48
www.zamaniskandinavya.dk 18 - 24 ARALIK 2013 • YIL : 5 • SAYI : 242 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NOK • FİNLANDİYA 4,5 EURO Âhir zaman alâmetleri neyin delaleti? Kardeş kıskançlığı nasıl aşılır? Günahlardan nasıl arınırız? AFFETMEYİ UNUTTUK Gazetenizle birlikte 46 KÜLTÜR SPOR Sinemada aile saadeti Çok gücüme gidiyor 4 KAMİL SUBAŞI 38 Detayli bilgi ve abonelik için: www.zamaniskandinavya.dk Devler liginde dev ilginçlikler Sınırdaki mülteciler Suriye’deki iç savaş, büyük bir insani drama yol açtı. Siyasi ve ekonomik fatura bu dramın yanında küçük kalıyor. Mağdurlara suç öznesi gözüyle bakan yerel ve ulusal medya, olayları ‘şuyuu vukuundan beter’ şekilde yansıtıyor. Mağduriyet ve suç ikilemindeki Suriye göçmenlerini araştırdık. 1 32'DE Danimarka istihbarat başkanını da ilanla arıyor Genelkurmay başkanını gazetelere verdiği ilanla bulan Danimarka aynı yöntemi istihbarat teşkilatı PET başkanını bulmak içinde uyguluyor. Adının karıştığı skandalardan dolayı 1 Ocak’ta görevi bırakacağını açıklayan PET Başkanı Jakob Scharf’ın yerine gelecek isim için ilan veren Adalet Bakanlığı, ‘stratejik vizyon, organizasyon yeteneği, güven veren liderlik, iç ve dış iletişim yeteneği’ olan kişinin istihbarat örgütünün başkanı için aranan özellikler olduğunu dile getirdi. 1 17'DE Başbakan kabinede son revizyonu yaptı Danimarka’da son haftalarda yaşanan istifalar Başbakan Helle Thorning Schmidt’i kabinede revizyona gitmek zorunda bıraktı. Sağlık nedeniyle Dışişleri Bakanlığı ve milletvekilliği görevinden istifa eden Villy Sövndal’ın yerine Sosyalist Halk Parti’nin (SF) deneyimli isimlerinden Holger K. Nielsen getirildi. 1 12'DE 16 | İşçi sınıfının zengin başkanı: Helle Thorning-Schmidt 50 YILLIK YOL ARKADAŞI SUAT YILDIRIM, HOCAEFENDİ'Yİ YAZDI Fethullah Gülen veya bir fazilet mücadelesi 40 NOEL TATİLİ NEDENİYLE MATBAA KAPALI OLDUĞU İÇİN GAZETEMİZ 25-31 ARALIK TARİHLERİ ARASINDA YAYINLANMAYACAKTIR.

Zamandk242 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    271

  • Download
    23

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk242 eg

www.zamaniskandi navya.dk18 - 24 ARALIK 2013 • YIL : 5 • SAYI : 242 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NOK • FİNLANDİYA 4,5 EURO

Âhir zaman alâmetleri neyin delaleti?

Kardeş kıskançlığı nasıl aşılır?

Günahlardan nasıl arınırız?

AFFETMEYİ UNUTTUK

Gazetenizle birlikte

46KÜLTÜR SPOR

Sinemada aile saadeti

Çok gücüme gidiyor

4 KAMİL SUBAŞI 38

Detayli bilgi ve abonelik için: www.zamaniskandinavya.dk

Devler liginde dev ilginçlikler

Sınırdaki mültecilerSuriye’deki iç savaş, büyük bir insani drama yol açtı. Siyasi ve ekonomik fatura bu dramın yanında küçük kalıyor. Mağdurlara suç öznesi gözüyle bakan yerel ve ulusal medya, olayları ‘şuyuu vukuundan beter’ şekilde yansıtıyor. Mağduriyet ve suç ikilemindeki Suriye göçmenlerini araştırdık. 1 32'DE

Danimarka istihbarat başkanını da ilanla arıyor Genelkurmay başkanını gazetelere verdiği ilanla bulan Danimarka aynı yöntemi istihbarat teşkilatı PET başkanını bulmak içinde uyguluyor. Adının karıştığı skandalardan dolayı 1 Ocak’ta görevi bırakacağını açıklayan PET Başkanı Jakob Scharf’ın yerine gelecek isim için ilan veren Adalet Bakanlığı, ‘stratejik vizyon, organizasyon yeteneği, güven veren liderlik, iç ve dış iletişim yeteneği’ olan kişinin istihbarat örgütünün başkanı için aranan özellikler olduğunu dile getirdi. 1 17'DE

Başbakan kabinede son revizyonu yaptıDanimarka’da son haftalarda yaşanan istifalar Başbakan Helle Thorning Schmidt’i kabinede revizyona gitmek zorunda bıraktı. Sağlık nedeniyle Dışişleri Bakanlığı ve milletvekilliği görevinden istifa eden Villy Sövndal’ın yerine Sosyalist Halk Parti’nin (SF) deneyimli isimlerinden Holger K. Nielsen getirildi. 1 12'DE

16 | İşçi sınıfının zengin başkanı: Helle Thorning-Schmidt

www.zamaniskandi navya.dk

AFFETMEYİ AFFETMEYİ AFFETMEYİ AFFETMEYİ UNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUKUNUTTUK

5 0 Y I L L I K Y O L A R K A D A Ş I S U A T Y I L D I R I M , H O C A E F E N D İ ' Y İ Y A Z D I

Fethullah Gülen veya bir fazilet mücadelesi40

NOEL TATİLİ NEDENİYLE MATBAA KAPALI OLDUĞU İÇİN GAZETEMİZ 25-31 ARALIK TARİHLERİ ARASINDA YAYINLANMAYACAKTIR.

Page 2: Zamandk242 eg

2 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAD A N I M A R K A Ş O K T A

3 haftada 3 bakan istifa ettiDanimarka’da son 3 hafta içerisinde 3 bakan değişik nedenlerle görevlerinden istifa etti.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da geçtiğimiz hafta içerisinde Dışişleri Bakanı Villy

Sövndal’ın istifa etmesinin akabinde son 3 hafta içerisinde görevi bırakan bakan sayısı 3’e çıktı. Sövndal’dan önce Kalkınma ve Dış Yardım Bakanı Christian Friis Bach ve Adalet Bakanı Morten Bordskov istifa etmişti.

Bir süre önce kalp krizi geçiren Dışişleri Bakanı Villy Sövndal, sağlık durumunu gerekçe göstererek geç-tiğimiz hafta içinde bakanlıktan ve milletvekilliği görevlerinden istifa ettiğini açıkladı.

22 Ekim sabahı evinde fenalaşan ve hastaneye kaldırılan Villy Sövn-dal’ın, yapılan tetkikler sonrasında kalp krizi ortaya çıkmıştı. Daha sonra Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Sövndal’a hatanede kalp ameliyatı yapıldığını ve durumun iyi olduğu ifade edilmişti. Açıklamada ayrıca 61 yaşındaki politikacının duru-munun iyi olduğu ve kısa sürede rutin işlerine dönebileceği ifade edilmişti. Ancak beklenen olmadı. Villy Sövndal bugün başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere milletvekilliği görevlerinden istifa ettiğini Başbakan Helle Thorning Schmidt’e bildirdi. Konuyla ilgili kısa bir açıklama yayınlayan Sövndal, “Bu benim için oldukça ağır bir karar oldu. Ancak doktorlardan bu yönde karar vermem için oldukça net bir tavsiye

aldım. Tam performans ile görevime devam etmem mümkün değildi.” dedi. Sövndal ayrıca istifa kararının hem kendisi hem ailesi hem de Danimarka için en doğrusu olduğunu ifade etti.

Nelson Mandela’nın cenaze töre-nine katılmak için Güney Afrika’da olan Başbakan Helle Thorning Schmidt yaptığı açıklamada; Villy Sövndal’ın is-tifa kararına saygı duyduğunu bununla birlikte Villy Sövndal’ın bakanlığını özleyeceğini ifade etti. Sövndal’ın sıkı çalışan başarılı bir bakan olduğunu

ifade eden Başbakan Schmidt, bunun için kendisine teşekkür edilmesi ge-rektiğini belirtti.

3 haftada 3 bakan istifa ettiBu arada Villy Sövndal’ın istifasının

akabinde Danimarka’da son 3 hafta içerisinde istifa eden bakan sayısı 3’e yükseldi. Önce Güney Kore merkezli uluslararası kuruluşu olan GGGI’e yapılan yasadışı yardımlarla ilgili ola-rak halkı yanlış bilgilendirdiğini itiraf eden Dış Yardım Bakanı Christian Friis

Bach istifa etmişti. Geçtiğimiz hafta ise; Danimarka İstihbarat Teşkilatı’nın (PET) aşırı sağcı politikacı Pia Kjears-gaard’ı yasadışı bir şekilde takip ettiği ve programında manipülasyon yaptı-ğının ortaya çıkmasının akabinde önce PET başkanı Peter Scharf ardından ise Adalet Bakanı Morten Bordskov istifa etmişti. Sağlık gerekçesiyle istifa eden Villy Sövndal ile Danimarka’da bakanlık koltuğundan ayrılan politikacı sayısı 3’e yükselmiş oldu.

Danimarka’da geçtiğimiz hafta içerisinde Dışişleri Bakanı Villy Sövndal’ın istifa etmesinin akabinde son 3 hafta içerisinde görevi bırakan bakan sayısı 3’e çıktı. Sövndal’dan önce Kalkınma ve Dış Yardım Bakanı Christian Friis Bach ve Adalet Bakanı Morten Bordskov istifa etmişti.

