlik cephesinden yaz dönemini verimli geçirebilmekiçin atılacak adımları sıraladı.

Piknik programı, Nazım Hikmet, Ahmed Arif veOrhan Kemal anısına gerçekleştirilen anmaetkinlikliğiyle devam etti. Mamak İşçi Kültür Evi ŞiirTopluluğu tarafından hazırlanan ve Nazım Hikmet’inhayatı ve şiirlerinden oluşan dinleti ile devam edenetkinlikte işçi ve emekçiler İşçi Kültür Evi çalışmalarınadestek vermeye çağrıldı. Bu dinletinin ardındanRoboski’de katledilen 34 Kürt köylüsüne atfen AhmedArif’in “33 Kurşun” şiiri okundu. Şiir dinletisininsonrasında Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğusahne aldı. Müzik topluluğunun ardından anmaetkinliği bitirildi.

Çevreden birçok emekçinin de katıldığı coşkuluhalaylarla piknik sürdü. Mendil kapmaca, halatçekmece vb. oyunlar oynandı. En çok çocuklarıneğlendiği bu bölümün ardından piknik sona erdi.Etrafın temizlenmesiyle birlikte program bitirildi. .

Kızıl Bayrak / Ankara

3 Haziran 2012 / Cigli IKE

3 Haziran 2012 / Sefaköy IKE

3 Haziran 2012 / Alibeyköy

Mücadele tarihi30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/23 * 8 Haziran 2012

“Apo, Haydar, Fatih ve Hasan’a...Analarımızın saçlarında tutuşan

Dört kırmızı karanfile düşürüldü adınızUnutulmadınız!”

12 Eylül cuntasının amansız baskı ve terörününhedefinde öncelikle devrimciler oldu. On binlerceilerici, devrimci ve yurtsever işkencelerden geçirildi vezindanlara kapatıldı. Cunta rejimine ilk büyük darbeyide zindanlarda direniş yolunu seçen devrimciler vurdu.Bedenlerinden başka silahları kalmayan tutsaklar,bedenlerini cunta karşısında adeta barikata çevirdiler.Düşmana geçit vermediler!

Cunta toplumsal muhalefeti postallarıyla ezerkenaynı zamanda düzenin adamlarını yaratmayaçalışıyordu ve bunun en büyük ayağını zindanlaroluşturuyordu. Cuntacılar CIA şeflerinden de aldıklarıdersler ile tutsaklara yönelik kampanyalara giriştiler.İşkenceler, operasyonlar ile birlikte pişmanlık yasalarıve rehabilitasyon gündeme geldi. Başka bir yöntem isetek tip elbise oldu. 1982 yılında gündeme getirilen tektip elbise tutsaklara yönelik aşağılayıcı bir saldırıgirişimiydi.

İnsanlık onurunun ayaklar altına alındığıDiyarbakır Cezaevi’nde Kemal’ler yürünmesi gerekenyolu gösterdiler. Diyarbakır’da yakılan ateş Metris veSağmalcılar’da daha da körüklendi. Birçok devrimcitek tipleşme yerine direnmeyi seçtiler ve ‘84 yılındabedenlerini ölüme yatırdılar.

400 Devrimci Sol ve TİKB tutsağı süresiz açlıkgrevine başlayarak cuntacıların kalbine korkutohumları ektiler. “Tek tip elbise giymedik vegiymeyeceğiz” diyen devrimciler 40. günden sonradirenişlerini ölüm orucuna dönüştürdüler. Direniş“dışarıya” da nefes verdi. Devrimcilerin aileleri deartık sokaklardaydı. Sivilleşen cunta birçok aileyitehdit ve işkence ile yıldırmaya çalıştı ancak aileleryılmadılar ve direnişin bayrağını dışarıda dadalgalandırdılar. Gözaltına alınan ve işkencedengeçirilen Aysel Zehir’in babası kızı kadar kararlıydı.İşkencecinin “bundan sonra da aynısını yapacakmısın” sorusunu Zehir “evet aynısını yine yapacağım”diyerek cevaplıyordu.

