316
T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI NECATİ CUMALI’NIN “AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM” ADLI ÖYKÜ KİTABINDAKİ SIFAT TAMLAMALARININ İNCELENMESİ Zeynep Enhar KORKMAZ YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA / 2007

T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

T. C.

ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

NECATİ CUMALI’NIN “AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM” ADLI ÖYKÜ

KİTABINDAKİ SIFAT TAMLAMALARININ İNCELENMESİ

Zeynep Enhar KORKMAZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2007

Page 2: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

T. C.

ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

NECATİ CUMALI’NIN “AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM” ADLI ÖYKÜ

KİTABINDAKİ SIFAT TAMLAMALARININ İNCELENMESİ

Zeynep Enhar KORKMAZ

DANIŞMAN: Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2007

Page 3: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Bu çalışma, jürimiz tarafından Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında

YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan : Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN

(Danışman)

Üye : Prof. Dr. A. Deniz ABİK

Üye : Yrd. Doç. Faruk YILDIRIM

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

…. /…. / 2007

Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan bildirişlerin, çizelge, şekil ve

fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri

Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

Page 4: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

i

ÖZET

NECATİ CUMALI’NIN “AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM” ADLI ÖYKÜ

KİTABINDAKİ SIFAT TAMLAMALARININ İNCELENMESİ

Zeynep Enhar KORKMAZ

Yüksek Lisans Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN

Nisan 2007, XVI + 297 sayfa

Bu çalışmada Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı öykü

kitabındaki sıfat tamlamaları yapı ve anlam açısından incelenmiştir. Çalışmanın

amacı, incelediğimiz eserde yazarın sıfat olarak hangi unsurları, hangi sıklıkta

kullandığını saptayıp sıfat olan, sıfat gibi kullanılan sözcüklerin veya sözcük

gruplarının önüne geldikleri isim unsurlarına ne gibi anlamlar kazandırdığını ortaya

koyarak bunların sayısal dökümü yapmaktır.

Giriş bölümünde amaç, yöntem, içerik üzerinde durulmuş ve sıfat

tamlamasını oluşturan sıfat unsurlarıyla ilgili kuramsal bilgiler verilmiştir.

Tezin ana kısmını oluşturan inceleme bölümünde, sıfat tamlamaları “Sıfat ve

İsim Unsurlarına Göre Sıfat Tamlamaları” ve “Sıfat Sayılarına Göre Sıfat

Tamlamaları” olmak üzere iki ana başlıkta incelenmiştir. Eseri tarayarak elde

ettiğimiz sıfat tamlaması örnekleri, ilgili bölümlerde, anlam ve yapı bakımından bir

arada ele alınmıştır.

İncelememizin değerlendirme ve sonuç bölümünde ise yapı ve anlam

bakımından ele alınan sıfat tamlamalarının kullanım sıklıkları sayısal veriler

belirtilerek tablolar şeklinde incelenmiştir.

Anahtar Sözcükler: sıfat, sıfatımsı, sıfatlık.

Page 5: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

ii

ABSTRACT

AN INVESTIGATION OF ADJECTIVE PHRASES IN THE STORY BOOK

OF “AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM” BY NECATİ CUMALI

Zeynep Enhar KORKMAZ

Master’s Thesis, Turkish Language and Literature Department

Advisor: Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN

April 2007, XVI + 297 pages

In the present study, adjective phrases in the story book of “Ay Büyürken

Uyuyamam” by Necati Cumalı, are investigated in terms of their syntactic and

semantic features. The aim of the study is to determine which components the author

uses as adjectives in the adjective phrases and how frequently he uses them in the

book, and then to give numerical lists for the words or word phrases used as

adjectives, which attribute to noun elements by expressing the process.

In the introductory section, the purpose of the present study, method and

content are taken into consideration and some theoretical information is given about

adjectival elements which constitute an adjective phrase.

In the analysis section which constitutes the main section of this study,

adjective phrases are examined in two main titles named “Adjective Phrases fo

Adjective and Noun Elements” and “Adjective Phrases According to Their Adjective

Numbers”. Those adjective phrases which we obtained by searching the work are

analyzed together, both syntactically and sementically, in related sections.

In the appraisal and conclusion section, the usage frequencies of the adjective

phrases which are determined in the terms of their semantic and syntactic features,

are presented in tables.

Key Words: adjective, adjectival, attribution.

Page 6: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

iii

ÖN SÖZ

Türkçede sıfatlar, bir taraftan önüne geldikleri isimleri renk, biçim,

büyüklük-küçüklük v.b. yönlerden nitelerken; bir taraftan da onları belirsizlik, sayı,

soru, işaret gibi yönlerden belirtirler. Bu yönleriyle sıfatlar, varlıkların, kavramların

özelliklerini sınırlandırma, onlara çeşitli yönlerden ayırt edicilik özellikleri

kazandırma işlevine sahiptir. Sıfat olan, sıfat gibi kullanılan sözcüklerin veya sıfat

işleviyle ismin önünde kullanılan sözcük gruplarının bu özellikleri, dilimize zengin,

renkli ve akıcı bir anlatım olanağı sunmaktadır; böylece de anlatım, sıradanlıktan

kurtulmakta ve bir hareketlilik kazanmaktadır.

İncelememizde Türkçenin her döneminde geniş bir sıklıkla kullanılan

sıfatların, incelememize konu olan “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı eserde, hangi

sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne

ölçüde yansıttığı üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Umuyoruz ki bu çalışma,

akademik açıdan, kimi yönleriyle tartışmalı noktalara, görüş birliğine varılamamış

bazı kavramlara ve bu yolda yapılması düşünülen çalışmalara az da olsa bir katkı

sağlar.

Çalışmamın bütün aşamalarında ve bu süreç içerisinde karşılaştığım her türlü

güçlükte büyük bir sabır örneği göstererek, mânen yanımda olan ve benden

yardımlarını esirgemeyen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN’e çok

teşekkür ederim.

Tez çalışması Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından

desteklenmiştir.

Proje No: FEF2006YL-10

Zeynep Enhar KORKMAZ

Adana, Nisan– 2007

Page 7: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

iv

İÇİNDEKİLER

Türkçe Özet………………………………………………………………………….i

İngilizce Özet………………………………………………………………………..ii

Ön Söz……………………………………………………………………................iii

İçindekiler …………………………………………………………………………..iv

Kısaltmalar…………………………………………………………………………..xv

Tablolar Listesi……………………………………………………………………..xvi

0. GİRİŞ

0. 1. Konu…………………………………………….............................................1

0. 2. Amaç………………………………………………………………………….1

0. 3. Yöntem ve İçerik……………………………………………………………..1

0. 4. İncelemeyle İlgili Kuramsal Bilgi……………………………………………3

0. 4. 1. Sıfat ……………………………………………………………………..5

0. 4. 1. 1. Niteleme Sıfatlarıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları………………….6

0. 4. 1. 2. Belirtme Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları……………………..7

0. 4. 1. 2. 1. Belirsizlik Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları……………...8

0. 4. 1. 2. 1. 1. Bir ……………………………………………………....9

0. 4. 1. 2. 1. 1. 1. “Bir”in Tek Olarak Sıfat Olması ………………….9

0. 4. 1. 2. 1. 1. 2. “Bir”in Sözcük Grubu İçinde Sıfat Olması………..9

0. 4. 1. 2. 1. 2. Bütün …………………………………………………..10

0. 4. 1. 2. 1. 3. Her ……………………………………………………..11

0. 4. 1. 2. 1. 4. Biraz …………………………………………………....11

0. 4. 1. 2. 1. 5. Hiçbir…………………………………………………....11

0. 4. 1. 2. 1. 6. Bazı……………………………………………………...12

0. 4. 1. 2. 1. 7. Öbür……………………………………………………..12

0. 4. 1. 2. 1. 8. Az………………………………………………………..12

0. 4. 1. 2. 1. 9. Başka………………………………………………….....12

0. 4. 1. 2. 1. 10. Bunca…………………………………………………..12

0. 4. 1. 2. 1. 11. Çoğu……………………………………………………12

0. 4. 1. 2. 1. 12. Birkaç…………………………………………………..13

Page 8: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

v

0. 4. 1. 2. 1. 13. Tek……………………………………………………..13

0. 4. 1. 2. 1. 14. Öteki…………………………………………………...13

0. 4. 1. 2. 2. İşaret Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları…………………...13

0. 4. 1. 2. 2. 1. Bu ……………………………………………………….14

0. 4. 1. 2. 2. 2. O ………………………………………………………...14

0. 4. 1. 2. 2. 3. Şu ………………………………………………………..14

0. 4. 1. 2. 3. Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları……………………..15

0. 4. 1. 2. 3. 1. Asıl Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları…………..15

0. 4. 1. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları…………..15

0. 4. 1. 2. 3. 3. Üleştirme Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları…….16

0. 4. 1. 2. 4. Soru Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları…………………….16

0. 4. 2. Sıfatımsı…………………………………………………………………16

0. 4. 2. 1. Sıfat-fiiller………………………………………………………….16

0. 4. 2. 1. 1. –An Sıfat-fiil Eki……………………………………………..17

0. 4. 2. 1. 2. –DIk/-DUk Sıfat-fiil Eki……………………………………..17

0. 4. 2. 1. 3. –AcAk Sıfat-fiil Eki………………………………………….17

0. 4. 2. 1. 4. –mIş/-mUş Sıfat-fiil Eki……………………………………...17

0. 4. 2. 1. 5. –(A)r/(I)r/-(U)r Sıfat-fiil Eki…………………………………17

0. 4. 2. 2. Aitlik Eki………………………………………………………….17

0. 4. 3. Sıfatlık………………………………………………………………….18

0. 4. 3. 1. Sıfat-fiil Grupları…………………………………………………18

0. 4. 3. 2. Aitlik Grubu………………………………………………………18

0. 4. 3. 3. İkilemeler………………………………………………………....18

0. 4. 3. 4. Belirtili İsim Tamlaması………………………………………….19

0. 4. 3. 5. Edat Grubu ……………………………………………………….19

0. 4. 3. 5. 1. Kadar……………………………………………………….19

0. 4. 3. 5. 2. Gibi………………………………………………………....19

0. 4. 3. 5. 3. İle…………………………………………………………...19

0. 4. 3. 5. 4. Göre………………………………………………………...19

0. 4. 3. 5. 5. Başka……………………………………………………….19

0. 4. 3. 6. Çıkma Grubu……………………………………………………..20

0. 4. 3. 7. Yönelme Grubu…………………………………………………..20

0. 4. 3. 8. Sıfat Tamlaması…………………………………………………..20

Page 9: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

vi

0. 4. 3. 9. Bulunma Grubu…………………………………………………..20

0. 4. 3. 10. Belirtisiz İsim Tamlaması……………………………………….20

0. 4. 3. 11. Bağlama Grubu………………………………………………….20

0. 4. 3. 12. İsnat Grubu……………………………………………………....20

0. 4. 3. 13. İsim-fiil Grubu…………………………………………………..21

0. 4. 4. Zincirleme Sıfat Tamlaması……………………………………………21

0. 4. 5. Birden Çok Sıfat Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları……………………..21

BİRİNCİ BÖLÜM

SIFAT VE İSİM UNSURUNUN NİTELİĞİNE GÖRE SIFAT TAMLAMALARI

1. 1. Sıfat + İsim…………………………………………………………………..23

1. 1. 1. Niteleme Sıfatı + İsim…………………………………………………23

1. 1. 1. 1. Durum Bildiren Sıfatlar + İsim…………………………………..23

1. 1. 1. 2. Biçim Bildiren Sıfatlar + İsim……………………………………29

1. 1. 1. 3. Konum/Yer Bildiren Sıfatlar + İsim……………………………...31

1. 1. 1. 4. Yaş Bildiren Sıfatlar + İsim……………………………………....33

1. 1. 1. 5. Duyu/Algılama Bildiren Sıfatlar + İsim………………………….34

1. 1. 1. 6. Renk Bildiren Sıfatlar + İsim……………………………………..36

1. 1. 1. 7. Neden Yapıldığını Bildiren Sıfatlar + İsim………………………37

1. 1. 1. 8. Fazlalık Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………….38

1. 1. 1. 9. Yoksunluk Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………39

1. 1. 1. 10. Benzerlik Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………40

1. 1. 1. 11. Bir Özelliği Üzerinde Bulundurmayı Bildiren Sıfatlar + İsim….40

1. 1. 1. 12. Zaman Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………….41

1. 1. 1. 13. Farklılık Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………..42

1. 1. 1. 14. Eskilik/Yenilik Bildiren Sıfatlar + İsim………………………...42

1. 1. 1. 15. Sahiplik Bildiren Sıfatlar + İsim……………………………….43

1. 1. 1. 16. Pekiştirmeli Sıfatlar + İsim……………………………………..44

1. 1. 1. 17. Mesafe Bildiren Sıfatlar + İsim…………………………………44

1. 1. 1. 18. Huy/Alışkanlık Bildiren Sıfatlar + İsim………………………...45

1. 1. 1. 19. Görünüm Bildiren Sıfatlar + İsim………………………………45

1. 1. 1. 20. Meslek Bildiren Sıfatlar + İsim…………………………………45

Page 10: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

vii

1. 1. 1. 21. İçine Koyulan Malzemeyi Bildiren Sıfatlar + İsim……………..46

1. 1. 2. Belirtme Sıfatı + İsim………………………………………………….46

1. 1. 2. 1. Belirsizlik Sıfatı + İsim…………………………………………..46

1. 1. 2. 1. 1. Bir + İsim…………………………………………………...46

1. 1. 2. 1. 1. 1. “Bir”in Tek Olarak Sıfat Olması + İsim……………….46

1. 1. 2. 1. 1. 2. “Bir”in Sözcük Grubu İçinde Sıfat Olması + İsim…….56

1. 1. 2. 1. 1. 2. 1. Sıfat Unsuru + Bir + İsim Unsuru………………..56

1. 1. 2. 1. 1. 2. 2. Bir + Sıfat + İsim Unsuru………………………...78

1. 1. 2. 1. 2. Bütün + İsim………………………………………………...79

1. 1. 2. 1. 3. Her + İsim…………………………………………………...83

1. 1. 2. 1. 4. Biraz + İsim…………………………………………………85

1. 1. 2. 1. 5. Hiçbir + İsim………………………………………………..86

1. 1. 2. 1. 6. Bazı + İsim………………………………………………….87

1. 1. 2. 1. 7. Öbür + İsim…………………………………………………88

1. 1. 2. 1. 8. Az + İsim…………………………………………………....89

1. 1. 2. 1. 9. Başka + İsim………………………………………………...89

1. 1. 2. 1. 10. Bunca + İsim………………………………………………90

1. 1. 2. 1. 11. Çoğu + İsim………………………………………………..90

1. 1. 2. 1. 12. Birkaç + İsim………………………………………………90

1. 1. 2. 1. 13. Tek + İsim…………………………………………………91

1. 1. 2. 1. 14. Öteki + İsim……………………………………………….91

1. 1. 2. 2. İşaret Sıfatı + İsim……………………………………………….91

1. 1. 2. 2. 1. Bu + İsim…………………………………………………...91

1. 1. 2. 2. 2. O + İsim…………………………………………………….97

1. 1. 2. 2. 3. Şu + İsim…………………………………………………..101

1. 1. 2. 3. Sayı Sıfatı + İsim ……………………………………………...102

1. 1. 2. 3. 1. Asıl Sayı sıfatı + İsim…………………………………….102

1. 1. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatı + İsim…………………………………….110

1. 1. 2. 3. 3. Üleştirme Sayı Sıfatı + İsim………………………………112

1. 1. 2. 4. Soru Sıfatı + İsim………………………………………………113

1. 2. Sıfat + İsimlik……………………………………………………………....116

1. 2. 1. Niteleme Sıfatı + İsimlik……………………………………………...116

1. 2. 1. 1. Durum Bildiren Sıfatlar + İsimlik……………………………….116

Page 11: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

viii

1. 2. 1. 2. Pekiştirmeli Sıfatlar + İsimlik…………………………...............118

1. 2. 1. 2. Biçim Bildiren Sıfatlar + İsimlik………………………………..118

1. 2. 1. 3. Duyu/Algılama Bildiren Sıfatlar + İsimlik……………………...119

1. 2. 1. 4. Yaş Bildiren Sıfatlar + İsimlik…………………………………..119

1. 2. 1. 5. Konum Bildiren Sıfatlar + İsimlik………………………………120

1. 2. 1. 6. Renk Bildiren Sıfatlar + İsimlik…………………………………120

1. 2. 2. Belirtme Sıfatı + İsimlik………………………………………………120

1. 2. 2. 1. Belirsizlik Sıfatı + İsimlik……………………………………….120

1. 2. 2. 1. 1. Bir + İsimlik………………………………………………..120

1. 2. 2. 1. 2. Bütün + İsimlik……………………………………………..122

1. 2. 2. 1. 3. Öbür + İsimlik……………………………………………....123

1. 2. 2. 2. İşaret Sıfatı + İsimlik…………………………………………….124

1. 2. 2. 2. 1. O + İsimlik………………………………………………….124

1. 2. 2. 2. 2. Bu + İsimlik………………………………………………...124

1. 2. 2. 2. 3. Şu + İsimlik………………………………………………...125

1. 2. 2. 3. Sayı Sıfatı + İsimlik……………………………………………...125

1. 2. 2. 3. 1. Asıl Sayı Sıfatı + İsimlik…………………………………...125

1. 2. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatı + İsimlik…………………………………...126

1. 3. Sıfatımsı + İsim…………………………………………………………….126

1. 3. 1. Sıfat-fiiller + İsim……………………………………………………..126

1. 3. 1. 1. -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim……………………………………...126

1. 3. 1. 1. 1. Durum Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim……………....126

1. 3. 1. 1. 2. Hareket Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim……………..131

1. 3. 1. 1. 3. Duyuları Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim…………….133

1. 3. 1. 1. 4. Yeterlik Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim……………..134

1. 3. 1. 1. 5. Beğeni Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim………………134

1. 3. 1. 2. –An Sıfat-fiili + İsim…………………………………………….134

1. 3. 1. 2. 1. Durum Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim……………………...134

1. 3. 1. 2. 2. Hareket Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim…………………….137

1. 3. 1. 2. 3. Oluş Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim………………………..138

1. 3. 1. 2. 4. Duyuları Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim…………………...138

1. 3. 1. 2. 5. Fazlalık Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim …………………...139

1. 3. 1. 3. –AcAk Sıfat-fiili + İsim………………………………………….139

Page 12: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

ix

1. 3. 1. 4. –mIş/-mUş Sıfat-fiili + İsim……………………………………..140

1. 3. 1. 5. –Ar Sıfat-fiili + İsim…………………………………………….140

1. 3. 2. Aitlik Eki + İsim………………………………………………………...141

1. 3. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Eki + İsim……………………………….141

1. 3. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Eki + İsim……………………………....144

1. 3. 2. 3. Yaş Bildiren Aitlik Eki + İsim…………………………………….145

1. 4. Sıfatımsı + İsimlik…………………………………………………………....145

1. 4. 1. Sıfat-fiiller + İsimlik…………………………………………………….145

1. 4. 1. 1. -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsimlik……………………………………..145

1. 4. 1. 2. –An Sıfat-fiili + İsimlik……………………………………………146

1. 4. 1. 3. –mIş/-mUş Sıfat-fiili + İsimlik…………………………………….146

1. 4. 2. Aitlik Eki + İsimlik……………………………………………………...146

1. 4. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Eki + İsimlik……………………………146

1. 4. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Eki + İsimlik …………………………...147

1. 5. Sıfatlık + İsim………………………………………………………………..147

1. 5. 1. Sıfat-fiil Grubu + İsim………………………………………………….147

1. 5. 1. 1. –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………………………………...147

1. 5. 1. 1. 1. Durum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim……………147

1. 5. 1. 1. 2. Hareket Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………...157

1. 5. 1. 1. 3. Konum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim……………162

1. 5. 1. 1. 4. Biçim Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim……………..164

1. 5. 1. 1. 5. Görünüş Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………..164

1. 5. 1. 1. 6. Yaş Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim………………..164

1. 5. 1. 1. 7. Duyu/Algı Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim………...165

1. 5. 1. 1. 8. Huy Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim……………….165

1. 5. 1. 1. 9. Benzerlik Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………165

1. 5. 1. 1. 10. Renk Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………….166

1. 5. 1. 2. -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…………………………...166

1. 5. 1. 2. 1. Durum Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…....166

1. 5. 1. 2. 2. Hareket Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…...172

1. 5. 1. 2. 3. Adlandırma Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim174

1. 5. 1. 2. 4. Duyu/Algı Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim..174

1. 5. 1. 3. –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim………………………………..174

Page 13: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

x

1. 5. 1. 3. 1. Durum Bildiren –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim…………174

1. 5. 1. 3. 2. Hareket Bildiren –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim……….176

1. 5. 1. 4. -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…………………………...177

1. 5. 1. 4. 1. Durum Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim……177

1. 5. 1. 4. 2. Hareket Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…...177

1. 5. 1. 4. 3. Neden Yapıldığını Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları +

İsim………………………………………………………....177

1. 5. 1. 4. 4. Görünüş Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim….178

1. 5. 1. 4. 5. Biçim Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim…….178

1. 5. 1. 5. “-(U)r/-(I)r’ lı Sıfat-fiil Grupları + İsim………………………....178

1. 5. 2. Aitlik Grupları + İsim………………………………………………….178

1. 5. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Grupları + İsim………………………...178

1. 5. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Grupları + İsim………………………...181

1. 5. 2. 3. Yaş Bildiren Aitlik Grupları + İsim………………………………182

1. 5. 2. 4. Durum Bildiren Aitlik Grupları + İsim…………………………...183

1. 5. 2. 5. İlgi Bildiren Aitlik Grupları + İsim……………………………….183

1. 5. 2. 6. Biçim Bildiren Aitlik Grupları + İsim……………………………184

1. 5. 3. İkileme + İsim………………………………………………………....184

1. 5. 3. 1. Yaklaşıklık Bildiren İkilemeler + İsim…………………………..184

1. 5. 3. 2. Pekiştirme Anlamı Bildiren İkilemeler + İsim…………………..187

1. 5. 3. 3. Sınırlandırma Bildiren İkilemeler + İsim………………………..187

1. 5. 3. 4. Beraberlik Bildiren İkimleler + İsim…………………………….188

1. 5. 3. 5. Ayırt Etme Bildiren İkilemeler + İsim ………………………….188

1. 5. 3. 6. Süreklilik Bildiren İkilemeler + İsim……………………………188

1. 5. 4. Belirtili İsim Tamlaması + İsim……………………………………….189

1. 5. 4. 1. Durum Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim………………189

1. 5. 4. 2. Hareket Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim……………...192

1. 5. 4. 3. Yönelme Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim…………….193

1. 5. 4. 4. Kaynak Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim………………193

1. 5. 4. 5. Bulunma Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim…………….194

1. 5. 5. Edat Grubu + İsim …………………………………………………….194

1. 5. 5. 1. Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………………………………194

1. 5. 5. 1. Derece Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………….194

Page 14: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xi

1. 5. 5. 2. Pekiştirme Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………195

1. 5. 5. 3. Belirsizlik Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………195

1. 5. 5. 4. Kıyaslama Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim……………...196

1. 5. 5. 5. Benzerlik Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim……………….196

1. 5. 5. 6. Azımsama Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………196

1. 5. 5. 7. Çokluk Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim………………….197

1. 5. 5. 2. Gibi Edatıyla Kurulan Edat Grubu + İsim……………………….197

1. 5. 5. 2. 1. Benzerlik Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim……………....197

1. 5. 5. 2. 2. Küçümseme Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim…………....197

1. 5. 5. 2. 3. Pekiştirme Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim……………...198

1. 5. 5. 2. 4. Kıyaslama Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim……………...198

1. 5. 5. 2. 5. Durum Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim…………………198

1. 5. 5. 3. İle Edatıyla Kurulan Edat Grubu + İsim…………………………199

1. 5. 5. 3. 1. Aitlik Bildiren “+lA/ile+ilgili” Şeklindeki Edat Grubu + İsim..

……………………………………………………………...199

1. 5. 5. 3. 2. İlgi Bildiren “+lA/ile+ilgili” Şeklindeki Edat Grubu + İsim..199

1. 5. 5. 3. 3. Durum Bildiren İle’li Edat Grubu + İsim…………………...199

1. 5. 5. 4. Göre’li Edat Grubu + İsim……………………………………….200

1. 5. 5. 5. Başka’lı Edat Grubu + İsim………………………………………200

1. 5. 6. Çıkma Grubu + İsim…………………………………………………...200

1. 5. 6. 1. Durum Bildiren Çıkma Grubu + İsim…………………………….200

1. 5. 6. 2. Kıyaslama Bildiren Çıkma Grubu + İsim………………………...201

1. 5. 6. 3. Abartı Bildiren Çıkma Grubu + İsim……………………………..201

1. 5. 7. Yönelme Grubu + İsim………………………………………………...201

1. 5. 8. Sıfat Tamlaması + İsim………………………………………………...202

1. 5. 9. Bulunma Grubu + İsim………………………………………………...202

1. 5. 11. Belirtisiz İsim Tamlaması + İsim…………………………………….203

1. 5. 12. Bağlama Grubu + İsim……………………………………………….203

1. 5. 13. İsnat Grubu + İsim……………………………………………………203

1. 5. 14. İsim-fiil Grubu + İsim………………………………………………...204

1. 6. Sıfatlık + İsimlik…………………………………………………………….204

1. 6. 1. Sıfat-fiil Grubu + İsimlik………………………………………………204

1. 6. 1. 1. –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……………………………….204

Page 15: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xii

1. 6. 1. 1. 1. Durum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik………..204

1. 6. 1. 1. 2. Hareket Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……….213

1. 6. 1. 1. 3. Konum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik………..215

1. 6. 1. 1. 4. Duyu Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik………….216

1. 6. 1. 1. 5. Söyleyiş Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……...216

1. 6. 1. 2. –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……………………….216

1. 6. 1. 2. 1. Durum Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik...216

1. 6. 1. 2. 2. Hareket Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik..219

1. 6. 1. 2. 3. Duyu Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik….220

1. 6. 1. 3. –mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik………………………..221

1. 6. 1. 4. –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……………………………..222

1. 6. 1. 5. –mAz’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik……………………………...223

1. 5. 1. 6. –Ir/-Ur’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik…………………………....224

1. 6. 2. Aitlik Grubu + İsimlik…………………………………………………224

1. 6. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Grubu + İsimlik………………………..224

1. 6. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Grubu + İsimlik………………………..225

1. 6. 3. İkileme + İsimlik……………………………………………………….226

1. 6. 3. 1. Beraberlik Bildiren İkileme + İsimlik…………………………….226

1. 6. 3. 2. Pekiştirmeli İkileme + İsimlik……………………………………226

1. 6. 3. 3. Yaklaşıklık Bildiren İkileme + İsimlik…………………………..227

1. 6. 3. 4. Çokluk Bildiren İkileme + İsimlik……………………………….227

1. 6. 3. 5. Eksiklik Bildiren İkileme + İsimlik……………………………...228

1. 6. 4. Belirtili İsim Tamlaması + İsimlik…………………………………….228

1. 6. 5. Çıkma Grubu + İsimlik………………………………………………...230

1. 6. 5. 1. Karşılaştırma Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik…………………..230

1. 6. 5. 2. Nesnenin Neden Yapıldığını Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik…..230

1. 6. 5. 3. Mesafe Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik………………………....230

1. 6. 5. 4. Miktar Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik………………………….230

1. 6. 6. Edat Grubu + İsimlik…………………………………………………..231

1. 6. 6. 1. Gibi’li Edat Grubu + İsimlik……………………………………...231

1. 6. 6. 1. 1. Benzerlik Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik…………....231

1. 6. 6. 1. 2. Karşılaştırma Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik………..231

1. 6. 6. 1. 3. Varsayım Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik……….......232

Page 16: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xiii

1. 6. 6. 2. Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik………………………………....... 232

1. 6. 6. 2. 1. Karşılaştırma Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik……...232

1. 6. 6. 2. 2. Derece Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik……………..232

1. 6. 6. 2. 3. Mesafe Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik…………….233

1. 6. 6. 2. 4. Değin Anlamı Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik…….233

1. 6. 6. 3. İle’li Edat Grubu + İsimlik………………………………….........233

1. 6. 6. 3. 1. Beraberlik Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik……………233

1. 6. 6. 3. 2. Ait Olma Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik……………..233

1. 6. 6. 3. 3. Durum Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik………………..235

1. 6. 7. Yönelme Grubu + İsimlik…………………………………………...234

1. 6. 7. 1. Konum Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik……………………234

1. 6. 7. 2. Bulunma Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik………………….234

1. 6. 7. 3. Gibi Anlamı Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik……………....235

1. 6. 7. 4. Durum Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik……………………235

1. 6. 8. Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik………………………………..235

1. 6. 8. 1. Renk Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik……………235

1. 6. 8. 2. Sadece Anlamı Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik…236

1. 6. 8. 3. Miktar Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik………….236

1. 6. 9. Sıfat Tamlaması + İsimlik…………………………………………..236

1. 6. 9. 1. Ölçü Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik……………………...236

1. 6. 9. 2. Benzerlik Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik…………………236

1. 6. 9. 3. Biçim Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik……………………..237

1. 6. 9. 4. Nicelik Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik……………………237

1. 6. 10. Bulunma Grubu + İsimlik…………………………………………237

1. 6. 11. Zincirleme İsim Tamlaması + İsimlik……………………………..237

1. 6. 12. İsim-fiil Grubu + İsimlik………………………………………….237

1. 7. Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları…………………………………………...238

İKİNCİ BÖLÜM

SIFAT SAYILARINA GÖRE SIFAT TAMLAMALARI

2. 1. Zincirleme Sıfat Tamlaması………………………………………………..240

2. 1. 1. Sıfat + Sıfat Tamlaması……………………………………………...240

Page 17: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xiv

2. 1. 2. Sıfat Tamlaması + İsim………………………………………………265

2. 1. 3. Sıfat Tamlaması+lI/+lU + İsim………………………………………268

2. 1. 4. Sıfat Tamlaması+lIk/+lUk + İsim……………………………………271

2. 2. Birden Çok Sıfatı Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları……………………….271

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEĞERLENDİRME

3. 1. Sıfat ve İsim Unsurunun Niteliğine Göre Sıfat Tamlamaları………………285

3. 1. 1. Sıfat + İsim…………………………………………………………...285

3. 1. 2. Sıfat + İsimlik………………………………………………………..287

3. 1. 3. Sıfatımsı + İsim……………………………………………………....287

3. 1. 4. Sıfatımsı + İsimlik……………………………………………………288

3. 1. 5. Sıfatlık + İsim………………………………………………………...289

3. 1. 6. Sıfatlık + İsimlik……………………………………………………...290

3. 1. 7. Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları……………………………………...291

3. 2. Sıfat Sayılarına Göre Sıfat Tamlamaları…………………………………...292

SONUÇ……………………………………………………………………………293

KAYNAKÇA……………………………………………………………………..294

ÖZ GEÇMİŞ……………………………………………………………………..297

Page 18: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xv

KISALTMALAR

A …………………. Acı

AK. ………………. . Akhisarlı

AB ………………... Aylı Bıçak

ABU ……………… Ay Büyürken Uyuyamam

AKM ……………... Anası Kızından Maya

ANH ……………… Abdoş Ne Haber

BİÇ ……………….. Bayırda İki Çardak

bk………………….. Bakınız

ÇDS ………………. Çizme Delil Sayılmaz

D ………………….. Dertli

GA ………………… Göz Açmak

GÇ ………………… Gözleri Çakır

HAN. ……………… Hanım

HOV. ……………… Hovarda

HOR. ……………… Horoz

HG ………………… Helvacı Güzeli

HGe. ………………. Halim Gelecek

İ …………………… İğneci

KKD. ……………… Kayacık’ın Kadınları

KK ………………… Kaymak Kız

MK ………………… Mısırlar Kımıldıyor

P …………………… Pan

s. …………………… Sayfa

SA …………………. Soluk Almak

TK …………………. Tanrının Kırlarında

UBG ………………...Uzun Bir Gece

V …………………....Vasfiye

v b. ………………….Ve benzeri, ve başkaları, ve başkası, ve bunun gibi

Y ……………………Yük

Page 19: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

xvi

TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1 (Niteleme Bildiren Sıfat Tamlamaları)…………………………………...286

Tablo 2 (Belirtme Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları).…………………………286

Tablo 3 (Sıfat + İsimlik)………….…………………………………………….....287

Tablo 4 (Sıfatımsı + İsim)……...………………………………………………….288

Tablo 5 (Sıfatımsı + İsimlik)…...……………………………………………….....288

Tablo 6 (Sıfatlık + İsimlik)…….………………………………………………….289

Tablo 7 (Sıfatlık + İsimlik)….…………………………………………………….290

Tablo 8 (Önüne Zarf Alan Sıfatlar)……………………………………………….292

Tablo 9 (Sıfat Sayılarına Göre Sıfat Tamlamaları)………………………………..292

Page 20: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

1

0. GİRİŞ

0. 1. Konu

İncelememizde, Necati Cumalı’nın, özellikle de İzmir çevresi başta olmak

üzere, Ege yöresinde gözlemlediği kadın-erkek ilişkilerini, bu ilişkilerin nedenleri ve

ortaya çıkardığı sonuçları ele aldığı “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı öykü kitabındaki

yirmi altı öyküde yer alan sıfat tamlamaları esas alınmıştır.

0. 2. Amaç Bu çalışmamızda, Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı

eserinden yola çıkarak, sıfat tamlamalarını hem yapı hem de anlam bakımından

incelemek ve bunların dile kattığı anlam inceliklerini, bu yapıları oluşturan unsurları

ortaya koymayı hedefledik. İncelememizde bu yapıları ve bu yapıların önüne

geldikleri isimlere kattıkları anlamları ortaya koymaya çalıştık.

0. 3. Yöntem ve İçerik

İncelememize konu olan metindeki sıfat tamlamalarını “Sıfat ve İsim

Unsurunun Niteliğine Göre Sıfat Tamlamaları” ve “Sıfat Sayılarına Göre Sıfat

Tamlamaları” olmak üzere iki ana başlık altında ele aldık.

“Sıfat ve İsim Unsurunun Niteliğine Göre Sıfat Tamlamaları” bölümünde

“Sıfat + İsim”, “Sıfat + İsimlik”, “Sıfatımsı + İsim”, “Sıfatımsı + İsimlik”, “Sıfatlık +

İsim”, “Sıfatlık + İsimlik”, “Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları” şeklinde yedi alt

başlığa yer verildi. “Sıfat Sayılarına Göre Sıfat Tamlamaları” ise “Zincirleme Sıfat

Tamlamaları” ve “Birden Çok Sıfatı Olan Sıfat Tamlamaları” olmak üzere iki alt

başlıkta incelendi.

“Sıfat + İsim” alt başlığında, metinde yer alan niteleme ve belirtme sıfatlarına

değinildi. Varlıkların durum, biçim, renk, sahiplik, farklılık, huy gibi çeşitli

niteliklerini gösteren niteleme sıfatları, “basit, türemiş ve birleşik sıfat” ayrımı

gözetilmeksizin bir arada incelenmiş, belirtme sıfatları, incelediğimiz malzemede

bulunan “belirsizlik, işaret, sayı ve soru” sıfatları alt başlığında ele alınmıştır. Bu alt

Page 21: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

2

başlıklar da yine kendi içinde alt başlıklara ayrılmıştır. “Belirsizlik Sıfatları” başlığı

altında incelediğimiz “Bir” sıfatını da “Bir’in tek olarak sıfat olması” ve “Bir’in

sözcük grubu şeklinde sıfat olması” şeklinde iki bölümde ele aldık. “Bir” sıfatının iki

farklı şekilde tamlama oluşturması nedeniyle böylesi bir ayrıma gitme gerekliliği

ortaya çıktı. “Bir” sıfatının diğer sıfatlarla bir araya gelerek oluşturduğu sıfat

tamlamalarında tamlama içerisinde farklı yerlerde kullanılmasından ortaya çıkan

anlam belirsizlikleri nedeniyle bu örnekleri de grup şeklinde ele alarak “Bir”

belirsizlik sıfatının alt başlığında inceledik. “Cümle içerisinde bir sıfat tamlamasının

niteleneni veya belirtileni, isim unsuru olabildiği gibi, isim gibi kullanılan kelimeden

büyük söz birlikleri de olabilir” (Özmen, 2001, 117). Yine, “Sıfat tamlamasında

niteleyen veya belirten, sıfat unsuru olabildiği gibi, aslında sıfat olmayan, ancak

çeşitli fiillerin, üzerine sıfat-fiil ekini alarak oluşturdukları sıfat-fiillerin ya da +ki

aitlik ekini alan isimlerin de ismin önünde sıfat göreviyle yer aldıkları ve sıfatımsı

olarak adlandırıldıkları, bununla birlikte, çeşitli kelime gruplarının da ismin önüne

gelerek sıfatlığı oluşturdukları görülür” (Özmen, 2001, 119). Metinde yer alan ve isim

ya da sıfat unsurunun niteliğine göre başlıklandırma yoluna gidilmiştir.

Zarfların, sıfat unsurlarının önüne gelerek onlarda derecelendirme, benzerlik,

üstünlük ya da karşılaştırma gibi anlam ayrımlarını oluşturdukları örnekler ise yapısal

açıdan diğer örneklere göre farklılık arz etmeleri nedeniyle “Önüne Zarf Alan Sıfat

Unsurları” başlığında incelenmiştir.

İkinci bölümde yer verdiğimiz “Sıfat Sayılarına Göre Sıfat Tamlamaları”nda

ise “Zincirleme Sıfat Tamlamaları” ve “Birden Çok Sıfatı Olan Sıfat Tamlamaları”nı

inceledik. “Zincirleme Sıfat Tamlamaları” alt başlığını da kendi içinde “Sıfat + Sıfat

Tamlaması”, “Sıfat tamlaması + İsim”, “Sıfat tamlaması+lI/+lU + İsim”, “Sıfat

tamlaması+lIk/+lUk + İsim” olmak üzere dört alt başlıkta ele aldık. Bundaki

amacımız, sıfat tamlamalarının iç içe girip zincirlenerek karmaşık yapılar

oluşturmasıyla kurulan zincirleme sıfat tamlamalarının, bu yapıları, içerisinde kaç

şekilde barındırdığını ortaya koymaktı (Şimşek, 1987, 349). Bir varlığın kaç niteliği

varsa ismin önüne o sayıda sıfat getirilmesiyle oluşan sıfat tamlamalarını da “Birden

Çok Sıfatı Olan Sıfat Tamlamaları” başlığı altında inceledik (Şimşek, 1987, 349).

Page 22: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

3

İncelediğimiz eserdeki sıfat tamlamalarını yapı ve anlam açısından ayrı

başlıklar altında incelemek yerine, anlam ve yapı birbirinden ayrılamayacağı için

yapısal inceleme içerisinde anlamsal incelemeye de yer vermeye çalıştık.

İncelememize esas olan eserdeki örnekleri sıralamadan önce, konuyla ilgili terimlerin

tanımlarına, açıklamalarına yer verilmiştir. Açıklamaları daha anlaşılır kılmak

amacıyla açıklama yapılan konuyla ilgili örneklere de yer verilmeye çalışılmıştır.

Tamlama ve açıklamalardan sonra, konu başlığı altında kaç tane örneğin yer aldığı,

bunların da kendi içinde alt gruplar oluşturup oluşturmadığı, oluşturuyorsa bunların

geçtiği örnek sayıları da belirtilmiştir. Ana başlıklar altında, o bölüm boyunca yapılan

işlemlere, ele alınacak alt başlıklara genel ifadelerle yer verilmiştir. Örneklerin

sıralaması yapılırken de cümlelerin alfabetik sıralaması değil, sıfat tamlamaları esas

alınarak bunlar, alfabetik sıralamaya göre verilmiştir. Cümle içinde geçen sıfat

tamlamalarını vurgulamak amacıyla “niteleyen” ya da “belirten” ve “nitelenen” ya da

“belirtilen” unsurlar koyu harflerle yazılmış, bunların altı çizilerek de bu unsurlar,

cümledeki diğer unsurlardan ayrılmıştır. Ayrıca “Birden Çok Sıfatı Olan Sıfat

Tamlamaları” içinde yer alan zincirlemeli unsurları da göstermek amacıyla bu

örnekleri bir kere de “Zincirleme İsim Tamlaması” bölümünde inceledik. Böylece

bazı cümleler, farklı başlıklar altında birkaç kez tekrarlanmıştır.

Eserde yer alan öykü adları kısaltmalarla belirtilmiş ve bunlar da her cümlenin

bitiminde parantez içerisinde yazılmıştır. Bu öykülerin açılımlarına “Kısaltmalar”

bölümünde yer verilmiştir.

“Değerlendirme ve Sonuç Bölümü”nde yapı ve anlam bakımından

incelediğimiz sıfat tamlamalarının kullanım sıklıkları sayısal veriler belirtilerek

tablolar şeklinde ifade edilmiştir.

0. 4. İncelemeyle İlgili Kuramsal Bilgi

Çalışmamız için incelediğimiz kaynaklarda sıfatlar için, genellikle “İsimlerin

önüne gelerek onları niteleyen, onların nasıl olduklarını gösteren veya isimleri türlü

şekillerde belirten sözcüklerdir.” gibi tanımlamalar yapılmıştır. Bununla birlikte,

birtakım adlandırmalarda ayrılık olduğu ve bazı sıfat örneklerinin farklı başlıklar

Page 23: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

4

altında ele alındığı da görülmektedir. “İlk, son, sonuncu” sıfatlarını Muharrem Ergin

(1999, 246), Haydar Ediskun (1993, 135), Fuat Bozkurt (2000, 48), Tahir Nejat

Gencan (2001, 202), Tahsin Banguoğlu (1995, 354), Muhittin Bilgin (2000, 213),

Mahzar Kükey (2003, 256), Tufan Demir (2004, 296) sıra belirttiği için “sıra sayı

sıfatı” olarak değerlendirirken, Zeynep Korkmaz (2003, 390) bu sıfatları “asıl sayı

sıfatları” başlığı altında değerlendirmeyi tercih etmiştir. Nurettin Koç (1990, 134) ve

Mehmet Hengirmen (1997, 141) ise bu konuda herhangi bir görüş bildirmemişlerdir.

Yine Zeynep Korkmaz (2003, 395), Muharrem Ergin (1999, 249), Haydar Ediskun

1993, 137), Tahsin Banguoğlu (1995, 352) “belirsizlik sıfatı” terimini kullanırken;

Fuat Bozkurt (2000, 50), Muhittin Bilgin (2000, 218), Tahir Nejat Gencan (2001,

203), Nurettin Koç (1990, 138), Mazhar Kükey (2003, 245), Mehmet Hengirmen

(1997, 139) “belgisiz sıfat” terimini tercih etmişlerdir. Muharrem Ergin (1999, 246)

ve M. Atâ Çatıkkaş (1996, 184) “niteleme sıfatı” yerine “vasıflandırma”, Tahsin

Banguoğlu (1995, 345) ise “vasıflama”; “işaret sıfatı” yerine Muhittin Bilgin (2000,

207), Fuat Bozkurt (2000, 50), Tahsin Banguoğlu (1995, 351), Mahzar Kükey (2003,

237), Nurettin Koç (1990, 132) “gösterme”, Tahir Nejat Gencan (2001, 198) “im”;

“üleştirme sıfatı” yerine Tahsin Banguoğlu (1995, 354) “üleme” sıfatını; Rasim

Şimşek (1997, 346), Mahzar Kükey (2003, 231), Nurettin Koç (1990, 129)“sıfat”

terimi yerine “önad” terimini tercih etmişlerdir. Sıfat gibi görev yapan sözcük

gruplarını Mehmet Özmen “sıfatlık”, sıfat-fiil eklerini alarak geçici olarak sıfat görevi

üstlenen sözcükleri ise “sıfatımsı” olarak adlandırmıştır (2001,119). Ancak bizim,

incelememizde “sıfatımsı” olarak adlandırdığımız ve fiiller üzerine gelerek onları

geçici bir süre için sıfatlaştıran sıfat-fiil ekli sözcüklere ve sözcük gruplarıyla kurulan

sıfat tamlamalarına Neşe Atabay ve arkadaşları “türemiş sıfatlar” başlığı altında yer

vererek bunları “ortaç” (1983, 86), Vecihe Hatipoğlu “ortaçlardan kurulan sıfat

tamlaması” (1982, 26), Tufan Demir “ortaçlar” (2004, 460), Rasim Şimşek “ortaçlarla

kurulan önad takımları” (1987, 354), Nurettin Koç “ortaçlar” (1990, 309), Haydar

Ediskun “sıfat-fiil ya da ortaç” (1993, 149), Tahir Nejat Gencan “ortaç görevli

niteleme sıfatları” (2001, 213), Mahzar Kükey “ortaçlar (önadeylemler)” (2003, 432),

başlığında değinmişlerdir. “Sıfatlık” olarak adlandırdığımız ve isimlere veya

isimliklere gelerek onların sıfatı olan sözcük grupları için bu tür bir adlandırma

yapılmamıştır; ancak sözcük grubu şeklinde sıfat görevi yapan gruplara Zeynep

Korkmaz “kelime gruplarından oluşan sıfatlar” (2003, 349), Haydar Ediskun “kurallı

Page 24: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

5

bileşik sıfatlar” (1993, 93) adı altında yer verirken, bu grupları Neşe Atabay ve

arkadaşları sıfat başlığında sözcük grubu olarak “ikilemeler”e (1993, 93), Muhittin

Bilgin “ikilemeler yoluyla pekiştirme” (2000, 223), Mahzar Kükey “kurallı bileşik

önadlar” (2003, 263), Nurettin Koç “önaddan ikileme” (1990, 146), Tahir Nejat

Gencan “pekiştirmeli sıfatlar” başlığında sözcük grubu olarak “ikilemeler ve

ikizlemeler” (2001, 206) başlıkları altında incelemişlerdir. Muharrem Ergin, Mehmet

Hengirmen ve Fuat Bozkurt’ta ise sıfat başlığı altında sözcük gruplarına yer

verilmediği görülmüştür. “Bu durum da göstermektedir ki dil bilgisiyle ilgili

kavramların tanımlanmasında henüz tam bir uzlaşmaya varılamamış ve bu kavramları

karşılayacak terim sayısına ulaşılamamıştır”(Özmen, 2001, 111).

Metnimizde incelediğimiz konuyla ilgili kavramların hepsiyle ilgili açıklama

ve örneklere alt başlıklarda yer vermeye çalıştık.

0. 4. 1. Sıfat

Varlıkları türlü yönleriyle niteleyen veya belirten sözcükler “sıfat” olarak

adlandırılmaktadır. Örneğin, Türkçe Sözlük’te sıfat, “Bir ismi, nitelik, nicelik, yer,

sıra v.b. bakımından niteleyen, belirten kelime.” (1998, 1792) şeklinde

tanımlanırken, sıfatı, Muharrem Ergin “vasıf ve belirtme isimleri” (1999, 244),

Tahsin Banguoğlu “Bir varlığı vasıflayan, veya belirleyen kelime.” (1995, 341),

Tahir Nejat Gencan “Varlıkları niteleyen ya da belirten sözcükler.” (2001, 197),

Rasim Şimşek “Bir adın önüne gelerek onun karşıladığı varlığı niteleyen ya da

belirten sözcük.” (1987, 346) şeklinde tanımlamaktadırlar.

İsimler, tek başlarına somut ya da soyut nesnelere isim olabilirken; sıfatlar,

isimler olmadan sıfat özelliği taşımazlar. Bu yönleriyle isimler gibi “bağımsız”

değil, “bağımlı” birimlerdir. Örneğin bir rengin ismi olan “yeşil” kavramı, tek

başına bir isimken, “kazak” sözcüğünün önüne geldiğinde “sıfat” görevi üstlenmiş

olur. Görüldüğü gibi “yeşil” kavramı tek başınayken “isim”, bir ismin önüne

geldiğinde de “sıfat” görevi üstlenmiş olur. İsimler tek başına bir nesneyi, varlığı

karşılar; sıfatlar ise nesneleri veya varlıkları niteler ya da belirtir. “Ev” sözcüğü,

tüm evleri içine alır; ancak “ev”lerin tümü birbirine benzemez. Bir “ev”i diğerinden

Page 25: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

6

ayıran birçok özellik bulunur. “Mavi ev”, “büyük ev”, “bahçeli ev”, “ahşap ev”,

“şu ev”, “hangi ev” örneklerinde de görüldüğü gibi, “mavi, büyük, bahçeli, ahşap;

şu, hangi” sıfatları “ev”in önüne gelerek onun rengini, biçimini, durumunu, neyle

yapıldığını, yani niteliğini göstermiş ya da onu işaret ve soru yoluyla belirtmiştir.

Sıfatlar, cümle içinde kullanıldıkları yere göre isim, zamir veya zarf olabilir.

“Ağır taş” tamlamasındaki “ağır” sözcüğü, “taş”ın durumunu niteleyen bir sıfatken,

“Taş ağırdır.” cümlesinde isimdir; “İşler ağır ilerliyordu.” cümlesinde ise fiilin

önüne gelerek zarf olmuştur. “Şu”, “Şu çiçeği alabilir miyim?” örneğinde sıfat,

“Şunu alabilir miyim?” örneğindeyse isim çekim eki alarak zamir görevini

üstlenmiştir.

Yukarıda da belirtildiği gibi bir sıfatın sıfat olabilmesi için mutlaka bir adın

önüne gelmesi gerekir. Sıfat unsuru, isim unsurunu niteleyerek ya da belirterek bir

kelime grubu oluşturur. Bu kelime grubuna “sıfat tamlaması” denir. Sıfat

tamlamasında “niteleyen” veya “belirten” sıfat, “nitelenen” veya “belirtilen” ise

isimdir. Bu kelime grubunda sıfat her zaman isimden önce gelir. Sıfat tamlamasında

sıfat yardımcı unsur, isim ise asıl unsurdur. Sıfat ile ismin arasına çekim eki ya da

çokluk eki girmez. “Kocaman elleri vardı.”, “Küçük çocuktan al haberi.”, “Kara

gözlerinde hüzün vardı.” örneklerinde olduğu gibi gerekli durumlarda ise bu ekleri

isim unsuru alır.

Birden çok sıfat, bir ismi niteleyebileceği gibi, bir sıfat birden çok ismi de

niteleyebilir. Sıfatlar, iyelik, çokluk ve isim çekim eklerini almazlar. Bu ekleri

alanlar ise sıfat değil, isimdir. Sıfat tamlamalarında vurgu her zaman sıfat üzerinde

olur.

0. 4. 1. 1. Niteleme Sıfatlarıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları

Niteleme sıfatları, “Açık kapıdan içeri süzüldü.” örneğindeki gibi, varlıkların,

durumlarını; “Nehir boyunca uzun kavaklar sıralanıyordu.” örneğindeki gibi,

varlıkların biçimini; “Tarlalarda kırmızı gelincikler boy veriyor.” örneğindeki gibi,

Page 26: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

7

varlıkların rengini, özelliklerini, kısaca çeşitli niteliklerini gösteren sıfatlardır ve

ismin hemen önünde yer alırlar.

Niteleme sıfatlarının Türkçede oldukça geniş bir kullanım alanı vardır.

Varlıkların birbirine benzeyen, birbirinden ayrılan özellikleri fazla olduğundan,

niteleme sıfatlarının sayıları da fazladır. Hattâ varlıkların birden fazla özelliği de

olabildiği için niteleme sıfatlarının da sayısı artar. Muharrem Ergin, “Nesnelerin ne

kadar vasfı varsa o kadar da vasıflandırma sıfatı vardır.” (1998, 246) diyerek

niteleme sıfatlarını hep nitelik belirttikleri için kendi içinde ayrı bir sınıflandırmaya

tabi tutmaz. Zeynep Korkmaz ise bu sıfatlar arasında önemli işlevsel ayrılıklar

olduğunu söyleyerek niteleme sıfatlarını da kendi içinde sınıflandırma yoluna gider.

Niteleme sıfatları, niteledikleri varlıkları, sahip bulundukları özellikler bakımından

sınırlandırmaktadır. Örneğin “tabak” sözcüğünü duyduğumuzda imgelemimizde

genel bir “tabak” şekli belirir. Oysa “kare tabak” dendiğinde, “kare” sıfatı, tabağı

diğer biçimdeki tabaklardan ayırarak ona biçim açısından bir sınırlandırma getirmiş

olur.

Niteleme sıfatı olarak kullanılan kimi sözcükler, eylemi çeşitli yönlerden

belirttiği zaman zarf olur. “Buralarda güzel bahçeler bulunur.” cümlesinde niteleme

sıfatı olan “güzel” sözcüğü, “ O, her zaman güzel konuşur.” örneğindeyse eylemin

önüne gelerek onun nasıl yapıldığını belirttiği için zarf olmuştur.

0. 4. 1. 2. Belirtme Sıfatlarıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları Adları niteleme yoluyla değil, belirsizlik, soru, işaret ve sayı yoluyla belirten

sıfatlardır. Belirtme kavramı, bir şeyi belirli bir duruma getirmeye, onu belirli

kılmaya ve göz önüne koymaya işaret eder.

Belirtme sıfatları, varlıkların kendinde olan belirtileri değil de onların dış

belirtilerini, dışında kalan özelliklerini anlatır. Örneğin, “yeşil göz, akıllı adam,

beyaz saç” tamlamalarında yer alan “yeşil, akıllı, beyaz” sıfatları, varlığın,

kavramın kendinde bulunan, değişmeyen özelliklerini yansıtırken; “bu çocuk, bir

Page 27: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

8

kişi, üç ağaç” tamlamalarında yer alan “bu, bir, üç” sıfatlarıysa varlığın dışında

bulunan belirtisini, özelliğini yansıtmaktadır.

Belirtme sıfatları, “bu sonsuz evren”, “altı kırmızı elma” örneklerinde de

görülebileceği gibi, niteleme sıfatlarının önünde yer alır; “yüksek üç bina”,

“çiçeklenmiş şu ağaçlar” örneklerinde ise anlatıma kesinlik vermek için niteleme

sıfatlarından sonra ismin başına getirilir. Niteleme sıfatı azsa belirtme sıfatı başta

yer alır (Hatipoğlu, 1982, 27).

Belirtme sıfatlarının sayısı, niteleme sıfatları göz önüne alındığında daha

kısıtlıdır. Bu sıfatlar isim olarak kullanıldığında “gösterme zamiri”, “soru zamiri”

ve “belgisiz zamir” olarak adlandırılırlar. Bu sıfatlar, kendisinden sonra gelen

isimlere yöneltilen “hangi, kaç” sorularını yanıtlayan sıfatlardır.

0. 4. 1. 2. 1. Belirsizlik Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları

İsimleri, kesin olmayan, belli belirsiz bir şekilde, onlara kesinlik

kazandırmaksızın belirten sıfatlardır. Belirsizlik sıfatları genellikle sayıya, ölçüye

yöneliktir, yani içerikleri niceldir. “Az, çok, bir, her, hiç” belirsizlik sıfatları yalın

olarak kullanılabilecekleri gibi, “hiçbir, birkaç, birtakım, birçok, biraz” şeklinde

birleşik de olabilirler. Bu sıfatlar, “biri, bazısı, birkaçı” örneklerinde olduğu gibi,

iyelik üçüncü kişi ekini alarak “zamir” işleviyle de kullanılır. Bunlar, eylemi

niteledikleri zaman da “Akşam biraz okudum.”, “Herkese fazla güvenir.”

örneklerinde görüldüğü üzere cümle içinde “zarf” göreviyle kullanılır.

Tahsin Banguoğlu, “belirsiz belirtme sıfatı” isimlendirilmesindeki çelişkiyi

dile getirerek, bunu “yetersiz belirtme” şeklinde açıklama yoluna gider (1995, 353).

“Her, birkaç, hiçbir, her bir, herhangi bir, biraz” sıfatlarının belirttiği isimler çoğul

olmazken; “bütün, birtakım” sıfatlarının belirttiği isimler çoğul olur; “birçok, başka,

bazı, fazla” sıfatları ise yerine göre hem çoğul olur hem de tekil olur (Gencan, 2001,

204).

Page 28: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

9

0. 4. 1. 2. 1. 1. Bir 0. 4. 1. 2. 1. 1. 1. “Bir”in Tek Olarak Sıfat Olması “Bir” hem sayı sıfatı hem de belirsizlik sıfatı olarak kullanılır. “Bir”, sayı

sıfatı görevini üstlendiği zaman “bir tek” anlamını, belirsizlik sıfatı görevini

üstlendiğinde de “herhangi bir” anlamını ifade eder. “Bir ekmek” örneğinde sayı,

“bir gün” örneğinde ise belirsizlik ifadesi vardır. Belirsizlik anlamıyla, belirtilen

nesnenin ya da varlığın belli olmadığı anlatılır. “Bir” sıfatı, sayı anlamıyla

kullanıldığında vurgulu iken, belirsizlik sıfatı olarak kullanıldığında vurgusuzdur.

“Bir”, sayı sıfatı olarak kullanıldığında kendisinden sonra gelen isim

çoğullanamaz, ancak belirsizlik işlevinde olduğu zaman önüne gelerek belirttiği

isim yerine göre “bir zamanlar, bir şeyler, bir yerler” örneklerinde görüldüğü gibi

çoğul olabilir.

“Birçok, birkaç, biraz” örneklerindeki gibi “bir”le bir araya gelerek birleşik

sözcük oluşturan sıfatlar da belirsizlik ifadesiyle kullanılırlar. Zarf göreviyle

kullanılan tekil isimler, “bir süre, bir gün, bir zaman” örneklerindeki gibi,

kalıplaşarak “bir” sözcüğüyle birlikte kullanılırlar.

“Bir” sözcüğü, bazı isimlere “Dün bir yağmur yağdı ki anlatamam.”

örneğindeki gibi önüne geldiği ismi “abartma; çok, pek çok” anlam ayrımıyla

belirtir. Bu durumda “bir” belirsizlik sıfatı, vurgusuz söylenmesine rağmen, burada

vurgulu bir söyleniş kazanır.

0. 4. 1. 2. 1. 1. 2. “Bir”in Sözcük Grubu İçinde Sıfat Olması “Bir” sözcüğünün sıfat, sıfatımsı ya da sıfatlıkla bir araya gelerek tamlama

oluşturduğu durumlarda ortaya çıkan anlam belirsizlikleri ya da farklı anlam

ayırtıları nedeniyle bu tür yapıları ayrı bir başlık altında inceleme gerekliliği ortaya

çıkmaktadır. Bunun sonucunda bu tür yapılar “Zincirleme Sıfat Tamlamaları”nda

değil, Bir’in sözcük grubu içinde sıfat olması şeklinde ele alınmıştır.

Page 29: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

10

“Bir”in kullanıldığı yerlerle ilgili değişik anlamalar kazanması nedeniyle

kimi dilciler bu konuya ilişkin olarak farklı görüşler öne sürmektedir. Haydar

Ediskun, “Sıfat takımları, belirtisiz isim takımları gibi, bir birleşik isim

niteliğindedir. Bu sıfat takımlarının başına gelen bir kelimesi, asıl sayı sıfatını

sezdirecek özelliktedir. Sıfat takımlarının içindeki bir ise, belgisiz sıfat

görünümündedir.”(1993, 139), Rasim Şimşek, “Belgisiz önadlardan bir sözcüğü,

genel olarak, adın önünde yer alır. Söz içinde genellikle dolgu maddesi olarak

kullanılan bu sözcük, çoğu kez, niteleme önadını addan ayırır” (1987, 359). Tufan

Demir, “Bir sıfatı, bir ada başka sıfatlarla getirilirse iki kullanım ortaya

çıkmaktadır: “Güzel bir çocuk” örneğinde “bir”, sıfat tamlamasının içine girerek

belgisiz sıfat, “bir güzel çocuk” örneğinde ise “bir” asıl sayı sıfatıdır.” (2004,

300), Zeynep Korkmaz, “Bir adın önünde sayı sıfatı olarak da belirsiz sıfat olarak

da kullanılır. Yalnız, bir, sayı sıfatı olarak kullanıldığında vurguludur. Belirsiz sıfat

olduğunda vurgusuzdur; herhangi bir anlamı verir. Bu farkı cümledeki anlam

yapısı da ortaya koyabilir. Bir belirsizlik sıfatı bazen de tekrar yoluyla çok, pek

çok anlamında bir belirsizlik sıfatı görevindedir.” (2003, 396) diyerek bu konudaki

görüşlerini dile getirirler.

Talât Akaslan ise niteleyenin “bir” belirteninden önce gelmesiyle niteliğin

öncelik kazandığını, “bir” belirteninin niteleyenden önce gelmesi durumunda ise

“bir”e zamansal-mekânsal yerleştirme işlevi, yani niceliksel bir işlev, yüklendiğini;

“niteleyen+belirten+nitelenen” dizilişindeki bir tamlamada öznel yargının ve

değerlendirmenin, “belirten+niteleyen+nitelenen” dizilişindeki bir tamlamada ise

bunun tam tersinin söz konusu olduğunu dile getirmektedir (1998, 60).

0. 4. 1. 2. 1. 2. Bütün Bütün, “varlığın tam ve eksiksiz olduğunu, parçalanmamış olduğunu”

anlatır (Türkçe Sözlük, 1998, 273). Bu belirsizlik sıfatı, ya önüne geldiği varlığı

veya kavramı genelleştirir, onların hepsini, tamamını anlatır ya da onları

çoğullaştırır. “Halk, ahali” gibi topluluk isimlerinin dışındaki topluluk isimlerine

de, diğer isimlere de “bütün halklar, bütün uluslar, bütün evler” örneklerindeki gibi

çokluk eki getirilebilir.

Page 30: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

11

0. 4. 1. 2. 1. 3. Her Tekil isimlere tamlayan göreviyle getirilerek “birer birer olarak, …-in hepsi”

anlamını verir (Türkçe Sözlük, 1998, 634). “Her” sıfatı Farsçadır. Tekil varlıkları,

kavramları genelleştirip, onları çoğullaştırır; onların eksiksiz olduğunu vurgular.

Varlıklar tek tek belirtilmek istendiğinde “her ve bir” belgisiz sıfatlarından oluşan

“her bir” sıfatı kulanılır (Ediskun, 1993, 142). “Her” sıfatının önüne geldiği isim

çoğul olmaz.

0. 4. 1. 2. 1. 4. Biraz Bu belirsizlik sıfatı, “bir” ve “az” sıfatlarının birleşmesiyle oluşmuştur.

“Biraz” sözcüğü, “az miktarda olan; yeterince olmayan” anlamı ifade etmektedir.

Önüne geldiği isim çoğul olmaz. Varlıkların ya da kavramların sayısını alışılmış

olanın, beklenenin altında belirttiğinden niceliksel anlamının ağır bastığı

söylenebilir.

“Biraz”, hem sıfat hem de zarf olan bir sözcüktür. Bu sözcük, “Bu

yemekten de biraz ye.” örneğindeki gibi eylemi belirtiyorsa zarf, “Balıklara biraz

yem verdim.” örneğinde ise isimden önce gelerek onu belirtiyorsa sıfat göreviyle

kullanılmaktadır.

0. 4. 1. 2. 1. 5. Hiçbir “Hiç” sözcüğü, dilimize Farsçadan girmiştir ve “yok değerinde olan şey”

anlamındadır. Olumsuz belirsizlik ifade eder. “Hiç” ve “bir” sözcüklerinin

birleşerek kalıplaşmasından oluşturmuştur.

“Hiçbir sıfatı, bir tek şeyin bile yok olduğunu anlatır ve bulunduğu

cümleyi olumsuz cümle yapar. Bu sıfatın belirttiği isim, çoğullanamaz” (Ediskun,

1993, 142). Varlıklara değer, önem ve yokluk açısından belirtme anlamı

katmaktadır.

Page 31: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

12

0. 4. 1. 2. 1. 6. Bazı

“Bazı”, dilimize Arapçadan girmiş bir sıfattır. Türkçedeki karşılığı “kimi”

sözcüğüdür. Önüne geldiği isimlere onları diğerlerinden ayırma, seçme anlamı

verir. Dolayısıyla da “Varlıkları diğerlerinden ayırır ya da birer birer belirtir”

(Demir, 2004, 299).

0. 4. 1. 2. 1. 7. Öbür

Bu sıfatı, “öteki, diğer, başka” anlamlarını içinde barındırdığı ve anlamsal

açıdan belirsizliği ifade ettiğinden belirsizlik sıfatı başlığı altında değerlendirdik.

0. 4. 1. 2. 1. 8. Az Varlıkları nicel yoldan belirten bu sıfat, varlıkların, kavramların sayısının

düşünülenden daha az olduğunu belirsiz bir şekilde belirtir.

0. 4. 1. 2. 1. 9. Başka

“Başka” sözcüğü, önüne geldiği isimlere, onları diğerlerinden ayırma

anlamı veren belirsizlik sıfatıdır.

0. 4. 1. 2. 1. 10. Bunca

Geldiği sözcüklere “epey, çok; bu kadar, bu denli” anlamı veren bu sıfat,

önüne geldiği ismin niceliğini belirsiz kıldığı için belirsizlik sıfatları başlığı altında

incelenmiştir.

0. 4. 1. 2. 1. 11. Çoğu “Çok” sözcüğünün “+u” iyelik ekiyle kalıplaşmasından ortaya çıkan “çoğu”

belirsizlik sıfatı, alışılan, beklenen ölçünün üstündeki varlıkların sayısını belirsiz bir

şekilde belirttiğinden, önüne geldiği isimlere nicelik anlamı katar. Bu belirsizlik

sıfatının belirttiği isim yerine göre çoğul da olabilir, tekil de olabilir. Metnimizdeki

örneklerin hepsinde “çoğu” belirsizlik sıfatının önüne geldiği ismin çoğul olduğunu

görmekteyiz.

Page 32: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

13

0. 4. 1. 2. 1. 12. Birkaç “Bir” belirsizlik sıfatıyla “kaç” soru sıfatının birleşiminden oluşan bir

belirsizlik sıfatıdır.

0. 4. 1. 2. 1. 13. Tek “Tek”, genelde asıl sayı sıfatı olan “bir”in yerine kullanılmaktadır; ancak

metnimizde geçen örneklerde “belirsizlik” anlamı ağır bastığından, “tek” sıfatını bu

başlık altında inceledik. Bu sıfat, önüne geldiği isimlere hiçbir anlamı katmıştır.

0. 4. 1. 2. 1. 14. Öteki

Bu sıfat, önüne geldiği isme sözü edilenden, bilinenden ayrı olan anlamı

vermektedir.

0. 4. 1. 2. 2. İşaret Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları

Varlıkları, kavramları göstererek onları işaret yoluyla belirten sıfatlardır.

“Bu, şu, o” olmak üzere üç tane temel işaret sıfatı bulunmaktadır. Bu sözcükler

cümle içerisinde ismin yerine kullanıldığında işaret zamiri görevindeyken ismin

önüne gelerek onları işaret yoluyla belirttiklerinde ise işaret sıfatı göreviyle

kullanılırlar. Çeşitli gramer kitaplarında “im ya da gösterme sıfatı” olarak da

adlandırılır.

“İşaret yoluyla belirtme, varlıkların bulunduğu yerin zamanda, mekânda ve

düşüncede uzaklık derecelerine göre yapılır” (Korkmaz, 2003, 385). İşaret sıfatları,

çoğul eki almazlar, ancak kendilerinden sonra gelen isimler çoğul olabilir.

Gösterme sözcükleri, isimden önce geliyorsa “işaret sıfatı”, ismin yerine

kullanılıyorsa “işaret zamiri” olur. “Bu, şu, o” işaret sıfatlarının yanında, “öte, beri,

öteki, beriki, öbür, öyle, böyle, şöyle, karşı” sözcükleri de işaret sıfatı olarak

kullanılmaktadır.

Page 33: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

14

0. 4. 1. 2. 2. 1. Bu

“Bu” sözcüğü, isimlerin önüne geldiğinde işaret sıfatı, ismin yerine

kullanıldığında ise işaret zamiri olarak görev yapar ve mekânda, zamanda, söz

zincirinde konuşana en yakın olanı, nesnenin yakında olduğunu ifade eder.

“Bu”sıfatı, zamanı işaret ediyorsa işaret edilen zaman “içinde bulunulan” zamandır.

“Bu” işaret sıfatı, Eski Anadolu Türkçesi döneminde “uşbu” şekliyle kullanılmıştır.

0. 4. 1. 2. 2. 2. O “O” sözcüğü, isimlerin önünde yer aldığı zaman sıfat, isimlerin yerine

kullanıldığındaysa zamir olur. Daha uzakta veya görüş alanı dışında olana, nesneye,

mekâna, zamana işaret eder. “O” sıfatı, zamana işaret ettiğinde, işaret edilen

zamanın geçmişte kaldığını, kimi durumlarda ise zamanın henüz yaşanmadığını,

bunun gelecekte bir zamanı ifade ettiğini belirtir.

“O” işaret sıfatı, eski metinlerde “ol” şekliyle geçmektedir. Daha sonra

sözcüğün ünsüzü düşmüş ve sözcük, tek ünlülü şekliyle kullanılmaya devam

etmiştir.

0. 4. 1. 2. 2. 3. Şu “Şu” sözcüğü, “bu ve o” sıfatları gibi hem işaret sıfatı hem de işaret zamiri

olarak kullanılmakta ve konuşana göre biraz uzaktaki varlık ve kavramları işaret

etmektedir.

Bu işaret sıfatının eski şekli “şol” iken, günümüzde “şu” şekliyle

kullanılmaktadır.

0. 4. 1. 2. 3. Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları

Sayı sıfatları, isimleri sayı bakımından gösteren sıfatlardır. Aslında sayıların

ismi olan bu sıfatlar, tekrar bir ismin önüne geldiklerinde sıfat görevi üstlenerek

isimlerin ya sayılarını ya sırasını ya sayısal dağılımını ya da bir bütünün parçasını

belirtir. Bu nedenle sayı sıfatları da kendi içinde asıl sayı sıfatları, sıra sayı sıfatları,

Page 34: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

15

üleştirme sıfatları, kesir sayı sıfatları ve topluluk sayı sıfatları olmak üzere beş alt

başlığa ayrılır. Varlıkların sayıyla ilgili çeşitli yönlerini belirten sayı sıfatları, aynı

zamanda, onları sayı bakımından sınırlandırır da.

0. 4. 1. 2. 3. 1. Asıl Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları Asıl sayı isimlerinin, isimlerin kesin sayılarını belirtmek için yine ismin

önüne gelerek oluşturdukları sıfat tamlamalarıdır. Fuat Bozkurt, birçok dilcinin

kullandığı “asıl sayı sıfatı” terimi yerine, “olağan sayı” terimini kullanmaktadır

(2000, 47).

Bu sayı sıfatlarının “bir” dışında hepsi, çokluk anlamı taşıdığından çokluk

ekini,“Yedi Uyurlar, Yedi Cüceler, Kırk Haramiler, Üç Ahbap Çavuşlar, Üç

Silahşörler, Beşevler, üç aylar, yüz binler” gibi kalıplaşmış bazı örneklerin dışında,

almazlar.

Asıl sayı sıfatları, iyelik ya da ismin hâl eklerinden birini aldığında isimleşir.

İsimken asıl unsur olan sayı isimleri, sıfat olduklarında yardımcı unsur olurlar.

“Tek” ve “çift” sözcükleri de asıl sayı sıfatı olarak nitelendirilir. “Bir” ve “tek”

sözcükleri önüne geldikleri isme pekiştirme ifadesi katmak amacıyla birlikte

kullanılabilir.

0. 4. 1. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları Asıl sayı sıfatlarına +(I)ncI / +(U)ncU eklerinin getirilmesiyle önünde yer

aldıkları isimlerin sırasını, yerini, derecesini belirten sıfatlardır. “İlk, son, sonuncu,

ortanca, filanıncı” sözcükleri de sıra anlamı ifade ettikleri için sıra sayı sıfatı olarak

kullanılır.

Kullanıma göre sıra sayı sıfatının tümlediği isim çokluk ekini alabilir. Sıra sayı

sıfatlarını bulmak için isimlere “kaçıncı” sorusu sorulur. Rakamlardan sonra

konulan nokta, “3. sınıf, XIX. yüzyıl” örneklerinde de görüldüğü gibi, +(I)ncI /

+(U)ncU ekinin yerini tutar.

Page 35: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

16

0. 4. 1. 2. 3. 3. Üleştirme Sayı Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları Asıl sayı isimlerine +Ar ekinin getirilmesiyle oluşturulan bu sıfatlar, sayıca

belirttikleri varlıkların, kavramların eşit bölümlere ayrıldığını bildirir. “Yarımşar,

azar, çifter, teker, birkaçar” gibi sözcükler de ismin önüne gelip tamlama

oluşturduklarında tamlamada üleştirme sıfatı olarak görev alırlar.

Üleştirme sayı sıfatları ikileme şeklinde fiilin önüne geldiğinde “Salona teker

teker girdiler.” veya “Çiçekleri birer ikişer demetlediler.” örneklerinde görüldüğü

üzere “zarf” olur.

0. 4. 1. 2. 4. Soru Sıfatıyla Kurulan Sıfat Tamlamaları

Varlıkların durumlarını, yerlerini, sayılarını soru yoluyla belirten sıfatlardır.

“Kaç, ne, nasıl, hangi, nice, neredeki” sözcükleri, soru sıfatı olarak kullanılırlar.

0. 4. 2. Sıfatımsı Sıfatımsı olarak adlandırılan kelimeler, “Aslında sıfat olmayan, ancak, söz

dizimi içerisinde sıfat gibi kullanılan, sıfat muamelesi gören kelimelerdir” (Özmen,

2001, 119). Bunlar, sıfat-fiil eklerini ya da aitlik ekini alarak isimlerin önünde

geçici olarak sıfat olurlar.

0. 4. 2. 1. Sıfat-fiiller Sıfat-fiiller, “Zaman ve hareket ifadesi taşıyarak nesneleri karşılayan fiil

şekilleridir; bunlar, bir yanlarıyla fiil, diğer yanlarıyla isimdir. Fiil kök ve

gövdelerine sıfat-fiil ekleri getirilerek yapılırlar” (Ergin, 1998, 33).

“Eylem kavramı taşıdıkları halde , çekilme kabiliyetinden mahrum olan, yan

cümlelerde yüklem görevi alabilen niteleyici kelimelere sıfat-fiil denir.” (Bilgegil,

1984, 197)

Page 36: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

17

0. 4. 2. 1. 1. –An Sıfat-fiil Eki “-An”, geniş zaman ifade eden ve kullanımı yaygın olan bir sıfat-fiil ekidir.

Olumsuzu –mA- ile yapılır.

0. 4. 2. 1. 2. –DIk/-DUk Sıfat-fiil Eki –DIk/-DUk sıfat-fiil eki, geçmiş zaman ifadesiyle kullanılan bir ektir.

“Bildik, tanıdık” gibi kalıcı isimler yapan örnekleri olsa da daha çok, geçici

sıfatlarlar yapar. Sık kullanılan bir sıfat-fiil ekidir. İsmin hâl eklerini ve iyelik

eklerini alır. İyelikli kullanımı çok yaygındır. Olumsuzu –mA- ile yapılır.

0. 4. 2. 1. 3. –AcAk Sıfat-fiil Eki Oldukça yaygın olarak kullanılan bu sıfat-fiil eki, gelecek zaman anlamı

ifade eder. Bu ek, daha çok, geçici sıfatlar kurar; ancak “giyecek, içecek, yakacak”

gibi kalıcı isimler yaptığı da görülür. –AcAk sıfat-fiil eki iyelik eklerini de alabilir.

Olumsuzu –mA- ile yapılır.

0. 4. 2. 1. 4. –mIş/-mUş Sıfat-fiil Eki Kullanımı oldukça yaygın olan bu sıfat-fiil eki, geçmiş zaman ifade eder.

“Dolmuş, geçmiş, ermiş” gibi kalıcı örnekleri olmasına rağmen daha çok, geçici

nitelik bildiren sıfatlar yapar.

0. 4. 2. 1. 5. –(A)r/(I)r/-(U)r Sıfat-fiil Eki Bu ek, geniş zaman kavramı taşıyan sıfat-fiil ekidir. Kullanım alanı çok

yaygın değildir. Geçici nitelikte sıfatlar kurmasının yanında “gelir, gider, okur,

yazar” gibi kalıcı isimler de yapar. Bu ekin olumsuzu –mAz eki ile yapılır.

0. 4. 2. 2. Aitlik Eki +ki aitlik eki, yapım eki göreviyle isimler üzerine gelerek onları sıfatlaştırır.

Bu ek, aynı zamanda isim çekim eki olarak da kullanılan bir ektir. Aitlik eki,

genellikle +DA bulunma durum eki vasıtasıyla isimlere bağlanır. Bunun yanında,

yalın hâldeki isimlere de gelebilmektedir.

Page 37: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

18

0. 4. 3. Sıfatlık Sıfatlık olarak adlandırılan kelimeler, “Kelimeden büyük söz birlikleri,

özellikle kelime grupları, söz dizimi içerisinde ismin önünde yer alarak sıfat

tamlamalarında sıfat görevi üstlenirler” (Özmen, 2001, 117). Sıfat-fiil gruplarının

veya aitlik ekinin çeşitli kelime grupları üzerine gelerek bu kelime gruplarını isme

bağlamasıyla ya da kelime gruplarının doğrudan ismin önüne gelerek sıfat görevi

üstlenmesiyle oluşan gruplardır.

0. 4. 3. 1. Sıfat-fiil Grupları Sıfat-fiil eklerinin veya +ki aitlik ekinin çeşitli kelime gruplarının üstüne

gelerek onları sıfatlaştırmasıyla oluşan sıfat tamlamalarıdır.

0. 4. 3. 2. Aitlik Grubu “+ki aitlik eki ile ondan önce gelen bir kelime grubunun yalın hâli, genitif

veya lokatif hâli ile kurulan kelime gruplarıdır” (Ergin, 1998, 384).

0. 4. 3. 3. İkilemeler “Bir kelimenin anlamında “kuvvetlendirme, abartma, süreklilik, denklik,

ifade değişiklikleri” meydana getirmek için o kelimenin ya eş anlamlısı ya zıt

anlamlısı veya yapısında ilaveli ögeler bulunan kelimelerin yan yana gelerek

oluşturduğu kelime grubudur” (Erdoğan, 2006, 15). “Fonksiyonları da, şekilleri de,

vurguları da birbirinden farksızdır. Eksiz yan yana gelirler ve her iki kelime de

kendi vurgusunu taşır” (Ergin, 1998, 377).

Türkçede ikilemeler, aynı sözcüğün tekrarıyla, eş anlamlı, zıt anlamlı, yakın

anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı diğeri anlamsız sözcüklerin veya her

ikisi de anlamsız sözcüklerin tekrarıyla oluşturulur. Muharrem Ergin bu sözcük

grubunu aynen tekrarlar, eş mânâlı tekrarlar, zıt mânâlı tekrarlar ve ilâveli tekrarlar

olmak üzere dörde ayırır. (1998, 377)

Page 38: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

19

0. 4. 3. 4. Belirtili İsim Tamlaması İki isim unsurunun iyelik sistemiyle bir araya gelerek oluşturduğu isim

tamlamasıdır. Tamlayan ve tamlanan olmak üzere iki unsurdan oluşur. Belirtili

isim tamlamalarında tamlayan ve tamlanan unsurları ek alır.

0. 4. 3. 5. Edat Grubu Bir isim unsuru ile bir edatın bir araya gelerek oluşturdukları kelime

grubudur. Edatın önünde yer alan isim unsuru bir tek kelimeden oluşabileceği gibi,

bir kelime grubundan da oluşabilir. Edatlar ismin önünde her zaman eksiz olarak

yer alırlar. Bu grupta vurgu her zaman isim unsurunda olur.

0. 4. 3. 5. 1. Kadar Önüne geldiği isme miktar, derece, gibi, dek, denli, değin, benzetme

anlamları veren edattır.

0. 4. 3. 5. 2. Gibi Gibi edatı, daha çok, karşılaştırmaya dayalı benzerlik ilişkisi kuran edattır.

0. 4. 3. 5. 3. İle “İle”, vasıta ve beraberlik bildiren edattır. Bu edat aynı zamanda –lA

şeklinde ekleşir. “İle” hem edat hem de bağlaç görevi üstlenen bir sözcüktür; ancak

metnimizde sadece edat göreviyle yer almıştır.

0. 4. 3. 5. 4. Göre “Karşılaştırma, uygunluk” anlamları içeren edattır.

0. 4. 3. 5. 5. Başka Hem isim hem de edat olarak kullanılan kelimedir. “Ayrıca, üstelik, bir

yana” anlamlarında kullanılır.

Page 39: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

20

0. 4. 3. 6. Çıkma Grubu Çıkma (ayrılma) hâl ekinin iki ismi veya isim grubunu birbirine

bağlamasıyla oluşan kelime grubudur. Bu kelime grubu bir ismin önünde yer alarak

sıfat tamlamasının sıfatını oluşturur.

0. 4. 3. 7. Yönelme Grubu “Datif hâlindeki bir unsurla ondan sonra gelen yalın bir isim grubunun

meydana getirdiği kelime grubudur. Yönelme eki almış unsur da, sonraki unsur da

ya tek bir isim veya isim yerini tutan bir kelime grubu olur” (Ergin, 1998, 394).

0. 4. 3. 8. Sıfat Tamlaması Bir sıfat tamlamasının yine bir ismin önüne gelerek, bir sıfat tamlamasının

sıfatını oluşturduğu gruplardır.

0. 4. 3. 9. Bulunma Grubu “Bulunma grubu hâlindeki bir isim unsuru ile ondan sonra gelen isim

unsurunun meydana getirdiği kelime grubudur. İsim unsuru, tek bir kelime

olabileceği gibi, kelime grubu da olabilir” (Erdoğan, 2006, 33).

0. 4. 3. 10. Belirtisiz İsim Tamlaması Tamlayanı ek almayan, ancak tamlananı ek almış olan isim tamlamasıdır.

Belirtisiz isim tamlamaları, metnimizde sıfat göreviyle kullanılmıştır.

0. 4. 3. 11. Bağlama Grubu “Bu grup, sıralama, bağlama edatları ile yapılan kelime grubudur. Bu

edatlarla birbirine bağlanan iki unsur hep beraber bağlama grubunu oluşturur”

(Ergin, 1998, 379).

0. 4. 3. 12. İsnat Grubu “İsnat grubu, biri diğerine isnat edilen iki isim unsurunun meydana getirdiği

Page 40: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

21

kelime grubudur. İsnat edilen unsur isnat olunandan, kendisine isnat yapılandan

sonra gelir. Kendisine isnat yapılan unsur ya yalın hâlde bulunur veya iyelik eki

almış olur. Bu unsur bir tek isim olabileceği gibi isim yerine geçen bir kelime

grubu da olabilir” (Ergin, 1998, 392).

0. 4. 3. 13. İsim-fiil Grubu -mA;-mAk;-Iş/-Uş isim-fiil eklerinin çeşitli kelime gruplarının üstüne

gelerek oluşturduğu yapılardır.

0. 4. 4. Zincirleme Sıfat Tamlaması Sıfat tamlamalarının anlam açısından iç içe girip karışık bir şekilde

oluşturdukları yapılara “zincirleme sıfat tamlaması” denir. Zincirleme sıfat

tamlamaları üç şekilde oluşturulur:

a) Sıfat tamlamalarına +lI/+lU eklerinin getirilmesiyle “güzel gözlü ceylanlar

(geziniyordu).” örneğindeki gibi yeni bir sıfat tamlaması oluşturulur.

b) Bir sıfat tamlaması, başka bir sıfat tamlamasında sıfat görevi üstlenebilir.

“Üç kilo elma (aldım).” örneğinde ölçü bildiren bu sıfat tamlaması, bir

başka ismin önünde sıfat olmuştur.

c) “Bu karışık işleri (bırak).” örneğinde de olduğu gibi bir sıfat, yine bir sıfat

tamlamasının önüne gelerek zincirleme sıfat tamlaması oluşturur (Özmen,

2001-2002 Ders Notları).

Metnimizde bu üç yapının dışında, “sıfat tamlaması+lIk/+lUk + isim”

yapısıyla da oluşan zincirleme sıfat tamlaması örnekleri bulunmaktadır.

0. 4. 5. Birden Çok Sıfat Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları Varlıkların birçok niteliği ve belirtisi vardır. Bu nedenle, varlıkları

karşılayan isimler, pek çok yönden anlatım değerine sahiptir. Rasim Şimşek

konuyla ilgili düşüncesini şu şekilde dile getirmektedir: “Bir varlığın kaç niteliği

varsa adın önüne o kadar sıfat getirilir. Bu da bir ada birden çok sıfat bağlanması

Page 41: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

22

sonucunu doğurur. İsmin önüne sıralanan sıfatlar aynı türden olup, eş görevle isim

unsuruna bağlanırlar. Aynı türden sıfatlar isim unsuruna koşut bağlandığından

bunların isim önündeki sıralanışı önem taşımaz” (1987, 348, 352).

Page 42: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

23

BİRİNCİ BÖLÜM

SIFAT VE İSİM UNSURUNUN NİTELİĞİNE GÖRE SIFAT TAMLAMALARI

1. 1. Sıfat + İsim İncelememizde sıfatları, “niteleme ve belirtme sıfatları” olmak üzere iki

başlıkta ve bu başlıkları da yapı ve anlam bakımından iç içe ele aldık.

1. 1. 1. Niteleme Sıfatı + İsim

Niteleme sıfatlı sıfat tamlamaları yalın, türemiş ve birleşik niteleme sıfatları

şeklinde ayrı alt başlıklarda ele alınmak yerine, bütün örnekler, karışık bir şekilde

“Niteleme sıfatı + İsim” başlığı altında ele alınmıştır.

Çalışmamızda yer verdiğimiz niteleme sıfatı almış sıfat tamlamalarını

anlamsal içeriklerini de gözeterek yirmi alt başlıkta inceledik. Anlamsal olarak iki

başlıkta da yer alabilecek niteleme sıfatlarına, en çok hangi anlamı ağır basıyorsa o

başlık altında yer verdik. Genel olarak bakıldığında “yaş, renk, görünüm, konum,

yer…” aslında bir varlığın, kavramın “durum”unu bildirmektedir; ancak durumu da

bu özelliklerine göre alt başlıklarda incelemek gerekmekteydi. Bu nedenle niteleme

sıfatlarını onların hangi anlamı ağırlıktaysa ona göre ayrı başlıklarda ele aldık.

1. 1. 1. 1. Durum Bildiren Sıfatlar + İsim

Durum anlamı içeren, 82 tane niteleme sıfatlı sıfat tamlaması tespit ettik.

Bunlardan 12 tanesi bireyin toplum içindeki konumunu, 12 tanesi mekânın içinde

bulunduğu şartları, 11 tanesi yapılan hareketin şeklini, 9 tanesi duyguların

durumunu, 5 tanesi belli bir zaman kesitinin durumunu, 5 tanesi bedensel durumu,

4 tanesi duruş biçimini, 3 tanesi kavramsal durumu, 3 tanesi eşyanın konumunu, 1

tanesi yaşayış tarzını, 1 tanesi canlının fizyolojik durumunu, 1 tanesi nesnenin

konumunu, 1 tanesi davranış biçimini, kapalı olamama durumunu, 1 tanesi gözü

rahatsız etmeme durumunu, üstünde giysi bulunmama durumunu, 1 tanesi

Page 43: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

24

hareketsizlik durumunu, 1 tanesi bir yerin ekonomik durumunu, 1 tanesi parlak

olma durumunu, 1 tanesi mutluluk verme durumunu, 1 tanesi net olamama

durumunu, 1 tanesi değişmezlik durumunu, uzun olmama durumunu, 1 tanesi

mekânın idari durumunu, 1 tanesi aralıksız olma durumunu, 1 tanesi vasıfsız olma

durumunu, 1 tanesi ise ürküntü verme durumunu nitelemektedir.

Hanife’nin göz yuvarları açık pencere ile çizmeler arasında hızlı gitti.

(ÇDS/ABU, s. 72)

Ama ne de olsa ağır erkeklerdi. (İ/ABU, s. 20)

Bir süre, sessizlik içinde, ellerinin dudaklarının ağır kımıldamalarıyla

çaylarını içtiler. (A/ABU, s. 83)

Babasının çatık kaşları, dik bıyıkları, ağır yürüyüşünün gölgesinde bizi hiç

görmemiş gibi yaklaşıyordu Abdoş. (ANH/ABU, s.121)

Ardından tütün tarlaları, bağlar, anızlı tarlalar. (ÇDS/ABU, s. 66)

Aylı geceler, büyüyen ayla birlikte daha da uzardı uykusuzlukları! (ABU, s.

7)

Aylı gecelerde çardağın duldasını döner, kendilerini bazen gölgeden çıkmış

ay ışıkları altında bulurlardı sevişmelerinden sonra. (AB/ABU, s. 241)

Bu kadarı da ya usandırır, umutsuzlandırır ya da belirsiz umutlarla

avunmaya alıştırır taşrada yaşayan bir bekarı. (V/ABU, s. 42)

Sokağın boş arsasını gürültümüzle doldurur, açan güneşin altında, yüzümüz

gözümüz kızarıncaya kadar, koşar, koşar, evlerde geçen boz rengi saatlerin kusar

çiğnerdik sanki ayaklarımızın altında. (ANH/ABU, s. 119)

Boş arsayı, çeşmeyi geçti. (UBG/ABU, s. 221)

Bahçe duvarları, boş arsalar, savaş yıllarından kalma yıkıntılar arasında

uzuyordu sokak. (UBG/ABU, s. 222)

Tam yanından geçeceği sırada, uzun boylu adam, sandalyesinden kalktı, boş

elinden yakalayarak durdu Selman’ı. (UBG/ABU, s. 209)

Kahvede boş sandalyelerden birini ayağının, birini kolunun altına çekiyor,

çevresini saranların ısmarladıkları çayları kahveleri, uzattıkları cigaraları geri

çevirmiyordu. (ÇDS/ABU, s. 62)

Boş yere kırma beni. (V/ABU, s. 52)

Page 44: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

25

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden, su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avın üstüne hızla inişe geçiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Kadın anlamıyordu Fahriye’den en az on beş yaş büyük Bayram’ın

tutumunu, “Demek erkekler boyalı kadınlara, süslü kadınlara düşkün oluyor!” diye

düşünüyordu. (A/ABU, s. 83/84)

Büyük kentlerin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

Bir konu üstünde bilmekten çok, bilir görünmeyi seven, her soruna

imgelemlerinin yarattığı düşler, yalanlarla karşılık bulmaktan hoşlanan kasabalılar,

cinsel sapıkların il’de örgütleri olduğunu öne sürerlerdi. (HG/ABU, s. 159)

Cinsel yaşayışını nasıl sürdürüyordu helvacıyla. (HG/ABU, s. 160)

Elektrik lambasının çıplak ışığı altında büsbütün yalnız, suçlu, ortada

kalmış duyuyordu kendini. (UBG/ABU, s. 209)

Malı benimkinden kat kat çok olmasına çok ya, hep zeytinlik, hep çıplak

tarla. (BİÇ/ABU, s. 101)

Göğüslerinin biçimlenmeye başladığı günlerden beri, yıkanmadan önce,

yıkandıktan sonra aynada çıplak vücudunu, beline inen saçlarını seyretmekten

hoşlanır, yıkandıktan sonra uzun uzun taranırdı. (UBG/ABU, s. 206)

Kadın, “Ne oluyor bana?” diye gözlerini sıkı sıkı yumdu, derin soluklar

aldı, sinek kovar gibi Vehbi’yi görür sandığı her yerde elini boşluğa salladı, bir

türlü yamağın görüntüsünden kurtulamadı. (HG/ABU, s. 163)

Dertli kadınları, kısırları, tütsületiyorlardı. (MK/ABU, s. 56)

Geniş omuzları, dik oturuşu ile gülüyor, yaklaşıyordu. (UBG/ABU, s. 207)

Diri adımlarla gitti, küpün üstünden üzüm tabağını getirip onun önüne

bıraktı. (V/ABU, s. 48)

Donuk bakışlarıyla yardım bekliyordu Fahriye’den. (A/ABU, s. 80)

Alışverişin durgun saatlerinde kasabalılar, kasabanın içinde ters çevrilmiş

bir sandalye ile dükkanı boş görürlerdi. (HG/ABU, s. 158)

Page 45: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

26

Birbirine karışarak boy atan unutulmuş çamlar, çınarlar, ak meşeler,

kavaklar, gürgenlerin değişik yeşilleri koyun durgun sularında yansıyor, bütün

ağaçlar olduğundan daha büyük görünüyorlardı. (HOR./ABU, s. 95)

Bağları, ekili tarlaları geride bıraktılar. (GA/ABU, s. 137)

Kasaba küçük yerdi, fakir yerdi, on ayda yirmi bin lira taksit borcunu,

banka borcunu ödeyemezdi kasabada kalırsa. (HGe./ABU, s. 173)

Gebe kediler gibi, nasıl yaşayışından memnun dolanıyordu evin içinde?

(HG/ABU, s. 166)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik kızlarla

ilgilenmeye başladı.(ÇDS/ABU, s. 62)

Yardımcının gezici satıcılık yaptığını, üç beş altın bozdurup harcadıklarını

duydu. (SA/ABU, s. 17)

Kadın, onu elinden tuttu, gölgeli odada, dipte bir sedirin üstüne yanına

oturttu. (GÖ/ABU, s. 141)

Gördün mü hayırlı babalığı, oğlunun kusurlarını nasıl da örtüyor!

(BİÇ/ABU, s. 105)

Cevizin altında, yanan bir cigara ateşi, hızlı çekişlerle bir iki kez parlayıp

küllendi. (ÇDS, s. 66)

Bütün konuşmalarında, karşılaşmalarındaki o gülüşlerinde, hüzünlü

bakışlarında, kendisini erkek yerine koyan, etlerinin kımıldadığını açığa vuran bir

anlam yok muydu kadının? (AKM/ABU, s. 153)

Adı gazinonun kapısı üstünde ışıklı harflerle yazılı. (KK/ABU, s. 149)

İkisinin de güzel yüzleri, “çekilin gidin, bırakın bizi” der gibi, türkülerin

bağlamaların havasında, ışıklı rüyaların dünyasında dolaşıyordu sanki.

