12
Çalışıyoruz çalışıyoruz ama hep aynı yerde kalıyoruz. Faturalar, mutfak masrafı, okul masrafı, ev masrafı, bir de her ay gelen zamları sayarsak bir bakıyoruz ay sonu gelmiş, sil baştan her şey yeniden hesaplanıyor. Sonuç? Giderimiz gelirimizden çok! Asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılan insanlar yaşamlarını sürdürmek için nelere dikkat edecek, bunun için de bir açıklama yaparsa Başbakan Erdoğan iyi olacak. Tiyatroları özelleştirecek, evleri yıkacak kentleri dönüştüre- cek, notumuzu düşüren S&P’ye sert yapacak, öğretmen atamayacak onun yerine bölümleri kapatacak, eğitim sistemini değiştirecek, çocuklara üretim fazlası süt- leri dağıttıracak, daha önce içmedikleri için hastalananlara söz söyleyecek ama iş yoksulluğa gelince, işsizliğe gelince sessiz kalacak, gerçekleri gizlemeye çalışacak. Yarın Gazetesi olarak küçük çaplı bir araştırma yaptık. Pazara gittik ve hesapladık sadece mutfak masrafımız ne kadar diye! ekonomİ 8 Sağlıklı bir yaşam sürdürebilecek yaşam koşullarımız mevcut olabiliyor mu? Yok- sullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Hükümet bu konuda ön açıcı ve sorun çözücü olabiliyor mu? Yükümlülüklerini yerine getirebiliyor mu? Dünya Bankası ne işe yarıyor? Yoksulluğumuzu azaltmada rol oynuyor mu? Ko- nuyla ilgili olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bil- giler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Prof. Dr. Filiz Zabcı ile görüştük. esas mesele 9 Fen Edebiyat Fakültelerinde okuyan pek çok öğrencinin karşı çıkmasına ve protesto eylem- leri yapmasına rağmen YÖK ataması yapılmayan öğretmenleri göstererek öğretmen fazlası olduğu- nu söyledi. Bu nedenle de formasyonu kaldırılması kararı altına alındı. Formasyon hala Fen edebiyat Fakültelerinde öğrenim görenlere son kez verilecek. Bundan sonra bu fakültelere girenler ise formasyon hakkından yararlanamayacak. eğİtİm 10 Türkiye’de aslında hükümetin politikası gerği ‘kontrol altına alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakıştırmalarıyla egemenlerin bu konuya yaklaşım- larını göstermiş oldu. Şimdi ise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elinden alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politika aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde. kültür-sanat 12 www.yarinhaber.net Fen Edebiyat’a istihdam alanı yok Özelleşmiş tiyatro kimin için? Sarkozy seçimleri kaybetti Frankestain AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Denizler gibiyiz SİBEL UZUN UYANIS 4 Hem kaliteli hem de ucuz olsun diye pazarları alt üst ediyoruz Emperyalizm İslam dinini kullanmaya devam ediyor hala 07 asgari ücretlinin yılda kazandığını bir zengin tek başına kazanıyor. 32 bin 150 03 Neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum değil? MHP Genel Baş- kanı Devlet Bah- çeli 12 Eylül’ün mağduru olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Bu açıklama ile, 12 Eylül’den “mağdur olan- lar” kervanına İslamcıların ardından milliyetçiler de eklenmiş oldu. Bahçeli son olarak, Maraş ve Çorum Katliamları’nın kendilerinin üzerine atılmak istendiğini söyleyip, belge istedi. İşte o belgeler. güncel 5 7.2 milyon öğ- renciyi kapsayan “Okul Sütü” projesi, skandallarla başladı. Yüzlerce öğrenci içtikleri sütten hastanelik oldu. Sütler bozuk muydu? Stok fazlası sütler çöpe atılmak yerine, öğrenci- lere mi verildi? Bu sorular henüz net bir şekilde ya- nıtlanmadı. toplum 2 Özrü kabahatinden büyük Başbakan sen hiç pazara gittin mi? dünya 11 ILO: Dünyada işsizlik 202 milyonu bulacak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulacağını” bildirdi. Raporda, küresel işsizlik oranının 2013 yılında yüzde 6,2’ye yükseleceğini belirtilerek, “Bazı bölgelerde ekonomik büyüme yeniden başlama belirtileri vermesine rağmen, küresel istihdam alarm veriyor ve yakın vadede iyileşme işaretleri görünmüyor” denildi. dünya 11 40. yılında Deniz’ler için yürüdüler 6 8 MAYıS 2012 SALı l SAYı:31 l 1 TL araştırmacı tarihçi osman tiftikçi’nin, Osmanlı’dan günümüze em- peryalistlerin İslam dini ile olan politikalarını değerlendirdiği iki bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz. MHP bile mağdurmuş Halk getirdiği gibi götürmesini de biliyor

Yarın 31. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın 31. sayı

Citation preview

Page 1: Yarın 31. sayı

Çalışıyoruz çalışıyoruz ama hep aynı yerde kalıyoruz. Faturalar, mutfak masrafı, okul masrafı, ev masrafı, bir de her ay gelen zamları sayarsak bir

bakıyoruz ay sonu gelmiş, sil baştan her şey yeniden hesaplanıyor. Sonuç? Giderimiz gelirimizden çok! Asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılan insanlar yaşamlarını sürdürmek için nelere dikkat edecek, bunun için de bir açıklama yaparsa Başbakan Erdoğan iyi olacak. Tiyatroları özelleştirecek, evleri yıkacak kentleri dönüştüre-

cek, notumuzu düşüren S&P’ye sert yapacak, öğretmen atamayacak onun yerine bölümleri kapatacak, eğitim sistemini değiştirecek, çocuklara üretim fazlası süt-leri dağıttıracak, daha önce içmedikleri için hastalananlara söz söyleyecek ama iş yoksulluğa gelince, işsizliğe gelince sessiz kalacak, gerçekleri gizlemeye çalışacak. Yarın Gazetesi olarak küçük çaplı bir araştırma yaptık. Pazara gittik ve hesapladık sadece mutfak masrafımız ne kadar diye! ekonomİ 8

Sağlıklı bir yaşam sürdürebilecek yaşam koşullarımız mevcut olabiliyor mu? Yok-

sullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Hükümet bu konuda ön açıcı ve sorun çözücü olabiliyor mu? Yükümlülüklerini yerine getirebiliyor mu? Dünya Bankası ne işe yarıyor? Yoksulluğumuzu azaltmada rol oynuyor mu? Ko-nuyla ilgili olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bil-giler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Prof. Dr. Filiz Zabcı ile görüştük.

esas mesele 9

Fen Edebiyat Fakültelerinde okuyan pek çok öğrencinin karşı çıkmasına ve protesto eylem-

leri yapmasına rağmen YÖK ataması yapılmayan öğretmenleri göstererek öğretmen fazlası olduğu-nu söyledi. Bu nedenle de formasyonu kaldırılması kararı altına alındı. Formasyon hala Fen edebiyat Fakültelerinde öğrenim görenlere son kez verilecek. Bundan sonra bu fakültelere girenler ise formasyon hakkından yararlanamayacak. eğİtİm 10

Türkiye’de aslında hükümetin politikası gerği ‘kontrol altına alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’

yakıştırmalarıyla egemenlerin bu konuya yaklaşım-larını göstermiş oldu. Şimdi ise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elinden alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politika aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde. kültür-sanat 12

www.yarinhaber.net

Fen Edebiyat’a istihdam alanı yok

Özelleşmiş tiyatro kimin için?

Sarkozy seçimleri kaybetti

Frankestain

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Denizler gibiyiz

SİBEL UZUNUYANIS 4

Hem kaliteli hem de ucuz olsun diye pazarları alt üst ediyoruz

Emperyalizm İslam dinini kullanmaya devam ediyor hala

07

asgari ücretlinin yıldakazandığını bir zengin tek

başına kazanıyor.

32 bin 150

03

Neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum değil?

MHP Genel Baş-kanı Devlet Bah-

çeli 12 Eylül’ün mağduru olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Bu açıklama ile, 12 Eylül’den “mağdur olan-lar” kervanına İslamcıların ardından milliyetçiler de eklenmiş oldu. Bahçeli son olarak, Maraş ve Çorum Katliamları’nın kendilerinin üzerine atılmak istendiğini söyleyip, belge istedi. İşte o belgeler. güncel 5

7.2 milyon öğ-renciyi kapsayan

“Okul Sütü” projesi, skandallarla başladı. Yüzlerce öğrenci içtikleri sütten hastanelik oldu. Sütler bozuk muydu? Stok fazlası sütler çöpe atılmak yerine, öğrenci-lere mi verildi? Bu sorular henüz net bir şekilde ya-nıtlanmadı. toplum 2

Özrü kabahatinden büyük

Başbakan sen hiç pazara gittin mi?

dünya 11

ILO: Dünyada işsizlik 202 milyonu bulacak

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu

bulacağını” bildirdi. Raporda, küresel işsizlik oranının 2013 yılında yüzde 6,2’ye

yükseleceğini belirtilerek, “Bazı bölgelerde ekonomik büyüme yeniden başlama belirtileri

vermesine rağmen, küresel istihdam alarm veriyor ve yakın vadede iyileşme işaretleri

görünmüyor” denildi. dünya 11

40. yılında Deniz’ler için yürüdüler 6

8 mayıs 2012 salı l sayı:31 l 1 tl

araştırmacı tarihçi osman tiftikçi’nin, Osmanlı’dan günümüze em-peryalistlerin İslam dini ile olan politikalarını değerlendirdiği iki bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz.

MHP bile mağdurmuş

Halk getirdiği gibi götürmesini de biliyor

Page 2: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARIN8 mayIs 2012 yaRıN

Bu hafta, köşemizde, eskişehir’den bir

işsizi ağırlıyoruz. murat turan 6 yıldır

çalıştığı fabrikadan nasıl çıkarıldığını ve

gelecekten beklentilerini paylaştı bizlerle.

Her konuda hakkınızı arayınBize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

34 yaşındayım, ortaokul mezunuyum, derslerde başarılı

olamadığımdan dolayı liseyi terk ettim. Liseden çıktı-

ğımdan beri çalışıyorum. Askere gidene kadar sigortasız

çalıştım. Askerden geldikten sonra sigortalı işe girebildim.

Belli bir mesleğim yok. En çok özel sektörde ve ağır sa-

nayii de işçi olarak çalıştım. Şuan işsizim. İşten; işverenin

baskısından ve performans düşüklüğü sebep gösterilerek

çıkarıldım. Sendikamız vardı ama sözde. Hakkımızı savu-

nacak hiçbir şey yapmıyor, işveren ve patrondan yanalar.

İşten atıldığıma dair hiçbir girişimde bulunmadı. İşten

benden öncede eski işçiler çıkarıldı. Aralarında 22 yıllık

işçiler bile vardı. İhbar tazminatları verilmedi. Bu konuda

sendikada hiçbir şey yapmadı. Ben işverenle anlaşarak, kı-

dem tazminatımı ve ihbar tazminatımı alıp işten ayrıldım.

Şu an geçimizi nasıl sağlıyorsunuz?

Şu an işsizlik aylığı alıyorum. Oda sadece 8 ay. Tabi ben

bu süre içerisinde iş bulabilecek miyim orası da ayrı bir

mevzu. Şu an iş arıyorum bulamıyorum. Şu an asgari

ücret ve saçma ön koşullar istiyorlar. Ama en genel istek

performansın yüksek olması şartları. Yani çok çalışıp az

konuşmanız bekleniyor.

Geleceğe dair beklentileriniz nelerdir?

Geleceğim için hiçbir planım yok. Sonumuz belli değil,

ileriyi göremiyorum. Bu koşullarda kimsenin de gelece-

ği konusunda umutlu olduğunu düşünmüyorum. Tüm

işçilere sözüm güvencesiz işlerde çalışmayın, her konuda

hakkınızı arayın.

İşçi ölümleri hakkındaki görüşünüz nedir?

Dikkatsizlik, iş güvencesinin olmamasından kaynaklı, iş-

verenin gerekli koşulları sağlamamasından kaynaklı ölüm-

ler oluyor. Tüm işçilerin kesinlikle iş güvencesi olmalı.

Taşeron şirketler, işçileri düşük ücretlerle, sigortasız, iş

güvencesi olmadan çalıştırıyor. Çalıştığım ortamda işçi

ölümü olmadı. Fakat büyüklü küçüklü kazalar çok ya-

şandı. YArIn eskİŞeHİr

Hazırlayan: Halil Altunpolat

Vİetnam SaVaŞı ProteSto edİlİdİABD’de çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu 100 bin civarında savaş karşıtı, ABD’nin Vietnam Savaşı’na son vermesi için protesto gösterisi yaptı.

188 Çocuk İŞÇİ Yanarak ÖldüTayland’da bir oyuncak fabrikasında çıkan yangında çocuk yaştaki 188 kadın işçi yanarak yaşamını kay-betti.

İHd’Ye SİlaHlı SaldırıAnkara’da bulunan İHD Genel Merkezi iki kişi tarafından silahlı saldırıya uğradı. Dönemin İHD Ge-nel Başkanlığı’nı yapan Akın Birdal silahlı saldırının ardından ağır yara-landı. Saldırıyı Yeşil kod adlı Mah-mut Yıldırımın ekibinden Cengiz Ersever’in yaptırdığı iddia eldildi. İlk SİYaSal GreVEreğli Kömür İşletmeleri’nde işçiler gereve çıktılar. Bu Türkiye’nin ilk siyasal gerevi olarak kayıtlara geçti.

memurlar meYdanlardaMemur Sendikaları Yasa Tasarısı’nı protesto eden memurlar hakkında, adli tarihin en geniş kapsamlı so-ruşturması açıldı. 70 milyon lira para cezasına çarptırılan memurlar, AİHM’den zaferle döndü.

Özrü kabahatinden büyük

9

Mayıs1950

Mayıs1998

Mayıs1970

12 Mayıs1998

“okul sütü” projesi skandallarla başladı. Farklı farklı illerde yüzlerce öğrenci hastaneye kaldırıldı. Hükümet kanadından gelen açıklamalar ise hatanın çocuklarda olduğu yönünde. İddialar çocukların daha önce hiç süt içmediği için hastalandığı yönünde. Öyle bile olsa, 7 yaşına kadar temel besinlerden biri olan sütü düzenli içmeyen bir neslin sorumlusu kim?

7.2 milyon öğrenciyi kap-sayan “Okul Sütü” projesi,

daha ilk saatlerinde skandallarla başladı. Yüzlerce öğrenci içtikle-ri sütten dolayı hastanelik oldu. Sütler bozuk muydu? Stok fazlası sütler çöpe atılmak yerine, öğren-cilere mi verildi? Bu sorular henüz net bir şekilde yanıtlanmadı. Bazı labaratuarlardan gelen sonuclar sütlerin bozuk olmadğına işaret etse de yetkililerden gelen açık-lamalar proje ile ilgili aksaklıkları gözler önüne sermekte.

Sütünüz değİlSe de nİYetİnİz BozukTürkiye daha önce de defalarca, radyasyondan, çevre kirliliğinden, ihraç fazlası olduğundan satılama-yan pek çok ürünün, ilköğretim öğrencilerine bedava dağıtıldığına şahit oldu. O zaman da hükümet yetkilileri ekranların karşısında çaylar içmiş, fındıkları yemiş ve bir şey olmaz demişlerdi. Şimdi de öğrencilerin karşısında valiler, öğretmenler sütleri içiyor.

Ama nafile, veliler çocukları-nın dağıtılan sütleri içmesine razı değil. Herkes asıl niyetin halkın sağlıklı beslenmesi değil patronla-rın kar oranını yükseltmek oldu-ğunun farkında.

Çocuklar Süt İÇmemİŞlerOkul Sütü Projesi’nin yüzlerce öğrenciyi hastanelik etmesinin ar-dından akıllara ilk olarak sütlerin bozuk olduğu ihtimali gelmişti.

Pastorize sütün içinde yer alan kimyasal maddeler nedeniyle bo-zulduğunun anlaşılamaması gibi açıklamalar bu ihtimali kuvvetlen-dirse de laboratuar sonuçları öyle demiyor. Rahatsızlığın nedeni bü-yük bir olasılıkla süt alerjisi. Ya-ni rahatsızlanan çocuklara sütün dokunması. Ancak bu kadar büyük bir kit-lenin, üstelik bu kadar büyük bir yaşta süt alerjisi nedeniyle hasta-nelik olması başka bir ayıbı daha gösterdi. Bu ayıbın çocuklarına süt içirmeyen ailelerde olmadığı çok açık. Aileler neden çocuklarına süt içirmek istemesinler? Soru-nun içirmemek değil içirememek olduğu çok açık. Bu ülkede yedi yaşına gelene kadar süt içememiş bir nesil var. “Okul Sütü Akıl Tü-pü” diyerek yola çıkan hükümet,

çocukların bu yaşa kadar neden süt içemediklerinin hesabını vermeli.

Sİzİn dÖnemİnİzde doğanlar, Süt Bİle İÇememİŞler.Şimdiye kadar her konuda “Bizim dönemimizde olmadı” diyerek kendinden önceki hükümetleri suçlayanlara hatırlatalım; Bu ço-cuklar yedi yaşında olduklarına göre, sizin döneminizde doğdu. Sizin döneminizde doğanlar, süt bile içememişler.Süt dağıtımına devam edileceğine dair açıklamalar olumlu ancak, bu çocukların neden süt içemediğinin açıklaması gerekiyor. Yoksa Sov-yetler süt dağıttığında, sırf halkla-rının gözünü boyamak için süt to-zu dağıtanlardan farkınız kalmaz. Halk için değil kar için planlama yaptığınız ayyuka çıkar.

toplumELİF KARAN

10 Mayıs 1993

Ülkemizde okullarda ücretsiz dağıtılan sütü içen birçok ço-

cuk hastalandı. Yetkililer ise bu du-rumu 4 ortaklı girişimin günde piya-sadan çekeceği 3 bin 500 ton sütün haftalık, aylık, yıllık karını düşünerek “Aç karnına içtiler, ayrıca psikolojik de olabilir”, “Zehirlenme demeyelim ama süt biraz bozuk”, “süt alerjisi” olarak açıkladı.

Süt ile alınan laktozun barsaklar-dan emilebilmesi için lâktaz enzimi (ince barsak yüzeyindeki enzim) ta-rafından parçalanması gerekir. İnce barsakta yeterli seviyelerde lâktaz enzimi üretilemediğinde laktoz in-toleransı (süt ya da süt ile üretilmiş ürünleri sindirememek ya da bunda güçlük yaşamak) ortaya çıkmaktadır. Bu enzimin seviyesi doğum sırasında en yüksek iken yaklaşık 2 yaşından sonra enzim aktivitesi azalmaya baş-lar.

Belİrtİlerİ nelerdİr?Laktoz intoleransının belirtileri kul-lanılan süt ürününün miktarına ve çeşidine bağlı olarak değişmektedir.

Sindirilmeden kalan laktoz barsak-taki dengeyi bozar, barsak içinde sıvı ve elektrolit birikmesine neden olur. Genişleyen barsaklarımızda ha-reketlilik artar ve ishal ortaya çıkar. Yıkılmadan kalın barsaklara ulaşan laktoz da buradaki bakteriler tara-fından fermantasyona(mayalanma) uğrar ve ortaya hidrojen gazı çıkar. Fazla miktardaki bu gaz, hem ishali arttırır hem de gaz ve şişkinlik başta olmak üzere diğer sindirim sis-temi yakınmalarına yol açar. Yakınmalar yakla-şık 30-120 dakika sonra oluşur. Bu belirgin semptomlar dışında malnutrisyon (bes-lenme bozukluğu) ve kilo kaybı görü-lebilir. Lâktaz enzim eksikliği olan her insanda laktoz intoleransı belirtileri oluşmayabilir.

teŞHİS İÇİn BaSİt Bİr YÖntemLaktoz intoleransının tanısı için en basit yöntem (Evde kendin yap testi)

birkaç gün süreyle laktoz içeren be-sinlerden uzak durulmasıdır. Sonra 2 bardak yağsız süt içilir. Eğer karın ağrısı ve yakınmalar ortaya çıkıyor ise laktoz intoleransından şüphelen-melisiniz. Kesin tanı için bazı incele-melerinin (laktoz tolerans testi, soluk testi, biyopsi) yapılması gerekir.

almanız Gereken Önlemer-Süt ve süt ürünlerini di-yetten çıkarın. Veya sütü az miktarlarda içmeye çalışın. Laktoz intole-ransı olan pek çok insan bir seferde bir bardak ya

da daha az miktarda sütü tolere edebil-mektedir. Günde 3-4 defa azar azar içmeyi deneyin- Piyasada satılan

lâktazlı ya da laktozu azaltılmış süt-leri içmeyi deneyin. Light süt içtiği-nizde yeterli kalsiyumu alırken hem gereksiz yağ almamış olursunuz hem de daha kolay sindirebilirsiniz.

- Sütü yemeklerle birlikte içmeyi

deneyin. Genelde yemekle birlikte alınan süt daha kolay sindirilir.

- Bakterilerle fermente edilmiş yoğurt, beyaz peynir gibi süt ürünleri süte göre çok daha kolay sindirilir. Bu nedenle yoğurt, kefir, keçi pey-nirini tercih edin.

-Süt ürünleri dışında da laktoz içerebilen diğer gıda ürünlerinin bulunabileceği unutulmamalıdır. Ekmek, fırın ürünleri, salata sosla-rı, hazır çorba ve kahvaltılık tahıllar, gofret gibi hamur işlerine özellikle dikkat edilmelidir. İçeriğinde peynir altı suyu, süt yan ürünleri ve yağsız süt tozları içeren ürünler laktoz içe-riyor demektir.

Süte karşı hassasiyet ve laktoz intoleransı

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

12 İlde 1263 Öğrencİ zeHİrlendİSivas’ta 15 okulda 700 öğrenci Samsun’da 1’i ağır 8 öğrenci Konya’da 25 öğrenciSakarya’da 38 öğrenciAntalya’da 50 öğrenci Edirne’de 30 öğrenci Diyarbakır’da 50 öğrenciKırıkkale’de 17 öğrenci Adana’da 141 öğrenci İstanbul’da 130 öğrenci Trabzon’da 40 öğrenci Denizli’de 17 öğrenci Osmaniye’de 25 öğrenci

74 mİlYon lİralık Proje Ücretsiz süt Türkiye genelinde 7 milyon öğrenciye dağıtıldı. Sütlerin fiyatları 48 kuruş ile 57 kuruş arasında değişiyor. Projenin maliyeti 74.8 milyon lira olarak gerçekleşti.

