12
ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU - INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’ SYMPOSIUM - 21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA BİLDİRİLER KİTABI - II Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir. AMASYA 2017

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

- INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’

SYMPOSIUM -

21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA

BİLDİRİLER KİTABI - II

Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir.

AMASYA ● 2017

Page 2: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

OSMANLI ŞEHİR TARİHİ YAZIMINDA DİN VE ŞEHİRLEŞME

-MUSTAFA VÂZIH EFENDİ ÖRNEĞİ-

Şaban ERDİÇ

Özet

Bu tebliğ Mustafa Vâzıh Efendi‟nin Amasya şehir tarihi hakkında yazdığı Belâbilü‟r-Râsiye Fî Riyâz-ı

Mesâili‟l-Amâsiyye adlı eseri bağlamında şehrin kutsal bir olgu olarak nasıl inşa edilip korunduğu

üzerinde durmuştur. Eserin birinci bölümü XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Amasya‟daki sosyoekonomik,

kültürel ve ahlaki sorunlara bizzat Vâzıh Efendi tarafından verilen fıkhi cevaplara ayrılmıştır. İkinci

bölüm ise Amasya‟nın şehir tarihine odaklanmıştır. Vâzıh Efendi‟nin doğrudan gözettiği bir maksat

olmasa da eser bir bütün olarak bize bir Osmanlı şehrinin nasıl kutsal bir mekâna dönüştürülüp

korunduğu ile ilgili önemli veriler sağlamıştır. Buna göre Amasya bir mekân olarak öncelikle dinin geniş

sembolleri üzerinden ontolojik bir statüye kavuşturulmuştur. Adeta evrenin ilk yaratılmasına denk bu

olağanüstülük, şehrin dini, tarihi, sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel birikimleri etrafında bir dizi tarihi

olaylar, menkıbeler, efsaneler ve kerametlerle meşrulaştırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Mustafa Vâzıh Efendi, Belâbilü‟r-Râsiyefî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye, Amasya,

Osmanlı Şehir Tarihi, Din.

The Religion and Urbanization on the Writing of Ottoman Urban History

-The Case of Master Mustafa Vâzıh-

Abstract

This article was focused on how the city was constructed and preserved in sort of a sacred

phenomenon in the context of Mustafa Vâzıh Efendi's work on „the city history of Amasya‟, Belâbilü'r-

Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili'l-Amâsiyye. In the first part of the paper It had given place to the Fighi

answers which were given personally by Vâzıh Efendi to the socio economic, cultural, ethical and

moral problems in Amasya in the first quarter of the XIX th. Century. In these cond part of this article

was focused on the Amasya's city history. Although it is not a direct obligation of Vâzıh Efendi, as a

whole it has provided us with importantdata on how an Ottoman city was transformed into a sacred

place. According to this datas, Firstly, Amasya, as a place, has been given an ontological status

primarily through the wide symbols of religion. This extraordinary equivalent to the first creation of

the universe has justified by a series of historical events, mysteries, legends and miracle saround the

city's religious, historical, social, political, economic and cultural heritages.

Keywords: Master Mustafa Vâzıh, Belâbilü‟r-Râsiye fî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye, Amasya, Ottoman

city history, Religion.

Giriş

Osmanlı şehirleri ya da bölgelerinin tarihlerinin yazımı genel olarak XIX. yüzyılla başlayan bir

eğilimdir. İsmail Beliğ Efendi‟nin Bursa, Lamii Çelebi‟nin Şehrengiz-i Bursa, Şakir Şevket‟in Trabzon

Tarihi, Lütfi‟nin Şam Tarihi ilk örnekler arasında sayılabilir. Böyle bir tarih yazımı geleneğinin ortaya

çıkmasında dönemin yeni idari birimi olarak belediyelerin, vilayet salnamelerinin, şehir tarihine ilişkin

kısa tarih eserlerinin ve elbette şehirlerde kurulan matbaaların önemli etkisi olmuştur.1

XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehir tarihi Batı‟da sosyal tarih araştırmalarının önemli bir

parçası olmuştur. Türkiye‟de ise şehir tarihi üzerine yapılan çalışmalar2 oldukça yenidir. Bugüne kadar

Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected]. 1 Özgür Yılmaz, “Tanzimat Dönemi Şehir Tarihi Çalışmaları Üzerine Bir Deneme”, Şehirlerin Sevdalısı İbrahim Hakkı Konyalı

Armağanı, ed. Hasan Bahar, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yay., Konya, 2015, s. 473. 2 Bkz. Yılmaz, “Tanzimat Dönemi Şehir Tarihi Çalışmaları Üzerine Bir Deneme”, s. 471-484.

Page 3: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

310 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Osmanlı şehir tarihi üzerine yapılan çalışmalarda3 şer‟iyye sicilleri ve tahrirlerden hareketle İstanbul,

Bursa ve Edirne başta olmak üzere genellikle şehrin ekonomisi, demografik yapısı, dokusu ve sosyal

sınıfları bir inceleme konusu yapılmıştır. Bu çalışmalarda cami, külliye, han, hamam ve mahalleleriyle

şehrin nasıl bir Türk ve İslam şehri olarak yaratıldığı üzerinde durulmuştur. Bu çalışmalar şehrin

sosyoekonomik ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgiler sunmuştur. Yine 1993 yılından itibaren Eyüp,

2003 yılından itibaren de Üsküdar Belediyelerinin bu konuda yaptıkları sempozyumlar, Osmanlı şehir

tarihini anlamak açısından önemli görülebilir.

Şehir; kültür ve medeniyetin kendine özgü değerlerinin, tarihin derinliklerinden gelen derin ve

zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder. Şehirler insan-

toplum diyalektiğinde ortaya çıkan değerleri, belli bir mekânda yaşatarak özgül bir kimlik yaratırlar.

Başta din olmak üzere diğer manevi unsurların biçimlendirdiği şehir böylece maddi kültür ögelerini de

tayin eden bir ruha sahip olur. Bu sebeple şehrin din ile ilişkisi anlaşılmadan onun kimlik ve karakterini

anlamak olanaklı değildir. Dolayısıyla şehir hayatını anlamlı kılan sur ve kale gibi güvenlik

mekanizmalarından öte mekânsal olarak şehri meşrulaştıran temel faktör oradaki dini faaliyetler,

törenler, şehrin manevi bekçileri olarak görülen zatlar, mezarlıklar vb. değerlerin yarattığı kutsallıktır.4

Ancak burada temel problem şehrin kutsal bir olgu olarak nasıl inşa edildiği ve kutsallaşmanın nasıl

gerçekleştiğidir.

Din, kendisiyle kutsal bir kozmosun kurulduğu insani bir girişim; dünya kurma (world-

construction) ve dünya koruma (world-maintenance) olarak ifade edilebilecek iki adımlı meşrulaştırma

sürecidir. Öncelikle din, toplumsal kurumlara ontolojik statüler vermek suretiyle onları nihai, evrensel

ve kutsal bir kozmik referans çevresine yerleştirip meşrulaştırır. Daha sonra o, gündelik hayat içinde

toplumsal olarak kurulan bu anlam dünyasının gerçekliğini koruma işlevini yerine getirir. Toplumun

dinamik yapısı gereği asla tamamlanmayan dünya kurma ve dünya koruma girişiminde başka

meşrulaştırıcı faktörler olmakla birlikte din böylece düzen ve anlam arayışı içinde evreni insan açısından

manidar kılmada en stratejik rolü üstlenmiştir.5

Bir mekân, toprak veya coğrafya olarak Amasya‟nın böyle bir beşeri ve toplumsal gerçeklik ve

anlam seti üzerinde şehirleştiğini varsayabiliriz. Tebliğ, fenomenolojik bir perspektiften hareketle Ayar

ve Özel‟in yayına hazırladığı Mustafa Vâzıh Efendi‟nin (1764-1831) Belâbilü‟r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili‟l-

