12
Eczacılık fakültelerinde okuyan öğrenci- lerin eczane açmaları artık çok daha zor. Öğrenciler fakülteden mezun oldukatan sonra bir yıl staj yapmek zorunda kalacaklar. Sonra ec- zane açabilmek için sıraya girecekler, eğer nüfus kriterleri tutuyorsa ya da eczane kapatılmışsa yeni bir eczane açma şansı doğabilecek. eğİtİm 10 Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yine Suriye ile savaş isteğini vurgularken, 4+4+4’ü ezanların tekrar Arapça olarak okunmasına benzetti. KESK’li öğretmenlerden “güya öğretmen kitlesi” olarak bahseden Erdoğan, ekono- minin büyüdüğünden bahsederken, yine işsizliğin üstünü örttü. Başbakan ayrıca nükleerin barış için gerekli olduğunu vurguladı. sİyaset 4 Sabahattin Ali’nin yaşadığı dönemde iz bı- rakmış çok fazla yazarın olduğunu söyleyen Metin Andaç, Sabahattin Ali’nin iz bırakmışlığını yazılarının yanında, ilk faili meçhul oluşuna bağ- lıyor. Nazım Hikmet’in “Şu dönem itibariyle Türk edebiyatında bir numaralı insan sensin” diye övdüğü Sabahattin Ali’nin bugün çok bilinen bir edebiyatçı olmadığını söylüyor. kültür - sanat 12 Başbakan Erdoğan geçtiğimiz gün ‘merakla beklenen’ teşvik paketini açıkladı. Paketin içinden sermayedarlara her türlü destek çıkarken, emekçiye daha zor çalışma şartları, güvencesizlik ve yeni ölümler çıktı. Paket doğal olarak, TÜSİAD başta olmak üzere bütün işveren birlikleri tarafından mem- nuniyetle karşılandı. ekonomİ 7 10 NİSAN 2012 SAlı l SAyı:27 l 1 tl www.yarinhaber.net Eczacılık öğrencileri işsiz kalacak Yeni yasa çözüm getirir mi? İlk faili meçhul: Sabahattin Ali Güvencesiz sömürüye teşvik İşçi ölümlerine son AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Patronların parası işçilerin ölümü SİBEL UZUN UYANIS 4 Helalleşerek işe gidiyoruz Mecliste verilen soru önergesine cevaben Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in açık- lamasına göre geçtiğimiz sene 1543 işçi çalıştığı yerde ha- yatını kaybetti. Bu da günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Ölen işçilerin ise ortak yanı neredeyse hepsi taşerona bağlı çalışıyor ve tamamen güvenli- ğin olmaması ve denetimsizlik sonucu ölümler gerçekleşiyor. Hükümet bir açıklama yap- mazken, ölen işçilerin aileleri ise öfkeli. İşçiler taşeronun insafına terkediliyor, insan- lık dışı çalışma koşullarında ölümler patronlar tarafından hazırlanıyor. Bir savaş cephesi- ni andıran çalışma ortamında işçiler aynı zamanda her gün ölmemek için ölmemek için de çalışıyorlar. Her sabah işe helalleşerek giden işçiler için çalışmak üretim değil ölüm demek. 3 Eskişehir’de maden ocağında ölen işçilerin aileleri Yarın’a konuştu türkiye bir birinciliğe daha imza attı. İşçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüyüz. Rekor büyüyoruz diye açıklama ya- pan hükümet ise bu konuda ağızını açmıyor. Ancak AKP susa dursun her gün birkaç yerden birden ölüm haberler gelmeye devam ediyor. Ailelerin görüşü ise ortak; “Türkiye’de insanın değeri yok”. İşçi ölümlerinin önlenebilir yükselişi Bu haftaki konuğumuz hukukçu Erbay Yucak: İşçi sağlığı ve İş Güvenliği meclisi’ne göre mart’ta en az 59 işçi ha- yatını kaybetti. Bunlardan 11’i manşetimize da taşıdığımız Esenyurt’ta bir inşaatta çadırda kalmak zorunda bırakılan işçilerin yanarak can vermesiydi. 09 Berfo Ana 12 Eylül’ü yargılıyor 05 Soframızda zehir var Savaşı en çok Erdoğan istiyor Yunan halkı yasta 11 Milli Eğitim okul kiralayacak MEB derslik so- rununu kamu özel ortaklığı ve kiralama yönte- miyle çözece- ğini açıkladı. 10 Greenpeace’in gıda raporunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, gerçek dışı buldu. Ancak, sadece organik gıda satıldığı iddia edilen marketlerde bile kimya- sal maddeye rastlandı. 2 12 eylül Davası’nda darbeciler yaş- larını bahane etti. 104 yaşındaki Berfo Ana hesap sormak için oradaydı. milyon euro borçlandık 455.4 Dünya Bankası'na Ekonomimiz büyürken borçlanmaya devam edi- yoruz. Hazine Müsteşarlığı ile Dünya Bankası arasında kredi anlaşması imzalandı. 6

Yarın 27. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

www.yarinhaber.net

Citation preview

Page 1: Yarın 27. sayı

Eczacılık fakültelerinde okuyan öğrenci-lerin eczane açmaları artık çok daha zor.

Öğrenciler fakülteden mezun oldukatan sonra bir yıl staj yapmek zorunda kalacaklar. Sonra ec-zane açabilmek için sıraya girecekler, eğer nüfus kriterleri tutuyorsa ya da eczane kapatılmışsa yeni bir eczane açma şansı doğabilecek. eğİtİm 10

Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yine Suriye ile savaş isteğini vurgularken, 4+4+4’ü ezanların tekrar Arapça olarak okunmasına benzetti.

KESK’li öğretmenlerden “güya öğretmen kitlesi” olarak bahseden Erdoğan, ekono-minin büyüdüğünden bahsederken, yine işsizliğin üstünü örttü. Başbakan ayrıca nükleerin barış için gerekli olduğunu vurguladı. sİyaset 4

Sabahattin Ali’nin yaşadığı dönemde iz bı-rakmış çok fazla yazarın olduğunu söyleyen

Metin Andaç, Sabahattin Ali’nin iz bırakmışlığını yazılarının yanında, ilk faili meçhul oluşuna bağ-lıyor. Nazım Hikmet’in “Şu dönem itibariyle Türk edebiyatında bir numaralı insan sensin” diye övdüğü Sabahattin Ali’nin bugün çok bilinen bir edebiyatçı olmadığını söylüyor. kültür - sanat 12

Başbakan Erdoğan geçtiğimiz gün ‘merakla beklenen’ teşvik paketini açıkladı. Paketin

içinden sermayedarlara her türlü destek çıkarken, emekçiye daha zor çalışma şartları, güvencesizlik ve yeni ölümler çıktı. Paket doğal olarak, TÜSİAD başta olmak üzere bütün işveren birlikleri tarafından mem-nuniyetle karşılandı. ekonomİ 7

10 NİSAN 2012 SAlı l SAyı:27 l 1 tl www.yarinhaber.net

Eczacılık öğrencileri işsiz kalacak

Yeni yasa

çözüm getirir mi?

İlk faili meçhul: Sabahattin Ali

Güvencesiz sömürüye teşvik

İşçi ölümlerine son

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Patronların parası işçilerin ölümüSİBEL UZUNUYANIS 4

Helalleşerek işe gidiyoruz

Mecliste verilen soru önergesine cevaben

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in açık-lamasına göre geçtiğimiz sene 1543 işçi çalıştığı yerde ha-yatını kaybetti. Bu da günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Ölen işçilerin ise ortak yanı neredeyse hepsi taşerona bağlı çalışıyor ve tamamen güvenli-ğin olmaması ve denetimsizlik sonucu ölümler gerçekleşiyor. Hükümet bir açıklama yap-mazken, ölen işçilerin aileleri ise öfkeli. İşçiler taşeronun insafına terkediliyor, insan-lık dışı çalışma koşullarında ölümler patronlar tarafından hazırlanıyor. Bir savaş cephesi-ni andıran çalışma ortamında işçiler aynı zamanda her gün ölmemek için ölmemek için de çalışıyorlar. Her sabah işe helalleşerek giden işçiler için çalışmak üretim değil ölüm demek. 3

Eskişehir’de maden ocağında ölen işçilerin aileleri Yarın’a konuştu

türkiye bir birinciliğe daha imza attı. İşçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüyüz. Rekor büyüyoruz diye açıklama ya-pan hükümet ise bu konuda ağızını açmıyor. Ancak AKP susa dursun her gün birkaç yerden birden ölüm haberler gelmeye devam ediyor. Ailelerin görüşü ise ortak; “Türkiye’de insanın değeri yok”.

İşçi ölümlerinin önlenebilir yükselişi

Bu haftaki konuğumuz hukukçu Erbay Yucak:

İşçi sağlığı ve İş Güvenliği meclisi’ne göre mart’ta en az 59 işçi ha-yatını kaybetti. Bunlardan 11’i manşetimize da taşıdığımız Esenyurt’ta bir inşaatta çadırda kalmak zorunda bırakılan işçilerin yanarak can vermesiydi.

09

Berfo Ana12 Eylül’üyargılıyor

05Soframızda

zehir var

Savaşıen çok Erdoğanistiyor

Yunan halkı yasta 11

Milli Eğitim okul kiralayacakMEB derslik so-

rununu kamu özel ortaklığı ve kiralama yönte-miyle çözece-

ğini açıkladı. 10

Greenpeace’in gıdaraporunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, gerçek dışı buldu. Ancak, sadece organik gıda satıldığı iddia edilen marketlerde bile kimya-sal maddeye rastlandı.

2

12 eylül Davası’nda darbeciler yaş-larını bahane etti. 104 yaşındaki Berfo Ana hesap sormak için oradaydı.

milyon euro borçlandık455.4

Dünya Bankası'na

Ekonomimiz büyürken borçlanmaya devam edi-yoruz. Hazine Müsteşarlığı ile Dünya Bankası arasında kredi anlaşması imzalandı.

6

Page 2: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Balın ardından şimdi de zeytinyağında toplum sağlığını riske atan, kalitesiz

ürün satışı gündemde. Sabun üretiminde kullanılması gereken asidi yüksek, kötü ko-ku ve görüntüye sahip yağları “ısıl işlem”den geçiren ya da kanola, mısır gibi ucuz yağlarla karıştırarak elde ettikleri ürünleri “natürel sız-ma zeytinyağı” diye şişeleyip, pazarlayan 117 şirket bakanlığa şikâyet edildi. Balda da, mı-sır şurubu gibi arının üretemediği bir madde kullanılarak, insan sağlığı açısından sakıncalı bir durum oluşturulmuştu. Hem zeytinyağı, hem de balda ”sahtelik” iddiaları tükettiğimiz besin maddelerindeki denetimsizliği bir kez daha ortaya koydu. Sahte ürünler özellikle dar gelirlinin tükettiği ucuz ürünler olma-sıyla da dikkati çekiyor. Paket gıdalar sahte, organik gıdalar kullanılan kimyasal böcek ilaçları nedeniyle zehirli, hayvansal gıdaların çoğu GDO’lu yemlerle üretilmiş. Tüketici derneklerinin çağrısını yaptığı markalar ise alım gücümüzün üzerinde. Peki bu durumda sağlığımızı riske atmamak için ne yiyeceğiz? Bakanlıkların yanıtlaması gereken esas soru-lar bunlar. yarIn TOPLUM

10 nİsan 2012 yARıN

Bu hafta, 16 yaşında geçimini sağlamak

zorunda kalmış, Tolgahan Karakaya ile bir-

likteyiz. İşte bize kendine ve şu anki işine

dair anlattıkları.

Parayı, sigortaya tercih edebiliyorsunSizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Tolgahan Karakaya, 1992 Nisan doğumluyum, Lise

mezunuyum şu anda açık öğretim üniversite okuyorum,

ama 2. kez üniversite sınavına girdim bu hafta. 16 yaşın-

dan beri çalışıyorum, önce kafelerde çalıştım part-time,

gıda sektöründe çalıştım, Amerikan mutfak tarzı yerlerde

çalıştım. Ama bu tarz işlerde özellikle lisedeyken çalışı-

yordum. Yorucu olmasına rağmen başka şansım yoktu,

mecburen yapıyordum. Şimdi okuldan yana bir zorunlu-

luğum olmadığı için bütün gün boş olduğum için daha

hafif ve parası daha iyi işlere bakıyorum.

Şu an nasıl bir işte çalışıyorsunuz?

Sektör ismi olarak Time Share diyebiliriz. Devre mülkün

bir farklı versiyonu oluyor. Ben de burada telefonla anket

yapılan ailelere, tatili tanıtıyor ve onların tatil tesislerine

gelmesini sağlıyorum. Hizmet sektörü olmadığı için daha

hafif bir iş, biraz çenenizi kullanmanız gerekiyor. Sonuçta

bizim işimiz esnek çalışma koşulları ve prim üzerine bir

çalışma olduğu için normal bir işe göre daha çok kazanma

şansınız da var, gençlerin daha çok dikkatini çekmesinin

nedeni bu olabilir.

Güvenceniz var mı?Hayır yok. İş seçimi yaparken -ki, şu an herkes bunu ya-

pıyor, sigortasından çok bana sunduğu ayrıcalıklar üzerine

düşüyor ve işe başlıyorum. Genç olmamdan kaynaklı da

olabildiğince fazla gün geçirmeye çalışıyorum. Ama bir-

çok masrafınızı ödüyorlar, cazip gelen bu oluyor. Mesela,

ev kirası derdiniz yok, çünkü firmanın bizim için tuttuğu

evlerde kalıyorum. Bu sektörde çalışan hemen hemen

herkesin bir ücretsiz şirket hattı var. Yemek paranız yok,

fatura borcum diye bir şey yok. Açıkçası önce giderleri-

nizi karşılıyor, sonra primlerle para kazanmanızı ve ekstra

ihtiyaçlarınızı karşılama imkânı sağlıyor. Aslında bir çok

konuda masraflarımı olduğu gibi firma karşılıyor. Bu açı-

dan cazip geliyor. Yani masrafların karşılanması, sigortaya

tercih edilebiliyor. yarIn ESKİŞEHİR

Hazırlayan Halil Altunpolat

EmİlİANo ZApAtA öldüRüldüMeksika’da yoksul köylülerin hak-larını Diaz diktörlüğüne karşı ko-rumak ve bir toprak reformu sağla-mak için mücadele veren Meksikalı devrimci Emiliano Zapata hükümet güçlerince pusuya düşürülerek öl-dürüldü.

mAdEN 10 İŞçİyE mEZAR olduZonguldak’ta Kozlu’da bir maden ocağında meydana gelen patlama-da 10 maden işçisi göçük altında kalarak yaşamını yitirdi.

lENİN NİSAN tEZlERİ’Nİ AçıklAdıEkim Devrimi’nin önderi V.I. Lenin sürgünde bulundu-ğu İsviçre’den Rusya’ya dönerek sosyalist devrimin gerçekleştiril-mesi için çalışmalara başlanması çağrısında bulundu. Bu çağrısını güçlendiren ve temelelndiren Nisan Tezleri’ni açıkladı.

tHkp-C dAvASı bAŞlAdıTHKP-C önderi Mahir Çayan ve yoldaşlarının 30 Mart’ta Kızıldere’de katledilmesinin ardından yapılan operasyonlarla tutuklanan diğer THKP-C’lilerin davası başladı. Açı-lan davada 256 devrimci yargılandı. Bunlardan 10’u için idam kararı is-teniyordu.

Sofralarımızda zehir var

10

16Nisan1973

Nisan1919

16Nisan1917

Greenpeace’in gıda araştırması raporunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, gerçek dışı buldu. Ancak, sadece organik gıda sattığını iddia eden pazarlardaki ürünlerde bile kimyasal maddeye rastlandı. İnsan sağlığını ciddi anlamda etkileyebilecek bu ilaçların, toplum salığına kalıcı zararlar vermeye başladığı iddia ediliyor.

Şimdi de soframızın olmazsa olmazları, sebzeler ve özellikle

tavuk gibi daha ucuza satın alınabilecek hayvansal gıdaların sağlığımız açısından ciddi tehlike oluşturduğu gündemde. Greenpeace’in tüm dünyayı kapsayan gıda araştırmasında Türkiye, gıdalar üzerinde bulunan zirai ilaç kalıntı-larıyla ilk sıralarda yer aldı. GDO’lu ürünlere dair denetimsizlik nedeniyle sık sık eleştiri konusu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu konuya dair de araştırma yapma gereği duymadı. Bakan Eker, hiçbir bilimsel veri sun-madan Greenpeace’in açıklamalarını gerçek dışı buluyor.

ZİRAİ İlAç tEHdİdİ GERçEkmİŞGreenpeace’in raporunun ardından, pek çok farklı kurum, bağımsız labo-ratuarlarda test etti. Sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Sofralarımızda, zehir tüketiyoruz. Organik gıda pazarların-da bile, %100 katkısız üretildiği iddia edilen sebze meyveler zehirli. Bakan-lığın “maksatlı hazırlanmış iftira ve it-hamlar” diyerek asılsız olduğunu iddia ettiği rapor, pek çok başka laboratuar-da doğrulandı. Halk ise halen açıkla-ma yapmayan Bakanlığın “maksadını” merak ediyor.

oRGANİk pAZARdA bİlE ZEHİR vARArmut, portakal, greyfurt, kırmızı bi-ber, domates, patlıcan, salatalık gibi, sofraların vazgeçilmez besin madde-lerinde, insan sağlığı açısından tehdit oluşturan ve yasal sınırların üzerinde pestisit yani böcek ilacı saptandı. Ayrı-ca 29 tane GDO’lu gıda başvurusu var ve bu gıdaların da gerekli denetimler

yapılmadan sofralarımıza gelmesinden endişe edildiği belirtiliyor.

ZİRAİ İlAçlARdA dENEtİm yokYarın Gazetesi olarak, kendisi de zirai ilaçların dağıtım ve satışını yapan, bir yandan da tarımla uğraşan Saadettin Ünver’le görüştük. Ünver Türkiye’de mevcut zirai ilaçların dağıtımı, satışı ve kullanımı konusunda hiçbir denetim olmadığının altını çizdi. Bir yandan çiftçilerin de gözünden bakmaya ça-lışan Ünver, mevcut koşullarda, çift-çilerin geçimini sağlamakta oldukça zorlandıklarını ve bilinçsizce ürün-lerini arttırabilmenin arayışı içinde olduklarını anlattı. Ünver: “Örneğin, Bursa Orhangazi’de bolca üretilebilen

armutları geçen sene örümcekler sar-mıştı. Çiftçi, normalde kullanmaması gerektiği halde ürünü kurtarmak için, her yağmur sonrasında ağaçları ilaçla-dı. Belki de örümceklerin bu kadar çok artması da ilaçlardan oluyordur. Bil-miyoruz. Çiftçi de bilmiyor ve ürünü kurtarayım diye bilinçsizce ilaç kulla-nıyor. Başka çaresi yok”. dedi.

“tıp’tA NASılSA, öylE”Kendilerinin de yılda iki kere ilaçladık-ları zeytinlerin, elden geçiren herkesin defalarca ilaçlaması sonucu en az 10 kez ilaçlandığını anlatan Ünver, sat-tıkları ve kullandıkları ilaçların güvenli olup olmadığına dair bile net bilgileri-nin olmadığını belirtti. Ünver: “Tıp’ta

nasılsa öyle. Yani piyasanın elinde. Sat-mak için, kar elde etmek için her türlü ilaç, her türlü marka çıkıyor. Doğru kimyasal maddeyi içerip içermediğin-den bile emin olunmadığı durumlar olabiliyor. Sadece belli markaları tercih ederek en azından içinde ne olduğun-dan emin olabiliyorsunuz.” dedi. Bu sözleriyle, Türkiye’de insan sağlığıyla, sırf kar amacıyla ne kadar oynanabildi-ğini bir kez daha ortaya koyan Ünver, sözlerini geçim derdiyle bitirdi: “Çift-çinin başka çaresi yok. Ancak Tarım Bakanlığı’nın, başka çaresi var. Düz-gün denetim mekanizmaları ve çift-çinin bilimsel metotlarla üretim yap-masını destekleyerek, lokmalarımızın zehir olmasını engelleyebilir.

yarIn toPlUmELİF KARAN

Peki, halkne yiyecek?

11Nisan 1983

Günümüzün hastalığı reflü ile başa çıkmanın ilk adımı

doğru beslenmeden geçiyor. Fakat sistemin dayattığı performansa daya-lı iş yaşantımızda kısa sürede yemek yemek zorunda kalıyoruz. Kriz ne-deniyle de atıştırmalık yiyeceklerle yetiniyoruz. Hiç bitmeyen stres de reflüye eklenen katma değer vergisi oluyor. Buna rağmen beslenme alış-kanlığımızı değiştirmeye çalışmalı, reflüyü (Mide içeriğinin yemek bo-rusuna geri dönmesi)önleyerek, has-talığın gelişimini de yavaşlatmalıyız.

İŞtE SİZE REflüdE püf NoktAlAR:-Yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi uzun olduğu için, mide bo-şalması gecikir. Bu nedenle dışarıdan hazır yağlı yiyecekler tüketilmemeli. Yiyecekleri pişirirken de ızgara-haş-

lama-fırın yöntemleri tercih edil-meli.-Mide asidinin uyarılmasını önle-mek için de; acı baharatlar, karbo-natlı (kola, soda, ga-zoz vb.) , kahve, alkol, çok sıcak ve çok soğuk içecekler, domates, konserve, turşu, tercih edilmemeli. -Katı yiyecekler cips, kabuklu yiyecekler midenin perforasyo-nuna (delinmesine) sebep olabilir. Bu besinlerin ara öğün-lerinizden kaldırıp yerine; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ek-mek ya da kuru / taze meyve tüketin.- Öğünler sık aralıklı olmalı (en az 2 saat) bir öğünde fazla yemek yenil-

memeli, fazla yemek mide basıncını arttırır ve reflü olasılığı artar.- Yemek yerken sıvı alımı azaltılmalı, sıvılar öğün aralarında içilmelidir.

- Alkollü içeceklerden kaçınılmalıdır. - Kabızlık ıkınma sonu-cu karın içi basıncında artmaya ve dolayısıyla reflüde artışa yol açar.

- Her lokmayı en az 10 kez çiğnemek.- Sakız çiğnemekten sakının. Çünkü yu-tulan hava miktarı

artar, bu da gaz ve ref-lüye yol açar.- Yemek yerken ve yemeklerden sonraki 45 dakika dik pozisyonda durulmalı.- Uykudan birkaç saat önce yemek

yemekten kaçınmalı. (3-4 saat)- Akşam yemeği daha az yenmeli.- Özellikle öğünlerden sonra sıkı dar giysiler giymeyin, kemer, korse vb. kullanmayın.

Reflüye çare: beslenme alışkanlıklarımız

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

Antalya Alakır Vadisi’ndeki HES’e verilen üç ÇED rapo-

ru da mahkeme kararıyla iptal edil-di, ancak inşaat durmadı. Gerekçe olarak söylenen ise; “Yeni ÇED ra-poru aldık, onunla ilgili yargı kararı yok.”

HES (Hidro Elektrik Santral) yapımlarına karşı çevrecilerin yürüt-tüğü mücadele, yapım için gerekli ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporlarının mahkeme kararlarıyla iptal edilmeleriyle sonuçlansa da, firmalar inşaatlara devam ediyor. En son Alakır Vadisi’nde firmanın aldığı üç ÇED raporun da iptal edilmesine karşın, firma 4. raporun iptal edilme-diğini gerekçe göstererek HES yapımına başladı.

