81
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİRİN YERİ VE İŞLEVİ ÜZERİNE BİR İNCELEME Ahmet KAVAK 1430206036 YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Doç. Dr. Hülya ALTUNYA ISPARTA 2019

T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

T.C.

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİRİN YERİ VE İŞLEVİ ÜZERİNE

BİR İNCELEME

Ahmet KAVAK

1430206036

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Doç. Dr. Hülya ALTUNYA

ISPARTA – 2019

Page 2: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu
Page 3: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu
Page 4: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

iii

(KAVAK, Ahmet, Platon Düşüncesinde Şiirin Yeri ve İşlevi Üzerine Bir

İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2019)

ÖZET

Diskürsif bir pratik olarak şiir, duyguların dile getirilmesi amacıyla başvurulan

bir anlatım biçimidir. Tarih boyunca pek çok farklı toplum efsane, destan ve hikâye gibi

edebi eserlerini şiirsel anlatımla ifade etmiştir. Bu da şiirsel anlatımın kronolojik olarak

oldukça eskiye dayandığını ve birbirinden farklı kültürler arasında yaygın olduğunu

gösterir. Bu izler takip edildiğinde şiirin güçlü bir etkiye sahip olduğu görülebilir. Bu

çerçevede özellikle Homeros ve Hesiodos’un eserleri Antik Yunan düşünme kültürünün

şekillenmesinde belirgin bir rol oynar. Yaşadığı toplumun düşünme tarzını yakından

tanıyan bir filozof olarak Platon, bazı noktalarda şiirin güçlü etkisini zayıflatmaya

çalışır. Bu anlamda Homeros ve Hesiodos’un şiirsel anlatımla ifade ettiği düşüncelere

karşı felsefi bir tavır alır ve onları eleştirir.

Platon, eserlerinde şiiri farklı konularda inceler ve şiir üzerine önemli

değerlendirmelerde bulunur. Bu tez çalışmasında Platon’un şiir hakkındaki düşünceleri

ele alınacak ve şiir üzerine yaptığı değerlendirmeler mantıksal bir bakış açısıyla

incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Şiir, Mantık, Logos, Mitos, Episteme, Metafizik.

Page 5: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

iv

(KAVAK, Ahmet, An Analysis on the Place and Function of Poetry in Plato’s

Thought, Master’s Thesis, Isparta, 2019)

ABSTRACT

As a discursive practice, poetry is a way of expressing feelings. Throughout the

history many different societies have expressed their litaratual works with poetic

narrative such as epics, legends and stories. This shows that the poetic narrative

chronologically rather old at time and shows that between different cultures from each

other. Hence, there are also traces of poetic expression in both philosophical texts and in

the literary works of the Ancient Greek world. These might be seen that the poem have

a strong impact when the traces are followed. In this framework, Homer and Hesiod’s

works play a significant role in shaping the culture of the Ancient Greek thinking. As a

philosopher Plato, who knew the way of thinking of the society where he live, is trying

to weaken the strong influence of poetry at some point. In this sense, he takes a

philosophical attitude specially towards Homer and Hesiod’s ideas that expressed with

poetic and he criticizes them.

Plato examines the poetry on different topics in his works and he has made

important assessments about it. In this thesis Plato’s thoughts on poetry will be

discussed and his assessment of poetry will be examined from a logical point of view.

Keywords: Poetry, Logic, Logos, Mythos, Episteme, Metaphysics.

Page 6: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

v

İÇİNDEKİLER

TEZ SAVUNMA TUTANAĞI ........................................................................................ i

YEMİN METNİ .............................................................................................................. ii

ÖZET ............................................................................................................................... iii

ABSTRACT .................................................................................................................... iv

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v

KISALTMALAR ........................................................................................................... vi

ÖNSÖZ ........................................................................................................................... vii

TEŞEKKÜR ................................................................................................................... ix

GİRİŞ ............................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİR

1.1. Platon’un Şair ve Şiire Bakışı .............................................................................. 11

1.2. Söylem Biçimi Olarak Şiir (Mimesis-Dil-Şair) ................................................... 17

1.3. Düşünme Biçimi Olarak Şiir (Logos-Dil-Şair) .................................................... 20

İKİNCİ BÖLÜM

PLATON’DA ŞİİR ELEŞTİRİSİ

2.1. Mitik Düşünceye Yönelik Şiir Eleştirisi .............................................................. 29

2.2. Siyasi ve Dini Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi ................................................. 38

2.3. Epistemik Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi ....................................................... 41

2.4. Felsefi Düşünce Bakımından Şiir Eleştirisi ......................................................... 45

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ELEŞTİRİLERE RAĞMEN NEDEN ŞİİRSEL ANLATIM KULLANILDI?

3.1. Nerede Şiirsel Anlatım Kullanıldı? ...................................................................... 52

3.2. Metafizik Konularda Şiirsel Dili Kullanmasının Nedeni ..................................... 58

SONUÇ ........................................................................................................................... 64

KAYNAKÇA ................................................................................................................. 67

ÖZ GEÇMİŞ .................................................................................................................. 71

Page 7: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

vi

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

a.g.s. : Adı geçen sözlük

a.g.t. : Adı geçen tez

Bkz. : Bakınız

c. : Cilt

çev. : Çeviren

ed. : Editör

haz. : Hazırlayan

ing. : İngilizce

MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı

M.Ö. : Milattan önce

ö. : Ölüm yılı

p. : Page

s. : Sayfa

ss. : Sayfa sayısı / Sayfalar arası

S. : Sayı

TDK. : Türk Dil Kurumu

vb. : Ve benzeri

vs. : Vesaire

Yay. : Yayınları

yy. : Yüzyıl

Page 8: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

vii

ÖNSÖZ

Kendisinden sonra gelen pek çok filozof ve felsefî doktrini etkilemiş olan Yunan

filozof Platon (M.Ö. 427-347), öne sürdüğü görüşleriyle düşünce tarihinde büyük bir

yer tutar. Epistemolojiden ontolojiye, etikten estetiğe birçok alanda görüş bildirmiş, bu

bağlamda hem Doğu hem de Batı dünyasının düşünme biçimini etkilemiştir.

Düşüncelerinin günümüzde hala araştırma konusu yapılması, bu etkinin devam ettiğinin

bir göstergesidir.

Bu çalışma, Platon’un şiirle ilgili görüşlerini ve onun şiir eleştirisini ele

almaktadır. Bu konunun seçilme nedeni ise Platon’un şiirle ilgili görüşleri hakkında

henüz bir tez çalışmasının olmayışıdır. Bu alandaki eksikliğin tarafımızca doldurulması,

ülkemizde yapılan bilimsel etkinliğe katkı çerçevesinde bizim için onur niteliğindedir.

Bu amaç doğrultusunda, felsefenin birçok alanında kaynak düşünürlerden olan Platon

üzerine yapılan özgün çalışmalara, bir yenisini daha ekleyerek bilim dünyasına, özelde

de mantık alanına az da olsa bir katkı sağlamayı hedefledik.

Mantık alanında yapılan bu çalışma, bir yandan Platon’un şiir hakkındaki

düşüncelerini ortaya koyarken öte yandan dönem itibariyle şiirin düşünme biçimi

üzerindeki etkisini açığa çıkarır. Bu etkinin yükünü hafifletmeye çalışan Platon’un bu

konudaki temel önerisi; şiire bir tür yasak veya sansür uygulamak şeklinde olur.

Platon’un görüşlerini daha iyi anlayabilmek adına çalışma süresince mümkün

olduğunca birincil kaynaklardan yararlanmaya gayret gösterildi. Çünkü konuyla ilgili

doğrudan yapılan çok az sayıda çalışmanın mevcut olduğu fark edildi. Ancak Platon

üzerine yapılmış diğer çalışmalar da bu yöndeki eksikliği giderebilmek adına dikkate

alındı. Böylece bir araya getirilen bu çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci

bölümde şiirin mahiyeti açıklandıktan sonra Platon’un şiir ve şair hakkındaki

görüşlerine yer verildi. Ardından logos-mimesis-dil-şiir bağlamında söylem ve düşünme

biçimi olarak şiirden söz edildi. İkinci bölümde ise Platon’un şiir eleştirileri dört farklı

alt başlık altında sıralandı. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise yaptığı eleştirilere

rağmen kendisinin şiirsel anlatımı nerede kullandığı ve neden şiirsel bir anlatımı tercih

ettiği tartışıldı.

Bu çalışma çerçevesinde elbette bizim değerlendirmemiz dışında kalan

perspektiflerin de varlığından söz edilebilir. Ancak biz belirlediğimiz kısımları analiz

Page 9: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

viii

etmeyi uygun bulduk. Eksik kalan muhtemel bölüm ya da düşüncelerin yapılacak diğer

çalışmalarla bilim dünyamıza kazandırılması bizi mutlu edecektir.

Page 10: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

ix

TEŞEKKÜR

Bu çalışmanın var olmasını büyük ölçüde mümkün kılan, Platon’un derin felsefi

birikiminin yalnızca küçük bir parçası olan şiir üzerine öne sürmüş olduğu düşünceleri

olmuştur. Ancak araştırma sürecinde pek çok kıymetli şahsiyet de bu çalışmayı

mümkün kılmakta pay sahibidir. Bu anlamda üzerimde her konuda emek sahibi

olduğunu düşündüğüm, güçlü bir mantıkçı olmakla beraber geniş bir felsefi birikime de

sahip olan hürmetli hocam Doç. Dr. Hülya ALTUNYA’ya varlığını her an tüm

samimiyetiyle hissettirdiği için teşekkürlerimi sunmak isterim.

Akademik konularda danıştığım ve bunun için zahmet edip bana zaman ayıran

değerli hocalarım Arş. Gör. Ayşe ŞAVKLIYILDIZ’a, Arş. Gör. Saliha KELEŞ

TÜRKYILMAZ’a ve araştırma süreci boyunca bazı konularda pratik çözümlerle çalışmaya

katkı sağlayan kıymetli hocam Dr. Öğr. Üyesi Cihad ÖZSÖZ’e paylaştıkları katkılar için

teşekkür ederim.

Emekleriyle bu yolda yürümeme rehberlik eden ve bu anlamda bana her türlü

desteği sağlayan bütün üniversite hocalarıma anlatılamayacak kadar çok şey borçlu

olduğumu, onları unutmadığımı belirtmek isterim. Kendilerine tek tek teşekkür ederim. Bu

süreçte benim için moral kaynağı olan ve akademik anlamda kendilerine danışıp fikir

aldığım sevgili arkadaşlarım Nedim ÇİFTÇİ, Yusuf GÜVEN, Barış SÜTÇÜ, Selin AYAZ,

Sedef Hilal ORAL, Emine Berfin Yılmaz, Hakan ALKAN’a ve çalışmayı sürdürmem için

gerekli pek çok konuda uzak da olsa yardımlarını esirgemeyen sevgili arkadaşlarım,

Hüseyin KIZMAZ ve Mervan KORKUT’a da ayrıca teşekkür etmek isterim.

Eğitim hayatım boyunca desteğini ve sevgisini eksik etmeyen, bugünü yaşamama

sebep olan ve beni sabırla bekleyen başta annem ve babam olmak üzere bütün aileme

minnet ve şükran duygularımla.

Ahmet KAVAK

Isparta 2019

Page 11: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

1

GİRİŞ

Antik Yunan ozanlarının en büyüğü olarak anılan M.Ö. VIII. yüzyılda yaşamış

olan Homeros ve M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış olan Hesiodos, duygu ve düşüncelerin

anlatımında şiirsel bir dil tercih etmişlerdir. Bunu onların günümüze ulaşmış

eserlerinden anlıyoruz. Yunan dünyasında Homeros ve Hesiodos gibi pek çok ozan

duygu ve düşüncelerini dile getirme konusunda şiirsel anlatıma başvurmuşlardır. M.Ö.

VII-V. yüzyıllar arasında yaşamış olan ve Iambik şairler olarak da adlandırılan bu

ozanlardan bazıları Archilochus, Semonides, ve Solon’dur.1 Şairlerin yanı sıra Yunan

literatüründe Anaksimandros (ö. M.Ö. 547), Anaksimenes (ö. M.Ö. 528), Parmenides

(ö. M.Ö. 470), Herakleitos (ö. M.Ö. 480), Empedokles (ö. M.Ö. 430) gibi filozoflar da

düşüncelerini ifade etme noktasında şiirsel anlatıma başvurmuşlardır. Buna göre Yunan

edebiyat ve felsefe dünyası için şiir son derece önemli görünmektedir. Özellikle

Homeros ve Hesiodos’un Antik Yunan dünyasında çok saygı görmesi, şiirin genel

kültür kaynağı olarak değerlendirilmesine ve daha sonra yazılan eserlerde ise bu iki

ozana pek çok atıf yapılmasına neden olur. İlk felsefi görüşlerin şiirsel bir tarzda ifade

edilmesi, bize, felsefede şiirin yerini ve değerini göstermektedir. Öyle ki döneminin

eğitim sistemine bile şiir yön vermiştir diyebiliriz. Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle

yorumlanmaktadır:

“Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları üzerine kurulduğu herkesçe bilinen bir

gerçekti, sadece Atina değil, bütün Yunan devletleri Homeros’u bir çeşit kutsal kitap gibi, her

türlü bilginin özü diye benimsemişlerdi.”2

Şu halde bu mitologlardan birkaç yüzyıl sonra yaşamış olan Yunan düşünür

Platon’un diyaloglarında Homeros’a ait dizelere yer vermesi, A. Erhat’ın bu savını

destekler niteliktedir.

Antik Yunan’da Homeros’tan önce de şiirin var olduğu ancak bu şiirlerden

günümüze ulaşan olmadığı ifade edilmektedir. Homeros’tan önceki dönemde şiir

1 Alberto Cavarzere – Antonio Aloni – Alessandro Barchiesi, Iambic Ideas, Rowman & Litlefield

Publishers, Boston, 2001, p. 1. 2 Homeros, İlyada, çev. Azra Erhat – A. Kadir, 19. Baskı, Can Sanat Yayınları, İstanbul, 2005, Giriş, s.

8.

Page 12: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

2

dinseldi, yani hymnoslar3 ve Tanrılara yapılan yakarılardan oluşuyordu veya mitikti. Bu

şiirlerin konuları, mitik zamanların kral soylarının yazgılarından oluşuyordu. Homeros,

kendinden önceki döneme ait, kendilerine aoidos4 adı verilen iki kişiden

bahsetmektedir. Bunlar Demodokos ve Phemios’tur. Genel olarak onların sarayla ilgili

kişiler olduklarına, kahinler gibi Tanrılardan esinlendiklerine, tanınmış şahsiyetlerin

başarılarını methettiklerine, krallardan saygı gördüklerine değinilmiştir. Şiirlerinin

konularını aldıkları mitoslar ise daha çok bir ülkenin tarihi ve gelenekleri ya da o dönem

için üne ve güce sahip büyük aile soylarının geçmişiyle ilgidir. Buna göre Antik

Yunan’da mitik şiirin, “Homeros destanlarında Tanrılar ve insanlar arasında

gerçekleşen olayları dile getiren söyleyiş”5 biçimi olduğu söylenebilir.

Homeros’un şiir tarzı, şiiri konuşan resim haline getirir. Onun ortaya koyduğu

tasvir, bir çeşit görsel yapının tasviridir. O, bu yapıyı detaylı bir biçimde betimler ki

okuyucu ya da dinleyici görsel yapıtı gözleriyle görür gibi olur. Sessiz olan o görsel

eser, şiirsel anlatımla bir bakıma dile gelir.6 Anlatılan bu mitlerde “Homeros’un, şiirsel

bir dil ile görsel bir temsiliyet oluşturduğu”7 ifade edilebilir. Bu anlamda anlattığı

mitleri, insan aklının mantıksal düşünme biçiminden ziyade muhayyileye hitap eden

güçlü şiirsel temsiller olarak ifade edebiliriz.

Homeros’un eserlerindeki söylem tarzı hakkında tespitlerde bulunan W. Kranz’a

göre kullanılan şiirsel şekil, bilimsel düşüncenin doğuşu öncesine aittir. Homeros’un iki

büyük eseri olan İlias –diğer adıyla İlyada- (yazılışı yaklaşık M.Ö. 750) ile Odysseia

(bitişi yaklaşık M.Ö. 700)’da hem motiflerde hem de düşünsel bakımdan bu hususa

işaret edilmektedir.8

“Bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldığı sorunlar bu destanlarda kapalı bir şekilde

3 “Yunan mitolojisine göre, Av Tanrıçası Artemis’in aşktan tiksinti duyan ve yakınına erkek

yaklaştırmayan arkadaşı Nikaia adlı Nymphe’ye sevdalanan Pyrygialı bir çoban olan Hymnos,

dayanamayıp günün birinde Nikaia’ya olan aşkını dile getirir. Buna öfkelenen Nikaia, Hymnos’u

oklarıyla vurarak yaşamına son verir. Bunun üzerine Av Tanrıçası Artemis başta olmak üzere bütün

doğa yakışıklı çobana gözyaşı döker.” Bkz. Mehmet Korkmaz, Mitoloji Sözlüğü, Alter Yayıncılık,

Ankara, 2012, s. 148. 4 Aoidos’lar Homeros destanlarının içindeki ozanlara denir. Bkz. Abidin Parıltı, Dengbejler - Sözün

Yazgısı, İthaki Yayınları, İstanbul, 2006, s. 48. 5 Hülya Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2014, ss.

83-84. 6 Gülbin Fırat, “Edebiyat Tarihinde Resim ve Şiir Analojisi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri

Dergisi, 2013, c. 3, S. 1, s. 90. 7 Fırat, a.g.m., s. 91. 8 Walther Kranz, Antik Felsefe, çev. Suad Y. Baydur, Sosyal Yayınlar, 2. Baskı, İstanbul, 1994, s. 1.

Page 13: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

3

ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu destanlarda, ilk-madde’nin ne olduğu hakkında soruşturmayı,

tektanrıcılığa doğru bir eğilimi, olan bitenin anlamı üzerine bir araştırmayı buluyoruz. Ozan ya

da şair, insanlar ve insan hayatı üzerine yaptığı sayısız gözlemleri çok kere birleştirerek genel bir

yargıya varıyor. Ayrıca Homeros’un dünyası baştan aşağı Tanrılarla dolu olan esrarlı bir

dünyadır.”9

Buna göre Homeros’un mitleri gerçeklikten uzak öyküler olarak görünmekle

birlikte bilimsel düşüncenin doğuşuna zemin hazırlayan fiziksel, metafiziksel ve

teolojik soruları dile getirmesiyle dikkat çekmektedir. Öte yandan onun tikeller üzerine

yaptığı gözlemlerden hareketle tümel yargılara ulaşmaya çalışması yani, tümevarım

yapması ise mitosun logosla ilişkisi veya mantıksal düşüncenin başlangıcının ilk

işaretlerini vermektedir.

Yunan şiirinin Homeros’tan sonraki ikinci büyük şairi olarak anılan ve Askra’da

(Boiotia) doğmuş olan Hesiodos, yaklaşık olarak M.Ö. VII. yy’da yaşamını

sürdürmüştür. Eserlerinde kendisiyle ilgili kısa bilgiler paylaşsa da tüm hayatı hakkında

bilgi sahibi değiliz. Hesiodos’un şiirleri günümüzde “Theogonia” (Tanrıların Doğuşu)

ve “Erga kai Hemerai” (İşler ve Günler) adlı iki eserde bir araya getirilmiştir. Sözü

geçen eserlerinde o, Homeros’un eserlerinde karşılaşılan sayıca fazla ve karmaşık olan

Yunan Tanrılar dünyasını bir düzene koymayı amaçlar.10 Bu da Hesiodos’un Homeros’a

kıyasla daha sistemli görüşlere sahip olduğunu gösterir. Onun ve Homeros’un Tanrılarla

dolu olan bu esrarlı dünyası hakkında Halikarnaslı Herodotos, “Hesiodos’la Homeros,

Yunanlılar’ın Tanrı soylarını kurdular, ad ve ek adlarını taktılar Tanrılara, yetkilerini

ve işlerini ayırdılar, görünüşlerini belirttiler”11 ifadelerini kullanır.

Hesiodos, Theogonia ya da Tanrıların Doğuşu adlı eserinde, dünyanın

Khaos’tan yaradılışı, Uranos, Kronos ve Zeus’un egemenlik zamanları, Zeus’un Titan

adlı devlerle olan savaşı ve Tanrıların doğuşuyla ilgili masallar, efsaneler anlatır. Ayrıca

Homeros’un oldukça karmaşık olarak ele aldığı Olympos Tanrılar sistemi üzerine de

daha sistemli bir çalışma yapar. Böylece zamanının başat konularından biri olan

kozmolojik kurguya da bu çerçevede bir katkıda bulunur. Yunan literatüründe, ilk

belirgin şahsi kişilik olarak da nitelenen Hesiodos’un yazdığı kabul edilen bu eserle,

9 Kranz, a.g.e., s. 1. 10 Hesiodos, İşler ve Günler–Tanrıların Doğuşu, çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, İstanbul, 2015,

Giriş kısmı, s. 7. 11 Homeros, İlyada, s. 8.

Page 14: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

4

Homeros’un aksine anlatılanları sistemleştirme çabasına rastlanır.12 Erga kai Hemerai

ya da İşler ve Günler ise öğretici bir eser olarak yazılmıştır. Bu eserde işlerin nasıl

yapılması gerektiği (çiftçilik, bağcılık, ev yönetimi, ticaret, gemicilik) anlatılmakta,

ayrıca bir köylü ve gemici takvimi verilmektedir. Burada şiir, masallarla ve özlü

sözlerle bezenmiştir. Sözgelimi Hesiodos’un Tanrıların Doğuşu adlı eserinden bir parça

şöyledir:

“Daha doğduklarında saçları beyazdır ve güzel yüzlüdürler.

Ölümsüz tanrılar arasında yaşlı kadınlar diye

adlandırılırlar. Aynı ismi dünyadaki insanlar da verirler.

Pemphredo’nun güzel, Enyo’nun ise sarı ipekleri vardır.

Keto Gorgolar’ı da doğurdu.

Okeanos’un diğer yakasında ün kazanmışlardır, gece ve

Gündüz sınırında yaşarlar”.13

Bir taraftan tanrıların doğuşunu anlatan bu şiirde, diğer taraftan khaostan

toprağın, denizin, okyanusun ortaya çıkışı anlatılmaktadır. Onun hem İşler ve Günler

hem de Tanrıların Doğuşu adlı eserlerine bakıldığında Hesiodos’un din denilemeyecek

kadar zayıf, ancak teolojik nitelikli dünya görüşü olarak adlandırılabilecek

düşüncelerine tanık olunur. Ayrıca didaktik nitelik de taşıyan bu mitlerde Hesiodos,

köylerde çalışanlara sakinliği ve kendi aralarında uzlaşmayı tavsiye ederken, toplumda

adaletin gerçekleşebilmesi için zorbalıktan ve keyfî davranışlardan uzak durulmasını

önerir.14 İşte onu Homeros’tan farklı kılan özelliklerinden birisi; yazdığı eserlerde

insanlara ait kahramanlık, yiğitlik, savaşçı olma gibi yönlerine dikkat çekilmektense,

daha çok “çalışmanın öneminden, işlerin zamanına göre ve olması gerektiği gibi

yapılması meselelerinden yani kısaca daha sıradan insanlardan ve eylemlerden”15 söz

edilmesidir. Dolayısıyla ezberlenmesi veya zihinde muhafaza edilmesi daha kolay olan

bu didaktik şiirler, halk arasında yaygınlık kazanmak suretiyle önemli bir görev

üstlenmektedir.

12 Hesiodos, a.g.e., s. 7. 13 Hesiodos, a.g.e., s. 70. 14 Oğuz Arıcı, “Antik Yunan Tragedyasında Ölçülülük (Sôphrosûnê) ve Uyum (Harmonía) Düşüncesi”,

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2005,

s. 25. 15 Hesiodos, İşler ve Günler – Tanrıların Doğuşu, s. 9.

Page 15: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

5

Antik Yunan literatürü incelendiğinde ozan ve şairlerin yanı sıra bazı filozofların

da düşüncelerini aktarırken edebî, şiirsel anlatıma başvurduğu görülür. Nitekim bir

filozof olarak Parmenides, Doğa Üzerine adlı felsefî bir şiir yazmıştır.16 Zamanımıza

sadece yüz elli fragmanı kalan bu eserde, onun evrenin oluşumuna (kozmogoni) ilişkin

düşünceleri yer almaktadır. Bu eserinden bir kesit şöyledir:

“Zira hiç bu zorlanamaz varolmaya varolmayan;

ancak sen bu yolundan irdeleme esirge düşünceni;

ne de seni alışkanlık kanıksanmış yola bu mecbur bıraksın.”17

Varolanın varolmayan olacağını düşünmenin imkânsızlığını dile getiren bu

şiirde, varlıkta değişimin ve hareketin imkanı şiirsel bir dille açıklanmaktadır. Şu halde

mitostaki fiziksel ve metafiziksel soruların, bu defa logos tarafından problem edilişini

ancak yine şiirsel bir düşünme biçimiyle dile getirilişini görmekteyiz. Zorunluluk,

kesinlik, varlık, var-olma, var-olmama vb. felsefî terimler, oluş’u reddeden, ancak sabit

ve değişmeden var-olanın gerçekliğini savunan bir düşünme biçimiyle konu

edinilmektedir.

Miletli doğa filozoflarından Anaksimandros (ö. M.Ö. 547) ve Anaksimenes’in

(ö. M.Ö. 528) de yine Doğa Üzerine adını taşıyan ve evrenin oluşumunu anlatan şiirsel

yapıtları vardır. Zıtların çatışması ve birliği öğretisinde Anaksimandros’tan, ruh

öğretisinde de Anaksimenes’ten etkilenmiş olan aynı zamanda panta rei (her şey akar)

düşüncesini savunan ünlü Ionia filozoflarından Herakleitos’un (ö. M.Ö. 480) da Doğa

Üzerine adında ve şiir tarzında kaleme aldığı fizik, teoloji ve siyaset olmak üzere üç

kısımdan oluşan bir eseri bulunmaktadır.18 Onun bu eserinden bir kesit de şöyledir:

“Bu her zaman mevcut olan logosu insanlar yalnızca işitmeden önce değil,

İşittikten sonra da anlamıyorlar.

Her şey bu logosa göre olup bittiği,

Ve ben her şeyi doğasına göre ayırt ettiğim,

Ve nasıl olduğunu bildirip açıkladığım halde,

Söylediklerimle ve yaptıklarımla karşılaştıklarında acemi gibi davranıyorlar.”19

16 Ülker Öktem, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-

Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2010, c. 1, S. 50, s. 4. 17 Parmenides, Doğa Hakkında, çev. Gurur Sev, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 45. 18 Öktem, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, s. 4. 19 Herakleitos, Fragmanlar, çev. Cengiz Çakmak, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014, s. 33.