Amâsiyye adlı eseri bağlamında Amasya‟nın şehirleşme sürecinde dinin işlevine odaklanmıştır. İlmiyeye

mensup saygın bir âlim olarak Vâzıh Efendi bu eserde Amasya‟da karşılaşılan sosyoekonomik, kültürel

ve ahlaki meselelere fetvalar vermiş ve birtakım çözüm önerileri sunmuştur. Eser bu bağlamda

dönemin sosyal ilişkilerini ve şehrin yapısını anlamak bakımından da önemli ipuçları vermiştir. Özellikle

şehrin tarihi hakkında verdiği bilgiler yanı sıra mitolojik, efsanevi ve menkıbevi karakteriyle halk

dindarlığı içinde özel bir yere sahip olan türbelere yüklediği anlam, kutsal bir şehrin inşasında ya da

şehrin kutsallaşmasında özel bir yere sahip olmuştur. Tebliğ özellikle üniversitelerin tarih bölümlerinde

belli bir ilgi uyandırmış olan Osmanlı şehir tarihi çalışmalarına bu gibi pratik bir örneklem ve teorik

açılımdan hareketle katkı sağlamayı hedeflemiştir. Bu çalışma, insan düşüncesinin asli bir unsuru olan

dinin6 işlevsel karakteri yanı sıra kültürel bir etkileşim içinde insanın onunla kurduğu beşeri dünyanın

anlaşılması ile bir amaca ulaşabilecektir. Bu çerçevede söz konusu dönemde Amasya‟nın şehirleşme

sürecinde dinin yerini anlamak için dönemin başta dini olmak üzere sosyoekonomik ve kültürel yapısı

da gözden uzak tutulmamıştır.

3 Bkz. Halil İnalcık, “İstanbul: Bir İslam Şehri”, çev. İbrahim Kalın, İslam Tetkikleri Dergisi, c. 9, Edebiyat Fakültesi Basımevi,

İstanbul, 1995, s. 243-265; Halil İnalcık, “İstanbul‟un İncisi: Bedesten”, İktisat ve Din, haz. Mustafa Özel, İz Yay., İstanbul,

1997, s. 119-136; Halil İnalcık, “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, c. 23, İstanbul, 2001, s. 220-239; Halil İnalcık, Bülent Arı,

“Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık‟ın Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, c. 3, sayı: 6, İstanbul,

2005, s. 27-56; Fahri Solak, “Esnaf Şehri İstanbul”, İktisat ve Din, haz. Mustafa Özel, İz Yay., İstanbul, 1997, s. 81-96;

Robert Mantran, XVI ve XVII. Yüzyılda İstanbul‟da Gündelik Hayat, çev. M. Ali Kılıçbay, Eren Yay., İstanbul, 1991; Doğan

Kuban, İstanbul: Bir Kent Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1996. 4 Celaleddin Çelik, Geleneksel Şehir Dindarlığından Modern Kent Dindarlığına, Hikmetevi Yay., İstanbul, 2013, s. 150-153. 5 Peter L. Berger, TheSocialReality of Religion, PenguinBooks, New York, 1973, s. 34-50. 6 Mircea Eliade, The Sacred and the Profane, çev. Willard R. Trask, Brace& World İnc., New York, 1959, s. 1.

Page 4: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 311

Kronolojik olarak Amasya tarihi ile ilgili ilk eser ve aynı zamanda kendinden sonraki çalışmalara

da ilham kaynağı olan kitap7iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm, Vâzıh Efendi‟nin yaşadığı dönem

Amasya‟daki sosyoekonomik ve kültürel sorunlara verilen fetva ve cevapları içermektedir. İkinci bölüm

ise şehrin tarihi, dini, siyasi, folklorik kimliği hakkında birtakım bilgiler sunmaktadır. Her şeye rağmen

eser; pek çok medeniyete beşiklik etmiş, İslam kurumları tarihi bakımından oldukça zengin,

medinetü‟l-hükema, kubbetü‟l-ulema ve türbetü‟l-evliya gibi seçkin vasıflarla anılan8 kadim bir şehrin

şehirleşme sürecinde din ile ilişkisini görmek bakımından değerlidir. Öte yandan eserin, Osmanlı

devletinin geleneksel kurumlarını diriltmek yerine çağdaş Batı‟ya yönelme eğiliminin ortaya çıktığı bir

dönemde9 kaleme alınmış olması da konumuz açısından onu daha değerli hale getirmiştir.

1- Mustafa Vâzıh Efendi ve Amasya Tarihi

Müellifin içinden geldiği aile, eğitim ve diğer toplumsal bileşenlerin onun “dünya” ile ilgili

deneyimlerinde önemli bir referans oluşturacağı açıkça bellidir. Mustafa Vâzıh Efendi 1764 yılında

Amasya‟da doğmuş,10 ilk sosyalleşmesini ilmiyeye mensup bir aile içinde gerçekleştirmiştir. Eserinde

anlattığına göre ergenlik çağına geldiğinde babası Müftü Kara İsmail Efendi onu kendi yanında yazı

işlerinde görevlendirmiştir. Yine bu yaşlarda o, temel İslami kaynakları inceleyerek dönemin âlimleri ile

pek çok ilmi konuyu müzakere ettiğini anlatmıştır. Fedehale‟l-cenne ibaresiyle düştüğü tarihe göre

1812 yılında Amasya‟da müftülük yaparken vefat eden babası yerine fetva makamına getirilmiş ise de

makamın sorumluluğundan duyduğu endişe yüzünden bu görevden istifa etmiştir.11 Ancak Vâzıh

Efendi ilerleyen zamanlarda birkaç kez daha Amasya‟da müftülük görevine getirilmiş ise de dönemin

bürokratik tercihleri sebebiyle bu makamdan ayrılmak durumunda kalmıştır.12 Vâzıh Efendi; babası

Kara İsmail Efendi ve kardeşi Hafız Mehmed Efendi‟den sonra vefatına kadar Sungurlu Medresesi‟nde

müderrislik yapmıştır. Vefat edince de oğlu Nimet Efendi burada müderrisliğe devam etmiştir.13

Eserlerinden hareketle14 Vâzıh Efendi‟nin başta fıkıh, tarih ve edebiyat olmak üzere çok yönlü

bir ilmi kişiliğe sahip olduğu, Farsça ve Arapça‟yı eser yazacak derecede bildiği anlaşılmaktadır. Yanı

sıra Vâzıh Efendi Latince dilini ve yazımını öğrenmek için resmi devlet tercümanı ve Hıristiyan

devletlerin danışmanı bir ilim adamından ders aldığını ifade etmiştir.15 Küçük yaştan itibaren ilmi

ortamlarda bulunmuş, müftülük ve müderrislik yapmış, eserler kaleme almış olan Mustafa Vâzıh Efendi

ömrünün sonlarını bir kırgınlık duygusu içinde evine çekilerek geçirmiş16 ve 1831 yılında Amasya‟da

vefat etmiştir.17

Vâzıh Efendi, Belâbilü‟r-Râsiye fî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye‟de eserin ortaya çıkış sebebini, canlı

bir zırai faaliyete sahip Amasya‟da gündeme gelen sorulara verilen cevapların çoğunlukla isabetli

olmayışı ve eskiden kalma yanlış uygulamaları Hanefi mezhebine göre düzeltip açığa çıkarma olarak

göstermiştir. Eserden anlaşıldığına göre Vâzıh Efendi Belâbilü‟r-Râsiye‟yi en erken, kendisinden büyük

sitayişle bahsettiği Sivas valisi Köse Mehmet Paşa‟nın 1824 yılında Amasya‟yı ziyaret ettiği günlerde

yazmaya başlamıştır.18 Eserin birinci bölümü İslam Dini‟nin ameli, sosyal ve ahlaki boyutlarını içine alan

ve Vâzıh Efendi‟nin bizzat kendisinin sorduğu sorulara, kaynak göstererek verdiği fıkhi cevaplara

ayrılmıştır. Burada namaz, oruç, hac, zekat, meydanlar, mesire alanları, kiralama ve satış işlemleri,

diğer ticari uygulamalar, tazminat ve diyetler, içme suları, bağ sulama yöntemi, av hayvanları ve

7 Bkz. Mustafa Vâzıh Efendi, Belâbilü‟r-Râsiye fî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye, haz. Ali R. Ayar, Recep O. Özel, „Amasya Fetvaları

ve İlk Amasya Şehir Tarihi‟,Amasya Belediyesi Kültür Yay., Amasya, 2011, s. X. 8 Bkz. Abdizade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, sad. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş, c. 1, Amasya Belediyesi Kültür Yay.,

Ankara, 1986, s.17. 9 Bkz. Niyazi Berkes, Türkiye‟de Çağdaşlaşma, haz. Ahmet Kuyaş, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2004, s. 73. 10 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. XVII. 11 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 3. 12 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 24, 59, 77. 13 Abdizade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, s. 239. 14 Bkz. M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. XX-XXI. 15 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 50. 16 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 93. 17 Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, c. 3, Meral Yay., İstanbul, 1975, s. 103. 18 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 4-5.