Nobel Barış Ödülü, Ahmet Üzümcü’ye takdim edildiZaman’a konuşan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, Nobel Barış Ödülü’nün bundan sonraki çabalar için kendilerine enerji ve cesaret verdiğini söyledi.ENGIN TENEKECI OSLO

1Kimyasal Silahların Yasaklanması Ör-gütü (OPCW) Genel Direktörü Ahmet

Üzümcü, 2013 Nobel Barış Ödülü’nü geçen hafta Oslo’da düzenlenen törenle Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland’ın elinden aldı. Oslo Belediye Sara-yı’nda düzenlenen törende, başta Norveç Kraliyet Ailesi mensupları olmak üzere, Nor-veç hükümet erkanı, birçok farklı organizas-yonlar, yurt içinden ve yurt dışından ünlü simalar, büyükelçiler, yerli-yabancı gazete-ciler de yer aldı.

Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland, törende yaptığı konuş-mada, OPCW’nin Suriye’deki kimyasal silahların imhası sürecinde çok önemli ve zor bir görevi üstlendiğini vurguladı. Jagland, Kimyasal Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı henüz imzalamayan son birkaç ülkeye de anlaşmaya taraf olmaları için çağrı yaptı.Thorbjørn Jagland ayrıca tam 20 yıl önce ödülü alan ve geçtiğimiz hafta vefat eden Nelson Mandela’yı andı. Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland, konuşmasının ardından, 1,25 milyon dolarlık ödülü Ahmet Üzümcü’ye takdim etti.

OPCW Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, 45 dakikalık tören konuşmasında ödülü hem kurum adına hem de üye ülkeler ve kurmunun eski başkanlığını yürüten Raglio adına aldığını söyledi.Üzümcü, kimyasal

silahların insanlığa verdiği menfi ve dramatik tesirleri üzerinde durdu. Başkent Oslo’da ki kaldığı hotelde katıldığı bir program sırasında Zaman’a konuşan Ahmet Üzümcü, Nobel Komitesi’nin sadece OPCW’nin başarılarını takdir etmekle kalmadığını dile getirdi. Üzümcü, aldıkları ödülün bunda sonraki çabalar için kendilerine enerji ve cesaret verdiğini vurguladı.

Suriye’deki kimyasal silah tesisleri ile bunları fırlatacak mermileri imha ettik-lerini belirten Ahmet Üzümcü, kimyasal silahların ise Suriye dışında imha edileceğini hatırlattı.Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland ise OPCW’nin çok önemli işlere imza attığını vurguladı. Jagland, OPCW’in gösterdiği bu gay-

retlerle, başka türden silahların da imha edilmesi için bir örnek teşkil ettiğini söyledi. Hollanda merkezli olan OPCW, özellikle Su-riye’deki kimyasal silahların imhası sürecini üstlenerek gündeme gelmişti. Örgütü’nün Genel Müdürlüğü’nü Türk diplomat Ahmet Üzümcü yapıyor.

Örgüt daha çok, ülkelerde ki mevcut kimyasal silahları, uluslararası denitimi altında imha etmek, örgüte üye ülkeleri muhtemel kimyasal tehditlere karşı ko-rumak, kimyasal silahları barışçıl yollarla kulannamayı teşvik etmek, gibi misyonlara sahip.Kimyasal Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı Angola, Mısır, Kuzey Kore ve Güney Sudan haricindeki tüm ülkeler imzalamış durumda.

Üzümcü, 2013 Nobel Barış Ödülü’nü geçen hafta Oslo’da düzenlenen Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland’ın elinden aldı.

Üzümcü Nobel Barışı Ödülü ile medya mensuplarına poz verdi.

Page 3: Zamandk242 eg

€€

Page 4: Zamandk242 eg

4 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADANİMARKA HABER TURU

Kamil Subaşı

Çok gücüme gidiyor...Medya toplantısı için bir kaç günlüğüne Tür-

kiye’de idim. Bu vesile ile 2-3 günlüğüne annemi ve kardeşlerimi de ziyaret etme imkanı buldum. 1999’dan beri yurtdışındayım ve ara ara fırsat bula-bilirsem kısa süreliğine de olsa sıla-i rahim yapmaya çalışıyorum. Malum Türkiye’de her zamankinden çok daha yoğun bir gündem var son zamanlarda. Dershane kapatma, 2004 MGK belgeleri, fişle-meler… Türkiye’de iken biraz daha yakından değerlendirme imkanım oldu yaşananları. Hemen hemen herkesin gündeminde son yaşananlar ve maalesef her mesele bir şekilde Hizmet-AK Parti meselesine dönüştürülüyor.

Aslında gücüne gitmiyor değil insanın; rantçı, örgüt vs. tarzı ileri geri söylenenler ve atılan iftira-lar. Eskilerde bir reklam vardı. Reklam filmindeki kamyon şoförünün sözünü hep hatırlarım: “Ağzı olan konuşuyor.” Ağzı olan konuşuyor haddinden fazla son zamanlarda. Türkiye’nin yoğun gündemini Danimarka gibi uzak bir ülkeden takip ederken, ister istemez Türkiye’dekiler kadar içinde hissedemiyor insan kendini. Ama Türkiye’de geçirdiğim şu bir kaç gün, benim eski ile yeni zaman arasında gel gitler yaşamama vesile oldu. Danimarka’ya dönerken uçakta dinlediğim türküler çok hüzünlendirdi beni. Uçakta ağlar mı insan, ağlıyormuş demek ki.. Hele ‘Derdim çoktur hangisine yanayım’ türküsü ile zih-nimdeki gel gitler birleşince tamamen kaybetmişim kendimi.

Hizmet'ten arkadaşlarla Gaziantep’te üniversite yıllarında tanıştım ve tamamen kendi hür irademle gönül verdim bu Hizmet'e. 28 Şubat sürecinde de Gaziantep’te idim. Üniversite öğrencisi olarak bir kaç arkadaş ile öğrenci evinde kalıyordum. Polis baskınlarını gördük, duyduk o dönemde… İki kız kardeşim üniversiteyi bıraktı, devletteki işlerinden istifa ettiler başörtülerinden dolayı. 28 Şubat dönemi, fişlemeler de ne oluyor diyen yeni nesil gençler için STV’de yayınlanan ve o dönemleri anlatan ‘Ötesiz İnsanlar’ dizisini izlemelerini tavsiye ederim, en azından boş bir dizi izlememiş olurlar.

1999 Ağustos’unda çıktım yurtdı-şına. Eşimden dolayı ilk durak Almanya idi. Gerek master-doktora eğitimimden gerekse işimden dolayı 4-5 farklı Av-rupa ülkesinde yaşama ve kültürlerini tanıma fırsatı elde ettim. Eşim Almanya doğumlu. Almanya’da iken benim vesilemle tanımış ve gönül vermiş oldu Hizmet’e. ‘Boynuz kulağı geçer’ misali şimdilerde bana göre çok daha fazla aktif yardım konularında. Almanya’daki ilk yıllarımızı, eşimin henüz Hizmet’i tanımadığı yılları hatırlıyorum da işimden dolayı 90 kilometre uzağa taşınmak için bir yılda ancak ikna edebilmiştim kendisini ve o süreçte bir yıl boyunca git gel yapmıştım her gün. Çok değil 4 yıl sonrasında Finlandiya’ya Zaman temsilcisi olarak gitmem gerektiğinde hiç tereddüt etmeden kabul etmişti taşınmayı. Daha sonra ise Dani-marka… Şimdilerde fark etmez nereye gideceğimiz; ister Afrika’da bir ülke, isterse Orta Asya’da yada Uzak Doğu’da, yeter ki insanlığa faydamız olacak bir şeyler yapabilelim, hizmet edebilelim.

Bu Hizmet'e gerek Türkiye yıllarımda gerekse şimdilerde Avrupa’da gönül vermiş birisi olarak, üzüntülüyüz Türkiye’deki gelişmelerden dolayı. Üzüntümüz ümitsizliğimizden değil, vatana, mil-lete ve insanlığa hizmetten başka bir düşüncesi olmayan masumlara iftira atanlara ve onların peşine takılanlara...

Meseleye Danimarka’da yaşayan ve Hizmet'e gönül vermiş biri olarak yaklaşmaya ve anlamaya çalışıyorum ama neresinden tutarsam tutayım, hiç de anlaşılır bir tarafını bulamıyorum. Hele hele bir taraftan yapılanları, yapılmaya çalışılanları, söylenenleri ve atılan iftiraları diğer taraftan da

Hizmet’e gönül vermiş eşimi ve onun şahsında diğer tüm Hizmet gönüllülerini düşündükçe çok gücüme gidiyor yapılanlar, atılan iftiralar, fişlemeler, örgüt söylemleri…

Eşim 2000’li yıllarda Hizmet’i tanıdı ve aktif bir şekilde hizmet etmeye çalışıyor o zamandan beri. Şimdilerde 4 çocuk sahibi bir anne olması da hizmet etmesini engellemiyor, tam tersine her geçen gün artan bir şekilde ivme kazanıyor. Bir yandan Türkiye’deki dershane kapatma, fişleme meseleleri, örgüt söylemleri diğer yandan eşim ve onun gibi Hizmet gönüllülerinin insanlık için yaptığı gayretler. Afrika’ya kurban yardımı söz konusu olduğunda kendi kurbanlarımızı göndermek bir yana ulaşabildiği tüm tanıdıklarını da katmaya çalışmıştı bu yardım kervanına. İstemişti ki onların da hissesi olsun, muhtaç bir kişiye daha yardım ulaş-tırılabilsin. En son kurban öncesi, kendisine kurban hissesine katılacağını söyleyen bir arkadaşının vaz geçtiğini söylediğindeki üzüntüsünü hatırlıyorum da, dokunsan ağlayacaktı. Hele o muhtaç öğrenciler için burs bulma koşuşturmacası, Muharrem ayında dualarla yaptığı aşureleri dağıtmak için kapı kapı dolaşması, kermesler düzenlenerek yapılan yardım kampanyaları, gecesini gündüzüne katarak yapılan koşuşturmacalar. Derdiyle o kadar özdeşleşmiş ki, hayatını başkaları için yaşamaya endekslemişti. Ama şimdi duyuyoruz ki, birileri kurban yardımı yapanları bile fişlemiş, sanki yüz kızartıcı bir suç işleniyormuş gibi. Yapmadılarsa henüz, bizi de fişleyebilirler...