Page 16: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

6

Herakleitos özellikle metaforik ifadeleri kullanarak söylediği bu şiirlerde,

oluş’u ve değişimi savunurken logos’a kulak verilmesi gerektiğinden bahseder. Bu

anlamda onun fragmanları, biçimsel açıdan muhayyileye hitap ederken içerik açısından

ise logos’a uymaya çalışmasıyla, Aristoteles mantığının en ilgi çekici temelini

oluşturmaktadır. Yukarıdaki örnekler felsefi metinler içinde şiirin kullanımı, şiire

atfedilen değeri görmek açısından önem teşkil eder. Dolayısıyla bunlar, konuyla ilgili

değerlendirmeleri daha açık bir biçimde anlamak üzere ele alınmıştır.

Şiirsel düşünme ve söylem biçimini kullanan bir diğer filozof; çoğulcu

materyalist filozoflardan olan Empedokles’tir. Onun, zamanında birkaç bin dizeden

oluşan Doğa Üzerine adlı eserinde, evrenin oluşumuyla ilgili öne sürdüğü kuramı yer

alır. Burada sevgi-nefret güçlerinin etkisiyle ortaya çıkan ve yok olan varlığı, oluş-

bozuluşu, mecazlarla ve istiarelerle anlatışını okumaktayız.20

“Ey Pausanias, dinle sen şimdi, bilge Ankhitesin oğlu!

(Fakat her şeyi içine alan bir doğruya ulaşmak güçtür.)

Dardır vücuda serpilmiş kavrayışı duyu yolları,

Boş ver çok şey sokulup içeri körletir düşünceleri.”21

Doğruya ulaşmanın güçlüğünü ve düşünceyi yanıltan dışsal etkilerin fazlalığını

ifade eden bu şiirde, yine felsefi görüşlerin şiirle aktarıldığını görmekteyiz. Böylece

Antik dönem Yunan düşünce dünyasında sözün sırasıyla; dinî olanın mitosla, edebî

olanın eposla ve aklî olanın logosla, yani felsefenin diliyle şiirsel olarak ortaya çıktığını

söyleyebiliriz.22 Çünkü Yunan dilinde söz kavramını karşılayan üç sözcük vardır:

Bunlardan biri “mythos”, diğeri “epos” ve üçüncüsü ise “logos”tur. Mythos, dile

getirilen veya kulağa hitap eden sözdür, efsane, hikaye, masal, gibi anlamlar taşır.

İnsanlar görüp duyduklarını dile getirirken süslemeler yapıp yalana başvurur bu yüzden

mythos’a güvenilmez. Bu bağlamda bir filozof olarak Platon, mythos’u hakikatle ilişkisi

olmayan, uydurulmuş, içerik bakımından değersiz ve gülünç hikayeler olarak tanımlar.

Epos, mythos’tan farklı olarak bir ölçü veya düzene göre dile getirilen söz anlamını

taşır. Logos ise yasal bir düzeni işaret eder. Logos, doğada kanun, insanda düşünce

olarak açığa çıkar ve her yerde, her şeyde ortak bir şekilde bulunur. Mythos epos’la

20 Kranz, Antik Yunan, s. 97-99. 21 Kranz, Antik Yunan, s. 99. 22 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 83.

Page 17: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

7

uyumlu bir biçimde bütünleşebilmesine rağmen logos’la tam bir karşıtlık içinde

olmuşlardır.23

“Yunan edebiyatı ve felsefesi, anlığın gelişme yollarını teşkil eden ve zorunlu olarak

anlıktan çıkan, belli başlı iki formdan biri olan şiirin, düz yazıdan önce başladığını gösterir.

Esasında, Yunanlılarda felsefe ve belagat iç içedir. Yunan filozoflarının çoğu, soyut fikirler

üzerinde belagat sahibi hatip insanlardır. Sözgelimi Platon, varlık ve siyasete ilişkin görüşlerini

sistematik olarak oluştururken, dilin güzelliğine ve üsluba da son derece önem vermiştir. Aynı

şekilde Aristoteles, Poetika ve Retorika’sını zamanının Yunan dilini inceleyerek kaleme

almıştır.”24

M.Ö. VIII. ve IV. yüzyıllar arasında yeni yazım türlerinin de gelişmesiyle var olan

söylem türleri arasında bir takım ayrımlar meydana gelmiştir.

“Bu ayrım bir yönüyle tarih ve felsefeyi ele alırken bunların karşısına da şiiri

yerleştirmiştir. Platon’a göre mit yapıcılar teknik bakımdan şairlerle ilişkilidir. Şairler toplumla,

toplumun bağlandığı açıklama ve değer sistemleri arasında aracı bir rol görür ve bu anlamda

şairler tarafından meydana getirilen mitoslar hem dinsel, etik hem de bilgiye dayalı bir değere

sahiptir. Diğer bir deyişle şair toplumun kimliğini oluşturma adına bir eğitimci rolünü de

üstlenmektedir. Ona göre mitos anlatıcısı kendisinin ait olmadığı bir zaman ve mekân hakkında

konuşmaktadır.25

O dönemde güzel ve etkili konuşmanın, şiirin, sıradan okuma yazma bilmeyen

bir site yurttaşı için bile, yaşamsal önemi olduğu dile getirilebilir. N. Ekinci’ye göre

bunun nedeni, başta söz olmak üzere, şiirler ve destanlar site yurttaşının belleği, aynı

zamanda onun hem geçmişi hem de geleceği olmasıydı.26

“Özellikle tragedya, acı, korku, ama aynı zamanda da coşku içerikli temalar ortaya

koyarak, site yurttaşının ruhunu olumsuz tutkulardan arıtmak, kötülüklerden uzak tutmak,

kalplerini sevgi ve acıma duyguları ile doldurmak amacı güden oyunlardı. Bu nedenle işlenen

temaların ve karakterlerin soylu ve seçkin olmasına özen gösterilir. Olayların anlatımını üstlenen

oyuncular, bunları kusursuz, etkili birer söylemle şiirsel bir biçimde, izleyicilere aktarırdı.

Retorik tekniklerinin tümüyle egemen olduğu bu anlatımda, söylencelerden/mitolojiden ya da

tarihten alınan konularla Tanrılar, yarı Tanrılar, Tanrıçalar, krallar, kraliçeler, kâhinler gibi,

soylu kişiler arasındaki çekişmeler izleyicilere sunulurdu. Tragedyanın izleyiciyi etki altına

almasının en başta gelen özelliği; işlenen temanın, baştan sona dek ciddi bir hava içinde geçmesi,

23 Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 5. 24 Öktem, a.g.m., ss. 4-5. 25 Esra Çağrı Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, Posseible Dergisi, 2014, S. 6, s.

30. 26 Necdet Ekinci, “Antik Yunan’dan Roma’ya Retorikten Propagandaya”, Manas Sosyal Araştırmalar

Dergisi, 2016, c. 5, S. 4, s. 155.

Page 18: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

8

erdemi ve üstün ahlakı öne çıkarması, izleyicide acıma ve korku duygularını kabartarak, bu

şekilde, ruhu olumsuz tutkulardan kurtarma amacı güdülmesiydi. Temaların

söylenceden/mitolojiden ya da tarihten alınmış olması, kahramanların olağanüstü varlıklar olarak

ortaya konulması, olayların anlatımında kullanılan söylemlerde egemen olan şiir dilinin son

derece üst düzey, ağırbaşlı bir özellik taşıması, kaba söylemlerden sakınılması, izleyici

etkilemesi bakımından son derece önemliydi.27

Yukarıda aktarılan düşünceler incelendiğinde, o dönemin site yurttaşı için

retorik ve şiirin ne derecede önemli olduğu, bununla birlikte günlük yaşamının ayrılmaz

bir parçası olduğu görülebilir.

Doğru düşünmenin prensiplerini ele alan bilim olarak klasik mantık, şiirsel

düşünme biçimini ve şiirsel kıyası da kendisine konu edinir. Nitekim “şiir, öteki

düşünme biçimleri gibi, varlık üzerine gerçekleştirilen bir çeşit akıl yürütmenin dile

gelmiş hali”28 olarak kabul edilebilir.

Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan şiir’in sözlük anlamı; “bir şeyi kavramak, bir

şeyin farkında ve bilincinde olmak, bir sözü manzum olarak söylemek” demektir.29 Bu

sözcük Yunanca’da poieo, kelimesiyle ifade edilmektedir.30 Türkçe sözlükte “zengin

sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak

bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi, manzume, nazım,

koşuk”31, diğer bir anlamıyla “düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu,

coşku uyandıran, etkileyen şey”32 olarak yer alır. İ. Durmuş’a göre şiir, “kaynağında

sihri bir mâna sezilen şiirin terim anlamı, engin his, hayal ve ilham ürünü olup

sanatkârane biçimde söylenmiş vezinli-kafiyeli”33 sözdür. Bu yüzden şiir kelimesini

İbranice şîr ile (şarkı, güfte, kaside, mûsiki, marş) ilişkili kabul edenler de vardır.34

İslâm mantıkçılarına bakıldığında, bir mantık terimi olarak şiir, “muhayyelât türü

öncüllerden kurulmuş kıyas”35 olarak tanımlanmıştır. Muhayyelât türünden öncüller de,

“Doğru olmadıkları halde, sırf nefse neşe vererek ona bir şey yönlendirmek veya ondan

27 Ekinci, a.g.m., ss. 155-156. 28 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 79. 29 İbrahim Emiroğlu-Hülya Altunya, Örnekleriyle Mantık Sözlüğü, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2018, s.

296. 30 Francis E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, çev. Hakkı Hünler, Paradigma Yayınları,

İstanbul, 2004, s. 307. 31 Türkçe Sözlük, haz. Şükrü Halûk Akalın, 11. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 2011, s. 2224. 32 a.g.e., s. 2224. 33 İsmail Durmuş, “Şiir” Maddesi, DİA, Cilt: 39, Ankara, 2010, s. 144. 34 Bkz. Durmuş, “Şiir” Maddesi, s. 144. 35 İbrahim Emiroğlu, Klasik Mantığa Giriş, Elis Yayınları, 11. Baskı, Ankara, 2014, s. 231.

Page 19: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

9

nefret uyandırarak söz konusu şeyden alıkoymak için hayal gücüne dayalı olarak

verilen hükümler”,36 şeklinde tarif edilir.

İlham eseri olarak ortaya çıktığı düşünülen şiir, hem ibadetlerle hem de müzikle

olan ilişkisi nedeniyle, en eski edebî sanat olarak kabul edilir. Neredeyse tüm

medeniyetler, dini ritüellerinde şiir ve müziğin etkileyici gücünden istifade etmişlerdir.

Zira nesir, düşüncenin eseri olması bakımından şiir kadar duygusal bir etki

bırakmamaktadır. Şiir, hayalin ürünüdür ve insan psikolojisinde hayal, düşünceden önce

gelir. Sözgelimi İslâm öncesi Arap toplumunda edebî nesir yok iken şiir vardı ve onlar

şiir söyleme hususunda oldukça mahirdiler.37 Dolayısıyla Kur’ân âyetleri indirilmeye

başlandığında, Araplar, onun şiirsel yapısının etkisi altında kalmışlardır.

Öte yandan Homeros’un şiirlerini toplantılarda ve özel kutlamalarda büyük bir

coşkuyla dile getirdiği bilinen bir gerçektir. Ozanların ve büyük şairlerin toplantılarda

ve törenlerde dile getirdiği şiir, uzun süre bilginin, düşüncenin ve duyguların dil

alanında yeniden üretimi için etkili, hatta yegâne ifade aracı olarak görülmüştür.

Destanlar, teogoniler, mitolojiler; hatta kimi felsefî, eğitimsel, ahlakî ve dinî nitelikli

eserler bile şiir formunda yazılmıştır. Tarihsel süreç içinde yazılmış olan büyük

destanların da şiir formunda olduğu dikkat çekicidir. Sözgelimi Gılgamış, Odysseia,

İlyada ve Manas bunların arasında yer alır. Dede Korkut Hikayeleri’nde de şiir ve nesir

bir arada kullanılır. Bilgelik geleneği, sözü şiirsel anlatımla aktarmayı tercih eder. Bu

bağlamda Çin, Hint ve Fars geleneği incelendiğinde anlatımın ya birebir şiir biçiminde

ya da şiirsel olduğu ortaya çıkar. Aynı şekilde tasavvuf geleneğinde de, hâl’in dile

getirilişinde, rasyonel bir üslupta değil de, şiirin dolaylı yoldan mecazî kullanımlarla

süslü bulanık ifadelerine başvurulur.38 Ayrıca Antik Yunan felsefesinin ilk yazılı

örneklerinin de şiir formunda ya da şiirsel olduğunu burada tekrar hatırlamak gerekir.

Şiirsel anlatımın geçmişte destanlarda ve öğüt veren hikâyelerde kullanılması,

hatta ilk felsefi yazıların dile getirilişinde şiirin kullanılması, yine geçmişte büyük

toplantılarda, yüce divanlarda yemekler eşliğinde ozanlarca şiir okunması, bilhassa bu

konuda yarışmaların düzenlenmesi, şiirin insanın günlük ve kültürel hayatı üzerindeki

etkisini gözler önüne serer. Böylece kadim Arap kültüründen Mezopotamya’ya, Türk

dünyasından Antik Yunan dünyasına pek çok kültürde şiirin kültürel bir işleve sahip

36 Emiroğlu-Altunya, a.g.e., s. 234. 37 Durmuş, “Şiir” Maddesi, s. 145. 38 Vefa Taşdelen, “Poetika Tarihinden Bir Kesit”, Bizim Külliye Dergisi, 2015, c. 65, s. 13.

Page 20: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

10

olduğu, dolayısıyla insan yaşamına, imgelem ve düşünce dünyalarına mutlak surette

etki ettiği söylenebilir. Şiirin insan yaşamındaki işlevinin farkında olan Platon ve

Aristoteles gibi büyük filozoflar da bu nedenle şiir üzerine düşüncelerini yazıya dökme

ihtiyacı duymuşlardır.

Bu çalışmada yukarıda belirtilen görüşler dikkate alınarak, Platon’un, okuyucu

ya da dinleyiciyi etkisi altına alan tragedyalara, şiire ve onu dile getiren ozan ve şairlere

yönelik düşünceleri araştırılacaktır. Konu ile ilgili yazmış olduğu eserlerinden -özellikle

Ion ve Devlet’ten- hareketle, şiir üzerine öne sürmüş olduğu görüşler incelenecektir. Bu

doğrultuda, çalışmanın birinci bölümünde Platon’un şiir hakkındaki görüşleri

irdelenecektir.

Page 21: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

11

BİRİNCİ BÖLÜM

PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİR

1.1. Platon’un Şair ve Şiire Bakışı

Bilindiği üzere şiir sanatı, sanat tarihinde üzerinde en çok düşünülen ve en çok

konuşulan edebî tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanat tarihinin yanı sıra düşünce

tarihinde de ilk çağlardan itibaren, sanat hakkında öne sürülen teorilerde yine şiir

kendisine başat bir yer bulmuştur. Çünkü diğer edebî türlerin –deneme ve roman- ortaya

çıkışı XVI-XVII. yüzyıla tekabül eder. Bundan önce şiir, temel bir söz ve yazı biçimi

olarak varlığını hep korumuş, bilginin, tecrübenin, duygu ve düşüncenin en etkili dile

getiriliş tarzı olarak varlığını sürdürmüştür.39 Bu anlamda düşünce tarihinde öncelikli

olarak şiir üzerine görüşler ortaya koyan filozoflar Platon ve Aristoteles’tir. Platon, bazı

eserlerinde zaman zaman şiir sanatını, gerek politik ve epistemik gerekse de eğitsel

açıdan değerlendirip önemli düşünceler geliştirmiştir. Platon’un şiir hakkındaki

düşünceleri, sahip olduğu idealist felsefenin çizgisinde gelişme imkânı bulmuştur.

Antik Yunan dünyasında, Homeros’u bilgi kaynağı sayan, nasıl davranılacağını

onun öğütlerinden, verdiği örneklerden öğrenmek gerektiğini savunanların

bulunduğuna, hatta onun, dönemin eğitim sisteminde faal rol oynadığına daha önce de

değinmiştik. Ancak Platon, Antik düşüncede hakim olan bu inancı biraz olsun sarsmak

için, şiirsel anlatımla ifade edilen sözlerin, bize gerçek bilgi sağlamayacağı gibi, eğitsel,

ahlakî ve askerî ya da politik bakımdan da zararlı olduğunu eserleri vasıtasıyla anlatmak

ister. Buna göre Platon’un eserlerinden hareketle onun şaire ve şiir sanatına dair

düşüncelerini inceleyecek olursak, araştırmamıza Ion diyaloğundan başlamak

gerekecektir. Çünkü kronolojik sırayla ele alacak olursak kaynaklardan öğrendiğimiz

kadarıyla filozofumuz, şair ve şiir üzerine olan düşüncelerini ilk defa bu eserinde

bizlerle paylaşmıştır.

Şairliği Tanrısal bir durum olarak niteleyen Platon, şiiri, doğrudan aklî

düşünmeyle veya belli bir bilgi birikimi neticesinde ortaya çıkan ürün olarak görmez.

Zira edebi sanatlarla süslü olduğu kadar ölçülü ve ahenkli yapısıyla şiir, rasyonel

39 Taşdelen, a.g.m., s. 13.

Page 22: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

12

düşünme biçiminin, psikolojik etkisi fazla olacak şekilde kurgulayabileceği bir yapı

değildir. Daha açık bir ifadeyle şiirsel düşünme biçimi, mantıksal düşünme biçiminin

tam karşısında durmaktadır. Onun mantıksal kavrayıştan uzak olarak gördüğü şair

hakkındaki görüşü şöyledir:

“Şair dediğin hassas, uçarı ve Tanrısal bir varlıktır. Esinlenmeden, kendinden

geçmeden, yani aklı başındayken hiçbir şey yaratamaz. Zaten Tanrı vergisi olmadan hiç kimse

ne bir şiir yaratabilir ne de kehanette bulunabilir.”40

Buna göre şiir yazma, Tanrısal bir esin ve ilham sayesinde mümkündür. Şair de

burada Tanrısal bir varlık olarak görülür, bunun nedeni de onun, eserlerini Tanrı’nın

vergisiyle yazabilmesidir. Tanrı’nın seçtiği kişiler olarak şairler, akılla, yani mantıksal

düşünme biçimiyle söz söyleyen kimseler değildir.

Platon, yazılışı gençlik yıllarına tekabül ettiği söylenen41 Ion diyaloğunda, genel

itibariyle şiir ve şair hakkındaki düşüncelerini ifade eder. Sokrates ve Ion, diyalogdaki

iki ana karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki karakterin konuşmalarından

hareketle Platon’un şiire ve şaire bakışı incelenebilir. Diyalogda Homeros’tan parça

okumakta üstüne tanımayan Ion, Sokrates’e sorar:

“… niçin Sokrates, bir kimse herhangi bir şairden söz ederken oralı olmuyorum, lafını

etmeye değer bulmuyorum ve uyuklamaya başlıyorum da, birisi kalkıp da Homeros’la

ilgili herhangi bir şeyden bahsetti mi aniden uyanıp dikkat kesiliyorum ve söyleyecek bir

sürü şey bulabiliyorum, nedir bunun nedeni?”42

Sokrates’in bu soruya yanıtı ise şöyledir:

“- Bunu tahmin etmek hiç de zor değil sevgili dostum, şunu herkes açık ve seçik görebilir

ki, sen Homeros üzerine hünerli ve bilgili bir şekilde konuşmaktan yoksunsun. Zaten

hünerli bir şekilde konuşabilseydin bütün öteki şairler hakkında da aynı şekilde

konuşabilirdin. Çünkü bence şiir sanatı bir bütündür, yoksa öyle değil mi?”43

Bu pasajda Ion’un diğer şairlerden söz edilirken söyleyecek hiçbir şey

40 Platon, Ion: Şiir Üzerine, çev. Nihal Petek Boyacı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 534b, s. 33. 41 Bkz. Metin Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, Şiirden Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul,

2016, s. 13. 42 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 532b, s. 27. 43 Platon, a.g.e., 532b-532c, s. 27.

Page 23: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

13

bulamaması ve uyuklamaya başlaması, kanaatimizce dikkat edilecek bir husustur.

Çünkü Platon için, gerçek bir sanatçı, sadece bir şahısla ilgili değil, uzman olduğu alan

dâhilindeki her konuda yorum yapabilecek bir beceriye sahip olmalıdır. Dolayısıyla

Platon burada, bir şair olarak Ion’u hünerden, sanattan yoksun olarak görür. Çünkü

Platon, şiir sanatını, yukarıdaki diyalogda görüldüğü üzere bir bütün olarak betimler.

Ona göre, eğer Ion bir hünere sahip olsaydı yalnızca Homeros üzerine değil, başka

şairler üzerine de iyi veya kötü yorumlar yapabilecekti. Ancak görülüyor ki bu durumda

Ion, bu kabiliyetten yoksundur.

Ion’un söylediklerinden iyi bir Homeros anlatıcısı olduğu, şair olarak kendisini

yalnızca Homeros’un etkilediği ve ondan esinlendiği, diğer şairlerin ise onu bu denli

etkilemediği anlaşılıyor. Platon’a göre Ion, bir sanat bilgisi içinden konuşmamakta,

Homeros şiirinin verdiği coşku içinden anlatmaktadır. Olayı şöyle yorumlar: Ion

Homeros’u anlatırken bir sanat bilgisiyle konuşsaydı, aynı hüneri diğer şairler konu

olunca da gösterebilirdi. Diyaloglar da bu savı destekleyecek biçimde ilerler. Burada

resim sanatından, flavta çalma sanatından söz eder. Platon’a göre, bir sanatçı kendi

sanatını en iyi bilen kişidir. Bir ressam resminin iyi veya kötü olduğunu anlar. Aynı şey

diğer meslek dalları için de geçerlidir. Bir arabacı araba, balıkçı balıkçılık, hekim

hekimlik konusunda şairden daha bilgilidir.44 Platon’un diğer meslek dallarındaki

kişilerin, şairden daha bilgili olduğu görüşü yine onun idealist felsefesine

dayandırılabilir.45

Tragedya yazarlarını, şairleri ve onların dile getirdiği şiirleri sıkça eleştiren,

söylemlerinin insanları kandırabilecek nitelikte46 olduğunu ifade eden Platon, Yasalar

isimli eserinde Homeros’un Kykloplar47 hakkında anlattıklarını “bir Tanrı gibi ve

gerçeğe uygun”48 olarak söylediğini belirtir. Ayrıca ozanların Tanrısal bir soy olduğunu,

onların Tanrı’dan esinlenerek şiirlerini dile getirdiğini ve mousaların49 (musalar) da

44 Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, s. 14. 45 Platon, Devlet, çev. S. Eyuboğlu-M. A. Cimcoz, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2017, 597e, s.

260. 46 Platon, a,g,e., 598b-598c, s. 260. 47 Erhat, Mitoloji Sözlüğü, s. 187. Kykloplar, Yunan mitolojisinde tek yuvarlak gözlü devler olarak

tanımlanır. 48 Platon, Yasalar, çev. Candan Şentuna–Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 682a, s. 126. 49 Korkmaz, Mitoloji Sözlüğü, s. 227. Mousalar, Yunan Mitolojisine göre tüm sanatların sanatçılarına ve

özellikle de şairlere ilham veren Esin Tanrıçaları, Esin Perileridir.

Page 24: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

14

yardımıyla olayların gerçek boyutunu yakaladıklarını50 da ifade eder. Bu durum bizi,

Platon’un şairler hakkındaki düşüncelerinin çelişik olabileceği fikrine götürür. Çünkü

bir yandan şairlerin hakikati dile getirmediğini öne sürerken diğer yandan onların

olayların gerçek boyutunu yakalayabildiklerini söyler. Aslında o, “iyi şair ile taklitçi

şairi birbirinden ayırır ve iyi şairi dile getiren, kötü şairi ise eğlendiren ve temsili dili

kullanan”51 olarak nitelerken şairlerin, sanat gücüne göre hakikate ulaşıp ulaşmamasına

göre bir yaklaşım sergilemektedir.

Platon’a göre sanatçı, kendi sanatını en iyi şekilde bilmek mecburiyetine

sahiptir. Eğer kendi sanatıyla ilgili konularda nitelikli söz sahibi değilse onu sanatçıdan

saymamak gerekir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi sanat onun için bir bütündür

ve verdiği bilgi açısından tam, gerçeğe uygun ve noksansız olmalıdır. Sanat ve sanatçı

demişken; günümüzde tanımladığımız sanat kavramı ile Antik Yunan’da tanımlanan

sanat kavramı birbirinden farklılık arz etmektedir.

Antik Yunan düşüncesinde sanatın iki ayrı kelimeyle ifade edildiği söylenebilir.

Bu kelimelerden;

“İlki tékhné kelimesidir ki; el becerisi, ustalık, sanat ve uygulamalı bilim anlamına

gelmektedir. İkinci terim olan poietiké’nin anlamı ise üretme bilimi, sanat, zanaat ve poetika’dır.

Aristoteles’in bilimler sınıflamasında son sırada yer alan poetik bilimde, sanatçının kendisinin

dışında bir eserin üretilmesi söz konusudur. Tékhné ile poetik bilim, özü bakımından üretime

dayalıdır. O halde Antik dönemde sanatın, üretmeye dayalı sanatçının kendisi dışında bir

eserinin bulunduğu ve zanaatla aynı anlamı taşıyan bir terim”52

olduğu söylenebilir. Antik dönem düşüncesinde sanatın aynı zamanda zanaatla da aynı

anlamı taşıması, Platon’un şairi, balıkçı ve hekimle epistemik temelde karşılaştırmasını

akla yatkın kılar. Antik düşüncede sanat ve zanaatın henüz ayrı birer alan olarak

görülmediği de aşikârdır. Ancak günümüz sanat anlayışında böyle bir birlikteliği

görmek pek de mümkün değildir. Nitekim sanat ve zanaat, günümüzde birbirinden

belirli noktalarda ayrışır; sanat, bireyin ya da sanatçının içinde bulunduğu ruh halini,

sahip olduğu düşünce ya da hissiyatı salt haz verme amacıyla dışa vurmayı amaç

50 Platon, Yasalar, 682a, s. 126. 51 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 86. 52 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, ss. 79-80.

Page 25: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

15

edinmektir. Oysa zanaat, bir işi alet de kullanarak belli bir el becerisi ile ve özellikle bir

ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılan uğraş olarak düşünülebilir.

