12
Bursa’nın Mustafake- malpaşa İlçesi’ndeki Bükköy Kömür Ocağında 10 Aralık 2009’da meydana gelen grizu patlamasında yaşamını yi- tiren 19 madencinin yakınları, hayatını kaybedenleri yıldönü- münde anmak ve 22 Aralık’ta yapılan son duruşmaya kamu- oyunun dikkatlerini çekmek amacıyla Bursa’ya yürüme ey- lemi başlattı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 günü göreve baş- ladığında, görev süresi mevcut anayasaya göre 7 yıldı. Ancak 31 Mayıs 2007’de yapılan ve 21 Ekim 2007 günü halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği ile süre 5 yıla indirildi. Değişiklik yapılırken, Gül’ün kaç yıl görev yapacağına ilişkin sorunun yanıtı muhalefetin bütün eleştirilerine rağmen anayasaya konulmadı. Sağlık Bakanlığı’nın, sağlık harcamalarını kıs- mak için uygulamaya koyduğu yeni fiyatlar hem eczacıyı, hem hastaları zor duruma düşürdü. Raflarda hayati önem taşıyan kanser ilaçları, şeker ilaçları yok, eczaneler iflas etmek üzere. Hasta yakın- ları kapı kapı ilaç ararken, ilaç şirketleri insan hayatı pahasına karlarından vazgeçmedi. Bakanlık geri adım zorunda kaldı. Türkiye’nin en büyük üniversiteleri arasında yer alan Anadolu Üniversitesi, kendi bünyesinde barındırdığı topluluk ve kulüplere üniversite içeri- sinde yer vermemekte diretiyor. Öğrenciler aylardır kahvehane ve kafe gibi ortamlarda topluluklarının görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Anadolu Üni- versitesi topluluklara yer vermek bir yana destek ol- maktan da kaçınıyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıkla- maya göre, 26 Aralık’ta Van’da okullar açılacak. Bu durum, bir yanıyla olumlu gibi görünse de, başla- yacak eğitimin ne kadar sağlam bir temelde yapılacağı şüpheli. Vicdani retçi Enver Aydemir’in duruşmasına katılan ve Aydemir’e destek olmak için dava sonrasında yaptıkları basın açıklamasından dolayı 5 kişiye 2 yıl ile 6 yıl arasında hapis istemiyle dava açılmıştı. Tüm AB üyele- rinin anlaştığı Brüksel’de ‘yalnız adam’ durumuna düşen İngil- tere, şimdi de son 17 yılın en yüksek işsizlik seviyesine ulaştı. Ül- kenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) yapılan açıklamaya göre, İngiltere’de işsiz sayısı 2.64 milyon ki- şiyle Eylül 1994’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşmış durumda. 20 ARALıK 2011 SALı SAYı:11 1 TL Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 724 6447 ALO YARIN 05 03 2011 yılı dünyada direnişin zincirlerini kırdığı yıl olarak hatırlanacak. “Ezilenin ezene, sömürülenin sömürene karşı dünya çapında direnişi”, işte siyahî devrimci Malcom X 1965’te katledil- mesinden hemen önce uluslararası alanı böyle betimliyor. Ortadoğu’dan, ABD’ye kadar dünya çapındaki direnişin aldığı şekil bu. Sağlıkta yeni düzenlemelerle, hastaneler doktor - suz, hastalar özel hastaneye mahkûm kalıyor. Pek çok hasta aylarca süren randevu çilesi ve “katılım payı” ödemeleri yüzünden acil servislere akın edi- yor. Şimdi de yeni düzenlemeyle eczacılar mağdur. Hayata Dönüş adı altında 19 Aralık 2000’de yapılan katliam, birçok ilde birden protesto edildi. Devletin kendi eliyle 20 cezaevine birden yaptığı saldırıda 28 devrimci tutuklu hayatını kaybetmiş, yüzlercesi ağır yaralanmıştı. Sağlık hakkını satılığa çıkardılar 19 Aralık’a bir özür yetmez Çanlar Avrupa için çalıyor! EKONOMİ 7 İlaç krizi çözüldü, indirim yok! DÜNYA 11 5 ö ö Gülsüm Kav Hakan Öztürk Kemerleri bağlayın Anadolu Üniversitesi’nde tiyatroya yer yok Van’da okullar açılıyor “Herkes bebek doğar mı?” İngiltere’nin de sorunu işsizlik GÜNCEL 6 KÜLTÜR-SANAT 12 eğİtİm 10 GÜNCEL 5 emek 6 sİyAset 4 TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) işsizliği ‘düşürmekte’ kararlı. Ancak istihdam sağlama gibi bir koşulu olmadı- ğına göre bunu nasıl yapıyor? İş gücü anketlerindeki tek bir soru değişikliği 100 binleri iş gücünden çıkarırken, artan üniversite kontenjanları on binleri alıp işsizlik rakamlarının dışına atıyor. Çalışmanın koşulu ise artık daha basit. Part-time işlerde dahi çalışan biri anında iş rakamlarından düşüp işsizlik azaltılıyor. Esnek çalışma taslağı mecliste Anayasa Cumhurbaşkanı’nı vurdu ekonomİ 8 TÜİK neyi gizliyor? GERÇEKLERİ AÇIKLIYORUZ! İki ana. İkisinin yaşları bir hayli var. İstedikleri, eşitlik. Bunun için sokaklardalar. Senelerdir bu mücadeleyi veriyorlar. Gözaltına alındılar, işkence gördüler. Diren- meyi öğrendiler. 19 Aralık geldi- ğinde çocuklarına yapılan katliama tanık oldular. Bedenleri tutuşmuş, kömüre dönmüştü. Güzel Şahin ve Selvi Gülmez Ana’yla mücadeleye başladıkları günden bugüne kadar geçen süreçleri konuştuk. Bize direnmeyi öğrettiler söyleşİ 9 ANA FIKIR AKLIN YOLU 3 Gülenin değil ağlayanların anayasası

Yarın Gazetesi Sayı 11

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın Gazetesi Sayı 11

Citation preview

Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 11

Bursa’nın Mustafake-malpaşa İlçesi’ndeki

Bükköy Kömür Ocağında 10 Aralık 2009’da meydana gelen grizu patlamasında yaşamını yi-tiren 19 madencinin yakınları, hayatını kaybedenleri yıldönü-münde anmak ve 22 Aralık’ta yapılan son duruşmaya kamu-oyunun dikkatlerini çekmek amacıyla Bursa’ya yürüme ey-lemi başlattı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 günü göreve baş-ladığında, görev süresi mevcut anayasaya göre 7 yıldı. Ancak 31

Mayıs 2007’de yapılan ve 21 Ekim 2007 günü halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği ile süre 5 yıla indirildi. Değişiklik yapılırken, Gül’ün kaç yıl görev yapacağına ilişkin sorunun yanıtı muhalefetin bütün eleştirilerine rağmen anayasaya konulmadı.

Sağlık Bakanlığı’nın, sağlık harcamalarını kıs-mak için uygulamaya koyduğu yeni fiyatlar

hem eczacıyı, hem hastaları zor duruma düşürdü. Raflarda hayati önem taşıyan kanser ilaçları, şeker ilaçları yok, eczaneler iflas etmek üzere. Hasta yakın-ları kapı kapı ilaç ararken, ilaç şirketleri insan hayatı pahasına karlarından vazgeçmedi. Bakanlık geri adım zorunda kaldı.

Türkiye’nin en büyük üniversiteleri arasında yer alan Anadolu Üniversitesi, kendi bünyesinde

barındırdığı topluluk ve kulüplere üniversite içeri-sinde yer vermemekte diretiyor. Öğrenciler aylardır kahvehane ve kafe gibi ortamlarda topluluklarının görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Anadolu Üni-versitesi topluluklara yer vermek bir yana destek ol-maktan da kaçınıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıkla-maya göre, 26 Aralık’ta Van’da okullar açılacak.

Bu durum, bir yanıyla olumlu gibi görünse de, başla-yacak eğitimin ne kadar sağlam bir temelde yapılacağı şüpheli.

Vicdani retçi Enver Aydemir’in duruşmasına katılan ve Aydemir’e destek olmak için dava

sonrasında yaptıkları basın açıklamasından dolayı 5 kişiye 2 yıl ile 6 yıl arasında hapis istemiyle dava açılmıştı.

Tüm AB üyele-rinin anlaştığı

Brüksel’de ‘yalnız adam’ durumuna düşen İngil-tere, şimdi de son 17 yılın en yüksek işsizlik seviyesine ulaştı. Ül-kenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) yapılan açıklamaya göre, İngiltere’de işsiz sayısı 2.64 milyon ki-şiyle Eylül 1994’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşmış durumda.

20 aralık 2011 salı sayı:11 1 tl

abonelikDağıtımÖneriler

0506724

6447ALO YARIN

05 03

2011 yılı dünyada direnişin zincirlerini kırdığı yıl olarak hatırlanacak. “Ezilenin ezene, sömürülenin sömürene karşı dünya çapında direnişi”, işte siyahî devrimci Malcom X 1965’te katledil-mesinden hemen önce uluslararası alanı böyle betimliyor. Ortadoğu’dan, ABD’ye kadar dünya çapındaki direnişin aldığı şekil bu.

Sağlıkta yeni düzenlemelerle, hastaneler doktor-suz, hastalar özel hastaneye mahkûm kalıyor. Pek çok hasta aylarca süren randevu çilesi ve “katılım payı” ödemeleri yüzünden acil servislere akın edi-yor. Şimdi de yeni düzenlemeyle eczacılar mağdur.

Hayata Dönüş adı altında 19 Aralık 2000’de yapılan katliam, birçok ilde birden protesto edildi. Devletin kendi eliyle 20 cezaevine birden yaptığı saldırıda 28 devrimci tutuklu hayatını kaybetmiş, yüzlercesi ağır yaralanmıştı.

Sağlık hakkını satılığa çıkardılar

19 Aralık’a bir özür yetmez

Çanlar Avrupa için çalıyor! EKONOMİ 7

İlaç krizi çözüldü, indirim yok!

dünya 11

5D

D

ö

ö

Gülsüm Kav

Hakan Öztürk

Kemerleri bağlayın

Anadolu Üniversitesi’nde tiyatroya yer yok

Van’da okullar açılıyor

“Herkes bebek doğar mı?”

İngiltere’nin de sorunu işsizlik

GünCEL 6

küLtür-sanat 12

eğİtİm 10

GünCEL 5

emek 6 sİyAset 4

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) işsizliği ‘düşürmekte’ kararlı. Ancak istihdam sağlama gibi bir koşulu olmadı-ğına göre bunu nasıl yapıyor? İş gücü anketlerindeki tek bir soru değişikliği 100 binleri iş gücünden çıkarırken, artan üniversite kontenjanları on binleri alıp işsizlik rakamlarının dışına atıyor. Çalışmanın koşulu ise artık daha basit. Part-time işlerde dahi çalışan biri anında iş rakamlarından düşüp işsizlik azaltılıyor.

Esnek çalışma taslağı mecliste

Anayasa Cumhurbaşkanı’nı vurdu

ekonomİ 8

TÜİK neyigizliyor?

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

İki ana. İkisinin yaşları bir hayli var. İstedikleri, eşitlik.

Bunun için sokaklardalar. Senelerdir bu mücadeleyi veriyorlar. Gözaltına alındılar, işkence gördüler. Diren-meyi öğrendiler. 19 Aralık geldi-ğinde çocuklarına yapılan katliama tanık oldular. Bedenleri tutuşmuş, kömüre dönmüştü. Güzel Şahin ve Selvi Gülmez Ana’yla mücadeleye başladıkları günden bugüne kadar geçen süreçleri konuştuk.

Bize direnmeyiöğrettiler

söyleşİ 9

ANA FIKIR

AKLIN YOLU

3Gülenin değil ağlayanların anayasası

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN20 ARAlIk 2011 YARIN

Bu hafta ev içinde düzenli olarak yaptığı

çamaşır ve ütü işini meslek edinen, Arzu

Doğu’nun Çamaşır evi’ndeyiz. İşte mesleği-

ne dair bize anlattıkları

“En zor meslek evdeki iş”Bize kısaca kendinizden ve bu işe nasıl başladığınızdan

bahseder misiniz?40 yaşındayım. 3 yıldır çamaşır evini işletiyorum. Başka

yerlerde çalıştım. Yoruldum. Kendi işimi yapayım diye

düşündüm. Eşim üniversiteye gidiyordu. Orda böyle bir

fikir edinmiş. Bir hafta içinde apar topar açıverdik bizde.

Tahmin ettiğimizden daha zor bir işmiş. İşimiz öğrenci

ile olduğundan onlarla arkadaş gibi oluyoruz. Üç yıldır

devamlı müşterilerimiz var. Onlara her yönden hitap et-

mek dertleşmek, yaptığın işi sevdirmek, temiz olsun, güzel

olsun... kazancım kötü diyemem. Mükemmel de diyemem

ama. iyi, orta karar. Eşin çalışıyorsa bir bayan için güzel bir

meslek. Herkes yapabilir. Bizim borcumuz olduğundan

işlerimiz kötü. Borcum olmazsa bir aileyi geçindirecek

kadar kar ediyorsun.

Çamaşır evlerinin yaygınlığı nedir?

Artık eskisi gibi değil her yerde var. Bu işe bilinçsiz gir-

dik ama güzel bir şekilde araştırdık. Böyle bir sektör var.

Eskişehir’den tut da… Olmayan yerlerde de gelip gören

öğrenci annelerinden “biz de kendi memleketimizde de

yapalım edelim” diye soranlar oluyor. Erkeklere cazip gel-

miyor ütü, katlama olayları. Bayanlarda bu sektör daha

cazip. Çünkü evde de yaptığın aynı iş gibi gözüküyor. An-

cak burada kusursuz olmak zorunda. Gelen müşteri hata

kabul etmek istemiyor. Evde leke çıksa da olur çıkmasa da

olur. Ben burayı açtığımda evhanımı olan müşterilerim

de vardı. Çünkü bu yorucu bir iş. Ev kadınlarını yoruyor.

Maddi durumu olanlar o nedenle tercih edebiliyor.

Aynı işi evde yapan kadınlar için neler düşünüyorsunuz?

Evdeki kadınlara haksızlık etmemek lazım. Zor bir iş

gerçekten. Özellikle ütü olayı. Ev kadınlarına yönelik

aile bireylerinin, “bir iş yapmıyorlar” diye düşünmemesi

lazım. Tabi onlar karşılığını alamıyor. En azından eşinin

ve çocukların güzel giyinmesi moral oluyordur herhalde.

Öyle diyelim. En zor meslek evde. Ev hanımlığı zor. Ye-

mek, bulaşık, ütü, hepsi ev kadınlarına ait. Ben bile iş

yerine gelince dinleniyorum gibi oluyor. Hafta sonu bir

iki gün tatilim oluyor, ama yoruluyorum. İş yeri bana

daha rahat geliyor. Ayrıca çalışan bayan daha rahat har-

cama yapabiliyor. Eşi ile ilgili sen kazanıyorsan, ben de

kazanıyorum diyebiliyor. Etrafıma baktığımda çalışmayan

bayanlar böyle söz sahibi olmuyorlar. Çalışanlar daha söz

sahibi.BUrsa EDA DERYA TOPER

Hazırlayan Hülya Arslan

SİYANÜRLE ALTIN İSTEMİYORUZBergama halkı, ilçelerinde siyanür-lü altın üretimini protesto etmek amacıyla İstanbul’da çıplak yürü-yüş yaptı.

DİSK KAPATILDI1980 darbesinin ardından başlayan ve 6 yıl süren dava sonucunda DİSK kapatıldı. 1477 sendikalıdan 264’ü için 15 yıla kadar varan hapis ceza-ları verildi.

CUNTA TÖB-DER’İ KAPATTI Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TÖB-DER “Marksist-Leninist bir düzeni amaç-ladığı” iddiası ile Cunta tarafından kapatıldı.

MARAş KATLİAMI8 ay öncesinden planlanarak, Alevi ve Solcuların yaşadığı evlere saldı-rıldı. 5 gün süren katliama devlet müdahale etmezken, yaklaşık 500 kişi öldürüldü.

MANİSA’DA İşKENCEUzun yıllar devam edecek olan Ma-nisa davasına konu olan liseli genç-ler göz altına alındı ve göz altında polislerin işkencesine maruz kaldı.

İlaç krizi çözüldü, indirim yok!

24Aralık1978

23Aralık1986

Aralık199623

24Aralık1981

sağlık Bakanlığı’nın, sağlık harcamalarını kısmak için uygulamaya koyduğu yeni fiyatlar hem eczacıyı, hem hastaları zor duruma düşürdü. Raflarda hayati önem taşıyan kanser ilaçları, şeker ilaçları yok, eczaneler iflas etmek üzere. Hasta yakınları kapı kapı ilaç ararken, ilaç şirketleri insan hayatı pahasına karlarından vazgeçmedi. Bakanlık geri adım zorunda kaldı.

Sağlık bakanlığını, sosyal gü-vence kapsamında bir kısmını

ödediği ilaç masraflarını azaltmak için ilaç fiyatlarında ıskonto uyguladı. ilaç şirketleri ıskontoyu kabul etmeyince başlayan krizde, olan ıskonto farkını cebinden ödemek zorunda kalan ec-zacı ve hastaya oldu. Şirketlere yük-sel kar getiren, kronik hastalıkların ve kanserin tedavisinde kullanılan ilaçlar piyasadan çekildi. Hastalar varını yoğunu harcayarak kendile-ri için yaşamsal öneme sahip ilaçları bulmak için eczane eczane geziyor.

İLAÇ KRİZİNE KDV fORMÜLÜBakanlık yoğun tepkilerin ardından, sorunu çözmek için ilaç şirketleriyle bir araya geldi. Sonuç: bir iki gün içerisinde yaklaşık 350 ilaç ile ilgili iskontoların kaldırılması veya fiyatla-rın artırılması. Çalışma Bakanı, yüzde 18 olarak uygulanan KDV’nin yüzde 8’e indirilmesiyle ilgili de ilaç üreti-cileriyle bir mutabakat oluşturuldu-ğunu belitti. Eczacıların hassasiyeti konusunun da önemli olduğunu ifa-de eden Bakan Çelik, “Stok zararları ve mağduriyetlerin giderilmesi için Tebliğde gerekli düzenlemeyi yapaca-ğız” dedi. Ardından bakanlıktan gelen ikinci bir açıklamayla KDV’nin zaten %8 olduğu, mevcut indirimin ilaç ham maddelerinde yapılacağı açıklan-dı. Yani yapılan indirim ilaç şirketleri-ne yapılmış olup, halk ilaçlarını yine

aynı fiyattan alacak.

BULUNAMAYAN İLAÇLAR ESKİ fİYATTAN SATILACAKİlaç şirketlerinin kar oranlarının düş-mesi nedeniyle, muadili bulunmayan kronik hastalıklara ait ilaçları piyasa-dan çekmesi, şirketlerin istediklerinin verilmesiyle engellendi. Kendi karla-rından başka bir şey düşünmeyen ilaç şirketleri- Sağlık Bakanlığı çekişme-sinde, geri adım atmak zorunda kalan bakanlık oldu. İnsan hayatları, daha fazla para kazanmak ve daha az masraf yapmak için hiçe sayıldı. Sağlık ala-nındaki tüm etik değerler bir kenara bırakılarak para konuşuldu. Piyasada bulunamayan 125 ilaçta fiyatlar eskiye döndü. 100 ilaçla ilgili yeni fiyat dü-

zenlemesi yapılacak. Hem kamu iskon-tosu, hem de fiyat indirimi yaplan 140 ilaçta ise bu uygulamalardan sadece bi-ri yürülüğe girecek. Kamu iskontosu nedeniyle zarara uğrayan eczanelerin zararları karşılanacak. Bu çekişmede en çok zararı gören hastalar ise raflara geri dönen ilaçlara “katkı paylarını” ödeyebilirlerse ulaşabilecekler. Diğer ilaçların temininde de benzer sıkıntı olup olmayacağını ise göreceğiz.

EN ÇOK İLAÇ YAZAN DOKTOR TAKİPTESosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Genel Sağlık Sigortası Genel Mü-dürlüğü de gereksiz ilaç sarfiyatının önüne geçebilmek ve suiistimalle mücadele edebilmek için denetimle-re ağırlık verileceğini açıkladı. Sadece

sık yazılan ilaçlar değil, ilaç raporları, sağlık hizmeti gibi konularda da has-taneler, hekimler, eczaneler ve tıbbi malzemeciler de sıkı denetim altına alınacak. SGK’nın bu uygulamasıyla hastalara gereksiz ilaç verilmesi önle-nebilecek. Bu olumlu olmakla beraber, çalışmanın ana hedefi devletin kasasın-dan çıkan ilaç masraflarının azalması.

“ÇOK ZAMAN AZ KAZANCA SON”Yeni düzenlemelerle sağlık hizmet-lerinin tamamen işletme mantığıyla ele alındığının bir göstergesi daha Karaşen’in performansa dayalı çalış-ma sistemi konusundaki açıklama-ları oldu. ‘’Hekimlerin ve sağlık ku-ruluşlarının son dönemlerde en çok şikâyet ettiği konulardan birinin riskli hastalara daha fazla zaman harcayıp daha az kazanmaları’’ olduğunu söy-leyen Karaşen, bu konuda SGK’nın yeni tedbirler almaya hazırlandığı-nı da bildirdi. ‘’Durumu kritik olan hastaların tedavisinin, artık hekimle-re, sağlık hizmeti veren kuruluşlara daha çok kazandıracağını” açıkladı.

SAğLIK ÇALIşANLARI GREVE GİDİYORHer geçen gün yeni ölüm ve skandal-lara neden olan Sağlık Sistemi artık kimse de “sağlık” bırakmadı. eczane-lerde ilaç, hastanelerde doktor yok.Bütün bu gelişmeler sonucunda sağlık çalışanları 21 Aralık’ta greve gidiyor. İnsanca çalışma koşulları ve insan-ca sağlık hizmetleri için on binler iş bırakacak.

yARIn toPlUmELİF KARAN

Sağlık hizmetlerini kar elde etmek için sunan bakanlık, ilaç masraflarını azaltmaya çalışıyor.

Yasayı uygulayın, engeller kalksın

Tuğba Çetinkaya www.buradaengellendim.com isimli bir web sitesi ile engellilerin yaşamını zorlaştıran tüm engelleri deşifre etmeyi hedefliyor.

Sitenin açılışında yaptığı açıklamada Çetinkaya: “Omurilik felçlisi olmuş olan bir annenin kızı olarak tam 17 yıldır engelli, özürlü, sakat ne derseniz deyin hayatları kötü tesadüfler sonucu sekteye uğramış insanların arasındayım. İzlediğim en önemli şey ülkemizde engelli olmanın çok feci bir şey olduğu. Ve şunu anladım ki annem engelli, İstanbul özürlü!” dedi.7 Temmuz 2005’te yürülüğe giren yasaya göre, kamu kurum ve kuruluşlarına ait resmi yapılar, tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile umuma açık hizmet veren her türlü yapı, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde düzenlenmek zorunda. Ancak hala somut bir gelişme yok.

fOTOğRAfINI ÇEK, ENGELİ KALDIRİnternet sitesinden yürütülen kampanya ile engelin olduğu bölgenin fotoğrafı çekilip siteye yükleniyor. Ayrıca googlemap’ten adresi işaretleniyor. Düzeltil-diği bildirildiğinde ise ‘Burası engelsiz’ notu düşülüyor. Çetinkaya “Engelli mekân, yol, kaldırım bulmakta zorlanmayacağınızı biliyorum, çünkü bin-lercesi gözümüzün önünde.”diyerek herkesi çalışmaya destek vermeye davet etti. Siteye ayrıca 7 Temmuz 2012 tarihine kaç gün kaldığını gösteren bir de sayaç eklenmiş durumda.

Türkiye Omuriliği Felçlileri Derneği’nin 1300 üyesi de çalışmaya destek verecek. İnternet sitesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de takibinde. Belediye yetkilileri de gelen bu fotoğrafları inceleyeceklerini ve sorunun gi-derilmesi için çalışmalara başlayacaklarını açıkladılar. yARIn TOPLUM

Hızlı tren davasında rötar

Sakarya Pamukova’da 2004 yılında 41 kişinin ölümü ve 80 kişinin yaralanması ile sonuçlanan hızlı tren kazasıyla ilgili davanın son du-

ruşması, yasal zaman aşımı süresinin bitiminden iki hafta sonraya ertelendi. Yani yargı, pek çok insanın hayatına mal olan ihmali, zaman aşımını gerekçe göstererek cezasız bırakacak.

Hızlı tren kazasının, 2008’de görülen ilk davasında, birinci makinist Fikret Karabulut 2 yıl 6 ay hapis ile 1.100 lira para cezasına, ikinci makinist Recep Sönmez 1 yıl 3 ay hapis ile 1.333 lira para cezasına çarptırılmıştı. Tren şefi Köksal Coşkun’a ise beraat kararı verilmişti. Karar yargıtaydan geri dönmüş ancak yerel mahkeme usul düzenlemeleri yaparak aynı kararı tekrar almıştı. İkinci kez bozulan kararla ilgili son duruşma geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Son duruşmada tren şefi Köksal Coşkun hakkındaki suçlamanın zaman aşımı nedeniyle düşürülmesinin istendi, dava 7 Şubata ertelendi.

