17
ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU - INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’ SYMPOSIUM - 21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA BİLDİRİLER KİTABI - I Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir. AMASYA 2017

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_BIYIKOGLUY.pdfmetin siyah renkli nesih yazıyla orta kalınlıkta yazılmıĢtır. ... Hashiya of MuhaĢĢi

  • Upload
    vothuan

  • View
    220

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

- INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’

SYMPOSIUM -

21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA

BİLDİRİLER KİTABI - I

Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir.

AMASYA ● 2017

MUHAŞŞÎ SİNAN EFENDİ VE “HÂŞİYE „ALA TEFSİRİ‟L-KÂDΔ İSİMLİ ESERİNDEKİ

TEFSİR METODU

Yakup BIYIKOĞLU

Özet

Tam adı Sinanüddin Yusuf b. Hüsamiddin b. Ġlyas el-Amasî er-Rûmî‟dir. En‟am sûresinden baĢlamak

suretiyle seçtiği bazı sûrelere hâĢiye yazdığı için kendine “MuhaĢĢî” lakabı verilmiĢtir. MuhaĢĢî Sinan,

893/1488‟de Amasya sancağının Sonusa nahiyesinde doğmuĢtur. 986/1578‟de Ġstanbul da vefat

etmiĢtir.

Kâdî Beyzâvi, tefsirine değiĢik dönemlerde pek çok hâĢiye ve talik yazılmıĢtır. Ancak ulemanın en çok

ilgi gösterdiklerinden birisi MuhaĢĢî Sinan‟ın Kânûnî‟ye ithaf olarak yazdığı “HâĢiyetü „ala Tefsiri

Beyzâvî” isimli hâĢiyesidir. Eğitim olarak baĢta TaĢköprüzâde (ö. 935/1528) olmak üzere çeĢitli

âlimlerden ders gördükten sonra Zenbilli Ali Efendi‟den icazet almıĢ sonra müderrislik payesine

yükseltilmiĢtir. BaĢta tefsir, fıkıh ve kelâm olmak üzere pek çok Ġslâmî ilimler sahasında önemli eserleri

bulunmaktadır. Mezkûr hâĢiyesinin otuza yakın nüshası vardır. Süleymaniye Kütüphanesi Çorlulu Ali

PaĢa kitaplığı 54 numarada kayıtlı olan nüsha ise en bilinendir. Tebliğimizde biz, bu nüshanın tanıtımı

yapacağız. HâĢiyenin tamamı 707 adet varak/yapraktır. Üçte birlik baĢ kısmı ileri derece tahribatlı olup

metin siyah renkli nesih yazıyla orta kalınlıkta yazılmıĢtır.

Sonuç olarak Mülk Sûresi bağlamında tefsir metodunu inceleyeceğimiz MuhaĢĢî Sinan‟ın hâĢiyesi,

Beyzâvî tefsirindeki müĢkül ve müphem hususları açıklayan, ayet yorumlarında ise nahiv-belagat ve

kelâmî hususları ortaya koyan önemli bir eserdir. Dolayısıyla bu hâĢiyenin yazıldığı dönem ve sonrası

dikkate alındığında, alanında mühim katkılar sağladığı görülecektir.

Anahtar Kelimeler: MuhaĢĢî Sinan, Tefsir, HâĢiye, Yazma Eser, Amasya.

Muhaşşi Sinan Efendi and the Exegetical Method in His “Hashiya a‟la Tafseer al-Qadi”

Abstract

His full name is Sinanuddin Yusuf b. Husamiddin b. Ġlyas el-Amasî er-Rûmî. He was entitled as

“MuhaĢĢi” since he had written hashiyas (annotations) for some chapters of Quran beginning from

surah An„am. He was born in Sonusa town in Amasya in 893/1488 and died in 986/1578 in Istanbul.

Lots of hashiyahs and comments on Qadi Baydhawi‟s tafseer were written in different periods.

However, which draws scholars interest most is `Hashiya a‟la Tafseer Baydhavi` which is written by

MuhaĢĢi Sinan dedicating it to Kanuni. After he took lessons from various scholars like

Tashkopruludhade- being in the first place- he took diploma from Zanbhilli Ali Afandi and he had the

honour of being a mudarris. He has many scripts on Islamic sciences especially on Tafseer, Fiqh and

Kalam. There are near thirty copies for his above mentioned hashiya. The most known is the one

which is recorded by the number 54 in the Ali Pasha corpus of Suleymaniye Library. We will introduce

that transcript in our paper. The whole of the hashiya is 707 sheets. The beginning one third is

destructed on a high degree and the text is written with black nasikh calligraphy and in medium bold

letters.

In conclusion, Hashiya of MuhaĢĢi Sinan who we will study his exegetical method in the context of

suratul Mulk, is an important manuscript which explains the problematic and ambiguos parts in the

tafseer of Baydhawi and sets forth the issues on syntax-rhetoric and kalam. So, by considering the

period in which this hashiya was written and the following periods, it will be recognized that it has

significant contributions to the field.

Keywords: MuhaĢĢî Sinan, Tafseer, Hashiya, Manuscript, Amasya.

Yrd. Doç. Dr., Namık Kemal Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi, [email protected].

208 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

I- Hayatı ve Eserleri

A- Hayatı

Tam ismi Sinanüddin Yusuf b. Hüsamiddin b. Ġlyas el-Amasî er-Rûmî ve el- Hanefî‟dir. Doğum

yerine atfen el-Amasî, Kâdî Beyzâvî‟nin (ö. 685/1286) “Envâru‟t-Tenzîl ve Esrâru‟t-te‟vîl” adlı tefsirine

yaptığı hâĢiye nedeniyle “MuhaĢĢî” lakabıyla Ģöhret bulmuĢtur.1 MuhaĢĢî Sinan Efendi 893/1488‟de

Amasya sancağının “Sonusa” nahiyesinde doğmuĢtur.2 Doksan üç yaĢında iken Fatih Sultan Han

Caminde Cuma namazı sonrasında felç geçirerek üç gün sonra,3 Safer ayı 986/1578‟de Ġstanbul da

vefat etmiĢtir4. Cenazesini de ġeyhü‟l-Ġslâm Kadı Mahmudzâde Ahmed Efendi kıldırmıĢtır.5

YaĢamı boyunca üç Osmanlı PadiĢah devri görmüĢ olup6 vefatından sonra Fatih‟te kayınpederi

tarafından yaptırılan önceki ismi Sarı Gürüz, Ģimdiki ismi ise Sarı güzel Camisinin avlusunda metfun

olduğu kayıtlarda geçmektedir.7 Sinan Efendi, Amasya‟da bir, Ġstanbul Anadolu Hisarında iki camii

yaptırmıĢ olup8 günümüzde ise adı, isminin verildiği Anadoluhisarı‟ndaki MuhaĢĢî Sinan Mahallesinde

yaĢamaktadır.9

B- İlmî Kişiliği ve Eserleri

1. İlmî Kişiliği

Tahsil hayatının temel bilgilerini Halvetî Ģeyhlerinden Habib el-Karamanî‟nin halifesi olan babası

Hüsameddin Efendi ile Amasya‟da Küçük Ağa Medrese hocalarından Emîr Kulu ġemseddin Efendi ve

Hüseyniye Medresesi hocalarından TaĢköprülü Müslihuddin Efendi‟den dersler aldı. Daha sonra hüsn-i

hatta hocası olan Hamdullah Efendi refakatinde10 Amasya‟da Bursa‟ya oradan da Ġstanbul‟a gelerek

Sahn-ı Saman medresesinde Muhyiddin el-Fenârî‟nin hizmetine girmiĢtir.11 Daha sonra TaĢköprîzâde

Müslihiddin Efendi baĢta olmak üzere Ġstanbul‟da çeĢitli âlimlerden ders gördükten sonra, ilmî

liyakatinden emin olan Zenbilli Ali Efendi‟den icazetname alıp Kanûnî‟nin hocası Hayreddin Efendi‟ye

Mülâzım oldu. Nihayetinde de müderrislik payesine yükselmiĢtir.12

Sinan Efendi ilk tedrisât görevine 928/1522 yılında rivayet olunduğuna göre 25 akçe maaĢla

Gelibolu‟da Sarıca paĢa medresesinde baĢlamıĢtır. Daha sonra görevde bulunduğu Edirne ve

Ġstanbul‟daki muhtelif Sahn-ı Semân medreselerindeki görevine 946/1539 yılına kadar devam

etmiĢtir.13 Daha sonraları da sırasıyla Bağdat, ġam, Edirne, Ġstanbul kadılık görevlerinde

bulunmuĢtur.14

Sinan Efendi, ġaban 954/1547‟de Ġstanbul kadısı olduktan on gün sonra Anadolu kazaskeri

oldu. Kanuni ile birlikte Elkâs (Tebriz) seferine katıldı (955/1548).15 Değirmen vak‟ası sırasında

(958/1551) Rumeli kaz askeri ve Ġstanbul kadısı ile birlikte görevinden azledildi. Bu esnada hacca gidip

1 Ġsmail PaĢa, Bağdatlı, Hediyyetü‟l-Arifîn, Mektebetü‟l-Ġslamiyye, Ġstanbul, 1955, c. 2, s. 564; Müstakimzâde, Ömer Sa‟düddiîn

Efendi, Tuhfetü Hattâtîn, Devlet Matbaası, Ġstanbul, 1928, s. 589; Kehhâle, Ömer Rıza, Mu‟cemu‟l-Müellifîn, Dâru ihyâi türasi‟l-Arabiyye, Beyrût, ty., c. 13, s. 289.

2 Nev‟îzâde Atâî, Zeyl-i ġekâik-i Nu‟maniyye, nĢr. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yay., Ġstanbul, 1989, s. 248. Sonusa, bu gün Tokat‟ın Erbaa ilçesine bağlı Uluköy‟dür. Bkz. Eyüp Sâid Kaya, “Sinan Efendi”, DĠA., Ġstanbul, 2008, c. 37, s. 228. Ancak tespitlerimize göre, günümüzde Amasya‟ya bağlı Uluköy adında bir kasaba bulunmaktadır.

