Upload
gokalp-bayramli
View
250
Download
6
Embed Size (px)
DESCRIPTION
"Yaşam ve Başarı” Ersin Pamuksüzer’in tecrübeleri ile yoğurulmuş bir yaşamı anlama, iş ve özel hayatta başarı kazanma elkitabı. Bu kitabı online olarak okuyabilirsiniz veya sitemizden ücretsiz indirebilirsiniz.
Citation preview
www.thelifeco.comErsin Pamuksüzer
1. Önsöz 4
Okuma klavuzu 7
2. Bireyin öyküsü 8
2.1 İlk adım 9
2.2 “Yaşamın içine doğmak ve yaşamın içinden geçmek” 12
Yaşama doğmak 12
Şekillenmeler 15
Kariyer ve varlık inşaası 19
Motive eden güçler 19
Arayış ve uyanış 20
Yeteri kadar 20
Emeklilik şekillendirmesi 23
2.3 Yaşamın içinden geçerken karşılaşılan kavramlar 24
Düşünce çerçevesi 24
Sorumluluk 27
İlişkiler 28
Uyumlu olma 28
Performans 29
Seçimler 30
Kültür 31
2.4 Başarılı bir yaşam oluşturmak için cepte taşınanlar 32
Ortaklık 32
Girişimcilik 33
Güven Ortamı 35
Değişim 36
Anı yaşamak 37
Vücudumuz 37
2.5 Yaşamın değişik akışları 41
3. Yaşam öykünüzün neresindesiniz? 44
Yaşamdaki duruşunuz nedir? 45
Yaşam ve zihin haritası testi 45
YAŞAM VE BAŞARI
4. Başarılı bir yaşamın ipuçları - Fikirlerden potpori 48
İş yaparken 49
Yaşamın her anında 51
Dünya ve yaşam hakkında 55
İnsan bedeni ve zihni hakkında 57
Keyifli yaşamak hakkında 59
5. Başarılı bir yaşam için örnek bir model 60
Modelde bütünleşik yaklaşım 64
5.1 Oyun alanım 65
Katma değer zinciri 69
Strateji uyum süreci 71
Uyum sağlamak 71
Strateji uyum sürecinin işleyişi 72
5.2 Ben 74
Farkındalık ve bilinçli olmak 81
Bağımlılık 82
Önyargısız bakış 83
Stres 84
Zihin haritası 85
Konforlu alandan çıkış - gergin alan 86
Değişim yönetimi 87
Liderlik 88
Dengeli yaşam 90
5.3 İlişkilerim 91
Sınırsız sorumluluk 92
Dürüst ve sağlam duruş 93
Alçak gönüllülük 96
Güvenilir iletişim 98
Pazarlık ve müzakere etmek 103
Kusursuz koordinasyon 107
Duygusal farkındalık ve duygusal uzmanlık 108
6. Kişisel reçete 111
6.1. Örnek: Kendi kişisel reçetem, Aralık 2009- Şubat 2010 118
7. Sonsöz 124
8. Tablolar 126
1.Önsöz
4
“Dünyada binlerce benzeri varken böyle bir kitap niye yazılır?”sorusuna cevap
arayarak başladı kitap maceram. Düşündükçe farkettim ki yaşayan herkes bir
yaşam tüneline doğar ve bu da kişinin kendi başlangıcına kadar olan bilgi,
birikim, kültür, yaşam tarzı, kurallar, kanunlar v.s. ile yoğurulur. Yaşamın
sürecinde ise kişi paralel yaşamlardan etkilenir, yaşamın içindeki inanılmaz
zenginliği, çok yönlülüğü kendi içinde şekillendirerek, kendi yaşamının şifresini
ortaya çıkarır. Hepimizin ayrı ortamlarda doğması ve ayrı yolculuklar yapması,
birbirinden farklı yaşam yaklaşımları oluşturur. Bazıları şanslıdır. Hem zihinleri
açıktır hem de çok görürler, çok yoğun yaşarlar, çok yönlendirilirler ve böylece
yaşamın içinden geçerken yaşamın röntgenini de daha iyi çekebilirler. Yani
yaşamı daha kolay okurlar. Ben de böyle şanslı bir bireyim ve içinden geçtiğim
yaşamın perde arkasını görebiliyorum. Tabii ki bu bir gecede olmuyor. Taş taş
üstüne konularak herkesin yardımı ile çok uzun sürede inşaa ediliyor.
Peki böyle bir özellik niye veya ne için kazanılır diye sorduğumda, benim aklıma
gelen cevap, başarılı ve keyifli bir yaşam için oluyor. Yaşam bittiğinde keyif
hesabının tavan yapması, o yaşamın iyi geçtiğinin belirtisi oluyor.
Bu kitapta paylaşmak istediklerim, benim keyif hesabımı -yani yaşamımda
beni keyiflendiren unsurların oranını- yükseltirken kullandığım yol ve yöntemlerdir.
Bir takım itiraflarda bulunmam yerinde olur. Ben kitapta bahsedeceğim konuların
ilk yaşayanı, mucidi v.s. olanı gibi bir kavramın olmadığına inananlardanım.
Yani, kısacası, bu kitapta geçen konular dünyanın değişik köşelerinde milyonlarca
kere konuşulmuş, yazılmış şeylerdir. Benim tek yaptığım, kendi yolculuğum
sırasında, bunları paketleyip kullanmaya çalışmam ve bu kitap aracılığıyla
sizlerle paylaşmamdır.
Kitap bireyi ele alır ama öncelikle karışık bir dünyası olan bireyi ele alır, yani
şehirli, iş hayatı ile içli dışlı yoğun yaşan bireyi… Böyle bir bireyin kendisi,
çevresi, işi, kariyeri, kullanabileceği yol yöntemleri değişik şekillerde harmanlar,
örnekler, reçeteler sunar. Bu yüzden bu kitap, yaşamı fazla karışık olmayanlar
için anlamsız bir kitap olabilir. Söz gelimi, çok yeri, bir bahçivanın işine
yaramayacak bir sürü laf salatası ile dolu olabilir. Yine de herkes kitabın
orasında burasında bir şeyler bulabilir.
Pek tabii ki, sonsuz alternatiflerin hepsine girip çıkamadığımız için, bu kitapta
bir basitleştirme, aza indirme, modelleme gibi yöntemler yoğun bir şekilde
vardır. Bu da okuyucunun zihninde, içerik olarak eksik kalmış ve bazı durumlarda
uygulanamayacak veya doğru olarak kabul edilemeyecek alanlar oluşturur.
Bana göre bundan daha normal birşey olamaz. Bu sayede okuyucuya, kitabın
içinden geçerken, kendi hamurunu daha rahat bir şekilde yoğurma şansı
tanınmış olur.
Kitabın etrafında fikir alışverişinde bulunabilme arzusu ile
www.surdurulebilirbasari.com sitesi oluşturulmuştur. Hep beraber bu site
aracılığı ile fikir alışverişinde bulunabiliriz. Kitabın oluşması sırasında bana
partnerlik eden Ömer Onur, Tolga Gemicioğlu, Nuray Başaran ve Tuna
Bekleviç'in bu kitaptaki hakkını burada teslim etmiş olayım. Ayrıca değişik
şekillerde katkısı olan Hale Tekcan, Aylin Aktürk, Eda Kayıtmazer, Elif Vardar
ve bütün keyfimin tavan yapmasında ailem başta olmak üzere geniş şekilde
katkıda bulunan yakın uzak çevreme teşekkürlerimi iletirim.
5
7
Okuma Kılavuzu
Bu kitabı yazdıktan sonra bir dostum bana, bir de bu kitabı nasıl
okuyacağımıza dair yön gösterirsen iyi olur dedi. Ben de bu konuda birkaç
paragraf yazmaya kalktım.
Bence önsöz, sonsöz ve kişisel reçete kitaptaki ana mesajları taşıyor,
bu yüzden bu bölümler okuma önceliğinde başı çekebilirler.
Bireyin öyküsü, dünyaya geniş bir açıdan bakarak birçok belli başlı
kavrama değinir ve ilerde sunulan model için iyi bir alt yapı oluşturur,
bu yüzden de modeli kavrama konusunda büyük kolaylık sağlar.
Modele gelince, benim görüşüme göre, hangisi olursa olsun, hepimizin
dünyaya yaklaşırken bir model kullanması elzemdir. Modeller
kaybolduğumuz anlarda geri gelmemize, yaşamın neresinde olduğumuzu
kavramamıza yardımcı olurlar. Bence herkes A veya B şeklinde bir model
oluşturmalı ve bunu cebinde taşımalıdır.
İpuçları yaşamsal konuları düşünmek için iyi bir başucu rehberi olarak
kullanılabilir ve kendi ipuçlarınızın eklenmesi ile zenginleştirebilinir.
Son olarak “Yaşam öykümün neresindeyim?” ve “Benim kişisel reçetem
ne?” soruları bir çeşit iç çalışma egzersizi olarak yapılabilinir. Bu herkes
için son derece sağlıklı bir çalışmadır.
Sonuçta, baştan sona okumak gene de en kolay yoldur. İlerde yorumlarınız
geldikçe hem kitap hem de kılavuz güzelleşir, daha kolay okunur ve
anlaşılır hale gelir.
2.BireyinÖyküsü
2.1 İlk adım
İşe “Bireyin Öyküsü” ile başlayalım. Bireyin öyküsü, içinden geçtiği yaşamın
değişik bir yorumudur. Bu öyküyü anlatırken farkındalığımızı arttıracak bazı
kavramlar, fikirler ve bakış açıları ile karşılaşacak ve sürdürülebilir başarı için
sunulan modele zihnen yaklaşmış olacağız.
Her birey, bir öykünün içerisine doğar. Birey doğuşunun hemen akabinde
fiziksel ve zihinsel olarak çeşitli “şartlandırmalara” tabii olur. Bu şartlandırmalarla
“şekillenerek” büyür. Elbette bireyin de, bu şartlandırmalar ve dünya tarafından
getirilen ek sınırlardan kaynaklanan “sınırlandırılmış özgürlüğü” bulunur.
Örneğin bizler, lokantadaki menüden yemeğimizi seçerken, menüyü yapan
kişinin getirdiği sınırlandırmaların ölçüsü kadar özgür seçimimizi yapabiliriz.
Bir öykü içerisinde, herkesin bir şekilde yer aldığı “sahneler” vardır. Bu sahnelere
örnek olarak iş yeri, müşteri odası, ev, okul ve arkadaş ortamları sayılabilinir.
Kişi, bulunduğu her sahnede bir takım “roller” üstlenir. Kimi zaman baba,
vatandaş, mühendis, bölüm başkanı olurken; kimi zaman da kuyrukta bekleyen
kişi veya hasta rolünü üstlenir. Örneğin, iş dünyasında yönetici olarak sahne
alan birisi, bunu yaşamın ta kendisi değil, yaşamın içerisindeki değişik
sahnelerden birinde aldığı rol gibi kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla yöneticilik
özelliklerini geliştirmeye ve bu alandaki rolünü, mümkün olduğu kadar iyi
yapma gayretinde olan bir kişi, yaşamının diğer alanlarında yer alan rollerini
de mümkün olduğu kadar en iyi şekilde oynamalıdır ki topyekün, entegre bir
başarıya imza atabilsin.
Kişinin varoluşu, şartlar, sahneler, roller, tutulabilir ve dokunulabilir dünya,
kişinin ilişkileri ve kendisinden oluşmaktadır. Varoluş, bütün olarak şekillenir.
Yukarıda saydığımız varoluşun alt alanlarından herhangi birini izole ederek ayrı
yaşamamız mümkün değildir.
9
Yaşam içinde kişinin, birçok insanla çeşitli “ilişkileri” olur. Aynı zamanda kişi,
zaman içerisinde çeşitli düşünceler, inançlar ve değerlerle donanır. Bazen,
bunlara fazla “bağlanmaya” başlar, ve düşünceleri içersinde kendi kendini
kilitler. Dünyadaki farklı görüşlere karşı, bir çeşit kapanma yaşar. Bugünkü
yaşamımızda karşılaştığımız çoğu çözümsüzlük, kendi içimizde kilitlenmeye
ve dış dünyanın fikirlerine karşı açık olmamaya dayanır.
İnsanların yaşam içerisinde kendilerini geliştirebilmeleri ve yaşamın ana taşlarını
yerlerine oturtabilmeleri için, sürekli bir görüş alışverişi ve tartışma ortamına
ihtiyaçları vardır. Başarılı insanlar, genellikle etrafına bu tip bir tartışmayı
yürütebilecekleri insanları toplayanlardır. Bu tek taraflı faydalanma değil, iki
tarafın da faydalanacağı bir süreçtir. Başarıya giden yolda, böyle bir tartışma
ve gelişme ortamını yaşatma becerisi gerekir. Herkes, böyle bir iletişim sırasında
iken, kişilerin kendi düşüncelerini ve dünya görüşlerini diğerlerine empoze
etmesi, tarafların kendilerini geliştirmesi imkanını ortadan kaldırır. Özetle, başarı
peşinde koşarken hayatı keyifle yaşamak ve kendimizi geliştirmek için, bizlere
ayna olacak arkadaş ve dostlara ihtiyacımız vardır. Bu tip ilişkileri yarattığımızda,
kıymetini bilip özenle yaşatmamız gerekir.
Herkesin içine doğduğu öykünün, sağlıklı akabilmesi için çeşitli “taşıyıcı
unsurlara - itici güçlere” ihtiyacı vardır. Başarı, iyilik, güzellik, yakışıklılık ve de
zenginlik farklı taşıyıcı unsur örnekleri olabilir. Kişileri motive eden bu güçlere
paralel olarak, şirketlerin de büyüme, kârlılık, pazar payı, müşteri memnuniyeti,
dağıttığı kâr oranı gibi taşıyıcı unsurları veya itici güçleri vardır.
Kişinin öyküsü içerisinde herhangi bir anı, o andaki seçimlerini ve etrafında
alınan kararlara katkısını ele aldığımızda, kişinin içinde bulunduğu dünya,
çalıştığı şirket, alınan kararlarda taraf olanlar ve kendisinden oluşan bir bütün,
o karar anını oluşturur. “Anın yönetimi” de bu sürecin farkında olmaktır.
Anı yönetmek için, insanların ciddi bir eğitimden geçmeleri gerekir. Bu eğitimin
en önemli unsuru, farkındalık kazanmaktır. Farkındalık olmadan, herhangi bir
kişinin bilinçli yaşaması ve sağlıklı kararlar alması mümkün değildir.
10
Kişi farkındalık bilincini yarattıktan sonra farkındalık üzerine çalışmalar yapmalıdır.
Yani, kişinin kendi şartlarındaki dünyasını oluşturup, kendisini geliştirebileceği
bir çalışma zemini yaratması son derece yararlıdır.
Kişiye kazandırılacak farkındalık, farklı katmanlarda değerlendirilebilir. Bu
katmanlara örnek olarak, içine doğulan öykü, zihnin, fiziki yapının, şirketin
hedeflerinin ve de yaşamın farkındalığı sayılabilir.
Kişi kendine iş dünyasında pazar bulmak, yani iş bulmak için, işinin gerektirdiği
özel yetenekleri geliştirmesi yönünde eğitim alabilir. Fakat, insanların bunlardan
daha çok, kompleks dünyayı yönetmek için, “Kişisel Farkındalık Kazanma ve
Farkındalığı Geliştirme Eğitimi”ne ihtiyacı vardır. Bu alanda kazanılan ilerleme,
mesleki eğitimlere göre kat ve kat etkin bir başarı artısı getirecektir. Farkındalık
konusuna, ilerde daha detaylı gireceğiz.
11
2.2. “Yaşamın içine doğmak veyaşamın içinden geçmek”
~ Yaşama doğmak
Bir insanın yaşam ile karşılaşma anı doğumdur. Bilincin, kişinin doğum sürecinin
hangi aşamasında oluştuğu tartışılabilir ama buna burada girmemenin yerinde
olduğu inancındayım deyip devam edeyim. Yani, her insanın öyküsü “yaşama
doğuşu” ile başlar. Doğuş anı ile birlikte, insan için bazı “şekillenmeler” de
gelecek yaşamın ana temel taşları olarak kendiliğinden belirlenmiş olur.
Herkes, anne ve babasından gelen bir genetik yapı ile doğar. Bu yapı, kişinin
varoluşunun sınırlarını belirleyen ilk unsurlardan birisi olur. Genetik kodların
üzerine ailenin yapısı işlenmiştir. Örneğin, yaşamın içine öğretmen çocuğu
olarak doğmakla, işadamı çocuğu olarak doğmak, sanatçı çocuğu olarak
doğmak veya çiftçi çocuğu olarak doğmak birbirinden farklı aile ortamları
anlamına gelir ve herkes için farklı alışkanlıklar yaratır.
Genetik yapı ve aile ortamı dışında, kişinin içine doğduğu sosyal çevre veya
mahalle ortamı ve etrafındaki kimlikler kişide farklılıklar yaratır. Örneğin, öğretmen
çocukları asker çocukları ile görüşüyorsa ona göre bir şekillenme oluşur. Esnaf
çocukları ile ortak bir ortamda büyüyen bir çocuk ise farklı bir şekillenmeye sahip
olur. Yaşamın içine doğduğumuz sosyal çevre ve aile değerlerinin yanında,
doğduğumuz ülke de üzerimizde önemli bir fark yaratır. Sözgelimi, Angola'da
doğmak ile Türkiye'de veya Kanada'da doğmak da bir takım farklılıkları yanında
getirir. Aynı şekilde din ve dil de farklılıklar konusunda belirleyici unsurlardandır.
Kaç çocuklu bir aileye doğulduğu, ailenin ekonomik durumu da çocukta fark
yaratan unsurlar olur.
Özetle, insanın varoluşundaki önemli unsurlardan birisi, yaşamın içine ne
şekilde geldiğidir. En merkezde genetik yapı, üst yapılar olarak ise doğduğumuz
aile, ülke, mahalle, şehir, içinde bulunduğumuz sosyal yapı ve de kültür yapısı
gibi unsurlar başlangıç noktamızın iskeletini oluşturur.
12
ülke
şehir
mahalle
DNA
aile
sosyalçevre
YA
ŞA
MİL
EKARŞILAŞMA ANI DOĞUM
DU
R
Tablo 1: Yaşama doğmak
Yaşam boyu sürdürülebilir bir başarı için ise, hangi şartlar altında yaşama
doğduğumuzun açıkça farkında olmamız gerekmektedir. Bu şartların getirdiği
“farklılıkların” bize sağladığı avantaj ve dezavantajlara hakim olmamız gerekir.
Tüm zamanların en iyi filmlerinden birisi olan yedi oskar ödüllü “Benim Afrikam”
filmi, farklı coğrafyalarda doğmak, yaşamak ve bu coğrafyalara uyum sağlamak
açısından önemli örnekler içermektedir.
Gerçek bir hikayeden, 1985'te beyaz perdeye
aktarılan filmde, Danimarkalı soylu bir kadının
barones ünvanı kazanmak için, evlenerek
kahve yetiştiriciliği yapmak üzere Afrika'ya
yerleşmesi konu edilmektedir. Danimarka gibi
çok farklı bir coğrafyaya doğan bu kadın,
1900'lü yılların başında hiç alışmadığı
topraklarda kocası tarafından aldatılmış,
çocukları ile tek başına kalmış ve tüm bu
olumsuz koşullara rağmen mücadele etmiş
ve hiç aşina olmadığı vahşi Afrika koşullarına
uyum sağlamıştır. Film farklı bir dünyaya
doğup, hayatın farklı alanlarındaki tüm
zorluklara rağmen, çok farklı bir dünyaya uyum sağlayabilen bir kadının yaşamını
oldukça derin bir şekilde ortaya koymaktadır. Yani kişi farkındaysa, ayakları
yere düzgün bir şekilde basıyorsa, ortama uyum sağlayabiliyorsa, apayrı bir
ortamda yaşamak için programlansa bile, başka ortamlarda da ayakta kalabilir
ve başarılı olabilir.
Başka bir örnek olarak Nelson Mandela'yı ele alabiliriz.
Nelson Mandela'nın yaşama doğduğu kabile ve aile koşulları, teninin rengi ve
toplumun baskılarına rağmen verdiği mücadele ve nihayetinde ulaştığı başarı,
incelenebilecek bir başka örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Mandela bir
kabilede yaşama doğmuştur, mektupla yüksek tahsil yapmıştır ve bulunduğu
14
çevre koşullarında ilk siyah
avukat olmayı başarmıştır.
Yaşama doğduğu topraklarda,
büyük bir sorun olan teninin rengi
daha sonra onu ırk ayrımı
mücadelesine yöneltmiş ve
Mandela tüm dünyanın tanıdığı
ve saygı duyduğu toplumsal bir
lider olmuştur. Yani Mandela,
kendi başarılarını tetikleyen bir
şekillendirmeden geliyor. Fakat
bu tetikleme, düşünce yapısı ve
ortam, ona tek başına bu başarıyı
getirmiyor. Mandela, içine doğduğu yaşamı zorlayarak,
fark yaratan bir yaşama imza atarak başarıyı yakalamıştır.
Kısacası insanlar, içine doğdukları yaşamın sınırlarını zorlayıp yeni yaşam
platformlarına geçebilirler. “Sürdürülebilirlik” ve “sürdürülebilir başarı” ise bu
uzun yol boyunca verilen kararların kalitesine ve farkındalığına bağlıdır. Eğer
bu kararların kalitesi iyi olmazsa ve kişi bu durumun farkına varamazsa, geçtiği
yeni yaşam platformunda söner gider.
~ Şekillenmeler
Yaşam içinden geçerken, ailemiz, çevremiz, eğitim sistemi ve işimiz gibi birçok
unsur bizi şekilendirir. Bize yeni alışkanlıklar kazandırır, yeni davranış dizileri
öğretir. Bizi nelerin şekillendirdiğini fark etmek, sürdürülebilir başarı için önemli
bir başlangıç noktasıdır.
Aile içinde erken şekillendirme:
Kişinin ilk şekillenmesi okul öncesi, yani aile ve yaşadığı ortamın şekillendirmesi
ile olur. Kendimizi tanıdığımız bu erken aşamada bir takım değerler, normlar,
sınırlar ve yasaklar oluşur.
Nelson Mandela
15
İçinde bulunduğumuz ortama göre bacak bacak üstüne atmamak, bize ait
olmayan şeyleri ellememek, yemeğini tabakta bırakmamak, kırmızı ışıkta
geçmemek veya kaldırımdan yürümek gibi şekillenmeler, erken şekillenme
sırasında başlar. Elbette bu sınırlandırmalar ve yön göstermeler, farklı ortamlarda
birbirinden ciddi farklılıklar gösterir. Bu yönlendirmelerin hepsi bizi içine
doğduğumuz topluma uygun bir birey olarak hazırlama gayreti ile konulmuştur.
Örneğin, kırsal bir bölgede yaşama doğan bir çocuk pasaport sözünü hiç
duymamışken, şehirde doğmuş yedi yaşındaki bir çocuğun pasaportu
olabiliyorsa ve başka bir ülkeye girerken pasaport polisi ve ülke sınırı kavramları
ile fiilen tanışması kadar kırsal alan çocuğunun, bir otun zehirli olup olmadığını
veya kestane ağacının neye benzediğini bilmesi, çocukların gelecek yaşamlarında
fark yaratacaktır. Kırsal bölgede hayata başlayan ve ilk şekillenmeleri doğa
içerisinde yaşayan çocuklar farklı şekillendirmeler kazanırken, şehirde dünyaya
gelen ve hayatının ilk bölümünü şehirde geçiren çocuklar daha farklı deneyimler
edinirler. Balıkçı köyünde doğan çocuk, mezgit balığının neye benzediğini veya
nasıl avlandığını bilirken, şehirde yaşayan diğer akranları bunları bilmez, bunun
yerine başka deneyim ve bilgilere sahiptirler.
Şekillenme sırasında değerlerin, normların ve sınırların içinde bulunduğumuz
ortamlara göre oluştuğunu söyledik. Elbette bir takım şekillenmelerin kaynağı
evrensel olsa da, evrensellerin de algılanması ortama göre değişiklikler gösterir.
Örneğin, yabancı dil kavramı kimi ortamda beş yaşında, kimi ortamda yirmi
beş yaşında şekillenir.
Toplumun standart şekillendirmesi:
Kişinin şekillenmesi sırasında asıl belirleyici unsur okula giriş ile başlar. Okul
ile okuma, yazma, matematik, fen, fizik öğretileri ile bilimsel nosyon kazandırılır.
Ayrıca kişinin içinde yaşadığı toplumu algılama şekli belirlenir. Başka bir ifade
ile toplumu algılama sınırlarımız belirlenir.
Örneğin, Artvin'de doğanlar istatistiklere göre iyi bir eğitimden geçerken,
Hakkari'de doğanlar iyi bir eğitim alamıyor. Subay çocukları farklı bir
16
eğitimden geçerken, çiftçi çocukları daha farklı bir eğitimden geçiyor. Dolayısıyla,
kişinin hangi şehirde doğduğu, hangi sosyal çevre içinde bulunduğu veya baba
mesleği, bazı şekillendirmeler açısından önem taşımaktadır.
Çoğu kez, kişi daha fazlasını bilse bile, kendi algılama sınırlarını toplumun
sınırlarına kadar daraltması gerekir. Okulda başarısız olmuş ya da okuldan
atılmış birçok sanatçı, deha ve benzeri farklı özelliklerdeki kişilerin de, okulla
olan sorunu çoğu zaman kendi algılamalarını okul tarafından istenen sınıra
indirememeleri ya da indirmek istememelerinden kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde de Milli Eğitim Bakanlığı'nın koyduğu veya küresel eğitim
mekanizmasının belirlediği standartlar çerçevesinde, hepimize dünyayı algılamak
ve belirli rolleri yerine getirmek için bir bilgi yüklemesi yapılır.
Yaşama doğduğumuz ülke ve ortam da, erken şekillenmelerin oluşumuna
doğrudan etki eder. Bir Amerika seyahatim sırasında, bir Mc Donald's kasiyerinin
yaşadığı yerin yanındaki şehrin ismini bilmemesine tanık olmam beni çok şaşırtmıştı.
Bizler hiç gitmediğimiz ülkelerin ve şehirlerin isimlerini bilirken, bu kişi bir
sonraki şehrin ismini nasıl bilemiyordu? Sonradan farkına varacağım gibi farklı
ülkelerde ve farklı katmanlarda yaşama doğmak, herkese farklı şekillendirmeler
ve alışkanlıklar kazandırıyordu, bu da bu olgunun o günkü deneyimi idi.
Başka bir örnek daha verelim; kişinin herhangi bir sağlık sorunu ile karşı karşıya
kaldığında neler yapacağı ve soruna nasıl bir yaklaşım şekli benimseyeceği
belirlenmiş durumdadır. Rahatsızlığı gidermek için nasıl yaklaşacağını ilgili
ortam belirlemiştir. Bu konuda dünyada kabul görmüş bir uzmanlaşma vardır.
Doğudan Batıya doğru yaklaştıkça, bu konudaki uzmanlaşma doktorlar,
hastaneler ve uzmanlar çerçevesinde olur. Şekillendirme çerçevesinde, kişiden
beklenti de bir göz rahatsızlığı olduğunda, iyi bir insan olarak göz doktoruna
gitmesi, gözlükçüden gözlük alması veya operasyon olacaksa bunu hastanede
gerçekleştirmesi şeklinde yüklenmiştir. Kişinin gözünü kendi başına iyileştirmeye
çalışması kabul edilmez. Modern dünya bu beklentileri hepimiz için standart
olarak belirler. Çünkü oluşturulan ticari düzenin düzgün çalışabilmesi
17
için, bizlerin bu dünyanın çalışma şekline uygun hale getirilmemiz zorunludur.
Modern dünyanın tamamen ele geçiremediği alternatif ortamlarda ise, çayla
göz banyosu ilk müdahale olarak kullanılabilir veya grip için kekik yağı veya
elma yağının çaya damlatılıp içilmesi söz konusu olabilir.
Yetişkinlik yolunda üst şekillendirme:
Kişi iş dünyasında alacağı pozisyona göre üst bir şekilenmeyi üniversitede alır.
Farklı üniversitelerde farklı nosyonlar alınırken, farklı yan etkileri ile şekillendirme
yaşanır. Erkekler için askerlik nosyonu ortaya çıkar. Örneğin, Türkiye'de özellikle
kırsal yörelerde, adam sayılmanın kıstaslarından birisi de askerliğini yapmaktır.
Askerlik, erkekler için konulmuş zorunlu bir kıstas olarak belirir.
Kadınlar da bu konuda yaşadıkları bölgelerin özgürlük kriterleri veya namus
algıları çerçevesinde, bekaret kavramı ile karşılaşırlar ve bu kısıtlara göre
şekillenirler. Ayrıca kadınların evde hizmet fonksiyonu ve kendilerine mahremiyet,
seks konularında getirilen kısıtlamalar da bazı toplumlarda farklı şekillendirmeler
olarak önümüze çıkar.
Yetişkin şekillendirmesi, ülkelere göre değişiklik gösterir. Bazı ülkelerde içki
içebilmek için kişinin yaşının yirmi bir olması gerekir. Bazı ülkelerde araba
kullanabilmek için on altı veya on yedi yaşında olmak yeterlidir. Evrensel bir
çok kısıtlama ile ilgili olarak on sekiz yaş sınırı konulmuştur. Türkiye'de de tam
cezai ehliyet yaşı on sekiz yaş olarak belirlenmiştir. Yani on sekiz yaş genel
bir toplumsal, sosyal ve kurumsal bir yetişkinlik noktası olarak kabul edilmiştir.
Üniversite ve askerlikten sonra yeni sosyal ve toplumsal roller ediniriz.
İş kavramı ortaya çıkar ve öğretmen, muhasebeci, hakim, doktor gibi rollerimiz
olur. Çeşitli birliktelikler kurarız. Bu iş ile ilgili bir çalışma grubu, bir dernek
üyeliği veya evlilik olabilir. Evlilik ile yeni bir aile kavramı ortaya çıkar. Kendimize
ait yeni bir çekirdek aile ile yüzleşiriz. İçinde yaşadığımız topluma göre birliktelik
şekilleri farklılık gösterebilir. Örneğin, Avrupa'daki bazı ülkelerde beraber
yaşama, evlilik ile eş algılanıp ortak vergi beyanını yanında getirir.
18
Üstlenilen roller ve kurulan birliktelikler paralelinde yaşam ortamlarında da
değişiklikler olur. Bizim toplumumuzda da ev açmak ve kendi evine sahip
olmak gibi farklı konumlar ortaya çıkabilir. Kişi ya iş sahibi olduğu için ev
açabilir ya da ailesi varlıklı olduğu için bu farklılaşmayı yaşayabilir. Maddi
imkanı olmayan kişilerde evlendikten sonra anne baba ile yaşamaya devam
etmek gibi bir durum olabilir. Bu durumda ortam değişikliği olmasa da ortamın
yapısı değişmiş olur, yeni ilişki çeşitleri ortaya çıkar.
~ Kariyer ve varlık inşaası
Hepimizin önünde bu şekilde çeşitli basamaklar çıkar. Bu durum kişinin “varlık
inşasını” ve “kariyer inşasını” da yanında getirir. Bugünkü toplumda kişi rolünü
belirledikten sonra varlığını ve kariyerini inşa etmeye başlar.
Varlığını inşa ederken hedeflerine uygun olarak ev, araba, saat, gömlek alır ve
sürekli bir yapılanma halinde olur. Veya çok daha farklı olarak açlık ve yaşam
savaşı veriyor olabilir. Bu kitapta bu yaşamların detaylandırılması üzerinde
durmayacağız. Daha çok yönetmek ve toplam başarı peşinde koşan zihinlerin
önüne ışık tutmak üzere tartışmaları yürüteceğiz.
Kariyer inşaası, ya dışarda bir iş yerinde ya da özel girişimci olarak kendi
işyerinde kariyerini ilerletmeye çalışmak anlamına gelir. Müdür olmak, kıdemli
olmak, genel müdür olmak, daha iyi maaş almak, daha etkin olmak gibi
şekillerde herkes kendi kariyerini inşa eder.
~ Motive eden güçler
Yaşamda bir takım itici güçler, yani taşıyıcı unsurlar vardır. Bu itici güçler para
kazanma, kar etme, mutluluk, güç, doğayı koruma (karbon salımın
sınırlandırması), aldığı oksijen miktarı, sevmek, sevilmek gibi bir takım alanlardan
çıkabilir. Kişinin uğraşıları ve motivasyonu bu itici güçlerin doğrultusunda
gerçekleşir.
19
~ Arayış ve uyanış
Arayış ve uyanışı özet olarak standart şekillendirme ile gelen dünyayı algılama
seviyesini genişletme arzusu olarak tanımlayabiliriz.
İnsanlarda arayış ve uyanış, genelde “yeteri kadarı” yaşadıklarında ya da çok
kötü bir dönemden geçtikten sonra uyanır, bazılarında ise her zaman böyle
bir istek vardır, çeşitli olaylar bunu ortaya çıkarır.
Arayış ve uyanış nispeten az sayıda bir grup insanın üzerinde durduğu bir
konudur. İnsanlarda genelde kendinde bir arayış ve değişimi gerçekleştirmek
yerine, başkalarını değiştirmeye gayret etme dürtüsü vardır.
Duygular ve düşünceler ile anın gerçekleri arasındaki uyumsuzluk, bir şekilde
kimya bozulmasına yol açar ve kişinin arayışı bu noktada başlayabileceği gibi,
tam tersine kişi hayata da küsebilir.
