Upload
others
View
15
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİRİN YERİ VE İŞLEVİ ÜZERİNE
BİR İNCELEME
Ahmet KAVAK
1430206036
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN
Doç. Dr. Hülya ALTUNYA
ISPARTA – 2019
iii
(KAVAK, Ahmet, Platon Düşüncesinde Şiirin Yeri ve İşlevi Üzerine Bir
İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2019)
ÖZET
Diskürsif bir pratik olarak şiir, duyguların dile getirilmesi amacıyla başvurulan
bir anlatım biçimidir. Tarih boyunca pek çok farklı toplum efsane, destan ve hikâye gibi
edebi eserlerini şiirsel anlatımla ifade etmiştir. Bu da şiirsel anlatımın kronolojik olarak
oldukça eskiye dayandığını ve birbirinden farklı kültürler arasında yaygın olduğunu
gösterir. Bu izler takip edildiğinde şiirin güçlü bir etkiye sahip olduğu görülebilir. Bu
çerçevede özellikle Homeros ve Hesiodos’un eserleri Antik Yunan düşünme kültürünün
şekillenmesinde belirgin bir rol oynar. Yaşadığı toplumun düşünme tarzını yakından
tanıyan bir filozof olarak Platon, bazı noktalarda şiirin güçlü etkisini zayıflatmaya
çalışır. Bu anlamda Homeros ve Hesiodos’un şiirsel anlatımla ifade ettiği düşüncelere
karşı felsefi bir tavır alır ve onları eleştirir.
Platon, eserlerinde şiiri farklı konularda inceler ve şiir üzerine önemli
değerlendirmelerde bulunur. Bu tez çalışmasında Platon’un şiir hakkındaki düşünceleri
ele alınacak ve şiir üzerine yaptığı değerlendirmeler mantıksal bir bakış açısıyla
incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Şiir, Mantık, Logos, Mitos, Episteme, Metafizik.
iv
(KAVAK, Ahmet, An Analysis on the Place and Function of Poetry in Plato’s
Thought, Master’s Thesis, Isparta, 2019)
ABSTRACT
As a discursive practice, poetry is a way of expressing feelings. Throughout the
history many different societies have expressed their litaratual works with poetic
narrative such as epics, legends and stories. This shows that the poetic narrative
chronologically rather old at time and shows that between different cultures from each
other. Hence, there are also traces of poetic expression in both philosophical texts and in
the literary works of the Ancient Greek world. These might be seen that the poem have
a strong impact when the traces are followed. In this framework, Homer and Hesiod’s
works play a significant role in shaping the culture of the Ancient Greek thinking. As a
philosopher Plato, who knew the way of thinking of the society where he live, is trying
to weaken the strong influence of poetry at some point. In this sense, he takes a
philosophical attitude specially towards Homer and Hesiod’s ideas that expressed with
poetic and he criticizes them.
Plato examines the poetry on different topics in his works and he has made
important assessments about it. In this thesis Plato’s thoughts on poetry will be
discussed and his assessment of poetry will be examined from a logical point of view.
Keywords: Poetry, Logic, Logos, Mythos, Episteme, Metaphysics.
v
İÇİNDEKİLER
TEZ SAVUNMA TUTANAĞI ........................................................................................ i
YEMİN METNİ .............................................................................................................. ii
ÖZET ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT .................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v
KISALTMALAR ........................................................................................................... vi
ÖNSÖZ ........................................................................................................................... vii
TEŞEKKÜR ................................................................................................................... ix
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİR
1.1. Platon’un Şair ve Şiire Bakışı .............................................................................. 11
1.2. Söylem Biçimi Olarak Şiir (Mimesis-Dil-Şair) ................................................... 17
1.3. Düşünme Biçimi Olarak Şiir (Logos-Dil-Şair) .................................................... 20
İKİNCİ BÖLÜM
PLATON’DA ŞİİR ELEŞTİRİSİ
2.1. Mitik Düşünceye Yönelik Şiir Eleştirisi .............................................................. 29
2.2. Siyasi ve Dini Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi ................................................. 38
2.3. Epistemik Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi ....................................................... 41
2.4. Felsefi Düşünce Bakımından Şiir Eleştirisi ......................................................... 45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ELEŞTİRİLERE RAĞMEN NEDEN ŞİİRSEL ANLATIM KULLANILDI?
3.1. Nerede Şiirsel Anlatım Kullanıldı? ...................................................................... 52
3.2. Metafizik Konularda Şiirsel Dili Kullanmasının Nedeni ..................................... 58
SONUÇ ........................................................................................................................... 64
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 67
ÖZ GEÇMİŞ .................................................................................................................. 71
vi
KISALTMALAR
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
a.g.s. : Adı geçen sözlük
a.g.t. : Adı geçen tez
Bkz. : Bakınız
c. : Cilt
çev. : Çeviren
ed. : Editör
haz. : Hazırlayan
ing. : İngilizce
MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı
M.Ö. : Milattan önce
ö. : Ölüm yılı
p. : Page
s. : Sayfa
ss. : Sayfa sayısı / Sayfalar arası
S. : Sayı
TDK. : Türk Dil Kurumu
vb. : Ve benzeri
vs. : Vesaire
Yay. : Yayınları
yy. : Yüzyıl
vii
ÖNSÖZ
Kendisinden sonra gelen pek çok filozof ve felsefî doktrini etkilemiş olan Yunan
filozof Platon (M.Ö. 427-347), öne sürdüğü görüşleriyle düşünce tarihinde büyük bir
yer tutar. Epistemolojiden ontolojiye, etikten estetiğe birçok alanda görüş bildirmiş, bu
bağlamda hem Doğu hem de Batı dünyasının düşünme biçimini etkilemiştir.
Düşüncelerinin günümüzde hala araştırma konusu yapılması, bu etkinin devam ettiğinin
bir göstergesidir.
Bu çalışma, Platon’un şiirle ilgili görüşlerini ve onun şiir eleştirisini ele
almaktadır. Bu konunun seçilme nedeni ise Platon’un şiirle ilgili görüşleri hakkında
henüz bir tez çalışmasının olmayışıdır. Bu alandaki eksikliğin tarafımızca doldurulması,
ülkemizde yapılan bilimsel etkinliğe katkı çerçevesinde bizim için onur niteliğindedir.
Bu amaç doğrultusunda, felsefenin birçok alanında kaynak düşünürlerden olan Platon
üzerine yapılan özgün çalışmalara, bir yenisini daha ekleyerek bilim dünyasına, özelde
de mantık alanına az da olsa bir katkı sağlamayı hedefledik.
Mantık alanında yapılan bu çalışma, bir yandan Platon’un şiir hakkındaki
düşüncelerini ortaya koyarken öte yandan dönem itibariyle şiirin düşünme biçimi
üzerindeki etkisini açığa çıkarır. Bu etkinin yükünü hafifletmeye çalışan Platon’un bu
konudaki temel önerisi; şiire bir tür yasak veya sansür uygulamak şeklinde olur.
Platon’un görüşlerini daha iyi anlayabilmek adına çalışma süresince mümkün
olduğunca birincil kaynaklardan yararlanmaya gayret gösterildi. Çünkü konuyla ilgili
doğrudan yapılan çok az sayıda çalışmanın mevcut olduğu fark edildi. Ancak Platon
üzerine yapılmış diğer çalışmalar da bu yöndeki eksikliği giderebilmek adına dikkate
alındı. Böylece bir araya getirilen bu çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci
bölümde şiirin mahiyeti açıklandıktan sonra Platon’un şiir ve şair hakkındaki
görüşlerine yer verildi. Ardından logos-mimesis-dil-şiir bağlamında söylem ve düşünme
biçimi olarak şiirden söz edildi. İkinci bölümde ise Platon’un şiir eleştirileri dört farklı
alt başlık altında sıralandı. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise yaptığı eleştirilere
rağmen kendisinin şiirsel anlatımı nerede kullandığı ve neden şiirsel bir anlatımı tercih
ettiği tartışıldı.
Bu çalışma çerçevesinde elbette bizim değerlendirmemiz dışında kalan
perspektiflerin de varlığından söz edilebilir. Ancak biz belirlediğimiz kısımları analiz
viii
etmeyi uygun bulduk. Eksik kalan muhtemel bölüm ya da düşüncelerin yapılacak diğer
çalışmalarla bilim dünyamıza kazandırılması bizi mutlu edecektir.
ix
TEŞEKKÜR
Bu çalışmanın var olmasını büyük ölçüde mümkün kılan, Platon’un derin felsefi
birikiminin yalnızca küçük bir parçası olan şiir üzerine öne sürmüş olduğu düşünceleri
olmuştur. Ancak araştırma sürecinde pek çok kıymetli şahsiyet de bu çalışmayı
mümkün kılmakta pay sahibidir. Bu anlamda üzerimde her konuda emek sahibi
olduğunu düşündüğüm, güçlü bir mantıkçı olmakla beraber geniş bir felsefi birikime de
sahip olan hürmetli hocam Doç. Dr. Hülya ALTUNYA’ya varlığını her an tüm
samimiyetiyle hissettirdiği için teşekkürlerimi sunmak isterim.
Akademik konularda danıştığım ve bunun için zahmet edip bana zaman ayıran
değerli hocalarım Arş. Gör. Ayşe ŞAVKLIYILDIZ’a, Arş. Gör. Saliha KELEŞ
TÜRKYILMAZ’a ve araştırma süreci boyunca bazı konularda pratik çözümlerle çalışmaya
katkı sağlayan kıymetli hocam Dr. Öğr. Üyesi Cihad ÖZSÖZ’e paylaştıkları katkılar için
teşekkür ederim.
Emekleriyle bu yolda yürümeme rehberlik eden ve bu anlamda bana her türlü
desteği sağlayan bütün üniversite hocalarıma anlatılamayacak kadar çok şey borçlu
olduğumu, onları unutmadığımı belirtmek isterim. Kendilerine tek tek teşekkür ederim. Bu
süreçte benim için moral kaynağı olan ve akademik anlamda kendilerine danışıp fikir
aldığım sevgili arkadaşlarım Nedim ÇİFTÇİ, Yusuf GÜVEN, Barış SÜTÇÜ, Selin AYAZ,
Sedef Hilal ORAL, Emine Berfin Yılmaz, Hakan ALKAN’a ve çalışmayı sürdürmem için
gerekli pek çok konuda uzak da olsa yardımlarını esirgemeyen sevgili arkadaşlarım,
Hüseyin KIZMAZ ve Mervan KORKUT’a da ayrıca teşekkür etmek isterim.
Eğitim hayatım boyunca desteğini ve sevgisini eksik etmeyen, bugünü yaşamama
sebep olan ve beni sabırla bekleyen başta annem ve babam olmak üzere bütün aileme
minnet ve şükran duygularımla.
Ahmet KAVAK
Isparta 2019
1
GİRİŞ
Antik Yunan ozanlarının en büyüğü olarak anılan M.Ö. VIII. yüzyılda yaşamış
olan Homeros ve M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış olan Hesiodos, duygu ve düşüncelerin
anlatımında şiirsel bir dil tercih etmişlerdir. Bunu onların günümüze ulaşmış
eserlerinden anlıyoruz. Yunan dünyasında Homeros ve Hesiodos gibi pek çok ozan
duygu ve düşüncelerini dile getirme konusunda şiirsel anlatıma başvurmuşlardır. M.Ö.
VII-V. yüzyıllar arasında yaşamış olan ve Iambik şairler olarak da adlandırılan bu
ozanlardan bazıları Archilochus, Semonides, ve Solon’dur.1 Şairlerin yanı sıra Yunan
literatüründe Anaksimandros (ö. M.Ö. 547), Anaksimenes (ö. M.Ö. 528), Parmenides
(ö. M.Ö. 470), Herakleitos (ö. M.Ö. 480), Empedokles (ö. M.Ö. 430) gibi filozoflar da
düşüncelerini ifade etme noktasında şiirsel anlatıma başvurmuşlardır. Buna göre Yunan
edebiyat ve felsefe dünyası için şiir son derece önemli görünmektedir. Özellikle
Homeros ve Hesiodos’un Antik Yunan dünyasında çok saygı görmesi, şiirin genel
kültür kaynağı olarak değerlendirilmesine ve daha sonra yazılan eserlerde ise bu iki
ozana pek çok atıf yapılmasına neden olur. İlk felsefi görüşlerin şiirsel bir tarzda ifade
edilmesi, bize, felsefede şiirin yerini ve değerini göstermektedir. Öyle ki döneminin
eğitim sistemine bile şiir yön vermiştir diyebiliriz. Bu durum Azra Erhat’a göre şöyle
yorumlanmaktadır:
“Yunanistan’da eğitimin Homeros destanları üzerine kurulduğu herkesçe bilinen bir
gerçekti, sadece Atina değil, bütün Yunan devletleri Homeros’u bir çeşit kutsal kitap gibi, her
türlü bilginin özü diye benimsemişlerdi.”2
Şu halde bu mitologlardan birkaç yüzyıl sonra yaşamış olan Yunan düşünür
Platon’un diyaloglarında Homeros’a ait dizelere yer vermesi, A. Erhat’ın bu savını
destekler niteliktedir.
Antik Yunan’da Homeros’tan önce de şiirin var olduğu ancak bu şiirlerden
günümüze ulaşan olmadığı ifade edilmektedir. Homeros’tan önceki dönemde şiir
1 Alberto Cavarzere – Antonio Aloni – Alessandro Barchiesi, Iambic Ideas, Rowman & Litlefield
Publishers, Boston, 2001, p. 1. 2 Homeros, İlyada, çev. Azra Erhat – A. Kadir, 19. Baskı, Can Sanat Yayınları, İstanbul, 2005, Giriş, s.
8.
2
dinseldi, yani hymnoslar3 ve Tanrılara yapılan yakarılardan oluşuyordu veya mitikti. Bu
şiirlerin konuları, mitik zamanların kral soylarının yazgılarından oluşuyordu. Homeros,
kendinden önceki döneme ait, kendilerine aoidos4 adı verilen iki kişiden
bahsetmektedir. Bunlar Demodokos ve Phemios’tur. Genel olarak onların sarayla ilgili
kişiler olduklarına, kahinler gibi Tanrılardan esinlendiklerine, tanınmış şahsiyetlerin
başarılarını methettiklerine, krallardan saygı gördüklerine değinilmiştir. Şiirlerinin
konularını aldıkları mitoslar ise daha çok bir ülkenin tarihi ve gelenekleri ya da o dönem
için üne ve güce sahip büyük aile soylarının geçmişiyle ilgidir. Buna göre Antik
Yunan’da mitik şiirin, “Homeros destanlarında Tanrılar ve insanlar arasında
gerçekleşen olayları dile getiren söyleyiş”5 biçimi olduğu söylenebilir.
Homeros’un şiir tarzı, şiiri konuşan resim haline getirir. Onun ortaya koyduğu
tasvir, bir çeşit görsel yapının tasviridir. O, bu yapıyı detaylı bir biçimde betimler ki
okuyucu ya da dinleyici görsel yapıtı gözleriyle görür gibi olur. Sessiz olan o görsel
eser, şiirsel anlatımla bir bakıma dile gelir.6 Anlatılan bu mitlerde “Homeros’un, şiirsel
bir dil ile görsel bir temsiliyet oluşturduğu”7 ifade edilebilir. Bu anlamda anlattığı
mitleri, insan aklının mantıksal düşünme biçiminden ziyade muhayyileye hitap eden
güçlü şiirsel temsiller olarak ifade edebiliriz.
Homeros’un eserlerindeki söylem tarzı hakkında tespitlerde bulunan W. Kranz’a
göre kullanılan şiirsel şekil, bilimsel düşüncenin doğuşu öncesine aittir. Homeros’un iki
büyük eseri olan İlias –diğer adıyla İlyada- (yazılışı yaklaşık M.Ö. 750) ile Odysseia
(bitişi yaklaşık M.Ö. 700)’da hem motiflerde hem de düşünsel bakımdan bu hususa
işaret edilmektedir.8
“Bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldığı sorunlar bu destanlarda kapalı bir şekilde
3 “Yunan mitolojisine göre, Av Tanrıçası Artemis’in aşktan tiksinti duyan ve yakınına erkek
yaklaştırmayan arkadaşı Nikaia adlı Nymphe’ye sevdalanan Pyrygialı bir çoban olan Hymnos,
dayanamayıp günün birinde Nikaia’ya olan aşkını dile getirir. Buna öfkelenen Nikaia, Hymnos’u
oklarıyla vurarak yaşamına son verir. Bunun üzerine Av Tanrıçası Artemis başta olmak üzere bütün
doğa yakışıklı çobana gözyaşı döker.” Bkz. Mehmet Korkmaz, Mitoloji Sözlüğü, Alter Yayıncılık,
Ankara, 2012, s. 148. 4 Aoidos’lar Homeros destanlarının içindeki ozanlara denir. Bkz. Abidin Parıltı, Dengbejler - Sözün
Yazgısı, İthaki Yayınları, İstanbul, 2006, s. 48. 5 Hülya Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2014, ss.
83-84. 6 Gülbin Fırat, “Edebiyat Tarihinde Resim ve Şiir Analojisi”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri
Dergisi, 2013, c. 3, S. 1, s. 90. 7 Fırat, a.g.m., s. 91. 8 Walther Kranz, Antik Felsefe, çev. Suad Y. Baydur, Sosyal Yayınlar, 2. Baskı, İstanbul, 1994, s. 1.
3
ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu destanlarda, ilk-madde’nin ne olduğu hakkında soruşturmayı,
tektanrıcılığa doğru bir eğilimi, olan bitenin anlamı üzerine bir araştırmayı buluyoruz. Ozan ya
da şair, insanlar ve insan hayatı üzerine yaptığı sayısız gözlemleri çok kere birleştirerek genel bir
yargıya varıyor. Ayrıca Homeros’un dünyası baştan aşağı Tanrılarla dolu olan esrarlı bir
dünyadır.”9
Buna göre Homeros’un mitleri gerçeklikten uzak öyküler olarak görünmekle
birlikte bilimsel düşüncenin doğuşuna zemin hazırlayan fiziksel, metafiziksel ve
teolojik soruları dile getirmesiyle dikkat çekmektedir. Öte yandan onun tikeller üzerine
yaptığı gözlemlerden hareketle tümel yargılara ulaşmaya çalışması yani, tümevarım
yapması ise mitosun logosla ilişkisi veya mantıksal düşüncenin başlangıcının ilk
işaretlerini vermektedir.
Yunan şiirinin Homeros’tan sonraki ikinci büyük şairi olarak anılan ve Askra’da
(Boiotia) doğmuş olan Hesiodos, yaklaşık olarak M.Ö. VII. yy’da yaşamını
sürdürmüştür. Eserlerinde kendisiyle ilgili kısa bilgiler paylaşsa da tüm hayatı hakkında
bilgi sahibi değiliz. Hesiodos’un şiirleri günümüzde “Theogonia” (Tanrıların Doğuşu)
ve “Erga kai Hemerai” (İşler ve Günler) adlı iki eserde bir araya getirilmiştir. Sözü
geçen eserlerinde o, Homeros’un eserlerinde karşılaşılan sayıca fazla ve karmaşık olan
Yunan Tanrılar dünyasını bir düzene koymayı amaçlar.10 Bu da Hesiodos’un Homeros’a
kıyasla daha sistemli görüşlere sahip olduğunu gösterir. Onun ve Homeros’un Tanrılarla
dolu olan bu esrarlı dünyası hakkında Halikarnaslı Herodotos, “Hesiodos’la Homeros,
Yunanlılar’ın Tanrı soylarını kurdular, ad ve ek adlarını taktılar Tanrılara, yetkilerini
ve işlerini ayırdılar, görünüşlerini belirttiler”11 ifadelerini kullanır.
Hesiodos, Theogonia ya da Tanrıların Doğuşu adlı eserinde, dünyanın
Khaos’tan yaradılışı, Uranos, Kronos ve Zeus’un egemenlik zamanları, Zeus’un Titan
adlı devlerle olan savaşı ve Tanrıların doğuşuyla ilgili masallar, efsaneler anlatır. Ayrıca
Homeros’un oldukça karmaşık olarak ele aldığı Olympos Tanrılar sistemi üzerine de
daha sistemli bir çalışma yapar. Böylece zamanının başat konularından biri olan
kozmolojik kurguya da bu çerçevede bir katkıda bulunur. Yunan literatüründe, ilk
belirgin şahsi kişilik olarak da nitelenen Hesiodos’un yazdığı kabul edilen bu eserle,
9 Kranz, a.g.e., s. 1. 10 Hesiodos, İşler ve Günler–Tanrıların Doğuşu, çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, İstanbul, 2015,
Giriş kısmı, s. 7. 11 Homeros, İlyada, s. 8.
4
Homeros’un aksine anlatılanları sistemleştirme çabasına rastlanır.12 Erga kai Hemerai
ya da İşler ve Günler ise öğretici bir eser olarak yazılmıştır. Bu eserde işlerin nasıl
yapılması gerektiği (çiftçilik, bağcılık, ev yönetimi, ticaret, gemicilik) anlatılmakta,
ayrıca bir köylü ve gemici takvimi verilmektedir. Burada şiir, masallarla ve özlü
sözlerle bezenmiştir. Sözgelimi Hesiodos’un Tanrıların Doğuşu adlı eserinden bir parça
şöyledir:
“Daha doğduklarında saçları beyazdır ve güzel yüzlüdürler.
Ölümsüz tanrılar arasında yaşlı kadınlar diye
adlandırılırlar. Aynı ismi dünyadaki insanlar da verirler.
Pemphredo’nun güzel, Enyo’nun ise sarı ipekleri vardır.
Keto Gorgolar’ı da doğurdu.
Okeanos’un diğer yakasında ün kazanmışlardır, gece ve
Gündüz sınırında yaşarlar”.13
Bir taraftan tanrıların doğuşunu anlatan bu şiirde, diğer taraftan khaostan
toprağın, denizin, okyanusun ortaya çıkışı anlatılmaktadır. Onun hem İşler ve Günler
hem de Tanrıların Doğuşu adlı eserlerine bakıldığında Hesiodos’un din denilemeyecek
kadar zayıf, ancak teolojik nitelikli dünya görüşü olarak adlandırılabilecek
düşüncelerine tanık olunur. Ayrıca didaktik nitelik de taşıyan bu mitlerde Hesiodos,
köylerde çalışanlara sakinliği ve kendi aralarında uzlaşmayı tavsiye ederken, toplumda
adaletin gerçekleşebilmesi için zorbalıktan ve keyfî davranışlardan uzak durulmasını
önerir.14 İşte onu Homeros’tan farklı kılan özelliklerinden birisi; yazdığı eserlerde
insanlara ait kahramanlık, yiğitlik, savaşçı olma gibi yönlerine dikkat çekilmektense,
daha çok “çalışmanın öneminden, işlerin zamanına göre ve olması gerektiği gibi
yapılması meselelerinden yani kısaca daha sıradan insanlardan ve eylemlerden”15 söz
edilmesidir. Dolayısıyla ezberlenmesi veya zihinde muhafaza edilmesi daha kolay olan
bu didaktik şiirler, halk arasında yaygınlık kazanmak suretiyle önemli bir görev
üstlenmektedir.
12 Hesiodos, a.g.e., s. 7. 13 Hesiodos, a.g.e., s. 70. 14 Oğuz Arıcı, “Antik Yunan Tragedyasında Ölçülülük (Sôphrosûnê) ve Uyum (Harmonía) Düşüncesi”,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2005,
s. 25. 15 Hesiodos, İşler ve Günler – Tanrıların Doğuşu, s. 9.
5
Antik Yunan literatürü incelendiğinde ozan ve şairlerin yanı sıra bazı filozofların
da düşüncelerini aktarırken edebî, şiirsel anlatıma başvurduğu görülür. Nitekim bir
filozof olarak Parmenides, Doğa Üzerine adlı felsefî bir şiir yazmıştır.16 Zamanımıza
sadece yüz elli fragmanı kalan bu eserde, onun evrenin oluşumuna (kozmogoni) ilişkin
düşünceleri yer almaktadır. Bu eserinden bir kesit şöyledir:
“Zira hiç bu zorlanamaz varolmaya varolmayan;
ancak sen bu yolundan irdeleme esirge düşünceni;
ne de seni alışkanlık kanıksanmış yola bu mecbur bıraksın.”17
Varolanın varolmayan olacağını düşünmenin imkânsızlığını dile getiren bu
şiirde, varlıkta değişimin ve hareketin imkanı şiirsel bir dille açıklanmaktadır. Şu halde
mitostaki fiziksel ve metafiziksel soruların, bu defa logos tarafından problem edilişini
ancak yine şiirsel bir düşünme biçimiyle dile getirilişini görmekteyiz. Zorunluluk,
kesinlik, varlık, var-olma, var-olmama vb. felsefî terimler, oluş’u reddeden, ancak sabit
ve değişmeden var-olanın gerçekliğini savunan bir düşünme biçimiyle konu
edinilmektedir.
Miletli doğa filozoflarından Anaksimandros (ö. M.Ö. 547) ve Anaksimenes’in
(ö. M.Ö. 528) de yine Doğa Üzerine adını taşıyan ve evrenin oluşumunu anlatan şiirsel
yapıtları vardır. Zıtların çatışması ve birliği öğretisinde Anaksimandros’tan, ruh
öğretisinde de Anaksimenes’ten etkilenmiş olan aynı zamanda panta rei (her şey akar)
düşüncesini savunan ünlü Ionia filozoflarından Herakleitos’un (ö. M.Ö. 480) da Doğa
Üzerine adında ve şiir tarzında kaleme aldığı fizik, teoloji ve siyaset olmak üzere üç
kısımdan oluşan bir eseri bulunmaktadır.18 Onun bu eserinden bir kesit de şöyledir:
“Bu her zaman mevcut olan logosu insanlar yalnızca işitmeden önce değil,
İşittikten sonra da anlamıyorlar.
Her şey bu logosa göre olup bittiği,
Ve ben her şeyi doğasına göre ayırt ettiğim,
Ve nasıl olduğunu bildirip açıkladığım halde,
Söylediklerimle ve yaptıklarımla karşılaştıklarında acemi gibi davranıyorlar.”19
16 Ülker Öktem, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2010, c. 1, S. 50, s. 4. 17 Parmenides, Doğa Hakkında, çev. Gurur Sev, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 45. 18 Öktem, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, s. 4. 19 Herakleitos, Fragmanlar, çev. Cengiz Çakmak, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014, s. 33.
