12
TÜSİAD düzenlediği yarışmayla üniversi- telerde olmaya devam ediyor. TÜSİAD’ın düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” adlı yarışma üniversite öğrencilerinin girişimciliğinin arttırıl- masıyla işsizliğin işsizliğin azaltılması planlanıyor. eğİtİm 10 YÖK’ün 5 Nisan’daki genel kurul toplantısın- da aldığı karar sadece fen edebiyat fakültele- riyle ilgili değil. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ndeki okulöncesi öğretmenliği ve İngilizce öğretmenliği programlarına, mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarına da öğrenci alınmayacak. Okulöncesi öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik da- nışmanlık, özel eğitim bölümü öğretmenlikleri hariç tutularak eğitim fakültelerindeki ikinci öğretim prog- ramları kapatılacak. eğİtİm 10 Ekonomik krizle mücadelede birçok yöntem denemelerine rağmen bir türlü başarılı olama- yan Avrupa Birliği, kan kaybetmeye devam ediyor. İtalya, Yunanistan ve İspanya’da Başkanları koltuğun- dan eden krizin son vurgunu da Hollanda’da yaşandı. Hollanda hükümeti, bütçe kısıntıları üzerine yürüyen tartışmaların ardından düştü! ekonomİ 8 3 Mayıs 2012 perşeMbe l SAYı:30 l 1 TL www.yarinhaber.net Formasyon bitti peki ya sonrası? Avrupa domino taşı gibi düşüyor Bedava süt zehirledi Mesaj kaygınız var mı? AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 AKP’nin sütleri ve felaketleri SİBEL UZUN UYANIS 4 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak üzere sendikalar, sosyalist örgütler, siyasi partiler 3 koldan yürüyüşe geçtiler. Saat 07.00’den itibaren Şişli, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu güzergahlarında başlayan hareketlilik saatlerce sürdü. Yüz binlerce emekçi Taksim Meydanı’na sığmadı. Şişli kolunda bulunan Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen devrimci Cemil Kırbayır’ın fotoğrafını Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Arkasında ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı yer alırken öldürülen kadınların aileleri, öldürülen kadın- ların fotoğraflarını taşıdılar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yüz binler Taksim’de buluşarak birlik, dayanışma ve mücadele mesajı verdi. 1 mayıs 6,7 Çınar olunmalı GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5 1 Mayıs’ta 4 işçi öldü Günde orta- lama 4 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye’de 1 Mayıs’ta da işçiler ölmeye de- vam etti. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda toplam 4 işçi ölürken, yeni aya da ölümlerle başlanmış oldu. Yapılan araştır- malar Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğü- nü gösteriyor. 7 1 Mayıs’ta aileler kayıplarının hesabını sormak için Taksim’deydi Hani benim yandaşımın tiyatrosu? 09 4 kişilik ailenin açlık sınırı 939 Şehir tiyatroları’nın akP tarafından özel- leştirilmesi ile ilgili bu haftaki konuğumuz 1996 yılından beri Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Levent Üzümcü. Tatil: 10 günlük krallık 02 İşte genç işsizliğe çözüm Susurluk Davası’ndan 2 yıl hapis yatacak olan Mehmet Ağar tutuklandı. İçiş- leri Bakanlığı, Adalet Bakan- lığı ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemlerde işkence- lerden ve gözaltında kayıplar- dan sorumlu olan, 12 Eylül ve Ergenekon Davaları’ndan da yargılanması gereken Mehmet Ağar, tutuklanmadan önce adeta “krallar gibi” ağırlandı. güncel 5 Devlet Mehmet Ağar’ı böyle koruyor Mehmet Ağar nelerden yargılanmalı? 05 Taksim onları unutmadı EHP Açıklaması: 1 Mayıs kararlığımızın göstergesidir, mücadelemiz kesintisizdir ekonomİ 8 Fransa’da ilk tur Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. İkinci tur 6 Mayıs’ta yapılacak. Sarkozy %27,18 ve Hol- lande %28,63 oranında oy alarak finale kaldılar; ancak şu an Fransa’da ikinci tur için isteksiz birçok seçmen var. Radikal sağcı Milli Cephe seçmenleri de, solcu Sol Cephe seçmenleri de seçim sandıklarına ikinci turda aynı heyecanla gitmeyecek. dünya 11 Fransa’da son durum

Yarın 30. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın 30. sayı

Citation preview

Page 1: Yarın 30. sayı

TÜSİAD düzenlediği yarışmayla üniversi-telerde olmaya devam ediyor. TÜSİAD’ın

düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” adlı yarışma üniversite öğrencilerinin girişimciliğinin arttırıl-masıyla işsizliğin işsizliğin azaltılması planlanıyor.

eğİtİm 10

YÖK’ün 5 Nisan’daki genel kurul toplantısın-da aldığı karar sadece fen edebiyat fakültele-

riyle ilgili değil. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ndeki okulöncesi öğretmenliği ve İngilizce öğretmenliği programlarına, mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarına da öğrenci alınmayacak. Okulöncesi öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik da-nışmanlık, özel eğitim bölümü öğretmenlikleri hariç tutularak eğitim fakültelerindeki ikinci öğretim prog-ramları kapatılacak. eğİtİm 10

Ekonomik krizle mücadelede birçok yöntem denemelerine rağmen bir türlü başarılı olama-

yan Avrupa Birliği, kan kaybetmeye devam ediyor. İtalya, Yunanistan ve İspanya’da Başkanları koltuğun-dan eden krizin son vurgunu da Hollanda’da yaşandı. Hollanda hükümeti, bütçe kısıntıları üzerine yürüyen tartışmaların ardından düştü! ekonomİ 8

3 Mayıs 2012 perşeMbe l sayı:30 l 1 tl www.yarinhaber.net

Formasyon bittipeki ya sonrası?

Avrupa domino taşı gibi düşüyor

Bedava süt zehirledi

Mesaj kaygınız var mı?

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

AKP’nin sütleri ve felaketleriSİBEL UZUNUYANIS 4

1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak üzere sendikalar, sosyalist örgütler, siyasi partiler 3 koldan

yürüyüşe geçtiler. Saat 07.00’den itibaren Şişli, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu güzergahlarında başlayan hareketlilik saatlerce sürdü. Yüz binlerce emekçi Taksim Meydanı’na sığmadı. Şişli kolunda bulunan Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen devrimci Cemil

Kırbayır’ın fotoğrafını Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Arkasında ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı yer alırken öldürülen kadınların aileleri, öldürülen kadın-ların fotoğraflarını taşıdılar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yüz binler Taksim’de buluşarak birlik, dayanışma ve mücadele mesajı verdi. 1 mayıs 6,7

Çınar olunmalı

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5

1 Mayıs’ta 4 işçi öldü Günde orta-

lama 4 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye’de 1 Mayıs’ta da işçiler ölmeye de-vam etti. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda toplam 4 işçi ölürken, yeni aya da ölümlerle başlanmış oldu. Yapılan araştır-malar Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğü-nü gösteriyor. 7

1 Mayıs’ta aileler kayıplarının hesabını sormak için Taksim’deydi

Hani benim yandaşımın tiyatrosu?

09

4 kişilik ailenin

açlık sınırı

939

Şehir tiyatroları’nın akP tarafından özel-leştirilmesi ile ilgili bu haftaki konuğumuz 1996 yılından beri Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Levent Üzümcü. Tatil: 10 günlük krallık

02

İşte genç işsizliğe çözüm

Susurluk Davası’ndan 2 yıl hapis yatacak olan

Mehmet Ağar tutuklandı. İçiş-leri Bakanlığı, Adalet Bakan-lığı ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemlerde işkence-lerden ve gözaltında kayıplar-dan sorumlu olan, 12 Eylül ve Ergenekon Davaları’ndan da yargılanması gereken Mehmet Ağar, tutuklanmadan önce adeta “krallar gibi” ağırlandı.

güncel 5

Devlet Mehmet Ağar’ı böyle koruyor

Mehmet Ağar nelerden yargılanmalı? 05

Taksim onları unutmadı

EHP Açıklaması: 1 Mayıs kararlığımızın göstergesidir, mücadelemiz kesintisizdir

ekonomİ 8

Fransa’da ilk tur Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. İkinci tur 6 Mayıs’ta yapılacak. Sarkozy %27,18 ve Hol-

lande %28,63 oranında oy alarak finale kaldılar; ancak şu an Fransa’da ikinci tur için isteksiz birçok seçmen var. Radikal sağcı Milli Cephe seçmenleri de, solcu Sol Cephe seçmenleri de seçim sandıklarına ikinci turda aynı heyecanla gitmeyecek. dünya 11

Fransa’da son durum

Page 2: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN3 mayıs 2012 yaRıN

Bu hafta eskişehir’de, emekli olmasına

rağmen çalışmak zorunda kalan, döner

ustası celal Özkaykı ile birlikteyiz. İşte

bize anlattıkları.

Bilmeyen insan korkak olurbize kısaca kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?

İnsanları memnun etmek kolay değil. Girdilerimiz her

gün artıyor. Ama bunu satışı yansıtamıyoruz. Yansıttığı-

mız zaman, vatandaş hemen daha ucuzunu arıyor. Gelir

durumu düşük olan kesimler geldikleri için buraya, 1 lira

25 kuruşluk döneri bulunca, 1 buçuk lira pahalı deyip

oraya gidiyor. Halkın alım gücü zayıf. Toplumun büyük

bölümünün alım gücü zayıf. Öyle ki iki tane döneri yi-

yip, bir tane ayranı içemiyor. O bir buçuk lirayı çocuğun

kumbarasına koymuş gibi, 5 kuruş, on kuruş bir avuç para

veriyor. Bu da toplumun gerçekten zor durumda olduğu-

nu gösteriyor. Ama mesela bazı lüks lokantalarda adam

yemeğini yiyip, 20 lira bahşiş atıyor. Ama bizde mesela,

çeyrek döner dediğimiz zaman, bir lira dediğimiz zaman,

niye 75 kuruş değil diyor. 25 kuruşun hesabını yapıyor.

Gerçekten zorlanıyorlar. Bunu görünce biz de ne kadar zor

durumda diyoruz. Ama bir taraftan da gazetelerde okuyo-

rum. Ferrari satışlarında Türkiye Avrupa’da ön sıralarda.

Benim kafam bunları almıyor. Ben 25 sene öğretmenlik

yaptım. Emekli tarih öğretmeniyim. Bunu çözemiyorum.

Bu kadar çelişkili bir durumu benim kafama almıyor. Bir

tarafta lüks araba satışları tavan yapıyor. Bir taraftan 75

kuruşun hesabı yapılıyor.

Günümüzde öğretmenler işsiz kalan meslekler arasın-

da yer alıyor, bu konuda neler söylemek istersiniz?

İnsanı sevmeyenin öğretmenlik yapmaması gerekiyor. Bi-

zim ülkemizde ne yaptılar; ziraatçileri, veterinerleri öğret-

men yaptılar. Öğretmenlik vasfı olmayanlardan öğretmen

yapınca eğitimde kalite düşüyor. Eğitimde kalite düşünce,

toplumun kalitesi de düşüyor. Toplumda her şeye razı

olan, hakkını aramayan insanlar ortaya çıkıyor. Bilmeyen

insan korkak olur. Tabi işini iyi yapmayan, öğretmenler-

den yetişen insanları da idare etmesi kolay. Öğretmenlerin

eski saygınlığı kalmadı. Tabi bunda öğretmenlerin kendini

yetiştirmemesi de var. Ama bunun yanında kendini dört

dörtlük yetirilenler de var. yaRın eskİŞeHİR

Hazırlayan Halil Altunpolat

Maden işçileri ayaklandıAlmanya’da 100 bin maden iş-çisi hakları için greve çıktı. denizlerin bir can dahaDeniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüse-yin İnan’ın idam edilmelerini önle-mek için Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken’i kaçırmak istendi. Eylemcilerden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Niyazi Yıldızhan öldürüldü.

Terzi Fikri’yi kaybeTTikFatsa eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez. “Terzi Fikri” olarak da bi-linen Sönmez, Fatsa Devrimci Yol Davası’ndan tutuklu olarak kaldığı Amasya askeri cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü.

68 kuşağı sokaklardaFransa’da, Vietnam Savaşı’nı pro-testo eden öğrencilerden 6’sının tutuklanması üzerine yaklaşık 30 bin öğrenci Paris’te protesto gös-terilerine başladılar. Bu olayların ardından emperyalizme karşı tüm dünyada mücadeleler başladı. darağacında 3 FidanTürkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kurucu ve yöneticilerin-den Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi.

Tatil: 10 günlük krallık!

3

5 Mayıs1968

Mayıs1972

Mayıs1889

4 Mayıs1985

yaz kapıyı çaldı. İple çekilen senelik izinlerin vakti geldi. Yılın 355 günü yoğun bir tempoda çalışan milyonlarca insan şimdiden senelik iznini evinde, 355 gün yaşadığı mahallesinde geçirmek istemediğine emin. Bir yandan da deniz, kum, güneş dolu tatil reklamları bilboardları süslerken, akılarda şu soru: Kimler gidebilecek “Mardinler”e?

Yazın, çoğu insanın kafasında şekillendirdiği imge; deniz,

kum, güneş, şemsiyeli bardaklar-la servis edilen inanılmaz içecekler, havuz başı keyifleridir. Ee, 355 gün durmadan usuanmadan çalışanların on günlüğüne de olsa güneşin altın-da yan gelip yatmaya hakkı da oldu-ğu ortadır. Özellikle sanayileşmenin hızlanmasıyla, kapitalist toplumların meydana gelmesiyle hayatlarımızın bir parçası oluvermiştir tatil. Her şeyin ertelendiği, büyük umutların hayal-lerin bağlandığı, mucizevi on gündür. Tatil gerçekten bu kadar mucizevi bir dönem midir? Tatil gerçekten gerekli midir? Tatil yapmak yararlı mıdır? Ta-til yapmak nelere mal olur?

TaTile GiTMek zorunda Mıyız?Tatil yapmanın gerekleri, faydaları, o kadar çok anlatılır oldu ki, muhte-melen her kesin yukarda saydığımız sorulara cevapları nettir. Ama doğru mudur, tartışma konumuz bu. Özel-likle bacasız sanayi atıflarıyla ciddi bir ekonomik getirisi olan turizm sektörü bu konuda bizi ikna etmek için hiçbir yatırımdan kaçınmaz.

Sağlık turizmi, serüven turizmi, gençlik turizmi, yaşlılık turizmi, din-lenme turizmi, muhafazakâr tatil pa-ketleri… Her kategoriye her yaşa uy-gun. Bir tatil planına küçük bir bedel ödeyerek ulaşmak mümkün. 355 gün-lük çalışmanın ödülü olarak, kesemize ve gönlümüze uygun 10 günlük bir paketle dinlenebiliriz! Hatta bu tatilin bedelini ödemekte zorluk çekiyorsak bir sene öncesinden bile ödemeye baş-layarak yine gidebiliriz.

Turizm firmaları, 24 aya kadar va-

ran vadeler ve erken başvuruda indi-rimlerle tatile gitmeyi cazip hale getir-mek için ellerinden geleni yapıyorlar. 350 Gün köle, 10 Gün kralTatilin kesinlikle insanları rahatlatan bir dönem olduğu ortadadır. Bunu hiçte mucizevî yöntemlerle başvura-rak yapmaz ama. 355 günlük çalışma hayatı, yok pahasına harcanan saatler bizi esas yıpratan ve yoran şeylerdir. Tatilde bunu yapmayız işte. Eğer bir tatil satın alabilecek kadar yıllık ka-zancı olabilen emekçilerdensek, 10 gün çalışmayabiliriz. 10 gün başkaları bizim için çalışır. Bizim için pişirir, bizim için yıkar, bizim için hazırlar. 355 günlük “başkaları için çalışmanın” ödülü (daha doğru bir ifadeyle sus pa-

yı) 10 günlük krallıktır. Üstüne üstlük yine kendi paranla!

kül kedisi bir Masal kahraManıdırBiraz dinlenmeye, masmavi bir deniz-de açılmaya sadece parasını ödeyebi-lenlerin değil, herkesin hakkı vardır. Yıllarını döşemeleri silerek geçiren külkedisinin, gece on ikiye kadar sü-recek balo keyfi, güzel elbiseleri gerçek değildir. Gerçek olmayan en önemli şeyse, külkedisini o bodrumdan çekip çıkaracak, sınıf atlatacak, prenslerin varlığıdır. Dinlenmeye en çok hakkı olanların, en azından bu on günlük ta-til dönemlerinde, emek vererek kazan-dıklarını, bir aldatmacaya harcamaya zorlandığını unutmayalım.

toPlUmELİF KARAN

4 Mayıs 1972

Epilepsi, ne zaman başlayıp ne zaman biteceği hiçbir zaman

bilinemeyen sinsi bir hastalıktır. Za-manı ve yeri belli olmayan bu hastalık aniden kapınızı çalabilir. Ve kendinizi ince bir çizgi üzerinde yaşam mücade-lesi verirken bulursunuz. Ancak kork-mamalısınız. Bu hastalığın tek düşma-nı; düzenli ilaç kullanmamaktır. Bu nedenle yapmanız gereken tek şey düzenli ilaç kullanımı ve doktor kont-rolüdür.

epilepsi nedir? Epilepsi beyinden kaynaklanır. Beyin hücrelerinde (nöron) aşırı, ani olarak meydana gelen elektriksel aktivitesi sonucu, gelip geçici olarak ortaya çıkan klinik bir tablodur. Belirtiler motor, duyusal olabilir, şuurla ilgili olabilir ya da hepsi birden oluşabilir. Nörolojik hastalıklarda belirtileri po-zitif ve negatif belirtiler olarak ayrılır. Negatif belirtiler; vücudun bir göre-vi, bir fonksiyonu yitirmesi olarak tanımlanır. Örneğin; güçsüzlüğünüz varsa bu bir negatif belirtidir. Pozitif

belirti ise; bir görevde aşırılık varsa mesela; kolunuzda aşırı bir kasılma vb. pozitif belirtilerdir. Epilepside genellikle pozitif belirtiler hâkimdir. Tanı için çoğu nöbetleri doktor biz-zat göremeyeceği için -çünkü hasta nöbetini evde ya da dışarıda geçir-miş olabilir- çok iyi bir uyku almak gereklidir. Doktora geldiğinde nöbet bitmiş durumu normale dönmüştür. Bu nedenle nöbet es-nasında hasta yakınları nöbeti iyi gözlemleme-li, bilgiyi doktora doğru bir şekilde aktarmalıdır. Tanıyı koyduktan son-ra birtakım testler yapılır. Bunlardan en önemlisi EEG (elektroansefalogra-fi-beynin elektriksel faaliyetinin ölçülmesi) . Bunların içerisinde MR (beynin gö-rüntülenmesi) yapısal bozukluğu gös-terebilmesi açısından önemli. Yapılan kan tahlilleri ve testler sonucu belirle-nen epilepsi çeşidine göre ilaç tedavisi

başlanır. İlaçlar düzenli, sürekli kul-lanılmalıdır. Ani olarak kesilmemeli-dir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde planlanmalıdır. Ancak ilaçlara tepki vermeyen dirençli hastaysanız, günü-müzde ameliyatla nöbetleri kontrol altına almak da mümkün. Birtakım şeylere dikkat ettiğinizde çok normal bir yaşam sürdürebilirsiniz . Evlene-bilir, çocuk sahibi olabilir, çalışabilir,

gezebilir vs. Fakat bun-ların çok kontrollü bir şekilde yapılması gerekir. Örneğin; hamile kalmak isteyen bir hasta, önce-likle bunu doktoruyla

konuşarak, bir sa-kınca yoksa ilaçla-rın dozu azaltıla-rak vb. işlemler uygulanarak, sık

sık kontrole gelinerek sağlıklı bir bebek dünyaya geti-rebilir. Hatta yine kontrollü ola-rak çocuğunuzu emzirebilirsiniz. Çalışmak istiyorsanız çok ağır ve tehlikeli olmayan işlerde çalışabi-

lirsiniz. Sık nöbet geçiren bir hasta iseniz, evde yerleriniz halıyla kaplı olmalı. Düştüğünüz zaman kafanızı çarpıp yaralayabileceğiniz tehlikeli eşyalar olmamalı. Masa köşeleri, de-lici objeler vb. gibi. Banyo yaparken de kapıyı kilitlememelisiniz. Bu çok sakıncalı bir durum, ayrıca banyoyu da oturarak yapmaya özen gösterme-lisiniz. Bilgisayar ve televizyona çok yakın mesafeden de bakmamalısınız. Bu epilepsi nöbetinizi tetikleyebilir.