3 Müstakimzâde, Tuhfe, s. 589. 4 Katip Çelebî, KeĢfu‟z-Zunûn, Mektebetü‟l-Ġslamiyye, Tahran, 1967, c. 2, s. 191; Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 250; Edirnevî, Ahmed

b. Muhammed, Tabakâtül-müfessirîn, Mektebetü‟l-Ulûm ve‟l-Hikem, Medine, 1997, s. 400; E. Said Kaya, a.g.m., s. 229. 5 Müstakimzâde, Tuhfe, s. 589. 6 Sinan Efendi, Kânunî (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve Sultan III. Murad‟ın (1574-1595) saltanatının baĢlarına kadar

yaĢamıĢtır. 7 Bursalı, Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-ı âmire, Ġstanbul, 1925, c. 2, s. 54. 8 Müstakimzâde, Tuhfe, s. 589; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, Bilmen Yay., Ġstanbul, 1974, c. 2, s. 666. 9 E. Said Kaya, a.g.m., s. 229. 10 Müstakimzâde, Tuhfe, s. 589. 11 Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 248; Ziya Demir, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir ÇalıĢmaları, Ensar NeĢr. Ġstanbul, 2007, s. 438; Kaya,

a.g.m., s. 229. 12 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. 2, s. 54; ed-DımeĢkî, Ġmâm ġihâbuddîn Ahmed b. Muhammed, ġezerâtü‟z-

Zeheb, Dâru ibn Kesîr, Beyrût, 1993, c. 10, s. 604; Demir, a.g.e., s. 437; Kaya, a.g.m., s. 229. 13 Otuz akçe ile Edirne TaĢlık Medresesi‟nde, 938/1531‟de kırk akçe ile Ġstanbul Davut PaĢa Medresesi‟nde müderris olarak

görev yapmıĢtır. Müderrislik görevleri için bkz. Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 249. 14 Demir, a.g.m., s. 437-38; Kaya, a.g.m., s. 229. 15 Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 249.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 209

hakkında yapılan teftiĢ ve tahkikat akabinde suçsuz çıktı.16 Hac farizasından sonra 969/1561‟de

Süleymaniye Dârülhadis Müderrisliğine tayin edildi.17 Ebûsuûd Efendi‟nin vefatı üzerine Ģeyhülislamlık

teklifini kabul etmedi. Safer 983/1575 yaĢlılığı sebebiyle yapmıĢ olduğu müderrislik görevinden

mütekait olarak i„tizal etmiĢtir.18

2. Eserleri

Sinan Efendi‟nin kiĢilik olarak çok çalıĢkan, kalemi ve hafızası güçlü, âlim, fâzıl, zâhid, edîb,

güzel huylu ve sevimli bir Ģahsiyet olduğu rivâyet edilir.19 O, tefsir baĢta olmak üzere,20 fıkıh, kelâm ve

belâgatte mahir bir kimsedir.21 Sinan Efendi‟nin kaleminin güçlü olmasından bahsedilmesine rağmen,

kaynakların belirttiğine göre yazdığı eser sayısı 9-10‟u geçmez. Nitekim eserlerinin bir kısmının kayıp

olduğu söylenmektedir.22 Ancak mevcut eserleri değer bakımından mükemmellik arz etmektedir. Zira

ilmin her türlüsü ile meĢgul olmuĢtur.23 MuhaĢĢî Sinan Efendini doksan üç yıl gibi uzun zaman zarfında

çeĢitli ilim sanatları ile iĢtigal etmesine rağmen eserlerinin bir kısmının kayıp olduğu söylense de, onun

fazla eser ortaya koymayıĢının nedeninin, uzun sure kadılık görevlerindeki meĢguliyet ve bu esnada

yapmıĢ olduğu yolculuklara dair meĢakkatlerin olduğu söylenebilir.

Tespit edebildiğimiz ölçüde hâĢiye ve ta‟lik türü eserlerini Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:

1. HâĢiye „ala Tefsiri‟l-Kâdî (mine-l-Mâide ile‟l-Kehf)24

2. Ta‟lika „ala Tefsiri‟l-Mülk ve‟l-Müddessir ve‟l-Kâmer25

3. ġerhu Kitabi‟l-Kerahiyye ve‟l-Vesâya mine‟l-Hidâye26

4. Ta‟likât „ala ġerhi‟t-Telvîh

5. Ta‟likât „ala ġerhi Tecridi‟l-Kelâm

6. Ta‟likât „ala ġerhi‟l-Mevâkıf27

7. Ta‟likât „alâ ġerhi‟l-Miftah

8. ġerhu ‟alâ Hizbi‟l-Ġmam Ali.28

Yukarıda zikretmiĢ olduğumuz “Hidâye, “Miftah” ve “Mevâkıf” Ģerhler hakkında yapmıĢ olduğu

ta‟likleri ve bazı risaleleri Sultan II. Selim‟e hediye etmek üzere kaleme aldığı rivâyet edilmektedir.29

Ayrıca “el-Hüccetü‟z-Zehrâ” adlı eser kendisine isnat edilmektedir.30

MuhaĢĢî Sinan Efendi (Çelebi) ile aynı dönemde yaĢayan Sinâneddin Yusûf el-Hamîdî (ö.

912/1506), Sinâneddin Yusûf el-Gencevî (ö. 922/1516) ve Sinâneddin Yusûf Güzelhisari‟ye (ö.

936/1530) ait bazı eserler, müellif isimleri yanında meslekî benzerlikten ötürü sehven kendisine nispet

edilmiĢtir. Ayrıca Begavî‟nin MeĢâbihu‟s-sünne‟si üzerine yazılan Müntehabât-ı MeĢâbîh Tercümesi‟ni

16 ed-DımeĢkî, ġezerât, c. 10, s. 604; Kaya, a.g.m., s. 229. Osmanlı‟da adalet ve ilmî teĢkilatın yürütülmesi konusunda ilim

adımlarına verilen görevler; bunların istihdam Ģekilleri ve baĢ kadıaskerlerin sayısının arttırılması konusunda bkz. Mehmet ĠpĢirli, “Anadolu Kadıaskeri Sinan Efendi Hakkında Yapılan Tahkikat ve Bunun Ġlmiye TeĢkilâtı Bakımından Önemi”, Ġslâm Tetkikleri Dergisi, c. 8, Ġstanbul, 1984, s. 205-218.

17 Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 250; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 589; ed-DımeĢkî, ġerezât, c. 10, s. 604. 18 Atâî, Zeyl-i ġekâik, s. 251; Kaya, a.g.m., s. 229. 19 Bilmen, a.g.e., c. 2, s. 666; Ziya Demir, a.g.e., s. 438. 20 Amasyalı Ģeyh ve âlimlerle ilgili ana baĢlıklardaki ilimler tasnifinde Kadıasker MuhaĢĢî Sinân Efendi, tefsir ilminde bu Ģehrin

önde gelenleri arasında zikredilir. Yine bunlar arasında Mekke‟ye gönderilmiĢ bir heyetin baĢkanlığını yapan bir baĢka müfessir Sinân Efendi‟den de bahsedilmektedir. Bkz. Hüseyin Hüsâmeddîn, Amasya Tarihi, Dersaadet Hükümet Matbaası, Ġstanbul, 1327-1330, c. 1, s. 221.

21 Bilmen, a.g.e., c. 2, s. 666; Ziya Demir, a.g.e., s. 438. 22 Katip Çelebi, KeĢfu‟z-zunûn, c. 1, s. 190-91. Bilmen, a.g.e., c. 3, s. 666. 23 Edirnevî, Tabakât, s. 399. 24 Bu eser için her ne kadar Mâide Sûresinden baĢlayıp Kehf Sûresine hâĢiye yapılmıĢtır de En‟âm Suresinden baĢlayıp Kur‟ân‟ın

sonuna kadar devam ettiği de söylenmektedir. HâĢiye‟ye, Sinan Efendi‟nin baĢladığı âlimler tarafından tamamlandığına dair bilgiler kaynaklarda mukayyettir. Bkz. Edirnevî, Tabakât, s. 400.

25 Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l-ârifîn, 564; Bilmen, a.g.e., c. 3, s. 666. Bu risaleler, bazı kaynaklarda ayrı bir çalıĢma olarak gösterilse de bunlar, asıl hâĢiyede mezkur sûrelerin muhtevasında mevcuttur.

26 Kehhâle, Mu‟cemu‟l-Müellifîn, c. 13, s. 289; Brockelmann, Carl, GAL, Leiden, 1943, c. 1, s. 467. Bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi, Damat Ġbrahim PaĢa kitaplığı, 621 numaralı koleksiyonda mevcuttur.

27 Seyyid ġerif Cürcânî‟nin ġerhu‟l-Mevâkıf adlı eserinde “halâ/boĢluk” kavramına dair zikrettiği mesele üzerine Süleymaniye Kütüphanesinde Hâlet Efendi, 802 numarada kaleme aldığı hâĢiyeleri bulunmaktadır. Bkz. Kaya, a.g.m., s. 229.

28 Ritter, Helmuth, “Ayasofya Kütüphanesinde Tefsir Ġlmine Ait Arapça Yazmalar”, Türkiyat Mecmuası, Cüz. 2, Ġstanbul, 1946 s. 43; Yine eserler için bkz. Demir, a.g.e., s. 439.

29 Katip Çelebi, KeĢfu‟z-zunûn, c. 1, s. 190-91. Bilmen, a.g.e., c. 3, s. 666. 30 el-„Akeriyyî ed-DımeĢkî, ġerezât, c. 10, s. 604.

210 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü PaĢa, nr. 2399 Sinan Efendi‟ye izafe eden kayıtlar doğru

değildir.31

II- Hâşiyesinin Özellikleri ve Tefsir Metodu

Burayı üç ana bölümde ele alacağız. Öncelikle MuhaĢĢî Sinan‟ın hâĢiyesi hakkında genel bilgi

vereceğiz. Sonra hâĢiyenin fizikî olarak Ģekilsel özelliklerini tanıtacağız. Son bölümde ise Mülk sûresi

örnekliliğinden hareketle hâĢiyesindeki tefsir metodunu ve konu olarak içerdiği hususları tasnif

edeceğiz.

A- Hâşiye Hakkında Genel Bilgi

Kâdî Beyzâvî tefsirine pek çok hâĢiye ve talik yazılmıĢtır. Ulemanın çok ilgi gösterdiği

hâĢiyelerden bir tanesi XVI. yy âlimlerinden MuhaĢĢî Sinan Efendiye aittir. Nitekim Arapça olarak

yazdığı hâĢiye dönemin âlimleri tarafından takdirle karĢılanmıĢtır.32

MuhaĢĢî Sinan‟a ait olan “HâĢiye „ala Tefsiri‟l-Kâdî” isimli eserinin pek çok nüshası vardır.

