32

SY Kızıl Bayrak 11-49

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2011-49 / Aralık

Citation preview

Page 1: SY Kızıl Bayrak 11-49
Page 2: SY Kızıl Bayrak 11-49

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER2012’de baskı ve teröre, savaş ve

saldırganlığa karşı militan-kitlesel

mücadele!…… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3-4

Ermeni soykırımı üzerinden

gerici dalaşma... .......…. . . . . . . . . . . . . 5

“Bu tiranlığa teslim olmayacağız” . . . . . 6

“NATO ve füze kalkanına

geçit yok!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

2011’de sınıf hareketi... . . . . . . . . . . . . 8

Taşeron işçilerin direniş kararlılığı. . . . . 9

21 Aralık grevi kamu emekçileri için

yeni bir başlangıç olmalıdır! .… . . . . . 10

Manisa’da soruşturma protestosu...… . 11

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu

Çerkezoğlu ile konuştuk....… . . . . . 12-13

Birleşik Metal-İş

Merkez Genel Kurulu’nda

yaşananlar üzerine.......… . . . . . . . . 14-15

2012’de fırtına daha da

büyüyecek! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Avrupa Birliği’nde hegemonya savaşları

ve Neo-nazi cinayetleri . . . . . . . . . . . 18

Mısır seçimlerinde ikinci tur

geride kaldı ..….. . . . . . . . . . . . . . . . . . 19

Siyonist cellatların “dökme kurşun”

vahşeti üçüncü yılında.... . . . . . . . . . . . 20

2011’de gençlik hareketi... .. . . . . . . . . 21

Üniversitelerden haberler.... .. . . . . . . . 22

Üniversitelerde faşist saldırılar .. .. . . . 23

Aralık katliamları lanetlendi … . . . . . 24

Maraş’ta anmaya yasak,

halka saldırı!....… . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Deri-İş Sendikası Eğitim ve

Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Eren Korkmaz ile konuştuk.... . . . . 26-27

HMS işçileri: “Direne direne

kazanacağız!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

UPS’de 3 bin üye adına sözleşme . . . . 29

Festus cinayetinin görüntüleri . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Yıl boyunca faşist baskı, terör ve katliamlarda sınırtanımayan sermaye devleti yılın son günlerinde debüyük bir katliama imza attı. Savaş uçakları ŞırnakUludere’de köylülerin üzerine bomba yağdırdı. İlkbelirlemelere göre 35 kişi öldü, çok sayıda kayıp var.Düzen cephesi medyadaki uşak takımıyla birlikte bubüyük katliamın üzerine örtmeye soyunmuş bulunuyor.Katliamı büyük bir kaza olarak göstermeye çalışıyorlar.Ancak bu büyük vahşet ne kaza, ne de bir istisnadır.Aylar boyunca Kürt halkı üzerinde terör estiren,binlercesini tutuklayan yüzlercesini de katleden devlet,böylelikle suçüstü yakalanmıştır. Yaşanan bu büyükvahşet katletmeye programlanmış kirli savaş aygıtınınrutin bir işidir. Bu aygıtın başında da emperyalizminuşağı AKP hükümeti durmaktadır.

BDP Milletvekili Hasip Kaplan’ın dediği gibiyaşanan bu vahşet “yeni bir Muğlalı olayı”dır.Zamanında sınırda “kaçakçılık” yapan Kürt köylülerinikurşuna dizen general Mustafa Muğlalı’nın adı yıllarboyunca askeri garnizonlara adı verilerek yaşatılmıştı.Bu katliam, adı tabelalardan indirilse de Muğlalıanlayışının bugün devletin en üst zirvesinde tümcanlılığıyla yaşadığını göstermiştir. Sermaye devletigeleneksel imha politikasını en vahşi biçimdeuygulamaya devam etmektedir.

Yılı büyük bir katliamla kapatan sermaye devleti,yeni yılda da faşist baskı, terör ve katliamlarınaaralıksız devam edeceği mesajını vermiştir.Emperyalizme suç ortaklığını derinleştirerek içeridedışarıda savaş ve saldırganlığı tırmandıran sermayedevleti, böylelikle bu yolda kararlılıkla yürüyeceğiniefendilerine de ispatlamıştır.

Bu büyük katliam aynı zamanda, vahşette ve kandökmekte sınır tanımayan bu devleti durdurmanın nedenli acil bir görev olduğunu bir kez daha göstermiştir.Bu yolda şu durumda yapılacak ilk iş, katliamcı devletilanetlemek, öfkeyi sokağa taşımaktır.

***Bu son katliam da önümüzdeki yılın 2011’den çok

daha zor ve sert bir mücadele yılı olacağını teyitetmektedir. Devrimci iradenin bu zorluğu aşacağınaolan inancımız tamdır.

Bu anlayışla tüm okur ve yoldaşlarımıza yenimücadele yılında başarılar dilemektedir.

***Ekim Genliği’nin 135. sayısı çıktı! Eksen Yayıncılık

bürolarından ve kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 11-49

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

2011 Türkiye’de gericilik, savaş ve saldırganlığın tırmandığı bir yıl oldu...

2012’de baskı ve teröre, savaş ve saldırganlığa karşı militan-kitlesel mücadele!

Geride bıraktığımız yılda siyasal yaşama gericilik,saldırganlık ve savaş politikaları damgasını vurdu.İktidarını sağlamlaştıran emperyalizmin uşağı AKP,içeride baskı ve terörü yoğunlaştırırken, dışarıda daemperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda kardeş halklarakarşı savaş ve saldırganlık çizgisinde ilerledi.

Siyasal alanın gericilik ve saldırganlıklakarartılmasına karşın, saldırıya hedef olan toplumsalmuhalefet güçleri ayakta kalmayı başardılar. Binlerceinsanın gözaltına alınıp tutuklanmasına, polis ordusununsokaklarda terör estirmesine rağmen kararlı birmücadele yürütüldü. Henüz faşist baskı ve terörügöğüsleyecek bir düzey kazanamasa da, ortaya konulandirenç, 2012 yılı açısından umut vericidir.

Genel hatları bu olan 2011 yılının siyasal tablosunadaha yakından bakalım.

Düzen içi çatışmada bir dönem kapandı

2011 yılında düzen cephesindeki en önemli olaylarınbaşında, düzen içi çatışmada bir dönemin kapanmasıgelmektedir. Yıllardır süren gerici klik çatışmasındaAKP cephesi tam bir üstünlük sağladı. 2010 yılınınsonuna doğru yapılan 12 Eylül referandumu ileanayasada yapılan değişikliklerle AKP cephesi hukukalanında stratejik mevziler kazanmıştı. Kazanılan bumevzilerle birlikte orduya yönelik operasyonlarınkapsamı genişletildi ve ordunun direnci büyük ölçüdekırıldı. Son darbe, 12 Haziran genel seçimlerininardından, ordu yönetimini belirlemek üzere yapılan YAŞtoplantısıyla vuruldu. Ordu üst yönetiminin baştan aşağıdeğiştirilmesiyle sonuçlanan krizin ardından AKP düzeniçi çatışmada ezici bir üstünlük sağladı, devletmekanizmasının kontrolünü eline geçirdi.

AKP bu zaferini, gerisindeki cemaat desteğine veasıl olarak da emperyalizme borçludur. Özellikleemperyalizme uşaklıkta tarihsel suç ortaklığına soyunanAKP şefleri, böylece düzen içi iktidar mücadelesindebelirgin bir üstünlük elde ettiler. İçeride ve dışarıdasavaş ve saldırganlık politikalarının kararlılıklauygulanabilmesi için burjuva devlet aygıtının tüm ipleridinci gerici partinin eline verildi.

AKP şefleri buradan aldıkları hızla da neredeysebüyük ölçüde meclisi de bir yana bırakarak KHK’larlaülkeyi yönetmeye soyundular. Savaş ve saldırganlıkpolitikalarını tek merkezden yürütme olanağını eldeettiler.

İçeride faşist terör ve saldırganlık tırmandı

Devlet aygıtının tüm iplerini eline alan AKP iktidarı,gericilik ile birlikte faşist baskı ve terörü tırmandırdı. Butırmanış 12 Haziran genel seçimlerinin öncesindenbaşlayarak (Bu bakımdan Hopa bir eşik oldu) belirginbir sıçrama gösterdi. Seçimlerin ardından daha daartarak, aydınlar, avukatlar ve gazetecileri de içerisinealacak biçimde toplumsal muhalefetin geniş kesimlerineyöneldi.

Faşist baskı ve terördeki bu tırmanışın en önemlinedeni Kürt sorununda açılım adı verilen tasfiyeprojesinin suya düşmesidir. Düzenin kabul edemeyeceğitalepler ileri süren ve bu konuda belli bir kararlılık

sergileyen Kürt hareketine karşı kapsamlı bir bastırmaharekatı devreye sokuldu.

12 Haziran genel seçimleri öncesinde başlatılanKCK operasyonları belli bir rutinde sürdürülürken, Kürthareketini terbiye etmek amacıyla YSK operasyonugündeme sokuldu. Ancak saldırı ve operasyonlar Kürthalkının mücadele iradesini daha da güçlendirdi. 12Haziran genel seçimleri bu bakımdan da Kürt halkıcephesinden sermaye devletine verilmiş anlamlı biryanıt oldu. Ancak seçimlerin hemen ardından faşist teröradım adım dizginlerinden boşaltıldı. Bunun ilk adımıolarak Hatip Dicle’nin milletvekilliği iptal edildi,tutuklu milletvekilleri serbest bırakılmadı. Kürthareketinin buna yanıtı “demokratik özerklik” ilanıolurken, devlet operasyonlarla çatışmaları tırmandırmayolunu tuttu. Yaşanan asker ölümlerini faşist baskı veterörü meşrulaştırmak için dayanak yaptı. Böylece faşistbaskı ve terör tırmanırken, KCK operasyonları adıaltında binlerce Kürt siyasetçisi zindanlara kapatıldı.Bunu Kürt hareketini yalnızlaştırmak üzere aydınlar,avukatlar ve en sonunda da gazetecilere yöneliktutuklamalar izledi.

Şovenist kudurganlıkla meşrulaştırılan KCKoperasyonları sadece Kürt hareketini değil, aynızamanda toplumsal muhalefetin tüm diri unsurlarınıhedefleyecek bir kapsama ulaşmıştır. Bugün toplumsalmuhalefet güçleri de hedeftedir. Hopa vesilesiyleestirilen terör, tutuklu öğrenciler vb., şovenizme deyaslanarak AKP iktidarının faşist bir baskı rejiminihayata geçirdiğini göstermektedir. 2011 yılının songünleri, bu karanlık tabloyu tüm çıplaklığıyla ortayasermiştir. Açıktır ki bu tırmanış 2012 yılında da devamedecektir. Zaten hükümet tarafından bunun açıkişaretleri de verilmekte, tehditler savrulmaktadır. Zira,

Kürt sorunu başta olmak üzere siyasal sorunlardaki iflastablosu ile derinleşmesi kaçınılmaz ekonomik kriz,bununla bağlantılı olarak gündemdeki kölelik yasalarıve dışarıda emperyalistlerle girilecek maceralar başkabir yol bırakmamaktadır.

Dışarıda savaş ve saldırganlık

İçeride tırmandırılan faşist baskı ve terörün gerisindeemperyalizmin açık desteği olduğuna kuşku yoktur.Öyle ki, AKP iktidarının Kürt sorununda dilininsertleşmesi, Obama ile Erdoğan arasında yapılangörüşmenin hemen arkasına denk gelmiştir. Buradadışarıda ABD hesabına girilen ve girilecek olanmaceralar karşılığında Kürt hareketini ezmek içinalınmış bir emperyalist destek söz konusudur. Belirtelimki, Kürt hareketinin ezilmesinde ve bu vesileyle deiçeride siyasal yaşamın karartılmasında emperyalistlerinçıkarları da vardır. Dışarıda gerici savaş ve saldırganlığıtırmandıran sermaye devletinin eli içeriderahatlatılmaktadır.

2011 yılı özellikle ABD emperyalizmiyle uşaklıkilişkisinin alabildiğine pekiştiği bir yıl olmuştur.Libya’ya yönelik emperyalist müdahalede Türk devletiaktif maşalık rolü oynamıştır. Önce “NATO’nunLibya’da ne işi var” diyerek Libya’ya yönelikmüdahaleye sözde karşı çıkan AKP’nin şefi, kısa süresonra ülkeyi NATO’nun Libya müdahalesinin ana üssühaline getirecek kararın altına imzasını atmıştır. Şimdiise Suriye başta olmak üzere komşu ülkelere yönelengerici müdahalelerde aktif bir rol oynanmaktadır.Belirtelim ki bu işbirliği ABD ile “Küresel anti-terörforumu eşbaşkanlığı” gibi payelerle de pekiştirilmiştir.

Şovenist kudurganlıkla meşrulaştırılan KCK operasyonları sadeceKürt hareketini değil, aynı zamanda toplumsal muhalefetin tümdiri unsurlarını hedefleyecek bir kapsama ulaşmıştır. Bugüntoplumsal muhalefet güçleri de hedeftedir.

Page 4: SY Kızıl Bayrak 11-49

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı’nınAfyonkarahisar’daki Değerlendirme ve KoordinasyonToplantısı’nın açılışında konuşan İçişleri Bakanı İdrisNaim Şahin, Kürt hareketine dönük “KCKoperasyonları” adı altında sürdürülen faşist baskı veterörün artacağı yönünde mesajlar verdi.

BDP’yi hedef gösterdi

“PKK, KCK ve BDP iç içe yapılar” ifadelerinikullanan ve BDP’yi açıktan hedef gösteren Şahin,“Masum bir dernek veya masum bir kooperatifle karşıkarşıya değiliz. Masum bir siyasi partiyle mücadeleetmiyoruz. Hukuki yollardan kurulmuş siyasi partiyebir şey yapmıyoruz. Onlar bize sataşıyor. Biz deherhalde susacak değiliz” şeklinde konuştu.

BDP’nin PKK’nin uzantısı olduğunu söyleyen Şahin,tüm baskı ve terör tablosuna rağmen büyük birikiyüzlülükle “TBMM’nin özgürlükçülüğünden” demvurabildi.

Yeni hedef sanatçılar

Bakan Şahin konuşmasının devamında “KCKoperasyonlarında” yeni bir dalganın da haberini verdive hedef olarak sanatçıları gösterdi.

Şahin, Kürt halkına dönük şoven zehrini de akıttığıtehditlerle dolu konuşmasında şunları söyledi:

“Terör sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta,

arka sokaklarda değil. Psikolojik terör, bilimsel terörvar. Terörü besleyen arka bahçe var. Terörpropagandası var. Masum, makul, haklı göstermegayreti var. Bir kısmı bu yapıyı görmüyor, göremiyor.Yeterli bilgisi olmayabilir. Birileri de ciddi haldesaptırma yaparak, kendine göre gerekçeler uydurarakmakulleştirerek, teröre destek veriyor. Resimyaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiireyansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor.Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi,sanatına çalışmasına konu yaparak demoralizeetmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle birşekilde mücadele ediliyor”

BDP’den tepki

BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şahin’inBDP’yi tehdit eden açıklamalarına ilişkin, “Bazı içişleribakanları vardır ki, kendileri 1915 modeldir. Bunlarınbir de 38 modelleri var ama onlar çok gaz yakıyorlar.Bunların direksiyonları ve frenleri yoktur, nereyegideceklerini ve nerede duracaklarını bilemezsiniz”şeklinde konuştu.

BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan ise, BakanŞahin’in BDP’ye karşı düşmanlık yaptığını söyledi.TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Kaplan,‘’Yargıtay Başsavcısına ihbar ediyorum; Gelin bizikapatmak için gereğini yapın’’ dedi.

Emperyalistlerle ilişkilerdeki en önemli hamlelerdenbiri de füze kalkanıdır. Soğuk savaş sırasında SovyetlerBirliği karşısında üstlenilen rolle eş tutulacak denlistratejik bir karara imza atan AKP iktidarı, böylece ABDemperyalizmine ve siyonizme kalkan olmuştur. Bu,Türkiye’nin kızışan emperyalist rekabet ve gericimüdahalelerde ileri bir karakol haline getirilmesidemektir. Bunun içindir ki, ABD emperyalizminin kritikkonumdaki askeri ve siyasi yöneticileri ülkeyi yol geçenhanı haline getirmişlerdir. Bu durum AKP şefleritarafından, ABD ile ilişkilerde “tarihin en ileri seviyesi”olarak övünç konusu yapılmaktadır.

AKP şefleri emperyalistlere ve siyonizme budüzeyde hizmetlerde bulunurken aynı zamanda daçarpıcı ikiyüzlülük örnekleri vermişlerdir. Füzekalkanını resmileştiren kararla aynı gün güya İsrail’eyaptırım kararlarının açıklanması bu örneklerden sadecebiri olmuştur.

Kısacası, 2011 yılı emperyalistlerle kölelikilişkilerinde tarihsel önemde adımların atıldığı bir yılolmuştur. ABD emperyalizminin ileri bir karakolu olarakhareket eden Türkiye, bu çerçevede başta Suriye olmaküzere bölge halklarına karşı saldırganlığıtırmandırmaktadır. Bunun için 2012’de bu savaş vesaldırganlığın yöneliminin fiili ve ileri boyutlarkazanması muhtemeldir.

2012’de daha militan ve kitlesel birmücadele!

Bu saldırganlık ve savaş yöneliminin içerisinegireceğimiz yılda daha ileri boyutlar kazanacağına kuşkuyoktur. Buna karşı kararlı bir mücadele büyük bir önemtaşımaktadır.

2011 bu bakımdan anlamlı mücadelelere tanıklıketmiştir. Tırmanan faşist baskı ve teröre karşı önemli birmücadele deneyimi oluşmuş ve belli bir direngenlikgösterilmiştir. Bu bakımdan umut verici bir dizi anlamlısonuç da elde edilmiştir. Ancak bu kadarı gerici savaş vesaldırganlık politikalarını göğüslemek için yeterlideğildir. İçeride ve dışarıda yükseltilen gerici savaş vesaldırganlığa karşı daha kararlı, daha militan ve dahakitlesel bir mücadele cephesini örgütlemek sorumluluğuönümüzde durmaktadır.

Dolayısıyla 2012 zorlu bir mücadele yılı olacaktır.Ancak bu oldukça sert ve zor yılı kazanırsak, çok önemlibir tarihsel virajı da aşmış olacağız. Böylelikle düzeninkaranlığını parçalayarak devrime giden yolda çokönemli bir adım atacağız. Çünkü artan faşist baskı ve zornedensiz değildir. Gerisinde düzenin çok yönlü iflastablosu sözkonusudur. Bu iflas tablosu karşısında düzengüçleri çareyi toplumun üzerine çullanmakta buluyor.Eğer bu politikalarında onları yenilgiye uğratırsak,içerisinden geçtiğimiz “bunalımlar, savaşlar vedevrimler çağı”nda Türkiye cephesinden tarihsel birhamle yapmış olacağız.

Diyarbakır’da yapılan BDP MYK toplantısınınardından konuşan Eş Genel Başkanı SelahattinDemirtaş, hükümetin BDP’yi kapatma hazırlığı içindeolduğunu söyledi.

İçişleri Bakanlığı’nın emniyet birimlerine böylegizli bir talimatta bulunduğunu duyduklarını dilegetiren Demirtaş şu ifadeleri kullandı:

“BDP ile ilgili her yerde delil toplanması, deliloluşturulması ve savcılıklara iletilmesi, savcılıklararacılığıyla da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nailetilmesi konusunda bir hazırlık olduğu bilgisi, duyumitibarıyla en azından ortada vardır. Dolayısıyla

hükümetin bu yönlü bir girişimi olacak”Bülent Arınç’ın “Kürtlerin bütün anayasal ve

kültürel hakları verilecek” sözlerini de değerlendirenDemirtaş, İçişleri Bakanı’nın söyledikleri, yaptıklarıve KCK operasyonlarıyla, Arınç ve Atalay’ın “yeniaçılım” haberlerinin birbirini tamamlayan şeylerolduğunu söyledi.

Kürtler’in haklarının inkarının mümkünolmadığını, ama Kürtler’in bütün örgütlü yapılarıtasfiye edilerek ya da zayıflatılarak bazı açılımlarınyapılabileceğini ve bunların Kürt halkına zorla kabulettirilmeye çalışılacağını belirtti.

BDP’yi kapatma hazırlığı

Şahin’den baskı ve terörde yeni dalga mesajı

Page 5: SY Kızıl Bayrak 11-49

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Ermeni soykırımı üzerinden gerici dalaşma...

Halkların trajedileri üzerinden kirli siyaset yapıyorlar!

Fransız Ulusal Meclisi’nin Ermeni soykırımınıninkârını suç sayan yasa tasarısını kabul etmesi,Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP şefleriniayağa kaldırdı. Her burjuva politikacısı gibi yalan vealdatma üzerine siyaset yapan bu taife, birdenFransız emperyalizminin işlediği suçları hatırladı.Oysa daha dün Libya üzerine birlikte bombayağdırıyorlardı.

Vurgulamak gerekiyor ki, riyakârlığın dik alasıolan bu tutum, Türk devletinin halklara karşı işlediğitarihsel ve güncel suçların üstünü örtmeye yetmez.Zira Fransız emperyalizminin suçları, Türk devletininsuçlarını ortadan kaldırmaz, ama her iki gücün deaynı zihniyeti temsil ettiklerini ortaya koyar.“Tencere dibin kara, benimki senden kara” misali…

Kumaşları da zihniyetleri de aynı

Sözkonusu yasa çıkana kadar iki gerici rejimarasındaki ilişkilerde bir sorun görünmüyordu.Fransız emperyalistlerinin Cezayir ve Ruanda’damilyonlarca insanı katletmiş olmaları, AKP şeflerininumurunda değildi. Dahası onlar, sömürgeciliğe karşıdirenen Cezayir halkını değil, Fransızemperyalizmini destekleyen bir devletintemsilcileriydi. Şu ana kadar bu alçaltıcı tutumdanrahatsız olduklarına dair en ufak bir emareye derastlanmış değildir.

O halde burada amaç emperyalistlerin halklarakarşı işledikleri suçları teşhir edip onlara tavır almakdeğildir. Zira daha dün Libya üzerine bombayağdıran NATO saldırısında Fransız emperyalizmi ileyan yana gelen aynı Türk devleti ve AKPhükümetiydi. 1.5 milyon Iraklının katledilmesiylesonuçlanan Amerikan işgalini destekleyenlerin,emperyalistlerin halklara karşı işledikleri suçlardansöz etmeleri, bu riyakârların, emperyalist cellâtlarınsuç ortakları oldukları gerçeğini zerre kadardeğiştirmez

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO’nunikinci büyük ordusunu beslemekle övünenler,siyonist İsrail’i savunmak için füze kalkanı kuranlar,ABD’nin rejim değiştirme politikasında “öncü rol”esoyunanlar ve daha pek çok suça ortak olanların,Cezayir’de işlenen emperyalist suçlardan sözetmeleri, en hafif tabirle densizliktir.

60 yıldır emperyalistler adına tetikçilik yapanrejimin başına geçen dinci gericiliğin şefleri, buutanç verici tarihle hesaplaşmak bir yana,emperyalistlerle suç ortaklığını görülmemiş seviyeyeçıkartmakla övünüyorlar. Pentagon’un savaşbaronlarıyla ilişkileri “tarihinin en iyi noktasına”getiren AKP iktidarı, etkin tetikçiliği komşuülkelerde rejim değiştirmede “öncü rol” oynamanoktasına kadar vardırdılar.

Hal böyleyken, emperyalistlerin geçmişteişledikleri suçlardan söz etmek, tabloyu daha datiksinti verici hale getirmektedir. O suçlarişlendiğinde tek kelime ile eleştirmeyenler, Cezayirörneğinde olduğu gibi destek verenler, dahasıgünümüzde işlenen benzer suçlara ortak olanlar,hangi yüzle Fransız emperyalizminin tarihte işlediğisuçlardan söz edebiliyorlar…

Aynı dünyaya ait olanların, tarihte ve günceldeaynı zihniyeti temsil edenlerin birbirlerinin suçlarıyla

ilgili sarf ettikleri sözler, kendi suç çetelelerineayna tutmaktan başka bir anlam taşımaz. BuFransız emperyalizmi için olduğu kadar, Türkdevleti ve AKP iktidarı için de öyledir.

Acıları siyasi ranta çevirme arsızlığı

Nikolas Sarkozy yönetimindeki Fransızemperyalizminin 96 yıl sonra Ermenisoykırımıyla ilgili yasa tasarısını kabul etmesi,kuşkusuz ki, kirli siyasal hesaplarla ilgilidir.Fransız emperyalizminin Vietnam, Cezayir,Ruanda örneklerinde olduğu gibi, bu ülkehalkları şahsında insanlığa karşı ağır suçlarişlediği tarihsel bir gerçektir. Hal böyleyken, Ermenihalkının soykırımını siyasi hesaplarına alet etmesi,kaba bir pervasızlığın göstergesidir. Bu pervasızlık,sadece Fransa’nın değil tüm emperyalist güçlerinalamet-i farikasıdır.

Nikolas Sarkozy’nin durumu bu iken, dinci gericiTayyip Erdoğan’ınki farklı mı?

Ermenilere, Kürtlere, Alevilere, Rumlara karşıağır suçlar işleyen devlet geleneğinin sürdürücüsüolan Tayyip Erdoğan ve başında bulunduğu AKPiktidarı, emperyalistlerle suç ortaklığında sınırtanımıyorlar. 1.5 milyon kişinin katledilmesiylesonuçlanan Irak’ın işgaline destek veren birzihniyetin temsilcisi olan AKP şefi, Kürt halkınınulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmak için isekimyasal silah kullanıyor, gücü yetmediğindeemperyalistlerden destek alıyor.

İşte bu aynı Tayyip Erdoğan, Fransa’nın Ermenisoykırımıyla ilgili aldığı kararın ardından yaptığıaçıklamada, Fransız emperyalizminin Cezayir veRuanda’da işlediği katliamları gündeme getirdi.

Görüldüğü üzere her iki taraf da kirli bir sicilinmirasçısı, dahası birlikte, 30 bin kişininöldürülmesine yol açan Libya saldırısında görüldüğüüzere yeni katliamlara ortak olarak suç dosyalarınıdaha da kabartıyorlar. Böyleleri, ancak kirli/sefilçıkarlarını korumak söz konusu olduğunda halklarıntrajedilerinden söz ederler.

İşbirliğine devam ediyorlar…

İlk açıklamada ipin ucunu iyice kaçıran AKP şefi,Fransa’ya karşı boykota gitme tehdidinde bulundu.Bu söylemin yaşamda bir karşılığı olmadığını, ikiülke arasındaki ticaret hacminin 12 milyar dolarcivarında olması, yatırımları 8,6 milyar doları bulan

bine yakın Fransız şirketininTürkiye’de faaliyet göstermesi, öte

yandan ise yaklaşık 350 Türk şirketinin de Fransa’daiş yapması gösteriyor.

Nitekim TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı ÜmitBoyner’in Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardındanyaptığı açıklama da, boykot söyleminin içi boşsözlerden ibaret olduğunu gözler önüne serdi.

“Böyle bir şey gündemde yok. Tabii ki buradahassasiyetin yaratacağı birtakım olumsuzluklarolabilir. Bütün bunları da iş dünyaları göz önünealmak zorunda. Boykot politikaları sürdürülebilirpolitikalar değildir’’ şeklinde konuşan Ümit Boyner,belli ki AKP şefini ölçüyü kaçırmaması yönündeuyarıyor.

Aynı durumun Fransız burjuvazisi ve hükümetiiçin de geçerli olduğundan kuşku duyulamaz. ZiraTürkiye’de olduğu gibi Fransa’da da burjuvazininçıkarları her zaman her şeyin üstündedir. İki gericirejimin şefleri sert ifadeler kullansa da, esas olanekonomik ve ticari işbirliği devam edecektir. TıpkıTürkiye-İsrail arasında yaşanan siyasi gerginliğerağmen ekonomik ilişkilerin devam etmesindegörüldüğü gibi.

Fransa’nın aldığı kararın AKP hükümetinikızdırdığına kuşku yok. Zira bu karar soykırımıreddeden Türk devletinin hiçe sayılması anlamına dageliyor. Ancak bağımlı devletlerin kimi zamanemperyalist güçlerin burun sürtme girişimlerinemaruz kalmaları şaşırtıcı değildir.

Halkların trajedilerini kullanan gerici güçler,birbirlerinin kanlı sicillerini ortaya seren girişimlerdebulunsalar da, ilişkileri dengeye oturtup yollarınadevam ederler. Burjuvazi ve onun siyasal temsilcilerio kadar sefil ki, tarihte işledikleri suçları bile güncelpolitikaya dolgu malzemesi olarak kullanıyorlar.

Fransa parlamentosunun Ermeni soykırımınıninkar edilmesini suç sayan yasa tasarısınıonaylamasının ardından, AKP hükümetinin şefiErdoğan tarafından Fransa’ya ambargo uygulanacağıaçıklanmıştı.

Ancak ambargo balonunun patlaması uzunsürmedi.

MÜSİAD’ın düzenlediği “Sektörel İBF”toplantılarına katılmak üzere Suudi Arabistan’a gidenEkonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Türkiye’de deFransız yatırımları var. Ülkemize güvenmiş tüm

yatırımcılarımızın başımız üstünde yeri var, yeniyatırımcı gelirse de başımız üstünde yeri var. Ancakmilletimizin hassasiyeti konusunda haksız bir konudatepkisini dile getiriyoruz. Ülkemize yatırım yaparakTürk ve Türkiyelileşmiştir” diyerek herhangi birambargonun söz konusu olmadığını ifade etti.

Tüm bunlar, Türk ve Fransız burjuvazileriningerçekte birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını,Ermeni soykırımı meselesinin ise yalnızca gericiçıkarları için kullanıldığını bir kez daha göstermişoldu.

Ambargo balonu patladı

Page 6: SY Kızıl Bayrak 11-49

Devlet terörü6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

KCK adı altında yürütülen operasyonkapsamında gözaltına alınarak mahkemeden serbestbırakılan Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü ArzuDemir, gazetemizin sorularını yanıtladı.

- 4 günlük süre içerisinde yaşadıklarınızdançıkardığınız sonuç nedir?

Avukatlara yönelik operasyonu haber için takipederken, sıranın Kürt basınına geldiğininfarkındaydık. Çünkü 29 Mart yerel seçimlerininardından başlayan siyasi soykırım operasyonlarıdalga dalga ya da departman departman ilerliyordu.Ki, bu operasyondan önce Beşir Atalay’dan, ‘KCKoperasyonları planlı ve programlı bir şekildetarafımızdan gerçekleştiriliyor’ şeklinde bir açıklamagelmişti. Öncesinde de hatırlayacaksınız, BaşbakanErdoğan, Asrın Hukuk Bürosu’nun adını anarakaçıklama yapmıştı. Birincisi bu, bekliyorduk.İkincisi, ben de bekliyordum. Kürt basınındaçalışmıyorum ancak Kürt basınıyla -Roj TV ve ANF-dayanışmamdan dolayı hedeftim. Üçüncüsü ise,adliye sürecinde, yaptığımız iş nedeniylesorgulandık. Yani gazeticiliğimiz nedeniyle buoperasyon gerçekleşti.

- Bu konuyu açabilir misiniz?

Yaptığımız haberler, haber ile ilgili yaptığımıztelefon görüşmeleri... Bütün bunlar soruldu. Birgazeteciye “Bu haberi neden yaptın?”, “Niye butelevizyon kanalına bağlandın?”, “Bu telefongörüşmesini niye yaptın?” gibi sorular soruldu.Hepimiz bu kapsamdaki sorulara maruz kaldık.Örneğin benim, Haluk Gerger ile Suriye’deki sondurum üzerine yaptığım görüşmenin haberi, dosyayasuç delili olarak konulmuştu. Oysa, o haberle ile ilgiline Gerger, ne ajansım ETHA, ne de benim hakkındasoruşturma açılmış. Gündem gazetesi yazarı NurettinFırat’a açık açık da söylendi; “Neden hükümetinKürt politikasını eleştiriyorsunuz.” DİHA’danarkadaşlarımın haber kapsamında yaptığı görüşmeleryine soruldu. Bir gazeteci olarak Roj TV’nin canlıyayınlarına katıldığımız için de sorgulandık. Baştansona gazeteciliğimiz nedeniyle sorgulandık.

- Polis sorgusunda dikkatinizi çeken neler var?

Üzerinde önemle durulması gereken nokta,polisin “mülakat” adı altında yapmak istediği gizli

sorgu ya da ifade alma işlemi. Hepimizi “mülakat”adı altında sorgulamak, o andaki ruhsal durumumuzuanlamak istediler. Ancak buna karşı çıktık. Ayrıca“mennuniyet anketi” adı altında anket yaparak,kişisel bilgileri toparlamaya çalıştılar. Psikolojikbaskıyı, çocuklarıyla görüşmeye gelen ailelere deuygulamak istediler. Ayrıca, dosyadaki kısıtlamakararı nedeniyle 24 saati aşkın bir süreavukatlarımızla görüştürülmedik.

- Bu operasyona medyanın tepkisini yeterlibuluyor musun?

