12
Çadırlar yandı 11 işçi öldü İşsizlik rakamları konusundaki açıklamala- rıyla, gerçekler arasında dağlar kadar fark olan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bu sefer de Türkiye’nin %62,1’inin mutlu olduğunu söylüyor. Nüfusun ortalama %25’inin işsiz olduğu, her gün 5 kadının öldürüldüğü, gazetecilerin, öğrencilerin tutuklu olduğu bir ülkede %62,1’i mutlu olabilir mi? TOPLUM 2 Milli Eğitim Gençlik Kültür Spor Komisyonu’nda yarım saatte oylanarak kabul edilen 4+4+4 yasa teklifinde değişikliklerde, tartışma- larda bitmiyor. Okula başlama yaşı pedagogların tüm uyarılarına rağmen aynı kaldı. SBS’nin kaldırılacağı iddialarından sonra yerine yeni bir sınav geleceği söy- lendi. Lise programındaki değişiklikler de kafaları karıştırdı. eğİtİm 10 Kapitalistler insan haklarını korumak adına ama aslında devrimi kontrol etmek ve Orta Doğu’daki petrolü kontrol etmek için askeri müda- haleye niyetleniyor. 7500’den fazla insan Suriye’de ölürken, petrol üreten ülkelerin kontrolü hakkında endişelenen kapitalistler, amaçlarına ulaşmak için değişik meclisleri ellerinde tutuyorlar. dünya 11 Sanatçılar son dönemlerde yaptıkları sanatı toplumsallaştırıyor. Devletin, sanatçılar da dahil toplumun neredeyse her kesimine uyguladığı baskı politikalarına sessiz kalmayan sanatçı ve aydın- lar da sanatlarıyla ya da yaptıkları açıklamalarla tep- kilerini dile getiriyor. Sanatçıların halkın arasından verdikleri bu tepkiler yüzlerini halka döndüklerini gösteriyor. kültür - sanat 12 13 MART 2012 SALı l SAYı:23 l 1 TL www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0507 516 8535 ALO YARıN Öldürülen Uğur ve babası için AİHM Türkiye’den sa- vunma istedi. 5 Gelir testinin ilk sonuçlarına göre muayene olabilmek ve ilaç alabilmek için aylık 35 lira prim ödemek zorunda. TÜİK’e göre mutluymuşuz Eğitimde her gün bir yeni değişiklik İsrail, Gazze’ye saldırdı Roboski’yi konu eden bir sergi: “Nefes” AİHM Türkiye’ye Uğur Kaymaz’ı sordu ece türkiye ve kayı İnşaat’ın milyon dolarlık yatırımı marmara Park inşaatında çıkan yangında 11 işçi güvenliksiz ve denetimsiz çalıştırmadan öldü. Sorumlu şirketler 3 kuruş fazla para vermemek için işçileri malzeme konan naylon çadırlarda yatırmış, -3 derecede çamurlu suların içinde elektrik sobalarıyla ısınmaya mahkum bırakmış, devlet ise hiç oralı olmamış. Yaralı bir sırtlan Esenyurt’ta Marmara Park inşaatında yangın çıktı AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Katil olanlar SİBEL UZUN UYANIS 4 Pozantı Cezaevi’nde yaşananların iç yüzü Pozantı Cezaevi’nde yaşananları ortaya çıkaran Doktor Didem Gediz Gelegen Yarın’a konuştu. 09 İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, Oda TV davasının 11. duruşmasında 4 gazeteci hakkında tahliye kararı çıktı. Mahkeme başkanı Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır hakkında tahliye kararı verdi. 375 gündür tutuklu bulunan Nedim Şener’in eşi Vecide Şener, NTV canlı yayınında yaptığı açıklamada çok şaşkın ve heyecanlı olduğunu söyledi. ‘Biz başından beri tahliye bekliyorduk’ diyen Şener, ‘Çok şaşkın ve heyecanlıyım. An- cak bu durum artık bir his olayı değil, özgürlük olayı. Ben boş yere yatan bütün insanların özgür kalması istiyorum’ dedi. günCel 5 Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye edildi Femen mi Feminizm mi? GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5 Sosyalist genel başkanlar, Kürt halkına yönelik baskı ve tecrit politikasını protesto için süresiz açlık grevine başlayan BDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ı tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret etti. Kürk hal- kına ve önderlerine yönelik baskı ve tecrit politikaları ve KCK adı altında yürütülen operasyonlarla siyasi temsilcilerin tutuklanmasını protesto amacıyla Diyarbakır Cezaevi’nde süresiz açlık grevine başlayan Selma Irmak’ı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yalnız bırakmadılar. günCel 7 Selma Irmak yalnız değildir 20 maddenin okunması sıra- sında yaşanan kavga nedeniyle okunan hiçbir madde duyulma- dı ancak tüm maddeler komis- yondan geçti. sİyaset 4 Esenyurt’ta yanarak hayatını kaybeden 11 işçinin aileleri Adli Tıp Kurumu önünde cenazelerini bekliyor. günCel 3 İşsizlik sorununu fazla mezun olmasına bağlayan hükümetin, şimdi de yeni fakülteler açma kararını Eğitim-Sen Genel Sek- reteri Mehmet Bozgeyik Yarın’a değerlendirdi. eğİtİm 10 Meclis’te 4+4+4 kavgası Aileler Adli Tıp Kurumu önünde Tüketici Dernekleri Federasyo- nu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin de, bankaların aldıkları kart ai- dat paralarını geri ödemesi ge- rektiğini açıkladı. ekonomİ 8 Kart aidatınızı geri alabilirsiniz Fakülteler artıyor işsizlik ‘azalıyor’ 1 milyon 239 bin kişi Tedbirsizlikten öteye bilinç- li olarak kurulmuş bir tuzak görünümünü andıran bu ihmal zincirinin bedelini yine işçiler öde- di. Sorumlu şirketlere yönelttiğimiz tüm sorular ise cevapsız kaldı. ‘Lüks, konfor, rahatlık, güvenlik’ gibi slo- ganlarla yapılan bu binaların sahip- lerinin daha çok kar etmek uğruna işçileri ölüme göndermesine emek- çiler tepkili. Daha birkaç gün önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı görüşmelerinde “Yakında ta- şeronlaşma ilgili öneri getireceğiz ba- zılarınız üzülecek.” diyerek taşeronu ve taşeronluk düzenini savunmuştu. Anlaşılan o ki her biri birer piramit inşaatı gibi ölümler pahasına güven- liksiz yapılan bu işleri denetleyecek, gerekirse durduracak veya ceza kese- cek bir devlet yok. Firavunun işçilere reva gördüğü şey yapılan barajların, dikilen binaların onların kanlarıyla yapılması. İşte hükümetin büyüme diye bahsettiği atılımların bedelleri. Şevket Çavdar’ı öldüren de, 11 işçiyi diri diri yakan da aynı rekabet. Ben- zerlik dikkat çekici. 3 07 kadın Cinayetlerini durduracağız Platformu 8 mart dünya kadınlar günü’nde kızları öldürülen ailelerle birlikte önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda sonra da TBMM ’de milletvekilleriyle görüşmedeydi. Peki, aileler ne istedi? Kızları öldürülen aileler hesap sordu Gelecek hafta Alain Badiou ile röportajımızı okuyabilirsiniz: Bir şeyler mümkün 11

Yarın 23. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

www.yarinhaber.net

Citation preview

Page 1: Yarın 23. sayı

Çadırlar yandı11 işçi öldü

İşsizlik rakamları konusundaki açıklamala-rıyla, gerçekler arasında dağlar kadar fark

olan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bu sefer de Türkiye’nin %62,1’inin mutlu olduğunu söylüyor. Nüfusun ortalama %25’inin işsiz olduğu, her gün 5 kadının öldürüldüğü, gazetecilerin, öğrencilerin tutuklu olduğu bir ülkede %62,1’i mutlu olabilir mi? toplum 2

Milli Eğitim Gençlik Kültür Spor Komisyonu’nda yarım saatte oylanarak kabul

edilen 4+4+4 yasa teklifinde değişikliklerde, tartışma-larda bitmiyor. Okula başlama yaşı pedagogların tüm uyarılarına rağmen aynı kaldı. SBS’nin kaldırılacağı iddialarından sonra yerine yeni bir sınav geleceği söy-lendi. Lise programındaki değişiklikler de kafaları karıştırdı. eğİtİm 10

Kapitalistler insan haklarını korumak adına ama aslında devrimi kontrol etmek ve Orta

Doğu’daki petrolü kontrol etmek için askeri müda-haleye niyetleniyor. 7500’den fazla insan Suriye’de ölürken, petrol üreten ülkelerin kontrolü hakkında endişelenen kapitalistler, amaçlarına ulaşmak için değişik meclisleri ellerinde tutuyorlar. dünya 11

Sanatçılar son dönemlerde yaptıkları sanatı toplumsallaştırıyor. Devletin, sanatçılar da

dahil toplumun neredeyse her kesimine uyguladığı baskı politikalarına sessiz kalmayan sanatçı ve aydın-lar da sanatlarıyla ya da yaptıkları açıklamalarla tep-kilerini dile getiriyor. Sanatçıların halkın arasından verdikleri bu tepkiler yüzlerini halka döndüklerini gösteriyor. kültür - sanat 12

13 mart 2012 salı l sayı:23 l 1 tl www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05075168535

alO yarıN

Öldürülen Uğur ve babası için AİHM Türkiye’den sa-vunma istedi. 5

Gelir testinin ilk sonuçlarına göre muayene olabilmek ve

ilaç alabilmek için aylık 35 lira prim ödemek zorunda.

TÜİK’e göre mutluymuşuz

Eğitimde her gün bir yeni değişiklik

İsrail, Gazze’ye saldırdı

Roboski’yi konu eden bir sergi: “Nefes”

AİHM Türkiye’ye Uğur Kaymaz’ı sordu

ece türkiye ve kayı İnşaat’ın milyon dolarlık yatırımı marmara Park inşaatında çıkan yangında 11 işçi güvenliksiz ve denetimsiz çalıştırmadan öldü. Sorumlu şirketler 3 kuruş fazla para vermemek için işçileri malzeme konan naylon çadırlarda yatırmış, -3 derecede çamurlu suların içinde elektrik sobalarıyla ısınmaya mahkum bırakmış, devlet ise hiç oralı olmamış.

Yaralı bir sırtlanEsenyurt’ta Marmara Park inşaatında yangın çıktı

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Katil olanlar

SİBEL UZUNUYANIS 4

Pozantı Cezaevi’nde yaşananların iç yüzüPozantı Cezaevi’nde yaşananları ortaya çıkaran Doktor Didem Gediz Gelegen Yarın’a konuştu.

09

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, Oda TV davasının 11. duruşmasında 4 gazeteci hakkında tahliye kararı

çıktı. Mahkeme başkanı Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır hakkında tahliye kararı verdi.

375 gündür tutuklu bulunan Nedim Şener’in eşi Vecide Şener, NTV canlı yayınında yaptığı açıklamada çok şaşkın ve heyecanlı olduğunu söyledi. ‘Biz başından beri tahliye bekliyorduk’ diyen Şener, ‘Çok şaşkın ve heyecanlıyım. An-cak bu durum artık bir his olayı değil, özgürlük olayı. Ben boş yere yatan bütün insanların özgür kalması istiyorum’ dedi. günCel 5

Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye edildi

Femen mi Feminizm mi?

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5

Sosyalist genel başkanlar, Kürt halkına yönelik baskı ve tecrit politikasını protesto için süresiz açlık grevine

başlayan BDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ı tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret etti. Kürk hal-kına ve önderlerine yönelik baskı ve tecrit politikaları ve KCK adı altında yürütülen operasyonlarla siyasi temsilcilerin tutuklanmasını protesto amacıyla Diyarbakır Cezaevi’nde süresiz açlık grevine başlayan Selma Irmak’ı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yalnız bırakmadılar. günCel 7

Selma Irmak yalnız değildir

20 maddenin okunması sıra-sında yaşanan kavga nedeniyle okunan hiçbir madde duyulma-dı ancak tüm maddeler komis-yondan geçti. sİyaset 4

Esenyurt’ta yanarak hayatını kaybeden 11 işçinin aileleri Adli Tıp Kurumuönünde cenazelerini bekliyor. günCel 3

İşsizlik sorununu fazla mezun olmasına bağlayan hükümetin, şimdi de yeni fakülteler açma kararını Eğitim-Sen Genel Sek-reteri Mehmet Bozgeyik Yarın’a değerlendirdi. eğİtİm 10

Meclis’te 4+4+4 kavgası

Aileler Adli Tıp Kurumu önünde

Tüketici Dernekleri Federasyo-nu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin de, bankaların aldıkları kart ai-dat paralarını geri ödemesi ge-rektiğini açıkladı. ekonomİ 8

Kart aidatınızı geri alabilirsiniz

Fakülteler artıyorişsizlik ‘azalıyor’

1 milyon 239 bin kişi

Tedbirsizlikten öteye bilinç-li olarak kurulmuş bir tuzak

görünümünü andıran bu ihmal zincirinin bedelini yine işçiler öde-di. Sorumlu şirketlere yönelttiğimiz tüm sorular ise cevapsız kaldı. ‘Lüks, konfor, rahatlık, güvenlik’ gibi slo-ganlarla yapılan bu binaların sahip-lerinin daha çok kar etmek uğruna işçileri ölüme göndermesine emek-çiler tepkili. Daha birkaç gün önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı görüşmelerinde “Yakında ta-şeronlaşma ilgili öneri getireceğiz ba-zılarınız üzülecek.” diyerek taşeronu ve taşeronluk düzenini savunmuştu. Anlaşılan o ki her biri birer piramit inşaatı gibi ölümler pahasına güven-liksiz yapılan bu işleri denetleyecek, gerekirse durduracak veya ceza kese-cek bir devlet yok. Firavunun işçilere reva gördüğü şey yapılan barajların, dikilen binaların onların kanlarıyla yapılması. İşte hükümetin büyüme diye bahsettiği atılımların bedelleri. Şevket Çavdar’ı öldüren de, 11 işçiyi diri diri yakan da aynı rekabet. Ben-zerlik dikkat çekici. 3

07

kadın Cinayetlerini durduracağız Platformu 8 mart dünya kadınlar günü’nde kızları öldürülen ailelerle birlikte önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda sonra da TBMM ’de milletvekilleriyle görüşmedeydi. Peki, aileler ne istedi?

Kızları öldürülen aileler hesap sordu

Gelecek hafta Alain Badiou ile röportajımızı okuyabilirsiniz:

Bir şeyler mümkün

11

Page 2: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Organ Nakli( Transplan-tasyon) , Tedavisi mümkün

olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede ha-sar gören organların yerine, canlı veya ölüden alınan yeni, sağlam organın konularak hastanın teda-vi edilmesidir. Ülkemizde böbrek, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas ve ince barsak organları ile deri, kalp kapağı, kornea (gözümüzün önün-de bulunan saydam tabaka),kemik, kemik iliği dokusu nakilleri yapıl-maktadır.

Türkiye’de ilk 22 Kasım 1968’de Ankara Yüksek İhtisas Hastanesin-de Dr. Kemal BEYAZIT tarafın-dan kalp nakli yapılmış ancak hasta

kaybedilmiştir. İlk başarılı organ nakli ise 3 Kasım 1975 Hacette-pe Üniversitesi Hastanesi’nde bir anneden oğluna yapılan böbrek nakli olmuştur.

Ülkemizde organ ve doku alınması, saklan-ması ve nakli ile ilgili ha-la 1979 tarihindeki yasa geçerlidir. Daha sonraki yıllarda yönetmelik-lerle (01.02.2012) düzenlemeye gidil-miştir. En az iki yıl-dan beri birlikte yaşa-nılan eş veya dördüncü dereceye kadar kan bağı bulunan kişilerden canlı organ nakli yapı-

labilir. Ancak Akraba dışında bi-rinden organ nakledilecekse naklin yapılacağı ilde oluşturulan İl sağlık

Müdürlüğündeki etik komisyonun onayı gerekli. Bir kişiden organ ve do-ku alınabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmalıdır. Organ ve

dokuyu alacak, nakledecek he-kimlerin nakil ile ilgili bireylere bilgi verme ve na-

kil konusunda araş-tırma yapma yükümlülüğü vardır. Hekimlerin bireylerin yaşamını

mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak organ ve doku nakillerini yapmaları yasaktır.

Ancak Hacettepe Üniversite-sinde gerçekleştirilen iki kol ve ba-cak nakli sonucu Şevket Çavdar’ın 27.02.2012 tarihinde yaşamını yi-tirmesi ve yüz nakli yapılan Cengiz Gül’ün nakil gerekçelerinin Sağlık Bakanlığı’na yanlış bildirilmesi ya-saların işlevselliğini acı bir biçimde gözler önüne seriyor. Cengiz Gül ‘ün burun, ağız ve göz bölgesinde fonksiyonel bir kaybın olmadığı ortaya çıkmıştı. Kapitalist sistemin rekabetçi geleneği, faturayı en ağır biçimde insan yaşamına çıkartma-ya devam ediyor.

13 mart 2012 yarıN

Kriz depresyona sokuyorBize kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?

12 yıldır bu mesleği yapıyorum. Psikiyatri Ana Bilim

Dalı’nda sekreterlik yapıyorum. İşim hasta kayıtlarını yap-

mak ve bölümle ilgili resmi işleri düzenlemek. Bölümü

ve bölümdeki hocaları seviyorum. Bu bölümde çalışmaya

başladıktan sonra hayata bakış açım değişti. Hem sağlığın

değerini hem insanlarla iyi iletişim kurmayı öğrendim.

Tabi her meslekte olduğu gibi belli zorlukları var. Mesela

fazla rapor yazılıyor ve her hasta farklı rapor istiyor, isti-

rahat için, özürlü raporu için, durum bildirim raporları

vs. Adli vaka hastaları çok. Tecavüz, uyuşturucu gibi bir

sürü vaka. İlk başlarda bu durumlardan etkileniyordum

ama alıştık ve artık hasta gözüyle bakıyorum onlara. Bir

de tek sekreter olarak başladım işe ve hale öyle devam

ediyor. Zor yani.

Sizin mesleğiniz ekonomik olarak yeterli mi?

Tabii ki asgari ücretle çalışıyoruz ve ona göre bir hayat

standardımız var. Çok lüksümüz olamıyor. Yani lüksten

kastım tiyatro, sinema gibi sosyal aktiviteler. Veya öyle

alışveriş yaparken kısıtlı ve hesaplı davranmak zorunda

kalıyoruz. Çevreme baktığımda herkesin durumu az çok

böyle ve kriz gerçekten insanları etkiliyor. Hastaneye ge-

len hastaların birçoğu ekonomik etkenlerden depresyona

girmişler ve ciddi etkileri oluyor. Çalıştığım hastanede

görüyorum doktorlar bile eskisi gibi değil, ücretleri yarı

yarıya azalmış durumda, performans alamıyorlar ve bu

durum ciddi olarak etkiliyor onları. Ekonomik durum

kötüye gidiyor bence, işsizlik oranları gerçeği yansıtmıyor.

Ülkenin en büyük meselesi bu bence.

Peki, çevrenizde özellikle tıp öğrencileri çok, genel

olarak gençlerin gelecek kaygıları ile ilgili gözlemle-

riniz nelerdir?En çok gençler etkileniyor tabi bence. Benim çocuğum

küçük daha, ama şimdiden nasıl bir geleceği olacak diye

düşünüyoruz bu durumda. Tıpta okuyan 4.sınıf öğrencisi

bir arkadaşla karşılaşmıştım, KPSS’ye girip hasta bakıcı

olmuştu. Kendimi devlet kapısına atıyım geleceğimi öyle

garantileyebilirim diye. Diğer bölüm ve alanların iş bulma

durumunun daha zor olduğunu düşünürsek bir sürü işsiz

ve geleceksiz olan genç var çevremizde.

YARIN ESKİŞEHİR

Hazırlayan Halil Altunpolat

GAZİ MAHALLESİNDE SALDIRI Gazi mahallesinde 3 kahvehane si-lahla tarandı. Olayı protesto etmek için yürüyen 13 bin kişinin üzerine polis ateş açtı. 16 Marta kadar süren olaylarda 17 kişi yaşamını kaybeder-ken yüzlerce kişi yaralandı.

BEYAZIT KATLİAMI İstanbul üniversitesinden çıkan sol-cu öğrencilerin üzerine bomba atıl-dı. 7 öğrenci öldü, 31’i ağır olmak üzere 100’den fazla kişi yaralandı.

HALEPÇE KATLİAMI Saddam Hüseyin başkanlığındaki Irak’ın Halepçe kentinde Kürdis-tan Yurtseverler Birliği’nin çıkardığı ayaklanmaya kimyasal silahla mü-dahale edildi. 5binden fazla insan öldü, 7binden fazla insan yaralandı.

ERDOST’UN ÖLÜMÜ YARGIDA7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde işkenceyle öldürülen İlhan Erdost’un ölümü yargıya ta-şındı.

PARİS KOMÜNÜ KURULDU Fransa- Rusya savaşının, Fransa’nın yenilgisiyle sonlanmasının ardından ayaklanan halk, hükümeti devirdi. Kurulan Paris Komünü 72 gün ayakta kaldı.

TÜİK rakamlarına göre mutluymuşuz

13Mart1995

İşsizlik rakamları konusundaki açıklamalarıyla, gerçekler arasında dağlar kadar fark olan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bu sefer de Türkiye’nin %62,1’inin mutlu olduğunu söylüyor. Nüfusun ortalama %25’inin işsiz olduğu, her gün 5 kadının öldürüldüğü, gazetecilerin, öğrencilerin tutuklu olduğu bir ülkede %62,1’i mutlu olabilir mi?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülke-

deki bireylerin yüzde 62,1’i kendisini ‘‘mutlu’’ hissediyor. Yüzde 75,2’si de geleceğe ‘‘umutla’’ bakıyor. TÜİK’in geçtiğimiz yıllarda da yaptığı, ‘‘Yaşam Memnuniyeti Araştırmasının’’ 2011 yılı sonuçları tam 7 bin 368 bireyle yüz yü-ze görüşülerek gerçekleştirilmiş. Ancak işsizliğin bu kadar yoğun olduğu, kadın cinayetleri ve nefret cinayetleriyle “ya-şam hakkına” bile müdahale edildiği, muhalefet eden herkesin tutuklandığı bir ülkede bu rakamlar gerçekçi olmak-tan uzak görünüyor. TÜİK’in işsizlik rakamları konusundaki araştırmaların-da da nüfusun büyük bir çoğunluğunu kapsamayarak, işsiz saymayarak işsizlik verilerini açıkladığı düşünülürse, bu verilerle de Türkiye mutludur diyemi-yoruz. Yarın Gazetesi olarak “mutlu” ol-dukları söylenen insanlar bir kez de biz mikrofonumuzu uzattık ve gerçekleri onlardan dinledik.

DAR GELİRLİLER MUTLU DEğİLTÜİK, mut-luluğu “acı, keder ve ızdı-rabın yokluğu, hayattan genel olarak memnun olmak hali” di-ye tarifleyerek

araştırmasını yaptı. %62,1’lik mutlu-luk oranı geçen sene %62,2’idi. %9,9 ise kendisini mutsuz olarak tarif etti. Mikrofonumuzu uzattığımız, Bursa’da apartman görevlisi olarak çalışan Vedat Koptagel’e göre herkesin mutluluk algısı ve görüşü farklı. TÜİK’in verileri doğru olabilir de. Ama Vedat Koptagel “ben mutluyum diyemeyeceğim” diyor. Ve sözlerine şöyle devam ediyor: “ Hayat çok zor. Her gün biraz daha zora doğ-ru gidiyor. Mutlu olduğun zamanlarda oluyor ama sıkıntı insanları mutsuzluğa yönlendiriyor. Geçim derdi. Görüyor-

sunuz, kazalar cinayetler mutlu olmak zor bu ülkede.”

Kendisine, ekonomik krizin yaşamı-nı nasıl etkilediğini sorduğumuz da ise, krizin dar gelirlinin hayatında pek bir değişiklik yapmadığını söylüyor. Dar gelirlinin kriz olsun olmasın zaten ge-çim sıkıntısı içinde, kıt kanaat yaşamını idame ettiğini belirtiyor. Ve ekliyor “dar gelirliler mutlu değil.” TÜİK verileri de tam bu noktada kendini ele veriyor. Ekonomik gelişmelerin yaşamlarına etkisi de sorulan bireylerin %55,7’si daha ucuz ürünler tüketmek zorunda kaldıklarını, %26’sı tasarruflarında dü-şüş meydana geldiğini belirtmiş.