Sonuç olarak epilepsi tedavi edilebi-lir bir hastalıktır. Ancak disiplinli bir yaşamı tercih etmelisiniz.

Epilepsi aniden kapınızı çalarsa

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

ulaşıM: 400TL konaklaMak: 2000 TL ören yerleri: 80TL dışarıda haFTa boyunca sadece bir yeMek: 40 TL deniz Giysileri (pazardan): 40 TL Güneş kreMi…vb: 20 TL ToplaM: 2540TL Asgari ücret ise 886,5 TL. Yani on günün minimum bedeli yaklaşık 3 aylık maaş. “Tabii sırf denize girmek için birkaç aylık maaşın bir kerede ödenmeyeceği aşikar. Onun için tatil ödemelerinde 24 aya varan vadeler yapılmakta; yeter ki tatil paketleri satın alınsın.”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ka-tıldığı Kutlu Doğum haftası

etkinliklerinde yaptığı konuşması, hayatın her alanında dışlanan, eş-cinsel, biseksüel, travesti, transsek-süelleri bir kez daha hedef gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun sözlerini Erkekte ve Kadında Eşcinsellik kitabının yazarı Sevda Yılmaz’la değerlendirdik. “vahiM bir haTa”“Kutlu Doğum Haftası 2012 kutla-masında CHP lideri Kemal Kılıçda-roğlu tüm ulusal kanallarda naklen yayınlanan konuşmasında aynen şunları söyledi; “Örnek alınması ge-reken ahlakıyla, yaşama biçimiyle peygamber efendimize indirilen Kur-an’da Allah-ü Teala ahlaki yozlaşmaya

uğramış Lut Kavmi’ni yerle bir edip helak etmiştir.’’ Kulaklarıma inanama-dım. Sosyal demokrat bir muhalefet partisi, konuşmasında Mevlana’nın tüm insanlığı bütünleştiren “Kim olursan ol gel’’ sonra, sözü en azın-dan söyleyebilirdi. Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği Kur-an’daki “Nur Sure-si 5. ve 6. ayetleri ile Mearic Suresi’’ mealen şöyle der; (29,30,31.ayetler) “mevcut cariyeler ve nikahlı eşler dı-şında tüm cinsel ilişkiler haramdır. İddia edilenlere göre(hadisler) Luti-ler (erkek ve kadın eşcinseller) recim edilmelidir. Kılıçdaroğlu’nu bu bilgi-lerden yoksun olduğu için bu vahim hatayı yaptığına inanmak istiyorum.’’ yaRın TOPLUM

“Kim olursan ol gel”

İşte 10 günlük tatil maliyeti

HALKIN KÜRSÜSÜ

5

Page 3: Yarın 30. sayı

3 mayıs 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Mesaj kaygınız var mı?AKP bastırdıkça bastırıyor.Dindar nesil istiyor, kindar nesil istiyor.Tiyatroculara “sanat sizin tekelinizde mi?” diyor.Değil mi ya? Sanat sanatçıların tekelinde olmamalı. Otu-rup sanatın nasıl yapılması gerektiğini AKP hükümetiyle görüşmeliler yani. Bu konuda bir konsensus sağlanmalı.Neden tiyatrocular bu kadar sekter oluyorlar? Neden bu kadar katılar?Bir onlardan bir AKP’den olsa, ortası bulunsa ne olur sanki?Tam Mahmutpaşa esnafı.Olmazsa ne olur?Tiz yıkın şu ucubeyi!Heykeller yıkıldı, romancı Paul Auster’e cahil adam de-nildi ve en sonunda sıra geldi tiyatroculara.Bunlar da tam despot canım.Tayyip Erdoğan kendi familyası dışında kime baksa ucube, cahil ve despot görüyor.Daha önceki muhaliflerini hep ideolojik bulurdu, bunlar da estetik işte.Oysaki Tayyip asla ideolojik ve estetik değildir. O tam bir çıkarcıdır.Bütün bunlara karşı tiyatrocu kardeşlerimiz ne yapıyorlar? Diyorlar ki:- Muhafaza (kâr) sanat olmaz.Bir ömür boyu mesaj vermekten kaçınan gelenek, kılıçtan keskin mesajlar veriyor.Yine de geç osun da güç olmasın.Duygular iyidir ama mesaj, akıl ve fikir de iyidir.İdeallere sahip olmak da iyidir, ideolojiler de.Sadece tütün, şeker, kâğıt fabrikalarının özelleştirilmesiyle kalınmıyor bu ülkede…İşte şu gün Şehir Tiyatroları’nın da özelleştirilmesi gün-deme alınıyor.Özelleştirme uzak bir ideolojik kavram değil elbette. Dik-kat ederseniz Tayyip Bey tiyatrocuların eylemlerinden son-ra büyük bir öfkeyle, döver gibi söyledi özelleştirme işini.Özelleştirme tiyatrocular için tam bir ceza.Bakanlar kurulunda resmen karara bağlanacak ve tiyatro-cuların yüzüne bir tokat gibi patlayacak.O zaman görecekler günlerini.Şöyle bir işsiz kalsınlar da, ondan sonra bakalım bir daha “kibirli” olabilecekler mi?AKP’liler özelleştirmelerin işsizlik olduğunu nasıl da bi-liyor.Nasıl da biliyorlar özelleştirme denilen yağmacılığın in-sanları ezip geçtiğini.Yoksullaştırdığını, güvencesizleştirdiğini, örgütsüzleştir-diğini.Hâlbuki yıllarca özelleştirmelerin insanlarımız için ne kadar iyi olduğunu anlatıp durdular.Şimdi ise Tayyip Bey öfkeden deliye döndüğünde “sizi özelleştireceğim” diye son noktayı koyuyor.***Tiyatrocu kardeşlerimizin artık mesaj kaygısı var ama ge-nel olarak Türkiye solunun yok.1 Mayıs alanına gelen birçok grup, adını pankarta yazıp gelmiş durumdaydı.- Topluma bir mesajınız var mı?- Yok. Bizim bir mesaj kaygımız yok.Sol örgüt değil, yüksek ruhani sanat üreticisi mübarek.Güncel siyaset konusunda söz söylemeyen sol, 1 Mayıs alanına da kendini öyle yansıttı.***İktidar mücadelesinin ittifakları arasında son derece geniş davranıp, şu anda doğada rastlanamayan “milli burjuvazi”yi bile sayanlar hala var. Bu kardeşlerimiz, kuru-yemişçi-tuhafiyeci-gömlekçi esnafın kepenklerine boydan boya teşkilat isimlerini yazdılar.Bu nasıl bir ittifak ilişkisidir hiç anlayabilmiş değilim. Eğer esnaf da ittifaklarımızın arasındaysa “neden bu in-sanların dükkânlarının kepenklerine isim yazıyorsunuz?” diye sormadan edemiyor insan.Mesaj kaygısı yok.İttifak kaygısı yok.Kaygısızlar.

[email protected]

SIYASET

“Atatürkçü”, “laik”, “milliyetçi”, “dindar” gibi kimlikleri her za-

man birer maske olarak kullana gelmiş ve politikalarının merkezinde bulun-durmuş olan AKP ve CHP dindarlık yarışına girdi. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’yi dindarlık üzerinden eleştiren ve grup toplantılarının ana gündemlerinden biri yaparak gerçek gündemleri AKP manipüle etmekte. Ya CHP? AKP’nin oyununa mı gelmek-te? Yoksa dar alanda kısa paslaşmadan memnunluk mu duymakta? “Sosyal demokrat” olduğunu söyleyen CHP halkın dini üzerinden siyaset yapmayı ne zamana kadar sürdürecek? Halkın temel sorunu din mi yoksa ne? İşte sağ siyasetin şifreleri.

erdoğan’ın “öğrencileri”Tinerci gençlik ya da dindar gençlik tar-tışmalarının hemen ardından 4+4+4 ya-sası tartışması ülkenin gündemine gel-mişti. Eğitimin niteliğinin bu kanunla daha da düşeceği tartışması gündeme gelirken bir baktık ki İmam Hatip Lise-leri tartışması ve seçmeli Kuran-ı Kerim dersi tartışmaları gündeme geldi. Bu ya-

saya karşı çıkanlar “dindar” olmamakla suçlanarak yasa güle oynaya meclisten geçti. Dinin ve eğitimin ve yine inanç-lar üzerinden siyasetin iki örneğini bu hafta bir kez daha gördük.

chp ve kuTlu doğuM CHP ve AKP Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlemiş olduğu Kutlu Doğum Haftası’na geçtiğimiz hafta katıldılar. Dindarlık siyaseti ve yarışının devam ettiğini bir kez daha gördük. AKP’nin siyaset üzerindeki hegemonyası bir kez daha kanıtlanmış oldu. Sosyal demokrat bir partinin karşı olması ve kapatılması gereken kurumun düzenlediği bir programda AKP’den daha fazla nasıl dindar ve Müslüman olduğunu yaptığı konuşmada bir kez daha kanıtladı! İşte Kılıçdaroğlu Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı konuşma-da: “Sevginin tezahürü güzel ahlaksa, Ahlakın tezahürü adalettir” diyerek ah-lakı Lût Kavmine kadar getirdi.

MeMlekeTin GündeMi “caMi”AKP grup toplantısında konuşan Erdoğan’ın gündeminde yine CHP ve

din vardı. Geçtiğimiz hafta CHP döne-minde yasaklı dini kitaplardan bahset-mişti. Her iki parti de grup toplantıla-rında bu polemiği sürdürmüşlerdi. Bu hafta ise ülkenin gündemine cami pole-

miği oturdu. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek “1926-1950 arasında 513 cami satılıyor. 327 cami arsası, ki bun-ların çoğu üzerinde cami var, bunlar da satılıyor. 1070 de mescit satılıyor’’ demişti. Tabii ki Kılıçdaroğlu’ndan ce-vap gecikmedi!

ne yapMalı?CHP inandırıcı olmak, toplumun her kesiminden oy almak istiyorsa yapması gereken dini söylemler kullanmak de-ğil, solun ilkelerini savunmaktır. De-mokrasiden taviz vermeden her türlü darbe ve darbecilere, Ergenekonculara karşı “ama’sız” kesin tavrını koymalı. Tüm ezilenlerin ve ayrıma uğrayanların yanında olmalı; emekçilerin, Kürtlerin haklarını savunmalı ve emeğin, doğa-nın sömürülmesine karşı politikalar önermeli. Zorunlu din derslerine ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na karşı çık-malı. 12 Eylül Anayasası’nın tümden değiştirilmesi; demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve emekten yana yeni bir anayasa için çaba göstermeli. Peki CHP bunları savunabilir mi?

Başbakan Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde dü-

zenlenen MÜSİAD Genel Kurulu’nda konuştu. Erdoğan, 28 Şubat’ın MÜSİAD’ı hedef aldığını öne sürer-ken, Kürtlerin temsilcisinin BDP değil AKP olduğunu söyledi.

“28 şubaT Müsiad üyelerine yapıldı” Erdoğan 28 Şubat müdahalesinin 28

Şubat üyelerini hedef aldığını iddia ederek şu ifadeleri kullandı: “28 Şubat sürecinde, bizim de sizlerin de neler yaşadığını bir biz biliyoruz, bir de Al-lah biliyor. Eğer bunu yapanlar, bunun mimarları, bunun mühendisleri, bu-nun kuklaları, piyonları deşifre olmaz-sa, eğer bunlardan hesap sorulmazsa, aynı felaketi biliniz ki çocuklarımız da yaşayacaktır, torunlarımız da yaşaya-

caktır. MÜSİAD 28 Şubat’ın hedefi olurken birileri neden 28 Şubat’a aleni destek verdi. 28 Şubat aynı zamanda Anadolu’nun başarılı işadamlarına kar-şı yapılmış bir müdahaledir. ‘MÜSİAD üyesi olursam yanarım diyenler’ oldu. Bahsedilen dönemde Erdoğan ve ekibi-nin sıkıntı yaşadığına dair herhangi bir tanık yok. Ortağı Fethullah Gülen, 28 Şubat darbesini savunduğunu gösteren yazılı ve görsel kanıtlar var.

“bdp kürTleri TeMsil eTMiyor” Erdoğan konuşmasının devamında BDP’nin Kürtleri temsil etmediği-ni öne sürerek “terörle mücadeleye” devam edeceklerini söyledi ve şunla-rı kaydetti: “Her zaman ifade ediyo-rum, benim Kürt kökenli kardeşleri-min temsilcisi BDP değildir. Partimin Kürt kardeşlerimden bölgede aldığı oy, BDP’nin aldığı oyun çok çok üzerindedir.”dedi.

2002’de iktidara gelen AKP Erdoğan’ın iddiasının aksine Doğu ve Güneydoğu’da sürekli oy kaybına uğradı. Buna karşın BDP’nin oyla-rı ise her seçimde daha da yükseldi. yaRın sİYAsET

Sağ siyasetin şifreleri

Kürtlerin temsilcisi kim?

ankaRasELÇUK KAYGIsIZ

ülkemizde sağcı partilerin halkın değerlerine yoğunlaştıkları daha doğru tabirle o değerleri istismar ettikleri herkesce bilinmekte. Özellikle AKP ve CHP arasında kim daha fazla dindar, kim gerçek Müslüman kavgası düzenledikleri grup toplan-tılarında ya da verdikleri demeçlerin bir bölümünde mutlaka geçmekte ve hazırlanan suni gündemi kol kola ilerletmekteler.

Şahin halkla dalga geçiyor

Tutuklu milletvekilleri

“Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı” TBMM “Terörden

Kaynaklanan Yaşam Hakkı İhlallerini Araştır-ma Komisyonu’nda” Sivas Katliamı’nda öldürülen 35 kişiden biri olan şair Metin Altıok’un kızı Zey-nep Altıok Akatlı, AKP milletvekillerinin skandal sözleriyle karşılaştı.Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin

AKP eliyle düşürülmesinin ardından milletvekili yapı-lan AKP Diyarbakır Mil-letvekili Oya Eronat ise, katliamcıları aklayıp, “Hiç Aziz Nesin’i kendi kafanız-da sorguladınız mı? ‘Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi’ de-diniz mi’’ diye konuştu. yaRın sİYAsET

İçişleri Bakanı İdris Nami Şa-hin, Bursa’da Cuma Namazı

çıkışında çevredeki vatandaşlarla sohbet etti. Bakan, kendisine, “Sayın bakanım elektrik faturalarını 5 günde ödemeyince elektrikleri kesiyorlar, bu duruma bir el atın” diye yakınmasına, “Canın sağ olsun sakalını seveyim se-nin” ifadesini kullandı.

sorunları ne çözecek?Sorununu anlatan köylü kadına da, “Sen gönül gözüyle bütün sorunla-rı çözersin” dedi. Şahin geçen hafta Erzurum ziyareti sırasında kendisini gördüğüne sevindiğini söyleyen bir vatandaşa da “Nereden bileyim se-vindiğini, hadi takla at da göreyim bakayım” demişti. yaRın sİYAsET

Geçen hafta yapılan top-lantının ardından Çiçek bu

haftada CHP’den Emine Ülker Tar-han, MHP’den Mehmet Şandır ile BDP’den Hasip Kaplan ve Pervin Buldan’la geçen haftanın ardından bir kez daha bir araya geldi. İlk top-lantıda sorunun çözümü için her par-tinin farklı yol önerdiği belirtilirken, TBMM Başkanlığı tarafından yapı-lan açıklamada bugünkü toplantıda sorunun çözümü için görüş birliğine varıldığı açıklandı.

Cemil Çiçek daha sonra konuyla ilgili Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştü. Görüşmenin ardından bir açıklama yapan Ergin, “Ama şu anda ‘olay bitti’ demek için henüz erken” şeklinde açıklama yaptı. yaRın sİYAsET

23 Nisan etkinliği kap-samında 81 ilden gelen

çocuklardan oluşan öğrenci mec-lisinde ilk kez bir kız öğrenci tür-banıyla yemin ettirildi. Böylece AKP, Mecliste başörtüsü gerginliği bir günlüğüne çözdü! Ankara’da okullara dağıtılan formlarda ve-lilerden ‘Kur’an- ı Kerim’, ‘Haz-reti Peygamberimizin hayatı’ ve ‘Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberimizin hayatı’ dersleri arasında tercih yapmaları isten-di. Şıklarda ‘Kararsızım’ seçeneği verilirken ‘İstemiyorum’ seçeneği olmadığı gözlemlendi.

Dindar gençlik

Kılıçdaroğlu, “Cami ve bu tür tartışmaları siyasi bir

tuzak olarak değerlendirip de-ğerlendirmediğine” ilişkin soru üzerine cevabı hayır oldu ve şöy-le konuştu: “Hayır, sadece Sayın Başbakan ‘ben bunları söylerim, onlar nasıl olsa bunu bilmezler’ diye yola çıktı. Onlara yanıt ve-rince bizim bildiğimiz de ortaya çıktı. Camilerde askerler kalmış mıdır? Evet kalmıştır, bunun ak-sini söyleyen var mı? Hayır. Niye kalmıştır camilerde askerler? Kur-tuluş Savaşı’nda cepheye gidecek-siniz, kışla yok, çadır yok, nerede kalacak asker? Camide kalacak. Camide kalması suç mu? Hayır.”

Kısır tartışma

Darbe komisyonunda darbe

Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanlık Divanı’nda sadece AKP’li milletvekillerinden ol-

ması muhalefet milletvekillerinin tepkisine yol açtı. Askeri darbe ve muhtıraları incelemek üzere oluşturulan Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, dün ilk toplantısını ya-parak Başkanlık Divanı’nı belirledi.

Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, görev dağı-lımının ardından ilk toplantısını 8 Mayıs Salı günü ya-pacak. Antidemokratik yöntemlerle çalışmalara başlayan komisyonun nasıl bir çalışma izleyeceği merak konusu. yaRın sİYAsET

Page 4: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN3 mayıs 2012 yaRıN04

ŞSibel Uzun

UYANIS

AKP’nin sütleri ve felaketleriAKP’li hükümet para kazanmanın bir başka yolunu bu sefer de çocuklara süt dağıtarak deniyor. 2 Mayıs’ta dağıtıldıktan sonra çocukların zehirlenmeleri ile gerçek boyutu ortaya çıkan projede Diyarbakır, Sivas, Edirne, Kırıkkale, Mardin, Konya ve Antalya’daki çocuklar hedeflenmiş.“Okul sütü Akıl Küpü” projesinde Diyarbakır’da dağıtıl-dıktan sonra Eğitim Sen ve Tabipler Odası’nın açıklama-sına göre 348 çocuk zehirlenmiş durumda.Olaydan hemen sonra halkı yanıltmak için AKP’li yetki-lilerin yaptığı açıklamalara bakalım:Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç -İlk kez içildiğinden, aşırı doz nedeniyle rahatsızlanmış olabilirler.Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer -Sütü daha bugün dağıttık.Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker -Daha yeni dağıtmaya başladık.Diyarbakır valisi Mustafa Toprak –Psikolojik.Konya valisi Aydın Nezih Doğan -Zehirlenmeden çok etkilenme. Çocuklar bir süre sonra süte alışacaklar.Yüzlerce çocuk zehirlenmeden dolayı hastaneye kaldırıl-sa da devlet yetkilileri dağıtıma devam etmekte kararlı görünüyor.Bazıları çok ünlü olan, ancak çok yükseklerden helikop-terle görülebilecek çapta büyük tesisleri olan süt üreticisi firmalarla projeyi yapıyorlar. Pınar, Sütaş.Proje bilgilendirme toplantılarında il milli eğitim mü-dürlerinden bir tanesi amaçlarının “çocukların dengeli beslenmesi ile birlikte arz fazlası sütün değerlendirilerek üretimde istikrarı sağlamak” deyivermiş. Yani satamadık-ları ve kalan sütleri “atmayalım çocuklara dağıtalım” diye düşünmüşler.Dünyada satılamayıp depolarda ziyan olan o kadar çok besin kaynağı var ki. Büyük okyanuslara dökerler ama aç insanlara asla dağıtmazlar.Dünyanın tüm çocuklarına yetecekken, dağıtmazlar illaki işlerine yarayacak bir yöntemle ellerinden çıkarmak ister-ler. Bu projedeki firmalarda arz fazlası dedikleri sütlerden böyle faydalanmak istemiş.Proje başlamadan önce birkaç ihale ile firmalar belirlen-miş. Paketleme ihalesi, depolama ihalesi, dağıtma ihalesi… İhalelerden hükümetin kayırdıklarının ceplerine inecekler sağlama bağlanmış.Projeye özel okullar dahil edilmemiş. Ailesi özel okullarına yüksek paralar ödeyebilen çocuklar bu şekilde kurtulmuş. Devletin okullarında okuyan çocuğa açıkça ayrımcılık yapılmış.Türkiye genelinde 7,2 milyon öğrenciye süt dağıtılacak. Devletin en üst mertebeleri de daha yeni başladık diyor. Eyvah eyvah!Bu devlet açlıktan ölen aileler, varken sokaktaki çocukları Başbakan bizzat kendi ağzıyla dışlarken bedavadan çocuk-ların vücudu gelişsin diye süt dağıtır mı? Bir de neden süt? Neden bazı iller?Tüm bunların üzerine akşam haberlerini sunan Mehmet Ali Birand kalkıp canlı yayında bu sütü bardağa doldu-rarak içmesin mi? Demek istiyor ki yüzlerce zehirlenen çocuğa rağmen dağıtılan sütler içilsin. Birand’a bıraksan hükümete toz konmasın da ne olursa olsun. Tabîki onun çocuğu özel okuldadır. Bir zamanlar Çernobil Faciası’ndan hemen sonra o zama-nın (1986) Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’ın halkın öfkesini, doğru bir bilince kavuşmasını engellemek için kameralar önünde çay içmesi gibi. Karadeniz bölgesinde radyasyondan etkilenen çay ve fındık yüzünden birçok insan hayatını kaybetmişti. Kazım Koyuncu da bu çok değerli insanlardan biriydi.Okullarda dağıtılan sütten sonra birçok minik kardeşi-mizin zehirlenmesi, çoğumuzun aklına küçüklüğümüzde okullarda dağıtılan fındıkları getirmiştir herhalde. Uzun bir süre çocuğumuz bilmeden büyük bir sevinçle o fın-dıkları yemiştik.Çernobil kazasından sonra radyasyonlu ve satılamayan fındıklar arada devletin ihaleleriyle birilerine para kalarak o zamanlar ilkokulda olan bizlere paketli fındık olarak kakalanmış demek ki.Daha çok yakın zamanda Japonya’da hem de teknolojik imkânların üst seviyede olduğu bir ülkede, Fukuşima’da büyük bir nükleer felaket olduktan sonra devlet hiç al-dırmadan nükleer santral kurmak üzere çalışmalarına hız vermedi mi? Felaketlere karşı yine onların kârı. Onların kârı değil çocuklarımızın sağlığı tüm dünyanın sağlığı için ne dağıttığı sütleri alalım ne de söylediklerine inanalım.