Ekim 2011’de kazanılan ilk yargı kararına rağ-men, Alakır Vadisi’nde HES yapımı durmadı. Va-dide 6 farklı HES yapılması planlanıyor. Mahkeme kararına rağmen HES yapımı 6 aydır durdurulma-yınca tekrar başvuruda bulunan çevreciler şu yanıtı aldı: “1. İdare Mahkemesi’nden, Kürce Regülâtörü ve Hidroelektrik Santralı için verilmiş olan üç adet

‘ÇED gerekli değildir’ kararı için yürütmeyi dur-durma çıkmıştır. HES çalışması en son verilmiş olan ‘ÇED gerekli değildir’ kararına göre yapılmaktadır. 8.06.2010 tarihli ‘ÇED gerekli değildir’ kararı için mahkeme kararı bulunmamaktadır.”

Davanın müdahil avukatları HES’in yapılabil-mesi için hukukun dolandırıldığı görüşünde. Mah-kemenin üç kez reddine rağmen, Valilik firmayla işbirliği içinde. yarIn TOPLUM

HES inşası devam ediyor

Page 3: Yarın 27. sayı

Mihalıççık Belediye Başkanı da-hil şirket yetilileri de güvenliğin

tam olduğunu söyleseler de, anlatılanlar durumun hiç de öyle olmadığını göste-riyor. Aileler tekrar tekrar orada bir can güvenliğinin bulunmadığını ve taşeron-ların madencileri ölümüne çalıştırdık-larını söylüyorlar. Verdikleri ayrıntılar ise insanın kanını donduracak nitelikte.

GüvENlİk yok, ZoRlAmA vARRamazan Karaca’nın kardeşi Elif Ay-bak, geçtiğimiz Pazar günü telefonda konuştuklarını ve çalışma koşullarının

kötülüğü ve gü-venliğin olmayışı nedeniyle o gün çalışmadıklarını söylüyor. Zaten Cuma günü ça-lıştıkları bacada tavanda bir çöme

olmuş ve Ramazan Karaca’nın ayağına bir kaya parçası isabet etmiş. Gerçek bir doktora götürülüp görülmediği belli değil ancak hemen ertesi gün ayağını kullanamamasına rağmen zorla çalıştırıl-dığını yine kardeşi Elif ’e de kızı Sultan’a da ayrı ayrı söylemiş. Pazar günü çalış-masalar da pazartesi yine zorla madene sokulduklarını yoksa paralarını alamaya-caklarını söyleyen Karaca’nın “ayağımı sürüye sürüye madene sokuyorlar, ama maaşı alayım bırakıp geleceğim, daha da burada çalışmayacağım” dediği bili-niyor. Zaten aynı gün kaza gerçekleşiyor. Aybak’ın dediğine göre abisi ayağı ile il-gili olarak doktora gitmek istemiş ancak başındakiler izin vermemiş.

“İNSANıN HAyvAN kAdAR dEğERİ yok”Madende ölen Ramazan Karaca’nın ba-canağı Ramazan Aybak “fukaranın yaşa-mına hayvan kadar değer verilmediğini” söylüyor. Aynı yerde iki defa çökme ol-duğu birinden son anda kurtulduğunu

ancak diğerinde ayağını yaraladığını söyleyen Aybak, “ölüm olana kadar kim-se duymuyor, kaç kere söylemişler burası tehlikeli, direk dikelim en azından diye, ama zaman kaybedip az kömür çıkara-caklarından izin vermemişler. Sonra da olan olmuş” diyor. Bu insanların yapa-cak başka şansları olmadığından maden-de çalıştıklarını söyleyen Aybak, kendisi-nin de 700 TL’ye tekstilde çalıştığını, bu paranın hiçbir şey yetmediğini söyledi. “Başbakan ikti-dara gelirken, be-nim işçim 1 simit parasına çalışıyor dedi durdu. Şim-di o parayı da aldı elimizden” diyen Aybak, rahmet-linin en büyük hayalinin bekar olan 4 çocuğunu evlendirmek olduğunu ancak şimdi çok ciddi sıkıntıya düştüklerini söyledi.

3 mEtREdE 1 kASAGediz’in Gökler kasabasından Hamza Aktürk’te aynı göçükte ölenler arasın-da. O sırada aynı tünelde çalışan yeğen Hamza ise olayın canlı görgü tanığı. Onun anlattığına göre amcası deneyimli de olduğu için başlarındaki çavuşa bu alanın çökeceğini söylemiş. Zaten be-raber çalıştıkları Ramazan Karaca da daha önce şikayet etmiş hatta bir gün çalışmamış bile. Ancak işten atılacak-ları tehdidinin ardından çalışmak du-rumunda kalmışlar. Normalde 80 cm de bir kasa atılması gerekirken ailenin dediğine göre iki kafes arasında en az üç metre bulunuyor. Hamza Aktürk’ün eniştesi Muzaffer Atalay’da aynı yerde çalışıyor ve artıktık oraya gitmemeyi düşünüyor. O da çok kereler tehlikeli olduğunu üstlerine bildirmiş ancak sa-dece küfür yemiş. Şimdi o da ayağından yaralı. O da defaten vurguluyor; “insan hayatının hiç değeri kalmamış”.

“tAŞERoN kAlkSıN, bAŞkA çoCuklAR yEtİm kAlmASıN”Hamza Aktürk’ün eşi Nurten Aktürk ise şirketi dava edeceklerini söyledi. Belki o zaman bir düzeltmeye giderler diyen Nurten Aktürk ölümlerin nedeninin taşeronlukta olduğunu söylüyor. Eşi daha önce başka madenlerde de çalış-mış ve her yerde benzer sorunları ya-şadığını söyleyen Aktürk, “iki ayı kalmıştı emekli-liğe, uyarmış kaç kere dinlememiş-ler” dedi. Daha önce çalıştığı bazı yerler sigor-tasını yapmamış, bazıları maaşı eksik vermiş, Karadeniz Madencilik ise dediklerini yapmazlarsa hiç para vermemekle tehdit etmiş. Her seferinde taşeronun yüksek maaş sigorta ve güvenlik sözüyle işe çağırdığını ama hiç birinde dediklerinin olmadığını söy-leyen Nurten Aktürk, “para kazanacağız olmadık işleri yaptırıyorlar, taşeronluk çıktı çıkalı hayatın değeri kalmadı, sen-dika da bitti. Başbakan’dan bir isteğim var, taşeronu kaldırsın, başka çocuklar yetim kalmasın” dedi.

GüvENlİ mAdEN dE, oNu dENEtlEyEN dE yokGökler Belediyesi’nde muhasebe mü-dürü Ali Çelen, olay için önce “bir kaza olmuş” derken, sorumuzu yinelememiz üzerine “güvenliği alırsan bir şey olmaz. Türkiye’de özellikle bizim bölgemizde sanmıyorum ki dört dörtlük çalışan bir maden olsun. Bir kere hiç birinde sen-dika yok, işçinin derdini anlatabileceği

birileri yok” dedi. Belediye’nin ma-den mühendi-si, bilir kişi gibi kimseleri olmadı-ğını da söyleyen Çelen, denetle-mek isteseler bile yapamayacaklarını söyledi. Sadece ölüm olunca duyulduğunu söylene Çelen, sü-rekli böyle kazaların yaşandığını birçok kişinin sakat kaldığını söylüyor. “Taşe-ronlar kalas pahalı diye az kullanıyor, za-man kaybetmemek için az kasa yapıyor-lar, bugün olmazsa yarın çöküyor” diyen Çelen, “83 yılında abim de yeraltında öldü. O da burası çökecek diyor ve dışarı çıkıyor. Dışarıdan geri gönderiyorlar ve dediği gibi çöküyor.” diyor.

HElAllEŞEREk İŞE GİtmEkGediz bölgesinde konuştuğumuz herke-sin ortak söylediği bir şey var. “Madenci her gün işe gitmeden ailesiyle helalleşir de gider”. Madende çalışmak savaşmak-tan farksız. Kelle koltukta üç kuruş için ölüme meydan okuyorlar. Ali Çelen “Başka bir iş vereceğiz deseler, ben bir kişi bilmiyorum madende çalışmaya de-vam etsin. Vatandaş işsizlikten, yoksul-luktan çalışıyor madenlerde” diyor. En acılarından biri de ölümlerin ardından hiçbir sorumlu soruşturulmadı veya tu-tuklanmadı. Bununla ilgili bir araştırma yapıldığına dair de bir ibare yok. Ne şir-ketin, ne de Çalışma Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili elle tutulur bir açıklaması var. Ancak ne olursa olsun, ölümü göze alarak çalışanların aileleri bu meselenin üzerine gitmeye ve hesap sormaya ka-rarlı.

10 nİsan 2012 yARıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

İşçi ölümlerine sonSaatlerce yardım istediler.Kurtarılmayı beklediler.Aynı Titanik filmindeki gibi.Devletin helikopterleri hiç geçmedi oralardan. İnsansız hava araçları hiç kaydetmediler.Kaçakçı köylüler için saniyesi saniyesine havalanan F16’tılar semtlerine bile uğramadı.Skorsky helikopterleri mermi atmaya o kadar alışmıştı ki, biri yetişip de bir ip atamadı elektrik işçilerine.Erzurum, Aşkale’deki işçilerin Kürt olmaması bir hataydı.Kürt olsalardı Newroz’u kutlar gibi yapsalardı devlet he-men helikopterleri başlarında vızır vızır gezdirirdi.Gazeteci olsalar, sabahın köründe bile terörle mücadele timleri gelir onu evlerinde bulurdu.Öğrenci olsalar devlet ne yapar eder gazını tam yüze püs-kürtmenin bir yolunu bulurdu.Göldeki kardeşlerimiz sadece işçi olduğu için kaybettiler.Devletin ilgisine mazhar olamadılar.Aşkale’deki 5 kardeşlerimiz donarak,İstanbul Esenyurt’taki çadırda 11 inşaat işçisi kardeşimiz yanarak can verdi.Devlet her zamanki gibi seyretti.Hükümet ekonomik büyüme konusunda kendisini Çin’le kıyaslıyor.Çok büyüdük, diyor.Danışmanları Erdoğan’a bunun kaçınılmaz, hatta doğal olduğunu söylüyor olabilirler. Yeni-liberalizmin gidişatı budur diyebilirler. İş güvenliği konusu, ekonomiyi bü-yüten bizleri ilgilendirmez diyebilirler.Sermayenin ekonomisi büyüyor ama işçi ölümleri de büyüyor.İşçiler beşer onar ölüyorken, vicdanlar küçülüyorken, ne-yin büyümesinden bahsediyorsunuz?Kriz olur faturasını emekçiler öder.Deprem olur bedelini fakir-fukara halkımız öder.Büyüme olur can bedelini altta kalan sınıflar öder.Nedir bu çektiğimiz?Eskişehir, Mihalıççık’ta 4 işçi¬ göçük altında kalarak can verdi.Çünkü kömür ocağında ilerlerken sıklıkla atılması gereken kolonlar seyrek olarak atılıyordu.Kolonlar o işçilerin hayatından çalınıp, büyümeye eklendi ve eklenmeye devam ediyor.Eğer, örgütlenip mücadele etmezsek eklenmeye devam edecek.Ekonomi kötü giderse insanlar işini kaybedip, dibine ka-dar yoksulluğu yaşıyorlar.Kötü gitmeyip bir canlanma olur ise daha beteri, insanlar canını kaybediyor.Bu ülkede ve dünyada sakin bir hayat yok artık.Kapitalizm insanları bedenen yok etmeden sömürmeyi beceremiyor.Kapitalizm derleri kurutmadan işleyemiyor.Kapitalizm doğayı mahvetmeden yürüyemiyor.Sermaye blokları arasındaki, devletler arasındaki rekabet bir ölüm kalım meselesi. Ve ölümler önce bizden başlı-yor. Sermayeler ve devletler kendi büyük çarpışmalarını yaşarlarken gözleri hiçbir şeyi görmüyor.İşsizlik her halükarda çok yüksek.Başbakan yüzde 10 civarında işsizliğin ne kadar normal olduğunu anlatıyor. Diğer ülkelerden örnekler veriyor. Onlar da da durum böyle diyor.İnsanlar bu tablo içerisinde, her türlü kötü koşulda çalış-maya razı ediliyor ve en sonunda ölüyorlar.Türkiye işçi sınıfı ve onun öncüleri işçi cinayetlerine karşı, sistemle inatçı ve uzun soluklu bir mücadeleye hazırlanıyor.Ağıtların yükseldiği her bir işçi ocağından mücadele ye-minleri de yükseliyor. İnsanlık kaybettiği emekçilere sahip çıkıyor.Evlatlarını kaybetmiş aileler bir araya geliyor.Halkımız “işçi ölümlerine son” diyerek yollarla düşüyor.Yolları açık olsun…

[email protected]

Madencilerin katili Karadeniz Madencilik

Gaz bombası ölümcüldür Nükleer anlaşma tutacak mı?

Peşpeşe ölümler geliyor

TİHV ve TTB, 7 Nisan 2012 tarihinde İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “biber

gazlarının insan sağlığı üzerinde kalıcı bir etki bı-rakmadığı” yönündeki açıklamasıyla ilgili yazılı açıklama yaptılar.

THİV’in raporunda, “özellikle de toplumsal gösterilerden sonra, güvenlik kuvvetlerinin “kont-rolsüz” bir şekilde kullandığı kimyasal ajanların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmekte ve belgelemekteyiz. Zira sürekli uyardı-ğımız Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’ndaki (PVSK) değişiklikten bu yana (14 Haziran 2007) 5 yılda 11 insanımız yoğun göz yaşartıcı kimyasal ajan kullanımı nedeniyle veya “gazı kapsüllerinin” vücutlarına isabet etmesi nedeniyle yaşamını yi-tirmiştir.” denildi.

TTB ise raporunda “Kaygılıyız çünkü İçişle-ri Bakanı’nın bir hukukçu olarak “insan sağlığı”

hakkında görüşlerine bakılırsa; “kalıcı etki” konu-sunu anlamamıştır.” dedi. Bu kimyasallar Cenevre Sözleşmesi’nde savaşta kullanımı yasak maddeler arasında olsalar da Türkiye gibi dünyada birçok ülkede polisler tarafından yoğun bir şekilde kul-lanılıyor. yarIn GÜNCEL

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin gezisinin en önemli gündemi, nükleer santral kurma yarı-

şı oldu. Çin proje için hükümet teminatı istemiyor ve finansmanını kendisi sağlama vaadinde bulundu. Buna karşılık Güney Kore, teminat istiyor, Tokyo elektrik şirketi Fukuşima felaketi sonrası projeden çekildi, Toshiba ise hala ihale üzerine çalışıyor.

Çin ile imzalanan anlaşmalar, “Nükleer enerjinin ba-rışçıl amaçlarla kullanımına ilişkin iş birliği anlaşması” ve nükleer enerji alanında iş birliğini içeren “niyet mektu-bu” bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Pekin ile mü-zakerelere başlama konusunda ilk adım niteliğindeki bu anlaşmaları Başbakan imzalasa da toplumun büyük bir kesimi karşı. Eğer yapıma başlanırsa büyük eylemlerin de başlayacağı kesin. yarIn GÜNCEL

Zonguldak Çaycuma’da, Filyos Çayı üzerinde çöken ve 15 kişinin kaybolmasına neden olan köprünün geri kalan

ayağı da yıkıldı. Geçtiğimiz gün yaşanan olayın ardından arama çalışmaları sonucunda kayıp 15 kişiden Meryem Başören’in cesedi, olaydan 43 saat sonra bulundu. Kayıp yakınlarının acılı bekleyişi de köprünün çevresinde sürüyor. Köprüden kendisini uzaklaştırmak isteyen polise tepki gösteren kayıp minibüs sürü-cüsü İsmail Örenbaş’ın oğlu 38 yaşındaki Arif Örenbaş, “Burada 15 insan yatıyor. Benim canım yanıyor, onların canı yanıyor. Bir tane yetkili açıklama yapmıyor. Valisi, kaymakamı yok mu? Siyaset yapmak için geliyorlar, takır takır konuşuyorlar.” dedi.

Elazığ’ın Maden İlçesi’nde meydana gelen hortum, kara-yolları işçilerinin kaldığı konteynırı uçurdu. 6 işçi yaşamını yitirirken, 7 kişi de yaralandı. Hortum ve fırtına, karayolları yapım çalışmalarını sürdüren işçileri. Aniden bastıran hortum ve şiddetli fırtına sonucu işçilerin kaldığı konteyner, kayalıklara çarparken, araçlar Maden Çayı’na uçtu. Ölen işçilerden 4’ünün aynı gün işbaşı yaptıkları öğrenildi. yarIn GÜNCEL

2 nisan Pazartesi günü akşam 18:30 sıralarında göçük altında kalan madencilerin ardından olay basına ‘yalancı tavan çökmesi’ olarak yansımıştı. Bu tespit tavan sanki yanlışlıkla çökmüş izlenimi verirken, ölenlerin yakınlarının yorumları ise net; “onları öldüren tavan değil, Karadeniz Madencilik”.

eskİşehİrCAN çOKSöyLER

RAmAZAN AybAk

NuRtEN AktüRkElİf AybAk

Alİ çElEN

- 2011’de Çalışma Bakanlığı’na göre 1543 işçi öldü. Ancak kayıt dışı çalışanlar sayılara dahil değil.- Mart ayında 59 işçi öldü. - Nisan ayının ilk 9 gününde 25 işçi öldü. - Nisan ayında ölenlerin 8’i enerji, 4’ü maden, 2’si tersane, 11’i inşaat işçisi

Page 4: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARIN10 nİsan 2012 yARıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

Patronların parası işçilerin ölümüHer gün başka bir işçi ölümü haberi alıyoruz. Tuzla, AVM inşaatları, maden ocakları işçi ölümlerinin kampları gibi.İşçiler nasıl bir yer nasıl bir koşul veriliyorsa kabul etmek zorunda kalıyorlar. Daha iyi şartlar, haklar için sendikası yok, örgütü yok.Yeter ki iş olsun, evdeki çocukların karnı doysun. Anne baba “oğlumuzun bir işi var” desin.Memlekette işsizlik celladına karşı itirazlar yükselirken işine gelmeyen, işsizlere “tembeller, iş beğenmiyorlar” diyordu.Bugün her koşulda çalışmaya razı gelmiş, evinden ailesi ile helalleşerek çıkan, ölüm ihtimalinin yüksek olduğunu bile bile çalışan emekçiler varken nasıl büyük bir haksızlık oluyor.İşsizlik büyük bir sorun ve mücadele haline gelmeli ki işçiler ölmesin.İşsizlik sorununu herkes görmeli ve dile getirmeli.Para düzeninin çarkları dönüyor.Düzenin başındakiler durmadan paraya para eklemenin yolları peşindeler. Her yolu, her türlü koşulu mübah görüyorlar. En ölümcül koşulların önlemlerine masraf yapmamak dahil.Oysa dünya nimetleri, doğası, suyu hakça paylaşılabilir.Paraya para değil üretime üretim katılarak kaynaklar çoğaltılabilir.Bir avuç para babasının iyiliği konuşuluyor. Paralarının nasıl korunacağı ve çoğaltılacağı konuşuluyor işçiler öl-meye devam ediyor.Biz bu inşaatları yapan ellerin en doğru çözümü bula-cağından emin olarak ölümlere son vermenin en hızlı yöntemlerini bulabiliriz.En acil mücadeleyi planlayarak, örgütlenerek.Kaybettiğimiz işçi kardeşlerimizin aileleri, derhal çalış-ma koşullarının düzeltilmesi gereken işçi kardeşlerimizle birlikte.Denetlemeyen cezalandırmayan devletten de, üç kuruş kârı için önlem almayan patronlardan da hesap sorabiliriz.AKP hükümetinin bakanları her işçi ölümünde konuyu inanca bağlayıp kolayca işin içinden çıktığını sanıyor.Yanlış işsizlik rakamları ile toplumu yanıltan bakanların burada da yaklaşımı tam bir istismarcılıkla yüklü.Cetvelle çizilmiş gibi bakanların, patronların kaderi iyi kaybettiğimiz işçilerin kaderi hep kötü.Bkz: Çalışma Bakanı Faruk Çelik Esenyurt’da 11 işçinin cinayetinden sonra “bu bir iş kazası değil kaderdir” dedi. Tayyip Erdoğan Zonguldak’taki madende yaşanan ölüm-lerden sonra “güzel öldüler” dedi.Yasalar sendikasızlaşma, özelleştirme, şikecileri patronla-rı kurtarma üzerine kurulu. İtiraz eden emekçilere gazla copla saldırı devletin bir başka vicdansızlığı.Her gün onca işçi ölüyor, devlet kılını kıpırdatmazken yeni yatırım paketi ile patronlara hizmet sonsuz.2012 Teşvik Paketi’nde yoksul bir il olmasına rağmen dışa-rıda bırakılan Tunceli’ye ayrımcılık uygulanırken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrencilere bir başka ayrımcılık yapılıyor “İşçi ölümleri kader değil cinayettir, kapitalizm öldürür” yazılı Türkçe ve Kürtçe iki pankart astı diye okul içerisinde, sınıfların önünde kasklı coplu polisler öğrencilere acımasızca saldırıyor.Gençlerin iş cinayetlerini konu yapması, bir de bunu Kürtçe olarak ifade etmesine dayanamıyorlar.Devlet polisi, gazı ile gençleri susturma söz konusu olunca çok hızlı.Aşkale’de buzun üzerinde 3 saat boyunca yalvararak bek-leyen TEDAŞ işçileri ölürken dünyanın en büyük 10 eko-nomisi olmak için uğraşan devlet neredeydi?Ekonomisi bu kadar büyükken yokmuydu bir tane kur-taracak hızlı aracı?Devletin uçağı kazması küreği neredeydi? Polisi, itfaiyesi neredeydi? İçişleri Bakanı’nın görevlileri neredeydi?

[email protected]

Birleşmiş Milletleri Suriye’ye müdahale konusunda geç kal-

makla suçlayan Erdoğan, partisinin grup toplantısında yine Suriye ile sa-vaş isteğini vurguladı. Başbakan’ın konuşmasının satırbaşları ise şöyle: boRç yİğİdİN kAmçıSıymıŞBaşbakan, Türkiye’nin borçlarının yi-ğidin kamçısı olarak değerlendirirken, ekonominin büyüdüğünden bahsetti. Ayrıca üst üste yapılan doğalgaz ve elektrik zamlarına değinmeyen Erdo-ğan, açıklanan büyüme rakamlarına ilişkin, “Dünyada Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ülke olduk” dedi. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “100 liranın sadece 22 lirası borç. Önemli olan bu borcu çevirebilmek. Hiç kimse Türkiye’nin borcu artıyor diye zihinleri bulandırmasın. Borç yiğidin kamçısıdır. Bu ne demek? Yani güçlü olanın hiç umurunda değil. ABD için borç umu-runda bile değil.”

NüklEER çAlıŞmAlAR bARıŞ İçİN!Başbakan nükleer çalışmaları barış için gerekli olduğunu söyleyerek şunları vurguladı: “Nükleer çalışmaların barış-çıl amaçlarla yapılmasını destekliyoruz, buna engel çıkarılmasına karşıyız. Ama nükleer silah çalışmalarına aynı şekilde karşı çıkıyoruz. İsrail’in nükleer silah sahibi olmasına göz yumanların, barış-çı amaçlarla nükleer kullananlara karşı çıkmasını kabul etmiyoruz. İsrail’de şu anda çok ciddi rakamlara ulaşmış nük-leer başlıklar var. İran’da görüştüğümüz dostlarımız nükleer silaha dinen karşı olduklarını sadece nükleer çalışmaları barışçı amaçlarla sürdürdüklerini söy-lediler.”