6
Herakleitos özellikle metaforik ifadeleri kullanarak söylediği bu şiirlerde,
oluş’u ve değişimi savunurken logos’a kulak verilmesi gerektiğinden bahseder. Bu
anlamda onun fragmanları, biçimsel açıdan muhayyileye hitap ederken içerik açısından
ise logos’a uymaya çalışmasıyla, Aristoteles mantığının en ilgi çekici temelini
oluşturmaktadır. Yukarıdaki örnekler felsefi metinler içinde şiirin kullanımı, şiire
atfedilen değeri görmek açısından önem teşkil eder. Dolayısıyla bunlar, konuyla ilgili
değerlendirmeleri daha açık bir biçimde anlamak üzere ele alınmıştır.
Şiirsel düşünme ve söylem biçimini kullanan bir diğer filozof; çoğulcu
materyalist filozoflardan olan Empedokles’tir. Onun, zamanında birkaç bin dizeden
oluşan Doğa Üzerine adlı eserinde, evrenin oluşumuyla ilgili öne sürdüğü kuramı yer
alır. Burada sevgi-nefret güçlerinin etkisiyle ortaya çıkan ve yok olan varlığı, oluş-
bozuluşu, mecazlarla ve istiarelerle anlatışını okumaktayız.20
“Ey Pausanias, dinle sen şimdi, bilge Ankhitesin oğlu!
(Fakat her şeyi içine alan bir doğruya ulaşmak güçtür.)
Dardır vücuda serpilmiş kavrayışı duyu yolları,
Boş ver çok şey sokulup içeri körletir düşünceleri.”21
Doğruya ulaşmanın güçlüğünü ve düşünceyi yanıltan dışsal etkilerin fazlalığını
ifade eden bu şiirde, yine felsefi görüşlerin şiirle aktarıldığını görmekteyiz. Böylece
Antik dönem Yunan düşünce dünyasında sözün sırasıyla; dinî olanın mitosla, edebî
olanın eposla ve aklî olanın logosla, yani felsefenin diliyle şiirsel olarak ortaya çıktığını
söyleyebiliriz.22 Çünkü Yunan dilinde söz kavramını karşılayan üç sözcük vardır:
Bunlardan biri “mythos”, diğeri “epos” ve üçüncüsü ise “logos”tur. Mythos, dile
getirilen veya kulağa hitap eden sözdür, efsane, hikaye, masal, gibi anlamlar taşır.
İnsanlar görüp duyduklarını dile getirirken süslemeler yapıp yalana başvurur bu yüzden
mythos’a güvenilmez. Bu bağlamda bir filozof olarak Platon, mythos’u hakikatle ilişkisi
olmayan, uydurulmuş, içerik bakımından değersiz ve gülünç hikayeler olarak tanımlar.
Epos, mythos’tan farklı olarak bir ölçü veya düzene göre dile getirilen söz anlamını
taşır. Logos ise yasal bir düzeni işaret eder. Logos, doğada kanun, insanda düşünce
olarak açığa çıkar ve her yerde, her şeyde ortak bir şekilde bulunur. Mythos epos’la
20 Kranz, Antik Yunan, s. 97-99. 21 Kranz, Antik Yunan, s. 99. 22 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 83.
7
uyumlu bir biçimde bütünleşebilmesine rağmen logos’la tam bir karşıtlık içinde
olmuşlardır.23
“Yunan edebiyatı ve felsefesi, anlığın gelişme yollarını teşkil eden ve zorunlu olarak
anlıktan çıkan, belli başlı iki formdan biri olan şiirin, düz yazıdan önce başladığını gösterir.
Esasında, Yunanlılarda felsefe ve belagat iç içedir. Yunan filozoflarının çoğu, soyut fikirler
üzerinde belagat sahibi hatip insanlardır. Sözgelimi Platon, varlık ve siyasete ilişkin görüşlerini
sistematik olarak oluştururken, dilin güzelliğine ve üsluba da son derece önem vermiştir. Aynı
şekilde Aristoteles, Poetika ve Retorika’sını zamanının Yunan dilini inceleyerek kaleme
almıştır.”24
M.Ö. VIII. ve IV. yüzyıllar arasında yeni yazım türlerinin de gelişmesiyle var olan
söylem türleri arasında bir takım ayrımlar meydana gelmiştir.
“Bu ayrım bir yönüyle tarih ve felsefeyi ele alırken bunların karşısına da şiiri
yerleştirmiştir. Platon’a göre mit yapıcılar teknik bakımdan şairlerle ilişkilidir. Şairler toplumla,
toplumun bağlandığı açıklama ve değer sistemleri arasında aracı bir rol görür ve bu anlamda
şairler tarafından meydana getirilen mitoslar hem dinsel, etik hem de bilgiye dayalı bir değere
sahiptir. Diğer bir deyişle şair toplumun kimliğini oluşturma adına bir eğitimci rolünü de
üstlenmektedir. Ona göre mitos anlatıcısı kendisinin ait olmadığı bir zaman ve mekân hakkında
konuşmaktadır.25
O dönemde güzel ve etkili konuşmanın, şiirin, sıradan okuma yazma bilmeyen
bir site yurttaşı için bile, yaşamsal önemi olduğu dile getirilebilir. N. Ekinci’ye göre
bunun nedeni, başta söz olmak üzere, şiirler ve destanlar site yurttaşının belleği, aynı
zamanda onun hem geçmişi hem de geleceği olmasıydı.26
“Özellikle tragedya, acı, korku, ama aynı zamanda da coşku içerikli temalar ortaya
koyarak, site yurttaşının ruhunu olumsuz tutkulardan arıtmak, kötülüklerden uzak tutmak,
kalplerini sevgi ve acıma duyguları ile doldurmak amacı güden oyunlardı. Bu nedenle işlenen
temaların ve karakterlerin soylu ve seçkin olmasına özen gösterilir. Olayların anlatımını üstlenen
oyuncular, bunları kusursuz, etkili birer söylemle şiirsel bir biçimde, izleyicilere aktarırdı.
Retorik tekniklerinin tümüyle egemen olduğu bu anlatımda, söylencelerden/mitolojiden ya da
tarihten alınan konularla Tanrılar, yarı Tanrılar, Tanrıçalar, krallar, kraliçeler, kâhinler gibi,
soylu kişiler arasındaki çekişmeler izleyicilere sunulurdu. Tragedyanın izleyiciyi etki altına
almasının en başta gelen özelliği; işlenen temanın, baştan sona dek ciddi bir hava içinde geçmesi,
23 Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 5. 24 Öktem, a.g.m., ss. 4-5. 25 Esra Çağrı Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, Posseible Dergisi, 2014, S. 6, s.
30. 26 Necdet Ekinci, “Antik Yunan’dan Roma’ya Retorikten Propagandaya”, Manas Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 2016, c. 5, S. 4, s. 155.
8
erdemi ve üstün ahlakı öne çıkarması, izleyicide acıma ve korku duygularını kabartarak, bu
şekilde, ruhu olumsuz tutkulardan kurtarma amacı güdülmesiydi. Temaların
söylenceden/mitolojiden ya da tarihten alınmış olması, kahramanların olağanüstü varlıklar olarak
ortaya konulması, olayların anlatımında kullanılan söylemlerde egemen olan şiir dilinin son
derece üst düzey, ağırbaşlı bir özellik taşıması, kaba söylemlerden sakınılması, izleyici
etkilemesi bakımından son derece önemliydi.27
Yukarıda aktarılan düşünceler incelendiğinde, o dönemin site yurttaşı için
retorik ve şiirin ne derecede önemli olduğu, bununla birlikte günlük yaşamının ayrılmaz
bir parçası olduğu görülebilir.
Doğru düşünmenin prensiplerini ele alan bilim olarak klasik mantık, şiirsel
düşünme biçimini ve şiirsel kıyası da kendisine konu edinir. Nitekim “şiir, öteki
düşünme biçimleri gibi, varlık üzerine gerçekleştirilen bir çeşit akıl yürütmenin dile
gelmiş hali”28 olarak kabul edilebilir.
Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan şiir’in sözlük anlamı; “bir şeyi kavramak, bir
şeyin farkında ve bilincinde olmak, bir sözü manzum olarak söylemek” demektir.29 Bu
sözcük Yunanca’da poieo, kelimesiyle ifade edilmektedir.30 Türkçe sözlükte “zengin
sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak
bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi, manzume, nazım,
koşuk”31, diğer bir anlamıyla “düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu,
coşku uyandıran, etkileyen şey”32 olarak yer alır. İ. Durmuş’a göre şiir, “kaynağında
sihri bir mâna sezilen şiirin terim anlamı, engin his, hayal ve ilham ürünü olup
sanatkârane biçimde söylenmiş vezinli-kafiyeli”33 sözdür. Bu yüzden şiir kelimesini
İbranice şîr ile (şarkı, güfte, kaside, mûsiki, marş) ilişkili kabul edenler de vardır.34
İslâm mantıkçılarına bakıldığında, bir mantık terimi olarak şiir, “muhayyelât türü
öncüllerden kurulmuş kıyas”35 olarak tanımlanmıştır. Muhayyelât türünden öncüller de,
“Doğru olmadıkları halde, sırf nefse neşe vererek ona bir şey yönlendirmek veya ondan
27 Ekinci, a.g.m., ss. 155-156. 28 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 79. 29 İbrahim Emiroğlu-Hülya Altunya, Örnekleriyle Mantık Sözlüğü, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2018, s.
296. 30 Francis E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, çev. Hakkı Hünler, Paradigma Yayınları,
İstanbul, 2004, s. 307. 31 Türkçe Sözlük, haz. Şükrü Halûk Akalın, 11. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 2011, s. 2224. 32 a.g.e., s. 2224. 33 İsmail Durmuş, “Şiir” Maddesi, DİA, Cilt: 39, Ankara, 2010, s. 144. 34 Bkz. Durmuş, “Şiir” Maddesi, s. 144. 35 İbrahim Emiroğlu, Klasik Mantığa Giriş, Elis Yayınları, 11. Baskı, Ankara, 2014, s. 231.
9
nefret uyandırarak söz konusu şeyden alıkoymak için hayal gücüne dayalı olarak
verilen hükümler”,36 şeklinde tarif edilir.
İlham eseri olarak ortaya çıktığı düşünülen şiir, hem ibadetlerle hem de müzikle
olan ilişkisi nedeniyle, en eski edebî sanat olarak kabul edilir. Neredeyse tüm
medeniyetler, dini ritüellerinde şiir ve müziğin etkileyici gücünden istifade etmişlerdir.
Zira nesir, düşüncenin eseri olması bakımından şiir kadar duygusal bir etki
bırakmamaktadır. Şiir, hayalin ürünüdür ve insan psikolojisinde hayal, düşünceden önce
gelir. Sözgelimi İslâm öncesi Arap toplumunda edebî nesir yok iken şiir vardı ve onlar
şiir söyleme hususunda oldukça mahirdiler.37 Dolayısıyla Kur’ân âyetleri indirilmeye
başlandığında, Araplar, onun şiirsel yapısının etkisi altında kalmışlardır.
Öte yandan Homeros’un şiirlerini toplantılarda ve özel kutlamalarda büyük bir
coşkuyla dile getirdiği bilinen bir gerçektir. Ozanların ve büyük şairlerin toplantılarda
ve törenlerde dile getirdiği şiir, uzun süre bilginin, düşüncenin ve duyguların dil
alanında yeniden üretimi için etkili, hatta yegâne ifade aracı olarak görülmüştür.
Destanlar, teogoniler, mitolojiler; hatta kimi felsefî, eğitimsel, ahlakî ve dinî nitelikli
eserler bile şiir formunda yazılmıştır. Tarihsel süreç içinde yazılmış olan büyük
destanların da şiir formunda olduğu dikkat çekicidir. Sözgelimi Gılgamış, Odysseia,
İlyada ve Manas bunların arasında yer alır. Dede Korkut Hikayeleri’nde de şiir ve nesir
bir arada kullanılır. Bilgelik geleneği, sözü şiirsel anlatımla aktarmayı tercih eder. Bu
bağlamda Çin, Hint ve Fars geleneği incelendiğinde anlatımın ya birebir şiir biçiminde
ya da şiirsel olduğu ortaya çıkar. Aynı şekilde tasavvuf geleneğinde de, hâl’in dile
getirilişinde, rasyonel bir üslupta değil de, şiirin dolaylı yoldan mecazî kullanımlarla
süslü bulanık ifadelerine başvurulur.38 Ayrıca Antik Yunan felsefesinin ilk yazılı
örneklerinin de şiir formunda ya da şiirsel olduğunu burada tekrar hatırlamak gerekir.
Şiirsel anlatımın geçmişte destanlarda ve öğüt veren hikâyelerde kullanılması,
hatta ilk felsefi yazıların dile getirilişinde şiirin kullanılması, yine geçmişte büyük
toplantılarda, yüce divanlarda yemekler eşliğinde ozanlarca şiir okunması, bilhassa bu
konuda yarışmaların düzenlenmesi, şiirin insanın günlük ve kültürel hayatı üzerindeki
etkisini gözler önüne serer. Böylece kadim Arap kültüründen Mezopotamya’ya, Türk
dünyasından Antik Yunan dünyasına pek çok kültürde şiirin kültürel bir işleve sahip
36 Emiroğlu-Altunya, a.g.e., s. 234. 37 Durmuş, “Şiir” Maddesi, s. 145. 38 Vefa Taşdelen, “Poetika Tarihinden Bir Kesit”, Bizim Külliye Dergisi, 2015, c. 65, s. 13.
10
olduğu, dolayısıyla insan yaşamına, imgelem ve düşünce dünyalarına mutlak surette
etki ettiği söylenebilir. Şiirin insan yaşamındaki işlevinin farkında olan Platon ve
Aristoteles gibi büyük filozoflar da bu nedenle şiir üzerine düşüncelerini yazıya dökme
ihtiyacı duymuşlardır.
Bu çalışmada yukarıda belirtilen görüşler dikkate alınarak, Platon’un, okuyucu
ya da dinleyiciyi etkisi altına alan tragedyalara, şiire ve onu dile getiren ozan ve şairlere
yönelik düşünceleri araştırılacaktır. Konu ile ilgili yazmış olduğu eserlerinden -özellikle
Ion ve Devlet’ten- hareketle, şiir üzerine öne sürmüş olduğu görüşler incelenecektir. Bu
doğrultuda, çalışmanın birinci bölümünde Platon’un şiir hakkındaki görüşleri
irdelenecektir.
11
BİRİNCİ BÖLÜM
PLATON DÜŞÜNCESİNDE ŞİİR
1.1. Platon’un Şair ve Şiire Bakışı
Bilindiği üzere şiir sanatı, sanat tarihinde üzerinde en çok düşünülen ve en çok
konuşulan edebî tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanat tarihinin yanı sıra düşünce
tarihinde de ilk çağlardan itibaren, sanat hakkında öne sürülen teorilerde yine şiir
kendisine başat bir yer bulmuştur. Çünkü diğer edebî türlerin –deneme ve roman- ortaya
çıkışı XVI-XVII. yüzyıla tekabül eder. Bundan önce şiir, temel bir söz ve yazı biçimi
olarak varlığını hep korumuş, bilginin, tecrübenin, duygu ve düşüncenin en etkili dile
getiriliş tarzı olarak varlığını sürdürmüştür.39 Bu anlamda düşünce tarihinde öncelikli
olarak şiir üzerine görüşler ortaya koyan filozoflar Platon ve Aristoteles’tir. Platon, bazı
eserlerinde zaman zaman şiir sanatını, gerek politik ve epistemik gerekse de eğitsel
açıdan değerlendirip önemli düşünceler geliştirmiştir. Platon’un şiir hakkındaki
düşünceleri, sahip olduğu idealist felsefenin çizgisinde gelişme imkânı bulmuştur.
Antik Yunan dünyasında, Homeros’u bilgi kaynağı sayan, nasıl davranılacağını
onun öğütlerinden, verdiği örneklerden öğrenmek gerektiğini savunanların
bulunduğuna, hatta onun, dönemin eğitim sisteminde faal rol oynadığına daha önce de
değinmiştik. Ancak Platon, Antik düşüncede hakim olan bu inancı biraz olsun sarsmak
için, şiirsel anlatımla ifade edilen sözlerin, bize gerçek bilgi sağlamayacağı gibi, eğitsel,
ahlakî ve askerî ya da politik bakımdan da zararlı olduğunu eserleri vasıtasıyla anlatmak
ister. Buna göre Platon’un eserlerinden hareketle onun şaire ve şiir sanatına dair
düşüncelerini inceleyecek olursak, araştırmamıza Ion diyaloğundan başlamak
gerekecektir. Çünkü kronolojik sırayla ele alacak olursak kaynaklardan öğrendiğimiz
kadarıyla filozofumuz, şair ve şiir üzerine olan düşüncelerini ilk defa bu eserinde
bizlerle paylaşmıştır.
Şairliği Tanrısal bir durum olarak niteleyen Platon, şiiri, doğrudan aklî
düşünmeyle veya belli bir bilgi birikimi neticesinde ortaya çıkan ürün olarak görmez.
Zira edebi sanatlarla süslü olduğu kadar ölçülü ve ahenkli yapısıyla şiir, rasyonel
39 Taşdelen, a.g.m., s. 13.
12
düşünme biçiminin, psikolojik etkisi fazla olacak şekilde kurgulayabileceği bir yapı
değildir. Daha açık bir ifadeyle şiirsel düşünme biçimi, mantıksal düşünme biçiminin
tam karşısında durmaktadır. Onun mantıksal kavrayıştan uzak olarak gördüğü şair
hakkındaki görüşü şöyledir:
“Şair dediğin hassas, uçarı ve Tanrısal bir varlıktır. Esinlenmeden, kendinden
geçmeden, yani aklı başındayken hiçbir şey yaratamaz. Zaten Tanrı vergisi olmadan hiç kimse
ne bir şiir yaratabilir ne de kehanette bulunabilir.”40
Buna göre şiir yazma, Tanrısal bir esin ve ilham sayesinde mümkündür. Şair de
burada Tanrısal bir varlık olarak görülür, bunun nedeni de onun, eserlerini Tanrı’nın
vergisiyle yazabilmesidir. Tanrı’nın seçtiği kişiler olarak şairler, akılla, yani mantıksal
düşünme biçimiyle söz söyleyen kimseler değildir.
Platon, yazılışı gençlik yıllarına tekabül ettiği söylenen41 Ion diyaloğunda, genel
itibariyle şiir ve şair hakkındaki düşüncelerini ifade eder. Sokrates ve Ion, diyalogdaki
iki ana karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki karakterin konuşmalarından
hareketle Platon’un şiire ve şaire bakışı incelenebilir. Diyalogda Homeros’tan parça
okumakta üstüne tanımayan Ion, Sokrates’e sorar:
“… niçin Sokrates, bir kimse herhangi bir şairden söz ederken oralı olmuyorum, lafını
etmeye değer bulmuyorum ve uyuklamaya başlıyorum da, birisi kalkıp da Homeros’la
ilgili herhangi bir şeyden bahsetti mi aniden uyanıp dikkat kesiliyorum ve söyleyecek bir
sürü şey bulabiliyorum, nedir bunun nedeni?”42
Sokrates’in bu soruya yanıtı ise şöyledir:
“- Bunu tahmin etmek hiç de zor değil sevgili dostum, şunu herkes açık ve seçik görebilir
ki, sen Homeros üzerine hünerli ve bilgili bir şekilde konuşmaktan yoksunsun. Zaten
hünerli bir şekilde konuşabilseydin bütün öteki şairler hakkında da aynı şekilde
konuşabilirdin. Çünkü bence şiir sanatı bir bütündür, yoksa öyle değil mi?”43
Bu pasajda Ion’un diğer şairlerden söz edilirken söyleyecek hiçbir şey
40 Platon, Ion: Şiir Üzerine, çev. Nihal Petek Boyacı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 534b, s. 33. 41 Bkz. Metin Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, Şiirden Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul,
2016, s. 13. 42 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 532b, s. 27. 43 Platon, a.g.e., 532b-532c, s. 27.
13
bulamaması ve uyuklamaya başlaması, kanaatimizce dikkat edilecek bir husustur.
Çünkü Platon için, gerçek bir sanatçı, sadece bir şahısla ilgili değil, uzman olduğu alan
dâhilindeki her konuda yorum yapabilecek bir beceriye sahip olmalıdır. Dolayısıyla
Platon burada, bir şair olarak Ion’u hünerden, sanattan yoksun olarak görür. Çünkü
Platon, şiir sanatını, yukarıdaki diyalogda görüldüğü üzere bir bütün olarak betimler.
Ona göre, eğer Ion bir hünere sahip olsaydı yalnızca Homeros üzerine değil, başka
şairler üzerine de iyi veya kötü yorumlar yapabilecekti. Ancak görülüyor ki bu durumda
Ion, bu kabiliyetten yoksundur.
Ion’un söylediklerinden iyi bir Homeros anlatıcısı olduğu, şair olarak kendisini
yalnızca Homeros’un etkilediği ve ondan esinlendiği, diğer şairlerin ise onu bu denli
etkilemediği anlaşılıyor. Platon’a göre Ion, bir sanat bilgisi içinden konuşmamakta,
Homeros şiirinin verdiği coşku içinden anlatmaktadır. Olayı şöyle yorumlar: Ion
Homeros’u anlatırken bir sanat bilgisiyle konuşsaydı, aynı hüneri diğer şairler konu
olunca da gösterebilirdi. Diyaloglar da bu savı destekleyecek biçimde ilerler. Burada
resim sanatından, flavta çalma sanatından söz eder. Platon’a göre, bir sanatçı kendi
sanatını en iyi bilen kişidir. Bir ressam resminin iyi veya kötü olduğunu anlar. Aynı şey
diğer meslek dalları için de geçerlidir. Bir arabacı araba, balıkçı balıkçılık, hekim
hekimlik konusunda şairden daha bilgilidir.44 Platon’un diğer meslek dallarındaki
kişilerin, şairden daha bilgili olduğu görüşü yine onun idealist felsefesine
dayandırılabilir.45
Tragedya yazarlarını, şairleri ve onların dile getirdiği şiirleri sıkça eleştiren,
söylemlerinin insanları kandırabilecek nitelikte46 olduğunu ifade eden Platon, Yasalar
isimli eserinde Homeros’un Kykloplar47 hakkında anlattıklarını “bir Tanrı gibi ve
gerçeğe uygun”48 olarak söylediğini belirtir. Ayrıca ozanların Tanrısal bir soy olduğunu,
onların Tanrı’dan esinlenerek şiirlerini dile getirdiğini ve mousaların49 (musalar) da
44 Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, s. 14. 45 Platon, Devlet, çev. S. Eyuboğlu-M. A. Cimcoz, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2017, 597e, s.
260. 46 Platon, a,g,e., 598b-598c, s. 260. 47 Erhat, Mitoloji Sözlüğü, s. 187. Kykloplar, Yunan mitolojisinde tek yuvarlak gözlü devler olarak
tanımlanır. 48 Platon, Yasalar, çev. Candan Şentuna–Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 682a, s. 126. 49 Korkmaz, Mitoloji Sözlüğü, s. 227. Mousalar, Yunan Mitolojisine göre tüm sanatların sanatçılarına ve
özellikle de şairlere ilham veren Esin Tanrıçaları, Esin Perileridir.
14
yardımıyla olayların gerçek boyutunu yakaladıklarını50 da ifade eder. Bu durum bizi,
Platon’un şairler hakkındaki düşüncelerinin çelişik olabileceği fikrine götürür. Çünkü
bir yandan şairlerin hakikati dile getirmediğini öne sürerken diğer yandan onların
olayların gerçek boyutunu yakalayabildiklerini söyler. Aslında o, “iyi şair ile taklitçi
şairi birbirinden ayırır ve iyi şairi dile getiren, kötü şairi ise eğlendiren ve temsili dili
kullanan”51 olarak nitelerken şairlerin, sanat gücüne göre hakikate ulaşıp ulaşmamasına
göre bir yaklaşım sergilemektedir.
Platon’a göre sanatçı, kendi sanatını en iyi şekilde bilmek mecburiyetine
sahiptir. Eğer kendi sanatıyla ilgili konularda nitelikli söz sahibi değilse onu sanatçıdan
saymamak gerekir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi sanat onun için bir bütündür
ve verdiği bilgi açısından tam, gerçeğe uygun ve noksansız olmalıdır. Sanat ve sanatçı
demişken; günümüzde tanımladığımız sanat kavramı ile Antik Yunan’da tanımlanan
sanat kavramı birbirinden farklılık arz etmektedir.
Antik Yunan düşüncesinde sanatın iki ayrı kelimeyle ifade edildiği söylenebilir.
Bu kelimelerden;
“İlki tékhné kelimesidir ki; el becerisi, ustalık, sanat ve uygulamalı bilim anlamına
gelmektedir. İkinci terim olan poietiké’nin anlamı ise üretme bilimi, sanat, zanaat ve poetika’dır.
Aristoteles’in bilimler sınıflamasında son sırada yer alan poetik bilimde, sanatçının kendisinin
dışında bir eserin üretilmesi söz konusudur. Tékhné ile poetik bilim, özü bakımından üretime
dayalıdır. O halde Antik dönemde sanatın, üretmeye dayalı sanatçının kendisi dışında bir
eserinin bulunduğu ve zanaatla aynı anlamı taşıyan bir terim”52
olduğu söylenebilir. Antik dönem düşüncesinde sanatın aynı zamanda zanaatla da aynı
anlamı taşıması, Platon’un şairi, balıkçı ve hekimle epistemik temelde karşılaştırmasını
akla yatkın kılar. Antik düşüncede sanat ve zanaatın henüz ayrı birer alan olarak
görülmediği de aşikârdır. Ancak günümüz sanat anlayışında böyle bir birlikteliği
görmek pek de mümkün değildir. Nitekim sanat ve zanaat, günümüzde birbirinden
belirli noktalarda ayrışır; sanat, bireyin ya da sanatçının içinde bulunduğu ruh halini,
sahip olduğu düşünce ya da hissiyatı salt haz verme amacıyla dışa vurmayı amaç
50 Platon, Yasalar, 682a, s. 126. 51 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 86. 52 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, ss. 79-80.
15
edinmektir. Oysa zanaat, bir işi alet de kullanarak belli bir el becerisi ile ve özellikle bir
ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılan uğraş olarak düşünülebilir.
Platon’un Ion’a söylediği şu sözler, bir sanatçı ya da onun deyimiyle zanaatkâr
olan şairler hakkında sahip olduğu düşünceleri kısmen açıklığa kavuşturacak türdendir:
“Homeros üzerine iyi bir yorum yapabilmeni sağlayan bu yeti, demin dediğim gibi, bir
sanat değil de daha çok Tanrı vergisi bir şeydir”.53 Platon, şairleri gerçek bir sanatçı
olarak kabul etmeme gerekçesini şairlik vasfının bir Tanrı vergisi olmasına dayandırır.