‘Örgüt’ iftirası atılıyor, bu insanların öyle anıl-malarına çalışılıyor… Bir yanda eşim gibi binlerce

Hizmet gönüllüleri diğer yanda insanlığa, vatanına, milletine zarar vermeye çalışan bir örgüt mensubu teröristler… İkisini yan yana düşünemiyorum, çok gücüme gidiyor, 'nasıl bu iftiraları bu insanlara atabiliyorlar' diye. Eşime desem: "Hanım gözün aydın sende 'örgütçü' olmuşsun." anlamsız gözlerle bakar bana, "Bu adama ne diyor, delirdi mi!" diye...

Aklıma 2009 yılı Hint yapımı ‘Benim Adım Khan - My name is Khan’ filmi geldi. Filmde, tüm Müslümanları zan altında bırakan '11 Eylül saldırıları' sonrası Müs-

lüman olmadığı halde kendi soyadını taşıdığı için Müslüman zannedilerek oğlu öldürülen Khan'ın, eşinin kendisini affedebilmesi için, onun isteği ile ABD Başkanı'na ulaşıp ona, "Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim." demek için verdiği mücadeleler anlatılıyor. Ben de kendi kendime aynı şeyi söylüyorum: ‘Ben bir terörist değilim, hele eşim hiç değil!..’

Biz ömrünü bir bavula sığdırarak nerede hizmet varsa orada olmayı göze almış kimseleriz. Akşam burada, sabah orada. Kendimizi insanlığın yararına adamışız. Vatan ve millet sevgisiyle yanıyoruz ama sırf bu yüzden öldüğümüzde bile nerede ölürsek bizi oraya defnedin diyecek kadar da kendimizden geçmişiz, zira en azından sonradan gelenler meza-rımıza uğradıklarında derler: ‘Gelmişler, faydalı işler yapmaya çalışmışlar, burada ölmüşler ve defnedil-mişler...’ diye. Dirim bir işe yaramadı, cenazem bir işe yarar belki… Benim hayata bakış açım ve duam, 'Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise, yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al.' şeklinde. Neticede topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Dünya kimseye kalmaz. Önemli olan yanımızda ne götürebildiğimiz.

İftiralarla, örgüt söylemleri ile uğraşacak vak-timiz yok. Zira bizim derdimiz çok, kime yanalım Efendimiz’den (sav) başka… Boş işlerle uğraşanlara diyecek son sözüm: Gölge yapmayın başka ihsan istemez..

[email protected]

Uçakta cep telefonu kullanabileceksinizİskandinavya Havayolları SAS’la uçarken yakın bir zamanda;

“Uçuş modunda tuttuğunuz sürece tüm uçuş boyunca elektronik cihazlarınızı kullanabilirsiniz.” Anonsunu duyacağız. SAS, güven-lik prosedürlerini güncelleyerek, yolcuların uçuş esnasında telefon ve tablet kullanabilmelerine imkan sağlayacak. Ancak söz konusu elektronik araçların uçuş modunda olması şartı bulunuyor. Bu fonksiyon, WiFi, FM-radyo, Bluetooth, NFC (Near Field Commu-nications) paylaşımlarının devreden çıkmasını sağlıyor. Böylece daha önce indirilmiş müzik ve videoları izlemek mümkün olacak. Daha önce kalkış ve inişlerde elektronik cihazların kapalı kalması şartı bulunuyordu. AB Komisyonu, Avrupa Hava Güvenliği Ajansı EASA ile birlikte bu yeni prosedüre yeşil ışık yakmıştı.

Ağrı kesici tablet kullanmayınKalp Sağlığı Derneği, ağrı kesici almak için eczaneye

girdiğinizde, eritme tabletlerinden uzak durmanız gerekiyor; çünkü bu tabletler sağlığınız için tehlike olduğunu açıkladı. Kalp Sağlığı Derneği bu açıklamayı, İngiltere’de yapılan bir araştırmada eritme tabletlerinin çok miktarda tuz içerdiği için sağlığımıza zararlı olduğunu ortaya koymasından sonra yaptı. Kalp Sağlığı Derneği, yutma zorluğu gibi çok önemli bir gerekçe olmadığı takdirde, hiç kimsenin eritme tableti kullanmaması gerektiğini tavsiye etti. Gorm B. Jensen, “Ciddi bir baş ağrısı çekmeniz durumunda elbette bir tane ağrı kesici alabilirsiniz. Ancak eritme tableti yerine normal bir ağrı kesici alın.” Dedi Gorm B. Jensen, ilaç kurumları, hekim ve sağlık kuruluşlarının yapılan araştırmayı cid-diye alacağını umut ediyor. Yetkili kurumların ilaçların üzerine tuz miktarını yazması gerektiğini söyledi. Bu tür ilaçların yazılmasının zorunlu olduğu durumlarda ise tuz içermeyen eritme tabletinin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Trafiğe alışmayan çocuklar dikkatsiz oluyor

Çocuklarınızı hergün arabayla okula bırakmak, trafik hakkında birşey öğrenememelerine neden oluyor. Trafik Güvenliği Kurulu Müdür Yardımcısı Karina Petersen, yapılan araştırma sonucunda dokuz trafik kazasından yedisinin, çocukların trafik kurallarını bilmemeleri nedeniyle dikkatsiz davranmaları neticesinde meydana geldiğini belirtti. Petersen, yaptığı açıklamada: ”Çocuklarımıza hem gözlerini hem de kulaklarını etkili kullanmayı öğretmemiz gerekiyor. Bunu da, yalnızca trafikte yer aldıkça öğrenirler. Çocuğunuza trafik konusunda ne kadar eğitim verirseniz, trafiği o kadar çabuk öğrenecektir” dedi.

Çocuklar obezlik yolunda Hemşireler, okul öncesi dönemdeki çocukların boy ve

kilolarını ölçtüklerinde, her sekiz çocuktan birinin fazla kilolu olduğu ortaya çıktı. Belediyeler, şimdiye kadar bu kadar net raka-mlara ulaşmamıştı. Ancak, Jyllands Posten gazetesi Çocuk Bilgi Bankası’nın çocuklar hakkında yapılan bu benzersiz araştırmayı duyurmuş oldu. 2005 yılında doğan çocuklar arasında, şişmanlık oranı yüzde 12,8 idi. Bu da, sekiz çocuktan biri oranından daha fazlasına karşılık geliyor. KL’nin dergisi Momentos’un Çocuk Bilgi Bankası adına yapmış olduğu araştırmada bu bilgilere yer verildi.

Doğumu hızlandıran hap test edilmeden piyasaya sürüldü

Sağlık Kurulu son birkaç yıldır, ülke çapındaki doğum bir-imlerinde doğumu hızlandıran bir ilacın kullanılmasına yeşil ışık yaktı. Ancak Sağlık Kurulu’nun Misoprostol hapının güvenliği ve yan etkileri konusunda bir bilgisi yok. Çünkü Danimarka Hintli üreticiden bu konuda bir dokümantasyon talebinde bulunmadı. Berlingske gazetesi, Sağlık Bakanlığı’nın Parlamento’ya yapmış olduğu açıklamaların bu yönde olduğunu yazdı. İlaç Güvenliği Kurulundan Prof Ole Jannik Bjerrum’a göre, Hintli kurumların Batılı ülkelerdeki gibi sert koşulları yok."

Bu Hizmet'e gerek Türkiye yıllarımda gerekse şimdilerde

Avrupa’da gönül vermiş birisi olarak, üzüntülüyüz

Türkiye’deki gelişmelerden dolayı. Üzüntümüz

ümitsizliğimizden değil, vatana, millete ve insanlığa

hizmetten başka bir düşüncesi olmayan masumlara iftira atanlara ve onların peşine

takılanlara...

Page 5: Zamandk242 eg
Page 6: Zamandk242 eg

6 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİSVEÇ HABER TURU

‘Ivar’ kasırgası onbinlerce kişiyi elektriksiz bıraktı

İsveç’in kuzey bölgelerinde geçtiğimiz Perşembe günü etkili olan ‘Ivar’ kasırgası onbinlerce kişinin elektriksiz kalmasına neden oldu. Kasırga nedeniyle yaklaşık 60 bin evin elektriksiz kaldığı belirtilirken binlerce ağacın devrilerek yollara ve evlerin üstüne düştüğü, birçok evinin çatısının da uçtuğu belirtiliyor. Özellikle Jämtland, Gävleborg ve Västernorrland’da etkili olan kasırga nedeniyle bölgeye tren ulaşımı büyük ölçüde dururken bölgede birçok yerleşim yerinde bütün okulların ve kreşlerin de bir gün tatil edildiği bilgisi veriliyor.

İsveç, Rusya’nın ekonomisini de gözetlemiş

İsveç istihbarat kurumunun (FRA) Rusya’nın sadece liderleri ile ilgili değil, aynı zamanda ekono-misi hakkında da casusluk yapıp ABD ile paylaştığı belirtildi. İsveç Ulusal Savunma Telsiz Kuruluşu’nun (FRA) Rusya liderleri hakkında bilgi toplayıp ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) ile paylaştığı daha önce İsveç basınında yer almıştı. Yeni ortaya atılan iddiaya göre FRA Rusya’nın sanayisi hakkında da bilgi toplayıp NSA ile paylaştı. İsveç devlet televizyonuna göre özellikle enerji şirketleri hakkında bilgi toplayan FRA, bu bilgileri Washington’a gönderdi.