Akdeniz Üniversitesi’nde çift kol nakli yapılan Atilla Kavdır’ın

hayatını kaybettiği açıklandı. Uşak’ta beyin ölümü gerçekleşen

Ahmet Kaya’dan alınan çift kol ve sağ bacak, Akdeniz Üniversitesi’nde 21 Ocak’ta yapılan ameliyatla 2 çocuk ba-bası Atilla Kavdır’a nakledilmiş, daha sonra sağ bacak geri alınmıştı. Ameli-yatının ardından 69 gün sonra taburcu edilen Kavdır, idrar yollarında enfeksi-yon şikayetiyle yeniden Akdeniz Üni-versitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedaviye alınmıştı. Yeniden rahatsız-lanması üzerine hastaneye kaldırılan Kavdır kurtarılamadı.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakül-tesi Plastik, Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Ömer Özkan, “Tüm tahlil-leri normal bulunan hastada ileriki dönemde idrar yollarında ancak organ nakli, kanser ve AIDS gibi hastalarda görülebilen çok nadir bir mantar enfek-siyonunun izlerine rastlandı” dedi. Kısa sürede septik şoka giren hasta ilk günkü yoğun desteğe bir miktar cevap verse de 4 Mayıs 2012 tarihinde yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti

Hacettepe’deki nakillerin ardından, pek çok usulsüzlüğün ortaya çıkması ve Şevket Çavdar’ın kaybedilmesi organ nakilleriyle ilgili pek çok konunun tar-tışılmasına neden olmuştu. Hacettepe Üniversitesi’nin organ nakli ruhsatı ip-tal edilirken, konuyla ilgili soruşturma halen sürüyor.yarIn TOPLUM

Atilla Kavdır da hayatını kaybetti

Süt dağıtımının bilançosu

HALKIN KÜRSÜSÜ

13

13

Page 3: Yarın 31. sayı

8 mayIs 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

FrankestainHayat evrimseldir.Halil Berktay gibi insanlar pat diye çıkmazlar ortaya.Bir sürü sebep, arka plan ve birikme en sonunda onun var olma şekli olarak gözükür bize.Mesela 68 kuşağından olanların daha iyi olduğundan ko-nuşulur. 78 kuşağı solundaki militanlar-yöneticiler ayak-takımı arasından çıkmıştır. Daha az eğitimlidirler. Alt sınıflardandırlar. Solculuk o nedenle eski nezih havasını biraz yitirdi diye düşünülür.Doğrudur ama kötü değildir. İşin doğası budur. Böyle olması da gerekir.Halil Berktay şu bozulmamış dönemden birisi olarak bili-nir. O nedenle her ne kadar kabul edilemez şeyler söyleye-cek olsa da bir elittir. Bir önemli şahsiyettir. O nedenle to-lerans yüksek tutulur. Uzun bir yağcılık yapılmadan, ufak bir eleştiri yazısına giriş yapılamaz. Herkes desturludur.Sorun onun da kendisini çok yükseklerde görmesiyle asıl halini alır. Tanrının seçilmiş kuludur.Devrimci örgütlerden insanların ismini ve adreslerini tek tek gazetesinde ilan etmiş olan Aydınlık çevresinde yö-netici olarak bulunabilmiş birisidir Halil Berktay. Bütün buna rağmen güya solun büyük günahlarını ortaya çıkaran adam olmakta hiçbir beis görmemektedir.Bu nasıl olabilir değil mi?Olabilmektedir işte. Çünkü adam elittir ne yapsa yeridir.Aydınlık denilen ihbarcıların arasından çık, bu ülkedeki sola nizamat ver!Aydınlıkçıyken de her şeyin en doğrusunu bilen havala-rındaydı, şimdi liberal oldu, yine öyle. İnsanda bir damla tereddüt olur değil mi? Yok arkadaş.Yoldaşların, Aydınlıkçılık yaparken sen orda değil miydin? Onların kiri hiç mi bulaşmadı sana? Bir solcu Aydınlıkçı olmaktan nasıl arınabilir? Nasıl arındın da hemen aramıza karıştın? Aramıza karıştın da nasıl hemen yine hepimizden üstün bir hale geldin?Bu Beyefendi, Aydınlıktan arınma meselesini diğer dev-rimcileri onla bir tutarak halletmeye çalışıyor. Diğer sola kini bundan. “Onlar da kötü, çok kötü” diyerek herkesi Aydınlıkçılarla eşitleyecek ki, kendisi de genel kötü soldan değişim geçirmiş biri olarak arzı endam edebilsin.Yahu solun diğer bütün canlıların olduğu gibi hataları olabilir de, bu hiç Aydınlıkçıların yaptıklarıyla kıyasla-nabilir mi? Sola her şey diyebilirsin ama Aydınlık kadar kötüydü diyemezsin.Peki Halil Bey nasıl böyle, olabiliyor? Nasıl tutunabiliyor?Bir kere eski den solcu, sonradan liberal olan zevatın ken-disi de elitisttir. Liberallik konusunda kendisini orta şeker varsayanlar aslında çoğunlukla Kenan Evren kadar sol ve örgüt düşmanıdır. Sabah akşam solun aleyhine konuşurlar. Bu kadar sol düşmanı olmanın doğal sonuçlarından biri Halil Berktay olmaktır. Halil Berktay, bütün bir Taraf gazetesi , bütün bir Radikal gazetesidir. Berktay, bütün döneklerdir. Berktay, polis korkusu yüreğini kapladığı için seke seke kaçmış olanlardır. Halil Berktay, bütün bir küçük burjuva güruhun yarattığı Frankestain’dır.Sözüm ona çok şaşırıyorlar bu yaratığa.Baktıkları olguları yorumlamaktan yoksun bu şahıslar nasıl konuşuyordu:Efendim, solda fraksiyonlar varmış. 42 taneymiş, 72 ta-neymiş. Yok bastıkları yerde ot bitmezmiş.Kafaları bir türlü anlamadı şunu. Sol fraksiyonlu olur. Tek devlet, tek millet, tek din, tek fraksiyon olmaz. Bu zaten sağda da olmaz. Bu tartışılmaz tek bir kitabı olan dinlerde dahi olmaz. Tek bir şiir üslubu olmaz. Tek bir gazete olmaz. Tek bir futbol takımı olmaz. Olmaz oğlu olmaz…Doğal olanı solun çoklu, sonsuz ve çelişkisiz olmasıdır.Liberal kardeşlerimiz ABD’deki gibi bir Cumhuriyetçi, bir de Demokrat parti olsa en güzeli olur diye düşünüyor olabilir ama herkes onlar kadar düz kafa değildir. Hayat da o kadar düz değildir, mantık da.Lenin sol arasındaki ilişkileri hiç de öyle al gülüm ver gülüm olarak tanımlamaz. Cümlesi “Ne Yapmalı?” ki-tabında, tam olarak şudur: “Biz sosyalistler, her türlü yarışmayı ve her türlü ‘rekabeti’ kesenkes reddetmeyiz!”Yani sol elbette ki birbiriyle soluk soluğa yarışır. Tartışır.Sevgi yumağı şeklinde değildir. Reçel değildir.“İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da ya-pabilir. Kızmamalısın. Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Altan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı?” diyor küçük İskender.Japonya ile Türkiye arasında sorun olmaz, Suriye’yle olur.Karı koca birbirine küser. Kardeşler kavga eder.Ama bundan devlet 1 Mayıs 1977’de katliam yapmadı sonucu çıkmaz.Sivas’ta askerlerin kimseye müdahale etmemesi 37 kişinin yanmasına sebep olabilir.Gazi Mahallesi’nde bir kahvenin taraması sonrasında on-larca insanın katledilmesi mümkün hale gelebilir.Sadece “Atatürk’ün evine bomba atıldı” haberi, 6-7 Eylül 1955’de Hıristiyan-Musevi kardeşlerimize yönelik katliam ve yağmaları başlatabilir.Aklamamalısın.

[email protected]

Dünya genelinde yaşanan ekono-mik krizin en ciddi etkileri Yuna-

nistan, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde görülüyordu. Bunların üzerine bir de kemer sıkma politikaları eklenince ha-lın tepkisi net oldu. 1974’ten beri arada değişerek iktidara gelen Yeni Demokrasi Partisi (ND) ve PASOK tabir yerindeyse sandığa gömüdü. ND 2009 seçimlerinde %33,5 oy almıştı. PASOK’un bir önceki seçimlerde oy oranı %43.9 idi.

%37 oY kaYBettİlerYDP ve PASOK son oranlara göre %37 oy kaybettiler. Bu da halkın artık onları istemediği anlamına geliyor. İçerisinde birçok sol, sosyalist yapının bulunduğu SYRIZA ise oyların %16.78 ile ikinci parti oldu. Basında radikal sol olarak ifade edilen SYRIZA başarısı ise Yuna-nistan halkının köklü bir dönüşümden yana olduğunun göstergesi sayılıyor. Diğer taraftan Yunanistan Komünist

Partisi (KKE) de %08,48’lik oy oranıy-la parlamentoda 26 milletvekiliyle gir-meye hak kazandı. Kimsenin tek başına iktidar olamayacağını gösteren sonuçlara bakıldığında sol kanat açık farkla önde gözüküyor.

Halk ımF’Yİ İStemİYorND ve PASOK ekonomik krizden çık-mak için özelleştirmelere ve kemer sıkma politikalarıyla kesinti ve vergilere ağırlık veriyordu. Yaklaşık 2 buçuk yıldır bu po-litikaları uygulayan hükümete ise tepki oldukça büyümüş ve yapılan eylemler tüm dünyada yankı bulmuştu. En son AB ve IMF’den tekrar borç almak için yakın tarihte az rastlanır bir politika izleyen hü-kümet aldıkları borcu ödeyeceklerine ve

bunun için de ne gibi kesintiler yapacakla-rına dair imzalı taahhütname vermişlerdi. SYRIZA parlamentoda memoranduma (borç anlaşmasına) red oyu verenler ara-sındaydı. Seçim sonuçları gösteriyor ki halk bu borcu istemiyor ve imzalayanlara değil karşı çıkanlara oy veriyor.

erdoğan’dan ‘Sınırlı’ değerlendİrmeNet bir değişim talebinin göstergesi ola-rak yorumlanan bu seçimlere ise Başba-kan Erdoğan’dan net bir analiz gelmedi. Geçtiğimiz gün bir gazetecinin sonuçlara dair sorusuna Başbakan sadece sonuçla-rı söyleyerek cevap verdi. Bir sol çıkışın net olarak görüldüğü oylamayla ilgili Erdoğan’ın bir yorum getirmemesi ise durumdan rahatsızlığının bir göstergesi oldu.

aB’nİn de keYFİ kaÇtıSeçim öncesinde ND ve PASOK’tan AB IMF programına bağlı kalacakları konusunda yazılı taahhüt alan Brüksel, 2009’daki seçimlerden toplam yüzde 78

alan partilere son seçimde desteğin yüzde 32’ye kadar gerileyebileceğini hesaba kat-mamıştı. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Yunan seçimleriyle ilgili açıklamasında, “AB’ye verilen taahhütle-re bağlı bir koalisyon hükümetinin ku-rulmasını istediklerini söyledi. Schulz, “Yunanistan seçimleri sakin kafayla analiz edilmeli ve neyin uygulanabilir olduğu bulunmalıdır. Seçim sonuçları aşırı tepkiyi hak etmiyor” dedi.

FranSa da dÖnüŞümden YanaFransa’da başkanlık seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre yüzde 52 oyla Hollande kazandı. Sonuçlarla birlikte Fransa halkı Sarkozy’ye ve onun son 5 yıldır uyguladığı yeni liberal politika-lara hayır dedi. Diğer yandan Sosyalist Parti taraftarları Bastille meydanında Sarkozy’nin kaybetmesini kutlayan gösteriler düzenliyor. Hollande Ocak 2012’de yaptığı açıklamanın arkasın-da durursa geliri 1 milyon avronun üzerinde olanlardan %75 vergi alacak. Zenginler şimdiden ülkeyi terk etmeye başladı bile.

Halk getirdiği gibi götürmesini de biliyordünya yunanistan ve Fransa’daki seçim sonuçlarıyla çalkalanıyor. Ancak özellikle Yunanistan’ınkilerle. Birçok medya organında “seçim depremi”, “ırkçılar mecliste” gibi başlıklarla sonuçlar verilse de, kıssadan hisse şu; halk getirdiği gibi götürmeyi de biliyor. Artık devrilme sırası yeni liberal politikaları savunan liderlerde.

Müdürü, oğlunun fotoğrafıyla kovaladı

Ceza yok, şikeye devam

Maltepe’de okulunun ana sınıfının tuvaletinde üze-

rine düşen lavabonun boğazını kesmesi sonucu ölen Efe Boz’un ölümüne ilişkin açılan davaya de-vam edildi.

Duruşmada tanıklık yapan dönemin okul aile birliği başkanı Muharrem Cansay ile okulun güç-lendirme inşaatı sonrası temizliği-

ni yapan firmanın sahibi Erdem Kurt, anasınıfı inşaatının Ocak ayının sonunda bitmiş olduğunu belirttiler. Bu ifade üzerine Nur-dan Boz, mahkemeye ulaşan bel-gelerde Maltepe Kaymakamlığının Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gelen 17 Ocak 2008 tarihli yazı-sında anasınıfı inşaatının teknik elemanlarca incelenerek yapılması

istendiğini belirterek, “Okul aile birliğinden hiç para alınmamış. Tamamen çıkma malzemelerle 10 gün içinde oğluma mezar hazır-lanmış” dedi.

Okul müdürünü oğlunun fo-toğrafıyla kovaladı

Duruşma ertelenirken anne Nurdan Boz, okul müdürü Mus-tafa Katırcılar’ı yine kapıda bek-ledi. Anne Nurdan Boz Efe’nin fotoğrafıyla Katırcılar’ı kovalarken arkadaşları “Katil burada Efe ne-rede?” diye bağırdı. Adliye kanti-nine sığınan müdür, takviye gelen polisler eşliğinde arabasına bindi. Anne Nurdan Boz aracın önünü keserken okul müdürünü protesto etmek için aracın camına para ya-pıştırıldı. Okul müdürü Katırcılar polislerin yardımıyla yol alarak ad-liyeden ayrıldı. yarIn GÜNCEL

Nisan ayı işçilere ölüm getirdi

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne göre nisan ayı işçi ölümler raporunu açıkladı. Rapora göre

geçtiğimiz ay en az 87 işçi hayatını kaybetti. Ölümler en çok inşaat, maden ve enerji sektöründe gerçekleşti.

merHamet değİl, adalet İStİYoruzİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, dünyanın birçok ülkesinde kabul edilen “28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” için bir et-kinlik gerçekleştirdi.

İş cinayetlerinde yakınlarını yitiren Davutpaşa, Os-tim/İvedik, Tuzla, Van Bayram Otel, BEDAŞ, Tekstil, Ev İşçileri, Hatice Yurttaş, Zonguldak Madencileri Aileleri ve meslek hastalığına karşı mücadele eden Os-tim Galveniz İşçileri’nin seslerini duyurduğu anma etkinliğinden bir sonuç bildirisi oluşturuldu. Açıkla-maya göre 28 Nisan günü, “İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” olarak resmen kabul edilecek. Bildiride ayrıca hukuk yolunun hem devlet hem de sermaye tıkandığı söylendi. “Taraflı bilirkişi raporları, kan parası verme gibi yollarla adaletin tecelli etmesinin önüne geçilmektedir.” denilen açıklamada, sorumluların hukuk mücadelesinin sonucunda ceza almasının ancak kamuoyu baskısı ve sokak müca-delesinin yükselmesi ile sağlanabileceği vurgulandı. yarIn GÜNCEL

PFDK şike ve teşvik soruşturması ile ilgili ka-rarını açıkladı. Hiçbir kulübe ceza verilmez-

ken bazı yöneticiler ve oyuncular hak mahrumiyeti cezası aldılar.

Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, futbolda şike ve teşvik soruştur-

ması ile ilgili kararını açıkladı. Hiçbir kulübe ceza verilmezken bazı kulüp yöneticileri ve futbolculara hak mahrumiyeti cezaları verildi. PFDK Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener, Trabzonspor Kulübü yöneti-cisi Nevzat Şakar, eski Beşiktaş Kulübü yöneticisi Serdal Adalı ve Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu’ya da ceza vermedi. yarIn GÜNCEL

SYRIZA’yı oluşturanlar şöyle:· Aktif Yurttaşlar (Sosyalist)· Antikapitalist Politik Grup · Yunanistan Komünist Örgütü (Komünist, Maoist)· Demokratik Sosyal Hareket (Demokrat, AB Karşıtı, Yurtsever)· Yunanistan Ekososyalistleri· Enternasyonalist İşçilerin Solu (Troçkist)· Eylemci Solda Birlik Hareketi (Komünist)· Radikal Sol Grup· Radikaller (Demokratik Sosyalist)· Kızıl (Komünist, Troçkist)· Komünist Ekolojik Sol Yenilen-me (Demokratik Sosyalist, Yeşil)· Synaspismos (Demokra-tik Sosyalist, Ekososyalist)· Birleşme Hareketi (Sosyalist)

Yıl ND oy oranı

POSAM oy oranı

2009 %33,5 %43.9

2012 %18,85 %13,18

Bu yıl Ocak 2012’de 62, Şubat 2012’de 42, Mart 2012’de 59 işçi ölmüştü.

Emniyetin, biber gazı, tazyikli su ve cop kul-landığı yetmedi şimdi de yerine yüksek oran-

da acı veren hareket kabiliyetini engelleyen bir silah kullanmayı planlıyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü biber gazı, tazyikli su ve coptan daha etkili bir silah peşinde olduğu ortaya çıktı. ABD’li Raytheon firması, “Silent Guardian”

(Sessiz Bekçi) isimli sistemi Emniyet yetkililerine ta-nıttı. “Sessiz Bekçi” adlı silah, 95 GHz’de milidalga yayarak kitlelerin durdurulması, yönlendirilmesi ve süpürülmesini sağlıyor.

Deri altındaki su kabarcıklarında kaynama ya-parak kişilerde yanma hissi oluşturan sistem, deri yanması, beden ısısının yükselmesi ve fiziksel yanma hissi gibi sonuçlar doğuruyor. Bu silah kullanıldı-ğında yüksek orandaki acı hissi nedeniyle hareket kabiliyeti geçici süreyle yitiriliyor. yarIn GÜNCEL

Emniyet’e yeni silah

ND Genel Başkanı Antonis Samaras: “Milli mutabakat hükümeti kurulmalıdır ve memorandumun yeniden düzenlenmesi için çalışaca-ğız” dedi.

SYRIZA Genel Başkanı Aleksis Tsipras: “Seçim so-nucu değişiklik ve barışçıl devrim mesajı içeriyor” dedi.

PASOK Partisi Genel Baş-kanı Evangelos Venizelos: “Bugün PASOK için sancılı bir gün. Diğer partiler seçim öncesi vaatlerini hayata ge-çirsinler hepimiz görelim”

KKE Partisi Genel Sekre-teri Aleka Papariga: “tüm parti severleri önümüzdeki günlerde gelecek olan ön-lemlere karşı mücadele ver-meye davet ediyoruz”

İstanBul CAN çOKsÖYLER

Page 4: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARIN8 mayIs 2012 yaRıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

Denizler gibiyizDeniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ı idamlarının 40. yılında anma eylemleri ve törenleri düzenlendi.Kapitalizmin gerçek yüzü açığa çıktıkça 68 Hareketi’nin devrimci önderlerinin söyledikleri ve pratiklerinin çoğalan kalabalıklar tarafından sahiplenilmesi bir tesadüf değil.1 Mayıs 1977 Katliamı’nın sorumlularının liberaller eliyle aklanmaya çalışıldığı şu günlerde Denizler’i doğru bir şekilde anmalıyız, anlamalıyız, yapmalıyız. Denizler’in idamını onaylayanların aynı isimler olduğunu unutmamalıyız. Büyük bir gözü dönmüşlükle mecliste idamı ayakta onaylayan Süleyman Demirel ve bir çok aynı isim 1 Mayıs 1977’de de iş başındaydı.Bunlar Türkiye tarihinin apaçık ortaya çıkan gerçekleridir. Liberallere bırakılmadan solun alıp mücadelesini büyüt-mesi gereken gerçekler.Marksist yöntem hepimize bu kadar belirgin ortaya çıkmış olan sorunun yöntemli mücadelesinin bulunmasını söyler.Her Cumartesi Anneleri eyleminde kendi döneminin dev-rimci mücadelesini yaratmaya çalışan gençlerin kaybedil-mesini, katledilmesini hafızalarımıza kazıyoruz.Sorun, bugün katleden ve kaybeden devlet politikası ile hesaplaşma eksikliğidir.İhtiyaç, demokrasinin başlama çizgisinin buradan çizilebilmesidir.Aklamaya çalışanlara 6 Mayıs’ta gençlik çok yerinde bir cevap verdi. Denizlerin Katillerinden Kaybedilen Gençle-rin Faillerinden Hesap Soracağız. Dünden bugüne gerçek köprüyü kurarak.Denizleri kurtarmak için hayatları pahasına bir mücade-leye giren THKO ve THKPC önderlerini, Mahir Çayan’ı Kızıldere’de katledenlerin sorumlularının aynı olduğunu unutmamalıyız.Devrimci dayanışma, siper yoldaşlığı kazanmıştı. Sol, farklı geleneklerde olmalarına rağmen birbiri için ölüme bile gitmişti.AKP Hükümeti’nin başbakanı Tayyip Erdoğan bugün iş başında. Gerçek sorumluları yargılamıyor. Hiza verdiği yargı sistemi eliyle Sivas Katliamı’nın kapatılmasına neden oldu. Hayırla anarak yeni katliamlara davetiye çıkardığını unutmayacağız.Bugün idam kararı okunduğunda çelik bir yumruk gi-bi duranların gerçek mirasını taşıyacaksak çelik gibi bir mücadelenin içerisinde olmamız gerektiğini hiç unut-mamalıyız. Denizler görevlerini tamamlamanın derdini taşıdılar. Örgüt kurmaktan, örgütlü olmaktan hiç bir zaman vaz-geçmediler. Bugün aramızda olsalar örgüt fikrinde tereddüt edenler-den çok ciddi hesap sorarlardı. Örgütün bir köşesinde, bir kıyısında yer almadılar hep öndeydiler. Herkesi en önde tutmaya gayret ettiler. Her yürüyüşte herkesi öne almaya çalıştılar.Hep ideolojik, hep fikir, hep pratiği örmenin derdindeydiler.İşte Deniz gibi böyle olunabilir. Deniz idam sehpasındayken görevini büyütmenin derdiyle Marksizmi ve Leninizmi haykırmıştı. Gençlik önüne gele-ni de okuyabilecekken o doğru yeri işaret etmişti. “Marx’ı Lenin’i okumaktan şaşmayın”.Deniz’in abisi en önemli anlardan biri olarak Deniz’in büyük bir onurla şunları ifade ettiğini anlatmış “ben gö-revimi tamamladım, görevi tamamlamayanlar düşünsün”. Bu sözden sonra görevi yarım bırakanlar Deniz Gezmiş’i anıyorum demesinDeniz, Yusuf, Hüseyin bugünlere hazırlıklıydılar. Bir milim şaşmadılar ne görevden, ne örgütten ne de emper-yalizm karşıtlığından.Türkiye emperyalistleri bir kez daha yanılmışlardı. Bugün Denizler gibi olanların kapitalizmin sonunu yaz-dıklarını gördükçe yine şaşırıyorlar.Daha da şaşıracaklar.