Platon’un Ion’a söylediği şu sözler, bir sanatçı ya da onun deyimiyle zanaatkâr

olan şairler hakkında sahip olduğu düşünceleri kısmen açıklığa kavuşturacak türdendir:

“Homeros üzerine iyi bir yorum yapabilmeni sağlayan bu yeti, demin dediğim gibi, bir

sanat değil de daha çok Tanrı vergisi bir şeydir”.53 Platon, şairleri gerçek bir sanatçı

olarak kabul etmeme gerekçesini şairlik vasfının bir Tanrı vergisi olmasına dayandırır.

Filozofun Ion’un Homeros hakkında coşkulu, etkileyici konuşması hakkında vergi

sözcüğünü kullanması M. Cengiz’e göre dikkat çekicidir. Ona göre vergi, ancak

Tanrı’nın verebileceği bir özelliktir. Bu, Tanrı’nın özel olarak seçtiği kişiyi kendi

nefesiyle (ilham-esin, İng. inspiration) donattığı yetenek anlamına gelir. Tanrı vergisiyle

yazılmış iyi bir şiirin, insanın içini titrettiği düşüncesi de bu anlayışla ilgilidir. Söz

konusu olan, Tanrı’nın nefesinin etkisidir. Bu nefes, insanoğlunun derinliklerine

seslenir, insanda ortak olan yönü harekete geçirir.54 Platon, başka bir pasajda şairler

hakkında şu ifadelere yer verir:

“Bütün büyük destan şairleri en güzel şiirlerini kendi marifetleriyle değil, Tanrılardan

aldıkları ilhamla büyülenerek söylerler; büyük lirik şairler de öyle, tıpkı kendilerinden geçmeden

dans etmeyen Kybele rahipleri gibi kendilerinden geçmeden o güzel şiirleri yaratamazlar.”55

Burada şairlerin Tanrısal bir esinle şiirlerini dile getirdiği üzerinde durulur.

Aslında kendilerine aitmiş gibi görünen sözler, onlara mousalar (ilham, esin perileri)

aracılığıyla Tanrı tarafından gelmektedir. Bu durumu Euripides’in magnesia taşı, halkın

da herakleia taşı dediği bir çeşit mıknatıs taşına benzetir. Şairlerin de tıpkı mıknatıs taşı

gibi ilhamını Tanrı’dan aldığına ve böylece şiirler yazabildiklerine işaret etmektedir.

Ayrıca Platon, Tanrı’dan esinlenmeden, ondan ilham almadan hiç kimsenin şiir

yazamayacağı fikrini savunur. Bu anlayış elbette filozofun şairlere karşı hem sanatsal

hem de epistemik açıdan olumsuz bir tutum sergilediği izlenimi bırakır. Fakat

unutulmaması gereken bir husus vardır ki o da; Platon’un kendisi de düşüncelerini

53 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533d, s. 31. 54 Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, s. 15. 55 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533e-534a, s. 33.

Page 26: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

16

aktarırken, eserlerinde şiirsel bir ifade biçimini tercih ettiğidir. Ne var ki o, Devlet adlı

eserinde şairleri ayıplamakta ve yalancılıkla suçlamaktadır.56

Şiirle felsefenin karşı karşıya gelmesinin yeni olmadığını ifade eden Platon,

Tanrılara ve iyi insanlara methiye amaçlı yazılan şiirler hariç, kötüyü temsil eden trajedi

ve komedi türü şiirleri Devlet eserinde yasaklar. Homeros’a olan eleştirisi de,

“hakikatten uzak gölge varlıklar yaratan tragedya türündeki şiirleri”57 nedeniyledir.

Her ne kadar politik bir tavırla söylenmiş olsa da Devlet adlı eserinde Platon, şairlerin

doğruyu anlatmadıklarının ve onların birer yalancı, uydurmacı olduklarının altını çizer

ve:

“Bu ölmüş, bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat

olmak daha hoş gelir bana...”, “Tanrıları bile ürküten o korkunç, o kokmuş dünya ne ölümlülerin

gözüne görünsün ne de ölümsüzlerin...”, “Eyvahlar olsun! İnsan bir gölge oluyor Hades’in

ülkesinde, öyle bir gölge yok ki, can yok içinde...”, “Kaynaşan gölgeler içinde bir o vardı kendini

bilen...”, “Can çekilip gidiyor Patroklos’un elinden ayağından, Hades’in ülkesine gidiyor,

kaderine ağlaya ağlaya, gücünü, gençliğini yitire yitire...”, “Can, bir duman gibi kayıp gidiyor

toprağın altına bitkin bir haykırışla...”58

gibi sözleri kullanmamamızı, Homeros ve öteki şairlerin de bunu hoş görmeleri

gerektiğini savunur.59 Yukarıda aktarılan sözlerde şiirsel anlatıma yer verildiğini bu

yüzden de duyanın hoşuna gideceğini söyleyen filozofumuz, ölümden kaçınması

gereken insanlara duyurulmamasını salık verir. Burada üzerinde durulması gereken

husus; Platon’un, şiirin insanlar üzerindeki güçlü etkisinin oldukça farkında olmasıdır.

Devlet’in politik yönünün ağır bastığı ütopik bir eser olduğu düşünülünce, filozofun

hem bekçi ve koruyucuların askeri eğitiminde hem de çocuk ve gençlerin akademik ve

ruhsal eğitiminde şiirin etkisine yönelik kaygıları küçümsenmemelidir. Onun ‘ideal

devlet’ tasarımında, hem akademik hem de askeri alanda yetiştirmek istediği bireyleri,

dönemin halihazırda yürürlükte olan eğitim sisteminden farklı şekilde eğitme arzusunu

taşıdığı açıktır. Devlet adlı eserinde şiirin insanlardaki etki gücünün bilincinde olup

şairleri ayıplaması ve halkı yalanlarıyla yanılttığını söylemesi bu yüzdendir.

56 Platon, Devlet, 381d, s. 71. 57 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 86. 58 Platon, Devlet, 386c-387a, s. 76. 59 Platon, a.g.e., 387a, s. 76.

Page 27: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

17

Platon, konuşurken de şiir söylerken de yukarıda aktarılan sözlere benzer

örnekler kullanmama konusunda ısrarcıdır. Buna dayanarak denilebilir ki o, Homeros

ve öteki şairlerin bu tarzda söylenmiş şiirlerinin elden geçirilmesi taraftarıdır. Öyle ki

şiiri, tasarlamış olduğu devlette tümüyle yasakladığını söyleyemeyiz. Çünkü Devlet’in

10. bölümünde şöyle bir pasaja şahit oluyoruz:

“Şair olmadan şiiri tutan ve sevenleri de bırakalım, düz sözle konuşup anlatsınlar bize

ki, şiir hoş olmakla kalmaz, devletin işine, insanların hayatına yarar, can kulağıyla dinleriz

onları. Şiirin hem hoş, hem yararlı olduğunu gösterebilirlerse, bir kazanç olur bizim için.”60

Bu ifadelere dayanarak diyebiliriz ki; filozofun eleştirilerine rağmen şiir, ideal

devlette kısmen de olsa kendisine yer edinmiştir. Platon düşüncesinde fark ettiğimiz

önemli bir husus; şiirin ideal devletinde tamamen yasaklanmadığıdır. O, bariz bir

şekilde pragmatik bir düşünce ortaya koyar ve böylece şiirin, devlete ve insanların

hayatına fayda sağlayacak bir bilgi (epistémé) verebilirse ideal devletinde yer

alabileceğinin altını çizer. Bu bağlamda şiirin hem devlete hem de insan hayatına fayda

sağlamasının koşulu nedir? Hangi şiirler ideal devlette yer alabilir? diye sorulacak

olursa, Platon düşüncesi açısından bu sorulara, düz sözlerle anlatılan şiirler ve Tanrıları

ve iyi insanları öven şiirler,61 şeklinde cevap vermek mümkün görünmektedir.

Anlaşıldığı üzere işin ucunda insan hayatına yarar sağlayan bir bilgi olduğu için, şiiri

neredeyse bir aşkla sevdiğini Devlet adlı eserinin birçok yerinde çeşitli bağlamlarda dile

getiren Platon, “şiirden yine de bir tür felsefi temellendirme ile kendini savunmasını”62

temenni etmektedir. Şairlerin neden şiirsel anlatımı değil de düz anlatımı kullanması

gerektiği ise Platon’un, şairlerin şiirsel anlatımı kullanarak herhangi bir kişiyi ya da bir

şeyi taklit (mimésis) ettiği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda Platon’un

mimésis düşüncesiyle ilgili detaylı bilgiye, çalışmanın diğer kısımlarında yer

verilecektir.

1.2. Söylem Biçimi Olarak Şiir (Mimesis-Dil-Şair)

Bir duygunun, düşüncenin, anlamın veya bilginin üretilmesine vesile olan

sözlü/yazılı metin türü olarak söylem, üzerinde konuşulan konunun kurulumunu da

60 Platon, a.g.e., 607d-607e, s. 352. 61 Platon, a.g.e., 607a, s. 351. 62 Melis Tuncel, “Platon’da Mimésis Kavramı”, Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla, 2012, s. 94.

Page 28: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

18

belirler. Hakikatin ortaya çıkartılmasında gidilmesi gereken asıl yolun diyalektik

düşüncenin ve söylemin yolu olduğunu öne süren Platon’a göre şiir, söylem tarzı olarak

hakikati ifade edememektedir. Zira şiirsel metin, dilde, adeta hakikat olanın taklidini

resmetmektedir. Bu yüzden söylem tarzı olarak şiir tercih edildiğinde, ister istemez bu

yapı, içeriğin doğal olarak değil de, yapay olarak kurgulanmasına neden olmaktadır.

İşte gerçekliği taklit yoluyla resmetmeye çalışan şairi ressama benzeten Platon,

şairleri ressamlarla aynı kefeye koyar ve onların taklit yoluyla resimler yaptığını,

böylece ortaya çıkan ürünlerin birer gölgeden ibaret olduğunu ileri sürer. Şairler

sözcüklerle resim yaptıklarından birer taklitçi rolündedir ve bu söylem tarzı gerçeği

ifade etmediğinden insanların aldatıldığı fikri kabul edilir. Bu anlamda da şair ve

ressamların ürünlerini ortaya koyarken başvurdukları sanatsal etkinliğin mimetik sanat

olduğu anlaşılmaktadır. Kökeni Yunanca mimésis kavramına dayanan bu sanat etkinliği

Platon düşüncesinde, gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle yerilmektedir.

Burada mimesis teriminin hangi anlamda kullanıldığını sorabiliriz. Platon

düşüncesinde önemli bir kavram olan mimésis’in sözlük anlamı şöyledir:

“Mimeomai (μιμεομαι) fiilinden türetilmiş bir isimdir. Mimeomai, kullanıldığı bağlama

göre taklit etmek, temsil etmek, portresini yapmak, resmetmek, tasvir etmek gibi çeşitli

anlamlara gelmektedir. Mimeomai’ın birincil anlamı olan ve dilimize de genellikle taklit etmek

olarak tercüme edilen to imitate fiili, Batı dillerine de Latince bir isim olan imitatio (onis,f)

üzerinden girmiştir. Taklit ise Türkçeye Arapça kökenli Osmanlıca bir sözcük olan ve takma,

asma, kuşatma, kuşanma anlamlarına gelen taklîd’den geçmiştir. Mimeomai’ın ikinci anlamında,

kelimenin günlük yaşamdaki birçok insan etkinliğini içine alan geniş kapsamının daraltılıp,

Antik dönemde sanat adı altında toplanabilecek birtakım zanaat ve üretim etkinlikleri

kastedilerek sanatın temsil etme (representation) ve çeşitli taklit türlerine dayalı tekniklerle

kendini dışa vurarak ifade etme (expression) özelliklerine gönderme yapıldığı görülmektedir.”63

Mimésis sadece sanatı belirleyen bir öğe olmayıp aynı zamanda Yunan

kültürünü belirleyen bir temele sahiptir. Mimésis kavramı yukarıda değinildiği gibi en

geniş anlamıyla taklit, yansıtma olarak bilinir ve kullanılır. Fakat E. Y. Turan’ın

aktardığına göre ilk şekliyle mimos olarak kullanılmıştır. Bu kullanımında ise, dans ile

63 Tuncel, a.g.t., ss. 6-7.

Page 29: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

19

ilgili bir anlam ifade etmektedir.64 Buradan mimésis kavramına aldatma ve taklit

anlamlarının Platon’un Devlet adlı eseriyle yüklendiği anlaşılmaktadır.

“Mimeomai fiilinin temel anlamı üzerinde şekillenen mimésis hem sözcüğün en geniş

anlamında taklit, taklit etme, öykünme (imitation), hem de günümüz sanat anlayışı ile

bakıldığında o dönemin sanat kategorisi altına alınabilecek bazı etkinliklerini (dans, resim vb.)

işaret eder şekilde sanat yoluyla temsil etme, yansıtma anlamlarına gelmektedir. Sanatın özünde

bir tür mimésis etkinliği olduğuna da vurgu yapan bu anlam, literatürde adeta Platon’la

özdeşleşmiş gibidir.”65

Felsefenin bir alt disiplini olan sanat felsefesi kapsamı içinde sanat, sanatçı ve

sanat eseriyle ilgili pek çok soru barındırır. Şüphesiz ki en temel soru da, sanatın ne tür

bir faaliyet olduğu sorusudur. Platon’un bu soruya vermiş olduğu cevap ise sanatın

taklit (mimésis) faaliyeti olduğudur. Sanatı taklit etme etkinliği olarak gören mimetik

sanat, sanat alanında ortaya atılan en eski kuram olarak karşımıza çıkar. Bu kuramı

ortaya atıp geliştiren de Platon’dur.66

Mimésis kavramını eserlerinde farklı anlamlara gelmekle birlikte çok fazla

kullanan Platon, bu kavramı yerine göre teknik bir terim, bazen etik bir kavram bazen

de taklit olarak kullanır. Görüldüğü üzere bu kavram, pratikte farklı konular bağlamında

tartışılır. Turan’ın aktardığına göre, mimésis kavramı yoğun biçimde sanat alanındaki

kullanımıyla ele alınır. Basit bir düşünceyle aktarılacak olursa mimésis kavramı, tıpkı

bir aynanın yansıması olan nesneler gibidir ve o yalnızca görüntüden ibarettir, öz

anlamıyla bir gerçeklik değildir.67 Platon düşüncesinde mimésis adeta sanat eserinin

üretiminde, yapma fiilinin meydana gelişi için olmaya dayalı arka plandır.68 Platon’un

bu düşüncesine Devlet adlı eserinden bir örnek verecek olursak; o, masa ideası ve sedir

ideası olarak iki ayrı ideadan söz eder ve tüm masa ve sedirlerin kaynağını bu iki ideaya

dayandırır. Ancak masa ve sedir ideasının kendisi Tanrı tarafından yaratılmıştır.69 Bu

idealardan esinlenerek yapılan sedir ve masalar taklit yoluyla oluşturulmuştur. Tıpkı

64 Esra Yıldız Turan, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, Tarih Okulu

Dergisi, 2015, S. 12, s. 2. 65 Tuncel, “Platon’da Mimésis Kavramı”, s. 7. 66 Turan, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, s. 2. 67 Turan, a.g.m., s. 4. 68 Oğuz Haşlakoğlu, Platon Düşüncesinde Tekhné, Sanat ve Felsefenin Ortak Kökeni Üzerine Bir

İnceleme, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2016, s. 194. 69 Platon, Devlet, 596b-597b, ss. 336-338.

Page 30: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

20

buna benzer şekilde şairlerin söylemleri de birer taklit olmanın ötesine geçmez. Onlar

araba sürme sanatından bahsederken araba sürme eylemini gerçekleştirmemekte

yalnızca söylem biçimi olarak onu taklit etmektedirler.

Anlaşıldığı üzere Platon, varlıkların aslı olan ideaların değişmez, yokolmaz ve

sabit biçimde olduğunu70 ve bu varlıkların benzerlerinin de mimetik bir etkinlikle

ressam tarafından çizme eylemiyle ve şairlerin de dil vasıtasıyla söylem biçimi olarak

taklit ettiğini öne sürer. Onun bu düşüncesinde, ressam ve şairlerin aynanın yansıması

gibi olan eserlerinin gerçekliğinin olmadığı, hakikati göstermediği görülür. Dülgerin

yaptığı sedir de, sedir ideasının aslı, özü değil de, bir çeşididir. Ayrıca dülgerin yahut

başka bir ustanın uğraş vererek meydana getirdiği herhangi bir şeyin gerçek olduğunu

iddia eden kişi aldanır. Çünkü asıl olan, şeylerin idealarıdır, gerçek ve hakikat ideaların

kendisidir. İdeaların aslına, özüne benzetilerek meydana getirilmiş diğer her şey gerçek

olmaktan oldukça uzaktır.

Çalışmanın bir önceki başlığında şairlerin şiirlerini dillendirirken etkileyicilikten

uzak olması için ahenk ve musikiden arındırılması ve aktarmak istediği şeyi de düz

anlatım yoluna başvurarak ifade etmesinin gerekliliğinden söz edilmişti. Platon’a göre,

düz sözle anlatılan şiirler, hem daha hoş hem de yararlı olarak ifade edilir.71 Böylece o,

mimetik sanat etkinliğine başvurularak söylenen şiirleri faydasız olmakla suçlamanın

yanı sıra söylem biçimi bakımından şiiri de şiirin asıl, gerekli ve temel sayılan

özelliklerinden uzaklaştırmış olur. Burada şairlerin payına düşen ise şiirleri düz

anlatımla ifade etmektir. Aksi takdirde ideal devlette hoş görülmeyecekleri

anlaşılmaktadır.

1.3. Düşünme Biçimi Olarak Şiir (Logos-Dil-Şair)

Bir filozof olarak Platon ile şair ve tragedya yazarlarının varlığı algılayış ve onu

düşünüş biçimi birbirinden farklıdır. Öyle ki Platon, tragedya yazarları ve şairlerin

düşünce biçimini değerlendirirken kendi düşünme biçiminden oldukça farklı bazı

noktalara dikkat çeker. Sözgelimi şairin dış dünyayı algılayışını ve doğada bulunan

herhangi bir nesnenin zihnindeki tasavvurunu ele alalım. Şair nesnelerin asıl

gerçekliğini ifade etme konusunda bir hayli beceriksiz ve noksan görünmektedir. O,

70 Işıl Bayar Bravo,“Antikçağ’da Varlık ve Bilgi Problemleri Üstüne”, flsf Dergisi, S. 4, 2007, s. 54. 71 Platon, Devlet, 607e, s. 352.

Page 31: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

21

konu edindiği nesnenin hakikatini değil, yalnızca üçüncü dereceden gölgesini tarif

etmektedir. Böyle bir durumda şair, asıl nesnenin özünü kavrayamayacak ve yalancı

durumuna düşmekten kendini kurtaramayacaktır. Çünkü o, hakikatin öz bilgisine sahip

değildir ve buna sebep olan şey de kuşkusuz şairin düşünme biçimidir.

Çalışmanın bu kısmında şairin dış dünyadaki bir nesneyi nasıl algılayıp

aktardığı, bir başka ifadeyle, düşünme biçiminin nasıl olduğu, buna karşılık bir filozof

olarak Platon’un öne sürdüğü görüşler ve bu iki düşünme biçimi arasında ne gibi

farklılıkların var olduğu araştırılıp, bu sorulara cevap aranacaktır. Bunu yaparken

öncelikle Platon’un ontoloji görüşüne kısaca değinilecektir. Çünkü o, duyulabilir

nesneler hakkındaki düşüncelerini idealar kuramı çerçevesinde açıklamaktadır. Buna

göre idealar, gözle görülür nesnelerin, kendilerinin soluk kopya ya da suretleri olduğu,

değişmez, maddi olmayan, ezeli ve ebedi özler veya örüntülerdir.72

Platon değişmez bir varlık anlayışı çerçevesinde idealar kuramını ortaya atar. Ç.

Yıldızdöken’e göre, onun idealar kuramını oluşturmasının bazı gerekçeleri vardır.

“Öncelikle o dönem sofistlerinin ahlaki değerlerin evrensel olmadıkları kabulünün yol

açmış olduğu moral kuşkuculuktan rahatsızlık duyarak ahlaki standartlara sağlam bir zemin

oluşturmak istemiştir. Bu anlamda ideaların mekâna ve zamana bağlı olmayan değişmez ahlaki

özler oldukları anlaşılır. İkinci olarak, idealar kesin bilgi için gerekli olacak bilgi ölçütünü

sağlayıp, epistemolojik kuşkuculuğa karşı çıkarak kesin bilgiyi mümkün kılmıştır. Son olarak

idealar, varlığın nihai doğasına yönelik metafiziksel sorunlara çözüm sunmuştur.”73

Tüm bunlar göz önüne alındığında idealar kuramının farklı gerekçelerle ortaya

çıktığı anlaşılır. Platon, idealar kuramını ortaya atarak varlığın gerçek özüne ulaşmayı

hedeflemiştir denilebilir.

Platon, gerçek şeylere ve onların özlerine ulaşabilme hakkındaki bazı

düşüncelerini Phaidon adlı eserinde birkaç soru eşliğinde ele alır. Bu sorular

incelendiğinde; gerçek varlıkların kendisi ve bilgisinin salt beden tarafından değil de,

doğru şekilde düşünmeye hazırlanmış kimseler tarafından daha çok anlaşılacağı

savunulur. Nesneleri, varlıkları veya şeyleri incelemek için salt düşünme becerisinden

72 Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2010, s. 93. 73 Çiğdem Yıldızdöken, “Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol”, Uluslararası Sosyal

Araştırmalar Dergisi, 2017, c. 10, S. 50, s. 442.

Page 32: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

22

yararlanan ve bunu yaparken de mutlak surette hislerinden ve duyularından

faydalanmayan bir insanın başarılı olacağı vurgulanır.

“Bu işi kusursuzca yapacak kişi, her bir varolana mümkün olduğunca sırf düşünce

yoluyla yaklaşan, düşünürken görme duyusuna başvurmayan ya da akıl yürütmeyi başka hiçbir

duyunun peşi sıra sürüklemeyen, tam tersine saf, kendinde düşünceyi kullanarak varolanların her

birini kendinde ve saf hallerinde yakalamaya çalışan kişi olsa gerek; peki bu kişi, refakati ruhu

altüst ederek onun hakikati ve aklı başındalığı elde etmesini engelleyen gözlerden, kulaklardan,

hatta neredeyse tüm bedenden olabildiğince uzak duran kişi değil midir?”74

Platon, bu soruların ardından gelen olumlu cevaplar üzerine konuşulan konu

hakkındaki düşüncelerini netleştirir. A. Arslan’a göre, Platon’un idealar kuramını “böyle

bir bahis (parie) olarak, böyle bir varoluşsal seçim (option existentielle), bir postüla

veya varsayım (hypothese) olarak”75 ortaya attığı açık bir şekilde görülebilir.

Platon idealar ve duyular dünyasını net bir biçimde ifade edebilmek adına Devlet

adlı eserinde mağara benzetmesini, diğer bir adıyla mağara metaforunu kullanır.

Mağara benzetmesi idealar alemini, bir filozofun idealar aleminin bir yansıması olan

duyulur dünyadaki görevini ve varlığın anlamına ilişkin düşünceleri serimleme

amacıyla anlatılan bir metafordur. Yıldızdöken Platon’un idealar kuramıyla ilgili şu

tespitleri yapar:

“Bu benzetme, Devlet’te diğer ileri sürülen benzetmelerde (Güneş ve bölünmüş çizgi

benzetmesi) dile getirilenin, mecazi anlatımla ifadelendirilmesidir. O, aynı zamanda bu

benzetmede diğer benzetme türlerinden farklı olarak insanın duyulur dünyadaki haline

değinmesinin yanı sıra insanları görünenin bilgisinin hakiki bilgi olduğuna yönlendiren kötü

toplumları da eleştirmektedir.”76

Yapılan tespitlerden hareketle denilebilir ki; toplum da insanların, nesnelerin asıl

bilgisine ulaşmasını engelleyen ve bu yönde onları yanlış yönlendiren bir özelliğe

sahiptir. Bir başka açıdan mağara benzetmesi, bilgi ve bilgisizlik bakımından insan

doğasının sorgulanmaya başlanmasıyla açıklanır:

74 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, çev. Nazile Kalaycı, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2012, 65e-66a, s. 65. 75 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,

İstanbul, 2006, s. 230. 76 Yıldızdöken, “Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol”, s. 443.

Page 33: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

23

“Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş…

İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada

yaşıyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde

yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında”.77

Mağarada yaşayan insanların başları bağlı olduğu için arkalarında yanan ışığı

görememektedirler. Bu ateş mecazi anlamda asıl nesnelerin özü, hakikatidir ve onu

görebilmek için insanın başını bağlayan bağdan kurtulması gerekir. Bu bağlar ise bizim

doğuştan sahip olduğumuz duyularımızdır. Duyularımızla, hislerimizle ulaştığımız

nesneler de ancak asıl nesnelerin birer yansıması, birer gölgesidir.

Platon’un idealar kuramıyla ilgili A. Arslan, bu kuramın kendisini

temellendirecek ve teminatını sağlayacak olan şeye geri döndüğünü iddia eder.78 Buna

göre Platon, bölünen çizgi benzetmesiyle dünyayı ikiye ayırmaktadır.

“Bunlar; görünen şeyler dünyası veya duyusal dünya ile akılsal şeyler dünyası veya

idealar dünyasıdır. Bu vesileyle bu akılsal şeyler dünyasını da matematiksel akıl yürütme (dianoia)

dünyası ve diyalektik akıl yürütme dünyası veya saf akıl dünyası (noesis) olmak üzere yine ikiye

ayırmaktadır. Ona göre matematiksel akıl yürütme dünyasında zihin, görünen şeyler dünyasının

asıllarını hareket noktası olarak alır ve onları varsayımlar olarak kullanarak onlardan sonuçlarına

gider. Saf akıl dünyasında ise zihin bir varsayımdan sonuçlara değil, kendisi hiçbir varsayım

içermeyen ilkeye yükselir.”79

Buna dayanarak dülgerin elinden çıkan bir sedirin, tümel bir kavram olan sedir

ideasına dayandığı savunulabilir. Genel bir ifadeyle, duyular dünyasında tek tek var

olan tekil varlıkların tümü zihinde tasavvur edilen idealar dünyasında var olan tümel bir

varlığa işaret eder.

Platon’un Devlet adlı eserindeki dülger ve ressam örneklerine bakıldığında;

dülgerin yaptığı sedir, tam anlamıyla zihninde tasavvur ettiği idealar dünyasına ait olan

bir sedirdir. Dülger zihindeki bu sedir ideasını alet kullanarak onu taklit etmeye çalışır,

sahip olduğu nesneye biçim verir ve sonuç olarak da elde edilen bu sedir, hakikate iki

derece uzaktır. Dülgerin taklit yoluyla hakikatten iki derece uzak bir biçimde yapmış

77 Platon, Devlet, 514a-514b, s. 231. 78 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, s. 234. 79 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, s. 234.