Arayış için ilk adımlar, can alıcı kritik soruları sormak ve yanıtını aramakla başlar.
Bu bir cesaret işidir, kişinin kendi kendisini rahatsız etmesidir. Ayrıca kişi içinde
bulunduğu sorunların derinlerine inmedikçe, hayatının anlamını bulamaz.
Bilinç gelişmeden, o bilince uygun olan fenomenler algılanamaz. Yani kişinin
düşünce çerçevesi belirli bir kıvama erişmeden, kişi o kıvamın gerçeklerini
göremez, ancak o kıvama geldikten sonra gerçekleri görebilir. “Niyet” ise,
kişinin neyi ne şekilde algılayacağının en önemli alt katmanıdır. Zihnimizde
şekillendirdiğimiz şeylerin oluşma şansı çok yüksektir, yani niyet yolun yarısından
fazlasıdır.
~ Yeteri kadar
Varlık veya kariyer inşası sırasında, bazıları bir yerde “yeteri kadarı” yaşar.
Örneğin, bir kişiyi motive eden güç varlık inşası veya kariyer inşası ise ve bu
alanda kişi doruğa varıp yeni alanlara kaymaya başladığında, “yeteri kadarı”
hissetmeye başlamıştır. Böyle bir kişi için, bir anda daha fazla para sahibi
20
olmak anlamsız olabilir. Bunun yerine yeni anlamlar, yeni itici güçler yaşamında
yer almaya başlar. Ancak kişinin itici gücü değişmezse, kişi hiçbir şekilde
“yeteri kadar” ölçüsüne gelmezse, bir tek düzelik içine girer ve bunun içinde
kaybolabilir.
Örneğin siyasetçilerin çoğunda “yeteri kadar” kavramı yoktur. Bugün en büyük
toplumsal şikayetlerden birisi, belli bir yaşı aşmış siyasetçilerin her şeyi yapmış
olmasına rağmen hala lider olarak siyaset yapmaya gayret etmesidir. Bu durum,
ilgili kişilerin bir türlü “yeteri kadarı” hissedememelerinden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak “yeteri kadar” kavramı, kişinin yaşamının zenginliğinde önemli
bir unsurdur. Kişi bunu hissediyorsa hayatında yeni sorgulamalar ortaya çıkar.
Bunu hissetmiyorsa değişimi sorgulamaz ve kendi rotasında devam eder.
Tabii bunların ara durumları da vardır. Örneğin; yeteri kadarı hisseder gibi olup,
paralel aktivite olarak balık tutmaya başlayıp, aynı zamanda siyasete devam
etmek gibi, veya iş dünyasında yeteri kadarı hissetmesine rağmen, varlık
inşasını iyi bir uğraş olarak görüp buna devam ederken alternatif uğraşılara
girmek gibi ara durumlar da olabilir.
Kişi yeteri kadara ulaştığı zaman, yeni inşaatlar kurmaya başlar. Kişiyi motive
eden güçler süratle değişir. Hayatımızda ekonomik başarılar, kabul görmek
veya güç kazanmak gibi itici güçler varken, bunlar zaman içerisinde insanlığa
yararlı olmak, topluma faydalı olmak, kendine zaman ayırmak gibi farklı itici
güçler ile yer değiştirebilir. Örneğin, motivasyonu değişen kişilerin, yeni yerler
görmek ve yeni kültürler tanımak veya bunları belgelemeye yönelmek gibi çok
farklı ilgi alanları edinmelerine özellikle batıda sık sık rastlamaktayız.
Büyük servetleri bir kenara bırakıp farklı motivasyonlarla çok farklı alanlara
yoğunlaşan kişiler bu alanda en popüler örneklerdir. Robin Sharma'nın kaleme
aldığı günümüzün popüler eserlerinden “Ferrari'sini Satan Bilge” kitabı
değişen itici güçlerin insanları çok farklı alanlara yönlendirebileceğini
göstermektedir. Kitapta geçen Julian Mantle, elli yaşlarında ve çok ünlü bir
avukattır. Mesleğinde çok başarılıdır; kariyer, şöhret, para, özel bir jet,
21
bir ada ve kırmızı bir Ferrari sahibidir. Julian sürekli
çalışır ama sağlığına hiç dikkat etmez ve sonunda kalp
krizi geçirir. Bunun üzerine sahip olduğu her şeyi satarak
Hindistan'a gider. Hindistan'da Himalayalar'da yaşayan
Sivana Bilgeleriyle tanışır, üç yıl boyunca bilgelerin
yaşamına uyum sağlayarak onlar gibi yaşar. Bu üç yıllık
sürenin ardından, zihnen ve bedenen çok büyük
değişiklikler geçirerek, mutlu, sağlıklı ve enerji dolu bir
insan haline dönüşür.
Dünya tarihinde benzer örneklere rastlamak mümkündür. Tüm zamanlarda
dünyayı etkileyen yüz kişiden birisi olarak gösterilen Vardhamana Mahavira'nın
benzer hikayesi de çok uzun yıllar öncesine dayanır.
“Jainizm”in kurucusu Mahavira, otuz yaşında servetini, evini, karısını, ve
çocuğunu terk ederek rahiplik elbisesini giymiş ve kendini dünyadan
soyutlamıştır. Yani Mahavira “yeteri kadar” sınırına geldiğini düşünmüştür.
Kendisini motive eden tüm güçler değişmiştir. Dünya hayatından elini çeken
Mahavira, rahip olur. 12 yıllık inzivanın sonunda en yüksek bilgiye ulaşır ve
Jina olur. Bundan sonraki 30 yıl boyunca da, hayatını bu doktrini yaymaya
adar. Ortaya çıkarttığı inanış bugün Hindistan'daki dört büyük dinden biridir.
Günümüz toplumunda da bunun gibi yeteri kadarı yaşadıktan sonra, yeni itici
güçlerin peşinden koşan birçok kişi bulunur. U2
adlı rock grubunun solisti Bono, Afrikanın
ekonomik gelişimi ve dünyada sosyal adaletin
sağlanması gibi birçok önemli sosyal hareketin
sözcüsü olmuştur. Türkiye'den buna benzer bir
örnek olarak Hayrettin Karaca ve Tekfen Holding
kurucu ortaklarından Nihat Gökyiğit'i verebiliriz.
Bu kişiler TEMA vakfını kurarak Türkiye'nin
ağaçlanması ve doğaya duyarlılık konusunda
önemli bir liderlik üstlenmişlerdir.
Robin Sharma
22
Hayrettin Karaca (TEMA)
~ Emeklilik şekillendirmesi
Dünyaya bir “emeklilik” kavramı yerleştirilmiştir. Oysa, tabiat içinde böyle bir
kavram bulunmaz. Tüm hayvanlar, canlılar doğumdan ölüme kadar bir yaşamın
içindedirler. İnsanların yarattığı dünyada zaman içerisinde böyle bir kavram
oluşturulmuştur. Belirli bir süre çalışıp, belli bir yaşa gelindiğinde emekli olunur
şeklinde bir tanım benimsenmiştir. Bu da bazı insanların yaşamın içinden
kenara doğru itilmeleri olarak vuku bulmaktadır.
Emekli olan kişi, tanıma göre iş hayatından ayrılmıştır, değer ve fayda yaratma
süreci bitmiştir ve aile, devlet ve diğer sosyal kurumların desteğiyle hayatını
sürdürecektir. Türkiye'de 8 milyon civarında emekli vardır. Yani toplumun
kabaca %10'u bu konumdadır.
Bu yüzden emeklilik de, öykünün şekillenmesinde önemli bir dönüm noktasıdır.
Kişi hayatının ortalama dörtte birini bu konumda yaşar. İnsan bu konuma
geçtikten sonra bir sonraki varoluş biçiminin “emeklilik” etiketi ile olması
beklenir. Bu etiketin de yeni yaşam biçimleri ve farklı yan etkileri bir arada
kabul edilmiş olur.
Bu döneme gelmiş ve özellikle enerjisi yüksek bazı kişiler, emeklilik olayını
yaşamak yerine kendilerini yaşamın içinde bir şekilde tutma yoluna gidebilirler,
varlık inşaası veya başka itici güçler arkasından koşmaya devam edebilirler.
Time dergisinin Ağustos 2004'te sunduğu bir araştırmaya göre dünyanın
en sağlıklı ve uzun yaşayanları arasındaki dört ortak özellikten biri de emekli
olmayıp, bu kavrama karşı çıkmaları ve ölene kadar birşeyler ile meşgul
olmaları idi.
Böyle bir uğraşı sürekliliğini devam ettiremeyen Amerikalı üst düzey yöneticilerde
emekliliğe ayrılmalarının ardından çok kısa bir süre sonra yaşamlarında ciddi
sağlık sorunları oluşmaktadır.
23
24
Buraya kadar konuştuklarımızı özetleyelim. Hepimiz bir öyküye doğuyoruz. Bu
öykünün ilk belirleyici unsurları içinde doğduğumuz yaşam oluyor. Genetik
özelliklerimiz, aile, çevre, şehir ve ülke önemli parçalar olarak ortaya çıkıyor.
Yaşam boyu birçok farklı şekillendirmeden geçiyoruz, bunlar bizim dünya'yı
algılama sınırlarımızı çiziyor. Bazılarımız bir yerde “yeteri kadarı” yaşıyor,
bazılarımız bir “arayış ve uyanış” sürecinden geçiyor ve yine öykünün son
çeyreğinde “emeklilik” adında yeni bir etiket kazanıyoruz, bu etiket öykümüzü
önemli oranda değiştiriyor veya seçimimize göre değiştirmiyor.
2.3 Yaşamın içinden geçerkenkarşılaşılan kavramlar
Şimdi biraz da bu yaşamın içinden geçerken karşılaşılan bazı kavramların
üzerinden geçelim. Bunların farkında olmak ve bunları yönetebilmek,
“sürdürülebilir başarı”yı yakalama konusunda faydalı olacaktır.
~ Düşünce çerçevesi
Dünyaya doğuş, sonrasında erken şekillendirmeler ve yaşamın içinden geçilen
yol sırasında yüklenen tüm bilgiler kişiye bir algılama ve yorumlama platformu
kazandırır. Kişiler de bu platformdan dünyayı okumaya ve değerlendirmeye
çalışırlar. Bu platforma “düşünce çerçevesi” (referance frame) diyelim.
Kişinin “düşünce çerçevesi” üzerinde birçok değişken etkili olur. Genetik
kodlar, aile ortamı, arkadaş ortamı, iş ortamı, yaşama doğduğu bölge, kullanılan
dil, hayatı boyunca maruz kaldığı şekillendirmeler, eğitim, değerler, inanışlar,
kararlar, eğilimler, davranışlar, alışkanlıklar ve de geçirdiği tecrübeler kişinin
düşünce çerçevesi üzerinde belirleyici olur.
Örneğin dil dünyadaki en önemli sınırlayıcı faktörlerden biri olarak önümüze
çıkar. Mesela 1000 tane renk tonu varsa bunların ancak 10 tanesi, dil üzerinden,
günlük yaşamda yer almaktadır, 990'ı ile ilinti çok zor ve sınırlı kurulmaktadır.
Ama kişi görsel olarak bunları ayırt edebilir, bir renk kataloğu üzerinde tüm
alternatifleri algılayabilir. Bu görsel algılama dilin ne kadar sınırlı kaldığını
gösteren basit bir örnektir.
Genetikyapı Aile
Okulhayatı
Sosyalçevre Askerlik
İşdünyası
Evlilik
Yaşananfarklıdeneyimler(Başarılı-Başarısız)
25
Tablo 2: Düşünce çerçevesinin oluşumu
Her insanda kendisine ait bir düşünce çerçevesi vardır ve zaman içerisinde
bu düşünce çerçevesi gelişme ve farklılaşma gösterir.
İnsanlar birbirlerinden farklı ortamlarda ve farklı zamanlarda dünya'ya doğdukları
için, düşünce çerçevelerinin aynı olması gibi bir olasılık da bulunmaz. Dolayısıyla
herkes kendisine ait özel bir düşünce çerçevesi olduğunu ve başkalarının da farklı
düşünce çerçevelerine sahip olmasının da normal olduğunu kabul etmek zorundadır.
Bütün yaşam, insanların düşünce çerçeveleri arasındaki “karşılıklı fikir alışverişi”
ile geçer. İki kişi konuşurken, birisinin düşünce yapısı masanın üzerine konulur,
diğer kişi bu anlatımdan yakalayabildiklerini alır. Örneğin, kişi biriyle ilgili iyi
bir algıya sahipken, başkaları onunla ilgili kötü tarafları anlattıkça, ilgili kişinin
size karşı bir kötülüğü olmasa bile, zaman içinde o kişiyle ilgili algınız değişerek,
arkadaşlarınızın düşünce yapısına daha yakın bir konuma gelebilir. Böyle bir
durumda kişi, kendi düşünce çerçevesini, kötü bir tecrübe yaşamadan da
başkalarından aldığı bilgilerle değiştirmiş olur.
İki kişi konuşurken, birbirlerini yakalayamadıkları zaman ise ortada “fark” olur.
Bir taraf anlatmak istediğini çok net anlattığını düşünür, diğeri de karşı tarafı
anladığını sanır ama konu hakkında, kişiler arasında, zihinlerinde oluşan resim
yüzde yüz birbirini tutmaz. Benzer konular, sık sık konuşulmaya devam ettikçe,
o kişilerin bakış açıları, genellikle birbirlerine daha fazla yaklaşır. Demek ki
ortada algılama farkı oluştuğunda, konuşmaya devam etmek iyi olabilir, tabii
eğer ortam gerilmiyorsa ve içinde bulunan konuşma anlamlı bir sürede bir yere
varabilecek gibi görünüyorsa.
Bazı kişiler, birbirleriyle uzun süreler çalıştığı için, öyle bir konuma gelebilirler
ki sadece bir iki kelime ile ve hatta hiç konuşmadan birbirinin kafasındakini
okuyabilirler. Böyle bir durumda tabii ki uyum, iş sürati ve verimlilik de çok
artar. İş yerinde takım ruhu kuvvetli olduğunda, bütün takım tek bir vücut gibi
hareket edebilir ki, bu da önemli fark yaratır.
26
İnsanların düşünce çerçevelerindeki farklılıklardan dolayı, dünyada renklilik
oluşur. Öte yandan dünyada var olan sorunların büyük bir bölümü de düşünce
çerçevelerinin farklılıklarından ve insanların bu farkları hazmedemeyip
yönetememesinden doğar. Çünkü insanlar, kendi düşünce çerçevelerini mutlak
doğrular olarak görmeye başladıklarında, düşünce çerçevelerine müthiş sevgi
ve saygı duymaya başlarlar. Onları sorgulanmaz gerçekler olarak kabul ederler
ve bunların sorgulanmasını ego cilalarının lekelenmesi, yani egolarının zarar görmesi
olarak görürler ki, bu da çatışmaların temelini oluşturur.
Örneğin, şirket yeni yıl bütçesini veya aile içinde, çocuk hangi okula gitsin
konusunu tartışırken. Kim kendi düşünce çerçevesine saplantılıysa, bakış açısını
eğip bükemiyorsa veya karşısındakine hak tanıyamıyorsa, ihtilafı tetikleyen ve
tartışmayı kilitleyen taraf olur.
Şirketlerdeki en büyük verimsizlik de, kişilerin birbirlerinin düşünce yapılarına
karşı saygısızlıktan kaynaklanmaktadır. Şirketteki çalışanlar, birbirlerinin düşünce
yapılarına saygı duydukları zaman, arzu edilen “kazan-kazan” pozisyonu oluşabilir.
Kişinin hayatında başından geçenlere ve üzerinden geçtiği yola göre, düşünce
çerçevesinin şekillendiğini ve diğer insanlardan farklı olmasının son derece
normal olduğunu kabul etmesi ve diğer insanların düşünce çerçevelerine saygı
göstermesi gerekir. Bu anlayış, insanlar arasında oluşan ihtilafların çözümünde
önemli bir adımdır.
~ Sorumluluk
Kişinin doğumundan itibaren ilk şekillendirmelerin oluşumuna kadar “hoşgörü
gösterme ve sorumlu tutulmama” dönemi yaşanır. Örneğin, bir yaşındaki bir
çocuk beşikten düştüğü zaman, annesine kızılır ve kimse çocuğu bu durumdan
sorumlu tutmaz. Ancak çeşitli şekillenmeler ile birlikte çocuğa farklı sorumluluklar
yüklenilmeye başlanır. Çocuk ilkokula başlar ve saatinde okula gitmek için
uyanma sorumluluğu, sınıfta düzgün oturma sorumluluğu, yemek için zamanında
masaya oturma sorumluluğu gibi birçok sorumluluklar yüklenilir ve bu hayat
sona erinceye kadar devam eder. Ancak, her insanın sorumluluk anlayışı farklıdır.
27
Kimisine göre sorumluluk, bir konuda suçluyu belirlemek iken, başkasına göre
bir işi ucundan tutmak, bir diğerine göre bir işle ilgili fikir vermek veya bir başkasına
göre işi sonuçlandıracak icraatı yapmaktır. Başarılı insanlar, üzerlerine aldıkları
sorumluluğu bir bütün olarak görür ve büyük resim içerisinde çözüme ulaştırırlar.
Bu konuyu ileride daha detaylı olarak inceleyeceğiz.
~ İlişkiler
Yaşamın erken döneminde, çok dar bir çevrede bireysel bir yaşam sürülür. Kişi
yaşama doğması ile birlikte, sadece kendisine yakın birkaç kişi ile ilişki
içerisindedir. Zaman içerisinde, ilişki sayısı artar. Kişi, ilişkilerin varlığına ve
kendi üzerindeki etkilerinin farkına varmaya başlar. Kişi yaşama doğduktan
sonra ilk olarak anne ilişkisi ile tanışır. Sonra, oyun arkadaşı ilişkisi, futbol
takımı ilişkisi, mahalle ilişkisi, okul ilişkisi gibi değişik isimler altında yeni ilişkiler
inşa etmeye başlar. En bariz yapılanma işyerinde oluşur. Bu aşamada takım
ve organizasyon denilen değişik ilişkiler bütününe girilir.
Bir başarıyı, başarının arkasındaki takım ve ilişkide bulunulan diğer ortaklarla
birlikte kazanmak gerekir. Eğer bir taraf kazanırken, diğeri kazanamadıysa bir
sonraki iş deneyiminde kazanamayan kişi, “Ben bu işi yapmak istemiyorum,
çünkü bu iş bana bir keyif vermediği gibi bir katma değer de sağlamıyor.” diyebilir.
Bu da, kişinin başarısının tek seferlik olmasına neden olup başarının sürdürülebilir
olmasını engeller. Kişi hayata ve sürdürülebilir keyife, ilişkilerinin başarısı
derecesinde tutunur. Bunun için, ilişkilerimizi özenle yürütmemiz gerekir.
~ Uyumlu olma
İlişkilerimizle birlikte, içinde bulunduğumuz toplumun hedeflerine ve gerçeklerine
uyumlu olma ve uyum sağlama süreci başlar. Örneğin, bir oyun oynanıyorsa
ve kişinin içinde olduğu takımın kazanması yönünde takımına uyum sağlaması
söz konusuysa, bu zincirde üzerine düşen görevi yapması gerekir.
İki çeşit uyumdan söz etmek mümkündür. Birincisi, genel çerçeveye uyum,
ikincisi de hedefe göre uyumdur. Örneğin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
28
küçük çocukların, büyüklerin yanında bacak bacak üzerine atmaları hoş
karşılanmaz. Ya da bazı şehirlerde, kadınların mini etek giymesi çeşitli tepkiler
oluşturabilir. Kişinin yaşadığı çevre tarafından bazı normlar belirlenmiştir. Kişi
de kendisini istisnalar dışında belirlenmiş bu normlar içerisinde bulur. Bu duruma
“genel çerçeveye uyum” (alignment) diyebiliriz.
Eğer kişi, bayrak yarışında olimpiyat rekorunu kırmayı hedef olarak belirledi
ise, bu hedefine göre beslenmesi, antrenman yapması, uykusuna dikkat etmesi,
özel ayakkabı giymesi gibi seçimleri ile hedefine uyumlu olmalıdır. Ayrıca
sadece kendi uyumu yeterli olmamakta, takımdaki diğer üç bireyin de aynı uyumu
göstermesi gerekmektedir. Yani, hedefe gitmek için, konu ile ilgili tüm bireylerin
uyum içinde olması gerekir. Buna, “hedefe göre uyum sağlama” diyebiliriz.
Hepsinden önemlisi, kişi “doğaya uyumu” göz ardı edemez. Doğaya uyumu
göz ardı ettiği zaman erken yaşlanma, hastalıklar, mutsuzluk, stres gibi birçok
olumsuzluk yaşamaya başlar. Kişinin kendi varoluşunu inkar etmemesi gerekir.
Bedenini, zihinini, duygu ve düşüncelerini, hırslarını ve kendisi ile ilgili
başkalarından sakladığı özelliklerini kabul etmelidir. Aynı zamanda ortamdaki
fiziki şartları, sıcaklığı, soğukluğu ve arazinin eğimi gibi gerçekleri de inkar
etmememesi gerekir. Kişi, bütün bunları kabul ettikten sonra, bunları dikkate
alarak elinden geleni yapar ve ilerleme kaydeder.
Kısacası, kişinin toplumun oluşturduğu normları inkar etmemesi gerektiği gibi,
kendi koşullarını da kabul etmesi ve de kendi hedeflerini ve amaçlarını bu
koşullarla uyumlu hale getirmenin yollarını da bulması gerekmektedir.
~ Performans
Şekillendirilmiş veya kurgulanmış diye tanımladığımız yapay dünyadaki oyun
sahnelerimiz, kişiden bir şekilde “performans” bekler. Başka bir anlatım ile
kişiden ölçülebilir bir “çıktı” beklenir. Örneğin, bir şirkette kâr elde etmek veya
patronun istediğini yapmak birer “performans kriteri” olabilirken, kişi öğrenci ise,
sınıfta kalmamak veya iyi notlar almak, o kişinin “performans kriterleri” olur.
Bireylerin performans kriterlerine örnekler çoğaltılabilir. Örneğin, aile içinde,
29
anne ve babanın iyi çocuğu olmak, kişi evlendiyse iyi koca veya iyi eş olmak
gibi farklı “performans kriterleri” ortaya çıkabilir. Elbette bu kriterler, kişinin
bulunduğu ortama ve zamana göre farklılıklar gösterir.
Performans kriterleri, belli bir yaştan sonra “sağlıklı olmak veya keyifli yaşamak”
olarak da kendisini gösterebilir. Fakat, kişiler genellikle durduk yerde sağlıklı
olmayı performans kriteri olarak belirlemezler. Çünkü, kabul görmüş dünya
görüşü olarak, sağlık ancak bir sorun olduğu zaman dikkate alınan bir unsurdur.
Eğer kişilerin sağlığında bir sorun görünmüyorsa, sağlık performansları genellikle
insanların göz ardı ettikleri bir değer olur. Birçok kişi arabalarından gelen sesleri
vücudundan gelen erken uyarılardan daha çok önemser.
Bugünün dünyasında insanoğlu, beyinsel uğraşılar içinde kaybolduğu için,
beyin dışında kalan bölümünü nasıl hissettiği duyusunu kaybetmiştir. Bu
duyarsızlıktan dolayı da çoğu zaman, hasta olana kadar adım adım kötüleşen
sağlığımızı hissedemez oluruz.
Performans dış dünyanın gözünde bizim değerimizi oluşturur. Bu tabii ki
önemlidir, ancak unutmamamız gerekir ki kendimize yönelik performans
Kriterlerimizin olması yaşamımızın keyfini yükselteceği gibi, dış dünyaya yönelik
performansımızı da olumlu etkiler.
~ Seçimler
İnsanlar hayatlarında seçimler yaparlar. Birey herhangi bir şeyi yapabilir ama asla her
şeyi yapamaz. Bundan dolayı, yapmak istediklerini belirleme ve seçme durumundadır.
Kişinin toplam yaşamında varoluşu, kendi seçimleri çerçevesinde oluşur.
İnsanın seçimlerinden veya durumundan memnun olmaması ve pişmanlık
yaşaması, kişinin kendi seçimleri ile barışık olmadığı anlamına gelir. Kişi
seçimlerinden ders çıkartabilir veya “Lanet olsun!” diyebilir. Fakat bu durum
asla yarım kalmış bir keyfe veya mutsuzluğa gitmemelidir. Kişi, herhangi bir
seçimi sadece seçim anında yapar. Daha sonraki bir zamanda ortam ve koşullar
değişeceği için, aynı seçime geri dönmek çoğu zaman mümkün olmaz, ama
30
yeni ana ve yeni şartlara göre yeni bir seçim yapılabilir. Bu yüzden anı yönetmek
ve o anı iyi hissederek doğru seçimleri yapmak önemlidir.
~ Kültür
İnsanlar dünyayı algılarken anne, baba ve yaşadıkları ortam gibi değişik unsurlarla
sürekli programlanırlar. Bu programlanma neticesinde bir kültürel içerik de oluşur.
Buna örnek olarak bir anımı işleyebiliriz. Arap ülkelerinde köpek makbul
bir hayvan değildir. Suudi Arabistan'da çalıştığım bir dönemde Amerikalı bir
danışman bizimle birlikte çalışmaktaydı. Danışmanın toplantıda canı sıkılmış ve
önündeki bloknota projenin sembolü olan heykele işeyen bir köpek resmi karalamış
olması ve kahve arasında bu resmin Araplardan birinin gözüne çarpması, bir anda,
kendimizi bir kavga içinde bulmamıza ve toplantıya ara vermemize neden olmuştu.
Araplar danışman ile ilgili olarak şirket başkanını çağırdılar ve de “Bu danışmana
yirmi dört saat süre veriyoruz. Bu süre içinde ülkemizi terk edecek, etmezse
projeyi iptal ediyoruz.” gibi bir direktif verdiler. Amerikalı şirket yetkilileri durumu
anlamakta zorluk çekiyorlardı. Danışman kendi defterine bir şey çizmiş diye iş
neden tehlikeye giriyor, bunu bir türlü algılayamıyorlardı. Oysa ki, Arap kültüründe
danışmanın yaptığı kabul edilebilir bir davranış değildi. Bu örnekte gözleneceği
gibi, kültürdeki en ufak ayrıntılar yaşamlarımızda çok önemli farklar yaratabilir.
Başka bir örnek verelim; uzak doğuda insanlar kültürel olarak “hayır” kelimesini
çok kullanmaz. Bu sebeple bu ülkeler ile iş yapan batılı şirketlerin müdürleri
sürekli sorun yaşarlar. Uzak doğulu kişilerle yapılan toplantılar esnasında,
birçok konu konuşulur. Batılı şirketler iş üzerinde bir mutabakata ulaşıldığını
zannederek ülkelerine dönerler. Sonra işi takip etmek için geri geldiklerinde, hiçbir
ilerleme olmadığını görürler. Japon şirketlerle bir- iki iş yaptıktan sonra bu ülkelerdeki
muhataplarının, “evet”der şeklinde yüz ifadesi takınmalarının ve sessiz kalmalarının
aslında “evet” anlamına gelmediğini anlarlar. Bu şekilde uzak doğuluların kültürel
olarak “hayır” diyememesini anlamamış olmak işlerin yürümesine ciddi zarar
verir. Uzak doğulularla çok iş yapan batılılar, bu kültürü anladıkları için farkı
kapatırlar. Onlar ses tonlamasından karşı tarafın “evet” mi dediklerini ya da “hayır”
gibi bir şey mi söylediklerini anlayabilirler.
31
32
2.4 Başarılı bir yaşam oluşturmakiçin cepte taşımakta yarar olanlar
~ Ortaklık
Ortaklık temelde “birlikte hareket etmek” üzerine kurulmuş bir değerdir.
İki veya daha fazla kişinin tekne, ayakkabı veya başka bir şey üretmek için bir
araya gelmesi “ortaklık” kurulması anlamına gelir. İki kişinin evlenmesi veya
iki veya daha fazla arkadaşın birlikte, Kuzey Kutbu'na gitmeye çalışması da
ortaklık olarak kabul edilebilir.
Bir ürün veya hizmeti üretmek için kurulan ortaklık bir nevi “ticaret ortaklığı” olurken,
Kuzey Kutup'una gitmeye çalışmak da “hayal ortaklığı” olarak değerlendirilebilinir.
Ticari ortamdaki birlikte hareket etme kavramı, başlangıçta bire bir ilişki iken,
zamanla ilk başlanılan noktalardan uzaklaşmış ve insanların birbirlerini görmediği
anonim şirketlere ve ötesine kadar gitmiştir. İnsanlar neyin peşinde olduklarının
farkına varamadan ticari yapılar içinde kaybolma riski taşımaya başlamışlar,
sermaye ortağı haline gelmişlerdir.
Şirketlerde kurulan ortaklıkların “girdi ve çıktı ortaklığı” şeklinde olması gerekir.
Yani, şirkete ne katma değer sağladığı ve bu katma değer sayesinde şirket ne
elde ediyorsa onun paylaşımına dayalı bir ortaklık antlaşmasıdır söz konusu
olan. Oysa günümüzde, şirketler “sermaye ortaklığı” olarak kurulur. Nakdi
sermaye olmayan girdilerde, bilir kişi tarafından ayni değer olarak hesaplandıktan
sonra sermayeye eklenir. Yani bir şirketin ortaklığı, başarı üzerine kurulu olması
gerekirken şirketler sermaye ortaklığı üzerine kurulur. İnsanlar iş dünyasında
performanslarını şirketin kârlılığı üzerine kurgular ise daha etkili olurlar. Fakat
patron karlılık yerine, kendi kişisel saplantılarının tatmin edilmesi veya söylediği
her sözün alkışlanmasını şirketin karlılığının önünde görüyorsa, elbette şirketteki
tüm sistem de buna göre kurgulanmış olur.
Bugünkü dünyada, şirketler genellikle sermaye ortaklığı olarak var olurlar.
Sermaye ile şirketin mülkiyet oranı belirli olur. Şirkete kimin sahip olduğu veya
ortaklık yapısı, katkı ile de belirlenebilirdi. Fakat, dünya bu tür bir yaklaşımı
seçmemiştir, çünkü dünyada hala en kıymetli varlık para olarak görülmektedir.
Günümüzde genel müdür veya diğer üst düzey yöneticiler prim sistemleri
sayesinde bir çeşit ortaklık içerisinde değerlendirilirler. Ancak bu yöntemde
yöneticilerin şirketlerin geleceği ile ilgili ilintileri oluşturulmadığından, başarıları
dönemsel ölçülür. Dolayısıyla aldığı primi o yılın başarı ödülü olarak alır. Halbuki
amaç o kişileri ortaklığın ve ailenin bir parçası haline getirmek ve bu suretle
yönetimin kısa vadeli şirket hedefleri ile uzun vadeli hedeflerini dengelemesi
olmalıdır.
~ Girişimcilik
Toplumda “liderlik” veya “izleyicilik” olmak üzere iki tip belirgin varoluş bulunur.
“Liderlik” fark yaratmak isteyen kişilerden oluşurken, “izleyicilik” bu tip kişilerin
veya düşüncelerin etrafında toplanan, kendisine sunulan şartlar içerisinde var
olan kişilerden oluşur.
Sürdürülebilir başarıdan bahsederken, bireyin kendisinin nerede olduğunu çok
iyi bilmesi gerekir. Kişi kendisini lider olarak mı, yoksa izleyici olarak mı kabul
etmektedir? Elbette bu iki uç arasında binlerce ara konum bulunur.
Kişi bunu bildikten sonra, standartlar farklılaştığı veya güzergahlar değiştiği
için karşısına yeni bir dünya açılır. Aslında insanoğlu, doğası gereği meraklı
ve girişimcidir. Ancak içinden geçilen yaşam ve alınan şekillendirmeler
sonrasında kişi toplum içinde girişimciliğini yitirir.
Kişide şekillenme inşaası başlamadıysa veya konu ile ilgili tecrübesi yoksa
yeniliğe cesaret eder ve açık denizlere açılır. Kişi kendinde inanılmaz bir
özgüven görür. İnşaat başlamadığı için başına gelebilecekler ile ilgili hiçbir fikri
yoktur. Dolayısıyla her şeyi deneyebilir ve her şeyi yapabilir.
33
Girişimcilik ruhu ya cehalet ve bilmemek üzerine kurulmuştur, ya da tecrübe
ve özgüvene dayanır.
Çocuklarda sınırsız bir girişimcilikten ya da cahil cesareti ismini verebileceğimiz
bir kavramdan söz edebiliriz. Kişi, doğumdan içinde bulunduğu zaman dilimine
kadar olan süre içersinde bir tecrübe düzeni oluşturur ve bu süre içerisinde
kendisine bir özgüven inşa etmeye çalışır. Bu tecrübe ve özgüvene bağlı olarak
daha rahat girişimcilik yapar. Elbette kişinin bunu başarabilmesi için şekillenme
sırasında, bir takım girişimlere cesaret edebileceği kadar da rahat olması gerekir.
Tecrübe ve özgüven önemli kavramlar olduğu kadar onları tamamlayan önemli
bir ek unsur da girişimciliktir.