Arena Tele 2’da yangın çıktı...Stockholm’de bulunan Tele 2 Arena stadında

yangın çıktı. Yangın yerine itfaiye ekipleri 2 saatlik bir çalışma sonucunda yangını söndürdü. Resmi açılışını 3 ay önce yapan 40 bin kişilik Tele 2 Arena stadında elektrik kablolarından yangının çıktığı belirtildi. Rüzgârın etkisi ile yayılan yangın maddi hasara neden oldu. Yangın nedeniyle stadın çevresindeki iş yerleri tamamen boşaltıldı.

İzmir Üniversitesi ile İsveç Arasında Eğitim Köprüsü Kuruldu

İsveç’in en hızlı gelişen üniversitesi olan Örebro Üniversitesi ve İzmir Üniversitesi arasında Erasmus değişim anlaşması yapıldı. Hukuk, tıp, sağlık bilimleri, teknoloji, eğitim, müzik ve spor bilimleri alanında eğitim veren üniversitenin 17 bin öğrencisi ve bin 200 akademisyeni bulunuyor. Örebro Üniversitesi’ni ziyaret eden İzmir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi Temsilcisi Aslı Tanrıöğen, iki üniversite arasında başlangıç aşamasında İşletme bölümleri arasında 2 öğrenci ve bir akademisyen değişimi yapılacağını, iler-leyen süreçte değişimin diğer bölümlerde de yapılmaya başlanacağını söyledi.

Kendisine hediye edilen otomobili kabul etmedi

İsveçli futbolcu Anders Svensson, İsveç Futbol Federasyonu’nun kendisine hediye etmek istediği oto-mobili kabul etmedi. İsveç’in tanınmış futbolcularından Anders Svensson kendisine hediye edilen bir otomobili kabul etmedi. İsveç Futbol Federasyonu, 146 defa milli takım forması giyen ünlü futbolcu Anders Svensson’a takıma verdiği emekler karşılığı olarak onore etmek için bir otomobil hediye etmek istedi. Svensson, kendisine hediye edilmek istenen otomobili kabul etmeyeceğini açıkladı. Bu kararını ‘Bir otomobil için binlerce kron vergi ödemek istemiyorum’ şeklinde açıkladı.

İsveç’te taşeron işçiler köle gibiGeçtiğimiz yıl İsveç’te 107 bin kişi iş kazaları

sonucu yaralandı. Yılda ortalama 60 kişi iş kazalarında yaşamını yitiriyor. Ortalama 1400 kişi de meslek hastalıkları sonucu yaşamını kaybediyor. İş kazası sonucu yaralanma ve ölümler en fazla iş güvenliğinin olmadığı taşeron firmalarda çalışan işçiler arasında görülüyor. “İş Piyasası Kurumu”nun kamuoyuna açıkladığı rapor taşeron işçiler arasındaki iş kazalarının diğer çalışanlara kıyasla iki kat olduğunu ortaya koydu. Kurum son üç yıl içinde 759 taşeron firma ve eleman kiralama şirketlerinde meydana gelen iş kazalarını inceledi.

Z E N G İ N L E R E V E R G İ İ N D İ R İ M İ İ P T A L E D İ L D İ

İsveç Parlamentosu’nda hükümet bütçesine vetoBaşbakan Fredrik Reinfeldt başkanlığındaki koalisyon hükümetin sonbaharda sunduğu bütçede yer alan yüksek gelirlilere vergi indirimi maddesi Parlamentodan veto yedi. Parlamentoda vergi indirimi konusundaki oylamayı kaybeden Reinfeldt hükümetinin bugüne kadarki en büyük yenilgisini yaşadığı belirtiliyor.İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Merkez sağ azınlık koalisyon hükümetinin Parlamen-toya sunduğu ve Kasım ayında kabul edilen bütçe ta-

sarısının vergi indirimi ile ilgili bölümü iptal edildi. Kırmızı yeşil muhalefet, zenginlere avantaj sağladığı gerekçesiyle bütçede yüksek gelir vergisinin alt limitinin 36 bin krona yükseltilmesini öngören maddenin iptal edilmesi için bir girişim başlatmıştı. Parlamento Başkanı Per Westerberg bütçenin onaylandıktan sonra itiraz edilen bir maddesinin oylamaya sunulmasının iç tüzüğe aykırı olduğunu belirt-mesine rağmen konuyu Anayasa komisyonuna taşıyan muhalefet o maddenin yeniden oylanmasının önünü açtı.

Hükümet ağır bir yenilgi aldıParlamentoda yapılan yeni oylamada Kırmızı yeşil

muhalefete, yabancı karşıtı İsveçli Demokratların (SD) da destek vermesi neticesinde söz konusu madde 156 hayır oyuna karşılık 159 evet oyuyla iptal edildi. Bütçede zenginlere vergi indirimi sağlayan maddenin iptal edil-mesi kırmızı yeşil muhalefetin büyük bir başarısı olarak değerlendirilirken 7 yıldır iktidarda bulunan Reinfeldt hükümetinin de Parlamentoda bu güne kadarki en büyük yenilgisi olarak değerlendiriliyor. Parlamentonun kararını sevinçle karşılayan Sosyal Demokrat Parti Meclis Grup Başkanvekili Mikael Damberg, “Parlamento iyi bir karar aldı. Söz konusu maddenin iptal edilmesi sonrası devlete kalan paranın eğitime özellikle okullara harcanmasını talep ediyoruz.” seklinde konuştu.

Yüksek gelir grubuna ayda birkaç yüz kronluk vergi indirimi sağlayan maddenin yaklaşık 1 milyon İsveçliyi etkilemesi bekleniyordu.

İsveç’te sonbahar ve kış aylarında hırsızlık artıyorZAMAN STOCKHOLM

1Her ne kadar hırsızların genellikle insanların tatile gittiği yaz aylarında evlere hırsızlık için girdikleri zan-

nedilse de İsveç’te gerçeğin öyle olmadığı ortaya çıktı. Son istatistikî veriler uzun karanlık geceler sayesinde ülkede yaz aylarının aksine sonbahar ve kış aylarının hırsızlar için yüksek sezon olduğunu gösteriyor. Polis sadece geçtiğimiz Kasım ayında ülke çapında 3 bin eve girildiğine dair tutanak tutarken, bunun son sekiz yılın en yüksek ikinci rakamı olduğu belirtiliyor. Ev hırsızlığının 2005 yılında aniden yükselmeye başladığına değinen uzmanlar bu oranın her geçen yıl arttığını 2011’de zirveye ulaşarak ülkede 28 bin 556 hırsızlık vakasının rapor edildiğini belirtiyorlar. Geçen yıl bu rakamın 27 bin 767 olarak gerçekleştiği belirtilirken bu yıl Kasım ayı sonu itibariyle şimdiden rakamın 23 bin 652’e ulaştığı bilgisini veriyorlar.

Hırsızların evde en önce yatak odasına baktıklarını

dile getiren uzmanlar vatandaşlara değerli mücevher ve paralarını yatak odasına yığmama konusunda uyarıda bulunuyorlar. Bunun yanı sıra polisin rahat iz sürebilmesi için değerli varlıkların fotoğrafının çekilmesini de tavsiye eden uzmanlar, ev hırsızlığını önlemede en etkili yolun komşulardan eve göz kulak olma yardımı almak olduğunu belirtiyorlar.

İSVEÇ POLİSİ UYARDI

Page 7: Zamandk242 eg
Page 8: Zamandk242 eg

8 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA2013 Nobel Ödülleri sahiplerini bulduTıp, fizik, kimya, ekonomi ve edebiyat dallarında Nobel ödülüne layık görülen kişiler, İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen törenle ödüllerini aldı.ZAMAN STOCKHOLM

1Her yıl olduğu gibi bu yılda Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü 10 Aralık’ta

2013 yılı Tıp, fizik, kimya, ekonomi ve ede-biyat dallarında Nobel ödülüne layık görülen kişiler, İsveç’in başkenti Stockholm’de dü-zenlenen törenle ödüllerini aldı.

Tıp, fizik, kimya, ekonomi ve edebiyat ödüllerini almaya hak kazananlar, diploma-larını ve altın madalyalarını Stockholm Fi-larmoni Orkestrası Konser Salonu’nda düzenlenen törenle İsveç Kralı 16. Carl Gustaf’ın elinden aldı.

Fizik alanındaki ödülü, atomaltı parça-cıkların kütlesinin kökenini daha anlaşılabilir hale getiren mekanizmanın teorik keşfi do-layısıyla Brüksel Üniversitesi’nden François Englert’e, bu teoriyi CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı ile yapılan ATLAS ve CMS deneylerinde onaylayarak söz konusu parçacığın keşfini gerçekleştiren Edinburgh Üniversitesi’nden Peter W. Higgs aldı.

Kimya dalında verilen ödül, karmaşık kimyasal sistemlerin çok ölçekli modelle-rini geliştirmelerinden dolayı Strasbourg Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten Martin Karplus, Stan-ford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Michael Levitt ve Southern California Üniversitesi’n-den Arieh Warshel’e verildi.

Ekonomi dalındaki ödül, varlık değerle-rinin deneysel analizini yapmaları dolayısıyla Chicago Üniversitesi’nden Eugene F. Fama ile Lars Peter Hansen ve Yale Üniversitesi’n-den Robert J. Shiller’a layık görüldü.

Tıp dalındaki ödül, insan hücrelerindeki temel taşıma sisteminin kesecikler tarafından gerçekleştirildiğini keşfeden Alman Thomas

C. Südhof ile Amerikalı James E. Rothman ve Randy W. Schekman’a verildi.

Nobel Edebiyat Ödülü de modern kısa hikayenin ustası olarak nitelendirilen Ka-nadalı yazar Alice Munro’ya layık görüldü.