75 gün süren direniş sırasında devrimcitutsaklardan dördü ölümsüzlüğe kavuştular. Kavgadadüşen direnişçilerin sözleri devrime ve zafereduydukları inancı özetliyordu:

“Ölüm orucu gönüllüsü olarak mücadelenin birbaşka biçimini yerine getirmenin gururu ve sevinciiçindeyim. Bu konuda hiçbir tereddüdüm olmadı,olamazdı. Çünkü gelinen sürecin özelliği, bununsorumluluğu böyle hareket etmemizi gerektiriyordu.Hareketle bütünleşmiş, ona gönül vermiş, onunsaflarında mücadelenin birçok aşamalarından geçmişbir militanın ölümü seve seve göze alması kadarkutsal, doğal birşey olamaz...” Abdullah Meral

“Bir devrimcinin ailesine, eşine, yoldaşlarına,halkına ve ülkesine yapabileceklerini, yapmasıgerekenleri kapasitem ve yeteneklerim oranında yerinegetirmeye çalıştım. Bugün de bunlardan en anlamlısınıgerçekleştirmek istiyorum başaracağımainanıyorum...” Haydar Başbağ

“Böyle bir mektupla karşı karşıya kalmakdurumunda olacağımı hiç tahmin etmemiştim. Polissorgusunda mizansen içinde teklif edildiğinde içten içe

nasıl da gülmüştüm. Onlar bir farkla ‘vasiyetname’demişlerdi. Evet. Son mektup bir yerde vasiyetnameolarak da değerlendirilebilir. Bizdeki ‘mal’, ‘mülk’belli. O da siz yoldaşlarımda fazlasıyla var zaten. Bunedenle benim bu konumda bırakacağım pek fazla birşey olmasa gerek...” M. Fatih Öktülmüş

“...böyle onurlu bir görevin bana verilmesini

inançla karşılarken bu kararımda hiçbir tereddüt vekaramsarlığa yer vermeden bu tarihsel görev içindeölümü coşkuyla karşılıyorum...” Hasan Telci

‘84 Ölüm Orucu şehitleri sadece cuntaya değilonun ürünü tasfiyeciliğe, yılgınlığa ve çürümeye karşıda darbe vurdular. Dosta da düşmana da devrimumudunun asla sönmeyeceğini ve bunun da tekyolunun direniş olduğunu gösterdiler.

‘84 Ölüm Orucu direnişçileriölümsüzdür!

“Özgür Gelecek susmadı, susmayacak!”

Özgür Gelecek okurlarına dönük tutuklama terörü 6 Haziran günü Ankara ve İstanbul’da yapılaneylemlerle protesto edildi.

İstanbul Özgür Gelecek ve Yeni Demokrat Gençlik adına Taksim Galatasaray Lisesi önünde yapılan açıklamada son

dönemde Özgür Gelecek okurlarına yönelik yoğunlaşan polis tehdidi ve baskınlara değinildi. Tüm busaldırganlığın nedenleri olarak Kürt halkının imha ve inkara karşı verdiği mücadele karşısında aciz kalması,grev yasaklarına karşı KESK ve Hava-İş’te karşılığını bulan direniş, özgür basının emekçileri örgütleyengücünden duydukları korku sayıldı.

Özgür Gelecek bürolarının basıldığı, çalışanlarının gözaltına alındığı, tutuklandığı, yazı işleri müdürlerinebinlerce yıla varan cezaler verildiği, Kartal büro çalışanı Suzan Zengin’in bu politikanın sonucu olarak tedaviedilmeyip ölüme terk edildiği ifade edildi.

Dersim ve Antep baskınları sonrası mahkemeye sevk edilen devrimcilerden 15’inin tutuklandığı aktarıldı. Özgür Gelecek adına okunan basın açıklamasının ardından Yeni Demokrat Gençlik adına da ayrı bir

açıklama okundu. YDG açıklamasında özel olarak tutuklu öğrenciler üzerinde duruldu. Eylemde ayrıca Kızıl Bayrak gazetesi adına bir konuşma yapıldı. Kızıl Bayrak adına yapılan konuşmada “ileri

demokrasi” aldatmacası sürerken yükseltilen baskı ve terör karşısında işçi ve emekçilerin sindirilemeyeceği,bu topraklarda bu aldatmacaların karşılık bulmayacağı ifade edildi. “Birlikte mücadele edeceğiz, devrim vesosyalizmin sesini özgür basın olarak yükseltmeye devam edeceğiz” sözleri ile tamamlanan konuşmanınardından “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganı atıldı.

Eyleme Demokratik Haklar Federasyonu, Proleter Devrimci Duruş ve TKP 1920 de destek verdi.

Ankara Özgür Gelecek okurlarına yönelik tutuklamalar Ankara’da da protesto edildi. “Gözaltılar, tutuklamalar baskılar bizi yıldıramaz” Partizan ve YDG imzalı ozalitin açıldığı basın

açıklamasında tüm bu operasyonların mücadeleyi bitiremeyeceğinin altı çizildi. Daha sonra BDP Diyarbakırmilletvekili söz aldı ve mücadelenin destekçisi olduklarını vurguladı.