Bunlardan en fazla bilineni, En‟âm Sûresinden baĢlayıp Kehf Sûresinde biten nüshadır. Ancak hâĢiyenin

30‟a kadar sûreyi ihtiva eden nüshası olmakla beraber, daha az sûre ihtiva eden nüshaları da vardır.33

Osmanlı âlimleri arasında Ġbn Kemâl (ö. 940/1534) ve Ebussuûd (ö. 982/1574) tefsirleriyle,

Sâdî Çelebi (945/1539) ise Kâdî tefsirine yazdığı hâĢiyesiyle Ģöhret kazanmıĢsa da, MuhaĢĢî Sinan

Efendi de bu hâĢiyesiyle Ģöhret bulmuĢ ve müfessirler arasında mümtaz yerini almıĢtır.34 Kânuni‟ye

ithaf olarak yazdığı hâĢiyesi, müellifin “MuhaĢĢî” unvanını almasına neden olmuĢtur.

Süleymaniye Kütüphanesi kataloguna kayıtlı yazma hâĢiyelere bakıldığında tespit edebildiğimiz

kadarıyla; Çorlulu Ali PaĢa‟da (2), Damat Ġbrahim PaĢa‟da (2), Fatih‟te (13), Hüsnü PaĢa‟da (1), Hacı

Mahmud Efendi‟de (1), Laleli‟de (1), ġehid Ali PaĢa‟da (4), Yozgat‟ta (3), ReĢid Efendi‟de (1), Ömer

ĠĢbilir‟de (1) ve Yazma BağıĢlar‟da (1) olmak üzere toplam 30 nüsha bulunmaktadır. Bunlardan baĢka

ilaveten Kılıç Ali PaĢa‟da 208 numaralı ve Nuri Osmaniye‟de 496-500 de kayıtlı nüshalar da vardır.

Ayrıca isim benzerliği nedeniyle tefsir hâĢiyesi bağlamında da diğer müellifler üzerinde kayıtlı tasnif

edilen hâĢiyelerde mevcuttur.

Süleymaniye Kütüphanesi‟nde tefsir hâĢiyesine ait bir hayli nüshası olmakla beraber, Çorlulu

Ali PaĢa‟da 54 numarada kayıtlı nüshanın en maruf olduğunu belirtmek isteriz. Yine Fatih‟teki 501

numaralı benzer nüsha da mevcutlar içerisinde en çok sûreyi ihtiva edenler arasındadır. Biz ise bu

tebliğimizde, Beyzâvî hâĢiyelerinden Çorlulu Ali PaĢa‟da 54 numarada kayıtlı olanı nüshayı tanıtmaya

çalıĢacağız. Bu hâĢiyede bulunan sûre numaraları: 6-18, 54, 67, 73-74 ve 93-100 Ģeklinde sıralanabilir.

Biz yöntem olarak bu eseri, Ģekilsel özellikler, metot ve belirli sûrelerin tefsirinin hâĢiyesi bağlamında

muhteva olmak üzere iki ana kısımda ele alabiliriz.

B- Hâşiyenin Şekilsel Özellikleri

Ele aldığımız hâĢiye eser, ileri derece güve tahribatlı ve 707 adet varaklar halinde nesih yazıyla

ve orta kalınlıkta bir uçla yazılmıĢtır. Cilt kapağı 247x145, 170x85 mm. ebadında mıklebi kopmuĢ,

yıpranma nedeniyle Ģirazesi dağılmıĢ siyah meĢin kaplı bir cilttir. Sayfa yaprakları arasında kopan

ipliklerden kaynaklı siyah ve yer yer de büyük lekeler bulunmaktadır. Varaklardaki lekeler ve bazı

bozuk kısımlar, Enfâl sûresinin bir kısmına kadar devam etmekte olup Tevbe sûresi sonrası sayfalar

sağlamlığını korumaktadır. Ayrıca Enfâl ve Tevbe sûrelerine ait varaklarda derkenarlar bulunmaktadır.

Sayfalar cetvelsiz olup 25 cm boyundadır. Marj için bırakılan kenarlar geniĢtir. Yer yer bu kısımlarda

derkenar bağlamında ibareler bulunmaktadır. Sayfalara sarıya dönük renkte olup baĢta beĢ, sonda dört

31 Demir, a.g.e., s. 439; yine kütüphane kayıtlarında MuhaĢĢî Sinan Efendi ile karıĢtırılan diğer bir âlim, “Tebyînu‟l-Mehârim”

adlı eser sahibi “Mekke vaizi/sekenü Mekke” olarak maruf Amasyalı alim Yûsuf Sinânuddîn el-Amâsî (ö. 1000/1592)‟dir. Bkz. Recep Orhan Özel, “Yusuf Sinânuddîn el-Amâsî (1000/1592) ve „Tebyînu‟l-Mehârim‟ Adlı Eseri”, Usûl: Ġslam AraĢtırmaları, sayı: 20, 2013, s. 116-118.

32 Edirnevî, Tabakât, s. 399. 33 Bkz. Bu esere müteallik Süleymaniye Kütüphanesine kayıtlı, Amcazâde olan 44 numaralı hâĢiye, Araf, Enfâl ve Tevbe

Sûresini ihtiva etmektedir. Yine Hacı Selim Ağa‟da 115-116 no da kayıtlı Enfâl-Tin arası 17 sûreyi; Ayosofya‟da 318 numarada kayıtlı En‟am-Âdiyat arası 23 sûreyi ve en uzun olarak ise Çorlulu Ali PaĢa‟da 54 no da kayıtlı olan ise, En‟âm-Âdiyât arası 30 Sûreyi ihtiva etmektedir.

34 Nev‟izâde Ataî, ġekâik, s. 250; Brockelmann, GAL, c. 1, s. 531.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 211

adet numarasız boĢ yaprak bulunmaktadır. Hattı rahatlıkla okunabilen nesih yazı çeĢidi olarak

yazılmıĢtır. HâĢiyenin ön kısmındaki boĢ yapraklarda surelerin fihristleriyle birlikte eser ve müellifin ismi

belirtilmiĢtir.

Konu baĢlıkları için “بعد” ve “قل” kelimelerinde kırmızı; Mukaddime de fasıla olarak konan

noktalar için kırmızı renkli mürekkep kullanılmıĢtır. Ana metinde ise tamamen siyah mürekkep

kullanılmıĢtır. Yöntem olarak belirtelim ki MuhaĢĢî Sinan, Beyzâvî tefsirinden alıntı yaptığı ana kısımları

herhangi bir iĢaretle belirtmeksizin “قل” dan sonra doğrudan metnin içine dâhil eyler. Bu da

Beyzâvî‟nin tefsir metniyle hâĢiye ile ayrıt edilmesini zorlaĢtırmaktadır. Yine hâĢiyede iki sûre arasında

belirli boĢluk bırakılarak sure isimleri kırmızı renk ile yazılmıĢtır. ġekilsel olarak ilk boĢ yapraklardan

üçüncüsünde sûrelerin fihristleri ve aynı sayfada sonrasında eser ve müellifin ismi Ģu Ģekilde belirtilir:

حاشخ الؼالهخ أستبر ػصش حذ صهب الول سبى أفذ ػل سحوخ هللا الجبس

MuhaĢĢî Sinân, eserine bir mukaddime yazarak burada edebî bir üslup ile beliğ cümleler

kullanır. Önce besmele, sonra Allah‟a hamd ve övgü, “ثؼذ” den sonrada mukaddime mahiyetinde

bilgiler verir. HâĢiyenin giriĢinde cümlelere Ģöyle baĢlar:

ثؼذ فوشمص ف...ب هي أفخن شقبق الجلغبء ثجذاغ صبغ االبد الزمش الحنن أثنن هصبقغ الخطجبء

.... ري مل أدت لجت ػقل مل ر فن هصت

HâĢiyenin son kısmında Ģunlar kayıtlıdır35:

لسخ سجغ تسؼوئخ الحوذ هلل أال ...تن تحشخ ز السسح ثحوذ سجحب ثؼى هللا حسي تفق

... آخشا

HâĢiyenin vakıf kaydında ve mühür kısmında (sene, h. 1120) ise Ģunlar yazılıdır:

قذ قف ثز السخخ الششفخ الصش االػظن الوشش االفخن ػل ثبشب سش هللا هب شذ شبء غلجب

لل هشظبح هللا تؼبل قفب صححب ششػب ثحج ال جبع ال ت ال سث ال شي ال خشد هي الحجشح الت

غجب حعشد الاقف لحفػ النتت الوقفخ فوي ثذل ثؼذ هب سوؼ فإوب إحن ػل الزي جذل إى هللا سوغ

...ز قف الصش االػظن حبد هحوذ اغب ػفب هللا ػوب...ػلن

Genel anlamda onun hâĢiyesi hakkında Ģunlar söylenebiliriz. Müellif, hâĢiyesine En‟âm sûresiyle

baĢlamıĢ olup Fatiha‟dan niçin baĢlamadığına dair eserin mukaddimesinde herhangi bir açıklama

yapmamıĢtır. HâĢiyesinde genel anlamda metot olarak kelâmî ve dilsel konulara ağırlık vermiĢtir. Eserin

genelinde dil, gramer ve anlama dair ZemâhĢerî, baĢvurduğu temel kaymak özelliğini taĢır.36 Yine dilsel

konularda Ġbn HiĢâm‟ın “Muğni‟l-Lebîb” isimli eserine yer yer müracaat eder.37 Tefsir rivâyeti olarak ise

Katade ve Süddî‟ye sıklıkla baĢvurur, bunlar üzerinden karĢı görüĢlere dair mukayesede bulunur.38

Daha önce ki hâĢiyelerde baĢka müfessirler hata yapmıĢlarsa bunlara temas etmiĢ ve hataları tashih

etme cihetine gitmiĢtir. Nitekim MuhaĢĢî Sinan, Mülk sûresine yazılan diğer hâĢiyelerde hatalar varsa,

kendi hâĢiyesinde bunlara dair tenkitlerde bulunmayı ihmal etmemiĢtir.39

C- Hâşiyenin Tefsir Metodu ve Muhtevası

Tebliğimizde onun tefsir metodunu tanıtırken 707 varaklı hâĢiyesinin tamamını almak hacim

açısından mümkün olmayacaktır. Biz de özellikle eserin mukaddimesinde ele aldığı hususları; yine daha

öncede üzerinde ta„lika yazması hasebiyle Mülk Sûresi örnekliği üzerinden tefsirindeki metodunu

değerlendirmeye tabi kılacağız. Ancak hâĢiyedeki bütünlüğü görme bağlamında ortaya koyduğu genel

hususları da göz önünde bulundurmaya çalıĢacağız. Onun hâĢiyesinde belirtilen hususları, sûrelerin

tefsirindeki metot ve muhteva olarak iki kısımda ele alabiliriz.