Filozofun Ion’un Homeros hakkında coşkulu, etkileyici konuşması hakkında vergi
sözcüğünü kullanması M. Cengiz’e göre dikkat çekicidir. Ona göre vergi, ancak
Tanrı’nın verebileceği bir özelliktir. Bu, Tanrı’nın özel olarak seçtiği kişiyi kendi
nefesiyle (ilham-esin, İng. inspiration) donattığı yetenek anlamına gelir. Tanrı vergisiyle
yazılmış iyi bir şiirin, insanın içini titrettiği düşüncesi de bu anlayışla ilgilidir. Söz
konusu olan, Tanrı’nın nefesinin etkisidir. Bu nefes, insanoğlunun derinliklerine
seslenir, insanda ortak olan yönü harekete geçirir.54 Platon, başka bir pasajda şairler
hakkında şu ifadelere yer verir:
“Bütün büyük destan şairleri en güzel şiirlerini kendi marifetleriyle değil, Tanrılardan
aldıkları ilhamla büyülenerek söylerler; büyük lirik şairler de öyle, tıpkı kendilerinden geçmeden
dans etmeyen Kybele rahipleri gibi kendilerinden geçmeden o güzel şiirleri yaratamazlar.”55
Burada şairlerin Tanrısal bir esinle şiirlerini dile getirdiği üzerinde durulur.
Aslında kendilerine aitmiş gibi görünen sözler, onlara mousalar (ilham, esin perileri)
aracılığıyla Tanrı tarafından gelmektedir. Bu durumu Euripides’in magnesia taşı, halkın
da herakleia taşı dediği bir çeşit mıknatıs taşına benzetir. Şairlerin de tıpkı mıknatıs taşı
gibi ilhamını Tanrı’dan aldığına ve böylece şiirler yazabildiklerine işaret etmektedir.
Ayrıca Platon, Tanrı’dan esinlenmeden, ondan ilham almadan hiç kimsenin şiir
yazamayacağı fikrini savunur. Bu anlayış elbette filozofun şairlere karşı hem sanatsal
hem de epistemik açıdan olumsuz bir tutum sergilediği izlenimi bırakır. Fakat
unutulmaması gereken bir husus vardır ki o da; Platon’un kendisi de düşüncelerini
53 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533d, s. 31. 54 Cengiz, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, s. 15. 55 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533e-534a, s. 33.
16
aktarırken, eserlerinde şiirsel bir ifade biçimini tercih ettiğidir. Ne var ki o, Devlet adlı
eserinde şairleri ayıplamakta ve yalancılıkla suçlamaktadır.56
Şiirle felsefenin karşı karşıya gelmesinin yeni olmadığını ifade eden Platon,
Tanrılara ve iyi insanlara methiye amaçlı yazılan şiirler hariç, kötüyü temsil eden trajedi
ve komedi türü şiirleri Devlet eserinde yasaklar. Homeros’a olan eleştirisi de,
“hakikatten uzak gölge varlıklar yaratan tragedya türündeki şiirleri”57 nedeniyledir.
Her ne kadar politik bir tavırla söylenmiş olsa da Devlet adlı eserinde Platon, şairlerin
doğruyu anlatmadıklarının ve onların birer yalancı, uydurmacı olduklarının altını çizer
ve:
“Bu ölmüş, bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat
olmak daha hoş gelir bana...”, “Tanrıları bile ürküten o korkunç, o kokmuş dünya ne ölümlülerin
gözüne görünsün ne de ölümsüzlerin...”, “Eyvahlar olsun! İnsan bir gölge oluyor Hades’in
ülkesinde, öyle bir gölge yok ki, can yok içinde...”, “Kaynaşan gölgeler içinde bir o vardı kendini
bilen...”, “Can çekilip gidiyor Patroklos’un elinden ayağından, Hades’in ülkesine gidiyor,
kaderine ağlaya ağlaya, gücünü, gençliğini yitire yitire...”, “Can, bir duman gibi kayıp gidiyor
toprağın altına bitkin bir haykırışla...”58
gibi sözleri kullanmamamızı, Homeros ve öteki şairlerin de bunu hoş görmeleri
gerektiğini savunur.59 Yukarıda aktarılan sözlerde şiirsel anlatıma yer verildiğini bu
yüzden de duyanın hoşuna gideceğini söyleyen filozofumuz, ölümden kaçınması
gereken insanlara duyurulmamasını salık verir. Burada üzerinde durulması gereken
husus; Platon’un, şiirin insanlar üzerindeki güçlü etkisinin oldukça farkında olmasıdır.
Devlet’in politik yönünün ağır bastığı ütopik bir eser olduğu düşünülünce, filozofun
hem bekçi ve koruyucuların askeri eğitiminde hem de çocuk ve gençlerin akademik ve
ruhsal eğitiminde şiirin etkisine yönelik kaygıları küçümsenmemelidir. Onun ‘ideal
devlet’ tasarımında, hem akademik hem de askeri alanda yetiştirmek istediği bireyleri,
dönemin halihazırda yürürlükte olan eğitim sisteminden farklı şekilde eğitme arzusunu
taşıdığı açıktır. Devlet adlı eserinde şiirin insanlardaki etki gücünün bilincinde olup
şairleri ayıplaması ve halkı yalanlarıyla yanılttığını söylemesi bu yüzdendir.
56 Platon, Devlet, 381d, s. 71. 57 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 86. 58 Platon, Devlet, 386c-387a, s. 76. 59 Platon, a.g.e., 387a, s. 76.
17
Platon, konuşurken de şiir söylerken de yukarıda aktarılan sözlere benzer
örnekler kullanmama konusunda ısrarcıdır. Buna dayanarak denilebilir ki o, Homeros
ve öteki şairlerin bu tarzda söylenmiş şiirlerinin elden geçirilmesi taraftarıdır. Öyle ki
şiiri, tasarlamış olduğu devlette tümüyle yasakladığını söyleyemeyiz. Çünkü Devlet’in
10. bölümünde şöyle bir pasaja şahit oluyoruz:
“Şair olmadan şiiri tutan ve sevenleri de bırakalım, düz sözle konuşup anlatsınlar bize
ki, şiir hoş olmakla kalmaz, devletin işine, insanların hayatına yarar, can kulağıyla dinleriz
onları. Şiirin hem hoş, hem yararlı olduğunu gösterebilirlerse, bir kazanç olur bizim için.”60
Bu ifadelere dayanarak diyebiliriz ki; filozofun eleştirilerine rağmen şiir, ideal
devlette kısmen de olsa kendisine yer edinmiştir. Platon düşüncesinde fark ettiğimiz
önemli bir husus; şiirin ideal devletinde tamamen yasaklanmadığıdır. O, bariz bir
şekilde pragmatik bir düşünce ortaya koyar ve böylece şiirin, devlete ve insanların
hayatına fayda sağlayacak bir bilgi (epistémé) verebilirse ideal devletinde yer
alabileceğinin altını çizer. Bu bağlamda şiirin hem devlete hem de insan hayatına fayda
sağlamasının koşulu nedir? Hangi şiirler ideal devlette yer alabilir? diye sorulacak
olursa, Platon düşüncesi açısından bu sorulara, düz sözlerle anlatılan şiirler ve Tanrıları
ve iyi insanları öven şiirler,61 şeklinde cevap vermek mümkün görünmektedir.
Anlaşıldığı üzere işin ucunda insan hayatına yarar sağlayan bir bilgi olduğu için, şiiri
neredeyse bir aşkla sevdiğini Devlet adlı eserinin birçok yerinde çeşitli bağlamlarda dile
getiren Platon, “şiirden yine de bir tür felsefi temellendirme ile kendini savunmasını”62
temenni etmektedir. Şairlerin neden şiirsel anlatımı değil de düz anlatımı kullanması
gerektiği ise Platon’un, şairlerin şiirsel anlatımı kullanarak herhangi bir kişiyi ya da bir
şeyi taklit (mimésis) ettiği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda Platon’un
mimésis düşüncesiyle ilgili detaylı bilgiye, çalışmanın diğer kısımlarında yer
verilecektir.
1.2. Söylem Biçimi Olarak Şiir (Mimesis-Dil-Şair)
Bir duygunun, düşüncenin, anlamın veya bilginin üretilmesine vesile olan
sözlü/yazılı metin türü olarak söylem, üzerinde konuşulan konunun kurulumunu da
60 Platon, a.g.e., 607d-607e, s. 352. 61 Platon, a.g.e., 607a, s. 351. 62 Melis Tuncel, “Platon’da Mimésis Kavramı”, Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla, 2012, s. 94.
18
belirler. Hakikatin ortaya çıkartılmasında gidilmesi gereken asıl yolun diyalektik
düşüncenin ve söylemin yolu olduğunu öne süren Platon’a göre şiir, söylem tarzı olarak
hakikati ifade edememektedir. Zira şiirsel metin, dilde, adeta hakikat olanın taklidini
resmetmektedir. Bu yüzden söylem tarzı olarak şiir tercih edildiğinde, ister istemez bu
yapı, içeriğin doğal olarak değil de, yapay olarak kurgulanmasına neden olmaktadır.
İşte gerçekliği taklit yoluyla resmetmeye çalışan şairi ressama benzeten Platon,
şairleri ressamlarla aynı kefeye koyar ve onların taklit yoluyla resimler yaptığını,
böylece ortaya çıkan ürünlerin birer gölgeden ibaret olduğunu ileri sürer. Şairler
sözcüklerle resim yaptıklarından birer taklitçi rolündedir ve bu söylem tarzı gerçeği
ifade etmediğinden insanların aldatıldığı fikri kabul edilir. Bu anlamda da şair ve
ressamların ürünlerini ortaya koyarken başvurdukları sanatsal etkinliğin mimetik sanat
olduğu anlaşılmaktadır. Kökeni Yunanca mimésis kavramına dayanan bu sanat etkinliği
Platon düşüncesinde, gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle yerilmektedir.
Burada mimesis teriminin hangi anlamda kullanıldığını sorabiliriz. Platon
düşüncesinde önemli bir kavram olan mimésis’in sözlük anlamı şöyledir:
“Mimeomai (μιμεομαι) fiilinden türetilmiş bir isimdir. Mimeomai, kullanıldığı bağlama
göre taklit etmek, temsil etmek, portresini yapmak, resmetmek, tasvir etmek gibi çeşitli
anlamlara gelmektedir. Mimeomai’ın birincil anlamı olan ve dilimize de genellikle taklit etmek
olarak tercüme edilen to imitate fiili, Batı dillerine de Latince bir isim olan imitatio (onis,f)
üzerinden girmiştir. Taklit ise Türkçeye Arapça kökenli Osmanlıca bir sözcük olan ve takma,
asma, kuşatma, kuşanma anlamlarına gelen taklîd’den geçmiştir. Mimeomai’ın ikinci anlamında,
kelimenin günlük yaşamdaki birçok insan etkinliğini içine alan geniş kapsamının daraltılıp,
Antik dönemde sanat adı altında toplanabilecek birtakım zanaat ve üretim etkinlikleri
kastedilerek sanatın temsil etme (representation) ve çeşitli taklit türlerine dayalı tekniklerle
kendini dışa vurarak ifade etme (expression) özelliklerine gönderme yapıldığı görülmektedir.”63
Mimésis sadece sanatı belirleyen bir öğe olmayıp aynı zamanda Yunan
kültürünü belirleyen bir temele sahiptir. Mimésis kavramı yukarıda değinildiği gibi en
geniş anlamıyla taklit, yansıtma olarak bilinir ve kullanılır. Fakat E. Y. Turan’ın
aktardığına göre ilk şekliyle mimos olarak kullanılmıştır. Bu kullanımında ise, dans ile
63 Tuncel, a.g.t., ss. 6-7.
19
ilgili bir anlam ifade etmektedir.64 Buradan mimésis kavramına aldatma ve taklit
anlamlarının Platon’un Devlet adlı eseriyle yüklendiği anlaşılmaktadır.
“Mimeomai fiilinin temel anlamı üzerinde şekillenen mimésis hem sözcüğün en geniş
anlamında taklit, taklit etme, öykünme (imitation), hem de günümüz sanat anlayışı ile
bakıldığında o dönemin sanat kategorisi altına alınabilecek bazı etkinliklerini (dans, resim vb.)
işaret eder şekilde sanat yoluyla temsil etme, yansıtma anlamlarına gelmektedir. Sanatın özünde
bir tür mimésis etkinliği olduğuna da vurgu yapan bu anlam, literatürde adeta Platon’la
özdeşleşmiş gibidir.”65
Felsefenin bir alt disiplini olan sanat felsefesi kapsamı içinde sanat, sanatçı ve
sanat eseriyle ilgili pek çok soru barındırır. Şüphesiz ki en temel soru da, sanatın ne tür
bir faaliyet olduğu sorusudur. Platon’un bu soruya vermiş olduğu cevap ise sanatın
taklit (mimésis) faaliyeti olduğudur. Sanatı taklit etme etkinliği olarak gören mimetik
sanat, sanat alanında ortaya atılan en eski kuram olarak karşımıza çıkar. Bu kuramı
ortaya atıp geliştiren de Platon’dur.66
Mimésis kavramını eserlerinde farklı anlamlara gelmekle birlikte çok fazla
kullanan Platon, bu kavramı yerine göre teknik bir terim, bazen etik bir kavram bazen
de taklit olarak kullanır. Görüldüğü üzere bu kavram, pratikte farklı konular bağlamında
tartışılır. Turan’ın aktardığına göre, mimésis kavramı yoğun biçimde sanat alanındaki
kullanımıyla ele alınır. Basit bir düşünceyle aktarılacak olursa mimésis kavramı, tıpkı
bir aynanın yansıması olan nesneler gibidir ve o yalnızca görüntüden ibarettir, öz
anlamıyla bir gerçeklik değildir.67 Platon düşüncesinde mimésis adeta sanat eserinin
üretiminde, yapma fiilinin meydana gelişi için olmaya dayalı arka plandır.68 Platon’un
bu düşüncesine Devlet adlı eserinden bir örnek verecek olursak; o, masa ideası ve sedir
ideası olarak iki ayrı ideadan söz eder ve tüm masa ve sedirlerin kaynağını bu iki ideaya
dayandırır. Ancak masa ve sedir ideasının kendisi Tanrı tarafından yaratılmıştır.69 Bu
idealardan esinlenerek yapılan sedir ve masalar taklit yoluyla oluşturulmuştur. Tıpkı
64 Esra Yıldız Turan, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, Tarih Okulu
Dergisi, 2015, S. 12, s. 2. 65 Tuncel, “Platon’da Mimésis Kavramı”, s. 7. 66 Turan, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, s. 2. 67 Turan, a.g.m., s. 4. 68 Oğuz Haşlakoğlu, Platon Düşüncesinde Tekhné, Sanat ve Felsefenin Ortak Kökeni Üzerine Bir
İnceleme, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2016, s. 194. 69 Platon, Devlet, 596b-597b, ss. 336-338.
20
buna benzer şekilde şairlerin söylemleri de birer taklit olmanın ötesine geçmez. Onlar
araba sürme sanatından bahsederken araba sürme eylemini gerçekleştirmemekte
yalnızca söylem biçimi olarak onu taklit etmektedirler.
Anlaşıldığı üzere Platon, varlıkların aslı olan ideaların değişmez, yokolmaz ve
sabit biçimde olduğunu70 ve bu varlıkların benzerlerinin de mimetik bir etkinlikle
ressam tarafından çizme eylemiyle ve şairlerin de dil vasıtasıyla söylem biçimi olarak
taklit ettiğini öne sürer. Onun bu düşüncesinde, ressam ve şairlerin aynanın yansıması
gibi olan eserlerinin gerçekliğinin olmadığı, hakikati göstermediği görülür. Dülgerin
yaptığı sedir de, sedir ideasının aslı, özü değil de, bir çeşididir. Ayrıca dülgerin yahut
başka bir ustanın uğraş vererek meydana getirdiği herhangi bir şeyin gerçek olduğunu
iddia eden kişi aldanır. Çünkü asıl olan, şeylerin idealarıdır, gerçek ve hakikat ideaların
kendisidir. İdeaların aslına, özüne benzetilerek meydana getirilmiş diğer her şey gerçek
olmaktan oldukça uzaktır.
Çalışmanın bir önceki başlığında şairlerin şiirlerini dillendirirken etkileyicilikten
uzak olması için ahenk ve musikiden arındırılması ve aktarmak istediği şeyi de düz
anlatım yoluna başvurarak ifade etmesinin gerekliliğinden söz edilmişti. Platon’a göre,
düz sözle anlatılan şiirler, hem daha hoş hem de yararlı olarak ifade edilir.71 Böylece o,
mimetik sanat etkinliğine başvurularak söylenen şiirleri faydasız olmakla suçlamanın
yanı sıra söylem biçimi bakımından şiiri de şiirin asıl, gerekli ve temel sayılan
özelliklerinden uzaklaştırmış olur. Burada şairlerin payına düşen ise şiirleri düz
anlatımla ifade etmektir. Aksi takdirde ideal devlette hoş görülmeyecekleri
anlaşılmaktadır.
1.3. Düşünme Biçimi Olarak Şiir (Logos-Dil-Şair)
Bir filozof olarak Platon ile şair ve tragedya yazarlarının varlığı algılayış ve onu
düşünüş biçimi birbirinden farklıdır. Öyle ki Platon, tragedya yazarları ve şairlerin
düşünce biçimini değerlendirirken kendi düşünme biçiminden oldukça farklı bazı
noktalara dikkat çeker. Sözgelimi şairin dış dünyayı algılayışını ve doğada bulunan
herhangi bir nesnenin zihnindeki tasavvurunu ele alalım. Şair nesnelerin asıl
gerçekliğini ifade etme konusunda bir hayli beceriksiz ve noksan görünmektedir. O,
70 Işıl Bayar Bravo,“Antikçağ’da Varlık ve Bilgi Problemleri Üstüne”, flsf Dergisi, S. 4, 2007, s. 54. 71 Platon, Devlet, 607e, s. 352.
21
konu edindiği nesnenin hakikatini değil, yalnızca üçüncü dereceden gölgesini tarif
etmektedir. Böyle bir durumda şair, asıl nesnenin özünü kavrayamayacak ve yalancı
durumuna düşmekten kendini kurtaramayacaktır. Çünkü o, hakikatin öz bilgisine sahip
değildir ve buna sebep olan şey de kuşkusuz şairin düşünme biçimidir.
Çalışmanın bu kısmında şairin dış dünyadaki bir nesneyi nasıl algılayıp
aktardığı, bir başka ifadeyle, düşünme biçiminin nasıl olduğu, buna karşılık bir filozof
olarak Platon’un öne sürdüğü görüşler ve bu iki düşünme biçimi arasında ne gibi
farklılıkların var olduğu araştırılıp, bu sorulara cevap aranacaktır. Bunu yaparken
öncelikle Platon’un ontoloji görüşüne kısaca değinilecektir. Çünkü o, duyulabilir
nesneler hakkındaki düşüncelerini idealar kuramı çerçevesinde açıklamaktadır. Buna
göre idealar, gözle görülür nesnelerin, kendilerinin soluk kopya ya da suretleri olduğu,
değişmez, maddi olmayan, ezeli ve ebedi özler veya örüntülerdir.72
Platon değişmez bir varlık anlayışı çerçevesinde idealar kuramını ortaya atar. Ç.
Yıldızdöken’e göre, onun idealar kuramını oluşturmasının bazı gerekçeleri vardır.
“Öncelikle o dönem sofistlerinin ahlaki değerlerin evrensel olmadıkları kabulünün yol
açmış olduğu moral kuşkuculuktan rahatsızlık duyarak ahlaki standartlara sağlam bir zemin
oluşturmak istemiştir. Bu anlamda ideaların mekâna ve zamana bağlı olmayan değişmez ahlaki
özler oldukları anlaşılır. İkinci olarak, idealar kesin bilgi için gerekli olacak bilgi ölçütünü
sağlayıp, epistemolojik kuşkuculuğa karşı çıkarak kesin bilgiyi mümkün kılmıştır. Son olarak
idealar, varlığın nihai doğasına yönelik metafiziksel sorunlara çözüm sunmuştur.”73
Tüm bunlar göz önüne alındığında idealar kuramının farklı gerekçelerle ortaya
çıktığı anlaşılır. Platon, idealar kuramını ortaya atarak varlığın gerçek özüne ulaşmayı
hedeflemiştir denilebilir.
Platon, gerçek şeylere ve onların özlerine ulaşabilme hakkındaki bazı
düşüncelerini Phaidon adlı eserinde birkaç soru eşliğinde ele alır. Bu sorular
incelendiğinde; gerçek varlıkların kendisi ve bilgisinin salt beden tarafından değil de,
doğru şekilde düşünmeye hazırlanmış kimseler tarafından daha çok anlaşılacağı
savunulur. Nesneleri, varlıkları veya şeyleri incelemek için salt düşünme becerisinden
72 Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2010, s. 93. 73 Çiğdem Yıldızdöken, “Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 2017, c. 10, S. 50, s. 442.
22
yararlanan ve bunu yaparken de mutlak surette hislerinden ve duyularından
faydalanmayan bir insanın başarılı olacağı vurgulanır.
“Bu işi kusursuzca yapacak kişi, her bir varolana mümkün olduğunca sırf düşünce
yoluyla yaklaşan, düşünürken görme duyusuna başvurmayan ya da akıl yürütmeyi başka hiçbir
duyunun peşi sıra sürüklemeyen, tam tersine saf, kendinde düşünceyi kullanarak varolanların her
birini kendinde ve saf hallerinde yakalamaya çalışan kişi olsa gerek; peki bu kişi, refakati ruhu
altüst ederek onun hakikati ve aklı başındalığı elde etmesini engelleyen gözlerden, kulaklardan,
hatta neredeyse tüm bedenden olabildiğince uzak duran kişi değil midir?”74
Platon, bu soruların ardından gelen olumlu cevaplar üzerine konuşulan konu
hakkındaki düşüncelerini netleştirir. A. Arslan’a göre, Platon’un idealar kuramını “böyle
bir bahis (parie) olarak, böyle bir varoluşsal seçim (option existentielle), bir postüla
veya varsayım (hypothese) olarak”75 ortaya attığı açık bir şekilde görülebilir.
Platon idealar ve duyular dünyasını net bir biçimde ifade edebilmek adına Devlet
adlı eserinde mağara benzetmesini, diğer bir adıyla mağara metaforunu kullanır.
Mağara benzetmesi idealar alemini, bir filozofun idealar aleminin bir yansıması olan
duyulur dünyadaki görevini ve varlığın anlamına ilişkin düşünceleri serimleme
amacıyla anlatılan bir metafordur. Yıldızdöken Platon’un idealar kuramıyla ilgili şu
tespitleri yapar:
“Bu benzetme, Devlet’te diğer ileri sürülen benzetmelerde (Güneş ve bölünmüş çizgi
benzetmesi) dile getirilenin, mecazi anlatımla ifadelendirilmesidir. O, aynı zamanda bu
benzetmede diğer benzetme türlerinden farklı olarak insanın duyulur dünyadaki haline
değinmesinin yanı sıra insanları görünenin bilgisinin hakiki bilgi olduğuna yönlendiren kötü
toplumları da eleştirmektedir.”76
Yapılan tespitlerden hareketle denilebilir ki; toplum da insanların, nesnelerin asıl
bilgisine ulaşmasını engelleyen ve bu yönde onları yanlış yönlendiren bir özelliğe
sahiptir. Bir başka açıdan mağara benzetmesi, bilgi ve bilgisizlik bakımından insan
doğasının sorgulanmaya başlanmasıyla açıklanır:
74 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, çev. Nazile Kalaycı, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2012, 65e-66a, s. 65. 75 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul, 2006, s. 230. 76 Yıldızdöken, “Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol”, s. 443.
23
“Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş…
İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada
yaşıyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde
yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında”.77
Mağarada yaşayan insanların başları bağlı olduğu için arkalarında yanan ışığı
görememektedirler. Bu ateş mecazi anlamda asıl nesnelerin özü, hakikatidir ve onu
görebilmek için insanın başını bağlayan bağdan kurtulması gerekir. Bu bağlar ise bizim
doğuştan sahip olduğumuz duyularımızdır. Duyularımızla, hislerimizle ulaştığımız
nesneler de ancak asıl nesnelerin birer yansıması, birer gölgesidir.
Platon’un idealar kuramıyla ilgili A. Arslan, bu kuramın kendisini
temellendirecek ve teminatını sağlayacak olan şeye geri döndüğünü iddia eder.78 Buna
göre Platon, bölünen çizgi benzetmesiyle dünyayı ikiye ayırmaktadır.
“Bunlar; görünen şeyler dünyası veya duyusal dünya ile akılsal şeyler dünyası veya
idealar dünyasıdır. Bu vesileyle bu akılsal şeyler dünyasını da matematiksel akıl yürütme (dianoia)
dünyası ve diyalektik akıl yürütme dünyası veya saf akıl dünyası (noesis) olmak üzere yine ikiye
ayırmaktadır. Ona göre matematiksel akıl yürütme dünyasında zihin, görünen şeyler dünyasının
asıllarını hareket noktası olarak alır ve onları varsayımlar olarak kullanarak onlardan sonuçlarına
gider. Saf akıl dünyasında ise zihin bir varsayımdan sonuçlara değil, kendisi hiçbir varsayım
içermeyen ilkeye yükselir.”79
Buna dayanarak dülgerin elinden çıkan bir sedirin, tümel bir kavram olan sedir
ideasına dayandığı savunulabilir. Genel bir ifadeyle, duyular dünyasında tek tek var
olan tekil varlıkların tümü zihinde tasavvur edilen idealar dünyasında var olan tümel bir
varlığa işaret eder.
Platon’un Devlet adlı eserindeki dülger ve ressam örneklerine bakıldığında;
dülgerin yaptığı sedir, tam anlamıyla zihninde tasavvur ettiği idealar dünyasına ait olan
bir sedirdir. Dülger zihindeki bu sedir ideasını alet kullanarak onu taklit etmeye çalışır,
sahip olduğu nesneye biçim verir ve sonuç olarak da elde edilen bu sedir, hakikate iki
derece uzaktır. Dülgerin taklit yoluyla hakikatten iki derece uzak bir biçimde yapmış
77 Platon, Devlet, 514a-514b, s. 231. 78 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, s. 234. 79 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, s. 234.