Page 5: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

312 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

bedesten vakıflarının kullanımı ile ilgili bazı fıkhi meseleler, üzerinde durulan temel başlıklar olmuştur.

Nehre atılan hayvan atıkları ve onların neden olduğu biyolojik kirlilik, tabii çevre sorunları, Hristiyan

halkla ilişkiler ve ahlaka mugayir kabul edilen din istismarı, devlet yetkililerine iftira gibi kimi sosyal

olaylar doğrudan ya da dolaylı olarak bu fetvalara yansımıştır. Toplumsal hayatla ilgili sorunlar şehrin

bir unsuru olan gayri müslimlerin hukukunu da içine alacak şekilde çözümlenmeye çalışılmıştır.

Eserin ikinci bölümü ise genel olarak Amasya tarihine, Amasya‟ya dışardan gelenlerin karakter

yapılarına ve Amasya‟da bulunan tarihi eser ve şahsiyetlere ayrılmıştır. Mustafa Vâzıh Efendi, bir

görüşe göre şehrin asıl isminin Nuh‟un torunlarından birine nispetle Harşena olduğunu ifade etmiştir.19

O, şehre Amasya isminin sonradan verildiğini, elmas madeni çıktığından dolayı Elmasiye denildiğini;

fakat dile kolay geldiğinden zamanla Amasya şeklinde değişime uğradığını ifade etmiştir. Onun

Amasya‟nın Bizans tarihi hakkında verdiği bilgiler, İstanbul‟da tahsil yaparken kendisinden Latince

dersler aldığı İsi adındaki bilginin M. S. 470‟lerde yazılmış bir kitaptan gösterdikleriyle sınırlı kalmıştır.

Bu eserde Vâzıh Efendi Amasya‟nın ortadan akan bir ırmak, toprak görülmeyecek şekilde ağaçlıklar,

etrafında yer alan dağ ve kayalarında oyulmuş mağaralar, manastırların çevresinde ve mağaraların

önlerinde elleri asalı ve uzun saçlı adamlar, vadiye bakan hâkim bir kale ve yine onun karşısında başka

bir kale ile resmedildiğini görmüştür. İsi, Vâzıh Efendi‟ye Latince yazılmış bu kitaptan şu bilgileri de

aktarmıştır: “Firavunlar, Yahudiler, Cürhümlüler ve Kantûrlular‟ın bilginleri, buralar ıssızdır diye gelip

geçmişlerdir. Şu anda ise Hıristiyan azizleri inziva hayatı yaşarlar. Adı geçen kalelerde, paralı askerler

manastırlarda kalanları korurlar. Manastırlarda kalan bu kimseler, dünyadan bütün ilişkisini kesmiş

kimselerdir. Ziraat ve ticaret yapmazlar; başkalarının verdiği sadaka ve bağışlarla geçinirler”.20

Eserin önemli başlıklarından birisi de Amasya‟ya yönelik fetih hareketleridir. Vâzıh Efendi,

Emeviler‟in Ebu Müslim Horasani tarafından saltanatlarına son verilmesinin ardından onlardan bir

kısmının Bizans kralına sığınıp yerleşim talebinde bulunduklarını, kralın da onları gözden uzak bir yer

olarak Harşena (Amasya) ya gönderdiğini belirtmiştir. Harşena Beyi onları Hıristiyanlara hizmet ve

yakınlık şartıyla kale kapısı önünden ırmağa kadar yer gösterip yerleştirmiştir. Hicri ikinci yüzün hemen

başlarında Bağdat Danişmentlileri Amasya‟ya kadar gelip buradaki Nesturiye Manastırı‟nı fethederek

manastırı camiye çevirmişler ve adına Fethiye Camii demişlerdir. Dolayısıyla Vâzıh Efendi

Danişmentlileri ilk Amasya fatihi olarak nitelendirmiştir. Eserde anlatıldığına göre Danişmentlilerden

beş-on sene sonra Ebu‟l-Hican oğlu Seyfüddevle Taşova tarafından Harşena‟ya gelmiş ve duyum üzere

boşaltılmış olan Zona, Frenkler ve Dragot manastırlarına askerlerini yerleştirerek Ahır Önü mevkiine

karargah kurmuştur. Dört aylık bir mücadeleden sonra çevreden gelen yardımlarla Bizanslılar, bir gece

baskınında Müslümanları püskürtmüşlerdir. Seyfüddevle kısa süre sonra, yardıma gelen askerlerin

Harşena‟yı terk etmesinin ardından yol üzerinde bulunan manastırları fethedip oralarda yaşayanları esir

alarak Ahır Önü‟nde kurduğu karargahtan tekrar savaşa başlamıştır. Sonuçta Harşena Beyi‟nin

öldürülmemesi karşılığında kale anahtarı Seyfüddevle‟ye teslim edilmiş ve böylece o, Amasya‟nın ikinci

fatihi olmuştur. Fakat ilerleyen zamanlarda Bizanslılar Müslümanları tekrar mağlup etmişlerse de daha

sonra Halifet Gazi (ö. 622/1225) ile Müslümanlar bir kez daha Hıristiyanlara karşı galip gelmişlerdir.

Halifet Gazi ailesi ve çok sayıdaki askeriyle buraya yerleşmiş, saray ve binalar yaptırmıştır. Bu sebeple

Vâzıh Efendi Halifet Gazi‟yi Amasya‟nın üçüncü fatihi olarak anmıştır.21

Mustafa Vâzıh Efendi XIII. yüzyılın hemen başlarında Cengizoğulları‟nın İran‟da saldırılara

başlamasının ardından bundan rahatsız olan Selçuk Beyliklerinin kırk bin haneli bir göçle Anadolu‟ya

yöneldiklerini belirtmiştir. Sultanları Keykubat öncelikle Sivas‟a yerleşmiş daha sonra yiyecek ve tahıl az

geldiğinden amcaoğullarından birini Konya‟ya diğeri Ebu Said Mes‟ud‟u da Amasya‟ya göndermiştir.

Anlattığına göre Ebu Said Amasya‟da Halifet Gazi Sarayı‟na yerleşmiş, bir gün buradan etrafa bakarken

gözü ırmağın karşı yakasında ve yukarı kalenin dibinde bir araziye ilişmiştir. Ebu Said, buraya kendisi

için bir saray yaptırmış ve halka da ev yapmaları konusunda emir buyurmuştur. Kısa sürede bu alan bir

19 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 83. 20 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 50-51. 21 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 55-56.