“BUNU KİM SÖYLEDİYSE YANLIş.”18 yaşındaki, Er-tem Çelik’te net bir şekilde on kişiden altısının mutlu olmasının imkânsızlığını dile getiriyor. Çelik sözlerine

şöyle devam ediyor: “ burası Türkiye. Türkiye’de her on kişiden 6 sı mutlu değil. Her on kişiden belki bir tanesi mutlu. O da belki yani. Mutsuz, çün-kü ekonomik sıkıntılar, ailelerin geçim sıkıntıları, parasal, halkın fakirliğini sal-lamamaları... yani bu tarz şeyler. Böyle bir ülkede her on kişiden 6’sı mutlu olamaz.” Çelik kendini örnek veriyor. Çalışmak zorundayım diyor. Hem okumak hem geçim derdinden dolayı çalışmak zorunda olduğunu söylüyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor: “Açıkçası ben mutlu değilim. On kişinin arasında 6 tane mutlu bulamazsanız. Bunu kim söylediyse, yanlış. İşte AKP’nin şeyleri.”TÜİK evlilerin daha mutlu olduğunu

söylediği nok-tada Abdur-rahman Kudar devreye giriyor. Abdurrahman Kudar, 33 ya-şında bir lokan-tada çalışıyor, umuda dair bir

şey kalmadığını söylüyor. On kişiden değil altısını birinin bile mutlu olmadığı söyleyerek, “Zaten evlilik bağı kuramaz-lar. Kurma durumları yok” diyor. Sözle-rine şöyle devam ediyor: “Niye mutsuz insanlar, işsizlik ön planda. Maddi sı-kıntılar. Hele hele şu bankaların çıkar-dığı krediler aileleri yıkıyor. Kesinlikle mutlu değiliz. “

KADINLAR DAHA MUTLUYMUşM i k r o f o n u -muzu uzattığı-mız kadınların çoğuysa, yine TÜİK’in ka-dınların daha mutlu olduğuna dair verilerini

yalanlar nitelikte. Uludağ Üniversitesi öğrencisi Ayla hayatından memnun ol-duğunu söylese de kadınların toplusal yaşam içindeki konumlarına değinme-den geçemiyor. “Ne kadar uzun süre bo-yun eğerseniz. O insanlar o kadar uzun süre üzerinize gelir. Ona göre davranıl-ması gerekiyor. Yani sen insan olduğu-nu, kadın olduğunu ortaya koymazsan, insanlar senin üzerine gereğinden fazla gelebilir. Kadınların mutsuzluğu erkek-lere boyun eğmelerinden bence. “ diyor.

Temizlik iş-çisi 42 yaşındaki Kezban 0ruç ise kadın cinayetle-rini hatırlatıyor bize; “Huzursuz oluyoruz. Kim mutlu olur öyle ölümlere. Bil-

hassa gençlere, kızlarımıza, burada da oldu çok üzülüyoruz. Üzülmemek elde var mı?” Kezban Oruç, veriler doğrudur belki diyor, TÜİK bir devlet kurumu olduğu için inanmak istiyor. Şunu da ekliyor. “Geçim derdin olsun moralin bozuluyor. Çocukların okul masrafı odur budur, geçim derdinden hepimizin beli bükülüyor.”

YARIN toplumELİF KARAN

Doku ve organ nakli bilmecesi!

16Mart1971

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

Yine civa zehirlenmesi Kilis’te civadan 127 öğrencinin

zehirlenmesinin ardından, bir ze-hirlenme haberi de Osmaniye’den geldi. 28 ilköğretim öğrencisi, civa zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. Salih Bah-çeli İlköğretim Okulu’nda meydana gelen olayda iddiaya göre, ders esnasında civa dolu tüpün patlamasıyla, buharı soluyan öğrenciler zehirlendi.

Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yakla-şık 10 gün önce tüm okullara gönderdiği Civa Zehirlenmeleri’ne Karşı Önlemler başlıklı yazıya da istinaden öğrenciler has-taneye götürülerek kan tahlilleri yapıldı. Laboratuar sonuçlarında 28 öğrencinin kanında cıva bulgularına rastlanılması üzerine, hastaneye kaldırılarak tedavi altı-na alındı. Türkiye’nin pek çok ilköğretim okulunda benzer zehirlenmelerin yaşan-masının ardından resmi bir açıklama yap-maktan çekinen yetkililer de eleştirilerin hedefi oldu. Sadece zehirlenmelerde ya-pılması gereken müdahalenin anlatılması, ancak labaratuar techisatlarının kontrolne yönelik bir adım atılmaması ihmalin de-vam ettiğini göstermeye yetiyor.

İHMAL ZEHİRLEMEYE DEvAM EDİYOR Geçtiğimiz hafta Kilis’in Musabeyli ilçe-sinde, 117 öğrenci, Maraş’ta 19 öğrenci, Konya’da öğretmeniyle beraber 30 kişilik sınıf civa zehirlenmesi nedeniyle hasta-neye kaldırılmıştı. Basit bir deneyin bile okullardaki malzemelerin eksikliği ve ye-tersizliğinden kaynaklı, hayati tehlikeler yaratması bu konuda önemli eksiklikler olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Yüzler-ce öğrenci zehirlenmiş olmasına rağmen hala bir çözüm üretilmedi. Özellikle ço-cuklarını eğitimleri için okullara emanet eden veliler bu duruma oldukça tepkili.YARIN TOPLUM

17Mart1981

18Mart1871

16Mart1988

Bu hafta osmangazi üniversitesi tıp Fa-

kültesi Psikiyatri ana Bilim dalı’nda, Tıbbi

Sekreter olan Suzan Demirtaş ile birlikteyiz.

İşte bize mesleğine dair anlattıkları

Aslı için kaydılar Bir süre önce antren-

man yaparken, geçir-diği kaza sonucu ölen Milli takım sporcusu Aslı Nemutlu adına kayak turnuvası yapıldı. Erzurum’da düzenlenen “Aslı Nemutlu Alp Di-siplini Kayak Şam-piyonası”, Konaklı Kayak Merkezi’nde Aslı Nemutlu adı-na yapılan heykelin açılışıyla başladı. Nemutlu’nun ailesi-nin de katıldığı açılış törenine hüzün hâkimdi. Ne-mutlu ailesi yaptıkları konuş-malarda, kayak şampiyonasının ve Erzurum’un kızlarına bu ka-dar çok sahip çıkması nedeniyle acılarının hafiflediğini belirtti.

ASLI İHMAL KURBANI MI?17 yaşındaki Aslı Nemutlu,

yaptığı antrenman sırasında tahta bariyere çarparak yaşa-mını yitirmişti. Pistin kar tipi nedeniyle kapanmaması için yapıldığı iddia edilen tahta ba-riyerler, metrelerce sürüklenen

Nemutlu’nun sonu oldu. Çarpmanın şiddetiyle boynu ve çeşitli yerleri kı-rılan Nemutlu kısa süre içinde yaşamını yitirmişti. Kazanın ardından neden tahta bariyer yerine

ağ kullanılmadığı, ambulansın geç geldiği gibi konular geniş tartışma yaratmıştı. Kazanın ardından kayak pistlerindeki önlemler daha da arttırılsa, ih-mal nedeniyle dünya çapında başarılara imza atabilecek bir sporcu göz göre öldü. YARIN TOPLUM

vEDAT KOPTAGEL

ERTEM ÇELİK RAHMAN KUDAR

AYLA ERBİL

KEZBAN ORUÇ

ASLI NEMUTLU

Page 3: Yarın 23. sayı

13 mart 2012 yarıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Yaralı bir sırtlanÇocuk eğitimi üzerine çalışma yapmış bir üniversite hocası konuşuyordu Ahmet Hakan’ın programında.Okul öncesi eğitim verilirse, çocuklar arasında sosyo-eko-nomik eşitsizlikten kaynaklanmış olan eşitsizlikler gideri-lebilir, diyordu. Yani alt gelir gruplarına dahil insanların çocuklarının öğrenme yetenekleri, üst gelir gruplarına dahil insanların çocuklarına yakınlaştırılabilir.Her şeye rağmen güzel?Şu insanlıktan eser kalmamış dünyada hala böyle bir me-kanizma yaşıyor!Fakir çocuk, zengin çocuğa yetişecek. Filim gibi.Hoca bu izahatı yaptığında tartışma programında mutlu-luk rüzgarları esti resmen.Programdakiler içten içe kendilerini çok suçlu hissediyor-lardı. O nedenle eğitim sisteminin böyle bir özelliği onları çocuklar gibi sevindirdi. En azından bu vardı işte. Eşitlik imkanı vardı. İnsanlık tamamen ölmemişti. Onlar da o insanlığın parçasıydılar…Ahmet Hakan ve diğerleri, o kadar da kötü bir cemiyet değiliz diye düşündü.- Sosyo-ekonomik eşitsizliklerden kaynaklı eşitsizlikleri gidermek herkesi bu kadar mutlu ediyor mu?- Ediyor.- E o zaman, sosyo-ekonomik eşitsizliklerin ta kendisini ortadan kaldırsak daha fazla mutlu oluruz.Ben Ahmet Hakan gibi insanların her şeye rağmen eşitlik fikrinden ötürü heyecanlanmalarını çok olumlu buluyo-rum. Sonuç olarak aynı ahlaki prensibi dikkate alıyoruz. O sadece prensibi düşük dozda kullanmaktan yana.

***Bir ahlaki değerin yaşıyor olmasından duyulan heyecanı bir kere de, bir belgeselde gözlemleme imkanım oldu. Hatta heyecanlanan kişi bilakis metni okuyan spikerdi.Spiker kırılmış ama yeniden kaynamış bir hayvan fosilin-den bahsediyordu.Hayvan muhtemelen bir sırtlandı.Fosilden anlaşıldığına göre bacağı kırılmış ve yeniden kay-namıştı. Bu durumda bacağı kırılan sırtlan bacağı kırıl-dıktan sonra da beslenmeye devam edebilmişti. Bu, sürü üyeleri yaralı bir sırtlanı beslemiş demekti.Büyük bir soğukkanlılıkla belgeselin metnini okuyan spiker bile çok takdir ediyordu, yaralı sırtlanı besleyen sırtlanlar sürüsünün uygarlığını. Lakin acı olana şey şuy-du: Spikerin sırtlanlar arasında mevcut olması nedeniyle takdir ettiği davranış insanların uygarlığından silinmek üzereydi. Bunu önemsemiyordu spiker. Beni bu üzüyordu işte.Herhalde ben “avlanamayan sırtlanı beslemek iyiyse neden kapitalizme karşı değilsin dost” diye içerliyor durumda-yım.İyi şeylerin bir kırıntısından heyecanlanan spikerlerin ya da programcıların sosyalist olmaları gerektiğini düşün-mekten kendimi alamıyorum.Yaralı sırtlanı savunmaya başlarsan sanki dünyadaki bütün yaralıları savunmaya başlarsın gibi geliyor bana.İstiyorum ki, Ahmet Hakan çocukların öğrenme yete-neklerinin eşitlenebileceğini duyması üzerine yaşadığı mutluluğu tamamına erdirsin. Sanki ona yakışan budur, insanlığa yakışan budur gibi geliyor bana. Bir başladın mı sonuna kadar götürürsün…İnsan eşitsizliğin kötü bir şey olduğunu anladıktan sonra, eşitsizliği inine kadar kovalar sanki.

***Minik yavrularımız arasında öğrenme yetenekleri açısın-dan eşitsizlikler oluşmuş!Kaldıralım hemen.Bu durum ana babalarının fakir ya da zengin olmalarından kaynaklıymış.O tatlı bebeklerimizin kaderinin çizilişi olarak ne kadar utanç verici.Düşünebiliyor musunuz?Annesi-babası fakir olduğu için Ayşe’nin küçücük elleriyle çizdiği yan çizgiler ve yuvarlaklar güzel olmayabilir.Ve o buna üzülebilir.Eğer Ayşe üzülecekse, o üzülmesin diye anne-babasının fakir olmasına da karşı çıkamaz mısın Ahmet Abi?Ayşe’nin üzülmeme ihtimalini sevemez misin?Ayşe’nin okul öncesi eğitimde olduğu kadar okulda da eşit olmasını savunamaz mısın?Ah benim Ahmet Abim!Okullardan sonra da bütün insanlar eşit olamazlar mı?

[email protected]

İstanbul Esenyurt’ta Ece Türkiye’nin Kayı İnşaat eliyle

yaptırdığı AVM inşaatında 11 işçi göz göre göre öldürüldü. Çamurla kaplı bir alanda çadırlarda kalan işçiler yaptıkları açıklamalarda, inşaatın başlangıcından bu yana tek bir denetimin dahi olma-dığını söylediler. İşçiler usta başlarına birçok kez, konteynır talebinde bulun-malarına rağmen bu hiçbir zaman dik-kate alınmamış.

ÇADIRLARIN SIKINTISI DAHA ÖNcE DE BİLDİRİLDİOlayın ayrıntılarında ise işçilerin kaldığı çadırlar, 1’er metre aralıklarla şantiye-nin çukur kısmında kalan bir bölgede bulunuyor. Çevre şantiyede çalışanlarda çadırların, çukur bölgede kaldığından ça-mur ve su içerisinde bulunduğunu ifade ediyorlar. Başka bir inşaat işçisi olan Bilal Turhan “İşçi arkadaşlarla görüştüğümüz-

de çadırların durumunu daha önce ifade ettiklerini ancak umursanmadığını dile getirmişlerdi. Bakan buraya geliyormuş ancak burada kimse kalmadı ki. İşçilerin hepsini taşıdılar, kampı boşalttılar bakan gelse ne yapacak.’ Gerekeni yapacağı’ di-yecekler ama aynı anda 15 dk. içerisinde 3 çadır yanmış. İşçiler çalışıyor iş elbise-lerini dışarı asıyorlar. Zaten tutuşmasını engelleyemiyor. Çadırın etrafı açık değil. Kaçma imkânı yok. Çadırın etrafı oldu-ğu gibi su ve çamur bu da elektrik kaça-ğını kaçınılmaz kılıyor.” diye görüşlerini ifade ediyor.

KAÇINILMAZDI OLDUGeçtiğimiz günlerde yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik başkanlığında toplanan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı uzlaşma komisyonunda konuşmuş ve taşeronu savunmuştu. “Bi-rileri sevinecek, birileri üzülecek” diyen Faruk Çelik iki gün geçmeden kendini doğruladı. Yine işçiler üzüldü hem de

taşeronlaşmanın, denetimsizliğin ve gü-vencesizliğin sonucu olarak hayatların-dan oldular.

DAHA ÖNcE DE YANGIN ÇIKMIşTIÖlen işçilerden Bayram Ege Pehlivan’ın yakını Cengiz Kaya ise daha öncede benzer şekilde yangın çıktığını ifade et-ti. “Küçük küçük yangınlardı ve söndü-rüldü gitti ama hiçbir önlem alınmadı diyen Kaya, kendisi de inşaat çalışanı olarak konteynır olmalıydı. Bu soğukta bu kadar insan nasıl o çadırlarda yatırı-lır?” diye sordu.

Olayın gerçekleştiği yere gelen eski DİSK Genel Başkanı, CHP Milletvekili Süleyman Çelebi, “Türkiye’de gerçekleş-miş en büyük işçi cinayetlerinden biri-dir, işçi sağlığının ve güvenliğinin nasıl hiçe sayıldığının örneğidir.” dedi. Aynı zamanda İstanbul Tabip Odası başkanı da alana gelerek burada yaptığı açıklama da “Bu katliamın sorumluları derhal bu-lunmalıdır.” dedi.

İSTANBUL’A ÇALIşMAYA GELMİşLERDİHala 4 işçi ağır yaralı. Yaralı işçilerin ta-mamı Van depremi ardından çalışmak için buraya gelenler. Çadırlarda kalan iş-çilerin çoğu başka illerden çalışmak için gelenleri barındırıyor. Ölen işçilerinin 8’i Ordu’dan 3’ü ise Van’dan gelerek çalışan-lardı. Van depremi ardından illerini de-ğiştirdiler ama onlara yapılan muamele değişmedi. Havanın -2 dereceye ulaştığı soğuklukta ısınabilmek için elektrik so-bası yakan ve sular içerisinde çadırlarda elektrik kaçağından kaynaklı yanarak 15 dakika içerisinde can veren 11 işçi için şu an 6 kişi gözaltına alındı. 2 kişinin de arandığı bilgisi verildi.

Çıkan yangın sonucunda ölenlerin kimlikleri ise şöyle; Bayram Ege Peh-livan, Çetin Çoşkun, Seyfettin Topal, Abdurrahman Demir, Sevdin Özen, İsa Topal, Ahmet Yağal, Barış Kıyak, Ha-kim Alican, Fatih Acun, Ahmet Kes-kin. Hepsi de sigortasız ve güvencesiz çalışıyorlardı.

İş kazası değil, katliam

İstanBulcAN çOKSÖYLER

milyon dolarlık aVm inşaatında, sağlıksız, güvencesiz, güvenliksiz çalıştırılan işçilerden 11’i gece çadırlarında çıkan yan-gında hayatlarını kaybettiler. Ölümlerin ardından açıklama yapan Bakan Faruk çelik ise “çadırlar yanıcı cinsten, şirket mevzuata uymamış” demekle yetindi. Peki bu vahşi sömürüyü denetleyecek hiç mi devlet yok?

“İşçiler ölüyor, Çalışma Bakanlığı seyrediyor”

11 işçinin yanarak öldüğü çadırların bulunduğu bölgede DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği , TMMOB İstanbul

İKK, Türk-İş İstanbul 1.Bölge Temsilciliği, İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği İstanbul Meclisi’nin düzenlediği basın açıklaması gerçekleştirildi.

Meslek örgütlerinin yanı sıra EHP, BDSP, UİD-DER,SODAP, Devirmci Proleterya gibi birçok kurumunda katılımıyla ortak basın açıklamasını, EMO Genel Sekreteri okurken, “İşçiler Ölüyor, Çalışma Bakanlığı Seyrediyor” diye-rek, Çalışma Bakanlığı’nın istatistik yayınlamaktan öte hiçbir şey yapmadığını ifade ettiler. YARIN GÜNcEL

Yanarak ölen Esenyurt işçileriyle ilgili ne dediler?

RÜSTEM KESKİN

Bende 2 hafta orada kaldım. İş durumundan dolayı işi bı-

raktım. Hiçbir önlem yok. Elektrik kabloları var hep kesik,

bantlı. Çalıştığımın bir haftası bunları yetkililere anlatmakla

geçti. ”Bakacağız, yapacağız” dediler hiçbir şey yapılmadı. Bu

çadırdan çıkılmaması mümkün değil çadır 60-70 kişilik bir

çadır, izolasyon yokmuş, ‘arada izolasyon olsa yanar kül olur

gider’ dedim . İnce bir şey yani. Damlaya damlaya yanar zaten bir anda olacak

gibi bir şey değil bu. Saat akşam 08.00’de ben amcamla konuştum. Amcam “Ne

yapıyorsun?”, ben “Yatıyorum?” dedim. O da “Yatıyorum, muhabbet ediyoruz.”

dedi. Bir saat önce hepsi oturuyormuş işçilerin. Bu işin peşini bırakmayacağım

ben. Gerekirse Adalet Bakanlığı’na gideceğim.

HAYATINI KAYBEDEN AHMET KESKİN’İN YEğENİSeyithan Özen 4 çocuk babasıydı. Ailesinin geçimini sağla-

mak için bir ay önce Van’dan İstanbul’a gelmişti. Bir buçuk

seneden fazladır Taşeron Ece Türk Şirketi’nin Kayın İnşaat

Firması’nda çalışıyordu Seyithan. Kayın İnşaat Firması bugün

milyon dolarlar kazanan bir şirket ama işçilerini korumuyor.

Kaçak elektrik vardı inşaatta ve bazen elektrik kesiliyordu.

Ölümlerden sonra firmanın yaptığı tek şey cenazeler için araç göndermek oldu.

Kardeşi Eyüp Han Özen kurtuldu. Demir ranzalarda yatıyorlardı.

cENGİZ AYGÜRHAYATINI KAYBEDEN SEYİTHAN ÖZEN’İN ARKADAşI

esenyurt’ta yaşanan facianın ardından konuşan birçok kişi özellikle bir noktada buluşuyor; bu işçiler ölmedi, öldürüldü. İş ci-

nayetiyle ilgili olarak ölenlerin yakınları, iş arkadaşları, meslektaşları ve uzmanlarla konuştuk. Peki, 11 işçiyi 15 dakikada öldüren

ihmal ve denetimsizliği nasıl değerlendirdiler?

BAYRAM ÇELİKÖZ

“Esenyurt’ta ölen işçilerle aynı şartlarda yaşayan Bayram

Çelikgöz ise; “ Ben de Esenyurt’taki işçi kardeşlerim gibi

çalıştığım firmanın şantiyesinde çadırda kalıyorum. Bizler

de elektrikli ısıtıcılarla ısınıyoruz. Firmalar istese bu ça-

dırları kaldırıp yerine prefabrike kalıcı konutlar getirebilir.

Daha önce çalıştığım pek çok şantiyede bu kalıcı konutlarda

kalıyordum . Ancak Esenyurt’taki firma, benim çalıştığım firma gibi firmalar,

maliyeti düşürmek için işçi hayatlarını hiçe sayıyorlar. Burada asıl sorumlu

devlettir, hükümettir. Çünkü hükümetin görevi denetlemektir. Denetlenmezse

böyle olur. Hükümet kendisi denetlemediği gibi, sendikalaşmanın önüne geçerek,

sendikalaşmayı tamamen bitirerek, işçileri tüm haklarından yoksun bırakmış,

hatta işçi cinayetlerinin tıpkı bugün yaşandığı gibi önünü açmıştır.

2010 yılında Zonguldak civarında bir madende çalışıyordum. Orada meydana

gelen bir göçükle ilgili olarak dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Ömer Dinçer yaptığı açıklamada; “Ne mutludur ki buradaki işçiler acı çekmeden

hayatlarını kaybetmiştir” demişti. Şimdi ki bakanın zihniyetinin de bir önce-

kinden farkı yok. Yaptığı açıklamayı dinledim, işi çözecek tek kelime etmemiş.

Çözmeyeceği en başından belli. Eğer hükümet bunu yaparsa, hükümet bu işi

çözmezse daha çok işçi ölür. Ama hükümetin bugün yaptığı şey, işçinin elinde

kalan tek tük haklarını dahi gasp etmek. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-

ğı yetkilileri işçilerin güvenliğini sağlamayacaksa, haklarını elinden alacaksa o

maaşları neden alıyorlar?”

EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ PARTİ MEcLİSİ ÜYESİ İşÇİ

SERDAR HARP

“Eğer siz politikalarınızın temeline insanı değil de karı, pa-

rayı koyarsanız işçi ölümleri devam edecek demektir”.11 İşçinin ölümü öncelikle çok üzücü bir olay, ailelerine sabır

diliyorum. Türkiye’de iş kazaları bir gerçeklik ve çok yoğun.

Avrupa’da birinciyiz. Bu konuda mevzuatlar çok yetersiz.

Mevzuatlar yazboz tahtasına dönüştürüldü. Yönetmeliklerle

işi kurtarmaya çalışıyoruz. Kanunlarda boşluklar var. Ve denetim yok Türkiye’de.

Örneğin iş güvenliği denetim uzmanı yok. Yani her meslekten herhangi biri iş

güvenliği uzmanı olabilir düşünsenize böyle bir şey olabilir mi? ama oluyor.

Mevzuattaki yetersizlikleri her yaptığımız sempozyumlarda, hazırladığımız ra-

porlarda bildiriyor ve vurguluyoruz ama şuana kadar değişen bir şey yok. Tüm

işçi ölümlerinin temeline baktığımız zaman temel yanlışlık politikalarda. Eğer

siz politikanıza insanı ve insan güvenliğini koymaz, karı ve parayı koyarsanız

işçi ölümleri devam edecek demektir. Arkadaşlarımız 11 işçinin ölümüyle ilgi

çalışmalarını sürdürüyorlar, rapor hazırlıkları devam ediyor. Ama alığımız bilgiye

göre işçilerin kaldığı yer, 40-50 kişilik, çelik konstrüksiyonla yapılmış ve plas-

tikle kaplanmış. Yani yanıcı maddeyle! ve yangın çıkışı bile yok. Yanıcı olmayan

maddeyle kaplanması gerekiyordu, ya da işçiler prefabrik yahut konteynırlarda

kalmaları gerekiyordu. Türkiye’nin dört bir yanı bu şekilde. Hiç bir sağlık koşulu

olmayan şartlarda işçiler yaşıyor. 11 kişinin ölümünde bir kaç mühendis yargılanacak, verilirse göstermelik

tazminat verilecek ailelere. Yani hiç bir caydırıcı özelliği olmayan cezalar. Bunun

önüne geçmek için acilen mevzuattaki yetersizliğin giderilmesi ve politikaların

temeline karı değil insanı koymak gerekiyor.