24
olduğu bu sediri ise ressam, tekrar taklide başvurarak resmetmeye çalışır. Ressamın
resim ile ortaya koyduğu ürün de bu anlamda sedirin aslından, onun tümel, ideal
varlığından üç derece uzaklaşmış olur.
Ressam gibi şair ve tragedya yazarı da nesneyi algılayıp onu ifade ederken
benzetme yoluna yani taklide başvurduğundan, onun elde ettiği ürün de aslından üç
derece uzak olacaktır.80 İşte bu ifadede şairin düşünme biçimini net olarak görebilir ve
diyebiliriz ki; şairin dış dünyada algıladığı nesne, hâlihazırda ideal varlık dünyasından
iki derece uzak olan bir nesnedir. Başka bir ifadeyle dış dünyada gördüğümüz şey zaten
ideal varlıklar dünyasının bir gölgesinden ibarettir. Mimesis sanatına başvurarak dış
dünyada hakikatten iki derece uzak olarak var olan bu nesne hakkında şairlerin dilsel bir
ifadede bulunması ise hakikatten üç derece uzak bir biçimde karşımıza çıkmaktadır.
Nesnenin ideal bir varlığa dayandırıldığı Platon’un idealar kuramı A. Arslan
tarafından şöyle özetlenir:
Eğer içinde yaşadığımız –veya öyle sandığımız- maddi, duyusal, oluş ve yok oluş içinde
bulunan nesnelerin dünyası bize yetmiyorsa –ki yetmemektedir-, bizim derin ihtiyaçlarımıza cevap
vermiyorsa –ki vermemektedir-, onda ihtiyacımız olan varlık, gerçeklik ve hakikiliği bulamıyorsak
–ki bulamadığımızı da biliyoruz-, o zaman bu dünyanın üzerine yükselerek bizim bu ihtiyacımıza
cevap verecek olan bir başka dünyanın, bir başka gerçekliğin varlığını kabul etmek zorundayız.
Eğer bu dünyayı sahip olduğumuz veya o zamana kadar sahip olduğumuzu düşündüğümüz biricik
bilgi araçlarımızla, yani duyularımızla kavrayamıyorsak biz de bu diğer dünyayı, üst dünyayı
kavrayabilecek başka bir yetinin varlığını aramak ve onun hakkında ancak bu yetimizle bilgi sahibi
olabileceğimizi kabul etmek zorundayız. Eğer bu dünyayı gözümüzle görmüyorsak, ellerimizle
tutamıyorsak, gözlerimizi ve ellerimizi bir yana bırakmak ve ona aklımızla, düşüncemizle
ulaşmayı denemek zorundayız.”81
Platon’un perspektifinden bakıldığında şüphesiz en tutarlı süreç bu şekilde
olacaktır. Çünkü sözünü ettiği ideaların aslı ve özü, duyular dünyasında algılanabilen
türden değildir, aksine bu idealar ancak ve ancak akılla ulaşılabilir ve kavranabilir
rasyonel varlıklardır.
Platon, dış dünyayla birlikte içindeki nesnelerin durmadan değişim geçirdiği,
onları algılayan duyuların aldatıcı olduğu, dolayısıyla bunların gerçeği yansıtmadığı bir
80 Platon, Devlet, 597e, s. 339. 81 Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2: Sofistlerden Platon’a, ss. 229-230.
25
çeşit sofistik savı benimsemiştir. Ona göre duyular, varlığın gerçekliğini değil, yalnızca
onun görüntüsünü verir. Bu anlamda gerçek varoluş değişime oldukça dirençlidir,
sonsuz ve sınırsızdır. Bu yüzden nesnenin gerçek bilgisine erişmek için nesnelerin
sonsuz, sınırsız ve değişmez olan özünü bilmek gerekecektir. Bu erişimi sağlayacak
olan da saf kavramsal düşüncedir. “Bu belirleme, Platon’u ebedi ve ezeli zorunluluğu
keşfetmeye yalnızca kuramsal aklın muktedir olduğu” kanısına sevk eder.82 Bu rasyonel
duruş, bir filozof olarak Platon için son derece doğal ve uygun görünür.
İdealist rasyonalist bir düşünür olan Platon’a göre sanatlara, özellikle de resim
sanatına ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir. Çünkü bu sanat, “insanın yanılsamaya
dayalı imgelere bağımlılığını” kuvvetlendirmektedir.83 Bir sanat eserinin, özelde de
şiirin, ifade ettiği şey öncelikle insan duygusudur. Dolayısıyla “duyum ve imgelem
yoluyla algımız için yaratılmış ifadeci bir formdur” denilebilir.84 İnsan duygusu
imgelemde şekillenerek dilin sembolik kullanımıyla ifade edilir ve bu, kimi zaman
büyüleyici bir tarzda ortaya çıkar. Pek çok sanatçı gibi şair de dilin bu büyüleyici
tarafını, oluşturduğu sanatsal etkinlik sürecinde kullanır. Kısacası şair, görür, hisseder,
imgelemde canlandırır, anlamlandırır ve dile getirir.
Hemen hemen bütün sanatlar bir anlamda görsel düşünmeyi kullanarak imgeleri
somut hale getirirler. “Resim, şiir, heykel, tiyatro eseri, müzik vb., hepsi hayat
fenomenini kendi dillerinde göstermeye çalışırlar.”85 Bu anlamda insanlığın geliştirmiş
olduğu en kapsamlı ve sembolik araç olarak dil, görsel düşünmenin de somutlaştığı
varlık alanıdır. Langer’e göre, sahip olduğumuz dil aracılığıyla hem soyut hem de
somut varlıkları kavramak mümkündür. Düşünmek, bir şeyi hatırlayıp hayal etmek ve
nesneleri kavramak dil sayesindedir. O, nesnelerin ifade edilişini ve onların aralarındaki
ilişkiyi, bu ilişkiden doğan yasaları, akıl yürütmeyi ve nesneleri sembolleştirmeyi dilin
kullanımına dayandırır. Buna söylem (discourse) adı verilir ve yapısı da söylemsel form
olarak ifade edilir.86 Şu halde düşünme ve dil arasında kendiliğinden oluşan doğal bağın
kuramsal söylemdeki yapısıyla, şiirsel söylemdeki yapısı arasında farklılık ortaya
çıkmaktadır.
82 Hüseyin Gazi Topdemir, Felsefe, Pegem Akademi Yayınevi, Ankara, 2008, s. 61. 83 Rudolf Arnheim, Görsel Düşünme, çev. Rahmi Öğdül, Metis Yayınları, İstanbul, 2009, ss. 16-17. 84 Susanne K. Langer, Sanat Problemleri, çev. A. Fevzi Korur, Tem Yapım Yayıncılık, İstanbul, 2012,
s. 18. 85 Işık Eren, Sanat ve Bilgi İlişkisi, Asa Kitabevi, Bursa, 2005, s. 33. 86 Langer, Sanat Problemleri, s. 22.
26
Her türden sanat eseri için geçerli olan bir şey vardır, o da; belirli bir tarzda
ifadeyi oluşturur. Belirli bir tarzda ifade edilen şey, sanat eserini birbirinden farklı kılan
temel şeydir ve bu her disiplinde farklıdır.87 Bir sanatçı olarak şair de sanatını icra
ederken söylemsel forma ihtiyaç duyar. Dış dünyayla etkileşime geçerek imgelem
yoluyla algıladığı nesneleri bu sayede anlamlı bir biçimde açığa çıkarır.
“Sanatın amacı iç görü, temel duygu yaşamına ilişkin kavrayıştır. Ancak tüm
kavrayışlar soyutlama gerektirir. Doğrudan söylemin yaptığı soyutlamalar bu özel konuda işe
yaramazlar. Canlılık ve duyguya ilişkin düşüncelerimizi iletmekten çok, onları engeller ve
yanıltırlar. Ancak sembolleştirme olmaksızın hiçbir kavrayış, soyutlama olmaksızın da hiçbir
sembolleştirme olamaz. Gerçeklik hakkında ifade edilecek ve aktarılacak her şey gerçeklikten
soyutlanmalıdır. Gerçeği basitçe ve tümüyle aktarmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.”88
Burada gerçeklik hakkında ifade edilecek ve aktarılacak her şeyin gerçeklikten
soyutlanması düşüncesiyle, şairin asıl yapması gereken iş kastedilir. Şairin yaptığı tam
olarak budur; varlığı kavrar ve onu asıl gerçekliğinden bir bakıma soyutlar. Böylece
öznel duygularını da kullanarak onu aktarmaya çalışır. Şair bunu yaparken işin içine
kendi öznel duygularını katar ve duyguları o anki ruh haline göre değiştiğinden sabit bir
düşünme biçimi ortaya koyamaz. İçinde bulunduğu ortama bağlı olarak her an için
değişebilen sezgisel ve duygusal bir varoluş içindedir ve sanat eseri olarak şiirin
varoluşu da, şairin varoluşuna paralel bir düzlemde meydana gelir. Bu süreç, filozofun
varlığı algılayıp onu anlamlandırma ve açıklama girişiminden farklıdır. Platon, bu
yüzden şairin düşünce biçimini eleştirmektedir: “Bu çeşit eserler zararlıdır; onları
seyreden ve dinleyenin hazırlığı yoksa, yani benzetilen şeyin gerçekten ne olduğunu
bilmiyorsa, içinin düzeni bozulur.”89 İç düzenle, insanın düşünme faaliyeti
kastedilmektedir. Bu çeşit şiirlerin, zihinleri bulandıran bir yapısı olduğu
düşünülmektedir ve bu eserler gençlerden, bekçi ve koruyuculardan uzak tutulmalıdır.
Aksi takdirde korkmalarına ve ölümden kaçınmalarına90 sebep olacaklardır.
Yukarıdaki görüşler dikkate alındığında korkuya sebep olabileceği kaygısıyla
eleştirilen şiirin, yaratım aşamasında nasıl bir yol izlenmeli, yani genel anlamda şiirin
87 Langer, a.g.e., s. 18. 88 Langer, a.g.e., s. 77. 89 Platon, Devlet, 595b, s. 335. 90 Platon, a.g.e., 387b-387c, s. 76.
27
varoluş süreci nasıl olmalıdır gibi sorular akla gelir. Bu bağlamda sanat eserinin
varoluşunu inceleyen Sezai Karakoç’un görüşleri; “Şair kendi ruhundan şiire can
verdiğine göre ne ölçüde şiir, nesnel olarak anlaşılmaya imkân verir?”91 şeklindeki bir
soruyla ifade edilebilir. Bu soruya Alman filozof Heidegger (ö. 1976)’in bu konudaki
görüşleriyle devam edecek olursak; o, “Sanat eserinin “şey/thing/ding/dingsein/
dingheit” oluşunu, “madde-form” ekseninde tartıştıktan sonra, form ve içeriğin,
herhangi bir şey ve her şey için kullanılabilecek en eski kavram çifti olduğunu”92
savunur. Ona göre şiir, sanatın özünü oluşturur, şiirin özünde ise hakikatin meydana
getirilmesi yer alır.93 Ancak Platon’a bakıldığında şiirin özünde hakikat olmadığı
anlaşılır. Çünkü şiiri dile getiren şair taklit yoluna başvurur ve hakikati dile getirmez.
Şairden hareketle Platon’a göre sanatçı, genel bir ifadeyle, nesnelerin sadece yanıltıcı
görüntüsünü verir.
“Sanatçının gözündeki dünya, insanın gözlerini yanıltan, ona yanılsamayı gösteren bir
aynaya benzer. Bu yüzden, eğer zanaat sahibi bir dülgerin yaptığı gibi dış dünyadaki şeyleri
yaratma potansiyeli, gücü ve yeteneği olsaydı, işte o zaman hakikat arayışı içinde olan filozof
onu eleştirmezdi. Fakat sanatçı olarak şair dış dünyanın bir benzetmecisi olarak aldatıcı duyuları
kullanıp bizi hakikatten uzaklaştırmaya çalışır.94
Şair ya da tragedya yazarları dış dünyada olup biteni söylemsel formla veya
dilsel ifadeyle taklit etmeye çalışır, bu da gerçeğin kendisini, aslını dile getirmez. Bu
durum elbette ki onların düşünme biçiminden kaynaklanır. Bir sanatçı olarak şairin
doğada bulunan herhangi bir nesneyi algılayış biçimi ile bir filozofun ya da sanatçı bir
kişiliğe sahip olmayan başka birinin aynı nesneyi algılayış biçiminin birbirinden farklı
olması bize göre oldukça doğaldır. Şair veya tragedya yazarı, gördüğü ve düşündüğü
şeyi aktarırken anlatımını zenginleştirmek ve sanatını güçlendirmek adına o anki ruh
haline uygun olarak his ve duygularından faydalanmanın yanı sıra taklit etme,
betimleme, hikâyeleştirme vs. gibi çeşitli teknik ve yöntemlere de başvurur. Bunun
sonucunda ortaya çıkacak ürünün Platon’un tasavvur edip asıl gerçeklik olarak tasvip
91 Hülya Altunya, “Sezai Karakoç’ta Poetik Düşüncenin Mantığı”, Üniversite Araştırmaları Dergisi,
2018, c. 1, S. 2, s. 55. 92 Altunya, a.g.m., s. 55. 93 Altunya, a.g.m., s. 55. 94 E. H. Gombrich, Sanat ve Yanılsama, çev. Ahmet Cemal, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2015, s. 99.
28
ettiği idealar dünyasındaki nesnenin benzerinin bir benzeri olması bu anlamda
kaçınılmaz olacaktır.
Çalışmanın bu kısmında Platon ve şairin genel anlamdaki düşünüş biçimleri,
incelenmeye çalışıldı. Bir filozof olarak Platon’un öne sürdüğü idealar kuramı da
dikkate alınarak şairden farklı olarak nesneyi algılayış ve dile getirişinden söz edildi.
Buna göre Platon nesneyi algılarken akla dayalı kavramsal bir düşünüşü tercih ederken,
şairin bunun aksine görsel duyularla algıladığı nesneyi imgelemde canlandırıp benzerini
oluşturarak şiirsel bir tarzda dile getirdiğinden bahsedildi. Bir sonraki bölümde ise
Platon düşüncesi bağlamında onun, şiir eleştirisine yer verilecektir. Şiirin etki alanının
genişliği, onu pek çok farklı alanda görülür kılmaktadır. Buna göre çalışmayla ilgisi
bağlamında belirlenen alanlar farklı başlıklar altında irdelenecektir.
29
İKİNCİ BÖLÜM
PLATON’DA ŞİİR ELEŞTİRİSİ
2.1. Mitik Düşünceye Yönelik Şiir Eleştirisi
Antik Yunan kültürü, kendi içinde pek çok mitolojik karakter ve bu karakterlerin
ilişkilerini anlatan efsanevi destan ya da hikâyeler barındırır. Bu destan ya da
hikâyelerin bir kısmı, dönemin önde gelen şairleri olan Homeros ve Hesiodos tarafından
aktarılmış ve halka anlatılmıştır. Günümüzde bunları mitoloji kapsamında
değerlendirmekteyiz. Mitoloji; genel anlamda “efsanevi destanlar, hikâyeler, masallar,
menkıbeler anlatma”95 olarak kabul edilir. Kaynaklara bakıldığında mitoloji, etimolojik
olarak, “mûthos veya mythos”96 kavramından gelmektedir. Mythos ise, “söylence, mit,
söz, nutuk, ağızdan çıkan söz, konuşma, salt söz, eylemsiz söz, lâf/lâfz; anlatma, sohbet,
sohbet konusu, mesele, öğüt, emir, buyruk, amaç, tasarı, plan, masal, hikâye, fabl”97
gibi pek çok anlama gelir. Mitoslar, mitolojiyi oluşturan yapı taşlarıdır ve onlarda
toplum yaşantısına dair sembolik anlamlar bulabiliriz. İnsan yaşamıyla ilgili meseleler,
Tanrısal ilişkiler ve doğanın anlaşılamayan gücü bir arada bulunabilir. Bu yüzden
mitolojik efsanelerde anlatılan konular arasında kronoloji ya da güçlü bir mantıksal
düzlem bulmak oldukça zor olabilir.
Mitler, tarihin çok erken dönemlerinde söylenmeye başlanmış söylence ve
anlatılardır. Toplumun bir bakıma kültürel kimliğini yansıtırlar. Çünkü her toplum
kendisine ait kültürel imgeleri ve dünya görüşünü mitler vasıtasıyla dillendirip
anlatmıştır.
“Bu anlatılardaki fantastik imgeler (Tanrılar, efsanevi kahramanlar, büyük olaylar vb.),
doğa ve topluma ilişkin çeşitli fenomenleri genelleştirip açıklama çabası olmuştur. Mitoloji, eski
toplumlarda insanların kendine özgü bir dünya görüşü olup, doğaüstü kavramları içerdiği ölçüde
95 Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, s. 226. 96 Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 163: Peters, Antik Yunan
Felsefesi Terimleri Sözlüğü, s. 225. 97 Peters, a.g.s., s. 225.
30
din öğelerini de içerir. Aynı zamanda insanın ahlak görüşleri ile gerçeklik karşısındaki estetik
tavrını da yansıtır.”98
Yukarıda öne sürülen düşüncelerden de anlaşıldığı üzere mitoslar toplumu
metafizik, dini ve tarihi vs. birçok yönden kuşatmaktadır. Kaynaklar incelendiğinde
mitos kavramının etimolojik kökeni araştırılırken, çoğu kez logos kavramıyla
ilişkilendirildiği tespit edildi. Çalışmanın giriş kısmında da Antik Yunan düşüncesinde
sözle ilk önce mitos şeklinde karşılaşıldığından, bu kavramın daha sonra da epos ve en
son logos’a doğru ilerleme kaydettiğinden söz edilmişti. Burada logos, Yunanca legein
kavramından türemiştir ve “konuşmak söylemek, düşünce, söz, us, anlam ve evren
yasası”99 anlamlarına gelmektedir. S. H. Bolay’a göre bu kavram, Herakleitos’tan beri
“evrenin yasası ve evrensel akıl”100 anlamına gelmektedir. Herakleitos, varlığın
değişimde bir oran ve ölçülülüğün olduğunu ifade etmek için logos kavramını
kullanmayı tercih etmiştir.101 B. Akarsu’nun aktardığına göre de “logos kavramı zaman
içinde felsefe tarihinin temel kavramlarından biri” haline gelmiştir.102 Nitekim pek çok
düşünür bu kavramı felsefi görüşlerini aktarırken kullanmıştır. Ancak logos kavramıyla
ilgili detaylı inceleme, çalışmanın bir diğer başlığı altında değerlendirilecektir. Çünkü
mitos şiirsel, logos ise daha çok rasyonel bir anlatım kullanmayı gerektirir. Bu yüzden
bu kısımdaki amaç, daha çok mitosların mahiyetini ortaya koymak ve Platon
düşüncesindeki işleviyle ilgili tespitleri incelemek olacaktır.
Felsefi düşünmenin gelişimi ve yükselişiyle birlikte evrene dair mitik söylemler,
yerini rasyonel açıklamalara bırakmanın işaretlerini vermiştir. İlkçağ filozoflarından
olan Herakleitos, Xenophanes ve kimi Sofistler, kabul görmüş olan bazı mitik
açıklamalara eleştiride bulunmuşlardır.103 Bu açıklamalara eleştiride bulunan isimlerin
arasına sonradan Platon da dâhil olmuştur, denilebilir. Çünkü Platon eserlerinde
mitosları kullanmakla beraber onlara bazı noktalarda eleştiri de getirir. Sözgelimi,
Devlet’te, “ilk işimiz, masalcıları kollamak olacak. Masalları güzelse, bırakacağız
98 İvan Frolov, Felsefe Sözlüğü, çev: Aziz Çalışlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 339. 99 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124. 100 Süleyman H. Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s. 272. 101 Yunus Emre Akbay, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce Bağlamında
Kavramların Epistemik Kökenleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta 2017, s. 32. 102 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124. 103 William L. Reese, Dictionary of Philosophy and Religion, Humanity Books, New York, 1998, p. 503.
31
söylesinler. Kötüyse yasak edeceğiz”104 der. İyi-kötü ayrımını da Tanrıları ve
kahramanları öven ya da kötüleyen, onları olduklarından farklı göstermeye çalışan
söylemler üzerinden yapar ve bunun müsebbibi olarak şairleri, en başta da Homeros ve
Hesiodos’u gösterir.105
Yasak edilmesi gereken söylemlerle ilgili Platon’un Devlet adlı eserinde pek çok
örneğe rastlanır.
“Thetis der ki: Apollon, düğünümde mutlu analığımı överek, “çocuklarımın hastalık
nedir bilmeyeceklerini, uzun ömürlü olacaklarını söyledi; sonra da Tanrıların gözettiği şu benim
kaderimi uğurlu bir paian’la övmeye başladı, sevindirdi beni. Ben de Phoibos’un kehanetiyle
kaynayıp taşan ağzının yalansız olduğunu sandım. Ama o, bu sofrada oturmuş, bu şarkıyı bu
sözleri söylemişken oğlumu öldürdü.” Tanrılar üstüne biri kalkar da böyle şeyler söylerse
kızacağız, koro vermeyeceğiz ona.”106
Yukarıdaki paragrafta Platon, yasaklanmasını istediği söylemleri dile
getirir. Homeros’a ait olduğu belirtilen bu ve bunun gibi sözlerin, Tanrılara olan
saygılarını kaybetmemeleri adına hem devletin koruyucularının duyabileceği
hem de gençlerin eğitiminde kullanılabileceği kaygısıyla yasak edileceğinden
söz edilir.107 Platon, Devlet’in üçüncü kitabında Homeros’un bu tarz ve benzeri
sözlerinin silinip atılması gerektiğini dile getirir ve bu sözleri şu şekilde çoğaltır:
“Bu ölmüş, bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat
olmak daha hoş gelir bana…”, “Tanrıları bile ürküten o korkunç, o kokmuş dünya ne ölümlülerin
gözüne görünsün, ne de ölümsüzlerin…”, “Eyvahlar olsun! İnsan bir gölge oluyor Hades’in
ülkesinde, öyle bir gölge ki, can yok içinde…”, “Kaynaşan gölgeler içinde bir o vardı kendini
bilen…”, “Can çekilip gidiyor Patroklos’un elinden ayağından, Hades’in ülkesine gidiyor,
kaderine ağlaya ağlaya, gücünü, gençliğini yitire yitire…”, “Can bir duman gibi kayıp gidiyor
toprağın altına bitkin bir haykırışla…”, “Korkunç bir mağaranın dibinde, salkım salkım asılı
duran yarasalardan biri, kayadan sıyrılıp düşünce hepsi birden nasıl acı bağırışlarla uçuşurlarsa,
canlar da öyle gidiyordu Hades’in ülkesine…”108
104 Platon, Devlet, 377b-377c, s. 66. 105 Platon, a.g.e., 377d-377e, ss. 66-67. 106 Platon, a.g.e., 383a-383c, s. 74. 107 Platon, a.g.e., 383c, s. 74. 108 Platon, a.g.e., 386c-387a, s. 76.
32
Antik Yunan mitolojik Tanrılarından Hades ve onun ülkesiyle ilgili yukarıda
sunulan misallerde, başta Homeros olmak üzere öteki şairlerin de bu tarz şiirsel
söylemlerinin silinip atılması gerektiği açıkça ifade edilir. Çünkü bu şiirleri ve mitosları
dinleyen insanın hoşuna gideceği ve kendisini onun coşkusuna bırakıp, teslim edeceği
savunulur. Dolayısıyla bu tarz sözler, cesur olması, ölümden korkmaması gereken
yurttaşlara mutlaka duyurulmamalıdır.109 Platon’un sadece Devlet’te değil, kaleme
aldığı başka eserlerinde de farklı bağlamlarda ele alınan mitoslara rastlamak
mümkündür. Bu mitosların birkaçı aşağıda incelenecektir.
Devlet’in ikinci kitabında yurdu koruyacak adamı yetiştirmenin yollarından söz
eden Platon, bu yolları; “beden için idman, ruh için müzik”110 biçiminde sıralamaktadır.
Onları yetiştirmek için müziği ilk sıraya alıp söz sanatlarını da müziğin içine dâhil eder
ve onları da “gerçeğe uygun olanlar ve uydurma olanlar”111 olarak tasniflendirir.
Böylece söz sanatlarını kendi içinde gerçeğe uygunluk bakımından bir ayrıma tabi tutar.
Platon’un onayladığı eğitim ve yetiştirme modeli, anlatım olarak hem mitosu
hem de logosu barındırmalıdır fakat söz konusu eğitime, ilkin mitostan başlanmalıdır.112
Gerektiğinde gerçeğe uygun olmayan içeriğe sahip masalları da insan yetiştirmek için
kullanmayı görev sayan Platon, gençlerin bu yaşlarda eğitilmesi gerektiğinin altını
çizer. Çünkü insanların henüz gençlik çağındayken eğitilmeye daha yatkın olduğu
düşüncesi, kabul gören yaygın bir görüştür. Bu yüzden o, mitik söylemi kullananları,
yani masal ve efsane anlatıcılarını kollamak gerektiğini düşünür. Ayrıca anlatılan masal
ya da efsaneler kandırmaca içeriyorsa anlattırılmayacağı, yasak edileceği vurgulanır.
Yalnızca güzel olanların anlatımına izin verileceği ifade edilir.113 Bu noktada Platon’un
bir bakıma pragmatist davrandığını düşünmek mümkündür. Çünkü o, bazı mitik
söylemleri yararlı bulup kullanılmasını onaylarken bazı söylemleri ideal devletinde
yetiştirmek istediği bireyler için zararlı ve faydasız görmekte, bu yüzden de onları
yasaklamaktadır. Ayrıca bu tutumunun, politik kaygılar taşıdığını söylemek de yerinde
bir tespit olur zira o, masallar ve efsaneler arasında yararlı ve zararlı olmak üzere
belirgin bir farka işaret etmektedir. Bu da elbette onun ideal devletinde görmek istediği
109 Platon, a.g.e., 387b, s. 76. 110 Platon, a.g.e., 376e, s. 65. 111 Platon, a.g.e., 377a, s. 65. 112 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 30. 113 Platon, Devlet, 377b-377c, s. 66.
33
bireylerin yetişme tarzını belirler. Bireyler, onun istediği ve söylediği gibi “Tanrıları ve
kahramanları olduğundan başka türlü gösteren”,114 onları kötüleyen zararlı masallardan
uzak bir yaşam sürerse yürekleri cesaretle dolacaktır.