Page 6: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 313

şehir halini almış daha sonra ise üç tarafına surlar çevrilerek Alçak Köprü inşa edilmiştir. İçeri Şehir

olarak adlandırılan bu yere zamanla mescitler, camiler, medreseler, hanlar, çeşmeler, pazar yerleri ve

mezarlık yapılmış, vakıflar kurulmuş, meyve ağacı ve diğer ağaçlardan dikilmiştir. Sultan Ebu

Saidoradaki Hıristiyanlara da kilise ve evlerini yapmaları için izin vermiştir. Bu durum, Amasya‟ya

Müslüman ve Hıristiyan çevreden birtakım göçlerin gelmesine neden olmuştur.22

Ebu Said‟ten sonra Amasya‟nın yönetimi oğlu Sultan Kılıçarslan‟a, ondan sonra oğlu Sultan

Mesud‟a daha sonra da onun oğlu II. Kılıçarslan‟a geçmiştir. II. Kılıçarslan‟ın vefatıyla Amasya, Konya

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat‟a bağlanmıştır. Bu dönemlerde de şehirde camiler, medreseler ve

türbeler yapılmaya devam etmiştir. Sultan Alaaddin‟den sonra Selçuklu tahtına geçen Sultan

Gıyaseddin, İran‟dan Amasya‟ya gelen Baba İlyas adında bir şeyhin isyan başlatacağı duyumu üzerine

şehre gelmiş ve bu şeyhi öldürmüştür. Ancak Baba İlyas‟ın adamları da sultanı, veziri Halil Paşa ve

oğlunu şehit etmişler, cesetleri Halifet Gazi Sarayı kapısında kümbete defnetmişlerdir.23

Vâzıh Efendi Amasya‟nın Osmanlı döneminde de sosyal müesseselerin yapılmaya devam

ettiğine vurgu yapmıştır. Bu çerçevede o, şehzade Sultan Mehmed‟in lalası Bayezid Paşa‟nın şehzade

için yaptığı saray, cami, imaret ve hamamlarla birlikte padişah olarak Çelebi Mehmed‟in Amasya‟ya

yaptırdığı medrese, cami ve hamamlardan söz etmiştir. Şehrin bu şekilde imarına II. Murad döneminde

de Yörgüç Paşa ve Hayreddin Hızır Paşalar‟ın gayretiyle devam edilmiştir. Belâbilü‟r-Râsiye‟den şehre

ilginin II. Mehmed döneminde de sürdüğü görülmektedir. II. Mehmed, İstanbul‟un fethinde yararlık

sağlayan Mehmet Bey‟i oğlu II. Bayezid‟e lala tayin ederek Amasya‟ya göndermiştir. Şehzade II.

Bayezid yeni bir saray yaptırarak şehzade sarayını bugünkü yerine nakletmiş, Dragot ve Frenkler

halkından sarayın su yollarını yapmak, oluklarını yerleştirmek ve diğer tamiratlarını gidermek şartıyla

vergileri kaldırmış, kendi talepleri doğrultusunda onlara kilise yeri ve yeni yerleşim alanı açmıştır.24

Vâzıh Efendi, II. Bayezid‟in Fatih Sultan Mehmed‟in vefatından sonra oğlu şehzade Ahmed‟i

yerine bırakarak tahta çıktığını, bundan sonra da Amasya‟ya önemli eserler yaptırdığını ifade etmiştir.25

O, II. Bayezid döneminden sonra kendi yaşadığı döneme kadar Amasya‟nın Osmanlı tarihi hakkında

bilgi vermemiştir. Kendi dönemi ile ilgili ise şehre dışardan gelenlerin karakter yapıları, gündelik hayat,

Yeniçerilerin medrese baskını gibi birkaç tarihi anekdottan söz etmiştir. Genel olarak eserde görüldüğü

gibi burada da hatıra, hikâye, keramet, efsanevi ve mitik karaktere sahip bilgilere yer vermiştir.

Mustafa Vâzıh Efendi eseri Amasya‟daki tarihi eser ve şahsiyetlerle ilgili soru-cevaplara ayırdığı kısımla

bitirmiştir.26

Burada metodolojik olarak eserin tarih ilmine uygunluğunu ya da bu disiplin bakımdan değerini

tartışmak bu çalışmanın sınırlarını aşmaktadır. Amasya‟yı her hâlükârda sevdiği anlaşılan Vâzıh Efendi

Belâbilü‟r-Râsiye‟de genel olarak çok detaylandırmadan Amasya‟nın belli dönemleri hakkında bazı

bilgiler aktarmıştır. Yukarıda Osmanlı şehir tarihçiliği bağlamında yapılan çalışmalarda bilim adamlarının

camiler, medreseler, külliyeler, türbeler, hanlar, hamamlar ve mahalleleriyle şehrin nasıl bir Türk ve

İslam şehri olarak yaratıldığı konusuna odaklandıklarını belirtmiştik. Bu bağlamda Mustafa Vâzıh

Efendi‟nin Belâbilü‟r-Râsiye‟si de okuyucuya böyle bir imkan sunmaktadır. Fakat kanaatimizce eser,

Vâzıh Efendi‟nin doğrudan bir amacı olmasa da farklı bir açıdan tarihsel süreç içinde Amasya‟nın kutsal

bir şehir olarak nasıl inşa edilip korunduğu konusunda çok daha önemli bilgiler içermiştir.

2- Kutsal Surlar: Amasya’nın Şehirleşmesinde Dinin Yeri

Amasya‟nın kutsal bir mekân olarak inşası beşeri ve toplumsal bir dinamiğe sahiptir. Öncelikle

mekana ontolojik bir statünün yüklenmesi ve ardından da bu anlam setinin korunmasında işlevsel olan

dinin içinde bulunduğu toplumsal çevrenin anlaşılması gerekir. Çünkü şehir; dini, siyasi, sosyal,

ekonomik, kültürel olarak tarihinin derinliklerinden getirdiği böyle bir birikim ve değerler kataloğu

etrafında kutsal bir mekana dönüşmüştür.

22 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 57-58. 23 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 60-62. 24 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 65-71. 25 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 71-73. 26 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 75-93.

Page 7: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

314 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Hititlere kadar uzandığı düşünülen Amasya Helenistik dönem, Roma, Bizans, Arap ve Türk

kültür çevrelerinin etkin olduğu bir kültür havzasında gelişmiştir. Şehir bugün de en azından Roma,

Bizans, özellikle de Beylikler, Selçuklu ve Osmanlı tarihine canlı tanıklık edecek şekilde bu izleri

taşımaktadır. Amasya XIII. yüzyılın ilk yarısında Babaî isyanlarına sahne olmuş, 1243 Kösedağ

Savaşı‟ndan sonra bir süre Moğol idaresine geçmiştir. XIV. yüzyıl sonunda Osmanlı hâkimiyetine giren

Amasya XVI. yüzyıl ortalarına kadar imparatorluğun doğu sınırlarında stratejik bir öneme sahip

olmuştur. Bu dönem aynı zamanda Safevi tahrikleriyle doğu bölgelerinde isyanların ortaya çıktığı bir

süreci ifade eder. XVI. yüzyılın sonunda ise şehir Celali isyanlarına sahne olmuş, şehzade sancağı olma

özelliğini tamamen yitirmiştir.27

Vâzıh Efendi, II. Bayezid‟in şehzadeliğinde Amasya‟ya dışardan önemli göçler olduğunu, bu

sebeple yeni mahalleler kurulduğunu belirtmiştir. Yine onun tarafından bu dönemde Amasya‟nın tam

ortasında geniş bir bedesten ve dört bir tarafında 200 kadar dükkan bulunduğu, pazar ve çarşıların

canlı olduğu ifade edilmiştir. Böylece XV. yüzyılın ikinci yarısında, Sultan Ebu Said‟in kurduğu merkezi

Amasya iki kat büyümüş, Bağdat ve Erzurum yol bağlantılarının buradan geçmesiyle Amasya meşhur

bir şehir haline gelmiştir.28 Evliya Çelebi XVII. yüzyılda Amasya‟da 48‟i Müslüman, 5‟i gayri müslim 53

mahalle, 1060 dükkan ve işlek çarşılar bulunduğuna işaret etmiştir. Eserde 6 adet cami, 21 adet

mescit, 10 adet medrese, 9 adet darulkurra ismi vermiş, darulhadislerin özelliklerinden, çok sayıdaki

sıbyan mektebi ve tekkeler yanı sıra sultan, evliya ve ileri gelenlerin ziyaret yerlerinden söz etmiştir.29

XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın ilk yarısında Amasya bağ ve bahçeleri, nehirler, onların etrafına

yapılan su dolapları, su kuyuları ve ipek üretimi ile Hıristiyan tebaanın da içinde bulunduğu canlı bir

zirai faaliyete sahne olmuştur.30 Anlaşıldığı kadarıyla ağustos aylarında nehrin oldukça azalmasına bağlı

olarak sulama ile ilgili sorunlar ortaya çıksa da bunlar şer‟i ve örfi hukuk kapsamında çözülmeye

çalışılmıştır. Sonuçta Amasya‟nın XVI. yüzyılın ortalarından itibaren kaybettiği siyasi öneminin bu

dönemde artan bir şekilde ticari ve sınâi alana evrildiği görülmüştür.