[email protected]

Süt biraz bozukmuş ‘’Okul Sütü Projesi’’ kapsamında, okul öncesi ve ilköğre-

tim 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda okuyan öğrencilere verilmek üzere okullara gönderilen sütler bugün öğrencilere dağıtılmaya başlandı. Ancak birçok kentte dağıtılan sütlerden içen yüzler-ce çocuk rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Sivas Valisi Ali Kolat, ilköğretim okulu öğrencilerinin sütten zehirlenmesiyle ilgili ‘Zehirlenme demeyelim de bozuk sütün, bozuk gıdanın verdiği biraz kısmen psikolojik diyelim, kısmen de rahatsızlık’ açıklaması yaptı. yaRın GÜNCEL

Mehmet Ağar geçtiğimiz hafta tutuklanarak cezaevine konul-

du. Mehmet Ağar’ın cezasının onan-masından, teslim olmasına kadar geçen süreçteki rahatlığı, AKP’li olmamasına karşın Ağar’ın adeta koruma altına alın-ması, AKP hükümetinin sağcı yüzünü bir kez daha gösterdi. Devletin sağcı gelenekle yönetildiği yeniden gözler önüne serilmiş oldu.

devleT TeTikçisini böyle koruyorSusurluk Davası kapsamında 5 yıl ha-pis cezası Yargıtay tarafından onanan ancak bunun yalnızca 2 yılını yatacak olan Mehmet Ağar, hakkında “yakala-ma emri” çıkartılmasına karşın hemen teslim olmadı, önce kalacağı cezaevini seçti. Türkiye’nin 5 “sakin” ilçesinden biri olan Aydın’ın Yenipazar İlçesi’nde-ki cezaevini seçen Mehmet Ağar, teslim olmadan önce rahatça Yenipazar’a gide-rek eşi Emel Ağar ve korumalarının 2 yıl boyunca kalacakları şekilde, cezaevi-

ne 500 metre uzaklıkta ev tuttu ve evi dayayıp döşedi. Mehmet Ağar’ın seçtiği cezaevinin ise, normalde memurluk statüsündeyken, Mehmet Ağar yerleş-meden bir gün önce müdürlük statüsü-ne yükseltilerek bir de müdür atandığı ortaya çıktı. Cezaevinde tadilat yapıl-dı, Mehmet Ağar için diğer mahkum-lardan ayrı, tuvaleti ve banyosu olan özel bir bölüm yapıldı. 50 mahkum çevredeki diğer cezaevlerine nakledil-di. Bunlarla da bitmedi, Ağar, teslim olmadan önce cezaevi önünde basın mensuplarına açıklama yaptı. Her türlü demokratik eyleme saldıran polis-ler ve jandarmalar ise Mehmet Ağar’ı izlemekle yetindi. Dar-belerle, Ergenekon’la, çetelerle hesaplaştığını iddia eden AKP hükümeti ise bu yaşananları sessizce onayladı.

ağar neden “huzur içinde”?Cezaevine girmesini vatan gö-revi olarak nitelendiren Ağar, “Görevimi yapıp çıkacağım”

diye konuştu. Ağar, “Huzur içindeyim, milleti üzecek bir davranışım olmadı. Allah devlete ve millete zeval vermesin” dedi. Mehmet Ağar, cezası hakkındaki sorulara ise “Allah’tan, devletten gelen bir şeydir. O da başımızın üstündedir” yanıtını verdi. Ağar’ın bu ifadeleri, so-ğukkanlı bir işkencecinin ve devletin tetikçisinin, hizmetinde olduğu dev-letin kendisini koruyacağına duyduğu güvenden başka bir açıklaması olamaz. Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Baka-nı ve Adalet Bakanı olduğu dönemlerde yüzlerce faili meçhul cinayet, gözaltın-

da kayıp ve işkencelerden, kontrgerilla-ya silah temin etmekten, ayrıca pek çok cinayetin failini korumaktan yargılan-ması gerekirken yalnızca 2 yıl hüküm giyen Ağar’ın bu rahatlığının nereden geldiği, işlediği suçlara oranla aldığı ce-zanın azlığından da anlaşılabilir.

akp yarGılaMıyorGeçtiğimiz yıllarda karşımıza çıkan bir fotoğraf karesinde Mehmet Ağar, Ke-nan Evren ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yan yana bulunması, AKP hüküme-tinin gerçek yüzünü otaya koydu. Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar’ın nikahını kıyan Recep Tayyip Erdoğan ve nikah şahidi olan Kenan Evren’in bir aradaki görüntüsü, devletin içeri-sindeki ilişkiler ağının geldiği noktayı özetliyor. Ergenekon’la hesaplaştığı söylemleriyle bir dönem göz boyayan AKP hükümetinin Mehmet Ağar’a yakın tavrı ise dikkatlerden kaçmıyor. Yakın zamanda 12 Eylül Davası’nı da Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlayan AKP’nin darbecileri ve çete-cileri yargılamaya niyetinin olmadığı Mehmet Ağar’ın tutuklanma sürecinde bir kez daha ortaya çıktı. Ergenekon ve 12 Eylül davalarında yargılanması gereken isimlerin başında gelen Meh-met Ağar’ın bu davalarda adının dahi geçmemesi, devletin içerisindeki kont-rgerilla faaliyetlerinin hala sürdüğünün önemli bir göstergesi olmasıdır” yanı-tını verdi. Cezaevindeki tadilatın ma-liyetinin sorulması üzerine de Bakan Ergin, çok ciddi bir tadilat yapılma-dığını, birkaç kamera ve x-ray cihazı alındığını ifade etti.

ankaRasANEM DENİZ KURAL

Mehmet Ağar’ı tutuklasak da mı saklasak

susurluk davası’ndan 2 yıl hapis yatacak olan mehmet ağar tutuklandı. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemler-de işkencelerden ve gözaltında kayıplardan sorumlu olan; 12 Eylül ve Ergenekon Davaları’ndan da yargı-lanması gereken Mehmet Ağar, tutuklanmadan önce adeta “krallar gibi” ağırlandı.

*Mehmet Ağar 12 Eylül 1980’in ardın-dan Emniyet Genel Müdürlüğü’nde görev yaptığı dönemde iş-kenceci olarak bilini-yordu. Ancak herhangi bir yargılama olmadı.

*1992’de Erzurum Valisi idi. Vali olduğu dönemde Mehmet Ağar, Bahçelievler kat-liamı olarak bilinen 7 TİP’li gencin katili “firari” sanık Haluk Kırcı’nın nikahını kıydı. Bu suçtan dolayı yargılanmadı.

*1993’te Emniyet Genel Müdürü idi. Bu dönemde gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler ve işkence-ler sonucu yüzlerce insan katledildi. Mehmet Ağar bu suçların hiçbirinden yargılanmadı.

*Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde Özel Harekat Dairesi’nin kurarak, polisin de operasyonlarda askerlerle birlikte yer almasına neden oldu. Bu dairede görev yapan polislerin işlediği cinayetlerin üstünü örten yine

Mehmet Ağar’dı. Bu suçla ilgili hakkın-da hiçbir işlem yapılmadı.

*1996’da önce Adalet Bakanı, ar-dından değişen hükümet döneminde ise İçişleri Bakanı oldu. Bu süreçte Kürt illerinde yapılan operasyonlar, Mehmet Ağar’ın yönetimi ile arttırıldı. Bunun-la ilgili kimse Mehmet Ağar’dan hesap sormadı.

*Susurluk kazasının ardından or-taya çıkan karanlık ilişkiler nedeniyle yargılandı ancak yalnızca 2 yıl hapis ce-zası ile kurtuldu. Oysa silahlı çete lideri olarak yargılanması gerekirdi.

Mehmet Ağar nelerden yargılanmalı?

İşçinin çalışsın ya da çalışma-sın işgücünü işverenin emrine

sunduğu sürelerin, İş Kanunu’nda çalışma süresinden sayılan sürele-rin toplamından oluşmaktadır. İşba-şında çalışarak geçirilen süreler ya-nında, çalışmadığı, işbaşında ve hatta işyerinde bulunmadığı sürelerde de çalışmış kabul edilir ve bu sürelerde de ücrete hak kazanır. Çalışma süre-sinden sayılan haller İş Kanunu’nda açıkça sayılmıştır: a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su al-tında çalışılacak işlerde işçilerin ku-yulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden çıkmaları için gereken süreler. b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştı-

rılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler. c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir hal-de bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çı-kacak işi bekleyerek boş geçirdiği süreler. d) İş-çinin işveren tarafından başka bir yere gönderil-mesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edil-mesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler. e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocukla-rına süt vermeleri için belirtilecek süreler. f ) Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması

ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesa-fede bulunan işyerlerine hep birlikte

getirilip götürülmeleri gereken her türlü iş-lerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süre-ler.” Haftalık çalışma

suresi genel olarak 45 saattir. Bu nispi emredici bir düzen-lemedir ve haftalık çalışma süresinin üst

sınırını belirleme işlevi vardır. Bu sürenin iş ya

da toplu iş sözleşmeleriyle azaltılabil-mesi mümkündür, ama arttırılma-sına imkan yoktur. Günlük çalışma

suresi en fazla 11 saattir. 11 Saatlik bu süreye fazla çalışmaların da dâhil olduğu genel olarak kabul edilmek-tedir. Çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Aksi kararlaştırılma-mışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölü-nerek uygulanır. Tarafların anlaşma-sı ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan gün-lerine, günde on bir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, nor-mal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresinin toplu iş söz-leşmeleri ile dört aya kadar artırıla-bilmesi mümkündür.

Çalışma süresi

Av. Gökçesu Özgül

HAKLARIMIZI BİLELİM

Cezaevlerinde tecrit koşulla-rında yaşayanların fotoğraf-

lardan esinlenerek yazdığı öyküler “Kıyıya Vuran Dalgalar – F Tipi Öyküler” kitabında buluştu. Kita-bın içeriğinde 11 öykü bulunuyor. Kitabın hazırlanış öyküsü, cezaevin-de kalan siyasi mahkumların dışarı ile bağını kurmak amacıyla başla-mış. Deli Dalgalar İnisiyatifi’nin öncülüğünde hazırlanan kitabı yine cezaevinde kalmış olan Sibel Öz derlemiş. 3 fotoğrafçı “dışarı-dan” çektikleri kareleri cezaevlerine

göndermiş. Bunun üzerine mah-kumlar da fotoğrafları öykülere çevirip inisiyatife ulaştırmışlar. 10.000 mahkuma kitap gönde-rerek, mahkumların gönderdiği resimlerle sergi açmışlar. İnisiya-tif üyeleri, mahkumlara ulaşmak isteyenlerin www.delidalgalar.com internet sitesi aracılığı ile ulaşabile-ceklerini belirtiyor. Kitabı yakında kitapevlerinde ve imza günlerinde görmek ve almak mümkün olacak. yaRın GÜNCEL

Duvarın arkasından F Tipi öyküler

Page 5: Yarın 30. sayı

03 ocak 2012 yaRıN05 3 mayıs 2012 yaRıN05 EMEK

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Çınar olunmalıÇınar 6 yaşında. Çınar, tam bir zarafet timsali. İncecik çocuk bedeni, 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda, dünyanın bütün meydan-larındaki işçilerle buluşmuş, siyah güzel gözleri ışıl ışıl yanıyor. Küçük elleriyle, kocaman pankartın bir ucundan sımsıkı tutuyor. O da aynen büyükleri gibi yapmak istiyor, onlar gibi bırakmıyor Cemil Kırbayır amcasının ışıldayan yüzünü elinden. Göle’den 24 saat yol gelmiş Çınar bunun için, bırakır mı?Göle’nin efsane devrimcisi, 12 Eylül’ün ilk gözaltında kayıbı ve 12 Eylül davasının sembolü Cemil abisini bı-rakmaz hiç. Ve hiç boşuna ölmemiştir Cemil Kırbayır.1 Mayıs bir çınardır, Cemil Kırbayır’la ve bütün şehitle-rimizle canlanır, Berfo Ana bir çınardır; otuz senedir ve 12 Eylül davasında oğlu Cemil’in hesabını sora sora canlanır,Göle bir çınardır, sadakatle verilen örgütlü emekle can-lanır.Cemil Kırbayır, boşuna ölmemiştir; kendisi gibi efsaneler yaratır. Kavgamızda yaşar, Çınar’ın gözlerinin karasında ışıldar işte böyle.Hiç boşuna gelmemiş o yolları Çınar, gözlerindeki yiğit devrimciyi, 1 Mayıs Meydanı’nda, dünyanın bütün işçi-leriyle buluşturmuş.

1 Mayıs çocuklarına TebrikKendisi de bütün akranlarıyla buluşmuş Çınar’ın. Bu sene 1 Mayıs alanında yaşıtı bir çok arkadaşı varmış. Hatta bazılarının elinde “ 23 Nisan değil, 1 Mayıs” dövizi bile varmış. AKP’ye tavsiyem, bu sene 1 Mayıs haberlerine iyi baksın, ders alsın. Toplumu korkutmaya, örgütsüzleştirmeye çalışan AKP, kimi hizaya getirmeye çalışsan, o kesim korkmuyor ör-gütlenerek çıkıyor karşına işte. 1 Mayıs Taksim Meydanı tam bir cevaptır sana. Ve bu sene çocuklar neredeyse kendi kortejlerini oluştura-cak kadar çoktular. Ve burjuva basını bile eskiden olduğu gibi, “çocukları kullandılar” türünde konuşamıyor, aksine çocukları tatlı tatlı haber yapıyor neden?Çünkü 1 Mayıs geçmişten gelen şehitlerimiz ve yakın tarihteki amansız mücadelemizle tam hakkını vererek kazanıldı, bir.İki; çocuklar da haklarını aramakta ve 1 Mayıs alanında olmakta sonuna kadar haklılar. AKP, sen önce 4+4+4 ile gelecekleriyle oynadın. Durumu süt dağıtarak kurtarmaya çalıştın, dağıttığın sütler bozuk-muş, çocukları resmen zehirledin. Bir de üstüne Bülent Arınç utanmadan “süte alışkın olmadıkları için olabilir” açıklaması yaptı. Yani süt ile tanışamamış çocukların ya-şadığı bir memlekette yönetici olmaktan hiç utanmadı. Bu çocuklar örgütlenmesin de ne yapsın? Bu sene 1 Mayıs alanına gelmesi nedeniyle popüler teb-rikler alan Antikapitalist Müslüman Gençliği tebrik etmek yerine, mitinge katılan çocukları tebrik ediyor, o küçücük ellerinden sıkıyor, güzel yanaklarını öpüyorum.

MüslüMan Gençlere TavsiyeMüslüman Gençlerin, Türkiye’de İslam içindeki faşist damardan kopma çabaları elbette iyidir. Aslına bakılırsa Müslümanlığın şartları da bunu gerektirir. Ama sorun şu ki; Müslümanlık, antikapitalist olmanın şartlarından değildir. Bilakis dünyanın bütün meydanlarında 1 Mayıs alanın-da buluşan örgütlü emekçilerin Hristiyan ya da ateist ya da Yahudi ya da Budist olmaları açık bir gerçektir. Yani, dünyanın bütün işçilerini birleştiren dini inançları de-ğil, kapitalizme karşı mücadele eden örgütlü akıllarıdır. O akıl ise, tüm dünya tarihinin bildiği gibi; bu sermaye düzeninin ne olduğunun ilmini yazan Karl Marks’tan ge-lir. Yani ilk basım tarihi olan 1867’den itibaren Marks’ın “Kapital”inden söz etmeden, sömürüden söz edilemez. Marks bu eseriyle sömürü çarkının neden ve nasıl işle-diğini açıkça ortaya koyan teoriyi geliştirmiş, tarihte bir Kopernik, bir Galileo gibi ölümsüz olmuştur. İşte bu düzende “dünya malıyla” nasıl yaşadığımızı anlatan esas fikir budur. Bu fikirle örgütlenenler de şüphesiz ki tümden dinsiz değildir, çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede yaşadığımız için çok sayıda Müslüman, bütün inançları birleştiren örgütleriyle senelerdir 1 Mayıs’a zaten gelmektedir. Ve aynı zamanda senelerdir namazında niyazında anneler,kayıp evlatlarının kemiklerini arıyorlar. Bazılarının dizleri çok ağrıyor, namaza otururken hatta. Buna rağmen namaza duruyor ve her Cumartesi gelip, ağrıyan dizleriyle Galatasaray’da otuyorlar kayıp yakınları. Annelerin yüreği ve farklı inançlardan gelenlerin fikirde birleştiği örgütümüzün kapısı, sömürüyü ortadan kaldır-mak için mücadele etmek isteyen herkese açıktır.

[email protected]

Nisan ayının başında kıdem tazminatının kaldırıldığı açıkla-

masının ardından, oluşturulacak kıdem tazminatı fonuyla ilgili sendikalar karşıt görüş açıklamışlardı. Oluşturulacak fo-nun, diğer fonlar gibi sonradan kredi amaçlı olarak sermaye sınıfına sunula-cağı da gelen görüşler arasında.

peki nedir bu Fon?Kıdem tazminatı, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde gösteri-len fesih ve infisah hallerinde en az bir yıllık çalışması olan işçiye veya işçinin vefat etmesi halinde bu işçinin hak sa-hiplerine işveren tarafından ödenmesi gereken paradır. Fon uygulamasıyla birlikte işverenler, oluşturulacak kıdem tazminatı fonuna her ay belirli oranda prim ödeyecekler. Ödenen bu primler fon yönetimi tarafından yatırım araçla-rında değerlendirilecek.

Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel ise kıdem tazminatı fonuna kesinlik-le karşı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Fon yasalaşacaksa bunun bireysel hesap şeklinde olması ve işçinin fondaki para-sını her ay izleyebilir, kontrol edebilir ve dilediği yatırım aracını seçebilir olma-sının doğru olacağını düşünüyorum.”