Hükümet medyası açıkçası bizi şaşırtmadı.Zaman ve Yeni Şafak gibi gazeteler, biz gözaltında neile suçlandığımızı bilmeden hakkımızdaki hükmükesmişti. Yine şemalar yayınladılar, terörist ilanettiler. Hükümet medyası dışında kalan yaygınmedyada bu konuda yazan meslektaşlarımız oldu. Busevindirici. Ama ben, medyanın bir blok olarak buoperasyona karşı tutum alacağını beklemiyordumzaten. Medyanın bugünkü mevcut mülkiyetilişkilerindeki tuttuğu yer nedeniyle bu imkansız.Asıl önemsediğim ise sosyalist, devrimci basındangelen ortak refleksti. İçerdeyken yanıtını en çokmerak ettiğimiz şey, acaba dışarda neler oluyorsorusuydu. Emniyet Müdürlüğü’nün karşısındaarkadaşlarımızın nöbet tutmaya başladıklarınıöğrendiğimizde sevinmiştik. Daha sonrasında daeylemler devam etmiş. Bu hem Kürt basınına yönelikbaskıya karşı ortak bir tepki açısından önemli, hemde gelecekte devam etmesi olası baskılara karşıyürünecek yolu göstermesi açısından önemli.Yürünecek yol bu; bu tiranlığa teslim olmayacağız vebirlikte yürüyeceğiz.

-Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

İki şey söylemek istiyorum. Türkiye’de siyasigündem çok hızlı değişiyor. Bu nedenle tutuklu olangazetecileri unutturmamak için daha çok çaba sarfetmemiz, eylemli bir dayanışma içerisinde olmamızgerekiyor. İkincisi ise, daha önce de söyledim, bizyazmaya devam edeceğiz. Gerçek insanı dönüştürürve biz de gerçeğin bilgisini halkımıza sunmayadevam edeceğiz. Ayrıca ben Kürt basınıyladayanışmayı sürdürüceğim. Arkadaşlarım da içeridençıkacaklar. Onlar da yazacaklar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Bu tiranlığa teslim olmayacağız”

“KCK operasyonları” adı altında Kürt basınınayönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklama terörüİstanbul, İzmir, Çanakkale ve Adana’da çeşitlieylemlerle protesto edildi.

İstanbulÖzgür Gündem gazetesi, Atılım gazetesi, Etkin

Haber Ajansı, Kızıl Bayrak gazetesi, Mücadele Birliğidergisi, Sendika.org, Tutuklu Gazetecilerle DayanışmaPlatformu, Yarın gazetesi, Ekmek ve Özgürlük, Alınterigazetesi ve Özgür Gelecek gazetesinin çağrısıyla 22Aralık akşamı Taksim Tramvay Durağı’nda buluşanyüzlerce kişi Galatasaray Lisesi’ne yürüdü.

Meşaleli yürüyüş sırasında, KCK operasyonları adıaltında devreye sokulan faşist baskı ve teröre dönüköfke dile getirildi. Eyleme katılanlar başta ÖzgürGündem olmak üzere devletin baskı ve sansürününhedefi olan gazeteleri taşıdılar.

BDSP, BDP, EMEP ve ESP’nin de aralarındabulunduğu siyasal güçlerin destek verdiği yürüyüşsırasında Demirören AVM önünde oturma eylemiyapıldı. Açıklamayı Özgür Gündem gazetesi çalışanıBayram Balcı okudu.

İstanbul Bağımsız Milletvekili Abdullah Levent Tüzelise, “Gözaltına alınan gazeteciler terörist değil,emekçilerin taleplerini yazanlardır.” dedi.

AdanaKESK Adana Şubeler Platformu, DİSK Adana Bölge,

Adana Tabip Odası, TMMOB, TÜMTİS, İHD, Alevi KültürDernekleri, ÖDP ve Halkların Demokratik Kongresi 25Aralık günü eylem gerçekleştirdi.

Polis 5 Ocak Meydanı’nda İnönü Parkı’na yapılanyürüyüşü engellemek istese de, kitlenin kararlıduruşuyla bu çaba boşa düşürüldü.

İnönü Parkı’na gelindiğinde basın açıklamasıokundu. BDSP’nin de destek verdiği eyleme 100’ü aşkınkişi katıldı.

ÇanakkaleHalkların Demokratik Kongresi 23 Aralık günü

Çanakkale’de basın açıklaması gerçekleştirdiGolf Çay Bahçesi önünde toplanan kitle yoğun bir

polis ablukası altına alındı. Panzer ve onlarca çevikkuvvet polisi ile kitlenin etrafını saran kolluk güçleri,basın açıklamasının ardından yapılmak istenenyürüyüşü engelledi.

Kitlenin kordon boyunca ilerlemesi üzerine, poliskitlenin önüne barikat kurarak gazete satışınıengellemek istedi.

İzmir 22 Aralık günü İzmir BDP il binası önünde Halkların

Demokratik Kongresi tarafından basın açıklamasıyapıldı.

Açıklamada, muhalif basına yönelik saldırganuygulamaların derinleştiği dile getirildi. AKP hükümetieliyle Kürt hareketine ve Kürtlere yönelikgerçekleştirilen saldırılara karşı demokrasiden yanaolan tüm güçlere direnme çağrısı yapıldı.

Açıklamanın ardından DİHA’ya gerçekleştirilecekziyaret polis tarafından engellendi. Basınaçıklamasından 1 saat önce BDP il binasını ablukayaalan polis kitlenin yürümesini engelledi. Burada bir sürepolisle tartışma yaşandı. Ardından polisin keyfi tutumuteşhir edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul – Adana- Çanakkale- İzmir

“Özgür basınsusturulamaz!”

Page 7: SY Kızıl Bayrak 11-49

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik (BağımsızDevrimci Sınıf Platformu, Demokratik HaklarFederasyonu, Devrimci Hareket, Emek ve ÖzgürlükCephesi, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin SosyalistPartisi, Halk Cephesi, Kaldıraç, Köz, Odak, ProleterDevrimci Duruş, Sosyalist Demokrasi Partisi,Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi), Partizan veNATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrenciler 25Aralık günü Şişli Meydanı’nda toplanarak AKP Şişliilçe binası önüne yürüyüş düzenledi.

Aktif taşeronluk rolü protesto edildi

“Emperyalizm yenilecek direnen halklarkazanacak - NATO ve füze kalkanına geçit yok”pankartı arkasında gerçekleştirilen yürüyüşünardından AKP Şişli İlçe Başkanlığı önünde basınaçıklaması yapıldı.

Kürecik’e kurulan ve Aralık ayı sonundatamamlanması planlanan füze kalkanına karşımücadele çağrısının yapıldığı açıklamada TCdevletinin AKP hükümeti eliyle emperyalistsaldırganlığa aktif taşeronluk rolü üstlenmesi protestoedildi.

“AKP hükümeti ‘komşularla sıfır sorun’ politikasıile başladığı yolda, şu an İran ve Suriye ile savaşıneşiğine gelmiş durumdadır” denilen açıklamada, ABDve TC devletinin Ortadoğu üzerindeki kanlıplanlarının Kürt sorunundan bağımsız olmadığı davurgulandı. Açıklama şu sözlerle sürdü:

“Başbakan Erdoğan Türkiye’de halkların,

işçilerin, emekçilerin her türlü hak talebine “kadınve çocuk demeden gereğini yapın” derken,Suriye’deki gelişmelerin ardından Beşer Esad’a“Halkına karşı savaşmak kahramanlık değil,korkaklıktır” sözleriyle demokrasi dersi vermeyeçalışıyor. Emperyalizmin bölgedeki aktif taşeronu vevurucu gücü olma misyonunu üstlenen AKP hükümeti,gerici çıkarları doğrultusunda halklara dönük ikiyüzlüdüşmanlık politikasını sürdürmektedir”

Açıklama, Kürecik’teki füze kalkanına karşıyürütülen mücadelenin, emperyalistlerin bölgeselsavaş politikalarına ve onların işbirlikçilerine karşıyürütülen mücadelenin de temel halkalarından biriolduğuna dikkat çekilerek sonlandırıldı.

Gençliğe çağrı

Eylemde NATO ve Füze Kalkanı KarşıtıÖğrenciler adına açıklamayı okuyan İpek Bozkurt,emekçi çocuklarının, işçilerin ve emekçilerin bu gericiboğazlaşmada hiçbir çıkarı olmadığını vurguladı. Kürthalkına yönelik saldırılarda dizginsizleşen devletin,dışarda da savaş politikaları izlediğine dikkat çekilenaçıklamada 500’ü aşkın tutuklu öğrencinin bulunduğusöylendi. Gençliği geleceksizliğe ve diplomalıişsizliğe mahkum edenin de, bomba ve füzelerinhedefi yapının da bu düzen olduğunu vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“NATO ve füze kalkanına geçit yok!”

Vekiller kendilerinekıyak geçti

İşçi düşmanı yasaların yanısıra Kürt halkınadüşmanlıkta uzlaşan düzen partileri “vekillere kıyakemeklilik” yasasında da el birliği yaptı.

Milletvekillerinin emekliliklerini düzenleyenönerge mecliste kabul edildi. Yasanın görüşmelerisırasında iktidar ve muhalefet milletvekillerininortak imzasıyla verilen önergelerle,milletvekillerinin emekliliklerine yönelik yenidüzenlemeler yapıldı. Buna göre en az 2 yıl vekillikyapanlar emekli maaşı alabilecek.

Ayrıca emekli milletvekili maaşlarınınbelirlenmesi için esas alınan “EmekliCumhurbaşkanı maaşının yüzde 42’si” ifadesi“maddede bulunan yüzde 42 oranı 31 Aralık 2020tarihine kadar yüzde 60 olarak uygulanır” şeklindedeğiştirildi. Böylece daha önce emekli milletvekilimaaşı olarak belirlenen 5 bin 800 TL, 8 bin 100 TL’yeçıkarılmış oldu.

Genel Kurul’da yapılan açık oylama sonucundatasarının geneli 216 kabul, 29 red oyu ile kanunlaştı.

NATO’nun ABD emperyalizmi patentli “füzekalkanı projesi” kapsamında Malatya Kürecik’tekurulmaya başlayan radar sisteminde sona geliniyor.

ABD ile Türk devleti arasında 14 Eylül 2011tarihinde imzalanan anlaşmanın ardından kurulumçalışmalarına hız verilen projede teknik hazırlıklaraçısından sona yaklaşılırken, söz konusu anlaşmanınNATO tarafından da onaylanmasıyla birlikte “erkenuyarı radar sisteminin” çalışmaya başlayacağıduyuruldu.

Başta Kürecik halkı olmak üzere toplumsalmuhalefetin ve ilerici, devrimci güçlerin yoğuntepkisine rağmen atılan bu adımın ardından, ABD’nin

“anti-balistic füze kalkanı önleyicileri” taşıyan savaşgemilerini de Akdeniz’e göndereceği belirtiliyor.Basına yansıyan haberlerde, sistemin kurulumu içingörevlendirilen 50’ye yakın Amerikan askerine Türkdevleti askerlerinin de eşlik edeceği, istihbaratbilgilerinin toplanacağı Almanya’daki komutamerkezinde Türk devletinden bir komutanın da görevyapacağı ifade ediliyor.

Böylece, emperyalizme uşaklıkta sınır tanımayanTürk devleti, emperyalistlerin bölgedeki gericiçıkarları için AKP hükümeti eliyle soyunduğu “aktiftaşeronluk” rolünde önemli bir adım daha atmışoluyor.

Kürecik radarları devreye giriyor!

Zamma ara formül Asgari ücret zammında “ekonomi batar” diyen

ancak milletvekili emekli maaşlarını iki katınaçıkaran meclis, memura da “yüzde üç artı üç”lükzammı reva görüyor.

“Toplu sözleşme yasasının yetişmemesi”bahanesi ile ertelenen 2012 yılı zammı için “araformül” bulundu. Maliye Bakanlığı’ın açıkladığıbilgilere göre, Bakanlar Kurulu’nun yılın ilk 6 ayı içinmemura enflasyon farkı ile yüzde 3 oranında geçicizam verilecek. Kasım enflasyonuna göre, enflasyonfarkı yüzde 2.8 olarak gerçekleşti. Fark tutarı, Aralıkayı enflasyonunun açıklanmasıyla netleşecek. Aralıkenflasyonu sıfır bile olsa, memura enflasyon farkıverileceği iddia ediliyor.

Asıl rakam ise 2012’de yapılacağı söylenen toplusözleşmede belirlenecek. Geçici zam miktarı ile toplusözleşmeyle belirlenecek zam miktarı arasında farkolması halinde, bu zam da 1 Ocak’tan geçerli olmakkaydıyla memur maaşlarına aynen yansıtılacak. Yanimahsuplaşma yapılacak.

Vekile kıyak, emekçiyebarikat

Milletvekillerinin emekli maaşlarına yapılan kıyakzammı protesto etmek için 28 Aralık günü HacettepeÜniversitesi’nden TBMM’ye yürümek isteyen SESAnkara Şube üyelerine polis saldırdı.

SES üyesi emekçiler Sıhhiye’deki Süleyman SırrıCaddesi’nde Sosyal Güvenlik Kurumu önünde çevikkuvvet barikatıyla durduruldu. Emekçiler yürümekteısrar edince polis saldırısı yaşandı. Biber gazı sıkan ve gazbombaları atan polis, iki metrelik bir duvarın üzerindeduran SES Ankara Şube Başkanı İbrahim Kara’yı iterekyere düşürdü.

Düştüğü yerden çıktıktan sonra Mithat PaşaCaddesi’ne ulaşan Kara, aldığı darbelerin ve düşmeninetkisiyle burada yere yığıldı. Ancak polisler bu durumufırsat bilerek Kara’yı gözaltına aldılar.

Kara’nın gözaltına alınmasının ardından SES AnkaraŞube üyeleri polis barikatının önünde oturma eylemibaşlattı. Arkadaşlarının kararlı tutumu sonucu Kara,hakkında hiçbir işlem yapılmadan serbest bırakıldı.

25 Aralik 2011 / Sisli

25 Aralik 2011 / Sisli

Page 8: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

2011 yılı tüm dünyada biriken sosyalhoşnutsuzluğun kabından taştığı bir yıl oldu. 2010yılının sonunda Tunus’ta başlayan isyan dalgası tümdünyayı sardı ve yeni bir devrimler dönemine kapıaralandığının işaretlerinden biri oldu. Ancak hem ArapBaharı olarak adlandırılan isyan dalgası, hem deAvrupa ve Amerika başta olmak üzere dünyanın dörtbir yanında yükselen sınıf mücadeleleri, hızla aşılmasıgereken temel zayıflıkları da gösterdi. Temelde işçisınıfının bağımsız siyasal bir sınıf kimliğinden veörgütlülük düzeyinden uzaklığını anlatan bu zayıflık,sınıfın kendi ideolojisini ve devrimci iktidar bilincinikuşanması, komünist öncüsü ile et ve tırnak gibikaynaşması ölçüsünde aşılabilecektir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu olguhalen sınıf hareketinin en önemli zayıflığıdurumundadır. Birçok ülkede olduğu gibi sosyalpatlamalar sonucunu doğurmasa da, 2011 yılıTürkiye’de de sınıfsal çelişkilerin arttığı ve sosyalhoşnutsuzlukların yoğunlaştığı bir yıl olmuştur. Çeşitligerilikleri bağrında taşımasının yanında, büyük orandamevzi direnişler üzerinden kendisini ifade etse de,sınıf hareketi mücadele ve örgütlenme eğilimini geridekalan bir yıl boyunca sürdürmüştür.

Öncelikle derinleşen sınıfsal çelişkilerinedeğinelim.

Yeni yılda işçi sınıfını kapsamlı saldırılarbekliyor

Sermaye sınıfı tüm dünyada işçi sınıfına yönelikbüyük bir sosyal saldırı yürütüyor. ‘70’li yıllardanitibaren adım adım gündeme getirilen bu saldırılarınbaşında, sömürü oranlarının arttırılmasını hedefleyenesnek üretim saldırısı geliyor. Türkiye’de de esneküretim saldırısı uzun yıllardır gündemde olmaklabirlikte, 2003 yılında hayat bulan kölelik yasası ilebirlikte hız kazandı. 2008 krizi ile birlikte fiili olarakuygulanmaya başlayan bu saldırıların ilk yasal adımıise geride kalan yıl içinde torba yasa ile birlikte atıldı.Torba yasa sınıf hareketi açısından geride kalan yılınönemli gündem maddelerinden biriydi ve bir kez dahasendikal bürokrasinin günü kurtarmaya dayalı eylemçizgisi nedeni ile ciddi bir karşı koyuşla karşılaşmadanyasalaştı.

Sermaye sınıfının büyük bir iştahla beklediği diğerdüzenlemeler ise büyük oranda 2012 yılına sarktı. Zira2011, hem dünyayı saran isyan dalgası nedeniylesermaye sınıfı için sosyal risklerin büyüdüğü bir yıldı,hem de Türkiye özgülünde seçim yılıydı. Kurduğuiktidarı pekiştirme niyetinde olan AKP şefleri bunedenlerle sermaye sınıfının iştahla beklediğidüzenlemeler için kısmi bir gecikmeyi göze almakdurumunda kaldı.

Ancak aç gözlü kapitalistlerin daha fazlabeklemeye niyetleri yok. Nitekim her fırsatta özelliklekıdem tazminatı ve esnek üretim uygulamalarına dairbeklentilerini dile getiriyorlar. Bu durum, “Ulusalİstihdam Stratejisi”nin arkasına saklanan saldırıpaketinin yeni yılın ilk günleri ile birlikte adım adımuygulamaya sokulacağını gösteriyor. Yani sosyalmücadele açısından işçi sınıfını 2012’de çok dahaçetin günler bekliyor.

Gericilik ve şovenizmin etkisi

Geride kalan yılı sınıf hareketi açısındandeğerlendirirken göz önünde tutulması gereken önemlibir nokta, işçi sınıfının politikleşme düzeyidir. İşçisınıfının büyük oranda burjuva ideolojisinin etkisialtında olduğunu biliyoruz. Dinci gerici ağırlığınyanısıra şovenizm sınıfı paralize eden bir rol oynuyor.Bundan dolayıdır ki, 2010 yılında TEKEL direnişi,Taksim 1 Mayıs’ı gibi çıkışlarla toplumsal gündemleredamgasını vuran Türkiye işçi sınıfı, tüm dünyadasosyal hoşnutsuzlukların ve mücadelelerin damgasınıvurduğu 2011 yılında siyasal-toplumsal alandaoldukça silik bir görüntü çizmiştir.

Bunda sendikaları elinde tutan anlayışlar da önemlibir rol oynamaktadır. Türkiye sendikal hareketindeliberalizm ve reformizmin yanısıra faşizan eğilimazımsanmayacak ölçüdedir. Bu eğilim sadece iktidarınarka bahçesi konumunda bulunan Hak-İş ve Türk-İş’tedeğil, DİSK içerisinde de kendisine yerbulabilmektedir. Geride kalan yıl içerisinde birçokörneğini gördüğümüz pespaye tutumlar, gerici faşistideolojinin sınıf saflarındaki etkisini büyütmesinikolaylaştırmaktadır.

Sendikal bürokrasinin sınıf hareketi üzerindekiuğursuz rolü bu alanla da sınırlı değildir. İşçi sınıfıiçinde sermaye sınıfının ajanı olarak çalışan buişbirlikçi kast, geride kalan yılda da sermaye sınıfınahizmetini büyük bir iştahla yerine getirdi. İşçi sınıfınınekonomik-demokratik mücadelesinde onu yarı yoldabırakmaya devam etti.

Mücadele ve örgütlenme eğilimi sürdü

Sendikal bürokrasinin bu gerici karakteri sınıfcephesinde giderek daha fazla teşhir olmaktadır. 2011yılında sınıf hareketi açısından en önemli gelişimin bualanda yaşandığını söyleyebiliriz. Son birkaç yıldır heradımda daha fazla teşhir olan bu kast geride kalan yıliçinde daha fazla tartışılır hale geldi ve bu kastı aşmakiçin ilk girişimler yaşanmaya başlandı.

Bu açıdan 2011 yılının en önemli deneyimi Ontexişçilerinin direnişiydi. Sendikal bürokrasinin açıkihaneti ile kölelik sözleşmesine mahkûm edilmeyeçalışılan Ontex işçileri, kararlı bir mücadele ilesendikal bürokrasiye bayrak açtılar. Sendikabürokratları ve sermayenin işbirliği ile işten atılanOntex işçileri ayları bulan kararlı bir mücadele

yürüttüler ve kendilerini ortada bırakan sendikalbürokrasiden hesap sormaktan geri durmadılar.

Bürokrasinin tartışılır duruma gelmesinin bir başkasonucu, Türk-İş içinde bir muhalefetin ortaya çıkmasıoldu. Bileşenleri ve hedefleri üzerine birçok tartışmanoktası bulunsa da, böyle bir muhalefet zeminioluşmasının bile, sendikal bürokrasinin tartışılmasıbakımından anlamlı bir gelişme olduğunu belirtmekgerekiyor.

Sınıf hareketine ilişkin olarak vurgulanmasıgereken bir diğer nokta, işyerleri düzeyindeörgütlenme ve mücadele eğiliminin devam etmesidir.Son birkaç yılda olduğu gibi 2011 yılında da birçoksektörde ve havzada örgütlenme arayışları kendisinigöstermeye devam etti. Bunun önemli bir bölümü,ucuz işgücü cennetleri olan Düzce ve Çorlu gibihavzalarda yaşandı.

Öte yandan, metal sektöründeki TİS süreci,Birleşik Metal bürokratlarının iddia ettiği gibi 30 yıllıkbir düzeni yıkamasa da, bu düzende önemli gedikleraçmayı başardı. Sınıfın kölelik uygulamalarına karşıduyduğu öfkenin ve mücadele azminin somut birgöstergesi oldu.

2012’de sınıfı kazanmak için ileri!

Sınıf hareketi 2012 yılına böyle bir tabloylagiriyor. Kendi krizini aşabilmek için gemi azıya alacakolan sermaye sınıfını dizginlemek, baskı ve sömürüdüzenine karşı devrimci mücadeleyi yükseltmek,yaşanan deneyimlerden dersler çıkartarak sınıfhareketine bu çerçevede müdahale edebilmeyigerektiriyor.

Sahip oldukları programla, izledikleri çizgiyle veyönelimleriyle sınıf devrimcileri bu yükü omuzlamayaadaydır. Geride kalan yıl içerisine aldıkları mesafe,komünistlerin bu iddialarını yerine getirmelerinin çokda zor olmadığını göstermektedir. Yürüttükleri iddialıve kesintisiz faaliyet ile işçi sınıfı içerisinde anlamlıdayanak noktalarını yaratmaya başlayan komünistler,bu mevzileri güçlendirerek ilerlemeyisürdüreceklerdir.

Tüm dünyada yeni bir devrimler döneminegirilmekte olduğunun işaretleri artarken, bu yenidönemde Türkiye topraklarının özel bir rol oynayacağıaçıktır. Tüm güç ve enerjimizle 2012 yılını Türkiyeişçi sınıfını bu tarihi role hazırlamak doğrultusundadeğerlendirmeliyiz.

2011’de sınıf hareketi...

Çelişkiler sertleşti, hoşnutsuzlukbüyüdü!

Page 9: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Yıllardır Maltepe Belediyesi’nin taşeron şirketlerine bağlı olarak çalışanişçileriz. Sigorta kayıtlarımız (neredeyse her yıl değişen) alt işveren olan taşeronşirketlerde görünmesine rağmen Maltepe Belediyesi’nin esaslı işlerinde çalışantaşeron işçiler olarak çalışmaktayız.

Alt işveren konumundaki şirketler, her yıl yapılan ihalelerle değişse deMaltepe Belediyesi taşeron işçileri olarak; işçi statümüz ve çalışma koşullarımızile işyerlerimiz ve fiilen çalıştığımız mekanlar değişmeksizin aynı işiyapmaya devam etmekteyiz. Buna rağmen kadrolu ve sendikalı belediyeişçilerinden az maaş alıyor, kıdem tazminatına hak kazanmamız için gerekli

bir yıllık süreyi doldurmamıza engel olacak biçimde sözleşmelerimizimzalatılıyor. Bu yüzden kıdem, ihbar ve senelik izin haklarımız elimizden

alınıyor. Toplam fiili çalışma süremizin neredeyse yarısı fazla mesainiteliğinde olmasına rağmen fazla mesai ücretlerimiz ödenmiyor.

(...)Bizler işyerlerinde yaşadığımız bu sorunlara karşı örgütlenme çalışmasına

girdik. Yaklaşık 6 aydır yürüttüğümüz çalışmada birçok mitinge ve eylemlerekatılarak taleplerimizi haykırdık. Taşeron şirketlerde çalışan işçiarkadaşlarımızdan 400’ün üzerinde imza toplayarak taleplerimizi MaltepeBelediye BaşkanıMustafa Zengin’e sunmak istedik. Fakat Belediye başkanıbizimle görüşmeyerek taşeron işçilerinin sorunlarını dikkate almadı. Ardındanbaşkan yardımcılarının ve meclis üyelerinin “işten kimse atılmayacak” sözünerağmen bir işçi arkadaşımızı işten atmıştır.

Türk İş’in genel kurulunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluyaptığı konuşmada “Taşeron 21. yüzyılın kölelik rejimidir!”, “Bedelödemeden hak alınmaz, Ağlamayan çocuğa kimse mama vermez! ” demiştir.Bir yanda mücadele vurgusu ve taşeronluk sisteminin kölelik rejimi olduğuyolunda beyanlar, bir tarafta hak arayan ve işten atılan taşeron işçiler...

CHP taşeronluk sisteminin kaldırılmasında gerçekten samimiyse meclisteönerge sunmalı ve kendi bünyesindeki belediyelerdeki bu kölece çalışmakoşullarının çözümünde adım atmalıdır. Tüm emekten yana olanmilletvekilleri de mecliste bu sorunu dillendirmelidir.

Bizler, işten atma saldırısının ardından 21 Aralık’ta Maltepe Belediyesiönünde direnişe başladık. Direnişimiz büyüyerek ve her türlü yıldırma, korkuve baskılara rağmen devam ediyor. Bizler insani taleplerimiz için sonuna kadardireneceğiz.on İşçisi Köle Değildir!Maltepe’de Direniş Kazaacak!

Taleplerimiz;1- Atılan işçiler işe geri alınsın!2-İşten atılmalara son verilsin, iş güvencesi sağlansın!3-Güvencesiz çalışmaya ve taşeron uygulamasına son verilerek İzmir

Büyükşehir Belediyesi ve Kartal Belediyesi örneklerinde olduğu gibi tümtaşeron işçileri, belediye

kadrosuna ya da belediye şirketinde işe alınsın. Meclis bünyesindekisiyasi partiler bu sorunun çözümü için önerge versin!

4-Taşeron işçilerin İnsanca yaşamaya dahi yetmeyen maaşları,belediyede aynı işi yapan kadrolu ve sendikalı işçilerin maaşlarına ve diğerek sosyal haklarına eşitlensin!

5-Gerçekte tüm işçilerin alımına ve çıkarılmasına karar veren, üstişveren Maltepe Belediyesi’dir. Tüm taşeron işçiler belirsiz iş sözleşmesiyleçalıştırılsın ve aynı zamanda kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmesiMaltepe Belediyesi tarafından güvence altına alınsın!

6-Belediyede taşeron işçilerle aynı işi yapan kadrolu ve sendikalıişçilerin çalışma saatleri gibi taşeron işçilerin de çalışma saatleri 40 saateindirilsin ve Cumartesi çalışmasına derhal son verilsin!

7-Cumartesi günü çalışmasına devam edilirse, bu çalışmalar 4857 SayılıKanun gereğincede fazla mesai ücreti olarak taşeron işçilere ödensin!

8-Belediyede taşeron işçilerle aynı işi yapan kadrolu ve sendikalı işçilerinalmış oldukları sosyal yardımlar gibi taşeron işçilerine de tüm sosyalyardımlar (ikramiye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı) yapılsın!

9-Tüm taşeron işçilere sendikal örgütlenme hakkı verilsin!Başta Maltepe’li işçi ve emekçiler olmak üzere tüm kamuoyunu taşeron

işçilerinin sorunlarına karşı duyarlı olmaya, direnişle dayanışmaya, sesimize seskatmaya çağırıyoruz.

Maltepe Taşeron Belediye İşçileri

Taşeron işçisi köle değildir!

Maltepe’de direnişkazanacak!

CHP’li Maltepe Belediyesi önünde taşeron işçilerinin başlattığı direnişisürüyor. Belediye Başkanı Mustafa Zengin’i masaya getiren direnişte, işçilerkararlı.

2. gün: BDSP’den ziyaretDirenişin 2. gününde taşeron işçisi Alper Ekici’yi diğer taşeron işçiler yalnız

bırakmadı. Sabah işe giriş saatiyle birlikte pankartlar asılarak bekleyiş başladı.Şantiyeden gelen diğer taşeron işçiler sloganlarla karşılandı. Sabah saatlerindenitibaren sloganların kesilmediği direniş alanına coşkulu bir hava hakimdi.

Bu arada belediye yönetimi işçilerin haklı direnişine ilgiyi kırmak içinkaralama kampanyası yürütüyor. İşçiler ise, direnişi belediye yönetiminin tümgörüşme taleplerini boşa çıkarması sonrası başlattıkları eylemli sürecin devamıolarak görüyor. “7 talebimiz vardı şimdi 8’e çıktı” diyerek işten atılan işçiye sahipçıkıyorlar.

Direnişe destek ziyaretinde bulunan BDSP’liler, belediyeye yakın bir noktadantrafiği keserek yürüyüşe başladılar.

3. gün: Direnişe destekSabah işe giriş saatinde pankartlar asılarak bekleyiş başladı. Şantiyeden gelen

diğer taşeron işçiler sloganlarla karşılandı. CHP meclis üyesi ve Genel-İş 1 NoluŞube’den bir işçi, direniş anlanına gelerek direnişçi işçiyle sohbet etti ve direnişeher türlü desteği sunacaklarını belirtti. ESP üyeleri direnişe destek ziyaretindebulundu.

6. gün: Polis ablukasıİşten atılan Alper Ekici’nin belediye önündeki direnişi sürerken diğer taşeron

işçileri de işe gitmeme kararı alarak Ekici’nin yanında oldular. Direnişçi işçiler belediye önüne geldiklerinde, düzenin kolluk güçlerinin

yığınak yaptığını gördüler. Polis Toma aracı belediye binası önünde işçileribeklerken çevik otobüslerinin sayıları çoğaldı. İşçiler, polisin ablukasınaaldırmayarak pankartlarını astılar. 2 saat sonra, Maltepe Belediyesi BaşkanYardımcısı Nail Çiftçi işçilerle temas kurdu. Belediye Başkanı Mustafa Zengin’inbelediyeye geleceğini, sorunların çözülmesi için görüşme yapacağını belirtti veakşama kadar süre istedi. Direnişçi işçiler, başkan yardımcısına, verilen sözlerihatırlattılar ve bir kez daha bu süreyi tanıma kararı aldı.

Gebze BDSP ve Ekim Gençliği de gün içerisinde dayanışma ziyaretindebulundu. BDSP’liler direniş alanına sloganlarla geldiler. Direnişçi işçiler, sürecianlattılar ve destek istediler.

8. gün: Direniş masaya getirdi Direnişin 7. ve 8. günlerinde de işçiler belediye önündeki eylemlerini

sürdürürken Maltepe halkının ve çeşitli kitle örgütlerinin dayanışması da arttı. Şimdiye kadar işçilerle hiçbir şekilde görüşmeyen CHP’li Belediye Başkanı

Mustafa Zengin işçileri çağırarak kısa bir görüşme yaptı. İşçilerin talepleriningenel olarak karşılanabilir olduğunu söyleyen Zengin işten atılan Alper Ekici’ninise işe alınmayacağını söyleyince işçiler, kimsenin işten atılmaması koşulunuhatırlatarak görüşmeden ayrıldılar. Kısa süren bu görüşme esnasında bir işçinindaha atılacağı ve belediye kapısında direnişte olan işçilerin de işbaşınadönmedikleri taktirde işlerine son verileceği söylendi. Ayrıca Cumartesi tam günolan çalışmanın yarım güne indirileceği, %40-45 oranında zamlar yapılacağı vesene sonunda verilen araların da olmayacağı, kimsenin işten çıkarılmayacağışeklinde açıklamalar yapılıyor.

Kızıl Bayrak / Kartal

Page 10: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

21 Aralık grevi kamu emekçileri için yeni bir başlangıç olmalıdır!

KESK’in çağrısıyla gerçekleşen 21 Aralık uyarıgrevi ve iş bırakma eylemi, tüm ülkede onbinlerce kamuemekçisinin katılımı ile gerçekleşti.“Grevli toplu-sözleşme hakkı, güvenceli istihdam, insanca yaşamayayetecek ücret, baskı, ceza ve sürgünlerin durdurulması,ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması” talepleri ilegerçekleşen eylemde, başta sağlık ve maliye emekçileriolmak üzere azımsanmayacak oranda kamu emekçisi işbırakırken, onbinlerce emekçi, alanlara çıkaraktaleplerini haykırdı.

Grev kararının alınmasındaki anti-demokratik işleyişe rağmen…

Temmuz ayında gerçekleşen KESK GenelKurulu’nda kapsamlı bir mücadele programıoluşturulmamış, kamu emekçileri hareketindekitıkanıklığı aşmaya dönük adımlar atılmamış, aynızamanda tabanın iradesini esas alan demokratik birişleyiş yerine, tüzük değişikliğiyle genel kurul sonrasıen yetkili organ olarak KESK Genel Meclisi tayinedilmiştir. Sosyalist Kamu Emekçileri, genel kurulsonrasında yaptıkları değerlendirmede KESK GenelMeclisi ile tabanın iradesinin esas alınmadığını veaslında bürokratizmin genişletildiğini şu sözlerle dilegetirdiler:“Eğitim Sen yönetimini paylaşansiyasal/sendikal anlayışlar KESK’te de bir meclisoluşturarak ‘karar alma süreçlerini tabanayaydıkları’nı, ‘demokratik bir işleyişe kavuştukları’nıiddia ederek sorunun özünü karartmış oldular.