“4+4+4 EZANıN RüCu EtmESİ Gİbİ”Erdoğan, eğitimdeki düzenlemeyi şu şe-kilde övdü: “ 4+4+4 sistemi konusunda tarih değiştirdiğiniz için şükranlarımı iletiyorum. 1950’de merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının ezanı as-lına döndürmeleri ne kadar muhteşem bir olaysa sizin yaptığınız düzenleme de en az onun kadar önemlidir. Ezanın

özüne kavuşması nasıl hafızalarda yer ettiyse bu tarihi olay da milletin kal-binde yer alacaktır.” Başbakan KESK’li öğretmenlere polisin saldırısını şöyle sa-vundu: “Güya öğretmen kitlesi, üç gün boyunca Ankara’yı savaş alanına çevir-mek istediler. CHP ve BDP’li vekiller bunlara destek verdi. Onlar sokakta cam-çerçeve kırarken, vekiller milletin iradesini tecelli ettirdi.”dedi. Erdoğan, CHP’nin AKP’ye Nazi benzetmesini tarihten gazete kupürleriyle şöyle eleş-tirdi: 1932 ve 1941 tarihli iki gazeteyi gösteriyorum. Başlık: “Milli Şefimiz-le Führer arasında samimi tebrikler.” Bundan daha önemli belge olur mu? Bitmedi, diğer bir gazete. “Kemalist Türkiye’den faşist İtalya’ya selam” al-tında İnönü’nün İtalya’ya gideceği ya-

zıyor. İşte CHP budur. İşte CHP Genel Başkanı eğer Hitler sevdası arıyorsa, o gurur duyduğu CHP tarihine baksın orada bulur.”

NİyE SAldıRmıyoRuZ?Erdoğan konuşmasında İstanbul’da ger-çekleşen Suriye “Dostları” toplantısını ele aldı. Suriye Ulusal Konseyi’nin tüm Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak te-yit edildiğini ileri süren Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi karar alamayarak, “zalime” dolaylı destek vermiştir diye-rek, Çin’i ve Rusya’yı Suriye’ye saldırı-ya izin vermemekle suçladı. Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar BM eski temsilcisi Annan’ın girişimle-rine umutla bakılsa da Esad’ın zaman kazanma çabası içinde olduğu da dile getirildi. İstanbul zirvesi Suriye’nin ge-leceği için bir zirve olmuştur. Esad’ın güvenilmez bir lider olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. Esad’ın verdiği sözlere inanmak yeni katliamlara fırsat tanıyabilir. BM güvenli konseyi Suriye konusunda bir türlü karar veremeye-rek zalime yardım etmiştir. Suriye halkı her gün ölürken eli kolu bağlı beklemek

zulme ortak olmak demektir. Suriye halkına sırtımızı dönmeyecek Suriye halını kendi kaderine terk etmeyeceğiz.”

Savaşı en çok Erdoğan istiyorankaraSELçUK KAyGISIZ

Başbakan erdoğan partisinin grup toplantısında yine suriye ile savaş isteğini vurgularken, 4+4+4’ü ezanların tekrar arapça olarak okunmasına benzetti. KESK’li öğretmenlerden “güya öğretmen kitlesi” olarak bahseden Erdoğan, ekonominin büyüdüğünden bahsederken, yine işsizliğin üstünü örttü. Başbakan ayrıca nükleerin barış için gerekli olduğunu vurguladı.

Emekçi Hareket Partisi1 Mayıs’ta Taksim’de“İşçi ölümlerine son”

Anayasa Mahkemesi, CHP’nin hesaplarındaki toplam 3 milyon

372 bin 446 TL’nin usulsüz harcama ge-rekçesiyle hazineye gelir kaydedilmesine karar verdi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2007 yılı kesin hesaplarını inceleyen Anayasa Mahkemesi, toplam 3 milyon 372 bin 446 TL’nin usulsüz harcandığı gerekçe-siyle, bu paranın partiden alınarak ha-zineye gelir kaydedilmesine karar verdi.

CHP, parti harcaması gibi gösteri-len sakız, sucuk, iç çamaşırı gibi kişisel harcamalar nedeniyle de cezalandırıldı. Mahkeme, Ferhat Göçer, Suavi ve Onur Akın konserleri için ödenen ancak usule uygun faturalandırılmayan ücretleri de usulsüz saydı.

Akp’dE yolSuZluk bİtmİyoRBugüne kadar yüzlerce yolsuzlukla ilgili

gensoru önergeleri verilmesine rağmen hiçbir sonuç alınamadı. Çok fazla gün-deme getirilmeyen AKP ile ilgili yolsuz-luklar devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz ay İzmit İl Genel Meclisi’nin Ak Partili üyesi Hacı Kocabay, AKP’li belediyenin yolsuzluklarına dayanamayarak istifa etti. Kocabay, yaptığı suç duyurularına da duyarsız kalındığını söyledi. Hacı Kocabay, yolsuzluk iddiasıyla ilgili top-ladığı fotoğraf ve belgelerden oluşan dosyayı Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, İçişleri Bakanlığı’na ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğini ancak halen soruşturma için çağrılmadığını belirtiyor. En son örnek ise Kayseri’den; Kayseri’de Kocasinan ilçesine bağlı Himmetdede Beldesi Belediye Başkanının da arala-rında bulunduğu 15 kişi akaryakıt yol-suzluğu operasyonunda gözaltına alındı. yarIn SİyASET

CHP çalmış,AKP çalmamış mı?

Savaş çağrısına Gül’den destek 11 Mart’ta Esenyurt’ta 11

işçinin yanarak can verme-si, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın yak-laştığı bugünlerde işçi cinayetle-rini yeniden gündeme taşıdı. Son yaşanan ölümler, işçi ölümlerinin “kaza” olmadığını, göz göre göre gelen cinayetler olduğunu bir kez daha ortaya koydu. 2012 yılının sadece ilk üç ayında 163 işçi ha-yatını kaybetti.

kAZA dEğİl CİNAyEtSon 10 yılda toplam 10 bin 723 işçinin “iş kazası” adı altında hayatını kaybettiği Türkiye’de; 2012 yılının henüz ilk ayların-da bu kadar çok işçinin hayatı-nı kaybetmesi, iş cinayetlerinde Türkiye’nin Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Türkiye’de Ocak ayında 61, Şubat ayında 42 ve son olarak Mart ayında 59 işçi hayatını kaybetti. Adana Kozan’daki ba-

raj inşaatında 10 işçinin sulara kapılarak hayatını kaybetmesi, İstanbul Esenyurt’taki AVM in-şaatının şantiyesinde 11 işçinin çadırlarda yanarak hayatını kay-betmesi, Eskişehir’de maden oca-ğında 4 işçi göçük altında ölmesi, Erzurum’da 5 TEDAŞ işçisinin sulara kapılması iş cinayetlerinin son örnekleri oldu.

İŞçİ ölümlERİNİ duRduRmAk İçİN tAkSİm’Eİşçi cinayetlerinin artması nede-niyle, Emekçi Hareket Partisi yak-laşan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda bu sene öldürülen işçiler için yürü-meyi planlıyor. İşçi cinayetlerinde kaybettiğimiz işçilerin aileleri ile birlikte 1 Mayıs’ta Taksim’de ola-cağını duyuran Emekçi Hareket Partisi, işçileri kâr hırsına kurban eden patronlardan ve iş cinayetle-rini durdurmak için hiçbir adım atmayan AKP hükümetinden he-sap soracak. yarIn SİyASET

Irak krizi konusunda hükümet tarafından ABD’nin isteği doğ-rultusunda 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan ve tam adı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilme-si ve yabancı silahlı kuvvetle-rin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” olan tezkere 1 Mart 2003 tari-hinde TBMM’de yapılan oyla-mada reddedildi. Bu ABD’nin Irak operasyonunda hiçbir şekilde Türkiye’den yararlana-mayacağı anlamına geliyordu. Hükümet tıpkı şuan olduğu gibi Irak’a girmekte kararlıydı. Hemen hemen tüm illerde yapı-lan eylemler tezkerenin geçme-mesinde en önemli etken oldu.

Halk tezkereyi kabul etmemişti

Cumhurbaşkanı Gül, Harp Akademileri Komutanlığı’nda kur-may subaylara konferans verdi. Bölgede Suriye ve İran’la yaşanan

gerginliğin sıcak çatışmaya dönüşebileceğini belirten Gül, “Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur.” dedi.

İstanbul’da düzenlenen “Suriye Halkının Dostları” toplantısında Başbakan Erdoğan da savaş çağrısı yapmıştı.

Gül, “Türkiye’nin savunma stratejisinde gerçekleştirmesini gerekli gördüğüm reformlardan bahsederek, ülkemiz için yeni bir güç konsepti ortaya koyacağım” dedi. yarIn SİyASET

Page 5: Yarın 27. sayı

03 oCak 2012 yARıN05 10 nİsan 2012 yARıN05

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın darbe suçundan

yargılandıkları davanın ilk duruşması geride kaldı. Duruşmada Kenan Ev-ren ve Tahsin Şahinkaya’nın tutuksuz yargılanmaları kararı çıkarken, gözal-tında kayıplar ve işkence suçları için ayrıca araştırma yapılması kararı alındı. Evren ve Şahinkaya sağlık sorunlarını gerekçe göstererek mahkeme salonuna gelmezken, 12 Eylül’den bir gün sonra Ardahan’ın Göle ilçesinde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana 104 yaşına rağmen müdahil olduğu davaya ambulansla gelerek ka-tıldı. Duruşmada söz alan Berfo Ana; “Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yı-kılsın ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren bu-raya gel.” dedi. Ardından mahkemenin

hakimine dönerek, “Sen onu buraya getirmedin” diye tepki gösterdi.

“dARbECİlERİ HAlkımıZ yARGılAyACAk”Yarın Gazetesin’e konuşan ko-nuşan Cemil Kırbayır’ın ağa-beyi Mikail Kır-bayır ise müdahil olmak istedikleri dava ile ilgili şun-

ları ifade etti:“Öncelikle 12 Eylül, sadece Ke-

nan Evren ve konsey üyelerinin yar-gılanmasıyla kalırsa amacının dışına çıkar. 12 Eylül bütün yaptırımlarıyla, bütün düzenlemeleriyle, anayasasıyla ve anayasasının ortaya çıkardığı yasa-larıyla yargılanmadığı müddetçe, biz buna yargılama demeyiz. Biz alanlar-da, meydanlarda, salonlarda hep dedik. Bakanı, paşası, valisi konumu ne olursa

olsun, hesabını veremeyeceği bir davranış içerisine girmesin. 12 Eylül faşist darbecileri darbe yaptıktan sonra hesabını vere-meyeceklerini kendileri de an-lamışlardır. Süngü ucuyla kabul ettirdikleri 82 anayasasının ge-çici 15. maddesinin himayesine sığındılar. Biz de o tarihten bu yana bunun hesabını vermeli-siniz, vereceksiniz dedik. Dar-becileri halkımız kendisi yargı-layacaktır. Halkımızdan dolayı yargılamadan umutluyum.”

“bERfo ANA müCAdElENİN bAyRAğıdıR”EHP Genel Sek-teri Gün Çağ Aydın, Yarın’a yaptığı açıkla-mada, 12 Eylül darbesini AKP iktidarının yar-gılayamayacağı-

nı vurguladı. “Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yetmez, 12 Eylül’ü asıl yargı-layacak olan içerideki mahkeme değil, biz devrimcileriz” diyen Aydın şunları belirtti: “Devrimcilerin ipini çeken cellatların, işkencecilerin, hakimlerin, idam sehpalarına tekme atan yardak-çıların, darbe kurumlarının tamamı yargılanmalı. Cemil Kırbayır’ın anne-si Berfo ananın gözyaşlarını akıtanlar hesap verecek. Berfo Ana 104 yaşına rağmen mahkeme salonundaydı. Bu bizim için çok önemlidir. 32 yıldır oğ-lunu arayan bir annenin insanlığa olan özleminin iradesini bir kez daha, bu kez darbecilere karşı görmüş olduk. Berfo Ana’yla birlikte bu mücadeleyi sürdür-mek bizim boynumuzun borcudur. AKP bu davada darbecileri aklamaya çalışacaktır. Ancak bizim tavrımız katil-leri aklatmak değil, yargılatmak yönün-de nettir. Berfo Ana bu mahkemeden ne bekliyorsa biz de onu bekliyoruz. Berfo Ana’nın sözü bizim sözümüzdür, kini bizim kinimizdir, Berfo Ana bu mücadelenin bayrağıdır. Bizler de Berfo Ana’nın yoldaşlarıyız.”

“AHd olSuN EvREN’İ GEtİRECEğİZ”Yarın gazetesi kö-şe yazarı ve EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav ise gazetemize şöyle konuştu: “Kenan Evren, yargılan-ma sözünü duyar

duymaz ‘intihar ederim’ demişti, ne oldu? Biz, ‘İntihar Etme, İtiraf Et’ de-miştik. Bakın bugün itiraflarına başladı işte, ha şöyle. Ancak AKP değil dar-becileri yargılamak, aklamak peşinde. İddianame içeriği, neredeyse sanıkları koruyor. Kenan Evren’de sembolleşen dönemin bütün sorumluları ve bugün aynen ona benzeyenler yargılanmalıdır. AKP’nin, bugün bu listedekilerden bir farkı kalmamışken, mağdur olarak mü-dahillik talebinde bulunmaları da tam bir yüzsüzlük. Başbakan unutmamalı, bu süreç referandumla başlamadı. 12 Eylül’ün muhatapları her gün yürekle-rinde ve her yıl 12 Eylül yıldönümle-rinde sokaklarda hesap sordular. Bize, bu kapının sağcıyı solcuyu eşitlemesine izin vermemek için mücadele düşer. Bi-ze Berfo Anne ne talep ediyorsa ona güç vermek görevi düşer. Onun sözü kılavuz olmalıdır; ‘Nerede benim oğ-lum? Nerede Kenan Evren? Karşıma gelecek o.’ Kenan Evren’i de dönemin tüm sorumlularını da, bugünün zalim-lerini de karşına getireceğiz Berfo Anne, ahd olsun.”

ankaraSANEM DENİZ KURAL

Berfo Ana hesap soruyor12 eylül davasının ilk duruşması bitti. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın tutuksuz yargılanmalarına karar verilirken, işkencecilerin de yargılanmasının önünü açan kararlar alındı. Davaya 500 kadar müdahillik talebi oldu ancak bunların en önemlilerinden biri 104 yaşına aldırmadan mahkemeye hesap sormaya gelen Berfo Ana’ydı.

Kıdem tazminatı nedeni baş-langıçta işten çıkarmalarda

işçinin geçim güvencesi olarak dü-şünülmüştür. Aslında kıdem tazmi-natının işçinin bedensel ve ruhsal yıpranmasının karşılığı olma işlevi de bulunmaktadır. Kıdem tazminatı, iş-çinin çeşitli sebeplerle işyerinden ay-rılırken işveren tarafından iş Kanunu gereğince işçiye verilen bir tazminat şeklidir. Kendi isteğiyle işten ayrılan işçi kıdem tazminatına hak kazana-maz. İş sözleşmesi, yasada öngörülen durumlardan birisi ile sona eren ve belirli süre kıdemi bulunan işçiye veya işçinin ölümü halinde mirasçı-larına, işveren tarafından ödenmesi gereken, işçinin çalışma süresine ve ücretine göre belirlenen, çalıştığı her bir tam yıl için, giydirilmiş brüt üc-

retinin otuz günlük tutarıdır. Kıdem tazminatı brüt ücret üzerinden he-saplanır. Yapılacak tek kesinti damga vergisi kesintisidir. Bir yıldan arta kalan süreler için aynı ücret üzerin-den oranlama yapılmak suretiyle tazminat tutarı hesaplanır. Giydirilmiş brüt ücretten anlaşıl-ması gereken işçiye verilen ikramiye, prim, yakacak yardımı ve sa-ir maddi unsurlardır. Buradan takribi her yıl bir brüt maaş kadar kı-dem tazminatı elde edildiği sonucuna varabiliriz. Belirli süreli iş sözleşme-leri bakımından uygulamada sıkça karşılaşılan bir duruma değinmek ge-

rekmekte. Belirli süreli iş sözleşmele-rinde, iş sözleşmesinin süre dolduğu için sona ermesi halinde kural olarak

kıdem tazminatı söz ko-nusu değildir. Ancak; İş Kanunu’nun “Belirli ve belirsiz süreli iş sözleş-mesi” başlığı altındaki 11. maddesi “İş ilişki-

sinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belir-siz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli

bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun

ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli

süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla kez üst üste yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zin-cirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Sözleşmenin her 1 yılın hitamında yenilenmesi esaslı bir nedene dayanmıyor ise kanun, iş söz-leşmesini belirli değil belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak değerlendirmekte ve kıdem tazminatına hükmedilebi-leceğini ifade etmektedir. İşverenin, sadece kıdem tazminatı ödemekten kaçındığı için sözleşmeyi sürekli ola-rak yenilemesi durumunda Yargıtay kararları kıdem tazminatının öden-mesi gerektiği yönündedir.

Kıdem tazminatı nedir?

Av. Gökçesu Özgül

HAKLARIMIZI BİLELİM

AKP müzakere değil savaş istiyor Bahar aylarının gelmesi ile birlikte çatışma ve

ölüm haberleri artarken, hükümet cephesinden Kürt sorununun müzakere ile çözülemeyeceğini vur-gulayan açıklamalar da arttı. Erdoğan, BDP’nin mü-zakere talebine karşılık şartlar öne sürerek, müzakere yollarını tamamen kapattı. BDP ise AKP’yi çözüme davet ederek, Kürt sorunundaki tıkanmanın aşılma-sı için AKP’den gelecek samimi müzakerelere hayır demeyeceklerini açıkladı. Öte yandan, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından geçtiğimiz ay

açıklanan 2011 yılı Hak İhlalleri Raporu’nda özellikle silahlı çatışmalar, sivil ölümler, gözaltına alınmalar ve tutuklanmalarda yoğun artışların yaşandığı belirtil-mişti. Çatışmalarda toplam 318 kişinin hayatını kay-bettiğinin belirtildiği raporda faili meçhul ve yargısız infazların sayısı ise 129 olarak açıklanmıştı. Sadece bu rakamlar bile müzakerenin önemini ortaya koyduğu halde, AKP hükümetinin savaşı tırmandıran açıkla-maları daha çok can kaybının olacağına işaret ediyor. yarIn GÜNCEL

mİkAİl kıRbAyıR

GülSüm kAvGüN çAğ AydıN

Ardahan’ın Göle ilçesinde 12 Eylül döneminde gözaltında kaybedilen

Cemil Kırbayır’ın yaşadığı ev kültür mer-kezine dönüştürülüyor. Cemil Kırbayır’ın ailesi, yoldaşları, köylüleri tarafından ya-pılacak Kültür Merkezi’nin çalışmaları baharın gelmesiyle birlikte başlatılıyor. Kültür Merkezi’nin açılması ile; gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha ha-ber alınamayan Cemil Kırbayır’ın anısını yaşatmanın yanı sıra, Cemil Kırbayır’ın Göle halkına bıraktığı devrimci mirasın ko-runması da hedefleniyor. Cemil Kırbayır’ın ailesi ve Göle halkı ile birlikte kurulacak Kültür Merkezi’nin inşaatı da yöre halkı ile birlikte yapılacak. Gözaltında kayıplara karşı kararlı bir mücadele yürüten Cumar-tesi Anneleri’nden biri olan Berfo Ana ve Cemil Kırbayır’ın diğer yakınları, bu mü-cadele sayesinde yeniden buluştukları Ce-mil Kırbayır’ın yoldaşları ile daha çok yol yürüyeceklerini belirtiyor. yarIn GÜNCEL

Cemil Kırbayır Göle’de yaşatılacak

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süreiçin ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen KCK ana davasının 42. duruşmasında da, sanıkların tutuklu-

luk hallerinin devamına karar verildi.

“SANıklAR HARİç HERkES küRtçE koNuŞAbİlİyoR”Sanık avukatlarından olan ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, mahkemenin artık Kürtçe devam ettiğini belirterek, “Çünkü polisler, avukatlar, herkes Kürtçe konuşabiliyorken, sanıklar konuşamıyor.” dedi. Kozağaç-lı, Almanya’da tartışılan “Düşman Ceza Hukuku”nu anlattıktan sonra, Türkiye’de de buna doğru gidildiğini belirtti.

15 yıldAN AğıRlAŞtıRılmıŞ müEbbEtE kAdAR CEZADiyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 7 bin 578 sayfalık iddianamede, bağımsız milletvekili Selma Irmak, Kemal Aktaş ve Hatip Dicle’nin de aralarında bulunduğu 104’ü tutuklu 152 sanık hakkında 15 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları isteniyor. yarIn GÜNCEL

Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin Türkiye bağ-lantılarının araştırıldığı, 2008 yılından bu yana süren

soruşturma tamamlandı. Savcılık, Almanya’daki dernek aracı-lığıyla Türkiye’de 41 milyon Euro’luk yolsuzluk yaptıkları iddia edilen eski RTÜK Başkanı Zahid Akman ile Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Kahraman’ın da aralarında bulunduğu 20 şüpheli hakkında, 526 sayfalık iddianame hazırladı.

“öRGüt kuRmA Suçu yok”Şüpheliler hakkında “özel belgede sahtecilik, kamu görevlisi-nin resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak ve güveni kötüye kullanmak” suçlarından, 3 yıl 9 aydan 14 yıl 6 aya kadar deği-şen oranlarda hapis cezaları istendi. İddianamede, 20 şüpheli hakkında, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgüte üye olmak” suçlarından takipsizlik kararı verildi.

GöREvdEN AlıNAN SAvCılARA dAHA fAZlA CEZA İStENdİSoruşturmadan alınan ve haklarında dava açılan eski savcılar, bazı sanıklardan daha fazla ceza istemiyle yargılanacak. Nadi Türkaslan hakkında, 1 yıldan 11 yıla kadar, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz hakkında ise 1’er yıldan 3’er yıla kadar hapis isteniyor. yarIn GÜNCEL

12 Eylül davasında 1 Mayıs 1977 katliamına ilişkin mah-kemenin bilgi talep ettiği MİT’in, gönderdiği evraklar

için “devlet sırrı” şartı koşması tartışma yarattı. Avukatlar bu karara tepki gösterdi. Katliamda ölenlerin avukatlığını yapan Rasim Öz, yargıdan evrakın saklanamayacağını belirtiyor. Avu-kat Ömer Kavili de, “Burada bir toplumun geleceği karartıl-mıştır” diyor.

Avukat Ömer Kavili, bu yazının mahkemeye talimat vermek anlamına geldiğini savunarak, “Mahkemeye bilgi vermiyorlar. Çünkü devlete dokunan yanları var. Bu tevilli ikrardır. Devlete dokunduğu için gizlemek istiyorlar” dedi. Kavili, artık bu davda CMK 125’in uygulanamayacağını da savundu. DİSK avukat-larından Rasim Öz ise; “Siyasi iktidarın bütün organların bilgi ve belgeleri yargı ile paylaşmak zorundadır. Vermemek, görevi suistimaldir” dedi. Ayrıca Avukat Rasim Öz, 1 Mayıs 1977 katliamının insanlık suçu kapsamına girdiğini ve zamanaşımının da işlemeyeceğini belirtti.

1 mAyıS 1977’dE NE oldu?Türkiye’ de 1 Mayıs’ın açık alanda ilk kez kutlandığı 1 Ma-yıs 1977’de, İstanbul Taksim Meydanı’na değişik noktalardan açılan ateş sonucu 36 kişi öldü, 126 kişi de yaralandı. Hiçbir fail bulunamazken, 94 işçi ve sendikacıya dava açıldı. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bu dava 1988 yılında beraatle sonuçlandı. yarIn GÜNCEL

KCK davasında yine tahliye yok

Deniz Feneri’nde örgüt “yok”muş

1 Mayıs 1977 katliamı “devlet sırrı” mı?

Page 6: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan Kamu Görevlileri

Sendikaları Kanununda Değişiklik Ya-pılmasına Dair Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek, yasa-laştı. Tasarı yasalaşırken, KESK, Çalışma Bakanlığı’nı işgal etti.