İNşAAT MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL BAşKANI

Page 4: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN13 mart 2012 yarıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

Katil olanlarKatil doğanlar değil, para için kâr için, paraya para kâra kâr katmak için katil olanlar. Elleri kandan çıkmayanlar. Lafımız size, ömrümüzü adadığımız mücadele, sizlerin sonuna.Marmara Park’ın Esenyurt’daki inşaatında 11 işçi öldü. 2012’de yaşanan bir toplu iş cinayeti daha. Planlı, prog-ramlı, göz göre göre iş cinayeti.AKP Hükümeti’nin yasaları nedeniyle cesaretlendirilen taşeron sistemi, bugüne kadar yaşanan iş cinayetlerini yargılamayan hukuk sistemi, patronları affeden hakim ve savcılar, sendikasızlaşmayı bir şekilde artıranlar, işçileri ol-mayacak yerde barındıran, tehlikeli elektiriğe önlem alma-yan, yangın tüpünü doldurmayı bile çok gören patronlar. AVM’nin bağlı olduğu uluslararası şirket, AVM’nin Tür-kiye yönetimi, inşaat işini alan büyük inşaat firması, uy-gulamayı alan taşeron firma, taşeronun taşeronluğunu alan firma...Marmara Park’ı unutmayın. İnşaatı yükselirken 11 can almış bir AVM.İnşaat durmayacak hızla alış veriş saatine kadar yapılmaya devam edecek.Yapı türkü söyler gibi yapılmayacak ama devam edecek.Kapitalist sistem devam ederken inşaat firması, Esenyurt Marmara Park sahipleri zarar edemez. 11 can da gitse 11.000 can da gitse zarar edemez. Tüm insanlık yansa kül olsa da patronlar zarar edemez. Taşeronun taşeronu firmalar, paraları paylaşa paylaşa bir kuruşun hesabını yaparken canlı bedenler cansız bedenlere çevirilir.Taşeronlar iş başlamadan daha çoktan kafa kafaya ver-mişlerdir. Yasalara ve devlete güvenerek iş cinayeti olsa ne kadar zararda olacaklar? Güvenli bir çalışma ortamı kursalar ne kadar zararda olacaklar? Hepsini çoktan he-saplamış planlamışlardır. Yangın tüpü, konteynır, alarm sistemi, güvenli ısıtma siste-mi, güvenli elektrik sistemi patrona kâr ettirtmeyecektir. İş cinayetinin davası yıllarca sürecek, gereken yerlere parayı yedirecek ve devlet onu affedecektir. İşte bu daha daha daha kârlıdır onun için. Bu nedenlerle iş cinayetleri her seferinde yaşansa da çalış-ma ortamı her seferinde aynı mantıkla kurulur.Bu döngü başta hükümet yetkilileri tarafından planlı, programlı, yasalı, uygulamalı bir şekilde açık açık işletilir. Hiç bir önlem alınmaz, denetim yapılmaz, cezalar veril-mez, sendikaya izin çıkmaz, sendikalı olanlar işten atılır.İş cinayetlerinde Avrupa’da birinci dünyada üçüncüyüz. Akıl var izan var vicdanı olan döner kendine bakar. Ken-dine dönüp bakma gereği görmeyen vicdansızlar!Yükselir yapı yükselir yapı. Kan ter içinde!Göya devlet sözcüleri bilir kişi açıklaması yapıyor: “Allah taksiratını affetsin, önümüzdeki sürece bakalım, güzel öldüler”. Ne taksiratı? Çoluğu çocuğu için memleketinden gurbete gelmiş ekmeğini kazanırken iş cinayetine kurban gitmiş emekçinin ne taksiratı olacak? Onun yeri her zaman di-liminde cennettir.Önlem almayan, önlem almayanları affedenlerin taksirat-ları söz konusu olan. Bu taksiratların hesabının sorulması, söz konusu olan.AVM’lerin tanıtımı için ne paralar dökülür ne reklamlar yapılır. Tanıtımlar tanıtımlar tanıtımlar... Ne yöneticiler birbirini yer. Reklam için fikirler, projeler yarıştırılır. Sermayeler, sermayedarlar yarışır da yarışır. Eller oğuşur da oğuşur.Toplu iş cinayetinden sonrada tanıtın bize kendinizi. Esen-yurt Marmara Park’ın yönetimini enine boyuna tanıyalım. Karşımıza çıksınlar, şu patronlara dikkatlice bakalım.Fakat 500 tane haber çıkıyor. Patronlar yok ortada. Nasıl bir anlaşmadır ki bu haberlerde bir kere bile AVM’nin ismi, yanlışlıkla bile geçmiyor.Sendikalaşmanın artması için, devletin iş cinayetlerinin sorumlusu olan tüm kademesinin yargılanması için, pat-ronların cezalandırılması için, yasaların düzenlenmesi için,taşeron sistemine son verilmesi için, işçi kardeşle-rimizin ölümlerini durdurmak için, para düzenine son vermek için akıl ve vicdanlara dönmeliyiz.Varsayın yangında kaybettiklerimiz kardeşimizdi, babamız olabilirdi.Bu iş bize bakar, kendi ellerimize bakar.

[email protected]

Partisinin Genişletilmiş İl Baş-kanları toplantısının açılışında

söz alan Erdoğan, konuşmasının önem-li bir bölümünü Kürt sorununa ayırdı. “Bizim, Kürt meselesiyle ilgili terör sorununa bakışımız en başından beri bellidir. 2010’da hükümet olarak Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi adı altında, bu meseleyi köklü şekilde çözmek üzere yeni ve kararlı bir süreci başlattık” di-yen Erdoğan, bu sürecin 12 Eylül 2010 tarihinde halkoylaması ve 12 Haziran 2011’deki seçimlerde milletten onay aldığını vurguladı.

BAşBAKANA GÖRE ÇÖZÜM İSTENMİYORYaklaşık 30 yıldır devam eden terörü, birilerinin çıkar sağladığı için destek-leyip, büyüttüğünü söyleyen Erdoğan, “Mesele, eli silahlı bir terör örgütüyle mücadele meselesi değildir. Karmaşık bir uluslararası ekonomik ve siyasi boyutu var. Türkiye’de herkes terörün bitmesini, bu meselenin çözülmesini istiyor. Ancak silah tüccarları, uyuştu-rucu kartelleri istemiyor. Öldürülen teröristlerin, onlarla birlikte şehitleri-mizin kanını siyasi istismar aracı ola-rak kullananlar da çözüm istemiyor. Sırf AK Parti meseleyi çözecek, başarı AK Parti’nin hanesine yazılacak diye, kendi şahsi hırsları uğruna meselenin çözümünü istemeyen kesimler var. MHP, bu süreçte bize destek vermedi. Ya siz şehit cenazelerinden rahatsız de-ğil misiniz? CHP, en başından itibaren

bu meselenin çözümü için attığımız adımların karşısında oldu. Yine aynı şekilde BDP de istismar alanı ortadan kalkacağı için, beslendiği bataklık kurutulacağı için bu meselenin çö-zümünün tam karşısında oldu” diye konuştu.

cHP’DEN İKİ ÖNERİCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçda-roğlu, Kürt sorununun, 21. yüzyıl Türkiye’sine yakışmadığını belirtti ve “Siyaset kurumu bu sorunu çözmeye hazır olmalı. Eğer hazır değilse ikti-darda da olmamalı” ifadesini kullandı.

CHP lideri, ‘’Kürt meselesinin çözümünde nereye kadar risk alırsı-

nız?’’ sorusuna, ‘’Ben siyasi hayatımı bu ülke için feda etmeye hazırım. Her türlü riski alırım. Yeter ki bu ülkenin çıkarları, birliği, bütünlüğü korunsun” cevabını verdi.

Kılıçdaroğlu terör sorunun bitiril-mesi konusunda iki önerilerinin oldu-ğunu söyleyip, parlamentoda uzlaşma komisyonu kurulması, meclis dışında akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan akil adamlar komisyonu kurul-ması ve bütün görüşmelerin bu ikin-ci komisyon aracılığıyla yapılmasını önerdiklerini, ancak iktidarın öneri-lerini beğenmediğini kaydetti.

KÜRTLERDEN ORTAK DEKLERASYONTürkiye’deki Kürt parti, oluşum, inanç grupları ve aydınların yer aldığı “Kolektif Akılla Birlik” toplantısı 12

saatlik görüşmeden sonra Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde sonuç dek-larasyonunu açıkladı.

Dicle Fırat Grubu’ndan Muhyet-tin Batmanlı, TDŞK’den Halim İpek, ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışa-nak, HAK-PAR Genel Başkan Yardım-cısı Hasan Dağtekin, DTK Eş Genel Başkanları Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, KADEP Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Baksi, Kürt aydını Selahattin Çoban’ın katıldığı toplantıda BDP Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana açıklamayı Kürtçe yaptı.

Bağımsız vekil Zana: Kürt sorunu, Kürdistan coğrafyasında kürtlere idari

ve siyasi statü verilerek çözülür dedi. Fırat Haber Ajansı’nın haberine

göre, Kürdistan’da yaşayan tüm halklar, görüş, inanç, siyaset ve şahsiyetlerin Kürdistan halkının zenginliği oldu-ğu ifade edilen deklerasyonda, farklı fikirlere sahip siyasi parti, grup, olu-şum ve şahsiyetlerin varlığının birlik önünde engel değil tersine çoğulcu demokratik toplumsal yapının bir ge-reği olduğu ifade edildi. Temsilcilerden oluşan heyetin ulusal birlik ve ulusal birlik mekanizmasını oluşturmak için çalışmaya başlayacağı bildirilen dek-larasyonda Kürtlere statü ve anadilde eğitim içeren 4 maddelik talebin yeni Anayasaya işlenmesi için milyonlarca imza toplanacağı duyuruldu.

Leyla Zana: “Kürdistan’da siyasi ne-denlerden dolayı cezaevinde bulunan Kürt halkının hiçbir evladının cezae-vinde çürümesine razı olmadığımızı, olmayacağımızı, cezaevinde siyasi ne-denlerle tek bir Kürt kaldığı müddet-çe kendimizi özgür görmeyeceğimizi deklere ederiz. Bu kapsamda Kürtlere dönük baskı ve tutuklama politikala-rına karşı olduğumuzu ve ortak tutum alacağımızı ifade etmek isteriz.” dedi.

Kürt sorunu çözülecek mi?

ANkARASELçUK KAYGISIZ

kCk adı altında sürdürülen operasyonlarda, bugüne kadar aralarında seçilmiş siyasetçilerinde bulunduğu 6300 aktif BDP üyesinin tutuklu bulunduğu şu günlerden Başbakan Erdoğan ve cHP lideri Kılıçdaroğlu Kürt sorununun çözeceklerini söyledi. Anayasa çalışmaları bir yandan devam ederken peki Kürtler ne istiyor?

Tarhan ve beraberindeki milletvekilleri, Malatya-Ankara karayolunun Kürecik mevkisindeki NATO Radar Savun-

ma Sistemi’ne karşı eylem yapan köylülerin çadırını ziyaret etti.“Füze Kalkanına Hayır” yazılı yelekler giyen milletvekilleri,

radar sisteminin kurulacağı dağın zirvesine kadar yürüdü.Tarhan, burada yaptığı açıklamada, Türkiye halkı ve Kürecik

halkının kendi topraklarında dolaşmak için artık Amerikan as-kerlerinden izin alması gerektiğini savundu.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti egemenlik hakkını devretmiş-tir” diyen Tarhan, şöyle devam etti:

“Hangi askerler tarafından hangi askerlerin korunduğunu görüyorsunuz. Türkiye halkı, Türk halkı, Kürecik halkı, kendi topraklarına ayak basmak, dolaşmak için Amerikan askerlerin-den izin almak zorunda kalıyor. Şuradaki manzara bize bu fa-ciayı gösteriyor. Kürecik kalkanının aslında kimi koruduğunu da gösteriyor. Kürecik kalkanı Türk halkını mı, Amerika’yı mı koruyor? Yoksa arkasındaki başka birilerini mi koruyor? Zaten bu fotoğrafın resmidir. Başka söze gerek yok.” YARIN SİYASET

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Kürtçe’nin seçmeli ders olabileceğini söyledi. Dinçer, zorunlu din dersinin

kaldırılabileceğinin sinyalini de verdi. Bakan Ömer Dinçer, TRT’de katıldığı bir programda

Kürtçe’nin seçmeli ders olması konusunda yeşil ışık yaktı.“Kürtçe seçmeli ders olabilir. Bu benim şahsi kanaatim” diyen Dinçer, “Esnek bir sistem kuruyorsanız; onun içinde Almanca, İngilizce öğretiyorsanız, kendi ülkenizin vatandaşları olan Kürtlere isteğe bağlı olarak niçin Kürtçe dersi vermeyesiniz?” ifadesini kullandı. YARIN SİYASET

Dinçer: Kürtçe seçmeli olabilir

CHP’den kürecik protestosu

Emekçi Hareket Partisi Eskişehir EHP’li Ka-

dınlar Sorumlusu Çiler Kaya-başı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü gazetemize değer-lendirdi. “Bu yıl da, kadın cinayetleri hala tüm yakıcılığı ile devam ederken kutlanıla-cak bir gün değildi bizim için. 8 Mart’ı kutlayamıyoruz de-dik. Çünkü kadın cinayetlerine karşı yürüttüğümüz mü-cadele bize kadınlar gününün bu dö-nemde kutlanabilir bir gün olmadığını öğretti. 8 Mart günü dahi iki kadın cinayeti yaşanan bu coğ-rafyada kadınlar her gün öldü-rülürken, bizler onların aileleri ile birlikte başka ailelerin canı yanmasın diye savaşmaya de-vam ettik. Kadın Cinayetle-rini Durduracağız Platformu ile birlikte 8 Mart’ta mecliste ve Aile ve sosyal Politikalar

Bakanlığı’nda muhatapları-mızla görüştük. Bu görüşme-lerin tamamında öldürülen kadınların aileleri bizimle birlikteydi. Televizyonlarda kadınların neden öldürül-düğünü tartıştık, öldürülen kadınların ailelerinin ‘başka

kadınlar öldürül-mesin’ cümleleri-ne ortak olduk. 8 Mart günü med-yanın da 8 Mart’ın kutlanabilecek bir gün olmadığını an-latmasını sağladık.

Bizim için 8 Mart Dünya Ka-

dınlar günü kadın cinayetle-rini durdurmak için başlattı-ğımız mücadelemizin simgesi oldu. Kadın cinayetlerini dur-duralım, yaşam hakkımızı ala-lım şiarıyla; yaşam hakkımızı alacağız, istiyoruz diyerek, ya-şam hakkının en temel hak ol-duğunu ve en temel hakkımızı istediğimizi dile getirdik.”

Kadınlar yaşam hakkını alacak

ÇİLER KAYABAşI Toplantıya 1 saat kala komisyonda 9 üyesi bulunan AKP’nin 100 mil-

letvekiliyle salona girip bütün koltuklara oturmuşlardı. CHP’li üyelerin geçişine en-gel olan AKPliler barikat kurdular. CHP’li üyelerin büyük kısmı salonu terk etmek zorunda kaldı.

Maddeler kavga gürültü arasında tek tek oylandı. 20 maddenin okunması sırasın-da yaşanan kavga nedeniyle okunan hiçbir madde duyulmadı ancak tüm maddeler ko-misyondan geçti. CHP Grup Başkanvekille-ri de salondan çıkmak zorunda kaldı. Uzun boylu ve genç AKP milletvekilleri kürsünün önünü kapatmıştı ve muhalefetin kürsüye yaklaşmasına izin verilmedi.

Çok sayıda sandalyenin parçalandığı salonda çıkan arbedede TV8 kameramanı Ufuk Karagöl ‘ün başından yaralandığı gö-rüldü. Yalanan bir diğer kişi ise CHP mil-letvekili Nur Serter. Nur Serter’in arbede sırasında ayağı ezilmişti.

“EDEN BULUR”Bülent Arınç, CHP’li vekillerin uzun ko-nuşmalarını kastederek: 4+4+4 önerisinin

Eğitim komisyonundan geçerken yaşanan büyük kavgayla ilgili ‘Men Dakka duka (eden bulur), siz öyle yaparsanız, komisyo-nun çalışması için de AKP’li milletvekilleri gelirler, söz hakkını alırlar. Hiç şikayet etme durumunda değilsiniz’ dedi.

“11 MART GÜNÜ SİYASİ TARİHİMİZİN UTANÇ SAYFASI”CHP MYK Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı’nda toplandı ve TBMM MEB Komisyonu’nda yaşanan kavgayı değerlendirdikten sonra bir bildiri yayımladı. Oldukça sert ifadelerin yer aldığı bildiride, “Çocuklarımızın geleceği kindar-lara teslim edilmeyecek” denildi.

“11 Mart günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında iktidar partisinin zorbaları tarafından Türk demokrasisine, siyasi tarihimize bir utanç sayfası olarak ge-çecek bir darbe vurulmuştur. Muhalefete mensup milletvekilleri salona alınmamış, kendilerine söz hakkı verilmemiş ve oyla-maya katılmaları zorla önlenmiştir.”denildi. YARIN SİYASET

Meclis’te kabadayılığın sonu yok

Page 5: Yarın 23. sayı

12 Eylül davası Evren ve Şahinkaya’yla sınırlı kalmı-

yor. Başta Erdal Eren’i yaşını büyü-tüp asanlar olmak üzere, hakkında şikayet olan tüm görevliler için 47 ilin savcısına ‘Soruşturma açın’ yazısı gitti.

Geçici 15.madde kaldırıldıktan sonra yargı sürecinin açılmasıyla suç duyurusunda bulunan 78’liler Vakfı başkanı Celaleddin Can dava sürecini olumlu gördüklerini söyledi.

‘İNSANLIğA KARşI İşLENMİş SUÇ’ LAR ZAMAN AşIMINA UğRAMAZ12 Eylül mağdurlarının yaptığı suç duyuruları ve yargılama talepleri ‘in-sanlığa karşı işlenmiş suç’ ibaresiyle maddeleştirilmiştir. AİHS’de de ge-çen ve yargılama sürecinde işleyecek olan ‘insanlığa karşı işlenmiş suç’ lar diğer davalar içinde geçerli olacak. 12 Eylül’de insanlığa karşı yapılan işkence, idam ve fişleme suçları hiçbir şekilde zamanaşımına uğramamalı ve yasalar-ca buna müsaade edilmemeli. Tabi 30 yıldır 15. Madde yüzünden hiçbir sü-reç işlememiş oldu.Bu gelişmeler şuan önemlidir ve bu gelişmelerin ışığında davaya gidiliyor olması avantaj sağla-

mış durumdadır.

SİvAS’TA İNSANLIK SUÇUDUR78’liler vakfı başkanı Celaleddin Can diğer davalarda da bu sürecin öyle işle-mesi gerektiğini savundu. “Sivas katli-amında da zamanaşımı söz konusudur şuan. Fakat sanıklar her ne kadar kamu görevlisi olmasa da dönemin başbakanı ve yetkilerinin olayı teşvik edici sözleri mevcut. Ayrıca insanlığa karşı işlenen bu katliamı önlemek için hiçbir önlem ve ya davranışta bulunulmamıştır. Do-layısıyla Sivas davası da bu kapsamda ilerleyip ‘insanlığa karşı işlenmiş suç’lar kapsamında sonlandırılmalı ve failler cezalandırılmalıdır” dedi.

‘ERDAL EREN HUKUKA AYKIRI cEZA İNFAZI’Savcı Çetin, görevsizlik kararında dö-nemin kamu görevlileri ile ilgili “işken-ce ve kötü muamele, gözaltında veya cezaevinde kaybolma iddiası, işkence sonucu adam öldürme” suçlarının ya-nı sıra 17 yaşında olduğu halde kemik yaşının 18’den büyük olduğu iddiası ile Sıkıyönetim Mahkemesi tarafın-dan idam cezası verilerek asılan Erdal Eren’le ilgili olarak da “hukuka aykırı

cezanın infazı” suçundan soruşturma açılmasını istedi.

ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in öldürülmesini protesto gösterisinde gözaltına alınan 1964 doğumlu Er-dal Eren, gösteride çıkan çatışmada er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Eren sadece bir ay süren dava sonunda, idama mahkum edildi. Erin ölümüne neden olan kurşunun G-3 piyade tüfeğinden çıktığına da-ir otopsi raporları dikkate alınmadı. MGK tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980’de infaz edildi.

DARBE DAvASI 4 NİSAN’DA BAşLIYORİddianame Özel Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde kabul edilmişti. Duruşma tarihini 4 Nisan olarak belirleyen mahkeme, Evren ve Şahinkaya’ya yurtdışı çıkış yasağı koy-muştu. Evren ve Şahinkaya’nın işlediği suçu görev alanında gören Savcı Çetin, suç duyurularındaki işkence, yargısız infaz ve gözaltında kaybetme iddiaları ile ilgili olarak görevsizlik kararı vererek dosyaları suçun işlendiği 47 ilin başsav-cılığına göndermişti. YARIN GÜNcEL

Oda TV davasında Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da aralarında

bulunduğu 4 kişi tahliye edildi.İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkeme-

si, Oda TV davasının 11. duruşmasın-da 4 gazeteci hakkında tahliye kararı çıktı. Mahkeme başkanı Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır hakkında tahliye kararı verdi.

375 gündür tutuklu bulunan Ne-dim Şener’in eşi Vecide Şener, NTV canlı yayınında yaptığı açıklamada çok şaşkın ve heyecanlı olduğunu söy-ledi. ‘Biz başından beri tahliye bekli-yorduk’ diyen Şener, ‘Çok şaşkın ve heyecanlıyım. Ancak bu durum artık bir his olayı değil, özgürlük olayı. Ben boş yere yatan bütün insanların özgür kalması istiyorum’ dedi.

14 sanıklı Oda TV davasında eski MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun ölmesi-nin ardından 13 sanık yargılanmaya devam ediyor. Bunlardan son tahliye-ler sonrası 6 kişi tutuklu olarak yargı-lanmaya devam edecek.

“İDDİANAMENİN ÖZÜ ÖRGÜT YARATMAKTIR”Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, Ahmet Şık’ın avukatı Fikret İlkiz ek savunmasını yaptı. “Şüpheliler gaze-teci olmasına rağmen iddianamenin özü örgüt yaratmaktır” diyen İlkiz, iddianamenin suçlu göstermek için özel bir niyetle hazırlandığını savu-narak suçlamaların somut olmadığını iddia etti. İlkiz, “Bu dava gazetecile-rin yargılandığı davaysa biz de yargı-lanan gazeteciyiz. Gazeteciler yalan haber yaptıkları için değil gerçekleri yazdıkları için tutuklu olduklarını bi-liyorlar” dedi.

şIK: “SUSMAM SUÇSUZLUğUMDAN”Savunmanın ardından tutuklu yargıla-nan Ahmet Şık kürsüye çağrıldı. Üye hakim Şık’a sorular yöneltti. Şık ise susma hakkını kullandığını belirterek, “Bilin ki susmam suçsuzluğumdan ve haklılığımdan. Tapelerin tamamının okunması lazım. Savcı işine gelen yer-leri almış, gelmeyen yerleri almamış. Heyetin bana soru sorması için önce Yalçın Küçük’ün Ergenekon’un lideri ve Soner Yalçın’ın da yönetici oldu-ğunu, Nedim Şener’in de bilerek ve isteyerek yardım ettiğini inandıracak delillerle ortaya koyması gerekir” dedi. YARIN GÜNcEL

HSYK Başkanvekili İbrahim Okur, Sivas Katliamı davasını

değerlendirdi. Okur, Sivas Katliamı davasının son duruşmasına 4 gün kala zaman aşımının gerçekleşeceği-ni, tüm modern hukuklarda olduğu gibi bizim hukukumuzda da zaman aşımının olduğunu savundu.

OKUR SİvAS DAvASINI DEğERLENDİRDİOkur, “Sivas davasında sorun geciken adalet ve zamanında yakalanmayan suçlular. Yargılamanın uzun sürmesi önemli bir sorundur. Tüm modern hukuklarda olduğu gibi bizim hu-kukumuzda da zaman aşımı var. Ve 5 sanık için zaman aşımı süresinin sonuna gelinmiş durumda” dedi.

5 SANIğA ZAMAN AşIMIHSYK Başkanvekili Okur’a göre zaman aşımı son duruşmada 5 sanık için sona gelindiğini savundu. 12 Eylül darbesinin ürünü olan Anayasa-nın geçici 15. Maddesi varlığını hala

sürdürüyor. AKP hükümeti geçici 15. Maddeyi savunurken, demok-ratik anayasa yapacağız iddiası ne kadar doğru. İnsanlığa karşı işlenen

suçlarda zaman aşımı söz konusuy-ken, AKP hükümetinin demokra-tik Anayasa yapacağız iddiasında bulunması inandırıcı değildir.

13 Mart’taki duruşmada za-man aşımı nedeniyle sanıklardan 5’i serbest kalacak. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı so-runu geçici 15. Madde nedeniyle hala gündemde duruyor. Kenan Evren’in yargılanması için dava dosyası açmak isteyen savcı Sacit Kayasu, geçici 15. Madde engeline takılarak görevden ihraç edilmişti.

SİvAS KATLİAMI DAvASINDA SONA GELİNDİSivas Katliamı davasında 131 sanık hakkında yargılama ya-pıldı, 121 sanık hakkında dava kesinleşti, 10 sanık hakkında dava sü-rerken, sanıklardan 4’ü hala yakalana-bilmiş değil ve 1 sanık tutuklandıktan 4 ay sonra suçun maiyeti nedeniyle serbest bırakıldı. Sanıklardan 5’i için dava süreci 7 yılı geçmek üzere ve dava zaman aşımına uğrayacak.