Munro’nun ödülünü, İsveç Kralı’nın elinden kızı Jenny Munro teslim aldı.

Nobel törenlerine bu yıl, Nelson Man-dela’nın cenaze törenine Kral 16. Gustaf’ı temsilen katılmak için Güney Afrika’ya giden

Veliaht Prenses Victoria ve Başbakan Fredrik Reinfeldt katılamadı. Bunun yanı sıra Nobel törenlerine ABD’de yaşayan Prenses Made-leine da hamile olması sebebiyle katılamadı.

Nobel Barış Ödülü Konseri, ünlüleri bir araya getirdiProgram sonrası Zaman’a konuşan İsveç’in ünlü politik rep sanatçılarından Timbuktu, daha önce Türkiye’de bulunduğunu, Türkiyenin harika bir ülke ve kültüre sahip olduğunu dile getirdi.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Nobel Barışı Ödülü Konseri, dünyaca ünlü birçok sinema ve ses sanatçısını

bir araya getirdi. Konser öncesi Oslo’da bir hotelde düzenlenen basın toplantısına, Mary J. Blige, James Blunt, Omar Sou-leyman, Timbuktu, Zara Larsson, Envy, Claire Danes, Aaron Eckhart ile birlikte yurt içinden ve dışından birçok basın mensubu katıldı. Oslo Spektrum Konser Salonu’nda düzenlenein konserin sunuculuğunu Amerikalının iki ünlü oyuncusu Claire Danes, Aaron Eckhart sundu.

Programın açılış konuşmasını yapan Nobel Barış Ödülü Direktörü Geir Lun-destad, Nobel Barış Ödülü Konseri’nin amacının, barış mesajını ve Nobel Barış Ödülü’nden haberdar olmayan ülkeleri haberdar etmek olduğunu söyledi.Ame-rikalı ünlü program sunucusu ve sinema oyuncusu Claire Danes ise, Nobel Barış Ödülü münasebetiyle Oslo’da bulunmanın kendisi için oldukça keyif verici olduğunu söyledi. Danes, daha önce ödülü kazanan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) hakkında bilgi sahibi olmadığını, ödüle katılım aracılığı ile örgüt hakkında çok şey öğrendiğini söyledi. Ünlü star, böyle bir organizeye davet edildiği için kendisini çok şanslı hissettiğini söyledi.

Amerika’nın bir diğer dünyaca ğnlü ünlü sinema oyuncusu Aaron Eckhart ise, insanlık için, birilerinin dünya barışını takip ettiğini varsaymanın kolay olduğunu, an-cak, bunun her zaman böyle olmadığını dile

getirdi. Bundan dolayı özellkle gençlerin bu konuya ilgi göstermesinin çok önemli olduğunu kaydeden Eckhart, ‘’ Dünya barışını ayakta tutmak için gereken çabaları göstermemiz gerekiyor.’’ dedi. Program

sonrası Zaman’a konuşan İsveç’in ünlü politik rep sanatçılarından Timbuktu, daha önce Türkiye’de bulunduğunu, Türkiyenin harika bir ülke ve kültüre sahip olduğunu dile getirdi.

Page 9: Zamandk242 eg
Page 10: Zamandk242 eg

10 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANORVEÇ HABER TURU

O P C W G E N E L B A Ş K A N I Ü Z Ü M C Ü :

Suriye, kimyasal silahlardan arındırılacakMENAF ALICI STOCKHOLM

1Geçtiğimiz Salı günü Norveç’in başkenti Oslo’da ge-nel direktörlüğünü yaptığı OPCW adına Nobel Barış

Ödülü alan Ahmet Üzümcü, çeşitli temaslarda bulunmak üzere İsveç’in başkenti Stockholm’e geldi. Sabah saatle-rinde İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt tarafından kabul edilen Ahmet Üzümcü, akabinde Dışişleri Bakanı Carl Bildt ile öğle yemeğinde bir araya geldi. İkili daha sonra basın karşısına çıktı. Üzümcü, akşam saatlerinde de Dışişleri Ba-kanı Bildt ve Amerika merkezli Uluslararası Çevre Güvenliği Örgütü Başkanı Paul F. Walker ile İsveç Parlamentosu’nda “Ypres’ten Şam’a: Kimyasal silahların imha edilmesi için verilen uzun mücadele” başlıklı bir seminere katıldı.

Suriye’nin kimyasal silah üretim tesislerinin tamamı imha edildi Ahmet Üzümcü, program sonrası Zaman’ın sorularını

yanıtladı. OPCW’ye Nobel Barış Ödülü verilmesinin teş-kilatları açısından çok memnuniyet verici olduğunu ifade eden Üzümcü, yaptıkları başarılı çalışmaların bu şekilde uluslararası camia tarafından takdir edildiğini dile getirdi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar gereği Suriye’nin yaklaşık 1000 ton olduğu sanılan kimyasal silah stokunun imha edilmesi konusunda şuana kadar yapılan çalışmalarla önemli aşamalar kaydettiklerini belirten Üzümcü, ülkenin kimyasal silah üretim tesislerinin tamamı-nın imha edildiğini söyledi.

Üzümcü, “Suriye’nin kimyasal silah üretim kapasitesi şu

an için tamamen yok edilmiş durumda. Kısa bir zamanda bu kapasiteyi tekrar canlandırması mümkün değil. Bundan sonraki aşamada diğer kimyasal silahlar imha edilecek. Ülkedeki güvenlik sorunu ve operasyonun yüksek mali-yetinin oluşturduğu engellere rağmen, planlandığı şekliyle Haziranın sonu kadar tamamıyla kimyasal silahlardan arınmış olacak.” dedi.

“Amerika kimyasal silahlarının yüzde 90’nını imha etti”Üzümcü basın toplantısında da “Suriye’nin elindeki

kimyasal silahların yok edilmesi çok konuşuluyor, neden Amerika ve İsrail’in sahip olduğu kimyasallar konu edilmi-yor” şeklindeki soruya da Amerika’nın şuana kadar kimyasal silah stokunun yüzde 90’nın imha ettiğini, kalan kısmının imha edilmesi çalışmalarının sürdüğünü bildirdi. İsrail’in ise 190 ülkenin üye olduğu OPCW’ YE üye olmadığını söyledi.

Panelde yer alan Uluslararası Çevre Güvenliği Örgütü Başkanı Paul F. Walker da görsellerle desteklediği sunu-munda önemli bilgiler verdi. Dünyada en fazla 40 bin metrik ton ile kimyasal silaha sahip ülkenin Rusya olduğu söyleyen Walker, bu ülkenin 2002 yılından günümüze 7 milyar dolar harcayarak bu stoğunun yüzde 76’sına imha ettiğini ve kalan kısmını da 3 ila 6 yıl içerisinde imha edeceğini bildirdi.

Walker, 28 bin 600 metrik ton kimyasal silah stokuna sahip olan Amerika’nın da1990 yılından şimdiye kadar 40 milyar dolar harcayarak bu stokun yüzde 90’nını imha ettiğini ifade etti.

Bu arada, BM silah denetçilerinin son raporuna göre Suriye’de beş ile yedi vakada kimyasal silah kullanıldı.

İşadamı Thon: Servetimi cennete ya da cehenneme götürmeyeceğim

Ülkenin en zengin işadamlarından birisi olarak bilinen Olav Thon, servetinin büyük bir kısmını bağışladığını açıkladı. Yapılan bağışın en faydalı şekilde topluma yansıması için Olav Thon adına bir fon oluşturuldu. Toplamda 25,4 milyar Norveç Kronu değerindeki fondan, her yıl yaklaşık 50 milyon Norveç Kronu topluma faydalı projeler için ayrılacak. Konuyla ilgili yerel medyaya açıklamalarda bulunan 90 yaşındaki Olav Thon, ‘’Bu paraları cennete ya da cehenneme götüremem. Bu yüzden servetimi topluma ve insanlara faydalı olacak amaçlara bağışlıyorum.’’ ifadelerini kullandı. Sahibi olduğu otel zincirleri ve alışveriş merkezleriyle bilinen Olav Thon, Norveç’in Al isimli köyünde dört çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya geldi. Gençlik yıllarında ticaretle ilgilenen Thon, yurtdışında italaat ve ihracaat yaparak elde ettiği geliri ile başkent Oslo’dan gayrımenkül satın almaya başladı ve yıllarca Norveç’in en zenginleri arasında yer aldı. Gösterişe önem vermemesi ve sade hayatı sevmesi ile tanınan ünlü işadamının resmi bir varisi bulunmuyor.

Eğitim Bakanı: Öğrenciler daha disiplinli olmalı

Eğitim Bakanı Torbjørn Røe Isaksen, yerel me-dyaya yaptığı açıklamalarda öğrencilerin daha disiplinli yetiştirilmesi gerektiğini vurguladı. Geçtiğimiz günlerde açıklanan PİSA sonuçlarını değerlendiren İsaksen, öğrencilerin yüzde 29’unun sınıflarda düzensizlikten şikayetçi olduğununun altını çizdi. Katıldığı bir pro-gramda basına konuyla ilgili basına bazı açıklamalarda bulunan İsaksen, ‘’Öğrenciler görgü kurallarını bilmeli ve okullardaki disiplin daha da sıkılaştırılmalı. Görgü kuralları meclis’in belirliyeceği bir iş değil. Bunu her okul kendi bölgesine göre değerlendirmeli.’’ dedi.