Anayasa değişikliğine paralel olarak hazırlanan Kamu Görevlileri Sendikala-rı Kanunu’nda değişiklik yapan tasarı, TBMM Genel Kurulu’ndan geçti. Kabul edilen yasa, memurlar ile diğer kamu gö-revlilerine tanınan toplu sözleşme hak-kının kullanılmasını düzenliyor. Toplu sözleşme yapılma usulü, tarafları, kapsa-mı, toplu sözleşmeden yararlanacakları, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılmasını, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun oluşumu ve çalışma esasları-nı belirliyor.

SAHtE SENdİkA yASASıNA kESk’tEN tEpkİKESK’e bağlı sendikaların Yürütme Ku-rulu üyeleri ve çok sayıda KESK’li 4 Ni-san günü, saat 15.30’dan 22.00’a kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın önünde oturma eylemi gerçekleştirerek

4688 Sayılı kanunda değişiklik öngören yasa tasarısının geri çekilmesi talep ettiler.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen başkanlığındaki heyet, Çalışma Bakanı Faruk Çelik ile görüşmek üzere Bakan-lık binasına girdi, ancak Çelik’in orada olmaması üzerine Bakan gelinceye ve kendileri ile görüşünceye kadar bakan-lıktan çıkmayacaklarını açıkladı. Tasarı

yasalaşınca, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, basın açıklaması gerçekleştirerek, eylemi sonlandırdı.

kANuNdA yER AlAN bAZı dEğİŞİklİklER ŞöylE:Kanunda, sendika kurucusu olabilmek için en az 2 yıldan beri kamu görevlisi olarak çalışma şartını, sendika kurucu-

larının kuruluş işlemleri için valiliklere nüfus cüzdanı örneği ve ikametgah belge-si verme zorunluluğunu kaldırıyor. Kon-federasyon kurucuları ise ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin kimlikleri yerine sadece isimlerini bildirebilecekler.

3 yılda bir toplanan olağan genel ku-rullar, 4 yılı aşmamak üzere tüzüklerde belirtilen sürede yapılacakken, sendika şubelerinin Genel Kurulları’nın delege-lerle yapılabilmesi için 500 değil, 1000 üyesi olması gerekecek.

Amaçlarına uyan uluslararası kuru-luşlara üye olabilen sendika ve konfe-derasyonlar, bundan sonra tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası kuruluş kurabilecek.

çAlıŞANlARıN öRGütlENmE HAkkı kAl-dıRılıyoR mu?Demokratik bir sendika yasasında olması gereken düzenlemelerin hiç birisine yer vermeyen yasa tasarısı, Grevli Toplu Söz-leşme Hakkını, örgütlenme özgürlüğü-nü, özlük ve demokratik hakları yok sa-yan, tamamen yandaş konfederasyonun taleplerine uygun olarak hazırlanan söz konusu yasa tasarısına ilişkin toplusöz-leşme hakkı, ancak grev hakkı ile birlikte kullanıldığında anlam ifade eden bir hak-tır. Son süreçte yaşadığımız çalışanların sendikasızlaştırılması ve örgütlenmesinin önüne geçilmeye çalışılmasını hükümet bu yasa ile meşru hale getirmeye çalış-maktadır. yarIn EMEK

İş güvenliği sağlanıyor, peki ya işçiler?

Yıllardır hazırlanması beklenen yasa tasarısı bir yıl da meclis gündeminde bekledikten sonra, “kit-

lesel” işçi ölümlerinden sonra tekrar gündeme geldi. Meclis’te kabul edilen haliyle, denetim sorununa hala bir çözüm getirilmezken, iş güvenliği şirketlerin denetimine bırakılıyor. Meydana gelen iş kazalarının çoğu şirket-lerin kar hırsından doğan sorumsuzluklarıyla cinayet niteliğindeyken, denetimin şirketlerin eline bırakılması, denetimsizliğin devam edeceği anlamına geliyor.

Sendikalar ve odalar tasarıdan memnun kalmazken, şimdiye kadar meydana gelen işçi cinayetlerinin birço-ğunun, var olan yasaların uygulanması halinde, önle-nebileceği fikri, yeni tasarının getirdiği değişikliklerden daha çok uygulanması ve denetlenmesi esas tartışma konusu olarak değerlendirildi.

öldüREN ŞİRkEt dENEtlEyECEkHükümetin yıllar sonra hazırlayabildiği, ancak bir türlü TBMM gündemine getiremediği İş Sağlığı ve Güvenli-ği Yasa Tasarısı, işyeri denetimlerini büyük oranda şir-ketlere bırakıyor. Kamu sadece 10’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetini üstleniyor.

Özellikle son dönemde ölen işçilerin yakınları, ölümlerle “cinayet” diyerek şirket yöneticilerini sorumlu tutarken, yeni düzenlemelerle birlikte iş yerlerinin de-netimi de şirketlerin elinde olacak.

çAlıŞANlARA büyük SoRumlulukDenetimin şirketlerin eline bırakıldığı tasarı aynı za-manda işverenden çok çalışanlara bazı sorumluluklar yükleyerek, meydana gelen işçi cinayetlerinden de yine işçileri sorumlu tutar nitelikte. Yasaya göre, çalışanlar, “kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini teh-likeye düşürmemekle yükümlü” olacak.

Tehlikeyle karşı karşıya kalan işçi, durumu işverene bildirmek zorunda olacak. Ancak işveren izin verdi-ği takdirde işyerini terk edebilecek. Çalışan, “tehlike

önlenemez hale gelince” işyerini terk edebilecek. Bu haliyle denetimsizliğe ve kar hırsına kurban giden işçi-ler bundan sonra şirketlerin bürokrasilerine de kurban gidecekler.

yASA uyGulANACAk mı?Meydana gelen işçi ölümleriyle ilgili görüşlerini belirten uzmanların ortaklaştığı en çarpıcı konu ise iş güvenli-ği yasalarının uygulanması. Uzmanlara göre var olan yasaların uygulanması halinde işçi ölümlerinde düşüş olacak. Ancak yasaların uygulanmaması esas sorun ola-rak ortada duruyor.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Bedri Tekin,

bu tür düzenlemelerde işçilerin, işçi örgütlerinin ve sendikaların görüşlerinin önemsenmediğini savundu. Sendikaların, meslek örgütlerinin görüşleri önemsen-meden yapılacak düzenlemelerin “hiçbir derde deva olmayacağını’’ ifade eden Tekin, şu görüşleri di-le getirdi:

“İş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleştirilmesi için eğitimin her kademesinde iş sağlığı güvenliği dersi zorunlu dersler arasında yer almalı, işyerlerinde alın-mayan önlemler için işyerinin kapatılması dahil cezalar getirilmeli, parasal ceza miktarları artırılmalı, uygulan-malı, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı, taşeron uygulaması yasaklanmalı, iş sağlığı güvenliğine ilişkin düzenlemelerde, emek ve meslek örgütlerinin çoğunlukta olduğu bir ulusal yapılanmaya gidilmeli. TBMM’de bekleyen tasarı, sendikaların, emek örgüt-lerinin TMMOB’nin, TTB’nin görüşleri göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmeli ve acilen yasa-laşmalı.’’

ankaraCAN ERSOy

03 oCak 2012 yARıN05 10 nİsan 2012 yARıN06

2012’in başından bu yana toplamda 163 işçinin ölmesinin ardından, İş Sağlığı ve Güvenliği yasa Tasarısı so-nunda Meclis gündemine geldi. Ancak, yıllardır Meclis’te bekleyen İş Sağlığı ve Güvenliği yasa Tasarısı’nda bulunan düzenlemeler 2-3 yıl sonra yürürlüğe sokulabilecek.

Ferdane Çöl için adalet

arayışı sürüyor

Kadın Cinayetlerini Durdurağız Platformu, İzmir’de öldürülen Fer-

dane Çöl’ün ilk duruşmasının görüleceği 13 Nisan Cuma günü İzmir Bayraklı Ad-liyesi önünde olacak.

Ferdane Çöl, 13 Ekim’de boşanmak istediği eşi Sedat Çöl tarafından 10 yerin-den bıçaklanarak öldürülmüştü. Kocasın-dan şiddet gören ve boşanma davası süren Ferdane Çöl, defalarca polise şikayette bulunmuştu. Polis uzun süre devam eden koruma talebine öldürülmeden ancak 1 ay önce olumlu cevap vermişti.

Ferdane Çöl’ün talebine olumlu yanıt

verilmesine rağmen, polis Ferdane Çöl’ü korumadı. Ali İnce isimli polis memuru Ferdane Çöl’e “Her gün şikayete geliyor-sun. Öl de kurtulalım” dedi. Ferdane Çöl, kocası Sedat Çöl tarafından öldürüldüğün-de polisin koruması altındaydı. Cinayetin ardından Ferdane Çöl’ün ailesi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte mücadele etmeye başladı. Plat-form, Ferdane Çöl davasında adalet için 13 Nisan Cuma günü 10:00’da Ferdane Çöl’ün ailesi ile birlikte İzmir Bayraklı Adliyesi’nde olacak. yarIn GÜNCEL

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, 5 Nisan Avukatlar Günü’nde, savunma özgürlüğü için yürüyüş

gerçekleştirdi. Taksim Tramvay Durağı’ndan İstanbul Barosu’na kadar yürüyen avukatlar, “Savunmaya Özgürlük” pankartı açar-ken, Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yaptığı gerekçesiyle tu-tuklanan 36 avukatın isminin yazılı olduğu bir yelken taşıdı.

Basın açıklamasını okuyan ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Gülbin Aydın, artan siyasi ve toplumsal saldırı-ların tüm halkları sindirmeye yönelik olduğunu söyledi. Aydın, “Dün katledenler, bugün avukatları fişliyorlar, tutukluyorlar, hücreye atıyorlar. Tüm bu saldırılar ezilen Kürt halkının, sosya-listlerin, devrimcilerin, aydınların savunma hakkına ve avukat-larına, bugüne kadar askeri faşizmin en ağır koşullarında dahi görülmeyen ölçüde ağır saldırılardır.” dedi. yarIn EMEK

Akademisyenler, tutuklu öğrencilerin durumuna dik-kat çekmek amacıyla 5 Nisan günü, Galatasaray Lisesi

önünde bir araya geldi. Basın açıklamasında, tutuklu öğrenci sayısının her gün arttığını belirten İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Kıvılcım, “Suç delili olarak gösterilenler ara-sında; evde bulunan ders notları, kitaplar ve su faturaları gibi belgelerin yanı sıra, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamına giren basın açıklaması yapmak, YÖK’ü protesto etmek, saç kestirmek, şemsiye taşımak, puşi takmak, halay çekmek, konser bileti satmak gibi nedenler de var” dedi.

İstanbul Üniversitesi’nden 50’ye yakın öğrencinin tutuklu olduğunu ama tam rakamı bilmediklerini vurgulayan Kıvılcım; “Geçen hafta bir iktisat öğrencisi tahliye olunca varlığından haberdar olduk, meğer beş yıldır tutukluymuş. Bu korkunç bir durum” diye konuştu. yarIn EMEK

5 Nisan günü saat 10.30’da Beşiktaş Adliyesi önünde Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi tarafından tutuklu

öğrenciler için basın açıklaması okundu. Okunan basına açıklamasında 27 Eylül 2006 da örgüt üye-

liğinden dolayı gözaltına alınarak tutuklanan Sosyalist Gençlik Derneği üyesi Uğur Ok’ un hukuki süreci aktarıldı. Mayıs 2007’ de görüle davasında savcılığın beraatini istemesi üzerine mah-keme heyeti Uğur’ un beraatini onayladı. 600’ ü aşkın öğrenci, 10 civarında gazeteci ve binlerce politik tutsağıyla Türkiye’ deki siyasi iktidarın Hitler ve türevlerinden farksız olmadığı belirtildi. 2 yıl 8 ay boyunca delil olmadan tutuklu bulunan Uğur Ok’ un açılan mahkemede ceza alsa bile tutuklu olduğu süreden düşülmesi gerektiği söylendi. yarIn EMEK

Avukatlara özgürlük için yürüdüler

“Öğrencime dokunma”

Uğur Ok’a özgürlük

Sol Köşe

eDİtörler

tasarIm

DağItIm

İmtİyaz sahİBİ

sorUmlU yazI İşlerİ müDürü

aDres

BasIlDIğI yer

SANEM DENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELçUK KAyGISIZCAN ERSOy MELİKE çINARASLIHAN PEHLİvAN RIFAT çAPARçİLER KAyABAŞI ELİF KARANCAN çOKSöyLEREMİNE AHISLAFATİH PEKEDİSGÜRKAN KöSEEZGİ CEREN AĞTAŞRASİM ARAZOSMAN ERDEM

FADİK TEMİZyÜREK

EMRE öZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEy S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASyA PAZ yAy. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EvREN MAH. GÜNAy SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 aylIk aBonelİk: 25 tl

SANEM DENİZ KURAL ADINA yaPI kreDİ hesaP no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 Ptt hesaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBankasI hesaP no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI hesaP no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 Garantİ BankasI hesaP no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank hesaP no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonelİk İçİn tel: 0 507 516 85 [email protected]

10 NİSAN 2012 SALI SAyI: 27

bEdRİ tEkİN

Grevsiz sendika yasası Meclis’te kabul edildi

Page 7: Yarın 27. sayı

Meclisten hızla geçirilmeye çalı-şılan ve emek örgütlerinin inatla

karşı geldiği yasaların TBMM tarafından kabulü tamamlandı. En son sendika ve grevsiz toplu sözleşme yasası da meclis-ten geçtikten son Erdoğan yeni sermaye programını da açıkladı. 2012 Teşvik Pa-keti adıyla açıklanan program sermaye sahiplerinin yüzlerini bir hayli güldürdü. Öyle ki iki gündür ne kadar iyi olduğu-na dair açıklama yapmayan irili ufaklı sermaye çevresi kalmadı. Peki, nedir bu kadar arzuyla beklenen paket? Başkala-rının da yüzü bu paketle gülecek mi?

pAkEttE NElER vAR?Yeni paket 4 ana bileşenden oluşacak. Yatırımın hangi bileşende yer aldığına, büyüklüğüne ve bölgeye göre farklı teş-vikler söz konusu olacak. Ancak stratejik yatırımlar adı altındaki sektörlere, eğiti-me, yük ve yolcu taşımacılığına, maden-ciliğe ve bazı turizm bölgelerine yapılan yatırımlar nerede olursa olsun 5’inci böl-

ge desteklerinden yararlanabilecek. Yeni sistemle, cari açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin yatırım ve üretiminin artı-rılması hedefleniyor.

öZEl okullARA tAm dEStEkBelirli büyüklükteki savunma, havacılık ve uzay alanındaki yatırımlar ile otomo-tiv, uzay veya savunma sanayine yönelik test merkezleri ve rüzgar tüneli yatırım-ları, yatırım yerine bakılmaksızın 5’inci bölge desteklerinden yararlanabilecek. Özellikli eczacılık ürünleri olan biyo-teknolojik ve onkolojik ilaçlar ile kan ürünleri üretimine yönelik yatırımlar, yatırım yeri dikkate alınmaksızın aynı şekilde 5’inci bölge desteklerinden ya-rarlanacak. Yeni teşvik sisteminde, eği-tim yatırımlarını da desteklenecek. Özel sektör tarafından gerçekleştirilecek olan ilk, orta ve lise eğitim yatırımları, hangi ilde yapılırsa yapılsın, Bölgesel Teşvik Uygulamaları kapsamında 5’inci bölge desteklerinden yararlanacak. Demiryolu ve denizyolu ile yük ve yolcu taşımacı-

lığına yönelik yatırımlar, madencilik yatırımları, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinde yapılacak tu-rizm yatırımları da aynı şekilde, nerede olursa olsun, 5’inci bölge desteklerinden yararlanabilecek.

pEkİ yA EmEkçİNİN HAlİ?Teşvik tabi ki sadece sermaye sahipleri-ni kapsıyor. Ancak hükümet yetkilileri dolaylı olarak işçiyi de kapsadığını iddia edebilirler. Teşvik sayesinde açılacak ya da genişletile-cek işletme-lere yeni in-sanlar girerek işsizlik sorunu çözülecek gibi şeyler söyleye-bilirler. Ancak işsizlik serma-yenin elindeki para azlığın-dan değil, sis-temin kendi yapısından,

üretime dayalı yatırımın zayıflığından ileri geliyor. Sendikalılaşmanın olduk-ça düştüğü, olan sendikaların grev yap-masının neredeyse yasaklandığı, kamu emekçilerine grev hakkı verilmediği düşünüldüğünde işçinin gidip derdini anlatabileceği, patronunun daha çok para kazanmak adına hoyratlaştığı aşa-mada ona dur diyebilecek bir örgütün olmadığı düşünülürse bu paketle soru-nun büyüyeceği ortada.

İnternet arama motoru Yahoo, 2 bin çalışanının işine son veriyor. Yahoo Üst Yöneticisi (CEO) Scott Thompson

yaptığı açıklamada, işten çıkarmaların, internet sektörünün ve müşterilerin ihtiyacı olan hızlı yenilikler getirmek için daha iyi donatılmış ve daha karlı, çevik, küçük yeni Yahoo’ya doğru atılmış önemli bir adım olduğunu belirtti.

Ana faaliyetleri için çabalarını yoğunlaştırdıklarını ve kay-naklarını en acil öncelikleri için yeniden düzenlediklerini ifade eden Thopmson, amaçlarının, kullanıcıları ve reklamcılarına öncelik tanıyarak asıl hedeflerine geri dönmek ve bu amaca ulaşmak için daha agresif davranmak olduğunu kaydetti.

Yahoo’nun işten çıkaracağı 2 bin kişi, şirketin 14 bin 100 kişilik istihdamının yaklaşık yüzde 14’üne denk düşüyor. Şirke-tin, işten çıkarmalar bu yılsonunda tamamlandıktan sonra yıllık 375 milyon dolar tasarruf edeceği tahmin ediliyor. Yahoo’nun bu son operasyonu, son dört yılda üç CEO yönetiminde 6’ncı kitlesel işten çıkarma olacak. yarIn EKONOMİ

Harvard ekonomisti ve ABD’nin eski başkanlarından Ronald Reagan’ın ekonomi danışmanlarından Martin

Feldstein, ABD’nin aşırı likidite genişlemesi dikkatli bir şekilde yönetilmezse enflasyonu sıçratabileceğini söyledi.

Parasal genişleme ve Twist Operasyonu’yla yaratılmış olan yüksek rezerv oranları ve likiditenin, enflasyon riskini daha da artırdığına dikkat çeken Feldstein, Fed’in enflasyonun sıçra-masını önlemek için çok büyük bir yeteneğe ve siyasi cesarete ihtiyacı olduğunu savundu.

Bu riskin gerçek olduğunu ancak kaçınılmaz olmadığını belirten Feldstein, rezervlerdeki patlamanın henüz enflasyonu sıçratmadığını ve yüksek hacimli rezervlerin prensipte sonradan tersine çevrilebileceğini, ancak bu likiditeyi ortadan kaldırma-sının hep teknik hem de siyasi açıdan zor olabileceğini anlattı. yarIn EKONOMİ

Wall Street Journal gazetesine yazan ABD eski başka-nı George W. Bush’un ekonomi danışmanlarından ve

Stanford Üniversitesi’nin profesörü Edward Lazear, ABD’nin aşırı düzenlemeler ve ceza vergilerinden ötürü, ülke tarihinin en kötü toparlanmasından geçtiğini söyledi.

Ekonomiler resesyondan toparlanırken genellikle sıçrama yapar, ancak bu kez durum böyle işlemiyor. Lazear, ABD eko-nomisinin 1947’den 2007’ye kadar yıllık ortalama yüzde 3.4 büyüdüğünü hatırlatarak, Büyük Resesyon’dan toparlanmaya başlanılmasından bu yana büyümenin ortalama yüzde 2.4 ola-rak gerçekleştiğinin altını çizdi.

Yüksek vergi tehdidi, artan düzenleme yükü, agresif ticaret politikaları uygulamadaki başarısızlık ve hükümet harcamaların-daki aşırı artışın büyümeyi engellediğini belirten Lazear, “Poli-tikalar, üretkenliği ve ücretleri artıracak yatırımları destekleyici şartlar yaratmaya değil, kısa vadeli değişikliklere odaklanmış durumda” dedi. yarIn EKONOMİ

Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Sabuncu, 2012’de Avrupa’daki

daralmayı yüzde 1,4 şeklinde öngördüklerini, ancak gelen bilgi-lerin bunun yüzde 5’in üzerinde olacağını gösterdiğini bildirdi.

Sabuncu, ‘’Otomotiv ihracatının yüzde 72’si Avrupa Birli-ğine (AB) gidiyor. Bu çok çok büyük bir oran, rakam. Oradaki bir daralmaya karşılık, kalan yüzde 30’daki artışın çok daha fazla olması lazım. Onu dengelemesi yönünde bir miktar olumlu katkısı var, ama o eksiyi artıya çevirebilecek bir durumda değil diğer pazarlar’’ dedi. yarIn EKONOMİ

Yahoo da işçi çıkarıyor

03 oCak 2012 yARıN05 10 nİsan 2012 yARıN

Güvencesiz sömürüye teşvikBaşbakan erdoğan geçtiğimiz gün ‘merakla beklenen’ teşvik paketini açıkladı. Paketin içinden sermayedarlara her türlü destek çıkarken, emekçiye daha zor çalışma şartları, güvencesizlik ve yeni ölümler çıktı. Paket doğal olarak, TÜSİAD başta olmak üzere bütün işveren birlikleri tarafından memnuniyetle karşılandı.

İstnBUlİBRAHİM KESKİN

AK Parti Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, yurtdışı çıkış harcının artırılması için kanun teklifi hazırladı.

İran Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, dünyadaki petrol rezerv-lerinin yüzde 12 ila 15’i, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 17 ila 20’sine sahip olduklarını söyledi.

Uluslararası piyasalarda ABD ham petrolünün Mayıs ayı teslimi varil fiyatı 102 dolar ve Londra Brent tipi ham petrolün Mayıs ayı teslim fiyatı 124 dolar seviyelerinde işlem görüyor.

Merkez Bankası, elektrik ve doğalgaz zammının nisan ayın-da enflasyonu yarım puan arttıracağını tahmin ediyor.

Artık kamuda işe atananlardan belge istenmeyecek. Kamuya ilk defa atanacak adaylardan kimlik, adli sicil, askerlik ve sağlık durumuna ilişkin yazılı beyanları dışında ayrıca bir belge talep edilmeyecek.

Elektriğe gelen yüzde 8.1 zam ile faturalar katlanırken va-tandaş bir de kayıp kaçak bedelini ödüyor. Emekli Erdoğan Agan, kayıp kaçak bedellerinin haksız olarak alındığı iddiasıyla kaymakamlığa bağlı tüketici sorunları hakem başvurdu, hakem heyeti kendisini haklı gördü ve kayıp kaçak bedellerinin kendi-sine geri ödenmesine karar verdi.

Ekonomide neler oluyor?

07 EKONOMi

Likidite tehlikesi

Bu nasıl toparlanma

Otomotive kriz freni

Mart ayı 2. dönem anketinde 63 mil-yar 940 milyon dolar düzeyinde olan

yılsonu cari açık beklentisi, 64 milyar 323,5 milyon dolara yükseldi.

Merkez Bankası Nisan ayı 1. dönem bek-lenti anketinde, yılsonu yıllık TÜFE bek-lentisi yüzde 7,47’ye yükseldi. Mart ayı 2. dönem anketinde beklenti, yüzde 7,22 dü-zeyindeydi. Yılsonu dolar kuru beklentisi ise 1,8007 liraya geriledi. Mart ayı 2. dönem an-ketinde beklenti 1,8036 lira seviyesindeydi.