03 oCak 2012 yarıN05 13 mart 2012 yarıN05

ANkARAONUR KEŞT

“Sivas Katliamı Davası zaman aşımından düşebilir”

Hsyk Başkanvekili İbrahim okur, sivas katliamı davasının son duruşmasına 4 gün kala zaman aşımının gerçekleşece-ğini, tüm modern hukuklarda olduğu gibi bizim hukukumuzda da zaman aşımının olduğunu savundu.

12 Eylül Davası’nı Celalettin Can ile değerlendirdik

Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye edildi

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Femen mi Feminizm mi?Marksizm o kadar güçlü bir fikirdir ki, feminist teorinin de ister istemez bu fikirden etkilendiği olmuştur. İster istemez diyorum çünkü bu etkilenme ilişkisinde şöyle bir model işler; bir yandan Marksizm kadınların yaşadığı ezilme biçimini görmemekle, açıkça “kör” olmakla eleşti-rilirken öte yandan onun yöntemi olduğu gibi alınır, uysa da uymasa da kadın emeği ile ilgili tahlillere yerleştirilir ve bunda hiçbir beis görülmez. Aslında tabiri caizse; Marksist teorinin feminizmin bir akımı tarafından işine geldiği gibi, eklektik bir tarzda tepe tepe kullanılmasıdır bu. Peki bunda ne fenalık var? diyebilirsiniz. Şu var; Marksizmin güçlü yönünü oluşturan fikrin bü-tünselliğidir ve bu tümüyle görmezden gelinir. Öyle bir noktaya gelinir ki; Marks’tan esinlendiğimizde “dünyanın bütün kadınları” dememiz gerekirken, “her kadının kendi hisleri” bölümüne varılır. Bu sene 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde olan da budur. Kadın kurtuluş hareketi içinde saflar netleşmiş, olması ge-rekenin açık görüngüleriyle ortaya çıkması iyi de olmuştur.Küçük burjuva feminizmi, şu anda yürüyüşlerinde açık cinsel terimler içeren ifadelerinin, kendilerine ne hisset-tirdiğini tartışıyor. Elbette bu noktaya hemen gelmedi. Yıllar içinde kendin-den ve kendine benzeyen kadınlardan başka hiçbir kadın-la- onları temsil edemem diyerek -ilişki kurmayıp, emekçi kadın direnişlerini feminizm gündemlerinden kovarak, yazdığı kitapları kaybettiğimiz kadınlara değil, sadece ya-kın arkadaşlarına atfederek, tipik bir “ gossip girls” tarzı ilişki kurmaktan hiçbir biçimde rahatsızlık duymadan geçerek geldik bugünlere. Bu sırada bu ülke, öldürülen kadınların ülkesiydi.Türkiye’de günde beş kadın öldürülüyor ve şimdi yine bir kısım feminist kendi hislerini tartışıyor. Aman bir yanlış anlama olmasın, kadın cinayetleri ile ilgili hisleri değil, zaten onlara göre bu kadar kadın da öldürül-müyormuş. Yani sağcı politikacıların dahi kabul ettiğini, verilere karşı çok hassas oldukları için kabul etmiyorlar. Keşke bu kadar hassaslığın en azından yüzde biri, kendi-lerinden başka kadınlar için olsaydı da, “sebepsiz asilik” bile diyemeyeceğimiz bu kadar tuhaf bir durumda kal-masalardı.Sonuçta kadın hareketinin farklı bileşenlerinin gerçek politik tartışmalar yapabilmesi istenen durumdur. Ama bizde şu anda o da yok. Şu anda, 8 Mart yürüyüşünde bir takım cinsel içerikli ifadeler kullanılmalarının kendilerine nasıl geldiğini tartışıyorlar. Küçük burjuva feminizminin kendi kökleriyle bile bir alakası kalmamış, liberal feminizmin, radikal feminizmin politikliğine kurban olası geliyor insanın. Bu akımların kurucuları, açlık grevlerinde, en üst düzey yönetim bina-larının önlerinde, her tür eylem yeri ve söz kürsüsünde ağır bir ciddiyetle ve her zaman kendi bedenlerini, başka kadınların bedenleri için ortaya koyarak yaşadılar. Bizim geldiğimiz noktada ise, kendi politik köklerinden de uzaklaşa uzaklaşa neredeyse “Femen”e yaklaşmış du-rumdalar.Femen ise eğer kadın bedeninin sömürüsüne dikkat çek-mek için, tersinden bir etki alanı kurmaya çalışan, gerçek-ten bir fikri çaba ile eylem yapsa idi yine de iyiydi. Ama yazık ki iç çamaşırı piyasası ile anıldılar. Elbette Femen’deki kardeşlerimize ve bütün kadınlara çıplaklık nedeniyle yapılan saldırılardan korumak boy-numuzun borcudur, bu ayrı. Şu anda bütün bunlar geriye ne bırakıyor? diye soruyoruz. Burada bir 3. dalga feminizm söz konusu ise onun da en azından “Ejderha Dövmeli Kız” a benzemesi gerekirdi. En azından o, her gün kıtır kıtır kesilmeye devam edi-len kadınların ülkesindeki en büyük çoğunluk kadına ne bırakacağının derdine düşer, bir intikam planı yapardı. Feminizmin 1., 2., varsa 3. dalgalarının hiçbirinde da-yanak bulamayacağımız bütün bunlar, topluma ve ken-dinden başka kadınlarla ne yapacağının derdine düşmüş, kadın hareketinin toplumsallaşması ve örgütlenip güç ka-zanması için didinip duran örgütlü kadınlara ne bırakıyor?Marksizmin kadın kurtuluş hareketinin tahlillerinde nasıl kullanıldığıyla başlamıştık. Başladığımız yere dönersek; feministler tarafından “Devrim için savaşmayana devrimci demezler” sözünden hareketle “feminist olmak; feminizm için savaşmaktır” denildiği de olmuştur. 2012 8 mart süreci, ortaya çıkardığı bütün görüngüleriyle işte bu soruyu ortaya koyuyor; feminizm bu mudur?

[email protected]

İBRAHİM OKUR

Uğur ve babası Ahmet Kaymaz’ın öldürülmesiyle ilgili davayı kabul

eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),Türkiye’ye kritik sorular yönel-terek, savunma istedi.

AİHM, Türkiye’ye yönelttiği soru-larda, Uğur ve babasının öldürülmesi-nin son çare olup olmadığını, orantılı bir güç kullanıp kullanılmadığını sordu. Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz, 21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’de-ki evlerinin önünde açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. 12 yaşındaki Uğur’a

13 kurşun, baba Ahmet Kaymaz’a ise 8 kurşun isabet etti.

OYBİRLİğİ İLE BERAAT Olayla ilgili 4 polis hakkında Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıl-dı. Ancak dava güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e alındı. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi de “meşru müdafaada bu-lundukları” gerekçesiyle tüm polislerin beraatına karar verdi. Kararın temyiz in-celemesi iseYargıtay 1. Ceza Dairesi’nde yapıldı ve yerel mahkemenin kararı oy

birliğiyle onandı. Böylece Kaymaz ai-lesi açısından iç hukuk yolları tükendi. Bunun üzerine aile, Uğur ve babasının yaşam hakkının ihlal edildiği ve etkin yargılama sürecinin işletilmediği gerek-çeleriyle AİHM’ye başvurdu.

Kaymaz ailesinin açtığı davayı görü-şen AİHM 2. Dairesi başvuruyu kabul edilebilir bularak yargı sürecini başlattı. Daire, ilk işlem olarak Türkiye’ye Uğur ve Ahmet Kaymaz’ın ölümü ve sonra-sındaki yargılama sürecine ilişkin sorular yöneltti. YARIN GÜNcEL

AİHM Türkiye’ye

Uğur Kaymaz’ı sordu

Page 6: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Demokratik Yurtsever Gençlik’ten açlık grevi

Demokratik Yurtsever Gençlik 8 Mart Pazartesi günü İstanbul Üniversitesi’nde bir basın açıklaması yaparak

iki gün boyunca sürecek olan açlık grevine girdi.KCK operasyonları adı altında yapılan zulümlerden, binler-

ce anne, çocuk, akademisyen, öğrenci ve avukatın zindanlara atılmasından, Kürt sorununun kanla çözülmeye çalışılmasının bir ilke olarak benimsenmiş olmasından bahsedildi.

Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde açlık grevine başlamış olan tutsaklara destek olmak adına İstanbul Üniversitesi içerisinde iki gün boyunca sürecek olan açlık grevine başlayacaklarını ifade ettiler. YARIN EMEK

Anadolu Ajansı’ndaki (AA) yönetim deği-şikliğinden sonra çalışanların sendikadan

istifaya zorlandığı gerekçesiyle, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi, AA Genel Müdürlüğü’nün önünde açlık grevine başladı.

100’ü aşkın çalışanın emekliliğe zorlandı-ğı ve 200 ajans çalışanının Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan istifa ettirildiğini iddia eden İpekçi, Anadolu Ajansı’nda yaşananları “büyük baskı ve mezalim” olarak nitelendirdi. İpekçi, “atanmışlarla

seçilmişlerin ittifak yaparak AA’da diktatörlük yap-tığını” ileri sürdü.

Açlık grevini gündüz AA’nın önünde akşam sa-atlerinde ise TGS Ankara Şubesi’nde sürdüreceğini dile getiren İpekçi, şekerli su alarak cumartesi, pazar greve devam edeceğini pazartesi günü ODA TV du-ruşmasını takip etmek için İstanbul’da olacağını Salı günü TGS Yönetim Kurulu’na başkanlık edeceğini ve Çarşamba günü tekrar AA’nın önünde olacağını açıkladı. YARIN EMEK

Hacettepe Üniversitesi’nde sol görüşlü öğrencilere ger-çekleştirilen saldırılar protesto edildi. Özgür Beytepe

Platformu’nun gerçekleştirdiği basın açıklamasında söz hakları için mücadele eden öğrencilere tahammül edilemediği dile ge-tirildi.

Gençler Meydana İnisiyatifi Sözcüsü Ayşen Kavas’ın oku-duğu basın metninde şunlara yer verildi:

“Özerk, bilimsel, demokratik üniversitede faşizme yer yok-tur. Bizler insanlık onurunun gereği olarak halkların kardeşliği için mücadele etmeye devam edeceğiz. Özgür düşünceyi savun-maya devam edeceğiz. Kendisinden farklı her şeyi yok etmek için gerçekleştirilen faşist saldırılara izin vermeyeceğiz.”

“TUNcER: ONLAR BENİM MİSAFİRLERİM”28 şubat çarşamba günü Hacettepe Üniversitesi önünde dışa-rıdan gelen 100 kişilik bir grup ellerinde sopalarla öğrencilere saldırmış daha sonra okulun kendi servisleriyle dışarı çıkarılmış-lardı. Hacettepe Üniversitesi rektörü Murat Tuncer de gelenlerin Azeri misafirler olduğunu öne sürdü. YARIN EMEK

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Bakırköy Kadın Cezaevi

önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.Basın açıklamasını okuyan Av. Zeycan Balcı Şimşek, “Uzun

süredir kanser hastası olan hükümlü Hediye Aksoy ve bir süredir tutuklu olan ve çok ciddi sağlık sorunları olan Yasemin Karadağ da ezilen ve sömürülen en geniş kitlelerin mutluluğu uğruna mücadele edildikleri için tutsak düşen kadınlardır. Ve katliamcı zihniyet bu nedenle onları gerektiği gibi tedavi göremeyecekleri hapishane koşullarında tutarak, yasalardaki açık hükümlere rağmen ölüme terk ediyor. Halen yargılanan Yasemin Karadağ, ağır sağlık sorunları doktor raporlarıyla sabit olmasına rağmen 28 Şubat’taki duruşmada da tahliye edilmedi.” dedi.

Açıklamanın ardından avukatlar, Yasemin Karadağ ve He-diye Aksoy’la görüşmek üzere cezaevine girdiler. YARIN EMEK

Yeni sendika yasasına karşı DİSK sokağa çıktı

Çiftçiye destek var yapısal önlem yok

Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi’nde binler buluştu

“Özgür Beytepe” faşizme karşı yürüdü

ÇHD “hasta tutsaklara özgürlük” dedi

TGS Başkanı açlık grevinde

DİSK Başkanlar Kurulu, Çalış-ma Bakanlığı önünde “Toplu İş

İlişkileri Yasa Tasarısı”nı protesto eyle-minin ardından gittiği ILO Türkiye Ofisi önünden ayrılmayacaklarını duyurdular ve çadır kurdular.

DİSK, yaptığı açıklamada, dünya ge-nelinde sendikal hak ihlallerinin en çok yaşandığı ülkelerden biri olan Türkiye’de, AKP hükümetinin yıllardır uluslarara-sı baskılara, Türkiye’nin ILO’nun kara listesi sayılan uygulama komitesinde yer almasına karşı, barajsız, grev yasaklarının noter şartının olmadığı özgürlükçü bir sendikalar yasasını çıkarmaya yanaşma-dığına dikkat çekti.

“TOPLU İş İLİşKİLERİ” NASIL İşLER?Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı, Yüz-de 10 olan işkolu barajının, yüzde 3’e düşürülmesini öngörüyor. İşletme barajı yüzde 40, işyeri barajı ise yüzde 50 olarak düzenleniyor.

İşkollarını azaltan tasarı, işkolu tespi-tinde yetki uyuşmazlıklarının ‘’bekletici mesele’’ yapılmasını kaldırıyor. İşçi sendi-kalarına üyelikte ve üyelikten ayrılmada noter koşulu da kaldırılıyor. Grup top-lu iş sözleşmesi de tasarıyla tanımlandı. Böylece, bir işkolunda birden fazla tarafla toplu iş sözleşmesi bağıtlanabilecek.

Tasarı, grev ve lovavt yasaklarını haya-ti nitelik gösteren temel kamu hizmetleri ile sınırlıyor.

KABİNE’DE NELER KONUşULMUşTU?Sendikaların tepkileri üzerine ve %10 barajıyla birlikte toplu sözleşme hakları

kalmayacak sendikaların fazla olması do-layısıyla tasarı tekrar görüşülmüştü.

“2012 zorlu geçecek. İşçilik maliyet-leri yükselir.” diyerek yasaya karşı çıkan ekonomiden sorumlu bakanlar, tasarının işveren için yeni sorunlar doğuracağını savunmuşlardı. Başta Başbakan Yardım-cısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Meh-met Şimşek ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, sendikaların toplu sözleşme yetkisinin kalmaması tehlikesine karşı değiştirilen yasaya karşı çıkmıştı.

Kabine’de “2012’nin zor bir yıl olaca-ğı, böyle bir dönemde bir de sendikalar yasasıyla işçi örgütlerinin güçlendirilmesi ve toplu sözleşme haklarının artırılması-

nın doğru olmadığı, böyle bir dönemde işverenin daha fazla sorun yaşamasına ne-den olacağı ve işçilik maliyetlerini yük-seltmenin yanlış olacağı” dile getirilmişti.

“UTANÇ LİSTESİNE GİRMEKTEN ARTIK BİZ UTANDIK”DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, Türkiye’nin yandaş ve güdümlü sendika konusunda dünyada çok ender ülkeler-den biri olduğunu ileri sürerek, bu du-rumdan utandıklarını söyledi. Ekici, yasa tasarısıyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Yasakçı, darbeci bir algılama ile önümüze yeniden sürülen grev yasaklı, barajlı sendikalar yasasını kabul etme-

yeceğiz. Barajsız, notersiz, grev yasaksız, taşeronsuz bir yasa mümkün. Bunun için ILO normları ortada. ILO’nun içinde ve dışında sürdürdüğümüz eylem bu an-lamda özgürlükçü bir sendikalar yasası için atılan çığlıktır. AKP hükümeti eğer Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için gerekli adımları atmaz, sendikalar ya-sasını Türkiye işçi sınıfının ve çalışanların hak ettiği şekilde demokratikleştirmez, işçi sınıfının sabrı zorlanırsa, üretimden gelen gücümüzü kullanmamız dahil, demokratik ve meşru eylem hakkımızı kullanmaktan çekinmeyeceğiz.”

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, AKP hükümeti döneminde uyguladık-

ları politikalarla ve aldıkları önlemlerle tarımsal üre-timde verim ve kalitede artış sağladıklarını söyledi.

Bakan Eker, çiftçiye 43 milyar destek verdikle-rini açıkladı. Eker, müjdeyi verdi ve “2012 yılında yeni destekler başlatıyoruz. Sözleşmeli üretime, böl-gesel meyveciliğe yeni destekler vereceğiz. Organik tarımla ilgili desteklerde farklılığa gideceğiz. Ayrıca, kurulacak olan organize tarım bölgeleriyle de tarım, hayvancılık ve seracılığa hibe vereceğiz” dedi.

Ziraat Mühendisleri Odası’ndan Bakan Eker’e cevap gecikmedi. ZMO yapılan açıklamada 2006 yılından 2012 yılına kadar yapılan tarımsal destek

milli gelirin yüzde 0,7’sini geçmediği vurgulandı. 2007 yılından beri 28 milyar tarımsal destek alaca-ğı biriken çiftçiye sadece 7,2 milyar TL’lik destek yapılacağı açıklandı.

TARIMSAL İşSİZLİK ARTIYORBakan Eker, 2012 yılında tarımsal desteklerine de-vam edecekleri müjdesini verdi. Fakat tarım işsiz-liğinin nedenlerini ve tarımsal istihdamı arttıracak yöntemleri açıklamadı. 2001 yılında tarım işçiliği yapanların sayısı 8,1 milyon kişi olurken, işgücüne oranı yüzde 35; 2009 yılında tarım işçiliği yapanları sayısı 5,5 milyon kişi ve işgücüne oranı yüzde 21 olarak gerçekleşti. ANkARA cEYHUN GÖKçE

Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi otuz sekiz ildeki il sağlık hakkı meclislerinin ka-

tılımı ile bugün Ankara Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda toplandı.

Türk Tabipler Birliği ve Sağlık Emekçileri Sendikası’nın öncülüğünde, çeşitli illerdeki siyasal partilerin, derneklerin, farklı kurum ve kuruluşların tek çatı altında birleşimiyle Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi yaklaşık 2 bin kişinin katılımı ile gerçekleştirildi.

Türkiye Sağlık Hakkı Meclisinde farklı illerden il sağlık hakkı meclisi temsilcileri önergeler sunarak sözlerini kullandılar. Önergelerde şuan ki iktidarın sağlık hakkını ticarileştirerek insani bir hak olmak-tan çıkardığı dile getirildi.

“SAğLIK DOğUşTAN, YAşAMLA BAşLAYAN BİR HAKTIR”Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi’ni Yarın’a de-ğerlendiren Eriş, bu sürecin bir başlangıç olduğunu vurgularken, “Günümüzde ne yazık ki sağlık piya-

salaştırılıyor, ticarileştiriliyor buna en önemli karşı koyabilecek kurum sağlık hakkı meclisidir.” dedi. ANkARA ONUR KEŞT

AdANAcAN ERSOY

03 oCak 2012 yarıN05 13 mart 2012 yarıN

Sol Köşe

Beyanname yeni, kuyruklar eski

Maliye Bakanlığı’nın 1,2 milyon kişiye mek-

tup göndererek başlattığı “online kira beya-

nı” sistemi yine eski usullerle gerçekleşti. İnternet

üzerinden yapılması öngörülen uygulamada mektup

içeriklerinde çok sayıda yanlış olması vatandaşı vergi

dairelerine taşıdı.Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 1 Mart 2011 iti-

bariyle başlatılan “Online Kira Beyannamesi” uygula-

ması ile ilgili olarak 1.2 milyon kira geliri olan mükel-

lefe bilgilendirme mektubu gönderildiğini açıklamış

ve “370 bin yeni mükellef tespit ettik” demişti. Fakat

uygulama sorunları da beraberinde getirdi.

YENİ SİSTEMLE BİRLİKTE GELENLER

Yeni beyanname incelendiğinde birçok ayrıntı göze

çarpıyor. Ticari bir faaliyetiniz yok, sadece kira geli-

riniz var ve bu da 9 bin TL’nin altında ise 2 bin 800

TL indirim uygulanıyor. Gayrimenkulünüzü son 5

yıl içinde aldıysanız irat veya tadilat bedelinin yüzde

5’i, krediyle aldıysanız son 1 yıl içindeki faiz miktarı

yine bu bedelden düşülüyor. Belgelenen eğitim ve

sağlık harcamaları, bağış ve yardımlar, sponsorluk

harcamalarının belli yüzdesi vergiden düşülebiliyor.

Eğer online sistemi kullanamıyorsanız ya da mektubu-

nuzda hata varsa işiniz vergi dairelerinde uzun sıralar

beklemeye kalıyor.

SİSTEM NASIL ÇALIşIYOR?

2011 ve sonrasını kira beyanları için online kayıt ve

ödeme yapılabiliyor. Ticari, zirai veya serbest meslek

kazancı olanlar bu sistemden yararlanamıyor. Mek-

tupla yapılan bildirimde sunulan bilgiler doğru ise

gib.gov.tr’den kişisel bilgilerinizi girdikten sonra sis-

temden ödeme yapabiliyorsunuz. Daha önce mükellef

olmayanlar, sistemdeki bilgileri eksik veya hatalı olan-

lar ise vergi dairesine başvurmak zorunda. YARIN EMEK

06 EMEK

edİtörler

tAsARIm

dağıtım

İmtİyaz saHİBİ

sorumlu yazı İşlerİ müdürü

AdRes

Basıldığı yer

SANEM DENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELçUK KAYGISIZcAN ERSOY MELİKE çINARASLIHAN PEHLİvAN RIFAT çAPARçİLER KAYABAŞI ELİF KARANcAN çOKSÖYLEREMİNE AHISLAFATİH PEKEDİSGÜRKAN KÖSEEZGİ cEREN AĞTAŞKAAN ARSLANOSMAN ERDEM

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE ÖZTÜRK

RUMELİ c. MATBAAcI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EvREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞcILAR / İSTANBUL

6 aylık aBonelİk: 25 tl

SANEM DENİZ KURAL ADINA yaPı kredİ HesaP no: 229/8873511 ıBan:TR38 0006 7010 ptt hesAp No: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBankası HesaP no: 6200 2465988 ıBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat Bankası HesaP no: 0615 57722685 5001 ıBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 garantİ Bankası HesaP no: 31/6896034 ıBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 AkbANk HesaP no: 0177542 IbAN: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonelİk İçİn tel: 0 507 516 85 [email protected]

13 MART 2012 SALI SAYI: 23

dİsk, yeni sendikal düzenlemelerin, işçilerin örgütlenmesinin önünü tıkayacağını ve temel sendikal hakların gaspına sebep ola-cağını söyleyerek 8 Mart Perşembe günü saat 17:00’da ILO (Uluslar Arası çalışma Örgütü) Ankara Örgütü binası önünde eylem yaptı. Öte yandan eylemciler İLO binasının önüne çadır kurdu.

Page 7: Yarın 23. sayı

Öncelikle yasayla gelen bir dizi önemli kazanım var. Bunların

en başında yasanın bütün kadınları koruması geliyor. 4320 sayılı kanun (önceki düzenleme) sadece aile içinde-ki kadını koruyor ve ona dahi koruma tedbiri vermeyi ve bunun denetlen-mesini neredeyse imkansız kılıyordu. Bir ikinci önemli düzenle ise koruma kararını ihlal durumlarında artık suç-

luya direk hapis cezası verilebilecek. İlk seferinde 7 güne kadarken tutuklama süre ikinci kez tekrarlanma durumunda 6 aya kadar çıkabilecek. Bu kazanım önemli bulunurken kadınlar süreleri az buluyorlar çünkü Kadın Cinayet-lerini Durduracağız Platformu’nun da önayak olduğu toplantıların sonucunda bakanlığın elinde daha gelişmiş haklar bulunan bir yasa önerisi mevcuttu.

Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme Yasası 8 Mart’ta Meclis’ten geçti. Peki, bu yasa bu noktaya

nasıl geldi ve kadın örgütleri bu düzenlemeyi nasıl buluyorlar? Yaklaşık bir sene kadar önce Kadın Cinayetlerini Durdu-racağız Platformu şimdiki adıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bir yasa taslağı sunmuş ve o etaptan beri bu taslağın yasalaşması için mücadele ediyordu. En son Bakan Fatma Şahin öncülüğünde yapılan toplantılarda bir fiil yer

alan platform birçok gelişkin düzenlemenin yasaya geçme-sini sağlarken, mecliste tartışılan ve yasalaşan haliyle AKP hükümeti de bir dizi tekzip yapmış bazı iyilikleri törpülemiş bazılarını ise direk olarak çıkartmış durumda.

“MÜcADELE DEvAM EDEcEK”Yasanın özellikle uygulama boyutuyla il-gili önemli kaygılar belirten Avukat Elif Uysal Erkol konuyla ilgili olarak Yarın’a konuştu. Erkol’da yasayı önceki 4320 sayılı kanundan ileri buluyor ve ekliyor;

“Yasalar ise evli kadınlara yönelik düzenleniyor. Yasa şuan için öncekinden daha ileri. Ancak uygulanmasını takip etmemiz gerekiyor. Eksik bırakılan yer-leri ile ilgili mücadele etmemiz gerekiyor. Eski yasaya göre kadının şiddet gördüğünü belgelerde ispatlaması gerekiyordu. Artık şiddet ihtimali korumak için yeterli görülecek.