Sloganlarla bitirilen eyleme BDSP’nin de aralarında bulunduğu birçok ilerici ve devrimci kurum destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Çanakkale Çevre Platformu tarafından düzenlenen ‘Siyanürcü Şirket Memleketi Terk et’ mitingi 3 Hazirangünü, Kazdağları bölgesinde altın arayan maden şirketlerinin şantiyelerinin bulunduğu Çan ilçesine bağlı EtiliKöyü’nün meydanında yapıldı. Mitinge çevrecilerin yanı sıra köylüler de yoğun katılım sağladı.

Mitingte, üzerinde Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının bulunduğu, ‘Ferman Padişahınsa Kazdağları Bizimdir’pankartı dikkat çekti.

Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Ziraat Yüksek Mühendisi Hicri Nalbant, birçok köyün içme suyunun madenşirketleri tarafından kirletildiğini belirtti.

Mitinge katılan köylü kadınlar da kürsüye çıkıp, Kazdağları’nda altın aranması ve maden şirketleri hakkındagörüşlerini dile getirdi. Bayramiç Evciler Köyü’nden Hanife Dörtbaş, “Biz senin bir ağacına kıymazken, seniuluslararası yabancı maden tekellerine peşkeş çekenlere yazıklar olsun. Her şeyin bir ömrü vardır, Kazdağlarıölümsüzdür” dedi.

Adana’da 3 Haziran günü emperyalistlerin veişbirlikçi Türk sermaye devletinin Suriye’yeyönelik politikaları yapılan bölge mitingiyleprotesto edildi. “Savaşa hayır! Suriye’den eliniçek, ülkene bak! inançlara eşitlik, halklaraözgürlük” şiarıyla Alevi Bektaşi Federasyonu’nunçağrısıyla örgütlenen miting için biraraya gelendevrimci ve ilerici güçler Uğur MumcuMeydanı’nda toplandı.

Mitingin açılış konuşmasını Alevi Kültür

Dernekleri Genel Başkanı Engin Gündük yaptı.

Konuşmasında emperyalist güçlerle işbirliği

halindeki AKP’nin savaş politikaları ve Suriye’ye

‘demokrasi’ götürme yalanları teşhir edildi.

Türkiye’de Kürtler’in, Aleviler’in hak arayan

öğrencilerin, kadınların ve tüm muhalif kesimlerin

baskı ve zulüm gördüklerine değinilerek, katliamcı

devlet politikalarına dikkat çekildi.

Mitingte ayrıca Alevi Değerleri Derneği

Başkanı Zülfikar Çiftçi, Pir Sultan Abdal Kültür

Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, Alevi

Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin

Özel de bir konuşma yaptı.

Konuşmaların ardından Musa Eroğlu’nun

verdiği konser sonrasında miting bitirildi.

Mitingden notlar:-Komünistler de miting alanına

“Emperyalistler, işbirlikçiler Ortadoğu’dan elinizi

çekin!” ve Arapça “Yaşasın halkların kardeşliği”

şiarlı pankartla katılırken, BDSP flamaları taşındı. -Mitinge destek imzaları olduğu halde KESK

ve DİSK gibi sendika konfederasyonlarındankatılımın temsili olduğu gözlendi.

-Mitinge katılan Suriyeli bir grup Suriyebayrakları ve Esad resimleri taşıdı.

-Mitingde Kızıl Bayrak gazetesinin satışıyapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Suriyeemekçileriyle

dayanışma mitingi

5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Çorlu Tehlikeli Atık Tesisine Hayır Platformu tarafından CumhuriyetMeydanı’nda bir halk konseri düzenlendi.

Çorlu Karatepe Mevkii’nde kurulacak olan Tehlikeli Atık Bertaraf Tesisi’ne karşı Çorlu halkınıbilinçlendirmek amaçlı düzenlenen konserde, kurulacak tesisin insan ve çevre sağlığına vereceği zararı anlatankonuşmalar yapıldı. Yürütülen çevre mücadelesine destek sunanların mesajları okundu. Bu mücadeleyi daha dabüyütmenin öneminin altı çizildi.

Saat 20.00’de başlayan konserde ilk olarak yerel müzik ve dans grupları sahne aldı. Sonrasında ise YusufGüney ve Pınar Aydınlar sahne alarak şarkı ve türkülerini Çorlulular’la paylaştılar.

Yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı konser, emekçilerin, çevre sorununa karşı duyarlılıklarını gösterdi.Ayrıca konser alanında deri işçileri tarafından hazırlanan ve işçileri Haziran ayı zamlarına sessiz kalmamaya

çağıran bildiriler dağıtıldı. Kızıl Bayrak / Çorlu

Çorlu’da çevre konseri

Çan’da çevre mitingi