(HOV./ABU, s. 39)

Büyük kentlerin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

Gaz lambalarının isli ışığında, kadın, erkek, çocuk karaltıları dolaşıyordu

içlerinde. (HOV./ABU, s.33)

Page 46: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

27

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla duyar,

içinde bir eziklik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün sıkıntıları,

isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya. (ABU, s. 7)

Bütün gün, kaçamak bakışlarla kızının hareketlerini kolladı. (HG/ABU, s.

166)

Ah ülen koca kurt, dedim, kapalı yere çağırıyor kızı, besbelli çardakta

kıstıracak. (BİÇ/ABU, s. 105)

Karanlık saatlerde, arka sokaklarda, faytonlarda dolaşırlar, öpüşürlerdi.

(ABU, s. 8)

Yanında yataktan kalktığı sırada, göz göze geldiklerinde bakışlarındaki

acımasızlığı, kesin kararı gördü karısının. (AB/ABU, s. 248)

İçeride, çardağın direklerinden birine asılı kırma çifte, çiftenin dipçiği

gerisine kayıveren kocasının kımıltısız bakışları. (AB/ABU, s. 239)

Kadın, çocuklarının her biri için kısa sorular sordu. (SA/ABU, s. 17)

Kızgın kadın sesini yükseltti. (UBG/ABU, s. 222)

Öyle günahsız, öyle arınmış duyuyordu ki birdenbire kendini, deri değiştirir

gibi, on beş yılı aşkın bir sürenin kirli anılarından sıyrıldığını, Melahat’iyle

birlikte, genç kızlık umutlarının kaldığı yerden başlayan yeni bir hayatın açıldığını

görüyordu önlerinde…(HG/ABU, s. 168/169)

Köylü kadın kımıldar, yerleşirdi oturduğu minderde. (UBG/ABU, s. 198)

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden, su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avın üstüne hızla inişe geçiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Şimdi, İzmir’de, Tepecik’te, küçük esnafın, ustabaşıların oturduğu dar

alnaçlı evlerin sıralandığı sokaklarında elektrikler yanmış, kocası eve dönmüş

olmalıydı. (UBG/ABU, s. 197)

Oğlu kendisini küskün bakışlarla süzerken tarlaya vardılar. (ÇDS/ABU, s.

68)

İlk adımlarda Hanife ne dediyse oğlundan küskün karşılıklar aldı.

(ÇDS/ABU, s.67)

Narlı Narlıbahçe’nin hanımı değil mi o? (HAN./ABU, s. 188)

Page 47: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

28

Adının yanına hanım sözünü ekleyen bir başkası, soluk şalvarını, iş

gömleğini, nasırlı ellerini görmüyormuş gibi kendisine hanım diyecek olsa belki de

alınacağı bu söz, mal sahibinin karısının ağzında adıyla kendiliğinden

birleşiveriyordu. (A/ABU, s. 82)

Taksilerin özel arabaların geçişleri daha yumuşaktı. (İ/ABU, s. 19)

Hanım bu kez bütün bakışları dönüş yönünde üstüne çekerek, Tarım

Memurluğu’ndan sonra Özel Saymanlığa uğradı. (HAN./ABU, s. 189)

Şoförün yanından inen, lacivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir empirme

elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde, biçimli

göğüsleri kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi, devinimleri, renkleri, özgür

havası ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

İlerledikçe pırnallık topraklar, zeytinliklere dönüştü. (GÖ/ABU, s. 139)

Genç iğneci, geniş omuzları, sağlam oturuşu, gidonu sıkı sıkıya kavrayan

bilekleriyle caddenin kıvrımında kayboluyordu hemen. (İ/ABU, s. 21)

Büyük kentlerin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

Kasaba dönüşlerinde, köyün girişinden avlu kapısına kadar, kız erkek köyün

bütün çocukları sevinçli çığlıklarla Selman’ın atı arkasından koşuşurlardı

çocukluğunda. (UBG/ABU, s. 205/206)

Yüzünün sıkıntılı çizgileri hiç değişmeden: “Buyurun oturun” dedi

(HOV/ABU, s. 35)

Tütün tarlalarında da işlerin sıkışık dönemi. (ÇDS/ABU, s. 63)

Dalları yere inen cevizin sık yaprakları sardı üstlerini. (ÇDS/ ABU, s. 66)

Köyde nereye baksa kanama geçiren karısının, kanı çekilmiş dudakları,

solgun yüzü karşısındaydı. (AB/ABU, s. 242)

Adının yanına hanım sözünü ekleyen bir başkası, soluk şalvarını, iş

gömleğini, nasırlı ellerini görmüyormuş gibi kendisine hanım diyecek olsa belki de

alınacağı bu söz, mal sahibinin karısının ağzında adıyla kendiliğinden

birleşiveriyordu. (A/ABU, s. 82)

Daha önce hiç eline almadığı kadın fotoğraflarıyla dolu dergilerin sürekli

okuyucusu oldu. (V/ABU, s. 42)

Page 48: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

29

O öfkeyle, kocasının şaşkın bakışları arasında sergeni açtı. (ÇDS/ABU, s.

70)

Üçü de tutuk adımlarla çekildiler. (A/ABU, s.90)

Aralanan kapıdan ucuz şarap kokusu yayılıp kaldı odada. (UBG/ABU, s.

215)

Akşamları onlarla uydurma mezelerle rakı içiyordu. (V/ABU, s. 42)

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Üvey babasının evlenmesi üstüne anası ile tek söz etmediler. (A/ABU, s.

85)

Üvey kızı okula gitmek için babası ile kasabaya inmişti sabahtan.

(AB/ABU, s. 240)

Kadının, çocuklarının üzgün bakışları önünde testilerinin doldurdu.

(A/ABU, s. 84)

Hanife, okşanmış, üzgün gözlerle ilk kez Sefer’e baktı. (ÇDS/ABU, s.64)

Evliler, yerli arkadaşlar çeker giderlerdi evlerine. (ABU, s. 7)

Meydandan doğru, yorgun yüzü, ezilmişliği ile yaklaştı. (UBG/ABU, s.

227)

1. 1. 1. 2. Biçim Bildiren Sıfatlar + İsim Metnimizde geçen 31 örneğin 12’sinde vücudun bir bölümünün şekli,

11’inde eşyanın şekli, 5’inde mekânsal şekil, 2’sinde canlının şekli, 1’inde ise

kişinin dıştan görünüşü nitelenmiştir.

Beli bükük, başı önünde, iki kolu , çalı demetinin iki bağına birer kanca ile

tutturulmuş gibi, iki yanından sarka sarka, pırnallar bodur ahlatlar arasından

dereye yaklaşıyordu işte. (Y/ABU, s. 26)

Bol ceketinin önü açıktı. (UBG/ABU, s. 209)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

Page 49: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

30

eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik kızlarla

ilgilenmeye başladı.(ÇDS/ABU, s. 62)

Babasının çatık kaşları, dik bıyıkları, ağır yürüyüşünün gölgesinde bizi hiç

görmemiş gibi yaklaşıyordu Abdoş. (ANH/ABU, s. 122)

Fuarın kalabalığını anlattı, havuzları, dönme dolapları, havalanan uçakları

anlattı. (BİÇ/ABU, s. 107)

Ama Vehbi’nin, her yanından taşan erkek gücü, düzgün çizgileri, çekici

yakışıklılığı, yüreğini ıstan sıcak bakışları yoktu onlarda. (HG/ABU, s. 163)

Tarla kıyılarında çoklukla eğik yolları geçerken yan yatıyor; derelere,

hendeklere girip çıktıkça sık sık eğilip doğruluyor, ancak otlakların kısa

düzlüklerinde dengesini bularak hafif bir hız alabiliyordu. (TK/ABU, s. 129)

Geniş göğsü dar geliyordu yüreğine! (A/ABU, s. 79)

Genç iğneci, geniş omuzları, sağlam oturuşu, gidonu sıkı sıkıya kavrayan

bilekleriyle caddenin kıvrımında kayboluyordu hemen. (İ/ABU, s. 21)

Geniş omuzları, dik oturuşu ile gülüyor, yaklaşıyordu. (UBG/ABU, s. 207)

İncecik beli, gür saçları, ışıklarla gölgelerle dolu bakışlarıyla geldi geçti

kahvenin önünden. (AB/ABU, s. 242)

Dursun Ali, uzatıp yatırdı incecik yatağa Zeyneb’i. (HOV/ABU, s. 34)

Yüzünün derisi altında ince damarları mavi mavi parlıyordu. .(A/ABU, s.

85)

Ne yana gideyim derken kısmet işte, bir de baktım, Hatice çardaktan çıkmış,

iri göğüsleri önünde, kalçaları kıvrıla kıvrıla dereye inmez mi? (P/ABU, s. 180)

İri göğüsleri, gelişmiş kalçaları yuvarlak çizgilerle kabartırdı yeldirmesini.

(AKM/ABU, s. 151)

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Daha geçtiğimiz kışa kadar o da kısa pantolon giyiyordu bizim gibi.

(ANH/ABU, s. 121)

Ali Şahin, cebinden kocaman mendilini çıkardı. (BİÇ/ABU, s. 104)

Karısının yatağı ucunda, Sefer Kızgın’ın körüklü çizmelerinin gölgesi

büyüdü, mutfağın duvarına vurdu. (ÇDS/ABU, s. 72)

Dükkanları erkenden kapanan, ıssızlaşan, susan kentin küçük alanında,

lokantadan çıkınca, tek başına bulurdu kendini. ( ABU, s. 7)

Page 50: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

31

Ankara’ya ayda, iki ayda bir mal almaya gittikçe, küçük dükkânının

dışında dünyanın ne kadar geniş, insanların ne kalabalık olduğuna şaşar, uzun bir

hastalıktan kalkmış da yeniden yaşamaya başlamış gibi duyardı kendini.

(HOV./ABU, s. 31)

Küçük kahvede oturanların çoğu gene de ne dediğini duydu. (HOV/ABU,

s. 32)

Sindikleri saçak altlarında, duvar kovuklarında büzülür, yağmuru, dertli,

karamsar geçirir küçük kuşlar. (ANH/ABU, s. 119)

Kasaba küçük yerdi, fakir yerdi, on ayda yirmi bin lira taksit borcunu,

Banka borcunu ödeyemezdi kasabada kalırsa. (HGe./ABU, s. 173)

Bayram külot pantolonunun tozunu silkerek doğruldu. (A/ABU, s. 85/86)

Musa’nın az ötesinde doğrulmuş, sırtı kendisine dönük, külot pantolonun

düğmelerini iliklediğini. (Y/ABU, s. 28)

Sivri uçlarını dibinden dibinden geçirerek tarağı saçlarının ucuna kadar

tararken oturduğu yerde kıvrılıp bükülüyor, göğüslerini öne çıkarıyor, gözleri yarı

kapalı, kimseyle ilgilenmezmiş, yalnızmış gibi davranıyordu. (UBG/ABU, s.207)

Adının çapkına çıkması, bir top ipekli kumaştan, bir sıra bilezikten,

yüzükten, topuklu kunduradan daha çok çeker kadınları! (P/ABU, s. 179)

Uzun yüzü daha da uzamış, bakışlarına sis inmiş gibi görünürdü dalıp gittiği

yerde. (AB/ABU, s. 247)

İri göğüsleri, gelişmiş kalçaları yuvarlak çizgilerle kabartırdı yeldirmesini.

(AKM/ABU, s. 151)

Sonra gene yumuk yumruklarıyla gözlerini oğa oğa ağlamaya başladı.

(TK/ABU, s. 131)

1. 1. 1. 3. Konum/Yer Bildiren Sıfatlar + İsim Bu başlık altında 25 tane örnek inceledik. Bu 25 tane örneğin 5 tanesinde

bulunulan yere göre karşı yanda olma durumu, 3 tanesinde temel tutulan yerin

tersinde veya yanında olma durumu, 2 tanesinde bulunulan yere göre ileride olma

durumu, 2 tanesinde bir yerin veya bir şeyin yere yakın olma durumu, 2 tanesinde

temel, esas olma durumu, 2 tanesinde bir yerin yukarı yanında olma durumu, 2

tanesinde bir yerin dışta olana göre merkezdekine daha yakın olanı, 1 tanesinde bir

Page 51: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

32

organın vücuttaki yeri, 1 tanesinde bir yerin diğerine göre karşıda olma, 1 tanesinde

bir yerin yapısal durumu, 1 tanesinde bir yerin esas tutulan yüzü, 1 tanesinde sınır

ortaklığı bulunan yerin durumu, 1 tanesinde merkezden uzak olma durumu, 1

tanesinde de merkezde olana göre ikincil önemde olma durumu nitelenmiştir.

Alt katta, bir oturma, bir yemek odası, bir sofa vardı. (ABU, s. 9)

Perdenin alt ucunun kımıldamasıyla yüreği daha bir hızlı vurmaya başlardı.

(V/ABU, s. 41)

Şükriye’ye kasabanın ana caddesi üstünde bir un deposunun tavan arasında

büyücek bir oda kiraladı o yıl ekim ortalarında kocası. (İ/ABU, s. 19)

Ana kız, çoklukla ikindiye doğru, oturdukları daracık sokaktan kasabanın ana

caddesine çıkarlar, çabuk bir yürüyüşle, caddenin iki yanı boyunca sıralanan bir sürü

kahvenin önünden geçerek, tanıdıklarını görmeye giderlerdi. (AKM/ABU, s. 151)

Belirli gidecek bir yer arıyormuş gibi ara sokakların birinden öbürüne

geçerek yarım saat kadar dolaştı. (UBG/ABU, s. 226

Arka sokaklardan bağ yollarına doğru uzaklaştılar. (AKM/ABU, s. 155)

Karanlık saatlerde, arka sokaklarda, faytonlarda dolaşırlar, öpüşürlerdi.

(ABU, s. 8)

Evin iç kapısının kilidine bir anahtar döndü. (UBG/ABU, s. 214)

Az sonra evin iç kapısı açıldı. (AKM/ABU, s. 154)

Karşı kaldırıma geçtiler. (KK/ABU, s. 145)

Adaları, körfezin karşı kıyılarını, İzmir’e gelen giden vapurları

oturduğumuz yerden baktıkça hep görürüz. ( BİÇ/ABU, s. 102)

Kadın erkek köylüler, sokaklardan çıktılar çıktılar, karşı sokaklara geçtiler,

geri döndüler, alandaki çeşmeden su aldılar, bakkaldan alışveriş ettiler. (

KKD./ABU, s. 92)

Sollarında, yer yer zeytinliklerle kaplı koruluk bir tepe yükseliyor,

sağlarında karşı tepeye varmadan önce dar, uzun tarlalar uzanıyordu. (TK/ABU, s.

130)

Kadın, üst sofanın karşı ucunda öbür kiracının kapısına doğru baktı. (ABU,

s. 11)

Sol bacağını yana sarkıtmış, sağ bacağını semeri karşı üstünden eşeğin

boynuna atmıştı.(SA/ABU, s. 13)

Page 52: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

33

Kahvenin karşı yönünde, on beş yirmi adım ilerde, bakkal Hamza’nın altını

dükkan olarak kullandığı evi vardı. (ÇDS/ABU, s. 62)

İzmir’in satıcı kızları, işçi kızları, kadınları, kenar semtlerin balık etli

dulları rahat bırakmazlar, genç, yakışıklı taksi şoförlerini. (HGe. /ABU, s. 176)

Kızgın’ların Sefer bir otlak anlaşmazlığı yüzünden komşu köyden çoban

Veli’yi vurdu. (ÇDS/ABU, s. 61)

Orta parmağının sırtıyla üç kez otobüsün tahta kasasına vurdu.

(UBG/ABU, s. 204)

Annesi ile ön localardan birinde oturuyorlardı. (KK/ABU, s. 143)

Arada bir dışarıda zeytinin öte yanında bağlı keçilerinin tıksırmaları, uzaklı

yakınlı köpek havlamaları karışıyordu çekirge ötüşlerine. (AB/ABU, s. 237)

Toprak yolda fışkınlar hışırdadılar. (AB/ABU, s.238)

Evin üst katında, denize bakan yönündeydi odası. (ABU, s.10)

Kadın üst sofanın karşı ucunda öbür kiracısının kapısına doğru baktı. (ABU,

s. 11)

Kamyon sarsıldıkça, yan yatarak eğilip doğruldukça, kasadakiler kasanını

yan tahtalarına tutunuyorlar, üzerlerine gelen ağaç dallarından kurtulmak için sık

sık belleri üstünde eğilmek zorunda kalıyorlardı. (TK/ABU, s. 129)

1. 1. 1. 4. Yaş Bildiren Sıfatlar + İsim Yaş sözcüğü kavramı, önüne geldiği 22 örnekten 7’sinde yetişkin, belli bir

yaşa gelmiş olmayı, 5’inde yaşın ilerlememiş olmasını, 4’ünde daha az yaşlı;

büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamamış olmayı, 4’ünde yaşça büyük olanı,

yaşı ilerlemiş olanı, 1’inde gençliği ve körpeliği kalmamış olanı, 1’inde ise yetişmiş

olgunlaşmış olanı ifade etmiştir.

“Büyük, küçük, genç…” sıfatları, önüne geldiği isimlere hayatın türlü

dönemlerinden her biri, yani çağ anlamı verdiği için bu bölümde ele alınmıştır.

Mal sahibinin karısı, belki de çocukları – hiç değilse büyük oğlu ile büyük

kızı biliyorlardı başına geleni. (A/ABU, s. 81)

Büyük kızı on sekizini aştı, küçük on altısını sürüyordu. (HG/ABU, s. 161)

Page 53: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

34

Büyük kızı annesinin sözüyle masadan kalkmıştı bile. (A/ABU, s. 82)

Büyük oğlan saçını kaşıdı. (D/ABU, S.110)

Bilenler bilir, büyük oğlu Ali Şahin’i böyle kırda çardakta değil, Urla’daki

evinde karısıyla yatakta yakaladıydı. (BİÇ/ABU, s. 104)

Mal sahibinin karısı, belki de çocukları – hiç değilse büyük oğlu ile büyük

kızı biliyorlardı başına geleni. (A/ABU, s. 81)

Bir haftanın sonunda Hanife, evden çıkmaya hazırlanırken büyük oğlunu

yanında gördü. (ÇDS/ABU, s. 66)

Genç çifte bakarak: “Ne iyi, sizde kaç göç yok” dedim. (KKD./ABU, s.92)

Genç iğneci, geniş omuzları, sağlam oturuşu, gidonu sıkı sıkıya kavrayan

bilekleriyle caddenin kıvrımında kayboluyordu hemen. (İ/ABU, s. 21)

Genç karısındaydı bütün aklı. (AB/ABU, s. 244)

Genç kızın, kadının gelini olduğunu çabuk anladım. (HOR./ABU, s. 96)

Çocukluğu, genç kızlığı, ilk evlilik yılı o güne kadar hep kırlarda, küçük

damlarda, çardaklarda geçmişti Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 19)

Baktı kart teke iyiden iyiye Suna’yı alıştırıyor kendine! (BİÇ/ABU, s. 107)

Eh be koca Bayram be! (A/ABU, s. 86)

Ah ülen koca kurt, dedim, kapalı yere çağırıyor kızı, besbelli çardakta

kıstıracak. (BİÇ/ABU, s. 105)

Kocaman adamdı onun gözünde Selman. (UBG/ABU, s. 205)

Küçük kızı bir soluk koşarak haber getirdi. (AB/ABU, s. 241)

Küçük kız her gece başını yastığa koyar koymaz uyurdu. (AB/ABU, s. 238)

Küçük kız bayılıyordu okumaya. (HG/ABU, s. 161)

(Kucağında) küçük kızı henüz altı aylıkken rüşvetten hapse girdi kocası.

(HG/ABU, s. 157)

Yaşlı yargıçla savcı, önde, şoförün yanında oturuyorlardı. (TK/ABU, s.

129)

Konuşulanlardan doğru dürüst bir şey anlamasa da yetişkin ablası ile akranı

öbür kızların geline dedikleri aklındaydı. (UBG/ABU, s. 205)

1. 1. 1. 5. Duyu/Algılama Bildiren Sıfatlar + İsim

“Duyu/algılama” başlığında 16 tane sıfat tamlaması örneği ele alınmıştır.

Page 54: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

35

Bu başlıktaki niteleme sıfatları, önüne geldikleri isimlerin 5 tanesine kuru olmayan,

üzerine su dökülmüş olan, 5 tanesine hoşa gidecek şekilde olma; hoş, okşayıcı olma,

2 tanesine suyu, nemi olmayan, 2 tanesine ısısı yüksek olan, 1 tanesine işitilenin

tonu, 1 tanesine ise katı karşıtı olma anlamları katmıştır.

Rüzgar estikçe ıslak ağaçlardan damlalar savruluyordu. (UBG/ABU, s.

192)

Islak toprak, ıslak ağaç gövdeleri, ıslak sokaklar, ıslak duvarların üstünden

çekilmişti gün ışıkları. (UBG/ABU, s. 193)

Islak toprak, ıslak ağaç gövdeleri, ıslak sokaklar, ıslak duvarların üstünden

çekilmişti gün ışıkları. (UBG/ABU, s. 193)

Odayı çivit, sabun, ıslak tahta kokuları ile doldurdu. (HGe./ABU, s. 174)

Islak toprak, ıslak ağaç gövdeleri, ıslak sokaklar, ıslak duvarların üstünden

çekilmişti gün ışıkları. (UBG/ABU, s. 193)

Gerçi ince sesi, yumuşak gövde hareketleriyle erkekten çok, kadını

andırıyordu o sıralarda da. (HG/ABU, s. 157)

O, ocağa kuru çubuk getirmeye gidince hemen ardından seğirtmek,

çardağın gerisinde yetişmek, sarılmak, öpmek, kucaklamak geldi içinden.

(HOR./ABU, s.97)

Kız yalağın içinde kuru otların üstüne sırtüstü uzandı. (GÇ/ABU, s. 127)

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden, su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avın üstüne hızla inişe geçiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Sıcak soluğunu, yüzünde boynunda dolaştırarak, yanıp tutuştuğunu

fısıldıyordu Selman. (UBG/ABU, s. 207)

Kadın kızının kusurlarını, ürkekliğini kapatmak için elinden geldiği kadar

tatlı dil, güler yüzle hoş tutmaya çalışıyordu Cemal’i. (AKM/ABU, s. 152)

Gençliğine, tatlı diline yanıyorum! (V/ABU, s. 44)

Tatlı dille, iyilikle nasıl olsa kendine bağlayabileceği umudundaydı karısını.

(AB/ABU, s. 243)

Page 55: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

36

Yüzünde hayatla barışıklığını açığa vuran belli belirsiz bir gülümseme ile

yumuşak bakışlarını kahvelerde gezdirerek, arka tarafı üst üste adam dolu

kaptıkaçtının boşalmasını beklemeye başladı. (HAN/ABU, s. 183)

Muhtar, kapatmak, tatlıya bağlamak isteyerek yumuşak sözlerle Hamza’nın

şikâyetini özetledi. (ÇDS/ABU, s. 76)

Yattığı yerde sağa sola döne döne bir süre topukları, yumruklarıyla

yumuşak toprağı dövdü durdu. (A/ABU, s. 89)

1. 1. 1. 6. Renk Bildiren Sıfatlar + İsim “Renk”leri yansıtan sıfatlar, 3’ü vücudun bir bölümünün, 3’ü canlı bir

varlığın, 3’ü rengin tonunun, 2’si eşyanın, 2’si yiyeceğin, 1’iyse yiyeceğin rengi

olmak üzere toplam 14 tane örnekte ismin önüne gelerek onları nitelemiştir.

Bir hafta sonra, alaca karanlıkta, süzgün, incelmiş yüzleriyle köye döndü.

(D/ABU, s. 114)

Al entarisiyle sanırsın o anızlı tarlada unutulmuş bir gelincik! (BİÇ/ABU, s.

103)

Anlamasına anlamıştım ama, Koca Etem’in o kuru, keçi suratlı yüzünün,

gelinin al yanaklarına yaklaştığını düşünmek istemiyordum bir türlü. (HOR./ABU,

s.100)

Beyaz önlüğünü, başlığını çıkardı. (UBG/ABU, s. 230)

En ucuzundan bir buçuk litrelik bir şişe şarap, yüzer gram turşu, zeytin,

pastırma, beyaz peynir, kiloluk bir ekmek aldı Dursun Ali. (HOV./ABU, s. 33)

Ağılın karanlığında çakır gözleri, ateş böcekleri gibi parlıyordu kızın.

(GÇ/ABU, s. 127)

Doru atı üstünde görürdü Selman’ı. (UBG/ABU, s. 205)

Esmer delikanlı, elinde kağıtlar, dudağında cıgarası ona bakıyordu.

(HOV./ABU, s. 32)

Esmer genç yanıbaşında durunca kadının yumuşak bakışları daha da ışıdı.

(HAN./ABU, s. 184)

Evlerin koyu karaltıları arasında, sokağın gökle birleşen boşluğuna daldı.

(UBG/ABU, s. 221)

Page 56: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

37

Sabah, gün doğarken mavi Chevrolet pencerenin altından ayrılırdı.

(HGe./ABU, s. 175)

Buğday sarısı örgülü uzun saçları, mavi gözleri ile kız hemen etkisi altına

almıştı onu. (GÇ/ABU, s.126)

Kasabanın Park kahvesinde oturduğunu ilk kez kavramış gibi ürküyor,

korkunun siyah gölgeleri gelip geçiyordu. (UBG/ABU, s.192)

O yıl, biraz koşsa oynasa, siyah önlüğünün koltuk altları terden

ıslanıvermeye başlamıştı Cemile’nin. (ANH/ABU, s. 120)

1. 1. 1. 7. Neden Yapıldığını Bildiren Sıfatlar + İsim Aşağıda ele aldığımız örneklerin birçok kaynakta “takısız isim tamlaması”

olarak adlandırıldığı görülmektedir; ancak “isim tamlamaları”ndaki “iyelik ilişkisi”,

“takısız isim tamlaması” şeklinde adlandırılan bu söz öbeklerinde bulunmamaktadır.

Bunun için biz, bu örnekleri niteleme sıfatı olarak değerlendirdik ve bu başlıkta

inceledik.

Bana bilezik alacak, altın diş yaptıracak. (BİÇ/ABU, s. 108)

Şükriye, caddeye bakan pencerelerinin basma perdelerini güneş gelmesin

diye kapatmıştı! (İ/ABU, s. 24)

Bez çantasını masa ile minder arasındaki iskemlenin üstüne koyduktan

sonra daha bir süre elinden bırakamadı kadın. (UBG/ABU, s. 211)

Sandalyenin üstünden bez çantasını kaptı. (UBG/ABU, s. 219)

Çok uzun, çok ağır geçen saatler sonra çardağın çul perdesi aralanır, karısı,

yürüyüşüne, davranışlarına yayılan bir rahatlama ile geri dönerek yatağın girerdi.

(AB/ABU, s. 246)

Zil sesleri, nal sesleri, demir tekerleklerin taşlar üstünde dönüşü arabasına

göre değişik yankılar bırakıyordu tavan arasındaki odanın camlarında. (İ/ABU, s.

19)

Cigarasını ağızlığına taktı, sağ kolu sedirin ot yastığına dayalı cigarasını

içerek karısının gelmesini beklemeye başladı. (ÇDS/ABU, s.68)

Ayaklarına bakarak kestirdiği gibi iki parçaydı minderin tahta iskeleti.

(UBG/ABU, s. 220)

Page 57: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

38

Belkıs, tahta pancurları kapalı, kulağı seste bekler, sokaktan geçenler

geçer, ayak sesleri kesilir, yakındaki elektrik fabrikasının gürültüsü durur,

kasabanın ışıkları sönerdi. (HGe./ABU, s. 174/175)

Bu gidip gelmelerde ne zaman yüzüne bakacak olsa nişanlısı kızarıyor,

bakışlarını Cemal’den kaçırıp başını öne eğiyor, sıkılganlığını örtmek için,

parmakları arasında ya mendili ya da yün ceketinin uçlarıyla oynamaya başlıyordu.

(AKM/ABU, s. 159)

O sabahın çiğini emmiş, yeni yeni kuruyan otların, çimenlerin, yaz günü

yün yataklardan sıcak bağ topraklarının tadını hep çıkardım! (P/ABU, s. 181)

1. 1. 1. 8. Fazlalık Bildiren Sıfatlar + İsim Metinde geçen 10 tane örnekten 3 tanesinde normalin üstünde olacak,

uzaktan işitilecek nitelikte olan, 1 tanesinde bol bol , çok yapılan, 1 tanesinde alımı,

cazibesi çok olan, 1 tanesinde bezginlik verecek derecede çok olan, 1 tanesinde

gücü çok olan, 1 tanesinde bol ve güçlü olarak çıkan, 1 tanesinde olağandan,

alışılandan çok büyük olan, 1 tanesinde mükemmel, kusuru olmayan anlamlı

niteleme sıfatları ismin önüne gelerek onları nitelemiştir.

Neredesin kız?” dememize kalmadı, baktık, bu ağzını açı açıveriyor,

çocuklara bize bol keseden gülü gülüveriyor. (BİÇ/ABU, s. 108)

Ama Vehbi’nin, her yanından taşan erkek gücü, düzgün çizgileri, çekici

yakışıklılığı, yüreğini ıstan sıcak bakışları yoktu onlarda. (HG/ABU, s. 163)

Büyük kentlerin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

Sevişmelerinden kalan sıcak soluğunun, güçlü kollarının anılarıyla,

gövdesini sızlatan bir özlem demekti Kenan. (AB/ABU, s. 239)

İncecik beli, gür saçları, ışıklarla gölgelerle dolu bakışlarıyla geldi geçti

kahvenin önünden. (AB/ABU, s. 242)

Kocaman ayakları vardı. (UBG/ABU, s. 209)

Kusursuz insan mı var? (MK/ABU, s. 57)

Page 58: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

39

Habere inanmadım ama, merakta bırakmamak, biraz da gönlünü almak için,

“Abdoş evleniyormuş” dedim yüksek sesle İsmail’e. (ANH/ABU, s. 121)

İçlerinden biri, aklından geçenleri yüksek sesle açığa vururdu. (AKM/ABU,

s. 151)

Habere inanmadım ama, merakta bırakmamak, biraz da gönlünü almak için,

“Abdoş evleniyormuş.” dedim yüksek sesle İsmail’e. (ANH/ABU, s. 121)

1. 1. 1. 9. Yoksunluk Bildiren Sıfatlar + İsim Bu başlıkta ele alınan 9 tane niteleme sıfatlı örneğin 2 tanesinde bir şeyden

mahrum olma, 1 tanesinde yemek yeme ihtiyacı olan, 1 tanesinde acımasız, insafsız

olma, 1 tanesinde kabul edilmeyen, 1 tanesinde kimsesizlik, sahiplik, 1 tanesinde

esintisi olmayan, 1 tanesinde ahlâksız olma, kötü tanınma, 1 tanesinde bir şeye

sahip olmama anlamları ifade edilmiştir.

Ya aç karnına şarap dokunmuş sızmışlardır ya da sızmakta bir hayır gördüler

de sızdılar.(HOV/ABU, s. 38)

Ah, Allahsız kahpe! (AKM/ABU, s.153)

Düşmansız adam olur mu Hamza Efendi? (ÇDS/ABU, s. 76)

Elektriksiz köy karanlıklar içindeydi. (V/ABU, s. 47)

Emin’in babası, ağabeysi, Zıngın’ları olumsuz karşılığını öfkeyle

karşıladılar. (D/ABU, s.112)

Ağacın soğuk, yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının aldığını

ansıyacak, yorganın altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen sırtı boş

yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Karısı yanından kalkıp dışarı süzüldükten sonra hele rüzgârsız gecelerde,

dışarı aşığı ile solumaları, aşığının kolları arasında çıkardığı iniltileri duyulurken,

kalksa, üstlerine gitse, çiftesinin iki gözünü üstlerine boşaltacak olsa, bir gün bile

hapis yatmayacağını biliyordu. (AB/ABU, s. 247)

Soysuz köpek! (UBG/ABU, s. 222)

Page 59: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

40

İçeriye dolan ay ışığında, uykusuz gecelerinde yatağında sağa sola dönerek

düşlediği kadınlardan herhangi biri kadar özlemle beklemeye başladı kadını. (ABU,

s. 11)

1. 1. 1. 10. Benzerlik Bildiren Sıfatlar + İsim Aşağıda incelemiş olduğumuz 8 tane örnekte benzerlik anlamı ifade eden

niteleme sıfatlarının 4’ü başkası olmayanı, yine o olanı, 2’sinde bunun benzeri,

bunun gibi anlamlarını, 1’inde bembeyaz, pürüzsüz olmayı, 1’inde ise değerli olana

benzeyeni ifade etmiştir.

“Gideriz yavrum. Gideriz benim altın kızım” dedi sarhoş gibi kızının

saçlarını koklayarak. (HG/ABU, s. 169)

Aynı elmanın çekirdeğisiniz diye? (V/ABU, s. 47)

Aynı gün, ağabeyini köyün ortasında elden ayaktan kesilinceye kadar

dövdü. (D/ABU, s. 117)

Tanırsan anlarsın ki hepsi aynı kapıya çıkar.(GA/ABU, s. 139)

Adam, dün gece evinde karısının Selman’la aynı yatakta kaldığını haber

veriyordu. (UBG/ABU, s. 229)

Aklından helva almak geçmeyenler bile dükkâna uğrarlardı böyle günlerde.

(HG/ABU, s. 159)

Kan çıkar böyle işlerden… (HOV/ABU, s. 36)

Bu arada kaymak kızın başına gelenleri annesinin ağzından her karşılaştığı

delikanlı dinledi. (KK/ABU, s. 149)

1. 1. 1. 11. Bir Özelliği Üzerinde Bulundurmayı Bildiren Sıfatlar + İsim Bu başlık altında incelenen 8 örnekte de ayırt edici bir özelliğe sahip olma,

diğer varlıklara, kavramlara göre farklı nitelikleri içinde barındırma ve bu

özellikleriyle diğerlerinden ayrılma anlamları bulunmaktadır.

Hayri Şen’in gülen bakışları hanımı yazıhanenin camlı kapısının bir

ucundan karşılayıp öbür ucundan uğurladı. (HAN./ABU, s. 187)

Page 60: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

41

On adım ilerde boz renkli bir taş parçasına doğru dokuzluk şarjörü

boşalttılar. (GÇ/ABU, s. 126)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik kızlarla

ilgilenmeye başladı.(ÇDS/ABU, s. 62)

Yardımcısı ile buluşmanın hazırlığı için bile olsa, ona evliliklerinin mutlu

yıllarını ansıtıyordu, akşamüzeri karısının yerine gelen sevinci. (SA/ABU, s. 16)

Pilli radyolarını kapatmak nedir bilmezdi. (SA/ABU, s. 14)

Kadın anlayamıyordu Fahriye’den en az on beş yaş büyük Bayram’ın

tutumunu, “Demek erkekler boyalı kadınlara, süslü kadınlara düşkün oluyor!” diye

düşünüyordu. (A/ABU, s. 83/84)

Neden üzüyorsun böyle tatlı canını? (D/ABU, s. 113)

O, kızına baktıkça, otuz beşine varmadan dul kalmanın, türlü sıkıntılar

içinde çocuk büyütmenin yaşamından yitirdiklerini geri alıyor sanki. (KK/ABU, s.

149)

1. 1. 1. 12. Zaman Bildiren Sıfatlar + İsim “Zaman” anlamı başlığında incelediğimiz 7 örneğin 3’ünde bir iş veya

oluşun içinde geçtiği süre, 2’sinde olayın, eylemin gerçekleştiği zaman parçası,

2’sinde ise geçen sürenin çokluğu anlamları bulunmaktadır.

Ertesi gece, usulca yataktan çıktığını, önce kararsız, sonra adeta koşar gibi

damdan dışarı atıldığını gördü. (SA/ABU, s. 15)

Ertesi sabah, işine uğradıktan sonra ilçeye indi. (V/ABU, s.46)

Ertesi sabah, yıkanmış, taranmış, en yeni neleri varsa giymiş, Sağlık

Merkezi’nin bekleme salonundaydı Şükriye. (İ/ABU, s. 22)

Akşam yemeklerinden sonra kısa aralarla iki cigara içerdi. (AB/ABU, s.

245)

Kısa aralarla durup kalkarak ilerliyordu otobüs. (UBG/ABU, s. 230)

Teğmeni, birlik arkadaşları, uzun süre, o şaşkın Emin’in nasıl olup da bu

kadar değiştiğini çözmeye çalıştılar. (D/ABU, s. 118)

Page 61: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

42

Tellediler, duvakladılar o da, o gün gelinin duvağından kopardığı bir parça

teli uzun süre, kaybetmeden saklamaya çalıştı. (UBG/ABU, s. 205)

1. 1. 1. 13. Farklılık Bildiren Sıfatlar + İsim Metnimizde incelediğimiz 6 örneğimizdeki niteleme sıfatları, 3 tamlamada

işitme duyusunun, 2 tamlamada belli bir zaman aralığının ve 1 tamlamadaysa renk

tonunun kendi benzeri olanlara göre farklı nitelikleri, değişik oluşları; onlardan

ayrılan yönleri vurgulanmıştır.

Değişik aralarla incir, zeytin ağaçları, böğürtlen, mersin, erguvan

kümeleri…(ÇDS/ABU, s. 66)

Az aşağıda, bir limon bahçesinin basık duvarı boyunca uzayan bir yol

üzerinde, değişik aralarla ambar, samanlık, ağıl sıralanıyordu. GÇ/ABU, s. 125)

Motosikletin değişik sesleri kısa bir süre içinde kulaklarında yer etti

Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 21)

Değişik ses. (UBG/ABU, s. 221)

Birbirine karışarak boy atan unutulmuş çamlar, çınarlar, ak meşeler,

kavaklar, gürgenlerin değişik yeşilleri koyun durgun sularında yansıyor, bütün

ağaçlar olduğundan daha büyük görünüyorlardı. (HOR./ABU, s. 95)

Zil sesleri, nal sesleri, demir tekerleklerin taşlar üstünde dönüşü arabasına

göre değişik yankılar bırakıyordu tavan arasındaki odanın camlarında. (İ/ABU, s.

19)

1. 1. 1. 14. Eskilik/Yenilik Bildiren Sıfatlar + İsim “Eski” sıfatının nitelediği 5 tamlamada bir önceki, sabık, 2 tamlamada

kullanılmaktan yıpranmış olan, 1 tamlamada geçmişte kalmış olan, 1 tamlamada

üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, 1 tamlamada çoktan beri var olan, 1

tamlamada her zaman bulunulan yer; “yeni” sıfatının nitelediği tamlamaların 3

tanesinde de çok yakın geçmişte edinilmiş olan anlamlarının bulunduğu toplam 14

tane örnek bulunmaktadır.

Artık eski ağızlar değişmişti köyde. (UBG/ABU, s. 201)

Page 62: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

43

Konuşmak, dertleşmek, eski aşklarını anlatmak, yaşamak istiyordu kısacası.

(ABU, s. 10)

Kışlaya eski Emin olarak döndü. (D/ABU, s. 118)

Eski günahlarımızın altından yüzümüzün akıyla sıyrılalım, bize yeter…

(HAN/ABU, s. 184)

Eski günlerinden daha da yakışıklı buldu Sefer’i. (ÇDS/ABU, s. 63)

Hapisten çıktığı günün gecesi yatağa girdiklerinde, eski kocası değil, kendi

cinsinden biriydi. (HG/ABU, s. 157)

Olan bitenleri, eski korkularından seziyordu az çok. (D/ABU, s. 117)

Yaklaşan geceleri eski sabırsızlığıyla beklemiyordu artık. (SA/ABU, s. 14)

Öbür kadınlar gene eski yerlerindeydiler. (HOR./ABU, s. 98)

Her yanı sarsıla sarsıla kasabanın eski taksilerinden biri işten döndü, alanın

ortasında durdu. (UBG/ABU, s. 194/195)

Dışarıda hasırları, çulları, eski yüzlerine bir temizlik pırıltısı gelinceye

kadar silkti, silkti. (A/ABU, s. 81)

Hoşlanıp hoşlanmadığını hiç düşünmeden yeni arkadaşlar edindi. (V/ABU,

s. 42)

Yeni komşuları durumu kendilerinden daha kötü, kendilerinin de

acıyabileceği biri olarak gördüler adamı. (AB/ABU, s. 242)

Bir sabah il’e gider, akşama kasabaya yeni yamağı ile dönerdi. (HG/ABU,

s. 159)

1. 1. 1. 15. Sahiplik Bildiren Sıfatlar + İsim Ele almış olduğumuz 4 örnek cümledeki 2 örnekte sahip olunan bir nitelik,

içinde bulunulan durum, konum; 1 örnekte bir soya, bir aileye sahip olma, 1 örnekte

ise belli bir yere, kişiye ait olma anlamları bulunmaktadır.

Arada bir, çocuklu kadınların birinin önünde duruyor, çocuklarla gülerek

konuşuyordu. (İ/ABU, s. 23)

Kaltaklı atının üstünde çalım satışı bile artık iğrençti, gülünçtü gözünde.

(UBG/ABU, s. 224)

Page 63: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

44

Hemen ardından komşunun ortaokulu yeni bitiren büyük oğlu ile kız

kardeşi başucunda belirdiler. (A/ABU, s. 89)

Komşu köpekler havladılar. (UBG/ABU, s. 208)

1. 1. 1. 16. Pekiştirmeli Sıfatlar + İsim

Burada yer alan 4 örneğin tamamında yer alan sıfatların ilk hecesine “m, p, r, s”

ünsüzlerinden biri getirilmek suretiyle, sözcüğün kendisiyle anlatımın gücünü

artırmak, onu vurgulamak amacıyla pekiştirme yapılmıştır.

Suna’nın kulaklarında kalan sesi, apaçık anlamıyla çınlar dururdu

beyninde! ( ABU, s.8)

Belki de bambaşka sözler bekliyordu ondan. (AB/ABU, s. 248)

Vasfiye çırılçıplak kollarına sokuldu. (V/ABU, s. 48)

Kadın: “Görmez misin?” dedi, koskoca yüzbaşı! (KK/ABU, s. 143)

1. 1. 1. 17. Mesafe Bildiren Sıfatlar + İsim Aşağıda yer alan örneklerin 4’ünde de bulunulan yere göre uzaklık, iki nokta

arasında yer alan ara anlamları vurgulanmıştır.

Tarla kıyılarında çoklukla eğik yolları geçerken yan yatıyor; derelere,

hendeklere girip çıktıkça sık sık eğilip doğruluyor, ancak otlakların kısa

düzlüklerinde dengesini bularak hafif bir hız alabiliyordu. (TK/ABU, s. 129)

Fahriye, gözleri yaşlı, yüzü uzak göklere çevrili, uzandığı yerde inliye

inliye kaldı. (A/ABU, s. 90)

Elimde olmadan, gözlerim geçen kızlara, yakın evlerin pencerelerine

kayıyordu sık sık. (KKD./ABU, s. 92)

Çağırırım yakın köylüleri, gelsinler, toplansınlar, doya doya yesinler daha

iyi. (GÇ/ABU, s. 125)

Page 64: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

45

1. 1. 1. 18. Huy/Alışkanlık Bildiren Sıfatlar + İsim Metnimizde yer vermiş olduğumuz bu 4 örnekte “insanın yaradılışında yer

etmiş olan, onun kendisinden ayrı düşünülemeyen ve vazgeçilmesi zor olan

özellikler” söz konusu edilmiştir.

Efe kadın Allah için… (HAN./ABU, s. 189)

Tuttuğu her iş hamarat ellerinin çabuk gidiş gelişleri arasında tamamlanır,

Fahriye, her işini bitirişinde güneşe bakar, yukarıdakinin hiç de kendisi gibi acele

etmediğini görürdü. (A/ABU, s. 81)

Doğru söylüyor, dedi, hovarda kadındır hanım… (HAN./ABU, s. 183)

Nedir ki kavgacı çocuklar değildiler. (F/ABU, s. 36)

1. 1. 1. 19. Görünüm Bildiren Sıfatlar + İsim İncelemiş olduğumuz 3 örneğin tamamında da dışarıdan bakılınca görünen

nitelik, özellik anlamları ifade edilmiştir.

Babasının çatık kaşları, dik bıyıkları, ağır yürüyüşünün gölgesinde bizi hiç

görmemiş gibi yaklaşıyordu Abdoş. (ANH/ABU, s. 122)

“ Sen bilirsin be güzel Aleksandra’cığım” derdim. (P/ABU, s. 178)

İkisinin de güzel yüzleri, “çekilin gidin, bırakın bizi” der gibi, türkülerin

bağlamaların havasında, ışıklı rüyaların dünyasında dolaşıyordu sanki.

(HOV./ABU, s. 39)

1. 1. 1. 20. Meslek Bildiren Sıfatlar + İsim Kişinin ekmeğini kazanmak için yaptığı iş anlamını içeren bu başlıkta tek

örnek bulunmaktadır.

İzmir’in satıcı kızları, işçi kızları, kadınları, kenar semtlerin balık etli

dulları rahat bırakmazlar, genç yakışıklı taksi şoförlerini. (HGe. /ABU, s. 176)

Page 65: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

46

1. 1. 1. 21. İçine Koyulan Malzemeyi Bildiren Sıfatlar + İsim Bu bölümde ele aldığımız tek örnekteki sıfat, yemeğin neden yapıldığını

değil, yemeğin içine koyulan malzemelerden birini bildirmiştir.

Çamların altında yoğurtlu köfte yemişler, başka bir yerde dondurma

yemişler, onları anlattı. (BİÇ/ABU, s. 107)

1. 1. 2. Belirtme Sıfatı + İsim Metinde, “belirtme sıfatları”, “belirsizlik, işaret, sayı ve soru sıfatları” alt

başlıklarında incelenmiştir.

1. 1. 2. 1. Belirsizlik Sıfatı + İsim Ele almış olduğumuz metindeki örneklerde geçen belirsizlik sıfatlarını da

kendi içinde alt gruplara ayırarak, çok kullanılandan az kullanılana doğru sıraladık.

“Bir, bütün, her, biraz, bazı, az, öbür, bunca, tek, çoğu, hiçbir, başka, birkaç”

sözcükleri metinde geçen belirsizlik sıfatlarıdır.

1. 1. 2. 1. 1. Bir + İsim “Bir” belirsizlik sıfatı, tek başına sözcüğün önüne gelmesi ve niteleme

sıfatlarıyla, sıfatımsı ya da sıfatlıklarla birleşerek ayrı bir anlam ayırtısı kazanması

nedeniyle “Bir”in tek olarak sıfat olması ve “Bir”in sözcük grubu şeklinde sıfat

olması şeklinde iki grupta incelenmiştir.

1. 1. 2. 1. 1. 1. “Bir”in Tek Olarak Sıfat Olması + İsim Metinde “bir” belirsizlik sıfatıyla kurulmuş 171 tane sıfat tamlaması tespit

edilerek ele alındı. Bu örneklerde “bir” belirsizlik sıfatı, doğrudan adın önünde yer

almaktadır. “Bir” sözcüğü, 130 örnekte önüne geldiği isme belirsizlik anlamı

verirken, 5 tanesinde beğeni, 5 tanesinde vurgulama, 4 tanesinde abartı, 4 tanesinde

önemsememe, 4 tanesinde istek, 3 tanesinde hiçbir, 2 tanesinde sadece, yalnızca, 2

tanesinde sitem, 1 tanesinde alay, 1 tanesinde bıkkınlık, 1 tanesinde kanıksama, 1

tanesinde telaş, 1 tanesinde kuşku, 1 tanesinde övünme, 1 tanesinde çarçabuk, 1

Page 66: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

47

tanesinde sevgi, 1 tanesinde özlem, 1 tanesinde tek seferde, 1 tanesinde öfke, 1

tanesinde ise acıma anlamı katmıştır.

Sırtında, bacakları arasında, karnında, göğüslerinin uçlarında bir kıpırdama,

bir açlık. (UBG/ABU, s. 194)

Onların bildikleri Bayram ya kasabaya inmiştir, kahvededir ya da bağa

dönmüşse bir ağacın gölgesinde uyur, uyanınca da sırtını çardağın önündeki

bademin gövdesine verip Fahriye’den her yarım saatte bir kahve ister, cigara ister,

cigara içer (A/ABU, S. 84).

O günlerde bir ağırlık çöktü Emin’in üstüne (D/ABU, s. 109).

Helvacı, sanki bir hastalığı, gövdesinin görünmez yerinde bir ağrısı varmış

gibi, yüzü gülmeden on gün yalnız çalıştı dükkanında. (HG/ABU, s. 162)

Üç yıl önce, İsmail’lere bir akrabaları konuk gelmiş, akrabalarının o

yaşlarda bir kızı varmış (ANH/ABU, s. 122).

Köyde olur da bir aksilik çıkar buluşamazlar diye hesaplamış, otomobil arar

görünerek şoförlerle anlaşmaya yanaşmamış, kasabada birlikte kalabilecekleri bir

ev ayarlamaya çalışmıştı. UBG/ABU, s. 224)

Bir akşam kocası gelmeden karnını doyurdu (İ/ABU, s. 21).

Bir Aleksandra vardı, hiç doyamazdım! (P/ABU, s. 178)

“Benim sanatım var.! Bir arabam olursa olur, olmazsa İzmir’de, İstanbul’da

mı, nerede boş bir direksiyon bulursam geçer otururum başına.” (HGe./ABU, s.

172)

Kenan’ın bir arkadaşının bağdaki damında bir hafta kapalı kaldılar.

(AB/ABU, s. 239)

Evin iç kapısının kilidinde bir anahtar döndü. (UBG/ABU, s. 214)

Senin dükkanın var, çırakların var, benim bir anam var topu topu bu

dünyada. (UBG/ABU, s. 202)

“Ağzından bir söz alamıyorum ki!?” diyor, belki gizli bir bildikleri vardır,

belki bir şeyler öğrenirim, belki yüz çizgilerinden, ses tonlarından bir anlam

çıkarırım umuduyla, kulak kesiliyor, kuşku dolu bakışlarını meraklıların üstünden

ayıramıyordu (D/ABU, s. 110)

Bir ara hep beraber Vasfiye’nin evi önünden geçtiler (V/ABU, s. 51).

Bir arzuhalciye gittiler. (KK/ABU, s. 147)

Page 67: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

48

Havuzun bir yanında bir asma, bir yanında iki katlı bir kır evi vardı

(GÇ/ABU, s. 125).

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avının üstüne hızla inişe geçiyordu (Y/ABU, s. 25).

Tanrının kırlarında bir avcı bir oduncuyu vurmuştu (TK/ABU, s. 129).

Hörü bir ayran getir bana… (HOR./ABU, s. 98).

Sonradan Ali Şahin’de mal bol, oğlana Kuşçular’da bir bağ bağışladı, işi

tatlıya bağladı (BİÇ/ABU, s. 104).

Bir bakkala uğradılar (HOV./ABU, s. 33).

Bir dikişte bir bardak daha içti. (AKM/ABU, s. 154)

Yağmur dinince, silkinir, hızlı kanat vuruşlarıyla sağa sola uçar, bir beladan

kurtulmanın sevinciyle ötüşür dururlar (ANH/ABU, s. 119).

Bir bıçak etlerini dilim dilim doğruyor, göğsü bir cenderenin kolları

arasında ezim ezim eziliyordu yattığı yerde (A/ABU, s. 87).

Bir bıyıkları var, der! (P/ABU, 179)

Bir boşluk büyüdü damın içinde (SA/ABU, s. 16).

Dayısı, ilkin bir yoğurtçunun yanına çırak vermiş, daha sonra askere

gidinceye kadar bir şerbetçinin, bir börekçinin yanında çalışmış, iş öğrenmişti.

(UBG/ABU, s. 200)

Şoförün yanından inen, lacivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir empirme

elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde, biçimli

göğüsleri kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi, devinimleri, renkleri, özgür havası

ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

Bir bıçak etlerini dilim dilim doğruyor, göğsü bir cenderenin kolları

arasında ezim ezim eziliyordu yattığı yerde (A/ABU, s. 87).

Bir cigara yaktı (HOV./ABU, s. 34).

Solda bir çardak, çardağın yakınlarında biri orta yaşlı iki kadın; daha

ilerdeki sebze bahçesinin içinde eğilip kalkan, eteğine domates, biber toplayan

başka genç kadın gördük. (HOR./ABU, s.96)

Düzlüğün girişinde yaşlı bir çınar, (çınarın altında) bir çardak gördük.

(HOR./ABU, s. 96)

Page 68: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

49

Bulunur bir çaresi… (UBG/ABU, s. 218)

Fahriye bir çay içti. (A/ABU, s. 84)

Akşama doğru hemşerisinin dediği kahveye girince bir ürkeklik, bir

çekingenlik geldi üstüne. (HOV./ABU, s. 31)

Sıcakta, bir çeşmenin önünde durmuş biraz su içmiş serinlemiş gibiydi

sanki, hepsi o kadar! (Y/ABU, s. 29)

Bir genç kızla bir delikanlı, çeşmenin az ilerisindeki bir taşın üzerine

oturmuş hanidir konuşuyorlardı. (KKD./ABU, s. 92)

Tabancasını Veli’ye doğrulttuğu güne kadar, köyde akranları arasında

(sıradan) bir delikanlıydı Sefer. (ÇDS/ABU, s. 61)

Bir dilekçe yazdırdılar. (KK/ABU, s. 147)

O ara şoseden bir araba geçmediği, bir doktor bulamadıkları için.

(AB/ABU, s. 242)

Bakalım, bulursam bir dolmuş… (UBG/ABU, s. 203)

Bir duygu evin sessizliğini bozmamaya itti Emin’i (D/ABU, s. 113)

Çizmeleri Hanife’nin yanına ben getirip koymadım diyon, sen koymadınsa

bir düşmanın getirip koyamaz mı? (ÇDS/ABU, s. 76)

Bir eksiğin varsa söylesen ya… (ÇDS/ABU, s. 69)

Bir elinde bir kesekağıdı vardı. (UBG/ABU, s. 209)

Bir ensesi var kilise direği gibi… (UBG/ABU, s. 198)

Zülfiye: Kuru, esmer, uzun siyah saçlı, allıklı düzgünlü, rastıklı sürmeli,

(kavun içi taftadan)bir entari, boynunda bir dizi altınıyla geliyordu gözünün önüne.

(A/ABU, s. 83)

Üçüncünün bölmelerinden birinde, pencerenin iki yanında bir hoca ile bir

üniversite öğrencisi, öğrencinin solunda bir er vardı. (AK./ABU, s. 133)

Selman’dan bir erkekten daha fazla olarak Selman’dı istediği. (UBG/ABU,

s. 205)

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla duyar,

(içinde) bir eziklik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün sıkıntıları,

isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya. (ABU, s. 7)

Kız kardeşini yanına aldı bir süre sonra, bütün düğün giderlerini karşılayarak

İzmir’de bir fırıncı ile evlendirdi. (UBG/ABU, s. 201)

Yağmur dinince evden bir fırlayış fırladım ki, ohhh! (ANH/ABU, s. 119)

Page 69: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

50

Karanlıkta bir fısıltı çalındı kulağına, yine sessizlik (ÇDS/ABU, 71)

Şimdi bir gazinoda akşamları şarkı söylüyordu kuz. (KK/ABU, s. 149)

Bir gece uyandığı sırada karısı yoktu yanında. (SA/ABU, s. 15)

Kırk yaşlarında bir kadın çınarın altında oturmuş bazlama açıyor, az ötede

taş ocakta (on dokuzunda)bir gelin sacı kızdırıyordu. (HOR./ABU, s. 96)

Odalarında yalnız kaldıkları ilk gece bir gözü gelin yatağında ise bir gözü

pencerenin önünde duran arabadaydı Halim’in. (HGe. /ABU, s. 173)

Hatice kadın, bir gün duvardaki fotoğrafların önünde durdu. (V/ABU, s. 43)

(Temmuz ortalarında) bir gün, sabahtan kasabaya bir yük armut indirmiş,

beygiri üstünde, tarlalar arsında ilerleyen toprak yoldan köye dönüyordu Halil.

(MK/ABU, s. 57)

(Ondan ötesi üstünde) bir güvensizlik vardı içimde. (ANH/ABU, s. 121)

“Bir gün olsun hatırımı sormadan beni sokaktan geçirmez…” karısına ise

Belkıs’ın güler yüzünü ansımak bir hafiflik verir.(HGe./ABU, s. 172)

Kimi il’de bir hamamın, kimi bir kahvenin adı üstünde dururdu bu konuda.

(HG/ABU, s. 159)

Bir harmanın yığınları arasında birbirlerine sarılıp gözden kayboldular.

(D/ABU, s. 113)

Evliliğini sürdürmek zorunda kalan kadın sonra kocasının kusurunu bir

hastalık, hatta bir çeşit sakatlık olarak kabullendi. (HG/ABU, s. 160)

Geçtikleri yerde, bir hayranlık, bir sevinç çizgisi kalırdı sanki arkalarında.

(HG/ABU, s. 160)

Bir hayvanın ayakları üstünde yer değiştirdiğini, sonra tıksırdığını duydu.

(UBG/ABU, s. Abu, s. 223)

(Beyşehir’den) bir hemşerisi salık verdi. (HOV./ABU, s. 31)

Üstelik üç beş adım attın mı ya bir hendek, ya bir incir, ceviz, badem,

zeytin ağacı. (P/ABU, s. 179)

Üçüncünün bölmelerinden birinde, pencerenin iki yanında bir hoca ile bir

üniversite öğrencisi, öğrencinin solunda bir er vardı. (AK./ABU, s. 133)

Karmakarışık bitkilerin ağaçların dalları, bir ıssızlık içinde, hafif hafif

sallanıyordu rüzgarda (HOR./ABU, s. 99).

Yıllardır erkeksiz yaşayan kadının o hüzünlü gözlerinde bir ışık yandı.

(AKM/ABU, s. 154)

Page 70: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

51

İğne verirse herkes gibi bulurum ben de bir iğneci! (İ/ABU, s. 22).

Benim karı bir işi sormasa anlamasa merakından çatlar (BİÇ/ABU, s. 105).

O söz, o deyiş, bir işaret olur aralarında. (P/ABU, s. 179)

Yanında çalıştırdığı ustaların, yamakların koynundan çıkarak yatağına giren

bir erkek, ilk uyandırdığı tiksintiyi bir daha silemezdi (onun yaradılışında) bir

kadından. (HG/ABU, s. 160)

(Kırk yaşlarında) bir kadın çınarın altında oturmuş bazlama açıyor, az

ötede taş bir ocakta on dokuzunda bir gelin, sacı kızdırıyordu. (HOR./ABU, s. 96)

Bir kadını sarmadan daha da iki yanında boş tutacak, söz geçirecek gücü

kalmamıştı kollarında (Y/ABU, s. 26).

Bir kahkaha atar, yedi ev öteden duyulur! (V/ABU, s. 45)

Bir kahve pişirmiyeyim mi? (BİÇ/ABU, s. 107)

Kimi il’de bir hamamın, kimi bir kahvenin adı üstünde dururdu bu konuda.

(HG/ABU, s. 159)

Dursun Ali, bir kapının önünde durdu (HOV./ABU, s. 33).

Yakınlardaki bir köye, bir kasabaya mı inmişlerdi kestiremiyordum

(HOR./ABU, s. 96).

Kadın, çocukları ona bakarken bir kaza karşısında kalmış gibi şaşkındılar

(A/ABU, s. 83).

Suyun akıntısına kapılan o küçük saman çöpü, bir kenara takılmış kalmış,

hafif titremelere tutulmuştu şimdi. (UBG/ABU, s. 193)

Bir elinde bir kesekağıdı vardı. (UBG/ABU, s. 209)

Evinde bir keserin var topu topu, marangoz sanırsın kendini! (İ/ABU, s.

22).

Bir kımıldama oldu sofada (ABU, s. 10).

Bir kıpırdama oldu kapının arkasında. (UBG/ABU, s. 212)

Sokağa çıktığım ilk günden beri hiç ayrılmadığım Abdoş’a bir kırgınlık

duydum içimde, İsmail ile Hüsnü de aldatılmış sayıyorlardı kendilerini.

(ANH/ABU, s. 121)

Sonunda çantasını bıraktı, gitti, minderin bir kıyısına ilişerek oturdu.

(UBG/ABU, s. 211)

(On dokuzunda) bir kız, koskoca bir kadın sayılırdı bizim gözümüzde.

(ANH/ABU, s. 121/122)

Page 71: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

52

Üç yıl önce, İsmaillere bir akrabaları konuk gelmiş, akrabalarının (o

yaşlarda) bir kızı varmış. (ANH/ABU, s. 122)

Ah efendi oğlum, bir kızım var, kaymak gibi, gül gibi bir kızım. (KK/ABU,

s. 147/148)

(Önce sekiz yaşlarında) bir kız çıktı damın önüne. (GÖ/ABU, s. 139)

Bir kibrit daha çaktı (ÇDS/ABU, s. 71).

Bir korkudur sarıyordu köylüleri (MK/ABU, s. 55).

Bir köpek uzun uzun uludu (ABU, s. 12)

Bir kör, bir topalla evlenseydi ne duyacaksa onu duyuyordu bu evlilikten.

(HG/ABU, s. 160)

Dakikalar ilerledikçe, baş yastığının altından, yakınlarda bir yerde, bir

köstebeğin toprağı oyduğu kulağına geliyor, bütün gizledikleri kuru taş duvarlar

arasındaki kovuklarından çıkan kara kurbağalarının su aranarak sıçraya sıçraya

dolandıklarını bir tarla faresinin koşarak geçip gittiğini duyuyordu. (AB/ABU, s.

273)

Bir köşeye çekildik üçümüz (ANH/ABU, s. 121).

Daha bir kötülüğünü görmedim ki, dedi (BİÇ/ABU, s. 108).

Kızı o yıl bir kunduracı istedi. (HG/ABU, s. 161)

Geceki ayrılışlarını ansıyarak bir kuşku düştü içine. (V/ABU, s. 50)

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avının üstüne hızla inişe geçiyordu .(Y/ABU, s. 25)

Yanında kahyası ile bir masaya oturdu.(HAN/ABU, s. 189)

Sen baştan bir mektup yaz, gönlünü okşa bakalım hele… (V/ABU, s. 45).

Bir merdiven çıkarsın bir zahmet hatırım için… (İ/ABU, s. 24)

(Kapının hemen sağından) bir merdivenle üst kattaki odaya çıkılıyordu.

(V/ABU, s. 48)

Önce boyasız tahta bir kapıdan avluya girilir, avluda, (dıştan) bir

merdivenle üst katın kapısı önüne çıkılırdı. (UBG/ABU, s. 205)

Derken, bütün bu alışık olduğu, tanıdığı birbirinden ayırdığı seslerin arasına

bir başka gürültü, bir motosikletin öfkeli gelip geçen canlı cansız bütün araçlara

meydan okuyan gürültüsü karıştı son günlerde (İ/ABU, s. 20).

Page 72: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

53

Bir niyeti yoksa niye gelsin? (HOR./ABU, s. 98).

Emin’le geline bir oda döşendi.(D/ABU, s.114)

Tut bir otomobil, erkenden köyde olun akşama… (UBG/ABU, s. 203)

Tanrının kırlarında bir avcı bir oduncuyu vurmuştu. (TK/ABU, s. 129)

Bilmediği kollar, eller, dudaklar, sarsın okşasın, dolaşsın istiyor, bir sızı, bir

özlem sarıyordu aynada gördüğü her yerini. (UBG/ABU, s. 206/207)

Bir portakal soymaya başladı. (UBG/ABU, s. 213)

Yorgun, uykusuz yüzlerinde bir rahatlık kanat çırpıyor, olur olmaz

gülüşüyorlardı (A/ABU, s. 88).

Bir sabah uyandığında karısı yoktu odada (SA/ABU, s. 15)

Ayakta, sırıtkan bir bakıştan sonra, bir sandalye çekti, sırtını ona doğru

dönerek oturdu, geriye kaykıldı. (UBG/ABU, s. 209)

Kapının solunda saç bir soba, bir sandık vardı. (HOV./ABU, s. 33)

Kadın, onu elinden tuttu, gölgeli odada, (dipte) bir sedirin üstüne, yanına

oturttu. (GA/ABU, s. 141)

Durdun durdun da bu akşam bir selam gönderdin diye hemen gelsin de

boynuna mı atılsın? (V/ABU, s. 45)

Elinde heybe yerine bu kez bir sepet, soluk almadan, seke seke çardağa

ulaştı. (BİÇ/ABU, s. 106)

Bir sessizlik sardı hepsini (TK/ABU, s. 131).

Al şunu da bir sevap benim tespihi veriver (MK/ABU, s. 58).

Hendekleri ayağımın ucunda bir yaylandım mı atlardım, göğsüme varan

setleri elimi değdim mi bir sıçrayışta aşıverirdim! (P/ABU, s. 178)

Bilmediği kollar, eller, dudaklar, sarsın okşasın, dolaşsın istiyor, bir sızı, bir

özlem sarıyordu aynada gördüğü her yerini. (UBG/ABU, s. 206/207)

Alt katta samanlık, ahır; üst katta bir sofa ile bir ya da iki oda. (UBG/ABU,

s. 205)

Bir soğukluk esti aralarında (HOV./ABU, s. 36).

Bir solukta iskemleyi, gaz sandığını sobanın yanına çekti Zeynep.

(HOV./ABU, s. 34)

Duyduklarının dışında başka bir şey öğrenebilmek için ne (fazladan) bir

soru sordu, ne de anlatılanlara acısını, yenikliğini belli edecek kötü tek söz etti.

(SA/ABU, s. 17)

Page 73: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

54

Bir soruşturmamız vardı da… (ÇDS/ABU, s. 76)

“Ağzından bir söz alamıyorum ki!” diyor, belki gizli bir bildikleri vardır,

belki bir şeyler öğrenirim, belki yüz çizgilerinden, ses tonlarından bir anlam

çıkarırım umuduyla, kulak kesiliyor, kuşku dolu bakışlarını meraklıların üstünden

ayıramıyordu (D/ABU, s. 110).

Kasabalılar, gene o düş güçleriyle, İstanbul’da bir subayla seviştiğini

yakıştırırlardı kadına. (HG/ABU, s. 161)

Ortada bir suç vardı ama, çocuğun babası savcılığa şikayet dilekçesini

vermedikçe, hazırlık, ilk soruşturma dosyaları tamamlanıp, sanık önlerine

getirilmedikçe ne gelirdi ellerinden? (TK/ABU, s. 132).

Bir süre sessizlik içinde, ellerinin dudaklarının ağır kımıldamalarıyla

çaylarını içtiler (A/ABU, s. 83).

O şuh endam bir şâl’e bürünsün de yürüsün (HAN/ABU, s. 186)

Akhisarlı dizine bir şaplak indirdi, iç çekti. (AK./ABU, s. 135)

Dayısı, ilkin bir yoğurtçunun yanına çırak vermiş, daha sonra askere

gidinceye kadar bir şerbetçinin, bir börekçinin yanında çalışmış, iş öğrenmişti.

(UBG/ABU, s. 200)

Sana bir şey söyleyeceğim ama kızma (V/ABU, s. 50).

Bir şoförün sözünden yamağın il’e döndüğü öğrenilirdi. (HG/ABU, s. 159)

Bir taksi tutacak olsa yarım saat sonra kasabadaydı. (UBG/ABU, s. 230)

Bir tanedir Vasfiye’m. (V/ABU, s. 44)

Bir tarla, bir çift öküz ardında, para arttırırım diye gurbet gurbet

dolaşıyordu Selman (Y/ABU, s. 27).

Aksi gibi, sözünü tamamlamadan o sırada kendi ayağını bir taşa çarptı

(ÇDS/ABU, s. 67).

Hamza, karısının kolundan kavradı, sarstı, yatağının üstüne savurdu, beline

doğru bir tekme salladı. (ÇDS/ABU, s. 73)

Bir tepsi içinde, kapakları örtülü sahanlarda Halim’in yemeği hazırdı.

(HGe./ABU, s. 174)

Aşağıda bir tıkırtı duydu (ÇDS/ABU, s. 71).

Bir kör, bir topalla evlenseydi ne duyacaksa onu duyuyordu bu evlilikten.

(HG/ABU, s. 160)

Page 74: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

55

(İlçedeki tümen bandosundan) bir trompetçiyle evleniyordu Vasfiye.

(V/ABU, s. 51)

Fahriye, her türlü kır işine yatkın elleriyle, bir tutuşta ilmiği sıyırdı, keçiyi

öfkeyle itti: (A/ABU, s. 80).

“Hani bir Türkan vardı?” derdi (ABU, s. 8).

Hayri Şen’in gülen bakışları hanımı yazıhanenin camlı kapısının bir

ucundan karşılayıp öbür ucundan uğurladı. ( HAN./ABU, s. 187)

Akşama doğru hemşerisinin dediği kahveye girince bir ürkeklik, bir

çekingenlik geldi üstüne (HOV./ABU, s. 31).

Camlarında bir vızıltı bırakıyorlardı ancak (İ/ABU, s. 19).

Yoksa bir vuruşta gebertmiyeyim seni! (ÇDS/ABU, s. 73).

Hem bir oda veren çıksa bile, geceyi Selman’la beraber bir yabancının

evinde geçirdiği duyulacak olursa?.. (UBG/ABU, s. 195)

Karısının İzmir’de olduğunu duydu bir yakınından (SA/ABU, s. 17).

Nasıl razı olusunuz bir yamakla evlenmeme? (HG/ABU, s. 167)

Evlenme sözünü bir yana bırak Hatice teyze! (V/ABU, s. 44).

Havuzun bir yanında bir asma, bir yanında iki katlı bir kır evi vardı

(GÇ/ABU, s. 125).

Her yıl bir yardımcı tutmaya başladı (SA/ABU, s. 14).

Yolun bir yerinde dayanamadı, kocasına döndü: (SA/ABU, s. 17).

Bir sessizlik, bir yeşillik çepçevre kuşatıyordu yöremizi (HOR/ABU, s. 95).

Dayısı, ilkin bir yoğurtçunun yanına çırak vermiş, daha sonra askere

gidinceye kadar bir şerbetçinin, bir börekçinin yanında çalışmış, iş öğrenmişti.

(UBG/ABU, s. 200)

Kadın kısmı bu, oyalansın ister, aldansın avunsun ister, ille de bir yolunu

bulacaksın, elini eteğini, aklını boş bırakmayacaksın ki şeytanlığa fırsat bulmasın!

(BİÇ/ABU, s. 103)

Cigara veren, şaraptan bir yudum tattı. (HOV./ABU, s. 37)

Şu Yusuf’un bir yürüyüşü var, der! (P/ABU, s. 179)

Bir bardak su getir bir zahmet. (ÇDS/ABU, s. 69)

Bir zamanlar başka genç kızlar gibi onun da ardından koşmuştu Sefer.

(ÇDS/ABU, s. 62)

Page 75: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

56

Ya aç karnına şarap dokunmuş sızmışlardır ya da sızmakta bir hayır

gördüler de sızdılar. (HOV./ABU, s. 38)

1. 1. 2. 1. 1. 2. “Bir”in Sözcük Grubu İçinde Sıfat Olması 1. 1. 2. 1. 1. 2. 1. Sıfat unsuru + Bir + İsim Unsuru Bu başlık altında 360 tane örnek cümle inceledik. İncelemiş olduğumuz

örneklerde “bir”in önüne 168 sıfat, 156 sıfatlık, 36 da sıfatımsı gelmiştir. “Bir”in

önüne gelen 168 tane sıfatın 164’ü niteleme, 4’ü belirtme sıfatıyken; 156 sıfatlığın

48’i –an/-en, 29’u –dIk/-dUk, 10’u –mIş/-mUş, 9’u –acak/-ecek, 2’si –maz/-mez

sıfat-fiillerinden, 11’i önüne zarf almış sıfatlardan, 9’u edat grubundan, 8’i çıkma

grubundan, 7’si bulunma grubundan, 6’sı aitlik grubundan, 6’sı yönelme

grubundan, 4’ü ikilemeden, 3’ü belirtme grubundan, 2’si isnat grubundan, 1’i sıfat

tamlamasından, 1’i ise belirtisiz isim tamlamasından oluşmuştur. 36 tane

sıfatımsının ise 14’ü –an/-en, 7’si –acak/-ecek, 6’sı –mIş/-mUş, 5’i –dIk/-dUk, 2’si

–maz/-mez sıfat-fiillerinden, 1’i +ki aitlik ekinden, 1’i de –ıcı/-ici zarf-fiilinden

oluşmuştur.

“Bir”in önüne gelen sıfatlardan 62 tanesi durum, 17 tanesi zaman/süre, 14

tanesi biçim, 12 tanesi farklılık, 10 tanesi yaş, 7 tanesi konum, 6 tanesi pekiştirme,

4 tanesi renk, 4 tanesi neden yapıldığı, 3 tanesi nicelik, 2 tanesi görünüm, 2 tanesi

huy, 2 tanesi merak, 2 tanesi mesafe, 2 tanesi benzerlik, 2 tanesi beğeni, 2 tanesi

derece, 1 tanesi acı çekme, 1 tanesi acıma, 1 tanesi sırasında, 1 tanesi küçültme, 1

tanesi meslek, 1 tanesi sayı, 1 tanesi şaşma, 1 tanesi olmama/bulunmama, 1 tanesi

istek, 1 tanesi duyu, 1 tanesi o denli, 1 tanesi küçümseme, 1 tanesi süreklilik, 1

tanesi öylesine, 1 tanesi işe henüz başlamış olma anlamları taşımaktadır.

Sıfatlıkların 44’ü durum, 22’si yer, 15’i zaman/süre, 14’ü hareket, 6’sı biçim, 4’ü

benzerlik, 3’ü farklılık, 3’ü konum, 3’ü kesin olmama, 3’ü yaş, 3’ü fazlalık, 3’ü

neden yapıldığı, 3’ü kıyaslama, 2’si bir anda olma, 2’si pekiştirme, 2’si duyu, 2’si

renk, 1’i söyleyiş, 1’i kesinlik, 1’i sayı, 1’i eksiklik, 1’i özlem, 1’i tasarı, 1’i beceri,

1’i duygu, 1’i sıkıntı, 1’i tiksinti, 1’i beğeni, 1’i umut, 1’i süreklilik, 1’i

engellenemeyen güçlü istek, 1’i duruş, 1’i vefa, 1’, merak, 1’i alışkanlık, 1’i

şaşkınlık, 1’i üzüntü, 1’i eder/paha, 1’i sorgulama; sıfatımsıların ise 14 tanesi

Page 76: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

57

durum, 8 tanesi aşamalı bir şekilde çoğalma, 4 tanesi şaşma, 2 tanesi zaman, 2

tanesi hareket, 1 tanesi belirsizlik, 1 tanesi öfke, 1 tanesi yer, 1 tanesi aşağılama, 1

tanesi nesne, 1 tanesi ise sakinleştirme anlamlarıyla “bir”in önünde yer almıştır.

Bu verilerden yola çıkarak, “bir”in önünde yer alan sıfatların, sıfatımsıların

ve sıfatlıkların daha çok niteleme işleviyle kullanıldıklarını söyleyebiliriz.

Su damarı, önce küçük bir yalağı dolduruyor, yalaktan taşarak açık bir

oluktan, on adım ilerde, büyük bir havuza akıyordu. (GÇ(ABU, s. 125)

Adının yanına hanım sözünü ekleyen bir başkası, soluk şalvarını, iş

gömleğini, nasırlı ellerini görmüyormuş gibi kendisine hanım diyecek olsa belki de

alınacağı bu söz, mal sahibinin karısının ağzında adıyla kendiliğinden

birleşiveriyordu. (A/ABU, s. 82)

Ağılın dip duvarı boyunca uzanan bir yalak vardı. (GÇ/ABU, s. 127)

Ağır bir kanamadan ölmüştü karısı. (AB/ABU, s. 241)

Ağlayan bir çocuk sesi karıştı bu kavganın arasına. (UBG/ABU, s. 223)

Kadının öbür kolunda ağzı emzikli bir çocuk daha vardı. (UBG/ABU, s.

210)

Akşam karanlığından gözü uyku tutuncaya kadar geçmek bilmez bir

süre uzanırdı önünde. (ABU, s. 7)

Başka bir masadan gençten biri alaylı bir gülüşle laf attı. (HOV./ABU, s.

32)

Şoför: “Hıh!” dedi alaylı bir gülüşle. (KKD./ABU, s. 92)

Anasının uykusu kaçtığı bir gece yakalandılar. (UBG/ABU, s. 208)

Adama anlayamadığı bir duyguyla, “Niye yamakla aldırmadın?” diye

çıkışmaktan alamadı kendini. (HG/ABU, s. 163)

Çocuk, ilk kez annesinden başka bir kadınla karşılıklı konuştuğunu

görüyordu babasının. (GÇ/ABU, s. 126)

Arkalıksız bir iskemle ile boş bir gaz sandığı odanın eşyasını

tamamlıyordu. (HOV./ABU, s. 33)

Her gece artan bir hırsla seviştiler. (V/ABU, s. 49)

Karşısındaki Firdevs’in başından geçenleri anlatırken artan bir ilgi ile

dinledi hikâyeyi. (AB/ABU, s. 243)

Page 77: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

58

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Artan bir kabahatlilik duygusuyla Selman’ı avutmak gereksinmesi duydu.

(UBG/ABU, s. 192)

Kamyon yola çıkarken, çocuk artan bir korkuyla yeniden ağlamaya

başladı. (TK/ABU, s. 132)

Artan bir sabırsızlıkla yinelendi. (KK/ABU, s. 146)

Yine de yatağa girecekleri saat yaklaşınca, aralarında tatsız en küçük bir söz

geçmese bile, artan bir sinir bürüyordu Firdevs’in davranışlarını. (AB/ABU, s.

245)

Yüreğini gün geçtikçe artan bir kahır sardı. (MK/ABU, s. 56)

Kasabanın ana caddesi üzerinde çerçevesi açık maviye boyalı dükkânının

camlığı ardında helvacının yalnız çalıştığını gören kasabalılar, o meraklı, alaycı

yaradılışlarıyla gülerler, artık iç yüzünü bildikleri bir konuyu tazelerlerdi

aralarında. (HG/ABU, s. 159)

Araba yolu, komşu iki tarlanın altından geçerek, aşağı ovada kalan bir

köye giderdi. (AB/ABU, s. 238)

Bir kadının, âşığını elinden alan bir kadın kıskandığı gibi, karısının

Vehbi’ye ortak çıkışını kıskanıyordu. (HG/ABU, s. 164)

Bir gün, uzak bir gün, âşığının kabalığından, dayağından bıktığı bir gün,

kendisinin iyiliğini, koruyuculuğundaki sevecenliği anlayarak dönüp geri

gelebilirdi. (AB/ABU, s. 249)

Uzandığı yerde, ayaklarının ucundan dereye varan bir keçi yolu dereyi

geçiyor, derenin karşı yakasında yer yer pırnallık bir bayıra tırmanıp gidiyordu.

(Y/ABU, s. 25)

Ayın erkenden doğduğu bir gece her akşamkinden daha yalnız kaldı.

(ABU, s. 9)

Gene aylı bir gece, bir açık hava bahçesinde dansa kaldırmıştı Türkân’ı.

(ABU, s. 8)

Selman’ın, nasıl bir karşılık vereceğini ayrı bir merakla beklediğini

anlayamadan omuz silkiyordu yeniden. (UBG/ABU, s. 194)

Page 78: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

59

Azarlayan bir sesle: “Abdoş’un işi var.” dedi, çarptı yüzümüze kapıyı.

(ANH/ABU, s. 120)

Sevdiği kızlar evlenmişler, bağlandığı bir kadın o daha buralara gelmeden

kocasına dönmüştü. (V/ABU, s. 43)

Sefer’i bambaşka bir gözle görmeye başladılar. (ÇDS/ABU, s. 61)

Bulunur elbet başımızı sokacak bir yer… (UBG/ABU, s. 194)

Başı sonu olmayan bir konuşmaya daldılar hemen. (A/ABU, s. 86)

Ya başka bir erkekle buluştuysa, erkek aldıysa eve. (AKM/ABU, s. 153)

Dördüncü çocukları yürümeye başlamadan önce başka bir erkeğe başını

çevirip baktığını anımsamıyordu karısının! (SA/ABU, s. 15)

Ağacın soğuk yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının

aldığını ansıyacak yorganın altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen sırtı

boş yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Kaptan: “Niye olmaz? Niye olmasın?” diye yineliyordu başka bir karşılık

düşünmeden. (KK/ABU, s. 146)

Başka bir masadan gençten biri alaylı bir gülüşle laf attı. (HOV/ABU, s.

32)

Ertesi gün başka bir olay sarstı evlerini. (HG/ABU, s. 166)

“Niye?” dedi içinden başka bir ses. (SA/ABU, s. 15)

Savcı, dört yıl sonra başka bir yere atanınca, bekâr bir öğretmen kiraladı

bitişik evi. (HG/ABU, s. 161)

Çamların altında yoğurtlu köfte yemişler, başka bir yerde dondurma

yemişler, onları anlattı. (BİÇ/ABU, s. 107)

Bayram’ın nesi olduğunu iyice bilmediği bir yakınının dulu. (A/ABU, s.

83)

Daha sonra bekâr bir hükümet doktoru. (HG/ABU, s. 161)

Savcı, dört yıl sonra başka bir yere atanınca, bekâr bir öğretmen kiraladı

bitişik evi. (HG/ABU, s. 161)

Belirli gidecek bir yer arıyormuş gibi ara sokakların birinden öbürüne

geçerek yarım saat kadar dolaştı. (UBG/ABU, s. 226)

Eğilmiş bir deste gazeli avuçluyordu ki, sağ elinin yüzük parmağı ile orta

parmağı arasında berbat bir yanma duydu. (A/ABU, s. 89)

Page 79: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

60

Bir bağ, nar ağaçları, kavaklar, ayvalar, beyaz bir dam… (GÖ/ABU, s.139)

Sağda, derenin karşı yönünde, bir kurşun atımı ötede, beyaz bir dam

gördüler. (TK/ABU, s. 131)

Gelenlerin, Beyşehirli’nin gözdağından ürkmüş bir duruşları yoktu.

(HOV./ABU, s. 36)

Artık üç dört yılda bir, dayılarından, teyzelerinden birine bir ayı aşmayan

bir konukluğa götürebiliyordu çocuklarını. (HG/ABU, s. 161)

Helvacı, biraz da canının sıkıntısını açığa vuran bir yüzle: “Bakalım,

buluruz elbet birini der, bu sözlerdeki alayı anlamamış görünürdü.” (HG/ABU, s.

159)

Biraz korku ile kararsızlıkla karışık bir duygudur. (HG/ABU, s. 160)

Birden içine düşen bir kuşku ile eve döndü. (HG/ABU, s. 165)

Hamza birden verdiği bir kararla sokağa çıktı. (ÇDS/ABU, s. 74)

Evliliğinin ilk bir buçuk yılından bütün hatırladığı bir hafta yaşanmış bir

aşkın sızılarıydı her yanında. (AB/ABU, s. 239)

Elleri, avuçları, kolları bir harman yerinden tane çeken bir karınca

ordusuydu sanki şimdi. (Y/ABU, s. 26)

Az aşağıda, bir limon bahçesinin basık duvarları boyunca uzayan bir yol

üzerinde, değişik aralarla ambar, samanlık, ağıl sıralanıyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Elini daha gerilerde tepeye doğru, bir zeytin ağacının dalları arasından

kiremitleri görünen bir dama doğru salladığını gördüler. (TK/ABU, s. 131)

Boş bir arsayı geçip, kuru taşla örülmüş bir avlu duvarının kapısı önünde

durdular. (UBG/ABU, s. 210)

Benim sanatım var! Bir arabam olursa, olmazsa İzmir’de, İstanbul’da mı,

nerede boş bir direksiyon bulursam geçer otururum başına. (HGe./ABU, s. )

Arkalıksız bir iskemle ile boş bir gaz sandığı odanın eşyasını

tamamlanıyordu. (HOV./ABU, s. 33)

Masanın üstünde, boş bir reçel kavanozunun içinde o sabah bahçeden

kopmuş taze güller vardı. (V/ABU, s. 45)

On iki yıl, kocasının yanında boyunduruğa koşulmuş bir çift hayvanı gibi

duydu kendini. (ÇDS/ABU, s. 62/63)

Yüzü, ince ağız çizgisi, sakallarıyla, boz bir keçi suratını andırıyordu.

(HOR./ABU, s. 98)

Page 80: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

61

Sis kalktı mı, körfezin ağzında denizle göğün mavisinin birbirine karıştığı

yerde boz bir leke sivriliverir. (BİÇ/ABU, s. 102)

Yetiştiği İstanbul’un inceliğini taşıyan yürüyüşünü, hareketlerinin özgür

havası, saçlarının kızıla çalan rengi ile kendilerine değişik güzellikte görülen, o

boylu poslu, göğüslü kalçalı kadın nasıl olmuştu da düşmüştü böyle bir erkeklik

fukarasına? (HG/ABU, s. 160)

Böyle bir güzelliği mutlu edebilmek için coşkun istekler duyuyordu.

(AB/ABU, s. 243)

Vehbi, böyle bir sırada göründü kasabada. (HG/ABU, s. 162)

On beş yıldır yaşayışına giren beş âşığından hiçbirinin karşısında

düşmemişti böyle bir yenilgiye. (HG/ABU, s. 163)

Artık, bu dergilerden kestiği Ava Gardner’in fotoğraflarını yatağının

bulunduğu köşedeki duvarlara raptiyeleyecek kadar taşralılaşmış bir

delikanlıydı o da… (V/ABU, s. 42)

Bütün gün beklemenin adımlarına verdiği bir çabuklukla yola çıkardı.

(AB/ABU, s. 246)

Şükriye’ye, kasabanın ana caddesi üstünde bir un deposunun tavan arasında

büyücek bir oda kiraladı o yıl ekim ortalarında kocası. (İ/ABU, s. 19)

Su damarı, önce küçük bir yalağı dolduruyor, yalaktan taşarak açık bir

oluktan, on adım ilerde, büyük bir havuza akıyordu. (GÇ(ABU, s. 125)

Geride, büyük bir sandığın üstünde, eski bir yorgan yüzü ile örtülmüş,

dürülü yatak yorgan yığını görünüyordu. (UBG/ABU, s. 211)

Yukarıda, caddeden geçen bir yük arabasının atlarının zillerini,

tekerleklerinin caddenin taşlarında çıkardığı gürültüyü işitti. (UBG/ABU, s. 225)

Beyşehirli, canının sıkıntısını açığa vuran bir suratla gelenlere baktı,

baktı. (HOV./ABU, s. 35)

Cebinden çıkardığı bir mektubu uzattı. (UBG/ABU, s. 198)

Vasfiye çabuk bir öpücük kondurdu dudaklarına, kollarından sıyrıldı.

(V/ABU, s. 47)

Ana kız, çoklukla ikindiye doğru, oturdukları daracık sokaktan kasabanın

ana caddesine çıkarlar, çabuk bir yürüyüşle , caddenin iki yanı boyunca sıralanan

bir sürü kahvenin önünden geçerek, tanıdıklarını görmeğe giderlerdi. (AKM/ABU,

s. 151)

Page 81: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

62

Bir genç kızla bir delikanlı, çeşmenin az ilerisindeki bir taşın üzerine

oturmuş hanidir konuşuyorlardı. (KKD./ABU, s. 92)

Çocuksu bir sevinçle sağında solunda gerisinde oturan hiç tanımadığı

seyircilere dönüyor. (KK/ABU, s.143)

Çok kısa bir bakışla karısını süzer, konuşmadan, elindeki cigarasını

gösterir, biter bitmez kalkacağını anlatırdı kısa bir baş işaretiyle. (AB/ABU, s. 245)

Yükünü, daha önceden ağacın gölgesine serdiği bir hasırın üstüne bıraktı.

(A/ABU, s. 80)

Bu geliş gidişleri gittikçe daha önemli bir olay olarak karşılanıyordu.

(UBG/ABU, s. 201)

Değişik bir erkek sesi eklendi. (UBG/ABU, s. 221)

Yaşlılığın eşiğinde, delikanlılığında yaşamadığı bir aşk yaşamaya

kalkmıştı. (AB/ABU, s. 248)

Kadın derin bir soluma ile başlıyordu her söze. (HOR./ABU, s. 96)

Dik denilebilecek bir yamaçta kurulmuştu. (UBG/ABU, s. 205)

Dilekçeci bir adamın evine götürülür müydü bir kadın? (UBG/ABU, s.

224)

Tam pencerenin önüne geldiği sırada, Vasfiye, canlı bir silkinişle saçlarını

geriye attı, habersiz yakalanmış gibi, hafif bir çığlık kopararak pencereye atıldı,

perdesini ucundan kavradı, kapatmadan önce mendil gibi ona doğru iki kez salladı,

dişi bir gülüşle perdenin arkasında kayboldu. (V/ABU, s. 46)

Konuşulanlardan doğru dürüst bir şey anlamasa da yetişkin ablası ile

akranı öbür kızların geline dedikleri aklındaydı. (UBG/ABU, s. 205)

Adam, şoförle konuştuktan sonra geldi, dört beş adım önündeki bir

masanın başında durdu. (UBG/ABU, s. 209)

Dul bir kadının korunması sevaptır diye duymuştu. (A/ABU, s. 85)

Çok iyi biliyordu ki bu küçük kasabada, dul kalmış bir helvacının kızı

gönlünce bir koca bulamazdı bir daha. (HG/ABU, s. 165)

Duru bir yaşama sevinciyle, parkın ağaçları, öbür masaları, karşıda alanda

dolaşanlar, çevredeki yapılar arasında dolaşıp duruyordular. (UBG/ABU, s. 191)

Duyduklarının dışında başka bir şey öğrenebilmek için ne fazladan bir

soru sordu ne de anlatanlara acısını, yenikliğini belli edecek kötü tek söz etti.

(SA/ABU, s. 17)

Page 82: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

63

Kadın yürümüyor, duyulmayan bir havaya ayak uydurarak oynuyor gibi

geldi Beyşehirli’ye. (HOV./ABU, s. 33)

Nedense o günlerde dükkânına gelen bir tanıdığının sözleri dönmeye

başladı kafasında. (ÇDS/ABU, s. 71)

Minderin önünde dürülü bir yatak, merdiven altında su küpü, su küpünün

üstünde kalaylı ince bir bakır tepsi, bir sahan üzüm. (V/ABU, s. 48)

Kendi yaşayışı, yıllar önce karaya oturmuş, yolundan şaşmış da olsa, henüz

on dokuzunda, o kötü evlenmeden yüzü gülmeyen kızının gidişi, yine düzgün bir

doğrultuya giremez miydi? (HG/ABU, s. 165)

Elektrik borçlarını öderlerken tanıştıkları bir memur, kızı annesinden

istedi. (KK/ABU, s. 149)

Evden, elinde büyük bir sahanla genç bir kadın çıktı. (GÇ/ABU, s. 126)

Biz baktık mı görürüz, sabahtan elinde küçük bir sepet kıyıya iner,

kayalıklara varır. (BİÇ/ABU, s. 103)

Anlatırken, kadın, ellerine ayaklarına gelen bir canlılıkla işini bitirmişti.

(V/ABU, s. 45)

Kamyonun solunda yol kıyısında, en çok dört yaşlarında görünen bir

çocuğun ağladığını gördüler. (TK/ABU, s. 130)

Arnavut kaldırımı döşeli sokağın taşları arasında en küçük bir çöp yoktu.

(HGe./ABU, s. 174)

Gece, Vasfiye, aralarında en küçük bir engel yokmuş gibi karşıladı onu.

(V/ABU, s. 52)

Nişanlısının ardından sinemaya gitmek için en küçük bir istek gelmedi

içinden. (AKM/ABU, s. 133)

Kadın kurtulmak için en küçük bir karşı koymada bulunmadı. (ABU, s.

12)

Halim ezilmişliğini, garipliğini dakikalar geçtikçe unutur, karısı sofrasının

kıyısında ağzının en küçük bir kımıldamasına bakardı. (HGe./ABU, s. 175)

Uyuyanlarda en küçük bir kımıldama görünmedi gene. (HOV./ABU, s.

35)

En küçük bir kırgınlık göstermeden kaçınmış, kuşkusunu hiç açığa

vurmamıştı ki! (SA/ABU, s. 16)

Page 83: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

64

Sarılmalarından önce Kenan bıçağını kınından çeker, sırtüstü uzanan

Firdevs’in sol omzu ötesinde, en ufak bir kıpırtıda sağ eliyle hemen kavrayıp

alacağı kadar yakın bir yerde, toprağa saplardı. (AB/ABU, s. 240)

Ne bir yalan söylemiş, ne en küçük bir umut vermişti. (AB/ABU, s. 247)

O, en küçük bir uyarmada bulunmadı. (UBG/ABU, s. 192)

Geceyi geçirdiği hovardasının erkenden sepetlediği bir orospudan başkası

oturamazdı erkeklerle dolu bir kasaba kahvesinde tek başına bu saatte.

(UBG/ABU, s. 227)

Adamın, kolunu bacağını salmış, eşeği üstünde dalgın bir oturuşu vardı.