Mart ayı 2. dönem anketinde yüzde 3,6 olarak belirlenen yıl sonu Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyüme beklentisi ise yüzde 3,7’ye yükseldi. Merkez Bankası’nın Mart ayı ikinci dönem beklenti anketinde 1,8006

lira olan cari ay sonu dolar kuru beklentisi, Nisan ayı ilk dönem anketinde 1,7880 liraya geriledi.

CARİ Açık vE büyümEAnkette, bu yılsonu yıllık cari işlemler den-gesi beklentisi 64 milyar 323,5 milyon dolara yükseldi. Cari açık beklentisi Mart ayının ikinci anketinde 63 milyar 940 milyon dolar düzeyindeydi. Gelecek yılsonu yıllık cari iş-lemler dengesi beklentisi ise 63 milyar 876,5 milyon dolardan 63 milyar 91,2 milyon do-lara geriledi. Bu yılın sonundaki yıllık GSYH büyüme beklentisi ise yüzde 3,7 olarak belir-lendi. Mart ayının ikinci anketinde beklenti yüzde 3,6 idi. yarIn EKONOMİ

Merkezin cari açık beklentisi yükseldi

pRof. dR. AZİZ koNukmAN: “Öncelikle siyasi iktidar bir şeyi açıklarken içsel tutarlılığı olan bir yaklaşımla çıkma-sı lazım toplumun karşısına. Mesela Tunceli çok yoksul bir ildir. En az gelişmiş 6. Bölgedeki illerin arasında Tunceli yok. Tunceli 5. Bölgede. Ola-cak şey değil. Soruyorlar Başbakan’a.

Onu Tüik belirledi diyor. Neye göre nasıl belirledi? Ar-ge

olacak, ileri teknoloji üretilecek. Peki hangi işçi sınıfı ile?

En düşük ücret üzerinden, esnek çalıştırılan, iş güvencesini

ortadan kaldıran bir emek üzerinden, ancak düşük KDV’li

sanayilerde ilerlersin. Yüksek katma değerli üretme şansın

yok denecek kadar azdır. Bir yandan istihdam stratejisi açık-lıyorsun, iş gücünün esnekleştirilmesi, sosyal hakların tasfiye

edilmesi, kiralık işçi simsarlığı getiriyorsun ki daha önce

Çankaya’da geri dönmüştü, bu istihdam stratejisi ile sanayi

stratejisini birleştiremezsin.

EkoNomİSt muStAfA SöNmEZ: Bugü-ne kadar onlarcası açıklanan teşvik paketlerinden pek farkı yok bunun da. KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta pri-mi işveren hissesi desteği, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, gelir vergisi stopa-jı desteği, KDV iadesi desteği... Bun-

lar, her pakette yer alır... İcat ettikleri yeni kavram “Stratejik

yatırımlar”... Bu tür yatırımlar hâlihazırda da var ve bunları

yapınca umulduğu gibi, cari açığı daraltacak etkiler yerine,

cari açığı büyüten sonuçlar da yaratıyorlar. Kimya tesisi

kurulunca, sanıyorsunuz ki ithal edilen kimyasal ürün artık

içeride üretilecek, ama bir bakıyorsunuz hammaddesi, ara

malı ithal ediliyor ve sonuçta yine dışa döviz aktan bir sanayi

ortaya çıkıyor. Cari açığı azaltıcı ithal ikameci politikalar,

ihracatı teşvik edici kur politikası, yıkıcı rekabeti engelleyen

korumacı gümrük politikaları olmadan işe yaramaz. Bu iki

ayak eksik kaldığı için bunlar da öncekiler gibi, haybeye

teşvik tedbirleri olmaktan öteye gidemeyeceklerdir

dAİmA yAZARı, HAkAN öZtüRk: Ön-celikle bu paket, ekonomide her sorun olduğunda yapıldığı gibi, yi-ne sermayeyi koruma, kurtarma ve teşvik etme durumunda. Ayrıca her ne kadar sermayeye yönelik bir teşvik söz konusu olsa da, bölgesel farklılık-lar gösterecek olmasından kaynaklı

AKP’nin ne kadar objektif olacağı da muamma. Yine birçok

skandala imza atılacaktır. Örneğin, Tunceli ilinin, en önce-likli bölge olarak belirlenen 6. Bölgede olmaması AKP’nin

sübjektif yaklaşımlarının bariz bir örneği durumundadır.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin sorun-larına çözümde, sermayenin kurtarılması üzerinden bakıl-ması, AKP’nin sınıfsal tercihini gösteriyor. Ülkede her gün

işçiler ölüyor. Sermayeye teşvik verileceğine, birazda işçileri

koruyacak, can güvenliklerini sağlayacak çalışmalar yapmak

hükümetin gündemini hiç meşgul etmiyor durumda.

Uzmanlar ne diyor?

AZİZ koNukmAN

muStAfA SöNmEZ

HAkAN öZtüRk

Page 8: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Financial Times’ta euro’yla ilgili olarak, “hiç kimsenin etkisiz hale getiremeyeceği bir saatli bomba” değerlen-

dirmesi yapıldı.Financial Times yazarı Gideon Rachman, “Euro hiç kimse-

nin etkisiz hale getiremeyeceği bir saatli bomba” başlıklı yazısın-da tek para projesine başından beri şüpheyle bakanların şimdi bir ikilemle karşı karşıya olduklarını belirtti.

Yazar, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Maliye Bakanı George Osborne’a atıf yaparak, Euro projesinin kötü bir fikir olduğunu düşünenlerin haklı çıkmalarına rağmen övüneme-diklerini, aksine bu kişilere Euro’nun dağılmasını engellemek için ellerinden geleni yapmaları gerektiğinin, yoksa büyük bir ekonomik felaket yaşanacağının söylendiğini vurguluyor.

yuNANİStAN çıkAbİlİRAlman yetkililer bir süredir Euro’nun parçalanması olasılığını değerlendiriyor. Euro projesine şüpheyle bakan Alman ekono-mistler piyasalardaki sakinliğe karşın, Yunanistan’ın birkaç ay içinde Euro’yu terk edebileceğini söylüyor. yarIn EKONOMİ

08 EKONOMi 10 nİsan 2012 yARıN

zamlar diyarı türkiye’de son dönem yaşanan gelişmeler büyük tartışmaları da peşinde getirdi. Doğalgaza, elektriğe ve benzine yapılan yüksek oranda zamların ardından, hükümetin açıkladığı teşvik paketi tamamen patronlara dair teşvikler içermekte. Zamlarla birlikte ödeme yükü daha artan vatandaş ise bu teşvik paketinden pek memnun değil.

Kriz: Kapitalizmin kritik dönemeci

son açıklanan teşvik paketiyle ısınan eko-nomi gündemine dair bu hafta, Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Türkay ile görüştük.Kapitalizmin Dünya ölçeğinde içine girdiği kriz ve bu krizin Türkiye’ye yansıması kapitalizmi tanımlayan asli ilişkiler açısından süreklilik ve bu anlamda paralellik arz ederken, toplumsal-tarihsel koşulların farklılığı her örnekte kendi koşullarından doğan farklılıklar arz ede-cektir. Bu çerçevede baktığımızda dünya kapitalizmi, esasen 1970’li yıllarda içine girdiği krizi soğuk savaşın bitişine kadar neo-liberal araç ve söylemlerle yönetmiş, soğuk savaşın bitmesinden sonra ise dünya yeni bir tarihsel eşiğe geçmiştir. Gelinen noktada artık soğuk savaş koşullarına göre tasarlanmış kurum ve ilişkilerin yeni koşulara göre yeniden yapılandırılması kritik bir dönüşüm sürecini başlatmıştır. Türkiye’nin bu sürece eklemlenmesi 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile mümkün olmuştur.

kApİtAlİSt İdEolojİBugün gelinen noktada, sermayenin iç çatışmalarının yönlendirdiği bir tarihle karşı karşıyayız. Bu süreci özgün kılan, yeni bir resmi ideolojinin kurulmaya başlanmış olmasıdır. Ancak burada akılda tutulması gereken, her türden resmi ideolojinin konjonktürel özelliği buna karşı içinde yaşanılan kapitalist sistemin kurucu ideolojisi-nin sürekliliğe sahip olmasıdır. Dolayısı ile kapitalist bir toplumsallıkta resmi ideolojinin sınırları egemen ideoloji tarafından belirlendiği ölçüde ‘adalet’ ve ‘kal-kınma’ da bu çerçevede anlam kazanacaktır. Türkiye’de kapitalizmin geldiği aşamada ‘meslek lisesi memleket meselesi’ sloganına hizmet edecek, sermayenin ihtiyacı olan vasıflı işgücünü böyle bir muhafazakâr çerçevede yaratılarak rıza ve/veya vaat toplumunu da kurmuş ola-caktır. Böyle bir ortamda iktidar tarafından açıklanan yeni teşvik paketi yukarıda çizilmeye çalışılan tablonun hayata geçmesinin koşullarını kolaylaştıracak bir işlev ve niteliğe sahiptir. Bu durum, Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’ın ifade ettiği bir gerçeklikle daha anlaşılır hale gelecektir. Bakan’ın ifadesi ,”100 liralık yatırım 56 liraya mal olacak” tır. Bu elbette şaşırtıcı bir durum değildir. Zira, kapitalist bir toplumsallıkta devletin yerine getir-diği işlev, maliyeti toplumsallaştıran, karı özelleştiren bir niteliğe sahiptir. Bu güne kadar hayata geçirilen bütün teşvik paketleri aynı rasyonele göre işlev görmüştür. Bu durumun sağlaması, yaşanan tartışma sürecinde geçiri-len iş ve sosyal güvenlik konularındaki hissettirilmeden meclisten geçirilen yasalardır.

İşte kriz

Euro’ya bomba benzetmesi

Avrupa’da giderek düşen benzin fiyatlarına rağmen, benzine son

3 ayda 4 defa zam yapılmış ve benzi-nin litre fiyatı 5 lira sınırına dayanmıştı. Mart ayında yaşanan bu gelişmenin ar-dından, bekleneceği üzere, doğalgaz ve elektrik faturaları da bu aydan itibaren zamlı tarife ile gelecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız bir süre önce elektrik ve doğalgaza zam yapıl-

masının gündemde olmadığını açıkla-mışken, çok geçmeden hem de yüksek bir oranla zam yapılması vatandaş tara-fından tepki çekti.

Zamlarla ilgili açıklama yapan Bakan Yıldız, bu zamları yapmak zorunda ol-duklarını açıkladı ve nedeninin ise artan döviz fiyatları olduğunu ifade etti. Fakat bu açıklamadaki çelişki ise, döviz kurun-daki artış ile zam oranlarının arasındaki fark. Kurda yaşanan artışın çok üzerinde bir oranla gerçekleşen zamları, bir de bu

zamlardan en çok etkilenen kesim olan, halkın düşüncelerini sorduk.

vAtANdAŞ tEpkİlİHer türlü uygulamada sürekli canı yanan taraf olan vatandaş ise, zamlarla teşvik planını yan yana koyunca samimiyetsiz buluyor. Pazarcılık yapan Adil Kaynak; “Biz fiyatlara azıcık zam yapalım dedi-ğimizde halka pahalı ürün sattırmam diyerek engelliyorlar. Tamam, pahalı satmayalım. O zaman git bunu bir de

k abz ıma l l a r a söyle. Büyük patronlara söy-le. Elma fiyatı ortada. Benzine zam yapıyorsun nakliyenin fi-yatı yükseliyor. Elektriğe, doğalgaza zam yapıyorsun, benim giderim artıyor. Sonra da yatırım yapsınlar diye patronlara teşvik veriyor-sun. Bana bir faydası olmayan teşvikin ne anlamı var. Tek taraflı bu işler” ifa-deleri ile tepkisini dile getirdi. Emekli memur olan Hüsniye Şimşek ise daha farklı bir açıdan değerlendirdi konuyu. Şimşek: “ Zamlara bir şey demeyeceğim alıştık artık. Bunların ne zaman bir şey için paraya ihtiyacı olsa zam yapıyorlar. Cesurca bizim şu iş için paraya ihtiya-cımız var desinler. Yıllarca hepsi aynı şeyi yaptı. Arada sırada göstermelik bir iki iyi şey yapıyorlar, sonra da fazlasıyla geri alıyorlar. Özal zamanında da böyle olmuştu. Maaşlara iyi zamlar yapıldı. Aman ne güzel dedik. Sonra bir başla-dılar zam yapmaya maaşların bir anlamı kalmadı. Onlar da ülkeyi satıyorlardı, bunlar da. Devlet, devlet olma görevini yerine getireceğine, tüccarlık yapıyor. Bunlar devlet adamı değil bildiğin tüc-car” sözleriyle, hükümet politikalarıyla ilgili düşüncelerini açıkladı.

eskİşehİrRASİM ARAZ

GELİŞME İKTİSADI:Soğuk Savaş döneminde sosyalist ve liberal bloklar dışında 3. dünya diye adlandırılan ülkeler gurubu vardı. Batı kapitaliz-minin onları dışladıkları gibi bir düşünce egemen olmaması zorunluluğu ile ABD ve Avrupa, kerhen de olsa, gelişme ikti-sadına ilgi göstermeye yönelmiştir. Amaç, yeni bağımsızlığa kavuşan ülke yöneticilerine akıl vermekti. Gelişme iktisadına olan eleştiriler ana konusu meta-merkezli tanımından insan-merkezli tanımına geçilmesi gereği üzerinedir.

?

SöZlükçE

Belçika’da hükümetin doğalgaz fiyatla-rını yılsonuna kadar sabitleme girişimi-

ne dağıtım şirketlerinin zamla karşılık vermesi üzerine, Ekonomi Bakanı Johan Vande Lanot-te, halka “faturalarınızı reddedin ve ödemeyin” çağrısında bulundu

Basına yaptığı açıklamada, hükümetin gaz fiyatlarını 9 aylığına sabitleyen kararname çıkarıldığı gün dağıtım firmalarının yüzde 5 civarında zam kararı almasının “yasadışı” ol-duğunu belirten Lanotte, “Eğer haklıysak ya da parlamento haklı olduğumuzu teyit ederse bu

(zamlı) faturalar ödenmemeli, eğer ödendiyse geri iade edilmeli” dedi.

Enerjiden sorumlu Devlet Bakanı Melchior Wathelet de gaz zamlarını donduran kararna-menin geçerliliğini güvence altına almak için tüm yasal imkanları kullanacaklarını söyledi.

Bazı hukukçular, hükümet kararnamesinin yürürlüğe girdiği 1 Nisan’da zam kararı alan dağıtım şirketleri Electrabel ve Limunus’un yasadaki boşluklardan faydalandığını ve an-laşmazlığın mahkemelerde çözümleneceğini savunuyor. yarIn EKONOMİ

Ekonomik krizle boğuşan İtalya’da, bir gün arayla 2 kişi kendini yaktı. Ülkenin kuzeyindeki Verona kentinde, 27 yaşındaki

Faslı göçmen işçi, belediye binası önüne giderek, 4 aydır ücretini alamadığını, parasız kaldığını söyledi.

Faslı işçi, ardından üzerine benzin dökerek kendini yaktı. Hemen hastaneye kaldırılan işçinin hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi. İtalya’nın Bologna kentinde de binlerce avro vergi borcu bulunan bir işadamı, vergi dairesinin önünde kendini yakmıştı. Hastaneye kaldırılan işada-mının vücudunda ağır yanıklar oluştuğu bildirildi. Hükümet ise, ülkede yılda 120 milyon avro tutarında vergi kaçırıldığını belirterek, bununla mücadeleye hız vereceğini açıklamıştı. Sendikalar da, hükümetin, krizin faturasını çalışan kesime çıkardığını söylüyor. yarIn EKONOMİ

Belçika: Zamlı faturaları ödemeyin Parasızlıktan kendini yaktı

Adİl kAyNAk

Sürekli olarak Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yetki-

lerinin aşıldığından söz edilmektedir. Bu mahkemelerin olağan mahkemeler olmadığı konusunda fikirler öne sürül-mektedir haklı olarak.

-Bu türden mahkemelerin tama-men ortadan kalkması gerektiği, ka-rarlarının adalet yerine siyasi dizayn süreçlerine hizmet etmesinden dolayı istenmektedir.

-Ancak, Türkiye’nin siyasi düze-ninin yanı sıra hukuk düzeni ile ilgili sorunları, bu mahkemelerin kalkması ile çözülebilir mi?

-Bu mahkemeler en azından ‘’ola-ğan’’ mahkemeler gibi biçimsel bile olsa ‘’mahkeme’’ sıfatını taşımaktadır. Peki, üniversite, hapishaneler, öğrenci yurtları vs. gibi kurumların ‘’Disiplin Kurulları’’ çok mu demokratik ve adil kararlar veriyor? Görev sınırlarını aş-mıyorlar mı?

-Yargı görevinin yargıçlar ve hakim-ler tarafından mahkemelerde yapıla-cağı Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı ile sabittir. Buna rağmen Disiplin Kural-ları ‘’gizli faşizmin’’ uygulama kuralları olarak görev yapmaktadır.

-Üniversite öğrencileri, henüz mah-kemelerde yargılamaları bitmeden, Disiplin Kurallarının cezaları ile karşı-laşmaktadır. Mahkemelerin beraat ka-rarları bile kâr etmemektedir. Pek çok öğrencinin geleceğiyle çok rahatlıkla ve sudan sebeplerle oynayabilmektedirler.

-Bulunduğumuz hapishanelerde de durum farklı değil.

-Her ne kadar hükümlü olsak da hakkımızda basına yazı yazma konu-sunda bir kısıtlama söz konusu değil-dir. Ancak fiili olarak engellenmekteyiz. Son üç haftadır, üç mektup ile toplam altı makaleme el konuldu. ‘’Sakıncalı’’ bulunarak el konulan mektuplarıma verilen ‘’Karar Tipi: Mektup Yok Et’’

tir!-İlk iki mektubumda ‘’Mektup Yok

Et’’ kararı verilince bu kararı eleştiren makaleme de el konuldu. Ancak ‘’Yok Et’’ kararının ‘’alınamayacağı’’ anla-şıldığından bu mektubuma, Disiplin Kurulunun ‘’Karar Tipi: Mektubu alıcısına gönderme’’ olarak belirtilmiş, bir yanlıştan dönülmüştür. Bu karar önceki iki kararın alınamayacağının kanıtıdır!

-‘’Ceza İnfaz Kurumları ile Tev-kif evlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük’’ ün hiçbir hük-mü-maddesi, el konulan mektupların hukuki yollar tükense dahi ‘’Yok Etmek’’ veya ‘’İmha Etmek’’ gibi ibareler bulunmamakta-dır! Dolayısı ile huku-ki yollar tükendikten sonra mektup ve gön-derilere ne olacağı belli değildir. Ancak, de-mokratik ülkelerde yok edilemeyeceği kesindir.

-Gene mektuplarımın her üçüne de Tüzük’ ün aynı maddesi gerekçe gösterilerek el konulmuştur. 91/3. Maddeye göre ‘’Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, gö-revlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç ör-gütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve ha-karet içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tara-fından yazılmış ise gönderilmez.’’

-Bu maddenin uygulanabilmesi için illegal bir örgütsel bağın varlığının ka-nıtlanması gerekir. Ayrıca basın-yayın yolu ile yayınlanması için yazılmış olan makale ve yazılar, karikatür ve resimler ile kitap taslakları bu madde kapsamına

alınamaz. Yarın yolu ile madde geniş bir çerçevede ele alınarak adeta Disiplin Kurulu kendisini yargı yerine koymak-tadır.

-Bu tüzük kurumu içi disiplin ve yasadışı örgütsel yazışmalar için geçer-lidir ve bu anlamda sınırlandırılmalıdır. Geniş yoruma kaçarak düşünceyi ifade özgürlüğü ihlal edilmektedir.

-Öyle ki ‘’basılmamış kitap’’ sayıla-rı hala orta yerde dururken üstelik de kitaba mahkemece (!) el koyulmuşken Disiplin Kurullarının kendilerini mah-keme yerine koyarak düşünceyi ifade

etme hakkını çiğnemeleri çok daha vahim bir olay-dır.

-Bilindiği üzere düşün-ceyi ifade ‘’suçu’’ nu mah-

kemeler tespit etmek için ‘’bilirkişi’’ atarlar. Yargıç kararını bu bi-lirkişilerin raporlarına dayanarak oluşturur. Hapishane Disiplin

Kurulları ise suçumuzu sayıp döktükten sonra

‘’tespit edilmiştir’’ veya ‘’belirlenmiştir’’ gibi ibareler kullanıyor. ‘’Suçumuz’’ ise ‘’hakaret’’ ve ‘’aşağılama’’. Yani neyin hakaret neyin aşağılama olduğuna ku-rul karar veriyor. Sonrada mahkuma ‘’git kendini akla’’, ‘’hakaret etmediği-ni kanıtla’’ diyerek İnfaz Hakimliği’ne itiraz yolunu gösteriyor. Yani ortaçağ engizisyon mahkemeleri gibi ‘’sen cadı-sın’’ diyor ve ‘’cadı olmadığını kanıtla’’ diyor.

-Bakın suçumuz ne imiş: Eleştiri maksadını aşarak T.C. devletine, yö-neticilerine, uygulamalarına ve Türk halkına (‘’etnik olarak ayrımcılık yap-mış’’) hakaret ve aşağılayıcı ifadeler kul-lanmışız; kişileri kışkırtmaya çalışmışız, küçük düşürmeye hatta benzetme yo-luyla küçük düşürerek hedef almışız.

Tabi tüm bu suçları Disiplin Kurulu ‘’tespit etmiş’’ ve ‘’belirlemiş’’! Adeta, Terörle Mücadele Yasası ile meşhur 301. Madde gibi..!

-Eleştiri sınırının nerede son bula-cağını ifade etmek için bir iki örnek vereceğiz. Örneğin ‘’eşek gözlü’’ iltifat ibaresidir ancak zorlarsan ‘’sen bana eşek mi dedin?!’’ gibi bir hakaret ve aşağılama ibaresine de dönüşebilir! Ya da ‘’ben bu müdürü çok seviyorum’’ cümlesi yorum yolu ile aşağılama kap-samına girebilir. Hatta geçmiş yıllarda mektuplarımızdan ‘’aşk’’ a dair cümle-lerin bile karalandığını gördük…

-Daha sert bir örnek verelim ha-tırlarsanız Irak’ a yönelik emperyalist saldırı sırasında C.W. Bush’ un kari-katürü yapan bir karikatürist İngiltere Başbakanı Tony Blair’i Bush’un penisi yapmıştı. Bu karikatüre hiç dava açıl-madı!

-Kuşkusuz her ülkenin kendi öznel sınırları da vardır. Ancak, Alhun karar-ları ülkemizde geçerlidir ve buna göre ‘’şok edici’’ ve ‘’provokatif ’’ yazı, yo-rum vb. eleştiriler, hele hele söz konusu devlet yöneticileri ve görevlileri olun-ca, eleştiri sınırları içinde kabul edilir. Ülkeyi yönetmeye ve devlet görevini yapmaya talip olanlar ağır ‘’hakaretleri’’ bile kaldırmaya hazır olmak durumun-dadırlar. ‘’Yüzde elli’’ bende istediğimi yaparım diyemez. Derse, ona diktatör derler, faşist derler!

-Bu yazıyı yazarken A.Şık, N.Şener, C. Musluk ve S. Çakır tahliye oldu. Eh. Artık geriye kalan gazeteciler hatırlana-cak mı göreceğiz?! Sivas Katliamının zamanaşımı nedeniyle düşmesi bizim nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösteriyor zaten!