Tezel fonla ilgili görüşlerini ise şöyle ifade ediyor: “AKP Hükümetlerinin ilk Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Murat Başesgioğlu za-

manından beridir yani 2002 yılından beridir her 3-4 ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelir Fon konusu. Ancak, ‘Kıdem Tazminatı Fonu’nu çok işçi çalıştıran işverenler ile bu işverenlerin işçileri istemiyor. Ama az işçi çalıştıran işverenler ile bunların işçileri istiyor. Ya-ni büyük işverenler istemiyor ama küçük işverenler istiyor. Küçük işverenler ise aslında ne istediklerini de bilmiyorlar. Asıl istedikleri hiç para ödememek ama

bunu dillendiremediklerinden şimdilik kıdem tazminatı fonu gelsin sonra da çaresine bakar, istihdamın üzerindeki yükleri devlet kaldırsın der tamamen kaldırtırız düşüncesindeler. Kıdem Tazminatı Fonu, kıdem tazminatının kaldırılmasını yıllara yayılmış halidir.”

ya eMekli ol ya da ölKıdem tazminatının kaldırılıp yerine getirilecek olan Kıdem Tazminatı Fo-nu ile kıdem tazminatı alma halleri üçe düşüyor ve alınacak olan kıdem tazmi-natının miktarında da önemli azalmalar meydana geliyor.

Daha önce işçi kendi isteği dışında işten çıkarılırsa, askerlikten dolayı işten ayrılmak zorunda kaldıysa, emekli ol-duysa, kadın işçiler evlilik dolayısıyla işten ayrılmak istediğinde ya da ölüm durumlarında kıdem tazminatını alı-nabiliyordu. Ancak fon uygulamasıyla, tazminat almanın yolları kapatılıyor. Sa-dece emeklilik ya da ölüm durumunda fondan yararlanılabilecek. Ancak, üçün-cü bir hal daha var “Fon”da 10 tam yılı tamamlayana işçiye, fondaki paranın ta-mamı değil ama bir kısmı isteyen işçiye

ödenecek kalanı ise ölünce veya emekli olunca ödenecek.

işçiyi düşünüyorlarMış!Özel sektörde kıdem tazminatıyla ilgili hak kayıplarının bolca olduğunu itiraf eden Babacan, işçilerin sadece %8’inin sendikalı olduğuna vurgu yaptı ve fonun geri kalan %92’lik kesim için oluşturul-duğunu söyledi.

Ancak “sahte sendika” yasası ile birlikte sendikaların grev hakları ve örgütlenme hakları gasp edilmişken, Babacan’ın “işçiyi düşünüyoruz” yalanı ortaya çıkıyor.

Babacan, kıdem tazminatı ile ilgili düzenlemenin, yürürlüğe girdiği tarih-ten itibaren geçerli olacağını bildirdi.

kayıTdışı çalışanlar kaybedecekGerçekte ücreti 1.500 lira olan bir çalı-şanın, SSK’ya asgari ücret olan 608 lira-dan bildirilmesi en bilinen kayıtdışılık. Bu işçi şu an hakkıyla, işten ayrıldığında kıdem tazminatı alma hakkı ayrıldığın-da muhatap işveren olduğu için gerçek ücretinden ödenmesini temin edebil-mektedir. İşveren, 10 yıl sonra Kıdem

değil de Fon öderse 608 lirayı dikkate alarak ödeyecektir. Tamamen kayıtdışı olanlar da işyerlerinden ayrılırken, si-gortasız da olsalar işverenden tazminat alabilmektedirler. Ama fon gelirse, fon-dan tek kuruş alamayacaklardır.

İşverenlere yeni kaynak bulundu:

“Kıdem tazminatı fonu”kıdem tazminatı fonuyla birlikte çalışan işçilerin tazminatlarını alma yolları 3’e düşerken, hak gaspının bu somut örneğine tüm sendikalar karşı çıktı. Başbakan yardımcısı Ali Babacan ise karşı çıkan sendikaları “dertleri kıdem tazminatı değil” diyerek suçladı. Torba yasayla birlikte hakları gasp edilen işçileri ise koruduklarını iddia etti.İstanBUlCAN ERsOY

Ümraniye’de bulunan KADOSAN oto sanayi

sitesinde bir tüp dolum tesisin-de patlama yaşandı.

Yukarı Dudullu Esenkent Mahallesi’ndeki Yalız Sanayi Tıbbi Gazlar AŞ’de, oksijen tüpü dolumu sırasında mey-dana gelen patlamada ölen iki işçinin isimlerinin Hayri Gılgıç (27) ve Muharrem İlhan (45) ol-duğu açıklandı. Patlama sonucu yaralanan Mevlüt Kılıç ve Ufuk Bilgiç, sağlık ekipleri tarafından hastaneye sevk edildi.

2 işçiye Mezar olan Tesis ruhsaTsız çıkTıİstanbul Büyükşehir Belediyesi, patlama meydana gelen Ümra-niye’deki Kadosan Sanayi Sitesi

içerisinde bulunan Yalız tüp do-lum tesisinin, ruhsatsız olması nedeniyle daha önce zabıta ta-rafından 3 kez mühürlendiği-ni açıkladı. Belediye, 2 işçinin hayatını kaybettiği patlamanın, tüplerin nakli sırasında düşmesi sonucu meydana geldiğinin tah-min edildiğini belirtti.

Açıklamada, “Söz konu iş-yeri, ruhsatsız olarak faaliyet göstermesi sebebiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Anado-lu Yakası Zabıta Müdürlüğü tarafından 14 Mayıs 2009, 29 Eylül 2009 ve 11 Haziran 2010 tarihlerinde 3 defa mühürlene-rek faaliyetten men edilmiştir. Firma, men kararına rağmen mühürleri bozularak faaliyetine devam etmiştir” ifadelerine yer

verildi. Mühürlerin sökülerek çalışmaya devam edilmesi üze-rine konuya ilişkin işlem yapıl-dığı vurgulanan açıklamada, iş yeri hakkında “mühür bozma ve mühürleme tutanağı’’ ile Üm-raniye Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğu ifade edildi.

kayMakaM ‘Tesisler deneTlendi’ deMişTiDaha önce açıklama yapan Ümraniye Kaymakamı Mustafa Çek ise söz konusu tesislerin bir hafta önce denetlendiğini, her-hangi bir sorun ile karşılaşılma-dığını söylemişti. Belediye’nin açıklaması sonrası kaymaka-mın bu ifadesi kafa karıştırdı. yaRın EMEK

Ümraniye’de “Denetlenen” tesiste 2 işçi öldü Kapitalizm karına kar katmak için işçilerin hayatlarını hiçe saymaya devam ediyor. Nisan ayında yaşanan işçi ölümlerine bakıldığında; başta in-şaat ve maden sektörü olmak üzere bütün iş alanlarında ölüm ya da yaralanmaların yaşandığı görülüyor.

ölüMler en Fazla Taşeron işçi çalışTıran alanlarda yaşanıyorÖlümlerin en fazla inşaat ve maden sektöründe yaşa-nıyor olması, taşeron çalıştırılan işçilerin güvencesiz çalışma koşullarında hayatlarını kaybettiğini gösteriyor. Sadece Nisan ayında inşaat sektöründe yaşanan işçi ölümü sayısı 18 iken, maden sektöründe 11 işçinin hayatını kaybettiği tespit edildi.

İşçi ölümleri diğer çalışma alanlarında ise; 7 tekstil, 1 ağaç, 1 çimento/cam, 3 metal, 2 gemi/tersane, 11 enerji, 2 büro/eğitim/sinema, 1 denizyolu, 1 haberleş-me, 2 sağlık, 1 belediye, 5 çalıştığı sektörü belirleye-meyen şeklinde gerçekleşti.

Modern kapiTalizM ölüM GeTiriyorİşçi ölümlerinin en fazla yaşandığı iller Ankara, İstanbul ve İzmir. Bu tablo modern kapitalizmin uygulandığı, sanayinin daha gelişkin olduğu illerde işçi ölümleri-nin daha sık yaşandığını gösteriyor. Ayrıca bu iller en fazla göç alan iller olması nedeniyle de, patronların güvencesiz çalıştırmaya imkan bulmalarını sağlıyor. Göç etmek zorunda kalıp, yerleştikleri bu illerde her koşulda çalışmayı kabul etmek zorunda olan işçiler üzerinden karına kar katan patronlar işçi ölümlerine göz yummaya devam ediyor.

ölüMlerde paTronların payıİşçi ölümleri verilerine bakıldığında sadece Nisan ayın-da bile, “iş kazası” diye adlandırılan ölümlerin bire-bir işverenlerin sorumluluğunda yaşandığı görülüyor. Maden alanında en fazla ölüm göçük ya da patlama sonucunda meydana gelirken, inşaatta ölen işçiler sağ-lıksız çalışma koşullarından hayatlarını kaybediyor. En fazla ölümlerin yaşandığı alanlardan biri olan enerji sektöründe ise denetlememe sonucu meydana gelen elektrik akımları işçi ölümlerine yol açıyor. yaRın EMEK

Nisan ayı işçilere ölüm getirdi

-Bundan sonra çalışanlar, emekli olmadan ya da ölmeden kıdem tazminatı alamayacaklar. Tazmi-nat alma yolları kapanacak.-İşçiye, işveren tarafından işten atılması veya haklı sebeple işi bı-rakması halinde kıdem tazminatı ödenmeyecek. -Servisler, işyerinde verilen ye-mekler, özel sigorta yardımları gi-bi para ve para ile ölçülebilen her türlü ödemeler, fon uygulaması gelirse kıdem tazminatının hesap-lanmasında dikkate alınmayacak.

Götürdükleri

Getirdikleri-Kıdem tazminatı fonu uygulan-maya başlamadan önceki haklar saklı kalacak.-İşten atılmalar nedeniyle kıdem tazminatı alınamayacağından, bundan böyle işten atılanlar şart-larını oluşturmuşlarsa işsizlik si-gortası fonundan yararlanacaklar.

ali Tezel

düzelTMe:3 Nisan 2012 tarihli sayımızda, bölümümüzde “Patron-lar Kurtarıyorlar” başlığıyla yayınlanan demeç, Özgür Orhangazi’nin görüşleri şeklinde sunulmuştur. Yazı ve içeriği kendisine ait değildir. Bu hatadan dolayı okurlarımızdan ve Özgür Orhangazi’den özür dileriz.

Page 6: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN03 ocak 2012 yaRıN05 3 mayıs 2012 yaRıN06 1 MAYIS

1 Mayıs tüm coşkusu ve gücüyle memleket genelinde kutlandı. Özellikle de Taksim Meydanı hınca hınç do-

luydu. Birçok siyasi yapının olduğu eylemden ise çıkartılabile-cekler çoktu. Önceki seneye göre daha kalabalık olan mitinge damgasını vuran, Taksim’e her zamankinden daha çok insanın akmasıydı. Emekçiler, devrimciler talepleriyle oradaydı ve ni-ce bedellerle geri kazandıkları Taksim Meydanı’nı savundular, şehitlerini andılar.

Çelişkili olan ise medyada ne emekçiler vardı ne de 77 kat-liamı. Medya ağırlığı kendilerince ‘magazinel’ olana verdi ve temel onca konuyu gözden uzak tuttu. Ertesi günkü gazetelerde 1 Mayıs günü farklı işyerlerinde ölen 4 işçiden bir haber yoktu. Nisan ayı boyunca ölen 74 işçiden ise yine neredeyse hiç bah-sedilmedi ve manşetleri de haber içeriklerini de 1 Mayıs’ın ne kadar renkli olduğu kapladı.

Bu haberlere bir örnek Radikal gazetesi yazarı Koray Çalışkan’dan geldi. ‘Oradaydım’ diyerek yazdığı haberde bir kere bile işçi kelimesi geçmiyordu. Solcuları eski, sloganlarını ise sıkıcı olarak niteleyen Çalışkan 1 Mayısı yeni ekol İslamcı devrimciler nezdinde kutladı. İşçi sınıfının dolayısıyla toplumun bağrından çıkan 1 Mayısı, tali ne kadar konu varsa oradan oku-yan tabiî ki sadece Radikal değil, daha niceleri. Ancak demokrasi meselelerini gündeme taşımakla övünen aynı gazetenin 1 Mayısı ele aldığı manşetinde bir tane bile işçi, emekçi fotoğrafının yer almaması çelişkiyi olanca açıklığıyla gözler önüne seriyor. yaRın EMEK

1 Mayıs Türkiye’nin birçok şehrinde kutlandı. Coşku içinde süren eylemlerde güvenlik güçlerinin yoğun ol-

maması da dikkat çekti. Ankara, İzmir, Mersin, Diyarbakır, Tunceli ve Bursa 1 Mayıs’ın kutlandığı şehirler arasındaydı. Taksim Meydanı’nı tercih etmeyen bazı konfederasyonlar Anka-ra ve Bursayı tercih etti. Taksim alanına gelemeyen vatandaşlar bulundukları illerde meydanları doldurdu.

ankaraAnkara’da 1 Mayıs Tandoğan ve Sıhhiye Meydanları olmak üzere iki farklı noktada kutlandı.Tandoğan Meydanı’ndaki 1 Mayıs kutlamalarının yanı sıra Kamu Emekçileri Sendikaları Konfe-derasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği tarafından farklı bir 1 Mayıs etkinliği organize edildi. Ankara Garından Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyen korteje Birleşik Kamu-İş üyesi grup alınmayınca ger-ginlik çıktı.Polis gruba göz yaşartıcı gazla müdahale etti.

izMirKutlamaların merkezi, Gündoğdu Meydanı.15 bin kişi mey-dandaydı.

1 Mayıs kapsamında Türk-İş’e bağlı sendikalar ve meslek ör-gütleri Alsancak Limanı’nda, DİSK’e bağlı sendikalar Basmane Meydanı’nda, KESK’e bağlı sendika ve gruplar ise Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak Gündoğdu Meydanı’na hareket etti.

MersinMersin’de İstasyon Meydanı’nda sabahın erken saatlerinde top-lanmaya başlayan emekçiler, ellerinde dövizler, flamalar ve pan-kartlarla saat 11.00’den itibaren yürüyüşe geçti. CHP Mersin Milletvekilleri İsa Gök ve Aytuğ Atıcı ile BDP Mersin Milletve-kili Ertuğrul Kürkçü ve BDP’li Akdeniz Belediye Başkanı Fazıl Türk’ün de katıldığı yürüyüşe Birleşik Metal -İş, Eğitim-Sen, Genel-İş, Kristal-İş ve Liman-İş başta olma üzere emek örgütleri ile siyasi partiler kutlamalara yoğun ilgi gösterdi.

diyarbakırİstasyon Meydanı’nda binlerce kişi toplandı. Katılımcılar ara-sında BDP, ÖDP, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) vardı. Bunun yanında işçi örgütleri, sendikalar da alandaydı.

Tunceli Tunceli’de de 1 Mayıs kutlamaları için miting alanına giren bazı gruplarla polis arasında arbede yaşandı. Polis göstericilere gaz bombasıyla müdahale etti. Çıkan olaylarda 11 polis ile beş gösterici yaralandı. yaRın EMEK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ankara’daki 1 Mayıs kutlamalarına katıldı. Çe-

lik, 1977’de Taksim Meydanı’ndaki katliamın ardından kutlamalara katılan ilk bakan oldu. Son yıllarda işçi ölümleri artmışken ve işçilerin haklarına yapılan sal-dırılara rağmen Bakan Çelik,Tandoğan Meydanı’nda Hak-İş ile Memur-Sen tarafından düzenlenen mitinge katıldı. Konfederasyonların neden Taksim Meydanında olmadıkları bir kez daha anlaşılmış oldu.

neden TaksiM’de değiller?Memur-Sen, Hak-İş ,Kamu-Sen ve Türk-İş bu sene 1 Mayıs’ta Taksim’de katılmama kararı almıştı. Ortak metinde “kürt sorunun demokratik çözümü” gibi mad-delerin var olmasını gerekçe göstermişlerdi. Ve tüm konfederasyon yetkilileri daha sonra katıldıkları prog-ramlarda 1 Mayıs’ın Taksimle özdeşleştirilmeye çalışıl-dığını buna gerek olmadığını söyleyerek hükümetin sözcülüğüne soyunmuşlardı.

1 Mayıs’ı çelik Mi TaTil eTTi? Tandoğan’da Hak-İş ve Memur-Sen’in düzenlediği mi-ting mehter marşıyla başladı. Konfederasyonlar adına okunan ortak metinde, taşeronlaştırmanın kaldırılması, memurlara yönelik grev hakkı ve siyaset yasağının kaldı-rıldığı bir yasa, esnek ve kuralsız çalışmanın kaldırılması ve 28 Şubat ve 12 Eylül askeri darbesinin hesabının sorulması istendi. “Ülkemizde, 1977’deki karanlık güç-lerin senaryosu neticesinde 32 yıl 1 Mayıs’ı kutlamak yasaklandı. Çok şükür bizim hükümetimize, bu kar-deşinize 1 Mayıs’ı tatil etmek nasip oldu” diyen Çelik, işçilerin ve devrimcilerin yıllarca Taksim mücadelesi sırasında yaptıkları saldırılardan bahsetmedi ve emek-çilerin mücadelesiyle kazanılan Taksim Meydanını ve 1 Mayıs’ı kendisinin tatil ettiğini dile getirdi.

Gerevsiz yasayı savunduDarbe döneminin ürünü olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lo-kavt Kanunu’nu, TBMM’nin gündemine getirdiklerine dikkati çeken Çelik, bu meselenin karanlık odalarda konuşulamayacağını, kimin ne düşüncesi varsa söyle-mesi gerektiğini vurguladı. Çelik, ‘’Bu darbe yasalarının ürünü olan, endüstriyel ilişkilerimizi baltalayan 2821 ile 2822’yi hep beraber çöp sepetine atmalıyız’’ dedi. Yeni yasa tasarısı var olan yasadan çok fazla bir farkı olmadığı herkesçe bilinmekte ve yine memurlara grev hakkı tanımamakta.

işçi ölüMlerini Taşeron önleyecek!Çelik, İş sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nın TBMM’de komisyonlarda görüşüldüğüne işaret ederek, işçi kayıp-larını önleyecek bu düzenlemeyi de haziran ayı sonuna kadar Meclis’ten geçirecekleri kaydetti. İşçi ölümlerine sebep olan etkenlerin başında taşeronlaşma geldiği hal-de, işçi katliamlarının denetimini bu düzenleme ile taşeronlara devredilecek. yaRın EMEK

Medyanın gözüyle Taksim Meydanı

1 Mayıs’ta illerde ne oldu?

edİtÖRleR

tasaRım

dağıtım

İmtİyaz saHİBİ

soRUmlU yazı İŞleRİ müdüRü

yÖnetİm adResİ

Basıldığı yeR

sANEM DENİZ KURALİBRAHİM KEsKİNsELÇUK KAYGIsIZCAN ERsOY MELİKE ÇINARAsLIHAN PEHLİvAN RIFAT ÇAPARÇİLER KAYABAŞI ELİF KARANCAN ÇOKsÖYLEREMİNE AHIsLAFATİH PEKEDİsGÜRKAN KÖsEEZGİ CEREN AĞTAŞRAsİM ARAZOsMAN ERDEM

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE ÖZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OsMANBEY s. NO 67/4 ŞİŞLİ / İsTANBUL

AsPAŞ AsYA PAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EvREN MAH. GÜNAY sK NO: 4 BAĞCILAR / İsTANBUL05327552792

6 aylık aBonelİk: 25 tl

sANEM DENİZ KURAL ADINA yaPı kRedİ HesaP no: 229/8873511 ıBan:TR38 0006 7010 Ptt HesaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İŞBankası HesaP no: 6200 2465988 ıBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİRaat Bankası HesaP no: 0615 57722685 5001 ıBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 gaRantİ Bankası HesaP no: 31/6896034 ıBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank HesaP no: 0177542 ıBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonelİk İçİn tel: 0 507 516 85 [email protected]

3 MAYIs 2012 PERŞEMBE sAYI: 30

Haftalık sİyasİ gazeteyeRel süRelİ yayın

Taksim Meydanı’na ‘’1 Mayıs ‘77 suçluları yargılansın’’ yazılı 800

metrekarelik pankart asıldı.Şişli kolunun en önünde sağ kısımda

İşçi Aileleri ardından Sendikal Güç Bir-liği Platformu ve Türk-İş yer alırken, sol kısmında DİSK yer aldı.

