32

SY Kızıl Bayrak 12-20

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-20/18 Mayıs

Citation preview

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-20
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-20

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER1 Mayıs ve ardından yaşanangelişmeler.............…….......................... 3AKP ve düzen/cemaat yargısı gemi azıya aldı! ….......…. . . . . . . . . . . . 4Hiçbir aşağılık yalan katliamcı devleti aklayamaz!..….. . . . . . . . . . . . . . 5ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan BalcıŞimşek ile faşist baskı ve terörtablosu üzerine ....................................6-7“Polis devletindeyaşıyoruz!”................................…..........8Silivri ziyareti ve karartılamayangerçekler......................................…........9Hükümet tehdit ediyor, emekçiler ‘grev’ diyor!...….... . . . . . . . 10“TOGO’da yılgınlık yok, direnişvar..........................................................11TOGO işçileri: “Birliğimizibozamayacaklar!” .... . . . . . . . . . . . . . . 12TOGO’da direniş ve görevler................13Grevci EPTA işçileri: “Birbirimize kenetlendik!”... ...… . . . . 14Avrupa Serbest Bölgesi’nde EPTA işçileri grevde!....… . . . . . . . . . . 15Yeni dönem MESS Grup TİS süreci ve görevler. . . . . 16-17Yunanistan’da yükselen faşizm veAvrupa’da neo-faşist hareket -Volkan Yaraşır…. . . . . . . . 18-21Yunanistan’da kriz derinleşiyor, sol güçleniyor.....….. . . . . . . . . . . . . . . 22Yunanistan’dan sonra İspanya da iflasın eşiğinde! ....….. . . . .23Almanya’da eyalet seçimleri, sonuçları ve kısa dersler ….....….. . . . . 24Kıbrıs’ta emekçiler yasaktanımıyor!.............. . . . . . . . . . . . . . . . . 25AKP’nin TMMOB’yi itibarsızlaştırma saldırısı....... . . . . . 26-27DTCF’de soruşturma-ceza terörü vegösterdikleri... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28“Geleceğine sahip çık!” kampanyasıüzerineri.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29“Basına sansür, gazeteciye tutsaklık” dönemi… . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Dinci-gerici AKP hükümeti faşist baskı ve devletterörünü pervasızca tırmandırmaya devam ediyor.

Oldukça geniş bir yelpazede devrimci-ilerici solgüçleri ve Kürt hareketini hedef alan kapsamlı polisoperasyonlarını, düzen/cemaat yargısının DGM’lerdenbozma Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) ve TMY’yeyaslanarak yağdırdığı tutuklama ve cezalar takip ediyor.Katliamcı devlet ve onun tetikçileri düzen/cemaat yargısıtarafından aleni biçimlerde aklanırken, devrimci-ilericigüçlere düzmece iddialara dayanılarak açılan davalardaon yıllara varan cezalar yağdırılıyor. Cihan Kırmızıgül’eboynuna taktığı puşiyi gerekçe göstererek 31 yıl cezaveren yargı, Bulanık’ta DTP’nin kapatılmasını protestoeylemleri sırasında iki eylemciyi pompalı tüfekle katledenesnaflar hakkında beraat kararı verebiliyor.

Böylesi bir tablo karşısında, sermaye sınıfının veAKP’nin örmeye çalıştığı polis rejiminin ve devletterörünün püskürtülmesi oldukça önemli bir noktadaduruyor. Faşist baskı ve devlet teröründe gemi azıyaalarak sömürü ve köleliği daha da derinleştirmek isteyendüzen güçlerinin bu kirli oyunlarını bozmanın yolu ise,devrimci ve ilerici sol güçlerin, işçilerin, emekçilerin veKürt halkının birleşik-militan bir mücadeleyiomuzlamasından geçiyor.

***

Bahar döneminin geride kaldığı, mücadelenin yazdönemine kucak açtığı şu günlerde sınıf hareketicephesinde de önemli gelişmeler yaşanıyor.

Hükümetle konfederasyonlar arasında devam eden‘toplu sözleşme’ oyununda kamu emekçilerine bir kezdaha sefalet dayatmasında bulunuldu. Emekçilerle adetadalga geçerek yüzde 3+3 zam teklifi sunan sermayehükümeti AKP, KESK başta olmak üzere buna tepkigösteren konfederasyonları da açıktan tehdit etti.

Erdoğan’ın tehditlerine ve “Zam yaparsakYunanistan’a döneriz” türünden demagojilerine rağmen,kamu emekçileri KESK öncülüğünde “grevli toplusözleşme ve insanca yaşayacak ücret” temel talepleri içingreve çıkmakta kararlı olduklarını açıkladılar. Her nekadar tabanı doğrudan harekete geçirecek ve fiili-meşru

bir mücadelenin parçası yapacak ön süreçten yoksunolunsa da, kamu emekçilerinin bu iradesini güçlendirmekve eylemli destek vermek oldukça önemli bir noktadaduruyor.

Bu süreç aynı zamanda “yetkili” konfederasyonMemur-Sen ve diğer işbirlikçi-kontra sendikaların daetkin biçimde teşhir edildiği bir zemine dedönüştürülebilmeli. 1 Mayıs’ın ardından sendikalarcephesinde ortaya çıkan ayrımı derinleştirmek,sermayenin Truva atı konumundaki işbirlikçi-kontrasendikaların sınıf mücadelesindeki uğursuz rollerini genişemekçi kitlelere teşhir etmek günün önemli görevleriarasında yer alıyor.

***

Liselilerin Sesi’nin Mayıs 2012 tarihli 44. sayısı çıktı.Okurlarımız Liselilerin Sesi’nin yeni sayısını EksenYayıncılık bürolarından ve kitapçılardan temin edebilirler.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-20

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Bu yılın 1 Mayıs’ından yansıyan kitlesellik, coşkuve kızıllık egemenlerin huzurunu kaçırdı. 1 Mayıs’ınsınıfsal, devrimci ve enternasyonal özünü boşaltmaçabalarını yoğunlaştırmaları, bu rahatsızlığındışavurumundan başka bir şey değildir.

Üstten gelen talimatlarla çalışan sermayenin yazılıve görsel medyasında köşe tutan görevliler, 1 Mayıs’ınsolla/sosyalizmle bir alakasının olmadığını iddiaederek, “1 Mayıs herkesin bayramıdır, burada ayrı-gayrı olmaz, birlik ve beraberlik günüdür” türündensafsataları tekrarlayıp durmaya başladılar. İşçi veemekçilerin kafalarını bulandırarak gerçeğin üstünüörtmeye çalıştılar.

Olanları değil olmasını istediklerini vaaz eden“görevli kalemşörler”, sermaye devletinin her 1Mayıs’ta işçi sınıfına, emekçilere ve ilerici-devrimcigüçlere azgınca saldırdığını unutturmaya çalışıyorlar.Sanki düne kadar 1 Mayıslar’da saldıran dinci-Amerikancı AKP iktidarı değilmiş gibi konuşup yazanbu görevliler, işçi sınıfı ile emekçilere “belleksiz”muamelesi yapıyorlar.

1 Mayıs 1977 katliamının suçunu devrimcihareketin üstüne yıkarak bu saldırıyı tamamlayan isesolcu eskisi bir “organik tarihçi”nin açıklamaları oldu.Dinci-gericiliğin borazanlığını yapan Taraf gazetesiyazarı bu sözde tarihçi, kontr-gerillanın en iğrençoperasyonlarından biri olduğu herkes tarafındanbilinmesine rağmen, 1 Mayıs 1977 katliamını DİSK veilerici-devrimci güçlerin sırtına yıkmaya çalıştı. Dinci-Amerikancıların hizmetindeki birçok kalemşör deonunla aynı telden çalarak, işçi sınıfına, emekçilere veilerici-devrimci harekete kin kustu.

1 Mayıs’ın, çıkarları birbirine temelden karşıt ikidünyanın karşı karşıya geldiği önemli bir günolduğunu hep vurguluyoruz. Sömürü ve kölelikdünyasının görevlilerini harekete geçirip saldırıyageçmesi, egemenler cephesinin de 1 Mayıs’ı böylealgıladığının yeni bir kanıtı olmuştur.

Neo liberal yıkım saldırılarına, emperyalistleradına aktif tetikçilik yapılmasına, Kürt halkına karşısavaşın tırmandırılmasına duyulan tepkinin 1 Mayısalanlarında kendini ortaya koyması ve nihayet butablonun oluşmasında ilerici-devrimci güçlerinoynadıkları rol, kokuşmuş karanlıklar düzenininefendilerini harekete geçirdi. “Görevli kalemşör”tarafından ilan edilen psikolojik savaş saldırısına,kolluk kuvvetlerinin fiziki zorbalığı da eşlik etmeyebaşladı.

1 Mayıs öncesinde dinci-Amerikancı iktidarıntemsilcileri tarafından savrulan tehditler, yüzbinlerceişçi ve emekçinin alanlara çıkmasını önleyemedi.Düzene karşı biriken öfke ve 1 Mayıs geleneğiniyaşatma kararlılığı, devletin tehditlerini boşa düşürdü.6 Mayıs’ta gerçekleştirilen Denizler anmaları ise,mücadele kararlılığının yeni bir göstergesi oldu.

Daha kitlesel, coşkulu ve kızıl 1 Mayıs’ın ardındandevrim şehitlerinin anmaları da daha yaygın, dahakitlesel, daha militan bir atmosferde gerçekleştirildi.

Bu yıl gerçekleştirilen Denizleri anma etkinlikleri,devrimci değer ve birikimleri hedef alan iğrençsaldırıların etkili olamadığının göstergesidir. Kontr-

gerillayı aklamaya çalışan “organik gazeteciler”şebekesinin hücuma geçtiği günlerde gerçekleştirilenanmalar, bu soysuzlara verilen anlamlı bir yanıtolmuştur. Gençlerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilenDenizleri anma etkinlikleri, “organik tarihçi/gazeteci”takımının gerçekleri tersyüz etme girişimininbaşarısızlığa mahkum olduğunu göstermiştir.

Devrimci önderleri anma etkinliği düzenleyengüçlerin önemli bir kesiminin, ‘68 kuşağıdevrimcilerinin reformizmi aşarak ulaştıkları devrimciduruşa uzak ya da reformizme savrulanlardan oluştuğubir gerçektir. Fakat bu akımların bile devrimciönderleri anma ihtiyacı duymaları, bir yandandevrimci mirasın gücünü ve saygınlığını ortayakoyarken, öte yandan reformist akımların saflarındakigenç kuşakların devrimci değerlere ilgi duyduğunugöstermektedir. Bu da mücadelenin gelişmesiyle,devrimcilik konusunda samimi olan güçlerinreformizmi aşabilme potansiyellerine işaretetmektedir.

İçerde ve dışarda saldırgan bir politika izleyendinci-Amerikancı iktidarın, 1 Mayıs alanları ve 6Mayıs anmalarından yansıyan tabloyu dikkatleincelediğinden ve buna bağlı olarak karşı saldırıyıfarklı araçlarla devam ettireceğinden kuşkuduyulmamalıdır. Bu olgu, alanlarda kendini hissettirenmücadele isteği ve kararlılığının derleniptoparlanmasını, daha ileri bir düzeye taşınmasını,somut hedef ve taleplere kavuşturulmasını zorunlukılıyor.

Alanlardan yansıyan tablo, mücadele eğilimi vedinamiklerinin nispeten yaygınlaştığını gösteriyor.Yansıyan mücadele dinamikleri, sınıfın genel kitlesinegöre henüz sınırlı, daha önemlisi örgütsüz olmaklabirlikte büyük bir önem taşıyor. Örgütsüz veya liberal

reformistlerin etkisinde olsa da, kendini hissettiren bumücadele dinamikleri, sermaye ve emperyalistlerinhizmetindeki dinci-gerici koalisyona karşı oluşantepkinin dışa vurumudur.

Ortaya çıkan tepki ve mücadele dinamiklerininheba olmasını önlemek, etkili, sonuç alıcı, birleşik,militan bir hatta daha ileriye taşınmasıyla mümkünolacaktır. Alanlarda kendini ortaya koyan budinamikler, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesiyönünde harcanan çabanın dayanakları halinegetirilebildiği ölçüde, sermaye iktidarına karşımücadeleyi güçlendirecektir.

Gelişmeler, dinci-Amerikancıların üç cephedekisaldırılarını sürdürmeye kararlı olduğunu gösteriyor.İşçi sınıfı ile emekçilerin kölelik zincirlerini daha dakalınlaştıran neo liberal yıkım politikaları, Kürthareketi ve ilerici-devrimci güçleri hedef alansaldırılar, Suriye başta olmak üzere komşu halklarakarşı emperyalistler adına “aktif tetikçilik”... Bu üçalandaki saldırganlık dönemseldir. 1 Mayıs’la birlikteDİSK’i ve ilerici-devrimci güçleri hedef alan iğrençkampanyayı da, bu dönemsel saldırganlığın bir parçasısaymak gerekiyor.

Dinci-Amerikancı iktidarın sergilediği pervasızlık,sözünü ettiğimiz mücadele isteği ve dinamiklerinidaha da güçlendirecektir. Bu ise, fabrika ve işletmelerbaşta olmak üzere, tüm çalışma alanlarındaörgütlenme ve mücadele seferberliğini güçlendirmeninönemini arttırıyor. İşçileri, emekçileri ve gençliğisermayenin saldırılarını püskürtmeye, güncel ve temeltalepleri uğruna meşru-militan mücadeleyiyükselmeye çağırmalıyız. Çağrımız elbette sömürü vekölelik düzeninin yıkılması, sosyalist işçi-emekçiiktidarının kurulması uğruna mücadeleyi yükseltmeçağrısıdır.

1 Mayıs ve ardından yaşanan gelişmeler...

Mücadele dinamiklerini örgütlügüce dönüştürelim!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-20

Güncel4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Dinci-gerici AKP hükümeti eliyle Kürt halkını,devrimci ve ilerici sol güçleri hedef alan faşist baskıve devlet terörü dizginlerinden boşalarak tırmanmayadevam ediyor.

Devrimci ve ilerici güçlere dönük ardı arkasıkesilmeyen polis operasyonlarını, işkencelerle geçengözaltılar ve Terörle Mücadele Yasası (TMY) - ÖzelYetkili Mahkemeler (ÖYM) tezgahından çıkma keyfitutuklamalar izliyor.

Hrant Dink cinayeti ve Sivas Katliamı davalarındada açıkca görüldüğü gibi, katliamcı sermaye devleti vetetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafından büyük birpişkinlikle aklanırken, devrimci ve ilerici güçlere isedüzmece iddialara dayanılarak açılan davalarda onyıllara varan cezalar yağdırılıyor.

1 Mayıs’ın hemen ardından daha da yoğunlaştırılanbu dizginsiz saldırganlık, AKP hükümeti eliyle biryandan Suriye halkına karşı savaş tamtamlarınınçalındığı, öte yandan da “12 Eylül’ü yargılama” ortaoyununa sarılarak “demokratikleşiyoruz” yalanlarınınsıralandığı bir dönemde gerçekleştiriliyor. Yalnızcason bir hafta içerisinde ortaya çıkan tablo ise, sermayedevleti ile düzen/cemaat yargısının pervasızlığını vefaşist baskı ve devlet terörünün ulaştığı devasa boyutuçarpıcı biçimde gözler önüne sermeye yetiyor.

“Puşi davasında” 31 yıl

Galatasaray Üniversitesi öğrencisi CihanKırmızıgül’ün yargılandığı “Puşi davası” olarakbilenen davada 11 Mayıs günü karar açıklandı. 25 aytutuklu yargılanan ve iki ay önce serbest bırakılanKırmızıgül’ün de katıldığı davanın kararduruşmasında, TMY-ÖYM tezgahına yaslanandüzen/cemaat yargısının pervasızlığı gözler önüneserildi.

Mahkeme heyeti kararında, Cihan Kırmızıgül’e“örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardımcıolmak”, “molotof kokteyli atmak” ve “mala zararverme” suçlamalarıyla toplam 33 yıl ceza verildi.Dalga geçercesine “kararda indirim maddeleri”işlettiğini belirten yargıçlar, cezayı 11 yıl 3 ayadüşürdüklerini belirttiler.

Cihan Kırmızıgül’ün tutuklanması için tek delilolarak boynuna taktığı puşi gösterilmişti. İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen mahkemedepolisler ifade verirken molotof atan kişinin Cihan olup

olmadığından emin olmadıklarını söylemiş,gizli tanık da olay sırasında gördüğü şahsınCihan olmadığını söylemişti.

“KCK operasyonlarına” ara yok

“KCK operasyonları” adı altında Kürthareketini ve halkını hedef alarak sürdürülenfaşist baskı ve teröre 8 Mayıs sabahıgerçekleştirilen polis baskınları ve gözaltılarlayeni halkalar eklendi.

Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nıntalimatıyla İstanbul, Ankara, Diyarbakır,Eskişehir ve Muş ile Urfa’da gerçekleştirilen

operasyonlar kapsamında 24 Kürt siyaseçisi gözaltınaalındı.

Üç gün süren gözaltı işlemlerini ardından 11 Mayısgünü Diyarbakır Adliyesi’ne sevk edilen 24 kişidenaralarında BDP Urfa il Eşbaşkanlarının da bulunduğu22 üye ve yönetici tutuklandı. Operasyonlar 15 Mayıssabahı da devam etti. Ağrı ve İstanbul’da onlarca eveeşzamanlı baskınlar gerçekleştirildi.

Halk Cephesi’ne kapsamlı operasyon

Halk Cephesi ve çeşitli kurumlara yönelik 7-8-9Mayıs günlerinde 12 ilde toplam 138 devrimciningözaltına alındığı operasyonları kapsamlı birtutuklama terörü izledi.

“DHKP-C operasyonu” adı altında devreyesokulan operasyonlardan, 35 tutuklama çıktı. 16 Mayısgünü Eskişehir’de tutuklananlardan 2’si itiraz sonucuserbest bırakıldı.

Faşist baskı ve devlet terörünüpüskürtmeye!

Açık ki, dinci-gerici AKP hükümeti eliyle dışarıdaemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktiftaşeronluk rolünün üstlenildiği bir dönemde, Kürthalkı ve devrimci-ilerici sol güçler payına düşen desonu gelmez bir polis zorbalığı, dizginsiz baskı vedevlet terörü oluyor.

“İçerde ve dışarda savaş ve saldırganlık”pozisyonu alan sermaye devleti, Kürt sorunundakiimha, inkar ve asimilasyon politikasını derinleştiriyor,işçi ve emekçilere dayattığı kölelik ve sefaleti ise dahada ağırlaştırıyor. Bu uğursuz çabalarına uygun birsiyasal atmosfer yaratmak için de, ardı arkasıkesilmeyen gözaltı ve tutuklama dalgalarını toplumsalmuhalefete yöneltiyor, düzen/cemaat yargısı eliylebüyük bir keyfiyetle on yıllara varan cezalaryağdırıyor.

Sermaye sınıfının ve onun sözcüsü AKP’ninörmeye çalıştığı polis rejiminin ve sonu gelmez devletterörünün püskürtülmesi oldukça önemli bir noktadaduruyor. Polis copuna ve yargı terörüne dört ellesarılarak baskı ve sömürüyü derinleştirmek isteyendüzen güçlerinin kirli oyunlarını bozmanın yolu,devrimci ve ilerici sol güçlerin, işçilerin, emekçilerinve Kürt halkının birleşik-militan bir mücadeleyiyükseltmesinden geçiyor.

Sermaye hükümeti AKP ve düzen/cemaat yargısı gemi azıya aldı!

Faşist baskı ve devlet terörüne karşı birleşik-militan mücadeleye!

Puşi cezasınaTaksim’de protesto

Cihan Kırmızıgül için mahkemenin verdiği cezakararı yüzlerce kişinin katılımıyla 11 Mayıs akşamıTaksim’de protesto edildi.

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi veMilyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi tarafındanyapılan çağrıyla Öğrencime Dokunma Kampanyasıda dahil bir dizi örgüt eyleme katıldı.

Eylemde boyunlara puşiler takılarak davanıntemel gerekçesi olan Kırmızıgül’ün taktığı puşideliline gönderme yapıldı. “Biz de puşi taktık bizide alın. Memleketi kurtarın” sloganıyla hemKırmızıgül’e destek verildi hem de Metin Lokumcuanıldı. Metin Lokumcu öldürülmeden önce “benide alın, memleketi kurtarın” diye polisletartışmıştı.

Galatasaray Üniversitesi Araştırma GörevlisiMehmet Karlı tarafından okunan basınaçıklamasında “Puşi delildir diyenlere karşı puşiözgürlüktür”

Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi adına yapılankonuşmada ise Halk Cephesi’ne yönelik opersyon,son BDP tutuklamaları ve hapishanelerdeki tutukluöğrencilere dikkat çekildi. Yürüyüşe basılmamışkitabından dolayı aylarca hapishanede kalmışgazeteci Ahmet Şık da katıldı.

Anarşistlerdengözaltılara tepki

İstanbul’da ‘1 Mayıs operasyonu’ adı altındapolisin çeşitli ev, kurum baskınları ile gözaltı terörü15 Mayıs günü yapılan eylemle protesto edildi.

Taksim Tramvay durağında yapılan eylemde“Anarşizm tutsak alınamaz gözaltılar serbestbırakılsın / Devrimci Anarşist Faaliyet” pankartıaçılarak, siyah flamalar taşındı.

Açıklamayı okuyan Oğul Akdoğan şunlarısöyledi: “Yaşadığımız coğrafyada devrimcilere,işçilere, işsizlere, ezilen halklara, öğrencilereuygulanan baskı ve zulüm politikaları tüm hızıyladevam ederken bize de değmesi kaçınılmazdı.”

Gözaltı süreciyle ilgili avukat Davut Erkan sözaldı. polisin savcılıktan alınan izinle üç gün dahagörüşme hakkının kullandırılmayacağını açıkladı. 8aylık hamile bir kadını dahi gözaltında tuttuklarınıaktardı. Polisin tecrit ve işkence altında tuttuğugözaltındakilerin HES’e, savaşa, ırkçılığa karşıolduklarını söyledi.

İHD İstanbul Şubesi, ESP, Kaldıraç, ToplumsalEşitlik, Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi,İtaatsizler, Gökkuşağı Kadın Derneği, Toprak veÖzgürlük Kooperatifi, Gençler Meydana İnisiyatifi,EHP, Öğrenci Kolektifleri, Demokratik YurtseverGençlik eyleme destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-20

1 Mayıs Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Bu yılın 1 Mayıs’ı, başta Taksim Meydanı olmaküzere ülke genelinde coşkulu biçimde kutlandı.İstanbul’daki kutlamalar, sadece kitleselliği ile değilaynı zamanda politik içeriği, bileşenleri ve kutlandığıyer üzerinden öne çıktı. Burjuva basın dahi bu tabloyakayıtsız kalamadı ve canlı yayınlarla, röportajlarla,manşet haberlerle Taksim’i gündeme getirdi.Eylemden birkaç gün önce Vali’nin yaptığı “Bir dahaizin vermem” türünden açıklamalar ise toplumnezdinde ciddiye dahi alınmadı. Zira herkesTaksim’in yıllardır verilen mücadele sonucu nasılalındığını görmüştü.

İşte böylesi bir tabloyu karalamaya çalışmak soleskisi liberal döküntülerin tekkesi haline gelen Tarafgazetesine düştü. Sermaye devleti bu konuda sözününhükmünün kalmadığını görmüş olacak ki, ‘77 1Mayıs Katliamı üzerinden açtığı bir tartışma ilekatliamın faturasını dönemin devrimci hareketlerinekesmeye çalıştı. Sözcülüğü üstlenen ise Taraf oldu.

AKP’nin liberal müttefiki Taraf

Taraf gazetesinin ortaya çıktığı günden berihakkında çok şey söylendi. Gülen Cemaatisermayesinin desteğini aldığından istihbarat ilegiriştiği ilişkilere kadar pek çok bilgi dönem dönembasına yansıdı. Esas olan ise, bu gazetenin düzen içiçatışmanın derinleştiği dönemde AKP ile temsiledilen dinci gerici ittifaka büyük bir fayda sağladığıidi.

Özellikle “kontrgerilla“, “darbe planları” gibiçarpıcı dosyalar sıklıkla Taraf üzerinden basınayansıdı. Bir dönemin solcu olan, bugün ise liberal birkonumda bulunan yazarları sayesinde Taraf’ta zamanzaman yayınlanan haberlerle devletin karanlık yüzüve kimi katliamları ortaya serildi. Ancak her zamanmeselenin bağlandığı nokta “askeri vesayet” ve“kontrgerilla” oluyor, AKP ise “bunları tasfiyeyegirişmiş bir güç” olarak selamlanıyordu.

Kuşkusuz, yazar takımı “dönekler”den oluşan birgazetede öne çıkan bir başka yan da sol değerlere vesosyalizm mücadelesine sürekli bir saldırıydı.

Gazetede her fırsatta devrimcilere saldırılıyor,özellikle devrimci gelenek gömülmek isteniyordu.Deniz Gezmişler’in darbeci ilan edilmesi günümüzdeAKP’yi desteklemeyen herkesin “darbeci” ilanedilmesine kadar vardırılmış ve “darbeci kemalistsol” tanımlaması gazetenin literatürüne yerleşmişti.

AKP’nin süreç içerisinde iktidarını perçinlemesive artık düzen içi çatışmada belirgin bir üstünlükkazanması, belli ki Taraf gazetesini de misyonunuyeniden belirlemek durumunda bıraktı. Kuşkusuz,AKP’ye ve düzene hizmette bir sorun yoktu, tartışmadaha çok bunun nasıl yapılacağı ya da desteğin neyönden sağlanacağıydı. İşte Berktay’ın 1 Mayıs çıkışıve Taraf’ın tam desteği bu arayışın bir sonucuydu.Aslında sola saldırma konusunda eskiye göre pek birfark olmasa da, bu kez aradan kontrgerilla daçıkarılmış ve katliamın faturası devlet geleneğindesıkça görüldüğü üzere katledilenlere kesilmişti.

“1 Mayıs 77 Katliamı’nı devrimci gruplardüzenledi” yalanı

Taksim 1 Mayısı’nın ertesi günü önce birtelevizyon kanalında, ardından ise Taraf gazetesindekiköşesinde ‘77 1 Mayıs Katliamı’na dair açıklamalaryapan eski Aydınlıkçı Halil Berktay, pervasızcakatliamın aslında devrimci gruplar arasındakiçatışmadan kaynaklandığını söyledi. Bununla dayetinmeyen sözde tarihçi şöyle konuştu:

“1 Mayıs’77’de boşuna derin devlet parmağıaramayın. Devlet provokasyonu tezini sol kendiyarattığı felaketi gizlemek için üretti.” “Sol, kendirezilliğinden bir mağduriyet efsanesi çıkardı.” (Tarafgazetesi, 2 Mayıs 2012)

1 Mayıs ‘77 Katliamı bu ülkedeki pek çokkatliamla birlikte üzerine en çok konuşulanolaylardan biri olmuştur. Sosyalist basın, DİSK vekitle örgütlerinin katliama ilişkin sağladıklarıaçıklıklar bir yana, burjuva basın bile dünyabasınından arşivlere ve belgelere de dayanarak pekçok belgesel ve haber hazırlayarak konununaydınlatılması için çaba harcamıştır. 2007 sonrasında

Taksim’in yeniden 1 Mayıs alanı olması için DİSK’inve devrimci güçlerin yürüttüğü kampanya sürecindede olayın içyüzü bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortayaserilmiştir.

Gelinen yerde bunun bir CIA-kontrgerilla katliamıolduğu, geçmişte aynı yöntemle Şili’de de katliamlargerçekleştirildiği bilinmektedir. Açıkça bilinen birbaşka gerçek, miting sırasında çiçekçilerin olduğuyerdeki OLEYİS’ten, Intercontinental Oteli’nden veSular İdaresi’nden ateş edilmesi, ardından polisinpanzerlerle kitlenin içine dalmasıdır. Oluşan panikortamında vurularak ölenlerin yanısıra panzerle ezilenve izdihamdan yaralanan pek çok kişi vardır.

Kimilerinin fotoğraflanmış olmasına rağmen ateşaçanların hiçbiri yakalanmamış, gözaltına alınanbirkaçı da sonrasında serbest bırakılmıştır. Bu kadarıbile katliamın açık bir devlet tezgahı olduğununkanıtıdır. Bugün katliamın aydınlatılmasınıisteyenlerin kastettiği ise, doğrudan kimin emriyle vekim tarafından gerçekleştirildiğidir. Yoksa arkasındadevlet olduğuna dair bir şüphe bulunmamaktadır.

Yalanlar aynı, söyleyenler farklı!

“Tarihçi” sıfatıyla açıklamalarda bulunanBerktay’ın söyledikleri hiçbir delile dayanmadığı gibiyeni de değildir. “Sol grupların birbirlerini vurduğu”,sermaye devletinin yıllardır devrimci hareketikaralamak için başvurduğu bir yalandır. Kimiolumsuz pratiklerden de yola çıkılarak, hemen herkatliam buna bağlanmaya çalışılmaktadır. Oysa, buülkede sol içi bölünmüşlük nedeniyle zaman zamankimi çatışmalar yaşansa da, bu hiçbir zaman kitleselbir kıyıma sebep olmamıştır.

Dönemin basını ile Demirel gibi düzen sözcüleriher ne kadar bugün Berktay’ın yaptığı gibi “sol içiçatışma” demagojisine sarılmış olsa da, yaşananlartoplum nezdinde açıktır. 1 Mayıs ‘77’de planlı birdevlet katliamı gerçekleştirilmiştir.

Bugün Berktay’ın utanmazca yapmaya çalıştığışey, solu itibarsızlaştırmaya çalışırken aslında kendiçürümüşlüğünü ortaya sermekten başka birşeydeğildir. Çünkü geçmişte ‘77 1 Mayıs Katliamı’nıdevrimcilerin yaptığını söyleyenler, MaraşKatliamı’nın faillerini de aynı gerekçelerleaklayanlardır. Yine Ulucanlar gibi bir katliamda, “solgrupların birbiri ile çatıştığı ve 5 kişinin bu şekildeöldüğü, jandarmanın ise bu duruma son vermek içinoperasyon düzenlediği” yalanı aynı hastalıklıkafaların alçak yalanları arasındadır.

Ama Berktay gibi hayatının son demlerini birzamanlar inandığı değerlere kin kusarak geçirenbirinden ne Ulucanlar’da katiller sürüsüne karşıyükseltilen devrimci dayanışmayı ne de Taksim’depolis kurşunları altında katledilen 34 devrimciyianlaması beklenebilir. Onun gibiler ancak yalanlarladüzenlerine tutunmaya çalışır ve efendilerininönlerine atacağı kemiklerdeki etleri sıyırarak ölüpgitmeyi beklerler. Devrimse tüm bu soysuzlarınihanetlerine rağmen yolunda yürümeye devam eder.

1 Mayıs’ı gölgelemekte yetersiz kalan düzen güçleri çareyi eski senaryoları ısıtmakta buldu...

Hiçbir aşağılık yalan katliamcısermaye devletini aklayamaz!

Z. Us

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-20

- “12 Eylül’ü yargılama” orta oyununa sarılarak“demokratikleşiyoruz” yalanlarının sıralandığı birdönemde dinci-gerici AKP hükümeti eliyle faşistbaskı ve devlet terörü tırmandırılıyor. Ardı arkasıkesilmeyen polis operasyonlarını düzen/cemaatyargısı eliyle TMY - ÖYM tezgahından çıkma keyfitutuklamalar ve ceza terörü izliyor. Bu açıdan,geçmiş dönemlerle karşılaştırdığınızda içindengeçtiğimiz bu dönemi farklı kılan noktalar neler?

AKP “demokrasi” söylemi altında, bugün 12Eylül askeri faşizminin iki cuntacı generalini, KenanEvren ve Tahsin Şahinkaya’yı sözde yargılıyor. Öylebir yargılama ki bu, soruşturma savcıları sanıklarınevlerinde ifade alıyor, iddianameyle sanıklar değilsosyalistler, devrimciler, öğrenciler ve işçilermahkûm edilmek isteniyor.