1- Ayetleri Tefsir Yöntemi

Burada örnek olması bağlamında bir sûre üzerinden MuhaĢĢî Sinan‟ın, Beyzâvî tefsirini

açıklarken Mülk sûresi uhdesinde ortaya koyduğu tefsir yöntemini izah etmeye çalıĢacağız. Böylece

35 Ferağ kaydı: لسىت ثمان سبعه الف ...إبرام به حسه البسىي...على د عبد الضعف...تمت ذي الىسخت الشرفت

.مه جرة مه ل العزالشرف 36 MuhaĢĢî Sinan, Yûsuf b. Hüsâmeddîn, HâĢiyetü „alâ Tefsiri‟l-Kâdî, Süleymaniye Ktp., Çorlulu Ali PaĢa, no: 54, vr. 6a, 7b, 9b,

10a-b, 12b, vd. 37 Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 4b. 38 Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 5b. 39 Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665ab.

212 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

örnek olması açısından Mülk sûresi tefsiri üzerinden hâĢiyesindeki ilmî ve edebî üslupla izhar ettiği

hususları yakından görme imkânı bulacağız.

a- Kur‟ân‟ın Kur‟ân‟la Tefsiri

MuhaĢĢî Sinan, Beyzâvî tefsirindeki Mülk Sûresi 5. Ayetini,40 Saffât sûresi 10. ayetine41 bina

eder ve ayette belirtilen ıĢınların her türlü azgın Ģeytana karĢı koruyucu olduğunu söyler. Bu tür izah

yöntemi de Kur‟ân ayetlerinin birbirini tefsir etmesi Ģeklinde addeder.42

Ayetle ayetin tefsiri bağlamında Mülk Sûresi 16. ayette kuĢlara bakılması hususunda ismin

fiilden önce geldiğini söyler. Buradaki kuĢların saf ve kanat vurarak düzen içinde uçmalarının umum

ifade ettiğini, bunun “… ayetindeki anlamla örtüĢtüğüne dair açıklama 43”إى الوصذقي الوصذقبد

cihetine gider.44 Bu hususta baĢka örneklerde mevcuttur. Ancak bu kadarla yetinmek istiyoruz.45 Yine

nass ile hâĢiye etme konusunda MuhaĢĢî Sinan, yer yer hadisler takdim ederek açıklama cihetine

gider46. Bu hususta ayeti tavzih ederken sünnetten örnekler verir.

b- Kaynaklara Atıfta Bulunması ve Kendi Görüşleriyle İzahlar Yapması

Ġleride hâĢiyesinin muhtevasında ele alacağımız üzere, açıklamalarında referanslar göstermekle

beraber bazı hususları mukayeseli olarak ele alır. Dolayısıyla atıfta bulunduğu bilgileri kendi

görüĢleriyle mecz ederek açıklamalarda bulunur.

Örnek verecek olursak, Mülk sûresi 20. ayette olan “… ibaredeki istifhâmın ”أهي زا الز

muttasıl ya da munkatı„ olmasının adetten olmadığını söyler. Ayetten anlaĢıldığı üzere baĢka ilahlara

yönelme anlamında burada te‟kit vardır. Beyzâvî‟nin tefsirindeki “… haber ,”زا“ deki 47”أهي زا الز

olup mübtedayla bağlantı kurma anlamında istifhâmiyye bildirir. Dolayısıyla “أهي” ikinci mübteda olup

olur. Sonra MuhaĢĢî Sinân KeĢĢâf‟tan istidlâlde ”صشمن“ ise, sıla ve ikinci haberdir. Takdiri ise ”الز“

bulunarak, “burada yardım için istifhâm vardır, yardımcı için değil” Ģeklinde izah yapar. Akabinde tam

vasıflarda mananın açıklanmasında hâcetin olmadığını söyler. Mana ise, kâmil vasıflara sahip ve Ģâmil

olan kudretin size yardım edip sizi kurtaracağı Ģeklinde olur. Dolayısıyla bu yüce kudret, insanları, yerin

dibine batırmaktan ve taĢ düĢmesinden korur. Burada inkita„ olup istifhâmiyye takdir edilmiĢtir. “أم”

sadece “ثل” anlamındadır. Bu görüĢünü Ebû Hayyan‟a (ö. 745/1344) dayandırarak mukayeseli

açıklamalarda bulunur.48

Yine KeĢĢâf sahibinin dediği üzere “أهي” nin istifhâm ve mevsûlenin birleĢmesinden meydana

geldiğini ve “زا” nın sıla olduğunu söyler. Ona göre burada “ثل” ise takdir edilerek ve “أهي” de ikinci

kez söylenerek kısaltmaya gidilmiĢtir. Dolayısıyla cümle olarak sözün tam olması gerekmez. Burada

kelâmın yarısı vardır. Kelâm sıla cümlesiyle beraber haber tamamlanmıĢ olur ve mahzûf olan haberin

delaleti ise sizlerin rızk sahibi kılınmanızdır.49 MuhaĢĢî Sinan, bu Ģekilde dilsel referanslarla Beyzavî‟nin

tefsir metnine açıklık getirmiĢ olur.

c- Belirtilen Kırâatlerin Merciini Tavzih Etmesi

Müellif hâĢiyesinde musannifin tefsirinde belirttiği kırâatlerin kime ait olduğunu açıklar. Yine

bunların okunuĢ mahiyetleri hakkında kısa bilgiler verir. Mülk sûresi son ayetteki “فستؼلوى” yi Kisâî,

yâ ile okur. Bundaki farklılık, Kisâî ekolünün böyle ihtimal üzere kırâat etmesidir. “… ”فوي جش النبفشي

ibaresinde bu kırâat uygun düĢtüğü için böyle okunduğunu ifade eder.50 Yine o, Müzzemmil sûresinin

40 “Biz yakın gökyüzünü kandillerle süsledik. Yıldızlardan çıkan ıĢıkları, Ģeytanları kovmak için birer fiĢek yaptık. Ayrıca biz

onlara ahirette alevli bir azap hazırladık” (Mülk 67/5). 41 “Ancak birisi bir haber, bir bilgi kırıntısı kapacak olsa, yakıcı bir ıĢık huzmesi yetiĢip onu hemen yok eder. Saffât 37/10. 42 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 660a. 43 “Allah‟ı ve Peygamberini tasdik edip mallarından mülklerinden hayırlı iĢlerde harcayan erkek ve kadınların, Allah yolunda

harcayanların malları kat kat artırılır… ” (Hadid 57/18). 44 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 666a. 45 Bunlar için bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 660b, 662a, 662b; 662b…vd. 46 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, v. 662b. 47 Beyzâvî, Abdullah b. Ömer, Envâru‟t-tenzîl ve esrâru‟t-te‟vîl, Dâru ihyâi‟t-turâsi‟l Arabî, Beyrût, ty., V, 231. 48 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 666 b. 49 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 666b-667a. 50 MuhaĢĢî Sînan, HâĢiyesi, vr. 669a.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 213

tefsirde geçen “قشئ ث” Ģeklinde genel olarak belirtilen müzzemmil in idgamlı okunuĢunun Übey‟e ait

olduğunu belirtir.51 Bu Ģeklide MuhaĢĢî Sinan, hâĢiyesinde kırâatler konusunda bilgi verir.

2- Hâşiyenin Muhtevası

MuhaĢĢî Sinan, hâĢiyesinde sûrelerin tefsirine En‟âm Sûresi tefsiriyle baĢlar. Ancak ele

aldığımız bu hâĢiyede bütün sûreleri sırasıyla değil, kendine göre bir yöntemle fihrist oluĢturarak otuz

sûrenin hâĢiyesini yapar. Âdiyât sûresinin tefsiriyle hâĢiyesiyle tamamlar. Onun hâĢiyesinin

muhtevasında olarak Ģunlar zikredilebilir.

a- Hâşiyenin Mukaddimesi

Müellif, hamdeleden sonra hâĢiyenin mukaddimesinde edebî ifadeler terâdüf eder. HâĢiyenin

mukaddimesi uzunca olup evveli, eserin yazılıĢının vürûduna dair edebî cümleleri, sonu ise Kanuni

Sultan Süleyman‟a dair övgüleri içermektedir. Örnek olması bağlamında mukaddimenin tamamını

vermekten ziyade bir kısmını burada takdim etmekle yetineceğiz. ĠĢ bu mukaddimenin baĢ ve son

kısmı Ģöyledir:

“Her zeki edibîn zihninde hatırladığı Ģey vardır. Her fehim sahibinin aklında doğru, yerini

bulmuĢtur. Onu, ret konusunda söz bulamazlar. Ġnkâr ile irtikâb etmeye de mecâl yoktur. Bu,

teminat/güven ile ulaĢılan bir Ģeref de değildir. Bu ilgisizlik ve rahatlıkla da hiç elde edilmez. Zira ilim

sıfatların en yücesi ve sıfatların en Ģereflisidir. Zira bununla, en değerli Ģeylere ve ehemmiyetli Ģeylere

sahip olunur. Böylece bu Ģey, akıl sahipleri indinde gümüĢ sikkelerden daha değerli olur. Bu ilimden

ancak Rahman‟ın rızası elde edilir. Bununla cennet kapıları açılır. Çocukluğumun tamamı benden çekilip

alındı. Âlim zât sarığıyla yaĢlandıkça ayıp/giderme örtme sorumluluğu bana bırakıldı (…) Her karanlık

gece de bir aydınlık vardır. ġayet Ģerri tadan için, aĢağı cahillik vardır. Buna, kavim ve zatlardan fâdıl

kimselerin mükemmel kıldığı Ģey olarak değer verilecek. (ġiir: AĢiretimin büyükleri benden razı olunca,

kızgınlık yok olmayıp bana mukavemet de oldu. Böylece bu akîle eseri, hükümdar ve sultanları gözetip

boyun eğen kimse için addetmek istedim). BoĢ korunaklı bir alanı arı/saf çiçekler ve olgun meyveler

yetiĢtirmek için kazdım kazdırdım. Böylece burası altlarından ırmaklar akan cennetler gibi oldu. Artık

bunda, üstün kimselerin ihsan ettikleri Ģikâyette olmaz. Kim ilimler ve faziletlilerin vasıflarını

kaybederse, güneĢin baĢ kısmı yaĢlanarak tutuĢur. Denge ve yörünge çizgisinden uzaklaĢır. Gece

sürmesi yıldızların gözüne uzun süre çekilir. Böylece kendine yakını ve alçakta bayağı olanı tayin

edemez. Ġslâm‟ın ve Müslümanların Allah katından yüce bir yardım ve açık beyan fetihle seçkin Sultanı!