Vâzıh Efendi Amasya halkının çoğunlukla iyi niyetli, gösterişten uzak ve dindar gözükenlere

sempati ve yakınlık duyan bir özelliğe sahip olduğunu belirtmiştir. Amasya, öncesinde olduğu gibi bu

dönemde de geniş bir ilmi kadroya sahip olmuştur. Medreseler büyük ilgi görmüştür. Şehirde gündelik

hayatın oldukça canlı olduğu, hacı karşılama ve hafızlık gibi olayların bir kutlamaya dönüştüğü

anlaşılmaktadır. Verilen fetvalardan Müslüman ve Hıristiyan komşuların düğün ve bayramlarda

birbirlerine yemek gönderdikleri, hastalık durumlarında birbirlerini ziyaret ettikleri ve birbirleriyle ticari

muamelelerde bulundukları çıkarılabilir. O dönemde Amasya merkezde bulunan Sığır Pazarı ve Kanlı

Pazar hayvan ve ürünlerin satışa sunulduğu, kamuya ait işlerin görüldüğü ortak kullanım alanları

olmuştur. Öte yandan Göklis, Karaağaç ve Ok meydanlarının yeşil alan ve piknik alanı olarak tahsis

edilmesi31 o dönemde şehrin kurumsal yapısının anlaşılması bakımından belli bir fikir vermektedir.

Her birey mutlaka bir kültür ortamına taşmak ve kendi aktivitesinin biçimlendirdiği bir dünyada

yaşamak zorundadır. Şehrin yukarıda betimlediğimiz dini, sosyoekonomik ve kültürel birikimi bu dönem

Amasya‟nın şehirleşme sürecinde bireylerin referans aldıkları kültür çevresini ifade etmektedir. Anılan

bu kültür çevresinde din oradaki ilişkileri kozmikleştirme, onlara derin anlamlar yükleme konusunda

önemli işlevler görmüştür. Bu işlev büyük oranda örgütlü dinin temel dinamikleri çerçevesinde

şekillenirken orada kutsal bir harmoni içinde örf de özel bir yere sahip olmuştur. Böylece toplumsal

hayat içinde insanların etkileştiği bütün alanlar açık bir şekilde dinsel referanslara bağlanarak nihai ve

evrensel bir statüye kavuşturulmuştur.

Durkheim‟e göre kutsal, sadece tanrı ve ruhlardan ibaret değildir. Bir kaya, bir ağaç, bir su

kaynağı, küçük bir taş veya herhangi bir şey de kutsal olabilir.32 Eliade kutsalın hiçbir zaman

27 İlhan Şahin, Feridun Emecen, “Amasya”, DİA, c. 3, İstanbul, 1991, s. 1-4. 28 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 77-78. 29 Evliya Çelebi Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1-6 Kitaplar, c. 1, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2016. s. 121-125. 30 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 4. 31 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 5, 17-21. 32 Emile Durkheim, Dini Hayatın İlkel Biçimleri, çev. Fuat Aydın, Ataç Yay., İstanbul, 2005, s. 56.

Page 8: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 315

yeryüzünde saf haliyle kendini göstermediğini ve onun ancak sosyokültürel ortamda sıradan bir nesne,

taş, ağaç gibi hep profan bir dünyaya ait nesneler dâhilinde; fakat bizim dünyamıza ait olmayan bir

gerçeklikle tamamen farklı bir şey olarak ortaya çıktığını belirtmiştir. Bu sebeple o, kutsal bir nesne

veya mekâna karşı gösterilen hiyerofanik ilgiyi bizzat bunların özüne dönük bir saygı değil; fakat

kutsalın oralarda tezahür etmesinin ortaya çıkardığı dıştan kendini gösteren bir bağlanma olarak

değerlendirmiştir.33

Belâbilü‟r-Râsiye Amasya‟nın tarihten getirdiği değerler üzerinde bir hiyerofaniye ulaşıp dıştan

nasıl bir bağlanma yaratarak kutsal bir mekâna büründüğünün iyi bir örneğini sunmuştur. Her şeyden

önce besmele, hamdele ve salvele ve dua ile başladığı eserinde Vâzıh Efendi eserin ilk bölümünü

şehrin o günkü sosyoekonomik ve kültürel problemlerini çözmeye dönük fetvalara ayırmıştır. Burada

gündelik hayata fetvalarla kutsal bir meşruiyet sağlanması şehirleşme ve din ilişkileri bakımından

oldukça önemlidir. Öte yandan eserin bir yönüyle dinin ameli, sosyal ve ahlaki boyutlarını içine alacak

dini-hukuki meselelerin çözümüne diğer yönüyle tarihi olaylara ayrılması şehrin kutsalla ne kadar içli

dışlı olduğu konusunda da önemli fikirler vermiştir. Ayrıca Amasya‟nın ismi ve Hıristiyan tarihi

hakkındaki kısa değerlendirme bir kenara bırakılırsa şehrin İslamlaşma süreci orada ayrı bir yere

oturtulmuştur.

Genel bir yaklaşım olarak Osmanlı şehirciliğinde şehrin fetih metodu ve fetihten sonra alınan

ilk tedbirler anlatılır. Bu tedbirler şehrin iskânı, yerleşme bakımından yapısı ve çeşitli dini ve sosyal

grupların şehirde yerleştirilmesidir.34 Nitekim Vâzıh Efendi de şehrin ikinci fatihi olarak nitelediği

Seyfüddevle‟nin Amasya‟yı, Harşena Beyi‟nin öldürülmemesi emanı ile teslim aldığını anlatmıştır. Eman

İslam hukukuna göre uygulanan bir fetih metodudur. Buna göre uzun bir kuşatma neticesinde aç

susuz kalan şehir halkına İslamî bir yeminle can ve mallarına dokunulmayacağı, dinlerini serbestçe

yaşayacakları konusunda güvence verilir.35 Vâzıh Efendi‟nin naklettiklerinden hareketle Hıristiyan

nüfusun ve kiliselerin Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde de varlığını sürdürdüğü dikkate alınırsa şehrin

fethinden dini grupların yerleşmesine kadar pek çok tedbirin İslam hukukuna göre belirlendiği

söylenebilir. Eliade‟ın dediği gibi dindar insan ülkesi, şehri, köyü, evi vs. itibariyle her zaman kutsal

kozmik bir evrenle ilişkili düzenli bir dünyada ikamet etmek ister.36 Böylece evrenin yaratılışına denk

görülen bu mekân kozmikleşmek suretiyle insan için elverişli hale getirilmiş olur. Bu anlamda

Amasya‟nın fethi için anlatılan dini hukuki metot, şehrin kutsal bir mekânda hem ontolojik bir statü

elde etmesi hem de meşrulaştırımı için önemli bir dinamik olmuştur. Bundan sonra da şehre dönük her

fetih hareketi mekânın yeniden yaratılmasını, dinin gaza ve cihada yüklediği derin anlam şebekesi

etrafındaki her girişim ve bu bağlamda kendini gösteren harikulade olaylar da onun doğrulanması ve

meşrulaşmasını sağlamıştır.