Girişimciliğin bir çeşiti olarak cahil cesaretinden bahsederken daha
çok önümüze çıkan ya ilgili kişinin böyle bir konuda hiç bir deneyim yaşamadığı
için risk alma cesareti göstermesi ya da toplumun varsayımlarının ve
sınırlandırmalarının dışında bir zihne sahip olup,farkında olmadığı sınırları
zorlayayacak işleri yapması dile getirilebilir ki, bu durumda toplumun
şekillendirmesinin tam gerçekleşmemiş olduğunu söylemek de mümkündür.
Örneğin ekonomi eğitimi almış ve bankacılık tecrübesi yaşamış birisinin bir
bankaya giderek lokanta açmak için kredi istemesi çok zordur. Böyle bir kişi
bankaya giderken yolda düşünür. “Banka benden teminat isteyecek, teminatım
yok. Banka iş planı isteyecek, iş planım yok.” diyebilir. Kapıya geldiğinde,
kredi alamayacağından emin olduğu için içeriye dahi girmeyebilir.
Öte yanda bu tip bir dünyadan geçmemiş diğer bir adam “Gidip banka
müdürüne bir yemek daveti yapayım. Yemeği de kendim hazırlayayım ve adamı
güzelce doyurayım. Sonra da kredimi isteyeyim...” diyebilir. Adam fizibilite ve
teminat gibi kavramları bilmez. “Ben iyi yemek yapıyorum; banka müdürü de
iyi yemek yaptığımı görürse bana kredi verir.” şeklinde bir öngörü taşır.
Üçüncü bir örnek olarak, kişinin tecrübesi varsa, örneğin bundan önce yirmi
34
kez bankadan kredi almışsa gidip tecrübe ve özgüvenine bağlı bir girişimde
bulunur. Bu kişinin girişiminin olumlu neticelendirme oranı oldukça yüksektir.
Ericsson'da çalıştığım dönemde bir üst düzey yönetici vardı, en büyük lafı “Hiç
hata yapmamışsan bizim şirkette yönetici olamazsın.”dı. Görüşme yaptığında
“Yaptığın hataların listesini çıkar.” diye sorardı. “Şirkette yönetici olacaksan bana
yaptığın hataları anlat, ne hatalar yaptın, ben de ancak böyle senin işe yarayıp
yaramayacağını değerlendirebileyim.” derdi. “Eğer hiç hata yapmadıysan, demek
ki hiç iş yapmamışsın, hiç girişimci değilsin, hiç iş bitiriciliğin yok.” diye
değerlendirirdi ve yöneticilik yolunu kapalı tutardı.
Aynı zamanda, toplumsal gerçekler de kişinin girişimciliği üzerinde, destekleyici
veya sınırlayıcı rol oynayabilir. Kişi her ne kadar iyi bir girişimci olarak bilgi,
beceri ve cesarete sahip olsa da kurduğu işi veya yarattığı oluşumu destekleyecek
maddi çevrelere, sermaye sahiplerine, müşteriye ulaşmayı sağlayacak imkanlara
ihtiyaç duyar. Örneğin, Amerika'da gelişen girişim sermayesi şirketleri (Venture
Capital), tamamen girişimcileri desteklemek üzerine uzmanlaşmıştır. Şirketleri
kuruluş aşamasından alıp, finansal destek sağlayarak halka açılışa kadar
götürmek üzeine bir iş modelleri bulunur. Ülkemize geldiğimizde yapılan bir
araştırmaya göre, 1 milyon doların üzerinde yatırım yapabilecek kişi sayısının
20,000 civarında olduğu ve bunu 5 milyon dolara çıkarttığımız zaman bu
rakamın 3-4 bin kişiye düştüğü tespit edilmiştir. Bu kitlenin darlığı, girişimcilerin
arkasındaki sermaye desteğinin oldukça zayıf olduğunu göstermektedir. Destek
olacak yatırımcının azlığı bu anlamdaki girişimciliği pek mümkün kılmamaktadır.
Ancak adı ne olursa olsun yaşamımızda girişimcilik; cesaret etmek, fark
yaratmaya çalışmak vazgeçilemeyecek keyifli unsurlardır.
~ Güven Ortamı
Güven ortamı başka bir önemli kavramdır. Sürekli başarı için güven ortamı
kesinlikle gereklidir. Bir şirket ortamında, yöneticilerin çalışanlar için güven
verici bir tutum ve davranış dizisi sergilemeleri, çalışanların motivasyon ve
konsantrasyonunu arttırır. Bunun tersi ise çalışanların vakit ve zihinlerinin
önemli bir kısmını zarar görüp görmeme senaryoları üretmelerine,
35
kırgınlıklara ve değer yaratmayan enerji kayıplarına neden olur. Örneğin, kişi
taksi ile bir yere gitti ise ve şirkete geri döndüğünde, şirket kişiye taksi parasını
ödemeyeceğini söylerse, bu ilgili kişinin bir daha bu işi yapmasını engelleyebilir.
Bu tür deneyimler de şirketin performansını riske sokar. Biraz önceki örnekte,
eğer taksi kullanımı şirket için pahalı ise yöneticilerin taksi kullanılmamasını
önceden duyurup alternatif ulaşım çözümünü de sunması gerekir ki güven
ortamı tesis edilebilsin.
~ Değişim
Etrafımızdaki dünya her dakika değişmektedir. Hava, insanlar, ortamlar, ürünler
ve yüzlerce sıralayabileceğimiz başkaları sürekli değişmektedir.
Ben yeni iş hayatına atıldığımda kollu hesap
makineleri vardı. Bunların da lideri FACIT'di.
O günün şartlarında inanılmaz baskın bir
teknoloji ve pazar üstünlüğüne sahipti.
O senelerde birdenbire elektronik hesap
makineleri çıktı. Facit elektronikleri ciddiye
almayarak ve bu değişimi görmeyerek büyük
hata etti. Japonların getirdiği elektronik
makinalar plastik oyuncak gibiydi. Facit makinalarının, metal - tahta kolu vardı
ve herşeyi dolu doluydu, tuşlarına basınca ses çıkarıyordu. Ancak, elektronik
hesap makineleri hem fiyat olarak avatajlıydı hem de çok pratikti, üstelik her
yere de taşınabiliyordu. Facit bu değişimi algılayamadığı için değişimi
yönetemedi. Bu yüzden de Facit, ofis mobilyası yapan bir firmaya dönüştü ve
hesap makinası sektöründen silindi.
Değişim, dünyada inanılmaz bir hız kazandı. Mesela, bir tıp öğrencisinin ilk
sene öğrendikleri mezun olana kadar geçersiz olabiliyor. İşte bu yüzden
bugünkü dünyamızda kişinin sürekli yeni bilgileri öğrenmesi ve kendini yenilemesi
gerekmekte. Ayrıca değişime açık bir zihne sahip olmak da bugünün en büyük
başarı gereklerinden.
36
~ Anı yaşamak
Yaşama baktığımız zaman, insanlar ya gelecekte ya da geçmişte yaşarlar.
Çoğu kişi içinde bulunduğu anı yaşayamaz. Arada yaşamak veya o ana ait
olmayan gündemleri yaşamak en büyük huzursuzluklardan birisidir.
Örneğin bir marangozun, marangozluk işini yaparken anı yaşaması, tahta ile
ilişki kurduğu zaman dilimidir. Marangoz aynı anda kahve ile ilişki kursa bile,
doğal olarak tahta öncelikli olarak gelir. Yani fiziksel işlerde anı yaşamak daha
kolayken, zihinsel işlerde anı yaşamak daha zor yakalanır. Örneğin, zihni meşgul
bir kişinin yürürken çiçekleri görmemesi, kuşları duymaması, rüzgarı
hissetmemesi gibi.
Kişi, genellikle bir yerden başka bir yere koşarken yaşar. Okuldan mezun olur
ve evlenmeye koşar. Oradan askere, askerden de işe… Bir türlü durup anı
yaşayamaz. Hep noktalar arasında yaşayıp bir noktaya ulaşınca, o noktanın
keyfini çıkartamadan bir sonraki noktaya doğru yola çıkar. Oysa durup, her
anın tadını çıkartması ve her anı sindirerek yaşamını sürdürmesi, yaşamının
kalitesini çok arttırır.
~ Vücudumuz
Doğum sırasında kişiye fiziksel taşıyıcı olarak bir “vücut” teslim edilir. Kendisine
teslim edilen vücudun sorumluluğunu kişi belli bir yaştan sonra önce kısmen
sonra tamamen kendi kontrolüne alır. Annenin seçimleri ile başlayan bu süreç,
daha sonra aile ve okulun seçimleri ile devam eder. Ne yazık ki bu seçimler doğru
seçimler değil ise, hem o güne zarar verirler hem de koskoca bir geleceğe.
Peki doğru olmayan seçimler nelerdir? Örnek olarak işlenmiş veya kalori başına
besin değeri düşük gıdaları ve zihin kirliliğini sıralayabiliriz.
Kişi sorumluluğu kendi kontrolü altına aldığı zamana kadar, kısmen erken
fiziksel şekillenme gerçekleşmiş ve kişinin fiziksel altyapısı kurulmuş olur.
Bunun üzerine kişi yaptığı seçimler ile sorumluluğu altında yaşam süresi
bitene kadar, kendi yaşam yolcuğunu gerçekleştirmiş olur.
37
Vücut kişiyi taşır. Mekan ve ortam değişikliklerini gerçekleştirir, görsel yolla
veya koku yoluyla kişiyi dünyaya bağlar. Dolayısıyla kişinin yaşamını ne kadar
kaliteli, mutlu ve mesut yaşadığı, fiziksel yapısının kalitesi ile de ilgilidir. Örneğin,
kişinin kulağı duyuyorsa yaşamına bir renk katılır. Gözü iyi görüyorsa, burnu
iyi koku alıyorsa, sabah enerji dolu kalkabiliyorsa, dinlediğinde odaklanabiliyorsa,
kişinin yaşamı daha renkli ve daha kaliteli olur. Başka bir ifade ile kişi fiziksel
yapısını ne kadar mükemmele yakın taşımayı başarırsa, yaşamına o kadar
renk, başarı ve kalite katabilir.
Elbette ki sorumluluk kişiye geçene kadar, erken şekillendirmeler süresince
oluşan başlangıç noktası ne kadar doğru olursa, sorumluluk kişiye geçtiğinde
de, fiziksel taşıyıcıyı yani vucudu daha uygun hale getirmek de o kadar
kolaylaşmış olur. Aksi halde kişi, sorumluluğunu aldığında ciddi onarım gerektiren
bir yapı ile yola çıkabilir, ne kadar eksiğini onarabiliyorsa o kadarı ile yetinmek
zorunda kalır.
Bugün insanların en ciddi sıkıntılarından birisi, zihinlerinde kendilerine
yakıştırdıklarının fiziksel yapılarına uyumsuz olmasıdır. Bu durum, hem olumlu
hem de olumsuz olarak ortaya çıkabilir. Örneğin bazı insanlar, yüz metreyi on
beş saniyede koşabilirken bazıları bunu yapamayacağına inanmıştır. Bazı
insanlar matematikte tüm karmaşık problemlerin üstesinden gelebilirken, bazıları
da buna cesaret edemez. Ben sınırları zorlamaktan yana oyumu kullansam da,
sınırlara doğru yol alırken dikkatli olmam gerektiğine inanırım. Örneğin, elli
yaşındaki bir kişi sahaya çıkıp da doksan dakika futbol oynayabileceğini
düşünüyorsa ve aynı kişi bunu en son yirmi sene önce yaptıysa, zihinsel
beklentileri ile fiziksel gerçekler arasında ciddi bir uyumsuzluk oluşma riski
vardır. Eğer kişi bu uyumsuzluğu eyleme çevirmekte ısrar ederse, bu arzusu
ya performans düşüklüğü, ya ayak kırılması ya da bir kalp krizi ile sonuçlanabilir.
Netice olarak, kişinin zihindeki algısı ile fiziksel gerçekleri arasındaki fark,
pozitif veya negatif bir sonuç yaratır. Kişinin zihnindeki yansımasını fiziksel
gerçeklerine yakın tutması ya da kendi sınırlarını belirlerken zihinsel sınırları
değil de fiziksel sınırlarını ölçü olarak kabul etmesi en sağlıklı çözüm olur.
38
Elbette bu durum, kişinin önemli ölçüde kendisini tanımasını ve farkında
olmasını gerektirir.
Kişinin fiziksel yapısı yaşamına ve tercihlerine göre şekillenir. Bir takım
alışkanlıklar, dünya görüşü, ticari özellikler bu şekillenmede belirleyici olur.
Kişi de bu şekillendirmeye göre bir ortam yaratır ve bu şekillendirmeye uygun
olarak yaşar. Eğer kişi fiziksel yapısını yeniden yapılandırmaya karar verirse
karşısına ciddi zorluklar çıkar. Genellikle yeniden yapılandırma çerçevesinde
ortamın da yeniden yapılandırılması kaçınılmaz hale gelir. Bu yeniden
yapılandırma bazı durumlarda yüzde yüz ortam değişikliği gerektirebilir.
Örneğin, fiziksel yapısını siyasette başarı üzerine kurgulayan bir kişi, bunu
yeniden yapılandırma gayreti içerisine girdiğinde birçok zorlukla karşılaşır. Siyaset,
zihinde yapılan bir iş olduğu için fiziksel yapı ihmal edilir. Kişinin zihni
çalışırken, fiziki yapısı yaptığı işin doğal bir sonucu olarak yüksek stres yaşar,
kötü beslenir, havasız kalır ve sigara dumanı koklar. Kişi yeniden yapılandırma
çerçevesinde ya siyaseti bırakma veya da siyaset yaparken stres yaşamama
gibi iki karardan birisini verir. Her iki tarafta da bu kararın uygulanması kolay
değildir. Bir taraftan siyaset yapmama kararı çerçevesinde zihindeki
alışkanlıklarını sıfırlaması gerekirken, diğer taraftan siyasetin kabul görmüş
stresli ve sağlıksız beslenme üzerine kurulu ortamını değiştirmesi gerekir.
Çalışma saatlerinin tamamen dış dünyaya yani başkalarına bağlı olması, sürekli
hareketli ve dışarlarda plansız programsız beslenmek, siyaset ortamının
özelliklerinden bazılarıdır ve kişinin bunları değiştirmesi hemen hemen imkansızdır.
Başka bir örnek olarak da, kadınla erkeğin eşitliğini savunan bir kadın siyasetçiyi
ele alalım. Bu kadının aynı zamanda annelik görevi de vardır, aynı zamanda
evinde çocukları… Çocuklar eve geldiğinde onlara yemek hazırlamak için
toplantıyı saat altıda bitirmesi gerekir. Bunu siyaset ortamı kabul edebilecek
midir? Bir kadın siyasetçi belediyede siyaset yaparken toplantıları gece onda
bitebilir. Kadın eve geldiğinde, kocası her gece geç kaldığı için sıkıntı
çıkarır. Çocuklar “Anne yemek nerede?” diye sorarlar. Yani kişinin anne rolü
ile siyasi rolü arasında inanılmaz bir uyumsuzluk oluşur.
39
Kabul görmüş yeni değerlere göre, babalar çocuklarla ne kadar çok vakit
geçirirlerse, çocuklarının karakteri o kadar kuvvetli ve kaliteli olur. Fakat üst
düzey yönetici bir baba, işini iyi yapabilmek için evini feda etmek zorunda
kalabilir. Kabul edilen değerlere göre de evde kalitesiz bir ortam ortaya çıkar.
Peki bu durumu kabul etmeli miyiz?
Kısacası fiziksel varoluş ile sosyal varoluş arasında çok güçlü bir bağlantı
vardır. Temel mesele bu bağlantının nasıl ve ne şekilde yönetileceğidir. Kalıcı
ve sürdürülebilir başarı ancak bu bağlantının çok iyi yönetilmesi halinde oluşur.
Bu ilkelere göre, bireysel varoluşun ev sahibi kişinin kendi vücuduysa, dünyanın
ev sahibi de doğadır. İnsanlar genellikle beyinlerinin etrafında yaşamını
şekillendirmektedir. Kişi sabah uyanınca belirli bir ajandaya göre yaşama
başlar. Bu ajandada, vücudunun ve doğanın gereklerini pek dikkate almaz.
Yüzünü yıkamak veya tuvalete gitmek gibi rutin hareketleri hızlıca gerçekleştirir.
Hatta her sabah işe yetişmek mazereti ile yüzünü yıkama ve tuvalet ziyaretini
dahi telaşla ve baştan savma yapar. Çok yoğun görülen kabızlığın da ilk temeli
atılmış olur. Yaptığı işin tadını çıkartamaz veya yaşadığını hissedemez.
Kişi bir kafeden kahve alıp yürürken içtiği kahve ile ilgilenmez. Kişi
şeklen kahve içiyor gibi görünse de, aslında Güney Afrika borsasındaki hisse
senetlerinin hareketi ile ilgileniyor olabilir.
40
2.5 Yaşamın değişik akışları
Buraya kadar, kişinin içinden geçtiği bir hayattan, bunun içinde yazdığı bir
öyküden ve de bunun çeşitli unsurlarından bahsettik. Şimdi biraz yerimizi ve
bakış açımızı değiştirelim, olaya biraz daha geniş bakalım. Düşünce çercevemizi
esnetmeye çalışıp, bununla eğlenmeye çalışalım.
Hayatın içinden düz bir yol gibi geçilmez ve aslında kişi hayatta tek bir hikaye
yazmaz.
Hayata farklı boyutlardan bakınca, farklı hayatlar görebiliriz. Hayat farklı bakış
açıları ile farklı şekillerde akar. Hayatın bu değişik akış hallerini farklı bakış
açıları ile katmanlar halinde inceleyebiliriz.
Örneğin dünya, toprağı, havayı ve suyu tabii olarak bize sunar. Bu bakış açısına
göre, tabiatın üzerine insan katmanını koyabiliriz. Bunun üzerine dil, din ve
kültür gibi katmanların sonrasına da örgütlenme, ülke, şirket, hastane, polis,
okul gibi üst katmanları koyabiliriz. Uluslar arası katmanlara ise ancak bundan
sonra yer verebiliriz. Yani önce doğa, sonra insan, insanın üzerine şekillendirmeler
ve sonrasında ulusal ve global katmanlar konulabilir.
Buradaki ilişkilerin temeline başka bir bakış açısı ile baktığımızda da, her bireyin
toplumsal roller aldığını görürüz. İnsan toplum içinde yaşayan bir canlıdır ve
rolleri vardır. Bunlardan bazılarını ev, eş, aile, akraba, arkadaş, iş, iş ilişkileri
ve genel ilişkiler olarak sıralayabiliriz. Kişinin her ilişkide oynadığı rol farklı bir
sahnede oynanır farklı dekorları, farklı gerçekleri bulunur.
Toplumdaki farklı rollerden dolayı, bir çok paralel akış aynı anda aktığı için,
yaşamdaki bireyin de tek bir akışı olmaz.
Aynı zamanda, hayat akışına bireyin tehdit altında olduğu bakış açısından
baktığımızda, bireyin sağlığı, geliri, birikimleri, ev ilişkileri, arkadaş ilişkileri,
41
42
iş ilişkileri, binası, ülkesi, soyu ve de beyninin tehdit altında olduğunda görürüz.
Birey diğer bir sürü şeye paralel olarak bu tehditleri de yaşar.
Bireyin bir hareket alanı vardır. İş hayatında yöresel ve çok uluslu hareket
alanının yanı sıra özel yaşamında da bir hareket alanı vardır.
Finansal olarak baktığımızda birey kazanır, harcar, biriktirir, yatırım yapar, rant
alır, kaybeder ve borç alır.
Ayrıca birey, zaman içerisinde yaşar. Kültürel ve ahlaksal çerçeveleri vardır.
Değer yargıları ve ölçekleri vardır. Çevreyi tanır. Yaşamda kalma mücadelesi
verir. Tembelliğe yatkındır. Yorulunca, çaresiz kalınca veya sıkılınca hemen
göz ardı etme, uyuma,inkar etme, görmeme, kabul etmeme gibi davranışlara
yönelir.
Birey yaşar. Tecrübe kazanır. Okur. Fikir edinir. Karar verir. Değerlendirir.
Davranır. Netice alır. Netice bazen mutlu eder, bazen üzer, bazen de birey
neticenin kendisi için ne anlama geldiğini sorgular.
Birey imaj oluşturur. Yavaş konuşur. Saat alır. Araba alır. Gömlek alır.
Konuşmalarına yabancı dil kelimeler sıkıştırır. Tıraş olur. Sakal bırakır. Kadife
giyer. Postal giyer. Muska takar. Yumurta topuk ayakkabı giyer, çizgili takım
elbise giyer. Birey bu tür örneklerle etrafa sürekli bir mesaj verir.
Bireyin sağlığı vardır. Sorunları vardır. Spor yapar. Meditasyon yapar. Kendi
kendine kalır. Yeme içmeyi dengeler. İş ve özel yaşamı vardır. Kendine
vakit ayırır.
Özetle, hayat değişik şekillerde değişik kulvarlarda akar. Birey çoğu zaman
farkında olmadan iş hayatı, beslenme hayatı, vücudunun esnekliği, toplumsal
konunun ve imaj hayatının hepsi birbirine paralel olarak akıp giden bir yaşamın
ortasındadır. Burada önemli olan, kişinin bu akışlarının farkında olmasıdır ve
bunların muhasebesini yapabilmesidir.
3.Yaşamöykünüzünneresindesiniz?
Bu noktada kendiniz için bir konumlandırma yapın. Bunun için aşağıdaki sorulara
cevap vererek kendinizle ilgili bir resim çıkartın. Bu resmi hem kitabın ilerleyen
bölümlerinde hem de yaşamınızın birçok alanında kullanabileceksiniz.
~ Yaşamdaki duruşunuz nedir?
• Yaşama nerede dogdunuz?
• Ana diliniz nedir?
• Sosyal çevreniz nasıldı?
• Baba mesleğiniz nedir?
• Nasıl bir eğitim aldınız?
• Nasıl bir ortamda çalışıyorsunuz?
• İçinde bulduğunuz kültürün özellikleri, olur ve de olmazları neler?
• Örneğin hiç tereddüt etmeden birisine istediğinizi söyleyebilir misiniz?
Yoksa uzun süre düşündükten sonra belki mi söylersiniz?
• Kendinizi ne kadar özgür görüyorsunuz, en çok rahatsız olduğunuz
sınırlandırmalar neler?
~ Yaşam ve zihin haritası testi
Herkes kendisine göre bir yaşam ve zihin haritası çıkartabilir. Bu haritada içten
dışa ve dıştan içe bakarak kendisine notlar verebilir. Eksiklerini veya düzenlemesi
gereken durumları bütünsel olarak görebilir.
• Ben ne istiyorum?
Bu temel bir sorudur. Bu soruya uzun veya kısa vadede, genel veya detay
seviyede farklı cevaplar verebilirsiniz. Hareketlerinizi bunların içinde en genel
ve üst seviyedeki cevaba göre düzenlemek daha fazla kişisel tatmin getirecektir.
Ancak bunu yaparken dengelenmesi gereken birçok konuyu da göz önüne
almak gerekir. Bunlar dengelenmezse ortaya çıkacak birçok farklı sorun asıl
hedefinize ulaşmanıza mani olduğu gibi sürekli bir mutsuzluk da verir.
45
Denge unsurları:
• Düşünce sağlığım nasıl? Ne kadar çok düşüncelerimle huzurumu
kaçırıyorum? Düşünce ve davranışlarım çevremdeki huzur, mutluluk ve
başarıya nasıl etki ediyor?
• Doğa içerisinde miyim? (Ayda kaç kez tabiatın içerisinde yürüyüşe
çıkıyorum? En son ne zaman hayvan sevdim?)
• Sağlığım nasıl? (kilo, fonksiyonlar, spor yapma durumu, kolesterol,
tansiyon, vücut kitle endeksi, sigara kullanımı...)
• Toplum ile ilişkilerim nasıl?
• Yaşam sevincim nedir?
• Katma değer dürtülerim nelerdir? (Banka hesabını maksimize etmek,
toplumda sevilen bir insan olmak, topluma yararlı olmak veya başka
dürtüler...)
• İİş meşguliyetim nasıl? (8 saat çalışıyorum, 8-12 saat arası çalışıyorum,
12-16 saat arası çalışıyorum, dinlenmek için haftada bir günüm var...)
• Aile ilişkilerim nasıl? (Çocuklarımı 20 dakika görebiliyorum...)
• Egzersiz yapabiliyor muyum?
• Düşüncelerim tutarlı mı? (olaylara bütünsel yaklaşım, iç tartışma ve
alçak gönüllülükle mi yaklaşıyorum; hayattaki seçimlerim ve pozisyonlarım
diğer faaliyetlerimle ve değer yargılarımla tutarlı mı?...)
• Ekonomik durumum nasıl? Seçtiğim yaşam platformuna göre
yeterli mi?
Zaman zaman insanın kendisini bu tip sorular ile sorgulaması farkındalığını
arttırır. Bu tip sorular kişiye yaşam kalitesine yönelik kendi ana kriterlerini test
ettirir ve sağlıklı bir düşünce zemini oluşturur.
46
4.Başarılı biryaşamınipuçları
Bu bölümde, kendi yaşamım boyunca topladığım ve yanımda barındırdığım
çeşitli düşünce ve prensipleri paylaşmak istiyorum.
Bunlardan size de mantıklı gelenleri alıp kendi öykünüzün farklı yerlerine monte
etmenizin yaşamdaki başarınızı arttıracağına inanıyorum.
�ş yaparken:
• Hayatta mükemmel olma gayreti kişiyi genellikle kısırlığa götürür. Onun
için mükemmel olmak yerine yeteri kadar iyi olmayı hedeflemek gerekir.
Mükemmellik üretmenin düşmanıdır. Yüzde yüz kalite arayışı sonsuz bir
iyileştirme sürecine soktuğu için sonuca gitmeyi engeller. “Yeteri kadar” iyiyse
veya yeteri kadar mükemmelse, verimlilik ve üretkenlik getirmek için kafidir.
• Bir şeyi yapmanın en iyi yolu onu yaşayarak yapmaktır.
• Risk almak iyidir. Fakat hesaplı risk almak gereklidir. Kişi alacağı riski
kabaca olsa bile hesaplayamazsa kendisini ciddi şekilde hırpalayabilir.
• Her zaman dingin ve sakin fakat yeterince hızlı olmak önemlidir. Çeşitli
aksiyonları hızlı yapmak gerekse bile işin kalitesini riske atmayacak kadar hızlı,
veya başka bir deyişle yavaş, yapmak gerekir.
• “Alçak gönüllülüğü” sürekli cepte taşımak gerekir. Bilinçli olarak
alçakgönüllüğün dışına çıkıldığı zamanlarda dahi, bu değeri zihnin bir köşesinde
tutmaya devam etmekte yarar vardır.
• Kişinin planlarına katı bir şekilde bağlı olmaması, her zaman değişime
açık olması gerekir.
• Bir döner kapıya dönüşmediği sürece, (Döner kapı: herkesin bir tarafa
döndürebildiği, kendine ait hiçbir düşüncesi olmayan bir kişi olmak) kişinin
açık zihinli olması yararlıdır.
49
Ancak açık fikirlilik herkesin dediğini kabul etmek, şamar oğlanı ya da döner
kapı olmak değildir. Bu hale gelmek mutsuzluk ve anlamsızlık getirir.
• Zaman zaman olaylara helikopterden bakar gibi “bütünsel” bakmak
gerekir. Bir olayda ya da konuda neler ve kimlerin etkili olacağı veya etkileneceğini
anlamak kıymetli bir bilgidir ve dolayısıyla kişinin olaya nasıl yaklaşması gerektiği
ve öncelikleri konusunda yol gösterecektir. Yaşamı sadece belirli olaylar
çerçevesinden algılamaya çalışmamız, bütünsel bakışı engelleyeceği için
hayatın belirli parçalarında elde edilen başarılar toplamda başarısızlığa dönüşür.
Bunu engellemek için resmin bütününü görmeye gayret etmek gerekir.
Örneğin kişiye bir ormanı yönetme görevi verildiğini varsayalım. Kişi ormanın
içine iner. Ormanda bir sürü ağaç, çiçek, böcek ve hayvanlar var. Kişi bir yöne
gitmeye karar verir ve karşısına bir sürü minik patika çıkarsa, bunların çoğunun
da kör noktalar olduğunu düşünürsek, kişinin kısa zamanda kaybolduğunu
görürüz. Bu işi başarabilmek için ağaçların üzerinde bir seviyeye çıkmak gerekir
ki, ormanın tamamını görme imkanı oluşsun ve sonu neticeye giden bir patikaya,
bir sürü kör patikalara girip çıkmadan sapsın. Kişi bunu bir helikopter bakışı
ile yapabilir. Fakat daha da yukarı çıkmak için bir uçağa binerse, çok yüksekte
olacağı ve çok hızlı hareket edeceği için yine işin hakkını veremez. Yani insanların
ilgilendikleri olaylara, olayın tümünü görebilecekleri dengeli bir yükseklikten
bakmaları ve olayı iyi yönetebilecekleri dengeli bir sürat ile hareket etmeleri gerekir.
• İnsan düşünürken her zaman pozitif ve negatif dengeyi korumalıdır.
Kişi, olaylara yaklaşımında sadece pozitif düşünürse kendi kendini avutmuş
olur. Durum değerlendirirken pozitif düşünce ilke olsa dahi, durumun negatif
tarafından da dengelenmesi gerekir. Elbette bu ölçüyü kaçırıp negatif yanını
öne çıkartıp işleri engelleyen adam da olmamak gerekmektedir. Bence 80/20
iyi bir orandır. Yüzde 80 pozitif yaklaşıp yüzde 20 negatif yanları ile sağlama
yapmak ideal olur.
• Kişi ego ve imajını çok öne çıkartırsa, işini bir kenara bırakarak bu sefer
egosunu korumaya ve onun için savaşmaya başlar.
50
Bu nedenle, insanların ego yerine konuya odaklanması sürdürülebilir başarının
anahtarlarından bir tanesidir.
• İnsanın hayatında karşısına büyüklü ve küçüklü sorunlar çıkar. Bunların
bazıları daha zor, bazıları daha büyük, bazıları daha önemli, bazıları daha ağır,
bazıları da daha basit sorunlar olarak algılanır. Kişi bu sorunlara yaklaşırken
sorunun ağırlığı, önemi, büyüklüğü altında ezilmek yerine, bunun neresinden
tutup ne kadarını çözebilirim mantığında adım adım başlaması gerekir. Örneğin,
iki bin metrekarelik bir bahçede çim kesmek fikri bile insanı ürkütürken insan
bu düşüncelerle bunalmak yerine bir ucundan başlayıp devam ettiğinde bir
bakar ki bahçenin yüzde beşi ilk iki saatte bitmiştir. Bu tür büyük sorunları
parçalara ayırarak çözmek gerekir, tabii ki büyük resmi her zaman dikkate alarak.
Yaşamın her anında:
• İlişkilerde dostane davranışlar suistimale sebep olmamalıdır. Bir ilişki
içerisinde kişi verici olduğu kadar karşı tarafın da bu durumu nasıl algılandığını
bilmek zorundadır. Karşı taraf vericinin her koşulda verici olacağını varsayıyorsa,
bu durumda ilişki tek taraflı olup zaman içerisinde rayından çıkar. Veren taraf
verdiğinin bilincinde, alan tarafta aldığının bilincinde olmalıdır. Yoksa denge
kaybolmaya başlar ve ilişki tehlikeye girer. Alan taraf her zaman alacağını varsayarken
bir gün alamayınca şoka girer, veren de bu şoka girmeyi algılamakta zorluk çeker.
• “Hiç kimse aynı akarsuda aynı su ile iki farklı zamanda yıkanamaz.”
deyişinin arkasında değişimin gerçek olduğu, nehirdeki suyun sürekli akıp
değişmekte ve sürekli yeni suyun gelmekte olduğudur. Zihinsel olarak herhangi
bir ana, duruma bağımlı olmak, değişimi ve yeni gerçekleri inkar etmek değişim
ağrısıdır ve yaşam kalitesini ciddi şekilde sıkıntıya sokar.
• Sürekli farkında olmak gerekir. Vücudu, düşünceleri, işleri, ilişkileri, dinlemeyi,
konuşmayı, yemeyi, içmeyi, sevmeyi farkında olarak yaşamak önemlidir. Farkında
olmayan insanlar değişen dünyayı arkadan seyretmek ve birebir yaşamamanın
eksikliğini ve de pişmanlığını bünyelerinde taşımak zorunda kalırlar.
51
• İnsanın nakit olarak sürekli pozitif olması ve borç baskısı altında
bulunmaması iyi bir yaşam şeklidir.
Yapma dünyada taraflar arasındaki ticari ilişki bugün nakit üzerine kuruludur.
Eğer nakitte sürekli pozitiflik sağlanabilirse, insan en azından nakit baskısından
kurtulur. Baskıdan kurtulmanın içeriye nakit akışını muhafaza etmek ve nakti
imkanlara paralel olarak tüketmek şeklinde iki yolu vardır. Eğer kişi bunu
yapamıyorsa, sıkışır ve alıştığı düzenin altında bir standartta yaşama
mecburiyetine girer. Bu duruma hazır ise sorun yaşamaz, hazır değilse ciddi
bir sıkıntı ve mutsuzluk yaşar. Örneğin bir arkadaşımın teyzesi Lo kuşu diye
bir kuş icat etmiş ve bu kuşa yemeyi planladığı herşeyi önce poposuna götürüp,
yemesi halinde çıkıp çıkamayacağını test etme özelliğini mal etmişti. Birçok
insan bu özellikten yoksundur. Altından kalkamayacakları yüklerin altına girerler.