önder çarkçıehP üyesi

1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

“Özel yetkili” cezaevleri

Önder Çarkçı

TUTSAKPOSTASI

Zamlar zorunluluk mu?

Page 9: Yarın 27. sayı

10 nİsan 2012 yARıN09

foto

ğraf

: OSM

AN E

RDEM

İşçi sağlığı ve İş Güvenliği meclisi’nin geçtiğimiz gün-lerde açıkladığı verilere göre Mart ayında en az 59 işçi hayatını kaybetti. Bunlardan 11’i manşetimize da taşıdığımız Esenyurt’ta bir inşaatta çadırda kalmak zorunda bırakılan işçilerin yanarak can vermesiydi. Aradan çok fazla geçmeden Adana’da, Erzurum’da, Tuzla Tershanesi’nde, Eskişehir‘de or-taya çıkan tabloda işverenlerin hiçbir önlem almadığı, yetkili mercilerin ise buna göz yumduğu ve işçilerin ölmesinden sorumlu olduklarını gösteriyor. Bu haftaki konuğumuz konu ile ilgili olarak hukukçu Erbay yucak.

Alınmayan ön-lemler nedeniyle yaşanan işçilerin ölüm haberleri önümüzde bugün-lerde yine sıklıkla geliyor. burada iş-çinin, işverenin, hükümetin payına ne düşüyor?

İş cinayetlerine dair yapılacak değer-lendirmede yaklaşık 5 yıldır sürdür-düğümüz çalışmaların bize gösterdiği şu: İlerleme yok. Son 1 ayda Adana, Aşkale, Tuzla, Eskişehir, Esenyurt ve basına yansımayanlar. Üzgünüm ki önümüzdeki dönem, bu artarak devam edecek. Artarak devam etme-sinin en temel sebebi ‘denetimsizlik- iş/işçi güvenliğinin işveren tarafından önemsenmemesi ve işçilerin sendikal örgütlenmelerinin olmaması’ şeklin-de özetleyebiliriz.

Sendikal örgütlenmenin olması ya da olmaması neyi sağlıyor? Mevcut sendikaların sendikal pra-tikleri işçiyi sendikalı olmaya cez-betmiyor. Dolayısıyla da başında, köklü mevcut sendikal örgütlenme-lerin ‘ vahşi koşullarda ve güvencesiz çalışanlara’ ve iş cinayetlerine du-yarsızlığını tespit ederek başlaya-lım. Yine devamla en kötü sendikal örgütlülük bile toplu iş sözleşmesi koşullarında aynı zamanda oradaki çalışma koşullarıyla ilgili de çeşitli prensipler içerir. Dolayısıyla daha çok sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme süreçlerinin olmadığı iş yerlerinde iş cinayetleri daha çok meydana geliyor. Mesela Tuzla’da Limter İş’in yetkisi yoktur, bir sen-dika olarak vardır ve oradaki tersane işçilerinin arasında da bir etki alanı vardır. Ancak orada iş yeri düzeyinde örgütlü bir sendika oluşmadığı için yani işverenle sendikanın karşılıklı oturup oradaki çalışma koşullarını birlikte belirlediği ve denetlediği bir süreç yok. Dolayısıyla işçi cinayet-lerinin bu kadar artmasındaki bir sebep işçilerin örgütsüzlüğü!

Bir diğer sebep örgütsüz olan işçilerle işverenin kurduğu ilişki; işçiyi iliğine kadar sömürmek. Bu sömürüyü ise pervasızca icra etmesi. Şöyle ki; çalışma süresini ihlal ede-rek, işçinin vasıfları vb. hususlara dikkat etmemesi, çalışma ortamın güvenli hale getirilmesi için gerekli yatırımları yapmaması gibi ‘işçinin emek gücünün sömürüsü’ dışında da kendi karı için yapmadıkları. Denetim ve kontrol eden bir me-kanizma da yoksa bütün bunlardan işveren kolayca vazgeçebiliyor. Yak-laşık 8 senedir Meclis gündeminde bekleyen İş Güvenliği Kanunu Ta-sarısı var. Bu kadar iş cinayetlerine rağmen geçmiyor.

Lakin bu noktada, iş cinayet-lerinin nedeni yasal mevzuatın yetersizliğinden kaynaklandığı so-nucu çıkmamalı. Sorun, uygulama pratiklerinde. Dolayısıyla da bunu uygulayacak olan kim? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Bakanlık müfettişleri, sosyal ve teknik dene-timi etkin bir şekilde yapmamakta. Yapsa o işvereni bir düzeyde sınır-lar. Dolayısıyla işverenin suçuyla bu vazifesini yerine getirmeyen idare-nin suçu bence eşdeğerdir. Zaten bütün bu sürecin gösterdiği de bu-

dur. Burada işçinin örgütsüzlüğü meselesi, sendikal hareketin içinde bulunduğu durumla ilgili değerlen-dirilebilir. Ama bu da iki türlüdür. Yani mevcut sendikal örgütlenmeler daha büyük ve belli bir formasyona ulaşmış iş yerlerinde örgütlenmeyi ve statükoyu devam ettirmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla da bu tür güven-cesizliğin bir boyutu olduğu ve kar hırsıyla insan hayatının bu kadar hiçe sayıldığı yerlerde, taşeronlaş-ma ve başka başka uygulamaları ve bu uygulama alanlarını kendine bir dava alanı olarak ilan etmiyor, böyle görmüyor. Böyle görmeyince o alanı örgütlemeye dönük bir faaliyeti de etkin olarak yapmıyor. Olanaklarını bu doğrultuda organize etmiyor.

tuzla’da bugüne dek 149 işçi ölümü olduğu söyleniyor ve bugüne kadar bir şey yapılmış değil. Sendikalar bir şey yapmıyor, işçiler örgütsüz, ölümler de-vam ediyor. peki bu konuda bakanlık gibi, işveren gibi muhatapları kimler zorlayacak?O yüzden öncelikle, birincisi bu iş cinayetlerinden Çalışma Bakanlığı ve işverenler birinci dereceden so-rumludur. İkincisi bugün işçilerin bu kadar sağlıksız ve güvenliksiz çalışma koşullarında istihdam edil-mesinin ve çalıştırılıyor olmasının kendisine ana eksen olarak faaliyet alanı haline getirmemiş sendikal ha-reket sorumludur. Devamında ise

kendisini emekçilere dönük siyaset yaptığını ifade eden bütün siyasal özneler sorumludur. Ve en son ör-gütlü davranmayan işçi kardeşimiz. Çünkü işçinin tehlikeli işlerde ça-lışma nedeni belli. Başka bir yer-de asgari ücrette çalışıncaya kadar daha riskli bir işte çalışarak ancak asgari ücretin üstünde ücret alabili-yor. Aynısı inşaatlar için de geçerli. Ostim’de, Davutpaşa’da, BEDAŞ’ta bütün bu davalarda ailelerin müca-delesi olmasaydı ortada ciddiye alı-nabilir bir ceza davası olmayacaktı.

üstü kapatılabilir miydi yani bu davaların?Üstü kapatılır demeyelim de, sürün-cemede kalırdı. Mesela Davutpaşa’da dava, 2 buçuk yıl sonra açılabildi. Ai-lelerin ve avukatlarının ısrarlı takibi sayesinde oldu. Cumhurbaşkanı’na

da, HSYK’ya da, Başbakanlığa da, Adalet Bakanlığı’na da gittiler. Yet-medi, Taksim’de 35 hafta boyunca her Cumartesi Taksim Tramvay Durağı’ndaki davanın açılması-na dönük etkinlikler düzenlediler. Her yıl dönümünde patlama yerin-de bütün ailelerle oldular. Nitekim Ostim’li ailelerin bir araya gelmesi-ne vesile olan Davutpaşa’lı ailelerdir. BEDAŞ’taki elektrik cinayetindeki ailenin adalet mücadelesi sürdür-mesine sebep olan yine bu ailele-rin mücadeleleridir. Çünkü onlar, ‘bir daha Davutpaşalar olmasın’ diye çaba gösterdiler. Dolayısıyla burada şunu görmek lazım ki, bu-gün ülkede güçlü bir işçi hareketi olması temennisinde olan herkes için geçerli olmak üzere, işçi cina-yetlerinin durdurulmasının, sayı-sının azaltılmasının, riskin azaltıl-masının yani çalışma koşullarının daha güvenli hale getirilmesinin yolu örgütlülükten geçmekte, bu örgütlülüğü güçlendirecek olan yegane unsur ise ondaki yalnızlık duygusunu, o biçarelik duygusunu yenmesine yardımcı olacak olanlar yani; emekçi dostu örgütlenmeler, emekçi örgütlülükleri ve en başta-da sendikal örgütlenmelere düşen vazifedir. Bu olabildiği oranda iş-verenin de Çalışma Bakanlığı’nın da tutumu değişmektedir. Bunun tipik örneği, Ostim’deki ve Da-vutpaşa’daki patlamalardan sonra, Ostim’de Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu basına ‘sıkıyönetim ilan ediyoruz’ diye, 1 yıl sonra açık-lamada bulundu. Patlamadan sonra Davutpaşa’nın Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü ve İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün kendi vazife çizel-gesi geldi mahkemeye. Çizelgeye baktığınızda patlamadan önceki se-neye ve sonrasında Ruhsat Denetim ve Kontrol sayısında yüzde 400’lük artış olduğunu görürsünüz. Hükü-met olarak, yetkili kurumlar olarak, işçi güvenliğini önemsediğinizi nasıl gösterirsiniz? Denetimlerle. Ama siz bu denetimleri bile yapmıyorsunuz. İş Müfettişleri Derneği açıklama yaptı, Ostim’de de Davutpaşa’da da, Esenyurt’ta da: Mevcut müfettiş sayısıyla bu denetimler yapılamaz.

Artırısınlar o zaman müfettiş sayısını!İş cinayetlerinin önlenebilir hale gel-mesi için hükümetin üstüne düşen denetim ve sendikal örgütlenmenin üstündeki baskıların kaldırılması. Sen bu denetim görevini yerine getirebildiğin ölçüde işverenin üs-tünde caydırıcılığın oluyor. Kamu adına o yetkiyi sen kullanıyorsun. Çalışma hayatında bu kadar in-formalleşmenin, güvencesizleştir-menin, taşeronlaştırmanın olduğu yerde bu denetim sürecinin işlemesi önem taşır hale geliyor. Dolayısıyla yıllardır oluşmuş ve AKP hüküme-tiyle tam gaz devam eden bir sürecin denetlenmediği bir yerde iş cinayet-lerinin sayısının artmasında da bir

tuhaflık yok.Adana’daki hidroelektrik sant-

rali düşünün. Bütün hidroelektrik santrallerde benzer sorunlar çıkacak. Çünkü su yapılarının denetlenme-diği koşullarda HES’ler yapılıyor. Güya HES’ler stratejik yapı statü-sündedir. Denetlemediğin vakit bu sefer HES’lerde iş cinayetleri gün-deme gelecek. Dolayısıyla bugün yaşama ve çalışma alanlarında genel bir güvencesizlik söz konusu. (Yani kentte güvencesizliğin adı kentsel dönüşüm. İş alanında güvencesiz-liğin adı işten atılma ve iş cinayeti, kırsalda ise HES-RES-NES ya da taş ocakları. ) Hükümet olarak sen, bütün buralarda denetimini gözden çıkarırsan zaten kaza kaçınılmaz olur, onun adı da kaza olmaz. Biz bu yüzden Davutpaşa’da özellikle “iş kazası” değil, “iş cinayeti” diye vurguladık. Bütün bunlara karşı verilen adalet mücadelelerinde bir sonuç alındı mı? Evet alındı. Bu yüzden bundan sonra “nasıl olur, süreç nasıl işler, hükümet yargıyı ele geçirir mi?” vb bunlara takılmamak lazım. Eğer ortada bir adalet sorunu varsa; adalet peşinde olanlarla, ai-lelerle birlikte iş cinayetlerine karşı mücadele verenlere düşen görev, bunları sınırlamak, en aza indir-mek olmalıdır. Sendikal hareketin ve emekçi dostu siyasal organizas-yonların vebali orada başlıyor. Ama bu sürekli takip ister. Yani iş cinayeti yaşanınca git, bir basın açıklaması yap dön şeklinde olmaz. Sonrası ne oldu, diye merak etmek ve peşini bırakmamak gerekir. Yani o aileye cesaret vermek, oradaki işçiye des-tek sunmak gerekir. İşçi sendikalı olur olmaz, siyasal görüşüne, cinsi-yetine, etnik ve mezhebi aidiyetine bakmadan dayanışma içinde olma-lıyız. Onun ekmeği için çalışan işçi olması yeterlidir.!

Bugün iş cinayetleriyle ilgili sen-dikal hareketin izlediği yol, temel, ahlaki açıdan problemli bir yoldur. İş cinayetlerine eğilmeyen sendikal hareket de, muhalif politik örgütlen-meler de, insanlık için faydasızdır. Dolayısıyla her iş cinayeti sonrası, duruşmasıyla- yıldönümüyle- hu-kuksal desteğiye-ailelere yalnız olma-dıklarını hissettiren moral davranış-larıyla ‘işçi kardeşlerimizin yüreğine keder kadar bahar da’ taşıyabilme-liyiz. İş cinayetleriyle biz uğraşıyor olmamalıydık. İş cinayetleriyle sen-dikalar uğraşıyor olmalıydı. Bizlerse sendikaların aileleri sahiplenmesinin yanında olan olmalıydık.

peki bu süreçte size başvuran ailelerle birlikte hukuki süreci işletirken sendi-kalarında sizinle görüş alışverişi olu-yor mu? yani siz böyle bir çaba görüyor musunuz?Geçen sene Gaziosmanpaşa’da BE-DAŞ’taki taşeron bir firmada çalışan işçi kardeşimiz arıza giderme sıra-sında hayatını kaybetti. Bu açıdan bir tek Enerji-Sen’i tenzih ederim. Bunun dışında diğer sendikalarda olmadı. Şunu da söylemeden geç-memek lazım. Kamu emekçileriyle işçilerin birleşik hareket problemini tartışanların; iş cinayetlerinin ön-celikle ve ne kadar gündemlerin-de yer tuttuğunu düşünmelerinde fayda var. Mesela 657 sayılı devlet memurları kanunlarına mı tabisin yoksa iş kanunlarına mı tabisin meselesinden geçmez. Bir ruhsal-lık meselesidir. Bir işçinin başına gelebilecek en büyük facia nedir? İşten atılmak, iş yerinde alacağının olması ve iş yerinin batması ya da sakat kalmaktır. Ama en kötüsü iş-çinin hayatını kaybetmesidir. Biz en son saydığımı ilk önce yaşıyoruz, en travmatik olandan başlıyoruz. Yani sen en travmatik olanda bunu yap-mıyorsan, şuna tamam diyorsun demektir: Evet işçi ölür, işverenden tazminatı alınır, aileye bir de maaş

bağlanır zaten o da onun yasal hak-kıdır. Hayat da böyle devam eder.

takip ettiğiniz davalarda sözüne etti-ğiniz bu konu üzerinden bir yaptırım oluyor mu?Oluyor. Mesela Ostim’de birinci Müfettiş raporu vardı; işverenler şüpheli görüldü. İkinci patlamanın bilirkişi raporu geldi; işverenler bı-rakıldı gaz şirketi işvereni ve çalı-şanları tutuklandı. Ancak bundan ibaret değil; Çalışma Sosyal Gü-venlik Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Belediyeler vs. Bunların hepsinin denetim sorumluluğu var ve bunla-rın tespit edilmesi lazımdır diyoruz. Bu hafta aynı günde, 13 Nisan’da Ankara’da Ostim’in, İstanbul’da da Davutpaşa’nın duruşması var. Da-vutpaşa, ailelerin adalet mücade-lesini anlatan bir belgesel. Yılmaz Güney film festivalinde belgesel ödülüne layık görüldü. Bütün bunlar güçlendiren, görünürlüğünü artıran çabalardır. Dolayısıyla aynı-sını kadın cinayetleri konusundaki mücadele için düşünün. Biri takip ediyordur, öteki görüyordur, moral oluyordur. Niye? Çünkü o acıdan daha ötesi yok onun için. Ve her sahiplenme pratiği ve görünürlük acısını azcıkta olsa hafifletiyordur.

Esenyurt’ta meydana gelen iş cinaye-tinde öğrenebildiğimiz kadarıyla iki aile şikayetçi oluyor.İyi bir durum. Bu kadar ayıbın göz önünde olduğu ve belgelendi-rildiği iş cinayeti olması sebebiyle. Aynı zamanda, inşaat sektörü en kronikleşmiş iş cinayeti sahası ve güvencesizliğin pik yaptığı bir sek-tör olması itibarıyla da. Ancak gö-relim ki; birinde 20, diğerinde 21 işçi hayatını kaybettiği Ostim’in ve Davutpaşa’nın ayırt edici özelliği, ortalama on beşer ailenin ısrarla da-vayı takip etmesidir. Mühim olan budur. Ailelerin tek başına şikayetçi olmaları yetmez. Her iş cinayetinde, işverenin de hükümetin de bilmesi lazım ki bunu takip edenler var. Ai-lelerin de bilmesi lazım ki; ben takip edersem yalnız değilim. Dolayısıyla da benim tazminata ait haklarım da, ceza davasına ait süreçlerde de bana göz, kulak, dil olacak, elimi elinde tutacak, bana bu zor zamanlarım-da güç destek verecek, memleketin vicdan sahibi insanları vardır duy-gusunu yaşaması ve güçlü hissetme-sidir. Bizler de buna neden olabil-diğimiz oranda bunu da usulünce yapabildiğimiz oranda, üzerimize düşeni yapmış olacağız. Yoksa her ölümlü olay sonrasında olay yerin-de bir basın açıklaması, mevzunun kendisinin kapitalizmden, işveren-den, sistem vs kaynaklı olduğunu anlatmak yeterli değil. Peki sonra? Herkesin hayatı aynı yerinde, ama o işçi ailelerin hayatları aynı yerde de-ğil. Bütün bunlar bizim derdiğimiz olabildiği oranda, biz de vazifemizi yapmış sayılırız.

Bugün ülkede güçlü bir işçi hareketi olması temennisinde olan herkes için geçerli olmak üzere, işçi cinayetlerinin durdurulmasının, sayısının azaltılmasının, riskin azaltılmasının yani çalışma koşullarının daha güvenli hale getirilmesinin yolu örgütlülükten geçmekte.

çalışma hayatında bu kadar informalleşmenin, güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın olduğu yerde bu denetim sürecinin işlemesi önem taşır hale geliyor. Dolayısıyla yıllardır oluşmuş ve AKP hükümetiyle tam gaz devam eden bir sürecin denetlenmediği bir yerde iş cinayetlerinin sayısının artmasında da bir tuhaflık yok.

Eğer ortada bir adalet sorunu varsa; adalet peşinde olanlarla, ailelerle birlikte iş cinayetlerine karşı mücadele verenlere düşen görev, bunları sınırlamak, en aza indirmek olmalıdır. Sendikal hareketin ve emekçi dostu siyasal organizasyonların vebali orada başlıyor.

röPortaJMELİKE çINAR

Erbay Yucak kimdir?1964 Ardahan doğumlu Erbay Yucak, Marmara Üniversitesi Hukuk bölümü mezunu. Bir Umut Derneği’nin İstanbul Davutpaşa (2008), Ankara Ostim ve İvedik (2010), İstanbul Bedaş (2011), o iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedenlerin ailelerinin ve yaralıların, adalet mücadelesine destek sunan çalışma grubunun koordinasyonunda çalışıyor.İşçi ölümlerinin

önlenebilir yükselişi

Page 10: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Gençler mey-dana sözcüsü ışıl kurt’a Ec-zacılık öğren-cileri ile ilgili getirilen yeni düzenlemeleri sorduk:

Gençler Meydana İnisiyatifinin genç işsizlik oranlarının neden diğer kategorilerin işsizlik oran-larından daha yüksek olduğu ile ilgili temel görüşü şudur: Kapi-talist sistem, istihdam sağlamayı maliyet olarak görüyor bu yüzden işçi çıkarmak istiyor. Fakat hali hazırda çalışanları işten çıkaramı-yor. Çünkü TEKEL işçilerininki gibi olası tepkiden korkuyorlar. Bu sebeple hiç işe girmemiş olan-ları yani mezunları işe almıyorlar. Alamıyorlar çünkü ekonomileri planlı değil. Kar etmek uğruna gelecek vaadi verdikleri gençleri çalışmaktan mahrum bırakıyorlar. İşte Eczacılık alanında uygulama-ya konan bu yeni projeler de tam olarak bu tespitin reelde karşımı-za çıkan halidir. Hali hazırda var olan eczaneler kapatılmayacak ancak yeni mezun olan eczacılar, kendilerine yer açamayacaklar. 1 yıl zorunlu staj ile bir sene sömü-rülecekler. Ardından da hali hazır-da var olan eczanelerde güvencesiz çalışmaya mahrum bırakılacaklar. Bu geleceksizliğin resmidir. Ec-zacılık Fakültesi mezunlarının işsiz kalacağının göstergesidir. Bu sebeple bizler de bu haftadan itibaren konu ile ilgili çalışmala-ra başlayacağız. Buradan da işsiz kalacakları ilan edilen Eczacılık Fakültesi öğrencilerini ve mezun-larını meydana çağırıyoruz.

Ataması yapılmayan öğretmen-lerden sonra, kota dolu olduğun-

dan sırası gelmeyen eczacıların işsiz kal-ması gündeme geliyor. Türk Eczacılar Birliğinin hazırladığı yeni yasa taslağı meclisteki siyasi partilerce imzaya açı-larak yasa teklifi haline getirildi.

Eczacılık fakültelerinde okuyan öğ-renciler, önceden mezun olduktan sonra istedikleri yere, eczane açabiliyorlardı. Ancak hazırlanan yeni yasa teklifine göre eczane açmak getirilen çeşitli ön şartlarla artık zorlaşacak. Öğrenciler ec-zacılık fakültelerinden mezun olacaklar, sonra bir yıl başka eczanelerde staj ya-pacaklar, sonra eczane açmak için sıraya

girecekler. Eğer sıra gelirse ancak ondan sonra eczane açabilecekler.

ECZANElERE kotA uyGulAmASıTürk Eczacılar Birliği’nin hazırladığı Eczacılık Kanun Taslağı’na göre yeni eczane açmak zorlaşıyor. Eczane aça-bilmek için nüfus kriteri getirilecek. Bir ilçede 3bin 500 kişiye bir eczane 1 eczane düşecek. Yani 35 bin nüfusu olan bir yere en fazla 10 tane eczane açılabi-lecek. Hiç eczanesi olmayan bir yer için nüfus kriteri aranmayacak.

SıRAyA GİRİlECEkEczacılık fakültesi öğrencilerini bekle-yen bir diğer sorun ise eczane açabilmek için sıraya girecek olmaları. Bir yerde

eczane açılabilmek için sıraya girilecek. İlçe nüfusu artınca ya da bir eczane ka-panınca yeni bir eczane açılabilecek.

ESkİ ECZACılAR ŞANSlıTeklifte, eczane açma sınırlamasına muafiyet de getiriliyor. Eczacılık fa-kültelerine bu sene yapılan üniversite seçme sınavıyla girecek öğrenciler dahil mevcut öğrenciler, şu anda diploması olduğu halde eczacılık yapmayanlar ve şu anda kamuda eczacılık yapanlar, is-tedikleri zaman istedikleri yere bir kere eczane açabilecekler. Fakat daha sonraki yıldan itibaren herkes bu sınırlamalara tabi olacak. Bu durumun eczacılık fa-kültesi öğrencileri arasında bir ayrıma neden olacağı düşünülüyor. Bazılarına bir kerelik de olsa istediği yere eczne açma hakkı tanınırken, diğer öğrenci-lerin sıraya girmeleri ya da bir eczacı-nın eczanesini kapatmasını beklemeleri gerekecek.