Page 34: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

24

olduğu bu sediri ise ressam, tekrar taklide başvurarak resmetmeye çalışır. Ressamın

resim ile ortaya koyduğu ürün de bu anlamda sedirin aslından, onun tümel, ideal

varlığından üç derece uzaklaşmış olur.

Ressam gibi şair ve tragedya yazarı da nesneyi algılayıp onu ifade ederken

benzetme yoluna yani taklide başvurduğundan, onun elde ettiği ürün de aslından üç

derece uzak olacaktır.80 İşte bu ifadede şairin düşünme biçimini net olarak görebilir ve

diyebiliriz ki; şairin dış dünyada algıladığı nesne, hâlihazırda ideal varlık dünyasından

iki derece uzak olan bir nesnedir. Başka bir ifadeyle dış dünyada gördüğümüz şey zaten

ideal varlıklar dünyasının bir gölgesinden ibarettir. Mimesis sanatına başvurarak dış

dünyada hakikatten iki derece uzak olarak var olan bu nesne hakkında şairlerin dilsel bir

ifadede bulunması ise hakikatten üç derece uzak bir biçimde karşımıza çıkmaktadır.

Nesnenin ideal bir varlığa dayandırıldığı Platon’un idealar kuramı A. Arslan

tarafından şöyle özetlenir:

Eğer içinde yaşadığımız –veya öyle sandığımız- maddi, duyusal, oluş ve yok oluş içinde

bulunan nesnelerin dünyası bize yetmiyorsa –ki yetmemektedir-, bizim derin ihtiyaçlarımıza cevap

vermiyorsa –ki vermemektedir-, onda ihtiyacımız olan varlık, gerçeklik ve hakikiliği bulamıyorsak

–ki bulamadığımızı da biliyoruz-, o zaman bu dünyanın üzerine yükselerek bizim bu ihtiyacımıza

cevap verecek olan bir başka dünyanın, bir başka gerçekliğin varlığını kabul etmek zorundayız.

Eğer bu dünyayı sahip olduğumuz veya o zamana kadar sahip olduğumuzu düşündüğümüz biricik

bilgi araçlarımızla, yani duyularımızla kavrayamıyorsak biz de bu diğer dünyayı, üst dünyayı

kavrayabilecek başka bir yetinin varlığını aramak ve onun hakkında ancak bu yetimizle bilgi sahibi

olabileceğimizi kabul etmek zorundayız. Eğer bu dünyayı gözümüzle görmüyorsak, ellerimizle

tutamıyorsak, gözlerimizi ve ellerimizi bir yana bırakmak ve ona aklımızla, düşüncemizle

ulaşmayı denemek zorundayız.”81

Platon’un perspektifinden bakıldığında şüphesiz en tutarlı süreç bu şekilde

olacaktır. Çünkü sözünü ettiği ideaların aslı ve özü, duyular dünyasında algılanabilen

türden değildir, aksine bu idealar ancak ve ancak akılla ulaşılabilir ve kavranabilir

rasyonel varlıklardır.

Platon, dış dünyayla birlikte içindeki nesnelerin durmadan değişim geçirdiği,

onları algılayan duyuların aldatıcı olduğu, dolayısıyla bunların gerçeği yansıtmadığı bir

80 Platon, Devlet, 597e, s. 339. 81 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2: Sofistlerden Platon’a, ss. 229-230.

Page 35: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

25

çeşit sofistik savı benimsemiştir. Ona göre duyular, varlığın gerçekliğini değil, yalnızca

onun görüntüsünü verir. Bu anlamda gerçek varoluş değişime oldukça dirençlidir,

sonsuz ve sınırsızdır. Bu yüzden nesnenin gerçek bilgisine erişmek için nesnelerin

sonsuz, sınırsız ve değişmez olan özünü bilmek gerekecektir. Bu erişimi sağlayacak

olan da saf kavramsal düşüncedir. “Bu belirleme, Platon’u ebedi ve ezeli zorunluluğu

keşfetmeye yalnızca kuramsal aklın muktedir olduğu” kanısına sevk eder.82 Bu rasyonel

duruş, bir filozof olarak Platon için son derece doğal ve uygun görünür.

İdealist rasyonalist bir düşünür olan Platon’a göre sanatlara, özellikle de resim

sanatına ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir. Çünkü bu sanat, “insanın yanılsamaya

dayalı imgelere bağımlılığını” kuvvetlendirmektedir.83 Bir sanat eserinin, özelde de

şiirin, ifade ettiği şey öncelikle insan duygusudur. Dolayısıyla “duyum ve imgelem

yoluyla algımız için yaratılmış ifadeci bir formdur” denilebilir.84 İnsan duygusu

imgelemde şekillenerek dilin sembolik kullanımıyla ifade edilir ve bu, kimi zaman

büyüleyici bir tarzda ortaya çıkar. Pek çok sanatçı gibi şair de dilin bu büyüleyici

tarafını, oluşturduğu sanatsal etkinlik sürecinde kullanır. Kısacası şair, görür, hisseder,

imgelemde canlandırır, anlamlandırır ve dile getirir.

Hemen hemen bütün sanatlar bir anlamda görsel düşünmeyi kullanarak imgeleri

somut hale getirirler. “Resim, şiir, heykel, tiyatro eseri, müzik vb., hepsi hayat

fenomenini kendi dillerinde göstermeye çalışırlar.”85 Bu anlamda insanlığın geliştirmiş

olduğu en kapsamlı ve sembolik araç olarak dil, görsel düşünmenin de somutlaştığı

varlık alanıdır. Langer’e göre, sahip olduğumuz dil aracılığıyla hem soyut hem de

somut varlıkları kavramak mümkündür. Düşünmek, bir şeyi hatırlayıp hayal etmek ve

nesneleri kavramak dil sayesindedir. O, nesnelerin ifade edilişini ve onların aralarındaki

ilişkiyi, bu ilişkiden doğan yasaları, akıl yürütmeyi ve nesneleri sembolleştirmeyi dilin

kullanımına dayandırır. Buna söylem (discourse) adı verilir ve yapısı da söylemsel form

olarak ifade edilir.86 Şu halde düşünme ve dil arasında kendiliğinden oluşan doğal bağın

kuramsal söylemdeki yapısıyla, şiirsel söylemdeki yapısı arasında farklılık ortaya

çıkmaktadır.

82 Hüseyin Gazi Topdemir, Felsefe, Pegem Akademi Yayınevi, Ankara, 2008, s. 61. 83 Rudolf Arnheim, Görsel Düşünme, çev. Rahmi Öğdül, Metis Yayınları, İstanbul, 2009, ss. 16-17. 84 Susanne K. Langer, Sanat Problemleri, çev. A. Fevzi Korur, Tem Yapım Yayıncılık, İstanbul, 2012,

s. 18. 85 Işık Eren, Sanat ve Bilgi İlişkisi, Asa Kitabevi, Bursa, 2005, s. 33. 86 Langer, Sanat Problemleri, s. 22.

Page 36: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

26

Her türden sanat eseri için geçerli olan bir şey vardır, o da; belirli bir tarzda

ifadeyi oluşturur. Belirli bir tarzda ifade edilen şey, sanat eserini birbirinden farklı kılan

temel şeydir ve bu her disiplinde farklıdır.87 Bir sanatçı olarak şair de sanatını icra

ederken söylemsel forma ihtiyaç duyar. Dış dünyayla etkileşime geçerek imgelem

yoluyla algıladığı nesneleri bu sayede anlamlı bir biçimde açığa çıkarır.

“Sanatın amacı iç görü, temel duygu yaşamına ilişkin kavrayıştır. Ancak tüm

kavrayışlar soyutlama gerektirir. Doğrudan söylemin yaptığı soyutlamalar bu özel konuda işe

yaramazlar. Canlılık ve duyguya ilişkin düşüncelerimizi iletmekten çok, onları engeller ve

yanıltırlar. Ancak sembolleştirme olmaksızın hiçbir kavrayış, soyutlama olmaksızın da hiçbir

sembolleştirme olamaz. Gerçeklik hakkında ifade edilecek ve aktarılacak her şey gerçeklikten

soyutlanmalıdır. Gerçeği basitçe ve tümüyle aktarmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.”88

Burada gerçeklik hakkında ifade edilecek ve aktarılacak her şeyin gerçeklikten

soyutlanması düşüncesiyle, şairin asıl yapması gereken iş kastedilir. Şairin yaptığı tam

olarak budur; varlığı kavrar ve onu asıl gerçekliğinden bir bakıma soyutlar. Böylece

öznel duygularını da kullanarak onu aktarmaya çalışır. Şair bunu yaparken işin içine

kendi öznel duygularını katar ve duyguları o anki ruh haline göre değiştiğinden sabit bir

düşünme biçimi ortaya koyamaz. İçinde bulunduğu ortama bağlı olarak her an için

değişebilen sezgisel ve duygusal bir varoluş içindedir ve sanat eseri olarak şiirin

varoluşu da, şairin varoluşuna paralel bir düzlemde meydana gelir. Bu süreç, filozofun

varlığı algılayıp onu anlamlandırma ve açıklama girişiminden farklıdır. Platon, bu

yüzden şairin düşünce biçimini eleştirmektedir: “Bu çeşit eserler zararlıdır; onları

seyreden ve dinleyenin hazırlığı yoksa, yani benzetilen şeyin gerçekten ne olduğunu

bilmiyorsa, içinin düzeni bozulur.”89 İç düzenle, insanın düşünme faaliyeti

kastedilmektedir. Bu çeşit şiirlerin, zihinleri bulandıran bir yapısı olduğu

düşünülmektedir ve bu eserler gençlerden, bekçi ve koruyuculardan uzak tutulmalıdır.

Aksi takdirde korkmalarına ve ölümden kaçınmalarına90 sebep olacaklardır.

Yukarıdaki görüşler dikkate alındığında korkuya sebep olabileceği kaygısıyla

eleştirilen şiirin, yaratım aşamasında nasıl bir yol izlenmeli, yani genel anlamda şiirin

87 Langer, a.g.e., s. 18. 88 Langer, a.g.e., s. 77. 89 Platon, Devlet, 595b, s. 335. 90 Platon, a.g.e., 387b-387c, s. 76.

Page 37: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

27

varoluş süreci nasıl olmalıdır gibi sorular akla gelir. Bu bağlamda sanat eserinin

varoluşunu inceleyen Sezai Karakoç’un görüşleri; “Şair kendi ruhundan şiire can

verdiğine göre ne ölçüde şiir, nesnel olarak anlaşılmaya imkân verir?”91 şeklindeki bir

soruyla ifade edilebilir. Bu soruya Alman filozof Heidegger (ö. 1976)’in bu konudaki

görüşleriyle devam edecek olursak; o, “Sanat eserinin “şey/thing/ding/dingsein/

dingheit” oluşunu, “madde-form” ekseninde tartıştıktan sonra, form ve içeriğin,

herhangi bir şey ve her şey için kullanılabilecek en eski kavram çifti olduğunu”92

savunur. Ona göre şiir, sanatın özünü oluşturur, şiirin özünde ise hakikatin meydana

getirilmesi yer alır.93 Ancak Platon’a bakıldığında şiirin özünde hakikat olmadığı

anlaşılır. Çünkü şiiri dile getiren şair taklit yoluna başvurur ve hakikati dile getirmez.

Şairden hareketle Platon’a göre sanatçı, genel bir ifadeyle, nesnelerin sadece yanıltıcı

görüntüsünü verir.

“Sanatçının gözündeki dünya, insanın gözlerini yanıltan, ona yanılsamayı gösteren bir

aynaya benzer. Bu yüzden, eğer zanaat sahibi bir dülgerin yaptığı gibi dış dünyadaki şeyleri

yaratma potansiyeli, gücü ve yeteneği olsaydı, işte o zaman hakikat arayışı içinde olan filozof

onu eleştirmezdi. Fakat sanatçı olarak şair dış dünyanın bir benzetmecisi olarak aldatıcı duyuları

kullanıp bizi hakikatten uzaklaştırmaya çalışır.94

Şair ya da tragedya yazarları dış dünyada olup biteni söylemsel formla veya

dilsel ifadeyle taklit etmeye çalışır, bu da gerçeğin kendisini, aslını dile getirmez. Bu

durum elbette ki onların düşünme biçiminden kaynaklanır. Bir sanatçı olarak şairin

doğada bulunan herhangi bir nesneyi algılayış biçimi ile bir filozofun ya da sanatçı bir

kişiliğe sahip olmayan başka birinin aynı nesneyi algılayış biçiminin birbirinden farklı

olması bize göre oldukça doğaldır. Şair veya tragedya yazarı, gördüğü ve düşündüğü

şeyi aktarırken anlatımını zenginleştirmek ve sanatını güçlendirmek adına o anki ruh

haline uygun olarak his ve duygularından faydalanmanın yanı sıra taklit etme,

betimleme, hikâyeleştirme vs. gibi çeşitli teknik ve yöntemlere de başvurur. Bunun

sonucunda ortaya çıkacak ürünün Platon’un tasavvur edip asıl gerçeklik olarak tasvip

91 Hülya Altunya, “Sezai Karakoç’ta Poetik Düşüncenin Mantığı”, Üniversite Araştırmaları Dergisi,

2018, c. 1, S. 2, s. 55. 92 Altunya, a.g.m., s. 55. 93 Altunya, a.g.m., s. 55. 94 E. H. Gombrich, Sanat ve Yanılsama, çev. Ahmet Cemal, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2015, s. 99.

Page 38: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

28

ettiği idealar dünyasındaki nesnenin benzerinin bir benzeri olması bu anlamda

kaçınılmaz olacaktır.

Çalışmanın bu kısmında Platon ve şairin genel anlamdaki düşünüş biçimleri,

incelenmeye çalışıldı. Bir filozof olarak Platon’un öne sürdüğü idealar kuramı da

dikkate alınarak şairden farklı olarak nesneyi algılayış ve dile getirişinden söz edildi.

Buna göre Platon nesneyi algılarken akla dayalı kavramsal bir düşünüşü tercih ederken,

şairin bunun aksine görsel duyularla algıladığı nesneyi imgelemde canlandırıp benzerini

oluşturarak şiirsel bir tarzda dile getirdiğinden bahsedildi. Bir sonraki bölümde ise

Platon düşüncesi bağlamında onun, şiir eleştirisine yer verilecektir. Şiirin etki alanının

genişliği, onu pek çok farklı alanda görülür kılmaktadır. Buna göre çalışmayla ilgisi

bağlamında belirlenen alanlar farklı başlıklar altında irdelenecektir.

Page 39: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

29

İKİNCİ BÖLÜM

PLATON’DA ŞİİR ELEŞTİRİSİ

2.1. Mitik Düşünceye Yönelik Şiir Eleştirisi

Antik Yunan kültürü, kendi içinde pek çok mitolojik karakter ve bu karakterlerin

ilişkilerini anlatan efsanevi destan ya da hikâyeler barındırır. Bu destan ya da

hikâyelerin bir kısmı, dönemin önde gelen şairleri olan Homeros ve Hesiodos tarafından

aktarılmış ve halka anlatılmıştır. Günümüzde bunları mitoloji kapsamında

değerlendirmekteyiz. Mitoloji; genel anlamda “efsanevi destanlar, hikâyeler, masallar,

menkıbeler anlatma”95 olarak kabul edilir. Kaynaklara bakıldığında mitoloji, etimolojik

olarak, “mûthos veya mythos”96 kavramından gelmektedir. Mythos ise, “söylence, mit,

söz, nutuk, ağızdan çıkan söz, konuşma, salt söz, eylemsiz söz, lâf/lâfz; anlatma, sohbet,

sohbet konusu, mesele, öğüt, emir, buyruk, amaç, tasarı, plan, masal, hikâye, fabl”97

gibi pek çok anlama gelir. Mitoslar, mitolojiyi oluşturan yapı taşlarıdır ve onlarda

toplum yaşantısına dair sembolik anlamlar bulabiliriz. İnsan yaşamıyla ilgili meseleler,

Tanrısal ilişkiler ve doğanın anlaşılamayan gücü bir arada bulunabilir. Bu yüzden

mitolojik efsanelerde anlatılan konular arasında kronoloji ya da güçlü bir mantıksal

düzlem bulmak oldukça zor olabilir.

Mitler, tarihin çok erken dönemlerinde söylenmeye başlanmış söylence ve

anlatılardır. Toplumun bir bakıma kültürel kimliğini yansıtırlar. Çünkü her toplum

kendisine ait kültürel imgeleri ve dünya görüşünü mitler vasıtasıyla dillendirip

anlatmıştır.

“Bu anlatılardaki fantastik imgeler (Tanrılar, efsanevi kahramanlar, büyük olaylar vb.),

doğa ve topluma ilişkin çeşitli fenomenleri genelleştirip açıklama çabası olmuştur. Mitoloji, eski

toplumlarda insanların kendine özgü bir dünya görüşü olup, doğaüstü kavramları içerdiği ölçüde

95 Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, s. 226. 96 Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 163: Peters, Antik Yunan

Felsefesi Terimleri Sözlüğü, s. 225. 97 Peters, a.g.s., s. 225.

Page 40: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

30

din öğelerini de içerir. Aynı zamanda insanın ahlak görüşleri ile gerçeklik karşısındaki estetik

tavrını da yansıtır.”98

Yukarıda öne sürülen düşüncelerden de anlaşıldığı üzere mitoslar toplumu

metafizik, dini ve tarihi vs. birçok yönden kuşatmaktadır. Kaynaklar incelendiğinde

mitos kavramının etimolojik kökeni araştırılırken, çoğu kez logos kavramıyla

ilişkilendirildiği tespit edildi. Çalışmanın giriş kısmında da Antik Yunan düşüncesinde

sözle ilk önce mitos şeklinde karşılaşıldığından, bu kavramın daha sonra da epos ve en

son logos’a doğru ilerleme kaydettiğinden söz edilmişti. Burada logos, Yunanca legein

kavramından türemiştir ve “konuşmak söylemek, düşünce, söz, us, anlam ve evren

yasası”99 anlamlarına gelmektedir. S. H. Bolay’a göre bu kavram, Herakleitos’tan beri

“evrenin yasası ve evrensel akıl”100 anlamına gelmektedir. Herakleitos, varlığın

değişimde bir oran ve ölçülülüğün olduğunu ifade etmek için logos kavramını

kullanmayı tercih etmiştir.101 B. Akarsu’nun aktardığına göre de “logos kavramı zaman

içinde felsefe tarihinin temel kavramlarından biri” haline gelmiştir.102 Nitekim pek çok

düşünür bu kavramı felsefi görüşlerini aktarırken kullanmıştır. Ancak logos kavramıyla

ilgili detaylı inceleme, çalışmanın bir diğer başlığı altında değerlendirilecektir. Çünkü

mitos şiirsel, logos ise daha çok rasyonel bir anlatım kullanmayı gerektirir. Bu yüzden

bu kısımdaki amaç, daha çok mitosların mahiyetini ortaya koymak ve Platon

düşüncesindeki işleviyle ilgili tespitleri incelemek olacaktır.

Felsefi düşünmenin gelişimi ve yükselişiyle birlikte evrene dair mitik söylemler,

yerini rasyonel açıklamalara bırakmanın işaretlerini vermiştir. İlkçağ filozoflarından

olan Herakleitos, Xenophanes ve kimi Sofistler, kabul görmüş olan bazı mitik

açıklamalara eleştiride bulunmuşlardır.103 Bu açıklamalara eleştiride bulunan isimlerin

arasına sonradan Platon da dâhil olmuştur, denilebilir. Çünkü Platon eserlerinde

mitosları kullanmakla beraber onlara bazı noktalarda eleştiri de getirir. Sözgelimi,

Devlet’te, “ilk işimiz, masalcıları kollamak olacak. Masalları güzelse, bırakacağız

98 İvan Frolov, Felsefe Sözlüğü, çev: Aziz Çalışlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 339. 99 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124. 100 Süleyman H. Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s. 272. 101 Yunus Emre Akbay, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce Bağlamında

Kavramların Epistemik Kökenleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta 2017, s. 32. 102 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124. 103 William L. Reese, Dictionary of Philosophy and Religion, Humanity Books, New York, 1998, p. 503.

Page 41: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

31

söylesinler. Kötüyse yasak edeceğiz”104 der. İyi-kötü ayrımını da Tanrıları ve

kahramanları öven ya da kötüleyen, onları olduklarından farklı göstermeye çalışan

söylemler üzerinden yapar ve bunun müsebbibi olarak şairleri, en başta da Homeros ve

Hesiodos’u gösterir.105

Yasak edilmesi gereken söylemlerle ilgili Platon’un Devlet adlı eserinde pek çok

örneğe rastlanır.

“Thetis der ki: Apollon, düğünümde mutlu analığımı överek, “çocuklarımın hastalık

nedir bilmeyeceklerini, uzun ömürlü olacaklarını söyledi; sonra da Tanrıların gözettiği şu benim

kaderimi uğurlu bir paian’la övmeye başladı, sevindirdi beni. Ben de Phoibos’un kehanetiyle

kaynayıp taşan ağzının yalansız olduğunu sandım. Ama o, bu sofrada oturmuş, bu şarkıyı bu

sözleri söylemişken oğlumu öldürdü.” Tanrılar üstüne biri kalkar da böyle şeyler söylerse

kızacağız, koro vermeyeceğiz ona.”106

Yukarıdaki paragrafta Platon, yasaklanmasını istediği söylemleri dile

getirir. Homeros’a ait olduğu belirtilen bu ve bunun gibi sözlerin, Tanrılara olan

saygılarını kaybetmemeleri adına hem devletin koruyucularının duyabileceği

hem de gençlerin eğitiminde kullanılabileceği kaygısıyla yasak edileceğinden

söz edilir.107 Platon, Devlet’in üçüncü kitabında Homeros’un bu tarz ve benzeri

sözlerinin silinip atılması gerektiğini dile getirir ve bu sözleri şu şekilde çoğaltır:

“Bu ölmüş, bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat

olmak daha hoş gelir bana…”, “Tanrıları bile ürküten o korkunç, o kokmuş dünya ne ölümlülerin

gözüne görünsün, ne de ölümsüzlerin…”, “Eyvahlar olsun! İnsan bir gölge oluyor Hades’in

ülkesinde, öyle bir gölge ki, can yok içinde…”, “Kaynaşan gölgeler içinde bir o vardı kendini

bilen…”, “Can çekilip gidiyor Patroklos’un elinden ayağından, Hades’in ülkesine gidiyor,

kaderine ağlaya ağlaya, gücünü, gençliğini yitire yitire…”, “Can bir duman gibi kayıp gidiyor

toprağın altına bitkin bir haykırışla…”, “Korkunç bir mağaranın dibinde, salkım salkım asılı

duran yarasalardan biri, kayadan sıyrılıp düşünce hepsi birden nasıl acı bağırışlarla uçuşurlarsa,

canlar da öyle gidiyordu Hades’in ülkesine…”108

104 Platon, Devlet, 377b-377c, s. 66. 105 Platon, a.g.e., 377d-377e, ss. 66-67. 106 Platon, a.g.e., 383a-383c, s. 74. 107 Platon, a.g.e., 383c, s. 74. 108 Platon, a.g.e., 386c-387a, s. 76.

Page 42: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

32

Antik Yunan mitolojik Tanrılarından Hades ve onun ülkesiyle ilgili yukarıda

sunulan misallerde, başta Homeros olmak üzere öteki şairlerin de bu tarz şiirsel

söylemlerinin silinip atılması gerektiği açıkça ifade edilir. Çünkü bu şiirleri ve mitosları

dinleyen insanın hoşuna gideceği ve kendisini onun coşkusuna bırakıp, teslim edeceği

savunulur. Dolayısıyla bu tarz sözler, cesur olması, ölümden korkmaması gereken

yurttaşlara mutlaka duyurulmamalıdır.109 Platon’un sadece Devlet’te değil, kaleme

aldığı başka eserlerinde de farklı bağlamlarda ele alınan mitoslara rastlamak

mümkündür. Bu mitosların birkaçı aşağıda incelenecektir.

Devlet’in ikinci kitabında yurdu koruyacak adamı yetiştirmenin yollarından söz

eden Platon, bu yolları; “beden için idman, ruh için müzik”110 biçiminde sıralamaktadır.

Onları yetiştirmek için müziği ilk sıraya alıp söz sanatlarını da müziğin içine dâhil eder

ve onları da “gerçeğe uygun olanlar ve uydurma olanlar”111 olarak tasniflendirir.

Böylece söz sanatlarını kendi içinde gerçeğe uygunluk bakımından bir ayrıma tabi tutar.

Platon’un onayladığı eğitim ve yetiştirme modeli, anlatım olarak hem mitosu

hem de logosu barındırmalıdır fakat söz konusu eğitime, ilkin mitostan başlanmalıdır.112

Gerektiğinde gerçeğe uygun olmayan içeriğe sahip masalları da insan yetiştirmek için

kullanmayı görev sayan Platon, gençlerin bu yaşlarda eğitilmesi gerektiğinin altını

çizer. Çünkü insanların henüz gençlik çağındayken eğitilmeye daha yatkın olduğu

düşüncesi, kabul gören yaygın bir görüştür. Bu yüzden o, mitik söylemi kullananları,

yani masal ve efsane anlatıcılarını kollamak gerektiğini düşünür. Ayrıca anlatılan masal

ya da efsaneler kandırmaca içeriyorsa anlattırılmayacağı, yasak edileceği vurgulanır.

Yalnızca güzel olanların anlatımına izin verileceği ifade edilir.113 Bu noktada Platon’un

bir bakıma pragmatist davrandığını düşünmek mümkündür. Çünkü o, bazı mitik

söylemleri yararlı bulup kullanılmasını onaylarken bazı söylemleri ideal devletinde

yetiştirmek istediği bireyler için zararlı ve faydasız görmekte, bu yüzden de onları

yasaklamaktadır. Ayrıca bu tutumunun, politik kaygılar taşıdığını söylemek de yerinde

bir tespit olur zira o, masallar ve efsaneler arasında yararlı ve zararlı olmak üzere

belirgin bir farka işaret etmektedir. Bu da elbette onun ideal devletinde görmek istediği

109 Platon, a.g.e., 387b, s. 76. 110 Platon, a.g.e., 376e, s. 65. 111 Platon, a.g.e., 377a, s. 65. 112 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 30. 113 Platon, Devlet, 377b-377c, s. 66.