• Bilinçli olarak “sürekli vermek” sakıncalı değildir. Verici olmak insana
huzur verir. Fakat, bunun bilinçli yapılıp gerektiği yerde “hayır” denilerek
yapılması önemlidir. Bunun tersi insanı çok ciddi strese sokabilir. Bu stres
insanın iç dünyasında sıkıntı yaratır.
• Sen ne düşünürsen düşün gelecek gelecektir. Ve büyük bir ihtimalle
gelecek senin düşündüğünden farklı olacaktır.
Bir insanın gelecek hakkında kafasında bir varsayım oluşturması, bugünün
verilerine ve geçmişin deneyimlerine dayanmaktadır. Fakat gelecek geldiğinde
geleceğinin öngörülemeyen gizemleri ile oluşmaktadır. Kişinin gelecek ile ilgili
beklentisi iyi bir tahmin olabilir fakat geleceğin aynen beklentileri şeklinde
oluşmasını beklemek insanın kendisine bunalım reçetesi yazmasıdır. Gelecekte
beklenen dışındakilere de hazır olmak gerekir.
• Dış dünya için yaşamak ve onun işgali altında olmak iyi değildir. Çünkü
bu durum çoğunlukla kişinin gereksiz enerji harcamasına, demotive olmasına
ve ciddi strese sebep olabilir.
52
Dış dünyanın kişinin iç dünyasına bir yansıması vardır. Dış dünyada kişiden
bağımsız olarak gelişen ancak kişiyi etkileyen birçok olay olur. Örneğin doların
düşmesi veya yükselmesi, işyerindeki bir sorun, tatil boyunca yağmur yağması
gibi. Bunları yaşamın bir parçası olarak kabul etmek gerekir. Yoksa her an bizi
mutsuz edecek mayınlar ile yaşantımızı donatmış oluruz.
• ”Bu da gelir, bu da geçer.” ilkesi önemlidir. Bu kavram Budizm'den gelme
bir kavram olmasına rağmen, her dinde benzer anlamlı kavramlarla karşılaşıyoruz.
Bu kavram yaşamın aktığını ve hiçbir şeyin durağan olmadığını her şeyin gelip
geçtiğini anlatıyor. Bu mantıkla olaylara yaklaşıldığında sıkıntılar daha bilinçli
olarak atlatılıyor.
Zihnin stres yasaması insanı mutsuzluğa götürür. Zihinde “beklentiler” ile “gerçek”
arasında bir fark oluştuğunda “stres” meydana gelir. Örneğin kişi maaş artışının
yüksek olmasını ister. Fakat artış kişinin beklentileri çerçevesinde olmazsa
kişinin zihninde bir gerilim oluşur ve bu gerilim kişiyi mutsuzluğa götürür.
Aslında kişiyi bu mutsuzluğa götüren unsur “gerçeğin bir türlü kabul edilmemesi”
dir. Bu durum, arka planda kişinin “egosuna” dayanır, Beklentiler egonun
haykırmasıdır. Onların gerçekleşmemesi egonun mağlubiyeti, ölümü anlamına
gelir ve bu da katlanılamaz bir acıdır. Bu stres, mutsuzluk gibi duyguların köküdür.
• Kişi mutluluk verirken kendisinin de mutlu olması en iyisidir. Bazı insanlar
diğerlerini fazla düşünmeden bencilce davranırlar. Bu tip insanlar genelde
mutlu olmazlar, çünkü kendine fazla önem vermek mutluluk getirmez. Bazı
insanlar da kendilerini başka insanları memnun etmeye adarlar. Eğer bu kişiler
diğer bir taraftan, yaptıklarının keyfini yaşayamazlarsa ve bu durumu sürekli
yaşarlarsa, bu problem ve mutsuzluk yaratır. Kişi bu duruma sıkılmadan kendisi
de mutluysa devam etmesi gerekir. Bugünün yapma dünyasında bu tür insanlara
rastlamak çok kolaydır. Kişi gün içerisinde, her tarafa koşuşturup durur, akşama
da durumundan şikayetçi olur.
• İnsan özellikle, duygusal sorunlarını cebinde taşıyarak hiç bir yere
ulaşamaz. Örneğin, insan birisi ile kavga ettiğinde uzlaşmazlığı bir kenara
53
bırakarak, “Gel, oturup bunu aramızda konuşalım.” demezse, buradaki
iletişimsizlik onun o anki oluşan duygusal hesabı kapatmadan ayrılmasına
sebep olur ve bu hesap da zamanı geldiğinde kolaylıkla açılacağı için ömür
boyu hatırlanacak bir yüke dönüşür.
• “Mış gibi” yaşamamak çok önemlidir. Böyle yaşayanlar, nitelik yerine
niceliğe önem verenler veya dış dünya için yaşayanlardır. Yaptıkları işin keyfine
varamayıp, varıyorlarmış gibi davrananlardır. Bunun sonunda kendilerini
yaptıkları işe veremedikleri için, o işten keyif alamazlar ve hatta etrafındakilerinde
keyif almasını ve mutlu bir sona gitmesini engellerler. İşte bu yüzden, bugünkü
dünyanın en büyük sıkıntılardan birisi “mış gibi” yaşamaktır.
• Bir işin yapılmasının en az yüzde ellisi niyettir. Örneğin kişi hastaysa
iyileşmek için şifaya niyet etmesi lazımdır. Bir işe soyunuyorsa da, o işi
başarmasının ön koşullarından birisi de niyet etmektir.
• Seçim yapmak ve seçmek de çok önemlidir. Kişi seçim hakkını kullanıp
kullanmadığını sürekli olarak sorgulamalıdır. Seçimler kişinin kendisinindir. Eğer
kararı kişi kendisi verdiyse bundan şikayetçi olmamalıdır.
• Yaşam sevinci çok önemlidir. Bu sevinci her yere taşıyabilmek ve keyif
ile yaşamak başarıyı getirir.
• Denge çok önemlidir. İnsanlar kendi bilinçleri ve vücutları arasında denge
kurabilirlerse, sağlıklı ve mutlu yaşayabilirler. Aynı zamanda iş hayatları ile özel
yaşamları arasındaki dengeyi de kurabilmelidirler ki, pozitif enerji ihtiyacını
karşılayabilsinler ve mutlu olurken başkalarını da mutlu edebilsinler. Mutluluk,
insanın hayatının başarı, süreklilik ve motivasyon kaynağıdır. Denge de kalıcı
bir mutluluğun gizli formülüdür.
• Hayatta en iyi olmak gerekmez fakat elinden geleni yapmak gerekir.
• Kişinin başına gelenlerin arkasında çoğu kez kendisi vardır.
54
• Başkalarını rahatsız etmeden ortama hoşluk ve eğlence katmak iyi bir sanattır.
• Kişi ancak kendisini olduğu gibi kabul etmeyi başardığı zaman ve
önyargılar ile donatılmadığı müddetçe başkalarını da olduğu gibi kabul edebilir.
• Orada olmak her zaman burada olmaktan daha çok ilgi çeker. Fakat
burada olmak her zaman orada olmaktan daha gerçektir. Çünkü kişi buradadır
ve orada olmakla kafayı yormaktansa, burada anı yaşamak kişinin o anı daha
iyi yönetmesini sağlar.
• Takım ruhu önemlidir. Birlikte güçlü olduğumuzu hissetmeliyiz ve takım
olmayı başarmalıyız. Birlikten gücün doğduğunun kabul edilmesi ve buna
uygun yaşanması güven ortamı yaratır.
• Kişi elindekileri küçümsememeli ve şükretmelidir. Peşinde koştuğu
şeyleri bırakıp bazen de durup şimdinin, elinde olanların keyfini çıkartması
gerekmektedir. Aksi halde kişi onları boş yere elde etmiş olur. Eğer keyfini
çıkartmazsa, onların yerini yeni arayışların alacağı ve kişinin hayatını hiç bir
şeyin keyfini çıkaramadan, sürekli aramak ile geçireceği kesindir.
• Yaşam içerisinde hatalar değil “dersler” vardır. Kişi yaşadığı sürece
ders alır. Ayrıca her ders, kişi onu öğrenene kadar devam eder. Kişi kolay
dersleri anlamadığı sürece yaşam daha zorlarını önüne sürmeye devam eder.
Dünya ve Yaşam Hakkında
• Hepimiz büyük bir bütünün parçasıyız. Herkes birbiriyle ilintilidir. Hiç
kimse tek başına ıssız bir adada yaşayamaz.
• Doğada bina yoktur. Doğada bulunmayan bina gibi yapıları bir araya
getirerek, bir yapma dünya meydana getiririz. Binaya en yakın yapı mağara ya
da ağaçların altındaki gölgeliklerdir. Doğada su dağıtımı nehirlerle yapılır. Fakat
insanlık suyu şehir şebekesi ile dağıtmaya çalışmaktadır.
55
Doğada tüp gaz da yoktur. Fakat insanlık onu gidip tüpün içerisine sokup
kullanmaktadır. İnsanlar doğada bir malzemeyi alırlar renk ve şekil katarak
tişört yaratırlar. Doğada para diye bir kavram yokken bugünün en önemli etkeni
olarak yaşamımıza girmektedir. Dünyada dinamit ile avlanmak da yokken insan
dinamitle avlanarak, bir bölgedeki tüm balık nüfusunu yok edebiliyor. Neticede
bu şekilde bir yapma dünya oluştururuz ve doğanın dışında kurduğumuz bu
yapma dünyamızdaki yaşamı paylaşırız.
Medeniyetten önce tamamen doğa düzenine dayanan bir dünya vardı. Bu
dünya bir şekilde kendi dengesini yaratmış ve kendi dengesinde hareket
ediyordu. Yapma dünyanın ilk başlama noktası insanların tarımı keşfetmeleri
ile oldu. Bundan sonra besinlerin üretimi, paylaşılması, görev dağılımı, kabile,
devlet, sınır, savaş, para, ticaret, üretim, verimlilik, banka, borsa, leasing,
hedging gibi birçok kavram süreç içerisinde bu yapma dünyayı daha zengin
ve komplike hale getirdi. Diğer tarafta ise doğal dünya yaşamına ve varlığına
şüphesiz devam etti. Kişinin genellikle yapma dünyanın içinde yaşadığının
farkında olarak, doğal dünya ile de hala ilintili olduğunu unutmamak için çaba
sarf etmesinde yarar vardır. Ancak bu şekilde doğasındaki özelliklerini güncel
tutup, bu inanılmaz güçten yararlanma hakkına sahip olabilir.
• Dünyayı düşüncelerimizle oluştururuz, çizeriz. Dünya herkesin ortak
düşüncelerinden ve ortak aklından oluşuyor. İnsanlar genellikle kendi dünyalarını
oluştururken fazla da şikayetçi olmamaları gerekir, çünkü kişinin seçimleri ile
düşünceleri birleştiğinde kişi kendi yaşam akışının en az yüzde ellisini oluşturur.
Diğer yüzde elli yağmur, güneş, fırtına veya sanal dış faktörler olabilir, fakat ilk
yüzde elliyi kişinin kendisi belirlediği gerçeğini de hepimizin herkesin bilmesi gerekir.
• Bugünkü dünyadaki en büyük sıkıntılardan birisi de, zihnin sayı ve skor
üzerine kurulu olmasıdır. Aslında gerçekte sayı kadar nitelik de önemlidir. Sayı
önemsiz değildir ama tüm ilintileri sayı üzerine kurmak doğru bir yaklaşım
değildir. Örneğin, herhangi bir işletmenin amacı para üretmektir ama sadece
paraya odaklı çalışmak sürdürülebilirlik sağlamaz. Bunun yerine aynı zamanda
kalite, müşteri memnuniyeti, yaşama zaman ayırma gibi duygusal doyum
sağlayacak konuları da ele almalıyız ki, işletmenin sürdürülebilirliği sağlanabilsin.
56
• Yaşamın içerisinde sadece oturmak ile büyük bir bahçeyi süpürmek
arasında fark yoktur, ikisi de yaşamı tüketme şeklidir. Hangisi keyif veriyorsa
onu yapmak gerekir. Kişi oturarak da, bahçeyi süpürerek de günü geçirebilir.
Bahçeyi süpürürken bahçenin büyüklüğünün de önemi yoktur. Kişi böyle bir
zihne sahip olduğunda iç huzuru bulur aksi halde kişi, “Bahçe çok büyük burası
nasıl biter?” veya “Oturmak ile bu hayat biter mi?” gerginliğini yaşar. Kişi bu
düşünceleri bir kenara bırakıp bahçeyi süpürmeyi benimsediğinde veya yalnızca
oturduğunda iç huzur gelir. Yani bize öğretilmiş anlamsızlıklar ile barışık olmak
da insana huzur verir.
• Kişi hayatta bulunduğu sürece öğrenme süreci hiç bitmez ve süreklidir.
�nsan Bedeni ve Zihni Hakkında
• Kişinin vücudu onun kendi tapınağıdır.
• Kişinin vücudunun saf ve temiz olması içinin de temiz olması anlamına gelir.
• Meditasyon kişinin kendi iç dünyası ile haberleşmesidir. Bu haberleşme
sayesinde insanlar kendi benlikleri, istekleri ve hormonları ile dış dünya
arasındaki ilintiyi kurar ve olayları daha iyi anlar ve daha kolay kabul eder.
• İnsanlar sağlığı satın almak istediklerinde “İlaç alayım sağlıklı olayım.”
derler. Oysaki sağlık satın alınamaz ve sağlıklı olmanın pazarlığı da yoktur.
Sağlık içsel bir olaydır, kişinin yaşam şekli, tercihleri ve gayreti ile oluşur.
• Düşünce yapısının yansıması “ego” olarak ortaya çıkar. Kişi eğer egosunu
eğitip ehlileştirmeyi başarabilirse başarı gelir.
• İç huzur, iç boşluktan yani zihnin boşaltılmasından veya zihnin her hali
ile barışık olmaktan gelir.
57
• Hiçlik egonun sorununun çözümüdür. Hiç olmayı beceren insanlar güzel
bir yaşam yaşarlar.
• Herkesin fiziksel taşıyıcı olarak bir vücudu vardır. Kişi vücudunu beğense de,
nefret etse de vücudu tüm yaşam akışı içerisinde ona eşlik edecektir. Onun için
vücudumuzu biran önce benimsemek, onun ile barışmak mutlu bir yaşamın başlangıcıdır.
• İnsanın kendi varlığıyla da uyumlu olması gereklidir. Kişi dış dünyada
yaşarken iç dünyası ile uyumlu olması gerekir. Örneğin bazı insanlar görürüz,
nedeni ne olursa olsun bulunduğu yerde varoluşundan mutsuzdur ve sürekli
“Bir gün alıp başımı gideceğim.” der. Bu kişiler ne aradığını bilmiyordur. Fakat
tek bildikleri vardır, o da alıp başını gitmektir. Fakat yirmi yıl geçmiştir ve
bahsedilen kişi hala alıp başını gitmemiştir; veya “Hadi git!” dendiğinde kişi
buna cesaret edememiştir. Kişi dış dünya altında ezilmiş ve aradığının bedelini
ödeyecek kadar cesur değildir. Yani ara bir durumda olduğu için mutsuzluğu
yasamaktadır. Kişi dış dünyanın yansımasının çok etkin olmasının sıkıntılarını,
iç dünyanın taleplerini karşılayacak cesaretinin olmamasını ve iç dünya ile
uyumlu olmamasının getirdiği mutsuzluğu yaşamaktadır.
• İnsanlar şekillenmeden geçerken bir takım filtreler oluşur. Farkında
olmadan bu filtreler kişinin yaşamını şekillendirir. Kişi filtreleri farkında olarak
devre dışı bırakabilirse veya bunların filtre olarak olayların yorumlanmasında
kullanıldığının farkında olursa, yaşamak daha keyifli olur.
• Zihni yoğun bir kişinin kafasından, günde ortalama altmış beş bin
düşünce geçer ki, kişi bunun yüzde doksan beşini dün de düşünmüştür. Aynı
konulara takılıp aynı verilerle beslenmek verimsizliktir. Kişi bu düşüncelere
takılınca zihni kirlenir ve temiz görüş yitirilir. Dolayısıyla, bir işi düşünüp en hızlı
şekilde bitirmek, iş listesini her zaman kısa tutmak performans ve odaklanma
için daha iyidir.
• Birçok öğretilerde öğrenme ve zihinden silme süresi yirmi bir gündür.
İnsanların bir alışkanlıktan kurtulma ve yenisini edinme süresi de yirmi bir
gündür. Başka bir deyişle beynin yeniden programlanma süresi yirmi bir gündür.
58
• Herşeyin daha iyisi vardır. İyileşmenin bitmeyeceği ve sürekli olduğunu
içselleştirmek gerekir. İnsanlarda pasifize olma rizikosu vardır. Bunun karşı
argümanı sürekli ve bitmeyen iyileşme arayışı peşinde olmaktır. Fakat bunları
yaparken kendi gününü yaşayarak ve mutluluğunu hissederek yapmak gerekir.
Kişi aklına gelen her şeyin daha iyisini yapma yeteneğine sahiptir. Gereksiz
yere ikide bir, “Bu bana yeter.” demenin de manası yoktur. Fakat bunu stres
yapmadan yapmak gerekir.
• Herkes kendi gerçeklerini yaşar. Çünkü herkesin dünyayı okuma şekli
farklıdır. Başkalarının gerçekleri bizimkilere uymadığında da şaşırmamak gerekir.
• Yeni bir şeyler öğrenmek için bardakta boş yer olması gerekir. İnsanlara
bir şey aktarılmak istendiğinde karşımızdaki kişi bunu dinlemek yerine, kendi
kafasındakini anlatmak istiyorsa, kendi bildikleri ile kafası tıklım tıklım doluysa
yeni bir şey anlatmanın anlamı yoktur. Çünkü yeni bir öğretiye yer kalmamıştır.
Hep kendi kafasında olanları aktarmaya çalışanlarla karşılaşırız, bazen bu
arkadaşlarımızda kafanın doluluğundan ziyade kendi görüşlerine ve egolarına
kilitli olmalarından da söz edebiliriz.
Keyifli Yaşamak Hakkında
• Anı yaşamak çok önemlidir. Odaklanmayı ve performansı arttıracağı için
o anın içinde olmak çok önemlidir. Çoğu insan anı yaşamaz, ne odur ne budur
hep aradadır. Arada yaşamak en büyük huzursuzluklardan birisidir.
• Kahkahasız ve keyifsiz bir gün yaşanmamış bir gündür.
• Herkes günde en az beş dakikasını şükür edeceği şeyleri listelemek için
harcamalıdır.
• Kişinin hayatı ya güzel bir tecrübe ve anılar ile dolu bir maceradır ya da
boş ve eziyet dolu bir yolculuktur. Hangisi olduğuna kişi kendi karar verir.
59
5.Başarılıyaşam içinörnek birmodel
İlk bölümlerde, birçok düşünceyi açık büfe usulü masanın üzerine koyduk.
Şimdi de yaşamda başarılı olmak için kullanabileceğimiz bir ”model” üzerinden
geçelim. Karmaşık ve çok parçalı olan yaşama, bir model üzerinden bakarsak
işler kolaylaşır. Aynı zamanda bir model üzerinden yaklaşım yapmak, akılda
kalıcılığa da yardım eder.
Modelimiz yapay dünya ve doğal dünyanın oluşturduğu bir “oyun alanı”,
bunların içindeki “insan” ve bu insanın “ilişki demeti” üzerine kurgulanmıştır.
İnsanoğlunun içinde yaşadığı bir dünya ve insanoğlunun algılayabildiği bir
dünya vardır. İnsanoğlunun algılaması dışında da, evrensel algı sınırlarımızın
ötesinde bir varoluş vardır. Örneğin, Aborjinlerin uzun mesafede birbirleri ile
herhangi bir alet kullanmadan iletişim kurabilmesi veya aramızdan bazılarının
arazi üzerinde yürürken belirli yerlerde su olduğunu anlayabilmesi gibi.
Yaşadığımız dünyada çoğumuzun kaybettiği ve bugünün değerleri ile
açıklanamayan durumların da olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Bu tür açıklayamadığımız yetenekler veya aktiviteler, bizim zaman içerisinde
yitirdiğimiz özelliklerdir. Bu yüzden bizler, algılayabildiğimiz dünya üzerinde
model geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun dışında, bizim algılayamadığımız bir
varoluşun olduğunu da inkar etmiyoruz. Bu varoluşun doğrularını bilmemiz
mümkün değildir. Bilmediğimiz bu olgulara entegre olmaya çalışmanın adı,
olsa olsa “gayret” olabilir… Algıladığımız dünya, bizim ulaştığımız bilgilere
dayalı bir dünya oluyor. Bu duruma göre, öbür dünya da altıncı hisse dayalı
bir dünya olarak tanımlanabilir. Teknoloji ve bilimde de insanlar, bugün için
bildikleri kadarını algılayabiliyor. Örneğin, bugünkü bilim seviyesinin 2049 yılına
kadar bir milyon kez kendisini katlayacağı iddia edilmektedir. Yani, bugün bir
birim biliyorsak 2049 senesinde dokuz yüz doksan dokuz bin birim
bilinmeyeni kavrayacağız. Biz bu kadar bildiğimizle ne kadar çok şey bildiğimizi
ve bilimin ne kadar ilerlediğine şaşırıyorsak ve 2049 yılında bir milyon katını
göreceksek, burada ciddi ve hızlı bir katlanma sürecinden bahsediyoruz
demektir. İşte bu da değişime alışmanın, değişimin vazgeçilmezliğinin başka
bir göstergesidir.
61
İnsanoğlu dünya ile entegre olmayı ve bu hissiyatın ince ayarını kaybetmiş
durumdadır. Bu nedenle hissedemiyoruz ve dünyaya entegre olmaya çalışmanın
zorluğu ile karşılaşıyoruz. Öte yandan her an, her yere bağlanabildiğimiz ve
her türlü konuda bilgi toplayabildiğimiz üst dünyaya bağlanabiliyoruz. Bu ilişkiyi
kurduğumuz platform olarak www.google.com veya tümü ile internet örnek
verilebilir. Bu da algılayabildiğimiz dünyanın içinde olup diğer büyük dünyaya
bağlanma gayreti olarak tanımlanabilir. Herhangi bir yerde, herhangi bir
konuda, herhangi bir insan veya konu hakkında kişi istediği bilgiyi toplayabilir.
Bu da yeni dünyanın altıncı hissi olarak tanımlanabilir. Çünkü dünyanın ortak
aklı bugün internete geçmeye başlıyor…
Algıladığımız dünyada bir yolculuk yaparken, her an bir hayat yaşıyoruz ve bir
görev ifa ediyoruz. Modelimiz bu hayat biçimi üzerine kurulmuştur.
Hayat, kişinin içerisinde bulunduğu ortam, kişinin kendisi ve bu kişinin
ilişkilerinden oluşan bir üçgenin üzerine kuruludur. Kişi, eğer bu üçgeni başarı
ile yönetebilmişse, “sürdürülebilir başarıyı” yakalayabilmiş demektir.
“Sürdürülebilir başarı” dalgaların hep üst noktalarında bulunan bir aralık
içerisinde olabilmektir. Kişi, eğer dalganın en üst noktasında oluyor, sonra alt
noktasına iniyorsa ve bu şekilde gidip geliyorsa, bu, başarısının sürdürülebilir
olmadığı anlamına gelmektedir.
Model üçgenimizin üç köşesinin birinde, kişinin bulunduğu ortam, diğerinde
kişinin kendisi ve son köşede de kişinin ilişkileri bulunur. İnsanların genellikle
en büyük sıkıntıları da bunların birbirine karıştırılmasından ve ayrımın iyi
yapılamamasından kaynaklanır. Örneğin, patron ofise girdiğinde ofiste ışıkların
yandığını görür ve ilk karşılaştığı kişiye, “Bu ışıklar neden yanıyor?” diye sorduğunda
çoğu zaman karşısındaki kişi, “Ben yakmadım.” şeklinde yanıt verir. Oysa patronun
öğrenmek istediği, ışığı kimin açık bıraktığı değil, ışığın neden açık olduğudur.
Bu örnekte, iş ile kişinin kendisinin karıştığını görürüz. Önemli olan, kişinin
hayatındaki bu üçgenin köşelerinin ne olduğu konusunda farkında olması ve içinde
olduğu durumun, konunun hangi köşe ile ilgili olduğunu kavramasıdır.
62
İlişkilere takılıp işi unutmak da kötüdür. Yani bir işle ilgili uğraşırken, kişi bu
işle ilintili olarak bir ilişkiye takıldığı zaman, iş unutulabilir. Bu da ciddi bir
sıkıntıya yol açar. Çünkü, burada esas olan ilişki değil, işin kendisidir. Örneğin,
iş çikolata fabrikasında çikolata üretmekse, asıl işimiz kişinin muhasebecisi
ile olan iyi veya kötü ilişkisi değildir. Pek tabii ki diğer taraftan da, yalnızca işe
odaklanıp, ilişkileri yok saymak da sorun yaratır. Bunun dengesini kurmak çok
önemlidir. Burada tek söylemek istenen işin kendisinin insanlar arası sürtüşmeler
ve zihin savaşları arasında kaybolmamasıdır.
63
Minimum enerji ile
maksimumçıktı
Güçlü veSağlıklıtemel
Vücut,Zihin, Yapı
Güçlüortaklıklar
YüksekPerformans
Takım
İlişkilerdemükemmellik
O-İş-
OYUN ALANI
Ben-Kendim-
DENGE
Biz-Takım-
İLİŞKİLER
Tablo 3: Bütünleşikyaklaşım modeli
“Oyun Alanı”, “Ben” ve “Oyun alanındaki �lişkiler”i iyi yönetmek
“Oyun alanı, ben ve ilişkilerim” üçlüsü, ortamı iyi yönetebilmek için, insanın
her zaman yanında taşıması gereken kavramlardır. Bu kavramlar, faaliyetleri,
ilişkileri ve işleri uyumlu ve başarılı hale getirmek için bir denge içinde
tutulmalıdırlar.
Modelde Bütünleşik yaklaşım
Tepeden bakıldığında görünen resim, bir oyun alanı, başka bir deyişle oyunun
yer aldığı sahne, kişi, kişinin ilişkileri ve hepsinin birbirleri ile ilintilenmesi olarak
görünür. Bunların bütününe bakılmaz ve bir ayak eksik bırakılırsa, durumu
algılama, duruma göre reçete hazırlama, varoluş şeklinde başarı sağlama riske
girebilir. Çünkü herhangi bir unsur unutulduğu zaman, o unutulan unsur kişinin
başarısızlığını da yanında getirir.
Bu model ve bütünleşik yaklaşım kullanılarak, iş hayatında ve yaşamın diğer
akışları içinde aşağıdaki tespitleri hayatlarına sokabilenler sürekli başarıyı
yakalayabilirler.
Başarılı oyuncular:
• Ortama dar gözlükle bakacağı yerde, daha geniş perspektiften bakabilen
• Geleceğe takıntılı olmak yerine, geleceğe dair güzel resmi olan
• Alalade bir organizasyonu fark yaratabilecek bir organizasyona çevirebilen
• Değer yaratmayan işlerle enerji kaybeden bir ilişki yapısından, değer
yaratan ve sonuç almaya yönelik bir ilişki yapısına dönüştürebilen
• Farkında olmadan reaktif hareketler yapan bir takımdan, farkındalığı olan
bir takım oluşturan
• Takımın kendi kendine yarışmasını, içinde tatlı bir rekabet barındırmasını
sağlayan
• Günü kurtarmak yerine, vizyon sahibi bir lider olabilen
• Değişime kapalı olmaktan değişime açık olmaya geçebilen
• Şikayetçi insan konumundan, yapmak isteyen motive edilmiş yüksek
enerjili insanlara dönüşebilenlerdir.
64
5.1 Oyun alanım
Kişiler, sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde değişik zamanlarda farklı roller
alır. Bu roller kişinin iş yerindeki görevi olabilir, bir dernekte gönüllü çalışmak
gibi toplumsal bir misyon olabilir, ya da bir akrabalık görevi olabilir. Kişinin bu
görevi yerine getirebilmesi için, varoluş seklinin bir çerçevesi ve oyun alanı
vardır. Bu alanın içinde kişinin etrafını çerçeveleyen kurumlar, ilişkiler, şartlar,
amaçlar ve kurallar demeti vardır. Oyun alanı kavramı bütün bunları görebilmek
üzerine kuruludur. Kişi oyun alanını değerlendirirken bulunduğu ortamı ve
buradaki oyuncuların rollerini iyi kavramalıdır. Örneğin, kişi bir pasta imalatı
işi yapıyorsa, kimlerle ilişkileri olduğunu tek bir sayfa üzerinde görebilmelidir.
Aynı zamanda yapmış olduğu işin o sektördeki iş zincirinin neresinde olduğunu,
katma değerinin ne olduğunu, işin girdi ve çıktılarını ve bu işteki gücünün
seviyesini ve riskleri iyi anlamalıdır. Yine pasta imalatı örneğinden gidersek,
kişinin yetkinliği ve yaratıcılığıyla pasta elde edebilmek için istediği kalitede
malzemeyi tedarik edebileceği uygun fiyatlı tedarikçiler olması, yaptığı pastayı
pazarlayacak, pastanelere götürecek ve müşteriye satacak farklı katma değerler
olduğunun ve pastanın zamanında dağıtılamamasının risklerini görebilmesi
gerekmektedir. Son olarak tüm bu bilgileri toplayıp, uzun vadede vizyon ve
hedeflere ulaşmak için en uygun stratejileri belirleleyerek, iş alanı ile ilgili
bütünsel bir bakışa sahip olmayı gerçekleştirmelidir.
65
İşOrtamıAnalizi
DeğerZinciriAnalizi
StratejiUyumSüreci
Tablo 4: Oyun alanı
Değişen dünyada bu çalışmayı periyodik olarak yapmalı ki kişinin ortamdaki
varoluşu sürdürebilir olsun. Facit örneğinde olduğu gibi, kişi ortamı ve değişimleri
iyi algılayamaz ise ve ona uygun strateji belirleyemezse, kısa bir sürede tarihe
karışabilir. Yani başarısızlık kaçınılmaz olur.
Kişinin yaşadığı veya iş yaptığı genel ortamda, kendisinin dışında bir sürü farklı
faktörler bulunur. Bu ilişkilere, halka halka bakabiliriz. Kişi kendisini ya da işini
merkeze koyduğu zaman, ona en yakın halkada, kişinin işi ile doğrudan ilişkisi
olan faktörleri koyabiliriz. Bir sonraki halkada, her gün ilişki içerisinde olmasa
da, işin performansını olumlu veya olumsuz etkileyecek, stratejik olarak
gelişmesinde faydalı olabilecek veya gerilemesine neden olabilecek kurum
ve olaylara yer verebiliriz. En dış halkaya ise, küresel anlamda kişiyi ve işini
etkileyebilecek faktörleri ve olayları sıralayabiliriz.
İş ortamındaki aktörlerden bazıları karar verici, bazıları karar verici üzerinde
etkisi olanlar, bazıları çeşitli kapıların açılmasını sağlayan düzenleyiciler, bazıları
sonuç almayı sağlayanlar, bazıları da işin yapılması için doğru insanları ilişki
çemberine alanlar gibi farklı görevler taşırlar. Ortamımızda bulunan bu faktörlerle
ilişkilerimiz doğru yönetilmelidir. Kişi, bu ilişkilerin hepsini bir bütün olarak
görebildiği zaman, işini çok daha iyi kavrayarak, farkındalığı daha kolay
yakalamış olur.
66
tedarikciler
müşteri distributör
denetçiler
hukukikurumlar
ajanslar
dış rakipler
işsizlik
direk rakipler
endirek rakipler
nufus artışı
teknoloji
regülasyonlar
AB ilişkileri
politik ortam
ekonomik ortam
pazar trendleri
Finansal pazarlar
savaşlarve krizler
ve diğerleri...
ekonomik ortam
politik ortam
Globalİşle ilgili ortam(i.e. ABD Morgage krizi)
Ülkeİşi etkileyen ortam(i.e. işle ilintili kanunlar)
Direk İşİş ile ortam(i.e. müşteri ihtiyaçları)
67
Perakendeci
ŞİRKET
Tablo 5: İş ortamı analizi
Tüm bu parçalara bir bütün olarak baktığımız zaman, resmi daha iyi görebiliriz.
Bu durum, kişi için ciddi bir fark yaratır. Kişi bu ilişkiler haritasına ekleyeceği
veya çıkartabileceği her şeyi bir anda görebildiğinden işin yönetimi kolaylaşır.
Kişi böylece, mücadele ettiği oyun sahasının tümünü açıkça görebilir. İşi ile
ilgili çevre ilişkisini doğru okuduktan sonra, değer zincirini belirlemeye başlar.
Değer zinciri, kişinin veya organizasyonun yaptığı faaliyetin müşteriye ulaşması
için gereken ana faaliyetleri gösterdiği gibi, her bir faaliyetin bu değer zinciri
içinde sergilediği yetenekleri, kattığı değeri, değer arttırma fırsatlarını ve riskleri
göstermesi bakımından da önemlidir. Örneğin, bir tatlı imalathanesi aldığı unu
ve şekeri, becerileriyle bir pastaya dönüştürür ve ona değer katar. İmalatçı,
sipariş veren pastanelere zamanında taze pasta gönderebilmek için, anlaştığı
bir taşıma şirketi ile dağıtım yapar. Taşıma şirketi, zamanında dağıtım yapmaz
ise sorunlar başlar ve imalatçı için risk doğar. Değer zinciri kavramı, özel
yaşamımız da dahil olmak üzere, her ortamda uygulanabilecek bir kavramdır.