[email protected]

Pazar Ekonomisi Enstitüsü’nün raporuna göre, Bulgaristan’da şu anki işsizlik oranı yüzde 12 seviyesinde

bulunuyor. Mart ayında işsizlik oranı yüzde 11,5 olarak açıkla-nırken işsizlerin sayısı 376 bin 577 olarak belirlendi.

Genç işsizlik yüzde 30İşsizliğin gençler arasındaki oranının ise yüzde 30 seviye-

sinde olduğu kaydedildi. Bağımsız Sendikalar Birliği Başkanı Plamen Dimitrov, ülkede gençlerde işsizlik seviyesinin yüzde 30 olduğunu açıkladı. Ekonomik krizin ülkedeki istihdam pi-yasasını olumsuz etkilediğini, 36 ay içinde 400 binden fazla kişinin işinden olduğunu dile getiren Plamen Dimitrov, istih-damın yüzde 15 azaldığını ve bunun da kriz önlem paketinin hayata geçirilmemesinden kaynaklandığını savundu. Gelirlerin azalması ile alım gücünün azaldığı, buna fiyat artışlarının da eklenmesi ile halkın dramatik bir şekilde yoksullaştığını ifade eden Dimitrov, bundan da en fazla gençlerin etkilendiğini ve işsiz gençlerin oranının yüzde 30’u aştığını belirtti. Plamen Dimitrov, genç işizler sorununu hızla çözecek bir mekanizmanın bulunmadığını kaydederek, istihdama yatırım yapan işverenlere yönelik vergi indiriminin olumlu sonuçlar doğurabileceğini dile getirdi. yarIn GÜNCEL

CHP Genel Başkan Yardım-cısı Gürsel Tekin, Merkez

Yürütme Kurulu üyeliğinden istifa etti. Tekin, böylece Basın, Tanıtım ve Propaganda’dan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini de bı-rakmış oldu.

Tekin, istifa etmeden önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaklaşık 45 dakika baş başa gö-rüştü.

Görüşmede Tekin’in MYK’daki bazı isimler ile son dönemde il kong-relerinde ismi geçen bazı partililere

yönelik eleştirilerde bulunarak “Ben onlarla aynı MYK’da bulunmayı, ay-nı yönetim anlayışıyla hareket etme-yi kabullenemiyorum” diyerek istifa dilekçesini Kılıçdaroğlu’na sunduğu kaydedildi.

Tekin’in, genel merkezin Ankara, İstanbul ve İzmir’de İl Başkanı adayı belirlemesine ve desteklemesine karşı çıktığı öğrenildi.

CHP eski Genel Başkan Yardım-cısı Gürsel Tekin, istifasıyla ilgili bir İstanbul’da basın açıklaması düzen-ledi.

Tekin Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, yeni bir CHP’ye ihtiyaç olduğunu belirterek, “Genel gidişata itiraz ediyorum, bedel öde-meye hazırım” dedi.

Tekin şunları söyledi: “Kırgınlık-larım var. CHP içeride ve dışarıda normalleşmeli. Ben kişilerin değil, uygulamanın karşısındayım. Eleşti-rilerim ve tavrım bu noktada değer-lendirilmelidir.” yarIn sİYAsET

İktidarın sürekli ordunun artık kendi alanına çekildiği ve siya-

sete girmediği beyanları hükümet söz-cülerinin her konuşmasında geçmekte. Resmi törenlerde askeri görüntüyü kal-dırıyoruz açıklamalarıyla bu argüman güçlendirilmeye çalışılmakta. Peki ger-çekten ordu siyasetten çekiliyor mu? Yoksa askerin kışlaya çekilişi sadece protokol aşamasında mı ibaret?

Geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanlığı geçmiş dönemlerde olduğu gibi bildiri yayımlayarak basının kendi-lerine dönük eleştirilerini sert bir dille eleştirmişti.

GenelkurmaY ne demİŞtİ?Genelkurmay Başkanlığı, “Bazı yazar, konuşmacı ve meslek kuruluşu temsil-cilerinin; basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek, başta Ebedİ Başkomu-tanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihe mal olmuş asker kişilerin de şerefle taşıdıkları askeri un-vanlarını bile seviyesizce alay konusu yapmaları, astlık-üstlük münasebetle-rini ve dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplin anlayışını zedelemeye yönelik söz ve yazılarla Türk Silahlı Kuvvetlerini ve onun değerli mensuplarını tahrik et-meye çalışmaları, talihsizliktir” değer-lendirmesinde bulundu.

Ulusal kanatta yer alan basına hat-ta darbeleri savunan kişilere dönük bir açıklama olduğu basın tarafından yazıldı, çizildi. Peki öyle olsa bile bu açıklama siyasi içerik taşımıyor mu? Suç unsuru teşkil etmiyor mu? Orduyu ha-la Sayıştay denetleye biliyor mu? Peki Uludere Katliamı ne oldu?

BaŞBakan tSk’Yı SaVunduGenelkurmay Başkanlığının açıklama-sına diğer hükümetlerde olduğu gibi-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan da benzer destek geldi: ”Bin yıllardır tüm dünyada sadece ve sadece kahra-manlığıyla, cesaretiyle nam salmış bir ordunun mensuplarına ağıza alınmaya-cak hakaretler yapmak açık söylüyorum zavallılıktır.”dedi.

tek BaYrak, tek dİn, tek deVletErdoğan kendinden önceki hükümet-lerde olduğu gibi Kürt sorununa dair bakış açısının değişmediğini, savaşa odaklı bir siyasetin devam edeceğini, barış için silahların susması için ailele-rin yaptıkları canlı kalkan eylemlerini Adana AKP il kongresinde eleştirerek bir kez daha göstermiş oldu.

Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar:

Askerin önüne, polisin önüne diki-liyorlar, canlı kalkan oluyorlar. Sizin bu

kadar cesaretiniz, vicdanınız, bu kadar arzunuz var da niçin terörün, teröristin önünde bunlar canlı kalkan olmuyorlar.

Doğu’da, Güneydoğu’da yüzler-ce anne gözünü dağ yoluna dikmiş sabahtan akşama, akşamdan sabaha çocuğunun yolunu gözlüyor. Ama bu beyefendiler, hanımefendiler, bu savaş baronları ‘terör örgütü değil’ diyerek, ‘asla teslim olmasınlar’ diyerek bu an-nelerin acısını, hasretini ayaklar altına alarak Kürtlerin acısıyla adeta dalga geçiyorlar.Vatanımıza bayrağımıza yö-nelik her saldırıya misliyle cevap verece-ğiz. Biz bunları yaparken hukuktan asla ve asla taviz vermeyeceğiz. Bu terör ör-gütü uzantıları ikide bir bizim ‘tek dil’ ifadesini kullandığımızdan bahsediyor. Ben 4 tane kırmızı çizgimizin olduğunu söyledim. Neydi o dört temel çizgi? Tek millet, tek bayrak, tek din, tek devlet”

BaYramlara Yenİ düzenErdoğan resmi bayramlara da değine-rek, “Daha sade daha özlü kutlamalar yapılacak. Törenler daha önce 3 ayrı yönetmeliğe göre, birbirinin benzeri müsamerelerle yapılıyordu. Demokra-tikleşme ve sivilleşme yolunda önemli bir adım olan bu gelişmenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyo-ruz. Kamu personeli ve çocuklar artık yıpranmayacak.”dedi.

Görüldüğü üzere Erdoğan demok-ratikleşme ve sivilleşme mesajları ve-rirken, TSK’nın ve kendinden önceki hükümetlerin sürdürdüğü politika sa-dece “protokolde” yapılan değişiklikten öteye gitmiyor. Kanın ve gözyaşının da-ha da durmayacağını söylemek yanlış olmaz.

Tutuklu milletvekilleriyle ilgili çözüm için Meclis’te 2 toplantı gerçekleştirildi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek

BDP, CHP ve MHP ile görüştü. Yapılan 2’nci toplantı-da sorunun çözülmesi için “mutabakat” oluştu. Gözler ise AKP’ye çevrildi. Ancak AKP’nin bu konuda tavrının olum-suz yönde olacağına ilişkin emareler ortaya çıkmaya başladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan da, toplumda tutuklu mil-letvekillerinin bırakılması yönünde güçlü bir beklenti olmadığını söyledi ve “Şu anda AK Parti’nin de içinde olduğu bir mutabakattan ya da AK Parti’nin de kabul ettiği bir metinden söz edilemez” dedi.

Basına yansıyan taslağın ciddi olumsuzluklara kapı açabileceğine

dikkat çeken Akdoğan, “Muhalefetin uzlaştığı metnin ucu çok açık, farklı şekilde neticelenebilecek, olumsuz sonuç-

lar doğurabilecek bir metin gibi görünüyor. Kandil’den Ankara’ya bir metro hattı döşemek gibi bir durum ortaya çıkabilir” dedi.

Şİmdİ ne olacak?BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, tutuklu mil-

letvekilleri konusunda AK Parti’nin “sağlam bir kanun teklifiyle” karşılarına gelmesini istedi. 3 muhalefet partisi olarak, ortak bir çözümde uzlaştıklarını ve bir yasa teklifi verdiklerini söyleyen Kaplan, şöyle devam etti:

“Bir taraftan Yalçın Akdoğan konuşuyor, bir taraftan Bekir Bozdağ konuşuyor, ‘kanun teklifi arızalı’ diyor. Bir taraftan Başbakan Yardımcısı konuşuyor. Üç ayrı noktadan olumsuzluk ifade eden konuşmalar. Bir taraftan da Genel Merkez, ‘MYK bunu değerlendirecek’ diyor.

Tutuklu vekillerin durumu ile ilgili AKP’nin tavrını önümüzdeki günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan açıklaya-cak. yarIn sİYAsET

Askeri görüntü kalkıyor

AKP çözüme olumsuz bakıyor

Bulgaristan genç işsizliği kabul etti

ankarasELçUK KAYGIsIZ

Başbakan erdoğan adana İl kongresi’nde yaptığı konuşmada “tarihi günlerin üzerindeki koyu, resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırıyoruz” dedi. Erdoğan ayrıca “tek bayrak,tek din,tek millet” meteforunu savunmaya devam etmesi, yıllarca süregelen baskı siyasetinin devam edeceğini göstermiyor mu?

Tekin: Yeni bir CHP’ye ihtiyaç var

“Çözüm demokratik özerklikle mümkün”

Zehirlenmenin hesabı sorulacak mı?

Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, Kürt sorununun çözü-

müyle ilgili projelerinin Demokratik Özerklik Projesi olduğunu söyledi.

Diyarbakır’da düzenlenen ve De-mokratik Toplum Kongresi’nin ön-cülük ettiği ‘Demokratik Özerklikte Ekonomi’ konulu sempozyumun açış konuşmasını yapan Aysel Tuğluk, Kürt sorununun temelinde, Kürt kim-liğinin inkar edilmesi ve Kürt halkının statüsüz bırakılmasının yattığını öne sürdü.

Çözüm projelerinin Demokratik Özerklik Projesi olduğunu söyleyen Tuğluk, “Buradan kamuoyuna net bir biçimde söylemek istiyorum bu proje ülkeyi bölme projesi değildir. Bilakis Kürt sorununun demokratik bir bi-çimde çözüme kavuşmasını sağlaya-cak, birlikte yaşamı esas alan bir çö-züm modelidir” dedi. yarIn sİYAsET

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, süt dağıtımda yaşananların

zehirlenmeden kaynaklanmadığını söyledi. Sütlerle ilgili tahlil çalışma-larının sürdüğünü aktaran Dinçer, “Sütlerden ve çocuklardan alınan kültürlerin tahlili konusunda bir ça-lışma yürütülüyor. Bu çalışmalar da neticelenmek üzere. 3 gün boyunca süte hassasiyetinden hastaneye giden bütün çocukların muayenesi yapıldı.”

Muhtemelen pazartesi günü teknik bütün çalışmalar tamamlanmış olur. Eğer öyle bir sorun çıkarsa bunun he-sabını da ilgililerden soracağız.’’dedi.yarIn sİYAsET

HaSİP kaPlan

Page 5: Yarın 31. sayı

12 Eylül davasının iddianame-sinde koşulların oluşması için

provokasyonlara yönelindiği ve bun-ların MHP ve Ülkü Ocakları tarafın-dan gerçekleştirildiği vurgulanıyor. Özellikle tarihe kanla yazılmış Maraş ve Çorum Katliamları’nın MHP or-ganizasyonu olduğu hem biliniyor, hem de MİT tarafından belgeleniyor. Bu kadar uzağa gitmeden çıplak göz-le baktığımızda dahi bir dizi bağlantı açıkça ortaya seriliyor. MHP utanmasa, son dönemde sıkça tartışmalara konu olan 1 Mayıs 1977 katliamından da “mağdur” olduğunu öne sürecek! İşte belgelerle 12 Eylül’de, Çorum ve Maraş Katliamları’nda MHP’nin oynadığı rol:

12 eYlül’den BaHÇelİ de SorumluEcevit’in hazırlattığı ve uzun süre sakla-dığı MİT’in 31 Ocak 1978 tarihli rapo-runa göre, Atatürk Öğrenci Yurdu’nun spor salonunda dönemin Üniversite Akademi ve Yüksekokulları Asistanları

Başkanı Devlet Bahçeli ile Abdullah Çatlı’nın arasında bulunduğu bin ki-şi bir toplantı yaptı. Toplantıda Ülkü Ocakları Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, “Gerekirse hükümetin düşürülmesi için

elimizden geleni yapmaya hazı-rız. Bunun sonucu ihtilale kadar gidebilir” dedi. Pek tabii, belgede önemli bir eksik var. Bu toplantı belgelenebilirken bu imkanların nasıl sağlandığı konu dahi edil-miyor. Dönemin MİT Başkanı emekli Orgeneral Adnan Ersöz ve MİT’in kendisi bu saldırının baş müsebbiplerinden. Bilinen katliamların tümünde olduğu gi-bi, polisi ve orduyu saldırıya ade-ta yardım edecek şekilde kullanan görevlilerin hepsi katliam ve darbe hazırlığının asıl yöneticileriydi.

maraŞ’ta katlİam naSıl BaŞladı?19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta 150 Alevi katledildi. Alevilere ait 200 ev, 100 işyeri yakıldı. Katliamdan sadece bir hafta önce “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı ırkçı film Ülkü Ocakları tarafından gösterime sokuldu. 19 Aralık günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir bomba patladı. Bom-bayı atan daha sonra soyadını Şendiler olarak değiştiren Ökkeş Kenger’di. Ya-ni 1991 genel seçimlerinde MHP’den Kahramanmaraş milletvekili olan, hat-ta 12 Eylül davasına “mağdur” olduğu gerekçesiyle müdahil olan kişiden baş-kası değildi. MHP’li Şendiller’in attığı bomba, Maraş olaylarını başlatan işaret fişeği oldu.

Çorum’da ne oldu?1980 Mayıs ayında ABD yetkilile-rinin Çorum’u ziyaretinin ardından Çorum Emniyet Müdürlüğü görevi-

ne Tunceli’de birçok olaya adı karışan Nail Bozkurt, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne MHP’nin mi-litanı olarak tanınan Fethi Katar geti-rildi. Yine ırkçı yönüyle bilinen Rafet Üçelli de Çorum Valisi olarak atandı. Demokrat olarak bilinen 40’a yakın polis başka illere atandı. Birçok de-mokrat okul yöneticisi, öğretmen ve memur sürgün edildi. MHP’nin önem-li isimlerinden Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980 günü öldürülmesinin ardından, birçok ilden Çorum’a MHP’liler geti-rildi ve katliam başlatıldı. Saldırı geri püskürtüldüğü için Maraş kadar kanlı bir katliam değilse de, 57 kişi devlet tarafından örgütlenmiş MHP’li kontr-gerillalar tarafından katledilmekten kurtulamadı.

03 ocak 2012 yaRıN05 8 mayIs 2012 yaRıN05

ankaraCAN çOKsÖYLER

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Yazarımız sağlık sorunları nedeni ile yazılarına bu hafta ara vermiştir.

Devletin kontrgerilla güçleri tarafından açılan ateş ve pan-

zerlerin ezmesi sonucu 34 devrimci-nin hayatını kaybettiği 1 Mayıs 1977 Katliamı son günlerde “sol içi çatış-ma” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Taraf yazarı Halil Berktay hiçbir ka-nıt öne sürmeden gelişigüzel biçim-de; “Ateş açıldığı palavra. Birbiriyle çatışan solcular kendi rezaletinden mağduriyet yarattı” şeklinde bir açık-

lama yaptı. 77 1 Mayıs’ında belgelerle de MİT’in par-mağı olduğu ortaya çıkmış olan kontrge-rilla saldırısı-nı çarpıtmaya

çalışan bu tür açıklamaları döne-min devlet yetkilileri de yapmıştı. Onlarla aynı türden bir açıklamayı yapmaktan hiçbir şekilde utanıp sı-kılmayan Halil Berktay’ın açıklama-larından kendisi utanan Ümit Kıvanç

Taraf ’tan istifa etti. Kıvanç, “Ben bu gidişe iştirak edemeyeceğim” dedi.

BerktaY Ve mİt Yalan SÖYlüYorHalil Berktay’ın bu pervasız açıkla-malarının ardından, 77 1 Mayıs’ının pek çok tanığı konuştu. 12 Eylül davasına da konu olan 1 Mayıs 77 Katliamı’nın aydınlatılması için MİT’in gönderdiği raporda “iki grubun çatışması sonucu” ölümlerin olduğunun belirtilmesi, ancak olay-lar anlatılırken detaylı biçimde sol örgütlerin analizine gidilmesi, adeta katliamı kontrgerillanın yaptığının kanıtı gibiydi.

77 GerÇeğİ1 Mayıs 1977’de Taksim’de DİSK’in çağrıcılığıyla 500 bin kişi toplandı. Kontrgerilla tarafından kitlenin üze-rine ateş açıldı ve panzerlerle yürün-dü. 34 kişi yaşamını yitirdi. Görgü tanıklarının ifadeleri ve daha sonra ortaya çıkarılan belgeler, MİT’in bu olaylardaki rolünü ortaya koydu.

77 katliamı fasafiso değil ergenekon işi

Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o

yerin gelenekleri ve işin gereğine gö-re ayarlanmak suretiyle işçilere; dört saat veya daha kısa süreli işlerde on beş dakika, dört saatten fazla ve yedi buçuk saate kadar süreli işlerde yarım saat, yedi buçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat, ara dinlenmesi veri-lir. Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir. Dinlen-meler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sa-yılmaz. Ara dinlenmesi süresi kural olarak işçiye ait bir süredir. İşçi ara dinlenmesini serbestçe kullanma imkanına sahiptir. İşçinin bu süreyi dilerse işyeri dışında da geçirebileceği

fikri genel olarak kabul edilmektedir. İşinin gerektirmesi sebebiyle işçinin yemeğini çalıştığı yerde yemesi du-rumunda, bu sürenin karşılığında ücret talep etmesi mümkün değildir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçeve-sinde, haftalık kırk beş saati aşan çalışmalardır. Denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortala-ma çalışma süresi, nor-mal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırk beş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz. 4857 Sayılı İş Kanunu fazla çalışmayı haftalık 45 saati aşan çalışma olarak

tanımlamıştır. Bununla birlikte 2 aylık bir süre için denkleştirme esası da getirilmiştir. Yeni düzenlemeye

göre haftalık 45 saati aşan çalışma fazla çalış-madır. Fazla çalışmanın kabulü için günlük iş süresinin aşılması yeterli değildir. Haftalık çalış-ma süresinin sözleşme-

lerle kırk beş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarı-da belirtilen esaslar dâhilinde uygulanan ortalama haftalık

çalışma süresini aşan ve kırk beş saate kadar

yapılan çalışmalar fazla sürelerle ça-lışmalardır. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu

çalışmalar karşılığı zamlı ücret yeri-ne, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla süreler-le çalıştığı her saat karşılığında bir saat on beş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İş Kanununa İliş-kin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği’nde de paralel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre de fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi, isterse işverene yazılı olarak başvurmak koşuluyla, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşı-lığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığın-da bir saat on beş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

Çalışma süreleri-2

Av. Gökçesu Özgül

HAKLARIMIZI BİLELİM

AKP hükümetinin sahte demokrat tavırları bitmek bilmiyor. Milli Eğitim Bakanı Suat

Kılıç, 19 Mayıs Üniversitesi’nde kendisini protesto

eden öğrencilere polis ve özel güvenlik görevlilerinin saldırarak ağır biçimde darp etmesine “sert tepki” gösterdi. Üniversitede konuşmaya gelen Suat Kılıç’ı protesto eden öğrencilere başka pek çok örnekte ol-duğu gibi polis ve özel güvenlik görevlileri saldırarak eylemlerine engel olmuştu. Ancak, insan haklarına ve demokrasinin gereklerine dair konuşma yapan Suat Kılıç, adeta öğrencilere saldırma emrinden haberi yokmuşçasına konuştu. Kılıç şunları söyledi; “Yaşa-nanları ben de medyadan takip ettim. Maalesef ben de üzüldüm. Farklı yaklaşımları, eleştirel görüşleri olabilir. Eğer ki bir fiziksel saldırı, şiddet söz konu-

su değilse, gençlerimizin farklı yöndeki görüşlerini tolere edebilmemiz lazım” Bakan Kılıç’ın sanki ken-disi devletin bir temsilcisi değilmişçesine sergilediği bu tavır hemen akla AKP’nin benzer göz boyama konuşmalarını getirdi. Kılıç, ayrıca gençlere nasihat vermekten de geri durmadı: “Muhalif bile olsalar genç kardeşlerimize benim önerim, eleştirilerini ya da tepkilerini olabildiğince demokrasinin de bizim de özgürlüklerimizin sınırları içinde tutsunlar” di-yen Kılıç, gerçek demokrasi ölçütünün AKP’nin izin verdiği kadar olması gerektiğini de söylemiş oldu. yarIn GÜNCEL

Önce dövdürdü, sonra dövenleri kınadı

MHP bile mağdurmuşmHp genel Başkanı devlet Bahçeli 12 eylül’ün mağduru olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Bu açıklama ile, 12 Eylül’den “mağdur olanlar” kervanına İslamcıların ardından milliyetçiler de eklenmiş oldu. Bahçeli son olarak, Maraş ve çorum Katliamları’nın’nın kendilerinin üzerine atılmak istendiğini söyleyip, belge istedi. İşte o belgeler.