ECZACılARı İŞSİZlİk mİ bEklİyoR?Eczacılık fakültelerine yeni girecek öğrencileri de artık işsizlik tehditi bek-liyor. Fakültelerden mezun olduktan sonra öğrenciler istediklere yere eczane açamayacaklar. Nüfusa göre eczane açı-lacak olmasının birçok eczacının işsiz kalmasına sebep olacağı düşünülüyor. Genç işsizliğin iki basamaklı rakamlara yükseldiği Türkiye’de, bu yeni yasa tasla-ğıyla birlikte bu gruba yeni elemanlarda katılmış olacak.

Eczacılar kısa sürede olsa eczaneden ayrılacak olsalar yerlerine başka bir ec-

zacı bırakmaları gerekecek. Ayrıca belli bir cironun üzerinde olan eczanelerde ikinci bir eczacı çalıştırılmak zorunda kalınacak.

Eczacılık öğrencileri işsiz kalacak10 nİsan 2012 yARıN

Elektronik haciz siste-mini Maliye Bakanlığı

alacaklarını tahsil edebilmek için kullanıyor. Bu sistem şim-dide öğrenim kredisi almış olan öğrencileri yakalıyor. Süreç şu şekilde işliyor; Kredi Yurtlar Kurumu’ndan çıkan borç ala-cak işlemi için daha önce geti-

rilen affa müracaat etmeyenlere uyarı yapıldığı dikkate alınarak Maliye Bakanlığı aracılığıy-la vergi daireleri takip yaptı. Ardından binlerce borçlunun banka hesaplarından elekt-ronik yöntemle paralar tahsil ediliyor.

pARASı blokE EdİldİMaliye’nin Türkiye’deki bütün bankaların bulunduğu ortak havuza gönderdiği elektronik hacizle tahsil yöntemine ma-ruz kalanlardan biri de Selçuk Üniversitesi mezunu Ü.L oldu.

2005 yılında üniversiteden mezun olan Ü.L öğrenim süre-

since 3 bin lira burs aldı. Okul bittikten 1 yıl sonra ödemesi başlayan kredi borcunu ya-tıramadı. 2012 Ocak ayında Bankasya’daki hesabından 618 liranın bloke olduğunu gördü. Bankayı arayıp görüşen Ü.L, parasına e-haciz konulduğunu öğrendi. yarIn EĞİTİM

Yükseköğretime öğrenci seçme ve yerleştirme işlemlerinin yanı sıra bazı kurumların sınavlarını da gerçekleştiren

ÖSYM, 38 yıldır hizmet veriyor. ÖSYM 2011 yılında, yurt içi ve yurt dışında toplam 43 sınav, sınav sonuçlarına göre de 27 yerleştirme işlemi gerçekleştirdi.

ÖSYM, geçen sene bazı sınavlara başvuru veya tercih ücreti olarak adaylardan 3 TL alırken, adayların yerleştirme işlemleri için 10 TL ücret aldı. Bazı sınavlarda alınan ücretler 20-150 TL arasında değişiklik gösterdi.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) son 10 ayda 43 sınav düzenledi. Bu sınavlara 5 milyon 114 bin 687 kişi katıldı. ÖSYM sınavlardan 20-150 TL arası para aldı. Bu da son 10 ayda ÖSYM’ye 250 milyon TL kazandırdı. yarIn EĞİTİM

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer soru önergesine cevap verdi:

2010 ve 2011’de toplam 7 bin 43 üniversite öğrencisi hak-kında soruşturma açıldı. Bu öğrencilerden 4 bin 602’si okuldan uzaklaştırıldı,55’inin atıldığı açıklandı.

İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel’in soru önergesi ise şöyleydi:

“Son 2 yıl içinde üniversite öğrencilerine YÖK’ün ve rektör-lüklerin uygulamalarını, hükümetin eğitim politiklarını protesto etmek; harç, ulaşım, yurt, kantin, yemekhane fiyatlarını protesto etmek, öğrencileri eyleme ya da etkinliğe katılmak üzere galeya-na getirmek, okula soda getirmek, okula simit, poğaça, ekmekle girmek, anadilde eğitim haklarını savunmak, ıslık çalmak, halay çekmek, toplu şekilde müzik dinlemek, puşi takmak, Evrensel gazetesi dağıtmak, duyuru ve tanıtım amacıyla okul içinde masa açmak, afiş asmak, bildiri dağıtmak, toplantı, eylem, müzik din-letisi, panel, film gösterimi, kitap okuma etkinliği düzenlemek gibi gerekçelerle kaç soruşturma açıldı?” yarIn EĞİTİM

Ataması yapılmayan öğretmen sorunu çığ gibi büyüyor. Yıllarca

çalıştığı halde bir türlü ataması yapılma-yan öğretmenler intihar ediyor. 2007’den bu yana 30 öğretmen ataması yapılmadığı için intihar etti.

İki günde iki öğretmen daha atana-madığı için intihar etti.

Diyarbakır merkeze bağlı İncehıdır köyünde ataması ya-pılmayan bir süredir vekil öğretmenlik yapan Mustafa Kaya kendini kravatıyla boğarak intihar etti. Edinilen bilgiye göre, Mustafa Kaya bir süredir KPSS’ye hazırlanıyordu. Ancak son yapılan öğretmen atamalarında da ataması yapılmadığı için bunalıma girdi ve kendini tavana asmış olarak ölü bulundu. Mustafa Kaya’nın cenazesi otopsi yapılmak üzere Ergani Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Mustafa Kaya’dan bir gün sonra bir kadın öğretmen daha ataması yapılmadığı için intihar etti. Trabzon’da yaşayan 27 yaşındaki Hilal Uzunkaya uzun süredir ataması yapılmadığı için psikolojik tedavi görüyordu. Hilal öğretmenin en son yapılan atamalarda da ataması yapılmadı. Sekizinci kattaki evinden at-layarak intihar etti.

Her geçen yıl ataması yapılmayan öğretmen sayısının gi-derek artığı görülüyor. Birçok eğitim fakültesi mezunu üçüncü sınıftan itibaren hazırlandığı KPSS’den iyi puanlar almasına rağmen ataması yapılmıyor. Öğretmenlerin yaşadığı bu işsizlik sorununun son günlerde iyice artan intiharlarla sonuçlanmaya başladığı görülüyor. Şu anki şartlarda, birleştirilmiş ve kalabalık sınıflar olduğu halde dahi öğretmen açığının 120 bin civarında olduğu söyleniyor. Açık bu denli büyükken ve öğretmenlik ya-pabilmek için bekleyen bir sürü eğitim fakültesi mezunu varken devletin atama yapmaması bir türlü anlaşılamıyor. yarIn EĞİTİM

Yeni kabul edilen 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte var olan kalabalık sınıflar ve derslik sorunu daha da arttı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu duruma çözüm önerisi ise, ki-ralama yöntemi ve kamu özel ortaklığı. Böylece her geçen gün bir yenisi gündeme gelen eğitimde özelleştirme uygulamalarına bir yenisi daha eklendi.

Dinçer, arsa olduğu yerlerde kamulaştırma bedellerinin çok ağır olduğunu ve bu bedellerin ödenemediği için de okul yapılamadığını ifade ederek, dolayısıyla bu tür yerlerin okula dönüşmesi için kiralama yöntemini kullanacaklarını ve o ar-saların sahiplerinin okul yapmaları durumunda bu okulların kiralanacağını belirtti. Ayrıca; Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde okul yapabilmek için arsa sıkıntısı olduğunu söyledi.

Dinçer, eğitim kampüsleri oluşturulacağını ifade ederek, bu kampüsleri de iş adamlarının ya da müteahhitlerin yapacağını ve onlardan kiralama yoluna gidileceğini belirtti. Bunun hukuki zeminini de hazırladıklarını dile getirdi. yarIn EĞİTİM

4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle dershaneler kaldırılarak, yerine

özel okulların açılacağının gündeme gel-mesi oldu. Devletin özel okullara öğren-ci başına 1500 TL vereceği söyleniyor.

dEvlEt Eğİtİm yüküNdEN kuRtulmAk İStİyoRDevlet yüzde üç civarında olan özel okulların payını yüzde elliye çıkarmak istiyor. Yani eğitim kurumlarının yüzde ellisi özel okullara devredilecek. Bahse-dilen teşvik sistemiyle devlet üzerindeki eğitim yükünü azaltacağını söylüyor an-cak her yıl özel okullara milyarlarca lira kaynak aktarması söz konusu.

AtAmASı yApılmAyAN öğREtmEN SoRuNu çöZülüR mü?Özel okullara teşvik planını halkın gö-zünde meşrulaştırabilmek için öğret-menlerin atama sorununun kalmaya-cağı iddia ediliyor.Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Ocak ayında Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin dü-zenlediği sempozyumda yaptığı konuş-mada verdiği bilgilere göre, 9 yıllık AKP iktidarında özel okulda okuyan öğrenci sayısı yüzde 124 oranında arttı. 9 yıl önce ataması yapılmayan öğretmen sayısı 72 bindi. Şu an bu rakam 250 binin üzerinde. Görülüyor ki son yıllar-da eğitimde özelleştirmelerin artmasına rağmen atanamayan öğretmen sayısı ne-redeyse dört katına çıkmış. yarIn EĞİTİM

Öğrenim kredisi

alanlara haciz

ÖSYM holding oluyor

2 yılda 7 bin 43 öğrenciye soruşturma

Ataması yapılmayan 2 öğretmen intihar etti

Milli Eğitim okul kiralayacak

Eğitimde özel teşvik

ankaraASLIHAN PEHLİvAN

eczacılık fakültelerinde okuyan öğrencilerin eczane açmaları artık çok daha zor. öğrenciler fakülteden mezun oldu-katan sonra bir yıl staj yapmek zorunda kalacaklar. Sonra eczane açabilmek için sıraya girecekler, eğer nüfus kriterleri tutuyorsa ya da eczane kapatılmışsa yeni bir eczane açma şansı doğabilecek.

Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu’nu makamında ziyaret eden Cumhur-

başkanı Abdullah Gül’ü protesto etmek isteyen öğrenciler daha rektörlüğe bile tam yaklaşamadan polisin orantısız saldırısıyla karşılaştı. Rektörlük önünde açıklama yapmak isteyen Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, Genç-Sen ve TKP’li Öğrenciler’den gençlere polis herhangi bir açıklama ve yürüyüş izni vermedi. Basın açıklaması dahi yapamayacakları söylenmesi üzerine durumu protesto ederek yürüyüşe geçen gençlere polis bir uyarıda bulun-maksızın saldırdı.

55 öğRENCİ GöZAltıNA AlıNdıÜniversite öğrencilerinden oluşan kalabalığı polis barikatı durdurmadı. Polisin saldırısından sonra dağılmak zorunda kalan gençler için takip orada bitmedi. Hızını alamayan emniyet kantin, sınıf, tuvalet demeden öğrencileri döve döve gözaltına aldı. Bu esnada fakültede camlar, aynalar kırıldı, 55 öğrenci yaralanarak gözaltına alındı.

pEkİ SAldıRıyA uğRAyAN öRGütlER koNuylA İlGİlİ NE dİyoR?Gençlik Muhalefeti temsilcisi Uğur Kaya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü neden protesto ettiklerini ve ardından karşılaştıkları saldırıyı şu şekilde anlatıyor; “Cumhurbaş-kanı Abdullah Gül’ü AKP’nin temsilcisi olarak görüyoruz. Ayrıca sermayenin bir temsilcisi ve onları üniversitede istemiyoruz. Muhtemelen bir hafta içerisinde 4+4+4 yasası önüne gelecek ve kendisi direk kabul edecek. Eğitimin top yekun piyasaya açılmasında Gül’ün de imzası var. Bu insanların üniversitelerde yeri yok. O nedenle protesto

etmek istedik.”TKP İl Başkanı Memet İnan ise saldırıyı kınadıkla-

rını açıklıyor ve Cumhurbaşkanı’nın üniversitede öyle kolay gezemeyeceğini göstermek gerekirdi diyor. “Sürek-li bir savaş çığırtkanlığı dönüyor Türkiye’de. Ziyaretten bir gün önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Harp Okulları’nda “Suriye’ye olası bir müdahaleye Türkiye se-yirci kalamaz” diye bir açıklaması vardı. Ondan hemen bir gün sonra üniversite ziyareti gerçekleştirdi. Üniversi-teye de elini kolunu sallayarak girmek istedi ancak böyle olmayacağını göstermek gerekirdi. Yani savaş çığırtkanı bir Cumhurbaşkanı’nın, aydınlanmanın kalesi olması ge-reken üniversitelere öyle rahat giremeyeceğini göstermek istedik.”

Öğrenci Kolektifleri temsilcisi Meliha Kaplan ise şun-ları söyledi; “Saldırı günü bizim hiç haberimiz olmadan sabahtan itibaren özel bir durum yaratıldı. Bir kimlik yetmedi birkaç kimliğe birden baktılar. Öyle ki eylem yapan, yapabilecek herkesi gözaltına aldılar. Kantinde oturan eylemle alakası olmamış 4 kişiyi dahi ‘tehlikeli’ bulup gözaltına almışlar.”

Genç-Sen Kocaeli Üniversitesi temsilcisi Ufuk Kartal ise şunları söyledi; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün okula gelmesinin amacı hiç açıklanmadı. Sadece rektörle görüşmeye geldiğini biliyoruz. Buradaki protesto amacı-mız ise üniversiteleri piyasalaştırma politikaları. 4+4+4 gibi dönüşümlerle artık zaten kötü olan eğitim sistemini daha da kötü hale getiriyorlar. Ayrıca bir ülkenin cumhur-başkanının ziyaretinden ziyade bir işgal ordusu geliyormuş gibi bir hava vardı.”

İşte Gül’ün bahsettiği ‘iç savaş’

muStAfA kAyA

ıŞıl kuRt

Page 11: Yarın 27. sayı

77 yaşındaki Dimitris Hristu-las, kentin en işlek noktaların-

dan biri olan Sintagma Meydanı’nda başına kurşun sıkarak yaşamına son verdi. Hristulas’ın intiharına, kemer sıkma önlemleri kapsamında emeklilik maaşını düşüren hükümet sebep oldu.

Dimitris Hristulas’un kendini öldürdüğü noktaya, halk çiçekler ve Hristulas için yazılmış kartpostal ve mektuplar bıraktı. Akşam saatlerinde, daha önce de büyük eylemlere sahne olan, parlamento binasının önündeki meydanda binlerce kişi toplandı. Polis, meydanda toplanan eylemcilere göz yaşartıcı gazla saldırdı.

oNuRuylA ölmEyİ SEçtİKemer sıkma önlemlerinin başlama-sından sonra ülkede intihar vakaları-nın ve bunalıma girenlerin sayısının arttığı belirtiliyor. Yunan medyasına göre, eczanesini 1994’te satan bir ço-cuk babası Dimitris Hristulas, intihar mektubunda “Hükümet ayakta kalma şansımı yok etti. Çöplerden yiyecek toplayacak duruma düşmeden onu-rumla ölmeyi seçiyorum” dedi. Sivil toplum örgütlerinin araştırmalarına göre ülkenin başkenti Atina’da yaklaşık 25 bin kişi sokaklarda yatıyor.

Hükümet Sözcüsü Pantelis Kapsis, Hristulas’ın ölümünü bir “insanlık tra-jedisi” olarak niteledi ancak intiharın nedenlerinin tam olarak bilinmediğini söyledi.

EkoNomİk kRİZ İŞçİlERİ SokAğA döktüEkonomik krizi protesto eden tersane işçilerine de polis saldırdı. Hükümetin uygulamaya koyduğu borç takasının tasarruflarını silip süpürdüğünü söyle-yen işçiler Yunan Merkez Bankası’nın

önünde toplandı.Siyah bayraklar sallayan eylemciler,

hükümet karşıtı sloganlar attı. “Hır-sızlar” ve “Kemer sıkma paketlerinizi alıp gidin” diyen öfkeli eylemcilere polis gözyaşartıcı gaz ve coplarla sal-dırdı. Borç takası, Yunanistan’ın 100 milyar avroluk borcunu kapatması-na yararken Başbakan Papadimos da ekonominin iki yıl içinde büyümeye başlayacağını iddia etti.

kRİZ, polİSİ kİRAlığA çıkARdıEkonomik krizde olan Yunanistan’da bu kez polisin vatandaşlara kiralan-

masına izin çıktı. Buna göre polis, 30 Euro verenin 1 saat hizmetinde olacak.

Ekonomik kirzde bulunan ülkede hükümetin yeni gelir kaynakları ara-yışları çerçevesinde Yunan Polis Teşki-latı (ELAS) personel ve araçlarının özel koruma amacıyla sivillere kiralanması kararlaştırıldı.

Maliye Bakanlığı ve Vatandaşı Ko-ruma Bakanlığı’nın, “Yunan polisinin ücret karşılığında üçüncü kişilere hiz-met vermesi” konulu ortak kararında, Yunan Polis Teşkilatı’na ait personel ve araçların 30 avrodan başlayan fiyatlar-la sivillere kiralanması öngörülüyor.

yUnanİstan RIFAT çAPAR

Yunanistan intihar ediyor10 nİsan 2012 yARıN

Dünya Turu

yunanistan’da emekli eczacı Dimitris hristulas sintagma meydanı’nda intihar edince, Hristulas’ın emeklilik ma-aşını düşüren hükümeti ve kemer sıkma programını protesto için halk sokaklara döküldü. Daha önce de işsiz genç Muhammed Bouazizi’nin kendisini yakmasıyla Tunus’ta yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik nedeniyle halk ayaklanmıştı.

Batı Afrika ülkeleri, Mali’ye askeri birlik göndermeye ha-zırlanıyor. Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisi Mali,

aynı zamanda kıtanın siyasi açıdan en istikrarlı ülkelerinden biriydi. Ordunun, Nisan ayındaki seçimlere bir ay kala darbe yapmasının ardından ülke siyasi krize sürüklendi.

Batı Afrika ülkeleri Mali’yle sınırlarını kapattı ve ağır yaptı-rımlar uygulama kararı aldı. Batılı ülkeler Mali’ye yardımlarını kesti, bazı ülkeler başkent Bamako’daki büyükelçiliklerini ka-pattı. Ayrılıkçılıkla yeterince mücadele edilmediği gerekçesiyle yapılan darbe en çok Tuareglere yaradı.

Libyalı savaşçıların ve El Kaide örgütüyle bağlantılı grupla-rın desteğiyle önemli merkezleri ele geçiren Tuareg milisleri ül-kenin kuzeyinde Azavad adını verdikleri devletin bağımsızlığını ilan etti. Mali’nin 1960’da bağımsızlığını kazandığı Fransa, yeni devleti Afrika ülkeleri tanımadığı takdirde bağımsızlık ilanının bir anlamı olmadığını açıkladı.

Cuntanın Tuareglere karşı yardım talebini reddeden ve darbe yönetimine bir dizi yaptırım kararı alan Batı Afrika Ekonomik Topluluğu ülkeye bir heyet gönderdi. Heyet yetkilileri cuntanın önümüzdeki günlerde geri adım atabileceğini açıkladı. Batı Af-rika Ekonomik Topluluğu ülkeye bir askeri birlik göndermeye de hazırlanıyor. yarIn DÜNyA

Suriye halkının ayak-lanmasından bu yana 1

sene geçti; fakat bu ayaklanma Beşşar Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanmadı. İnsan hakları örgütlerinin kayıtlarına göre, 8 bine yakın insan çatışmalar esnasında hayatını kaybetti.

GEçtİğİmİZ yıldAN bu yANA NElER oldu?Geçen sene Şubat ayında, Suriye’de muhalefetin art-ması sonucu olarak Esad rejimi bazı kamusal reform-lar için vaatlerde bulundu. Bunun ardından yapılan protesto eylemlerinden 8 gün sonra, Dera’da yüze ya-kın muhalif polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ancak, halkın itirazları, Esad rejimini korkutmaya başladı. Bir dizi önlem kararı alındı. Örneğin, Muhammed Naci Atr’ın yönettiği kabine istifa etti. Ancak bu ön-lemler protestoları dindiremedi. 4 gün sonra Adil Sefer’in kurduğu yeni kabine protestolarda tutukla-nanların derhal serbest bırakacaklarını bildirdi. Esad

da 19 Nisan 2011’de, 1963’den beri olağanüstü hal ilan ettiği günü iptal etti.

8 Temmuz 2011 günü, Hama kentinde en büyük kitlesel protestolardan biri meydana geldi. 400 bine yakın kişi rejim aleyhinde protesto düzenledi. Toplam bir milyon iki yüz binden fazla kişi Hama ve Deyr ul Zazzar’daki protestolara katıldı. Bunun ardından Esad rejimi, Hama’yı bombaladı ve 140 kişiyi öldürdü.

Suriye Ulusal Konseyi 23 Ağustos 2011 günü kuruluşunu duyurdu. Bu konseyin üyelerinin çoğu Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcı örgütlerden oluşmakta ve bütün muhalifleri temsil etmemekteydi. Ancak konseyi bölgede batılı güçler, Katar ve Suudi Arabistan gibi gerici hükümetler destekledi. Esad rejimi, 26 Şubat 2012 günü kendi propagandasını yapmak amacıyla yeni anayasayı referanduma sundu. Hükümetin açıklamasına göre katılımcıların %89,4’ü evet oyu kullandı ve seçime katılım oranı %57,4 idi.

70 ülkE AyAklANmAyı dEStEklEdİBM’nin ve Arap Birliği’nin özel elçisi Kofi Annan,

Suriye’ye giderek, Esad’a krizin çözülmesi için belirli öneriler sundu. 1 Nisan 2012’de İstanbul’da toplanan 70’i aşkın ülke, Beşşar Esad rejimine karşı ayaklan-mayı desteklerken Suriye muhalefetini birleşmeye çağırdı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suri-ye ordusundan sivilleri hedef alan operasyonlara son vermesini istedi. Recep Tayyip Erdoğan ise yaptığı konuşmada, Suriye halkının meşru savunma hakkını desteklemeye çağırdı.

Yoğun protestolar sonucu Beşşar Esad, Annan’ın altı maddelik planını kabul ettiğini açıkladı. Ancak Esad’ın açıklaması kuşkuyla karşılanırken, Suriye’de çatışmalar halen devam ediyor.

Tunus ve Mısır’daki İslamcıların iktidara gelme-leri deneyimi, otoriter devletlerin devrilmesinin tek başına halkın zaferi için yeterli olmadığını göster-mekte. Kuşkusuz Esad rejimi devrilecek, ancak Su-riye halkının başarısının garantisi, onların devrimci, kitlesel örgüt ve komiteler merkezinde kurulan yetki organları olacaktır.

İran’la nükleer müzakerelerin İstanbul’da yapılması bü-yük ölçede netleşti. İran devlet televizyonu Press TV ve

Fars Haber Ajansı, gelecek haftaki müzakerelerin İstanbul’da yapılması konusunda taraflar arasında uzlaşma sağlandığını duyurdu. Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ise, mü-zakerelerin 14 Nisan’da İstanbul’da yapılması için anlaştıklarını duyurdu.

Müzakerelerde İran, nükleer krize çözüm bulmak için Fran-sa, İngiltere, Rusya, Çin, ABD ve Almanya’yla masaya oturacak.

İstanbul’daki görüşmelerde batılı ülkelerin Tahran’dan, zen-ginleştirilmiş uranyum üretimini yüzde 20 oranında durdurma-sını isteyeceği belirtiliyor. İran’dan Kum kenti yakınlarında yerin altına yeni inşaa ettiği nükleer tesisi kapatması da talep edilecek. İran’a saldıracağı iddiaları ortaya atılan İsrail’in de ilk aşamada bu taleplerin yerine getirilmesine sıcak baktığı kaydediliyor.