Page 43: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

33

bireylerin yetişme tarzını belirler. Bireyler, onun istediği ve söylediği gibi “Tanrıları ve

kahramanları olduğundan başka türlü gösteren”,114 onları kötüleyen zararlı masallardan

uzak bir yaşam sürerse yürekleri cesaretle dolacaktır.

Devlet’i incelediğimizde çoban Gyges mitosuyla karşılaşıyoruz. Eserde

öncelikle Sokrates ile Glaukon arasında geçen doğruluk üzerine bir tartışma yaşanır ve

Glaukon, eğrilik doğruluk üzerine konuşurken anlattıklarını belirginleştirmek adına bir

efsaneye başka bir deyişle mitik söyleme başvurmayı tercih eder. Efsaneye göre,

Lydia kralının hizmetinde çalışan Gyges adında bir çoban vardır. Günün birinde

deprem olur ve yer yarılır, çoban da yarılan yerin içine girip bakar ve tunçtan bir atla

birlikte ölü bir insan görür. Ölü adamın elinde ise altından bir yüzük vardır. Yüzüğü

alan çoban tekrar yarıktan dışarıya çıkar. Çobanlar ay sonunda krala hesap vermek

adına toplandıkları sırada yüzüğü elinde ters çeviren çoban bir anda ortadan kaybolur

ve oradakilerin hayret etmesine sebep olur. Yüzüğün görünmezlik gücünün farkına

varan çoban Gyges, bundan faydalanarak saraya girer ve kraliçeyi de baştan çıkararak

onun da yardımıyla kralı öldürüp onun yerine geçer.115 Dürüst veya hilekâr, böyle bir

güce sahip herkes, her istediğini çekinmeden almaya çalışır, istediğini öldürür,

kısacası istediği gibi davranır ve kesinlikle doğruluğa bağlı kalmayacaktır. Anlatılan

efsaneyle genel anlamda bu görüşlerin altı çizilmeye çalışılır. Burada anlaşılır ki

anlatımı zenginleştirmek adına hikâye ve efsane anlatımına, mitik söyleme

başvurulmuştur. Mutlu’ya göre Platon, mitosu tarif edip tanımlarken öte yandan onu

eleştirmektedir. Buna göre Platon, “bir yandan mûthosu belli türden bir diskürsif

pratik olarak tanımlamakta diğer yandan onu, daha üstün bir diskürsif pratik, felsefe

perspektifinden bakarak”116 eleştirilerin hedefi haline getirir. Bu ifadelerde Platon’un

mitos ile logos karşısındaki duruşunun altı çizilir. Rasyonel idealist bir filozof olarak

Platon’un, mitosu eleştirmekle birlikte eserlerinde ondan yararlandığı söylenebilir.

Rasyonel anlatımdan yana olan Platon’un bu tutumuna rağmen eserlerinde mitik

anlatıma sıkça başvurduğu görülür. Onun en meşhur mitoslarından biri de; Er

mitosudur. Özetle ruhun, ölümden sonraki yaşamda nelerle karşılaşabileceği anlatılır.

Mutlu’ya göre, bu mitos, kabul edilebilecek türden prensipler barındırır, fakat buna

114 Platon, a.g.e., 377e, s. 66. 115 Platon, a.g.e., 359c-360b, ss. 43-44. 116 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 30.

Page 44: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

34

rağmen geçmiş bir tarihi anlattığından, yarı-tanrısal varlıkları ve daimonları

içerdiğinden ve kurguya dayalı bir hikâye anlattığından mitos olmanın ötesine

geçemeyecektir.117 Mitosta sözü edilen Er, bir savaşta yaşamını yitirir. Ancak bedeni

diğerlerinin arasında on gün kalmasına rağmen çürümeden olduğu gibi kalır. Tam onu

gömecekleri sırada tekrar dirilir ve öte dünyada gördüklerini anlatmaya başlar:

“Orada iki çift kapı varmış: bir çift kapı yerde, bir çift kapı yukarıda, gökte tam ötekilerin

karşısında. Bu çift kapıların ortasında yargıçlar oturuyormuş. Yargılarını verdiler mi, doğrulara

göğe çıkan sağdaki yolu gösteriyorlarmış, yargılarını bir yazıyla önlerine asıp yolluyorlarmış.

Suçluları soldan aşağı inen yola sokuyorlarmış, onların bütün yaptıklarını da bir yaftayla

sırtlarına asıyorlarmış. Bizim yiğit yaklaşınca, yargıçlar demişler ki ona: sen insanlara bu yeraltı

dünyasından haber götüreceksin, orada olup bitenlere iyi bak. O da bakmış, görmüş…”118

Öte dünyada olup bitenleri insanlara aktarmak üzere görevlendirilen Er

mitosunun sonunda yeraltındaki kapılardan çıkıp gelenlerin bin yıl süren yolculukları ve

çektiği işkenceleri anlattıkları, gökteki kapılardan çıkanların ise üstü başı temiz bir

şekilde bayram sevinci içinde birbirini selamladıkları anlatılır.

Mitik söylemi diğer eserlerinde de sıkça kullanan Platon’un Protagoras

diyaloğuna baktığımızda, Sokrates ile Protagoras arasında geçen bir tartışma söz

konusudur. Eserde, erdemin öğretilebileceği tartışılmaktadır ve Sokrates’ten erdemin

öğretilebilir olduğunu kanıtlaması istenir. İşte tam da burada Platon, tekrar mitik

söyleme başvurmaktadır. Bir masal üzerinden düşüncelerini aktarmasının dinleyicilerin

daha çok hoşuna gideceğini söylemekte119 ve devam etmektedir:

“Bir zamanlar Tanrılar vardı ama ölümlü türler henüz yaratılmamıştı. Yaratılmaları için

kaderin saptadığı an gelince, Tanrılar onları toprak, ateş ve bu ikisiyle karışabilen maddelerle

yer altında şekillendirdiler. Gün ışığına çıkarılacakları an yaklaşınca, Prometheus ile

Epimetheus’u her birine gerekli yetenekleri dağıtma işiyle görevlendirdiler. Ama Epimetheus,

Prometheus’tan bölüştürme işini kendine bırakmasını istedi: “İşim bitince gelir gözden

geçirirsin” dedi. İzni alınca bölüştürme işine koyuldu ama bazılarına güç veriyor hız vermiyor,

117 Mutlu, a.g.m., s. 34. 118 Platon, a.g.e., 614c-614d, ss. 360-361. 119 Platon, Diyaloglar 2: Protagoras, çev. Tanju Gökçöl, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, 320c, s. 403.

Page 45: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

35

bazılarına ise hız veriyor güç vermiyordu; bazılarına silah verdi, bazılarına vermedi ama

korunmaları için başka güçler buldu…”120

Protagoras adlı eserinde Platon’un bir düşünceye kanıt sunarken tekrar mitik

söyleme başvurduğu açıkça görülmektedir. Yine başka bir eseri olan Gorgias

diyaloğunda da aynı tarz bir yaklaşım sergilenmektedir. Gorgias’ta genel itibariyle,

retorik eleştirisi yapar. Retoriği sanatla ilgisi olmayan bir iş olarak tanımlayan Platon

onu kullananları ise dalkavuklukla suçlamakta ve retoriği bir kandırma sanatı olarak

nitelemektedir.121

Mitik söylem açısından incelendiğinde Gorgias diyaloğunda da hikâyelere

başvurulduğu tespit edilir. Mitosların Platon tarafından sıkça kullanılması akla şu

soruyu getirmektedir: Platon mitosları anlatırken bunları sadece düşüncelerini

kanıtlamak üzere bir ikna aracı olarak mı kullanıyor yoksa kendisi de bunların

gerçekliğine inanıyor mu? Onları eleştirmenin yanı sıra kendisi de bir mitos anlatıcısı

olarak karşımıza çıkan Platon, mitosların yalnızca ikna etme, eğitme ve fikirlerin ortak

bir noktasında uzlaşım sağlama gibi işlevlerinden mi yararlanır, yoksa mitoslara bizzat

kendisi de inanmakta mıdır? Bu sorulara yanıt aramak için onun Gorgias ve Phaidon

eserlerini incelemek yerinde olacaktır.

Platon, Gorgias adlı eserinde Sokrates karakteri üzerinden düşüncelerine kanıt

sunarken masal ve hikâye anlatmaktan geri kalmaz. Ayrıca onun sürekli olarak

eleştirdiği isimlerden biri olan Homeros, bu eserde referans gösterilerek bir hikâye

anlatır. Hikâye şöyle başlar:

“Dinle öyleyse şu güzel hikâyeyi! Sen masal sanacaksın ama ben gerçek bir hikaye

olduğuna inanıyorum; çünkü, anlatacaklarım doğrudur, bundan emin olabilirsin. Homeros’un

da dediği gibi, Zeus, Poseidon ve Pluton babalarından kalan imparatorluğu aralarında

bölüştüler. Oysa, Kronos zamanında, insanlarla ilgili bir yasa vardı. Aynı yasa her zaman var

olmuştur ve tanrılar arasında bugün de sürmektedir. Buna göre, dürüst dine bağlı bir ömür

sürmüş olan kimse, öldükten sonra Mutlu adalarına gider, orada her türlü kötülükten uzaktır ve

120 Platon, a.g.e., 320c-320d, s. 403. 121 Platon, Gorgias: Ya Da Retorik Üstüne, çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat, Türkiye İş Bankası Yayınları,

İstanbul, 2006, 463a-463b, s. 27.

Page 46: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

36

tam bir mutluluk içindedir. Buna karşılık, haksızlık ederek yaşamış ve dinden uzak bir ömür

sürmüş olan da, Tartaros denilen ve içinde günahların cezası çekilen zindana gider.”122

Yukarıdaki hikâyeyle Platon, doğrudan yana, dürüst ve dine bağlı olmanın bir

insan için ne derece önemli olduğunu anlatmayı hedeflemiştir ve bunu yaparken de

elbette yine mitik söylemden yararlanmıştır.

Hikâyeyi anlatmaya başlamadan önce uyarı niteliğindeki, “Sen masal

sanacaksın ama ben gerçek bir hikâye olduğuna inanıyorum; çünkü anlatacaklarım

doğrudur”123 ifadesi, yukarıda sorduğumuz sorulara yanıt mahiyetinde ele alınabilir.

Bu noktada Platon’un mitosların tamamen gerçek olduğuna inandığı ve onları sadece

işlevsel yönden kullanmadığı açıkça görülebilir.

Ruhun ölümsüzlüğünü tartışma konusu yaptığı Phaidon diyaloğunda Platon,

mitoslarda bahsettiği öte dünyayla ilgili düşüncelerini bizimle paylaşır. Kendisi de

anlattığı mitoslara inanıyor mu sorusu bağlamında incelendiğinde, Phaidon adlı

eserinden hareketle bu konuyla ilgili bazı tespitlerde bulunulabilir. Sözgelimi

filozofların ölümden korkmaması gerektiği ve aynı şekilde ölümden sonra öte dünyaya

gittiklerinde ruhlarının neden güzel nimetlere kavuşmayı umdukları tartışılır. Bu

çerçevede değerlendirildiğinde Platon’a göre ruh ölümsüzdür ve bedenden ayrılınca

öte dünyada bir yerlere gidecektir,124 denilebilir. Gittiği yerde, yani öte dünyada

nelerle karşılaşacağı ise yine bir mitik söylem yardımıyla açığa çıkar:

“…Ölenlerin durumuna gelince: bunların her biri daimonları tarafından götürüldükleri yere

vardıklarında, saygın ve kutsal bir yaşam sürmüş olsunlar ya da olmasınlar, öncelikle

yargılanacaklardır. Aralarından orta halli bir yaşam sürmüş olmakla öne çıkanlar, kendileri için

hazırlanan araçlara binerek Akheron’a doğru yola çıkacak ve Akherousias Gölü’ne bu araçlar

üzerinde ulaşacaklardır; orada oturacak ve orada arınacaklardır: Yapmış oldukları kötülüklerden

günahlarının bedelini ödeyerek kurtulacak, iyilikleri için de layık oldukları ölçüde

ödüllendirileceklerdir. Kabahatlerinin büyüklüğünden dolayı düzelmeyecekleri düşünülenlerin

payınaysa bir daha asla çıkamayacakları Tartaros’a atılmak düşecektir. Bunlar kutsal şeylere

122 Platon, a.g.e., 523a- 523b, s.123. 123 Platon, a.g.e., 523a, s. 123. 124 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, 63e-64a, s. 57.

Page 47: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

37

fazlasıyla saygısızlık edenler, birçok kez haksız yere ve yasalara karşı gelerek adam öldürenler ya

da böylesi başka eylemlerde bulunanlardır.”125

Platon’un eserlerini kaleme alırken bazı kısımlarda mitosları kullanmasının

nedeni Mutlu’ya göre, mitik söylemin Yunan kültürü içinde tarihsel olarak eskiye

dayanıyor olmasıdır. Sadece felsefe bilenlerin değil, sıradan yurttaşların da dinleyici ya

da okuyucu olduğu hesap edilerek mümkün mertebe çok kişiye rasyonel bir ifadeyi

kabul ettirmek ve dolayısıyla amaç; anlaşılabilir olmayı hedeflemektir.126 Platon’un

mitik söyleme başvurmasının bir başka nedeni de kanaatimizce görüşlerine kanıt sunma

ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Dinleyici ya da okuyucuya karşı elinde haklı bir

argümanın olduğunu hatırlatır ve böylece onları anlaşabilecekleri bir noktada uzlaşmaya

davet eder.

Buna göre Platon’un, diskürsif bir pratik olarak mitosu tanımlayıp eleştirmekle

beraber onları eserlerinde sıkça kullandığı söylenebilir. Sözgelimi ideal devletinde

yaşayacak olan yurttaşların eğitim sürecinde de mitosların işlevinden yararlanmak ister.

Hem dini açıdan Tanrıların iyi gösterilmesini amaçlar hem de politik açıdan devleti

koruyacak olan yurttaşların cesaretli olması bakımından kahramanların cesur bir şekilde

anlatılmasını ister. Bu tarz politik ve dini kaygılardan dolayı hikâye ve masal

anlatıcılarını kollamaya çalışır. Onların aksi anlatımlarını engellemek ve uygun içeriğe

sahip değilse bunları yasaklamak gerektiğini düşünmektedir. Bununla birlikte

Platon’un, mitosları anlatırken onları sadece tartıştığı kişiyi ikna etme amaçlı

kullanmamakta olduğu aynı zamanda Phaidon ve Gorgias’ta da aktardığı üzere bunlara

kendisinin de bizzat inandığı ortaya çıkmaktadır.

Platon’un tragedya yazarları ve şairlerin kullandığı sözlerle ilgili politik ve dini

kaygılar da taşıdığı daha önce vurgulanmıştı. Bu konuda tragedya yazarları ve şairlerin

bazı sözlerinin, Tanrıları ve kahramanları olduğundan farklı gösterdiğinin altı çizilir.127

Bu konuyla ilgili detaylı inceleme, çalışmanın bir sonraki başlığında yapılacaktır.

125 Platon, a.g.e., 113d-113e, s. 249. 126 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 35. 127 Platon, Devlet, 377e, s. 66.

Page 48: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

38

2.2. Siyasi ve Dini Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi

Kaynaklar incelendiğinde şairler, Antik Yunan toplumunda kurulu düzenin birer

temsilcisi olarak görülmektedir. Öyle ki eğitim konusunda referans gösterilip söz sahibi

bireyler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Platon düşüncesinde ise şiir, iktidar ve düzen

karşıtı olduğu gerekçesiyle ideal devletten dışlanır. Bu yüzden şiirden çok şairlere

yönelik bir eleştiri söz konusudur.

Platon, şiiri genel anlamda Tanrı’dan esinlenerek dile getirilen lirik şiir ve

tragedya yazarlarının anlattığı benzetme, taklit –mimesis- yoluyla yazılan şiir olarak iki

şekilde ele alır. Bu poetik yaratıma göre lirik şiirler esin perileri vasıtasıyla dile

getirilmiştir. Platon, bu konuyla ilgili “bütün büyük destan şairleri o en güzel şiirlerini

kendi marifetleriyle değil, tanrılardan aldıkları ilhamla büyülenerek söylerler; büyük

lirik şairler de öyle…” ifadelerini kullanır.128 Burada sözü geçen büyük lirik şairlerden

birisi de şüphesiz Homeros’tur. Onun şiirlerine olan eleştirisinin başka bir nedeni de

elbette ki Tanrıları ve onların eylemlerini gösteriş, dile getiriş biçimidir.

Platon, Tanrı’nın “iyi ve güzelden yana hiçbir eksiği yoktur”,129 der ve “Tanrılar

en güzel, en iyi varlıklar olduğundan hep oldukları gibi kalırlar”130 diye ekler. Oysa

Homeros şiirlerinde Tanrılar, olduklarından farklı gösterilmektedir. Sözgelimi, “kötülük

ettin bana, ey okçu Tanrı, ey Tanrıların en kötü yüreklisi! Elimden gelse görürdün nasıl

öç alırdım senden”131 gibi sözleriyle Apollon’a söyledikleri yüzünden Homeros’un

suçlu sayılması gerektiği ifade edilir. Bu görüşler doğrultusunda Platon, Homeros ve

onun şiirine karşı eleştirilerini sıralamaya devam eder. Ona göre Tanrılar hediye, para

ve rüşvete düşkün varlıklar gibi gösterilmemelidir. Şairler tarafından Tanrılar hakkında

böyle bir algının yaratılması pek de uygun değildir. Üstelik gençlerin bu tarz sözleri

duymamaları gerektiğini açıkça belirtir.132

Platon, Tanrılar hakkında söylenen bayağı sözlerin, dini inancı ve kurulu

toplumsal düzenini sarsacağı endişesiyle, bu tarz söylemler içeren şiirlerin silinip

atılmasını söyler. Ayrıca Tanrıları kötüleyen ve insana özgü olan eksiklikler yükleyen

şairler de suçlu sayılmalıdır.133

128 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533e, s. 33. 129 Platon, Devlet, 381c, s. 71. 130 Platon, a.g.e., 381c, s. 71. 131 Platon, a.g.e., 391a-391b, s. 81. 132 Platon, a.g.e., 390c-390e, s. 80. 133 Platon, a.g.e., 391a, s. 81.

Page 49: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

39

Platon’un sözünü ettiği tragedya yazarlarının ve şairlerin ortaya koymuş olduğu

Tanrı tasavvuru, Tanrı’dan çok insana özgü nitelikler taşımaktadır. Bahsi geçen Tanrılar

genel anlamda hilekâr, korkak, hediye ve rüşvete düşkün, aldanır ve aldatıcıdır. İnsana

has olan bu zafiyetler Platon’un mutlak iyi ve güzel olan Tanrı düşüncesine uygun

görünmemektedir. Ona göre Tanrı, aslında iyidir ve iyi gösterilmelidir.134 Bu yüzden

Tanrılar hakkında söylenen bu sözlerin halk, özellikle de koruyucular tarafından

duyulmaması gerektiğine dikkat çekilir. Bu anlamda şiirdeki Tanrı tasavvuru ile ilgili

Platon’un dini kaygılar taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Dini kaygılar taşıyan Platon’un yukarıdaki düşünceleri incelendiğinde eleştiri

sebebinin yalnızca dini kaygılardan dolayı olmadığı da görülebilir. Platon’un bu

konuyla ilgili siyasi anlamda da -ideal devlet düşüncesi göz önüne alındığında- bir tür

kaygı taşıdığı ifade edilebilir. Bunun sebebi, Tanrıların ve kahramanların aciz, noksan

ve başkasının hediyesine, rüşvetine veya lütfuna ihtiyaç duyan birer varlık olarak teşhir

edilmesidir. Bu, Tanrı’yı mutlak iyi ve güzel olarak düşünen Platon için elbette

sakıncalı ve kabul edilemez olarak değerlendirilir.

Platon’un şu cümleleri dikkatlice incelendiğinde meselenin sadece dini kaygılar

taşımadığı bunun yanı sıra siyasi anlamda da tehlike arz ettiği savunulabilir:

“Bir Tanrıçayla Peleus gibi bilge bir kişinin oğlu Zeus’un torunu, bilgeler bilgesi

Kherion’un yetiştirdiği Akhilleus, nasıl olur da yüreğinde birbirini tutmayan bu iki kötülüğü

taşıyabilir? Bir yandan alçaklık ve para düşkünlüğü, bir yandan da Tanrılara ve insanlara karşı

böylesine azgın bir gurur… Koruyucularımız inanmayacak bütün bu masallara”.135

Görüldüğü üzere Tanrılar ve kahramanları para düşkünü ve bayağı varlıklar

olarak gösteren dizelerin masaldan ibaret olduğuna ve koruyucuların, bekçilerin bu

masallara inanmaması gerektiğine vurgu yapılır. Şiirin diliyle Tanrılar hakkında bu tür

kötülükler anlatıldığı zaman bu, insanlar üzerinde büyüsel bir etki bırakmaktadır. Her ne

kadar insanlar arasında iyi ve kötü olarak nitelendirilecek davranışlar, aşk hikâyeleri

kıskançlıklar vb. destanlarda şiirsel bir üslupla anlatılsa ve insanlar bundan hem keyif

alıp hem de kolayca konuyu anlasalar da aynı tarzda Tanrılar ve kahramanlar hakkında

konuşmak doğru olmasa gerektir. Platon şiirsel dilin, ister istemez Tanrılar ve

134 Platon, a.g.e., 379b, s. 68. 135 Platon, a.g.e., 391c, s. 81.

Page 50: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

40

kahramanlar hakkında konuşmayı böyle bir tarza yönlendirdiğini düşünmektedir.

Oysaki Tanrılar hakkında söylenen sözün, daha üst bir dilde ifade edilmesi gerekir.

Platon tarafından gençlerin ve devleti koruyacak bekçilerin, bu tarz sözlere kulak

asmamaları salık verilir. Aksi takdirde toplum, Tanrıların noksan ve kötü olduğunu

düşünüp dine karşı tutumlarını değiştirebilir, koruyucular da yine Tanrıların ve

kahramanların para ve rüşvet düşkünü olduğunu düşünüp saygı duydukları değerlerin

yozlaşması nedeniyle korkup devleti koruyamayacak duruma düşmelerine sebep

olabilir.

Platon’un bir taraftan noksanlıklar içeren sözleriyle halk kahramanlarını ve

Tanrıları kötüleyen şairleri diğer taraftan da Hades’in ülkesinde olup biten korkunç

şeyleri anlatması oldukça vahim bir durumdur. Çünkü korkuyu, acıyı, üzüntüyü,

işkenceyi şiirin diliyle ifade ettiğinde, bunlara inanan bir vatandaş ya da bir koruyucu

ölümden korkar ve savaşta yenilmekten, esir düşmektense, ölmeyi göze alamaz duruma

düşer. İniltiler ırmağı Kokytos, korkular nehri Styks, hortlaklar, hayaletler gibi insanın

tüylerini ürperten şeyler bekçiler için tehlikelidir ve onları ürpertip gevşetebilir.136 Bu

tarz sözler ölüm karşısında dik durması gereken bekçileri zayıflatır ve yüreklerine korku

düşürür. Ölüm onlar için korkulacak bir şey haline gelir. Platon’un bu görüşlerine

dayanarak denilebilir ki; şairin korku dolu sözleri karşısında savaşacak olan askerlerin

direnci kırılır ve bu da siyasal anlamda ideal devlet için istenmeyen olumsuz bir etki

meydana getirir. Bu yüzden şiir ve mitos üzerine bir çeşit sansür uygulamasına gidilir.

Hangi tür şiir ve masal olursa olsun devlete girmeye hak kazanacaktır, ancak bu

şiir ve mitosların hem topluma hem de devlet düzenine yararlı olduğunu, iyilikten ve

doğruluktan yana olduğunu kanıtlamak zorundadır. İşte o zaman bunlar salt hoşa giden

sözler olmakla kalmaz, hem devletin işine yarar hem de insan hayatına fayda sağladığı

için devlette varlığını sürdürmeye hak kazanır. Aksi takdirde onların büyülü

güzelliklerine sırt çevirip dışlamak zorunda kalınacaktır.

Tanrılar, insanlarla olan ilişkileri ve cesur kahramanlarla ilgili sözleri aktarırken

tragedya yazarları ve şairler, insana özgü eksiklik ve zafiyetleri de Tanrılara

yüklemekten geri kalmaz. Tanrı hakikatinden uzak bu söylemlerin Platon tarafından

eleştirilmesi onun mutlak iyi ve güzel Tanrı görüşünden kaynaklanmaktadır. O,

Tanrı’nın iyi olduğuna, dolayısıyla iyi gösterilmesi gerektiğine dikkat çeker. Şiirdeki

136 Platon, a.g.e., 387b-387c, s. 76.

Page 51: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

41

hakikatten uzak bir Tanrı tasavvurunu eleştirmekle birlikte bunun devlet düzeni için de

tehlikeli olduğunu savunur. Bununla birlikte şairlerin hakikati dile getirmediği de

vurgulanmış olur. Şiirin hakikati dile getirmediği düşüncesi dikkate alınarak

araştırmanın bir sonraki kısmında Platon’un epistemik değeri bakımından şiir eleştirisi

yakından incelenecektir.

2.3. Epistemik Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi

Platon, şiirin insanlar üzerindeki etkisini aklın kötürüm bırakılması olarak tasvir

eder ve şiiri bilgi değeri açısından eleştirir. Zira şiir, hakikatin karşıtıdır: “Şiir, bir çeşit

hastalıktır ve bunun ilacını bulmak elzemdir. İlacın ise şeylerin gerçekte ne olduğu

bilgisini içermesi gerekir. Kısacası şiir, bir çeşit zihin zehridir ve hakikatin

düşmanıdır”.137 Burada şiirin zihni zehirlediği ve hakikatin düşmanı olduğu, dikkat

edilmesi gereken bir tespittir. Bu durumda şiirin epistemik değerine yönelik görüşlerine

ulaşabilmek adına birkaç soruyla incelemeye devam etmek uygun olacaktır; şiirin etki

alanı nedir? Şiir hakikati dile getirir mi? Şiirin bilgi değeri nedir? Çalışmanın bu

kısmında yukarıda sıralanan sorulara yanıt aranacaktır.

Şiir tartışmasını büyük bir savaş olarak algılayan Platon, Havelock’a göre, ya

bütün izan hissini kaybetmiştir ya da hedef tahtasına oturttuğu şiir, bizim anladığımız

tarzda bir şey değil, aksine Yunan tecrübesi için çok temel ve kuvvetli bir unsurdur.138

Öğrendiğimiz kadarıyla ikinci önerme daha çok kabul görmektedir. Zira şiir, dönemin

Yunan kültürünü şekillendirecek kadar saygın bir mertebede, güçlü bir unsur olarak

değerlendirilmektedir. Ayrıca o dönemin şiir anlayışı, bizim bugünkü haliyle anlaşıldığı

üzere sadece kaleme alınıp daha sonra dillendirilen bir sanat dalı değil, aynı zamanda

oynanan ve sergilenen bir zanaat olarak algılanmaktadır. Nitekim Platon şiirden söz

ederken diyalogların büyük bir kısmında dinleyen sözcüğünün yanında seyreden ve

izleyen sözcüklerini de kullanmayı ihmal etmemiştir.