4 Nisan’da başlayan ve halen devam edenyargılama ise bu davanın tam bir ortaoyunu tadındailerleyeceğinin ipuçlarını veriyor. Yargılayanmahkemenin DGM’lerden kırma Özel Yetkili AğırCeza Mahkemesi oluşu, sanıkların hala mahkemeyeifade için teşrif etmeyişleri bu ipuçlarına birer örnekolarak karşımızda duruyor. 12 Eylül askeri faşistdarbesinde hapishanelerde işkencelerin dozunuartırmak adına devrimcilerin/sosyalistlerin ülkücüfaşistlerle aynı koğuşa koyulduğu “karıştır-barıştır”politikası ne tesadüftür ki bu davada müdahil olmakisteyen tüm kesimlere karşı “eşit” ve “tarafsız” olmaadına uygulamaya konulmuş, duruşma salonunda“sağ”dan ve “sol”dan eşit sayıda kişinin (70 sağ, 70sol) yer almasına karar verilmiştir. Salonda yer alanfigüranlar; ellerinden hala devrimcilerin kanı akaneski kontgerilla artığı ülkücü-faşist katiller, siyasalbelleklerini kaybetmiş, siyasal körlükle malulsol/sosyalist çevreler, TBMM vb. kurumlardır. Budavanın bir orta oyunu olduğunu düşünüyoruz.Çünkü sanıklar TCK 146. ve 147. maddelerdenyargılanıyorlar. Esasen bu maddelere ilişkinyargılanan sanıklar açısından müdahillik yolukapalıdır. Eğer “anayasal düzeni yıkmak, tahrip vetağyir etmekten” yargılanıyorsanız bu davalardamüdahillik kabul edilemez, yasa açıktır. Şayet gerçekbir yargılama yapılsaydı; mahkeme suçun unsurlarıoluştuğuna ve müdahillik taleplerinin reddine kararvererek sanıkların son savunmalarını derhal alır,sanıkların “ağırlaştırılmış müebbet hapsine” ve“tutuklanmalarına” karar verir, davayı hızlasonlandırırdı.

Amaç yargılama değildir. 12 Eylül sadece askerifaşist bir darbe, bir-iki general, işkenceci beş-onrütbeli asker ve işkenceleriyle tüm dünyaya namsalmış hapishanelerden ibaret değildir. 12 Eylül,kapitalizmin ve burjuvazinin emirleri doğrultusundaişçi sınıfına, devrimcilere, sosyalistlere, Kürt halkına,gazetecilere, yazarlara ve sisteme muhalif olan tümkesimlere karşı uygulanan, devleti küreselsermayenin hizmetine sunan, toplumsal ve siyasalhareketi yeniden yapılandıran sistemli ve topyekunsaldırıdır.

Oldukça karanlık bir dönemden geçiyoruz. Bu

dönemi dünden ayıran, geçtiğimiz dönemidiğerlerinden farklı kılan ise saldırının boyutları,niteliği ve tarzıdır. “12 Eylül dinci-gerici AKP eliylehalen sürüyor” dersek yanlış söylemiş olmayız. Budönemi hem AKP’nin hem de 12 Eylül’ün “ustalıkdönemi” olarak tarif edebiliriz.

Siyasal iktidar, bugün özel yetkili mahkemelerinvermiş olduğu kararlarla tüm muhalifleri,sosyalistleri, devrimcileri, öğrencileri, sendikacıları,gazetecileri ve bu kesimin savunmanlığını yapanavukatları Terörle Mücadele Yasası ve uzantıyasalarıyla F tipi hapishanelere kapatıyor, tutuklamayetkisiyle de adeta yargı terörüne dönüştürüyor.Hiçbir somut delil olmaksızın, kim olduğu ya dagerçek olup olmadığı belli olmayan gizli tanıkifadeleriyle, sahte delillerle davalar açılıyor ve budelillerle muhaliflere çok ağır cezalar veriliyor.Önümüzde duran karanlık dönem bir kat dahakararıyor.

Bunca hukuksuzluk az gelmiş olsa gerek ki, sonbirkaç yıldır, Özel Yetkili Mahkemeler her eylem vebasın açıklamasından ayrı ayrı ceza tesis etmealışkanlığını edindiler. Öyle ki, gelinen durumitibariyle yasadışı örgüt üyeliğinden ceza almaksevindirici bir durum olmaya başladı. Çünkümahkemeler yasadışı örgüt üyeliğinin yanı sırakatıldığı tespit edilen her yasal eylem ve basınaçıklaması için ayrı ayrı terör örgütüpropagandasından cezalandırmakta ve kimi zaman“18 kez terör örgütü propagandasından toplamda 30-40 yıl” gibi cezalar verilmektedir.

Dün, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri YürüyüşleriKanunu’na muhalefet etmek” iddiasıylayargılananların tamamı bugün terör örgütüpropagandasından yargılanmaktadır. BöyleceTürkiye’nin insan hakları ve adil/doğru yargılanmatablosu her geçen daha da ağırlaşmaktadır.

“Olağanüstü tehlikeli bir döneminiçindeyiz!”

- Kitlesel gözaltı ve tutuklama dalgalarıtoplumsal muhalefetin çok geniş bir kısmını hedefalıyor. Bu süreçleri yakından takip eden bir avukatolarak öne çıkan örnekler üzerinden ifadeederseniz, nasıl bir tablo var karşımızda?

Bugün itibariyle siyasal iktidar, muhaliflere gözaçtırmaksızın şafak operasyonları düzenlemekte,sabaha karşı evlerin, derneklerin, yayın kuruluşlarınınkapıları kırılarak arama kararları hiçe sayılmakta ve“yakalama kararı” olup olmadığına bakılmaksızıniçerde bulunan herkes gözaltına alınmaktadır. Gemiazıya alan AKP, eşit, parasız ve anadilde eğitim hakkıtalep eden öğrencileri, HES’leri protesto eden, suyunave doğasına sahip çıkan köylüleri, “Kürt halkınaözgürlük” diyen herkesi yargı eliyle “terörist” ilanetmektedir.

KCK operasyonlarından, özellikle son altı aydagözaltına alınarak tutuklanan BDP il, ilçe yöneticilerive gazeteciler hakkında açılan davaların

iddianameleri ve dosyadaki delillerdeğerlendirildiğinde, demokratik alanda faaliyetyürüten siyasi partilerin yasal faaliyetlerinin suçolarak nitelendirildiğini görmekteyiz. İl binasındayöneticilerin yaptıkları toplantıların teknik cihazlarladinlendiğini ve kolluk tarafından bu dinlemelerin“kes-kopyala” yöntemiyle bütünlüğü bozularak delilolarak gösterildiği ne yazık ki gerçektir.

Yine tutuklu gazeteciler hakkında açılan davalardaise, aslında gazetecilik faaliyetlerinin ve resmiideolojiye muhalif haberlerin yargılandığıunutulmamalıdır. Siyasal iktidar “tek ses” yaratmayıhedeflemekte ve bu hedefe aykırı davranangazeteciler akıllandırılmaları/uslandırılmaları içinhapishanelere kapatılmaktadır.

Son dönemlerde fazlasıyla hedef alınankurumlardan biri de KESK’tir. Kolluk, KESK’insendikal faaliyetlerine bu yolla darbe vurmayıhedeflemekte, sendikaya üye olanları bu yollasindirmeye çalışmakta ve sendikanın saygınlığınıyerle bir etmeyi hedeflemektir.

Bu yıl Newroz kutlamalarının yasaklanmasıüzerine çıkan olaylar bahane edilerek yapılan birdenfazla operasyonla aralarında müvekkillerimizin debulunduğu öğrenci, gazeteci ve sosyalistlertutuklanmış ve Newroz kutlamaları devlet tarafındanâdeta terörize edilmiştir. Dava dosyalarındaki delillerise tutuklama kararların tamamen siyasi saiklerleverildiğinin açık bir göstergesidir. Örneğin, BDSPçalışanı olan müvekkilimiz Burcu Deniz’e ait davadosyasındaki tek delil, kolluğun sıktığı yoğun gazdanetkilenmemek adına ağzını kapatarak etrafı izlediğifotoğraftır. Bu fotoğraf müvekkilin tutuklanmasına ve“KCK üyesi” olmasına yetmiş ve artmıştır.

Son olarak, güçlü ve tok bir katılımın sağlandığı 1Mayıs’ın hemen ardından Halk Cephesi’ne yönelik

Röportaj6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan Balcı Şimşek ile faşist baskı ve devlet terörü tablosu üzerinekonuştuk...

“Saldırıları püskürtmek için toplumsalmuhalefet sokağa çıkmalı!”

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-20

operasyonlar gerçekleştirilmiş, Grup Yorum üyelerininde içinde bulunduğu 131 devrimci 1 Mayıs’akatıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınmışlardır.

Diğer yandan 1 Mayıs’ta bazı banka ve işyerlerinezarar verildiği bahanesiyle anarşistlere yönelik bir dizioperasyon yapılmış, dernekler basılmış, bilgisayarlarael konulmuş ve 60’a yakın kişi gözaltına alınmıştır.Belirtmekte fayda vardır ki, sözkonusu olaylar yüzükapalı kişilerce gerçekleştirilmiş olup kolluk busoruşturmada da delil olmaksızın sadece tahminyoluyla bu kişileri gözaltına almıştır.

Liste böylece uzayıp gidiyor ama bu liste bizeevrensel ceza normlarının rafa kaldırıldığını, “delildensanığa gitme” kuralının AKP tarafından “sanıktandelile gitme” olarak değiştirildiğini gösteriyor. Buveriler, olağanüstü tehlikeli bir dönemin içindebulunduğumuzu ve aynı zamanda mücadeleyiyükseltmek gerektiğine de işaret ediyor.

“Savunma hakkı işlevini yitirdi”

23 Kasım 2011 tarihinde 41 avukat hakkındabaşlayan soruşturmada ise 38 avukat “KCKyöneticiliğinden” tutuklanmıştır. Tutuklananavukatların hepsinin bir dönem Öcalan’ın avukatlığınıyapması ve bu yolla “emir ve talimatları Kandil’eilettikleri” gerekçesiyle tutuklanmaları siyasi iktidarınsavunma hakkına dahi tahammül edemediğinin birgöstergesi olarak karşımızda duruyor. Bugünmeslektaşlarımız salt “avukatlık faaliyeti” veKürtlerin, ezilenlerin, devrimcilerin, muhaliflerinsavunmanlığını yapmaktaki ısrarları nedeniyle F tipihücrelere doldurulmaktadır.

Savunma hakkı işlevini tamamen yitirmiştir.Savunma, yargılama mekanizmasını yani “sav” ve“karar” süreçlerini etkileyemiyor, yargılama süreçlerisavunmadan bağımsız sürüyorsa, savunma işleviniyitirmiştir. Bugün durduğumuz nokta burasıdır.

Siyasi iktidarın “kimi savunuyorsan osundur”anlayışıyla başlattığı cadı avında hedef avukatlara dagelmiştir. Yargının siyasi iktidarın güdümündebaşlattığı ve hukuku askıya aldığı bu dönemde bizlerde devrimci avukatlık geleneğinin temsilcileri olarakcübbelerimizi askıya asıp kenara çekilmeyeceğiz. Dünolduğu gibi bugün de devrimcilerin, sosyalistlerin,öğrencilerin, işçilerin savunmanlığını yapmaya devamedeceğiz ve bu saldırının püskürtülmesi için her türlümücadeleyi vereceğiz.

“Yargı halkın değil devletin yargısıdır!”

- Dink cinayeti ve Sivas Katliamı davalarındaaçıkca görüldüğü gibi, katliamcı devlet ve onuntetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafından alenibiçimlerde aklanırken, devrimci ve ilerici güçlere isedüzmece iddialarla on yıllara varan cezalaryağdırılıyor. Somut örnekler üzerinden, bu durumunasıl yorumluyorsunuz?

Hem AKP’nin hem de yargının yüzakıdavalarından olan Hopa, Hrant Dink, Sivas Katliamıdavalarına ek olarak Engin Ceber davası da eklenebilir.Tüm bu davaların ortak özellikleri sanıkların devletgörevlileri olması veya sanıkların devlet tarafındanözenle korunan ve kollanan kimseler olmasıdır.Katledilenler ise çoğu zaman devlet tarafından arzuedilen ölümlerdir. Davalar sonucunda genellikle tümsanıklar beraat ettirilmekte, zamanaşımına gidilmekteya da göstermelik cezalarla toplumun ağzına balçalınmaktadır. Yargısal güç, “devletin siyasi veekonomik hassasiyetlerini, bölünmez bütünlüğünü”gözeterek hareket etmektedir. Her davada, aslabağımsız olmadığının ve halkın değil devletin yargısıolduğunun altını bir kez daha kalın çizgilerleçizmektedir. Yargı, vermiş olduğu kararlarla teşhirolmuştur. Ne var ki daha da vahim olan bu durumdanda rahatsızlık duymamaktadır.

“Yargı katilleri aklarken kolluk işkenceyedevam ediyor!”

- Kitlesel gözaltı ve tutuklamalara sokak ortasındainfazlar, karakolda işkence sonucu ölümler ve polisterörü uygulamaları eşlik ediyor. Bu açıdan nasıl birtablo var?

Yargı katilleri aklarken kolluk da öldürmeye veişkence yapmaya devam ediyor. Emekçi halkınüzerinden geçen kolluk, PVSK’dan ve TerörleMücadele Kanunu’ndan aldığı güçle karakollardaişkenceye yapıyor, dövüyor ve bu da yetmezmiş gibiişkenceye maruz bıraktığı kişiler hakkında “görevlipolise mukavemetten” dava açılmasını sağ lıyor.Kararı beraatla sonuçlanacağı anlaşılan AlaattinKaradağ davası, tam bir cezasızlık ödülüyle kararabağlanan Festus Okey davası, İzmir’de Fevziye Cengizadında bir kadına işkence yapılması nedeniylebaşlayan dava, Türkiye’nin işkence ve yargısızinfazlardaki başarılarına (!) örnek gösterilecek emsaldavalardandır.

Bu davalar cezasızlıkla sonuçlanırken, emekçihalka dönük baskı ve terör politikaları hız kesmedendevam ediyor.

“Mücadele hepimizin mücadelesi olmalı!”

-Faşist baskı ve devlet terörü karşısında nasıl birmücadele hattı örmek gerekiyor? Bu abluka sizcenasıl dağıtılır?

Özel yargılama usulleri, mahkemeleri veanlayışı; İstiklal Mahkemelerinden Sıkıyönetim

Mahkemelerine, DGM’lerden Özel Yetkili Ağır CezaMahkemelerine uzanan aşamalardan geçti, sistemli veörgütlü bir biçimde varlığını kesintiye uğratmaksızındevam ettirdi. 11 Eylül’den sonra da “terör”paranoyası öne çıkarılarak devlete karşı tüm muhalifsesler “terör yasaları” kapsamında değerlendirilmeyebaşladı. Bugün artık farklı düşünen, yazan ya daörgütlenen herkes bu yasalardan nasibini almayabaşladı.

Bu ablukanın dağıtılması, bu karabasanın toplumsalhayattan söküp atılması için öncelikle bu mücadelehepimizin mücadelesi olmalıdır. Sınıf hareketi olaraksistemli, örgütlü ve topyekun bir mücadelesergilememiz olmazsa olmaz koşuldur. Durduğumuznoktada devletin “terörle mücadele” anlayışı tamolarak bir “devlet terörüne” dönüşmüş durumdadır.Evrensel hukuk normları ihlal edilmekte ve artık bukorkunç yasalar dahi siyasi iktidara dar gelmekte,bunun için hergün Yargıtay’dan yeni içtihatlarçıkarılmaktadır. Bu nedenle toplumsal muhalefetörgütlenip yükseltilmediği sürece saldırının nereyekadar varacağı kestirilemeyecektir.

İşte tam da bu sebeplerden ötürü, faşist baskı vedevlet terörüne “dur” demek için, geçmişte verilen“DGM’lere hayır!” mücadelesi yeniden yükseltilmeli,toplumsal muhalefet Özel Yetkili Ağır CezaMahkemeleri’nin, Terörle Mücadele Kanunu’nun,Türk Ceza Kanunu’nun 250, 314 gibi maddelerinin veCeza İnfaz Yasası’nın kaldırılması için sokağa çıkmalıve bu mücadelede en geniş güç birliği sağlanmalıdır.Bu abluka ancak böylesi bir zeminde püskürtülebilir.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Bulanık’ta “meşru savunma”Muş Bulanık’ta DTP’nin kapatılmasını protesto sırasında 2 eylemciyi öldüren esnaflar hakkında verilen

beraat kararı için gerekçeli karar açıklandı. “Haksız saldırı karşısında canlarını kurtarmak için ateş ettiler”denen açıklamayla katillerin beraatine karar verildi.

Muş’un Bulanık ilçesinde, 15 Aralık 2009’da DTP’nin kapatılmasını protesto gösterilerinde Necmi Oral veKemal Ağcan adlı eylemciler açılan ateş sonucu öldürülmüş 7 kişiyse yaralanmıştı. “Haksız tahrik sonucunda”hareket ettikleri söylenen Bilen kardeşlerin, koruculuk yapan işbirlikçi katiller olduğuysa hep ikinci plandatutuldu.

Düzen yargısı, katillere mükafat gibi gerekçeli karar açıkladı. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ninkararında, “sanıkların, terör örgütünün propagandasıyla bir araya gelenlere” karşı yapılması üzerinden ateşaçılmasını makul gördüğünü açıklıyor.

Türk sermaye devletinin son dönemde gemi azıya aldığı baskı politikaları, Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi’nin raporlarına da yansıdı.

AİHM’e yapılan başvurularda Türkiye 2. sırada yer aldı. Türk sermaye devleti, hak ihlali kararlarında 2 bin404 kararla 47 ülke içerisinde birinci sırada yer alıyor.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Türkiye’ye ilişkin AİHM’in istatistiki verileri raporlaştırdı. Rapordacemaat/AKP yargısının keyfi tutuklama terörü de dikkat çekti.

Türk sermaye devletine karşı yapılan başvurular 2011 yılında Avrupa Konseyi genelinde 1 milyon kişibaşına düşen başvuru sayısı 79 iken bu sayı Türkiye’de 118’e çıkıyor.

AİHM tarafından en az bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle verilen toplam ihlal kararları sayısında Türkiye,2 bin 404 aleyhe kararla 1. sırada yer alıyor. Türkiye’deki ihlal kararları arasında en çok ihlal edilen haklarsırasıyla, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve güvenlik hakkı olarak sıralanıyor.

Yargı terörü AİHM raporlarında

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-20

Röportaj8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Pınar Aydınlar ve avukat Meral Hanbayat’laİbrahim Kaypakkaya ve şehit devrimcilerin isimlerininkonuşmalar içerisinde yer almış olması gösterilerekaçılan dava ve yargı üzerine gazetemizle paylaştıklarıdüşüncelerini aktarıyoruz...

- Belirli bir süre önce çıkarılan TMY ve ÖMY’ye ilebirlikte son süreçte çıkarılan yasalarla, yargının ileridemokrasiye uygun, bağımsız bir işleyişe sahip olduğuileri sürülüyor. Pınar Aydınlar ve Grup Munzurüyelerine açılan davalar, puşi delil olarak gösterilipverilen ceza, gazetecilerin yaptıkları haberlerin delilgösterilmeleri göz önüne alındığında yargı süreçleri vemekanizması hakkında ne düşüyorsunuz?

“Bizim mücadelemizsınıfsız sömürüsüz bir dünyadır”

Pınar Aydınlar:Yasa değişikliklerininaltında yatan neden, buülkede ciddi birsindirme ve yok etmeoperasyonu içindir.AKP iktidarıtamamıyla bu ülkeninsosyalistlerini,aydınlarını devrimciduruş sergileyenleri vemücadele noktasındabütün değerlerisindirmek istiyor. Bugerçek artıkolabildiğince su

yüzünde. Bize çıkan cezalar, yaptırımlar, kararlar buülke aydınlarına, muhaliflerine dönük yapılan birsaldırıdır. Ezilen renklere karşı yapılan bir saldırıdır.Puşi yüzünden 11 sene hapis yatıyorsa bir gençarkadaşımız, tahammülsüzlüğün, kendindenolmayanlara karşı iktidarın ne kadar faşizan bir baskıyıhak gördüğünü gösteriyor. Ülkemizdeki işkencesuçlarının, işte bir Engin Ceber örneği ve devamındahapishanelerde siyasi tutsakların yaşadığı o kötü koşullarve tecrit. Bu kadar çok, muhaliflerin baskı altındaolduğu süreçte hukuktan söz edemeyiz. Çünkü polisdevleti olmuş durumdayız. Eğer bu ülkede 3 milyon taneinsanın silahı varsa ve hedefleri de bu ülkenindevrimcilerine, kürtlerine, sosyalistlerine aydınlarınakarşı doğrultulmuşsa ve devletin yersiz kullanımlara birdiyeceği yoksa, bu ülkede ne hukuktan bahsedebiliriz nede başka bir şeyden söz edebiliriz. Resmen polisdevletindeyiz. Çok net söyleyebiliriz ki, şu anda bütünyasalar, bütün bu yeni uygulamalar, bu ülkede ezilen veezen, yani sınıf ayrımına dayanıyor. Egemen kimsekendi payına biçiyor. Yasaları kendine göre koyuyor.Nazımlardan, Sebahatin Alilerden bu güne gelen süreçte,sürekli yasaklamaların olması şunu gösteriyor. Sanatıdüzen için yaparsanız, muhalif olmazsanız kimsedokunmuyor. Ama o sanat oluyor. Bu ülkede işçikatliamları, Roboski katliamları, Sivas zamanaşımıgerçeği ve daha pekçok katliamlar, kıyımlar, zulümleryaşatılırken, hak arama mücadelesinde bizlere düşen herzaman inandığımız değerlerin yolunda gitmektir. O dadirenmek, teslim olmamaktır. Bizim mücadelemiz

sınıfsız sömürüsüz bir dünyadır.

“Öncelikli talebemizTMY’nin kaldırılması olmalı”

Avukat MeralHanbayat; PınarAydınlar ve GrupMunzur üyeleriyaptıklarıkonuşmalardan ötürüterör örgütüpropagandasıyapmaktan davaaçıldı. Esasında bukurguylaiddianamelerhazırlanıyor vecezalar veriliyor. 3 ayiçerisinde Malatya

Ağır Ceza Mahkemesi’nin toplamda 150 yıla kadarverdiği ceza var. Şöyle bir kurgu yapmışlar. 1 Mayıs’taİbrahim Kaypakkaya için slogan atıyorsan 1 yıl cezavermiş mahkeme, 18 Mayıs’ta anma yaparken atılanslogana 7 yıl ceza vermiş Malatya Ağır CezaMahkemesi. Ve toplamda 150 yıl cezayı bulan korkunçbir durum. Şimdi sorun şu, bir yargı birliği yok. İbrahimKaypakkaya sloganı Dersim’de atmak 7 yılla eşdeğerken, Bursa’da ifade özgürlüğü kapsamındadeğerlendirilerek beraat kararı verildi. Sorun şu, evetgerici yasalar var. Temel hak ve özgürlükleri önleyen,engelleyen ve gelişimini engelleyen yasalar mevcut.Ama tek başına yasalar meselesi değil, onu uygulayanzihniyetin sorgulanması gerekir. Bu yasalar 5 yıl öncede,10 yıl öncede vardı. Mesela TMY 7/2 maddesi yeni birmadde değil. Mesele şu, subjektif bir madde olması.Yani kim uyguluyorsa, kendi subjektif kanaatleri ve önyargıları ile farklı sonuçlara götürüyor. Daha önceİbrahim Kaypakkaya anmalarında atılan sloganlarlailgili açılan davalarda, AİHM ifade özgürlüğüne aykırıolarak değerlendirerek Türkiye’yi bu konuda mahkumetti. Sadece propaganda meselesi değil, örgüt üyeliğimeseleside öyle. İddianameleri hazırlayan savcılarınvicdanına kalmış durumda. Mesela bugün ki yapılanbasın toplantısının haberini yapan basın mensuplarıyarın ‘devleti zora sokacak haber yaptıkları’ için örgütmensubu olmaktan yargılanabilirler. Bunların hepsideğerlendirmeler, bunlar yasada ayrıntılarıyla yazmıyor.Keyfi uygulamalara açık bir madde. Yapılması gerekenşu TMY’nin tümden ortadan kaldırılması gerekiyor.Çünkü bu siyasi suçlarla, adli suçlar arsında çok ciddibir eşitsizlik yaratıyor. Sadece Özel YetkiliMahkemeleri’nin kaldırılması talebi yeterli olmaz.Öncelikli talebemiz TMY’nin kaldırılması olmalı.Bunula birlikte TCK’da temel hak ve özgürlüklerinkullanılmasını engelleyen maddelerin ortadankaldırılması gerekiyor. Öncelikli talep bunlar olmalıbence. Çünkü TMY ve TCK’daki maddeler kalırsa,ÖMY kaldırılsa sorun çözülmüş olmaz.

Cihan Kırmızıgül, Grup Yorum, Grup Munzur’ayönelik iddianamelerde yer alan suçlamalardan, enküçük basın açıklaması, ben sosyalistim demek bile herhangi bir örgütün üyesi olmakla yargılanmaya delilsayılmaya ve davalar açılmaya devam edebilir.

“Polis devletindeyaşıyoruz!”

“Devrimciler ölmez,türküler susmaz”

Sanatçı Pınar Aydınlar ve Grup Munzur üyelerihakkında, Munzur Festivali’nde söyledikleritürkülerden dolayı “terör örgütü propagandası”yapmaktan 1 ile 5 yıl arası hapis cezası istemiyledava açılmasına ilişkin 16 Mayıs günü basıntoplantısı düzenlendi.

Toplantıda konuşan sanatçılar, ezilenlerinmücadele tarihini ve onun yarattığı değerlerisahiplenmenin “suç” olmadığını belirttiler.

Dersimli gençler potansiyel ‘terörist’

Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’ndeyapılan toplantıda, Av.Meral Hanbayat 10. MunzurKültür ve Doğa Festivali’nin Hozat ilçesiprogramında, İbrahim Kaypakkaya, Ali HaydarYılmaz ve Kızıldere’de katledilenler için 40 yıl öncehalk ozanları tarafından yazılıp söylenen; “İbrahimeAğıt”, “Kırmızıgül”, “Vartinik” ve “Kızıldere”türküleri seslendirmelerinden dolayı Pınar Aydınlarile Grup Munzur üyelerinden Özlem Gerçek veErcan Duman hakkında Malatya 3. Ağır CezaMahkemesi’nde yeni bir dava açıldığını belirtti.

Nerde ifade özgürlüğü?

Hanbayat, iddianamedeki bu yaklaşımın,Dersim’deki gençliğin tamamının potansiyel“terörist” olarak değerlendirildiğini, sanatçıları isesuç işlemeye azmettiren kişiler olarak gösterildiğinevurgu yaptı.

Hanbayat, son olarak Meksikalı şair AlfonsoReyes’in söylediği “Kenetlenmiş dişlerle özgürlüktürküsü söylenmez” sözünü hatırlatarak,demokratik hakların gaspedilmesine izinvermeyeceklerini söyleyerek açıklamayı bitirdi.

Daha sonra Pınar Aydınlar söz alarak,düşüncelerini ifade etti. Aydınlar, Hrant Dink’inkatillerini öven şarkılar besteleyip söyleyen İsmailTürüt’ü hatırlatarak, devrimcilere yakılmış ağıtlarısöyleyenlerin suçlu olarak ilan edildiğine dikkatçekti. Aydınlar, konuşmasında “Bu nasıl bir çelişkidirki; öldüreni övmek fikir hürriyeti, katledileni anmaksuç” dedi. Aydınlar, son olarak “bir ülkenintürkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan dahagüçlüdür” sözünü hatırlatarak, ağıtları ve direnişihaykıran türküleri okumaya devam edeceklerinibelirtti.

“Kararlılıkla anmaya devam edeceğiz”

Grup Munzur adına Tekin Türker de bir konuşmayaptı. Türker, davanın sadece emekten yana sanatyapanlara, onları dinleyenlere açıldığını vurgılayaraksözlerine başladı. Türker, ayrıca bu davanın İbrahimKaypakkaya’nın düşünceleri ile halen yaşıyorolmasından kaynaklı açıldığını ve cezaların verilmekistendiğini belirtti. Türker, hiçbir baskınınkendilerini engelleyemeceğine işaret ederek,devrimci önderleri kararlılıkla anmaya devamedeceklerini vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-20

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Sermaye hükümetinin Adalet Bakanı Sadullah Ergin,burjuva basının önde gelen isimleriyle birlikte SilivriCezaevi’ni ziyaret etti. Tüm allama ve pullamalarınarağmen cezaevlerinde devam eden tecrit gerçeğikarartılamadı. Son yayınlanan insan hakları örgütleriraporları yaşanan vahşete ışık tuttu.

Bakanlar gerçekleri karartmaya çalıştılar

Cezaevi şartları ile tutuklu ve hükümlülerin yaşamortamlarının gösterilmesi amacıyla düzenlenen gezi 4saat sürdü. Adalet Bakanı yaptığı açıklamada “Birdefasında gezdirebileceğimiz kadar arkadaş davet ettik.Bu devam edecek. Dışarıdan değerlendirmeler farklıyapılabiliyor. Bizim cezaevlerimiz burası gelip bizzatarkadaşlarımız yerinde görsünler ve değerlendirsinler.Gerçekten kendilerinin tespit ettiği birtakım eksikliklervar mı? Cezaevlerimiz hangi şartlarda işliyor. Avrupastandartlarındaki ortalama nedir? Bütün bunları paylaşıpolanı görelim. Bunlar bilinmediği ve görülmediği zamanüzerinde çok değişik yorumlar yapılabiliyor. Bu açıdangörülmesinde bizim açımızdan fayda var” dedi. SağlıkBakanı Recep Akdağ ise “Dışarıda nasıl hizmet veriyorsakburadaki vatandaşlarımıza da aynı hizmeti veriyoruz”dedi.

Tüm bu açıklamalar hücre tipi cezaevlerini şiringöstermeye yöneliktir. Oysa gerçekler ortadadır.Devrimci tutsaklara yönelik baskı ve işkenceler ile ciddisağlık sorunlarını gösteren olaylar yaşanmaya devamediyor. Zira hücre tipi cezaevleri tecrit ve izolasyonmekanlarıdır. Bu sistemin kendisi bile sürekli işkenceninen açık kanıtıdır.

Özelde Adalet Bakanlığı, genelde AKP hükümeti tecritve izolasyonla da yetinmiyor. Devrimci tutsakları ekuygulamalarla kişiliksizleştirmeye çalışıyor. Devrimcikimliğini kararlılıkla savunan tutsakların en doğal hakkıolan mektuplaşma, ziyaret, görüşme ve sosyal birortamda yaşama haklarını kısıtlıyor. Ard arda verilendisiplin cezalarıyla devrimci tutsaklar sürekli bir hücreuygulamasına tabi tutuluyor. Ağırlaştırılmış müebbetcezası verilen siyasi tutsaklar doğru düzgün havalandırmahakkından bile yararlanamıyorlar. İdam cezasına rahmetokutan bir ağırlaştırılmış müebbet cezası uygulanıyor.

“Cezaevleri Hak İhlalleri” raporları “kapı döventutuklulara bir ay ziyaretten men”, “az yemek verilmesiniprotesto edene 3 ay ziyaret yasağı”, “kurum tenceresinezarar verene 5 gün hücre cezası” ve “Tekirdağ’da disiplinsoruşturmaları nedeniyle iki yıldır kimsenin açık görüşeçıkamaması” gibi gerçekleri gözler önüne seriyorlar.

Çağdaş Hukukçular Derneği ve İnsan HaklarıDerneği’nin raporları Adalet Bakanı Sadullah Ergin veSağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Silivri ziyareti sonrasıyaptıkları açıklamaları yalanlıyor. Devrimci tutsaklarıngerçekleştirdikleri anmalara yönelik disiplin cezalarısürmektedir. Hapishane idareleri mektupları, süresizyayınları engellemeye devam etmektedir. Ziyaretten mencezaları artarak sürmektedir. Tahliye edilmesi gerekentutsakların bir kısmının disiplin cezaları nedeniyletahliyeleri engellenmektedir.