KESK Genel Kurulu’nda tüzük değişikliğinegidilerek Genel Kurul’dan sonra en yetkili organ olarakKESK Genel Meclisi’ni atamış oldular. Ancakişyerlerinden başlayarak şubelere doğru tabanıniradesini ve katılımını esas alan bir işlev ve misyontanımı yapmayarak, meclisin neye ve kime hizmetettiğini göstermiş oldular. KESK Genel Meclisi,konfederasyon genel kurulunun sendika üyeleriarasından seçeceği 50 üye, KESK Yürütme Kurulu vesendika genel başkanlarından oluşturuldu.”

Yine Sosyalist Kamu Emekçileri, 50 delegeninhiçbir sendikal organı, iradeyi ve işleyişi temsiletmediğini, yalnızca KESK bürokrasisiningenişletildiğini ifade etmişlerdi. 21 Aralık süreci bugerçeği somut olarak göstermiş oldu. İlk toplantısını 17-18 Eylül gibi erken bir tarihte gerçekleştiren KESKGenel Meclisi, şifaen Aralık ayında bir grevinyapılmasının gerekli olduğunu ifade etmiş, ancak aylarboyunca eylemin somut tarihi ifade edilmediği gibi,herhangi bir program ortaya konulmamış ve çalışmakonusu da yapılmamıştır. 19-20 Kasım tarihlerindegerçekleştirilen ikinci genel meclis toplantısı sonrasındaKESK (Aralık ayı başlarında), grev yönelimini sağlıkörgütlerinin 21 Aralık’ta aldığı grev kararıylabirleştirmeye karar vermiş, grev kararını kamuoyuna veaynı zamanda üyelere eylemden yaklaşık 15 gün önceduyurmuştur. Bu durum aslında KESK’in, bir grevörgütlemekten ziyade, grev hazırlıklarını eylemli birsüreçle örgütleyen sağlık örgütlerinin arkasınasığındığını anlatmaktadır. Grevin en etkin bileşenlerininsağlık emekçileri ile KHK saldırısı karşısında tepkigösteren ve grev beklentisi içerisinde olan maliyeemekçilerinden oluşması bu tanımlamayıdoğrulamaktadır. (Maliye emekçilerinden tepkileryükselmesine karşın KHK karşısında hiçbir tutumgeliştirmeyen BES Genel Merkezi açısından ise bu grevkararı bir can kurtarma simidi olmuştur.)

Burada sorun, tekil anlamda grev kararının anti-demokratik bir şekilde alınmasında değil, genel anlamdaKESK’in işleyişinin anti-demokratik bir mekanizmayasahip olmasındadır. Bu yapı ve bürokratik çizginingetirdiği anlayış “grev” gibi ciddi bir eylem biçimini, biruyarı eylemi algısının ötesine taşıyamamakta ve “işbırakıp alana çıkma” biçimli bir tarzı aşamamaktadır.Yeterli bir ön hazırlık yapılamamasına, kararın geçalınması ve ilgili organlara grev gününden kısa süreönce iletilmesine, işyeri işyeri grev komitelerine dayalıeylemli bir tarzda örgütleyen bir süreç yaşanmamasına,tüm hazırlıkların öncü güçlerin kısa zaman dilimindeyoğun bir şekilde çalışmasına sıkışmasına rağmen 21Aralık grevi, anlamlı bir katılımla gerçekleşmiştir. Geçalınmış ve yeterli ön hazırlık yapılmamış olmasınakarşın 21 Aralık grevini anlamlı kılan bir başka olgu isegrev tarihinin zamanlama bakımından anlamlı bir tariholmasıdır. 21 Aralık grevi KHK saldırılarının ortayaçıktığı, 657 değişikliğine ilişkin hükümet planlarınınkamuoyuna yansıdığı, hükümetin tek taraflı olarakyüzde 3 maaş artışını açıkladığı ve toplumsal muhalefetiezmeye dönük politikaların yaygınlık kazandığı birdöneme denk düşmesi bakımından doğru birzamanlamayı ifade etmektedir.

Kuşkusuz ki tüm olumsuzluklara karşın binlerceemekçinin grevi sahiplenerek alanlara çıkması, herşeyden önce, kamu emekçilerinde biriken öfkeninyansımasıdır. Öyle ki kamu emekçilerine yönelik hakgaspları gün geçtikçe artış sergilemektedir. En başta işgüvencesi ortadan kaldırılmak istenirken, çalışmasaatleri ve usulleri de esnek çalışma ve performanskriterlerine göre yeniden düzenlenmektedir. Toplamolarak, kamu hizmet kurumları bütün halindeticarethaneye, hizmeti alanlar müşteriye ve hizmetisunanlar da tahsildara çevrilmektedir. Tüm bu kapsamlısaldırıların kamu emekçilerinde huzursuzluğa ve tepkiyeyol açtığı açıktır.

Bir başka açıdan ise 21 Aralık grevi, kapsamlı,sistemli bir çalışma yürütüldüğünde sonucun nasılolabileceğini de göstermiştir. Kısa zaman dilimi içindeKESK ve bağlı sendikaların ilerici, öncü güçlerininçabası ile işyerleri dolaşılarak, emekçilere çağrılaryapılmış, grev anlatılmış, umutsuzluk havası yıkılmayaçalışılmıştır. Bu kısmi çabalar bile, emekçiler nezdindekarşılığını bulmuştur.

Bir başka nokta ise, eylemin başarısının asligüvencesinin, belirlenmiş bir tarihe yönelik bir çalışmaörgütlemekten öte, sürekli-sistemli bir faaliyetinörgütlenmesinin belirleyici olduğu gerçeğidir. Keza,kendi içinde tüm eksiklik ve yetersizliklerine rağmen

maliye ve sağlık emekçilerinin katılımının yüksekolması tesadüf değildir. Her ne kadar sürecinörgütlenmesinde sorunlar ve eksiklikler yaşansa dahi,iki sektörde de sağlıkta dönüşüm ve KHK, eşit işe eşitücret vb. sorun ve talepler ekseninde daha canlı birsürecin yaşanması, emekçilerin eyleme katılımınıartırmış, kısa süre içinde dahi olsa, yapılan çalışma işbırakmada ve somutta eylemlere katılımda kendinigöstermiştir.

21 Aralık sonrası, bugünden örgütlenmelidir!

21 Aralık eylemi ilerici-öncü kamu emekçilerinegenel planda umut ve moral aşılamıştır. Ancak bu denlikapsamlı saldırı ve sorunlar karşısında sonrası adımlaratılmadığı koşullarda, bırakalım saldırılarınpüskürtülmesini, örgütlülüğün erimesi kaçınılmazolacaktır. Bundan yaklaşık 2 yıl önce gerçekleşen 25Kasım 2009 grevi de, özünde bugün yaşadıklarımızdanfarklı değildi. Asgari bir başarıyla gerçekleşen 25 Kasımgrevinin arkasından ise, tam anlamıyla bir sessizlikhakim olmuştur.

Dolayısıyla bugün yapılması gereken grevigöstermelik bir şantaj ve uyarı eyleminden, birkaç yıldabir yapılan günübirlik ve sonrası olmayan eylembiçimlerinden çıkarmaktır. Vakit kaybetmeden 21 Aralıkgrevinin arkası gelmelidir. Mücadele farklı araç veyöntemlerle, ortaya konulan mücadele programıekseninde sürdürülmelidir. Genel planda saldırılarkarşısında kazanım elde etmek için gerekli olduğukadar, yakın planda, iş bırakma sonrasındayaşanılabilecek baskı, sürgün ve soruşturmalarıengellemek için de bu gereklidir. Bugün, örgütlüörgütsüz tüm kamu emekçilerini kucaklayan, hedefininbelli, hak almaya kilitlenmiş ve alana kadar daeylemlilik sürecini devam ettirecek bir hat ve pratikKESK’in ve tüm kamu emekçilerinin örgütlülüğününtek güvencesidir.

21 Aralık grevi, grev kararının alınmasında yaşanançarpıklıklara, sürecin kısa zaman dilimine sıkışanşekilde zayıf örgütlenmesine rağmen ciddi bir moral güçyaratmıştır. Ancak daha ileri kazanımlarla çıkılabilmesiiçin, KESK’e hakim bürokratik icazetçi anlayışınaşılması, fiili meşru mücadele hattının ve demokratik birişleyişin hakim kılınması gerekmektedir. Kuşkusuz kibu açıdan görev, öncelikli olarak KESK’in içindekiilerici öncü güçlere düşmektedir.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 11: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

KESK Manisa Şubeler Platformu bileşenleri, 21Aralık grevini boşa düşürmek için çeşitli saldırılardabulunan Memur Sen’i ve son olarak da Akıl ve RuhSağlığı Hastanesi SES İşyeri Temsilcisi’ne yöneliksoruşturma terörünü protesto etti.

Memur Sen Tabip odasını suçladı

Memur Sen’in 21 Aralık grevine yönelik ilksaldırısı Tabip Odası üzerinden oldu. Memur Sen iltemsilcisi yerel gazetelere yaptığı açıklamalardaTTB’nin SES’in yönlendirmeleriyle hareket ettiğini, işyerlerinde greve gitmek için herhangi bir nedenolmadığını savunmuştu. Memur Sen, grevden birkaçgün önce Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi SES İşyeritemsilcisinin Memur Sen üyelerini fişlediği iddiası ilesavcılığa suç duyurusunda bulundu.

Yerel gazetelerin ve özellikle dinci-gerici haberajanslarının muhabirlerini yanlarına alan Sağlık Senşube başkanı, hastane başhekimiyle birlikte, SES

işyeri temsilcisinin Memur Sen üyelerinifişlediği iftirasında bulundu. Ardından SağlıkSen işyeri temsilcisi savcılığa suç duyurusundabulundu. Savcılığa yapılan şikâyet jet hızıylagörüşüldü. Tüm hukuk kuralları çiğnenerek eldeherhangi bir ciddi bilgi ve belge olmamasınarağmen, Başhekimin oluru ile savcılığaaraştırma izni verildi. Polis hastane içine kadarsokuldu. Çok kısa bir sürede harekete geçenpolis, hastane hasta hakları bölümünde görevliolan SES işyeri temsilcisinin bilgisayarına elkoydu.

KESK’ten protesto

Saldırılara karşı işyeri temsilcisini yalnızbırakmayan KESK üyeleri önce başhekimlebir görüşme yaptı. Yapılan görüşmedebaşhekim, basının olayı abarttığını,kendisinin bu olayda bir sorumluluğununolmadığını söyledi. Basın karşısında

sözlerinin çarpıtıldığını, fişleme diye bir olayınolmadığını belirtti.

Yapılan görüşmenin ardından başhekimliğinönünde bir basın açıklaması yapıldı. Basınaçıklamasını KESK Dönem Sözcüsü ve SES ManisaŞube Başkanı Serpil Deniz okudu. Serpil Denizyapılan suçlamalara karşı hukuki süreci başlattıklarınıbelirterek şunları söyledi: “KESK yöneticileri bunabenzer birçok asılsız iddiaya maruz kalıyor, hapseatılıyor, sürülüyor. KESK’in genel başkanınavarıncaya kadar bu baskıları bizler her yöneticimizinüzerinde hissediyoruz. Ama bu baskılar, ayıplar artıkişyeri temsilcilerimize, en ufak birimlerimize kadarkomplolarla yansıyor. Ancak tüm baskılara, yıldırmapolitikalarına rağmen KESK onurlu mücadelesinedevam edecektir. Bizler haklarımız için mücadeleeden bir gelenekten geliyoruz ve verdiğimiz onurlumücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.”

“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Bağımsız yönetimistiyoruz!”, “Yandaş sendika istemiyoruz!”sloganlarının atıldığı eyleme 100’e yakın emekçikatıldı.

Kızıl Bayrak / Manisa

Manisa’da soruşturmaprotestosu

Greve katılanlaragözdağı

KESK ve sağlık emekçilerinin gerçekleştirdiğigrevin ardından baskılar jet hızıyla başladı. Okullarve aile sağlığı merkezlerinde emekçilerden savunmaistendi.

Bazı okul müdürleri öğretmenlerden savunmaisterken aile sağlığı merkezlerinde de hekimlerhakkında il sağlık müdürlüğü yetkilileri tarafındantutanak tutuldu.

Antep ve Ankara’da bazı okul müdürlerininyetkileri olmamasına rağmen greve katılanöğretmenlerden savunma istedikleri belirtilirken,Ankara’daki öğretmenlerden yazılı,Antep’tekilerden sözlü savunma talep edildi.

İl sağlık müdürlüğü yetkililerinin de bazı ailesağlığı merkezlerindeki aile hekimleri hakkında“yerlerinde bulunmadıkları” gerekçesiyle tutanaktuttukları ortaya çıktı.

Yeni yılda kıyıma tepki

CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nde park-bahçeişlerinde çalışan taşeron işçileri yeni yıla işsiz girdiler.Belediye bünyesindeki Beltaş isimli taşeron firmadaçalışırken DİSK/Genel-İş Sendikası İstanbul AvrupaYakası 1 No’lu Şube’de örgütlenen işçiler, iştenatmalara ve taşeron köleliğine tepki gösterdiler.

Belediye önüne yürüyüş

27 Aralık günü Levent Çarşı’da toplanan işçilerBeşiktaş Belediyesi önüne yürüyerek, iş akitlerininfeshedilecek olmasını ve sendika düşmanlığınıprotesto ettiler. Belediye yönetimini uyaran işçiler,talepleri kabul edilmediği koşullarda belediye binasıönüne çadır kurarak mücadelelerine devamedeceklerini duyurdular.

Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası’ndaki şubelerinyönetici ve temsilcilerinin de destek verdiği eylemdeişçiler adına açıklamayı DİSK/Genel-İş İstanbulAvrupa Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Hikmet Aygünokudu.

Beltaş şirketinde çalışan 178 işçinin iş akitlerinin31 Aralık 2011 tarihi itibariyle feshedileceğinibelirten Aygün, işçilerin yeni yıla umutla değilumutsuzlukla başlayacağını söyledi.

Açıklamanın sonunda, Genel-İş Sendikası’nın,hiçbir parti gözetmeksizin sendikal örgütlülüğe vesaldırılara karşı mücadeleye devam edeceği söylendi.Açıklamanın ardından belediye önünde 5 dakikalıkoturma eylemi yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES) İstanbul Aksaray Şube üyeleri İstanbulÜniversitesi Tıp Fakültesi’nde her ayın en geç 20’sinekadar yatması gereken ek ödemelerin yatırılmamasıüzerine 26 ve 27 Aralık günlerinde hastane bahçesindeeylemdeydi. Sağlık emekçilerinin eylemi sonuç verdive ek ödemeler yatırıldı.

26 Aralık’taki eylemin ardından biraraya gelensağlık emekçileri ek ödemeler yapılana kadar işbaşıyapmama kararı aldılar ve 27 Aralık sabahı işbıraktılar.

Hastane bahçesinde yürüyüş gerçekleştirenemekçiler ek ödemelerin yatırılmamasının yanısıra;milletvekillerine yapılan yüksek oranda zamma karşın,emekçilere yüzde 2’lik yüzde 3’lük zamların telaffuzedilmesinin kabul edilir olmadığına dikkat çektiler.

Sağlık emekçileri “yüzdelik zam değil toplusözleşme”istediklerini bir kez daha haykırdılar. Yürüyüşboyunca sağlık emekçilerine ve halka seslenen SESİstanbul Aksaray Şube Başkanı Ersoy Adıgüzel“Performans sisteminin hastaları müşteri, hastaneleriise işletme mantığı ile gördüğünü, kendilerinin butüccar zihniyetine karşı herkese eşit ücretsiz bir sağlıkhizmetini savunduklarını” söyleyerek, insani olmayanbu sistemden derhal vazgeçilmesini istedi.

Yürüyüş devam ederken Başhekim Yardımcısınıntelefonla arayarak görüşme talep etmesi üzerine ŞubeBaşkanı ve üç temsilci görüşmeye gittiler. BaşhekimYardımcısının öğleden sonra ek ödemelerin yatacağısözünü verdiğini belirten Adıgüzel, örgütlümücadeleye dikkat çekti. Bu eylemin ardından eködemeler hesaplara yatırıldı.

Çapa’da iş bırakma

Page 12: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

2012 yılı için geçerli olacak asgari ücret 29Aralık günü gerçekleştirilen Asgari Ücret TespitKomisyonu toplantısında netleşti. Milyonlarca asgariücretliye bir kez daha sefalet zammı reva görüldü.Asgari ücretin belirlenmesi sürecinin önemi,mücadelenin durumu ve 2012 yılına yönelikbeklentiler üzerine Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası(Dev Sağlık-İş) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ilekonuştuk.

- 2012 yılında geçerli olacak asgari ücretle ilgilikomisyon toplantıları sona erdi. Öncelikle, sizin içinasgari ücret ve bu ücretin belirlenmesi süreci neanlam ifade ediyor?

Asgari ücretin belirlenmesi süreci her yıl olduğugibi bu yıl da bu ülkede asgari ücretle ve emeğiylegeçinen herkes açısından son derece önemli bir süreciifade ediyor. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz. Busorun sadece asgari ücretle çalışanların sorunu değilemeğiyle geçinen herkesin ücretinin belirlenmesindetemel bir kriterdir. Dolayısıyla asgari ücretinbelirlenmesi sürecini devletle toplumsal sözleşmeolarak görüyoruz. Bu sürecin kapalı kapılar ardındahükümet, sermaye ve en büyük konfederasyondanoluşan 15 kişilik bir grupla orta oyununa dönen birbiçimde belirlenmesini kabul etmiyoruz. Bu nedenleson 3-4 yıldır asgari ücret gündemini hem sendikalhareketin hem de halkın gündemi haline getirmekiçin faaliyet yürütüyoruz. Geçtiğimiz yıl iki koldan,Diyarbakır ve İstanbul’dan3 günlük bir yürüyüşgerçekleştirmiştik. Bölgesel asgari ücrete de dikkatçekmek açısından kolun birini Diyarbakır’dançıkarmıştık, topladığımız binlerce imzayı ÇalışmaBakanlığı’na ulaştırmıştık. Ama biliyorsunuzgeçtiğimiz yıl sefalet ücreti düzeyinde bir asgari ücretbelirlendi. Asgari ücretin belirlenmesi süreci bu yılTürkiye’de biraz daha farklı ve ilginç birtakımgelişmelerin de eşlik ettiği bir dönemde yaşandı.Bir geceyarısı operasyonuyla milletvekillerininmaaşlarına yüzde 100’lere varan artış yapılırkenhükümet asgari ücrete yüzde 3’lük artışı revagörmekte. Devletin kendi kurumu olan TÜİK’inKasım ayı rakamları üzerinden açıklamış olduğuraporda bir işçinin asgari ücretinin en az 972 liraolması gerektiği söyleniyordu. Dolayısıyla sadeceTÜİK’in raporuna baktığımızda asgari ücretin yüzde47,5 artışla 372 lira artması gerekiyor. Hükümet vepatronlar bu rapora rağmen yüzde 3’lük bir artışöneriyorlar.Bu süreçte Maliye Bakanı konuştu. Bakana, “asgari

ücret 1000 lira olsa devlet mi batar” diye bir sorusoruldu. Devlet batmaz ama şirketler batar dedi.Maliye Bakanı’nın bu sözü, gerçekte kimin temsilcisiolduğunu ve kimin çıkarlarını koruduğunu ifadeetmesi açısından önemliydi. Maliye Bakanı ayrıca“Devlette asgari ücretle çalışan yok. Asgari ücretdevletin sorunu değil. Bu özel sektörün ödediği birücrettir” dedi. Biz Maliye Bakanına, “Yakonuştuğunu bileceksin ya da bildiğin kadarkonuşacaksın” demek istiyoruz. Çünkü sadecekamuda 500 binin üzerinde taşeron işçi çalışıyor. Buişçiler devletin asli işçileridir. Bunun yaklaşık 150bini sağlık alanında asgari ücretle çalışıyor.Dolayısıyla devlette asgari ücretle çalışan işçiolmadığı söylemi, en iyi ihtimalle bakanın cahilliğinigösteriyor.

-Asgari ücretin belirlendiği dönem, kıdemtazminatı, bölgesel asgari ücret ve esnek çalışmagibi bir dizi saldırı planının gündemde olduğu birevreye denk gelmiş bulunuyor. Bu süreç, toplamsaldırı dalgası içerisinde nasıl bir yere oturuyor?

Evet, insanca yaşayacak bir asgari ücret istiyoruz.Bu ülkede açıklanan rakamlar var. En son DİSK-AR,açlık sınırının 990 lira olduğunu açıkladı. Yoksulluksınırı ise 3 bin liraya yakın. Bizim açımızdanyoksulluk sınırının olmazsa olmaz olduğunusöylüyoruz. İnsanca yaşayacak asgari ücretin somutifadesi budur diyoruz. Eğitimden sağlığa, ulaşımdanbarınmaya, içtiğimiz suya kadar tüm temelhizmetlerin piyasaya açıldığı, her şeyin paralı halegetirildiği, her ay düzenli olarak zam yapıldığıdüşünülürse asgari ücret tartışması bunlardan ayrıdüşünülemez. Bizim meselemiz asgari ücretin şukadar olması değil aynı zamanda eğitimin, sağlığın,niteliksel ulaşımın, barınmanın, suyun, elektriğin,doğalgazın asgari kullanım bedellerinin ücretsizolması talebiyle de bu mücadeleyi yürütüyoruz.Bugün bize asgari ücret adı altında sefalet ücretinireva gören sistem, hükümet veya devlet sadece asgariücret konusunda değil, emeğin tüm kazanılmışhaklarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Sağlıkalanında en son 663 No’lu Kanun HükmündeKararname (KHK) ile tüm hastanelerin doğrudanpiyasaya açılması bunun sağlık alanındaki en önemlisonuçlarından biri oldu. Hem halkın sağlık hakkınınhem de sağlık çalışanlarının güvenceli çalışmahakkının ortadan kaldırılması isteniyor. Bu sürecekuşkusuz kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesi,özel istihdam büroları, kiralık işçiliğin tekrar

yasalaşması, bölgesel asgari ücret adı altında IMFheyeti geliyor ve asgari ücret yüksek diyor sürekliolarak. Açlık sınırının altındaki ücreti bile yüksek buluyorlar.Tüm bunlar, sermayenin emeğe dönük kuşatmaharekatını ve saldırı programını ifade ediyor. Asgariücret bunların içerisinde çok önemli bir nirenginoktasını ifade ediyor. Asgari ücretin belirlenmesisüreci, sadece bir ücret meselesi olmasının ötesindedevletin toplumla, emekçilerle yaptığı en büyüktoplumsal sözleşmedir. Biz bu sürece müdahiloluyoruz ve mücadeleyi örgütlüyoruz.

- Asgari Ücret Tespit Komisyonu içerisindekiTürk-İş bu ortaoyununa alet oluyor. Hak-İş veTürk-İş asgari ücretin en düşük memur maaşıdüzeyine çekilmesini istiyorlar ama suskunlukiçerisindeler. Sizce bu açık işbirliği nasıl bozulur?

Türk-İş yıllardır Asgari Ücret TespitKomisyonu’nun bir parçası olmaya devam ediyor.Bazı dönemlerde ikinci-üçüncü toplantıdan sonramasadan kalktıkları oldu ama bu tek başına bir şeyifade etmiyor. O sorumluluk, bu durumu değiştirmesorumluluğudur. Masadan kalkmak tek başına bir şeyifade etmez ve Türk-İş bu sürecin bir parçası halinegelmiştir. Türk-İş genel olarak yürüttüğü sendikalmücadele açısından baktığımızda sadece kendiüyelerinin kazanılmış haklarını korumaya endekslibir sendikal anlayış içerisinde. Bu açıdan bile çok şeytartışılabilir ama Türk-İş’in temel yaklaşımı bu.Dolayısıyla bugün Türk-İş içerisinde net rakamlarıbilmemekle birlikte asgari ücretle çalışan işçinin çokfazla olmadığı (çünkü asgari ücretle çalışanlarağırlıklı olarak örgütsüz) biliniyor. Türk-İş hükümetpolitikalarının doğrudan bir ortağı olmuş durumda.Gerek konfederasyon olarak gerekse de sendikamızaçısından, Türk-İş’in bu masada oturmasının doğruolmadığını başından itibaren söylüyoruz. Bununötesinde asıl Türk-İş’in ve sendikaların yapmasıgereken asgari ücret sürecini hükümetin vepatronların bu kadar rahat biçimde tek taraflı olarakbelirlemesini engelleyecek bir mücadele sürecininörgütlenmesi lazım. Asgari Ücret Tespit Komisyonumasasının sokakta kurulması lazım. Bu süreç, ancaksokağın gücüyle değiştirilebilir. Yoksa, toplantılardaTürk-İş’in veya başka bir konfederasyonununbulunması bir şeyi değiştirmeyecektir.

- Sendika olarak asgari ücretin belirlenmesisürecinde kampanya yürüttünüz. Bu kampanyaçerçevesinde nasıl tepkiler aldınız?

Öncelikle kendi üyelerimiz ve taşeron sağlıkişçileri açısından en önemli ve temel meselelerden birtanesi, tüm arkadaşlarımız canla başla bu süreciörgütlüyorlar. Üyemiz olsun ya da olmasın asgariücretle çalışan tüm emekçilerin yoğun bir desteği var.Ğeçtiğimiz yıl üye sayımızın çok üzerinde binlerceimza topladık. 18 klasör içinde imzalarımızıTBMM’ye sunduk. İmza stantlarımızı işçi mahallelerive kent merkezlerinde de açıyoruz. Herkesin çokyoğun ilgisi ve desteğiyle karşılandık. Geçtiğimiz yıliki yürüyüş kolunda da inanılmaz büyük destek aldık.Asgari ücretin bu kadar temel bir mesele olduğunu,yürüttüğümüz her mücadelede görüyoruz.

-DİSK, asgari ücret komisyonunun sermayenindenetiminde olmasını, işçi sınıfının iradesininhiçleştirilmesini eleştiriyor. Bu süreçte rapor

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu:

“Sokağın gücü değiştirir”

Page 13: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

yayınlamanın pek az ötesine geçildi. DİSK’in asgariücretin belirlenmesi sürecine yönelik tutumunuyeterli buluyor musunuz? Bugünden bakılırsaönümüzdeki döneme ilişkin asgari ücret mücadelesinasıl yürütülmeli? Mücadelenin durumunu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

DİSK’in tutumu bu süreçte, sermaye politikalarınakarşı bir duruşu ifade ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasıda son derece önemli. Fakat DİSK de tüm işçi sınıfını,sendikalı-sendikasız, örgütlü-örgütsüz tüm işçileriinsanca yaşayacak bir asgari ücret talebiylemücadeleye sürükleyebilmiş değil. Önümüzdekisüreçte DİSK’in ve tüm sendikalarımızın, fiili, meşru,militan sendikal çizgiye inanan herkesin bu süreciböyle örgütlemesi lazım. Ancak her şey bitmedi.Asgari ücretin Aralık ayına sıkışmış bir gündem değil,temel mücadele taleplerinden biri olması gerekiyor.Nasıl ki kıdem tazminatının gaspına, özel istihdambürolarına karşı çıkıyorsak asgari ücretin bütün birmücadele sürecinin temel taleplerinden biri olmasıgerekiyor. Bu utancın Türkiye’de ortadan kaldırılmasıgerekiyor. Bu kadar rahat konuşmamaları gerekiyor.Maliye Bakanı o gün bir laf daha etti. Avrupa Birliğiülkelerinden 7-8’ini örnek gösterdi. Türkiye’dekiasgari ücretin bu ülkelerin hepsinden daha yüksekolduğunu söyledi. Yunanistan’ı örnek gösterdi. Oysa kiTürkiye’de alım gücü, gelir dağılımı, adaletsizlikortadayken Maliye Bakanı çıkıp bu kadar rahatkonuşmamalı. Açlık sınırının 990 lira olduğu bir yerde660 liralık asgari ücretin yüksek olduğunusöyleyememeli. Bakan böyle konuşabiliyorsa bubizlerin ayıbıdır.

- Son olarak, mücadele cephesinden 2012 yılınayönelik beklentileriniz nelerdir?

2012 yılına herkes yeni umutlarla giriyor. Biz,asgari ücretin belirlendiği bir süreçte yeni yıla çok daumutlu bakamıyoruz. Bu umudu kendi ellerimizlebüyüteceğimizi ve büyütmekte olduğumuzu dabiliyoruz. İşçiler, emekçiler olarak kendi gücümüzünde farkındayız. 2012 yılında mücadelenin daha dayükseldiği, AKP’nin, sermayenin, baskı ve zorpolitikalarına karşı birliğin, direncin ve dayanışmanınyükseldiği bir yıl olmasını diliyoruz. Bunugerçekleştirmek için de başta Devrimci Sağlık-İşolmak üzere tüm taşeron sağlık işçileriyle birlikte bumücadele alanında biz de yerimizi alacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ümraniye İşçi Birliği asgari ücret seminerigerçekleştirdi. Sarıgazi’de bulunan OSİM-DER’de 25Aralık Pazar günü yapılan seminere DİSK/Genel-İşSendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Mahmut Şengül ve Şube Sekreteri ErolKamberoğlu katıldı.

Ümraniye İşçi Birliği adına yapılan konuşmadasermaye sınıfının genel saldırılarına değinildi ve onunsözcülerinden oluşan Asgari Ücret TespitKomisyonu’nun %3 gibi bir zamla işçilere yenidensefalet ücretini dayatmayı planladığı ifade edildi.Bunun Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında hayatageçirilmeye çalışılan saldırılardan ayrı elealınamayacağı ifade edildi ve işçilerin saldırılara karşıörgütlenmekten ve mücadele etmekten başka biryolu olmadığı söylendi.

Mahmut Şengül konuşmasında ‘70’li yıllardayaşanan sınıf hareketliliğinden ve 12 Eylül darbesisonrasından bugüne kadar işçilerin yaşadığı hakkayıplarından, geçmişle ve işçi sayısındaki artışlakıyaslandığında bugün örgütlülüğün oldukça zayıfolduğundan bahsetti. Kıdem tazminatı fonunun biraldatmaca olduğunu ifade ederek, işçilerin en önemlihaklarından biri olan kıdem tazminatının gaspedilmesi karşısında özellikle tabanda bir örgütlülükyaratılması gerektiği söylendi. “Sendikalargöstermelik eylem yapıyorlar, önemli olan şalterindirmektir. Söylenen sözlerin ancak bu şekildeinandırıcılığı olur. Sendikaların hükümetin çıkardığıyasalara karşı bir tez ortaya koyması gerekir” diyenŞengül, saldırılar karşısında sendikalara düşen görevihatırlattı. Fakat asıl önemli olanın tabandan gelecekbasınç olduğu söylendi.

Ardından işçiler söz aldı. Yapılan konuşmalardatabandan oluşturulacak bir basınçla sendikayönetimlerini harekete geçirmek gerektiği, sendikabürokratlarının işçilerin isteklerine cevapveremeyecekleri ve sendikalı-sendikasız ayrımıyapmadan işçilerin birlikte hareket etmesi gerektiğisöylendi. Eski bir G-U işçisi ise önemli olanın üyesayısı değil örgütlülüğün düzeyi olduğunu,sendikaların tabandan yeniden yapılandırmayagitmesi ve bu şekilde işçilerde yarattığı güvensizliğinkırılması gerektiğini ifade etti.

Sarıgazi’de basın açıklaması

Seminerin ardından işçiler bir yürüyüşgerçekleştirdi. “İnsanca yaşamaya yeten, vergidenmuaf asgari ücret için mücadele saflarına!/ Ümraniyeİşçi Birliği” ozalitinin taşındığı yürüyüşün ardındanDemokrasi Caddesi girişinde basın açıklaması yapıldı.Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:“Emeğimizin karşılığı olarak bizlere yutturulmayaçalışılan sefalet ücretine karşı İnsanca yaşamayayetecek vergiden muaf asgari ücret talebiylemücadele bayrağımızı yükseltmeli ve bu oyuna durdemeliyiz. Fabrikalarda, atölyelerde ücretlerimiz için,haklarımız için bir araya gelmenin, örgütlenmeninyollarını zorlamaktan başkaca çaremiz yoktur. Busefalet ücreti, ağır sömürü koşulları ve her gün biryenisi gasp edilen haklarımız bizlerin örgütlü tepkisiolmadan daha da gerilere gidecektir. Buna bir sonvermenin yolu mücadeleden başka bir yere çıkmaz.”

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Kayseri İşçi Birliği, asgari ücretin belirlenmesisürecinde gerçekleştirdiği eylemle “İnsancayaşamaya yetecek asgari ücret” talebini yükseltti.

25 Aralık Pazar günü Hunat Meydanı’nda yapılanaçıklamada, AKP hükümetinin 2012 yılı için geçerliolacak asgari ücretin belirlenmesinde patronlarıkoruyan yaklaşımı protesto edildi.

Hükümetin bölgesel asgari ücret uygulamasınıhayata geçirme planına dikkat çekilen eylemde Türk-İş ve Hak-İş’in ihanetçi rolüne de değinildi.

Bu konfederasyonların yıllardır dile getirdikleri“asgari ücretin en düşük memur maaşı düzeyineçekilmesi” talebinin gerçekleşmesi için gerekli olanmücadeleyi ortaya koymadıkları söylendi.