Davada tutuklu olarak yargılanan makinist Recep Sönmez’in avukatı İsmail Gürses şunları söyledi: “22 Temmuz 2004 tarihinde meydana gelen kazanın üzerinden 7 yıllık bir süre geçti. Ancak maalesef 22 Ocak 2012 tari-hinde dava 7,5 yıllık zaman aşımına uğruyor. 7 Şubat’ta görülecek duruşmada, davanın zaman aşımından dolayı düştüğü kararı verilecek ve bu dosyada tozlu raflarındaki yerini alacak”.

Alt yapı çalışmaları tamamlanmadan seferine başlyan tren, aşırı hızdan dolayı raydan çıkmıştı. Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, tüm eleş-tirilere rağmen istifa etmedi. Kazadan sorumlu tüm yetkililerin yargı önüne çıkması gerekirken, adalet yine yerini bulmayarak, zaman aşımı gerekçesiyle bir dava dosyası daha kapanacak. yARIn TOPLUM

26Aralık1995

İnsanın güvende olmadığı bir yerde, hak ve özgürlükler de garanti altında olamaz

“Yeni Dünya Düzeni”nde ABD süper güç olarak kalabilmek için Ortadoğu’ya hâkim olmak zorundadır. BOP çerçevesinde 22 ülkeyi kapsa-yan coğrafyada bir “değişim” süreci başlatıldı. Bu süreçte Türkiye’ye önemli görevler verildi. “İslam Konferansı Örgütü” nün(İKÖ) liderliğine getirilen Türkiye’yi BOP’un “demokratik ortak” kontenjanından “eşbaşkanı” olarak görevlendirdiler. Türkiye’ye biçilen bu “bölgesel jandarmalık” rolü için kendi iç “istikrarının” da sağlanması gerekiyordu. En önemli istikrarsızlık konusu ise Kürt sorunudur.

Emperyalist “Yeni Dünya”nın Küreselleşme ideolojisi çerçevesinde Ulusal Kurtuluş Mücadelelerine getirilen yeni kapsam; ekonomik bağımsızlık hariç(!) mücadele azimlerine oranla ayrı devlet dâhil, “her şey”dir.

Emperyalizmin(ABD) Kürt sorunu için geliştirdiği “çözüm” süreci Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi ile başlamışsa da bir türlü sonuca ula-şamamaktadır. Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt Devleti ile Kürtlerin “devlet güdüsü” tatmin edilecektir. Bu devlet Irak’a bağlı veya “bağımsız” olsa da Türkiye’nin himayesine verilecektir. Türkiye, Suriye ve İran’da ise Kürtlerin

“ulusal güdüleri” tatmin edilecektir.Emperyalistlerin, bölge jandarmasının “hassasiyetlerini” hesaba katarak

Kürt sorununu “dil ve kültürel haklar” çerçevesinde gören Türkiye’ye anlayış gösterdikleri görülmektedir. Bu çerçevede, Türkiye Devleti “Kürt Demok-ratik Hareketi (KDH)”ne dil ve kültürel haklar ve af edilmeleri karşılığın-da kendilerini fesih etmelerini/tasfiye etmelerini “teklif ” etmektedir. Dil ve kültürel haklardan kastın ne olduğuna bakıldığında, TV’deki Kürtçe yayın, Kürtçe kurslar, üniversitelerde Kürtçe bölümler, isimlendirmeler(kişiler ve yer-yöre isimleri) için Kürtçenin kullanılması, Kürtçe seçmeli ders ve kimi yerel hizmetlerde Türkçeyi bilmeyenlere Kürtçe “konuşma” hakkı olarak özetlenebilir. Kürtçeye dair bu “haklar” Kürt, Kürdistan ve Kürtçe Alfabe kavramlarına dayanan bir “tanıma hukuku” çerçevesinde ele alınmamaktadır.

ÖNDER ÇARKÇI EHP ÜYESİ 1 NOLU f TİPİ HAPİSHANE / KOCAELİ

* Yazının devamını www.yarinhaber.net adresinden okuyabilirsiniz.

Demokratik haklar için statü şart*

İlk seferlerini yapan hızlı tren, yetersiz alt yapı ve aşırı hızdan dolayı raydan çıkmıştı.

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 11

Sağlıkta uzun zamandır tartış-malara konu olan yeni yasal dü-

zenlemeler ve bunların uygulamadaki karşılıkları, sağlıkçıların ve tüm kamu çalışanlarının grev kararı ile yeniden gündeme taşındı. Kamuoyunda “Tam Gün”, “Kamu Hastane Birlikleri” “İthal hekim” gibi isimlerle bilinen yasal düzen-lemelerin içeriğini ve neler getirip neler götürdüğünü Yarın okurları için bir kez daha ele aldık.

KARARNAME NELERİ DEğİşTİRİYOR?Yapılmasına sağlık emekçilerinin, oda ve sendikaların karşı çıktığı yasal düzenle-meler meclisten bile geçmesi beklenme-den kanun hükmünde kararname ile acele bir şekilde yürürlüğe kondu. Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teş-kilat ve Görevleri Hakkında 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 2 Kasım 2011 gece yarısı Resmi Gazete’de yayınlandı. 663 sayılı KHK ile getirilen değişiklikler ise şöyle:

k Mevcut klinik şef ve şef yardımcı-larının unvanları iptal ediliyor.

k Üniversite hastanelerine Sağlık Bakanlığı tarafından el konuluyor.

k İthal hekim ve hemşire getirilme-sinin önü açılıyor.

k Sağlıkta yerli ve yabancı sermaye-nin önü açılıyor.

k İlaçta reklam serbest bırakılıyor.k Özel hastane/sağlık kurumlarının

lisansları açık arttırmaya çıkarılıyor.k Bütün sağlık mesleklerinin etik

ilkeleri Sağlık Bakanlığı tarafından be-lirleniyor.

k “Mesleki yetersizliği tespit edilen” sağlık meslek mensupları meslek icra-

sından men ediliyor. Sağlık çalışanlarını meslekten (geçici veya sürekli) men etme yetkisi Sağlık Bakanlığı’na veriliyor.

k Türk Dişhekimleri Birliği’nin as-gari ücret belirleme yetkisi kaldırılıyor.

k Türk Tabipleri Birliği’nin “tabip-liğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” görevine son veriliyor.

şİRKET GİBİ HASTANELER GELİYORKanun Hükmünde kararname ile Sağlık Bakanlığı da dahil olmak üzere bütün sağlık sistemi yeniden şekillendiriliyor. Bu nedenle bu kararname ile getirilen uygulamalar hem bütün sağlık çalışanla-rını hem de bütün vatandaşları yakından ilgilendiriyor. Kamu sağlık örgütlenme-sindeki en önemli düzenlemeler, devlet hastanelerinde gerçekleşecek. Bir yıl için-de bütün illerde birer (büyük illerde daha fazla) Kamu Hastane Birliği kurulacak ve o şehirdeki bütün devlet hastaneleri (işbirliği protokolü çerçevesinde tıp fa-kültesi hastaneleri de) bu birliğe bağlana-cak. Kamu Hastane Birliklerini “Genel Sekreter”, hastaneleri “Hastane Yöneti-cisi” yönetecek. Kamuda şimdiye kadar

olmadığı kadar geniş yetkilere sahip olan Genel Sekreter ve Hastane Yöneticisi söz-leşmeli çalışacak. Ayrıca Genel Sekretere bağlı tıbbi, idari ve mali işler başkanları, Hastane Yöneticisine bağlı başhekim, idari ve mali işler ile sağlık bakım hiz-metleri müdürleri, başhekim ve müdür yardımcıları, uzmanlar, büro görevlileri de sözleşmeli olarak çalıştırılacak. Bu

durumda kamu sağlık kurumlarındaki toplam 10.300 yönetici sözleşmeli olarak istihdam edilecek.

KHB ve hastane CEO’ları, hastane-leri Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği tıbbi ve mali performans kriterlerine göre yö-netecek. Üstelik bu performans kriterle-rini tutturamayan yöneticilerin işlerine son verilecek. Kamu hastaneleri, tıpkı özel hastanelerde olduğu gibi, “tıbbi ve mali kriterler ile kalite, hasta ve çalışan güvenliği ve eğitim kriterleri” çerçeve-sinde A, B, C, D, E sınıflarına ayrılacak. Hastaneler sınıf atlayabilecek. Sınıf atla-yamaması durumunda ise yöneticilerin işine bakanlık tarafından son verilecek.

Bununla da bitmiyor. Sağlık ku-rumlarının tamamen işletme mantığı

ile işletileceği bu sistemde bir sağlık kurumunun ayakta kalabilmesi için çok bedeller ödenmesi gerekiyor. Maliyetle-rin kısılması, giderlerin azaltılması, karın arttırılması, hastaların sağlığının değil “müşteri memnuniyeti”nin öncelenmesi, hizmet organizasyonunun en çok ihti-yaç duyulan değil, en çok gelir getiren “ürün”lere göre planlanması, diğer Kamu Hastane Birlikleri ve özel hastanelerle pi-yasa koşullarında rekabet edilmesi, sağlık çalışanlarının daha fazla çalıştırması, ya-ni kısacası hastanelerin birer şirket gibi yönetilmesi gündeme gelecek.

GSS’NİN ERTELENEN MADDELERİ 2012’DE GERİ GELİYORGenel Sağlık Sigortası (GSS) yasasının ertelenen maddelerinin uygulamasına 2012’de başlanacak. Peki neler değişecek?

k Yeşil kart iptal edilecek.k Aylık geliri asgari ücretin üçte bi-

rinden az olan herkes sağlık primi öde-yecek.

k Başta sadece 2 TL olan hastanın cebinden ödediği “katılım payları” devlet hastanelerinde 8 TL, özel hastanelerde 15 TL’ye şimdiden çıktı bile.

k On gün içerisinde aynı branşta ikinci kez muayene olanlar fazladan 5 TL ödeyecek.

k Aile hekimi muayenelerinde, acil servislerde de katılım payı alınacak.

k Reçetesine 3 kalemden fazla ilaç yazılan daha fazla para ödeyecek.

Bu uygulamalara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Sağlığı ticarileştiren po-litikalara karşı çıkan sağlık emekçileri, sendika ve meslek örgütleri ise 21 Ara-lık’taki grevle başlattıkları Sağlık Hakkı Meclisleri ile yapılan uygulamaların kar-şısında güçlü bir duruş sergilemeye hazır.

20 ARAlIk 2011 YARIN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Sağlık hakkını satılığa çıkardılar

yARIn GÜnCelSANEM DENİz KURAL

sağlıkta dönüşüm politikaları 2 kasım’da çıkarılan kanun Hükmünde kararname ile yeni bir boyut kazandı. Yıllardır süren sağlığın ticarileştirilmesi ve parayla satılır hale gelmesi planlarında artık son noktaya gelindi. Ücretsiz olacağı söylenirken giderek artan maliyetleri olan uygulamalar sağlık hizmeti alan vatandaşları hem de sağlık hizmeti sunanları isyan ettiriyor.

Tacizci polis amirine “iyi hal” indirimi verildi

Çorlu’da karakol amiri olan Gizlihan Barutçu önce taciz suçundan meslekten ihraç edildi. Ancak karara rağmen ça-

lışmaya devam eden tacizci polis bu kez de başka bir kadını taciz etti ve bu davadan para cezası ile kurtuldu. Polisin daha önce de aynı suçtan ceza almış olması dikkate bile alınmayarak “iyi hal” indirimi uygulandı ve en alt sınırdan ceza verildi. Şiddet gören T.Ş.’yi makamına çağıran karakol amiri Gizlihan Barutçu, “Eşinden ayrıl. Bundan sonra seninle birlikte olmak istiyorum. Gece bende kalabilirsin. Bir şeyler içip birbirimizi daha iyi tanıyabiliriz” dedi. Bunun üzerine odadan ayrılan kadına gece gönderdiği mesaja da cevap alamayınca, Barutçu bu kez de kadını arayarak taciz etti. T.Ş. bu kanıtlarla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Açılan davanın geçtiğimiz günlerde yapılan karar duruşmasında, aynı polis amiri-nin trafik kazası nedeniyle karakola başvuran bir kadın öğretmeni de taciz ettiği ve polislikten ihraç edildiği ortaya çıktı. Ancak ihraç kararının tebliğini almasının ardından kendisine görevi terk etmesi için verilen sürenin dolmadığını bahane eden Barutçu’nun göreve devam ettiği sırada bir tacizde daha bulunduğu anlaşıldı.

KARAKOLDA DAYAKTAN SONRA şİMDİ DE TACİZGeçtiğimiz hafta İzmir’in Karabağlar ilçesindeki polis karakolunda elleri bağlı bir kadını iki sivil polisin dakikalarca dövdüğü görün-tüler basına yansımış ve polisin kadına yönelik şiddeti tartışma konusu olmuştu. Bu olayda da polislere alt sınırdan ceza talep edilirken şiddete uğrayan kadına polise hakaret ettiği gerekçesiyle 6,5 yıldan başlayan ceza talep edilmişti. Görüntüler basına sızana kadar haklarında hiçbir işlem yapılmayan polisler, görüntüler or-taya çıktıktan sonra görevden alınmıştı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise bu olayın ardından “münferit” yorumu yapmıştı. Ancak geçtiğimiz gün ortaya çıkan Çorlu’daki tacizci polise ceza indirimi verilmesi, bu tür olayların münferit olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi. yARIn ÇORLU

Tedbirsizlik daha kaç can alacak?

Van’da çadır yangınları sonucu ölen çocukların sayısı 5’e yükseldi. Ancak

sürekli çözüm geliyor sinyali veren yetkililer he-nüz net bir çözümü hayata geçirebilmiş değil.

Geçtiğimiz günlerde çadırda çıkan yan-gında yaralanan aynı aileye mensup 6 kişiden 3 aylık Mehmet Doru bebek kurtarılamadı. Sobadan sıçrayan kıvılcımların eşyaları tutuş-turması sonucu çıkan yangında anne Aslı Doru ile diğer çocukları Sabiha (5), Neslihan (4), Umut (4) ve Gülcan Doru (3) ise yaralandı.

VALİDEN GEÇ GELEN UYARIYangının ardından açıklama yapan Van Valisi Münir Karaloğlu ise, çadırlarda sobadan kay-naklanan yangınlara önlem amacıyla boruların çıktığı yerlere silindir şeklinde sac takılması gerektiğini söyledi. Geçici barınmanın şimdilik çadırlara sağlandığına işaret eden Karaloğlu, “Yangınla ilgili ne olur daha dikkatli olalım. Koruma önlemi için özellikle boruların çıktığı yerlere silindir şeklinde sac takalım. Yoksa cid-di manada sıkıntı yaşayacağız” diye konuştu.

Konteyner ihtiyacının 18 Aralık’a kadar ta-mamlanacağı bilgisini veren Karaloğlu zamana ihtiyaç olduğunu söyledi. Ancak geçen zaman boyunca alınmayan önlemler nedeniyle çadır yangını, soğuk, enkaz kaldırma gibi çeşitli ge-rekçelerle ölümler yaşanmıştı.

AfETLER İÇİN KANUN GELİYORÖte yandan, hükümet sözcüsü, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Afet Riski Altında-ki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Ka-nun Tasarısı’nın Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldığını bildirdi. Arınç, Van Depremi’nden sonra sağlıksız yapılar ve yıkılabilecek binalar, mimara aykırı ruhsatsız ve kaçak inşaatlara bundan sonra kesinlikle izin verilemeyeceğine dair başbakanın halka taahhütte bulunduğunu da belirtti. Arınç, kanun tasarısıyla afet riski altındaki alanların ve bu alanlar dışında tespit edilen, afet sonrasında can ve mal kaybına yol açması muhtemel riskli yapıların bulunduğu alanların iyileştirilmesi, tasfiyesi ve yenileme yoluyla dönüşümünün amaçlandığını bildirdi. Düzenlemeyle afet durumunda can ve mal kay-bı tehlikesi bulunan riskli alanların Bakanlar Kurulu’nda belirleneceğini, bu alanlarda ve bu alanlar dışındaki riskli yapılarda imar ve yapı-laşmanın durdurulacağını, bu alan ve yapılara elektrik, su ve gaz verilmeyeceğini, maliklerle anlaşılarak riskli yapıların yıktırılması veya yerleşimin rezerv yapı alanlarına kaydırılması-nın öngörüldüğünü belirtti. Ancak geç gelen düzenlemeler Van’da ölümleri durdurmuyor. yARIn VAN

Gülenin değil ağlayanların anayasasıAnayasa süreci ilerliyor.Elbette ki AKP kendi işine gelen bir anayasa hazırlamak için çirkin bir çaba sarf ediyor.Devrimcileri ve Kürt hareketini tutuklamalar yoluyla yıldırmaya çalışıyor. Her ne sebeple olursa olsun tutuk-lama. Tutuklamaların makul sayılmasıyla ilgili AKP’nin kafasında tek bir cümle var: “Ama size işkence yapmadık.” Bu da varsayımsal. Kimliği kontrol edilmek istenen bir kadının nasıl dövüldüğünün görüntülerini daha yeni izle-dik televizyonlarda. İşkence ve dayak kolluk kuvvetlerinin mekânlarında hala vaka-i adiyeden.AKP neden böyle yapıyor.Çünkü birincisi AKP her kötü şeyi yapma ihtimali olan, sağcı bir partidir. İkincisi aldığı yüzde elliye yakın oyun kendisine her şeyi yapabilme hakkı verdiğini zannediyor.Ne var ki problem şu: AKP elini aldığı çok yüksek oyla, çok serbest hissederken gerçek bu değil. Toplum onu de-mokratik bir anayasaya zorluyor ama o bu ittirmeyi destek zannediyor. Ülkenin çok yakıcı gerçekleri ona demokratik bir anayasayı öğütlüyor ama o hala kaçacak yol arıyor. Dikkatleri dağıtmaya çalışıyor.Sorunlar yığılmış durumda ya bunlar çözülecek ya da bir karanlığa doğru yürüyeceğiz.Asker koşarak Napolyon’un yanına gelerek, “ Komutanım savaş yapamıyoruz” diye tekmil vermiş. Napolyon çok şaşırmış ve kızarak, “Neden?” demiş. Asker “Komutanım kırk tane nendi var” diye cevaplamış. “Say bakiyim” demiş Napolyon meraklanarak. Asker en yüksek sesle, “Biiir” demiş, “Barut yok!” Napolyon “Tamam, yeter” demiş, “Daha sayma.” Ey AKP anlamıyor musun?“ Biir, bu ülkede barış yok! Memleketin bir tarafı oluk oluk kanıyor.”AKP’nin sevgili danışmanlarına sesleniyorum. Buna “ama öbür tarafı kanamıyor” diye cevap verilmez. Garibim Tay-yip Erdoğan’ı da yanıltıp felakete sürüklemeyin.İnsanın bil eli ya da bir kolu kanıyorsa o insan kanıyor de-mektir. Öteki eli, kolu ya da bacağı kanamıyor diye insan rahat olmaz. Kürt meselesi çözülmeden, o kanayan yara kapanmadan hiç birimize huzur yoktur. Anayasa o yarayı kapatmak üzere hazırlanmayacak ise her şey boşa düşer.Sadece Kürt meselesinin ve dolayısıyla savaşın varlığı her şeyi kötüye götürmeye yeter.İşçi sınıfının, işsizlerin, Karadeniz köylüsünün, kadınların, gençliğin ve Alevilerin ortaya koydukları meselelere hiç girmiyorum dahi.Bu Tayyip Erdoğan için köprüden önce son çıkıştır, son.Biz ne Süleyman Demireller, Tansu Çillerler, Bülent Ecevitler gördük. Hepsi çok oy almışlardı ama halkın sorunlarını çözmeyince yok olup gittiler. AKP toplumsal dinamikler nehrinin yolunu bu derece kesmeye devam ederse, nehir yatağını değiştirmeye kalkışacaktır. Buna emin olsun.Eğer geri kalan yüzde elli kanıyorsa ama benim yüzde ellim kanamıyor diyemezsin.Eğer Tekel işçisi işinden-aşından ediliyorsa ama diğerleri iyi diyemezsin.Bu ülkede on milyon işsiz varsa ama diğerleri çalışıyor diyemezsin.Kürt halkı anadilini eğitim için kullanamıyorsa ama Türk-ler kullanıyor diyemezsin.Karadeniz köylüsü deresi için direnirken sen benim vil-lamda havuzum var diye övünemezsin.Kadınlar her Allahın günü kadın cinayetlerine kurban gidiyorsa ama erkekler yaşıyor diyemezsin.Zorunlu din derslerinden ötürü Aleviler mutsuzken ama Sünniler mutlu diyemezsin.Emekçi çocukları üniversite harçlarını ödeyemezken ama diğerleri gayet güzel ödüyor diyemezsin.İnsanlar farklı cinsel eğilimlerinden ötürü aşağılanmaya çalışılıyorken sen onur kazanamazsın.Cumartesi Anneleri evlatlarının mezarı için ağlarken sen gülemezsin.Bu ülkede ağlayan bu kadar çok iken bize gülenlerden bahsetme Tayyip Erdoğan.Gülenlerin anayasasını mı yapacaksın, ağlayanların mı buna karar ver.Ama şunu da bil ki bu sefer ağlayanlar peşini bırakmayacak.Bu sefer ağlayanlar davasını divana bırakmayacak.Dinlemezsen dinlettirecekler.Anlamazsan anlatacaklar.Öyle kısa mısa anayasa yok. Ağlayanların derdi ne kadarsa o kadar uzun bir anayasa olacak bu son yapılan.Ağlayanların fikri ve örgütlü mücadelesi, emekçi halkın haklarını ve demokrasiyi koruyan bir anayasayı yaratacak.

[email protected]

HES’lere iptal kararları geliyor Son dönemde sıkça gündem olan termik santral ve hidro-

elektrik santrallere karşı direnişler sürerken bir yandan da hukuki mücadelede kazanımlar birikmeye başladı. Geçtiğimiz 2 hafta boyunca mahkemelerden HES’ler (Hidroelektrik santral-ler) için durdurma ve iptal kararları adeta yağdı. Toplam 5 ilde 9 HES projesi için durdurma ve iptal kararı verildi.

HES’lere açılan davalarda son hafta içerisinde alınan ka-rarlar HES’lere karşı mücadele eden yöre halklarını sevindirdi. Antalya, Erzincan, Giresun, Trabzon ve Rize’de toplam 9 HES projesi için durdurma ve iptal kararları verildi. yARIn GÜNCEL

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN20 ARAlIk 2011 YARIN

19 Aralık günü Fransa Parlamentosu’nda oyla-maya sunulan “1915 Ermeni soykırımını reddet-

meyi suç kabul eden” yasa tasarısı 19’a karşı 106 oyla kabul edildi. Fransa Ulusal Meclisi’nde kabul edilen tasarı, üst meclis Senato’da da aynen kabul edilmesi durumunda Ulusal Meclis’te tekrar oylanacak ve ardın-dan yasalaşmak üzere Cumhurbaşkanı’na gönderilecek. Tasarıya göre, Ermeni soykırımını inkar eden birisi 1 yıla kadar hapis ve 45 bin Euro’ya kadar para cezasına çarptırılabilecek.

SARKOZY’E ERDOğAN’DAN MEKTUPFransa’ya ermeni soykırımı iddiaları nedeni ile mektup gönderen Başbakan Erdoğan, Fransa Lideri Sarkozy’nin yaklaşan seçimler nedeni ile popülizm yaptığını söyle-di. “Bu yasa teklifi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Türk ulusunu ve Fransa’da yaşayan Türk toplumunu doğrudan hedef almakta ve hasmane bulunmaktadır. Bu noktada açıkça ifade etmek istiyorum ki bu tür adımların ileri noktalara varmasının Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel tüm alanlardaki çok yönlü ilişkileri bakımından sonuçları vahim olacağı gibi sorumluluğu da girişim sahiplerine ait olacaktır” diyen Başbakan Erdoğan’ın mektubunda, “Artık Türki-ye-Fransa ilişkileri üçüncü tarafların taleplerine tutsak edilmemelidir. Bu konu hassastır, ciddidir. Sağduyunun siyasi hesaplara üstün gelmesi önemlidir. Tüm bu ne-denler ışığında, bu tür mevzuat çalışmalarının sonuç-landırılmayacağı yönünde verdiğiniz sözü tutacağınızı ve telafisi mümkün olmayacak adımların atılmasını engelleyeceğinizi samimiyetle umuyorum” ifadelerine yer verdiği öğrenildi.

Devlet Bahçeli, Fransa’ya bir mektup ile tepki göste-ren Başbakan Erdoğan’a destek verdi. Bahçeli, her türlü

imkanı kullanarak yasayı engellemeliyiz dedi.