DİSK, bağlı sendikalarıyla, ‘Kızıl Ban-do’suyla ve baretli, tulumlu işçilerle bera-ber oldukça uzun bir kortej oluşturdu.

devriMciler TaksiM’e yürüdüŞişli kolunda EHP, DHF, BDSP, HDK, Devrimci 1 Mayıs Platformu, Devrim-ci Hareket, TÜMTİS, Mücadele Birli-ği, Alınteri, Özgür Eğitim Platformu,

Devrimci Proleterya, Odak, TKP 1920, Sosyalist Devrim Parti Girişimi yer al-dı. Halk Cephesi, Mahir Çayan’ın da içinde olduğu çok sayıdaki pankartıyla, taşıdığı fotoğraflarla, kortejin “kayıpları durdurun’’ kısmı dikkat çekti. BDSP ve DHF ise birçok devrimci önderin büyük fotoğraflarını taşıdı.

ceMil kırbayır’ın FoToğraFı TaşındıŞişli kolunda yer alan Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve”İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı ile erken sa-atlerde Şişli’de hazır bulundu.

Şişhane kolunda ise KESK, ÖDP, EMEP, TÖPG, LAMBDA İstanbul, UİDDER, SODAP, Türkiye Gerçeği, Söz Dergisi Taksim’e doğru yürüyüşe

geçti. KESK oldukça kalabalık bir kor-tej oluşturdu.

Gümüşsuyu kolundan ise TMMOB, TTB, Halkevleri ve TKP yürüyüşe geçti. Şişli, Gümüşsuyu ve Tarlabaşı kolların-dan saat 10.00 sıralarında Taksim yü-rüyüşü başladı. Yürüyüş sırasında atılan sloganlarla birlik, mücadele, dayanışma mesajı verildi. Son zamanlarda emekçi-lere, devrimcilere, Kürt halkına yönelik saldırı ve baskılara karşılık ‘’Baskılar bizi yıldıramaz’’, ‘’Yaşasın halkların kardeşli-ği’’ gibi atılan sloganlarla Taksim’e yürü-yüş gerçekleştirildi.

77 kaTliaMının hesabı sorulduTTB, KESK, DİSK, TMMOB ve Sen-dikal Güç Birliği adına DİSK Genel

Sekreteri Adnan Serdaroğlu kürsüden konuşma yaptı. “Güzel günler göreceğiz, güneşli göreceğiz, insanca yaşam kurmak için mücadele edenlere selam olsun.” şek-linde konuşan Serdaroğlu “Gündüzlerin-de bir düzen için susmayacağız, boyun eğmeyeceğiz. Emperyalizme, kapitaliz-me, sömürüye karşı mücadele edeceğiz.” sözleri ile konuşmasını sona erdirdi.

Serdaroğlu’nun konuşmasından sonra 1 Mayıs 1977’de Taksim’de katle-dilenlerin isimleri kürsüden teker teker okundu.

Konuşmaların ardından Grup Yo-rum, Kardeş Türküler, Ruhi Su Dostlar Korosu, Koma Asmin meydanda topla-nan kalabalıkla birlikte şarkılar söyledi, halaylar çekildi.

Emekçiler 1 Mayıs’ta Taksim’de buluştu

İstanBUlCAN ÇOKsÖYLER

1 mayıs İşçi Bayramı’nda yüzbinler taksim’de buluşarak birlik, dayanışma ve mücadele mesajı verdi. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak üzere sendikalar, sosyalist örgütler, siyasi partiler 3 koldan yürüyüşe geçtiler. saat 07.00’dan itibaren Şişli, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu güzergahlarında başlayan hareketlilik saatlerce sürdü.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın kürsüde işi ne?

Page 7: Yarın 30. sayı

Göle halkı Cemil Kırbayır’ın yo-

lunda yürümeye kararlı. Geçtiğimiz 8 Ekim’de ailesi ve yoldaşları tara-fından doğduğu evinin önünde yapılan anmayla birlikte ilçede konu tek-rar gündeme gelmişti. Kurulan taziye çadırın-da toplanan Göle’liler Cemil’i sol yumrukları havada anmış, ailesi, yol-daşları ve dostları konuş-malar yapmıştı. Anma Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın’ın okuduğu açık-lamanın ardından son bulmuştu. O günden iti-baren başlayan çalışmayla birlikte Cemil Kırbayır’ın mücadelesi Göle’de daha da yayılmış oldu.

Devletin TBMM İn-san Hakları Komisyonu nezdinde öldürdüğü-nü kabul ettiği Cemil Kırbayır’ın davasında ise hala daha bir gelişme yok. Kars savcılığınca başlatıldığı söylenen so-ruşturmada henüz kimse ifadeye dahi çağırılmış değil. Komisyonun ha-zırladığı raporda ise konu birçok tarafıyla irdelen-miş, ifadeler alınmış olsa da katiller hala daha ser-best dolaşıyor. Cemil’in annesi Berfo Ana ise oğ-lunun katillerinden he-sap sormakta ve oğlunun cenazesini almakta ka-rarlı. Göle halkı da onun izinde mücadeleye ivme kazandırıyor.

105 yaşındaki Berfo Ana’nın 12 Eylül dava-sında Kenan Evren’e ve Evren’i davaya getirme-yen hakime karşı yap-tığı konuşmadan sonra Göleliler de Cemil’in izinde gittiklerini 1 Mayıs’ta Taksim’de Cemil Kırbayır’ın pankartını açarak gösterdiler. Emek-çi Hareket Partisi korteji-nin hemen önünde açılan pankartı, Kırbayır ailesi, yoldaşları ve Göle halkı taşıdı. Göle’den Taksim meydanına 22 saatlik yolcukları sonucu ula-şan Göle halkı meydana Cemil’in pankartıyla gir-diler.

külTürevi elbirliğiyle yapılacakCemil Kırbayır’ın bırak-tığı değeri yaşatmak ve büyütmek için Cemil Kırbayır Kültürevi İni-siyatifi tarafından yapı-lacak olan kültürevi hep birlikte inşa edilecek. Ya-zın başlatılacak çalışma-da Cemil2in doğduğu ev restore edilirken, hemen önüne de panellerin, atölyelerin, kursların ya-pılabileceği bir yapı ku-rulacak. Cemil Kırbayır Kültürevi adını alacak binanın inşaatı tüm Gö-lelilerle birlikte yapılacak. yaRın EMEK

Günde ortalama 4 işçi-nin hayatını kaybettiği

Türkiye’de 1 Mayıs’ta da işçiler ölmeye devam etti. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda toplam 4 işçi ölürken, yeni aya da ölümlerle başlanmış oldu. Yapılan araş-tırmalar Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğünü gösteriyor.

Kapitalizmin kendini en soğuk yüzü ile gösterdiği işçi ölümlerine 1 Mayıs’ta da ye-

ni ölümler eklendi. Alanlarda olması gereken işçiler, göçük altında kalarak ya da başına beton düşmesi sonucu ölünden kurtulamadı. Dün İstanbul, An-kara ve Artvin’de 4 işçi hayatını kaybetti.

işçi ölüMleri her sekTörde yaşanıyorİşçi ölümlerinin en fazla inşaat ve maden sektöründe yaşanıyor

olmasının yanında, dün yaşanan ölümlerin de gösterdiği gibi her sektörde çalışan işçiler, çalışma koşullarından kaynaklı hayatla-rını kaybedebiliyor. Dün İstan-bul Kağıthane’de bir dizi setinde çalışan sanat yönetmeni asistanı Erdem hayatını kaybederken, Bayrampaşa’da bir döküm fab-rikasında meydana gelen patla-mada başına metal kapak çarpan Ersin Kaya öldü.

Ankara ve Artvin’de de ya-şanan işçi ölümleri ile birlikte 1 Mayıs günü ölen işçilerin sayısı 4 ‘e yükseldi. Ankara’da kanal çalışmasında yerin 4 metre al-tına inen 43 yaşındaki Mehmet

Doğan göçük altında kalarak hayatını kaybederken, Artvin’de baraj inşaatının tünelinde çalı-

şan Tahsin Coşkun, kopan be-ton parçalarının başına düşmesi üzerine öldü. yaRın EMEK

Şişli kolunda yer alan Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve ‘’İşçi Ölümlerine

Son’’ pankartı ile erken saatlerde Şişli’de hazır bulundu. Sadece Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğünü vurgula-yan EHP’liler Taksim’e Cemil Kırbayır’ın ve öldürülen kadınların yakınları ile birlikte yürüdü.

Şişli kolunda bulunan Emekçi Hareket Partisi kor-tejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen Dev-rimci Yolcu Cemil Kırbayır’ın fotoğrafını, Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Cemil Kırbayır ve Mahmut Kaya’nın fotoğraflarının bulunduğu dövizler de kortejde yer buldu. Arkasında ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı yer alırken öldürülen kadınların aileleri, öldü-rülen kadınların fotoğraflarını taşıdılar. Ölen işçilerin fotoğrafları da kortejde yer aldı.

EHP korteji yürüyüş boyunca ‘’İşçi ölümlerine son’’, ‘’Devrimci yolumuz Kırbayır’ın yoludur’’, ‘’Devrimci yolumuz Çayan’ların yoludur’’, ‘’Söz, yetki, karar iktidar halka’’, ‘’Faşizme ölüm tek yol devrim’’, ‘’Anaların öfkesi katilleri boğacak’’, ‘’Devrimci tutsaklar onurumuzdur’’,

‘’İşçiler ölüyor AKP susuyor’’, ‘’Devrim şehitleri ölüm-süzdür’’, ‘’Yaşasın devrim ve sosyalizm’’ sloganlarıyla

Taksim’e yürüdü. EHPliler, ölen işçilerin isimleri tek tek okuyarak ‘yaşıyor’ sloganını attılar.

EHP kortejinin en arkasında ise İranlı EHP’liler pankartlarıyla hazır bulundular. Günde ortalama 8 kişinin idam edildiği İran’dan sürgüne gelen 1 Mayıs Kutlama Programı’nda Kazancı Yokuşu’nda anıta çelenk konuldu, her dilden selamlama yapıldı.

Bütün örgütler Taksim’de toplandıktan sonra ko-nuşmalar yapıldı.

öldürülen kadınların aileleri hesap sorduEHP kortejinde ayrıca; kadın cinayeti sonucunda kız-larını kaybetmiş ailelerde vardı. İzmir öldürülen Ferda-ne Çöl’ün annesi ve kızkardeşi, Siirt’te öldürülen Esin Güneş’in annesi, İstanbul öldürülen Gülay Yaşar’ın babası, yine İstanbul’da öldürülen Zeynep Yılmaz’ın ablası ve kızkardeşi EHP kortejinde kaybettikleri kızları, ablaları, kızkardeşleri için “Adalet biziz susmayacağız” diyerek adaletin sesi olacaklarını dile getirdi. yaRın EMEK

İşçi bayramında ölümler devam etti

03 ocak 2012 yaRıN05 3 mayıs 2012 yaRıN

EHP: “İşçi ölümlerine son”İstanBUlOsMAN ERDEM

07 1 MAYIS

Emekçi Hareket Partisi, 1 Ma-yıs günü Taksim’deydi. 12 Ey-

lül darbesiyle birlikte gözaltına alınıp kaybedilen Cemil Kırbayır’ın büyük bir fotoğrafı arkasında Kırbayır ailesi, Cemil Kırbayır’ın mücadele arkadaşları ve Göle’lilerle birlikte oluşturulan kor-tej Taksim Meydanı’na kadar umudun kortejini yürüttü. Emekçi Hareket Par-tisi, Cemil Kırbayır pankartının yanısıra “İşçi Ölümlerine Son” ana pankartını taşıdı.

Partimiz, yürütmüş olduğu mücade-lede Cemil Kırbayır’ı devrimci bir ön-der olarak kabul etmektedir. 12 Eylül darbecilerinin kaybettiği ve hala daha kayıp olan Cemil Kırbayır yoldaşımız Doğu Anadolu Bölgesi’nde yürütmüş olduğu mücadelesi ile halkın dostu, genç devrimcilerin önderi, çocukların Cemil abisi, düşmanının korkulu rü-yası olmuştur. İşçi sınıfının en anlamlı günü olan 1 Mayıs’ta Cemil Kırbayır yoldaşımızın resmi büyük bir onur ve

kararlılıkla taşınmıştır. Aynı dönemde yine Göle’de işkenceli sorgular sonucu kaybedilen Mahmut Kaya yoldaşımı-zın da resmi aynı kortejde taşınmıştır. Cemil Kırbayır’ın kaybedilişinin üze-rinden 32 yıl geçmesine rağmen, onun yürütmüş olduğu sosyalizm mücadelesi, yoldaşları ve ailesi tarafından büyük bir kararlılıkla yürütülmektedir. Cemil Kır-bayır bugün dahi üzerine düşen görevi yerine getirmekte ve halkı sosyalizm mücadelesine davet etmektedir. Cemil Kırbayır’ın mücadelesi aynı kararlılıkla yürütülecek ve bu yiğit yoldaşımız kav-gamızın her bir gününde yaşatılacaktır.

Cemil’in ailesi ailemiz, Cemil’in yolu yolumuzdur.

Sermaye 1 Mayıs günü can almaya devam etti. Ölen işçi kardeşlerimizin resimle-ri partimiz kortejinde yine işçi kardeşlerinin ellerinde taşındı. İşçi ölümlerinin baş sorumlusu olan AKP hükü-

metine bir ihtarda bulundu partimiz. İşçi ölümlerine karşı yürüttüğümüz mücadelemiz 1 Mayıs’ta kararlılıkla ilan edildi. Bu sistem işçi kardeşlerimizin ha-yatını hiçe saydığı her gün partimiz ka-pitalizmin karşısında yıkılmaz bir kale gibi yerini alacaktır. İşçilerin hayatını hiçe sayan patronları deri koltuklarında rahat oturtmayacağız.

Kadın cinayetlerinde hayatını kay-beden kız kardeşlerimizin aileleri de parti kortejinde evlatlarının resmini ta-şıdı. Partimiz ailelerle birlikte 1 Mayıs’ta bir kez daha kadın cinayetlerinin hesa-bının sorulacağını haykırdı. Ailelerimiz partimize büyük bir güç verdi. Parti-

mize güç verip bayrağımızı dalgalandıran, öldürülen kız kardeşlerimizin aileleri mü-cadelelerinde hiç bir zaman yalnız kalmayacak. Onların mücadelesi bizim de müca-delemizdir.

Partimiz toplumsal mü-

cadelenin her bir alanını 1 Mayıs kor-tejinde buluşturmanın gururu ile yeni güne daha bir güçlü başlamıştır. Ağırlaş-tırılmış müebbet cezasını Kandıra F Ti-pi cezaevinde geçiren yoldaşımız Önder Çarkçı’nın fotoğrafı da ailesinin ellerinde taşınarak partimize güç vermiştir.

1 Mayıs politik sözümüzün pratik yansımasıdır. 1 Mayıs kararlılığımızın göstergesidir. Emekçi Hareket Partisi her gün daha bir kararlılıkla mücade-lesini yürütmektedir. 1 Mayıs’ın ertesi gününde yine dur durak bilmeden mü-cadelemize devam etmekteyiz.

1 Mayıs’ta partimize güç veren her-kese teşekkür ederiz. Umudunu par-timizde büyüten herkesin gönlü rahat olsun. Sırtımızda taşıdığımız yükün ağırlığının farkındayız ve bu yük parti-miz tarafından zafere kadar taşınacaktır. Çünkü mücadelemiz kesintisizdir.

emekçİ HaReket PaRtİsİgenel sekReteRİ

GÜN ÇAĞ AYDIN

1 Mayıs kararlığımızın göstergesidir, mücadelemiz kesintisizdir

Şişli kolunda yer alan emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve ‘’İşçi Ölümlerine son’’ pankartı ile erken saatlerde Şişli’de hazır bulundu. Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen devrimci Cemil Kırbayır’ın fotoğrafını Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar.

Göle halkı Cemil’in yolunda

Gün çağ aydın

32 yıl önce gözaltında kaybedilen Devrimci-Yol’cu Cemil Kırbayır için yapılan “Cemil Kırbayır’ın Yo-lundayız” yazılı pankart meydana karşı asıldı.

Page 8: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN08 EKONOMi 3 mayıs 2012 yaRıN

RESESYON: Resesyon, makroekonomide geleneksel olarak reel gayri safi yurtiçi hasılanın (GsYİH) iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyodda arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumu-dur. Ekonomide durgunluk olarak da adlandırılabilir. Uzun bir resesyon ekonomik çöküş olarak isimlendirilir. son dönem başta Yunanistan ve İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ekonomilleri resesyon yaşamaya devam ediyor.

?

sözlükçe

12 Eylül 1980 Darbesi’nde Ke-nan Evren’in Amed’e gelişini

ve Ofis Caddesin’nden geçişini evinin balkonundan izleyen 7-8 yaşlarında bir çocuktum.

70’li yılların devrimcilerinin hi-kayelerini pek çok evde olduğu gibi çekinerek de olsa bizim evimizde de anlatılırdı.

Kenan Evren’in ve Hasan Tahsinkaya’nın “yargılanmaları” baş-layınca “mağduriyet” hikayeleri de orta yere saçılmaya başladı. Aslında epeydir AKP ile birlikte, bir mağduriyet siyase-tidir almış başını gidiyor.

Herkesin mağdur olduğu bir yerde 12 Eylül darbesinin kime karşı yapıldığı da silikleşmeye, belirsizleşmeye başlı-yor. Darbe “muhatapsızlaştırılmaya” çalışılıyor.

Oligarşik diktanın 12 Eylül Faşist Cuntası’nın hedefindeki siyasal-sınıfsal kesimler yani muhatapları kimlerdir? Kimler mağdur edilmiştir?

3.Bunalım Döneminin birinci ev-resi, liberalizasyon sürecinin başlan-gıç evresidir. Bu evrede, uluslararası arenada devrimci-demokratik hareket güçlüdür. Bu sürecin (liberalizasyon) sağlıklı sürdürülebilmesinin yolu As-keri Darbeden geçiyordu.

Türkiye’de 24 Ocak Kararları açık-landığında, sonradan bu liberalizas-yon sürecinin yürütücüsü olan Turgut Özal’ı “bu kararları uygulayanları ipe yollarlar” diyordu. Bu söylemde hem işçi sınıfının kitlesel gücü karşısındaki korkusu gizliyken, hem de bir uyarı niteliği taşıyordu.

Her ne kadar Devirmci Hareketin “yapısal sorundarı” hala aşılamamış ise de geniş halk kesimlerinin sistem karşısındaki kitlesel duruşunun olduğu

bir ortamda 24 Ocak kararlarını uy-gulamak mümkün değildi. Bu kesim, yani geniş işçi ve emekçi halk kesimleri susturulacaktır! Nitekim, 24 Ocak ka-rarlarını uygulayanlar değil, buna karşı direnenler, mücadele edenler “ipe yol-landı”. Dönemin TİSK Başkanı, “şim-diye kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” söylemi ile sermayenin na-sıl kin ile hareket ettiğini ilan ediyordu.

Diğer taraftan 27 Mayıs ile başla-yan Askeri Darbeler süreci, genel olarak denilebilir ki, ABD emperyalizminin Türkiye’de, 12 Eylül Dar-besi ile birlikte dizginleri tam olarak ele geçirdiği sü-recin de sonucudur. Orgu içindeki bağımsızlık yan-lısı “ulusalcı” kesimler tasviye edildi. Yerine ABD veya güdümün-deki NATO “eğitimli bizim çocuklar” ikame edildi. Oligarşik Dik-tanın ortağı olan, içinde yer alan Ordu (OYAK vb. ) “Türk-İslam sentezi ile donatıldı, on yıllarca bir Askeri Vesayet sistemi tesis edilerek sürdürüldü.

Netekim Paşa’nın il il dolaşıp Kur’an ayetlerini meydanlarda oku-yarak, Cuntaya meşruiyet sağlamaya çalışmasının yanı sıra, din dersinin zorunlu hale getirilmesi, İHO(İmam Hatip Okulları)’nın mantar gibi çoğal-ması, “Darbecileri yargılıyoruz” düs-turunun baş propagandistiğini yapan R.T.Erdoğan’ın “dindar gençlik yetiş-tirme” politikasının ilk uygulamaları olageldiler.

12 Eylül Darbesi’nden neredeyse hiç yara almayan, dahası faydasını gö-ren tek kesim Türk-İslam sentezci ke-

simlerin “dindar” olanlarıdır. Kuşkusuz bu kesimden de “harcanan” kişiler var. Ancak bu “mağdurlar” ile darbecilerin esas hedefindeki kesimleri aynı kefe-ye koymak, gene 12 Eylül darbesinin uygulamalarından biri olan “karıştır-barıştır” siyasetine hizmet etmektedir.