(SA/ABU, s. 13)

Etlerinde ne zamandır duymadığı bir koşuşma ile buluşacakları saatten

sonrasını yaşıyordu şimdiden. (UBG/ABU, s. 205)

Evin arkasındaki bir odada savcı üç saatten uzun, kızının şikâyetlerini

dinledi! (KK/ABU, s. 148)

Evlenebileceği gibi bir kadın arıyorlar, bulabildiklerinin iyi kötü yanlarını,

denk düşüp düşmediklerini, adama açmayı bile gerekli görmeden tartışıyorlardı

aralarında. (AB/ABU, s. 242)

Kadın, evlilikleri boyunca hiç duymadığı bir yürek çarpıntısıyla bekledi

kocasının yaklaşmasını. (UBG/ABU, s. 234)

Helvacı, küçük kızının henüz okuduğunu, okulu bitirmesine dört beş ay

kaldığını, isteğini birdenbire kendisine açamadıklarını, ezik bir dille, aşağıdan

alarak anlatmaya çalıştı. (HG/ABU, s. 167)

Al, nereye götüreceksen götür, çardağın dışında, geceleri çardaktan

gelecek sesleri duymayacağın bir yer bul yatağına!

Geceyi geçirdiği hovardasının erkenden sepetlediği bir orospudan

başkası oturamazdı erkeklerle dolu bir kasaba kahvesinde tek başına bu saatte.

(UBG/ABU, s. 227)

İlk dakikaları geçmek bilmez bir uzunlukta yaşadı. (UBG/ABU, s. 223)

Geldiklerinden ters bir yöne vurdular. (GA/ABU, s. 139)

Anasının samanlık kapısından uzaklaştığı sırada ortaya çıkar, gelişigüzel bir

yalan uydururdu. (UBG/ABU, s. 208)

Daha sonra gelen günler genç bir avukat yetişti yardımlarına. (KK/ABU, s.

149)

Page 84: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

65

Yaşamak öyle açık, anlaşılması o kadar kolay, o kadar düzdü ki Hatice

kadın için, genç bir erkeğin aç kalması gibi kadınsız yaşamasını da aklı almıyordu.

(V/ABU, s. 43)

Kızın ardından damın kapısında genç bir kadın göründü. (GA/ABU, s. 139)

Karşıki gecekondunun kapısından genç bir kadın, duman gibi sıyrıldı,

sekerek geldi. (HOV./ABU, s. 33)

Evden, elinde büyük bir sahanla genç bir kadın çıktı. (GÇ/ABU, s. 126)

Adam, İstanbul’un vergi dairelerinden birinde genç bir memurdu o zaman.

(HG/ABU, s. 157)

Genç bir yardımcıları vardı o yıl. (SA/ABU, s. 14)

Suyun çıktığı yerden başlayan uygar bir yeşillik geniş bir çember çiziyor,

set set ayva, portakal, limon, mandalina bahçeleri denize doğru iniyordu. (GÇ/ABU,

s. 125)

Geriden atılan bir kementle adımları bağlanmış gibi cevizden

uzaklaşamıyordu bir türlü. (ÇDS/ABU, s. 67)

Göğsünü, damarlarını o güne kadar hiç duymadığı bir sıcaklığın

sardığını duydu. (ÇDS/ABU, s. 65)

Omuz başlarının göğüs tahtasına bükük bir duruşu vardı. (A/ABU, s. 83)

Motorumuzu gölü andıran bir koyun ortasında bulduk. (HOR./ABU, s. 95)

Çok iyi biliyordu ki bu küçük kasabada, dul kalmış bir helvacının kızı

gönlünce bir koca bulamazdı bir daha. (HG/ABU, s. 165)

Helvacı, sanki bir hastalığı, gövdesinin görünmez bir yerinde bir ağrısı

varmış gibi, yüzü gülmeden yalnız çalıştı dükkânında. (HG/ABU, s. 162)

Sevişmelerinden kalan sıcak soluğunun, güçlü kollarının anılarıyla,

gövdesini sızlatan bir özlem demekti Kenan. (AB/ABU, s. 239)

Sefer, gözüne kestirdiği bir ağacın gölgesinde uyudu. (ÇDS/ABU, s. 66)

İsmail, gücenmiş bir yüzle bir iki adım açıldı ikimizden. (ANH/ABU, s.

120)

Günlerin iyice uzadığı nisan sonlarında bir çarşambaydı. (ANH/ABU, s.

119)

Terlerini silerek, soluk soluğa durdukları zaman, çardağın önünde gürültülü

bir ayrılma töreni başladı. (A/ABU, s. 87)

Gürültülü bir selâmlaşma başladı aralarında. (A/ABU, s. 86)

Page 85: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

66

Güzel bir gün geçiririz. (HAN/ABU, s. 189)

O dönemde güzel bir öğretmen vardı. (BİÇ/ABU, s. 104)

Emin, hafif bir baş hareketiyle belli belirsiz mırıldanıyordu. (D/ABU, s.

109)

Tam pencerenin önüne geldiği sırada, Vasfiye, canlı bir silkinişle saçlarını

geriye attı, habersiz yakalanmış gibi, hafif bir çığlık kopararak pencereye atıldı,

perdesini ucundan kavradı, kapatmadan önce mendil gibi ona doğru iki kez salladı,

dişi bir gülüşle perdenin arkasında kayboldu. (V/ABU, s. 46)

Tarla kıyılarında çoklukla eğik yolları geçerken yan yatıyor; derelere,

hendeklere girip çıktıkça sık sık eğilip doğruluyor, ancak otlakların kısa

düzlüklerinde dengesini bularak hafif bir hız alabiliyordu. (TK/ABU, s. 129)

Gözleri diyeceğini derken, hafif bir sitemle boynunu büktü. (İ/ABU, s. 23)

Şükriye, kocasının eline önce hafif bir tokat indirdi, sonra tuttu, geriye itti.

(İ/ABU, s. 22)

Hareketli bir çocuktu, durduğu yerde duramıyordu. (HOV./ABU, s. 35)

Hayatında hiç duymadığı bir duyguyla sarsılıyordu dünyası. (HG/ABU, s.

163)

Hele bir de on dönüm tütünü tek başına kırıp dizebilecek kadar eli

çabuk bir kadınla evlenirse. (AB/ABU, s. 242)

Her bakımdan talihsiz bir evlilikti, kızın gittiği kapı. (HG/ABU, s. 161)

Hiçbir şey düşünemez duruma gelen kafasının sıyrılamadığı bir

bulanıklıkla geciktiklerini seziyordu. (UBG/ABU, s. 192)

Hoş bir oyundu Selman’ın dedikleri sanki. (UBG/ABU, s. 199)

Aralanan kapıdan içeriye kayarken ılık bir el, bileğine yakın, elinden tuttu.

(V/ABU, s. 47)

Aksine içinden içinden, kaynayan bir yaşama sevinci kendiliğinden

dudaklarının ucuna kadar yükseliyor, elinde olmadan gülüyor, seviniyordu.

(HG/ABU, s. 164)

Bir doktor, bir otomobil, hep hepsi yarım saat, diye düşündükçe içinde

yaşayanların kapalı kaldığı bir ölüm çukuru gibi görünüyordu köyü. (AB/ABU,

s. 242)

İki gündür içinden gelen bir ses, Vehbi ile karısı arasında bir şey geçtiğini,

geçeceğini yineliyordu durmadan. (HG/ABU, s. 164)

Page 86: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

67

İki küçük tepe arasına sıkışmış bir yeşillik vardı önlerinde. (GA/ABU, s.

139)

Göreceksin iki üç yıl sonra ikinci bir arabam olur, belki de parçacılığa

başlarım. (HGe./ABU, s. 173)

Havva, gene ikisinin de saldırısına uğradığı bir günün akşamı, kaynı ile

babasının, avluda kendisi ile ilgili konuşmalarını duydu. (D/ABU, s. 115)

Gecenin ilerlemiş bir saatinde, kendisine yüz veren bar kadınlarının,

dulların, satıcı kızların yalanları, yapmacıkları, oyunları içini hüzünle doldurunca

evini özleyiveriyordu birden bire. (HGe./ABU, s. 176)

Gecenin ilerlemiş bir saatinde, dili damağına yapışarak uyanıyordu.

(SA/ABU, s. 15)

Geriye dönüşü, ileriye doğru akışını değiştirebileceği bir çıkışı yoktu

hayatının. (HG/ABU, s. 157)

Bu ıssızlık içinde Kayacıklı bir kadın, otomobilimiz geçerken durur,

oyalanmak, sıkıntısını dağıtmak için, ilginç bir olaymış gibi geçişimizi seyrederdi.

(KKD./ABU, s. 91)

Son ısırdığı portakal diliminden incecik bir su çizgisi Selman’a doğru

fırladı. (UBG/ABU, s. 213)

Böyle, insan sayısı on bini aşan bir kasabanın ana caddesi üstünde

oturmanın tadına doyamıyordu şimdi. (İ/ABU, s. 19)

Şoförün yanından inen, lâcivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir empirme

elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde, biçimli

göğüsleri kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi; devinimleri, renkleri, özgür

havası ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

Musa, öğle sıcağında hayvanlarını bayırda iri bir palamut ağacının

gölgesine çekti. (Y/ABU, s. 25)

Öğleye doğru iskele yönümüzden denize dikine inen bir burnu öndük;

karaya doğru kırdık. (HOR./ABU, s. 95)

Kadın odasını derleyip topluyor, çamaşırını yıkıyor, arada istediği bir

yemek olursa pişiriyordu. (V/ABU, s. 42)

Kadın alanın ortasında, işten yeni dönen bir taksinin şoförü ile

konuştuğunu görüyordu. (UBG/ABU, s. 193)

Page 87: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

68

Yüzü sırıtmaya hazır, hep o bir şeyler soran, sorduklarına karşılık bekleyen

bakışlarıyla kadına kaçak bir bakış attı. (UBG/ABU, s. 211)

Askerden yeni dönen Cemal, nasıl olduğunu anlamadan, kahvelerde oturan

bütün erkeklerden daha yakın bir ilgiyle beklemeye başladı ana kızın geçişlerini.

(AKM/ABU, s. 152)

Kalabalık bir memur evinin kızıydı. (HG/ABU, s. 157)

Ama hiç de kalabalıkta tuttuğu eli yitirmiş bir çocuğa benzemiyordu

şimdi.

Güneşin kavuşmasına bir mavzer boyu kala, Fahriye, kalaylı bir tepsi

içinde, Bayram’ın Zülfiye ile baş başa yiyeceği akşam yiyeceğini çadıra bıraktı.

(A/ABU, s. 87)

Üçüncü gün öğleden sonra kahvede, kaldırım üstündeki bir masada tek

başına oturuyordu. (AB/ABU, s. 244)

Kapalı kepenklerin arasından bir gemici fenerinin ışıkları sızan bir

fırının önünden geçiyordu. (UBG/ABU, s. 222)

Sokağa, daha doğrusu avluya bakan pencerenin altında duvardan duvara

uzanan ot şilteli bir minder, kapının karşısına düşen duvara bitişik bir masa

vardı. (UBG/ABU, s. 211)

Otobüsten inince karşıda kapısı penceresi yeşile boyalı bir kahve var.

(HOV./ABU, s. 31)

Sokağın alt başında kapısız bir avlu gördü. (UBG/ABU, s. 223)

Kaplanlarda, boğalarda görülen bir güç fışkırıyordu yapısından.

(HG/ABU, s. 162)

Köyde olur da bir aksilik çıkar buluşamazlar diye hesaplamış, otomobil arar

görünerek şoförlerle anlaşmaya yanaşmamış, kasabada birlikte kalabilecekleri

bir ev ayarlamaya çalışmıştı. (UBG/ABU, s. 224)

Kasaba içinde küçük bir evle kasabaya yakın, yirmi dönümlük bir tarla

alarak köyden güçtü. (AB/ABU, s. 242)

Alışverişin durgun saatlerinde kasabalılar, kapısının içinde ters çevrilmiş

bir sandalye ile dükkânı boş görürlerdi. (HG/ABU, 158)

Bazen yalnız, bazen karşılaştığı bir tanıdıkla rıhtım boyunca yürürdü hava

açıksa. (ABU, s. 7)

Page 88: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

69

Bu ıssızlık içinde Kayacıklı bir kadın, otomobilimiz geçerken durur,

oyalanmak, sıkıntısını dağıtmak için, ilginç bir olaymış gibi geçişimizi seyrederdi.

(KKD./ABU, s. 91)

Samanlığın bir köşesinde sevişirlerken, anasının kaybolan bir tavuğu aranır

gibi adını seslenerek avluda dolandığını duyardı. (UBG/ABU, s. 207/208)

Kayıp bir nüfus cüzdanı işinden, ilk dediğinin üç misli paranı çekmişti.

(UBG/ABU, s. 231)

Park kahvesinde o masaya oturmuşlar, erkek iki çay söylemiş, sonra çaylar

gelince kendi bardağını iki üç yudumda boşaltıp kendilerini kasabadan köylerine

götürecek bir otomobil bulmaya gitmişti. (UBG/ABU, s.191)

Bu yorgun, bu yıpranmış gövdeyle, kendinden yirmi iki yaş küçük bir

kadınla, baş başa süremiyordu artık atını! (SA/ABU, s. 15)

“Tuh, utanmaz, rezil!” diye üstüne atılarak, saçlarını yolmaya, etlerini

çimdiklemeye, sırtını yumruklamaya başlayan anasının ilk öfkesi geçinceye kadar

kendini koruyacak bir devinimde bulunmadı. (UBG/ABU, s. 208)

Gömleğinin, şalvarının içinde, kendi yaşında olsa bile, kendisinden büyük

görünen bir duruşu vardı kızın. (GÇ/ABU, s. 126)

Kendi üstün durumlarını kanıtlamanın verdiği bir gönül rahatlığı ile

yardımsever kesilerek adamın yaşayışını düzenine koymaya kalktılar. (AB/ABU, s.

242)

Kesemize göre bir ev tutarız, yerleşiriz. (HGe./ABU, s. 173)

Koca Etem, sağ ayağını sürüyerek geldi, çiftesini eline aldı, on adım

ötemizde kesilmiş bir ağacın gövdesine oturdu. (HOR./ABU, s. 98)

Kadın bunları dinlerken, birden gövdesini bağlayan bütün iplere keskin bir

bıçak inmiş gibi, Vehbi’nin bakışlarından, büyüsünden kurtulduğunu duydu.

(HG/ABU, s. 168)

Kırgın bir sesle mırıldandı. (UBG/ABU, s. 212)

Ortada palyaço ile kırık dökük bir otomobil vardı. (KK/ABU, s. 143)

Kısa bir an sustular. (UBG/ABU, s. 212)

Kısa bir an ne söyleyeceklerini bulamadılar. (UBG/ABU, s. 203)

Fakat o sokakta oturanlar, önünden geçerlerken canları sıkkın, keyifsiz de

olsalar, evin kapısına, pencerelerine kısa bir bakış atınca gülümsemeye hazır

duyarlar kendilerini. (HGe./ABU, s. 171)

Page 89: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

70

Doktorun kızını balkonda görebilse, kızın kısa bir bakışı ile adımları

birbirine dolanır, yüreğinin vuruşları hızlanıverirdi. (ABU, s. 7)

Çok kısa bir bakışla karısını süzer, konuşmadan, elindeki cigarasını gösterir,

biter bitmez kalkacağını anlatırdı kısa bir baş işaretiyle. (AB/ABU, s. 245)

Kısa bir sessizlik oldu yine. (HOV./ABU, s. 36)

Kısa bir sessizlik geçti. (HOV./ABU, s. 35)

Adam, İstanbul’da nesi var nesi yoksa kısa bir süre içinde sattı. (HG/ABU,

s. 158)

Göz göze kaldılar kısa bir süre. (V/ABU, s. 48)

Gece, onun arkasından kapıdakileri kısa bir süre daha oyalamış, sonra o da

atlayıp kaçmıştı pencereden. (UBG/ABU, s. 227)

Kısa bir süre kime ne diyeceğini, ne yana döneceğini kestiremeden

kahvenin ortasında kala kaldı. (HOV./ABU, s. 31/32)

Hemen, çabuk, kıvrak bir oyun havasına geçti. (HOV./ABU, s. 34)

En ucuzundan bir buçuk litrelik bir şişe şarap, yüzer gram turşu, zeytin,

pastırma, beyaz peynir, kiloluk bir ekmek aldı Dursun Ali.(HOV./ABU, s. 33)

Pencereden avluya kocaman bir karaltı atladı o karanlıkta! (ÇDS/ABU, s.

72)

Kocasına hiç duymadığı bir açlıktı etlerinden boşalan. (UBG/ABU, s. 205)

Yaşayışı kocasına yabancı, kocasından ayrı bir akış kazandı yıldan yıla.

(HG/ABU, s. 160)

Gençti, kocasının kusurunu bilen bütün kasabalıların ne türlü

davranırsa davransın haklı olacağını önceden kabul ettikleri bir dişiydi o.

(HG/ABU, s. 160)

Üstüne çevrilen bakışlarda hep kocasının kusurunu soran bir anlam var

sandı. (HG/ABU, s. 160)

Sonra koltuğunda küçük bir çulla bağın öbür ucundaki incirin gölgesine

doğru yollandı. (A/ABU, s. 85)

Komşu kasabaya bağlı bir köydendi. (AB/ABU, s. 241)

On dokuzunda bir kız, koskoca bir kadın sayılırdı bizim gözümüzde.

(ANH/ABU, s. 121/122)

Köpekle, kediyle boğuşan bir yılan mı? (MK/ABU, s. 57)

Babasının kör bir makasla sakalını bıyığını kesti. (D/ABU, s. 117)

Page 90: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

71

“Kötü bir haber mi?” dedi yamağı. (UBG/ABU, s. 230)

Ne ben kötü bir insanım ne de sen. (AB/ABU, s. 248)

Ya sonra kötü bir şey yaparsan? (KK/ABU, s. 146)

Köyün küçük alanındaki bir kahvede oturdum. (KKD./ABU, s. 92)

Kuru bir dereyi geçtiler. (GA/ABU, s. 137)

Boş bir arsayı geçip, kuru taşla örülmüş bir avlu duvarının kapısı önünde

durdular. (UBG/ABU, s. 210)

Kuruyan boğazından çıkan bir hırıltıyla mırıldandı. (V/ABU, s. 47)

Küçük bir bayırı indiler. (GA/ABU, s. 139)

“Nasıl çıkarım âlemin içine?” diye söylenerek, küçük bir bohça hazırladı.

(AKM/ABU, s. 155)

Sokağı yarılayınca, küçük bir çeşmenin önünde durdu. (UBG/ABU, s. 226)

Sonra küçük bir ev tutarız. (HG/ABU, s. 169)

Çocuklardan, komşulardan, yolda karşılaştıklarından rahat yoktu ki, gelip

geçerken Vasfiye’ye küçük bir işaret olsun gönderebilsin! (V/ABU, s. 42)

Küçük bir mahalle bakkalıydı. (HOV./ABU, s. 31)

Dipte küçük bir pencere, pencerenin önünde, küçük bir masa ile duvar

arasında, üzerinde yataklar dürülü, geniş bir ranza göründü yanan lâmbanın

ışığında. (HOV./ABU, s. 33)

Dipte küçük bir pencere, pencerenin önünde, küçük bir masa ile duvar

arasında, üzerinde yataklar dürülü, geniş bir ranza göründü yanan lâmbanın

ışığında. (HOV./ABU, s. 33)

Az sonra, odalarında önünde küçük bir sini içinde yemeğini getirirdi

Halim’in. (HGe./ABU, s. 175)

Kapatınca, oda kapısının arkasında küçük bir sürgü bulunduğunu gördü.

(UBG/ABU, s. 211)

Yine de yüreğinin bir köşesinde küçük bir umut kıpırdıyor, oyun

oynuyordu ona. (AB/ABU, s. 243)

Aşkını yitirmemek için küçük bir ümit beslemeden edemiyordu.

(UBG/ABU, s. 230)

Su damarı, önce küçük bir yalağı dolduruyor, yalaktan taşarak açık bir

oluktan, on adım ilerde, büyük bir havuza akıyordu. (GÇ(ABU, s. 125)

Page 91: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

72

Mektubun alt köşesinde okla yaralı bir kalp resmi, bir de kocaman AH

yazısı… (V/ABU, s. 46)

Yok meraklanacak bir şeyi. (UBG/ABU, s. 199)

Namuslu bir erkekle evlenemez miydi? (HG/ABU, s. 165)

Öğleden sonra nasıl arttığını anlayamadığı bir sabırsızlıkla Vehbi’nin

gelip kapıyı çalmasını, yıkanmış tepsileri istemesini bekledi. (HG/ABU, s. 163)

Sabah gözünü açtığı saatten, gece yatakta yanından kalkıp çardaktan çıktığı

saate kadar nasıl bir gerilim içinde olduğunu görüyordu karısının. (AB/ABU, s.

245)

Selman’ın, nasıl bir karşılık vereceğini ayrı bir merakla beklediğini

anlayamadan omuz silkiyordu yeniden. (UBG/ABU, s. 194)

Nasıl bir rahatlık yayılmıştı bütün gövdesine. (HG/ABU, s. 166)

Hiçbir şey düşünmeden yöresini dinliyor, nasıl bir yerde olduğunu

kestirmeye çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Nedenini anlamadığı bir kıskançlıkla Vasfiye’nin ak pak kollarının, beline

kadar inen saçlarının övgüsü bu yabancıların dilinden yayılmış olsa gerek diye

düşünürdü. (V/ABU, s. 42)

Keçinin sokuluşunda “Neyin var? Niye üzgünsün?” diyen bir yakınlık

sezdi Fahriye. (A/ABU, s. 80)

“Odana gelirim.” gibi bir deyişle söylemişti bu sözü kadın. (ABU, s. 11)

O dertli gününde kendisini yalnız bırakmayan bir komşusunu yolun

üstünde bıraktı. (AB/ABU, s. 241)

On beş yıla yakın bir süre karısıydı mutluluklarla dolduran yaşayışını.

(SA/ABU, s. 15)

Öyle günahsız, öyle arınmış duyuyordu ki birdenbire kendini, deri değiştirir,

kabuk değiştirir gibi, on beş yılı aşkın bir sürenin kirli anılarından sıyrıldığını,

Melahat’iyle birlikte, genç kızlık umutlarının kaldığı yerden başlayan yeni bir

hayatın açıldığını görüyordu önlerinde… (HG/ABU, s. 168/169)

İki elini baş parmaklarından ceketinin altında yeleğinin alt ceplerine

çengellemiş, onu arıyormuş, ona bir şeyler söyleyecekmiş gibi bir duruşu vardı

adamın… (UBG/ABU, s. 209)

Her yerde haylazlığı, onun bunun karısına kızına sataşmaktan başka bir

iş görmediği söylenirdi. (ÇDS/ABU, s. 61)

Page 92: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

73

Kız, onun ceketinin kolunda kalan bir ot parçasını aldı. (GÇ/ABU, s.

127)

Onurunu kıran bir suçlulukla “Neyin var?” diye soramıyordu karısına.

(SA/ABU, s. 15)

Halim’i gözlerinden bütün bütün ayırmak istemeyen anası babası ellerindeki

avuçlarındakini saydılar, tarlalarını bankaya ipotek ettiler, otuz beş bine satılık bir

Chevrolet bulundu. (HGe./ABU, s. 172)

Çocuk, bütün cesaretini topladı, o yaşta hoş karşılanan bir aptallıkla.

“Neden korkayım?” dedi omuz silkerek. (GA/ABU, s. 141)

Öfkeli bir adım attı odanın içinde. (UBG/ABU, s. 219)

Vereceği karşılığın önlenemeyeceği bir yoldan, gecikmeden, Firdevs’in

kulağına gideceğini seziyor; ölçüsüz, sert sözler ederek Firdevs’i karşısına almak

istemiyordu. (AB/ABU, s. 244)

Kadın, artık gecelerini de Vehbi’nin yanında geçirmek için önlenmez bir

isteğe kapıldı. (HG/ABU, s. 164)

Kadın, önüne geçemediği bir öç alma duygusuyla çıkıştı. (HG/ABU, s.

166)

Evlerinde öteden beri sürüp giden bir ikilik vardı Eminlerin. (D/ABU, s.

109)

Ah, bir de ya başaramazsam diye düşündükçe kalbim öyle bir fena çarpıyor

ki… (V/ABU, s. 53)

Öyle bir geri itişle karşıladı ki, akılsızlık ettiğini çabuk anladı. (AB/ABU, s.

243)

Öyle bir kadın olarak Firdevs’i buldular çok geçmeden. (AB/ABU, s. 242)

Öyle bir ses tonuyla sormuştu ki bu soruyu, “Alacak mıydın beni?”

anlamına gelebilirdi. (V/ABU, s. 52)

Dikiş makinelerini özel bir dikkatle yerleştirdiler tahta bir sandığın içine.

(HG/ABU, s. 169)

Solunda panjurları kapalı bir dam vardı. (UBG/ABU, s. 223)

Onun bildiği Sefer, pembe beyaz bir delikanlıydı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Pırnallık bir bayırda dolandılar. (GA/ABU, s. 137)

Rahat bir soluk aldım. (BİÇ/ABU, s. 104)

Page 93: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

74

Ama günah, ama sevap, her neyse vebalı boynuma, kaçtım, rahat bir soluk

aldım. (SA/ABU, s. 18)

Musa rahatlamış bir yüzle ona döndü. (Y/ABU, s. 28)

Havada, portakal, limon kokuları; toprakta, sabahın ilk saatlerinde yağmış

bir yağmurun nemi… (GÇ/ABU, s. 125)

Sabahtan akşama tadına doyamadığı bir oyuna kaptırmıştı kendini.

(İ/ABU, s. 20)

Kapının solunda saç bir soba, bir sandık vardı. (HOV./ABU, s. 33)

Huyunu suyunu, boyunu bosunu mu, sağ yanağındaki bir beni, bir yara

izini mi, şöyle bir dengine getirir över! (P/ABU, s. 179)

Kuleye yaklaşırken dudakları kıyısında saklayamadıkları bir acıma

çizgisi, bakışları sorularla dolu, onların kendisine çevrilen yüzlerini karşısında görür

gibi oldu. (A/ABU, s. 81)

Bir gün akşama doğru ne olduğunu anlamadan sancılı bir kanamaya

tutulmuştu kadın. (AB/ABU, s. 241)

Az ötede, sandığın üstünde duran bir yatağı kucakladı yere serdi.

(GA/ABU, s. 141)

Baksana, koskoca çadırın içinde senin gibi bir kız daha var mı? (KK/ABU,

s. 144)

Vehbi, sert bir el hareketiyle çenesinden kavrayarak adamın yüzünü

kendine doğru çevirdi. (HG/ABU, s. 167)

Önce adamı gülerek selâmlar: “Nasılsınız Murat Bey amca?” derdi sevgi

taşan bir sesle. (HGe./ABU, s. 171)

Sofralarında her öğün sıcak bir şeyler vardı. (AB/ABU, s. 247)

Biraz çukur bir hendek, sık bir çalılık görmesinler. (KKD./ABU, s.91)

Sıkıntılı bir gece daha geçirdi. (HG/ABU, s. 163)

Ayakta, sırıtkan bir bakıştan sonra, bir sandalye çekti, sırtını ona doğru

dönerek oturdu, geriye kaykıldı. (UBG/ABU, s. 209)

Çay mı, kahve mi, soğuk bir şey mi içeceklerini sordu. (HAN./ABU, s. 188)

Neden sonra, sokaktan geçen bir gece bekçisi, avlunun kapı boşluğu

önünde durdu. (UBG/ABU, s. 225)

Sefer’in hapiste geçen gençlik yıllarının biriktirdiği isteklerle dolu bakışları,

solgun yüzüne aykırı düşen bir çelişme ile pırıl pırıldı. (ÇDS/ABU, s. 63)

Page 94: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

75

Konuklar Bayram’ı aralarına alıp son bir hora teptiler. (A/ABU, 87)

Kenan’ın dönüp gelmesiyle Firdevs’in gerginliği sürekli bir durum aldı.

(AB/ABU, s. 245)

Üçüncüleri şakacı bir çocuktu, güldü. (HAN./ABU, s. 183)

Götürdüğü resimli dergilerdeki kadın duruşlarını, romanlardaki sözleri

şaşılacak bir çabuklukla kaptığını, kendine yakıştırdığını görüyordu Vasfiye’nin.

(V/ABU, s. 49/50)

Hanife şaşılacak bir çabuklukla soğukkanlılığını topladı. (ÇDS/ABU, s.

73)

Koyu yeşil gözlerinin şaşılacak bir ışıltısı vardı. (HG/ABU, s. 162)

Babası, ağabeyi, anası, şaşılacak bir sevgi gösteriyorlardı Havva’ya.

(D/ABU, s. 114)

Mal sahibinin karısının Zülfiye’yi şöyle bir görmüşlüğü vardı. (A/ABU, s.

83)

Dükkânda çalışan yamak, tahin pekmez güğümleri, şeker, susam, ceviz,

daha bunlara benzer şu bu çuvalları, kutularıyla dolu bu odanın bir köşesinde

kurulu bir yatakta yatardı. (HG/ABU, s. 158)

Dikiş makinelerini özel bir dikkatle yerleştirdiler tahta bir sandığın içine.

(HG/ABU, s. 169)

Kırk yaşlarında bir kadın çınarın altında oturmuş bazlama açıyor, az ötede

taş bir ocakta on dokuzunda bir gelin sacı kızdırıyordu. (HOR./ABU, s. 96)

Bu kadarı da ya usandırır, umutsuzlandırır ya da onun gibi düş kurmayı

seven biriyse, belirsiz umutlarla avunmaya alıştırır taşrada yaşayan bir bekârı.

(V/ABU, s. 42)

Sabahın erken saatinde, tek başına kahvede oturan bir kadının durumunu

uygunsuz karşıladıklarını seziyordu bu bakışların. (UBG/ABU, s. 226)

Mutfakta telâşlı bir patırtı başladı. (ÇDS/ABU, s. 71)

Kasabadan çıkacaklar, şosede sekiz kilometre ilerledikten sonra ovada

toprak bir yola sapacaklar. (UBG/ABU, s. 195)

Evden kahkahalar, şarkılar, uğultulu bir gürültü geliyordu. (V/ABU, s. 51)

Öğretmen Saffet, ulusal bayramlarda nutuk çekmekten edindiği bir

alışkanlıkla sağ kolunu kaldırdı, elini havada birkaç kez salladı. (HAN./ABU, s.

186)

Page 95: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

76

Askere tütün ekicisi olarak gitmiş, usta bir şoför olarak dönmüştü.

(HGe./ABU, s. 172)

Uykularında bile konuşan bir sokuluşları vardı birbirlerine. (HOV./ABU,

s. 38)

O geceden sonra uyuyan bir insanın rahatlığı kalmamıştı karısının yatakta

uzanışında. (AB/ABU, s. 246)

On beşine girdiği yıl uzak bir akrabalarının oğlu, Halim’le evlendirdiler

Belkıs’ı. (HGe./ABU, s. 172)

İstanbul’da ilk yıllar uzak bir akraba, daha sonra bir yedek subay, sonra

savcı, öğretmen, hükümet doktoru… (HG/ABU, s. 163)

Bir gün, uzak bir gün, âşığının kabalığından, dayağından bıktığı bir gün,

kendisinin iyiliğini, koruyuculuğundaki sevecenliği anlayarak dönüp geri

gelebilirdi. (AB/ABU, s. 249)

Yine de o yalancı umut, yüreğinin uzak bir köşesinde, kabuğunu çatlatıp

çıkan küçük bir böcek gibi kıpırdıyordu hafiften hafiften. (AB/ABU, s. 249)

Yol, uzun bir dere kıyısı boyunca ilerlemeye başladı. (TK/ABU, s. 130)

Ankara’ya ayda, iki ayda bir mal almaya gittikçe, küçük dükkanının dışında

dünyanın ne kadar geniş, insanların ne kalabalık olduğuna şaşar, uzun bir

hastalıktan kalkmış da yeniden yaşamaya başlamış gibi duyardı kendini.

(HOV./ABU, s. 31)

Odunculardan biri parmaklarını dudaklarına götürerek uzun bir ıslık çaldı.

(TK/ABU, s. 131)

Yakınlıkları uzun bir süre gizli kaldı. (UBG/ABU, s. 207)

Uzun bir yaz geçmişti üstünden. (AB/ABU, s. 237)

Üç çocuk babası bir adamdı şimdi o. (UBG/ABU, s. 231)

Yaşlı yargıç üzgün bir yüzle sustu. (TK/ABU, s. 132)

Sonra, üzgün bir yüzle minderin kıyısına ilişti. (UBG/ABU, s. 199)

Döndü, Vasfiye’nin hoşlanacağını umduğu bir dille bir de aşk mektubu

yazdı. (V/ABU, s. 46)

Yakınlardaki bir köye, bir kasabaya mı inmişlerdi kestiremiyordum.

(HOR./ABU, s. 96)

Dün gece yalanmış bir kemik parçası gibi adamların önüne atacaktın

beni… (UBG/ABU, s. 228)

Page 96: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

77

Cevizin altında, yanan bir cigara ateşi, hızlı çekişlerle bir iki kez parlayıp

küllendi. (ÇDS/ABU, s. 66)

Yanında çalıştırdığı ustaların, yamakların koynundan çıkararak

yatağına giren bir erkek, ilk uyandırdığı tiksintiyi bir daha silemezdi onun

yaradılışında bir kadından. (HG/ABU, s. 160)

Karakol başçavuşu yapılacak bir işlem göremedi. (D/ABU, s. 114)

Helvacı, yarım saatten uzun bir süre Vehbi’nin dükkâna geri dönmesini,

içi içini yiyerek bekledi. (HG/ABU, s. 165)

Baktık, tepede o boş gördüğümüz kulübeden yaşlı bir adam, topallaya

topallaya bize doğru yaklaşıyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Düzlüğün girişinde yaşlı bir çınar, çınarın altında bir çardak gördük.

(HOR./ABU, s. 96)

Yaşlı bir kadın çıktı damdan. (TK/ABU, s. 131)

Birini yaşlı bir öğretmen kiralamıştı. (ABU, s. 10)

Yeni bir iş tutması gerekirdi zaten. (HG/ABU, s. 158)

Az sonra kaptıkaçtı yeni bir seferden döndü. (HAN./ABU, s. 189)

Bir hafta geçmeden yeni bir yamak bulurdu da. (HG/ABU, s. 159)

Ağabeyi cebinden yepyeni bir mendil çıkardı, Emin’e hediye etti. (D/ABU,

s. 112)

Yirmi yıldır ağırlığını duymadan geceleri yayıp sabahları kaldırdığı soluk

yüzü yer yer yamalı yatak, o sabah yerinden oynatılması güç bir yüktü

Fahriye’nin önünde. (A/ABU, s. 79)

Uzandığı yerde, ayaklarının ucundan dereye varan bir keçi yolu dereyi

geçiyor, derenin karşı yakasında yer yer pırnallık bir bayıra tırmanıp gidiyordu.

(Y/ABU, s. 25)

Yılanın sardığı bir keçi mi? (MK/ABU, s. 57)

Anlaşılan yiyecek bir şeyler almıştı. (UBG/ABU, s. 209)

“Oğlum…” diye söze başlayarak, başı önünde yumuşatıcı bir şeyler

söylemek istedi. (HG/ABU, s. 167)

Yüklü bir bulut geldi geçti. (ANH/ABU, s. 119)

Ama daha düşünürken, yüreğini ezen bir yenilgiye baş eğerek “Ne hakla?”

diye soruyordu kendi kendine. (AB/ABU, s. 247)

Yüreğini saran bir sıcaklıkla soludu. (HAN./ABU, s. 183)

Page 97: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

78

Çok uzun, çok ağır geçen saatler sonra çardağın çul perdesi aralanır, karısı,

yürüyüşüne, davranışlarına yayılan bir rahatlama ile geri dönerek yatağına

girerdi. (AB/ABU, s. 246)

Zehir gibi bir kıskançlıkla yandı, kıvrandı. (AKM/ABU, s. 154)

1. 1. 2. 1. 1. 2. 2. Bir + Sıfat + İsim Unsuru Bu başlıkta incelediğimiz örnek tamlama sayısı 10 tanedir. Ele alınan

örneklerde isim unsurunun 8’ini isim, 2’sini ise isimlik; isimliğin ikisini de

belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. “Bir” belirsizlik sıfatından sonra gelen sıfat

unsurunun 9’u sıfat, 1’i sıfat tamlamasıdır. Sıfatı oluşturan unsurların 6’sı niteleme

sıfatı, 4’ü ise belirtme sıfatıdır. Belirtme sıfatının 3’ü belirsizlik, 1’i asıl sayı

sıfatıdır.

“Bir” belirsizlik sıfatı ele aldığımız bu 10 örneğin 3 tanesinde “sadece bir,

yalnız bir”, 3 tanesinde “farklı bir” anlamlarında kullanılırken, 3 tanesinde asıl sayı

sıfatını sezdirecek şekilde kullanılmıştır. Bu 3 örnekte belirsizlik anlamı ağır

basmakla birlikte, bu örneklerde aynı zamanda “bir tek” olma anlamları da

sezilmektedir. Geriye kalan 1 örnekteyse belirsizlik ifadesi bulunmaktadır.

Gene aylı bir gece, bir açık hava bahçesinde dansa kaldırmıştı Türkân’ı.

(ABU, s. 8)

Ana caddenin alt yanında kalan sokaktan bir başka bekçi düdüğü ona

karşılık verdi. (UBG/ABU, s. 221)

Derken, bütün bu alışık olduğu, tanıdığı birbirinden ayırdığı seslerin arasına

bir başka gürültü, bir motosikletin öfkeli gelip geçen canlı cansız bütün araçlara

meydan okuyan gürültüsü karıştı son günlerde. (İ/ABU, s. 20)

Ay dolanırdı odasında, bir başka kadının yüzünü aydınlatırdı. (ABU, s. 8)

Ertesi sabah, evden çıkmadan Emin’in sırtını sıvazladı, eline bir beş lira

harçlık tutuşturdu. (D/ABU, s. 110)

Bir genç kızla bir delikanlı, çeşmenin az ilerisindeki bir taşın üzerine

oturmuş hanidir konuşuyorlardı. (KKD./ABU, s. 92)

Page 98: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

79

“Erkek diye, başımızda bir koca Etem kaldı.” dedi iç çekerek. (HOR./ABU,

s. 97)

Bir kuru selâm götürmekten iyidir. (V/ABU, s. 45)

Dursun ilkin bir uzun hava söyledi. (HOV./ABU, s. 34)

İstanbul’da ilk yıllar uzak bir akraba, daha sonra bir yedek subay, sonra

savcı, öğretmen, hükümet doktoru… (HG/ABU, s. 163)

1. 1. 2. 1. 2. Bütün + İsim İncelediğimiz metinde “bütün” sıfatıyla kurulmuş 61 tane sıfat tamlamasının

11 tanesi zaman kavramının, 10 tanesi durumun, 9 tanesi soyut kavramların, 9

tanesi topluluk isimlerinin, 4 tanesi yerin, 4 tanesi nesnenin, 4 tanesi bedenle ilgili

bölümlerin, 3 tanesi kişilerin, 2 tanesi insan dışındaki canlı varlıkların, 2 tanesi

hareketin şeklinin, 1 tanesi biçim ve 1 tanesi de duyuyla ilgili sözcüklerin önüne

gelerek, bunların tamamını, bütününü belirtmiştir.

Birbirine karışarak boy atan unutulmuş çamlar, çınarlar, ak meşeler,

kavaklar, gürgenlerin değişik yeşilleri koyun durgun sularında yansıyor, bütün

ağaçlar olduğundan daha büyük görünüyorlardı sanki (HOR./ABU, s. 95).

Yirmi yılın işinden, geceleri kocasının okşamalarından yorgun Fahriye’leri,

iri yapılı vücudunun bütün ağırlığıyla, boylu boyunca uzanıp kalmış gibiydiler

yatağın üstüne (A/ABU, s. 79).

O güneşleri yakın duran masmavi göklerin altında, hoş kokan toprağın

üstünde, soluk alırken gövdemin bütün ağırlığını yitirmiş, içim isteklerle dolu,

ordan oraya uçacak sanırım kendimi; hele çocuksam… (ANH/ABU, s. 119).

Şimdiden tanırsan, sonradan karşına çıkacak ilk kadına bütün aklını

kaptırmazsın. (GÖ/ABU, s. 139)

Genç karısındaydı bütün aklı. (AB/ABU, s. 244)

Bütün akranları evlendiği halde onun hâlâ bekâr kalışı çekiştirildi.

(UBG/ABU, s. 201)

Be karıcığım, on sekiz ay ben yapardım bütün alayın iğnelerini… (İ/ABU,

s. 22).

Page 99: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

80

Odasına dolan ayışığı, aşksızlığını, yalnızlığını ansıtır, bütün özlemlerini

uyarır, bütün anılarını karanlıktan aydınlığa çıkarırdı sanki (ABU, s. 8).

Suskundu bütün bahçe (GÇ/ABU, s. 125).

Hanım, bu kez bütün bakışları dönüş yönünde üstüne çekerek, Tarım

Memurluğu’ndan sonra Özel Saymanlığa uğradı. (HAN/ABU, s. 189)

Köyün bütün beygirleri semerliydi, yüke çekilirdi. (UBG/ABU, s. 205)

Adam, sonra sonra helvacılığın bütün bilgilerini kaptı, usta yerine genç,

güçlü kuvvetli yamaklar getirmeye başladı dışarıdan. (HG/ABU, s. 158)

İstanbul hazırlığıydı bütün bunlar (V/ABU, s. 50).

Çocuk, bütün cesaretini topladı, o yaşta hoş karşılanan bir aptallıkla.

(GA/ABU, s. 141)

Hafiften tombul, yuvarlak yuvarlaktı bütün çizgileri. (KK/ABU, s. 143)

Kasaba dönüşlerinde, köyün girişinden avlu kapısına kadar, kız erkek köyün

bütün çocukları sevinçli çığlıklarla Selman’ın atı arkasından koşuşurlardı

çocukluğunda. (UBG/ABU, s.. 205/206)

Pazar sabahı bütün çocuklar arsadaydı (ANH/ABU, s. 122).

Gölgesi bütün duvarı kaplayacak kadar büyümüştü. (UBG/ABU, s. 217)

Çakmaklanan gözlerinden bütün dünya ile kavgaya hazır olduğu belliydi.

(UBG/ABU, s. 229)

Geceleri yatağında uyuyamıyor, odasının bütün eşyasını kapısının gerisine,

penceresinin önüne yığıyor; gündüz evde kalmamak için aklına gelen her çareye

başvuruyordu (D/ABU, s. 115).

Kırbaçlanıyordu bütün etleri (A/ABU, s. 79).

Yüreği, bütün etleri, acıyla ezildikçe ezildi (SA/ABU, s. 15).

Bu sözleri kocasının ağzından itiştiği anda, yattıkları odanın tavanının

çöktüğünü, sonra bütün evin, göklerin yıkıldığını, karanlıkların selle, seller halinde

üstüne yağdığını sandı. (HG/ABU, s. 157)

Nedir ki hafif uykuları arasında, kendi odasından kiracısının bütün gece bir

sağa bir sola döndüğünü duymak dokunuyordu yüreğine (V/ABU, s. 44).

Bütün gece sabaha kadar seni aradım… (UBG/ABU, s, 227)

Eteğinde patlayan gür bir su damarı, koyu kuşatan tepenin bütün

görünüşünü değiştiriyordu (GÇ/ABU, s. 125).

Nasıl bir rahatlık yayılmıştı bütün gövdesine. (HG/ABU, s. 166)

Page 100: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

81

Kollarının bütün gücüyle Sefer’e sarıldı (ÇDS/ABU, s. 65).

Ağabeysi her karşılaşmalarında bütün güleryüzlülüğüyle: “Eee, Emin, ne

yapıyorsun bakalım? Geziyor musun? İyi, gez, gez!” dedi, yanından geçti gitti

(D/ABU, s. 110).

Bütün gün sancılanmıyor da gece yatağa gireceği sırada mı sancılanıyor bu

kahpe? (ÇDS/ABU, s. 71).

Bütün gün, kaçamak bakışlarla kızının hareketlerini kolladı. (HG/ABU, s.

166)

Caddenin gürültüleri bütün gününü dolduruyordu Şükriye’nin (İ/ABU, s.

20).

Bütün gün ağaçtan ağaca kuş yuvalarını dolaştılar. (GA/ABU, s. 137)

Baktım kadının gözü bütün gün pencerede, daha benim karı ikinciye gebe

iken uydurdum komşunun karısı ile işi. (AK./ABU, s. 136)

Bıçaklanmış, bütün kanı damarlarından boşanıyor gibiydi. (UBG/ABU, s.

229)

Daha daha hanımlar beyler, kısacası bütün kasabalılar… (İ/ABU, s. 19).

Gelişinin üstünden üç gün geçmeden, bütün kasabalılar Vehbi’nin

dükkândaki varlığının, aralarında yaşandığının farkındaydılar. (HG/ABU, s. 162)

Bütün komşuları nikaha gittiler. (HGe./ABU, s. 172)

Bütün konuşmalarında, karşılaşmalarındaki o gülüşlerinde, hüzünlü

bakışlarında, kendisini erkek yerine koyan, etlerinin kımıldadığını açığa vuran bir

anlam yok muydu kadının? (AKM/ABU, s. 153)

Kızın anası yönetiyordu bütün konuşmalarını. (AKM/ABU, s. 153)

Bütün korkularıyla minderinin kenarına ilişti. (UBG/ABU, s. 217)

Bütün köy birlik olup Sefer’i sakladı (ÇDS/ABU, s.61).

Yarı şaka karşılıklar veriyordu bu sorulara, verdiği bazı karşılıkların aradan

birkaç gün geçmeden bütün köyde yayıldığını duyuyordu (V/ABU, s. 43).

Hocanın saldığı korku arttıkça, kısa bir süre içinde birbirlerinin günahlarının

kusurlarının gözcüsü kesildi bütün köylüler ( MK/ABU, s. 56).

Ali Şahin bana bütün malını verici olsa sakız ağacımla değişmem!

(BİÇ/ABU, s. 102).

Bey sana asıl diyeceğim benim çardağın önünde bir de sakız ağacı var ki

bütün ovada eşi kimsede yok ! (BİÇ/ABU, s. 101).

Page 101: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

82

Kuşluğa doğru tepelerden birinin boyun noktasını aştım mıydı, bütün ova

ayağımın altında, şöyle bir durdururdum yolun üstünde! (P/ABU, s. 178)

Odasına dolan ayışığı, aşksızlığını, yalnızlığını ansıtır, bütün özlemlerini

uyarır, bütün anılarını karanlıktan aydınlığa çıkarırdı sanki (ABU, s. 8).

Her gece, yattığı yerden gözleri açık, araladığı dallar yapraklar arasından,

tarlalarına inen kuru taş merdivenleri gözleyip, gecenin bütün seslerine kulak

vererek Kenan’ın gelişini bekledi yatağında. (AB/ABU, s. 240)

Gövdesinin bütün sıcaklığıyla kollarına sokuldu (ABU, s. 12).

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla duyar,

içinde bir eziklik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün sıkıntıları,

isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya (ABU, s. 7).

O sıcaklık, sanki kanının, gövdesinin bütün suyunu kaynatıyor,

buharlaştırıyor, kollarını, bacaklarını, dudaklarını birer pistonmuş gibi aklından

geçen bütün dişi şeylere doğru itiyordu (Y/ABU, s. 25).

Gürültü bütün şiddetiyle duyuluyordu ilkten (İ/ABU, s. 20).

Ama Mustafa’nın da kasaba şoförlerinden biri olduğunu anlıyor, Selman’ın

bütün şoförleri tanıdığını gördükçe güvenilir bir erkeğin yanında olduğuna,

içlerinden birinden birinin Selman’ı kırmayarak kendilerini köye götürmeye razı

olacağına inanıyordu. (UBG/ABU, s. 193)

Köylüleri kendisine soğuk davrandıkça yaşayışının bütün tadı kaçtı,

yalnızlığı arttı Halil’in (MK/ABU, s. 56).

Kapılarının önünde, mavi abranın başında toplanan çocukları bütün

tatlılığıyla dağıtıyordu. (HGe./ABU, s. 175)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

sesini duymamak için, tarlada oyalanacak türlü işler buldu, karısından uzaklaştı

(SA/ABU, s. 16).

Yarısını tütün, yarısını bamya ekerim, tarlam bütün yaz gözümün önünde

yeşil kalır!(BİÇ/ABU, s. 101).

Kız , salt sana yakın olsun, seninle beraber olsun diye bütün yazını

Ankara’da halasının yanında geçirmedi mi?.. (ABU, s. 8).

Nedir ki gölgesinde bağ kütüklerinin aralandığı unutulmuş bu bodur zeytin

ağacına kadardı onun bütün yolculuğu (A/ABU, s. 80).

Page 102: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

83

Belkıs’ın bütün yüzü daha da ışıdı. (HGe./ABU, s. 174)

1. 1. 2. 1. 3. Her + İsim Metnimizde “her” belirsizlik sıfatıyla oluşturulan 43 tane sıfat tamlaması

bulunmaktadır. Ele alınan 43 örneğin 15 tanesi zaman, 5 tanesi hareket, 4 tanesi

kişi, 4 tanesi yer, 3 tanesi söyleyiş, 3 tanesi durum, 3 tanesi bedenin belli bir

bölümünü, 2 tanesi taraf, 1 tanesi aşama,1 tanesi iş, 1 tanesi hizmet etmeyi, 1 tanesi

de soyut kavram bildiren ismin önüne gelerek bu isimleri genelleştirmiş ve onları

eksiksiz olma yönlerinden belirtmiştir. “Her” sıfatının önüne geldiği isim çoğul

olamayacağı için bu belirtme sıfatının önüne geldiği isimlerin hepsi tekildir.

Hiç görmediği kuşların, ağaçların adlarını öğreniyordu her

adımda.(GÖ/ABU, s. 137)

Veli’yle kavgası, tabancasını çekmesi, köyde kimlerin evinde saklandığı,

candarmalar saklandığı evlere girdikçe avludan avluya nasıl kaçırıldığı her ağızda

biraz daha şişirilerek anlatıldı (ÇDS/ABU, s. 61).

İstanbul konusu kapanmak bilmiyordu her buluşmalarında ( V/ABU, s. 50).

Günün her dakikasını Kenan’ı beklemekle geçiriyordu. (AB/ABU, s. 245)

Kısacası günahtı her davranışları, sonu hayır değildi bu gidişlerinin…

(MK/ABU, s. 55).

Karısı, sevgilisi olarak kalmak için her deliliği yapmaya, ayaklarına

kapanmaya, dövülmeye, tekmelenmeye razıydı şimdi. (UG/ABU, s. 234)

(Kırk beşinde) her erkek güzelliğe yenilmeye hazır o boşluğu gönlünde

duyar. (AB/ABU, s. 243)

Dört ay böyle bazen her gece, bazen iki gecede bir buluştular (V/ABU, s.

49).

Bu bir hafta her gece erkenden yattı Hanife (ÇDS/ABU, s. 66).

Köpekler, havlaya havlaya, damlarının önünden bir koşu, yola kadar atıldılar

yine her geceki gibi. (AB/ABU, s. 237/238)

Telgraf tellerindeki kuşlar gibi, kahvelerindeki sandalyelerinde pinekleyen

erkekler, ana kızın gidiş dönüşlerini, göründükleri yerden gözden yitirinceye kadar

izlerlerdi her geçişlerinde. (AKM/ABU, s. 151)

Page 103: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

84

Yokuş dik gelmiyorsa varsın her gün gelsin! (BİÇ/ABU, s. 107).

Her gün birini kandırırdım o kızların. (A/ABU, s. 135)

Her gün kendisini yakalamam, örselemem için kışkırtırdı beni (ANH/ABU,

s. 121).

O yaşa kadar yaşadığı bütün kentlerden her gün biraz daha uzaklaşmış

duymaya başladı kendini (V/ABU, s. 42).

Her gün o kapı önüne kadar kadın dolar boşalır! (İ/ABU, s. 22).

Köylüler ne kadar camiye gitseler gene az; evine ne kadar üzüm, incir,

bostan sebze taşısalar gene az, her hafta mevlüt okutsalar gene az geliyordu

Hoca’ya (MK/ABU, s. 56).

Her hasta, doktorun yanından çıktıkça İğneci, kapıda görünüyor, sırası

gelen başka bir hastayı alıyordu içeri (İ/ABU, s. 23).

On iki yıl evde, tarlada her hizmetini gördü, yatağını ekmeğini bölüştü, on

iki yılda üç oğlan doğurdu, ama ısınamadı, yabancı kalmaktan kurtulamadı kocasına

(ÇDS/ABU, s. 62/63).

Kocamın her huyuna katlanamam sizler gibi! (HG/ABU, s. 168)

Her işine koştuğum yetmedi mi de bir de sancılana sancılana senin keyfini

mi edem? (ÇDS/ABU, s. 70).

Hani yüzünün de öyle bir içe dokunan duruşu vardı ki sırasında, her kadın

günah işler, o günah işlemez sanırdın: (BİÇ/ABU, s. 107).

Ağabeysi her karşılaşmalarında bütün güler yüzlülüğüyle: “Eee, Emin, ne

yapıyorsun bakalım? Geziyor musun? İyi, gez, gez!” dedi, yanından geçti gitti

(D/ABU, s. 110).

Ama eskiden her kusurumuz gözümüze batmazdı birbirimizin (MK/ABU,

s. 57).

Her nereden çıkmış gelmişse Musa’nın köpeği üç adım ötesinde durmuş bir

ona, bir Musa’ya bakıyordu (Y/ABU, s. 28).

Sofralarında her öğün sıcak bir şeyler vardı. (AB/ABU, s. 247)

Bir hafta her sabah böyle buluştular (ÇDS/ABU, s. 66).

Her sabah gün doğmadan tütün kırmaya çıkarlardı karısı kızıyla. (AB/ABU,

s. 245)

Her sevişmelerinde değişmiş görürlerdi yediyıldızın yerini. (AB/ABU, s.

241)

Page 104: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

85

Kadın derin bir solumayla başlıyordu her söze (/ABU, s.96).

Neysi o, Selman’ın her sözüne olur deyişi? (UBG/ABU, s. 224)

Komşularının, karşılaştıklarının her tutumundan açıkça okunuyordu bu

hoşgörürlük. (HG/ABU, s. 160)

Her yamağın gidişinde kısa bir süre yalnız kalırdı adam. (HG/ABU, s. 159)

Topraktan geçen sıcaklıkla kaynamaya başladığını duyuyordu her yanının

(Y/ABU, s.25).

Oturma odasının minderi üstünde her yanı titreyerek, kızlarından birinin

eve dönebileceğini unutarak Vehbi’nin istediğini yapmasına, tekrarlamasına karşı

koyamadı. (HG/ABU, s. 164)

Her yanı sarsıla sarsıla kasabanın eski taksilerinden biri işten döndü, alanın

ortasında durdu. (UBG/ABU, s. 194/195)

Sandığın her yanından tozunu aldı, pirinçlerini parlattı (A/ABU, s. 81).

O sık yeşillik çemberi ortasında Sefer’le karşı karşıya yalnız kalınca her

yanını ateş bastı, yüzü gözü kızardı (ÇDS/ABU, s. 63).

Her yerde haylazlığı, onun bunun karısına kızına sataşmaktan başka bir iş

görmediği söylenirdi (ÇDS/ABU, s. 61).

Ah, ay her yerde sevişenler için doğar! (ABU, s. 9).

O gülüyordu: “Var sırası diyordu, yapan erkek her yerde yapar!”

(HGe./ABU, s. 176)

Her yıl tütünler boy verdi, kırıldı, sarardı, balyalandı, satıldı (SA/ABU, s.

13).

Babası ile ağabeysinin ağızları her zaman birdi (D/ABU, s. 110).

1. 1. 2. 1. 4. Biraz + İsim Ele aldığımız metinde “biraz”la kurulan 11 tane sıfat tamlaması örneği

bulunmaktadır. “Biraz” sıfatı, önüne geldiği 3 örnekte bedenin, 3 örnekte nesnenin

sadece bir bölümünün, 2 örnekte durumun azlığının, 1 örnekte hareketin az

yapıldığının, 1 örnekte yerin az bir bölümünün, 1 örnekte ise söyleyişin az

yapıldığının belirticisi olmuştur.

Page 105: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

86

Babasının biraz başlık koparıp, kızı elinden geldiği kadar çabuk nasıl olsa

birine yamayacağını duyunca, “Yazık!” dedi içi ezilerek. (AB/ABU, s. 243)

İki ay içinde Vasfiye’den bütün görebildiği, biraz el biraz dudak, biraz saç

olarak kaldı (V/ABU, s. 42).

İki ay içinde Vasfiye’den bütün görebildiği, biraz el biraz dudak, biraz saç

olarak kaldı (V/ABU, s. 42).

Gittikçe dalgınlaşan Selman, kadının biraz ötesinde minderin kıyısına ilişti.

(UBG/ABU, s. 218)

İki ay içinde Vasfiye’den bütün görebildiği, biraz el biraz dudak, biraz saç

olarak kaldı (V/ABU, s. 42).

Helvacı cinsel sapıklığını kasabalılardan ayrı tutuyor, yamaklarıyla arasında

her ne geçiyorsa biraz sır, biraz söylenti olarak kalıyordu çevrelerinde. (HG/ABU,

s. 161)

Helvacı cinsel sapıklığını kasabalılardan ayrı tutuyor, yamaklarıyla arasında

her ne geçiyorsa biraz sır, biraz söylenti olarak kalıyordu çevrelerinde. (HG/ABU,

s. 161)

Sıcakta, bir çeşmenin önünde durmuş, biraz su içmiş serinlemiş gibiydi

sanki, hepsi o kadar! ( Y/ABU, s 29).

Dibinde biraz şarap bırakıp Dursun’a verdi bardağı( HOV./ABU, s. 34).

O, biraz şaşkın karşıladı bu sözü (ABU, s. 12).

Bu gençler de biraz oyun görüp üç beş lira bıraksalardı bu gariplere zararı

neydi sana? (HOV./ABU, s. 37).

1. 1. 2. 1. 5. Hiçbir + İsim Metinde “hiçbir”le kurulan 10 sıfat tamlaması örneği bulunmaktadır. Bu

örneklerin 3’ünde durum, 2’sinde kişi, 2’sinde söz, 1’inde olay, 1’inde hizmet,

1’inde de dönem anlamı içeren ismin önüne gelerek onları belirtmiştir. Bu

örneklerde yokluk anlamı daha çok, olumlu yönde karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu

sıfat, olumsuzluk anlamı atfedilen sözcüklerin başına gelerek onlara ikici bir yokluk

anlamı vermiştir; böylece iki olumsuzluk bir araya gelerek “hiç” sıfatının başına

geldiği sözcüğe olumlu bir anlam ifadesi kazandırmıştır.

Page 106: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

87

Bu kez, “Denk değiliz!” derken hiçbir direnme yoktu sesinde. (AB/ABU, s.

243)

Soğuk kalamazdı hiçbir erkeğe. (UBG/ABU, s. 205)

Hiçbir hoppalık yoktu davranışında. (KK/ABU, s. 143)

Bu öpüş, bu yakınlık, hiçbir erkeğin döndüremediği gibi başını döndürdü.

(HG/ABU, s. 168)

Dahası, evin hiçbir işini eksik ya da yarım yaptığı söylenemez. (AB/ABU,

s. 247)

Dursun Ali, doldurduğu bardağı yarıladı, ayakta hafif sendeledi,

Beyşehirli’ye hiçbir şey demeden uzandı Zeyneb’in yanına (HOV./ABU, s. 34).

Kız, hiçbir şey olmamış gibi ayrıldı kapıdan. (KK/ABU, s. 147)

Gene izin almadan, hiçbir şey söylemeden kapıyı kapattı. (HG/ABU, s. 163)

Hiçbir şey düşünmeden yöresini dinliyor, nasıl bir yerde olduğunu

kestirmeye çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Sırlarını hiçbir zaman öğrenemedim (KKD./ABU, s. 93).

1. 1. 2. 1. 6. Bazı + İsim İncelememize konu olan metinde “bazı” belirsizlik sıfatıyla kurulan 9 tane

sıfat tamlaması tespit ettik. Bu belirsizlik sıfatı, tespit ettiğimiz örneklerden 3’ünde

kişi, 2’sinde mekân, 2’sinde zaman, 2’sinde ise durum bildiren isimlerin önüne

gelerek, onların bütün içerisindeki kimi bölümlerinden belirsiz bir ifadeyle

bahsedilmektedir. İncelediğimiz örneklerin tamamında “bazı” sıfatının önüne

geldiği isimler çoğul eki almıştır.

Köyden ayrılacağı yıl, kendisiyle bazı akranlarına, babasız küçük bir

sığırtmacı, “Önce ben seni, sonra sen beni” diye aldatıp kirletişini anlatmasının

anımsıyordu şimdi. (UBG/ABU, s. 231)

Giydiriyor, bilezik alıyor, bazı akşamlar sinemaya götürüyor, karşılığında

çok az şey istiyordu ondan. (UBG/ABU, s. 201)

Hayvanın yürüyüşüne göre bazı bineklileri bile geçerken görmeden

kestirebiliyordu artık (İ/ABU, s. 20).

Page 107: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

88

İniş yokuşlarla uzanan bir sırtın iki dalgası arasında kurulu köyün minaresi,

bazı evleri görünürdü karşıdan (KKD./ABU, s. 91).

Öylesine sevinçli, bahar sarhoşu, aşk sarhoşuydu ki hepsi, birbirlerini

kovalarken kamyonun, kasabadakilerin hemen başları üstünden geçtiği oluyordu

bazı çiftlerin (TK/ABU, s. 130).

Bazı geceler üç beş arkadaş toplanır, içerler, poker oynarlardı (ABU, s. 7).

Bazı odaların kapıları açıktı henüz (HOV./ABU, s. 33).

Üçümüzün de başından kendimizden büyük kızlarla bazı olaylar geçmişti

(ANH/ABU, s. 122).

Bugüne kadar bazı serüvenler geçmişse başından, dengi ayarı kimselerle

geçmişti. (HG/ABU, s. 163)

1. 1. 2. 1. 7. Öbür + İsim İncelememizde “öbür” sıfatıyla oluşmuş 9 tane sıfat tamlaması tespit ettik. 3

örnekte kişileri kendi dışında kalan diğerlerinden, 2 örnekte nesneleri

benzerlerinden, 2 örnekte mekânı aynı işlevdeki mekânlardan, 1 örnekte canlı

varlığı kendi türü dışındaki türlerden ayırma ve 1 örnekte ise önümüzdeki günden

bir sonraki zamanı belirtme anlamıyla kullanılmıştır.

Daha kapılarının önünde, evlerinin az ötesindeki boş arsada, sokağın öbür

çocuklarıyla ip atlar, kaydırak oynarken başlar onun komşu teyzeler, amcalar,

ağabeyler-ablalarla bu yakınlığı. (HGe./ABU, s. 171)

İlk bakışta, kalın taş duvarları, kararan kiremitleri, boyasız tahta pancurlu

ufak pencereleriyle sokağın öbür evlerinden ayrılmaz o da. (HGe./ABU, S. 171)

Yarın, olmazsa öbür gün geçer misin buradan? (Y/ABU, s. 29).

Öbür kadınlar gene eski yerlerindeydiler (HOR./ABU, s. 98).

Öbür kiracıyı sordu ( ABU, s. 11).

Yağmur yağarken serçeleri, öbür kuşları havada uçar gördüğümü hiç

hatırlamam (ANH/ABU, s. 119).

Duru bir yaşama sevinciyle, parkın ağaçları, öbür masaları, karşıda alanda

dolaşanlar, çevredeki yapılar arasında dolaşıp duruyordular. (UBG/ABU, s. 191)

Page 108: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

89

Selman öbür masalardan kendilerine baktıklarını gördü. (UBG/ABU, s.

229)

Hayri Şen’in gülen bakışları hanımı yazıhanenin camlı kapısının bir ucundan

karşılayıp öbür ucundan uğurladı. (HAN./ABU, s. 187)

1. 1. 2. 1. 8. Az + İsim “Az” belirsizlik sıfatı, metnimizde yer alan 6 örnekte de yer bildiren

isimlerin önünde, bulunulan yerle söylenen yer arasındaki mesafenin fazla olmadığı

anlamıyla yer almıştır. Bu sıfatın önüne geldiği isimlerin tamamı tekildir.

Az aşağıda, bir limon bahçesinin basık duvarları boyunca uzayan bir yol

üzerinde, değişik aralarla ambar, samanlık, ağıl sıralanıyordu (GÇ/ABU, s. 125).

Yatağının yanında, başının az ötesinde, çardağın dipten bir iki dalını hafifçe

aralamıştı aylar önce. (AB/ABU, s. 237)

Sekiz yaşlarındaki kız, az ötelerinde durmuş, parmağı ağzında

konuşmalarını dinliyordu. (GA/ABU, s. 140)

Musa’nın az ötesinde doğrulmuş sırtı kendisine dönük, külot pantolonun

düğmelerini iliklediğini gördü (Y/ABU, s. 28).

Kuyunun az ötesinde, masanın başında çocuklarına kahvaltı ettiren kadın

oturduğu yerde hafif doğruldu: (A/ABU, s. 82).

Benim az ötemde Ali Şahin’in çardağı var diyeceksin, geç onu da!

(BİÇ/ABU, s. 101).

1. 1. 2. 1. 9. Başka + İsim

Aşağıda yer alan 4 tane örnekte “başka” sıfatı, önüne geldiği canlı varlığa,

yere benzemeyen, onlardan ayrı olan diğer varlıklara, yere işaret etmektedir.

“Başka” sıfatı ele aldığımız örneklerin hepsinde çokluk isimlerle birleşmiştir.

Ona başka kümeslerden başka horozlar karşılık verdi. (UBG/ABU, s. 225)

Aralarında geçip giderken baktığı yoktu ne ona, ne de başka kadınlara!

(İ/ABU, s. 23).

Page 109: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

90

Bırakma dinlensin, başka kancıkların ardında seğirtsin. (UBG/ABU, s.

205)

Ona başka kümeslerden başka horozlar karşılık verdi. (UBG/ABU, s. 225)

1. 1. 2. 1. 10. Bunca + İsim

Ele aldığımız 3 örneğin birinde bir davranışın, diğer ikisinde ise zamanın

fazlalığına belirsiz bir şekilde değinilmiştir.

Ne demeye sokuyorsun kendini bunca eziyete? (D/ABU, s. 113).

Bunca yıl Tanrı’yı, Tanrı korkusunu unutmuş, günaha boğulmuştu köy halkı

(MK/ABU, s. 55).

Bunca yıl beni yaktığın, erittiğin yetme mi? (ÇDS/ABU, s. 65).

1. 1. 2. 1. 11. Çoğu + İsim “Çoğu” sıfatı, önüne geldiği 3 örneğin ikisinde zamana, birinde ise varlığa

“benzerlerinden daha fazla olma” anlamı kazandırmıştır. Bu belirsizlik sıfatının

önüne geldiği isimlerin tamamı çokluk ekini almıştır.

Ama çoğu geceler şaşırıp kalırdı ne yapacağını (ABU, s. 7).

Kadınlar bile olanı işledikten sonra boş oturuyorlardı çoğu günler

(HOR.ABU, s. 97).

Dağ köylerinin çoğu kızları gibi sağlıklıydı. (UBG/ABU, s. 205)

1. 1. 2. 1. 12. Birkaç + İsim “Birkaç” belirsizlik sıfatı, metnimizde 3 örnekte karşımıza çıkmaktadır.

“Birkaç” belirsizlik sıfatı önüne geldiği bu üç örneğin 1’inde mesafenin çok

olmadığı, 1’inde zamanın uzun olmadığı, 1‘inde ise yapılan hareketin fazla

olmadığı anlamı kazanmıştır.

Avlu duvarı, kapı boşluğundan başlayıp birkaç adım uzuyor, geriye dönüp

avluyu kuşattıktan sonra arka cephesinden damı içine alıyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Page 110: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

91

Yarı şaka karşılıklar veriyordu bu sorulara, verdiği bazı karşılıkların aradan

birkaç gün geçmeden bütün köyde yayıldığını duyuyordu (V/ABU, s. 43).

Öğretmen Saffet ulusal bayramlarda nutuk çekmekten edindiği bir

alışkanlıkla sağ kolunu kaldırdı, elini havada birkaç kez salladı. (HAN./ABU, s.

186)

1. 1. 2. 1. 13. Tek + İsim Bu belirsizlik sıfatı, aşağıda ele aldığımız 2 örnekte de “hiç, hiçbir”

anlamıyla kullanılmıştır. “Tek” sıfatının “hiçbir” sıfatına göre kullanım alanının

daha az olduğunu incelediğimiz eserden de yola çıkarak söyleyebiliriz. “Tek”,

genelde asıl sayı sıfatı olan “bir”in yerine kullanılmaktadır; ancak metnimizde

geçen örneklerde “belirsizlik” anlamı ağır bastığından, “tek” sıfatını bu başlık

altında inceledik.

Damın dışından tek ses gelmiyordu (SA/ABU, s. 16).

Üvey babasının evlenmesi üstüne tek söz etmediler (A/ABU, s. 85).

1. 1. 2. 1. 14. Öteki + İsim Burada ele almış olduğumuz tek örnekte bu sıfat önüne geldiği isme sözü

edilenden , bilinenden ayrı olan anlamı vermiş ve onu belirsiz bir şekilde

belirtmiştir.

Öteki arkadaşı söze karıştı. (V/ABU, s. 5)

1. 1. 2. 2. İşaret Sıfatı + İsim 1. 1. 2. 2. 1. Bu + İsim

Metinde “bu” işaret sıfatıyla kurulan 119 tane sıfat tamlaması örneği

bulunmaktadır. Bunlardan 46 tanesi durumu, 16 tanesi yeri, 13 tanesi söylenen şeyi,

11 tanesi kişiyi, 6 tanesi hareket şeklini, 5 tanesi gelecek zamanı, 4 tanesi şimdiki

zamanı, 4 tanesi geçmiş zamanı, 3 tanesi havanın durumunu, 3 tanesi nesneyi, 3

tanesi duyguyu, 1 tanesi canlı varlığı, 1 tanesi duyulan acıyı, 1 tanesi yakın

geleceği, 1 tanesi de konuşmayı işaret yoluyla belirtmiştir.

Page 111: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

92

Kim bu adam? (UBG/ABU, s. 212)

Kocasının yanında geçirdiği saatlerini bu ağacın dibinde tek başına

geçirecekti artık! (A/ABU, s. 80)

Ah, ilacı yoktu bu ağrıların! (A/ABU, s. 88)

“Bu akşam kasabaya giderim.” diye başladı. (UBG/ABU, s. 202)

Delirdimse bu akşam delirmedim! (AKM/ABU, s. 154)

Belki bu akşam, dedi. (HGe./ABU, s. 174)

Durdun durdun da bu akşam bir selam gönderdin diye hemen gelsin de

boynuna mı atılsın? (V/ABU, s.45)

Evin önünden geçerken bu alışkanlıkla, Belkıs’ın görünmesini, gülüşlerinin

rüzgârıyla yüreklerinin pasını silip götürmesini, kendilerine bir demet çiçek atar

gibi hatırlarını sormasını beklerler. (HGe./ABU, s. 171)

Bu ay, hangi canda rahat bırakır ki? (ABU, s. 12)

Soluğunu kesiyor, yeniden soluk alıyor, iki soluk arasında bu dokunuşların

kopuşunu, yeniden soluk alınca bağlantısını dinliyor, soluğunu tutarak bu

bağlantıyı uzatıyor, bu oyundan tatlı yürek çarpıntılarına kapılıyordu. (UBG/ABU,

s. 204)

Susadığının değil, gerdek gecesinin birden uyanan özlemiyle uydurmuştu bu

bahaneyi. (ÇDS/ABU, s. 69)

Baban ölünce bu bahçe senin olacak değil mi? (GÇ/ABU, s. 127)

İçlerinden biri bu bakışlarla karşılaşınca yaralanmış gibi oldu.

(HAN./ABU, s, 183)

Sabahın erken saatinde, tek başına kahvede oturan bir kadının durumun

uygunsuz karşıladıklarını seziyordu bu bakışların. (UBG/ABU, s. 226)

Bu bekleyişin sonunda henüz nereye gideceğini bilmeden. (UBG/ABU,

s.226)

Kendisi de sıkılıyordu şimdi bu beraberlikten. (UBG/ABU, s. 219)

İyisi mi bu cuma camiye gelir, cemaate söylerim. (MK/ABU, s. 59)

Bu çizmeler ne arıyo burada? (ÇDS/ABU, s. 72)

Acaba kime emanet ettiler bu çocuğu? (TK/ABU, s. 131)

Kaynı hiç de cesaretini yitirmedi bu davranıştan. (D/ABU, s. 115)

Bacağının Selman’ın bacağına, omzunun omzuna değdiğini duyuyor, bu

dokunuşlara kulak veriyordu otobüs yol alırken. (UBG/ABU, s. 204)

Page 112: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

93

Ama onun bu durumunu efendiliğine, gördüğü eğitime verirlerdi

çevresinde. (HG/ABU, s. 157)

Yakıştıramadı bu duyguyu kendine. (HG/ABU, s. 165)

Karşılaşınca ne diyeceğini, ne konuşacağını bilmese bile, Zekeriya Usta’yı

beklemesi gerektiğini duyuyor, pişmanlığından doğan yakıcı bir özlem olduğunu

henüz ayıramıyordu bu duygunun. (UBG/ABU, s. 227)

Yoksa indiririm bu dükkânını başına… (HG/ABU, s. 167)

Senin dükkânın var, çırakların var, benim bir anam var topu topu bu

dünyada. (UBG/ABU, s. 202)

Bilmediğin ne var bu dünyada? (İ/ABU, s. 22)

Gidelim bu evden… (UBG/ABU, s. 219)

Bir gün bu evde oturmam! (ÇDS/ABU, s. 73)

Satarız benim bağı, tarlayı, bu evi. (V/ABU, 49)

Bu evlenmeyle, karısının ölümünden sonra küstüğü dünya ile barışacağını,

yaşama dönebileceğini duyuyordu. (AB/ABU, s. 243)

Bir kör, bir topalla evlenseydi ne duyacaksa onu duyuyordu bu evlilikten.

(HG/ABU, s. 160)

Bu feneri yere çarpar evi yakarım! (ÇDS/ABU, s. 73)

Yıllardır bugünü, bu fırsatı gözledim ben. (V/ABU, s. 53)

Bu gençler de biraz oyun görüp üç beş lira bıraksalardı bu gariplere, zararı

neydi sana? (HOV./ABU, s. 37)

Niyetin bu gece köye varmak mı? (UBG/ABU, s. 203)

“Bu gece bende kalsın, han parası vermezsin” dedi. (HOV/ABU, s. 33)

Daha ilk günden, bu işin sonu kötü, Rıfat bunu elinde tutamaz, bu gelinciği

sonunda biri bulur, buralardan koparır koklar, diyordum ya, kestiremiyordum!

(BİÇ/ABU, s. 103)

Bu gençler de biraz oyun görüp üç beş lira bıraksalardı bu gariplere, zararı

neydi sana? (HOV./ABU, s. 37)

Kısacası günahtı her davranışları, sonu hayır değildi bu gidişlerinin…

(MK/ABU, s. 55)

O durgun, hareketleri yavaş kasaba insanları Belkıs’ın bu görünüşlerine

alışmışlardır. (HGe./ABU, s. 171)

Bu gözyaşlarının anlamını çok iyi bilirdi o. (UBG/ABU, s. 235)

Page 113: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

94

Bu can bu güzellere nasıl dayansın? (AK./ABU, s. 133)

Ne diye küfürlerine, dayağına katlanıyorsun bu hayırsızın?.. (UBG/ABU, s.

222)

Sonra gelir gelir çok beklersin beni bu hendekte! (P/ABU, s. 180)

Komşularının, karşılaştıklarının her tutumundan açıkça okunuyordu bu

hoşgörürlük. (HG/ABU, s. 160)

Bu ıssızlık içinde Kayacıklı bir kadın, otomobilimiz geçerken durur,

oyalanmak, sıkıntısını dağıtmak için, ilginç bir olaymış gibi geçişimizi seyrederdi.

(KKD./ABU, s. 91)

O, bu ilginin sonundan ne çıkacağını merak ederek göğüs geçiriyordu:

(V/ABU, s. 43)

Ne zaman bu isteğe karşı koyamayarak yatağında doğrulacak olsa,

kocasının da doğruluverdiğini görüyordu yanında. (HG/ABU, s. 165)

Daha küçük yaştan bu işlerdeydi aklı. (UBG/ABU, s. 230)

Bir gün il’e gidip gelmekle nasıl çözümlerdi bu işi? (HG/ABU, s. 159)

Aylık almadan yaparım bu iş, seni görmeden yapamam! (P/ABU, s. 178)

Bir iş var bu işin içinde. (UBG/ABU, s. 231)

Bizde bu işler böyle… (AK./ABU, s. 134)

Nasıl çıkacaktı bu işin içinden? (AKM/ABU, s. 153)

“Gönülleri olursa bu iş kapanır.” diyordu açık açık. (UBG/ABU, s. 224)

Sen nasıl olsa bu işin sonunu getiremezdin. (V/ABU, s. 51)

Siz bu kafada giderseniz Tanrı’nın gazabından kurtulamazsınız! (MK/ABU,

s. 56)

Bütün gün sancılanmıyor da gece yatağa gireceği sırada mı sancılanıyor bu

kahpe? (ÇDS/ABU, s. 71)

Tek başına çıkacaktı bu kahveden. (UBG/ABU, s. 227)

Bu kararla dönüp gelmesini beklemeye başladı Selman’ın. (UBG/ABU, s.

195)

Ben bu karıyı evimde tutmam! (ÇDS/ABU, s. 76)

Ağlayan bir çocuk sesi karıştı bu kavganın arasına. (UBG/ABU, s. 223)

Kimseye söz etmeyecekti bu karşılaşmadan… (Y/ABU, s. 28)

Bu kez, “Denk değiliz!” derken hiçbir direnme yoktu sesinde. (AB/ABU, s.

243)

Page 114: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

95

Adam, bu kez soldaki odanın kapısını açtı. (UBG/ABU, s. 211)

Sustu bu kez. (UBG/ABU, s. 193)

Sessizliği bu kez de cigara veren bozdu. (HOV./ABU, s. 36)

Bekârlığından yakınmadığına bakılırsa bazı ilişkileri olmalıydı herhalde bu

kırlarda… (GA./ABU, s. 139)

Ben ona, senin gibi güzeli, bu kırlarda oflasın puflasın diye mi aldım diyor!

(BİÇ/ABU, s. 106)

Ülen, dedim karıya, bu kız dün gece kocasına babasının çardağa

dadandığını söylemedi mi? (BİÇ/ABU, s. 106)

Kimi il’de bir hamamın, kimi bir kahvenin adı üstünde dururdu bu konuda.

(HG/ABU, s. 159)

Ne de olsa bu konuda görmüş geçirmişliği vardı. (ÇDS/ABU, s. 77)

Büyük kentlerin savaş yıllarının gittikçe ağırlaşan yaşama koşullarıyla

evlenmek umutlarını kırdığı, belirsiz bir süreye kadar geriye attığı çoğu gençler

gibi, bu konularda işi alaya vurmuştu o da! (V/ABU, s. 43)

Bu konuşmaları Melâhat’e duyurmadılar. (HG/ABU, . 167)

Cemal’in bakışları, kadının iri göğüslerine, oturduğu yüksek minderde daha

geniş görünen kalçalarına, hafif yukarı sıyrılan entarisinden görünen, dizlerinin

bitimindeki beyaz etlerine takılıyordu hep bu konuşmalarda. (AKM/ABU, s. 152)

Kız, sen nesinden çekiniyorsun bu korkuluğun? (UBG/ABU, s. 222)

Ben bu köyde durmam. (UBG/ABU, s. 200)

Şoför: “Bu köyde birbirinin yatmayan erkek yoktur” derdi.

Hayri Şen, ilgilenmedi onun bu merakıyla. (HAN/ABU, s. 187)

Niçin niye bu odaya geldiklerini yadırgıyordu. (UBG/ABU, s. 211)

Bu oda sizin. (UBG/ABU, s. 211)

Üç yıldır ne delikanlılar, ne paralılar getirdim ben bu odaya. (HOV./ABU,

s. 38)

Bu otobüste misin sen de? (UBG/ABU, s. 203)

Bana bu oyunu oynadı ha! (V/ABU, s. 51)

Soluğunu kesiyor, yeniden soluk alıyor, iki soluk arasında bu dokunuşların

kopuşunu, yeniden soluk alınca bağlantısını dinliyor, soluğunu tutarak bu bağlantıyı

uzatıyor, bu oyundan tatlı yürek çarpıntılarına kapılıyordu. (UBG/ABU, s. 204)

Page 115: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

96

Gözyaşlarının altında duruluğunu, sevincini yitirmeyen çocuk bakışları bu

oyunun önceden bildiği sonucuna varmasını bekliyordu sabırsızlıkla. (UBG/ABU,

s. 200)

Bu öpüş, bu yakınlık, hiçbir erkeğin döndüremediği gibi başını döndürdü.

(HG/ABU, s. 16)

Bugün senin için yıkandım, tarandım, bu saate kadar pencerenin kapının

ardında seni bekledim. (V/ABU, s. 48)

Geceyi geçirdiği hovardasının erkenden sepetlediği bir orospudan başkası

oturamazdı erkeklerle dolu bir kasaba kahvesinde tek başına bu saatte.

(UBG/ABU, s. 227)

Bu saatte niye geldiniz kapıma? (ÇDS/ABU, s. 76)

Bu saatten sonra sen nasıl gidersin tek başına böyle?.. (UBG/ABU, s. 202)

Bu sabah geldim… (UBG/ABU, s. 203)

Daha bu sabah kilimleri yastıkları yığmış, minderleri toplamış, baştan aşağı

silip süpürmüş, yeniden yerleştirmişti evi. (UBG/ABU, s. 197)

Bu sabah yalnız gelip oturdu. (UBG/ABU, s. 227)

Kaç gündür bu sancılardan kurtulamıyom! (ÇDS/ABU, s. 67)

Ah bir kadın bu sesle, bu türlü “Nerelerdesin?” derse ne demeye gelmez ki o

söz?.. (ABU, s. 8/9)

Havuzun çevresinde dolanan, arada bir havuza girip çıktıkça silkinen

kazların ördeklerin bağrışmaları, kanat sesleri bozuyordu bu sessizliği. (GÇ/ABU,

s. 125)

Havva bu sevgiye nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu. (D/ABU, s. 114)

Bu sıcaklarda hepimizin kapısı, penceresi açık! (ÇDS/ABU, s. 75)

Bu sıcakta yorulmadın mı Şehnaz Gelin? dedi. (Y/ABU, s. 26)

Başı sağ eline dayalı, yatağından yanlamasına uzanmış, onun da bu soruydu

öteden beri beklediği. (V/ABU, s. 44)

Belkıs, bu soruyu hiç beklemiyormuş gibi şaştı. (HGe./ABU, s. 174)

Henüz bu sözler konuşulurken, Hanım ile kâhyası eczanenin önünden

geçiyorlardı. (HAN./ABU, s. 187)

Bu sözlerden sonra ağlamıyordu artık. (HG/ABU, s. 168)

Yüzünün bir yerlerine çarptığını, yüreğinin bir yerinde bir boşluğa

düştüğünü duydu bu sözlerin. (UBG/ABU, s. 219)

Page 116: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

97

Gülerdi bu sözleri duyunca. (UBG/ABU, s. 198)

Bir bu sözler kalmıştı o yolculuktan aklında. (UBG/ABU, s. 196)

Bu sözleri duyunca tırnaklarını yuvalarına çekti sanki. (AB/ABU, s. 248)

Kadın, gülmekle gülmemek arasında dinledi bu sözleri. (UBG/ABU, s. 204)

Bu sözleri dinlerken, birden gövdesini bağlayan bütün iplere keskin bir

bıçak inmiş gibi, Vehbi’nin bakışlarından, büyüsünden kurtulduğunu duydu.

(HG/ABU, s. 168)

“Odana gelirim” gibi bir deyişle söylemişti bu sözü kadın. (ABU, s. 11)

Böyle derken bu sözün önüne çıkan o baş döndürücü güzellikten

vazgeçmek anlamına geldiğini acıyla duydu. (AB/ABU, s. 243)

Kara kuru Avni Bey, bu sözün altında kalmadı. (HAN/ABU, s. 185)

Mayıs sonlarında, çardağa taşınmalarından iki gün sonra, Kenan’ı tarlanın

üst başından geçen toprak yolda görünce uyandı bu uykudan. (AB/ABU, s. 240)

Gece vakti, bu yağmurdan sonra o yola gidilmez, diyor. (UBG/ABU, s.

196)

Bu öpüş, bu yakınlık, hiçbir erkeğin döndüremediği gibi başını döndürdü.

(HG/ABU, s. 168)

Daha kapılarının önünde, evlerinin az ötesindeki boş arsada, sokağın öbür

çocuklarıyla ip atlar, kaydırak oynarken başlar onun komşu teyzeler, amcalar,

ağabey-ablalarla bu yakınlığı. (HGe./ABU, s. 171)

Sen inandı sandın beni, senin bu yalanlarına! (P/ABU, s. 178)

1. 1. 2. 2. 2. O + İsim Ele alınan metinde, “o” sıfatıyla kurulan 76 tane sıfat tamlaması yer

almaktadır. Bu tamlamaların 17 tanesi geçmiş zamanı, 15 tanesi durumu, 10 tanesi

yeri, 9 tanesi kişiyi, 5 tanesi söyleyiş şeklini, 3 tanesi şimdiki zamanı, 3 tanesi

nesneyi, 3 tanesi milliyeti, 2 tanesi bedenin belli bölümünü, 2 tanesi canlı varlığı, 2

tanesi duyguyu, 1 tanesi gelecek zamanı, 1 tanesi kavramı, 1 tanesi yakın geleceği,

1 tanesi yakın geçmişi ve 1 tanesi de geniş zamanı işaret yoluyla belirtmiştir.

Çocuklarının, kendisinin ekmeği o adamın elindeydi. (HG/ABU, s. 157)

Page 117: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

98

Kadınla kızını o akşam saat yedide evinde bekleyeceğini söyle. (KK/ABU,

s. 148)

O akşam evde babası daha muhabbetli davrandı: (D/ABU, s. 110)

Eğik omuzları, bacakları arasından sarkan kollarıyla, istasyonlarda, yol

boylarında, tren kamyon bekleyen gurbetçi köylü kadınları andırıyordu o anda.

(A/ABU, s. 80)

Korku muydu o anda yüreğini deşen duygu, yoksa bunca zamandır açığa

vurmak için saatini beklediği hıncı mı? (AB/ABU, s. 239)

İçeriye girmek istese, bileğinden tutacak olsa, karşı koyacak en ufak bir

gücü yoktu o anda. (UBG/ABU, s. 198)

O ara, ilerideki tarlada domates toplayan kadının tepedeki kulübeye doğru

gittiğini gördüm. (HOR./ABU, s. 96)

Ama bahardı o aylar. (UBG/ABU, s. 195)

Görmüyor musun o saçları, o bacakları, o incecik belleri? (AK./ABU, s.

133)

Şu ya da bu yoldan, o boşluğu doldurmak için doğru yanlış nedenler bulur,

yenilgisini hazırlar. (AB/ABU, s. 243)

Karısı o boşlukta, onu dört çocuğunu bırakıp, altınları, bilezikleri, bir bohça

çamaşırı, bir gün önce aylığını ödediği yardımcısı ile birlikte gitmişti her nereye

gittiyse! (SA/ABU, s. 16)

Koy o cüzdanını cebine… (UBG/ABU, s. 204)

Ayıp, utanma denen şeyi arama o çapkınlarda! (İ/ABU, s. 20)

Ne oldu o çizmeler?.. (ÇDS/ABU, s. 74)

Kümes gibiydi o çukur! (HOR./ABU, s. 99)

Candarmalar yakaladıklarında, babası “O çulsuzun, o külhanbeyin nesine

kız vereyim?” diyordu. (AB/ABU, s. 239)

O dalgınlıkla birinin gelip masasına oturduğunu fark etti. (AB/ABU, s.244)

O söz, o deyiş, bir işaret olur arlarında. (P/ABU, s. 179)

Ya o dilekçeci neyin olur senin? (UBG/ABU, s. 231)

O dönemde güzel bir öğretmen vardı. (BİÇ/ABU, s. 104)

O durum sürer giderse, ilk etkileri yavaş yavaş şiddetini yitirir, alıştırır,

duygusuzlaştırır ilkten utandırdığı kimseyi. (HG/ABU, s. 160)

Page 118: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

99

Üzülerek de olsa allahaısmarladık demesi gerekiyordu o düşlere…

(AB/ABU, s. 248)

Yine o fısıltı! (ÇDS/ABU, s. 71)

O gece Vasfiye’den içi burkularak ayrıldı. (V/ABU, s.50)

O havuz, o güller, o karanfiller. (HAN./ABU, s. 189)

Ah, nasıl geri dönmek, yeniden yaşamak isterdi o günleri! (ABU, s. 8)

Fahriye, o gün akşama kadar oyalanacak türlü iş buldu kendine. (A/ABU, s.

88)

O güzellikle , o sesle, yerine, dengine düşemedi!... (V/ABU, s. 45)

Ama topu topu altı ay olmuştu o günden bugüne. (UBG/ABU, s. 196)

Gelin neye baksa gülüyordu o gün. (UBG/ABU, s. 205)

O havuz, o güller, o karanfiller. (HAN./ABU, s. 189)

Arada bir o ilçeye işim düşerdi o sıralar.(KKD./ABU, s. 91)

Şimdi zorlasalar o isim öyle “ah” ile çıkmazdı dudaklarından. (UBG/ABU,

s. 224)

Ama böyle sözler, oyunlar yapmadan hangi kadın o işe razı olmuş gösterir

kendini? (P/ABU, s. 180)

“Kovacaksın o iti!” dedi kocasına. (HG/ABU, s. 166)

O havuz, o güller, o karanfiller. (HAN./ABU, s. 189)

Pencereden avluya kocaman bir karaltı atladı o karanlıkta! (ÇDS/ABU, s.

72)

Boşa o karıyı Zekeriya Usta. (UBG/ABU, s. 232)

O kırlar şimdiki kırlar değildi, o dönemde! (P/ABU, s. 177)

Her gün birini kandırırdım o kızların. (AK./ABU, s. 135)

“O çulsuzun, o külhanbeyin nesine kız vereyim?” diyordu. (AB/ABU, s.

239)

Her gün o kapı önüne kadar kadın dolar boşalır! (İ/ABU, s. 22)

Nasıl gebertmişlerdi o Kardağlı’yı? (A/ABU, s. 86)

O lekeler daha da koyulaşmış, derisinin altına işlemiş gibiydi. (UBG/ABU,

s. 231)

O Makedonyalı’yı? (A/ABU, s. 86)

Yaz bahar ayları her gün sabahtan o masaya otururlar, öğle namazına kadar

İbrahim Bey portakal rengi sarı kehribar tespihini çeker. (HAN./ABU, s. 184/185)

Page 119: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

100

Usulca o odaya yaklaşmıştı. (ÇDS/ABU, s. 69)

O öfkeyle, kocasının şaşkın bakışları arasında sergeni açtı. (ÇDS/ABU, s.

70)

Masanın üstünde, boş bir reçel kavanozunun içinde o sabah bahçeden

kopmuş taze güller vardı. (V/ABU, s. 45)

Görmüyor musun o saçları, o bacakları, o incecik belleri? (A/ABU, s. 133)

O sesini bir dinlesen! (V/ABU, s. 44)

O sessizlik içinde, çocuklar uyanmadan kalktı, arandı, sandığın üstünde

duran bohçalardan birinin eksik olduğunu, anladı. (SA/ABU, s. 16)

Neden o sevinci alıp kaçmıştı damından? (SA/ABU, s. 16)

O sıcaklık, sanki karının, gövdesinin bütün suyunu kaynatıyor,

buharlaştırıyor, kollarını bacaklarını, dudaklarını birer pistonmuş gibi aklından

geçen bütün dişi şeylere doğru itiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Aksi gibi, sözünü tamamlamadan o sırada kendi ayağını bir taşa çarptı.

(ÇDS/ABU, s. 67)

Arada bir o ilçeye işim düşerdi o sıralar. (KKD./ABU, s. 91)

On yedi yaşındaydı o sıralar. (UBG/ABU, s. 196)

Sekiz yaşındaydı o sıralar. (UBG/ABU, s. 205)

Üç tekerlekli, üstü çerçeveleniş, camla kapatılmış oldukça büyük bir arabası

vardı o sıralar. (UBG/ABU, s. 201)

Gerçi ince sesi, yumuşak gövde hareketleriyle erkekten çok kadını

andırıyordu o sıralarda da. (HG/ABU, s. 157)

Nasıl vurmuşlardı o Sırp’ı? (A/ABU, s. 86)

O silindir, etleri üstünde gitti geldi, gitti geldi. (SA/ABU, s. 15)

Fakat o sokakta oturanlar, önünden geçerlerken canları sıkkın, keyifsiz de

olsalar, evin kapısına, pencerelerine kısa bir bakış atınca gülümsemeye hazır

duyarlar kendilerini. (HGe. /ABU, s. 171)

Karısının o sokuluşlarını, yatacakları saat yaklaştıkça artan sevincini bile

ansımak tatlıydı hala. (SA/ABU, s. 15)

Ah bir kadın bu sesle, bu türlü “Nerelerdesin?” derse ne demeye gelmez ki o

söz?.. (ABU, s. 8/9)

O söz, o deyiş, bir işaret olur aralarında. (P/ABU, s. 179)

O yanda mı damınız? (TK/ABU, s. 130)

Page 120: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

101

Akrebi bir topuk basışta ezdi ama, o yangın bütün kolunu, omzunu sarmıştı

artık. (A/ABU, s. 89)

Ama kadınlarla düşüp kalkarken işin o yanını hiç kurcalamazdım! (P/ABU,

s. 181)

O yaşta kuşlar gibiydik biz de. (ANH, s. 119)

Şükriye’ye, kasabanın ana caddesi üstünde bir un deposunun tavan arasında

büyücek bir oda kiraladı o yıl ekim ortalarında kocası. (İ/ABU, s. 19)

O yıllarda bu doğunca, babası özenmiş, kızım öğretmen gibi güzel olsun

demiş, adını Suna koymuş. (BİÇ/ABU, s. 104)

Neden yine de o yolculuğu yalnız yapmış sanıyordu kendini. (UBG/ABU, s.