Vâzıh Efendi Amasya için kaynaklarda “Küçük Roma”,“Bizans‟ın Hayber‟i” ifadesine

rastlanıldığını belirterek şehrin Hristiyan dini tarihinde özel bir yere sahip olduğunu bildirmiştir. O,

eserinde sami din geleneğinin önemli sembol isimlerini taşıyan manastırlarda riyazete çekilmiş ve

sürekli ibadet halinde bulunan rahiplerin çok saygın bir yere sahip olduğunu belirtmiştir. Vâzıh Efendi

İslam tarihi kaynaklarında Hz. Muhammed (as) in doğumu sırasında yaşandığı ileri sürülen bazı

harikulade olayları anımsatırcasına bu manastırlardan biri olan Venk Manastırı‟nın bir kubbesinin

yıkıldığını, bu yörede yaşayanların mahsullerinden bereketin kalkıp üzerlerine musibet çöktüğünü ifade

etmiştir. Yine anlattığına göre çözümü güç dini problemlerde bu rahiplere müracaat edilmiş ve hatta

Bizans Kralı Hz Muhammed (as) tarafından gönderilen davet mektubunu bu rahiplere inceletmiştir.

Vâzıh Efendi rahiplerin elçi vasıtasıyla mektuba şöyle cevap verdiklerini aktarmıştır: “Daha önce biz bu

konuyu biliyorduk. Çünkü Hz. İsa „benden sonra gelecek peygamberin ismi Ahmet‟tir‟ diyerek müjde

vermişti. Bunda asla şüphemiz yoktur”. Vâzıh efendinin anlattıklarına göre rahipler, kralın hiç tereddüt

etmeden Muhammed (as) e iman etmesini tavsiye etmişlerdir. Kral da devlet erkânını toplayıp „ben

33 Eliade, The Sacred and tthe Profane, s. 9-12. 34 İnalcık, Arı, “Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık‟ın Çalışmaları”, s. 30. 35 İnalcık, Arı, “Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık‟ın Çalışmaları”, s. 31. 36 Eliade, The Sacred and the Profane, s. 43-44.

Page 9: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

316 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

Muhammed Mustafa‟ya iman ettim, siz de edin‟ deyince devlet adamlarından büyük bir tepki

görmüştür. Fakat kral, yetkilerinin elinden alınacağını görünce „benim amacım sizi denemekti, nasıl olur

da dedelerimin dinini terk ederim‟ demiştir.37 Vâzıh Efendi ayrıca burada “güvenilir” olarak nitelediği bir

gezginin kendisine Rus krallarının taç giyme merasimi ile ilgili şöyle bir hatıra paylaştığını anlatmıştır:

“Bir seyahatim esnasında Moskova‟ya uğramıştım. Buradaki halkın çoğunluğunun ağzından Hz.

Peygamberin (s.a.v) bu mektubunun Hıristiyanların elinden alınarak Rusya‟ya götürüldüğünü işittim.

Şu anda da Rusya‟dadır. Geniş ve kargir kubbeli bir mekâna konulmuştur. Orada demir, gümüş ve

altından yapılmış ve iç içe geçmiş sandıklar içinde, güzel kokulu kırk kat yeşil muşambaya sarılı bir

şekilde korunmaktadır… (Kral) öncelikle sayıları kırkı bulan rahipleri oldukça fazla harcama yaparak

hamama gönderir. Rahipler hamamda yıkandıktan sonra güzel kokular sürünürler. Adı geçen kargir ve

geniş mekân da gül suyu ve buhur ile baştan sona yıkanır… Bu kırk rahip bir ağızdan yüksek sesle ve

Rusça „Allahım! Adem safiyyullah, Nuh neciyyullah, Musa kelimullah, İsa Ruhullah, Muhammed

Resulullah‟a salat ve selam olsun‟ duasını söylerler. Kralımız da sandıkları eliyle açar, bu yüce mektubu

öpüp başına koyduktan sonra aynı şekilde yerine bırakır. Ardından sandıkları kilitleyip anahtarı

başrahibe teslim ederek tahtına oturur.”

Vâzıh Efendi‟nin burada tarihi bilgi, hatıra olarak aktardıkları mekânın kutsal bir

dönüşümünden başka bir şey değildir. Bu kutsallık belli bir tarih ve coğrafyada kendi kültürel

dinamiklerine koşut kolektif bir biçimde ortaya çıkmıştır. Eser Amasya‟nın tarihinden söz ederken onu

Hristiyan tarihinden başlamak üzere ayrı bir yere oturtmuştur. Diğer Hıristiyanların saygı duyduğu,

önemli işlerin danışıldığı, devamlı ibadetle meşgul, en önemlisi Hz. Muhammed‟i tasdik eden rahipler

topluluğu mekânın ontolojik olarak keşfinde önemli bir araç olmuştur. Aynı şekilde Hz. Muhammed‟in

doğumu sırasında Venk Manastırı‟nın kubbelerinden birinin çökmesi ve çevre sakinlerinin musibetlerle

karşılaşması etrafında anlatılan köklü mitoloji de insan için varoluşsal değere sahip bu kutsal mekan ya

da dünyanın kurulmasında oldukça işlevsel olmuştur. Dolayısıyla buradaki mitolojik eylem, döngüsel

kutsal bir zamanda tekrar yenilenmiştir. Vâzıh Efendi‟nin, mekânı peygamber motifi etrafında bir

hiyerofaniye dönüştürmesi anlaşılır bir şeydir. Burada şehir inşa edilirken inancın temellerinden biri

olan peygamberin güçlü kutsal karakteri mekâna aktarılmıştır. Böylece mekân yani şehir İslam‟ın temel

inanç deseniyle ilişkilendirilerek nihai bir gerçekliğe büründürülmüştür. Hatta ilginç bir şekilde mekânın

bu statüsü Rus krallarının taç giyme törenlerinde yaptıkları anlatılan ritüellerle onaylatılmıştır. Burada

dinin folk ve geleneksel anlam alanının sıkça kullanılması dikkat çekici olmuştur. Rus krallarının “gül

suyu ve buhurla yıkanmış bir mekânda ve temizlenerek güzel kokular sürünmüş rahipler huzurunda

kırk kat yeşil muşambaya sarılmış güzel kokulu peygamber mektubunu öpüp başına koyduktan sonra

tahta oturmaları” bu anlam setinin ürünü olmalıdır. Hem ailesi hem de yetiştiği çevre açısından bir

medrese geleneğine sahip olmasına rağmen Vâzıh Efendi‟nin mekânı nesnelleştirirken bu heterodoks

anlam setine sıkça müracaat etmesi şüphesiz dönemin dini hayatı ile ilgili bir durumdur. Nitekim farklı

kültür havzalarının kesiştiği bir yerde bulunan Amasya farklı dinsel etkileşimler yanı sıra özellikle XIII.

yüzyıldaki Moğol istilasıyla birlikte Türkistan, Horasan ve Azerbaycan‟dan gelen göçebe, yarı göçebe ve

yerleşik toplulukların da geldiği bir yer olmuştur. XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar celali

ayaklanmaların da fitilini ateşleyen Boz-Ok Türkmenlerinin bölgenin sosyoekonomik, kültürel, dini ve

siyasi yapısında etkili olduğu düşünülürse38 şehrin hiyerofanik yapısında bu heterodoksinin bir yeri

olacağını tahmin etmek zor değildir. Sonuçta ister kitabi olsun ister geleneksel olsun Amasya‟nın kutsal

bir mekân olarak keşfi dinin geniş sembolik değerleri üzerinden gerçekleşmiştir. Bu şekilde bir toprak

parçasının değerli hale gelmesi evrenin yaratılışına denk ayinsel bir tekrar anlamı taşımaktadır.

Fetih hareketlerinden orada yapılan pek çok esere kadar her şey aynı zamanda Amasya‟yı

göreli bir mekân olmaktan çıkararak kutsallaştırmıştır. Her eylem artık orada bir kara parçasından çok

daha fazlasını ifade eden mekânın kutsallığını meşrulaştıran bir işleve ve her defasında kutsalı

37 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 52-54. 38 Faruk Sümer, Oğuzlar, Ana Yay., İstanbul, 1980, s. 156, 163, 171, 190.

Page 10: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 317

hatırlatıcı, doğrulayıcı bir ritüele dönüşmüştür. Ancak bütün bu eylem ve tasavvurlar orada kutsalın

korkutucu ve büyüleyici karakteri ile şekillenmiştir.