Platon, şiiri dinleyecek ve seyredecek kişilerin önceden bir hazırlığı yoksa

duygularının düzeninin bozulacağını düşünmektedir. Şiirin duygular üzerindeki etkisi

inkâr edilemez ancak aklın üzerindeki etkisi nasıl olacaktır? Bu soruyu onun

düşüncelerinden hareketle cevaplamaya çalışabiliriz.

137 Eric Alfred Havelock, Platon: Filozof Şaire Karşı, çev. Adem Beyaz, Pinhan Yayıncılık, İstanbul,

2015, s. 22. 138 Havelock, a.g.e., s. 23.

Page 52: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

42

Platon düşüncesinde poetik yaratımın, genel anlamda iki türlü; esinti yoluyla ve

benzetme yoluyla meydana getirildiğinden söz edilmişti. Bu hususta dikkat edilmesi

gereken nokta benzetme ya da mimesis yoluyla meydana getirilen şiirlerdir. Çünkü o,

şairleri birer benzetmeci olarak tasvir etmektedir.

“Mimetik şiir, ruhumuzun iyiyi gözeten akıllı yüksek bölümüne değil, fakat akıl-dışı,

coşkun ve taşkın, gerçek hayattaki olaylara aşırı bir tepkide bulunan parçasına hitap eder.

Mimetik şiir olarak tragedyaya başarılı bir içerik sağlayan olay türleri, bu yüzden, en aşırı

heyecanlara yol açan, ruhu taşkınlığa sevk eden olaylardır. Bu aşırı duygulanımsal etkiler ruhun

düzenini bozmakla kalmaz, aynı zamanda aklı da devre dışı bırakır. Mimetik şiir, ruhumuzun

aşağı ve ağlayıp sızlamalı bölümünü tatmin ederken, ruhun bu yönünü sağlıklı bir ruhu

yönetmesi gereken akli parça pahasına besler.139

Buradan da anlaşıldığı üzere, mimetik şiir, Platon düşüncesinde ruhun alt

kısımlarına hitap eder ve ruhun üst kısmında bulunan aklı da kötü bir biçimde etkisi

altına alır, aklın yetkinliğini sarsar. Onun politik kaygıları da göz önüne alındığında

şiirin epistemik değeri bakımından bu durum olumsuz olarak nitelendirilebilir.

Şiirin, ruhun coşkun ve taşkın tarafını harekete geçirirken büyülü sözleriyle aklı

etkisi altına alması kaçınılmaz görünmektedir. Aklın sarsılması durumunda hem devleti

koruyacak olan bekçi ve askerlerin korkuya kapılıp güç kaybına uğrayacağının hem de

vatandaşların bilgiye, hakikate ulaşma noktasında problem yaşayacağının altı

çizilmektedir. Hakikate ulaşma konusundaki problemleri aşmaya çalışan Platon’a göre

bilgi, “unutulanların yeniden hatırlanmasıdır. Zira unutulan hakikatleri bilmek, ruhtaki

kalıntılar olan kavramlar sayesinde gerçekleşir. Platon’a göre bu hakikatler ise

idealardır.”140 Platon’un idealar hakkındaki görüşleri kısaca aşağıdaki gibi

yorumlanabilir:

“Platon, değişmeyen, insandan bağımsız, mükemmel bir gerçekliğin varlığını

kanıtlamaya çalıştığından, durmadan değişen duyu dünyasına karşılık ancak düşünce ile

kavranabilecek idealar (formlar) dünyasına inanmıştır. Onun için asıl gerçeklik, duyularla değil

zihinle kavranabilen idealar dünyasındadır. Bir başka deyişle beş duyuyla algılanan madde

dünyası ancak bir kopyadan ibarettir. Kendisi bir taklit olan bu duyular dünyasının bir kısmı

139 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, 10. Baskı, İstanbul 2010, s. 1106. 140 Akbay, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce Bağlamında Kavramların

Epistemik Kökenleri”, s. 214.

Page 53: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

43

Tanrı, bir kısmı da insanlar tarafından meydana getirilmiştir. Fakat gerçeklik derecesini bir

kopyanınkinden de aşağı gördüğü şeyler vardır. Buna örnek olarak, parlak yüzeylerde görülen

nesnelerin yansımalarını vermiş ve adına da eidola (görüntü, imaj) demiştir.”141

Eidola, nesnelerin asıl görüntüsü olmaktan ziyade, nesnelerin yalnızca birer

yansımasıdır. Buna parlak bir metal üzerinde görülen nesnelerin yansımasını örnek

verebiliriz. Bu yansımalar değişik perspektiften bakıldığında nesneyi farklı şekilde

aktarırlar, yani nesnelerin aslını, hakikatini değil, bir bakıma onların birer taklidini

yansıtırlar.

“Herhangi bir disiplinin değer ölçütü, bu disiplinin bizi hakikate, gerçekliğin bizatihi

kendisine götürme kapasitesi olduğu için, onda sanatın pek büyük bir değeri olduğu söylenemez.

Bunun da nedeni, Platon’a göre, sanatın insanı salt görünüşlere, gölgelerin gölgesine

götürmesidir. Gerçekten de, dünyanın felsefe tarafından keşfedilmesi gereken, metafiziksel ve

ahlaki bir düzeni olduğunu öne süren Platon’a göre, sanatın bu düzenin doğru bir temsilini

verebilmesi durumunda ancak, bir değeri olabilir. Onun gözünde gerçeğin ya da gerçekten var

olanın bilgisine sahip olamadığı için, ezeli-ebedi olan tümellerle değil de, gelip geçici olan

tikellerle ilişkili bulunan, yani değişen nesneleri konu edinen taklit edici sanat bu doğru temsili

veremez.142

Bu durumda denilebilir ki Platon için Techne, bilgi bakımından herhangi bir

değer taşımaz. Zira benzetmeci ve taklit edici olan mimetik sanatın epistemik bir

değerinin olabilmesi için asıl ideaların özünü vermesi gerekir ki o da bu bilgiyi

vermekten yoksundur. Verilen bilgi tam anlamıyla asıl gerçeklikten üç derece uzak

kaldığından aynı zamanda insanı yanıltacaktır.

Herhangi bir şeyin aslından üç derece uzağını yapanı, benzetmeci olarak gören

Platon, elbette ki böyle bir sanattan meydana gelecek ürünü de bilgi bakımından doğal

olarak güvenilmez ve aldatıcı görecektir. Ona göre, benzetme sanatı gerçekten bir hayli

uzaktır. Platon ressam örneğinde; iyi bir ressamın, herhangi bir nesnenin resmini çizip

bunu uzaktan çocuklara ve bilgisizlere göstererek, resme aktarmış olduğu bu görünüşle

onları kandırabileceğini söyler.143 Aslına benzetilen görünüşle insanları kandırma fikri,

141 Günay Çelikdelen, “Teşbihe Felsefi Bir Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, S. 24, s.

281. 142 Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1106. 143 Platon, Devlet, 598b-598c, ss. 339-340.

Page 54: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

44

Platon tarafından hoş karşılanmamaktadır. Nitekim o, doğruyu ve hakikati her şeyden

üstün görmektedir. Dolayısıyla hakikatten üç derece uzak benzetmelerle halkı yanıltan

ve aldatan tragedya yazarları, şairler ve ressamların bu tavırları filozof tarafından kabul

görmez ve eleştirilir. Ayrıca şiir hakikati dile getirir mi yoksa bir kandırmacadan mı

ibarettir, tartışması bu düşüncelerle sınırlı kalmamaktadır.

Bilindiği üzere Platon, mükemmel bir gerçekliğin varlık bilgisinin duyularla

değil, ancak zihinle algılanabileceğini savunur. Bu anlamda benzetmeye dayalı sanat

anlayışından meydana gelen eserlerin gerçeği yansıtmaması ve hakikatten oldukça uzak

kalması bilginin saflığını zedelemektedir. Bu yüzden duyularımıza yönelik olan şiirden

elde edilen bilgi, bize doğruyu ve gerçeği vermek için son derece yetersiz kalmakla

birlikte birer taklitten öteye geçemeyecektir. Taklit ürünü olan eserler ise hakikati ve

bilginin saflığını bozacaktır.

Düşünce tarihinde hakikat ve şiir Platon ile birlikte birbirine zıt kavramlar olarak

yerini alır. Platon, şair sözünü yalan olarak niteledikten sonra şiir, neredeyse tüm

düşünce biçimleri karşısında değer kaybına uğrar. Yunan mitolojisinin dilsel üslubu

olan şiir, gelişen felsefi düşünce karşısında ise varlığını tragedya gibi sanatsal

etkinliklerde sürdürmeye devam ettirir.144 Devlet diyaloğunda, şair ve şiir kavramları

üzerine incelemede bulunan Platon’a göre şair, genel anlamda iki türlüdür diyebiliriz;

iyi şair ve kötü şair. İyi şair, gerçeği tutan, iyilikten ve doğruluktan yana olan, anlatmak

istediğini düz sözle konuşup anlatandır. Kötü şair ise benzetmeci ve akıldan yana

gitmeyen olarak anılır.145 Aynı zamanda halkı sözleriyle kandıran ve gerçeği çarpıtan

biri olarak da tanımlanabilir.

Halkı sözleriyle kandıran ve gerçeği söylemekten uzak olarak nitelenen şairin

sözleriyle hakikati dile getirmesi mantıksal olarak mümkün görünmemektedir. Platon

için şairler, ne eser üreten ne de akli bilgi karşısında bilgi değerine sahip sözleri

söyleyen düşünürdür. Bilakis şair, kendinden hiçbir şey söylemeyen, ancak Tanrı’nın

sözlerini aktaran bir aracıdır. Oysa logosun dilinde, yani felsefi dilde düşünür, en üst

bilgi türü olan idelerin bilgisine ulaşmak için çaba sarf eder. Şiiri, felsefenin düşünme

biçimiyle eleştiren Platon, şairin hakikatin imgesine güç yetiremediğini savunur.146

Böylece denilebilir ki, şairin aktardığı sözler hakikati dile getirmez, o yalnızca aktarıcı

144 Bkz. Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 84. 145 Platon, Devlet, 605a, s. 349. 146 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 85.

Page 55: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

45

rolünü üstlenir. “… Akılları başlarında olmadan söyledikleri onca değerli sözün

kendilerine ait olmadığını, tersine kendileri aracılığıyla konuşanın ve bize hitap edenin

bizzat Tanrı olduğunu biliriz.”147 Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Platon için şair

kendisine ait bir söz söylemez, o Tanrı’nın aracısı olarak sözlerini aktaran bir bireydir.

Zaten aklı başında da değildir o an için, çünkü Tanrı bu insanları kendisine hizmetkâr

kılar ve akıllarını başlarından alır. Böylece almış olduğu ilhamla sahip olduğu akıldan

yoksun bir şekilde insanlara hitap eder.

Tüm bu görüşler göz önüne alındığında şiirin bilgi değerinin tartışılması bu

perspektiften daha da netlik kazanacaktır. Çünkü Platon düşüncesinde şiirin etki

alanının akıl değil, duygular olduğu varsayılır. Ayrıca şiirin benzetme sanatıyla icra

edildiği ve bunun da nesnenin hakikatinden üç derece uzak olduğu, bundan dolayı

hakikati dile getirmediği tespit edildi. Bu durum, şiirin bilgi değeriyle ilgili gerekli bazı

ipuçlarını verir. Buna göre, akıldan yoksun olarak ifade edilen sözlerin, logosun diline,

yani akli bilgi değerine sahip olması Platon düşüncesinde kabul edilemez. Çünkü

Platon’un bu husustaki amacı hakikatin üç derece uzak olan gölgesine değil, hakikatin

bizatihi kendisine ulaşma çabasıdır.

Kısacası Platon düşüncesinde şiirin etki alanının akıldan ziyade duyular dünyası

olduğunu böylece akli bilgiye dayalı bir ürün veremeyeceği ifade edilebilir. Ayrıca şiir

bilgisinin hakikati dile getirmekten uzak olduğu, buna binaen şiirin bilgi değerinin

olamayacağı da sonuç olarak elde edilebilir.

2.4. Felsefi Düşünce Bakımından Şiir Eleştirisi

Platon, benzetmeyi kullanan şiirin duyu dünyamıza ve duygularımıza hitap

ettiğine ve duygularımızın da bizi yanıltabileceğine çok defa vurgu yapar. Benzetmeyi

kullanan şiirin ya da mimetik şiirin, insanın duyum tarafına dokuduğunu148 yani şiirin

insanın duyularından biri olan işitme duyusuna hitap ettiğini iddia eden Platon,

duyumların her zaman için güvenilir olmadığını dolayısıyla bu güven sorununu aşmak

için büyüklük ve küçüklüğü, azlık ve çokluğu, ağırlık ve hafifliği gören tarafımızla

saymayı, ölçmeyi ve tartmayı bulduğumuzu söyler. O, bu buluşun bir diğer sebebini de

147 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 534d, s. 35. 148 Platon, Devlet, 602c, s. 345.

Page 56: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

46

bu tarafımıza verdiğimiz değerle açıklar.149 Bu da demek oluyor ki; biz öznel

duyularımıza güvenmeyerek onları rasyonel bir formla biçimlendirme ve değerlendirme

gereği duyuyoruz. Tüm bunlar da insanın rasyonaliteye olan ihtiyacından kaynaklanır

ve hesabı da sahip olduğumuz akıl yapmaktadır.

Platon’a göre akıl, aynı anda aynı şeyler için iki ters yargıda, yani çelişik yargıda

bulunamaz. Bu yüzden insanın hesaba dayanan akılsal yönünü, en iyi yanı olarak

nitelendirir.150 Burada insanın hem akılsal hem de duygusal bir varlık olduğu anlaşılır.

Platon’a göre akılsal ve duygusal taraflar bir çatışma halindedir. Duygusal tarafın

zihnimizde karışıklığa sebep olduğunu düşünür. Çünkü suyun içindeki bir nesne

gözümüze kırık görünür, onu çıkardığımızda ise öyle olmadığı anlaşılır.151 Benzetmeci

sanatları da bu yüzden eleştirir. Bu sanatlar için; “bilgeliğe karşı koyan yanımızla düşer

kalkar, sağlam ve gerçek hiçbir şeyin ardına düşmez”,152 ifadelerini kullanır. Burada

benzetme sanatları olarak ele aldığı; göze hitap eden resim ve kulağa hitap eden

şiirdir.153 Bu iki sanatın akla değil de duyulara hizmet etme amacıyla icra edildiği

vurgulanır. Böylece bu iki sanatla ilgili değerlendirmelerde bulunan Platon, duyulara

yönelik olan tarafın değerli olup olmadığını inceler.

Platon değerlendirmelerini sürdürürken şöyle bir misal verir: Ölçülü bir insanın

başına bir bela geldiği zaman, başkalarının yanında ağlayıp sızlamak yerine kendini

tutar ve o anki duygularını dizginler, ancak yalnız başına kaldığı zaman hiç çekinmeden

istediği gibi sızlanır. Ağlamasına sebebiyet veren faktörün o an için duyduğu acı,

başkaları varken kendisini tutmasını sağlayan, bir bakıma emreden faktörün ise sahip

olduğu akıl ve yasa olduğunu söyler.154 Belanın getirdiği acıya takılıp kalmasını

tetikleyen taraf; akılsız, gevşek ve korkak olan taraftır. Ona göre, insanın başına gelen

acı olaylar karşısında yapılacak en kârlı şeyin ne olduğunu gösterecek olan, akıldır.

Buna dayanarak yaptığı değerlendirmeler sonucunda “en iyi yanımız akla uyan

yanımızdır”155 kanaatine varır.

Şairin akıldan yana olamayacağını çünkü sanatının buna elverişli olmadığını

iddia eden Platon, şairin yaptığı işi, gerçekliğe yakın olması bakımından değerli bulmaz.

149 Platon, a.g.e., 602d, s. 345. 150 Platon, a.g.e., 602e, ss. 345-346. 151 Platon, a.g.e., 602c, s. 264. 152 Platon, a.g.e., 603b, s. 346. 153 Platon, a.g.e., 603b, s. 346. 154 Platon, a.g.e., 603e-604b, ss. 347-348. 155 Platon, a.g.e., 604d, s. 348.

Page 57: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

47

Ona göre şair, insanın iyi tarafı olan akılsal yönü görmezden gelerek kötü tarafıyla

ilgilenir, onu besler ve güçlendirir. Akla aykırı olan bu tarafı kullanan şair, böylece aklı

yıpratır ve nesnenin bilgisinin muğlak görülmesine sebep olur. Böylece zihinde

nesnelerin biçimi birbirinden ayırt edilemez hale gelir, gerçek bilginin yerine bir sürü

görüntü oluşur ve doğrudan olabildiğince uzaklaşılır.156

Platon, Devlet’in onuncu kitabının başlarında Yunan kültürüyle büyümüş bir

birey olarak Homeros’a karşı sevgi ve saygı beslediğine, ancak bu sevginin ve saygının

onu, kendi düşüncelerini ifade etmekten alıkoyamayacağına işaret eder. Bu anlamda

doğruya olan saygısının insana olan saygısından daha üstün olduğunu düşünmektedir.157

Kişisel bir duruş olarak kabul edilebilecek doğruya olan saygısını, felsefi bir tavır olarak

da sürdürmektedir. Çünkü o her ne kadar diyaloglarında düşüncelerini ispat yoluna

giderken tıpkı bir tragedya yazarı gibi fantastik mitoslardan, şiirin etkileyici

anlatımından yararlansa da felsefenin dili olan logosu da akıl yürütme biçimi olarak

kullanmayı ihmal etmez. Hatta kimi zaman mitos yerine logosu tercih eder. Sözgelimi

Protagoras adlı eserinde şu sözlere yer verir:

“Erdemli insanlar, çocuklarına okullarda öğretilen her şeyi öğrettirip onları bilgin

kılmayı başardıkları halde, neden kendilerindeki erdemi öğretemeyip onları bu konuda kimseden

üstün kılamıyorlar? diye sormuştun. Bu soruyu incelemek için masaldan değil, akıl yürütmeden

yararlanacağım…”158

Platon, burada daha önce yaptığı gibi düşüncelerini ispat etmeye çalışırken bu

sefer mitostan değil de akıl yürütmeden yararlanacağını belirtir. Zira o, düşünceleri ispat

etmek ve bir konuda bilgi vermek için tek bir yol kullanmaz, bunun yerine o anki

duruma göre bazen mitostan yararlanır, bazen felsefenin dili olan logosu kullanır bazen

de gerçek bilgiden (episteme) aşağı gördüğü doğru sanıdan (doxa) faydalanır.

Logos kavramının tanımını yaparken onun; “konuşmak söylemek, düşünce, söz,

us, anlam ve evren yasası”159 gibi pek çok anlama geldiği ifade edilmişti. Bununla

birlikte Platon’un Theaitetos eserinde logos kavramına karşılık gelecek şekilde kanıt

156 Platon, a.g.e., 605a-605b s. 349. 157 Platon, a.g.e., 595b-595b, s. 335. 158 Platon, Diyaloglar 2: Protagoras, 324d, s. 137. 159 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124.

Page 58: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

48

sözcüğünü de kullandığı görülür.160 Bu kavramın çeşitli anlamlar ifade etmesi onun

kullanım alanını da aynı düzeyde genişletmektedir. Eserlerinde logos; bazen us, akıl ve

tanım, bazen de kanıt olarak ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi Platon’un gençlik

eserlerinden biri sayılan Menon diyaloğunda Sokrates, hiç geometri bilmeyen bir köle

olan Anytos’a geometri sorusu çözdürmeye çalışır. “Bilgi (episteme) ile doğru sanı

(aletes doxa, true belief) ayrımını yaparken logosu episteme için zorunlu”161 gören

Platon için bu diyalog, öğrenmenin önceki anıların anımsanması ve bir hatırlamadan

ibaret olduğu iddiasını ispat etmek bakımından önemlidir. Diyalogda Menon; “Peki

Sokrates, senin dediğin gibi olsun. Yalnız, bizim öğrenmediğimizi, öğrenme dediğimiz

şeyin bir anımsama olduğunu söyledin. Bu nasıl oluyor, bana öğretebilir misin?”162

sorusunu sorar. Bu soruya karşılık ise Sokrates, düşüncelerini ispat etmek üzere belli ki

bu konuda eğitim görmemiş birini, Menon’un kölelerinden biri olan Anytos’u yanına

çağırır ve ona bazı sorular yöneltir.163 Burada sorulan soruları aklını kullanarak

cevaplayan Anytos, Sokrates’in savını haklı çıkarır.164

Platon’un iddiası; bilginin önceden kölede içkinliğidir ve bilgilerin hatırlamadan

(anamnesis) ibaret olduğudur. Ona göre insan ruhu ölmez, yalnızca bu hayattan

uzaklaşır ve bazen de geri döner. Öte dünyadan gelen ruh, hem yeryüzünde hem de

Hades’in ülkesinde pek çok şey gördüğünden öğrenme sürecini önceden

gerçekleştirmiştir. Bu yüzden onun bildiğini sandığı çoğu şey anımsamadan,

hatırlamadan ibarettir.165 Ancak misaldeki asıl önemli husus; kölenin soruyu aklını

kullanarak çözüme kavuşturmasıdır. Logos kavramı bu anlamda Menon’da us, akıl

olarak değerlendirilebilir. Köle misalinden hareketle Platon için akıl, bilgiyi elde etmek

için gerekli ön koşuldur diyebiliriz. Felsefi düşünme için de öncelikle akla ihtiyaç

duyarız. Tutarlı ve geçerli bilgilere ulaşmak için akıl, her zaman için bize yol

göstermektedir.

Akıl ya da kanıt anlamında logosun bilgi edinmek için zorunlu olduğunu

savunan Platon, Menon diyaloğunun sonlarına doğru Larissa veya herhangi bir yerin

160 Platon, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, çev. Macit Gökberk, Remzi Kitabevi, İstanbul,

1999, 201d, s. 257. 161 İhsan Turgut, “Platon’da Logos Kavramı ve Bilgi Teorisiyle İlgisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi II, 1985, s. 49. 162 Eflatun, Menon, çev. Adnan Cemgil, Maarif Matbaası, Ankara, 1942, s. 28. 163 Eflatun, a.g.e., 82b, s. 29. 164 Eflatun, a.g.e., 85e s. 40. 165 Eflatun, a.g.e., 81b-81d ss. 27-28.

Page 59: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

49

yolunu bilen bir adamın rehberlik ederek diğer insanları da oraya götürmesinden söz

eder. Ona göre bu adam, yol bilgisiyle diğerlerini gidilecek güzergâha iyi ve doğru bir

şekilde yöneltebilir. Aynı şekilde o yoldan daha önce geçmemiş başka birisinin doğru

sanıyla yolu bulması, aynı derecede doğruya yöneltmek sayılır. Ona göre, yolu

bilmeyen de yolu bilen kadar iyi bir kılavuz sayılır.166 Varmak istediği sonucu; “biz,

eylemleri doğru olarak yönelten yalnız akıldır demiştik; hâlbuki doğru oy da bu işi

görüyor”167 şeklinde açığa çıkarır. Doğru oy diye söz konusu olan doğru sanıdır ve

Platon burada doğru sanı ile gerçek bilginin bazı durumlarda aynı derecede bilgi

verebileceğini ima eder.

Platon bir başka eseri olan Theaitetos’ta da yukarıdakine benzer bir düşünceyi

dile getirir. Bilgi üzerine incelemelerde bulunduğu bu eserinde Platon, hâkimlerin

yaşanmış olan bir olay hakkında yargıda bulunurken orada olmadıklarını, olaya bizzat

tanık olmadıklarını, yalnızca diğer tanıkların ifadelerinden hareketle bir yargıda

bulunduklarını söyler. Konu hakkında bilgisiz olsalar da, doğru bir düşünce elde

ettikleri için, aynı şekilde doğru yargı vereceklerini iddia eder.168 Onun bu düşüncesi

bizi tekrar, doğru sanının da epistemik açıdan bilgi değeri taşıdığı fikrine götürür. Zira

bu hususta şöyle demektedir: “Kanıta (logos) dayanan doğru sanı, bilgidir; bu kanıttan

yoksun olanın ise bilgi ile hiçbir ilgisi yoktur.”169 Kanıtla öne sürülmüş doğru sanıların

bilgi içeriğine sahip olduğu ancak buna karşılık bir kanıta sahip olmayan herhangi bir

doğru sanının ise bilgi açısından değersiz olduğu hesap edilir. Bilgiyi (episteme), kanıta

sahip doğru sanıdan (aletes doxa) üstün gören Platon’un bu görüşleri göz önüne alınarak

şu soru sorulabilir: Platon düşüncesinde şiirsel bir dil kullanan mitosların, rasyonel

temellere sahip olan logos karşısındaki konumu nedir? Doxa’yı epistemeden aşağı bir

konuma yerleştiren Platon, logosa karşılık şiiri ve mitosu nereye konumlandırır?

Yukarıda sorulan sorulara yanıt aramak üzere Platon’un Devlet isimli eseri

incelenecektir.

Devlet’te Homeros ile felsefe tarihinin başında yer alan ilk filozof olarak kabul

edilen Miletos’lu Thales170 birbiriyle karşılaştırılır. Bu karşılaştırma, Homeros ve onun

166 Eflatun, a.g.e., 97a-97b, s. 63. 167 Eflatun, a.g.e., 97c, s. 63. 168 Platon, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, 201b-201c, s. 257. 169 Platon, a.g.e., 201c-201d, s. 257. 170 Bkz. Çiğdem Dürüşken, Antikçağ Felsefesi: Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce Serüveni, Alfa

Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014, s. 63: Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi,

Page 60: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

50

gibi diğer şairlerin söylemlerinin doğruluk ve gerçeklik anlamında bir değer ifade

etmediği, onların herhangi bir zanaatta bilgi sahibi olmadıkları düşüncesi üzerine

kuruludur. Homeros için “herhangi bir işte ustalığı görülmüş mü? Zanaatlarda veya

başka bir alanda akıllıca bir buluşu olmuş mu, Miletos’lu Thales, ya da İskitlerin

Anakharsis’i gibi?”171 ifadeler kullanılır. Böyle düşünen Platon için, filozofun sözünü

şairin sözünden üstün tutar denilebilir.