196)

Yağmur iki yandan yuvarladığı taşları yığar o yolun ortasına. (UBG/ABU, s.

195)

Bir daha kapımda görmeyeyim o yüzsüzü… (AB/ABU, s. )

Ne zaman istesem o zaman giderim camiye! (MK/ABU, s.59)

1. 1. 2. 2. 3. Şu + İsim Metinde “şu” sıfatıyla kurulan 10 tane sıfat tamlaması vardır ve bunlardan

4’ü yeri, 3’ü kişiyi, 3’ü de nesneyi işaret yoluyla belirtmiştir.

Şu arabacılar da doğrusu yakışıklı mı yakışıklıydılar! (İ/ABU, s. 20)

Bak sen, şu dünyada neler oluyor! (HAN/ABU, s. 185)

Gel şu gölgede az dinlen… (Y/ABU, s. 26)

Ah bir görsem şu İstanbul’u. (V/ABU, s. 49)

Az bırak da şu kıyıda rahatlayayım! (ÇDS/ABU, s. 67)

Al şu mektubu. (UBG/ABU, s. 199)

Ama evleninceye kadar hiç değilse bugün şu Şehnaz’ın gönlünü edebilse…

(Y/ABU, s. 26)

Yorgunum, dedi, kolumu kıpırdatamıyorum, dedi, hele şu tütünün ardı

gelsin, dedi. (ÇDS/ABU, s. 66)

İsmail: “Neredeyse öğle oldu, uçurtacaksak uçuralım şu uçurtmayı” dedi.

Şu Yusuf’un bir yürüyüşü var, der! (P/ABU, s. 179)

Page 121: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

102

1. 1. 2. 3. Sayı Sıfatı + İsim 1. 1. 2. 3. 1. Asıl Sayı Sıfatı + İsim

Metinde asıl sayı sıfatıyla kurulan 147 tane sıfat tamlaması vardır. Asıl sayı

sıfatıyla kurulan bu sıfat tamlamalarının 134 tanesi tek sözcüklü sayılardan

oluşurken, geriye kalan 13 tane örnekte ise sıfat olan sayılar öbek halindedir. Bu

örneklerin 73’ü zamanın, 22’si canlı varlığın, 13’ü nesnenin, 8’i durumun, 7’si

tarafın, 6’sı mesafenin, 6’sı çağın/dönemin, 5’i bedenin belli bir bölümünün, 3’ü

yerin, 2’si hareketin, 1’i canlının bir bölümünün, 1’i ise söyleyişin sayısını

belirtmiştir.

Altı ay geçti. (D/ABU, s. 116)

Kenan altı aya hüküm giydi. (AB/ABU, s. 239)

Yalnız altı ay önce, düğününde, otomobil getirmişti kocası. UBG/ABU, s.

195)

“Altı ay oldu anamın babamın yüzünü görmeyeli…” diye gözleri yaşlı

tamamladı sözlerini. (UBG/ABU, s. 202)

Kucağında küçük kızı henüz altı aylıkken, rüşvetten hapse girdi kocası.

(HG/ABU, s. 157)

Üç günde, beş günde bir mektuplar geliyordu Emine’den. (D/ABU, s. 114)

Beş haneydiler topu topu.(HOR./ABU, s. 97)

O yıllarda beş lirayı aşmadı hesap. (HOV./ABU, s. 33)

Bir günahkarın bulunduğu yerde, bin kişiyi birden cezalandırırdı Tanrı!

(MK/ABU, s. 56)

Delikanlı bir adım daha attı. (Y/ABU, s. 27)

Selman’la adam önden yürüdüler, o, bir adım arkalarından. (UBG/ABU, s.

210)

Bir aydır gönlünün olmasını bekledim, sana ellemedim, derdimi anlamıyon

mu? (ÇDS/ABU)

Taşınalı bir ay geçmeden, oturduğu yerden caddeden geçen kimin arabasıdır

ayırabiliyordu Şükriye. (İ/ABU, s. 19)

Emin bir ay çift sürdü, zeytinlerin diplerini açtı, evde işte hep sustu, dertli

düşündü. (D/ABU, s. 110)

Page 122: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

103

Yirmi beş yıllık hizmet süresini dolduran adam, bir aya kadar görevinden

ayrılacak, birlikte İstanbul’a yerleşeceklerdi. (V/ABU, s. 51)

Bir ay sonra eski dostları olan avukat, boşanma kararını aldı. (KK/ABU, s.

149)

Yirmi dönüm tarla, bir ev az zenginlik değildi kasabada. (AB/ABU, s. 242)

Kocası öleli üç ay olmuş, Zülfiye çocuksuz, (ilçede) bir ev, bayırdaki o bağ

ile kalmış diye duymuştu. (A/ABU, s. 83)

Bir gece içinde kadınlaşmış, çektiği acılarla olgunlaşmıştı. (UBG/ABU, s.

234)

Hatice kadın, o gün, hediyelerini, mektubunu yerine ulaştırmak evden

çıkarken bir gün öncesinden daha da canlıydı. (V/ABU, s. 46)

Bir gün, iki gün derken üçüncü günü aradan yabancılık kalktı. (BİÇ/ABU,

s. 103)

Bir gün bu evde oturmam! (ÇDS/ABU, s. 73)

Emin, bir hafta, on güne her ne kadar kısmetse evli kalır, kalkar askere

gider. (D/ABU, s. 110)

Candarmalar, Zıngın’lar, vızır, vızır arkalarında dolaşırken, bir hafta bütün

akraba damlarını dolaştılar. (D/ABU, s. 113/114)

Bir hafta her sabah böyle buluştular. (ÇDS/ABU, s. 66)

Candarmalar, köyde bir hafta aramadık ev, samanlık, kuyu bırakmadılar,

yakınlarını sıkıştırdılar, Sefer’i bulamadılar. (ÇDS/ABU, s. 61)

Ondan sonra bir hafta gelin bize uğramadı. (BİÇ/ABU, s. 108)

Sen anan iyileşmişse benimle dönersin, yataktaysa bir hafta daha kalırsın…

(UBG/ABU, s. 202)

Topu topu bir karı iki çocuk. (BİÇ/ABU, s. 101)

Ali Şahin bir saate yakın oyalandıktan sonra çardaktan çıktı. (BİÇ/ABU, s.

105)

İkisinin de bir gün, hatta bir saat beraber olmak için yapamayacakları

delilik yoktu. (D/ABU, s. 113)

Kadı, bir saate yakın, kızının doktorun yanından çıkmasını bekledi.

(KK/ABU, s. 149)

Page 123: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

104

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde solmuş

kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu masanın

üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Hüsnü, bir yaş büyüktü biden, ilkokulun beşindeydi o yıl. (ANH/ABU, s.

121)

O, iki küçüğüyle bir yıl adamın hapisten çıkmasını bekledi. (HG/ABU, s.

157)

Kalabak, dokuz kilometre uzaktaydı ilçeye! (İ/ABU, s. 22)

Dört ay böyle bazen her gece, bazen iki gecede bir buluştular. (V/ABU, s.

49)

Karısı, o boşlukta, onu, dört çocuğunu bırakıp, altınları, bilezikleri, bir

bohça çamaşırı, bir gün önce aylığını ödediği yardımcısı ile birlikte gitmişti her

nereye gittiyse! (SA/ABU, s. 16)

Böyle sabırsızlıkla akşamı bekleye bekleye, güvercinler gibi koynuna sokula

sokula, otuzuna varıncaya kadar dört çocuk doğurdu karısı ona. (SA/ABU, s. 13)

Park kahvesinin alana yakın sağ köşesinde kasaba futbol takımının dört

oyuncusu oturuyordu. (HAN./ABU, s. 183)

Savcı, dört yıl başka bir yere atanınca, bekâr bir öğretmen kiraladı bitişik

evi. (HG/ABU, s. 161)

Dört yıldır, yılda yirmi gün, en çok bir ay bir arada yaşıyorlardı kocasıyla.

(Y/ABU, s. 27)

E-e-e-lli lira vereyim. (MK/ABU, s. 59)

İki adımda bir gülleri koklaya koklaya odadan çıktı. (V/ABU, s. 45)

Ertesi gün öğle yemeğinden sonra iki arkadaşıyla kantin bahçesinde

oturuyorlardı. (V/ABU, s. 50)

İki ay niye bekledin? (V/ABU, s. 47)

Ankara’ya ayda, iki ayda bir mal almaya gittikçe, küçük dükkânın dışında

dünyanın ne kadar geniş, insanların ne kalabalık olduğuna şaşar, uzun bir

hastalıktan kalkmış da yeniden yaşamaya başlamış gibi duyardı kendini.

(HOV./ABU, s. 31)

İki aydır buradaydı. (V/ABU, s. 41)

Page 124: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

105

Beli bükük, başı önünde, iki kolu çalı demetinin iki bağına birer kanca ile

tutturulmuş gibi, iki yanından sarka sarka, pırnallar, bodur ahlatlar arasından dereye

yaklaşıyordu işte. (Y/ABU, s. 26)

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde solmuş

kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu masanın

üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Musa, yüküyle yerden doğrulmasına yardım etti, köye giden bayırda iki

büklüm uzaklaşırken bir süre ardından baktı onun, sonra rahatlamış gövdesiyle

söğüdün gölgesine uzandı. (Y/ABU, s. 29)

Kasabada hayat yok, gelecek yok, kırk yıl belimiz üstüne iki büklüm tütün

eksen bir adım ilerleyemeyiz. (HGe./ABU, s. 173)

Akşam yemeklerinden sonra kısa aralarla iki cigara içerdi. (AB/ABU, s.

245)

Üst üste iki cigara içti. (A/ABU, s. 85)

Kendine iki cigara ayırdı. (UBG/ABU, s. 215)

Park kahvesinde o masaya oturmuşlar, erkek iki çay söylemiş, sonra çaylar

gelince kendi bardağını iki üç yudumda boşaltıp kendilerini kasabadan köylerine

götürecek bir otomobil bulmaya gitmişti. (UBG/ABU, s.191)

Avluda birbiri ardından iki çizmenin yere düştüğü, telâşlı ayak sesleri

duyuldu. (ÇDŞ/ABU, s. 72)

Topu topu bir karı, iki çocuk. (BİÇ/ABU, s. 101)

İki çocuk anasıydı. (HG/ABU, s. 157)

İri taneli kehribar tespihlerini ellerinden bırakmadan, önce iki elle

koparırcasına el sıkışıyorlar, sonra kucaklaşarak birbirlerinin sırtını dövüyorlardı.

(A/ABU, s. 86)

İki eliyle iki yanında taş aradı, sırtındaki çalı demetinin gerisindeki tarayı

kavramaya çalıştı. (Y/ABU, s. 27)

İki elini baş parmaklarından ceketinin altında yeleğinin alt ceplerine

çengellenmiş, onu arıyormuş, ona bir şeyler söyleyecekmiş gibi bir duruşu vardı

adamın. (UBG/ABU, s. 209)

Evinizde iki erkek var. (D/ABU, s. 112)

Daha sonra iki gece karısını yoklamayı denemedi. (AB/ABU, s. 244)

Page 125: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

106

Bu pencere bakışmasından iki gün sonra, öğle üstü, Hanife tarlaları ile

komşu bağ arasındaki kuyudan testilerini doldurmaya gitti. (ÇDS/ABU, s. 63)

Bir taksi şoförü ile iki genç, gürültü ile odaya girdiler. (HOV./ABU, s. 35)

Karısı yanından kalkıp dışarı süzüldükten sonra hele rüzgârsız gecelerde,

dışarıda âşığı ile solumaları, âşığının kolları arsında çıkardığı iniltileri duyulurken,

kalksa, üstlerine gitse, çiftesinin iki gözünü üstlerine boşaltacak olsa, bir gün bile

hapis yatmayacağını biliyordu. (AB/ABU, s.247)

Daha iki gün önce, arsada çelik çomak, birdirbir oynamıştık Abdoş’la.

(ANH/ABU, s. 121)

Bir gün iki gün derken üçüncü günü aradan yabancılık kalktı. (BİÇ/ABU, s.

103)

Evlenmeleri ancak iki hafta sürdü. (KK/ABU, s. 149)

İki kardeş ürkmüş yüzleriyle Nuri’ye döndüler. (A/ABU, s. 89)

Tam pencerenin önüne geldiği sırada, Vasfiye, canlı bir silkinişle saçlarını

geriye attı, habersiz yakalanmış gibi, hafif bir çığlık kopararak pencereye atıldı,

perdesini ucundan kavradı, kapatmadan önce mendil gibi ona doğru iki kez salladı,

dişi bir gülüşle perdenin arkasında kayboldu. (V/ABU, s. 46)

İki kız, üç erkektik arsada. (ANH/ABU, s. 119)

Kadı iki yıl arayla iki kız doğurdu. (HG/ABU, s. 157)

Beli bükük, başı önünde, iki kolu çalı demetinin iki bağına birer kanca ile

tutturulmuş gibi, iki yanından sarka sarka, pırnallar, bodur ahlatlar arasından dereye

yaklaşıyordu işte. (Y/ABU, s. 26)

O, iki küçüğüyle bir yıl adamın hapisten çıkmasını bekledi. (HG/ABU, s.

157)

Daha iki lâf bile etmedik! (V/ABU, s. 48)

Telefon masrafı iki lira bile tutmadı. (UBG/ABU, s. 233)

Evin karaya bakan yönünde iki oda daha vardı. (ABU, s. 10)

Ayaklarına bakarak kestirdiği gibi iki parçaydı minderin tahta iskeleti.

(UBG/ABU, s. 220)

Soluğunu kesiyor, yeniden soluk alıyor, iki soluk arasında bu dokunuşların

kopuşunu, yeniden soluk alınca bağlantısını dinliyor, soluğunu tutarak bu bağlantıyı

uzatıyor, bu oyundan tatlı yürek çarpıntılarına kapılıyordu. (UBG/ABU, s. 204)

Şehnaz iki kolunu, kancalardan iki yana doğru savurdu. (Y/ABU, s. 27)

Page 126: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

107

Şoför başını iki yana salladı. (HOV./ABU, s. 36)

Yolun iki yanında çardaklar adam dolu! (ÇDS/ABU, s. 66)

Geçtikleri yol, insansız uzanıyordu iki yanlarında. (TK/ABU, s. 129)

O uzun boyu, başında kasketiyle, yüzü denize dönük, işer gibi ayaklarını iki

yana açar, daha sabahtan o kayanın üstünde dikilir kalır. (BİÇ/ABU, s. 103)

Otlaklar, kimsesiz damsız tarlalar, pırnallıklar uzanır giderdi iki yanımızda.

(KKD./ABU, s. 91)

Üçüncünün bölmelerinden birinde, pencerenin iki yanında bir hoca ile bir

üniversite öğrencisi, öğrencinin solunda bir er vardı. (AK./ABU, s. 133)

Herkes iki yıl önce neyse gene oydu. (MK/ABU, s. 55)

Ardından koşan bu kadar bey ağa oğlu varken, Havva gibi kızı daha iki yıl

kocasız tutar mı anası babası evde a oğlum? (D/ABU, s. 111)

Kadın iki yıl arayla iki kız doğurdu. (HG/ABU, s. 157)

İki yıldır ilçede yeni açılan akşam kız sanat okuluna gidiyordu şimdi.

(HG/ABU, s. 161)

Öksürse, tökezlese kırk kişi koşardı yardımına! (ÇDS/ABU, s. 66)

Kasabada hayat yok, gelecek yok, kırk yıl belimiz üstüne iki büklüm tütün

eksen bir adım ilerleyemeyiz. (HGe./ABU, s. 173)

Su damarı, önce küçük bir yalağı dolduruyor, yalaktan taşarak açık bir

oluktan, on adım ileride, büyük bir havuza akıyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Kasaba küçük yerdi, fakir yerdi, on ayda yirmi bin lira taksit borcunu, banka

borcunu ödeyemezdi kasabada kalırsa. (HGe./ABU, s. 173)

Helvacı, sanki bir hastalığı, gövdesinin görünmez bir yerinde bir ağrısı

varmış gibi, yüzü gülmeden on gün yalnız çalıştı dükkânında. (HG/ABU, s. 162)

Emin, bir hafta, on gün, her ne kadar kısmetse evli kalır, kalkar askere

gider. (D/ABU, s. 110)

Böyle on gün geçti geçmedi, bir ikindi üstü baktık, aşağıda şosede

kahvelerin önünde duran otobüsten Asli Şahin indi. (BİÇ/ABU, s. 104)

Ama o gene de, gelin gitmesine üç gün kalıncaya kadar haftada, on günde

bir Selman’la buluşmanın yolunu buldu. (UBG/ABU, s. 208)

Kayacık’ın dört beş yüz adım altından geçen makadam şose, on kilometre

ilerde, deniz kıyısındaki ilçede sona ererdi. (KKD./ABU, s. 91)

Azsa, on lira daha vereyim… (MK/ABU, s. 58)

Page 127: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

108

Ama sen istersen helâl etme gene, on liranın üstünü iste… (H/ABU, s. 38)

On altı yaşındaydı. (UBG/ABU, s. 206)

Sonunda Sefer on beş yıla hüküm giydi, on iki yıl İzmir cezaevinde yattı,

1950’de yayınlanan genel aftan yararlandı, hapisten çıktı. (ÇDS/ABU, s. 61)

Ben on beş yıl boşuna mı yattım. (ÇDS/ABU, s. 76)

On beş yıldır yaşayışına giren beş âşığından hiçbirinin karşısında

düşmemişti böyle bir yenilgiye. (HG/ABU, s. 163)

Hanım on beş yıldır tek başına bahçede. (HAN./ABU, s. 186)

On beş yılı doldurdu kasabaya yerleşmeleri. (HG/ABU, s. 161)

On bir yaşlarındaydı o sıralarda Emin. (D/ABU, s. 113)

Sonunda Sefer on beş yıla hüküm giydi, on iki yıl İzmir cezaevinde yattı,

1950’de yayınlanan genel aftan yararlandı, hapisten çıktı. (ÇDS/ABU, s. 61)

On sekiz ay sağlık onbaşılığı yaptım askerde!.. (İ/ABU, s. 22)

Gen ekledi: “Kenan’ın dönmeye daha on sekiz ayı var, canın tatlıysa,

dünyaya doymadınsa, sana düşen, Kenan dönünceye kadar Firdevs’e babalık

etmek…” (AB/ABU, s. 244)

On üç yaşında, “Ben bu köyde durmam. Beş on keçinin koyunun ardında

çobanlık etmem. Oduncu olmam.” Diye tutturmuştu. (UBG/ABU, s. 200)

On yedi yaşındaydı o sıralar. (UBG/ABU, s. 196)

Adam otuz beş yaş büyüktü Firdevs’ten. (AB/ABU, s. 241)

Kasabadan çıkacaklar, şosede sekiz kilometre ilerledikten sonra ovada

toprak bir yola sapacaklar. (UBG/ABU, s. 195)

Sekiz yaşındaydı o sıralar. (UBG/ABU, s. 205)

Gelin, kahve pişirdi, su verdi, üç adım ötesinde oturup Ali Şahin’i dinledi.

(BİÇ/ABU, s. 106)

Üç ay böyle kaçmaca kovalamaca ile geçti. (D/ABU, s. 115)

Üç aydır kadın eline değmeyen elleri titriyordu sevişmelerinin

başlangıcında. (ABU, s. 12)

Üç ay “Neden?” diye düşümdü durdu. (SA/ABU, s. 17)

Üç aydır evinde oturuyordu. (ABU, s. 10)

Kız, dayanamadı, üç ay sonra baba evine döndü, kunduracıdan boşandı.

(HG/ABU, s. 161)

Keçi, üç ayağı üstünde sekerek meledi. (A/ABU, s. 80)

Page 128: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

109

Hazma, çaresiz, dükkânı bekliyor, Hanife üç çocuğuyla gününü tarlada

tütün kırıp dizmekle geçiriyor, gündüzleri pek seyrek , köydeki eve

uğrayabiliyordu. (ÇDS/ABU, S. 63)

Üç çocuğu yan yana uyuyorlardı. (ÇDS/ABU, s. 69)

Baktım olacak gibi değil, üç çocuk sardım başına. (A/ABU, s. 135)

İki kız, üç erkektik arsada. (ANH/ABU, s. 119)

Ama o gene de, gelin gitmesine üç gün kalıncaya kadar haftada, on günde

bir Selman’la buluşmanın yolunu buldu. (UBG/ABU, s. 208)

Doktor raporu, mahkeme kararı üç gün içinde tamamlandı. (D/ABU, s. 114)

Üç günde, beş günde bir mektuplar geliyordu Emin’den. (D/ABU, s. 114)

Ancak üç gün dayanabildi yüreğini durduracak gibi olan bu karşılaşmalara.

(AB/ABU, s. 239)

Askere gitmesine üç hafta kala, Havva ile gene damlarının gerisinde

konuşurlarken daha fazla tutamadı kendini. (D/ABU, s. 113)

İşaret parmağının tersiyle kapıyı üç kez hafifçe tıklattı. (V/ABU, s. 47)

Orta parmağının sırtıyla üç kez otobüsün tahta kasasına vurdu. (UBG/ABU,

s. 204)

Üç gün Gökova Körfezi’nde dolandık. (HOR./ABU, s. 95)

Üç kişiydiler Çardak’ta. (AB/ABU, s. 238)

Sokaktan avluya, her biri art bacaklarını kaldırıp sıra ile ahırın damına

siğerek üç köpek girdi. (UBG/ABU, s. 225)

On iki yıl evde tarlada her hizmetini gördü, ekmeğini bölüştü, on iki yılda üç

oğlan doğurdu, ama ısınamadı, yabancı kalmaktan kurtulamadı kocasına.

(ÇDS/ABU, s. 62/63)

Üç saate yakın uyudu. (A/ABU, s. 85)

Evin arkasındaki bir odada savcı üç saatten uzun kızının şikâyetlerini

dinledi. (KK/ABU, s. 148)

Baktım olacak gibi değil, üç yılda üç çocuk sardım başına. (AK./ABU, s.

135)

Üç yıldır ne delikanlılar, ne paralılar getirdim ben bu odaya. (HOV/ABU, s.

38)

Üç yıl önce, İsmail’lere bir akrabaları konuk gelmiş, akrabalarının o yaşta

bir kızı varmış. (ANH/ABU, s. 122)

Page 129: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

110

Genç, ayağına çabuk birinin yürüyüşüyle yirmi dakika tutardı kasabadan

tarla. (AB/ABU, s. 246)

İri heceli kahkahalar, tespih şıkırtıları, koparırcasına el sıkışmalar, güm güm

sırt dövmeler tamamlandı, derken hep birden “Hurraaa!”larla, yirmi yıl önce

Fahriye ile evlendiği gece yaptıkları gibi, sırtına birer yumruk indirip, Bayram’ı

çadırdan içeri ittiler, dağıldılar. (A/ABU, s. 87)

Bir ay içinde Zıngın’ların tarlalarında yüz işçinin göreceği işi gördü.

(D/ABU, s. 117)

1. 1. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatı + İsim Metinde sıra sayı sıfatıyla yapılan 42 tane sıfat tamlaması bulunmaktadır.

Bunların 18’inde zamanın, 8’inde içinde bulunulan durumun, 6’sında canlı

varlıkların, 4’ünde nesnenin, 3’ünde yapılan hareketin, 2’sinde yerin, 1’inde ise

söyleyişin sırası, derecesi belirtilmiştir.

Evliliklerinin altıncı ayında, İzmir’e yerleşme sözü kapanmıştı artık

Halim’le aralarında. (HGe./ABU, s. 176)

Kasabaya yerleştiklerinin beşinci yılı İstanbul’daki baba öldü. (HG/ABU, s.

161)

O sevdiği, taptığı, etiyle, kemiğiyle, her huyuyla tanıdığı, tütün yaprakları

gibi bir bakışta nesi var nesi yok anladığı karısı; dördüncü çocukları sütten

kesilinceye kadar kendisinin de böyle dolanırdı önü ardı sıra. (SA/ABU, s. 15)

O gece, ertesi gece, geldi; evliliklerinin dördüncü gecesinden sonra gelişleri

aksamaya başladı Halim’in. (HGe./ABU, s. 174)

Dördüncü gün, körfezin alt kıyılarında ekmeğimiz, içecek suyumuz

tükendi. (HOR./ABU, 95)

Dördüncü günü kaçtılar. (AB/ABU, s. 239)

İkinci bardaklarını içtiler. (HOV./ABU, s. 32)

Çoklukla ikinci sigarasını yarılamadan çardaktan çıkar, artan sabırsızlığını

saklayamadan, “yatağın hazır”, diyerek dikilirdi önünde. (AB/ABU, s. 245)

Daha dansın ilk adımında nasıl atılmıştı kollarına? (ABU, s. 8)

Page 130: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

111

İlk adımlarda Hanife ne dediyse oğlundan küskün karşılıklar aldı.

(ÇDS/ABU, s. 67)

İlk arkadaşı üzüntüsünü yatıştırmaya çalışıyordu. (V/ABU, s. 51)

İlk ay böyle geçti. (D/ABU, s. 114)

İlk aylarda bir iki zorunlu sözle tamamlanıyordu konuşmaları. (AB/ABU, s.

244)

Samanlıkta ilk boğuşmaları kısa sürdü Cemal’le kadının. (AKM/ABU, s.

155)

İlk buluşmalarından dört ay sonra, bir gece ayrılacakları sırada, Vasfiye

kollarını onun boynuna doladı. (V/ABU, s. 50)

Zeytinin dibinde ilk cigarasını içerken, az ötede, kabı kacağı birbirine çarpa

çarpa bulaşığı yıkadığını görürdü karısının. (AB/ABU, s. 245)

İlk dakikaları geçmek bilmez bir uzunlukta yaşadı. (UBG/ABU, s. 223)

Senin ilk gelişin mi buraya? (HOV./ABU, s. 37)

İlk genç, aldığı karşılıklardan kırılmış gibiydi. (HAN./ABU, s. 184)

Çiftlikte ilk gününü akranlarıyla oynayarak geçirdi çocuk. (GA/ABU, s.

137)

Daha ilk günden, bu işin sonu kötü, Rıfat bunu elinde tutamaz, bu gelinciği

sonunda biri bulur, buralardan koparır koklar, diyordum ya, kim kestiremiyordum.

(BİÇ/ABU, s. 103)

İlk horoz öttü. (UBG/ABU, s. 225)

Kendi samanlıklarında mı, Selman’ların samanlığında mı, artık durum

nerede elverirse, birbirlerinin kollarına atılacaklar, ilk horozlar ötüşürken gene de

birbirlerine doyamadan ayrılacaklardı. (UBG/ABU, s. 205)

Gelin olduğu günden beri ilk karşılaşmalarıydı. (UBG/ABU, s. 198)

Gelinle ilk kez gözgöze geldik. (HOR./ABU, s. 96)

Fahriye, yirmi yıldır ilk kez o gece başını yastığa bırakınca uyuyamadı.

(A/ABU, s. 87)

Kapının açılamayacağından duyduğu güvenle ilk korkularından kurtulmuş,

dışarıya kulak vererek soluyordu. (UBG/ABU, s. 220)

“Tuh, utanmaz, rezil!” diye üstüne atılarak, saçlarını yolmaya, etlerini

çimdiklemeye, sırtını yumruklamaya başlayan anasının ilk öfkesi geçinceye kadar

kendini koruyacak bir devinimde bulunmadı. (UBG/ABU, s. 208)

Page 131: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

112

Sağda, ilk sokağa saptı. (UBG/ABU, s. 222)

(Soldan) ilk sokağa saptılar. (KK/ABU, s. 145)

İlk söyleyişinde de anlamıştı dediklerini, adamı daha uzun konuşturmadı.

(UBG/ABU, s. 229)

Sabah, anası ilk söz olarak Belkıs’a, Halim’in ne zaman geleceğini sordu.

(HGe./ABU, s. 173)

İlk yıllar nasıl sabırsızlıkla beklerlerdi akşamı? (SA/ABU, s. 13)

İlk yıllar nereden buluyorsa buluyor, pos bıyıklı bir usta çalıştırıyordu

yanında. (HG/ABU, s. 158)

Temmuzun son günleriydi. (ÇDS/ABU, s. 63)

Derken, bütün bu alışık olduğu, tanıdığı birbirinden ayırdığı seslerin arasına

bir başka gürültü, bir motosikletin öfkeli, gelip geçen canlı cansız bütün araçlara

meydan okuyan gürültüsü karıştı son günlerde. (İ/ABU, s. 20)

Son tütünleri kırdılar. (SA/ABU, s. 16)

Son yıllarda beş yaşından beri herkesin dilinde olan parasını edinmek için,

gün doğmadan başlayıp ortalık kararıncaya kadar çalışmakla geçen elli yıllık bir

yaşayışın yorgunluğu çöktü üstüne. (SA/ABU, s. 14)

Evliliklerin üçüncü ayından sonra üç beş günde bir, evine geldikçe yatak

yüzü gören Halim, eskisi gibi gün doğarken yola çıkmıyordu artık. (HGe./ABU, s.

175)

Selman’ın karısı üçüncü çocuğuna gebeydi o sıralar. (UBG/ABU, s. 207)

Bir gün iki gün derken üçüncü günü aradan yabancılık kalktı. (BİÇ/ABU,

s. 103)

Üçüncü gün öğleden sonra kahvede, kaldırım üstündeki bir masada tek

başına oturuyordu. (AB/ABU, s. 244)

1. 1. 2. 3. 3. Üleştirme sayı sıfatı + İsim İncelememizde ele aldığımız 4 tane örnek bulunmaktadır. 2 örnekte

nesnelerin eşit bir şekilde paylaşıldığı, her birinden birer tane olduğu, 1 örnekte

aynı hareketin birer defa tekrarlandığı, 1 örnekte ise utanç verici bir kişilik

özelliğini belirten durumun olduğu anlamı vardır.

Page 132: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

113

Birer cigara daha yaktılar. (HOV./ABU, s. 38)

Beli bükük, başı önünde, iki kolu, çalı demetinin iki bağına birer kanca ile

tutturulmuş gibi, iki yanından sarka sarka, pırnallar, bodur ahlatlar arasından dereye

yaklaşıyordu işte. (Y/ABU, s. 26)

Onun dinlerken kancıklığını birer leke gibi görmüştü ağzının, gözünün

çevresinde. (UBG/ABU, s. 231)

İri heceli kahkahalar, tespih şıkırtıları, koparırcasına el sıkışmalar, güm güm

sırt dövmeler tamamlandı, derken hep birden “Hurraaa!”larla, yirmi yıl önce

Fahriye ile evlendiği gece yaptıkları gibi, sırtına birer yumruk indirip, Bayram’ı

çadırdan içeri ittiler, dağıldılar. (A/ABU, s. 87)

1. 1. 2. 4. Soru Sıfatı + İsim Metindeki soru sıfatlı sıfat tamlamaları 48 tanesidir. Bunların 34 tanesini

“ne” sıfatı, 7 tanesini “kaç” sıfatı, 6 tanesini “hangi” sıfatı, 1 tanesini “nasıl” sıfatı

oluşturmuştur.

“Ne” sıfatı, önüne geldiği isimlerin 5’ine zaman, 4’üne merak, 3’üne abartı,

3’üne sitem, 3’üne şaşma, 3’üne yer, 2’sine eseflenme, 2’sine aşağılama, 2’sine

bilememe, 2’sine beğenme, 2’sine acıma, 1’ine kızgınlık, 1’ine miktar, 1’ine anlamı

vermiştir.

“Kaç” sıfatı, önüne geldiği isimlerin 3’üne zaman, 2’sine merak, 1’ine

bilememe, 1’ine sayı anlamı kazandırmıştır.

“Hangi” sıfatı, önüne geldiği isimlerin 2’sine merak, 2’sine yer, 2’sine

hiçbir anlamı katmıştır.

“Nasıl” sıfatının önüne geldiği tek örnekte ise şaşma anlamı bulunmaktadır.

Duyduğu sese şöyle bir kulak veriyor, kimin arabası, kimin taksisi ya da

hangi bineklidir diye oranlıyor, pencere atılıyor, doğru bilmişse sevinçten

uçuyordu. (İ/ABU, s. 20)

Page 133: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

114

Bu ay hangi canda rahat bırakır ki? (ABU, s. 12)

Kimbilir hangi gurbetteler? (HOR./ABU, s. 97)

Ama böyle sözler, oyunlar yapmadan hangi kadın o işe razı olmuş gösterir

kendini? (P/ABU, s. 180)

Ben hemen anladım Ali Şahin’in suyu hangi oluğa çevirdiğini! (BİÇ/ABU,

s. 107)

Kırlarda hangi yoldan, kimin bağından geçmek istese deştamanın hakkı!

(P/ABU, s. 178)

Kaç akşamdır senin derdini dinledim durdum… (AKM/ABU, s. 155)

Kaç gündür bu sancılardan kurtulamıyom! (ÇDS/ABU, s. 67)

Kimbilir kaç kadına kaç kıza taşınıyordu sabahtan akşama! (İ/ABU, s. 21)

Kimbilir kaç kadına kaç kıza taşınıyordu sabahtan akşama! (İ/ABU, s. 21)

Kaç liranı aldılar? (HOV./ABU, s. 37)

Böyle kaç saat geçti? (A/ABU, s. 88)

Eee, sen kaç yaşında oldun şimdi? ( GA/ABU, s. 138)

Bu nasıl iş! (KK/ABU, s. 147)

Ama ne aksilik ki saat beşe geliyordu. (KK/ABU, s. 148)

Ne çare yüzü gülmedi tazenin! (V/ABU, s. 45)

Üç yıldır ne delikanlılar, ne paralılar getirdim ben bu adaya. (HOV./ABU,

s. 38)

“Biz ne gün için yaşıyoruz oğlum?” dedi. (AKM/ABU, s. 154)

Ne haber? (V/ABU, s. 45)

Ne haber? (ANH/ABU, s. 123)

Yat ne halin varsa gör, bırak beni kendini işimi görem!.. (ÇDS/ABU, s. 70)

Bana ne hayırı var ki? (GA/ABU, s. 140)

Bak ne görürsün, ne hikâyeler çıkarırsın! (BİÇ/ABU, s. 102)

“Ne hoş değil mi?” diyordu sanki bakışlarıyla (KK/ABU, s. 143)

Bindiği beylik, bir bastığı yere bir daha basmaz besili at, Arnavut kaldırımı

döşeli yolun taşlarını döve döve geçerken, Vasfiye, atının nal seslerini tanır, o

sırada ne iş görürse görsün, avludan su çekiyor ya da alt kattaki odada kilim

dokunuyorsa, kovayı kuyunun taşında, mekiği ilmiklerin arasında bırakır, üst katın

penceresine koşar gibi gelirdi ona. (V/ABU, s. 41)

Görmüyor musun ne işler açtın başıma? (V/ABU, s. 47)

Page 134: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

115

Ankara’ya ayda, iki ayda bir mal almaya gittikçe, küçük dükkânın dışında

dünyanın ne kadar geniş, insanların ne kalabalık olduğuna şaşar, uzun bir

hastalıktan kalkmış da yeniden yaşamaya başlamış gibi duyardı kendini.

(HOV./ABU, s. 31)

Ne kocalar var yahu şu dünyada!.. (HAN./ABU, s. 186)

Ne kadar saklarlarsa saklasınlar, başlarını öne eğerlerse eğsinler, ne mal

oldukları, birbirinin karısına kızına ne niyetle baktıkları kaçmıyordu Hoca’nın

gözünden. (MK/ABU, s. 55)

“Hele köye dönelim, payına ne masraf düşerse bir daha görüşümde alırım.”

dedi. (UBG/ABU, s. 204)

Ne kadar saklarlarsa saklasınlar, başlarını öne eğerlerse eğsinler, ne mal

oldukları, birbirinin karısına kızına ne niyetle baktıkları kaçmıyordu Hoca’nın

gözünden. (MK/ABU, s. 55)

Ne numarası? (V/ABU, s. 50)

Üç yıldır ne delikanlılar, ne paralılar getirdim ben bu adaya. (HOV./ABU,

s. 38)

Biraz tuhaftı ya, ne yana gitse hep ağabeysiyle karşılaştı. (D/ABU, s. 110)

Kısa bir süre kime ne diyeceğini, ne yana döneceğini kestiremeden

kahvenin ortasında kala kaldı. (HOV./ABU, s. 31/32)

Eh, ben görünür dediğime göre, benim çardağın yerinin ne yer olduğunu sen

onun orasından belle! (BİÇ/ABU, s. 102)

Ne yana gideyim derken kısmet işte, bir de baktım, Hatice çardaktan çıkmış,

iri göğüsleri önünde, kalçaları kıvrıla kıvrıla dereye doğru inmez mi? (P/ABU, s.

180)

Yine o belirsiz, yalancı umutla kendini aldatıyor; ne zaman ne yoldan

gerçekleşeceğini bilmeden karısının kendisine yakınlık göstereceği günü

bekliyordu. (AB/ABU, s. 244)

Ne zaman? (UBG/ABU, s. 232)

Bu gidip gelmelerde ne zaman yüzüne bakacak olsa nişanlısı kızarıyor,

bakışlarını Cemal’den kaçırıp başını öne eğiyor, sıkılganlığını örtmek için,

parmakları arasında ya mendili ya da yün ceketinin uçlarıyla oynamaya başlıyordu.

(AKM/ABU, s. 152)

Page 135: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

116

Ne zaman yalnız kalsalar, boş kalsalar, göğsünü yerleştire yerleştire

yuvalanan güvercinler gibi, nasıl sokulurdu koynuna? (SA/ABU, s. 13)

Yine o belirsiz, yalancı umutla kendini aldatıyor; ne zaman ne yoldan

gerçekleşeceğini bilmeden karısının kendisine yakınlık göstereceği günü

bekliyordu. (AB/ABU, s. 244)

Avlusundan çatısının kiremitlerini aşan iri bir sakız ağacı yükselen, sıvasız

bahçe duvarları kaba taştan örülmüş, altlı üstlü birer odalı o evin, ne zaman atla

önünden geçse, üst katın penceresindeki patiska perdenin alt ucundan hafifçe

araladığını, Vasfiye’nin o küçük aralıktan kendisini gözetlediğini sezinlerdi.

(V/ABU, s. 41)

Aralarında ne zaman “İstanbul’a gitmek” sözü geçse, Vasfiye, uzun uzun

gözlerinin içine bakıyor, doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyordu sanki.

(V/ABU, s. 50)

Ne zaman? (TK/ABU, s. 132)

Ne zaman geliyor ortağın çardağa? (A/ABU, s. 83/84)

Üstündeki o gerginliği atıp ne zaman uyudu? (A/ABU, s. 88)

Bana ne zararı var ki! (BİÇ/ABU, s. 107)

1. 2. Sıfat + İsimlik 1. 2. 1. Niteleme Sıfatı + İsimlik 1. 2. 1. 1. Durum Bildiren Sıfatlar + İsimlik Durum bildiren sıfatlar başlığında 19 tane sıfat tamlaması örneği inceledik.

İsimlik unsurunun 11 tanesi belirtisiz isim tamlamasından, 6 tanesi birden çok

isimden, 2 tanesi benzerlik, 2 tanesi ise unvan grubundan oluşmuştur. 19 örneğin

3’ü yerin, 3’ü bedenin belli bölümünün, 3’ü nesnenin, 3’ü duyguların, 2’si kişinin,

2’si hareketin, 1’i düşüncenin, 1’iyse zamanın durumunu nitelemiştir.

Karşısında görür gibi olduğu o soru dolu bakışlar, acılı dudak çizgileri,

kendi acısının onların yüzlerindeki yankısı olabilirdi ancak. (A/ABU, s. 82)

Şoförün yanından inen, lacivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir empirme

elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde, biçimli

Page 136: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

117

göğüsleri, kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi, devinimleri, renkleri, özgür

havası ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

Kendisinden az küçük erkek çocukları, kuşla, boncukla, şekerle kandırır,

çukurlara, boş ağıllara, samanlıklara sokar, sıkıştırırlardı. (UBG/ABU, s. 230)

Bir akşam önce, onu sandalyesinde büzülmüş otururken gören garson, öbür

masalara çay kahve götürüp boş bardaklar fincanlarla ocağa dönerken, yanından

geçtikçe gözucuyla ona bakmadan edemiyor, ondaki bu değişikliğin nedenlerini

anlamaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 226)

Dursun iskemleye, Zeynep boş gaz sandığına oturdu, masanın çevresinde

toplandılar. (HOV./ABU, s. 33)

Yanımıza o sabah avladığımız bir sepet balık ile boş su testilerini aldık.

(HOR./ABU, s. 95)

Ama böyle sözler, oyunlar yapmadan hangi kadın o şişe razı olmuş gösterir

kendini? (P/ABU, s. 180)

Ah be çapkın Yusuf Onbaşı, ne arıyorsun sabah sabah? (P/ABU, s. 178)

Caddeye doğru az ilerledikten sonra eski Rum lisesinin yıkıntıları arasına

daldı. (UBG/ABU, s. 225)

Murat Bey’in gergin yüz çizgileri hemen yumuşar, adam bir iki tatlı sözle

Belkıs’a karşılık verir, anasına babasına selâm söylemesini isterdi. (HGe. /ABU, s.

171)

Yağmur dinince, silkinir, hızlı kanat vuruşlarıyla sağa sola uçar, bir

belâdan kurtulanın sevinciyle ötüşür dururlar. (ANH/ABU, s. 119)

Başkalarının ince hesaplarını, plânlarını bulup çıkarmakla övünürdü.

(HAN./ABU, s. 187)

Kadın, kuru çay yatağını aşıp, onun yönüne geçince ayağa kalktı. (Y/ABU,

s. 26)

İzmir’den çıkarken sadece karısına karşı onulmaz kırgınlık, küskünlük

duygularıyla çoraklaşmıştı yüreği. (UBG/ABU, s. 230)

Rumlarda öyle kaç göç de yok. (P/ABU, s. 177)

Soluğunu kesiyor, yeniden soluk alıyor, iki soluk arasında bu dokunuşların

kopuşunu, yeniden soluk alınca bağlantısını dinliyor, soluğunu tutarak bu bağlantıyı

uzatıyor, bu oyundan tatlı yürek çarpıntılarına kapılıyordu. (UBG/ABU, s. 204)

Page 137: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

118

Avluda birbiri ardından iki çizmenin yere düştüğü, telâşlı ayak sesleri

duyuldu. (ÇDS/ABU, s. 72)

Aşksızlığını unutur, türlü umutlar, düşlere kapılırdı uyuyuncaya kadar.

(ABU, s. 7)

Uzun yaz günleri hep böyle aldanırdı işte! (A/ABU, s. 81)

Gerçi ince sesi, yumuşak gövde hareketleriyle erkekten çok kadını

andırıyordu o sıralarda da. (HG/ABU, s. 157)

Zavallı Zekeriya Usta! (UBG/ABU, s. 224)

1. 2. 1. 2. Pekiştirmeli Sıfatlar + İsimlik Bu bölümde 4 örnek sıfat tamlamasına yer verilmiştir. Bu örneklerde

isimliğin 2 tanesini belirtisiz isim tamlaması, 2 tanesini de birden çok isim

oluşturmuştur. Örnek sıfat tamlamalarındaki 1 örnekte yer, 1 örnekte nesne, 1

örnekte canlı varlıklar, 1 örnekteyse kavramlar pekiştirme yoluyla nitelenmiştir.

Karanlıkta, bomboş bağ yollarından, ayakları yollardaki taşlara çarpa çarpa,

Cemal’lerin bağına vardılar. (AKM/ABU, s. 155)

Karmakarışık bitkilerin ağaçların dalları, bir ıssızlık içinde, hafif

sallanıyordu rüzgârda. (HOR./ABU, S. 99)

Birbiri üstüne karmakarışık görüntüler, çağrışımlar yığılıyordu aklına.

(AB/ABU, s. 239)

Ne kadar ses çıkartmamaya gayret etse gövdesinin ağırlığı altında esniyor

gıcırdıyordu kupkuru merdiven tahtaları. (ÇDS/ABU, s. 71)

1. 2. 1. 2. Biçim Bildiren Sıfatlar + İsimlik

Bu başlık altında ele aldığımız 4 örneğin isimlik bölümünün 2’sini belirtisiz

isim tamlaması, 2’sini de birden çok isim oluşturmuştur. Bu bölümdeki sıfatların 1

tanesinde bedenin belli bölümünün, 1 tanesinde yazının, 1 tanesinde nesnenin, 1

tanesinde de mekânın biçimi anlatılmıştır.

Yüzü, ince ağız çizgisi, sakallarıyla, boz bir keçi suratını andırıyordu.

(HOR./ABU, s. 98)

Page 138: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

119

Mektubun alt köşesinde okla yaralı bir kalp resmi, bir de kocaman AH

yazısı… (V/ABU, s. 46)

Çocukluğu, genç kızlığı, ilk evlilik yılı o güne kadar hep kırlarda, küçük

damlarda, çardaklarda Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 19)

Uzun donuyla, gömleğini çıkarmadan yatağa girdi, yorganı beline kadar

çekti. (HOV./ABU, s. 35)

1. 2. 1. 3. Duyu/Algılama Bildiren Sıfatlar + İsimlik

Bu sıfatların nitelediği isimlik unsurunun ikisi de belirtisiz isim

tamlamasından meydana gelmiştir. Örneklerin birinde canlı varlıkların bir

bölümünün nemli oluşu, birinde ise yerin harareti anlamları bulunmaktadır.

Islak toprak, ıslak ağaç gövdeleri, ıslak sokaklar, ıslak duvarlarının

üstünden çekilmişti gün ışıkları. (UBG/ABU, s. 193)

O sabahın çiğini emmiş, yeni yeni kuruyan otların, çimenlerin, yaz günü yün

yataklardan sıcak bağ topraklarının tadı hep çıkardım! (P/ABU, s. 181)

1. 2. 1. 4. Yaş Bildiren Sıfatlar + İsimlik Metnimizde bu bölümde ele almış olduğumuz örnek sayısı 2 tanedir. Bu 2

örneğin birindeki isimlik unsurunu belirtisiz isim tamlaması, diğerindeki isimlik

unsurunu ise birden çok isim oluşturmuştur. Örneklerin ikisinde de toplumsal

konum bildiren isimlik unsurları yaşamın bir dönemi açısından nitelenmiştir. Bu

bölümde incelenen örneklerdeki yaş kavramı, doğrudan doğruya bir rakamla ifade

edilmese de, “çağ, dönem” anlamıyla kullanıldığı için bu başlık altında ele

alınmıştır.

Nikâhtan, damat direksiyonda, gelin arkada, analar babalar, Halim’in kız

kardeşi, küçük akraba çocukları Chevrolet’ye dolmuş olarak eve döndüler.

(HGe./ABU, s. /172)

Yaşlı anasının babasının tek kızıdır Belkıs. (HGe./ABU, s. 171)

Page 139: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

120

1. 2. 1. 5. Konum Bildiren Sıfatlar + İsimlik

Bu başlık altında incelemiş olduğumuz tek örneğin isimlik unsurunu birden

çok isim meydana getirmiştir ve ele alınan sıfat tamlamasının sıfatı, önüne geldiği

isimlik unsuruna kişilerin toplumdaki yeri, toplumsal yapı içinde üstlenmiş olduğu

konumu anlamı vermiştir.

Daha kapılarının önünde, evlerinin az ötesindeki boş arsada, sokağın öbür

çocuklarıyla ip atlar, kaydırak oynarken başlar onun komşu teyzeler, amcalar,

ağabey-ablalarla bu yakınlığı. (HGe./ABU, s. 171)

1. 2. 1. 6. Renk Bildiren Sıfatlar + İsimlik Bu bölümde ele alınan tek örneğin isimlik unsurunu belirtisiz isim

tamlaması oluşturmuştur. İncelenen tek örnekte belli bir mesleğe ait nesnenin

rengine değinilmiştir.

Gelişi lâcivert denizci üniformasıyla Firdevs’e görünmek içindi gerçekte.

(AB/ABU, s. 239)

1. 2. 2. Belirtme Sıfatı + İsimlik

Belirtme sıfatlarına “belirtme sıfatı+isim” başlığı altında yer verildiğinden

aynı konuya tekrara düşmemek için değinmedik. Belirtme sıfatlarını da “belirtme

sıfatı+isim” başlığındaki gibi inceleme yoluna gittik ve bunları da “belirsizlik

sıfatı+isimlik”, “işaret sıfatı+isimlik” ve “sayı sıfatı+isimlik” alt başlıklarında ele

aldık.

1. 2. 2. 1. Belirsizlik Sıfatı + İsimlik 1. 2. 2. 1. 1. Bir + İsimlik

“Bir” sıfatına “bir+isim” başlığında değinmiş olduğumuz için bu konuya

burada geniş bir şekilde değinmeyeceğiz.

Page 140: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

121

“Bir” belirsizlik sıfatı, incelediğimiz 34 örneğin 33 tanesinde isimlik unsuru

“belirtisiz isim tamlaması”nı, 1 örnekte ise “birden çok isim”i belirsizlik yoluyla

belirtmiştir.

Kendisine yönelen bakışları çağrılar, sabırsızlıkla ışıldar; sesi yumuşar,

kadifeleşir, ne dese bir aşk fısıltısı gibi çıkardı dudaklarından. (SA/ABU, s. 14)

Aramızda bir bahçe duvarı var, o da alçacık! (AK./ABU, s. 136)

Sakızın altında oturdun mu bizim bayırın burnu, sağımızda gider bir balta

ağzı gibi denize saplanır kalır. (BİÇ/ABU, s. 102)

Gösterdiği sabırla Firdevs’in güvenini kazandıkça bir barış görünüşü geldi

ilişkilerine. (AB/ABU, s. 244)

Çarşı yönünden bir bekçi düdüğü duydu. (UBG/ABU, s. 221)

“Bıraktı bunu” dedi kısaca, “boş ver” gibilerden bir el hareketi yaptı.

(GA/ABU, s. 140)

Köyde ne türlü olay olursa olsun kılı kıpırdamayan muhtar, bir el

hareketiyle hepsini susturdu, Hamza’yı karşısına aldı. (ÇDS/ABU, s. 77/78)

Bir elektrik akımı hızıyla kollarını göğsünü kıskaçları arasına aldı,

baldırlarını tabanlarını dağladı. (A/ABU, s. 79)

Kadın başörtüsünü çekiştirerek bir el işareti daha yaptı. (TK/ABU, s. 132)

Gökte büyük kara bulutlar yıldızları örterek güneye doğru akıp gidiyorlar;

hafif hafif esen rüzgârın, yakınlarda bir yerde bir gazete parçasını oradan oraya

sürüklediği duyuluyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Derken vapurda bir gazino sahibi gördü beğendi kızı. (KK/ABU, s. 149)

Suna, dal gibi boyuyla, bir ikindi üstü salına salına yaklaşırdı bizim

sakızın altına. (BİÇ/ABU, s. 104)

Şöyle canın hava almak istedi mi bir ikindi üstü kalk gel, benim sakız

ağacının altında bir kahvemi iç. (BİÇ/ABU, s. 102)

Üstelik üç beş adım attın mı ya bir hendek, ya bir incir, ceviz, badem,

zeytin ağacı. (P/ABU, s. 179)

Eve gidince, komşular arasında, yerde, bir kan gölü ortasında buldu

karısını. (AB/ABU, s. 241)

Ovada altı yedi kilometre kadar daha ilerledikten sonra genişletilmiş bir

keçi yolundan batıdaki dağa sapacaklar. (UBG/ABU, s. 195)

Page 141: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

122

Bir köy güzeline gül göndermekle gülünç düşüp düşmeyeceğinin karasızlığı

içinde yerinden kalktı, gülleri aldı, Vasfiye’ye götürmesi için Hatice kadına uzattı.

(V/ABU, s. 45)

Okulu bir kurtuluş yolu olarak görüyordu kendisi için. (HG/ABU, s. 161)

Güneşin kavuşmasına bir mavzer boyu kala, Fahriye, kalaylı bir tepsi

içinde, Bayram’ın Zülfiye ile baş başa yiyeceği akşam yemeğini çadıra bıraktı.

(A/ABU, s. 87)

Kızgınların Sefer bir otlak anlaşmazlığı yüzünden komşu köyden çoban

Veli’yi vurdu. (MK/ABU, s. 61)

Nerede bir saçak altı bulursak! (UBG/ABU, s. 220)

Geçtikleri yerde, bir hayranlık, bir sevinç çizgisi kalırdı sanki arkalarında.

(HG/ABU, s. 160)

Bir taksi şoförü ile iki genç gürültü ile odaya girdiler. (H/ABU, s. 35)

Dakikalar ilerledikçe, baş yastığının altından, yakınlarda bir yerde, bir

köstebeğin toprağı oyduğu kulağına geliyor, bütün gün gizlendikleri kuru taş

duvarlar arasındaki kovuklardan çıkan karakurbağalarının su aranarak sıçraya

sıçraya dolandıklarını bir tarla faresinin koşarak geçip gittiğini duyuyordu.

(AB/ABU, s. 237)

Dışarıda hasırları, çulları, eski yüzlerine bir temizlik pırıltısı gelinceye

kadar silkti, silkti. (A/ABU, s. 81)

Bir tütün tarlasını geçtiler. (GÖ/ABU, s. 139)

Şükriye’ye, kasabanın ana caddesi üstünde bir un deposunun tavan arsında

büyücek bir oda kiraladı o yıl ekim ortalarında kocası. (İ/ABU, s. 19)

Üçüncünün bölmelerinden birinde, pencerenin iki yanında bir hoca ile bir

üniversite öğrencisi, öğrencinin solunda bir er vardı. (AK./ABU, s. 133)

Huyunu suyunu mu, boyunu posunu mu, sağ yanağındaki bir beni , bir yara

izini mi, şöyle bir dengine getirir över. (P/ABU, s. 179)

Çardaklarının önünde bir zeytin ağacı var. (BİÇ/ABU, s. 106)

1. 2. 2. 1. 2. Bütün + İsimlik Aşağıda yer alan 7’i örneğin 3’ü “belirtisiz isim tamlaması”nın, 2’si “birden

çok isim”in, 2’si de “ikileme”nin önüne gelerek onları belirtmiştir. Örneklerimizin

Page 142: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

123

3 tanesi durum, 1 tanesi yer, 1 tanesi kişileri, 1 tanesi bedenin belli bölümünü ve 1

tanesi de nicelik bildiren isimlerin önüne gelerek tamamını belirsiz bir şekilde

belirtmiştir.

Candarmalar, Zıngın’lar, vızır vızır arkalarında dolaşırken, bir hafta bütün

akraba damlarını dolaştılar. (D/ABU, s. 113/114)

Kız kardeşini yanına aldı bir süre sonra, bütün düğün giderlerini

karşılayarak İzmir’de bir fırıncı ile evlendirdi. (UBG/ABU, s. 201)

Bir gün bütün ev halkı tarlaya gitti, kayınbabası, “Sen evde kal, nakışını

işle.” Dedi tarlaya göndermedi Havva’yı. (D/ABU, s. 114)

Uykudaymış gibi yitirmişti bütün gücünü kuvvetini. (UBG/ABU, s. 207)

Akrebi bir topuk basışta ezdi ama, o yangın bütün kolunu, omzunu sarmıştı

artık. (A/ABU, s. 89)

Çocuk bakışları, bütün mutluluğunu, sevincini açığa vurarak, Selman’ın

saçları, gözleri, dudakları arsında oradan oraya uçuşup dururken kapının pervazına

sarıldı kaldı. (UBG/ABU, s. 198)

İnanılmaz bu akşam geliyordu bu akşam bütün olup bitenler şimdi ona.

(UBG/ABU, s. 224)

1. 2. 2. 1. 3. Öbür + İsimlik “Öbür” sıfatı, bu başlıkta tek örnekte karşımıza çıkmaktadır. Ele aldığımız

örnekte “öbür” belirsizlik sıfatı, kişi bildiren birden çok ismin önüne gelerek ona

kendisi dışında kalan diğerleri anlamı vermiştir.

Sağ dirseği üstüne uzanmış, sırtı hafiften söğüdün gövdesine dayalı elinin

altında bulup bulup yolduğu otların, yaprakların saplarını dişleri arasında çiğneye

çiğneye, Musa bir süre, Şehnaz’ı, köyün öbür kadınlarını, kızlarını sıra sıra

aklından geçirdi durdu. (Y/ABU, s. 25/26)

Page 143: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

124

1. 2. 2. 2. İşaret Sıfatı + İsimlik 1. 2. 2. 2. 1. O + İsimlik “O” işaret sıfatı, ele aldığımız 9 örneğin 5’inde belirtisiz isim tamlamasının,

2’sinde birden çok ismin, 1’inde belirtili isim tamlamasının, 1’inde sıfat

tamlamasının önüne gelmiştir. 3 örnekte duruma, 2 örnekte yere, 2 örnekte zamana,

1 örnekte bedenin belli bölümlerine, 1 örnekte de konuma işaret etmiştir.

Çizmeler pırıl pırıl ayağımda, mavzerim çapraz omzumda, düdük elimde,

tarar dururdum o bağları zeytinlikleri sabahtan akşama! (P/ABU, s. 177)

Yine o belirsiz, yalancı umutla kendini aldatıyor; ne zaman, ne yoldan

gerçekleşeceğini bilmeden karısının kendisine yakınlık göstereceği günü

bekliyordu. (AB/ABU, s. 244)

Kasabalılar, gene o düş güçleriyle, İstanbul’da bir subayla seviştiğini

yakıştırırlardı kadına. (HG/ABU, s. 161)

Ah, nasıl istekle, özlemle, pişmanlıkla arıyordu o elleri, dudakları! (ABU,

s. 8)

O ırz düşmanının ayağını çardağından kessene! (BİÇ/ABU, s. 107)

O kırların, bağ kütüklerinin dili olsa da söylese! (P/ABU, s. 181)

Gazın perde perde açılışı, egzosun savurduğu pat patlar, sonra o kır

yollarında şoselerde koşup koşup da hızını hevesini almış gibi, dönüşte çıkardığı

memnun mırıltı! (İ/ABU, s. 21)

Ah o taşra geceleri! (ABU, s. 7)

Hele o yaz ikindileri bizden iyisi olmaz gayrı! (BİÇ/ABU, s. 101)

1. 2. 2. 2. 2. Bu + İsimlik İncelediğimiz 3 sıfat tamlamasında sıfatlık unsurunu 1 örnekte ikileme, 1

örnekte birden fazla isim, 1 örnekte ise belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur.

“Bu” sıfatı, 2 örnekte duruma, 1 örnekteyse harekete işaret etmiştir.

Bu gidip gelmelerde ne zaman yüzüne bakacak olsa nişanlısı kızarıyor,

bakışlarını Cemal’den kaçırıp başını öne eğiyor, sıkılganlığını örtmek için,

Page 144: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

125

parmakları arasında ya mendili ya da yün ceketinin uçlarıyla oynamaya başlıyordu.

(AKM/ABU, s. 152)

Bu kaybolmalar, aramalar ağustos sonlarına kadar sürdü. (ÇDS/ABU, s.

68)

Bu pencere bakışmasından iki gün sonra, öğle üstü, Hanife tarlaları ile

komşu bağ arasındaki kuyudan testilerini doldurmaya gitti. (ÇDS/ABU, s. 63)

1. 2. 2. 2. 3. Şu + İsimlik “Şu” işaret sıfatı, ele aldığımız tek örnekte unvan grubunun önüne gelerek,

kişiye işaret etmiştir.

“Şu Hasan Usta’nın kızı ne kadar hanım, ne kadar terbiyeli” derdi.

(HGe./ABU, s. 172)

1. 2. 2. 3. Sayı sıfatı + İsimlik 1. 2. 2. 3. 1. Asıl Sayı Sıfatı + İsimlik Sayı bildiren “bir”, 5 örneğin tamamında isimlik unsurunu belirtisiz isim

tamlaması oluşturmuştur. 5 örneğin 2’sinde nesnelerden, 2’sinde yerlerden, 1’inde

de canlı türünden bir tane olduğu ifade edilmiştir.

Kız, kulenin kapısında kayboldu, hemen bir çay fincanı, tabağı, kaşığı ile

geri döndü. (A/ABU, s. 82)

Köyün çıkışında bir çeşme, bir çınar ağacı, bir sebze bahçesi. (ÇDS/ABU,

s. 66)

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde solmuş

kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu masanın

üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Alt katta, bir oturma, bir yemek odası, bir sofa vardı. (ABU, s. 9)

Köyün çıkışında bir çeşme, bir çınar ağacı, bir sebze bahçesi. (ÇDS/ABU,

s. 66)

Page 145: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

126

1. 2. 2. 3. 2. Sıra Sayı Sıfatı + İsimlik

Bu başlık altında “ilk” sıfatının belirttiği 2 sıfat tamlaması örneği vardır; bu

örneklerin ikisinin de isimlik unsurunu belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur.1

örnekte yaşamın bir döneminin, 1 örnekte ise toplumsal bir konumun başlangıç

zamanları ifade edilmiştir.

Rıhtımda doktorun evi önünden geçerken ilk gençlik çağlarının

heyecanlarına kapılırdı elinde olamadan. (ABU, s. 7)

Çocukluğu, genç kızlığı, ilk evlilik yılı o güne kadar hep kırlarda, küçük

damlarda, çardaklarda geçmişti Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 19)

1. 3. Sıfatımsı + İsim 1. 3. 1. Sıfat-fiiller + İsim Sıfat-fiiller, zaman ve hareket ifadesiyle nesneleri karşılayan fiil şekilleridir.

Bunlar bir yanlarıyla sıfat, diğer yanlarıyla da fiildirler. Sıfat-fiiller, fiil kök ve

gövdelerine sıfat-fiil eklerinin getirilmesiyle oluşturulur. Fiil özelliği taşımaları

nedeniyle yapılarında bulundurdukları zaman ve hareket kavramlarını sıfatlığı

oldukları isme aktararak isimleri zaman ve hareket açısından geçici olarak

nitelendirirler.

1. 3. 1. 1. –DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Bu başlık altında incelemiş olduğumuz 108 örneğin tamamının isimlerin

önünde niteleme işleviyle bulunduğunu tespit ettik ve bu örnekleri “durum, hareket,

duyu, beğeni ve yeterlik anlamı bildiren –DIk/-DUk sıfat-fiili” alt başlıklarında ele

aldık. Bu sıfat-fiil eki, ele aldığımız 108 örneğin tamamında da iyelik eklerini

üstüne almıştır.

1. 3. 1. 1. 1. Durum Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Ele alınan 71 örnek cümlenin 43’ünde belli bir yerde bulunma durumu,

10’unda nesnelerle ilgili durum, 4’ünde duyguların durumu, 4’ünde kişilerin

durumu, 3’ünde zamanın durumu, 2’sinde kişilik özelliğinin durumu, 1’inde

bedenin bir bölümünün durumu, 1’inde hazırlığı yapılan olumsuz bir durum, 1’inde

Page 146: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

127

hissedilen durum, 1’inde olayın durumu, 1’inde ise adil olmayan bir harekete

uğrama durumu nitelenmiştir.

İncelenen örneklerin tamamında –DIk/-DUk sıfat-fiil eki, iyelik eklerini

almıştır. –DIk/-DUk, 71 örneğin 63’ünde 3. tekil kişi, 4’ünde 3. çoğul kişi, 2’sinde

1. tekil kişi, 1’inde 2. tekil kişi, 1’indeyse 1. çoğul kişi iyelik ekleriyle

kullanılmıştır.

İlk genç, aldığı karşılıklardan kırılmış gibiydi. (HAN./ABU, s. 184)

Sokaktan geçen ilk adamın ayak seslerini duyunca bulunduğu yerde daha

fazla kalmaktan çekindi. (UBG/ABU, s. 225)

Bir gece içinde kadınlaşmış, çektiği acılarla olgunlaşmıştı. (UBG/ABU, s.

234)

Selman dikildiği yerde kımıldamadan izliyordu devinimlerini. (UBG/ABU,

s. 219)

Beyşehirli “İçelim” dedi, dinlediği sazın, seyrettiği oyunun etkisinden

sıyrılamadan. (HOV./ABU, s. 34)

Durduğu yerde duramaz, fıkır fıkır fıkırdardı. (AK./ABU, s. 135)

Hareketli bir çocuktu, durduğu yerde duramıyordu. (HOV./ABU, s. 35)

Daha sazı duvardan alırken, canlandı, yüzü değişti, durduğu yerde duramaz

oldu Zeynep. (HOV./ABU, s. 34)

Durduğu yerde duramaz ki kâfir. (BİÇ/ABU, s. 105)

Durduğum yerde duramam, bir tattığıma doyamadan birini daha derdim!

(P/ABU, s. 177)

Duyduğu sıkılganlıkla adımları ağırlaştı. (A/ABU, s. 81)

Duyduğu özlemin dışında hep uykuda geçmiş gibiydi yaşadığı bir buçuk

yıl. (AB/ABU, s. 239)

Sonunda duyduğu rahatsızlıkla silkindi, adamla hiç ilgilenmez görünmeye

çalıştı. (UBG/ABU, s. 209)

Verdiği karşılıktan Selman’ın duyduğu rahatlığı da anlayamıyordu.

(UBG/ABU, s. 194)

Zekeriya Usta, evlendikleri günden beri ilk kez görüyordu onun ağladığını.

Geçirdiğin geceler yeter de artar sana!.. (V/ABU, s. 51)

Page 147: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

128

Ama onun bu durumunu efendiliğine, gördüğü eğitime verirlerdi

çevresinde. (HG/ABU, s. 157)

Gösterdiği sabırla Firdevs’in güvenini kazandıkça bir barış görünüşü geldi

ilişkilerine. (AB/ABU, s. 244)

Kahvede, herkesin önünde döve döve, karısına hazırladığı tuzağı açık açık

söyletti. (D/ABU, s. 117)

Oyunun çaylarını, içtiği çayın parasını ödedi. (HOV./ABU, s. 32)

Selman, içtikleri çayların parasını ödedi. (UBG/ABU, s. 210)

Kaptan, kaldığı pansiyona götürüyordu kızı. (KK/ABU, s. 145)

Kasabalılar kanıksadıkları konunun üstünde eskisi kadar merakla

durmadılar. (HG/ABU, s. 162)

Aynadan ayıramadığı gözlerini yumdu, iç çekti, kavuşturduğu elleri

arasında aynayı göğsüne bastırdı. (UBG/ABU, s. 207)

Kımıldamadığı sandalyesi üstünde, ellerinin ayaklarının mutfakla oturma

odası arasında alışık olduğu gidip gelmelerini arandığını duyuyordu. (UBG/ABU, s.

197)

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla

duyar,içinde bir eziklilik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün

sıkıntıları, isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya. (ABU, s. 7)

Hamza bir süre olduğu yerde kaldı. (ÇDS/ABU, s. 71)

Yanan kolunu kavradı, olduğu yere döndü, inledi, dayanamadı, bağıra

çağıra kendisini sırtüstü kendini yere attı. (A/ABU, s. 89)

Çocuk olduğu yerde kaldı kısa bir süre. (GA/ABU, s. 141)

O, gene olduğu yerde kaldı. (HOV./ABU, s. 32)

Ne diyeceksen olduğun yerden desen ya. (ÇDS/ABU, s. 65)

Oturduğu ev ilçe yönünde, işi palamutluklar arasındaydı. (V/ABU, s. 42)

Vardı: “Evet, var.” diye karar veriyordu yumruğunu oturduğu masanın

mermerine indirerek. (AKM/ABU, s. 153)

Köylü kadınlar kımıldar, yerleşirdi oturduğu minderde. (UBG/ABU, s.

198)

Park kahvesi, oturduğu sandalye olmadığını kavrıyordu yerinin.

(UBG/ABU, s. 197)

Page 148: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

129

Düşündükçe oturduğu tahtanın sertliğini, oturuşunun rahatsızlığını

unutuyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Sivri uçlarını dibinden dibinden geçirerek tarağı saçlarının ucuna kadar

tararken, oturduğu yerde kıvrılıp bükülüyor, göğüslerini öne çıkarıyor, gözleri yarı

kapalı, kimseyle ilgilenmezmiş, yalnızmış gibi davranıyordu. (UBG/ABU, s. 207)

Karısı ona doğru bakıyor, oturduğu yerde eli ayağı ipine dolanmış küçük

bir oğlak gibi gelip kendisini kurtarmasını bekliyordu. (UBG/ABU, s. 233)

Dursun sazını ayarlarken oturduğu yerde titriyordu. (HOV./ABU, s. 34)

“Hadi Emin, kalk, gidiyoruz? demeden oturduğu yerden kalkamaz,

söylenen sözü bir iki kez yineletmeden duyamaz anlayamaz oldu. (D/ABU, s. 109)

Kuyunun az ötesinde, masanın başında çocuklarına kahvaltı ettiren kadın

oturduğu yerde hafif doğruldu. (A/ABU, s. 82)

Taşınalı bir ay geçmeden, oturduğu yerden caddeden geçen kimin

arabasıdır ayırabiliyordu Şükriye. (İ/ABU, s. 19)

Suna, oturduğu yerde yer değiştirdi. (BİÇ/ABU, s. 105)

Kadın tek başına kalınca kaybolmuşa dönmüş, oturduğu yerde ufalmış,

büzülmüş, masanın üstünde duran çay bardağına bile uzanamaz olmuştu.

(UBG/ABU, s. 191)

Kız, el çırptı, zıpladı oturduğu yerde sevincinden. (KK/ABU, s. 143)

Adaları, körfezin karşı kıyılarını, İzmir’e gelen giden vapurları

oturduğumuz yerden baktıkça hep görürüz. (BİÇ/ABU, s. 102)

Bir akşam akranlarını yanına alıp, evlerine dönen ana kızın ardından

oturdukları sokağa daldı; evlerini önünden geçti. (AKM/ABU, s. 152)

Kenan, her gece karanlık kıvamını bulunca kalkardı oturduğu kahveden.

(AB/ABU, s. 246)

Havayı yumuşatmak için oturduğum yerden doğruldum, ihtiyara cigara

vermek istedim. (HOR./ABU, s. 98)

Oturdukları yerde dikleşiyorlar, esrikleşiyorlar, iri kuvvetli elleri

havalanıyor, yanında oturan dostun dizine, sırtına iniyordu. (A/ABU, s. 86)

Veli’yle kavgası, tabancasını çekmesi, köyde kimlerin evinde saklandığı,

candarmalar saklandığı evlere girdikçe avludan avluya nasıl kaçırıldığı her ağızda

biraz daha şişirilerek anlatıldı. (ÇDS/ABU, s. 61)

Page 149: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

130

Düştükleri yere ıslak bir görünüş veren gölgeler, gün ışıkları ile kuruyormuş

gibi, kısalır küçülürken, saklandığı köşede üstünün başının tozunu toprağını arıttı.

(UBG/ABU, s. 226)

Sevdiği kızlar evlenmişler, bağlandığı bir kadın daha o buralara gelmeden

kocasına dönmüştü. (V/ABU, s. 43)

Firdevs okşardı sevdiği delikanlının saçlarını. (AB/ABU, s. 241)

Şaştıkları şey, ikisinin yüzlerinin türküler, oyunlar kadar benzemesiydi

birbirine. (HOV./ABU, s. 39)

Keçi, sabırsızlandı, meledi, üç ayağı üstünde sekerek isteksiz isteksiz

yaklaşan Fahriye’ye doğru atıldı; takıldığı ipten ayağını kurtaramayarak yine

meledi. (A/ABU, s. 80)

Takıldığı yerden kurtulmuş akıyordu küçük çöp. (UBG/ABU, s. 194)

Pencereye çıkacak olursa, gelen geçenlere, taşıdıkları yolculara aldırmadan

açık açık el sallıyorlardı. (İ/ABU, s. 20)

Bayrama, uğradığı haksızlığa karşın, kadını, çocuklarını kendi yanında

duymak rahatlattı Fahriye’nin adımlarını. (A/ABU, s. 82)

Uzandığı yerde, ayaklarının ucundan dereye varan bir keçi yolu dereyi

geçiyor, derenin karşı yakasında yer yer pırnallık bir bayıra tırmanıp gidiyordu.

(Y/ABU, s. 25)

Fahriye, gözleri yaşlı, yüzü uzak göklere çevrili, uzandığı yerde inliye

inliye kaldı. (A/ABU, s. 90)

Onu da duymuştum, ama benim bildiğim üçlemediği günler hasta olurmuş.

(HAN./ABU, s. 188)

Yattığı yerde kımıltısız kalıyordu kalkıp çardaktan çıkacağı saate kadar.

(AB/ABU, s. 245/249)

Vasfiye sevinçle yattığı yerde sıçradı, dirseği üstünde ona döndü. (V/ABU,

s. 49)

Kızları bitişik odada uyurken aşağıya inmek, avluyu geçmek, Vehbi’nin

yanına gitmek için yattığı yerde güç tutuyordu kendini. (HG/ABU, s. 164)

Bir bıçak etlerini dilim dilim doğruyor, göğsü bir cenderenin kolları arasında

ezim ezim eziliyordu yattığı yerde. (A/ABU, s. 87)

Işık, bağ yapraklarını aşarak yattığı yere uzandı, yine çardağın içinde

kısıldı. (A/ABU, s. 88)

Page 150: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

131

Yattığı yerde sağa sola döne döne bir süre topukları, yumruklarıyla

yumuşak toprağı dövdü durdu. (A/ABU, s. 89)

Her gece, yattığı yerden gözleri açık, aradığı dallar yapraklar arasından,

tarlalarına inen kuru taş merdivenleri gözleyip, gecenin bütün seslerine kulak

vererek Kenan’ın gelişini bekledi yatağında. (AB/ABU, s. 240)

Her zamanki yalnızlığı, sessizliği ile düşünür dururdu yattığı yerde.

(AB/ABU, s. 246)

Hamza, yattıkları odanın pencere kepenkleri çekerken, karşıda kahvecinin,

kahvenin önündeki iskemleleri içeri aldığını gördü. (ÇDS/ABU, s. 68)

1. 3. 1. 1. 2. Hareket Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Bu bölümde -DIk/-DUk sıfat-fiil grupları, incelediğimiz 29 örneğin 13’ünde

bir yerde yapılan hareket, 5’inde nesne üzerinde yapılan hareket, 3’ünde bir yere

doğru yapılan hareket, 2’sinde kişilerle yapılan hareket, 2’sinde hareketin yapıldığı

zaman, 1’inde hareket edilen yön, 1’inde kişilerin bir zaman dilimi içerisindeki

hareketi, 1’inde insan dışındaki bir varlığa yönelen hareket, 1’inde ise nesneyle

yapılan hareket anlamlarıyla ismin önünde bulunmuştur.

-DIk/-DUk sıfat-fiil eki, ele alınan örneklerin hepsinde iyelik ekleriyle

kullanılmıştır. -DIk/-DUk, bu 29 örneğin 18’inde 3. tekil kişi, 9’unda 3. çoğul kişi,

1’inde 1. çoğul kişi, 1’inde de 1. tekil kişi iyelik ekini üstüne almıştır.

Avuçladığı gazelleri fırlattı yana attı. (A/ABU, s. 89)

Bastığı yere daha dik basıyordu yürürken. (SA/ABU, s. 14)

Halim’in geldiği günler, evin içinde, kapının önünde uçar gibi dolanıyor;

bastığı yere, dokunduğu eşyaya, gözgöze geldiği herkese, adımları, elleri,

bakışlarıyla sesleniyor, açıklıyordu sanki. (HGe./ABU, s. 176)

Ertesi gün, yanaşmayı çalıştığı tarladan aldı, yakasından kavrayıp köy

kahvesine kadar sürükledi. (D/ABU, s. 117)

Çocukluğundan beri çalıştığı yerlerde, dondurma götürdüğü, limonata

götürdüğü mermer masalarda, sevdikleri erkeğin karşısında, küçük kuşlar gibi

Page 151: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

132

titreyerek gözyaşı döken, sayısız genç kızlar, kadınlar görmüştü. (UBG/ABU, s.

234/235)

Zeynel, demetlediği urganı semerin arka kaşı üstündeki çengele astı.

(A/ABU, s. 85)

Halim’in geldiği günler, evin içinde, kapının önünde uçar gibi dolanıyor;

bastığı yere, dokunduğu eşyaya, gözgöze geldiği herkese, adımları, elleri,

bakışlarıyla sesleniyor, açıklıyordu sanki. (HGe./ABU, s. 176)

Dursun Ali, doldurduğu bardağı yarıladı, ayakta hafif sendeledi,

Beyşehirli’ye hiçbir şey demeden uzandı Zeynep’in yanına. (HOV./ABU, s. 34)

Hanife düştüğü yerden feneri kaptı. (ÇDS/ABU, s. 73)

Geçtikleri toprakların kırmızı oluşu şaşırttı çocuğu. (GÖ/ABU, s. 137)

Geçtikleri yerde, bir hayranlık, bir sevinç çizgisi kalırdı sanki arkalarında.

(HG/ABU, s. 160)

Geçtikleri yol, insansız uzanıyordu iki yanlarında. (TK/ABU, s. 129)

Geldiğimiz yoldan motora dönerken Recep Kaptan bana takıldı.

(HOR./ABU, s. 99)

Çocuk, sağ eliyle şoföre geldikleri yolu gösterdi, daha çok ağlamaya

başladı. (TK/ABU, s. 130)

Avlu kapısından çıktığından sonra geldikleri yöne doğru yürüdü.

(UBG/ABU, s. 221)

Şoför, getirdiği gençlere dönerek tamamladı sözünü. (HOV./ABU, s. 38)

Az sonra, gene o elindeki bembeyaz taşları içinde kıskaca, makasa benzer

öte beriyle girdiği odadan doktorun yanına dönüyordu. (İ/ABU, s. 23)

Nereye baktığı belirsiz bakışlarla, her zaman yalnızdı, tek başına otururdu

gittiği kahvede. (AB/ABU, s. 247)

Selman hâlâ dönmemişti gittiği yerden. (UBG/ABU, s. 209)

Akşam olmadan, ikisinin gene o hızlı yürüyüşle, gittikleri yoldan evlerine

geri döndükleri görülürdü. (AKM/ABU, s. 151)

“Kenan’la Firdevs kaçtıkları zaman benim bağımda kalmışlardı.” dedi.

(AB/ABU, s. 244)

Konuştuğum köylülerden biri sözümün pek üstünde: “Onlar sözlü” diye

karşılık verdi. (KKD./ABU, s. 92)

Page 152: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

133

Arada bir sıcak göklerden bir leylek geçiyor; sığırcıklar kuyruk sallayanlar,

ötüşmeden su içmek için, boş yere kuru derenin çakıllarına konup havalanıyorlar;

bazı bazı tepelerde bir atmaca kanatlarını gererek süzülüyor, sonra birden,

nişanladığı avının üstüne hızla inişe geçiyordu.(Y/ABU, s. 25)

Havva pişirdiği kahveyi, odadaki sininin üstüne bıraktı, kaynının eline

vermedi. (D/ABU, s. 115)

Soyduğu portakalı ikiye böldü. (UBG/ABU, s. 213)

Sırtından, soyunduğu yere doğru itti Selman’ı. (UBG/ABU, s. 220)

Bir gece uyandığı sırada karısı yoktu yanında. (SA/ABU, s. 15)

Kahvede boş sandalyelerden birini ayağının, birini ayağının altına çekiyor,

çevresini saranların ısmarladıkları çayları kahveleri, uzattıkları cigaraları geri

çevirmiyordu. (ÇDS/ABU, s. 62)

Kocasından ise yaklaştıkları sırada ne beklediğini, ne istediğini

bilemiyordu. (UBG/ABU, s. 205)

1. 3. 1. 1. 3. Duyuları Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Bu başlık altında 6 örnek tamlama inceledik. Bu örneklerin 3’ünde işitme

duyusuna, 3’ünde ise görme duyusuna yönelik bir anlam bulunmaktadır. –DIk/-

DUk sıfat-fiil eki, ele alınan 6 örneğin 5’inde 3. tekil kişi, 1’inde ise 3. çoğul kişi

iyelik ekini üstüne almıştır.

Duyduğu sese şöyle bir kulak veriyor, kimin arabası, kimin taksisi ya da

hangi bineklidir diye onaylıyor, pencereye atılıyor, doğru bilmişse sevinçten

uçuyordu. (İ/ABU, s. 20)

Gene inandırıcı değildi duyduğu ses. (UBG/ABU, s. 219)

Duyduğu sesleri neye yoracağını kestirmeye çalışırken avucundaki kibrit

söndü. (ÇDS/ABU, s. 71)

Ürkmüştü gördüğü güzellikten. (AB/ABU, s. 243)

Telgraf tellerindeki kuşlar gibi, kahvelerindeki sandalyelerinde pinekleyen

erkekler, ana kızın gidiş dönüşlerini, göründükleri yerden gözden yitinceye kadar

izlerlerdi her geçişlerinde. (AKM/ABU, s. 151)

Page 153: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

134

Beyşehirli “İçelim” dedi, dinlediği sazın, seyrettiği oyunun etkisinden

sıyrılamadan. (HOV./ABU, s. 34)

1. 3. 1. 1. 4. Yeterlik Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Burada ele alınan tek örnekte -DIk/-DUk sıfat-fiili, önüne geldiği isme bir

eylemin yapılabilme yeterliliğinin olduğu zaman anlamı katmıştır. İncelediğimiz tek

örnekte –DIk/-DUk, 1. tekil kişi iyelik ekiyle kullanılmıştır.

Gelebildiğim geceler eve gelirim, gelemezsem, arabada yatar kalkarım.

(HGe./ABU, s. 173)

1. 3. 1. 1. 5. Beğeni Bildiren -DIk/-DUk Sıfat-fiili + İsim Burada incelediğimiz tek örnekte -DIk/-DUk sıfat-fiili isme, beğenilen, hoşa

giden bir durum anlamı vermiştir. Bu sıfat-fiil eki, ele alınan tek örnekte 3. tekil kişi

iyelik ekiyle kullanılmıştır.

Sonra, az önceki oyunlarının doyamadığı tadıyla: “Hadi, gene oynayalım”

diye sarıldı kıza. (GÇ/ABU, s. 128)

1. 3. 1. 2. –An Sıfat-fiili + İsim

-An sıfat-fiiliyle kurulmuş 61 tane sıfat tamlaması örneği tespit ettik.

İncelemiş olduğumuz örneklerin tamamında -An sıfat-fiil ekinin herhangi bir ek

olmaksızın isimlerin önüne doğrudan ve niteleme işleviyle geldiği görülmektedir.

1. 3. 1. 2. 1. Durum Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim

-An sıfat-fiilini alarak sıfatımsı göreviyle ismi niteleyen bu sıfat unsuruyla

33 tane tamlama kurulmuştur. Bu tamlamaların 9 tanesi hareket şeklinin, 8 tanesi

bedenin belli bölümünün, 5 tanesi zamanın, 4 tanesi nesnenin, 2 tanesi söyleyiş

şeklinin, 2 tanesi duyguların, 2 tanesi kişilerin, 1 tanesi yerin durumunu

bildirmektedir.

Page 154: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

135

Bilinen saatlerde, dükkânın kapısında o tersine dönük sandalye

görülüyordu. (HG/ABU, s. 162)

Boşalan heybesini omzuna attı, şoseye indi, oğlunu falan aramadan gelen

otobüse bindi, gitti. (BİÇ/ABU, s.105)

Davul zurna gürültüleri, çağrılan türküler arasında, dalgalanan bayrağın

ardından uykuda dolaşır gibi yürüdü gitti. (D/ABU, s. 114)

Çakmaklanan gözlerinden bütün dünya ile kavgaya hazır olduğu belliydi.

(UBG/ABU, s. 229)

Son tütün yapraklarını kırdıkları, ertesi gün tarlada karısının yapacak bir işi

kalmadığı o akşam, çıplaklaşan tarlalarından çardağa dönerlerken, karısı ile

konuşmak gereği duydu. (AB/ABU, s. 248)

Hemen ardından derinleşen solumalarından uyuduğunu anlardı karısının.

(AB/ABU, s. 246)

İstediklerini alınca, sabahtan beri saatler ilerledikçe üzüntüden kararan yüzü,

dumanlanan bakışlarıyla yine çardağına döndü. (A/ABU, s. 84)

Kadın, otobüsün penceresinden eğlenen bakışlarla izliyordu. (UBG/ABU,

s. 204)

Ege’de geçen yıllarımı, kalan sevgilerimi hep bu türlü havalarda anlaşılır.

(ANH/ABU, s. 119)

Hayri Şen’in gülen bakışları hanımı yazıhanenin camlı kapısının bir

ucundan karşılayıp öbür ucundan uğurladı. (HAN./ABU, s. 187)

Gülen gözlerle bakıyordu çocuğa. (GA/ABU, s. 140)

Hafifleyen karanlıkta avlunun, damın duvarlarını seçebiliyordu.

(UBG/ABU, s. 225)

O küçük kıyı kentinde akşam oldu mu işleyen saatler dururdu sanki. (ABU,

s. 7)

Avluda ayak seslerini, aşağıda kapının yavaşça açıldığını, kaçınan adımlar

altında merdivenlerin gıcırtısını, kızının odasına girdiğini hep duydu. (HG/ABU, s.

165)

Ege’de geçen yıllarım, kalan sevgilerim hep bu türlü havalarda anlaşılır.

(ANH/ABU, s. 119)

Kerim ağabey, kadına kalan kekliklerin yarısını verdi. (GA/ABU, s. 140)

Page 155: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

136

Tütün kırmaya çıkar, kırılan tütünleri küfelere çardağa çeker, işi bitince

zeytinin dibinde sessiz sessiz oturarak akşam sofrasının hazır olmasını beklerdi.

(AB/ABU, s. 245)

Yattığı yerde, nemlenen bakışlarıyla uğurluyordu. (AB/ABU, s. 248)

Sıkılan dişleri arasından fısıldadı: “Selman!” (UBG/ABU, s. 207)

Sızlayan kollarıyla kucakladı. (A/ABU, s. 79)

Kadının soran bakışları pencere ile Selman arasında bir koşu gitti geldi.

(UBG/ABU, s. 220)

Başkaları: “Hadi Emin, kalk, gidiyoruz.” demeden oturduğu yerden

kalkmaz, söylenen sözü bir iki kez yineletmeden duyamaz anlayamaz oldu.

(D/ABU, s. 109)

Ardından taşan duygularını şiirle açıkladı. (HAN./ABU, s. 186)

Dördü de, uyuyan çifte baktılar bir süre. (HOV./ABU, s. 35)

Uzaklaştıran bakışlarla İsmail’e baktı. (ANH/ABU, s. 120)

Üşüyen ellerinin kemiklerinin güneşte ısındığını duyarak çayını

yudumlamaya başladı. (UBG/ABU, s. 226)

Ağacın soğuk, yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının aldığını

ansıyacak, yorganın altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen sırtı boş

yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Cemile bu kez, yaklaşan bakışlarla bana döndü. (ANH/ABU, s. 120)

Yaklaşan geceleri eski sabırsızlığıyla beklemiyordu artık. (SA/ABU, s. 14)

Dokuz boğumlu bir akrebin, yanan elinin altından, ayakları arasına doğru

kaçtığını gördü. (A/ABU, s. 89)

Yanan kolunu kavradı, olduğu yere döndü, inledi, dayanamadı, bağıra

çağıra sırt üstü kendini yere attı. (A/ABU, s. 89)

Dipte küçük bir pencere, pencerenin önünde küçük bir masa ile duvar

arasında, üzerinde yataklar dürülü, geniş bir ranza göründü yanan lâmbanın

ışığında. (HOV./ABU, s. 33)

O gülüyordu: “Var sırası, diyordu, yapan erkek her yerde yapar.

(HGe./ABU, s. 176)

Page 156: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

137

1. 3. 1. 2. 2. Hareket Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim -An sıfat-fiili, bu başlıkta yer alan 19 örnek tamlamanın 7’sinde nesnelerin,

5’inde kişilerin, 2’sinde bedenin belli bölümünün, 1’inde havanın hareketinin,

1’inde sinema makinesiyle gösterilen eserin, 1’inde canlı varlığın, 1’inde canlı

varlığın bir bölümünün, 1’inde ise yağmurun hareketini bildirmiştir.

Aralanan kapıdan içeriye kayarken ılık bir el, bileğine yakın, elinden tuttu.

(V/ABU, s. 47)

Aralanan kapıdan ucuz şarap kokusu yayılıp kaldı odada. (UBG/ABU, s.

215)

Davul zurna gürültüleri, çağrılan türküler arasında, dalgalanan bayrağın

ardından uykuda dolaşır gibi yürüdü gitti. (D/ABU, s. 114)

Gelin, dönen halay ortasında, yakınlarının yardımıyla beygirden indi.

(A/ABU, s. 87)

Tam Kenan’la sarıldıkları sırada, işaret parmağının tetiğin üstüne geri

çekilişi, düşen horozlar… (AB/ABU, s. 239)

Yaprak kımıldasa oynamak gelir içinden, esen rüzgâra ayak uydurur…

(H/ABU, s. 38)

Gelen ebe kanı durduramamıştı. (AB/ABU, s. 241)

En güzeli en genciydi gelen kadınların! (ABU, s. 22)

Boşalan heybesini omzuna attı, şoseye indi, oğlunu falan aramadan gelen

otobüse bindi, gitti. (BİÇ/ABU, s. 105)

Gelen yamaklar en çok altı ay hadi hadi bir yıl kalıyorlardı yanında.

(HG/ABU, s. 158)

Gösterilen film iyi mi kötü mü diye düşünmeden kentin tek sinemasına

giderler, filmden çok sinemaya gelen kadınlar kızlarla ilgilenirler. (ABU, s. 7)

Fuarın kalabalığını anlattı, havuzları, dönme dolapları, havalanan uçakları

anlattı. (BİÇ/ABU, s. 107)

Gürültü etmeden yaklaştı kımıldanan mısırlara doğru. (MK/ABU, s. 57)

Ta ki o binlerce aç balık, açılıp kapanan ağızları, kıvrılan kuyruklarıyla

sokulsunlardı Selman’a. (UBG/ABU, s. 194)

Hoca titreyen elini koynuna attı. (MK/ABU, s. 58)

Page 157: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

138

Uzaklaşan kaptıkaçtının arkasından bakanlar, hanımın renkleri, yumuşak

bakışları, herkesle barışık gülümsemesiyle alandan kasaba sokaklarından

koptuğunu, eksildiğini duydular. (HAN./ABU, s. 190)

Uzaklaşan Selman’ın arkasından bile bakmak gelmedi içinden.

(UBG/ABU, s. 229)

Toprak yağan yağmuru hemen çekmiş bir hoş kokuyordu. (ANH/ABU, s.

119)

Gittikçe daha yakından duyduğunu sanıyordu yaklaşan adımları.

(ABU/ABU, s. 238)

1. 3. 1. 2. 3. Oluş Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim Bu bölümde incelenen 5 örnekteki sıfat unsuru, önüne geldiği isimlere

kendiliğinden olan, ortaya çıkan anlamını kazandırmıştır.

Sokağın boş arsasını gürültümüzle doldurur, açan güneşin altında, yüzümüz

gözümüz kızarıncaya kadar, koşar, koşar, evlerde geçen boz rengi saatlerin acısını

kusar çiğnerdik sanki ayaklarımızın altında. (ANH/ABU, s.119)

Ağaran günle, yaprakların yeşilini, cevizin ak gövdesi ile bağ kütüklerinin

karasını seçebildikleri saate kadar seviştiler. (ÇDS/ABU, s. 66)

Aylı geceler, büyüyen ayla birlikte daha uzardı uykusuzlukları! (ABU, s. 7)

İlk bakışta, kalın taş duvarları, kararan kiremitleri, boyasız tahta pancurlu

ufak pencereleriyle sokağın öbür evlerinden ayrılmaz o da. (HGe./ABU, s. 171)

Zülfiye’nin allıkları akmış, yüzünün kırışıklıkları ortaya çıkmış, Bayram’ın

kırlaşan sakalları uzamıştı. (A/ABU, s. 88)

1. 3. 1. 2. 4. Duyuları Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim İncelediğimiz bu iki örnek tamlamada sıfat unsuru olan sıfatımsılar, önüne

geldikleri isme işitme duyusuyla ilgili bir anlam ayırtısı katmıştır.

Zekeriya Usta, çalan telefonu açtı. (UBG/ABU, s. 229)

Çalınan kapıyı yüreği hızla çarparak açtı. (HG/ABU, s. 163)

Page 158: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

139

1. 3. 1. 2. 5. Fazlalık Bildiren –An Sıfat-fiili + İsim

Bu başlıkta ele aldığımız 2 örnek tamlamadaki sıfat unsuru, belli bir

durumun fazlalığı anlamını bildirmektedir.

O durgunlaştıkça karısının akşamlara doğru artan sevinci, bakışlarının

artan ışıltısı söndü; sesi, sözleri, hırçınlaştı, sertleşti. (SA/ABU, s. 14)

Çoklukla ikinci sigarasını yarılamadan çardaktan çıkar, artan sabırsızlığını

saklayamadan, “yatağın hazır” diyerek dikilirdi önünde. (AB/ABU, s. 245)

1. 3. 1. 3. –AcAk Sıfat-fiili + İsim Metnimizde -AcAk sıfat-fiil eki alarak sıfatımsı olmuş 15 tane sıfat

tamlaması örneği bulunmaktadır. Bu örneklerin tamamında da –AcAk sıfat-fiili,

önünde bulunduğu isimlere durum anlamı katmıştır.