Elektronik kelepçe, panik butonu gibi uygulamalar ise tamamen magazinsel boyutu. Avrupa’da var. Bizde getirdik demek için. Bunlar çok teknik kalıyor. Konu bütünsel. Bu yüzden bütünsel bakmak gerekir. Kadın örgütleri bu süreçte çok mücadele verdi ve gündeme taşıdı. Şimdi ise yasaların uygulanması için mücadele etmemiz gerekiyor.” YARIN GÜNcEL

Sosyalist genel başkanlar, Kürt halkına yönelik baskı ve tecrit politikasını protesto için süresiz açlık grevine

başlayan Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ı tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret etti.

Kürk halkına ve önderlerine yönelik baskı ve tecrit politika-ları ve KCK adı altında yürütülen operasyonlarla siyasi temsilci-lerin tutuklanmasını protesto amacıyla tutuklu bulunduğu Di-yarbakır Cezaevi’nde süresiz açlık grevine başlayan BDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yalnız bırakmadılar. EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve TKP MYK Üyesi Hüseyin Karabulut, Diyarbakır E Tipi Cezaevinde açlık grevine giren Şırnak Milletvekili Selma Irmak ve açlık grevinde bulunan diğer tutuklu kadınları ziyaret etti.

“MÜZAKERE SÜREcİ TEKRAR BAşLASIN”Görüşmede taleplerini tekrar ileten Selma Irmak, bir barış or-tamının oluşabilmesi için öncelikle baskıların son bulması-nın ve tecridin kaldırılmasının şart olduğunu söyledi. Genel başkanlardan en büyük isteğinin açlık grevinin duyurulması ve taleplerin anlatılması olduğunu söyleyen Irmak, “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit kalmalı ve müzakere süreci yeni-den başlamalı” dedi. Ziyaretçilerin vesilesiyle tüm kadınların 8 Mart’ını kutladığını belirten Selma Irmak’ın moralinin ve azminin yerinde olduğu gözlendi.

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, konuyla ilgili Yarın’a değerlendirmelerde bulundu. Uzun, Kürt halkının taleplerinin dinlenmesi ve bu baskı politikasının hemen dur-durulması gerektiğini söylerken tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü Kürt kadın tutsaklar nezdinde kutladı.

Sibel Uzun, “Türkiye’nin en yakıcı sorunu olan Kürt so-rununun bir an önce çözüme kavuşması için demokratik fır-satların yakalanması için önlerinin açılmasını talep ediyorlar. Ana dil haklarını talep ediyorlar. Seçilmişlerin, siyasetçilerin siyasetlerinin devam etmesi için serbest bırakılmaları lazım. Mutlak suretle Türkiye’de Kürt sorunu çözümünün sağlanması gerekiyor. Bunun içinde derhal müzakere ve diyalog yolunun kesintisiz ve sürekli bir şekilde kurulması gerekiyor. Yapılmadığı müddetçe de beklenen baharın gelmesi işten bile değil.” dedi. YARIN GÜNcEL

Kadınlar, yürüyüşte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü öldürülen kadınlara ithaf ettiklerini vurguladılar.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, saat 19.30’da Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Meydanı’na doğru yürümeye başladı. Kadınlar, ‘’Kadın cinayetlerini durduracağız’’, ‘’Asla yalnız yürümeyeceksin’’, ‘’Adalet biziz susmayacağız’’, ‘’Kadın katillerine indirim değil ağır ceza’’, ‘’Kadın katillerinden hesap soracağız’’, ‘’Yaşam hakkımızı alacağız’’ ve ‘’Yaşasın kadın dayanışması’’ sloganlarıyla Demirören AVM’ye kadar yürü-yerek burada oturdu. Platform kadınları, otururken ‘’Haksız tahrik, gelecek indirimi, iyi hal indirimi, tüm ceza indirimleri son bulacak’’,’’Şiddete karşı, tecavüze karşı, tacize karşı susma’’ ve ‘’Kendi hayatına dair karar vermek için, özgürlüğün için, yaşam hakkın için örgütlen’’ şeklinde sloganlar atarak eyleme devam etti.

8 MART’I ÖLDÜRÜLEN KADINLARA İTHAF ETTİLER Yürüyüş sırasında devletin katillere ağır ceza vermediğinden, kadınların güvenceli yaşamak istediğinden bahsedildi. ‘’Pippa Bacca, Güldünya Tören, Münevver Karabulut, Ayşe Paşalı, Esin Güneş, Ferdane Çöl, Gülay Yaşar, Sema Karakoca, Zeynep Yılmaz gibi katledilen kadınlar için yürüyoruz.’’ şeklinde slogan atıldı.

Kadınlar, Ayşe Paşalı ve Münevver Karabulut davalarını kazandıkları gibi bütün davaları kazanabileceklerini ve bunun için ailerle birlikte mücadele etmeye devam edeceklerini ifade ettiler. Mit ve şike yasalarının bir gecede çıkarılabilirken, ka-dın yasası çıkarılana kadar 250 kadının öldürüldüğüne vurgu yapıldı. YARIN GÜNcEL

8 Mart’ı kutlayamayan kadınlar var

Selma Irmak yalnız değildir

Kadınlar yaşam hakkını almak için yürüdü

Kadınlar yasa yazdı, AKP tekzip yaptı

8 mart dünya kadınlar günü’nü bu sene kutlayamayan kadınlar var. Kadın cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart günü boyunca, kızları öldürülen ailelerle birlikte önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda sonra da TBMM’de milletvekilleriyle görüş-medeydi. Peki, bu görüşmeler hakkında aileler ne düşünüyor?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü bu sene kutlayamayan kadınlar

var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart günü boyunca, kızları öldürülen ailelerle birlikte önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda sonra da TBMM’de milletvekilleriyle görüş-medeydi. Peki, bu görüşmeler hakkında aileler ne düşünüyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınların yaşam haklarını almak için Bakanlık’a gitti. İzmir’de öldürülen kadınlardan Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş, Ayşe Selen Ayla’nın ailesi Hatice ve Serter Ayla, Esra Yaşar’ın ablası Tuba Yaşar, İstanbul’da öldürülen kadınlardan Gülay Yaşar’ın ablası Esra Yaşar ve babası Duran Yaşar, Zeynep Yılmaz’ın kardeşi Güllü Yılmaz ve Siirt’te öldürülen Esin Güneş’in ailesi ve annesi Fahriye Işık Bakanlık önündelerdi.

BAKANLIK’TA ADALET İSTEDİLERKadın Cinayetlerini Durduracağız Plat-formu temsilcisi Berna Görgülü Bakan-lık önünde yaptığı konuşmada şunları belirtti. “Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Ancak buradaki hiç kimse kut-lama yapamıyor. Burada kızlarını, abla-larını, kız kardeşlerini kaybeden aileler adalet istiyor. Bizimle birlikte onlar da “adaletin sesini susturamayacağız” diye haykırıyor. Çünkü onlar; kızları öldürül-meden önce koruma talep etti, verilme-di; defalarca polise şikayet etti, dikkate

alınmadı. Kızlarının davaları boyunca bu kez yargının çürümüşlüğüne karşı savaş verdiler, halen de veriyorlar. Onlar kızlarının hesabını soruyorlar. Kızlarını korumayan devletten hesap soruyorlar. Başkalarının da canı yanmasın, başkala-rının kızları öldürülmesin diye mücadele ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki; kadın ci-nayetleri devam ediyor. Sabah yine öl-dürülen bir kadının haberlerini okuduk. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kadın sokak ortasında başından vurula-rak öldürüldü. İşte bizler bu yüzden 8 Mart’ı kutlayamıyoruz. Her an bir kız kardeşimizin öldürüldüğü haberi geldiği için bugün burada hesap soruyoruz.”

Görüşmelere katılan ailelerin hepsi-nin derdi ortak. Görüşme sonrasında da aşağı yukarı benzer şeyleri söylüyorlar, hepsi artık çoktan gecikmiş de olsa ada-let istiyorlar. Öldürülen yakınlarının he-sabını korumayan devletten soruyorlar. Hem kızları, hem de tüm kadınlar için yasaların düzenlenmesini ve artık uzun mücadeleler sonucu yasalaşmış olan ka-zanımların uygulanmasını istiyorlar.

Yarın’a konuşan Duran Yaşar mec-listeki görüşmelerle ilgili düşüncelerini bizlerle paylaştı. Yaşar artık çözüm isti-yoruz diyor ve ekliyor; “randevu almak bile çok zor. Kabul etmelerini lütuf gibi gösteriyorlar. Suçlular korunuyor. Biz adalet istiyoruz. Caydırıcı cezalar verilsin ve artık cinayetler dursun. Binlerce kadın katledildi. Şimdi çözüm istiyoruz. Gerek-li yerlere, gerekli bilgilerin gönderileceği sözü verildi. Süreç hızlandırılmalı, cezalar verilmeli, mağdurlar korunmalı. Kadın

Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ na teşekkür ediyoruz. Yargı değil, bize on-lar sahip çıkıyor. Karakoldaki polislerin ciddiyetsiz tavırlarını kınıyoruz. Sadece dilemek değil, olayların üzerine gitmek gerekir.”

Ayşe Selen Ayla’nın annesi Hatice Ayla ise adalet istediğini tekrar tekrar vurguluyor. “Sesimizi duyurduğumu-zu düşünüyorum. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sayesinde fırsat yakaladık. Israrcı olmamız ve medyanın desteğini almamız görüşebilmemizi sağ-ladı. Üzüntülerimizi paylaştık. Onları devlet olarak gördük. Suçlu hakları fazla, mağdurlar ise sessiz, yalnız kaldı. Devlet mağdurları unutuyor, sahip çıkmıyor. Bizler adalet istiyoruz.”

Ankara’da evinde katledilen Sevgi Arslan’ın kızı, annesinin katilinin dev-let tarafından korunduğunu söylüyor ve ekliyor; “mecliste görüşmeler olduğunu duyunca fırladık geldik, bireysel olarak bir şey yapamıyoruz bundan sonraki sü-reçte artık beraber çabalayacağız. Bizde T.C vatandaşıyız, bizde oy verdik, bizde zenginlerin verdiği vergiyi verdik, suçu-muz ne peki. Devlet fakir olduğumuz için yüzümüze bakmıyor. Zenginlerin çocukları ölse yer yerinden oynuyor. Başbakanın da iki tane kızı var, kendisini bizim yerimize koysun, onun kızları ölse ne yapardı acaba? Hükümet 15 bin katili sokaklara bıraktı rahat rahat dolaşıyorlar. Devlet ölenlerin değil katillerin yanında varsın şimdilik meydanlar katillere kal-sın göreceğiz bakalım.”

ANkARASANEM DENİZ KURAL

03 oCak 2012 yarıN05 13 mart 2012 yarıN07

8 Mart Kadın Plat-formu’nun gerçekleştirdiği

Dünya Kadınlar Günü mitingi için Kadıköy’de buluşan binlerce kadın, kadın ölümleri son bulsun dedi. Bu sene 8 Mart mitingine “kadın cinayetleri ve Kürt halkına yönelik baskı ve tecrit politikası” damgasını vurdu. Mitinge birçok şehirden gelen kadınlar, kadın cinayetlerine, kadına yönelik şid-dete ve sömürüye karşı sloganlar attılar, Kadın Bakanlığı istedik-lerine dair pankartlar taşıdılar.

“KADIN cİNAYETLERİ POLİTİKTİR” M i t i n g i n ana konuş-masını İstan-bul LGBTT Dayanışma D e r n e ğ i üyesi Eylem Çağdaş yap-tı. Okunan metinde müzakere sürecinin baş-laması ve savaşın sona erdirilmesi gerektiği söylendi. Erkek ve devlet şiddetinin sona erdirilmesini iste-yen Çağdaş, kadın cinayetlerinin politik olduğunu söyledi.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun da katıldığı miting hakkın-da EHP İstanbul İl Başkanı İlke Acar Yarın’a, “Bizler 8 Mart Dünya Kadınlar ünü’nü kutlayamıyoruz. Çünkü ellerimizde gördüğünüz bu yüzler bu sene kaybettiğimiz kadınların yüzlercesinden sadece bir kaç tanesi. Sizler bu kadınları korumayarak, aileyi koruyan po-litikalar üreterek öldürülen tüm kadınların vebalini artık daha fazla taşıyorsunuz.” dedi. YARIN GÜNcEL

“Kadınların öldürülmediği 8 Martlara ulaşacağız”

Av. ELİF UYSAL ERKOL

İLKE AcAR

Daha başta yasanın ismi “Kadına kar-şı şiddet ve aile içi şiddetin önlenme-

sine dair kanun” iken kabul görmüş halinde ‘aile’ başa geçmiş durumda. Zaten öldürü-lenlerin neredeyse hepsinin aile içinde öl-dürüldüğünü söyleyen kadınlar özellikle bu konuda ısrarcı olmuşlarsa da mecliste yasa bu isimle kabul gördü. Her ne kadar yasa tüm kadınları koruyor gözükse de ismi aile için-deki kadını öncelediğini gösteriyor. Diğer

taraftan tazminatla ilgili hükümler yasanın son halinde daraltıldı. Diğer önemli husus ise “toplumsal cinsiyet” kavramı yasada inat-la geçirtilmiyor. Uluslararası sözleşmelerde her defasında bu kavram geçiyor olmasına rağmen hükümet bunun yerine “kadın erkek eşitliği” kavramını yasaya geçirdi. Olmayan-lardan bir diğeri belki de en önemli bulunan eksik ise kadın örgütlerinin davalara müda-hilliğine bir düzenleme getirilmedi.

Yasa neler getiriyor? Yasa neler götürüyor?

Page 8: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Merkez Bankası’nın yaptığı açık-lamaya göre, Türkiye’nin cari iş-

lemler hesabı açığı, 2012 Ocak ayında

bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 0,41 azalarak, 5 milyar 998 milyon dolara geriledi. Daha önce

TÜİK açığın yükseldiği yönünde açıklama yapmıştı.

Merkez Bankası tarafından açıklanan, 2012 Ocak ayına iliş-kin ödemeler dengesi verilerine göre, 2011 yılının Ocak ayında 6 milyar 23 milyon dolar açık veren cari işlemler hesabında, bu yılın aynı ayında yüzde 0,41 aza-lışla 5 milyar 998 milyon dolar açık meydana geldi. TÜİK’in farklı Merkez Bankası’nın farklı açıklamaları daha önce de mey-dana gelmişti. Devlet kurum-larının farklı rakamlar açıklıyor olmalarındaki en büyük etken

ölçümlerde kullandıkları verilerin farklı olmasından kaynaklanıyor.

İki kurumda uluslararası istatis-tik kurumlardan farklı olarak kendi belirledikleri kriterlere uygun yön-temler uygulamakta. Doğal olarak bu da açıklanan rakamların farklı olmasına neden oluyor.

Hizmetler dengesi kalemi altın-daki turizm gelirleri, bir önceki yılın ilk ayına göre 39 milyon dolar ar-tarak 972 milyon dolara ulaşırken, turizm giderleri 93 milyon dolar azalarak 272 milyon dolar oldu.

Bir kurum arttı diye açıklama yapar-ken, bir diğeri azaldı diyebiliyor. Sonuç ise, iki kurumunda güvenilirliğinin azal-ması anlamına geliyor.

Ekonomi üzerine yabancı kurumların

açıklamalarından farklı analizlerin yapıl-ması durumuna daha alışık olduğumuz aşikâr. Fakat iki devlet kurumunun bu pozisyonda bulunması, ekonomi üzeri-ne kaygıların daha da artmasına neden oluyor. YARIN EKONOMİ

08 EKONOMi 13 mart 2012 yarıN

SÖZLÜKÇE

BÜTÇE AÇIĞI: Giderlerinin gelirlerden büyük olması durumu. Bütçe açıkları, dönem içinde ortaya çıkan beklenmedik harcama artışla-rından kaynaklanabileceği gibi, dönem başında da açıkla bağlanmış olabilirler. Keynes’e göre, ekonominin bir durak-sama içerisinde bulunduğu yani, işsizliğin arttığı, millî gelirin düştüğü dönemlerde hükümetlerin açık bütçe politikası izleyerek toplam harcamaları arttırmaları gerekir.

?

Merakla beklenen yeni teşvik sistemini Başbakan Recep Tay-yip Erdoğan haftaya açıklayacak. Ekonomi Bakanı Zafer Çağla-yan, paketin son rötüşlerinin yapılarak Erdoğan’a sunulduğunu açıkladı. Çağlayan, “Sistem cari açığın panzehiri olacak” dedi.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu, telefon tarifelerin-de abonelerin kafasını karıştıran uygulamaların sona ermesi yönünde adım attı. Kurul, Avea, Türk Telekom, Turkcell ve Vodafone’un internet sitelerinin, tarifeleri karşılaştıracak bir sisteme uyumlu hale getirilmesini kararlaştırdı.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, Euro Bölgesi’nde ekonominin istikrara kavuşmaya başladığına dair sinyaller olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, emekliler arasındaki maaş farkını gideren yasayı onayladı. Yasayla 1.9 milyon kişinin ay-lığına 50-399 lira arasında zam yapılacak.

Neler oluyor?

enflasyon yükselmeye devam ediyor. Tüketici enflasyonu yüzde 0.56 yükseldi. Yıllık enflasyon ise yüzde 10.43 oldu. Üretici fiyatları yüzde 0.09 oranında düştü ve son 12 ayda yüzde 9.15 olarak gerçekleşti. Enflasyondaki en dikkat çekici nokta, halkın enflasyonu dediğimiz gıda ve içecek fiyatlarındaki yükseliş oldu. Daha çok özelleştirme,

daha çok vergi

Bankalar kredi kartı aidatlarını ödememekte direnir-ken, hukuk tam tersini söylüyor. TÜDEF Başkanı Ali

Çetin, “Kart aidatları yasal değil. Mahkeme kararları tüketici lehine. Hakkınızı mutlaka arayın” diyor. Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin de, bankaların al-dıkları kart aidat paralarını geri ödemesi gerektiğini açıkladı.

“SÖZLEşME HAKSIZ”Takvim’e konuşan Çetin, bankaların son 1 yılda tüketiciden 3.2 milyar lira kart aidatı tahsil ettiğini belirterek, “Aidatların geri alınamayacağı iddia eden bankalar yalan söylüyor. Yargı-tay 13. Hukuk Dairesi’nin son kararıyla, 10 yıl geriye doğru aidatları alma imkanı doğmuştur. Kanunda zaman aşımı 10 yıldır” dedi.

Kararın eski kartlar için de geçerli olduğunu ifade eden Çetin, “Kartını daha önce iptal ettirmiş vatandaş, geçmişe dönük ekstrelerini isteyebilir. Eğer banka direnirse banka me-muru hakkında yasal işlem yapılır. Çünkü bu suçtur. Tüketici eksterisiyle hakem heyetlerine giderek dilekçe vermeli” diye konuştu.

Hakem heyetlerindeki davaların 1-3 ay arasında sonuç-landığını söyleyen Çetin, çoğunlukla da tüketici lehine karar

çıktığını belirtti. Bankaların sözleşmeleri gerekçe gösterdi-ğini hatırlattığımız Çetin, şöyle konuştu:

“Yüksek yargı kararlarında, kanunda haksız şart olmasın-dan dolayı sözleşmenin altına atılan hiçbir imza tüketiciyi zorlayamayacağı belirtiliyor. Çünkü kartı alabilmeniz için size o imzayı attırıyor. Yani şartlı imzalıyorsunuz.” YARIN EKONOMİ

krizin varlığı, yokluğu üzerine yürütülen tartışma süreçlerinin ve yaşananan geliş-melerin ardından, hükümet şimdi de ileriye yönelik öngörülerinde güllük gülistanlık tab-lolar çizmeye başladı. Bu konuyu Ekonomist Mustafa Sönmez ile görüştük.

“2012-2013 yılının ekonomik olarak iyi bir yıl olacağı” üzerine yapılan açıklamaların ardında yatan ne?Türkiye küresel krizden nasibini 2009’da yüzde 5’lik daral-ma ile aldı. Ama 2010’u yüzde 9, 2011’i de yüzde 8(en az) büyüme ile kapadı. 2012 için, başta IMF olmak üzere dış otoriteler, Türkiye’ye en fazla yüzde 2 dolayında büyüme şansı veriyorlardı. AKP iktidarı ise kısa adı OVP olan Orta Vadeli Plan’a hedefi yüzde 4 olarak yazmıştı. 2012’nin ilk 2 ayında, ekonomide pek de önemli tempo düşüşü yaşanmadı. Dahası, hem ABD’de, hem AB’de atılan pa-rasal genişleme adımları, Türkiye’nin bu yıl , sırtındaki yüzde 10’u aşan cari açık kamburuna rağmen, yüzde 5 dolayında büyüyebileceğine dair güçlü işaretler vermeye başladı. Nedir dışarıdaki gelişmeler ?

cARİ AÇIğIN EN KÖTÜSÜ BİZDE“Yükselen ülke” olarak tanımlanan ülkelerden 7’sini analiz ettiğimizde, cari açığı milli gelirinin yüzde 10’unu aşmış Türkiye’ye en yakın G.Afrika’nın bile oranı, yüzde 4’ü bulmamaktadır. Rusya, Arjantin, Endonezya, hatta ne-redeyse Meksika , cari fazla vererek büyüyen ülkelerdir. Buna karşılık, bu ülkeler arasında Türkiye’yi ayrı yere koyan düşük bütçe açığıdır. Bir tek Endonezya’nın büt-çe performansı Türkiye’ninkine yakındır. Sıcak parayı çekmede bütçe önemli bir göstergedir. Avrupa, kendi koyduğu, milli gelirin yüzde 3’ünün üstünde bütçe açığı verilmemesi kriterine uyamıyor. Yine AB’de milli gelirin yüzde 60’ı olan kamu borç yükü kriteri çoktan aşılırken Türkiye, milli gelirin yüzde 1,5’u açık, yüzde 35 kamu borç yükü ile “güçlü maliyesi olan ülke” güveni veriyor …Bu cazibenin nasıl yaratıldığına ise özellikle muhalefet partileri pek kafa yormuyor, oyun bozamıyor. Formülün 3 ayağı var:1- Üçte iki ağırlığa sahip halka bindirilmiş dolaylı vergiyi sürdürüp, üstüne yeni vergiler eklemek,2- Özelleştirmeleri doludizgin sürdürmek, para eder ne kamu varlığı varsa, satmak,3- Kamu yatırımlarını azaltıp, kamu sosyal harcamalarını budamak.Bunlara karşı etkili bir muhalefet olmadığına göre, “Dur-mak yok, yola devam…”Bu formülle AKP, 2012’yi de kurtarmıştır, bilginize…

İşte kriz

Kredi kartı aidatınızı geri alabilirsiniz

Kurumlar cari açıkta anlaşamıyor

Enflasyon Şubat’ta da yükseldi

Enflasyon yükselmeye devam ediyor. Tüketici enflasyonu yüzde

0.56 yükseldi. Yıllık enflasyon ise yüzde 10.43 oldu. Üretici fiyatları yüzde 0.09 oranında düştü ve son 12 ayda yüzde 9.15 olarak gerçekleşti. Enflasyondaki en dikkat çekici nokta, halkın enflasyonu dediğimiz gıda ve içecek fiyatlarındaki yükseliş oldu.

Gıda ve içecek fiyatları şubat ayında yüzde 2.08 oranında yükseldi. Yani ay-lık enflasyonu neredeyse dörde katladı. Yıllık enflasyonun çok az da olsa gerile-mesi, Merkez Bankası’nın enflasyonda düşüş sürecinin başladığı açıklamasını destekledi. Merkez Bankası, Türkiye’nin mayıs ayından itibaren yeniden tek ha-neli enflasyona döneceğini düşünüyor.

Bankanın şubat ayı ikinci dönem beklenti anketinde şubat ayı TÜFE beklentisi yüzde 0,62, yıl sonu yıllık TÜFE beklentisi ise yüzde 7,26 olarak belirlenmişti. Türkiye İstatistik Kuru-mu (TÜİK) verilerine göre, 2012 Şubat ayında aylık bazda enflasyon TÜFE’de 0,56 artış, ÜFE’de ise yüzde 0,09 azalış gösterdi.

TÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına

göre yüzde 10,43, 12 aylık ortalamalara göre yüzde 7,48 artış meydana geldi. Bir önceki yılın aynı ayına göre TÜFE’de en yüksek artış yüzde 18,51 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda gerçekleşti. Çeşitli mal ve hizmetler yüzde 17,10, ev eşyası yüzde 11,79, ulaştırma yüzde 11,30, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 11,17 ile en yüksek artışın gözlendiği harcama grupları oldu.

ÜRETİcİ FİYATLARI DÜşTÜ2012 yılı Şubat ayında ÜFE’de aylık baz-da yüzde 0,09 düşüş, yıllık bazda yüzde 9,15 ve on iki aylık ortalamalara göre de yüzde 10,96 artış meydana geldi. Fakat üretici fiyatlarındaki düşüşe rağmen enf-lasyondaki yükseliş, üreticiyi rahatlata-rak daha çok kar etmelerini yaradı. Fakat halka yansıyan durum ise yine yükseldi.