Halİl BerktaY

Başkanlık sistemi tartışılabilir

İşlenmemiş suça ceza!

6 ilde KCK operasyonu: 28 kişi gözaltında

Erdoğan, “Yeni anayasa yazılım sürecinde, başkanlık sis-teminin tartışılabileceğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Slovenya Başbakanı Janez Jansa, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından, ortak basın toplantısı düzenledi.

Erdoğan, Başkanlık sistemine ilişkin, ‘’Yeni anayasa çalış-malarında artık biliyorsunuz yazılım süreci başladı. Bu süreç içeresinde tartışılabilir. Bunlar hepsi demokrasinin olmazsa ol-mazlarıdır. Bu Başkanlık sistemi mi olur, yarı Başkanlık sistemi mi olur bunların hepsi tartışılabilir. Tartışmaların sonucunda eğer parlamento burada ‘şu sisteme de geçebiliriz, uygundur’ diyorsa, bizim zaten söyleyebilecek hiçbir şeyimiz kalmaz. Ama bütün mesele Müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğar. Yani fikirlerin çatışmasından, çarpışmasından, müzakeresinden hakikat güneşi doğar’’ dedi.

eSed rejİmİne karŞıYızBaşbakan Erdoğan, Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak da ‘’Biz burada rejime karşıyız. Bizim biliyorsunuz bir sözümüz var Türklerin; zulüm ile abad olunmaz. Ve bizden de kimse zalim-lerin yanında yer almamızı beklemesin’’ dedi.

Rejimin bu işe daha fazla dayanabileceği inancında olma-dığını belirten Başbakan Erdoğan, ‘’İnanıyorum ki er veya geç Suriye’de milli irade kazanacaktır, halk kazanacaktır. Hiçbir zaman, halklara karşı, millete karşı zafer elde edilemez. Milletle beraber olursanız zaferle iç içe olursunuz, milletin karşısında olursanız her an mahkum olmaya, her an kaybetmeye... İşte diğer dünyadaki örnekleri ortada, Suriye’nin akıbeti de bu ola-caktır diye düşünüyorum’’ şeklinde konuştu. yarIn GÜNCEL

Tacizle gündeme gelen Pozantı Cezaevi’nden Sincan’a nakledilen çocukların ailelerine, henüz işlenmemiş suç-

tan dolayı para cezası kesildi. ‘Cinsel taciz’ olayıyla gündeme gelen Pozantı Cezaevi’nden

Ankara Sincan Cezaevi’ne nakledilen çocukların ve ailelerin çilesi bitmiyor.

Çocukların katıldıkları eylemlerde kamu malına zarar ver-dikleri gerekçesiyle 47 aileye bir yılda yaklaşık 500 bin lira para cezası kesildi. Ancak ceza bununla sınırlı kalmadı. Radikal’den İdris Emn’in haberine göre ailelere bir de “çocukların henüz işlemediği” suçtan dolayı ceza verildi. Mersin Valiliği’nce iki çocuğun ailesine gönderilen yazıda “Aralık 2012 tarihindeki eylem” nedeniyle 5 bin 180 lira para cezası kesildiği bildirildi. Bir başka çocuğun ailesine ise, çocuklarının cezaevinde bulun-duğu sırada gerçekleştiği söylenen suç nedeniyle ceza verildi. Valilik, Radikal’in henüz olmamış eyleme neden ceza kesildiğine dair sorusuna, “Yanlışlık olmuş” yanıtını verdi. yarIn GÜNCEL

KCK’ya yönelik Şanlıurfa merkezli olarak 6 ilde operas-yon düzenlendi. Operasyon kapsamında aralarında BDP

Şanlıurfa İl Başkanı Fatma İzol, BDP Viranşehir ve Ceylanpınar ilçe başkanlarının da bulunduğu 28 kişi gözaltına alındı.

Savcılık kararı ile Şanlıurfa’nın yanı sıra İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Eskişehir ve Muş ile Şanlıurfa’nın Ceylanpınar, Suruç ve Viranşehir ilçelerinde belirlenen adreslere eş zamanlı baskınlar yapıldı. yarIn GÜNCEL

Page 6: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Türkiye’deki yaklaşık 1,2-1,5 mil-yonluk mevsimlik tarım işçisi nü-

fusunun en büyük sorununun ‘’eğitim, sağlık, sosyal güvence, ücret düşüklüğü, barınma ve yerleşim’’ olduğu bilinmek-tedir. Mevsimlik iş göçünün, özellikle sanayi bitkileri olan pamuk, fındık, çay, tütün ve şekerpancarı tarımında yoğun-laştığını söylemek de mümkün.

SalGın HaStalık Ve Yolculuk Ölüm GetİrİYorHer mevsimi geldiğinde kötü koşullarla yollara düşen mevsimlik işçilerin akı-betleri daha yolculuk aşamasında ken-dini göstermektedir. Kalabalık aileleriyle birlikte girişilen göç sırasında pek çok yaşlının ölümü yollarda gerçekleşirken, bunların pek çoğu seyir halindeyken meydana gelmektedir.

Gidilen yerde, kalabilmeleri için tah-sis edilen yerler bulunmadığından, kırsal alanda yerleşim yerlerine yakın ikamet etmeleri istenmediğinden, su, elektrik, barınacak birimler bulunmadığından, akla gelebilecek her türlü olumsuz ko-şullarda kendi olanaklarıyla derme çatma barınma yerleri oluşturulmaktadır.

Çocukların eğİtİmİ tarladaGöç zamanı eğitim sürecine rastladı-ğında, çocuklar da aileleriyle birlikte gittiklerinden ve gidilen yerlerde de eği-timlerinin devamını sağlayacak düzen bulunmadığından, çocukların eğitimleri de aksamaktadır.

Çoluk çocuk birlikte gidildiğinde, erkek ve kadınlar çalışırken, çocuklar ge-nellikle kendi kendilerine kalmakta, hat-ta iş yapabilecek büyüklükte olanlar da çoğu kez annesine veya babasına yardım adı altında çalışma eylemine katıldıkla-rından, bakıma muhtaç küçük çocukla-

rın durumları daha da korunaksız hale gelmektedir. Çocuk işçilerin aileleriyle birlikte 4-7 ay süreyle, çoğunlukla bit-ki çapalama, ot alma, hasat, su taşıma, yakacak toplama gibi bitkisel üretim iş-lerinde çalışıyorlar.

İŞ kanunu, meVSİmlİk İŞÇİYe değmİYorYasal açıdan mevcut duruma bakıldığın-da, sadece 51 kişiden fazla işçi çalıştıran tarım işyerlerinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında olduğu görülmektedir. Bu nedenle, tarım işçilerinin büyük bir ço-ğunluğunun yasa kapsamı dışında kaldığı açıktır. Ancak bir an için tüm tarım iş-çilerinin İş Kanunu kapsamında olduğu varsayılsa bile, gezici mevsimlik tarım işçi-lerinin gördükleri işler, genelde 30 günden az süren süreksiz işler niteliğinde oldu-ğundan, zaten İş Kanunu hükümlerinden yararlanma olanakları olamayacaktır.

Halbuki, bu düzenlemelerin önem-

li bir bölümünün, işçi işveren ilişkileri bağlamında bu işçileri istihdam edecek işverenlerin yükümlülüğü olarak yani, işçilerin yasal hakkı olarak düzenlenmesi esas olmalıdır.

Bir kez daha söyleyecek olursak, gördükleri iş süreksiz iş niteliğinde ol-duğundan, mevsimlik gezici tarım işçileri İş Kanunu kapsamında olsalar bile yasa hükümlerinin birkaç madde dışında te-mel hakları düzenleyen hükümlerin tü-mü uygulanamayacağından, mevsimlik gezici tarım işçilerine özel bir yasanın dü-zenlenmesi son derece yerinde olacaktır.

meVSİmlİk İŞÇİlerİn Çoğu kadınMevsimlik işçi olarak çalışan Aysel Öz-türk işi dolayısıyla tepki almamak için fotoğraf vermedi ve konu ile ilgi Yarın gazetesine konuştu: “10 yıldır eve gelir getirmek için bahçe işlerine gidiyorum. Mayıs ve Eylül aylarında çalışabiliyoruz.

Bizler çevre ilçelere gidiyoruz ancak aynı yerlere doğudan gelen çok fazla işçi var. Her mahallede bizleri organize eden ça-vuşlar var. Çavuşlar toprak sahibine bağlı çalışıyorlar. Mahelleden özellikle kadınla-rı günde 30 TL’ye sabah 07.00’dan akşam 18.00’a kadar çalıştırıyorlar. Yiyeceğimi-zi evden kendimiz getiriyoruz. Sıcağın altında tek bir gölge olmadan sabahtan akşama çalışıyoruz. Yemek saati diye bir-şey yo. Acıkmış olsak bile işi bitirmeden yemek molasına çıkamıyoruz. Sabit bir işimiz yok. Çağırılırsak gidiyoruz. Aynı şekilde doğu illerden ailesiyle gelen mev-simlik işçiler buraya yerleştikleri halde, işveren onları çağırırsa işe gidiyorlar. Ça-lışan hiçbir mevsimlik işçinin sigortası yok. Güneşin altında hastakanan işçiler, oradaki koşullarla iyileştirilmeye çalışı-lıyor. 15 yaşından 65 yaşına her yaşta mevsimlik işçi çalıştırıldığı gibi daha çok kadınlar tercih ediliyor.” dedi.

Bilirkişi heyeti, Aşkale’de elekt-rik direğini tamire giderken

boğularak ölen beş işçiyle ilgili raporu tamamladı. Bilirkişi bir dizi ihmali tespit etti: “İşçiler eğitimli değil. Hiç önlem alınmadı. Kurtarma ekibi olmadığından yardım çok geç ulaştı.”

Aşkale’de beş işçinin gölet içinde ka-lan elektrik direğini tamire giderken bo-ğularak yaşamını yitirmesine ilişkin bi-lirkişi raporu tamamlandı. Rapora göre, “yedi yıl önce yapılan Karasu HES 2’ye, içinde aktif halde bulunan dört elektrik direği kaldırılmadan su verildi. Direğe ulaşmak için işçilere ne bir kayık, ne bir bot verildi. İşçiler belediyeden temin et-tikleri deniz bisikletiyle yola çıktı. İşçiler eğitimsiz, taşeron şirket denetimsizdi. Kazadan sonra Erzurum’da bir kurtar-ma helikopteri bulunamadı. Malatya’da bulunabilen helikopterin gelişi iki buçuk saati buldu. İkinci bir dalgıçın gelmesi-nin sağlanması için iki saat beklemek

gerekir. Dalgıçlar ve helikopterler yetiş-tirilebildiğinde, artık çok geçti.”

Erzurum Valiliği’nin Aşkale Savcılığı’na gönderdiği ve bilirkişi ra-porunda yer verilen evraka göre, gölet içerisinde üç saat boyunca kurtarılmayı bekleyen beş işçi, dakika dakika ölüme gitti.

Raporda şöyle deniliyor: “Keza aynı hususun taşeron işçiler için de yapılma-

dığı, bu işçilerin eğitimlerinin verilmesi için taşeron firmaya herhangi bir ikazda bulunulmadığı, böylece de asıl işverenin yükümlülüğünü yerine getirmediği gö-rülmüştür.”

İŞletme müdürü taHlİYe olduRaporun düzenleminden bir süre önce, tutuklu yargılanan Aras Elektrik Dağıtım A.Ş. İşletme Müdürü Tuncer Yeşilyurt, avukatının Bakan Taner Yıldız’ın sözle-riyle savunması üzerine serbest bırakıldı. yarIn EMEK

Mevsimlik göçler sorunlarıyla başlıyorİstanBulCAN ERsOY

03 ocak 2012 yaRıN05 8 mayIs 2012 yaRıN06 EMEK

Her yıl, pamuk toplamak için Çukurova’ya, fındık toplamak için karadeniz’e, tütün için ege’ye göç eden mevsimlik tarım işçileri tekrar gündemde. Gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde, kötü ulaşım koşulları yüzünden yaşanan ölümlü kazalar ya da çalışma şartları sebebiyle yakalandıklari hastalıklar ile mevsimlik işçilerin sorunlari gündemde kalmaya devam edecek.

Togo işçileri hakları için direnişe geçti

Göz göre göre öldüler

Faşizm ve emperyalizme karşı mücadele edenler 6 Mayıs’ta, Eskişehir’de, Ankara’da ve İstanbul’da Deniz

Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerini unutmadı.Eskişehir’de, Emekçi Hareket Partisi kortejinin başında

Cemil Kırbayır, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan fotoğraflarını taşıyan çocuklar büyük ilgi gördü.

İstanbul’da Dolmabahçe’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anmak için yapılan basın açıklamalarının ardından 68’liler ve 78’liler Birliği Vakfı üyeleri, boğaza karanfil bıraktı.

Ankara’da mezarı başında anılan Denizlerin yanı sıra Halit Çelenk de anıldı. Açıklamadan sonra konuşma yapan Halit Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç, Denizlerin her yerde ol-duğunu, Kürecik’te füze kalkanına karşı mücadele eden halk-ların ve devrimcilerin yanında olduğunu söyleyerek, “Şu anda anma sırasında da bizimle onlar. Halit Çelenk’te, Deniz, Yusuf, Hüseyin’de bizim yanımızda, mücadelemizde yaşıyorlar.” dedi. yarIn EMEK

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, son dönemde öğrencilere yoğun uygulanan tutuklamalara karşı Taksim

Tramvay Durağı’nda F oturma eylemi gerçekleştirdi. Okunan açıklamada; 90’lı yıllarda faili meçhuller ülkesine

dönen Türkiye’nin son dönemde operasyonlar ülkesine dönüş-türüldüğü belirtildi. Avukatların, gazetecilerin, sendikacıların, akademisyenlerin ardı ardına gelişen yargısal operasyonlarla, hukuki hiçbir gerekçeye dayanılmadan tutuklandığı söylendi.

Açıklamanın devamında bu saldırıların yoğun olarak öğren-cilere uygulanarak, bugün hapishanelerde çoğunluğu Kürt altı yüzü aşkın öğrencinin yasadışı örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklu bulunduğu belirtildi. Limon taşımak, puşi takmak, Komünist Manifesto gibi her yerde bulunabilecek yasal kitapları bulundur-manın suç delili olarak kabul edildiği ve Newroz kutlamalarına katılmak, 1 Mayıs, 8 Mart gibi mitinglerde yer almak, YGS şifresini protesto etmek, parasız eğitim istemek, Şerzan Kurt ve Uğur Kaymaz gibi polis kurşunuyla katledilen öğrencileri, çocukları vb. anmalara katılmanın ise yasadışı örgüt faaliyeti olarak gösterildiği belirtildi. yarIn EMEK

HDK Anayasa Kurultayı’nda bir araya gelen onlarca kurum temsilcisi, yeni Anayasa’dan ne istediğini anlattı.

Öne çıkan talep, “eşit yurttaşlık” ve Kürt sorunun demokratik çözümü oldu.

Halkların Demokratik Kongresi, Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde Anayasa Kurultayı düzenledi. HDK, tutuklu ve-killerin serbest bırakılmasını, parasız, nitelikli sağlık hakkı, özerk üniversite, nefret ve ayrımcılığın son bulmasını, demokratik özerklik, kadınlara eşit temsil hakkı istedi.

Kurultayın açılış konuşmasını yapan Prof. Gençay Gürsoy, yeni Anayasa ihtiyacının esas olarak Kürt sorunundan doğduğu-nu belirterek, “Eğer yeni Anayasa, Kürt sorununun demokratik temelde çözümüne hizmet etmeyecekse, toplum için bir ihtiyaç değil” diye konuştu. yarIn EMEK

Deri İş Sendikası’na üye olduk-ları için patron tarafından işten

çıkartılan Togo ayakkabı fabrikası işçile-ri, ODTÜ’nün Eskişehir yolundaki A1 kapısının karşısında yer alan fabrikanın önünde direnişe başladılar.

İşçiler, “Patron dokuz işçiyi işten çıkararak sendikadan kurtulacağını zannetti ancak sendikal mücadelemize sonuna kadar sahip çıkacağız” diyorlar.

Deri İş temsilcisi, Togo’da 55 işçi çalıştığını bu işçilerin 35’inin sendika-lı olduğunu ve yetki almalarına engel olmak ve sendikal mücadeleyi kırmak için gözdağı vermek amacıyla 9 sendikalı işçinin işten çıkarıldığını, ancak diğer 26 sendikalı işçinin sendikadan ayrılamayıp aksine işyerinde dayanışmayı yükselttiği-ni anlattı. yarIn EMEK

Denizlerin bayrağı genç kuşaklarda

İHD’den F Tipi eylem

HDK Anayasa Kurultayı gerçekleşti

Sol Köşe

Çaycuma Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren,

M.K’ye ait tekstil fabrikasında çalışan 150 işçi, dün mesailerini bitirerek ev-lerine gitti. Gece bekçisi Birol Cıbır’a da fabrikada sabaha kadar işi olduğu gerekçesiyle izin veren M.K, tesisteki ürünleri ve makinelerin büyük bölü-münü gece tırlarla yükleterek kaçtı.

Fabrikanın gece güvenliğini sağ-layan Birol Cıbır şunları söyledi: “Ye-mekten sonra patronum bana, ‘Sen evi-ne gidebilirsin. Bugün izin kullan, ben sabaha kadar fabrikadayım, işim var’

dedi. Ben de evime gittim ve sabah tek-rar işe geldiğimde gözlerime inanama-dım. Fabrika boşalmıştı ve diğer çalışan arkadaşlar da kapıda bekliyorlardı.”

3 aylık maaş alacağı bulunan 150 işçi, sabah işe geldiklerinde fabrikayı boşaltılmış halde bulunca, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığı önünde top-lanan işçiler, işvereni protesto ettiler.

Fabrikanın boşaltıldığını öğrenen vergi memurları da tesiste inceleme-lerde bulunarak vergi borcu bulundu-ğu bildirilen iş yeri sahibinin taşımaya fırsat bulamadığı makineleri ve eşyaları kayıt altına aldı. Makinelerin vergi bor-cuna karşılık haciz edileceği öğrenildi. yarIn EMEK

İşveren işçileri soydu

edİtörler

tasarIm

dağItIm

İmtİyaz saHİBİ

sorumlu yazI İŞlerİ müdürü

yönetİm adresİ

BasIldIğI yer

sANEM DENİZ KURALİBRAHİM KEsKİNsELçUK KAYGIsIZCAN ERsOY MELİKE çINARAsLIHAN pEHLİvAN RIFAT çApARçİLER KAYABAşI ELİF KARANCAN çOKsÖYLEREMİNE AHIsLAFATİH pEKEDİsGÜRKAN KÖsEEZGİ CEREN AĞTAşRAsİM ARAZOsMAN ERDEM

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE ÖZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OsMANBEY s. NO 67/4 şİşLİ / İsTANBUL

AspAş AsYA pAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. Aş. EvREN MAH. GÜNAY sK NO: 4 BAĞCILAR / İsTANBUL05327552792

6 aylIk aBonelİk: 25 tl

sANEM DENİZ KURAL ADINA yapI kredİ Hesap no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 ptt Hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 İŞBankasI Hesap no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI Hesap no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 garantİ BankasI Hesap no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 AkbAnk Hesap no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonelİk İÇİn tel: 0 507 516 85 [email protected]

8 MAYIs 2012 sALI sAYI: 31

HaFtalIk sİyasİ gazeteyerel sürelİ yayIn

Page 7: Yarın 31. sayı

osman tİFtİkÇİ

Türkiye Cumhuriyeti hükü-metleri İkinci Dünya Savaşı’dan

sonra Amerikan işbirlikçisi oldular. Türkiye’nin dış politikası da Amerikan çıkarlarına göre belirlendi. Bu işbir-likçi politika, komünizme karşı, Rus tehditine karşı mücadele biçiminde meşru gösterilmeye çalışıldı.

Doğu Bloku’nun dağılmasıyla bir-likte bu işbirlikçi politika, dünyanın her yerine emperyalist güçlerin emrin-de asker yollamaya kadar vardı. Günü-müzde ise AKP yöneticileri Suriye ve İran’ı savaşla tehdit ediyor.

Geçmişten bu güne işbirlikçi po-litika değişmedi. Ama bu politikala-rın gerekçelerinde önemli bir değişim yaşandı. Türkiye artık “Hür dünya” ile birlikte, geri ülkelere “medeniyet”, “demokrasi”, “özgürlük” götürmekle yetinmiyor. Türkiye egemen sınıfları AKP eliyle, Amerika’nın kafasını bo-zan İslam ülkelerine “Ilımlı İslam”ı da götürüyor. İslam ülkelerine sadece serbest piyasacı, liberal, özgürlükçü, emperyalizm işbirlikçisi olmaları de-ğil, “köktenci İslam”ı reddedip Ilımlı İslamcı olmaları, kendi AKP’lerini ku-rup, iktidara getirmeleri de dayatılıyor.