İran’ın bu talepleri yerine getirmesi halinde batılı ülkelerin uyguladıkları bazı yaptırımları kaldırabileceği vurgulanıyor. yarIn DÜNyA

Bahreyn’de polis, önde gelen bir insan hakları eylemcisine destek eylemi yapan binlerce kişiye göz yaşartıcı gaz ve

tazyikli su ile saldırdı.Açlık grevindeki Abdülhadi el Havaca’nın fotoğraflarını

taşıyan eylemciler “Özgürlük ya da şehitlik” sloganları attı. Neredeyse iki aydır açlık grevinde olan Havaca sağlığının iyice kötüleşmesi üzerine hastaneye sevkedilmişti.

Çok kilo kaybettiği söylenen Havaca’ya hastanede serum veriliyor. Eylemcinin ölüme yakın olduğunu belirten muhalefet partileri ile insan hakları örgütleri, salıverilmesi çağrısı yapıyor.

Geçen yılki hükümet karşıtı eylemlerde oynadığı rol ne-deniyle geçen yaz yedi diğer eylemciyle birlikte ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Havaca, kararı protesto amacıyla aç-lık grevine başlamıştı. Şii çoğunluğun, Sünni monarşiye karşı Şubat ve Mart aylarında yaptığı gösterilerde 35 kişinin öldüğü açıklanmış, protestolar zor kullanılarak bastırılmıştı.

Uluslararası Af Örgütü Havaca ve arkadaşlarına verilen cezanın baskı altındayken, zorla alınan itiraflara dayandığını, Havaca’nın kitlesel eylemler sırasında şiddeti desteklediğini gös-teren kanıt bulunamadığını söylüyor. Havaca’nın hapiste yoğun işkence gördüğü söyleniyor. yarIn DÜNyA

Darbe, Mali’yi krize sürükledi

Açlık grevindeki protestocuya destek

Suriye’de halk direnişi nereye gidiyor?

Nükleer müzakereler İstanbul’da

İŞ kuyRuklARı GİdEREk uZuyoRİspanya Çalışma Bakanlığı’nın açıklamasına göre Mart ayında İs-panya yeni bir işsizlik rekoru kırdı. İspanya’da resmi rakamlara göre iş-siz sayısı 4,75 milyona ulaştı. Üste-lik yaklaşık 5 milyonu bulan işsizlik rakamları yalnızca iş arayanları hesa-

ba katarak hesaplanıyor. Hükümet işsizliğin sene sonuna kadar %1 ar-tacağını öngörüyor.

İspanya’da krizden bütün sektör-ler etkilendi. 2012 yılında ekonomi-de yaklaşık %1,7 oranında küçülme olacağı öngörülürken; tarım, endüst-

ri, hizmet sektörü ve inşaat alanları-nın hepsinde işsizlik oranı arttı.

29 Mart günü emekçiler İspanya’da genel greve gitmiş ve iş-sizliğe karşı hükümetin politikalarını protesto etmişlerdi. Çalışma Bakanlığı’nın son açıkladığı, rekor kı-ran işsizlik rakamla-rı, halka kemer sıkma politikalarının zo-runlu olduğunu kabul ettirmeyi amaçlıyor. Ancak çelişki çok açık şekilde ortada, iş koşullarını esnekleştirerek, işten çıkarmaları ko-laylaştırarak işsizliğe çözüm buluna-mayacağının sayısız örneği mevcut.

İRlANdA EmlAk vERGİSİNİ ödEmEyİ REddEdİyoR31 Mart’tan bu yana uygulamada bulunan yeni emlak vergisi İrlanda halkını ayağa kaldırdı.

Son yıllarda IMF’nin baskısı al-tında birçok kemer sıkma politikası uygulayan İrlanda’da bardağı taşıran son damla emlak vergisi oldu. Bu ver-gi, İMF ve AB tarafından 85 milyar

Euroluk yardım için şart koşulmuş-tu. Vergilerin yeniden düzenlenmesi

sonucu bir işçi, bir mil-yarder ile aynı emlak ver-gisini ödemekte zorlanı-yor. 80 bin kadar ev bu vergiyi ödemeyi reddetti.

İrlanda’da protesto eylemleri düzenlendi.

9 Mart 2011’den beri başbakan olan Enda Kenny, kamu çalışanlarının maa-

şını düşürmüş, zorunlu vergiyi arttırmış, katkı değer vergi-sine zam yapmış ve özelleştirmeler yapmıştı. Ülke bu politikalar sonucu 2011 yılında durgunluğa girdi. Şubat ayında işsizlik rakamları %14,7’ye ulaştı.

AlmANyA dA kRİZdEN kAçAmAdıŞubat ayında Almanya’nın endüst-riyel üretimi tahmin edilenden çok daha fazla geriledi. Hükümetin aldığı ilk önlem ise dolandırıcılığın cezasını arttırmak oldu. Ocak ayında üretim %1,2 artmışken Şubat ayında %1,3 geriledi.

Reuters’in açıklamasına göre

uzmanlar Almanya’da Şubat ayında yalnızca %0,5 oranında bir küçül-me öngörüyordu. Tahminin üstünde gerilemenin nedeni ise azalan talep sonucu ihracatın düşmesi olarak be-lirlendi. Şubat ayında talep, Çalışma bakanlığının verilerine göre %6,1 azaldı.

ımf’NİN koNtRolüNü REddEdEN ülkE İfŞA EdİlECEkÇarşamba günü İMF’nin sözcüsünün yaptığı açıklamaya göre, İMF’nin ekonomistlerinin yakından incele-me yapmasına izin vermeyen ülkeler ifşa edilecek. İMF’nin iç tüzüğüne göre üye ülkeler sıkça ekonomilerinin İMF tarafından mercek altına alın-masını kabul etmek zorunda. Pratik-te senelik bir rapor olarak hayata ge-çen bu prensip artık ülkeler üzerinde baskıyı arttırmak için kullanılacak. 2011 yılında İMF’nin ekonomilerine el atmasına izin vermeyen ülkeler ola-rak Arjantin, Ekvator ve Venezuella ifşa edildi.

Ülkeler bunun sonucu olarak İMF’de oy kullanma hakkını kaybe-decek.

Avrupa’da krizin etkileri yayılıyor

Fikriye Yılmaz

AVRUPA GÜNLÜĞÜ

pEymAN bASHİRİ

Page 12: Yarın 27. sayı

04 EKiM 2011 YARINİnşaat Mühendisleri Odası’nın işten çıkardığı Cansel Malatyalı, 50 gündür işyerinin önünde direniyor. Malatyalı, yaklaşık beş yıldır, temizlik ve çay servisi görevlisi olarak çalışıyordu. “Performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten çıkarılan Malatyalı iş yerindeki

insanlık dışı uygulamalara karşı geldiği için işten çı-karıldığını söylüyor. Malatyalı, 17 Nisan’dan itibaren geceleri de direnecek. Yarın çalışanları olarak Cansel Malatyalı’nın yanında olduğumuzu belirtiyor, se-lamlarımızı gönderiyoruz. yarIn ANKARA

Yarın’danCansel

Malatyalı’ya selam

Sabahattin Ali’nin yaşadığı dö-nemde iz bırakmış çok fazla ya-

zarın olduğunu söyleyen Metin Andaç, Sabahattin Ali’nin iz bırakmışlığını ya-zılarının yanında, ilk faili meçhul olu-şuna bağlıyor. Nazım Hikmet’in “Şu dönem itibariyle Türk edebiyatında bir numaralı insan sensin” diye övdüğü Sabahattin Ali’nin bugün çok bilinen bir edebiyatçı olmadığını söylüyor. Bel-geselin çekimleri sırasında yaptığı bir araştırma sonucunda Türkiye’de Saba-hattin Ali’nin tanınmışlığının yüzde iki olduğunu belirten yönetmen, belgesel-de Sabahattin Ali’yi topluma anlatmayı önüne koymuş. Bunu şu sözleriyle an-latıyor Metin Avdaç: “Bir ülkenin bir aydını vardır. Bu ülkenin toplumunun aydınlanması için canını vermiş, bir be-del ödemiş, hayatını kaybetmiş, hala mezarı olmayan bir insan neden bu ülkenin insanına anlatılmıyor diyerek yola çıktım. Amacım Sabahattin Ali’yi bu ülkeye, bu insana anlatmak.

“SAbAHAttİN Alİ İŞkENCEdE öldüRüldü”Belgeseli çekmeye Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü yer olan Kırklareli’nden başlayan Metin Avdaç; “Sabahat-tin Ali’nin öldürüldükten sonra, ya Kırklareli’nde ya Istranca ormanların-da Ali Ertekin tarafından öldürülmüş

diye bilinir. Ama onun birçok arkadaşı buna pek inanmıyor, Sabahattin Ali iş-kenceden öldürüldü diyor. Bir sohbet sırasında Sabahattin Ali’yi sorgulayan bir baş komiser olmuş Kırklareli’nde. O dönemin bir komiseri tarafından ya-pılıyor bu işkence yani. Şu anlaşılıyor ki Sabahattin Ali Kırklareli’nde sorgu-da ölüyor. Yani ortaya atılan Istranca dağlarında ölmesi gibi bir gerçek yok.

“bElGESEldE bu topRAklARdA kAybE-dİlEN 17.000 fAİlİ mEçHulE dEğİNdİm”Belgeselin 1948’de bitmediğini vurgu-layan yönetmen, Zülfü Livaneli ile ya-pılan röportajda, TBMM kayıtlarında yer alan 17000 faili meçhul cinayete değindiklerini belirtiyor. Hrant Dink’e kadar gelen cinayetlere değinmek zo-rundaydım diyen Avdaç; “Bu insanlar, bu ülkenin aydınlanması için bedel ödediler.” diyor. Bunları belgeselinde görmezden gelemeyeceğini belirtirken, Cumartesi Anneleri’nin yıllardır evlat-

larını, kardeşlerini, kaybettikleri yakın-larını aramalarını çok değerli bulduğu-nu ve bu yüzden belgeselinin konusunu bu şekilde işlediğini anlatıyor.

“kİŞİlER dEğİl, ZİHNİyEt SoRGulANmAlı”Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu gün-den bu yana, hatta Osmanlı’dan bu yana 103 yıl içerisinde 103 tane gaze-teci ve yazarın öldürüldüğünü belirten Metin Avdaç; “Cinayetleri yaratan zih-niyeti sorgulamadıktan sonra kişileri yargılamanın hiç bir anlamı yoktur, kişileri ek tek yargılayarak faili meç-hullerin hesabını soramayız. Bu yüzden mücadeleyi bunu bilerek sürdürmeliyiz. Bu yargılamanın Sabahattin Ali’den başlayıp, son faili meçhul cinayet ay-dınlanana kadar sürmesi gerekir” diyor.

“toplumSAl olAylARA ıŞık tutmAyA dEvAm EdECEğİm”Metin Avdaç, önümüzdeki dönemde uzun metrajlı bir film çekmeyi planlı-

yor. Toplumda yaratılmak istenen ör-gütsüz bir işçi sınıfı algısını eleştirecek olan yönetmen; işçi sınıfına da, sendi-kal harekete de eleştirilerinin olacağını belirtiyor. 90’lı yıllar ile bugün arasın-daki sendikalı işçi sayısı arasında uçu-rum olduğunu söyleyen Avdaç, bugün özelleştirmelerin ve taşeronlaşmanın da bir sonucu olarak sendikalı işçi sayısın-da çok fazla düşüş olduğunu söylüyor. Burada en büyük sorumluluğun sendi-kalara ait olduğunu belirtiyor. Çekmeyi planladığı uzun metrajlı filmle de sa-natçının toplumsal olaylara ışık tutması gerektiğinin altını çizeceğini belirten yönetmen, hem Sabah Yıldızı belgeseli ile hem de bundan sonraki çalışmaları ile Türkiye’nin her yerindeki insanlara ulaşmayı ve sanatla da bir şeylerin far-kına varılmasını sağlayacağını söylüyor.

İlk faili meçhul: Sabahattin AliİstanBUlİBRAHİM KESKİN

1. En sevdiğiniz erdem? Adaletli olmak.

2. Başlıca özelliğiniz? Ön yargısız olmam.

3. Mutluluk nedir? Başarma duygusu.

4. Mutsuzluk nedir? Engellenmek.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir.

7. En sevmediğiniz şey? Haksızlığa uğramak. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Din ve fikir özgürlüğünü savunmayanlar.

9. En sevdiğiniz iş? Fikir alışverişi yapmak.

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran.

11. En sevdiğiniz yazar? Mine G. Kırıkkanat.

12. Kahramanınız? Yok.

13. Kadın kahramanınız? Türkan Saylan.

14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya.

15. En sevdiğiniz renk? Siyah.

16. En sevdiğiniz yemek? Menemen.

17. En sevdiğiniz düstur? Hangimiz nerdeyiz ki?

18. En sevdiğiniz söz? Her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır.

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

18SORUnUrCan mete öĞRENCİ - ESKİŞEHİR

Çağımızın aşılması en güç hastalığı, ailelerin üzerine kara

bulut gibi düşen, ölümün en yakın-dan hissedilmesini sağlayan kanser hastalığı, sinema tarihinde defalarca ele alınmış bir olgu… Kansere ya-kalanmış bir ana karakteri izlemek, onun en saf ve savun-masız haline şahit olmak sonuç olarak… Yıllarca bu konu bir dram filmi üzerine komedi unsur-ları eklenerek işlendi ta-bii. Ama “Şansa Bak” filmi konuyu tersten okuyan, ana karakte-rini kanser eden bir komedi filmi…

Başkarakter imiz Adam, sevgilisi Rachael, kankası Kyle, annesi Diane ve psikiyatrı Katherine arasında yolunu çizen bir hikayesi var filmin. Karakterin kanser olduğunu öğrendiği andan itibaren çevresin-dekilerin değişimi devreye giriyor, özellikle de sevgilisinin. Durumla baş edemeyen Rachael, bir yandan Adam’ı zor dönemde bırakmak is-temezken, öte yandan da onu alda-tıyor. Kyle ise dostunu rahatlatmak

için ekstra hamlelerde bulunuyor, ona hastalığı unutturmaya çalışıyor, hatta hastalığı bir avantaj olarak kul-lanmasını salık veriyor. Alzheimer olan kocasına gösterdiği ihtimamı oğluna da göstermeye çalışan anne, Adam’ın onu uzakta tutma çabasıyla

yüzleşmek zorunda ka-lıyor. Adam’a hastalığı süresince ‘profesyonel destek’ veren genç psi-kiyatr Katherine ise, deneyimsizliğinin ona

sağladığı samimiyeti adamımıza yansıtı-yor, ‘kilit’ bir işlev üstleniyor. Tüm bu karakterlerin ‘ya-

kın ama uzak’ çabaları devredeyken, Adam’ın hastalığı da ilerliyor, kemoterapi de kâr etmiyor. Giderek yalnızlaştığını, ölüme yak-laştığını hisseden karakter, fiziksel çöküşün yanı sıra duygusal olarak da dibe vuruyor. Onu oradan çıkaracak olanın gene ‘uzaktaki yakınları’ ol-duğunu öğrenmesiyse zorlu bir süreç gerektiriyor...

Filmin en büyük kozu başta da belirttiğimiz gibi bu kadar ‘karan-

lık’ bir olguyu komedi filmine çok sade bir şekilde yedirmesi… Filmde kahkahalara boğulduğumuz sahne-ler yok ama tebessüm daimi… Filmi yüzümüzde acı bir gülümsemeyle izliyoruz. Umut ediyoruz, Adam’ın dibe vurduğu anlarda bile. Böylesi trajik hikayelerde bunu başarmak çok zor, ama film üstesinden geliyor bu zorluğun. Yine de dokunuyor, ama çok dokunuyor. Bir yandan ezerken, umuduyla da ayakta tutuyor bizi...

Kanser eden bir komediSunuma Gidelim

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okuma-larının 12. Oturumu 12 Nisan Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Kapital sunumları, kapitaliz-me mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 7. Bölüme kaldığı yerden devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Kapital Sunumu

Konsere Gidelim

Sevda Cenap And Müzik Vakfı tarafından düzenlenen 29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali başladı. Festival kapsamında, 14 ülkeden 700 sanatçı sahne alacak. Vakfın yıllardır çeşitli maddi zorluklara göğüs gere-rek oluşturduğu program bu yıl yine senfoniden oda müziğine, danstan vokal müziğe uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyor. Konserde yer alacak sanatçılar arasında Hollanda’nın ünlü eşliksiz korolarından Daniel Reuss yönetimindeki Capella Amsterdam ve Fazıl Say’da var. Bu müzik keyfi 28 Nisan’a kadar Ankara’da devam edecek.

29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali

Festivale Gidelim

İstanbul Modern Sinema’da bu ay Ottawa Animasyon Film Festivali ve Oberhausen Kısa Film Festivali’nden seçilen animasyon ve kısa filmler-den oluşan seçki sinemaseverlerle buluşacak. Ottawa Animasyon Film Festivali’nin ‘en iyiler’ seçkisi ve dünyanın en eski kısa film festivali Ober-hausen Kısa Film Festivali’nden seçki 12 Nisan Perşembe günü izleyiciyle buluşacak. Ottawa Animasyon Festivali’nin ‘en iyiler’ seçkisinde gösteri-lecek filmler arasında, Norveç’in yaşayan son trolü üzerine yapılan ‘Son Norveç Trolü ve büyük ödülün sahibi olan ‘Moxie’ bulunuyor.

İstanbul Modern’de animasyon günleri

Haftanın ajandası

İçinde yaşamadığımız ‘Yalan Dünya’

Son 3 aydır TV ekran-larında boy gösteren ve

sosyal medyada birçok tartış-maya konu olan bir dizi var, Yalan Dünya.

Yalan Dünya, senaryosunu Gülse Birsel’in yazdığı bir du-rum komedisi. İsminden de an-laşılacağı gibi gerçek olmayan bir dünyayı, yani televizyon sektörünün arka planını mizahi bir dille aktarıyor.

S e k t ö rd e k i aşırı çıkarcı, snob ve yozlaşmış tavrı bir eleştiri ve ko-medi unsuru ola-rak kullanan dizi; bunu herhangi sosyolojik bir y a k l a ş ı m l a yapmıyor aksi-ne karikatürize ediyor.

Cihangir’ in bugünkü ambiyansına uygun düşecek şekilde bir oyuncu ekibinin yaşamını anlatan di-zi, olayları ‘modern’ ve ‘beyaz türk’ bakış açısından anlatıyor.

Gülse Birsel’in senaryosunu yazdığı bir önceki dizi Avrupa Yakası da benzer bir yaklaşıma sahipti. Orada steril bir ‘beyaz Türk’ eleştirisi yapılırken, şim-di daha girift bir kültür ortamı-na geçiliyor. Fakat bu çok renk-lilik sadece dizinin izlenebilir olması için düşünülmüş bir şey gibi duruyor. Buna rağmen dizi teknik olarak başarılı bir yapım ve esprilerdeki yaratıcılık, yapı-mı daha izlenir hale getiriyor.

Dizinin handikabı ise sos-yolojik açıdan gözle görülür bir duyarlılığı olmaması. Dizi, bazı temaları benzer bir şekilde ele alması açısından sinemadaki karşılığı olarak ‘Recep İvedik’le karşılaştırılmıştı. Ama Recep İvedik’te bile gördüğümüz gü-lünç bir ironinin altında yatan zekice eleştiriyi burada göremi-yoruz. Çünkü buradaki eleştiri tarzı üstten bakan ve steril ol-mayı tercih ediyor.

Avrupa Yakası’nda adından da anlaşılacağı gibi; toplumun sadece bir kesimini -lümpen ve yoz bir hayat tarzını benimse-miş ve bunu da bir modernleş-

me sonrası Türk mantığı ile bir iftihar nedeni sayan- anlatan bir yapımdı. Kültürel olarak farklı bir mekâna geçmiş ol-sa da Yalan Dünya’nın halkı karikatürize etme mantığı hiç değişmiyor. Dizide yan rollerde olan alt sınıftan insanlar, inşaat işçileri vb. ile mesafeli ve alaycı bir tavrı göze çarpıyor. Bunun halk üzerindeki etkisi de, dizide fenomen hale gelen ‘Orçun’ ka-

rakterinin depresif ve ötesi tavrının bir hayran kitlesi-ne sahip olması ile kendini gösteri-yor. Avrupa Yaka-sı’ndaki fenomen

‘Burhan’ ka-rakteri, bizim asla özenmeyi düşünmediği-miz ama ona

gülerken bir yan-dan da ironisine takıldığımız bir karakterdi. Yalan Dünya’da ise bilinçli olarak bir mesafe-leşme dayatması söz konusu. Dizinin lokasyonu olarak da İstanbul’un ortasında -kozmo-polit bir havaya değil de artık ‘elit’ kesime hitap eden- yalnız bir ada örneği Cihangir’in se-çilmesi bunu destekliyor.

Dizinin örnek bir tarafı, Türk halkının üzerinde büyük etkisi olan televizyon dizileri-nin eleştirisini yapması. Hızla medyatikleştirilen Türkiye’de hem izleyici-izleyen ilişkini ekrana taşıyan hem de yarı mi-zah-yarı ironi ile bunu sorun-sallaştıran başka bir yapım yok. Fakat dayatılan lümpen tavır, muhtemelen AB grubunda bi-le bu konuların satır arasında kalmasına yol açıyor.

Gülse Birsel’in senaryo-sunu yazdığı iki yapımda da Türkiye’nin sadece belirli ke-simlerinden, şehirlerinden ve sosyo-ekonomik sınıflarından gelen eğitimli insanların bu karmaşada haklı çıkabileceği ve bizim onları onaylayabile-ceğimiz mesajını alıyoruz. Bu yaklaşım Birsel’in gazete ya-zılarında da görülebilir. Yani sınıfsal dayatma ve medyatik duyarsızlık.

İlder Onal

SANSÜRSÜZ

Onur ToperFİLMİ OKUMAK

İlk faili meçhul olan sabahattin ali’nin hayatını konu alan “sabah yıldızı” belgeselinin yönetmeni Metin Avdaç ile belgeseli ve Türkiye’deki faili meçhuller üzerine konuştuk. Sanatın toplumsal olaylara söz söylemesi gerektiğini belirten yönetmen, bu belgeseliyle hem faili meçhul cinayetleri sorgulatıyor hem de Sabahattin Ali’nin hayatına ışık tutuyor.

31. Uluslararası İstanbul Film Festivali, Mart’ın 31’inde baş-

ladı ve 15 Nisan’a kadar sürecek. İki haftada 200’den fazla filmin göste-rileceği festivale ev sahipliği yapan mekanlar Kadıköy Rexx Sineması, Atlas Sineması, Fitaş Beyoğlu Sine-maları, Beyoğlu Sineması, Nişantaşı Citylife (City’s) Sineması, Pera Mü-

zesi Salonu, Salon İKSV ve Akbank Sanat. Emek Sineması ise bu sene de kapalı olduğundan festival kapsamın-da değil.

31 Mart’ta yapılan açılış törenin-de konuşmacılar Emek Sineması’nın durumuna atıfta bulundu ve “Emek Sineması’nın olduğu yerde, bulun-duğu mekanda, taşıma yapılmadan

kurulması ve yeniden izleyicilerle buluşması” gerektiği vurgulandı.

Türkiye’nin ilk kadın sinema eleş-tirmeni Sevin Okyay, yönetmen Ali Özgentürk, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda ve festivalin onur konuğu Ter-rence Davies, Sinema Onur Ödülle-rinin sahipleri oldular. yarIn KÜLTÜR

31. Uluslararası İstanbul Film Festivali sürüyor