Devlet’i incelediğimizde çoban Gyges mitosuyla karşılaşıyoruz. Eserde
öncelikle Sokrates ile Glaukon arasında geçen doğruluk üzerine bir tartışma yaşanır ve
Glaukon, eğrilik doğruluk üzerine konuşurken anlattıklarını belirginleştirmek adına bir
efsaneye başka bir deyişle mitik söyleme başvurmayı tercih eder. Efsaneye göre,
Lydia kralının hizmetinde çalışan Gyges adında bir çoban vardır. Günün birinde
deprem olur ve yer yarılır, çoban da yarılan yerin içine girip bakar ve tunçtan bir atla
birlikte ölü bir insan görür. Ölü adamın elinde ise altından bir yüzük vardır. Yüzüğü
alan çoban tekrar yarıktan dışarıya çıkar. Çobanlar ay sonunda krala hesap vermek
adına toplandıkları sırada yüzüğü elinde ters çeviren çoban bir anda ortadan kaybolur
ve oradakilerin hayret etmesine sebep olur. Yüzüğün görünmezlik gücünün farkına
varan çoban Gyges, bundan faydalanarak saraya girer ve kraliçeyi de baştan çıkararak
onun da yardımıyla kralı öldürüp onun yerine geçer.115 Dürüst veya hilekâr, böyle bir
güce sahip herkes, her istediğini çekinmeden almaya çalışır, istediğini öldürür,
kısacası istediği gibi davranır ve kesinlikle doğruluğa bağlı kalmayacaktır. Anlatılan
efsaneyle genel anlamda bu görüşlerin altı çizilmeye çalışılır. Burada anlaşılır ki
anlatımı zenginleştirmek adına hikâye ve efsane anlatımına, mitik söyleme
başvurulmuştur. Mutlu’ya göre Platon, mitosu tarif edip tanımlarken öte yandan onu
eleştirmektedir. Buna göre Platon, “bir yandan mûthosu belli türden bir diskürsif
pratik olarak tanımlamakta diğer yandan onu, daha üstün bir diskürsif pratik, felsefe
perspektifinden bakarak”116 eleştirilerin hedefi haline getirir. Bu ifadelerde Platon’un
mitos ile logos karşısındaki duruşunun altı çizilir. Rasyonel idealist bir filozof olarak
Platon’un, mitosu eleştirmekle birlikte eserlerinde ondan yararlandığı söylenebilir.
Rasyonel anlatımdan yana olan Platon’un bu tutumuna rağmen eserlerinde mitik
anlatıma sıkça başvurduğu görülür. Onun en meşhur mitoslarından biri de; Er
mitosudur. Özetle ruhun, ölümden sonraki yaşamda nelerle karşılaşabileceği anlatılır.
Mutlu’ya göre, bu mitos, kabul edilebilecek türden prensipler barındırır, fakat buna
114 Platon, a.g.e., 377e, s. 66. 115 Platon, a.g.e., 359c-360b, ss. 43-44. 116 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 30.
34
rağmen geçmiş bir tarihi anlattığından, yarı-tanrısal varlıkları ve daimonları
içerdiğinden ve kurguya dayalı bir hikâye anlattığından mitos olmanın ötesine
geçemeyecektir.117 Mitosta sözü edilen Er, bir savaşta yaşamını yitirir. Ancak bedeni
diğerlerinin arasında on gün kalmasına rağmen çürümeden olduğu gibi kalır. Tam onu
gömecekleri sırada tekrar dirilir ve öte dünyada gördüklerini anlatmaya başlar:
“Orada iki çift kapı varmış: bir çift kapı yerde, bir çift kapı yukarıda, gökte tam ötekilerin
karşısında. Bu çift kapıların ortasında yargıçlar oturuyormuş. Yargılarını verdiler mi, doğrulara
göğe çıkan sağdaki yolu gösteriyorlarmış, yargılarını bir yazıyla önlerine asıp yolluyorlarmış.
Suçluları soldan aşağı inen yola sokuyorlarmış, onların bütün yaptıklarını da bir yaftayla
sırtlarına asıyorlarmış. Bizim yiğit yaklaşınca, yargıçlar demişler ki ona: sen insanlara bu yeraltı
dünyasından haber götüreceksin, orada olup bitenlere iyi bak. O da bakmış, görmüş…”118
Öte dünyada olup bitenleri insanlara aktarmak üzere görevlendirilen Er
mitosunun sonunda yeraltındaki kapılardan çıkıp gelenlerin bin yıl süren yolculukları ve
çektiği işkenceleri anlattıkları, gökteki kapılardan çıkanların ise üstü başı temiz bir
şekilde bayram sevinci içinde birbirini selamladıkları anlatılır.
Mitik söylemi diğer eserlerinde de sıkça kullanan Platon’un Protagoras
diyaloğuna baktığımızda, Sokrates ile Protagoras arasında geçen bir tartışma söz
konusudur. Eserde, erdemin öğretilebileceği tartışılmaktadır ve Sokrates’ten erdemin
öğretilebilir olduğunu kanıtlaması istenir. İşte tam da burada Platon, tekrar mitik
söyleme başvurmaktadır. Bir masal üzerinden düşüncelerini aktarmasının dinleyicilerin
daha çok hoşuna gideceğini söylemekte119 ve devam etmektedir:
“Bir zamanlar Tanrılar vardı ama ölümlü türler henüz yaratılmamıştı. Yaratılmaları için
kaderin saptadığı an gelince, Tanrılar onları toprak, ateş ve bu ikisiyle karışabilen maddelerle
yer altında şekillendirdiler. Gün ışığına çıkarılacakları an yaklaşınca, Prometheus ile
Epimetheus’u her birine gerekli yetenekleri dağıtma işiyle görevlendirdiler. Ama Epimetheus,
Prometheus’tan bölüştürme işini kendine bırakmasını istedi: “İşim bitince gelir gözden
geçirirsin” dedi. İzni alınca bölüştürme işine koyuldu ama bazılarına güç veriyor hız vermiyor,
117 Mutlu, a.g.m., s. 34. 118 Platon, a.g.e., 614c-614d, ss. 360-361. 119 Platon, Diyaloglar 2: Protagoras, çev. Tanju Gökçöl, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, 320c, s. 403.
35
bazılarına ise hız veriyor güç vermiyordu; bazılarına silah verdi, bazılarına vermedi ama
korunmaları için başka güçler buldu…”120
Protagoras adlı eserinde Platon’un bir düşünceye kanıt sunarken tekrar mitik
söyleme başvurduğu açıkça görülmektedir. Yine başka bir eseri olan Gorgias
diyaloğunda da aynı tarz bir yaklaşım sergilenmektedir. Gorgias’ta genel itibariyle,
retorik eleştirisi yapar. Retoriği sanatla ilgisi olmayan bir iş olarak tanımlayan Platon
onu kullananları ise dalkavuklukla suçlamakta ve retoriği bir kandırma sanatı olarak
nitelemektedir.121
Mitik söylem açısından incelendiğinde Gorgias diyaloğunda da hikâyelere
başvurulduğu tespit edilir. Mitosların Platon tarafından sıkça kullanılması akla şu
soruyu getirmektedir: Platon mitosları anlatırken bunları sadece düşüncelerini
kanıtlamak üzere bir ikna aracı olarak mı kullanıyor yoksa kendisi de bunların
gerçekliğine inanıyor mu? Onları eleştirmenin yanı sıra kendisi de bir mitos anlatıcısı
olarak karşımıza çıkan Platon, mitosların yalnızca ikna etme, eğitme ve fikirlerin ortak
bir noktasında uzlaşım sağlama gibi işlevlerinden mi yararlanır, yoksa mitoslara bizzat
kendisi de inanmakta mıdır? Bu sorulara yanıt aramak için onun Gorgias ve Phaidon
eserlerini incelemek yerinde olacaktır.
Platon, Gorgias adlı eserinde Sokrates karakteri üzerinden düşüncelerine kanıt
sunarken masal ve hikâye anlatmaktan geri kalmaz. Ayrıca onun sürekli olarak
eleştirdiği isimlerden biri olan Homeros, bu eserde referans gösterilerek bir hikâye
anlatır. Hikâye şöyle başlar:
“Dinle öyleyse şu güzel hikâyeyi! Sen masal sanacaksın ama ben gerçek bir hikaye
olduğuna inanıyorum; çünkü, anlatacaklarım doğrudur, bundan emin olabilirsin. Homeros’un
da dediği gibi, Zeus, Poseidon ve Pluton babalarından kalan imparatorluğu aralarında
bölüştüler. Oysa, Kronos zamanında, insanlarla ilgili bir yasa vardı. Aynı yasa her zaman var
olmuştur ve tanrılar arasında bugün de sürmektedir. Buna göre, dürüst dine bağlı bir ömür
sürmüş olan kimse, öldükten sonra Mutlu adalarına gider, orada her türlü kötülükten uzaktır ve
120 Platon, a.g.e., 320c-320d, s. 403. 121 Platon, Gorgias: Ya Da Retorik Üstüne, çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat, Türkiye İş Bankası Yayınları,
İstanbul, 2006, 463a-463b, s. 27.
36
tam bir mutluluk içindedir. Buna karşılık, haksızlık ederek yaşamış ve dinden uzak bir ömür
sürmüş olan da, Tartaros denilen ve içinde günahların cezası çekilen zindana gider.”122
Yukarıdaki hikâyeyle Platon, doğrudan yana, dürüst ve dine bağlı olmanın bir
insan için ne derece önemli olduğunu anlatmayı hedeflemiştir ve bunu yaparken de
elbette yine mitik söylemden yararlanmıştır.
Hikâyeyi anlatmaya başlamadan önce uyarı niteliğindeki, “Sen masal
sanacaksın ama ben gerçek bir hikâye olduğuna inanıyorum; çünkü anlatacaklarım
doğrudur”123 ifadesi, yukarıda sorduğumuz sorulara yanıt mahiyetinde ele alınabilir.
Bu noktada Platon’un mitosların tamamen gerçek olduğuna inandığı ve onları sadece
işlevsel yönden kullanmadığı açıkça görülebilir.
Ruhun ölümsüzlüğünü tartışma konusu yaptığı Phaidon diyaloğunda Platon,
mitoslarda bahsettiği öte dünyayla ilgili düşüncelerini bizimle paylaşır. Kendisi de
anlattığı mitoslara inanıyor mu sorusu bağlamında incelendiğinde, Phaidon adlı
eserinden hareketle bu konuyla ilgili bazı tespitlerde bulunulabilir. Sözgelimi
filozofların ölümden korkmaması gerektiği ve aynı şekilde ölümden sonra öte dünyaya
gittiklerinde ruhlarının neden güzel nimetlere kavuşmayı umdukları tartışılır. Bu
çerçevede değerlendirildiğinde Platon’a göre ruh ölümsüzdür ve bedenden ayrılınca
öte dünyada bir yerlere gidecektir,124 denilebilir. Gittiği yerde, yani öte dünyada
nelerle karşılaşacağı ise yine bir mitik söylem yardımıyla açığa çıkar:
“…Ölenlerin durumuna gelince: bunların her biri daimonları tarafından götürüldükleri yere
vardıklarında, saygın ve kutsal bir yaşam sürmüş olsunlar ya da olmasınlar, öncelikle
yargılanacaklardır. Aralarından orta halli bir yaşam sürmüş olmakla öne çıkanlar, kendileri için
hazırlanan araçlara binerek Akheron’a doğru yola çıkacak ve Akherousias Gölü’ne bu araçlar
üzerinde ulaşacaklardır; orada oturacak ve orada arınacaklardır: Yapmış oldukları kötülüklerden
günahlarının bedelini ödeyerek kurtulacak, iyilikleri için de layık oldukları ölçüde
ödüllendirileceklerdir. Kabahatlerinin büyüklüğünden dolayı düzelmeyecekleri düşünülenlerin
payınaysa bir daha asla çıkamayacakları Tartaros’a atılmak düşecektir. Bunlar kutsal şeylere
122 Platon, a.g.e., 523a- 523b, s.123. 123 Platon, a.g.e., 523a, s. 123. 124 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, 63e-64a, s. 57.
37
fazlasıyla saygısızlık edenler, birçok kez haksız yere ve yasalara karşı gelerek adam öldürenler ya
da böylesi başka eylemlerde bulunanlardır.”125
Platon’un eserlerini kaleme alırken bazı kısımlarda mitosları kullanmasının
nedeni Mutlu’ya göre, mitik söylemin Yunan kültürü içinde tarihsel olarak eskiye
dayanıyor olmasıdır. Sadece felsefe bilenlerin değil, sıradan yurttaşların da dinleyici ya
da okuyucu olduğu hesap edilerek mümkün mertebe çok kişiye rasyonel bir ifadeyi
kabul ettirmek ve dolayısıyla amaç; anlaşılabilir olmayı hedeflemektir.126 Platon’un
mitik söyleme başvurmasının bir başka nedeni de kanaatimizce görüşlerine kanıt sunma
ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Dinleyici ya da okuyucuya karşı elinde haklı bir
argümanın olduğunu hatırlatır ve böylece onları anlaşabilecekleri bir noktada uzlaşmaya
davet eder.
Buna göre Platon’un, diskürsif bir pratik olarak mitosu tanımlayıp eleştirmekle
beraber onları eserlerinde sıkça kullandığı söylenebilir. Sözgelimi ideal devletinde
yaşayacak olan yurttaşların eğitim sürecinde de mitosların işlevinden yararlanmak ister.
Hem dini açıdan Tanrıların iyi gösterilmesini amaçlar hem de politik açıdan devleti
koruyacak olan yurttaşların cesaretli olması bakımından kahramanların cesur bir şekilde
anlatılmasını ister. Bu tarz politik ve dini kaygılardan dolayı hikâye ve masal
anlatıcılarını kollamaya çalışır. Onların aksi anlatımlarını engellemek ve uygun içeriğe
sahip değilse bunları yasaklamak gerektiğini düşünmektedir. Bununla birlikte
Platon’un, mitosları anlatırken onları sadece tartıştığı kişiyi ikna etme amaçlı
kullanmamakta olduğu aynı zamanda Phaidon ve Gorgias’ta da aktardığı üzere bunlara
kendisinin de bizzat inandığı ortaya çıkmaktadır.
Platon’un tragedya yazarları ve şairlerin kullandığı sözlerle ilgili politik ve dini
kaygılar da taşıdığı daha önce vurgulanmıştı. Bu konuda tragedya yazarları ve şairlerin
bazı sözlerinin, Tanrıları ve kahramanları olduğundan farklı gösterdiğinin altı çizilir.127
Bu konuyla ilgili detaylı inceleme, çalışmanın bir sonraki başlığında yapılacaktır.
125 Platon, a.g.e., 113d-113e, s. 249. 126 Mutlu, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, s. 35. 127 Platon, Devlet, 377e, s. 66.
38
2.2. Siyasi ve Dini Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi
Kaynaklar incelendiğinde şairler, Antik Yunan toplumunda kurulu düzenin birer
temsilcisi olarak görülmektedir. Öyle ki eğitim konusunda referans gösterilip söz sahibi
bireyler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Platon düşüncesinde ise şiir, iktidar ve düzen
karşıtı olduğu gerekçesiyle ideal devletten dışlanır. Bu yüzden şiirden çok şairlere
yönelik bir eleştiri söz konusudur.
Platon, şiiri genel anlamda Tanrı’dan esinlenerek dile getirilen lirik şiir ve
tragedya yazarlarının anlattığı benzetme, taklit –mimesis- yoluyla yazılan şiir olarak iki
şekilde ele alır. Bu poetik yaratıma göre lirik şiirler esin perileri vasıtasıyla dile
getirilmiştir. Platon, bu konuyla ilgili “bütün büyük destan şairleri o en güzel şiirlerini
kendi marifetleriyle değil, tanrılardan aldıkları ilhamla büyülenerek söylerler; büyük
lirik şairler de öyle…” ifadelerini kullanır.128 Burada sözü geçen büyük lirik şairlerden
birisi de şüphesiz Homeros’tur. Onun şiirlerine olan eleştirisinin başka bir nedeni de
elbette ki Tanrıları ve onların eylemlerini gösteriş, dile getiriş biçimidir.
Platon, Tanrı’nın “iyi ve güzelden yana hiçbir eksiği yoktur”,129 der ve “Tanrılar
en güzel, en iyi varlıklar olduğundan hep oldukları gibi kalırlar”130 diye ekler. Oysa
Homeros şiirlerinde Tanrılar, olduklarından farklı gösterilmektedir. Sözgelimi, “kötülük
ettin bana, ey okçu Tanrı, ey Tanrıların en kötü yüreklisi! Elimden gelse görürdün nasıl
öç alırdım senden”131 gibi sözleriyle Apollon’a söyledikleri yüzünden Homeros’un
suçlu sayılması gerektiği ifade edilir. Bu görüşler doğrultusunda Platon, Homeros ve
onun şiirine karşı eleştirilerini sıralamaya devam eder. Ona göre Tanrılar hediye, para
ve rüşvete düşkün varlıklar gibi gösterilmemelidir. Şairler tarafından Tanrılar hakkında
böyle bir algının yaratılması pek de uygun değildir. Üstelik gençlerin bu tarz sözleri
duymamaları gerektiğini açıkça belirtir.132
Platon, Tanrılar hakkında söylenen bayağı sözlerin, dini inancı ve kurulu
toplumsal düzenini sarsacağı endişesiyle, bu tarz söylemler içeren şiirlerin silinip
atılmasını söyler. Ayrıca Tanrıları kötüleyen ve insana özgü olan eksiklikler yükleyen
şairler de suçlu sayılmalıdır.133
128 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 533e, s. 33. 129 Platon, Devlet, 381c, s. 71. 130 Platon, a.g.e., 381c, s. 71. 131 Platon, a.g.e., 391a-391b, s. 81. 132 Platon, a.g.e., 390c-390e, s. 80. 133 Platon, a.g.e., 391a, s. 81.
39
Platon’un sözünü ettiği tragedya yazarlarının ve şairlerin ortaya koymuş olduğu
Tanrı tasavvuru, Tanrı’dan çok insana özgü nitelikler taşımaktadır. Bahsi geçen Tanrılar
genel anlamda hilekâr, korkak, hediye ve rüşvete düşkün, aldanır ve aldatıcıdır. İnsana
has olan bu zafiyetler Platon’un mutlak iyi ve güzel olan Tanrı düşüncesine uygun
görünmemektedir. Ona göre Tanrı, aslında iyidir ve iyi gösterilmelidir.134 Bu yüzden
Tanrılar hakkında söylenen bu sözlerin halk, özellikle de koruyucular tarafından
duyulmaması gerektiğine dikkat çekilir. Bu anlamda şiirdeki Tanrı tasavvuru ile ilgili
Platon’un dini kaygılar taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Dini kaygılar taşıyan Platon’un yukarıdaki düşünceleri incelendiğinde eleştiri
sebebinin yalnızca dini kaygılardan dolayı olmadığı da görülebilir. Platon’un bu
konuyla ilgili siyasi anlamda da -ideal devlet düşüncesi göz önüne alındığında- bir tür
kaygı taşıdığı ifade edilebilir. Bunun sebebi, Tanrıların ve kahramanların aciz, noksan
ve başkasının hediyesine, rüşvetine veya lütfuna ihtiyaç duyan birer varlık olarak teşhir
edilmesidir. Bu, Tanrı’yı mutlak iyi ve güzel olarak düşünen Platon için elbette
sakıncalı ve kabul edilemez olarak değerlendirilir.
Platon’un şu cümleleri dikkatlice incelendiğinde meselenin sadece dini kaygılar
taşımadığı bunun yanı sıra siyasi anlamda da tehlike arz ettiği savunulabilir:
“Bir Tanrıçayla Peleus gibi bilge bir kişinin oğlu Zeus’un torunu, bilgeler bilgesi
Kherion’un yetiştirdiği Akhilleus, nasıl olur da yüreğinde birbirini tutmayan bu iki kötülüğü
taşıyabilir? Bir yandan alçaklık ve para düşkünlüğü, bir yandan da Tanrılara ve insanlara karşı
böylesine azgın bir gurur… Koruyucularımız inanmayacak bütün bu masallara”.135
Görüldüğü üzere Tanrılar ve kahramanları para düşkünü ve bayağı varlıklar
olarak gösteren dizelerin masaldan ibaret olduğuna ve koruyucuların, bekçilerin bu
masallara inanmaması gerektiğine vurgu yapılır. Şiirin diliyle Tanrılar hakkında bu tür
kötülükler anlatıldığı zaman bu, insanlar üzerinde büyüsel bir etki bırakmaktadır. Her ne
kadar insanlar arasında iyi ve kötü olarak nitelendirilecek davranışlar, aşk hikâyeleri
kıskançlıklar vb. destanlarda şiirsel bir üslupla anlatılsa ve insanlar bundan hem keyif
alıp hem de kolayca konuyu anlasalar da aynı tarzda Tanrılar ve kahramanlar hakkında
konuşmak doğru olmasa gerektir. Platon şiirsel dilin, ister istemez Tanrılar ve
134 Platon, a.g.e., 379b, s. 68. 135 Platon, a.g.e., 391c, s. 81.
40
kahramanlar hakkında konuşmayı böyle bir tarza yönlendirdiğini düşünmektedir.
Oysaki Tanrılar hakkında söylenen sözün, daha üst bir dilde ifade edilmesi gerekir.
Platon tarafından gençlerin ve devleti koruyacak bekçilerin, bu tarz sözlere kulak
asmamaları salık verilir. Aksi takdirde toplum, Tanrıların noksan ve kötü olduğunu
düşünüp dine karşı tutumlarını değiştirebilir, koruyucular da yine Tanrıların ve
kahramanların para ve rüşvet düşkünü olduğunu düşünüp saygı duydukları değerlerin
yozlaşması nedeniyle korkup devleti koruyamayacak duruma düşmelerine sebep
olabilir.
Platon’un bir taraftan noksanlıklar içeren sözleriyle halk kahramanlarını ve
Tanrıları kötüleyen şairleri diğer taraftan da Hades’in ülkesinde olup biten korkunç
şeyleri anlatması oldukça vahim bir durumdur. Çünkü korkuyu, acıyı, üzüntüyü,
işkenceyi şiirin diliyle ifade ettiğinde, bunlara inanan bir vatandaş ya da bir koruyucu
ölümden korkar ve savaşta yenilmekten, esir düşmektense, ölmeyi göze alamaz duruma
düşer. İniltiler ırmağı Kokytos, korkular nehri Styks, hortlaklar, hayaletler gibi insanın
tüylerini ürperten şeyler bekçiler için tehlikelidir ve onları ürpertip gevşetebilir.136 Bu
tarz sözler ölüm karşısında dik durması gereken bekçileri zayıflatır ve yüreklerine korku
düşürür. Ölüm onlar için korkulacak bir şey haline gelir. Platon’un bu görüşlerine
dayanarak denilebilir ki; şairin korku dolu sözleri karşısında savaşacak olan askerlerin
direnci kırılır ve bu da siyasal anlamda ideal devlet için istenmeyen olumsuz bir etki
meydana getirir. Bu yüzden şiir ve mitos üzerine bir çeşit sansür uygulamasına gidilir.
Hangi tür şiir ve masal olursa olsun devlete girmeye hak kazanacaktır, ancak bu
şiir ve mitosların hem topluma hem de devlet düzenine yararlı olduğunu, iyilikten ve
doğruluktan yana olduğunu kanıtlamak zorundadır. İşte o zaman bunlar salt hoşa giden
sözler olmakla kalmaz, hem devletin işine yarar hem de insan hayatına fayda sağladığı
için devlette varlığını sürdürmeye hak kazanır. Aksi takdirde onların büyülü
güzelliklerine sırt çevirip dışlamak zorunda kalınacaktır.
Tanrılar, insanlarla olan ilişkileri ve cesur kahramanlarla ilgili sözleri aktarırken
tragedya yazarları ve şairler, insana özgü eksiklik ve zafiyetleri de Tanrılara
yüklemekten geri kalmaz. Tanrı hakikatinden uzak bu söylemlerin Platon tarafından
eleştirilmesi onun mutlak iyi ve güzel Tanrı görüşünden kaynaklanmaktadır. O,
Tanrı’nın iyi olduğuna, dolayısıyla iyi gösterilmesi gerektiğine dikkat çeker. Şiirdeki
136 Platon, a.g.e., 387b-387c, s. 76.
41
hakikatten uzak bir Tanrı tasavvurunu eleştirmekle birlikte bunun devlet düzeni için de
tehlikeli olduğunu savunur. Bununla birlikte şairlerin hakikati dile getirmediği de
vurgulanmış olur. Şiirin hakikati dile getirmediği düşüncesi dikkate alınarak
araştırmanın bir sonraki kısmında Platon’un epistemik değeri bakımından şiir eleştirisi
yakından incelenecektir.
2.3. Epistemik Değeri Bakımından Şiir Eleştirisi
Platon, şiirin insanlar üzerindeki etkisini aklın kötürüm bırakılması olarak tasvir
eder ve şiiri bilgi değeri açısından eleştirir. Zira şiir, hakikatin karşıtıdır: “Şiir, bir çeşit
hastalıktır ve bunun ilacını bulmak elzemdir. İlacın ise şeylerin gerçekte ne olduğu
bilgisini içermesi gerekir. Kısacası şiir, bir çeşit zihin zehridir ve hakikatin
düşmanıdır”.137 Burada şiirin zihni zehirlediği ve hakikatin düşmanı olduğu, dikkat
edilmesi gereken bir tespittir. Bu durumda şiirin epistemik değerine yönelik görüşlerine
ulaşabilmek adına birkaç soruyla incelemeye devam etmek uygun olacaktır; şiirin etki
alanı nedir? Şiir hakikati dile getirir mi? Şiirin bilgi değeri nedir? Çalışmanın bu
kısmında yukarıda sıralanan sorulara yanıt aranacaktır.
Şiir tartışmasını büyük bir savaş olarak algılayan Platon, Havelock’a göre, ya
bütün izan hissini kaybetmiştir ya da hedef tahtasına oturttuğu şiir, bizim anladığımız
tarzda bir şey değil, aksine Yunan tecrübesi için çok temel ve kuvvetli bir unsurdur.138
Öğrendiğimiz kadarıyla ikinci önerme daha çok kabul görmektedir. Zira şiir, dönemin
Yunan kültürünü şekillendirecek kadar saygın bir mertebede, güçlü bir unsur olarak
değerlendirilmektedir. Ayrıca o dönemin şiir anlayışı, bizim bugünkü haliyle anlaşıldığı
üzere sadece kaleme alınıp daha sonra dillendirilen bir sanat dalı değil, aynı zamanda
oynanan ve sergilenen bir zanaat olarak algılanmaktadır. Nitekim Platon şiirden söz
ederken diyalogların büyük bir kısmında dinleyen sözcüğünün yanında seyreden ve
izleyen sözcüklerini de kullanmayı ihmal etmemiştir.