Emperyalizmin dini kendi çıkar-ları doğrultusunda kullanması, ilk defa AKP hükümetleriyle ortaya çı-kan bir olay değildir. Bunun geçmişe uzanan bir de tarihi vardır. AKP ve emperyalizm, bu politikaları uygular-ken, hatırı sayılır bir tarihi birikimin üzerine oturmaktadırlar. Biz bu yazıda bu tarihi birikimi çok kaba biçimde özetleyip, hatırlatmaya çalışacağız.

oSmanlı dÖnemİİslam dünyası 19. yüzyılın sonralarına doğru tümüyle Batı tarafından sömür-geleştirildi. İslam dünyasında devlet olarak sadece, Osmanlı ve İran kaldı. Bu iki devlet de yarı-sömürge duru-muna düşmüştü. İslam dünyasının sömürgeleştirilmesi sürecinde, aynı

zamanda Osmanlı padişahı da olan Halife’nin önemi arttı. Halife’nin ve Halifeliğin önemini artıran etkenleri üç başlık altında toplayabiliriz:

Batılı güçler tarafından yenilen ve işgal edilen Arap ülkeleri, Orta Asya, Hindistan ve Uzak Doğu Asya Müslü-manları, Osmanlı Halifesi’ni yardıma çağırıyorlardı. Bunlar, görünürde koca bir imparatorluğun tepesinde oturan dini önderlerinden sorumluluğunu yerine getirmesini bekliyorlardı.

İkinci olarak İslam ülkelerini işgal eden sömürgeci güçler de, işgale karşı direnen, ayaklanan, türlü güçlükler çıkaran Müslüman kitleyi susturmak için Halife’nin otoritesini de kullan-mak istiyorlardı. Bu nedenle onlar da Halife’yi yardıma çağırıyorlardı.

Üçüncüsü hem ezilen sömürülen İslam dünyasının, hem de sömürgeci Batı’nın; “bize yardımcı ol” çağrıları altında kalan Osmanlı padişahları, bu

durumu kendi konumlarını güçlendir-mek için kullanmak istediler. Böylece 19. yüzyıl sonuna kadar, Osmanlı pa-dişahlarının pek de önemsedikleri bir sıfat olmayan Halifelik kurumu önem kazandı, öne çıktı.

Osmanlı padişahlarının, İslam dünyasına Halife, yani dini lider ola-rak yaptıkları müdahalelere ait bazı örnekler şöyledir:

1790’lı yıllarda Hindistan’da İngiliz işgaline karşı savaşan Tipu Sultan, III. Selim’den Halife olarak yardım istedi. Halife de İngilizlerin isteği üzerine Ti-pu Sultan’a İngilizlerle savaşmamasını, anlaşma yoluna gitmesini önerdi.

1857 yılında Hintliler İngiliz işga-line karşı ayaklandılar. Ayaklanmanın başında Müslüman askerler vardı. Hint uleması da İngilizlere karşı savaşmanın farz olduğunu söyleyip duruyordu. Ayaklanma başlayınca da bunlar cihad ilan ettiler. Bu ayaklanma kısa sürede ya-

yıldı ve bağımsızlık mücadelesine dönüş-tü. Ayaklananlar Halife Abdülmecid’den yardım istediler ama bir sonuç alama-dılar. İngilizler de Halife’den yardım is-tediler ve sonuç aldılar. Halife ayaklan-mayı bastırmak için gönderilen İngiliz askerlerinin Mısır’dan geçebilmeleri için izin verdi. Abdülmecid bununla da ye-tinmedi; Müslümanların İngilizlere karşı savaşmamalarını emreden bir de irade yayınladı. Bu irade Hindistan camilerin-de okutuldu. Ayaklanma bastırıldıktan sonra da Halife Abdülmecid, zarara uğ-rayan İngilizler için açılan yardım kam-panyasına bağışta bulundu. Bu ayaklan-manın bastırılmasından sonra İngilizler Hindistan’a çıkmamak üzere yerleştiler.

Orta Asya Müslümanları üzerin-de Rusya, Çin ve İngiltere arasında süren mücadelede Halife Abdülaziz İngilizlerle birlikte davrandı. İngilizler tarafından buraya getirilip götürülen ve yönlendirilen Osmanlı heyetleri, is-

tenilen başarıyı sağlayamadılar. Halife Abdülaziz İngilizlerin istediği her yere Halife olarak koşturdu ama örneğin 1871 yılında Fransızlara karşı ayakla-nan Cezayir Müslümanları için kılını kıpırdatmadı.

İngilizler, Afganistan için Rusya ile yaptıkları mücadeleye de Halife’yi karış-tırdılar. Zamanın Halifesi II. Abdülha-mid 1877 yılında Afganistan’a Rusya’nın İslam dünyasının düşmanı olduğunu anlatan ve İngilizlerle anlaşmalarını is-teyen bir heyet gönderdi. Bu heyet de bir çok tepki alarak eli boş döndü.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda çok zor durumda kalan II. Abdülhamid, Hintli Müslümanların coşkulu desteğini arkasında buldu. Yardım dernekleri kuruldu, gösteri-ler yapıldı, hatta asker yollamak için girişimler bile yapıldı. Halifenin ve Halife Abdülhamid’in tüm dünyaya kendisini duyurması esas olarak bu sayede oldu.

Görünürde durum böyleydi ama olayların arkasında İngiltere, Halife II. Abdülhamid’i kendi çıkarları için kullanmaya çalışıyordu. Gösteriler, yardım kampanyaları İngilizlerin onayı ve desteği ile yapılıyor, bunların başını İngiliz işbirlikçisi haline gelmiş Müslüman burjuvalar, din adamları çekiyordu. Hindistan’daki İngiliz yö-netimi, Müslümanların faaliyetlerine müdahale edilmemesi konusunda bü-tün yetkilileri uyarıyordu. Amaç hem İngilizlerin düşmanı Rusya’ya karşı Osmanlı’ya maddi ve moral destek sağlamak, hem de genel olarak İslam dünyasını Rusya’ya karşı kışkırtmaktı. Bunun yanı sıra İngiltere, Halife’ye ve İslam’a sahip çıkarak Afganistan’daki Rus etkisini ve Hindistan’daki Müs-lüman muhalefeti de kontrol altına almak istiyordu. Afgan emirinin in-sanları İngilizlere karşı kışkırtan pro-pagandaları, Hindistan’da İngilizlere karşı bağımsızlık eğilimleri bu yolla etkisiz hale getirilmeye çalışılıyordu.

Abdülhamid 1882 yılında Mısır’da ve daha sonra Sudan’da İngiliz işgaline karşı ortaya çıkan ayaklanmalarda da, isyancıların değil İngilizlerin yanında tavır aldı.

Halife II. Abdülhamid, Amerika ve İspanya’nın Filipinleri işgal için giriş-tikleri savaşta da devreye sokuldu. Ab-dülhamid 1898 yılında bir ferman ya-

zarak, Müslüman Sululuların; “savaşta kafir İspanyollara karşı olmaları(nı) ve dost Protestan Amerikalıların yanını tutmaları”nı istedi.

1900 yılında Çin’de meydana gelen Boxer Ayaklanması sırasında Halifelik, emperyalistler tarafından bir kere daha kullanılmak istendi. İngiltere, Rusya, Fransa, Japonya, Almanya, Avustur-ya, İtalya, ABD yani sekiz işgalci ülke, ayaklanan Çin halkını ezebilmek için bir ittifak kurdu. Ayaklananlar içinde Müslümanlar da olduğu için Halife Abdülhamid’i de bu işe bulaştırdılar. Almanların teşviki ve finansmanı ile Abdülhamid buraya bir nasihat heyeti yolladı. Heyetin amacı Müslümanları ayaklanmanın dışına, hatta karşısı-na çekmekti. Başında “Edouard”dan “Enver”liğe ve Paşalığa terfi etmiş bir subayın bulunduğu Osmanlı ulema heyeti Çin’de kelimenin tam anlamıyla rezil kepaze olacak ve Almanlar tara-fından götürülüp yarı yolda bırakılan bu heyet, Ruslar tarafından geri geti-rilecektir.

1890’lı yıllardan sonra Osmanlı Panislamizminin en büyük destekçisi Almanya oldu. Ama o dönemde bir tek Osmanlı ya da Abdülhamid Panis-lamizmi yoktu. Bir çok Panislamizm vardı. Örneğin Tatar burjuvalarının Türkçü Panislamizmi vardı, Cema-leddin Afgani’de ifadesini bulan anti sömürgeci, işbirlikçi İslami yönetimle-

re karşı özellikler taşıyan Panislamizm (İttihad-ı İslam) vardı. Özetle o yıllar-da Panislamizm, İslam dünyasının her yerinde rastlanan genel bir olguydu. Ama içeriği, savunanlara göre değişi-yordu. Bu nedenle emperyalist güçler, kendi işlerine gelmeyen panislamizmi ve İslami eğilimleri öcü gibi gösteriyor-lardı. İngilizler ve Fransızlar kendile-rine karşı ayaklanan tüm Müslüman halkları Panislamist olarak damgalıyor ve kendi insanlarını Panislamizm ca-navarıyla korkutmaya çalışıyorlardı. İngilizlerin yanı sıra Fransızlar Ceza-yir’deki, Hollandalılar Endonezya’daki direnişleri Panislamist olarak mahkum etmeye çalışıyorlardı.

Halifelik ve İslam Birinci Dünya Savaşı sırasında bir kere daha Alman emperyalizmiyle işbirliği içinde sahne-ye sürüldü. Halife’ye Cihad ilan etti-rildi. Dini önderlerin yanı sıra İslamcı yazarlar, aydınlar seferber edildi. Ama sonuç hüsran oldu.

kurtuluŞ SaVaŞı İngilizler Anadolu’daki direnişe ve Bolşevik Devrimi’nin etkilerine karşı İslam dinine bir kere daha sarıldı. Sa-vaşta Almanlar yenilmişti ve şimdi ik-tidarda eskiden beri İngiliz yanlısı bir padişah ve hükümet vardı. Dolayısıyla Halifelik ve şeyhülislamlık makamını kullanma sırası yeniden İngilizlere gel-mişti. Halife Vahidettin, Şeyhülislam

ve Teali-i İslam gibi dernekler İngiliz emperyalizmi ile işbirliği içinde oldu-lar. O dönem Şeyhülislamlık da yapan Mustafa Sabri Efendi bu işbirlikçiliğin en öne çıkan simasıydı. M. Sabri İn-gilizlerin isteği üzerine Yunan uçakları tarafından atılan bildiriler yazdı. Gene istek üzerine Bolşevikliğin İslama aykı-rılığını bildiren yazılar kaleme aldı. İn-gilizler Halifelik makamını daha etkili olarak kullanabilmek için, İslam ale-minden gelecek temsilcilerle bir “Hi-lafet Meclisi” oluşturmak da istediler. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkarılan iç isyanlar dini duygular kışkırtılarak ger-çekleştirildi. Direnişçilere karşı savaşan güçlerin adı “Hilafet ordusu” idi.

Halifenin ve Mustafa Sabri gibi II. Meşrutiyetten kalma bazı İslamcıların bu işbirlikçi tavrına karşılık bir çok din adamı ve İslamcı bu kirli işin içinde ol-madılar. Örneğin M. Akifler Kurtuluş Savaşı’na katıldılar. Dönemin Şeyhü-lislamlarından Haydarizade İbrahim Efendi, Bolşevikliğin İslama ve İler-lemeye karşı olduğunu açıklayan bir bildiri yazmayı reddetti. Teali-i İslam Cemiyeti içinde yer alan İskilipli Atıf Hocalar, Mustafa Sabri’nin yaptıkları-na karşı çıktılar.

03 ocak 2012 yaRıN05 8 mayIs 2012 yaRıN

Osmanlı Devlet Panislamizm’inden Ilımlı İslam’a

Emperyalizm İslam dinini kullanmaya devam ediyor hala

07

Osmanlı’daki İslamcı hareket Kurtuluş Savaşı sonrasında

tasfiye oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasına damgasını vuran olgu, tek parti döneminde biçimlenme-ye başlayan Cemaat Dindarlığı idi. Nurcular, Nakşiler, Süleymancılar, Işıkçılar bu dönemde Amerikan em-peryalizmi ile tam bir uyum içinde oldular. Örneğin Said Nursi Kore’ye asker yollanmasını hararetle ve Müs-lümanlık adına destekledi. Gene Said Nursi, bir Amerikan-İngiliz planı olan CENTO’yu “İslam Bir-liği” olarak göstermeye çalıştı. Said Nursi’ye göre Amerika; “din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devlet”ti.

Cemaatler DP’nin kraldan çok kralcı Amerikancı politikalarına des-tek oldular. Emperyalizmin İslam ülkelerine yönelik her tür saldırısı-nın yanında yer aldılar. Cezayir’de Fransızlara karşı verilen mücadeleye karşı, DP’nin emperyalizm yanlısı tavrını desteklediler. Sadece Sü-leymancı Cemaatin kurucusu Sü-leyman Hilmi Tunahan, 18 Nisan 1956’da Sultan Ahmet Camiinde Cezayir direnişini destekleyen bir konuşma yaptı. Süleyman Hilmi

bu konuşması nedeniyle polis tara-fından sorguya çekildi.

1960’lı yıllarda Arap milliyetçi-liğinin, ulusal kurtuluş savaşlarının, tüm dünyada patlama yapan sosya-list hareketin ve Doğu Bloğu’nun baskısı altında bunalan emperya-lizm, bir kere daha İslam birlikçi-si kesildi. Gerici Suudi Arabistan rejimi, Körfez ülkeleri, Pakistan, İran, başında eski bir CIA ajanının bulunduğu Ürdün gibi ülkeler bir araya getirilerek 1962 yılında ün-lü “Rabıta”, İslam Birliği kuruldu. Türkiye bu kuruluşa resmi olarak katılmadı ama sürekli olarak bu ku-ruluşun toplantılarında temsil edildi. Cemaatlerin Suudi sermayesi tara-fından ciddi biçimde desteklenmeye başlanması bu yıllarda gerçekleşti. İslam Birliği’nin Orta Doğu’daki ve Kuzey Afrika’daki ilk hedefi, Nasır’ın başını çektiği Arap milliyetçiliği ve sol hareketlerdi.

1960’lı yıllarda Cemaatler ve bunların gençlik kitlesi, sivil fa-şist güçlerle birlikte Türkiye’deki devrimci, demokratik harekete karşı kullanıldılar. Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a gelişini protes-

to eden devrimci gençler, karşıların-da, başta Mehmet Şevket Eygi olmak üzere dindar basının ve kurumların kışkırttığı gençlik kitlesini buldular.

1970’li yıllarda Cemaatlerin genelde emperyalizm işbirlikçisi ta-vırlarının yanı sıra, bu kesim içinde farklı tavır geliştiren eğilimler de çıktı. İslamcılığın Türkiye’de yeni-den doğuşunu temsil eden bu eğilim hem devletin, hem de Cemaatlerin ağır saldırılarıyla karşılaştı. Bu eğili-min Metin Yüksel, Sedat Yenigün, Şeyhmus Durgun gibi liderleri MHP’liler ve devlet tarafından öl-dürüldüler.

İkinci Dünya Savaşı sonrası

Saİd nurSİ

1882 - İnGİltere’nİn mıSır İŞGalİ

1889 - ıı. aBdulHamİt alman İmParatoru ıı.WİlHelm İle Bİrlİkte

ŞeYHülİSlam muStaFa SaBrİ

Haftaya 12 Eylül sonrası ve İslam dininin Kullanılmasında yeni aşama: BOP ve AKP bölümlerini okuyabilirsiniz.

akp suriye ve İran’ı savaşla tehdit ettiği günümüzde, Araştırmacı Tarihçi Osman Tiftikçi emperyalizmin dini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasının ilk olmadığını, bunun ta-

rihi bir geçmişi olduğunu savunuyor. Tiftikçi’nin , Osmanlı’dan günümüze emperyalistlerin İslam ile olan politikalarını değer-lendirdiği iki bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz.

Page 8: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Birçok kamu kuruluşunun satılmış olduğu gü-nümüzde, özelleştirmeler her anlamda tartışma

konusu olurken, özelleştirmelerin gerekçelerini açık-lıyoruz.

Özelleştirmeler, liberal ekonominin büyük bir kıs-mını kaplar ve en önemli dayanağıdır. Dünya çapında liberal ekonomiye geçiş aşamasında ülkelerin yasalarına giren özelleştirmeler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıy-la birlikte sürat kazanmıştır. Türkiye’de ise bu süreci başlatmak için kabul edilmeye çalışılan ve hepimizin “24 Ocak Kararları” olarak bildiğimiz ekonomideki değişim ancak 1980 darbesiyle hayata geçirilebilmiştir. Özal’la birlikte “yap-işlet-devret” modeli uygulamaya konurken, özelleştirmelerin güzellendiği birçok sebep açıklandı şimdiye kadar. 2002 yılından bu yana giderek

artan bir hızla özelleştirmeler devam ediyor.

“deVlete Yük, kamuYa zarar”24 Ocak Kararları’nın ardından Turgut Özal’ın uy-gulanmasını başlattığı “yap-işlet-devret” modeli ile özelleştirmeler büyük hız kazandı. Bu durumu en iyi anlatan SEKA Kağıt Fabrikası olmuştur. Çok eski makinelerle üretim yapılmaya çalışıldığı SEKA Kağıt Fabrikası, 2005 yılında tamamen özelleştirilmiş ve fab-rikaları kapatılmıştı.

Özellikle İzmit’teki fabrika çalışanları fabrikayı işgal etmiş ve uzun süre direnmişlerdi. Aileleriyle birlikte kağıt makinelerinin arasında direnişe başlayan işçiler kadrolu iş vaadiyle kandırılmış ve sonrasında sözleşmeli işçi olarak ülkenin farklı şehirlerine, ailele-

rinden uzak yerlere resmen sürgüne gönderilmişlerdi. Bu yöntemle birçok devlet kurumu, kar ediyor olsalar bile özelleştirildi.

rekaBet artarSa Hİzmet kalİteSİ artar mı?Kapitalizmin en büyük ekonomik önermesi olan “fi-yatları piyasa belirler” fikrinin doğrulanabilmesi için devlet elini üretimden çekmeli ve tek gelir kalemi ola-rak vergilere yüklenmeliydi. Bugün, Maliye Bakanı’nın kadrolu işçi ve memur maaşlarıyla ilgili olarak “tek gelirimiz vergiler, paramız yok ki” açıklamasını kul-lanmasının yolu da açılmış oluyor böylece.

AKP iktidarınınca yapılan “en büyük” özelleştir-meler:1. Türk Telekom 6. PETKİM2. ETİ Alüminyum 7. TCDD İzmir Limanı3. Başak Sigorta 8. TCDD Mersin Limanı4. TÜPRAŞ 9. TEKEL5. ERDEMİR 10. SEKA

08 EKONOMi 8 mayIs 2012 yaRıN

Özelleştirmelerin dünü, bugünü

Mutfak masrafımız ne kadar?

TÜİK verilerine göre, geçen ay yüzde 44.06’lık fiyat artışıyla

domates zam şampiyonu olurken, bu ürünü, fiyatı yüzde 21.01 artış gösteren etek, yüzde 20.31 artış gösteren erkek gömleği ve yüzde 19.14 artış gösteren erkek ayakkabısı izledi.

Salatalık, YeŞİl Soğan Ve SİVrİ BİBer ucuzladıTÜİK’e göre, geçen ay fiyatı düşen ürün-lerin başında ise salatalık geldi. Nisan’da salatalığın fiyatı yüzde 36.01 oranında düşerken, bu ürünü fiyatı yüzde 35.94

oranında azalan yeşil soğan ve fiyatı yüz-de 35.89 azalan sivri biber izledi.

Geçen ay fiyatı en fazla düşen ürün-ler arasında, yüzde 34.38 oranında ucuzlayan marul, yüzde 23.34 oranında ucuzlayan kabak, yüzde 18.61 oranında ucuzlayan patlıcan ve yüzde 5.38 ucuz-layan yumurta yer aldı.

Bu artıŞlar Pazarlara naSıl YanSıdı?Hayat pahalılaştıkça cebimiz daha fazla yanmaya başladı. Doğalgaza, elektriğe, benzine, gıdaya ve giysiye gelen zamlar, halkın gelirlerine bir türlü yansımıyor. İnsanlar pazarlara bile gidemezken, market broşürlerini didikliyor. Peynir nerede daha ucuz, tuvalet kâğıdının en

indirimlisini nereden bulabilirim, yağ en uygun fiyata nerede satılır, sebze nerede ucuzdur vs. Alışverişin yükünü en çok çeken kadınlar, market market, pazar pazar gezerek bütçesini idare ettirmeye çalışıyor.

Pazara GİttİkEv ekonomisi için halkın en uğrak yer-lerinden biridir halk pazarları. Biz de bu hafta sizler için Beşiktaş pazarına alışve-rişe gittik. Pazarlarda A’dan Z’ye her şeyi bulmak mümkün. Pazarda şöyle bir tur atıp da fiyatları kontrol ettikten sonra alışverişimize başladık. Ürünlerin kali-teli olmasına dikkat ederken gözümüz hep fiyatlardaydı. Pazarda dikkatimizi en çok domates çekti. Bütün kış bir türlü düşmeyen fiyatlarıyla domates en pahalı sebzelerden olmuştu. Şimdi de çok ucuzladığı söylenemez. İyi bir doma-tes yemek istiyorsanız 5 Lira’yı gözden çıkaracaksınız, zira domatesin kilosu 5TL. Pazarcılar da fiyatların yükseldi-ğini kabul etmekle birlikte pazarların da eskisi kadar kalabalık olmadığından yakınıyorlar. Bir ailenin rutin mutfak masrafı haftalık olarak 80 TL’den daha az olması pek mümkün değil; bu da 3 kişilik bir aile için söz konusu olabilir. Üstelik ihtiyaçların tamamını da hesaba katmadık.

Türk-İş’in yaptığı yazılı açıklamaya

göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli bes-lenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 939 lira 64 kuruş. Son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 70 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 227 lira art-tı. Asgari ücretin net tutarı 701,44 TL olarak belirlendiğine göre dört kişilik bir aile hem dengeli hem sağlıklı hem de yeterli nasıl beslenecek? Okullarda dağıtılan sütlerden rahatsız olan binlerce öğrenci için zehirlenmediklerini aksine alışkın olmadıklarını söylemedi mi Ba-kanlar? Bu koşullarda çocuklar her gün süt içemez tabii!

İstanBulİBRAHİM KEsKİN

Avustralyalı National Australia Bank (NAB), İngiltere’de 1.400’den fazla çalışanının işine son veriyor.

NAB yaptığı açıklamada, İngiltere’de düşen emlak fiyatları ve zayıf ekonominin yanı sıra yüksek fon maliyetlerine dikkat çekerek, bu ülkede 305 milyon dolarlık yeniden yapılanma kapsamında 1.400’den fazla çalışanını 2015 mali yılı sonuna kadar işten çıkaracağını bildirdi.

Yeniden yapılanma tamamlandığında her yıl 120 milyon dolar tasarruf etmeyi beklediklerini bildiren NAB, 31 Mart’a ka-dar geçen altı aylık sürede İngiltere’deki kaybının aynı dönemde şirketin karının yüzde 15 düşmesine sebep olduğunu kaydetti.