“Biz işçiler insanca yaşamaya yetecek asgari ücret

istiyoruz. Kayseri’de topladığımız imzalar bununkanıtıdır” denilerek Kayseri İşçi Birliği’nin taleplerişöyle sıralandı:

“İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret 7 saatlikişgünü 35 saatlik çalışma haftası insanca tatilyapmak kesintisiz iki günlük tatil 6 haftalık yıllıkücretli izin eşit işe eşit ücret her türlü fazla mesaininyasaklanması, zorunlu gece çalışmasınınyasaklanması, kadın işçilerin kadın ana ve çocuksağlığına zararlı işlerde çalıştırılmasınınyasaklanması, kadın işçilerin doğumdan önce vesonra 3 er aylık ücretli izne ayrılması bedenimizikemiren zihnimizi yoran esnek üretim parçabaşıakord vb. çalışma sistemlerinin ve taşeronlaştırmanınyasaklanmasını istiyoruz”

Kayseri’de asgari ücret eylemi

Sınıf devrimcileri Ümraniye yerelindekifaaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Sınıfayönelik saldırılara karşı işçi ve emekçileri uyaran vemücadeleyi büyütmeye çağıran çalışmalar yapıldı.

Aylık çıkan OSB-İMES İşçileri Bülteni Aralıksayısı fabrika dağıtımlarıyla işçilere ulaştırılıyor.Bültenin kapak yazısında sefalet ücreti olan asgariücret yer alıyor. “İnsanca yaşayabilecek vergidenmuaf asgari ücret için mücadele saflarına!” başlıklıyazıda sefalet ücreti teşhir ediliyor.

Ümraniye İşçi Birliği’nin kıdem tazminatınıngaspına karşı başlattığı imza kampanyası devamediyor. Sarıgazi’den sonra bu hafta da İmes AKapısı’nda imza standı açılarak İMES işçileri kıdem

tazminatının gaspına izin vermemeye çağrıldı. Salıve çarşamba günleri sabah işe giriş saatlerinde AKapısı’nın önünde açılan standla birlikte hem imzatoplandı hem de kıdem tazminatını anlatan Ümraniyeİşçi Birliği imzalı bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Maltepe Belediyesi’nde direnen taşeronişçilerinin onurlu direnişleri Ümraniye’ye taşındı.OSB-İMES İşçileri Derneği, işçi ve emekçilereonurlu direnişe sahip çıkması için çağrı yaptı.“Hakları için direnen Maltepe Belediyesi taşeronişçileri yalnız değildir!” şiarıyla İMES, Dudullu veSarıgazi’de OSİM-DER imzalı ozalitler yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Ümraniye’de sınıf çalışmalarından

Ümraniye’de “asgari ücret” semineri

Page 14: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen BirleşikMetal-İş Merkez Genel Kurulu’nda Metal İşçileriBirliği’ne karşı gösterilen tutuma ilişkin sözümüzüsöylemek bir zorunluluk haline geldi. Çünkü MİB,genel kurul kürsüsünde kendisini savunmak vesaldırılara yanıt yanıt vermek olanağından yoksunkalmıştır. Oysa MİB üyelerine fiili saldırıda bulunmayakalkanlar, devrimci işçilere yasakladıkları kürsüyü,MİB’e yönelik saldırganlığı körüklemek ve bunun içindelegeleri galeyana getirmek amacıyla pervasızcakullanmışlardır. Böylelikle hamasi nutuklarlayarattıkları atmosfer içerisinde MİB üyelerini hedefgöstermeye ve tecrit etmeye çalışmışlardır.

Hatırlatalım ki MİB üyeleri kendilerine yöneliksaldırı ve sataşmalara kürsüden yanıt vermekistemişlerse de, merkez yönetiminin kontrolünde olandivan bunu kaba biçimde geri çevirmiştir. O haldeburada, genel kurulda yaşananlar ve yaşananlara dairsendika bürokratları tarafından yapılmış tek yönlüçarpıtmalara karşı karşı sözümüzü söyleyeceğiz.

Genel kurulda neler yaşandı?

Bilindiği üzere Metal İşçileri Birliği’ni hedefleyensaldırgan tutumlar ilk olarak genel kurulun birincigününde ortaya çıkmıştır. Genel kurulun “konukkonuşmacılar” bölümünde en son konuşmacı olarak sözverilen Metal İşçileri Birliği temsilcisi, konuşmasındabaşka şeyler yanında Birleşik Metal’e ilişkineleştirilerde bulunduğu sırada, genel merkezyöneticilerinin yönlendirmesiyle divan tarafındansusturulmak istenmiştir. Divanın müdahale sırasındakigerekçesi, “Haddinizi aşıyor, sendikanın iç işlerinemüdahale ediyorsunuz” biçimindedir.

Müdahale karşısında ise Metal İşçileri Birliğitemsilcisi soğukkanlılığını koruyarak, genel kuruldaSaadet Partisi başkanına sınırsızca söz verilmesine atıftabulunarak konuşmasını sürdürmüştür. Ancak müdahalekonuşma tamamlanıncaya kadar devam etmiştir.

Genel kurulun ikinci gününde yaşananların fitiliniise, tam bir provokasyon örneği olan bir tutumateşlemiştir. Provokasyonu yaratan kişi Kocaeli ŞubeBaşkanı Hami Baltacı’dır. Baltacı anlaşılmaz biçimdebüyük bir gerilimle yaptığı konuşmada, genel kuruladışarıdan birilerinin müdahale ederek toplummühendisliğine soyunduğunu iddia ederek parmağınıMİB üyelerinin oturduğu bölüme doğru sallayarak“dışarıdan müdahale eden toplum mühendislerininparmağını kırarız” biçiminde tehditler savurmuştur. Butehdit üzerine, haklı olarak bir MİB üyesinin “kimi kastediyorsun?” sorusuyla karşılaşınca da, tehdit vehakaretler savurmaya devam etmiştir. Kürsüdenkabadayılığa soyunan Baltacı’nın bu tutumu MİBüyeleri tarafından tepkiyle karşılanırken, salondabulunan sendika yöneticilerinin bir kısmı da MİBüyelerinin üzerine yürümeye kalkmış, yaşanan kısasüreli gerilim MİB üyeleriyle bazı sendika çalışan veyöneticilerinin müdahalesiyle yatıştırılmıştır.

Ancak hemen ardından ise kürsüden sırayla konuşanbazı sendika şube başkanları, Baltacı ile aynı teldenkonuşarak yaşananları dışarıdan sendikaya yönelik birmüdahale girişimi gibi göstermeye ve çarpıtmayaçalışmışlardır. Böylelikle hamasette birbirleriyle yarışansendika yöneticileri, kendileri ve birbirleri hakkında“kahramanlıklar”la dolu secereler çıkarırken, bir linçatmosferi oluşturmuşlardır.

Yaratılan bu atmosfer içerisinde soğukkanlılığınıkoruyan MİB üyeleri genel kurulun sonuna kadar

izlemekle birlikte kendilerini savunma olanağındantümüyle yoksun kalmışlardır. Bu koşullarda tek taraflıbir şova çevrilen genel kurul, şu ya da bu biçimdemuhalif delegelerin seslerinin de boğulduğu bir arenayada dönüştürülmüştür.

Genel kurulda yaşananlar en genel hatlarıylaböyleydi. Şimdi burada muhataplarımız tarafından tümbu süreç boyunca tutumlarını haklı çıkarmak için önesürülen çeşitli yaklaşımlara ilişkin görüşlerimizi ortayakoymak istiyoruz. Böylelikle bu akıl almaz tutumlaradayanak yapılmaya çalışılan gerekçelerin, gerçektebürokratik bir anlayış ve algının ürünü olduğu daha netbiçimde görülecektir.

Genel Kurul’a “dışarıdan müdahale” mi?

Bilindiği üzere ilk gün MİB temsilcisine yapılanmüdahale ile birlikte ikinci gün yapılan provokasyontümüyle bu iddiaya dayandırılarak haklı gösterilmeyeçalışılmıştır. Güya MİB’in yaptığı konuşma ve dağıttığıbroşür genel kurula yapılmış “dışarıdan” birmüdahaledir, genel kurula dışarıdan müdahale yapmayada kimsenin hakkı yoktur...

Oysa, öncelikle belirtmek isteriz ki, MİB temsilcisi“teknik” olarak dışarıdan sayılsa da, (çünkü “konukkonuşmacılar” bölümünde konuşmuştur) gerçekte busendikanın içerisinde emek veren, mücadele eden vetaraf olan bir platform adına konuşmaktadır. O nedenleburadaki “teknik” sorunun herhangi bir önemi yoktur.Ayrıca ekleyelim ki MİB temsilcisi aynı zamandaBirleşik Metal üyesi ve şube delegesidir. Dahası MİB’inbirçok bileşeni, Birleşik Metal üyesi olduğu gibi,sendikanın örgütlenmesi yolunda mücadele etmiş, bedelödemiş insanlardır. Bunu en iyi de Birleşik Metalyöneticileri bilir. Bilirler ancak devrimci eleştiridenduydukları rahatsızlıktan dolayı bilmezden gelirler.

Elbette MİB de kendi sözünü delege konuşmalarıbölümünde de ortaya koyabilir tartışabilir, tartıştırabilirde... Ancak sözkonusu konuşma kurumsal bir konuşmaolduğu ölçüde bu kısımda yapılması yönünde tercihte

bulunulmuştur. Peki bu bir yana, “konuk konuşmacılar”eleştiride bulunamazlar mı? Bunun aksini düşünmekMİB’in sendikaya hakim anlayışa yönelttiğibürokratizm eleştirisinin haklılığını göstermekten başkabir işe yaramaz. Çünkü bürokratik yozlaşma her şeydenönce şu ya da bu gerekçeyle dokunulmaz alanlaryaratmakla işe başlar. Zaman içerisinde de bu alangiderek genişler ve bürokratlaşmış yöneticiler “içeriden-dışarıdan” en küçük muhalif sese karşı dayanılmaz biröfke duyarlar.

Oysa demokratik bir işleyişin hakim olduğu örgütlerve yöneticileri, sadece kendi bünyelerinden değil aynızamanda “dışarıdan” gelecek eleştirilere de açıkdavranırlar. Çünkü sendikalar bürokratların “babalarınınçiftliği” değil, bir bütün olarak işçi sınıfına aittir. Bunedenle de nerede olurlarsa olsunlar, “içeride dışarıda”işçi sınıfı davası için emek veren herkesin sendikalar vesendikal politikalar hakkında söz söyleme-eleştirmehakkı vardır. Öyle ki genel kurul programının “konukkonuşmacılar” bölümü, genel kuruldan bağımsız-dışarıdan bir bölüm değil, onun parçasıdır. Bu bölümdekonuşanlar doğal olarak işçi sınıfı davasına ilişkin sözüolanlardır. Dolayısıyla o ölçüde de sendika vemücadelenin sorunlarıyla ilgili de konuşmakta daözgürdürler.

Ama sendika bürokratlarımızın kıstasları farklıdır.Onlar Birleşik Metal’i bir sınıf örgütü değil, kendindenmenkul, içe kapalı bir dernek sanıyorlar. Bunun içinbiçimsel hukuku, kendilerine korunak yapıyor, işlerinegeldiği gibi yorumluyorlar. Bu durumda da bu bölümdeSaadet Partisi gibi sınıf düşmanı eli kanlı bir partininliderine sınırsızca söz verilip attığı nutuklarıalkışlanırken, sendika ve sendikal politikalar konusundasöz söyleyen devrimci işçilerin susturulması olağan birtutummuş gibi sunulabiliyor ve bu da kendilerineöncüyüm-sosyalistim diyen bazı delegeler tarafındanalkışlanabiliyor. Hami Baltacı gibi sendikal bakımdan“mücadeleci” sınıfına sokulsa dahi, sınıf bilincinden veDİSK kültüründen yoksun bazı sendikacılar da “toplummühendisliği” diye suçlayarak onları tehdit etmecüretini kendinde bulabiliyor. Elbette onlara bu cüreti,

Birleşik Metal-İş Merkez Genel Kurulu’nda yaşananlar üzerine...

Bürokratik çarpıtma ve yalanlara yanıt!

Ama sendika bürokratlarımızın kıstasları farklıdır. Onlar Birleşik Metal’ibir sınıf örgütü değil, kendinden menkul, içe kapalı bir derneksanıyorlar. Bunun için biçimsel hukuku, kendilerine korunak yapıyor,işlerine geldiği gibi yorumluyorlar.

Page 15: SY Kızıl Bayrak 11-49

bu bilinci verenler şu an Birleşik Metal’in yönetimindeoturanlardır. Onların anlayışı alt kademe bürokratlartarafından bu biçimde ve bu kabalıkta dile getirilmiştirsadece...

Bürokratik yozlaşma eleştirisine kimler, neden alınganlık gösteriyor?

Belirtmek gerekir ki provokatörlüğe soyunan HamiBaltacı’nın bunu nasıl bir niyet ve ne tür bir psikolojikmotivasyonla yaptığını bilmiyoruz. Ancak MİB’ineleştirilerinin hedefinde olan sendika bürokratlarının, bueleştirileri çarpıtmak ve kişiselleştirmek yoluyla MİB’ekarşı sendika içerisinde tepki örgütlemeye çalıştıklarınatanığız. Öyle ki genel kurul kürsüsünden vekulislerinden MİB broşürünü kasteden bazı sendikayöneticileri, “ben mi bürokratım, çatılara çıkan,kapılarda direnen ben değil miyim” türünden ifadelerkullanmaktaydı. Zaten Baltacı’nın provokasyonusonrasında sendika yöneticilerinin peşi sıra kendisecereleri üzerinden hamaset yapmaları da bunu başkabir yönden ispatlamaktadır.

Siyasal bilinci ve kültürü zayıf ancak mücadeleciyönleri gelişkin bazı sendika yöneticilerinin sendikalbürokrasi kavramından rahatsız olmalarını anlayabiliriz.Ancak anlayışla karşılamayız. Çünkü sendikal bürokrasieleştirisi bir hakaret değildir. Demokrasinin şu ya da bunedenle işlememesi ve tabanın söz-yetki ve kararhakkını kullanarak örgüte hakim olamadığı herdurumda, şu ya da bu düzeyde bürokrasinin doğmasıkaçınılmazdır. Yani bu niyet sorunundan öte nesnel birdurumdur.

Fakat, mücadeleye şu ya da bu düzeyde katkıyaptıktan sonra yönetici kademelere oturanlar,konumlarını kazanılmış bir hak olarak görüp de eğer şuya da bu gerekçeyle kendilerini dokunulmaz-tartışılmazhale getirir, konumlarını da yetenekleri ile değil deapoletleriyle korumaya çalışırlarsa asıl bürokratiktehlike ve çürüme de burada başlar. Burada artık nesnelbir durum değil, niyet sorunu var demektir. Zirakoltuklarını ve yetkilerini nasıl bir gerekçeyle olursaolsun sınıf çıkarlarının ve tabandan örgütlü işçiinisiyatiflerinin önüne koyanlar en ala bürokratlardır.Bunların ilericilikleri ve solculukları da onları bürokratolmaktan kurtaramaz. Önümüze geçmişlerini seripkahramanlık taslayanlara sayısız bürokratik icraatlerinigösterebiliriz. Tabana rağmen nasıl kararlar aldıklarını,sözleşme bitirdiklerini, direniş kırdıklarını vs. vs.hatırlatırız. Çel-Mer’leri, Legrand’ları, GU’ları,Penta’ları, Mutaş’ları, kapı önünde çürüttüğünüz nicedirenişi hatırlatırız...

“Demokrasi herkesin her şeyi söylemeözgürlüğü değildir”

Bu sözler yaşanan provokasyonun ardından konuşanBirleşik Metal genel merkez yöneticilerinden birisineait. Güya MİB üyelerine ve yönetime yönelik serteleştirilerde bulunan delegelere sınırları bildirilmektedir.Fakat bu ifadeler “demokrasinin bittiği” noktayıgöstermekte, bir başka yönden de bir kez dahabürokratizmi tüm yalınlığıyla ortaya koymaktadır. Öyleya “herşey” olarak kodlanan ifadeler ne olabilir ki?Sendikal bürokrasi eleştirisi mi, bazı delegelertarafından dile getirilen beş yıldızlı otelde genel kurulyapılmasına yönelik eleştiriler mi, yoksa TİS sürecindedoğru işler yapılmadığı yolundaki belli belirsiz uyarılarmı?

Birleşik Metal Genel Kurulu diğer sendikalarınolağan genel kurullarıyla karşılaştırıldığında neredeysemuhalefetsiz, eleştiri yoksunu bir genel kurul olmuştur.Ama bu kadarı dahi merkez yönetim kurulu için yeterligelmemektedir. Öyle ki onlar cılız birkaç ses ile MİBgibi “dışarıdan” yapılan eleştiriler karşısında bu denliöfkeye kapılmakta ve demokrasinin sınırlarını

hatırlatma gereği duymaktadırlar. Yani Birleşik Metalyöneticileri tehdit etmekte, hedef göstermektedir. Biradım ötesinin zorbalık olduğunu ilan etmektedirler ki,bu tehditlere karnımız tok, bunu da belirtelim.

Ayrıca bu ifadenin Tayyip Erdoğan gibi AKP şefleritarafından da sık sık kullanıldığını hatırlatmak isteriz.Bu sözün sonucu ise toplumsal muhalefete karşı hertürlü zorbalığın kullanılması olmaktadır. Sınıfın veDİSK’in değerlerine yabancılaşanların bu sınıfdüşmanıyla aynı dilden konuşmaları tesadüf değildir.

“Kürsü ne derse der, ancak siz tek bir sözsöyleyemezsiniz, kürsünün

dokunulmazlığı var”

Buradaki ifadeler bazı sendika yöneticileritarafından, Hami Baltacı’nın provokasyonuna karşı MİBüyelerinin tepki göstermesi sırasında kullanıldı. Elbettekonuşanın kimliğinden ve ne dediğinden bağımsızolarak o kürsü Birleşik Metal’e, yani metal işçilerineaittir. Dokunulmazlığı sağlayan da budur. MİB üyeleride zaten Baltacı kürsüden hakaretler ve tehditler

savurmasına rağmen bu kürsüye herhangi bir fiilimüdahalede bulunmamışlardır. Dahası, daha sonrasındasendika başkanları peşpeşe MİB’i hedef alankonuşmalar yaparak delegeleri ajite etmeye çalışırkende bu konuşmalar karşısında soğukkanlılıklarınıkorumuşlardır.

Ancak bilinmelidir ki kürsü dokunulmazlığı, ancakgenel kurulda ifade özgürlüğünü güvence altına almakiçindir. Burada sözkonusu olan ise kürsüdokunulmazlığının arkasına sığınarak, kürsüdenkonuşma hakkı tanınmayanlara ağzına geleni keyfincesöylemek ve dahası işi tehditlere vardırmak olmuştur.İşte kabul edilmemesi gereken budur. Kürsüyükendilerine siper edip sınırsızca atış yapanlar,kendilerini aynı koşullarda savunma olanağındanyoksun olanları, genel kurulu ajite ederek bir linçatmosferi içerisine sokmaya çalışmışlardır.

İşte bürokratik yozlaşma da böyle bir şeydir.Metal İşçileri Birliği, genel kurulda bu biçimde

sahne alan sendikal bürokrasiye karşı mücadelesinibundan böyle de kararlılıkla sürdürecektir.

Metal İşçileri Birliği

Sınıf hareketiSayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

2500 taşeron işçisinin İzmir Büyükşehir Belediyesibünyesindeki şirketlere sendikalı olarak alınmasıylayeniden açılan DİSK Genel-İş İzmir 2 Nolu Şube’de,altı aylık geçici yönetim sürecinden sonra yeniyönetimin belirlenmesi için 1. Olağan Genel KurulAtatürk Stadı Hakemler Lokali’nde gerçekleştirildi.

3100 üye ve 209 delegeye sahip şubenin yönetimkurulu seçimlerine Taner Şanlı başkanlığındaki tekliste ile girildi.

Açılış konuşmasını Şube Başkanı Taner Şanlı’nınyaptığı genel kurulda Genel-İş’in kuruluş ve mücadelesüreçlerini anlatan bir sinevizyon gösterildi.Sinevizyonda Genel-İş İzmir 2 Nolu Şube’nin kuruluşsürecinin aşamalarını oluşturan Park Bahçe ve Kent-A.Ş işçilerinin mücadelesine de yer verildi. Ardındansınıf mücadelesinde ve devrim davasında şehitdüşenler adına saygı duruşunda bulunuldu.

Saldırılara karşı mücadele çağrısı

Sonrasında sözü alan divan, sermayenin sondönem saldırılarına değinerek kıdem tazminatınıngaspına karşı mücadele çağrısı yaptı. Konuşmadatutuklu sendikacılara da değinildi.

Ardından söz konuk konuşmacılara bırakıldı. Bukısımda DİSK Ege Bölge Temsilcisi ve Birleşik Metal-İşİzmir Şube Başkanı Ali Çeltek, Genel-İş Sendikasıyöneticilerinden Naci Çetin ve Can Bahadır sözaldılar.

Genel kurul, Şube Sekreteri Barış Aras tarafındanfaaliyet raporunun okunmasıyla devam etti. Kıdemtazminatı eylemleri, 8 Ekim Ankara mitingi, el ilanı

dağıtımları ve imza kampanyaları, tutuklusendikacılarla dayanışma eylemleri altı aylık faaliyetraporunun içeriğini oluşturdu.

Delege konuşmaları

Ardından delege konuşmalarına geçildi. Bubölümde sekiz delege söz aldı. Delegekonuşmalarında; iş yeri komitelerinin kurulması veişlevselleştirilmesi, eğitim seminerlerine ağırlıkverilmesi, toplu iş sözleşmelerinde işçi iradesinintanınması, genel kurulların mücadele mevzisi olarakkullanılması, Maraş ve 19 Aralık katliamları, sondönemde yaşanan tutuklama saldırıları, sınıfsendikacılığı, işçi sınıfının devrimci misyonu, tutuklusendikacılar ve şubenin misyonu başlıkları üzerineanlatımlar yapıldı.

Delege konuşmalarına cevaben Şube BaşkanıTaner Şanlı teşekkür niteliğinde bir konuşma yaptı.Bundan öncesi için değil ama bundan sonrası içinolacak her şeyin hesabının kendisindensorulabileceğini ve işçiler ne istiyorlarsa sonunakadar onlarla birlikte gideceğini söyledi. İşçilerarkasında olduğu sürece hiçbir şeydenkorkmayacağını ve sırtını sadece 16 birimden oluşanişyerlerine dayayacağını ifade etti.

Son olarak oylamaya geçildi ve Taner Şanlıbaşkanlığındaki liste kazandı. Genel kurula konukolarak Birleşik Metal-İş, Lastik-İş, Sosyal-iş ve Genel-İşsendikalarının yönetim kurulları katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Genel-İş İzmir 2 Nolu Şube’de genel kurul

Page 16: SY Kızıl Bayrak 11-49

Geride kalan 2011 yılında öne çıkan olaylar,dünyada egemen olan emperyalist-kapitalist sistemininsanlığın önünde aşılması gereken bir engel olduğunuçarpıcı örneklerle ortaya koymuştur. Yıla damgasınıvuran isyanlar, genel grevler, direnişler ve işgalhareketleri ise, milyonların kapitalizmin egemenliğialtında yaşamak istemediğini somut olarakkanıtlamıştır.

Onyıllara yayılan neoliberal politikaların yarattığıyıkıcı sonuçlar, kapitalizmin önlenemeyen küreselkrizi, artan servet-sefalet kutuplaşması, kapitalistdevletin otoriterleşmesi, akıl almaz boyutlara ulaşansilahlanma yarışı, bölgesel savaşlar, işgaller, doğaolaylarının felakete dönüşmesi... Emperyalist-kapitalistsistemin kaçınılmaz kıldığı tüm bu kötülüklerin işçisınıfının, emekçilerin ve gençliğin güncelyaşamlarındaki yansımaları işsizlik, yoksulluk,geleceksizlik; eğitim, sağlık vb. temel haklardanyararlanma imkânlarının giderek ortadan kalkması vegiderek yayılan devlet terörü şeklinde olmuştur. Gericisavaşların kurbanı olan halklar ise ölüm ve yıkımamaruz kalmıştır.

Sömürü ve kölelik düzeni kapitalizmin bekası içininsanı hiçe indirgeyen bu icraatlara tahammül etmedönemi kapanmıştır. 2011 yılına kapitalizminekonomik ve siyasi zorbalığına karşı isyanla girişyapan Kuzey Afrika ve Ortadoğu halkları, yerküreyeyayılan kitlesel direnişlerin fitilini ateşleyerek yeni birdönemin kapılarını açmışlardır.

Dünyanın efendilerini eskisi gibi yönetmekonusunda acze düşüren bu yeni dönemde dünyanınişçileri, emekçileri ve genç kuşakları ise, süregelenşekilde yönetilmek istemediklerini kitlesel eylem vedirenişlerle ilan ettiler, ediyorlar. Ekonomik krizin veyarattığı yıkımların içinden çıkamayan rejiminefendileri, halk isyanları, direnişler ve genel grevlerlesiyasi krize doğru sürükleniyorlar. Suriye, İran veAsya’da yaşanan gelişmeler ise, rejimin efendilerininkrizi savaşla aşma senaryoları hazırladıklarına işaretediyor.

Pek çok musibetin sorumlusu olan düzeninefendileri, yeni savaşlara kapı aralayan icraatlaragirişerek büyük bir kıyım ve yıkımın hazırlığınıyapıyorlar. İsrail’i korumak için İran’a karşı füzekalkanına evet diyen Türk egemen sınıfları ile onlarınhükümeti AKP’nin attığı uğursuz adımlar ise, buamerikancıların olası bir bölgesel savaşın göbeğindeyer almaktan çekinmeyeceklerini gözler önüne seriyor.

Diktatörleri alaşağı eden isyan dalgası

Tunus’ta başlayan isyan, 2011’in ilk günlerindeemperyalizmin ve İMF’nin “seçkin” diktatörü ZeynelAbidin Bin Ali’yi alaşağı etti. Kısa süre sonra Mısırdiktatörü ve ABD-İsrail ikilisinin sadık uşağı HüsnüMübarek de Bin Ali’yle aynı akıbeti paylaşmakzorunda kaldı. Emekçilerin öfkesi karşısında şaşkınadönen dünyanın efendileri, istemeyerek de olsa sadıkişbirlikçilerinden vazgeçmek zorunda kaldılar.

Tunus’ta başlayıp Mısır’a yayılan, oradan Bahreyn,

Yemen, Libya, Körfez ülkeleri ve son olarak Suriye’yeuzanan kitle eylemleri, sisteme karşı biriken öfkeninboyutunu ortaya koymakla kalmadı, ekonomik vesiyasi zor altındaki emekçilerin korku duvarlarınıyıktığını, hiçbir halkın sömürü ve zorbalığa sonsuzakadar boyun eğmeyeceğini de kanıtladı.

Tunus ve Mısır’da diktatörleri alaşağı eden isyanlar,sınıflar mücadelesini yeni bir düzeye sıçratmayıbaşardı. Her iki ülkede dinci gerici akımların isyanınmeyvelerini devşirme yönünde belli bir başarısağlayabilmeleri, isyanın değerini hiçbir şekildeazaltmıyor. İsyanların görkemi, kitlelerin seferberliği,zulmün hükümsüz kılınması, emekçilerin değiştirmegücünün açığa çıkması ve bu sayede zorba diktatörlerinalaşağı edilmesi ile belirgin bir hal almıştır.

Emperyalistlerin ve Körfez’deki petro-dolar zenginişeyhlerin desteklerine rağmen Yemen diktatörü AliAbdullah Salih’i tahtını bırakmaya zorlayan halk isyanıda, henüz rejimi yıkmayı başaramasa da, bu ülketarihinin en görkemli eylemlerini ortaya çıkarmıştır.Milyonlarca Yemenli emekçi aylar boyunca alanlaraçıkarak direnmiş, devlet terörü ve katliamlara rağmengeri adım atmamış, böylece diktatörü tahtındanetmiştir.

Diğer ülkelerde olduğu gibi Yemen’de de süreçdevam ediyor. Yakın gelecek için farklı olasılıklarsözkonusu olsa da, Yemen’de alanları işgal edenmilyonların mücadele kararlılığı bu ülkede yeni birdönemin başlangıcı olmuştur.

Bahreyn’deki isyan ise, Suudi Arabistan ordusununkatılımıyla bastırılmaya çalışıldı. Tam bir sürek avıdüzenlendi. Ancak, cinayetler, işkenceler, kitleseltutuklama ve işten atmalar halkın direnme iradesinikıramadı. Tüm baskılara rağmen direniş farklışekillerde devam ediyor.

Libya ve Suriye’de başlayan kitle eylemleri, yazıkki, emperyalistlerle işbirlikçilerinin kuklası olan gericigüçlerin denetimine girdi. Bu ise, kitle eylemlerininamacından sapmasına yol açtı.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da, emperyalistler vebölgesel gericiliğin kalesi olan Suudi Arabistan veTürkiye gibi devletlerle işbirliği yapan dinci gericigüçler iktidara yerleşme yönünde kayda değer adımlaratmıştır. Ancak neoliberal politikalara iman etmiş,emperyalistlerle işbirliği yapan dinci gerici akımlarıniktidara yerleşmeleri, süreci geriletse de, bir süre sonraemekçilerin bu gerici akımın etkisindenkurtulmalarının yolunu da açacaktır. Zira dinciakımlara destek verenlerin önemli bir kısmı dinihassasiyetten değil, sosyal beklentilerden hareketle butercihi yapmaktadır. Dolayısıyla dinci gerici,neoliberal, Amerikancı akımların uzun süre emekçileritemelsiz hayallerle oyalaması mümkün görünmüyor.

İsyanlar emekçilerin temel sorunlarının çözümünüsağlamasa da, dahası dinci gerici güçlerin istismaredebileceği koşullar yaratmış olsa da, görkemli halkhareketleri olma onurunu taşımaya devam edecektir.

Genel grevler, direnişler, işgaller...

İsyanların Arap dünyası ile sınırlı kalmayacağı

CMYK

2011’de dünyayı emekçilerin isyan d

2012’de fırtına

2012’de fırtına da 16 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Page 17: SY Kızıl Bayrak 11-49

yayılan genel grevler, direnişler ve kent meydanlarınınişgalleriyle görüldü. Eylemlerin biçimi ve araçları farklıolsa da, tetikleyici neden aynıdır: Neoliberalpolitikaların yıkıcı sonuçları ve kapitalizmin aşılamayanküresel krizinin yarattığı kabarık faturanın işçi sınıfı veemekçilere ödetilmek istenmesidir.

Sermayenin küresel saldırıları, dünya işçi veemekçilerinin sorunlarının ortaklaşmasını sağlamaklakalmamış, bu olgunun bilince çıkarılmasına da katkıdabulunmuştur. Gelir dağılımının bozulması, işsizlik,eğitim, sağlık vb. hakların gaspı, rejimlerde çürüme,yolsuzluk ve rüşvet skandalları ve kitle hareketinibastırmak için zor aygıtının işe koşulması... Tüm bunlarMısır’dan Yunanistan’a, İtalya’dan Yemen’e, İsrail’denABD’ye, Tunus’tan İspanya’ya kadar, eyleme geçenmilyonların hem reddettikleri icraatlar hemyükselttikleri talepler arasında bir çakışma olduğunugöstermiştir.

Arap dünyasındaki isyanların yanısıra Yunanistan,Fransa, İspanya, İngiltere, İtalya, ABD, Asya ülkeleri veson olarak Rusya’da sokaklara dökülen kitleler,kapitalizmin ürettiği sorunlara karşı isyan bayrağınıyükseltiyor, ekonomik, sosyal, siyasal talepleriyle bukokuşmuş sistemi reddettiklerini ilan ediyorlar.

Grev, direniş ve işgal eylemlerinde gösterilen ısrarve kararlılık, genişleyen ve derinleşen kitle hareketlerinipasifize etmenin eskisi gibi kolay olmayacağınıgösteriyor. Egemenleri kaygılandıran da bu ısrar vekararlılıktır. Zira bu eylemler sistemi teşhir etmekte,militan direniş ve işgal eylemlerinin emekçilertarafından meşru görülmesini sağlamaktadır.

Artık işçi ve emekçilerin önemli bir kesimisömürüyü, köleliği, yolsuzluğu, rüşveti, gelirdağılımındaki uçurumu gayr-ı meşru saymakta, bunlarakarşı militan direnişi ise haklı ve meşru kabuletmektedir. ABD gibi toplumun apolitize edilipyönlendirildiği bir iklimde bile durum bu yöndeilerliyor.

İsyanların ardından genel grev, direniş ve işgallerinyaygınlaşması ve kısa sürede meşruluk kazanması,işçilerin, emekçilerin ve gençliğin geleceği kazanmamücadelesinde önemli bir eşik sayılmalıdır. Elbettehareket henüz işin başındadır, ancak kısa sürede bukadar yayılıp meşruluk kazanması azımsanacak birgelişme değildir.

Enternasyonal dayanışma ruhu büyüdü

Mısır’ın başkenti Kahire’deki Tahrir Meydanı’nınkitle direnişinin simgesi olarak kabul edilmesi, dünyanınfarklı bölgelerinde kapitalizme karşı direnenemekçilerin Tahrir Meydanı’na gönderme yapmaları,oradan ilham aldıklarını ifade etmeleri, enternasyonalbilinç ve dayanışmanın hızla yayıldığına işaret ediyor.

Direnişin simgesi olarak Tahrir Meydanı’nınhafızalara kazınması, 2011’in önemli kazanımlarındanbiri sayılmalıdır. Zira kapitalist sistemin efendileribölgesel, etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları körüklemekiçin çaba sarf ederken, Tahrir’deki militan kitle direnişibu suni ayrımları yerle bir ederek dünyanın işçi veemekçilerine esin kaynağı olmaya devam ediyor.

Kapitalizmin aşılamayan krizi, iflaslar...