Platon, şiiri dinleyecek ve seyredecek kişilerin önceden bir hazırlığı yoksa
duygularının düzeninin bozulacağını düşünmektedir. Şiirin duygular üzerindeki etkisi
inkâr edilemez ancak aklın üzerindeki etkisi nasıl olacaktır? Bu soruyu onun
düşüncelerinden hareketle cevaplamaya çalışabiliriz.
137 Eric Alfred Havelock, Platon: Filozof Şaire Karşı, çev. Adem Beyaz, Pinhan Yayıncılık, İstanbul,
2015, s. 22. 138 Havelock, a.g.e., s. 23.
42
Platon düşüncesinde poetik yaratımın, genel anlamda iki türlü; esinti yoluyla ve
benzetme yoluyla meydana getirildiğinden söz edilmişti. Bu hususta dikkat edilmesi
gereken nokta benzetme ya da mimesis yoluyla meydana getirilen şiirlerdir. Çünkü o,
şairleri birer benzetmeci olarak tasvir etmektedir.
“Mimetik şiir, ruhumuzun iyiyi gözeten akıllı yüksek bölümüne değil, fakat akıl-dışı,
coşkun ve taşkın, gerçek hayattaki olaylara aşırı bir tepkide bulunan parçasına hitap eder.
Mimetik şiir olarak tragedyaya başarılı bir içerik sağlayan olay türleri, bu yüzden, en aşırı
heyecanlara yol açan, ruhu taşkınlığa sevk eden olaylardır. Bu aşırı duygulanımsal etkiler ruhun
düzenini bozmakla kalmaz, aynı zamanda aklı da devre dışı bırakır. Mimetik şiir, ruhumuzun
aşağı ve ağlayıp sızlamalı bölümünü tatmin ederken, ruhun bu yönünü sağlıklı bir ruhu
yönetmesi gereken akli parça pahasına besler.139
Buradan da anlaşıldığı üzere, mimetik şiir, Platon düşüncesinde ruhun alt
kısımlarına hitap eder ve ruhun üst kısmında bulunan aklı da kötü bir biçimde etkisi
altına alır, aklın yetkinliğini sarsar. Onun politik kaygıları da göz önüne alındığında
şiirin epistemik değeri bakımından bu durum olumsuz olarak nitelendirilebilir.
Şiirin, ruhun coşkun ve taşkın tarafını harekete geçirirken büyülü sözleriyle aklı
etkisi altına alması kaçınılmaz görünmektedir. Aklın sarsılması durumunda hem devleti
koruyacak olan bekçi ve askerlerin korkuya kapılıp güç kaybına uğrayacağının hem de
vatandaşların bilgiye, hakikate ulaşma noktasında problem yaşayacağının altı
çizilmektedir. Hakikate ulaşma konusundaki problemleri aşmaya çalışan Platon’a göre
bilgi, “unutulanların yeniden hatırlanmasıdır. Zira unutulan hakikatleri bilmek, ruhtaki
kalıntılar olan kavramlar sayesinde gerçekleşir. Platon’a göre bu hakikatler ise
idealardır.”140 Platon’un idealar hakkındaki görüşleri kısaca aşağıdaki gibi
yorumlanabilir:
“Platon, değişmeyen, insandan bağımsız, mükemmel bir gerçekliğin varlığını
kanıtlamaya çalıştığından, durmadan değişen duyu dünyasına karşılık ancak düşünce ile
kavranabilecek idealar (formlar) dünyasına inanmıştır. Onun için asıl gerçeklik, duyularla değil
zihinle kavranabilen idealar dünyasındadır. Bir başka deyişle beş duyuyla algılanan madde
dünyası ancak bir kopyadan ibarettir. Kendisi bir taklit olan bu duyular dünyasının bir kısmı
139 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, 10. Baskı, İstanbul 2010, s. 1106. 140 Akbay, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce Bağlamında Kavramların
Epistemik Kökenleri”, s. 214.
43
Tanrı, bir kısmı da insanlar tarafından meydana getirilmiştir. Fakat gerçeklik derecesini bir
kopyanınkinden de aşağı gördüğü şeyler vardır. Buna örnek olarak, parlak yüzeylerde görülen
nesnelerin yansımalarını vermiş ve adına da eidola (görüntü, imaj) demiştir.”141
Eidola, nesnelerin asıl görüntüsü olmaktan ziyade, nesnelerin yalnızca birer
yansımasıdır. Buna parlak bir metal üzerinde görülen nesnelerin yansımasını örnek
verebiliriz. Bu yansımalar değişik perspektiften bakıldığında nesneyi farklı şekilde
aktarırlar, yani nesnelerin aslını, hakikatini değil, bir bakıma onların birer taklidini
yansıtırlar.
“Herhangi bir disiplinin değer ölçütü, bu disiplinin bizi hakikate, gerçekliğin bizatihi
kendisine götürme kapasitesi olduğu için, onda sanatın pek büyük bir değeri olduğu söylenemez.
Bunun da nedeni, Platon’a göre, sanatın insanı salt görünüşlere, gölgelerin gölgesine
götürmesidir. Gerçekten de, dünyanın felsefe tarafından keşfedilmesi gereken, metafiziksel ve
ahlaki bir düzeni olduğunu öne süren Platon’a göre, sanatın bu düzenin doğru bir temsilini
verebilmesi durumunda ancak, bir değeri olabilir. Onun gözünde gerçeğin ya da gerçekten var
olanın bilgisine sahip olamadığı için, ezeli-ebedi olan tümellerle değil de, gelip geçici olan
tikellerle ilişkili bulunan, yani değişen nesneleri konu edinen taklit edici sanat bu doğru temsili
veremez.142
Bu durumda denilebilir ki Platon için Techne, bilgi bakımından herhangi bir
değer taşımaz. Zira benzetmeci ve taklit edici olan mimetik sanatın epistemik bir
değerinin olabilmesi için asıl ideaların özünü vermesi gerekir ki o da bu bilgiyi
vermekten yoksundur. Verilen bilgi tam anlamıyla asıl gerçeklikten üç derece uzak
kaldığından aynı zamanda insanı yanıltacaktır.
Herhangi bir şeyin aslından üç derece uzağını yapanı, benzetmeci olarak gören
Platon, elbette ki böyle bir sanattan meydana gelecek ürünü de bilgi bakımından doğal
olarak güvenilmez ve aldatıcı görecektir. Ona göre, benzetme sanatı gerçekten bir hayli
uzaktır. Platon ressam örneğinde; iyi bir ressamın, herhangi bir nesnenin resmini çizip
bunu uzaktan çocuklara ve bilgisizlere göstererek, resme aktarmış olduğu bu görünüşle
onları kandırabileceğini söyler.143 Aslına benzetilen görünüşle insanları kandırma fikri,
141 Günay Çelikdelen, “Teşbihe Felsefi Bir Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, S. 24, s.
281. 142 Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1106. 143 Platon, Devlet, 598b-598c, ss. 339-340.
44
Platon tarafından hoş karşılanmamaktadır. Nitekim o, doğruyu ve hakikati her şeyden
üstün görmektedir. Dolayısıyla hakikatten üç derece uzak benzetmelerle halkı yanıltan
ve aldatan tragedya yazarları, şairler ve ressamların bu tavırları filozof tarafından kabul
görmez ve eleştirilir. Ayrıca şiir hakikati dile getirir mi yoksa bir kandırmacadan mı
ibarettir, tartışması bu düşüncelerle sınırlı kalmamaktadır.
Bilindiği üzere Platon, mükemmel bir gerçekliğin varlık bilgisinin duyularla
değil, ancak zihinle algılanabileceğini savunur. Bu anlamda benzetmeye dayalı sanat
anlayışından meydana gelen eserlerin gerçeği yansıtmaması ve hakikatten oldukça uzak
kalması bilginin saflığını zedelemektedir. Bu yüzden duyularımıza yönelik olan şiirden
elde edilen bilgi, bize doğruyu ve gerçeği vermek için son derece yetersiz kalmakla
birlikte birer taklitten öteye geçemeyecektir. Taklit ürünü olan eserler ise hakikati ve
bilginin saflığını bozacaktır.
Düşünce tarihinde hakikat ve şiir Platon ile birlikte birbirine zıt kavramlar olarak
yerini alır. Platon, şair sözünü yalan olarak niteledikten sonra şiir, neredeyse tüm
düşünce biçimleri karşısında değer kaybına uğrar. Yunan mitolojisinin dilsel üslubu
olan şiir, gelişen felsefi düşünce karşısında ise varlığını tragedya gibi sanatsal
etkinliklerde sürdürmeye devam ettirir.144 Devlet diyaloğunda, şair ve şiir kavramları
üzerine incelemede bulunan Platon’a göre şair, genel anlamda iki türlüdür diyebiliriz;
iyi şair ve kötü şair. İyi şair, gerçeği tutan, iyilikten ve doğruluktan yana olan, anlatmak
istediğini düz sözle konuşup anlatandır. Kötü şair ise benzetmeci ve akıldan yana
gitmeyen olarak anılır.145 Aynı zamanda halkı sözleriyle kandıran ve gerçeği çarpıtan
biri olarak da tanımlanabilir.
Halkı sözleriyle kandıran ve gerçeği söylemekten uzak olarak nitelenen şairin
sözleriyle hakikati dile getirmesi mantıksal olarak mümkün görünmemektedir. Platon
için şairler, ne eser üreten ne de akli bilgi karşısında bilgi değerine sahip sözleri
söyleyen düşünürdür. Bilakis şair, kendinden hiçbir şey söylemeyen, ancak Tanrı’nın
sözlerini aktaran bir aracıdır. Oysa logosun dilinde, yani felsefi dilde düşünür, en üst
bilgi türü olan idelerin bilgisine ulaşmak için çaba sarf eder. Şiiri, felsefenin düşünme
biçimiyle eleştiren Platon, şairin hakikatin imgesine güç yetiremediğini savunur.146
Böylece denilebilir ki, şairin aktardığı sözler hakikati dile getirmez, o yalnızca aktarıcı
144 Bkz. Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 84. 145 Platon, Devlet, 605a, s. 349. 146 Altunya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, s. 85.
45
rolünü üstlenir. “… Akılları başlarında olmadan söyledikleri onca değerli sözün
kendilerine ait olmadığını, tersine kendileri aracılığıyla konuşanın ve bize hitap edenin
bizzat Tanrı olduğunu biliriz.”147 Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Platon için şair
kendisine ait bir söz söylemez, o Tanrı’nın aracısı olarak sözlerini aktaran bir bireydir.
Zaten aklı başında da değildir o an için, çünkü Tanrı bu insanları kendisine hizmetkâr
kılar ve akıllarını başlarından alır. Böylece almış olduğu ilhamla sahip olduğu akıldan
yoksun bir şekilde insanlara hitap eder.
Tüm bu görüşler göz önüne alındığında şiirin bilgi değerinin tartışılması bu
perspektiften daha da netlik kazanacaktır. Çünkü Platon düşüncesinde şiirin etki
alanının akıl değil, duygular olduğu varsayılır. Ayrıca şiirin benzetme sanatıyla icra
edildiği ve bunun da nesnenin hakikatinden üç derece uzak olduğu, bundan dolayı
hakikati dile getirmediği tespit edildi. Bu durum, şiirin bilgi değeriyle ilgili gerekli bazı
ipuçlarını verir. Buna göre, akıldan yoksun olarak ifade edilen sözlerin, logosun diline,
yani akli bilgi değerine sahip olması Platon düşüncesinde kabul edilemez. Çünkü
Platon’un bu husustaki amacı hakikatin üç derece uzak olan gölgesine değil, hakikatin
bizatihi kendisine ulaşma çabasıdır.
Kısacası Platon düşüncesinde şiirin etki alanının akıldan ziyade duyular dünyası
olduğunu böylece akli bilgiye dayalı bir ürün veremeyeceği ifade edilebilir. Ayrıca şiir
bilgisinin hakikati dile getirmekten uzak olduğu, buna binaen şiirin bilgi değerinin
olamayacağı da sonuç olarak elde edilebilir.
2.4. Felsefi Düşünce Bakımından Şiir Eleştirisi
Platon, benzetmeyi kullanan şiirin duyu dünyamıza ve duygularımıza hitap
ettiğine ve duygularımızın da bizi yanıltabileceğine çok defa vurgu yapar. Benzetmeyi
kullanan şiirin ya da mimetik şiirin, insanın duyum tarafına dokuduğunu148 yani şiirin
insanın duyularından biri olan işitme duyusuna hitap ettiğini iddia eden Platon,
duyumların her zaman için güvenilir olmadığını dolayısıyla bu güven sorununu aşmak
için büyüklük ve küçüklüğü, azlık ve çokluğu, ağırlık ve hafifliği gören tarafımızla
saymayı, ölçmeyi ve tartmayı bulduğumuzu söyler. O, bu buluşun bir diğer sebebini de
147 Platon, Ion: Şiir Üzerine, 534d, s. 35. 148 Platon, Devlet, 602c, s. 345.
46
bu tarafımıza verdiğimiz değerle açıklar.149 Bu da demek oluyor ki; biz öznel
duyularımıza güvenmeyerek onları rasyonel bir formla biçimlendirme ve değerlendirme
gereği duyuyoruz. Tüm bunlar da insanın rasyonaliteye olan ihtiyacından kaynaklanır
ve hesabı da sahip olduğumuz akıl yapmaktadır.
Platon’a göre akıl, aynı anda aynı şeyler için iki ters yargıda, yani çelişik yargıda
bulunamaz. Bu yüzden insanın hesaba dayanan akılsal yönünü, en iyi yanı olarak
nitelendirir.150 Burada insanın hem akılsal hem de duygusal bir varlık olduğu anlaşılır.
Platon’a göre akılsal ve duygusal taraflar bir çatışma halindedir. Duygusal tarafın
zihnimizde karışıklığa sebep olduğunu düşünür. Çünkü suyun içindeki bir nesne
gözümüze kırık görünür, onu çıkardığımızda ise öyle olmadığı anlaşılır.151 Benzetmeci
sanatları da bu yüzden eleştirir. Bu sanatlar için; “bilgeliğe karşı koyan yanımızla düşer
kalkar, sağlam ve gerçek hiçbir şeyin ardına düşmez”,152 ifadelerini kullanır. Burada
benzetme sanatları olarak ele aldığı; göze hitap eden resim ve kulağa hitap eden
şiirdir.153 Bu iki sanatın akla değil de duyulara hizmet etme amacıyla icra edildiği
vurgulanır. Böylece bu iki sanatla ilgili değerlendirmelerde bulunan Platon, duyulara
yönelik olan tarafın değerli olup olmadığını inceler.
Platon değerlendirmelerini sürdürürken şöyle bir misal verir: Ölçülü bir insanın
başına bir bela geldiği zaman, başkalarının yanında ağlayıp sızlamak yerine kendini
tutar ve o anki duygularını dizginler, ancak yalnız başına kaldığı zaman hiç çekinmeden
istediği gibi sızlanır. Ağlamasına sebebiyet veren faktörün o an için duyduğu acı,
başkaları varken kendisini tutmasını sağlayan, bir bakıma emreden faktörün ise sahip
olduğu akıl ve yasa olduğunu söyler.154 Belanın getirdiği acıya takılıp kalmasını
tetikleyen taraf; akılsız, gevşek ve korkak olan taraftır. Ona göre, insanın başına gelen
acı olaylar karşısında yapılacak en kârlı şeyin ne olduğunu gösterecek olan, akıldır.
Buna dayanarak yaptığı değerlendirmeler sonucunda “en iyi yanımız akla uyan
yanımızdır”155 kanaatine varır.
Şairin akıldan yana olamayacağını çünkü sanatının buna elverişli olmadığını
iddia eden Platon, şairin yaptığı işi, gerçekliğe yakın olması bakımından değerli bulmaz.
149 Platon, a.g.e., 602d, s. 345. 150 Platon, a.g.e., 602e, ss. 345-346. 151 Platon, a.g.e., 602c, s. 264. 152 Platon, a.g.e., 603b, s. 346. 153 Platon, a.g.e., 603b, s. 346. 154 Platon, a.g.e., 603e-604b, ss. 347-348. 155 Platon, a.g.e., 604d, s. 348.
47
Ona göre şair, insanın iyi tarafı olan akılsal yönü görmezden gelerek kötü tarafıyla
ilgilenir, onu besler ve güçlendirir. Akla aykırı olan bu tarafı kullanan şair, böylece aklı
yıpratır ve nesnenin bilgisinin muğlak görülmesine sebep olur. Böylece zihinde
nesnelerin biçimi birbirinden ayırt edilemez hale gelir, gerçek bilginin yerine bir sürü
görüntü oluşur ve doğrudan olabildiğince uzaklaşılır.156
Platon, Devlet’in onuncu kitabının başlarında Yunan kültürüyle büyümüş bir
birey olarak Homeros’a karşı sevgi ve saygı beslediğine, ancak bu sevginin ve saygının
onu, kendi düşüncelerini ifade etmekten alıkoyamayacağına işaret eder. Bu anlamda
doğruya olan saygısının insana olan saygısından daha üstün olduğunu düşünmektedir.157
Kişisel bir duruş olarak kabul edilebilecek doğruya olan saygısını, felsefi bir tavır olarak
da sürdürmektedir. Çünkü o her ne kadar diyaloglarında düşüncelerini ispat yoluna
giderken tıpkı bir tragedya yazarı gibi fantastik mitoslardan, şiirin etkileyici
anlatımından yararlansa da felsefenin dili olan logosu da akıl yürütme biçimi olarak
kullanmayı ihmal etmez. Hatta kimi zaman mitos yerine logosu tercih eder. Sözgelimi
Protagoras adlı eserinde şu sözlere yer verir:
“Erdemli insanlar, çocuklarına okullarda öğretilen her şeyi öğrettirip onları bilgin
kılmayı başardıkları halde, neden kendilerindeki erdemi öğretemeyip onları bu konuda kimseden
üstün kılamıyorlar? diye sormuştun. Bu soruyu incelemek için masaldan değil, akıl yürütmeden
yararlanacağım…”158
Platon, burada daha önce yaptığı gibi düşüncelerini ispat etmeye çalışırken bu
sefer mitostan değil de akıl yürütmeden yararlanacağını belirtir. Zira o, düşünceleri ispat
etmek ve bir konuda bilgi vermek için tek bir yol kullanmaz, bunun yerine o anki
duruma göre bazen mitostan yararlanır, bazen felsefenin dili olan logosu kullanır bazen
de gerçek bilgiden (episteme) aşağı gördüğü doğru sanıdan (doxa) faydalanır.
Logos kavramının tanımını yaparken onun; “konuşmak söylemek, düşünce, söz,
us, anlam ve evren yasası”159 gibi pek çok anlama geldiği ifade edilmişti. Bununla
birlikte Platon’un Theaitetos eserinde logos kavramına karşılık gelecek şekilde kanıt
156 Platon, a.g.e., 605a-605b s. 349. 157 Platon, a.g.e., 595b-595b, s. 335. 158 Platon, Diyaloglar 2: Protagoras, 324d, s. 137. 159 Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 124.
48
sözcüğünü de kullandığı görülür.160 Bu kavramın çeşitli anlamlar ifade etmesi onun
kullanım alanını da aynı düzeyde genişletmektedir. Eserlerinde logos; bazen us, akıl ve
tanım, bazen de kanıt olarak ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi Platon’un gençlik
eserlerinden biri sayılan Menon diyaloğunda Sokrates, hiç geometri bilmeyen bir köle
olan Anytos’a geometri sorusu çözdürmeye çalışır. “Bilgi (episteme) ile doğru sanı
(aletes doxa, true belief) ayrımını yaparken logosu episteme için zorunlu”161 gören
Platon için bu diyalog, öğrenmenin önceki anıların anımsanması ve bir hatırlamadan
ibaret olduğu iddiasını ispat etmek bakımından önemlidir. Diyalogda Menon; “Peki
Sokrates, senin dediğin gibi olsun. Yalnız, bizim öğrenmediğimizi, öğrenme dediğimiz
şeyin bir anımsama olduğunu söyledin. Bu nasıl oluyor, bana öğretebilir misin?”162
sorusunu sorar. Bu soruya karşılık ise Sokrates, düşüncelerini ispat etmek üzere belli ki
bu konuda eğitim görmemiş birini, Menon’un kölelerinden biri olan Anytos’u yanına
çağırır ve ona bazı sorular yöneltir.163 Burada sorulan soruları aklını kullanarak
cevaplayan Anytos, Sokrates’in savını haklı çıkarır.164
Platon’un iddiası; bilginin önceden kölede içkinliğidir ve bilgilerin hatırlamadan
(anamnesis) ibaret olduğudur. Ona göre insan ruhu ölmez, yalnızca bu hayattan
uzaklaşır ve bazen de geri döner. Öte dünyadan gelen ruh, hem yeryüzünde hem de
Hades’in ülkesinde pek çok şey gördüğünden öğrenme sürecini önceden
gerçekleştirmiştir. Bu yüzden onun bildiğini sandığı çoğu şey anımsamadan,
hatırlamadan ibarettir.165 Ancak misaldeki asıl önemli husus; kölenin soruyu aklını
kullanarak çözüme kavuşturmasıdır. Logos kavramı bu anlamda Menon’da us, akıl
olarak değerlendirilebilir. Köle misalinden hareketle Platon için akıl, bilgiyi elde etmek
için gerekli ön koşuldur diyebiliriz. Felsefi düşünme için de öncelikle akla ihtiyaç
duyarız. Tutarlı ve geçerli bilgilere ulaşmak için akıl, her zaman için bize yol
göstermektedir.
Akıl ya da kanıt anlamında logosun bilgi edinmek için zorunlu olduğunu
savunan Platon, Menon diyaloğunun sonlarına doğru Larissa veya herhangi bir yerin
160 Platon, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, çev. Macit Gökberk, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1999, 201d, s. 257. 161 İhsan Turgut, “Platon’da Logos Kavramı ve Bilgi Teorisiyle İlgisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi II, 1985, s. 49. 162 Eflatun, Menon, çev. Adnan Cemgil, Maarif Matbaası, Ankara, 1942, s. 28. 163 Eflatun, a.g.e., 82b, s. 29. 164 Eflatun, a.g.e., 85e s. 40. 165 Eflatun, a.g.e., 81b-81d ss. 27-28.
49
yolunu bilen bir adamın rehberlik ederek diğer insanları da oraya götürmesinden söz
eder. Ona göre bu adam, yol bilgisiyle diğerlerini gidilecek güzergâha iyi ve doğru bir
şekilde yöneltebilir. Aynı şekilde o yoldan daha önce geçmemiş başka birisinin doğru
sanıyla yolu bulması, aynı derecede doğruya yöneltmek sayılır. Ona göre, yolu
bilmeyen de yolu bilen kadar iyi bir kılavuz sayılır.166 Varmak istediği sonucu; “biz,
eylemleri doğru olarak yönelten yalnız akıldır demiştik; hâlbuki doğru oy da bu işi
görüyor”167 şeklinde açığa çıkarır. Doğru oy diye söz konusu olan doğru sanıdır ve
Platon burada doğru sanı ile gerçek bilginin bazı durumlarda aynı derecede bilgi
verebileceğini ima eder.
Platon bir başka eseri olan Theaitetos’ta da yukarıdakine benzer bir düşünceyi
dile getirir. Bilgi üzerine incelemelerde bulunduğu bu eserinde Platon, hâkimlerin
yaşanmış olan bir olay hakkında yargıda bulunurken orada olmadıklarını, olaya bizzat
tanık olmadıklarını, yalnızca diğer tanıkların ifadelerinden hareketle bir yargıda
bulunduklarını söyler. Konu hakkında bilgisiz olsalar da, doğru bir düşünce elde
ettikleri için, aynı şekilde doğru yargı vereceklerini iddia eder.168 Onun bu düşüncesi
bizi tekrar, doğru sanının da epistemik açıdan bilgi değeri taşıdığı fikrine götürür. Zira
bu hususta şöyle demektedir: “Kanıta (logos) dayanan doğru sanı, bilgidir; bu kanıttan
yoksun olanın ise bilgi ile hiçbir ilgisi yoktur.”169 Kanıtla öne sürülmüş doğru sanıların
bilgi içeriğine sahip olduğu ancak buna karşılık bir kanıta sahip olmayan herhangi bir
doğru sanının ise bilgi açısından değersiz olduğu hesap edilir. Bilgiyi (episteme), kanıta
sahip doğru sanıdan (aletes doxa) üstün gören Platon’un bu görüşleri göz önüne alınarak
şu soru sorulabilir: Platon düşüncesinde şiirsel bir dil kullanan mitosların, rasyonel
temellere sahip olan logos karşısındaki konumu nedir? Doxa’yı epistemeden aşağı bir
konuma yerleştiren Platon, logosa karşılık şiiri ve mitosu nereye konumlandırır?
Yukarıda sorulan sorulara yanıt aramak üzere Platon’un Devlet isimli eseri
incelenecektir.
Devlet’te Homeros ile felsefe tarihinin başında yer alan ilk filozof olarak kabul
edilen Miletos’lu Thales170 birbiriyle karşılaştırılır. Bu karşılaştırma, Homeros ve onun
166 Eflatun, a.g.e., 97a-97b, s. 63. 167 Eflatun, a.g.e., 97c, s. 63. 168 Platon, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, 201b-201c, s. 257. 169 Platon, a.g.e., 201c-201d, s. 257. 170 Bkz. Çiğdem Dürüşken, Antikçağ Felsefesi: Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce Serüveni, Alfa
Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014, s. 63: Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi,
50
gibi diğer şairlerin söylemlerinin doğruluk ve gerçeklik anlamında bir değer ifade
etmediği, onların herhangi bir zanaatta bilgi sahibi olmadıkları düşüncesi üzerine
kuruludur. Homeros için “herhangi bir işte ustalığı görülmüş mü? Zanaatlarda veya
başka bir alanda akıllıca bir buluşu olmuş mu, Miletos’lu Thales, ya da İskitlerin
Anakharsis’i gibi?”171 ifadeler kullanılır. Böyle düşünen Platon için, filozofun sözünü
şairin sözünden üstün tutar denilebilir.
Platon, Homeros’u kastederek sorduğu; “eğer adam yetiştirmesini, insanları
daha iyi etmesini bilseydi, bu türlü işleri benzeterek değil, gerçekten bilerek şiirine
koymuş olsaydı, onu seven, sayan birçok insan olmaz mıydı peşinde?”172 sorusuyla onu
faydalı bir iş yapmamakla suçlar. Buna karşılık Pythagoras’ı örnek gösterir. Pythagoras
onun tarafından, ‘insanları daha iyi etme’ gibi bir görevi üstlenmiş ve kendinden
sonrakilere Pythagorasça yaşama yolunu göstermiş173 biri olarak anılır.