Bireyin dışında bir gerçeklik ve bireye dışardan bir baskı ile karakterize olan nesnel dünya her

zaman içsel bir bilgi olarak sübjektif bir özelliğe de sahip gözükmektedir. Bu nedenle dinin ürettiği

sorumluluk çerçevesinde, fevkalade bir tasarıma sahip mekan için yapılan her türlü eylem değerli

bulunurken bu anlam setinden her türlü kopuş da bir kaos yani düzensizlik olarak görülmüştür.

Vâzıh Efendi eserde şehrin fethi ile ilgili olarak doğrudan hukuki bir prensipten söz etmemiştir.

Ancak bu konuda anlattıkları yukarıda da işaret edildiği gibi şehrin İslam hukuk ilkelerine uygun

fethedildiği şeklinde olmuştur. Dolayısıyla o, bu çerçevede şehrin fethini kaotik bir mesele olmaktan

çıkararak bir düzene bağlamıştır. Vâzıh Efendi‟nin şehrin üçüncü fatihi olarak nitelendirdiği Halifet Gazi

hakkında anlattıkları da aslında bu düzeni korumaya ve meşrulaştırmaya dönük düşünceler

içermektedir: “Halifet Gazi, çevre yörelerde fetih hareketlerindeyken şehit olunca al kaput içinde ve

kılıcı ile birlikte sarayındaki hücresine konuldu. Çocukluğumuzda onun bu durumunu görürdük. Fakat

şimdi yetkililer onun na‟şını türbeye çevirdiler. Osmanlı Döneminde IV. Murat (Nur içinde yatsın)

Bağdat seferine giderken Amasya‟ya geldiğinde, şehit Halifet Gazi‟nin sarayı hücresinde çürümeyip

aynen durduğu kendisine bildirilince padişah hemen onu ziyaretine gidip ruhuna Fatiha okudu…”.39

Vâzıh Efendi‟nin anlattığı bu ve benzeri menkıbelerin o günkü toplumun mânâ koleksiyonunda

bir yere sahip olduğu bir gerçektir. Yerine göre bunları içselleştirmiş bireylerin bu anlam kalıpları

tarafından biçimlendiği ve Amasya‟nın şehirleşmesinde bu kollektivitenin özel bir yere sahip olduğu

ifade edilebilir. Benzer şekilde Vâzıh Efendi türbeleri de şehirleşme sürecinin önemli bir enstrümanı

olarak sunmuştur. Anlaşılan o ki Anadolu‟nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında adı öne çıkan devlet

adamı, eren, gazi, derviş vb. şahsiyetler adına yapılmış türbeler, bu konuda dinin ürettiği değerler

etrafında bireylerle kutsal mekân arasında sürdürülebilir bir diyaloğun aracı olmuşlardır. Vâzıh Efendi

eserde Sultan Keykubat, Sultan Ebu Sait ve onların yakını sultan ve şehzadelerin bulunduğu türbeyi

ziyaret ettiğini, bu zatların Allah dostu ve ruhaniyetlerinin etkili olduğunu ifade etmiştir. Yine o,

padişah fermanı ile Sivas‟a sürüldüğünde bu türbeye sık sık uğrayıp istimdat dilediğini, çok geçmeden

de bu evliyanın himmetiyle ailesine kavuştuğunu belirtmiştir. Vâzıh Efendi Baba İlyas, oğlu Muhlis

Baba, torunu Aşık Paşa, küçük torun Elvan Çelebi ve onların hayatları, menkıbeleri ve türbeleri

hakkında da bilgiler aktarmıştır. Vâzıh Efendi, kendisinden saygın kişi olarak bahsettiği İranlı İlyas

(Baba İlyas) adına yapılan türbe hakkında şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Hasta sahipleri onu ziyaret

ederek şifa talep ederler… Mezarın önünde bir pınar vardır. İsmine „sarılık suyu‟ derler. Bir hasta bu

pınarın suyuyla yıkanırken, musluktan bir sarı yılan çıkıp hastayı korkutup kaçarsa o hasta, Allah‟ın

izniyle bu hastalığından kurtulur. Eğer bu yılan çıkmazsa bu hasta başka bir ilaca muhtaçtır. Kısacası

bu aileden gelenler Allah‟ın dostlarından sayılırlar. Olumlu etkileri görülmüştür”.40

Vâzıh Efendi‟nin paylaştığı türbeler ve buralarda bulundukları düşünülen şahıslara ait

menkıbeler şüphesiz şehrin kutsal gerçekliğinin bizzat gündelik hayat içinde korunmasına yönelik

işlevler üstlenmiştir. Bunun yanında aktardığı kimi mitik bilgilerin de aynı şekilde şehrin

kutsallaşmasına dönük işlevler yerine getirdiği ifade edilmelidir. Bu bağlamda Vâzıh Efendi‟nin

anlattıklarına göre Sultan II. Bayezid, babası Fatih Sultan Mehmed‟in vefatı üzerine yerine Şehzade

Sultan Ahmed‟i Amasya‟da bırakıp İstanbul‟a giderek tahta oturmuştur. Kendi lalası da olan Mehmed

Paşa‟yı Sultan Ahmed‟e lala tayin ederek kendi adına Amasya namazgahına büyük bir cami, medrese,

imaret, konuk evi ve mektep yapılmasını ferman buyurmuştur. Sultan Ahmed bu eserleri yapmış;

ancak Sultan Ebu Said Mesud‟un bu alanda daha önce yaptırdığı namazgah, cami, medreseler ve

hanlardan bir eser kalmamıştır. Hatta mezarları bile ortadan kaybolmuş, buralara Müslüman ve gayri

müslimler evler yapmışlar ve bu mezarlar atık suların menfezi haline gelmiştir. Üstelik Sultan Ahmed

şehirdeki namazgahın mihrap ve minber yerine sevdiği bir hizmetçisi için konak yaptırmıştır. Vâzıh

Efendi Sultan Ahmed‟in taht mücadelesinde kardeşi Selim tarafından şehit edilmesini, namazgahı

39 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 56. 40 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 59-64.

Page 11: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

318 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

tahrip edip yakınlarına ev ve konak yaptırmasının bir cezası olarak değerlendirmiştir. Benzer şekilde

Vâzıh Efendi Amasya halkının Çile Hane Camii ve medresesinin yerinde İsrailoğullarına ait yedi

peygamberin mezarı bulunduğunu naklettiklerini ifade etmiştir. Vâzıh Efendi buraya bevleden bir gayri

müslimin gözlerinin kör olduğunu duyduğunu, kimilerinin de pek çok belaya düşüp sürünerek

öldüklerini gözleriyle gördüğünü belirtmiştir.41 anlaşılmaktadır ki farklı zamanlarda deneyimlenmiş mitik

bilgiler toplumsal olarak inşa edilmiş şehrin kutsallığını bizzat gündelik hayatlarını yaşamakta olan

insanlar arasında korumaya yardımcı olmuştur. Böylece kutsal bir zamanla bağlantılı mitler farklı

zamanlarda tekrarlayarak şehrin kutsallığını sürekli hale getirmiş olmaktadır. Ne var ki doğası gereği

insanın kurduğu anlam dünyası istikrarlı değildir. Nesnel anlam dünyası bireylerin bilinçlerinde her

zaman tam bir karşılık yaratmayabilir.42 Nitekim eserde belirtildiği gibi o dönemde göçmenlerin şehir

halkının huy ve davranışlarını etkilemesi43 sosyal kişilerin anlam bütünlüklerinin bir düzen içinde

muhafazasını sarsıcı şekilde olmuştur. Medrese baskını, kavgalar, kırılganlıklar bir dizi sosyalizasyon

sorunlarını ortaya çıkarsa da Vâzıh Efendi‟nin anlattıklarından hareketle eserde bunların kolaylıkla

tekrar kutsal bir düzene dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Eserde bir de medrese baskını sonrası ölen

öğrenciler için yazdığı mersiyesini paylaşan müellif şunları yazmıştır: “Suçların karşılığını veren Allah

(cc) ın takdirine bak ki, bu korkunç olaydan on ay sonra yine bir Salı günü, adı geçen şehitlerin kanları

yere düştüğü sabah vaktinde yalnız Amasya bölgesinde bir deprem oldu… Allah‟ın hikmetini kavramış

bazıları, yukarda adı geçen şehitlerin ruhları için kelime-i tevhit okudular. İstiğfar ettiler. Kur‟an

hatmettiler ve nafile oruç tuttular. İki sene sonunda sarsıntılar Allah‟ın izniyle sona erdi… birkaç yüz

yıldan beri devlete karşı gelip halka zarar veren Yeniçeri Ocağı kışlaları yıkıldı…”.44

Mustafa Vâzıh Efendi‟nin Belâbilü‟r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye adlı eseri kutsal bir inşa

olarak şehirleşmenin bütün toplumsal yapım süreçlerini bütün açıklığıyla bize gösteren bir kitap

olmuştur. Şehirleşmenin ya da mekânın kutsallaşmasının temel dinamiği birey-toplum diyalektiği

olmakla birlikte aslında güvenli bir dünyada yaşamak isteyen insanın anlam arayışıdır. Elbette kaosa

karşı düzen ve istikrarı temsil eden din şehirleşme konusunda önemli bir işlev görmüştür.