NAB’nin açıklamasında, “İngiltere’deki işimizin küçültü-lerek daha geleneksel iş modeline dönülmesi ve risk iştahının azaltılması hissedarlarımızın çıkarlarına en iyi hizmet edecek seçenektir” denildi. yarIn EKONOMİ

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S and P) İspanya’nın uzun vadeli kredi notunu iki

kademe birden indirerek “A”dan “BBB “ya çekmesinin ardından bugün de 16 İspanyol bankası için not indirdiğini duyurdu.

Beklenenin altında gelen düşük büyüme rakamlarının ül-kenin yeniden resmi olarak resesyona girdiğini göstermesinin hemen ardından S and P, İspanyol bankalarının notunu bu sabah itibariyle düşürdü.

İspanya’nın önde gelen bankalarında Santander’in notu A-’den A-2’ye, iştiraki Banco Espanol de Credito’nin de notu A ‘dan A-1’e düşürüldü.

Avrupa’nın önde gelen bankacılık gruplarından ve İspanya’nın en büyük ikinci bankası Banco Bilbao Vizcaya Ar-gentaria S.A (BBVA) A/A-1’den BBB /A-2’a indirdi.

S and P’nin notunu kırdığı İspanyol bankaların içerisinde şu bankalar yer alıyor:

“Banco de Sabadell, Ibercaja Banco, Kutxabank, Banca Civica, Bankinter, Confederacion Espanola de Cajas de Ahor-ros, Barclays Bank, Caja de Ahorros y Pensiones de Barcelona, Bankia,Banco Financiero y de Ahorros S.A.” yarIn EKONOMİ

Bankalar işçi çıkarıyor

Pazar fiyatları

İspanyol bankalarına şok!

SÜBVANSİYON: Destekleme, devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder. Ge-lişmiş ülkelerin artan maliyetler ve uluslararası ticari rekabet nedeni ile kendi yerli üretimlerini desteklemeleri, gelişmekte olan ülkelerde olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri, sayıları 25 bin olan pamuk üretici-leri için yılda 12 milyar doları aşkın sübvansiyon yapmaktadır. Bu uygulama, ekonomisi büyük ölçüde bu ürünlere bağlı olan Benin, Burkina Faso, çad ve Mali gibi ülkelere açlık getirmek-tedir.

?

SÖzlükÇe

S&P analizleri ideolojik Standart&Poor’s kredi

derecelendirme kuruluşu, Türkiye’nin “pozitif ” olan kredi notu görünümünü, “durağan” olarak revize etti. Bu açıklama Başbakan Erdoğan’ın tepkisini çekti ve açıklamanın ideolojik ol-duğunu iddia etti.

“kredİ derecelendİrme” naSıl YaPılır?Uluslararası Kredi Derecelendir-me Kurumları, ülkelerin ve şir-ketlerin ekonomik göstergelerini ve performansını değerlendirerek

kabul görmüş uluslararası kıstas-lar üzerinden ülkelere kredi notu vermektir. Türkiye’nin bu tür ku-rumlar tarafından düşük notlan-dırılmasının en büyük sebeplerin-den biri, verileri sağlıklı bir şekilde ölçmemesi ve raporlamamasıdır.

türkİYe kaPalı kutu İşsizlik ve enflasyon gibi çok önemli verilerin hesaplanış şekli ve açıklanan rakamlar hem ülke içinde hem de uluslararası arenada birçok kişi ve kurum tarafından eleştirilmekte. İşte kredi notunun

durağan olmasının nedenlerinden biri bu verilerin şeffaf olmaması olarak açıklanıyor.

ekonomİ BüYüdü, Ya SonraSı?İkinci bir neden ise; ülke ekono-misinde risk değerlendirmelerine neden olan gelişme veya verilerin var olması. Büyüyen ama istih-dam yaratmayan, yüksek enflas-yon ve cari açığa sahip olan, gelir dağılımında çok yüksek oranda eşitsizlik olan bir ekonomi do-ğal olarak riskler barındırıyor. yarIn EKONOMİ

Domates: 5.00TLSalatalık: 2.00TLSoğan: 1.00TLPatates:1.25TLKabak: 2.00TLPatlıcan: 2.00 TLPirinç: 2.50 TLBulgur: 1.80TLBezelye: 3.00TLHavuç: 2.00TLMarul: 2.00TLLimon: 2.00TLBiber: 3.00TLPeynir: 12.00TLZeytin: 14.00TLÇilek: 3.00TL4 Ekmek: 4,00 TLElma: 3.00TLTaze Fasülye: 5.00TLMaydonoz:1.00TL

türkiye İstatistik kurumu (tüİk), Nisan ayında Tüketici Fiyatları Endeksinin (TÜFE) yüzde 1,52, Üretici Fiyatları Endeksinin (ÜFE) yüzde 0,08 oranında arttığını açıkladı. Nisan ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 11,14, ÜFE’de yüzde 7,65 artış gösterdi. peki, enflasyondaki bu değişiklikler halkın cebine nasıl yansıdı?

Ekonomide neler oluyor?

SÖzlükÇe

SÖzlükÇe

İsviçre’nin en büyük bankası UBS AG’nin yılın ilk çeyreğindeki karı geçen yılın aynı dönemine göre yüz-de 54 azalarak 827 milyon İsviçre frangına (918 milyon dolar) geriledi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Türkiye’nin nisan ayında ihracatı, yüzde 2.9 azalışla 11 milyar 407 milyon 106 bin dolar seviyesinde gerçekleşti.

Tüketicilerin bankalara “Kredi kart aidatı var mı?” diye sorduklarında “yok” yanıtını aldıkları, fakat bunun “kart hizmet bedeli” olarak yansıtıldığı iddia edildi.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bazı ülkelerdeki tasarruf önlemlerinin istihdam piyasasına zarar vermesi nedeniyle “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulacağını” bildirdi.

İstanbul Boğazı’na inşa edilecek 3. köprünün yapımı-nı da içeren ‘’Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’’ ihalesinde yarışan firma

s a y ı s ı 3’e düştü.

Antalya’nın Gazipaşa il-çesinde 35 yıllık çiftçi Hüse-yin Çetiner, kilosu 50 kuruşa mal olan salatalığın 5 kuruştan dahi alıcı bulmadığını belirterek ürettiği 6 ton salatalığı sokağa döktü.

Page 9: Yarın 31. sayı

8 mayIs 2012 yaRıN09 ESAS MESELE

Foto

ğraF

: ARI

Nç K

ILIç

sağlıklı bir yaşam sürdürebilecek yaşam koşullarımız mevcut olabiliyor mu? Yoksullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Hükümet bu konuda ön açıcı ve sorun çözücü olabiliyor mu? Yükümlülüklerini yerine getirebiliyor mu? Dünya Bankası ne işe yarıyor? Yoksulluğumuzu azaltmada rol oynuyor mu? Konuyla ilgili olarak Ankara Üniversitesi siyasal Bilgiler Fakültesi siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde prof. Dr. Filiz Zabcı ile görüştük.

dünya Bankası’nın misyonunun yok-sulluğu azaltmak olduğundan söz ediyorsunuz? Bu konuyu biraz açar mısınız?Bu, Dünya Ba n k a s ı ’ n ı n

kendi varlık nedenini açıklarken dile getirdiği bir misyon. Yoksa ben Banka’nın misyonunun bu olduğunu ya da bundan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Evet, Banka son 30 yıldır, Dünya Kal-kınma Raporları’nda yoksulluk sorunun ciddi bir incelemekte ve kendi programını oluşturmakta. Bunun en önemli örneklerinden biri de 2000-2001 Kalkınma Ra-poru. Bunlar dışında sayısız araş-tırma ve proje var. Ancak bir ga-zetecinin çok anlamlı bulduğum ifadesi ile Dünya Bankası “Önce bacaklarınızı kırmakta, sonra pe-dikür önermektedir!” Bunu şöyle açıklayabiliriz: Banka uzunca bir dönem, gelişmekte olan ülkelerde IMF ile birlikte uygulattığı eko-nomik program gereği, kamu har-camalarının kısılmasını istemekte, bu da sağlık ve eğitim sisteminin çökmesine yol açmaktadır. Sonra, yoksulluğu azaltma stratejisinin bir parçası olarak eğitim ve sağlığa yönelik projelere kredi vermekte-dir. Bu kredileri faizi ile birlikte ödemek için, ülkeler tekrar kamu harcamalarını kısmak durumunda kalmaktadır ve bu da yoksulluğu artırıcı bir etkide bulunmaktadır. Yani, gördüğünüz gibi yaşanan tam bir kısır döngüdür. Bu döngüden kar sağlayan bazı güçlü ülkeler, kre-ditörler ya da uluslararası bankalar olmaktadır. Dünya Bankası, 1944’te IMF ile birlikte kurulan, işlevleri o za-manda bugüne değişime uğrayan, ama özellikle 60’lardan itibaren üçüncü dünya ülkelerinin kapita-

lizme entegre edilmeleri ve 80’ler-den itibaren de neoliberal politi-kalı uygulamaları doğrultusunda etkin olan, nihai olarak kapitalist sistemin bekasına hizmet eden bir kurumdur. Bu kurum üzerinde ABD’nin geniş bir etkisi vardır. Robert McNamara’nın başkanlık döneminde olduğu gibi, zaman zaman da ABD emperyalist ve ya-yılmacı politikaları doğrultusunda politika “üretir”. Böyle bir kuru-mun yoksulluk konusunda politika üretmesinin nedenleri ne olabilir? Herhalde eşitsizlikçi sistemi yeni-den üretmek ve gelişebilecek bazı radikal muhalif direnişleri baştan kontrol altına almak gibi hedefler-dir bunlar. Bu, 2000’li yıllardan itibaren geliştirdiği politikalarında ayan beyan görülebiliyor.

nasıl bir politika izliyor dünya Bankası?Aslında yanıtın bir kısmı sizin ilk sorunuzda saklı: Banka’nın yok-

sulluğu önleme ya da ortadan kal-dırma değil, “yoksulluğu azaltma” stratejisinden söz ediliyor. Yani, yoksulluğu sistem için bir dert ol-maktan çıkarmak gibi sınırlı ama oldukça etkili bir niyeti var. Söz-gelimi Türkiye’de uygulanan Sosyal Riski Azaltma Stratejisi (SARP), adı üstünde, yoksulluğu bir sosyal risk olarak tanımlıyor ve sosyal riski yani yoksulluğu azaltan bir strateji çiziyor. Sosyal Yardımlaşma ve Da-yanışma Vakfı ile birlikte yürütülen bu proje, Banka’nın politikasının neredeyse billurlaşmış hali. Kısmi yardımlarla bir tür iyileştirme ama aynı zamanda bir “sus payı” sunul-maktadır. Banka, bu yardımlarla güçlülerden yana olduğu doğrultu-sunda pekişen imajını da düzeltme uğraşı içindedir.

neden yoksullar bu kadar çoğunlukta?Servetin tabii ki çok az kişinin elinde bulunması bunun yapısal nedeni. Kapitalizm mülksüzleş-tirme yoluyla sermaye birikimini sağlar. 80’den itibaren uygulama-ya başlanan neoliberal politikalar, devletin kamusal yönünün küçül-tülmesi, özelleştirmeler vs. ile yeni bir el koyma ve mülksüzleştirme süreci başlattı. Bir tür kapitalizmin başlangıcındaki ilkel birikim süreci gibi… İşçilerin yaşam koşulları git-tikçe kötüleştiği gibi, beyaz yakalı-lar da proleterleşti. Orta sınıfların geliri sürekli azaldı. Kırsal kesim ise, Türkiye’de olduğu gibi pek çok gelişmekte olan ülkede, kapitaliz-min metalaştırma ve küresel meta zincirine karşı direnemiyor. Ayrıca, gelişmiş ülkeler ile yoksul ülkeler arasındaki gelir uçurumu sürekli açılıyor. Sahra’nın altındaki ülkeler kendi kaderlerine terk edilmiş gibi. Kapitalist sistem uluslararası eşitsiz bir işbölümüne dayanır ve servet bir coğrafyada birikirken diğerinde sürekli azalır. Ancak gelişmiş kapi-talist ülkelerde de yoksul ve evsiz-lerin sayısı gitgide artıyor. Bu da

kapitalizmin genel bir eğilimden, servetin gittikçe çok daha az kişide toplanmasından kaynaklanıyor. Bir de spekülatif sermayeyi, yani rant yoluyla elde edilen büyük haksız kazançları buna eklemek gerekir.

kamu-Sen mart ayı için, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırını 652 lira he-saplandığını bildirdi. ancak iki kişilik bir evin sadece mutfak masrafı haftalık minimum 80tl oluyor. Bunun içine et-tavuk gibi besin maddeleri dâhil değil tabii. nasıl bir denge kuracak insanlar?Dar gelirlilerin işi çok zor. Bir den-ge kurmak mümkün mü sizce? Ama insanların bu durumlarını nasıl al-gıladıkları da çok önemli. Yoksul kesimler, sağ partileri destekliyorlar ve şimdi de AKP’ye büyük oranda destek veriyorlar. Bunun üstüne düşünmek gerekir.

Başbakan ekonomimizden söz ederken her şeyin iyi olduğunu söylüyor. Verilere bakarsak türkiye, yoksulluğun gideril-mesi noktasında pek de başarılı değil.

Bu başarısızlığın nedeni de her şeyde olduğu gibi dışarıdan mı kaynaklanıyor?Ben ekonomist değilim; ama Türkiye’ye ciddi oranda bir sıcak para girişi var. Hatta bunun bir kısmı kayıt dışı. Bu para Türkiye ekonomisini geçici de olsa besliyor. Ama nereye kadar belli değil.

İktidar partisi yoksullukla mücadelede nasıl bir politika izliyor?Bütün devlet aygıtının AKP adına ve AKP çıkarına seferber edildiği bir politika bu. Yoksullara yardım-lar özellikle belediyeler eliyle dağı-tılıyor. Tabii ki AKP’nin hanesine artı olarak yazılıyor bu. Sonra va-kıfların yardımları var, ki bunların büyük çoğunluğu dinsel kökenli ya da belli bir tarikat ve cemaatle şu ya da bu şekilde bağlantılı. Bu da AKP’nin ekmeğine yağ sürü-yor. Mülki idareler ve Dayanışma Vakıfları, devlet kurumları ama, AKP’nin neferleri yardım dağıtı-yorlar. AKP, en basit kamu hizme-tini bile bir lütuf ve kendi siyasi becerisi olarak gösteriyor. İnsanlara belli bir yaşam standardının sağ-lanması, devletten talep edilen bir sosyal hak olmalı. Oysa insanlar kendilerini yardıma muhtaç çare-siz kişiler ve AKP’yi de lütfeden bir parti olarak görüyorlar. AKP onla-rın çaresizliklerini yeniden üreterek siyasi bir rant sağlıyor.

Yoksullukla mücadelede nasıl bir yön-tem izlenmesi gerekir? Yoksulluğu yaratan nedenler üze-rinde düşünmeden yoksulluğu azaltıcı politikaların neler olabi-leceği konusunda fikir yürütmek bana bir tür ikiyüzlülük gibi ge-liyor. “Yoksullukla mücadele” gi-bi gelişmiş kapitalist ülkelerin ve uluslararası sermayenin çıkarlarını kollayan uluslararası kuruluşlarca geliştirilmiş bir söylem ve politika yerine, neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum biçiminin nasıl olacağı üzerine düşünmüyoruz? Yoksulluk

sorununu merkeze almak yerine, daha adil bir bölüşüm sorunu ve sosyal haklar üzerinden düşün-ce geliştirmek bana daha doğru ve daha etkili görünüyor. Sistem içinde kalarak dahi, Bourdieu’nun terimiyle “devletin sol elini” güç-lendirmek, yani kamu yararı, kamu hizmeti ve kamu harcamaları gibi konuları öne çıkarmak; güvenceli iş, asgari ücretin artırılması, sen-dikalaşma önündeki engellerin kaldırılması, sosyal vatandaşlık haklarının genişletilmesi ve her şeyden önemlisi vatandaşlık bilin-cinin yükseltilmesi gibi konularda mücadele etmek daha anlamlı.

Yoksulluğun şu ya da bu politika seti içinde verilmiş yardımlarla or-tadan kaldırılamadığını uzun bir tarihsel deneyim bize gösteriyor.

ABD emperyalist ve yayılmacı politikaları doğrultusunda politika “üretir”. Böyle bir kurumun yoksulluk konusunda politika üretmesinin nedenleri ne olabilir? Herhalde eşitsizlikçi sistemi yeniden üretmek ve gelişebilecek bazı radikal muhalif direnişleri baştan kontrol altına almak gibi hedeflerdir bunlar.

İşçilerin yaşam koşulları gittikçe kötüleştiği gibi, beyaz yakalılar da proleterleşti. Orta sınıfların geliri sürekli azaldı. Kırsal kesim ise, Türkiye’de olduğu gibi pek çok gelişmekte olan ülkede, kapitalizmin metalaştırma ve küresel meta zincirine karşı direnemiyor.

AKp, en basit kamu hizmetini bile bir lütuf ve kendi siyasi becerisi olarak gösteriyor. İnsanlara belli bir yaşam standardının sağlanması, devletten talep edilen bir sosyal hak olmalı. Oysa insanlar kendilerini yardıma muhtaç çaresiz kişiler ve AKp’yi de lütfeden bir parti olarak görüyorlar.

röportaJAYşEN KAvAs

Neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum değil? Filiz Zabcı kimdir?

1965 yılında Elazığ’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Elazığ’da tamamladı. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans çalışmalarına başladı. 1997 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora derecesini aldı. Halen aynı fakültede profesör olarak çalışmakta ve Siyaset Bilimine Giriş ile Siyasal Düşünceler Tarihi derslerini vermektedir. Eserleri: Dünya Bankası – Yanılsamalar ve Gerçekler, Kuramsal ve Tarihsel Boyutlarıyla Hak Mücadeleleri I, Türkiye’de Neoliberalizm – Demokrasi ve Ulus Devlet (editör), Yerel Yönetimler Kriz ve Halkın Yazarları.

Başbakan Erdoğan ve parti-si AKP, sürekli Türkiye’nin

ekonomik büyümesiyle övünüp tozpembe tablolar çizerken enf-lasyon 3,5 yılın zirvesine çıktı. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu durağana revize etti. Borsa da dü-şüşe geçti.

enFlaSYon 3,5 Yılın zİrVeSİndeTürkiye İstatistik Kurumu, Ni-san ayı enflasyon oranını açıkla-dı. Yıllık enflasyon Tüketici Fiyat Endeksi’nde Ekim 2008’den bu yana ilk kez %11’in üzerine çı-karak, geçen yılın aynı ayına göre %11,14 olarak gerçekleşti.

TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre Nisan’da Tüketici Fiyat En-

deksi (TÜFE), %1,52 artış kay-dederken Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ise %0,08 oranında yüksel-di. TÜFE’deki artış beklentilerin üzerinde çıktı. 1 Nisan itibariy-le elektriğe %9,26 ve doğalgaza %18,72 oranında gelen zamlar, enflasyon oranının yükselmesini tetikledi. Geçen yılın aynı ayına göre artış ÜFE’de %7,65 olarak gerçekleşti.

Merkez Bankası’nın Nisan ayı TÜFE beklentisi ise %0,95 ve yılsonu yıllık TÜFE beklentisi %7,61 olmuştu.

S&P türkİYe’nİn notunu durağana İndİrdİStandard&Poor’s kredi derecelen-dirme kuruluşu, küresel ekonomi-

nin kırılganlığı nedeniyle enerji üzerindeki baskının oluşturduğu risklerden kaynaklı, Türkiye’nin ‘pozitif ’ olan kredi notu görünü-münü, ‘durağan’ olarak değiştir-di. Başbakan Erdoğan, “Bu tama-men ideolojik bir yaklaşım. Bunu kimse yutmaz. Bunu sen Tayyip Erdoğan’a yutturamazsın. Seni ta-nımıyorum derim olur biter” dedi.

S&P ise Erdoğan’a şu yanıtı ver-di: ‘’1975’ten bu yana kredi not-laması yapıyoruz ve IMF ve diğer kurumlar bizi bu konuda güçlü bir kurum olarak tanımlıyor. Kamuya da açıkladığımız gibi Türkiye’nin görünümünü dış talebin azalması ve cari açık nedeniyle ekonomik dengenin sarsılabileceği ihtimali üzerine değiştirdik.’’

BorSa HaFtaYı ekSİde tamamladıS&P’nin Türkiye’nin notunu durağana çevirmesi ve Euro böl-gesi PMI ile ABD’de özel sektör istihdam verilerinin beklenilen-den kötü gelmesinin yurtdışında satışları derinleştirmesi, İMKB’de de satışlara sebep oldu ve borsa dü-şüşe geçerek haftalık bazda %2,61 oranında değer kaybetti.

ekonomİ GerÇekten BüYüYor mu?Başbakan Erdoğan her fırsatta Tür-kiye ekonomisinin dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasıyla övü-nürken, enflasyon 3 buçuk yılın en yükseğine çıktı, borsa geriledi. Türkiye, dünya ekonomisinde söz sahibi ülkeler arasında enflasyon rakamları bakımından ilk üçün

içinde yer alıyor.

Türkiye’nin dış borcu yükseliyor ve ihracatı zayıflıyor. Dış talepte yavaşlama meydana gelirken dış ticaretteki kötüleşme, ekonomi-deki dengesizliği artırıyor. Yüksek cari açık ekonomiyi şoklara karşı kırılganlaştırıyor. Yurtdışı talebin düşüklüğü, petrol fiyatlarının yüksekliği, yurtdışı fonlama ma-liyetlerinin artması; bankacılık sektörünün ve Türkiye’nin kredi değerliliğini aşağı çekiyor. Öde-meler dengesinde bozulmaların önünü açıyor. S&P bu verilere dayanarak kredi notunu durağana indirgeyince Erdoğan ise gerçekleri ‘tanımamazlıktan’ geliyor.

Hani ekonomi büyüyordu?