“Müşteri” yerine “fayda gören”, “tedarikçi” yerine “yardım eden” ismini koyarak,
her türlü özel proje veya çalışmayı da bu şekilde inceleyebiliriz.
İLİŞKİNİN SEVİYESİ
Rutinoperasyonal
Kritikiş ile ilgili
Stratejikiş ile ilgili
İLİŞKİNİN AMACI
Zamanındateslimat
Maliyetleridüşürmek
Kaliteyiarttırmak
DİĞER PARTİNİNİLİŞKİDEKİ ROLÜ
Kararverici
Kapıaçıcı
Yaptırıcı
İlişkikurucu
İknaedici
68
Tablo 6: İş ortamında ilişki türleri
DeğerGirdi Tedariği
Katma DeğerÜrün ortaya çıkarma
Katma DeğerMüşteriye yakın
nokta inşaası
Katma DeğerMutluluk ve enerji
Katma DeğerSatış noktasına
ulaştırma
~ Katma değer zinciri
Katma değer bir kişinin kendisini daha değerli kılmak için kendisine kattığı
bilgi, beceri veya başarılar olurken, bir ürün veya hizmetin hammaddeden
tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği süreç boyunca tüm evreleri ve
kazanımları ihtiva eder.
Katma değer zinciri ise bir durumdan daha değerli bir duruma geçerken ve
tüketiciye varana kadar geçen süreçte dahil olanların tanımlanmasıdır. Tablo
7'de basit bir örnek olarak bir pasta yapım sürecinin değer zinciri gösteriliyor.
İnsanoğlunun değişik şekillerde varoluşunun tümünün, “katma değer zinciri”
kırılımlarına bakılabilir. İş hayatında da şirketlerle ilgili “katma değer zincirine”
baktığımızda, bir şirketin içinde bulundu işin bütününde aldığı rol görülebileceği
gibi, şirketin organizasyonel birimleri ve buradaki bireyler de, daha detay bir
seviyede, bir katma değer zinciri olarak görülebilir.eğer zinciri kavramı
Makro baktığımızda, süt imalatı yapılan bir şirketin katma değer zincirinde bir
tarafta inekler ve hayvancılar vardır. Öteki tarafta, sütün lojistiği, sütün
depolanması için kurulu düzen, sütü sevk ederken yeni depolamalar, reklam,
dağıtım gibi değişik foksiyonlar katma değer zinciri içinde incelenebilir. Örneğin,
bir fabrikanın içerisinde paketleme işleminin bir sürecini gerçekleştiren bir kişiye
bakıldığında, daha mikro bir katma değer zinciri ortaya çıkar. Onun zincirinde
paketleme malzemesi ve paketlenecek ürünün gelmesi, kişinin verilen paketleme
spesifikasyonlarına uygun paketlemeyi yapması ve paketi sevkiyat kutusunun
69
Tablo 7: Değer zinciri kavramı
içine koyması gibi, basit bir katma değer işlemi olabilir. Buradaki “katma değer”
o kişinin bilgi ve becerisini kullanarak paketleme işini kaliteli ve hızlı yapabilmesidir.
“Katma değer zinciri” şirket açısından ayrı üst bir platform, bireyin kendisi için
daha dar bir platform olabilir.
Değer zinciri müşterinin ihtiyacından, kişinin müşterilerinin beklentilerini tatmin
edeceği zamana kadar geçen sürecin tamamıdır. Değer zincirini iyi yönetmek,
bütün üretim ve katma değer süreçlerine vakıf olmayı gerektirir.
Bazı kişiler için şan ve şöhret bir değerken, bazıları için kâr bir değerdir. Değer
zinciri oluşturup, risklerin analiz edilmesi kişiye işinde zayıf noktaları görerek
eksiklerini gidermesini sağlar. Örneğin, bir işin değer zinciri içerisinde malların
taşınmasında tek bir kamyon kullanılıyorsa, kamyon şöförünün hastalanması
çok ciddi bir risk oluşturabilir. Değer zinciri kişiye ve bu gibi zayıf halkaların
bütünsel olarak okunmasında ve eksiklerin tespit edilmesinde büyük bir fırsat
sunar. Bu gibi durumlarda, en zayıf halkaları tespit ettikten sonra alternatifleri
planlamak gerekir. Ya da nakliye ve dağıtım işi karlı bir iş ise, bunu yönetecek
bilgi ve beceriyi geliştirip, değer zincirinin bu halkasını kendi bünyesine alma
fırsatını da görmeyi sağlar.
Özetleyecek olursak, bir ürün veya hizmetin meydana getirilmesi sırasında kişi
ya da kurum gerekli aktivitelerin tümünü ya da bazılarını kendi bünyesinde
toplar. Hangi aktivitelerin bünye içinde tutulacağına karar vermek için birkaç
noktayı değerlendirmek gerekir:
1- Rekabetçi yeteneklerim nerede?
2- Hangi aktivitede daha yüksek katma değer var ve bu aktiviteyi yapma
becerisini geliştirebilir miyim?
3- Hangi aktivetinin veya işin zincir içindeki gücü daha fazla, ya da
alternatifleri yok? Bu aktiviteyi kendi bünyeme katabilir miyim?
Örneğin bahçesi olan bir evde çim kesme işini ben mi yapmalıyım yoksa
başkasına mı yaptırmalıyım? Eğer ayıracağım 1 saatlik süreyi başka bir işe
ayırırsam kendime daha fazla katma değer katacaksam bu takdirde bu hizmeti
70
dışarıdan almayı tercih edebilirim, ya da bunun aksine eğer çim biçmek daha
değerli bir iş ise ve bunu yapacak yeteneğim varsa kendim yapmaya karar
verebilirim.
Tablo 7'de gösterilen pasta işinde dükkan sahibi olup tüketiciye satış yapmak
daha katma değerli bir işse hem pasta imalatı yapabilirim hem de dükkanların
sahibi olabilirim. Tabii bu durumda, finansal kaynaklarımı, satış ve pazarlama
becerilerimi, dükkan yönetme yeteneklerimi, rekabeti ve bunun gibi unsurları
da değerlendirip karar vermem gerekir.
~ Strateji Uyum Süreci
Strateji belirleme ve organizasyonu, aileyi, takımı veya şirketi bu strateji
doğrultusunda çalışmaya uyumlu hale getirmek, oyun alanının bir çıktısı
olmalıdır.
Uyum sağlamak
Değişik faaliyetlerin ve bu faaliyetleri yapacak kişilerin birbirleri ile uyumlu hale
gelmesini sağlamak, herhangi bir işin başarılması için olmazsa olmazlarındandır.
Dünyada süreçlere bakıldığında, bu süreçlerin hepsinin başarılı tamamlanabilmesi
için bir takım gereksinimlerinin birbirleri ile uyumlu, paralel, düzenli ve hizaya
gelmiş olması gerekir.
Örneğin, bir doktor saat dokuzda bir kişiye randevu verdiyse, doktor odasının
en geç saat dokuza kadar temizlenmiş olması, randevu odasının önceden
açılmış olması gerekmektedir. Bu da takım içindeki aktörlerin uyum içinde bir
bütünlük sergileyip, başarılı bir sonuca beraberce gitmesi demektir.
Başka bir örnek olarak, aşağıdaki tablo yeni başlayacak uluslararası projeyi
yönetecek bir kişinin sağlaması gereken uyum sürecini grafiksel olarak gösteriyor.
Bu parçaların hepsi bir şekilde bir çizgide buluşabildiği sürece, bu kişi projeyi
başarılı bir şekilde yönetebilir, bunu yapamadığı takdirde, ne kadar yetenekli
veya tecrübeli olsa da projede başarılı olamayacaktır.
71
Yeniuluslararası
projeningerekleri
Projeekibinin
yetenekleri
Ortaklarınbeklentileri
Yerelhükümetin
istekleri
Sağlığın
Aile-çocukların
eğitimi
Aile-eşin işinibırakması
Diğergörevlerintasviyesi
Yeniuluslararası
projeningerekleri
Projeekibinin
yetenekleri
Ortaklarınbeklentileri
Yerelhükümetin
istekleri
Sağlığın
Aile-çocukların
eğitimi
Aile-eşin işinibırakması
Diğergörevlerintasviyesi
Farkların ortaya çıkarılması ve giderilmesiyle oluşan durum:
Başlangıçtaki durum:
Uyum sürecinin işleyişi
Şirketlerin bir stratejik duruşu, kurumsal düşüncesi ve kurumsal yaklaşımı söz
konusudur. Bir şirketin geleceğinin olabilmesi için, çeşitli stratejik kararları
doğru olarak vermesi gerekir. Bu durum, kişilerin kendileri için de geçerlidir.
72
Tablo 8: Uyumlu hale getirme örneği - yeni bir projeyi başlatırken
Ortamanalizi
Uyumlulaştırmave ölçümler
Stratejiktercihler
Uygulama vetecrübe
Öğrenme Konular veAlternatifler
HareketPlanı
Farklar
Tablo 9:Strateji uyumsüreci
Stratejik kararların paralelinde, varoluşun da bu kararlar çerçevesinde
örgütlenmesi gerekir. Örneğin, bir kişi başarılı bir futbolcu menajeri olacağım
şeklinde bir karar verebilir. Bu durumda, kişinin kendisinin veya şirketinin diğer
unsurlara uyum sağlaması, ilişkilerini oluşturması ve eksiklerini tamamlayacak
girişimler içinde bulunması gerekir. Kişi menajer olmak istiyorsa, kişinin
menajerliğini isteyecek futbolcuları bulabilmesi gerekir. Onları takımlara
yönlendirebilecek bir dünya kurması ve futbolcularla sözleşme yapılabilecek
şartları oluşturması gerekir. Tüm bu ilişkilerdeki dengeyi iyi tutturması lazımdır
ki işe karar verdiği zaman, oyun alanını ve katma değer zincirindeki
konumlandırmayı gerçekleştirecek koordinasyon ve uyumu sağlayabilsin.
Stratejik uyum konusunda en popüler örneklerden birisi, “Southwestern Airlines”
şirketidir. Bu şirket, insanları araba ile yolculukla rekabet edebilecek fiyatlarla
uçurma vizyonuyla yola çıkan bir şirkettir. İş ortamını ve değer zincirini de
dikkate alarak, bu vizyonunu gerçekleştirebilmek için sadece iki nokta arasında
en ucuz uçacak ve en basit operasyonu yürütecek bir havayolu şirketi olacağı
şeklinde stratejik bir karar alıyor. Bu kararına uyum sağlamak için tek tip uçak
alıyor. Böylece hem pilot eğitim maliyetlerinden, hem de bakım maliyetlerinden
tasarruf sağlamış oluyor. Alan maliyetlerinden tasarruf etmek için, aktarmasız
sadece iki nokta arasında ve küçük alanlara uçmak şeklinde, başka bir mikro
stratejik karar veriyor. Uçağın temizlik işlerini hosteslere yaptırarak ve yolculara
kendi bavullarını taşıtarak yer hizmet maliyetlerinden tasarruf ediyor. Yani
temel kararın arkasını dolduracak ve bu kararı yaşatabilecek birçok mikro
kararlar veriyor. Eğer şirket, bu tür mikro uyum kararları vermeseydi, şüphesiz
şirketin temel stratejik kararını gerçekleştirme şansı azalacaktı. Başka bir örnek
olarak, İKEA'nın stratejik sürecinin sonucunda çıkan en önemli kararı, işin bir
kısmını müşteriye yaptırmaktır. Bu şekilde IKEA hem lojistikten ve hacimden
kazanmakta, hem de montaj işçiliğinden kazanarak rekabet avantajı
sağlamaktadır.
73
5.2 Ben
İş hayatında ve yaşamın diğer akışlarında başarılı olmak ve daha önemlisi
başarıyı sürdürmek için kişinin öncelikle kendisini yolculuğa hazır tutması,
kendisine iyi bakması gerekir.
Kişi, fiziksel taşıyıcı olarak vücut, yaşadığı zaman dilimine kadar depoladığı
bilgilerden oluşan zihin ve kendisine özgün düşünce çerçevesinden oluşur.
Bunlara bağlı olarak davranışlarımız ve yaklaşımlarımız vardır. Bütün bunlara
ek olarak, kişinin yaşam içinde çeşitli rolleri bulunur.
Genellikle ihmal edilmesine rağmen, kişinin vücudu çok önemlidir. Kişi, üç
veya beş yıl olağanüstü başarılar elde etmiş olabilir. Fakat, bir gün hasta olur
ve hastalığının boyutuna göre her şeyini kaybedebilir.
Kişi özel hayatı, iş hayatı, vücudu, zihni, davranışları, tavırları, cevapları, tepkileri
ve rolleri ile bir bütündür. Hayatı bir sahne olarak gördüğümüzde, kişi iş
hayatında müdür rolünde olabilir. Evde de anne veya baba rolüne geçebilir.
74
Bio-denge
Bağışıklık
Stres
Roller
Davranışyar
Duygular
YAŞAM
ENERJİSİ
BİLGİ VE
BECERİLER
ROLLER VE
İLİŞKİLER
ÖZEL HAYATIİŞ HAYATI
Tablo 10: Kişinin kendisi
Beden
ZihinDüşünceçerçevesi
Tutum veDavranışlar
OyundakiRol
İşHayatı
ÖzelHayat
DeğişimSüreci
Herşey ilişkili!
Yakın arkadaşları arasında da farklı bir rol üstlenebilir. Kişi yaşam boyunca
üstlendiği bu rolleri, eğer başarılı yönetebiliyorsa, o rollerin kendisi olmasının
önüne geçebilir. Örneğin, kişi işyerindeki rolüyle evdeki rolünü karıştırırsa; veya
bir albay baba, çoçuğuna da bir askermiş gibi davranırsa: “Hazır ol, yat
kalk, on şınav çek!” şeklinde emirler yağdırırsa, çocuğunu doğru büyütemez.
Önemli olan, rollerin kişiyi yönlendirmesi değil, kişinin hayatını içinde bulunduğu
şartlara göre yönetmesidir.
Elbette kişi sadece rollerinden oluşmaz. İnsanın rolleri ve davranışlarının yanı
sıra, bir de fiziksel taşıyıcısı olarak vücudu vardır. Vücut elle tutulan, insanın
doğrudan hissettiği veya hissedebileceği bir fiziksel yapıdır. Bu fiziksel sistem,
kaslar, kemikler, iskelet, deri ve yaklaşık 70 trilyon hücreden oluşur. Bunların
arasında devamlı bir biyokimyasal ilişki vardır. Daha da derine indiğimizde,
tüm vücutta bir enerji hareketi vardır. Bu fiziksel sistem, yaklaşık 500 bin km'lik
bir haberleşme ağını içerir. Yani, kişinin aslında fiziksel, biyokimyasal ve enerji
seviyesi gibi üç seviyeli bir vücudu vardır.
75
Tablo 11: Kişinin dengesi
Fiz
ikse
l
Biy
o-K
imya
sal
Ene
rji
Kas, iskelet ve deri etc.
Biokimya aktivitedebulunan 70 trilyon hücre
500.000 km. uzunluğundahaberleşme ağı
Kişinin biyokimyasalında bir arıza oluştuğunda, kişinin başı ağrır, fiziksel
bütünlüğünde bir sorun olduğu zaman, kişinin ayağı veya kolu alçıya alınır ya
da kişinin enerji ağında bir arıza oluştuğu zaman da, kişi yatağından ayağa
kalkamaz hale gelir. Bunların hepsi, kişinin varoluşunu etkileyen temel unsurlardır
ve kişi bunlarla beraber yaşamayı öğrenmek zorundadır.
Fiziksel bütünlüğü sağlamak, üzerinde dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Bunun içersinde beslenme vardır, fiziksel egzersiz vardır, vücudun arındırılması
ve kirletilmemesi vardır ve de bunlarla alakalı, kişinin dikkat etmesi gereken
daha birçok konu bulunur. Bunlarla ilgilenmenin ödülü, hastalıklara çok daha
az yakalanmak, yüksek bir enerjiye sahip olmak ve potansiyelinin daha fazlasını
gerçekleştirebilmek olarak geri döner.
Bu konulardan beslenme ve arınma üzerinde biraz duralım. Öncelikle biz neden
yemek yeriz? Beslenmek için yediğimiz kadar stresten, sosyal aktivitelerden,
alışkanlıktan, canımız çektiği için, bilinç dışı olarak farkına varmadan ve diğer
birçok sebepten dolayı yemek yeriz. Bunlardan sadece beslenmek için olan
bedene hizmet ederken, diğerlerinin hepsi zihnimize hizmet eder veya amaçsızdır.
Bu ikinci kategoriyi “tıkınmak” olarak da nitelendirebiliriz. Eğer tıkınıyorsak,
76
Tablo 12: Kişinin bedeni
bilelim ki, vücuda temizlemesi için geleceğe yönelik iş çıkarıyoruz. Hayatın ilk
35-40 yılında bedenimiz bunlara rağmen bizi ayakta tutar, ama sonrasında
bunlar, ciddi yük haline gelir ve bir nevi hastalıklar dizisi oluşturur.
Yemek yemeyi bilinçli bir aktivite haline getirmek gerekir. Örneğin yemek seçimini.
Bu, ne yediğimizin, bedenimize ne aldığımızın farkında olmak demektir. Dışarıda
yediğimizde, menüyü iyi okuyabilmemiz gerekir. Menüdeki seçeneklerden seçerken,
alıştığımız lezzetler dışında, seçimlerimizin bedene olan faydasını da düşünmemiz
gerekmektedir. Doğru besinleri bir arada yemek çok önemlidir. Örneğin, peynir
ve yumurta gibi proteinleri, patates gibi nişastalı besinlerle beraber yemek sindirimi
çok güç durumda bırakır. Bunlar birbirine zıt ortamlarda sindirildiği için, beraber
alındığı zaman birbibirinin sindirimini engeller. Başka bir örnek vermek gerekirse,
kavunu başka hiçbirşeyle yememek gerekir ki kavun çok hızlı sindirilen ve de
sindirim sırasında midede uzun süre kaldığında bozulabilen bir besindir.
Yemek yeme sırasında da bilinçli olmak gerekir. Yemek yerken o ana
odaklanmak, yemekten tad almak gerekir. Bazı insanlar, yemek yerken
düşünmekten, konuşmaktan veya başka dış faktörlerle ilgilenmekten, ne
yediklerinin farkına bile varmadan yemeklerini bitirirler. Oysa ki, yemeği belirli
bir farkındalık ile yemek ve iyi çiğnemek çok önemlidir. Yemek yemenin en
ideal şekli, her lokmanın en az kırk kere çiğnenmesidir. O zaman, besin midede
çok daha rahat sindirildiği gibi daha az enerji harcamanın dışında, besinin
gerçek tadını da almak mümkün olabilir. Tost ve pizza gibi yiyecekleri uzun
süre çiğnediğimizde, lastiğimsi bir kalıba dönüştüğünü görürüz, o zaman anlarız
ki bu beslenme değil, sadece tıkınmadır. Koyu yeşil sebzeler ise, çok daha
sağlıklıdır ve vücudun ihtiyacı olan bir çok besini barındırmaktadır. Dünyada
doğru yemek yemeyi öğreten çeşitli kurslar bulunmaktadır. Katıldığım kurslardan
edindiğim en önemli iki kazancım, yiyecekleri çok çiğneme ve yavaş yemek
yeme alışkanlığını edinmem olmuştur.
Yemeğin ne kadar pişirilmiş olduğu da çok önemlidir. Besinler 40-45 derece
civarında içindeki enzimleri, 80-85 derece civarında vitaminlerini kaybeder. Eğer
varsa, geriye yalnız mineraller kalır. Vitamin ve mineralin ne olduğunu biliyoruz.
77
Enzimler ise, besinin içinde bulunan ve sindirime yardım eden unsurlardır. Bunlar,
pişirme sırasında bozulduğunda ve vücudun özellikle ileri yaşlarda enzim üretiminde
azalma başladığında, vücut sindirim için daha fazla enerji harcamak zorunda kalır.
Bu durumda kişinin enerjisi düşer ve yemek üstü ayak uzatıp dinlenme hissi oluşur.
Bu yüzden çiğ veya az pişmiş, ağır olmayan yiyecekler ile beslenmeyi tercih etmek
gerekir.
Yiyeceklerin içine koyulan katkı maddeleri, çok önemli bir konudur. Bu malzemeleriin
çoğu doğal olmadığı için, beden tarafından tanınmazlar ve genellikle tam olarak
sindirilemeyerek toksik bir tortu olarak vücutta kalırlar. Bunlar ilerki yaşlarda
oluşan, birçok kronik hastalığın hazırlayıcısıdır. Bu yüzden, mecbur olmadıkça
işlenmiş gıda yememek, eğer yemek durumunda kalırsak da, aldığımız her işlenmiş
gıdanın etiketini okumamız ve anlamadığınız terimlerin sayısı fazla ise rağbet
etmememiz gerekir. Ne kadar dikkat edersek edelim, içinde yaşadığımız toplum
bedeni kirleten çok fazla malzeme üretmektedir, ve bugünkü günlük yaşam,
bunlar üstüne kurulu olduğu için de, bunlardan tamamen kaçma şansımız yoktur.
Bireyin böyle yaygın bir şekilde etrafını saran yaşamı inkar etmesi ve ondan kaçması
mümkün değildir. Onun için böyle bir yaşam ile barışık yaşamayı ve böyle bir
ortamda çözümlerimizi üretmemiz gerekir. Bu yüzden periodik düzeltmeler yapmak,
bedenin sürdürülebilirliği için önemlidir. Kendi tecrübemde, en yararlı düzeltme
bir haftalık sıvı besin orucuna dayalı bir arınma, yani diğer adıyla detoks programıdır.
Sıvı orucu sırasında, mideye katı malzeme gitmediği için, sindirim sistemi çalışmaz
ve tasarruf edilen enerji bedeni yenilemek ve temizlemek için kullanılır. Aynı
zamanda bağırsaklarda biriken tehlikeli artıklar da temizlenir ki bu çok önemlidir.
Beslenme ile ilgili önemli başka bir konu da besin destekleridir. Günümüzde
besinlerin üretilme koşulları ve genel yeme alışkanlıklarımızdan ötürü almamız
gereken tüm vitamin, mineral, enzim, probiotikleri ve buna benzer başka mikro
besinleri alamıyoruz. Bunları mümkün olduğunca doğal şekilde hazırlanmış besin
desteklerinden almak akıllıca bir seçenektir. Doğal vitamin mineral takviyeleri,
sindirim enzimleri ve probiyotikler (bunlar bağırsaklarda bulunan faydalı bakterilerdir)
temel bir destek seti oluşturabilir ve muhakkak imkanlarımız dahilinde tüketilmelidir.
78
Beynin sol tarafı:
�Mantıksal�Fiziksel varoluş�Zaman ve mekan�Geçmiş ve gelecekte yaşar�“Ben” - “Benim”
kavramlarını oluşturur�Diğerlerinden ayrı�Sürekli konuşur
Beynin sağ tarafı
�Sezgisel�Yaratıcı�Bağlantılı
- 70 triyon hücreye-Vücut içi iletişim-Evrensel enerji
�Zaman ve mekandan bağımsızzihinsel resimlerle çalışır
Bilinçaltı:
� Süper işlemcidir - Saniyede 400 milyar veri işler� Tüm hatıraları, öğrenilenleri, karar ve inançları saklar� Duyguların yeridir
Bütün bunların yanısıra insanın duygu ve davranışlar düzeni vardır, ayrıca tüm
iletişim ve ilişkiler bu düzen ile gerçekleşir. Bunu da sağlayan beynimizdir. Beyin,
sol ve sağ kısımdan oluşur. Beynin sol tarafı mantık tarafıdır. Topladığı bilgileri
analiz eder ve kendince mantıklı bir sonuç çıkarır. Bu kısmın zaman ve mekan,
geçmiş ve gelecek, ben ve ego kavramları vardır. Sol beyin kişiye devamlı
olarak bir şeyler anlatır durur.
Beynin sağ tarafı ise daha sezgiseldir. Kişiye herhangi bir sınırlama olmadan
aslında ne yapması gerektiğini veya bir yerde sorun olup olmadığını sezgisel
olarak anlatır. Ya da kişinin aklına bir anda çok yaratıcı bir fikir gelir. Beynin
bu kısmının zaman ve mekan kavramı fazla yoktur. Beynin sağ tarafı kişiye bir
resim gösterir. Kişi bu resme bakar, eğer onun kesinlikle gerçekleşeceğine
inanıyorsa beynin sol tarafı mantık çerçevesinde bir heykeltıraş gibi resmi
tıraşlayıp düzeltir.
Beynin sol tarafının beyin dalgası ile sağ tarafın beyin dalgaları birbirinden
farklıdır. Sol taraf ağırlıklı “beta” dalgasında, sağ taraf ise daha düşük bir
frekans olan “alfa ve teta” dalgasında çalışır. Modern dünyada insanların yüzde
doksanı “betada” ve solda çalışır. Beyni “alfa” dalgasında çalışanlar hem sol
hem de sağ beynini aynı anda kullanabilirler.
79
Tablo 13: Kişinin zihni
Kişinin beyin dalgalarını betadan alfaya ve tetaya indirebilmesi için, zihni
konsantre etmesi gerekir. Beyin dalgalarını bilinçli olarak düşürmesi gereklidir.
Kişi bunu nefes egzersizleri, belirli bir noktaya konsantrasyon veya meditasyon
yöntemi ile yapabilir. Fakat günlük koşuşturmaca ve stres içerisinde “alfa”
dalgasında çalışmanın mümkün olmadığını bilmek gerekir. Kişinin arada
dinlenmesi ve sakinleşmesi lazımdır. Bu seviyelere inildiğinde kişi normal
koşullarda çözemediği sorunlarına yaratıcı çözümler getirebilir.
Kadınlarda daha çok sağ beyin gelişmişken, erkeklerde daha çok sol taraf
gelişmiştir. Genellikle dünya mekanik sistemi ve fizik sol beyin üzerine kurulmuştur.
Kuantum fiziğinin gelişmesi ile yavaş yavaş sağ tarafa geçiş başlamıştır.
Bir insan travma yaşadığında, sağ ile sol beyin arasındaki iletişim kopar ve sağ
beyin kilitlenir. Eğer bir şekilde sol taraftan denge gelmezse veya iki taraf
arasındaki iletişim düzgün çalışmaya başlamazsa olay ciddi bir krize gider.
80
Fiziksel Dünya Beta DışBilinç
SeviyeleriGörmeİşitmeKokuTat
Dokunma
Zaman Mekân
Duygusal Dünya
Zamansız Mekânsız
Alpha İçBilinç
Seviyeleri
Theta
Delta Bilinçsiz?
21
14
7
4
Uyk
u
Dü
şün
me
Faa
liyet
Temel Platform
Beyin Dalga Frekansı (Saniyedeki dalga sayısı)Copyright by Jose Silva. All rights reserved. Laredo, TX 78041
Tablo 14: Beyin frekansları
Bir şirket açısından baktığımız zaman, sağ tarafın strateji ve vizyon geliştirmede
önemli olduğunu, icraat yapılabilmesi ve icraatın detay uyumu için sol tarafın da
aynı derecede önemli olduğunu görürüz. Aksi halde, şirket hiçbir şekilde icraat
yapamayan fakat çok yaratıcı bir kurum olarak kalır. Hiçbir şirket sadece sol veya
hiçbir şirket sadece sağ ile çalışamaz. Önemli olan bunların arasındaki dengeyi
sağlayabilmektir.
İnsanların beyninde bir de bilinç dışı çalışan bir beyin bulunur. Bu bölümde her
hücrenin bir hafızası vardır. Bu hafıza, bebekliğimizden bu yana hayatımızda
yaşanan tüm tecrübeyi itina ile kaydeder. Saniyede dört yüz milyar veri işler ve
bu verilerin sadece iki bin tanesini yukarıya, bilince gönderir. Bunların hepsini
kişinin filtrelerine göre depolar. Duygular insanın vücudunda kendi kontrolü
dışında bilinçaltında oluşur. Kişinin kontrolünde olan ise bu duygular geldikten
sonra bunları hissedip vereceği tepkilerdir. Eğer kişi bu akışın farkında olursa, bu
otomatik tepki mekanizmasını kontrol altında tutabilir, yaşamını reaksiyon yerine
bilinçli aksiyonlarla donatabilir.
Örneğin kişinin daha önce tanıdığı birisi ile karşılaşma anını inceleyelim. Kişi daha
önce tanıdığı ve kötü bir ilişki yaşadığı birisini uzaktan gördüğü anda, kişinin
filtreleri çalışmaya başlar. Bu filtreler çerçevesinde ”Bu adam niçin şimdi buraya
geliyor?” şeklinde duygusal bir tavır oluşur. Belki de karşıdan gelen kişi iyi bir
haber getirmekte olmasına rağmen, filtrelerinin etkisi altında olan kişi sinirlenir
ve belki de daha ileri giderek kızar ve bağırıp çağırır. Bu örnekte kişi bilinçaltını
kontrol edememektedir, yani duygularının farkında değildir. Ancak duyguları
oluştuğunda onları fark edebilseydi tepkisel bir davranışa girmeyip sinirlenme
yaşamayacaktı ve gelmekte olan kişi ile sağlıklı bir ilişki içinde olacaktı.
~ Farkındalık ve bilinçli olmak
Farkındalık çok önemli bir kavramdır. Sinirlendiğin, sevindiğin veya üzüldüğün
zaman bu hislerin farkında olmak gerekir. Kişi olaylar karşısında farkında olmadan
reaktif tepkiler verdiği zaman bu durum başarıyı etkiler.
Farkındalık kavramını kişiler kendisinde değerlendirilebileceği gibi şirketlerde de
81
kültür olarak ele alınabilir. Yani bir şirketin farkındalığı yüksek bir kültüre sahip
olması, o şirkette insanları farkındalığa teşvik eden ve onları neticeye götüren bir
altyapı oluşturulmuş olmasıdır.
Farkındalığın en önemli gereksinimlerinden birisi “anı yaşamak”tır. Bir insanın
farkında olabilmesi için o an yaşanan şeyleri hissedebilmesi, duyabilmesi,
değerlendirebilmesi ve ona göre karar vermesi söz konusudur. Farkındalık
süreci içerisine girildiğinde kişi, o an içinde oluşan her şeyi görebiliyor,
değerlendirebiliyor ve zihninde doğru yerlere yerleştirebiliyorsa farkındalık
oluşmuş olur. Farkındalık neticesinde de daha sağlıklı kararlar verir ve daha
başarılı bir süreç geçirilir. Kişi farkında değilse, olaylar bilincinin dışında
gelişiyorsa veya kişi bir konuya aşırı kilitlenip yaşamın diğer yanlarını ihmal
ediyorsa başarı şansı gittikçe azalır.
~ Bağımlılık
Bir şeye fazlası ile bağlı olmak, bir şeye saplantılı olmak ve onu olduğundan
daha fazla benimsemek, olaylar karşısında objektif olma ve doğru kararlar
verme yeteneğini yitirmektir. Bağımlılık, önyargılı davranışı içerir. Bunun en
güzel örneğini annelerin kendi çocuklarına karşı olan durumunda görebiliriz.
Bu aşırı bağımlılık, başkasının çocuğu bir şey yaptığında kızabilirken kendi
çocuğu yaptığında kızmaması veya kendi çocuğu kendisine güzel gelirken,
başkasının çocuğunun o kadar güzel gelmemesi gibi anlatılabilir. Bu örnekler
iş hayatında da çoğaltılabilir...
Kişi olaylara saplantılı baktıkça, kararları isabetsizleşmeye başlar ve doğru
kararlar yerine önyargılı kararlar verir. Yani, kişi her şeye uzaktan bakabilecek
şekilde, saplantılarından kurtularak önyargısız olmayı bilmelıdır.
Bağımlılığın 4 ana çeşidi vardır:
1. Birşeye karşı aşırı istek: Birşeyler keyif verir ve kişi bunu devamlı devamlı
ister, aşerir, tutku duyar, tutku duyduğu şeye bağlanıp kalır, mantıksız hırslı
davranışlara girme durumundadır. Bütün alışkanlıklar, aşırı yemek, övülme,
beğenilme isteği vs. bu tip bağımlılıklardır.
82
2. Kendine ve kendine ait olana bağımlılık: Kişi ben merkezli bir kimlik
oluşturur, buna ve bununla ilintili herşeye bağlanır. Başkasının saati
bozulduğunda önemsiz olduğu öğüdünü verirken kendi saati bozulduğunda
bunalıma giren kişi o saate kendi saati olduğu için bağımlı hale gelmiştir, yani
saati de kendisine olan bağımlılığın bir uzantısıdır. Bu uzantılar kendi arabası,
evi, çocuğu gibi genişler.
3. Kendi görüş ve değerlerine bağımlılık: Düşünce çerçevesi kavramını
hatırlarsak, herkes dünyaya farklı bir gözlükle baktığı için herkesin dünyayı
farklı algıladığını söylemiştik. Bu tip bağımlılıkta da kişi, kendi düşünce
çerçevesine o kadar bağımlıdır ki başkalarının dünya görüşlerini bir türlü kabul
etmez. Mecazi olarak dünyaya baktığı gözlük maviyse, “Dünya mavidir.” der,
başkasının yeşil veya sarı gözlüğü olabileceğini kabul etmez.