Sistemin diğer burjuva partilerden/siyasal hareketlerinden farklı olarak, faşist karakterine “sivil hareket” teşkil eden MHP (ve bağlaşığı Ülkü Ocakla-rı) ile dönemin kabaran devrimci dal-gasını manipüle ederek sol-popülist bir

söylem ile ortaya çıkan ve “Karacaoğlan efsanesini” yaratan, “devlet kuran par-ti” olan CHP sisteminin “subayları” oldular.

Bu iki sis-tem subaylarının “taban ı”aç ı s ından “mağdur” oldukları tartışmasıdır. Birinin inançlı tabanı “vatanse-

verlik-milliyetçilik” diğeri-nin tabanı ile, “yurtseverlik-halkçılık” düsturları ile vatan, millet, yurt, halk için “iyi işler” yaptıklarını düşünürken 12 Eylül Faşist Cuntası’yla Oligarşik Diktanın gazabına uğradılar. Onların ortak “fikirleri (MHP) iktidarda, ken-dileri hapiste” idiler!

“Beşibiryerde”nin iki Paşasının yargılanmasını, topluma yönelik de-zenformatif yalanları teşhir etme ve “ak koyun” ile “kara koyun”un kimler olduğunu açığa çıkarma platformu ola-rak görmek gerekir.”Sağ-sol çatışması... herkes darbecilerce kullanıldı...oyuna getirildi... aynı silah ile hem sağcı hem solcu öldürülüyorsa bu işin arkasında derin odaklar var...gençler kullanıldı...kafaları yıkandı... vs.vs... türünden

dezenformatif, çoktan seçmelipropa-gandif yalanların teşhir edilme süreci olarak kullanılabilecek bu platformun adalet üretmesi ise beklenmemelidir.

Bilinmelidir ki kapitalizmin hakim olduğu bir dünyada “demokratiklik oyununu” kim zekice oynarsa, o kaza-nır. Ringden kaçması gereken devrim-ciler değildir. O ring tiyatro amaçlı olsa bile... Bu oyuna katılarak kendi lehi-mize, karşı devrim aleyhine kullanma hakkımızı kullanmalıyız.

Bu vesileyle AKP’nin ve bağdaşıkla-rının “darbeci düzenin sürdürücüleri” olduğunu teşhir edebilir, dönemin iş-kencecileri ve katillerini teşhir edebilir; MHP ve CHP gibi düzenin eski/yeni (AKP’yle birlikte) statükocu subayla-rını teşhir etme platformu olarak kul-lanabiliriz bu yargılamaları... Örneğin, Ökkeş Şendiller (Kenger) mağdur de-ğildir, Maraş Katliamcısıdır; 12 Eylül cuntacılarının tetikçilerindendir, nokta! İlk celsenin en öncemli sonucu budur.

Sonuç olarrak, 12 Eylül Paşaları’nın yargılanmaları, katil düzen ile bu dü-zene karşı mücadele etmiş direnmiş kesimlerin haklılıklarını yeni kuşakla-ra tanıtma/ teşhir etme süreci olarak değerlendirilmelidir.

Devrimci Tutsakların Meral (Okay) ablası da yıldızlara uğurlandı.

Özellikle “Hayata Dönüş” operas-yonu ile Ölüm Oruçları süreçlerinde F Tipi Hapishane sistemine karşı vermiş olduğumuz mücadelede desteğini biz-den esirgemediğini unutmayacağız!...

Önder çarkçıeHP üyesi

1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

12 Eylül ve mağduriyet

Önder Çarkçı

TUTSAKPOSTASI

Türk-İş’in araştırmasında, Nisan ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 939 lira 64 kuruş, yoksulluk sınırı da 3 bin

60 lira 72 kuruş olarak hesapladı.Türk-İş’ten yapılan yazılı açıklamada, Nisan ayında 4 kişilik

bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 939 lira 64 kuruş, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcama-ların toplam tutarı ise 3 bin 60 lira 72 kuruş olarak hesaplandı.

Araştırmaya göre, mutfak enflasyonu aylık 1,55 oranında gerilerken, bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı yüzde 8,02 olarak hesaplandı. Son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 70 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 227 lira arttı.

Açlık sınırı 1000 liraya yaklaşırken asgariücretin halen bu miktarın çok altında olması vatandaş tarafından tepkiyle kar-şılanıyor. Son olarak asgari ücrete yüzde bir oranında zam ya-pılması sendikalar ve halk tarafından kabul edilebilir bir oran olarak görülmedi. yaRın EKONOMİ

Açlık sınırı 939 Lira

Avrupa domino taşı gibi düşüyorekonomik krizle mücadelede birçok yöntem denemelerine rağmen bir türlü başarılı olamayan avrupa Birliği, kan kaybetmeye devam ediyor. İtalya’da, Yunanistan’da ve İspanya’da Başkanları koltuğundan eden krizin son vurgunu da Hollanda’da yaşandı. Hollanda hükümeti, bütçe kısıntıları üzerine yürüyen tartışmaların ardından düştü!

Dünya çapında büyük buhranlara neden olan borç krizi, bazı ekono-

mistlerin “atlatıldı” analizlerine rağmen, hükümet devirmeye devam ediyor. Bilin-diği üzere daha önce, Yunanistan ve İtalya Başbakanları kriz nedeniyle görevlerini bırakmış, İspanya’da ise halk seçimlerde mevcut hükümeti yerinden etmişti.

devler liGinde neler oluyor?Yunanistan Hükümeti’nin kriz önlemi olarak sürekli farklı şekillerde kemer sıkma politikaları uygulamaları halkı günden güne çileden çıkarmış, giderek büyüyen protesto ve eylemler karşısında dayanamayan başbakan Papandreou gö-revinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Çok yüksek miktarda borç yükü altında bulunan Yunanistan’ı kurtarmak için

oluşturulan kurtarma fonlarının sayısı artarak devam ediyor. Fakat bu fonlar henüz çözüm getirecek somut bir ge-lişme sağlamış durumda değil. Tüm bu nedenlerle Yunanistan’ın Euro bölgesin-den çıkarılması gerektiğini düşünenlerin sayısı giderek artmakta.

Krizin ikinci kurbanı İtalya Başbaka-nı Silvio Berlusconi olmuştu. Adı birçok skandalla anılmış olmasına rağmen gö-revine uzun bir zaman devam eden Ber-lusconi, skandallarla rekabette gösterdiği başarısını krize karşı gösterememiş, bu-nun karşılığını da makamını terk ederek ödemek zorunda kalmıştı.

İspanya’da yaşanan kötü gidişat nedeniyle, erken seçimlerde aday bile olmayan Zapatero, seçimlerde büyük bir hüsranla karşılaşmış ve bir önceki seçime oranla çok düşük bir oy alarak, hükümeti kaptırmıştı.

hollanda sonuncu olur Mu?Son olarak Hollanda’da ekonomik ön-lemler üzerinde hükümeti dışarıdan des-tekleyen Özgürlük Partisi’yle uzlaşmaya varamayınca, hükümet düştü. Ekonomik önlem tartışmaları, bütçenin 21 milyar dolar kısılmasını öngörüyordu. Bu ra-kam, Avrupa’nın en büyük beşinci eko-nomisi Hollanda’nın 2011 GSYİH’nın yüze 4,7’si anlamına geliyor.

Liderlerin görüşmeleri terk etmesi-nin ardından, Hollanda Başbakanı Mark Rutte hükümetin ekonomik önlem gö-rüşmelerinde başarısızlığını kabul etmiş ve erken seçim sinyali vermişti. Uzlaşma olmayacağının kesinleşmesinin ardından hükümetin düşmesiyle seçimlerin de önü açıldı. Rutte hükümeti, Ekim 2010’dan bu yana görevdeydi.

Avrupa’yı sarsan, hükümetleri devi-ren ekonomik kriz, son olarak da Çek

Cumhuriyeti’ni ve Romanya’yı sallıyor. İki ülkede de hükümet için güven oy-laması yapılacak. Çek Cumhuriyeti’nde tasarruf önlemleri kapsamında maaşla-rın düşürülmesi ve vergilerin artırılması ülkede de 23 yıl aradan sonra en büyük protestoya sahne olmuştu.

Başbakan Yardımcısı’nın da hükü-metten grubunu çektiğini açıklama-sıyla, merkez sağ hükümeti ekonomik kriz yüzünden yıkılma noktasına geldi. Romanya’da ise IMF anlaşmaları gereği uygulanacak kemer sıkma politikaları nedeniyle hükümetten ayrılan bakanlar oldu. Tüm gelişmelere rağmen hem Çek Cumhuriyeti’nde hem de Romanya’da hükümetlerin güvenoyu alması bekle-niyor.

Avrupa’daki bütçe krizi başladığı gün-den bugüne kadar 10 AB lideri ülkelerin-deki görevlerinden oldu.

İstnBUlİBRAHİM KEsKİN

İngiliz ekonomisinin, iki çeyrek üst üste daralması yeniden reses-

yona girmesine neden oldu.Ülkenin Ulusal İstatistik

Kurumu’ndan (ONS) bugün yapılan açıklamaya göre, İngiltere’de bu yılın ilk çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

(GSYH) yüzde 0,2 küçüldü.GSYH, geçen yılın son çeyreğinde ise

yüzde 0,3 daralmıştı. ONS, inşaat sektö-ründeki düşüşün beklenmeyen daralma-nın temel nedeni olduğunu bildirdi. 2009 yılında da resesyonda olan İngiliz ekono-misi, 2010 yılında resesyondan çıkmıştı.

Ülkede 1975 yılından bu yana ilk kez “çift dipli resesyonun” yaşandığı belirtildi.

Açıklanan rakamların, ONS’nin ilk tahminleri olduğuna ve gelecek aylarda yeniden gözden geçirileceğine dikkat çe-kildi. İngiliz ekonomisi geçen yıl yüzde 0,5 büyümüştü. yaRın EKONOMİ

İngiltere yine resesyonda

Ekonomide neler oluyor?

sözlükçe

sözlükçe

Memurlar, maaşlar artışını belirleyecek ilk toplu söz-leşme görüşmesi için pazartesi günü hükümet ile masaya oturacak.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, “Türkiye 35 yıl yüksek enflasyon dönemini yaşamasaydı, Türkiye’de daha çok yatırım yapılabilseydi, ücretler üzerinde bir baskı kurulmasa ve daha çok istihdam olsaydı en az 1 trilyon doları biz bugün görmüş olabilirdik” dedi.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile yaptığı anlaşma uyarınca, KKTC’de karada ilk petrol ve doğalgaz arama sondajına düzenlenen törenle başladı.

Başkent Doğalgaz’ın yüzde 80 hissesinin satış yöntemiyle özelleşti-rilmesi ihalesinde, yatırımcı firmalar, açık artırmada yazılı tekliflerinin üze-rine çıkmadı.

Vergi Uzmanı Ali Demir, 2011 yılı gelir vergisi beyan-namelerinin bir an önce verilmesini tavsiye etti. Demir, geç verilen beyannamelerde mükelleflerin borçlu çıkması halinde maliyenin faiz uygulayacağını belirtti.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu çerçevesinde 26 şirkete toplam 5,7 milyon lira idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı Francois Baroin, Avrupa’da borç krizinin hala bitmediğini belirterek, bazı

Avrupa ülkelerinin harcamalarını kısması gerektiğini söyledi.Europe-1 radyo kanalına konuşan Baroin, bu hafta Avrupa

mali piyasalarda yaşanan son çalkantın mali krizin sona erme-diğini açıkça gösterdiği ifade etti.

Fransız bakan, “Bütün ülkeler borçlarını düşürmeli, herkes gerekli çabayı göstermeli” diye konuştu. yaRın EKONOMİ

“Borç krizi daha bitmedi”

Page 9: Yarın 30. sayı

3 mayıs 2012 yaRıN09 ESAS MESELE

şehir Tiyatrola-rı’nda kadro olu-şumu nasıldır?İnsanlar iç iş-lerimizin na-sıl olduğunu bilmiyor ve bilmeden fi-kir yürütüyor.Bizim tiyatro-

muzda bir tür belediyenin atadığı ve idari işlerden sorumlu, yani ma-aşların ödenmesi, özlük haklarının korunması ve bunun gibi teknik işlerden sorumlu bir müdürümüz vardır. Nurettin Sözen dönemin-de bu işleri yapması için atanmış biridir ama değişen belediye baş-kanlarıyla onun yetkileri artırıl-mıştır ancak bürokratların tiyat-ro bilgisi olmadığı için bu biraz güdük kalmıştır. Tiyatromuzun kadrosunda kimlerin oynayacağı, hangi oyunları oynayacağı şöyle bir kuruldan geçer. Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu vardır. Biz sanatçılar olarak, tiyat-ronun bütün çalışanları oylamaya girer ve yönetim kuruluna iki tane temsilci göndeririz. Tiyatro aklına, bilgisine, görgüsüne, tiyatro ahla-kına güvendiğimiz iki kişiyi kendi aramızda seçerek göndeririz. Bu yönetim kurulunda Genel Sanat Yönetmeni’nin kendi seçtiği bir ya da iki tane yardımcısı ve sahne di-rektörü vardır. Sahne direktörü de bizim oyunlarımızın programıyla ilgilenir. Hangi oyunu, hangi sah-nede ve ne zaman oynanacağı ile yine oyuncuların birtakım teknik problemleriyle ilgilenir. Mesela bir oyuncunun doğumu varsa ya da biri rahatsızlandıysa ona göre bir oyuncu düzenlemesi yapar. Sahne direktörü olan arkadaşımız genellikle bütün kadronun saygı duyduğu biri olur. Bu sistem içe-risinde Repertuar Kurulu’ndan geçmiş olan oyunlar, Genel Sanat Yönetmeni tarafından karara bağ-lanır. Genel Sanat Yönetmeni ve süpervizör o sene oynanacak oyun-ların hangi tarzda olmasını doğru bulduğunu söyler ve o oyunların oynanması için yönetmen ve kad-ro arayışına girer.

peki oyun seçimlerinde ney gözetiyor bu kurul?Repertuar Kurulu’nda bir oyunun seçiminde onun ebedi değeri ve evrenselliği gözetilir. Yani oyun bir edebiyat eseri midir ve evrensel değerleri tartışıyor mu? Repertu-ar Kurulu bir tiyatronun sibobu gibidir. Pek çok arkadaşımız bu kurulu “Sansür Kurulu” olarak da adlandırmıştır. Çünkü Repertuar Kurulu’na Belediye’nin atamış ol-duğu, yine Belediye Kadrosu’nda yer alan ve fakat tiyatroyla ilgisi olmayan psikiyatrist, işletmeci gi-bi insanlar da vardır. Aman bunlar kafalarına göre bir şey yapmasınlar, bizim istemediğimiz, ahlaka aykırı oyunlar sergilemesinler, ne demek-se onlar, diye oluşturulmuş bir ku-ruldur orası. Seçilen oyun Genel Sanat Yönetmeni’nin de onayıyla sahnelenir.

oyun yasaklanması durumu söz konusu mudur?Oyunun yasaklanması diye bir şey söz konusu olamaz aslında. Yani bir oyun yazılmışsa, bir tiyatro oyunu varsa eğer, o tiyatro oyunu bize ve edebiyat dünyasına bir oyun olarak sunulmuşsa, bu oyunun oynanıp oynanmamasına karar verecek olan kişi Genel Sanat Yönetmeni’dir ve oyun yasaklamak gibi bir yetkisi yoktur. O oyunun ne evrenselliğine ne de edebi değerine bir saldırıdır bu. Sadece o günkü konjonktürde o oyunun oynanmamasını isteme-sinin gerekçesidir.

ortaya atılan bu yeni yönetmelikte bu-nun gibi bir madde var mı? aslında o yüzden de sordum!Bununla ilgili şöyle söyleyebilirim tiyatroların üzerinde çok şiddetli bir baskı var. Çünkü tiyatro sana-tın konuştuğu haldir. Biz sanatın sözlerini söyleriz orada insanlara. Bu başka bir sanat dalında da çok fazla bulabileceğiniz bir şey değildir. Sanat konuşuruz biz orada. Sanatın diliyizdir, sesiyizdir. Tıpkı insanla-rın sesi olduğumuz gibi. Bundan öte söylenecek bir şey bulamıyorum yani.

peki bu yeni yönetmelik neler kattı ne-leri değiştirdi?Genel Sanat Yönetmeni’nin bütün yetkilerini budadı. Siz tiyatroyla bir yönetmelik hazırlıyorsunuz ve o hazırlamış olduğunuz yönetmelikte hiçbir tiyatro oyuncusuna danışmı-yorsunuz. Bakın, Kadir Topbaş’ın danışmanı bir tiyatro oyuncusu-nun yönetmenidir. Kenan Işık’ın danışmanlıktan istifa etmesinin de nedeni budur. Siz dibinizde duran bir insana nasıl bu yönetmeliği da-nışmazsınız? Çünkü onların derdi bir tiyatro oyuncusuna danışarak tiyatroyu şekillendirmek değil ki. Öyle olsa idi, hemen yanlarında-ki oyuncu danışmanı olan adama danışırlardı.

peki bu değişiklikteki amaç nedir sizce? yani ne kendi danışmanına ne tiyatro oyuncularına danışma gereği duymuyor!Başbakan’ın yaptığı açıklamadan be-nim anladığım şu; hayatı boyunca hiç tiyatro oyunu izlememiş, kendi partisine oy atan insanlara karşı bizi şöyle göstermeye çalışıyor: “Bunlar bizim düşmanlarımız”. Bu çok teh-likeli bir şey. Biz orada gişelerde şu kıyafeti giyenler girebilir, o kıyafeti giymeyenler giremez, sağcılar gi-rer solcular giremez diye insan mı koruyoruz? Biletini alan herkes bu oyuna girebiliyor. Herkes tiyatroya gelebilsin diye biz elimizden geleni yapıyoruz. 5 Liraya, 8 Liraya Dünya Klasiği oynuyoruz. Shakspeare oy-nuyoruz, Necip Fazıl, Nazım Hik-met oynuyoruz. Türk Edebiyatının ve Dünya Edebiyatının seçkin ör-neklerini oynuyoruz. Tiyatro pahalı bir sanattır, 5 Liraya yapılabilir mi? Devlet ya da belediye onu sübvanse eder. Bu bir kamu hizmeti olduğu için yapar bunu. Ama, “Sen benim yandaşlarıma tiyatro yapmıyorsun!”

demek ne demektir? Hiç böyle bir şey olur mu? Bizim tiyatromuzun yönetmeliğinde gelen bütün siyasi partiler, bütün akımlar soldan, sağ-dan neredense artık, hepsi sanatın sesini, halkın sesini kısmaya çalıştı. Hep bunu yaptılar. Hep tiyatroyu kontrolleri altına almaya çalıştılar. Bu kontrolleri altına alabilecekleri bir şey değildir. Halkın kafasında şöyle bir imaj yaratmaya çalışıyor-lar: Bunlar devletin parasıyla dev-letin karşısındalar! Yani bu o kadar tehlikeli bir şey ki! Annelerimizin, babalarımızın, bizlerin, bu ülkenin çalışan insanlarının vermiş olduğu-muz vergilerle yaptılar bu tiyatroyu. Bu insanlara ihanet edebilir miyiz? Yaptığımız sanat metin olarak tar-tışılabilir ama varlığı ya da yoklu-ğu tartışılamaz. Sanat gerekli bir şeydir. Yani öyle garip bir noktaya getirdiniz ki; nasıl bir sanat isti-yorlar, onun da ne olduğunu bile-miyorum; “İstediğim oyuna onay veririm, istemediğim oyuna onay vermem. İstediğim oyuna para ve-ririm istemediğim oyuna para ver-mem” diyor insanlar. Bu iş ciddi bir iştir. Yani parayı veren düdüğü çalar mantığıyla yapılmaz, yapılamaz. Bu bizim en büyük sıkıntımız. Biz bir türlü özerk olamıyoruz. Bizzat dev-letin, hükümetlerin, belediyelerin tiyatroyu desteklemesi lazım; uygar ülkelerde olduğu gibi. Çünkü çok pahalı bir sanat yapıyoruz biz. Kos-tümü, dekoru, ışığı, mekanı vb. O mekanlardan yok her yerde. Kafa-larına koymuşlar: Tiyatro bize para kazandırmıyor! Arkadaş, tiyatro bir tütün fabrikası değil ki! Yani senin kamu hizmeti verdiğin yerler sürek-li sana para kazandırmaz. Yani bu kadar vandalca davranan insanların duygusal zekaları olduğunu düşün-müyorum ben. Gazetelerdeki demeçleri hayret-le okuyorum. “Hz. Muhammed’in hayatını anlatan oyunlar neden oynanmıyor?” Oyunlar için bizim

dinimize, özümüze aykırı falan filan diyorlar. Ben inanamıyorum yani. Hz. Muhammed’in hayatını anlatan oyun yazıldı da biz mi oynamadık?