Süpermarket zincirleri ortak oluyorSüpermarket zincirleri Rema 1000 ve Coop yeni

bir ortaklığa imza attı. Alışveriş devleri, süpermarket pazarında gün geçtikce kızışan rekabet nedeniyle, ürün-leri topluca sipariş etme kararı aldı. Rema 1000 CEO’su Ole Robert Reitan ve Coop CEO’su Svein Fanebust tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen basın toplantısında, anlaşma sonucunda müşterilerine daha uygun fiyatlarla alışveriş imkanı sunmayı hedeflediklerini belirttiler. Konuyu değerlendiren uzmanlar, anlaşmanın, geçtiğimiz günlerde Kiwi, Meny ve Bunnpris market zincirlerinin sahibi NorgesGruppen ile İCA marketler zincirinin benzer bir anlaşmasına cevap olarak nitelendiriyor. Söz konusu iki anlaşma, Rekabet Kurulu tarafından kabul bekliyor.

Bakan Amundsen kamera karşısına geçti

Adalet - Seferberlik Bakanı Anders Anundsen, kamuoyunu, evlerde olası muhtemel kazaları bilg-inlendirmek ve önlemek amacıyla kamera karşısına geçti. Toplum Güvenliği ve Acil Durumlar Müdürlüğü tarafından başlatılan kampanya kapsamında, halk, evde meydana gelebilecek kaza ve acil durumlar hakkında bilgilendirelecek. Ev halkı tarafından alınması gereken önlemlere dikkat çekilecek. Basına yapılan açıklamalarda, Anundsen ‘’ Bazen acil durumlarda yapılması gerekenleri bildiğimiz taktirde, hayat kurtarabiliriz. Böylece daha güvenli bir toplum oluşturmuş oluruz.’’ şeklinde konuştu.

Merkez Parti seçmenleri, kendi parti başkanlarını desteklemiyorlar

Bir araştırma şirketinin yaptığı ankete göre, Merkez Parti (Sp) seçmenlerinin yalnızca yüzde 11’nin partinin mevcut başkanı Liv Signe Navarsete’nin parti başkanı olması istedikleri kaydedildi. Buna göre, seçmenlerin yüzde 37’si, parti başkanı olarak mevcut 2. başkan Ola Borten Moe’yu desteklediği aktarıldı. Seçmen-lerin yalnızca yüzde 11’nin şu anki başkan Liv Signe Navarsete’yi desteklediklerinin öne çıktığı araştırmada, yüzde 37 ile 1. sırada yer alan Ola Borten Moe’dan sonra yüzde 20 ile Trygve Slagsvold Vedum 2. sırada yer aldı. Konuyla ilgili açıklama yapmaktan kaçınan parti başkanı Navarsete, parti yönetiminin konu hakkında değerlendirme yapmadan bir açıklama yapmasının doğru olmayacağını belirtti.

Page 11: Zamandk242 eg

11 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Öfkenin iletişimi yokturMEHMET TOY AİLE DANIŞMANI

1Evliliğin baş düşmanlarından biri de öfkedir. Öfke, evliliği sürekli

kemiren bir kurt gibidir; kontrol altına alınamadığı veya yaradılış gayesine uygun işletilemediği takdirde yuvayı zamanla zedeleyerek yıkar. İnsana ve-rilen her bir his ve duygu insanı Allah’a yaklaştırmak ve terakki ettirmekiçindir. Bu yönüyle öfke, imtihan dünyasında, insanın insanlık semasına yükselmesi için Allah'ın insana verdiği bir histir, duygudur. Yoksa insi vecinni şeytanları sevindirecek ve onların derekesine in-direcek, egoların tatmin aracı değildir. Öfkesiz insan adeta yok gibidir. Eşler arasında öfke nöbetleri yaşanabilir. Bu nöbetler sık sık ve kontrolsüz bir şe-kilde nüksederse bu, çiftler arasında sevgi ve saygıyı bitirme noktasına geti-rir. Unutulmamalıdır ki, öfkeyle sorun-ların çözüldüğü vâki değildir.

Ses tonunun yükseltilmesi öfkeyi doğururEşlerin birbirlerine karşı ses tonla-

rını iyi ayarlamaları yani seslerini yük-seltmemeleri gerekir. Eşler birbirlerine karşılıklı olarak seslerini yükseltmeye başladıkları zaman, aile çatırdamaya başlamış demektir.Âyette “Yürürken ölçülü, mûtedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman, 19) ikazı yapılıyor. Söz konusu olan bu âyetiçerisinde “Vagdud min savtik” yani “Ses tonunu ayarla” ikazı yapılıyor. Eğer ailede eşler birbirlerine bağırıp çağırıyorlarsa, ayetin bu çirkin hitabına mazhar oluyorlar, eşeklerin davranışını

sergiliyorlar demektir.Ses tonunun yükseltilmesi berabe-

rinde öfkeyi doğurur. Öfke adeta bir dinamit etkisi yapar. Ailede ilk dinamit, ses tonunun yükseltilmesidir; o ses tonu öfkeye götürür. İkinci dinamit ise o öfkenin patlamasıdır. Öfkenin iletişimi yoktur ama zararı pek çoktur. Ataları-mız “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” demişler. Öfke, akıl ve mantığın, kalp ve vicdanın yollarını bloke eder, onları devre dışı bırakır.

Asıl delikanlı öfkesini yutabilendir“O müttakîler ki bollukta da

darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.” (Âl-i İmran, 134) Öfke ancak Allah için yutulur; yutulmalıdır ki, Allah seni sevsin, eşine de seni sevdirsin. Eşler bazen “Ben öfkemi kusarım, beni kimse engelleye-mez.” diyerek, adeta meydan okurlar. Oysaki “Öfkelerini yutanlar, birbirlerini

bağışlayanlar.” (Şûra, 37) ayeti insanı bağlar, bağlamıyorsa iman zafiyeti söz konusu demektir.

Öfke kusulduğunda şeytan damar-larda cirit atar. Euzu besmele çekerek onu o anda devre dışı bırakmak gerekir. Efendimiz (sas) "Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülür; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın." buyurmaktadır. Öyleyse bu uygulama eşler arasında sürekli tatbik edilmelidir.

Oruç tutarak öfkeye hâkim olunabilirÖfkeye hâkim olmanın yollarından

biride oruç tutmaktır. İki türlü oruç vardır: Biri, yemeyip içmeden tutulan oruç; diğeri susularak yani sükût ederek tutulan oruçtur. Efendimiz (sas) "Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "Ben oruçluyum!'' desin (ona bulaş-masın).'' diyor. Öfkelenen ve öfkesine hâkim olamayan eş “Ben sükût orucu tutmaya niyet ettim, Allah’ım orucumu kolaylaştır.” demeli ve bu niyetini de eşine söylemelidir.

Peki, sükût orucunu ne zamana ka-dar tutmak gerekir? Efendimiz (sas) bu konuda bize bir ölçü veriyor; "Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun." zaman olarak da, “Bir mü'minin diğer birmü'mine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz. Üzerinden üç gün geçince, ona kavuşup selâm versin. Eğer o selama mukabele ederse ecirde her ikisi de ortaktır. Mu-kabele etmezse günah onda kalmıştır.'' buyurarak, bu sükût orucunun üç günü

geçmemesi; bazen üç saat, bazen beş saat, en fazla oniki saati aşmaması ge-rekir. Yoksa iş inada biner. İnat, imanın önüne geçerse, ne bu dünyada ne de ötede mutluluk elde edilemez.

Öfke günaha davetiye çıkarırÖfkede hakaret vardır. Hakarette

ise iletişim yoktur; aşağılama, değersiz görme, küçümseme vardır. Küçümseme hadisin ifadesine göre günahtır:“Bir kimsenin mümin kardeşini herhangi bir kusuru veya fizikî engeli sebebiyle küçümsemesi günah olarak ona yeter.”

Diline sahip olan öfkesini yenerKadın “Ben kadınım, kendimi ez-

dirmem!” Erkek de “Ben erkeğim; kük-rer, döver istediğim gibi davranırım.” diyorsa, diyecek bir şey yok! Efendimiz (sas) "Siz bana altı şeyi yapma sözü verin; ben de sizin cennete girmenize kefil olayım.” diyor. Bizden istediği altı şeyden birisi öncelikle dile hâkim olmaktır.

“Konuştuğunuzda yalan söyle-meyin, söz verdiğinizde onu yerine getirin.”Hadisi dile sahip çıkmanın önemini vurgular. Eşler hayırsızlıktan değil, dillerine sahip olamadıklarından dolayı kendi aralarında problem yaşa-maktadırlar. Atalarımız “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” diyerek, önemli bir gerçeğe işaret etmişlerdir. Evet, kimi sözler vardır ki, bir anda sa-vaşları sona erdirir, kimileri de tedavisi imkânsız yaralar açar. Evliliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi, eşlerin söz ve davranışlarındaki nezaketine bağlıdır. Bu hassasiyetin yitirilmesi, yuvanın zedelenmesine ve hatta yıkımına neden olabilir.

YORU

M

Page 12: Zamandk242 eg

12 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Not Defteri

K A B İN E D E R E V İ Z Y O N

Başbakan kabinede son revizyonu yaptıDanimarka’da son haftalarda yaşanan istifalar Başbakan Helle Thorning Schmidt’i kabinede revizyona gitmek zorunda bıraktı. Sağlık nedeniyle Dışişleri Bakanlığı ve milletvekilliği görevinden istifa eden Villy Sövndal’ın yerine Sosyalist Halk Parti’nin (SF) deneyimli isimlerinden Holger K. Nielsen getirildi.ZAMAN KOPENHAG

1Son dönemde ardı ardına yaşanan istifalar nedeniyle çalkantılı günler yaşayan Danimarka

siyaseti, Başbakan Helle Thorning Schmidt’in ka-binede revizyona gitmesiyle bir nebze duruldu. Geçtiğimiz hafta içerisinde yeni bakanları Kraliçe II. Margrethe’ye sunan Başbakan Helle Thorning Schmidt daha sonra yaptığı açıklamada, söz konusu kabine revizyonunun seçim öncesinde yapılan son revizyon olduğu mesajını verdi.