Sağlık Bakanı’nın çizdiği sahte tabloyu parçalamak içinİnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfıraporlarında fazlasıyla veri bulunmaktadır. Bunun içinsadece 2010 verilerine bakmamız bile yeterlidir. 2010

yılında cezaevlerinde 413 kişi yeterli sağlık yardımıalmadığı ve tedavisinin cezaevlerinde yapılamamasınedeniyle hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın yaptığıprotokol sonucu gelen aile hekimliği sistemine ve cezaevihastane üniteleri oluşturulmasına rağmen sağlıkhizmetlerindeki yetersizlikler sürüyor. Koruyucu sağlıkhizmetleri esas alınmıyor. Dahası son dönemde yapılandeğişikliklerle koruyucu sağlık hizmetlerine tamamen sonverildi. Acil vakalara ilişkin hizmetlerdeki yetersizliklergiderilmedi.

Ziyarete katılan sermaye medyasınıngerçeği…

Yazarların önemli bir kısmı cezaevine dair olumludeğerlendirmelerde bulundular. Adalet Bakanlığı’nınyaptığı işi önemli bir açılım olarak sundular. Daha önce deF tipi cezaevlerini ‘beş yıldızlı otel’ olarak tanıtıppropagandasını yapma ve 19 Aralık katliamını devrimcitutsaklar üzerinden açıklama konusunda sermaye basınıtüm maharetini sergilemişti. Bu gazetelerin köşelerinikapan kalemşörler katliamın aklanması görevinesoyunmuşlardı. F tipini lüks bir otel odasına benzeten,haber ve yazılarıyla F tipinin ‘ideolojik müteahhitliğini’yapan Fikret Bila, Tuncay Özkan, Güneri Civaoğlu gibigazetecilerin kaleminden mürekkep değil kandamlamıştı.

Hürriyet gazetesi 19 Aralık operasyonunu “Devletgirdi, örgüt yaktı, jandarma kurtardı’ manşetiyleduyurmuştu. Sabah gazetesi “Kendilerini ateşe verdiler’diyerek katliamı perdelemeye çalışmıştı. Akşam:“Yürüyen çıraya döndü...” ve “Yakın emri verdi” diyerekdevrimci örgütleri hedefe çakmıştı. Milliyet gazetesi ise“Sahte oruç, kanlı iftar “ diyerek ölüm orucunulekelemeye çalışmıştı.

Genelde sermaye devletinin, özelde ise AKPhükümetinin varlık nedeni sermayenin korunmasıdır.Sermaye için tehdit olan komünist ve devrimciler,ilericiler sürekli baskı aygıtları aracılığı ile tehdit altındatutulmaktadır. Cezaevlerinde uygulanan tecrit de bubaskıların parçasıdır. Dışarda işçi ve emekçilere yönelikekonomik-sosyal-siyasal terörü yoğunlaştıran AKPhükümeti, cezaevi politikasını da bu anlayışlauygulamaktadır.

Bu saldırıları boşa çıkarmanın biricik yolu devrimcisınıf mücadelesini büyütmektir. İşçi ve emekçileridevrimci sınıf mücadelesine kanalize etmektir. Devrimcisınıf mücadelesinde alınan mesafe ile F tipi tecrityuvalarının yerle bir edilmesi süreci birbiriyle doğrudanbağlantılıdır.

Silivri ziyareti vekarartılamayan gerçekler

HDK 1. Genel kurulutoplandı

HDK 1. Genel Kurulu Ankara’da Alkadrazsalonunda 12-13 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdi.

1. gün İlk söz HDK’li milletvekillerine verildi. Sebahat

Tuncel, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder’inkonuşma yaptığı bu bölümde vekillerin ortak vurgusu“anayasa” oldu. Mecliste “demokratik bir anayasamücadelesi” verdiklerini belirten vekiller bumücadelenin sokakla bağının kurulabilmesininönemini ifade ettiler.

Bu bölümün ardından konuk konuşmalarıbölümüne geçildi. DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, KESKGenel Başkanı Lami Özgen’in aralarındabuluduğukonuşma yapan isimlerdi.

Ardından kongrenin bir başka gündemmaddesine “Siyasal Durum Değerlendirmesi”negeçildi. Dünya, Ortadoğu, Türkiye, Baskılar, Üç seçimbir tutum (anayasa, yerel seçimler, cumhurbaşkanlığıseçimi) başlıklarıyla değerlendirmelerin yapıldığı bubölümde Dünya’daki gelişmelerin yakından izlenmesive mücadele eden halklarla dayanışmanınbüyütülmesine dikkat çekildi. Türkiye’nin siyasaldurum tespitlerinde saldırıların sorumlusunun AKPolduğu ve temel hedefin AKP olması gerektiğivurgulandı.

Anayasa sürecinde aktif rol oynanması, çatıpartisi projesinin sonbahara kadar tamamlanması veseçimlerin öncesinde bu partinin kurulması gibikararlar alındı.

2. günGenel Meclis Yürütme Kurulu raporunda,

HDK’nın kolektif çalışma açısından yetersizliklertaşıdığı, gerçekleşen eylem ve etkinlikler içinçalışmaların zayıflığı, koordinasyon sorunu yaşandığıdile getirildi. 121 kişiden oluşan Genel Meclis’inişleyişinde sorunlar olduğu ve çok zayıf katılımlagerçekleştiği dile getirildi.

Ardından örgütlenme komisyonunun raporunageçildi ve bu raporda örgütsel durum ve örgütselsorunlar ele alındı. Bu kapsamda, ilçeörgütlülüklerinin zayıf olduğu, kurulanların isegüvencesinin henüz sağlanmamış olduğu, yerelgündem ve sorunların ele alınmasında yetersizliklertaşındığı, gerçekleşen faaliyetlerin ağırlıklı olarakgenel gündem ve takvimsel süreçlere ilişkin eylemlerolduğu ifade edildi.

Tüzük değişiklikleri ve sonuç bildirgesininokunmasının ardından genel kurul sona erdi.

Genel kuruldan notlar:

*Kongre oldukça kitlesel olmasına rağmen cansızve coşkusuzdu.

*Kadın sorunu ile ilgili bir konuda konuşmakisteyen erkek bir delegenin alkışlarla protestoedilerek konuşturulmaması dikkat çekti.

* Genel kurul delegesi sayısı 900 olmasınarağmen, iki gün boyunca genel kurula 350 civarındadelege katılım sağladı.

* İMO’da işten atılan ve direnişini sürdürenCansel Malatyalı genel kurula katılırken, kürsüdenCansel Malatyalı’nın İMO önünde oturma eylemiyaptığı söylendi ve divan başkanı “Biz bu ihtilaftataraf değiliz. Cansel Malatyalı İMO önünde oturmaeylemi yapıyor. Biz sadece onu duyurmak istedik”ifadelerini kullandı. Salondan bu sözlere en ufak tepkigelmedi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-20

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Sermaye hükümetinin emekçilerin grev hakkınayönelik düşmanlığı dinci parti AKP’nin şefi TayyipErdoğan’ın açıklamalarıyla bir kez daha görüldü.

Erdoğan, 2012-2013 Toplu Sözleşmegörüşmelerinde kamu emekçilerine sunulan sefaletzammının enflasyonun üzerinde olduğunu savunarak,“grev hakkı ortaya çıkmamıştır” türünden pervasızcaaçıklamalarda bulundu.

Hükümetle konfederasyonlar arasında devam edentoplu sözleşme oyununda kamu emekçilerine sunulan3+3’lük sefalet teklifini ve KESK ile Kamu Sen’in 23Mayıs’ta grev yapma kararını değerlendiren Erdoğan,emekçilerin grevli toplu sözleşme hakkını gaspetmeyedevam edeceklerinin mesajını verdi.

Erdoğan’dan yalan, demagoji, tehdit...

Grevsiz toplu sözleşmeyi savunan Erdoğan, bututumunu gerekçelendirmek için kapitalist krizinpençesindeki Yunanistan ve İspanya’yı örnekgöstererek bildik demagojilere yaslandı.

“Türkiye’yi bir bütün olarak ele almak zorundayızve bu ülke eğer bir zaafa uğrarsa, bizim akıbetimiz deYunanistan, İspanya’nın akıbetine uğrar. BizTürkiye’yi, böyle bir akıbete düçar bırakamayız” diyenErdoğan, bir yandan emekçilere ‘ölümü gösteripsıtmaya razı etmeye’ çalıştı, diğer yandan da faturayıbir kez daha emekçilere ödetmekte kararlı olduklarınıvurgulamış oldu.

Erdoğan’a hükümet ile kamu emekçileri arasındakitoplu sözleşme sürecinde yaşanan anlaşmazlıknedeniyle konfederasyonların eyleme gittiği deanımsatıldı. Bunun üzerine emekçilere üstü kapalıtehditler savuran Erdoğan, “Grev hakkının ne zamannasıl ortaya çıktığı bellidir. Ben böyle bir hakkınortaya çıktığını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Sermaye hükümeti işi arsızlığa vardırdı

Hükümet tarafından kamu emekçilerine sunulansefalet zammı teklifinin enflasyonun altında kalmasınaaldırış etmeyen Erdoğan işi arsızlığa vardırarak,işçileri ve kamu emekçilerini bugüne kadar enflasyonaezdirmediklerini iddia edebildi.

Hükümetle görüşmelere katılan işbirlikçi-kontrakonfederasyonların başkanları dahi, 14 Mayıs’takigörüşmenin ardından yaptıkları açıklamalardahükümetin önerdiği yüzde 3+3’lük zam teklifininenflasyonun altında kaldığını söylemişlerdi.

Tüm veriler ortadayken, dinci-gerici AKPhükümetinin şefi Erdoğan bir kez daha emekçileringözünün içine baka baka yalan söyledi.

Kamu emekçileri konfederasyonlarıyla sürdürülenortaoyununa başkanlık eden Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik ise eylem kararı alansendikaları hedef aldı.

İşbirlikçi-kontra sendika Memur Sen’in aldığıgöstermelik eylem kararını dahi tahammülsüzlüklekarşılayan Çelik, “‘Ben eylem kararı aldım’ demekmüzakere sürecini bilmemek demektir. Böyle söyleyen

birisi varsa eğer, bu takvimi yaşamamış, bu takvimibilmiyor demektir” şeklinde konuştu.

“23 Mayıs’ta grevdeyiz!”

Sermaye hükümetinin ve Erdoğan’ın tümdemagojilerine ve tehditlerine rağmen, kamuemekçileri talepleri için greve çıkmakta kararlıolduklarını açıkladılar.

KESK ve Kamu Sen 23 Mayıs’ta greveçıkacaklarını açıkladılar.

Hükümetin dayatmacı tutumundan vazgeçmesigerektiğini, kamu emekçilerinin sadaka değil haklarınıistediklerini ifade eden Özgen taleplerini şöylesıraladı:

“Grevli toplu sözleşme, insanca yaşayacak birücret, güvenceli istihdam, ek ödemeler emekliliğeyansıtılsın, ücretlerimiz vergi artışından etkilenmesin,kadın emekçilere pozitif ayrımcılık, baskılara son”

Hükümet tehdit ediyor,emekçiler ‘grev’ diyor!

Kamu emekçilerinin, grevli toplu sözleşme talebiyle 23Mayıs’ta yapacağı grev öncesinde soruşturma tehdididevreye sokuldu. Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri, 28-29Mart’ta 4+4+4 yasası ve 4688 sayılı kanuna karşı Ankaraeylemlerinde ve grevde yer alan eğitim emekçilerinesoruşturma açmıştı. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü ise 23 Mayıs greviöncesinde, eğitimcilere soruşturma açtı. Müfettişlerin,okulları tek tek dolaşarak, her sınıftan 5’er 10’ar öğrenciyesınıflarında ya da kütüphanelerde, “Öğretmeniniz sizegrevin olduğu gün okula gelmeyin dedi mi” diye sorduklarıbelirtildi.

Eğitim Sen Antalya Şubesi Başkanı Nurettin Sönmez,müfettişlerin sorguları hakkında grevle ilgili direkt soruşturma açamayan Milli Eğitim Müdürlüğü’nünöğrenci velilerini ve öğrencileri sorgulayarak “eğitim ve öğretimi engellemekten” soruşturma açmakistenildiğini söyledi.

Grev öncesi soruşturma tehdidi

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-20

Ankara Eskişehir yolu üzerinde bulunan TOGOAyakkabı fabrikası önünde direnişe geçen Deri-İşüyesi işçiler hafta boyunca maruz kaldıkları gözaltıterörüne rağmen kararlı direnişlerine devamediyorlar.

TOGO patronunun tahammülsüzlüğü

10 Mayıs sabahı direniş alanına gelen işçilergözaltı saldırısına maruz kaldılar. Astıkları pankartKabahatler Kanunu’na aykırı bulunarak gözaltınaalınan 30 işçi 10 Nisan Karakolu’na götürüldü.Bunun üzerine TOGO işçileriyle dayanışma çağrısıyapan sendikalar Yüksel Caddesi’nde ve TOGOönünde basın açıklaması gerçekleştirdiler. ODTÜöğrencileri de A1 kapısı önünde toplanarak direnişalanına yürüdü.

Fabrika önünde yapılan eylemde Sendikal GüçBirliği ve Eğitim Sen 5 Nolu Şube adına okunanbasın açıklamalarında TOGO işçilerinin derhalserbest bırakılması ve işe geri dönmesi içindayanışmanın büyütülmesi gerektiği belirtildi.

Yine gözaltı

11 Mayıs sabahı tekrar direniş alanında buluşanişçiler yine gözaltına alındılar. İşçiler kötü havaşartları nedeniyle fabrika önünde çadır kurmakistediler. Ancak yüzlerce çevik kuvvet polisi işçileresaldırarak bu girişimi engelledi. Deri-İş Uluslararasıİlişkiler ve Eğitim Uzmanı Eren Korkmaz, direnişçiişçiler ve işçilere destek için fabrika önüne gelen birkişiyle birlikte 30’a yakın kişi polis tarafındangözaltına alındı. 10 Nisan Polis Karakolu’ndagötürülen işçiler Adli Tıp kontrollerinden sonraserbest bırakıldı.

Gözaltı saldırısının ardından tekrar direnişalanına dönen işçiler TOGO’nun İzmirCaddesi’ndeki mağazası önüne yürüyüşgerçekleştirdi. Deri-İş üyesi işçileri TOGO Ayakkabıönünde KESK Ankara Şubeler Platformu, ODTÜÖğrencileri ile ilerici kurumlar karşıladı. Bir süresloganlarla bekleyişin ardından KESK AnkaraŞubeler Platformu adına Doğan Kaya, TOGOişçisiyle dayanışmanın süreceğini belirten birkonuşma yaptı. Bu konuşmanın ardından sözü Deri-İş Sendikası Uluslararası İlişkiler ve Eğitim UzmanıEren Korkmaz TOGO işçilerinin gözaltınaalınmasıyla direnişin bitirilmeye çalışıldığı, fakat

bunun işçilerin mücadele bilincini geliştirmektenbaşka bir işe yaramadığını belirtti.

TOGO işçisi Cengiz Özkara, baskılarınkendilerini daha hırslandırdığını, gözaltı vetutuklamaların kendilerini yıldıramayacağını belirtti.

TOGO’da baskı ve terör

TOGO işçileri ve destekçi güçler 14 Mayıs sabahıbir kez daha gözaltı terörüne maruz kaldılar. Direnişalanına gelen Güvenlik Şube ekipleri ve çevikkuvvet polisleri, 30’u aşkın işçi ve ilerici-devrimciyigözaltına aldılar. Gözaltına alınanlar arasında 1BDSP çalışanı ve 4 Ekim Gençliği okuru dabulunuyordu.

Kızıl Bayrak muhabirine engelleme

Direniş alanında haber yapmak için bulunan KızılBayrak muhabiri de polis tarafından gözaltınaalınmak istendi. Bu tutuma direnen muhabirimizpolisler tarafından alandan uzaklaştırıldı.

Gözaltı sırasında çevreden geçen araçlarıntamamı kornalarına basarak saldırıyı protesto ettiler.TOGO işçileri ancak akşam üzeri serbest bırakıldı.Ancak desteğe giden BDSP, Ekim Gençliği ve UİD-DER karakolda ifade vermedikleri için bir süre dahagözaltında tutuldular.

Gözaltı protesto edildi

Tüm gözaltılar serbest bırakıldıktan sonra TOGOmağazası önünde eylem gerçekleştirildi. Deri-İşGenel Başkanı Musa Servi’nin de katıldığıaçıklamaya KESK, TÜMTİS ve Petrol-İş ile birçokilerici ve devrimci kurum da destek verdi. BDSP veSDH’nin flamalarla katıldığı eyleme ODTÜÖğrencileri de pankartlarıyla katılım sağladılar.

İlk sözü işçilerle birlikte gözaltına alınan Deri-İşÖrgütlenme Uzmanı Engin Çelik aldı. Gözaltındayaşadıklarını anlatan Çelik, hiçbir baskı ve zorundirenişi kıramacağını vurguladı.

Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, TOGO’dakiçalışma şartlarından kısaca bahsetti. Servi,örgütlenme süreçlerini anlattı. Sonrasında ise iştenatma ve direniş sürecine değinen Servi, KampanaDeri ve Savranaoğlu’yu örnek vererek bu direnişisonuna kadar götüreceklerinin altını çizdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

TOGO’da yılgınlık yok, direniş var!

Taşeron işçilerkazandı

Ankara Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri’ndemaaşlarını zamanında alamayan taşeron sağlıkişçileri yaptıkları eylemle maaşlarını aldılar.

Ücret hakkını gasp eden, ödeme tarihini keyfiolarak sarkıtan hastane yönetimine karşı işçiler, DevSağlık-İş Sendikası’nın çağrısıyla iş bırakma eylemigerçekleştirdi.

10 Mayıs’ta yetkililere uyarı eylemiyle seslenenişçiler 11 Mayıs günü iş bırakmaya gitti. Bununüzerine Rektör Prof.Dr. A. Murat Tuncer işçitemsilcileri ve sendika yöneticileriyle görüşüpişçilerin maaşlarını vermek zorunda kaldı.

Yağmur yağışı ve olumsuz hava şartlarınarağmen yemekhaneden rektörlüğe yürüyen,muhatap alınıncaya kadar bekleyişlerini sürdürenişçilerin kararlılığı maaşların ödenmesini sağladı.

Billur Tuzpatronundan geriadım

Billur Tuz’da direniş 5. ayını doldurmak üzere. Tek Gıda-İş Sendikası üyesi işçiler direniş

kararlılıklarını ve seslerini duyurmaya devamediyorlar. Savranoğlu işçilerinin İzmir BüyükşehirBelediyesi önündeki eylemine destek veren işçiler1 Mayıs kürsüsünde de konuşmacı olarak yeraldılar. Direnişçi işçiler Aliağa’da gerçekleştirilençevre mitinginde de yerlerini aldılar.

Kararlılıkla süren direniş Billur Tuz patronununbazı değişiklikler yapmasına neden oldu. Billur Tuzpatronu fabrikanın insan kaynakları müdürünü vegenel müdürünü direnişten kaynaklı işten çıkardı.İstanbul’da bulunan Billur Tuz GenelMüdürlüğü’nden fabrikaya yeni bir genelkoordinatör atanmış durumda. Ayrıca yeni insankaynakları müdürü de fabrikaya atandı. Bugünekadar sendikayla hiçbir şekilde görüşmeyeyanaşmayan Billur Tuz patronu yeni müdürşahsında sendikaya bir teklifte bulundu. Bu teklifegöre patron 15 işçiyi işe geri alma önerisindebulunurken sendika ise işçilerin tamamınınalınmasını ve bu durumun sözle değil imzalananbir protokolle yapılması gerektiğini bildirdi.Müdür durumu değerlendireceklerini ifade etti.

Görüştüğümüz işçiler yeni müdür gelmesininolumlu bir gelişme olduğunu, yeni müdürün içerigirerken direnişteki işçilere selam vererekfabrikaya girdiğini ifade ettiler. Bu gelişmeninkararlı direniş sayesinde olduğunu ve aynıkararlılıkla direnişi kazanacaklarını söylediler.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-20

Röportaj12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

“Birliğimizi bozamayacaklar!”

Defalarca kez yaşadıkları gözaltı saldırısının,mücadele kararlılıklarını daha da bilediğini belirtenTOGO işçileri, direniş ve gözaltılara ilişkinsorularımızı yanıtladılar.

-Direnişiniz boyunca gözaltı saldırılarına maruzkaldınız. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Cengiz Karagöz: Gözaltılarla birliktearkadaşlarla aramızdaki bağ daha da kuvvetlendi.Hiçkimsede bir yılgınlık yok. Gözaltılar bizi daha dakamçılıyor. Bizi asla yıldıramayacak. Biz o kapınınönünde beklemeye devam edeceğiz. Ne kadarhakkımız varsa almak için her türlü mücadeleyegireceğiz.

- Harun Aykut: Bende TOGO işçisiyim.Sendikalı olduğumiçin işten atıldım. İlkçıkarılan 9 kişidenbiriyim. Bu olaylardaha da büyüdükçebizi gözaltına almayabaşladılar. Buradakidirenişi yıldırmak içinbizi gözaltına aldılar.İlk gün aldılar16.30’da bıraktılar.Baktılar ki ikinci güntekrar direniş var bu

sefer 18.00’da bıraktılar. Karakolda polisler artık üçtensonra daha farklı şeyler olacak dediler. El hareketleriyaptılar. Ben bu direnişin kesinlikle kazanacağınıdüşünüyorum. Onlar köşeye sıkıştıkları için bizi desıkıştırmaya çalışıyorlar. Neticede biz kazanacağız.İzlediğimiz stratejiyle direnişin başarıylasonuçlanacağını biliyorum.

- Özgür Yılan:Fabrikada aşçı olarak5 yıl çalıştım. Sonrasendikaya üye oldukişten atıldık. Zatenolanları herkes biliyor.Sonrasında gözaltısüreci başladı. İlk günarkadaşlarımlaberaber beni 9.15’tegözaltına aldılarakşam 16.30’a kadartuttular. Keyfi olarakgözaltına aldılar bizi.

Ertesi gün yine aynı şeyler yaşandı. Yine akşama kadarbize hiçbir şey sormadan beklettiler. Savcılığa bilegötürmediler belki savcının haberi bile yoktu. Keyfibir şekilde gözaltı oldu yine. 14 Mayıs sabahı yinegeldik saat 7.30’da her zamanki gibi. Arkadaşlarımızlatoplandık 9.30 civarında gözaltı yaptılar. Yinegötürüldük oraya 15.00’a kadar orada tutulduk amayine savcının karşısına çıkarmadan serbest bıraktılar.Ve yine buraya geldik görüyoruz ki polisler yineburada. Bizim amacımız burada sendikalı çalışmakbaşka bir şey değil. Niye bizim üstümüze bu kadargeliyorlar anlamış değiliz. Çalışma Bakanlığı’nın,valinin herkesin haberi var. Hiçkimse kaçak işçi

çalıştıran TOGO patronu için hiçbir şey yapmıyor.Neden bizimle uğraşıyorlar, neden bizi suçsuz yeregözaltına alıyorlar. Biz anayasal bir hakkımızıkullanmak istiyoruz.

- Bu süreçte patronun bir görüşme talebi oldumu?

- Cengiz Karagöz: Hayır, hiçbir şekilde cama bileçıkmıyor. Kapıya çıkmıyor, hiçkimsenin yüzünebakmıyor.

- Valinin, savcının ve emniyetin patrondan yanatutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Cengiz Karagöz: Tam bir devlet politikası bu.Yıldırmaya çalışıyorlar. Patron rüşvetle valiyi arkasınaalmış. Bizi yıldırmaya çalışıyorlar ama biziyenemeyecekler. Birliğimizi bozamayacaklar.

- Harun Aykut: Zaten vali patronun arkadaşı. Aynımasadan yemek yiyip aynı kaptan su içerler. Emniyetmüdürü de aynı şekilde. Beraber hamamlara gidipburada mangal ziyafeti yapıyorlar. Şu anda üçlü birkoalisyon var. İşte patronlar, bürokrasi, emniyet… Budireniş büyüdükçe bu koalisyon bozulacaktır.

- Özgür Yılan: Evet hepsi patronun yanında. Keyfibir şekilde gözaltına alınıyoruz. Savcıya bileçıkarılmıyoruz. Geçerli bir neden bulamıyorlar.Gidiyoruz hiçbir şey yok akşama kadar karakoldaoturuyoruz. Eşyalarımızın tutanağını tutuyorlar okadar. Buradaki amaç direnişi engellemek burayı boşbırakmak bunu biliyoruz.

- Direnişe destek nasıl? Medyaya yeteri kadaryansıdı mı?

- Cengiz Karagöz: Şu anda tam olarak yeterlideğil. Bu konuda çok eksiklikler var. Bu gözaltılarkonusunda birleşip bir şeyler yapmamız gerekiyor. Buişçinin ezilmesi herkesin sorunu. Birleşmemizgerekiyor yani. Sendikaların, basının birliktedayanışma içinde olması gerekiyor.

- Harun Aykut: Basından tam destek almıyoruz.Yerel basından birkaç tanesi haber yaptı. Basın bu işinüstüne düşse hallolacağına eminim. Ama basın dapatronlardan yana. Bazı yerel basın var onların desteğivar. Onlar da zaten iki dakikalık haber yapıp geçiyor.

- Özgür Yılan: Direnişe destek çok güzel. Bu süreçbizim lehimize gelişti. Daha çok insan duydu.ODTÜ’den ve Hacettepe’den çok büyük destek var

hepsine çok teşekkür ediyoruz. Diğer sendikalardan dadestek geliyor az da olsa. Bu süreç bizim için daha iyioldu diye düşünüyorum. Kamuoyu oluştu en azından.Ama bu gözaltı olayını bir türlü kabullenemiyorumniye biz? Bu ülkede hakkını arayan gözaltında.Hakkını aramayan da bir şekilde ayakta.

- Sendikanız Deri-İş’in tutumu konusunda nedüşünüyorsunuz?

- CengizKaragöz: Onlar daefor sarf ediyorlar.Bizim için burayageliyorlar. Ama onlarda yalnız kalıyorlargibi geliyor. Şu andayalnızlar yani. Deri-İşburada yalnız çünkütam olaraksendikalarla birleşmesağlanamadı. Türk-İşbu konuya hiç elatmıyor. Türk-İş’ebağlı bir sendika bu

ama hiç yüzümüze bakmıyorlar. Türk-İş’ten bu işe dairkesin bir çözüm bulmasını istiyoruz. Valiyi, kollukgüçlerini arkalarına alarak bir yere varamazlar. Bunlarbizi güçlendiriyor. Bu yüzden de sendikaların bu olayadaha duyarlı yaklaşmalarını ve bizi yalnızbırakmamalarını istiyoruz. Tüm sendikaları burayadavet ediyoruz.

- Direniş bundan sonra nasıl devam edecek?- Harun Aykut: Kavgamız iyice kinleniyor. Biz bu

işe günden güne daha çok adapte oluyoruz. Başındaazalırız, koparız diye düşünüyorduk ama gün geçtikçebirbirimize bağlanıyoruz. Ben bütün işlerimi bıraktım.Sabah 07.00’de gelip 19.00’da gidiyorum. Yani normalişe gelip gider gibi. Direniş bundan sonra daha dabüyüyerek devam edecek.

- Özgür Yılan: Bizi gözaltına da alsalar, hapse deatsalar biz sendikalı olup fabrikaya girene kadar buişten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz hakkımız olan birşeyi istiyoruz. Bizim amacımız TOGO’da sendikalıçalışmak ve direniş bir yıl da sürse devam ettireceğiz.Ya bu TOGO tüm mağazalarıyla birlikte kapanacak yada biz içeri gireceğiz.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-20

Ayakkabı üretimi yapan TOGO fabrikasında işçilerdirenişin başlamasından yaklaşık 2 ay öncesinde Deri-İş’te sendikal örgütlenme çalışmasına başladılar.Düşük ücretlerin ve onursuzca çalıştırmanın işçilerinörgütlenmesinde tetikleyici bir rol üstlendiğiTOGO’da süreç gelinen aşamada örgütlenmeyeyapılan saldırı ile kapı önü direniş boyutunu almışoldu. Ankara’nın mevcut sınıf hareketinin geriliği veTOGO işçilerinin geçmişten gelen herhangi birmücadele deneyiminin olmayışı da göz önünealındığında, TOGO direnişinin ne kadar zor süreçleryaşadığı ve yaşayacağı öngörülebilir.

TOGO’da direnişin önemi

TOGO işçileri, sınıfın örgütlü mücadelesiaçısından yok denecek kadar sınırlı deneyimin olduğukentte anlamlı bir eylem gerçekleştiriyorlar. En sonTEKEL direnişinin yaşandığı Ankara’da bu direnişemek güçleri için adeta bir sınav alanı olmuştu. Buaçıdan, TOGO direnişi ve işçilerin ördüğü eylemselsüreç hem diğer sınıf bölükleri açısından hem deemekten yana güçler açısından bir soluk borusu işlevigörüyor. Örgütlü örgütsüz birçok kesimin dilinedolanan “eski işçi kalmadı” nakaratı, yapılaneylemlerle gerekli yanıtı alıyor.

TOGO direnişinin şöyle bir önemi de var: Sonyıllarda yaşanan direnişlerin büyük çoğunluğunda,örgütlenme çalışması yürüten öncü işçilerin iştenatılması ile direnişler üretim durdurulmadan başlarkenTOGO’da bu çok daha ilerden olmuştur. Direnişbaşlamadan 2 ay önce örgütlenme çalışmasıbaşlatılmıştır. Patronun örgütlenmeyi öğrenmesi ileberaber 9 işçi işten atılmış, ardından üretim işçilertarafından durdurulmuş ve toplu bir şekilde direnişeçıkılmıştır. Direniş esnasında ise, sendikaya üyeolmayan az sayıdaki işçi dışında bütün işçiler iştenatılmıştır.

İşçilere düşen görevler

TEKEL direnişi deneyiminin de gösterdiği gibi,bir direnişin ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğikonusunda işçilerde açıklıklar yaratmak büyük önemtaşımaktadır. Bir direnişin kaderini belirleyen çeşitlifaktörler vardır. Deneyimler ışığında bu faktörleri birkez daha gözden geçirmek gerekmektedir.

Direnişin kazanımla sonuçlanmasının en temelşartı TOGO patronu üzerinde basınç oluşturmaktangeçmektedir. Bu kapsamda TOGO işçileriyle destekve dayanışmanın örgütlenmesi büyük önemtaşımaktadır. Direnişin sesinin Ankara’nın çeşitlibölgelerindeki işçilere, öğrencisinden esnafına, kamuemekçisinden emekçi semtlerine kadar ulaştırılması(bildiri ve afiş çalışmaları, eylemler, salonlardayapılabilecek dayanışma etkinlikleri, radyo-televizyon gibi geniş kitlelere ulaşabilecek araçlarınkullanılması gibi) en önemli görevlerden biridir. Kitleiletişim araçlarının sermayenin elinde olduğunudüşündüğümüzde bunun çok önemli bir iş olduğugörülecektir. Zira TEKEL direnişi gibi sesini dünyaçapında duyurabilmiş bir direniş hakkında bile birçokemekçi “O kadar yüksek maaş alıyorlar, ne diyedireniyorlar?” diyebiliyorlardı. Bunlar tamamen

sermaye medyasının direnişi çarpıtarak yansıtmasınınsonucuydu.

Mağazalar önünde eylemler, TOGO ürünlerineboykot çağrıları gibi çalışmalar da TOGO patronunuteşhir etmek açısından özel önem taşımaktadır.Yanısıra, Ankara’daki sendikaların, derneklerin veemekten yana olan kimi kurumların direnişe aktifdestek vermelerinin sağlanması da oldukça önemlidir.Tüm bunların yapılmaması, özellikle bir plandâhilinde hayata geçirilmemesi işçileriatıllaştırabileceği gibi umutsuzluğa da sürükleyebilir.Zaten Tekel direnişinin en önemli sorunlarından biride buydu. Direniş alanı adeta işçilerin görülmesi içinbir “müze”ye dönmüştü. Oysa Tekel’de işçilerin birişbölümü çerçevesinde yukarıda sayılan işleri yapmasıgerekirdi.