Sultan oğlu Sultan, Sultan Beyazıd Han‟ın oğlu Sultan Selim Han‟ın oğlu Sultan Süleyman Han ki Allah

bütün bölge ve Ģehirleri üzerinde onun Ģefkatini ebedî kılsın. Çağlar/zaman devirlerle bitiĢmedi. Yüce

kapısında iman ıĢıkları parlamaya, ihsanla dolup taĢan kanun koyuculuğu, sözlerin zeyil/ekleri ulaĢılan

noktaya doğru akıĢı mecrasında devam ediyor. Yolculuktan yolculuk içinde yer ve gri gök birbirini takip

edemedi. Nehirlerin nehirleri olarak yarılıp çıktı. Bundan bir nüshayı karıncaların, çekirge sürüsünü Hz.

Süleyman‟a ithaf ettiği minvalde sarayın hazinesine dâhil ettim. (…) ġayet kabulü haiz olursa bu, en

büyük temenni ve emelin nihai noktası olacaktır. ĠĢte ben! Bu maksatla mülk sahibi kendisine ibadet

edilen Allah‟tan yardım isteyerek bu iĢe koyuldum. Zira O, yegâne yardım istenen ve kendisine

tevekkül edilendir”.52

Görüldüğü gibi mukaddime de edebî yönü ağır cümleler derç edilmiĢ, Kanuni Sultan

Süleyman‟a ait derin anlamlı methiyelerde bulunulmuĢtur. Genel olarak bakıldığında hâĢiyenin yazılıĢ

serüveninden mukaddime kısmında bahsedilmektedir. ġöyle ki yedi sene öncesinde, dostları ayetleri

rahatlıkla anlayabilmek ve murad-ı ilâhiyeye visal için MuhaĢĢî Sinan‟dan bir eser yazmasını talep

etmiĢler. O da edinmiĢ olduğu müktesebata dayalı olarak talebe cevap olacak bir hâĢiye yazmaya karar

vermiĢtir. Edebî incelikler ve ağır üslup ile telife devam etmek suretiyle Beyzavî tefsirinden Kamer,

Mülk Sûresi ve En„am Sûresinin bir bölümüne hâĢiye yazmıĢ, ancak daha sonra zihnî bir rahatsızlığı

51 MuhaĢĢî Sînan, HâĢiyesi, vr. 669 b. 52 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 3a-4b.

214 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

sebebiyle bu çalıĢmayı durdurmuĢtur. Bu hastalıktan selamete erince yukarıda belirttiğimiz üzere otuz

sûre üzerinden Beyzavî tefsirine yazdığı hacimli bir hâĢiyeyi Kanuni‟ye ithaf etmiĢtir.53

b- Kelâmî Konulara Yer Vermesi

HâĢiyede muhtevâ olarak öne çıkan en önemli husus müellifin kelâmî konulara oldukça ağırlık

vermesidir. Özellikle o, EĢ‟arî kelâmı üzerinden konulara açıklık getirmeye çalıĢır. Meselâ En„âm

sûresinin giriĢine bakıldığında kelâmî hususlara dâhil olduğu açıkça görülebilir. ġöyle ki o, En„âm Sûresi

1. ayetin tefsirindeki yer katmanlarıyla ilgili meselede, “EĢ‟arîlere göre, cisimlerin tek benzer cevherden

oluĢtuğunu nakleder. Dolayısıyla realite olarak cisimlerde farklılaĢma durumu yoktur. Hepsi tek

cevherden oluĢmaktadır. Sadece (sıfat olması bağlamında) içlerine arazlar dâhil edilmiĢtir” Ģeklinde

açıklamada bulunur.54

MuhaĢĢî Sinan kelâm ilmine dair hususlarda ZemahĢerî‟nin (ö. 538/1143) KeĢĢâf adlı eserine

göndermeler yapar. Mukayeseli olarak açıklamalarla ilgili ayetlere açıklık getirmeye çalıĢır. Onun bu

teamülünü örneklerle açıklayalım.

Mülk sûresi bağlamında ilk ayette “…O, her Ģeye kâdirdir” ayetini açıklarken KeĢĢâf‟ı örnek

verir. Buradan hareketle, bu kudret için eĢyaya dair kadir olunamayan Ģeyde O‟nun kudretine dair bir

tahsis olduğunu belirtir. Zira O, bir Ģeyi dilerse onu yapar. Dilemezse yapmaz. O‟nun fiili, ancak

taallukundan önce mevcut olarak ilk ortaya konan Ģeye bağlıdır. Bu da O‟nun varlığıyla mevcut olanın

varlığıyla aynı olmasının imkânsızlığını ortaya koyar. Bu bağlamda kasıt ve taalluk ile eser olmaz. Bu

açıdan bu kudretin, taalluk vaktinde var olan Ģey Ģeklinde düĢünülmesine cevaz verilmez. Müteallik

olarak var olan Ģey, var edenin eseri olarak nitelenebilir.

Burada bir Ģeyin yaratılması ve sonunun olması kabul edilemez. Durumun ihtiyara bırakılması

ise ademin (yokluk) sibkat etmesine davetiye getirir. Çünkü ademin tahsisi ile madûm olanın tahsisi

farklı bir Ģeydir. Dolayısıyla ademin, sıbkatının ihtiyarı durumunda taallukuna mekan tahsisi söz konusu

olur. Bu husus kelamcılar cumhuru indinde fâilin mevcut olandan müstağni olması anlamına gelir ki,

KeĢĢaf sahibi ve arkadaĢları nazarında müstağni Bâki Allah‟tır. Aksinin söylenmesi durumda bekanın

zamanla ilintisi olur. Nitekim var edilenin baĢlangıcında var eden olunca müstağnilik olmaz.55

Yine KeĢĢâf‟tan alıntı yaparak56 olmayan bir Ģeyin istenmesi, ma‟dûm olandan daha umum

ifade eder. Çünkü Bâki olan mevcûd olup mevcûdiyeti devam eden bir var oluĢla muttasıftır. Fâlin

eserinin ise var oluĢunun baĢlangıcı olmakla birlikte, ikinci zamanda ( الضهبى الخب) vucûd bulmuĢtur.

Bu halde Ģayet mevcûd tek olursa, bu da ulaĢılamayan var oluĢ ile daim olarak muttasıf olur.57

Kelâmî açıklamalarda bulunarak Beyzâvî‟de kapalı olan hususları vuzuha cihetine gider.

Mesela, “ ibaresinde58 kulları için zaman tayin etti anlamı vardır. Zira ”حست هب قذس حست ثوؼ قذس

burada zamir kullara râcidir. Hayat ve zevali yaratan Allah‟tır. Ölüm ve hayatın zikrinden maksat,

bunlar için zamanı yaratması ve ilmiyle de bunu kendine ayırmasıdır. Kullardan kimse bu duruma

muttali olamaz. Bu durum ise hayat, memat ve bunların dıĢında bütün mahlûkatı kapsar. “Sonra siz

ölüydünüz biz sizi dirilttik ibaresiyle”, ölümün ve hayatın yok olacağını, sadece O‟nun Ģanının Hayy

olduğunu, ölümü de izale edeceğinden ölümün de mahlûk olduğunu ifade eder.59

Yine “ .ibaresinden60 hareketle hayat, hüsnü amel yapmaya çağırır ”أل ادػ الشحوبى الؼول

Ancak zahiren de sadece ölümü çağırır. Mutlaka amelsiz bir hayat tasavvur edilemez. Zira Allah,

kullarını ölüm ve hayat arasında ihtiyarları üzerine bırakmaktadır. Ayet-i Kerimeden hareketle, kulların

amellerinin farklılaĢtığını ve yine ameller bağlamında hüsün ve noksanlığın belirleyici bir husus

olduğunu söyler61.

53 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 3b-4a. 54 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 5a. 55 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 656a. 56 Bkz. ZemahĢerî, Mahmûd b. Ömer, KeĢĢâf, Dâru‟l Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrût, 1997, c. 4, s. 579. 57 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 656b. 58 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 228. 59 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 657a. 60 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 228. 61 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 657a-b.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 215

Yine ona göre “ metninde62 ise imtihanın muamelesi anlamında kulluk teklifi ”لؼبهلنن هؼبهلخ

vardır. Dolayısıyla Allah‟ın kullarına ihtiyarı tefvîz etmesi konusunda bir temsil vardır. Bu teklifle

beraber temsili olarak emirlerini verir ve nehiylerinden sakındırır. Böylece sınavlarla beraber muti„

olana sevap verecek, âsi olanı cezalandıracaktır. Bu durum ihtiyar sahibi kula i„lam edilmektedir.

Cezalandırma konusunda birinci halde „ikâbın ihâsı (hafifletilmesi), ikinci halde ise „ikâb için teessüf

vardır63. Ayetin sonundaki “الغفس” ile MuhaĢĢî Sinan, Allah‟ın inâbe edenleri bağıĢlayıcı olduğunu,

gufranın ise tüm mezheplerde olduğu üzere tevbe etme Ģartına has kılındığına vurgu yapar.64

Allah Teâla‟nın var etmesi ve mahlûkatı bilmesi ile ilgili olarak Mülk Sûresi 13-14. ayetlerde

O‟nun her Ģeyin bilgisine sahip olduğuna dair, “ 65” أجذ اال شبء حسجوب قذست حونت tefsirine göre

bütün eĢyayı kudret ve hikmetine göre var eden O‟dur. Yani hepsi anlamında buradaki lâm istiğrak

bildirir. Yani ayette zikredilen sır/gizli ve cehr/açık mahlûktur. Dolayısıyla yarattığı her Ģeyi bilmesi

vaciptir. Ayette “Bütün yarattıklarını bilmez mi?”66 Ģeklinde meful düĢünülmüĢ olup bu anlamda ihtiyar

ile mücerret olanı umum kastetmeksizin bilir. Hususa delalet eden gelecek ancak bir karineyle

bilinebilir. Ancak Allah (c.c.) sırrî ve cehrî olanı doğrudan bilir. Burada da mefulün tahsisi olmayıp

umum anlamı olarak takdir vardır. Nitekim “O, Latîf ve Habîr‟dir”. Önceden yaratılanın ilminin kendisine

bildirilmesi muhaldir ve bundan müstağnidir. Burada Allah‟ın bilmesi sır ve cehre has kılınırsa

faydasız/abes bir durum ortaya konmuĢ olur.67 Zira O‟na hiçbir Ģey gizli kalamaz.