2011 yılı, kapitalizmin küresel krizinin daha daderinleştiğini, iflasların kapitalizmin beynine kadaryayıldığını gösterdi. Yunanistan, İspanya, İtalya, İrlandabunun örnekleri oldu. Genel grevler ve militan kitleeylemlerine yol açan iflaslar, emperyalistlerinmüdahaleleriyle hafifletilmeye çalışılsa da, sistem köklüçözüm üretme olanağından yoksun durumdadır. Tümgirişimler, iflaslara ancak geçici çözümler üretebiliyor.Ancak bu kurtarma paketleri faturanın işçi sınıfı veemekçilere kesilmesini şart koştuğu için, sınıfçatışmalarını keskinleştirmekte, dolayısıyla rejimisiyasal krizlerle de baş başa bırakmaktadır.

Tüm veriler krizin aşılacağını değil, yeni iflaslarayol açacağına işaret ediyor. Artık bunu IMF şefleri bilekabul etmek zorunda kalıyor. Bu eğilim, sınıfçatışmalarının yeni yılda daha yaygın ve militan yönedoğru ilerleyeceği anlamına geliyor. Sosyal saldırılarabölgesel savaşların da eklenme ihtimalinin yüksekolduğu dikkate alındığında, 2012 yılının yeni isyanlarasahne olması şaşırtıcı olmayacaktır. Görünen o ki,ekonomik krizle boğuşan sistem, yeni yılda militan kitlehareketlerinin basıncını ensesinde daha çokhissedecektir.

Devrimci öncü partinin tarihsel önemi

Krizler, bunalımlar, isyanlar, savaşlar zincirinekaçınılmaz olarak devrimler halkası da eklenecektir. Busürece hazırlık evresinde işçi sınıfı ile emekçimüttefikleri için devrimci öncü partinin bayrağı altındabirleşip mücadele etmek hayati bir önem taşımaktadır.Hem tarihsel hem güncel olaylar, devrimci öncüpartisinin önderliği altında mücadele etmeden işçi sınıfıile emekçi müttefiklerinin nihai kurtuluşa ulaşmalarınınmümkün olmadığını kanıtlamaktadır.

Bolşevik Partisi’nin hazırlığı Rusya’da ayaklananişçi sınıfının Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nigerçekleştirmesini sağlarken, beş yıla yayılanayaklanma sürecine rağmen devrimci sınıf partisininöncülüğünden mahrum kalan Alman işçi sınıfınındevrim girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış, bu yenilgiHitler faşizmine giden yolun açılmasını da

kolaylaştırmıştır. Güncel planda ise, Tunus ve Mısır’daki görkemli

isyanların dinci partiler tarafından istismar edilmesinimümkün kılan temel nedenlerden biri, bu ülkelerdekiişçi sınıfı ve emekçilerin devrimci öncü partiden yoksunolmalarıdır. İsyan edip diktatörleri alaşağı edenlerin işçive emekçiler olmasına rağmen, devrimci öncüdenyoksunluk, neoliberal dincilerin inisiyatifi elegeçirmelerine uygun bir zemin hazırlamıştır.

Aynı olgunun Yunanistan ve diğer gelişmiş kapitalistülkelerdeki mücadele ve direnişler açısından da geçerliolduğunu vurgulamak gerekiyor.

Sermayenin azgın saldırılarına maruz kalan işçisınıfı ve emekçi müttefiklerinin, genel grev vedirenişlerle bazı kazanımlarını korumayı başarsalar bile,saldırıyı püskürtmeleri mümkün görünmüyor. Ziraburjuvazi de sıkışmış ve krizin faturasını emekçilereödetme konusunda daha da pervasızlaşmıştır.

Öte yandan, kapitalizmin geleceksizliğe mahkumettiği gençlik kitlelerinin direnişi büyük bir önemtaşımakla birlikte, salt kapitalizmi reddetmekle hareketbir yere varamaz. Kapitalizmin alternatifini açık birşekilde tanımlamak gerektiği gibi, kapitalizmi yıkıpsosyalizmi kuracak sınıfın da tanımlanmasını zorunlukılıyor.

Kuşkusuz ki, bu öncü güç işçi sınıfıdır. Elbette işçisınıfının tarihsel misyonunu oynayabilmesi için de,devrimci öncü partisinin önderliği altında mücadeleyeatılması gerekiyor. Dolayısıyla, direnen gençlikkitlelerinin yolu, devrimci partisinin öncülüğündemücadele eden işçi sınıfıyla aynı safta birleşmesiyleaçılacaktır.

Kapitalizmle nihai hesaplaşmaya, diğer bir ifadeyledevrimlere ciddi hazırlık ancak devrimci öncü partininolduğu yerde mümkündür. Genel grevler, direnişler veisyanlar süreci, devrimci öncü partinin taşıdığı öneminbilince çıkarılmasını ve kurulmasını sağlayacakdinamikleri içinde barındırmaktadır.

Toplumsal ilerlemenin önünde aşılması gereken birengele dönüşen kapitalizm, dünya işçi ve emekçilerineağır faturalar ödetmektedir. İşçi ve emekçiler direniş veisyanlarla bu sisteme artık katlanmak istemedikleriniortaya koyarken, ilerici ve devrimci güçlerin deçabasıyla devrimci bir yolda ilerleyişlerinisürdüreceklerdir.

CMYK

dalgaları sardı...

a daha da büyüyecek!

ha da büyüyecek! Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 17

Page 18: SY Kızıl Bayrak 11-49

“2011 aynı zamanda Avrupa’da güç eksenininkaydığı bir yıl oldu. Komisyon, parlamento ve 27’lerAvrupası’nın yerini, para birliğinin büyük ülkelerialmaya başladı”. Bu ifadeler Almanya’nın Sesiradyosu-DW’ye ait. Radyo böylelikle AB’de sürenİngiltere-Almanya rekabetine gönderme yaparak,deyim uygunsa Fransa’nın da yardımıyla Almanya’nınemperyalist politikaları ekseninde yenidenşekillendirilmeye çalışıldığını tespit etmiş oluyordu.

Almanya yakın döneme kadar, sırtında taşıdığıgeçmişinden dolayı AB’de yürüttüğü hegemonyamücadelesinde rakipleri karşısında çok daha elverişsizkoşullarda bulunuyordu. Her şey bir yana, geçmiş ikibüyük paylaşım savaşlarının anıları komşusu Avrupaülke halklarının belleğinde hala canlılığını koruyordu.Uzun yıllar boyunca Avrupa halkları için büyük birtehlike kaynağı olarak görülüyor ve güvenilmiyordu.Mannheimer Morgen Gazetesi’nin son kritik AB Zirvesonuçlarına ilişkin, “Merkel Demir Lady’yi oynuyor,çünkü bu rol konusunda hiç kuşkusuz kendiülkesindeki insanların da onayını, desteğini alıyor.Ancak Merkel bir noktayı unutmamalı: Avrupa’dahiçbir ülke Almanya kadar komşularının dostluğunamuhtaç değil” şeklindeki ifadeleri de bu güvensizliğidile getiriyor.

Ancak Alman tekelleri sendika bürokratlarının dayardımıyla, işçi-emekçi ücretlerinde son 20 yıldayaşanan yüzde 20’lik reel gerilemenin sağladığıolanaklarla da muazzam karlar elde ettiler. Muazzambir sermaye birikimine sahip olan bu tekeller, kapitalistdünya krizinin yol açtığı yıkımı kendi emperyalistyayılma politikalarını daha aktif biçimde hayatageçirmenin imkanı olarak görüyorlar. Öyle ki ortalığıkaplayan “Alman yardımı” efsanesi boşunabüyümüyor. Almanya, borçlandırma fonlarını daharekete geçirip Avrupa pazarında en ciddirakiplerinden olan İtalya ekonomisinin içerisine girdiğikrizi ve Berlusconi’nin yıpranmışlığını kullanarakİtalya’yı saf dışı etti. Dahası, Aralık ayındaki ABzirvesinde Sarkozy Fransası’nı da yanına alarakİngiltere’yi de dışladı. Böylelikle de AB’de üzerindebelirgin bir hegemonya kurdu.

AB tekeller için hayatidir

Alman Sanayiciler Birliği Başkanı Hans-PeterKeitel 27 Eylül’de yaptığı açıklamada Yunanistan’a“Büyük görevleriniz karşısında yalnız değilsiniz”diyordu. Bu aynı günlerde, yine aynı birlik ve üyeleri,gazetelere ilanlar vererek, AB para birliğinin “nepahasına olursa olsun” kurtarılmasını istiyorlardı.Böylelikle AB’nin Alman tekelleri için ne kadar hayatiolduğunu gösteriyorlardı.

Ama AB yalnız Alman tekelleri için hayati önemesahip değildir. Diğer AB üyesi ülkelerinde konuşlutekelleri için de durum böyledir. Buna kimi konulardaAlmanya ve Fransa’dan farklı tutum alan İngiltere dedahildir. Örneğin İngiltere Başbakanı David Cameronbir vesileyle AB’nin kendileri için ne anlama geldiğinişöyle açıklıyordu: “AB üyeliğimiz ulusal çıkarlarımızaçısından hayati önemdedir. Biz ticaret ülkesiyiz veticaret, yatırım ve istihdam için ortak pazaraihtiyacımız var. AB, İngiltere’yi yatırımcılar içindünyanın en büyük ortak pazarına açılan kapı halinegetirmiştir. İhracatımızın yarısını ve milyonlarcakişilik istihdamı güvenceye almaktadır.”

2006 rakamlarına göre yaklaşık 500 milyonluknüfusuyla Avrupa Birliği, dünyanın nominal gayrisafiyurtiçi hasılasının %30’luk bölümünü oluşturuyor.Rakamla ifade edersek bu 16.8 trilyon dolarlık birpazar demektir. Aynı dönemde dünya nüfusunun 6.6milyar olduğunu dikkate aldığımızda bu veriler, dünyanüfusunun yaklaşık %7,3’üne sahip olan kıtanın,dünyanın nominal gayrisafi yurtiçi hasılasının%30’una sahip olduğunu göstermektedir. Kısacası ABemperyalist tekeller için hem büyük bir pazar, hem debüyük bir vurgun alanıdır. İngiltere BaşbakanıCameron “AB, İngiltere yatırımcıları için dünyanın enbüyük ortak pazarına açılan kapıdır” derken, bir kezdaha bu gerçeği dile getirmektedir.

Fakat tam da bu öneminden dolayı AB,emperyalist tekeller bakımından rekabet savaşlarınıneksik olmadığı bir birliktir. Alman tekelleri için bupazara sahip olmak hep hayati önemde olmuştur. ziraonlar da “dünyanın en büyük ortak pazarına açılankapı”dan girerek, dünyanın yeniden emperyalistpaylaşımında daha fazla pay almak istiyorlar. Nitekim,Alman emperyalist tekellerinin sözcüleri,Yunanistan’a “Büyük görevleriniz karşısında yalnızdeğilsiniz” diye seslenirlerken, aslında AB içindekihegemonya savaşında öne geçme niyetlerini açığavuruyorlar. Hiç şüphesiz bu aynı zamanda iflas etmekiçin sırasını bekleyen AB’nin diğer kapitalistdevletlerine verilmiş bir mesajdır. Kapitalistsistemde her şeyin bir fiyatı vardır. İflasa sürüklenenAB üyesi kapitalist devletler için bunun anlamı,alacakları para karşılığında Alman emperyalizmininbaşını çektiği AB’ye, dolayısıyla da birliğin hakimgücü olan Alman devletine teslim olmaktır.

Aralık zirvesinde Alman emperyalizmi buisteğine uygun bir yeni siyasa ve hukuksal anlaşmayıkabul ettirdi. Bununla da kalmadı, AB içindekirakiplerinden biri olan İtalya’yı bertaraf edip, İngilizemperyalistlerini de kenara itti. Tüm bunlarıyaparlarken Sarkozy Fransası’nı da yedekleyebildi.

Dışarıda saldırganlık için içeride Naziler’eyaslanıyorlar

Tam da bunlar yaşanırken Merkel hükümetinin 10yıldan fazla bir zaman önce neo-nazilerce işlenencinayetlere karşı “savaş” açması boşuna değil. Merkelbu cinayetleri insanlık düşmanı nazi çetelerinişlediğini kabul etti, ancak onun bu tutumu tam birikiyüzlülük örneğidir. Gerçek yaşamda hiçbir karşılığıyoktu. Örneğin, hükümet ortağı CSU’nın GenelBaşkanı Horst Seehofer, tam da Nazi cinayetlerininayan beyan açığa çıktığı bu aynı günlerde “Almansosyal sistemine ve göçe karşı kendimizi savunacağız”şeklinde açıklamalar yapıyordu. Seehofer, Bayerneyaletinin başbakanıdır. Nazi çetelerin işlediğicinayetlerin ezici çoğunluğu da bu eyalette işlenmiştir.Ve unutmayalım ki, Nazi çeteler de her daimSeehofer’in “Alman sosyal sistemine ve göçe karşıkendimizi savunacağız” şeklindeki argümanınıkullanmaktadırlar.

Dahası Alman tekelci devleti ve polisi hala veısrarla neo-nazileri korumaya ve kollamaya devamediyor. Neo-nazi çetelere her yerde eylem yapmaları,yürüyüşler düzenlemeleri için izin veriyor. Poliskoruması altında yürüyüş yapmaları için her türlükolaylığı sağlıyor. Buna karşın anti-faşist göstericilerekarşı şiddet uygulamaktan geri durmuyor. Demekoluyor ki, Merkel’in ve hükümetinin açıklamalarınınhiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Çünkü bu Alman veAvrupa halklarını yanıltmak amaçlı bir orta oyunudur.AB içinde yoğun bir hegemonya savaşı yürüten Almandevleti içeride de gericiliği ve saldırganlığı daha fazlatırmandırmaktadır. Böylelikle de dışarıdaki yayılmacısaldırgan politikalarını uygulamak üzere içeriye çekidüzen vermeye çalışmakta, diğer taraftan daAlmanya’nın kötü geçmişine bir perde çekerekyayılmacı politikalar gizlenmeye çalışılmaktadır.

K.Ali

Devlet terörü18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Avrupa Birliği’nde hegemonya savaşlarıve Neo-nazi cinayetleri

Page 19: SY Kızıl Bayrak 11-49

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Mısır Yüksek Seçim Komisyonu, meclisin altkanadı olan Halk Meclisi seçiminin ikinci aşamasonuçlarını açıkladı. Müslüman Kardeşler’in Özgürlükve Adalet Partisi en çok oyu alırken, onu SelefilerinNur Partisi takip etti.

İkinci aşamada toplam 60 sandalyenin 40’ınıÖzgürlük ve Adalet Partisi, 13’ünü ise Nur Partisikazandı. Toplam 17 milyon 380 bin kayıtlı seçmenin 7milyon 490 bini bu turda oy verirken, oylamaya katılımoranı yüzde 43 olarak belirlendi.

Seçimler boykot da ediliyor

Çok sayıda siyasi partinin tek tek ve çeşitlibloklar/ittifaklar halinde katıldığı seçimlere dönükboykot çağrısı yapan güçler de bulunuyor.

Azgın devlet terörüne rağmen başkentteki TahrirMeydanı’nı terketmeyen binlerce göstericinin çoğuseçimi boykot ediyor.

Bu güçlerden biri olan Mısır Komünist Partisi deparlamento seçimlerini boykot ediyor. Emekçileri vediğer devrimci ve ilerici güçleri “devrimi korumak”için geçiş sürecine öncelik vermeye çağıran MısırKomünist Partisi, seçimlerin Olağanüstü Hal Yasasıaltında, mevcut güven eksikliği ortamında ve eski rejimüyelerinin katılımını önleyecek bir ihanet yasasınınyokluğunda gerçekleştiğini, bu durumun ise devrim vehalk için felaket gibi etkileri olacağını belirtiyor.

Mısır Komünist Partisi, seçimler tamamlansa bile

büyük oranda eski rejim kalıntıları ve karşıdevrimcilerden oluşan bir parlamentonun ortayaçıkacağını vurguluyor.

Mısır Komünist Partisi 10 Mayıs 2011’de kurulanSosyalist Güçler Koalisyonu’nun da içinde yer alıyor.Koalisyonda; Devrimci Sosyalistler, HalkınDemokratik İttifakı Partisi, Mısır Sosyalist Partisi veİşçilerin Demokratik Partisi de yer alıyor.

Uzun ve karmaşık seçim takvimi

Mart ayına kadar sürecek seçim sürecinde meclisinalt ve üst kanadı (Halk Meclisi ve Şura Meclisi) ayrıseçimlerle oluşturulması planlanıyor. Ocak ayındatamamlanacak Halk Meclisi seçimi sonunda 498milletvekili belirlenecek. Ardından ise Mart ayınasürecek Şura Meclisi seçimlerine geçilecek. Burada ise270 vekil seçilecek.

Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komisyonutarafından Eylül ayında onaylanan seçim yasasınadeğişiklik tasarısı uyarınca, halk meclisindeki sandalyesayısı 518’den 508’e indi. Aralarından 498’i seçimleortaya çıkarken, 10’u Cumhurbaşkanı tarafındanatanacak.

Seçimleri denetim altına almak amacıyla halkmeclisi seçimleri üç aşamalı olarak yapılıyor. Mısır’ın27 eyaletinin 9’unda düzenlenen her aşamada seçimleriki gün sürecek.

Mısır seçimlerinde ikincitur geride kaldı

Moskova’da onbinleryine sokakta

Rusya’da 4 Aralık’ta yapılan seçim sonuçlarınahile karıştırıldığını ve yolsuzluk yapıldığını söyleyenmuhalif güçlerin 10 Aralık’ta başlayan sokakeylemleri, 24 Aralık günü Moskova’daki AkademikaSaharova Meydanı’nda onbinlerin katıldığı kitleselgösteriyle devam etti.

Meydana açılan yakın çevre yollar trafiğekapatılırken, soğuk ve karlı havaya rağmengöstericiler meydanı doldurdu. Abluka altına alınanmeydanda yönetim karşıtı döviz ve pankartlartaşındı, “Putin’siz Rusya” ve “Temiz ve adil seçim”sloganları atıldı.

Sosyal ağlar üzerinden organize olan gruplar,gösteri masrafları için de yaklaşık 100 bin dolarbağış topladı. İnternet üzerinden yaklaşık 50 bin kişigösterilere katılacağı konusunda teyit verdi.

Rusya’da çürümenin sembol isimleri de sokakgösterilerinden nemalanmaya çalışıyor. Eski liderMihail Gorbaçov ve milyarder Mihail Prohorov’unda gösterilere katılacağı açıklandı.

Emperyalizmin Suriye’ye saldırı planlarına ortakolan Arap Birliği önce Suriye’yi Birlik’ten çıkarmış,sonrasında ise ordu güçlerinin sokaklardan çekilmesive Birlik gözlemcilerinin kabul edilmesi yönündebaskı uygulamıştı. Esad yönetimi ise geçen hafta ArapBirliği ile masaya oturarak Birlik’e bağlıgözlemcilerin ülkesinde incelemelerde bulunmasınaizin veren protokolü imzalamıştı.

Yapılan hazırlıkların ardından Arap Birliğitarafından gönderilen 50 gözlemci 27 Aralık günüSuriye’ye girdi. Esad yönetiminin kendilerine hareketserbestliği sağladığını ve diledikleri yere götürme

sözü verdiğini belirten Gözlem Gücü’nün başkanıSudanlı General Mustafa Dabi, şimdiye dekkendilerine gösterilen işbirliğinden hoşnutlukduyduklarını ifade etti.

Hastane, cezaevi ve tutuklama merkezleriniziyaret etmesi beklenen gözlemciler ülkeye girdiğisırada da çatışmalar devam ediyordu. Muhalif güçlerölü sayısının sürekli arttığını iddia ediyor, fakatbilgilerin kaynağı bilinemiyor.

Çatışmaların Humus kentinde yoğunlaştığı veburaya giden bir gözlemcinin yaralandığı da iddiaediliyor.

Arap Birliği gözlemcileri Suriye’de

Eindhoven’da barış vehoşgörü için yürüyüş

28 Mayıs 1992 tarihinde Almanya’nın Solingenkentinde, Türkiye’den Karadenizli bir işçi ailesininyaşadığı evin ırkçı-faşist Neo-Naziler tarafındankundaklanarak aile fertlerinin diri diri yakılmasınınardından, 24 Aralık 1992’den beri Hollanda’nınEindhoven kentinde dünzenli olarakgerçekleştirilen ‘hoşgörü yürüyüşleri’ bu yıl dasürdü.

Kentteki meşaleli yürüyüş bu yıl “Fakkeltochtvoor Verdraagzaamheid- Meşaleli yürüyüşhoşgörü içindir” adı altında yapıldı.

Yürüyüş için kitle Eindhoven’daki Özgürlük anıtıönünde toplandı. Belediye Meclis üyesi Mary Fiers,Solingen’deki katliamla ilgili kısa bir açılışkonuşması yaptı. Ardından Solingen’de evleriyakılan ailenin anne ve babası söz alarak duyguyüklü birer konuşma yaptı.

Konuşmaların ardından yürüyüşe geçildi.Yürüyüş boyunca barış, kardeşlik, birlikte yaşammesajları verilirken şarkılar söylendi. Şehirmerkezinde yüründükten sonra ise yenidenyürüyüşün başlandığı noktaya dönüldü. Kısa birkonuşmanın ardından çeşitli müzik, tiyatro veskeçlerle program bitirildi.

Eindhoven’da yaşıyan 42 ulustan işçi veemekçinin katıldığı eylemde, tertip komitesininaçıklamasına göre 6 bin kişi yer aldı.

Kızıl Bayrak / Hollanda

Page 20: SY Kızıl Bayrak 11-49

19 Aralık20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Siyonist İsrail devletinin “dökme kurşun” adınıverdiği operasyonla Gazze’de gerçekleştirdiği vahşetinüçüncü yıldönümündeyiz. 2008 yılının 27 Aralık günüsabahın ilk ışıklarıyla birlikte Gazze’ye saldıransiyonist cellatların 18 Ocak gününe dek aralıksızsürdürdüğü işgal hala hafızalardaki yerini koruyor.

“Dökme kurşun”: Siyonist vahşetin en kanlı halkalarından biri

Emperyalistler eliyle kurulduğu günden bu yanaFilistin’i kan gölüne çeviren siyonist İsrail devleti, buzamana dek sayısız işgal, katliam ve vahşetin altınaimza attı. Emperyalist şeflerin Ortadoğu’daki ilerikarakolu ve vurucu gücü olan İsrail, bundan üç yılönce, emperyalistlerin gözetim ve himayesindeGazze’de insanlığı birkez daha ayaklar altına aldı.

Milyonların gözünün içine baka baka birkez dahaFilistin halkına kan kusturan siyonist katiller,Hamas’ın İsrail ordusuna dönük roketli eylemlerinibahane ederek 27 Aralık günü Gazze’ye saldırmayabaşladı. Esas hedefi emperyalist-siyonist barbarlığadirenen Filistin halkının iradesini kırmak olan İsraildevletinin bu azgın saldırısı aralıksız 22 gün sürdü.

İsrail devleti savaş uçakları ve helikopterlerleGazze Şeridi’ne tonlarca bomba yağdırdı. Karadangerçekleştirdiği saldırılarını yoğunlaştırmak için işgalgünlerinde 6500 ek askeri silah altına alarak orduyakattı. İsrail devletinin Başbakan Yardımcısı AvigdorLiebermann, Gazze’ye atom bombası atılmasınıönererek siyonist cellatların kana susamışlığını birkezdaha gözler önüne serdi.

Beyaz fosfor gibi kimyasal silahlar da kullanansiyonist İsrail, bu süre zarfında 400’ü çocuk bin500’den fazla Filistinliyi katletti. Bir çoğunda kalıcırahatsızlıkların oluştuğu 5300 Filistinliyi yaraladı.Gazze’deki okulları, basın kuruluşlarını, elektriksantrallerini yakıp yıktı. 4 binin üzerinde ev ve işyeriniyerle bir etti.

Hastaneleri dahi bombalayan gözü dönmüş siyonistcellatlar kent altyapısına da ciddi zararlar verdiler.Gazze’de yaşama dair ne varsa yok etmek isteyenİsrail, zeytinlikleri ve narenciye bahçelerini söktü,küçük ve büyük baş hayvanların barınaklarınıbombaladı ve ekinlerin bir çoğunu ezerek kullanılmazhale getirdi.

Filistin halkının direnişini kıramayan siyonist İsraildevleti, 18 Ocak 2009 tarihinde tek taraflı olarakateşkes ilan etti.

Emperyalistler ve Türk devleti gibiişbirlikçiler uğursuz rollerini oynadı

Gazze saldırısı, “demokrasi” ve “insan hakları”nutukları atan emperyalist şeflerin ve onlarıneteğindeki işbirlikçilerinin maskelerini de yenidendüşürdü.

Saldırı ABD’nin açıktan desteğini alırken, ABemperyalistleri de saldırının bir biçimde parçasıoldular. İsrail saldırganlığı karşısında bugüne dekhiçbir pratik engelleyiciliği olmayan BirleşmişMilletler, Güvenlik Konseyi aracılığıyla “taraflarınateşi kesmelerini” istedi, Genel Sekreter Ban Ki-Moonaracılığıyla ise “her iki tarafın birbirlerine saldırısını”kınadı.

Türk devleti ise, gerici Arap rejimleri gibi,işbirlikçi karakterine uygun davrandı. İsrail ilesüregelen tarihsel suç ortaklığını Gazze saldırısınıtakiben toplanan Davos Zirvesi’nde “one minute”şovuyla gizlemeye çalışan Türk devleti, sermayehükümeti AKP’nin şefi eliyle ‘timsah gözyaşları’dökmekle yetindi.

Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardımgötürenlere dönük 31 Mayıs 2010’de gerçekleşenkatliamın ve geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler’inbu olaya ilişkin açıkladığı raporun ardından da benzerhamasi çıkışlar yapan sermaye sözcüleri, “özürbekliyoruz” kılıfıyla ikili ilişkilerin “gerildiği”görüntüsü vermeye çalıştılarsa da bunu başaramadılar.Göstermelik birkaç basit adımın dışında İsrail’leilişkilerini askıya almak şöyle dursun daha dageliştirmeye devam eden Türk devleti, İsrail’in kanlıellerini tutmaktan vazgeçmeyeceğini tekrar tekrargösterdi.

Yaşananların tümü, siyonist İsrail rejiminin baştaABD olmak üzere emperyalist güç odaklarının özelhimayesinde, Türkiye gibi işbirlikçi ve uşakların isetam desteğinde olduğu gerçeğini de gözler önüneserdi.

Direniş diz çökmeyecek,emperyalizm ve siyonizm yenilecek!

Gazze’de siyonist cellatlar ve onların kollayıcısıemperyalistler Filistin halkının direniş duvarına

çarptılar. Özgürlük mücadelesi veren Filistin halkı,kararlı direnişler karşısında savaş makinelerininhükmünün olmadığını birkez daha gözler önüne serdi.

Filistin halkının üzerine karadan, havadan vedenizden bombalar yağdırarak böylesi unutulmaz birvahşetin altına imza atan siyonist İsrail’in saldırganlığıbugün hala sürüyor. Özellikle 2006 yılı Ocak ayındanberi uyguladığı çok yönlü ambargo ile Gazze’yi adetaüstü açık bir hapishaneye çeviren siyonist İsrail,emperyalist efendilerin himayesinde insanlık suçuişlemeye devam ediyor. Türk devleti ve bölgedekiöteki işbirlikçi rejimler de bu suça ortak olmayısürdürüyor.

Türk devletinin Kürecik’te radar üslerine evsahipliği yaptığı NATO’nun ABD patentli füze kalkanıproje ise, emperyalizmin ve işbirlikçisi siyonizminFilistin ve diğer Ortadoğu halklarına doğrulttuğunamluları bilediğini gösteriyor. Türk devletinin aktiftaşeronluk rolü oynadığı bu savaş ve saldırganlıkprojesiyle, bölge halklarına dönük yeni işgallerin deyolu düzleniyor.

Ancak Filistin’de ve Ortadoğu’da devam eden tekşey emperyalist-siyonist saldırganlık değil. Filistinhalkı, yıllardır kural tanımadan kendisine saldıranırkçı-siyonist İsrail devletine karşı bugün de yiğitçedirenmeye devam ediyor. Tüm zorluklara rağmenFilistin halkı, emperyalist-siyonist kuşatma karşısındadiz çökmüyor.

Ve bu direnme iradesiyle Filistin halkı, dünyanındiğer ezilen halkları ile işçi ve emekçilerine umutolmaya ve yol göstermeye devam ediyor.

Siyonist cellatların “dökme kurşun” vahşeti üçüncü yılında...

Emperyalizm ve siyonizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!

Haniye’nin turu başladı

Filistin’in Gazze Şeridi’ndeki yönetimin Başbakanı ve Hamas liderlerinden İsmail Haniye, Mısır, Sudan,Katar, Bahreyn, Tunus ve Türkiye’yi ziyaret edeceği turuna 25 Aralık günü başladı.

Hamas’ın Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele almasından sonra ilk kez böylesi bir görüşme turuna çıkanHaniye’nin Gazze’de yapılacak gelişim projelerinin ele alacağı belirtildi.

Hamas liderleri, Hüsnü Mübarek döneminde Kahire ile yaşadıkları gerginlik nedeniyle Gazze Şeridi’ndençıkamıyordu. Ancak Mısır’da askeri yönetimin idareyi ele almasının ardından Hamas’la ilişkilerde yumuşamagözlendi.

Hamas’ın Filistin Kurtuluş Örgütü çatısının altına girmeyi kabul ettiği toplantı da Kahire’de yapılmıştı.

Page 21: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011 19 Aralık

Geride kalan yılda, gençliğin dünyada çapındaestirdiği mücadele rüzgarlarına tanık olduk. Gençlik,uluslararası sermayenin geleceksizlik saldırılarınakarşı dünyanın dörtbir yanında meydanları doldurdu.Geleceği için girdiği kavgada boykottan işgale uzananmilitan bir mücadele hattı izledi.

Geçtiğimiz yılın en kitlesel gençlik eylemleriŞili’de gerçekleşti. Şilili lise ve üniversite öğrencileri“eğitim reformu” talebi ile meydanları doldurdu.Onbinlerce öğrencinin katıldığı ders boykotlarınaişgaller eşlik etti. Diğer Latin Amerika ülkelerinde debenzer süreçler yaşandı. Avrupa ülkeleri de gençliğinkitlesel eylemlerine sahne oldu. İngiltere’de,İspanya’da ve daha bir çok ülkede gençlik alanlaraçıkarak gelecek ve özgürlük talebini haykırdı.

“Arap baharı” ile bir anda tüm dünyanıngündemine giren Ortadoğu’da da gençlik kendisinigöstermeyi ihmal etmedi. Onlarca yıllık diktatörlerindevrildiği halk ayaklanmalarında gençlik emekçilerinsafında, barikatın önündeydi. Hatırlanacağı gibi,Ortadoğu’da ayaklanma rüzgarlarını başlatan olay daişsiz bir gencin bedenini ateşe vermesi olmuştu.

Türkiye’de gençlik hareketinin tablosu

Türkiye gençlik hareketi de dünyada yaşanangelişmelerden etkilendi elbette. Tahrir’in, SolMeydanı’nın ateşi Türkiye’ye taşınmaya çalışıldı.Ancak bu çok sürmedi, devrimcileşme yolundaanlamlı adımlar atan hareket, kısa süreli çıkışlarınardından yerini yine durgunluğa bıraktı.

Türkiye’de gençlik, 2010’un son ayında kendinigöstermiş, yeni yıla canlı umutlarla girmişti. 4 Aralık2010’da Başbakan’ın rektörlerle yaptığı görüşmedeortaya konulan çıkış ve uygulanan polis terörüneverilen tepkiler, yeni yılın gençlik hareketi açısındanönemli bir dönem olacağı mesajını vermişti.

Hareket 2011 başlarında da devam etti. Sermayedevletinin tüm karalama kampanyasına ve azgın polisterörüne karşın daha militan biçimler alarakyükselişini sürdürdü. 5 Ocak’ta ODTÜ’de yapılan“Başkaldırıyoruz” eylemi bunun en ileri örneği oldu.6 Ocak’ta Çankaya’da yapılan Cumhurbaşkanı vesözde öğrenci temsilcileri arasındaki toplantıyaverilen tepkiler, 27 Ocak’ta gençlik kitlelerininverdiği tepkilerin korkusuyla Başbakanla yapılantoplantının Erzurum’a kadar taşınması, gençlikhareketi için umutların tazelendiği bir atmosferyaratmıştı.

Bu süreç boyunca, gençlik hareketi cephesindenortaya konan en temel talep ise “söz, yetki ve kararhakkı” olmuştu. YÖK’ün ÖTK’larının sözdetemsiliyetine karşı, gençliğin gerçek temsiliyetininsokakta olduğu vurgulanmıştı.

Bu gelişmelerin sonucunda ülkede “yeni bir ‘68mi” tartışması açıldı. Bir dizi aydın, akademisyen vesiyasetçi, yaşananların yeni bir ‘68’in habercisi olupolmadığını tartışıyorlardı. Ancak bu çok uzunsürmedi. Sürecin yarattığı etki üzerinden oluşturulanreformist bloğun belirleyici “katkısı” sayesinde,hareket içinde formüle edilen talepler dosyalarasıkıştırılarak, eylemliliğin Başbakan ya da YÖKBaşkanı ile görüşebilme sınırına çekilmesi ile birliktegiderek soluklaşarak kırıldı.

İstikrarını kaybeden hareket, 2011 baharında

yapılan Uluslararası Yükseköğretim Kongresi (UYK)karşısında yapılan eylemlerle yeni bir çıkış denemesiyapmış olsa da eylemin zayıf tablosu bunun bir çıkışadönüşmesine izin vermedi.