Page 10: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Fen Edebiyat Fakültelerinde okuyan pek çok öğrencinin çık-

masına ve protesto eylemleri yapması-na rağmen YÖK ataması yapılmayan öğretmenleri göstererek öğretmen faz-lası olduğunu söyledi. Bu nedenle de formasyonu kaldırılması kararı altına alındı. Formasyon hala Fen edebiyat Fakültelerinde öğrenim görenlere son kez verilecek. Bundan sonra bu fakül-telere girenler ise formasyon hakkından yararlanamayacak.

kuruluŞ amacından SaPmamalıFen Edebiyat Fakültelerinin kuruluş amacı öğretmen yetiştirmek değil, bilim insanı yetiştirmekti. Ancak son yıllarda artan üniversite kontenjanlarıyla bir-likte Fen Edebiyat Fakülteleri’nin de kontenjanları oldukça arttırıldı. Zaten bilimsellikten uzak eğitim veren üni-versiteler de kontenjanlar da artınca eğitimin niteliğinin oldukça düştüğü görüldü.

Bu şartlarda öğrencilerin bilim in-sanı olma yolunda gelişmeleri bekle-nemezdi. Üstelik devletin bu konuda da desteğinin yeterli seviyede olmadığı aşikardır. İstihdam alanları tıkanan öğ-rencilere formasyon yolu açıldı. Yıllarca

değişen uygulamalar, kalktı, kalkmadı diye mevzuları gündeme geldi. Böylece Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri bir süre daha oyalanmış oldu.

Öğretmen yetiştirmek Fen Edebi-yat Fakülteleri’nin değil, Eğitim Fa-kültelerinin amacıdır. Ancak devletin bu fakültelerden mezun öğrencilerin önünü açması, istihdam olanağı sağla-ması gerektiği gözler önündedir. Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarının bir çoğu öğretmen olmak istedikleri için değil kendi alanlarında çok daha kısıtlı olan iş bulma olanaklarını biraz olsun arttırabilmek için formasyon aldığı dü-şünülüyor.

İŞ alanları YokFen Edebiyat mezunlarının asıl so-runları istihdam alanlarının olmama-sı. Felsefe ve sosyoloji bölümlerinden mezun olan öğrencilerin istihdam alanı neredeyse yok. Bu yüzden formasyon şansını kullanıp öğretmen olmaya ça-lışmaktadır.

Fizik, kimya, biyoloji; araştırma ve geliştirme labaratuarlarında görev yapa-bilirler ancak böyle bir olanakları olma-dığı için formasyona yönelmektedirler.

Tarih mezunlarının ise öğretmenlik-ten başka şansı bulunmamakta.

FormaSYon ÇÖzüm mü?Formasyon aldığı halde pek çok Fen Edebiyat Fakültesi mezununun işsiz kaldığı görülüyor. 300 binin üzerinde ataması yapılmayan öğretmen bulun-makta ve her geçen yıl artan mezun sayısıyla işsiz öğretmen sayısının daha da artacağı düşünülüyor. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ataması yapılma-yan öğretmen sorunu için, “öğretmenler başka alanlara yönelsinler” şeklinde bir açıklama bile yapmıştı. Bu durumda formasyonun Fen Edebiyat Fakültele-ri için de bir çözüm olmadığı ortaya çıkmaktadır.

aSıl Sorun GÖrmezden GelİnİYorAKP Hükümeti iktidara geldiği günden beri “81 ile 81 üniversite açacağız” dedi. Bu mantıkla pek çok ile üniversite pek çok ilçeye meslek yüksekokulu açıldı. Mevcut bölümlerin kontenjanları her yıl artırıldı. Böylece AKP Hükümeti dö-neminde öğrenciler üniversiteye gön-derilerek işsizlik rakamları düşürüldü. Şimdi ise istihdam alanı düşünülmeden açılan bölümler ve arttırılan kontenjan-lar yüzünden hali hazırda bulunan işsiz-lik sorunun daha da arttığı gözleniyor.

Devlet atama yapmasa da öğretmen açığının olduğu biliniyor. Ancak eğiti-min de niteliğinin artması için herke-

sin kendi alanında çalışması gerektiği biliniyor. Tabi bunun için ilk önce is-tihdam alanları yaratılmalı. Çünkü bu durumun iyice çıkmaz bir hal aldığı görülmektedir. Yani istihdam sorunu sadece Fen Edebiyat Fakülteleri’nin de-ğil her fakültenin sorunudur.

mezun oldukÇa Çatlaklar artıYorHükümetin işsizlik için kalıcı çözümler üretmek yerine ört pas etme çabasında olduğu görülüyor. Her ile bilimsellikten uzak üniversiteler açarak, üniversitelere her yıl istihdam olanağı düşük bölümler açarak, bu bölümlerin kontenjanlarını arttırarak işsizliği geçtiğimiz yıllarda ört pas edebildi. Ancak bu öğrenciler me-zun olmaya başladıkça işsizlik çığ gibi büyümeye devam edecek.

BÖlüm Çok İStİHdam YokÖzellikle AKP Hükümeti döneminde sürekli olarak üniversite sayısı, bölüm sayısı ve bölümlerin kontenjanları art-tırıldı. İstihdam alanı olmayan pek çok bölüm açıldığı ve öğrencilerin burada yıllarca oyalanması sağlandığı bilinmek-tedir.

Asıl sorun formasyon değil:

Fen Edebiyat’a alan yok

8 mayIs 2012 yaRıN

Samsun’un Bafra İlçesi’nde yaklaşık

500 öğrencinin eğitim- öğrenim gördüğü Kızı-lırmak Lisesi’nde Beden Eğitimi Öğretmeni Suat Salim Güner, iddiaya gö-re yaklaşık 2 hafta önce astım hastası kız öğrenci G.Y. ile derse girmeme konusunda tartıştı. Kı-zılırmak Lisesi’nde görev yapan Beden Eğitim Öğ-retmeni Suat Salim Gü-ner, evinin önünde, daha önce okulda tartıştığı bir kız öğrenci-nin yakınları tarafından sopayla öldüresiye dövüldü.

Yüz ve çene kemiklerinde kırıklar oluşan, 3 dişi kırılan vü-cudunun çeşitli yerlerinde morluklar meydana gelen öğretmen hastanede tedavi altına alınırken, Kızılırmak Lisesi’ndeki öğ-retmenler, olayı protesto etmek için bugün sevk alarak derse girmedi. Olaya karışan 2 kişi gözaltına altına alındı.

Öğretmenler derSe GİrmedİOlayın duyulmasının ardından Kızılırmak Lisesi’nde bulunan 80 öğretmen derse girmeyerek olayı protesto etti. Öğretmenler hep birlikte Bafra Devlet Hastanesi’ne giderek sevk aldı. Öğ-renciler ise bir süre lise bahçesinde bekledikten sonra evlerine gitti. yarIn EĞİTİM

Diyanet İşleri Başkanlığı, 81 ilin Milli Eğitim Müdürlükleri’ne il müftülükleri aracılığıyla ‘Yaz tatili

umre tur programı’ gönderdi.Diyanet, yaz tatili için 16-20 Haziran ve 30 Haziran-4 Tem-

muz tarihleri arasında gerçekleştirilecek iki seferden oluşan “Yaz tatili umre turu” düzenledi. Program, il müftülükleri aracılığıyla 81 ilin Milli Eğitim Müdürlükleri’ne gönderildi. Umre turuna, öğrencilerin yanı sıra anne, babaları, kardeşleri ve birinci dere-ceden akrabalarının da katılabileceği bildirildi. yarIn EĞİTİM

Düzenleme henüz yürürlüğe girmiş değil ancak şimdiden oldukça tartışma yaratıyor. Yönetmeliğe göre birçok uy-

gulama baştan başa değiştiriliyor. Ders geçmeden, devamsızlığa, derecelendirmeden, mezuniyet kriterlerine kadar birçok konu yeni yönetmeliğe göre farklılaşıyor.

erken mezunİYetTaslağa göre isteyen ve belirlenen şartları yerine getiren öğren-cilere de bir yıl erken mezuniyet imkânı getiriliyor. 10’ıncı sınıf sonunda bütün derslerden başarılı olup yılsonu başarı puanı en az 90 ve üzeri olan 11’inci sınıf öğrencileri erken mezuniyet hakkından yararlanabilecek. Erken mezuniyet için başvuruda bulunanların o yılın üniversiteye giriş sınavına başvuruları da sağlanacak. Bu arada ders süreleri 45’den 40 dakikaya indiriliyor.

en tartıŞmalı BaŞlıkYürürlükteki yönetmelikte “Evli olanların kayıtları yapılmaz. Öğrenci iken evlenenlerin kayıtları silinerek okulla ilişkileri kesilir” düzenlemesi yer alırken yeni düzenlemede sadece “Evli olanların kayıtları yapılmaz” düzenlemesi getirildi. Bu da eği-timine devam ederken öğrencilerin evlenebilmesinin önünü açıyor. Çocuk gelinler tartışmasının sonucu olarak, hükümetin bu durumu engellemekten çok kitabına uydurduğu izlenimini veriyor. yarIn EĞİTİM

Üniversitede bilimden uzak sempozyum

Tatilde umre turu

Öğretmene dayak bitmiyor

Lise yönetmeliği tamamen değişiyor

yök’ün aldığı son karara göre formasyon kaldırıldı. pek çok Fen Edebiyat öğrencisi neredeyse başka hiç istihdam alanları olmadığı için bu duruma karşı çıktı. peki Fen Edebiyat öğrencileri formasyon almaya devam etse istihdam so-runları çözülmüş olur muydu?

Marmara Üniversitesi türlerin varoluşunun “yaradılışçı” görüş çerçevesinde tartışılacağı bir sempozyuma hazırla-

nıyor. 16-17 Mayıs’ta düzenlenecek sempozyumda yaradılışçılar evrim teorisini çürütmeye çalışacaklar.

derS kİtaPlarından Sonra Şİmdİ SemPozYumdaİlk ve ortaöğretim biyoloji dersi müfredatlarına eklenen “ya-radılış” görüşü, şimdi de Marmara Üniversitesi’nde öğretim elemanları ve öğrencilerin katılacağı bir sempozyumda “bilimsel” zeminde tartışmaya açılıyor. 2 gün sürecek olan sempozyumda

“ideolojik dayatmalarla beslenen dogmatik ve tek yanlı biyoloji anlayışını çeşitlendirmenin hedeflendiği” belirtiliyor.

odtü karŞı ÇıktıODTÜ Öğretim Elemanları Derneği evrim karşıtı sempoz-yumun iptalini istedi. Dernek, yaptığı açıklamada “bilimsel yaratılışçılık” fikrinin ABD’de aşırı dinci hristiyanlar tarafından ortaya atıldığını ve ABD Anayasası’na göre laikliğe aykırı olduğu için yargı önünde mahkum edildiğini vurguladı. yarIn EĞİTİM

Kadın Cinayetlerini Durdura-cağız Platformu İstanbul’da 26

Nisan 2011 tarihinde 19 bıçak darbe-si ile katledilen Zeynep Yılmaz’ın 3. Duruşması için Bakırköy Adliyesi önündeydi.

Platform adına açıkla-ma yapan İlke Acar, Zey-nep Yılmaz’ın pek çok kadın gibi ölmeden önce iki kez şikayette bulun-duğunu ve koruma talep ettiğini belirtti. Ancak po-lislerin Zeynep’i korumadığına dikkat çekerek, Münevver Karabulut, Ayşe Pa-şalı ve Öznur Uluişden’den de olduğu gibi Zeynep Yılmaz davasında da katile ağır ceza verilmesini sağlayacaklarını belirtti.

Acar, Platformun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile gerçekleştir-

dikleri görülmelerin sonrasında Ha-kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Ayşe İnce cinayeti ile ilgili soruşturma başlatmasını sağladıklarını belirtti. Ay-

şe İnce koruma istediği halde “Biz herkese koruma vermeyiz” diyen savcının, defalarca teh-dit ve saldırı ile karşı karşıya kalmasına rağmen korumayan polislerin ve bugün yasaları uy-gulamayan tüm sorumluların takipçisi olacaklarını söyledi.

Güllü Yılmaz: adalet İStİYorumZeynep Yılmaz’ın ablası Güllü Yılmaz ise yaptığı konuşmada “Katilin ağır ceza almasını istiyorum, adalet istiyo-rum. Artık kadınların öldürülmemesi-ni, annelerin, babaların ağlamamasını istiyorum. Devlet, kadın cinayetlerine el koysun” dedi. yarIn GÜNCEL

eskİŞeHİrAsLIHAN pEHLİvAN

Şu an üniversitelerde istih-dam olanağı neredeyse hiç

olmayan bölümler mevcut, işte bu bölümlerden sadece bazıları;

- Ağaç işleri- Baskı sanatları- Biyokimya- Deri mühendisliği- Felsefe- Fizik-Karşılaştırmalı edebiyat- Kimya mühendisliği- Orman mühendisliği- Restarasyon- Sanat tarihi- Sosyoloji - Su ürünleri- Talaşlı üretim öğretmenliği- Tarih- Yapı ressamlığı öğretmenliği

Çocuk gelinler artıyor Türkiye’nin en can alıcı so-

runlarında olan çocuk ge-linler, devlet herhangi bir önlem almadığı için gün geçtikçe artıyor. Daha geçtiğimiz günlerde babasını kumar borcu yüzünden 13 yaşındaki Ş.Ç. ev l end i r i ld i . Onun hemen ardından 12 yaşındaki E. Ö.’nün evli ol-duğu ve 3.5 aylık hamile ol-duğu ortaya çıktı.

deVlet Ço-cuk Gelİnle-rİn Önünü aÇıYor4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle birlikte çocuk gelinlerin önü daha da açılmış oldu. Eğitimin kesintisiz-den kesintili hale gelmesi ve esnek-leşmesi kız çocukların eğitimini kö-tü yönde etkileyeceği düşünülüyor. Devlet bu konuda önlem almazsa, çocuk gelinlerin sayısının daha da artması söz konusu olacaktır.

kumar Borcuna karŞılıkŞanlıurfa’nın Siverek İlçesi’nde aile-siyle yaşayan ve ilköğretim 8’inci sı-nıfta okuyan Ş.Ç. geçen 4 Nisan’da aniden ortadan kayboldu. 5 çocuk-lu anne Heyna Ç., kızını çevrede

aramasına rağmen bulamadı. Eşi Ahmet Ç.’nin umursamaz tavırla-rına sinirlenen Heyna Ç., Şanlıurfa Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Kızının bulunmasını isteyen Hey-

na Ç., eşi Ahmet Ç.’nin kumar borcu yü-

zünden Mehmet K a r a m u s ’ a

satmış ola-bileceğini iddia etti. Annenin i d d i a l a -rı üzeri-

ne ifadesi alınan ba-

ba Ahmet Ç. Mehmet

Karamus’u tanıma-dığını, kızının nereye

gittiğini de bilmediğini söyledi. İfadesinin ardından Ahmet Ç. ser-best kalırken, Ş.Ç.’nin bulunması için çalışma başlatıldı.

12 YaŞında 3.5 aYlık HamİleBir dava da babası Bayram Ö. ta-rafından tanık olarak gösterilen 12 yaşındaki E.Ö., mahkemeye, 8 ay önce 26 yaşındaki Tuncay İ. ile imam nikâhıyla evlendirildiğini ve 3.5 aylık hamile olduğunu anlattı.

Hâkim, koca Tuncay İ., baba Bayram Ö. ve kayınpeder Muhar-rem İ. hakkında “cinsel istismar” id-diasıyla suç duyurusunda bulundu. yarIn GÜNCEL

Zeynep Yılmaz’ın davası yine ertelendi

zeYneP Yılmaz

Page 11: Yarın 31. sayı

Perşembe günü “askeri binaları hedeflememeleri” konusunda

halkı uyaran ordu, binaları korumak için asker yerleştirdi ve tel örgüler çekti. Düzenlenen eylemlere Mübarek karşıtı protestolarda yer alan solcu ve demok-rat örgütler ile Müslüman Kardeşler de destek verdi.

mıSır aSkerİ YÖnetİm İStemİYorMübarek’in devrilmesinin ardından ik-tidara el koyan Mısır Ordusu, yaptığı açıklamada 1 Temmuz tarihine kadar sivil yönetime iktidarı verme sözünden geri dönmediklerini söylemişti.

Askeri yönetime son verilmesi için geçen Cumartesi gününden beri Kahire’de Savunma Bakanlığı yakının-da eylemler vardı. Çarşamba günü yapı-lan saldırı sonucu çıkan çatışmalarda 11 kişi ölmüş, 49 kişi yaralanmıştı.

Mübarek’in 11 Şubat 2011’de isti-fasının ardından geçiş sürecine gene-raller el koymuştu. Üç hafta sonra da Mübarek sonrası dönemin ilk cum-hurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması öngörülüyor.

Eylemciler generalleri Çarşamba günkü saldırıda eylemcileri koruyama-makla suçladı ve yönetimin, cumhur-başkanlığı seçimini beklemeden derhal sivillere devredilmesini istedi.

lİBYa’da SeÇİme doğruLibya’daki Geçici Ulusal Konsey, Haziran’da yapılacak seçimlere dini te-melde örgütlenen partilerin katılmasını yasaklayan kararı kaldırdı.

Geçici hükümet görevi gören Geçici Ulusal Konsey aynı zamanda eski lider Muammer Kaddafi’nin ve rejiminin

kitleler önünde övülmesini suç sayan bir karar çıkardı.

Haziran seçimlerinde Genel Ulusal Kongre’nin üyeleri seçilecek. Seçmenler, oy kullanabilmek için 1 Mayıs’ta açılan seçim kayıt merkez-lerinde iki hafta süresince kayıtlarını yaptırabilecek.

Geçici hükümet 24 Nisan’da aldığı bir kararla dini, bölgesel, etnik ve aşiret temelinde örgütlenen partileri yasakla-mıştı. Yapılan açıklamalarda seçim ya-sasının “ulusal birliği koruma” amaçlı olduğu belirtilmişti. Fakat yasanın 2 Mayıs’ta açıklanan yeni versiyonunda tartışmalı olan bu konuya yer verilme-

diği görüldü.Böylece İslamcılar ve bölgesel özerk-

lik için kampanya yürüten partilerin seçimlerde aday göstermesinin önü açılmış oldu.

SurİYe’de ateŞ keSİlmedİGeçtiğimiz hafta Cuma namazından sonra yapılan eylemlere yüz binlerce kişi katıldı. Eylemciler rejim karşıtı sloganlar attı, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını istedi.

Yeni katliamlara rağmen BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın sözcüsü ateşkesin rayından çıkmadığını söyledi. Ahmet Fevzi,

Cenevre’de yaptığı basın toplantısında, ateşkese uyulduğunu gösteren işaretler bulunduğunu belirtti ve hükümetin ağır silahlarını bazı kentlerden çekme-sini buna örnek olarak gösterdi.

2 Mayıs’ta, dördü Halep Üniversitesi’nin bir yurdunda olmak üzere en az 25 kişi öldürüldü. Güvenlik kuvvetleri yurdu basmadan önce rejim yanlısı öğrencilerin bıçaklarla karşıt gö-rüşlü öğrencilere saldırdığını iddia etti.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler Suriye’de son bir yıl içinde en az 9,000 kişinin öldüğünü açıkladı.

Ortadoğu’da sular durulmuyor

İstanBulpEYMAN BAsHİRİ

mısır’ın başkenti kahire’de dokuz kişinin hayatını kaybettiği saldırıların ardından on binlerce kişi iktidardaki ge-nerallere karşı sokaklara çıktı. Mısır’da 29 yıllık Hüsnü Mübarek rejimini devirerek halk ayaklanmasının merkezi olan Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda toplanan protestocular, “Kahrolsun askeri rejim” yazılı pankart açtılar.

8 mayIs 2012 yaRıN

Dünya Turu

Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu, küresel ekono-

mik krizin Avrupa’da ırkçılığı artırdığı uyarısında bulunurken üye ülkelerden bu tehlikeye karşı uyanık olunmasını istedi.

Komisyonun yıllık raporunda, üye ülke hükümetlerinin, ekonomik kriz karşısında mağduriyeti artan grupların korunma-sı konusunda daha duyarlı olmaları çağrısında bulunuldu. Ra-porda, sosyal yardımların azalması ve iş imkanlarının düşmesiyle birlikte, göçmenle ve azınlıklara yönelik hoşgörüsüzlüğün de artmasından “endişe duyulduğu” ifade edildi. Raporda, “hükü-metlerin, güçlü bir toplum için ırkçılıkla mücadele yöntemlerini daha iyi öğrenmeleri” tavsiyesinde bulunulurken, “ekonomik krizi gerekçe göstererek, bu alandaki çalışmalardan da kısıntıya gidilmemesi” istendi. yarIn DÜNYA

İran, BM daimi üyeleri ve Almanya’nın oluşturduğu 5 artı 1 ülkeleriyle 23 Mayıs’ta yapacağı nükleer müzakere

öncesi meydan okudu. İran uranyum zenginleştirme progra-mından asla vazgeçmeyeceğini açıkladı.

İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndaki temsilcisi Ali Asker Sultaniye, 23 Mayıs’ta Irak’ın başkenti Bağdat’ta 5 artı 1 ülkeleriyle yapacakları nükleer müzakereler öncesinde ülkesinin “kırmızı çizgi”lerini açıkladı.

İran’ın asla uranyum zenginleştirme programını askıya almayacağını belirten Sultaniye, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEK) denetiminde olduğu için Kum kenti ya-kınlarındaki Fordo Nükleer Tesisi’ni kapatmalarının bir anlamı olmadığını söyledi.

Uluslararası haber ajansı Reuters’a açıklama yapan Sultani-ye, “Güvenli bir nükleer tesisiniz var ve bu üstelik UAEK’nın kontrolünde ise niçin kapatalım. Bana söyler misiniz bunu kapatmanın anlamı var mı?” dedi. yarIn DÜNYA

Japonya’da binlerce kişi, ülkenin 50 nükleer reaktörün-den sonuncusunun da kapatılacak olmasını kutladı.

Ellerinde pankartlarla Tokyo Parkı’nda toplanan eylemciler, hükümetin, nükleer reaktörlerin kapatılması nedeniyle elektrik kesintisi olabileceği uyarılarından endişe etmediklerini belirtti.

Ülkenin kuzeyindeki Hokkaido adasında bulunan Tomari Nükleer Santrali’ndeki reaktör rutin bakım için kapatıldı. To-mari Nükleer Enerji Santrali’nin de kapatılmasıyla ülkede çalışır durumda hiçbir nükleer reaktör kalmıyor.

Japonya’da geçen yıl 11 Mart’ta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde Fukuşima Dai-çi Nükleer Santrali’ndeki erimelerin ardından kontrol için kapatılan hiçbir reaktör yeni-den açılmadı. Japonya’da nükleer reaktörlerin yeniden açılması için ise, bölge halkının onayı gerekiyor. yarIn DÜNYA

Almanya’da elektrik faturaları ödenmediği için yaklaşık 600 bin hanede ışıklar söndü, kaloriferler devre dışı kaldı.