Allah‟ın mahlûkatı bilmesiyle ilgili, “…ya da Allah yarattığının içindekini bilmez mi” deki fîhi

zamiri, takdir edilmiĢ olup bütün mahlûkat için umum bildirir. Aynı zamanda burada hal ile takyîd

vardır. Her Ģey kendine ya da O‟na kulluğa dair mukayyet altındadır. Ta ki gizli ya da açık olsun. Ona

kullukta takyîd ise nazar ile vâsıl olunan bir husustur. Kul bu mukayyet olana nazar ile ulaĢılır. Burada

nazar da kapalı olanı anlamaya yardım eder.68

MuhaĢĢî Sinan, ayetlerden hareketle tartıĢmalı konulara girer. Mülk sûresi 17. ayette, “onlar

azabın nasıl olduğunu görecekler” bağlamındaki “مف إزاس” ibaresi69 tekebbür bir halini ifade eder.

Bu ise uyarılarımın nasıl olduğunu yakında bilecekler demektir. Sonra zahirî olarak gökten gelecekten

emin misiniz? Buyrulmaktadır. Ancak bu azabın, dünyadan gelecek azap nevinden olması sabit değildir.

Bunun ahiret azabına dair bir uyarı olduğunu söyleyenler de olmuĢtur. Genel anlamda ise tekit

bağlamında ayeti yalanlayanların öncekilere danıĢması anlaĢılmaktadır. Bu da azabın inmesi durumuna

mütealliktir. Nitekim burada azabı hak bulmadılar mı? anlamı vardır. Yine ayette hem tehdit hem de

teselli vardır. Bunu ise bilebilmelerinin mümkün olduğu zahiren anlatılmaktadır. Velhasıl bu hususi

Ģakîlerin yalanlamaları nedeniyle azaba duçar kalacakları Ģeklinde anlaĢılmalıdır.70

MuhaĢĢî Sinan, Allah‟ın varlığı kudretini açıklarken burhan-ı temânu‟ bağlamında bilgiler verir.

KuĢların kanat vurarak havada yanları üzerinde hareketsiz olarak durduklarına Ģahit olunduğuna dikkat

çeker. Bunun, Allah‟ın kemal-i kudretine en büyük delil olduğunu söyler. Sonra uçuĢ hallerinin

tekrarlanmasındaki safahat ve hikmetlerden bahseder.71 Yine Beyzavî‟nin “الشحوبى” tefsirinden

hareketle72 bunun baĢkası değil, sadece Rahman‟ın sıfatı olacağını belirtir. Yaratıldıktan sonra canlıların

hayatta böyle akıp gitmesi, Allah‟ın onlar üzerindeki rahmetidir. Zira Allah‟ın rahmeti olmazsa havadaki

kuĢlar düĢer ve helak olur. Yine Beyzâvî‟ye istinaden “O‟nun rahmeti her Ģeyi kapsar” beyanından

62 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 228. 63 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 657b. 64 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 658a. 65 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 230. 66 Mülk 67/14. 67 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 664a. 68 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 664a. 69 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 230. 70 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665b. 71 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 666a. 72 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 231.

216 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

hareketle, esmâdan Rahman ile Râhim‟i mukayese ederek Rahman‟ın daha beliğ olacağını söyler. Zira

Ģekilsel olarak binanın ziyadesi, mananın da zaitliğini ortaya koyar.73

c- Nahiv ve Anlama Yönelik Tahliller/Filolojik Tefsir

MuhaĢĢî Sinan, kelime anlamları vererek filolojik tefsir yapma yoluna gider. Mülk sûresini tefsir

yaparken Beyzavî‟den “Bütün iĢleri kabzetme tasarrufu kendine aittir”74 Ģeklinde alıntı yapar. Mülk

sûresi ilk ayetteki haberî sıfatlardan “yed” kelimesini açıklarken, bunun kudretten mecaz olduğunu

söyler. Böylece haberî sıfatları te‟vil cihetine gider. Burada kullanılan “mülk” ise bütün fertlerce

müĢahede edilen âleme değil de, Allah‟a mahsustur. Ayetteki mülk, ma„rife kullanılarak tasarruf

anlamında kullanılmıĢtır. Zira Allah, mülkün tasarrufunun kendi elinde olduğunu zikretmektedir.75

Müellif bazen dilsel tahlillerle beraber açıklamalarını kelâm cihetine kaydırır. Bu hususta

görüĢlerini Beyzâvî‟ye dayandırarak izahta bulunur. Burada musannife (Beyzavî) göre, mülkün bütün

iĢlerde tasarruf anlamında olduğunu söyler.76 Zira ona göre buradaki lâm istiğrak bildirir. Dolayısıyla

Allah‟ın tasarrufu demek olup bu isimden bütün oluĢumun Allah‟a aitliği, bütün iĢlerin ”الولل“

müdebbirinin kendisinin oluĢu anlaĢılmalıdır. O, olmadan bir Ģey düĢünülemez. Allah (c.c.), bir ikincisi

olmaksızın evvel olandır.77

Ġkinci ayette geçen mevt ve hayatın ezdâd olarak ele alındığını belirtir. ġöyle ki ona göre,

aralarında mütekabiliyete dayalı bir zıtlık vardır. Ancak mevt, adem ile ilintilendirilemez. Mevt,

yaratılmanın zıddı olarak belirtilmiĢtir. Buradaki halk ise takdir etme anlamında olup adem ile ilintili

değildir. Halk ile murat ise, inĢa ve tam bir yaratmadır. Hakiki anlamda da var etme demektir. Daha

sonra MuhaĢĢî Sinan, hakikat-mecaz iliĢkisini ortaya koyarak, mecazın umum ifade edeceğini, hakikatin

ise var olan üzerine bina edilmesi gerektiğini beyan eder.78 Yine Mülk Sûresi 26. ayetteki ilmin

açıklamasında zannın mutlak olarak ister tercih eden, ister tercih edilen olsun yakînin zıddı olarak

kullanıldığını söyler. Nitekim daha önce vaki olmayan bir Ģey onlara gösterilecektir.79

Bazen de kelime anlamlarında kök verir. Mülk sûresi 16. ayetteki temûru, “الوس” un türevi

bağlamında “التشدد” gidip gelme, derinlere inme anlamına gediğini söyler.80 Yine eĢ kelimenin

anlamlısının belirtmesi konusunda Mülk sûresi 22. ayetteki “أذئ” nın “اسشذ” anlamında olduğunu

zikreder, hidayetin karĢılığında ise en iyi yolun bu olduğunu belirtir. Burada yol göstermek ise haber

konumundadır.81

Yine anlamlandırmalar da zamirlerin merciine değinir. ġöyle ki ona göre, Mülk Sûresi 3.

ayetteki takdir edilen zamir ise “في” olup, Rahmanın yarattıkları Ģeklinde merhamete izafe edilmiĢtir.

Burada takdir de “ Ģeklinde olur. Yarattıklarındaki tenasüp ise rahmetin bir ”هب تش في هي تفبد

eseridir. Nitekim âlemin nizamı bu minvalde dönerek mana bulur. Tüm bunlar rahmanın büyüklüğünü

ortaya koyar ve yarattığı her Ģeyde asla eksiklik bulunmaz.82

Ġ„rab hususuna gelince, nahiv bilgisi verir. “Yedi göğü uyumlu olarak yaratan O‟dur”,83

ayetinde, tıbak mastar anlamında sıfat olarak kullanılmıĢtır. Anlamı ise yedi göğün birbiri üzerine

gelerek uyum göstermesi/sağlamasıdır. Dolayısıyla bu yedi gök birbiri üzerinde düzenli/uyumlu olarak

yapıĢtırılmıĢ olup mutabakata dayalı bir durum arz etmektedir. Yine burada mutabakatın mastar

anlamında mef‟ûl olması caizdir. Ġ„raba göre bazısı bazısına uyumlu yaratılmıĢ demektir. BaĢka bir

73 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, Vr: 666a. Ayrıca “Onları ancak Rahman‟ın tutacağını görmediler mi?” ifadesindeki “ػذل” de

üzerinden imsak ile muttasıl olmaya iĢaret var denilebilir. Burada yaratılan Ģeyleri kabz, bast ve imsak ile tutması Allah‟ın kemâli kudretidir. Buradaki imsâkın delaleti, kudretinin kemalinin menzilesinde olup yarattıklarının âdetinin çokluğunu gösterir. Burada kudretimi bilemediniz anlamına iĢaret vardır. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 666b.

74 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 228. 75 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 655b. 76 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 228. 77 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 656a. 78 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 657a. 79 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 668a. 80 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665a-b. 81 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 667a. 82 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 658b. 83 Mülk 67/3.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 217

açıdan nasb mahallinde mübteda ve haber olması da söz konusudur. Dolayısıyla yedi göğün beyanı

olarak mutabakat manasında hal Ģeklinde de kullanılır.84

Yine harf-i cerrin verdiği anlama dayalı olarak “ 85”خشى سثن ayet kısmında, Beyzavî‟nin

ibaresini açıklarken, bâ nın kattığı anlamın onların kalpleriyle korktuğunu, korkunun ”ثبلوخف“

dillerinde olmadığı Ģeklinde olduğunu söyler. Zira bunların dilleriyle söyleyip kalpleriyle

söyleyemedikleri gibi. Ayetteki “لزثن” mecrûr olarak mağfirete mütealliktir. Müteallikinin anlamı

zevatlara müteallik değildir. Mana olarak iki kez ifadesi onların günahsız oluĢuna mütealliktir. Burada

Ģeklinde zamire muzâf takdir etme kastı da yoktur. Bu anlamda onlar ecr-i kebîr sahibi olurlar.86 ”فن“

MuhaĢĢî Sinan, belagate dair hususları da açma cihetine gider. Bu hususta da özellikle

ZemahĢerî‟den dilsel yönden azami ölçüde faydalanır. Ayetteki “ahsenu amel” ifadesinde istiâre olarak

mana ilminin olduğu belirtir. Ona göre burada “ػقال” Ģeklinde ta‟likin cevazı vardır. Böylece ayet iki

manaya hamledilmiĢ olur.87 Yine belagat olarak Mülk sûresi 5. ayetin açıklanmasına dair Beyzâvî‟nin