İncelemiş olduğumuz 15 örneğin 9’unda –AcAk sıfat-fiil eki, üstüne

herhangi bir ek almadan kullanılırken, 6’sında ise üstüne iyelik ekleri getirilerek

kullanılmıştır. –AcAk sıfat-fiil ekinin üstüne gelen iyelik ekleri, 6 örneğin 3

tanesinde 3. tekil kişi, 2 tanesinde 3. çoğul kişi, 1 tanesinde de 1. tekil kişidir.

Bineceği otobüsün gideceği kahvenin yerini bir kez daha tanımlattı

hemşerisine. (HOV./ABU, s. 31)

Etlerinde ne zamandır duymadığı bir koşuşma ile buluşacakları saatten

sonrasını yapıyordu şimdiden. (UBG/ABU, s. 205)

Dertleşecek zamanı yoktu ki Fahriye’nin! (A/ABU, s. 81)

Evleneceğim erkeğin eline bakmayacağım. (HG/ABU, s. 168)

Gelecek yıl demek bitiyor ortaokul? (GA/ABU, s. 138)

Bu yıl değilse gelecek yıl bulacaksınız cezanızı! (MK/ABU, s. 56)

Bineceği otobüsün gideceği kahvenin yerini bir kez daha tanımlattı

hemşerisine. (HOV./ABU, s. 31)

Dördüncü gün, körfezin alt kıyılarında ekmeğimiz, içecek suyumuz tükendi.

(HOR./ABU, s. 95)

İnanılacak şey değil, diye düşündü hayran hayran. (AB/ABU, s. 242)

Page 159: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

140

Kaçacak delik arar! (AK./ABU, s. 136)

Konuşacak sözleri hemen tükeniverdi. (KK/ABU, s. 145)

Söyleyecek yalanı yoktu. (UBG/ABU, s. 208)

Vereceği karşılığın önlenemeyeceği bir yoldan, gecikmeden, Firdevs’in

kulağına gideceğini seziyor; ölçüsüz, sert sözler ederek Firdevs’i karşısına almak

istemiyordu. (AB/ABU, s. 244)

Verecek karşılık bulamadı. (V/ABU, s. 52)

İkisinin de bir gün, hatta bir saat beraber olabilmek için yapamayacakları

delilik yoktu. (D/ABU, s. 113)

1. 3. 1. 4. –mIş/-mUş Sıfat-fiili + İsim -mIş/-mUş sıfat-fiilini alarak ismin önünde sıfatımsı görevi üstlenen toplam

6 tane örnek cümle inceledik. -mIş/-mUş sıfat-fiilini alarak sıfatımsı görevi üstlenen

sözcüklerin 6 tanesi de önüne geldikleri isme durum anlamı katmıştır.

İri göğüsleri, gelişmiş kalçaları yuvarlak kalçaları yuvarlak çizgilerle

kabartırdı yeldirmesini. (AKM/ABU, s. 151)

Sıkılmış yumrukları ile her yanı sarsıla sarsıla kenetlenmiş dişleri

arasından: “Kovacaksın o iti!” dedi kocasına. (HG/ABU, s. 166)

Sıkılmış yumrukları ile her yanı sarsıla sarsıla kenetlenmiş dişleri

arasından: “Kovacaksın o iti!” dedi kocasına. (HG/ABU, s. 166)

Kadın ürkmüş gözleriyle Selman’a baktı. (UBG/ABU, s. 217)

İki kardeş ürkmüş yüzleriyle Nuri’ye döndüler. (A/ABU, s. 89)

Yıkanmış tepsileri istiyordu. (HG/ABU, s. 162)

1. 3. 1. 5. –Ar Sıfat-fiili + İsim Bu başlık altında geniş zamanda süregelen bir durum anlatan 2 tane örnek

cümle inceledik.

“Bir gün olsun hatırımı sormadan beni sormadan beni sokaktan geçirmez…”

karısına ise Belkıs’ın güler yüzünü ansımak bir hafiflik verir. (HGe./ABU, s. 172)

Page 160: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

141

Kadın kızının kusurlarını, ürkekliğini kapatmak için elimden geldiği kadar

tatlı dil, güler yüzle hoş tutmaya çalışıyordu Cemal’i. (AKM/ABU, s. 152)

1. 3. 2. Aitlik Eki + İsim 1. 3. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik eki + İsim

“+ki” ekinin bulunma anlamı içerdiği örneklerin 12’sinde mekânların bir

yerde bulunması, 11’inde nesnelerin bir yerde bulunması, 8’inde canlı varlıkların

bir mekân içinde bulunması, 4’ünde nesnelerin belli bir yönde bulunması, 2’sinde

belli bir durum içinde bulunma, 2’sinde bedenin belli bölümlerinin belli bir yerde

bulunması, 2’sinde ise bir kişinin yanında bulunma ifadesinin yer aldığı toplam 41

örnek bulunmaktadır.

İncelediğimiz 41 örneğin 39 tanesinde +ki eki, ismin üstüne +DA+ki

şeklinde, 2 örnekteyse doğrudan gelmiştir.

Ahırdaki beygir arada bir kımıldıyor, tıksırıyordu. (UBG/ABU, s. 225)

Kocaların kimi balıkta, kimi aşağıdaki kahvelerde kâğıt oynuyor.

(BİÇ/ABU, s. 103)

Avludaki odunları yarmaya geldiğini söylüyordu. (D/ABU, s. 116)

Duyduğu sesleri neye yoracağını kestirmeye çalışırken avucundaki kibrit

söndü. (ÇDS/ABU, s. 71)

Kenan’ın bir arkadaşının bağdaki damında bir hafta kapalı kaldılar.

(AB/ABU, s. 239)

Bahçelerdeki kadınlar durup durup merakla bize bakıyordu. (HOR./ABU,

s. 96)

Yanında yataktan kalktığı sırada, göz göze geldiğinde bakışlarındaki

acımasızlığı kesin kararı gördü karısının. (AB/ABU, s. 248)

Ovada altı yedi kilometre kadar ilerledikten sonra genişletilmiş keçi

yolundan batıdaki dağa sapacaklar. (UBG/ABU, s. 195)

Kazancı arttıkça sıra sıra beşibiryerdelerle donattı karısının boynunu,

bileklerindeki bilezik dizisini her yıl biraz daha kalınlaştırdı. (SA/ABU, s. 14)

Bileklerindeki bileziklere takıldı gözleri. (UBG/ABU, s. 195)

Page 161: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

142

Duru bir yaşama sevinciyle, parkın ağaçları, öbür masaları, karşıda alanda

dolaşanlar, çevredeki yapılar arasında dolaşıp duruyorlardı. (UBG/ABU, s. 191)

Çevresindeki sessizliğe alışmış kendini dinliyordu şimdi. (UBG/ABU, s.

223)

Damındaki canlıları doğru dürüst doyuramazken, ölülerine mevlüt

okutamıyorlardı. (MK/ABU, s. 56)

İğneci dipteki odaya girerken yanında durdu. (İ/ABU, s. 23)

Gelişinin üstünden üç gün geçmeden, bütün kasabalılar Vehbi’nin

dükkândaki varlığının aralarında yaşadığının farkındaydılar. (HG/ABU, s. 162)

Çok kısa bir bakışla karısını süzer, konuşmadan, elindeki cigarasını

gösterir, biter bitmez kalkacağını anlatırdı kısa bir baş işaretiyle. (AB/ABU, s. 245)

Gerisindeki duvarda kocamandı gölgesi. (UBG/ABU, s. 218)

İki gün önce dayısının oğlu, Kerim ağabeyisi, ilçedeki evlerine uğramış, her

zamanki gibi elinde kitapla örüştü çocuğu. (GA/ABU, s. 137)

Kasabaya yerleştiklerinin beşinci yılı İstanbul’daki baba öldü. (HG/ABU,

s. 161)

Kahvelerdeki erkeklerin bakışlarını üstünde duydukça yürüyüşü bozulur,

sık sık kaldırım taşları arasındaki boşluklara bastığı yarım topuklu kunduraları eğrili

eğriliverirdi ayaklarında. (AKM/ABU, s. 151)

Karşıki gecekondunun kapısında genç bir kadın, duman gibi sıyrıldı.

(HOV./ABU, s. 33)

Karşıki odaya gitti. (UBG/ABU, s. 211)

Hamza, çaresiz, dükkânı bekliyor, Hanife üç çocuğuyla gününü tarlada tütün

kırıp dizmekle geçiriyor, gündüzleri pek seyrek köydeki eve uğrayabiliyordu.

(ÇDS/ABU, s. 63)

Masalardaki başlar yeniden çevriliyordu üstüne. (UBG/ABU, s. 227)

Havva pişirdiği kahveyi, odadaki sininin üstüne bıraktı, kaynının eline

vermedi. (D/ABU, s. 115)

İğnecinin öyle her gittiği yerde gördüğü cinsten değildi önündeki bacak.

(İ/ABU, s. 24)

Er, Akhisarlı’ydı, izinden Polatlı’daki birliğine dönüyordu. (AK./ABU, s.

133)

Page 162: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

143

Sonra kadını omzundan kavrayıp sağdaki odaya doğru döndürdü.

(UBG/ABU, s. 211)

Sokaktaki çocuklardan biriyle olsun kavga etmeden büyüdü. (HGe./ABU,

s. 172)

Adam, bu kez soldaki kapının kapısını açtı. (UBG/ABU, s. 211)

Hamza tarladaki çardağı söktürdü. (ÇDS/ABU, s. 68)

Bilenler bilir, büyük oğlu, Ali Şahin’i böyle kırda çardakta değil, Urla’daki

evinde karısıyla yatakta yakaladıydı. (BİÇ/ABU, s. 104)

Öfkeli öfkeli aranmaya çıktıkça, anası ya bağ kütükleri arasından ya da

yakındaki hendeklerin birinden doğrulup, gülümseyerek geri dönüyordu her kez.

(ÇDS/ABU, s. 68)

Yandaki odaya girdiler. (İ/ABU, s. 24)

Gözleri masaya düşecek kâğıtta yandaki sandalyeye getirip bir bardak çay

bırakmışlar gibi karşıladı onu. (HOV./SBU, s. 32)

Dilekçeci yanındaki kadının karısı olmadığını bile bile almıştı Selman’ı

evine. (UBG/ABU, s. 232)

Yanındaki kadın sıra alıp almadığını sordu. (İ/ABU, s. 23)

Yanındaki sandalyeye çöktü. (UBG/ABU, s. 192)

Selman yanındaki sandalyeye oturdu. (UBG/ABU, s. 228)

Karanlıkta, bomboş bağ yollarından ayakları yandaki taşlara çarpa çarpa,

Cemallerin bağına vardılar. (AKM/ABU, s. 155)

Merdivenlerin üst basamakları gölgeli, yukarıdaki odanın boşluğu karanlık

içindeydi. (V/ABU, s. 48)

1. 3. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Eki + İsim

Bu başlık altında 18 tane örnek cümle inceledik. İncelediğimiz 18 örneğin 9

tanesinde belli bir duruma aitlik, 8 tanesinde nesnelerin bir yere ait olması, 1

örnekte de bir mekâna aitlik anlamı bulunmaktadır. +ki aitlik eki, “geceki” ve

“şimdiki” örneklerinin dışında 16 örnekte +DA+ki şeklinde kullanılmıştır.

Kadın erkek köylüler sokaklardan çıktılar, karşı sokaklara geçtiler, geri

Page 163: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

144

döndüler, alandaki çeşmeden su aldılar, bakkaldan alışveriş ettiler. (KKD./ABU, s.

92)

Bekleyişindeki heyecanı gizlemeye çalışarak Şehnaz’ın yolu üstüne dikildi.

(Y/ABU, s. 26)

Bitişikteki eve üç çocuklu mal müdürü yerleşti. (HG/ABU, s. 161)

Zaman zaman çardaktaki fenerin ışığı büyüdü. (A/ABU, s. 88)

Hatice kadın, bir gün duvardaki fotoğrafların önünde durdu. (V/ABU, s.

43)

Selman, elindeki kesekâğıdını odadaki öbür iskemlenin üstüne bırakıp

yaklaştı. (UBG/ABU, s. 212)

Elindeki ipi tarlanın ortasına doğru savunurken, gözleri keçisinde

söylenmekten kendini alamadı. (A/ABU, s. 81)

Geceki ayrılışlarını ansıyarak bir kuşku düştü içine. (V/ABU, s. 50)

Konuşmalarından, yüz çizgilerinden, hareketlerindeki tutukluktan, acıma

dolu bakışlarından, açık açık görünüyordu bu üzüntüsü. (V/ABU, s. 44)

Bir gün, uzak bir gün, âşığının kabalığından, dayağından bıktığı bir gün,

kendisinin iyiliğini, koruyuculuğundaki sevecenliği anlayarak dönüp gri

gelebilirdi. (AB/ABU, s. 249)

Götürdüğü resimli dergilerdeki kadın duruşlarını, romanlardaki sözleri

şaşılacak çabuklukla kaptığını, kendine yakıştırdığını görüyordu Vasfiye’nin.

(V/ABU, s. 49/50)

Dışarıdakilere “Açamam” derken, “Açamam, çünkü evi yakar!” diyordu

sesindeki çaresizlikle. (UBG/ABU, s. 224)

Şehnaz sırtındaki yükün ağırlığıyla, söğüdün arkası üstüne yıkıldı kaldı.

(Y/ABU, s. 27)

Sokuluşundaki değişiklikle ne dediğini daha iyi anlıyordu şimdi Türkân’ın!

(ABU, s. 8)

Kısır çıkan ilk karısının ardından şimdiki karısı ile evlendiğinde kırkını

bulmuştu yaşı. (SA/ABU, s. 13)

Tarladaki işini, çifti, çapayı, tütün kırmayı yavaş yavaş yardımcıya,

gerektiği kadar gündelikçilere bıraktı. (SA/ABU, s. 14)

Tarlalarındaki işin üstesinden gelen oydu. (AB/ABU, s. 247)

Page 164: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

145

Karşısında görür gibi olduğu o soru dolu bakışlar, acılı dudak çizgileri,

kendi acısının onların yüzlerindeki yankısı olabilirdi ancak! (A/ABU, s. 82)

1. 3. 2. 3. Yaş Bildiren Aitlik Eki + İsim 1 örnek tespit ettiğimiz bu başlıkta yer alan sıfat tamlaması örneğinde “+ki”

eki, önüne geldiği isme belli bir yaşta, çağda olma anlamı katmıştır. Elde ettiğimiz

tek örnekte +ki aitlik eki, ismin üstüne +DA bulunma durum eki aracılığıyla

gelmiştir.

Korkulur on dokuzundaki kızlardan. (ANH/ABU, s. 122)

1. 4. Sıfatımsı + İsimlik 1. 4. 1. Sıfat-fiiller + İsimlik 1. 4. 1. 1. “-DIk/-DUk” Sıfat-fiili + İsimlik Metnimizde bu başlıkla ilgili 6 örnek tamlama tespit ettik. Sıfatımsıların

tamamı da önüne geldiği isim unsuruna durum anlamı katmıştır. -DIk/-DUk sıfat-

fiil eki, ele alınan 6 örneğin 4 tanesinde 3. tekil kişi, 1 tanesinde 3. çoğul kişi

iyelik ekini üstüne almıştır; 1 örnekteyse bu sıfat-fiil eki, -mA- olumsuzluk ekinin

üstüne doğrudan gelmiştir.

Her gece, yattığı yerden gözleri açık, araladığı dallar yapraklar arasından,

tarlalarına inen kuru taş merdivenleri gözleyip, gecenin bütün seslerine kulak

vererek Kenan’ın gelişini bekledi yatağında. (AB/ABU, s. 240)

Candarmalar, köyde bir hafta aramadık ev, samanlık, kuyu bırakmadılar,

yakınlarını sıkıştırdılar, Sefer’i bulamadılar. (ÇDS/ABU, s. 61)

Çok geçmeden baktığı dal aralarından, kuru taştan örülü iki basamaklı

merdivenden tarlalarına indiğini gördü Kenan’ın. (AB/ABU, s. 238)

Bilmediği kollar, eller, dudaklar, sarsın okşasın, dolaşsın istiyor, bir sızı,

bir özlem sarıyordu aynada gördüğü her yerini. (UBG/ABU, s. 206/207)

Sindikleri saçak altlarında, duvar kovuklarında büzülür, yağmuru, dertli,

karamsar geçirir küçük kuşlar. (ANH/ABU, s. 119)

Page 165: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

146

Uzandığı söğüdün gölgesi bile sıcaktı altında. (Y/ABU, s. 25)

1. 4. 1. 2. “–An” Sıfat-fiili + İsimlik Bu başlık incelenen örnek sayısı 6’dır. Sıfat tamlamasının sıfat unsuru olan

sıfatımsı, önünde bulunduğu isim unsurlarına durum ifadesi kazandırmıştır.

Aydınlanan damın içinde dolandı gözleri, karısının başörtüsünü,

yeldirmesini göremedi yerinde. (SA/ABU, s. 16)

Canlanan elleri kollarıyla bacaklarına çekti. (UBG/ABU, s. 219)

Elimde olmadan, gözlerim geçen kadınlara kızlara, yakın evlerin

pencerelerine kayıyordu sık sık. (KKD./ABU, s. 92)

Yeniden ışıkları yanan bakışlarını gerginleşen yüz çizgilerinde dolaştırarak,

yumuşatmaya çalıştı Selman’ı. (UBG/ABU, s. 193)

Kuruyan tütün kargıları ile uğraşırdı tek başına sergide. (AB/ABU, s.

245)

Hayırsız çıktığının, yaşlanan anasını babasını yüzüstü bıraktığının sözü

edilirdi. (UBG/ABU, s. 200)

1. 4. 1. 3. “–mIş/-mUş” Sıfat-fiili + İsimlik Bu başlık altında incelediğimiz tek tamlamada sıfatımsı, önüne geldiği isim

unsuruna durum anlamı kazandırmıştır.

Fahriye, kısılmış yüz çizgileriyle yaklaştı, “Hoş geldin!” dedi, ortağını

çardağın kapısına kadar götürdü. (A/ABU, s. 87)

1. 4. 2. Aitlik Eki + İsimlik 1. 4. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Eki + İsimlik Metnimizden bu bölümle ilgili 6 tane örnek tamlama tespit ettik. Aitlik eki

+ki, tespit ettiğimiz bu 6 örneğin 5’inde bağlandığı isim unsurlarına +DA bulunma

durumu eki vasıtasıyla, 1 örnekte ise doğrudan gelmiştir. +ki’nin önüne geldiği isim

unsurlarının tamamını belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. İncelediğimiz 6

Page 166: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

147

örneğin 2’sinde bir kuruluşun, 2’sinde nesnelerin, 1’inde meyve ağacının, 1’inde ise

dağların bulunduğu yer bildirilmiştir.

Sefer, gözlerini dikti, bir süre kendini süzdü süzdü, ağzındaki üzüm

çekirdeklerini sağ omuzu üstünden yere tükürdü. (ÇDS/ABU, s. 63)

Avlularındaki erik ağacının yeşilleri gülüyordu. (UBG/ABU, s. 206)

Sen nasıl geçtiğini anlamadan gün bu akşam da tepeyi aşar, karşıki

Karaburun dağlarına varır. (A/ABU, s. 81)

Önündeki şarap bardağını devirdi. (AKM/ABU, s. 154)

Belkıs, tahta pancurları kapalı, kulağı seste bekler, sokaktan geçenler geçer,

ayak sesleri kesilir, yakındaki elektrik fabrikasının gürültüsü durur, kasabanın

ışıkları sönerdi. (HGe./ABU, s. 175)

Yakınlarındaki elektrik fabrikasının motor gürültüsü kesildi. (UBG/ABU,

s. 214)

1. 4. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Eki + İsimlik Bu başlık altında ele aldığımız 2 örnekte +ki eki, +DA bulunma durumu eki

vasıtasıyla isimliğin önünde yer almıştır. İsimliği oluşturan unsurların ikisini de

belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. İncelediğimiz 2’i örnekten birinde

nesnenin, diğerinde ise bir hareket sonucunda oluşan durumun ait olduğu yer

anlamı bulunmaktadır.

Sefer, elindeki üzüm salkımını Hanife’ye doğru uzattı. (ÇDS/ABU, s. 64)

Sofadaki ayak sesleri oda kapısının önünde durduğu sırada, iki üç

parmaklık bir boşluk kalmıştı minderden duvara kadar. (UBG/ABU, s. 220)

1. 5. Sıfatlık + İsim 1. 5. 1. Sıfat-fiil Grubu + İsim 1. 5. 1. 1. –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim 1. 5. 1. 1. 1. Durum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlıkta “-An”lı sıfat gruplarının önüne geldiği isimlere durum anlamı

Page 167: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

148

kazandırdığı 149 tane sıfat tamlaması örneği inceledik. Bu örneklerin 55 tanesi

kişilerin, 18 tanesi nesnelerin, 12 tanesi belli bir davranış şeklinin, 11 tanesi yerin,

10 tanesi insan dışındaki canlı varlıkların, 9 tanesi duyuların, 8 tanesi bedenin bir

bölümünün, 6 tanesi duyguların, 5 tanesi zamanın, 4 tanesi kavramların, 3 tanesi

söyleyişin, 3 tanesi duruş biçiminin, 1 tanesi toplumsal baskının, 1 tanesi olgunun, 1

tanesi günün belli bir bölümünün, 1 tanesi kişilerin birbirleriyle olan ilgilerinin, 1

tanesi de sınırsız bir niteliğin durumunu nitelemiştir.

Adamın elinde alevi henüz büyüyen kibriti söndürdü. (ÇDS/ABU, s. 72)

O durgunlaştıkça karısının akşamlara doğru artan sevinci, bakışlarının

artan ışıltısı söndü; sesi, sözleri, hırçınlaştı, sertleşti. (SA/ABU, s. 14)

Akşamın yedisinden gece yarısına kadar o yatakta kendisini kollarına

alan erkeği arandı. (UBG/ABU, s. 219)

Gözleri, arada bir göz göze geldiklerinde gülen Zeynep’te umutlanıyordu

Beyşehirli. (HOV./ABU, s. 34)

Askerden yeni dönen Cemal nasıl olduğunu anlamadan, kahvelerde oturan

bütün erkeklerden daha yakın bir ilgiyle beklemeye başladı ana kızın geçişlerini.

(AKM/ABU, s. 152)

Aşağıda mutfaktan vuran ışık, sofaya çıkan merdivenleri hafif

aydınlatıyordu. (ÇDS/ABU, s. 68/69)

Aşkın gücüyle daha da ısınan kanı coşturuyordu elini kolunu. (D/ABU, s.

117)

Kenarında dikilmiş kalmış, ayakları dibinde serili duran yatağa

bakıyordu. (A/ABU, s. 79)

Aylardır ezilen yüreği ilk kez rahatladı, güldü Halil. (MK/ABU, s. 58)

Ayıp, utanma denen şeyi arama o çapkınlarda! (İ/ABU, s. 20)

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Ben başıma ne geleceği belli olmayan yerde tıkılıp kalmam. (UBG/ABU,

s. 219)

Page 168: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

149

Baş yastığının altından kabzasının ucu görünen tabancasına dokundu

parmak uçlarıyla. (HOV./ABU, s. 36)

Haftada bir, bazen iki, belli olmayan günlerde geliyordu artık eve.

(HGe./ABU, s. 176)

Bak, derim, gör de anla benim gibi karısının kıymetini bilen kim?

(BİÇ/ABU, s. 103)

Ön sol ayağı, bir bağ kütüğüne dolanan ipine takılmış, havada asılı

kalmıştı hayvan. (A/ABU, s. 80)

Susadığından değil, gerdek gecesinin birden uyanan özlemiyle uydurmuştu

bu bahaneyi. (ÇDS/ABU, S. 69)

Öğleyin bir tepenin eteğinde sıklaşan kavaklara doğru yaklaştılar.

(GA/ABU, s. 138)

Yaklaştı, kahve fincanını alırken, boş kalan eliyle kadının yine elini tuttu.

(ABU, s. 11)

Akhisarlı, bu duruma başkaldıran hareketlerle Hoca’ya döndü.

(AK./ABU, s. 134)

Bu ilk buluşmadan bu kadarını ummayan kaptan cesaretlendi.

(KK/ABU, s. 146)

Halil, bu kadar süredir içinde biriken öfkesini tutmaya çalıştı. (MK/ABU,

s. 59)

Bu türlü giyinen erkekler çarptıramazdı onun kalbini. (UBG/ABU, s. 201)

Büyük kızın boğazını tıkayan düğüm çözüldü. (HG/ABU, s. 169)

Çardağın kapısında tek başına kalan Fahriye, kimsenin gözüne

çarpmadan, ocağın yanına döndü. (A/ABU, s. 87)

Yukarıda zeytin dalları arasında belli belirsiz duyulan rüzgâr, çardağın

kuru yaprakları arasında büyüyen uğultular çıkarıyordu. (AB/ABU, s. 237)

Çok uzun, çok ağır geçen saatler sonra çardağın çul perdesi aralanır,

karısı, yürüyüşüne, davranışlarına yayılan bir rahatlama ile geri dönerek yatağına

girerdi. (AB/ABU, s. 246)

Vehbi’nin görünüşü, daha önce gelip geçen yamaklardan şaşırtıcı oldu

kasabalılar için. (HG/ABU, s. 162)

Page 169: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

150

Sabah evden çıkıp az önce döndüğüne göre, daha önce ortada sözü

olmayan mektup, evden ayrı kaldığı saatler içinde gelmiş demekti. (UBG/ABU, s.

199)

Daha sonra gelen günler genç bir avukat yetişti yardımlarına. (KK/ABU, s.

149)

Adam, mandalın dışarıya sarkan ipini çekerek kapıyı açtı. (UBG/ABU, s.

210)

Kerim ağabeyisinin durmadan yeri koklaya koklaya kendilerine

kılavuzluk eden zağarının ardına düştüler. (GA/ABU, s. 137)

Duvarın hemen dibindeki incirin yaprakları altına sığınan Selman,

bakışlarını dikmiş kendisini seyrediyordu. (UBG/ABU, s. 203)

Dükkânını gün doğmadan açıp, gece hâlâ bir paket cigara satarım diye,

kahveler kapandıktan sonra kapatan bakkallardan. (HOV./ABU, s. 31)

Düştükleri yere ıslak bir görünüş veren gölgeler, gün ışıkları ile

kuruyormuş gibi, kısalır küçülürken, saklandığı köşede üstünün başının tozunu

toprağını arıttı. (UBG/ABU, s. 225)

Ege’de geçen yıllarımı, kalan sevgilerimi hem bu türlü havalarla birlikte

anar, özlerim. (ANH/ABU, s. 119)

Elinden gelen yardımı esirgemeyeceğini söylüyordu arkalarından.

(HG/ABU, s. 169)

Bir ay sonra eski dostları olan avukat, boşanma kararını aldım. (KK/ABU,

s. 149)

Eşeğin yürüyüşüne kapılan gövdesi, hafif hafif sallanıyordu ileri ileri.

(SA/ABU, s. 13)

Dikişlerinin, romanlarının, gelecekle ilgili düşlerinin ortasında,

evdekilerden apayrı bir hayat yaşayan Melâhat, annesi ile ablası ile Vehbi

arasında geçenlerden habersizdi hâlâ. (HG/ABU, s. 167)

Evliliklerinin üçüncü ayından sonra üç beş günde bir, evine geldikçe

yatak yüzü gören Halim, eskisi gibi gün doğarken yola çıkmıyordu artık.

(HGe./ABU, s. 175)

Evliliğini sürdürmek zorunda kalan kadın sonra kocasının kusurunu bir

hastalık, hatta bir çeşit sakatlık olarak kabullendi. (HG/ABU, s. 160)

Page 170: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

151

Altlarında yaz boyu kuruyan, topaklanan ak topraklar ufalanır, ezilen kuru

otlardan yayılan kokuları duyardı. (AB/ABU, s. 241)

Ağacın soğuk, yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının aldığını

ansıyacak, yorganının altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen sırtı boş

yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Gençliğini güzelliğini koruyan kadın kırkına yaklaşıyordu. (HG/ABU, s.

161)

Geniş omuzlarına uyan ölçüleriyle, göğüslerinin, belinin, kalçalarının

çizgileri o soluk gömleğine, şalvarına bile canlılık katıyordu. (A/ABU, s. 83)

Geri kalan basamakları hızla indi. (ÇDS/ABU, s. 72)

Genç iğneci, geniş omuzları, sağlam oturuşu, gidonu sıkı sıkıya kavrayan

bilekleriyle caddenin kıvrımında kayboluyordu hemen. (İ/ABU, s. 21)

Gittikçe çaresiz kalan Hamza öfkeyle solumaya başladı. (ÇDS/ABU, s.

75)

Gittikçe dalgınlaşan Selman, kadının biraz ötesinde minderin kıyısına

ilişti. (UBG/ABU, s. 218)

Hendekleri ayağımın ucunda bir yaylandım mı atlardım, göğsüme varan

setleri elimi değdim mi bir sıçrayışta aşıverirdim! (P/ABU, s. 178)

Kadın, onun göğüslerine, kalçalarına dikilen bakışları önünde nedense

çıplakmış sandı kendini. (HG/ABU, s. 162)

Evlerin koyu karaltıları arasında, sokağın gökle birleşen boşluğuna daldı.

(UBG/ABU, s. 221)

Gözleri mutluluktan gülen Belkıs’ı gördüler. (HGe./ABU, S. 172)

Gün doğmasına yakın, kardeşleriyle tarlaya geldikleri zaman anasının

bir ya da iki sıra tütün kırabildiğini gören çocuk, kayıtsızlığından ötürü babasına

düşman kesildi, anasını kıskanmaya başladı. (ÇDS/ABU, s. 66)

Halil’in yola gelmediğini gören Hoca, Cuma vaızlarına uyarıyordu

köylüleri. (MK/ABU, s. 56)

Hanife’yi haklı bulan kalabalık, “Yaa!” diye mırıldandı. (ÇDS/ABU, s.

75)

Hanife, onun hapiste geçen günlerine üzüldüğünü açıklamak için fırsat

bildi bu sözleri. (ÇDS/ABU, s. 64)

Page 171: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

152

Yeni yamağa alışınca helvacının cinsel sapıklığı üstüne açılan

konuşmalar yavaş yavaş kapanır, yamak kasabadan ayrılıncaya kadar unutulmuş

gibi küllenirdi. (HG/ABU, s. 159)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla, köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

gene eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik kızlarla

ilgilenmeye başladı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Bol kara cübbesiyle, gerisinde kavuşturduğu ellerinden sarı kehribar

tespihini sarkıtarak yüzü asık, kaşları çatık, herkesi azarlayan bakışlarla dolaşıp

duruyordu Hoca. (MK/ABU, s. 56)

Son yıllarda, beş yaşından beri herkesin dilinde olan parasını edinmek

için, gün doğmadan başlayıp ortalık kararıncaya kadar çalışmakla geçen elli yıllık

bir yaşayışın yorgunluğu çöktü üstüne. (SA/ABU, s. 14)

Bir gece her nasılsa uyanmayan kocasının yanından kalktı. (HG/ABU, s.

165)

İçerde yatağımda yatan Halim! (HGe./ABU, s. 176)

Şükriye, yüreği ağzında, pencereye koşunca, İğneci’nin altında uysallaşan

motosikletin eğilip doğrularak kasıla kasıla kaldırımdan caddeye indiğini, caddeye

hızla ileri atıldığını görüyordu. (İ/ABU, s. 21)

Kadın, biraz kımıldadı, ikisinin dal gibi vücutlarını ancak alan yatakta

Dursun Ali’nin omzuna yerleştirdi başını, elini göğsünün üstüne bıraktı.

(HOV./ABU, s. 34)

İlk korkuları dağılan Hanife rahatladı. (ÇDS/ABU, s. 67)

Taşranın kadın erkek arasında her yakınlığı saklayan baskısı altında,

doktorun kızı ile nasıl ilerletebileceğini düşündürdü aşkını. (ABU, s. 9)

Zekeriya Usta, kahvede, masasında tek başına oturan karısını gördü.

(UBG/ABU, s. 233)

Bilirkişi ile sanık avukatı, kamyonun kasasına yerleştirilen iskemlelere

ilişmişler; tanık olarak dinlenilen, olay günü, yolda ölenle öldürenle karşılaşan,

yaşları an beşle on sekiz arasında beş oduncu çocuk, kasanın içinde ayaktaydılar.

(TK/ABU, s. 129)

Köyde nereye baksa kanama geçiren karısının, kanı çekilmiş dudakları,

solun yüzü karşısındaydı. (AB/ABU, s. 242)

Page 172: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

153

Kapılarının önünde, mavi arabanın başında toplanan çocukları bütün

tatlılığıyla dağıtıyordu. (HGe./ABU, s. 175)

Tütün dizerken karısını güldüren hikâyeler anlatırdı. (SA/ABU, s. 14)

Karısının öfkelenmesi ile kırılan cesaretini topladı. (ÇDS/ABU, s. 71)

Karısının yavaştan alıp yan gözle getirdiği kimseleri incelediğini gören

adam kızdı. (UBG/ABU, s. 211)

Kasabanın ana caddesi üzerinde çerçevesi açık maviye boyalı dükkânın

camlığı ardında helvacının yalnız çalıştığını gören kasabalılar, o meraklı, alaycı

yaradılışlarıyla gülerler, açık iç yüzünü bildikleri bir konuyu tazelerlerdi aralarında.

(HG/ABU, s. 159)

Kasılıp kalan parmakları arasından alıcıyı âdeta güçlükle düğmelerin

üstüne bıraktı. (UBG/ABU, s. 229)

Geçmişte tanıdığı kadınların, kızların kendisini çağıran bakışları canlandı.

(ABU, s. 8)

Kendisine yönelen bakışları çağrılar, sabırsızlıkla ışıldar; sesi yumuşar,

kadifeleşir, ne dese bir aşk fısıltısı gibi çıkardı dudaklarından. (SA/ABU, s. 14)

Köyde ne türlü olay olursa olsun kılı kıpırdamayan muhtar, bir el

hareketiyle hepsini susturdu, Hamza’yı karşısına aldı. (ÇDS/ABU, s. 77/78)

Kısık bir gaz lâmbasıyla aydınlanan odayı gördü. (V/ABU, s. 48)

Kocasından kalan bağı var, tarlası var, kilim dokur derlerdi. (V/ABU, s.

41)

Suna’nın kulaklarında kalan sesi, apaçık anlamıyla çınlar dururdu

beyninde. (ABU, s. 8)

Kuyunun az ötesinde masanın başında çocuklarına kahvaltı ettiren

kadın oturduğu yerde hafif doğruldu. (A/ABU, s. 82)

Manisa’dan beri sekiz saattir süren konuşmaları sonunda az çok

sayılırlardı artık. (AK./ABU, s. 133)

Musa’nın aklını başından alan sıcaklık uyuşturuverdi onun da elini

kolunu. (Y(ABU, s. 27)

Nemle birleşen alacakaranlık hızla koyulaşıyordu. (UBG/ABU, s. 193)

Kız cikletini çiğneye çiğneye, “Ne var?” diyen bakışlarla annesine döndü.

(KK/ABU, s. 143)

Kadının ne zamandır gülmeyen yüzü güldü. (D/ABU, s. 110)

Page 173: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

154

Döndü, ocağın rafı üstünde yanan lâmbayı ocağın içine indirdi,

soyunmaya başladı. (ÇDS/ABU, s. 68)

Odadan çıkmak isteyen Havva’nın ardında düştü. (D/ABU, s. 115)

Odasına dolan ayışığı, aşksızlığını, yalnızlığını ansıtır, bütün özlemlerini

uyarır, bütün anılarını karanlıktan aydınlığa çıkarırdı sanki. (ABU, s. 8)

O gün dizilen tütünleri yerleştirirdi kırmandallara. (AB/ABU, s. 245)

Kendi yaşayışı, yıllarca önce karaya oturmuş, yolundan şaşmış da olsa,

(henüz on dokuzunda,) o kötü evlenmeden yüzü gülmeyen kızının gidişi, yine

düzgün bir doğrultuya giremez miydi? (HG/ABU, s. 165)

Sergi yerine çıkan merdivenlerin başında, olanları duyan annesinin elinden

amonyak şişesini pamuğu kaptı geldi. (A/ABU, s. 89)

Bir akşam önce, onu sandalyesinde büzülmüş otururken gören garson,

öbür masalara çay kahve götürüp boş bardaklar fincanlarla ocağa dönerken,

yanından geçtikçe gözucuyla ona bakmadan edemiyor, ondaki bu değişikliğin

nedenlerini anlamaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s.226)

Dışarıya baktıkça, öğrenci, bölmelerinin soluk ışıklarını yansıtan pencerenin

camında, Akhisarlı’nın on sekizinde yaşamaktan usanan karısını görüyordu

şimdi. (AK./ABU, s. 136)

Bu kadarı da ya usandırır, umutsuzlandırır ya da onun gibi düş kurmayı

seven biriyse, belirsiz umutlarla avunmaya alıştırır taşrada yaşayan bir bekârı.

(V/ABU, s. 42)

Öfkesi daha da artan Hanife yılların tiksintisiyle boşaldı. (ÇDS/ABU, s.

70)

Karısının sesinde öncesi ile sonrası olan sözleri de duyuyordu bu sözlerin.

(AB/ABU, s. 248)

Hani yüzünün de öyle bir içe dokunan duruşu vardı ki sırasında, görsen,

her kadın günah işlemez sanırdın. (BİÇ/ABU, s. 107)

Karısı da olmasa, parmakların yapışan tütünün zehirinden başka ne

kalırdı yaşamında? (SA/ABU, s. 15)

Pırıltısı artan bakışlarını ayıramaz olmuştu Selman’dan. (UBG/ABU, s.

194)

Rengi sararan, uçan kız dudaklarını ısırdı. (HG/ABU, s. 166)

Page 174: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

155

Sabahtan akşama evinin, altı çocuğunun, kocasının işiyle uğraşıp duran

kadının gözleri, kime, ne yana baksa mutlulukla ışıldardı her zaman. (A/ABU, s.

82)

Yarı açık gözkapakları arasından bütün gördüğü, oraya buraya kaçışan

tavukların samanlığın karanlığı içinde parlayan gözleriydi. (UBG/ABU, s. 207)

Masayı sandıktan boşalan yere kaydırdı. (UBG/ABU, s. 220)

Senin gibi Müslüman, senin gibi dürüst adamın kadrini bilmeyen

karıya acıma. (UBG/ABU, s. 232)

Seni seven Vasfiye (V/ABU, s. 46)

Sevinci sönen bakışların Selman’ın girdiği sokağın ağzına dikip kafası

bomboş, Selman’ın geri dönüp görünmesini beklemeye başladı. (UBG/ABU, s.

193)

Kapadı gözlerini, sırtına batan çalıların acısını da duymaz oldu. (Y/ABU,

s. 27)

Sarılmalarından önce bıçağını kınından çeker, sırtüstü uzanan Firdevs’in

sol omzu ötesinde, en ufak bir kıpırtıda sağ eliyle hemen kavrayıp alacağı kadar

yakın bir yerde toprağa saplardı. (AB/ABU, s. 240)

Ayağa kalkınca sırtüstü yatan kocasına takılırdı bakışları. (AB/ABU, s.

238)

Kaplan eğiticisi, kırbacını sivri dişlerini göstererek homurdanan

kaplanların ayakları dibinde şaklattıkça, kız elleriyle yüzünü kapattı, kaptana

döndü, yardımına, korumasına ne kadar gereksinim olduğunu açık açık belli etti.

(KK/ABU, s. 144)

Bazen de sokaktan gelen sesini duyardı. (HGe./ABU, s. 176)

Suçlu bölümünde kılı kıpırdamadan oturan Sefer’i hayran hayran

seyrettiler. (ÇDS/ABU, s. 61)

Şu içerde yatan çocukların hatırı olamasa daha bir gün senin kahrını

çekemem, yüzünü görmeye katlanamam. (ÇDS/ABU, s. 70)

Tanıdıklarından, bir lokantada, vapurda, durakta karşılaştığı, uzun

uzun bakıştığı kızlara kadınlara kadar belleğinde kalan yüzleri bir bir

aydınlatırdı uykusuzluğunu uzatarak. (ABU, s. 9)

Tehlikeyi savuşturduğunu anlayan Hanife’nin kendine güveni daha da

arttı. (ÇDS/ABU, s. 73)

Page 175: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

156

Beyin, yahudinin konuşmaları havuza akan suyun sesine karışıyor, tepede

makiler arasında yayılan koyunların çıngırak sesleri duyuluyordu uzaktan.

(GÇ/ABU, s. 125)

Teyzelerinin yanında kalan nineleri hastaydı. (SA/ABU, s. 16)

Topraktan geçen sıcaklıkla kaynamaya başladığını duyuyordu her yanının.

(Y/ABU, s. 25)

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla duyar,

içinde bir eziklik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün sıkıntıları,

isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya. (ABU, s. 7)

Uykusu kaçan Beyşehirli, giderlerse daha yalnız kalacağını, daha da

sıkılacağını anlamış, dertleşmek istiyordu onlarla. (HOV./ABU, s. 37)

Üç aydır kadın ellerine değmeyen elleri titriyordu sevişmelerinin

başlangıcında. (ABU, s. 12)

Karısının üstüne çevrilen bakışları tiksinti ile, aşağılama ile doluydu.

(AB/ABU, s. 243)

Kocası, kahvedekilerin üstüne çevrilen bakışlarına hiç aldırmadan

yaklaşıyordu ona doğru. (UBG/ABU, s. 234)

Üstüne çevrilen bakışlarda hep kocasının kusurunu soran bir anlam var

sandı. (HG/ABU, s. 160)

İstediklerini alınca, sabahtan beri saatler ilerledikçe üzüntüden kararan

yüzü, dumanlanan bakışlarıyla yine çardağa döndü. (A/ABU, s. 84)

Vasfiye ile olan ilişkisini kimseye açmamıştı. (V/ABU, s. 50)

Vehbi’nin odasından gelen sesleri daha açık duyduğunu sandı. (HG/ABU,

s. 165)

Yağmur yağarken kararan evlerimizde patlardık sıkıntıdan. (ANH/ABU,

s. 119)

Bu ay yalnız kalan kimi olsa ulutur, köpekleri bile! (ABU, s. 12)

Arada bir yanıbaşında yatan keçisinin aksırdığını duydu. (A/ABU, s. 88)

Oturdukları yerde dikleşiyorlar, esrikleşiyorlar, iri kuvvetli elleri

havalanıyor, yanında oturan dostun dizine, sırtına iniyordu. (A/ABU, s. 86)

Yakışıklılığı, gözlerinin ışıltısı, yapısından taşan güç birleşiyor, sanki

durduğu yerde herkesin ilgisini üstüne çeviren çekici bir kuvvet kazandırıyordu

Vehbi’ye. (HG/ABU, s. 162)

Page 176: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

157

Babasının yanında, hep yaşlı bir ağacın gövdesinden fışkıran sürgün

gibiydi. (ANH/ABU, s. 122)

Karısının o sokuluşlarını, yatacakları saat yaklaştıkça artan sevincini bile

ansımak tatlıydı hâlâ. (SA/ABU, s. 15)

Yeniden ışıkları yanan bakışlarını gerginleşen yüz çizgilerinde

dolaştırarak, yumuşatmaya çalıştı Selman’ı. (UBG/ABU, s. 193)

Bakışları, Vasfiye’nin gözlerinden dudaklarına, göğüslerine, beline, yerde

dürülü duran yatağa kaçıyordu tekrar tekrar. (V/ABU, s. 48)

Nuri, yerde ezilmiş duran akrebin ölüsünü, ayağının ucuyla küçümseyerek

şöyle bir itti. (A/ABU, s. 90)

Gece, yere çocuklarla serilen yataklarda, kızın yanına düşmüş İsmail.

(ANH/ABU, s. 122)

Yardımcısı ile buluşmanın hazırlığı için bile olsa, ona evliliklerinin mutlu

yıllarını ansıtıyordu, akşam üzeri karısının yerine gelen sevinci! (SA/ABU, s. 16)

Yıldızları seyrekleşen göğü göremez oldular. (ÇDS/ABU, s. 66)

Yıllardır erkeksiz yaşayan kadının o hüzünlü gözlerinde bir ışık yandı.

(AKM/ABU, s. 154)

Yirmi beş yıllık hizmet süresini dolduran adam, bir aya kadar görevinden

ayrılacak, birlikte İstanbul’a yerleşecekleri. (V/ABU, s. 51)

Kasabanın dışına doğru küçülen seyrekleşen evlerde, daha sonra yol

boyunca sıralanan bağlar tütün tarlalarında oturanlar, henüz yatmamışlarsa

seçerlerdi yoldan geçen karaltısını. (AB/ABU, s. 246)

Nasıl ateşe vermişlerdi Yusuf’u öldüren Vasil’in köyünü? (A/ABU, s. 86)

1. 5. 1. 1. 2. Hareket Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim “-An”lı grupların önüne geldiği isimlere hareket anlamı kattığı 55 örneğin

31’i kişilerin, 7’si bedenin bir bölümünün, 7’si insan dışındaki canlı varlıkların, 6’sı

nesnelerin, 3’ü havanın hareketini, 1 tanesi ise belli bir durum karşısındaki hareketi

bildirmiştir.

Ta ki o binlerce aç balık, açılıp kapanan ağızları, kıvrılan kuyruklarıyla

sokulsunlar, sokulsunlardı Selman’a. (UBG/ABU, s. 194)

Page 177: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

158

Çocukluğunda bayramlardan birinde, anası ile İzmir’de oturan dayısına

konuk giden kocasının İzmir’de kalmıştı aklı. (UBG/ABU, s. 200)

Arada bir İzmir’e inen köylüleri evlerine uğrar, anasından, babasından,

selamla birlikte, yumurta, kese yoğurdu, tereyağı gibi, yiyeceklerle dolu sepet

getirirdi. (UBG/ABU, s. 198)

Hasta çocukları anasının kucağından alıp, hoplatarak, arkasından gelen

anasıyla doktorun yanına götürüyordu bazen. (İ/ABU, s. 23)

Çocuk, az önce babasına ördek pişiren kadının kızı olduğunu anladı

Hüsniye’nin. (GÇ/ABU, s. 127)

Az sonra güler yüzle evine giren adam, karısına Belkıs’ı överdi mutlaka.

(HGe./ABU, s. 172)

Babasının yanında çalışan yamakları görmek istemiyordu ana caddeden.

Pencereye koşuyor, başında geriye itik kasketi, kulağına iliştirilmiş

karanfili, omzunda sarı poşusu, bacakları hafif yana açık, sarsıla sarsıla

ilerleyen arabasını, dizginleri kavramış, ayakta dimdik süren arabacıyı

görünce yanılmadığını anlıyordu. (İ/ABU, s. 19)

Palyaço, birdenbire yürüyüveren otomobilin ardından düştü kalktı.

(KK/ABU, s. 143)

Böğürtlen, erguvan kümelerini üstten sıyırıp geçen Kenan’ın başını,

omuzlarını gördü. (AB/ABU, s. 240)

Dakikalar ilerledikçe, baş yastığının altından, yakınlarda bir yerde, bir

köstebeğin toprağı oyduğu kulağına geliyor, bütün gün gizlendikleri kuru taş

duvarlar arasındaki kovuklarından çıkan karakurbağalarının su aranarak

sıçraya sıçraya dolandıklarını, bir tarla faresinin koşarak geçip gittiğini duyuyordu.

(AB/ABU, s. 237)

Caddeden geçen erkekler, onu görüce duruyorlar, aralarında bir şeyler

konuştuktan sonra yollarına devam ediyorlardı. (UBG/ABU, s. 197)

Beyşehirli, gözleri cigara veren gençte, burnundan soludu can sıkıntısıyla.

(HOV./ABU, s. 36)

Caddenin solundaki kahvenin kaldırımında kasaba belediye meclisi

üyelerinden Avni Bey’le Sabri Bey, çevrelerini saran seçmenlerin önünde, zardan

çok çene ile birbirlerini bastırmaya çalışarak tavla oynuyorlardı. (HAN./ABU, s.

185)

Page 178: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

159

İçeride, çardağın direklerinden birine asılı kırma çifte, çiftenin dipçiği

gerisine kayıveren kocasının kımıltısız bakışları. (AB/ABU, s. 239)

Arabanın, damda tıksıran beygirin sahibi yakınlarda bir evde oturuyor

olmalıydı. (UBG/ABU, s. 223)

Domates toplayan kadın onun kulübesinin önünde durmuş bize bakıyordu.

(HOR./ABU, s. 98)

Duvardan atlayıp sessizce yaklaşan Selman’ın kolları arasındaydı.

(UBG/ABU, s. 207)

Anası, kapıya döndü tökezleyerek, Selman’ın duvarı aşan karaltısını

tanıdı. (UBG/ABU, s. 208)

Dükkânda çalışan yamak, tahin pekmez güğümleri, şeker, susam, ceviz,

daha bunlara benzer şu bu çuvalları, kutularıyla dolu bu odanın bir köşesinde kurulu

bir yatakta yatardı. (HG/ABU, s. 158)

Ertesi gün caddeden geçenler, açık mavi çerçeveli camlığın ardında, gene

güçlü kuvvetli, gene hiç tanımadıkları yabancı bir delikanlının elinde bıçakla

tezgâhın üstünde helva kestiğini, dükkânın içinde dolanan helvacının yüzünün

güldüğünü görürlerdi. (HG/ABU, s. 159). (UBG/ABU, s. 223)

Çocukluğundan beri, evlerinin önünden geçen komşularına, ne yapar ne

eder, kapıdan pencereden bütün güleçliğiyle görünüverir Belkıs. (HGe./ABU, s.

171)

Ne zaman yalnız kalsalar, boş kalsalar, göğsünü yerleştire yerleştire

yuvalanan güvercinler gibi, nasıl sokulurdu koynuna? (SA/ABU, s. 13)

Gökte, büyük kara bulutlar yıldızları örterek güneye doğru akıp gidiyorlar;

hafif hafif esen rüzgârın, yakınlarda bir yerde bir gazete parçasını oradan oraya

sürüklediği duyuluyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Pişmanlık, korku dolu bakışlarını hâlâ dil döken Musa’ya çevirdi.

(Y/ABU, s. 28)

Beyin, yahudinin konuşmaları havuza akan suyun sesine karışıyor, tepede

makiler arasında yayılan koyunların çıngırak sesleri duyuluyordu uzaktan.

(GÇ/ABU, s. 125)

Cevizi geçerlerken, her sabah yanan cigara parlamadı. (ÇDS/ABU, s. 67)

Yalnız hızla uçuşan kırlangıçların gölgeleri gelip geçiyordu avludan.

(UBG/ABU, s. 206)

Page 179: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

160

İlkokula, ortaokula giden kızlı erkekli öğrenciler, öğretmenler, hükümete

giden memurlar geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

Gözlerini açıp yeniden aynaya baktığı zaman, aynanın içinde Selman’ın iki

gün önce duvarın üstünden uzanan yüzüydü aynada gördüğü. (UBG/ABU, s.

207)

O ara, ilerideki tarlada domates toplayan kadının tepedeki kulübeye

doğru gittiğini gördüm. (HOR./ABU, s. 96)

İpini bağ kütüğünden ayırmaya çalışan Fahriye’nin bacaklarına,

mırıldana mırıldana yüzünü sürtmeye başladı. (A/ABU, s. 80)

Keçi, sabırsızlandı, meledi, üç ayağı üstünde sekerek isteksiz isteksiz

yaklaşan Fahriye’ye doğru atıldı; takıldığı ipten ayağını kurtaramayarak yine

meledi. (A/ABU, s. 80)

Kapılardan okula giden çocuklar, işlerine giden erkekler çıkıyordu.

(UBG/ABU, s. 226)

Adaları, körfezin karşı kıyılarını, İzmir’e gelip giden vapurları

oturduğumuz terden baktıkça hep görürüz. (BİÇ/ABU, s. 102)

Az sonra İzmir’e giden otobüste yan yana oturdukları koltukta sokuluyor,

sokuluyor, sokuluyordu kocasına. (UBG/ABU, s. 235)

İzmir’e inen köylüleri cezaevine yumurta, peynir, yağ taşıdı. (ÇDS/ABU,

s. 61)

Kuleye yaklaşırken, dudakları kıyısında saklayamadıkları bir acıma çizgisi,

bakışları sorularla dolu, onların kendisine çevrilen yüzlerini karşısında görür gibi

oldu. (A/ABU, s. 81)

Musa, kendisine doğru uzanan bileklerinden yakalayıverdi onu. (Y/ABU,

s. 27)

Nitekim sonunda, merdivenden inen birinin ayak sesleri duyulur, ya

helvacı, ya yamak pantolonun kemerini yukarıya çeke çeke yapım yerinden

dükkâna geçer, ara kapının hemen yanındaki muslukta ellerini sabunlayarak alıcıya

ne istediğini sorardı. (HG/ABU, s. 158)

Mutfağa doğru giden kadını tam yanından geçerken elinden tutup

durdurdu. (ABU, s. 11)

Mutfaktan gelen rüzgâr avucundaki kibritin alevini savurdu, söndürdü.

(ÇDS/ABU, s. 72)

Page 180: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

161

Kapılardan okula giden çocuklar, işlerine giden erkekler çıkıyordu.

(UBG/ABU, s. 226)

Yarı açık gözkapakları arasından bütün gördüğü, oraya buraya kaçışan

tavukların samanlığın karanlığı içinde parlayan gözleriydi. (UBG/ABU, s. 207)

Durduğu yerde duramayan, girdiği yeri türküye gürültüye boğan, oyunda,

güreşte bütün akranlarını bastıran, tarlada tuttuğu sıranın herkesten önce sonuna

varan o eski Emin nerede, bu, ortalarda sümsük püsmük dolaşan Emin nerede?

(D/ABU, s. 109)

Öğle yemeğinden hemen sonra hızla yağan yağmur kısa sürdü.

(ANH/ABU, s. 119)

Sofadan uzaklaşan adımları, birinin evden çıktığını duydular. (UBG/ABU,

s. 212)

Sofaya giren ayak seslerinin kendi kapılarının önünde durduğunu duydu.

(UBG/ABU, s. 214)

O bol, kara cübbesiyle, sürüden kaldırdığı kuzunun üstünde kanat vuran

kartal gibi, Hoca, çullanmış Kolcu’nun gencecik karısı Hanife’nin üstüne,

debelenip duruyor. (MK/ABU, s. 58)

Tabancasından çıkan kurşunların biri her nasılsa Veli’nin bağırsaklarına

saplanınca, köylüleri Sefer’in ne erkek, ne kabadayı adam olduğunu anladılar.

(ÇDS/ABU, s. 61)

Anasının tepesine , sırtına inen yumrukları, itelemeleri arasında odasına

döndüler. (UBG/ABU, s. 208)

İbrahim Bey’in tespih çeken parmakları durdu. (HAN./ABU, s. 185)

“Tuh, utanmaz, rezil!” diye üstüne atılarak, saçlarını yolmaya, etlerini

çimdiklemeye, sırtını yumruklamaya başlayan anasının ilk öfkesi geçinceye

kadar kendini koruyacak bir devinimde bulunmadı. (UBG/ABU, s. 208)

Al al yanaklı, canlı yürüyüşlü kadınlar kızlar, yanlarından geçip giden

erkeklerle hiç ilgili görünmüyorlardı. (KKD./ABU, s. 92)

Kasabanın dışına doğru küçülen seyrekleşen evlerde, daha sonra yol

boyunca sıralanan bağlar tütün tarlalarında oturanlar, henüz yatmamışlarsa

seçerlerdi yoldan geçen karaltısını. (AB/ABU, s. 246)

Page 181: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

162

1. 5. 1. 1. 3. Konum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu bölümde incelemiş olduğumuz 30 tane örnek tamlamanın 13 tanesi

yerin, 6 tanesi nesnenin, 6 tanesi kişilerin, 4 tanesi yerin belli bir bölümünün, 1

tanesi de insan dışındaki canlı varlığın konumunu bildirmiştir.

Konuşmalarını tamamlayınca yanına dönüp geleceğine, alana çıkan

sokaklardan birine girerek kayboldu Selman. (UBG/ABU, s. 193)

Alanı kuşatan kahvelerde boş oturanlar dolmuştan inenlerle ilgilenmeye

başladılar. (HAN./ABU, s. 183)

Ana caddenin alt yanında kalan sokaktan bir başka bekçi düdüğü ona

karşılık verdi. (UBG/ABU, s. 221)

Böyle on gün geçti geçmedi, bir ikindi üstü baktık, aşağıda şosede

kahvelerin önünde duran otobüsten Ali Şahin indi. (BİÇ/ABU, s. 104)

Mutfağın avluya bakan penceresi de açık! (ÇDS/ABU, s. 72)

Ne Selman’ın, ne oğlunun yerini almamıştı, alamazdı az ötesinde duran

erkek. (Y/ABU, s. 29)

Ertesi gün, bir başka köye gelin giden ablasının yanına gönderdiler onu.

(UBG/ABU, s. 208)

Şükriye caddeye bakan pencerelerinin basma perdelerini güneş gelmesin

diye kapatmıştı! (İ/ABU, s. 24)

Uzun boynu üstüne yuvarlak kafalı, çekik gözlü bir adam, Park kahvesinin

caddeye inen merdivenleri üstünde durmuş ona bakıyordu. (UBG/ABU, s. 208)

Hiç dikkat etmemişti, baktı, denize bakan pencerenin yanında birinin

oturduğunu gördü. (ABU, s. 10)

Evin, üst katında, denize bakan yönündeydi odası. (ABU, s. 10)

Havuz, ev gerilerinde yükselen ağaçlar arkasında görünmez oldu.

(GÇ/ABU, s. 126)

Firdevs’le evlenmesine aracı olan komşular daha da bencilleşmişlerdi

böyle konuşurken. (AB/ABU, s. 247)

Derken, kahvelerin önünde duran otobüsten Ali Şahin’in indiğini gördük.

(BİÇ/ABU, s. 108)

Page 182: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

163

Hamza: “Gözümle gördüm, Sefer’in çizmeleriydi, kapının arkasında

duran çizmelerdi.” diyordu hâlâ. (ÇDS/ABU, s. 76)

Evin karaya bakan yönünde iki oda daha vardı. (ABU, s. 10)

Kasabanın girişinde duran otobüsten bu karışık düşüncelere indi.

(UBG/ABU, s. 231)

Eteğinde patlayan gür bir su damarı, koyu kuşatan tepenin bütün görünüşü

değiştiriyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Musa, yüküyle yerden doğrulmasına yardım etti, köye giden bayırda iki

büklüm uzaklaşırken bir süre ardından baktı onun, sonra rahatlamış, gövdesiyle

söğüdün gölgesine uzandı. (Y/ABU, s. 29)

Odalarında yalnız kaldıkları ilk gece bir gözü gelin yatağında ise bir gözü

pencerenin önünde duran arabadaydı Halim’in. (HGe./ABU, s. 173)

İçerdekiler, besbelli samanlığın dışında kalan herkesi, bu arada kendisinin

de kapının önünde beklediğini unutmuşlardı. (AKM/ABU, s. 155)

O sessizlik içinde, çocuklar uyanmadan kalktı arandı, sandığın üstünde

duran bohçalardan birinin eksik olduğunu anladı. (SA/ABU, s. 16)

Sergi yerine çıkan merdivenlerin başında, olanları duyan annesinin

elinden amonyak şişesini pamuğu kaptı, geldi. (A/ABU, s. 89)

Aşağıda mutfaktan vuran ışık, sofaya çıkan merdivenleri hafif

aydınlatıyordu. (ÇDS/ABU, s. 68/69)

Sokağa, daha doğrusu avluya bakan pencerenin altında duvardan duvara

uzanan ot şilteli bir minder, kapının karşısına düşen duvara bitişik bir masa vardı.

(UBG/ABU, s. 211)

Köyden İzmir’e otomobille gidişini anımsıyordu da, otomobilde, önünde,

şoförün yanında oturan adamı duman gibi görüyordu. (UBG/ABU, s. 195/196)

Şoseye inen tarlalarında hep kadınlar çalışırlardı nedense. (A/ABU, s. 91)

Tavan arasına çıkan merdivenleri çıkmak hiç de yük gelmedi ona.

(İ/ABU, s. 24)

Üst kata çıkan merdivenlere bir türlü gitmiyordu ayakları. (ABU, s. 10)

Yakın yıllarda kocası ölen kadın duldu. (AKM/ABU, s. 151)

Page 183: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

164

1. 5. 1. 1. 4. Biçim Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlıkta incelediğimiz 4 tane örneğin 2 tanesi insan bedenin belli bir

bölümünün, 1 tanesi nesnenin, 1 tanesi canlı bir varlığın biçimini bildirmektedir.

“Dalları yere inen ceviz” örneğinde sıfat unsuru olan sıfatlık, önüne geldiği ismin

biçimini açık bir şekilde vermemiş olmasına rağmen, yine de biçim anlamı ağır

bastığından bu örneği bu bölümde ele aldık.

Dalları yere inen cevizin sık yaprakları sardı üstlerini. (ÇDS/ABU, s. 66)

Geniş göğsüne, kaslı kollarına, bacaklarına dar gelen üniformasıyla,

saatte, yarım saatte bir geçti durdu Firdevslerin kapısı önünden. (AB/ABU, s. 239)

Neredeyse kaşlarına varan bıyıklarını, parmak uçlarıyla bastıra bastıra,

Fahriye’den üzüm istedi, kahve istedi. (A/ABU, s. 85)

Cemal’in bakışları, kadının iri göğüslerine, oturduğu minderde daha geniş

görünen kalçalarına, hafif yukarı sıyrılan entarisinden görünen, dizlerinin

bitimindeki beyaz etlerine takılıyordu hep bu konuşmalarda. (AKM/ABU, s. 152)

1. 5. 1. 1. 5. Görünüş Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Aşağıda ele almış olduğumuz 3 örneğin tamamında insan bedeninin görünen

birtakım özelliklerine yer verilmiştir.

Ayva tüyleri yeni yeni uzayan yüzüyle, babasının yanında yaşlı bir ağacın

her yanı çatlak çatlak, kabuk tutmuş gövdesinden fışkıran körpe bir sürgün gibiydi

henüz. (ANH/ABU, s. 122)

Vasfiye’nin ak pak teninin, beline inen saçlarının övgüsünü bir kez de

Hatice kadından dinledi. (V/ABU, s. 44)

Göğüslerinin biçimlenmeye başladığı günlerden beri, yıkanmadan önce,

yıkandıktan sonra aynada çıplak vücudunu, beline inen saçlarını seyretmekten

hoşlanır, yıkandıktan sonra uzun uzun taranırdı. (UBG/ABU, s. 206)

1. 5. 1. 1. 6. Yaş Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim İncelemiş olduğumuz 2 örnekte de kişilerin yaşları kesin bir ifadeyle değil,

yaklaşık olarak ifade edilmiştir.

Page 184: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

165

Bir tuhaftı ellisinde gösteren kadının bakışları. (KK/ABU, s. 144)

Otuz beşine yaklaşan anası hiç yadırgamazdı erkeklerin bakışlarını.

(AKM/ABU, s. 151)

1. 5. 1. 1. 7. Duyu/Algı Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlıkta ele alınan 2 tane örnek sıfat tamlaması vardır. Sıfat unsuru, bu

örneklerin birinde koklama duyusuna, birinde ise işitme duyusuna yönelik anlam

ayırtısı katmıştır.

O güneşleri yakın duran masmavi göklerin altında, hoş kokan toprağın

üstünde, soluk alırken gövdemin bütün ağırlığını yitirmiş, içim isteklerle dolu,

oradan oraya uçacak sanırım kendimi; hele çocuksam… (ANH/ABU, s.119)

Yukarıda zeytinin dalları arasında belli belirsiz duyulan rüzgâr,

çardağın kuru yaprakları arasında büyüyen uğultular çıkarıyordu. (AB/ABU, s. 237)

1. 5. 1. 1. 8. Huy Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim İncelediğimiz tek örnekteki sıfat unsuru, nitelediği isme kişilerin alışkanlık

haline getirmiş oldukları bir özellik anlamı katmıştır.

Şoför: “Bu köyde birbirinin karısıyla yatmayan erkek yoktur.” derdi.

(KKD./ABU, s. 92)

1. 5. 1. 1. 9. Benzerlik Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlık altında ele alınan tek örnekte nesnenin bir bölümünün görünüş

bakımından bir başka şeye benzediği anlamı ifade edilmiştir.

Şükriye penceresinden baktıkça, gidonları iri bir koçun boynuzlarını

andıran motosikleti, Sağlık Merkezi’nin duvarı dibinde, her yanı pırıl pırıl günün

ışıklarını yansıtırken görüyordu. (İ/ABU, s. 20)

Page 185: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

166

1. 5. 1. 1. 10. Renk Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Sıfat unsuru, incelenen tek örnekte önüne gelmiş olduğu isme onun renginin

koyuya döndüğü anlamını vermiştir.

Gece ilerledikçe lâciverdi koyulaşan gökyüzü, samanyolları, yıldızlarıyla

üstüne alçaldıkça alçalırdı. (A/ABU, s. 87)

1. 5. 1. 2. -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim 1. 5. 1. 2. 1. Durum Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlıkta 77 tane örnek cümle incelenmiştir. Ele aldığımız örneklerin 18’i

kişilerin, 14’ü nesnelerin, 10’u zamanın, 8’i yerin, 5’i kavramların, 5’i içinde

bulunulan anın, 4’ü bedenin çeşitli yerlerinin, 3’ü hareket şeklinin, 2’si duyuların,

2’si insan dışındaki canlı varlıkların, 1’i kişilerin birbirleriyle olan ilgilerinin, 1’i

icra edilen görevin yapıldığı dönemin, 1’i içinde bulunulan dönemin, 1’i ruh

halinin, 1’i duyguların, 1’i yaşayış şeklinin durumunu bildirmektedir.

-DIk/-DUk sıfat-fiil eki, incelenen 77 örneğin 68’inde 3. tekil kişi, 6’sında 3.

çoğul kişi, 1’inde 2. tekil kişi, 1’inde 1. tekil kişi, 1’indeyse 1. çoğul kişi iyelik

ekiyle kullanılmıştır.

Aklından geçirdiği sözlerle tamamlıyordu iç çekişini. (UBG/ABU, s. 196)

Eşek, alışık olduğu yolda, sabah nasıl damından kasabaya indirmişse, şimdi

de kasabadan damına götürüyordu. (SA/ABU, s. 13)

Her gelişinde anasına, babasına, akranlarına getirdiği hediyelerin sözü

ediliyordu. (UBG/ABU, s. 201)

Karısı yanından kalkıp dışarı süzüldükten sonra hele rüzgârsız gecelerde,

dışarıda âşığı ile solumaları, âşığının kolları arasında çıkardığı iniltileri

duyulurken, kalksa, üstlerine gitse, çiftesinin iki gözünü üstlerine boşaltacak olsa,

bir gün bile hapis yatmayacağını biliyordu. (AB/ABU, s.247)

Aynadan ayıramadığı gözlerini yumdu, iç çekti, kavuşturduğu elleri

arasında aynayı göğsüne bastırdı. (UBG/ABU, s. 207)

Page 186: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

167

Az önce yerini bellediği çizmeleri kaptı, açık pencereden dışarı fırlattı.

(ÇDS/ABU, s. 72)

Kahvenin karşı yönünde, on beş yirmi adım ilerde, bakkal Hamza’nın

altını dükkân olarak kullandığı evi vardı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Başını bayıra doğru çevirdiği hayvanın karnına topuklarını indirdi,

uzaklaştı.(A/ABU, s. 85)

Yine meyhaneden çıkınca, beraber içtiği arkadaşlarıyla nişanlısının

oturduğu sokağa dalıyor, evlerinin önünden geçerken, gecenin karanlığında

“Yandım Allah!” diye basıyordu narayı… (AKM/ABU, s. 153)

Beyşehir’de dükkânını kapattığı saatten bile erken. (HOV./ABU, s. 31)

Karısı, o boşlukta, onu, dört çocuğunu bırakıp, altınları, bilezikleri, bir

bohça çamaşırı, bir gün önce aylığını ödediği yardımcısı ile birlikte gitmişti her

nereye gittiyse! (SA/ABU, s. 16)

Birlikte oturduğu kaynanasının, babasının kusurunu, annesinin

oynaşmadığı adam kalmadığını, evliliklerinin daha ikinci gününden yüzüne vurması

bir yana, kunduracı uygunsuz cinsel isteklerde bulunuyordu kızdan. (HG/ABU, s.

161)

Uzun uzun kasaba sokaklarında onu aramış, bulamayınca, geceyi bir

sabahçı kahvesinde oturduğu iskemle üstünde uyuklayarak geçirmişti.

(UBG/ABU, s. 227)

Baktık, tepede o boş gördüğümüz kulübeden yaşlı bir adam, topallaya

topallaya bize doğru yaklaşıyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Dönüyor, bu gezintiden, oynadığı oyundan duyduğu sevinçle Selman’ı

süzüyordu. (UBG/ABU, s. 204)

Dışarıdan gelenlere, gönderenler, hep şişirirler burada geçirdikleri geceyi.

(HOV./ABU, s. 38)

Bu sözleri kocasının ağzından duyduğu anda, yattıkları odanın tavanının

çöktüğünü, sonra bütün evin, göklerin yıkıldığını, karanlıkların seller, seller halinde

üstüne yağdığını sandı. (HG/ABU, s. 157)

Kadın bütün öğleden sonra kapıldığı uyuşukluktan sıyrılıyordu yavaş

yavaş. (UBG/ABU, s. 212)

Ağaran günle, yaprakların yeşilini, cevizin ak gövdesi ile bağ kütüklerinin

karasını seçebildikleri saate kadar seviştiler. (ÇDS/ABU, s. 66)

Page 187: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

168

Selman cigarasından çektiği soluğu dumanlarını ağzından burnundan

boşalttı. (UBG/ABU, s. 217)

Çayın yanında uzattığı kurabiyeleri önce almak istemedi ama, kadının

kendisine öyle bir bakışı, kızın da geri çevrilmez öyle bir uzatışı vardı ki, almasa

olmazdı. (A/ABU, s. 82)

Daha dün gece yatağında yattığı adam neden bu kadar yabancıydı ona?

(UBG/ABU, s. 195)

Uzun yüzü daha da uzamış, bakışlarına sis inmiş gibi görünürdü dalıp

gittiği yerde. (AB/ABU, s. 247)

Dilekçecinin evinde yanında kaldığı adam, Selman değil de Zekeriya Usta

olsaydı, nikâhlı olamasalar bile çok iyi biliyordu ki kimse kapılarını zorlamaya,

kendisini kollarından istemeye cesaret edemezdi. (UBG/ABU, s. 225)

Dudağının kıyısına iliştirdiği cigaraya hiç el sürmüyordu. (SA/ABU, s.

13)

Adam dün gece evinde konuk ettiği Selman’ı hapse attırmak istiyordu

şimdi. (UBG/ABU, s. 232)

Dün karısını otobüse bindirirken gördüğü Selman, on beş yıl önce köyde

bıraktığı Selman’dı. (UBG/ABU, s. 231)

Eline aldığı eli, avucunun, parmaklarının arasında durmadan yer değiştirir,

gezer dolaşır, neler neler anlatırdı ona film boyunca. (ABU, s. 8)

El sürmeden içtiği cigaralar dudağının kıyısında yanıp tükeniyor, külleri

uzadıkça savrulup dökülüyordu üstüne başına. (SA/ABU, s. 13)

Entarisinin cebinde taşıdığı mektubu çıkardı. (UBG/ABU, s. 199)

Bir süre eşeğin nallarının yolun taşlarına çarptıkça çıkardığı sesler

duyuldu aralarında. (SA/ABU, s. 17)

Sabah evden çıkıp az önce döndüğüne göre, daha önce ortada sözü olmayan

mektup, evden ayrı kaldığı saatler içinde gelmiş demekti. (UBG/ABU, s. 199)

Öbüründe evini kiraladığı kadın kendi oturuyordu. (ABU, s. 10)

İri heceli kahkahalar, tespih şıkırtıları, koparırcasına el sıkışmalar, güm güm sırt

dövmeler tamamlandı, derken hep birden “Hurraaa!”larla, yirmi yıl önce Fahriye

ile evlendiği gece yaptıkları gibi, sırtına birer yumruk indirip, Bayram’ı çadırdan

içeri ittiler, dağıldılar. (A/ABU, s. 87)

Gece avludan kovduğu köpekler gibiydiler. (UBG/ABU, s.234)

Page 188: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

169

Gelin olduğu günden beri ilk karşılaşmalarıydı. (UBG/ABU, s. 198)

İstekleri, duyguları küllene küllene, aşk nedir bilmeden otuzuna yaklaştı,

gençliğinin güzelliğinin boşuna geçtiğini sık sık ansıdığı çağa geldi. (ÇDS/ABU,

s. 63)

Bol kara cübbesiyle, gerisinde kavuşturduğu ellerinden sarı kehribar

tespihini sarkıtarak yüzü asık, kaşları çatık, herkesi azarlayan bakışlarla dolaşıp

duruyordu Hoca. (MK/ABU, s. 56)

“Girin bakayım içeriye…” diye çıkıştığı sırada, daha küçük bir kız,

ağabeyine ablasına yetişmek için kapının eşiğinde beliren genç bir kadının elinden

kurtulmaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 210)

Ayakları âdeta gövdesinden gitmek istediği yere doğru kaçıyor, onu da

beraber sürüklemek istiyordu durmadan. (HG/ABU, s. 164)

Halim’in geldiği günler, evin içinde, kapının önünde uçar gibi dolanıyor;

bastığı yere, dokunduğu eşyaya, gözgöze geldiği herkese, adımları, elleri,

bakışlarıyla sesleniyor, açıklıyordu sanki. (HGe./ABU, s. 176)

Bazı geceler dışarıdan, gelenin adımlarını, cigarasını yakarken çaktığı kibrit

sesini, ikisinin kendisini unutmuş sevişirlerken tutamadıkları solumaları

duyduğu olurdu. (AB/ABU, s. 246)

Kollarını, iki yanından sıkı sıkıya bağladığı urganlara geçirerek bir eşek

yükü kuru çalıyı yüklenmiş, dereye doğru iniyordu. (Y/ABU, s. 26)

Yağmur iki yandan yuvarladığı taşları yığar o yolun ortasına. (UBG/ABU,

s. 195)

O durum sürer giderse, ilk etkileri yavaş yavaş şiddetini yitirir, alıştırır,

duygusuzlaştırır ilkten utandırdığı kimseyi. (HG/ABU, s. 160)

Kımıltısız uzanıp kaldığı yatağında değil de Kenan’ın yanında, omuz

başında yürüyormuş sanıyordu kendini. (AB/ABU, s. 238)

Kızı balkonda göremediği geceler, sanki büyür, üstüne yıkılır gibi olurdu

gecenin karanlığı. (ABU, s. 7)

Kahvede duyduğun zaman? (UBG/ABU, s. 232)

Kahvenin önünde gördüğü adamın soluk, renksiz, yer yer çizgiler düşmüş

yüzü içine dokundu Hanife’nin, acındı. (ÇDS/62)

Kapının açılamayacağından duyduğu güvenle ilk korkularından

kurtulmuş, dışarıya kulak vererek soluyordu. (UBG/ABU, s. 220)

Page 189: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

170

Bu evlenmeyle karısının ölümünden sonra küstüğü dünya ile

barışacağını, yaşama dönebileceğini duyuyordu. (AB/ABU, s. 243)

Kadın, o her zamanki erkekten korkmaz duruşu, karşısındakinden

kaçırmadığı bakışlarıyla: “Hayrola?” diyecek oldu. (AKM/ABU, s.154)

Kayacık yakınlarından geçerken gördüğüm kadınlara dikkatle bakardım.

(KKD./ABU, s. 91/92)

Kocası gelip de yanında durduğu zaman dolu doluydu gözleri.

(UBG/ABU,s. 234)

Kocasının yanında geçirdiği saatlerini bu ağacın dibinde tek başına

geçirecekti artık! (A/ABU, s. 80)

Komşu çocuklarından, arkadaşlarından aldığı romanları bir gecede

okuyup bitirirdi öteden beri. (HG/ABU, s. 161)

Küçük bir Anadolu kentinde yaptığı askerliği dışında, bütün ömrü

kasabada geçen Berber Nuri bayılırdı Mestan Efendi’nin Mekke yolculuğu ile ilgili

izlenimlerini dinlemeye. (HAN./ABU, s. 185)

Küçük yaştan ekmeğini kazandığı yerlerde ustaların, kendisinden büyük

çırakların itip kakmaları, haklı haksız azarlamaları ile büyümüştü. (UBG/ABU, s.

230)

Sonra önüne döndü, locanın kenarında kavuşturduğu kollarına çenesiyle

abandı. (KK/ABU, s. 144)

Mahkemeye, tapuya işi düşen köylüleri birlikte kandırıp, birlikte para

sızdırdıkları yardımcısıyla beraber dönüyordu dilekçeci eve. (UBG/ABU, s. 220)

Sofadaki ayak sesleri oda kapısının önünde durduğu sırada, iki üç

parmaklık ir boşluk kalmıştı minderden duvara kadar. (UBG/ABU, s. 220)

Gece yarılanırken, gidecek başka bir yer bulamayarak, biraz yorgun, oda

kiraladığı eve döndü. (ABU, s. 9)

Sığırtmacın, oduncunun biriyle evlensin, ahır küresin, ömür boyunca ona

yaşattığı hayatın değerini anlasın, yansın! (UBG/ABU, s. 230)

On beşine girdiği yıl uzak bir akrabalarının oğlu, Halim’le evlendirdiler

Belkıs’ı. (HGe./ABU, s. 172)

Ne diyebilirdi on beş yıldır aynı yatakta gövdeleri birbirine değmeden

yattığı karısına? (HG/ABU, s. 164)

Page 190: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

171

Dün karısını otobüse bindirirken gördüğü Selman, on beş yıl önce köyde

bıraktığı Selman’dı. (UBG/ABU, s. 231)

Onun bildiği Sefer, pembe beyaz bir delikanlıydı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Onur sorunu yaptığı ilişkileri, alınganlıkları, cesaretsizliği, kaçışları,

sırasında yer, sırasında zaman bulamadığı için değerlendiremediği fırsatlar, hızla

birbiri üstüne geçer dururdu gözünün önünden. (ABU, s. 8)

Gözyaşlarının altında duruluğunu, sevincini yitiren çocuk bakışları bu

oyunun önceden bildiği sonucuna varmasını bekliyordu sabırsızlıkla. (UBG/ABU,

s. 200)

İçeriye dolan ay ışığında, uykusuz gecelerinde yatağında sağa sola dönerek

düşlediği kadınlardan herhangi biri kadar özlemle beklemeye başladı kadını.

(ABU, s. 11)

Satın aldıkları öteberiyi şoför kaptıkaçtının üstüne yerleştirdi.

(HAN./ABU, s. 190)

Bu türlü davranabilmek için, en hafifinden, Selman’dan istediği parayı

koparamamış olmalıydı. (UBG/ABU, s. 232)

Az önce köpeğin durduğu yere, Selman’ın, oğlunun yüzlerini gördüğü

yere baktı. (Y/ABU, s. 28)

Onur sorunu yaptığı ilişkileri, alınganlıkları, cesaretsizliği, kaçışları,

sırasında yer, sırasında zaman bulamadığı için değerlendiremediği fırsatlar,

hızla birbiri üstüne geçer dururdu gözünün önünden. (ABU, s. 8)

Sokağa çıktığım ilk günden beri hiç ayrılmadığım Abdoş’a, ilk kez bir

kırgınlık duydum içimde, İsmail ile Hüsnü de aldatılmış sayıyorlardı kendilerini.

(ANH/ABU, s. 121)

Terlerini silerek, soluk soluğa durdukları zaman, çardağın önünde

gürültülü bir ayrılma töreni başladı. (A/ABU, s. 87)

Yeldirmesinin etekleri arasında tuttuğu feneri kıstı. (ÇDS/ABU, s. 66)

Vehbi’nin kendisini istediğini duyunca, yıllarca önce annesinin babasının

o çirkin kusurunu öğrendiği geceki gibi, dünyasının yıkıldığını, oturduğunu, ayak

bastığı yerin çöktüğünü, çevresini her yandan boşanan karanlıklar, seller bastığını

sandı. (HG/ABU, s. 167)

Page 191: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

172

1. 5. 1. 2. 2. Hareket Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim “-DIk/-DUk” sıfat-fiilinin önüne gelerek grup oluşturduğu bu sıfat unsuru,

önüne geldiği 27 tane ismin 11’ine içinde bulunulan an içerisinde yapılan, 7’sine

zaman içerisinde, 5’ine nesneyle yapılan veya nesne üzerinde yapılan, 3’üne belli

bir yerde yapılan, 1’ine ise bir dönem içerisinde gerçekleşen hareket anlamı

vermiştir.

-DIk/-DUk sıfat-fiil eki, 27 örneğin 20’sinde 3. tekil kişi, 5’inde 3. çoğul

kişi, 1’inde 1. çoğul kişi, 1’inde de 1. tekil kişi iyelik ekiyle kullanılmıştır.

Şoförün yanından inen, lacivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir empirme

elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde, biçimli

göğüsleri, kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi, devinimleri, renkleri, özgür

havası ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

Ana caddeye çıktığı sırada hâlâ gelen yoktu arkasından. (UBG/ABU, s.

221)

Babası ile doğruldukları sırada, aşağıda, ambarın önünde, kendi yaşlarında

bir kız durmuş, çocuğa bakıyordu. (GÇ/ABU, s. 126)

Bazı geceler dışarıdan, gelenin adımlarını, cigarasını yakarken çaktığı

kibrit sesini, ikisinin kendisini unutmuş sevişirlerken tutamadıkları solumaları

duyduğu olurdu. (AB/ABU, s. 246)

Deştamanlıktan elbiseyi alıp, mavzeri omzuma vurduğum zaman yaş

yirmi bir, yirmi iki! (P/ABU, s. 177)

Dudağının kıyısında birinden öbürünü ateşlediği cigaralarının külleri

uzadı, uçtu, üstüne başına savruldu… (SA/ABU, s. 16)

Dönmüş dolaşmış, Firdevs’i kendisine ilk gösterdikleri gün ne demişse

yine oraya varmıştı yolu. (AB/ABU, s. 247/248)

Sabah gözünü açtığı saatten, gece yatakta yanından kalkıp çardaktan

çıktığı saate kadar nasıl bir gerilim içinde olduğunu görüyordu karısının.

(AB/ABU, s. 245)

Page 192: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

173

Gözlerini açıp yeniden aynaya baktığı zaman, aynanın içinde Selman’ın

iki gün önce duvarın üstünden uzanan yüzüydü aynada gördüğü. (UBG/ABU, s.

207)

Hapisten çıktığı günün gecesi yatağa girdiklerinde, eski kocası değil, kendi

cinsinden biriydi. (HG/ABU, s. 157)

Bu küçük kenti de, kadınlarla erkeklerin birbirlerinin bellerine

dolanarak özgür dolaştıkları kentlerden ayırmaz o! (ABU, s. 9)

Kuşlukla öğle arası kapı çalındığı sırada yemeği yeni ateşe koymuştu.

(UBG/ABU, s. 197)

Gündüz, kapılarının önünde Fatma teyzesiyle karşılaştığı zaman,

sabırsızlanırdı. (HGe./ABU, s. 175)

Boşuna değil, ikisi de sıra kolluyorlar, biri öbürünün üstüne gelmiyordu

kendisine ilk saldırdıkları günden beri! (D/ABU, s. 115)

Kızı oda kapısını kapattığı sırada pencerede günün ağarmaya başladığını

gördü. (HG/ABU, s. 165)

Kocası öğleye doğru eve uğradığı sırada yapmacıklı davranmasını

gerektirmeyecek kadar tasalı, sıkıntılıydı. (UBG/ABU, s. 199)

Mektubu okuyup bitirdiği sırada, Hatice kadın karşısında gülüyordu.

(V/ABU, s. 46)

Hamza’nın demesi, kendisi mutfak kapısını açtığı sırada, Sefer pencereden

dışarı atlamış, Hanife, karanlıkta onun içerde unuttuğu çizmelerini avluya atmış,

Sefer de çizmelerini alıp kaçarken avlu kapısını açık bırakmıştı. (ÇDS/ABU, s. 74)

Sabah gözünü açtığı saatten, gece yatakta yanından kalkıp çardaktan

çıktığı saate kadar nasıl bir gerilim içinde olduğunu görüyordu karısının. (AB/ABU,

s. 245)

Çoluk çocuk, bizim köroğlu sabahtan kırdığımız tütünün öğle olmadan

hakkından geliveririz. (BİÇ/ABU, s. 101)

Geleni merak ettiği için, ayağında terlikler, saçlarını bağladığı tülbente

düzen vererek bir koşu kapıya fırladı. (UBG/ABU, s. 197)

Sağ kaşına yıkık kasketini, körüklü çizmelerini görebilmek için kapı

aralarından, pencerelerden gelip geçişini gözlüyorlar, Sefer’le karşılaştıkları yerde

hoppalaşıyor, fıkırdamaya başlıyordu. (ÇDS/ABU, s.62)

Karısı tetikteydi o, söze başladığı zaman. (AB/ABU, s. 248)

Page 193: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

174

Tabancasını Veli’ye doğrulttuğu güne kadar, köyde akranları arasında

sıradan bir delikanlıydı Sefer. (ÇDS/ABU, s. 61)

Tam pencerenin önüne geldiği sırada, Vasfiye, canlı bir silkinişle saçlarını

geriye attı, habersiz yakalanmış gibi, hafif bir çığlık kopararak pencereye atıldı,

perdesini ucundan kavradı, kapatmadan önce mendil gibi ona doğru iki kez salladı,

dişi bir gülüşle perdenin arkasında kayboldu. (V/ABU, s. 46)

Yanında yataktan kalktığı sırada, göz göze geldiklerinde bakışlarındaki

acımasızlığı, kesin kararı gördü karısının. (AB(ABU, s. 248)

Aralarında kavga çıkmaması için, yeni yaktığı cigarası dudağında sabah

sofrasından kalkar, ayrılırdı çardaktan, kasabaya inerdi. (AB/ABU, s. 245)

1. 5. 1. 2. 3. Adlandırma Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Burada ele alınan tek örnekte kişinin adının bildirildiği anlamı

bulunmaktadır. İncelediğimiz bu tek örnekte –DIk/-DUk sıfat-fiil eki, üstüne 3. tekil

kişi iyelik ekini almıştır.

Alanın ortasında Nuri dediği şoförle konuştu. (UBG/ABU, s. 195)

1. 5. 1. 2. 4. Duyu/Algı Bildiren -DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim İncelemiş olduğumuz tek örnekte –DIk/-DUk’lu sıfat-fiil grubu, önüne

geldiği isme görme duyusuyla ilgili anlam katmıştır. –DIk/-DUk sıfat-fiil eki, 3.

tekil kişi ekiyle kullanılmıştır.

Ömründe gördüğü kadınların en güzeliydi Firdevs. (AB/ABU, s. 242)

1. 5. 1. 3. –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim 1. 5. 1. 3. 1. Durum Bildiren –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim İncelediğimiz metinden bu bölümle ilgili 12 tane örnek sıfat tamlaması elde

ettik. Bu örneklerin 4 tanesinde kişilerin durumu, 2 tanesinde söyleyişin durumu, 2

tanesinde içerisinde bulunulan ruhsal durum, 1 tanesinde belli bir yaş döneminin, 1

Page 194: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

175

tanesinde yaşanan anın, 1 tanesinde yerin, 1 tanesinde ise bir şeyi yapabilme

durumu ifade edilmiştir.

Metnimizde elde ettiğimiz 12 örneğin 10’unda –AcAk sıfat-fiil eki, önüne

geldiği isme eksiz, 1’inde 2. tekil kişi, 1’inde de 3. çoğul kişi iyelik ekiyle gelmiştir.

“Ne yapalım? Ne edelim Hoca Efendi?” diye ağzından çıkacak söze

bakıyorlardı Hoca’nın. (MK/ABU, s. 56)

Kendisinden on yaş mı, on beş yaş mı her ne kadar büyük olursa olsun,

delikanlı susuzluğunu giderecek yapı anasındaydı; içi, daha yıllarca sevecek,

kucaklayacak istekle doluydu kadını. (AKM/ABU, s. 153)

İstediği gece kalacakları yerin belli olması değil de sadece Selman’ın

yanında almasıydı sanki. (UBG/ABU, s. 192)

Bütün gün sancılanmıyor da gece yatağa gireceği sırada mı sancılanıyor bu

kahpe? (ÇDS/ABU, s. 71)

Eh, çok şükür, el yüz fukarası da değildim, çenede de senden geri kalmam,

sıkıştım mıydı gönül alacak lafı hemen bulur yapıştırırdım! (P/ABU, s. 177)

Çocuklar iğne tutup tütün dizebilecek yaşa geldikçe gelirleri arttı.

(SA/ABU, s. 13)

İlerde seçeceğin kadını hep bunları bil de, ona göre gözü tok seç…

(GA/ABU, s. 139)

Böylelikle karısının sokulmalarını karşılayacak gücü bir süre sakladı

kendinde. (SA/ABU, s. 14)

Şimdiden tanırsan, sonradan karşısına ilk çıkacak kadına bütün aklını

kaptırmazsın. (GA/ABU, s. 139)

Köye gidemeyecek olsalar Selman’la karısının kasabada evlerinde

kalabilecekleri akrabaları vardı. (UBG/ABU, s. 232)

Hanife, ayakları ucuna sıyırmış şalvarını, soluklarının hızından kendisinin

yaklaştığını duyacak durumda değiller ikisi de… (MK/ABU, s. 58)

Nedir ki Sefer, yumuşaklıktan anlayacak adam değildi, öfkeyle

burnundan soludu, başını iki yana salladı. (ÇDS/ABU, s. 76)

Page 195: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

176

1. 5. 1. 3. 2. Hareket Bildiren –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu bölümde incelemiş olduğumuz 9 örneğin 5’inde bir zaman birimi içinde

yapılan hareket, 2’sinde nesneyle yapılan hareket ve nesnenin hareketi, 1’inde

aracın hareketi, 1’indeyse iş için yapılan eylemi bildirmektedir.

-AcAk sıfat-fiil eki, incelenen 9 örnekte önüne geldiği ismin 5 tanesine 3.

tekil kişi, 1 tanesine de 3. çoğul kişi iyelik ekiyle gelmiştir; bu sıfat-fiil eki, geriye

kalan 3 örnekteyse ismin önünde eksiz yer almıştır.

Akşam, eve döneceği sırada ortalık kararmıştı. (KK/ABU, s. 147)

Üçü öğle otobüsüyle, o akşam il limanından İstanbul’a kalkacak vapura

yetişmek üzere kasabadan ayrıldılar. (HG/ABU, s. 169)

Yattığı yerde kımıltısız kalıyordu kalkıp çardaktan çıkacağı saate kadar.

(AB/ABU, s. 245/246)

Köyden ayrılacağı yıl, kendisiyle bazı akranlarına, babasız küçük bir

sığırtmacı, “Önce ben seni, sonra sen beni” diye aldatıp kirletişini anlatmasını

anımsıyordu şimdi. (UBG/ABU, s. 231)

Yaklaşırken, kuyuya çarpacak kova sesini, tezgâhın gürültüsünün

kesilmesini, üstü yeşil kırmızı ibrişimlerle çiçekler işli perdenin aralanmasını

soluğu daralarak beklerdi. (V/ABU, s. 41)

Gözleri, masaya düşecek kâğıtta yandaki sandalyeye getirip bir bardak çay

bırakmışlar gibi karşıladı onu. (HOV./ABU, s. 32)

Tam yanından geçeceği sırada uzun boylu adam, sandalyesinden kalktı,

boş elinden yakalayarak durdurdu Selman’ı. (UBG/ABU, s. 209)

Yine de yatağa girecekleri saat yaklaşınca, aralarında tatsız en küçük bir

söz geçmese bile, artan bir sinir büyüyordu Firdevs’in davranışları. (AB/ABU, s.

245)

Bir ay içinde Zıngınların tarlalarında yüz işçinin göreceği işi gördü.

(D/ABU, s. 117)

Page 196: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

177

1. 5. 1. 4. -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim 1. 5. 1. 4. 1. Durum Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu bölümde ele aldığımız 5 örnek cümlede –mIş/-mUş sıfat-fiili bu

örneklerin 2’sinde kişilerin, 1’inde bedenin bir bölümünün, 1’inde belli bir

hareketin şeklinin, 1’inde ise nesnenin durumuna işaret etmiştir.

Binekliler çoğunlukla düşlere dalmış delikanlılardı. (İ/ABU, s. 20)

Köyde nereye baksa kanama geçiren karısının, kanı çekilmiş dudakları,

solgun yüzü karşısındaydı. (AB/ABU, s. 242)

Ömründe sinema görmemiş kadın, anlattıklarından her ne anladıysa

anladı. (V/ABU, s. 43)

Park kahvesinin merdivenlerinden üstüne dikilmiş bakışlarını

görüyordu şimdi dilekçecinin. (UBG/ABU, s. 216)

Yarıya kadar içilmiş çayı masanın üstünde öylece kalakalmıştı.

(UBG/ABU, s. 191)

1. 5. 1. 4. 2. Hareket Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlık altında 2 örnek tamlamayı inceledik. Bunların 1 tanesinde

kişilerin, 1 tanesinde cansız varlığın hareketine değinilmiştir.

Yatağın içine yayılan elleri kolları, bütün yüzünü kaplayan dünya ile barışık

bir gülümseme ile bütün gün koşmuş oynamış çocukları andırırdı uykusu…

(AB/ABU, s. 246)

Kunduraları sık sık bağların, tarlaların setlerinden yola yuvarlanmış

taşlara çarpa çarpa ilerledi. (ÇDS/ABU, s. 66)

1. 5. 1. 4. 3. Neden Yapıldığını Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu bölümde ele almış olduğumuz tek örnekte –mIş/-mUş sıfat-fiil grubu,

nesne bildiren sözcüğün önüne gelerek, ona nesnenin neden yapıldığı anlamı

katmıştır.