Tüm bu çalışmalar direnişin adeta can damarıhaline gelecektir. Örneğin işçilerdeki olası birekonomik sorun bile bu sayede çözümekavuşturabilecektir. Ne kadar çok kitleye seslenilirseTOGO direnişi ile dayanışmanın öneminikavrayanların sayısı da o kadar artacaktır. Dayanışmakartları gibi araçların kullanılması ise hem direnişemaddi katkı örgütlemek hem de işçilerin mücadelesinitopluma anlatmak için işlevli bir araç olacaktır.

Taban örgütlülüklerinin önemi

Bir direnişin en önemli ayaklarından biri deörgütlenme sorunudur. Yukarıda sayılan onca işi biriki kişinin yapabilmesi oldukça zordur. Aynı zamandaher şeyi sendikadan beklemek de en önemlihandikaplardan biridir. Bunun için acilen işçilerin birkomite oluşturup bu işlerin hayata geçirilebilmesi içinharekete geçmeleri gerekmektedir. Bu yönde atılan ilkadımların güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.Deyim uygunsa, hiçbir işçi boşlukta kalmamalıdır.Tüm işleri planlayan bir komite ve sayılan işleriorganize etmek üzere yan yana gelmiş alt komiteleroluşturulmalı, direnişteki bütün işçilerin bir göreviolmalıdır. Sendikaların gezilmesi için bir komite, gıda

sorununun çözülmesi için bir komite, semtlere vesanayi havzalarına afiş bildiri vb. ulaştırılması için birkomite gibi… Bu süreç işçilerin bilinç düzeylerininyükselmesi açısından da süreci hızlandırıcı bir etkenesahip olacaktır.

Emekten yana güçlerin direnişle dayanışmaamacıyla ortaya koyacakları pratikleri ete kemiğebüründürecek olan ise, kuşkusuz ki direnişin öznesiolan TOGO işçilerinin ortaya koyacağı irade olacaktır.

Ankara’dan bir sınıf devrimcisi

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

TEKEL direnişinin dersleri ışığında TOGO direnişi…

TOGO’da direniş ve görevler

TOGO işçilerinin sesiyayılıyor!

BDSP çalışanları tarafından Sincan’ın birçokyerine TOGO işçilerinin sendikalı olmak içinmücadele verdikleri ve bunun sonucunda patronunişten atma saldırısı ile karşılaştıklarını anlatan afişleryapıldı. Plevne ve 12. Cadde’ye yoğun olarak yapılanafişlerin yanı sıra 16 Mayıs sabahı erken saatlerde,organize sanayi bölgelerinde çalışan işçilerin servisbekledikleri yerlerde bildiri dağıtımı yapıldı. Ayrıcaakşam saatlerinde emekçilerin yaşadığı evlerinkapıları tek tek çalınarak Kızıl Bayrak gazetesi satışıyapılırken TOGO direnişi emekçilere anlatıldı. Bildiridağıtımı ve afiş çalışması esnasında ilgili olankişilere TOGO’da yaşananlar aktarıldı.

BDSP’lilerin afiş çalışmaları Mamak’ta da yoğunbir şekilde devam etti. Mamak’ta TuzluçayırMahallesi’nden Ege Mahallesi’ne kadar Nato Yoluboyunca işçi servislerinin geçiş güzergahları veotobüs duraklarına direniş yerinin adresinin yazılıolduğu “TOGO işçilerinin sendikalı olmamücadelelerini destekleyelim!” şiarlı BSDP imzalıafişler yaygın bir şekilde yapıldı.

BDSP’li sınıf devrimcileri TOGO direnişinin sesiniemekçilere taşımaya devam edecek.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-20

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

“Burada kimse sendikalı olamaz” denilen AvrupaSerbest Bölgesi’nde bir ilki gerçekleştirerek greveçıkan Birleşik Metal-İş üyesi EPTA işçileri, 11Mayıs’ta başladıkları grevlerini kararlılıklasürdürüyorlar. Toplu sözleşmeli bir şekilde çalışmakistediklerini belirten işçiler dayanışma çağrısındabulunuyorlar.

- Kısaca fabrikadan bahseder misin? İlkay Öztuna: Ben sendika baş temsilcisiyim.

Fabrikada yaklaşık 3 yıldan beri çalışmaktayım.Çalıştığımız fabrikada marketlerde kullanılan soğutmasistemleri yapılıyor. İtalyan sermayeli olan fabrikadakapsam içinde olan 28 işçinin 27’si sendika üyesi.

- Niçin sendikada örgütlenmeye karar verdiniz?Cüneyt Kurt: İki yıldan fazla burada çalışıyorum.

İçerdeki adalet için düzen ve ücretlerden dolayıDİSK’te örgütlenmeye karar aldık.

Ahmet Gezer: Burada 18 aydır çalışıyorum. Bufabrikada kimisine %0, kimisine yüzde % 20, kimisineyüzde %50 ücret artışı veriyorlar. Burada adaletsizlikvar, aynı işi yapsan da böylesi adaletsiz bir işleyiş var.Biz de güçlü ve dişli sendika istedik DİSK’teörgütlendik. Bu bizim için bir başlangıç, örgütlendikbu seviyeye geldik.

İlkay Öztuna: Bizler en başta patronun ikidudağının arasında olan çalışma sistemindenkurtulmak istedik. Fabrikada esnek çalışmauygulanıyor. İşçilere kafalarına göre zam yapılıyor.Müdürler işçiler arasında adamcılık yapıyor. Hiçbirsosyal hakkımız, ikramiyemiz yok. Tam birgüvensizlik durumu var.

Türk Metal’den istifa etmesi gereken işçilerinistifalarının üzerinden bir ay geçtikten sonra Eylül ayıbaşı gibi bakanlığa yetki tespiti için başvurduk.

1 Ekim’de yetkiyi aldık. Bundan tam bir gün önceaynı zamanda bize öncülük yapan Levent arkadaşıişten çıkardılar. “Performansını beğenmedik” diyeçıkardıklarını söyleseler de biz neden çıkarıldığını çokiyi biliyoruz. Zaten sendika tarafından işe iade davasıaçıldı. Mahkemenin 2. duruşması oldu, ben deLevent’e şahitlik yapıyorum.

- Birleşik Metal’de örgütlenmenizin nedenini veörgütlenme sürecini söyler misiniz?

Cüneyt Kurt: DİSK’i tercih etmemizin sebebibizim yanımızda olması. Diğer sendikanın olduğufabrikada çalıştık, biliyoruz. Kesinlikle söz sahibideğildik orada. Örneğin DİSK’te ise TİS taslağınıhazırlamak için bizi çağırdılar ve toplantılar yaptık,bize danışıldı, soruldu ve bu şekilde taslak hazırlandı.

Ahmet Gezer: Buraya girmeden önce sordular.Türk Metal’den istifa ettik, önce 4 kişilik komitekurduk. Ve parça parça işçilerle konuştuk, kimseyesöylememeleri gerektiğini tembihledik. Bizimistediğimiz fabrikada ayrımcılık yapılmasın, huzurlubir şekilde çalışmayı istiyoruz.

Cüneyt Kurt: Örgütlenme sürecinde benimyanıma biri girdi onunla konuştum, o gün onu noteregötürüp üye yaptım, çok hızlı davrandık. Tek tek, gizli

gizli konuştuk. Bizim aramızda birlik, beraberlik var.Serbest Bölge’de ve Trakya’da bir ilke imza attık,tarihe yazılacağız.

“Serbest Bölge’de bir ilke imza attık”

- İlkay Öztuna: Yetkiyi aldıktan sonra işçiarkadaşlarla birlikte sendikada bir taslak hazırladık.Bu taslakta 2 ikramiye ve yaklaşık %10 zam teklifivardı. 3-4 görüşme yaptık ancak bir sonuç alamadık.Biz önerdiğimiz zam oranını neredeyse hiçtartışamadık. Bize “ben esnek üretim yaparım,ikramiye yerine performansa göre prim veririm”dayatması yapıldı. Kaldı ki temsilci olarak ben yasalizinlerimi bile kullanamıyordum. Arabulucuaşamasında da 3 görüşme yaptık. Bundan da bir şeyçıkmadı. Bu yüzden grev kararını astık. Grevuygulamasının son günü olan 11 Mayıs’a kadarbekledik. Sonuçta çok da bir şey istemediğimizi,anlaşabileceğimizi düşünüyorduk. Ancak bize uygunbir teklif sunmadılar, biz de greve çıktık.

Bu süreçte birkaç arkadaşa para teklifindebulundular. “Sendikaya üye olmasaydın bu kadar paraalırdın!”, “fabrika kapanır!” gibi baskılar oldu. Ancakbiz birliğimizi koruduk. Bu sürecin sonuna kadararkasındayız. Grev hakkımızı kullandık. Bu süreçteherkes birbirine güvendi.

Kimi yerlerde güya işçi temsilcilik sistemi var.Onların da hiçbir işe yaramadığını biliyoruz. Sözlerledeğil imza istiyoruz.

Erdem Bayram: Ben daha önceden hiç sendikalıçalışmadım. En başta haberim oldu ama bu işinsonuna doğru içine girdim. Bu işleri tam olarakbilmiyordum. Açıkçası da tam olarak işçileregüvenemiyordum. Sonrasında ise biraz araştırdım işçiarkadaşlarda bana sendikayı anlatınca sendikaya üyeolmaya karar verdim.

Erdal Akbaş: Ben evde tek çalışıyorum. Eşimhamile. İşe ilk girdim 1 ay sonra arkadaşlar bana geldive sendikadan bahsetti. Ben de biraz zaman geçsingelirim dedim. Sona doğru sendikaya üye oldum.

Bundan önce 4 yerde çalıştım. Askere gitmedenönce bir çuval fabrikasında çalıştım. Kapanmak

üzereyken tazminatımı 6 aya böldüler. 6 ayıgeciktirdiler, bizi senetlerle geçiştirmeye çalıştılar.Arkamızda destek yoktu. Desteğin olmayıncamahkeme bile açamıyorsun.

Biz sendikalı olarak çalışmak istiyoruz. Bu sürecinfazla uzatılmadan bitirilmesi lazım. Bunu ilerleyensüreçte göreceğiz.

-Talepleriniz neler?Ahmet Gezer: Bu grev sürecine gelinmeyi

toplantılarda ortak taslak hazırlandı bu taslak işverentarafından kabul edilmedi. Onların tekliflerini de bizkabul etmedik. Aracı geldi oradan da sonuç çıkmadı.Süreç böyle yaşandı.

Burası aşağı yukarı asgari ücret üzerindençalıştırıyor işçilerini. 5-6 kişi dışında arasındauçurumlar var. Ben de formenim ve ücretim yüksekfakat bu adil değil, güvenceli değil.

Cüneyt Kurt: Biz aslında 4 ikramiye dedik, 3dedik şimdi ise 2 dedik. Sendika bizi destekleyecek.

Burası 4- 4,5 yıllık bir fabrika. İşçilerin arasında150-350 milyon farkın olması kabul edilir değil. Aynıişi yapıyoruz ama adam benden 350 TL fazla alıyorneredeyse asgari ücretin yarısı. Daha önce böylesi birşeyle karşılaşmadım.

Erdem Bayram: Hak ettiğimiz ücreti almakistiyoruz. Ama her şeyden önce içeri sendikanıngirmesini istiyoruz.

“Bu iş ya olacak ya olacak!”

- Grev sürecine dair düşüncelerinizi alabilirmiyiz?

Cüneyt Kurt: İlk defa greve çıkıyorum.Korkumuz yok, cesaretimiz var.

Önceden işverenden biri geldiğinde, bir şeydediğinde “tamam abi!” derdim. Ama şimdi gitsendikamla konuş diyorum. Bana verdiği maaşı zatenbaşka fabrikadan da alabilirim. Ama sendikalı olmak,haklarımın güvencede olması çok önemli. Müdürlerkimi arkadaşlara maaşlarına zam teklifi yaptılararkadaşlarımız bunu kabul etmediler.

1 aysa bir ay, 9 aysa 9 ay. Burada çok olumlusonuç çıkarsa diğer fabrikaların işçilerine örnekolacağız. İnadına sendika, inadına BİZ.

Ahmet Gezer: Resmi hakkımızı kullandık. Herşey olumlu geçiyor, bizimle anlaşmadığı süreceburadayız.

Bana da tekliflerde bulundular ama kabul etmedimtabii ki, arkadaşlarımı satmadım, satmam da.

Erdal Akbaş: Serbest bölgeye sendika giremezdiyorlardı. Biz bunu kırmış olacağız. Az kişi olmamızbir avantajdı ama bunun arkasını ASB’de getirmemizlazım.

Erdem Bayram: Başta da söyledim, ilk başta birbirimize güven duymuyorduk. Bu işin içine girincegüç olduğumuzu gördüm. Öncesinde birçok hakkımızıbilmediğimizi gördüm. Birlikte olunca kardeşolduğumuzu fark ettim ve bu yüzden birbirimizlekenetlendik.

Kızıl Bayrak / Trakya

Grevci EPTA işçileri: Birbirimizekenetlendik!

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-20

Avrupa Serbest Bölge’de kurulu bulunan Eptaİstanbul Soğutma Sistemleri fabrikasında BirleşikMetal-İş Trakya Şubesi öncülüğünde örgütlenen işçilertaleplerinin kabul edilmesi için üretimden gelengüçlerini kullanarak greve çıktı.

Epta patronu, işçilerin 2 ikramiye ve ortalamayüzde 10’luk zam talebini sürecin başından berireddetmiş sendikal örgütlenmenin mantığına aykırıönerilerle süreci tıkamıştı.

Fabrika yöneticileriyle yaklaşık iki aydır toplu işsözleşme maddeleri üzerine yapılan görüşmelersonuçsuz kalmıştı.

Greve desteği engelleme girişimi

Avrupa Serbest Bölge girişinde sendikayöneticileri, desteğe gelenler ve basın engellemeyemaruz kaldı. Greve desteği engellemek, grevci işçileritecrit etmek için serbest bölgeye girişler yasaklandı.

Avrupa Serbest Bölge önünde biraraya gelenGenel-İş üyeleri, BDSP, ESP ve TKP de greve destekverdiler. Güvenlikler ve polis sınırlı sayıda işçiyi

içeriye alarak sınıf dayanışmasının önüne geçmeyeçalıştı.

Grev için serbest bölgede eylem

Birleşik Metal-İş Trakya Şube Başkanı Hazır FedaiDuvan, Birleşik Metal-İş Genel Sekreteri SelçukGöktaş ve TİS Daire Başkanı Mehmet Beşeli’ninkatılımı ile grev pankartı EPTA fabrikasına asıldı.Çevredeki işçilerin ilgiyle izlediği eylemde AvrupaSerbest Bölgesi’nde ilk defa çıkılan grevle işçilerbüyük heyecan yaşadı. Greve çıkan işçiler serbestbölgenin girişine doğru sloganlarla yürüyüşe geçerekkapıda bulunan destekçi kitleyle buluştu.

Basın açıklamasını yapan Birleşik Metal-İş GenelSekreteri Selçuk Göktaş, sınıf mücadelesinin her yerdesürdüğüne değinerek sömürünün devam ettiği heryerde işçiler olarak hakları için mücadele ettiklerinisöyledi. EPTA işçileri greve çıkışlarını davul ve zurnaeşliğinde halaylar çekerek kutladı.

Kızıl Bayrak / Trakya

Sınıf hareketiSayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Kayseri İşçi Birliği Sözcüsü Hacı Bora Koç ve UğurCandar Erbosan Boru fabrikasındaki toplu söleşme sürecihakkında açıklamalarda bulundu.

KİB temsilcilerinden Hacı Bora Koç işçilerin sorunlarınadeğinerek şunları söyledi: “Erbosan’da toplu sözleşmegörüşmeleri anlaşmazlıkla sona erdi. Arabulucu datarafların anlaşmasını sağlayamadı. Bu durumda 14 NisanPazartesi günü greve çıkılması gerekiyor. Sefalet ücretleridayatmasına, ağır çalışma koışullarına rağmen işçiler halaasgari ücretin biraz üzerinde olan ücrete talim ediyorlar.Üstelik eşit iş yapan işçiler eşit ücret alamıyorlar. Kademeliolarak işçi ücretleri kademeli olarak belirleniyor”

İşçilerin grevin kapıda olduğu günlerde Çelik-İşağalarının Antalya’ya eğitim seminerine gitmesine, haklıolarak tepki gösterdiğine değinerek şunları sözlerineekledi: “Daha önce işçiler toplu sözleşme taleplerinisendika yöneticilerine iletmişlerdi. Sendika yöneticileri butalepler doğrultusunda toplu sözleşmeyişekillendireceklerini söylemişlerdi. Buna rağmengelişmeler konusunda işçiler haftalardır her hangi bir bilgiverilmiyor. Hangi maddelerde anlaşma sağlandığı, hangimaddelerde sağlanmadığı konularında işçiler bilgi sahibideğiller”

Çelik-İş ağalarının sessizliğinin işçilerin kaygılarınıartırdığını belirterek: “Toplu sözleşmesine sahip çıkan,

tepkisini ortaya koyan Fevzi isimli bir işçi işten atıldığındada Çelik-iş ağaları sessizliklerini sürdürmüşlerdi. Erbosanişçilerinin arkadaşımız işe geri dönsün taleplerinekulaklarını tıkayanlarda aynı yöneticilerdi” dedi.

KİB Sözcüsü Uğur Candar ise şöyle konuştu:“Kayseri’de iki elin parmağını geçmeyen metalfabrikalarında da ihanetçi Öz Çelik-İş ve Türk Metal’edönük öfke artıyor. HAS Çelik’te reel olarak % 0 zamlısözleşmeye imza atan Türk Metal ve Erbosan’da işçilerintaleplerine rağmen fabrikanın zarar etmemesi anlayışıylahareket eden ve ortalama 800 TL’yi geçmeyen ücretleresefalet sözleşmesine imza atmaya çalışan Öz Çelik-İştayfası, öncü işçileri patronla elbirliği yaparak kapınınönüne koyuyor”

Saldırıların tek merkezli olduğunu dile getirdiğiaçıklamasını şu ifadelerle sonlandırdı: “Erbosan’dasendika başkanının masasına yumruk vuran öncü birişçinin işten atılmasıyla, Birleşik Metal-İş’te örgütlendikleriiçin işten atılan işçilere yapılan saldırılar tek merkezlidir.Direniş de metal işçilerinin birliği temelinde tek merkezliolarak inşa edilmek durumundadır. Kayseri İşçi Birliğiolarak bu anlayış çerçevesinde sürece yükleniyor, işçilerinbirliğinin olmazsa olmazı olan taban örgütlülüklerini inşaetmek için çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz”

Kızıl Bayrak / Kayseri

Avrupa Serbest Bölgesi’ndeEPTA işçileri grevde!

“CEHA'da mücadelebüyütülmeli”

Kayseri Organize Sanayi Bölgesi'nde kuruluCEHA fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin

örgütlenme mücadelesi sürüyor.

Kayseri İşçi Birliği ise yaptığı açıklamayla CEHAişçilerinin mücadelesini selamladı. Kayseri İşçiBirliği Sözcüsü Uğur Candar, Ceha işçilerinineylemine kitlesel desteğin verilmesinin önemineve sendikanın bu konuda yapması gerekenlereişaret etti.

Açıklamada şöyle denildi: “Böylesi bir eylemin en geniş desteği arkasına

alarak gerçekleşmesi anlamlı olacaktı. Zira Cehaişçilerinin dayanışmaya ihtiyacı var. Bu çerçevedetüm emek örgütlerinin katılımını ve eylemlidesteğinin alınmasına önem verilmeliydi. Sendikadeğiştirme ve sendikalaşma arayışları artanişçilere yönelik olarak eyleme katılım çağrısıyapılmaması büyük bir eksiklikti. Eyleme katılımın60'la sınırlı kalmasının nedeni işçinin en güçlüsilahı iç örgütlülüğün hala zayıf olmasıdır. Şu anakadar Birleşik Metal-İş yönetimi işçi kıyımları dadahil işçinin tepkisini iyi örgütleyememiştir.Sendikanın görevlerinden sadece biri işçiyigötürüp noterde sendikaya üye yapmaktır. Şuana kadar yapılan birkaç eylem söz konusudur.Asıl yapılması gereken işçilerin fiili-meşru gücünedayalı eylemsel süreçleri yaygınlaştırmaktır.'Yasallık' tuzağından kurtulmak, işçi sınıfınınmücadele yasalarına yaslanmaktır. Buyapılmadığı sürece Ceha patronunun işçilereyönelik istifa tehditleri ve sendikayı yetkisizkılmaya yönelik her türden ayak oyunları artaraksürer.”

Kızıl Bayrak / Kayseri

Erbosan işçisinin öfkesi artıyor

Arçelik'te TürkMetal-patron işbirliği

Arçelik'te Türk Metal çetesinin ihanetine karşıtepkilerini dile getiren işçiler patron-sendikaişbirliği ile işten atılmalarını 14 Mayıs günüprotesto ettiler. Aralık 2011’de Arçelik A.Ş.Çamaşır Makinası İşletmesi yönetimi tarafından“üretimde daralma” gerekçesiyle işten atılanişçiler, birkaç hafta sonra Türk Metal Sendikasıtarafından Kırıkkale'den getirilen 100 işçinin,işten atılan işçilerin yerine işe alındığınısöylediler.

Fabrika önünde açıklama yapan işçiler, gerekTürk Metal Sendikası, gerekse işveren tarafındansürekli psikolojik baskılara (mobbing) vefişlemeye maruz bırakıldıklarını belirttiler.

İşçiler açıklamaya şöyle devam etti: “Bubaskılara karşı en ufak bir direniştebulunduğunuzda tehdit edilerek susturulursunuz.Bu baskılara karşı bizi savunması gereken TürkMetal Sendikası bu haksızlıklara ve tehditlere gözyummuş, ortak olmuş, işten çıkarılmamızdabüyük etken olmuştur.”

İşten atılan işçilerin eyleme katılmalarınıengellemek için, işçilere çalışmaya devam edenyakınlarının işlerine son verileceği tehdidindebulunuldu.

İşten atılmalarını Bosch’ta yaşanan sendikadeğiştirme sürecinin yansımaları olarakgördüklerini söyleyen işçiler Türk Metal’inihanetçi, sarı sendika olduğunu da söylediler.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-20

CMYK

MESS Grup TİS sü 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

CMYK

Yeni dönem MESS Grup

2012-2014 dönemini kapsayan MESS Grup TİSsüreci geçtiğimiz günlerde yetki başvurularınınyapılmasıyla resmen başladı. Sınıf mücadelesinde herzaman özel bir önemi olan Grup TİS’leri birçoksarsıcı gelişmeye gebe görünüyor. Zira bir önceki TİSsürecinde yıllar boyunca kanıksatılan bir ihanetçarkında ilk gedikler açılmış ve bu çarkın nasılkırılacağı gösterilmiştir. Böylece metal işçileriningrev silahı ile sonuç alınabileceğine olan inancıgüçlenmiş, özgüveni artmış, beklentileri yükselmiştir.

Bosch süreci tam da bu birikimin bir ifadesiolduğu gibi bundan sonra olacakların da habercisidir.Bosch işçileri sonu kaçınılmaz biçimde satış olan buTİS sürecine daha baştan müdahale ederek, MESS-Türk Metal cephesine sert bir tokat vurmuşlardır.Böylece mücadelenin kapsamını ve niteliğini dahabaştan belirlemişlerdir. MESS-Türk Metal cephesi buçıkışı bastırmaya çalışsa da amacına ulaşamamıştır.Ancak bu kadarı dahi bu TİS sürecinin oldukça sertve çatışmalı geçeceğini göstermektedir. Eğer doğruyönetilebilirse, TİS süreci Bosch kıvılcımını yangınadönüştürebilir, ihanet ve satış şebekesine önemli birdarbe vurabilir, önceki dönemde konulan “30 yıllıkTİS düzenini yıkmak” hedefinin gerçekleşmesinisağlayabilir. Bu da sınıf mücadelesinde yeni birdönemin önünün açılması demektir.

Bu durum, sürece yönelik politik-pratik ilginin herzamankinden daha canlı tutulmasını zorunlukılmaktadır. Sözkonusu olan sınıf mücadelesininönünü açabilecek bir gelişmeyse eğer, etkili birmüdahale büyük bir önem taşımaktadır. Sınıfındevrimci güçleri stratejik önemi büyük bu kavgadametal işçilerinin yanında olmalı, rolünü başarıylayerine getirebilmesi için tüm güç ve imkanlarınıseferber etmelidir. Bu amaçla alandaki güç, imkan vearaçlarımızı gözden geçirmeli, sürecin çok yönlüihtiyaçlarına yanıt verebilmek hedefine uygunbiçimde politik ve pratik donanımımızı arttırmalı,çalışma ve mücadele kapasitemizi yükseltmeliyiz.

Sürece etkin bir müdahale, basitçe başkaalanlardan bu alana güç sevk etmek ya da alandakigüçlerin mücadele güç ve kapasitelerini yükseltmeklesınırlı değildir. Bu asıl kapsamını metal işçilerinindavasını sınıf mücadelesinin diğer mevzilerindekararlılıkla savunmada ve onların davasını sınıfın

davası haline getirmede bulmaktadır. Bu da, MESSGrup TİS sürecinin hemen tüm alanlarda çalışma vemücadelenin temel bir gündemi yapmak, metalişçilerinin mücadelesini diğer sınıf bölüklerinetaşımak, aktif destek ve dayanışmayı örgütlemek, işçisınıfının metal işçileriyle kavgada omuz omuzayürümesini sağlayabilmek demektir. Bu yoldabaşarıyla ilerleyebilmek için, tüm süreci kapsayan birçalışma stratejisi, bu stratejiye uygun politikalar,araçlar, örgütlenme ve mücadele biçimleri ile birmücadele hattı oluşturmak demektir.

Bu amaçla öncelikle sürecin temel dinamiklerine,temel tarafların sürece yaklaşımlarına, gelişmelerebağlı olarak olası tutumlarına ve şu ankihazırlıklarının niteliğine bakalım.

MESS ve Türk Metal cephesi

MESS ve Türk Metal cephesi, önceki döneminTİS sürecinde Birleşik Metal cephesindenbeklemediği bir dirençle karşılaşmış, ciddi birbiçimde sendelemiş ve bir dizi kayıp vermişti. Ortayaçıkan bu sonucun en önemli nedeni, MESS saflarındayaşanan kargaşa ve giderek ortaya çıkan dağılmaydı.Birleşik Metal cephesinden ortaya konulan greviradesi karşısında MESS patronları ortak sınıfçıkarlarını korumak yerine kendi dertlerinedüşmüşlerdi. MESS yönetiminin çabası, uyarıları vetehditleri yeterli olmamış, Birleşik Metal MESSbünyesindeki bu çatlağı değerlendirerek, ekprotokollerle her bir fabrikada Türk Metal’insözleşmesinin üzerinde ücret zamları eldeedebilmişti. Bu zamlar yüksek oranda olmasa dasembolik değeri önemliydi. Sonuçta grev iradesiMESS’in iç birliğini bozabilecek kadar etkili olmuş,bu da metal işçilerini daha fazlası içincesaretlendirmişti. Bu koşullarda MESS bazıfabrikalarda kayıplarını dengelemeye kalkıştıysa dabunda başarılı olamadı, moral yenilgiyi kabullendi,ancak kaybettiklerinin fazlasını almak üzere birsonraki TİS’e odaklandı.

Bu da yeni dönemde MESS’in içbirliğini,mücadelenin ilerleyen aşamasında koruyacak biçimdesağlamlaştırması anlamına gelmektedir. Bu amaçlaönceki dönemde yalpalayanlara gönderilen ikazlar,

üyelikten ihraç tehditleri gibi müdahalelerinyapıldığını biliyoruz. Diğer taraftan, sürecin tümaşamalarını gözeten uzun soluklu bir planlamayapıldığına da kuşku duyulmamalıdır. Bu çerçevedeüyelerin sürecin siyasal anlamı ve önemi konusundabilinçlendirilmesinin yanısıra tek tek fabrikalardasınıf bölüklerinin mücadele gücünü zayıflatacak kirlioyunlara başvurulacaktır. Benzeri yöntemlerleöncelikle Birleşik Metal saflarını dağıtmak, mücadelegücünü zayıflatmak, grevden uzak tutmak ya da greviradesini olabildiğince zayıflatmak isteyeceklerdir.Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalardakihazırladıkları satış sözleşmesine tepkileriniyumuşatmaya, satış anında olası bir öfke patlamasınıengellemeye çalışacaklar, bunun için her türlü kirli vekaranlık yönteme başvuracaklardır.

Kirli ve sert yöntemlerin yanısıra çeşitlimanevralara başvurmaları da olasıdır. Bunlar arasındakriz tehdidiyle işçileri terbiye etmeye yönelikgirişimler öne çıkabilir. Ayrıca işçilerin gözleriniboyamaya yönelik birtakım ödünler de sözkonusuolabilir. Ancak metal işçileri cephesinden güçlü birbasınç olmaksızın ücret ve sosyal haklarda ödünvermeleri zordur. Tipik bir TİS klasiği olarak masayaağır bir gasp planıyla oturmak, böylece işçilerisavunma konumuna sokmak, ardından da gaspplanını geri çekerek satış sözleşmesini işçilereyutturmak oyunu oynanabilir. Sonuçta MESS ve TürkMetal cephesinde, 30 yıllık TİS düzenini korumak vemetal işçisine boyun eğdirmek için tüm güç veolanaklar seferber edilecektir.

Öyleyse yapılması gereken, MESS-Türk Metalcephesinden gelecek her türlü saldırı ve manevrayakarşı gözleri dört açmak, tüm olasılıklara karşıhazırlıklı olmak, metal işçilerini bilinç-örgütlenme-eylem bakımından hazırlamaktır. Her durumdainisiyatifi elde tutacak, politik-moral üstünlüğükoruyacak güçlü yanıtlar üretebilmektir.

Birleşik Metal cephesi

Birleşik Metal hem ileri ve öncü sınıfdinamiklerinin yoğunlaştığı sendikadır, hem de metalişçilerinin mücadele tarihinde üstlendiği rol nedeniyleözel bir konuma sahiptir. Bu nedenle MESS-TürkMetal cephesinin karşısında Birleşik Metal cephesidurmaktadır. Halihazırda tüm metal işçileri deduruma böyle bakmaktadır. Birleşik Metal üyesimetal işçileri omuzlarındaki yükün bilincindedir.Geçtiğimiz aylarda yapılan MESS üyesi fabrikalarınTemsilciler Kurulu toplantısının sonuç bildirgesindebu bilinç net biçimde ifade edilmekte, buna uygun birsorumlulukla davranılacağı beyan edilmektedir.

Diğer taraftan Türk Metal üyesi işçilerin gözleride Birleşik Metal’in ve üyelerinin üzerindedir.Onların ne yapacağı, ne kadar ileri gideceği, nasılmücadele edecekleri, nasıl bir sözleşmeimzalayacaklarını büyük bir merak ve ilgiyleizlemektedirler. Elbette bu edilgen bir ilgi değildir,Birleşik Metal cephesinden gösterilen her tutum vealınan sonuç, Türk Metal’in örgütlü olduğufabrikalarda da mücadelenin durumunu doğrudanetkilemektedir-etkileyecektir.

Sürecin tarihsel önemi ve olanaklardüşünüldüğünde, Birleşik Metal yönetiminin önünde,

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-20

CMYK

üreci ve görevler Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

p TİS süreci ve görevleromuzlarına yüklenen sorumluluğu her şeyin üzerindetutarak süreci en iyi biçimde yönetmek görevidurmaktadır. Geçtiğimiz sözleşme dönemi ve pek çokörnek, Birleşik Metal yönetiminin bakış planındakiaçıklığına karşın, pratikte bunun gereklerindenuzaklaşabildiğini, zorluklar karşısında zaman zamansendelediğini, uzun soluklu davranamadığını ortayakoymuştur. Tereddütler, tabana duyulangüvensizlikler, eldekinden olmaktan duyulankaygılar, sendikal dar görüşlülük vb. nedenlerdenkaynaklanan bu davranış çizgisinin yeni dönemdekolayca geride bırakılamayacağı gözetilmelidir. Bunoktada esas olan taban örgütlenmelerinin gücüne vesendikal demokrasinin ilkelerine yaslanmaktır.