Fakat hemen ardından, YGS’de patlak veren şifreskandalı nedeniyle sokağa dökülen liseliler sürecedamgasını vurdular. Bir dizi yerde alanlara çıkanbinlerce liseli hem liselerde potansiyel halde var olanmücadele kapasitesini ortaya koydu, hem de gençlikhareketinin geleceği için umut oldu. Fakat bueylemler de çok uzun sürmedi. Liselilerin birkaç günboyunca yaptıkları eylemlere rağmen devletinÖSYM’yi ve eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ısahiplenme kararlılığı ve buna karşın daha uzunsoluklu eylemlerin örgütlenememesi sürecisonuçsuzluğa mahkum etti.

Sessiz geçen yaz döneminin ardından, hayatageçirilmeye çalışılan “gizli harç” uygulamasıkarşısında gösterilen tepkiler ise, hareketinkitleselleşebilmesine dair yeni mesajlar verdi. “Gizliharç” uygulamasının gençlik hareketi için yeni birçıkış imkanı yaratacağının farkında olan YÖK iseuygulamanın hayata geçirilmesini erteleyerektepkileri dindirmiş, böylelikle de hareketin önünüalmıştı. Uygulamanın iptal edilmediği, yalnızcaertelendiği göz önüne alınırsa yakın gelecekte bukonunun önemli bir mücadele gündemi olduğuaçıktır.

Geride kalan son 6 Kasım süreci de gençlikhareketi açısından olumlu bir tablo ortaya çıkaramadı.Bu haliyle gençlik hareketi dağınıklığını ve geriliğinisürdürdü.

Sermayenin saldırılarıbaskı ve terör eşliğinde sürüyor

Tüm bu süreç boyunca sermayenin üniversitelereya da genel olarak eğitim alanına yönelik saldırılarıhız kesmeden devam etti. Özellikle “Bologna süreci”olarak ifade edilen geleceksizleştirme ve eğitimipiyasalaştırma saldırısı derinleşti. Ticari eğitimuygulamalarının yaygınlaşması ve olağanlaştırılması,“üniversitelerde mali özerklik” aldatmacası ilebirlikte mütevelli heyetlerinin tartışılmayabaşlanması, dönem başında hayata geçirilmeyeçalışılan “gizli harç zammı” bunun en somut örneklerioldu.

Öte yandan, sermayenin bu saldırılarına faşistbaskı ve terör eşlik etti. Sermaye devleti, meşrutaleplerle mücadele gençlik kitlelerini gaz bombası,tazyikli su ya da polis copuyla sindirmeye çalıştı.Uydurma gerekçelerle davalar açarak öğrencileritutukladı. Tutuklama terörü o denli ağırlaştı ki tutukluöğrencilerin sayısı 500’ü aşıyor. Kendi yetişemediğiyerde ise kampüslerin içine faşist beslemelerini saldı.ÖGB’ler aracılığıyla kampüslerde terör estirdi.Yalnızca bu da değil, kimlik sormalar, parmak izialmalar ya da kamera sistemi ile saniye saniyekaydettiği izlemelerle kampüsleri açık havahapishanelerine çevirmeye çalıştı.

Bir kez daha birleşik mücadele ihtiyacı

Özetleyecek olursak 2011, gençlik hareketininbelli sınırlarda da olsa çıkışlar yaşadığı bir yıl oldu.

Devletin azgın terörü ile hareketin dağınık tablosu buçıkışların birleşik-devrimci bir biçime dönüşmesineizin vermedi. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak,sermayenin saldırıları bütünlüklü bir mücadele ilekarşılanamadı. Kararlı ve militan eylemlere dayalısüreçler yaratılamadığı için saldırılar püskürtülemedi.

Açık ki tüm bunlar birleşik, kitlesel ve devrimcibir gençlik hareketine duyulan yakıcı ihtiyacı bir kezdaha gündeme taşımaktadır. Geride kalan yılda buihtiyacın yakıcılığı görülürken, devrimci gençlikgüçleri 2012’de sorunlarını aşmak, birleşik, kitleselve devrimci bir gençlik hareketini yaratmakzorunluluğu ile yüz yüzedir.

Ekim Gençliği

2011’de gençlik hareketi...

Gençlik azgın saldırılara rağmenmücadeleden geri durmadı!

5 Ocak 2011 / ODTU

5 Ocak 2011 / ODTU

27 Mayis 2011 / Istanbul

Page 22: SY Kızıl Bayrak 11-49

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011Gençlik hareketi

DEÜ’de direniş konferansı Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuzçeşmeler

Kampusü’nde İktisat Kulübü ve Kamu YönetimiBilimsel Düşünce Topluluğu tarafından bir konferansgerçekleştirildi. İzmir’de devam etmekte olan Hugo-Boss ve Savranoğlu direnişlerinden işçiler ile Teksif,Deri-İş ve Tekgıda-İş’ten sendikacıların konuşmacıolduğu konferansta direniş deneyimleri ve sendikalörgütlenme tartışıldı.

Gaziemir Serbest Bölge’de faaliyet yürüten Hugo-Boss işçileri ve Menemen’de faaliyet yürütenSavranoğlu Deri işçileri sendikalı oldukları için iştenatılmış, bahane olarak da performans düşüklüğü gibisebepler gösterilmişti. Bunun üzerine de işçiler direnişsüreçlerini başlatmıştı. Savranoğlu direnişi 148.gününde iken Hugo-Boss direnişi ise 92. günündedir.

Konferans, Kamu İktisadı Bilimsel DüşünceTopluluğu’ndan bir öğrencinin konuşması ile başladı.Konuşmasında, konferansın yapıldığı konferanssalonunun bugüne kadar birçok kulüp tarafından pembekariyer hayallerinin öğrencilere ulaştırılması içinkullanıldığı fakat dışarıdaki hayatın o kadar pembeolmadığını, Hugo-Boss ve Savranoğlu direnişlerininbunun en büyük kanıtı olduğunu belirten kulüptemsilcisi sözü konuşmacılara bıraktı.

Konferansın moderatörlüğünü yapan Araş. Gör.Erkin Başer ülkedeki sendikal örgütlülük düzeyinitarihsel istatistiklerle birlikte ele alırken var olan ikidireniş hakkında bir takım önbilgiler vererek sözüHugo-Boss direnişinin öznelerine bıraktı.

Teksif Sendikası’ndan Faruk Aksoy Hugo-Bossfirması hakkında genel bir takım bilgiler vererekkariyer kulüplerinin konuştuğu bu salonda bugündirenişçi işçilerin konuştuğunu ve yarın salonda olanöğrencilerin %80’inin de işçi olacağını söyledi.Öğrencilerin geleceklerini yalan kariyer planlarıyladeğil, sınıf bilincini kuşanıp toplumsal muhalefetin birparçası olarak örgütlemeleri gerektiğini belirtti.

Direnişçi Gülten Cengiz Hugo-Boss içerisindekiçalışma sisteminde üniversite mezunlarının, makinelerbaşında üretim yapan işçileri denetleyen, grup liderliğiyapan kişiler olduğunu ve bu kişilerin yaşamstandartları ile makine başında üretim gerçekleştiren kolişçisinin yaşam standartları arasında çok büyük bir farkolmadığını belirtti. Öğrencilerin, bir firmaya girdiklerizaman yapacakları performans arttırma ya da kalitearttırma uygulamalarının her birinin işçilerin daha fazlasömürülmesi demek olduğunu unutmamalarıgerektiğine değidi.i

Eylem Çelik ise Hugo-Boss işçilerinin yaşamkoşullarını değerlendiren bir konuşma yaptı.

Tekgıda-İş Sendikası Başkan Danışmanı GürselKöse sendikacılar olarak kendilerinin bu ülkedeyaşanılan tüm sorunlara kendi sorunları gibi baktıklarını

ve tüm sorunların çözümünün, tüm ayrımları ortadankaldırarak ortak mücadele etmekten geçtiğini belirtti.

Deri-iş İzmir Şube Başkanı Makum Alagözsözlerine umudunun harç paralarının kaldırıldığı,yurtların bedava olduğu parasız bir eğitim olduğunubelirterek başladı. Bugün deri işçilerininSavranoğlu’nda yaşadıklarının benzerlerini -düşükmaaşları, iş sağlığı ve güvenliği koşullarının olmadığıfabrikalarda çalışmaları- yarın öğrencilerin deyaşayacaklarını belirtti.

Aydın Gençarslan 148 gündür anayasal haklarınıistedikleri için direndiklerini belirtti ve içerideki çalışmakoşullarını anlattı.

Direnişçi Savranoğlu işçisi Cüneyt patronun“tazminatınızı alıp gidin” dediğini fakat kendilerininparayı değil onurlarını tercih ettiklerini belirtti.

Kulüpler adına yapılan bir konuşmada ise TEKELdirenişindeki sınıf mücadelesi ruhu ele alınarak sınıfdayanışmasını büyütmek gerektiği, bu konferansın bunahizmet ettiği belirtildi.

Çok katılımlı soru–cevap bölümlerinde, direnişlerinİzmir kamuoyuna taşınamaması ve Sendikal Güç Birliğipropagandasının yapılması üzerine Tekel sürecindesınıfta kalan sendikaların özeleştiri vermeden samimiolamayacakları yönünde eleştirilerde bulunuldu. İşeiade davaları, Tekel direnişi, sendikal örgütlülüğünmantığı gibi konular üzerine yoğun tartışmalarınyaşandığı soru-cevap bölümünden sonra konferanssonlandırıldı.

Konferanstan notlar;* Öğrenci kulüplerinin bir araya gelerek örgütlemiş

oldukları konferans kitle çalışması adına olumlu birgelişme olarak değerlendirildi

* Sunumlar bölümünde Tekel Direnişi’ninkazanımla sonuçlandığını savunanlar, soru-cevapkısmında eleştirilere maruz kalınca kısmi kazanımolduğunu belirterek geri adım attılar.

* Bir Hugo-Boss işçisi, sendikal örgütlenmebaşladıktan sonra kendisine işveren adına ajanlık teklifiyapıldığını, ajanlık teklifi yapma nedenlerinin isekendisinin ekonomik sıkıntılar yaşamasından dolayıçalışmaya mecbur olması olduğunu belirtmiş, paraadına onurunu satmadığını, satmayacağını söyledi. Bualıntı ile sermaye sınıfının ne kadar azgın, vahşi olduğugözler önüne serildi.

* Bir öğrenci ders konusu olarak Hugo-Bossfirmasını araştırmak adına fabrikaya gittiğini, fabrikayöneticilerinin her şeyi allayıp pullayarak anlattıklarınıfakat “İşyerinizde sendika var mı?” sorusuna “Dahasendika ile karşılaşmadık ama karşılaşırsak olumlu tepkiveririz, çünkü anayasal bir hak” olarak cevapverdiklerini ama bu cevabı verdiklerinde dışarıdaişçilerin direnişte olduklarını bildiklerini belirtti.

* Normalde konferansların bir buçuk saat sürdüğüsalonda gerçekleştirilen sunum iki buçuk saat sürdü.Konferansa yaklaşık 200 öğrenci katılım sağladı.

* İİBF’den bir akademisyen, tartışmalarınverimliliğinden etkilenerek ikinci öğretim dersini iptaletti ve öğrencilerini salona çağırdı.

Ekim Gençliği / İzmir

İTÜ’de “Diyalektik Materyalizm”paneli

İTÜ Felsefe Kulübü bünyesindeki ‘Marksizm veDiyalektik Materyalizm Atölyesi’ bir dönem boyuncasürdürdüğü diyalektik materyalizm çalışmalarını,

Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’ın katılımıylagerçekleştirdiği “Diyalektik Materyalizm” paneliylesürdürdü.

İTÜ Maslak Kampüsü’nde Kültür Sanat Birliği’nde(KSB) gerçekleştirilen panel öncesinde Maçka veMaslak Kampüsü’nde çeşitli materyaller ile yoğun birduyuru çalışması yapıldı.

Yaraşır sunumunda, felsefe ve dinin, hayatınanlamının ne olduğu sorusunun cevabının arayışıolduğunu söyledi. Doğu düşüncesinde ve AntikYunan’da diyalektiğin gelişimini anlatarak Heraklitos,Demokritos, Epikür ve Anaksagaros gibi filozoflarınhareketi ve değişimi esas aldığını vurguladı.

Diyalektiğin ancak materyalist düşünceyle iç içegeçmesiyle bilimsel bir yöntem ve araca dönüştüğü,Marks, Engels ve Lenin’in diyalektiği bilimsel temellerekavuşturan dava adamları olduğu ve Marksizm’insadece bu üç devrimci önderlerin değil dönemin sınıflarmücadelesinin bir ürünü olduğu vurgulandı.

Sunumda ayrıca, diyalektik materyalizmin maddisilahını yaşadığımız toplumsal formasyonda tekdevrimci sınıf olan işçi sınıfında bulduğu ve tersindenise işçi sınıfının da düşünsel silahının devrimci birdüşünce olan diyalektik materyalizm olduğu belirtildi.Diyalektik materyalizmi anlamanın tek yolunun işçisınıfı içerisinde devrimci çalışma yapmaktan geçtiği,sınıf devrimcisi olunması gerektiği vurgulandı.

Ardından soru ve cevap kısmına geçildi. Soru cevapkısmı da en az sunum kadar değerli tartışmalar vekonuşmaların olduğu ve düşüncelerin ifade edildiği birbölüm oldu. Etkinliğe yaklaşık 30 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / İTÜ

YTÜ’de özgür basına destekDİHA ve Özgür Gündem çalışanlarının da

bulunduğu bulunduğu 36 kişinin tutuklanmasına tepkigöstermek amacıyla YTÜ Davutpaşa Kampüsü’ndeyurtsever öğrenciler tarafından Özgür Gündem veAzadiya Welat gazetelerinin satışı yapıldı.

27 Aralık günü halaylar ve türküler eşliğinde yapılansatışı alanda yoğun olarak bulunan sivil polisler ve özelgüvenlikler engellemeye çalıştılar. Ancak tümengelleme çabalarına rağmen faaliyet sürdürüldü.Polislerin ve özel güvenliklerin tutumu çevredekiöğrencilerin tepkisini çekti.

Ekim Gençliği masasının da açıldığı alandaöğrencilerle devrimci, demokrat, yurtsever basınınneden susturulmak istendiği, sermaye düzeninin vesözcüsü AKP hükümetinin neden muhalif herhangi birsese tahammül edemediği üzerine dair sohbetlergerçekleştirildi.

Gündemlere dair çalışmalar sürüyorEkim Gençliği’nin YTÜ’deki çalışmaları güncel

konuların işlenmesi ile devam ediyor. Hafta boyuncahem Yıldız, hem de Davutpaşa kampüslerinde EkimGençliği imzalı “Faşist baskı ve devlet terörüne karşıgeleceğine sahip!”, “YÖK’e müşteri, emperyalizmekalkan, kardeş halklara düşman olmayacağız!” afişlerikullanıldı. Ayrıca hafta başında afişlerle 21 Aralıkgrevine çağrı yapıldı.

25 Aralık’ta “NATO ve Füze Kalkanı KarşıtıBirlik”in füze kalkanına karşı gerçekleştirdiği eyleme“NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrenciler” imzasıylaçağrı yapan afişler ve bildiriler de hem Davutpaşa hemde Yıldız kampüslerinde kullanıldı. Üniversiteöğrencileri NATO ve füze kalkanına karşı kardeşhalklarla mücadeleyi büyütmeye çağrıldı.

Ekim Gençliği / YTÜ

Üniversitelerden haberler...

27 Aralik 2011 / DEU

Page 23: SY Kızıl Bayrak 11-49

YTÜ’de faşistprovokasyon

YTÜ DavutpaşaKampüsü’nde faşistler,

polis işbirliği ile ilerici vedevrimci öğrencilerinegözdağı vermeye

çalıştılar. Faşist provokasyonkarşısında öğrenciler

planlamalarına uygun olaraketkinliklerini gerçekleştirdiler.

23 Aralık günü HazırlıkFakültesi’nde faşistler tarafından

gerçekleştirilmeye çalışılan provakasyonilerici, devrimci,yurtsever

öğrencilerinkararlıtutumuyla boşadüşürüldü.

Hazırlıköğrencilerinin

fakültenin üstünekurulmasıplanlanan bazistasyonu ile

ilgili kantindegerçekleştirdiği toplantı

sırasında faşistler toplanmayabaşladı. Tacize varacak

sözlerle öğrencilerikışkırtmaya çalışan

faşistler bir süre sonra ellerinde telsizlerle etkinlikleriolduğunu söyleyerek kalabalıklaştılar. Sivil polis veÖGB’lerin denetiminde fakültede toplanan faşistlerkarşısında, ilerici, devrimci ve yurtsever öğrencilerokulun gündemleri ve Maraş Katliamı üzerine birsöyleşi gerçekleştirdiler. Bu sırada okul idaresininaraya girmesiyle faşistler ÖGB ve sivil polislerineşliğinde okul araçlarına bindirilerek okul dışınaçıkartıldılar.

Faşistlerin okul dışına çıkartılmasının ardındanHazırlık Fakültesi’nin müdürü “olay çıkartmayın, sizde okuldan çıkın” gibi söylemlerle öğrencilerdenokulu terketmelerini istedi. Bunun karşısındadevrimci ve yurtsever öğrenciler, ÖGB, sivil polisuygulamaları ve faşistler üzerine teşhir konuşmalarıgerçekleştirdiler ve okulun öğrencileri olarakhazırlıkta bulunmalarının meşruluğunu dile getirdiler.Konuşmaların ardından toplu çıkış gerçekleştirdiler.

Ekim Gençliği / YTÜ

DEU’da faşist saldırıDokuz Eylül Üniversitesi’nde ülkücülerin faaliyet

yürüttüğü Türk Dünyası İktisadi AraştırmalarTopluluğu, son dönemlerde azgınlaşmış ve kulüpmasalarında ülkücü marşları çalabilme cüretinigöstermişti. Bunun üzerine bir araya gelen devrimci,demokrat ve yurtsever öğrenciler bildiriler veajitasyon konuşmaları ile kulübü ve faşistleri teşhirettiler. Ajitasyonlardan sonra kulüp masasınınkarşısına “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Faşizmekarşı omuz omuza”, “Faşizme geçit vermeyeceğiz”yazılı dövizlerin asılı olduğu masa açılarak teşhirpratiklerine devam edildi.

Süreç içerisinde birkaç gençlik örgütü masadadurmama kararı almış olsa da genç komünistler,

masada kalma iradesi gösteren diğer gençlikbileşenleriyle iradelerini korudular. Süreç sonucundaçıkan çatışmada herhangi bir gözaltı olmazken, ikidevrimci-demokrat öğrenci aldıkları taş darbelerisonucunda yaralandı. Sivil polislerin ülkücü faşistleryerine devrimci-demokrat öğrencilere saldırması,ceplerindeki biber gazlarını devrimci öğrencileresıkması gözden kaçmayan bir diğer ayrıntı olmaklaberaber çatışmanın ardından oluşan bloklaşmadansonra devrimci-demokrat öğrenciler, okulda bir sürebekleyerek marşlarla kampüsten çıktılar.

Ekim Gençliği / İzmir

Ardahan Üniversitesi’nde faşistsaldırı

Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve EdebiyatFakültesi’nde bir grup faşist tarafından devrimci veilerici öğrencilere yönelik yapılan saldırıda 1 öğrenciyaralanarak hastaneye kaldırıldı.

Faşistlerin okula sopa ve sallamalarla girmesinerağmen kolluk güçleri bir kez daha devrimci,demokrat ve yurtsever öğrencilere saldırdı. Faşistsaldırı sonucu olaya karıştığı gerekçesiyle 5 öğrencigözaltına alındı. Polisin üniversitede yaptığı aramadaçok sayıda sopa ve sallama ele geçirildi.

Yaralanma olayının ardından meslek yüksekokulunda da taraflar arasında çatışmalar oldu. Polissınava girecek öğrencileri üst aramasının ardındanokula aldı.

Akademisyenden ırkçı hezeyanlar23 Aralık Cuma günü Türk Dili ve Edebiyatı

Bölümü’nün 2. Sınıf öğrencileri için 9.00’dabaşlayan Atatürk İlke ve İnkılâpları dersinde,devrimci ve yurtsever öğrenciler Türkiye tarihineeleştirel bir gözle yaklaşmak ve o dönemyaşananların günümüzle ilişkisini kurmak için birkaçkere söz aldı. Ancak ders sorumlusu Ayşe ÖnderAktaş, inkar ve imha üzerine kurulmuş Türkdevletinin ağzıyla konuşarak öğrencileri “ülkeyibölmek istiyorlar” demagojisiyle kışkırtmaya çalıştı.

Aktaş’ın bu tutumu karşısında sakinliklerinikoruyan devrimci ve yurtsever öğrenciler, Marksizm-Leninizm ilkeleri çerçevesinde eleştirilerini sürdürdü.Ayşe Önder Aktaş’ın saldırgan tutumunu sürdürmesiüzerine birçok öğrenci sınıfı terk etti. Sınıfta kalanbir devrimci öğrencinin ise konuşmasına izinverilmedi.

Aktaş bağırıp çağırarak “salak”, “gerizekalı”,“anneniz Fransızlar’ın koynunda mıydı?”, “GidinFransızlar’ın koynuna girin” gibi hakaretler yağdırdı.Bu hakaretler karşısında dahi konuşmak istediğinisöyleyen ve sağduyusunu koruyan devrimciöğrencinin konuşmasına izin vermedi ve “Defol busınıftan” diyerek öğrenciyi sınıftan kovdu. AyşeÖnder Aktaş, öğrenci sınıfı terk etmeyeceğinisöyleyince dersi bitirdi.

Yanına ÖGB’leri alan ders sorumlusu, Edebiyat Akapısı önünde bekleyen devrimci ve yurtseveröğrencilerin üzerine yürüyerek hakaretlerinisürdürdü. Üstelik çevrede toplanan öğrencileri “sizneden sessiz kalıyorsunuz” diyerek öğrencilerikışkırtmaya çalıştı.

Beytepe Ekim Geçliği, bu olayı teşhir ederekgerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceklerini belirtti.Ekim Gençliği tarafından yapılan açıklamada şuifadeler yer aldı:

“Bizler düzenin bize yıllardır dayattığı

(propaganda ettiği şeyleri) değil, gerçekleri yanibilimi öğrenmek istiyoruz. Dersim’i, Çorum’u,Maraş’ı, Sivas’ı, Ulucanlar’ı, 19 Aralık zindankatliamlarını bildiğimiz için, katilleri tanıdığımız içinsusturulmak isteniyoruz. Bizler yıllardır katledilen,17 yaşında idam edilen, sokak ortasındakurşunlanan, hapishanelerde diri diri yakılanlarız.Sıra arkadaşlarımız, 500 üniversite öğrencisiarkadaşımız gerçekleri söyledikleri için, parasızeğitim istedikleri için, Metin Lokumcu’yu andıklarıiçin, düşündükleri için, devrimci-sosyalist-yurtseveroldukları için bu düzenin zindanlarında tutsak.İstiklal Mahkemeleri’nin devamı olan, bu düzeninbekası için muhalif her sesi boğmaya çalışan ÖzelYetkili Mahkemeler tarafından tutuklandılar. ÜstelikHıyanet-i Vataniye’nin bir benzeri olan TerörleMücadele Yasası dayanak yapılarak. Bunları bilip desusmayacağız. Sizleri de bizim yanımızda olmaya,gerçekleri söylemekten vazgeçmeyenlere destekolmaya çağırıyoruz!”

Ekim Gençliği / Beytepe

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011 Gençlik hareketi

Üniversitelerde faşist saldırılar

İşkencenin hedefiöğrenciler

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 31 Mayıs2011’de Hopa’da polis tarafından katledilen MetinLokumcu’nun ölümünün ardından gözaltına alınanöğrencilerin emniyette karşılaştıkları kötü muameleve işkenceyi raporlaştırdı. TİHV’nin 2011 yılıistatistiklerinde gözaltılarla ilgili dikkat çekennoktalar şöyle:

• Gözaltındaki işkenceler sırasıyla en fazlaEmniyet Müdürlüğü’nde, sokakta, açık alanda, poliskarakolunda, jandarma karakolunda ve araçtayaşandı.

• İşkence ve kötü muamele şikâyetleri sırasıyla;Marmara, Akdeniz, Güneydoğu ve Ege bölgesi ileİstanbul, Adana, Diyarbakır, Ankara ve İzmir’denyapıldı.

• Gözaltındaki işkenceler; hakaret, aşağılama,dayak, tehdit, öldürme tehdidi, yeme-içmekısıtlaması, işeme-dışkılama kısıtlaması, uyutmama,hücrede tecrit, vücudun tek bir noktasına süreklivurma, soğuk odada bekletme, saç-sakal-bıyıkyolma, falaka, askı, hayaya vurma, yakma şeklindeyapıldı.

• Kötü muamelenin ardından psikolojik, kasiskelet-kas-sindirim sistemi bozuklukları, kulak-burun-boğaz, göz, ağız-diş, kalp damar sorunlarıyaşandı.

• Fiziksel-psikolojik sorunlar arasında ise başağrısı, bel ağrısı, çürük, mide-karın ağrısı, görmebozukluğu, uyku bozukluğu, polisten rahatsız olma,gerginlik, kaygı, ağlama isteği, kâbus görme,yaşamdan tat alamama gösterildi.

• Gözaltının ardından mağdurlara ilaç tedavisi,egzersiz, psikoterapi, fizik tedavi, gözlük ve fiziktedavisi uygulandı.

TİHV’den çocuklar da yardım talebindebulunuyor. TİHV, aile ya da yakınlarından birininkötü muamele görme sürecine tanıklık edençocukların, ruhsal bozukluk yaşadığına dikkatçekiyor.

Page 24: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sermaye devleti tarafındanAralık ayında gerçekleştirilen 19 Aralık ve Maraşkatliamları Kayseri, Adana ve İstanbul GaziMahallesi’nde gerçekleştirilen etkinlik ve eylemlerlelanetlendi.

KayseriKayseri’de Devrimci Güç Birliği çatısı altında bir

araya gelen BDSP, DHF, ESP ve SDP Aralıkkatliamlarını anma etkinliği düzenledi.

24 Aralık günü Kayseri Eğitim Sen’de yapılanetkinlik devrim şehitleri ve katliamda yaşamlarınıkaybedenler için saygı duruşuyla başladı. Daha sonraDevrimci Güç Birliği adına Aralık katliamları ile ilgilibir konuşma yapıldı. Konuşmanın ardından ÖlümOrucu direnişçileri Haydar Baran ve Sedat Felek’e sözverildi.

Aralık ayının katliamlar ile tarihe geçtiğini belirtenve 12 Eylül’ün ardından yaşı büyütülerek idam edilenErdal Eren’i de hatırlatan Haydar Baran, “Bu aykatliamların ayıdır” dedi.

19-22 Aralık’taki operasyonların o dönemhükümette bulunan DSP-ANAP-MHP’den ibaretolmadığını, katliamın MGK tarafındankararlaştırıldığını ve bu durumun düzen sözcüleritarafından da itiraf edildiğini belirten Baran, “Yapılanaçıklamalar bizim tarafımızdan bilinen, geniş toplumsalkesimler tarafından bilinmeyen gerçeklerin ortayaçıkmasına yol açtı” şeklinde konuştu.

19 Aralık’ı sadece kendi başına bir olaymış gibi elealmanın doğru olmadığını aktaran Baran, “Bu düzeninmayasında katliam var” ifadelerini kullandı. Sözlerinicezaevinde yaşanan direnişe değinerek devam edenBaran, “19 Aralık direnişinde şehit düşün devrimcilerelayık olmanın yolu sosyal yıkım programlarına durdemekten, insanca yaşamaya yeten asgari ücretmücadelesine omuz vermekten, kamu emekçilerininsendikal hak ve özgürlükler mücadelesinisahiplenmekten, halkların kardeşliği, eşitliği, gönüllübirliği temelinde bir çözümü savunmaktan geçmektedir”dedi.

“Bizler 19 Aralık’ta görevlerimizi yaptık deyipkenara çekilmemeliyiz. Mücadeleyi yaşam halinegetirmeliyiz” sözleriyle mücadelede sürekliliğinönemine vurgu yapan Sedat Felek, “Örgütlü halkınkarşısında hiçbir güç duramaz. 19 Aralık’ta, yaşamıhücreleştirme ve çoğunluğu yok etme amacı vardı”ifadelerini kullandı.

Konuşmaların ardından katılımcıların soru vegörüşleriyle etkinlik devam etti. Canlı biratmosferde geçen etkinliğe yaklaşık 40 kişi katıldı.

Adana Adana Sanayi İşçileri Derneği’nde 25 Aralık

günü yapılan etkinlikle Aralık ayındaki katliamlardahayatını kaybedenler anıldı.

Saygı duruşunun ardından yapılan sunumda, 19Aralık ve Maraş katliamları anlatılarak devletinkatliamcı sicili teşhir edildi. Sunum şu sözlerlesonlandırıldı:

“Bu topraklar devrim toprağıdır. Kıyımlar,katliamlar, infazlar nafiledir. Devrim umudufilizlenmeye devam etmektedir. Çünkü bu toprağınbereketini devrim için savaşta düşenler arttırmaktadır.Hafızalarımızda sadece faşist sermaye diktatörlüğününsergilediği vahşetler değil, aynı zamanda devrimcidirenişin görkemli sembolleri de kalacaktır”

Etkinlikte şiir dinletisinin yanı sıra Aralık ayındagerçekleşen katliamları anlatan belgesel izlendi.

Etkinlikten sonra yapılan söyleşide ise canlı tartışmalaryapıldı.

Gazi Mahallesi19 Aralık ve Maraş katliamları ile basına yönelik

polis terörü 22 Aralık günü Gazi Mahallesi’nde protestoedildi.

BDSP, DHF, ESP ve SODAP tarafından örgütleneneylemde “19 Aralık direnişi ruhuyla tecrit duvarınıyıkacağız!” pankartı açılarak Dörtyol Durağı’ndan GaziCemevi’ne yüründü.

Öfkenin dışa vurduğu coşkulu yürüyüş esnasında‘Gündoğdu’ marşı hep bir ağızdan söylendi. Mahallehalkı da işyerlerinden ve evlerin camlarından eylemiseyrederek alkışlarla desteklediler.

Cemevi önüne gelindiğinde kısa bir konuşmayapıldı. Devletin yıllardır sürdürdüğü katliam vebaskılarının günümüzde de sürdüğü söylenerek Kürthalkına uygulanan tutuklamaların bunun bir örneğiolduğu vurgulandı.

Ortak basın açıklamasında ise, “19 – 22 Aralıkkatliamı sadece halkın öncüleri devrimcilere değil tümhalklara dönük idi. Bu katliamların faturasınıhalklarımız en ağır şekilde yaşadı ve yaşıyor.Katliamları ancak, halkların birleşik direnişi bertarafedebilir ve katliamcılar açığa çıkarılabilir” denildi.

Açıklamadan sonra yine “Çav Bella” marşısöylenerek eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak / Kayseri- Adana- İstanbul

Güncel24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Aralık katliamları lanetlendi İmamın ordusubüyüyor!

Polis Bakım ve Yardım Sandığı (POLSAN) AKPdöneminde büyüyen mal varlığı ve ekonomikfaaliyetleriyle dikkat çekiyor.

POLSAN’ın yan şirketi olan POLTEK, kozmetiksektörüne yeni ürünlerle açılmaya devam edecek.POLTEK, Polshine markası altında kırışık giderici, el veayak kremi, antiaging ve selilüt kreminin bulunduğu 42kozmetik ürünü üretilecek. Ürünlerin tanıtımı ise 2012 yılıOcak ayında yapılmaya başlanacak.

Polshine ana ürün grubunun yanı sıra “Shinegoldçocuk grubu” gibi alt gruplar da olacak. Firma, yurtiçisatışa başlanmasının ardından Avrupa ve Ortadoğu’da 10ülkede daha tanıtım yapacak.

İnşaat, kozmetik, banka, sigorta, silah satışı, otoyolyapımı, emlak sektörü, turizm, akaryakıt dağıtımı gibibirçok alanda faaliyette bulunan POLSAN’ın bu yükselişielbette de tesadüf değil. 1952 yılında kurulan POLSAN’ınson yıllarda gelir kaynaklarında önemli bir büyümegerçekleştirdiği, toplam aktif varlıklarının 570 milyondolara ulaştığı, geçen yıl 81 milyon 452 bin 801 lira netkâr elde ettiği dile getiriliyor.

Son 5 yılda 400 ölüm Madenlerde artan taşeronlaştırma uygulamaları

işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmamasınıberaberinde getirdi.

DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’in 0cak-Aralık 2011tarihleri arasında yaptığı araştırma sonucu madenciliksektöründe meydana gelen kaza sayısı 111, ölümlükaza 75, kazalarda ölen 87 ve yaralananların sayısı ise247 oldu. Böylece son 5 yılda toplam 400 madencimadenlerde yaşamını yitirdi.

Son 5 yılda ortaya çıkan tabloyu “ürkütücü” olaraknitelendiren sendika, madencilik sektöründetaşeronlaşma ve güvencesiz çalışma koşullarınınmesleki eğitim ve birikimi yok ettiğini, iş sağlığı vegüvenliği önlemlerini de neredeyse tamamen ortadankaldırdığını belirtti. Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu isemaden kazalarıyla meslektaşlarının da yaşamınıyitirdiğine, hayatta kalabilenlerin de kazanın aslisorumlusu gibi gösterildiğine vurgu yaptı. Kazalardaasıl sorumluluğun siyasi iktidarlarda olduğunun altınıçizdi.

Açıklamada, “Maden mühendisleri günah keçisideğildir, maden kazalarının asıl sorumlusu siyasiiktidarlardır” denildi.

24 Aralik 2011 / Kayseri

22 Aralik 2011 / Gazi Mah.

19 canın bedeli 5 yıl!Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı

Bükköy’de bulunan maden ocağında 2009 yılındameydana gelen grizu patlaması sonucunda katledilen19 işçi ilgili görülen davada ödül gibi “ceza” çıktı.

Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülendavada “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma”suçundan tutuksuz yargılanan sanıklardan BükköyMadencilik Turizm Ticaret AŞ’nin Yönetim KuruluBaşkanı Nurullah Ercan ile yönetim kurulu üyeleriKasım Karataş ve Orhan Latif Ercan’a 5’er yıl, madenocağının şefi Bayram Erdoğan, teknik nezaretçiHayrettin Çelik ve taşeron firmanın sahibi FahrettinŞolpan’a da 6 yıl 8’er ay hapis cezası verildi. Madendeişçi olarak çalışan ve taşeron firmaya işçi temin ettiğibelirtilen Ahmet Yalvaçın ise beraat etti.

Page 25: SY Kızıl Bayrak 11-49

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011..

Maraş’ta anmaya yasak,halka saldırı!

Maraş Katliamı’nın 33. yıldönümünde katliamcıdevlet yine terör estirdi. 24 Aralık günü kanlı katliamılanetlemek ve yaşamını yitirenleri anmak için Maraş’agelenlere jandarma gaz bombaları ve coplarla saldırdı.

Jandarmada saldırdı

Alevi Bektaşi Federasyonu’nun yaptığı mitingbaşvurusunun Maraş Valiliği tarafından “1 ayertelenmiştir” denilerek engellenmesine rağmen kentegelmeye çalışan Alevi emekçilerini ve ilerici-devrimcigüçleri taşıyan otobüsler sabah saatlerinde kentyakınlarında durduruldu. Yapılan aramaların ardındanotobüsler, toplanma noktası olan Narlı Cemevi önünegeldi.

Bu kez de Antep-Maraş karayolu üzerinde jandarmabarikatı ile karşılaşan kitle yola barikat kurdu. BDPmilletvekilleri ile sanatçı Ferhat Tunç da kitleye destekverdi.

Bir süre devam eden gerginlikten sonra jandarmahalkın kurduğu barikata saldırdı. Yaşanan çatışmada çoksayıda kişi yaralandı ve gözaltına alındı.

“Gvenliğinizi sağlayamayız” bahanesi

İstanbul ve diğer illerden gelen beş otobüs de Maraşgirişine 10 km kala polisler tarafından durduruldu.Zırhlı araçlar ve panzerlerle bekleyen çevik kuvvet veözel harekat polisleri, kitlenin kente girmesine izinvermedi.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel BaşkanıHüseyin Güzelgül, polislerle yaptığı görüşmede “Kentmerkezinde güvenliğinizi sağlayamayız” bahanesiylekarşılaştı.

ABF’den Valilik önünde açıklama

Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticileri, 30 kişilikbir grupla Maraş Valiliği önünde basın açıklaması yaptı.ABF Genel Başkan Selahattin Özel, valiye ve İçişleriBakanı’na seslenerek “Engelleri kaldırın” dedi.

BDP Van Milletvekili Nazmi Gür de bir konuşmayaparak, Maraş Katliamı’nın Özel Harp Dairesitarafından örgütlenen planlı bir katliam olduğunu vesorumluların halen açığa çıkartılmadığını belirtti.

Maraş Katliamıprotestoları

Devrimci ve ilerici güçler 24 Aralık günü Tokat,Eskişehir ve İstanbul’da gerçekleştirdiklerieylemlerle Maraş Katliamı’nı protesto ettiler.

Tokat Maraş Katliamı Tokat’ta Genç-Sen, Gençlik

Muhalefeti, ÖDP, SGDF, Sosyalist Kamu Emekçileri,TKP ve DYG’nin tarafından Valilik binası önündegerçekleştirilen eylemle lanetlendi.

Eylem katliamda yaşamını yitirenler adına birdakikalık saygı duruşunda bulunularak başladı.Gerçekleştirilen basın açıklamasında ise, MaraşKatliamı’nın devletin katliam geleneğindekihalkalardan biri olduğu vurgulanarak, “Maraş vebenzeri katliamların hesabını sormak ve yenilerineengel olmak; bu çürümüş devlete ve onungerisindeki emperyalizme karşı kararlı bir mücadelevermekten geçiyor” denildi.

Eyleme 100’ün üzerinde kişi katıldı.

Eskişehir BDSP, Alınteri, DHF, HDK, EHP, PDD, Partizan,

ÖDP ve Halkevleri tarafından örgütlenen eylem içinHamamyolu Saat Kulesi’nde biraraya gelen kitleAdalar Migros önüne yürüyüdü.

Adalar Migros önünde yapılan basınaçıklamasında, işçi ve emekçilerin yükselenmücadelesine karşı devletin planlı bir şekildeorganize ettiği Maraş Katliamı anlatıldı. Bugünyaşanan tutuklama terörüne de değinilenaçıklamada, katliamcı zihniyetin AKP tarafındansürdürüldüğü ifade edildi.

Eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı.

İstanbul Halkların Demokratik Kongresi (HDK) İstanbul 2.

Bölge bileşenleri Taksim Tramvay Durağı’ndanGalatasaray Lisesi önüne yürüyerek MaraşKatliamı’nı protesto etti.

Galatasaray Lisesi önünde yapılan basınaçıklamasında, “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik; iş vebarış kadar adalet ihtiyacımız da bütün şiddetiylesürüyor; bütün bu istemler için mücadelemiz deöyle... Çünkü dün Maraş’ta yaptıklarını, bugün Kürtdüşmanlığı argümanıyla İzmit’te, Antalya’da,Soma’da, Kazan’da, Pülümür’de yapıyorlar. İnanç vedüşünce özgürlüğü düşmanı AKP sahte Aleviaçılımlarıyla Alevi halkını teslim almaya çalışıyor.Dersim’in hesabından söz ediyorlar. Ama Maraş veMadımak katliamlarının adının anılmasını bileistemiyorlar”

Kızıl Bayrak / Eskişehir – İstanbul

Maraş Katliamı’nın 33. yıldönümünde katliamılanetlemek için kente girmek isteyenlere jandarmasaldırırken, katliamın baş aktörleri ise televizyonekranlarında boy gösterdi.

Katliamın baş tetikçilerinden olan ve ‘91-’95yılları arasında Maraş milletvekilliği yapan ÖkkeşŞendiller katıldığı bir televizyon programındadönemin sıkıyönetimi tarafından nasıl korunduğunuanlattı. Sıkıyönetim yetkililerinin, “Sen bu şekildedolaşamazsın bu ülkede. İsmini ve soy isminideğiştireceksin. Bunu sol örgütler kullanıyor”dediklerini aktaran Şendiller, kendisine mahkemeninnasıl kol kanat gerdiğini açıkça dile getirdi.

Programa telefonla bağlanan katliamın ilkkurbanlarından olan ilköğretim müfettişi SüleymanMetin’in kızı Birgül Sarıkaya, yaşadıklarını anlattı.Yaşanan katliamdan mahalle bakkalına kadar herkesinönceden haberi olduğunu söyleyen Sarıkaya, “Amababam ‘Ben kimseye bir zarar vermedim ki, nedenböyle bir şey yapsınlar’ diyordu” dedi.

Şendiller ise, Birgül Sarıkaya ve kardeşini o günateşe verilen evlerinden alıp emniyete kendisiningötürdüğünü iddia etti. Sarıkaya ise böyle bir olayı

hatırlamadığını, kendisinin ve kardeşinin birtanıdıklarının evine sığındıklarını söyledi. İddialarüzerine yayına bağlanan ve katliamın sanıklarınıyargılayan dönemin Maraş Hakimi Kerim Günay,“Ökkeş Şendiller doğruyu söylemiyor. Çocuklarıemniyete o götürmedi. Olay tamamen BirgülHanım’ın anlattığı gibidir” dedi.

Güneş: Devlet yaptı!

Dönemin İçişleri Bakanı Fehmi Güneş de yaptığıbir konuşmada çeşitli itiraflarda bulundu.

Olayları “faşist bir plan” olarak nitelendirenGüneş, katliamdaki devlet parmağına ilişkin şunlarısöyledi:

“Maraş, katliamı göz göre göre geldi. Fakat önünegeçilemedi çünkü istihbarat bize bunlarla ilgili bilgivermiyordu. Olaylar başladı, valiye istihbaratverilmedi, askeri çağırmakta da geç kalındı. Gelenasker de yeterli değildi. Ben istihbarat örgütününoradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığınıdüşünüyorum. Engel olmayı bırakın, MİT bizzat katkıyaptı”

Şendiller ekranlanrda boy gösterdi

Page 26: SY Kızıl Bayrak 11-49

Ortadoğu26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Son yıllarda ülkenin en büyük sanayihavzalarından biri haline gelen Trakya’da işçi sınıfıda azgın sömürü şartlarına karşı mücadele veörgütlenme yolunu tutuyor. Havzada son yıllarda birdizi anlamlı direnişe de imza atarak kararlı birörgütlenme çalışması yürüten Deri-İş Sendikası’nınalan çalışmalarında aktif biçimde yer alan ErenKorkmaz’la konuştuk. Eren Korkmaz, Trakya ilebirlikte mevcut durumda sendikal mücadelede öneçıkan diğer bir kent olan Düzce’nin sosyal-ekonomikyapısına dair çarpıcı gözlemlerini anlatırken,mücadele ve örgütlenme deneyimlerini aktarıyor.

- Örgütlenme çalışması yürüttüğünüz Trakyabölgesinin sosyo-ekonomik, kültürel ve politikyapısı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Trakya bölgesi ülkemizde kapitalizmin ileridüzeyde geliştiği bölgeler arasında, bir proleterhavzasıdır. Çorlu, Lüleburgaz, Çerkezköy, Kapaklı,Saray ilçelerinde onbinlerce sanayi işçisiçalışmaktadır. Bölgedeki fabrikaların geçmişi 70’liyıllara kadar uzansa da asıl gelişme 90’lı yıllarlaolmuş, bu süreçte büyük çaplı fabrikalar kurulmuştur.

Bölgede ülkenin en büyük fabrikalarının yanısıra orta ve küçük ölçekli yüzlerce fabrika görüyoruz.

Trakya’da binlerce işçinin çalıştığı traktör, beyazeşya fabrikaları, çok çeşitli metal, plastik, boya,tekstil ve deri fabrikaları, Çerkezköy ve Çorlu baştaolmak üzere çok sayıda OSB, Avrupa SerbestBölgesi yer almaktadır.

Bu fabrikalarda 2 veya 3 vardiya halinde gecegündüz üretim yapılmaktadır. Bahsini ettiğimşehirlerde gündelik yaşam da zaten vardiya saatlerinegöre ayarlanmaktadır. Vardiya saatlerinde yüzlerceotobüs işçileri evlerine veya fabrikaya bırakmaktadır.

Bölgede ciddi bir köylü nüfusu da vardır. Zatenişçilerin önemli bir kısmı da köylerde oturmaktadırve tarımla bağlarını sürdürmektedirler. Bölgede60’lardan bu yana köylü mücadeleleri yaşanmıştır vegünümüzde de sınırlı olsa da Tüm Köy-Senüzerinden köylü örgütlenmeleri ve mitingleridüzenlenmektedir.

Trakya bölgesi yoğun göç de almaktadır.Özellikle Karadeniz ve Kürt illerinden yoğun göçalan şehirlerin sosyo-kültürel yapısında hızlı vekeskin değişimler yaşanmaktadır.

Trakya halkı kendini sol görüşlü olaraktanımlamaktadır. Ancak soldan kastedilen CHP’yeoy veren, Kemalizm’i savunan ve ciddi şekildeşovenizmden etkilenen bir “solculuk”tur. Ancaközellikle 70’li yıllardaki çalışmaların da etkisiyledevrimcilere yönelik sempati de vardır, devrimci vesosyalist düşüncelere açıktır, ancak ciddi bir devrimciçalışmadan bahsetmek de mümkün değildir. Neyazık ki sendikalarda ve fabrikalarda devrimci, sınıfbilinçli işçilere oldukça ender rastlanmaktadır.

Vahşi sömürüye karşı işçiler isyan halineörgütlenmeyi seçiyor

- Bu bölgede son dönemde ortaya çıkanmücadelelerin daha çok sendikal örgütlenme

üzerinden geliştiğini görüyoruz...Aslında bölgede niceliksel olarak bakıldığında

büyük bir sendikalı işçi kitlesi var. Ancak bir işçieylemine, 1 Mayıs eylemine rastlamak mümkündeğildir. Sendikalı işçiler Türk-Metal, Birleşik Metal,Petrol İş, Teksif, DİSK Tekstil, Lastik İş gibisendikalarda örgütlüdür. Deri-İş’in de temsilciliğivardır. Sendikalar sessizdir.

Buna karşın sendikasız işyerlerinde, özellikleküçük ve orta ölçekli işyerlerinde, bölgeye yoğungöçü de kendi lehine kullanarak sermayenin yoğunbir sömürüsü görülmektedir. İşçiler uzun saatler boyudüşük ücretle, asgari iş sağlığı ve güvenliğikoşullarından yoksun çalışmaktadır. Ayrıca çevre dekirletilmektedir. Çevre kirliliği öyle bir boyutaulaşmıştır ki ilköğretim öğrencilerinde dahi kanservakalarına rastlanmaktadır.

Bu gerçeklik nedeniyle sendikalara ilişkin tümolumsuz izlenime karşın işçiler arasında tepkibüyümektedir. İşçiler uzun süre baskı ve sömürüyemaruz kaldıktan sonra kendi aralarında çıkan öncüişçilerin çabasıyla hızlı şekilde ve bir isyan halindeharekete geçmektedir. Tepkinin bir kısmı sendikalkanallara akmakta, ama belki de daha fazlasımakinelere ve yöneticilere saldırılar-sabotajlarhalinde açığa çıkmaktadır.

Sendikal çalışma ile bütünleşen mücadelelerdeise örgütlenme bilincindeki zayıflıktan kaynaklı hızlıçözüm beklentisi ile uzun süreli mücadeleye sıcakbakılmamakta, bu nedenle öfke çabukdağılabilmektedir. Bu nedenle sendikalar açısındandirenişleri sürdürme ve başarıya ulaştırma şansıoldukça güçtür. Sendikal önderliklerin zaafları veideolojik-politik yetmezlikleri ile tali de olsasendikaların finansal ve örgütsel kapasitesi gözönüne alındığında başarıya ulaşan örnekler oldukçaazdır.

Aslında işçilerin talepleri gündelik, ekonomikmeselelerle ilgilidir. Ancak polis-jandarma baskısı,işverenin saldırıları gibi birçok etken işçilerinpolitikleşme sürecini hızlandırmaktadır. Mücadeleesas olarak örgütlenme özgürlüğünün tanınmasıüzerinden yürümektedir.

Sermayenin yoğun rekabeti, kriz şartları, yüksekişsizlik ve mücadeleci bir sendika söz konusuolduğunda mücadelenin tekil değil mümkün

olduğunca ortak şekilde örgütlenmesini, havzaya dairortak politik yaklaşımların olması gerektiğinigöstermektedir. Ancak sendikal dayanışma veemekten yana güçlerin dağınıklığı mücadeleyizayıflatmaktadır.

Tüm bu gerçekliğe karşın mücadele isteği veörgütlenme talepleri artmaktadır. Başarıya ulaşmak,sınıftan yana, sınıf perspektifli bir mücadeleanlayışıyla yoğun ve kapsamlı çalışmalara, emektenyana güçlerin işbirliğine ihtiyaç vardır.

Sınıf mücadelesinin sert yaşandığı alanlar

- Yine, son dönemde sınıf mücadelesinin sertyaşandığı bir bölge olan Düzce’ylekarşılaştırdığımızda bölgede ne gibi farklargörüyorsunuz? O bölgedeki mücadelelersırasında devletin ve patronların hedefi olmuş biriolarak neler söyleyebilirsiniz?

Trakya bölgesinde 60’lı yıllara dayanan birsanayileşme ve sendikal mücadele var. Ciddiyenilgiler yaşanmış, sendikal ihanet hakim halegelmiş, işçi sınıfının hareket ve mücadele alanıoldukça zorlu engellerle donatılmıştır. İşçilerde bunedenle kendilerine ve sendikalara yönelik birgüvensizlik ve işi kaybetme korkusu görülüyor.

Düzce ise yakınlarındaki Gerede ile beraber yenisanayileşen bir bölgedir. Teşvik bölgesi ilan edilerekbüyük çaplı fabrikalar kurulmuştur. Düzce’de yenibir proleterleşme süreci ve tarım toplumundan sanayitoplumuna dönüşümü vardır. Bu anlamda önemli birlabarotuar işlevi de görmektedir.

Düne kadar tarlada çalışan ve muhafazakar-gerici düşüncelerin oldukça yaygın olduğu birtoplumda hızlı sanayileşme sonucunda kadın-erkekyüzlerce işçinin bir arada çalışmaya başlaması ilekültrel yapıda ciddi değişimler görülmektedir. Busadece ilerici anlamda düşünülmemelidir, feodalilişkilerin tasfiyesi bir yandan ciddi bir yozlaşmayıda beraberinde getirmektedir.

Düzce’de Trakya’daki gibi bir sendikal harekettarihi yoktur. Bu bir yandan işçilerin sendikalardanhabersiz olduğundan dezavantaj olurken, diğertaraftan da avantajdır. Çünkü böylelikle ilerici,görece mücadeleci sendikaların Düzce’de sonyıllarda girmesi ile işçilerin sendikalara yöneliminispeten daha güçlüdür.

Son yıllarda Düzce’de Petrol İş, Birleşik Metalİş, Deri İş gibi sendikalar dolup taşmaktadır. Ağırsömürü şartlarına karşı bir tepki duyulmaktadır. Deri-iş’le beraber ilk ciddi sendikal çalışmanın başlaması,çadır-basın açıklaması gibi çalışmaların yapılmasıpsikolojik duvarın yıkılmasını sağlamıştır.

Elbette bölgeye sendikaların girmemesi içinpatronlar ile valisinden imamına, jandarmasındanpolise sistemin tüm kurumları yoğun bir çabaiçindeler. Bunun örneklerini biliyorsunuz.İşverenlerin ve çoğu emekli asker olan müdürlerin entemel saldırı yöntemi şovenizm ve ırkçılıkolmaktadır. Düzce’ye dışarıdan yoğun bir göçünolmaması ve şovenizmin yoğun etkisi sebebiyleKürt, Ermeni, terörist argümanları üzerinden ciddi bir

Deri-İş Sendikası Eğitim ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eren Korkmaz:

Trakya’da örgütlenme ve mücadele...

Page 27: SY Kızıl Bayrak 11-49

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

karşı propaganda vardır. Bu propagandanın etkiliolmadığı söylenemez ama zor da olsa kırılmaktadır,bu sayede sendika toplantılarında Kürt ve Ermenimeselelerini tartışmakta ve şovenizme karşı bilinçvermeye çalışmaktayız. Ancak yoğun sömürü şartlarıısrarlı bir sendikal çalışmayla birleşince işçilerdedost-düşman ayrımının daha net görülmesine imkansağlamaktadır.

Karşılaştırma açısından şahsım hakkında da dilegetirilen Kürt, Ermeni, terörist gibi ithamlarınTrakya’da Düzce’de olduğu kadar etki yaratmadığını,işçilerin sendikalardan daha fazla haberdar olduğunubelirtebilirim. Ama işçi sınıfının doğuşu ve uyanışı ileyoğun sömürü ve baskı nedeniyle Düzce’de sınıfçatışması daha kapsamlı ve sert geçmektedir.

“Sendikal hareketin durumu mücadeleningelişiminin önünde engeldir”

- Sendikanız Deri-İş dışında bölgede sonyıllarda metal, petro-kimya alanında dadirenişlere tanıklık ettik. Bölgedeki mücadeledinamikleri açısından bugün nasıl bir tablo var.Hareket nasıl ilerliyor

İşçilerin çalışma şartları kötüdür, sömürüyoğundur. İşçilerin bilinçlerindeki korkuörgütlenmenin önündeki engeldir, yoksa işinikaybetme korkusunun maddi temeli aslında zayıftır.Sendikal sebeplerle işten çıkışlar olmaktadır ancakzaten işyerlerinde işe giriş çıkışlar oldukça fazladır,birçok işyerinde zaten keyfi şekilde işçiler çoğuzaman tazminatı olmadan işlerini kaybetmektedir.İkincisi zaten çoğunluk asgari ücret almaktadır, ciddibir maaş alınmadığı için birçok işçi bu maaşı zatenheryerde alabileceklerini düşünmektedirler.

Mücadelenin gelişiminin önündeki bir diğerengel de sendikal hareketin durumudur. Sendikalıişyerlerinin sendikasızlara destek sunmaması vesendikalı işyerinde dahi asgari ücretle çalışmanınyaygın olması sendikanın ilgi görmesine engelolmaktadır.

Bölgede maddi temeller mevcuttur, sağlıklı,planlı bir çalışma ile iyi sonuçlar almak mümkündür.Uluslararası ve ulusal kamuoyunun da etkin şekildedeğerlendirilmesi ile, yereldeki ilerici güçlerleilişkileri geliştirerek ama esas olarak bire bir işçileriörgütleyerek, işyerlerinde komiteler kurarak iyi birdönem açılabilir.

Bölgede her sektörde benzeri potansiyeli görmekmümkündür.

- Bölgedeki mücadelenin geleceğini nasılgörüyorsunuz?

Parçalı mücadeleler, direnişlerin genelliklebaşarısız olması ve sendikal durum işçilerinörgütlenmeye yönelik motivasyonlarınıazaltmaktadır. Sarı, işbirlikçi sendikal anlayışınhakimiyeti işverenle iyi ilişkiler içinde, işçidenkopuk, tabana hesap verme derdi olmayan, işçiyi ülkeve yerel gündemler üzerine seferber etmeyengerçekliği genel bir güvensizlik kaynağıdır.Çalışmalarımızda ne yazık ki birçok işçi dahaöncesinde kötü bir sendikal deneyim yaşadığı içinsendikaya girmeyi reddetmektedir, sendikalarınişverenle işbirliği içinde yalnızca aidat için varolduğu düşüncesi yaygındır.

Yine de çalışma şartları ve nesnel durum sınıfçatışmasının keskinliğini geçerli kılmaktadır. Bunedenle genel bir politik perspektifle ve iyi bir kadroile sürekli ve sabırlı bir çalışma mevcut durumudeğiştirebilir.

“Örgütlenmeyecak fabrika yoktur”

- Bu alanda sınıf temelli yürütülecekçalışmanın imkan ve olanaklar nedir?

İçinden geçtiğimiz dönemde örgütlenemeyecekbir fabrikanın olmadığı kanaatindeyim. Yalnızca alanve işyeri hakkında iyi bir ön çalışma yürütmek,sabırla işçilerle iletişime geçmek ve güven vermekgereklidir. İşçiler küçük yerleşim birimlerindeyaşamakta, belirli servis duraklarından hareketetmektedir. İletişim kurmak kolaydır, önemli olansürekliliği sağlamaktır.

Ortak bir hat izlemek gereklidir. Yerel güçlerle,emekten yana kesimlerle, özellikle sınıf bilincindenhaberdar olan işçilerle bağ kurararak çalışmalarıbirleştirmek, koordine etmek mümkündür. Bir işçiyiüye yaptığımızda eşi, kardeşi, yeğeni başka birsektörde çalışmaktadır. Kendisi Deri-İş’e, kardeşiPetrol-İş’e üye olmaktadır. Bölgede yaygın olan veçoğu kahve de olsa birçok hemşehri derneğindenönemli ilişkiler çıkabilmektedir. Hatta sistem partileriiçinde de yer alan işçi emeklisi veya işçi, temizniyetli insanlara rastlanılmaktadır.

Ancak esas olan işçi örgütlerinin birliğini,yaygınlığını sağlayabilmektir. Örneğin birçoküyemizin eşi ve yakınları başka sendikalara üyeolabileceğinden bu sendikaların tabanında da ilgi vedestek sağlanabilmektedir.

Diğer konularda temel ilkelerimiz geçerlidir,sınıf perspektifiyle, ilkeleriyle harekete geçmektir.

“Esas olan işçilerle sürekli iletişimkurabilmektir”

- Son olarak yakın süreçteki örgütlenme

deneyimleriniz üzerinden ifade edersiniz ne gibigüçlüklerle karşılaşıyorsunuz?

Patronlar kendi aralarında ciddi bir rekabetiçinde olsa da demokratik ve mücadeleci sendikalarakarşı işbirliği içindedir. Devletin kurumları da onlarınyanındadır. İşten atma ve yaygın baskılar gibi geneledair tutumları burada da görmek mümkündür.Fabrikalarda kurulan hiyerarşi ve ilişki ağı insanlarınyoksulluğunun ve çaresizliğinin de sömürülmesinipeşi sıra getirmektedir.

Gizli çalışma genellikle bir süre sonra açığaçıkmaktadır. Buna karşı birçok yöntemle hareketetmek gereklidir. Hem gizli hem açık çalışmalar,yerel çalışma ile ülke genelinde ve uluslararasıalandaki çalışmaları koordine etmek, mümkün olanen geniş kesimle ortaklaşmak, küçük yerlerolduğundan işveren vekillerinin kamuoyu içindeteşhir edilmesi gibi çok yönlü çalışmalaryapmaktayız. Ancak esas olan sürekli şekilde işçilerleiletişim kurabilmektir. Sağlam örgütlülükler ve eğitimbaşka türlü mümkün olmaz.

Deri-İş Sendikası’nın Menemen, Tuzla,Düzce’de de benzeri deneyimleri oldukça fazladır,mücadele deneyimi, kararlılığı vardır ancak genel işçihareketinin yetersizliklerini aşmak, TİS imzalamakkolay değildir.

Son olarak belirteyim, Çerkezköy’de TrextaTR’de başlattığımız çalışma da bunların yanı sırakadın işçilerinin mücadelesi açısından ciddi birdeneyimi biriktirmektedir. Genel şartların yanı sırakadın işçilerin yaşadığı ekstra sorunlar, baba-koca-abinin müdahil olması, kadınların evlerdeörgütlenmesinin ve dışarıda buluşmanın zorluklarımalumdur. Ancak zor da olsa mücadele etmeye kararverdiğinde kadın işçilerin kararlılığı ve ısrarı erkekişçilere nazaran daha yüksektir.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Mas-Daf’ta mücadele sürüyor...

Mas-Daf’taki mücadelede gelinen noktayı direnişin öncülerinden Salih Satılmış’a sorduk.

Mas-Daf’ta aylar boyunca süren kararlı bir direniş gösterdiniz. Mücadeleniz şu anda ne aşamada?Bundansonra ne yapacaksınız?

Ataşehir’deki direniş çadırı misyonunu doldurduğu için kaldırıldı. Çünkü işveren Düzce’de mal çıkarmaya vetezgahları kaçırmaya çalışıyor. Bir şeyi başaramıyorlar. Fabrikayı taşımaya çalıştığı için orada beklemek bizim içinönemliydi. Bu yüzden Ataşehir’deki direnişi buraya taşıdık. Mücadelemiz her şekilde devam ediyor. İstanbul veAnkara’ya yürüyüşler yaptık.

Bunun haricinde Çalışma Bakanlığı’ndan müfettişler geldi ve bu durum bizim açımızdan çok iyi oldu.Mahkememiz, işe iade davamız 20 Ocak’ta görülecek. Patronun tek bir gereçesi vardı, o da kamera kayıtlarıydı.Hakimin reddetmesiyle hayal kırıklığına uğradılar. Bu karar bize de moral oldu. Soğuğa, kışa rağmen kapınınönünde devam ediyoruz ve işimize dönene kadar sürdüreceğiz.

Birçok arkadaşımız kıdem tazminatını aldı ama ihbar, işsizlik parasını alamadı. Bu yüzden birçoğu çalışmakzorunda kaldı. Buna rağmen giriş çıkışlarda yanımıza gelerek bize destek veriyorlar. Halktan destek var.

Direnişimiz nedeniyle camilerde hutbe okutuldu. Hocaların sözlerinin yanında jandarmanın, polisin, valininverdiği sözler tutulmadı. İnsanlar bu duruma uyandı. Tekstil işçisi arkadaşlar yanımıza geldiler. 4 ay maaşalamamışlar, bayramı parasız geçirmişler. İnsanlar bunu gördü ve kapı önü eylemi yaptılar. İçerdeki maaşlarıhemen aldılar. Bir şeyler görmeye başlıyor işçiler, Mas-Daf’ı gözlüyorlar.

İyi tepkiler aldık. İlçelerde, merkezlerde basın açıklamaları yaptı. İşveren Düzce’de işçi bulamadı. Sakarya,İzmit gibi yerlerden insan aramaya başladı. Bizim tepkimizi gören insanlar da, patronun iş tekliflerini reddettilerve mücadelemizi kırmadılar. Ankara yürüyüşümüz sırasında defalarca gözaltına alındık. Bununla ilgilimahkememiz devam ediyor. ILO ve Çalışma Bakanlığı’yla görüşüldü.

Mas-Daf işçileri olarak bu yola çıkmadan önce hangi sendikaya gideceğimizi araştırdık. Hangi sendika bizimhaklarımızı daha iyi korur diye konuştuk. Sarı sendikaların olduğu yerlerde baktık ki, işçiler işten atılıyor,mücadele edilmiyor ve kapı önü eylemi yapılmıyor. DİSK’e ve Birleşik Metal’e baktığımızda ise insanlar iştenatılmıyor dedik. Bu şekilde yola çıktık ve yanılmadığımızı gördük. İyi ki Birleşik Metal’e gitmişiz.

Benim dükkanım vardı ve şu anda baktığımda çok geri kalmışım diyebilirim. Çünkü ben 4 yıl önce başladım.2,5-3 yılım zam almadan geçti. Bu saatten sonra kimse bizi yolumuzdan döndüremez. Ok yaydan çıktı bir kere.

Biz işten atıldığımız ilk günlerde Birleşik Metal MESS’e karşı greve hazırlanıyordu. Patron nabız yokluyordu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 28: SY Kızıl Bayrak 11-49

HMS Makine’de işten atılan ve fabrika önündedirenişe geçen işçilerle mücadele süreçleri üzerinekonuştuk.

- HMS Makina ile ilgili bilgi vererek, çalışmakoşullarınızdan bahseder misiniz?

- HMS Makina tedarikçi bir firma. Uçak, gemi vetraktör parçaları üretiyor. 12 yıllık bir firma. TürkSilahlı Kuvvetleri’ne parça üretiyor çoğunlukla. Enbüyük müşteriler TAİ ve Roketsan. Üretiminin %90’ınıbu şirketlere yapıyor. Ayrıca Aselsan’a ve yurt dışındakiönemli firmalara da üretim yapıyor. Fabrikada azsayıda kadın işçi olmakla birlikte çoğu genç ve erkekişçilerden oluşan 125 işçi çalışıyor. 07.00-15.00 ve15.00-23.00 olmak üzere 2 vardiya halinde çalışıyoruz.

-Neden sendikalaştınız, talepleriniz nelerdi?- HMS Makina’da 2005 yılında bir sendika

çalışması daha olmuştu. O zaman da çoğunluğusağlamıştı sendika. Ancak ustalardan birisi, “Benimçocuğumu tehdit ediyorlar” diyerek düşüp bayılınca işyerindeki diğer işçi arkadaşlar da korkup sendikadanistifa etmişler. Yani bu ikinci girişimimiz.

Neden sendikalaştık? Çünkü, iş yerinde manevi vemaddi sorunlarımız var. İş yerinde molalardaoturabileceğimiz tabure, bank gibi birşey yok. Yerekarton serip oturuyoruz. Tabii biz kalkınca oralardakedi, köpek, fare geziniyor. Yukarıdakiler de klimalıodalarında oturuyorlar. Bize değer verilmediğinidüşündük. Ayrıca ücretlerimiz düşüktü. 5 yıllık işçi 850lira maaş alıyordu. Yeni giren işçilerden 1.250 lira maaşalan vardı. Bu da bizi rahatsız ediyordu. İlk tepkilerböyle başladı. Yani biz iyi bir çalışma ortamı ve iyi birmaddi kazanç istiyoruz. Bize değer verilmesiniistiyoruz.

-Sendikalaşma süreci nasıl gelişti, bu süreçtekarşılaştığınız güçlükler nelerdi?

- Tüm bu olaylardan sonra üç arkadaş birarayageldik. Bir komite kurduk. Beraber tartışıyor,kararlarımızı ortak alıp uyguluyorduk. Bu çalışmadaeski arkadaşlar yoktu. O zamanki çalışmayı yürütenarkadaşlar farklıydı. 2005’teki çalışma biraz açıktanyürümüş, erken teşhir olmuştu. Biz işi daha sıkı tuttuk.İşyerlerinde iş konuşuyor gibi yapıyorduk. Daha çokdışarıda, kahvelerde toplanıyorduk. Biz önce bir

araştırma yaptık. Büyüklerimize de sorduk. HerkesBirleşik Metal-İş Sendikası dedi. İşçinin hakkını en iyisavunan sendikanın bu olduğunu söylediler. Biz dedaha sonra sendikayla ilişkiye geçtik. Eylül ayınınbaşında üyeliklere başladık ve 29 Eylül 2011 tarihinde90 üyeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nayetki başvurusunda bulunduk. İçerideki arkadaşlarçalışmayı başlatanlara çok güveniyorlardı. “Bunlar bizisatmaz, yarı yolda bırakmaz“ diyorlardı. Onların doğrudüşündüğünü ispatladık. Bu güven sayesinde kısasürede sayıyı tamamladık.