Artan elektrik fiyatları düşük gelirlileri en insani ihtiyaçlardan mahrum bırakıyor. Elektrik şirketlerinden alınan bilgiye göre, her yıl ödenmemiş faturalar yüzünden yaklaşık 600 bin hanenin elektriği kesiliyor.

2011 yılında elektrik fiyatları yaklaşık yüzde 10 arttı, bunda önemli ölçüde nükleer enerjiden yenilenebilir enerjilere dö-nüşün de rolü var. Kuzey Ren-Vestfalya Tüketiciyi Koruma Merkezi’nden Birgit Höltgen, özellikle düşük gelirlilerin sorun yaşadığına dikkat çekerek, “Elektrik faturasını ödeyemeyenler arasında çok sayıda emekli ve çocuğuna tek başına bakmak zorunda olan anne veya baba var”, dedi. Almanya’da geçim birçok kişi için son yıllarda çok pahalandı, fakat maaşlar aynı oranda artmadı. yarIn DÜNYA

Kriz Avrupa’da ırkçılığı artırdı

Japonya nükleere veda etti

Almanya yüz binler faturasını ödeyemiyor

Uranyumdan asla vazgeçmeyiz

Uluslararası Çalışma Örgütü

(ILO), bazı ülkelerdeki tasar-

ruf önlemlerinin istihdam piyasasına

zarar vermesi nedeniyle “küresel çapta

işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulaca-

ğını” bildirdi.Raporda, küresel işsizlik oranının

2013 yılında yüzde 6,2’ye yüksele-

ceği, 2008-2009 yıllarındaki küresel

finansal krizden bu yana 50 milyon

kadar kişinin işinden olduğu belir-

tilerek, “Bazı bölgelerde ekonomik

büyüme yeniden başlama belirtileri

vermesine rağmen, küresel istihdam

alarm veriyor ve yakın vadede iyileş-

me işaretleri görünmüyor” denildi.

Raporda, “Küresel istihdam krizi

daha yapısal bir döneme girdi. Bu

normal istihdam yavaşlaması değil.

Küresel krizin ardından istihdam

piyasası dengesizlikleri daha yapısal

hale geldi ve bu yüzden sorunu çöz-

mek daha zor. Uzun süredir işsiz olan

kesimler gibi belirli gruplar istihdam

piyasasının dışında kalma riskiyle

karşı karşıya. Bu, söz konusu grupla-

rın güçlü toparlanma olsa bile yeni iş

bulma olanağı ele geçiremeyecekleri

anlamına geliyor” ifadeleri kullanıldı.

Gelişmiş ekonomilerde, gönülsüz

yarı zamanlı istihdam ve geçici istih-

damın arttığı, kayıt dışı istihdamın

payının yüksek kaldığı, gelişmiş ve

gelişmekte olan ülkelerin üçte ikisin-

de yüzde 40’ın üzerinde olduğu vur-

gulanan raporda, kadınların ve genç-

lerin işsizlik ve iş riskinden orantısız

etkilendiği, özellikle genç işsizlerin

oranının gelişmiş ülkelerde yüzde 80

ve gelişmekte olan ülkelerde üçte iki

yükseldiğine işaret edildi.ILO, “öncelikle Avrupa’da olmak

üzere gelişmiş ekonomilerdeki ta-

sarruf önlemlerinin istihdama zarar

verdiğini” vurguladı. Raporda, özel-

likle Güney Avrupa’daki ülkeler dahil

tasarruf önlemleri alan ve düzenle-

melerin ortadan kaldırıldığı ülkelerde

ekonomik ve istihdam büyümesini

kötüleşmeye devam ettiği, önlemlerin

ayrıca mali pozisyonları iyileştirmede

başarısız olduğu ifade edildi.ILO, izlenen politikada değişiklik

olmadığı sürece Avrupa’da istihdam

piyasasının 2016 yılı sonuna kadar

bastırılmış kalmaya devam edeceği

ve ekonomik büyümenin daha fazla

yavaşlayabileceği uyarısında bulundu.

yarIn DÜNYA

ILO: İşsizlik 202 milyonu bulacak

Fransa cumhurbaş-kanlığı seçim sonuçları belli oldu. Sosyalist Parti adayı François Hollande %51,9 oyla Sarkozy’yi geride bıraktı. 1995’ten beri sağcı liberal partilerin hükümeti aldığı Fransa’da kemerlerini sıkanlar Sarkozy’nin gidişiyle bir « oh » çekti. Ancak Hol-lande krizle başa çıkacak kadar güçlü bir programa sahip mi ?

Komünist Öğrenciler Birliği Merkezi Mali İşler Sorumlusu Astrid Dechau-me de, Hollande’ın seçilmesini değil, Sarkozy’nin gidişini kutluyor : « Sanırım bütün komünistler benim gibi düşünü-yor, Hollande kemer sıkma politikaları-nı durdurmayacaktır, bu nedenle önce

genel seçimlerde sonra da Eylül ayında önümüze gelecek reformlara karşı tetikte olmalıyız.»

K o m ü n i s t Öğrenciler Birliği Başkanı Marion Guenot ise şöy-le konuştu: “Sarkozy’nin başarısızlığın-dan dolayı çok memnunuz.

Bu zafer havasından yarar-lanarak gelecek ay, toplumsal ilerleme ve üniversite politikasında ger-çek bir değişiklik yaratabilmeleri için en fazla sayıda komünist ve Sol Cephe milletvekilini meclise sokmak istiyoruz. Bize gelince, biz de Eylül ayından iti-baren bütün öğrencilerin kitlesel olarak

harekete geçip sesini duyurmaları ve yeni toplumsal haklar kazanmaları için çağrı-da bulunuyoruz.”

N i t e k i m Hollande’ın işsizliğe karşı önerdiği tek çö-züm pek de emekçile-rin yüzünü güldürecek

cinsten değil. Şir-ketlerin, gençleri ve emekliliğe ayrılmış olanları işe alması halinde şirket pat-ronları sosyal ver-

giden muaf tutulacak. Yani yalnızca emeklilik ortadan kalkmış olmuyor, aynı zamanda gençlerin ihtiya-cı olduğu sosyal yardımların kaynağının kökü kurutuluyor. Kısaca, Hollande ’ye karşı « tetikte » olunmalı.

YunanİStan’da SeÇİmlerİ lİBeraller kazandı6 Mayıs Pazar günü yapılan genel seçim-lerden zaferle çıkan sağcı liberal Yeni De-mokrasi Partisi oldu. Akla gelen ilk soru Yunanistan’da emekçilerin kemer sıkma politikalarından yeterince usanmamış olup olmadığı. Yeni Demokrasi Partisi, 108 koltuk kazanarak ikinci sırada yer alan Radikal Sol Koalisyon Syriza’nın (52) iki katı kadar koltuğa sahip oldu.

Ancak bu galibiyeti anlamak için Syriza’nın KKE’ye oranla çok daha fazla oy oranını arttırdığını söylemeliyiz. Syri-za, AB ve İMF politikalarına karşı olan ancak AB’yi savunan solcu bir koalisyon. KKE’nin genel sekreteri Aleka Papariga seçimlerden önce halka seslenen ko-nuşmasında kemer sıkma politikalarına karşı olup da AB yandaşı olmanın çeliş-kisine değinmişti.

Fransa Sarkozy’ye hayır dedi

Fikriye Yılmaz

AVRUPA GÜNLÜĞÜ

Page 12: Yarın 31. sayı

04 EKiM 2011 YARINAskerdeki oğlu Sinan Şen’i Bingöl’deki çatışmada kaybeden anne Maviş Şen; “vatan sağ olsun diye-miyorum, diyemeyeceğim. Neden bizim oğulları-mız gidince vatan sağ oluyormuş. Artık bu savaş bitsin, kimsenin oğlu ölmesin” diyor. Maviş Şen,

Türkiye’de bir savaş gerçeğinin olduğunu biliyor ve kabul ediyor. Bunun bitmesi için artık evlatlarımız ölmesin, çözüm bulunsun diyen anne Maviş Şen’e Yarın Gazetesi çalışanları olarak selamlarımızı yol-luyoruz. yarIn BİNGÖL

Yarın’danMaviş Şen’e selam

Türkiye’de aslında hükümetin politikası gereği ‘kontrol altına

alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakış-tırmalarıyla egemenlerin bu konuya yaklaşımlarını göstermiş oldu. Şimdi ise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elin-den alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politikanın aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde.

Bu nereden geldiği belli olmasa da, egemenlerin ve basının alt zemini-ni hazırladığı yönetmelik; başta sanat yönetmenlerinin ve yetkilerinin içini boşaltan bir süreci başlatıyor.

Kurulduğundan beri, yani 98 yıldır sanata sayısız katkı yapmış bir kurum olarak İstanbul Şehir Tiyatroları; bu yeni çıkan yönetmeliğe kadar işlevini sürdürmekteydi. Yani işlevini sadece devlete ait bir kurum olarak değil, sa-nata ve insanlara yaptığı katkı ve en önemlisi de bu kurumun başında du-

ran sanatçıların verdiği emekle.

Hazırlanan zemİnle Yaratılan BaSkıTiyatro bir ifade – bu hem politik hem de salt dikkat çekme amacı ile olabilir – aracıdır ve tamamen özgür bir ortamda istediği üretimi yapabilir. İnsanın ayna-sı olarak tiyatro ve diğer sahne sanatları hem bütünüyle insana yöneliktir hem de hangi konuyu içerirse içersin yöne-limi bakımından evrenseldir.

Şehir Tiyatroları için de bu durum geçerli. Repertuarı ve üslubu bakı-mından birilerini rahatsız edebilecek oyun seçimleri yapılabilir. Bunun ifade edilmesinden de hiçbir sakınca yoktur. Fakat medyada da çok fazla tartışılan birkaç konu ve verilen tepkilerle bir en-gelleme yapabilmek için gereken zemin oluşturuldu.

İskender Pala’nın Kenan Işık’a seslenerek yazdığı “Günlük Müsteh-cen Sırlar” yazısı açıkça İstanbul Şehir Tiyatroları’na yönelik bir tepkiyi ifade ediyordu. Söz konusu yazı ve bazı ya-zarların buna destek çıkması ile büyü-yen konu, bu yönetmeliğin hazırlan-ması ile ilgili hazırlanan zemini ortaya çıkardı.

Genel Yayın Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nun istifasının ardından, 6 yönetim kurulu üyesi ve Kadir Topbaş’ın danışmanı Kenan Işık’ın da istifa etmesi tartışmaları daha da alev-lendirdi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan da geç gelen ve Bakan Günay’ın konu ile ilgili pasif ve çözüme kapalı olduğunu

kanıtlayan açıklamasının ardından ko-nu çözümsüz bırakılıyor.

Ama net olan şu ki, denetlenmeye çalışılan Şehir Tiyatroları değil; her tür-lü hür irade ve ifade-yaratım özgürlü-ğüne karşı çıkmak. Bunu da ‘denetleme’ adı altında bir baskı mekanizmasına sokmak.

BaŞBakandan tİYatroculara “ceza”: ÖzelleŞtİrmeBakanlar Kurulu’nda karara bağlanan son haliyle devlet tiyatroları özelleşti-riliyor. Devletin olan her şeyin özelleş-tirildiği yetmediği gibi şimdi de sanata el atılıyor. “Sanat halk içindir” diyen tiyatroculara “özelleştiriyoruz, karış-mıyoruz” diye cevap veren Başbakan aslında “işsiz kalın da görün” demek istiyor. Bir yandan özelleştirerek işsiz bırakıp yoksullaştıracağı, aynı zamanda örgütsüzleştireceği tiyatroculara “artık ses çıkarmayın” demek istiyor; diğer yandan AKP Hükümeti özelleştirdiği tiyatrolarda,“özgürleştiriyoruz” yala-nıyla kendi ideolojisini hakim kılmak istiyor. Tiyatrocuların halk için yaptı-ğı sanatlarıyla halkı aşağıladığını iddia eden Başbakan; “Siz hem halktan para kazanacak hem de halkı, ‘halkın hü-

kümetini’ aşağılayacaksınız, o devir kapandı.” diyerek aslında sanat ile hükümetin politikalarına söz söylen-mesinden duyduğu rahatsız olduğunu söylüyor. Toplumun her kesiminden yükselen muhalif seslere olan taham-mülsüzlüğü zaman içerisinde göster-miş olan AKP hükümeti şimdi de sanatı ‘özgürleştirme’ yalanıyla yaptığı özellleştirmenin altında yatan gerçeği Başbakan’ın sözleriyle açık ediyor. Kur-duğumuz tiyatro sahnelerinde sizleri destekleriz diyen Başbakan, yeri gelir senaryoyu beğenirsek, bizim de incele-me kurullarımız buralara sponsor olur sözleriyle tiyatronun satılık olduğunu

vurguluyor.

SanatÇılar mı Halkı aŞağılıYor?Başbakan, Cem Karaca’nın “Bunlar yarım porsiyon aydın.” sözlerini de çarpıtarak Karaca’nın sanatçılara ce-vap verdiğini iddia ediyor. “Yıllarca oyunlarında, filmlerinde, yazıların-da bu ülkenin gerçek hizmetkarla-rını, din adamlarını aşağıladılar. Finansmanı devletten aldılar ama finansmanın asıl sahibi milleti

aşağıladılar.” diyerek halk için yapılan sanat anlayışını alaşağı ediyor.

“tİYatro kolektİF Bİr Sanattır”İstifa eden Ayşenil Şamlıoğlu’nun yap-tığı açıklama tiyatro yönetimlerinin şu anki sürece nasıl geçtiğini açıklıyor. Dünyanın hiçbirinde var olmayan sis-temi, sanat yönetmeni ile kurulmaya çalışılan bürokrasinin nasıl karşı karşı-ya geldiğini anlatıyor.

Sanat yönetmeninin bir kolektif ekip olarak dramaturg ve yönetmenler-le bir iş çıkarttıklarını ve kendi işlevinin sadece –her sanat aracında olduğu gibi- bir yönetici olduğunu vurguluyor- bir otorite değil.

Şamlıoğlu, yönetmelikte yer alan ‘genel etik değerler’ vurgusunu bir ma-nipülasyon ve bir ‘ele geçirme politikası’ olarak yorumladı.

Sonuç olarak yeni sezonda bu bü-rokrasi işlediğinde, sanat ve medya dünyasında oluşacak tepkilerle daha somut bir hal alacak. Tiyatroya emek verenlerin bu konudaki tepkileri kesin-likle haklıdır. Aslında değişmesi gere-ken sadece bir yönetmelik değil, ifade özgürlüğünü engellemeye çalışan ege-menlerin varlığıdır.

Özelleşmiş tiyatro kimin için?

eskİŞeHİrçİLER KAYABAşI

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük.

2. Başlıca özelliğiniz? Sakin olmak.

3. Mutluluk nedir? Özgür olmak.

4. Mutsuzluk nedir? Hayattan tad alamamak.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kandırmak.

7. En sevmediğiniz şey? Çok ders çalışmak. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Yalancı insanlar. 9. En sevdiğiniz iş?

Öğretmek.10. En sevdiğiniz şair?

Can Yücel.11. En sevdiğiniz yazar?

Yok.12. Kahramanınız?

Babam.13. Kadın kahramanınız?

Teyzem.14. En sevdiğiniz çiçek?

Lavanta.15. En sevdiğiniz renk?

Pembe. 16. En sevdiğiniz yemek?

Dolma.17. En sevdiğiniz düstur?

İnanmıyorum.18. En sevdiğiniz söz?

Hakkımda bilginiz yoksa fikriniz de olmasın.

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

18SORUtuğBa özkaynak ÖĞRENCİ-EsKİşEHİR

Dur durak bilmeden ilerleyen Uluslararası Kukla Festivali bu yıl 15’inci yılını kutluyor. 3-13 Mayıs tarihleri arasında düzen-lenen festival, masa kuklasından ipli kuklaya, gölge oyunundan video performanslarına, ge-lenekselden moderne, zengin içeriğiyle seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. yarIn KÜLTÜR

Zeki Demirkubuz’un ne ka-dar koyu bir Dosoyevski hay-

ranı olduğu bilinir. Bu sebeple çekti-ği filmlerde Dostoyevski’yi referans göstererek, ahlaki değerler, ‘varoluş-çu’ kurgular, adalet, karşı konulama-yan dürtüler, insanın karanlık tarafı, vicdan gibi konuları ön plana taşır. Yönetmenin “Masumiyet”, “Kader”,

“Üçüncü Sayfa” gibi filmleri bu an-lamda doyuma ulaştırılmış filmler. Üçü de çok net, gerçekçi, mesafeyi de samimiyeti de eşit seviyede ko-ruyup seyirciyi allak bullak eden filmler. Demirkubuz’un son filmi

“Yeraltı” da yönetmenin netliğini fazlasıyla bünyesinde bulunduruyor, tek farkı ilk yarısından sonra filmin ciddi anlamda sarkması...

Muharrem, yalnız ve gururlu bir

memur. Yalakalık, ikiyüzlülük, yap-macıklık, geçmişini unutmak gibi özelliklerin herhangi birine sahip olmak Muharrem için iğrenilesi bir durum. Bu özellikleri de karşısında-kine söylemekten asla çekinmiyor. Acımasızlığının parale-linde, gururu/kibiri de had safhada... Yalnızlık da peşi sıra geliyor ha-liyle. Yalnızlığın getir-diği, mutsuzlukla o çok önemli gururundan, erdemlerinden kü-çük ödünler vermeye başlıyor ama bu kü-çük şeylerin büyük problemlere dönüşmesi fazla uzun sürmüyor.

Öncelikle Tıpkı Ömer

Kavur’un başyapıtı “Anayurt Oteli” filminin ana karakteri Zebercet gibi ruhsal çıkmaza girip önünü göreme-yen bir karakter yaratmış “Yeraltı” filmi de. Engin Günaydın’ın mu-azzam oyunculuğuyla taçlandırdığı

bu karakter, yeraltında yaşayan, reelde detay-lıca göremediğimiz, o kasvetli şehirlerin bir temsili gibi duruyor karşımızda. Karakte-

rin bu kadar yerin dibine inmesinin se-bebi içinde beslediği nefrete karşın, arka-daşlarından kopama-

ması. Filmin en etkile-yici sahnelerinden eski arkadaşlarla yenilen veda yemeği bölümünde,

Dostoyevski’den alıntıla-nan repliklerin yanı sıra, Demirkubuz’un beynin-den sızan cümleler du-yuyoruz karakterlerden, ki sinemacının diyalog yazımında gösterdiği aşamayı da belgeliyor bu durum. Bir yandan başkarakterin diğerleri karşısındaki ezilmişliğini net olarak görürken, öte yandan da onlara karşı nefretini tespit ediyoruz bu sahnelerde. Onun ‘olamama’ haliyse en çok burada kendini gösteriyor, paradoksal ruh halinin yansımalarını mükemme-len veriyor Demirkubuz.

Gerçek herşeyin babasıdır

Onur ToperFİLMİ OKUMAK

türkiye’de aslında hükümetin politikası gereği ‘kontrol altına alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakıştırmalarıyla ege-menlerin bu konuya yaklaşımlarını göstermiş oldu. şimdi ise şehir Tiyatroları’nın iradesini elinden alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politikanın aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde.

Zamanın tanığı: Goya

İlder Onal

SANSÜRSÜZ

Avrupa resminin en öz-gün sanatçılarından ve

modern resmin öncülerinden biri olarak bilinen Francisco de Goya (1746-1828), (asıl adı Francisco José de Goya y Lucientes ) Türk sanatsever-lerle dört büyük gravür serisi ve yağlıboyalarıyla ilk kez 20 Nisan–29 Temmuz 2012 tarih-leri arasında Pera Müzesi’nde buluşuyor.

Modern res-min öncülerinden biri olarak bilinen ressam, aynı za-manda romantizm akımının önde ge-len ressamların-dan biriydi.

Aynı Diego Vélazquez gi-bi İspanya’nın saray ressamı ola-rak bilinen ressamın eserle-ri, yaşadığı döneme ait bilgi veren önemli belgeler olduğu düşünülür. Portreleriyle de ün kazanmış olan ressam, sanatın-daki yaratıcı ve yıkıcı öğeler ve cesur resimleriyle kendisinden sonra gelen Manet, Picasso

ve Francis Bacon gibi isimleri etkiledi.

Küratörlüğünü Marisa Oropesa’nın yaptığı sergi, İs-panya ve İtalya’nın önde gelen müze ve özel koleksiyonlarına ait yapıtlardan oluşuyor. Sergi, İspanya ve tüm Avrupa’nın çal-kantılı bir dönemine tanıklık eden ve karanlığın en iyi anla-tıcılarından biri olan Goya’nın gravür serileriyle -Kapriçyolar,

Savaşın Felaketle-ri, Boğa Güreşi, Atasözleri ya da Zırvalar- çeşitli yağlıboyalarını buluşturuyor.

Gerçekçi ve yer yer ürkütü-cü üslubuyla çağdaşların-dan ayrılan

Goya’nın sanatı, zamanının ötesine geçerek 20. yüzyıl modernizmini de etki-lemiştir.

Goya eserlerinde de anlaşı-lacağı gibi, kendinden önceki ustaların yolunu izler. Bunun yanında kendi kişisel yorumla-rını avangard bir anlatım biçi-miyle ve aynı zamanda dönemi en iyi yansıtan bir tarzla ifade eder ve modern çağa ışık tutar.

İç çalkantılarının dinme-diği ve Katolik despotizm altındaki İspanya’da aynı ken-dinden önceki büyük ustaların – El Greco’nun – yaptığı gibi toplumsal olaylara gerçekçi bir yaklaşım içindeydi. Bunun yanında kendi karanlık ve sıra dışı bakış açısını yer yer gravür-leri ve yağlı boya tabloları ile sergiledi.

15. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali

HAFTANINAJANDASI

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital oku-malarının 16. Oturumu 10 Mayıs Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 15 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. İnternet üzerinden sunuma katılmak için www.ehp.org.tr adresine girmeniz yeterli.

18. İstanbul Tiyatro Festivali, 10 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında, sanatseverlerle buluşacak. Festival, “Özgürlükler-Sorgulamalar” teması altında, insan haklarından göçe, savaştan şiddete insanı sarmalayan du-rumları irdeleyecek. Festival kapsamında yurtdışından beş, Türkiye’den 40’a yakın tiyatro ve dans topluluğunun 100’den fazla gösterisi sanatse-verlerin beğenisine sunulacak.

Kapital Sunumu 18. İstanbul Tiyatro Festivali