Nitekim önceki TİS döneminde tüm zor anlardaileriye yönelik çıkışların gerisinde tabanörgütlenmelerinin gücü bulunmaktaydı. Bunlarınsakatlanması ya da biçimsel hale getirilmeleriölçüsünde de hem mücadele enerjisi zayıflatılmış,hem de ara yollara sapılmıştır. Bunun için esastasürecin seyrini metal işçilerinin bağımsız bilinç veörgütlenme düzeyi belirleyecektir. Her türlüyalpalamanın önüne ancak böyle geçilebilir.Dolayısıyla yukarıda tanımlanan tarihsel sorumluluğuomuzlarında taşıyan asıl güç devrimci-ilerici ve öncüişçilerdir. Metal işçileri, öncü güçlerinin omuzlarınınkuvveti ölçüsünde ileri gidecek ve engelleri aşa aşaMESS-Türk Metal düzenini de yıkacaktır.

Görevler

Bu durumda sürece ilişkin öncelikli görevdevrimci-ilerici ve öncü işçilerin omuzlarınıngüçlendirilmesidir. Böyle bir güçlendirme faaliyetininfarklı boyutları bulunmaktadır. Bunlardan birincisibilinç planındadır. Devrimci bir sınıf bilincine sahipolmak ise bu bakımdan her şeyin üstündedir. Çünkü,zorluklara karşı dayanma gücünü ve zorlukları aşmayeteneğini ancak böyle bir bilinç düzeyi sağlar. Böylebir bilince sahip olmayanlar, sürecin sınıfsal vetarihsel anlamı konusunda ne denli bilgi sahibi olsalarda, pratikte başka türlü davranmaktan kurtulamazlar.

Bunun için, öncülerinden başlayarak metalişçilerine devrimci sınıf bilinci kazandırmak, giderektüm saflara yaymak gerekmektedir. Dolayısıyla, sınıfdevrimcilerinin bu süreçteki en önemli görevlerindenbiri ileri ve öncü metal işçilerine devrimci sınıfbilinci taşımaktır. Bu, sürekli ve sistemli birseslenme, aydınlatma, eğitim çalışması demektir.Sınıf devrimcileri sürecin her aşamasında busorumluluklarına uygun bir pratik çaba içerisindeolacaklardır.

Elbette tek başına sınıf bilinci ve tarihselsorumluluklar konusundaki kavrayış süreciörgütlemeye yetmez. Bu bilinç düzeyine asıl olaraköncü güçler şahsında ulaşılabilir. Bununla birlikte,metal işçilerinin geniş kitlesi ileri mücadeletalepleriyle seferber edilebilir. İnsanca yaşamayayeten asgari ücret, esnek çalışma, taşeronlaştırmauygulamalarının son bulması vb. talepler geniş işçiyığınlarının seferber edilmesi bakımından önemlidir.

Eğitim ve aydınlatma çalışmasının yanı sıraörgütlenme ve eylem alanında yapılacaklar saflarındevrimci sınıf bilinci ve ruhuyla eğitilmesindebelirleyici bir önem taşımaktadır. Buradan

bakıldığında, örgütlenme alanında yapılacaklarçözücü bir rol oynayacaktır. Bu çerçevede tabanın sözve karar hakkına sahip olduğu TİS komiteleri önemtaşımaktadır.

Taslakların oluşturulma aşamasından grevsilahının kullanımına kadar metal işçileri, bukomiteler yoluyla sürece aktif bir biçimdekatılmalıdırlar. Söz ve karar hakkının fabrikadanbaşlayarak bu tarz kullanımı içerisinde işçiler, sürecintüm gidişatı hakkında bilgi sahibi olacak, tartışacak,karar verecek, yönetecektir. Böylelikle seyirciolmaktan çıkıp mücadelenin öznesi haline gelecektir.Bu ölçüde de mücadelenin sorumluluğunu üzerindehissedecek ve bedel ödemekten kaçınmayacaktır.

Önemle belirtmeliyiz ki, TİS komitelerininsendika yönetimlerinden bağımsızlaşması esastır. Busağlanmadan söz ve karar hakkının işçilerce özgürbiçimde kullanılması mümkün olmaz. Bu koşullardada ne istenilen sınıfsal enerji açığa çıkarılabilir, ne desürecin seyri içerisinde olabilecek yalpalanmalaraengel olunabilir. Yönetici kademeler TİSkomitelerinin oluşturulmasına ön ayak olmalı,tıkandıklarında müdahale etmeli, ancak onlarınbağımsız söz ve karar haklarını tanımalıdırlar.

Sınıf devrimcileri cephesinde de temelgörevlerden biri, en baştan itibaren TİS komiteleriniörgütlemektir. Birleşik Metal’in örgütlü olduğufabrikalarda bu komitelerin oluşturulmasına ön ayakolmak ve çalışmalarına aktif biçimde katılmak, TürkMetal’in örgütlü olduğu fabrikalarda da gizli TİSkomitelerini oluşturmak gerekmektedir. Bu komitelerhem sürecin seyri konusunda metal işçileriniaydınlatacak, öfkeyi büyütecek, hem de öfkepatladığında bilinçli bir kopuş biçimindeyönetilmesini sağlayacaklardır.

TİS komitelerinin sadece tek tek fabrikalardadeğil aynı zamanda sanayi havzalarında ve kentmerkezlerinde oluşturulması önemlidir. Ayrıca komiteoluşturabilecek güçlerden yoksun olunduğundakomitelerin işlevini yerine getirebilecekörgütlenmelere gidilebilir. Zaten Metal İşçileriBirliği’nin tüm birimleri de birer TİS komitesi gibiçalışacaktır.

Örgütlenme çerçevesinde, özellikle mücadeleninkızıştığı, grev aşamasına vardığı süreçte dayanışmakomite ve platformları gündeme alınmalıdır.

Bilinç ve örgütlenme planında yapılacakları doğalolarak mücadele alanında yapılacaklartamamlayacaktır. Elbette greve gerek kalmadan dasonuç alınabilir ancak özellikle mücadelenin mevcutkoşullarında uzun soluklu bir grev olmadan MESS-Türk Metal cephesini yenmek mümküngörünmemektedir. Bu nedenle bugünden metalişçilerini mücadeleye hazırlamak gerekmektedir.

Bunun için, her aşamada bu gerçekler metalişçilerine anlatılmalı ve buna uygun bir mali-teknikhazırlık bugünden yapılmalıdır. Bu türden bir hazırlıkTİS komitelerinin olağan bir gündemi olmalıdır.Diğer taraftan, mücadele kapasitesi ancak mücadeleedilerek geliştirilebilir. Bu ise, en barışçıleylemlerden başlayarak sürecin ihtiyaçlarına vegidişatına uygun biçimde eylemli bir mücadelehattından ilerlemeyi gerektirir. Bu yapılabildiğinde,metal işçileri grev gibi ağır bir yükün altınagirebileceklerdir.

Sınıf devrimcileri metal işçilerine bu gerçeklerianlatırken, diğer yandan bizzat içeriden eylemli birmücadelenin öncüleri olacaklardır. Bununla birlikte,sanayi havzalarında devrimci-militan sınıf ruhunuyayacak bir sınıf seferberliğini örgütleyeceklerdir.

Sınıf devrimcileri cephesinde de temel görevlerden biri, en baştanitibaren TİS komitelerini örgütlemektir. Birleşik Metal’in örgütlü olduğufabrikalarda bu komitelerin oluşturulmasına ön ayak olmak veçalışmalarına aktif biçimde katılmak, Türk Metal’in örgütlü olduğufabrikalarda da gizli TİS komitelerini oluşturmak gerekmektedir.

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-20

Makale18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Yunanistan’da yapılan genel seçimler, yeni ve sonderece sert bir momente geçişin göstergesi oldu.

Yunanistan, son üç yıldan beri kapitalist krizinyarattığı büyük altüst oluşlar ve sert siyasal kopuşlaryaşıyor. 1974 sonrası inşa edilen burjuva-liberal düzengiderek çökme noktasına geldi. Sınıf ve kitle hareketininmuazzam yükselişi, sokağın yıkıcı gücü ve genel grevdalgaları düzenin bütün dayanaklarının altını boşalttı.Seçimler, her ne kadar burjuva-liberal bir düzenlemeolsa da, yaşanan konjonktürde fiilen kendiniişlevsizleştiren bir pratiğe dönüştü. Sokağın ruhunu,ateşini ve arayışını yansıttı.

En başta Yunanistan’ın son 40 yılının siyasaldengesini belirleyen ve iki parti dominantlığındaşekillenmiş parlamenter işleyiş, bu iki partinin; PASOKve ND’nin çöküşüyle fiilen sekteye uğradı. Seçimsonuçları bir anlamda sokağın ve sokaktaki olasıgelişmelerin panoraması oldu. Sokağın tablosunu sundu.

Bu sonuçlar, her şeyden önce parlamento binasınasığacak içerikte değildir. Zaten bu başarıldığı ölçüdeYunanistan’da tekrar “düzen” hâkim olacaktır.

Yunanistan mali krizle birlikte gerçek anlamda birsiyasal deprem yaşamaktaydı. Seçimler bu depreminsarsıcı sonuçlarından biri oldu. Ve Yunanistan’ın içinegirdiği yeni dönemin verilerini sundu. Yunanistan’dasınıflar mücadelesinin olası seyrini bu verilerdenokuyabiliriz.

Seçim sonuçları: Sokak, neo-liberalpolitikalara hayır diyor

Yunanistan’da seçim sonuçları bir dizi siyasalvektörün önünü açtı.

En başta burjuva düzenin iki merkez partisiüzerinden şekillenen yapısı, iki partinin oylarındakişiddetli düşüşlerle sarsıldı. 2009 seçimlerinde totalde%78,5 oy alan merkez partiler, bu seçimde %47’lik biroy kaybına uğradı. Özellikle PASOK geçen dönemaldığı oyların ancak %25’ini alabildi.

ND 2009 seçimlerinde %33,47 oy almıştı. 2012’deancak %18,5 oy alabildi. PASOK 2009’da %43,92 oyalıp, tek başına iktidara gelmişti. Kriz, PASOK’u tamanlamıyla çözdü. Yeni seçimlerde aldığı oy ancak%13,8’i buldu.

Kitleler troykanın memorandumuna karşı tavırgösteren eğilimlere yöneldi. Sosyal yıkım programınıntarumarı, ülkede sınıflar mücadelesinin dalgasalyükselişi ve bunun yarattığı siyasal polarizasyonkitleleri radikal alternatif arayışlara itti.

ND’den kopan sağ popülist Bağımsız Yunanistan’ın%10,6 oyu kitlelerin kolektif refleksinin dışavurumuoldu. Yeni kurulmasına rağmen partinin ND’den ayrılıp,memorandum karşıtı bir tavır içine girmesi ve bu yöndeargümanlar geliştirmesi, önemli bir oy oranını bupartiye yöneltti.

KKE, seçim öncesinde %11, %12 oy oranıbeklemekteydi. 2009 seçimlerinde %7,4 oranında oyalan KKE, oy oranını %8,48’e çıkarsa da yaşanankonjonktürün olağanüstülüğü içinde başarılı bir sonuçolmadı. KKE bir nevi durumunu korudu. FakatSyriza’nın aldığı oyların hemen hemen yarısı kadar oyalması ve bu zamana kadar Yunanistan solunun ilk ve en

önemli gücü olma özelliğini kaybetmesi, KKE için asılproblemi oluşturuyor. Bir anlamda KKE için seçimlerhem imaj yitimi, hem de konjonktürün yarattığıolağanüstü koşullar karşısında yetersizliğini ortayakoydu. Bu durumun özellikle PAME ve parti tabanındaönemli sarsıntılar yaratma olasılığı yüksektir.

KKE’nin kriz sürecinde statükocu ve sekteryaklaşımları ve gündemi belirleyecek net bir programsunamaması, hatta PAME merkezli sınıf hareketininradikalleşmesini kontrol etme uğraşı, ona en fazlaoylarını koruma olanağı sağladı. Reformist veparlamentarist çizginin bir kanadı bu yönleriyle öneçıktı.

Sol liberal bir çizgiyi temsil eden Syriza iseseçimlerde muazzam bir atak yaparak, 2009’dakioylarını üçe katladı.

Syriza 2009 seçimlerinde %4,60 oranında oykazanmıştı. Yeni yapılan seçimlerde bu oranı %16,78’eyükseltti ve ikinci parti konumuna geldi. Syriza’nınoylarını katlayarak arttırması, Yunanistan’ın son birkaçyıllık içine girdiği sürecin dışavurumu oldu.

Syriza’ya giden oylar incelendiğinde ortaya ilginçbir tablo çıkıyor. Partinin oyları Atina gibi toplumsalmücadelenin yüksek olduğu ve Yunanistan’ın sınıfmücadelesinin nabzının attığı şehirlerde %20’leri buldu.Ayrıca özellikle genç nüfus olarak kabul edilen ve krizinbütün yükünü hisseden, geleceklerinin gasp edildiği ve

işsizliğin yaygın olduğu 18 ila 35 yaş arasındakikesimlerde parti birinci olarak seçildi. Benzer biçimdekamu ve özel sektör işçileri içinde de Syriza ilk tercihedilen parti oldu.

Sınıfla organik teması olmayan, sendikal yapılariçinde etkin bir örgütlülüğü bulunmayan Syriza’nın işçisınıfından oy alması ve sınıfın tercihleri içinde birincisırada yer bulması ilginç bir görünüm oluşturuyor.

Bunu ortaya çıkaran birkaç faktör var. En başta işçisınıfının devrimci enerjisini kristalize edecek bir siyasalönderliğin olmaması, sınıfı farklı arayışlara itti. Sınıfparlamenter düzlemde sol ve radikal olarak gördüğü vebir düzeyde arayışının ifadesi olacak yapıya, Syriza’yayöneldi. Seçim döneminde Syriza da bu yönde kitleleremesajlar vermeyi ihmal etmedi.

KKE’nin sekter, içe kapalı, bürokratik yapısı, süreceilişkin net bir politik hat oluşturamaması sola yönelmişkitlelerin KKE’yle mesafeli olmasına yol açtı. Bueğilimin doğmasında Syriza oluşumunun kendisinin“radika sol” bir ittifak olması ve seçim sürecindeKKE’ye seçim ittifakı teklifinde bulunması, sol birhükümet çağrısı yapması ve KKE’nin bu teklifireddetmesinin de etkileri bulunuyor.

Fakat Syriza kendine yönelen ve yönelme ihtimaliolan bu büyük potansiyeli kavrayacak ne bir politikprograma, ne de bir örgütsel donanıma sahip.

Her şeyden önce Yunanistan’da sınıflar

Yunanistan’da yükselen faşizm ve Avrupa’da neo-faşist hareket

Volkan Yaraşır

Yunanistan Avrupa’da sınıflar mücadelesinin konsantre odağınadönüşüyor. Yunanistan işçi sınıfının karşısında bütün Avrupa gericiliği var.“Kavga daha yeni başlıyor.”Yunanistan işçi sınıfı sokağı kazandığı, sokağı örgütlediği ve sokaktakalmayı başardığı oranda geleceği kazanacaktır.

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-20

Makale Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

mücadelesinin son derece keskinleştiği, devrim verestorasyon ikileminin hızla kendini ortaya koymayabaşladığı koşullarda, reformist sol heterojen örgütselyapısıyla süreci örmekten öte, kendine yönelmişkitleleri hayal kırıklığına uğratması büyük bir olasılıktır.

Çünkü Yunanistan koşulları ve içine girilen moment,sol liberal bir çizginin toplumsal mücadele içindekonjonktürel bile olsa etkili olmasına olanakvermeyecektir.

Syriza’nın, küçük sosyalist yapıların yanında anagövdesini Synaspismos oluşturuyor.

Synaspismos Avro-komünist bir çizgiyi temsilediyor. Tipik, legalist ve parlamentarist bir yapı. NeSyriza ne de Synaspismos’un krize ve krizin sonuçlarınailişkin politik projesi bulunuyor. Kitleler aslındayaşanan yüksek konjonktürün yarattığı atmosferleSyriza’ya yöneldi. Örgütsel yapı ve politik programolarak parti, bu büyük gövdeyi ve yönelimi kaldıracakdonanıma sahip değil. Önümüzdeki günlerde Syriza’nıntakatsiz kalması ve sürece müdahale etmekte atıllığıortaya çıkarsa şaşırmamak gerekiyor. Syriza kitlelerinacil ihtiyaçlarına ve yönelimlerine ikircikli tavır aldı.Borçların tek taraflı ödenmemesi, iptal edilmesi vesilinmesi, finans sektörünün kamulaştırılması, AB’yleilişkilerin koparılması gibi konularda net bir tutumgeliştirmedi. En fazla borç ödemelerinin ertelenmesi verasyonel bir şekilde ödemelerin yapılması yönünde tavırsergiledi. AB içinde kalma ve Eurozone yanlısı ısrarınıkorudu. Krize karşı anti-kapitalist bir yaklaşımdan öte,Keynesgil yaklaşımlar sergiledi. Seçimlerde özelliklePASOK tabanına seslenirken, ulusalcı temalargeliştirmesi, PASOK’tan atılan milletvekilleriylekurduğu ilişkiler ve seçim sonuçlarından sonra burjuva-reformist 1981 PASOK’unu temsil ettikleri iddiasındabulunması düşündürücüdür ama şaşırtıcı değildir.

Kısaca seçimler Yunanistan’ın sokaktan gelenradikal arayışlarını ortaya koydu. Ama sandık buarayışlara sığmamaktadır. Sokağın stratejisini anti-kapitalist program oluştururken, Syriza sol reformistçizgisiyle bu potansiyeli ne kavrayabilir ne de sokağınruhunu anlayabilir. Kitlelerin bunu anlaması da çokuzun sürmeyecektir.

Avrupa’da neo-faşist hareketin yükselişi

ND’den kopan sağ popülist, Bağımsız YunanistanPartisi seçimlere ilk defa katılmasına rağmen %10,6 oyaldı. Memorandum karşıtı bir tavır sergileyen BağımsızYunanistan ND’nin kaybettiği oyların bir kısmınıkendinde topladı. Bu oy oranı ve sağın diğer partilerinegiden oylar Yunanistan’da sağın hale güçlü bir konumiçinde olduğunu ortaya koydu.

Seçimlerde ırkçı sağ radikalizasyon da zirve yaptı.Yunanistan’da faşist hareketin yükselişinin çok vektörlünedenleri yanında, bazı özgün nedenleri debulunmaktadır.

En başta neo-liberal karşı devrim programınıYunanistan’da hayata geçiren hem ND hem de PASOKhükümetleri son 30 yıldan beri faşizmin güç kazanacağı,mayalanacağı sosyo-politik ve sosyo-ekonomikzeminleri yarattı. Hatta faşizme yeni ideolojikmalzemeler sundu. Benzer durum bütün Avrupa’dayaşandı.

Avrupa’da faşist hareketin 1930’lar sonrası ikincibüyük dalgası, neo-liberal karşı devrim sürecinde ortayaçıktı. Özellikle 1980’ler ve 1990’lar bir kuluçka dönemioldu. Sovyet sisteminin çöküşü ve Doğu Avruparejimlerinin çözülüşü bu dalgayı besledi. 2000’li yıllarAvrupa düzeyinde faşist hareketin güçlü bir şekildegelişimine sahne oldu.

Neo-liberal ideolojik hegemonya faşist düşünce,eğilim ve örgütsel arayışları güçlendirdi. Küreseldüzeyde yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, 2001 11Eylül konseptinden sonra İslam karşıtlığı veİslamofobiyle bütünleşti. Batı kültürü ve yaşam tarzınayönelik vurgular ya da kültürel operasyonlar öne çıktı.

Batı ya da dünyanın “kuzeyi” uygarlık ve medeniyetisimgeledi ve kutsandı. Doğu ve dünyanın güneyi iseyoksulluğu, periferiyi farklı din, kültür, etnik yapılarısimgeledi, lanetlendi ve ötekileştirildi. Neo-liberalizminkültürel ve ideolojik ayakları aslında ekonomik talanın,dünyanın yeniden sömürgeleştirilmesinin ortamınıyarattı. Her metropolün kendi içinde periferisi ve“güneyi” oluştu. Neo-liberal talan ve yağma büyükkültürel operasyonlar ve ideolojik bombardımanlarlarealize oldu. Samir Amin’in ifadesiyle, “içkinyoksullaşma” yani birinci dünyanın içine yerleşenüçüncü dünya yaşanmaya başlandı.

Irkçı, faşist hareket bu sefalet, sosyal enkazlaşma,sistematik diskriminasyon, ötekileştirme, kibir vesoğukkanlı toplum mühendisliği operasyonlarından güçaldı. Finans kapitalin gizli destekleri ve kapitalistdevletin açtığı olanaklar ve gizli servislerinmanipülasyon ve fiilen örgütleme çabaları içindeşekillendi.

İtalya’da Berlusconi, Fransa’da Sarkozy,Almanya’da Merkel gibi mafyatik karakterli, sağpopülist, anti-komünist agresif ve sinik kimliklerinbelirlediği siyasal iklim, İngiltere, İspanya veYunanistan’da sosyal demokrat üçüncü yolcu, sosyalistpartiler tarafından güçlendirildi. Bir nevi Avrupaçapında proto-faşist uygulamalar gerçekleştirildi. Yanifaşizme zemin hazırlayan ve ona olanaklar sunanadımlar atıldı.

Son 30 yıllık süreç neo-liberal karşı devrimin çokboyutlu (ideolojik, kültürel ve ekonomik), çok yönlü(gündelik hayatı kuşatan ve yeniden kuran)operasyonları neo-faşist hareketleri Avrupa düzeyindegeliştirdi. Neo-faşist hareketleri yalnızca aldıkları oyladeğerlendirmek büyük bir yanılgı olur. Yeni ideolojikdonanımları, davranış repertuarları, zihniyet dünyaları,algı ve düşünce biçimleri muhafazakâr sağ kesimlerinyanında, sosyal demokrasinin belirli kesimlerini deetkileyecek bir “büyü” yaratmaktadır.

Fransa’da Le Pen olgusunun ortaya çıkması vebelirleyici bir siyasal yapı olarak Fransa siyasetinde rolalması şaşırtıcı olmamalıdır. Ayrıca Almanya’da sosyaldemokrat kökenli eski merkez bankası başkanı Sarrazinolgusunun ortaya çıkması tesadüfi değildir. Bukesimlerin seslendiği ve nüfuz ettikleri geniş yığınlarıortaya koymaktadır.

Artık Avrupa’da faşizm 21. yüzyılın kendine hasözellikleriyle gündelik hayatın parçasına ve giderekkitlesel bir ruh haline dönüştü. Son 30 yıldaki neo-liberal politikalar bu ruh halini ortaya çıkaran ve onubesleyen temel oldu.

Çünkü faşizm anlık bir gelişme değildir. Uzun bir

karşı devrimci sürecin sonunda ortaya çıkan bir olgudur.Neo-liberal politikalar bu karşı devrim sürecinin kendisiolmuştur.

Kapitalist kriz bu süreci derinleştirdi. Son birkaç yıliçinde neo-faşist hareketler büyük ataklar yaptı. Bugünneo-faşist hareketlerin oyları kıta düzeyinde %100-%200 oranında arttı. Bazı ülkelerde ikinci ya da üçüncüparti haline geldiler.

Özellikle son dönemde öne çıkan neo-faşist partilerşunlar oldu: Macaristan’da Jobbik son seçimlerdetarihinin en yüksek oyunu aldı. Oyları %13’e yaklaştı.Bulgaristan’da Ataka Partisi’nin oyları %10’u aştı.Hollanda’da PW %15,5, İsviçre’de SVP %31,Danimarka’da Danimarka Halk Partisi %12, İtalya’daAllianze National %12, Fransa’da Front National %18,Belçika’da Vlams Belang %15,3, Norveç’te F_P %22,9,Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi %13 oranındaoy aldı.

Avrupa düzeyinde neo-faşist hareketin bu yükselişitesadüfi ve rastlantısal bir gelişme değildir. Kapitalistkrizin yarattığı sarsıntı faşist hareketin yükselişine güçverdi.

Bu gelişmeler W. Reich’ın faşizmin kitle ruhunuanaliz ederken vurguladığı ve sahici bir durumu ortayakoyan sonuçlar yaratmaktadır: “Faşizm-birçok yönüyanında-kitleleri kendi çıkarlarına aykırı bir biçimde,kendisine katılmaya sürükleyen değerler dizesini, birdünya görüşünü temsil etmektedir”

Wilhelm Reich bu tanımlamasını klasik faşizmüzerinden yapsa da, yeni faşizm tanımlanan mirasıbünyesinde taşımaktadır.

Yeni faşizm belki Nazizim ve Mussolini faşizmininsert ırkçı vurgularını öne çıkarmasa da, kendini ortasınıfların çöküşüyle ve orta sınıfların konformizmi venihilizminin yarattığı ortamla besliyor. Küçükburjuvazinin mülksüzleşme ve proleterleşmekorkusundan güç alıyor. Güvenlik duygusunu istismarederek inisiyatif geliştiriyor ve taban oluşturuyor.Özellikle kriz koşulları yukarıda belirttiğimiz faktörlerigiderek ağırlaştırdı. İşsizlik, kronik yoksulluk,geleceksizlik, umutsuzluk ve anomi hali faşizminyükseliş zeminleri oldu.

Göçmen düşmanlığı, yabancı korkusu-zenofobi,İslamofobi, rafine diskriminasyon, gündelik hayatasızmış rasizm yeni faşist hareketlerin değerler dizgesinive mobilizasyon zeminlerini yarattı. Yeni dönemdekidünya görüşünün temel taşlarını oluşturdu.

Avrupa’da neo-faşist hareket rafine ve teknikyöntemlere başvuruyor. “Ötekini” örtük ırkçılıküzerinden tanımlıyor. Batı merkezli bir yaklaşımsergiliyor, güvenlik duygusunu yabancı korkusuyla

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-20

Makale20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

tetikliyor ve “steril yaşam ve ülke”argümantasyonlarıyla güç kazanıyor.

Yeni faşist hareketler etnosantrik ajitasyona ağırlıkveriyor. Yoğun etnosantrik vurgularla kültürel ırkçılıkyapıyor. Hatta kültürel ırkçılığı sıradanlaştırmayaçalışıyor. En dikkat çeken özelliklerinden biri desoğukkanlı elitist tutumlarıdır. Elitizm bir başkadüzlemde ötekileştirmenin normalleştirilmesini ifadeediyor. Ayrıca popüler kültürü kullanan yeni faşisthareketler imaj oluşturma ve kurma işini iyi beceriyor.“Yuppi Nazilik” diye de ifade edilen bu eğilimlerkendini sansasyonel çıkışlarla gösteriyor. Sansasyon birpropaganda aracı ve normalleştirme vitrini olarakdevreye giriyor. Son 30 yıllık neo-liberal tahrip, kültürelerozyon ve her düzeyde toplumun gettolaşması faşistharekete mayalanacağı yeni olanaklar tanıdığı gibi,faşist zihniyet ve mana dünyasını gündelik hayatayedirmesini sağlıyor. Böylece neo-faşistler “post-modern toplumun” “sıradan bireyleri” haline geliyor.

Yeni faşizm Avrupa siyasal yaşamında söz sahibi birgüç olarak dikkat çekmeye başladı. Bu harekette ayrıcaklasik faşizmde görülen bütün kodlar bulunmaktadır:ırkçı nefret, ast-üst ilişkisi, öndere, kişiye güce tapınma,kadın düşmanlığı, agresyon, maskülizm, seksizm gibi.

Aktüel olarak ekonomik kriz ve yarattığı büyükaltüst oluş faşizmin dölyatağı işlevini görüyor.

Faşist çete parlamentoda

Avrupa’da neo-faşist hareketin bu görünümlerine veyönelimlerine karşı Yunanistan’da faşist hareketinritüelleri, imajı, sembolleri klasik faşist partilerinözelliklerini taşıyor.

LAOS’un troykanın memorandumuna onayı vePapademos hükümetine destek vermesi daha agresiffaşist partinin önünü açtı. Altın Şafak kapitalist krizinyarattığı yıkıcı etkileri kullandı. Özellikle küçükburjuvazinin mülksüzleşmesi ve proleterleşmekorkularını son derece iyi istismar etti.

Altın Şafak 2009’da %0,29 olan oylarını bu seçimde23 kat artırarak %6,97’ye yükseltti. Parlamentoda 21sandalye kazandı.

Gamalı haça benzer amblem kullanan ve Nazitaklidi yapan parti, klasik faşizmin genel taktiklerinikullanıyor. Para-militer bir örgütlenme olan Altın Şafaksert bir hiyerarşiye sahip, önder kültü etrafında bir arayagelmiş bir yapı. Ayrıca demagojik boyutta anti-kapitalistvurgular yapıyor. Böylece geniş kitlelere seslenerek birkitle hareketine dönüşmeye çalışıyor.

Altın Şafak ırkçı, göçmen karşıtı, anti-semitik vekonsantre antikomünist bir yapılanma. Militan birkarekteri olan Altın Şafak hızla mobilize olma gücünesahip ve sokağı kullanmasını bilen bir örgütlenme.

Kriz ve sosyal çöküntü, geleneksel siyasal yapılarıniflası kitleleri bir yandan sol tandanslı radikal arayışlaraiterken, öte yandan diyalektiğin bir başka yansımasıolarak neo-faşist hareketlere yöneltti. Altın Şafakreaksiyonel bir kitle hareketi görünümü kazanarakoylarını olağanüstü arttırdı. Altın Şafak bu görünümüylefinans-kapitalin “rezervde” tuttuğu bir siyasal yapıyadönüştü. Parlamentoya girişi, faşist harekete özgüvenvermesi yanında agresyonunu artırması muhtemeldir.Devlet olanaklarından daha fazla yararlanması ve ciddifinansal güç elde etmesi beklenmelidir.

Fransız filozof André Glucksmann faşizmi “devletaygıtını ve çeşitli sınıfları harekete geçiren bir içsavaştır” diye tanımlar.

Yunanistan’da yaşanan mali kriz, ekonomik-siyasalçöküş sınıflar mücadelesini giderek keskinleştiriyor.Yunanistan işçi sınıfı yarattığı 50 büyük grev ve 18’eulaşan genel grevlerle muazzam gücünü ortaya koydu.

Troyka ve finans kapital açısından sorunlarçözülmüş değil. Bugüne kadar finans-kapital sendikalbürokrasi ve reformist-legalist sol sayesinde sınıfhareketinin yükselişini kontrol edebildi. Siyasal

önderliğin yokluğu bu kontrolü sağlayan temel nedenoldu.

Yunanistan her an muazzam patlamalara vekontrolsüz yıkıcı gelişmelere gebe. Sınıf ve kitlehareketinin enerjisi her şeye rağmen birikiyor. Ve birdenkontrolden çıkma potansiyeli taşıyor. AyrıcaYunanistan’da düzenin restorasyonu yönünde atılanadımlar sonuç alıcı olmuyor.

Böylesine koşullarda bir iç savaş örgütü gibi hareketeden bir yapıya ihtiyaç duyulması ve devletin bir içsavaş düzenine girmesi kaçınılmaz olabilir.

Altın Şafak’ı bu sürecin temel aktörlerinden biriolarak düşünmek yanlış değildir. Altın Şafak bugündensokağın kontrolü için grev hareketlerine müdahale edenve grevleri fiilen kıran roller üstlenebilir. Çeşitliprovokasyon, pasifikasyon hareketleri içine girebilir,hatta suikast benzeri gelişmeler gündeme gelebilir.

Parti para-militer gücüyle bu organizasyonlarıyapmaya yatkındır. Seçim sonrasında parti başkanının“hem sokakta hem de parlamentoda olacağız”açıklaması bu yönde bir ifadedir.