Bu arada yapılan değişiklikler içerisinde en çok dikkat çekeni hiç şüphesiz halihazırda Avrupa Par-lamentosu (AP) milletvekili olan Dan Jörgensen’in Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görevine getirilmesi oldu. Parlamentoya ve Sosyal Demokrat Parti’ye yakın kaynaklar Jörgensen’in bakanlığını

‘sürpriz’ olarak değerlendirdi.

Kabinede 2 yılda 15 değişiklikÖte yandan muhalefet partileri kabine değişikli-

ğiyle ilgili yaptıkları açıklamada hükümeti eleştirdi. Danimarka Halk Partisi (DF) Başkanı Kristian Thu-lesen Dahl kabinede son 2 yıl içerisinde 15 değişiklik yapıldığını ve bunun ‘kabul edilemez’ bir durum olduğunu savundu.

Thulesen Dahl Danimarka Devlet Televizyonu’na (DR) yaptığı açıklamada şöyle konuştu: ‘’Bunun berbat bir durum olduğunu düşünüyorum. Biz yap-tığımız açıklamalarda 2 yılda 15 değişiklik yapıldığını gündeme getirdik. Ancak anlaşılan o ki; hükümet bu konuda birşeyler yapmaktan son derece uzak. Bu durum ülkeyi bakanların değil bürokratların yönettiğini düşünmeme neden oluyor.’’

Villy Sövndal siyasette rüzgar gibi geçtiNisan 2005’te SF başkanlığına seçilen Villy Sövndal, ülke gündeminde belirleyici olmayan, bir ileri iki geri giden bir parti devraldı. Holger K. Nielsen’den bayrağı alan Sövndal’ın partiye yeni bir çehre kazandırması beklenmiyordu.

HASAN CÜCÜK KOPENHHAG

1Sağlık sebeplerinden dolayı hem dışiş-leri bakanlığı hem de milletvekili göre-

vinden istifa eden Villy Sövndal, hem zaferi hem de hezimeti yaşayan biri oldu. Sosyalist Halk Parti’yi (SF) tarihinin en yüksek oy oranına ulaştıran Sövndal, zirveye çıkma başarısını zirvede durmada gösteremedi. 61 yaşında politikaya veda ederek ‘emekliler’ kervanına katıldı.

Nisan 2005’te SF başkanlığına seçilen Villy Sövndal, ülke gündeminde belirleyici olmayan, bir ileri iki geri giden bir parti devraldı. Holger K. Nielsen’den bayrağı alan Sövndal’ın partiye yeni bir çehre kazandır-ması beklenmiyordu. Zira, bilinmeyen bir yüz olmayıp partinin sosyal işler sözcülüğü görevinde bulunmuştu. Ancak beklentileri boş çıkaran bir profi l çizdi. ‘Yeni SF’ için kolları sıvayan Villy, Birlik Listesi ile ara-sına mesafe koyup, bu partinin başörtülü adayı Esma Abdulhamid’e karşı olduğunu ilan etti. 2007 seçimlerinde oylarını ikiye katlayıp yüzde 13 oy aldı. 2008’ten itibaren partinin hukuk ve yabancılar politikasında köklü değişikliklere gitti. ‘Yanlış yerde bulunuyorduk’ diyerek değişikliğin işaret fi şeğini ateşleyen Sövndal, Jyllands Posten gazetesinin Efendimize hakaret içeren kari-katürleri için ‘gerekliydi’ açıklamasını yaptı. Sert yabancılar yasasının maddelerine olan karşıtlığını bıraktı. İşveren sendikası LO ile yakın işbirliği yapan Sövndal’ın bu politikası kamuoyu yoklamalarına yansıyordu. Parti

yüzde 20 gibi ‘hayal bile edilemeyen’ oy oranına ulaşıyordu.

Sol blokun ‘ağabey’ partisi Sosyal Demokratlarla yakın işbirliği yapan SF, hükümet olmadan yapacakları ‘icraatları’ kamuoyuna deklare ediyorlardı. Bunun ba-şında iktidara geldiklerinde aile birleşiminde uygulayacakları puan sistemi vardı. Hükümet hayali ters tepiyordu seçmen nezdinde. Eylül 2011’de yapılan seçimlerden küçülerek çıkan SF, hükümetin ortağı oluyordu ama Radikal Parti’ye son düzlükte geçilince ikinci değil üçüncü ortak oluyordu. Villy, en çok Sosyal Demokratlarla ‘yumurta ikizi’ görüntüsü ver-diği için eleştiriliyordu. Seçim öncesi verilen vaatlerin iktidarda yerine getirilememesine Villy’nin dışişleri bakanlığı koltuğuna oturup parti ile yakından ilgilenememesi eklenince huzursuzluklar başgösteriyordu. Partinin idaresini gayrı resmi olarak ‘tabanda popü-ler’ olmayan Thor Möger Pedersen’e teslim etmesi tartışmaların bitmesini engelliyordu. Eylül 2012’de Villy herkesi şaşkına çeviren kararı alıp, parti başkanlığını bıraktığını açıklıyordu. Yerine kimin geçeceğini net olarak işaret etmese de gönlünden geçen isim Sağlık Bakanı Astrid Krag’dı. Ancak parti tabanı Villy’nin isteğini adayı değil adı duyulmayan Annette Vilhelmsen’i partinin başına geçirdi. Villy’nin ‘Yeni SF’ sloganıyla yola çıktığı arkadaşlarının büyük bölümü partiden ayrıldı. Bir kısmı Sosyal Demokrat Partiye geçti, bir kısmı siyaseti bıraktı. Yeni SF’in son neferi Villy’nin politikaya vedasıyla bir devir kapanmış oldu.

HABER PORTRE

Page 13: Zamandk242 eg

13 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA'THY skandalı' haberinin aslı olmadığı ortaya çıktı

Türk medyasında yer alan, ‘Norveç polisi Oslo Havalimanı’nda THY uçaklarına girip, köpeklerle arama yaptı. Türk yolcular, uygulamaya isyan etti. Ankara’nın cevabı ise gecikmedi’ haberinin aslı olmadığı kaydedildi.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Konuyla ilgili Zaman’ın, Oslo Hava Yolları yetkililerinden edindiği bilgi-

lere göre, havalimanında yapılan köpekli aramanın sadece Türk Hava Yolları’na has bir uygulama olmadığı, köpekli kontrolün diğer hava yolları içinde yapıldığı belirtildi. Bununla beraber, yapılan köpekli kontrol-lerin uçağa binilmeden önce ve kapılarda uygulandığının altı çizildi.

Herhangi bir ceza ödenmediDiğer taraftan, haberde belirtilen tarihte

(12 Haziran) THY bağlı uçağın içerisinde herhangi bir köpekli arama yapılmadığı, THY’nin konuyla ilgili herhangi bir cezada ödemediği söylendi. Arama sonucunda uça-ğın geç kalktığına ilişkin yazılanların doğru olmadığı, aynı gün THY’nin 2 uçağının da zamanında kalktığı bildirildi.

Ayrıca edinilen bilgiye göre, köpekli aramanın daha çok, havayollarının taşıdığı yolcuların uçtukları ülkelere parelel olarak gerçekleştiği kaydedildi. Zira Norveç’ten Türkiye’ye yılda 400 bin kişi uçtuğundan dolayı, daha çok kara para kaçakçılığının önüne geçilmesi için bu uygulamanın yapıl-dığına parmak basıldı.THY’nin Norveç’ten uçan yolcularının neredeyse yüzde 90’ının

Müslüman olduğu, bu yüzden köpekten hoş-lanmadıkları, arama köpeklerinin yolcuların üzerine saldırmalarının kendileri için rencide verici olduğu açıklandı. Buna çözüm olarakta,

THY’nin, Oslo Hava Limanı yetkililerinden, yolcularının köpek köntrolünden değilde, xe güvenlik sisteminden geçirilmesini istedikleri söylendi.

Oslo Havalimanı’nda yapılan köpekli aramanın, sadece THY’nin yolcularına has bir uygulama olmadığı, aramanın diğer havayolları yolcularının içinde yapıldığı aktarıldı.

Page 14: Zamandk242 eg

14 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADanimarka basınının ‘devlet sırrı’ ile imtihanıEMRE OĞUZ KOPENHAG

1Türkiye’de 2004 yılı Milli Gü-venlik Kurulu kararları ve daha

sonrasında gerçekleştirilen bazı fişleme belgelerinin Taraf Gazetesi tarafından yayımlanmasının akabinde başlayan ‘gizli belge’ ve ‘devlet sırrı’ tartışmaları dinmek bilmiyor.