Platon’un şairlere karşı olan tavrı yalnızca Homeros’la sınırlı değildir, onun
şahsında bütün şairlere karşıdır. Şiirle felsefe arasındaki çatışmanın, eskiden beri var
olduğunu ifade eden Platon, bir şairin bir filozof için, “efendisine havlayan bu kancık
köpek, budalaca gevezelik etmede herkesten üstün kişi, Zeus’a kafa tutan bu bilgin
kafalılar sürüsü, züğürtlüklerinden düşünceleri bölük pörçük eden bu düşünce
adamları”174 dediğini ve pek çok şairin bu gibi ifadelerle bu eski düşmanlığı gündeme
getirdiğini dile getirir. Buna dayanarak şiirin iyi ve faydalı tarafıyla ideal devlette
kendisine yer bulabileceği aksi takdirde ne kadar hoş olursa olsun kesinlikle
yasaklanacağı belirtilir.175
Şiirin iyi ve faydalı değilse yasaklanacağı fikri şiirin doğruya olan yakınlığı,
onun doğru bilgiyi içermesiyle doğrudan ilgilidir. Platon düşüncesinde şiirin, hakikatin
ya da gerçeğin bilgisini vermediğinden, onun yalnızca üçüncü dereceden bilgiye karşılık
geldiğinden, bir bakıma hakikatin gölgesinin gölgesini gösterdiğinden daha önce
bahsetmiştik. Buna göre şiir, hakikatin bilgisini vermez yalnızca onun benzetmesini
yapar. Dolayısıyla Platon düşüncesi bağlamında şiir dilini kullanan mitos, felsefenin
İstanbul, 2011, s. 19; Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi: İlkçağ, çev. Muammer Sencer, Say
Yayınları, 1997, s. 127. 171 Platon, Devlet, 600a, s. 342. 172 Platon, a.g.e., 600c-600d, s. 342. 173 Platon, a.g.e., 600b, s. 342. 174 Platon, a.g.e., 607b-607c, ss.351-352. 175 Platon, a.g.e., 607e, s. 352.
51
dilini kullanan logos karşısında bir alt kademede kalır ve Platon, logosu şiirden ve
mitostan üstün bir konuma yerleştirir denilebilir.
Buna göre şiirsel anlatımı kullanan şair, söylemlerinde yararlı olacak bir şey
ortaya koymaz. Onun sözleri, duyulara yöneliktir ve insanın içine coşku ve heyecan
verir. Oysa logosa başvuran düşünür, kanıtlara dayalı bilgiler verir. Böylece bu bilgiler
kendilerinden sonra da işlevselliğe sahip olur. Ancak şairin sözleri kendisinden sonra
gelenler için ne bir kanıt ne de bir bilgi taşıdığından onlara yarar da sağlamaz. Felsefi
açıdan şiirin eleştirisini yapan Platon, aklın bilgi edinmede güçlü bir dayanak olduğunu
savunur. O, duyulara hitap eden şiirsel anlatımın aklı etkisi altına alabileceği, böylece
aklın işleyişine zarar verebileceği gerekçesiyle de şiiri eleştirmektedir. Şiire ve mitosa
eleştiri getirmekle beraber onları eserlerinde sıkça kullanır. Çalışmanın bir sonraki
bölümünde Platon’un yönelttiği eleştirilere rağmen eserlerinde şiire ve mitosa başvurup
şiirsel anlatımı neden tercih ettiği araştırılacaktır.
52
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ELEŞTİRİLERE RAĞMEN NEDEN ŞİİRSEL ANLATIM
KULLANILDI?
3.1. Nerede Şiirsel Anlatım Kullanıldı?
Platon, gençlik dönemi eserlerinden biri olarak kabul edilen Ion isimli eserinde
şiir ve şair üzerine bir dizi incelemelerde bulunur. Ancak bu eserinde şiirsel bir anlatıma
başvurduğu söylenemez. Burada daha çok şair ve şairin dile getirdiği şiir hakkındaki
genel düşünceleri ele alınır. Devlet isimli eserinde devlet anlayışı bağlamında yine şair
ve şiir hakkındaki görüşlerini tekrar inceleme konusu yapar. Bu eserinde sadece şair ve
şiir üzerine görüş bildirmekle kalmaz aynı zamanda şiirsel anlatıma başvurduğu da
görülür. Devlet isimli eserinin yanı sıra diğer bazı eserlerinde de yine şiirsel anlatımdan
faydalanmaktadır. Tezin bu kısmında, Platon’un eserleri çerçevesinde nerede ve niçin
şiirsel anlatıma başvurduğu tespit edilmeye çalışılacaktır.
Devlet isimli eserinde Platon, düşüncelerini ifade etmek üzere bazen bizzat
kendisi şiirsel anlatımı tercih eder bazen de şairlerin aktardığı şiirlerden yararlanır.
Sözgelimi halkın düşmanı olmaktan korkan zengin birinin düşeceği durumdan söz
ederken şiirsel anlatıma başvurur:
“Çakıllı Hermos boyunca kaçar durmadan
Kimsenin korkak demesine aldırmadan.”176
Platon’un eserleri incelendiğinde, düşüncelerini aktarırken anlatımı
zenginleştirmek adına yukarıdakine benzer şiir dizelerini kullandığı sıkça rastlanan bir
durumdur. Bunların içinde eleştirdiği şairlerin şiirleri de yer alır. Homeros’un “Devrildi
koca bedeni, serildi boylu boyunca”177 sözü bunların arasında sayılabilir. Şairlerden
özellikle de Homeros’tan sıkça söz eden Platon, uygun gördüğünde onun sözlerini pek
çok kez kullanır. Bu yüzden Devlet isimli eserinde Homeros’un sözlerine sıkça rastlanır.
Sözgelimi Platon’un, Phaidon eserinde güçlü ve Tanrısal olan ruhun, bedenin korku ve
176 Platon, Devlet, 566c, s. 298. 177 Platon, Devlet, 566d, s. 298.
53
heyecan gibi duygu etkileşimlerinden etkilenmediği tam aksine güçlü taraf olarak beden
üzerinde etkili olduğu Homeros’un Odysseia eserindeki şu dizelerle anlatılır:
“Çattı yüreğine şu sözlerle, göğsüne vura vura:
Katlan yüreğim, katlan, atlattıydın sen daha korkuncunu.”178
Platon’un burada, ruhun güçlü ve Tanrısal yönünü anlatmak üzere
Homeros’un şiirlerine başvurduğu görülür. Homeros’un dizelerine diğer
eserlerinde de sıkça rastlanır. Yasalar adlı eserinde Platon, tarihin, yazının henüz
icat edilmediği bir döneminde, yasalara gerek duymayan, atalardan kalma kurallar
diye bilinen törelere göre yaşamını sürdüren bir toplumdan bahseder. Homeros’un
Kyklopların yaşayış tarzından söz ederken de bunu dile getirdiğini söyler ve şöyle
aktarır:
“Yoktur onların dernekleri, yasaları falan.
Otururlar yüksek dağ tepelerinde, oyuk mağaralarda,
herkes kendi evini yönetir, kendi karısını, çocuğunu,
umurlarında değildir hiç kimse, başkalarına aldırmazlar.”179
Platon, sözünü ettiği toplumun Homeros’un şiirlerine konu olduğunu, onun
dizelerinden örnekler aktararak göstermeye çalışır. Ayrıca Kykloplar ve onların
yaşantısı hakkında daha fazla bilgi verir ve şöyle söyler:
“O zamanlar kutsal Ilion yoktu,
Ölümlü insanların büyük şehri yoktu ovada,
(Dardanoslular) çok pınarlı İda’nın eteklerinde otururlardı.”180
Platon bu sözlerin gerçekliğine inanır çünkü şair ya da ozanların
mousaların yardımıyla Tanrı’dan esinlenerek şiir söyledikleri bu yüzden de
sözlerinin gerçeği yansıttığı181 fikrini öne sürer. Bu düşüncenin çelişkili bir yapı
teşkil edebileceğinden daha önce söz edilmişti. Bu yüzden tekrar üzerinde
178 Platon, Phaidon: Ruh Üzerine, 94d, s. 179. 179 Platon, Yasalar, çev. Candan Şentuna – Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, 680b-680c s.
124. 180 Platon, a.g.e., 681e s. 126. 181 Platon, a.g.e., 682a s. 126.
54
durulmayacaktır. Bunun yerine şiirsel anlatımın kullanıldığı yerler tespit edilmeye
devam edilecektir.
Şiirsel anlatıma Platon’un Yasalar adlı eserinde sıkça rastlanır. Sözgelimi
bu eserinde deniz askerleri hakkında düşünceler öne süren Platon, onların savaş
esnasında silahlarını bırakıp gemiyi terk etmelerini ayıplar. Yurttaşların bu tarz
davranışlardan sakınmalarını bunun yerine cesur olmalarını öğütler.182 Böyle bir
davranışın Homeros tarafından da iyi ve hoş karşılanmadığını, onun şu sözlerine
dayanarak anlatmaya çalışır:
“Savaşın en çok kızıştığı şu sıra,
Sağlam gemilerimizi denize çekelim diyorsun ha,
Troyalılar büsbütün üstün gelip böbürlensinler diye mi,
yuvarlanalım diye mi tepetaklak ölüm çukuruna?
Bir daha dayanamaz savaşa Akhalar
gemileri çektikten sonra denize,
gidecekler savaştan geriye baka baka.
Senin öğüdün yok edecek onları.”183
Platon burada karşısındakini ikna etmek amacıyla düşüncelerini
kuvvetlendirmek için Homeros’u referans gösterir. Aynı eserinde kölelikten söz
ederken kölelere güvenilip güvenilmeyeceği konusunda düşüncelerini paylaşan
Platon, ozanların en bilgesi184 olarak sözünü ettiği Homeros’un dizelerini kullanır:
“Kölelik günü yakaladı mı insanları
engin bakışlı Zeus, aklın yarısını alır onlardan.”185
Aradan birkaç asır geçmesine rağmen, dönemin en ünlü şair ve ozanı
olarak anılan Homeros’un, eserleriyle toplum üzerinde büyük bir etki yarattığı
gözlemlenebilir. Çünkü görüldüğü üzere Platon kendi eserlerinde pek çok kez
onun eserlerinden dizelere yer verir. Bu bazen birkaç dize bazen de aşağıdaki gibi
tek bir dizedir:
182 Platon, a.g.e., 706c-706d, s.160. 183 Platon, a.g.e., 706e-707a, ss. 160-161. 184 Platon, a.g.e., 776e, s. 246. 185 Platon, a.g.e., 777a, s. 246.
55
“Olympos’ta oturan tanrıların yargısı budur.”186
Platon’un bu tek dizeyle vurgulamak istediği, ruhun sürekli bir değişim
içinde olduğu, eğer erdemle birleşirse tanrısal yolda daha üstün bir yere geleceği,
erdemle birleşmediğinde ise tam tersi bir durumla karşılaşacağı düşüncesidir.187
Bunun Tanrıların kararına bağlı olduğunu düşünür ve bu düşüncesini de yine
Homeros’un şiir dizelerinden yararlanarak belirtir.
Platon düşüncelerine şiirsel dille kanıtlar sunmaya Menon adlı eserinde
devam eder. Bu eserinde erdemin öğretilebilir olup olmadığını tartışan Platon,
tartışma sürecinde şair Theognis’in şiirinden bir kıtaya yer verir:
“Devlette sözü geçenlerle yan yana otur,
Onlarla ye iç; hoşlarına gitmeğe çalış.
Çünkü iyilerden iyilik öğrenirsin,
Kötülerle düşüp kalkarsan,
Aklını bile kaybedersin.” 188
Platon, şair Theognis’in bu şiirinden hareketle erdemin öğretilebilen bir
şey olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bu konudaki düşüncelerini sağlamlaştırmak için
dönemin bilinen şairlerinden referanslar verir. Böylece karşısındaki insanı, kendi
düşüncesinin doğru olduğuna inandırma çabası içine girer.
Menon adlı eserinde şair Theognis’in yanı sıra Homeros’un da şiirlerine
başvurur. Sözgelimi, bir devlet adamından erdem öğrenen bir insanı, Hades’in
ülkesinde yaşayan Tiresias’a benzetir ve ondan şöyle söz eder:
“Hades’te, ruhlu olan tek odur.
Ötekiler gölgeler, dolaşan gölgelerdir.”189
Bu sözlerin Homeros’a ait olduğunu açıklayan Platon190, tıpkı Homeros’un
yaptığı gibi sözlerini şiirsel anlatımla ifade etme yolunu dener. Bir başka eseri
186 Platon, a.g.e., 904e, s. 412. 187 Platon, a.g.e., 904c-904e, s. 412. 188 Eflatun, Menon, 95d-95e, s. 60. 189 Eflatun, a.g.e., 100a, s. 69. 190 Eflatun, a.g.e., 100a, s. 69.
56
olan Kratylos’ta da yine Homeros’un şiirlerini kullandığı görülür. Kratylos adlı
eserinde dil üzerine incelemelerde bulunan Platon, araştırmalarını yine dönemin
önde gelen şair ve ozanların görüşlerine dayandırarak yapar. Bu şairlerin arasında
Homeros başı çeker. Tanrı ve insan adlarının etimolojik kökeni üzerine
incelemelerde bulunurken şair Homeros’un bu konuda söylediklerini haklı bulup
eserlerinden bazı dizeleri kanıt olarak öne sürer.191 Sözgelimi Homeros’un
Troia’daki bir ırmaktan söz ettiği şu dizelere bakılacak olursa:
“Tanrılar Ksanthos diye adlandırıyor onu,
insanlar da Skamandros.”192
Bu dizelerde Homeros’un da sözünü ettiği gibi ırmağın adını Tanrıların
adlandırdığı biçimde kullanmayı daha doğru bulur. Benzer düşünce kuş için
söylediği söz için de geçerlidir.
“Tanrılar Khalkis diye çağırıyorlar,
insanlarsa Kymindis.”193
Burada şair ve ozanların, Tanrıların bir mekânın ve varlığın ismini açıkça
belirttiğine, böylece bizim de bu isimleri kullanmamız gerektiğine vurgu yapar.194
Görüldüğü üzere Homeros’un aktarmış olduğu düşünceyi paylaştığını, onun
eserlerindeki dizeleri kendi eserine naklederek ortaya koyar.
Tanrıların kendi adları konusunda Herakleitos, Homeros ve Hesiodos’un
benzer düşüncelere sahip olduğunu öne süren Platon195, aşağıdaki şiir dizesinden
hareketle bu savını kanıtlamaya çalışır:
“Okeanos’tur Tanrıların atası, Tethys anası.”196
Homeros’a ait olan bu dizelerle anlatılmak istenen düşünce şair
Orpheus’un dizeleriyle de desteklenir:
191 Platon, Diyaloglar 1: Kratylos, çev. Teoman Aktürel, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998, 391d, s. 204. 192 Platon, a.g.e., 391e, s. 204. 193 Platon, a.g.e., 392a, s. 205. 194 Platon, a.g.e., 391e, s. 204. 195 Platon, a.g.e., 402b-402c, s. 216. 196 Platon, a.g.e., 402b, s. 216.
57
“Bir anadan doğan, kızkardeşi Tethys ile
Okeanos evlendi ilk, güzel akıntısında.”197
Aktarılan sözlerin tümünün Herakleitos’un “her şey geçer, hiçbir şey
durmaz”198 düşüncesinde birleştiğini belirten Platon, yaptığı incelemelerde şiirsel
anlatımı kullanmıştır. Tanrılar hakkında öne sürülen düşüncelere hassasiyetle
yaklaşan Platon, bu konuda öne sürülen ortak görüşü şiirsel dille anlatmaya
çalışır.
Platon Şölen adlı eserinde Tanrılar hakkında söylenenler üzerine tekrar
eğilir. Burada en eski Tanrılardan biri olarak anılan Sevgi’nin (Love) böyle
anılmasının sebebini ebeveynlerinin ne şiirde ne de efsanede yer almadığına
bağlar ve bunu başlangıçta Kaos (Chaos ) vardı diyen Hesiodos’un199 dizeleriyle
şöyle anlatır:
“Fakat ardından geldi
herkes için yeri olan, geniş göğüslü, tamamen güvenli, Dünya,
ve Sevgi.”200
Kaos’tan sonra Dünya ve Sevgi’nin geldiği konusunda Acusilaus ve
Parmenides’in de Hesiodos’la aynı düşünceyi paylaştığını belirten Platon’un,201
kendi düşüncelerini de şiirsel anlatımla aktardığı görülür. Platon’a göre, Homeros
da Tanrı olan Sevgi’den söz ederken onun bir başka Tanrı olan Mischief kadar
narin olduğunu söyler.202 Ona göre Homeros, Mischief’in ne kadar narin bir Tanrı
olduğunu şiirindeki şu sözlerle kanıtlamaya çalışır:
“Onun narin ayakları: değildir toprağın üzerinde
Geceyi mi çizer; insanların başının üstünde yürümek yerine.”203
197 Platon, a.g.e., 402c, s. 216. 198 Platon, a.g.e., 402a, s. 216. 199 Plato, Complete Works: Symposium, ed. John M. Cooper, Hackett Publishing, Indianapolis, 1997,
178b, p. 463. 200 Plato, a.g.e., 178b, s. 463. 201 Plato, a.g.e., 178b, s. 463. 202 Plato, a.g.e., 195d, s. 478. 203 Plato, a.g.e., 195d, s. 478.
58
Platon’a göre, Mischief’in ne kadar narin olduğunu gösteren bu güzel
kanıt, benzer biçimde Sevgi için de kullanılmalıdır ki onun da ne kadar narin bir
Tanrı olduğu anlaşılsın.204 Platon burada Tanrıların nasıl olduklarını Homeros’un
şiir dizelerini kanıt göstererek anlatmaya çalışır. Şu nokta apaçıktır ki Platon,
Tanrılar hakkında diğer bazı düşünürlerin yanı sıra şair ve ozan olan Hesiodos ve
Homeros’un da düşüncelerini kabul eder. Düşüncelerini ifade ederken, tıpkı bir
şair ve ozan gibi şiirsel anlatımı tercih eder.
Şölen adlı eserinde Tanrı olan Sevgi üzerine düşüncelerini aktarmaya
devam eden Platon, Phaedrus’un görüşlerini dikkate alır ve onun bu görüşlerini
şiirsel tarzda aktarma ihtiyacı duyar:
“İnsanlara huzur verir ve denizlere durgunluk,
Rüzgârları dindirir dinlenmeleri için ve uyutur endişeli insanları.”205
Platon’un burada vurgulamaya çalıştığı düşünce; Sevgi’nin bütün
anlaşmazlıklarımızı alıp götürdüğüdür.206 Bunu yaparken yine şiirsel anlatıma
ihtiyaç duyar.
Çalışmanın bu kısmında Platon’un şiirsel anlatıma başvurduğu yerler tespit
edilip serimlendi. Bir sonraki başlık altında ise şiirsel anlatımı tercih etmesinin
nedeni inceleme konusu yapılacaktır.
3.2. Metafizik Konularda Şiirsel Dili Kullanmasının Nedeni
Yunan toplumunda yetişmiş bir filozof olarak Platon, yetiştiği toplumun yaşam
tarzını aldığı eğitim dolayısıyla yakından tanır. Yakından tanıdığı toplumun yerleşik
düşünme biçimlerini bazı yönleriyle eleştirir. Çünkü o, bazı düşünme biçimlerini
olumsuz yönde değerlendirir ve tasarladığı ideal devletinde yer vermemeye çalışır.
Şiirsel dilin kullanımı noktasında Yunan kültürünü büyük ölçüde etkilemiş olan
Homeros ve Hesiodos gibi büyük şair ve ozanları bu anlamda eleştirilerinin hedefi
haline getirir. Çünkü bu şairler, toplumun yaşam biçimine öyle etki etmişlerdir ki ideal
bir devlet tasarlayan Platon için bu, incelenmesi gereken bir konu haline gelir.
204 Plato, a.g.e., 195e, s. 478. 205 Plato, a.g.e., 1957c-197d, s. 480. 206 Plato, a.g.e., 197d, s. 480.
59
İncelemeler sonucunda ise şiirsel dilin ideal devletteki bireyler için bazı hususlarda
zararlı olduğu kanaatine varır. Ancak zararlı bulmakla birlikte Platon, kendisi de bazı
durumlarda eleştirdiği konulara benzer görüşler öne sürer. Özellikle metafizik meseleler
ele alınırken bu durumla çok karşılaşıldığı söylenebilir. Bu anlamda Platon, yaptığı
eleştirilere rağmen metafizik konularda neden şiirsel bir dil kullanma gereği duymuştur?
İfade etmeye çalıştığı düşünceyi, yaşadığı toplumun düşünme biçimine uygun biçimde
ifade etmenin anlaşılabilir olma bakımından daha yararlı olacağını mı düşünmektedir?
Çalışmanın bu kısmında yukarıdaki sorular çerçevesinde Platon’un metafizik konularda
şiirsel dili kullanmasının nedeni araştırılacaktır.
Platon’un şiirsel dili kullanmasının birçok nedeni olduğu söylenebilir. Bunlar
genel olarak dini, etik, politik ve yerleşik kültürün hâlihazırda sahip olduğu düşünme
biçimi şeklinde ifade edilebilir. İdeal devletinde askerlerin yetiştirilme tarzı ve
bireylerin sahip olması gereken dini hassasiyet gibi konuları incelikle düşünüp ortaya
koyan Platon, bu konularla ilgili düşüncelerini dile getirirken de yine toplumun
hâlihazırda sahip olduğu düşünme biçiminden faydalanmayı ihmal etmez. Felsefeyi
halkın anlayacağı dile uygun biçimde yapma eğiliminde olan Platon, bu sayede
ulaşabileceği azami ölçüde kişiye ulaşıp düşüncelerini de aynı ölçüde yayma görevini
üstlenir. Üstlendiği bu görevi yerine getirirken halkın anlayabileceği bir düzeyde olması
gerektiğinin farkındadır. Eserlerinde şiirsel anlatımı pek çok kez kullanmasının
nedenlerinden biri de budur denilebilir. Ayrıca eserlerini diyalog biçiminde yine halkın
anlayabileceği bir tarzda kaleme almıştır. Bütün bunlar onun bu konudaki kaygı ve
hassasiyetine işaret eder.
Platon’un bu kaygı ve hassasiyeti, toplum eğitiminin sağlamlığı ve sahip olduğu
dini inanışların doğruluğu konusunda onu, kimi zaman eleştirdiği görüşlere koşut
görüşler ortaya atmasına sebep olur. Bu yüzden eserlerinde pek çok kez düşüncelerini
şiirsel anlatımla aktarmakla birlikte mitoslara başvurur. Sözgelimi Kritias eserinde
Atlantis mitosundan söz eder. Buna göre dünya üzerindeki topraklar, küçük büyük
olmak üzere parçalara ayrılır ve Tanrılar kendi aralarında tartışma yaşamadan bu
toprakları bölüşür. Platon’a göre, onlar Tanrı oldukları için, kim için nerenin daha iyi
olacağını bilirler.207 Bir Tanrı olan Poseidon’a ise Atlantis adası pay olarak düşer.
Atlantis adasında Poseidon, beğendiği ölümlü bir kadınla birleşir ve beş defa ikiz erkek
207 Platon, Kritias, çev. Lütfi Ay – Erol Güney, Sosyal Yayınları, İstanbul, 2001, 109b, ss. 12-13.
60
çocuk sahibi olur. Doğan çocuklarına Atlantis adasından her birinin yaşamını rahatlıkla
sürdürebileceği bereketli topraklar verir. On erkek çocuk olduğundan adada on farklı
krallık oluşur. Adada yaşça en büyük olan oğlu Atlas kral olur ve bu geleneksel biçimde
böyle devam eder. Atlas soyu zaman içinde çoğalır, her zaman için en büyükleri kral
seçilir ve nesiller boyu böylece devam eder.208
Atlantis’te toprak bereketli olduğundan orada tüketimi karşılayan her çeşit meyve
ve sebze yetişir, yer altından kıymetli madenler çıkarılır. Yaşam zengin hale
geldiğinden adada görkemli saraylar, tapınaklar inşa edilir. Adada aynı zamanda altmış
bine yakın asker ve on bin kadar da atlı araba mevcuttur. Kralların kendi aralarındaki
ilişkiler, Poseidon’un buyruklarına göre düzenlenir. Bu buyruklar ise Poseidon adına
adanın ortasına inşa edilmiş olan tapınağın sütunlarına kazılıdır. Bu sütunlarda,
yasaların yanı sıra bu yasalara karşı gelenler için de korkunç lanetlerin var olduğu
yazılıdır.209
Nesiller boyunca Tanrıca yaratılışları üstün geldikçe yasalara bağlı bir şekilde
yaşamlarını sürdürürler ve erdemli yaşamayı seçerler, ancak birçok ölümlüyle birlikte
olduklarından onlardaki Tanrısal öz azalır ve insani özleri çoğalır. Böylece erdemli
yaşamaktan uzaklaşırlar ve soysuzlaşmaya başlarlar. Akıllarını başlarına getirmek
isteyen Tanrıların Tanrısı Zeus onları cezalandırır.210 Şurası açıktır ki Platon, anlattığı
bu mitosla, yasalara karşı gelindiği ve Tanrı’nın buyruklarına uyulmadığı takdirde en
mutlu ve en refahlı toplumların bile özünü kaybedeceklerini bunun sonucunda buhrana
düşeceklerini anlatmaya çalışır. Tanrı’nın buyruklarının kutsallığını vurgulayan Platon,
Tanrı ile ilgili sözlerin anlatımında kullanılacak dilin dikkatli seçilmesini savunur.
Çünkü o, Tanrılar ve onların insanlarla olan ilişkileri hakkında söylenen şiirlerin
bazılarını doğru bulmaz ve eleştirir. Metafizik konularda söylenen şiirsel sözler,
zihinlerde pek de istenmeyen imgelerin oluşmasına sebep olur. Bu yüzdendir ki o,
“Dinlesek de söylediklerine kanmadan dinleriz şiiri, içimizin dümenini kaptırmayız ona;
koyduğumuz kuraldan şaşmayız”211 der. Şairlerin Tanrıları kötüleyen şiirlerini
dinlemenin insanı kandırabileceği düşüncesi söz konusudur.