Sınıflar mücadelesinin şiddetinin devletin biçiminibelirlediğini vurgularsak, önümüzdeki günlerde sınıflarmücadelesinin sertleşmesi Yunanistan’da olağanüstürejimlerin önünü açabilir. Yunanistan’ın bugün içindebulunduğu durum bütün olasılıkların muhtemelliğiniortaya koymaktadır.

Yunanistan’ın 356 milyar € kamu borcu bulunuyor.Bu GSYH’ın %165’ini oluşturuyor. Bütçe açığı iseGSYH’ın %9’unu aşmış durumda. İşsizlik oranı ülkede%23’e ulaştı. Ayrıca nüfusun %25’ine yakın bir kesimiyoksulluk sınırının altında yaşıyor. Başta Atina’da vediğer metropollerde sokakta yaşayanların oranı son 3-4yıldan bu yana orantısal olarak arttı. Troykanın tümmüdahaleleri krizin engellemekten öte yoğunlaştırdı.Yunanistan yeniden sömürgeleştirildi.

Bütün bu veriler ülkedeki tablonun giderekvahimleştiğini ortaya koymaktadır. Ve önümüzdekigünlerde işsizliğin ve kronik yoksulluğun artması büyükbir olasılıktır.

Altın Şafak bu koşullar altında oylarını olağanüstüartırdı. Önemli bir siyasal güç olarak parlamentoda yeraldı. Yunanistan’da faşist hareketin köklü bir geçmişivar. Metaksas diktatörlüğü, iç savaş sonrası süreç, 1969darbesi faşist hareketin altın çağları oldu.

Altın Şafak, bugün Avrupa’daki neo-faşisthareketlerden ayrı bir özellik gösteriyor. Çalışma,örgütlenme ve eylem tarzı klasik faşizme daha yatkın.Nazizmi referans alıyor. Bu yönleriyle de ciddi orandaonay görüyor.

Bu noktada şöyle bir çıkarsama yapabiliriz.Özellikle Avrupa’da mali krizin derinleşmesine bağlıolarak klasik faşizmin referanslarıyla hareket eden,etmese bile agresyonu yüksek, para-militer, sokağa

yatkın hareketlerin önü açılabilir. Ya da var olanpopülist, kültüralist yönleri ağır basan, sokak gücü zayıfyapıların hızlı bir metamorfoz yaşayarak yenidenyapılanması gündeme gelebilir.

Uzun neo-liberal dönem bu yapılara mayalanma, varolma, kök salma ve “normalleşme” şansı verdi. Krizkoşulları mobilizasyonlarını ve agresyonlarınıgüçlendirebilir.

Bu manada Norveç’teki Breivik katliamını,Almanya’da gizli servis kontrollü neo-faşistlerin sericinayetlerini vaka-i adiyeden saymamak gerekir. Bupratikler faşist hareketin ilk militarizasyon işaretleriolarak değerlendirilebilir.

Mali krizin yayılma ihtimali olan Portekiz, İspanyave olası İtalya ve Fransa’da benzer gelişmelerin “hızlıve şaşırtıcı” biçimde gerçekleşmesi mümkündür.Portekiz’de yarım yüzyıl süren Salazar diktatörlüğü,İspanya’da Franco rejimi, İtalya’da Soğuk Savaşdöneminin devlet yapılanması bu gelişmelere olanaklarsunmaktadır. Bir dönem küresel kontrgerilla üslerindenbiri olan İtalya ve Fransa’da neo-faşist hareketlerin %12ila %18’e yakın oy potansiyeli dikkate alınmalıdır.

Bu süreç klasik burjuva liberal devletin aşındığı veolası radikal kitle hareketlerinin yükseldiği koşullarda,faşist hareketin bir iç savaş gücü gibi mobilizeolmasının önünü açabilir.

Amaç kitlelerin silahsız bırakılmasıdır. Yunanistan bir anlamda Avrupa’daki sınıflar

mücadelesinin nabzının attığı coğrafyaya dönüşüyor. Bucoğrafyadaki siyasal polarizasyonun alacağı biçimler(birçok özgünlüğüne rağmen) kıtada yaşanacakların birlaboratuarı olabilir. Özellikle saydığımız ülkelerde malikrizin derinleşmesi ve sınıflar mücadelesininyoğunlaşmasına bağlı olarak benzer gelişmeleryaşanabilir. Bu anlamıyla Altın Şafak sadece Yunanistanözelinde değil, Avrupa’da sınıflar mücadelesinin seyrianlamında fokuslanması gereken bir partidir.

Devrim de sokaktan gelir, karşı devrim de

Yunanistan son derece kritik, siyasal polarizasyonunarttığı ve sınıflar mücadelesinin şiddetlendiği birdöneme girdi.

Bugün Yunanistan’da finans-kapitalin isteğiyönünde “yeni” Papademos hükümeti niteliğindePASOK, ND ve Demokratik Sol’la bir koalisyonhükümeti kurulmaya çalışılıyor.

Bu koalisyon yeni troyka hükümeti olacaktır.Ömrünün çok uzun olması da pek muhtemel değildir.

Yunanistan’ın gündeminde değişik hükümet kurmavaryasyonlarına rağmen erken seçim var. Onun ötesindesiyasal kutuplaşmanın hızla artacağı bir döneme girildi.

Olası yeni koalisyonun troykanın yaptırımlarını

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-20

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21MakaleSayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

sürdüreceği ortadadır. Bu da sokağın yenidenhareketleneceği anlamına gelir.

Bundan sonraki süreçte sokak, çok ciddi orandaYunanistan’ın siyasal yaşamını belirleyecek yerdir.Sokağı kazanan Yunanistan’daki sürecin hakimiolacaktır.

Finans-kapitalin bugünden hazırlık yaptığı ortadadır. Syriza ve KKE var olan ruh halleriyle, politik

projeleri, kadro ve mobilizasyon gücüyle sokağın yenikoşullarına uyum sağlaması zordur. Sokak dahaçatışkılı, sert mücadelelere ve sokak savaşlarına gebedir.

Syriza muğlâk “sol hükümet” argümanlarıyla, krizeyönelik izlenecek politikalarda ikircikli tutumuyla vesınıf içinde zayıflığı ve heterojen yapısıyla önemlizaafiyetler gösterebilir. Syriza’nın sadece erken seçimeyüklenmesi ve sokağı es geçmesi olasıdır. Bu durumSyriza’ya giden oyların, hızla geri çekilmesine yolaçabilir. Syriza bundan sonra parlamento ve sokakarasında, yani bir nevi bıçak sırtında varlığınısürdürecektir. Atacağı pozitif adımlar hem yenidenyapılanmasına yol açabilir hem de siyasal etki gücünüartırmasına yarayacaktır. Atıllığı, süreci okuyamamasıise hızla çözülüş, parçalanma ve etkisizleşme anlamınagelecektir.

Benzer durum KKE için de geçerlidir. Seçimlerdealdığı oyun parti içinde sarsıntılar yaratması büyük birolasılıktır. Yeni grev dalgaları, büyük sınıf ve kitlehareketleri ve sokağın yeni atmosferi KKE’nin içinekapanmasına, katı bir şekilde sekterleşmesine yolaçabilir. PAME aracılığıyla sınıfı kontrol etme (sokaktançekilme) tavrı geliştirebilir.

Bu süreçte Antersya’nın rolü önem taşıyacaktır.Küçük bir grup olmasına rağmen pratik ve programatiközelliklerinden dolayı, Syriza ve KKE’yi krize karşıdaha tutarlı noktaya çeken, bu yönde karşı basınç yapanörgüt, seçimlerden başarısız çıktı. 2009’da %0,36 oyalan Antersya bu seçimlerde oylarını %1,19’a yükseltti.Ne var ki yapının heterojen karakteri, değişik ve farklıreferansları ve farklı sistematikleri olan Troçkist, Maoistve çeşitli sol güçlerin ittifakını yansıtması en büyükzafiyetidir.

Süreç Yunanistan’da sokağın fethedilmesini hızladayatırken, sokağı örecek siyasal güçlerin yokluğu enbüyük problemdir.

Gramsci 1923’te “Faşizmin tarihi aynı zamandaanti-faşizmin ve onun yanlışlarının tarihidir” derken,sosyalist hareketin zafiyetlerinin karşı devrimingelişmesindeki belirleyici rolünü ortaya koyuyordu.

Yunanistan’da sınıflar mücadelesi şiddetlenecektir.Finans-kapital sınıfı etkisizleştirmek, çözülmesinisağlamak ve örgütlülüğünü parçalamak, hatta intikamalmak için silahlı faşist güçleri devreye sokabilir.Tekelci polis devleti yönünde sert düzenlemelere, hattaaskeri-faşist darbelere girişebilir. Altın Şafak’ın atağınıbu paralelde ele almak gerekir. Böylesi operasyonlardapara-militer ayağı ve mobilizasyon yeteneği olan, yenidönemde kitleselleşmiş Altın Şafak son derece önemliişlevliler görebilir.

Yunanistan işçi sınıfı, son üç yıllık süreçte Avrupaişçi sınıfı tarihinde görülmeyen muazzam pratiklergerçekleştirdi. Devrimci öncünün yokluğuna karşınsokağı iyi kullandı. Sokağın gücünden yararlandı. Bubaşarısı hem sendikal bürokrasiyi hem de reformist solblokajları aşmasını sağladı. Pratik olarak bu blokajlarıher seferinde aştı ama teorik olarak hegemonyasındakaldı. Ufkunu ona göre belirledi.

Yeni dönemde kavga şiddetlenecek ve sokak dahamerkezi rol oynayacaktır. Artık her grevde, her direniştesavunma birliklerinin ve komitelerin kurulması zorunluolabilir. Benzer şekilde mahallelerde savunmakomitelerinin oluşması gündeme gelebilir. Yunanistanişçi hareketi bugüne kadar mütevazı boyutta özyönetimpratikleri gerçekleşti. Şimdi bunları yayma zamanıdır.Hayatın her alanını yeniden örme zamanıdır.

Devletin ve sivil faşistlerin saldırılarına,pasifikasyon operasyonlarına karşı sınıf muazzam

gücüne ve enerjisine dayanarak, bugünden bu yapılarıkurmayı başardığı ölçüde sokağı tutabilir, kavgayıörebilir ve uzun soluklu olabilir.

Bu dönem bir yanıyla da zihniyetleri değiştirme,mücadeleyi geliştirme ve ruhsal olarak silahlanmadönemidir. Yunanistan’da sınıflar mücadelesi yeni birmomente giriyor.

Yunanistan işçi sınıfı devrimci önderliğin yokluğunarağmen bunları gerçekleştirebilir. Ve bu süreç aynızamanda devrimci öznenin yaratılma zeminleriolacaktır. Ya da bu zeminleri çoğaltacaktır. ŞimdiYunanistan’da kavganın ayrıştırdığı, ama kavganınmanifestosunun yaşandığı bir döneme giriliyor. Artıkdevrim ve karşı devrim ikileminin bütün çıplaklığıylaortaya çıkacağı bir dönemin kapıları açılıyor.

Yunanistan Avrupa’da sınıflar mücadelesinin

konsantre odağına dönüşüyor. Yunanistan işçi sınıfınınkarşısında bütün Avrupa gericiliği var. “Kavga dahayeni başlıyor.”

Yunanistan işçi sınıfı sokağı kazandığı, sokağıörgütlediği ve sokakta kalmayı başardığı orandageleceği kazanacaktır.

Bu pratik ona özsavunma ve özörgütlenmedeneyimleri kazandıracaktır. Bu özörgütlenmelerfabrika fabrika, semt semt, şehir şehir yayıldığı ölçüdegelecek sınıfın avuçlarının içinde olacaktır. Sınıfın veemekçi yığınların iradesini sokak parlamentoları,fabrika ve mahalle komiteleri yansıtabilir.Yunanistan’da özgürlüğün muhteşem havası ancakböyle solunabilir. Yunanistan’da bugün açısından sokak,her yerden daha çok özgürlüğün, kardeşliğin vegeleceğin adıdır.

Yunanistan’da seçimler sonrası partilerin hükümet kuramaması üzerine 17 Haziran’da yeniden seçimegidilmesi kesinleşti.

AB/IMF emperyalist güçlerinin kıskacında ekonomik krizin yarattığı atmosferde düzen çareyi erkengenel seçimlerde aramıştı. İşçi ve emekçileri demokrasi masallarıyla sosyal yıkım saldırılarına razı edecekbir hükümet hedefleniyordu. Fakat seçim sandıklarında işçi ve emekçilerin ilerici-sol partilere deazımsanmayacak oy kullanması burjuvazinin hesaplarını bozdu. Oluşan tabloda burjuva düzen partileri,kemer sıkma uygulamalarının karşılığını seçimde almış oldu. 6 Mayıs’ta yapılan erken genel seçimlersonrası hükümeti kurma görevi en yüksek oyu alan partinin oldu. Ardından diğer partiler de koalisyonhükümeti için girişimlerde bulundu.

Seçimlere kadar ülkeyi geçici hükümet yönetecek. 6 Mayıs seçimleri burjuvazi için çıkış olmaktan çokkrizi daha da büyüten bir süreç yarattı. Şimdi yapılacak seçimlerden çıkacak sonuç mali krizin tümgidişatını etkileyecek. Zira koalisyon hükümetinin kurulamamasında oluşan atmosfer, emekçilerin sol veilerici partilerden beklentilerini artırdı.

AB ve IMF ise kurulacak hükümete dair açıklamalarıyla şimdiden uşaklık dayatmalarını sunuyorlar.Mali yardımı kesme tehditleriyle, kurulacak hükümetin kendileri tarafından belirlenecek sosyal yıkımsaldırıları planlarına uyması gerektiğinin altını çiziyorlar.

Faşizmin ‘altın şafağı’

Yunanistan’da, seçimlerden büyük bir yükselişle çıkan ırkçı-faşist Altın Şafak örgütü, parlamentoyagirmelerinden aldıkları güçle pervasızlaştı.

Faşist partinin şefi, seçim sonuçlarını değerlendireceği basın toplantısında basın emekçilerini liderleriönünde zorla ayağa kaldırmaya çalışmıştı. Atina’da Altın Şafak Partisi üyesi bir bilet kontrolörüyse,denetim için bindiği troleybüste, iki Bangladeşli göçmene “Ayağa kalkın ulan, burası Yunanistan’’ diyereksaldırdı. Troleybüsteki bazı yolcuların göçmenleri sahiplenmesi ve bu ırkçı davranışa müdahalesi üzerinedaha da azgınlaşan kontrolör, hem Bangladeşlileri hem de kendisine müdahale eden iki kadın yolcuyuparlamento durağında zorla indirdi. Yolcuların parlamento önündeki polise olayı anlatması üzerinedenetçi, “Ben Altın Şafakçıyım, faşistim. İstediğimi yaparım” diye bağırarak duraktan uzaklaştı.

Geçtiğimiz günlerde Altın Şafak üyeleri, SKY televizyonu muhabiri Kostandinos Bogdanos’a demirçubuklarla saldırmıştı. Altın Şafak örgüt lideri Nikos Mihalolilakos daha önce parlamento dışındasokaklarda da olacaklarını söylemişti. Artan faşist saldırılar “kara tişörtlülerin” sokaklarda olduklarınıgösteriyor.

Yunanistan yeniden seçimde

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-20

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012Dünya

Yunanistan’ı iflasa sürükleyen ekonomik kriz,burjuva siyaset arenasını da derin bir açmazla karşıkarşıya bıraktı.

İflastan kurtulmak adına AB emperyalistlerininküstahça dayatmalarına boyun eğen sermaye partileri, 6Mayıs’ta yapılan seçimlerde tarihlerinin en büyükhezimetini yaşadılar. Sermayenin “merkez” partileri olanPan-Helenik Sosyalist Parti (PASOK) ile YeniDemokrasi Partisi’nin oylarında büyük düşüşler yaşandı.30 yıldır dönüşümlü olarak iktidarda bulunan bu ikipartinin ilki yüzde 13, ikincisi yüzde 18.8 oranında oyalabildi.

İki sermaye partisinin yaşadığı utanç verici hezimet,Troyka diye adlandırılan Avrupa Birliği (AB),Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Merkez Bankası(AMB) tarafından dayatılan “kemer sıkma”politikalarına koşulsuz bir şekilde boyun eğmelerininbedelidir. Zira iki partinin kurduğu koalisyon hükümeti,krizin faturasını işçi sınıfıyla emekçilere ödetmek içinpervasızca saldırıya geçmiş, AB emperyalistlerinin tümdayatmalarına boyun eğmişti. Genel grev ve militan kitlegösterileriyle saldırıya karşı direnen işçi sınıfı veemekçiler, bu defa seçim sandığında her iki sermayepartisini de sert bir şekilde cezalandırdı.

Düzen sağını temsil eden Yeni Demokrasi Partisi’ninseçmenlerinin bir kısmı sağa kayarak faşist partiye oyverdiler. Böylece faşist parti parlamentoya girme olanağıyakalamış oldu. PASOK’a oy veren işçi ve emekçilerinçoğunluğu ise, sola kayarak Radikal Sol Koalisyon’a(SYRİZA), Yunanistan Komünist Partisi’ne (KKE) veDemokratik Sol Partisi’ne oy verdiler.

Emekçilerin sol partilere yüksek oranda oy vermesi,meclis aritmetiğini alt üst etmekle kalmadı, düzenikurtaracak bir koalisyon hükümetinin kurulmasını daengelledi.

Birinci parti olan Yeni Demokrasi, ikinci olanSYRİZA ile üçüncü olan PASOK’un liderleri sıraylahükümet kurma girişimlerinde bulundular, ancak hiçbirisonuç alamadı. Bundan dolayı erken seçim kaçınılmazoldu. 17 Haziran’da yapılması planlanan seçimlerden,SYRİZA’nın birinci parti çıkma ihtimali yüksekgörünüyor.

SYRİZA’yı sosyal demokrat bir çizgi izleyerekdüzene hizmet etmekle suçlayan KKE’nin ise, oylarındabeklenen artış gerçekleşmedi. Ancak bir halk iktidarındahükümete katılabileceğini ilan eden KKE, kapitalizminrestore edilip kurtarılmasına karşı olduğunu savunurken,seçimle ilgili açıklamalarında somut hedef ve taleplerformüle edemiyor ya da etmiyor. Halk iktidarı vesokakta mücadeleyi sürdürme çağırısı yapan KKE’nin,açıklamalarında formüle edilen güncel, somut hedef vetaleplere rastlanmıyor.

Görünen o ki, bu ikilem, KKE’nin reformistçizgisinden kaynaklanıyor. Teorik olarak kapitalizmekarşı olduğunu açıklıyor, ancak reddettiği bu düzeninyerine koyacağı somut bir iktidar tanımı ve bu iktidaruğruna somut mücadele yöntem ve araçlarıtanımlamakta zorlanıyor. SYRİZA ile Demokratik SolPartisi’nin düzen partileriyle koalisyon hükümeti kurmaarayışları, bu iki akımın anti-kapitalist bir programısavunmaktan uzak durduklarını gösteriyor.

KKE, SYRİZA ve Demokratik Sol Partisi ile ortakhareket etmekten uzak duruyor. Bu haliyle Yunanistansolu blok tutum alamıyor. Dahası adı geçen üç sol

hareketin hiçbirinin “düzene karşı devrim, kapitalizmekarşı sosyalizm” vurgusu net değil. Yani tüm bu partileriktidar perspektifinden yoksunlar. Buna karşın üçhareketin toplam oyları yüzde 30’lardadır. Verilikoşullarda ciddi bir değişiklik olmazsa, bu oranHaziran’da yapılacak erken seçimlerde daha dayükselecek. Kamuoyu yoklamaları, SYRİZA’nın birinciparti olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

“Radikal sol”un ağırlığının hissedileceği bir meclisaritmetiği hem Yunanistan burjuvazisi ve ABemperyalistleri için bir kabustur. Her ne kadar öne çıkanüç sol parti devrimci iktidar perspektifinden yoksungörünse de, işçi ve emekçilerin bu partilere radikal birşekilde yönelmeleri, sistemden umut kestiklerinigösteriyor. İşte bu fiili devrimci durumun varlığı,Yunanistan burjuvazisiyle AB emperyalistlerininuykularını kaçırıyor. Zira bu sonuçlar, işçi sınıfıylaemekçilerin çoğunluğunun, yalnızca düzen sağındandeğil düzen solundan da umut kestiklerinin ispatıdır.

“Radikal sol”un meclisteki ağırlığının artmasındankorkan iki sermaye partisi ile cumhurbaşkanı, yamalıbohça gibi de olsa bir koalisyon hükümetinin kurulmasıiçin çaba sarf ettiler ancak muvaffak olamadılar. Zira ikiparti “Troyka”nın dayatmalarını dikkate alan birprogramı savunurken, SYRİZA ise, ‘barbarca’ diyenitelediği AB, IMF, AMB “kurtarma paketini” tümdenreddediyor.

Erken seçimlerin kesinleşmesi, Yunanistanburjuvazisi ve AB şeflerini şimdiden diken üstündebırakmış görünüyor. Zira hem bu kritik dönemde birhükümetin kurulamaması hem de toplamda sol partilerinseçimlerden güçlenerek çıkacak olması egemenlerinuykularını kaçırmaya yetiyor. En büyük şansları, işçi ve

emekçilerin öfkesini devrim ve sosyalizm bayrağıaltında birleştirecek devrimci sınıf partisinin henüzsahnede bulunmamasıdır.

Vurgulamak gerekiyor ki, seçimler ne sistemi krizdenkurtaracak ne de sınıflar mücadelesinin keskinleşmesiniönleyecektir. Krizin aşılamaması emekçilerin öfkesinibilerken, işçi ve emekçilerin militan mücadeleleri desistemin krizini derinleştiriyor. Bu da önümüzdekidönemde sınıflar mücadelesinin daha da keskinleşmeeğiliminde olacağına işaret ediyor. Zira Yunanistanburjuvazisiyle Brüksel’deki AB’li patronları krizinfaturasını emekçilere ödetmek için tüm güçleriylesaldıracaklar. İşçi ve emekçilerin ise bu pervasızlığakarşı daha militan ve daha kitlesel bir direnişle karşılıkvermeleri kaçınılmaz görünüyor. Seçimlere kadar bir‘sükunet’ dönemi yaşansa da ortalık tekrarhareketlenecektir.

Yunanistan’daki mücadelenin seyri baştaAvrupa’dakiler olmak üzere tüm dünya işçi veemekçilerini de yakından ilgilendiriyor. ZiraYunanistan’ın sınıflar mücadelesinin halihazırda en sertyaşandığı ülke olması, bu mücadelede hangi sınıfınüstün geleceği sorusunu gündeme getiriyor. Bu olguYunanistan’daki çatışmaların seyrini dünya ölçeğindedaha da önemli hale getiriyor.

Kapitalizmin derinleşen krizi ve buna karşı işçi veemekçilerin yükselttiği direniş, sınıflar mücadelesininbirçok ülkede keskinleşme eğiliminde olduğunugösteriyor. Dolayısıyla hem tek tek ülkelerdeki kapitalistsınıflarla hesaplaşmak hem de farklı coğrafyalardaki işçive halk hareketleriyle dayanışma içerisinde olmak,devrimci güçler açısından önümüzdeki döneminkazanılması için büyük bir önem taşıyor.

Yunanistan’da kriz derinleşiyor, sol güçleniyor...

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun 20-21 Mayıstarihleri arasında ABD’nin Illinois eyaletine bağlıChicago kentinde gerçekleştirilecek olan zirvesinedönük protestoları engellemek ve zorbalıkla bastırmakiçin düzen güçleri seferber olmuş durumda.

Obama’nın talimatıyla hazırlıklarını yoğunlaştıranChicago polisi, protestoculara karşı bir milyon dolartutarında silah ve teçhizat aldığını açıkladı. Bununla dayetinmeyen polis, eylemcilerde kalıcı zararlar

bırakacak olan azgın silahlar da kullanmayahazırlanıyor.

LRAD adı verilen “özel” silahı da göstericilere karşıkullanacağını açıklayan polis, uzunca bir süredirLRAD’nin “toplumsal olaylara müdahaledekullanılması” yönünde propaganda yapıyordu. Sesbombası gibi bir silah olan LRAD’nin kişiler üzerindekalıcı işitme kaybına yol açtığı çok sayıda uzmantarafından da belirtiliyor.

NATO protestolarına “özel” hazırlık

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-20

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012 Avrupa

İspanya da iflasın eşiğinde! Avrupa merkezli finans krizi, merkez

durumundaki Almanya ve Fransa kısmen dışındatutulursa, çevre konumundaki ülkelerin tamamınıetkisi altına alarak önüne geçilemez bir şekildederinleşmektedir. Yakın zamanda Yunanistan’dayaşanan ve boyutlanarak siyasal bir krize dönüşengelişmeler de halen sıcaklığını korumaktadır. Benzerbir sürece yol açacak gelişmeler ise bugün İspanya’dada yaşanmaktadır.

Ekonomide uzun süredir resesyon süreci yaşayanİspanya, yüzde 25’lere varan işsizlik oranı ve batıkbankaları kurtarma operasyonlarına paralel olarakiflasın eşiğine gelmiş bulunmaktadır. Özelliklegençler arasındaki işsizlik oranı ülkede var olanişsizlik oranının neredeyse iki katı civarına, yaniyüzde 40’ın üzerine ulaşmıştır. 2010 yılında batıkbankaları kurtarmak için devletin müdahalesiyleharcanan 4,5 milyar euro da bu soruna çözümolamamış, buna şu an ülkenin dördüncü büyükbankası durumundaki “Bankia” da eklenince süreçiyice içinden çıkılmaz bir hal almıştır. 2008 yılından,yani finans krizinin başladığı tarihten bugünedevletleştirilen bankalar ekonomiyi oldukça zor birduruma sokmuş ve devlet müdahalelerinin herhangibir iyileştirici işlevi olmamıştır. Gelinen yerde tekbaşına Bankia’nın devletleştirilmesinin ekonomiyemaliyeti ise 30 milyar euro civarında olacak ve bu daülke ekonomisi için iflasa bir adım daha yaklaşmakanlamına gelecektir.

İspanya hükümeti krizin başladığı günden bugünetemel tedbirlerini ve krize karşı müdahalelerini,dünya çapındaki kredi derecelendirme kurumlarınınihtiyacı ya da isteği üzerine özellikle bankalarınkurtarılması alanına yoğunlaştırdı. Oysa ki aradangeçen zaman bunun beyhude bir çaba olduğunu birkez daha göstermiş oldu. Avrupa Merkez Bankası(ECB) üzerinden akan, yüzde 6 civarındafaizlendirilen ve karşılığında devlet tahvillerinindeyim uygunsa ipotek edildiği bu yalancı ekonomiktedbirler artık iflas etmiştir. Tıpkı Yunanistan’da,İrlanda’da ve Portekiz’de olduğu gibi, tek başına bufaizlerin geri dönüşü bile tartışmalıdır. Eurobölgesini hiç olmazsa bu haliyle tutabilmek için dahişu an - özellikle İspanya ekonomisinin yaşadığı krizleberaber düşünüldüğünde- 1 trilyon euroya ihtiyaçvardır. Yine Avrupa ekonomisi içinde dördüncü büyükekonomi olarak kabul edilen İtalya’nın da dahilolmasıyla ikinci bir 1 trilyona acil ihtiyaçduyulacaktır.

Euro bölgesi sınırları içinde bu finansal olanağısağlayabilecek durumdaki tek ülke şu an içinAlmanya’dır. Özellikle Yunanistan’daki ekonomikkrizin günümüzde siyasal bir kriz halini almasıylaberaber Merkel hükümetinin, hele de seçimlerdöneminde böyle bir şeyi yapabilmesinin imkanlarıyok denecek kadar azdır.

İspanya’daki krizi çok veciz bir şekilde anlatan veonun doğurabileceği sonuçları da önden görerekuyarılarda bulunan ünlü ekonomist John Mauldinşöyle söylemektedir:

“İspanya’nın, başta Kuzey Avrupa ülkeleri olmaküzere yeniden Avrupa’da ekonomisini düzeltmiş birülke olması ve rekabet edebilir hale gelebilmesi içinücretlerin yüzde 30 düşürülmesi gerekmektedir. Bu

uygulama hiç kuşkusuz toplamında emekçilerin dahada yoksullaşması anlamına gelecek ve dünyada belkide ilk kez uygulanmak zorunda kalacaktır. Şüphesizki, bütün bunlar en başta euroyu korumak içinyapılması gerekenlerdir. Fakat hiçbir demokratiksistemin de böyle bir uygulamayı başarmasıbeklenemez, beklenmemelidir. Bu durumda İspanyaiçin tek seçenek ise ya sonsuza dek korku ya dakorkulu bir sondur”

İspanya gerçekten de bu süreci tıpkı Yunanistan’daolduğu gibi- ki beklentiler bu ülkedeki yıkımın dahada büyük olacağı yönünde- sadece bir finans krizi

olarak değil, giderek derinleşen ve yıkıcı sosyalsonuçlar doğuran bir durum olarak yaşamaktadır. Hiçkuşkusuz bu yıkımın işçi ve emekçiler içindekikarşılığı da en az o kadar yıkıcı olacaktır.

Ne yazık ki, krizin muhattabı ülkelerde ve Avrupagenelinde halihazırda işçi ve emekçilerin arkasındasaf tutabilecekleri devrimci partiler yok. Ama aynısüreç yaşamsal nitelikteki bu ihtiyacı damayalamaktadır.

Dönem işçi ve emekçilerin devrimci Avrupası’nahazırlanma dönemidir.

Enternasyonal-info

İngiltere’de kamu emekçileri greve çıktı

İngiltere’de kamu emekçileri sendikaları, daha düşük emeklilik maaşı için daha fazla emeklilik kesintisiödeme ve daha uzun çalışma dayatmasına karşı greve çıktı.

Greve 400 bin kamu çalışanı katılırken öğretim üyeleri, öğretmenler, sağlık emekçileri, polismemurları, gardiyanlar ve sınır kontrol memurları da greve destek verdi.

Grevi Kamu ve Ticari Hizmetler Kamu Görevlileri Sendikası, Birleşik Sağlık Emekçileri Sendikası,Üniversite ve Kolej Öğretmenler ve Öğretim Üyeleri Sendikası, Kuzey İrlanda Nipsa Kamu EmekçileriSendikası ve Kraliyet Deniz Kuvvetleri Destek Personeli Sendikası düzenliyor.

Avrupa’da kapitalizmin krizine karşı başlayanprotestoların en büyüğü birinci yılını doldurdu.İspanya’da öfkeliler grubunun başlattığı hareketinbirinci yıldönümünde yüzbinlerce kişi sokaklaraindi. İtalya, İngiltere, Almanya ve Macaristan’da daeylemler yapıldı.

İspanya’da başta başkent Madrid ve Barcelonaolmak üzere çok sayıda kentte gösterilerdüzenlendi. Eylemciler, krize çare olarak alınan“tasarruf tedbirleri” adı altındaki yıkımsaldırılarına tepki gösterdiler.

İspanya’daki gösterilere, diğer Avrupaülkelerinden de destek geldi. İtalya’da başkent

Roma’da gerçekleştirilen eylemde, kemer sıkmapaketi uygulayan Monti hükümeti protesto edildi.

İngiltere’nin başkenti Londra’da da MerkezBankası önünde eylem yapıldı. İşgal hareketiüyeleri ile polis arasında arbede yaşandı. 12 kişigözaltına alındı.

İşgal hareketinin Almanya’daki destekçileri iseFrankfurt Borsası önünde toplandı. Göstericilerborsanın sembolü olan boğa heykelini hedef aldı.

Bir diğer Avrupa ülkesi Macaristan’da dagösteriler yapıldı.

İsrail’de birçok kentte hayat pahalılığı, artan evfiyatları ve düşük maaşlar protesto edildi.

Öfkeliler sokaklarda

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-20

Avrupa24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Schleswig-Holstein eyalet seçiminin ardından, bu kezde NRW’de seçime gidildi. Her iki eyalet seçimininortak özelliği, seçimlere katılımın düşük olmasıydı.Örneğin, çok yoğun bir nüfusu barındırmasına karşın,Kuzey Ren Vestfalya’da oy kullanan seçmen sayısıyüzde 53 civarında kaldı.