4. Dış görünüme, maddelere forma ve gösterişe bağımlılık: Bu kişiler kendi
iç dünyalarının farkında değildir. Tüm gerçekliği kendilerinden dışarıda ararlar.
Bu yüzden eşyalara, dış görünüme ve başkalarının düşüncelerine aşırı önem
verir ve bunlara bağımlılık geliştirirler.
Bağımlı olan kişilerin sürdürülebilir başarıyı elde etme şansı azdır. Çünkü bu
kişiler başka fikir ve görüşlerden faydalanmadığı gibi etrafındakilerden ve
çevrelerinden koparlar. Yönetebileceği bir ekip bulamaz ya da yöneteceği ekibi
arkasına alamaz, saygı ve güven eksikliği yaşarlar.
~ Önyargısız bakış
Önyargısız bakış bir konuya ve olaya uzaktan ve ön yargısız bakma sanatıdır.
Çözüme ulaşmayı hızlandırır ve ilişkilerin sürdürülebilir olmasını sağlar. Yaratıcılık
için de gereklidir. Herhangi bir konuda diğer görüşlere açık olmak, bu görüşlere
saygı göstermek ve de onlara önyargısız yaklaşmak, “önyargısız bakış”ın
başlangıç noktası ve temel taşıdır. Bu yaklaşım ile kişi, farklı görüşleri kendi
görüşleriyle birlikte analiz eder ve bir sonuç çıkarır. Bunu becerebilen kişiler
herhangi bir konuda kilitlenmez, çok daha hızlı çözüme ulaşır, başkalarıyla
daha az çatışmaya girer, daha az karmaşık, daha mutlu ve huzurlu yaşarlar.
83
~ Stres
Stres, biyolojik anlamında bir kaçma veya savaşma tepkisidir. Eski zamanlarda,
bir kaplandan kaçmak gerektiğinde kullanılacak tepkinin kendisidir. Stres
anında, kalp daha hızlı atar, oksijen alımı artar, kan iç organlardan kol ve
bacaklara gider, bu sırada beynin ön lobundaki kan da azaldığından durup
mantıklı düşünme yetileri kısıtlanır.
Günümüzün stresi de, ölüm korkusu temellidir ama bu farklı bir ölüm korkusudur,
genelde egonun ölümü ile ilgili bir ölüm korkusudur. Stresin oluşması için,
genelde bir uyumsuzluk ve gerilim olması gerekir. Bu gerilimlere örnek olarak
aşağıdaki uyumsuzlukları sayabiliriz:
• Gerçek ile beklentiler arasındaki fark
• Olan olayla, olması gereken arasındaki fark
• İhtiyaçlarla kaynaklar arasındaki fark
• Kişinin kendisine verdiği değerle, başkalarının algılaması arasındaki fark
• Kişinin düşünce çerçevesiyle, başkasının düşünce çerçevesi arasındaki fark
• Kişinin rahat olduğu belirlilik düzeyi ile yaşanan günün belirsizliği
arasındaki fark
Stresi çözmenin anahtarı, gerçeği olduğu gibi kabul etmektir. Gerçeği kabul
etmek, ona karşı kayıtsız kalmak demek değildir ancak bu davranış, gerçeği
değiştirme amaçlı herhangi bir girişim öncesi, “Gerçek budur.” diyerek zihindeki
uyumsuzluğu ve gerilimi ortadan kaldırarak stresi önemli seviyede azaltır.
Biraz önce bahsettiğimiz tüm bağımlılıklar stres sebebi olabilir. Bunlara karşı
önyargısız bakış geliştirmek, stresi yenmek için çok etkili bir yoldur. Stres
genellikle, ya geçmişte ya da gelecekte yaşar. Bir başka deyişle, stresi yaratan
unsurlar ya geçmişte yaşananlardır ya da gelecekte olacak veya olmayacak
olaylardır. Gerçekten bir kaplan saldırmıyorsa, büyük ihtimalle şu anın içinde
stres yoktur. Bu yüzden kişi ne yaparsa yapsın, ister araba kullansın, ister su
içsin, ister bir rapor hazırlasın, içinde bulunduğu ana ve yaptığı işe odaklanması
stresi ortadan kaldırmaya yetecektir. Kişi bu şekilde sonuç kaygısı taşımadan,
önündeki işi yapabilir ve çoğu zaman da daha iyi bir sonuç elde edebilir.
84
Günümüzdeki yaşamın hızı, insanları hep bir noktadan öbür noktaya koşmaya
programlar ve bu sırada kişinin içinde olduğu ana odaklanması mümkün olmaz.
O yüzden içinde yaşadığı ana odaklanıp, anda yaşamak için kişinin başlangıçta
biraz kendini zorlaması, bunun egzersizini yapması gerekebilir ama sonuçta bu
şekilde kişinin hem stresi yenmesi hem de kendi performansını arttırması mümkündür.
Kişi zaman içersinde anda yaşama yeteneğini yaşamın her anına taşıyabilir.
Stres için nefesle çalışmak kolay ve etkili bir yöntemdir. İstemsiz sinir sistemi,
kalp, beyin ve nefes tek bir hatta çalışır, yani bunlardan biri diğerlerini etkiler.
Stres örneğinde ortaya çıkan stres hormonu tüm kalp, nefes, beyin foksiyonlarının
çalışmasını değiştirir. Aynı şekilde kişi nefesine odaklanıp derin ve uzun nefesler
almaya başlarsa kalbini yavaşlatabilir ve istemsiz sinir sistemini rahatlama
moduna geri taşıyabilir, özetle stresi ortadan kaldırabilir.
~ Zihin haritası
Zihni yoğun bir kişinin zihninden, günde ortalama 65,000 düşünce geçer ve
kişi bunun yüzde doksanını bir önceki gün de düşünmüştür. Kişisel
performansınızı arttırmak için zihni boşaltmak çok yararlıdır. Zihni boşaltmak
için zihnin durmadan hatırlattığı ve meşgul olduğu konuları bir zihin haritasında,
tek bir yerde görmek çok yararlıdır. İyi bir zihin haritası yaratarak kişi aklından
geçen tüm konuları bir sayfada görür, bunlar arasındaki ilişkileri iyi kurar ve
yapacağı işe odaklanmak için zihnini boşaltabilir.
Aşağıdaki tabloda bir üst yönetici için örnek olabilecek bir zihin haritası var:
yönetim kurulu ile ilişkiler
basın toplantısı yatırımcı ilişkileri
pazarlama strateji çalıştayıpazarlama
ajansla toplantı ayarla
Ahmed’i ara bağlantı kur yeni ortak arayışı
Londra’daki kongre çıktılarını oku
ürün geliştirme roporunu incelekonsept çalışması
iş geliştirme
finansçıları toplantıya çağıriş planı
tedarikçilerle pazarlıkları takip et
Necla’yla toplan ve bitir promosyonlar
daha detaylı sunum iste eğitimler yönetim
idari müdürün değiştirilmesi
Özgür 12/05/08
hukuk
yatırım
sağlık
kişisel gelişim
aile
rakiplerle davanın takibi
denetleme kuruluna başvuru
yatırım bütçesi toplantıları
tedarikçi toplantıları
yeni lisans başvurusu
beslenme programı
yeni spor salonu incele
Almanya’da terapi kürü
Kitap siparişleri
çocuğun üniversiteye girişi
tadilatları Suat ustayla konuş
parke siparişini takip ettaşınma
diyetisyene git
Serpil’e uyan tarihleri sor
yönetim toplantısında rapor iste
85
Tablo 15: Zihin haritası
~ Konforlu alandan çıkış - gergin alan
Genelikle hepimiz iş veya özel hayatımızda belirli yerlerde, tanımlanmış
ortamlar içerisinde, konforlu bir alan içerisinde bulunuruz. Kişi bu unsurların
dışına çıktığı zaman veya bilinmeye doğru yolculuk başladığı zaman, konfor
azalır. Örneğin, ilkokulda matematik öğretmenliği yapan bir kişi, başka bir
şehire lisede geometri dersi vermek üzere atandığında, konfor alanı değişir.
Bu kişi bir anda birçok konuda zorlanacağı bir alana geçer. Çalıştığı şehir
farklı, konu farklı, öğrencilerin yaşları daha büyük olan bir ortama geçiş yapar.
Bu da kişiyi konfor alanından çıkarıp alışmadığı ciddi, stresli bir alana sokar.
Liderlerin ve değişimi iyi yönetebilenlerin en büyük özelliklerinden birisi de,
konforlu alanlar dışındaki yerlerde de performanslarını yüksek tutabilmeleridir.
Yani, kişinin bulunduğu her alanı konforlu alanmış gibi değişiklik ve açıklık
sergilemesi gerekir.
Değişimi yönetme yeteneği denilen şey de, aslında konforlu alandan kopup
yeni dünyasının sancılarını hızla yaşayıp yeniden yaşamını konforlu bir zemine
taşımasıdır.
YÜKSEK
KONFORSEVİYESİ
ALÇAK
ZAMAN
ALIŞILMIŞ RUTİN ŞOK KARŞI KOYMA KABUL ETME RUTİNE DÖNÜŞ
DEĞİŞİM TEPKİ EĞRİSİ“İnsanların değişime verdiği tepkiyi anlamak kendinizi ve
diğerlerinin değişme sürecinizi daha kolay yönetmenizi sağlar.”
86
Tablo 16: Değişim tepki eğrisi
~ Değişim Yönetimi
Bir kişi yukarıdaki eğride şoka girdiği an ile kabul etmenin başladığı an arasındaki
süreyi ne kadar kısaltırsa, değişimi o kadar iyi yönetiyor demektir. Değişimi
yönetmek için, bireyin içinde değişim nasıl tecrübe edilir konusunu iyi anlaması
gerekir. Değişim bir süreçtir ve farklı aşamaları vardır. Aşağıdaki tablo bu
aşamaları göstermektedir.
Aşamalar:
0. Bilincinde olmama
1. İlk kez kavrama, anlama
2. Mantıksal kabul
3. Duygusal kabul
4. İçselleştirme
5. Yaklaşım haline getirme
6. Davranış haline getirme
Bu sürece bir örnek vermek için, sigarayı bırakma yolundaki bir kişiyi düşünelim.
Sıfır seviyesinde kişi, olayın bilincinde değildir, yani keyifle sigarasını tüttürüyor
ve sigaranın harika birşey olduğunu düşünüyordur. Anlama seviyesinde birisi,
“Hey arkadaş sen bu sigarayı içiyorsun ama bu sağlığa zararlı” der. Bu noktada
kişi ilk defa sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilgisiyle ciddi bir şekilde
karşılaşmıştır. Bu seviyede mantıksal kabul yoktur. Kişinin mantıksal kabul
seviyesine gelmesi için, birçok farklı yerden sigaranın zararlı olduğunu duyması
ve belki kendisinin de biraz araştırma yapıp bunu görmesi gerekir. Bu noktada
kişi sigaranın sağlığa zararlı olduğu fikrini kabul etmiş olur. Bu, kişiye sigarayı
bıraktırır mı? Kesinlikle hayır. Kişi sadece, “Sigaranın zararlı olduğu doğru olabilir
ama beni rahatlatıyor.” veya “Bırakmam imkansız.” diyerek içmeye devam eder.
Bunun gibi birçok mazeretle sigarayı savunur, mazeretleri mantıksal olarak
savunmaz, kişisel seviyede tutar. Kişi, ancak çok sigara içtiği bir günün ardından
kötü öksürüp, ağzı kokan ve sesi kısık bir halde kendini kötü hisseder, işte
o zaman, “Ya bu sigara benim için gerçekten kötü galiba.” der. Bu noktada
duygusal kabullenme olabilir. Ancak bu da değişim için yeterli değildir. Kişi
sigarayıazaltır, belirli dönemler içmez, sonra gene içip farkı görür, bu cebelleşme
süresi sigarayı bırakmanın içselleştirme sürecidir. Bu süreçte kişi sigara içmemeyi
87
Tablo 17: Değişim süreci
kendi gerçeği haline getirir. Bundan sonraki süreç, tutum değişikliği, yani
kişinin istikrarlı olarak sigara içmemeye başlamasıdır. Ancak bu da sürecin
tümü değil, çünkü kişi sigara içmemeyi bilinçli olarak yapıyordur, hala zayıf bir
anında geri dönme şansı vardır. En son nokta olan davranış değişikliğinde ise,
kişiyi gecenin dördünde ayağa kaldırıp sigara verseniz “İçmem ben o zıkkımı.”
der. Bu noktada değişen davranış otomatikleşmiş hale gelmiş olur.
Bu süreci iyi anlamak önemlidir çünkü birçok başarısız değişim denemesi,
mantıksal kabul noktasından sonra biryerlerde sekteye uğrar.
~ Liderlik
Kusursuz liderlik mükemmel çalışan insanoğlunun özelliğidir ve böyle birşey
yok gibi olduğu için bu kavram teorik kalır.
Liderler, ortaya bir hayal atarak etraflarındaki enerjiyi bu hayalin etrafında
birleştirebilen kişilerdir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde beceri, ahlak, işi
hissetmek, küresel bakış açısı, teknik beceriler ve finansal beceriler temel
liderlik değerleri olarak incelenebilir. Liderlik özellikleri mentor eğitimleri,
devamlı bir geri bildirim mekanizması ve yeni işlere uyumun arttırılması şeklinde
geliştirilebilir. Ayrıca liderler, hayatlarında ciddi çelişkiler taşımaktadırlar. Bu
çelişkilerden kurtulan veya farkında olan kişilerin liderlik özellikleri daha yüksektir.
Liderlerin en çok çelişki içerisine düştükleri konular, iş hayatları ile özel hayatları,
kısa ve uzun vade performansları, finansal sonuç alma hırsları ile sosyal
meselelere zaman ayırmaları ve küresel kimlik ile yerel kimlik üzerine yaşanan
çatışmalardır.
Bir yöneticinin vizyoner olması beklenmezken, bir liderin vizyoner olması
Beklenir. Bir yöneticinin takım ruhu taşıması ve performans odaklı
düşünebilmesi gerekirken bir liderin ek olarak stratejik düşünebilmesi, vizyoner
olması gibi değerlere sahip olması beklenir. Bir lider yönetici kadar işin teknik
akışına yeterince hakim olmayabilir. Fakat bir liderin yönetim kabiliyetinden
yoksun olması da ciddi bir sorundur.
88
Bu merdivende yukarıya çıktıkça, bir yönetici için önemli olan yetkinliklerden
bir lider için önemli olan değerlere doğru çıkılır. Elbette bir liderde, bütün bu
yetkinliklerden hepsinin en üst noktada olması beklenemez ancak bulunduğu
role göre, ne kadar üst düzey iş yapıyorsa o kadar üst yetkinliklerinin yüksek
olması beklenir. Bir lideri değerlendirirken, bu yetkinlikleri bir yıldız olarak
koyup, bu yıldızın etrafında kişinin o an için her alanda bulunduğu noktaları
birleştirip bir eğri çizilir.
89
Tablo 18: Yöneticilik ve liderlik merdiveni
Bir kişininözellikleriniliderlik yıldızıüzerineyerleştirinceböyle bir şekillekarşılaşırız.Bu kişinin özetliderlik profiliniçıkarır.Kimsenin buyıldızın hernoktasında entepede olmasıbeklenmez...
Vizyon vestrateji
sürükleme
Takımkurucu
İşgeliştirici
Değişimajanı
Sonuçodaklılık
Bilinçlidavranışkültürü
Networkgeliştirici
Yaratıcı
EğitimBilgi
YeteneklerTecrübeler
Tablo 19:Liderlik yıldızı
Lider olmak isteyen kişi, kendi profilini, objektif bir şekilde, bu eğride belirlemeli
ve eksik alanlarını görerek, bunların üzerinde antrenman yapmalıdır.
Özel hayat
İş hayatı
~ Dengeli Yaşam
İnsanların yaşamlarını bir dengeye oturtması gerekir. Dengesiz bir başarı
sürdürülebilir değildir. Örneğin kişinin işi ile özel yaşamı arasında denge olması
gerekir. Eğer kişi kendisine vakit ayırmıyor ve tamamen iş hayatının zorlukları
altında eziliyorsa yaşadığı bu dengesizlik
sadece kendisine değil iş hayatına da
zarar verir.
Toplam Yaşam
Yukarıda görsel olarak verilmek
istenen bilgi de hayatın bu farklı
bölümlerinin birbirinin içine girdiği ve
tam olarak birbirinden ayrılamayacağı ama
aralarında uyumlu bir geçiş ve dengenin olması gerektiğidir.
Yaşamda dikkat edilmesi gereken bir başka denge de, beden-zihin dengesidir.
İnsanlar çok fazla zihinlerinde yaşamaktadır. Bedenlerini ihmal etmektedirler.
İnsanlar yer, içer ve konuşur. Çene ve beyin etrafında yaşar ve bedeni unutur.
Aslında beden de zihin gibi bilinçli bir yapıdır. Bedende yaklaşık yetmiş trilyon
hücre vardır ve hepsinin de bilinci vardır. Kişinin bunu kullanmaması ve ihmal
etmesi zeka seviyesini de etkiler. Bunun dışında beden, kişinin kendisinin fiziksel
taşıyıcısıdır. Bundan dolayı zihin ve bedene eşit ve dengeli özen göstermek
başarılı olmak için yararlıdır.
Özetle oyun alanına, yani sahneye çıkıp oyunu oynayan baş aktör “Ben”dir.
Aynı oyundan ve diğer oyunların hepsinden keyif alan, yaşamının içinden
geçen, mutluluğu veya mutsuzluğu tadan nokta “Ben”dir. Onun için “Ben”in
bütün bunlara hakim olacak, içinden geçerken dengeleri kuracak donanıma
sahip olması önemlidir. Bu donanımların çoğunu yukarıda sıraladık. Bunları
ne kadar dengeli bir şekilde bünyemize katıp yolculuk boyunca yanımızda
taşırsak, o kadar başarılı ve keyifli bir yaşamımız olur.
90
Tablo 20: Dengeli yaşam
91
5.3 İlişkilerim
Kişi bir işe başladığında bu işi tek başına yapmaz. Kişinin karşısına farklı görev
ve alanlarda birçok insan çıkar. Kişi o zaman diğer kişilerle kurduğu ilişkilerle bir
takım olur. Bu ilişkilerin doğru yönetilmesi ve kişilerin birbirilerini iyi anlayarak
güvene dayalı sağlam ilişkilerin kurulması, yapılan işin kalitesi için hayati önemdedir.
~ Bilinçli İş Yapma Sanatı
Kişilerin tavırları, davranışları ve tepkileri konusunda “farkında” olmaları ve bilinçli
hareket etmeleri, ilişkilerin ve hedeflerin başarılı şekilde sürdürülebilmesi için önemlidir.
İster özel hayatınızda, ister iş hayatınızda, herhangi bir konuda iş yaparken,
ilişki kurarken veya karar verirken, bilginizde, tutumunuzda ve davranışlarında
bilinçli olmak her zaman bir avantajdır. Böylece sonucun sorumluluğunu
(beklenen ya da beklenmeyen) kabullenmek ve eyleme geçmek her zaman
daha kolay, hızlı ve etkin olacaktır.
İlişkiler bir sürü şekilde ele alınabilir veya modellenebilir. Biz burada iş hayatına
uygunluğa inandığımız Fred Kofman'ın “Conscious Business” kitabında
modellediği şekliyle ele aldık konuyu. Kitabın Türkçesi de bu satırlar yazıldığı
sırada hazırlanmaktaydı. Bilinçli iş yapmak için aşağıda açıklayacağımız kavram
ve davranış şekillerini her zaman yanınızda taşımalısınız.
Fred Kofman (2006). Conscious Business: How to build value through values: Sounds True Inc.
SAĞTARAFTA
OL
BİLİNÇSİZ TUTUMLAR
Sınırsız suçlayıcı
Kesin bencil duruş
Kendini beğenmiş duruş
BİLİNÇSİZ DAVRANIŞLAR
Manipülativ iletişim
Narsistik müzakere
Vurdumduymaz koordinasyon
BİLİNÇSİZ TEPKİLER
Duygusal yetersizlik
BİLİNÇLİ TUTUMLAR
Sınırsız sorumluluk
Sağlam ve dürüst duruş
Durumsal alçakgönüllülük
BİLİNÇLİ DAVRANIŞLAR
Güvenilir iletişim
Yapıcı müzakere
Kusursuz koordinasyon
BİLİNÇLİ TEPKİLER
Duygusal yeterlilik
Tablo 21: Bilinçli iş yapma sanatı
KÖTÜ İYİ
~ Sınırsız Sorumluluk
Bilinçli iş adamlığında önemli tavırlardan birisi sorumluluktur. Kişi hayatında
kendisini veya iş ortamını etkileyen her konuya pozisyon alabilir. Bu tür kişiler
şirketler için son derece makbul çalışanlardır. Bilinçli sorumluluk alırlar ve
sorumluluktan asla kaçmazlar. Yani neyi yapıp yapamıyacağının bilinciyle
hareket ederler ve olumsuzluklarda başka etkenleri sorumlu tutmazlar.
Olumsuz bir durum oluştuğunda pozisyon almaktan kaçıp, olay karşısında
sürekli diğerlerini suçlamaya başlamak sağlıklı bir davranış değildir. Bu tür
kişilere kurban denir. Her türlü başarısızlıkları üzerine, mağdur psikolojisi
çerçevesinde mazeretler öne sürerler.
Aynı olaya farklı bir tavır biçimi olarak “Tamam burada bir sıkıntı oluştu ama
bunu nasıl çözebiliriz? yaklaşımı, kişiyi başarıya götürür. Sorunlar oluştuğunda,
bunu kabul edip nasıl tamir edileceği üzerine tavır almak daha sorumlu bir
pozisyondur.
Örneğin, sürekli mazeret üreten bir kişi yani, mağdur yada kurban, futbol
maçında kaybettiyse, mağlubiyeti havanın kötü olmasına veya hakemin
maçı kötü yönetmesine bağlarken; oyuncu rolünü üstlenen kişi, “Kaybettim.”
diyerek, durumu kabullenir ve ileride kaybetmemek için kendini geliştirme ve
önlemler alma sürecine girer. Örneğin yağmurda iyi oynamak için, yağmurlu
ortamlarda antrenman yapmaya başlar.
Sorumluluğun sınırlı veya sınırsız olması veya sınırın nerede olduğu da ayrı bir
konudur. Örneğin, yerde yatan birisi var ve kanıyor. Bu kişinin kendi çocuğu
ise kişi ilgilenir, çünkü kendi ailesinden birisidir ve arada duygusal bir bağ
vardır. Peki aynı çocuk kişinin mahallesinden biri olsaydı, ya da bu kişinin
düşmanının çocuğu olsaydı veya bu bir insan olmayıp bir kedi olsaydı?
Sorumlulukta sınır nedir? Aileden olması mı, tanıdık olması mı, insan olması
mı, yoksa bir canlı olması mı? Sınırsız sorumluluk ile kastedilen, sınırı mümkün
oldukça geniş tutmaya çalışmaktır.
92
Kişi her şeyi kendi bencil hedefleri çerçevesinde yapıyorsa, başkalarına hiçbir
faydası olmayan işler üretir. Eğer bu faydasızlık diğer kişiye zarar da veriyorsa,
bu zarar dönüp mutlaka bencil hedefleri için hareket eden kişiye de zarar verir.
Başarılı bir ortam için yapılması gereken, herkesin kazanabileceği ortamların
oluşması için sorumluluk almaktır.
Özetlersek sınırsız sorumluluk alan insanlara “Oyuncu” diyebiliriz. Bunlar bir
işin olabilmesi için oyuna girmeyi, konuya odaklanmayı ve başarmayı hedeflerler.
Bir de bunların tersi olan insanlar vardır ve bir iş olmadığında kendilerinde
hiçbir sorun görmezler ve başka etkenleri sorumlu tutarlar. Bu tür insanlara
“Kurban veya Mağdur” diyebiliriz. Bu tür insanlardan uzak durmak grubun başarısı
için önemlidir. Bu iki tür tutumla ilgili mukayeseyi tablo 15'te daha net görebiliriz.
Tablo 22: Sınırsız sorumluluk
Etki edebileceği faktörlere odaklı
Kendini dış faktörlerin etkisinden mağdur olduğunu görme
Etki edemeyeceği faktörlere odaklı
Kendini dış faktörlere doğru tepki verebileceğini görme
Her zaman masum olduğunu ima etme Başarıyı en iyisini yapma üzerine kurma
İşler kötüye gidince başkasını suçlama İşler kötüye gidince neyin doğru yapılabileceğini anlama
OYUNCU ROLÜMAĞDUR ROLÜ
Görüldüğü gibi “Oyuncu Rolü” oynayabilmek için daha önce ele aldığımız bazı
yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Örneğin bir oyun alanı farkındalığı olmadan oyuncu
olmak zordur.
~ Dürüst ve sağlam duruş
Kişinin “güvenilir” ve “tahmin edilebilir” olması, birlikte yapılan faaliyetlerde
başarıyı arttıran önemli unsurlardır.
İnsanın özü ve sözünün bir olması, değer yargıları ile davranışlarının uyum
sağlaması anlamına gelir. Bu tutarlılık arayışı insan ilişkilerinde de, şirketlerde
de bulunur. Diğer yandan günümüzdeki birçok şirketin, kendi çalışmaları
çerçevesinde bir takım değerler belirlemiş olmasına rağmen, bu değerleri
93
faaliyetlerine yansıtamadıklarını görürüz. Bu tip şirketler günün koşullarına
uyum sağlamak amacı ile danışmanlar tutarlar. Danışmanlardan şirketlerine
uygun değer yargılarını seçmelerini isterler. Geleneksel olarak birçok şirket
“Elemanlara iyi davranacaksın, çevre dostu olacaksın.” gibi değerleri kendilerine
seçerler. Fakat uygulamada, bunların hiç birisine uymadıkları için başarıları
sürdürülebilir olmaz. Oysa kişinin hedefi, kısa vadeli başarılar şeklinde değil,
uzun vadeli ve sürdürülebilir olmalıdır.
Türkiye'de bazı şirketler, onaylanmış bütçe ile çalışır. Bu şirketlerin müdürleri,
yıl sonu bütçedeki yatırım rakamlarını kaybetmemek için gereksiz alımlar
yaparak bütçelerini tamamlarlar. “Bütçedeki para boşa gitmesin.” Şeklindeki
davranış biçimi, müdürlerin kendi ellerine geçirdikleri parayı bırakmamak
istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu davranış şekli aslında, ne şirketin
menfaatine ne de çalışanların menfaatinedir. Belki bu durum, o müdürün ve
etrafındaki ekibin kısa vadeli egosunu ve korkularını tatmin etmeye yarayabilir,
ancak şirketin karlılığına negatif etkisinden dolayı da, uzun vadeli bakışta
kendisi dahil tüm paydaşların zararına bir harekettir.
Dürüst ve sağlam tavır, özellikle kültürel ve etik anlamda çok önemlidir.
Söylediğini yapma ve yaptığını söyleme tavrının yanısıra, birlikte iş yaptığın
ekibinin veya iş paydaşlarının ve hatta hayat paydaşlarının güvenini kazanma
açısından da çok önemlidir. Bu tür insanlar bencil tavırlı insanların tersine,
etraflarında bulunanların iyiliğini düşünürler. Sergiledikleri tavırlar ve aldıkları
kararlar herkese uzun vadeli huzur ve güven vermek içindir.
“Bencil” insanlar, kendilerinin veya yakınlarının menfaati için başkalarının
iyiliğini veya başarısını feda edebilirler. Bu tavırdaki insanlar hiçbir zaman uzun
süreli bir başarı gösteremezler, çünkü etraflarındaki insanların saygısını ve
güvenini yitirirler. Örneğin, yıl sonunda prim alabilmek için müşteriyle anlaşarak
yapmadığı satışı yapmış gibi fatura etmek, arkasından iade fatura ile bunu
düzeltmek ve bu işlem sırasında performans primi almak dürüst bir davranış
değildir. Bu hareket dürüst davranan arkadaşlarının haklarını da adaletsiz bir
şekilde gasp etmek anlamını taşır. Yani kişi, kendi menfaati doğrultusunda
94
iş yaparken diğer taraftan da arkadaşlarına karşı saygısızlık göstermiş, onların
alabilecekleri ekstra primleri çalmış, yalan beyandan dolayı şirket yönetimini
riske atmış ve herkesin güvenini kaybetmiştir. Siz olsanız böyle bir kişinin
arkasından gider misiniz? Dolayısıyla bu kişi yüksek etik değerleri olan bir iş
ortamında barınamaz ve sürdürülebilir bir başarı elde edemez.
Bugün bazı yöneticiler, “Türkiye'de etik değerlere yönelik davranışlarda
bulunulmasına gerek yok, zaten bu değerler yok.” diye düşünüyorlar.
Bu düşündürücü ve üzücü bir durumdur!
Bütün dünyada birçok yönetici, şirket, değerini yüksek tutmak veya göstermek
için şirket raporlarını manipule etmeyi düşünür ve bazıları da bunu yaparlar.
Yatırımcılar da bu raporlara dayanarak hisse senedi alırlar. Saklanan bir gerçek
ortaya çıkınca da hisse senedinin değeri düşer ve şirkete güvenen insanlar
zarar görür ve böylece şirkete olan güven yitirilir.
Madoff, Amerika'da kurulu uluslararası büyük bir yatırım fonunu uzun süre
yönetti. Bir sürü insanın 70-80 milyar dolarını yok etti. Dünyadaki bütün yatırım
fonları %3-8 arası kazanırken, o %15-20 kazandırıyordu, 3-4 zincir oluşturmuştu.
Her zincir kendisine ait olan kuruluşlardan veya ortaklardan oluşuyordu. Böylece
kendi kendisine yüksek faizler kazandırıyor ve bunu duyuruyordu. Herkes de
iyi faiz veriyor diye buna para yatırıyordu. Kriz döneminde ödeme zamanları
gelince ve yeni para girişi de olmayınca, nakit sıkışması sebebiyle sistem
çöktü. Türkiye'deki “Banker Kastelli” olayı gibi… Bu örnekler ile anlatmak
istenen, bir davranışı icra etmeden bütününü, önünü arkasını, davranışın
etkileyeceği diğer kişileri düşünmek ve herkes için faydalı ise buna girişmek
gerektiği ve bu tip düşüncesiz, bencil ve kısa dönemli kazanma hırsıyla motive
edilen davranışların er ya da geç zararla sonuçlanacağıdır.
“Bencil Davranış” ile “Dürüst Davranış” arasındaki temel farklar tablo 16'da
daha net belirtilmiştir.
95
Burada görüldüğü gibi “Ben”deki çalışmaların belli bir kaliteye gelmesi dürüst
ve sağlam duruşun minimumudur. Dengesi oturmamış, dünya ile barışıklığı bir
yere gelmemiş bir “Ben” ile kişinin işi zordur.
Alçak gönüllülük
Eğer meselelere ukala ve küstahça yaklaşılırsa, iletişimin başarıya ulaşması
beklenemez. Bu tür bir bakış açısı, kişinin kendi bakış açısının doğru, çok iyi,
başkasının bakış açısının yanlış olduğu yaklaşımını yanında getirir. Bu durum
“Sen sus ben anlatayım.” ya da “Ben bilirim sen bilmezsin.” tutumudur ve
etraftakilerin motivasyonlarını ve özgüvenlerini yitirmeye kadar götürür.
Bir iki kez olabilecek bu durum sonrasında, karşıda bulunan bu kişilerin belki
kaçıp gitmesi normaldir. Çünkü bu iletişim sonrasında kaybedip mutsuz
olmuşlardır. Bu iletişimi yaratan kişi de bir sonuç alamamıştır. Zaten ortada
bir iletişim de yoktur. Aslında kişinin karşısındakinin fikrini dinlemesi, mutlaka
o fikri uygulayacağı anlamına gelmez. Kişi dinledikten ve değerlendirdikten
sonra kararı yine kendisi verecektir.
Davranışları incelediğimiz zaman, kafamızdan geçen fikir ile ağzımızdan çıkan
söz arasında ilişkinin tutarlı olması gerekmektedir. İletişim esnasında yaşanan
olayların abartılması veya saklanması olumsuz sonuçlar doğuracağı gibi,
nezaketen gereğinden fazla mütevazi olmak da problemlere yol açar. Kendini
aşırı mütevazı gösteren kişi de, düşündüğünü ifade edemediği için kendi içinde
stres yaşar ve karşı tarafta yanlış bir algılamaya neden olabilir.
Netice olarak, kişi alttan almayı bilmeli fakat gerektiği yerde de düşüncelerini
Uzun vadede herkesin menfaati
Başkalarına saygısızca davranma ve hiçe sayma
Kısa vadede kendi menfaati için
Öz güven ve iç huzuru
Değerlerin bir anlam ifade etmesi ve kalıcı olması için
DÜRÜST SAĞLAM DURUŞBENCİL DAVRANIŞ
Tablo 23: Dürüst ve sağlam duruş
96
net ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymalıdır. Hızlı verilmesi gereken karar
durumlarında ise lider doğrudan karar alabilir ve süratle uygulamaya sokabilir.
Bu da belki alçak gönüllülüğün temeli olan, sürece ve karşı tarafa yeteri kadar
zaman tanımama anlamına gelebilir. İstisna olarak böyle bir davranış yerinde
olabilir. Dikkatli olunmazsa, alçak gönüllü davranışın en uç noktasında herşeyi
kabullenme vardır. Örneğin Budistler, kendilerini genellikle alçak gönüllü olarak
tanımlarlar ve buna uygun yaşarlar. Ancak bu yanlış olanların yapılması, kişinin
kendi fikirlerine saygısı olmaması anlamına gelmez.