Platon, Homeros’u kastederek sorduğu; “eğer adam yetiştirmesini, insanları

daha iyi etmesini bilseydi, bu türlü işleri benzeterek değil, gerçekten bilerek şiirine

koymuş olsaydı, onu seven, sayan birçok insan olmaz mıydı peşinde?”172 sorusuyla onu

faydalı bir iş yapmamakla suçlar. Buna karşılık Pythagoras’ı örnek gösterir. Pythagoras

onun tarafından, ‘insanları daha iyi etme’ gibi bir görevi üstlenmiş ve kendinden

sonrakilere Pythagorasça yaşama yolunu göstermiş173 biri olarak anılır.

Platon’un şairlere karşı olan tavrı yalnızca Homeros’la sınırlı değildir, onun

şahsında bütün şairlere karşıdır. Şiirle felsefe arasındaki çatışmanın, eskiden beri var

olduğunu ifade eden Platon, bir şairin bir filozof için, “efendisine havlayan bu kancık

köpek, budalaca gevezelik etmede herkesten üstün kişi, Zeus’a kafa tutan bu bilgin

kafalılar sürüsü, züğürtlüklerinden düşünceleri bölük pörçük eden bu düşünce

adamları”174 dediğini ve pek çok şairin bu gibi ifadelerle bu eski düşmanlığı gündeme

getirdiğini dile getirir. Buna dayanarak şiirin iyi ve faydalı tarafıyla ideal devlette

kendisine yer bulabileceği aksi takdirde ne kadar hoş olursa olsun kesinlikle

yasaklanacağı belirtilir.175

Şiirin iyi ve faydalı değilse yasaklanacağı fikri şiirin doğruya olan yakınlığı,

onun doğru bilgiyi içermesiyle doğrudan ilgilidir. Platon düşüncesinde şiirin, hakikatin

ya da gerçeğin bilgisini vermediğinden, onun yalnızca üçüncü dereceden bilgiye karşılık

geldiğinden, bir bakıma hakikatin gölgesinin gölgesini gösterdiğinden daha önce

bahsetmiştik. Buna göre şiir, hakikatin bilgisini vermez yalnızca onun benzetmesini

yapar. Dolayısıyla Platon düşüncesi bağlamında şiir dilini kullanan mitos, felsefenin

İstanbul, 2011, s. 19; Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi: İlkçağ, çev. Muammer Sencer, Say

Yayınları, 1997, s. 127. 171 Platon, Devlet, 600a, s. 342. 172 Platon, a.g.e., 600c-600d, s. 342. 173 Platon, a.g.e., 600b, s. 342. 174 Platon, a.g.e., 607b-607c, ss.351-352. 175 Platon, a.g.e., 607e, s. 352.

Page 61: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

51

dilini kullanan logos karşısında bir alt kademede kalır ve Platon, logosu şiirden ve

mitostan üstün bir konuma yerleştirir denilebilir.

Buna göre şiirsel anlatımı kullanan şair, söylemlerinde yararlı olacak bir şey

ortaya koymaz. Onun sözleri, duyulara yöneliktir ve insanın içine coşku ve heyecan

verir. Oysa logosa başvuran düşünür, kanıtlara dayalı bilgiler verir. Böylece bu bilgiler

kendilerinden sonra da işlevselliğe sahip olur. Ancak şairin sözleri kendisinden sonra

gelenler için ne bir kanıt ne de bir bilgi taşıdığından onlara yarar da sağlamaz. Felsefi

açıdan şiirin eleştirisini yapan Platon, aklın bilgi edinmede güçlü bir dayanak olduğunu

savunur. O, duyulara hitap eden şiirsel anlatımın aklı etkisi altına alabileceği, böylece

aklın işleyişine zarar verebileceği gerekçesiyle de şiiri eleştirmektedir. Şiire ve mitosa

eleştiri getirmekle beraber onları eserlerinde sıkça kullanır. Çalışmanın bir sonraki

bölümünde Platon’un yönelttiği eleştirilere rağmen eserlerinde şiire ve mitosa başvurup

şiirsel anlatımı neden tercih ettiği araştırılacaktır.

Page 62: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

52

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ELEŞTİRİLERE RAĞMEN NEDEN ŞİİRSEL ANLATIM

KULLANILDI?

3.1. Nerede Şiirsel Anlatım Kullanıldı?

Platon, gençlik dönemi eserlerinden biri olarak kabul edilen Ion isimli eserinde

şiir ve şair üzerine bir dizi incelemelerde bulunur. Ancak bu eserinde şiirsel bir anlatıma

başvurduğu söylenemez. Burada daha çok şair ve şairin dile getirdiği şiir hakkındaki

genel düşünceleri ele alınır. Devlet isimli eserinde devlet anlayışı bağlamında yine şair

ve şiir hakkındaki görüşlerini tekrar inceleme konusu yapar. Bu eserinde sadece şair ve

şiir üzerine görüş bildirmekle kalmaz aynı zamanda şiirsel anlatıma başvurduğu da

görülür. Devlet isimli eserinin yanı sıra diğer bazı eserlerinde de yine şiirsel anlatımdan

faydalanmaktadır. Tezin bu kısmında, Platon’un eserleri çerçevesinde nerede ve niçin

şiirsel anlatıma başvurduğu tespit edilmeye çalışılacaktır.

Devlet isimli eserinde Platon, düşüncelerini ifade etmek üzere bazen bizzat

kendisi şiirsel anlatımı tercih eder bazen de şairlerin aktardığı şiirlerden yararlanır.

Sözgelimi halkın düşmanı olmaktan korkan zengin birinin düşeceği durumdan söz

ederken şiirsel anlatıma başvurur:

“Çakıllı Hermos boyunca kaçar durmadan

Kimsenin korkak demesine aldırmadan.”176

Platon’un eserleri incelendiğinde, düşüncelerini aktarırken anlatımı

zenginleştirmek adına yukarıdakine benzer şiir dizelerini kullandığı sıkça rastlanan bir

durumdur. Bunların içinde eleştirdiği şairlerin şiirleri de yer alır. Homeros’un “Devrildi

koca bedeni, serildi boylu boyunca”177 sözü bunların arasında sayılabilir. Şairlerden

özellikle de Homeros’tan sıkça söz eden Platon, uygun gördüğünde onun sözlerini pek

çok kez kullanır. Bu yüzden Devlet isimli eserinde Homeros’un sözlerine sıkça rastlanır.

Sözgelimi Platon’un, Phaidon eserinde güçlü ve Tanrısal olan ruhun, bedenin korku ve

176 Platon, Devlet, 566c, s. 298. 177 Platon, Devlet, 566d, s. 298.

Page 63: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

53

heyecan gibi duygu etkileşimlerinden etkilenmediği tam aksine güçlü taraf olarak beden

üzerinde etkili olduğu Homeros’un Odysseia eserindeki şu dizelerle anlatılır:

“Çattı yüreğine şu sözlerle, göğsüne vura vura:

Katlan yüreğim, katlan, atlattıydın sen daha korkuncunu.”178

Platon’un burada, ruhun güçlü ve Tanrısal yönünü anlatmak üzere

Homeros’un şiirlerine başvurduğu görülür. Homeros’un dizelerine diğer

eserlerinde de sıkça rastlanır. Yasalar adlı eserinde Platon, tarihin, yazının henüz

icat edilmediği bir döneminde, yasalara gerek duymayan, atalardan kalma kurallar

diye bilinen törelere göre yaşamını sürdüren bir toplumdan bahseder. Homeros’un

Kyklopların yaşayış tarzından söz ederken de bunu dile getirdiğini söyler ve şöyle

aktarır:

“Yoktur onların dernekleri, yasaları falan.

Otururlar yüksek dağ tepelerinde, oyuk mağaralarda,

herkes kendi evini yönetir, kendi karısını, çocuğunu,

umurlarında değildir hiç kimse, başkalarına aldırmazlar.”179

Platon, sözünü ettiği toplumun Homeros’un şiirlerine konu olduğunu, onun

dizelerinden örnekler aktararak göstermeye çalışır. Ayrıca Kykloplar ve onların

yaşantısı hakkında daha fazla bilgi verir ve şöyle söyler:

“O zamanlar kutsal Ilion yoktu,

Ölümlü insanların büyük şehri yoktu ovada,

(Dardanoslular) çok pınarlı İda’nın eteklerinde otururlardı.”180

Platon bu sözlerin gerçekliğine inanır çünkü şair ya da ozanların

mousaların yardımıyla Tanrı’dan esinlenerek şiir söyledikleri bu yüzden de

sözlerinin gerçeği yansıttığı181 fikrini öne sürer. Bu düşüncenin çelişkili bir yapı

teşkil edebileceğinden daha önce söz edilmişti. Bu yüzden tekrar üzerinde

178 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, 94d, s. 179. 179 Platon, Yasalar, çev. Candan Şentuna – Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 680b-680c s.

124. 180 Platon, a.g.e., 681e s. 126. 181 Platon, a.g.e., 682a s. 126.

Page 64: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

54

durulmayacaktır. Bunun yerine şiirsel anlatımın kullanıldığı yerler tespit edilmeye

devam edilecektir.

Şiirsel anlatıma Platon’un Yasalar adlı eserinde sıkça rastlanır. Sözgelimi

bu eserinde deniz askerleri hakkında düşünceler öne süren Platon, onların savaş

esnasında silahlarını bırakıp gemiyi terk etmelerini ayıplar. Yurttaşların bu tarz

davranışlardan sakınmalarını bunun yerine cesur olmalarını öğütler.182 Böyle bir

davranışın Homeros tarafından da iyi ve hoş karşılanmadığını, onun şu sözlerine

dayanarak anlatmaya çalışır:

“Savaşın en çok kızıştığı şu sıra,

Sağlam gemilerimizi denize çekelim diyorsun ha,

Troyalılar büsbütün üstün gelip böbürlensinler diye mi,

yuvarlanalım diye mi tepetaklak ölüm çukuruna?

Bir daha dayanamaz savaşa Akhalar

gemileri çektikten sonra denize,

gidecekler savaştan geriye baka baka.

Senin öğüdün yok edecek onları.”183

Platon burada karşısındakini ikna etmek amacıyla düşüncelerini

kuvvetlendirmek için Homeros’u referans gösterir. Aynı eserinde kölelikten söz

ederken kölelere güvenilip güvenilmeyeceği konusunda düşüncelerini paylaşan

Platon, ozanların en bilgesi184 olarak sözünü ettiği Homeros’un dizelerini kullanır:

“Kölelik günü yakaladı mı insanları

engin bakışlı Zeus, aklın yarısını alır onlardan.”185

Aradan birkaç asır geçmesine rağmen, dönemin en ünlü şair ve ozanı

olarak anılan Homeros’un, eserleriyle toplum üzerinde büyük bir etki yarattığı

gözlemlenebilir. Çünkü görüldüğü üzere Platon kendi eserlerinde pek çok kez

onun eserlerinden dizelere yer verir. Bu bazen birkaç dize bazen de aşağıdaki gibi

tek bir dizedir:

182 Platon, a.g.e., 706c-706d, s.160. 183 Platon, a.g.e., 706e-707a, ss. 160-161. 184 Platon, a.g.e., 776e, s. 246. 185 Platon, a.g.e., 777a, s. 246.

Page 65: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

55

“Olympos’ta oturan tanrıların yargısı budur.”186

Platon’un bu tek dizeyle vurgulamak istediği, ruhun sürekli bir değişim

içinde olduğu, eğer erdemle birleşirse tanrısal yolda daha üstün bir yere geleceği,

erdemle birleşmediğinde ise tam tersi bir durumla karşılaşacağı düşüncesidir.187

Bunun Tanrıların kararına bağlı olduğunu düşünür ve bu düşüncesini de yine

Homeros’un şiir dizelerinden yararlanarak belirtir.

Platon düşüncelerine şiirsel dille kanıtlar sunmaya Menon adlı eserinde

devam eder. Bu eserinde erdemin öğretilebilir olup olmadığını tartışan Platon,

tartışma sürecinde şair Theognis’in şiirinden bir kıtaya yer verir:

“Devlette sözü geçenlerle yan yana otur,

Onlarla ye iç; hoşlarına gitmeğe çalış.

Çünkü iyilerden iyilik öğrenirsin,

Kötülerle düşüp kalkarsan,

Aklını bile kaybedersin.” 188

Platon, şair Theognis’in bu şiirinden hareketle erdemin öğretilebilen bir

şey olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bu konudaki düşüncelerini sağlamlaştırmak için

dönemin bilinen şairlerinden referanslar verir. Böylece karşısındaki insanı, kendi

düşüncesinin doğru olduğuna inandırma çabası içine girer.

Menon adlı eserinde şair Theognis’in yanı sıra Homeros’un da şiirlerine

başvurur. Sözgelimi, bir devlet adamından erdem öğrenen bir insanı, Hades’in

ülkesinde yaşayan Tiresias’a benzetir ve ondan şöyle söz eder:

“Hades’te, ruhlu olan tek odur.

Ötekiler gölgeler, dolaşan gölgelerdir.”189

Bu sözlerin Homeros’a ait olduğunu açıklayan Platon190, tıpkı Homeros’un

yaptığı gibi sözlerini şiirsel anlatımla ifade etme yolunu dener. Bir başka eseri

186 Platon, a.g.e., 904e, s. 412. 187 Platon, a.g.e., 904c-904e, s. 412. 188 Eflatun, Menon, 95d-95e, s. 60. 189 Eflatun, a.g.e., 100a, s. 69. 190 Eflatun, a.g.e., 100a, s. 69.

Page 66: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

56

olan Kratylos’ta da yine Homeros’un şiirlerini kullandığı görülür. Kratylos adlı

eserinde dil üzerine incelemelerde bulunan Platon, araştırmalarını yine dönemin

önde gelen şair ve ozanların görüşlerine dayandırarak yapar. Bu şairlerin arasında

Homeros başı çeker. Tanrı ve insan adlarının etimolojik kökeni üzerine

incelemelerde bulunurken şair Homeros’un bu konuda söylediklerini haklı bulup

eserlerinden bazı dizeleri kanıt olarak öne sürer.191 Sözgelimi Homeros’un

Troia’daki bir ırmaktan söz ettiği şu dizelere bakılacak olursa:

“Tanrılar Ksanthos diye adlandırıyor onu,

insanlar da Skamandros.”192

Bu dizelerde Homeros’un da sözünü ettiği gibi ırmağın adını Tanrıların

adlandırdığı biçimde kullanmayı daha doğru bulur. Benzer düşünce kuş için

söylediği söz için de geçerlidir.

“Tanrılar Khalkis diye çağırıyorlar,

insanlarsa Kymindis.”193

Burada şair ve ozanların, Tanrıların bir mekânın ve varlığın ismini açıkça

belirttiğine, böylece bizim de bu isimleri kullanmamız gerektiğine vurgu yapar.194

Görüldüğü üzere Homeros’un aktarmış olduğu düşünceyi paylaştığını, onun

eserlerindeki dizeleri kendi eserine naklederek ortaya koyar.

Tanrıların kendi adları konusunda Herakleitos, Homeros ve Hesiodos’un

benzer düşüncelere sahip olduğunu öne süren Platon195, aşağıdaki şiir dizesinden

hareketle bu savını kanıtlamaya çalışır:

“Okeanos’tur Tanrıların atası, Tethys anası.”196

Homeros’a ait olan bu dizelerle anlatılmak istenen düşünce şair

Orpheus’un dizeleriyle de desteklenir:

191 Platon, Diyaloglar 1: Kratylos, çev. Teoman Aktürel, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998, 391d, s. 204. 192 Platon, a.g.e., 391e, s. 204. 193 Platon, a.g.e., 392a, s. 205. 194 Platon, a.g.e., 391e, s. 204. 195 Platon, a.g.e., 402b-402c, s. 216. 196 Platon, a.g.e., 402b, s. 216.

Page 67: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

57

“Bir anadan doğan, kızkardeşi Tethys ile

Okeanos evlendi ilk, güzel akıntısında.”197

Aktarılan sözlerin tümünün Herakleitos’un “her şey geçer, hiçbir şey

durmaz”198 düşüncesinde birleştiğini belirten Platon, yaptığı incelemelerde şiirsel

anlatımı kullanmıştır. Tanrılar hakkında öne sürülen düşüncelere hassasiyetle

yaklaşan Platon, bu konuda öne sürülen ortak görüşü şiirsel dille anlatmaya

çalışır.

Platon Şölen adlı eserinde Tanrılar hakkında söylenenler üzerine tekrar

eğilir. Burada en eski Tanrılardan biri olarak anılan Sevgi’nin (Love) böyle

anılmasının sebebini ebeveynlerinin ne şiirde ne de efsanede yer almadığına

bağlar ve bunu başlangıçta Kaos (Chaos ) vardı diyen Hesiodos’un199 dizeleriyle

şöyle anlatır:

“Fakat ardından geldi

herkes için yeri olan, geniş göğüslü, tamamen güvenli, Dünya,

ve Sevgi.”200

Kaos’tan sonra Dünya ve Sevgi’nin geldiği konusunda Acusilaus ve

Parmenides’in de Hesiodos’la aynı düşünceyi paylaştığını belirten Platon’un,201

kendi düşüncelerini de şiirsel anlatımla aktardığı görülür. Platon’a göre, Homeros

da Tanrı olan Sevgi’den söz ederken onun bir başka Tanrı olan Mischief kadar

narin olduğunu söyler.202 Ona göre Homeros, Mischief’in ne kadar narin bir Tanrı

olduğunu şiirindeki şu sözlerle kanıtlamaya çalışır:

“Onun narin ayakları: değildir toprağın üzerinde

Geceyi mi çizer; insanların başının üstünde yürümek yerine.”203

197 Platon, a.g.e., 402c, s. 216. 198 Platon, a.g.e., 402a, s. 216. 199 Plato, Complete Works: Symposium, ed. John M. Cooper, Hackett Publishing, Indianapolis, 1997,

178b, p. 463. 200 Plato, a.g.e., 178b, s. 463. 201 Plato, a.g.e., 178b, s. 463. 202 Plato, a.g.e., 195d, s. 478. 203 Plato, a.g.e., 195d, s. 478.

Page 68: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

58

Platon’a göre, Mischief’in ne kadar narin olduğunu gösteren bu güzel

kanıt, benzer biçimde Sevgi için de kullanılmalıdır ki onun da ne kadar narin bir

Tanrı olduğu anlaşılsın.204 Platon burada Tanrıların nasıl olduklarını Homeros’un

şiir dizelerini kanıt göstererek anlatmaya çalışır. Şu nokta apaçıktır ki Platon,

Tanrılar hakkında diğer bazı düşünürlerin yanı sıra şair ve ozan olan Hesiodos ve

Homeros’un da düşüncelerini kabul eder. Düşüncelerini ifade ederken, tıpkı bir

şair ve ozan gibi şiirsel anlatımı tercih eder.

Şölen adlı eserinde Tanrı olan Sevgi üzerine düşüncelerini aktarmaya

devam eden Platon, Phaedrus’un görüşlerini dikkate alır ve onun bu görüşlerini

şiirsel tarzda aktarma ihtiyacı duyar:

“İnsanlara huzur verir ve denizlere durgunluk,

Rüzgârları dindirir dinlenmeleri için ve uyutur endişeli insanları.”205

Platon’un burada vurgulamaya çalıştığı düşünce; Sevgi’nin bütün

anlaşmazlıklarımızı alıp götürdüğüdür.206 Bunu yaparken yine şiirsel anlatıma

ihtiyaç duyar.

Çalışmanın bu kısmında Platon’un şiirsel anlatıma başvurduğu yerler tespit

edilip serimlendi. Bir sonraki başlık altında ise şiirsel anlatımı tercih etmesinin

nedeni inceleme konusu yapılacaktır.

3.2. Metafizik Konularda Şiirsel Dili Kullanmasının Nedeni

Yunan toplumunda yetişmiş bir filozof olarak Platon, yetiştiği toplumun yaşam

tarzını aldığı eğitim dolayısıyla yakından tanır. Yakından tanıdığı toplumun yerleşik

düşünme biçimlerini bazı yönleriyle eleştirir. Çünkü o, bazı düşünme biçimlerini

olumsuz yönde değerlendirir ve tasarladığı ideal devletinde yer vermemeye çalışır.

Şiirsel dilin kullanımı noktasında Yunan kültürünü büyük ölçüde etkilemiş olan

Homeros ve Hesiodos gibi büyük şair ve ozanları bu anlamda eleştirilerinin hedefi

haline getirir. Çünkü bu şairler, toplumun yaşam biçimine öyle etki etmişlerdir ki ideal

bir devlet tasarlayan Platon için bu, incelenmesi gereken bir konu haline gelir.

204 Plato, a.g.e., 195e, s. 478. 205 Plato, a.g.e., 1957c-197d, s. 480. 206 Plato, a.g.e., 197d, s. 480.

Page 69: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

59

İncelemeler sonucunda ise şiirsel dilin ideal devletteki bireyler için bazı hususlarda

zararlı olduğu kanaatine varır. Ancak zararlı bulmakla birlikte Platon, kendisi de bazı

durumlarda eleştirdiği konulara benzer görüşler öne sürer. Özellikle metafizik meseleler

ele alınırken bu durumla çok karşılaşıldığı söylenebilir. Bu anlamda Platon, yaptığı

eleştirilere rağmen metafizik konularda neden şiirsel bir dil kullanma gereği duymuştur?

İfade etmeye çalıştığı düşünceyi, yaşadığı toplumun düşünme biçimine uygun biçimde

ifade etmenin anlaşılabilir olma bakımından daha yararlı olacağını mı düşünmektedir?

Çalışmanın bu kısmında yukarıdaki sorular çerçevesinde Platon’un metafizik konularda

şiirsel dili kullanmasının nedeni araştırılacaktır.

Platon’un şiirsel dili kullanmasının birçok nedeni olduğu söylenebilir. Bunlar

genel olarak dini, etik, politik ve yerleşik kültürün hâlihazırda sahip olduğu düşünme

biçimi şeklinde ifade edilebilir. İdeal devletinde askerlerin yetiştirilme tarzı ve

bireylerin sahip olması gereken dini hassasiyet gibi konuları incelikle düşünüp ortaya

koyan Platon, bu konularla ilgili düşüncelerini dile getirirken de yine toplumun

hâlihazırda sahip olduğu düşünme biçiminden faydalanmayı ihmal etmez. Felsefeyi

halkın anlayacağı dile uygun biçimde yapma eğiliminde olan Platon, bu sayede

ulaşabileceği azami ölçüde kişiye ulaşıp düşüncelerini de aynı ölçüde yayma görevini

üstlenir. Üstlendiği bu görevi yerine getirirken halkın anlayabileceği bir düzeyde olması

gerektiğinin farkındadır. Eserlerinde şiirsel anlatımı pek çok kez kullanmasının

nedenlerinden biri de budur denilebilir. Ayrıca eserlerini diyalog biçiminde yine halkın

anlayabileceği bir tarzda kaleme almıştır. Bütün bunlar onun bu konudaki kaygı ve

hassasiyetine işaret eder.

Platon’un bu kaygı ve hassasiyeti, toplum eğitiminin sağlamlığı ve sahip olduğu

dini inanışların doğruluğu konusunda onu, kimi zaman eleştirdiği görüşlere koşut

görüşler ortaya atmasına sebep olur. Bu yüzden eserlerinde pek çok kez düşüncelerini

şiirsel anlatımla aktarmakla birlikte mitoslara başvurur. Sözgelimi Kritias eserinde

Atlantis mitosundan söz eder. Buna göre dünya üzerindeki topraklar, küçük büyük

olmak üzere parçalara ayrılır ve Tanrılar kendi aralarında tartışma yaşamadan bu

toprakları bölüşür. Platon’a göre, onlar Tanrı oldukları için, kim için nerenin daha iyi

olacağını bilirler.207 Bir Tanrı olan Poseidon’a ise Atlantis adası pay olarak düşer.

Atlantis adasında Poseidon, beğendiği ölümlü bir kadınla birleşir ve beş defa ikiz erkek

207 Platon, Kritias, çev. Lütfi Ay – Erol Güney, Sosyal Yayınları, İstanbul, 2001, 109b, ss. 12-13.

Page 70: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

60

çocuk sahibi olur. Doğan çocuklarına Atlantis adasından her birinin yaşamını rahatlıkla

sürdürebileceği bereketli topraklar verir. On erkek çocuk olduğundan adada on farklı

krallık oluşur. Adada yaşça en büyük olan oğlu Atlas kral olur ve bu geleneksel biçimde

böyle devam eder. Atlas soyu zaman içinde çoğalır, her zaman için en büyükleri kral

seçilir ve nesiller boyu böylece devam eder.208

Atlantis’te toprak bereketli olduğundan orada tüketimi karşılayan her çeşit meyve

ve sebze yetişir, yer altından kıymetli madenler çıkarılır. Yaşam zengin hale

geldiğinden adada görkemli saraylar, tapınaklar inşa edilir. Adada aynı zamanda altmış

bine yakın asker ve on bin kadar da atlı araba mevcuttur. Kralların kendi aralarındaki

ilişkiler, Poseidon’un buyruklarına göre düzenlenir. Bu buyruklar ise Poseidon adına

adanın ortasına inşa edilmiş olan tapınağın sütunlarına kazılıdır. Bu sütunlarda,

yasaların yanı sıra bu yasalara karşı gelenler için de korkunç lanetlerin var olduğu

yazılıdır.209

Nesiller boyunca Tanrıca yaratılışları üstün geldikçe yasalara bağlı bir şekilde

yaşamlarını sürdürürler ve erdemli yaşamayı seçerler, ancak birçok ölümlüyle birlikte

olduklarından onlardaki Tanrısal öz azalır ve insani özleri çoğalır. Böylece erdemli

yaşamaktan uzaklaşırlar ve soysuzlaşmaya başlarlar. Akıllarını başlarına getirmek

isteyen Tanrıların Tanrısı Zeus onları cezalandırır.210 Şurası açıktır ki Platon, anlattığı

bu mitosla, yasalara karşı gelindiği ve Tanrı’nın buyruklarına uyulmadığı takdirde en

mutlu ve en refahlı toplumların bile özünü kaybedeceklerini bunun sonucunda buhrana

düşeceklerini anlatmaya çalışır. Tanrı’nın buyruklarının kutsallığını vurgulayan Platon,

Tanrı ile ilgili sözlerin anlatımında kullanılacak dilin dikkatli seçilmesini savunur.

Çünkü o, Tanrılar ve onların insanlarla olan ilişkileri hakkında söylenen şiirlerin

bazılarını doğru bulmaz ve eleştirir. Metafizik konularda söylenen şiirsel sözler,

zihinlerde pek de istenmeyen imgelerin oluşmasına sebep olur. Bu yüzdendir ki o,

“Dinlesek de söylediklerine kanmadan dinleriz şiiri, içimizin dümenini kaptırmayız ona;

koyduğumuz kuraldan şaşmayız”211 der. Şairlerin Tanrıları kötüleyen şiirlerini

dinlemenin insanı kandırabileceği düşüncesi söz konusudur.