Her iki eyalette yapılan seçimlerde de hükümetpartileri büyük oy kaybına uğradılar. Schleswig-Holstein’da son 50 yılın en kötü sonucunu alan CDU, birhafta arayla yapılan Almanya’nın en kalabalık nüfusunasahip ve göçmenlerin en yoğun yaşadığı eyalet olanKuzey Ren Vestfalya’da da aynı akıbete uğradı.Hükümetin ortağı Liberal Demokrat Parti, Schleswig-Holstein’da barajı aşamamış, parlamento dışındakalmıştı. NRW’de ise, barajı aşıp parlamentoya girdi. Nevar ki, o da ciddi bir oy kaybına uğradı.

Eyalet seçimlerinde ağır yenilgi alan bir başka partide Linke (Sol) Parti oldu. Bu parti her iki eyalette debarajı aşamayarak eyalet parlamentolarından tasfiyeoldu. Berlin eyalet seçimleriyle yakaladıkları yükselişçizgisini devam ettiren Piraten (Korsanlar) Partisi ise heriki eyalet seçiminde de barajı aşarak, seçim başarısınıtekrarladı.

Tüm gözlemciler, daha şimdiden, erken bir seçimegidilmezse eğer, 2013 yılında yapılacak olan federalparlamento seçimlerinde de bu durumun tekrarlanacağınıve yeni bir hükümet değişikliğinin, somut olarak da yenibir SPD-Yeşiller koalisyonunun neredeyse kaçınılmazolduğunu ileri sürüyorlar.

Merkel hükümetinin sosyal yıkım ve savaşpolitikaları onaylanmadı

Almanya’daki eyalet seçimleri, son dönemlerdegitgide süreklilik kazanan grev, direniş ve sokakgösterileriyle çalkalanan kapitalist dünyanın en önemlikalelerinden biri olan Avrupa’da sadece Yunanistan veİspanya gibi iflasın eşiğindeki ülkelerde değil, krizerağmen ekonomik büyümeyi sürdürmekle övünen, hemiçerde hem de dışarda saldırgan politikalar izleyenAlman emperyalist devletinde de işlerin iyi gitmediğinigöstermiştir.

Şöyle ki; Alman emperyalist devleti, belli bir süredenberi iktisadi ve politik alanda sahip olduğu tümüstünlüklerini Avrupa’nın, başta Yunanistan ve İspanyagibi ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş bulunan ülkelerininiç işlerine müdahele etmede ve bu ülkelerinhükümetlerini biçimlendirmede bir silah olarakkullanıyordu. Dahası, bunu kendisinin doğal bir hakkıolarak görüyordu.

Tam bir sömürgeci zihniyetin ifadesi olan bu onurkırıcı politikaya ilk darbeyi Fransa işçi ve emekçilerivurdular. İşçilere, emekçilere ve kardeş halklaradüşmanlık ile emperyalistlere özgü haydutlukta başıçeken Sarkozy’yi Cumhurbaşkanlığı tahtından aşağıindirdiler. Bunu, yine seçim sonuçları üzerindenYunanistanlı işçi ve emekçilerin anlamlı çıkışı izledi.Yunanistanlı işçi ve emekçiler de kardeş Fransalıemekçiler gibi, kendilerine ikide bir kemer sıkmapaketleri dayatan, bununla da kalmayıp, başlarınasömürge valileri atamaya kalkan ve onları onur kırıcı biryaşama mahkum etmeye çalışan A. Merkel arkasındakiAlman tekellerine ve onların “kurtarma paketleri” adıaltında önlerine uzattıkları her saldırı paketini uşaklara

özgü bir uysallıkla onaylayan Yunanistan hükümeti vepartilerine hatırı sayılır bir tokat attılar. Burada dahükümet partileri hezimete uğradı. Adeta sandığagömüldüler.

Bitmedi, dahası var... ‘Ekonomik krize rağmen ekonomik büyümesini

sürdüren Alman ekonomisi’ propagandası eşliğindehayata geçirilen bu yıkım politikaları, Almanyalı işçi veemekçilerin tepkisini çekmekte de gecikmedi. Onlar daYunanistan ve Fransalı emekçiler ile aynı şeyi yaptılar.A. Merkel’in başında olduğu partiye (CDU) oyvermediler. Böyle yaparak, aynı zamanda, bu işçi veemekçi düşmanı hükümetin kardeş halklara dönüksaldırgan politikalarını onaylamadıklarını da ortayakoymuş oldular.

Avrupa’da hiçbir kapitalist hükümetgüvencede değildir

Alman tekelci burjuvazisinin o çok övündüğüekonomik büyümesini, kuşkusuz ki, başta işçi sınıfıgelmek üzere, toplumun çalışan yığınlarını yoğunbiçimde sömürmeye, düşük ücret politikasını kalıcı halegetirmeye, işçileri sıfır zamma mahkum etmeye,yoksulluğu derinleştirmeye, güvencesiz çalışmayıyaygınlaştırmaya, işsizlik tehdidi ile özellikle gençkuşağı çağdaş kölelik uygulaması ve ucuz işgücükaynağı olan taşeron sistemine razı etmeye borçludur.Kimi burjuva gözlemciler dahi, Almanya’daki ekonomikbüyümenin sırrının ‘son yirmi yıldır reel ücretlerdedevam eden düşüş’ olduğunu itiraf ediyorlar.

Tümü de her geçen gün daha da can yakıcı hale gelenbu sorunlar, önlenemez bir biçimde işçi ve emekçileriçinde gitgide artan bir hoşnutsuzluğa yol açıyor ve öfkebiriktiriyor. En önemlisi de bu hoşnutsuzluk, giderekhissedilen bir mücadele eğilimini besliyor. Nitekim,sendika yönetimlerinin TİS sürecindeki ihanet ve baştansavma çabalarına karşın, işçi ve emekçiler oldukçayaygın biçimde uyarı grevlerine başvurdular, pek çokyerde protesto gösterilerine katıldılar. Bu grev vedirenişlerdeki yüksek katılım dikkate değerdi ve süreklibir artış gösterdi. Bu yıl yapılan 1 Mayıs gösterilerine birmilyondan fazla insanın katılmış olması, dikkate değerbir başka gelişmedir.

Öte yandan, Almanya’da ne denli çarpıtılıp içiboşaltılırsa boşaltılsın, yine de güçlü bir çevre veemperyalist savaş karşıtı bilinç ve gelenek de var. Bunedenledir ki, Almanya her zaman için bu eksenli

eylemlere sahne olmaktadır. Daha yakın bir tarihte,Fukuşima felaketi nedeniyle patlak veren nükleer santralkarşıtı eylemler, yine aynı dönemde yükselen, kapitalisttüketim toplumunu sorgulamada ifadesini bulaneleştirleri de bunun somut ifadesiydi.

Kısacası, ekonomik durumu görece iyi olan Almanyaişçi sınıfı ve emekçileri, kardeş Fransız işçi ve emekçilerikadar olmasa da, belli bir mücadele eğilimi içindedir.Krizin, özellikle de çevre ülkelerin iflasın eşiğinegelmesinde büyük rol oynayan borç krizininderinleşmesine ve yıkıcı sonuçlarının hissedilir halegelmesine bağlı olarak canı yanan yerli ve göçmen işçive emekçiler içindeki bu mücadele eğilimi, daha somutbiçimler alacaktır. Onlar da Yunanistan ve Fransa’dakisınıf kardeşleriyle aynı yolda yürüyeceklerdir.

Merkel hükümetinin eyalet seçimlerinde yaşadığıaçık hezimetin şahsında ortaya çıkan gerçek şudur;Avrupa’da IMF, AB ve AMB üçlüsünün dur durakbilmeyen saldırı politikalarına bundan böyle kolay kolaygeçit verilmeyecektir. Bundan böyle bu politikalarıacımasızca uygulayan hiçbir kapitalist hükümetingeleceği yoktur. Hiçbiri güvencede olmayacak, er ya dageç yıkılacaklardır. Yunanistan, İspanya, Hollanda veFransa’daki gelişmeler de tümüyle bunudoğrulamaktadır. Emekçi ve kardeş halkların azılıdüşmanı, bir sosyal yıkım ve savaş hükümeti olan A.Merkel hükümetinin akıbeti de aynı olacaktır.

Son söz yerine

Avrupa’da borç krizi olarak yaşanan krizönlenemiyor, tam tersine daha bir derinleşiyor. Birülkede yaşanan herhangi bir gelişme, bulaşıcı bir hastalıkmisali hızla bir diğerine sıçrıyor. Başlarda bankaların veşirketlerin iflasını izlemiştik. Şimdilerde ise devletlerinbatışına tanık oluyoruz. Her yerde bir kaynaşma var.Avrupa’nın tüm metropolleri neredeyse süreklilikkazanan kitle eylemleriyle çalkalanıyor. Hiçbir kapitalisthükümet rahat değil; biri istifa ediyor ve yenisikuruluyor. Gelinen yerde, büyük hayallerle kurulanAB’nin dahi geleceği tartışılıyor. Tüm veriler,önümüzdeki dönemlerde Avrupa’nın daha yığınsal, dahayaygın ve daha militan proleter kitle hareketlerine sahneolacağını gösteriyor.

Avrupa’nın her yerinde, sermayenin merkezi nitelikkazanmış bulunan saldırılarına karşı, yerlisi ve göçmeniile tüm uluslardan işçilerin ve emekçilerin birleşikdevrimci sınıf mücadelesini yükseltmek günün görevidir.

Enternasyonal İnfo

Almanya’da eyalet seçimleri, sonuçları vekısa dersler

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-20

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012..

Kıbrıs’ta emekçiler yasaktanımıyor!

Kıbrıs’ın Lefkoşa kentinde maaşları ödenmeyen vesosyal hakları verilmeyen Belediye Emekçileri Sendikası(BES) üyeleri, grev silahını kuşanmışlardı. Hakları içindirenen belediye emekçilerinin grevi, sınıf mücadelesininmerkezi durumuna dönüştü. Kıbrıslı işçi ve emekçileringrev iradesine sahip çıkması, polis terörü ve BakanlarKurulu yasaklarına rağmen grevin kararlılıkla devametmesi mücadeleyi büyütüyor.

Greve konan yasak, mücadeleyi önleyemedi

Günlerdir hakları için dişe diş mücadele eden işçiler,çeşitli eylemlerle tepkilerini sürekli olarak gösteriyorlar.Kararlı bir süreç yaşayan işçilerin fiili-meşru mücadelesihükümeti oldukça zorluyor. Bu durum karşısındaolağanüstü toplanan Bakanlar Kurulu, 60 gün grev yasağıgetirdi. Polis terörü ve baskıyla işçilerin grev iradesinikıramayan sermaye devleti Bakanlar Kurulu kararıylazaman kazanmaya çalışıyor.

Sendikal Platform, Belediye Emekçileri Sendikası’nayönelik saldırganlık ve grev yasağı kararına karşı 16Mayıs’ta destek eylemi örgütledi. İşçi ve emekçilerinkitlesel desteğiyle BES’in direniş kararlılığı selamlandı.Başbakanlık önünde yapılan eylemle BES’e yönelikbaskılara sessiz kalınmayacağı gösterildi. SendikalPlatform’a bağlı sendikalar yoğun bir katılımla LefkoşaTürk Belediyesi(LTB) önünde toplandı. Polis ablukasıaltında gerçekleşen eyleme ilerici ve devrimci kurumlarda destek verdi. 3 bine yakın işçi ve emekçiyle SendikalPlatform korteji, Başbakanlık’a yürüdü. Başbakanlıkbinasına girmek isteyen eylemcilere polisin izinvermemesi üzerine arbede yaşandı. Gözaltılarındayaşandığı arbede sonrası Başbakanlık önündeki çöplerateşe verildi. Emekçiler, Başbakan’ın tavrını protesto içinBaşbakanlık binasına çöp yığınları fırlattı. Eylemalanında bir de patlama sesi duyuldu. Bu sırada çıkanarbedede iki polis yaralandı.

“Yasaklasanız da yasaklamasanız dasokaktayız!”

BES Başkanı Savaş Bozat, Başbakanlık önünde biraçıklama yaptı. Sözleri sık sık “Kahrolsun faşizm!”,“Faşizme karşı omuz omuza!” ve “Genel grev geneldireniş!” sloganlarıyla kesilen Bozat konuşmasında,milyonlar harcayarak hükümete gelen başbakanın,haklarını gaspettiği işçileri aç bıraktığını, güvencesizçalıştırdığını vurguladı. Bozat, şöyle konuştu; “76 gündürbelediye çalışanlarının, ücretleri ödenmiyor. Buna formülbulacaklarına grevi yasaklıyorlar. Biz de 60 günsokaktayız. Bizi yıldıramayacaksınız. Belediyeyi yıkan,memleketi talan edenler, vatandaşın üzerinden ahkamkesenler var. Ama çalışanların çocuklarına verecekharçlıkları yok. Bu böyle kalmayacak. Yılmak yok.Direne direne kazanacağız. LTB çalışanlarının kaderi mibu? 5 senedir sosyal güvencesiz çalışıyorlar. Hanibaşbakan? Yazıklar olsun. Tek başına iktidara geldiniz.Hakkını arayanların grev hakkını ertelemek için miiktidara geldiniz? Polisle bizi karşı karşıya getirdiler. 3kişi şimdi alındı, beş de dün alındı. Yazıklar olsun böyledevlet ve adalet anlayışına. Bugünden itibaren hepbirlikte, el ele, kola kola, omuz omuza hükümet gidenekadar mücadeleye hazırız.” Bozat’ın konuşmasınınardından kitle, Başbakanlık binası önünden ayrılarak LTBönüne doğru yürüyüşe geçti ve burada eylemi bitirdi.

15 Mayıs “Nakba” yani felaket gününün 64.yıldönümünde Filistinli emekçi halk katliamlarıunutmadıklarını, ülkelerini yarı açık cezaevineçeviren siyonist İsrail karşısında direniş iradesininhala ayakta olduğunu göstermek içinsokaklardaydı. Filistinli emekçilerin böylesi birsahiplenmeden geri durmaması İsrail güçlerininazgın terörüyle karşılandı.

İsrail ordusunun her türlü silahı kullanarakuyguladığı bu saldırılarda, 60 Filistinlininyaralandığı belirtiliyor. Gösterilerde aynı zamandaİsrail cezaevlerinde bulunan Filistinli tutuklu vehükümlülerin Nisan ayından bu yana sürdürdüğükitlesel açlık grevi direnişi de unutulmadı.

Filistinli tutsakların direnişle gelen zaferi Nakbaeylemlerinde kitlenin coşkusunu ve atmosferini

güçlendirdi. Gün boyu süren çatışmalarlaFilistinliler kendi topraklarındankovulamayacaklarını, işgale ve zulme sessizkalmayacaklarını bir kez daha ortaya koydular.

Açlık grevi sona erdi

Filistinli mahkûm hakları örgütü Kadura Fares,tarafından 14 Mayıs Pazartesi günü yapılanaçıklamada, Mısır’ın arabuluculuğunda İsrail ileuzlaşma sağlandığı belirtildi. İsrail cezaevlerindekibazı tutuklular, 17 Nisan’da idari gözaltıuygulamasını ve cezaevlerindeki kötü şartlarıprotesto etmek için açlık grevi başlatmış, kısasürede katılımın artması ile grev yapantutukluların sayısı bin 600’e yükselmişti.

Nakba çatışmalarında 60 yaralı

DKB grevi selamladıDevrimci Komünist Birlik (DKB) yazılı bir açıklama yayınlarak

BES emekçilerinin mücadelesini selamladı. “Faşizan yönetime HAYIR!Yaşasın Örgütlü Mücadele!” başlığıyla yayınlanan açıklamada LefkoşaTürk Belediyesi işçilerinin kaderinin, kendisine ve çevresine rantsağlayan belediye başkanına teslim edilemeyeceği ifade edildi.

Açıklamada işçilerin çalışma koşulları ve talepleri de savunularaktüm belediye emekçilerine kadrolu çalışma hakkı ve eşit haklarsunulması, belediye bütçesi ve borçlarının işçilerin ve halkındenetiminde olması talepleri yükseltildi. İşçiler, meşru taleplerininardından yönetim için mücadeleyi büyütmeye, demokratik biryönetim için komitelerde örgütlenerek kendi yönetimmekanizmalarını kurmaya çağrıldı.

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-20

Güncel26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

AKP’nin TMMOB’yi itibarsızlaştırmasaldırısı

Dinci-gerici AKP hükümeti iktidar koltuğuna hergeçen gün biraz daha sıkı sarılıyor. Hemen hernoktaya elindeki tüm güçle yüklenen iktidar, devletintüm kademelerini ele geçirmesinin veya biatettirmesinin ardından, sendikalara, kitle örgütlerineve medyaya dönük saldırılarını da arttırmıştı. Düzenmedyasına verilen iktidar ayarı tüm sonuçlarınıyaratırken, AKP kendine dönük tüm sesleri de büyükölçüde kısmayı başarmıştı. Tüm bu baskı ve yıldırmafaaliyetinin, devrimci ve muhalif güçler ile Kürthareketini dışta tutarsak, kısmen dışında kalansendika ve odalar da iktidarın hışmına uğramayadevam ediyor.

Tüm bu saldırıların en son hedefi TMMOB oldu.Hali hazırda TTB, TMMOB ve hatta Baro gibimeslek odaları ile yıldızı bir türlü barışmayan iktidardeğişik vesilelerle bu örgütlere saldırdı. Yönetimleri,tüm üyelerine açık seçimlerle belirlenen, varlıklarınıve yetkilerini doğrudan anayasadan alan bu alanlardailk yöntem, seçimler yoluyla buraları ele geçirmekoldu. Ancak bu yöntemin karşılık bulmaması ileberaber yasal düzenlemeler ve fiili engellemelerdevreye girdi. Örneğin AKP’li belediyelerTMMOB’ye bağlı odaların vize verdiği projelereonay vermemeye başladı. KHK saldırısı ile berabersüreç tamamlanırken odalar birçok yönden kuşatıldı.

Ancak daha önce de değindiğimiz bu “resmi”saldırıların ötesinde iktidarın en uğursuz yöntemikaralama kampanyaları oldu. Başbakan eline geçenher fırsatta “engellendiklerine” vurgu yaparak çokçaekmek yediği mağdur edebiyatıyla TMMOB’yesaldırdı. Ancak iktidarın “ustalık” dönemi bu işinboyutunu da arttırdı. Yandaş korosunun dabüyümesiyle saldırı boyutlandı. Ali Ağaoğlu gibi leşkargalarının TMMOB’nin bir dizi olayda aldığıtutuma dair ipe sapa gelmez açıklamaları medyadaboy göstermeye başladı. Hatırlanacağı gibiAğaoğlu’nun “yetkim olsa odaları kapatırdım” sözübu durumu somutlarken uzunca bir süre medyada dakendine yer bulmuştu. Tüm bunlar kendindenmenkul “seçkinler” kavramı ile birleşince iktidarınçokça kullandığı bir propaganda biçimi olanTMMOB’yi itibarsızlaştırma operasyonunun resminetleşmiş oldu. İktidarın önermesi; mazlum halkınçıkarlarından uzak, tuzu kuru, “okumuş”, çok bilen,ukala, şımarık ve mızmız “seçkinlerden” oluşanTMMOB gibi örgütler iktidarın yolunu tıkıyorşeklinde. Meselenin en somut yansımasını bugünhekimlere dönük şiddetin içinde bulabiliriz. Sisteminher sıkışmasında hekimleri toplumun önüne ataniktidar hekim ve hastayı karşı karşıya getirereksağlıktaki dönüşüme güçlü bir zemin oluşturuyor.Keza eczacıların durumu da bundan çok farklı değil.Perakende ilaç sektörünü büyük tekellere açmakisteyen devlet bu dönüşümü “ucuz ilaç” ilemaskelerken eczacıları da kitlelerin önüne deyimyerindeyse parçalamaları için atmakta. Tam günyasasında da izlenen bu yol, işi insan olsa dadoğrudan insanla muhatap olmayan mühendis,mimar ve şehir plancılar için bazı revizyonlarlaizlenmekte. Elbette tüm bu örgütlerin kendi kitlelerive toplumla kurduğu bağların zayıflığı da tüm busaldırıların önemli bir karşılık bulmasına yol açantemel etkenlerden biridir.

TMMOB’nin KHK saldırısını mücadeleyle değilde “anlaşmayla” karşılama çabası da hakim anlayış

eliyle bu gerçeğin altına atılan bir imzaniteliğindedir. Oda yönetim kademesiiktidarla gireceği dişe diş bir mücadeleninkendi anlayışları ile aşılamaz bir duvarolduğunu net bir şekilde görebiliyor.Yarattıkları küçük dünyaların içindeiktidarın “seçkinler” vurgusunu desteklernitelikle davranmayı maharet sayıyorlar.Çokça vurguladığımız bu tespitleridetaylandırmaya gerek yok.

Son olarak; yandaşlığı tescilli Bugüngazetesinde yürütülen kampanya da tümbunların bir uzantısı konumunda. “Odalardareform şart” manşeti altında odaların malidenetimden muaf olduğu ve buralardasaltanat sürdürüldüğü söyleniyor ve “siyasetyapılıyor”, “vatandaş şikayetçi” gibi sihirlikelimeler kullanılarak haber süsleniyor. Tümbunlara cevap vermek yerine Bugüngazetesinin sahibinin kim olduğuna bakmakyeterli olacaktır. “Bugün Gazetesi’nin sahibiKoza Davetiye işi ile başlayıp, Eti-Gümüşihalesine giren, ardından Bergama Altın MadenleriniNormandy Madencilik’ten devralan kişidir. Yanikağıtla başlayıp, gümüş ve 50 milyon dolarla 820milyon dolarlık altın madeni sahibi olmuştur.”(TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı MehmetSoğancı’nın, Bugün gazetesinde 7 ve 8 Mayıs 2012tarihlerinde yayımlanan haberler üzerine 8 Mayıs2012 tarihinde yaptığı “Bugün Gazetesi TMMOBHakkında Yaptığı Yalan Ve Gerçek Dışı HaberleHangi Provokasyonun Peşinde?” başlıklı basınaçıklamasından). Yandaşlığın temeli olan ranttanbeslenen haberler geçtiğimiz yıllarda hazırlananDevlet Denetleme Kurulu raporuna çokça vurguyapıyor. DDK raporunu hatırlamak gerekirse:“Araştırma ve inceleme raporunda meslek odalarınıhedefleyen saldırının özünü ‘ideolojik ve politikörgütler gibi hareket etmesi’ ifadesi oluşturmaktadır.Bir yanıyla ortaya konulan rapor, odaların emekten

yana politik söylemlerinden ve kimi durumlarözelinde geliştirilen pratik karşı duruşlarındanduyulan rahatsızlığın ve meslek odalarını dizginlemeve denetim altına alma niyetinin resmi bir ifadesiniteliğindedir.” (TMMŞP-Örgütlülüğümüze vegeleceğimize sahip çıkmalıyız!- Sosyalizm için KızılBayrak, Sayı: 2009/42, 30 Ekim 2009). Yani odalaradönük saldırıların argümanları değişmemiş durumda.Yine bu durum iktidarın bu noktadaki hedeflerinin dedeğişmediğini ortaya koymaktadır. İktidar bir yandançemberi daraltırken diğer bir yandan planladığı birTMMOB operasyonunun altyapısını daoluşturmaktadır. TMMOB’nin tasfiyesi ve/veyadönüşümünün yaratacağı sonuçlar için sermayeçoktan ellerini ovuşturmaktadır. Örgütün rantpotansiyeli ağızları sulandırırken sahip olduğumücadele dinamiğinin ve örgütün karşı duruşununparalize edilebilmesi hayati bir yerde durmaktadır.

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-20

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Mevcut durum örgütün zorlu bir mücadelesürecine girdiğini göstermektedir. Bu geçmiştenfarklı olarak var olup olmama savaşı olacak gibigörünmektedir. Yeni anayasanın da yolda olduğudüşünüldüğünde TMMOB’nin anayasal varlığınınbile tehlikede olduğu açıkça ortadadır. Örgütünetrafındaki çember öylesine daralmıştır ki uzunca birsüredir örgütün en temel mücadele biçimi halinedönüşmüş olan Danıştay “yürüyüşlerinin” deyargıdaki operasyonlarla artık işlevsizleşeceği ortayaçıkmıştır. Zaten Danıştay Başkanı Sayın HüseyinKarakullukçu’nun “Ne varsa durduruyoruz. Yok,durdurma yok artık. İlerleme var. Ben espriyapıyorum siz ciddiye alıp yazıyorsunuz. Devletin,milletin lehine ne varsa yapılacak. Bunun lamı cimiyok. Öyle bir şey mi var? Onu durdur, bunu durdur.Durdurduk ne oldu?...” sözleri de sermayenintalanının önünde artık hiçbir gücün duramayacağınıortaya koymaktadır. TMMOB’nin ise böylesi birsavaşa girecek gücünün olmadığını söylemek abartıolmayacaktır. Örgüte hakim algının halen bir orta yolbulma çabası ve kendi içindeki ilerici unsurları daezme pratiği bu noktada gerekli veriyi vermektedir.“Esas itibariyle tüm bu yaşananlar örgüt için birturnusol kâğıdı görevi görmektedir. Oda beyleriburjuvaziye özgü bir tutumla saldırı karşısında dahada uzlaşmacı bir çizgiye yanaşırken örgüt içindekisol güçlerin de içinden çıktıkları toplumsalmuhalefetin tüm eksiklerini taşıdığını söyleyebiliriz.Sol güçlerin sessizliğine bürokratik kastın önlerineördüğü dev duvarlar da eklenince örgütün kıpırdamaihtimalinin de önü kesilmiş durumdadır. AKPkurumları bir bir ele geçirirken sıranın birgünkendilerine geleceğini bile bile tek bir adım atmamışbir zihniyetin bundan sonrası için en ufak bir umutvermediği açıktır. Zaten oda beylerinin de tümumutlarını CHP’nin Anayasa Mahkemesi’neyaptığı/yapacağı başvurulara bağlaması dabürokrasinin realist, burjuva zihin yapısına özgüoportünist niteliğini açıkça yansıtmaktadır. Realistlerçünkü; örgütün bu anlayışla kolunu dahikıpırdatamayacağını çok iyi biliyorlar. Oportünistlerçünkü; hem sınıfsal hem de siyasal karakter olarakburjuvalar. Oysa ki bu saldırı örgüt ve tabanıarasında kopan bağları onarmak üzere atılacakadımlar için önemli bir şansa dönüştürülebilirdi.Siyasette kehanetlere yer olmasa da örgütün kendiniörgütleyeceği/örgütlemeye çalışacağı bir süreçTMMOB’nin ezici bir kısmını oluşturan ücretliçalışan ve işsiz üyelerinin işçi sınıfı ve onunmücadelesiyle kuracağı ilişkiyi de en iyi ihtimalledestek vermekten ibaret olan durumundan çıkartarakdoğru bir zemine oturtmak için önemli bir şansolacaktı. Zira AKP iktidarının saldırısı bu topraklarıngörmediği kadar örgütlü ve geniş bir biçimdeilerlemektedir.” (KHK saldırısı ve TMMOB’ninataleti üzerine-TMMŞP)

Tüm bu süreç AKP’nin kendini tahakkümetmesinin çabası olsa da eni sonu iktidar sermayeyehizmet etmektedir. Açıktır ki bugün TMMOB gibitoplumsal muhalefet içinde yer tutan örgütlereyönelik saldırı bir bütünün parçasıdır. F tipi, TMY,yazılı ve görsel basının sansürlenmesi,üniversitelerde artan baskılar ve soruşturmalar,derneklere dönük baskı yasaları ve sendikalörgütlenmeyi yok edecek yasa hazırlıkları... Tümbunlar bir bütün halindeki saldırıların ayaklarıdır.Amaç toplumsal muhalefetin elini kolunu bağlayarakdikensiz bir gül bahçesini sermayeye sunmaktır.TMMOB’ye el atan AKP karşısında örgütünsavunulması esas olsa da bu hiç de oda beylerininsandığının aksine bir orta yol bulmaktangeçmemektedir. Tekrar söylemek gerekirse bu birsınıf savaşıdır ve ait olduğunuz sınıfın silahları tekseçenektir.

Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları

“Puşi taktığı” gerekçesi ile gözaltına alınan ve25 aylık tutukluluğun ardından serbestbırakılmasına rağmen hakkında 11 yıl hapis cezasıverilen Galatasaray Üniversitesi öğrencisi CihanKırmızıgül’e destek amacıyla Ege Üniversitesi’ndeoturma eylemi gerçekleştirildi.

Edebiyat Fakültesi’nin önündeki avluda FelsefiMuhalefet tarafından “Cihan Kırmızıgül’eÖzgürlük” talebi ile oturma eylemi gerçekleştirildi.Eyleme, bağımsız öğrencilerin yanısıra EdebiyatFakültesi ve İletişim Fakültesi akademisyenleri degüçlü bir katılım sağladı.

Yaklaşık 20 dakika boyunca alkışlar ve zılgıtlarladevam eden oturma eyleminin son bölümünde“Cihan Kırmızıgül’e özgürlük!” sloganı atıldı.

Eylemde öğrenciler “TMK hemen kaldırılsın!”,

“Cihan’a özgürlük!”, “Tutuklu öğrenciler hemenserbest bırakılsın!”, akademisyenler ise“Öğrencilerime dokunma” yazılı dövizler taşıdılar.

Ekim Gençliği / İzmir

Kırmızıgül için oturma eylemi

YTÜ Davutpaşa Kampüsü’nde geçtiğimiz dönemÖzgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinisattıkları gerekçesiyle yaklaşık 30 öğrenci hakkındaaçılan soruşturmalar sonuçlandı.

Aralarında Ekim Gençliği okurunun dabulunduğu 20 devrimci, ilerici ve yurtseveröğrenciye çeşitli cezalar verildi. Ekim Gençliğiokuruna 2 dönem uzaklaştırma cezası verilirken, 2yurtsever öğrenciye birer dönem, 3 yurtseveröğrenciye de birer hafta uzaklaştırma cezasıverildi. Yaklaşık 15 yurtsever öğrenciye isekınama cezası verilirken, bazı öğrencilere Yıldızve Davutpaşa kampüslerinde açılan masalardabulundukları gerekçesiyle kınamanın yanında birhafta uzaklaştırma cezaları verildi.

Devrimci ve yurtsever öğrencilere yönelikceza terörünü devreye sokan rektörlük, diğertaraftan öğrencilerin eğitim haklarını gasp etti.2 dönem uzaklaştırma cezası alan Ekim gençliğiokuru ve birer dönem uzaklaştırma ceza verilen2 yurtsever öğrencinin otomasyon sistemindebulunan dersleri silinirken, bu dönem içerisindegirilen tüm derslerin vizeleri boşa düşürüldü.

Ekim Gençliği / Davutpaşa Kampüsü

Davutpaşa’da ceza terörü devrede

Mersin Üniversitesi’nde öğrenciler tarafındançıkartılan “Pusula” isimli fanzinin ilk sayısıÇiftlikköy Kampüsü’nde dağıtıldı. Pusula FenEdebiyat Fakültesi ve Mimarlık Fakültesi baştaolmak üzere yemekhane, çarşı ve kantinde yaygınolarak kullanıldı. 400 adet basılan fanzinin büyükbir kısmı öğrencilerle birebir sohbet edilerek

dağıtıldı. İlk sayı olmasından kaynaklı küçük teknikeksikliklerine rağmen, fanzin üniversite öğrencileritarafından ilgiyle karşılandı.

Fanzin içerisinde yetkin mühendislik, GSSsaldırısının öğrenci gençliğe yansıması, okulradyosunda Kürtçe yayın yasağı gibi konularişlenirken, “Sınıf köşesi” bölümünde kapitalistsömürü ve aşırı kar hırsının yarattığı işçi cinayetleriyer aldı. Kültür-sanat bölümündeyse sosyalistyönetmen Ken Loach ve işçi sınıfı mücadelesini

işleyen romanlar tanıtıldı. Arka kapakta NazımHikmet’in “Akrep gibisin kardeşim” şiiri yer

aldı. Üniversite öğrencileri fanzin çalışmalarını

sitematik hale getirip etkin bir şekildekullanmaya devam etmeyi planlıyorlar.Fanzin yaz okulu süresince de çıkarılacak.