Page 197: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

178

Odada, yerde hasırlar, hasırların üstünde bezden dokunmuş kilimler, solda

dokuma tezgâhı sağ duvarın dibinde şilteleri yastıkları işlemeli patiska örtülerle

kaplı bir minder. (V/ABU, s. 48)

1. 5. 1. 4. 4. Görünüş Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim İncelediğimiz metinde bu bölümle ilgili tek örnek tespit ettik. Bu örnek

tamlamada sıfat unsuru olan sıfatlık, bedenin bir bölümünde çevresel birtakım

şartların etkisiyle oluşan değişikliği anlatmaktadır.

Güneşler, yağmurlar, rüzgârlarla yanmış kavrulmuş yüzünde tek kırışık

yoktu henüz. (A/ABU, s. 83)

1. 5. 1. 4. 5. Biçim Bildiren -mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsim Bu başlıkta incelediğimiz tek örnekte sıfat unsuru olan –mIş/-mUş’lu sıfat-

fiil grubu bedenin belli bir bölümünü ifade eden sözcüğün önüne gelerek onun

biçimini bildirmiştir.

Sefer’in bakışları Hanife’nin gözleriyle hâlâ ince kalmış beli arasında gidip

geliyordu. (ÇDS/ABU, s. 64)

1. 5. 1. 5. “-(U)r/-(I)r” Sıfat-fiil Grupları + İsim Burada ele aldığımız tek örnekte sıfat tamlamasını oluşturan sıfat unsuru, önüne geldiği isme beğeni anlamı katmıştır.

Öyle az buz bulunur güzellerden de değil. (BİÇ/ABU, s. 102)

1. 5. 2. Aitlik Grupları + İsim 1. 5. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Grupları + İsim Aitlik eki, bu başlık altında ele aldığımız 34 örneğin 22 tanesinde belirtili

Page 198: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

179

isim tamlamasını, 6 tanesinde belirtisiz isim tamlamasını, 4 tanesinde sıfat

tamlamasını, 1 tanesinde çıkma grubunu, 1 tanesinde zincirleme isim tamlamasını

+DA bulunma durum eki vasıtasıyla isme bağlamıştır.

Aitlik grubu olan bu sıfat unsuru, 16 örnekte yerin, 14 örnekte nesnelerin, 2

örnekte insan dışındaki canlı varlıkların, 1 örnekte bedenin belli bir bölümünün, 1

örnekte de yüzdeki çizgilerin bulunduğu, ait olduğu yeri bildirmiştir.

Kadın dilekçe elinde adliyenin üst katındaki odaya girdi. (KK/ABU, s.147

147)

Alnında, ağzının iki yanındaki çizgiler, belki de boya şu bu kullanmadığı

için o kadar belirgin görünüyordu kendisine. (ABU, s. 10)

Arada bir alanın karşı tarafındaki yapıların duvarlarında gölgelerin hızla

yükseldiğini gördükçe iç çekiyordu. (UBG/ABU, s. 193)

Bindiği beylik, bir bastığı yere bir daha basmaz besili at, Arnavut kaldırımı

döşeli yolun taşlarını döve döve geçerken, Vasfiye, atının nal seslerini tanır, o

sırada ne iş görürse görsün, avludan su çekiyor ya da alt kattaki odada kilim

dokunuyorsa, kovayı kuyunun taşında, mekiği ilmiklerin arasında bırakır, üst katın

penceresine koşar gibi gelirdi ona. (V/ABU, s. 41)

Alt kattaki odaya girdiler. (V/ABU, s. 47)

Nitekim sonunda, merdivenden inen birinin ayak sesleri duyulur, ya helvacı,

ya yamak pantolonunun kemerini yukarıya çeke çeke yapım yerinden dükkâna

geçer, ara kapının hemen yanındaki muslukta ellerini sabunlayarak alıcıya ne

istediğini sorardı. (HG/ABU, s. 158)

Avlu kapılarının bitişiğindeki mutfaklardaydı yıkanma yerleri.

(UBG/ABU, s. 206)

Sonra koltuğunda küçük bir çulla bağın öbür ucundaki incirin gölgesine

doğru yollandı. (A/ABU, s. 85)

Caddenin solundaki kahvenin kaldırımında kasaba belediye meclisi

üyelerinden Avni Bey’le Sabri Bey, çevrelerini saran seçmenlerin önünde, zardan

çok çene ile birbirlerini bastırmaya çalışarak tavla oynuyorlardı. (HAN./ABU, s.

185)

Page 199: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

180

Her gece yattıklarından belli bir süre sonra, yanından kalktığını, çardağın

kapısındaki çulu aralayarak dışarı çıktığını duyuyordu. (AB/ABU, s. 246)

Kerim ağabeyiyle, damın önündeki kuyunun taşına oturdu çocuk.

(GA/ABU, s. 140)

Kayacık’ın dört beş yüz adım altından geçen makadam şose, on kilometre

ilerde, deniz kıyısındaki ilçede sona ererdi. (KKD./ABU, s. 91)

Dere kıyısındaki söğütlerden birinin gölgesinde uzandı. (Y/ABU, s. 25)

Dipteki odanın kapısı yanındaki sıraya geçti. (İ/ABU, s. 23)

Dursun’un omzundaki başı hiç değiştirmemişti yerini. (HOV./ABU, s. 39)

Karşı koyamayarak Selman’ın kollarında evlerinin altındaki samanlığa

sürükledi. (UBG/ABU, s. 207)

Kollarını iki yanındaki bağlara geçirerek çalı demetini omuzladı. (Y/ABU,

s. 29)

Kahveden az aşağıdaki dükkânında Berber Nuri, iki yıl önce hacdan

dönen Mestan Efendi’nin saçını kesiyordu. (HAN./ABU, s. 185)

Kahvenin önündeki alana dolanların, caddeden geçenlerin yürüyüşlerinin

hızlandığını görüyordu. (UBG/ABU, s. 191/192)

Hamza, yattıkları odanın pencere kepenklerini çekerken, karşıda

kahvecinin, kahvenin önündeki iskemleleri içeri aldığını gördü. (ÇDS/ABU, S.

68)

Kentin duvarlarındaki afişlerde fotoğrafları görülüyor. (KK/ABU, s. 149)

Köy dışındaki hendeklerde, mersin, erguvan kümeleri arasında, bağ

kütükleri arasında, bağ kütükleri altında, samanlıklarda, ağıllarda bazen gece, bazen

gündüz sık sık buluşuyorlardı. (UBG/ABU, s. 207)

Bez çantasını masa ile minder arasındaki iskemlenin üstüne koyduktan

sonra daha bir süre elinden bırakmadı kadın. (UBG/ABU, s. 211)

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde solmuş

kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu masanın

üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Kadın, odanın dibindeki sandığa doğru atıldı vakit kaybetmeden.

(UBG/ABU, s. 220)

Otobüs durağından Park kahvesinin önündeki alana gelmişlerdi bunları

konuşurken. (UBG/ABU, s. 233)

Page 200: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

181

Hamza bir cigara yaktı, sol ayağını altına alıp pencere önündeki sedire

oturdu. (ÇDS/ABU, s. 68)

Zeynel, demetlediği urganı, semerin arka kaşı üstündeki çengele astı.

(A/ABU, s. 85)

İki eliyle iki yanında taş aradı, sırtındaki çalı demetinin gerisindeki tarayı

kavramaya çalıştı. (Y/ABU, s. 27)

Karşıda, sofanın öbür ucundaki odanın kapısı açıktı. (ÇDS/ABU, s. 69)

Bu pencere bakışmasından iki gün sonra, öğle üstü, Hanife, tarlaları ile

komşu bağ arasındaki kuyudan testilerini doldurmaya gitti. (ÇDS/ABU, s. 63)

Kapının hemen sağından bir merdivenle üst kattaki odaya çıkılıyordu.

(V/ABU, s. 48)

Sergende dürülü duran ince bir yatağı, yatağın üstündeki örtüyü kucakladı,

hışımla oda kapısına doğru ürüdü. (ÇDS/ABU, s. 70)

Gitti, yatakların üstündeki örtüyü çekti. (UBG/ABU, s. 213)

1. 5. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Grupları + İsim

Aitlik eki, incelediğimiz 15 örneğin 6’sında sıfat tamlamasını, 5’inde

belirtili isim tamlamasını, 3’ünde çıkma grubunu, 1’inde ise zarf almış sıfat

unsurunu isme bağlamıştır. + ki eki bu örneklerin 10 tanesinde sözcük gruplarını

+DA durum eki vasıtasıyla isme bağlamış; 5 örnekte ise bu sözcük gruplarının

üstüne doğrudan gelmiştir.

+ ki eki, ele alınan örneklerin 6 tanesinde bir duruma ait olmayı, 3 tanesinde

belli bir hareket şekline ait olmayı, 3 tanesinde nesnenin ait olduğu yeri, 1 tanesinde

bir yere ait olmayı, 1 tanesinde bulunan zamandan sonraki zamana ait olmayı, 1

tanesindeyse mekân içindeki bir bölümün o mekânda ait olduğu yeri bildirmiştir.

Sonra, az önceki oyunlarının doyamadığı tadıyla: “Hadi, gene oynayalım.”

diye sarıldı kıza. (GÇ/ABU, s. 128)

Bundan sonraki günlerde, Cemal anası ile nişanlısının evine kahve içmeye

gitti bir iki kez. (AKM/ABU, s. 152)

Page 201: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

182

Helvacı, biraz da canının sıkıntısını açığa vuran bir yüzle: “Bakalım, buluruz

elbet birini.” der, bu sözlerdeki alayı anlamamış görünürdü. (HG/ABU, s. 159)

Hanife, çektiği kovadaki suyu testiye boşalttı. (ÇDS/ABU, s. 64)

Sokak içinde, deponun yan tarafındaki kapıyı kolaylıkla buldu. (İ/ABU, s.

24)

Karşılaştığım al yanaklı, canlı yürüyüşlü Kayacık kadınlarını sık sık

düşündüğüm, aralarından göz göze geldiklerimin duru bakışlarındaki anlamı

çözmeye çalıştığım çok oldu. (KKD./ABU, s. 93)

İhtiyar, her akşamki köşesindeydi. (AKM/ABU, s. 154)

İkisinin yürüyüşlerindeki hızı ayarlayan anaydı. (AKM/ABU, s. 151)

Abdoş, gözleri İsmail’in elindeki uçurtmada, içini çekti. (ANH/ABU,s .

123)

Oldukça ağır sandığı, iki yanındaki kulplarından tutup odanın kapısı

ardına çektiler. (UBG/ABU, s. 220)

Bu gidip gelmeler sonunda, yine nişanlanmadan önceki içlenmeler sardı

Cemal’i. (AKM/ABU, s. 153)

Gene o doğranan ezilen etlerindeki ağrılarla uyandı. (A/ABU, s. 88)

Doğrusu, ne o gün ne de ondan sonraki karşılaşmalarımda Kayacık

kadınlarının adını niye hoppaya çıktığını bir türlü anlayamadım. (KKD./ABU, s.

92/93)

Kadın onun sesindeki inançsızlığı sezdi. (UBG/ABU, s. 218)

Anası, “Sen onun kusuruna bakma, o, küçük, toy daha.” dediği sıradaki

bakışlarıyla, Cemal’e bir göz atıyor, kızını çekip götürüyordu yanı sıra.

(AKM/ABU, s. 153)

1. 5. 2. 3. Yaş Bildiren Aitlik Grupları + İsim Ele almış olduğumuz örneklerin 4’ünde de +ki eki, +DA bulunma durumu

yardımıyla sıfat tamlamasını isme bağlamıştır.

Örnek tamlamaların tamamında ise kişilerin belli bir yaşa ait olduğu anlamı

bulunmaktadır.

Page 202: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

183

Selman’ın yüzü de silindi, dört yaşındaki oğlunun yüzü göründü. (Y/ABU,

s. 28)

İlkin on bir yaşındaki oğlu kuşkulandı Hanife’den. (ÇDS/ABU, s. 66)

Sekiz yaşlarındaki kız, az ötelerinde durmuş, parmağı ağzında

konuşmalarını dinliyordu. (GA/ABU, s. 140)

Beyin sekiz yaşındaki oğlu havuzun yanında dolanıyor, kazlar, ördeklerle

oynuyordu canı sıkıldıkça. (GÇ/ABU, s. 125)

1. 5. 2. 4. Durum Bildiren Aitlik Grupları + İsim Bu başlık altında yer alan 4 örnek tamlamanın 2’sinde aitlik eki + ki, sıfat

tamlamasını, 1’inde belirtisiz isim tamlamasını, 1’inde de çıkma grubunu isme

bağlayarak sıfat tamlaması oluşturmuştur. Ek, bu örneklerin 3 tanesinde sözcük

gruplarının üstüne doğrudan gelirken, 1 örnekte + DA bulunma durumu eki

yardımıyla gelmiştir.

Örneklerin 3’ünde kişilerin kendilerinden sonra yer alanlara göre ve onların

belli bir zaman içindeki durumlarına, 1’inde nesnenin durumuna ilişkin anlam

bulunmaktadır.

Geçen yılki kâhya pehlivan gibiydi. (HAN./ABU, s. 185)

Bir gün, her zamanki şoförle, bir iş için Kayacık’a gittim. (KKD./ABU, s.

92)

Az sonra toz toprak içindeki yeldirmesiyle oğlunun yanındaydı.

(ÇDS/ABU, s. 68)

Vehbi’den önceki yamak bir sabah ortadan kayboldu. (HG/ABU, s. 162)

1. 5. 2. 5. İlgi Bildiren Aitlik Grupları + İsim

Bu bölümdeki tek örnekte kişilerin birbirleriyle olan ilgilerinin durumuna

yer verilmiştir. Bu örnekte aitlik eki, belirtisiz isim tamlamasını + DA vasıtasıyla

isme bağlamıştır.

Page 203: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

184

Babasına, annesinden başka bir kadının yemek pişirmesini, babası ile kadın

arasındaki yakınlığı yadırgadı. (GÇ/ABU, s. 126)

1. 5. 2. 6. Biçim Bildiren Aitlik Grupları + İsim İncelediğimiz tek örnekte + DA bulunma durumu vasıtasıyla belirtisiz isim

tamlamasını isme bağlayan + ki eki, nesnenin ait olduğu biçimi bildirmiştir.

El büyüklüğündeki aynası, iki yüzlü bağa tarağı yanında olurdu

yıkanırken. (UBG/ABU, s. 206)

1. 5. 3. İkileme + İsim 1. 5. 3. 1. Yaklaşıklık Bildiren İkilemeler + İsim Bu başlık altında 44 tane sıfat tamlaması inceledik. Bu sıfat tamlamalarının

sıfat unsurunu oluşturan ikilemlerin tamamı yakın anlamlı sözcüklerin

tekrarlanmasıyla oluşmuştur. Buradaki ikilemler önüne geldikleri isimlere kesin

olmama, ifade edilene yaklaşık olma anlamları katmıştır.

Ovada altı yedi kilometre kadar daha ilerledikten sonra genişletilmiş bir

keçi yolundan batıdaki dağa sapacaklar. (UBG/ABU, s. 195)

Beş on adım ötede, tarlalarının kıyısına bağlı keçisinden başka canlı yoktu

yöresinde sesini duyacak! (A/ABU, s. 80)

Yardımcının işinin bittiğini, annelerinin beş on günlüğüne teyzelerine

gittiğini söyledi çocuklarına. (SA/ABU, s. 16)

Çardaktan bir iki adım açıldılar. (A/ABU, s. 88)

Bir iki adım daha attık. (HOR./ABU, s. 99)

Bir iki adım boğuşur gibi oldular. (Y/ABU, s. 27)

Bir iki adım daha ilerlediler, durdu. (ÇDS/ABU, s. 67)

İsmail, gücenmiş bir yüzle bir iki adım açıldı ikimizden. (ANH/ABU, s.

120)

Kadın, hemen kalabalığın arasında bir iki adım geri kaldı. (KK/ABU, s.

145)

Page 204: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

185

İkisi de: “Nasıl olsa bir iki aya kadar asker, askerde adam olur, aklı başına

gelir!” dediler, sorunları başlangıçta kulak ardı ettiler. (D/ABU, s. 110)

Bir iki el de ona ateş ettirdi. (GA/ABU, s. 138)

Yanıma bir iki giyecek alem… (AKM/ABU, s. 155)

Muhtar bıyıklarını bir iki kez daha çekiştirdi. (ÇDS/ABU, s. 77)

Bundan sonraki günlerde, Cemal, anası ile nişanlısının evine kahve içmeye

gitti bir iki kez. (AKM/ABU, s. 152)

Cevizin altında, yanan bir cigara ateşi, hızlı çekişlerle bir iki kez parlayıp

küllendi. (ÇDS/ABU,s . 66)

Oturur bir iki laf daha eklerdik, bileğinden tuttum muydu, kaybolurduk bağ

kütüklerinin altında!.. (P/ABU, s.179)

Gerçekten bir iki saat öncesine kadar onun kollarında mıydı? (UBG/ABU,

s. 224)

Ali Şahin bir iki saat oturup gitti. (BİÇ/ABU, s. 106)

Numaralar üzerine bir iki söz geçti aralarında. (KK/ABU,s . 145)

Bir iki yolcu daha aldılar. (HAN./ABU,s . 190)

Çocuk, dört beş adım atınca dönüp geriye bakmaktan kendini alamadı.

(GÇ/ABU, s. 128)

Helvacı, küçük kızının henüz okuduğunu, okulunu bitirmesine, dört beş ay

kaldığını, isteğini birdenbire kendisine açamadıklarına, ezik bir dille, aşağıdan

alarak anlatmaya çalıştı. (HG/ABU, s. 167)

Dört beş yüz adım sonra, iki yanımızdaki tepelerin eteklerini birleştiren

küçük bir düzlük çıktı önümüze. (HOR./ABU, s. 95)

İki üç adım daha yaklaştı. (MK/ABU, s. 58)

Delikanlının işe başlamasından iki üç hafta sonra, çiftleşmeden önce

durmadan birbirinin ardından dolanan iki köpek gibi, birbirinin ardında

dolaştıklarını gördü karısı ile yardımcısının. (SA/ABU, s. 14)

Sefer yutkundu, sol elinin ayasını iki üç kez yere vurarak yanıbaşında yer

gösterdi. (ÇDS/ABU, s. 64)

Göreceksin iki üç yıl sonra ikinci bir arabam olur, belki de parçacılığa

başlarım. (HGe./ABU, s. 173)

Sağlık Merkezi de, Şükriye’nin evinin hemen kırk elli adım ötesinde.

(İ/ABU, s. 20)

Page 205: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

186

Kahvenin karşı yönünde, on beş yirmi adım ileride, bakkal Hamza’nın

altını dükkân olarak kullandığı evi vardı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Kolcu’nun mısır tarlası kıyısından geçerken, on beş yirmi adım içerde, bir

kulaçlık bir çember içinde, sarsıla sarsıla kımıldadığını gördü Halil beş on kök

mısırın. (MK/ABU, s. 57)

Üç beş adım gittiler. (SA/ABU, s. 17)

Üstelik üç beş adım attım mı ya bir hendek, ya bir incir, ceviz, badem,

zeytin ağacı. (P/ABU, s. 179)

Yardımcının gezici satıcılık yaptığını, üç beş altın bozdurup harcadıklarını

duydu. (SA/ABU, s. 17)

Bazı geceler üç beş arkadaş toplanır, içerler, poker oynarlardı. (ABU, s. 7)

Üç beş gün çardaktan şoseye indi. (BİÇ/ABU, s. 108)

Helvacının cinsel sapıklığı üç beş gün daha söz konusu olurdu bu soruların

uyandırdığı merakla. (HG/ABU, s. 159)

Evliliklerinin üçüncü ayından sonra üç beş günde bir, evine geldikçe yatak

yüzü gören Halim, eskisi gibi gün doğarken yola çıkmıyordu artık. (HGe./ABU, s.

175)

Babası, işler tamamlanıncaya kadar Emin’in yüzüne üç beş kez ya baktı ya

bakmadı. (D/ABU, s. 110)

Eline üç beş lira sıkıştırırsın, damına götürür seni. (HOV./ABU, s. 31)

Bu gençler de biraz oyun görüp üç beş lira bıraksalardı gariplere, zararı

neydi sana? (HOV./ABU, s. 37)

Çok değil üç dört dakika sonra, içinden üç yüze, en çok dört yüze sayana

kadar çardağın önünde olacaktı Kenan. (AB/ABU, s. 238)

O ne kadar gayret ederse etsin üç dört günde bir Havva’yı ya evde ya

tarlada yalnız bırakıyorlar, öğleye doğru biri, öğleden sonra öbürü gelip denemeye

kalkıyorlardı talihlerini. (D/ABU, s. 115)

Artık, üç dört yılda bir, dayılarından, teyzelerinden birine, bir ayı aşmayan

bir konukluğa götürebiliyordu çocuklarını. (HG/ABU, s. 161)

Onun yirmi otuz adım ötelerinden geçip gittiğini fark etmediler bile.

(D/ABU, s. 110)

Page 206: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

187

1. 5. 3. 2. Pekiştirme Anlamı Bildiren İkilemeler + İsim Metnimizde bu başlıkla ilgili 5 örnek tespit ettik. Tespit ettiğimiz bu 5

örneğin 2 tanesi yakın anlamlı, 2 tanesi aynı sözcüğün, 1 tanesi ise eş anlamlı

sözcüklerin tekrarıyla oluşmuştur. Sıfatlık görevi üstlenen ikilemeler önünde

bulundukları isimlere pekiştirme anlamı katmıştır.

Nedenini anlamadığı bir kıskançlıkla, Vasfiye’nin, ak pak kollarının, beline

kadar inen saçlarının övgüsü bu yabancıların dilinden yayılmış olsa gerek diye

düşünürdü. (V/ABU, s. 42)

Vasfiye’nin ak pak teninin, beline inen saçlarının övgüsünü bir kez de

Hatice kadından dinledi. (V/ABU, s. 44)

Bugüne kadar bazı serüvenler geçmişse başından, dengi ayarı kimselerle

geçmişti. (HG/ABU, s. 163)

Kocası, Şükriye’nin ışıl ışıl gözlerine doğru eğildi. (İ/ABU,s. 22)

Kazancı arttıkça sıra sıra beşibiryerdelerle donattı karısının boynunu,

bileklerindeki bilezik dizisini her yıl biraz daha kalınlaştırdı. (SA/ABU, s. 13/14)

1. 5. 3. 3. Sınırlandırma Bildiren İkilemeler + İsim İncelediğimiz üç örneğin sıfatlığı olan ikilemelerin hepsi, yakın anlamlı

sözcüklerin tekrarlanmasıyla oluşmuştur. Bu sıfat unsuru önüne geldiği isimlere,

onları çeşitli yönlerden sınırlama, bir şeyi belli sınırlar içinde bırakma anlamı

katmıştır.

Yatağının yanında, başının az ötesinde, çardağın dipten bir iki dalını hafifçe

aralamıştı aylar önce. (AB/ABU, s. 237)

Zeynep, kendini zorladığını belli etmemeye çalışarak bir iki yudum içti,

bardağı Dursun’a uzattı. (HOV./ABU, s. 33)

Park kahvesinde o masaya oturmuşlar, erkek iki çay söylemiş, sora çaylar

gelince kendi bardağını iki üç yudumda boşaltıp kendilerini kasabadan köylerine

götürecek bir otomobil bulmaya gitmişti. (UBG/ABU, s. 191)

Page 207: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

188

1. 5. 3. 4. Beraberlik Bildiren İkilemeler + İsim Burada incelediğimiz 3 tamlama örneği bulunmaktadır. Bu tamlamaların

üçünde de ikileme zıt anlamlı sözcüklerin tekrarlanmasıyla oluşmuştur. Bu

başlıktaki ikilemeler, önüne geldikleri isimlere olumlu ve olumsuz durumların bir

arada bulunduğu anlamını vermiştir.

Şu ya da bu yoldan, o boşluğu doldurmak için doğru yanlış nedenler bulur,

yenilgisini hazırlar. (AB/SABU, s. 243)

Küçük yaştan ekmeğini kazandığı yerlerde, ustaların, kendisinden büyük

çırakların itip kakmaları, haklı haksız azarlamaları ile büyümüştü. (UBG/ABU, s.

230)

Evlenebileceği gibi bir kadın arıyorlar, bulabildiklerinin iyi kötü yanlarını,

denk düşüp düşmediklerini, adama açmayı bile gerekli görmeden tartışıyorlardı

aralarında. (AB/ABU, s. 242)

1. 5. 3. 5. Ayırt Etme Bildiren İkilemeler + İsim Bu başlık altında incelediğimiz tek örnekte ikileme, yakın anlamlı

sözcüklerin tekrarlanmasıyla oluşmuştur. Sıfatlığı oluşturan ikileme, önünde

bulunduğu isme iki varlığın birbirinden ayrı olduğu, birbirinden ayırt edildiği

anlamını vermiştir.

Atlı eşekli binekliler geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

1. 5. 3. 6. Süreklilik Bildiren İkilemeler + İsim Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla meydana gelen ikilemelerin olduğu bu

başlıkta, sıfatlık görevi üstlenen ikileme, önüne geldiği isme süreklilik anlamı

vermiştir.

Kahvede pinekleyip, gelen geçen kadınlara iç çekmezdim senin gibi.

(P/ABU, s. 177)

Page 208: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

189

1. 5. 4. Belirtili İsim Tamlaması + İsim 1. 5. 4. 1. Durum Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim Bu başlıkta durum anlamının bulunduğu belirtili isim tamlamalarının sıfat

unsuru olduğu 31 örnek tamlama tespit ettik. Bu tamlamaların 4 tanesinde kişilerin

toplumsal konumu, 3 tanesinde kişilerin başka kişilerle arasındaki durumu, 3

tanesinde kişinin mekân içerisinde bulunduğu zamanın durumu, 2 tanesinde sözü

edilen yerin durumu, 1 tanesinde kavramın durumu, 1 tanesinde bir durumun sona

erdiği zamanın durumu, 1 tanesinde oluş durumunun gerçekleştiği yer, 1 tanesinde

kişilerin başka kişiler üzerindeki bakı durumu, 1 tanesinde bir değişim durumunun

başlangıç döneminin durumu, 1 tanesinde yapılan eylemin azalmaya başladığı

zamanın durumu, 1 tanesinde kişinin bulunduğu yerdeki durumu, 1 tanesinde

nesnenin belli yerdeki durumu, 1 tanesinde geleceğe yönelik beklenti durumu, 1

tanesinde kişinin nesneyle ilgili durumu, 1 tanesinde kişinin duygularının durumu, 1

tanesinde kişilerin zihinsel durumu, 1 tanesinde kişinin eylemde bulunduğu yerin

durumu, 1 tanesinde duyguların eyleme yansıma durumu, 1 tanesinde kişiyi belli bir

dönem içerisinde etkileyen şeylerin durumu, 1 tanesinde kişinin başkalarınca

tanınma durumu, 1 tanesinde zamanın durumu, 1 tanesinde kişilerin diğer kişilerle

kıyaslanma durumu, 1 tanesinde bir eylemin yapılacağı eylemin durumu

bildirilmiştir.

İncelediğimiz 31 örneğin 26’sında isim tamlamasının tamlananı –DIk/-DUk

ekli bir sıfat-fiil taşımaktadır.

Birlikte oturduğu kaynanasının, babasının kusurunu, annesinin

oynaşmadığı adam kalmadığını, evliliklerinin daha ikinci gününden yüzüne

vurması bir yana, kunduracı uygunsuz cinsel isteklerde bulunuyordu kızdan.

(HG/ABU, s. 161)

Gelenlerin çoğu Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı yıllarında,

Arnavutluk dağlarında birlikte çetecilik ettiği Boşnaklardı Bayram’ın.

(A/ABU, s. 86)

Helvacının cinsel sapıklığı üç beş gün daha söz konusu olurdu bu soruların

uyandırdığı merakla. (HG/ABU, s. 159)

Page 209: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

190

Bütün bu seslerin kesildiği aralarda, ne kadar duymak istemese de yalnız

Zülfiye ile Bayram’ın çardaktan gelen iniltileri, solumaları geldi kulağına. (A/ABU,

s. 88)

Bir hafta sonunda Sefer, candarmaların yakınlarına yaptığı baskıya

dayanamadı, kendi ayağı ile gidip karakola teslim oldu. (ÇDS/ABU, s. 61)

Sis kalktı mı, körfezin ağzında denizle göğün mavisinin birbirine karıştığı

yerde boz bir leke sivriliverir. (BİÇ/ABU, s. 102)

Göğüslerinin biçimlenmeye başladığı günlerden beri, yıkanmadan önce,

yıkandıktan sonra aynada çıplak vücudunu, beline inen saçlarını seyretmekten

hoşlanır, yıkandıktan sonra uzun uzun taranırdı. (UBG/ABU, s. 206)

Sabahtan o yana tek başına oduna giden Gurbetçi Selman’ın karısı

Şehnaz’ın dönüşünü bekliyordu. (Y/ABU, s. 25)

Hamza’nın karısı Hanife, penceresinden ilk görüşünde Sefer’i neredeyse

tanıyamadı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Akşama doğru hemşerisinin dediği kahveye girince bir ürkeklik, bir

çekingenlik geldi üstüne. (HOV./ABU, s. 31)

Her semtinde yakın akrabalarının, aile dostlarının, beraber büyüdüğü

akranlarının oturduğu İstanbul’da kalamayacaklarını söyledi kocasına.

(HG/ABU, s. 158)

İstanbul’a gidişlerinin seyrekleştiği yıllarda, bitişiklerindeki evi kiralayan

bekâr bir savcı ile seviştiği yayıldı kasabada. (HG/ABU, s. 161)

İlkin kadının babasının akşamları oturduğu kahveye bir göz attı.

Hamza’nın demesi, kendisi mutfak kapısını açtığı sırada, Sefer pencereden

dışarı atlamış, Hanife, karanlıkta onun içeride unuttuğu çizmelerini avluya

atmış, Sefer de çizmelerini avluya atmış, Sefer de çizmelerini alıp kaçarken avlu

kapısını açık bırakmıştı. (ÇDS/ABU, s. 74)

Yine o belirsiz, yalancı umutla kendisini aldatıyor; ne zaman, ne yoldan

gerçekleşeceğini bilmeden karısının kendisine yakınlık göstereceği günü

bekliyordu. (AB/ABU, s. 244)

Karısının oturduğu koltuğun penceresi altında durmuş, otobüsün

kalkmasını beklerken adam, Selman’ı gördü. (UBG/ABU, s. 202)

Kenan’ın kasabada ilk göründüğü gün, gece yatakta karısının

uyuyamadığını anlamıştı. (AB/ABU, s. 245)

Page 210: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

191

Gece uyumayarak yatağa uzanıyor, bu kez kocası, belki de kendisinin

duyduğu isteklerle yataktan çıkmak için doğrulacak olsa, soruyordu hemen:

“Nereye?” (HG/ABU, s. 165)

Kenan her gece, kırlarda yaşayanların uykuya çekildikleri saatte geldi.

(AB/ABU, s. 240)

Kızın “Ya yaparsan?” diye diye aklına getirdiği şey oldu. (KK/ABU, s.

146)

O günden sonra kızlarının evde olmadığı saatler sık sık Vehbi ile buluştu.

(HG/ABU, s. 164)

Geline bakarız, çardağın önünde bir dolanır, iki dolanır, içeri girer, dışarı

çıkar, şoseyi, köşkleri seyreder, kocasının balık avladığı kayalıklara dalar, nafile!

(BİÇ/ABU, s. 103)

O bol, kara cübbesiyle, sürüden kaldırdığı kuzunun üstünde kanat vuran

kartal gibi, Hoca, çullanmış Kolcu’nun gencecik karısı Hanife’nin üstüne,

debelenip duruyor. (MK/ABU, s. 58)

Korkunun yerleştiği bakışlarıyla bir yandan Selman’ın dönüp gidebileceği

sokak ağızlarına bakınırken bir yandan adamın devinimlerini kolluyordu.

(UBG/ABU, s. 209)

O güneşlerin, yaz aylarının kanımızı ısıttığı yıllar, karşılıklı serinledik,

söndürdük birbirimizin ateşini! (P/ABU, s. 181)

Onların bildikleri Bayram, ya kasabaya inmiştir, kahvededir ya da bağa

dönmüşse bir ağacın gölgesinde uyur, uyanınca da sırtını çardağın önündeki

bademin gövdesine verip Fahriye’den her yarım saatte bir kahve ister, cigara ister,

cigara içer. (A/ABU, s. 84)

Sefer’in hapse girdiği yıl, o da Hamza’nın evine gelin girdi. (ÇDS/ABU, s.

62)

Verdiği karşılıktan Selman’ın duyduğu rahatlığı da anlayamıyordu.

(UBG/ABU, s. 194)

Sinemanın dağılacağı saatte kulüpten çıktı. (ABU, s. 9)

Milli Mücadele’den önce şimdikinin üç misli insan yaşardı buralarda.

(P/ABU, s. 177)

Yakında doğacak çocuğumun babası Halim! (HGe./ABU, s. 176)

Page 211: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

192

1. 5. 4. 2. Hareket Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim Bu başlıkta ele alınan 10 örneğin 4’ü kişinin nesne üzerindeki hareketini,

3’ü kişilerin bulundukları yerdeki hareketleri, 1’i kişinin diğer kişilerle karşılıklı

yaptığı eylemi, 1’i kişinin bedeninin belli bölümünün hareketini, 1’iyse kişinin

başkası üzerindeki hareketini bildirmiştir.

İncelediğimiz 10 örneğin tamamında da isim tamlamasının tamlananı

–DIk/-DUk ekli bir sıfat-fiil taşımaktadır.

Alanda Selman’ın görüştüğü şoförlerden biriyle konuştu. (UBG/ABU, s.

209)

Anasının samanlık kapısından uzaklaştığı sırada ortaya çıkar, gelişigüzel

bir yalan uydururdu. (UBG/ABU, s. 208)

Büyük kızın getirdiği çayı aldı. (A/ABU, s. 82)

Kendini sele bırakmış, erkeğin sürüklediği yere akıp gidiyordu.

(UBG/ABU, s. 191)

Bademin altında Fahriye’nin ikisi için kurduğu sofra hazırdı. (A/ABU, s.

88)

Halim’in geldiği günler, evin içinde, kapının önünde uçar gibi dolanıyor;

bastığı yere, dokunduğu eşyaya, gözgöze geldiği herkese, adımları, elleri,

bakışlarıyla sesleniyor, açıklıyordu sanki. (HGe./ABU, s. 176)

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Hamza’yı, Sefer’in öfkeyle kapattığı kapısının önünden alıp

uzaklaştırdılar. (ÇDS/ABU, s. 76)

Sevinci sönen bakışlarını Selman’ın girdiği sokağın ağzına dikip kafası

bomboş, Selman’ın geri dönüp görünmesini beklemeye başladı. (UBG/ABU, s.

193)

Selman’ın ittiği kapı kapandı. (UBG/ABU, s. 217)

Page 212: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

193

1. 5. 4. 3. Yönelme Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim Metnimizde bu başlık altında incelemiş olduğumuz 4 tane örnek

bulunmaktadır. İncelenen bu örneklerin 2 tanesinde kişilerin hareketinin yöneldiği

yer, 1’inde kişinin yöneldiği nesne, 1’inde de kişinin bakışlarının yöneldiği taraf

anlamı bulunmaktadır.

İncelediğimiz 4 örnek tamlamanın tamamında isim tamlamasının tamlananı

–DIk/-DUk ekli bir sıfat-fiil taşımaktadır.

Sonra, garsonun gittiği masalarda oturanların kendisi ile ilgili sorulara

karşılık verdiğini seziyordu. (UBG/ABU, s. 227)

İğnecinin öyle her gittiği yerde gördüğü cinsten değildi önündeki bacak.

(İ/ABU, s. 24)

Her bakımdan talihsiz bir evlilikti kızın gittiği kapı. (HG/ABU, s. 161)

İki kardeş, Nuri’nin baktığı yana baktılar. (A/ABU, s. 90)

1. 5. 4. 4. Kaynak Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim Kaynak anlamı bildiren belirtili isim tamlaması yapısının sıfat unsuru

olduğu 3 örnek bulunmaktadır. Bu örneklerin 2 tanesinde sesin ortaya çıktığı

kaynak anlamı, 1 tanesinde ise kaygı duygusunu ortaya çıkaran kaynak anlamı ağır

bastığı için bu örnekleri bu başlık altında inceledik.

İncelediğimiz 3 örnekte de isim tamlamasının tamlananı –DIk/-DUk ekli bir

sıfat-fiil taşımaktadır.

Beygirin çıkardığı sesler kesildi. (UBG/ABU, s. 223)

Hocanın saldığı korku arttıkça, kısa bir süre içinde birbirinin günahlarının

kusurlarının gözcüsü kesildi bütün köylüler. (MK/ABU, s. 56)

Yukarıda, caddeden geçen bir yük arabasının atlarının zillerini,

tekerleklerinin caddenin taşlarında çıkardığı gürültüyü işitti. (UBG/ABU, s.

225)

Page 213: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

194

1. 5. 4. 5. Bulunma Bildiren Belirtili İsim Tamlamaları + İsim Bu başlık altında 2’si kişilerin, 1’i de insan dışındaki bir canlı varlığın

bulunduğu yeri bildirmek üzere toplam 3 tamlama örneği incelenmiştir.

İncelediğimiz 3 örnekte de isim tamlamasının tamlananı –DIk/-DUk ekli bir sıfat-

fiil taşımaktadır.

Az önce köpeğin durduğu yere Selman’ın, oğlunun yüzlerini gördüğü yere

baktı. (Y/ABU, s. 28)

Bir günahkârın bulunduğu yerde, bin kişiyi birden cezalandırırdı Tanrı.

(MK/ABU, s. 56)

Yine meyhaneden çıkınca, beraber içtiği arkadaşlarıyla nişanlısının

oturduğu sokağa dalıyor, evlerinin önünden geçerken, gecenin karanlığında

“Yandım Allah!” diye basıyordu narayı… (AKM/ABU, s. 153)

1. 5. 5. Edat Grubu + İsim 1. 5. 5. 1. Kadar ‘lı Edat grubu + İsim 1. 5. 5. 1. Derece Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim Bu bölümde 9 örnek tamlama inceledik. “Kadar” edatı, ele aldığımız bu

tamlamaların 7’sinde belli bir durumun, 2’sinde ise nesnenin üstünlük derecesini

belirtmiştir.

Bir kadın bu kadar güzel olabilir mi? (AB/ABU, s. 242)

Kadınlar kızlarla bu kadar ilgili olduğuna göre niye evlenmiyordu?

(GA/ABU, s. 139)

On beş ağaç zeytinimi de ekledin mi, toprağında kendi çalışanı bu kadar

mal doyurur da artar bile! (BİÇ/ABU, s. 101)

Daha dün gece yatağında yattığı adam, neden bu kadar yabancıydı ona?

(UBG/ABU, s. 195)

Güneş gözlerim kamaşmadan bakabildiğim kadar yumuşak, nedense her

zamankinden daha yakınmış gibi görünüyordu bana. (ANH/ABU, s. 119)

Page 214: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

195

Alnında, ağzının iki yanındaki çizgiler, belki de boya, şu bu kullanmadığı

için o kadar belirgin görünüyordu kendisine. (ABU, s. 10)

Ne kadar derin soluyabilirseniz o kadar derin soluyun şimdi! (P/ABU, s.

181)

Karşısındakinin “O kadar yaşlı değilsin ki! Sağlığın da yerinde…”

demesini adeta hazırlamıştı. (AB/ABU, s. 243)

Belki de yeteri kadar parası yoktu Selman’ın. (UBG/ABU, s. 195)

1. 5. 5. 2. Pekiştirme Bildiren Kadar’lı Edat grubu + İsim “Kadar” edatı, ele aldığımız 5 örneğin tamamında durum bildiren isimlerin

önüne gelerek onları çeşitli yönlerden pekiştirmiştir.

Ne kadar derin soluyabilirseniz o kadar derin soluyun şimdi! (P/ABU, s.

181)

Ankara’ya ayda, iki ayda bir mal almaya gittikçe, küçük dükkânının dışında

dünyanın ne kadar geniş, insanların ne kalabalık olduğuna şaşar, uzun bir

hastalıktan kalkmış da yeniden yaşamaya başlamış gibi duyardı kendini.

(HOV./ABU, s. 31)

Bilirdim Aleksandra’nın ne kadar güzel olduğunu. (P/ABU, s. 178)

Yaşamak öyle açık, anlaşılması o kadar kolay, o kadar düzdü ki Hatice

Kadın için, genç bir erkeğin aç kalması gibi kadınsız yaşamasını da aklı almıyordu.

(V/ABU, s. 43)

Yaşamak öyle açık, anlaşılması o kadar kolay, o kadar düzdü ki Hatice

Kadın için, genç bir erkeğin aç kalması gibi kadınsız yaşamasını da aklı almıyordu.

(V/ABU, s. 43)

1. 5. 5. 3. Belirsizlik Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim Metnimizden elde ettiğimiz 4 örnekte de zaman kavramının belirsizliği

anlamı bulunmaktadır.

Kâhyalarını kasabadan seçse bu kadar yıldır rezili çıkardı. (HAN./ABU, s.

187)

Page 215: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

196

Ulan bu kadar zamandır komşuyuz, karının eve adam aldığını biz

görmeyeceğiz, biz duymayacağız da burnunun ucunu göremezken sen mi

göreceksin? (UBG/ABU, s. 222)

Geceleri nereye kaybolduğunu yuttuk mu sandın bu kadar zamandır?..

(V/ABU, s. 51)

Ne kadar zamandır arabanın içinde oturduğunu kestiremiyordu.

(UBG/ABU, s. 225)

1. 5. 5. 4. Kıyaslama Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim Bu başlık altında 3 tamlama inceledik. İncelenen örneklerin birinde bir

duygunun geçmişle şimdi arasında kıyaslanması, birinde kişiyle ilgili bir durumun

nesnelerle kıyaslanması, birindeyse kişiler arasında bir kıyaslama söz konusudur.

Kasabalılar, kanıksadıkları konunun üstünde eskisi kadar merakla

durmadılar. (HG/ABU, s. 162)

İlk görüşünde yaşlı demiş, evin yıllanmış masalarından, sandalyelerinden

biri kadar eski görmüştü kadını. (ABU, s. 10)

Yavaş ol oğlum, kadının senin kadar oğlu var… (HAN./ABU, s. 184)

1. 5. 5. 5. Benzerlik Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim Ele aldığımız tek örnekte “kadar” edatı, bir mekânın neye benzediğini ifade etmiştir.

Görüp gördüğünüz avuç içi kadar yer! (HOR./ABU, s. 97)

1. 5. 5. 6. Azımsama Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim İncelediğimiz tek tamlama örneğinde sıfat unsuru olan edat grubu, yapılan

eylemin az bulunduğu, yeterli olmadığı anlamı içermektedir.

Gereği kadar mevlüt okutmuyorlardı. (MK/ABU, s. 55)

Page 216: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

197

1. 5. 5. 7. Çokluk Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsim “Kadar” edatı, ele aldığımız tek örnekte içinde bulunulan durumun

çokluğunu, fazlalığını bildirmektedir.

O kadar borcumuz var, bilmez misin? (HGe./ABU, s. 174)

1. 5. 5. 2. Gibi Edatıyla Kurulan Edat Grubu + İsim 1. 5. 5. 2. 1. Benzerlik Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim Metnimizden elde ettiğimiz 8 örnek tamlama bulunmaktadır. Bu 8 örneğin

5’inde kişilerin benzetildiği yön, 1’inde boyun, 1’inde bedenin belli bir bölümünün,

1’inde ise hareket şeklinin neye benzetildiği anlamı bulunmaktadır.

Evlendiğimde, (on beşinde) ay parçası gibi kızdı benim karı. (AK./ABU, s.

135)

Suna, dal gibi boyuyla, her ikindi üstü salına salına yaklaşırdı bizim sakızın

altında. (BİÇ/ABU, s. 104)

Ama (on altısında) dal gibi Firdevs’i kahvenin önünden geçerken kendisine

gösterdiklerinde hiç aklından geçmeyen duygularla karmakarışık oldu iç dünyası.

(AB/ABU, s. 242)

Filiz gibi delikanlı, hem okumuş, hem de yakışıklı. (KK/ABU, s. 148)

Gül gibi kızım ortalarda kaldı… (KK/ABU, s. 147)

Allah sana inci gibi diş vermiş daha ne istersin? (BİÇ/ABU, s. 108)

Ah yaktılar kaymak gibi kızımı! (KK/ABU, s. 147)

Elimde gemici feneri, uçar gibi adımlarla, gözü kapalı bildiği, incecik tarla

yolunu tuttu. (ÇDS/ABU, s. 65)

1. 5. 5. 2. 2. Küçümseme Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim Bu başlık altında 6 tane örnek inceledik. “Gibi” edatı, incelediğimiz

örneklerin tamamında kişileri bildiren isimlere gelerek, onlara küçümseme anlamı

katmıştır.

Page 217: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

198

Salt anaya çekmekle bile olsa, helvacı gibi birinden “böyle sağlam

tohumlu” böylesine dişi kızlar yetişmesi şaşırtıyordu kasabalıları. (HG/ABU, s.

160)

Nasıl olmuştu da onun gibi birine emanet etmişti karısını? (UBG/ABU, s.

231)

Sizin gibi günahkârlara yağdığı kadarı bile çok! (MK/ABU, s. 55)

Senin gibi itlerin yüzünden olur! (UBG/ABU, s. 222)

Senin gibi sarhoşun böyle gül gibi taze nesine? (UBG/ABU, s. 222)

Ömrümü sizin gibi kalıntılarla mı geçireceğim? (HG/ABU, s. 167)

1. 5. 5. 2. 3. Pekiştirme Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim “Gibi”li edat grubuyla kurulan 4 tamlamanın 4’ünde de kişilerin

görünümleriyle ilgili bir pekiştirme, bir beğeni söz konusudur.

Gelin gibi güzelini ben sana sinemada bile görmedim diyeyim de, sen

gelinin ne türlü güzel olduğunu iyice bir düşünün. (BİÇ/ABU, s. 102/103)

Ardından koşan bu kadar bey ağa oğlu varken, Havva gibi kızı daha iki yıl

kocasız tutar mı anası babası evde a oğlum? (D/ABU, s. 111)

O yıllarda bu doğunca, babası özenmiş, kızım öğretmen gibi güzel olsun

demiş, adını Suna koymuş. (BİÇ/ABU, s. 104)

Ben ona senin gibi güzeli, bu kırlarda oflasın puflasın diye mi aldım diyor!

(BİÇ/ABU, s. 106)

1. 5. 5. 2. 4. Kıyaslama Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim Bu başlıkta ele alınan tek örnekte, bulunulan yerle başka yerler arasında bir

kıyaslama yapılmıştır. Bu kıyaslamada beğeni duygusu da bulunmaktadır.

Bizim buralar gibi yer nerde var? (P/ABU, s. 178)

1. 5. 5. 2. 5. Durum Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsim İncelediğimiz tek örnek cümledeki tamlamada “gibi” edatı, önüne geldiği

isme sözü edilen şehrin sosyal durumuyla ilgili bir anlam vermiştir.

Page 218: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

199

İzmir gibi yerde daha senin başına çok çoraplar örer o. (UBG/ABU, s. 232)

1. 5. 5. 3. İle Edatıyla Kurulan Edat Grubu + İsim 1. 5. 5. 3. 1. Aitlik Bildiren “+lA/(ile) + ilgili” Şeklindeki Edat Grubu + İsim Bu başlıkta 3 örnek tamlama tespit ettik. Bunların birinde ileriki bir zamana

ait düşlerden, birinde kişinin hoşa gitmeyen huyuna ait söyleyişlerden, birinde ise

bir yere ait olan gözlemlerden bahsedilmiştir.

Dikişlerinin, romanlarının, gelecekle ilgili düşlerinin ortasında,

evdekilerden apayrı bir hayat yaşayan Melâhat, annesi ile ablası ile Vehbi arasında

geçenlerden habersizdi hâlâ. (HG/ABU, s. 167)

Halim’in uçarılıklarıyla ilgili dedikodular geliyordu konu komşunun

kulağına. (HGe./ABU, s. 176)

Küçük bir Anadolu kentinde yaptığı askerliği dışında, bütün ömrü kasabada

geçen Berber Nuri bayılırdı Mestan Efendi’nin Mekke ile ilgili izlenimlerini

dinlemeye. (HAN./ABU, s. 185)

1. 5. 5. 3. 2. İlgi Bildiren “+lA/(ile) + ilgili” Şeklindeki Edat Grubu + İsim Burada ele aldığımız 2 örnekte de kişiyle ilgili dile getirilenlere, sorulara yer

verilmiştir.

Havva, gene ikisinin de saldırısına uğradığı bir günün akşamı, kaynı ile

babasının, avluda kendisi ile ilgili konuşmalarını duydu. (D/ABU, s. 115)

Sonra, garsonun gittiği masalarda oturanların kendisi ile ilgili sorulara

karşılık verdiğini seziyordu. (UBG/ABU, s. 227)

1. 5. 5. 3. 3. Durum Bildiren İle’li Edat Grubu + İsim “İle” edatı, incelemiş olduğumuz tek örnekte hareket şeklini anlatan isme

gelerek, kişinin olumlu bir özelliğini belirtmiştir.

Page 219: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

200

Uzaklaşan kaptıkaçtının arkasından bakanlar, hanımın renkleri, yumuşak

bakışları, herkesle barışık gülümsemesiyle alandan kasaba sokaklarından

koptuğunu, eksildiğini duydular. (H/ABU, s. 190)

1. 5. 5. 4. Göre’li Edat Grubu + İsim Bu başlık altında ele aldığımız 2 örnekte “göre” edatı önüne geldiği

isimlere, uygun olma anlamı katmıştır.

Buralarda erkeğe göre iş, erkeğe göre toprak yoktu ki! (HOR./ABU, s. 97)

Buralarda erkeğe göre iş, erkeğe göre toprak yoktu ki! (HOR./ABU, s. 97)

1. 5. 5. 5. Başka’lı Edat Grubu + İsim İncelemiş olduğumuz 2 örneğin birinde bir yerde bulunan canlı varlığın

dışında, ondan ayrı bir canlı olmadığı, diğerindeyse bulunulan yerdeki canlı varlık-

ların dışında, onlarınkinden ayrı başka bir ses olmadığı anlamı bulunmaktadır.

Beş on adım ötede, tarlalarının kıyısına bağlı keçisinden başka canlı

yoktu yöresinde sesini duyacak! (A/ABU, s. 80)

Yakınlarına konup havalanan serçelerin ötüşlerinden başka ses yoktu

yöresinde. (UBG/ABU, s. 206)

1. 5. 6. Çıkma Grubu + İsim 1. 5. 6. 1. Durum Bildiren Çıkma Grubu + İsim Durum anlamı bildiren 4 tane tamlama tespit ettik. Çıkma grubu olan sıfat

unsuru, bunlardan 2 tanesinde kişilerin sosyal çevre içindeki durumunu, 1 tanesinde

yapılan bir eylem sonucunda bedenin bir bölümünün durumunu, 1 tanesinde ise

kişinin özel hayat içerisindeki durumunu nitelemiştir.

Doğru dürüst kimse ayrıntılarını bilmese de, dul yaşadığı üç yıl içinde

buralarda bir iki yıl kalan, görevi dolunca çekip giden yabancılardan bir iki

erkekle düşüp kalktığı söylenirdi. (V/ABU, s. 41/42)

Page 220: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

201

Günün işinden, dolaşmaktan yorgun bacaklarının ağrısını acıyla duyar,

içinde bir eziklilik, bir boşluk, uykudan yatağından kaçan insanın bütün sıkıntıları,

isteksiz adımlarla dönerdi kiraladığı odaya. (ABU, s. 7)

Kadın, yerlilerden bir iki kızın güzelliğini, namusunu, çeyizini övdü.

(V/ABU, s. 44)

Yirmi yılın işinden, geceleri kocasının okşamalarından yorgun

Fahriyeleri, iri yapılı vücudunun bütün ağırlığıyla, boylu boyunca uzanmış kalmış

gibiydiler yatağın üstüne. (A/ABU, s. 79)

1. 5. 6. 2. Kıyaslama Bildiren Çıkma Grubu + İsim İncelediğimiz metinde sıfat unsurunun çıkma grubu olduğu 3 tamlama tespit

ettik. Bu tamlamaların ikisinde kişilerin kendileri ve başkalarıyla olan kıyası,

birinde ise bir kişinin birden fazla kişiyle kıyaslanması söz konusudur.

Doğrusu, avukat, kaptandan da, savcıdan da, doktordan da cana yakın

çocuktu. (KK/ABU, s. 149)

Üçümüzün de başından kendimizden büyük kızlarla bazı olaylar geçmişti.

(ANH/ABU, s. 122)

Küçük yaştan ekmeğini kazandığı yerlerde, ustaların, kendisinden büyük

çırakların itip kakmaları, haklı haksız azarlamaları ile büyümüştü. (UBG/ABU, s.

230)

1. 5. 6. 3. Abartı Bildiren Çıkma Grubu + İsim Bu başlık altında incelediğimiz tek örnekteki sıfat unsuru, önüne geldiği

isme abartı anlamı yüklemiştir.

Bana senden, selâmından büyük hediye olmaz. (Y/ABU, s. 46)

1. 5. 7. Yönelme Grubu + İsim Metnimizden elde ettiğimiz 5 örneğin birinde nesnenin, birinde işitme

duyusunun durumu, birinde yerin konumu, birinde bedenin belli bölümünün

alışkanlığı, birinde ise nesnenin kullanılış tarzı anlamı bulunmaktadır.

Page 221: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

202

Bandonun zilleri, davulu, trompetleri bu türlü aksiliklere uygun sesler

çıkararak adeta gıdıklıyordu kızı. (KK/ABU, s. 143)

Fahriye, her türlü kır işine yatkın elleriyle, bir tutuşta iliği sıyırdı, keçiyi

öfkeyle itti. (A/ABU, s. 80)

Bağda kuleye bitişik samanlığın kapısında kaldı Cemal’in arkadaşı.

(AKM/ABU, s. 155)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

gene eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik kızlarla

ilgilenmeye başladı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Kenan solurdu gözleri yere saplı bıçağında. (AB/ABU, s. 241)

1. 5. 8. Sıfat Tamlaması + İsim Sıfat tamlamasının sıfat unsuru olduğu bu başlıkta 4 örnek bulunmaktadır.

Sıfat unsuru, bu örneklerin birinde önüne geldiği isme “hareket”, birinde “buna

benzer”, birinde “uzatmayalım, geçelim”, birinde ise “her çeşitten” gibi anlamlar

kazandırmıştır.

Bayram uyanmış, gene bademin gölgesinde üzüm yiyordu ki, beygirini

yedeğinde çeke çeke karşıki bayırdan inen kardeşi Zeynel göründü. (A/ABU, s.

85)

Bu türlü işleri evde on iki yıldır görenlere bıraktı. (ÇDS/SBU, s. 62)

Her ne halse işte! (V/ABU, s. 43)

Olur Hamza Efendi, her türlü düşmanlık olur. (ÇDS/ABU,s. 77)

1. 5. 9. Bulunma Grubu + İsim Bulunma grubunun sıfat unsuru olduğu bu başlıkta 4 tane sıfat tamlaması

örneği bulunmaktadır. İncelenen örneklerin bir tanesinde canlı bir varlığın

bulunduğu yer, bir tanesinde bir mekânın konumu, bir tanesinde düşüncelerin

durumu, bir tanesinde zamanın niceliği anlamı bulunmaktadır.

Page 222: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

203

Arada bir dışarıda zeytinin öte yanında bağlı keçilerinin tıksırmaları,

uzaklı yakınlı köpek havlamaları karışıyordu çekirge ötüşlerine. (AB/ABU, s. 237)

İniş yokuşlarla uzanan bir sırtın iki dalgası arasında kurulu köyün

minaresi, bazı evleri görünürdü karşıdan. (KKD./ABU, s. 91)

Kafasında çeşitli kuşkular, aşağıya kulak vermeye başladı. (ÇDS/ABU, s.

71)

Dört yıldır, yılda yirmi gün, en çok bir ay bir arada yaşıyorlardı kocasıyla.

(Y/ABU, s. 27)

1. 5. 11. Belirtisiz İsim Tamlaması + İsim Burada ele alınan 3 örneğin 2’sinde kişilerin toplumsal konumu, 1’indeyse

bulunulan yerle sözü edilen yer arasındaki mesafe anlamı bulunmaktadır.

Sağda derenin karşı yönünde, bir kurşun atımı ötede, beyaz bir dam

gördüler. (TK/ABU, s. 131)

Üç çocuk anası kadına kim sataşacaktı? (ÇDS/ABU, s. 65)

Üç çocuk anası karının namusuna kara mı sürüyon? (ÇDS/ABU, s. 73)

1. 5. 12. Bağlama Grubu + İsim Bu başlıkta 2 örnek ele aldık. Bu örneklerde “ya da” bağlacının önüne

geldiği isimlerden birine tahmin, diğerinde ise belirsizlik anlamı kattığını

görmekteyiz.

Alt katta samanlık, ahır; üst katta bir sofa ile bir ya da iki oda. (UBG/ABU,

s. 205)

Şu ya da bu yoldan, o boşluğu doldurmak için doğru yanlış nedenler bulur,

yenilgisini hazırlar. (AB/ABU, s. 243)

1. 5. 13. İsnat Grubu + İsim Bu başlıkta incelediğimiz tek örnekte kişinin ruhsal durumuna yönelik bir

anlam bulunmaktadır.

Page 223: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

204

Başı dumanlı arkadaşı: “Biz ne gün için yaşıyoruz oğlum?” dedi.

(AKM/ABU, s. 154)

1. 5. 14. İsim-fiil Grubu + İsim İsim-fiil grubu, burada incelenen tek örnekte sözü edilen yerin durumunu

bildirmiştir.

Bahçe duvarları, boş arsalar, savaş yıllarından kalma yıkıntılar arasında

uzuyordu sokak. (UBG/ABU, s. 222)

1. 6. Sıfatlık + İsimlik 1. 6. 1. Sıfat-fiil Grubu + İsimlik 1. 6. 1. 1. –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik 1. 6. 1. 1. 1. Durum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Bu başlıkta ele alınan 113 örnek tamlama bulunmaktadır. bu 113

tamlamanın isimlik unsurunun 82 tanesini sıfat tamlaması, 17 tanesini belirtisiz

isim tamlaması, 7 tanesini birden çok isim, 4 tanesini belirtili isim tamlaması, 3

tanesiniyse unvan grubu oluşturmuştur. İsimliğini sıfat tamlamalarının oluşturduğu

sıfat tamlamaları, yapı olarak “sıfatlık + isimlik”ten oluşmuştur; ancak bunlar aynı

zamanda anlam bakımından zincirleme bir yapı da arz etmektedir. Bu nedenle

isimliğini sıfat tamlamasının oluşturduğu bu yapıları zincirleme sıfat tamlamaları

bölümünde de ele aldık (bk. 242).

Metnimizde geçen bu 113 tamlamanın 29 tanesi kişilerin, 14 tanesi

nesnenin, 9 tanesi hareket şeklinin, 7 tanesi kişilik özelliğinin, 6 tanesi işitme

duyusunun, 6 tanesi bedenin bir durumunun, 6 tanesi yerin, 5 tanesi insan dışındaki

canlı varlıkların, 5 tanesi bir zaman kesitinin, 3 tanesi kişilerin içinde bulunduğu

ruhsal, 3 tanesi duyguların, 2 tanesi mekânın belli bir bölümünün, 2 tanesi bir

çözüm yolunun, 2 tanesi yaşamın, 2 tanesi zamanın, 2 tanesi kişiler arasındaki

ilginin, 1 tanesi kişiye özgü bir çekimin, 1 tanesi duruş şeklinin, 1 tanesi bilginin, 1

tanesi kişiye ait görünümün, 1 tanesi söyleyişin, 1 tanesi olumsuz bir kişilik

Page 224: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

205

özelliğinin, 1 tanesi görme duyusunun, 1 tanesi bir şeyin uygulanma şeklinin, 1

tanesi kurumun, 1 tanesi ise içinde bulunulan olumsuz bir şeyin durumunu

anlatmaktadır.

Sokaktan geçenlerden davranışlarının ölçüsüzlüğünü saklamayı gerekli

görmeden, balkonun açık bulunan orta penceresine sıkışıp yan yana aşağıya

sarktılar. (HAN./ABU, s. 188)

Ağzından çıkan her sözün başında yine yüreğinin ahını boşalttı. (A/ABU,

s. 84)

Yalancılığı, ikiyüzlülüğü, ağzının, gözlerinin çevrelerini kuşatan birer

leke gibi görünürdü yüzüne bakılınca. (UBG/ABU, , 230)

Gecelerde yatağında uyuyamıyor, odasının bütün eşyasını kapısının gerisine,

penceresinin önüne yığıyor; gündüz evde yalnız kalmamak için aklına gelen her

çareye başvuruyordu. (D/ABU, s. 115)

O sıcaklık, sanki karının, gövdesinin bütün suyunu kaynatıyor,

buharlaştırıyor, kollarını bacaklarını, dudaklarını birer pistonmuş gibi aklından

geçen bütün dişi şeylere doğru itiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Anası inanmaz, akşama kadar süren düşmanca bir çekişme başlardı

aralarında. (UBG/ABU, s. 208)

Ardından koşan bu kadar bey ağa oğlu varken, Havva gibi kızı daha iki

yıl kocasız tutar mı anası babası evde a oğlum? (D/ABU, s. 111)

Aynayı yeniden alıp gözleri yüksekliğine kaldırınca, aynadan geride, avlu

duvarının üstünde bir büst gibi duran Selman’ın başını gördü. (UBG/ABU, s.

206)

Bey, bana sorarsan, Kalabak’ta gördüğün bütün o ekili ovada bağ bağ, tarla

tarla yayıla yayıla yükselen o bereketli bayırda benim çardağın keyfi başka

hiçbir çardakta yok! (BİÇ/ABU, s. 101)

Kahveler, bağlarda tarlalarda toprağın tav tutması için, ya yağmurun

yağmasını ya da dinmesini bekleyen işsiz erkeklerle dolu olurdu. (AKM/ABU, s.

151)

Bey, asmanın altında kurulmuş küçük bir masada, bahçesinin tohurunu

almak isteyen İzmirli Yahudi ile oturmuş rakı içiyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Page 225: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

206

Bekârlıktan, yalnızlıktan bunalan savcı yardımcısı, ne demek istediğini

anlamaya çalışarak kadının yüzüne baktı, sordu: “Nerede?” (KK/ABU, s. 148)

Son yıllarda, beş yaşından beri herkesin dilinde olan parasını edinmek

için, gün doğmadan başlayıp ortalık kararıncaya kadar çalışmakla geçen elli

yıllık bir yaşayışın yorgunluğu çöktü üstüne. (SA/ABU, s. 14)

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Sonunda Sefer on beş yıla hüküm giydi, on iki yıl İzmir cezaevinde yattı,

1950’de yayınlanan genel aftan yararlandı, hapisten çıktı. (ÇDS/ABU, s. 61)

Hastalar azaldı, azaldı salonda birbirinden uzakta oturan üç hasta kaldı.

(İ/ABU, s. 23)

Birbirine karışarak boy atan unutulmuş çamlar, çınarlar, ak meşeler,

kavaklar, gürgenlerin değişik yeşilleri koyun durgun sularında yansıyor, bütün

ağaçlar olduğundan daha büyük görünüyorlardı. (HOR./ABU, s. 95)

Birbirine karışarak kocaman birer kara lekeyi andıran kaşlarını

gözlerini, bir, kadınla gelinine, bir, kaptanla bana deviriyor, deminden beri neler

konuştuğumuzu, aramızda neler geçtiğini anlamaya çalışıyordu. (HOR./ABU, s. 98)

Bir süre sonra düzenine giren iniltileri, solumaları duyulmaya başladı.

(AKM/ABU, s. 155)

İstanbul’a gidişlerinin seyrekleştiği yıllarda, bitişiklerindeki evi kiralayan

bekâr bir savcı ile seviştiği yayıldı kasabada. (HG/ABU, s. 161)

Dışarıya baktıkça, öğrenci, bölmelerinin soluk ışıklarını yansıtan

pencerenin camında, Akhisarlı’nın on sekizinde yaşamaktan usanan karısını

görüyordu şimdi. (AK./ABU, s. 136)

Adam erkekliğinin uyanması için, bütün etlerini, yüreğini buz gibi

donduran çirkin bir yardımda bulunmasını istedi ondan. (HG/ABU, s. 157)

Küçük bir Anadolu kentinde yaptığı askerliği dışında, bütün ömrü

kasabada geçen Berber Nuri bayılırdı Mestan Efendi’nin Mekke ile ilgili

izlenimlerini dinlemeye. (HAN./ABU, s. 185)

Page 226: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

207

Yatağın içine yayılan elleri kolları, bütün yüzünü kaplayan dünya ile

barışık bir gülümseme ile bütün gün koşmuş oynamış çocukları andırırdı uykusu.

(AB/ABU, s. 246)

Büyük kızlarından uzun bir arayla doğan küçük kızı ile yalnız

kalmışlardı evde. (AB/ABU, s. 241/242)

Duyabildiği tek ses Bayram’ın çardaktan gelen düzensiz horultularıydı.

(A/ABU, s. 88)

Bütün bu sesleri kesildiği aralarda, ne kadar duymak istemese de yalnız,

Zülfiye ile Bayram’ın çardaktan gelen iniltileri, solumaları geldi kulağına.

(A/ABU, s. 88)

Dere boyunca uzayıp giden söğütler, zakkumlar, hayıtlarda yaprak

kımıldamıyordu. (Y/ABU, s. 25)

Yakışıklılığı, gözlerinin ışıltısı, yapısından taşan güç birleşiyor, sanki

durduğu yerde herkesin ilgisini üstüne çeviren çekici bir kuvvet kazandırıyordu

Vehbi’ye. (HG/ABU, s. 162)

Sokağa, daha doğrusu avluya bakan pencerenin altında duvardan duvara

uzanan ot şilteli bir minder, kapının karşısına düşen duvara bitişik bir masa vardı.

(UBG/ABU, s. 211)

Eski Hitit kabartmalarından bu yana değişmeyen o gülmez suratı, doruk

bakışlarıyla yardım bekliyordu Fahriye’den. (A/ABU, s. 80)

Eteğinde patlayan gür bir su damarı, koyu kuşatan tepenin bütün

görüşünü değiştiriyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Sokağın boş arsasını gürültümüzle doldurur, açan güneşin altında, yüzümüz

gözümüz kızarıncaya kadar, koşar, koşar, evlerde geçen boz rengi saatlerin kusar

çiğnerdik sanki ayaklarımızın altında. (ANH/ABU, s. 119)

Bakışları, evlerin inik perdelerine vuran kadının karaltılarında, rıhtım

boyunca yürüdü. (ABU, s. 9)

Geldiğini duyan bütün köylüler ona hoş geldin, anasına babasına gözün

aydın demek için yarışıyorlardı. (UBG/ABU, s. 201)

Öyle günahsız, öyle arınmış duyuyordu ki birdenbire kendini, deri değiştirir,

kabuk değiştirir gibi, on beş yılı aşkın bir sürenin kirli anılarından sıyrıldığını,

Melâhat’iyle birlikte, genç kızlık umutlarının kaldığı yerden başlayan yeni bir

hayatın açıldığını görüyordu önlerinde… (HG/ABU, s. 168/169)

Page 227: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

208

Geride kalan bütün bağları kopmuştu onun! (V/ABU, s. 42/43)

Geride kalan bütün gürültüler birdenbire kesildi. (UBG/ABU, s. 223)

On beş bin peşin ödendi, geriye kalan yirmi bin, ayda iki bin lira taksite

bağlandı, nikâhtan iki gün önce Halim’in dediği yerine getirildi. (HGe./ABU, s.

172)

Göğsünden boşanan kocaman bir “ah”la dalgınlığından sıyrıldı. (A/ABU,

s. 80)

Kadın bu sözleri dinlerken, birden gövdesini bağlayan bütün iplere keskin

bir bıçak inmiş gibi, Vehbi’nin bakışlarından, büyüsünden kurtulduğunu duydu.

(HG/ABU, s. 168)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

sesini duymamak için, tarlada oyalanacak işler buldu, karısından uzaklaştı.

(SA/ABU, s. 16)

Kızı güldükçe, el çırptıkça o da seviniyor, sağına soluna gerisine dönüyor,

gözlerini kızından ayırmayan çoğu erkek seyircilere gülüşler dağıtıyor,

bakışlarıyla. (KK/ABU, s. 143)

Gülerken gözlerinin ışıltısını yansıtan pırıl pırıl bir teni vardı.

(KK/ABU, s. 143)

Yüzünün derileri güneşte kuruyan herhangi bir şey gibi, çizgi çizgi

yarıldı, uzadı, sarktı; saçları, dişleri seyrekleşti. (SA/ABU, s. 14)

Gözyaşlarının altında duruluğunu, sevincini yitirmeyen çocuk bakışları

bu oyunun önceden bildiği sonucuna varmasını bekliyordu sabırsızlıkla.

(UBG/ABU, s. 200)

Haberi duyan büyük kız: “Ay nasıl olur?” diye bağırdı kendini tutamadan.

(HG/ABU, s. 166)

Halim’i gözlerinden bütün bütün ayırmak istemeyen anası babası

ellerinde avuçlarındakini saydılar, tarlalarını bankaya ipotek ettiler, otuz beş bine

satılık bir Chevrolet bulundu. (HGe./ABU, s. 172)

Vehbi’nin kendisini istediğini duyunca, yıllarca önce annesinin babasının o

çirkin kusurunu öğrendiği geceki gibi, dünyasının yıkıldığını, oturduğunu, ayak

bastığı yerin çöktüğünü, çevresini her yandan boşanan karanlıklar, seller

bastığını sandı. (HG/ABU, s. 167)

Page 228: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

209

Ama Vehbi’nin, her yanından taşan erkeklik gücü, düzgün çizgileri,

çekici yakışıklılığı, yüreğini ısıtan sıcak bakışları yoktu onlarda. (HG/ABU, s. 163)

Kocası o zayıf yaradılışı, her zaman bir başkasının kendisini korumasını

beklediğini açıklayan zavallı duruşu ile olmaz diyebilir miydi Vehbi’ye?

(HG/ABU, s. 166)

Hiç bakmadığı dolu bakışlarla bakıyordu ona. (UBG/ABU, s. 234)

İçeriye dolan ay ışığında, uykusuz gecelerinde yatağında sağa sola dönerek

düşlediği kadınlardan herhangi biri kadar özlemle beklemeye başladı kadını. (ABU,

s. 11)

Dört beş yüz adım sonra, iki yanımızdaki tepelerin eteklerini birleştiren

küçük bir düzlük çıktı önümüze. (HOR./ABU, s. 95)

İki yıldır ilçede yeni açılan akşam kız sanat okuluna gidiyordu şimdi.

(HG/ABU, s. 161)

Kahveden az aşağıdaki dükkânında Berber Nuri, iki yıl önce hacdan dönen

Mestan Efendi’nin saçını kesiyordu. (HAN./ABU, s. 185)

İlçeden gelen araba yolu, köyün alanından geçerek Vasfiye’nin kapısı

önünden köy dışına çıkar, palamut ormanlarına karışırdı. (V/ABU, s. 41)

Eğik omuzları, bacakları arasından sarkan kollarıyla, istasyonlarda yol

boylarında, tren, kamyon bekleyen gurbetçi köylü kadınları andırıyordu o anda.

(A/ABU, s. 80)

Şükriye işine gelen bu habere sevindiğini hiç de belli etmedi. (İ/ABU, s.

22)

Kahvedekileri güldüren ilk çekingenliği geçti. (HOV./ABU, s. 32)

Kahkahalar, sırt dövmeler, tespih şıkırtıları, kuvvetli el sıkışmaları

arasında duyulan Bayram’ın sayısız “çok şükür”leriyle hatır sormalar,

selamlaşmalar tamamlandı. (A/ABU, s. 86)

“Girin bakayım içeriye…” diye çıkıştığı sırada, daha küçük bir kız,

ağabeyine ablasına yetişmek için kapının eşiğinde beliren genç bir kadının

elinden kurtulmaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 210)

Çardağın kapısına varıp da kapıyı örten çul perdeyi aralayınca, üstüne

çevrilmiş gördü kocasının bakışlarını. (AB/ABU, s. 238)

Karısıyla bir arada oturmak zorunda olan iki dargın gibiydiler.

(AB/ABU, s. 244)

Page 229: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

210

Kısır çıkan ilk karısının ardından şimdiki karısı ile evlendiğinde kırkını

bulmuştu yaşı. (SA/ABU, s. 13)

Kızının sevdiği bütün erkekleri, kızını seven bütün erkekleri, o da

seviyor… (KK/ABU, s. 149)

Kaptan, koyun gerilerinde ağaçların üstünden göğe karışan belli belirsiz

bir duman çizgisini gösterdi bana. (HOR./ABU, s. 95)

Köylere dolmuş yapan külüstür bir kaptıkaçtı kasaba alanında durdu.

(HAN./ABU, s. 183)

Vasfiye, lavanta çiçeği, sabun kokan yatak örtüsünün yatağın üstüne

doğru havada savurdu. (V/ABU, s. 48)

Kadın tek başına kalınca kaybolmuşa dönmüş, oturduğu yerde ufalmış,

büzülmüş, masanın üstünde duran çay bardağına bile uzanamaz olmuştu.

(UBG/ABU, s. 191)

Başı, yürüyüşü dik, mavi gözlerinden yüzüne yayılan hüzünlü görünüşü

ile arada bir, “önüne bak” gibilerinden çıkışarak, kızını sürükler götürürdü yanı sıra.

(AKM/ABU, s. 151)

İki aydır boyu posu ile bir kez olsun görmemişti, ama o çevrede yaşayan

bütün bekâr erkekler gibi, o da evlendikten bir yıl sonra kocasının veremden

öldüğünü, bembeyaz kolları, beline kadar inen saçlarıyla Vasfiye’nin on sekizinde

dul kaldığını bilirdi. (V/ABU, s.41)

Odalarında yalnız kaldıkları ilk gece bir gözü gelin yatağında ise bir gözü

pencerenin önünde duran arabadaydı Halim’in. (HGe./ABU, s. 173)

Odanın içinde dolanan ürkek bakışları pencereye takıldı. (UBG/ABU, s.

221)

Odasında yanan gaz lâmbasının ışığı sızıyordu kapı aralıklarından.

(HG/ABU, s. 165)

Suna, o güvercin kanadı gibi eliyle, omzuna düşen saç örgüsünü geriye itti

şöyle bir. (BİÇ/ABU, s. 105)

On beş yıldır yaşayışına giren beş âşığından hiçbirinin karşısında

düşmemişti böyle bir yenilgiye. (HG/ABU, s. 163)

On iki yıldır yatağa girince adama sürünmeden duramayan bu karıya

ne oldu? (ÇDS/ABU, s. 67)

Page 230: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

211

Hemen ardından komşunun ortaokulu yeni bitiren büyük oğlu ile kız

kardeşi, başucunda belirdiler. (A/ABU, s. 89)

Böyle derken bu sözün, önüne çıkan o baş döndürücü güzellikten

vazgeçmek anlamına geldiğini acıyla duydu. (AB/ABU, s. 243)

Pencereden sızan ay ışığı sessizliğini bozuyordu sanki sofanın. (ABU, s.

9/10)

Ertesi gün Sefer’i görmek için pencerenin önüne iten bu acıma duygusu

oldu Hanife’yi. (ÇDS/ABU, s. 63)

Kısacası, ağzının sağ yanında, pırıl pırıl parlayan altın çerçeveli iki dişini

göstersin diye ne yapacağını bilemiyor. (BİÇ/ABU, s. 108)

Karşılaşınca ne diyeceğini, ne konuşacağını bilmese bile, Zekeriya Usta’yı

beklemesi gerektiğini duyuyor, pişmanlığından doğan yakıcı bir özlem olduğunu

henüz ayıramıyordu bu duygunun. (UBG/ABU, s. 227)

Çocuksu bir sevinçle sağında solunda gerisinde oturan hiç tanımadığı

seyircilere dönüyor. (KK/ABU, s. 143)

Sağlık Merkezi’ne yeni atanan sağlık memurunundu motosiklet. (İ/ABU,

s. 20)

Sergende dürülü duran ince bir yatağı, yatağın üstündeki örtüyü

kucakladı, hışımla oda kapısına doğru yürüdü. (ÇDS/ABU, s. 70)

Sevdiğinden başkası ile evlenen her genç kız gibi, sevdalarının sona

ermediğine inanıyordu o da. (UBG/ABU, s. 198)

Sevişmelerinden kalan sıcak soluğunun, güçlü kollarının anılarıyla,

gövdesini sızlatan bir özlem demekti Kenan. (AB/ABU, s. 239)

Her hasta, doktorun yanından çıktıkça İğneci, kapıda görünüyor, sırası

gelen başka bir hastayı alıyordu içeri. (İ/ABU, s. 23)

Kanını, sırtını ısıtan öyle tatlı bir güneş vardı ki uzattıkça uzatıyordu

taranmasını. (UBG/ABU, s. 206)

Hanife, elinde bir bardak su suratından düşen bin parça yukarıya geldi.

(ÇDS/ABU, s. 69)

Suyun akıntısına kapılan o küçük saman çöpü, bir kenara takılmış

kalmış, hafif titremelere tutulmuştu şimdi. (UBG/ABU, s. 193)

Page 231: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

212

Suyun çıktığı yerden başlayan uygar bir yeşillik geniş bir çember çiziyor,

set set ayva, portakal, limon, mandalina bahçeleri denize doğru iniyordu. (GÇ/ABU,

s. 125)

Şakasını hiç de hoş karşılamayan Hatice kadına işin doğrusunu anlattı.

(V/ABU, s. 43)

Arkadaşı, şoförün dediğini yerinde bulduğunu belirten hafif bir baş

işareti yaptı. (HOV./ABU, s. 36)

Temmuz ortalarında bir gün, sabahtan kasabaya bir yük armut indirmiş,

beygiri üstünde, tarlalar arasında ilerleyen toprak yoldan köye dönüyordu Halil.

(MK/ABU, s. 57)

Tarlalarına komşu bağın kıyısında yükselen iri bir ceviz ağacının

karaltısına yaklaşırken yavaşladı. (ÇDS/ABU, s. 66)

Tepelerdeki evlerin kiminde yanan gaz lâmbalarının ışıkları vuruyordu

pencerelere. (UBG/ABU, s. 225)

Tezgâhtan gelen tarak sesinin kesilmesinden, kovanın kuyunun taşına

çarpmasından anlardı Vasfiye’nin perdenin arkasına geçtiğini. (V/ABU, s. 41)

Kamyon sarsıldıkça, yan yatarak eğilip doğruldukça, kasadakiler kasanını

yan tahtalarına tutunuyorlar, üzerlerine gelen ağaç dallarından kurtulmak için sık

sık belleri üstünde eğilmek zorunda kalıyorlardı. (TK/ABU, s. 129)

Vasfiye kadar içinden gelerek sevişen bir başka kadın tanımamıştı

hayatında. (V/ABU, s. 51)

Yan kanıtlarla suçun nasıl işlendiğini çözmeye çalışan mahkeme

görevlileri, savunmanın doğru olup olmadığını yerinde incelemekten dönüyordu.

(TK/ABU, s. 129)

Tepsileri yanlarında çalışan küçük çırakla dükkâna gönderdi. (HG/ABU,

s. 166)

Ayva tüyleri yeni yeni uzayan yüzüyle, babasının yanında yaşlı bir ağacın

her yanı çatlak çatlak, kabuk tutmuş gövdesinden fışkıran körpe bir sürgün

gibiydi henüz. (ANH/ABU, s. 122)

Yatağın içine yayılan elleri kolları bütün yüzünü kaplayan dünya ile

barışık bir gülümseme ile bütün gün koşmuş oynamış çocukları andırırdı uykusu…

(AB/ABU, s. 246)

Page 232: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

213

Ege’nin yazın tadını uzatan güneşli güz ikindilerinden biriydi. (GÇ/ABU,

s. 125)

Yolda karşılaştıklarının beraberliklerine ne anlam vereceklerini

kestiremeyen meraklı bakışları altında kasabanın ana caddesini geçtiler.

(UBG/ABU, s. 210)

Kısa kesik havlamalarını duydukça, yolu ayıran taş duvarın üstüne çıkmış,

Kenan’a kuyruk salladığını görür gibiydi köpeğin. (AB/ABU, s. 238)

Yüreğinde kımıldayan o küçük umutla, gözleri açık, yatağında ortalığın

ışımaya başlamasını bekledi. (AB/ABU, s. 249)

Ancak üç gün dayanabildi yüreğini durduracak gibi olan bu

karşılaşmalara. (AB/ABU, s. 239)

Ama Vehbi’nin, her yanından taşan erkek gücü, düzgün çizgileri, çekici

yakışıklılığı, yüreğini ısıtan sıcak bakışları yoktu onlarda. (HG/ABU, s. 163)

Yüzünde hayatla barışıklığını açığa vuran belli belirsiz bir gülümseme

ile yumuşak bakışlarını kahvelerde gezdirerek, arka tarafı üst üste adam dolu

kaptıkaçtının boşalmasını beklemeye başladı. (HAN/ABU, s. 183)

1. 6. 1. 1. 2. Hareket Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Bu bölümde 16 tane tamlama inceledik. İncelediğimiz 16 örnek tamlamanın

isimliğinin 9’unu sıfat tamlaması, 5’ini birden çok isim, 1’ini bağlama grubu, 1’ini

ise belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. İsimliğini sıfat tamlamasının

oluşturduğu 9 tamlama ayrıca zincirleme sıfat tamlaması başlığında da incelenmiştir

(bk. 242).

-An’lı sıfat-fiil grubunun sıfat unsuru olduğu bu tamlamaların 8’i insan

dışındaki canlı varlıkların, 7’si kişilerin, 1’i nesnenin durumunu anlatmaktadır.

Bir akşam, akranlarını yanına alıp, evlerine dönen ana kızın ardından

oturdukları sokağa daldı; evlerinin önünden geçti. (AKM/ABU, s. 152)

Kahveci, başıyla bir masa ötede kâğıt oynayan esmer bir delikanlıyı

gösterdi, hızla kahve ocağına doğru yürüdü. (HOV./ABU, s. 32)

Page 233: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

214

O kadar istekliydi ki ikisi de, bütün bir bahar durmadan birbirini

kovalayan iki kuşa benziyordu. (HOV./ABU, s. 34)

Caddede uzaklaşan Hanım ile kâhyasının arkasından baktı. (HAN./ABU,

s. 189)

Erkekler, ne de olsa caddeden geçen bütün kadınlar kızlarla ilgiliydiler.

(AKM/ABU, s. 152)

Delikanlının işe başlamasından iki üç hafta sonra, çiftleşmeden önce

durmadan birbirinin ardından dolanan iki köpek gibi, birbirinin ardında

dolaştıklarını gördü karısı ile yardımcısının. (SA/ABU, s. 14)

Erkeği dişisini kovalayan tür tür kuşlar uçuyordu sağlarında sollarında.

(TK/ABU, s. 130)

Gönlü, bir aydır her saat gelip geçen arabacı, şoför, bineklilerden birine

kayıp duruyordu. (İ/ABU, s. 20)

İlkokula, ortaokula giden kızlı erkekli öğrenciler, öğretmenler, hükümete

giden memurlar geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

Yine de o yalancı umut, yüreğinin o uzak köşesinde, kabuğunu çatlatıp

çıkan küçük bir böcek gibi kıpırdıyordu hafiften hafiften. (AB/ABU, s. 249)

Sağ kaşına yıkık kasketi, dar külotu, körüklü çizmeleri, herkese tepeden

bakan duruşuyla köy kahvesinin önüne kapağı attı; gerçekten özledikleriyle, yani

gene eskisi gibi, kahvenin önündeki alandan gelip geçen kadınlar, gelinlik

kızlarla ilgilenmeye başladı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Koridorlardan geçen kadınlar, kızlardaydı Akhisarlı’nın gözü.

(AK./ABU, s. 133)

Ortalarda dolaşan tek erkek yoktu. (HOR./ABU, s. 96)

Gösterilen film iyi mi kötü mü diye düşünmeden kentin tek sinemasına

giderler, filmden çok, sinemaya gelen kadınlar kızlarla ilgilenirlerdi. (ABU, s. 7)

Sokaktan geçen ilk adamın ayak seslerini duyunca bulunduğu yerde daha

fazla kalmakta çekindi. (UBG/ABU, s. 225)

Suyun üstünde suyun akıntısına kapılmış giden küçük bir saman

çöpüydü sanki. (UBG/ABU, s. 191)

Page 234: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

215

1. 6. 1. 1. 3. Konum Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Bu başlık altında ele aldığımız 16 tane tamlamanın isimliğinin 14 tanesini

sıfat tamlaması, 1’ini belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. Ele alınan 16

tamlama örneğinin tamamı da açık ve kapalı mekânların bulundukları yere göre

konumunu anlatmaktadır.

Alanın çevresini evler sarıyor, alanın dört yanından köyün uçlarına giden

toprak yollar uzanıyordu. (KKD./ABU, s. 92)

Kendi bayırdan az aşağıda kalan kuru dereye indi. (Y/ABU, s. 25)

Yarım kilometre, bir kilometre ara ile yoldan epeyce içerde kalan her

yanı kapalı basık damlar görüyorlardı. (TK/ABU, s. 129)

Caddeden kasabanın yukarı mahallerine çıkan ilk sokağa girdi.

(UBG/ABU, s.226)

Ana kız, çoklukla ikindiye doğru, oturdukları daracık sokaktan kasabanın

ana caddesine çıkarlar, çabuk bir yürüyüşle, caddenin iki yanı boyunca sıralanan

bir sürü kahvenin önünden geçerek, tanıdıklarını görmeye giderlerdi. (AKM/ABU,

s. 15)

Mestan Efendi aynaya bakmaktan hoşlanmadığı için koltuğunu dükkânın

caddeye bakan camlı kapısına doğru çevirmişti. (HAN./ABU, s. 185)

Odanın caddeye bakan iki küçük penceresi vardı. (İ/ABU, s. 19)

Testileri kaptı, çardağın önünde uzanan sergi yerinden, yarıcısı oldukları

bağ sahiplerinin kulesine doğru ilerledi. (A/ABU, s. 81)

Genişçe bir sofa üstünde giriş kapısının sağına soluna düşen iki odası

vardı evin. (UBG/ABU, s. 211)

Yapım yerinden bir merdivenle her iki bölümün üstünde uzanan tavanı

basık bir odaya çıkılırdı. (HG/ABU, s. 158)

Kasabanın ana caddesine çıkan yan sokaklardan birinin köşesinde

kalan o tek katlı ev, duvarları, pencereleri, kapısı ile önünden geçenlere her zaman

güler gibidir. (HGe./ABU, s. 171)

Kayacık’ın dört beş yüz adım altından geçen makadam şose, on

kilometre ileride, deniz kıyısındaki ilçede sona ererdi. (KKD./ABU, s. 91)

Page 235: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

216

Sancak yönümüzden yolumuzu kesen başka bir burnu geçtik.

(HOR./ABU, s. 95)

Sergi yerinden kulenin düzüne, bademlerin altına inen üç ayak taş

merdivenin başında mal sahibinin karısıyla göz göze geldi. (A/ABU, s. 82)

Her gece, yattığı yerden gözleri açık, araladığı dallar yapraklar arasından,

tarlalarına inen kuru taş merdivenleri gözleyip, gecenin bütün seslerine kulak

vererek Kenan’ın gelişini bekledi yatağında. (AB/ABU, s. 240)

Mayıs sonlarında, çardağa taşınmalarından iki gün sonra Kenan’ı tarlanın

üst başından geçen toprak yolda görünce uyandı bu uykudan. (AB/ABU, s. 240)

1. 6. 1. 1. 4. Duyu Bildiren –An’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik İsimliğini sıfat tamlamasının oluşturduğu tek tamlama örneğinde nesnenin çıkardığı ses anlamı bulunmaktadır.

Masanın üstünde tıkırtıları duyulan teneke kasnaklı saat, altı buçuğu

gösteriyordu. (UBG/ABU, s. 211)

1. 6. 1. 1. 5. Söyleyiş Bildiren –An’lı sıfat-fiil Grupları + İsimlik Ele aldığımız tek örnek tamlamanın isimliği sıfat tamlamasından

oluşmuştur. Bu tamlamada sıfatlık, belli bir söyleyiş özelliğini anlatmaktadır.

Büyük kentin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

1. 6. 1. 2. –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik 1. 6. 1. 2. 1. Durum Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Metnimizde incelediğimiz 32 tamlamanın isimliğinin 26 tanesini sıfat

tamlaması, 3 tanesini belirtisiz isim tamlaması, 2 tanesini birden çok isim, 1

tanesini de ikileme oluşturmuştur.

Page 236: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

217

-DIk/-DUk sıfat fiil grubunun sıfat unsuru olduğu bu örneklerin 8’i kişilerin,

4’ü yerin, 3’ü zamanın, 3’ü nesnenin, 3’ü hareket şeklinin, 2’si duyguların, 2’si

işitme duyusunun, 2’si olguların, 2’si insan dışındaki canlı varlıkların, 1’i kişinin

görünümünün, 1’i ileri sürülen bir gerekçenin, 1’i istenmeyen bir şeyin durumunu

anlatmıştır.

-DIk/-DUk ekli sıfat-fiil, 32 örneğin 27 tanesinde 3. tekil kişi, 5 tanesinde

ise 3. çoğul kişi iyelik eklerini alarak isimliğin önüne gelmiştir.

Akşamdan dürüp çardağın gerisine sakladığı küçük bohçasını görmüştü.

(AB/ABU, s. 248)

Az önce duyduğu bütün o korkular yersizmiş gibi, kimi göreceğini,

nereye gittiğini sormadı. (UBG/ABU, s. 197)

Bekçinin öne sürdüğü bu son gerekçeye kalabalığın aklı yattı.

(ÇDS/ABU, s. 77)

Bir aydır geceleri doktorun kızına yarın telefon ederim diye kazandığı

bütün cesaretini, nedense gün ışığında yitiriveriyordu. (ABU, s. 9)

Bir kez olsun elini bile tutmadığı bütün kızlar, kadınlar, ettiler,

dudaktılar, beldiler, kokuydular şimdi belleğinde! (ABU, s. 8)

Sesini, birlikte geçirdikleri altı ayı hep unutmuş gibiydi. (UBG/ABU, s. 1)

Bütün kasabanın huyunu bildiği bir cinsel sapığın karısı olarak yaşmak

çilesiydi kadının. (HG/ABU, 157)

Cigaranın çatallaştırdığı kısık bir erkek sesi geldi dışarıdan. (UBG/ABU,

s. 197)

Daha önce her düşünüşünde umutsuzlukla kabul ettiği bu gerçeğe

başkaldırmak istiyordu şimdi. (HG/ABU, s. 165)

Doğru dürüst, kimse ayrıntılarını bilmese de, dul yaşadığı üç yıl içinde,

buralarda bir iki yıl kalan, görevi dolunca çekip giden yabancılardan bir iki erkekle

düşüp kalktığı söylenirdi. (V/ABU, s. 41/42)

Kımıldamadığı sandalyesi üstünde, ellerinin ayaklarının mutfakla oturma

odası arasında alışık olduğu gidip gelmelerini arandığını duyuyordu.

(UBG/ABU, s. 197)

Page 237: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

218

Hem de en olmayacak insana, kocasına, anasına, babasına, erkeğine göz

diktiği canciğer komşusuna bile söyler! (P/ABU, s.179)

Çardağın duldasında, Firdevs’in gündüzden dürüp bıraktığı boş bir

üzüm çuvalının üstünde sevişirlerdi. (AB/ABU, s. 240)

Ana caddeden, geceleri nara attıkları az ışıklı bildik sokağa daldılar.

(AKM/ABU, s. 154)

Geceyi geçirdiği kapısız avlunun önünden geçerken arabanın yerinde

olmadığını gördü. (UBG/ABU, s. 226)

Geçmişte tanıdığı kadınların, kızların kendisini çağıran bakışları

canlanırdı ay ışığında. (ABU, s. 8)

Öğrenci pek yersiz buldu hayatında ilk kez karşılaştığı bu soruyu.

(AK./ABU, s. 134)

Sevilmediğini bile bile hayranı olduğu o güzelliğin yakınında yaşamaktan

vazgeçemiyordu. (AB/ABU, s. 244)

İğneci, hep o bildiği kendini beğenik İğneci! (İ/ABU, s. 23)

Hiç görmediği kuşların, ağaçların adlarını öğreniyordu her adımda.

(GA/ABU, s. 137)

İlkokuldan sonra okutamadıkları büyük kız koca bekliyordu evde.

(HG/ABU, s. 161)

Karşıdan izlediği el baş devinimlerinden Nuri’nin de gitmeye

yanaşmadığını anladı. (UBG/ABU, s. 195)

Karşısında görür gibi olduğu o soru dolu bakışlar, acılı dudak çizgileri,

kendi acısının onların yüzlerindeki yankısı olabilirdi ancak! (A/ABU, s. 82)

Kim olduğunu şöyle böyle bildiği genç bir yanaşma vardı kapıda.