Tarım sektörü endeksinde aylık baz-da yüzde 1,85, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8,13 ve on iki aylık ortala-malara göre yüzde 4,58 artış kaydedildi. Sanayi sektörü endeksinde ise aylık baz-da yüzde 0,50 düşüş gerçekleşti. Sanayi sektörü endeksinde bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,37, on iki aylık orta-lamalara göre yüzde 12,36 artış meydana geldi. ÜFE’de şubatta endekste yer alan

toplam 791 maddeden 117’sinin orta-lama fiyatlarında değişim olmadı, 316 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 358 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti.

ÖZEL KAPSAMLI TÜFE GÖSTERGELERİŞubat ayına ilişkin özel kapsamlı tüke-tici fiyatları endeksi göstergelerine ba-kıldığında, “çekirdek enflasyon” yerine açıklanan TÜFE göstergeleri geçen ay, mevsimlik ürünler hariç yüzde 0,53, iş-lenmemiş gıda ürünleri hariç ise yüzde 0,13 arttı.

Fiyatlar, enerji hariç yüzde 0,52 ar-tış gösterdi. Fiyatlar işlenmemiş gıda ürünleri ve enerji hariç değişim olmadı. Enerji hariç ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri hariç fiyatlar yüzde 0,56, enerji hariç ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve fiyatları yönetilen/yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı vergiler hariç fiyatlar da yüzde 0,58 arttı.

Enerji hariç ve alkollü içkiler ve tü-tün ürünleri hariç ve fiyatları yönetilen/yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı ver-giler hariç ve işlenmemiş gıda ürünleri hariç fiyatlar yüzde 0,03 gerilerken, iş-lenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler, tütün ürünleri ve altın hariç

fiyatlarda değişim olmadı. Enerji hariç, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç fiyatlarda ise yüzde 0,18 gerileme gözlendi.

FİYATLARIN EN FAZLA ARTTIğI BÖLGE İÇ ANADOLUYıllık bazda en yüksek artışın gözlendiği bölgeler yüzde 12,66 ile “Kırıkkale, Ak-saray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir”, yüzde 12,02 ile “Kastamonu, Çankırı, Sinop” ve yüzde 11,95 ile “Hatay, Kahraman-maraş, Osmaniye” bölgeleri oldu. Yıllık olarak en düşük fiyat artışların yaşandığı bölge ise yüzde 9,73 ile “Antalya, Ispar-ta, Burdur” oldu. Bu bölgeyi yüzde 9,83 ile “İstanbul” izledi.

Başkent Ankara’da yıllık bazda TÜ-FE artışı yüzde 10,10, İzmir’de ise yüzde 10,18 oldu. Aylık bazda TÜFE’nin en fazla arttığı bölge yüzde 1,04 ile “Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan” oldu. Bu bölgeyi 1,02 ile “Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nev-şehir, Kırşehir” bölgesi izledi. TÜFE’nin aylık bazda en az artış gösterdiği bölge ise yüzde 0,21 ile “Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova” oldu. Şubatta, fi-yatların düştüğü bir bölge olmadı.

İstanBulİBRAHİM KESKİN

KART AİDATINI ALMAK İÇİN İZLENEcEK YOL BELLİ1- Bankanızın müşteri hizmetlerini arayarak, kesilen kart aidatını ödemek istemediğinizi ve bunun geri verilme-sini talep edin. Eğer kabul ederlerse sorun yok. Etmezlerse ikinci maddeye geçin.2- Bu kez bankanın hem genel müdür-lüğüne, hem de şubenize yanda gördü-ğünüz dilekçeyi gönderin. Dilekçeyi iadeli taahhütlü gönderirseniz alan kişinin imzası da elinize gelecektir.3- Dilekçeye rağmen hâlâ aidatınız ödenmemişse hukuk yolunu ya da bankayla görüşme yolunu seçecek-siniz. Bankanızı yeniden arayarak, “aidatı ödemezlerse kartı iptal edece-ğinizi” söyleyebilirsiniz. Bu, genellik-le sorunu çözüyor. Bankalar ya aidatı veriyor ya da sizinle pazarlığa başlıyor.4- Bütün bunlara rağmen aidatınızı hâlâ alamadınız ve sizden kesilmeye devam ediyorsa, bu kez bulunduğunuz ilçedeki kaymakamlığın içindeki ha-kem heyetlerine gidebilirsiniz. Burada, hazır dilekçelere ekstrenizi de ekleye-rek ücretsiz şikayetçi olun.5- Hakem heyetlerindeki aidat dava-larının çoğunu tüketiciler kazanıyor. Banka, itirazını tüketici mahkemele-rine yapıyor. Buradan da genellikle tüketiciler lehine karar çıkıyor.6- Eğer kredi kartınız eski ve 10 yıllık kadarsa, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin son kararı gereğince geriye dönük tüm aidatlarınızı isteme hakkı-nız da var. Birden çok kredi kartınız için aynı işlemleri yapabilir ve hepsi-nin aidatını geri alabilirsiniz.

Yüzde AYLIK TÜRKİYE 0,56 (İstanbul) 0,65 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) 0,30 (Balıkesir, Çanakkale) 0,68 (İzmir) 0,46 (Aydın, Denizli, Muğla) 0,38 (Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak) 0,57 (Bursa, Eskişehir, Bilecik) 0,45(Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova) 0,21(Ankara) 0,74(Konya, Karaman) 0,46 (Antalya, Isparta, Burdur) 0,39 (Adana, Mersin) 0,41(Hatay, K.Maraş, Osmaniye) 0,47 (Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir) 1,02

(Kayseri, Sivas, Yozgat) 0,74 (Zonguldak, Karabük, Bartın) 0,81 (Kastamonu, Çankırı, Sinop) 0,73 (Samsun, Tokat, Çorum, Amasya) 0,23 (Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane) 0,57

(Erzurum, Erzincan, Bayburt) 0,55(Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan) 1,04(Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli) 0,46 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) 0,32 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) 0,31 (Şanlıurfa, Diyarbakır) 0,30 (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) 0,35

Türkiye iller bazında şubat ayı enflasyon oranları

Page 9: Yarın 23. sayı

13 mart 2012 yarıN09

Foto

ğraF

: ÖZG

ÜR ç

ARKç

I

kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak tanıdık onları. Dillerini doğru düzgün konuşamayan, yaşadıkları toplumda hep dışlanan, ayrımcılığa uğrayan ve ezelden gelen ezilmişlikle-rin yeni kuşakları onlar. Her an tutuklanma korkusu yaşayan ve evlerinden çıkamayan, küçücük yaşlarında gaz bombalarıyla ve polis coplarıyla tanışmış olan çocuklar bunlar. Pozantı cezaevi’nde yaşadıklarını daha fazla içlerinde barındıramayan çocuklar. Küçücük yaşta büyümek zorunda bırakılan bu çocukların hikayesini onları yakından tanıma fırsatı bulan Akdeniz Belediyesi İştar Kadın Danışmanlık Merkezi Doktoru Didem Gediz Gelegen’le görüştük.

Daha önce bu çocukların maruz kaldığı cinsel istis-marı biliyor muydunuz?Evet. Onu öğrenince başladık. Cinsel istis-mar ağır bir travma. Kaldırılması kolay bir şey değil. Ama çocuk-ların anlattıkları tüm baskı ve yaşadıkları ay-

rımcılık, hepsi ağırdı. Aslında cinsel istis-mar; Cezaevindeki şiddet baskı ortamıydı. Buraya bir destek sunmamız gerektiğini düşündük.

“Taş atan çocuklar” adıyla anılan bu çocuklar esasen kimler?Mersin, 90’lardan itibaren zorunlu Kürt göçünü alan illerden biri. Bu çocuklar da gözleyebildiğim kadarıyla göçün ikinci ku-şağı. 90’larda köyde doğup da zorunlu göçle Mersin’e ilk gelen ve sokaklarda çalışan ço-cuklar şimdi büyümüşler ve Kürt hareketi içinde yer alan aktivistler olmuşlar. Bu ço-cuklar da onların çocukları. Onlar Mersin’de doğmuşlar. O yüzden köye dair geçmişleri, anıları, aidiyetleri yok. Türkçe’nin de yoğun olarak konuşulduğu bir yerde büyüdükleri için, her iki dile de hakim olmakta zorlukları var. 90’lardaki, ilk kuşaktan farklı olarak so-kaklarda çalışmaları gerekmiyor artık. Çün-kü oturmuş, gettolaşmış Kürt mahalleleri var ve oralarda mobilyacılarda ve fırınlarda çalışıyorlar. Sokak çatışmalarında, basın açıklamalarında, mitinglerde yer alıyorlar. Anladığımız kadarıyla Pozantı’da çocukların maruz kaldığı taciz ve tecavüz yeni bir du-rum değil; ancak hiç gündeme gelmemişti. Sizin bu çocuklarla tanışmanız nasıl oldu?Çocuklarla yaz aylarında tanıştım. Birlikte travmayla baş etme, güçlendirme çalışmala-rı yaptık. Cezaevinde çocuklara uygulanan baskı ve cinsel suçlar ise 2 hafta önce tahliye olan 3 çocuğun yaşadıklarını anlatmaya ka-rar vermesiyle gündeme geldi. Çocukların anlatmaya başlamasıyla, ben de konuşmaya karar verdim. Bilmediğimiz bir şey değil-di. Türkiye’de pek çok cezaevinde benzer sıkıntıların yaşandığını da biliyorduk. Bu olayda çocuklar sorunlarını gündeme ken-dileri taşıdılar.

Taciz ve tecavüz çocukların hepsinde tespit edildi mi?Hayır. Bizim yaptığımız çalışmada trav-matik deneyimlerini konuşmadık. Bilgi Üniversite’sinin “Pusula” adında bir İnsan Hakları Eğitimi kılavuzu var. Kitaptaki te-malar üzerinden bir farkındalık, duyguların ve düşüncelerin paylaşımını kolaylaştırma, güçlendirme çalışması yapmaya ve bir pay-laşım grubu oluşturmaya çalıştık.

Ne kadar sürdü bu çalışma?Toplamda 8 hafta. Tüm düzenleme çabaları-mıza rağmen çalışma ortamımız kaotikti. İlk 3 hafta tam katılımlı toplandık. Çocukla-rın desteklenmeye çok ihtiyaçları olduğunu fark ettik. Düşüncelerini organize etmekte, duygularını ifade etmekte zorlanıyorlardı. Politik düzeyleri akranlarından yüksekti. 4. haftaki buluşmaya gittiğimizde polisin biraz önce oralarda gözaltı yaptığını, çocukları kovaladığını öğrendik ve gelmedi çocuk-lar. Bir sonraki hafta gittiğimizde, polisin

mahalledeki internet kafeyi bastığını, yine gözaltılar olduğunu; bu nedenle gelen ol-mayacağını söylediler. Yani çalışma 3 hafta kadar kesintiye uğradı. Bunun ne kadarının gerçek olduğunu sorguluyorduk biz de. Me-sela: “Polis bugün çok dolaştı ortalıklarda. Kimse evinden dışarı çıkmaz bugün, boşu-na beklemeyin” diyorlardı bize. Bu arada sokak çatışmalarından birinde çocuklardan biri çok ağır bir şekilde yaralandı. Burnuna bir gaz bombası isabet etti, beyin kanaması geçirdi, hastaneye kaldırıldı. Aralarından bi-rinin bunu yaşıyor olması da bence etkiledi çocukları. 3 hafta çalıştık, 3 hafta boşluk oldu, 4. hafta buluştuğumuzda da bir hu-zursuzluk olduğunu fark ettik. Grup dina-mikleri değişmişti. Bu çalışmayla eş zamanlı olarak TİHV Adana temsilciliğiyle birlikte bir psiko-sosyal destek çalışması yürütüyor-duk. Gözaltına alınma ya da cezaevine girme nedeniyle eğitimleri yarıda kalmış çocuklara destek veren bu çalışma daha dar bir grupla yürütüldüğü için çocuklarla daha fazla ya-kınlaşma olanağı doğdu ve bize birbirlerine güvenmediklerini, aralarında ajan olduğunu düşündüklerini, birbirlerinin üzerine ifade verenler olduğunu, polislerin de “Akşam se-ni gelip alacağız, arkadaşın yine senin üstüne ifade verdi” diyerek korkuttuğunu anlattılar. Kısacası bir süre sonra grup içi güven ilişkisi bozuldu, grup dağıldı. Polislerle ilgili kaygıları realiteden mi kay-naklanıyor yoksa Travma Sonrası Stres Bozukluğu nedeniyle mi kaygı düzeyleri bu kadar yüksek bunu ayırt etmekte zor-lanıyorduk. Yaklaşık 1,5 ay gibi bir sürenin sonunda çocukların teker teker gözaltına alındıklarını, tutuklandıklarını öğrendik. Çocukların korktukları şeyler başlarına gel-di. Arada cezaevinden çıkıp, tutuklanıp tek-rar girenler oldu. İşte böyle çocuklar onlar: sürekli gözaltına alınan, tutuklanan, cezae-vine girip çıkan, çıktıklarında da kendilerine ait bir varlık alanı bulamayıp tek varlık alanı olarak isyanı, karakola taş atmayı gören. İki yaşından itibaren mahalledeki en temel ve yaygın çocuk aktivitesi bu.

Yani çocuklara “şimdi gidip karakola taş at” diyen birileri yok diyebilir miyiz?Kesinlikle diyebiliriz. Çocukları öne sürmek bir yana, frenleyememek gibi bir sorun var. Çocuklar BDP yöneticilerini reformist, uzlaşmacı buluyorlar. Diyelim ki, BDP bir basın açıklaması yapıyor ve çocuklar da ora-lardalar. Yetişkinler eylemi sessiz bir şekilde kapatacak ve dağılacakken, çocuklar taş at-maya başlıyorlar. Hakim olamıyorlar yani. Çocuklar Kürt siyasi hareketinin otonom ve kaotik bir halle yer alıyorlar.

Çocukların karakola karşı tutumlarını konuştuk. Peki polislerin çocuklara karşı tutumlarını nasıl tarif edebilir misiniz?Eğitimlere giderken bazen şöyle sahneler görüyorum: Bir köşede kaldırımın üstün-de polisler oturmuş nefes nefese. Köşeyi dönüyorsunuz, çocuklar oturmuş, onlar da nefes nefese. Her iki grup da birbiriy-le cebelleşmekten yorgun, bitkin. Çalışma sırasında şöyle bir olay oldu. 5 yaşında bir kız çocuğunu getirdiler. Yakındaki karakol-daki polislerden biri sapanla gözüne cam bilye fırlatmış. Gözü morarmış, şişmişti. İlk müdahaleyi bile yapamadan ailesi gelip eve

götürdü. Şikayetçi olmayı, hastaneye götür-meyi falan düşünmediler. O kadar kanıksa-mışlar ve korkuyorlar.O sapan ve bilye çocuğun elinde, onun oyuncakları olmalıydı. Bu oyuncaklar nasıl silaha dönüşmüş? Bunlar çocukların aletleri, polisin elinde ne işi var? Bir yetişkin neden bilyeyle, sapanla, çocuklarla bir mücadele içinde? Ne kadar absürd.

Ailelerin tepkisi nasıl?Bence ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Çocukların büyük çoğunluğu okulu bırak-mış. Hem maddi zorlukları, hem de okulda gördükleri baskı, ayrımcılık, dışlanma var. Hele hele cezaevine girmiş çıkmışsa o çocu-ğun okulda diğer öğrencilerle, öğretmenlerle iyi bir ilişki kurması mümkün olmuyor, “te-rörist” gözüyle bakılmaya başlanıyor. Okula gitmeyen, eve gelmeyen, sürekli taş atan, tutuklanan çocuklarla ilgili aileleri gördü-ğüm kadarıyla çıkmazdalar. Çocuklarını kontrol altına almak istiyorlar fakat bunun ortamı yok, vakti geçmiş. Ailelerin kendileri de çocuklardan belki daha ağır travmalar yaşayarak gelmişler oraya. Köyleri yakılmış, yakınları öldürülmüş, bir kısmı çok kötü işkenceler görmüş. O yüzden çocuklara sundukları dünya, kendi yaralı dünyaları. Çocuklarının isyanına, kimlik arayışına sunabilecekleri pek fazla kaynakları yok. Çok üzgünler. Bu son olaylar duyulmaya başlandığından bu yana kendi çocuklarının da tecavüze uğrayıp uğramadığını düşünüp çok tedirgin oluyorlar. Burada önemli olan nokta şu: çocuklarına cezaevinde tecavüz edilmediyse bile, 5 yaşın-daki çocuklarını gözünden yaralayarak, her akşam akreplerle-tomalarla sokak aralarında kovalayarak, evlerin içine biber gazı sıka-rak, onlara okulsuz, işsiz bir yaşam sunarak, köylerini-köklerini ellerinden alarak zaten umutları ve yaşam sevinçleri yok ediliyor.

Çocuklar yaşadıkları maruz kaldıkları bu kötü muamele için ne diyorlar? Nasıl tanımlıyorlar?“Siyasi olduğumuz için bize terörist muame-lesi yapıyorlar. Biz sadece taş attık, terörist değiliz” diyorlar. Ayrıca cezaevindeki çocuk ve yetişkin tüm siyasi tutuklular için “esir” kavramını kullanıyorlar.

Pozantı’da bu mesele tartışılırken, Adalet Bakanlığı’nın cezaevi yöneticilerini terfi et-tirdiği öne sürüldü. Bu terfi konusunda siz ne düşünüyorsunuz?Temmuz ayında İHD Mersin Şubesi çocuk-ların şikâyeti üzerine Pozantı Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulundu. Bunun üzerine o dönemin Pozantı Cezaevi yö-neticilerinin başka illere yine yönetici po-zisyonlarda atamaları çıktı. Buna terfi de-nemez belki ama o şikâyetler üzerine idari soruşturma başlatılmamış olması, savcılık soruşturmasının da 8 aydır herhangi bir iler-leme kaydedilmeden sürüyor olması tam bir skandal. Pozantı küçücük bir belde; savcının ne kadar yoğun işi olabilir ki, beldenin tek cezaevindeki soruşturması 8 ay sürebiliyor.

Çocuklar Sincan cezaevi’ne sevk edildi. Bu konu hala tartışma konusu, siz neler söylemek ister-siniz? Bu sevk bir çözüm getirecek mi?Durum baştan sona adalet sistemi içeri-sinde çocukların kötü muamele gördük-

lerini gösteriyor. Bunun çözüm yolu da bence çocukları kapalı infaz kurumlarına koymak değil. Çocukların ailelerinin ya-şadığı yerden uzak bir yere sevk edilmeleri büyük sorun. Zaten yoksulluk sınırını al-tında, zor koşullarda yaşayan ve çocukla-rını Pozantı’da ziyaret etmek için bile çok zorlanan ailelerle çocukların bağı tamamen

kesilecek diye kaygılanıyorum. Ülkemiz-deki cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerini düşününce, fiziki koşullarının çok iyi olduğu söylenen Sincan cezaevinin çocuklara iyi bir ortam sunacağı konusun-da da güvensizlik taşıyorum.

Adalet Bakanlığı bu konu hakkında soruşturma yürütüyor. Soruşturmadan umutlu musunuz?Adalet Bakanlığı kontrolörü beni de aradı. TİHV’nın ve İştar’ın yaptığı çalışmaların raporlarını göndermemizi talep etti. Bu olumlu bir adımdı. Cesur ve dürüst devlet görevlilerinden kötü ve karanlık işler yapan devlet görevlilerine tepki olduğunu düşü-nüyorum. Ama ne yalan söylemeli, şimdiye kadar ülkemizde örneğini pek görmediğimiz için olsa gerek, soruşturmanın sonucunda gerçek suçluların ve sorumluların ortaya çıkacağına inanmıyorum.

Bundan sonra neler olacağını düşünüyorsunuz? Nasıl bir gelecek var? Bundan sonra öncelikle çocukları şiddetten korumak ve maruz kaldıkları şiddetin etki-lerini gidermek için çalışmalar yapılmalı. Bildiğim kadarıyla Şubat ayı içinde Adalet Bakanlığı “Çocuklar için Adalet” başlıklı bir AB projesi için kabarık bütçeli bir fon aldı. Bu fonun nasıl değerlendirileceğini doğrusu merak ediyorum. Umarım öncelikle çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik çalışmalar yapılır. Çocuk ceza sistemi, çocuk hakları temelinde yeniden yapılandırılır. Çocukla-rın kendilerine uygun olmayan kapalı infaz kurumlarında kalmaması için gerekli dü-zenlemeler yapılır. Çocukların yeri ev, okul park, kütüphane, spor salonu olmalı; cezaevi değil. Anadi-liyle, etnik kimliğiyle var olma imkânı bula-mayan, doğdukları topraklardan koparılmış, geldikleri yerlerde ayrımcılıkla karşılanan ve insanca yaşam koşulları sunulmayan çocuk-ların isyanının süreceğini sanıyorum. Ana-dil yüreğin kapısıdır. Dünya araştırmaları çocukluk dönemindeki zihinsel ve ruhsal gelişim açısından anadilin hayati önemde olduğunu gösteriyor. Çalışmalarımız sırasın-da çocukların hem Kürtçeyi hem Türkçeyi iyi konuşamadıklarını fark ettik. Bu çok kritik bir nokta. Çocukları kimliksizleştir-mek, dilsizleştirmek çok acı sonuçlar doğu-rabilir. Gelecek kuşaklarını, öz evlatlarını böyle yetiştiren memleketimin gidişatından kaygılıyım. İki kızım var; onları nasıl bir ge-lecek bekliyor sorusu hep kafamı kurcalıyor. Belki bizimkiler taş atmıyor ama gelecekte taş atanlara aşık olacaklar, aynı yerde okuya-caklar, aynı havayı soluyacaklar. Dolayısıyla bu öteleyebileceğimiz bir mesele değil. Bu çocuklar hepimizin çocuklarıSon olarak şunu söylemek isterim, “taş atan çocuklar” ne kadar öfkeli olurlarsa olsunlar, dinleyen bir kulak, uzatılan bir el varsa ken-dilerini ifade etmeye açıklar. Bu anlamda yine taşları yerlerinden oynatıyorlar. “Barış yapacaksanız bizimle yapın, bizden sonraki kuşaklar konuşamayacağınız kadar öfkeli” diyen büyüklerine inat, karşılarında sami-miyet, iyi niyet varsa diyaloga girmekte istekliler. Gelecek hakkında konuşunca hemen Ritsos’un şiiri gelir aklıma “Çocuğun gör-düğü düştür barış” der ya. Umarım düşleri gerçek olur…

Bir yetişkin neden bilyeyle, sapanla, çocuklarla bir mücadele içinde? Bu çocuk doktora bile gitmeye korkuyordu, dışarı çıkarsa gözaltına alınmaktan korkuyordu. çünkü polis onu sürekli o şekilde tehdit ediyor.

Bizim çalışma yaptığımız o grup içinde bir güvensizlik başladı. çünkü birbirleri üzerine ifade verdikleri için birbirinin ajanı olduğunu düşünüyorlardı. Polisler de onları; “Akşam seni gelip alacağız, arkadaşın yine senin üstüne ifade verdi” diyerek korkutuyorlar.

Böyle sürekli gözaltına alınan, sürekli tutuklanan, sürekli o cezaevine girip çıkan, çıktıklarında da kendilerine ait bir varlık alanı bulamayıp tek varlık alanı olarak karakola taş atmayı gören çocuklar bunlar.

röPortaJMELİKE çINAR

Didem Gediz Gelegen kimdir?1966 Mersin doğumlu. 1989 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Yüksek lisans derecesini 2001’de ODTÜ Kadın Çalışmaları Anabilim Dalından “Tıp Mesleğinde Toplumsal Cinsiyet İklimi: Ankara’da Kadın Hekimler Üzerine Bir Çalışma” başlıklı çalışmasıyla aldı. 1995’de Türkiye İnsan Hakları Vakfında başlayan insan hakları alanındaki çalışmalarına, 1996’da cezaevlerindeki açlık grevleri sırasında Ankara Tabip Odası, yine aynı yıl İranlı mültecilerin açlık grevleri sırasında Türk Tabipleri Birliği adına izleme çalışmalarıyla devam etti. Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve kadın-çocuk sığınakları üzerine çalıştı. Kadın Sığınağı Kolektifi kurucu üyesidir. Şu anda Mersin’de Akdeniz Belediyesi İştar Kadın Danışmanlık Merkezi’nde kadına ve çocuğa yönelik aile içi şiddet, toplumsal travma, çocuk ihmali ve istismarı alanlarında çalışıyor.Pozantı cezaevinden çıkan çocuklarla travmayla baş etme ve travma onarımı çalışmaları yürütüyorlar.