BAğIş: TASARI AB’YE AYKIRIAvrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, tasarıyı, “Bu tasarı AB müktesebatına aykırı bir tasarıdır” şeklinde yorum-ladı. Bu tasarının bir mantığı olmadığını söyleyerek, “Eğer Fransız halkı Türkiye ile ilişkileri önemsiyorsa, o zaman kendi siyasileri üzerinde gerekli baskıyı kur-sunlar” diye konuşan Bağış, tasarının geçmesi halinde bunun Fransa’ya olumsuz yansımalarının olacağını belirterek, “Bu yasa geçerse, AB yetkililerinin göreve çağırılacağından kimsenin şüphesi olmasın” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise “Fransa için-de liberal düşünen özgürlükçü bir yaklaşımla, siyasi çı-karı öne alan dogmatik ve çıkarcı düşünen bir yaklaşım arasında bir mücadele sürüyor. Bu Fransa içinde büyük bir sınavdır. Göreceğiz. Fransa’da özgürlükçü liberal yaklaşım mı egemen, yoksa dogmalara dayalı yasakla-yıcı bir tutum mu egemen. Avrupa’nın ortasında böyle yasaklayıcı bir tutum egemen olursa, bunun doğuracağı sonuçlar bu yasanın çok ötesinde olacaktır.” diyerek konuya sessiz kalmayacaklarını ifade etti.ankara HALİL ALTUNPOLAT

12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimler öncesinde iktidar

partisinden bazı isimler 5, bazı isimler ise 7 yıl dedi. Ancak seçimden sonra durum değişti. Anayasanın ‘başkanlık sistemi’ne geçilecek şekilde yenilenme şansı kal-mayınca Recep Tayyip Erdoğan’ın da 2012’de cumhurbaşkanı olup Çankaya’ya çıkma ihtimali kalmadı.

AKP’Lİ CANİKLİ: BÖYLE BİR ÇALIşMAMIZ YOKAKP Grup Başkanvekili Nurettin Ca-nikli, “Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin düzenleme, önümüzdeki haftalar-da TBMM’ye getirilecek” dedi.

Parlamentoda düzenlediği basın top-lantısında “Cumhurbaşkanın görev süre-si” ile ilgili sorulara yanıt veren Canikli, şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanlığı seçim süreci-ne ilişkin yasa, önümüzdeki haftalarda TBMM’ye getirilecek. Anayasamıza bir geçiş hükmü konulmasına ilişkin herhan-gi bir çalışmamız, şu an itibariyle yok. Böyle bir çalışmada ancak diğer siyasi partilerle görüşüldükten ve mutabakat sağlandıktan sonra yapılabilir. Tabi aslın-da bütün tartışmalar böyle bir geçiş hük-mün konulmamasından kaynaklanıyor.”

KILIÇDAROğLU; CUMHURBAşKANI HALKIN İRADESİNDEN KORKMAMALI” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu; ’ Mil-letvekilleri 4 yılda seçime gitti, benzer durum Cumhurbaşkanı için de geçerli. 5 yıl sonra onun da yeniden seçilmesi ge-rekiyor. Halktan korkmamalı, halkın ira-desinden korkmamalı. Halka güveniyor, halkın iradesine saygı duyuyorsanız, 5 yılda bir Cumhurbaşkanı seçiminde hal-koyuna gideceğiz. Adaylar çıkar, halkımız seçer Cumhurbaşkanını’ Cevabını verdi.

BAHÇELİ: ANCAK SEÇİMLE OLURMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün itiraz etmeyeceği konu, Cumhurbaşkanlığı sü-resinin beş yıl olmasıdır” dedi.

Bahçeli, “Eğer arkasında farklı bir siyasi niyet yok ise hiçbir siyasi parti-nin başta da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün itiraz etmeyeceği konu, Cum-hurbaşkanlığı süresinin beş yıl olmasıdır. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı arzuluyorsa, 2. beş yılı da bir demokratik hak olarak kullanmasıdır. Ama yedi yıl olduğunda Cumhurbaşkanlığı bu şansı yoktur, yedi yıl olduğunda 2014’te Türkiye ne olacak o belli değildir. Sonra o Cumhurbaşkanlı-ğı seçiminde Türkiye nereye götürülecek, bunu da ülke sorumluluğunu üstlenmiş kişilerin iyi düşünmesi lazımdır” dedi.

HUKUKİ ZEMİN KARIşIKAKP’de ortaya çıkan kesin görüş, sürenin 7 yıl olması yönünde. Ancak, Ankara’da “hukuki zemin” konusunda kafalar ka-rışık. Öncelikli soru, “Gül’ün süresine kimin karar vereceği” yönünde.

Bir grup “Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’na eklenecek bir madde ile 2014’e kadar süre tanınabilir” görüşün-de. Ancak, “Gül’ün durumuna ilişkin anayasaya geçici madde eklenmeden ol-maz” diyenler de çoğunlukta.

Başka bir grup ise “YSK karar verir” diyor. Yargı çevrelerine göre var. Ana-yasanın Seçimlerin Genel Yönetim ve Denetimi başlıklı 79. maddesi ile Seçim Kanunu’nun ‘YSK’nın görev ve yetkileri’ başlıklı 14. maddesi, YSK’ya Cumhur-başkanlığı seçiminin yönetilip değerlen-dirme imkânı da veriyor. Anayasada “Se-çimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” ifadesiyle birlikte görev YSK’ya veriliyor.

YSK, “Mevzuatta aksi hüküm yok, görev süresi 27 Ağustos 2012’de do-lar” kararı verirse seçimin 1. turu 17 Haziran’da yapılmak zorunda. YSK Baş-kanı Ali Em, siyasi bir tartışmanın orta-sında kalmamak için sessizliğini koruyor.

‘ÖNCE MECLİS SONRA YSK’ TBMM Başkanı Cemil Çiçek, cumhur-

başkanının ilk kez halk tarafından seçi-lecek olması nedeniyle seçim usulü yasa-sına ihtiyaç duyulduğunu, ‘5 mi, 7 mi’ tartışmalarının da bu kapsımda çözüm-lenebileceğini vurguladı. Hükümetin, cumhurbaşkanının seçim usulüne iliş-kin geçen dönem getirilen yasayı tekrar Meclis gündemine getirdiğini anımsatan Çiçek, “Meclis bir karara varır, varmalı-dır. Peki Meclis karara varmazsa, Meclis burada bir karar vermezse o zaman da Yüksek Seçim Kurulu karar verecektir” dedi.

YSK NASIL KARAR VERİR? Anayasa’nın “Seçimlerin Genel Yönetim ve Denetimi” başlıklı 79. maddesi ile Seçim Kanunu’nun “YSK’nın görev ve yetkileri” başlıklı 14. maddesi, YSK’ya genel ve mahalli seçimlerin takvimini yönetip denetleme yetkisi veriyor.

Anayasa’da da “Seçimler, yargı organ-larının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” ifadesiyle birlikte görev YSK’ya veriliyor. Aynı madde Cumhurbaşkanlığı seçiminin yönetilip değerlendirme yetki-sini de YSK’ya tanıyor.

Anayasa’nın 102. maddesinde ise “Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaş-kanının görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde tamamlanır” hükmü var.

Anayasa Cumhurbaşkanı’nı vurdu

ankaraKÜBRA USTA

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 günü göreve başladığında, görev süresi mevcut anayasaya göre 7 yıldı. Ancak 31 Mayıs 2007’de yapılan ve 21 Ekim 2007 günü halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği ile süre 5 yıla indirildi. Değişiklik yapılırken, Gül’ün kaç yıl görev yapacağına ilişkin sorunun yanıtı muhalefetin bütün eleştirilerine rağmen anayasaya konulmadı.

04 SIYASET

Fransa Ermeni soykırımını tanıdı

Aile Bakanlığı bilimsel çalışıyormuş

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin başbaka-nın ‘en az 3 çocuk yapın’ söyleminin bilimsel bir öneri

olduğunu iddia etti.

“EN AZ ÜÇ ÇOCUK İHTİYAÇTIR” Dünyada yaşlanmanın büyük sorun olduğunu söylenen bakan Şahin, AB’nin de 2012 yılını“Yaşlanma Yılı” ilan ettiğine dik-kat çekti. Türkiye’de de nüfus durağanlaştıysa burada elimizi başımızın arasına koyup nüfus politikaları üretmemiz gerek-tiğini savunan Bakan Şahin “En az 3 çocuk denen anlayışın muhafazakar bir erkek anlayışı olmadığını ispatlamak için siz bir tablo göstereceğim. Bir ülkenin nereden nereye geldiği ön yargılardan çıkıp bilim ve aklı kullanarak politika üretmemiz gerektiğin size anlatacağım” diyerek 1970-2050 arası Türkiye’de yaş gurupları dağılımının yer aldığı bir tabloyu gösterdi. Fatma Şahin ayrıca şunları söyledi:

“Ülkemizin yaşlanmaya başladığını görüyoruz. Bu aralık genişledikçe genç nüfus azalmakta, 65 yaş üstü nüfusumuz yüzde 7 artmaktadır. Yaşlı nüfus başımızın tacıdır ama kaliteli genç nüfus planlamak tüm partilerin görevi. Önerim şu: Tüm partiler bilim kurulunu siz oluştursun. Bütçesini ben kendi Bakanlığımdan vereceğim. Hane başına kaç çocukla bu eğriyi düzelteceksiniz siz bize söyleyin biz bunun arkasında duralım. En az 3 çocuk söylemindeki karşılık budur. Bilim ve aklı kul-lanarak politika üretmek en büyük görevimizdir.”

İLK AÇIKLAMA DOğUM YAşI İLE İLGİLİ OLMUşTUFatma Şahin döneminin ilk uygulaması kadın bakanlığını kal-dırıp, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı getirmek olmuştu. Kadın örgütlerinin tepkisine neden olan bu uygulama; kadının aileden ayrı bir birey olmadığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadını da kapsadığı gerekçesiyle getirilmişti.

Ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı ilk raporda, kadınların doğum yaşlarının yükseldiği ve bunun toplumsal değerleri tehdit eden bir veri olduğu belirtilmişti.

Fatma Şahin’in açıklamasında ‘en az 3 çocuk yapın’ fikrinin erkek egemen bir yargı olmadığını söylemesine rağmen bakan-lığın açıkladığı ilk raporun da bu fikirden uzak bir fikir olma-dığı ve muhafazakar erkek egemen bir fikir olduğu görülüyor.ankara ÇİLER KAYABAŞI

Başbakan’ ın başkanlığında Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı yapıl-

dı. Genelkurmay toplantının ardından ‘’İç güvenlik harekatları ve hudut güvenliği görüşüldü’’ açıklaması yaptı.

Toplantıda, terörle mücadele kapsamında bölgedeki birlik-lerin yeniden yapılandırılması, başta Suriye ve Doğu Akdeniz olmak üzere uluslararası gelişmeler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personel, eğitim, disiplin konuları olmak üzere planlı faaliyetler ve iç güvenlik harekatıyla ilgili değerlendirmelerde bulunulduğu belirtildi.

Toplantıya, Balyoz Davası kapsamında tutuklu bulunan Org. Bilgin Balanlı ile Hükümet’e yönelik kara propaganda yaptığı iddiasıyla açılan İnternet Andıcı soruşturmasından hak-kında yakalama kararı bulunan EDOK Komutanı Org. Nusret Taşdeler katılamadı. Ağustos ayı Şurası’nda kendisi için “YAŞ üyesi” adıyla yeni bir kadro açılan Org. Balanlı’nın tutuklu, hakkında yakalama kararı bulunan Taşdeler‘in GATA da tedavi görmesi nedeniyle Şura’da 12 orgeneral yer aldı.

YAŞ’ın gündemini, başta personel, eğitim, disiplin konuları olmak üzere TSK’nın planlı faaliyetleri oluşturuyor.

YAŞ’ta, terörle mücadele kapsamında bölgedeki birlikliklerin yeniden yapılandırılması, PKK’ye yönelik yapılan operasyonlar, başta Suriye ve Doğu Akdeniz olmak üzere uluslararası geliş-meler, TSK’nın harbe hazırlık durumu, ihtiyaçlar, tedbirler ile hudutların mevcut durumu ele alındı.

Yüksek Askeri Şura Olağan Toplantısı’nda, iç güvenlik ha-rekatı ve hudut güvenliğine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürüttüğü faaliyetlerin görüşüldüğü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harbe hazırlık durumunun incelenerek, bu kapsamda ortaya çıkan ihtiyaçlarla bu ihtiyaçları karşılamak için alınan tedbirlerin değerlendirildiği bildirildi.

Toplantı sonrasında yapılan yazılı açıklamada ifade edilenler şöyle:

“Yüksek Askeri Şûra Olağan Toplantısı’nda, İç güvenlik harekâtı ve hudut güvenliğine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin icra ettiği faaliyetler görüşülmüş, TSK’nın harbe hazırlık du-rumu incelenerek, bu kapsamda ortaya çıkan ihtiyaçlar ile bu ihtiyaçları karşılamak için alınan tedbirler değerlendirilmiştir.”ankara sEVaL KUTLU

Harbe hazırlık yapılıyor

Milletvekili danışmanlarının maaşı iki katına çıktı. Artık da-

nışmanlar 5 bin 382 lira maaş alacak.11 bin lira maaş alan milletvekilleri-

nin ardından, daha önce 2 bin 500 lira maaş alan milletvekili danışmanlarının maaşı iki katından fazla arttırılarak 5 bin 382 liraya çıkarıldı. Birer danış-man ve sekreter çalıştıran milletvekilleri bundan sonra 3 danışman çalıştırabi-lecek.

Yeni Teşkilat Kanu’nun yürürlüğe

girmesiyle meclis personeli maaşlarında önemli değişimler yapıldı. Buna göre milletvekili danışmanlarının maaşı 5 bin 382 TL’ye, 2. Danışman statüsü verilen sekreterlerin maaşı 4 bin 705 TL’ye çıkarıldı. Meclis grubunda bu-lunan partilerin danışman sayısı artı-rılarak üçe çıkarıldı. Böylece mecliste grubu bulunan bir partinin milletveki-linin aylık asgari ücret maliyeti, danış-manlarıyla birlikte 27 bin TL civarına çıkmış oldu.

Düzenlemeyle 2. danışman statü-sü verilen sekreterlerin maaşı da 4 bin 705 TLolacak. Meclis’te grubu bulunan partilerin danışman sayısı tartırılırken, gruplara danışmanlık yapacak kişilerin maaşı da 5 bin 479 TL olacak.

Şu an da asgari ücretle geçim sıkın-tısı içinde olan aileler göz önüne alın-dığında, milletvekillerinin ardından şimdi danışmanların maaşlarına yapı-lan iki katından fazla artış düşündürdü. ankara ÇAĞLA EROĞLU

Milletvekili danışmanlarının maaşlarına yüksek zam

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 11

“Hayata Dönüş Operasyonu” adıyla 19 Aralık 2000’de devlet

kendi elliyle 20 cezaevine birden eş zamanlı olarak yapılan operasyonda direnişteki devrimciler katledilmişti. F-Tipi cezaevleri ile dayatılan tecrite karşı yüzlerce devrimci ölüm oruçları-na yatmış, 122 insan ölüm oruçlarında hayatlarını kaybederken, yüzlercesi geri dönüşü olmayan zararlar almıştı. Ope-rasyonlarda görev alan 10 bin kişilik ağır silahlı ordu ve kullandıkları kim-yasal silahlara karşı devrimci tutsakların kendilerini koruyacak bedenlerinden başka hiçbir şeyleri yoktu. Operasyo-nun gerçek nedeni ise dönemin DSP-MHP-ANAP koalisyonunun başında bulunan Başbakan Ecevit’ini “Cezaev-leri sorununu çözmeden, IMF paketini uygulayamayız” sözünden anlaşılıyor.

KATLİAMIN TANIKLARIYLA KONUşTUK

VEYSEL AKTAş:19 Aralık’ta “Hayata Dönüş” adı altında 20 cezaevine ayni anda tek merkezden yapılmış olan katliamının provaları daha önce Türkiye’nin farklı şehirlerinde farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirilmiş katliamlarla prova edilmişti.

Bu katliamın temel amacı toplu-mun en dinamik ve politize kesimini oluşturan devrimcilerin toplumla bağ-larının büyük bir tecrit ve izolasyon politikasıyla koparılmasının adi olarak planlanmıştır.

Dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in yaptığı şu açıklama çok çar-pıcıdır. Eğer Türkiye’de IMF ve Dün-ya Bankası’nın ekonomi politikalarını

hayata geçirmek istiyorsak cezaevlerine hakim olmamız gerekir, diyerek devlet katliamının sinyallerini vermiştir. 19 Aralık katliamı 21. yüzyılda devletin uzun yıllara varan planlamaları sonucu gerçekleştirilmiş olduğu bir vahşettir. Öyle ki bu katliamla toplum zapturapt altına alınmak istenmiştir.

Devletin daha önce Buca, Ümra-niye, Diyarbakır, Burdur ve Ulucanlar cezaevlerinde yaptığı katliamlarla dev-rimci tutsaklara ve topluma toplumu gösterip sıtmaya razı etme politikasının adı olmuştur F tipi hücre cezaevleri.

19 Aralık’ta Türkiye cezaevlerine yapılmış olan bu katliamla teslim alın-mak istenen devrimciler devletin faşist saldırıları ve katliamcı yapısına karşı direnişi örgütleyerek ideolojik olarak teslim alınma politikasını bir kez daha boşa çıkarmıştır.

Ağır tecrit ve izolasyon politikaları-na karşı sürdürülen direnişle teslim al-mayı başaramadığı devrimci tutsakların F tipi hücrelerdeki yaşamı ve mücadele-si ideolojik bir zafer olarak günümüzde de sürmektedir.

Bugünkü toplumsal dönüşümün en önemli ayağını F Tipi cezaevleriyle hayata geçirmiş olan devletin saldırı politikaları her alanda azgınca devam etmektedir. Toplumsal tecrit politikala-rının hayatın her alanında devam edi-yor olmasına karşı tek seçeneğin büyük toplumsal direnişlerin örgütlenmesin-den geçtiği bilinciyle hareket ederek devletin F tipi yaşam dayatmalarına karşı devrimci tutsakların özgürlük çığ-lıklarını toplumsal direnişlerle çoğalta-rak F Tipi cezaevlerindeki devrimcileri ve bu kavgada yitirmiş olduklarımızı mücadelemizle anmış olacağız.

TAMER ÇİLİNGİR:O gece sabah karşı 04.00 sularında kur-şun ve bombalarla uyandık... Kısa sü-rede ortalık göz gözü görmez hala geldi atılan bomba ve kurşunlarla. O arada Fırat Tavuk arkadaşımız önce bizimle vedalaştı ve ardından kendisini ateşe vererek askerlerin üzerine doğru koş-

maya başladı. (Ölüm oruçcuları olası bir operasyona karşı bedenlerini ateşe vereceklerine dair bir dilekçe iletmiş-lerdi hapishane idaresine operasyondan birkaç gün önce.) İki eli havada ve za-fer işareti yaparak ve sloganlar atarak koşarken askerlerin kurşunlarıyla yere düştü. Askerlerin bomba ve kurşunları arasında bu kez Aşur Korkmaz arkadaş kendisini ateşe verip havalandırmaya çıktı sloganlar atarak.

Arkadaşlarımızın kendilerini feda edişlerinin ardından atılan gaz bomba-ları yüzünden artık nefes alacak durum-da değildik ve hep birlikte havalandır-maya çıkmaya karar verdik...

C15- C16 Havalandırmasına çıkıp bomba ve kurşunların arasında halaya durduk. Askerler şaşkınlıkla bizi izledi-ler bir süre, ancak daha sonra üzerimize kurşun yağdırmaya devam ettiler, bu arada birçok arkadaşımız yaralandı, Murat Ördekçi arkadaş bu esnada ya-şamını yitirdi. Biz yeniden koğuşlara giden merdiven altlarına girdik ancak asker artık maltaya kadar gelmişti ve mazgallardan açtıkları ateşle bu kez de Mustafa Yılmaz, Ali Ateş ve Cengiz Ça-lıkoparan arkadaşlarımız ölümsüzleşti.

Aynı sıralarda kadınlar koğuşunda-ki altı kadın arkadaşımızın yakılarak katledildiğini operasyonun ardından öğrenebildik ancak. Bayrampaşa’da 12 arkadaşımız katledildi... O gece ve 22 Aralık’a kadar diğer hapishanelerle birlikte toplam 28 devrimci tutsak kat-ledildi. İstanbul’un göbeğinde o gece NATO’nun en güçlü ordusunun kuşat-ması altındaydık... Onların Skorskyleri, uzun menzilli silahları, kan kusan ağır makineli tüfekleri, üzerlerinde ‘’insan olan yerde kullanılamaz’’ yazan kimya-sal gaz bombaları ve öldürmeye prog-ramlanmış ‘robocop’ giysili askerleri vardı.

Bizlerin ise, tüm bu silahlı güçlerin ‘’katliam’’ gerekçesi olan ‘’DEVRİM-Cİ’’ düşüncelerimiz vardı. Mahkeme tutanaklarına da yansıyan operasyon sonrası ele geçen ‘suç aletleri’ listesini, duvarlarda asılı pankartlar, tuttuğumuz

günlükler, okuduğumuz kitaplar, gaz bombalarına karşı kendimizi korumak için yaptığımız maskeler, ölüm orucu nedeniyle alınlarımıza taktığımız kızıl bantlar, battaniyeler vb. oluşturuyordu.

O gece yaşananlar aslında insanlık tarihi boyunca egemen sınıflarla emekçi sınıflar arasında yaşanan kavganın kü-çük bir kesitidir...

Megafondaki ses ‘’Teslim olun, yok-sa hepiniz öleceksiniz’’ diyordu. Teslim etmemizi istedikleri devrimci düşün-celerimizdi. Onlar her türlü hak ve özgürlükleri gasp edecek, emekçilerin alın terini sömürecek, ulusal kimlikle-ri yok sayacak, Anadolu’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerini emperyalistlere peşkeş çekecek ve hiç kimse onlara karşı çıkmayacaktı, istedikleri buydu. Ken-dilerine karşı direnenleri de şiddet ve zorla ya sindirecek ya da imha edecek-lerdi. İşte ‘’Teslim olun, yoksa hepiniz öleceksiniz’’ cümlesinin anlamı buydu.

Saldırının bu cephede şekillenişinin sebebi de, hapishanelerdeki devrimcile-rin halkın en dinamik muhalif kesimini oluşturuyor olmalarıdır. Nitekim ope-rasyonun ardından devrimci tutsaklar F Tipi Hapishanelere götürülmüştür. F Tipi Hapishanelerde de tüm devrimci tutsaklar ‘’tecrit’’ politikalarıyla ‘etkisiz’ hale getirilmeye çalışılmıştır.

Yine bilindiği üzere operasyonun ardından F Tipi hücrelerde de direniş devam etmiş ve 122 devrimci tutsak yaşamını yitirmiştir, yüzlercesi hafıza-sını kaybetmiş, sakat kalmıştır. Ve tecrit hala sürmektedir... Bu yanıyla 19 Aralık Katliamına karşı tepki göstermek ye-terli değildir, 19 Aralık’a karşı olanlar bugün hala sürmekte olan ‘TECRİT’e de karşı çıkmalıdırlar...

19 Aralık 2000, bir hapishane katli-amı ya da direnişi değildir tek başına... İki ayrı iradenin çarpışmasıdır, iki ayrı ahlakın çarpışmasıdır, iki ayrı ideolo-jinin çarpışmasıdır, iki ayrı kültürün çarpışmasıdır...

Bu çarpışma sömürü ve zulüm yok olana kadar da sürecektir...

48 kişiye daha Hopa davası

20 ARAlIk 2011 YARIN

Hayata Dönüş adı altında 19 Aralık 2000’de yapılan katliam, birçok ilde birden protesto edildi. Devletin kendi eliyle 20 cezaevine birden yaptığı saldırıda 28 devrimci tutuklu hayatını kaybetmiş, yüzlercesi ağır yaralanmıştı. Şimdiyse katliamın tanıkları hem fiziksel hem de mental olarak 11 yıl önceki katliamın izlerini taşıyor, sorumluların yargılanmasını istiyor.

ankaraCAN ÇOKSöYLER

Kemerleri bağlayın

Gülsüm Kav

05 19 Aralık’a bir özür yetmez

Vicdani retçi Enver Aydemir’in duruşmasına katılan ve Aydemir’e destek olmak için dava

sonrasında yaptıkları basın açıklamasından dolayı 5 kişiye 2 yıl ile 6 yıl arasında hapis istemiyle dava açılmıştı. Ahmet Aydemir, Davut Erkan, Fatih Tez-can, Halil Sevda ve Mehmet Atak hakkında “halkı askerlikten soğutmak” suçundan açılan davanın 4. duruşması dün 14 Aralık Salı günü Eskişehir 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya, araların-da Emekçi Hareket Partisi Eskişehir İl Başkanı Can Çoksöyler’in de bulunduğu kurum temsilcileri de

izleyici olarak katıldı.Duruşmaya sadece tutuksuz yargılanan Mehmet

Atak katılırken, diğer sanıkları avukat Sanem Doğa-noğlu savundu.

TANIK SEVİM şAHİN: ÇOCUğUM BEBEK OLARAK DOğDUMehmet Atak’ın talebi üzerine Bilgi Dagaç, Sevim Şahin ve Gürsel Şenşafak davaya tanık olarak katıldı. Tanıklardan Sevim Şahin, “Benim sanıklarla akra-balık bağım yoktur. İnsani boyutu nedeniyle davada tanıklık yapmak istedim. Ben çocuğumu normal do-ğumla, narkoz etkisi altında kalmadan doğurdum. Doğum anında çocuğumun bebek olarak doğduğunu bizzat gördüm. Hal böyle iken iddianamede sanık-ların ’Herkes bebek doğar’ şeklindeki sözlerinin bir suç unsuru olarak yazılmış olmasının bu kapsamda doğru olmadığını düşünüyorum” dedi.