“Gezegenlerin geceyi aydınlatması” Ģeklindeki açıklamasında istiâre sanatına binaen buradaki

lambaların (mesâbih) ıĢık yaydıkları için gezegenlerden müsteâr olduğunu söyler.88 HâĢiyede sûreyle

ilgili diğer belagate dair hususlara bakıldığında “fesuhken/kahrolsun” ayet tabirinde, tağlîb, icâz,

mübâlağa ve ta„lil olup ġeytan bu ateĢin gürültüsünde geldiğinde onlar için lanet bildiren beddua

yapar. Böylece ateĢ ehli olanlar da, “kahrolsun” derler. Burada mübalağa sanatıyla bütün kâfirlerin

ateĢ ashabı olduğu ortaya çıkar. Zira ateĢ, onlar için gerekli bir durumdur. Buradan tağlîb sanatı olarak

kâfirlerden sonra müminler arasındaki fâsıklar için de tağlîb vardır. Buradan asla bakıldığında diğer

cehennem ashabı da kahrolsun der. Yalnız bunların çoğu inkârcılar, azı ise Müminlerden olan

âsilerdir.89

Yine Mülk sûresi 7. ayette zikredilen inkârcıların cehenneme atıldıklarında iĢitecekleri

fokurtunun “ eĢek anırmasına benzeyen bir ses olması benzerliğinden hareketle,90 ”صتب مصد الحوش

tabirinin bu sesten mastar olduğunu söyler. Yine ona göre burada kinaye olduğundan açık ”شق“

istiare yapılmıĢtır. Dolayısıyla burada “Ģehik” kaynama esnasında duyulan horultu Ģeklinde

anlaĢılmalıdır. KeĢĢâf‟ta belirtildiğine göre “Ģehîk” yanında, inilti anlamında “zefîr”de kullanılır. AteĢ

harladığında bilinmeyen korkunç bir ses horuldar. ZemahĢerî‟ye göre bu sesin anlatılmasının vuku

bulmuĢ olmasına dair bir delalet yoktur. Sadece bu durumun hikâyesi vardır.91

MuhaĢĢî Sinan, filolojik konularda dil ve lügat âlimi Cevherî‟ye (ö. 400/1009)92 atıfta bulunarak

ın gazap anlamına geldiğini iki vasıfta da acziyet durumunun bulunduğunu söyler. “…Onlar”غظ“

öfkelerini yenerler…”93 âyetinde olduğu gibi, burada lugavî mecaz durumundan bahseder. Yine “…De

ki gayzınızdan ölün…”94 âyetindeki anlam da bu kabildendir. Böylece dilsel açıklama yaparken ayetin

ayetle tefsirini ortaya koyar.95 Yine Musannif, Mülk sûresi 22. ayetteki “ açıklamasında ”هي ثبة أقط

84 Ayrıca tıbâk “طبق” fiilinin çoğulu olup sıfat olarak muzâf olduğunu, sonra hazfedilerek muzâfun ileyh yerine ikame edildiğini

belirtir. Böylece gramere dayalı hususları detaylı olarak anlatır. Bkz. MuhaĢĢî Sinan HâĢiyesi, vr. 658b; yine “ خافن عذابم tefsir ibaresindeki ba harfi mulâbese bildirir. Zarf olarak mastar özelliğindedir. Nasb mahallinde mahzûf ”غائبا عىم

mefulden ya da failden hal olur. Dolayısıyla sonra da “Ġman edenlerle karĢılaĢtıkları zaman biz „inandık‟ derler. Fakat Ģeytanlarıyla baĢ baĢa kaldıkları vakit, „Ģüphesiz biz sizinle beraberiz, biz ancak onlarla alay ediyoruz‟ derler” (Bakara 2/14) Ģeklinde ayetle konuya açıklık getirir. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 663b.

85 Mülk 67/12. 86 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 664a. Devamında mef„ulü bilme konusunda umum kaydı var olup, yoksa terki kabilinden

olmamak üzere bir tahsis vardır. Bu durumda kendine dair kuvvetin kayıt altına alınmaması ile olur. Burada bilmenin umum ifade etmesi müteatti fiili lâzım konumuna indirgememek içindir. Zira hitap makamı umum ifade eder. Bkz. vr. 664ab.

87 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 658a. 88 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 559b. 89 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 662ab; ġuayb (as) ile ilgili ayete de bakıldığında, tağlîb sanatında olduğu üzere, burada mecaz-

ı lügavî olduğu gibi mecâz-ı aklî de vardır. Ancak sözün geliĢinden anlaĢıldığı üzere, fesuhkan/kahrolsun sözü mübalağa olarak bütün günaha isnad makamında olanlar için de kullanılabilir. Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 663a.

90 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 229. 91 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 660b; ZemahĢerî, KeĢĢaf, c. 4, s. 583; yine ZemahĢerî‟den nakille dilsel açıklamaları hususunda

bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 664b, 666a, 669a…vd. 92 MuhaĢĢî Sinan‟ın kelime anlamı ve i„rab olarak müracaat ettiği kaynakların baĢında Cevherî gelir. Özellikle kelime anlamlarını

verirken ve deyimsel kullanımlarda ona baĢvurur. Nitekim Cevherî, “es-Sıhah” adlı lügatiyle maruftur. 93 Âl-i Ġmrân 3/134. 94 Âl-i Ġmrân 3/119. 95 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 660b.

218 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Cevherî‟ye baĢvurur.96 Cevherî‟ye göre anlam, bir kavmin helak olması demektir. Mallar hakkında

olması, fakirlik anlamını ifade eder. Zira o, imâmın böyle dediğini belirtir.97 Son olarak Cevherî‟den

muktebes olarak Mülk sûresi 27. ayetin tefsirindeki “النبثخ” nin, sû-i halel/zarara uğramak ve hüznün

meydana geliĢi olduğunu söyler. Dolayısıyla burada vakıa olarak kötü bir etkinin meydana gelmesi ve

azabın görülmesi anlamı vardır. Bu da gizli akli mecaz kabilindendir. ġöyle ki, “seni görmek beni

sevindirdi” sözünde olduğu gibi.98

Mülk sûresi 15. ayette MuhaĢĢi Sinan, “sizlere sülûkü kolaylaĢtır/ tefsir ”سل لنن السلك

yorumunda,99 Cevherî‟ye baĢvurur. Ayetteki “رلال” kelimesinin kesre ile okunmasıyla leyyin/yumuĢaklık

anlamına geleceğini söyler. Bu Ģekilde azab/cezalandırmanın zıddı olur. Zelûl hayvan denince yumuĢak

tabiatlı olduğu anlaĢılır. Musannif de haĢinlik olmadan rahatlık anlamına geldiğini söyler. Hayvan

üzerinde olduğunda ve hayvan yumuĢak gemlendiğinde binmek kolaylaĢtığında ekseri anlamda “zelûl”

tabiri kullanılır. Dolayısıyla burada yer ile ilgili teĢbihte “dabbe” denmesi uzak bir anlam olmayacaktır.

Bu, yeryüzünde kolaylıkla yürünmesi daha beliğ olsun diye yer için istiare anlamında kullanılmıĢtır.100

Ayetteki menâkib, cevânib‟ten istiâredir. Dağların arasında sözü iĢitmek ve icabet etmek

demektir. Burada menâkibin, cevânib üzerine hamledilmesi temsilidir. Dolayısıyla yeryüzünde yürüme

kastı olmayan bir teĢbih olup, istiâre olarak deve üstünde seyir hali olarak belirtilmiĢtir. Zira burada

isbat-i menâkib hayal üzerine bina edilmiĢtir.101

MuhaĢĢî Sinan, dilsel konularda atıfta bulunduğu bir baĢka kiĢi dilci ve tefsirci Ebû‟l-Bekâ‟dır (ö.

538/1143). Zira Mülk sûresi 19. ayetindeki “صفبد” Ģeklindeki, saf saf kuĢların hallerinin beyanının zarf

oluĢunun cevazından bahseder. Dolayısıyla burada kuĢların hal ve sıfatlarını anlatır. “فقن”

zamirindeki hal bağlamında kanat çırpmaları ism-i fâile matuftur. Mana olarak burada kanat çırparak

saf olmanın sıfatı belirtilmiĢtir. Dolayısıyla onları Rahmanın gücünden baĢka bir Ģey havada tutamaz.

Yine ona göre, “قجعي” nin baĢlangıç cümlesi olarak zamirden hal olabileceğinin caizdir. “قجعي” nin de

me„fûl olabileceğini ve takdirinin “kanatlanmak/إجتحي” olduğunu belirterek kelâmını sonlandırır.

Devamında musannifin “ثبسطبد إجتحي” ifadesinde102 saf saf uçmalarının kinaye olduğunu, kanatlanma

anlamında hakiki anlam için de “قجعي” Ģeklinde kullanıldığına dikkat çeker.103

Müellif, mecaz ve zıddı olan hakikat konularına da değinir. ġöyle ki Mülk sûresi 12. ayetteki

“ ,ifadesinin muzâfun hazfına hamledileceğini söyler. Bu durumda beyan mecazı değil ”خبفى ػزاث

azaptan korkmaları Ģeklinde hakikati gösterir. Burada mana olarak gaybî bir durum olup, hissi olarak

(korkuyla) idrakte bulunmak anlamı vardır. Nitekim müminlerin gayba iman etmeleri akıldan ziyade

imana dayalı bir husustur.104

Dilsel konularda önceki tefsir hâĢiyelerinde hataların olduğuna da dikkat çeker. ġöyle ki ona

göre, Mülk sûresi 16. ayette “ buradaki bâ harfi geçiĢlilik içindir. Burada ”أى خسف ثنن االسض

96 Beyzâvî, Envâr, c. 5, s. 231. 97 Burada imamdan kasıt muhtemelen ZemahĢerî‟dir. Zira bu söylemi yer yer hâĢiyesinde kullanır. Yine o, “mükibben” in bu

manaların dıĢında iki anlama gelebileceğini söyler. Ġlkinde te„assüf/zülüm anlamı vardır. Son anlamda ise rast gele yürümek anlamı olup bunda cehalet ve hayret vardır. Zira rast gele değil de bilinen bir yere yürüyene yakîn ile yürüdüğü için bir Ģey olmaz. ZemahĢerî, bu manayı kasteder. Musannif ise tökezlemekten salim olma bağlamında “mükibben” de mücmel olduğu için karıĢıklık olduğunu söyler. Bkz. vr. 667b, yine imâm lafzı için bkz. vr. 668b; krĢ. ZemahĢerî, KeĢĢaf, c. 4, s. 583, s. 586.