Bundan sonra baskıyla karşılaştık. İdareyle bir kerebu konu üzerine konuştuk. Bizi çağırdılar. İmalı yollabizim grup kurduğumuzu, adamlarından bu haberialdıklarını ve bu işten vazgeçmemizi söylediler.İstedikleri olmayınca yöntem değiştirdiler. Birkeresinde yine konuşuyorduk. Sadece sözlütartışmaydı. Ama bizim küfür, hakaret ve darpeylemleri yaptığımızı söylediler. Polise şikâyet ettiler.Karakola gidip ifade verdik. Patronun adamının darpraporu almaya yalnız gitmemesini, yanında bir polismemurunun gönderilmesini istedik. Ama bize yeterlipolis memuru olmadığı için gönderemeyeceklerinisöylediler. Adam da kolunu ve bacağını kendisiyaralayarak iki günlük rapor aldı. Daha sonra bununasıl yaptığını bize ayrıntılarıyla anlattı. Tüm buolaylardan sonra iş kanununun 25/2(b) maddesinedayanarak biz kapıda bekleyen 3 işçiyi ihbarsıztazminatsız işten çıkardı.

-Son olarak neler söylemek istersiniz?-23 Aralık çarşamba gününden beri kapı önünde

direnişteyiz. Burada yalnız değiliz. Çiğli Organize’debulunan ve sendikamızın örgütlü olduğu Totamak, ZFLemforder ve Schneider Elektrik fabrikasından işçiarkadaşlar ziyaretimize geldi. Buradaki yemek, çay v.sihtiyaçlarımız sendikamız tarafından karşılanıyor.Bazen burada yiyoruz, bazen Totamak ve ZF’yegidiyoruz.

Emeğimizin arkasındayız. Haklı olanın her zamankazanacağına eminiz. Direne direne kazanacağız.Kazanacağımızdan hiç kuşumuz yok. Amacımız işlerinkötüye gitmesini sağlamak değil, içerideki koşullarıniyi ve sağlıklı olması. Başka bir şey değil. Yani insancayaşamak ve insanca çalışmak!

Kızıl Bayrak / İzmir

Dünya28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

HMS işçileri: “Direne direnekazanacağız!”

HMS Makine’de direniş

İzmir Çiğli’de Atatürk Organize Sanayi’nde kurulubulunan HMS Makine fabrikasında Birleşik Metal-İşSendikası üyesi 3 işçi, 20 Aralık 2011 tarihi itibariyletazminatsız olarak işten atıldı. Atılan işçiler fabrikaönünde direnişe başladı.

Birleşik Metal-İş Genel Yönetim Kurulu, yasal vemeşru bir talebin karşısındaki uygulamalara gerekenher türlü yanıtı vereceğini duyurdu.

Sendika, HMS Makine’de çalışan işçileri üyeyaptıktan sonra çoğunluk tespiti için ilgili bakanlığabaşvurdu ve bakanlıkça 29 Eylül 2011 tarihindeçoğunluk tespiti yapıldı.HMS patronunun çoğunluk tespitine itiraz etmesiyledevam eden dava sürecinde 3 işçi işten atıldı.

Fabrikada çalışan sendika üyesi işçiler üzerindekiistifa baskılarının sürdüğünü belirten sendika, butablonun, işyerinde çalışan üyeleri daha da motiveettiğini ve doğru yolda olduklarını gösterdiğini ifadeetti.

3 üyenin ve sendikalaşma mücadelesi veren100’ün üzerindeki işçinin bu haklı davalarındaherkesi dayanışmaya çağıran sendikanın açıklamasışu sözlerle sona erdi:

“Biz DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası olarakböylesine yasal ve meşru bir talebin karşısındagördüğümüz uygulamalara gereken her türlü yanıtıvereceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.”

BDSP’den Hugo Bossziyareti

İzmir Gaziemir Serbest Bölge’de kurulu bulunanHugo Boss fabrikasında işten atmalara karşı direnenişçilere İzmir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformuçalışanları ziyaret gerçekleştirdi. ESBAŞ önündetoplanan sınıf devrimcileri “Hugo Boss işçisi yalnızdeğildir! / Zafer direnen emekçinin olacak! / BDSP”ozaliti ve BDSP flamaları ile direniş alanına doğruyürüyüşe geçtiler.

Direniş tüm sınıfın gündemine sokulmalıdır!Direniş alanında BDSP adına yapılan konuşmada

sermayenin sınıfa karşı ciddi bir saldırı dalgasıyükselttiği ancak buna karşı çıkan seslerin henüz çokcılız olduğu söylendi. Saldırılara karşı mücadelegörevine dikkat çekildikten sonra tekstil sektörünündurumundan bahsedilerek TEKSİF’in Roteks’te veHugo Boss’ta yürüttüğü mücadelenin önemivurgulandı. Konuşmada Hugo Boss direnişinineksiklerine de dikkat çekilerek henüz kamuoyunungündemine yeterince getirilememesinin altı çizildi.Bunun için tüm ilerici, devrimci öncü işçilerle birlikteortak birleşik mücadele yürütülmesi gerektiğianlatıldı.

Yapılan konuşmanın ardından Tekstil İşçileriBülteni çalışanları, bir süredir direnişe destekamacıyla bastırdıkları dayanışma kartlarınınsatışından elde edilen 700 TL’yi destek amacıylaişçilere verdiler.

Dirıniş alanında sohbetler gerçekleştirildi.İşçiler şu ana kadar süreci sakin ördüklerini ancak

yılbaşından sonra daha çetin bir mücadele örmeyiamaçladıklarını sıklıkla ifade ettiler.

Servis çıkışı yapan işçilerin karşılanmasınınardından ziyaret sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 29: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29

Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası(TÜMTİS), uluslararası kargo devi UPS’de yürüttüğüsendikal örgütlenme mücadelesini toplu iş sözleşmesi iletaçlandırdı.

Yaklaşık 2 yıldır süren örgütlenme çalışmasıtamamlanarak, TÜMTİS üyesi 3000 işçi adına 22 Aralık2011 tarihinde UPS Ünsped Paket Servisi Tic.Ve San.A.Ş. ile Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalandı. UPSkargoda ve Türkiye’de faaliyet gösteren çok uluslu kargoşirketleri arasında bir ilk olan bu sözleşme, sendika üyesiişçilerin tamamına yakınının onayı alınarak imzalandı.

Örgütlenme çalışmaları sürecek

Sendika, başta üyeleri olmak üzere örgütlenmemücadelesi boyunca maddi ve manevi destek sunan,basın açıklamalarına katılan sendikalara, emekörgütlerine, Türk-İş’e, siyasi partilere, demokratik kitleörgütlerine ve örgütlenme çalışmasını haber yapan medyakuruluşlarına; uluslararası üst örgütleri ITF ve ETF’ye;dünyanın pek çok ülkesinden destek olan ITF ve ETFüyesi sendikalara ve Teamsters sendikasına teşekkür etti.

Sosyal ve ekonomik kazanımlar

Sözleşme ile üyelerin mevcut ücretlerine net 140 TLseyyanen zam yapılırken bir aylık ücretleri tutarındaikramiye verilmesi hükme bağlandı. Toplam ücretlere netolarak %30 ile % 50 arasında değişen oranlarda zamyapıldığını açıklayan TÜMTİS Merkez YönetimKurulu, fazla çalışma ve hafta tatilinde çalışma halindefazla mesai ücretinin % 60 zamlı ödeneceğini, ulusalbayram ve dini bayramlarda üyelerin çalıştırılmasıdurumunda 2 yevmiye tutarında fazla mesai ücretinin%100 zamlı olarak verileceğini duyurdu.

Diğer resmi tatil günlerinde çalıştırma durumunda ise1,5 yevmiye tutarında fazla mesai ücreti verilecek.

İmzalanan sözleşmeyle, alt işverene bağlı olarakçalışan sendika üyesi 187 işçinin kadroya alınması dakararlaştırıldı.

Sözleşme ile sosyal haklarda elde edilen kazanımlarınbazıları şöyle:

- İşyerinde yemek yiyemeyip dışarıda yemek zorundaolan üyelere verilen yemek ücretlerine net % 50 zam,

- Üyelerin öğrenimlerine devam eden her bir çocuğu

için her sözleşme yılında bir defaya mahsus olmak üzerefarklı miktarlarda net öğrenim yardımı yapılması,

- Yeni evlenen üyelere 1.000,00 TL. net evlenmeyardımı, eşlerin her ikisinin aynı işyerinde çalışmasıhalinde yardımın, her iki çalışana da ödenmesi

- Üyelerin eşinin ve kendisinin doğum yapmasıhalinde, 2 çocuk ile sınırlı olmak kaydıyla her çocuk içinişverence 1 çeyrek altın doğum yardımı,

- Sözleşmenin birinci yılında 300,00 TL. net yakacakyardımı,

- İşçinin kendisinin vefatı halinde 1.500 TL.; eş,çocuk, anne, baba ve kardeşinin ölümü halinde 500 TL.;işçinin iş kazası sonucu ölmesi halinde 3.000 TL. netyardım,

- Kurye ve hat şoförlerine verilen giyecek yardımınaek olarak yazlık ve kışlık birer çift ayakkabı verilmesi

- Servislerden yararlanamayan üyelerin işe gidiş-dönüş ücretleri, belediye otobüs taşıma ücretlerininişverence karşılanması

- Şehir içi görevlere kalan hat sürücülerine seferbaşına verilen 10 TL. 15 TL’ye çıkarıldı.- Çalışma süreleri 5-10 yıl arasında olan üyelere 23 işgünü, 10 yıldan fazla olan üyelere 30 iş günü yıllık izinverilmesi

- Üyelerin evlenmesi durumunda 5 gün, eş veçocukları ile ana babasının ve kardeşlerinin ölümühalinde 4 gün, kayınvalide veya kayınpederi ölmesihalinde 2 gün, eşinin doğum yapması durumunda 3 gün,bakmakla yükümlü olduğu kimselerin oturduğu yerinyangın, sel, heyelan ve deprem gibi olaylara maruzkalması halinde 7 güne kadar ücretli izin verilmesi

UPS’de 3 bin üye adınasözleşme

Sayı: 2011/48 * 23 Aralık 2011

Hera Tekstil’deeylem

Afyonkarahisar’da kurulu Hera Tekstilfabrikasında Türkiye Tekstil Örme ve GiyimSanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) üyesi işçilerinişten atılması fabrika önünde yapılan eylemleprotesto edildi. 20’ye yakın sendikalı işçinin,disiplin kurallarına uymadıkları gerekçesi ileişten çıkarılmasına tepki gösteren TEKSİF’eTürk-İş ve KESK’e bağlı sendikalar destek verdi.

Basın açıklamasını okuyan TEKSİFÖrgütlenme Daire Müdürü AsalettinArslanoğlu, örgütlenme çalışmalarınageçtiğimiz nisan ayında başladıklarını söyledi.Asalettin Arslanoğlu 300’e yakın üyelerininbulunduğu firmanın sendikaya üye olanişçilerekarşı sürekli baskı uyguladığını belirterek“İşyeri yönetimi arkadaşlarımıza sendikadanistifa etme konusunda baskı yaparak, onlarınoter masraflarını karşılamak suretiyle istifaettiriyorlar” dedi.

Türk-İş İl Temsilcisi Muharrem Uslu’nun dasöz aldığı eylemde sendikaların temsilcileritarafından eylemlerini takip eden işçilerekaranfil dağıtıldı.

Düsseldorf’ta GEAönünde eylem

Almanya merkezli GEA Konsorsiyum’unGebze’de bulunan üretim tesislerinde 70işçinin işten atılması 21 Aralık günü şirketinDüsseldorf’ta bulunan genel merkezi önündeprotesto edildi. Eyleme, IG Metall Düsseldorf-Neuss, Ver.di NRW Eyalet Yönetimi, Ver.diFederal Göçmenler Komisyonu, NGGDortmund, IG BAU Duisburg, IG BAUDüsseldorf, IG BAU Köln, DGB Kfefeld, FordVK, Hochtief BR-Köln- Linkspartei NRW ilegöçmen örgütlerinden DİDF ve ATİF katıldı.

Protesto eyleminde yapılan konuşmalarda,işçilerin yeniden işe iadeleri talep edildi,Birleşik Metal-İş’in fabrikada yetkili sendikaolarak kabul edilmesi ve GEA Yönetimininsendikanın yetkilileriyle derhal görüşmemasasına oturması istendi. GEA yönetiminin,Gebze’de işçilere karşı acımasız, sendikalarınakarşı ise tahammülsüz olduğu vurgulandı.

GEA işçileriyle dayanışmayı örgütlemek veAlmanya’daki demokratik kamuoyunubilgilendirmek üzere hazırlanan bildiriler GEAYönetimine ve GEA Birleşik İşçi Temsilciliği’neiletilmesi için GEA işçi temsilcisine verildi.

Katılımcılar GEA işçileriyle dayanışmanınAlmanya genelinde yaygınlaştırılması içinönümüzdeki günlerde IG Metall veUluslararası Metal Sendikaları Federasyonuile görüşülmesi ve Ocak ayı içinde daha genişkatılımlı bir eylem yapılmasını önerdiler.

“Emek’le sermaye uzlaşmayacak!”Emek Sineması’nın yıkılmak istenmesine karşı biraraya gelen sinema emekçileri, aydınlar, sanatçılar ve ilerici güçler24 Aralık günü İstiklal Caddesi’nde kitlesel ve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

İstanbul Kültür Sanat Varyetesi, Beyoğlu için Mücadele İnisiyatifi, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), SinemaEmekçileri Sendikası (SİNESEN), İşçi Filmleri Festivali, Yeni Sinema Hareketi, İMECE-Toplumun ŞehircilikHareketi, Kamusal Sanat Laboratuvarı’nın çağrısıyla Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan binlerce kişi, “Emek’lesermaye uzlaşmayacak!” pankartı arkasında Emek Sineması önüne kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında İstiklal Caddesiüzerinde bulunan Starbucks da bir süreliğine işgal edildi.

“Yıkmak istiyorlar, yıktırmıyoruz!”Beyoğlu’ndaki kentsel dönüşümün simgelerinden olan Demirören AVM önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Aralarında Nurgül Yeşilçay, Mehmet Ali Alabora, Tarık Akan ve Harun Tekin’in de bulunduğu çok sayıda

sanatçının da destek verdiği basın açıklamasında, Emek Sineması’nın yıkılması projesiyle ilgili daha önce alınanyürütmeyi durdurma kararının geçtiğimiz günlerde İstanbul 9. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildiği hatırlatıldı.Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yenileme ve Anıtlar Kurulu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Beyoğlu Belediyesi ve İstanbulBüyükşehir Belediyesi’ne, tarihi ve kültürel bir miras olan Emek Sineması’nı korumadıkları için hesap vermeçağrısının yapıldığı açıklama “Yıkmak istiyorlar, yıktırmıyoruz!” sözleriyle son buldu.

Açıklamanın ardından Emek Sineması’nın bulunduğu sokağa geçen kitle sabaha dek sürecek “Emek nöbeti”eylemine başladı.

Page 30: SY Kızıl Bayrak 11-49

Gözaltında polis tarafından katledilen Nijeryalı FestusOkey’in ölümüyle ilgili görüntü kayıtları ilk kez günyüzüne çıktı. Okey, 20 Ağustos 2007’de karakola girdikten19 dakika sonra ağır yaralı halde çıkarılıyor.

Dosyadaki resimlere göre Okey, saat 17.47’de sivilgiyimli bir polisin eşliğinde, elleri kelepçeli halde BeyoğluPolis Merkezi’ne getiriliyor. Saat 18.06’da ise Okey, bukez iki sivil polisin kucağında, ağır yaralı halde karakoldançıkarılıyor. Polislerden birinin sanık Cengiz Yıldız olduğudüşünülüyor. Okey, Taksim İlkyardım Hastanesi’ndeyaşamını yitirmişti.

İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13 Aralık 2011tarihinde görülen karar duruşmasında, sanık polis CengizYıldız’a TCK’nın 85. maddesi gereğince ‘taksirle ölümesebebiyet vermek’ten 4 yıl 2 ay hapis cezası verilmişti.

Bu karara duruşma savcısı Mehmet Nuri Gür itiraz etti.Savcı Gür bir gün sonra Yargıtay’a iletilmek üzere sunduğu

temyiz dilekçesinde, ölümün sanık polisin nezaretkurallarına uymaması ve temkinli davranmamasındankaynaklandığını savunarak ceza miktarının arttırılmasınıistedi. Savcı Gür, ‘bilinçli taksir’ uygulanması gerektiğinibelirtti.

TCK’daki ilgili madde, verilen cezanın 1/3’ten yarıoranına kadar arttırılmasını öngörüyor. Buna göre 4 yıl 2 aydiye kesilen ceza, 6.5 yıla kadar yükselebilecek.

Mahkeme karar için yıllarca oyaladı

Festus Okey’in öldürülmesinden sonra, atış mesafesinibelirleyecek olan eldeki tek delil olan Okey’in gömleğikaybedilmişti. Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14Şubat 2008’de görülen ikinci duruşmada, sanık polisCengiz Yıldız’ın avukatı, “Bunun adı Festus Okey değil,

kaçak vizeyle gelmiş, adını Okey koymuşlar” deyinceyargılamanın seyri değişmişti. Mahkeme, o duruşmadaOkey’in kimliğiyle ilgili Nijerya Büyükelçiliği’nden bilgialınmasını istedi. Dışişleri Bakanlığı, Nijerya hükümeti veBeyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki yazışmalar3.5 yıl sürdü. Her bir duruşma, Nijerya’dan beklenen evrakdosyaya ulaşmadığı için ertelendi.

Avukata dava, yüzü aşkın kişiye soruşturma

Evrak ulaşmadığı için Okey’i temsilen hiçbir avukat budavada hazır bulunamadı.

İlk günden beri davayı takip eden Avukat Güray Özhakkında, mahkemenin tavrını eleştirince, ‘yargıyıetkileme’ iddiasıyla 4.5 yıla kadar hapis istemiyle davaaçıldı. Ayrıca müdahillik talebinde bulunan üç avukat veGöçmen Dayanışma Ağı’na üye 100’ü aşkın kişiyesoruşturma başlatıldı.

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/49 * 30 Aralık 2011

Festus cinayetinin görüntüleri

Bakanlıktan “katil devlet” itirafı İçişleri Bakanlığı, gözaltında kaybedilen Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerin

ailesi tarafından açılan tazminat davasına verdiği yanıtta, Efeoğlu kardeşlerinkatilinin devlet olduğunu itiraf etti. Bakanlık “İki kardeşin mezar yerleri deİstanbul’da” dedi.

Efeoğlu Ailesi, İHD Bursa Şube Başkanı Avukat Mustafa Yağcı aracılığıylaİçişleri Bakanlığı aleyhine tazminat davası açmıştı. Bursa Asliye HukukMahkemesi’nde açılan davada çocuklarının gözaltında kaybedildiğini vebunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “insanlığa karşı işlenen suç” olaraktanımlandığını belirtmişlerdi. Efeoğlu Ailesi 800 bini manevi olmak üzeretoplam 820 bin lira tazminat istemişti.

Ailenin başvurusunun ardından İçişleri Bakanlığı Bursa Asliye HukukMahkemesi’ne iki dilekçe gönderdi. Bakanlık’tan gönderilen her iki dilekçedede “...dava konusu olay, idarenin eylem ve işlemlerinden kaynaklanmaktadır”ibaresi yer alıyordu. Dava konusu olay iki üniversite öğrencisinin gözaltındakaybedilmesi olduğuna göre İçişleri Bakanlığı iki kardeşin kaybedilmesininsorumlusunun devlet olduğunu kabul etmiş oldu. Bakanlık, “kayıp olduğuiddia edilen kişilerin kabirlerinin İstanbul’da olması” gerekçesiyle yetkiitirazında bulundu. Bu ifade de Efeoğlu kardeşlerin öldürüldüklerinin ve

İstanbul’a gömüldüklerinin itirafı oldu. Avukat Yağcı ise mahkemeye başvurarak davanın kabul edilmesi talebini tekrarladı. Yağcı, Bakanlık’ın

yanıtlarını hatırlatarak “Davalı, zorla kaybedilip, öldürülüp, gömülen Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerin mezarlarınıgöstermelidir. Bu ikrar ile de Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerin öldürüldükleri anlaşılmaktadır” dedi.

Çarkın da itiraf etmişti

Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Ayhan Efeoğlu 6 Ekim 1992 tarihinde, İstanbul Teknik Üniversitesiöğrencisi Ali Efeoğlu da 5 Ocak 1994 tarihinde gözaltına alındı ve kaybedildi. Kısa bir süre önce ise Ayhan Çarkın,Ayhan Efeoğlu’nu bizzat kendisinin gömdüğünü itiraf etmişti. Çarkın, “Cumartesi Anneleri 16 yıl önce kaybolançocuklarını arıyor. Ölüsünü veya dirisini görmek istiyorlar. Bunlardan Ayhan Efeoğlu’nu bizzat ellerimle gömdüm.Bana şu bombayı imha et diye paket verdiler. Götürdüm içerisinden insan çıktı. Bu şahsın Ayhan Efeoğlu olduğunuöğrendim. Domuzbağı ile bağlanmış bir vaziyetteydi. Onun cesedinin bulunduğu yeri de gösterebilirim” demişti.

Füze kalkanıprotestosuna polisterörü a

Çanakkale Gençlik Derneği Girişimi’nin“Füze kalkanı değil demokratik lise istiyoruz”kampanyası kapsamında üç gün boyuncasürdürdüğü eylemlere polis terörü damgasınıvurdu.

Birinci gün; Saat Kulesi önünde pankart açıpçadır kurarak basın açıklaması yapmak isteyenöğrencilere polis biber gazı ve coplarla saldırdı.Saldırı sonucunda Çanakkale Gençlik DerneğiGirişimi üyeleri ile onlara destek veren EkimGençliği, Demokratik Gençlik Hareketi, GençlikMuhalefeti ve Yeni Demokrat Gençlikçalışanlarının da bulunduğu 21 öğrencigözaltına alındı.

Polis saldırısı emek ve meslek örgütleri ileilerici ve devrimci güçler tarafından yapılanbasın açıklaması ile protesto edildi.

İkinci gün; Cumhuriyet Meydanı ve CumaPazarı civarında çadır kurulmusı üzerine polisyine gözaltı terörüne başvurdu. Saldırılarsonucunda aralarında YDG ve SGD’lilerin debulunduğu 13 öğrenci gözaltına alındı.

Üçüncü gün; 60. Yıl Parkı’nda çadır kuranÇanakkale Gençlik Derneği Girişimi üyesi 5 kişigözaltına alındı. Polis terörü yine pervasızcasürdürüldü. Yaşanan olayların teşhiri için basınaçıklaması ve yarım saatlik bir oturma eylemiyapıldı. Aralarında Ekim Gençliği’nin debulunduğu ilerici ve devrimci kurumların destekverdiğiaçıklama halaylar ve sloganlarlasonlandırıldı.

Dördüncü gün; Saat Kulesi önüne gelenÇanakkale Gençlik Derneği Girişimi üyeleri vearalarında Ekim Gençliği’nin de bulunduğudestekçi kurumlar, alan kapatma kararının keyfiolduğunu, basın açıklaması yapmanındemokratik ve anayasal bir hak olduğunu vealanın keyfi bir kararla kapatılamayacağınıbelirtti. “Yolu kapatmaya devam edersenizmüdahale ederiz” tehdidini savuran kollukgücü, kararlılık karşısında ablukayı kaldırdı.

Basın açıklaması Saat Kulesi alanında yapıldı.Eylem sırasında sivil bir faşistin provokasyongirişimi de soğukkanlılıkla önlendi.

Olaysız bir şekilde biten basın açıklamasınınardından, alana tekrar gelen Çanakkale GençlikDerneği Girişimi üyeleri çadırlarını Saat Kulesiönünde kurdular. Yaklaşık 15 dakika sonra çadırkuran öğrencilere müdahale eden polis, 5 kişiyigözaltına aldı. Çanakkale EmniyetMüdürlüğü’ne götürülen öğrenciler akşamsaatlerinde serbest bırakıldı.

Ekim Gençliği / Çanakkale

24 Aralık 2011 / Canakkale

Page 31: SY Kızıl Bayrak 11-49

Sağlık Bakanlığı, KESK’e bağlı sendikaların 21Aralık’ta gerçekleştirdiği iş bırakma eylemi nedeniylesağlık hizmetine ulaşmakta sıkıntı yaşayanvatandaşların, şikâyetlerinin hassasiyetledeğerlendirileceği ve gerekli işlemlerin yapılacağınıbildiren yazılı bir açıklama yaptı.

Sağlık çalışanlarına dönük bu açık tehdit sermayedevletinin uzun bir süredir her hak arama eyleminekarşı gösterdiği saldırganlığa yeni bir boyut getirmişoldu. Her gün yeni yasalarla emekçilerin sosyalhaklarını budayan, güvencesiz ve sağlıksız yaşamayamahkûm eden, sağlıkta yaptığı dönüşümle sağlıkhakkını paralı hale getiren sermaye devleti, bu eylemlegüya “mağdur” olan vatandaşlarını düşünüyor. Greveçıkmayan hekimlere teşekkür etmeyi unutmayanSağlık Bakanlığı, sadece kendisi için değil aynızamanda, hastanelerde mağdur olan hastaları için“GöREV”e çıkan hekimlere ise kin ve nefret kustu.

21 Aralık’ta greve çıkan sağlık emekçileri “ParasızEğitim-Parasız Sağlık”, “Sağlık Haktır Satılamaz”sloganlarını haykırıyorlardı. Bu talepler hekimlerinsadece kendi hakları için değil aynı zamanda parasıolmadığı için tedavi göremeyen, ilaç alamayan,hastane kapılarında ölüme terk edilen hastaların haklarıiçin de mücadele ettiklerini göstermektedir. Buradanbakıldığında tüm işçi ve emekçileri ilgilendiren birsorun karşısında greve çıkan hekimler SağlıkBakanlığı’nın hedefi haline gelmiştir. Grevde ortayakonulan taleplerin bir yanı toplumu ilgilendirentalepler iken bir yanı da hemşiresi ve doktoruyla sağlıkçalışanlarına dayatılan kölece çalışma koşullarıdır.Ancak bu sorunlar doğrudan sağlık hizmetininniteliğini düşürdüğünden dolayı hizmettenyararlananların da sorunu olmaktadır.

Hastaneleri ticari bir işletme gibi işleten sermayeuşağı AKP hükümeti sağlığı paralı hale getirirkensağlık çalışanlarına da kölece çalışma koşullarınıdayatmaktadır. Bırakalım devletin hiçbir sosyalgüvencesi olmayana sağlık hakkı vermesini bugünsosyal güvencesi olanlar dahi para vererek sağlıktanyararlanmak durumunda bırakılmaktadır. Yeşilkartlıların kartları iptal edilmekte, ilaçlara sınırlamagetirilmektedir. Tüm bu uygulamalar karşısında SağlıkBakanlığı işçi ve emekçilerden aynı zamanda onların

hakları için de mücadele eden sağlık çalışanlarınınşikâyet edilmesi istenmektedir.

Gelinen aşamada sağlık bir hak olmaktançıkarılmıştır. Kapitalist devlet doğasına uygun olarakinsani bir hak olan sağlığı metalaştırmaya çalışırken,performans sistemiyle de doktorlar robotlaştırılmakistenmektedir. Sağlık sistemindeki çarpıklığın birsonucu olarak hastanelerde bir dizi sorunyaşanmaktadır. Tedavi olmak için hastaneye gidenvatandaşlar sağlık sisteminden ileri gelen bir sorunyaşadığında tepkilerini doktorlara, hemşirelereyöneltmektedir. Çünkü sistemin işleyişindenkaynaklanan sorun doktorun ya da hemşirenin yarattığıbir sorun olarak görülebilmektedir.

Oysa sorunun kaynağı yasaları çıkaran hükümet,onu uygulayan Sağlık Bakanlığı, tüm bunların hizmetettiği sermaye ve en temelinde de kapitalist sistemdir.Sorun bu bütünlükten kopartıldığında aslında buuygulamalardan bir yönüyle mağdur olan sağlıkçalışanları hedef haline gelmektedir.

Bizler de bu ülkede yaşayan duyarlı emekçilerolarak Sağlık Bakanlığı’nın çağrısına cevap veriyor,“şikâyet”lerimizi dile getiriyoruz. Burada suçlu olanıgreve çıkan doktorlar olarak görmediğimizi belirterek“şikâyet”imize başlamak istiyoruz.

Siz yaşanan sorunları ya görmüyorsunuz, ya dagörmek istemiyor kör taklidi yapıyorsunuz. O“düşündüğünüz”, şikâyetçi olun dediğiniz emekçilerher gün hastanelerde bu sorunun katmerlisini yaşıyor.Binlerce insan asıl sizin sağlık politikanızdan“şikâyetçi”. Saatlerce sıra bekliyor, sağlık hakkındansizce “ücretsiz” yararlanıyor fakat eczaneye ilacınıalmaya gittiğinde muayene parası ödüyor. İlaçlarıhayati, hastalıkları kronik olan kanser ve şekerhastalarının son süreçte yaşadığı ilaç sıkıntısı sizin ilaçtekellerini koruyup kollayan politikalarınızın eseridir.Her geçen gün reçete parası vb. uygulamalarla adımadım sağlığı piyasa mantığıyla satıyorsunuz. Ya dayine sizin algınızla “çözüm” insanların hastaneye hiçgidememesi ise haklısınız kimse hastaneye gitmezsedoğal olarak bir sorun kalmaz, sıra olmaz, metrelercekuyruklar oluşmaz…

2012’de yeşil kartlılar için düşündüğünüzdeğişikliğin de hak gaspından başka bir şey olmadığı

çok açık. Yeni yıl itibariyle yeşil kart sahiplerini SosyalGüvenlik Kurumu kapsamına alacağınızı söyleyerekikiyüzlülükte sınır tanımadığınızı göstermişoluyorsunuz. Yeşil kart sahipleri sağlık koşullarındankaynaklı çalışamayan, iş bulamayanlardan oluşuyorbüyük ölçüde. Herhangi bir geliri olmayan bu insanlaraSGK’ya prim ödeme zorunluluğu getiriyorsunuz, amaSGK kapsamına alıyoruz diyerek sanki primödemeden sağlık hakkından yararlanabileceklermişgibi sunuyorsunuz. Bu insanların primleri ödeyecekparası olsa bir sürü banka zaten bireysel emeklilikhizmeti veriyor.

Velhasıl her yerinizden yalan ve riyakârlık akıyor.Siz bu meziyetlerinizi kullanarak sorunun kaynağıolduğunuz gerçeğini bugün için saklayabiliyorsunuz.Gücünüzü kullanarak doğruyu söyleyen insanlarıtehdit edebiliyorsunuz. Fakat bu kesinlikle sonsuzakadar gitmeyecek, ne kadar geciktirseniz de sonunuzhak ettiğiniz çöplük olacaktır.

Sağlık emekçileri onlarca hastaya bakmak içindidinip duruyor, bir günün içine yüzü aşkın hastanınmuayenesini sığdırmaya çalışıyor. Yataklı servislerdeçalışanlar 24 saat nöbet tutuyor. Dikkati dağılıp birhata yaptığında kolayından uyarı, meslektenuzaklaştırma verilebiliyorsunuz. Sözde insanlarınsağlığını düşünüyorsunuz fakat sağlık emekçilerininher hatası insan hayatına mal olabilecek niteliktedir.Madem o kadar “vatandaşınızı” düşünüyorsunuz birzahmet bunları da düşünüverin...

Bugün karşı karşıya getirdiğiniz doktorlar vehastalar, aslında sizin sorunlarınız altında ezilen herkesbirleşmeyi öğrenecek mutlaka. O yarattığınız yapaykutuplaşmalar son bulacak, nabza göre şerbetpolitikalarınız tutmayacaktır.

Evet Sağlık Bakanlığı’na “şikâyet”lerimizibildiriyoruz derken kelimeyi hep tırnak içindekullandık. Bu yazıda amacımız Sağlık Bakanlığı’nacevap vermektir. Şikâyet sözcüğü nihayetindeyakınmayı ve kendisini dışta tutarak sorununa çözümbulmak için başkalarından medet ummayı anlatır.Emekçiler olarak yaşadığımız tüm sorunlar karşısındaşikâyet değil mücadele etmeliyiz. Sorunlarımızınçözümü ancak mücadele ile mümkündür çünkü.

Sincan’dan bir işçi

Eskişehir Kent Muhalefeti, 19-21 Şubat 2010tarihleri arasında Adalar Migros önünde TEKELdirenişine destek olmak amacıyla bir eylemgerçekleştirdi. Bu eylemde horon çeken ve sloganatan eylemcilere ise ceza yağdı.

Mutlukan Muti, Derya Altundağ, Ali EmreMazlumoğlu, Emre Soyaslan, Gülşah Öztürk,Handan Ustabaş ve Mustafa Şahin’e, Tayyip

Erdoğan’a hakaret içeren sloganlar attıklarıgerekçesiyle 11 ay 20’şer gün hapis cezası verildi.Özgür Mısırlıoğlu’na da 7.5 bin lira para cezasıkesildi. Mahkeme para cezası hariç diğerlerinierteledi.

Erdoğan’ın avukatı Muhammer Cemaloğlutarafından açılan davada tek delil polis tarafındançekilen video görüntüleriydi.

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Şikayetlerimizi bekleyen Sağlık Bakanlığı’na yanıtımız:

Şikayet değil mücadele edeceğiz!

Mamak İşçi Kültür Evi (MİKE), aylık film gösterimlerine 25Aralık günü Charlie Chaplin’in ‘Modern Zamanlar’ filmi ile devametti.

Chaplin’in ölüm yıldönümü vesilesiyle gösterilen film ekonomikkrizi ve bunun etkilerini anlatıyor. Müzikleri Chaplin’e ait olan film,sanatçının komedi ve toplumsal sorunları bir arada başarılı birbiçimde işleyebildiğini gösteriyor.

MİKE’de ‘Modern zamanlar’‘Erdoğan’a hakaretten’ ceza

Page 32: SY Kızıl Bayrak 11-49