Avukat Sanem Doğanoğlu’nun, “Daha önceki celsedeki taleplerimiz üzere çocukların üniformalı doğup doğmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ediyoruz” dedi. Mehmet Atak da ayrıca “Tıp Fakültesi doğum kürsüsünden bilirkişi tayin edilerek bebek doğmamış, ya da asker doğmuş bir bebek olup olmadığının tespiti hususunda Anaya-sa hukuku kürsüsünden de bir kişinin bilirkişi tayin

edilmesini talep ediyorum” diye konuştu.Mahkeme hakimi, Mehmet Atak ve avukat Senem

Doğanoğlu’nun taleplerini reddine karar vererek du-ruşmayı 9 Şubat 2012 tarihine erteledi.

EHP: VİCDANİ RET HAKKI TANINSINDuruşmanın ardından görüşlerini belirten Can Çok-söyler, “Bu ülkede aslında vicdani red var,ancak parası olana var. 30 bin TL verirsen sıraya bile girmiyorsun. Paran yoksa ve askerlik yapmak istemiyosan,o zaman cezaevine atılıyorsun. Biz Emekçi Hareket Partisi ola-rak vicdani red hakkını kullanan Enver Aydemir’i tu-tuklayan ve kötü muameleye maruz bırakan sistemin karşısındayız. Bu düzene karşı Aydemir’in yanında yer aldıkları için “halkı askerlikten soğutmak” gibi mesnetsiz bir suçtan yargılanan, Ahmet Aydemir, Davut Erkan, Fatih Tezcan, Halil Savda ve Mehmet Atak’ın yanında olduğumuzu ilan ediyoruz. Zaten uluslar arası anlaşmalarda geçen “vicdani red” hakkı Türkiye devleti tarafından tanınsın. Anayasanın 90. maddesinin zorunlu kıldığı gibi uluslar arası anlaşma-ların anayasadan üstün olduğuna dair ibare uygulana-na, bu davanın gerekçesi olan TCK’nın 318. maddesi kaldırılana kadar bu saflarda olmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.” dedi. yARIn GÜNCEL

“Herkes bebek doğar mı?” davası

Taraf Gazetesi’nde liberal köşe yazarlarının başlattığı, hayret verici bir “sosyalizm” tartışması var. Hayret verici çünkü sosyalizm, sadece fikir düzeyinde bile bu yazarlar tarafından terk edilmiş iken, katilin ısrarla cinayet mahal-line dönmesi misali dönüp dönüp sosyalizm tartışıyorlar. Kendi aralarında tartışmanın da pek tadı olmadığı için, ısrarla diğer köşe yazarlarını katılıma davet ediyorlar ve Taha Akyol atlıyor üzerine davetin, bir yandan “niyetim yoktu, ısrar nedeniyle geldim” diye ekliyor. Kendi araların-da anlaşmış bile olabilirler, o kısmı allaha havale ediyorum. Ve akıl onlarda var, başka kimsede yok ya, şimdiye kadar hiç aklımıza gelmemiş şeyi söylüyor; “sosyalizm ekonomiyi becerememiş” müthiş analizini yapıyor. Taha Akyol’a göre “sosyalizmin bitişi”, bize göre Sovyetler Birliği’ nin dağılması, emperyalizm nedeniyle de değil piyasaya ayak uyduramayış nedeniyle olmuş ve zaten de bu beklenirmiş. Şüphesiz ilk defa söylenmiyor bu sözler. Liberaller ile tam sağcıların, şimdi bu tartışmayı körük-lemeye neden ihtiyaç duydukları asıl mesele. Normalde ömürlerinin geri kalan bölümünü AKP’yi al-layıp pullamaya adamış bu kalemler, neden değerli va-kitlerini geride bıraktıkları ve zaten başarısız buldukları sosyalizm fikrini bu hararetle tartışmakla harcasın ki?Kendi ait oldukları sınıfsal konum, toplumun çok küçük bir azınlığının güvenliğini sağlamak için, hiç tereddüt etmeden toplumun en büyük çoğunluğunun kanını dök-meyi savunmayı gerektirdiği için. Yani onlardan beklenen bu. Şüphesiz kapitalizmin kötülükleri karşısında, sosyalizmin -gençlik hatalarına rağmen- üstünlüğünü uzun anlatma-ya gerek bile yok bugün. İki büyük dünya savaşı, sayısız bölgesel savaş, koca kıta Afrika’nın açlığı, Hiroşima, Ausc-hwitz, Fukuşima yeter de artar bile. İçinde yaşamaya başladığımız ekolojik krizi ve bu felaket karşısında kapitalizmin ne yapıp yapmadığını görmek de yeter. Örneğin Kanada’yı nasıl bilirsiniz arkadaşlar?İyi kapitalist değil mi. Bu sağlıkta, eğitimde ve sosyal haklarda pek bir iyi kapitalist olan Kanada, son hafta ne yaptı? Karbon salınımını azaltmanın kendisine çok bü-yük maliyet yüklediğini, bu yüzden Kyoto’dan çekildiğini açıkladı. Ve ekledi; “Çin Kyoto’da yoksa, ben de yokum”. Rekabetler dünyasında olacak olan budur. İşte en iyi kapitalistin bile becerikli ekonomisinin arka planı. Ama Taha Akyol ve liberal tartışma arkadaşları kendi öz-çıkarları da öyle gerektirdiği için düzeni savunacak. De-vamında Stalin, Çernobil, Aral Gölü gelecek. Gelsin, bizim yüzleşmeye niyetimizde var, cesaretimiz de. Bizim işimiz hızla tamamlanır, yetmiş seneyi ve dolayısıyla gencecik bir hareketin deneyimini konuşacağız. Onların yaşlı kapitalizmin basit meta üretimiyle birikme-ye başlayan 13. yüzyıldan itibaren, kan ve gözyaşı dolu yüzyıllarla hesaplaşmaları lazım. Ve bu günlerde asıl onların “görevleri tehlike” ve korku-yorlar yerine getiremekten. Taha Akyol’un yazıyı yazdığı aynı gün, gazetelerde bir başka haber daha var: kapitalizmin kendi yetiştirdiği ka-hin Roubini, “Kemerleri bağlayın, 2012 çok daha zor geçecek” diyor. Yeni yılda Türkiye ekonomisinin de zorlanacağını ön-görüyor. Boşuna değil bu hararetli tartışma. Boşuna nemalanmıyorlar bazı entellektüeller AKP’den, şimdiden gelecek yılın ekonomik risklerine karşı hazırlık yapmaları isteniyor onlardan. Ya kemerler iyi bağlanmayıp, AKP’nin Türkiye’nin dört yanına taşıdığı AVM’ler de yağmalanırsa? Ya bu elit beylerin yaşam standartları ve tarzları da değiş-mek zorunda kalırsa?Herşeyin bir bedeli var işte. 2012 onların kabusu. Bizim umudumuz.

[email protected]

MEHMET ATAK

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hopa’da emekli öğret-men Metin Lokumcu’nun ölümüyle sonuçlanan polis

saldırısını AKP Ankara İl Binası önünde protesto edenlere yönelik ikinci bir dava açtı. Mahkemeye sunulan iddianame-de, 48 kişi hakkında 12 yıla kadar hapis cezası istendi. Söz konusu iddianamenin, 22 sanığın tahliye edilmesinden sonra hazırlanması dikkat çekti.

48 Kİşİ HAKKINDA DAVA AÇILDIBasın savcısı Erdoğan Gökçek, daha önce haklarında takipsizlik verilen 48 kişi hakkındaki soruşturmasını tamamlayarak dava açtı. Özel Yetkili Mahkeme’de süren davada sanıklar “Polisler bizi tahrik etti, dağılın uyarısında bulunmadı” demesine karşın, söz konusu iddianamede, “yürüyüş sırasında göstericilerin kal-dırım taşlarını sökerek polise saldırdığı, tüm ikaz ve uyarılara karşın saldırıların devam ettiği” öne sürüldü. İddianamede Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’ın polisler tarafından kalça kemiğinin kırılmasına ise değinilmedi.

İddianamede, 47 güvenlik görevlisinin yaralandığı belirtilir-ken göstericilerin polis tarafından yaralanması veya gözaltında “darp, sözlü taciz ve hakarete uğradığı” iddiasına yer verilmedi. 45 sanık hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet” suçlamasıyla 12 yıla kadar, aynı eylemde gözaltına alınan üç avukat için ise “polise hakarette bulunmak” iddiasıyla 3.5ar yıla kadar hapis cezası isteniyor. yARIn GÜNCEL

VEYSEL AKTAş

ANA FIKIR

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN

İşçilerin büyük tepki gösterdiği ve tartışmalar üzerine Torba Yasa’dan çekilen esnek çalışma

taslağı; çağrılı, evden, uzaktan ve esnek zamanlı ça-lışma olarak genişletildi. Yeni yılda İş Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle esnek çalışma uygulamasını başlatmaya hazırlanıyor. Hükümet, işçi kesiminin büyük tepki göstereceği esnek çalışma taslağını hazır-ladı. Torba Yasa’yla kısmen getirilmek istenen ancak gelen tepkiler üzerine geri çekilen esnek çalışmada yeni taslak, ülkedeki bütün işletmelerde çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, uzaktan çalışma, iş paylaşımı ve esnek zamanlı çalışma gibi uygulamaları getiriyor.

EKONOMİK KRİZ NEDEN OLARAK GÖSTERİLİYOR Taslağın gerekçesinde, ekonomik kriz nedeniyle uy-gulamanın zorunluluk olduğu belirtilirken, esnek çalışmanın uygulandığı ülkelerde işçilerin moralinin yükseldiği, hatta trafiğin dahi azaldığı kaydedildi. İşçi kesimiyse, çalışanların haklarının ellerinden alı-nacağı, kuralsız, düzensiz ve güvencesiz bir çalışma sistemi öngördüğü için sisteme tepkili.

İşÇİ ÜCRETLERİ DÜşECEK Sistemle, çalışma süresine göre maaş alınacağı için işçi ücretlerinin de düşmesi bekleniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yönetiminde hazırlanan ve İş Kanunu’nda değişiklik öngören tasla-ğa göre, mevcut İş Kanunu’nun 14. maddesine, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, uzaktan çalışma, iş paylaşımı ve esnek zamanlı çalışmaya yönelik bir hüküm eklenecek.

ESNEK ÇALIşMAÇalışma hayatını sil baştan değiştirecek uygulamalar şöyle işleyecek: Günlük çalışma süresi içinde işveren tarafından belirlenen çekirdek zaman dışında işe baş-lama ve bitirme saatleri işçi tarafından belirlenecek. İşçi çekirdek zamanın dışındaki çalışma süresini, günlük 11 saati aşmamak koşuluyla kullanabilecek. Haftalık çalışma süresini haftanın ilk 4 günü doldu-ran işçi, 5. gün tam gün süreyle izin kullanabilecek.

ÇAğRI ÜZERİNE ÇALIşMAİşçi, kendisine ihtiyaç duyulursa iş görecek. Kısmi

süreli bir iş sözleşmesi imzalanacak. Taraflar, hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını belirlemezse, haftalık ça-lışma süresi 20 saat olarak kararlaştırılmış sayılacak.

UZAKTAN ÇALIşMAİşçi, mal ve hizmet üretmek için işletme merkezi dışında çalışacak. Bu yöntemde haberleşme ve bil-gisayar sistemleri kullanılacak ve işyerine bağımlılık olmayacak. İşyeriyle iletişim kurulacak saatler ve ücretleri sözleşmede yer alacak.yARIn EMEK

Ekonomik krizin derinleşmesiyle dünyadan arka arkaya grev haber-

leri geliyor. Geçtiğimiz haftalarda mey-dana gelen grevlere bir bakalım;

İTALYAHükümetin ekonomik kriz tedbirleri-nin eşitlikten uzak olduğu gerekçesiyle 16 Aralıkta İtalyan Genel İşçi Konfede-rasyonu (CGIL), İtalyan İşçi Sendikası Konfederasyonu (CISL) ve İtalyan İşçi Birliği (UIL) grev kararı aldı. Başbakan Mario Monti, sendika temsilcileriyle görüşüp grevden vazgeçirme çabaları so-nuçsuz kaldı. Birçok kentte düzenlenen gösterilerde işçiler hükümeti protesto etti. İşçilerin yanı sıra öğrencilerde greve destek verdi.

KIbRIsHükümetinin uygulamaya hazırlandığı ekonomik önlemlerini protesto amacıyla

15 Aralıkta memur sendikası PASİDİ’nin Güney Kıbrıs’ta yapılan geniş çaplı grev hayatı olumsuz etkiledi. 12 saatlik grevde devlet dairelerinin kapalı olduğu, özel-likle hastaneler ve havaalanlarında etkili olan grevde uçak seferleri iptal edildi. İş-çilerin ekonomik tedbirlerin kabul edi-lemeyecek olduğunu ve mücadelerinin devam edeceğini belirtti.

YUNANİSTANAtina Metrosu Çalışanları Birliğinden ya-pılan açıklamada, reformlar çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşlarında tasarruf amacıyla işten çıkarılmaları ve maaşlar-da yapılan kesintileri protesto amacıyla hükümete uyarı anlamında grev yaptı.

BELÇİKAOn binlerce işçi Belçika’da “tasarruf” adı altında yapılacak saldırıya karşı sokaklara çıktı. Ocak ayında uygulamaya konulma-sı planlanan kesintiler işçilerin kazanılmış haklarına saldırıyor. Belçika’daki üç ana

sendikanın çağrısıyla yapılan greve 80 bin işçi katıldı. Koalisyon hükümeti kurma-ya hazırlanan burjuva partiler, ortak bir biçimde işçilere saldırma kararı aldılar. Böylelikle aslında aralarında bir fark ol-madığını da göstermiş oldular.

EKONOMİK KRİZ EVRENSELMİş!Bu ülkeler dışında grev yapan ve greve hazırlanan onlarca ülke var. Yapılan grev-lerin ve tepkilerin sebebi hep aynı. Eko-nomik krizi önlemenin işçinin haklarını gasp ederek, işten atarak, yedek işgücüne alarak, emeklilikyaşını arttırarak, işçilerin maaşlarından kesintiler yaparak vb... uy-gulamalarla çözme yolunu bulan süper zeki hükümetler birer birer bocalayıp istifa ediyor.

İtalya’dan Yunanistan’a kasırga gibi hükümetleri sallayan krizler ülkelerin de-ğil kapitalizmin krizleridir ve evrenseldir. O yüzden bu kemer sıkma politikalarını geliştiren zihniyetin artık daha fazla de-vam edemeyeceğine işarettir.

TÜRKİYE’DE KRİZ YOK!İşçilerin haklarını gasp eden, insanları işsizliğe mahkum eden kapitalizm ve krizleri Türkiye’de farklı olabilir mi?

Tüm dünya işçileri greve çıkıp hü-kümetlerin ‘tedbir’ lerine karşı çıkarken Türkiye’de de durum farklı değil.Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sen-dikası (SES), Türk Medikal Radyotekno-loji Derneği (TMRT-DER), Devrimci Sağlık İş Sendikası (DEV SAĞLIK İŞ), Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Der-neği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUD), Tıbbi Laboratuvar Teknisyen-leri ve Teknikerleri Derneği, Tüm Radyo-loji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜM RAD-DER), Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), Türk Hemşireler Derneği (THD), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Diyetisyenler Derneği üyeleri 21 Aralık’ta hizmet üretmeyecektir.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde çalışan ve kadro-ları yapılmadığı gerekçesiyle düzenledikleri eylemde gözaltına alınan 27 işçi

hakkında, “ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla dava açıldı. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk davda Mahkeme heyeti, dosyadaki eksiklerin giderilmesi için duruşmayı 12 Mart 2011 tarihine erteledi.Türkiye’nin farklı illerinden gelen Dev Sağlık-İş üyeleri, SES ve TTB yöneticileri, DİSK’e bağlı sendikaların Adana şubeleri ve Halkevleri gerçekleştirdikleri eylemle işçilere sahip çıktı. Atatürk Parkı’nda top-lanan yaklaşık bin kişi, “Taşerona karşı mücadele yargılanamaz” pankartıyla Adana Adliyesi’ne kadar yürüdü.

NE OLMUşTU?Adana’daki Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 22 Ağustos 2011 tarihinde Rektörlük tarafından yapılmaya çalışılan yasadışı ihaleye karşı çıkan Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) üyesi 27 emekçi çevik kuvvet polisi tarafından darp edilerek gözaltına alınmıştı. Dev Sağlık-İş üyeleri hakkında “ihaleye

fesat karıştırmak” suçlamasıyla 27 yıl hapis istemi ile dava açılmıştı.

BAKANLIK MÜfETTİşLERİ KADROYA ALINSINLAR DEMİşTİÇukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde çalışan taşeron işçiler, haklarının yok sayıldığı gerekçesiyle defalarca eylem yaptı. Sonuç alamayınca da Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık müfettişleri, hazırladıkları raporda işçilerin üniversite çalışanı kabul edilmesi ve kadroya alınması gerektiğine yer verse de rektörlük hiç bir adım atmadı. Üstelik, buna rağmen “Destek hizmetler ve temizlik hizmeti ihalesi” açıldı.İşçiler de tepki olarak ihale salonu önünde eylem yap-mak istedi. Ama karşılarında çevik kuvvet polisleri ile özel güvenlik görevlileri vardı.

GÖZALTINA ALINAN 27 İşÇİ VE SENDİKACIYA 27’şER YIL HAPİS İSTEMİ O müdahalede 4 kişi yaralandı. 27 işçi ve sendikacı gözaltına alındı. Ardından, “ihaleye fesat karıştırmak ve polisi engellemekle” suçlanan işçiler hakkında, 27’şer yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı. yARIn ADANA

Dünyada grevler dalga dalga büyüyor

ankaraSAVAŞ KOCAKAYA

20 ARAlIk 2011 YARIN

Esnek çalışma taslağı Meclis’te

Kadro isteyene 27’şer yıl hapis istediler!

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Billur Tuz Fabrikası’nda sendikaya üye olan taşeron işçilerin işle-

rine 1 Ocak’tan itibaren son verilecek. İşçiler 2 Ocak’ta direniş başlatacaklar.

İzmir’de Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Billur Tuz fabrikasında sendikalı işçi kıyımı sürüyor. Geçtiğimiz aylarda Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerden bir kısmını işten atan patron, şimdi de fabrika bünyesindeki taşeron firmalarda çalışan işçileri kapı önüne koyacak.

Billur Tuz’da işçi çalıştıran Dinç, Espirit ve Erka isimli 3 taşeron şirket, işçilere bir tebligat göndererek, 31 Aralık 2011’de Billur Tuz’daki sözleşmelerinin sona ermesi nedeniyle iş akitle-rinin feshedileceği bildiriminde. 130 işçinin sendikalı olduğu Billur Tuz’da işçilerin bir kısmına 1 Ocak’tan itibaren işe gel-memeleri konusunda tebligat ulaştırılıyor.

2 OCAK’TA DİRENİş VARTaşeron çalıştırılan işçilerin bir kısmına 1 Ocak’tan itibaren işlerine son verileceğine dair tebligat ulaşırken, işçilerin üye olduğu Tek Gıda İş Sendikası ise eğer işçilerin işine son verilirse kapı önü direnişine başlayacaklarını açıkladı.Billur Tuz’da asıl işverenin taşeron değil, Billur Tuz yönetimi olduğunu belir-ten sendika, eğer işçiler 1 Ocak’tan itibaren işten çıkarılırsa 2 Ocak’tan itibaren kapı önü direnişine başlayacaklarını açıkladı.yARIn EMEK

HEMA A.Ş Kandilli Kömür İşletmesinde çalışan 800 işçi 4 yıldır ücret artışı alamadıkları için eylem yaptı.

15 Aralık 20011 tarihinde 6.00 vardiyasında ocağa inmeyen işçilerin, maaşlarının düşük olması, fazla mesai yapmalarına rağ-men mesai ücretlerinin düzenli ödenmemesi, sosyal haklarının verilmemesi, sendika üyeliklerine izin verilmemesi , her işçiye yıllık 1’er ton kömür verilmemesi ve kötü çalışma koşulları nedeniyle eylem kararı aldıkları öğrenilirken, 16.00 vardiyasında çalışmayarak ocak başında eyleme geçen işçiler gece 24.00’a kadar eylemlerini sürdürdü.

24.00 vardiyasında çalışmaya gelen maden işçileri de, ocağa inmeyerek çalışma arkadaşlarının eylemine destek verdi.

BİRLİK VE BERABERLİK şARTEylemdeki maden işçilerini ziyaret eden GMİS Genel Mali Sek-reteri Muharrem Sarıçam ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Osman Tutkun, işçilerin yanında olduklarını ifade etti.

GMİS Mali Sekreteri Muharrem Sarıçam; “Haklı taleple-rinizin yerine getirilmesi için gerek işveren, gerekse siyasilerle görüşeceğiz. Sorunlarınızı ileteceğiz” dedi.

GMİS Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Osman Tutkun da işçilere birlik ve beraberlik içinde olmalarını söyleyerek; “Bizler sendika olarak alın terinin, emeğin yanındayız. Ve sizlerin de elbette ki bu haklı eylemlerinizde yanınızdayız. Ama eylemle-riniz yıkıcı değil birleştirici olmalı. Bunu da birlik ve beraberlik içinde sürdürmelisiniz” dedi

30 KASIM’DA NE OLMUşTU?Hema Kömür İşletmesi’nde 30 Kasım günü sabaha karşı tavan çökmesi oldu. Eksi 300 kodunda meydana gelen tavan çökme-sinde Gökhan Sezer (33) ve Erhan Turhan (27) isimli işçilerin hayatlarını kaybetmişti. yARIn EMEK

800 madenci iş bıraktı

Billur Tuz’da işçi kıyımı

eDİtöRleR

tAsARIm

DAğItIm

İmtİyAz sAHİBİ

Genel kooRDİnAtöR

adrEs

BAsIlDIğI yeR

SANEM DENİz KURALİBRAHİM KESKİNSELÇUK KAYGISIzBERNA GöRGÜLÜMELİKE ÇINARARINÇ KILIÇRIFAT ÇAPARDENİz ADIBELLİELİF KARANCAN ÇOKSöYLEREMİNE AHISLAMELTEM POSTACIFATİH PEKEDİSGÜRKAN KöSEEzGİ CEREN AĞTAŞKAAN ARSLANÇAĞLA EROĞLU

FADİK TEMİzYÜREK

EMRE özTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAz YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 AylIk ABonelİk: 25 tl

SANEM DENİz KURAL ADINA yAPI kReDİ HesAP no: 229/8873511 IBAn:TR38 0006 7010 Ptt HesAP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBAnkAsI HesAP no: 6200 2465988 IBAn: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİRAAt BAnkAsI HesAP no: 0615 57722685 5001 IBAn: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 GARAntİ BAnkAsI HesAP no: 31/6896034 IBAn: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank HesAP no: 0177542 IBAn: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 ABonelİk İÇİn tel: 0 506 724 64 [email protected]

20 aralık 2011 salı sayı: 11

Geçtiğimiz hafta dünyanın birçok ülkesinde genel grevler hayatı felç etti. Dünyada derinleşen ekonomik krizle birlikte çözümü kemer sıkma politikalarıyla çözmeye çalışan devlet hükümetleri siyasal krize girip bocalıyorlar. İtalya, Kıbrıs, Yunanistan, Belçika’nın ardından Türkiye de 21 Aralık’ta greve hazırlanıyor.

06 EMEK

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 11

20 ARAlIk 2011 YARIN

Çanlar Avrupa için çalıyor!07 EKONOMi

SÖZLÜKÇE

SERBEST PİYASA: ürünün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı olarak anlaşmasıyla belirlendiği, arz ve talebine hükümet tarafından müdahale yapılmayan bir piyasadır.

MEMORANDUM: Temel amacı karara yönelik olan bu belgeler, karar vericilerin karar alma süreçlerine yardım ve süreci hızlandırma yönünde olabileceği gibi bir problemin ortaya konulması şeklinde tespit amaçlı da olabilir.

?

Dünyanın önde gelen şirketleri, sırayla çökmeye, küçül-meye ve tüm bu sorunların bedellerini de çalışanlarına

yüklemeye devam ediyor. Avrupa’nın ikinci büyük tur operatö-rü Thomas Cook, 200 satış ofisini kapatıp bin kişiyi işten çıka-racak. Dünyanın en eski tur operatörlerinden biri olan Thomas Cook, iki yıl içinde İngiltere’deki 200 satış ofisini kapatacağını açıkladı. Bu yıl Ekim ayına kadar 398 milyon sterlin zarar ettiğini açıklayan İngiliz şirketi, borçlanma sorunu yüzünden geçen ay bir günde borsa değerinin yüzde 75’ini yitirmişti.

Müşterilerinin büyük bir bölümünün tatil paketi satın al-mak için interneti tercih etmesinden olumsuz etkilenen şirket, performansı düşük 200 ofisi kapatmanın yanı sıra yaklaşık bin kişiyi işten çıkarma kararı aldı. Avrupa’nın ikinci büyük tur operatörü olan Thomas Cook’a, aralarında Barclays, HSBC, RBS ve UniCredit’in de bulunduğu bazı şirketler, 30 Nisan 2013’e kadar kolaylık sağlamayı kabul etti. 172 yıldır faaliyet gösteren Thomas Cook, yılda 22 milyondan fazla kişiye tatil paketi satıyor.