İş veya özel hayatta mutlaka alçak gönüllü davranılmalı ancak bu duruş,
başkalarının fikirlerine saygı duyma ve açık olma çerçevesinde olmalıdır. Hiçbir
zaman kayıtsız şartsız kabullenme anlamına gelmemelidir. Kişi her zaman
kendi fikirlerini de katarak herkesin uzun vadeli menfaatine olan nihai bir çıktı
almalıdır. Herhangi bir konuda bilgi ve tecrübeye sahip olmasına rağmen,
başkalarının görüşlerini değerlendiren kişilere, “öğrenen kişilik”, başkalarını
dinlemeyen ve dediğini yaptıran kişilere de, “kontrolcü kişilik” denir.
İki duruş arasındaki en önemli farklar Tablo 24'de daha net olarak belirtilmiştir.
Bu konuda başarılı olmak için hep sağ tarafa yakın olmak gerekir.
Tablo 24: Alçak gönüllülük
Pozitif düşünceler yayan
Meraklı ve alçak gönüllü
Başkalarına saygısızca davranan ve hiçe sayan
Kısa vadede kendi iyiliği için
Yapılması gereken için önden kesin karar vermemiş
Kontrol edici - ben bilirim sen yapkonuşmaya gerek yok diyen
Öğrenici - Emir vermekten çok anlamaya çalışan,bu konuda konuşalım diyen
Önemli bilgileri saklayan Açık ilişki kuran, kendi fikrini empoze etme yerinediğerlerinin görüşlerini alan
ALÇAK GÖNÜLLÜ DURUŞ (ÖĞRENENLER)KENDİNİ BEĞENMİŞ DURUŞ (KONTROLCULAR)
Toksik düşünceler yayan
Ben iyiyim sen iyisin mantığındaBen iyiyim sen değilsin mantığında
Kontrolcüler genellikle kendi düşünce çerçevelerine kilitli olanlar ve ona gelecek
herhangi bir karşı görüşü, doğrudan egolarının çizilmesi olarak görenlerdir.
97
Halbuki farklı düşünce çerçevelerinin varlığını benimseyenlerin alçak gönüllü
duruşu çok kolay gerçekleşir.
~ Güvenilir İletişim
İnsanlar veya kurumlar arası güvenilir ve tatmin edici iletişim için herkesin
hedefe uyum sağlayabilmesi yolunda gerekli olacak net, açık, yeterli ve doğru
bilginin ilgili kişilerle paylaşılması ve bu kişilerin de bilgi paylaşımlarına güveniyor
olmaları gerekir. Bu olduğu takdirde güvenilir iletişimdeki başarı kaçınılmazdır.
Manipulatif iletişim yapanlar, kendi başarızlıklarını örtmek veya kendilerine
menfaat sağlamak için bilgileri çarpıtma, saklama veya yalan söyleme yöntemini
uygularlar. Bu davranışı sergileyen insanların herhangi bir ortamda sürüdürülebilir
başarıyı tesis etmeleri mümkün değildir.
İletişim kurarken, sürekli etraftaki insanların ve konuşulanların farkında olmak
lazımdır. Karşınızdaki kim olursa olsun, nefret ya da toksik birikim kusmaktan
kaçınmak gerekir ama aynı zamanda kişinin bunları içine atması da problemli
bir durumdur. En iyi iletişim şekli, bu duyguları rafine ederek bilinçli ve anlamlı
bir şekilde karşı tarafa iletmektir.
Başarılı bir iletişim için açık olmalı, göz teması yapmalı, dinlemeli, her söze
müdahele etmemeli, söylenenler özetlenerek kişinin karşı tarafı anladığı gösterilmeli
ve en önemlisi karşı taraf hiçbir zaman suçlanmamalı veya negatif yorumlanmamalıdır.
Aksi durumda, iletişim başarızlığa veya sonuçsuzluğa sürüklenmeye başlar.
“Açık iletişim”in ne kadar fark yaratabileceğini göstermek adına ufak bir senaryo
düşünelim. Bu senaryoda, Berrin insan kaynaklarından müdür yardımcısı ve
Nilgün de genel müdür yardımcısı olsun. Bu ikisi arasındaki konuşmayı diyalog
olarak verirken, Berrin'in gerçekte ne düşündüğünü de parantez içinde görelim.
Parantez içinde geçen yazılar sadece Berrin'in düşüncelerini temsil etmektedir.
Aşağıdaki iki diyalogu, özü sözü bir olma ve sonuca ulaştırma kriterlerine göre
yorumlayacağız.*
98
* Bu örneğin orijinali Fred Kofman'ın “Conscious Business” (2006) adlı kitabında bulunmaktadır,ancak bu kitap hazırlanırken Türkçe'ye uyarlanmıştır.
Berrin: Nilgün merhaba, sosyal yardım paketlerindeki değişiklikleri konuşma
şansı bulduğumuza sevindim.
Berrin'in iç sesi: Bu değişiklik çok kötü bir fikir hemen yok etmemiz lazım.
Nilgün: Berrin merhaba! Acele edelim çünkü birazdan çıkacağım! Hakan Bey
(genel müdür) beni görmek istemiş, her an arayabilir! Neye ihtiyacın var?
Berrin'in iç sesi: Gitmen mi lazım? Seninle konuşmak için bir haftadır
Bekliyorum. Benden kurtulmaya çalışıyorsun!
Berrin: Sosyal yardım planını değiştirmek önemli bir konu, insanlar üzülebilir!...
Berrin'in iç sesi: Bu insanlar bize güvendi, biz onlara sözler verdik!
Nilgün: Evet biliyorum, ama yapmamız gerekli, sağlık sigorta masrafları tavana
vurdu, emeklilik borçlarımız bizi yıkıyor. Yabancı rakiplerin maliyetlerine
inemiyoruz. Finansçılar ayakta kalabilmemiz için personel giderlerimizi kısmamız
gerektiğine karar verdi.
Berrin'in iç sesi: Finansçılar! Muhasebeye gelince bir dediklerini iki etmiyorsun,
insan kaynaklarına gelince sağır kesiliyorsun! Sen sadece insanlardan en fazla
kâr emme peşindesin! Bunun getireceği duygusal bunalımı göremiyor musun?
Berrin: Bunu iyi yönetemezsek çok büyük hır çıkacaktır, belki...
Berrin'in iç sesi: Burada eşya değil, insanlardan bahsediyoruz. Hayatlarıyla
bu kadar kolay oynayamazsın. Bu yanlış!
Nilgün: Kesinlikle! Bunu ilan etme görevi senin. Ne dersen de, yeter ki herkes
bu değişiklikliğin herkesin yararına olduğunu anlasın. Duygusuz gözükmek
istemem ama zor kararlar almalı ve maliyetlerimizi uluslararası standartlara
indirmeliyiz. Öyle bir anlat ki, bunu herkes anlasın!
Berrin'in iç sesi: Lafımı kesmenden nefret ediyorum! Önemli olan doğru karar
vermek. İlan etmesi birşey değil. Ayrıca yine ben kötü haberi veren oluyorum.
Herkes benden nefret edecek.
99
Berrin: İyi ama çalışanlara verdiğimiz sözler ne olacak?
Berrin'in iç sesi: Bu kesinlikle yalnış!
Nilgün: (telefonla kesilir) Hakan Bey arıyor. Beni mazur gör. Görüşlerin için
teşekkürler. Bu konuda anlaştığımıza sevindim. Bana anonsun taslağını en
kısa zamanda at!
Berrin'in iç sesi: Ne anlaşması? Anlaştığımız falan yok! Bu şirkette daha ne
kadar kalırım emin değilim?
Bu diyalogta, Berrin'in düşünceleriyle söyledikleri birbirini tutmadığı gibi
güvenilir ve açık bir iletişim de kuramadı. Bu yüzden istediği sonuçlardan
hiçbirini alamadı, şirkete olan kırgınlığı arttı ve iş motivasyonu düştü…
Şimdi de ikinci bir senaryoya bakalım:
Berrin: Nilgün merhaba. Sosyal yardım paketlerindeki değişiklikleri konuşma
şansı bulduğumuza sevindim. Bunun çalışanların motivasyonunu kötü
etkileyeceğinden endişeliyim.
Berrin'in iç sesi: En sonunda buluştuğumuza sevindim. Bu konuyla önemli
bir problem haline gelmeden ilgilenmemiz lazım!
Nilgün: Berrin merhaba. Acele edelim çünkü birazdan çıkacağım. Hakan Bey
(genel müdür) beni görmek istemiş, her an arayabilir. Neye ihtiyacın var?
Berrin'in iç sesi: Gitmen mi lazım? İşte bu sorun olur. En azından 20 dakika
konuşmamız lazım bunu. Belki de ertelemek daha iyi olacak.
Berrin: Hakan Bey'in öncelikli olduğunu anlıyorum. Bu konunun üzerinden
düzgün bir şekilde geçmek için 20 dakikana ihtiyacım var. Bu değişikliğin
amacını anlamak ve olabilecek sorunlar konusunda uyarmak istiyorum.
Şimdi iyi bir zaman değilse, daha sonra buluşabiliriz belki?
Berrin'in iç sesi: Bu tartışmanın aceleye gelmesini istemiyorum. Kötü bir
kararın kötü sonuçları olur.
100
Nilgün: Hakan Bey'le olan toplantıma hazırlanmam iyi olacak aslında. Seni
toplantı sonrası arasam? En fazla 1 saat sonra biter.
Berrin'in iç sesi: Bana uyar, bu benim için herşeyden önemli şu anda.
Berrin: Bana uyar. Aramanı bekleyeceğim. Teşekkürler!
Berrin'in iç sesi: Aramanı bekliyorum.
1,5 saat sonra
Nilgün: Pardon geciktim, toplantı biraz uzadı.
Berrin'in iç sesi: Neyse, en azından aradın. Umarım şimdi 20 dakika
konuşabileceğiz.
Berrin: Önemli değil. Sosyal yardım paketlerindeki değişiklikler için bir duyuru
hazırlamamı istemiştin. İstenen değişikliklere baktım ve açıkcası neden yapıldığını
anlamadım. Bunun altındaki mantığı anlamam çok yardımcı olacak.
Berrin'in iç sesi: Bu değişikliklerin mantığını anlamıyorum. Sosyal hakların
gerilemesi insanların moralini bozacak!
Nilgün: Sağlık masrafları tavana vuruyor ve emeklilik ödemeleri bizi çok zorluyor.
Bu şekilde yabancı rakiplerle boy ölçüşemeyeceğiz. Finans takımı ayakta kalmak
için personel masraflarını kısmamız gerektiğine karar vermiş. Bunu yapmazsak
sonunda batabiliriz. Bunun rahatsızlığa sebep olacağını tahmin ediyorum. Kimse
sosyal haklarının gerilemesini istemez. Bu yüzden çalışanlara durumu doğru
anlatmana ihtiyacım var ki, ekip motivasyonu düşmesin. Bu rekabet ortamında
var olabilmemiz için herkesin desteğine ihtiyacımız var.
Berrin'in iç sesi: Bu korkutucu bir düşünce. Rekabet ortamında var olamazsak
çalışan motivasyonunun da çok anlamı kalmayacak. Finasçılara inanayım mı
bilmiyorum ama onları inkar edecek bilgi de yok elimde. Acaba kendi şirketim
olsa ne yapardım?
Berrin: Hoşuma gitmese de anlıyorum. Ben de işsiz kalmakla sosyal güvencemin
kısıtlanması arasında kalsaydım ikinciyi seçerdim. Eminim diğerleri de böyle
101
düşünür. Burada önemli olan bu değişiklikler olmadan rekabet edemeyeceğimizin
tam olarak anlatılması.
Berrin'in iç sesi: Başkalarını ikna edebilmem için, önce kendimin ikna olması
lazım! Komplike finansal açıklamarı anlamak için senden ve analizi yapanlardan
yardım almam gerek.
Nilgün: Doğru, bunun için sana güveniyoruz.
Berrin'in iç sesi: Deneyebilirim ama biraz yardım gerekiyor.
Berrin: Sanırım yapabilirim ama konuyu tam anlatabilmem için finans takımından
yardım almam gerek. Cem sabırlı bir çocuğa benziyor, onunla çalışabilirim.
Bunu ayarlaman mümkün mü?
Berrin'in iç sesi: Cem'le çalışmak istiyorum ama sen söylemezsen Sinan Bey
vakit ayırmasına izin vermez. Bana bu konuda yardım etmen lazım.
Nilgün: Olur, yarın Sinan Bey'le konuşup Cem'in seninle toplanmasını sağlarım.
Hakan Bey de bu işe çok önem veriyor ve hızla bitirilmesini bekliyor.
Berrin'in iç sesi: Göreceğiz! Sinan Bey şirketteki en yardımsever adam değil
ama onunla uğraşma işini sen hallet, yeter ki bana Cem'le çalışma imkanını sağla!
Berrin: Teşekkürler Nilgün, bana çok yardımcı oldun.
Berrin'in iç sesi: Bu konuşma beklediğimden iyi geçti.
Nilgün: Ben de sana teşekkür ederim! Şimdi daha rahat hissediyorum.
Bu konuyu mümkün olduğunca problemsiz çözmek istiyorum.
Berrin'in iç sesi: Bence de.
Bu diyalogda, Berrin kafasından geçenleri daha düzgün bir şekilde dile getirdi.
Kafasından geçenle, söylediği arasındaki fark azdı yani özü sözü bir davrandı.
Nilgün'e karşı hissettiği önyargılarını öne çıkarmayarak soruna çözüm bulma
amaçlı açık ve güvenilir bir iletişim gösterdi ve sonuçta da ilk senaryoya göre
iyi bir sonuç almaya daha yakın bir noktaya geldi.
102
Tablo 25: Güvenilir iletişim
~ Pazarlık ve Müzakere etmek
Pazarlık ise hayatın her alanında yapılan bir iştir. Pazarlık hep kazanmak ve
karşıdakini sürekli yenmek üzerine kurgulandığında sorun yaratır. Yapılması
gereken, mümkün olduğunca tüm malzemeleri masaya koymak ve karşımızdaki
kişinin önem verdiği değerleri anlayarak kendi değer verdiklerimizi açıkça ifade
edip ortak bir noktada buluşmaktır.
Doğrubilgiyi
verOyuncurolü al
Dürüstol
İletişimortamınıdoğruayarla
İşeodaklan
Güvenve saygıgöster
Diğerfikirlereaçık ol
103
Karşı tarafın hikayesini anlama, dinleme ve özetleme
Dürüst ve geçerli bilgi sağlama
Defansif duruşa geçme
Bilgi saklama veya yanlış bilgi verme
Görüş, istek, duygu ve ilgi alanları iletişimi
Saygısız davranış Güven ve saygı gösterimi, suçlamama
Kendini beğenmiş tavır Kontrolcü yaklaşımdan uzaklaşma
GÜVENİLİR İLETİŞİMMANİPULATİF İLETİŞİM
Karşı tarafı dinlememe...
Tablo 26: Güvenilir iletişimde önemli noktalar
Güvenilir iletişim, taraflar arasında güven ortamı, önyargıların olmadığı ve
kişilerin, farklı düşünce çerçevelerine sahip olmalarına rağmen, birbirlerine
saygı duydukları bir ilişki zemini gerektirir. Böyle bir ortamın olmadığı yerlerde
güvenilir iletişim kurmak imkânsızdır.
İş ortamına dönük bir örnekle konuyu biraz açalım. Otomobil üreten bir firmada
düzenleyici kurum, arabalarda yakıt tasarrufunu istemektedir. Bu işle ilgili
yönetici, arabaların hafifletilmesi doğrultusunda talepte bulunurken, teknik
yönetici arabaların güvenlik sebebiyle hafifletme işini yapmayacağını
söylemektedir ve araçların daha güvenli hale getirilmesini istemektedir. İki
yönetici, kendi isteklerinin olmasını istemekte ve karşılıklı bir saygı olmaksızın
kendi egolarını ve yenme güdülerini öne çıkarmaktadır. İki taraf da birbirinin
açıklamalarını dinlememektedir ve neticede hiçbir karar alınamamaktadır.
Bu olayı ise farklı iki yönetici şu şekilde sonuca ulaştırmaktadır. Öncelikle
birbirlerinin ihtiyaçlarını ve sınırlarını açık bir şekilde, müdahale etmeden
dinliyorlar. Daha sonra hem aracın kalitesinden ödün vermeyecek hem de yakıt
tasarrufu sağlayacak ama araç başına ilave bir maliyet oluşturacak bir çözüm
üretiyorlar ve motorun çelik yerine aluminyumdan yapılması yönünde ortak bir
karara varıyorlar. Böylece her iki taraf da istediğini elde etmiş oluyor.
Sonuca ulaşmadaki ilk ve ikinci ikili arasında temel farklar şunlar olmuştur. İkinci
ikili kendilerini haklı çıkarmak ve egolarını çizdirmeme yerine, konuya odaklanmışlardır.
Birbirlerine müdahele etmeden, açık bir zihinle dinlemiş ve birbirlerini
anlamışlardır. Müşterek çözüm üretmek için sınırsız sorumluluk almışlardır.
Ev hayatında da pazarlık sürekli vardır. Örneğin, çocuk yatmak istemez ve
sorar: “Baba bu diziyi seyredebilir miyim?” Yani, çocuk babası ile pazarlık
yaparken baba da, “Yarısını seyret ama sabah erken kalkacaksın.” diyerek
pazarlığı sürdürür. Benzer şekillerde, hayatın tüm katmanlarında devamlı
pazarlık yapılır. Hangi filme gidelim? Nerede yemek yiyelim? Elbette önemli
olan, bu pazarlıklar sonucunda “kazan-kazan” (win-win) prensibinin uygulanmasıdır.
Yani olay, her iki tarafın da pazarlık sonrasında, makul bir fedakarlık ile arzu
ettiği hedefe ulaşabilmesidir. Ayrıca her iki tarafın pazarlıktan kârlı çıktığını
düşünmesi ve tarafların kendilerini kazıklanmış hissetmemeleri de önemlidir.
Örneğin çocuk, her sabah erken kalkamıyorsa babayı sürekli kandırmış olur.
Baba da artık çocukla aynı pazarlığı yapmıyor ve de, “Geceleri dizi seyretmek
104
artık yok.” deme yolu ile sınırı koyup, konuyu pazarlığa kapatması halinde
başarısız bir pazarlık süreci yaşanmış olur.
Pazarlıkta “konuya odaklanmak” da son derece önemlidir. Pazarlıktaki en
büyük sıkıntılardan bir tanesi de, insanların genelde karşı tarafın söylediklerine
odaklanıp, pazarlık konusunu unutmasıdır. Örneğin, “Sen mi dedi, siz mi?”,
“Bunu kim yaptı?” gibi ton farklarına odaklanıldığı zaman, konu unutulmaktadır.
Bir şirkette pazarlık yapma yetkisinde olan bir müdür olduğunu varsayalım.
Müdürün pazarlık yapma taktiği tamamen susarak karşı tarafı bıktırarak
kazanmak olsun. Bu kişiyi, diğer şirketle pazarlık masasına oturttuğumuz
zaman, adam bir “midye” gibi kapanır. Pazarlık boyunca susar, karşı taraf
konuşmaya başlar. Karşı taraf, “Hadi bunu %5 yapalım, peki %3 olsun, %2
olsun.” derken, müdür hiçbir şeye cevap vermez. Sonunda karşısındaki bıktığı
için “Tamam anlaştık.” diyebilir. Bu örnekte karşı taraf kesinlikle kendisini mutlu
hissetmiyordur. Bir müddet sonra işe de odaklanma olamaz haliyle. Müdür
için ne iş önemlidir, ne de karşılıklı kazanma taktiği önemlidir. Müdür kafasını
sadece pazarlık tekniğine takmıştır. Neticede günün birisinde yine bu şekilde
pazarlık yaparken, karşı taraf kalkıp “Ben hep senin dediklerini kabul edecek
olsaydım seninle bu masaya oturmazdım. Sen hiç olaylara yorum yapmayarak
benimle tek taraflı bir pazarlık yapıyorsun, ben de bu toplantıyı terk ediyorum!”
diyebilir. Bu durumda müdürün etrafındakiler, pazarlığı ve işi kaybettikleri için
hemen birbirine girerler tabii ki… Neticede, sorun müdürün hiç konuşmayarak
pazarlık yapmaya çalışma tekniğindedir. Olay sonrasında müdür pazarlıktan
çekilir, karşı taraftan özür dilenir, artık pazarlık için yeni bir müdür atandığı
bildirilir ve bu şekilde yeni bir dünya kurulmuş olur. Başka bir ifade ile, çekirge
bir sıçramıştır, iki sıçramıştır, fakat üçüncüde yakalanmıştır! Kısacası, önemli
olan pazarlık sonrasında karşı tarafın kendisini ezik veya yenik hissetmesine
neden olmamak ve olaya odaklanmaktır. Susarak bir şey elde etmek de
narsistçe bir yöntemdir.
Pazarlıkta sürekli reddetmek veya inkar etmek de tarafları tatmin etmeyen bir
yöntemdir. Bu teknik, çelişkileri ortadan kaldırmadığı için karşılıklı kazanımları
da engeller. Örneğin, bir ülkenin dış politikasından ötürü, diğer bir ülke ile
105
Kazan - Kazan çıktı sağlama
Konu yerine rakibi öldürmeye odaklanma
Ben kazanayım gerisi ne olursa olsun
Rakip yerine konuya odaklanma
Empati sıfır Empati gösterme ve tarafları anlama
Yaklaşımlar: Konu yokmuş gibi davranma, ilgilenmeme,teslim olma, domine etme, yukarıya taşıma, taraftarkazanmaya odaklanma, beraber kaybetme için ödünverme
Yeni çözümler üretme
YAPICI MÜZAKERENARSİSTİK MÜZAKERE
Konsensüs ile karar alma
sürekli sorunlar yaşadığını varsayalım. O ülkedeki iş adamları da çok defa
kendi büyükelçilerine gidip, “Bu tür sorunları ortadan kaldırmaya çalışalım iş
alamıyoruz, sıkıntılar yaşıyoruz!” deseler de büyükelçilerinden “Hayır bizim o
ülke ile hiçbir sorunumuz olmadığı gibi bilakis ilişkilerimiz çok iyi, anlaşma
halindeyiz.” yanıtı aldıklarından sorun çözülmez. Çelişki devam eder. Büyükelçi
bu durumu reddetse de, iş adamları iş alamaz ve bir süre sonra pazardan
çekilmek zorunda kalırlar.
Pazarlık sırasında, karşı taraf hata yaptığı zaman, hatasının üzerine gitmek
yerine hatasını düzeltmek yararlı bir davranıştır. Eğer kişi bu dengeyi
sağlayamıyorsa, pazarlığı hangi dürtü ile yaptığı ortaya çıkar. Bu dürtüler para,
güç, şan ve şöhret olabilir. Kendi yaşadığım bir olayı aktarayım. Bir alışveriş
sonrasında kasiyer bana para üstü veriyordu. Parayı sayarken bazı banknotları
kendi önüne koyarken, bazılarını da benim önüme koyuyordu. Farkına vardım
ki, kasiyer yeni ve az kullanılmış banknotları kendi önüne koyarken, kullanılmış,
yırtık vs. olanlarını bana veriyordu. Neden bu şekilde yaptığını sorduğumda
kasiyer şaşırdı ve utandı, çünkü durumun farkında bile değildi. Para dürtüsü
o kadar üst bir seviyeye ulaşmıştı ki, adam aynı paranın az veya çok kullanılmışına
bile dikkat ediyordu. Kısacası her banknotu verirken için için bir pazarlık
içindeydi, bu para bende kalsın eskisini karşı tarafa vereyim gibi.
Yapıcı müzakere ile narsistik müzakere arasındaki farklar Tablo 27'de
özetlenmiştir.
Tablo 27: Yapıcı şekilde müzakere etme
106
~ Kusursuz Koordinasyon
Herhangi bir iş birçok aktiviteden oluşur. Bir işin zamanında ve istenilen kalitede
olabilmesi için tüm aktivitelerin ve bu aktiviteleri belirli sürelerde gerçekleştirecek
kişilerin iyi bir şekilde koordine edilmesi gerekir. Aksi takdirde, karışıklık ve
işin uzaması sebebiyle hem müşteri memnuniyetsiz olur hem de şirket para ve
imaj kaybetmiş olur. Bu şekilde sürdürülebilir olmak mümkün olmaz!
Örneğin, bir lokantaya gittiğimizde faaliyet oturduğumuz andan itibaren başlar:
menünün gelmesi, garsonun hizmet vermesi, mekanın havalandırması, menüdeki
yemeklerin orada olması, olmayanların sana söylenmesi vs...
Sipariş verdikten sonra: siparişin alınması, aşçının yemeği pişirmesi, ikinci
aşçının veya tatlıcının yardım etmesi, yemeğin masaya gelmesi, garsonun
doğru yemeği doğru masaya getirmesi vs… Bütün bunlar için kusursuz bir
koordinasyon ve uyum gerekmektedir.
İyi bir koordinasyon ve uyum yakalıyorsanız, müthiş bir birliktelik yaratabilirsiniz.
Bunlardan biri aksadığı zaman sonuç problemli olur, yani yemek masaya
gelmez veya gelir ama yolda soğumuş olarak gelir... Lokantalardaki en büyük
problemlerden birisi de servis tezgahındaki yemeğin uzun süre kalıp soğumasıdır;
aşçı yemeği hazırlar, tezgaha koyar ama yemeği masaya götürmesi gereken
garsondur. Fakat garsonlar yoğundur veya umursamazlar, çünkü bir
koordinasyon eksikliği vardır. İşte bu yüzden de, yemek masaya geç gelince
soğur ve soğuyunca müşteri memnuniyeti düşer…
Şirket dışında pazarlık yaparken iç koordinasyon da önemlidir. Örneğin, kişi
büyük bir sipariş aldı. İşi almak için çok hevesli olduğundan ötürü, sevkiyatın
gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini içeriye sormayı ihmal etti. İşleyen düzeni
görmezden geldi. Verdiği söz, sisteme uymadığı için teslimat vakti geldiğinde
düzen başarısız oldu, yani teslimat gerçekleşemedi. Kişi müşteriyi ikna etmesine
rağmen, iç yapı ile iletişim kuramadığı için gereğini yerine getiremez, ciddi bir
zarara neden olur ve uzun vadede o müşteriyi kaybeder.
107
Kusursuz koordinasyon çok kuvvetli bir takım yaratır. Bununla ilgili çok çarpıcı
bir örnek hatırlıyorum. Ben Ankara'da biriyle bir iş yaparken, ilgili kişinin
İstanbul'daki diğer ortağıyla da paralel görüşmeler içindeydim. İki tarafın da,
konuya aynı netlikle hakim olmalarından çok etkileniyordum. “Adam nasıl
biliyor? Bunlar nasıl bir takım?” diye sorardım kendine. Sonradan fark ettim
ki, Ankara'daki ortak toplantımız sırasında tuttuğu tüm notları anında İstanbul'daki
ortağına fakslıyormuş. Böylece, iki dakika içinde öbür ortak her şeyi biliyor ve
ekip olarak karşımıza tek bir yüz olarak çıkıp sağlam bir duruş sergileyebiliyorlardı.
Kusursuz kordinasyonu gerçekleştirebilmek büyük oranda oyun alanındaki
değer zincirini iyi anlamakla ilintilidir. Eğer kişi değerin nasıl oluştuğunu ve
zincir halkalarını iyi kavramışsa ve işlerini bu zincirlerde aksama olmayacak
şekilde koordine ediyorsa kusursuz koordinasyona ulaşabilir.
~ Duygusal Farkındalık ve Duygusal Uzmanlık
Duygusal dünyamız ile iç içe yaşamak özellikle ilişkiler bölümünün en önemli
unsurudur. Hepimizin zihin çalışmaları duygusal yönlendirmelere tabiidir.
İlişkilerde, ilişkinin duygusal boyutu bizim o anı ve o anın davranışlarını, tepkisel
mi yoksa düşünerek verilmiş kararlar ile mi yaşadığımızı belirler. Örneğin
karşımızdaki kişi bizim dünya görüşümüze aykırı görüşleri sıralıyorsa veya
geçmişte kendisi ile kötü bir anımız varsa, duygusal farkındalık olmaması halinde
konuyu arka planda bırakıp ilişkinin geçmiş bunalımını veya o andaki egomuza
olan atakları ön plana çıkarabiliriz. Böylece konu kilitlenir, ilişki de kontrolsüz
Gerçekçi sözler
Ciddi takip ve uyumlu çalışma yok
Sahiplenilmeyen sözler verme
Ciddi sahiplenme ve takip
Başıboşluk Tüm faaliyetlerin açık bir şekilde tanımlanmasıve tüm partilerle iletişim
Güvenirlik ve sorumluluk olması
KUSURSUZ KOORDİNASYONVURDUMDUYMAZ KOORDİNASYON
Herkesin ve her şeyin mükemmeluyum içinde çalışması
Tablo 28: Kusursuz koordinasyon
108
ve yönetilmeyen bir platformda yürür. “Duygusal beceri” (Emotional mastery)
önemli derecede iç çalışma, kendi içini hissetme ve karşı tarafın laf aralarını,
mimiklerini, hareketlerini takip etme gerektirir. Duygusal beceri özünde,
vücudumuzdaki duygusal iletişimi sağlayan hormonlar yola çıktığında, bu
hormonları hissetme marifetidir. Bu da ciddi bir dinginlik ve içini dinleme
becerisi gerektirir.
Bir arkadaşım sürdürülen tartışmayı beğenmediğinde ve konuşmanın
gidişatından mutlu olmadığında masanın üstündeki evrakların yerini sürekli bir
o tarafa bir öbür tarafa değiştirirdi. Böylelikle o andaki huzursuzluğunu dışarı
yansıtırdı. Bunu karşı taraf olarak gözlemleyip, farkına varmadığımızda nafile
bir sürece girilir, hem kendimizi hem de onu gererdik.
Liderlik niteliği olan insanlarda, kontrol oranı yüksektir. Kişi sinirlendiğinde,
karşı tarafın bu şekilde laf anlayacağını düşünürse bunu hissettirebilir. Fakat
sinirlendiğini hissettirmemesi gerektiğini düşündüğü zaman da duygularını
frenleyebilir. Burada önemli olan kişinin neyle karşılaşırsa karşılasın, kontrolü
hiç kaybetmemesidir. “Bazen kendimi kontrol edemiyorum” gibi sözler, liderler
için ciddi sorunlardır. Neticede kişinin sadece kendi hislerinin farkında olması
değil karşı tarafın duygularını da hissetmesi ve anlamasıdır makbul olan.
İlişki ustalığı hem kendimizi, hem de karşı tarafı iyi gözlemleyip, düşünce
çerçevemiz üzerinden oluşan duygusal yansımaların, konulardaki kararlarımıza
temel teşkil etmesinin önüne geçerek, yalnızca böyle bir duygusal tepkinin
varlığının farkında olmamızdır.
Bugünkü dünyamızda çoğu insanın mutsuzluğu ve keyifsizliği, ilişkilerdeki
başarısızlıklardan ve ilişkilerini kötü yönetmelerinden kaynaklanır. Duyguların
farkındalığı, kendi bünyemizde ve ilişkilerimizde, bu işin tek çözümüdür.
Kendimize düzenli olarak “Toplantılarda ve pazarlıklarda kendi kendimize
konuya bu şekilde yaklaşmamın arkasında ne yatıyor?”, “Şu anki ruh halim
nedir?” sorularını yöneltmeliyiz.
109
“Karşı taraf keyif alıyor mu, bir yerlere takıldı mı?”, “Söyledikleri ile fiziksel
reaksiyonları çelişiyor mu? Örneğin, kızmadığını, sakin olduğunu söylerken
yüzü kızarıyor mu?” sorularını sormak da bütünü tamamlayıp, bizim konuyu
en iyi şekilde sonuca götürecek bir ilişki yönetmemizi sağlar.
Kısacası ilişki zincirinde kurban - oyuncu ayrımı ile başladığımız süreci, ilişkilerde
duyguların önemini ve bunları yönetmeden başarıya ve keyifli bir yaşama gitme
imkanının olmadığını vurgulayarak noktalıyoruz.
Bahsettiğimiz yedi özellik bizim dünya gözünde kıvamımızı, uyumumuzu,
olaylara ve konulara katkımızı belirler. İlişkilerimizde genel yaklaşımlarımıza
bakarken “Kurban mıyız, oyuncu muyuz?”, “İletişim tarzımız manipulatif mi,
özü sözü bir mi?” sorularının cevaplarının bilincinde olmamız gerekir. Son
olarak farkındalığımız, ilişkinin kıvamını ve o andaki ruh halini belirleyen duygusal
becerimiz bizi başarılı ve keyifli bir yaşama taşır.
110
6.Kişisel reçete
Kitabın bir şekilde arkasında iz bırakması, elle tutulabilir ve hemen kullanılabilir
çözümleri de bulundurması açısından bu bölümü yazmayı planladım. Girişte
belirttiğim gibi bu kitapta sunulanlar bir açık büfe gibidir. Kişi özeldir, kendine
münhasırdır; onun için seçimleri de öyle olacaktır. Buyrun büfeden istediklerinizi
seçin.