Edebi değeri olan, edebiyatı evren-sel değerlere hizmet etmiş oyunların hepsini oynamaya çalışıyoruz biz. Şehir tiyatrolarının her sezonunda mutlaka bir Shakespeare olsun ve on yılda bir mutlaka yeniden yeniden oynansın diyoruz. Çünkü yetişen nesillere izletmeye çalışıyoruz Dün-ya Edebiyatı’nın 1 numaralı oyun yazarlarını. Bunu özel bir tiyatro 5 Liraya, 8 Liraya oynayamaz. Ya da bizim oynadığımız oyunlarda senin kişisel olarak beğenmediğin şeyler var diye sen bu oyunu kaldıramaz-sın. Burası kimsenin babasının ma-

lı değil ki; burası halkın malı! Ona sadece oy atmış partilerin malı de-ğil ki. Devlet tiyatrosu kaç yerde perde açıyor her gün, bakın lütfen. Bu tiyatroları alıp atıllaştırmak, bu ülkeye yapılacak en kötülüklerden biridir. Eğitim sisteminde yapılan da bu kötülükte. Ben eminim ki şu anda Milli Eğitim Bakanlığı, bürok-ratlar çıkamıyorlardır işin içinden. Bir tane insanın bilgisine ve görgü-süne bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir devlet yönetimi. Burası bir pa-dişahlık değil ki; koskoca bir devlet burası. Ve çok ciddi sıkıntıları olan bir ülke. İşsizliğin olduğu, açlık sı-nırının giderek arttığı bir ülkeden bahsediyoruz. Halkın gözünde öyle bir algı yaratılıyor ki sanki o ülke kalkınıp gidiyor. Bunu görmemek için kör olmak lazım.

başbakan aydınlar için, sanatçılar için “despot” yakıştırması yaptı ve halkın küçümsendiğini ve azarlandığını ileri sürdü. ne düşünüyorsunuz başbakan’ın bu sözleri için?Azarlamanın ne olduğunu kendi açıklamasına bakarsa görür aslında. Azarlama odur. Biz kimi azarlaya-cağız ki! “Despot aydın tavrı” ne demektir? Kimdir bu tavra sahip olan insanlar? Ben diyorum ki; “Bu halk için tiyatro yapıyorum. Sana oy atanlar için, oy atmayanlar için tiyatro yapıyorum” diyorum. Ama halkı yöneten onlar ve hayatı bo-yunca tiyatroya hiç gitmemiş in-sanlar “Bu adamlar sizi takmıyor, aşağılıyor” diyor. Ve hayatı boyun-ca hiç tiyatroya gitmemiş insanla-ra toplanıp bize düşman oluyorlar sonra.

hedef mi gösteriyor sizi?Yani daha ne yapsın!

siz özerklik dediniz; başbakan özelleş-tirme! Köprüleri özelleştirebilirsiniz de ti-yatroları nasıl özelleştireceksiniz? Tiyatro kar etmeye çalışan bir ku-rum değildir, anlatmaya çalıştığım şey bu. Dedim ya size, öyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar ki, sanki biz milyonlarca lira alıyoruz. Lütfen araştırın bakın ne kadar alıyoruz biz bu meslekten? Bu arada, yarattığı algılardan bir başkası da; gidip di-zilerde oynuyorlar, bir de devletten maaş alıyorlar! Hepimiz aile sahibi insanlarız, bugün Türkiye şartlarında aldığımız paraya bir baksınlar baka-lım. Bir kere bizim yaptığımız işin mutluluğunun dışına çıkmış mıyız acaba? Maaşlarımıza zam yapsın-lar diye sesimiz çıktı mı acaba? Biz tiyatro yapmayı en büyük nimet sayan insanlarız. Ama Şehir Tiyat-rolarının, Devlet Tiyatrolarının gö-revi, yarı ödenekli tiyatroların görevi orada yazar: Türk edebiyatını, Türk oyun yazma sanatını güçlendirmek, yönetmenler, yazarlar kazandırmak. Ben görüyorum yeni yeni yazarlar, yönetmenler çıkıyor. Bizim dünya çapında 2-3 tane yönetmenimiz var. Dünya çapında oyun yazarı çıkarma-mız lazım şimdi. Bunlar için evrensel değerlere hizmet edecek, dünya ede-biyatına kalıcı eserler bırakabilecek yazarlara ihtiyacımız var. Ama siz bunun örneklerini sergileyebilecek tiyatroyu alır da burayı özelleştirece-ğim, “köprü muamelesi” yapacağım derseniz olmaz. Biz zaten kar getiren bir kurum olamayız. Teknik olarak olamayız, mümkünatı yok. 5 Lira biletle neyin karını yapacaksınız? Elektrik parasına yetmez o. Senin bunu desteklemen lazım. Belki siz tiyatro sevmiyor olabilirsiniz, tiyat-roya gitmiyor olabilirsiniz, kendince nedenleriniz olabilir ama; belki çocu-ğunuz gidecek, torununuz gidecek. Herkesin hayatını böyle ipotek altına almaya ne gerek var? Hiç dur diyen yok! Bir kişi ne yapıyorsun demiyor. Kimsenin söz söyleme hakkı yok! Sonra da bunu adına demokrasi di-yorlar, yapmayın allah aşkına!

Muhafazakar sanat nedir?Muhafazakar sanat diye bir şey ola-bilir mi? Bakın M.Ö 2500 yılından beri sanat kuramları yazılıyor. Ve bunların envanteri çözülüyor. Yazıyı 5 bin yıl önce çözdü insan. Hiç gör-dünüz mü bugüne kadar muhazakar sanat diye bir şey? Olabilir mi böyle bir şey? Sanatı bu şekilde ayıramaz-sın. Sanatın akımları içinde böyle bir akım yoktur ki! Sahnede sana bir şey anlatmaya çalışan iki insanın, onu anlatma şeklinden rahatsız olu-yorsan o seninle ilgili bir sorundur. Biz orada mesleğimizi yapıyoruz; bize teşhirci muamelesi yapmak ne kadar aşağılayıcı bir şey. 98 yıllık bir kurumu böylesine yok etmeye çalış-mak nasıl bir durum böyle?

yönetmeliğe ilişkin hukuki bir süreç olacak mı?Görev tanımı değiştirilen arka-

daşlar var. A Kadro, B Kadro, C Kadro gibi tanımlamalar vardı. Onlarda birtakım hukuksuzluklar var. Onunla ilgili yasal bir süreç başlatacak arkadaşlar. Onun dışın-da bize verilen görevleri yapmakla yükümlüyüzdür tiyatroda. Elimiz-den geldiğince mesleğimizi en gü-zel şekilde yapmakla yükümlüyüz-dür. Onun gerisi laf-ı güzaf. Ama sanatsal değeri olmayanları, edebi değeri olmayan oyunları gelip bize dayattıklarında onları oynamakta çok zorluk çekeriz. Çünkü bu iş zorla yaptırılacak bir iş değil; biz

makine değiliz; insanız. Ve emin olun, bizler bugüne kadar seyirci ayrımı yapmış insanlar değilizdir. Hiç tiyatroya gelmiş birine “Sen gi-remezsin ya da senin kılık kıyafetin uygun değil diyen” bir insan gördü-nüz mü? Ya da senin siyasi görüşün bu oyunu izlemeye engel diyen? Biz herkese oynuyoruz bu oyun-ları. Bugüne kadar “muhafazakâr tiyatro” eseri yazıldı da biz mi oy-namadık? Böyle bir hikâye mi var? Yani muhafazakâr heykel mi var, muhafazakâr resim mi var? Ben bunu anlayamıyorum yani herkes bir şey uydurma peşinde koşuyor. “Efendim ben çok utanıyorum sahnede öpüşen insanları görün-ce.” Anlamadım yani? Sen sahnede öpüşen insanı görmekten utanıyor-sun diye hayatın bu gerçeğini, se-nin bu gerçeğini sana anlatmayacak mıyım? “Biz muhafazakârlar ola-rak tiyatro sevmiyoruz.” O zaman yok mu edeceğiz? “Biz sevmiyoruz çünkü İslami şartlara göre uygun oyun oynanmıyor”. Yani “helal oyun” diyelim biz buna. O oyun helal midir, haram mıdır diye bir ayrımımız yok bizim. Dediğim gibi bir oyunun tek ayrım noktası evrensel olup olmadığıdır. Biz ona bakıyoruz. Yani böyle bir şeyin pe-şine düşüp kendi kendine birtakım kurallar ortaya çıkartmak gerçekten çok açık. Ve hayatı boyunca tiyat-roya gitmemiş insanları da tiyatro hakkında böyle doldurmak büyük canavarlık. Ne deyim ki!

Kafalarına koymuşlar: Tiyatro bize para kazandırmıyor! Arkadaş, tiyatro bir tütün fabrikası değil ki! Yani senin kamu hizmeti verdiğin yerler sürekli sana para kazandırmaz.

sahnede sana bir şey anlatmaya çalışan iki insanın, onu anlatma şeklinden rahatsız oluyorsan o seninle ilgili bir sorundur. Biz orada mesleğimizi yapıyoruz; bize teşhirci muamelesi yapmak ne kadar aşağılayıcı bir şey. 98 yıllık bir kurumu böylesine yok etmeye çalışmak nasıl bir durum böyle?

Evrensel değerlere hizmet edecek, dünya edebiyatına kalıcı eserler bırakabilecek yazarlara ihtiyacımız var. Ama siz bunun örneklerini sergileyebilecek tiyatroyu alır da burayı özelleştireceğim, “köprü muamelesi” yapacağım derseniz olmaz.

RÖPoRtaJMELİKE ÇINAR

Levent Üzümcü kimdir?1972 İzmir doğumlu olan Üzümcü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başlar. 1996 yılında yövmiyeli olarak İstanbul Şehir Tiyatroları bünyesine katılır. Üzümcü eşinin eğitimi için gittiği Kaliforniya’da Los Angeles Film Okulu’ndan oyuncu yönetmenliği konusunda dersler alır. Levent Üzümcü dizilerde oyuncu ve yönetmen olarak görev almıştır.

Hani benim yandaşımın tiyatrosu?98 yıllık bir kurum olan Şehir tiyatroları da akP iktidarının hedefi oldu. Genel sanat Yönetmenliğinin görev tanımını değiştirdi, onun görevini bürokratlara verdi. Yine hazırlanan bir pakette meselenin esas özneleri muhatap dahi alınmadı. Üretenlerin söz hakkının olma-dığı, yöneten olamadığı yerde ne işi vardı bir tiyatro yönetiminin? Yönetim kurulu da istifa etti. Günlerdir salonlarda çarpışıyor Başbakan tiyatro sanatçılarıyla. Bu haftaki konuğumuz 1996 yılından beri Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Levent Üzümcü.

foto

ğRaf

: ÇAĞ

DAŞ

sİNA

N DA

Ğ

Page 10: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

İşte genç işsizliğe çözüm 3 mayıs 2012 yaRıN

Daha önce bir doktorun ölümüne, geçtiğimiz günlerde Kütahya’da bir öğretmenin yaralanmasına sebep olan şid-

det olayları şimdi de İstanbul Kıraç Lisesi’nde karşımıza çıkıyor. Tasdiknamesini almaya gelen öğrencisinin bıçaklı saldırısına uğrayan Narife Çekcek yoğun bakımda yatıyor.

Eğitim-Sen: Şiddetin arkasında güvenlik zafiyeti değil; AKP’nin emekçileri yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve hizmet üretiminin tüm sorumluluğunu emekçilere yükleyen politikaları bulunmaktadır. Kısacası öğrenciyi müşterileştiren, öğretme-ni de müşterilerin beklenti ve isteklerini karşılamak zorunda olan bir köle haline getiren politikalar hastane ya da okul fark etmeden her yerde şiddeti üretmektedir, şeklinde bir açıklama da bulundu.

Eğitimcilere karşı artan şiddet olaylarını ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu durum karşısında sessiz kalışını protesto etmek için bazı öğretmenler yürüyüşü düzenledi. yaRın eğİtİm

4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle getirilen değişikliklerden biri de seçmeli olarak görülecek peygamberin hayatı ve

Kur’an dersleriydi. Ankara’da bir İlköğretim Okulu’nda dağıtılan form kafaları karıştırdı. Velilerden ‘Kur’an- ı Kerim’, ‘Hazreti Peygamberimizin hayatı’ ve ‘Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygam-berimizin hayatı’ dersleri arasında tercih yapmaları isteniyor. Şıklarda ‘Kararsızım’ seçeneği var ama ‘İstemiyorum’ seçeneği yok. En başından beri bu derslerin zorunlu değil seçmeli olacağı üzerinde durulmuştu. Ancak okulda dağıtılan bu forma bakılırsa bu derslerin zorunlu olacağı gözüküyor.

Ayrıca formlarda veli ve öğrencilerin adının da yazılması veliler de fişlenme endişesi yarattı. yaRın eğİtİm

Pedagojik Formasyon ‘un kaldırılmasının ardından Fen-Edebiyat Fakülteleri’nde okuyan öğrenciler tepkilerini

sokaklara taşıdı. Rakamlarsa işsizliği işaret ediyor. YÖK’ün 5 Nisan’daki genel kurul toplantısında aldığı karar

sadece fen edebiyat fakülteleriyle ilgili değil. Anadolu Üniver-sitesi Açıköğretim Fakültesi’ndeki okulöncesi öğretmenliği ve İngilizce öğretmenliği programlarına, mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarına öğrenci alınmayacak. Okulöncesi öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, özel eğitim bölümü öğretmenlikleri hariç tutularak eğitim fakültelerindeki ikinci öğretim programları kapatılacak. Genç işsizliğe çözüm gençleri üniversitelere yerleştirmek olamadı.

Bir süredir, AKP’nin üniversitelerdeki öğrenci sayısını arttır-ma politikaları sonucunda rakamlar bir anda 2 katına fırlamıştı. Verilere göre son 10 yılın rakamsal değişiklikleri şöyle:

“Eğitim fakültelerinin sayısı son 10 yılda 63’ten 97’ye, fen edebiyat fakültelerinin sayısı ise 91’den 184’e yükseldi. Eğitim fakülteleri yüzde 54, fen edebiyat fakülteleri yüzde 102 büyüdü. Halen, mevcut öğretmen sayısına eşdeğer sayıda, yani 600 bin öğretmen adayı eğitim görüyor.” yaRın eğİtİm

Boşanmak istediği kocası tarafın-dan bıçaklanarak öldürülen Ayşe

İnci’yi ölmeden önce korumayan polis ve savcılar hakkında inceleme başlatı-lacak.

23 Nisan günü İstanbul Küçükçekmece’de çocuğunu okuldaki törene götürürken bıçaklanarak kat-ledilen Ayşe İnci öldürülmeden önce polis ve savcılığa başvurduğu halde ko-runmamıştı. Ayşe İnci’nin ölümünün ardından açıklama yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, koru-mayan sorumlular hakkında “gereğini yapacaklarını” açıklamıştı. Bu açıklama üzerine harekete geçen Kadın Cinayet-

lerini Durduracağız Platformu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan atacağı somut adımları hemen açıklamasını iste-di. Ayşe İnci’nin ailesi ile buluştuklarını ve Ayşe İnci’nin davasını üstlenecekleri-ni belirten Kadın Cinayetlerini Durdu-racağız Platformu’nun çabaları sonucu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı günü bakanlık hukuk müşavirlerini İstanbul Küçükçekmece’ye göndererek inceleme başlatacaklarını belirtmek durumunda kaldı. Ayşe İnci’nin öldürülmeden önce başvurduğu polis birimleri ve savcılık-la bakanlığın hukuk müşaviri Avukat Birsen Kurt’un görüşmeler yapacağı açıklandı.

plaTForM da inceleMelere kaTılacakKadın Cinayetlerini Durduracağız Plat-formu, hukuki olarak da davasını üstlen-diği Ayşe İnci için bakanlığın idari so-rumlularla ilgili yapacaklarının takipçisi olacağını belirtiyor. 5 Mayıs Perşembe günü yapılacak incelemelere de heyet şeklinde katılacak olan platform, kadın cinayetlerinde devletin sorumlu olan tüm kurumları açığa çıkana ve sorum-lular hakkında gerekli işlem yapılana kadar mücadele edeceklerini vurguluyor.yaRın GÜNCEL

Bir öğretmen daha intihar etti

Şiddet şimdi de eğitimcilere

Seçmesiz Kur’an dersi

Formasyon bitti peki ya sonrası?

Ayşe İnci’yi korumayanları Bakanlık inceleyecek

tüsİad hazırladığı “yükseköğretim Reformunda Öncelikler Hakkında tüsİad görüş ve Önerileri” adlı rapordan sonra şimdi de düzenlediği yarışmayla üniversitelerde olmaya devam ediyor. TÜsİAD’ın düzenlediği “Bu Gençlikte İş var” adlı yarışma üniversite öğrencilerinin girişimciliği arttırılması ve böylece işsizliğin azaltılması planlanıyor.

Proje kapsamında pilot olarak se-çilen Ortadoğu Teknik Üniver-

sitesi (ODTÜ) ve Bilkent Üniversitesi öğrenci topluluklarının katkılarıyla, iyi iş fikirlerinin yarıştığı bir yarışmanın da gerçekleştireceği bildirildi. TÜSİAD gerek üzerine vazife olmadan hazırladığı raporlarla gerekse üniversite öğrencile-rine yönelik düzenlediği girişimciliği arttıran yarışmalarla üniversitelerden elini çekmeyi düşünmediğini göste-riyor. Genç işsizliğin her geçen gün daha da ayyuka çıkmasını görmezden gelemeyen sermayedarlar bu durumu örtbas etmek için şimdi de çeşitli ya-rışmalar düzenlemeye karar verdikleri gözüküyor.

proje işsizliğin çözüMü olacakMışTÜSİAD’ın önerdiği “Bu Gençlikte İş Var” adlı proje üniversite öğrencilerini girişimcilik konusunda teşvik etme-yi planlıyor. Proje, işsizlik sorununa öğrencilerin girişimcilik perspektifi ile çözüm üretmeyi amaçlıyor. TÜSİAD

Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, projenin tanıtım toplantısında yaptı-ğı konuşmada, ekonominin en can alıcı konusunun istihdam ve işsizlikle mücadele olduğunu belirterek, işsizlik oranının aşağı çekilmesi için izlenecek politikalar kapsamında gençler arasın-da girişimciliğin geliştirilmesinin kritik önem taşıdığını kaydetti.

Kapitalizmle birlikte her gün daha da artan ve can yakıcı hale gelen işsizlik sorununa kapitalistlerden çözüm yine bu sistemin elemanları üzerinden ol-duğu görülüyor. Ancak zaten bu sistem ve onun gerektirdikleri yüzünden mil-yonlarca insanın işsiz kaldığı görmezden gelinerek bu yarışmalarla bir taraftan üniversite öğrencilerinin gözü boyan-maya çalışılıyor. Diğer taraftan ise genç beyinler kullanılarak yeni projeler geliş-tirilmeye çalışıldığı ortaya çıkıyor.

aMaç öğrencilere “desTek”Boyner, ‘’İşsizlik sorununa karşı, üniver-site gençliğinin girişimcilik perspektifi ile çözüm yolları arayacağı proje kapsa-mında, ODTÜ ve Bilkent öğrencileri çalışma grupları oluşturarak iyi iş fikir-

lerini proje haline getirerek yarışacaklar. Bu yarışmanın amacı hem öğrencileri girişimciliğe özendirmek, hem de iş fi-kirlerinin iş dünyasının içinden gelen üyelerimizle sağlamasını yapıp destek vermek’’ diye konuştu. Yani henüz üni-versite de olan genç beyinlerin proje-leriyle sermayedarların yeni üretimler yapması sağlanmış olacağı düşünülü-yor. Desteğin sadece öğrencilere değil onlara fikir ürettiren sermayedarlara da olacağı açıkça ortaya konmuş olduğu düşünülüyor.