MORGAN STANLEY, 1.600 ÇALIşANINI IşTEN ÇIKARIYOR Morgan Stanley sözcüsü Mark Lake, yatırım bankacılığı, ti-cari bankacılık ve idari birimler dahil her birimde, ayrıca her kademe ve küresel çapta olmak üzere 1.600 kişinin işten çıka-rılacağını açıkladı.

Bankanın işten çıkaracağı çalışanların sayısı küresel çapta istihdam ettiği 62 bin 648 kişinin yaklaşık yüzde 2.6’sına denk düşüyor.

Dünyanın önde gelen bankaları bu yıl 125 binden fazla kişinin işine son vermeyi planlıyor. Goldman Sachs, JPMorgan Chase & Co, Bank of America ve Citigroup ile diğer Amerikalı bankaların arasında bulunduğu büyük bankalar, iş gücünü yüzde 0.4 ve yüzde 10 aralığında azaltmayı hedefliyor. yARIn EKONOMİ

Kredi kartında tek limit dönemi

Dövizle kredi alanlara uyarı

Kredi kartı borçlarının ödenemez duruma gelmesi ve borç miktarının her geçen gün artmasına bir türlü çö-

züm bulamayan hükümet, yeni bir adım atmaya hazırlanıyor. Yeni yılda uygulanması planlanan tek limitle ilgili çerçeve netle-şiyor. Kart sahiplerinin maaş ve diğer gelirleri toplanacak, belli bir oranı harcama limiti olarak tespit edilecek.

Bankacılık kaynaklarından elde ettiği bilgiye göre, limit kişinin yıllık gelirine göre belirlenecek. Kart sahiplerinin maaş ve diğer gelirleri toplanacak, belli bir oranı harcama limiti ola-rak tespit edilecek. İsteyen istediği banka veya bankalardan bu limiti aşmayacak şekilde kullanabilecek. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 200 milyar lirayı aşan kredi kartı borçlarından rahatsızlığı nedeniyle bu yönde çalışma başlattığı belirtildi. Harcamaları kontrol altına almak ve riskleri azaltmak amacıyla kredi kartlarına tek limit uygulaması düşünülüyor. yARIn EKONOMİ

Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Baş-kanı Sıtkı Yılmaz, döviz cinsinden kredi kullandıkları

için mağdur olan tüketicilerle ilgili olarak, “Tüketici, değişen bu olağanüstü koşullar nedeniyle Tüketici Mahkemesi’nde ‘uyarlama davası’ açabilir” ifadesini kullandı.

2008 yılının ikinci yarısında yaşanan ekonomik krizin, döviz cinsinden borçlanan tüketiciyi ciddi şekilde mağdur et-tiğini ve BDDK’dan bu mağduriyete bir çözüm bulunmasını istediğini anlatan Yılmaz, Denizli’de bir yerel mahkemenin dövizzede lehine verdiği kararın, mağdur durumdaki tüketici-lerde bir umut ışığı doğurduğuna dikkati çekti.

Yılmaz, bu konuda yeniden tüketici derneklerine başvuru-lar olduğunu belirterek, geçmişte makul düzeydeki taksitlerle borçlanan tüketicilerin, bugünkü taksit tutarlarıyla borcunu yürütmesinin mümkün olmadığını belirtti. Bu durumdaki tüketicilerin evini satmakla karşı karşıya olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti: “Evinin satışı dahi borcunu karşıla-mayacaktır. Bu nedenle yasa ‘Sözleşme kurulduktan sonra ifa sırasında ortaya çıkan olağanüstü ve değişken koşullar sebebiyle yanlar arasındaki edimler arasında denge aşırı derecede ve açık bir şekilde bozulmuş ise o takdirde hakimin sözleşmeye müda-halesi talep edilebilir’ demektedir.” yARIn EKONOMİ

Turizm devi 1000 işçiyi çıkartıyor

euro Bölgesi ekonomik krizle başa çıkmaya çalışırken, tehlike çanları susmak bilmiyor. Dünya piyasaları belirsizlik ve krizin derinleşeceği kabusuyla sarsılmaya devam ediyor. Avrupa’nın en büyük ekonomilerine sıçrayan borç krizi, siyasi ittifakların yeniden gözden geçirilmesine neden olmakta.

Avrupa piyasaları geçen hafta Almanya’nın en büyük 2. bankası olan Commerzbank’ın iflasın

eşiğinde olmasının açığa çıkmasıyla çalkalandı. Al-manya Başbakanı Angela Merkel’in “krizin uzun süre hayatımızda olacağını” açıklaması ve İtalya’nın 5 yıllık tahvil ihalesinde rekor seviyeden borçlanması ile finans piyasalarında “moraller bozuldu.”

En büyük tehlikenin ise Avrupa’nın koruyucusu olan Almanya’da Commerzbank hakkındaki iflas söy-lentileri olduğu konuşuluyor.

YENİ LEHMAN MI OLACAK?Commerzbank Avrupa’nın en büyük emlak bankası olan Eurohypo’u devraldıktan sonra Almanya’nın en büyük 2. Bankası olmuştu. Fakat 2008 yılında dünyayı sarsan finans krizinde iflasın eşiğine gelmişti. Alman hükümetinin 18,2 milyar euro yardımı ile ayakta kalan banka tekrar iflasın eşiğine geldi. Bankanın bu hale gelmesinin en büyük sebebi ise Yunanistan ve diğer zordaki ülkelerden büyük alacağının olması. Analistler uzun zamandan beri Commerzbank´ın krizdeki Eu-ro Bölgesi ülkeleri borcuna bağlı en büyük riski olan bankalardan biri olduğunu kabul ediyorlar. Eylül sonu

itibariyle bankanın portföyünde 13 milyar avro tuta-rında Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İtalya ve İspanya devlet tahvili bulunuyordu. Der Spiegel dergisi ise, ek sermaye bulmakta zorlanması durumunda Almanya hükümetinin, Commerzbank’ı kamulaştırmak için plan yaptığını bildirdi. Almanya hükümeti hali hazırda bankanın %25 hissesine sahip durumda.

KREDİ NOTLARI DÜşMEYE DEVAM EDİYORÖte yandan Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, 5 Avrupalı bankanın kredi notunu indirmesi-nin ardından, Fransa’nın kredi notu görünümünü de negatife düşürdü. Ayrıca bir diğer kredi derecelendir-me kuruluşu Standard and Poor’s (S&P), 9 Kasım’da yayımladığı yeni kriterleri çerçevesinde 10 İspanyol bankasının kredi notlarının düşürüldüğü, kredi not görünümlerinin ise “negatif ” olarak belirlendiği bil-dirildi. Euro bölgesindeki başka ülkelerin notlarının düşürülmesi de gündemde.

IMF Başkanı Lagarde ise, dünya ekonomisinin yaşadığı krizden hiçbir ülkenin muaf olmadığını söy-ledi. Lagarde ayrıca ülkelerin bireysel farklılıklarını bir yana bırakıp Avrupa’nın borç krizine karşı ortak önlem almazlarsa dünyanın 1930’lar benzeri bir bu-nalım riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. İşbirliği yapmamanın ‘’içe dönme, yükselen korumacılık ve tecrit’’ risklerini beraberinde getireceğini vurgulayan Lagarde, ‘’1930’larda yaşanan tam da budur, ardından geleni ise hiçbirimiz istemeyiz’’ dedi.

Peş peşe gelen bu olumsuz haberler Euro’nun dolar karşısında 1.29 seviyelerine kadar inmesine neden oldu. Hafta içinde Avrupa borsalarındaki kayıplar da yüzde 1’in üzerinde gerçekleşti. Avrupa piyasaları belirsizlik ve iflas söylentileri ile boğuşurken yaşanan bu olumsuz tablo İMKB’yi de olumsuz etkiledi. Dolar 1.88 lira-nın üzerine çıktı. Dünyada yaşanan krizin Türkiye’yi etkilemediği söylenedursun borsa geçen haftayı yüzde 2.31 değer kaybı ile kapattı.

İstAnBUl HAKAN ALPDOĞAN

Yunanistan dibe doğru gidiyor Avrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve Uluslararası Para

Fonu (IMF) yetkililerinin (Troyka), Yunanistan’ın mali destek karşılığında imzaladığı memorandum çerçevesinde belirlenen kalkınma planında başarı sağlanması için, 150 bin devlet memurunun daha işten çıkarılması konusunda hükümete baskı yaptığı belirtildi.

Yunan medyasında çıkan haberlerde, kalkınma programının uygulanmasıyla ilgili incelemelerde bulunmak üzere Pazartesi günü Atina’ya gelen Troyka’nın, hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde, devlet harcamalarının azaltılması çabaları çerçevesinde yeni tedbirler önerdiği bildirildi.Troyka’nın hükümetten, memorandum gereğince kısa bir süre önce başlatılan ve 2011 sonuna kadar tamamlanması gereken 30 bin memurun iş yedeğine alınması uygulamasının dışında, 2015 yılına kadar 150 bin devlet memurunun daha iş yedeğine alın-masını ve ilk aşamada bunlardan en az 40 bininin işten çıkarılmasını istediği bildirildi. Bu durumların ardından işsizlik rakamları daha fazla yükselmiş olacak.

KAZANILMIş HAKLAR GERİ ALINIYORHaberlerde Troyka’nın ayrıca, memurlara prim olarak verilen 13. ve 14. maaşlar-

da da kesintiler yapılmasını, özel sektördeki maaşların da azaltılarak, Portekiz’de olduğu gibi, 450 avro civarına indirilmesi talebinde de bulunduğu belirtildi. Troyka’nın bu konuları görüşmek üzere Çalışma Bakanı Yorgos Kutrumanis ile bir araya geleceği kaydedildi. Yunanistan’da, mali krizle mücadele temelinde uygulanan reformlar çerçevesin-de, Kasım sonunda 20 bin kamu çalışanı iş yedeğine alınmıştı. Tasarruf amacıyla kamu kuruluşlarındaki yeniden yapılanma çerçevesinde yapılan bu uygulama, devlet dairelerinde hizmetlerin aksamasına yol açarken, memur sendikaları tarafından da tepkiyle karşılanıyor.

Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu ADEDY bu konuda yaptığı açıklamada, uygulamanın başlandığı 28 Kasım’ı “lanetli bir gün” olarak nite-lendirerek, “söz konusu uygulamayı engellemek için mücadele etmekte kararlı olduğunu” açıkladı.

Yunanistan’da sistem karşıtlarının ve sendikaların düzenlediği genel grevler yüksek katılımlarla gerçekleşerek hayatı durduruyor. Yaşanan bu gelişmelerin ardından nasıl bir tepkinin geleceği ve ne düzeyde bir katılımın gerçekleşeceği merakla bekleniyor. yARIn EKONOMİ

İngiltere’nin de sorunu işsizlik

Yapılan bir araştırmaya göre İngiliz gençler, Ağustos ayındaki eylemlerin ‘ırkçılık isyanı’ olmadığına vurgu yapıyor. İsyanlara karışan gençlerin büyük

bir kısmı, yağmalama ve yakma olaylarına katılmalarındaki başlıca sebebin polise duydukları antipati ve nefret olduğunu söylerken, işsizlik, ekonomik şartlar, top-lumsal dışlanmışlık ve sosyal adaletsizlik gibi konuların da diğer önemli nedenler olduğunu belirtiyor.

GENÇLER YETİşKİNLERDEN DAHA İşSİZUluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) hazırladığı raporda, 12 ay ya da daha fazla süre iş arayan genç işsizlerin oranının yetişkinleri geçtiği,yetişkinlerle karşılaştı-rıldığında gençlerin muhtemelen iki ya da üç kat daha uzun süredir işsiz olduğu vurgulanmıştı. Yine aynı raporda gelecekten ümidini kaybetmiş gençlerin suça karışma, uyuşturucu kullanımı ve depresyon gibi sorunlarla karşı karşıya bulun-duğuna dikkati çekilip Avrupa Birliğindeki gençlerin krizin en yüksek bedelini ödediği kaydedilmişti. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King, İngiliz ekonomisindeki durgunluğun gelecek yılın ortasına kadar sürebileceğini, küresel ekonomik durumun tahmin edilenden daha kötü durumda olduğunu bildirmişti.

fRANSA - İNGİLTERE GERİLİMİ YÜKSELİYORSon Avrupa Birliği Zirvesi’nde İngiltere’yle aralarında ciddi bir gerginlik oluşan Fransa, bir yandan resesyona girmenin diğer yandan da ‘AAA’ olan kredi notunun düşürülme riskinin iyice yükselmesinin yarattığı olumsuz havanın da etkisiyle Londra‘ya karşı savaş baltalarını çıkardı. Fransa Ekonomi Bakanı François Baroin, İngiltere’nin borcunu Yunanistan’la kıyaslarken, Fransa Merkez Bankası Başkanı Christian Noyer de, “Not düşürülecekse İngiltere’den başlanmalı” dedi. İngilte-re’deki ekonomik durumun çok endişe verici olduğunu söyleyen Baroin, “Ekono-mik anlamda bu aralar İngiliz olmaktan çok Fransız olmak tercih ediliyor” dedi.

Bu açıklamanın Fransa İstatistik Kurumu’nun (INSEE) ülke için 2012’nin ikinci yarısına kadar sürecek bir resesyon öngörmesinin ardından gelmesi ise dikkat çekti. INSEE, Fransa’nın dördüncü çeyrekte yüzde 0.2 oranında, 2012’nin ilk çeyreğinde ise 0.1 küçüleceğini öngördü. yARIn EKONOMİ

tüm AB üyelerinin anlaştığı Brüksel’de ‘yalnız adam’ durumuna düşen İngiltere, şimdi de son 17 yılın en yüksek işsizlik se-viyesine ulaştı. Ülkenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) yapılan açıklamaya göre, İngiltere’de işsiz sayısı 2.64 milyon kişiyle Eylül 1994’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşmış durumda.

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN08 EKONOMi 20 ARAlIk 2011 YARIN

Türkiye İstatistik Kurumu 2011 Temmuz-Ağustos-Eylül dönemi işgücü istatistiklerinin

açıklandığı raporda, Türkiye genelinde işsiz sayısı 2010 Eylül ayına göre 536 bin kişi azalarak, 2 milyon 398 bin kişiye düştüğü belirtiliyor. İşsizlik oranı ise yüzde 8,8!

NEREYE KAYBOLDU BU İşSİZLER?Bilindiği üzere TÜİK işsizliği belirlerken gayet bilimsel yöntemlerle (örneğin anket) çalışıyor. Bir saat dahi olsa çalışmışsanız TÜİK’e göre siz işsiz değilsiniz. İşsiz sayılabilmenin yada hatta işgücü olabilmenin bu denli zor olduğunu da göz önünde bulundurursak, sunulan verilerin bilimselliği ve gerçekliğine bir daha bakmak gerek. TÜİK’in işsiz tanımı “iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar”, eksik ve yetersiz istihdam edilenler, mevsimlik çalışanlar gibi iradi nedenlerle çalışmamayı tercih etmediği çok açık olan, dolayısıyla işsiz sayılması gereken kesimleri kapsamıyor. Bu kesimleri de işsiz ve işgücü tanımlarına dahil ederek hesaplanan “gerçek iş-sizlik oranı”na bakıldığında, dar kapsamlı resmi işsizlik oranının eğilimleri korunsa da, bulunan rakamlar çok daha yüksek.TÜİK’in sunduğu veriler kullanılarak ya-pılan “gerçek işsizlik” hesaplamasına göre Türkiye’deki işsiz sayısı 2 milyon 398 bin kişi değil, 5 milyon 41 bin kişi; işsizlik oranı da yüzde 8,8 değil, yüzde 17,4 oluyor.

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!Yine TÜİK’in konuyla ilgili haber bülteninde aktarı-lan, Eylül 2011’de iş aramayıp çalışabilecek durumda olanlar, mevsimlik çalışanlar, ev işleriyle meşgul olanlar, eğitim/öğretime devam edenler, emekliler, çalışamaz

halde olanlar ve diğer kategorilerinden oluşan “işgücü tanımı dışında olanlar”ın yüzde 50,3’ünün daha önce bir işte çalıştıkları belirtiliyor.

İşgücü tanımı dışında olanlar hakkında sunulan verilere bakıldığında ağustos ve eylül aylarında üç ke-simde önemli bir artış olması göze çarpıyor. Ev işleriyle meşgul olanların sayısı Ağustos’ta 11 milyon 847 bin kişiyken, Eylül’de 11 milyon 965 bin kişiye, eğitim ve öğretime devam ettiği için işgücü ve işsizlik tanımla-rının dışında olanların sayısı 3 milyon 832 binden 4 milyon 120 bine, emeklilerin sayısı ise bir ayda 3 mil-yon 666 binden 3 milyon 772 bine çıkmış görünüyor. Bu üç kesim içerisinde gerçekten çalışmamayı tercih

edenlerin oranının ne olduğunu bilmek mümkün ol-masa da, bir ayda ev işleriyle uğraşanlar, öğrenciler ve emeklilerin sayısının 512 bin kişi artış göstermesi dikkat çekiyor. Türkiye İstatistik Kurumu, işsizlik ra-kamları ve daha birçok konuda yaptığı araştırmalarda, devlet kurumu olmasından kaynaklı hükümet ile var olan organik bağlardan ötürü bilimsellikten giderek uzaklaşması, açıklanan verilerin yanıltıcı olmasının öncül sebeplerinden. Uzmanlar kurumun biran ön-ce yöntemlerinde değişiklik yapması gerektiğinde ve ilk kaygılarının bilimsel gerçekleri yansıtan çalışmalar yaparak halka doğru açıklamalar olması gerektiği üze-rinde hemfikir durumdalar.

Geçen sayımızda OECD’nin yaptığı açıklamanın ha-berini yapmış, Türkiye’nin gelir eşitsizliğinde dünya

ikincisi olduğunu OECD’nin kendi açıklaması üzerine yaz-mıştık. Her zamanki gibi, dünyanın en önde gelen ekono-mi çevreleri ve bütün bilimsel raporlara rağmen, hükümet gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor.

TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları 2010 araştırmasının so-nuçlarına göre en zengin yüzde 20’lik gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay, en yoksul yüzde 20’lik grubun aldığı payın 8 katına inmiş. Açıklanan sonuçlara göre Eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirlere göre oluşturulan yüzde 20’lik gruplarda, en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46,4 iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 5,8 oldu. 2009 yılında en yüksek yüzde 20’lik gelir grubunun payı en düşük yüzde 20’nin 8,5 katıydı.

KİME VE NEYE GÖRE?Açlık ve yoksulluk sınırı her ay giderek artıyor. Geçen yıla oranla bu sınırlar büyük yükselme gösterirken, bu sınırla-rın altında yaşayan kişi sayısı da artıyor. Peki nasıl oluyor da eşitsizlik azalıyor. Eşitsizliği etkileyen faktörler sürekli yükselirken, bu yükselen faktörlere bağlı olan değer nasıl

oluyor da düşüyor? Sorunun cevabı TÜİK’in yöntemi ve amacında gizli. Daha doğrusu alenen ortada! TÜİK bilimsel, gerçek verileri manipüle ediyor.

TEK SORUYLA ORAN DÜşECEKKurum 2013’ten itibaren işsizlik oranını ölçmek için “Son 3 ayda iş aradın mı” sorusu yerine, “Son 1 ayda iş aradın mı” diye soracak. Birol Aydemir, “Böylece hep tar-tışılan bu soruda Eurostat standartlarına ulaşmış olacağız” dedi. Söz konusu sorunun değişikliğinin Türkiye’deki iş-sizlik oranlarını etkilemesi bekleniyor. Aydemir’in verdiği bilgiye göre, işsizliğin ölçümünde halen kullanılan temel bir soru 2013’ten itibaren değişecek ve artık insanlara işsiz olup olmadığını anlamak için “Son 3 ayda iş aradınız mı” sorusu yerine “Son 4 haftada iş aradınız mı” sorusu sorula-cak. Bu sorunun yanıtı ‘Evet’ ise TÜİK bu kişiyi işsiz olarak değerlendiriyor, ‘Hayır’ ise kişi işgücü dışında bırakılıyor. Üç aydan 1 aya indirildiğinde ise süre daha kısa olduğu için iş aramayanların sayısının artması bekleniyor. Son 1 ayda iş aramayanlar ise işgücü dışı kalacak, süre daha kısa olacağı için hayır cevabı verenler artacak. Böylece TÜİK tek bir soruda oynama yaparak işsizlik oranlarını düşürecek. yARIn EKONOMİ

tÜİk 2011’in üçüncü çeyreğinde işsizlik oranının yüzde 8,8’e indiğini açıkladı. İşsizlik oranı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,5 oranında azalma görünüyor. Ne oldu da işsizlikte bu kadar yüksek bir düşüş yaşandı? İhracat açığını yurtdışına işsiz yollayarak mı çözdü yoksa hükümet?

İşsizlik rakamları ve gelir dağılımı ile ilgili tartışmalar son açıklamalarla daha da arta-cak. TÜİK’in son açıklamaları ve yeni planladığı düzenlemeler, mevcut eleştirilen konuları daha da tartışmalı hale getiriyor.

TÜİK işsizliği nasıl düşürdü?İstAnBUl İBRAHİM KESKİN

ABD’nin ekonomi çevrelerinin en çok okunan gazete-lerinden Wall Street Journal (WSJ)’nin internet sayfa-

sında çıkan haberde, Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sının (GSYH) 2011 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dö-nemine göre reel olarak yüzde 8.2 oranında arttığı, bu oranın ekonomistlerin ve pazarın yüzde 6.6 olarak tahmin ettikleri büyüme oranının çok üzerinde olduğu kaydedildi. Haberde Türkiye’nin hızlı ekonomik büyüme ivmesinin, Ankara’nın Ortadoğu ve Avrupa’daki komşularının siyasi çalkantılarla ve ekonomik kurtarma planlarıyla boğuştuğu bir dönemde ger-çekleştirildiği vurgulandı.

TÜRKİYE YAVAşLAMA SÜRECİNE GİRECEKGazeteye konuşan BGS Partners Analisti Özgür Altuğ, “Türk ekonomisi durdurulamaz” yorumunda bulundu. Altuğ, Türkiye’nin büyüme hızının kendisi gibi pek çok ekonomist için sürpriz olduğunu, kendilerinin bu kez biraz daha yavaş bir büyüme beklediklerini söyledi. Duruma, “Türkiye ‘Asya tarzı’ büyüme dinamikleri göstermeye devam ediyor” yorumu getiren Royal Bank of Scotland (RBS) ise bu yıl Türkiye’nin bütçe açı-ğının GSYH’sinin yüzde10’una ulaşmasının beklendiğine ve bu konuda kayda değer hiçbir iyileşme gözlemlenmediğine dikkat çekmeyi de ihmal etmedi. Tüm bu büyüme açıklamalarının yanı sıra, farklı yaklaşımların önemli bir örneği ise bir başka ekonomi gazetesinden geldi. İngiliz Financial Times gazetesi konuya bambaşka bir açıdan baktığı haberinde ‘sert iniş riski’ uyarılarına vurgu yaptı. Jonathan Wheatley tarafından ‘Türkiye yavaşlayacak mı, çakılacak mı?’ başlığı altında kaleme alınan yazıda, ‘Türkiye sert inişe mi geçti?’ sorusu soruldu. İhracat pazarlarının büyük bir darbe yemeye hazırlandığı şu günlerde, ülkedeki iç talepteki büyümenin de sert bir şekilde daraldığına dikkat çeken gazete, “Dünyanın en büyük 2’nci cari işlemler açığını finanse etmek için mücadele veren Merkez Bankası’nın sıkı para politikası, Türkiye’nin işini zorlaştırıyor” dedi.

SON ZAfERİ OLABİLİRFinancial Times’ın yazısına göre; “GSYH açısından bakıldığında bu Türkiye’nin son zafer haykırışı olabilir. Bir önceki 3 aylık dönemde sadece yüzde 0.6 büyüyen ihracatta kaydedilen yıllık artış yüzde 10.8 oldu. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan Avrupa Birliği ve Euro Bölgesi krizinin birlik ekonomisinde yol açtığı büyük sarsıntı nedeniyle dış talepte büyüme beklentisi pek iç açıcı değil. Bundan dolayı ülkenin iç talebe bağımlılığı artıyor. 3’üncü çeyrekte iç talebin yıllık büyüme oranı yüzde 7.4 oldu ki bu da oldukça sağlıklı. Ancak bu rakam bir önceki dönemde kaydedilen yüzde 13.6 büyüme ile kıyaslandığında hızlı bir düşüş ortaya koyuyor.” Yazıda görüşlerine yer verilen Capi-tal Economics’ten William Jackson da, “İç talepteki büyüme üzerinde büyük bir baskı var” yorumu yaptı. yARIn EKONOMİ

Firmalar batmasın, işçiler batsın

Mal iye Bakanı

Mehmet Şim-şek TBMM’de yapılan 2012 Bütçe Kanunu Tasarısı görüş-melerinde so-ruları yanıtladı. Asgari ücretle ilgili sorulara Şimşek, “Asgari ücret özel sektörün ödediği bir ücrettir. Özel sektörde siz eğer ücretleri verimlilikle ilişkilendirmezseniz belki Türkiye batmaz ama firmalar batar” cevabını verdi. Şimşek, “Asgari ücreti ödeyen devlet değil, asgari ücretle devlette çalışan da yoktur, benim bildiğim kadarıyla” şeklinde ifade etti.