Hepimizin bir dünyası var. Benim dünyam, senin dünyan, Ayşe'nin dünyası,
Hans'ın dünyası veya Raj'ın dünyası... Bir de bu dünyaların dışında dünyanın
ta kendisi var. Benim dünyam, dünyanın ta kendisi ve o an beni çeviren
dünyaların toplamı, büyük dünyamı oluşturur. Ancak çoğumuz kendi küçük
dünyamıza göre yaşarız, dünyanın ta kendisinin ve etrafımızı saran diğer
dünyaların farkında olmaz, onları fazla dikkate almayız. En baş sıkıntı da burada
yatar. Biz küçük dünyalarımızı bu kitapta düşünce çerçevemiz olarak işledik
ve dünyayı bu çerçevelere göre algıladığımızdan bahsettik. Kısacası bu konuda
bir reçete vermek gerekirse bu reçete kendi küçük dünyamızın yanında
etrafımızdakilerin dünyalarının ve büyük dünyanın farkında olmak ve bu toplam
dünyaya saygılı bir yaşam sürmek olabilir.
Dünyalara örnek olsun diye sıralayacak olursak karıncaların santimetre
dünyalarından, insanların metre dünyalarından ve araçların kilometre dünyalarından
bahsedebiliriz; veya kırsal alandaki kuruşlu yaşamdan, İstanbul'daki 20 TL'lik
vale park ücretine, oradan da milyon TL'lik pırlanta dünyalarına gidebiliriz.
Kapanmış dünyadan, muhafazakar dünyaya oradan da açık seçik dünyalara
doğru gidilebilir. Kısacası değişik dünyalar değişik normlar üzerine kurulur ve
hepimizin küçük dünyaları bunların bir alt kümesidir. Kendi küçük dünyamıza
sıkışmadan toplam dünyanın farkında ve buna saygılı yaşamak önemlidir.
Dünyaya bakış çerçevemizi işledikten sonra oyun alanımıza gelebiliriz. Hepimiz
her gün, her an bir oyun alanında sahne alırız. Bu sahnede anne olabiliriz,
baba olabiliriz, öğrenci, öğretmen, satış elemanı, genel müdür, ücretli, patron,
dost, düşman, seven, sevilen veya nefret edilen olabiliriz.
Rollerimizi iyi oynayabilmemiz için gerekli reçete oyun alanının topoğrafyasını
112
çıkarmış olmak, oyun alanının parçalarının farkında olmak ve oyunu ona göre
oynamaktır. Mümkünse 2 - 3 aylık dönemlerde oyun alanlarımızın belli başlılarının
topoğrafyasını çıkarmak yararlıdır. Örneğin işyerimizin, aile ve yakın dostlarımızın,
ekonomimizin topoğrafyasını güncellemek yaşamımıza büyük kolaylık getirecektir.
Bu genel güncellemelerin yanında önümüze çıkan özel durumların veya projelerin
bir kerelik de olsa oyun alanı topoğrafyasını çıkartmakta yarar vardır. Oyun
alanının farkında olarak üzerimize düşen göreve soyunmak huzur ve başarıyı
getirecektir.
Oyunun kendisini de tanımlamak iyi bir başlangıçtır. Oyun mutlu bir evlilik
hayatı mı, moda sektöründe kariyer yapmak mı, yoksa olimpiyat rekoru
kırmak mı? Buna kişi karar verir, bunların detaylandırılması, oyun alanı ve
paralel oyunlar ile harmonize edilmesi başarının ve keyfin temelidir.
Bir başka önemli unsur da oyun arkadaşlarım ve onlarla ilişkilerimdir.
Topoğrafyadaki sıralanan arkadaşların her birisiyle olan ilişkilerin üzerinden
geçmek son derece önemlidir. “Bu ilişkide oyunun gerektirdiği kadar aktif
miyim veya oyuncular ne kadar aktif davranıyorlar? Kısacası kurban mıyız,
yoksa oyuncu muyuz? Yani, yeterince sorumluluk alıyor muyuz?”, “Onlara
saygım var mı?”, “Alçak gönüllü müyüm, yoksa onları yetersiz mi buluyorum?”,
“Onlara kibir gösterisinde mi bulunuyorum?” gibi sorularla ilişkilerimizin röntgeni
çekilebilir. Benim düzeltebileceklerim listesi çıkarılabilir. Onlarla paylaşıp,
onların düzeltmesini istediklerim listesi de çıkarılabilir. Ümitsiz durumlarda
bile, sadece farkında olmak dahi insanın üzerinden stresi kaldırır ve başarıyı
olumlu etkiler.
İçinde yaşadığımız dünyamızdan, oyun alanlarımızdan, oyun arkadaşlarımızdan,
onlarla olan ilişkileimizden, ta kendimize, yani “Ben”e gelince reçete kapsamlı
ve zorlu bir hale gelir, çünkü burada ego bir taraf haline gelir ve reçetenin
bedelini kişinin kendisinin ödemesi gerekir. Sebze, meyve ağırlıklı beslenme,
kahveyi azaltma v.s. reçetelerini yazdık. Bunları kim yapacak? Tabii ki reçete
sahibi. Kısacası “Ben” ile yüzleşmek zor ama olmassa olmaz bir iş.
113
Çoğumuz “Ben”i unutup, ancak hastalık halinde hatırlayıp, yalnızca dış dünyayı
yaşarız. Bunu değiştirmek de keyifli, sağlıklı, başarılı bir yaşam için olmazsa
olmazdır.
“Ben”in reçetesine geçecek olursak, reçetenin alt birimleri beslenme, fiziksel
egzersiz, besin desteği, ruhsal-zihinsel çalışmalar diye sıralayabiliriz.
Beslenme ile başlayacak olursak daha önce söylenmiş bir sürü sözü sıralayabiliriz.
“Ne yersen osundur.”
“Her insan kendi vücudunu ve de yaşamını kaleme alır.” vs.
Kısacası biz vücudumuz üzerinden dünyada yer alırız, onun sağlığı, sıhhati
bizim keyfimizin temelidir. Peki vücut nasıl bir yaşam sürdürür? Çok basitçe
genetik yapı üzerine ilk anne karnı, doğum sonrası anne sütü içilen dönem ve
arkasından sonunda sorumluluğun bize geçtiği beslenme dönemimiz. İnsan
vücudu özet olarak ona verilen, yüklenen malzemelerin kalitesi ile sınırlı bir
sağlık ve enerji varoluşu sergiler. Verilenlerin besin kalitesi önemlidir. Her
yiyeceğin kalori başına besin değeri vücudumuza katkısı açısından en önemli
ölçektir. Bu mantığa göre ıspanak bizi 739 kere beslerken, zeytin yağı 2 kere
besler. Sonuç: Ispanak in, zeytin yağı out!
Tablo 29: Yiyeceklerin kalori başına besin değerleri
Çiğ Tere 1000
Pişmiş Karalahana1000
Çiğ Ispanak 739
Pişmiş Ispanak 697
Brüksel Lahanası 672
Pişmiş Pazı 670
Çiğ Roka 560
Kırmızı Turp 554
Kırmızı Toz Biber 420
Havuç Suyu 344
Karnabahar 285
Kabak 222
Çilek 212
Mantar 134
Portakal 109
Patlıcan 97
Elma 76
Şeftali 73
Bezelye 80
Mango 51
Salatalık 50
Soya Fasülyesi 48
Soğan 47
Avokado 38
Muz 30
Yumurta 28
Tavuk (Göğüs eti) 27
Beyaz Peynir 23
Kıyma 20
Beyaz Ekmek 18
Pizza 17
Pişmiş Beyaz Pirinç 12
Patates Kızartması 7
Zeytin Yağı 2
Bal 1
Kola 0,5
Kaynak: “Eat for Health” (Sağlık için yeyin.) Joel Fuhrman, M. D. 2008
114
Bu çerçevede hap gibi uygulanacak bir reçete yazacak olursak:
• Yüzde seksenlere varan -mümkünse çiğ- sebze ve meyve tüketimi en
iyi beslenme şeklidir. Diğer yüzde yirmi ise keyif için tüketilen, aslında hayati
bir yarardan çok zararı olan kalemlere ayrılabilir. Örneğin hayvansal gıdalar
(et, sür peynir, balık, tavuk gibi), alkol, kahve, siyah çay gibi.
• Muhakkak çok doymadan, midemizde boş alan bırakarak kalkmayı, iki
yemek arasında vücüdun kendini yenilemesine zaman ayıracağı boşlukları
bırakmayı, -yani ara öğünleri mümkün olduğunca atlamayı- gece geç yemek
yememeyi, akşam yemeğini, arkasından uyku öncesi en az dört saat kalacak
şekilde yemeyi benimsememiz gerekir.
• Günde en az vücut ağırlığının yüzde dört ila beşi kadar, yani ortalama
iki buçuk ila üç litre su içmeyi, bunu da yemek sırasında değil, yemeklerden
önce ya da hazım sonrasında yapmayı planlamamız gerekir.
• Etrafımızda, arabamızda, ofisimizde muhakkak kolay şekilde erişeceğimiz
sağlıklı yiyecekler -örneğin bisküvi yerine kuru kayısı ve badem gibi-
bulundurmamız yararlı olur.
• Alışveriş yaparken içindekiler listesi olan işlenmiş gıdalardan uzak
durmak gerekir, mümkün olduğu kadar organik gıdaların peşine düşülmelidir.
• Lokantada veya dışarıda, menüde veya ikramlarda seçimlerimizi yaparken
seçim hakkımız olduğunu bilmek ve bunu da bize yararlı veya az zararlı şeyleri
seçerek mümkün olan en iyi şekilde kullanmak gerekir.
• Ağzımıza attığımız her şeyin bir süre sonra sindirim yollarında bir yerde
vücudumuza enerji, kas, sağlıklı doku ya da göbek, kirli doku, hasta hücre
üreten bir şekilde dahil olacağını bilmek gerekir.
• Seçimlerimizin aslında kendimizi yaratmak olduğunu hatırlamamız esastır.
Buna ilave olarak faydalı ve ilginç bazı referansları da burada sıralarsak:
• “How to be remarkable” by Colin Wright: E-kitap olarak yayınlanan
bu kitap başarılı bir “Ben” yaratmanın ilginç yöntemlerini anlatıyor.
http://exilelifestyle.com/lifestyle/free-ebook-remarkable/
• The LifeCo Akademi: Yukarıdaki kısa reçetedeki konuları derinlemesine
anlatan bir eğitim portalı http://akademi.thelifeco.com.tr/
• Brain Wave Generator, www.bwgen.com: Beyin dalgalarının istenen
seviyeye gelmesinde yararlı bir yazılım.
115
Fiziksel aktivite ve egzersiz konusuna gelince bilmemiz gereken, vücudumuzun
lenfatik sıvı dolaşımı, kan dolaşımı, kas yapımızın yaşama hazır tutulması,
esnek tutulması, bazı hormonel yapılarımızın düzenlenmesi, stresimizin
azaltılması, fazla kalori yüklemesinden kurtulmak gibi önemli yaşamsal işlevler
için fiziksel aktiviteler şarttır.
Günümüz dünyasında çoğumuz masa başı çalışıp, televizyon karşısında boş
zamanımızı geçirdiğimiz için doğal bir fiziksel aktivitemiz olmamaktadır. Bu
yüzden vücudumuzun körelip, özelliklerini yitirip, on dakika yürüyemeyen, üç
kat merdiven çıkamayan, neredeyse sakat bir insan haline gelmememiz için
doğal olmayan bir şekilde de olsa bu ihtiyacı gidermek gerekir. Bunun için
spor yapıp, açık havada yürüyüp, bir şekilde kendimizi formda bir şekilde
yaşama hazır tutmalıyız.
Bunun yapılış şekli kişiye ve kişinin şart ve imkanlarına göre değişse de herkes
tarafından yapılabilecek bir formu bulunur. Kimisi spor salonlarında, kimisi
sahil kenarında, kimisi ormanda, kimisi de otel odasında bunu yapabilir. Ancak
önemli olan aktivite kapsamına muhakkak esneklik arttırıcı kalemler eklemektir.
Bunlar yoga veya bir takım jimnastik hareketleri olabilir. Kardiyo, yani kan
dolaşımını yukarı çeken faaliyetler ve de biraz da ağırlık çalışması konulmalıdır.
Bu kişinin kendi ağırlığı ile yapacağı çalışmalar da olabilir. Önemli olan bunların
hergün bir şekilde minimum miktarda da olsa yapılması ve en az haftada üç
kere bir saate varan bir şekilde düzenli olarak yapılıyor olmasıdır.
Ruhsal ve zihinsel ”Ben”e gelince, bu konuda milyonlarca sayfa yazılabilinir.
Bu konuyu yine özet bir şekilde geçeceğim.
Zihnin açık ve berrak olması çok önemlidir. Bunun için ağır spor, meditasyon,
nefes egzersizleri yanında müzik dinlemek, özel hazırlanmış ses tonları ile zihni
sakinleştirmek mümkündür. Stresten kaçınmak esas olmalıdır. Stres anlarında
ise normalize edici yol ve yöntemlere başvurmak akıllıca olur. Herşeyin gelip
geçici olduğunu düşünüp, hiçbir sıkıntının veya hazzın sonsuza kadar devam
etmeyeceğini bilinçaltına yerleştirmek gerekir.
116
Değişimin dünyanın ve bizim doğamızda olduğunu kabul edip, değişime açık
bir zihne ve dünya görüşüne sahip olmak önemlidir.
Yaşamın zihinde, geçmiş ve gelecekte yaşanmasından daha çok, şu anı ve
şimdiyi yaşamanın hayatı yaşamak olduğunu, diğerinin ise hayatı yaşamadan
geçmişi veya geleceği düşünerek tüketilmesi olduğunu kavramak gerekir.
Sağ ve sol beynin bilincinde olup, solun mantık yürüten, sağın ise içgüdü,
sağduyu gibi çok daha geniş ve dünyanın bilgi birikimi ile çok daha kuvvetli
bir bağlantı içinde olduğunu bilip, sağ taraf ile ilintili kalmanın, orada olup
biteni takip etmenin önemini benimsemek gerekir.
Farkında yaşamanın, farkındalığın yüksekte tutulduğu bir yaşam şekli
benimsenmelidir.
Duygularımızın, özellikle sağ beynimizin ve ilintili olduğu dünyanın bir ürünü
olduğunu, onlara çok saygı göstermek gerektiğini, ancak tepkisel yaşamak
yerine duygularımızı dikkate aldığımız şekilde sağlıklı kararlarımıza dayalı
yaşamak doğru olur. Mantık süzgecinden geçmemiş tepkilerin genellikle zarar
verici, ilişki zedeleyici, durumu kötüleştirici özelliği vardır.
Kendi kişisel reçeteme geçmeden önce toparlayacak olursak, “Oyun alanı”,
“İlişkilerimiz” ve “Ben”den oluşan üçgenimizin her bir yanına değen bir
standardlar listesi çıkarmalıyız kendimiz için. Bunu da zaman zaman gözden
geçirmekte yarar vardır. Bu kişisel reçeteler o an için bizim dünyaya bakışımızı
yansıtır, ve onların çerçevesinde biz oynarız veya oynamaya çalışırız. Yaşadıkça,
tecrübeler üst üste biriktikçe bunları da gözden geçirip yeniden yapılandırabiliriz.
Reçetesiz yaşam haritasız yol bulmaya benzer, lütfen reçetelerinizi yazınız.
117
6.1 Örnek: Kendi kişisel reçetem,Aralık 2009- Şubat 2010
Bu dönemde geçerli temel yaklaşımlarımı aşağıda sıraladım.
Yaşamımı, keyif ve mutluluğu en yüksek tutacak biçimde tüketmek
ana prensibim.
Tüketmek lafını bilinçli olarak kullandım. Böyle düşündüğünde ölüm doğallaşıyor.
Ölümün doğallaşması da bir sürü yan sorunları çözüyor. Burada keyif ve
mutluluğun en yüksek, optimum şekilde tutulması ancak beni çeviren diğer
gerçeklerimle uyumlu ve denge halinde olursa anlamlı olur. Yoksa birçok yerde
lastik patlaması yaşatabilirim. Örneğin son derece keyif veren bir karara imza
atıp, en yakın arkadaşımı kaybedebilirim veya bir projeyi batırabilirim. Onun
için ideal bir denge yakalamalıyım.
Hayatta hiçbirşey kalıcı değildir, herşey gelip geçicidir. Bu bana güzelliklere,
mükemmel dünyalara bağımlı olmamayı söylediği gibi, aynı zamanda beni
rahatsız eden, acılı anların da biteceği ve değişeceğini öğretir. Ayrıca böyle
bir yaklaşım iş ve her türlü paralel yaşamlarda çok gereklidir, çünkü değişime
açık zihinli olmak her zaman yeni kapılar açar.
Kendimi bir perspektife oturtacak olursam, küçücük Türkbükü koyundaki
denizin içine benden en az milyonlarca sıkıştırabilirim. Diğer taraftan doğru
yaşam tarzlı ben önümdeki yaşam zorluklarının en az yüzlercesinin üstesinden
gelebilecek enerji ve altyapı ile donatılmışım. Kısacası haddimi bildiğim gibi
potansiyelimin de farkında olmalıyım.
Başka bir temel yaklaşım ise, dünyada sınırlar yoktur. Herşey birbirinin içine
geçerek bir bütünü oluşturur. Sınır zihnin, özellikle de sol beynin bir ürünüdür.
Jill Bolte bunu web'de çok güzel anlatmaktadır.
www.ted.com/talks/lang/tur/jill_bolte_taylor_s_powerful_stroke_of_insight.html
adresli sitedeki konuşmasında vücudunun sınırlarının nasıl kaybolduğunu,
118
beyin kanaması geçirdiği anda sol beyninin devre dışı kalması ile eriyip
etrafındaki dünya ile nasıl bütünleştiğini anlatır. Nitekim masaj olurken veya
meditasyonda derin rahatlama anında kendinizi bu dünyadan soyutladığınızda
böyle bir duyguyu tadımlayabilirsiniz.
Kısacası, A'dan Z'ye bütün dünya birbiriyle ilinti halindedir, birbirine geçmiştir.
Dünyaya parça parça bakmak yerine bütünü algılamak önemlidir. Hong Kong'lu
kuşun kanat çırpmasının Türkiye'deki enflasyona olan bağlantısı böyle bir
felsefeden gelmektedir.
Bütünsel yaklaşım benim için esastır.
Temel yaklaşımlara tabii ki devam edebilirim ama burada keseyim, sâdete
geleyim. Bu temel yaklaşımlarla ne yapacağım? Çıkıp hayatımı yaşayacağım,
değişik sahnelerde, değişik oyunlarda roller alacağım. Bunlardan bazılarını
sıralayım:
• The LifeCo: Bu yaşam tarzı, iyi yaşamak, bedene saygılı olmak, sonunda
sağlıklı yaşamı sürekli kılmak gibi hedefleri olan bir şirket. Ben de bu şirketin
içinde iş yaşamımın yüzde ellisini geçirmekteyim. Bu oyun alanında tesislerimiz,
iş alanlarımız, vergi dairesi, belediye gibi düzenleyici kurumlar, iş ortaklarımız,
üniversiteler ve bu alana doğrudan veya dolaylı etkisi olan herkes var. Aşağıda
The LifeCo ile ilgili bir topoğrafya örneği yer almaktadır.
• Excellere: Yeni kurduğumuz, bu alternatif yaklaşımları, kurumlara
taşıyacak bir eğitim ve danışmanlık şirketi. Bunun da topoğrafyası tabii ki
buraya konulabilir fakat fazla uzatmadan varmış gibi yapıp geçelim. Burada
en fazla yüzde on gibi bir zaman harcarım.
• Telekom ve yeni mecralar: Bu da eski birikimlerimi değere çevirmek
üzere devam ettiğim bir alan. Burada da yüzde yirmi gibi bir zamanımı
harcıyorum.
• Geri kalan yüzde yirmi de networking ve iş dünyasına yönelik sosyal
aktivitelerde bulunuyorum veya başka destek altyapı sağlayıcı konularda
faaliyetlerde bulunuyorum. Bu seminerlere katılmak, derneklerde rol almak,
araştırma yapmak, genel amaçlı veya ilişki bakımı amaçlı toplantılar vs. olabilir.
119
Oyun alanlarım böylece tanımlandı. Sonra oyunlara gelelim. The LifeCo
dünyasında oyunlar yeni bir tesis açılımı, satışların arttırılması, hizmet kalitesinin
arttırılması, maliyetlerin kısılması ve benzeri olabilir. Excellere'de bir şirkete
bilinçli iş adamlığı kültürünün yerleştirilmesi olabilir. Yeni mecralarda Türkiye'de
veya yurt dışında yeni bir operasyonun hayata geçirilmesini sayabiliriz.
Buradaki rollerim konuya, oyuna ve duruma göre patron, vizyoner, takım üyesi,
karar verici, danışman, satın almacı, pazarlamacı vs. olabilir. İlişkilerim de,
değişik oyunlarda değişik iş arkadaşlarıyladır. Bu ilişkilerin herbiri için bir bakım
stratejisi olabilir. Her birinin olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. Bazıları için
gelişmesi yönünde gayretler gerekebilir. Bir iki tane örnekleme yapacak olursak,
bir oyunu yöneten bir arkadaşımı benim tarafımdan ele alalım. Disiplin,
mücadelecilik eksikliği ve ilgi alanına girmeyen konulara uzak kalması nedeniyle
120
TheLifeCo
EkonomikOrtam Dış
Rakipler
Belediye
Pazarlama/PRAjansları
İş Adamları
Müşteri
Sağlıklı YaşamUzmanları
Yatırımcılar
Destek VerenYakın Çevre
Tedarikçiler
FarkındalığıYüksek Çevre
MedyaDoktorlar
PolitikOrtam
Tarım ve SağlıkBakanlıkları
SağlıkSektörü
Rakipler
Mimarlar
Teknoloji
RegülasyonKurumları
Savaşlar ve Krizler
FinansalPazarlar
Ve Diğerleri...
Globalİşle ilgili ortam
(i.e. ABD Morgage Krizi)
Ülkeİşi etkileyen ortam(i.e. işle ilintili konular)
Direk İşile ilgili ortam(i.e. Müşteri ihtiyaçları)
Tablo 30: The LifeCo oyun alanı (Genel başlıklar olarak)
almak istediği rolu, bir sürü olumlu yönleri olmasına rağmen, bir türlü
alamamaktadır. Yani hayal ettiği rolün gereği ile kendi gayreti arasında bir açık
vardır. Bunu böyle kabul etmezsem sürekli onu ve de kendimi gererim. Olduğu
gibi kabul edip onunla devam etmeye karar vermem halinde çok germeyecek
şekilde uyarılar, düzeltmeler, yönlendirme gayretleri ile belki bir değişime neden
olabilirim. Tabii ki bu gayret sonsuz, nafile bir uğraş olmamalıdır. Onu olduğu
gibi kabul edip de işin gereğini bir türlü yerine getirememem halinde ise, en
doğrusu yolları ayırmaktır.
Bir başka arkadaşımı ele alacak olursak iş hayatında teknik rolü ile mükemmel
olmasına rağmen, ben ve ilişkiler yönü geriden gelmektedir. Burada geriden
gelen yerlere katkıda bulunabilirim ve zaten söz konusu arkadaşım da buna
açık ve hatta ilerleme kaydediyor. Ben de bu ilerlemeyi gördüğümden katkıya
devam edebilirim.
Kısacası ilişkilerde iyi bir kıvam tutturabilmek için muhakkak iyi bir resim
çekmek gerekir. Objektif olmalıdır, yani benim dünyamın resmi olmamalıdır.
En azından başka dünyaların da yansıması olan bir resim olmalıdır. Benim
bunu içselleştiriyor olduğum anlamına gelmez, olduğu gibi kabul edip yaşamıma
devam etmem anlamına gelir. Yani benim yaklaşım şeklim, ilgi alanıma girmeyen
sorumluluklarımı görmemek veya sıkıntı halinde savunmaya geçmek ve morali
bozmak yerine, bunların bütünün bir parçası olduklarını düşünüp, güzelliklerin
yanında bunların da olduğunu ve bunların da altından kalkılabileceğini
düşünmektir. Arkadaşımın dünyasında yaklaşımı farklı olsa da ben bunu sadece
not eder ve durumu kabul ederim. Kısacası ilişkiler çok sıkı bir farkındalık
gerektirir. Hem resmi sağlıklı çekmek adına, hem de ilişkileri yönetmek adına.
Hemen arkasından bütün bunların içinden kim geçecek sorusuna geldiğimizde
cevap tabii ki “Ben” olacak. Oyun alanı, oyun, oyun arkadaşı, onlarla olan
ilişkiler, roller gibi konuların hepsinde hep “Ben” vardır. “Ben” bütün bunların
içinde varolmaktadır. Yukarıda iş hayatımıza yönelik alanlarda dolanmamıza
rağmen tabii ki aynı yapılar ve süreçler, aile, eş dost, toplum gibi başka oyun
alanlarında da aynı şekilde yer alır. Yukarıda ele alınmayan oyun alanlarında
“Ben” aynı şekilde vardır. Kısacası “Ben”in üstüne çok büyük yük düşmektedir.
121
Bir sürü alanda sorumluluk almaktadır. Mutluluğu, keyifliliği sürekli olan bir
“Ben” bütün bunların altından kalkar. Peki böyle bir ben nasıl inşaa edilmeli?
Genel anlamda işlenmişti yukarıda. Burada bu dönemde belli başlı 'Ben'
kriterlerimi sıralayacağım.
Dönemin “Ben” Kriterleri: Beslenme ile başlayacak olursak, bu
dönemde standardım tek öğün, ama sosyal gereklilikten dolayı gerekirse ikinci
öğünü de yiyorum. Öğünlerde en az yüzde seksen civarı sebze, bazen tahılgiller
yiyorum. En fazla yüzde yirmi de, özellikle seyahatlerde veya dışarıda yemek
gibi sosyal buluşmalarda, programın dışına çıkabiliyorum. Öğünler dışında ise
sebze, meyve suları ve bitkisel çaylar ile besleniyorum. Bu modeli oturttum,
devam ettirme niyetindeyim. Haftada bir gün de mümkün oldukça yalnız sıvı
günü yapıyorum. Günde, su tükemini de katarsak, en az üç dört litre sıvı
tüketiyorum.
Spor: Her sabah güne başlama programı adı altında oluşturduğum 15-20
dakika esneme, 15-20 dakika trambolinde zıplama seansım var. Haftada üç
kere de, dönem dönem değişmeli olarak, pilates, kardiyo, ağırlık veya yüzme
yapıyorum.
Zihin: Bu dönem için meditasyon veya benzeri etkisi olan çalışmalar için
hedefim günde en az 20 dakika yapmak, mümkünse bir saate kadar uzatmaktır.
Sağ beynim ile olan iletişimimi geliştirmek için ise bazı girişimlerim var. Sağ
el yerine sol elle dişlerimi fırçalıyorum. Aynı zamanda beynimi, sağ tarafına
erişimin daha kolay olduğu düşük frekanslara indirmeye yardımcı olan
www.bwgen.com veya iPhone'da brain wave gibi uygulamaları kullanıyorum.
Ara düzeltme olarak yılda en az iki adet, birer haftalık, detoks yapıyorum. Besin
desteği olarak da “Green Vibrance” adında sebzelerden yapılmış bir tozu her
sabah sebze veya meyve suyuna karıştırıyorum. D vitamini, C vitamini gibi bir
takım destekleri dönem dönem yüksek doz olarak kullanıyorum. Kişisel gelişim
olarak da Mark Twain'in aşağıdaki formülü örneğinde olduğu gibi söylemlere
takılarak farkındalığımı geliştiriyorum:
122
“Mutluluk = İsteklerimin sahip olduklarıma oranı ve hedef ve hayallerimin,
kapasite ve kabiliyetlerime oranı”
Reçetemde tabii ki bir sürü ufak tefek detaylar ek olarak bulunmakta ama bu
kadarı ile yetinelim derim. Ayrıca belirtmek istediğim başka bir konu, bunun
benim reçetem olduğu ve herkesin reçetesinin kendisine özel olacağıdır. Bu
yüzden bir yerden başlayın, kapsamlı olmasına, her şeyin dört dörtlük olmasına
gerek yok. Zaman içinde standardlarınız oturur. Ben kendime, yani “Ben”ime
bilinçli yaklaşmaya başlayalı yedi yıl oldu ve de iyi gidiyor. Yol boyunca enerji
bolluğu, zihin açıklığı, sürekli keyif vs. olarak da meyvelerini alıyorum.
123
7.Sonsöz
Kısaca kitabımızın ucunu bağlarsak, hepimize doğuşta bir hayat hediye ediliyor.
Bu hayat, kontrolü bize geçtiği yaşa kadar eğrilip bükülüyor. Aile şekil veriyor,
okul, toplum şekil veriyor. Kontrol bize geçtiğinde etrafımız bir takım sınırlar,
referanslarla sarılıyor. Bu oyun uyanık oynanmazsa hep başkalarının etkisinde
oynanmaya mahkum. Onun için “farkındalık”, “seçim hakkımız” bu oyunu
keyifli, sağlıklı, dolu dolu, doya doya oynamamız için şart.
Oyunda, yani yaşamımızda, değişik oyun alanlarını, her birindeki ilişkilerimizi
ve baş aktör olan kendimizi dört dörtlük pozisyonladığımızda başarılar ve keyif
ardı ardına geliyor. Bunların arasındaki denge kaçıp, biri ihmal edildiğinde veya
herhangi biri aşırı ön plana çıktığında sistem çökme riski taşıyor ve çoğunlukla
da çöküyor.
Örneğin sırf oyun alanını yaşayanlar genellikle hayatın diğer nimetlerini, örneğin
dostlukları, sıcak ilişkileri, doğadaki güzellikleri, kendi içindeki coşkuyu pek
yaşayamadan, işlerinin içinde, yani oyunun içinde tükenip, kaybolup gidiyorlar.
Yalnız beni yaşayanlar ise egoist, bencil kavramlarının temsilcisi olup hayatı
tümüyle yaşamadan aynı şekilde bir kaybeden olarak tüketiyorlar.
İlişkilerde takılı kalanlar ise belki daha iyi durumdalar, ama hep başkaları için
yaşadıkları ve de oyunun kendisini gözden kaçırdıkları için mutsuz, inişli çıkışlı
bir yaşama sıkışıyorlar.
Dengeli bir yaşama davetlisiniz. Yaşamın keyfini çıkarın. Yaşam ile ilgili herşeyin
elinizde olduğunu bilin. Doya doya yaşayın bu güzelliği...
Sevgiler,
Ersin Pamuksüzer
125
Tablolar
Tablo 1: Yaşama doğmak 13
Tablo 2: Düşünce çerçevesi oluşumu 25
Tablo 3: Bütünleşik yaklaşım modeli 63
Tablo 4: Oyun alanı 65
Tablo 5: İş ortamı analizi 67
Tablo 6: İş ortamında ilişki türleri 68
Tablo 7: Değer zinciri kavramı 69
Tablo 8: Uyumlu hale getirme örneği - yeni bir projeyi başlatırken 72
Tablo 9: Strateji uyum süreci 72
Tablo 10: Kişinin kendisi 74
Tablo 11: Kişinin dengesi 76
Tablo 12: Kişinin bedeni 76
Tablo 13: Kişinin zihni 79
Tablo 14: Zihin dalgaları 80
Tablo 15: Zihin haritası 85
Tablo 16: Değişim tepki eğrisi 86
Tablo 17: Değişim süreci 87
Tablo 18: Yöneticilik ve liderlik merdiveni 89
Tablo 19: Liderlik yıldızı 89
Tablo 20: Dengeli yaşam 90
Tablo 21: Bilinçli iş yapma sanatı 91
Tablo 22: Sınırsız sorumluluk 93
Tablo 23: Dürüst ve sağlam duruş 96
Tablo 24: Alçak gönüllülük 97
Tablo 25: Güvenilir iletişim 103
Tablo 26: Güvenilir iletişimin özeti 103
Tablo 27: Yapıcı şekilde müzakere etme 106
Tablo 28: Kusursuz koordinasyon 108
Tablo 29: Yiyeceklerin kalori başına besin değerleri 114
Tablo 30: The LifeCo ortam haritası 120
126
Yaşam ve Başarı / Ocak 2010Kitapla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı www.surdurulebilirbasari.com üzerinden yazara ulaştırabilirsiniz.Tasarım: Hale Tekcan [email protected] Bu kitap üzerindeki her türlü hak Ersin Pamuksüzer’e aittir.5846 sayılı Kanun’da sayılan istisnalar dışında Yazarın yazılı izni olmaksızın, kitaptan kısmen ya da tamamen faydalanılamaz.
www.surdurulerbilirbasari.com www.thelifeco.com.tr www.excellere.com.tr
Ersin Pamuksüzer 30 yılı aşaniş geçmişinde telekominikasyonsektöründe birçok üst düzey yönetimrolleri üstlenmiştir. Ericsson Türkiye veİsrail Bölge Müdürlüğü, Turkcell ve grupşirketlerinde yönetim kurulu üyeliğibunlardan bazılarıdır. Kendisi aynızamanda şehir hayatında yaşayanbireylerin daha sağlıklı ve kaliteliyaşamaları misyonuyla çalışanThe LifeCo grup şirketlerinin dekurucusudur. İsveç’de, LinkopingTeknik Üniversitesi’nde MühendislikLisans Programı’ndan mezun olmuş vegene İsveç’de bulunan UppsalaÜniversitesi’nde Uluslararasıİşletmecilik Master’ı yapmıştır.
Ersin Pamuksüzer