(D/ABU, s. 116)

Kocasının hastalığını, zavallılığını açıklamak istediği kırık dökük sözleri

duymamak, dinlememek, yüzünü görmemek için, elleriyle kulaklarını, yüzünü

kapadı… (HG/ABU, s. 157)

Kadın, kocasının kusurunu öğrendiği ilk geceler sonra uzun bir süre utanç

duydu evliliğinden. (HG/ABU, s. 160)

O yaşa kadar yaşadığı büyük kentlerden her gün biraz daha uzaklaşmış

duymaya başladı kendini. (V/ABU, s. 42)

Page 238: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

219

Hiç olmamışlar, hiç karşılaşmamışlar gibi yabancıydılar; pirincin taşı gibi

gövdesinden etinden ayıklayıp attığı birer fazlalıktılar. (HG/ABU, s. 168)

Sağımızda solumuzda toprak, rüzgârın tohumlarını kendine ulaştırdığı

her türlü bitkiyi yeşertip alabildiğine sürmüştü yeryüzüne. (HOR./ABU, s. 95)

Kadın, sağ eliyle kavradığı gaz lâmbasını havaya kaldırmış, yere çarpmaya

hazırdı. (UBG/ABU, s. 221)

Testileri kaptı, çardağın önünde uzanan sergi yerinden, yarıcısı oldukları

bağ sahiplerinin kulesine doğru ilerledi. (A/ABU, s. 81)

Yıllardır oturdukları bu Ege kasabasına yerleşerek helvacılığa başladı.

(HG/ABU, s. 158)

1. 6. 1. 2. 2. Hareket Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Bu başlık altında 10 tane sıfat tamlaması inceledik. Bu sıfat tamlamalarının

isimlik unsurunun 7’sini sıfat tamlaması, 2’sini belirtisiz isim tamlaması, 1’ini ise

birden çok isim oluşturmuştur.

-DIk/-DUk sıfat-fiil grubu, önüne geldiği isim unsurunun 3 tanesine nesne

üzerinde yapılan hareket, 3 tanesine nesneyle yapılan hareket, 1 tanesine kişinin bir

yerdeki hareketi, 1 tanesine bir varlık üzerinde yapılan hareket, 1 tanesine canlının

zemin üzerindeki hareketi anlamlarını katmıştır.

-DIk/-DUk ekli sıfat fiil, incelemiş olduğumuz 10 örneğin 8’inde 3. tekil

kişi, 1’inde 3. çoğul kişi, 1’inde de 1. çoğul kişi iyelik ekiyle kullanılmıştır.

Adım başında ayağının dibinden çekirgelerin sıçradığı anızla karışık

toprak! (BİÇ/ABU, s. 101)

Sağ dirseği üstüne uzanmış, sırtı hafiften söğüdün gövdesine dayalı elinin

altında bulup bulup yolduğu otların, yaprakların saplarını dişleri arasında

çiğneye çiğneye, Musa bir süre, Şehnaz’ı, köyün öbür kadınlarını, kızlarını sıra sıra

aklından geçirdi durdu. (Y/ABU, s. 25/26)

Hoca avucunda buruşturduğu bir on liralığı uzattı. (MK/ABU, s. 58)

Page 239: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

220

Ellerini yeni, Selman’a uzatmıştı ki, girerken kapattığı samanlık kapısı

açıldı. (UBG/ABU, s. 208)

Kahvelerdeki erkeklerin bakışlarını üstünde duydukça yürüyüşü bozulur, sık

sık kaldırım taşları arasındaki boşluklara bastığı yarım topuklu kunduraları

eğrili eğriliverirdi ayaklarında.(AKM/ABU,s.151)

Sonra askere gittiği, askerde herkes gibi talime çıkacağına alay mutfağında

çalıştığı, askerden döndüğü, Tepecik’te koluna takıp dolaştığı camlı bir kutu

içinde poğaça, börek, kurabiye sattığı duyuldu. (UBG/ABU, s. 201)

Tellediler, duvakladılar, o da, o gün gelinin duvağından kopardığı bir

parça teli uzun süre kaybetmeden saklamaya çalıştı. (UBG/ABU, s. 205)

Yanımıza o sabah avladığımız bir sepet balık ile boş su testilerini aldık.

(HOR./ABU, s. 95)

Sofrada ağzına aldığı tek lokmayı güç belâ yuttu. (İ/ABU, s. 21)

Evden, yıkanmış helva tepsilerini getirdikleri yapım yerinin kapısı

içerden sürgülenmiş oluyordu. (HG/ABU, s. 162)

1. 6. 1. 2. 3. Duyu Bildiren –DIk/-DUk’lu Sıfat-fiil grupları + İsimlik Burada 3 tane tamlama örneğini inceledik. Bu 3 tamlamanın isimliğini sıfat

tamlaması oluşturmuştur. Sıfat unsuru, önüne geldiği isim unsuruna görme

duyusuyla ilgili anlam ayırtısı katmıştır.

-DIk/-DUk sıfat-fiil eki ele alınan 3 örneğin ikisinde 3. tekil kişi, birindeyse

2. tekil kişi iyelik ekiyle kullanılmıştır.

Bilmediği kollar, elle, dudaklar okşasın, dolaşsın istiyor, bir sızı, bir özlem

sarıyordu aynada gördüğü her yerini. (UBG/ABU, s. 206/207)

İlk kez gördüğü başka değişiklikler de vardı karısında. (UBG/ABU, s.

234)

Bey bana sorarsan, Kalabak’ta gördüğün bütün o ekili ovada, bağ bağ,

tarla tarla yayıla yayıla yükselen o bereketli bayırda benim çardağın keyfi başka

hiçbir çardakta yok! (BİÇ/ABU, s. 101)

Page 240: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

221

1. 6. 1. 3. –mIş/-mUş’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik -mIş/-mUş sıfat-fiil grubunun sıfat unsuru olduğu 14 tane sıfat tamlaması

tespit ettik. Bu sıfat-fiil grubunun 4 tanesi yerin, 4 tanesi nesnenin, 4 tanesi canlı

varlığın, 1 tanesi belli bir dönemin, 1 tanesiyse belli bir zaman kesitinin durumunu

anlatmaktadır.

Baktılar, çocuğun gerisinde sık böğürtlen, mersin kümeleri, ondan öteye

ağaçları otları birbirine girmiş sık bir koruluk yükseliyordu. (TK/ABU, s. 131)

Bey, asmanın altında kurulmuş küçük bir masada, bahçesinin tohurunu

almak isteyen İzmirli Yahudi ile oturmuş rakı içiyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde

solmuş kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu

masanın üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Karısı ona doğru bakıyor, oturduğu yerde eli ayağı ipine dolanmış küçük

bir oğlak gibi gelip kendisini kurtarmasını bekliyordu. (UBG/ABU, s. 233)

Ezile ezile betonlaşmış toprak tabanı sıkı sıkı süpürdü. (A/ABU, s. 81)

Aylı gecelerde çardağın duldası döner, kendilerini bazen gölgeden çıkmış

ay ışıkları altında bulurlardı sevişmelerinden sonra. (AB/ABU, S. 241)

İçi boşalmış un çuvalı gibisin. (D/ABU, S. 109)

Kendi sürülerine karışmış bir kara koyun gibi görmeye başladılar

sonunda Halil’i. (MK/ABU, s. 56)

Evleri kuru taşla örülmüş avlu duvarları kuşatırdı. (UBG/ABU, s. 205)

İyi, ama on beş yıl öncesinde kalmış çocukluklar, cahilliklerdi bu

anımsadıkları. (UBG/ABU, s. 231)

Masanın üstünde, boş bir reçel kavanozunun içinde o sabah bahçeden

kopmuş taze güller vardı. (V/ABU, s. 45)

Bakışları karşılaşınca yüreğinin ökseye tutulmuş küçük bir kuş gibi

çırpınmaya başladığını duydu göğsünün içinde. (UBG/ABU, s. 196)

Taşları yer yer dökülmüş bozuk araba yolunda, ayakları dolanarak,

tökezleyerek ayak uydurmaya çalışıyordu Kenan’a. (AB/ABU, s. 238)

Page 241: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

222

Yarı yarıya boşalmış şarap şişesine, birine pastırmanın çimi, öbürüne

peynirin suyu bulaşmış, birinde yenilen zeytin çekirdekleri duran boş yağlı kâğıtlara

baktılar. (HOV.ABU, s. 36/37)

1. 6. 1. 4. –AcAk’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Bu başlık altında 10 tane tamlama örneği bulunmaktadır. Bu 10 tamlamanın

8’ini sıfat tamlaması, 1’ini birden çok isim, 1’ini de ikileme oluşturmuştur.

İncelemiş olduğumuz örneklerin 2 tanesinde belli bir uğraşın, 1 tanesinde

söyleyişin, 1 tanesinde yer, 1 tanesinde vücudunun belli bölümlerinin, 1 tanesi

hareket şeklinin, 1 tanesinde nesnenin, 1 tanesinde belli bir duygunun, 1 tanesinde

duyuların, 1 tanesinde karşı koyamama durumu anlatılmaktadır.

İncelenen 10 örneğin 9’u isimliğin önünde eksiz bulunurken, 1 örnekte

ise –AcAk sıfat-fiil eki, 3. çoğul kişi iyelik eki alarak isimlik unsurunun önünde yer

almıştır.

Duyduklarının dışında başka bir şey öğrenebilmek için ne fazladan bir soru

sordu, ne de anlatanlara acısını, yenikliğini belli edecek kötü tek söz etti.

(SA/ABU, s. 17)

Fahriye, o gün akşama kadar oyalanacak türlü iş buldu kendine. (A/ABU,

s. 88)

İstediği daha da yakın, başkalarının gözlerinden kurtulacakları herhangi

bir yerde olmaktı sadece. (UBG/ABU, s. 194)

Kadın, üç çocuğundan beşiktekini sallıyor, kucağındakini hoplatıyor,

eteklerine asılan iki yaşındaki çocuğunu oyalayacak el kol aranıyor,

bulamıyordu iki yanında. (A/ABU, s. 136)

Mahallede hafiflik sayılacak hiçbir hareketi duyulmadı. (HG/ABU, s.

157)

Hoca’ya götürecek sebzesi, meyvesi artmıyordu. (MK/ABU, s. 56)

Düşündükçe, bilmeyerek karısını kendisinden koparmayacak o küçük

ümidi besliyor, farkında olamadan karısının suçunu hafifletecek, Selman’ı,

dilekçeyi hatta kendini suçlu çıkaracak nedenler aranıyordu. (UBG/ABU, s. 231)

Page 242: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

223

İçeriye girmek istese, bileğinden tutacak olsa, karşı koyacak en ufak bir

gücü yoktu o anda, Selman’ın sorusu üstüne kendisini nasıl koruyacağını bilirdi.

(UBG/ABU, s. 198)

Meraklılar burunlarını damına uzattılar, ondan çıkacak en küçük sese

kulak verdiler, ağzından tek söz alamadılar. (SA/ABU, s. 16)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

sesini duymamak için, tarlada oyalanacak türlü işler buldu, karısından uzaklaştı

(SA/ABU, s. 16).

1. 6. 1. 5. –mAz’lı Sıfat-fiil Grupları + İsimlik Metnimizden bu başlıkla ilgili elde ettiğimiz 3 örneğin 2 tanesinde sıfat tam- laması, 1 tanesinde belirtisiz isim tamlaması isimliği oluşturmuştur. Bu örneklerin

tamamında sıfat unsurunun önüne geldiği isim unsuruna durum anlamı kattığı

görülmektedir.

Ağza alınmaz bir iki küfür savurduktan sonra sözünün gerisini

getirdi.(HG/ABU, s. 167)

Yine eski taşkın yaşama sevinci, yorulmak bilmez çalışma gücü

tomurcuklanıyordu damarlarında. (AB/ABU, s. 243)

Çayın yanında uzattığı kurabiyeleri önce almak istemedi ama, kadının

kendisine öyle bir bakışı, kızın da geri çevrilmez öyle bir uzatışı vardı ki, almasa

olmazdı. (A/ABU, s. 82)

1. 6. 1. 6. -Ir/-Ur’lu Sıfat-fiil Grupları + İsimlik İncelenen tek örnekte isimliği sıfat tamlaması oluşturmuştur. Bu sıfat

tamlamasında sıfat unsuru önünde bulunduğu isim unsuruna durum anlamı

katmıştır.

Öğretmen Saffet, şair geçinir tatlı akşamcılardandı. (HAN./ABU, s.186)

Page 243: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

224

1. 6. 2. Aitlik Grubu + İsimlik 1. 6. 2. 1. Bulunma Bildiren Aitlik Grubu + İsim Bu bölümde incelediğimiz tamlama sayısı 10’dur. + ki aitlik eki, bu 10

tamlamanın 5’inde belirtili isim tamlamasını, 2’sinde belirtisiz isim tamlamasını,

2’sinde sıfat tamlamasını, 1’indeyse iyelik grubunu +DA bulunma durumu eki

vasıtasıyla isimliğe bağlamıştır. Ele aldığımız 10 tamlamadaki isim unsurunun

7’sini sıfat tamlaması, 2’sini birden çok isim, 1’ini de belirtisiz isim tamlaması

oluşturmuştur.

Aitlik grubu, önüne geldiği isim unsurunun 5 tanesine toprak parçasının, 3

tanesine nesnelerin, 1 tanesine canlının, 1 tanesine de bedenin belli bir bölümünün

bulunduğu yer anlamı katmıştır.

Belediyenin aygır deposundaki damızlık eşekten farksız o hayvana uygun

gördünüz. (HG/ABU, s. 168)

Bizim yanımızdaki tarlayı, zeytinliği de Rıfat’a verdi. (BİÇ/ABU, s. 102)

Karşı bayırdaki iri kayalar, dere yatağındaki çakıllar, kumlar, ayna

kırıkları gibi gözünü alıyordu. (Y/ABU, s. 25)

Daha kapılarının önünde, evlerinin az ötesindeki boş arsada, sokağın öbür

çocuklarıyla ip atlar, kaydırarak oynarken başlar onun komşu teyzeler, amcalar,

ağabeyler-ablalarla bu yakınlığı. (HGe./ABU, s. 171)

Artık, sokakta, evlerinin yanındaki boş arsada oyunlarına katılmıyordu

öbür çocukların. (HGe./ABU, s. 172)

Götürdüğü resimli dergilerdeki kadın duruşlarını, romanlardaki sözleri

şaşılacak bir çabuklukla kaptığını, kendine yakıştırdığını görüyordu Vasfiye’nin.

(V/ABU, s. 49/50)

Cemal’in bakışları, kadının iri göğüslerine, oturduğu yüksek minderde daha

geniş görünen kalçalarına, hafif yukarı sıyrılan entarisinden görünen dizlerinin

bitimindeki beyaz etlerine takılıyordu hep bu konuşmalarda. (AKM/ABU, s. 152)

Karşı bayırdaki iri kayalar, dere yatağındaki çakıllar, kumlar, ayna

kırıkları gibi gözünü alıyordu bakacak olsa. (Y/ABU, s. 25)

Bir kurşun atımı ötede, karşı bayırın ardındaki ilk bağdan gelecekti

Fahriye’nin ortağı. (A/ABU, s. 83)

Page 244: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

225

Tarlalar arasındaki incecik toprak yollarda, sırtına kocaman bir demet

çalı yüklenmiş, köye doğru giden kadınlar ilişirdi gözüme… (KKD./ABU, s. 91)

1. 6. 2. 2. Ait Olma Bildiren Aitlik Grubu + İsim + ki aitlik ekinin sözcük gruplarına gelerek sıfatlığı oluşturduğu sıfat

tamlaması sayısı 9 tanedir. + ki, 5 örnekte belirtili isim tamlamasına, 2 örnekte

çıkma grubuna, 1 örnekte sıfat tamlamasına, 1 örnekteyse belirtisiz isim

tamlamasına gelmiştir. Aitlik eki, 6 örnekte +DA bulunma durumu eki vasıtasıyla, 3

örnekte ise doğrudan isim unsuruna gelmiştir.

Aitlik grubunun sıfat unsuru olduğu tamlamaların 2’sinde canlı varlığın ait

olduğu yer, 1’inde zamana aitlik, 1’inde bir zamana ait durum, 1’inde bir kuruluşun

ait olduğu yer, 1’inde kişiye ait bir durum, 1’inde bir sonraki zamana aitlik, 1’inde

nesnenin ait olduğu yer, 1’inde de mekânın bir bölümünün ait olduğu yer anlamı

vardır.

Eşeğin üstünde, damın önündeki çitlembik ağacının altında, kahvede,

oturduğu her yerde, günlerdir dalıp gidiyordu böyle dalgın gözlerle saatlerce.

(SA/ABU, s. 13)

Dalgın, yorgun gözlerle damlarının önündeki çitlembik ağacının altında

saatlerce oturdu. (SA/ABU, s. 16)

Evliliklerinden önceki son iki bayramda, kapılarının önünden geçerken

gördüğünü ansı kocasını. (UBG/ABU, s. 201)

Her zamanki yalnızlığı, sessizliği ile düşünür dururdu yattığı yerde.

(AB/ABU, s. 246)

Kasabanın öbür ucundaki tarım memurluğuna vardı. (HAN./ABU, s.

188)

Ağacın soğuk, yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının

aldığını ansıyacak, yorganının altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen

sırtı boş yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Ondan sonraki bulaşacakları gün kaptanın pansiyonuna gidince,

pansiyoncu kadın açtı kapıyı. (KK/ABU, s. 147)

Page 245: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

226

Samanlığın dibindeki ot yığınlarının üstünde büsbütün Selman’ın

öpüşlerine okşamalarına saldı kendini. (UBG/ABU, s. 207)

Eve yan sokak üstündeki avlu kapısından girilir çıkılırdı. (HG/ABU, s.

158)

1. 6. 3. İkileme + İsimlik 1. 6. 3. 1. Beraberlik Bildiren İkileme + İsimlik Bu başlık altında 4 tane sıfat tamlaması örneği inceledik. Bu ikilemelerin

3’ü zıt anlamlı, 1’i de yakın anlamlı sözcüklerin tekrarlanmasıyla oluşmuştur.

İsimliğin biri unvan grubundan, biri sıfat tamlamasından, biri birden fazla isimden,

biri ise belirtisiz isim tamlamasından meydana gelmiştir.

İncelediğimiz 4 örnekte ikilemeler, önüne geldiği isim unsurunun 2’sine

çeşitli hayvanlara ait seslerin uzaklık yakınlık birlikteliği, birine çeşitli

büyüklükteki mekânların biçimlerinin birlikteliği, birine ise kişinin birden fazla

niteliğinin birlikteliği anlamını vermiştir.

Kara kuru Avni Bey, bu sözün altında kalmadı. (HAN./ABU, s. 185)

Küçük büyük bütün evleri birbirine benzerdi. (UBG/ABU, s. 205)

Değişik aralarla uzaklı yakınlı çakal ulumaları, havlamalar, anırtılar

gecenin sessizliğinde yankılar bıraktı. (A/ABU, s. 88)

Arada bir dışarıda zeytinin öte yanında bağlı keçilerinin tıksırmaları, uzaklı

yakınlı köpek havlamaları karışıyordu çekirge ötüşlerine. (AB/ABU, s. 237)

1. 6. 3. 2. Pekiştirmeli İkileme + İsimlik Metnimizde bu bölümle ilgili 3 sıfat tamlaması örneği tespit ettik. Bu

başlıkta ele aldığımız ikilemelerin tamamını aynı sözcüğün tekrarıyla kurulan

ikilemeler oluşturmuştur. Bu sıfat tamlamalarında isimliğin 2’sini belirtisiz isim

tamlaması, 1’ini sıfat tamlaması oluşturmuştur. Ele aldığımız örneklerin birinde

çocuk seslerinin niteliği, birinde kır çiçeklerinin farklı renkleri, birinde ise araçların

çeşitli oluşu pekiştirilmiştir.

Page 246: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

227

Küme küme badem, nar ağaçları arasından kulenin yer yer yeşil boyalı

pancurları, kireç badanalı duvarları görünüyor; cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu.

(A/ABU, s. 81)

Eğreltiler, deve dikenleri, çakalboğanlar, horozibikleri, hatmiler, ayçiçekleri,

renk renk kır çiçekleri arasından geçtik. (HOR./ABU, s. 95)

Türlü türlü motorlu taşıtlar geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

1. 6. 3. 3. Yaklaşıklık Bildiren İkileme + İsimlik Bu başlık altında ele alınan 3 tane sıfat tamlaması bulunmaktadır. Bu üç

tamlamanın tamamını yakın anlamlı sözcüklerin tekrarlanmasıyla kurulan

ikilemeler oluşturmuştur. Tamlamaların isim unsurunun biri birden fazla isimden,

biri sıfat tamlamasından, biri de belirtisiz isim tamlamasından oluşmuştur. Sıfat

unsuru olan ikilemeler, önüne geldikleri isim unsuruna kesin olmayan, aşağı yukarı

anlamları katmıştır.

On üç yaşında, “Ben bu köyde durmam. Beş on keçinin koyunun ardında

çobanlık etmem. Oduncu olmam.” diye tutturmuştu.(UBG/ABU, s. 200)

Murat Bey’in gergin yüz çizgileri hemen yumuşar, adam bir iki tatlı sözle

Belkıs’a karşılık verir, anasına babasına selâm söylemesini isterdi. (HGe./ABU, s.

171)

Tabaktan iki üç üzüm tanesini aldı, kalktı yere serili yatağın yanında

Vasfiye’ye yedirdi. (V/ABU, s. 48)

1. 6. 3. 4. Çokluk Bildiren İkileme + İsimlik Metnimizden bu başlıkla ilgili 2 tane örnek tespit ettik. Bu iki örnek

tamlamanın isimliğinin 2’sini de belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur. Sıfatlık

görevi üstlenen ikilemeler, önüne geldikleri isim unsurlarına çokluk anlamı

vermiştir.

Küme küme badem, nar ağaçları arasından kulenin yer yer yeşil boyalı

pancurları, kireç badanalı duvarları görünüyor; cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu.

(A/ABU, s. 81)

Page 247: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

228

Suyun çıktığı yerden başlayan uygar bir yeşillik geniş bir çember çiziyor,

set set ayva, portakal, limon, mandalina bahçeleri denize doğru iniyordu.

(GÇ/ABU, s. 125)

1. 6. 3. 5. Eksiklik Bildiren İkileme + İsimlik Ele alınan tek örneğin sıfatlığını oluşturan ikileme, aynı iki sözcüğün tekra- rıyla oluşmuştur. İsimlik ise sıfat tamlamasından meydana gelmiştir. Burada

ikileme, mekânın bir bölümünün renginin tam olduğu anlamımı değil, onun eksik

olduğu tam olamadığı anlamıyla kullanılmıştır.

Küme küme badem, nar ağaçları arasından kulenin yer yer yeşil boyalı

pancurları, kireç badanalı duvarları görünüyor; cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu.

(A/ABU, s. 81)

1. 6. 4. Belirtili İsim Tamlaması + İsimlik Metnimizden belirtili isim tamlamasının sıfat olduğu sıfat tamlamalarıyla

ilgili 13 tane örnek cümle tespit ettik. Bu sıfat tamlamalarının isimlik unsurunun

6’sını sıfat tamlaması, 4’ünü belirtisiz isim tamlaması, 1’ini birden çok isim, 1’ini

ikileme, 1’ini belirtisiz isim tamlaması oluşturmuştur.

Bu 13 örneğin 3’ünde bir yerin fiziksel ve sosyal durumu, birinde iki kişi

arasındaki eyleme konu olan nesnenin durumu, birinde yerin bulunduğu durum,

birinde duyuların durumu, birinde bir kişinin diğer kişilerle arasındaki durum,

birinde kişinin bir yerde yapabileceği hareketin durumu, birinde kişilerin bulunduğu

yerin durumu, birinde kişiye ait bir canlı varlığın durumu, birinde kişinin sosyal

çevresi içindeki durumu, birinde belli bir tür ağacın bulunduğu yerdeki durumu,

birinde ise nesnelerin kişiler arasındaki durumu anlatılmaktadır.

Metnimizde yer alan 13 örneğin 10 tanesi “…+In/+Un …-DIk/-DUk+I/U”,

3 tanesi ise “…+In/Un …-AcAk+I” kuruluşuyla karşımıza çıkmaktadır.

Page 248: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

229

Güneşin kavuşmasına bir mavzer boyu kala, Fahriye, kalaylı bir bakır tepsi

içinde, Bayram’ın Zülfiye ile baş başa yiyeceği akşam yemeğini çadıra bıraktı.

(A/ABU, s. 87)

Hadi Fahriye, ortağı gelmeden konuklar, kocanın dostları, ortağının

yakınları dolduracak çardağı, çardağın kurulduğu bademin altını! (A/ABU, s. 81)

Kahvede boş sandalyelerden birini ayağının, birini kolunun altına çekiyor,

çevresini saranların ısmarladıkları çayları, kahveleri, uzattıkları cigaraları

çevirmiyordu. (ÇDS/ABU, s. 62)

Gazın perde perde açılışı, egzosun savurduğu pat patlar, sonra kır

yollarında şoselerde koşup koşup da hızını hevesini almış gibi, dönüşte çıkardığı

yumuşak memnun mırıltı. (İ/ABU, s. 21)

Nedir ki gölgesinde bağ kütüklerinin aralandığı unutulmuş bu bodur

zeytin ağacına kadardı onun bütün yolculuğu. (A/ABU, s. 80)

O bir ay sonunda o, herkesin bildiği eski Emin’di gene. (D/ABU, s. 117)

Kızının sevdiği bütün erkekleri, kızını seven bütün erkekleri, o da

seviyor… (KK/ABU, s. 149)

Korkunun yerleştiği bakışlarıyla bir yandan Selman’ın dönüp gelebileceği

sokak ağızlarına bakınırken bir yandan adamın devinimlerini kolluyordu.

(UBG/ABU, s. 209)

Şimdi, İzmir’de, Tepecik’te, küçük esnafın, ustabaşıların oturduğu dar

alnaçlı evlerin sıralandığı sokaklarında elektrikler yanmış, kocası eve dönmüş

olmalıydı. (UBG/ABU, s. 197)

Yağmurlu aylarda sık sık taşan derelerin, hendeklerin kestiği o yol su

tutar. (UBG/ABU, s. 195)

Kamyon, yük arabalarının, gelip geçen bineklilerin çizdiği toprak yolda

tarlalar, otlaklar arasında ilerliyordu. (TK/ABU, s. 129)

Oturdukları tarla, yüklü deve kollarının, bineklerin, iki yanını saran

erguvan, böğürtlen, defne, mersin kümeleri fışkınlarına sürünerek geçebileceği

dar bir toprak yolla bağlandı anayola. (AB/ABU, s. 238)

Bayırın başında Zülfiye’nin bindiği Zeynel’in beygiri göründü. (A/ABU,

s. 86)

Page 249: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

230

1. 6. 5. Çıkma Grubu + İsimlik 1. 6. 5. 1. Karşılaştırma Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik Bu başlık altında 3 örnek tamlama ele aldık. Ele aldığımız örnek

tamlamaların isimliğinin 2’sini sıfat tamlaması, 1’ini ise belirtisiz isim tamlaması

oluşturmuştur. İncelenen tamlamaların tamamında kişiler arasında yapılan

karşılaştırma anlamı vardır.

Birbirinden güzel iki gelin vardı oralarda. (P/ABU, s. 179)

Kendisinden az küçük erkek çocukları, kuşla, boncukla, şekerle kandırır,

çukurlara, boş ağıllara, samanlıklara sokar, sıkıştırırlardı. (UBG/ABU, s. 230)

Bana şimdiye kadar senden başka hiçbir erkek el sürmedi… (KK/ABU, s.

146)

1. 6. 5. 2. Nesnenin Neden Yapıldığını Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik İncelediğimiz tek örnek tamlamanın isimliğini sıfat tamlaması meydana

getirmiştir. Tamlamanın sıfat unsurunu oluşturan çıkma grubu, önüne geldiği isme

onun neden yapıldığı anlamını vermiştir.

Çok geçmeden baktığı dal aralarından, kuru taştan örülü iki basamaklı

merdivenden tarlalarına indiğini gördü Kenan’ın. (AB/ABU, s. 238)

1. 6. 5. 3. Mesafe Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik Bu başlık altında incelediğimiz tek örneğin isimliğini birden fazla isim

oluşturmuştur. Çıkma grubu, yerler arasındaki mesafeyi anlatmıştır.

Aşağıda düzlükte, bağlar tarlalar arasında birbirinden oldukça uzak

damlar, çardaklar görünüyordu. (GA/ABU, s. 139)

1. 6. 5. 4. Miktar Bildiren Çıkma Grubu + İsimlik Bu başlık altında ele alınan tek tamlamanın isimliği sıfat tamlamasından

oluşmuştur. Bu sıfat unsuru, önüne geldiği isme miktar anlamı katmıştır.

Page 250: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

231

En ucuzundan bir buçuk litrelik bir şişe şarap, yüzer gram turşu, zeytin,

pastırma, beyaz peynir, kiloluk bir ekmek aldı Dursun Ali. (HOV./ABU, s. 33)

1. 6. 6. Edat Grubu + İsimlik 1. 6. 6. 1. Gibi’li Edat Grubu + İsimlik 1. 6. 6. 1. 1. Benzerlik Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik Metnimizden bu başlıkla ilgili 5 tane tamlama örneği tespit ettik. Bu

tamlamaların isimliğinin 3 tanesini belirtisiz isim tamlaması, 2 tanesini sıfat

tamlaması oluşturmuştur. “Gibi” edat grubu önüne geldiği isimlere “-e benzeyen”

anlamı katmıştır.

İlkokulu bitirdikten sonra bir yıl içinde serpildi, çocukluğunun

sıcakkanlılığından hiçbir şey yitirmeden dal gibi bir genç kız oluverdi Belkıs.

(HGe./ABU, s. 172)

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Kısrak gibi canım Rum kadınları, gülüşleri, kahkahaları, koşuşmalarıyla

doldururlar, çınlatırlardı, o bağları, bağ kulelerini, damları… (P/ABU, s. 177)

Hatice kadın, yıllardır onun gibi İstanbul çocuklarına kiralıyordu evinin

tek odasını. (V/ABU, s. 44)

Kısrak gibi canım, Rum kadınları, tay gibi Rum kızları, gülüşleri,

kahkahaları, koşuşmalarıyla doldururlar, çınlatırlardı o bağları, bağ kulelerini,

damları… (P/ABU, s. 177)

1. 6. 6. 1. 2. Karşılaştırma Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik Burada ele aldığımız 2 örneğin isimliğini sıfat tamlaması oluşturmuştur. Bu

örneklerin birinde renk kavramı, diğerindeyse kişiler karşılaştırılmıştır.

Bağın yeşili gibi tatlı yeşil, uzun ömürlü yeşil nerede? (BİÇ/ABU, s. 103)

Page 251: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

232

Kerim ağabeyin gibi hoş bir erkek olacaksın besbelli… (GA/ABU, s. 141)

1. 6. 6. 1. 3. Varsayım Bildiren Gibi’li Edat Grubu + İsimlik İncelediğimiz 2 örnekteki isimlik unsurunun ikisini de sıfat tamlaması oluş-

turmuştur. “Gibi”li edat grubu önüne geldiği isimlerin ikisine de “imişçesine”

anlamında varsayımsal bir ifade katmıştır.

Elinde olmayarak göz göze geldi, ne soracaksa sormasını bekliyormuş

gibi kısa bir süre bakışlarını kaçıramadı adamdan. (UBG/ABU, s. 209)

Karşısındaki, “Kaba saba, görgüsüz birine gideceğine hiç değilse senin gibi

ağır başlı, değerini bilecek, efendiden biri ile evlenirse kızın da yüzü güler.”

deyince kendisine, o eşsiz güzelliğe koruyuculuk etmek görevi düştüğü gibi

safça bir gerekçe yaratmakta gecikmedi. (AB/ABU, s. 243)

1. 6. 6. 2. Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik 1. 6. 6. 2. 1. Karşılaştırma Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik Ele alınan 2 örnek tamlamanın isimliğini sıfat tamlaması oluşturmuştur. Bu

örneklerin birinde kişinin çeşitli niteliklerinin karşılaştırılması, diğerinde ise bir

yiyeceğin diğer yemeklerle karşılaştırılması anlamı bulunmaktadır.

Havva güzel olduğu kadar güçlü kuvvetli kızdı. (D/ABU, s. 115)

Çocuk hiç o günkü kadar lezzetli yemek, yediğini ansımıyordu hayatında.

(GA/ABU, s. 138)

1. 6. 6. 2. 2. Derece Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik Burada incelediğimiz tek örnek tamlamada isimlik unsuru, sıfat

tamlamasından oluşmuştur. “Kadar” edat grubu, önüne geldiği isim unsuruna

ölçüsünde, derecesinde anlamları katmıştır.

Dedikleri kadar kötü adam değil ki! (BİÇ/ABU, s. 107)

Page 252: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

233

1. 6. 6. 2. 3. Mesafe Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik Bu başlık altında ele aldığımız tek örnekte isimlik, sıfat tamlamasından

meydana gelmiştir. “Kadar” edatı, önüne geldiği isim unsuruna mesafede, uzaklıkta

anlamları katmıştır.

Sarılmalarından önce bıçağını kınından çeker, sırtüstü uzanan Firdevs’in sol

omzu ötesinde, en ufak bir kıpırtıda sağ eliyle hemen kavrayıp alacağı kadar

yakın bir yerde toprağa saplardı. (AB/ABU, s. 240)

1. 6. 6. 2. 4. Değin Anlamı Bildiren Kadar’lı Edat Grubu + İsimlik Metnimizden elde ettiğimiz tek örnek bulunmaktadır. Bu örneğin isimliğini

sıfat tamlaması oluşturmuştur. Ele aldığımız örnekte sıfat unsuru olan “kadar”lı edat

grubu, önüne geldiği isme değin, dek anlamı vermiştir.

Tekrar yürümeye başlayıncaya kadar geçen kısa bir süre içinde,

yatağının niye kucağında olduğuna şaştı, neden kucağında olduğunu ansıdı.

(A/ABU, s. 79)

1. 6. 6. 3. İle’li Edat Grubu + İsimlik 1. 6. 6. 3. 1. Beraberlik Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik

Bu başlıkta tek sıfat tamlaması örneği inceledik. Bu sıfat tamlamasının

isimliği belirtisiz isim tamlamasından oluşmuştur.

“İle” edatı önüne geldiği isim unsuruna beraberlik, birliktelik anlamı

katmıştır.

Havada, nemli toprak, fesleğen, lavanta çiçeği ile karışık sabun, soda,

çivit kokusu duydu. (V/ABU, s. 47)

1. 6. 6. 3. 2. Ait Olma Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik İncelediğimiz tek örnek tamlamada sıfat unsuru önünde bulunduğu isim

unsuruna uzun yıllar öncesine ait olma anlamı katmıştır. İsimliği ise sıfat tamlaması

oluşturmuştur.

Page 253: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

234

İçlerinden bazen birinin, bazen ötekinin “Neydi o günler?” diye anlatılan her

olaydan sonra sesini özlemle yükseltmesi, öbürlerinin gözünde uzun çetecilik

yıllarıyla ilgili bir yığın anının canlanması için yetiyordu. (A/ABU, s. 86)

1. 6. 6. 3. 3. Durum Bildiren İle’li Edat Grubu + İsimlik Burada incelenen tek örnek tamlamanın isimliğini sıfat tamlaması

oluşturmuştur. İncelediğimiz bu örnekte sıfat unsuru olan “ile edat grubu” önüne

gelmiş olduğu isim unsurunun durumunu anlatmaktadır.

Sollarında, yer yer zeytinliklerle kaplı koruluk bir tepe yükseliyor,

sağlarında karşı tepeye varmadan önce dar, uzun tarlalar uzanıyordu. (TK/ABU, s.

130)

1. 6. 7. Yönelme Grubu + İsimlik 1. 6. 7. 1. Konum Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik Ele aldığımız 2 örneğin isimliğini sıfat tamlaması oluşturmuştur. Yönelme

grubunun önüne geldiği isim unsuruna bir yere göre konum anlamını verdiğini

görmekteyiz.

Park kahvesinin alana yakın sağ köşesinde kasaba futbol takımının dört

oyuncusu oturuyordu. (HAN./ABU, s. 183)

Park kahvesinin caddeye yakın sol köşesinde küçük toprak sahiplerinden

Hüseyin Ağa ile İbrahim Bey oturuyorlardı. (HAN./ABU, s. 184)

1. 6. 7. 2. Bulunma Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik Metnimizden elde ettiğimiz 2 örnek tamlamanın isim unsurunu sıfat

tamlaması oluşturmuştur. İncelediğimiz iki örnekte de nesnelerin bulunduğu yer

anlamı bulunmaktadır.

İçeride, çardağın direklerinden birine asılı kırma çifte, çiftenin dipçiği

gerisine kayıveren kocasının kımıltısız kımıltısız bakışları. (AB/ABU, s. 239)

Page 254: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

235

Vasfiye, ayakta duvara asılı küçük bir aynanın karşısında, ağzında bir

deste firkete, beline kadar inen saçlarını sol eli ile omzunun üstünden önüne almış,

tarıyordu. (V/ABU, s. 46)

1. 6. 7. 3. Gibi Anlamı Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik İsimliğini sıfat tamlamasının oluşturduğu tek tamlama örneğinde “gibi”

anlamı bulunmaktadır.

Buna benzer çok sözler duydum dinledim. (KKD./ABU, s. 92)

1. 6. 7. 4. Durum Bildiren Yönelme Grubu + İsimlik Ele aldığımız tek örneğin isimliği sıfat tamlamasından oluşmuştur. Sıfatlığı

oluşturan yönelme grubu, isme durum anlamı vermiştir.

Kırk beşinde her erkek güzelliğe yenilmeye hazır o boşluğu gönlünde

duyar. (AB/ABU, s. 243)

1. 6. 8. Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik 1. 6. 8. 1. Renk Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik

Bu başlık altında incelediğimiz örnek tamlama sayısı 4 tanedir. Bu

örneklerin isim unsurunun tamamını sıfat tamlaması oluşturmuştur. Sıfat unsuru ise

önüne geldiği isimlerin renklerini bildirmiştir.

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Buğday sarısı gür saçlarına tek ak düşmemişti. (A/ABU, s. 83)

Buğday sarısı örgülü uzun saçları, mavi gözleri ile kız hemen etkisi altına

almıştı onu. (GÇ/ABU, s. 126)

Yaz bahar ayları her gün sabahtan o masaya otururlar, öğle namazına kadar

İbrahim Bey portakal rengi sarı kehribar tespihini çeker. (HAN./ABU, s.

184/185)

Page 255: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

236

1. 6. 8. 2. Sadece Anlamı Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik İsimliği sıfat tamlaması tarafından oluşturulan tek sıfat tamlamasının sıfat

unsuru önüne geldiği isimliğe “sadece, yalnız” anlamları katmıştır.

Alt yanı bir kucak yün değildi yerden dürüp kaldıracağı. (A/ABU, s. 79)

1. 6. 8. 3. Miktar Bildiren Belirtisiz İsim Tamlaması + İsimlik Burada ele aldığımız tek örneğin isim unsurunu sıfat tamlaması

oluşturmuştur. Sıfatlık, önüne geldiği isme miktar anlamı katmıştır.

Kollarını iki yanından sıkı sıkıya bağladığı urganlara geçirerek bir eşek

yükü kuru çalıyı yüklenmiş, dereye doğru iniyordu. (Y/ABU, s. 26)

1. 6. 9. Sıfat Tamlaması + İsimlik 1. 6. 9. 1. Ölçü Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik Ele aldığımız 2 örneğin isim unsuru sıfat tamlamasından oluşmuştur.

Sıfatlık ise önünde bulunduğu isimliğe ölçü anlamı katmıştır.

Bir paket kahve, bir kilo kesme şeker getirdi. (A/ABU, s.84/85)

Adının çapkına çıkması, bir top ipekli kumaştan, bir sıra bilezikten,

yüzükten, topuklu kunduradan daha çok çeker kadınları. (P/ABU, s. 179)

1. 6. 9. 2. Benzerlik Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik Tespit ettiğimiz tek örnekte sıfat unsuru önüne geldiği isim unsuruna “buna

benzer, bunun gibi” anlamı katmıştır. İsimlik unsuru ise sıfat tamlamasından

oluşmuştur.

Adama acır görünerek bu türlü küçültücü bir olayın kendi başlarına

gelmeyişinin tadını çıkarıyorlardı gerçekte. (AB/ABU, s. 247)

Page 256: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

237

1. 6. 9. 3. Biçim Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik Bu başlıkta incelenen tek örneğin sıfat unsuru, önüne geldiği isim unsuruna

biçim anlamı vermiştir. İsimliği, sıfat tamlaması oluşturmuştur.

İri taneli kehribar tespihlerini ellerinden bırakmadan, önce iki elle

koparırcasına el sıkışıyor, sonra kucaklaşarak birbirlerinin sırtını dövüyorlardı.

(A/ABU, s. 97)

1. 6. 9. 4. Nicelik Bildiren Sıfat Tamlaması + İsimlik İncelediğimiz tek örneğin isim unsurunu sıfat tamlaması meydana

getirmiştir ve sıfat unsuru olan sıfat tamlaması, isme nicelik anlamı katmıştır.

Topu topu yüz evlik küçük bir köy. (V/ABU, s. 42)

1. 6. 10. Bulunma Grubu + İsimlik İncelenen tek örnekte bir nesnenin bulunduğu yer anlamı bulunmaktadır.

İsimliği sıfat tamlaması oluşturmuştur.

Selman gerisinde dürülü kiraz rengi bir velense ile Çerkez kaltağı

vururdu atına. (UBG/ABU, s. 205)

1. 6. 11. Zincirleme İsim Tamlaması + İsimlik Bu başlık altında ele alınan tek örnekte kişinin toplumsal konumuyla ilgili

bir anlam bulunmaktadır. İsimliği unvan grubu oluşturmuştur.

Eczacının karısı, balkonunda, belediye meclisi üyesi Sabri Bey’in karısı ile

karşılıklı sabah kahvesi içiyordu. (HAN./ABU, s. 188)

1. 6. 12. İsim-fiil Grubu + İsimlik Ele aldığımız tek örneğin isim unsurunu sıfat tamlaması oluşturmuştur.

İsim-fiil grubu, kişi bildiren ismin önüne gelerek ona durum anlamı katmıştır.

Page 257: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

238

Kocası, o, kocasının ölen karısından olma on bir yaşındaki kızı.

(AB/ABU, s. 238)

1. 7. Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları Bu başlıkta, önüne zarf almış 11 tane sıfat unsuru bulunmaktadır. Bu

örneklerin 5 tanesinde “en”, 4 tanesinde “daha”, 1 tanesinde “hâlâ”, 1 tanesindeyse

“oldukça” zarfları sıfatın önünde yer almıştır.

“En” zarfı, önüne geldiği sıfatların 2 tanesine “karşılaştırmalı üstünlük”, 1

tanesine “hiç”, 1 tanesine “olsa olsa”, 1 tanesine ise “ayırt etme” anlamı katmıştır.

“Daha” zarfı, önüne geldiği sıfatlardan birine “genellikle”, birine “olandan

daha fazla”, birine “iyice”, birine “üstünlük”, birine de “var olan durumun dışında

farklı başka şeylerin de olduğu” anlamını vermiştir.

“Hâlâ” zarfının önünde bulunduğu sıfat, sürekli olma, süregelme anlamları

kazanmıştır.

“Oldukça” zarfı ise önüne geldiği sıfata bulunulan duruma yakın olma,

yaklaşık olma anlamı katmıştır.

Kocasının daha başka kuşkularını da yatıştırmıştı. (ÇDS/ABU, s. 65)

Dört çocuk, daha çok tütün, daha geniş tarla demekti. (SA/ABU, s. 13)

Yüzünde umutsuzluğun daha da koyulaşan karaltısı ile göründü,

yaklaşmaya başladı Selman. (UBG/ABU, s. 193)

Dört çocuk, daha çok tütün, daha geniş tarla demekti. (SA/ABU, s. 13)

Gelen yamaklar en çok altı ay hadi hadi bir yıl kalıyorlardı yanında.

(HG/ABU, s. 158)

Kendisi gibi yetişenlerin çoğu gibi, öfkelerini yenmesini, en güç

durumlarda susmasını, acele etmeden karar vermesini bilirdi. (UBG/ABU, s. 230)

Page 258: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

239

Hem de en olmayacak insana, kocasına, anasına, babasına, erkeğine göz

diktiği canciğer komşusuna bile söyler! (P/ABU, s. 179)

En sessiz saati idi ovanın. (A/ABU, s. 88)

Kayadan kayaya atlaya atlaya en uçtaki kayanın üstünde durur. (BİÇ/ABU,

s. 103)

Sefer’in bakışları Hanife’nin gözleriyle hâlâ canlı göğüsleri, hâlâ ince

kalmış beli arasında gidip geliyordu. (ÇDS/ABU, s. 64)

Oldukça ağır sandığı, iki yanındaki kulplarından tutup odanın kapısı

ardında çektiler. (UBG/ABU, s. 220)

Page 259: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

240

İKİNCİ BÖLÜM

SIFAT SAYILARINA GÖRE SIFAT TAMLAMALARI

2. 1. Zincirleme Sıfat Tamlaması Zincirleme sıfat tamlamalarını kendi içinde “sıfat + sıfat tamlaması”, “sıfat

tamlaması + isim”, “sıfat tamlaması+lI/+lU + isim” ve “sıfat tamlaması+lIk/+lUk +

isim” olmak üzere dört alt başlıkta ele aldık. Bu dört alt başlıkta ise toplam 454

örnek cümle inceledik.

2. 1. 1. Sıfat + Sıfat Tamlaması Zincirlemeli yapıyı oluşturan bu bölüm, sadece sıfattan oluşmayıp sıfatın

dışında sıfatımsı ve sıfatlık da kullanıldığı için başlıkta bu adlandırmaya gittik.

Burada ele aldığımız örneklerin bir kısmı yapısal olarak bakıldığında “sıfatlık +

isimlik” ve “sıfatımsı + isimlik” olmasına rağmen, bu sıfat tamlamalarının anlamsal

açıdan iç içe girerek daha karmaşık bir yapıyı oluşturmaları nedeniyle bunlara bu

bölümde de yer verdik.

Bu başlık altında 370 örnek cümle inceledik. Sıfat unsurunun 234 tanesini

sıfatlık, 118 tanesini sıfat, 18 tanesini ise sıfatımsı meydana getirmiştir. Sıfatlığın

111 tanesi -An, 49 tanesi –DIk/-DUk, 12 tanesi –AcAk, 9 tanesi –mIş/-mUş, 3

tanesi –mAz olmak üzere toplam 184’ünü sıfat-fiil grubu, 13’ünü edat grubu,

10’unu aitlik grubu, 6’sını yönelme grubu, 5’ini belirtisiz isim tamlaması, 5’ini

çıkma grubu, 4’ünü ikileme, 4’ünü sıfat tamlaması, 1’ini bulunma grubu, 1’ini

önüne zarf alan sıfat, 1’ini de belirtili sıfat tamlaması oluşturmuştur. Sıfatımsının

da 11’i aitlik ekinden, 4’ü –DIk/-DUk, 2’si –AcAk, 1’i –An sıfat-fiili olmak üzere

7’si sıfat-fiil eklerinden oluşmuştur.

Bu bölümde zincirlemeyi oluşturan yapılara baktığımızda bunların 78

tanesinde kişinin, 70 tanesinde durumun, 67 tanesinde yerin, 64 tanesinde nesnenin,

17 tanesinde bedenin bir bölümünün, 17 tanesinde insan dışındaki canlı varlıkların,

Page 260: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

241

16 tanesinde zamanın, 11 tanesinde söylenen şeylerin, 8 tanesinde duyuların, 8

tanesinde olguların, 5 tanesinde hareketin, 2 tanesinde uğraşıların, 2 tanesinde

yaradılış özelliklerinin, 1 tanesinde rengin, 1 tanesinde nedenin, 1 tanesinde

tutumun, 1 tanesinde duruşun, 1 tanesinde de beklentinin niteliklerinin veya

belirtilerinin ya da her ikisinin bir arada iç içe geçmiş sıfat tamlamaları şeklinde

daha karmaşık yapılar oluşturduğunu görüyoruz.

Duyduklarının dışında başka bir şey öğrenebilmek için ne fazladan bir soru

sordu, ne de anlatanlara acısını, yenikliğini belli edecek kötü tek söz etti.

(SA/ABU, s. 17)

Sokaktan geçenlerden davranışlarının ölçüsüzlüğünü saklamayı gerekli

görmeden, balkonun açık bulunan orta penceresine sıkışıp yan yana aşağıya

sarktılar. (HAN./ABU, s. 188)

Adım başında ayağının dibinden çekirgelerin sıçradığı anızla karışık

toprak! (BİÇ/ABU, s. 101)

Baktılar, çocuğun gerisinde sık böğürtlen, mersin kümeleri, ondan öteye

ağaçları otları birbirine girmiş sık bir koruluk yükseliyordu. (TK/ABU, s. 131)

Ağza alınmaz bir iki küfür savurduktan sonra sözünün gerisini

getirdi.(HG/ABU, s. 167)

Ağzından çıkan her sözün başında yine yüreğinin ahını boşalttı. (A/ABU,

s. 84)

Yalancılığı, ikiyüzlülüğü, ağzının, gözlerinin çevrelerini kuşatan birer

leke gibi görünürdü yüzüne bakılınca. (UBG/ABU, , 230)

Gecelerde yatağında uyuyamıyor, odasının bütün eşyasını kapısının gerisine,

penceresinin önüne yığıyor; gündüz evde yalnız kalmamak için aklına gelen her

çareye başvuruyordu. (D/ABU, s. 115)

O sıcaklık, sanki karının, gövdesinin bütün suyunu kaynatıyor,

buharlaştırıyor, kollarını bacaklarını, dudaklarını birer pistonmuş gibi aklından

geçen bütün dişi şeylere doğru itiyordu. (Y/ABU, s. 25)

Fahriye, o gün akşama kadar oyalanacak türlü iş buldu kendine. (A/ABU,

s. 88)

Anası inanmaz, akşama kadar süren düşmanca bir çekişme başlardı

aralarında. (UBG/ABU, s. 208)

Page 261: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

242

Akşamdan dürüp çardağın gerisine sakladığı küçük bohçasını görmüştü.

(AB/ABU, s. 248)

Park kahvesinin alana yakın sağ köşesinde kasaba futbol takımının dört

oyuncusu oturuyordu. (HAN./ABU, s. 183)

Alanın çevresini evler sarıyor, alanın dört yanından köyün uçlarına giden

toprak yollar uzanıyordu. (KKD./ABU, s. 92)

Aldatılan her âşık gibi zayıftı. (UBG/ABU, s. 231)

Adının yanına hanım sözünü ekleyen bir başkası, soluk şalvarını, iş

gömleğini, nasırlı ellerini görmüyormuş gibi kendisine hanım diyecek olsa belki de

alınacağı bu söz, mal sahibinin karısının ağzında adıyla kendiliğinden

birleşiveriyordu. (A/ABU, s. 82)

Alt yanı bir kucak yün değildi yerden dürüp kaldıracağı. (A/ABU, s. 79)

Hoca, Arapça kısa bir dua mırıldandı. (AK./ABU, s. 136)

Ardından koşan bu kadar bey ağa oğlu varken, Havva gibi kızı daha iki

yıl kocasız tutar mı anası babası evde a oğlum? (D/ABU, s. 111)

Bey, asmanın altında kurulmuş küçük bir masada, bahçesinin tohurunu

almak isteyen İzmirli Yahudi ile oturmuş rakı içiyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Hoca avucunda buruşturduğu bir on liralığı uzattı. (MK/ABU, s. 58) Bilmediği kollar, elle, dudaklar okşasın, dolaşsın istiyor, bir sızı, bir özlem

sarıyordu aynada gördüğü her yerini. (UBG/ABU, s. 206/207)

Kendi bayırdan az aşağıda kalan kuru dereye indi. (Y/ABU, s. 25)

Az önce duyduğu bütün o korkular yersizmiş gibi, kimi göreceğini, nereye

gittiğini sormadı. (UBG/ABU, s. 197)

Babalarımız eve dönünceye kadar oynayacak uzun saatler vardı

önümüzde.(ANH/ABU, s. 119/120)

Köyden ayrılacağı yıl, kendisiyle bazı akranlarına, babasız küçük bir

sığırtmacı, “Önce ben seni, sonra sen beni” diye aldatıp kirletişini anlatmasını

anımsıyordu şimdi. (UBG/ABU, s. 231)

Bey, bana sorarsan, Kalabak’ta gördüğün bütün o ekili ovada bağ bağ, tarla

tarla yayıla yayıla yükselen o bereketli bayırda benim çardağın keyfi başka

hiçbir çardakta yok! (BİÇ/ABU, s. 101)

Bağın yeşili gibi tatlı yeşil, uzun ömürlü yeşil nerede? (BİÇ/ABU, s. 103)

Page 262: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

243

Kahveler, bağlarda tarlalarda toprağın tav tutması için, ya yağmurun

yağmasını ya da dinmesini bekleyen işsiz erkeklerle dolu olurdu. (AKM/ABU, s.

151)

Tarla kıyılarında bağlı bir iki at, eşek gördüler. (TK/ABU, s. 130)

Bey, asmanın altında kurulmuş küçük bir masada, bahçesinin tohurunu

almak isteyen İzmirli Yahudi ile oturmuş rakı içiyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Bakışlarındaki o çocuksu sevinç sönmüştü. (UBG/ABU, s. 197)

Solda bir çardak, çardağın yakınlarında biri orta yaşlı iki kadın; daha

ilerideki sebze bahçesinin içinde eğilip kalkan, eteğine domates, biber toplayan

başka genç kadın gördük. (HOR./ABU, s. 96)

Bir zamanlar başka genç kızlar gibi onun da onun da ardından koşmuştu

Sefer. (ÇDS/ABU, s. 62)

Başka gidecek yeri yoktu. (KK/ABU, s. 147)

Bey, bana sorarsan, Kalabak’ta gördüğün bütün o ekili ovada bağ bağ, tarla

tarla yayıla yayıla yükselen o bereketli bayırda benim çardağın keyfi başka hiçbir

çardakta yok! (BİÇ/ABU, s. 101)

İstediği daha da yakın, başkalarının gözlerinden kurtulacakları herhangi

bir yerde olmaktı sadece. (UBG/ABU, s. 194)

Kocası öleli üç y olmuş, Zülfiye çocuksuz, ilçede bir ev, bayırdaki o bağ

ile kalmış diye duymuştu. (A/ABU, s. 83)

Bekçinin öne sürdüğü bu son gerekçeye kalabalığın aklı yattı. (ÇDS/ABU,

s. 77)

Belediyenin aygır deposundaki damızlık eşekten farksız o hayvana uygun

gördünüz. (HG/ABU, s. 168)

Bilirkişi ile sanık avukatı, kamyonun kasasına yerleştirilen iskemlelere

ilişmişler; tanık olarak dinlenilen, olay günü, yolda ölenle öldürülenle karşılaşan,

yaşları on beşle on sekiz arasında beş oduncu çocuk, kasabanın içinde ayaktaydılar.

(TK/ABU, s. 129)

Son yıllarda, beş yaşından beri herkesin dilinde olan parasını edinmek

için, gün doğmadan başlayıp ortalık kararıncaya kadar çalışmakla geçen elli

yıllık bir yaşayışın yorgunluğu çöktü üstüne. (SA/ABU, s. 14)

Bıçağın ürkütücü karaltısını, toprağa inerken kolun havada çizdiği eğriyi,

ayın, aysız gecelerde duru gökte irileşen yıldızların, bıçağın yüzünde yanıp sönen

Page 263: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

244

pırıltılı yansımalarını gördükçe, artan bir istekle birlikte gelen bir titreme sarardı

Firdevs’i. (AB/ABU, s. 240)

Bıyıklı yalnız bir erkek açacaktı fırının kapısını. (UBG/ABU, s. 222)

Sonunda Sefer on beş yıla hüküm giydi, on iki yıl İzmir cezaevinde yattı,

1950’de yayınlanan genel aftan yararlandı, hapisten çıktı. (ÇDS/ABU, s. 61)

Bir aydır geceleri doktorun kızına yarın telefon ederim diye kazandığı

bütün cesaretini, nedense gün ışığında yitiriveriyordu. (ABU, s. 9)

Birbirinden güzel iki gelin vardı oralarda. (P/ABU, s. 179)

Hastalar azaldı, azaldı salonda birbirinden uzakta oturan üç hasta kaldı.

(İ/ABU, s. 23)

Birbirine karışarak boy atan unutulmuş çamlar, çınarlar, ak meşeler,

kavaklar, gürgenlerin değişik yeşilleri koyun durgun sularında yansıyor, bütün

ağaçlar olduğundan daha büyük görünüyorlardı. (HOR./ABU, s. 95)

Kollarını iki yanından sıkı sıkıya bağladığı urganlara geçirerek bir eşek

yükü kuru çalıyı yüklenmiş, dereye doğru iniyordu. (Y/ABU, s. 26)

Murat Bey’in gergin yüz çizgileri hemen yumuşar, adam bir iki tatlı sözle

Belkıs’a karşılık verir, anasına babasına selâm söylemesini isterdi. (HGe./ABU, s.

171)

Birikmiş üç beş kuruşum var çok şükür… (HG/ABU, s. 169)

Bir kez olsun elini bile tutmadığı bütün kızlar, kadınlar, ettiler,

dudaktılar, beldiler, kokuydular şimdi belleğinde! (ABU, s. 8)

Bir paket kahve, bir kilo kesme şeker getirdi. (A/ABU, s.84/85)

Yarım kilometre, bir kilometre ara ile yoldan epeyce içerde kalan her

yanı kapalı basık damlar görüyorlardı. (TK/ABU, s. 129)

Sesini, birlikte geçirdikleri altı ayı hep unutmuş gibiydi. (UBG/ABU, 196)

Kahveci, başıyla bir masa ötede kâğıt oynayan esmer bir delikanlıyı

gösterdi, hızla kahve ocağına doğru yürüdü. (HOV./ABU, s. 32)

Şarapların parasını ödetti, ayrıca bir on lira istedi ondan. (HOV./ABU, s.

33)

Adının çapkına çıkması, bir top ipekli kumaştan, bir sıra bilezikten,

yüzükten, topuklu kunduradan daha çok çeker kadınları. (P/ABU, s. 179)

İstanbul’a gidişlerinin seyrekleştiği yıllarda, bitişiklerindeki evi kiralayan

bekâr bir savcı ile seviştiği yayıldı kasabada. (HG/ABU, s. 161)

Page 264: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

245

Bol kara cübbesiyle, gerisinde kavuşturduğu ellerinden sarı kehribar

tespihini sarkıtarak yüzü asık, kaşları çatık, herkesi azarlayan bakışlarla dolaşıp

duruyordu Hoca. (MK/ABU, s. 56)

Yarı yarıya boşalmış şarap şişesine, birine pastırmanın çimi, öbürüne

peynirin suyu bulaşmış, birinde yenilen zeytin çekirdekleri duran boş yağlı

kâğıtlara baktılar. (HOV./ABU, s. 36/36)

İlk bakışta, kalın taş duvarları, kararan kiremitleri, boyasız tahta pancurlu

ufak pencereleriyle sokağın öbür evlerinden ayrılmaz o da. (HGe./ABU, s. 171)

Sen böyle çalışkan kadını boşarsan, bir daha bulabilin mi sanıyon?

(ÇDS/ABU, s. 78)

Eşeğinin üstünde, damının önündeki çitlembik ağacının altında, kahvede,

oturduğu her yerde, günlerdir böyle dalgın gözlerle saatlerce. (SA/ABU, s. 13)

Senin gibi sarhoşun böyle gül gibi taze nesine? (UBG/ABU, s. 222)

Böyle paralı adam, böyle oturaklı adam yaraşırdı kızına. (KK/ABU, s. 149)

Böyle paralı adam, böyle oturaklı adam yaraşırdı kızına. (KK/ABU, s. 149)

Bu aylı geceler deli ediyor beni, dedi. (ABU, s. 12)

Bu beş hanenin namusu bana emanet. (HOR./ABU, s. 99)

Söyleyeceklerinin çoğunu içinden geçirerek bu boş geçen kısa süreye

sıkıştırdı. (AB/ABU, s. 248)

Nereden bulmuş bu değnek gibi oğlanı? (HAN./ABU, s. 185)

Yahu, dedi, nereden bulur bu genç genç kâhyaları? (HAN./ABU, s. 187)

Bu giden genç kız kim? (A/ABU, s. 83)

Bakkal Sezai bu güzel sözlerle büyülenmişti. (HAN./ABU, s. 186)

Öğrenci, onun bu içten gelen ilgisine kızsın mı, imrensin mi

kestiremiyordu. (AK./ABU, s. 133)

Ben, ben, sizleri buradan, bu pis kasabadan, bu iğrenç evden kurtarmayı

düşünürken… (HG/ABU, s. 168)

Bu iki duyu henüz karışıktı ikisinde de… (HG/ABU, s. 168)

Bu iki pencere sevinçle doldurdu yaşayışını Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 19)

Kasabanın girişinde duran otobüsten bu karışık düşüncelerle indi.

(UBG/ABU, s. 231)

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Page 265: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

246

Buğday sarısı gür saçlarına tek ak düşmemişti. (A/ABU, s. 83)

Buğday sarısı örgülü uzun saçları, mavi gözleri ile kız hemen etkisi altına

almıştı onu. (GÇ/ABU, s. 126)

Bu küçük kenti de, kadınlarla erkeklerin birbirlerinin bellerine dolanarak

özgür dolaştıkları kentlerden ayırmaz o! (ABU, s. 9)

Çok iyi biliyordu ki bu küçük kasabada, dul kalmış bir helvacının kızı

gönlünce bir koca bulamazdı bir daha. (HG/ABU, s. 165)

Buna benzer çok sözler duydum dinledim. (KKD./ABU, s. 92)

Ben, ben, sizleri buradan, bu pis kasabadan, bu iğrenç evden kurtarmayı

düşünürken… (HG/ABU, s. 168)

Bu pis sırıtış gitmiyordu gözümün önünden! (ÇDS/ABU, s. 71)

Nereden bulurdu helvacı bu sağlam delikanlıları? (HG/ABU, s. 159)

Adama acır görünerek bu türlü küçültücü bir olayın kendi başlarına

gelmeyişinin tadını çıkarıyorlardı gerçekte. (AB/ABU, s. 247)

Bu yersiz yurtsuz cebi delikler de kim oluyordu kendisini alaya alacak?

(HOV/ABU, s. 32)

O kadar istekliydi ki ikisi de, bütün bir bahar durmadan birbirini

kovalayan iki kuşa benziyordu. (HOV./ABU, s. 34)

Bakışlarını kaçırıyordu bütün bu işleri görürken. (A/ABU, s. 88)

Bütün bu kalabalıkla az sonra evinin avlusuna döndü. (ÇDS/ABU, s. 74)

İğneci kimbilir nerelerdeyken bütün bu sesler içinde uğuldayıp duruyordu

Şükriye’nin. (İ/ABU, s. 21)

Kamyon, önüne çıkan, üstünden sarkan bütün bu yeşilliklere sürtünerek yol

açıyordu kendine. (TK/ABU, s. 129)

Adam erkekliğinin uyanması için, bütün etlerini, yüreğini buz gibi

donduran çirkin bir yardımda bulunmasını istedi ondan. (HG/ABU, s. 157)

Bütün geçmiş yaşayışından çeker koparırcasına yerinden kaldırdı,

çardaktan çıkardı. (A/ABU, s. 79)

Bütün kasabanın huyunu bildiği bir cinsel sapığın karısı olarak yaşmak

çilesiydi kadının. (HG/ABU, 157)

Ne anlar bu odun gibi kâhyadan bilmem ki?.. (HAN./ABU, s. 189)

Bütün o kadınlar tavuklarıydı o kart horozun… (HOR./ABU, s. 99)

Bütün o karşılaşmalarınızı ayarlayan kimdi? (ABU, s. 8)

Page 266: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

247

Ev işi, odun, çamaşır, bel, çapa bütün öbür işler gücü kuvveti yüzünden

Fahriye’nin üstüne yıkıldıkça yıkılmıştır. (A/ABU, s. 84)

Bu ölümlü dünyada ne yaparsan kâr… (HAN./ABU, s. 187)

Yatağın içine yayılan elleri kolları, bütün yüzünü kaplayan dünya ile

barışık bir gülümseme ile bütün gün koşmuş oynamış çocukları andırırdı uykusu.

(AB/ABU, s. 246)

Büyük iki kızını evlendirmişti. (AB/ABU, s. 241)

Gökte, büyük kara bulutlar, yıldızları örterek güneye doğru akıp gidiyorlar

hafif hafif esen rüzgârı, yakınlarda bir yerde bir gazete parçasını oradan oraya

sürüklediği duyuluyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Büyük kızlarından uzun bir arayla doğan küçük kızı ile yalnız

kalmışlardı evde. (AB/ABU, s. 241/242)

Erkekler, ne de olsa caddeden geçen bütün kadınlar kızlarla ilgiliydiler.

(AKM/ABU, s. 152)

Caddeden kasabanın yukarı mahallerine çıkan ilk sokağa girdi.

(UBG/ABU, s.226)

Ana kız, çoklukla ikindiye doğru, oturdukları daracık sokaktan kasabanın

ana caddesine çıkarlar, çabuk bir yürüyüşle, caddenin iki yanı boyunca sıralanan

bir sürü kahvenin önünden geçerek, tanıdıklarını görmeye giderlerdi. (AKM/ABU,

s. 15)

Mestan Efendi aynaya bakmaktan hoşlanmadığı için koltuğunu dükkânın

caddeye bakan camlı kapısına doğru çevirmişti. (HAN./ABU, s. 185)

Odanın caddeye bakan iki küçük penceresi vardı. (İ/ABU, s. 19)

Park kahvesinin caddeye yakın sol köşesinde küçük toprak sahiplerinden

Hüseyin Ağa ile İbrahim Bey oturuyorlardı. (HAN./ABU, s. 184)

Cigaranın çatallaştırdığı kısık bir erkek sesi geldi dışarıdan. (UBG/ABU,

s. 197)

Çamurlu toprak yollardan alçak, basık gecekondular arasına daldılar.

(HOV./ABU, s. 33)

İçeride, çardağın direklerinden birine asılı kırma çifte, çiftenin dipçiği

gerisine kayıveren kocasının kımıltısız kımıltısız bakışları. (AB/ABU, s. 239)

Duyabildiği tek ses Bayram’ın çardaktan gelen düzensiz horultularıydı.

(A/ABU, s. 88)

Page 267: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

248

Delikanlının işe başlamasından iki üç hafta sonra, çiftleşmeden önce

durmadan birbirinin ardından dolanan iki köpek gibi, birbirinin ardında

dolaştıklarını gördü karısı ile yardımcısının. (SA/ABU, s. 14)

Daha önce her düşünüşünde umutsuzlukla kabul ettiği bu gerçeğe

başkaldırmak istiyordu şimdi. (HG/ABU, s. 165)

İlkokulu bitirdikten sonra bir yıl içinde serpildi, çocukluğunun

sıcakkanlılığından hiçbir şey yitirmeden dal gibi bir genç kız oluverdi Belkıs.

(HGe./ABU, s. 172)

Dedikleri kadar kötü adam değil ki! (BİÇ/ABU, s. 107)

Deniz hayvanlarının kabukları ile işlenmiş toprak bir vazo içinde

solmuş kâğıt çiçekler, bir sürahi, iki bardak, bir gaz lâmbası ile tamamlanıyordu

masanın üstündeki öteberi. (UBG/ABU, s. 211)

Arada bir elinde pamuk dolu taslarla odasından çıkıyor, bekleyenlerin

arasından geçerek, dipteki başka bir odaya giriyordu. (İ/ABU, s. 23)

Doğru dürüst, kimse ayrıntılarını bilmese de, dul yaşadığı üç yıl içinde,

buralarda bir iki yıl kalan, görevi dolunca çekip giden yabancılardan bir iki erkekle

düşüp kalktığı söylenirdi. (V/ABU, s. 41/42)

Yakışıklılığı, gözlerinin ışıltısı, yapısından taşan güç birleşiyor, sanki

durduğu yerde herkesin ilgisini üstüne çeviren çekici bir kuvvet kazandırıyordu

Vehbi’ye. (HG/ABU, s. 162)

Vasfiye, ayakta duvara asılı küçük bir aynanın karşısında, ağzında bir

deste firkete, beline kadar inen saçlarını sol eli ile omzunun üstünden önüne almış,

tarıyordu. (V/ABU, s. 46)

Sokağa, daha doğrusu avluya bakan pencerenin altında duvardan duvara

uzanan ot şilteli bir minder, kapının karşısına düşen duvara bitişik bir masa vardı.

(UBG/ABU, s. 211)

Gözleri o küçük dal aralarında dışarıyı kolluyor, duyabildiği bütün seslere

kulak veriyordu. (AB/ABU, s. 237)

Duyabildiği tek ses Bayram’ın çardaktan gelen düzensiz horultularıydı.

(A/ABU, s. 88)

Selman gerisinde dürülü kiraz rengi bir velense ile Çerkez kaltağı vururdu

atına. (UBG/ABU, s. 205)

Page 268: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

249

Karısı ona doğru bakıyor, oturduğu yerde eli ayağı ipine dolanmış küçük

bir oğlak gibi gelip kendisini kurtarmasını bekliyordu. (UBG/ABU, s. 233)

Selman, elindeki sarı bir gülü koklayarak, yol kenarında durmuş, dimdik

ona bakıyordu. (UBG/ABU, s. 196)

En gerekli üç beş parça eşyalarını topladılar. (HG/ABU, s. 169)

En ucuzundan bir buçuk litrelik bir şişe şarap, yüzer gram turşu, zeytin,

pastırma, beyaz peynir, kiloluk bir ekmek aldı Dursun Ali. (HOV./ABU, s. 33)

Sarılmalarından önce bıçağını kınından çeker, sırtüstü uzanan Firdevs’in sol

omzu ötesinde, en ufak bir kıpırtıda sağ eliyle hemen kavrayıp alacağı kadar

yakın bir yerde toprağa saplardı. (AB/ABU, s. 240)

Erkeği dişisini kovalayan tür tür kuşlar uçuyordu sağlarında sollarında.

(TK/ABU, s. 130)

Hem de en olmayacak insana, kocasına, anasına, babasına, erkeğine göz

diktiği canciğer komşusuna bile söyler! (P/ABU, s.179)

Eski Hitit kabartmalarından bu yana değişmeyen o gülmez suratı, doruk

bakışlarıyla yardım bekliyordu Fahriye’den. (A/ABU, s. 80)

Yine eski taşkın yaşama sevinci, yorulmak bilmez çalışma gücü

tomurcuklanıyordu damarlarında. (AB/ABU, s.243)

Eteğinde patlayan gür bir su damarı, koyu kuşatan tepenin bütün

görüşünü değiştiriyordu. (GÇ/ABU, s. 125)

Sokağın boş arsasını gürültümüzle doldurur, açan güneşin altında, yüzümüz

gözümüz kızarıncaya kadar, koşar, koşar, evlerde geçen boz rengi saatlerin kusar

çiğnerdik sanki ayaklarımızın altında. (ANH/ABU, s. 119)

Daha kapılarının önünde, evlerinin az ötesindeki boş arsada, sokağın öbür

çocuklarıyla ip atlar, kaydırarak oynarken başlar onun komşu teyzeler, amcalar,

ağabeyler-ablalarla bu yakınlığı. (HGe./ABU, s. 171)

Artık, sokakta, evlerinin yanındaki boş arsada oyunlarına katılmıyordu

öbür çocukların. (HGe./ABU, s. 172

Tarlalarından birini evli iki kızı arasında bölüştürdü. (AB/ABU, s. 242)

Evliliklerinden önceki son iki bayramda, kapılarının önünden geçerken

gördüğünü ansı kocasını. (UBG/ABU, s. 201)

Ezile ezile betonlaşmış toprak tabanı sıkı sıkı süpürdü. (A/ABU, s. 81)

Page 269: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

250

Çardağın duldasında, Firdevs’in gündüzden dürüp bıraktığı boş bir

üzüm çuvalının üstünde sevişirlerdi. (AB/ABU, s. 240)

Geceki kızgın kadının sesini duyuyordu. (UBG/ABU, s. 227)

Ana caddeden, geceleri nara attıkları az ışıklı bildik sokağa daldılar.

(AKM/ABU, s. 154)

Geceyi geçirdiği kapısız avlunun önünden geçerken arabanın yerinde

olmadığını gördü. (UBG/ABU, s. 226)

Geldiğini duyan bütün köylüler ona hoş geldin, anasına babasına gözün

aydın demek için yarışıyorlardı. (UBG/ABU, s. 201)

Gelen sabırsız bir alıcı, yoğurt, helva almak için sandalyeyi yana çekerek

içeriye girecek, seslenecek olsa, uzun bir süre sesine karşılık alamaz, fakat gene de

dükkândan ayrılmaz beklerdi. (HG/ABU, s. 158)

Öyle günahsız, öyle arınmış duyuyordu ki birdenbire kendini, deri değiştirir,

kabuk değiştirir gibi, on beş yılı aşkın bir sürenin kirli anılarından sıyrıldığını,

Melâhat’iyle birlikte, genç kızlık umutlarının kaldığı yerden başlayan yeni bir

hayatın açıldığını görüyordu önlerinde… (HG/ABU, s. 168/169)

Ocakta bir teneke su ile ılıştırarak, geniş bir teneke leğen içinde yıkanırdı.

(UBG/ABU, s. 206)

Çayın yanında uzattığı kurabiyeleri önce almak istemedi ama, kadının

kendisine öyle bir bakışı, kızın da geri çevrilmez öyle bir uzatışı vardı ki, almasa

olmazdı. (A/ABU, s. 82)

Geride kalan bütün bağları kopmuştu onun! (V/ABU, s. 42/43)

Geride kalan bütün gürültüler birdenbire kesildi. (UBG/ABU, s. 223)

Gece yarılanırken, gidecek başka bir yer bulamayarak, biraz yorgun, oda

kiraladığı eve döndü. (ABU, s. 9)

Genişçe bir sofa üstünde giriş kapısının sağına soluna düşen iki odası

vardı evin. (UBG/ABU, s. 211)

Göğsünden boşanan kocaman bir “ah”la dalgınlığından sıyrıldı. (A/ABU,

s. 80)

Nedir ki gölgesinde bağ kütüklerinin aralandığı unutulmuş bu bodur

zeytin ağacına kadardı onun bütün yolculuğu. (A/ABU, s. 80)

Askere gitmeden önce Emin’e gördürebilecekleri her işi gördürdüler.

(D/ABU, s. 110)

Page 270: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

251

Kadın bu sözleri dinlerken, birden gövdesini bağlayan bütün iplere keskin

bir bıçak inmiş gibi, Vehbi’nin bakışlarından, büyüsünden kurtulduğunu duydu.

(HG/ABU, s. 168)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

sesini duymamak için, tarlada oyalanacak işler buldu, karısından uzaklaştı.

(SA/ABU, s. 16)

Kızı güldükçe, el çırptıkça o da seviniyor, sağına soluna gerisine dönüyor,

gözlerini kızından ayırmayan çoğu erkek seyircilere gülüşler dağıtıyor,

bakışlarıyla. (KK/ABU, s. 143)

Gülerken gözlerinin ışıltısını yansıtan pırıl pırıl bir teni vardı. (KK/ABU,

s. 143)

Yüzünün derileri güneşte kuruyan herhangi bir şey gibi, çizgi çizgi yarıldı,

uzadı, sarktı; saçları, dişleri seyrekleşti. (SA/ABU, s. 14)

Kırk beşinde her erkek güzelliğe yenilmeye hazır o boşluğu gönlünde

duyar. (AB/ABU, s. 243)

Havva güzel olduğu kadar güçlü kuvvetli kızdı. (D/ABU, s. 115)

Haberi duyan büyük kız: “Ay nasıl olur?” diye bağırdı kendini tutamadan.

(HG/ABU, s. 166)

Mahallede hafiflik sayılacak hiçbir hareketi duyulmadı. (HG/ABU, s. 157)

Cemal’in bakışları, kadının iri göğüslerine, oturduğu yüksek minderde daha

geniş görünen kalçalarına, hafif yukarı sıyrılan entarisinden görünen dizlerinin

bitimindeki beyaz etlerine takılıyordu hep bu konuşmalarda. (AKM/ABU, s. 152)

Havada dönüp duran, korkuluklardan ürken kargalardan başka tek

canlı görünmüyordu ortalıkta. (MK/ABU, s. 57)

Öğrenci pek yersiz buldu hayatında ilk kez karşılaştığı bu soruyu.

(AK./ABU, s. 134)

Sevilmediğini bile bile hayranı olduğu o güzelliğin yakınında yaşamaktan

vazgeçemiyordu. (AB/ABU, s. 244)

Rüzgârsız, durgun havada, hep aynı çember içinde kımıldayıp duruyordu

hâlâ mısırlar. (MK/ABU, s. 57)

İğneci, hep o bildiği kendini beğenik İğneci! (İ/ABU, s. 23)

Page 271: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

252

İçlerinden bazen birinin, bazen ötekinin “Neydi o günler?” diye her

anlatılan olaydan sonra sesini özlemle yükseltmesi, öbürlerinin gözünde uzun

çetecilik yıllarıyla ilgili bir yığın anının canlanması için yetiyordu. (A/ABU, s. 86)

Yapım yerinden bir merdivenle her iki bölümün üstünde uzanan tavanı

basık bir odaya çıkılırdı. (HG/ABU, s. 158)

Her karımın yatağı yanında bir çift çizme gördüm diyen koca, karı boşasa,

karılarının hâli ne olur? (ÇDS/ABU, s. 78)

Bu arada kaymak kızın başına gelenleri annesinin ağzından her karşılaştığı

delikanlı dinledi. (KK/ABU, s. 149)

O bir ay sonunda o, herkesin bildiği eski Emin’di gene. (D/ABU, s. 117)

Onların bildikleri Bayram ya kasabaya inmiştir, kahvededir ya da bağa

dönmüşse bir ağacın gölgesinde uyur, uyanınca da sırtını çardağın önündeki

bademin gövdesine verip Fahriye’den her yarım saatte bir kahve ister, cigara ister,

cigara içer (A/ABU, S. 84).

Kocası o zayıf yaradılışı, her zaman bir başkasının kendisini korumasını

beklediğini açıklayan zavallı duruşu ile olmaz diyebilir miydi Vehbi’ye?

(HG/ABU, s. 166)

Hiç bakmadığı dolu bakışlarla bakıyordu ona. (UBG/ABU, s. 234)

Dört beş yüz adım sonra, iki yanımızdaki tepelerin eteklerini birleştiren

küçük bir düzlük çıktı önümüze. (HOR./ABU, s. 95)

İki yıldır ilçede yeni açılan akşam kız sanat okuluna gidiyordu şimdi.

(HG/ABU, s. 161)

Evliliğinin ilk bir buçuk yılından bütün hatırladığı bir hafta yaşanmış bir

aşkın sızılarıydı her yanında. (AB/ABU, s. 239)

Evliliklerinin ilk dört yılı düzenli geçti. (HG/ABU, s. 157)

İlk kez gördüğü başka değişiklikler de vardı karısında. (UBG/ABU, s.

234)

İlkokula, ortaokula giden kızlı erkekli öğrenciler, öğretmenler, hükümete

giden memurlar geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

İlkokuldan sonra okutamadıkları büyük kız koca bekliyordu evde.

(HG/ABU, s. 161)

Page 272: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

253

Yanında çalıştırdığı ustaların, yamakların koynundan çıkarak yatağına giren

bir erkek, ilk uyandırdığı tiksintiyi bir daha silemezdi onun yaradılışında bir

kadından. (HG/ABU, s. 160)

İri taneli kehribar tespihlerini ellerinden bırakmadan, önce iki elle

koparırcasına el sıkışıyor, sonra kucaklaşarak birbirlerinin sırtını dövüyorlardı.

(A/ABU, s. 97)

Eğik omuzları, bacakları arasından sarkan kollarıyla, istasyonlarda yol

boylarında, tren, kamyon bekleyen gurbetçi köylü kadınları andırıyordu o anda.

(A/ABU, s. 80)

Şükriye işine gelen bu habere sevindiğini hiç de belli etmedi. (İ/ABU, s.

22)

Yine de o yalancı umut, yüreğinin o uzak köşesinde, kabuğunu çatlatıp

çıkan küçük bir böcek gibi kıpırdıyordu hafiften hafiften. (AB/ABU, s. 249)

Kahvedekileri güldüren ilk çekingenliği geçti. (HOV./ABU, s. 32)

Bey bana sorarsan, Kalabak’ta gördüğün bütün o ekili ovada, bağ bağ,

tarla tarla yayıla yayıla yükselen o bereketli bayırda benim çardağın keyfi başka

hiçbir çardakta yok! (BİÇ/ABU, s. 101)

Kalan beş lirayı cebine attı. (HOV./ABU, s. 33)

Minderin önünde dürülü bir yatak, merdivenin altında su küpü, küpün

üstünde kalaylı ince bir bakır tepsi, bir sahan üzüm. (V/ABU, s. 48)

Kahvelerdeki erkeklerin bakışlarını üstünde duydukça yürüyüşü bozulur, sık

sık kaldırım taşları arasındaki boşluklara bastığı yarım topuklu kunduraları

eğrili eğriliverirdi ayaklarında. (AKM/ABU, s. 151)

İlk bakışta, kalın taş duvarları, kararan kiremitleri, boyasız tahta pancurlu

ufak pencereleriyle sokağın öbür evlerinden ayrılmaz o da. (HGe./ABU, s. 171)

“Girin bakayım içeriye…” diye çıkıştığı sırada, daha küçük bir kız,

ağabeyine ablasına yetişmek için kapının eşiğinde beliren genç bir kadının

elinden kurtulmaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s. 210)

Çardağın kapısına varıp da kapıyı örten çul perdeyi aralayınca, üstüne

çevrilmiş gördü kocasının bakışlarını. (AB/ABU, s. 238)

Düşündükçe, bilmeyerek karısını kendisinden koparmayacak o küçük

ümidi besliyor, farkında olamadan karısının suçunu hafifletecek, Selman’ı,

dilekçeyi hatta kendini suçlu çıkaracak nedenler aranıyordu. (UBG/ABU, s. 231)

Page 273: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

254

Karısıyla bir arda oturmak zorunda olan iki dargın gibiydiler.

(AB/ABU, s. 244)

Karşı bayırdaki iri kayalar, dere yatağındaki çakıllar, kumlar, ayna

kırıkları gibi gözünü alıyordu bakacak olsa. (Y/ABU, s. 25)

Bir kurşun atımı ötede, karşı bayırın ardındaki ilk bağdan gelecekti

Fahriye’nin ortağı. (A/ABU, s. 83)

İçeriye girmek istese, bileğinden tutacak olsa, karşı koyacak en ufak bir

gücü yoktu o anda, Selman’ın sorusu üstüne kendisini nasıl koruyacağını bilirdi.

(UBG/ABU, s. 198)

Bütün konuşmalarında, karşılaşmalarındaki o gülüşlerinde, hüzünlü

bakışlarında, kendisini erkek yerine koyan, etlerinin kımıldadığını açığa vuran bir

anlam yok muydu kadının? (AKM/ABU, s. 153)

Karşısında görür gibi olduğu o soru dolu bakışlar, acılı dudak çizgileri,

kendi acısının onların yüzlerindeki yankısı olabilirdi ancak! (A/ABU, s. 82)

Akranı köylülerden ayrılıyor, kasabalı küçük memurları andırıyordu.

(UBG/ABU, s. 201)

Kasabanın ana caddesine çıkan yan sokaklardan birinin köşesinde

kalan o tek katlı ev, duvarları, pencereleri, kapısı ile önünden geçenlere her zaman

güler gibidir. (HGe./ABU, s. 171)

Kayacık’ın dört beş yüz adım altından geçen makadam şose, on

kilometre ileride, deniz kıyısındaki ilçede sona ererdi. (KKD./ABU, s. 91)

Kendi sürülerine karışmış bir kara koyun gibi görmeye başladılar

sonunda Halil’i. (MK/ABU, s. 56)

Kerim ağabeyin gibi hoş bir erkek olacaksın besbelli… (GA/ABU, s. 141)

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Kısır çıkan ilk karısının ardından şimdiki karısı ile evlendiğinde kırkını

bulmuştu yaşı. (SA/ABU, s. 13)

Kısrak gibi canım Rum kadınları, gülüşleri, kahkahaları, koşuşmalarıyla

doldururlar, çınlatırlardı, o bağları, bağ kulelerini, damları… (P/ABU, s. 177)

Kızının sevdiği bütün erkekleri, kızını seven bütün erkekleri, o da

seviyor… (KK/ABU, s. 149)

Page 274: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

255

Kızının sevdiği bütün erkekleri, kızını seven bütün erkekleri, o da

seviyor… (KK/ABU, s. 149)

Kim olduğunu şöyle böyle bildiği genç bir yanaşma vardı kapıda.

(D/ABU, s. 116)

Tarlalar arasındaki incecik toprak yollarda, sırtına kocaman bir demet çalı

yüklenmiş, köye doğru giden kadınlar ilişirdi gözüme… (KK/ABU, s. 91)

İlkin, kocaman kara bir leke gördü mısır kökleri arasından. (MK/ABU,

s.57)

Sandalyelerini Selman’ın kocaman sarı mendiliyle kurulayarak

oturmuşlardı. (UBG/ABU, s. 192)

Kocasının hastalığını, zavallılığını açıklamak istediği kırık dökük sözleri

duymamak, dinlememek, yüzünü görmemek için, elleriyle kulaklarını, yüzünü

kapadı… (HG/ABU, s. 157)

Kadın, kocasının kusurunu öğrendiği ilk geceler sonra uzun bir süre utanç

duydu evliliğinden. (HG/ABU, s. 160)

Kocası, o, kocasının ölen karısından olma on bir yaşındaki kızı.

(AB/ABU, s. 238)

Ağacın soğuk, yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının

aldığını ansıyacak, yorganının altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen

sırtı boş yere kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Sonra askere gittiği, askerde herkes gibi talime çıkacağına alay mutfağında

çalıştığı, askerden döndüğü, Tepecik’te koluna takıp dolaştığı camlı bir kutu

içinde poğaça, börek, kurabiye sattığı duyuldu. (UBG/ABU, s. 201)

Araba yolu, komşu iki tarlanın altından geçerek, aşağı ovada kalan bir köye

giderdi. (AB/ABU, s. 238)

Kaptan, koyun gerilerinde ağaçların üstünden göğe karışan belli belirsiz

bir duman çizgisini gösterdi bana. (HOR./ABU, s. 95)

Köylere dolmuş yapan külüstür bir kaptıkaçtı kasaba alanında durdu.

(HAN./ABU, s. 183)

Çok geçmeden baktığı dal aralarından, kuru taştan örülü iki basamaklı

merdivenden tarlalarına indiğini gördü Kenan’ın. (AB/ABU, s. 238)

Page 275: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

256

Birden ellerini kuvvetli iki erkek elinin kavradığını duydu. (UBG/ABU, s.

207)

Küçük büyük bütün evleri birbirine benzerdi. (UBG/ABU, s. 205)

Kamyon durunca, küçük yumuk yumruklarıyla gözlerini oğuştura oğuştura

ağlamasını yükseltti. (TK/ABU, s. 130)

Masanın üstünde tıkırtıları duyulan teneke kasnaklı saat, altı buçuğu

gösteriyordu. (UBG/ABU, s. 211)

Başı, yürüyüşü dik, mavi gözlerinden yüzüne yayılan hüzünlü görünüşü

ile arada bir, “önüne bak” gibilerinden çıkışarak, kızını sürükler götürürdü yanı sıra.

(AKM/ABU, s. 151)

Elinde olmayarak göz göze geldi, ne soracaksa sormasını bekliyormuş

gibi kısa bir süre bakışlarını kaçıramadı adamdan. (UBG/ABU, s. 209)

O ara şoseden bir araba geçmediği, bir doktor bulamadıkları için.

(AB/ABU, s. 242)

Yüzünde o belli belirsiz gülümseme, yanında kâhyası ile kahvelerin

önünden aşağıya doğru yürüdü. (HAN./ABU, s. 184)

Ta ki o binlerce aç balık, açılıp kapanan ağızları, kıvrılan kuyruklarıyla

sokulsunlar, sokulsunlardı Selman’a. (UBG/ABU, s. 194)

O bir ay sonunda o, herkesin bildiği eski Emin’di gene. (D/ABU, s. 117)

Büyük kentin o “Çek!” diyen kendini beğenmiş insanları, dırdırcı

kalabalığı, sarhoş erkekleri, içkili çiftleri, istasyonlar, bar önleri… (HGe./ABU, s.

175)

İki aydır boyu posu ile bir kez olsun görmemişti, ama o çevrede yaşayan

bütün bekâr erkekler gibi, o da evlendikten bir yıl sonra kocasının veremden

öldüğünü, bembeyaz kolları, beline kadar inen saçlarıyla Vasfiye’nin on sekizinde

dul kaldığını bilirdi. (V/ABU, s.41)

Selman, elindeki kesekâğıdını odadaki öbür iskemlenin üstüne bırakıp

yaklaştı. (UBG/ABU, s. 212)

Odalarında yalnız kaldıkları ilk gece bir gözü gelin yatağında ise bir gözü

pencerenin önünde duran arabadaydı Halim’in. (HGe./ABU, s. 173)

Odanın içinde dolanan ürkek bakışları pencereye takıldı. (UBG/ABU, s.

221)

Page 276: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

257

Selman’ı beklediğini anımsayınca, korkularını; geceyi nasıl, nerede

geçireceklerini bilememenin sıkıntısını hemen unutuyor, çocuk bakışları, ağaçlar,

masalar, çevresinde gördükleri arasında o duru yaşama sevinciyle yeniden

uçuşmaya başlıyordu. (UBG/ABU, s. 192)

Az sonra, gene o elindeki bembeyaz taslar içinde kıskaca, makasa benzer

öte beriyle girdiği odadan doktorun yanına dönüyordu. (İ/ABU, s. 23)

Durduğu yerde duramayan, girdiği yeri türküye gürültüye boğan, güreşte

bütün akranlarını bastıran, tarlada tuttuğu sıranın herkesten önce sonuna varan o

eski Emin nerede, bu ortalarda sümsük püsmük dolaşan Emin nerede? (D/ABU, s.

109)

Karşısındaki, “Kaba saba, görgüsüz birine gideceğine hiç değilse senin gibi

ağır başlı, değerini bilecek, efendiden biri ile evlenirse kızın da yüzü güler.”

deyince kendisine, o eşsiz güzelliğe koruyuculuk etmek görevi düştüğü gibi

safça bir gerekçe yaratmakta gecikmedi. (AB/ABU, s. 243)

Neydi o etlerindeki dünkü koşuşma? (UBG/ABU, s. 224)

O güneşleri yakın duran masmavi göklerin altında, hoş kokan toprağın

üstünde, soluk alırken gödenin bütün ağırlığını yitirmiş, içim isteklerle dolu, oradan

oraya uçacak sanırım kendimi; hele çocuksam… (ANH/ABU, s. 119)

Tellediler, duvakladılar, o da, o gün gelinin duvağından kopardığı bir

parça teli uzun süre kaybetmeden saklamaya çalıştı. (UBG/ABU, s. 205)

Çocuk hiç o günkü kadar lezzetli yemek, yediğini ansımıyordu hayatında.

(GA/ABU, s. 138)

Suna, o güvercin kanadı gibi eliyle, eline düşen saç örgüsünü geriye itti

şöyle bir. (BİÇ/ABU, s. 105)

O güzel yüz, o güzel vücut olursa yine kendisinin olmadan yok olacaktı.

(AB/ABU, s. 247)

O güzel yüz, o güzel vücut olursa yine kendisinin olmadan yok olacaktı.

(AB/ABU, s. 247)

Kadın o her zamanki erkekten korkmaz duruşu, karşısındakinden

kaçırmadığı bakışlarıyla: “Hayrola?” diyecek oldu. (AKM/ABU, s. 154)

Akşam olamadan, ikisinin gene o hızlı yürüyüşle, gittikleri yoldan evlerine

geri döndükleri görülürdü. (AKM/ABU, s. 151)

Page 277: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

258

Yıllardır erkeksiz yaşayan kadının o hüzünlü gözlerinde bir ışık yandı.

(AKM/ABU, s. 154)

Kollarına atılmak için değil, o içinde kabaran bulantı ile yüzüne tükürmek

için! (UBG/ABU, s. 224)

Görmüyor musun o saçları, o bacakları, o incecik belleri? (AK./ABU, s.

133)

Vehbi ise ne ona, ne de kocasına ilişkileri üstüne tek soru sormak hakkı

tanımıyordu o karşı konulmaz sert bakışlarıyla. (HG/ABU, s. 164)

Bütün o kadınlar tavuklarıydı o kart horozun… (HOR./ABU, s. 99)

Kenan’a doğru ilerlerken o kımıltısız bakışlar ardına düşmüşler gibiydi.

(AB/ABU, s. 238/239)

Horozlar kalkıyor, o kımıltısız bakışlar nişan alıyordu kendilerine.

(AB/ABU, s. 239)

O kırılan iki ya da üç küfe tütünü omzuna vurup çardağa çekerdi.

(AB/ABU, s. 245)

O kısa bakış o gece için yeterdi ona. (ABU, s. 7)

Vasfiye, gene o kuşkulu bakışlarını yüzünde dolaştırdı. (V/ABU, s. 52)

Avlusundan çatısının kiremitlerini aşan iri bir sakız ağacı yükselen, sıvasız

bahçe duvarları kaba taştan örülmüş, altlı üstlü birer odalı o evin, ne zaman atla

önünden geçse, üst katın penceresindeki patiska perdenin alt ucundan hafifçe

araladığını, Vasfiye’nin o küçük aralıktan kendisini gözetlediğini sezinlerdi.