Öğrencilere çeşitli staj yapma ola-nakları sağlayacaklarını söyleyerek, öğ-rencilerin ağzına bir parmak bal çalan sermayedarın asıl amacının yeni pro-jeler geliştirilmesini sağlamak olduğu söyleniyor.

okul serMaye işbirliğine yol veriliyorBilimsel eğitimin verilmesi gereken üni-versitelerin, sermayedarların elinde bi-limsellikten uzak, sadece para getirecek çalışmaların yürütüldüğü bir yer haline geldiği görülüyor. Eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından birisi olan, ser-

mayedarlarla işbirliği bu projeyle iyice arttırılıyor. Üniversitelere gelip “Kariyer Günleri” adlı konferanslarla öğrencile-rin yaparlarsa iş bulabileceklerini anla-tan patronlar şimdi de, öğrencileri ya-rıştırarak gelir getirici projeler peşinde olduklarını düşünülüyor.

4+4+4 kesintili eğitim sisteminin de kabulüyle devletin sermayedarlara, okullara daha rahat girebilmeleri için yol vermiş durumda olduğu gözüküyor. Sermayedarlar artık sadece üniversite-lerde değil ilköğretimin ikinci kademe-sinden itibaren okullarda olacak. Daha az maliyetle çalıştırılacak çocuk işçiler-den başlayan bu işbirliği, üniversiteler-de öğrencilerin toplum yararına değil, sermayedar yararına proje üretmesini sağlamaya kadar vardığı gözüküyor.

okullar osb’lere Taşınacak4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle gün-deme gelen bir diğer konu ise OSB’lere meslek okullarının ve bazı üniversitele-rin mühendislik bölümlerinin taşınma-sıydı. Böylece TÜSİAD ve benzeri olan diğer kurumların okullara daha rahat ulaşması devlet eliyle sağlanmış olacak.

Dün Balıkesir’in Kepsut ilçesin-

de ücretli öğretmenlik yapan Seçkin Turan intihar etti. Milli Eği-tim Bakanlığı’nın görr-nezden geldiği ataması yapılmayan öğretmen sorunu gün geçti,kçe büyüyor ve can almaya devam ediyor.

AKP Hükümeti ih-tiyaç olduğu halde öğretmenlerin atamalarını yapmayıp, onları ucuz ve güvencesiz çalıştırarak, öğretmenleri yıllık sözleşmelerle istihdam ediyor. Sadece 2011 yılında 1563 işçi yaşamını yitirdi; 2007’den bu yana 30’a yakın öğretmen intihar etti; 17 Nisan’da Dr. Engin Arslan öldürüldü; 19 Nisan’da Kütahya’da bir öğretmen yaralandı; önceki gün Narife Çekcek öğretmen, öğrencisinin bıçaklı saldırına uğradı; dün ise Seçkin öğretmen intihar etti. yaRın EĞİTİM

Esin Güneş cinayetinin 5. duruşmasında gelen 3 bi-

lirkişi raporu da Esin öğretmenin bir itme kuvvetiyle uçurumdan düştüğünü doğruladı.

Siirt’te uçurumdan düşe-rek öldüğü iddia edilen Esin Güneş’in olay günü yanında olan kocası Güven Güneş ve kocasının arkadaşı Beşir Üzüm hakkında açılan dava devam edi-yor. Esin öğretmenin ailesi, koca-sından şiddet gören Esin’in “kaza” sonucu değil, kasten uçurumdan düşürüldüğünü belirttikleri da-vada ailenin fikrini doğrulayan bir gelişme yaşandı.

soruMluların cezalandırılMa-sı isTendiKadın Cinayetlerini Durduraca-ğız Platformu 5. duruşmada da, Esin için adalet talebiyle Siirt Adliyesi’nde davanın takipçisi oldu. Adliye önünde Esin’in ai-lesi ve akrabalarının da katıldığı eylemde kadın katillerine ağır ce-za uygulanması talebi tekrarlandı. Adaletin sesini susturmayacakla-

rını belirten platform üyeleri, da-vayı takip etmeye başlamalarının ardından duruşmaların seyrinin olumlu yönde değişmesine dik-kat çektiler.

bilirkişi raporları kaza değil “cinayeT” diyor25 Nisan Çarşamba günü görü-len 5. duruşmada, daha önce ya-pılan olay yeri inceleme raporları açıklandı. Keşif sonucunda Esin Güneş’in uçurumdan kendili-ğinde düşemeyeceği, kesinlikle bir itme kuvvetinin uygulandığı doğrulandı. 3 bilirkişi raporu-nun da aynı şeyi söylediği Esin Güneş’in ölümünün üzerindeki karanlık her duruşma biraz daha aydınlanıyor.

hala TuTuklaMa kararı yok Savcı, Sanık Güven Güneş’in tutuklanması yönünde görüş be-lirtirken; sanık Güven Güneş’in avukatının adli tıp raporu talep etmesi üzerine Esin’in avukatla-rının tutuklama talebi reddedildi. yaRın GÜNCEL

Esin Güneş uçurumdan atıldı

eskİŞeHİRAsLIHAN PEHLİvAN

Kadın Cinayetlerini Durduraca-ğız Platformu eylemlere katılan

çalışma yürütmek isteyen kadınlarla bir-likte Kadıköy’ de bir araya geldi.

EHP Genel başkanı Sibel Uzun’un da katıldığı toplantıya Anadolu yakasın-dan birçok ilçeden ve her yaştan kadın katıldı. Promethe Kafe’de bir araya gelen kadınlar platformun eylemlerini nasıl daha etkili kılacaklarını konuştular. Top-lantıya İzmir’de öldürülen Ayşe Selen

Ayla’nın annesi Hatice Ayla da katıldı. plaTForM büyüyor, il il yayılıyorToplantıya Edirne’de platform çalışması yürütecek olan arkadaşımızın katılma-sıyla kadın cinayetlerine karşı birçok ilde çalışma yürütmeye başladığımız ve birçok ilden de başvurular geldiği konuşuldu. Çalışmaları büyütmek ve ilerletmek adına yapılan öneriler doğ-rultusunda oluşturulan çalışma grupları ile toplantı bitirildi. yaRın GÜNCEL

Platform toplantıları sürüyor

1978-23 nisan 2012

Page 11: Yarın 30. sayı

Sarkozy’nin “birazcık” sağcı ol-ması ya da Hollande’nin “biraz-

cık” solcu olması artık Fransa’da halkın %30’unu memnun etmiyor. Fransa’nın politik hayatında bir tür kutuplaşmay-la karşı karşıyayız. Milli Cephe de Sol Cephe de son tura kalamadı ama 2007 senesine oranla her iki kanadın da seç-men sayılarında ciddi bir artış yaşandı. ve Daha önemli bir nokta da politik hatlarının liberal partilerden kesin çiz-gilerle ayrılmış olması. Krizin yarattığı ekonomik bunalım, toplumsal olgular-da da etkisini gösterdiği söylenebilir.

Fransa ırkçılaşıyor Mu?Seçim sonuçları Fransa’da açıkça aşı-rı sağın yükselişe geçtiğini gösteriyor. Şehir ve mahallelere göre seçmenleri incelediğimizde şu gerçekle karşılaşıyo-ruz: 2007 yılında işsizliğe çözüm vaadi nedeniyle Sarkozy’ye oy verenler, 2008 krizi ve kemer sıkma politikalarının ar-dından gerçeği anladılar. Sarkozy’nin oyları şu anki tutucu ve korumacı nu-tuklar atan aşırı sağ partisine, yani Milli Cephe’ye kaydı.

Milli Cephe krizden ve işsizlikten göçmenleri sorumlu tutuyor. MC’ye oy verenler elbet bu açıklamaya ikna olmuş olanlar. MC’nin başlıca seçmen kitlesi, toplumun ezilmişleri arasında, krizi neyden kaynaklandığını bilmeyen, arkasında kapitalizmin kara dayalı siste-mi olduğunu görmeyenlerden oluşuyor. Yani hem burjuva politikacıları tarafın-dan bir kenara itilmiş, hem de müca-dele içinde kendine bir yer edinmemiş olanlardan bahsediyoruz. Nitekim MC en yüksek oy oranını (%26,33), işsiz-liğin en yüksek olduğu Aisne şehrinde aldı. Ancak şaşırtıcı olan işçi sınıfının

önemli bir kesiminin (%35) MC için oy kullanması. Bu durum bir yandan krizin yarattığı bunalım ve liberal politikalardan duyulan bıkkınlık, bir yandan da politik bilinç eksikliği olarak değerlendirilmeli. Çünkü esas olarak işçi sınıfının çıkarlarını savunan ve ona korumacılık değil de iktidar öneren Sol Cephe’ye işçilerin yalnız %14’ü oy verdi. Fransa’da şu an baskın olan olgu aslında yabancı düşmanlığı değil, işsiz-lik ve geleceksizliktir. Ancak solun ve devrimcilerin güçlü olmadığı yerlerde aşırı sağ kendine yer ediniyor.

eMekçiler sol cephe’den yanaFransa’nın en büyük sendikası CGT

seçimlerden önce “tarafsız” olmadığı-nı açıklamıştı. Bu söz CGT’de örgütlü işçilerin, sendikaların ve demokratik toplum kuruluşlarının taleplerini kendi programı sayan Sol Cephe’ye oy vere-ceklerinin işaretiydi. Sendikalı 5 işçi-den biri SC’ye oy verdi. Albany-Cofpa fabrikasının kapatılmasını engellemiş, mücadelede CGT sözcülüğü yapmış olan Christophe Sardin, SC için “işçi-lerin ve fabrikaların yanında sendikalar-la birlikte gördüğümüz tek parti. Ben kalbimle oy kullandım.” diyor. Aslında Milli Cephe’nin yüksek olduğu yerler-de, Sol Cephe de yüksek rakamlar elde etti. Bunun başlıca nedeni değişimin emekçi sınıfı tarafından arzulanması

ancak bunun mümkün olup olmaya-cağı konusunda ayrılık yaşanmasıydı.

Sol Cephe seçimlerden önce , %3lük oy oranını %11’e kadar çıkar-dığı için, seçimlerden önce adından çokça bahsettirmişti. Üstelik bunu birkaç ayda başardı. Sol Cephe’nin seçmenlerinin önemli kısmını 18-24 yaş arasındaki gençler (%16) oluşturdu; geleceksizlik korkusuyla en çok yüzyü-ze kalanlar. Seçimlerin ardından Sol Cephe’nin hedefi Sarkozy’i iktidardan düşürmek. Sol Cephe Hollande’nin programını başından beri eleştiri konu-su yapsa da 10 senelik sağ hükümetin ardından Sarkozy’nin gitme zamanı geldiğini söylüyor.

Fransa’da son durumfRansaRIFAT ÇAPAR

cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu yapıldı. İkinci tur 6 Mayıs tarihinde gerçekleşecek. sarkozy %27,18 ve Hollande %28,63 oranında oy alarak finale kaldılar; kaldı. Bununla beraber ikinci tur için için pek çok isteksiz seçmen olduğu da bir gerçek. Ne sağ ne de sol kanadın seçmenleri sandığa heyecanla gidecek gibi gözüküyor.

3 mayıs 2012 yaRıN

Dünya Turu

Kanada’nın Montreal kentinde harç tutarlarının yüksel-tilmesine karşı eylem yapan öğrencilere polis saldırdı. 85

kişi gözaltına aldı.Quebec bölgesel yönetimi ve öğrenci grupları arasında ya-

pılan görüşmelerden bir gün sonra şehir merkezine akın eden öğrenciler, yıllık harç tutarının 375 dolar arttırılmasına öfkeli. Öğrencilerin dağılmayı reddetmesi üzerine saldıran polis, gaz bombası ve cop kullandı. Ancak polisin saldırısına karşı öğren-ciler dağılmadı.

Harçlara yapılan zamlarla 2017’ye kadar öğrenciler yıllık en az bin 875 dolar öğrenim harcı yatıracak. Görüşmelere yeniden başlanacağını belirten bölgesel yönetime karşı öğrenciler, indirim olmadığı için görüşmelere katılmanın bir anlamı olmadığını belirtiyor. yaRın DÜNYA

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da polis, yeni çıkarılan seçim yasasını pro-

testo eden eylemcilere göz yaşartıcı gaz ve taz-yikli suyla saldırdı.

Protestocular yasanın, koalisyondaki par-tilerin iktidarını garantilemek için tasarlandı-ğını savunuyor. Tarihi Merdeka (Bağımsızlık) meydanındaki gösteriye 25 bin kişinin katıl-dığı bildiriliyor. Bu eylemin son 10 yıl içinde düzenlenen en büyük eylemlerden biri olduğu belirtiliyor.

Eylemden önce meydan dikenli teller ve bariyerlerle çevrildi. Polis daha sonra bunları aşarak meydana giren kalabalığa gözyaşartıcı gazla saldırdı. Eylem muhalefet destekli Bersih adlı grup tarafından düzenlendi. Bersih, insan hakları eksenli birçok sivil toplum örgütünün adil seçim talebi etrafında bir araya geldiği bir çatı örgütü.

Malezya Parlamentosu, geçen ay seçim

yasasında bir dizi değişiklik yapmıştı. Ancak muhalefet, bu düzenlemelerin seçimlere hile karıştırılmasını engelleyemeyeceğini söylüyor. Muhalefet, Barisan Nasional koalisyonunun onlarca yıldır bu seçim sistemi sayesinde ik-tidarda kaldığını savunuyor.

Muhalefet, mükerrer kayıtlarla dolu ol-duğunu söyledikleri seçim kütüklerinin ta-mamen yenilenmesini ve iktidar partilerine hizmet etmekle suçladıkları seçim komisyo-nunun yapısının değiştirilmesini istiyorlar.

Barisan Nasional koalisyonu Malezya’nın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı 1957’den beri iktidarda. Başbakan Necib Razak’ın Haziran’da seçim yapmayı planla-dığı öne sürülüyor. Muhalefet ise yasa yeniden değiştirilmediği müddetçe seçimlere gidilme-mesini istiyor. Ülkede geçtiğimiz yılın yaz ay-larında da benzer taleplerle devasa gösteriler yapılmıştı. yaRın DÜNYA

Yüz binin üzerinde kişi başkent Prag’da devlet harcamala-rı kesintilerine, vergi artışlarına ve merkez sağ hükümete

karşı sokaklara döküldü.Sendikaların öncülüğünde gerçekleştirilen protestoda, yol-

suzluk ve kemer sıkma politikalarından dolayı Petr Necas’ın hükümeti hedef alındı. Konfederasyon başkanıı Jaroslav Zavadil “Bu hükümet, devlet kurumlarını yakıp yıkıyor ve yoksulları topluma karşı olan düzenlemeler yaparak küçük düşürüyor” sözleriyle kalabalığa seslendi.

Ayrıca hükümetin hedef alındığı protestoda erken seçim yapılması talebi dillendirildi. Gerçekleştirilen büyük protestoya rağmen, Başbakan Necas kemer sıkma politiklarına devam edi-leceğini açıkladı. Çek Cumhuriyeti’nin merkez sağ hükümeti, bütçe açığının; bütçe, emeklilik ve sağlık alanındaki kesintilerle yüzde 3’ün altına çekilmesi gerektiğini savunuyor.

Sendikalar ise hükümeti genel greve gitmekle uyarıyor. Bir sendika lideri Bohumir Dufek “Hükümet düşene kadar bütün ülkeyi felç ederiz” dedi. Son verilere göre, ülkede işsizlik yüzde 9’a dayanmış durumda. yaRın DÜNYA

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) verilerine göre, dünyada yılda 10-19 yaş arasındaki 1,4

milyon genç hayatını kaybediyor. UNICEF’in dünya gençliği-nin durumuyla ilgili raporuna göre, ölüm nedenleri arasında en büyük payı kazalar, intiharlar, suç olayları ve AIDS oluşturuyor.

Küçük çocukların ölümünde ishal ve kızamık gibi hasta-lıklar ön plandayken, gençlerin ölümünde hastalıklar nispeten daha az rol oynuyor. Rapora göre, çoğunluğu Latin Amerika ve Afrika’nın güneyinde olmak üzere, yılda yaklaşık 50 bin kız çocuğu, küçük yaştaki hamileliklerin neden olduğu komplikas-yonlar nedeniyle hayatını kaybediyor.

Yoksulluk, düşük sosyal statü ve cinsiyet ayrımcılığının yetiş-kinliğe giden yolda en büyük engeller olduğu belirtilen raporda, gençlerin korunmasına ve eğitimine daha fazla yatırım yapılması çağrısında bulunuldu. yaRın DÜNYA

Seçim komisyonunun kararını protesto eden halk, yine sokaklardaydı. Kahire sokakları yine hareketliydi. Ço-

ğu Selefi hareketine mensup binlerce Mısırlı, destek verdikleri Hazim Salih Ebu İsmail’in cumhurbaşkanlığı yarışından men edilmesine tepki gösterdi.

Göstericiler, geçen yıl devrilen Mısır Cumhurbaşkanı Hüs-nü Mübarek’in son Başbakanı Ahmet Şefik’in adaylığına izin verilirken; muhaliflerin desteklediği 2 ismin seçim yarışına ka-tılmasının engellenmesini protesto etti.

Ülkedeki en güçlü siyasi akım Müslüman Kardeşler hareketi de ilk tercihleri yasaklanınca başka bir aday göstermek zorunda kaldı. Müslüman Kardeşler de halkı “sokağa inmeye” çağırdı/ yaRın DÜNYA

Kanada’da öğrenciler harç zamlarına karşı

Yılda 1.4 milyon genç ölüyor

Mısır’da protestolar bitmiyor

Yüz binler kemer sıkmaya karşı yürüdü

Malezya adil seçim istiyor

Malatya’da konuşlandıran NATO füze radar siste-mini ilk hedef olarak vuracaklarını söyleyen Hava-

Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade, sistemin Türkiye’de hastalık yaydığını öne sürdü.

Tuğgeneral Hacizade, sistemin etkisinden dolayı Türkiye’de halkın yakın gelecekte sakat, kanserli ve zor tedavi edilebilir çocukların doğumuna tanıklık edeceği iddiasında bulundu.

Kürecik’teki sistemin ABD tarafından kurulduğunu ve edinilen bilgilerin İsrail ile paylaşıldığını ileri süren İranlı komutan, sistemin 1100 ila 1200 kilometrelik bir alanı kapsayabildiğinden ABD’nin bu boşluğu doldurmak için Basra Körfezi kıyısında yeni bir sistem kurmaya çalıştığını

söyledi.İsrail’e füze fırlatılması durumunda füze kalkanı sis-

temlerinin yetersiz kalması için önlem aldıklarını kaydeden Tuğgeneral Hacizade, füze kalkanına karşı aldıkları yön-tem ve taktikleri olayın yaşanacağı günde göstereceklerini söyledi.

Tuğgeneral Hacizade geçen hafta, Malatya’daki siste-minin İsrail’i “korumak ve desteklemek” için kurulduğuna dair ellerinde kesin kanıtların olduğunu söylemişti.

Tuğgeneral sistemin Türkiye’de konuşlanacağı haberle-rinin ardından, saldırıya uğramaları halinde öncelikle Tür-kiye’deki radar sistemini hedef alacaklarına dair uyarılarda bulunmuştu.yaRın DÜNYA

“Malatya radarı hastalık yayacak”

Şili’de son bir yılda iki ayrı Eğitim Bakanı’nı istifa

ettiren öğrenci hareketi yeniden eylemliliğe geçti.

Ücretsiz ve nitelikli eğitim hakkı için on binlerce öğrenci

yeniden sokaklara döküldü. Polisin eyleme saldırması so-

nucunda çatışma çıktı.On binlerce öğrenci, Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın

eğitim sorunlarına çözüm için yeni bir vergi yasa tasarısını

kongreye sunmasından önce başkent Santiago’da yürüyüş

düzenledi. Hükümet yaklaşık 30 bin öğrencinin eylemlere

katıldığını bildirirken, öğrenci liderleri bu sayının 50 binden

fazla olduğunu belirtti. Gösteriye Şili Öğretmenler Birliği

de destek verdi.Şili’de öğrenciler askeri diktatörlük döneminde oluşturu-

lan eğitim sisteminin tamamen kaldırılıp ücretsiz ve nitelikli

olacak bir sistem getirilmesini talep ediyor. yaRın DÜNYA

Şili’de öğrenciler yeniden sokakta

eMir ali hacizade

Page 12: Yarın 30. sayı

04 EKiM 2011 YARIN