208 Platon, a.g.e., 113b-114d, ss.19-20. 209 Platon, a.g.e., 119c-119e, s. 28. 210 Platon, a.g.e., 120d-121b, ss.28-29. 211 Platon, Devlet, 608a-608b, s. 353.

Page 71: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

61

Platon Tanrı Hades hakkında söylenen aşağıdaki sözlerin şiirsel olduğu ve bunun

da insanların hoşuna gidebileceğini savunur.212 Ona göre Tanrılar hakkında bu tarz

konuşmak ve düşünmek yanlıştır, şairler için “Hades’i övsünler kötüleyeceklerine”213

ifadelerini kullanır. Ayrıca bir şair olan Homeros’un Tanrılar hakkında söylediği:

“Hephaistos’u sarayda bir aşağı bir yukarı koşar görünce, mutlu Tanrılar arasında

sonsuz bir kahkaha koptu”214 sözlerini doğru bulmaz. Platon için, “sözünü dinletecek

kimseleri, hele Tanrıları kahkahalarla güler göstermek”215 yanlıştır. Bu düşünceleri

ortaya koyan Platon’un bu anlamda dini kaygılar taşıdığı söylenebilir. Çünkü o, “Tanrı

aslında iyidir madem, iyi de gösterilmeli”216 görüşünü savunur. Tanrıların olduğundan

başka türlü gösterilmesini kabul edilemez olarak nitelendirir.

“Can, bir duman gibi kayıp gidiyor toprağın altına bitkin bir haykırışla…”, “Korkunç bir

mağaranın dibinde, salkım salkım asılı duran yarasalardan biri, kayadan sıyrılıp düşünce hepsi

birden nasıl acı bağırışlarla uçuşurlarsa, canlar da öyle gidiyordu Hades’in ülkesine…”217

Platon, Tanrılar hakkında söylenenlerin yanı sıra kahramanlar hakkında söylenen

bazı sözleri de pek kabul edilebilir türden saymaz. Sözgelimi, şairlerin bir Tanrıça oğlu

olan Akhilleus için aşağıda söyledikleri sözlerin bir kahramana yakışmayacağını ifade

eder.

Platon, aşağıdaki sözleri duyan gençlerin bunlara gülmeleri ve ciddiye

almamaları gerektiğini söyler.218 Platon için bu sözlerin gençlerin davranışlarına etki

edebileceği düşüncesi, kaygı vericidir.219 Bu yüzden o, bu tarz sözlerin kullanılmaması

gerektiğini bunun yerine Homeros’un baştakilerin sözünü dinlemek ve akıllı olmak

açısından söylediği: “Dur dostum, sesini kes, beni dinle”220, “Akhalılar içinde öfkeleri,

önderlerine boyun eğmiş, sessiz sedasız ilerliyorlar”221 vb. sözlerin kabul

edilebileceğini savunur. Buna göre dini kaygılara sahip olan Platon’un bu bağlamda etik

212 Platon, a.g.e., 387b, s. 76. 213 Platon, a.g.e., 386c, s. 75. 214 Platon, a.g.e., 389a, s. 78. 215 Platon, a.g.e., 388e, s. 78. 216 Platon, a.g.e., 379b, s. 68. 217 Platon, a.g.e., 386d-387a, s. 76. 218 Platon, a.g.e., 388d-388e, s. 78. 219 Platon, a.g.e., 389d, s. 79. 220 Platon, a.g.e., 389e, s. 79. 221 Platon, a.g.e., 389e, s. 79.

Page 72: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

62

kaygılar da taşıdığı söylenebilir. Bu kaygılar onu bu tarz düşünüşün önüne geçmeye

itmekle beraber kendisinin de bizzat şiirsel anlatıma başvurmasına yol açar.

“Bir o yanına yatıyor, bir bu yanına; bir yüzükoyun yere kapanıyor, bir sırt üstü. Sonra

kalkıyor ayağa, dalgalı denizin kıyısında yürüyor sendeleye sendeleye… Külleri iki eliyle yerden

alıp döküyor başına.”222

Platon’un şiirsel anlatıma başvurmasının nedenleri arasında, içinde yaşadığı

toplumun düşünme biçimi de sayılabilir. Çünkü Homeros ve Hesiodos gibi büyük ozan

ve şairler, yazdıkları ve anlattıkları şiirleriyle dönemin Yunan toplumunu büyük ölçüde

etkilemişlerdir. Bu açıdan bu iki büyük ismin eserleriyle toplumun tarihsel belleğini

oluşturdukları söylenebilir. Zira Platon’un kendisi din, etik, askeri eğitim vs. gibi

konularda düşüncelerini aktarırken bu iki ismi eserlerinde sıkça anar. Toplumu derinden

etkilemiş olan bu şairler, eserlerini şiirsel dille kaleme aldıklarından halk arasında şiir

dilinin önemi doğal olarak artış gösterir. Bunu çok iyi bilen Platon, bu anlamda şairlerin

şiire dayalı sözlü otoritesini bazı yönleriyle eleştirir. Şairlerin, Tanrılar ve kahramanlar

hakkında söylediği bazı şiirleri kısmen zararlı bulur ve şiirsel anlatım yerine düz yazının

kullanılmasının daha kazançlı olacağını önerir.223 Ancak halkın zihnine çoktan beri

yerleşmiş olan şiirsel anlatım tarzının bir anda değişmesi elbette mümkün değildir.

Platon’un kendi eserlerinde, düşüncelerine kanıt sunarken şiirsel anlatımı tercih

etmesinin bir başka nedeni de budur denilebilir.

Düşüncelerini aktarırken sade bir dil kullanmayı tercih eden Platon, halkın

anlayacağı bir dilde eserlerini kaleme alır. Bu yüzden düşüncelerine kanıt göstermek,

onlara dayanak oluşturmak amacıyla yine halkın sahip olduğu bilgi birikiminden

faydalanır ve metafor kullanarak tartışılan konu üzerinde uzlaşmaya çalışır. Bu

bağlamda Devlet eserinden şu diyaloğu inceleyelim:

“- ... Yiğit olan bu inancı her yerde, her vakit korur demekle, onu keder, sevinç, istek ve

korku içinde bir yana bırakmaz, demek istedim. İstersen düşüncemi bir benzetmeyle anlatayım?

- İsterim.

- Bilirsin, boyacılar yüzü kızıla boyamak istedikleri vakit, ak yünü seçerler. Boyanın

parlaklığını sağlasın diye onu iyice yıkarlar, hazırlarlar, sonra kızıla boyarlar. İşte böyle boyanan

kumaş, ister sabunla, ister sabunsuz yıkansın solmaz, atmaz rengini. Yoksa ne olur bilirsin.

222 Platon, a.g.e., 388a-388b, s. 77. 223 Platon, a.g.e., 607d-607e, s. 352.

Page 73: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

63

- Bilirim, rengini atar, gülünç bir şey olur.

- İşte biz de savaşçılarımızı seçerken, onları müzik ve jimnastikle yetiştirirken,

yaptığımız işi buna benzeterek düşün. İstediğimiz şey nedir? Yüne işleyen boya gibi, kanunlar da

savaşçıların içine işlesin. ”224

Yukarıdaki diyalogda, verilecek eğitimle savaşçıların kanunları özümsemesini

isteyen Platon, bunu kumaş ve boya metaforuyla anlatmaya çalışır. Çünkü savaşçıların

nasıl eğitileceğini bilmeyen dinleyicinin kumaşın nasıl boyandığından haberdar

olduğunu bilir. Bu sebeple Platon, herhangi bir konuda düşüncelerini beyan ederken

sıradan bir insana anlayacağı tarzda aktarır ve bu süreçte bazen düşünme yapısında

yerleşik olan şiirsel dili kullanır.

Bazı durumlarda şiirsel dilin tercih edilmesinin bir başka nedenini şöyle

açıklamak mümkündür: Platon, şiirsel dili eleştirmek için şiirsel dili eserlerinde

kullanır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, bir filozof olarak Platon, eleştirdiği

şeyi ortaya koymak zorundadır. Eleştirdiği şey, şiirsel dil olduğuna göre şiirsel dili

eserlerinde kullanmadan onun üzerine görüş bildiremez, yani eleştirmek istediği şiirsel

dili belirtirken şiirsel dili kullanmak zorundadır. Mantıksal açıdan bunun aksini

gerçekleştirmesi olanaksız görünmektedir. Bunu Homeros’tan aktardığı bir şiirle

anlatmaya çalışalım:

“Zeus’un kapısı önünde iki küp durur

Biri ak, biri kara bahtlarla doludur.

Zeus bunları karıştırıp verirse,

İnsan bir mutlu olur, bir mutsuz.

Kimine de, kara baht küpünden katıksız verir:

O da açlık içinde kıvranır, mutluluk nedir bilmez.”225

Yukarıda aktarıldığı gibi bir şiir örneği sunmadan onun üzerine düşünce ortaya

atmak oldukça zordur. Bu şartlar neticesinde Platon, anlatmak istediği düşüncelere

dayanak oluşturması bakımından şiirsel dili mutlak surette kullanmak zorundadır.

Çünkü işaret ettiği şey açık bir şekilde belirlenmelidir. Aksi halde eleştirmek istediği

düşünce bu anlamda temelsiz ve güçsüz kalacaktır.

224 Platon, a.g.e., 429d-430a, ss. 127-128. 225 Platon, a.g.e., 379d, s. 69.

Page 74: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

64

SONUÇ

Antik Yunan kültüründe yetişen önemli ozan ve şairlerden Homeros ve

Hesiodos, eserlerini lirik bir dille kaleme almışlardır. Onların eserlerinin dini bir etkiye

sahip olduğu şüphesizdir. Zira her iki şair de Tanrıları konu alan eserler yazmış ve bu

eserleri, kendilerinden çok sonra da yaygın olarak varlığını korumuştur. Kaynaklar

incelendiğinde şairlerin yanı sıra ilk Yunan filozoflarının da eserlerinde şiirsel bir dil

kullandıkları görülür. Bunun en büyük müsebbipleri kuşkusuz Homeros ve

Hesiodos’tur. Bu iki şairin Antik Yunan düşüncesini büyük ölçüde etkilediği anlaşılır.

İlkçağ Yunan felsefi literatürüne bakıldığında Anaksimandros, Anaksimenes,

Parmenides, Herakleitos ve Empedokles gibi filozofların da eserlerinde, nesrin yanı sıra

şiirsel bir anlatımı tercih ettikleri söylenebilir. Buna dayanarak şu kanaate varılabilir;

düşüncelerin ifade edilmesinde şiir de en az nesir kadar önem arz eder. Böylece şiirin

düşünce ve ifade alanındaki etkin varlığı burada net bir şekilde kendisini açığa çıkarır.

Genel anlamda vezinle ve kafiyeli bir biçimde söylenmiş söz, ifade olarak

tanımlanabilen şiir, bir mantık terimi olarak muhayyilede tasarlanmış öncüllerden

oluşan kıyas olarak kabul edilebilir. Muhayyilede tasarlanan öncüllerden oluşan yargı

ve hükümler zihni yanıltabilir. Klasik mantık açısından şiirle ifade edilmiş veya kaleme

alınmış pek çok hikâye, destan, mit ve teogoniler çoğunlukla gerçeği ifade etmezler.

Aynı şekilde dini, ahlaki ve felsefi eserlerde de şiirsel dilin kullanımına temkinli

yaklaşılır.

Düşünce tarihinde felsefi anlamda şiir üzerine ilk olarak görüş öne süren filozof,

Platon olarak karşımıza çıkar. Homeros ve Hesiodos, şiirleriyle dönemin düşünme

biçimini büyük ölçüde etkilemiş iki şairdir. Kendisi de bir Antik Yunan vatandaşı olan

Platon, yaşadığı toplumun düşünme biçimini derinden etkileyen bu şairlerin şiirsel

söylemlerini eleştirir ve şiirin toplum üzerindeki güçlü etkisini biraz olsun hafifletmeye

çalışır.

Platon şiiri, bir taklit etme sanatı olarak görür ve şiirin, nesnenin hakikatini dile

getirmediğini ifade eder. Platon bu noktada mimesis kavramını kullanır ve mimesis

yoluyla anlatılanların gerçeği ifade etmediği görüşü savunularak eleştiri konusu haline

getirilir. Genel anlamda taklit olarak anlamlandırılan mimesis kavramı, Platon

düşüncesinde aldatma olarak yorumlanır. Çünkü bir nesneyi taklit etmek, bir bakıma

Page 75: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

65

onu asıl gerçekliğinden koparmak, onun bir yansımasını veya gölgesini ortaya

koymaktır. Bu anlamda o, mimetik sanatı icra eden şairleri birer taklitçi olarak görür.

Şairin sözleriyle, nesne hakkında bir hakikat dile getirmediğini bunun yerine nesneleri

sadece taklit ettiğini savunur. Ona göre şair, nesneleri taklit etmekle kalmaz, Tanrıları

ve insanlarla olan ilişkilerini, tarihteki önemli şahsiyetleri ve halk kahramanlarını

olduklarından farklı göstererek insanları yanıltır ve aldatır. Böylece insanlar, hem

Tanrılar hem de kahramanlar hakkında yanlış yargılara sahip olurlar. Bu durum ise

Platon için kabul edilebilir değildir. Çünkü o, tasarladığı devlette bireylerin aldatıcı ve

yanıltıcı sözler duymalarını istemez. Bunun bir nedeni, şiir dilinin insanın duyguları ve

ruh hali üzerinde bıraktığı etkidir ki Platon böyle bir etkinin var olduğunun

bilincindedir. Bu ilk neden ikinci bir nedenin oluşumuna zemin hazırlar o da; devleti

düşmandan koruyacak bireylerin cesaretini kırmamak, onların düşman karşısında

korkmasına ve savaş esnasında silah bırakmasına engel olmaktır. Ona göre, aldatıcı şiir

sözleri buna zemin hazırlar.

Şiirin insan üzerindeki etkisinin bilincinde olan Platon, bir çeşit çözüm olarak

şiire sansür uygulama yolunu seçer. Bir yandan kahramanları, Tanrıları ve onların

insanlarla olan ilişkilerini kötü bir şekilde anlatan şiirlere yasak getirirken öte yandan

kahramanlar hakkında iyi düşünceler anlatan, Tanrıları olduklarından farklı

göstermeyen, onları olduğu gibi anlatan ve düz yazıyla yazılmış olan şiirleri belirlediği

yasak dışında tutar. Şiir üzerine yaptığı bu ayrım onun dini, ahlaki ve politik kaygılar

taşıdığını gösterir niteliktedir. Dikkat edilirse uygulamaya çalıştığı her bir yasak, onun

bu alandaki kaygılarının ipuçlarını verir.

Platon’un şiirde olduğu gibi şairler konusunda da bir ayrım yaptığı söylenebilir.

İki tür şair olduğu görüşünü savunan Platon, iyi şairi dile getiren, kötü şairi ise temsili

dil kullanan, insanları sözleriyle eğlendiren biçiminde tanımlar ve şairi ressama

benzetir. Ressam çizdiği resimlerde temsili bir üslup kullanır ve resmettiği nesneleri

taklit yoluyla insanlara sunar. Ressam, nesnenin kendisini değil de onun gerçekliğinden

üç derece uzak olan gölgesini, yansımasını resmeder. Şair de tıpkı bir ressam gibi

ifadeleriyle varlığın bilgisinden üç derece uzak olanı anlatır. Bu görüşlerin temelinde

onun idealar kuramı yatar. Çünkü Platon, gerçek varlığı bir idea olarak kabul eder ve dış

dünyadaki herhangi bir nesnenin de bu ideal varlığın bir yansıması, bir gölgesi

olduğunu savunur. Böylece dış dünyadaki nesne, bir şeyin aynadaki yansıması gibi ideal

Page 76: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

66

varlığın bir derece uzağı konumundadır. Bir ustanın ideal varlığı taklit ederek

oluşturduğu herhangi bir nesne de ideal varlığın iki derece uzak halini verir. Platon

bunu dülger örneğiyle açıklar. Çünkü dülger, idealar âleminde var olan masayı, alet

kullanarak somut hale getirir. Varlığın aslına iki derece uzak olarak kabul edilen ustanın

elinden çıkan bu masa, ressamın çizdiği resme konu olur ve böylece resim gerçeğin

özünden, bilgisinden üç derece uzaklaşır. Şairin sözleri bu bağlamda ressamın resmi

gibidir, onlar varlığın asıl özünü, bilgisini vermez, onun üç derece uzağını dile getirir.

Varlığın üç derece uzağını ifade eden şair, Platon’a göre, Tanrıların seçmiş

olduğu kişidir ve o, ancak Tanrı vergisiyle, Tanrısal bir esinle şiir yazma ve dile getirme

yeteneğine sahip olur. Devlet eserinde şairlerin uydurmacı olduklarını ve uydurdukları

yalanlarla insanları kandırdıklarını, aldattıklarını öne süren Platon, bunun aksine

Yasalar eserinde şairlerin Tanrısal bir soy olduğunu ve esin perileri olan mousalar

vasıtasıyla olayların gerçek boyutunu yakaladıklarını ifade eder. Öne sürülen bu iki

farklı düşünce, Platon’un bu konuda çelişkili olduğunu gösterir.

Platon’un şiirsel anlatımı eleştirirken eserlerinde şiirsel anlatıma başvurması, bir

diğer çelişki olarak kabul edilebilir. Çünkü o şiire yasak getirmesine rağmen, kendi

eserlerinde şiiri açık bir şekilde kullanır. Bu durumu birkaç farklı nedenle açıklamak

mümkündür. Öncelikle onun, anlatmak istediği düşünceyi, sıradan insanların da

anlayabileceği biçimde aktarmak üzere eserlerinde şiirsel anlatıma başvurduğu

düşünülebilir. Bilhassa metafizik konularda öne sürdüğü düşüncelere kanıt sunarken de

şiirden faydalanır bununla birlikte karşısındakini ikna etmek üzere, şiiri bir ikna etme

aracı olarak kullandığı tespit edilebilir. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde Platon’un

birbirinden farklı amaçlarla şiirsel anlatımı tercih ettiği sonucuna ulaşılır.

Bu çalışmada Platon düşüncesinde şiirin yeri ve işlevi inceleme konusu yapıldı.

Araştırma içinde bizim perspektifimiz dışında kalan ve henüz sorulmayı bekleyen pek

çok sorunun varlığı mevcuttur. Platon’un üzerinde durduğu şiirsel dilin eğitim sürecinin

bir parçası haline gelmesinin etkileri ve sonuçları da başka bir araştırma konusu olarak

değerlendirilebilir. Böylece şiir üzerine yapılacak olan çalışmaların alanı genişletilip

bilimsel faaliyetlerin çoğalmasına katkı sunulabilir.

Page 77: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

67

KAYNAKÇA

ALTUNYA, Hülya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, Büyüyenay Yayınları,

İstanbul, 2014.

__________, “Sezai Karakoç’ta Poetik Düşüncenin Mantığı”, Üniversite Araştırmaları

Dergisi, 2018, c. 1, S. 2, ss. 52-57.

AKALIN, Şükrü Halûk, (haz.) Türkçe Sözlük, 11. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 2011.

AKARSU, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998.

AKBAY, Yunus Emre, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce

Bağlamında Kavramların Epistemik Kökenleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta, 2017.

ARICI, Oğuz, “Antik Yunan Tragedyasında Ölçülülük (Sôphrosûnê) ve Uyum

(Harmonía) Düşüncesi”, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2005.

ARNHEİM, Rudolf, Görsel Düşünme, Çeviren: Rahmi Öğdül, Metis Yayınları,

İstanbul, 2009.

ARSLAN, Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi

Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006.

BOLAY, Süleyman Hayri, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları,

Ankara, 1999.

BRAVO BAYAR, Işıl,“Antikçağ’da Varlık ve Bilgi Problemleri Üstüne”, flsf Dergisi,

S. 4, 2007, ss. 43-58.

CAVARZERE, Alberto-ALONİ, Antonio-BARCHİESİ, Alessandro, Iambic Ideas,

Rowman & Litlefield Publishers, Boston, 2001.

CENGİZ, Metin, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, 2. Baskı, Şiirden Yayıncılık,

İstanbul, 2016.

CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, 10. Baskı, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2010.

________, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2010.

ÇELİKDELEN, Günay, “Teşbihe Felsefi Bir Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar

Dergisi, 2016, S. 24, ss. 277-297.

DURMUŞ, İsmail, “Şiir” Maddesi, DİA, c. 39, Ankara, 2010.

Page 78: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

68

DÜRÜŞKEN, Çiğdem, Antikçağ Felsefesi: Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce

Serüveni, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014.

EFLATUN, Menon, Çeviren: Adnan Cemgil, Maarif Matbaası, Ankara, 1942.

EKİNCİ, Necdet, “Antik Yunan’dan Roma’ya Retorikten Propagandaya”, Manas

Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, S. 4, c. 5, ss. 149-174.

EMİROĞLU, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, 11. Baskı, Elis Yayınları, Ankara, 2014.

EMİROĞLU, İbrahim-ALTUNYA, Hülya, Örnekleriyle Mantık Sözlüğü, Litera

Yayıncılık, İstanbul, 2018.

EREN, Işık, Sanat ve Bilgi İlişkisi, Asa Kitabevi, Bursa, 2005.

ERHAT, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.

FIRAT, Gülbin, “Edebiyat Tarihinde Resim ve Şiir Analojisi”, Batman Üniversitesi

Yaşam Bilimleri Dergisi, 2013, c. 3, S. 1, ss. 82-96.

FROLOV, İvan, Felsefe Sözlüğü, Çeviren: Aziz Çalışlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997.

GOMBRİCH, E. H., Sanat ve Yanılsama, Çeviren: Ahmet Cemal, Remzi Kitabevi,

İstanbul, 2015.

GÖKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011.

HAŞLAKOĞLU, Oğuz, Platon Düşüncesinde Tekhné, Sanat ve Felsefenin Ortak

Kökeni Üzerine Bir İnceleme, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2016.

HAVELOCK, Eric A., Platon: Filozof Şaire Karşı, Çeviren: Adem Beyaz, Pinhan

Yayıncılık, İstanbul, 2015.

HERAKLEITOS, Fragmanlar, Çeviren: Cengiz Çakmak, Alfa Basım Yayım Dağıtım,

İstanbul, 2014.

HESİODOS, İşler ve Günler: Tanrıların Doğuşu, Çeviren: Furkan Akderin, Say

Yayınları, İstanbul, 2015.

HOMEROS, İlyada, Çevirenler: Azra Erhat, A. Kadir, 19. Baskı, Can Sanat Yayınları,

İstanbul, 2005.

KORKMAZ, Mehmet, Mitoloji Sözlüğü, Alter Yayıncılık, Ankara, 2012.

KRANZ, Walther, Antik Felsefe, Çeviren: Suad Y. Baydur, 2. Baskı, Sosyal Yayınlar,

İstanbul, 1994.

LANGER, Susanne K., Sanat Problemleri, Çeviren: A. Fevzi Korur, Tem Yapım

Yayıncılık, İstanbul, 2012.

Page 79: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

69

MUTLU, Esra Çağrı, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, Posseible

Dergisi, 2014, S.6, ss. 29-36.

ÖKTEM, Ülker, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, Ankara Üniversitesi Dil

ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2010, c. 1, S. 50, ss. 1-17.

PARILTI, Abidin, Dengbejler: Sözün Yazgısı, İthaki Yayınları, İstanbul, 2006.

PARMENİDES, Doğa Hakkında, Çeviren: Gurur Sev, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2015.

PETERS, Francis E., Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, Çeviren: Hakkı Hünler,

Paradigma Yayınları, İstanbul, 2004.

PLATO, Complete Works: Symposium, ed. John M. Cooper, Hackett Publishing,

Indianapolis, 1997.

PLATON, Devlet, Çevirenler: S. Eyuboğlu, M. A. Cimcoz, Türkiye İş Bankası

Yayınları, İstanbul, 2017.

________, Diyaloglar 2: Protagoras, Çeviren: Tanju Gökçöl, Remzi Kitabevi, İstanbul,

2009.

________, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, Çeviren: Macit Gökberk,

Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.

________, Gorgias: Ya Da Retorik Üstüne, Çevirenler: Mehmet Rifat, Sema Rifat,

Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2006.

________, Ion: Şiir Üzerine, Çeviren: Nihal Petek Boyacı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,

2007.

________, Kritias, Çevirenler: Lütfi Ay, Erol Güney, Sosyal Yayınları, İstanbul, 2001.

________, Phaidon: Ruh Üzerine, Çeviren: Nazile Kalaycı, Kabalcı Yayıncılık,

İstanbul, 2012.

________, Yasalar, Çevirenler: Candan Şentuna, Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi,

İstanbul, 2007.

RUSSELL, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi: İlkçağ, Çeviren: Muammer Sencer, Say

Yayınları, İstanbul, 1997.

TAŞDELEN, Vefa, “Poetika Tarihinden Bir Kesit”, Bizim Külliye Dergisi, c. 65, 2015,

ss. 12-18.

TOPDEMİR, Hüseyin Gazi, Felsefe, Pegem Akademi Yayınevi, Ankara, 2008.

TUNCEL, Melis, “Platon’da Mimésis Kavramı”, Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2012.

Page 80: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

70

TURAN, Esra Yıldız, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”,

Tarih Okulu Dergisi, 2015, S. 12, ss. 1-8.

TURGUT, İhsan, “Platon’da Logos Kavramı ve Bilgi Teorisiyle İlgisi”, Dokuz Eylül

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi II, 1985, ss. 49-53.

YILDIZDÖKEN, Çiğdem, Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol,

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017, c. 10, S. 50, ss. 441-450.

Page 81: T.C. - tez.sdu.edu.trtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03260.pdf · Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle yorumlanmaktadır: “Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları zerine kurulduğu

71

ÖZ GEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler :

Adı ve Soyadı : Ahmet KAVAK

Doğum Yeri ve Yılı : Nusaybin/Mardin-1991

Medeni Hâli : Bekâr

Eğitim Durumu :

Lisans Öğrenimi : Bingöl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,

Felsefe Bölümü, 2010-2014.

Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi :

İngilizce (Orta Düzey)

İş Deneyimi :

1. Isparta Özel Ahsem Özyürek Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,

Felsefe Grubu Öğretmeni, 2016-2017.

2. MEB. Nusaybin Kuyular İlköğretim Okulu, Sınıf Öğretmeni, 2017-2018.

Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar :

“Sherlock Holmes Romanlarında Geçen Bazı Akıl Yürütmelerin Modern Mantık Açısından

Denetlenmesi” Türkiye 5. Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, 12-15 Mayıs 2016, Isparta.