Vâzıh Efendi yukarıda değindiğimiz gibi din adamları sınıfına mensup bir kişidir. Eserin birinci

bölümünde o, bu vasfına uygun düşecek tarzda dönemin Amasya‟sında görülen sosyoekonomik,

kültürel ve ahlaki kimi sorunlara karmaşık bir teoloji ve bunun sistemleştirdiği entelektüel bakış

açısından hareketle fetvalar vermiştir. Ancak Amasya‟nın tarihi ile ilgili ikinci bölümde ise içinde mahalli

adetler, kerametler, efsaneler, menkıbeler ve mitlerin yer aldığı geleneksel bir din formu açığa

çıkarmıştır. Dolayısıyla eser bağlamında Amasya‟nın şehirleşmesi İslam‟ın kitabi özellikle de geleneksel

formlarını içkin, bu toprağa özgü geniş bir anlam seti üzerinde gerçekleşmiştir.

Sonuç

Mustafa Vâzıh Efendi‟nin Amasya şehir tarihi hakkında yazdığı Belâbilü‟r-Râsiye fî Riyâz-ı

Mesâili‟l-Amâsiyye‟si muhteva açısından bir şehir tarihinden öte okuma olanakları sunan bir eser

hüviyeti taşımaktadır. Herhangi bir kaynak göstermeden aktardığı tarihi bilgi ve malumatların tarih ilmi

açısından kritiği bu çalışmanın sınırlarının ötesindedir. Fakat eser en azından XVIII. yüzyılın ikinci yarısı

ve XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Amasya hakkında verdiği bilgiler bakımından bir kaynak olma özelliği

taşımaktadır.

Eser Amasya‟nın X. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar maddi kültür unsurlarıyla nasıl bir Türk ve

İslam şehri haline getirildiği konusunda belli bir fikir vermiştir. Ancak bu çalışma söz konusu maddi

kültürü de içine alacak şekilde şehrin kutsal bir mekân olarak yaratılmasında manevi ögelerin etkilerine

yoğunlaşmıştır. Mustafa Vâzıh Efendi Belâbilü‟r-Râsiye‟de doğrudan Amasya‟nın şehirleşme sürecinde

dinin yerini belirleme gibi bir amaç gütmese de onun yazdığı bu şehir tarihi din ile iç içe olmuştur. Bu

41 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 72-74. 42 Berger, The Social Reality of Religion, s. 24-25. 43 Bkz. M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 75-78. 44 M. Vâzıh Efendi, Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi, s. 78-83.

Page 12: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_ERDICS.pdf · zengin bir anlam dünyası etrafında hayat bulduğu mekânsal bir zemini ifade eder

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU | 319

bağlamda eser bize evrene ait düzen ve istikrarın, bir anlam şebekesiyle bir mekan üzerinden nasıl

mikro kozmik âleme aktarıldığı konusunda gözlem yapabileceğimiz kadar veri sunmuştur.

Vâzıh Efendi eserin birinci bölümünü, döneminde Amasya‟da karşılaşılan genel olarak

sosyoekonomik, kültürel ve ahlaki sorunlarla ilgili verdiği fetvalara ayırmıştır. Bu durum, o dönem

Amasya‟nın sosyoekonomik ve kültürel yapısıyla ilgili önemli bilgiler vermesi yanında gündelik hayatta

dinin yerini anlamak açısından da önemli olmuştur. Burada örf de yerine göre teşride bir kaynak olarak

gösterilmek suretiyle sosyal meseleler Hanefi fıkıh ekolünün metodolojisi çerçevesinde dinsel anlam

seti üzerinden çözüme kavuşturulmak istenmiştir. Dolayısıyla gündelik hayatı belirleyen bu dinsellik

yanında şehrin gaza ve cihat ruhuyla öne çıkarılan fethi, bu fetih hareketlerinde yer alan tarihi

şahsiyetlerle ilgili menkıbeler, efsaneler ve mitoloji tarihsel hafızanın sunduğu bütün olanaklarla

Amasya‟ya kutsal bir gerçeklik kazandırmıştır.

Kaynakça

Abdizade Hüseyin Hüsameddin Amasya Tarihi, sad. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş, Amasya Belediyesi

Kültür Yay., c. 1, Ankara, 1986.

Berger, Peter L.,The Social Reality of Religion, Penguin Books, New York, 1973.

Berkes, Niyazi, Türkiye‟de Çağdaşlaşma, haz. Ahmet Kuyaş, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2004.

Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, Meral Yay., c. 3, İstanbul, 1975.

Çelik, Celaleddin, Geleneksel Şehir Dindarlığından Modern Kent Dindarlığına, Hikmetevi Yay., İstanbul,

2013.

Durkheim, Emile, Dini Hayatın İlkel Biçimleri, çev. Fuat Aydın, Ataç Yay., İstanbul, 2005.

Eliade, Mircea, The Sacred and the Profane, çev. Willard R. Trask, Brace& World İnc., New York,

1959.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1-6 Kitaplar, c. 1, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2016.

İnalcık, Halil, “İstanbul: Bir İslam Şehri”, çev. İbrahim Kalın, İslam Tetkikleri Dergisi, c. 9, İstanbul,

1995, s. 243-265.

İnalcık, Halil, “İstanbul‟un İncisi: Bedesten”, İktisat ve Din, haz. Mustafa Özel, İz Yay., İstanbul, 1997,

s. 119-136.

İnalcık, Halil, “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, c. 23, İstanbul, 2001, s. 220-239.

İnalcık, Halil, Bülent Arı, “Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık‟ın Çalışmaları”, Türkiye

Araştırmaları Literatür Dergisi, c. 3, sayı: 6, İstanbul, 2005, s. 27-56.

Kuban, Doğan, İstanbul: Bir Kent Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1996.

Mantran, Robert, XVI ve XVII. Yüzyılda İstanbul‟da Gündelik Hayat, çev. M. Ali Kılıçbay, Eren Yay.,

İstanbul, 1991.

Mustafa Vâzıh Efendi, Belâbilü‟r-Râsiye fî Riyâz-ı Mesâili‟l-Amâsiyye, haz. Ali R. Ayar, Recep O. Özel,

„Amasya Fetvaları ve İlk Amasya Şehir Tarihi‟, Amasya Belediyesi Kültür Yay., Amasya, 2011.

Solak, Fahri, “Esnaf Şehri İstanbul”, İktisat ve Din, haz. Mustafa Özel, İz Yay., İstanbul, 1997, s. 81-

96.

Sümer, Faruk, Oğuzlar, Ana Yay., İstanbul, 1980.

Şahin, İlhan, Feridun Emecen, “Amasya”, DİA, c. 3, İstanbul, 1991, s. 1-4.

Yılmaz, Özgür, “Tanzimat Dönemi Şehir Tarihi Çalışmaları Üzerine Bir Deneme”, Şehirlerin Sevdalısı

İbrahim Hakkı Konyalı Armağanı, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yay.,

Konya, 2015, s. 471-503.