PATRONLAR DAHA ÖNEMLİAsgari ücreti belirlerken bir yandan asgari ücretliye makul bir ücret bir yandan rekabet gücünü göz önünde bulundurmak zorunda olunduğunu belirten Maliye Bakanı, “Bunu bulun-durmayan ülkeler battı, Yunanistan’a dönmek istemiyorsak, başka ülkelere dönmek istemiyorsak bu dengeleri korumak durumundayız. Burada devletin ödediği bir asgari ücret söz konusu değil. AB üyesi 9-10 ülkeden daha yüksek asgari üc-ret Türkiye‘de verilmekte. Biz AB’den daha mı zenginiz” dedi. yARIn EKONOMİ

TÜİK yine doludizgin

man

GERİDE KALANLAR

İstanbul’da bazı televizyon kanalları-nın izlenme oranlarının belirlenme-sinde usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin reyting ölçüm ve yapım şirket-lerine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında yapılan operasyonda 5 kişi gözaltına alındı. Bu 5 kişi de

mahkeme tarafından serbest bırakıldı. RTÜK Üyesi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, reyting operasyonuna ilişkin açıklamalarda bulundu. Dizi sektörü hakkında konuşan Fendoğlu, “Bir de şimdi dizilerde şike olaylarının çıktığını görüyoruz. Diziler, reyting programlarını yükseltmek için dizi yapımcıları denek hanelere dizilerini izlemelerine karşın menfaat vermeyi, her ay para gönderiyorlar. Toplam 2 bin 500 denek hane var Türkiye’de ve bu hanelerin isimleri adresleri gizli kalması gerekirken bütün televizyon yapımcılarına gönderilmiş. Onlara sürekli ‘şu diziyi izleyin’ diyorlar ve bu şekilde reyting-lerde şike olduğunu görüyoruz” dedi.

REYTİNG OPERASYONUNDA TUTUKLU YOK ABD ORDUSU IRAK’I TERK EDİYORABD’nin son muharip gücü de işgalden 7,5 yıl sonra Irak’ı terk etti. Ülkeyi en son terk eden muharip birlik olarak tanımlanan Ame-rikan ordusu İkinci Piyade Tümeni Dördüncü Tugay sözcüsü Christopher Ophardt, birliğe ait son araçların sınırı geçerek Kuveyt’e geç-meye başladığını söyledi. ABD birliklerinin Irak’taki görevleri 31 Ağustos’ta sona ermiş, ancak bir kaç yüz askerin bazı idari görev-ler nedeniyle Bağdat’ta kalmıştı. Yetkililer bu askerlerin de uçakla ülkeden ayrılacaklarını

dile getirdi. Yaklaşık 56 bin ABD askerinin ise önümüzdeki yılsonuna dek ülkede kalacağı söyleniyor. Ancak Amerikan askerleri artık Irak hükümetinin özel talebi olmadan hiçbir operasyona katılamayacak. Bush yönetiminde ilk kez Irak’a saldıran ABD, Irak için “Bir haftalık işi var” demişti. Ancak işgal 7,5 yılın sonunda başarısız olarak sona erdi.

Düzce’de 5 Ocak 2010’da kaybolan ve aylar sonra bir fındık bahçesinde başı gövdesinden ayrılmış halde cesedi bulunan 14 yaşındaki Hatice Arı’nın katili polis memuru A.M.T. ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Ka-tilin avukatı Nejdet Çağlar, cinayetin başka kişi veya kişilerce işlendikten sonra ceset par-

çalarının bölgeye götürüldüğünü söyleyerek sanığın beraatini istedi. Davayı karara bağlayan mahkeme ise sanığın çocuğa yönelik, suç delillerini gizlemek ve ortadan kaldırmak amacıyla “kasten öldürme” suçunu işlediğine hükmetti. Mahkeme cezada indirime gitmeyerek bir emsal karara daha imza attı ve katili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Nevşehir-Acıgöl karayolunun 10’uncu kilometresindeki Özel Organize Sanayi Bölgesi’nde, temeli 3 ay önce atılan cami in-şaatında, geçtiğimiz günlerde büyük kubbe betonunun atılması için hazırlık yapılırken, iskele ve kalıplar büyük bir gürültüyle çöktü. Kurulum hatası nedeniyle yaşanan çökme

sonucu, 10 işçi enkaz altında kaldı. Esnaf yaralanan 2 işçiyi enkazdan çıkardı. Olay yerine gelen Jandarma Arama Kurtarma Timi, Nevşehir Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi, Nevşehir Belediye İtfaiyesi ekipleri, yarım saat içinde diğer işçileri de enkazdan çıkardılar. Durumu ağır olan 31 yaşındaki Ordulu kalıp işçisi Ahmet Ağca doktorların tüm çabasına karşın yaşamını yitirdi.

KADIN KATİLİNE AğIR CEZA VERİLDİ CAMİ İNşAATI ÇÖKTÜ, 1 İşÇİ ÖLDÜ

Neler Oluyor?Moody’s, Belçika’nın “Aa1” olan uzun vadeli kredi

notunu “Aa3”e çekti, kredi not görünümü ise “negatif ” olarak belirledi.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Fransa’nın ‘AAA’ olan uzun vadeli kredi notunu teyit etti, not görünümünü ise ‘durağandan’, ‘negatife’ düşürdü.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Yönetim kurulu Üye-si Yves Mersch, Avro Bölgesi’nde kredi sıkışıklığından endişe duyduklarını bildirdi.

IMF Başkanı Lagarde, 1930 buhranına benzer teh-ditler konusunda uyarılarda bulundu.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesi’ni finanse etmek üzere getirilen Kültür Vergisi’nin kaldırılacağını kaydetti.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Drag-hi, Avro Bölgesi’nde ağır borç yüküyle boğuşan ülkeler için “dışarıdan bir kurtarıcı” olmadığını bildirdi.

Türkiye’ye sert iniş

Yarın Gazetesi 13 Aralık tarihli sayısı

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 11

En başından başlayalım. Mücadeleyle tanışma-nız nasıl oldu?Biz köyden göçüp geldik. Dersim Pülümür Köyü’ndeydik. Mihriba yani kiracı idik. Ya-zın 6 ay çalışırdık. Bir gün dedim ki eşime; Biz çalışıyoruz, elimize ne geçiyorsa ağaya veriyoruz. Kışın da biz aç kalıyoruz. O za-man beyime dedim ki gidelim buradan. O zamanlar aklımda varmış yani benim.

Kaç yaşındasınız o zaman?Beni 12 yaşında kaçırdılar. 15’imde anne oldum. Sonra taşındık İstanbul’a. Sene 1971. Mahirlerin Maltepe’de kuşatılıp bir kızı rehin aldıkları sene. O zamanlar sokakta bekçiler var. Bekçi bir gün kapıyı çaldı; “Te-röristler çıkmış, kapınızı kilitleyin” diyorlar. Ama ben terörist nedir bilmiyorum; acaba bir canavar mı, kurt mu ne bileyim. Kilitle-dim kapıyı ben, arkasına masaları koydum. Nasıl ağlıyorum ya çocuklarımı yerse diye! Benim de yeğenim var o zaman üniversite-de öğrenci. O geldi. Bekçinin dediklerini söyledim. Sonra ben sana anlatayım dedi. “Zengin olmak ister misin?” Dedim tabii isterim. “Çocukların böyle yerde toprağın üstünde yatmasını mı istersin yoksa güzel bir daireniz olsun, arabanız olsun mu is-ter misin?” dedi. “E tabii isterim”. “İşte o ‘terörist’ dedikleri, devrimcilerdir. Sizlerin hakları için böyle böyle yapıyorlar. Halk için yani”. Dedim nasıl? “Herkes eşit olsun, fakir zengin olmasın; ister misin” dedi. O zaman açtım kapıyı sonuna kadar. Cesaret aldım. O zaman dedim bana lanet olsun, ben ne biçim insanmışım, hiçbir şey anlamıyorum. Sabahtan gittim kaset aldım ne kadar marş varsa açıyorum sesini sonuna kadar. Ben devrimciliğimi o gece aldım. Gencecik bir gelindim.

Bugüne nasıl geldiniz?Çocuklarım büyüdüler, okula başladılar. O zaman öğrenciler hareketlenmeye başladı okullarda. Sonuçta sen annesin, istiyorsun ki çocuğuna bir şey olmasın. Ama bir taraf-tan da diyorum ki ölen de benim çocuğum değil mi? Niye yani, ben oportünist miyim. Kendi kendimi suçluyorum. Bir yandan di-yorum “Benim çocuğum gitmesin başkası gitsin ölsün, bizim haklarımızı kazansın, ben de çocuğumu geri çekiyim. Bu, mantığa yakışır mı diyorum kendi kendime. Oğlum 17 yaşındaydı. Gözaltına almışlar. Gözaltı nedir bilmiyorum, öğreniyorum ben de. Mahallede birini trafik kazası süsü verip öldürüp atmışlar yola. O zaman ben de düşünüyorum muhakkak benim oğlumu da aldılar öldürdüler. Ağlıyorum, üzülüyorum; nereye başvurayım, nereye gideyim, cenazeyi nerede bulacağım bilmiyorum. Nerede ne varsa dolaşmışım. En son Selimiye’de bir su-bay “Teyze Gayrettepe’ye git, bulursan orada bulursun” dedi. Gittim dedim çocuğum ka-yıp onu arıyorum. Dediler ki çocuğun rahat, etli yemekler önünde, keyfi yerindedir. Sen hiç düşünme, burada iyidir, git evine dedi. Ne işkenceler yapılmış ne işkenceler. Gözaltı süreleri 90 gündü o zaman. Elde para yok oraya buraya gidiyorum. Artık işkenceler başladı. Tırnakları çekilmiş çocuğun. Sonra ölüm oruçları başladı. O zaman 4 kişi ölüm orucunda şehit oldu. Artık bana nere der-lerse gidiyorum. Kocam kafamı mı kırmış, dövmüş mü hiç umurumda değil; yani yeter ki çocuğuma bir şey olmasın. Artık her şeyi de öğreniyorum. Gözaltına alındık biz.Bir de tek tip giydirmek istiyorlar orada. Mavi tutsak elbiseleri. O elbiseleri giymek demek kabul etmek demek. Onlar da giymi-yorlar. Kış, yaz hep o şortlar var üzerlerinde. Kırmızı şorttan tanıdım oğlumu. Durumu ağır olanları hastaneye kaldırıyorlar. Bak-

tım benim oğlumu da götürüyorlar. Araba tam hizama geldi bir el kalktı zafer işareti yapıyor. “Anneciğim” dedi. “Ben iyiyim, herkese selam söyle”. Dedim ki; “Oğlum tedaviyi kabul etme”. Bunun elleri sapsarı kesilmiş, renk menk yok. Tanıyamazsın yani insanları. Götürdüler. Ben nasıl bağırıyo-rum: Köpek polis, faşist polis. Çocuğumu nereye götürüyorsun. Arabanın peşinden koşuyorum orada bayılmışım. 4 kişi ölüm oruçlarında şehit oldu. 5 sene yattı oğlum.

Tüberküloz geçirmişti, orada daha çok oldu. Sonra doktor dedi hava değişimine götür. Götürdük. Sonra aşık oldu evlendirdik o sene. Bana iki tane torun bıraktılar. Sonra ikisi çekip gittiler. Yani dört çocuğum hiç tam olmadı. Diğer oğlum da içeri girdi.

Onlar içeride, siz dışarıda direniyorsunuz!Tabii. Direnmeyi de öğrendim. Peşinden koşmayı da öğrendim. Gözaltına da alındım, işkence de gördüm. Öyle günler oluyordu ki, hele bu 2001’de, günde 3 kere gözaltına alınıyorduk. Eylemlerden topluyorlardı.

İlk ne zaman açlık grevine girdiniz?1992’de 3’er günlük dönüşümlü açlık gre-vi yaptık. Bir zaman öyle götürdük. Onlar içeride direniyorlar biz aileler de dışarıda. Basın bizi hep çekiyor ama ne televizyonda ne gazetelerde vermiyorlar. Gözleri kördür, kulakları sağırdır. Yani bizi görmediler, duymadılar, bilmiyorlar. Devletin böyle bir politikası var yani.

Neden böyle bir uygulama var?Neden biliyor musun? Çocuklarımızın ka-nıyla, bedeniyle politika yapıyor devlet.

Ne istiyorlar peki bu insanlardan da böyle zulüm ediyorlar?Susturmaya çalışıyorlar, sindirmeye çalışı-yorlar. Öldürmeye zaten öldürüyorlar yeteri kadar. Ben eğer oğlumun peşinden gitme-seydim, koşturmasaydım belki şimdi böyle bir insan olmazdım. Sıradan, belki de faşist olmuştum onlar gibi. Ama gittiğim için baskıyı öğrendim, zulmü öğrendim, hayatı gördüm, hayat şartlarını gördüm, insanlarla tanıştım, insan olduğumu öğrendim. Ben bir insanım robot değilim. Gerçekten böyle-dir. Yani kim ki çocukların peşinden gitmez-se, sisteme karşı sürekli susarsa, bu devletin ekmeğine yağ sürerse ölü bir beyinle yaşıyor-dur o zaman, insan değildir. Yani görüyor ama susuyorlar. Sonra 1996’da açlık grev-leri başladı. Biz de sürekli buralarda eylem-deyiz. Kaç sefer Boğaz Köprüsü’nü kestik. Mümkün değil bizi göstermiyor basın. San-ki üzerlerinde ölü toprağı var gibi suskunlar. Görüşe giderken dedik ki buradan kimse sesimizi duymuyor, vermiyorlar. Biz de karar aldık Ankara’ya gideceğiz. Benim iki oğlum da içeride o zaman. Ankara’ya gittik. Aileler olarak dönüşümlü açlık grevindeyiz. Ama açlık grevindeyken de oturmuyoruz sürekli eylemdeyiz. Başbakanın, cumhurbaşkanı-nın, vekillerin, tüm kurumların kapısını çalıyorsun. Ama yok, tamam deyip yalan söyleyerek seni kandırıyorlar. İşleri güçleri yalan. Hamurlarında yalan var. Dürüstlük

nedir, insanlık nedir, o beyinlerinde yok. Açlık grevleri devam ediyor. Baktık durum ciddileşti. Karar aldık, 3 Ana eylemlere git-meyecek açlık grevine girecek destek için. Açlık grevi için ilk ben elimi kaldırdım. Be-nim peşimden bir ana daha elini kaldırdı. Sonra kimse cesaret edip kaldırmadı. Bir baba kalktı ağladı. “Hep analar hep analar, niye hep analar? Ben de gireceğim” dedi. O da girdi. İki ana; Nadire Çelik, ben ve o ba-ba açlık grevindeyiz. Analar geliyor, başları

yarık kanlar içinde, ilaç sıkmışlar, tazyikli su sıkmışlar, perişanlar. Bir ara ben düşündüm “Ben neyim ya?” Oturuyorum. Yatıyorum. Tamam, yemiyorum ama yatıyorum. Bunlar dayak yiyip geliyorlar. Ben niye gitmiyorum dayak yemiyorum. Dediler ki; “Sen açlık grevindesin, gidemezsin”. Ben dedim gide-rim gelirim, grevime de devam ederim. 12 kişi ölüm oruçlarında şehit düştü. Ben de çok hastalandım. Torunlarım cesaret veri-yordu. Ben sadece kendi çocuklarımın anası değilim. Tüm dünya çocuklarının anasıyım. Nerede bir devrimci varsa, nerede bir sosyal insan varsa hepsinin anasıyım. Cellatların, faşistlerin anası değilim ama. Ben halkın anasıyım ve öyle kalacağıma söz vermişim. Nereye kadar götürürsem. Ama ölümse se-fa gelmiş hoş gelmiş. Ben ölümümü şöyle istiyorum; dışarıdan alanlardan öleyim isti-yorum, evimde yatağımda değil. Ölümümü böyle istiyorum. 55 gün durdum açlık grevinde. Hastanelere götürüldük falan. Biraz düzeldim. Selvi Ana geldi. Ama yürüyemiyorum. Açlık grevin-den çıkmışım ne yemem lazım bilmiyorum. Normal yemek yiyorum, olur mu hiç? Son-ra cezaevine görüşe gittiğimde bana ken-di mamalarından verdiler; normal yemek yenmezmiş.

Adına “Hayata Dönüş” dedikleri operasyon ol-duğunda siz ne yapıyordunuz?Biz sürekli yine eylemdeyiz o zamanlar. Gö-rüşe gittiğimizde çocuklar dediler ki herhan-gi bir cezaevi basılacak, biz öldürebilirler haberiniz olsun. Hazırlıklı olun.

Böyle bir operasyon olacağını devrimciler bili-yorlardı yani, öyle mi?Tabii. Her an olabilir dediler. Sürekli perso-neller değişiyormuş, bir hareketlilik varmış. Biz baktık ki bizi yine göstermiyor hiçbir yer. Ankara’ya gittik yine. Kurumları, mil-letvekillerini dolaşacağız. Gece haber aldık operasyonu. Gürültüyle uyandık, öğrendik ki tüm cezaevlerine operasyon yapılmış. Sa-bah hemen yola çıktık. Öğrendim ki gelini-mi de gözaltına almışlar. Gebze Cezaevi’nde çocukları olanlar olarak biz orda indik. Biri-leri diyor ki oğlum için Fedai Şahin ölmüş-tür, bir diyor ki ağır yaralıdır, hastanede. Hastaneye gittim, cezaevine gittim kimse söylemiyor. Birini getirdiler hastaneye. Tanı-yamazsın. Kanlar içinde. Yanık içinde. Kö-mür gibi. Sadece inliyor. Her yere gittim oğ-lum yok. Savcılığa gittim: “Odasına girdim, oturdum; Ben şimdi burada eylemdeyim. Benim çocuğum bulunana kadar buradan kalkmayacağım ya da benim ölümü çıkarır-sınız buradan” dedim. Cezaevi’ni aradı. “Ai-

leler perişan. Terbiyesizlik yapmayın ölüyse ölü diriyse diri deyin” dedi. Sonra bir ana daha geldi çocuğunu sormaya. Dedim ki; “Gel işgaldeyiz, otur.” Sonra bir ana daha geldi, bir tane daha, 7 kişi olmuşuz. Çıkmı-yoruz. En son dediler ki çocuğun cezaevinde yaralıdır. Biz 7 kişi gördük çocuklarımızı. Uyku yok, yeme içme yok. Durumu ağır olanların dışındakileri hastaneye de götür-müyorlar. 21 tane cezaevine aynı saatte, 4 buçukta saldırmışlar.

Neden böyle bir operasyon düzenlenmiş peki? Ne yapıyorlardı ki cezaevinde?İstedikleri çocukları teslim almaktı. Yani götü-rüp F tipi cezaevlerine koymak. Biz de sürekli F tiplerine karşı eylem yapıyorduk dışarıda.

Nedir f tipi? Amaçları neydi?F Tipi hücredir. Bir kişilik ve üç kişilik var. Amaçları devrimcilerin beyinlerini ancak böyle ele geçirmek. Biz çocuklarımıza çok saygı duyuyoruz. Hepsi yaralıydı, aç susuz-du. Beden olarak ezildiler, beden olarak

öldürdüler çocuklarımızı, bir sürü de şehit oldu ama hiçbir zaman teslim olmadılar. Keşke günlük yazsaydık. Ne kitaplara sığar, ne dağ taş kabul eder, ne de beyin kaldıra-bilir böyle bir şeyi. Bize zulmü öğrettiler. Ama çocuklarımla gurur duyuyorum. Tüm devrimcilere saygı duyuyorum. Onlara te-şekkür ederim, insanlığı öğrendim, koşmayı, düşmeyi, kalkmayı öğrendim. Ben dün, ço-cuklarımı savunurken, bugün çocuklarımın önüne barikat oldum.

Davada cezaevinden karşılık verildiği söyleniyor!Bizim çocuklarımızda ne top vardı ne tüfek. Devletin topu tüfeği vardı. Devlet bizim ço-cuklarımızı öldürüyor, bizim çocuklarımı-zın üzerinden politika yapıyor. Yani bu iyi değildir; bu politikayı bıraksınlar. 19 Aralık katliamını yapanlar etli yemek yedikleri za-man şehit olan çocuklarımızı hatırlasınlar. Bu bir çağrıdır. Gazi Mahallesi’nde 8 tane cenaze geldi. Birçoğunu ben yıkadım. Hoca gördü yıkayamadı. Bir ana kendi çocuğunu kendi yıkıyordu.

Cenazeler nasıldı peki?Hepsi yanmış. Yıkarken etleri soyulup geli-yordu. Nasıl ki et haşlanır soyulur ya. Ho-cayı görseniz, ağlamaktan gözleri patlamış. Bunların dini, imanı, şerefi yok mu acaba. Onları gördü devlet ve morglara gönderdiler. Ecevit daha çok ölü beklediğini söylüyordu. O ölmeden önce nasıl yürüyordu hatırlıyor musunuz? Ölüm orucunda olanlardan daha beterdi. Tüm anaları ahı tuttu ona. SELVİ ANA: Benim oğlum Ali Gülmez, iki kere firar etti cezaevinden. 15 yaşındaydı okuldan almışlar, işkence etmişlerdi. 12 Eylül’ü 15 gün geçmişti. Oğlum 11 sene-dir F Tipi’nde tek hücrededir. Şimdi 45 yaşında. Kızlarım İstanbul Üniversitesi’ni kazandılar. İlk senesiydi. Aldılar. Bildiri dağıtmış. 96’da ölüm orucuna girdi Eski-şehir Cezaevi’nde. Sonra çıktı o. Diğer kı-zım Nergis. O da siyasiydi. Tutuklanmıştı. Bayrampaşa Cezaevi’ne koymuşlar. O da başladı ölüm orucuna. Ama sonra ona bı-

raktırmışlar, hastanede diğer ölüm orucuna girenlere refakatçı olsun diye.

Hayata Dönüş Operasyonu’nda o neredeydi?O Bayrampaşa’daydı yine. Görüşte dedi ki; “Siz bilinçli analarsınız. Cezaevlerine operasyon olabilir. Siz öbür analara destek olun. Her görüşe gittiğimde öyle derdi. O Ecevit, hortlasın yerinden. “Hayata Dönüş” dedi adına, hayatı mahvettim demedi. Bir de dedi ki; “Az öldüler”. Daha çok kişinin ölmesini bekliyordu. Ne demişti? Cezaev-lerini biz alırsak, dışarısı kolay iş. İnsanları yaktılar, öldürdüler. Daha ne olsun? İste-diler ki tutukluların hepsi ölsün. İnsanlar hep ölüm orucuna girdiler. Benim kızım da girmek istediğini söylediğinde, dedim girme kızım. Biz cezaevlerini geziyorduk, adliyeler de dahil. Bu devlet zaten hepinizi öldürmek istiyor. Niye ölüm orucuna giriyorsunuz ki? Dediler ki; “Bizim elimizde topumuz yok, tüfeğimiz yok, bizim de bir bedenimiz var. Bedenimizi siper ediyoruz. Niye biz bu devlete boyun eğelim ki! Başımızda öyle bir

devlet olsun, hakkımızı versin. Biz başka bir şey istemiyoruz. İnsanlığı arıyoruz. Biz ölüm orucuna giriyoruz” dedi.

Hayata Dönüş Operasyonu’yla istenilen şey ba-şarıya ulaştı mı?Hayır, ulaşmadı. Yine de biz kazandık. On-lar hiçbir zaman kazanmadı. Onlar ateşle, bombayla, zehirleriyle çocuklarımızın üze-rine gittiler ama zaferi yine biz kazandık, çocuklarımız kazandı. Çünkü çocuklarımız yine de teslim olmadı. Az ölü var diye se-viniyorlardı. Az oldu çünkü direniş devam ediyordu, edecek de. Bu ne ilk ne de son olacak. Bütün gençlere, analara, herkese tavsiyemdir. Analar çocuklarının arkadaşı olsun, yoldaşı olsun, sadece ‘annecik’ olma-sınlar. Gün gelecek ki onlar diz çökecek, halk kazanacak, biz kazanacağız.

Cumartesi Anneleri’nde bir aşamaya gelinmiş-ti. Devlet kabul etmek durumunda kalmıştı 80 döneminde gözaltında kaybedip işkenceyle öldürülenlerin olduğunu. Ne düşünüyorsunuz hükümetin bu tutumuna dair?GÜZEL ANA: Samimi değiller. Gerçekten samimilerse öldürdükleri kişilerin mezar-larını göstersinler. Benim oğlumu 15 gün boyunca inkâr ettiler gözaltına aldıklarını. Oğlumu gecenin bir yarısı boş bir araziye götürmüşler o zaman. Demişler ki; “Biz-den sana kıyak, kaç git”. Oğlan anlıyor ki bunlar onu vuracaklar. O da beni suçum yok, vuruyorsanız vurun demiş, kaçmam demiş. Avukatlar girdi araya, işte dediler biz biliyoruz gözaltında olduğunu falan dediler de öyle açıkladılar. Kocaeli’de bulduk sonra.SELVİ ANA: Nergisim ölüm orucunun 30. gü-nü şehit düştü. 25 gün ne su aldı ne şeker. Belki alsaydı ölmezdi. 10 Nisan’da öldü. Geli-nim de, Ali Gülmez’in eşi, Güzel Ana’nın oğ-lu Fedai’yle beraber 205 gün ölüm orucunda bulundu. Şimdi yurt dışında o da. Çok şükür ki gelinim ölmedi yani. Gelinimin ne gözleri görüyordu, ne kulakları duyuyordu. İkimiz de birbirimizin aklını yokladık; sağlam mı diye. Hangi birini anlatsam ki!