Pozantı Cezaevi’nin iç yüzü

Page 10: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

ğümüzde çoğu öğrenci mezun olduğunda işsizlikle karşı karşıya kalıyor. Öğrenci öğre-nim gördüğü bu süre içerisindede Türkiye’de ki işsizlik oranına yansıtılmıyor.Şu anda Türkiye’de var olan üniversitelerdeki yükse-köğretimdeki öğrenci sayısını işsizlik oranına dahil etmedikleriiçin ülkenin öteden beri var olan işsizlik rakamlarında kısmen sanki bir düşüş varmış gibi gösteriliyor.

“HER İLE BİR ÜNİvERSİTE HER İLÇEYE BİR YÜKSEKOKUL”

Biz Eğitim-Sen olarak başından beri bu YÖK sistemi özellikle YÖK’ün oluşturmuş olduğu üniversite po-litikaları, her ile bir üniversite her ilçeye bir yüksekokul mantığına karşı çıkıyoruz. Üniversitelerin bir-çoğunda profesör, doçent, yardım-cı doçent sayısı yeterli değil.Doğal olarak bu üniversitelerde niteliksiz bir eğitim ortaya çıkar ve bu da ol-dukça problemli bir durum. Bizce

AKP nasıl ki kamuda, ilköğretim de her alanı nasıl kadrolaşma alanı olarak görüyorsa, üni-versitelere de aynı şekilde yaklaşıyor.

“AKP YÖK’Ü ELEşTİRİYORDU”İktidara gelmeden önce AKP’nin “YÖK kaldırılsın” eleştirisi vardı. Ancak iktidara geldikten sonraki tutumlarına baktığımızda tamamen birbiriyle çelişkili. Şu anda YÖK’te oluşturmuş olduğu kadrolaşma da bunun bir nedeni.Tüm bunlardan nedenle üniversite programlarının köklü bir değişime ihtiyacı vardır. Ancak hükümetin 4+4+4 kesintili eği-tim programında izlediği politikalarla değil.

Hükümet şu an üniversitelere herhangi bir eğitim politikası değil, daha çok üniver-siteleri özelleştirme mantığıyla gitmektedir. Yeni açılan fakülteler, sermayenin yönlendir-mesi ve isteği doğrultusunda davranmakta-dır. YARIN EĞİTİM

13 mart 2012 yarıN

Eğitimde her gün bir yeni değişiklikmilli eğitim gençlik kültür spor komisyonu’nda yarım saatte oylanarak kabul edilen 4+4+4 yasa teklifinde deği-şikliklerde, tartışmalarda bitmiyor. Okula başlama yaşı pedagogların tüm uyarılarına rağmen aynı kaldı. SBS’nin kaldı-rılacağı iddialarından sonra yerine yeni bir sınav geleceği söylendi. Lise programındaki değişiklikler de kafaları karıştırdı.

Yusuf Devran yine soruşturma açtı

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran bu kez araştırma görevlisi Uraz Utku Aydın’ın

Eğitim-Sen yöneticisine gönderdiği bir e-mail nedeniyle so-ruşturma açtırdı.

Prof. Dr. Yusuf Devran, bu kez de Eğitim-Sen üyelerinin e-mail grubuna girerek kendisi hakkında yazılar yazan Eğitim-Sen İşyeri temsilcisi Dr. Uraz Utku Aydın hakkında, disiplin ve ceza soruşturması açtı. Eğitim-Sen yaptığı yazılı açıklamada, yarın Devran hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

Dekan Devran daha önce de ekşi sözlük de eleştirel yorum yazan öğrencisi Mikail Boz’a uzaklaştırma cezası vermiş, öğ-rencilerin facebook’ta oluşturdukları grubu da izlemeye alarak orada yazılanları kendi açtığı sayfada suç gibi teşhir etmişti.

SELAM DA SUÇMarmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Uraz Utku Aydın ile Dekan Yusuf Devran arasın-daki ilk gerginlik, Aydın’ın geçen yıl haziran ayında öğrenciler arası bir kavgada kafasından yaralanan öğrenciyi hastaneye gö-türmesiyle başladı.

Aydın, iddialara göre, 24 Haziran 2011’de Dekan Devran tarafından çağrılıp ihtar edildi. İkinci olay ise kasımda yaşandı. PKK’nın gençlik yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında İletişim Fakültesi’nde bir öğrenci tutuklandı.

Sınavlara cezaevinde giren öğrenci, sınav gözetmeni olan araştırma görevlisine, “Uraz Hoca’ya selam söyle” dedi. Bu selam da araştırma görevlisi Aydın’ın başına iş açtı. Devran, bu olayla ilgili tutanak tutulmasını istedi.

Bütün bu gerilimlerin üzerine son olarak Aydın hakkında hem idari hem de cezai soruşturma açıldı. Gerekçe ise Eğitim-Sen’in İşyeri Temsilcisi olan Aydın, 20 Haziran 2011’de, yalnızca okuldaki sendika üyelerinin yer aldığı “MarmaraEğitimSen” adlı e-mail grubuna bir e-mail attı.

‘Marmara İletişim’de Olanlar Hakkında’ başlıklı e-mail’de, dekanın kendisine yönelik tutumunu anlattı. Bu yazıdan yedi ay sonra Aydın hakkında ‘ayrımcılık’ savıyla disiplin ve ceza soruşturması başlatıldı. Aydın ise, yarın Devran aleyhinde ‘ha-berleşmenin gizliliğini ihlal’ iddiasıyla suç duyurusunda bulu-nacak. YARIN EĞİTİM

Kaymakamlık liselere ırkçı kitap dağıttı

Dershane sektörü bir araya geliyor

Dershane sektöründekilerin katılım göstereceği bu yıl dördüncüsü düzenlenecek konferansta “Dünyadaki ders-

hanecilik gerçeği” tartışılacak.TÖDER’in ev sahipliğini yapacağı toplantı “Dünyadaki

Dershanecilik Gerçeği” konferansı İstanbul’da düzenlenecek. Avrupa Dershaneciler Birliği (ENESCO)‘nun yapacağı toplan-tıda, eğitim sistemindeki boşluktan dolayı ortaya çıkan ders-hanecilik sektörünün bugün aldığı yol ve geleceğinin masaya yatırılacağı söyleniyor.

Eğitimi devlet elinden alarak, özelleştirmede çok önemli bir merdiven haline gelen dershanelerin aldığı yol ve geleceğinin konuşulacağı toplantıya İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Mu-ammer Yıldız ve Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurum-ları Genel Müdürü Mehmet Küçük de katılacak. Konferansta, dershanelerin bir zorunluluk haline geldiğine değinilecek ve eği-tim sektöründe nasıl bir yol izleyeceğine dair bir karar verilecek.

Türkiye’de mevcut işsizlik sorununa karşı, gelecekleri için sınavları ve bunun için de dershaneleri bir zorunluluk olarak gören öğrenciler için; dershanelerin sadece bundan ibaret gö-rülmemesi için bu algının kamuoyunda nasıl yayılması gerek-tiğinin tartışılacağı söyleniyor. Yani dershaneler prestijlerini daha artırma çabası içindeler. Ancak bu durumun asıl sebebi devletin okullarındaki eğitime gereken önemi vermemesi, gi-derek ağırlaştırdığı sınavlar ve özelleştirmeye çalıştığı eğitim sistemiyle dershanelerin önünü sürekli açmasıdır. YARIN EĞİTİM

Ataması yapılmayan bir grup ücretli öğretmen, İETT’nin indirimli paso hakkından yararlanmak için

eylem yaptı. Bazı ücretli öğretmenlerin kazandığı mahkeme kararını emsal gösteren eylemciler, paso başvurularının bir an önce kabul edilmesini istedi.

Atamaları yapılmadığı için paso hakkından yararlanamayan bir grup ücretli öğretmen, Karaköy Tünel girişinde toplandı.

“Eşit işe eşit haklar”, “aday değil, öğretmeniz”, “paso bizim de hakkımız” yazılı pankart açan eylemciler, paso müracaatı için hazırladıkları dilekçeleri İETT yetkililerine vermek istedi. Şube Müdürlüğü önünde İETT görevlileri öğretmenlerine sorun yaşattılar.

Yapılan görüşmelerin ardından öğretmenleri temsilen bir grup içeri girdi.

Grup adına açıklama yapan Duygu Semiz, kadrolu öğret-menlerle eşit iş yapmalarına rağmen eşit haklardan yararlanama-dıklarını söyledi. Semiz, “Başta iş güvencesi olmak üzere sigorta primlerimizin eksik yatırılması, ücretin yarı yarıya olması gibi pek çok hayati meselenin yanında sosyal haklardan da yararlana-mıyoruz. Bunların başında indirimli ulaşım hakkı geliyor.” dedi.

BU DAvA DAHA ÖNcE KAZANILMIşDefalarca başvurmalarına rağmen indirimli öğretmen pasosu-nu alamadıklarını kaydeden Semiz, Nisan ayında bir ücretli öğretmen ile dershane öğretmeninin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne karşı açtıkları paso davasında ücretli öğretmenin mahkemeyi kazandığını, dershane öğretmeninin davasının ise hala devam ettiğini söyledi. Açılan dava ve sonucuyla ilgili bil-giler veren Semiz, alınan kararın tüm öğretmenlere uygulanması için bugün İETT Genel Müdürlüğü’ne taleplerini içeren dilekçe vereceklerini ifade etti. Yetkililere seslenen Semiz, “Eşit iş yapı-yoruz ve eşit haklardan yararlanmak istiyoruz. Bakanlığın bu eşitsizliği gidermesini istiyoruz.” şeklinde konuştu.

Grup, basın açıklamasının ardından dilekçelerini vermek üzere Tünel Meydanı’nda bulunan İETT Genel Müdürlüğü’ne gitti. YARIN EĞİTİM

“Eşit işe, eşit haklar”

Her geçen gün 4+4+4 ile ilgili yeni gelişmeler ortaya atılıyor,

görüşülüyor hatta bazen mecliste kav-gaya bile neden olabiliyor. Ortaya atı-lan her yeni madde ise, üzerinde pek konuşulmayan eğitim sisteminin nite-liğinde bir gelişme olacak mı sorusunu akıllara getiriyor.

HÜKÜMET KİMSEYİ DİNLEMİYORYeni yasa tasarısında neredeyse her gün değişiklikler yapılıyor. Üstelik tekme ve yumrukla gelen değişiklikler. Okula başlama yaşındaki değişiklik maddesi, birçok kesimin tepkisine yol açmıştı. Özellikle de pedagoglar çocukların henüz altı yaşlarını doldurmadan il-köğretime hazır olamayacaklarını dile getirdiler. Ancak hükümet hazırlarken dahi eğitimcilerin bile görüşünü alma-dığı yasa taslağında, itiraz eden peda-gogları da dinlemedi. İlk yılda oyunla eğitim verileceği iddia ediliyor. Ancak

halkın bu konuya ikna olup olmadığı hala şüpheli.

SEÇMELİ DERSLERİkinci dört yıllık kademede, öğrenciler bazı dersleri seçmeli olarak alabilecek. Spor, müzik, yabancı dil ve dini eğitim seçmeli dersler kapsamında olacak. Ay-rıca zorunlu olarak verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi devam ederken, din dersinin yalnızca Sünnilere yönelik olmayacağı iddia ediliyor.İkinci kade-medeki şeçmeli derslerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmesine karar verildi. Ancak bu seçmeli prog-ramların nasıl uygulanacağı ve alt yapısı hakkında henüz bir açıklama yapılma-mış durumda.

“DEMOKRATİK TÜRKİYE” SEÇMELİ KÜRTÇE

“Türkiyeyi böyle demokratikleştiriyorsa-nız ve sisteminizi esnek hale getiriyorsa-nız Kürtçenin seçimlik ders olmasının ne mahsuru var? diyen Dinçer, Talim

ve Terbiye Kurulu’nun hükümetin politikalarını göz önüne alarak bu ko-nuya karar vereceğini ve halkın endi-şe etmemesini söyledi. Bakan Dinçer, halka özelliklede eğitimcilere sormadan eğitim sisteminin değişebileceğinin sin-yalini de vermiş oldu.

SEÇME DEğİL, “TESPİT”4+4+4 eğitim sistemi kapsamında olan değişikliklerden biri de SBS yerine öğ-rencinin durumunu “tespit” için bir sı-nav yapılması. ‘Tespit sınavı’nın yanı sı-ra ‘notu’, ‘öğretmen görüşü’, ‘rehberlik yönlendirmesi’ ve ‘ailelerin görüşü’ de etkin olacağı söyleniyor. Böylece sına-vın etkisinin azaltılacağı iddia ediliyor.

“SINAvI KALDIRAcAğIMIZ ANLAMINA GELMEZ”Dinçer, “Öğrenci seçme esasına dayalı bir sistem yapmak istemiyoruz. Sınav ‘seçme’ değil durumunu ‘tespit’ için olacak. Sınav kaldıracağımız anlamına gelmez. Mevcut sınavların tarzı değiş-

tirilip yapılabilir.” dedi. Sınav etkisini azaltmak amacıyla şimdi de öğrenciler üzerinde farklı bir sınav türü denene-cek. Çeşitli laf cambazlıklarıyla “seçim” değil “tespit” yapılacak denilse de öğ-renciler yine bir sınav kıstas alınarak liselere yerleştirilecek.

LİSE PROGRAMI KAFALARI KARIşTIRDI Yeni yasa da ilkokul-ortaokul, ortao-kul- lise öğrencilerinin aynı binalarda eğitim görebileceği maddesi yer alıyor. Yani genel lise de aynı zamanda mes-lek lisesi, imam hatip lisesi ve ya bir ortaokul programı yer alabilecek. Eğer taslak yasalaşırsa düz lise içinde kendi müfredatını görürken, düz lisenin için-de açılan imam hatip bölümü de kendi müfredatını görebilecek. Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitim Kampüsleri dediği bu projeyle, bir bahçe içinde iki farklı okul türü ya da tek bir binada farklı okul türleriyle eğitim vermeyi amaçlı-yor. Bunun öğrencileri nasıl etkileyece-ği bilinmez ama şaşırtacağı kesin.

ANkARAASLIHAN PEHLİvAN

Kartal Kaymakamlığı’nın ilçedeki liselere ücretsiz olarak dağıttığı ve içeriğinde ırkçı söylemler bulunan kitapla

ilgili inceleme başlatıldı.İstanbul Kartal’da liselere içinde ırkçı söylemler bulunan “Bu

Dosyayı Kaldırıyorum” adlı Yunus Zeyrek’in kitabı dağıtıldı. Gelen şikayetler üzerine Milli Eğitim Bakanlığı kitabın dağıtı-mını durdurdu ve kitapla ilgili inceleme başlatıldı.

“BU DOSYAYI KALDIRIYORUM” ADLI KİTAP1981 ve 1984 yıllarında Kültür Bakanlığı, 2001 yılında da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bası-lan kitabi Yunus Zeyrek kaleme aldı.

2007 yılında birinci baskısı, 18 Nisan 2011 tarihinde ikinci baskısı yapılan kitap Kartal Kay-makamlığınca ilçedeki okullara dağıtıldığı belirtlidi.

Ermeni soykırımıyla ilgili ırkçı söylemler ve Orhan Pamuk, Ece Temelkuran, Can Dündar gibi yazarlar hedef gösterilerek haklarında ağır ifadeler kullanması tepki çekti. YARIN EĞİTİM

Birçok üniversitede yeni fakül-teler kurulması için karar Resmi

Gazete’de yayımlandı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer geçtiğimiz günlerde, öğret-menlerin bir türlü atamasının yapılmama-sını, fazla eğitim fakültesi olmasına bundan dolayı fazla mezun verilmesine bağlamıştı. Çözümü ise eğitim fakültelerini kapatmakta bulmuştu.

İşsizlik sorununun sadece ataması ya-pılmayan öğretmenlere ait olmadığı, bir-çok üniversite mezununun işsizlikle karşı karşıya kaldığı biliniyor. İşsizlik sorununu çözmek için fakülte kapatılmasını günde-me getiren hükümet şimdi yeni fakülteler açıyor.

İşte açılan fakültelerden bazıları; İlahiyat Fakültesi, Teknoloji Fakültesi, Uzay Bilimleri Fakültesi, Eği-tim Bilimleri Enstitüsü, İktisadi ve idari Bilimler Fakültesi.

Birçok üniversitede açılan bu yeni bölümler sayesinde pek çok öğrenci daha üniversi-teye yerleşebilecek. Üniversite-ye yerleşen öğrenciler çalışmak istese ve iş bulamasa dahi işsiz sayılmayacak. Bu da hüküme-tin işsizlik rakamlarını bir süre daha düşük göstermesine yardımcı olacak. Üniversite okuduğu sırada işsiz kategorisinde sayılma-yan öğrenciler, bir iş sahibi oldukları zaman çalışıyor sayılıyorlar ve iş gücüne katılıyorlar. İşsizlik sorununu fazla mezun olmasına bağ-layan hükümetin, şimdi de yeni fakülteler açma kararını Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik şöyle değerlendirdi:

“ÖğRENcİLER İşSİZ SAYILMIYOR”Yükseköğretimde yaşanan sorunlar öteden beri var. Özellikle YÖK’ün oluşmasıyla bir-likte planlı politika oluşturulamadı. Üni-versiteye gidip de mezun olanların çoğu is-tihdam ediliyormuş gibi bir değerlendirme yapılıyor. Hem üniversitelere giden öğrenci sayısı hem açıköğretime giden öğrenci sayısı açısından da düşündü-

MEHMET BOZGEYİK

Fakülteler artıyorişsizlik ‘azalıyor’

Page 11: Yarın 23. sayı

BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, Suriye Devlet Başkanı

Beşar Esad ile başkent Şam’da bir araya geldi. Annan, Suriye halkının iradesi-nin hakim kılınması ve ülkede istikrarın sağlanması yolundaki siyasi süreç için diplomatik diyalog konusunda Suriye hükümetiyle çalışmak istediğini söyle-di.

Beşşar Esad ise bölge ülkeleri ve di-ğer yabancı ülkelerin Suriye’de gerçek-ten olanları değil de hayali bir fotoğrafı ortaya koyduğunu belirtti. Esad, alanda gerçekten neler olduğunun incelenme-sinden sonra çözüm için gösterilecek ciddi çabalara açık olduğunu ifade etti.

MUHALİFLER DİYALOG İSTEMİYORAnnan, Şam’a hareket etmeden önce BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Arap Ligi Genel Sekreteri Nebil el Arabi ile değerlendirmelerde bulundu. Ban, New York’ta yaptığı açıklamada, “Annan’a en kısa zamanda ateşkes sağ-lanması konusunda taleplerimi ilettim” dedi ve ateşkes sağlanmasının ardından “kapsamlı politik çözümlerin” hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.

Annan, bugün Esad ile gerçekleş-tirdiği görüşmelerin ardından, yarın Suriye’yi terk etmeden muhaliflerle de bir araya gelmeyi planlıyor. Annan, mu-haliflere politik çözüm çağrısı yapaken, muhalifler Esad güçlerinin şiddetli bas-kısı altında böyle bir seçeneğin müm-kün olmadığını savunuyor.

FRANSA, BM KARARINI KABUL ETMEDİFransa, Suriye’de yaşanan şiddetin so-rumluluğunu Esad hükümetiyle muha-lefetler arasında eşit olarak paylaştıracak bir BM kararını kabul etmeyeceğini

açıkladı.Fransa Dışişleri Bakanı Alain Jup-

pe, Rusya’nın, Batı ülkelerinin Suriye’de askeri oprasyon başlatmak istedikleri düşüncesine karşı çıkarak, “Askeri bir müdahale seçeneği masada değil” dedi.

Suriye’ye gelecek hafta içinde bir el-çi gönderecek olan Çin ise Ortadoğu’da ve Fransa’da temaslarda bulunacağını açıkladı. Pekin, Annan’dan, “tüm yön-lerden baskı yaparak şiddetin sonlandı-rılması ve barış görüşmelerinr başlan-masını” istedi.

BM’DEN ASKERİ MÜDAHALEDE GERİ ADIMBirleşmiş Milletler, bu görüşmesiyle askeri müdahaleden vazgeçtiğini, çö-zümü diyalogta bulduğunu göstermiş oldu. Batı’nın bu görüşmelere başla-ması Rusya ve Çin’in katkısıyla oldu. Böylece Birleşmiş Milletler, Suriye’ye askeri müdahele konusunda şimdilik geri adım atmış oldu. BM’nin çözümü diyalogta bulmasına ise, en çok Suriyeli Muhalifler tepki gösterdi.

Birleşmiş Milletler ve NATO ül-keleri, kapitalizmi sürdürmek adı-na, kendi menfaatleri doğrultusunda

Ortadoğu’da siyasi emellerinden vaz-geçmemektedir. Suriye’nin içişlerine bu kadar müdahale edilmesi, Batı’nın barışçıl olmasından kaynaklanmıyor. Bundan önce Ortadoğu’da yaşanan, Libya’da olduğu gibi, ayaklanmalara karşı Batı, her zaman politik ve eko-nomik çıkarlarını gözetti. Örneğin, Libya’da ayaklanmalarda bin küsür kişi öldürüldü ve Batı’dan müdahele geldi. 8 bin muhalifin öldürüldüğü Suriye’yi, öncekilerden farklı olarak bu kez di-yaloglarla, görüşmelerle kontrol altına almaya çalışıyorlar.

surİye PEYMAN BASHİRİ

Esad: ‘Terör’ bitmeden asla!13 mart 2012 yarıN

Dünya Turu

kofi annan, bir yıldır süren ve binlerce kişinin yaşamına mal olan isyan hareketinin sona erdirilmesi için geldiği şam’da, esad’la görüştü. Görüşmede politik çözüm bulunamamasının nedenini “terörist gruplar”a bağlayan Esad, krize çözüm için “her dürüst çabaya destek vereceklerini” belirterek askeri müdahaleye prim vermeyeceğini gösterdi.

Afganistan’da bir ABD askeri rastgele Afgan sivillerin üzerine rastgele ateş ederek 16 kişiyi yaralayan bir Ame-

rikan askeri gözaltına alındı. Kandahar eyaletinde meydana gelen olayda, görev yaptığı

üsten çıkan Amerikan askeri, çevrede bulunan sivillerin üzerine ateş açtı. Can kaybının yaşandığı olayda ölenler arasında kadın ve çocukların da olduğu belirtiliyor. Yaralıların önemli bir bö-lümünün ise durumunun ağır olduğu aktarılıyor.

Asker daha sonra ABD askeri makamlarına teslim oldu. Amerikan ordusundan yapılan açıklamada, üzücü olayın ardın-dan askerin gözaltına alındığı belirtildi. NATO yetkilileri olayla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı.

Kandahar valisi Tooryalai Wesa ise kaç kişinin öldüğü ve yaralandığı hakkında henüz tam olarak bir sayı veremeyeceğini ifade etti. Yerel halkın, saldırıyı protesto etmek amacıyla askeri üssün önünde toplandığı ifade ediliyor. Geçtiğimiz ay da bir Amerikan üssünde Kur’an-ı Kerim’in yakıldığının ortaya çıkma-sıyla, ülkede düzenlenen protesto gösterilerine gerçekleştirilen saldırılar sonucu yaklaşık 30 Afgan öldürülmüştü. YARIN DÜNYA

Bahreyn’in başkenti Manama’da hükümetten demokratik reformlar talep eden eyleme, 250 bin kişi katıldı.

Eylemlerde büyük bir olay çıkmadığı kaydedilirken, geçti-ğimiz yıl demokrasi için yapılan protestolara ev sahipliği yapan İnci Meydanı’na yürümek isteyen bir grup aktivistin polis tara-fından gözyaşartıcı gaz kullanılarak dağıtıldığı belirtildi. Şii din adamı Ayetullah İsa Kasım, rejim karşıtı eylemlere ilk kez katıldı, ancaktopluluğa konuşma yapmayı reddetti. Eylem, geçtiğimiz günlerde muhaliflerin “bir avuç” olduğunu iddia eden Bahreyn Kralı’na kitlesel bir yanıt oldu.

Bahreyn’de Arap Baharı’yla birlikte geçtiğimiz yıl yapılan eylemler, Suudi Arabistan askerlerinin de yardımıyla şiddet kul-lanılarak bastırılmıştı. YARIN DÜNYA

İsrail’in Gazze’de başlattığı hava saldırılarında 18 Filis-tinli hayatını kaybetti. Filistinli militanlar, Halk Direniş

Komiteleri’nin Genel Sektreteri Züheyr el Keysi’nin de öldüğü saldırılara İsrail topraklarına 100 kadar roket fırlatarak karşılık verdi.

İsrail sözcüsüne göre, roket saldırılarında biri ağır dört kişi yaralandı. Roketlerden bazıları İsrail’in füze kalkanı sistemiyle havada imha edildi. İsrail, Keysi’nin saldırı hazırlığında olduğu için hedef alındığını savundu. Gazze’de yönetimi elinde bulun-duran Hamas’la bağlantılı olan Halk Direniş Komiteleri’nin zaman zaman İsrail’e bağımsız eylemler düzenlediği belirtiliyor. Halk Direniş Komiteleri’nin eski lideri Kemal El Neyrab da geçen yıl öldürülmüştü.