Ekim Gençliği / Mersin Üniversitesi

Mersin’de “Pusula” yayında

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-20

Gençlik hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih CoğrafyaFakültesi (DTCF) geçtiğimiz aylarda yaşanan faşistsaldırılar ve özellikle de 30 Mart günü okuldançıkarken ilerici öğrencilere satırlarla saldıranfaşistlerin bu durumunun idareye ve polisebildirilmesine rağmen bu tablo karşısında hiçbir şeyyapılmadı.

Tüm bu saldırılar karşısında devrimci ve ilericigençlik örgütleri tarafından konuyla ilgili bir toplantıalındı. Öğrenci Kolektifleri, Ankara Anarşi İnisiyatifi,Kurtuluş Yolunda Dev-Genç, Söz Dergisi ve ÖğrenciDayanışması faşistlerin bulunduğu arka bahçeyegitmek ve faşistlerin anladıkları dilden cevap vermekyönlü bir karar aldılar. Ekim Gençliği, DGH ve TKP’liÖğrenciler de okulda teşhiri yapılmadan böyle birsüreç geliştirilmemesi üzerinden öneride bulunarakgelişecek bir çatışmada müdahil olacaklarınıbelirttiler. Hatta bunun üzerinden somut olarak, sondönemde artan faşist saldırıların bir kampanyabiçiminde ele alınması da önerilmiştir.

Bizler de faşistlere anladıkları dilden cevabınokulda verilmesi gerektiğini ancak bu sürecin birkampanya ile yürütülüp kitlelere mal edildikten sonragerçekleşmesi gerektiğini belirttik. Ancak yukarıdayazdığımız gençlik örgütlerinin bu tutumda ısrarcıolmaları karşısında yaşanacak bir saldırı karşısındailerici öğrencilerle yan yana olacağımızı belirttik.

Bir gün sonra faşistlerin okula gelmesi ile birlikteçatışma da başladı. Faşistlerin bulunduğu arkabahçede ve orta bahçede bulunan devrimci ve ilericiöğrenciler uzun bir süre faşistlerin inlerine girmesineizin vermediler. Ancak daha sonra üniversiteye polisingirmesi ile arka bahçede bulunan öğrenciler geriçekildiler.

Olaylar bir süre durulduktan sonra öğle arasındayemekhaneye giden öğrencilerin üzerine faşistler sodaşişeleri atmaya ve küfürler savurmaya başladı. Bunataşlarla karşılık veren devrimci ve ilerici öğrencilerlefaşistler arasında yaklaşık yarım saat süren bir çatışmayaşandı. Tüm bu olayların ardından okul iki gün tatiledildi. Faşistlerin satırla gelmeleri üzerine “bizimyapacak bir şeyimiz yok” diyen ÖGB, “Helal olsundelikanlı çocuklarmış, satırla gelmişler” diyen polis ve“Sizin arka bahçede ne işiniz var” diyen dekan, faşist-polis-idare işbirliğini çok iyi özetliyordu.

Saldırılara soruşturma-ceza terörü eklendi

Okulların açıldığı gün 22 devrimci ve ilericiöğrenciye ve 9 faşist beslemeye ‘tedbirenuzaklaştırma’ kararı verildiğini öğrendik. Bununüzerine Öğrenci Kolektifleri, Ankara Anarşi İnsiyatifi,Kurtuluş Yolunda Dev-Genç, Söz Dergisi, ÖğrenciDayanışması, Ekim Gençliği, DGH, GençlikMuhalefeti ve TKP’li Öğrenciler olarak bir toplantıalındı.

Kurtuluş Yolunda Dev-Genç ve Kolektifler, TKPile güven sorunu yaşadığını ve bundan sonra ortak işyapmayacaklarını açıkladı. TKP’li Öğrenciler deaçıklamalarını yaparak süreçten çekildiler.

Kalan bileşenler sokak üniversitesi kurarak busüreci canlı tutma ve dava açabilmek için

sendikalardan maddi destek toplama kararı aldı. Ayrıcabu sürecin başlangıcından basın açıklamasına kadar,eğitim hakkının engellenmesinin yanı sıra busaldırının devrimci çalışmaya yönelik yapıldığınınvurgulanması üzerinden bir çaba oldu.

İlk gün anlamlı bir katılımla ve iyi bir kamuoyuoluşturarak, kampüsün önünde alternatif üniversitekurularak tamamlandı. Dekanın kendisi ile görüşmeyegiden milletvekilleri aracılığı ile ilettiği “iki gruptanda gençlik temsilcisi gelsin, burada konuşupbarışsınlar. Ben de bu yaşananları görmezdengeleyim” teklifi, devrimci ve ilerici öğrencilertarafından reddedildi. Bunun üzerine devrimci veilerici öğrencilere ayrı, faşistlere ayrı bir görüşme saatikonuldu. Ancak dekanla görüşmeden de herhangi birsonuç çıkmadı. Ayrıca, kapı önünde kurulan alternatifüniversitenin bir süre sonra sembolik bir biçim almasıve her gün 1 saat oturulduktan sonra bitirilmesiüzerine buradaki süreç fiilen sona erdi.

Bu süreci üniversite içerisinde gençliğe taşıyanEkim Gençliği okurları ile Öğrenci Kolektifiçalışanlarına ‘afiş asma’ bahanesi ile yenisoruşturmalar açıldı. Asılan her afişten ayrı ayrısoruşturmaya giren öğrencilere yönetim bundan sonraokulda devrimci faaliyete yönelik saldırılarınıarttıracağını da göstermiş oldu. Yaklaşık 2 aylık birsürecin ardından soruşturmaya giren devrimci veilerici öğrenciler soruşturma sırasında da adeta suçlupozisyonuna sokuldu. Faşistlerin ellerindeki satırlargörmezden gelinirken “sizin attığınız taşlar da silahsayılır” denilerek devrimci ve ilerici öğrencilereyönelik saldırılar sürdürüldü. Okulun bir parçası olanarka bahçeye neden gidildiği sorgulanmaya başlandı.Sonuçta, başından itibaren hayata geçirilen faşist,polis, ÖGB ve idare işbirliğine ceza terörü deeklenmiş oldu. Soruşturma sonrası 1 anarşist öğrencihakkında YÖK’ten çıkarılma kararı verilirken,aralarında Ekim Gençliği okurunun da bulunduğu10’un üzerinde öğrenciye 1 ve 2 dönem uzaklaştırmacezası verildi. Böylelikle tüm bu saldırıların devrimcifaaliyete yönelik olduğu bir kez daha gözler önüneserildi.

Sol hareketten ciddiyetsizlik örnekleri

Eylem kararı tarafımızca eleştirilmesine rağmen,Ekim Gençliği okurları çatışma esnasında ve takip

eden süreçte daha fazla yer alırken, kararı alan yapılarsüreci aynı sorumlulukla sonuna kadar götüremedilerne yazık ki.

Çatışma sonrası gelişen ceza terörünün devrimciçalışmaya yönelik olduğunu defalarca belirtmemizerağmen, dekan ile görüşmeye giden arkadaşlarınyaptıkları açıklama toplamı kesmeyen bir açıklamaoldu. Öncesinde “elinde satır olanların kesinlikleokula alınmaması gerektiği, devrimci ve ilericiöğrencilerin ise bir an önce okula alınarak eğitimhakkının engellenmesine son verilmesi” gerektiğibelirtilirken, dekanla konuşmaya giden DGH veÖğrenci Kolektifleri’nden arkadaşlar medyanınönünde yaptıkları açıklamada konuşmanın kendileriadına olumlu geçtiğini söyleyerek, “dekan beyinkendilerini okula aldıkları takdirde faşistleri de okulaalması gerektiğini” söylediğini, bunun için bizimşimdilik okula alınmayacağımızı ve sınav hakkımızındaha sonra kullanılmak üzere saklı tutulacağınıaktardılar. Böylelikle süreci sadece sınavlaragirememeleri üzerinden tanımladıklarının da en netgöstergesini ortaya koymuş oldular.

Diğer taraftan da toplantıda ‘22 kişiye dava açmakiçin para toplanacak’ denilmesine rağmen ÖğrenciKolektifleri’nden arkadaşlar sendikalardan paratoplamış ve bileşene söylemeden 11 kişi için davaaçmışlar. Tahmin edilebileceği gibi bu 11 kişi deÖğrenci Kolektifleri’ndendir. Bileşene sorulmadanböyle birşeyin yapılmasına yönelik olarak ifade edileneleştiriler “biz sizlerin de toplayacağınızı düşündük”diyerek geçiştirilmeye çalışılmış, herhangi birözeleştiri verilmemiştir.

Devrimci faaliyet engellenemeyecek!

Başta da belirttiğimiz gibi, Ekim Gençliği busüreci gençlik kitlesinden ayrı örmenin yanlışolduğunu belirtmiş ve içeride kalan güçlerle sürecikitleye taşımak için azami çaba harcamıştır. Süreçiçerisinde bizim de eksikliklerimiz olmasına rağmen,süreci ciddiye aldığımızı ve bu bilinçle hareketettiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bizler genç komünistler olarak hiçbir baskı veterör karaşısında çalışmalarımızdan ödün vermedik,bundan sonra da vermeyeceğiz. Tüm saldırılara karşıçalışmalarımızı yoğunlaştırarak sürdüreceğiz.

DTCF Ekim Gençliği

DTCF’de soruşturma-ceza terörü vegösterdikleri

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-20

Ayları bulan yoğun bir emekle örgütlediğimiz birkampanya sürecini geride bıraktık. Kampanyamızkapitalist sömürünün azgınlaştığı, öğrencilerin şirketgörünümlü ve yarı-açık cezaevine dönüşenüniversitelerde her geçen gün daha fazlamüşterileştirildiği, AKP hükümeti eliyle dışarıdaemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktiftaşeronluk rolünün üstlenildiği, içerde ise devrimci-ilerici sol güçlere ve Kürt halkına dönük faşist baskı vedevlet terörünün dizginlerinden boşaldığı bir süreçtehayata geçirildi.

Genç komünistler olarak, dört bir koldansaldırıların yoğunlaştığı böylesi bir süreçte gençlikkitlelerine “Geleceğine sahip çık!” çağrısındabulunarak kapsamlı bir kampanya süreci başlattık.Tüm güçlerimizi daha fazla sorumluluk almayasevkederek, üniversitelerde, meydanlarda vesokaklarda “Emperyalist savaş ve saldırganlığa, faşistbaskı ve teröre, eğitimin ticarileşmesine karşıgeleceğine sahip çık!” şiarını yükselttik.

Yaygın bir kitle çalışması, çok yönlü birseslenme

Kampanya döneminde ortaya çıkan güncelgündemler ile devrimci baharın tarihsel gündemleriniçok yönlü ve yaygın bir kitle çalışması ile beraber elealdık. Böylece, gerek kampanya başlıklarına gereksede bununla bağı içinde tüm güncel gelişmelere dairsözümüzü geniş gençlik kesimlerine ulaştırdık.

Bu kapsamda, emperyalist savaş ve saldırganlıkpolitikaları ile NATO ve füze kalkanına karşı “Kardeşhalklara sahip çık!”; Kürt halkına, ilerici ve devrimcigüçlere yönelik gözaltı-tutuklama terörü ile ilerici vedevrimci öğrencilere yönelik soruşturma-ceza terörünekarşı “Özgürlüğüne sahip çık!”; üniversitelerinsermayenin ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi,öğrencilerin üniversitelerinde müşterileştirilmesi veeğitimin ticarileştirilmesine karşı “Eğitim hakkınasahip çık!” diyerek, sermaye devletinin bütünlüklüsaldırıları karşısında tüm gençliğe “geleceğine sahipçıkma” çağrısı yaptık.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde“Sömürüye, şiddete, eşitsizliğe ve gericiliğe karşıgeleceğine sahip çık!” diyerek alanları doldururken,HEY Tekstil ve Maltepe Belediyesi direnişlerininziyaretlerinde “Sömürüye, işten atmalara,

taşeronlaşmayakarşı geleceğine

sahip çık!”

şiarı ile gençliğe direnişçi işçilerin kararlılığınıkuşanma çağrısı yaptık. Sermaye devletinin işçilere,emekçilere, gençliğe yönelik neo-liberal saldırıpolitikalarının güncel örneklerinden olan ve sağlıktayıkım anlamına gelen Genel Sağlık Sigortası (GSS)saldırısına karşı “Sağlık hakkına sağlık çık!” çağrısınıyükselttik. Bu kapsamda İstanbul, Ankara veEskişehir’de imza kampanyaları, paneller ve basınaçıklamaları gerçekleştirdik.

Soruşturma-ceza terörüne maruz kalan devrimci veilerici öğrencilerle dayanışmak ve saldırıları teşhiretmek için “Soruşturma-ceza terörüne karşı eğitimhakkına sahip çık!” çağrısını yükselttik.

Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli biryer tutan Newroz’u ve Sivas Katliamı davasınınzamanaşımına uğratılarak aklanmasını yinekampanyamız kapsamında ele alarak gündemleştirdik.

Böylesi yoğun bir süreç ve birikimle birlikte önce 1Mayıs, ardından da kampanyanın final tarihi olarakbelirlenen 6 Mayıs karşılanmış oldu.

Kampanyanın final etkinliği, bilinçli bir tercihinürünü olarak 6 Mayıs’ta,“Denizler’in yolunda düzenebaşkaldırıyoruz! Özgürlük, devrim ve sosyalizm içingeleceğimize sahip çıkıyoruz!” şiarı ile örgütlendi. Birdönem boyunca yükseltilen “geleceğine sahip çık”çağrısının gerçek anlamını devrim ve sosyalizmmücadelesinde bulacağı 6 Mayıs’ta gerçekleşenetkinlikle bir kez daha vurgulandı. Baştan sona büyükbir coşkuyla geçen final etkinliği ve sonrasındagerçekleştirilen Dolmabahçe yürüyüşünün ardındankampanyamız şiarlarına uygun bir tokluklasonlandırılmış oldu.

Kampanya çalışmalarının öğrettikleri

Bahar dönemi boyunca genel ve yerel tümgündemleri kampanya ana şiarı kapsamındadeğerlendirmek, hem kampanyanın politik etkisiniarttıran bir rol oynadı, hem de yapılan çalışmalararasında bağ kurulması ve bir süreklilik sağlanmasınoktasında kolaylaştırıcı bir etki yarattı.

“Geleceğine sahip çık!” ana şiarı etrafındakapsamlı bir kampanya süreci örgütlemek, bukapsamda üniversitelerde, meydanlarda ve kentmerkezlerinde gençliğe kendi geleceğini ellerinealmak için örgütlenme çağrısında bulunmak,çalışmamız açısından oldukça önemli bir politik etkiyarattı. Kampanya süreci boyunca tüm baskı vesaldırılara rağmen kesintisiz bir çalışma pratiğisergilendi.

Devrimci ve ilerici kamuoyunda yarattığı politiketkinin yanı sıra kampanyanın en önemlikazanımlarından birisi, çalışmanın yükünü omuzlayangüçlerimiz açısından oldukça önemli deneyimlerbırakmış olmasıdır. Bu süreç, tam da kampanyanınbaşlangıcında yapılan “gençliği devrimci baharakazanmak için seferberlik” çağrısının dolaysız biryansıması olarak, pek çok yoldaşın ve yeni gücün öneçıkmasında önemli bir rol oynadı. Bununla birlikte,çok yönlü bir kitle çalışmasına dayanan kampanyasüreci birçok yeni insanla tanışmanın ve kitleilişkilerini geliştirmenin de bir olanağına dönüştü.

Bunlar kampanya sürecinin en önemli kazanımlarınınbaşında gelmektedir.

Elbette ki kampanya çalışmasında eksik kalannoktalar da oldu. Örneğin, kampanya çalışmasınıntemel materyaller dışında özgün araçlarla beslenmesi,tüm olumlu örneklere rağmen istenilen düzeyde hayatageçirilememiştir. Ayrıca kampanya, tüm çalışmaalanlarımızı istenilen düzeyde ortak yüklenmeyleharekete geçiren bir süreç olarak işletilememiş,çalışmalar ağırlıklı olarak temel birkaç alanasıkışmıştır. Özellikle taşralarda kampanya süreci sınırlımateryal kullanımını aşmayan bir şekilde gelişmiştir.Bu durum kampanyanın etkisini belli oranlardazayıflatan bir sonuç yaratmıştır.

Kampanyanın kazanımlarıyla geleceğikazanmaya!

Genç komünistler önümüzdeki mücadeledönemine, kampanya sürecinin eksikliklerindengereken dersleri çıkararak ve buradan süzülendeneyimlere yaslanarak yüklenmesini bileceklerdir.Özellikle 6 Mayıs’taki final etkinliğinde doruknoktasına ulaşan moral ve motivasyonla, bundansonraki süreçte her zamankinden daha kararlı ve güçlübir şekilde mücadeleyi büyütmek tüm gençkomünistlerin önünde bir görev olarak durmaktadır.

“Geleceğine sahip çık!” kampanyası kapsamındaelde edilen kazanımların korunması ve daha ileriyetaşınması da ancak böylesi bir irade ve kararlılıklamümkün olacaktır.

Ekim Gençliği

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

“Geleceğine sahip çık!” kampanyasıüzerine

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-20

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/20 * 18 Mayıs 2012

Sermaye hükümetine muhalif her kesimin yargıterörüne maruz kaldığı bir dönemdeyiz. Yargı terörü,geçtiğimiz hafta da ilerici sol basına yönelik saldırıolarak karşımıza çıktı. Esasta 3. KCK iddianamesindecisimleşen saldırganlık, bir dizi ilerici ve sol basının yazıişleri müdürlerine verilen hapis cezalarıyla devam etti.

AKP/cemaat yargısı açısından son yıllardasistematik hale gelen kuralsızlıkta muhalif basını yoketme ve tecrit etme poltikası karşımıza çıkıyor.

“KCK” davası başlığında 3. iddianamenin merkezinealdığı ve 20 Aralık 2011’de çoğu gazeteci 36’sı tutuklu44 kişinin yargılandığı davayla ilgili iddianame, İstanbul15. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. “KCK basınkomitesi” yöneticileri olduğu iddia edilen gazetecileriçin yazılan iddianamede not defterleri, kitaplar, CD’ler,saç tokası, küpe gibi “deliller” dosyaya kondu. Davaiddianamesinin yaslandığı diğer temel “suç”göstergesiyse gazetecilerin haberleri oluyor.

İddianamede delil yok!

Delil dosyasında teknik takipte dinlenen telefonkayıtları ve yapılan haberler sıralanıyor. Haberininyayınlanmasına dair görüşmeler örgütsel diyalog olaraksunuluyor. Çalıştığı basın kuruluşundan maaş istemek deörgütsel ilişki sayılıyor.

İddianamede tamamı legal olarak basılan,yönetimlerinden faaliyetlerine kadar resmi prosedüreuygun çalışan basın kurumları “örgüt uzantısı” ya da“KCK Basın Komitesi” gibi tanımlamalarla sunuluyor.Örgüt ve basın arasındaki bağı açığa çıkaran ne birteknik delil var ne de organik bir temas. Fakat tümiddianame bu tanıma dayanarak hazırlanmış durumda.“Terör örgütü yayını” denerek ithaf edilen gazetelerseyayın faaliyetine devam ediyor. Ve düzenli olaraksavcılık denetiminden geçerek! Burjuva hukukuna dahibağlı kalmayan bu yargı oyunu sol-sosyalist basınısusturmayı hedefliyor.

KCK iddianamesi ve basının yargıdaki anlamı

Savcı iddianame metninin başından sonuna aynıyorumları sıralıyor. Fakat iddianame boyunca öne çıkan,devlete dair gösterilen hassasiyet oluyor. Yasal olarak birsuç tanımı olmasa da “Türk devletini sıkıntıya sokacak,kamuoyu önünde küçük düşürecek haberler peşindekoşmak” basın emekçilerine yöneltilen ithamların belkide en güçlüsü. Yapılan haberlerde devlet eleştirilerininfazlalığını “devlet kurumlarını hedef tahtası yapmak”,açığa çıkartılan bir devlet suçu üzerinden “TürkiyeCumhuriyeti devletini zora sokmak” KCKiddianamesinden yargılanan gazetecilerin “suçları.”

“Şüphelinin örgütün yayın politikasına uygun,kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığı, normal birgazetecilik faaliyeti yapmadığı görülmüştür.” Savcılar,ellerinde suç tanımına uygun bilgi bulundurmamanınboşluğunu kendi suç tanımları ve delilleri iledolduruyorlar. Bugün hukuk literatürüne dökülenterimler yarın yasallaşmış biçimleriyle karşımızaçıkarılacaktır. “Örgütsel habercilik” tanımı etrafındagazetenin en rutin işlerini dahi delil sayarak onyıllarıbulan ceza isteyen savcı makamı bu haliyle bile ağır birceza uygulamış oluyor. Bu iddianame ile sermayedevletinin polis terörünü, inkar ve imha politikasını,paralı eğitim uygulamalarını haberleştirmek yargılanıyor.

Düzen temsilcilerinin açıklamalarıboşuna değil

Sermaye düzeninin temsilcileri tarafından gazetecitutuklulara dair her açıklamalarında “Onlar gazetecilikmesleğinden değil terör, tecavüz gibi suçlardan tutuklu”ifadeleri kullanılarak tutuklu gazetecilerin meşruluğunagölge düşürmek, bilinç bulanıklığı yaratılmak isteniyor.

3. Yargı reformu paketinden “basına özgürlükçıkacağını” iddia eden Sadullah Ergin’in açıklamalarını3. KCK iddianamesinin basını tutsak eden terörü izledi.Bu bir çelişki gibi gözüksede sermaye hükümetisözcülerinin kimliğine yerleştirdiği yeni dönemüslubunu tarifliyor.

Bir yandan aymaz ve pervasız saldırılaruygulanırken diğer yandan durumu inkar eden hattatersini savunan bir dil tercih ediliyor.

Basına sansür geçmişten gelen tarihsel zor yöntemidir

Basın geçmişinde bu çizginin dışına çıkan hergazetecilik faaliyeti sansür, kapatma ve infazlasonuçlanmıştır. Osmanlı döneminden sermayeegemenliğindeki devlete, yöntem ve şiddeti değişse debasının üzerindeki topuz hiç eksik olmamıştır.

Basın üzerinde baskı, sansür ve yasak düzeningerçeğidir. Yeni olan sistematize edilmiş ve burjuvahukukunu bile tanımayan kazanılmış haklara yöneliksaldırıdır. Basın toplumdan bağımsız bir misyona ya daniteliğe sahip değildir. Fakat tam da toplumunmücadelesinin betimlendiği, sesi soluğu olduğu noktadabaskılarla karşılanmaktadır.

Bugün saldırılar altında uygulanan yargı terörünüdağıtmak için dünden daha güçlü mücadeleyi örmek,dünden daha güçlü sol, sosyalist, basın kimliğiniyükseltmek gerekiyor. Sermaye düzeninin faşist baskı veterörünü dağıtmak için öncelikle bedellerle kazanılmışbu mevzileri korumak gerekmektedir.

“Basına sansür, gazeteciye tutsaklık” dönemi

Inti-İllimani ve TGB

Inti-İllimani ve TGB ismini yanyana getirmeknormal şartlarda iki karşıtın kullanımı üzerindenakla gelir. Fakat bu sefer durumun tersi yaşanıyor.Inti-İllimani ve TGB ortak paydada buluşuyor.

Ulusalcı çetenin 19 Mayıs etkinliğine katılacakgruplar arasında Inti-İllimani’nin de yer alması birdizi sol ve ilerici çevrede rahatsızlık uyandırmıştı.Inti-İllimani’nin geçmişi ve değerleri olan birmüzik grubu olduğu, böyle bir konserekatılmasının tasvip edilmediği belirtilip “Inti-İllimani Dinleyicileri” adıyla guruba “konseregelme” çağrısı yapan bir imza kampanyasıbaşlatılmıştı.

İmza kampanyasına grup adına bir mektuplacevap verildi. Mektup aslında Inti-İllimani’ningeldiği yerde geçmişinden ve değerlerinden nasılkoptuğunu da gösteriyor. Inti-İllimani’ninmektubundan önce grubun tarihini ve tarihselsüreçteki rolünü hatırlamak gerekir.

1967 yılında birkaç üniversiteli gencin ŞiliSantiago Üniversitesi’nde kurduğu grup asılkimliğini darbe sonrasındaki tutumuyla buldu.1973 yılındaki Pinochet’in başını çektiği darbesırasında Avrupa’da turnede olan grup 14 yılsürgünde Şili halkının özgürlük ve direniş ezgilerinisöyledi.

1988’de yasaklarının kalkması sonucunda Şililiemekçi halkla buluştular. Victor Jara, RafaelAlberti ve Pablo Neruda gibi sanatçılarınçalışmalarını besteleştiren grup tüm ezilenhalkların mücadelesinde ezgileriyle yer bulmuştur.

Inti-İllimani “El pueblo unido jamas seravencido” (Birleşmiş halk asla yenilmeyecek!)dizeleriyle Şili sınırlarını aşarak mücadeleşarkılarını haykıran bir grup olmuştur.

Fakat mücadelenin yarattığı değerlerle sanatınıyapan, faşizme karşı duruşun simgesi olan grupbugün kimliğinin dışındadır. Tarihsel süreçleilerlemeyen Inti-İllimani mücadeleyi nostalji ilanedip özgürlüğü liberal ufka indirgiyor.

“Inti-İllimani 45 yıldır müzik dünyasında,ezilenlerin sesi olma çabasındaki bir müzikgrubudur” diyerek başlayan mektupta grubunanti-kapitalist duruşu, dünya ezilen halklarınınyanında yer aldığı ifade ediliyor. “Kimliğimizdenemin olmayanlar bizi iyi araştırsın” diyecek kadaryaptığından emin ifadeler kullanan grup, kendişarkılarındaki sözlerini unutuyor. Venceremos’tadillendirilen “Geçmişe ağlamak fayda vermez”sözü gibi geleceğin kavgasını verirken geçmişindeğerleri arkasına sığınanlar her zaman geçmiştenkopmaya mahkumdur.

“Türkiye konserlerinde Venceremos’ugözyaşları içinde okumak”, ODTÜ’de, 100 binKürt’le Batman’da konserler vermek geçmişinanlamlı adımları olsa da bunların hiçbiriyleaçıklanamaz.

Mektubun sonuysa liberal bir duruşla Inti-İllimani kimliğinin değişen grup elemanlarıylabirlikte değiştiğini gösteriyor.

İlkeleri olmayan bir sanat anlayışıyla“ayrımcılığa, bizden olmayanı diskalifiye etmeye”çağrıyı kabul edemeyeceklerini söylüyorlar.“Birlikte özgürlük türküleri söyleme çağrısı” ilebiten mektup düşünceleri tutsak edilenlerdengeliyor.

Artık Inti-İllimani’ye konsere gelmemeküzerine çağrı yapmanın anlamı yoktur. Inti-İllimaniezgileriyle tarihin bir parçası olarak anılacak,şimdiki Inti-İllimani grubuysa tarihinaffetmeyecekleri arasında olacaktır.

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-20

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği, 15 Mayısgünü 64 yıl önce Nakba’da yapılan katliamı protestoetti. Galatasaray Lisesi önünde yapılan eylemde,Nakba katliamını 20. yüzyılın en büyük trajedisiolduğu belirtildi.

Eylemde katılımcılar “BM Filistin’i tanımıyor bizde İsrail’i tanımıyoruz / Filistin Halkıyla DayanışmaDerneği” pankartı açtı. Filistin ve FHKCbayraklarının taşındığı eylemde, “Filistin halkıYalnız değildir!” sloganları Türkçe ve Arapçaatılarak tepkiler dile getirildi.

Açıklamayı okuyan FHDD yöneticisi SelimSezer, İsrail’in İngilizler eliyle Filistin’in en değerliarazilerini, evlerini işgal ettiğini belirterek sözlerinebaşladı. Sezer, İsrail’in bölgeye yerleşmesi ilebirlikte binlerce Filistinliyi katlettiğini, NazilerinYahudilere uyguladığı ırkçılığın aynısını İsrail’inFilistinlilere uyguladığını belirtti.

Sezer, açıklamada son olarak Nakba katliamındaölenleri andı, Filistinli tutsakları selamladı. EylemdeEbu Garip’in ‘Kaydet Arabım ben’ isimli şiiri Türkçeve Arapça olarak okundu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

FHDD’den Nakba protestosu

Cumartesi Anneleri’nin GalatasarayLisesi önünde sürdürdüğü eylemlerin 372.haftasında Halil ve Kasım Alpsoy’un akıbetisoruldu.

12 Mayıs günü yapılan eylemde kayıpyakınları, anneler gününü hatırlatarak,acıları son bulana kadar kutlamayapmayacaklarını söylediler.

Gözaltında kaybedilişlerinin 18. yılındaHalil ve Kasım Alpsoy’un eşleri, çocuklarıve torunları da eylemdeydiler.

Kayıp eşlerinin Kürtçe konuştuğueylemde, ilk olarak Kasım Alpsoy’un eşiErdoğan Alpsoy gözaltı sürecini anlataraksöze başladı. Alpsoy, torunlarının dahibüyüdüğünü fakat kayıplardan, halen haberalamadıklarını belirterek, cenazelerini dahiolsa bulana kadar aramaya devamedeceklerini söyledi.

Halil Alpsoy’un eşi Fikriye Alpsoy da,gözaltı sürecini anlatarak başladığıkonuşmasında, daha sonra işkence edilmiş,tanınmayan bedenini gördüklerini dilegetirdi.

Kayıpların torunları Eylem ve Helin deeyleme katılarak yazdıkları yazılarıokudular.Eylemde Cemil Kırbayır’ın abisiMikail Kırbayır ve Fethi Yıldırım’ınavukatı da birer konuşma yaparak davasüreçleri hakkında bilgi verdiler.

Eylemde, Emek Gençliği “CumartesiAnneleri annemizdir, anneler gününüz kutluolsun / Emek Gençliği” pankartını açtı.

Zeynep Tanbay’ın okuduğu açıklamadaise Anneler Günü hatırlatılarak sermayedüzeninin orataya serdiği riyakarlık teşhiredildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Torunlar büyüdü,kayıplar bulunmadı”

Yaklaşık 3 yıl boyunca akciğer kanseri tedavisi gören ve 13 Mayıs sabahı yaşamını yitiren KESK Eski MYKüyesi ve ÖDP Parti Meclisi Üyesi Sevgi Göyçe, 14 Mayıs günü düzenlenen törenle son yolculuğuna uğurlandı.

Göyçe için İstanbul Avcılar’daki Eğitim Sen 7 No’lu Şube binası önünde anma töreni düzenlendi. Göyçe’nincenazesi anma töreninin ardından Hadımköy Gülbahçe Mezarlığı’nda toprağa verildi.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş törende yaptığı konuşmada Göyçe’nin devrimci mücadele içinde bir neferolduğunu belirterek, onu yakalandığı amansız hastalığı nedeniyle kaybettiklerini belirtti.

Taş şöyle konuştu: “Onu ve bir ömür boyu özlemini duyduğu eşitlik, özgürlük, devrim mücadelesini bıraktığıayak izlerinden sürdürmekten başka seçeneğimiz yok. Tüm devrimcilerin, dostlarımızın ve emekçi halkımızın başısağ olsun.”

KESK Genel Başkanı İ. Hakkı Tombul, Göyçe’nin KESK mücadelesindeki yerine değinerek, Göyçe’yikaybetmenin derin üzüntüsünü yaşadıklarını belirtti.

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız da kamu emekçileri için Göyçe’nin mücadele sembolü olduğunusöyleyerek, Göyçe’yi acı içinde uğurladıklarını ifade etti.

Konuşmaların ardından cenaze kadınların omzunda, “Sevgi, devrimci yolumuzda yaşıyor!”, “Sevgi’ye sözümüzhalk iktidarı!” sloganları eşliğinde defnedildi.

Sevgi Göyçe uğurlandı

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-20