208 Platon, a.g.e., 113b-114d, ss.19-20. 209 Platon, a.g.e., 119c-119e, s. 28. 210 Platon, a.g.e., 120d-121b, ss.28-29. 211 Platon, Devlet, 608a-608b, s. 353.
61
Platon Tanrı Hades hakkında söylenen aşağıdaki sözlerin şiirsel olduğu ve bunun
da insanların hoşuna gidebileceğini savunur.212 Ona göre Tanrılar hakkında bu tarz
konuşmak ve düşünmek yanlıştır, şairler için “Hades’i övsünler kötüleyeceklerine”213
ifadelerini kullanır. Ayrıca bir şair olan Homeros’un Tanrılar hakkında söylediği:
“Hephaistos’u sarayda bir aşağı bir yukarı koşar görünce, mutlu Tanrılar arasında
sonsuz bir kahkaha koptu”214 sözlerini doğru bulmaz. Platon için, “sözünü dinletecek
kimseleri, hele Tanrıları kahkahalarla güler göstermek”215 yanlıştır. Bu düşünceleri
ortaya koyan Platon’un bu anlamda dini kaygılar taşıdığı söylenebilir. Çünkü o, “Tanrı
aslında iyidir madem, iyi de gösterilmeli”216 görüşünü savunur. Tanrıların olduğundan
başka türlü gösterilmesini kabul edilemez olarak nitelendirir.
“Can, bir duman gibi kayıp gidiyor toprağın altına bitkin bir haykırışla…”, “Korkunç bir
mağaranın dibinde, salkım salkım asılı duran yarasalardan biri, kayadan sıyrılıp düşünce hepsi
birden nasıl acı bağırışlarla uçuşurlarsa, canlar da öyle gidiyordu Hades’in ülkesine…”217
Platon, Tanrılar hakkında söylenenlerin yanı sıra kahramanlar hakkında söylenen
bazı sözleri de pek kabul edilebilir türden saymaz. Sözgelimi, şairlerin bir Tanrıça oğlu
olan Akhilleus için aşağıda söyledikleri sözlerin bir kahramana yakışmayacağını ifade
eder.
Platon, aşağıdaki sözleri duyan gençlerin bunlara gülmeleri ve ciddiye
almamaları gerektiğini söyler.218 Platon için bu sözlerin gençlerin davranışlarına etki
edebileceği düşüncesi, kaygı vericidir.219 Bu yüzden o, bu tarz sözlerin kullanılmaması
gerektiğini bunun yerine Homeros’un baştakilerin sözünü dinlemek ve akıllı olmak
açısından söylediği: “Dur dostum, sesini kes, beni dinle”220, “Akhalılar içinde öfkeleri,
önderlerine boyun eğmiş, sessiz sedasız ilerliyorlar”221 vb. sözlerin kabul
edilebileceğini savunur. Buna göre dini kaygılara sahip olan Platon’un bu bağlamda etik
212 Platon, a.g.e., 387b, s. 76. 213 Platon, a.g.e., 386c, s. 75. 214 Platon, a.g.e., 389a, s. 78. 215 Platon, a.g.e., 388e, s. 78. 216 Platon, a.g.e., 379b, s. 68. 217 Platon, a.g.e., 386d-387a, s. 76. 218 Platon, a.g.e., 388d-388e, s. 78. 219 Platon, a.g.e., 389d, s. 79. 220 Platon, a.g.e., 389e, s. 79. 221 Platon, a.g.e., 389e, s. 79.
62
kaygılar da taşıdığı söylenebilir. Bu kaygılar onu bu tarz düşünüşün önüne geçmeye
itmekle beraber kendisinin de bizzat şiirsel anlatıma başvurmasına yol açar.
“Bir o yanına yatıyor, bir bu yanına; bir yüzükoyun yere kapanıyor, bir sırt üstü. Sonra
kalkıyor ayağa, dalgalı denizin kıyısında yürüyor sendeleye sendeleye… Külleri iki eliyle yerden
alıp döküyor başına.”222
Platon’un şiirsel anlatıma başvurmasının nedenleri arasında, içinde yaşadığı
toplumun düşünme biçimi de sayılabilir. Çünkü Homeros ve Hesiodos gibi büyük ozan
ve şairler, yazdıkları ve anlattıkları şiirleriyle dönemin Yunan toplumunu büyük ölçüde
etkilemişlerdir. Bu açıdan bu iki büyük ismin eserleriyle toplumun tarihsel belleğini
oluşturdukları söylenebilir. Zira Platon’un kendisi din, etik, askeri eğitim vs. gibi
konularda düşüncelerini aktarırken bu iki ismi eserlerinde sıkça anar. Toplumu derinden
etkilemiş olan bu şairler, eserlerini şiirsel dille kaleme aldıklarından halk arasında şiir
dilinin önemi doğal olarak artış gösterir. Bunu çok iyi bilen Platon, bu anlamda şairlerin
şiire dayalı sözlü otoritesini bazı yönleriyle eleştirir. Şairlerin, Tanrılar ve kahramanlar
hakkında söylediği bazı şiirleri kısmen zararlı bulur ve şiirsel anlatım yerine düz yazının
kullanılmasının daha kazançlı olacağını önerir.223 Ancak halkın zihnine çoktan beri
yerleşmiş olan şiirsel anlatım tarzının bir anda değişmesi elbette mümkün değildir.
Platon’un kendi eserlerinde, düşüncelerine kanıt sunarken şiirsel anlatımı tercih
etmesinin bir başka nedeni de budur denilebilir.
Düşüncelerini aktarırken sade bir dil kullanmayı tercih eden Platon, halkın
anlayacağı bir dilde eserlerini kaleme alır. Bu yüzden düşüncelerine kanıt göstermek,
onlara dayanak oluşturmak amacıyla yine halkın sahip olduğu bilgi birikiminden
faydalanır ve metafor kullanarak tartışılan konu üzerinde uzlaşmaya çalışır. Bu
bağlamda Devlet eserinden şu diyaloğu inceleyelim:
“- ... Yiğit olan bu inancı her yerde, her vakit korur demekle, onu keder, sevinç, istek ve
korku içinde bir yana bırakmaz, demek istedim. İstersen düşüncemi bir benzetmeyle anlatayım?
- İsterim.
- Bilirsin, boyacılar yüzü kızıla boyamak istedikleri vakit, ak yünü seçerler. Boyanın
parlaklığını sağlasın diye onu iyice yıkarlar, hazırlarlar, sonra kızıla boyarlar. İşte böyle boyanan
kumaş, ister sabunla, ister sabunsuz yıkansın solmaz, atmaz rengini. Yoksa ne olur bilirsin.
222 Platon, a.g.e., 388a-388b, s. 77. 223 Platon, a.g.e., 607d-607e, s. 352.
63
- Bilirim, rengini atar, gülünç bir şey olur.
- İşte biz de savaşçılarımızı seçerken, onları müzik ve jimnastikle yetiştirirken,
yaptığımız işi buna benzeterek düşün. İstediğimiz şey nedir? Yüne işleyen boya gibi, kanunlar da
savaşçıların içine işlesin. ”224
Yukarıdaki diyalogda, verilecek eğitimle savaşçıların kanunları özümsemesini
isteyen Platon, bunu kumaş ve boya metaforuyla anlatmaya çalışır. Çünkü savaşçıların
nasıl eğitileceğini bilmeyen dinleyicinin kumaşın nasıl boyandığından haberdar
olduğunu bilir. Bu sebeple Platon, herhangi bir konuda düşüncelerini beyan ederken
sıradan bir insana anlayacağı tarzda aktarır ve bu süreçte bazen düşünme yapısında
yerleşik olan şiirsel dili kullanır.
Bazı durumlarda şiirsel dilin tercih edilmesinin bir başka nedenini şöyle
açıklamak mümkündür: Platon, şiirsel dili eleştirmek için şiirsel dili eserlerinde
kullanır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, bir filozof olarak Platon, eleştirdiği
şeyi ortaya koymak zorundadır. Eleştirdiği şey, şiirsel dil olduğuna göre şiirsel dili
eserlerinde kullanmadan onun üzerine görüş bildiremez, yani eleştirmek istediği şiirsel
dili belirtirken şiirsel dili kullanmak zorundadır. Mantıksal açıdan bunun aksini
gerçekleştirmesi olanaksız görünmektedir. Bunu Homeros’tan aktardığı bir şiirle
anlatmaya çalışalım:
“Zeus’un kapısı önünde iki küp durur
Biri ak, biri kara bahtlarla doludur.
Zeus bunları karıştırıp verirse,
İnsan bir mutlu olur, bir mutsuz.
Kimine de, kara baht küpünden katıksız verir:
O da açlık içinde kıvranır, mutluluk nedir bilmez.”225
Yukarıda aktarıldığı gibi bir şiir örneği sunmadan onun üzerine düşünce ortaya
atmak oldukça zordur. Bu şartlar neticesinde Platon, anlatmak istediği düşüncelere
dayanak oluşturması bakımından şiirsel dili mutlak surette kullanmak zorundadır.
Çünkü işaret ettiği şey açık bir şekilde belirlenmelidir. Aksi halde eleştirmek istediği
düşünce bu anlamda temelsiz ve güçsüz kalacaktır.
224 Platon, a.g.e., 429d-430a, ss. 127-128. 225 Platon, a.g.e., 379d, s. 69.
64
SONUÇ
Antik Yunan kültüründe yetişen önemli ozan ve şairlerden Homeros ve
Hesiodos, eserlerini lirik bir dille kaleme almışlardır. Onların eserlerinin dini bir etkiye
sahip olduğu şüphesizdir. Zira her iki şair de Tanrıları konu alan eserler yazmış ve bu
eserleri, kendilerinden çok sonra da yaygın olarak varlığını korumuştur. Kaynaklar
incelendiğinde şairlerin yanı sıra ilk Yunan filozoflarının da eserlerinde şiirsel bir dil
kullandıkları görülür. Bunun en büyük müsebbipleri kuşkusuz Homeros ve
Hesiodos’tur. Bu iki şairin Antik Yunan düşüncesini büyük ölçüde etkilediği anlaşılır.
İlkçağ Yunan felsefi literatürüne bakıldığında Anaksimandros, Anaksimenes,
Parmenides, Herakleitos ve Empedokles gibi filozofların da eserlerinde, nesrin yanı sıra
şiirsel bir anlatımı tercih ettikleri söylenebilir. Buna dayanarak şu kanaate varılabilir;
düşüncelerin ifade edilmesinde şiir de en az nesir kadar önem arz eder. Böylece şiirin
düşünce ve ifade alanındaki etkin varlığı burada net bir şekilde kendisini açığa çıkarır.
Genel anlamda vezinle ve kafiyeli bir biçimde söylenmiş söz, ifade olarak
tanımlanabilen şiir, bir mantık terimi olarak muhayyilede tasarlanmış öncüllerden
oluşan kıyas olarak kabul edilebilir. Muhayyilede tasarlanan öncüllerden oluşan yargı
ve hükümler zihni yanıltabilir. Klasik mantık açısından şiirle ifade edilmiş veya kaleme
alınmış pek çok hikâye, destan, mit ve teogoniler çoğunlukla gerçeği ifade etmezler.
Aynı şekilde dini, ahlaki ve felsefi eserlerde de şiirsel dilin kullanımına temkinli
yaklaşılır.
Düşünce tarihinde felsefi anlamda şiir üzerine ilk olarak görüş öne süren filozof,
Platon olarak karşımıza çıkar. Homeros ve Hesiodos, şiirleriyle dönemin düşünme
biçimini büyük ölçüde etkilemiş iki şairdir. Kendisi de bir Antik Yunan vatandaşı olan
Platon, yaşadığı toplumun düşünme biçimini derinden etkileyen bu şairlerin şiirsel
söylemlerini eleştirir ve şiirin toplum üzerindeki güçlü etkisini biraz olsun hafifletmeye
çalışır.
Platon şiiri, bir taklit etme sanatı olarak görür ve şiirin, nesnenin hakikatini dile
getirmediğini ifade eder. Platon bu noktada mimesis kavramını kullanır ve mimesis
yoluyla anlatılanların gerçeği ifade etmediği görüşü savunularak eleştiri konusu haline
getirilir. Genel anlamda taklit olarak anlamlandırılan mimesis kavramı, Platon
düşüncesinde aldatma olarak yorumlanır. Çünkü bir nesneyi taklit etmek, bir bakıma
65
onu asıl gerçekliğinden koparmak, onun bir yansımasını veya gölgesini ortaya
koymaktır. Bu anlamda o, mimetik sanatı icra eden şairleri birer taklitçi olarak görür.
Şairin sözleriyle, nesne hakkında bir hakikat dile getirmediğini bunun yerine nesneleri
sadece taklit ettiğini savunur. Ona göre şair, nesneleri taklit etmekle kalmaz, Tanrıları
ve insanlarla olan ilişkilerini, tarihteki önemli şahsiyetleri ve halk kahramanlarını
olduklarından farklı göstererek insanları yanıltır ve aldatır. Böylece insanlar, hem
Tanrılar hem de kahramanlar hakkında yanlış yargılara sahip olurlar. Bu durum ise
Platon için kabul edilebilir değildir. Çünkü o, tasarladığı devlette bireylerin aldatıcı ve
yanıltıcı sözler duymalarını istemez. Bunun bir nedeni, şiir dilinin insanın duyguları ve
ruh hali üzerinde bıraktığı etkidir ki Platon böyle bir etkinin var olduğunun
bilincindedir. Bu ilk neden ikinci bir nedenin oluşumuna zemin hazırlar o da; devleti
düşmandan koruyacak bireylerin cesaretini kırmamak, onların düşman karşısında
korkmasına ve savaş esnasında silah bırakmasına engel olmaktır. Ona göre, aldatıcı şiir
sözleri buna zemin hazırlar.
Şiirin insan üzerindeki etkisinin bilincinde olan Platon, bir çeşit çözüm olarak
şiire sansür uygulama yolunu seçer. Bir yandan kahramanları, Tanrıları ve onların
insanlarla olan ilişkilerini kötü bir şekilde anlatan şiirlere yasak getirirken öte yandan
kahramanlar hakkında iyi düşünceler anlatan, Tanrıları olduklarından farklı
göstermeyen, onları olduğu gibi anlatan ve düz yazıyla yazılmış olan şiirleri belirlediği
yasak dışında tutar. Şiir üzerine yaptığı bu ayrım onun dini, ahlaki ve politik kaygılar
taşıdığını gösterir niteliktedir. Dikkat edilirse uygulamaya çalıştığı her bir yasak, onun
bu alandaki kaygılarının ipuçlarını verir.
Platon’un şiirde olduğu gibi şairler konusunda da bir ayrım yaptığı söylenebilir.
İki tür şair olduğu görüşünü savunan Platon, iyi şairi dile getiren, kötü şairi ise temsili
dil kullanan, insanları sözleriyle eğlendiren biçiminde tanımlar ve şairi ressama
benzetir. Ressam çizdiği resimlerde temsili bir üslup kullanır ve resmettiği nesneleri
taklit yoluyla insanlara sunar. Ressam, nesnenin kendisini değil de onun gerçekliğinden
üç derece uzak olan gölgesini, yansımasını resmeder. Şair de tıpkı bir ressam gibi
ifadeleriyle varlığın bilgisinden üç derece uzak olanı anlatır. Bu görüşlerin temelinde
onun idealar kuramı yatar. Çünkü Platon, gerçek varlığı bir idea olarak kabul eder ve dış
dünyadaki herhangi bir nesnenin de bu ideal varlığın bir yansıması, bir gölgesi
olduğunu savunur. Böylece dış dünyadaki nesne, bir şeyin aynadaki yansıması gibi ideal
66
varlığın bir derece uzağı konumundadır. Bir ustanın ideal varlığı taklit ederek
oluşturduğu herhangi bir nesne de ideal varlığın iki derece uzak halini verir. Platon
bunu dülger örneğiyle açıklar. Çünkü dülger, idealar âleminde var olan masayı, alet
kullanarak somut hale getirir. Varlığın aslına iki derece uzak olarak kabul edilen ustanın
elinden çıkan bu masa, ressamın çizdiği resme konu olur ve böylece resim gerçeğin
özünden, bilgisinden üç derece uzaklaşır. Şairin sözleri bu bağlamda ressamın resmi
gibidir, onlar varlığın asıl özünü, bilgisini vermez, onun üç derece uzağını dile getirir.
Varlığın üç derece uzağını ifade eden şair, Platon’a göre, Tanrıların seçmiş
olduğu kişidir ve o, ancak Tanrı vergisiyle, Tanrısal bir esinle şiir yazma ve dile getirme
yeteneğine sahip olur. Devlet eserinde şairlerin uydurmacı olduklarını ve uydurdukları
yalanlarla insanları kandırdıklarını, aldattıklarını öne süren Platon, bunun aksine
Yasalar eserinde şairlerin Tanrısal bir soy olduğunu ve esin perileri olan mousalar
vasıtasıyla olayların gerçek boyutunu yakaladıklarını ifade eder. Öne sürülen bu iki
farklı düşünce, Platon’un bu konuda çelişkili olduğunu gösterir.
Platon’un şiirsel anlatımı eleştirirken eserlerinde şiirsel anlatıma başvurması, bir
diğer çelişki olarak kabul edilebilir. Çünkü o şiire yasak getirmesine rağmen, kendi
eserlerinde şiiri açık bir şekilde kullanır. Bu durumu birkaç farklı nedenle açıklamak
mümkündür. Öncelikle onun, anlatmak istediği düşünceyi, sıradan insanların da
anlayabileceği biçimde aktarmak üzere eserlerinde şiirsel anlatıma başvurduğu
düşünülebilir. Bilhassa metafizik konularda öne sürdüğü düşüncelere kanıt sunarken de
şiirden faydalanır bununla birlikte karşısındakini ikna etmek üzere, şiiri bir ikna etme
aracı olarak kullandığı tespit edilebilir. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde Platon’un
birbirinden farklı amaçlarla şiirsel anlatımı tercih ettiği sonucuna ulaşılır.
Bu çalışmada Platon düşüncesinde şiirin yeri ve işlevi inceleme konusu yapıldı.
Araştırma içinde bizim perspektifimiz dışında kalan ve henüz sorulmayı bekleyen pek
çok sorunun varlığı mevcuttur. Platon’un üzerinde durduğu şiirsel dilin eğitim sürecinin
bir parçası haline gelmesinin etkileri ve sonuçları da başka bir araştırma konusu olarak
değerlendirilebilir. Böylece şiir üzerine yapılacak olan çalışmaların alanı genişletilip
bilimsel faaliyetlerin çoğalmasına katkı sunulabilir.
67
KAYNAKÇA
ALTUNYA, Hülya, Klasik Mantık Açısından Hakikat ve Şiir, Büyüyenay Yayınları,
İstanbul, 2014.
__________, “Sezai Karakoç’ta Poetik Düşüncenin Mantığı”, Üniversite Araştırmaları
Dergisi, 2018, c. 1, S. 2, ss. 52-57.
AKALIN, Şükrü Halûk, (haz.) Türkçe Sözlük, 11. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 2011.
AKARSU, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998.
AKBAY, Yunus Emre, “Platon ve Aristoteles Düşüncesinde Varlık, Dil ve Düşünce
Bağlamında Kavramların Epistemik Kökenleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta, 2017.
ARICI, Oğuz, “Antik Yunan Tragedyasında Ölçülülük (Sôphrosûnê) ve Uyum
(Harmonía) Düşüncesi”, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2005.
ARNHEİM, Rudolf, Görsel Düşünme, Çeviren: Rahmi Öğdül, Metis Yayınları,
İstanbul, 2009.
ARSLAN, Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi 2; Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006.
BOLAY, Süleyman Hayri, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları,
Ankara, 1999.
BRAVO BAYAR, Işıl,“Antikçağ’da Varlık ve Bilgi Problemleri Üstüne”, flsf Dergisi,
S. 4, 2007, ss. 43-58.
CAVARZERE, Alberto-ALONİ, Antonio-BARCHİESİ, Alessandro, Iambic Ideas,
Rowman & Litlefield Publishers, Boston, 2001.
CENGİZ, Metin, Platon ve Aristoteles’te Şiir Düşüncesi, 2. Baskı, Şiirden Yayıncılık,
İstanbul, 2016.
CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, 10. Baskı, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2010.
________, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2010.
ÇELİKDELEN, Günay, “Teşbihe Felsefi Bir Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 2016, S. 24, ss. 277-297.
DURMUŞ, İsmail, “Şiir” Maddesi, DİA, c. 39, Ankara, 2010.
68
DÜRÜŞKEN, Çiğdem, Antikçağ Felsefesi: Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce
Serüveni, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2014.
EFLATUN, Menon, Çeviren: Adnan Cemgil, Maarif Matbaası, Ankara, 1942.
EKİNCİ, Necdet, “Antik Yunan’dan Roma’ya Retorikten Propagandaya”, Manas
Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, S. 4, c. 5, ss. 149-174.
EMİROĞLU, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, 11. Baskı, Elis Yayınları, Ankara, 2014.
EMİROĞLU, İbrahim-ALTUNYA, Hülya, Örnekleriyle Mantık Sözlüğü, Litera
Yayıncılık, İstanbul, 2018.
EREN, Işık, Sanat ve Bilgi İlişkisi, Asa Kitabevi, Bursa, 2005.
ERHAT, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.
FIRAT, Gülbin, “Edebiyat Tarihinde Resim ve Şiir Analojisi”, Batman Üniversitesi
Yaşam Bilimleri Dergisi, 2013, c. 3, S. 1, ss. 82-96.
FROLOV, İvan, Felsefe Sözlüğü, Çeviren: Aziz Çalışlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997.
GOMBRİCH, E. H., Sanat ve Yanılsama, Çeviren: Ahmet Cemal, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2015.
GÖKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011.
HAŞLAKOĞLU, Oğuz, Platon Düşüncesinde Tekhné, Sanat ve Felsefenin Ortak
Kökeni Üzerine Bir İnceleme, Sentez Yayıncılık, Bursa, 2016.
HAVELOCK, Eric A., Platon: Filozof Şaire Karşı, Çeviren: Adem Beyaz, Pinhan
Yayıncılık, İstanbul, 2015.
HERAKLEITOS, Fragmanlar, Çeviren: Cengiz Çakmak, Alfa Basım Yayım Dağıtım,
İstanbul, 2014.
HESİODOS, İşler ve Günler: Tanrıların Doğuşu, Çeviren: Furkan Akderin, Say
Yayınları, İstanbul, 2015.
HOMEROS, İlyada, Çevirenler: Azra Erhat, A. Kadir, 19. Baskı, Can Sanat Yayınları,
İstanbul, 2005.
KORKMAZ, Mehmet, Mitoloji Sözlüğü, Alter Yayıncılık, Ankara, 2012.
KRANZ, Walther, Antik Felsefe, Çeviren: Suad Y. Baydur, 2. Baskı, Sosyal Yayınlar,
İstanbul, 1994.
LANGER, Susanne K., Sanat Problemleri, Çeviren: A. Fevzi Korur, Tem Yapım
Yayıncılık, İstanbul, 2012.
69
MUTLU, Esra Çağrı, “Platonik Literatürde Mûthosu Lógosa Çevirme”, Posseible
Dergisi, 2014, S.6, ss. 29-36.
ÖKTEM, Ülker, “Felsefe-Edebiyat Etkileşimi: Felsefi Roman”, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2010, c. 1, S. 50, ss. 1-17.
PARILTI, Abidin, Dengbejler: Sözün Yazgısı, İthaki Yayınları, İstanbul, 2006.
PARMENİDES, Doğa Hakkında, Çeviren: Gurur Sev, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2015.
PETERS, Francis E., Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, Çeviren: Hakkı Hünler,
Paradigma Yayınları, İstanbul, 2004.
PLATO, Complete Works: Symposium, ed. John M. Cooper, Hackett Publishing,
Indianapolis, 1997.
PLATON, Devlet, Çevirenler: S. Eyuboğlu, M. A. Cimcoz, Türkiye İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2017.
________, Diyaloglar 2: Protagoras, Çeviren: Tanju Gökçöl, Remzi Kitabevi, İstanbul,
2009.
________, Diyaloglar 2: Theaitetos: Ya Da Bilgi Üstüne, Çeviren: Macit Gökberk,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.
________, Gorgias: Ya Da Retorik Üstüne, Çevirenler: Mehmet Rifat, Sema Rifat,
Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2006.
________, Ion: Şiir Üzerine, Çeviren: Nihal Petek Boyacı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,
2007.
________, Kritias, Çevirenler: Lütfi Ay, Erol Güney, Sosyal Yayınları, İstanbul, 2001.
________, Phaidon: Ruh Üzerine, Çeviren: Nazile Kalaycı, Kabalcı Yayıncılık,
İstanbul, 2012.
________, Yasalar, Çevirenler: Candan Şentuna, Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul, 2007.
RUSSELL, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi: İlkçağ, Çeviren: Muammer Sencer, Say
Yayınları, İstanbul, 1997.
TAŞDELEN, Vefa, “Poetika Tarihinden Bir Kesit”, Bizim Külliye Dergisi, c. 65, 2015,
ss. 12-18.
TOPDEMİR, Hüseyin Gazi, Felsefe, Pegem Akademi Yayınevi, Ankara, 2008.
TUNCEL, Melis, “Platon’da Mimésis Kavramı”, Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2012.
70
TURAN, Esra Yıldız, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”,
Tarih Okulu Dergisi, 2015, S. 12, ss. 1-8.
TURGUT, İhsan, “Platon’da Logos Kavramı ve Bilgi Teorisiyle İlgisi”, Dokuz Eylül
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi II, 1985, ss. 49-53.
YILDIZDÖKEN, Çiğdem, Platon Bağlamında Varlıktan Bilgiye Giden Yol,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017, c. 10, S. 50, ss. 441-450.
71
ÖZ GEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler :
Adı ve Soyadı : Ahmet KAVAK
Doğum Yeri ve Yılı : Nusaybin/Mardin-1991
Medeni Hâli : Bekâr
Eğitim Durumu :
Lisans Öğrenimi : Bingöl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Felsefe Bölümü, 2010-2014.
Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi :
İngilizce (Orta Düzey)
İş Deneyimi :
1. Isparta Özel Ahsem Özyürek Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,
Felsefe Grubu Öğretmeni, 2016-2017.
2. MEB. Nusaybin Kuyular İlköğretim Okulu, Sınıf Öğretmeni, 2017-2018.
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar :
“Sherlock Holmes Romanlarında Geçen Bazı Akıl Yürütmelerin Modern Mantık Açısından
Denetlenmesi” Türkiye 5. Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, 12-15 Mayıs 2016, Isparta.