(V/ABU, s. 41)

O küçük balıklardı davranışlarını yöneten. (UBG/ABU, s. 194)

Gözleri o küçük dal aralarında dışarıyı kolluyor, duyabildiği bütün seslere

kulak veriyordu. (AB/ABU, s. 237)

O küçük kıyı kentinde akşam oldu mu işleyen saatler dururdu sanki. (ABU,

s. 7)

O mutlu erkeği sevmişti o, odanın ortasında sıkıntılı yüzü ile dikilen,

beraberliklerden pişmanmış gibi duran adamı değil! (UBG/ABU, s. 219)

Bir akşam önce, onu sandalyesinde büzülmüş otururken gören garson, öbür

masalara çay kahve götürüp boş bardaklar fincanlarla ocağa dönerken, yanından

geçtikçe gözucuyla ona bakmadan edemiyor, ondaki bu değişikliğin nedenlerini

anlamaya çalışıyordu. (UBG/ABU, s.226)

Page 278: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

259

Meraklılar burunlarını damına uzattılar, ondan çıkacak en küçük sese

kulak verdiler, ağzından tek söz alamadılar. (SA/ABU, s. 16)

Ondan sonraki bulaşacakları gün kaptanın pansiyonuna gidince,

pansiyoncu kadın açtı kapıyı. (KK/ABU, s. 147)

On iki yıldır yatağa girince adama sürünmeden duramayan bu karıya

ne oldu? (ÇDS/ABU, s. 67)

Gelgelelim o Rıfat olacak eşek, kızın kadrini kıymetini biliyor mu?

(BİÇ/ABU, s. 103)

Ortalarda dolaşan tek erkek yoktu. (HOR./ABU, s. 96)

Hemen ardından komşunun ortaokulu yeni bitiren büyük oğlu ile kız

kardeşi, başucunda belirdiler. (A/ABU, s. 89)

Yanımıza o sabah avladığımız bir sepet balık ile boş su testilerini aldık.

(HOR./ABU, s. 95)

Masanın üstünde, boş bir reçel kavanozunun içinde o sabah bahçeden

kopmuş taze güller vardı. (V/ABU, s. 45)

Kadınlar vurgundular onun o sağa sola buyuran hallerine, tespih çekişine!

(ÇDS/ABU, s. 62)

O sık yeşillik çemberi ortasında Sefer’le karşı karşıya yalnız kalınca her

yanını ateş bastı, yüzü kızardı. (ÇDS/ABU, s. 63)

Geniş omuzlarına uyan ölçüleriyle, göğüslerinin, belinin, kalçalarının

çizgileri o soluk gömleğine, şalvarına bile canlılık katıyordu. (A/ABU, s. 83)

Teğmeni, birlik arkadaşları, uzun süre, o şaşkın Emin’in nasıl olup da bu

kadar değiştiğini çözmeye çalıştılar. (D/ABU, s. 118)

O şuh endam bir şâl’e bürünsün de yürüsün (HAN./ABU, s. 186)

Oğlunu karşısında dertli dertli dolaşır gördükçe, Emin’in o tatlı dilli güleç

anası gülmesini unuttu. (D/ABU, s. 109)

Bilinen saatlerde, dükkânın kapısında o tersine dönük sandalye

görülüyordu. (HG/ABU, s. 162)

Eşeğin üstünde, damın önündeki çitlembik ağacının altında, kahvede,

oturduğu her yerde, günlerdir dalıp gidiyordu böyle dalgın gözlerle saatlerce.

(SA/ABU, s. 13)

Ana kız, çocukla ikindiye doğru, oturdukları daracık sokaktan kasabanın

ana caddesine çıkarlar, çabuk bir yürüyüşle, caddenin iki yanı boyunca sıralanan bir

Page 279: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

260

sürü kahvenin önünden geçerek, tanıdıklarını görmeye giderlerdi. (AKM/ABU, s.

151)

Kocası o zayıf yaradılışı, her zaman bir başkasının kendisini korumasını

beklediğini açıklayan zavallı duruşu ile olmaz diyebilir miydi Vehbi’ye? (HG/ABU,

s. 166)

O uzun boyu, başında kasketiyle, yüzü denize dönük, işer gibi ayaklarını iki

yana açar, daha sabahtan o kayanın üstünde dikilir kalır. (BİÇ/ABU, s. 103)

Çocuk yapayalnızdı o yaban bayırın önünde. (TK/ABU, s. 131)

Yine de o yalancı umut, yüreğinin uzak bir köşesinde, kabuğunu çatlatıp

çıkan küçük bir böcek gibi kıpırdıyordu hafiften hafiften. (AB/ABU, s. 249)

O yaşa kadar yaşadığı büyük kentlerden her gün biraz daha uzaklaşmış

duymaya başladı kendini. (V/ABU, s. 42)

Nereden gösterdim, göstermez olaydım o yere batası İzmir’i! (UBG/ABU,

s. 200)

Adam, o yorgun gözleriyle karısına bakmakla yetindi. (SA/ABU, s. 17)

Biliyordu, şimdi o yuvalanan güvercin sokuluşu ile yardımcının

kollarındaydı karısı! (SA/ABU, s. 15)

Bakışları karşılaşınca yüreğinin ökseye tutulmuş küçük bir kuş gibi

çırpınmaya başladığını duydu göğsünün içinde. (UBG/ABU, s. 196)

Böyle derken bu sözün, önüne çıkan o baş döndürücü güzellikten

vazgeçmek anlamına geldiğini acıyla duydu. (AB/ABU, s. 243)

Yok öyle meraklanacak bir şeyi ananın. (UBG/ABU, s. 200)

Ertesi gün Sefer’i görmek için pencerenin önüne iten bu acıma duygusu

oldu Hanife’yi. (ÇDS/ABU, s. 63)

Avlusundan çatısının kiremitlerini aşan iri bir sakız ağacı yükselen, sıvasız

bahçe duvarları kaba taştan örülmüş, altlı üstlü birer odalı o evin, ne zaman atla

önünden geçse, üst katın penceresindeki patiska perdenin alt ucundan hafifçe

araladığını, Vasfiye’nin o küçük aralıktan kendisini gözetlediğini sezinlerdi.

(V/ABU, s. 41)

Kısacası, ağzının sağ yanında, pırıl pırıl parlayan altın çerçeveli iki dişini

göstersin diye ne yapacağını bilemiyor. (BİÇ/ABU, s. 108)

Hiç olmamışlar, hiç karşılaşmamışlar gibi yabancıydılar; pirincin taşı gibi

gövdesinden etinden ayıklayıp attığı birer fazlalıktılar. (HG/ABU, s. 168)

Page 280: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

261

Karşılaşınca ne diyeceğini, ne konuşacağını bilmese bile, Zekeriya Usta’yı

beklemesi gerektiğini duyuyor, pişmanlığından doğan yakıcı bir özlem olduğunu

henüz ayıramıyordu bu duygunun. (UBG/ABU, s. 227)

Yaz bahar ayları her gün sabahtan o masaya otururlar, öğle namazına kadar

İbrahim Bey portakal rengi sarı kehribar tespihini çeker. (HAN./ABU, s.

184/185)

Sağımızda solumuzda toprak, rüzgârın tohumlarını kendine ulaştırdığı

her türlü bitkiyi yeşertip alabildiğine sürmüştü yeryüzüne. (HOR./ABU, s. 95)

Çocuksu bir sevinçle sağında solunda gerisinde oturan hiç tanımadığı

seyircilere dönüyor. (KK/ABU, s. 143)

Sancak yönümüzden yolumuzu kesen başka bir burnu geçtik.

(HOR./ABU, s. 95)

Bol kara cübbesiyle, gerisinde kavuşturduğu ellerinden sarı kehribar

tespihini sarkıtarak yüzü asık, kaşları çatık, herkesi azarlayan bakışlarla dolaşıp

duruyordu Hoca. (MK/ABU, s. 56)

Bana şimdiye kadar senden başka hiçbir erkek el sürmedi… (KK/ABU, s.

146)

Sergende dürülü duran ince bir yatağı, yatağın üstündeki örtüyü

kucakladı, hışımla oda kapısına doğru yürüdü. (ÇDS/ABU, s. 70)

Sergi yerinden kulenin düzüne, bademlerin altına inen üç ayak taş

merdivenin başında mal sahibinin karısıyla göz göze geldi. (A/ABU, s. 82)

Sevdiğinden başkası ile evlenen her genç kız gibi, sevdalarının sona

ermediğine inanıyordu o da. (UBG/ABU, s. 198)

Sevişmelerinden kalan sıcak soluğunun, güçlü kollarının anılarıyla,

gövdesini sızlatan bir özlem demekti Kenan. (AB/ABU, s. 239)

Her hasta, doktorun yanından çıktıkça İğneci, kapıda görünüyor, sırası

gelen başka bir hastayı alıyordu içeri. (İ/ABU, s. 23)

Kanını, sırtını ısıtan öyle tatlı bir güneş vardı ki uzattıkça uzatıyordu

taranmasını. (UBG/ABU, s. 206)

Sıvasız taş duvarları, gübre yığınlarını tarıyordu gözleri. (UBG/ABU, s.

196)

Sofrada ağzına aldığı tek lokmayı güç belâ yuttu. (İ/ABU, s. 21)

Page 281: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

262

Sokaktan geçen ilk adamın ayak seslerini duyunca bulunduğu yerde daha

fazla kalmakta çekindi. (UBG/ABU, s. 225)

Ama konuşacak olsa neler diyebileceğini kestiriyor, söyleyebileceği tek

sözden ürküyordu. (AB/ABU, s. 243)

Hanife, elinde bir bardak su suratından düşen bin parça yukarıya geldi.

(ÇDS/ABU, s. 69)

Suyun akıntısına kapılan o küçük saman çöpü, bir kenara takılmış kalmış,

hafif titremelere tutulmuştu şimdi. (UBG/ABU, s. 193)

Suyun çıktığı yerden başlayan uygar bir yeşillik geniş bir çember çiziyor,

set set ayva, portakal, limon, mandalina bahçeleri denize doğru iniyordu. (GÇ/ABU,

s. 125)

Suyun üstünde suyun akıntısına kapılmış giden küçük bir saman

çöpüydü sanki. (UBG/ABU, s. 191)

Öğretmen Saffet, şair geçinir tatlı akşamcılardandı. (HAN./ABU, s.186)

Arkadaşı, şoförün dediğini yerinde bulduğunu belirten hafif bir baş

işareti yaptı. (HOV./ABU, s. 36)

Alın götürün karşımdan şu salak mezar kaçkınını da boşu boşuna belâya

bulaştırmayın beni. (ÇDS/ABU, s. 76)

Fena değildi ki, tam olgun kadındı. (HOR./ABU, s. 99)

Tanıdığı o kadar yakışıklı erkekten sonra kız, isteklisini beğenmedi ama,

mahallenin ağzı kapansın diye, annesinin zoruyla adamla evlendi. (KK/ABU, s.

149)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

sesini duymamak için, tarlada oyalanacak türlü işler buldu, karısından uzaklaştı

(SA/ABU, s. 16).

Temmuz ortalarında bir gün, sabahtan kasabaya bir yük armut indirmiş,

beygiri üstünde, tarlalar arasında ilerleyen toprak yoldan köye dönüyordu Halil.

(MK/ABU, s. 57)

Tarlalar arasındaki incecik toprak yollarda, sırtına kocaman bir demet

çalı yüklenmiş, köye doğru giden kadınlar ilişirdi gözüme… (KKD./ABU, s. 91)

Page 282: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

263

Her gece, yattığı yerden gözleri açık, araladığı dallar yapraklar arasından,

tarlalarına inen kuru taş merdivenleri gözleyip, gecenin bütün seslerine kulak

vererek Kenan’ın gelişini bekledi yatağında. (AB/ABU, s. 240)

Tarlalarına komşu bağın kıyısında yükselen iri bir ceviz ağacının

karaltısına yaklaşırken yavaşladı. (ÇDS/ABU, s. 66)

Mayıs sonlarında, çardağa taşınmalarından iki gün sonra Kenan’ı tarlanın

üst başından geçen toprak yolda görünce uyandı bu uykudan. (AB/ABU, s. 240)

Taşları yer yer dökülmüş bozuk araba yolunda, ayakları dolanarak,

tökezleyerek ayak uydurmaya çalışıyordu Kenan’a. (AB/ABU, s. 238)

Yine de yatağa girecekleri saat yaklaşınca, aralarında tatsız en küçük bir

söz geçmese bile, artan bir sinir bürüyordu Firdevs’in davranışları. (AB/ABU, s.

245)

Tekrar yürümeye başlayıncaya kadar geçen kısa bir süre içinde,

yatağının niye kucağında olduğuna şaştı, neden kucağında olduğunu ansıdı.

(A/ABU, s. 79)

Topu topu yüz evlik küçük bir köy. (V/ABU, s. 42)

Tuttuğu her iş hamarat ellerinin çabuk gidiş gelişleri arasında tamamlanır,

Fahriye, her işini bitirişinde güneşe bakar, yukarıdakinin hiç de kendisi gibi acele

etmediğini görürdü. (A/ABU, s. 81)

Türlü türlü motorlu taşıtlar geçiyordu. (İ/ABU, s. 19)

Şimdi, İzmir’de, Tepecik’te, küçük esnafın, ustabaşıların oturduğu dar

alnaçlı evlerin sıralandığı sokaklarında elektrikler yanmış, kocası eve dönmüş

olmalıydı. (UBG/ABU, s. 197)

Birlikte oturduğu kaynanasının, babasının kusurunu, annesinin oynaşmadığı

adam kalmadığını, evliliklerinin daha ikinci gününden yüzüne vurması bir yana,

kunduracı uygunsuz cinsel isteklerde bulunuyordu kızdan. (HG/ABU, s. 161)

İçlerinden bazen birinin, bazen ötekinin “Neydi o günler?” diye anlatılan her

olaydan sonra sesini özlemle yükseltmesi, öbürlerinin gözünde uzun çetecilik

yıllarıyla ilgili bir yığın anının canlanması için yetiyordu. (A/ABU, s. 86)

Üstündeki o gerginliği atıp ne zaman uyudu? (A/ABU, s. 88)

Vasfiye kadar içinden gelerek sevişen bir başka kadın tanımamıştı

hayatında. (V/ABU, s. 51)

Page 283: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

264

Yarı şaka karşılıklar veriyordu bu sorulara, verdiği bazı karşılıkların

aradan birkaç gün geçmeden bütün köyde yayıldığını duyuyordu. (V/ABU, s. 43)

Yağmurlu aylarda sık sık taşan derelerin, hendeklerin kestiği o yol su

tutar. (UBG/ABU, s. 195)

Tepsileri yanlarında çalışan küçük çırakla dükkâna gönderdi. (HG/ABU,

s. 166)

Duyduğu özlemin dışında hep uykuda geçmiş gibiydi yaşadığı bir buçuk

yıl. (AB/ABU, s. 239)

Oturdukları tarla, yüklü deve kollarının, bineklerin, iki yanını saran

erguvan, böğürtlen, defne, mersin kümeleri fışkınlarına sürünerek geçebileceği

dar bir toprak yolla bağlandı anayola. (AB/ABU, s. 238)

On beş yıldır yaşayışına giren beş âşığından hiçbirinin karşısında

düşmemişti böyle bir yenilgiye. (HG/ABU, s. 163)

Ayva tüyleri yeni yeni uzayan yüzüyle, babasının yanında yaşlı bir ağacın

her yanı çatlak çatlak, kabuk tutmuş gövdesinden fışkıran körpe bir sürgün

gibiydi henüz. (ANH/ABU, s. 122)

Tilkilik’te aile yanında, yatacak ucuz bir oda kiralamıştı Halim.

(HGe./ABU, s. 176)

Ege’nin yazın tadını uzatan güneşli güz ikindilerinden biriydi. (GÇ/ABU,

s. 125)

Sollarında, yer yer zeytinliklerle kaplı koruluk bir tepe yükseliyor,

sağlarında karşı tepeye varmadan önce dar, uzun tarlalar uzanıyordu. (TK/ABU, s.

130)

Biraz kovaladık arsanın ucunda, yıkık taş duvarların köşesinde sıkıştırdık.

(ANH/ABU, s. 120)

Küme küme badem, nar ağaçları arasından kulenin yer yer yeşil boyalı

pancurları, kireç badanalı duvarları görünüyor; cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu.

(A/ABU, s. 81)

Yıllardır oturdukları bu Ege kasabasına yerleşerek helvacılığa başladı.

(HG/ABU, s. 158)

Yolda karşılaştıklarının beraberliklerine ne anlam vereceklerini

kestiremeyen meraklı bakışları altında kasabanın ana caddesini geçtiler.

(UBG/ABU, s. 210)

Page 284: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

265

Kısa kesik havlamalarını duydukça, yolu ayıran taş duvarın üstüne çıkmış,

Kenan’a kuyruk salladığını görür gibiydi köpeğin. (AB/ABU, s. 238)

Kamyon, yük arabalarının, gelip geçen bineklilerin çizdiği toprak yolda

tarlalar, otlaklar arasında ilerliyordu. (TK/ABU, s. 129)

Yüreğinde kımıldayan o küçük umutla, gözleri açık, yatağında ortalığın

ışımaya başlamasını bekledi. (AB/ABU, s. 249)

Ancak üç gün dayanabildi yüreğini durduracak gibi olan bu

karşılaşmalara. (AB/ABU, s. 239)

Ama Vehbi’nin, her yanından taşan erkek gücü, düzgün çizgileri, çekici

yakışıklılığı, yüreğini ısıtan sıcak bakışları yoktu onlarda. (HG/ABU, s. 163)

Yüzünde hayatla barışıklığını açığa vuran belli belirsiz bir gülümseme

ile yumuşak bakışlarını kahvelerde gezdirerek, arka tarafı üst üste adam dolu

kaptıkaçtının boşalmasını beklemeye başladı. (HAN/ABU, s. 183)

İlk aylarda zorunlu bir iki sözle tamamlanıyordu konuşmaları. (AB/ABU, s.

244)

2. 1. 2. Sıfat Tamlaması + İsim Bu başlıkta 45 tane zincirleme sıfat tamlaması tespit ettik. İncelenen 45

örneğin 42’si belirtme sıfatlı, 3’ü niteleme sıfatlı sıfat tamlamasının ismin önüne

gelerek tekrar, sıfat olduğunu görmekteyiz. Belirtme sıfatlarınınsa 32’sini asıl sayı,

5’ini belirsizlik, 3’ünü üleştirme, 1’ini soru, 1’ini kesir sayı sıfatı oluşturmuştur.

Kolcu’nun mısır tarlası kıyısından geçerken, on beş yirmi adım içerde, bir

kulaçlık bir çember içinde, sarsıla sarsıla kımıldadığını gördü Halil beş on kök

mısırın. (MK/ABU, s. 57)

Entarisinin cebinden bir avuç leblebi şekeri çıkardı. (BİÇ/ABU, s. 105)

Biraz çukur bir hendek, sık bir çalılık görmesinler. (KKD./ABU, s. 91)

Gözleri, masaya düşecek kâğıtta yandaki sandalyeye getirip bir bardak çay

bırakmışlar gibi karşıladı onu. (HOV./ABU, s. 32)

Karısı, o boşlukta, onu, dört çocuğunu bırakıp, altınları bilezikleri, bir

bohça çamaşırı, bir gün önce aylığını ödediği yardımcısı ile birlikte gitmişti her

nereye gittiyse! (SA/ABU, s.16)

Page 285: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

266

O yıllarda bir bölük kadın tanıdım, onun kadar akıllısı, cilvelisi karşıma

çıkmadı. (P/ABU, s. 180)

Baktın mı bir bölük yunus balığı oralara sığınmış kalmış sanırsın.

(BİÇ/ABU, s. 102)

Yabancı ya da değişik, istenilmeyen, hazırlıksız karşılaşılan bir duruma bir

çeşit başkaldırmadır. (HG/ABU, s. 160)

Evliliğini sürdürmek zorunda kalan kadın sonra kocasının kusurunu bir

hastalık, hatta bir çeşit sakatlık olarak kabullendi. (HG/ABU, s. 160)

“Bir çift söz etmeme müsaaden var mı?” dedi. (SA/ABU, s. 17)

Evin önünden geçerken bu alışkanlıkla, Belkıs’ın görünmesini, gülüşlerinin

rüzgârıyla yüreklerinin pasını silip götürmesini, kendilerine bir demet çiçek atar

gibi hatırlarını sormasını beklerler. (HGe./ABU, s. 171)

Vasfiye, ayakta duvara asılı küçük bir aynanın karşısında, ağzında bir deste

firkete, beline kadar inen saçlarını sol eli ile omuzu üstünden önüne almış,

tarıyordu. (V/ABU, s. 46)

Eğilmiş bir avuç gazeli avuçluyordu ki, sağ elini yüzük parmağı ile orta

parmağı arasında berbat bir yanma duydu. (A/ABU, s. 89)

Zülfiye: Kuru, esmer, uzun siyah saçlı, allıklı düzgünlü, rastıklı sürmeli,

kavuniçi taftadan bir entari, (boynunda) bir dizi altınıyla geliyordu gözünün önüne.

(A/ABU, s. 83)

Öğleye kadar bir düzine keklik vurdu Kerim Ağabey. (GA/ABU, s. 138)

Karısı bir içim su. (AK./ABU, s. 136)

Bir kutu şeker, bir şişe kolonya aldı. (V/ABU, s. 46)

Dolaptan bir kutu vitamin iğnesi aldı. (İ/ABU, s. 24)

Gelin, bir maşrapa ayranla ihtiyarın önünde durdu. (HOR./ABU, s. 98)

Bir paket kahve, bir kilo kesme şeker getirdi. (A/ABU, s. 84/85)

Minderin önünde dürülü bir yatak, merdivenin altında su küpü, küpün

üstünde kalaylı ince bir bakır tepsi, bir sahan üzüm. (V/ABU, s. 48)

Önce bir salkım üzüm yemişlerdi beraber, bir bardak su istemişti

karısından, suyu elinden alınınca. (ÇDS/ABU, s. 69)

Bağları bahçeleri vardı, harmanları vardı, ama onların günahlarını

bağışlaması için ömrünü Tanrı’nın hizmetine adamış, bağ bahçe sahibi olamamış

Page 286: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

267

hocalarına bir sepet üzüm, bir sepet sebze, bir teneke buğday götürmek gelmiyordu

akıllarına. (MK/ABU, s. 55)

Bağları bahçeleri vardı, harmanları vardı, ama onların günahlarını

bağışlaması için ömrünü Tanrı’nın hizmetine adamış, bağ bahçe sahibi olamamış

hocalarına bir sepet üzüm, bir sepet sebze, bir teneke buğday götürmek gelmiyordu

akıllarına. (MK/ABU, s. 55)

Bir kutu şeker, bir şişe kolonya aldı. (V/ABU, s. 46)

Bağları bahçeleri vardı, harmanları vardı, ama onların günahlarını

bağışlaması için ömrünü Tanrı’nın hizmetine adamış, bağ bahçe sahibi olamamış

hocalarına bir sepet üzüm, bir sepet sebze, bir teneke buğday götürmek gelmiyordu

akıllarına. (MK/ABU, s. 55)

Ocakta bir teneke su ile ılıştırarak, geniş bir teneke leğen içinde yıkanırdı.

(206)

Madem geldiniz, birer yudum şarabımı için de öyle gidin… (H/ABU, 37)

Temmuz ortalarında bir gün, sabahtan kasabaya bir yük armut indirmiş,

beygiri üstünde, tarlalar arasında ilerleyen torak yoldan köye dönüyordu Halil.

(MK/ABU, s. 57)

Benim yedi dönüm tarlamın yanında dört dönüm de bağım var. (BİÇ/ABU,

s. 101)

İki damla yaş süzüldü yanaklarına. (UBG/ABU, s. 196)

Yemekte iki kadeh rakı içti. (ABU, s. 9)

Adam, biri karısının anasına babasına, biri kendi anasına babasına iki kutu

şeker aldı. (UBG/ABU, s. 202)

Duvarları nemli, tabanı toprak, camlarından kapısından soğuk giren bir

meyhanede ikişer bardak şarap içtiler. (HOV./ABU, s. 32)

Koyu yeşil gözlerinin şaşılacak bir ışıltısı vardı. (HG/ABU, s. 162)

Her neyse, gelelim benim hikâyeye: Bizim komşu Ali Şahin küçük oğlu

Rıfat’ı bu yıl evlendirdi. (BİÇ/ABU, s. 102)

Gelin gibi güzelini ben sana sinemada bile görmedim diyeyim de, sen

gelinin ne türlü güzel olduğunu iyice bir düşün! (BİÇ/ABU, s.102/103)

Koca Etem, sağ ayağını sürüyerek geldi, çiftesini eline aldı, on adım

ötemizde kesilmiş bir ağacın köküne oturdu: “Selamünaleyküm” dedi. (HOR./ABU,

s. 98)

Page 287: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

268

On beş ağaç zeytinimi de ekledin mi, toprağında kendi çalışanı bu kadar

mal doyurur da artar bile! (BİÇ/ABU, s. 101)

Her nereden çıkmış gelmişse Musa’nın köpeği üç adım ötesinde durmuş bir

ona, bir Musa’ya bakıyordu. (Y/ABU, s. 28)

“İzmir alt tarafı yarım saat ötede.” diyordu Halim. (HGe./ABU, s. 173)

Yarı şaka karşılıklar veriyordu bu sorulara, verdiği karşılıkların aradan

birkaç gün geçmeden bütün köydü yayıldığını duyuyordu. (V/ABU, s. 43)

Benim yedi dönüm tarlamın yanında dört dönüm de bağım var.

(BİÇ/ABU, s. 101)

Yirmi dönüm tarla, bir ev, az zenginlik değildi kasabada. (AB/ABU, s.

242)

En ucuzcundan bir buçuk litrelik bir şişe şarap, yüzer gram turşu, zeytin,

pastırma, beyaz peynir, kiloluk bir ekmek aldı Dursun Ali. (HOV./ABU, s. 33)

2. 1. 3. Sıfat Tamlaması+lI/+lU + isim Bu bölümde ele aldığımız örneklerin sayısı 32 tanedir. Bu örneklerin 17

tanesi niteleme, 15 tanesi de belirtme sıfatlı sıfat tamlamalarına “+lI/+lU” ekinin

getirilmesiyle oluşmuş sıfat tamlamalarıdır.

Niteleme sıfatlı sıfat tamlamalarındaki niteleme sıfatı, önüne geldiği

isimlerin 6’sına durum, 4’üne renk, 3’üne durum, 1’ine nesnenin neden yapıldığı,

1’ine kalıcılık, 1’ine görünüm, 1’ine yaş anlamı katmıştır.

Belirtme sıfatlı sıfat tamlamalarındaki belirtme sıfatının 10’unu asıl sayı

sıfatı, 4’ünü işaret sıfatı, 1’ini belirsizlik sıfatı oluşturmuştur. Asıl sayı sıfatı, önüne

geldiği isimlerin 6 tanesine şekil, 1 tanesine uzunluk, 1 tanesine durum, 1 tanesine

çokluk, 1 tanesine kişilerin sayısı anlamı vermiştir. İşaret sıfatı, önünde bulunduğu

isimlerin 3 tanesine buna benzer, bu gibi, 1 tanesine o şekilde anlamlarını katmıştır.

Belirsizlik sıfatı ise ismin önünde çokluk anlamıyla bulunmuştur.

Ertesi gün caddeden geçenler, açık mavi çerçeveli camlığın ardında, gene

güçlü kuvvetli, gene hiç tanımadıkları yabancı bir delikanlının elinde bıçakla

Page 288: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

269

tezgâhın üstünde helva kestiğini, dükkânın içinde dolanan helvacının yüzünün

güldüğünü görürlerdi. (HG/ABU, s. 159)

Al Atlı Fuadım, (V/ABU, s. 46)

Beş altı basamaklı giriş merdivenlerine yaklaşırlarken evin kapısı hızla

açıldı. (UBG/ABU, s. 210)

(Sağda, üç sıra gerisinde) beyaz üniformalı bir denizcinin, kızından

gözlerini ayırmadığını gördü. (KK/ABU, s. 143)

Solda bir çardak, çardağın yakınlarında biri orta yaşlı iki kadın; daha

ilerideki sebze bahçesinin içinde eğilip kalkan, eteğine domates, biber toplayan

başka bir kadın gördük. (HOR./ABU, s. 96)

On adım ileride boz renkli bir taş parçasına doğru dokuzluk şarjörü

boşalttılar. (GÇ/ABU, s. 126)

Ege’nin tadı bu türlü havalarda anlaşılır. (ANH/ABU, s. 119)

İşin içine sevda sözü karıştı mı bu türlü hikâyeleri deşmesini seven çoktur.

(D/ABU, s. 109)

Bu türlü sözleri duydukça merakım artardı. (KKD./ABU, s. 91)

Dokuz boğumlu akrebin, yanan elinin altından, ayakları arasına doğru

kaçtığını gördü. (A/ABU, s. 89)

Buğday rengi gür saçları, geniş avuçlu elleri, iri kalçaları, kır çiçekleri gibi

soluk renkli gözleriyle gözümün önünden gitmiyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Gergin çizgili göğüsleri, kalçaları vardı. (UBG/ABU, s. 205)

Her türlü kötülük beklenirdi o yüzden! (UBG/ABU, s. 231)

Havuzun bir yanında bir asma, bir yanında iki katlı bir kır evi vardı.

(GÇ/ABU, s. 125)

İki katlı dükkânın altta, ön bölümü satış yeri, arka bölümü yapım yeriydi.

(HG/ABU, s. 158)

Yapım yerinin arka kapısı yüksek sayılacak iki duvar arasında bir avluya

açılır, iki erik ağacının gölgesinden, sıra sıra saksılar arasından geçen malta taşı

döşeli yirmi adımlık bir yol, dükkânı helvacının iki katlı evine bağlardı. (HG/ABU,

s. 158)

El büyüklüğündeki aynası, iki yüzlü bağa tarağı yanında olurdu

yıkanırken. (UBG/ABU, s. 206)

Page 289: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

270

İri heceli kahkahalar, tesbih şıkırtıları, koparırcasına el sıkışmalar, güm

güm sırt dövmeler tamamlandı, derken hep birden “Hurraaa!”larla yirmi yıl önce

Fahriye ile evlendiği gece yaptıkları gibi, sırtına birer yumruk indirip, Bayram’ı

çadırdan içeri ittiler, dağıldılar. (A/ABU, s. 87)

Yirmi yılın işinden, geceleri kocasının okşamalarından yorgun Fahriye’leri,

iri yapılı vücudunun bütün ağırlığıyla, boylu boyunca uzamış kalmış gibiydiler

yatağın üstüne. (A/ABU, s. 79)

Mermer masalı bir lokantada, çoklukla yalnız, iştahsız iştahsız yerdi

yemeğini. (ABU, s. 7)

Bizimkisi de o türlü gençlik işte… (V/ABU, s. 43)

İlk yıllar nereden buluyorsa buluyor, pos bıyıklı bir usta çalıştırıyordu

yanında. (HG/ABU, s. 158)

Avlunun sokak duvarı gerisinde, okları havada, tek atlı bir yük arabası

duruyordu. (UBG/ABU, s. 223)

Arada, tek katlı basık bir damın izdüşümünü ayırabiliyordu göğün

karanlığında. (UBG/ABU, s. 222)

Tam yanından geçeceği sırada, uzun boyunlu adam, sandalyesinden kalktı,

boş elinden yakalayarak durdurdu Selman’ı. (UBG/ABU, s. 209)

Damın önünde uzunca boylu genç bir kadın dolanıyordu. (HOR./ABU, s.

96)

Kızı uzun kuyruklu otomobillerde dolaşıyor, altın, elmas içinde yüzüyor,

parmakları yüzük dolu. (KK/ABU, s. 149)

Bağın yeşili gibi yeşil, uzun ömürlü yeşil nerede? (BİÇ/ABU, s. 101)

Bitişikteki eve üç çocuklu mal müdürü yerleşti. (HG/ABU, s. 161)

Kayıp bir nüfus cüzdanı işinden, ilk dediğinin üç misli paranı çekmişti.

(UBG/ABU, s. 231)

Sessizliği, acılı oluşu, kızıyla yalnız yaşayışları yufka yürekli kasabalıları

duygulandırdı. (AB/ABU, s. 242)

Anlamasına anlamıştım ama, Koca Etem’in o kuru, keçi suratlı yüzünün,

gelinin al yanaklarına yaklaştığını düşünmek istemiyordum bir türlü. (HOR./ABU,

s. 100)

Page 290: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

271

2. 1. 4. Sıfat Tamlaması+lIk/+lUk + İsim İncelemiş olduğumuz metinden bu bölümle ilgili 7 tane zincirleme sıfat

tamlaması tespit ettik. Bu sıfat tamlamalarının tamamını belirtme sıfatlı sıfat

tamlamaları oluşturmuştur. Belirtme sıfatlarının 6’sı sayı sıfatı, 1’i ise belirsizlik

sıfatıdır. Sayı sıfatlarınınsa 5 tanesi asıl sayı, 1 tanesi de kesir sayı sıfatıdır. Asıl

sayı sıfatı önüne geldiği isimlerin 3 tanesine zaman, 2 tanesine mesafe; kesir sayı

sıfatıysa önünde bulunduğu isme zaman anlamı vermiştir. Tek örnekteki belirsizlik

sıfatı ise isme çokluk anlamı kazandırmıştır.

Kolcu’nun mısır tarlası kıyısından geçerken, on beş yirmi adım içerde, bir

kulaçlık bir çember içinde, sarsıla sarsıla kımıldadığını gördü Halil beş on kök

mısırın. (MK/ABU, s. 57)

“Sen önce Tanrı’ya, Hoca’ya borcunu öde!” diyordu bunca yıllık köylüleri.

(MK/ABU, s. 56)

Dün fırına ekmek vermişlerdi, en az daha iki günlük ekmekleri vardı.

(ÇDS/ABU, s. 69)

Sofadaki ayak sesleri oda kapısının önünde durduğu sırada, iki üç

parmaklık bir boşluk kalmıştı minderden duvara kadar. (UBG/ABU, s. 220)

Sen on iki yıllık karına iftira mı ediyon? (ÇDS/ABU, s. 73)

Hepsi hepsi yarım saatlik bir gecikme yüzünden! (AB/ABU, s. 242)

Yirmi yıllık yaşayışında mutluluk diye anabileceği ne varsa kaldırıp

omuzlaması gerekiyordu şimdi. (A/ABU, s. 79)

2. 2. Birden Çok Sıfatı Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları Bu başlık altında 159 örnek tamlama inceledik. Adın birden fazla özelliğinin

söylendiği bu tamlamalara yapısal olarak baktığımızda bunların 33 tanesinin

sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 32 tanesinin sıfatlık+sıfatlık+isim, 15 tanesinin

sıfat+sıfat+isim, 10 tanesinin sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 9 tanesinin

sıfatlık+sıfat+isimlik, 6 tanesinin sıfat+sıfat+isimlik, 5 tanesinin

sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+isim, 5 tanesinin sıfatlık+sıfat+isim, 5 tanesinin

sıfat+sıfatlık+isim, 4 tanesinin sıfatlık+sıfatımsı+isimlik, 4 tanesinin

sıfatlık+sıfatımsı+isim, 3 tanesinin sıfatımsı+sıfatımsı+isim, 3 tanesinin

Page 291: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

272

sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 2 tanesinin sıfatlık+sıfatlık+sıfat+isim, 2 tanesinin

sıfatlık+sıfatımsı+sıfatımsı+isim, 2 tanesinin sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+isim,

2 tanesinin sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 2 tanesinin

sıfatlık+sıfatlık+sıfat+isimlik, 1 tanesinin sıfatımsı+sıfatlık+isimlik, 1 tanesinin

sıfatlık+sıfatlık+sıfat+isim, 1 tanesinin 1 tanesinin sıfat+sıfatlık+sıfatlık+isim, 1

tanesinin sıfatlık+sıfat+sıfat+isim, 1 tanesinin sıfat+sıfatımsı+sıfat+isim, 1

tanesinin sıfatlık+sıfatlık+sıfatımsı+isim, 1 tanesinin

sıfatımsı+sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 1 tanesinin sıfat+sıfat+sıfatlık+sıfat+isim, 1

tanesinin sıfat+sıfat+sıfatlık+isim, 1 tanesinin sıfat+sıfat+sıfatlık+isimlik, 1

tanesinin sıfat+sıfatımsı+isim, 1 tanesinin sıfat+sıfat+sıfat+sıfat+isim, 1 tanesinin

sıfatlık+sıfat+sıfatlık+sıfatlık+isimlik, 1 tanesinin de sıfatlık+sıfatımsı+sıfat+isim

şeklinde karşımıza çıktığını görüyoruz. Ortaya çıkan bu tablodaysa isim unsurunun

sadece isimden değil, isimlikten de oluştuğu ve ismin ya da isimliğin önüne gelerek

onun birden fazla özelliğini gösteren sıfat unsurlarının da sıfat, sıfatımsı veya

sıfatlık olabildiği görülmektedir.

İncelediğimiz 159 örneğin 22’si kişilerin fiziksel özellikleri, 20’si kişilerin

durumu, 16’sı kişilerin karakter özelliği, 10’u olguların durumu, 10’u mekânın

konumu, 6’sı kişilerin fiziksel ve karakter özelliği, 6’sı nesnenin yapısal özelliği,

6’sı mekânın durumu, 5’i kişilerin konumu ve fiziksel özelliği, 5’i mekânın fiziksel

özelliği, 4’ü mekânın şekli, 4’ü kişilerin konumu, 4’ü duyuların durumu, 4’ü

bedenenin belli bölümünün fiziksel özelliği, 3’ü insan dışındaki canlı varlıkların

durumu, 3’ü davranışın özelliği, 3’ü duyguların durumu, 3’ü davranışın şekli, 2’si

zamanın durumu, 2’si nesnenin konumu ve şekli, 2’si mekânın konumu ve şekli,

2’si davranışın durumu, 2’si içinde bulunulan dönemin durumu, 2’si nesnenin şekli,

2’si bedenenin belli bölümünün durumu, 2’si insan dışındaki canlı varlıkların

yapısal özelliği, 2’si nesnenin durumu, 1’i mekânın neden yapıldığı, 1’i olgunun

niteliği, 1’i nesnenin konumu ve şekli, 1’i nesnenin içine konulan şeyler, 1’i belli

bir zaman kesiti içinde yapılan işlerin özelliği, 1’i bedenin belli bölümünün

hareketi, 1’i bedenin belli bölümünün durumu anlamlarıyla karşımıza çıkmaktadır.

Açık açık sarkıntılık sayılacak, hafif kaçacak hareketlerden kaçınıyordu

etrafa karşı. (İ/ABU, s. 20)

Page 292: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

273

Al al yanaklı, canlı yürüyüşlü kadınlar kızlar, yanlarından geçip giden

erkeklerle hiç ilgili görünmüyorlardı. (KKD./ABU, s. 92)

Çamurlu toprak yollardan alçak, basık gecekondular arasına daldılar.

(HOV./ABU, s. 33)

Arnavut kaldırımı döşeli, evlerinin alnaçları sıvasız sokakta, pırıldayan

camları, nikel kuşakları ile Amerikan yapısı masmavi arabanın gelip yerleşmesi bir

olay oldu. (HGe./ABU, s. 173)

Arnavutkaldırımı döşeli, taşlarının aralıkları ayak bileklerini büken

yokuş bir sokakta ilerlediler. (UBG/ABU, s. 210)

Avlusundan çatısının kiremitlerini aşan iri bir sakız ağacı yükselen,

sıvasız bahçe duvarları kaba taştan örülmüş, altlı üstlü birer odalı o evin, ne

zaman atla önünden geçse, üst katın penceresindeki patiska perdenin alt ucundan

hafifçe aralandığını, Vasfiye’nin o küçük aralıktan kendisini gözetlediğini

sezinlerdi. (V/ABU, s. 41)

Yoksa aylardır Vehbi’nin saçlarında, etlerinde dolaşmış, kirlenmiş

elleriyle dokunamıyorlar mıydı ona? (HG/ABU, s. 168)

Az ilerde, sağda her yanı kararmış ağaç bir dam vardı. (HOR./ABU, s.

96)

Bele kadar, yemyeşil bağ! (P/ABU, s. 177)

Bilgili, anlayışlı kişilerdi. (HAN./ABU, s. 187)

Bindiği beylik, bir bastığı yere bir daha basmaz besili at,

arnavutkaldırımı döşeli yolun taşlarını döve döve geçerken, Vasfiye, atının nal

seslerini tanır, o sırada ne iş görürse, avluda kuyudan su çekiyor ya da alt kattaki

odada kilim dokunuyorsa, kovayı kuyunun taşında, mekiği ilmiklerin arasında

bırakır, üst katın penceresine koşar gibi gelirdi ona. (V/ABU, s. 41)

Yarı yarıya boşalmış şarap şişesine, birine pastırmanın çimi, öbürüne

peynirin suyu bulaşmış, birinde yenilen zeytin çekirdekleri duran boş yağlı

kâğıtlara baktılar. (HOV./ABU, s. 36/37)

Bir konu üstünde bilmekten çok, bilir görünmeyi seven, her soruna

imgelemlerin yarattığı düşler, yalanlarla karşılık bulmaktan hoşlanan

kasabalılar, cinsel sapıkların il’de örgütleri olduğunu öne sürerlerdi. (HG/ABU, s.

159)

Page 293: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

274

Önce boyasız tahta bir kapıdan avluya girilir, avluda, dıştan bir merdivenle

üst katın kapısı önüne çıkılırdı. (UBG/ABU, s. 205)

Boylu boslu, yakışıklı delikanlıydı Halim. (HGe./ABU, s. 176)

Memur, motosikletine atladı mı, bozuk, çukur yollarda atları, arabaları,

taksileri geride bırakıp dört bir yana dağılmış, mahallelerdeki, yakın köylerdeki

hastalarına iğne yapmaya gidiyordu. (İ/ABU, s. 20/21)

Salt anaya çekmekle bile olsa, helvacı gibi birinden “böyle sağlam

tohumlu” böylesine dişi kızlar yetişmesi şaşırtıyordu kasabalıları. (HG/ABU, s.

160)

Ah, evlenmeden önce dünyanın bu kadar yakışıklı, tatlı erkeklerle dolu

olduğunu bilmezdi Şükriye! (İ/ABU, s. 20)

Bunca yıldır yarıya işledikleri tütün tarlalarının, bağların güneşlerinde

ağarmış, bezden dokunmuş eski bir kilime sardı yatağını. (A/ABU, s. 79)

Bu yorgun, bu yıpranmış gövdeyle, kendinden yirmi iki yaş küçük bir

kadınla, baş başa süremiyordu artık atını! (SA/ABU, s. 15)

Buyurmasını bilen, güçlü bir erkekti gelen. (UBG/ABU, s. 234)

Derken, bütün bu alışık olduğu, tanıdığı birbirinden ayırdığı seslerin

arasına bir başka gürültü, bir motosikletin öfkeli gelip geçen canlı cansız bütün

araçlara meydan okuyan gürültüsü karıştı son günlerde. (İ/ABU, s. 20)

Tek başına yaşamanın yollarını arayacak, bütün bu üstüne dikilen,

bundan sonra nereye gitse üstüne üstüne dikileceğini bildiği, bu aç, bu

saldırgan bakışlardan tek başına korumaya çalışacaktı etini, gençliğini, güzelliğini.

(UBG/ABU, s. 227)

Kadın, büyüdüğü yetiştiği yıllarda sık sık onun sözünün edildiğini duyardı.

(UBG/ABU, s. 200)

Büyük kentlerin savaş yıllarının gittikçe ağırlaşan yaşama koşullarıyla

evlenmek umutlarını kırdığı, belirsiz bir süreye kadar geriye attığı çoğu

gençler gibi, bu konularda işi alaya vurmuştu o da! (V/ABU, s. 43)

Evlendiklerinde, Tepecik’te cadde üstünde istasyona yakın bir börekçi

dükkânı vardı kocasının. (UBG/ABU, s. 201)

Caddeden geçen, alanda dolaşan, öbür masalarda oturan erkeklerin

bakışları üstündeydi. (UBG/ABU, s. 226)

İkisi de canlı kanlı sağlam yapılı kadınlardı. (HOR./ABU, s. 96)

Page 294: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

275

Cemal’in kadını ansıdıkça yalnız kalıp düşündükçe “vardı” diye bulup

çıkardığı, gördüğü ışık. (AKM/ABU, s.154)

Çekilir, katlanılır iş miydi daha uzun zaman helvacının gönlünü etmek,

kulunçlarını kırmak!? (HG/ABU, s. 159)

Kimseye bakmaz, kimseyle ilgilenmez görünüyor, fakat gene de çekimine

tutulmuş, geçişini izleyen herkesle çok kısa bir an da olsa göz göze geliyordu.

(HAN./ABU, s. 184)

Çizmeli, dar külot pantolonlu, kasketi kaşına yıkık erkeklerden

başkaları erkek değildi onun gözünde. (UBG/ABU, s. 201)

Çardak, çok yaşlı, en azından bin yıllık bir zeytin ağacının altına

kurulmuştu. (AB/ABU, s. 237)

Solda bir çardak, çardağın yakınlarında biri orta yaşlı iki kadın; daha

ilerideki sebze bahçesinin içinde eğilip kalkan, eteğine domates, biber toplayan

başka genç kadın gördük. (HOR./ABU, s. 96)

Kendisinden on yaş mı, on beş yaş mı her ne kadar büyük olursa olsun,

delikanlı susuzluğunu giderecek yapı anasındaydı; içi, daha yıllarca sevecek,

kucaklayacak istekle doluydu kadını. (AKM/ABU, s. 153)

Yahudi, daha yumuşak, duyulması güç bir sesle: “Anlaşırız, bey,

anlaşırız, sen merak etme!” diyordu. (GÇ/ABU, s. 126)

Dalgın, yorgun gözlerle damlarının önündeki çitlembik ağacının altında

saatlerce oturdu. (SA/ABU, s. 16)

Kadın, keklikleri aldı, dama bitişik, mutfak diye kullandıkları küçük bir

bölmeye girdi. (GA/ABU, s. 140)

Sollarında, yer yer zeytinliklerle kaplı koruluk bir tepe yükseliyor,

sağlarında karşı tepeye varmadan önce dar, uzun tarlalar uzanıyordu. (TK/ABU,

s. 130)

Delikanlı bıçkın zamanım. (P/ABU, s. 177)

Üstünde, dizlerine kadar inen, göğsü açık bir gömlek vardı yalnız.

(TK/ABU, s. 130)

Doğru, gösterişsiz bir adamdı kocası. (UBG/ABU, s. 224)

Gazın perde perde açılışı, egzosun savurduğu pat patlar, sonra o kır

yollarında şoselerde koşup koşup da hızını hevesini almış gibi, dönüşte çıkardığı

yumuşak memnun mırıltı! (İ/ABU, s. 21)

Page 295: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

276

Memur, motosikletine atladı mı, bozuk, çukur yollarda atları, arabaları,

taksileri geride bırakıp dört bir yana dağılmış, mahallelerdeki, yakın köylerdeki

hastalarına iğne yapmaya gidiyordu. (İ/ABU, s. 20/21)

Çalsa çalsa, dul kalmış, yaşlanmaya yüz tutmuş bir adam çalacaktı

kapılarını kızını istemek için. (HG/ABU, s. 165)

Durduğu yerde duramayan, girdiği yeri türküye gürültüye boğan,

güreşte bütün akranlarını bastıran, tarlada tuttuğu sıranın herkesten önce

sonuna varan o eski Emin nerede, bu ortalarda sümsük püsmük dolaşan Emin

nerede? (D/ABU, s. 109)

Yeni komşuları durumu kendilerinden daha kötü, kendilerinin de

acıyabileceği biri olarak gördüler adamı. (AB/ABU, s. 242)

Dipte küçük bir pencere, pencerenin önünde küçük bir masa ile duvar

arasında, üzerinde yataklar dürülü, geniş bir ranza göründü yanan lâmbanın

ışığında. (HOV./ABU, s. 33)

Duvara dayalı, çerçevesi yer yer kırılıp dökülmüş bir aynanın kenarına

adamın fotoğrafları iliştirmişti. (UBG/ABU, s. 211)

Duvarları nemli, tabanı toprak, camlarından kapısından soğuk gelen

bir meyhanede ikişer bardak şarap içtiler. (HOV./ABU, s. 32)

Havva, düğünsüz, telsiz duvaksız gelin oldu, Emin’in baba evine

yerleştiler. (D/ABU, s. 114)

Dükkânları erkenden kapanan, ıssızlaşan, susan kentin küçük alanında,

lokantadan çıkınca, tek başına bulurdu kendini. (ABU, s. 7)

Geride, büyük bir sandığın üstünde, eski bir yorgan yüzü ile örtülmüş,

dürülü yatak yorgan yığını görünüyordu. (UBG/ABU, s. 211)

Etinden, kanından olan kollarının arasındaki kızıydı onun. (HG/ABU, s.

168)

Etleri sıkı sıkı, her yanı dolgun bir kadındı. (AKM/ABU, s. 141)

Kaptan, kadına yakın yarılanmış bir mısır çuvalının, ben geline yakın

devrilmiş bir ağaç kütüğünün üstüne oturduk. (HOR./ABU, s. 96)

Genç, ayağına çabuk birinin yürüyüşüyle yirmi dakika tutardı kasabadan

tarla. (AB/ABU, s. 246)

Adam, sonra sonra helvacılığın bütün bilgilerini kaptı, usta yerine genç,

güçlü kuvvetli yamaklar getirmeye başladı dışarıdan. (HG/ABU, s. 158)

Page 296: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

277

İzmir’in satıcı kızları, işçi kızları, kadınların, kenar semtlerin balık etli

dulları rahat bırakmazlar, genç yakışıklı taksi şoförlerini. (HGe./ABU, s. 176)

Genç genç, yakışıklı yakışıklı savcı yardımcıları vardı içeride. (KK/ABU,

s. 147)

Ertesi gün caddeden geçenler, açık mavi çerçeveli camlığın ardında, gene

güçlü kuvvetli, gene hiç tanımadıkları yabancı bir delikanlının elinde bıçakla

tezgâhın üstünde helva kestiğini, dükkânın içinde dolanan helvacının yüzünün

güldüğünü görürlerdi. (HG/ABU, s. 159)

Benim ne kadar istemesem, gözlerim gidip gelen, ocağa çalı çırpı atan

geline takılıyordu. (HOR./ABU, s. 97)

Görgülü, okumuş, anlayışlı erkeklerdi. (HG/ABU, s. 163)

Görmediği, tanımadığı fırıncının yüzünü nedense dilekçeciye benzetti

kafasında. (UBG/ABU, S. 222)

Elinde gemici feneri, uçar gibi adımlarla, gözü kapalı bildiği, incecik tarla

yolunu tuttu. (ÇDS/ABU, s. 65)

Güzel, eli yüzü düzgün bir kızsa, apar topar niye evlendirmesindi Emin’i?

(D/ABU, s. 110)

Hatice kadın adında yaşlıca, kimsesiz bir kadının evinde oturuyordu.

(V/ABU, s. 42)

Hamza’yı şaşırtan, olduğu yerde donduran bir öfkeyle bileğini kurtardı.

(ÇDS/ABU, s. 70)

Havada kanat germiş, birden inişe geçen bir atmaca gördü. (Y/ABU, s.

27)

Havuzun çevresinde dolanan, arada bir havuza girip çıktıkça silkinen

kazların ördeklerin bağrışmaları, kanat sesleri bozuyordu bu sessizliği. (GÇ/ABU,

s. 125)

Yüzü sırıtmaya hazır, hep o bir şeyler soran, sorduklarına karşılık

bekleyen bakışlarıyla kadına kaçak bir bakış attı. (UBG/ABU, s. 211)

Her yanı ceylan söğüt dalı gibi bir karısı var. (HOV./ABU, s. 31)

Yapım yerinin arka kapısı yüksek sayılacak iki duvar arasında bir avluya

açılır, iki erik ağacının gölgesinden, sıra sıra saksılar arasından geçen malta

taşı döşeli yirmi adımlık bir yol, dükkânı helvacının iki katlı evine bağlardı.

(HG/ABU, s. 158)

Page 297: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

278

Düzlük dediğin, iki üç futbol alanı büyüklüğünde, mısır, bostan, sebze,

soğan ekili yan yana üç beş tarla. (HOR./ABU, s. 95/96)

İl’de kendilerine diledikleri gibi adam bulan, adam seçen başvurdukları

bir yer vardı mutlaka! (HG/ABU, s. 159)

İlkokuldan sonra okuyamayan, ama gene de o kadar çok şey bilen, o

kadar güzel avlanan Kerim ağabeyinin yanında okumuş görünmek istemiyordu

çocuk. (GA/ABU, s. 138)

Helvacı, ince kısık sesiyle “gitti” derdi kısaca. (HG/ABU, s. 159)

Birbirlerini kollayarak, çeşmeyi, incecik, taşlı yolu geçtiler. (ÇDS/ABU, s.

67)

Oturdukları yerde dikleşiyorlar, esrikleşiyorlar, iri kuvvetli elleri

havalanıyor, yanında oturan dostun dizine, sırtına iniyordu: “Ha yaşa be! Neydin

sen be!” (A/ABU, s. 86)

Sevişeceğine, gençliğinin hakkını vereceğine, İstanbul’un hayhuyuna

kapılmış, çoğu evli, kendisinden beş on yaş büyük tanıdıklarıyla sanat, toplum

sorunlarını tartışmakla geçirirdi saatlerini… (ABU, s. 9)

İyilikle dolu, üzgün bakışları vardı. (UBG/ABU, s. 234)

Karşısındaki, “Kaba saba, görgüsüz birine gideceğine hiç değilse senin

gibi ağır başlı, değerini bilecek, efendiden biri ile evlenirse kızın da yüzü güler.”

deyince kendisine, o eşsiz güzelliğe koruyuculuk etmek görevi düştüğü gibi, safça

bir gerekçe yaratmakta gecikmedi. (AB/ABU, s. 243)

Kaç gündür araya araya bulduğu, kafasında dönen dolanan, kısa

olmasına çalıştığı, bütün duygularını açıkladığını sandığı sözlerdi bunlar.

(AB/ABU, s. 248)

Kaptan, kadına yakın yarılanmış bir mısır çuvalının, ben geline yakın

devrilmiş bir ağaç kütüğünün üstüne oturduk. (HOR./ABU, s. 96)

Kahvede oturan, caddeden geçen erkekler tuhaf tuhaf bakıyorlardı

kendisine. (UBG/ABU, s. 195)

Yola baktı, karısının ayak bastığı, el değdiği her yere baktı, nereye baksa

karısını döner dolaşır gördü karşısında. (SA/ABU, s. 16)

Düşündükçe, bilmeyerek karısını kendisinden koparmayacak o küçük ümidi

besliyor, farkında olmadan karısının suçunu hafifletecek, Selman’ı, dilekçeciyi

hatta kendini suçlu çıkaracak nedenler aranıyordu. (UBG/ABU, s. 231)

Page 298: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

279

Karşılaştığım al yanaklı, canlı yürüyüşlü Kayacık kadınlarını sık sık

düşündüğüm, aralarından göz göze geldiklerimin duru bakışlarındaki anlamı

çözmeye çalıştığım çok oldu. (KKD./ABU, s. 93)

Kasabalıların merakla deştikleri bir başka konu da helvacının karısının

kızlarının durumuydu. (HG/ABU, s. 160)

Kasabanın dışına doğru küçülen seyrekleşen evlerde, daha sonra yol

boyunca sıralanan bağlar tütün tarlalarında oturanlar, henüz yatmamışlarsa

seçerlerdi yoldan geçen karaltısını. (AB/ABU, s. 346)

Kasaba içinde küçük bir evle kasabaya yakın, yirmi dönümlük bir tarla

alarak köyden göçtü. (AB/ABU, s. 242)

Mestan Efendi ile Nuri arkalarından konuşadursunlar, Hanım ile kâhya

yokuşu indiler, kasabayı ikiye ayıran dereyi aşan köprüye yakıştılar.

(HAN./ABU, s. 186)

Ah efendi oğlum, bir kızım var, kaymak gibi, gül gibi bir kızım.

(KK/ABU, s. 147/148)

Kendini salmış, koyvermiş bir durumda eşeğinin üstünde gitti geldi.

(SA/ABU, s. 16)

Kendisinden altı yaş büyük, on dokuzunda bir kızla evlendiriyorlardı

Abdoş’u. (ANH/ABU, s. 121)

Bütün konuşmalarında, kaşılaşmalarındaki o gülüşlerinde, hüzünlü

bakışlarında, kendisini erkek yerine koyan, etlerinin kımıldadığını açığa vuran

bir anlam yok muydu kadının? (AKM/ABU, s. 153)

Kısa kesik havlamalarını duydukça, yolu ayıran taş duvarın üstüne çıkmış,

Kenan’a kuyruk salladığını görür gibiydi sokağın. (AB/ABU, s. 238)

Arabasını sinemanın, istasyonun önüne, Pazar yerine çekiyor, kıymalı

peynirli börekler, poğaçalar, ayran satıyordu. (UBG/ABU, s. 210)

Kimi paralı, kimi yakışıklı erkekler yarışıyorlar kızının eline değmek için.

(KK/ABU, s. 149)

Otlaklar, kimsesiz damsız tarlalar, pırnallıklar uzanır giderdi iki

yanımızda. (KKD./ABU, s. 91)

Koya karışan küçücük bir dere boyunca ilerleyen, inişli yokuşlu dar bir

keçi yolundan içerilere doğru yürüdük. (HOR./ABU, s. 95)

Page 299: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

280

Kuruntulu, kimseye güveni olmayan bir adamdı zaten. (ÇDS/ABU, s.

71)

Kuru taşla örülmüş omuz yüksekliğine kadar bir duvar ayırırdı

avlularını birbirinde. (UBG/ABU, s. 205)

Hanife, ağaçları geçince, kuyunun iki adım ötesinde bir narın dibine

çömelip oturmuş, üzüm yiyen Sefer’i gördü. (ÇDS/ABU, s. 63)

Güzelliğin nasıl çarpıcı, şaşırtıcı bir güç olduğunu ilk kez duydu ömründe.

(AB/ABU, s. 242)

Tabancasından çıkan kurşunlardan biri her nasılsa Veli’nin bağırsaklarına

saplanınca, köylüler Sefer’in ne erkek, ne kabadayı adam olduğunu anladılar.

(ÇDS/ABU, s. 61)

O mutlu erkeği sevmişti o, odanın ortasında sıkıntılı yüzü ile dikilen,

beraberliklerinden pişmanmış gibi duran adamı değil. (UBG/ABU, s. 219)

Vehbi de, o değiştirmek istemeden, her birini onu bırakıp gittikçe

değiştirmek zorunda kaldığı, etinin çağrısıyla yaşayışına giren öbür erkekler

de yoktular şimdi. (HG/ABU, s. 168)

O güleç, o canlı Sevil’i. (ABU, s. 8)

Dün geceye kadar olup bitenler, o kadar uzak, o kadar olmayacak,

söyleseler artık kendisinin bile inanmayacağı o kadar aklına geldikçe yüzünün

kızaracağı şeylerdi ki… (UBG/ABU, s. 234)

Bağları bahçeleri vardı, harmanları vardı, ama onların günahlarını

bağışlaması için ömrünü Tanrı’nın hizmetine adamış, bağ bahçe sahibi

olamamış hocalarına bir sepet üzüm, bir sepet sebze, bir teneke buğday götürmek

gelmiyordu akıllarına. (MK/ABU, s. 55)

Otuzunu aşkın, göbek salmış, saçları seyrekleşmeye başlamış bir

erkekti. (KK/ABU, s. 149)

Vereceği karşılığın önlenmeyeceği bir yoldan, gecikmeden, Firdevs’in

kulağına gideceğini seziyor; ölçüsüz, sert sözler ederek Firdevs’i karşısına almak

istemiyordu. (AB/ABU, s. 244)

Kamyon, önüne çıkan, üstünden sarkan bütün bu yeşilliklere sürtünerek

yol açıyordu kendine. (TK/ABU, s. 129)

Pembe beyaz, gür buğday saçlı, canlı bir kızdı çocukluğunda.

(HGe./ABU, s. )

Page 300: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

281

Pençesini germiş, atılıp tırmalamaya hazır bir kediyi andırıyordu

bakışları. (AB/ABU, s. 248)

Rüzgârsız, durgun havada, hep aynı çember içinde kımıldayıp duruyordu

hâlâ mısırlar. (MK/ABU, s. 57)

Saçları makine ile dipten kesilmiş, yalın ayak, güneş yanığı, topaç gibi

bir çocuktu. (TK/ABU, s. 130)

Bir kapıdan, sağlı sollu oda gecekonduların sıralandığı üstü kapalı bir

geçide girdiler. (HOV./ABU, s. 33)

Sakız ağacının gölgesi gibi koyu, hoş kokulu gölge bul bana? (BİÇ/ABU,

s. 102)

Saz çalan, karısını oynatan bir adamı açık açık aramaktan sıkıldı.

(HOV./ABU, s. 31)

Hamza’nın, Sefer’in eniştesinin bağına bitişik on dönümlük bir tütün

tarlası vardı. (ÇDS/ABU, s. 63)

Senin karışacağın, senin bileceğin iş mi bu? (HG/ABU, s. 166)

Az sonra sergi yerinden çardağa doğru ilerleyen yedi sekiz kişilik bir

erkek kalabalığı göründü. (A/ABU, s. 85)

Sivilceli yüzlü, ufak tefek bir delikanlıydı. (A/ABU, s.135)

Ağacın soğuk yumru yumru gövdesini yakınında gördükçe, geceye karışan

nemini soludukça kocasının yanındaki yirmi yıllık yerini başka bir kadının aldığını

ansıyacak yorganın altında sağa sola döndükçe öksüz ayakları, üşüyen sırtı boş yere

kocasının ayaklarını ellerini aranacaktı. (A/ABU, s. 80)

Sokulgan, uysal, iyi huylu, tatlı Nihal’i. (ABU, s. 8)

Kahvenin önünde gördüğü adamın soluk, renksiz, yer yer çizgiler düşmüş

yüzü içine dokundu Hanife’nin, acındı. (ÇDS/ABU, s. 62)

Son tütün yapraklarını kırdıkları, ertesi gün tarlada karısının yapacak

bir işi kalmadığı o akşam, çıplaklaşan tarlalarından çardağa dönerlerken, karısı ile

konuşmak gereğini duydu. (AB/ABU, s. 248)

Suskun, durgun biri oldu. (AB/ABU, s. 241)

Suskun, silik, herkesi kendine yabancı tutan bir adamdı kocası.

(ÇDS/ABU, s. 62)

Suskun, yaşama küskün bir adam olarak kaldı. (AB/ABU, s. 244)

Page 301: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

282

Bir hafta sonra alaca karanlıkta, süzgün, incelmiş yüzleriyle köye döndü.

(D/ABU, s. 114)

Kadın, şaşkın, pişman, korkulu, utanmış bakışlarla karşıladı, dinledi onu.

(SA/ABU, s. 17)

Odada, yerde hasırlar, hasırların üstünde bezden dokunmuş kilimler, solda

dokuma tezgâhı, sağ duvarın dibinde şilteleri yastıkları işlemeli patiska örtülerle

kaplı bir minder. (V/ABU, s. 48)

Şimdi ekin ekilen, tütün ekilen yerler o dönemde hep bağ! (P/ABU, s.

177)

Şoförün yanından inen, lâcivert üstüne iri beyaz benekli kolsuz bir

empirme elbise giymiş, saçları kızıla çalan bir kadın, alana ayak bastığı yerde,

biçimli göğüsleri kalçalarıyla iri bir çiçek gibi boy verdi; devinimleri, renkleri,

özgür havası ile alana bir canlılık getirdi. (HAN./ABU, s. 183)

Bilirkişi ile sanık avukatı, kamyonun kasasına yerleştirilen iskemlelere

ilişmişler; tanık olarak dinlenilen, olay günü, yolda ölenle öldürülenle

karşılaşan, yaşları on beşle on sekiz arasında beş oduncu çocuk, kasabanın

içinde ayaktaydılar. (TK/ABU, s. 129)

Telgraf tellerindeki kuşlar gibi, kahvelerdeki sandalyelerinde

pinekleyen erkekler, ana kızın gidiş dönüşlerini, göründükleri yerden gözden

yitirinceye kadar izlerlerdi her geçişlerinde. (AKM/ABU, s. 151)

Ufak yapılı, konuşkan, eli ayağı çabuk, yaşama tutkusunu yitirmemiş

bir kadındı. (V/ABU, s. 42)

Uzun boynu üstüne yuvarlak kafalı, çekik gözlü bir adam, Park

kahvesinin caddeye inen merdivenleri üstünde durmuş ona bakıyorlardı.

(UBG/ABU, s. 208)

Uzun, yağmursuz günlerin sıcaklarıyla kurumuş, zar kesmişti erguvan

defne dallarının yaprakları. (AB/ABU, s. 237)

Uzun uzun ansıyacak, düşünecek zamanı yoktu ki Fahriye’nin. (A/ABU,

s. 79)

Üç tekerlekli, üstü çerçevelenmiş, camla kapatılmış oldukça büyük bir

arabası vardı o sıralar. (UBG/ABU, s. 201)

Page 302: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

283

Üçümüzün de ne duyduğumuz, neden olduğunu anlamadan sarılıp

öptüğümüz, evcilik oynarken ev dediğimiz yerde sarılıp kucaklaştığımız kızlar

vardı, ama neydi ki bu kadarı? (ANH/ABU, s. 121)

Vehbi’ye benzer, Vehbi ile karşılaştırılacak bir yönleri yoktu onların.

(HG/ABU, s. 163)

Yabancı ya da değişik, istenilmeyen, hazırlıksız karşılanılan bir duruma

bir çeşit başkaldırmadır. (HG/ABU, s. 160)

Yaklaşan, yanıbaşında kendisini okşamakla okşamamak arasında

kararsız duran kocasının elini itti. (UBG/ABU, s. 200)

Yanakları çürüksüz elmalardan farksız, her yanı saç diplerine kadar

sağlık fışkıran, taylar gibi yerinde duramayan karısının hastalığı bön yaradılışlı

kocasını şaşırttı. (İ/ABU, s. 21)

Yanlış, doğru olmayan bir şeyler yaptığını duyuyor, bir türlü

toparlayamıyordu kendini. (UBG/ABU, s. 195)

Yaradılıştan şakacı, konuşkan bir adamdı. (AB/ABU, s. 241)

Altlarında yaz boyu kuruyan, topaklanan ak topraklar, ufalanır, ezilen

kuru otlardan yayılan kokuları duyardı. (AB/ABU, s. 241)

Yetiştiği İstanbul’un inceliğini taşıyan yürüyüşünü, hareketlerinin

özgür havası, saçlarının kızıla çalan rengi ile kendilerine değişik güzellikte

görülen, o boylu poslu, göğüslü kalçalı kadın nasıl olmuştu da düşmüştü böyle bir

erkeklik fukarasına? (HG/ABU, s. 160)

Yetmişlik, kuru bir adamdı. (HOR./ABU, s. 98)

Yıkılmış, üzgün bir adam gibi görünüyordu. (UBG/ABU, s. 231)

Yirmi yıldır ağırlığını duymadan geceleri yayıp sabahları kaldırdığı

soluk yüzü yer yer yamalı yatak, o sabah yerinden oynatılması güç bir yüktü

Fahriye’nin önünde. (A/ABU, s. 79)

Gözleri hep yolcularını uğurlayan, karşılayan kadınlar kızlardaydı gene.

(AK./ABU, s. 133)

Yorgun, uykusuz yüzlerinde bir rahatlık kanat çırpıyor, olur olmaz

gülüşüyorlardı. (A/ABU, s. 88)

Bütün yaz bakışlarını karısının bakışlarından kaçırdı, akşam yaklaşırken

gözlerine gelen o eski ışıltıyı görmemeye çalıştı; yine yumuşaklaşan, kadifeleşen

Page 303: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

284

sesini duymamak için, tarlada oylanacak işler buldu, karısından uzaklaştı.

(SA/ABU, s. 16)

Page 304: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

285

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEĞERLENDİRME

Yaptığımız çalışmanın sonucunda 26 öyküden elde ettiğimiz sıfat tamlaması

örneği sayısının tekrar edilen sıfat tamlaması örnekleriyle birlikte 3. 313 olduğunu

tespit ettik. Metnimizde incelediğimiz bazı örnekler arz ettikleri çeşitli özellikler

açısından iki farklı başlık altında da incelenmiştir. Tekrar edilen bu sıfat tamlaması

örneklerinin sayısı ise 246 tanedir.

Yaptığımız çalışmada 26 öyküdeki sıfat tamlamalarını tarayarak sıfat unsuru

olan sıfatları, sıfat gibi kullanılan sözcükleri ve sözcük gruplarını ilgili başlıklar altında

inceledik. Bu incelemenin sonucunda ortaya çıkan sayısal verileri de tablolar halinde

ifade ettik. Sıfat tamlamalarının sıfatını oluşturan unsurların kullanım sıklıkları sayısal

değerler şeklinde aşağıdaki bölümlerde verdiğimiz tablolarda gösterilmiştir.

3. 1. Sıfat ve İsim Unsurunun Niteliğine Göre Sıfat Tamlamaları 3. 1. 1. Sıfat + İsim

“Sıfat + İsim” tablosuna baktığımızda belirtme sıfatlarının niteleme sıfatlarından

çok kullanıldığını görüyoruz. Kullanılan belirtme sıfatının sayısı 1. 152 iken, niteleme

sıfatlarının sayısı 276’dır. Toplam sayı ise 1. 428’dir. Niteleme sıfatlarının belirtme

sıfatlarına oranı yaklaşık olarak ¼’tür. Belirtme sıfatlarındaysa en fazla kullanılan sıfat

türünün belirsizlik sıfatı olduğu ortaya çıkmaktadır. Belirtme sıfatları içerisinde en çok

kullanılanı ise “bir” belirsizlik sıfatıdır. Toplam 276 örnek cümlede kullanılan niteleme

sıfatlı sıfat tamlamalarına bakıldığındaysa durum anlamı içeren niteleme sıfatlarının ilk

sırayı aldığı görülmektedir. Niteleme ve belirtme sıfatlı sıfat tamlamalarının kullanım

sıklıkları 1. ve 2. Tabloda verilmiştir.

Page 305: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

286

Tablo 1

NİTELEME BİLDİREN SIFAT TAMLAMALARI NO ANLAM SAYI 1 Durum Bildiren Sıfat Tamlamaları 82 2 Biçim Bildiren Sıfat Tamlamaları 31 3 Yer/Konum Bildiren Sıfat Tamlamaları 25 4 Yaş Bildiren Sıfat Tamlamaları 22 5 Duyu /Algılama Bildiren Sıfat Tamlamaları 16 6 Renk Bildiren Sıfat Tamlamaları 14 7 Neden Yapıldığını Bildiren Sıfat Tamlamaları 12 8 Fazlalık Bildiren Sıfat Tamlamaları 10 9 Yoksunluk Bildiren Sıfat Tamlamaları 9 10 Benzerlik Bildiren Sıfat Tamlamaları 8 11 Bir Özelliği Üzerinde Bulundurmayı Bildiren Sıfat Tamlamaları 8 12 Zaman Bildiren Sıfat Tamlamaları 7 13 Farklılık Bildiren Sıfat Tamlamaları 6 14 Eskilik /Yenilik Bildiren Sıfat Tamlamaları 5 15 Sahiplik Bildiren Sıfat Tamlamaları 4 16 Pekiştirme Bildiren Sıfat Tamlamaları 4 17 Mesafe Bildiren Sıfat Tamlamaları 4 18 Huy /Alışkanlık Bildiren Sıfat Tamlamaları 4 19 Görünüm Bildiren Sıfat Tamlamaları 3 20 Meslek Bildiren Sıfat Tamlamaları 1

21 İçine Koyulan Malzemeyi Bildiren Sıfat Tamlamaları 1 TOPLAM 276

Tablo 2

BELİRTME SIFATLARIYLA KURULAN SIFAT TAMLAMALARI Belirsizlik sıfatı Sayı İşaret sıfatı Sayı Sayı sıfatı Sayı Soru sıfatı Sayı Bir 541 Bu 119 Asıl sayı sıfatı 147 Ne 34

Bütün 61 O 76 Sıra sayı sıfatı 42 Kaç 7 Her 43 Şu 10 Üleştirme sayı sıfatı 4 Hangi 6 Biraz 11 Nasıl 1 Hiçbir 10 Bazı 9 Öbür 9 Az 6 Başka 4 Bunca 3 Çoğu 3 Birkaç 3 Tek 2 Öteki 1 TOPLAM 706 TOPLAM 205 TOPLAM 193 TOPLAM 48

GENEL TOPLAM: 1.152

Page 306: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

287

3. 1. 2. Sıfat + İsimlik “Sıfat + İsimlik” tablosundaki görünüm, “Sıfat + İsim” tablosundan çok farklı

değildir. Sayı olarak “Sıfat + İsimlik” yapıları, “Sıfat + İsim”e göre daha az kullanılmış

olsa da içeriğine baktığımızda yine belirtme sıfatlarının, niteleme sıfatlarından daha

fazla kullanıldığını görmekteyiz. Niteleme sıfatlı sıfat tamlamalarında durum anlamı

ağır basarken, belirtme sıfatlı sıfat tamlamalarında ise en çok “bir” belirsizlik sıfatının,

“o” işaret sıfatının ve “asıl sayı sıfatları”nın kullanıldığı görülmektedir. Burada, “Sıfat

+ İsim” yapısından farklı olarak “bu” işaret sıfatı yerine “o” işaret sıfatı çok

kullanılmıştır. Bu bölümle ilgili sıfatların kullanım sıklığı aşağıda verdiğimiz tabloda

ortaya koyulmuştur.

Tablo 3

SIFAT + İSİMLİK

NİTELEME + İSİMLİK

BELİRTME + İSİMLİK

NO ANLAM SAYI BELİRSİZLİK

SIFATI SAYI

İŞARET

SIFATI

SAYI

SAYI

SIFATI

SAYI

1 Durum 19 Bir 34 O 9 Asıl sayı 5

2 Pekiştirme 4 Bütün 7 Bu 3 Sıra sayı 2

3 Biçim 4 Öbür 1 Şu 1

4 Duyu/Algılama 2

5 Yaş 2

6 Konum 1

7 Renk 1

TOPLAM 33 TOPLAM 42 TOPLAM 13 TOPLAM 7

TOPLAM 33 TOPLAM 62

GENEL TOPLAM: 95

3. 1. 3. Sıfatımsı + İsim

Sıfat-fiil eklerini alarak sıfat görevi üstlenen sözcüklerin sayısının aitlik eki

alarak sıfat görevi üstlenen sözcüklerden daha fazla olduğu, “Sıfatımsı + İsim”

tablosunda görülmektedir. Sıfat- fiil eklerini alarak sıfatımsı olan sözcüklerin

tamamında da durum anlamının ağır bastığı görülür. Tablonun geneline

baktığımızdaysa gerek sıfat-fiil eki, gerekse aitlik eki alan sıfat görevli sözcüklerin

tamamının niteleme işleviyle kullanıldığını söyleyebiliriz.

Page 307: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

288

Tablo 4

SIFATIMSI + İSİM Sıfat-fiiller Durum Hareket Duyu Yeterlik Oluş Beğeni Fazlalık Toplam

-DIk/-DUk 71 29 6 1 - 1 - 108

-An 33 19 2 - 5 - 2 61

-AcAk 15 - - - - - - 15

-mIş / -mUş 6 - - - - - - 6

-Ar 2 - - - - - - 2

TOPLAM 192

Bulunma Ait Olma Yaş Toplam Aitlik Eki

41 18 1 60

GENEL TOPLAM: 252

3. 1. 4. Sıfatımsı + İsimlik

5. Tablodaki genel toplama baktığımızda bu bölümde yer alan

“sıfatımsı + isimlik” yapılarının metnimizde çok kullanılmadığı sonucuna ulaşabiliriz.

Bu bölümde de 4. tabloda olduğu gibi hem sıfat-fiil hem de aitlik ekini alıp sıfat unsuru

olan sözcükler niteleme işleviyle kullanılmış ve bunlar da durum anlamı ifade

edilmiştir. –DIk/-DUk sıfat-fiiliyle –An sıfat-fiili eşit sayıda kullanılmıştır. Aitlik eki

alan sıfatımsılarda ise bulunma anlamı ağır basmaktadır.

Tablo 5

SIFATIMSI + İSİMLİK Sıfat - fiiller Durum Toplam

-DIk/-DUk 6 6

-An 6 6

-mIş / -mUş 1 1

TOPLAM 13

Bulunma Ait Olma TOPLAM Aitlik Eki

6 2 8

GENEL TOPLAM: 21

Page 308: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

289

3. 1. 5. Sıfatlık + İsim

Metnimizde, sıfat unsurunu sıfatlığın oluşturduğu sıfat tamlamalarının sayısı

584’tür. Bu sayının yarısından fazlasını, sıfatlığını sıfat-fiil gruplarının oluşturduğu

tamlamalar meydana getirmiştir. Sıfat-fiil grupları içerisinde de ilk sırayı –DIk/ -

DUk’lu sıfat-fiil grubunun aldığı görülmektedir. Sıfat-fiil gruplarına anlam açısından

bakıldığındaysa durum ifadesinin, ondan sonra da hareket ifadesinin ağır bastığı

görülmektedir. Sıfat göreviyle kullanılan sözcük gruplarının tamlama içerisindeki

kullanım sıklığı 6. Tabloda verilmiştir. Bu tablodaki anlama bakımından dağılıma

bakıldığında sıfatlık unsurlarının ismin önünde niteleme işleviyle bulunduğu

söylenebilir.

Tablo 6

SIFATLIK + İSİM

Sıfa

t-fiil

Gru

bu

Dur

um

Har

eket

Kon

um

Biç

im

Gör

ünüş

Yaş

Duy

u

Ben

zerli

k

Ren

k

Ned

en

Yapıld

ığını

Bild

irme

Adl

andı

rma

Topl

am

-DIk/-DUk 149 55 30 4 3 2 2 1 1 - - 248 -An 77 27 - - - - 1 - - - 1 106 -AcAk 12 9 - - - - - - - - - 21 -mIş / -mUş 5 2 - 1 1 - - - - 1 - 10 -Ar 1 - - - - - - - - - - 1 TOPLAM 386

Bulunma Ait Olma Yaş Durum İlgi Biçim TOPLAM Aitlik Grubu

34 15 4 4 1 1 59

Yaklaşıklık Pekiştirme Sınırlandırma Beraberlik Ayırt etme Süreklilik TOPLAM İkileme 44 5 3 3 1 1 57

Edat Grubu

Derece Pekiştirme Belirsizlik Kıyaslama Benzerlik Azımsama Çokluk Toplam Kadar

9 5 4 3 1 1 1 24

Benzerlik Küçümseme Pekiştirme Kıyaslama Durum Toplam Gibi

8 6 4 1 1 20

Aitlik İlgi Durum - - Toplam İle

3 2 1 - - 6

Uygunluk - - - - Toplam Göre

2 - - - - 2

Durum - - - - Toplam Başka

2 - - - - 2

TOPLAM 54

Page 309: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

290

3. 1. 6. Sıfatlık + İsimlik “Sıfatlık + İsimlik” yapılarında da “Sıfatlık + İsim”de olduğu gibi, sıfat-fiil

gruplarının yoğun olarak ve bunların içinde de –An’lı sıfat-fiil gruplarının sık bir

şekilde kullanıldığını görmekteyiz. Sıfat- fiil gruplarından sonra en çok kullanılan

gruplar, aitlik grubu ve edat grubudur. Sıfat-fiil gruplarının anlamsal sıklığına

baktığımızda, durum anlamıyla kullanılan sıfat-fiillerin daha çok olduğunu, onu da

hareket anlamının izlediğini söyleyebiliriz. Bulunma bildiren aitlik grubu ve benzerlik

bildiren edat grubunun durum ve hareket bildiren sıfat-fiil grubundan sonra kullanım

sıklığı fazla olan sözcük grupları olduğu görülür. Bunlarla birlikte diğer grupların

anlam ve yapı açısından hangi sıklıkta kullanıldığı aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 7

SIFATLIK + İSİMLİK Sıfat-fiil Grubu Durum Hareket Konum Duyu Söyleyiş TOPLAM

-An 113 16 16 1 1 147

-DIk/-DUk 32 10 - 3 - 45

-mIş/-mUş 14 - - - - 14

-AcAk 10 - - - 10

-mAz 3 - - - 3

-Ir/-Ur 1 - - - - 1

TOPLAM 220

Durum Kıyaslama Abartı TOPLAM

Çıkma Grubu 4 3 1 8

Yönelme Grubu 5 - - 5

Sıfat Tamlaması 4 - - 4

Bulunma Grubu 4 - - 4

Belirtisiz İsim Tamlaması 3 - - 3

Bağlama Grubu 5 - - 5

İsnat Grubu 1 - - 1

İsim-fiil Grubu 1 - - 1

GENEL TOPLAM 584

Bulunma Ait Olma TOPLAM Aitlik Grubu

10 9 19

Page 310: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

291

3. 1. 7. Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları

Bu başlıkta incelenen sıfat tamlaması örneği 11 tanedir. “En” zarfının önüne

Beraberlik Pekiştirme Yaklaşıklık Çokluk Eksiklik TOPLAM İkileme

4 3 3 2 1 13

Edat Grubu

Benzerlik Karşılaştırma Varsayım TOPLAM Gibi

5 2 2 9

Karşılaştırma Derece Mesafe Değin TOPLAM Kadar

2 1 1 1 5

Beraberlik Ait Olma Durum TOPLAM İle

1 1 1 3

TOPLAM 17

Dur

um

Karşı

laştırm

a

Ned

en Y

apıld

ığını

Bild

irme

Mes

afe

Mik

tar

Kon

um

Bul

unm

a

Gib

i

Ren

k Sa

dece

TOPL

AM

Belirtili isim tamlaması 13 - - - - - - - - - 13

Çıkma Grubu - 3 1 1 1 - - - - - 6

Yönelme Grubu 1 - - - - 2 2 2 - - 7

Belirtisiz isim tamlaması - - - - 1 - - - 4 1 6

Ölçü Benzerlik Biçim Nicelik Yer Konum Durum TOPLAM

Sıfat tamlaması 2 1 1 1 - - - 5

Bulunma grubu - - - - 1 - - 1

Zincirleme isim

tamlaması - - - - - 1 - 1

İsim-fiil grubu - - - - - - 1 1

GENEL TOPLAM 309

Page 311: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

292

gelerek çeşitli anlam ayırtıları kattığı sıfat sayısı 5’tir. “En” zarfından sonra “daha”

zarfı çok kullanılmış, onu da “oldukça” ve “hâlâ” zarfları izlemiştir.

Tablo 8

ÖNÜNE ZARF ALAN SIFATLAR

En Daha Oldukça Hâlâ TOPLAM

5 4 1 1 11

3. 2. Sıfat Sayılarına Göre Sıfat Tamlamaları Bu bölümde “Zincirleme Sıfat Tamlamaları” ve “Birden Çok Sıfat Unsuru Olan

Sıfat Tamlamaları” yer almaktadır. Zincirleme sıfat tamlamasını oluşturan yapılar

incelendiğinde en çok kullanılanın “Sıfat + Sıfat Tamlaması” yapısının olduğu görülür.

“Sıfat + Sıfat Tamlaması” sayısı 370’tir. Kullanılan diğer yapıların tamamının

toplamının ise bu sayının yaklaşık ¼’ünü oluşturduğu söylenebilir. Zincirlemeyi

oluşturan diğer yapıların rakamsal olarak daha açık ifadesi aşağıda verilen tabloda yer

almıştır. “Birden Çok Sıfat Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları”nın sayısı ise 159’dur.

Tablo 9

SIFAT SAYILARINA GÖRE SIFAT TAMLAMALARI

Zincirleme Sıfat Tamlaması

Sıfat + Sıfat tamlaması 370

Sıfat tamlaması + isim 45

Sıfat tamlaması+lI/+lU + isim 32

Sıfat tamlaması+lIk/+lUk + isim 7

TOPLAM 454

Birden Çok Sıfat Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları 159

GENEL TOPLAM 613

Page 312: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

293

SONUÇ

Bu değerlendirmelerin sonucunda sıfat tamlamasının sıfatını oluşturan

unsurların kullanımını en çok olandan en az olana doğru aşağıdaki gibi ifade edebiliriz:

Sıfat + İsim : 1. 428

Sıfatlık + İsim : 584

Zincirleme Sıfat Tamlamaları : 454

Sıfatlık + İsimlik : 309

Sıfatımsı + İsim : 252

Birden Çok Sıfat Unsuru Olan Sıfat Tamlamaları : 159

Sıfat + isimlik : 95

Sıfatımsı + İsimlik : 21

Önüne Zarf Alan Sıfat Unsurları : 11

GENEL TOPLAM : 3. 313

Metnimizden elde ettiğimiz tüm bu veriler ışığında 26 öyküdeki sıfat

tamlamalarında, kullanım açısından ilk sırayı sıfat unsurunu sözlükte madde başı

olarak geçen sıfatların aldığını gördük. Bunu, sözcük grubu şeklinde ismin önüne

gelerek sıfat görevi üstlenen sıfatlık unsuru takip etmiştir. Bu tabloda kullanım sıklığı

en az olanınsa önüne zarf almış sıfat unsurlarının olduğu görülmektedir. İster sıfatımsı,

ister sıfatlık olsun kullanım sıklığı en fazla olan grup, sıfat-fiil grubudur. Bu gruplar

kendi içinde değerlendirildiğinde ise –An’lı ve –DIk/-DUk’lu yapıların diğerlerine göre

fazlaca kullanıldığı söylenebilir.

İncelememizden elde ettiğimiz örneklerdeki anlamsal bağlama bakıldığındaysa

gerek niteleme sıfatlı sıfat tamlamalarında gerekse sıfat unsuru sıfatımsı ve sıfatlık olan

sıfat tamlamalarında durum bildiren sıfat unsurlarının diğer anlamlara göre ağırlıkta

kullanıldığı söylenebilir.

Page 313: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

294

K A Y N A K Ç A

ATABAY, Neşe; İbrahim KUTLUK; Sevgi ÖZEL (1983); Sözcük Türleri, Türk Dil

Kurumu Yayınları: 421, Ankara.

AĞAKAY, Mehmet Ali (1967); “İkizlemeler üzerine”, Dilbilgisi Sorunları, Türk

Dil Kurumu Yayınları: 259, Ankara, s. 151-156.

--------------(1967); “Pekiştirmeli sıfatlar”, Dilbilgisi Sorunları, Türk Dil Kurumu

Yayınları: 259, Ankara, s. 165-169.

AKASLAN, Talât (1999); “Türkçede bir belirteni ile kurulan niteleme öbeğine

sözcelemsel bir yaklaşım”, XII. Dilbilim Kurultayı Bildirileri (14-16

Mayıs 1998, Mersin Üniversitesi), Hazırlayanlar: Yeşim Aksan-

Mustafa Aksan, Mersin Üniversitesi Yayınları, Baskı: Şafak

Matbaası, Ankara.

AKSAN, Doğan (2000); Türkçenin Sözvarlığı, Engin Yayınevi, Ankara.

ALPAY, Necmiye (2004); Türkçe Sorunları Kılavuzu, Metis Yayınları, İstanbul.

AYDIN, Özgür (1996); Yabancı Dil Olarak Türkçe Dilbilgisi Öğretimi, Ankara.

BANGUOĞLU, Tahsin (1995); Türkçenin Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları:

528, Ankara.

-------------------(1957); “Türkçede benzerlik sıfatları”, TDAY-B, Türk Dil Kurumu

Yayınları, Ankara, s. 13-27.

BAYRAKTAR, Nesrin (2004); Türkçede Fiilimsiler, Atatürk Kültür Dil ve Tarih

Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 838, Ankara.

BİLGEGİL, Kaya (1984); Türkçe Dilbilgisi, Dergâh Yayınları, İstanbul.

BİLGİN, Muhittin (2000); Anlamdan Anlatıma Anadilimiz Türkçe, Ercan Kitabevi,

İzmir.

BOZKURT, Fuat (2000); Türkiye Türkçesi, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara.

CUMALI, Necati, (1986), Ay Büyürken Uyuyamam, İnkılap Kitabevi, İstanbul.

ÇAĞATAY, Saadet (1978); “Eski Osmalıcada fiil müştakları”, Türk Lehçeleri

Üzerine Denemeler, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi

Yayınları: 279, Ankara, s. 191-252.

ÇATIKKAŞ, M. Atâ (1996); Üniversiteler İçin Uygulamalı Türk Dili ve

Kompozisyon Kılavuzu, Alfa Basım Yayım Dağıtım, Yayın No: 323,

Page 314: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

295

Edebiyat Dizisi No: 25, İstanbul.

DELİCE, H. İbrahim (2003); Türkçe Sözdizimi, Kitabevi, İstanbul.

DEMİR, Tufan (2004); Türkçe Dilbilgisi, Kurmay Yayınevi, Ankara.

EDİSKUN, Haydar (1993); Türk Dilbilgisi, Remzi Kitabevi, İstanbul.

EMRE, A. Cevat (1945); Türk Dilbilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul.

ERDOĞAN, Metin (2006); Kelime Grupları ve Cümle Bilgisi, Nobel Yayın Dağıtım,

Ankara.

ERGİN, Muharrem (1999); Türk Dilbilgisi, Bayrak Basım/ Yaym/ Tanıtım, İstanbul.

ERKMAN-AKERSON, Fatma; Şeyda OZİL (1998); Türkçede Niteleme Sıfat İşlevli

Yan Cümleler, Simurg, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 22,

İstanbul.

GENCAN, Tahir Nejat (2001); Dilbilgisi, Ayraç Yayınevi, Ankara.

------------- (1954); “Sıfat birlikleri”, Türk Dilleri Araştırmaları Yıllığı-Belleten, Türk

Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s. 13-27.

GÖKŞEN, Enver Naci (1967); “Eklemeli pekiştirme sıfatları”, Dilbilgisi Sorunları,

Türk Dil Kurumu Yayınları: 259, Ankara, s. 157-164.

GRONBECH, K. (2000); Türkçenin Yapısı, Çeviren: Mehmet Akalın, Atatürk Kültür

Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 609,

Ankara.

HATİPOĞLU, Vecihe (1982); Türkçenin Sözdizimi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi

Yayınları, No: 317, Ankara.

----------------- (1963); “Kelime grupları ve kuralları”, Türk Dilleri Araştırmaları

Yıllığı-Belleten, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s. 203-244.

HENGİRMEN, Mehmet (1997); Türkçe Dilbilgisi, Engin Yayınları, Ankara.

KARAHAN, Leylâ (1999); Türkçede Söz Dizimi, Akçağ Yayınları: 58, Kaynak

Eserler: 2, Ankara.

KESKİN, Raşit (2003); Türkçe Dilbilgisi Kelime ve Cümle Tahlilleri, Çizgi Kitabevi,

Konya.

KOÇ, Nurettin (1990); Yeni Dilbilgisi, İnkılap Kitabevi, İstanbul.

KORKMAZ, Zeynep (1995); “Türkçede –acak/-ecek gelecek zaman (futurum) ekinin

yapısı üzerine”, Türk Dili Üzerine Araştırmalar Birinci Cilt, Atatürk Dil

ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları: 629, Ankara, s.

3-11.

---------------- (2003); Türkiye Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları: 827,

Page 315: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

296

Ankara.

KÜKEY, Mazhar (2003); Türkçenin Dilbilgisi 1, Cem Ofset, Samsun.

MEHMEDOĞLU, Alaeddin (2001); Türk Dilinde Bağımlı Birleşik Cümle Söz

Dizimi, Aşiyan Yayınları, Adapazarı.

ÖZMEN, Mehmet (2001); “Eksik olan dil bilgisi terimlerimiz üzerine”, Doğu

Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Sözlükbilim Sempozyumu Bildirileri

(20-23 Mayıs 1999), Yayıma Hazırlayanlar: Nurettin Demir- Emine

Yılmaz, Gazimağusa, s. 111-124).

------------- (2001-2002); Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve

Edebiyatı Bölümü 2001-2002 Öğretim Yılı Söz Dizimi Ders Notları,

Adana.

ŞİMŞEK, Rasim (1987); Örneklerle Türkçe Sözdizimi, Kuzey Gazetecilik

Matbaacılık ve Ambalaj Sanayi A. Ş. , Trabzon.

Türkçe Sözlük (2005), Türk Dil Kurumu Yayınları: 549, Ankara.

VARDAR, Berke (1998); Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, ABC Kitabevi,

İstanbul.

Yazım Kılavuzu (2005); Türk Dil Kurumu Yayınları: 859, Ankara.

YÜCEL, Bilâl (1995); Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı (22-23 Ekim 1993),

Türk Dil Kurumu Yayınları: 600, Ankara, s. 81-89.

Page 316: T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ SOSYAL BİLİMLER ...sıklıkta kullanıldığı, Necati Cumalı’nın anlam ve yapı bakımından bunları eserine ne ölçüde yansıttığı üzerinde

297

ÖZ GEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER ADI – SOYADI: Zeynep Enhar KORKMAZ

DOĞUM YERİ – YILI: Mazgirt - 1971

ADRES: Mahfesığmaz mah. 85. sok. Özlem Apartmanı B Blok Kat: 3 No: 10

Seyhan / ADANA

TELEFON: (Ev) 0 322 323 52 08

ÖĞRENİM DURUMU 2003 – 2007 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve

Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı

1999 – 2003 Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı

Bölümü Lisans Programı

1992 – 1994 Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü

Önlisans Programı

1984 – 1987 Tunceli Atatürk Lisesi

1981 – 1984 Tunceli Merkez Ortaokulu

1976 – 1981 Tunceli Hürriyet İlkokulu

İŞ YAŞAMI 1992 – 1997 Adana, Rota Ltd. Şti. Satış Elemanlığı / Eleman Yetiştiriciliği

1997 – 1999 Adana, Köhler A. Ş. Yönetici Sekreterliği

2005 – 2006 Adana, Özel Bilimkent Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği

2006 – ( ) Adana, Özel Ekinfen Dershanesi Türkçe Öğretmenliği