20 ARAlIk 2011 YARIN

İstAnBUlMELİKE ÇINAR

09

Bize direnmeyi öğrettiler

İki ana. İkisinin yaşları bir hayli var. İstedikleri, eşitlik. Bunun için sokaklardalar. Senelerdir bu mücadeleyi veriyorlar. Gözaltına alın-dılar, işkence gördüler. Direnmeyi öğrendiler. 19 Aralık geldiğinde çocuklarına yapılan katliama tanık oldular. Bedenleri tutuşmuş, kömüre dönmüştü. Güzel Şahin ve Selvi Gülmez Ana’yla mücade-leye başladıkları günden bugüne kadar geçen süreçleri konuştuk.

foto

ğRAf

: OSM

AN E

RDEM

/ KA

AN A

RSLA

N

Direnmeyi de öğrendim. Peşinden koşmayı da öğrendim. Gözaltına da alındım, işkence de gördüm. öyle günler oluyordu ki, hele bu 2001’de, günde 3 kere gözaltına alınıyorduk.

“ “Bizim çocuklarımızda ne top vardı ne tüfek. Devletin topu tüfeği vardı. Devlet bizim çocuklarımızı öldürüyor, bizim çocuklarımızın üzerinden politika yapıyor.

“ “

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN

Milli Eğitim Bakanlığı tarafın-dan yapılan açıklamayla Van’da

eğitim koşullarının kısa sürede elverişli hale geleceği söylenerek okulların 26 Aralık’ta açılacağı belirtilmişti. Buna karşın, Van’da ne öğrencilerin durumu eğitime elverişli, ne de öğretmenlerin durumu. Hatırlanacağı gibi, okulla-rın açılmasıyla beraber eğitim verme-ye başlayacak olan evli öğretmenlerin MEB’in sağladığı konteynırlarda, evli olmayan öğretmenlerin de okulların üst katlarında ve pansiyonlarda barınacağı açıklanmıştı.

Verilere göreyse, eğitim vermeye baş-layacak olan öğretmenler sayısı 4600 ci-varında; fakat MEB’in evli öğretmenlere barınmaları için sağlayacağı konteynır sayısı 1250 tane. Bunun yanında alınan bilgilere göre, bu konteynırların sadece 90 tanesi hazır. Bu konteynırlarda yaşa-yacak evli öğretmenlerde de önceliğin, şube müdürleri, okul müdürü ve müdür yardımcısı konumundaki eğitimcilere verilmesi beklenirken, MEB okulları hemen açmakta ısrarlı.

EğİTİM SEN:OKULLAR AÇILMALI AMA...Eğitim-Sen MYK’sı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Van’da okulların

en erken zamanda açılması gerektiği-ni; fakat bundan önce can güvenliği ve barınma, ısınma gibi temel sorun-ların çözülmesi gerektiğini vurguladı. Açıklamada ayrıca şöyle denildi: ‘Yerel kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre, ağır hasarlı okullara sağlam raporu ve-rildiğine dair kaygı taşıyan Vanlıların sayısı çok fazladır. Valiliğin bu yönlü kaygıları giderecek kesinlikte denetimler yapması, halkın ve eğitim emekçilerinin haklı kuşkularını ortadan kaldıracak gü-venirlikteki raporları, ilgili okul binala-rında panolara asması gerekmektedir. Çocuklarımızın, öğrencilerimizin, bir kez daha kamu görevlilerinin görevlerini

tam olarak yerine getirmemeleri neti-cesinde doğacak sorunların mağduru olmalarının önüne geçilmelidir.’

‘ÖğRETMENLER OKULLARDA YAşATILACAK’ Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve Maliye Bakanı Meh-met Şimşek, Van depreminde hayatını kaybeden öğretmenlerin isimlerinin Milli Piyango okullarına verilmesi için bir protokol imzaladı. Ömer Dinçer, öğretmenlerin isimlerinin okullarda ya-şatılacağını belirtti ve ‘’Şu anda tamam-lanmış olan 27 okulda bu isimlerin tes-piti yapılmış oldu. Ayrıca halen devam etmekte olan 16 Milli Piyango İdaresi projesine de yine öğretmenlerimizin isimleriyle yer değiştirme uygulaması yapılacak. Böylece 43 civarında okulun ismini değiştirmiş olacağız’’ dedi.

İmzalanan protokolden daha önemli olarak bakanın, Van’da yapıla-cak olan eğitimin nasıl bir yol izleyece-ğiyle ilgili hiçbir açıklama yapmaması dikkat çekiyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, geçtiğimiz

hafta 75. Yılını kutladı. Kut-lamaya Abdullah Gül de katılırken, kutlamada İstanbul Üniversi-tesi rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, üniversitelerin olabildiğince özerk olma-sı gerektiğini söyledi.

Kutlamada konuşma ya-pan Abdullah Gül, Türkiye’nin ekonomik olarak çok ilerlediğini söylerken, üniversite rektörü Yunus Söylet, ‘’Üniversiteler ne kadar şeffaflarsa, ne kadar toplumla iç içeyse ve ne kadar bütünleşmiş-lerse o kadar saygın ve özerklik nok-tasında da o kadar rahat olurlar. Biz üniversite olarak toplumumuzla iç içeyiz ve işbirliğini her alanda ön planda tutuyo-ruz’’ dedi; ama rektör, YÖK’ün başkanının değişmesiyle ilgili veya YÖK ile ilgili bir açıklamada bulunmadı.

‘ÜNİVERSİTE-SANAYİ İşBİRLİğİ YAPMALI’Ayrıca, kutlamada konuşan İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Esfen-der Korkmaz, İktisat Fakültesi hocalarının sanayi ile işbirliğinin sağlanması yönünde yeni adımlar atılması ve yeni yasalar çıkarılması gerektiğini söy-ledi. Mevcut yasların bu işbirliğine müsait olmadığını söyleyen Korkmaz, ‘’Daha çok kalkınmak için üniversite-sanayi işbirliği genişletilmelidir. İkti-sat ve işletme hocalarının sektördeki firmaların üretim ve araştırmalarında yer almalarını ve karşılıklı bir işbirliği tahsis edilmelidir. Türkiye’nin en acil ihtiyaçlarından biri budur’’ diyerek üniversitelerin özel sektörün araç olarak kullanacağı yerler haline gelmesi gerektiğini belirtti.

KONYA ÜNİVERSİTESİ VE MÜSİAD ANLAşTIKonya Üniversitesi ve MÜSİAD Konya Şubesi arasında MÜSİAD üye-lerinin eğitim, danışmanlık ve araştırma ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili geçtiğimiz hafta bir protokol imzalandı. 18 yıldır sürdürdükleri eğitim faaliyetlerinde ilk defa bir üniversiteyle işbirliği yapacak olmanın gururunu yaşadıklarını söyleyen MÜSİAD Konya Şube Başkanı Aslan Korkmaz, yenilikleri, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip eden kaliteli insan yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti.

Bu anlaşma, İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Esfender Korkmaz’a bir örnek teşkil ediyor olmalı. yARIn EĞİTİM

Van’da okullar açılıyor

20 ARAlIk 2011 YARIN

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ‘Okullar Hayat Olsun’ projesi ile okulları artık sadece öğrencilerin eğitim aldığı

değil, öğrenci velileri ve toplumdaki diğer kesimlerin de kurs-lardan faydalanabileceği birer alan haline getiriyor.

MEB, yaptığı açıklamayla okulların ‘halka açıldığını’ duyur-du. Projeyle amaçlananın, okulların toplum hizmetine açılması, okul bahçelerinin düzenlenmesi ve ağaçlandırılması, öğrencile-rin, ailelerin ve halkın okullardaki eğitsel kaynaklardan yarar-lanmasını sağlamak olduğu belirtiliyor. Aynı zamanda okulları halkın hizmetine sunarak öğrencilerin ve ailelerin zaman ge-çirebileceği ortamlar yaratmak, çocukları ve gençleri şiddet ve zararlı alışkanlıklardan korumak istendiği söylenirken, okullarda açılacak olan kursların ücretli olup olmayacağı hakkında hiçbir açıklama yapılmadı.

MEB’in planladığı bu projenin, merkezde kurulacak Değer-lendirme ve Koordinasyon Kurulu ile illerde oluşturulacak Proje Yönetim Kurulu, il ve ilçe düzeyinde kurulacak Proje Yürütme Kurulları tarafından yönetileceği öğrenildi. yARIn EĞİTİM

Meslek liseliler staj yaparken büyük bir emek sömürü-süne maruz kalıyorlardı, ama artık, emek sömürüsü öyle

bir noktaya vardı ki, öğrenciler okullarda yaptıkları üretimle özel şirketlere parça üretmeye başladı.

2007 eğitim ve öğretim yılında açılan, ancak 2009 yılında makine atölyesini tamamlayan Sakarya Milli Piyango Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, özel bir şirketten sipariş alarak üretime başladı. Sanayiden 20 bin parça sipariş alan lise, Sakarya’da özel sektörden ilk kez sipariş alan okul olarak imalata başladı.

Yaptıkları üretim karşılığında ‘eğitilen’ öğrencilerin üreterek öğrenmenin hazzını yaşadığı belirtiliyor. Okul müdürü Tamer Çetintaş, yaptığı açıklamada, 1.Organize Sanayi Bölgesi yö-netiminin katkıları ile 500 metre kare alanda makine atölyesi yapıldığını, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nün ise bilgisayar kontrollü makineler alarak atölyenin iç tefrişatını yaptırdığını hatırlatarak, okulla ilgili özel sektörün katkısının büyük olduğunu belirtti.

Desteği de boşa çıkarmadıklarını söyleyen Çetintaş, ” He-men üretim arayışlarına girdik. Bu arayışlar sonucunda özel sektörden, bantlarda kullanılan bir parça olan 20 bin adet zincir bakla parça imalatı siparişi aldık ve hemen imalata başladık. Özel sektörden aldığımız bu sipariş öğretmenlerimizi ve öğ-rencilerimizi mutlu etti. Öğrencilerimiz üreterek öğrenmenin

hazzını yaşamakta.” diye konuştu.Çetintaş ayrıca, her türlü imalat teklifine açık olduk-

larını ve talepleri karşılayacaklarını belirtti. yARIn EĞİTİM

Geçtiğimiz hafta Hollanda’daki Leiden Üni-versitesi tarafından açıklanan ‘’dünyanın en

iyi 500 üniversitesi’’ adlı araştırmada 500 üniversite arasına Türkiye’den 6 üniversite girdi.

İlk 500’e giren üniversiteler Hacettepe Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul

Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi oldu. Sıralamanın Web of Science veri tabanından 2005–2009 yılları arasında ya-

yımlanan makale, mektup ve incelemeler esas alınarak yapıldığı söylenirken, bu sıralamayla geçtiğimiz aylarda Hollanda’da açık-lanan sıralamanın paralellik göstermesi dikkat çekiyor.

GEÇEN YIL 9 ÜNİVERSİTE VARDIGeçtiğimiz yıl yine Leiden Üniversitesi tarafından yapılan araş-tırmada, en iyi 500 üniversite arasında Türkiye’den 9 üniversite vardı. Bu konuya ilişkin konuşan ODTÜ Enformatik Enstitü-sü bünyesinde oluşturulan ‘University Ranking by Academic Performance’ (URAP) Laboratuvarları Başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut, sıralamayı oluşturan verilerin, temel bilimler ve sosyal bilimler alanında yapılan yayınlardan oluştuğunusöyledi ve Le-iden sıralamasında bu yıl yayın kalitesini ölçen yeni bir kriterin de yer aldığını belirtti. yARIn EĞİTİM

Okullar “halka açılıyor”

Meslek lisesinde parça üretimi

Dünya’nın en iyi 500 üniversitesi açıklandı

yARIn eğİtİmARINÇ KILIÇ

Yunus Söylet: “Üniversite özerk olmalı”

milli eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, 26 Aralık’ta Van’da okullar açılacak. Bu durum, bir yanıyla olumlu gibi görünse de, başlayacak eğitimin ne kadar sağlam bir temelde yapılacağı şüpheli.

Geçtiğimiz hafta, Gençler Meydana İnisiyatifi sitesinden yapılan açıklamayla, Liseliler Meydana Komitelerinin toplanacağı duyu-

ruldu. ‘Sınavlara ve Geleceksizliğe karşı Liseliler Meydana’ başlıklı yapılan açıklamada, sınavların liselilerin geleceğini çaldığı vurgulandı. Ayrıca üniversiteye girişte sınavı kazanmak için öğrencilerin dershanelere gitmek zorunda kaldıklarının, dershaneye gidemeyen öğrencilerin de sınavı ka-zanamadıkları ve bunun da büyük bir adaletsizliğe yol açtığının belirtil-diği açıklamada, liseliler komite toplantılarına çağırıldı ve şöyle denildi: ‘Türkiye’de de sınavların kalkması için, geleceğimiz için, alternatif bir eğitim sistemi için Liseliler Meydana komiteleri toplanıyor. Taleplerimizi hep beraber haykırmak için, sınavlara ve geleceksizliğe karşı komiteleri-mize tüm liselileri davet ediyoruz!’

Bununla beraber, komite toplantılarının Ankara ve İstanbul’da yapı-lamaya başlandığı öğrenildi. yARIn EĞİTİM

Liseliler Meydana komiteleri toplanıyor

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 2011 yılı içerisinde

40 bin izinli kadroya toplam 39 bin 945 kadrolu öğretmen atandığını söyledi.

TBMM’de soru önergelerini yanıtlayan Dinçer, şu anda okul-lardaki öğretmen ihtiyacı ve atanan öğretmenlerle ilgili açıklamalarda bulundu. Dinçer, 30 Eylül 2011 ta-rihli MEBBİS Norm İşlemleri Mo-dülü verilerine göre, bakanlığa bağlı resmi eğitim kurumlarının 126 bin 137 öğretmen ihtiyacının bulundu-ğunu söyledi. Ömer Dinçer bunun yanında, en fazla öğretmen ihtiyacı-nın da Rehber öğretmenliği, Okul Öncesi öğretmenliği, Beden Eğiti-mi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile İngilizce Öğretmenliği alanlarında olduğunu belirtti; fakat ihtiyaç olan alanlara yapılacak olan atamaların ne zaman gerçekleşeceği ve neden yapılmadığıyla ilgili yine bir şey söylemedi.

Aynı zamanda Dinçer, KPSS ile ilgili olarak “2011 KPSS’ye katılanların sınav sonuçları iki yıl süreyle geçerli olup bu süre içinde yapılacak olan öğretmen atamaları-na başvuru yapabileceklerdir” dedi.

‘İYİ ÖğRETMEN YETİşMİYOR’Eski Talim Terbiye Kurulu Başka-nı Prof. Dr. Ziya Selçuk, yaptığı açıklamada, eğitim fakültelerindeki sistemin artık iyi öğretmenler yetiş-tiremediğini söyledi ve şöyle devam etti: “Öğretmen yetiştirmeyi üni-versiteye havale ettik. Üniversiteler otuz yıldır iyi öğretmen yetiştire-miyor. Araçları amaç kıldık; sınav kazanmayı sistemin ana gayesine dönüştürdük. ÖSYM bir dakikada soru çözebilenleri başarılı, iki da-kikada çözebilenleri başarısız diye etiketlerken, aslında milyonlarca çocuğumuzun kendine olan güve-nini yok eden bir kuruma dönüştü. Türkiye’de başarısız olarak etiketle-nen on binlerce çocuğumuz dün-yanın iyi üniversitelerinde pekala üstün başarılar ortaya koydular.

İyi yapamadığımız şeyleri daha çok yapmaya çalıştık. Hiç kimsenin İngilizce öğrenemediği bir sistemi onbinlerce yeni öğretmen atayarak devam ettirdik. Öğretmen kalite-siyle uğraşmak yerine, bilgisayar alımı, sınav sayısını artırma, öğ-retmene sınav koyma gibi gereksiz işlere yöneldik.” yARIn EĞİTİM

2011’de 39 bin öğretmen atandı

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 11

Emekçi halk; ekonomik, sosyal ve politik krize karşı sokakları

eşitlik ve adalet talebiyle ele geçirdi. Wall Street’i İşgal Et hareketinin çağrı-sıyla olan 15 Ekim enternasyonal eylem gününde binden fazla şehir 82 farklı ülkede örgütlenen eylemler bunun bir kanıtıdır. Time dergisi bile neler oldu-ğunu anladı. 2010 yılında yılın insanı olarak Mark Zuckerberg’i seçmişken 2011 için yılın insanı olarak “eylemci” yi belirledi.

Geçen yıl bu zamanda Socialist-Worker şunları yazmıştı : “Tarih bize kırılmaların olduğunu gösteriyor, bu bulaşıcıdır.” 2011 yılı bunu kerelerce kanıtladı. Sene, göz kamaştırıcı demok-ratik devrimlerle diktatörleri temzileye-rek başladı. Bir ay arayla Arap baharı Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’ye sıçradı.

“BAZI HAfTALAR ONLARCA SENEYE DEğER”Bu şaşırtıcı değişimler akla Rus devri-minin lideri Vladimir Lenin’in gözle-mini getiriyor: “Onlarca yıl hiçbir şeyin olmadığı oluyor, ama bazı haftalar on-larca seneye eş değer.” ABD ve Avrupalı yandaşları devrimci kabarmayla yüzleş-tiğinde hiçbir şey yapmadılar. Bahreyn monarşisine yeşil ışık yaktılar ve Yemen lideri Ali Abdullah Salih’e göstermelik bir demokrasi hazırlaması için yardımcı oldular. ABD’nin diktatör Kaddafi’yi devirmek için çalışmış olduğu bir gerçek, ancak kimse ABD’nin birden bire demokratikleştiğini düşünmüyor. ABD’nin Libya’ya girmesinin nedeni sivil savaş korkusuydu.

Bununla birlikte, Mısır’da ABD Mübarek’in hep omuriliği olmuştur. Askeri hükümeti desteklemek bir süre işe yarayan bir taktik oldu, ta ki halk Kasım ayında orduyu istemediklerini kanıtlayana kadar. Arap baharı 2011 yılını en büyük devrim yıllarından biri yaptı. Yunanistan’da emekçiler 2 yıldan fazladır kemer sıkma politikalarına kar-şı mücadele ediyorlar.

GENÇLER MEYDANLARI DOLDURDUİspanya’da gençlik Tahrir Meydanı’nda-ki eylemcileri örnek alarak başlattıkları eylemleriyle Wisconsin’deki gençle-ri cesaretlendirdiler. Wisconsin’de 3 haftalık işgal eylemleri örgütlendi ve sendika karşıtı yasalar protesto edildi. Genclik ayaklanması İngiltere’de de kilit konulardan biriydi. Ağustos ayın-da ırkçı polis sokaklarda terör estirdi. 30 Kasım’da milyonlarca İngiliz kamu çalışanı 1930’lardan bu yana ilk defa grev yaptı.

Neo liberal politikalarla yönetilen Şili’de de gençler sokaklardaydı. Yalnız-ca 10 yıl önce dehşet dolu bir askeri rejmden çıkmış Şili’de yüz binlerce öğ-renci aylarca protesto eylemlerine de-vam etti. Öğrenci ayaklanmaları solcu öğrencilerin terörist diye suçlanıp kat-ledildiği Kolombiya’ya da sıçradı.

Ve BAD’de gençler Wall Street’i İşgal Et eylemleri ile bir benzerini ABD’de başlattı. Son olarak 3 yıllık ekonomik çöküntünün sonunda, uzun süreli işsizlik, kamu harca-maları kesintileri, ABD’de halkı “yeter!” demeye kadar götürdü.

Örgütlü emekçiler İşgal Et hareketiyle amaç birliği yaptı-lar ve birçok grev düzenlediler. Yandaş medya ise İşgal Et ha-reketiyle alay ederken asıl nok-tayı kaçırdılar, alay edilmesi gereken sistem! Bu nedenle bu haraket dünyaya yayılıyor. kAynAk: www.pambazuka.orgÇevİRİ: Gerçeğin Günlüğü Kolektifi zeyneP mÜGe kARADAğ

Y a r ı m y ü z y ı l

sonra, Afrika ve Arap dünyala-rındaki bağım-sızlık çanının sesi hafiflemedi; sosyal, ekono-

mik ya da politik düzlemde tamamen başarısızlık var. Bağımsızlığı elde et-mek, insanları sömürgeci hâkimiyetin altında çektikleri sefalet, adaletsizlik ya da ihmalden kurtarmadı. Fanon’ın kitabı ‘Yeryüzünün Lanetlileri’, ‘Ulusal Vicdanın Kazaları’nda öncüleri çoktan tespit ettiği ulusal burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi, sömürgecilik karşıtı mü-cadelede trajik bir hataya neden oldu.

Kitabında, önceki yıllarda yeni sömürgeci patolojisini, yozlaşmış ve rağbet görmeyen ulusal hükümetlerin eski sömürgeci efendilerinin çıkarla-rına boyun eğmesiyle hegemonyanın ebedileşmesi olarak tanımlar.

‘Sömürge çağının sonunda iktidarı ele geçiren ulusal burjuvazi az gelişmiş bir burjuvazidir. Onun ekonomik gü-cü sıfıra yakındır ve her halükarda, ye-

rine geçmeyi amaçladığı büyük şehirli burjuvazinin duruşundan yoksundur. Ulusal burjuvazi, inatçı narsisizminde, büyük şehirli burjuvazinin yerini ko-layca alabileceği konusunda kendisini ikna etmekte çok az zorluk çekmiştir.

Aynı şekilde, sömürgeci devletin son çıkışını görseydi, asıl sorun özgür-lüğüne kavuşmuş devletlerin evrimi olurdu. Adil ve zengin bir toplumun inşası, sömürgeci mirasın kalan adam ve kadınlarının her şeyi kapsayan kurtuluşuyla meydana gelmeli. Bu nedenle, yalnızca tahrip edici bir so-nuç olmaması için sömürgeci devletin eksikliklerini tespit etmek önemliydi.

Bağımsızlığı kazanmak, ezilen halkların yabancılaşmamasını ve-ya kurtuluşunu meydana getirmedi. Toplumlar, ölü doğmuş devletin, çı-karlarına ve beyanlarına göre değişen despotları destekleyen yeni sömürgeci şebekelerin yetimleri olarak kaldı. Eğer yeni sömürgeci yapılar bağımsızlığın başarısızlığını baştan sona açıklamı-yorlarsa, o zaman bu yarım yüzyıl, sömürgeci saatli bombanın tesirinin hüzünlü gösterisi olmuştur.

Fanon’un ‘Yeryüzünün Lanetlil-eri’nde tahmin ettiği evrimin büyük ölçüde farkına varıldı. Önceki sö-mürgeci güçlerce beslenen ve sivil ve askeri popülistler tarafından öncülük edilen iktidar mücadeleleri, kabilecilik ve bölgecilik, bağımsızlığı biçimsizleş-tirdi. Önde gelen klikler ve eski sö-mürgeciler tarafından desteklenen yeni burjuvaziler, sömürgeci yöneticilerle değiştirilen sivil ve askeri popülistle-rin avantajına sahip. Kaynakları sıkıca tutma ve iktidardaki kastlar tarafından rantların zapt edilmesi --sivil veya as-keri- bu ülkeleri devam eden bir parça-lanma durumuna esir etti. Sömürgeci idari güçlerin geri çekilmesi, nüfusun büyük çoğunluğunca yönlendirilen va-roluşun doğasında gerçek bir değişime neden olmadı.

‘Sürekli ‘insan’dan bahseden bu Av-rupa, endişe ettiği tek şeyin ‘insan’ ol-duğunu duyurmayı bırakmıyor, bugün bu Avrupa ruhunun hüküm sürdüğü her ülkede var olan insanlığın çilesini biliyoruz.’Franz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri.

İnkâr edilmiş, sömürülmüş ve kö-

leliğe mahrum edilmişlerin son çaresi olarak Fanon tarafından savunulan şiddet, daha büyük bir şiddete maruz bırakılmış ezilenlerin meşru savun-masıdır: baskı, mülksüzleştirme ve horlanma.

Dünyamız mülksüzleştirmeden, adaletsizlikten ve yabancılaşmadan azâde mi? Fanon bizi, direnmeye ve hiçbir zaman pes etmemeye çağırıyor.

Time “bu yılın insanını” seçti: Eylemciler20 ARAlIk 2011 YARIN

Dünya Turu

Mısır’da parlamento önünde oturma eylemi yapan ey-lemcilere yönelik asker ve polis müdahalesinde resmi

rakamlara göre 12 kişi ölürken yüzlerce kişi de yaralandı. Olay-larda hayatını kaybedenlerin aileleri ise, Silahlı Kuvvetler Yük-sek Konseyi (SCAF) tarafından yapılan “Mısır’a karşı komplo” açıklamalarını kınayan bir yazılı açıklama yayımladı.

SCAF’ın, Kahire merkezindeki parlamento binası önün-deki oturma eylemine yönelik operasyonla ilgili yaptığı açıkla-ma, olaylarda can verenlerin ailelerini ve çeşitli politik güçleri öfkelendirirken, “ordunun yalanlarını” kınayan bir açıklama yayımlandı.