Gazze’de ölenlerin cenazeleri yüzlerce kişinin katıldığı tören-lerle kaldırıldı. Törenlerde intikam çağrıları yapıldı. İslami Ci-had örgütü, İsrail’in saldırılarda askeri kolu Kudüs Tugayları’na mensup 10 kişinin öldüğünü duyurdu.YARIN DÜNYA

Yarın gazetesi muhabiri Fikriye Yılmaz, Fransız ünlü Marksist Filozof Alain Badiou ile Arap ülkelerindeki

ayaklanmaları ve isyanları konu edindiği “Tarihin Uyanışı” kitabı üzerine röportaj gerçekleştirdi. “Sonsuz Düşünce”, “Felsefe İçin Manifesto”, “Bir Başka Estetik” gibi Türkçeye de çevrilen eserlerin yazarı olan Badiou, halen Fransa’da ENS’de hocalık yapmaya devam ediyor. Gençliğinden bu yana çeşitli örgütlerde militanlık yapıyor. “Bugün demokrasi kapitalizmin propaganda aracından başka bir şey değildir” diyen Badiou Fransa’daki en önemli komünizm savunucu-larından.

Haftaya yayınlayacağımız röportajımızda; Badiou, eko-nomik kriz, savaş, emperyalizm ve bugünün baskın olan po-litik görüşlerini ve gençlik konularını Yarın’a değerlendirdi.

ABD, Afgan sivilleri öldürüyor

Bahreyn demokratik reform istiyor

İsrail, Gazze’ye saldırdı

Gelecek hafta Alain Badiou röportajımızı okuyabilirsiniz: “Bir şeyler mümkün”

İNGİLTERE’DE SİYAHİLERİN YARISI İşSİZThe Guardian gazetesinin haberine göre henüz kamuoyuna sunulmamış olan devlet istatistik kurumunun rakamları siyahi gençlerin yarısı-nın işsiz olduğunu ortaya koyuyor. 2008 yılında başlayan ekonomik durgunlukla beraber siyahi genç-lerin işsizlik oranı ikiye katlandı. 2008’de %28,8 olan işsizlik oranı 2011 yılında %55,9’a çıkmış bulu-nuyor. Etnik kökene dayalı istatistiki araştırmalar çok nadir yapılıyor, ör-neğin siyahi gençlerin işsizlik oranı Şubat 2011’den bu yana kamuoyuna sunulmadı. Aynı şekilde genel genç işsizlik oranı da İngiltere’deki en yük-sek işsizlik oranı. Üstelik öğrenciler işgücü kategorisine kabul edilmedik-leri halde 5 gençten biri işsiz.

İSPANYA’DA GENEL GREv vAR

İspanya’da sendikalar 29 Mart’ta genel grev yapacak. Genel Emekçi Sendikası (UGT) ile İşçi Komiteleri

(CCOO) sendikaları 9 Mart günü “istihdam reformlarına karşı ve kamu hizmetinin korunması için” genel greve çağı yaptı. Çağrı 2012 yılının bütçesinin açıklanmasının ardından geldi. Sağcı hükümet 11 Şubat’ta işten çıkarılmaları kolaylaştıran ve gençlerin iş bulmasını zorlaştıran yeni bir istihdam reformu kabul et-mişti. 19 Şubat’ta iş pazarının esnek-leştirilmesine ve işsizliğe karşı yüz binlerce insan sokaklara çıkıp eylem yapmışken, sendikalar genel greve gideceklerini duyurmuştu. 1978’den bu yana yalnızca 5 ge-nel grevin örgütlendi-ği İspanya’da son genel grev 29 Eylül 2010’da yapılmıştı. Ancak ke-mer sıkma politika-ları sonucu iki gençten birinin işsiz, binlerce insanın evsiz olduğu İspanya halkları daha fazla susmak istemiyor.

İZLANDA ESKİ BAşBAKANINI YARGILIYORİzlanda’da, ekonominin battığı 2008 yılında Geir Haarde İzlanda başba-kanıydı. İzlanda halkı onun başını çekmiş olduğu neo-liberal politi-kaların faturasını ağır ödedi. Şimdi sorumlularının ödeme vakti geldi. Geir Haarde, İzlanda kültür müze-sinde Yüksek Adalet Mahkemesi tara-fından yargılanıyor. 60 farklı tanığın dahil olduğu yargılama sürecinin asıl amacı İzlanda’nın çöküşünden kimin

sorumlu olduğunu bulmak. Geir Ha-arde 2 yıllık hapis cezası ile yargıla-nıyor, ancak asıl sorumlunun finans ekonomisi yoluyla daha fazla kar pe-şinde koşanlar olduğu açık. Nitekim Geir Haarde’nin suçu politik olarak kapitalistlerin istediklerini elde etme-lerini sağlamak oldu. İzlanda’da 2008 yılında kriz patladığında bankalar ül-kenin yıllık gelirinin 11 katı kadar

fazla borç yapmıştı.

ALMANYA’DA KAMU EMEKÇİLERİ GREv YAPTI7 Mart günü

Almanya’da 70 bin kamu emekçi-si grevdeydi. Grev çağrısında bulu-nan Verdi ve DBB sendikaları kamu emekçilerinin ma-

aşlarının yükseltil-mesini istiyor. İki milyon civarında kamu emekçisinin maaşlarında aylık 200 euro zam talep ediyorlar.

RUSYA MUHALEFETİ SOKAKTA4 Mart günü yapılan seçimlerden Putin’in galip çıkmasına karşı Rusya halkı protsto eylemlerine devam edi-yor. 6 Mart günü yüze yakın kişinin gözaltına alınması ile bastırılmaya çalışılan eylem dalgası 10 Mart gü-nü de devam etti. 10 Mart’ta düzen-lenen eyleme çağrı demokrat parti labloko,muhalefet hareketi solider-nost ve Komünist Parti’den geldi.Moskova’da örgütleyen kurumların rakamına göre 30 bin insan yürüyüşe katıldı. Birçok muhalefet partisinin kortejiyle katıldıkları protesto eyle-mi, Rusya’nın güçlü adamı Putin’e karşı güçlü bir cephenin oluştuğunu gösterdi.

Uluslararası gözlemciler de se-çimlerin Putin lehine değiştirildiğini öne sürüyor. Avrupa Birliği, seçimleri kazanan Putin’i kutlasa da seçimlere hile karıştırıldığı iddialarının araştı-rılmasını istiyor. Eyleme katılanlara seslenen muhalif Sergei Udaltsov seçimleri geçerli saymadıklarını söy-ledi:

“Sizce bu yapılan seçim miydi? Böyle seçim olur mu? Seçimler-den sonra timsah gözyaşları döken Putin’e devlet başkanı diyebilir mi-yiz? Bizler ya 6 yıl daha böyle devam edeceğiz ya da buna karşı mücadele edeceğiz. Ben mücadeleden yanayım. Peki ya siz?”

YUNANİSTAN PATLAYAcAKBankaların çoğu Yunan borçlarının bir kısmını silmeyi kabul etti. Bunun nedeni, yunan halklarının sömürüye daha fazla katlanamayacaklarını an-lamış olmaları. Yapılan anlaşmalarla azalmış gibi görünen borç, yüksek borç faizi oranı nedeniyle kısa süre-de yeniden eski halini alabilir. Av-rupa bankaları Yunanistan’da radikal bir değişim olmasından korkuyor.Yunanistan’da krizin sonuçlarını gös-termesinden bu yana sol oldukça güç kazandı. Komünist partiler, yapılan bir ankete göre halkın %40’ı tarafın-dan destekleniyor.

Avrupa’da kriz, işsizliği ve grevleri getiriyor

Fikriye Yılmaz

AVRUPA GÜNLÜĞÜ

Page 12: Yarın 23. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Burhan yıldırım: ”sanatçının duruş anlamında muhalif ve duyarlı olması gerekiyor, böyle bir gerçeklik var. Sanat, iktidar zırhına büründüğü zaman kendi araçlarına yabancılaşıyor. Koç’un, Sabancı’nın sponsorluk yaptığı çalışmalar bu anlamda politik. Benim duruşumun da bu çalışmaların karşı cephesinde duran bir politikliği var.”

Roboski’yi konu edinen bir sergi: “Nefes”

Burhan Yıldırım’ın 26. kişisel sergisi ‘Nefes’, 19 Şubat’ta Karşı

Sanat’ta sergilenmeye başladı. Ölüm oruçlarının ve Roboski Katliamı’nın işlendiği serginin sahibi Yıldırım ile ‘Nefes’ üzerine konuştuk.

‘Nefes’te Roboski Katliamı gibi toplumu derinden etkileyen bir konu üzerine ça-lışma yaptınız. Bu konuyu ele alışınızın çıkış noktası nedir?Bu serginin çıkış noktası ölüm oruçla-rı ve 4 senelik çalışmanın ürünü. 200 resim arasından 42 tanesini sergiledik. Resimlerin altında yer alan numara-lar, ölüm orucunun kaçıncı gününde olduğunu gösteriyor. Sergide, ölüme iradi olarak yatmış kişinin duruşu üzerinden meseleye yaklaştım, ince-likli biçimde bunun resimsel dilini ortaya koymaya çalıştım. Dolayısıyla ölüm oruçlarından yola çıkarak ölüm, yaşam üzerine sorgulamalar yaptım. Yaptığım resimlerden hareketle sava-şın önemli bir unsur, ölümün en acı topu olduğunu söyleyebilirim. Savaş, Türkiye’de düşük yoğunluklu olarak nitelenen, Ortadoğu’da hep süren bir şey. Savaş meselesinin insani bir şe-kilde çözülmesi gerekiyor. Dağda her gün genç insanlar ölüyor, bu insanlık açısından endişeli bir durum. Savaş ve ölüme yatmak insani meseleler. Bu meseleler Roboski’de somutlaşan bir hal aldı. Bunun yanında ‘Vurulmu-şum’ resimleri de iradi olarak dışarı-dan ateş edilen, savaşın kendisi olarak da düşünebileceğimiz, bir durumu anlatıyor. Toplumsal duyarlılığı olan biri olduğum için böyle bir sergi hazır-

ladım ve bu sergiyi halka açtım.

Önceki sergilerinizde bu tür toplumsal konuları işlemiş miydiniz? Sergi hakkında gelen eleştiriler ve tepkiler ne yönde?Ben 1985’te Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumdan bu yana resim ya-pıyorum. Uğur Mumcu öldürüldü-ğünde onunla ilgili resim yaptım. 12 Eylül darbesiyle ilgili resimler yaptım. Önceki sergilerimde işlediğim ‘Fer-man’ kavramı aslında iktidarla ilgili bir sorunu içeriyor. Zaman zaman iktidarı sorgulayan çalışmalar yapı-yorum. Gösterilmeyen şeyi gösteri-yorum. Başlı başına toplumu ilgilen-diren bir konuyu ele aldığım sergi bu sergi oldu. Daha önce de dostluk ve barış vurgusu olan güvercinlerle ilgili resimler yapıyordum.

Şimdiye kadar gerek resimsel dil anlamında gerekse düşünsel anlamda hep olumlu eleştiriler aldım. Olumsuz bir eleştiri gelmedi.

‘Nefes’te ölüm oruçlarından yola çıkarak, Roboski katliamını işlediniz. Gelecekte yine toplumsal konuları merkeze alan sergiler kurmayı düşünüyor musunuz?Bundan sonraki sergim kafamda net-leşmiş gibi duruyor. Plastik bir sor-gulama olacak. Nesnel insanı sanat-tan dışlayan bir süreçten geçiyoruz. Görsel olarak insanda tinsel ve nesnel insan yok. Bu sergiden yola çıkarak, savaşın trajik boyutunun sanattan nasıl dışlandığını gösteren bir çizgiyi güncelleştirerek resmetmek istiyorum. Savaşın trajik ve tinsel boyutunu ka-patarak, sanatsal hesaplaşma içeren bir sergi hazırlamak gibi bir projem var. Sistem insanın metalaşması üzerinden yürüyor. Bunu eleştiren ve resimsel dil üzerinden yürüyen bir sergi olacak.

Sizce Türkiye’de sanatçıların bu tür top-lumsal konulara bakışı nasıl? Bu konular çalışmalarda yeterince yer bulabiliyor mu?Herkes kendi duyarlılığı noktasında

sanat yapıyor. Toplumsal konulara du-yarlı sanatçılar bu tür çalışmalara yö-neliyorlar. Sanatın insansızlaştırılması gibi bir proje var. Sistemin kendisi, in-sanı duyarsızlaştırmak üzere kurulmuş durumda ve insan üzerinden yürümü-yor. İnsan, sadece görüp geçtiğimiz nesnelere ve şeylere dönüşüyor. Dola-yısıyla trajik boyut sanattan dışlanmış oluyor. Diziler ve filmler de aynı şekil-de işleniyor. İnsanın insan olan yanı, görüp geçmeye indirgeniyor. İnsan, günlük tüketim nesnesine dönüştürü-lüyor. İnsanların ve sanatçıların büyük bir kısmı da meseleye böyle yaklaşıyor. Sanatçının duruş anlamında muhalif ve duyarlı olması gerekiyor, böyle bir gerçeklik var. Sanat, iktidar zırhına büründüğü zaman kendi araçlarına yabancılaşıyor. Koç’un, Sabancı’nın sponsorluk yaptığı çalışmalar bu an-lamda politik. Benim duruşumun da bu çalışmaların karşı cephesinde duran bir politikliği var.

İstanBulçAĞDAŞ SİNAN DAĞ

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük.

2. Başlıca özelliğiniz? Bazen kendimle dalga geçiyor olmam.

3. Mutluluk nedir? Sevdiklerinle olmak.

4. Mutsuzluk nedir? İnsanların beni anlamaması.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Randevuya gelmemek.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Karşındakini salak yerine koymak.

7. En sevmediğiniz şey? Uyandırılmak. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Kendini beğenmiş insanlar.

9. En sevdiğiniz iş? Tiyatro.

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran.

11. En sevdiğiniz yazar? Atilla İlhan.

12. Kahramanınız? Yok.

13. Kadın kahramanınız? Annem.

14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya.

15. En sevdiğiniz renk? Kahverengi.

16. En sevdiğiniz yemek? Yayla çorbası.

17. En sevdiğiniz düstur? Bir yol bulunur elbet.

18. En sevdiğiniz söz? Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır.

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

18SORUdAmlA kAYA ÖĞRENcİ - ESKİŞEHİR

Pozantı Cezaevi’nde uygulanan cinsel tacizi kamuo-yuna duyuran DİHA muhabiri Özlem Ağuş tutuklandı. Özlem Ağuş ile birlikte tutuklu gazeteci sayısı 106’ya yükseldi. Adana’da KCK operasyonları adı altında gö-zaltına alınan gazeteci Özlem Ağuş, Türkiye’de 2012

yılında hala cezaevlerinde çocukların taciz ve tecavüze uğradığı gerçeğini bir kez daha herkese göstermişti. Şu anda Karataş Kadın Kapalı cezaevinde bulunan Özlem Ağuş’a Yarın gazetesi çalışanları olarak selamlarımızı yolluyoruz. AdANA YARIN

Yarın’dan Özlem

Ağuş’a selam

Sunuma Gidelim

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okuma-larının 9. Oturumu 14 Mart Çarşamba günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 8 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalar-da, bu hafta 6. Bölüme yer verilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Kapital Sunumu

Panele Gidelim

“Erkekler kadınları öldürüyor, devlet ise kadın cinayetlerinin ortağı oluyor” diyen platform üyesi kadınlar, kadın cinayetlerine karşı yürüttükleri mü-cadeleyi konuşacak. 13 Mart Salı günü saat 18:00’da Derviş Oğlu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan panelin konuşmacıları ise şu şekilde: Berna Görgülü – Platform Temsilcisi, Sibel Uzun – Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı, Güllü Yılmaz – Öldürülen Zeynep Yılmaz’ın ablası, Duran Yaşar – Öldürülen Gülay Yaşar’ın babası, Av. Gökçesu Özgül – Hukukçu…

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız” Paneli

Sergiye Gidelim

Santralistanbul, Paris’te yaşayan Kürt ressam Remzi Raşa’nın ‘Yalnızlığı Seçmek - Bir Retrospektif: 1946-2006’ başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Raşa’nın figüratif çizimlerinden oluşan sergisi 15 Mart’a kadar açık kalacak. Karamsar, karanlık, içine kapanık resimleriyle tanınan Remzi Raşa, ikinci ‘Paris okulu’nun yaşayan son ressamlarından. Raşa’nın Türkiye’deki ilk ve tek kişisel sergisi ise 1956’da İstanbul Şehir Galerisi’nde açıldı.

“Yalnızlığı Seçmek - Bir Retrospektif: 1946-2006” Sergisi

Haftanın ajandası

Bir dönem tiyatro yönetmenliği, radyo

programcılığı yaptıktan sonra televizyonculuğa ‘Gece Ku-şu’ ile başlayan Bayülgen; asıl yükselişini ‘late night show’ formatını uyguladığı ‘Televiz-yon Çocuğu’ ile başlattı.

Kendine özgü agresif tavır-ları ilk başta tepki toplamasına rağmen zamanla bu tavırlar, yerleşik egemen sınıfa ve med-yaya karşı şeklinde algılandı ve izle-yiciler tarafından desteklendi. Karşı tarafı kışkırtma konusunda güç-lü bir yeteneği olan ama bu-nu gösterme konusunda en belirgin özelli-ği, sesini yüksel-terek rakip gibi gördüğü karşı tarafa oynayan bir sunucu.

Okan Bayülgen’i buraya kadar sadece bu açıdan değer-lendirecek olursak, bir medya harikası olarak görebiliriz. Tam anlamıyla bir ‘televizyon çocu-ğu’, kendi kendini – ve başka her şeyi – eleştirerek oyunu kendine ve halka karşı oynayan bir ajitatör.

Duyarlılığını sadece televiz-yon karşısında oturup tartışma programı izleyerek gösteren bir izleyici için, ‘tartışma’ adı altın-da magazinsel olan bir program yalnızca, işgücüne katılan bir orta sınıfın ‘vakit bulamadığı için’ bu ‘duyarlılığı’ tatmin et-tiği bir araca dönüşür. Günlük yaşantımızda rastlamadığımız birçok konu hakkında bilgi sahibi olabilir ya da sıkıldığı-mız tv formatından farklı bir şey sunduğu için kendimizi daha ‘farklı’ hissedebiliriz. Bi-zim magazinsel arayışlarımızın üstten bakan bir boyutudur yalnızca bu tutum, yani benzer bir programın adını kullanırsak “Kral Çıplak” oynamaktır.

Bayülgen, bu formatı uzun süredir kullanıyor. Bir prog-ramında, hem kadın hakları savunucularını çağırıp aynı za-

manda her programında çağır-dığı ‘tahrik edici’ bir konukla cinsiyetçi tutumunu göstermesi gibi.

Seyircisiyle arasında büyük bir çekim olan ve kişiler arası ilişkilerini büyük bir sinerji ile programa yaysa da, asıl eleşti-rilmesi gereken tavrı saldırdığı kişiler değil. Dünya’da birçok sıkıntı ve üzerinde konuşulacak şey var izlenimini veren fakat

bu konularda hiç-bir mücadeleyi meşru görmeyen, hatta genele hitap etmemesi duru-munda denenmiş

her şeyi kome-di unsuru ya-pan ve dayatan bir anlayış.

K e n d i s i hiçbir şey yap-mayıp, burjuva

duyarlılığından kopmamış ve yalnızca kendisine doğrultul-muş kısıtlamalara tepki gös-teren bir tutum. Halka üstten bakan asla halkın yanında yer almayan bu tavrını; hiçbir za-man bir konunun öznelerini, mücadelecilerini ve aktivist-lerini programa çıkarmayıp reyting yapabilecek kişilere yer verdiğinde gösteriyor. Kendi ilgilendiği konularda yaptığı tartışmaları bir entelektüellik olarak verip, medeni insanın yapması gereken tek şeyin ra-hatsız edici her şeyden izole bir apolitik olma durumunu ifade ediyor.

Bu apolitik tavrından do-layı, herhangi bir siyasi görüş belirtmese de liberal bir tutum izlediği aşikâr olduğu için bu-nu daha da parlatarak ‘kültü-rel solculuk’ u dayatıp ve bunu vatandaş olarak çoğumuzun şahsi sorumluluğu gibi gös-termekte. Fakat “sisteme karşı sistem için” duruşuyla yayın ilkesinden ödün vermeyen bir kişi, değişen koşullara uyduğu sürece ayakta kalabilir; sistemin dayattığı egemen, ayrımcı ve cinsiyetçi anlayış kendini gös-termek için başka bir format bulana kadar.

Okan Bayülgen’i neden izlemeliyiz?

İlder Onal

SANSÜRSÜZ

Benim kuşağım veya yaşı 50’yi aşkın insanların uğrağıdır sahaflar. Yeni kuşak nadiren görünü-

yor.” diyor bir sahaf arkadaşım. 2. el kitap nispeten ucuz artık. Sanırım meraklısının azalması veya değişen, zorlaşan yaşam koşulları ucuz kitap satma karşısında sahafları da zorluyor galiba. Gözüme ilişen “Aşklar ve Kuşlar Azalırken” adlı kitabın yazarı Erol Anar. Aral Yayınları’ndan 1997’de yayımlanmış. Bir kaç gün ön-ce bir gazete haberinde tarım ilaçlarının en ağır etkisini kuşlar üzerinde yaptığını ve yüzlerce kuş türünün yok olmak üzere olduğunu okumuştum. Haberin kaynağı Trakya Üniversitesi Ziraat Fakültesi araştır-ma verileri. Aşklar ve Kuşlar Azalırken adlı kitabı seçişimde o kitabın büyük etkisi var sanırım.

İnsani değerlerin çağlar boyunca zor-lu mücadeleler sonucu kabul gördüğünü düşününce günümüzde insan ‘özne’likten nesne’liğe döüşmüş durumda. Vahşi kapitalizmin kaçı-nılmaz sonucu olarak. Kapitalizm için bırakın insanın nesneleşmesini, her türden yozlaşmayı, doğanın bile hızla yok olmasına ‘kar’ hırsı nedeniyle gözlerini kapa-maktadır bilindiği gibi.

Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm ‘aşk’a dair, ikinici bölüm ‘yaşamaya dair’. Yazar Erol Anar,

aşk duygusunun insanın ruhsal dünyasına etkilerini derinlemesine irdeliyor.

“Aşık insan, aşık olduğu kişiyi sahiplenme durumunu insanın beyninde kurguladığı bir fantezisi olduğunu, bu fantezisinin gerçeğe dönüşüp ilişki yaşandığında, kutsal nesnesini tanımaya başladığında büyüsünü yitirdiğini Aşk bir anlık büyüden kaynaklanır süregen değildir.” Sözüyle anlatıyor.

Yazara göre imaj çağında yabancılaşmayı duyguların törpülenmesi ve içi boş birer imgeye dönüştürme çabalarının sonucu olarak görüyor. Ve şöyle diyor “Kuşlar yok oluyorsa, azalıyorsa dostluk da sevgi de aşk

da yitiriliyor demektir. Yalnızca hüzün mü geriye kalan? Çoğunlukla, evet. Geç-mişin sevinci bugünün hüznüne dönü-şüyor. Anılar her seferinde beyazlatan bir ırmak. Bense nostalji kayığında hüzün

ırmaklarında acemi bir anı avcısıyım.”Yeni bir dünya hayallerimizde uğraşlarımız sonucu

kainata insanın insana, insanın doğaya, farklılıklara farklı kültürleri inançlara, inançsızlara saygısız bir ya-şam özlüyorsak Aşklar ve Kuşlar Azalırken’i insanlık ve doğa ilişkisindeki saptamalardan dolayı okunmalı diye düşünüyorum.

“Aşklar ve kuşlar azalırken”

Sevinç Eratalay tekrar dinleyiciyle Sevinç Eratalay’ın 10. albümü

uzun bir aradan sonra dinleyici-leriyle buluştu. ‘Aşk Dolu Devrim Dolu Kalbin Nerde?’ diye soran sanatçının; Bandista, İlkay Akkaya, Ahmet Aslan, Metin Kahraman gibi isimlerin sesle-rinden destek alarak çıkardığı albümü dinleyenleriyle buluştu.

Halk ve protest müziğin önemli isimlerinden Sevinç Eratalay 10. albü-mü ‘Kalbin Nerde?’ ile müzikseverleri selamlıyor. Ada Müzik imzalı ‘Kalbin Nerde?’ iki yıllık bir çalışmanın ürünü

ve içerisinde doğanın ve yaşamın tüm renkleri yer alıyor. Eratalay, 2009 yılın-da ‘Devrim Türküleri’ isimli albümünü yayınlamıştı.

Bu albüm sanat hayatının 25. yılına giren Sevinç Eratalay’ın elinde bağla-ması ile topluluklarla buluşmasının 35. Yılında olma özelliğini taşıyor. Protest müziğin tanınan lirik sesi ve güçlü bes-tecisi Eratalay bu albümünde Bandis-ta, İlkay Akkaya, Ahmet Aslan, Metin Kahraman gibi sanatçılarla kendi bes-telerini seslendirdi. YARIN SANAT

AKILDA KALAN

Sevda Yılmaz