98 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 669a. 99 Beyzâvî, Envâr, c. 7, s. 230. 100 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 664b. Yine musannifin “مثل الفراط ” ifadesi, tezellülün aĢırısı gibidir. Yerin yumuĢak olması

vehmedildiği ve itiraz edildiği üzere, devenin yumuĢak ve rahat olması değildir. Bunun caizliği, temsil-i istiârede mürekkep olan lafzın tamamında görülür. Lafız ise, oluĢum üzere hakikat bildirir. Bkz. vr. 665a.

101 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665a. Yine MuhaĢĢî Sinan‟ın istiâre-yi kevniyye ve tahyîliyye ve bunların nefyi konusunda açıklamalarına dair bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665a.

102 Beyzâvî, Envâr, c. 7, s. 230. 103 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665b. 104 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 663b. Yine mecâz ve hakikat konusunda “إلتمسا مه وعم هللا” tefsir beyânında (Beyzâvî, V,

230) yeme konusunda iltimâs-ı mecâz vardır. Rızık mutlak nimetlerden olur. Burada yemeye iĢaret eden büyük maksatlar vardır. Bunlar önem ve genel durum arz eder. Ġkisine de hamletmek hakikat üzere caizdir. Yine musannifin “sizleri ne güzel rızıklandırıyor?” ifadesinde rızk konusunda mekân olarak rahatlık anlamı vardır. Ġlaveten “ ”…مه ف السماء امري قضاءي(Beyzâvî, Envâr, V, 230) tefsirindeki emir, mecaz-ı akli kabilindedir. Nazmın takdiri böyle olmasa bile. Çünkü mukadder olan O‟nun emri ve kazasıyla meydana gelmesidir. Çünkü mukadder olanın usûlen Allah‟a (c.c.) dayanması gerekir. Dolaysıyla bu da zarfın faili olmuĢ olur. Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665a.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 219

“arz/yeryüzü” mecrûr olarak gelmiĢ ve bâ harfi ilinti bildirmektedir. “الخسف” hakkında geçmiĢ

hâĢiyelerde müteatti/geçiĢli dendiğini, dolayısıyla burada hata edildiğini söyler.105

d- İlmî Tefsire Dayalı Bilgiler

MuhaĢĢî Sinan müfessirler gibi hâĢiyesinde ilmî yaklaĢımlarda bulunur. ġöyle ki ona göre, Mülk

sûresi 5. ayette gezegenlerin ortaya çıkıĢı süs özelliğinde zuhur eder. Zira feleklerin üzerinde dünya

seması uzağındaki gezegenlerin birbirlerini örtmeleri Ģeklinde bir manzara ortaya çıkar. Böylece en

yakın feleklerin üzerinde olan bu gezegenler geceleri (dünya semasını) aydınlatır. Ancak bu

gezegenler, aynı hizada ve eĢit uzaklıkta olmadığından yaydıkları ıĢık farklılaĢmaktadır.106 Görüldüğü

üzere müellif burada dönemin bilgileri üzerinden kısmi de olsa coğrafik ve astronomik bilgiler sunar.

MuhaĢĢî Sinan zaman zaman bu hususlarda selefe dair açıklamalar cihetine gider. Beyzâvî‟nin

“ıĢınların yok etmesi”107 Ģeklindeki ibaresinin açıklamasında, ıĢınların yayılması için ıĢınların birbiri

üzerinde bina edilmesinin (ıĢık demetinin) ayetlerden108 hareketle caiz olduğunu söyler. Ona göre

ayette dünya semasındaki ıĢınların gezegenlerden kaynaklı olmasında istiâre yoktur. Ayrıca diğer

semalardaki ıĢınların mevcut ıĢınların yayılmasından kaynaklı olduğuna dair delil bulunmadığını belirtir.

Velhasıl ona göre gökteki Ģuleler, yaratılmıĢ ve gezegenler bunlarla aydınlatılmaktadır.109

Sonuç

XVI. Yüzyılın önemli âlimlerinden olan MuhaĢĢî Sinan‟ın Kâdî‟ya yaptığı bu hâĢiye, Kâdî

tefsirindeki dilsel-anlamsal müĢkülleri ve kapalı olan hususları açıklayan, ayet yorumlarında nahiv ve

belagat ilimlerini güçlü bir Ģekilde ortaya koyan bir tefsir niteliğine sahiptir. Dolayısıyla yazıldığı dönemi

bağlamında bakıldığında bu eser, önemli bir tefsir kaynağı olarak ön plana çıkar. Yine dönem

medreselerinden hareketle EĢ„arî kelâmının önem arz etmesine binaen kelâm ilmine dair pek çok husus

onun hâĢiyesine de yansımıĢtır. Zira MuhaĢĢî Sinan‟ın kelâm ilminde temayüz etmesi de dikkate

alınacak olursa, hâĢiyenin ihtiva ettiği malzemenin değeri daha net görülecektir.

Yine hâĢiye dönemim ilmî tefsir malzemesini yansıtması bakımından önem arz ermektedir.

MuhaĢĢî Sinan‟ın eserleri özellikle tefsir, kelâm ve fıkıh açısından önemi haizdir. Tefsir ilmine dair

incelemeye tâbi tuttuğumuz hâĢiyesi ise, Beyzâvî‟ye yapılan çok sayıdaki hâĢiyeler arasında en çok

teveccüh edilen olmuĢtur. Zira ilmî seviyenin en üst düzeyde olduğu dönemde yazılması ve dönemin

ilmî malzemesinin eser içinde derç edilmesi gibi unsurlar da bu esere ayrı bir önem katmıĢtır. Mamafih

Beyzâvî üzerinden yapılan diğer hâĢiyelerin de bütüncül olarak dikkate alınmasıyla yapılacak titiz bir

çalıĢma, dönemin Ģerhlerin ortaya koyduğu ilmî portreyi gözler önüne serecektir. Sonuç olarak geniĢ

hacimli olan bu hâĢiyenin, doktora düzeyinde tahkîk edilerek gün yüzüne çıkarılmasının tefsir alanında

önemli katkılar sağlayacağını belirtmek isteriz.

Kaynakça

Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi, Bilmen Yay., Ġstanbul, 1974.

Bağdatlı, Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l-Arifîn, Mektebetü‟l-Ġslamiyye, Ġstanbul, 1955.

Beyzâvî, Abdullah b. Ömer, Envâru‟t-Tenzîl ve Esrâru‟t-Te‟vîl, Dâru Ġhâi Turasi‟l Arabî, Beyrût, ty.

Brockelmann, Carl, GAL, Leiden, 1943.

Bursalı, Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul, 1925.

Demir, Ziya, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir ÇalıĢmaları, Ensar NĢr., Ġstanbul, 2007.

DımeĢkî, Ġmam ġihâbuddîn Ahmed b. Muhammed, ġezerâtü‟z-Zeheb, Dâru Ġbn Kesîr, Beyrût, 1993.

Edirnevî, Ahmed b. Muhammed, Tabakâtü‟l-Müfessirîn, Mektebetü‟l-Ulûm ve‟l-Hikem, Medine, 1997.

105 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665a. Devamında “فغبكم فا” (Beyzâvî, Envâr, V, 230) tef‟‟îl sığasında olup sizleri yerin

dibine kaybederiz demektir. Burada müfesser olunanın hakkı, hemen akabinde “yalnız benden korkun” anlamıdır. Söz, icmali olarak bu anlama gelir. Yine Allah da yok olmak ile “nefislerinizi öldürün” anlamını ifade eder. Bkz. MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 665ab.

106 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 659b-660a. 107 Beyzâvî, Envâr, V, 229. 108 Saffât 37/10, Mülk 67/5. 109 MuhaĢĢî Sinan, HâĢiyesi, vr. 660a.

220 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Hüseyin Hüsâmeddîn, Amasya Tarihi, Dersaadet-Hükümet Matbaası, Ġstanbul, 13327-1330.

ĠpĢirli, Mehmet, “Anadolu Kadıaskeri Sinan Efendi Hakkında Yapılan Tahkikat ve Bunun Ġlmiye TeĢkilâtı

Bakımından Önemi”, Ġslâm Tetkikleri Dergisi, cilt: VIII, Ġstanbul, 1984.

Katip Çelebî, KeĢfu‟z-Zunûn, Mektebetü‟l-Ġslamiyye, Tahran, 1967.

Kaya, Eyüp Sâid, “Sinan Efendi”, DĠA, Ġstanbul, 2008.

Kehhâle, Ömer Rıza, Mu‟cemu‟l-Müellifîn, Dâru ihyâi türasi‟l-Arabiyye, Beyrût, ty.

MuhaĢĢî Sinan, Sinan Efendi, HâĢiyetü „alâ Tefsiri‟l-Kâdî, Süleymaniye Ktp., Çorlulu Ali PaĢa, no: 54.

Müstakimzâde, Ömer Sa‟düddiîn Efendi, Tuhfetü Hattâtîn, Devlet Matbaası, Ġstanbul, 1928.

Nev‟îzâde Atâî, Zeyl-i ġekâik-i Nu‟maniyye, nĢr. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yay., Ġstanbul, 1989.

Özel, Recep Orhan, “Yûsuf Sinânuddîn el-Amâsî (1000/1592) ve „Tebyînu‟l-Mehârim‟ Adlı Eseri”, Usûl:

Ġslam AraĢtırmaları, sayı: 20, 2013.

Ritter, Helmuth, “Ayasofya Kütüphanesinde Tefsir Ġlmine Ait Arapça Yazmalar”, Türkiyat Mecmuası,

Cüz. 2, Ġstanbul, 1946.

ZemahĢerî, Mahmûd b. Ömer, KeĢĢâf, Dâru‟l Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrût, 1997.

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 221

EKLER:

AAnnaaddoolluu HHiissaarrıı‟‟nnddaakkii MuhaĢĢî Sinan Camii MMuuhhaaĢĢĢĢîî SSiinnaann CCaammiiii vvee AAddıınnaa YYaappttıırrııllaann ÇÇeeĢĢmmee

HâĢiyenin Fihristi

222 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Hâşiyenin Mukaddime Kısmı

Mülk Sûresinin HâĢiyesi