Önceki günlerde sokaklara çıkan binlerce kişi karşısında or-duyu bulmuş, SCAF ise yaptığı açıklamada son olayları “Mısır’a karşı komplo” olarak tanımlayarak kamu mallarını savunma hakkı olduğunu belirtmişti.

Eylemlerde hayatını kaybeden iki kişinin babalarıyla bir-likte 6 Nisan Hareketi, Kifaya Hareketi ve Devrim Gençliği Koalisyonu’nun da aralarında olduğu bazı politik güçler, SCAF açıklamasını şiddetle eleştirdikleri açıklamalarında, “SCAF’ın yalanları çok açık. Eylemcilerden birini kaçırarak ve oturma ey-lemi düzenleyen diğerlerine saldırmadan önce bu kişiyi vurarak sorunu ateşleyen kendileridir” ifadelerini kullandılar. Açıklama-da ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“Tüm çadırları ateşe verdiler ve saldırıları 12 kişi ölüp 5 bin civarında kişi yaralanana kadar devam etti. Gençler, ateşe verilen binadan bazı bilgisayarları ve belgeleri kurtarmayı başardılar ve bunları orduya teslim ettiler. Tüm bu olaylar, bir kadını soyan ve bekâretini kontrol eden ordunun eylemleri ile karşılaştırılamaz. Tüm bunlardan SCAF’ın lideri Muhammed Hüseyin Tantavi’yi sorumlu tutuyoruz. yARIn DÜNYA

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Chirac uydurma iş kurmak-tan 2 yıl tecilli hapis cezasına çarptırıldı. 1990 yılında

Paris valisi olan Chirac güven suiistimalinden ve kamu malını zimmetine geçirmekten suçlanmış ancak kendi mal varlığında herhangi bir artma olmadığından aklanmıştı. 1991 yılında ku-rulan ve Nicolas Sarkozy’nin başkanlığını yaptığı “2000 yılında başarı” derneği 1,4 milyon Euro dolandırdı. Chirac bu olayda da aklandı. Son olarak görülen davada, 1990-1996 yılları arasında 19 tane var olamayan işi var göstererek belediyenin parasını dolandırmaktan 2 yıl tecilli hapse mahkûm oldu.

Chirac ilk defa cezaya çarptırılan Fransa Cumhurbaşkanı oldu. Chirac 1960 yılında bu yana birçok kere bakanlık ve iki kere de başbakanlık görevi yaptı. 2011 yılında cezalandı-rılmasıyla biten yargılanma süreç, 1999 yılında Chirac Fransa Cumhurbaşkanı iken başlamıştı. yARIn DÜNYA

9 Aralık’ta AB ülkeleri liderlerinin yaptığı zirvede eko-nomik krizden Avrupa’nın nasıl çıkacağı tartışılmış ve

sözleşmelerde değişiklik yapılmasına karar verilmişti. Zirvede oluşturulan yeni “mini sözleşme”ye göre Avrupa Adalet Mah-kemesi bütçe açığı %3’ü geçen ülkeleri cezalandırabilecek. Bu cezalandırma otomatik olarak gerçekleştirilecek ve söz konusu ülkedeki kamuoyunun herhangi bir etkisi olmayacak. Böylece her üye ülke kendi anayasasında kemer sıkma politikalarını yasalaştıracak.

“Mini sözleşme”nin her üye devlet tarafından Ocak ayının ortalarına kadar oylanmasına karar verildi. İngiltere ise oylama-ya katılmayacağını açıkladı. David Cameron sözleşmeye karşı çıkan tek lider oldu. Sarkozy, Cameron’un Avrupa’nın ilk finans merkezi olan City’nin çıkarlarını korumak için öne sürdüğü tek-lifleri “kabul edilemez” bulmuştu. İngiltere dışındaki ülkelerin liderleri mini sözleşmeye olumlu yaklaşıyor. Fransa’da ise Sol Cephe’den Cumhurbaşkanı adayı Jean Luc Melenchon sözleş-menin referanduma götürülmesi konusunda ısrarlı. yARIn DÜNYA

Kazakistan’ın batısında protestolar sırasında, polisin bir demiryolunu tıkayan eylemcilere

ateş açması sonucunda 1 kişi öldü, 11 kişi yaralandı.Şetpe köyündeki eylemcilerin çoğu polisin uyarısı

ardından dağıldı, ancak 50 kişi protestoları sürdüre-rek, bir lokomotifi ateşe verdi. Eylemciler, yakınlar-daki Canaözen kentinde grev yapan petrol işçilerine destek eylemi yaptı. Ülkenin batısındaki Canaözen kentinde protesto eylemi yapan grevci petrol işçilerine hükümet güçlerinin ateş açması sonucu en az 11 kişi öldürüldü. Polis, kent merkezindeki meydanda eylem

yapan binlerce petrol işçisinin üzerine ateş açtı.Yüzlerce petrol işçisi daha iyi ücret talebiyle, altı

ayı aşkın süredir Canaözen kentinin ana meydanını oturma eylemi yapıyordu. Canaözen kentindeki ça-tışmalar Kazakistan’ın Sovyetler Birliği’nden bağım-sızlığını kazanmasının 20. yıldönümüne rastlıyor.

Ülkede petrol işçilerine güvenlik güçlerinin sert müdahalesinin ardından olağanüstü hal ilan edildi. Grev ve protestoların yasaklandığı ülkede, gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 20 gün süreyle de hareket sınırlaması uygulanacak. yARIn DÜNYA

Mısır’da SCAF saldırganlığı kınandı

Jacques Chirac cezaya çarptırıldı

Londra AB’ye sırt çevirdi

Kazakistan “iyi ücret için” meydanlarda

2011 yılı dünyada direnişin zincirlerini kırdığı yıl olarak hatırlanacak. “Ezilenin ezene, sömürülenin sömürene karşı dünya çapında direnişi”, işte siyahî devrimci Malcom X 1965’te katledilmesinden hemen önce uluslararası alanı böyle betimliyor. Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika ve Avrupa’ya, Latin Amerika’dan, Asya’ya ve ABD’ye kadar dünya çapındaki direnişin aldığı şekil bu.

Frantz Fanon ve mevcut çoklu kriz

Dünyadaki birçok kurtuluş hareketine rehberlik etmiş olan frantz fanon’un kızı mireille fanon mendès-france, babasının her zaman-kinden daha güncel göründüğünü yazıyor. Ona göre mülksüzleştirme ve adaletsizlikler sürdükçe, Fanon’un tarif ettiği mücadele yöntemleri de varlığını sürdürecek.

MİREİLLE fANON

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 11

04 EKiM 2011 YARIN

Dostoyevski, Rus edebiyatının Gogol’ün paltosundan çıktığını söylediğinde Eisenstein ‘Gogol, İmparatorumuz’ sözünü henüz

sarf etmemişti... Eskişehir Film Festivali (E.F.F)’nin çeşitli birimlerinde çalışan,

film festivalinin heyecanını birebir hisssetmiş bir grup arkadaşın kendi çabalarıyla oluşturdukları Palto Film Günleri ismini, aslen Gogol’ün palto hikayesinden sureten ise her seneki düzenlenme aralığı kış se-bebiyle almıştır.

Bu sene 5.kez gerçekleşecek Palto Film Günleri, 19 – 25 Ara-lık tarihlerinde Anadolu Üniversitesi Sinema Kulübü çatısı altında düzenlenecek. Bu seneye kadar Dünya sinemasından örneklerin, iyi yönetmenlerin filmlerinin gösterildiği Palto, bu tarihe kadar tek salon-da toplam 34 film gösterirken ortalama 35.000 seyircinin katılımıyla gerçekleşti. Kışın ortasında sıcak bir sinemasal alan oluşturma fikrini her daim taze tutuyor.

Film gösterimleri yanında fuaye söyleşileri, sinema salonu dı-şındaki artık klasik haline gelen gerek sucuk ekmek gerekse diğer etkinliklerle kışın ortasında seyircinin içini ısıtmaya devam ediyor. 00:00 seanslarıyla da gece yarısından hemen sonra daha fazla kişiyle film seyretme isteğini hayata geçiren Palto Film Günleri, önümüzdeki yıllardan itibaren de siz gardırobunuzdan paltonuzu çıkardığınızda, şehrinizde olma planları yapıyor. yARIn SANAT

Öğrenciler tiyatro yapmak isti-yor, Anadolu Üniversitesi des-

tek olmak bir yana var olan yerleri Öğ-renci İşleri ve Halkbilim Araştırmaları Merkezi’nden atıyor. Öğrenciler fakül-teler başta olmak üzere çalışmak için yer arıyor, Rektörlük bütün fakültelere yazı gönderip “öğrencilere yer verme-yin” diyor. Tiyatro yapabilecekleri tek yer konservatuar iken, Konservatuar’da “burada çalışacak yer yok” diyor. Öğ-renciler aylardır, Eskişehir’in çeşitli kafelerinde tiyatro yapmaya çalışıyor.

HERşEYE RAğMEN TİYATROAnadolu Üniversitesi Öğrenci İşleri ve Halkbilim Araştırmaları Merkezi bünyesinde 41 öğrenci kulübünün yer aldığı bir öğrenci merkezi. Anadolu Üniversitesi’nin internet sitesini tıkla-dığınızda; öğrenci merkezinin kuruluş amacına yönelik olarak; “öğrencilere daha nitelikli ve çağdaş bir eğitim ver-mek için açılan öğrenci kulüpleri mer-kezidir” diyor. 41 öğrenci kulübünün

faaliyet gösterdiği Halk Bilim Araştır-ma ve Öğrenci Kulüpleri Merkezi’nde en aktif faaliyet gösteren nadir kulüp-lerden Tiyatro Kulübü. Bir yıl içerisin-de 4 tiyatro oyunu sergilerken, dönem sonunda ise 11.’sini düzenleyecekleri Amatör Tiyatro Festivaliyle diğer üni-versitelerden tiyatro topluluklarıyla en 20 oyunun sergilendiği bir festival düzenliyorlar. Anadolu Üniversitesi-nin verdiği cüzi miktarlarda parayla hem kendi oyunlarının masraflarını karşılamaya çalışırken, hem de festi-valin bütün bütçesini kendi imkan-larıyla karşılamaya çalışıyorlar. Bütün bu kısıtlı imkanlara rağmen Tiyatro Kulübüne her yıl üye olan öğrenci sa-yısı giderek artıyor. Her yıl iki yüzün üzerinde öğrenci tiyatro yapmak için başvuruyor ve dönem sonu en az 100 kişilik bir kadroyla dönemi kapatıyor tiyatro kulübü. Hiçbir kulübün bu kadar üye sayısı yok.

SESSİZ TİYATRO YAPINBelki de en önemli sorun çok fazla üyeye sahip olmalarıdır. Aslında Ti-yatro kulübü de tam anlamıyla on-lara niye yer verilmediğini anlamaya çalışıyor. Çünkü elle tutulur hiçbir sebep yok ortada. “Duvarları kirle-tiyorsunuz, sayınız çok fazla, geç çı-kıyorsunuz, kimin girip çıktığı belli değil, güvenlikler sizi beklemek zo-runda kalıyor” bunun gibi birçok elle tutulmayan sebep. Öğrencilere birde bunun için ceza olarak tutanak tutu-yorlar; “bir daha yaparsanız rektöre söyleriz” diyorlar. Öğrencilerden sessiz bir şekilde gürültü yapmadan, dekor kullanmadan ve duvarları çizmeden tiyatro yapmasını istiyorlar. Öğrenciler şaşkın, çünkü tiyatro sessiz nasıl yapılır bunu bilmiyorlar.

Tiyatro Kulübü Anadolu Üniversitesi’nde kurulduğundan bu yana nerede çalışacakları hep bir muamma olmuş. Önceleri fakülte içerisinde topluluklar halinde çalı-şırlarken, daha sonraları kulüpleşme süreciyle birlikte topluluklar bir araya getirilmişler ama yer konusu ve maddi destek konusu hala öğrencilerin elleri arasında bulunmuş. Bunun üzerine bir de Amatör Tiyatro Festivali yapalım, birikimlerimiz ve deneyimlerimiz di-ğer üniversite topluluklarıyla paylaşa-lım demişler. Rektörlükle de bir taraf-tan sürekli görüşmeler devam ediyor ve kulüp kendilerine ait bir yer istiyor,

sahnesi olan, hijyenik ve tiyatro çalışa-bilecekleri bir yer. Bunun üzerine rek-törlük 8 yıl sonra ancak bitirebileceği Öğrenci İşleri ve Halkbilim Araştırma Merkezi diğer adıyla Öğrenci Merkezi yapılır. 41 öğrenci kulübü burada ça-lışıyor. Öğrenci kulüpleri için yapılan binada Rektörlük her türlü açılışını, konferansını, davetini ve kokteylini yapıyor. Saatini sınırı yok. Davet kaçta ise o saatte bina açılıyor ve bitine ka-panıyor. Tam kokteyl saatinde, odaları küçük olduğu için koridorlarda tiyat-ro yapmaya çalışan elli öğrenci, hiç de hoş görünmez sanırım. Bir nedeni de bu olabilir diyor öğrenciler; “Çünkü bize verdikleri oda çok havasız, basık ve küçük. Biz 4 topluluğuz kulübün içerisinde o odaya 100 kişi sığmamızın imkanı yok. Bir topluluk içeride diğe-ri koridorda, diğer iki topluluk diğer günler çalışmak zorundayız. Yer olma-dı için mecburen koridoru kullanmak zorunda kalıyoruz.”

KAfELERDE ÇALIşIYORLARTiyatro Kulübü çalışma alanlarından çıkartılır. Gerekçe olarak ise öğrenci kulüpleri için yapılan öğrenci merke-zinde Tiyatro Kulübüne yer yoktur denir. Konservatuar’da çalışmaları yönlendirilirler, Rektörlük öyle karar verdi denir. Ama konservatuarda da yer yok denir. En azından yer bulana kadar çalışmalar aksamamasın diyerek şehir merkezinde kefelerde çalışma alıyorlar. Fakültelerde çalışma yap-mak için başvurduklarında aldıkları cevap cidden ilginçtir; “rektörlükten

gelen talimata göre sizleri fakültemiz-de çalıştıramayız”

Tiyatro Kulübü, daha doğrusu Anadolu Üniversitesi Tiyatro Toplu-luğu, bir üniversite topluluğu olması-na rağmen üniversite yönetimi ısrar-

la çalışma yapmamaları için elinden geleni yapmaktır. Ekonomik bütçesi itibariyle dünyanın sayılı üniversi-telerden olan,öğrenci kulüpleri için büyük bir bina inşa eden Anadolu Üniversitesi’nin Tiyatro Kulübü için aldığı bu tutum tartışama yaratacak gibi duruyor.

Konuyla ilgili olarak Anadolu Üni-versitesi Tiyatro Kulübü toplulukların-dan Tiyatro Maskesiz oyuncularından Yiğit Gürsoy ve Çağdaş Yemişçi’ye Anadolu Üniversitesi ‘nin bu uygu-lamaları hakkında ne düşündüklerini sorduk.

YİğİT GÜRSOY: Aslına bakarsanız komik bir durum. Bence tamamen ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik bir hareket. Çünkü tiyatro doğrudan halkla ilişki kuran bir sanat dalıdır. Bu açıdan Rektörlükçe sakıncalı gö-rülüyor. Anadolu Üniversitesi günde altı etkinliği birden sergileyebilen bir üniversitedir. Ben tiyatroya başladı-ğımda bu zorluklara rağmen tiyatro yapanlardan şunu öğrendim. “Amatör ruhla bu işe bağlı insanlar buradalar ve canla başla bu işe bağlılar.” Bizim üniversite kadar tiyatronun önüne ket koyan başka bir üniversite yok sanırım. Öğrencilerin sosyal hayatı barlar soka-ğında bira içmek mi olmalıdır. Neden Rektörlük destek vermek yerine ket vurmaya çalışıyor anlamıyorum. Büt-çesi var dünyada ekonomi bütçesi açı-sından sıralamada olan bir üniversite için; öğrencilerin kurduğu bir kulübe destek vermemesi açıkçası beni dü-şündürüyor. Bu bütçe nereye gidiyor, öğrencilere ayrılmayacaksa nereye ayrı-lacak. Eminim her topluluk, her kulüp aynı sorunu paylaşıyor. Bir salon bile veremiyorsa tiyatro kulübüne o kadar salonu içerisinde, bu durum çok ilginç bir durum. Anadolu Üniversitesi’ne sadece şunu söylüyorum maden destek olmuyor, gölge etmesin başka ihsan istemiyoruz.

ÇAğDAş YEMİşÇİ: Rektörlüğün tiyatro topluluğa gerekli desteği ve imkanı vermediğini düşünüyorum. Tiyatroyu sadece profesyoneller yapar düşüncesiyle hareket ettiğini açıkça gösteriyor. Üniversiteyi tanıtmak için sanata değer veriyormuş gibi öğrenci-leri destekliyormuş gibi kocaman ta-nıtım broşürleri çıkarıyor. 41 tane ku-lübümüz var diyor, kulüplere sağladığı yerden tiyatro kulübü yaralanamıyor. Yani reklam broşürü var ama, nitelik ve icraat yok. Üniversite toplulukları-nın üniversiteyi geliştirmesini istiyor ama destek vermiyor. Bence asıl ne-den onların politik tutumuna karşılık vermiyor tiyatro kulübü, bu yüzden bırakın desteği var olan yerlerinden atıyorlar.

türkiye’nin en büyük üniversiteleri arasında yer alan Anadolu Üniversitesi, kendi bünyesinde barındırdığı topluluk ve kulüplere üniversite içerisinde yer vermemekte diretiyor. öğrenciler aylardır kahvehane ve kafe gibi ortamlarda topluluklarının görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Anadolu Üniversitesi topluluklara yer vermek bir yana destek olmaktan da kaçınıyor.

Anadolu Üniversitesi’nde tiyatroya yer yok

eskİşeHİRSEVAL KUTLU

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük

2. Başlıca özelliğiniz? Kontrollü ve ölçülüyümdür. Konulara rasyonel yaklaşmaya çalışırım. Bir yandan da duygusal olup ağlamayı da gülmek kadar severim.

3. Mutluluk nedir? Bir insanın içten gülümsediğini görmek ve karşılık verebilmektir. Ayrıca eğer kendimi yalnız hissettiğim zamanlarda bir telefon açabilecek ve beni yürekten dinleyebilecek bir ya da birkaç insan varsa bu benim için mutluluktur.

4. Mutsuzluk nedir? Sevdiğim insanı üzgün görmek.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Şaka yollu yapılan alay etmeler

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan ve iftira

7. En sevmediğiniz şey? Arkamdan atıp tutulması 8. En sevmediğiniz kişiler?

Yalancı, kötü niyetli kıskançlar ve arkamdan iş çevirenler

9. En sevdiğiniz iş? Her yaştan birine bir şeyler öğretebilmek

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet ve Attila İlhan

11. En sevdiğiniz yazar? Ahmet Ümit

12. Kahramanınız? Babam

13. Kadın kahramanınız? Yok

14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya

15. En sevdiğiniz renk? Siyah

16. En sevdiğiniz yemek? Sarma

17. En sevdiğiniz düstur? Sigara yasağı18. En sevdiğiniz söz?

Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

DİlARA kokAl öĞRENCİ - İzMİR

Birgün gazetesi muhabiri İlkem Ezgi Aşam, ‘kelleci general’ olarak bilinen Korkmaz Tağma’ya ilişkin hazır-ladığı “Mutki kazılarında cemaat generali” haberinde, Bitlis İHD temsilcisinden konu ile ilgili görüş aldığı için, kişileri hedef göstermek suçlamasıyla 1 yıl hapis cezası verildi. Yüzlerce tutuklu gazetecilerin olduğu,

basılmayan kitapların bomba niteliği taşıdığı gerekçe-siyle ortadan kaldırıldığı bir dönemde verilen bu karar, gazetecilikte artık görüş almanın da yasaklanmaya baş-landığının kanıtı oldu. Yarın gazetesi olarak İlkem Ezgi Aşam’a öncellikle geçmiş olsun diliyor ve selamlarımızı iletiyoruz. İstAnBUl YARIN

Yarın’dan İlkem

EzgiAşam’a

selam

Nemo’nun nesli tükenebilir Massachusetts Institute of

Technology’den (MIT) bilim insanları, kamera-nın saniyede bir trilyon kare görüntü kaydedebil-diğini açıkladı.

Halihazırda kullanı-lan en gelişmiş kamera, saniyede bir milyon ka-

re görüntü kaydedebiliyor. Kameranın çok hızlı süreçleri anlamak için kullanılabileceğini söyleyen bilim insanları, kamerayı ışık titreşimlerinden verileri okumak için kullanı-lan “ışın tüpü” adlı cihazı geliştirerek ortaya çıkardıklarını belirtti. Kamera, her seferinde ince bir yatay çizgi tarayan

geleneksel katot ışınlı televizyon tüplerindekine benzer bir biçimde çalışıyor. Her bir görüntü, sadece bir tarama çizgi-sine denk düştüğünden tek bir kare için yüzlerce taramanın yapılması gerekiyor. Bilim insanları, nesnenin farklı bir tarama çizgisini kaydetmek için aynalarla kameranın görüş alanını değiştirip her bir çekimi tekrarlayarak bu süreci sağladı. Hareketli bir resim yaratmak amacıyla sahneyi ay-dınlatmak için saniyenin 13 milyarda birinde patlayan lazer sinyal kullanan bilim insanları, bu sinyallerin ışığın hareke-tini kaydedebilen ışın tüpünü harekete geçirdiğini söyledi. Her bir sinyalin birbirinin eşi olması için lazer ve kamera, senkronize edildi. Tarama çizgileri bir araya getirildiğinde aynı anda çekilmiş gibi görünüyorlar. Ancak kameranın bir saniye süren süreci göstermek için yeterli sayıda kare çekmesi yaklaşık bir saat sürüyor. yARIn BİLİM

2004 yılında En İyi Animasyon Filmi Oscarı’nı alan “Kayıp Balık Nemo” gelecek nesiller için bir tarihi film haline gelebilir. Çünkü

filmde yer alan her altı sualtı canlısından birinin nesli tükenmek üzere...Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) ve

Kanada’daki Simon Fraser Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, “Kayıp Balık Nemo” filminde canlandırılan ve karizmatik yavru balık Nemo ile bir şekilde yolları kesişen yaklaşık bin 500 tür sualtı canlısı üzerinde incelemeler yapıldı. Merkezi İsviçre’nin Gland kentinde bu-lunan çevre örgütü IUCN tarafından yapılan açıklamaya göre, özellikle insanlar nedeniyle nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olanlar canlılar, kaplumbağalar ve köpek balıkları. Ayrıca beş ayrı deniz atı türünden ikisi de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. yARIn BİLİM

Işığın hareketi incelendi

5. Palto Film Günleri

Fransa, Türkiye’nin ünlü ya-zarı Yaşar Kemal’e daha önce

verdiği üst düzey Legion d’Honneur nişanının derecesini yükseltme kararı aldı. 1983 yılında Legion d’Honneur nişanı ‘Commandeur’ (komutan) de-recesine değer görülen Yaşar Kemal, bu kez nişanın daha üst seviyesi olan ve çok az sayıda kişiye verilen ‘Grand Officier’ (büyük subay) derecesiyle onurlandırılacak. Türkiye edebiyatı-nın önemli isimlerinden Yaşar Kemal,

tam adı ‘Grand Officier dans l’Ordre National de la Légion d’Honneur’ olan nişanını, 17 Aralık 2011 Cumartesi akşamı İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda düzenlenen törende Légion d’Honneur Konseyi Başkanı Büyük Şansölye Jean-Louis Georgelin’den aldı.

Fransa Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada “Bu nişan, Yaşar Kemal’in olağanüstü edebi güzergâhına, tüm eserlerinin içine işlemiş hümanizmaya ve kültürlerin çeşitliliği ile kültürlerarası diyalog hizme-tindeki aralıksız hizmetlerine duyulan saygıyı ifade etmektedir” ifadesi kullanıldı. yARIn kültür

Yaşar Kemal’e Fransız nişanı verildi

Behzat Ç, Cumartesi Anneleri’ni anlattı

Bir Ankara Polisiyesi olarak ekranlara ge-

len Behzaç Ç dizisinin dün-kü bölümünde Cumartesi Anneleri’ne yer verildi.Dizide 30 yıl önce 12 Ey-lül döneminde gözaltına alındıktan sonra işkenceyle öldürülen ve kaçtı denilen oğlunun mezarını arayan bir anneyi gösterdi. Cumartesi Annesi Düzgün adlı oğlunun

kemiklerinin ve katillerinin bulunması için Behzat Ç’den yardım ister. Polis teşkilatının karşı çıkmalarına rağmen Behzat Ç, olayı aydınlatır. İşkenceci polislerin zamanaşımından faydalanmasıyla sergiledikleri rahat davranışlar da günümüz gerçekliğini göstermektedir. Dizinin bu bölümü Cumartesi Anneleri’nin yıllardır sürdürdükleri sessiz direnişlerini anlatan Bandista adlı müzik grubunun şarkısıyla ve eylem görüntüleriyle biter. Cumartesi Anneleri’nin sessiz direnişleri ısrarlı bir şekilde 95 yılından bu yana sürmekte. İlk kez 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınları, o günden beri de her Cumartesi saat 12.00’da Galatasaray Meydanı’nda olmaya devam ediyorlar. yARIn kültür