Başbakanlık, Milli İstihbarat Teşkilatı ve MGK ortak bir şikâyette bulunarak Taraf’a dava açarken ulusal ve uluslararası bütün medya kuruluşları söz konusu davanın basın özgürlü-ğünün açık bir şekilde ihlal edilmesi anlamına geldiğini savunuyor. Benzer tartışmalar geçmişte Avrupa’nın deği-şik ülkelerinde de yaşandı. Onlardan birini emsal teşkil etmesi açısından paylaşmak istiyorum:

Danimarka Ordusu Özel Harekât Birimi’nde görev yapan Thomas Rat-hsack istifa ederek 2009 yılında ‘Avcı’ “Jæger – i Krig med Eliten” isimli bir kitap yazmıştı. Kitapta Danimarka ordusunun 2002 yılından bu yana Irak ve Afganistan ve Bosna’da gerçekleştir-diği askerî operasyonlar anlatılıyordu. Henüz basılmadan kitaptan haberdar olan Danimarka Genelkurmay Başkan-lığı “hâlihazırda Afganistan’da görev yapan Danimarka askerlerinin hayatını tehlikeye atacağı” iddiasıyla kitabın basılmasının yasaklanmasını istedi. Bunun için önce Savunma Bakanlığı’na ardından da Başbakanlık’a çeşitli uya-rılar gönderildi. Savunma Bakanlığı bu uyarılar nedeniyle kitabın basılmasını engellemek için ‘devlet sırrını ifşa etmek ve ülke güvenliğini tehlikeye atmak’ suçlarından yayınevine dava açtı. Bununla da yetinmeyen dönemin Genelkurmay Başkanı Tim Sloth Jør-gensen, bütün ulusal gazetelerin genel yayın editörlerine mektup yazarak kitapla ilgili haber yapılmamasını istedi. Bu arada o yıllarda başbakanlık koltu-ğunda oturan Lars Lökke Rasmussen de sık sık yaptığı açıklamalarda kitabı ve yayınevini sert bir dille eleştiriyordu. Yayınevi ciddi bir baskı altındaydı ve kitabın yazarı Thomas Rathsack, aldığı ölüm tehditleri dolayısıyla polis korumasına alınmıştı. Bu arada hiç

beklenmedik bir şey oldu. Genelkur-may Başkanı’nın mektubundan sadece 1 gün sonra (16 Eylül 2009) ülkenin önde gelen gazetelerinden Politiken -ki bu hâlihazırda Danimarka’da hakaret karikatürlerini yayımladıkları için özür

dileyen tek gazetedir- ücretsiz bir ek çıkararak söz konusu kitabın tamamını yayımladı. Genelkurmay Başkanlığı’nın yasaklanmasını istediği kitap bir anda gazetenin 120 bin abonesine dağıtılmış oldu. Herkes şoke olmuştu. Kimse

böyle bir hareket beklemiyordu. Baş-bakan Rasmussen yaptığı açıklamada Politiken Gazetesi’ni ve yönetimini sert bir dille eleştirdi ve mahkeme kararını beklemeden kitabı yayımlamanın suç olduğunu savundu. O yıllarda Politiken Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Tøger Seidenfaden, aynı gün gazetede “Neden kitabı bastık?” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazıda özetle şunlar ifade ediliyordu:

‘‘... Politiken’in de aralarında olduğu Danimarka basını, ordu ile yakın bir işbirliği içinde çalışıyor. Da-nimarkalı askerlerin hayatını tehlikeye atabilecek durumlara karşı alınan önlemlerin hepsini anlayışla karşılıyor ve kabul ediyoruz. Böylesine iyi bir ilişki içerisindeyken Genelkurmay Başkanlığı’nın çok geniş anlamda ulu-sal çıkarlara ters kabul ettiği yayınları durdurmak istemesi oldukça üzüntü verici. Söz konusu kitapla ilgili olan budur. Genelkurmay, yayıncılara karşı bir yasaklama getirmeye hazırlıyor. Açılan dava sonucunda mahkemenin vereceği karar tam da bununla ilgili...’’

‘‘Biz mahkemenin Genelkurmay’a basın özgürlüğüne ve vatandaşların bilgi edinme hakkına bu kadar açık-tan tecavüz etme hakkı vereceğine inanmıyoruz. Genelkurmay yetkilileri bunu uygun bulmasalar da halkın bilgi alma özgürlüğünü garanti altına almak ve bu hakkın altını bir kere daha çizmek için söz konusu kitabın tamamını bugün gazetemizde yayım-lamaya karar verdik. Bu savaş halinde de olsa böyledir. Biz tıpkı Danimarkalı askerlerin devletimizin onlara verdiği görevi yerine getirirken yaptığı gibi sadece işimizi yaptığımıza inanıyoruz.’’

Neticede ne mi oldu? 5 Ekim 2009’da Danimarka Savunma Bakan-lığı’nın açtığı dava Kopenhag Şehir Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme Başkanı, Genelkurmay’ın yasaklama talebini reddederek söz konusu kitabın basılmasına izin verdi. Politiken Gaze-tesi kitabı yayımladığı için herhangi bir cezaya muhatap olmadığı gibi Genel-kurmay Başkanı Tim Sloth Jørgensen ve bazı Savunma Bakanlığı yetkilileri de görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

YORU

M

Danimarka Ordusu Özel Harekât Birimi’nde görev yapan Thomas

Rathsack istifa ederek 2009 yılında ‘Avcı’ “Jæger – i Krig med Eliten” isimli bir kitap

yazmıştı. Kitapta Danimarka ordusunun 2002 yılından bu yana Irak ve Afganistan ve

Bosna’da gerçekleştirdiği askerî operasyonlar anlatılıyordu.

Page 15: Zamandk242 eg

15 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Ölüm, ‘enaniyet ve maddeci asır’ ola-rak nitelendirilen zaman dilimi in-

sanlarına oldukça uzak ve bir o kadar da ürkütücü bir realite. ‘Sevgililer Sevgilisi’ne kavuşmak için yanıp kavrulan kalblere bir nebzede olsa serin kevserler yudumlatan ölüm, özellikle son bir kaç asırdır maddeyle boğuşan Batı toplumu içinse, adeta bir kara-basan niteliğinde. Zira, yine, Batılıların kendi itiraflarına göre, insanlar yaşlanmak ve yüz-lerinde kırışıklık görmek istemiyor. Spor ya-pıyor, çünkü genç kalarak dünyada ebedi bir yaşam süreceği zannına kapılıyor. Ölümden ve ölüm ötesi hayattan konuşmak istemiyor, çünkü ölümle yüzleşmekten korkuyor.

Dünyanın en zengin ve müferreh ülkeleri arasında gösterilen Kuzey Avrupa’nın Vi-kingler şehri Norveç, son zamanlarda ölüm gerçeği ile yüzleşmeye çalışıyor. Ölüme dair bazı radyo programları düzenliyor, tiyatro oyunları sergileniyor. Hatta ölümle ilgili önümüzdeki aylarda, başkent Oslo’da, ülke tarihinde bir ilke imza atıarak ‘ölüm kafeter-yası’ adında, sadece ölümün konuşulduğu bir kafeterya açılacak. Kafeteryaya ilginin şimdiden yoğun ilgi olduğu aktarılıyor.

Norveç devlet radyosu, 2013 yılı başla-rında, ‘öbür taraf’ isminde, ölümü konu alan bir program düzenledi. Program boyunca inanç, ölüm ve ölüm ötesi hayat gibi önemli temalar işlendi. Konuyla ilgili bir çok Nor-veçlinin görüşleri alındı. Hatta ölüme ilişkin düşüncelerini almak için mikrofon uzatılan 26 yaslarınndaki genç bir Norveçli, ‘’ Ölüm hayatımızın bir parçası. Doğum nasıl bir ger-çekse, ölümse onun bir gerçektir. Bu yüzden ölümden korkmamalıyız.’’ cevabını vermişti. Norveç’in ünlü komedyeni ve oyuncusu Else Kåss Furuseth ise, devlet tiyatro salo-nunda yine ölümü ve ölüm ötesini konu alan ‘başınız sağolsun’ oyununu sergilemiş, Norveçliler oyuna büyük ilgi göstermişti.

‘’ Ölümü aklımıza getirdikçe daha iyi bir yaşam süreceiğimize inanıyoruz.’’

Else Werring isimli bir Norveçli’nin

yine başka bir Norveçli arkadaşı Katarina Zwilgmeyer ‘ölüm kafeteryası’ ismimde bir kafeterya açacaklarını duyurması, gündeme bir kez daha ölüm meselesini getirdi. Yazılı ve görsel birçok medya kurumu haberin üzerine odaklandı. Haatta başta devlet televizyonu olmak üzere diğer birçok medya kurumu 35 yaşında ki genç Else Werring ve ortağı Katarina Zwilgmeyer röportajlar yaptı. Özellikle Werring’in ailesinin kafeteryanın ismini oldukça deprosyona sevkedici bir ke-lime bulduğu ve kendisine ölüm kafeteryası yerine, ‘hayatın anlamı’ ya da ‘kalb evi’ gibi farklı isimler önerdiği açıklandı. Ancak Else Werring ve ortağı ailesinin isteğide olsa ölüm kafeteryası ismini değiştirmedi.

Açıklacak kafeterya hakkında Zaman’a konuşan Katarina Zwilgmeyer, Norveçlilerin ölüm korkusunun nedenini birçok nedene bağlıyor: ‘’ Mesela insanların Yaratan’a inan-maması, ölüm hakkında bilgi sahibi olma-ması gibi konuların insanları ölüm hakkında

endişelere sevk ediyor. Ayrıca insanlar, kendi aralarında ölümü pek dillendirmiyorlar. Eğer ölüm hakkında konuşulsa, malumat sahibi olunsa, insanlar rahatlayacağına inanıyo-rum.’’

ElseWerring ise, Norveçliler ölüm hak-kında çok az konuştuğunu, ayıca ölüm kelimesinin birçok kişiyi korkuttuğunu vurguluyor. Açacağı ölüm kafeteryasında, sadece ölüm hakkında konuşuulacağını açıklıyor. ‘’ 2014’ün Ocak ayında açmayı planladığımız kafeteryadaki amaç; herkesin bir gün öleceğini kanatlamak ve bunu hatrı-latmak.’’ ifadelerini kullanan genç Norveçli, kafeteryanın her türlü insana açık olacağını ve kar amacı gütmeyeceğini söylüyor.

Ölüm kafeteryası kelimesinin bazıla-rına çok ilginç geldiğini aktaran Werring, insanların ölüm hakkında konuştukları taktirde, iyi bir hayata sahip olabileceklerine inanıyor. Else Werring, ifadelerinde, insan-ların oldukça meşkul bir yaşam sürdükleri

için ölümü düşünmediklerinin altını çiziyor. Norveç kültürünün daha çok, genç kalmaya, sağlıklı yaşamaya ve kırışık bir cilde sahip olamaya önem verdiğini hatırlatarak, ‘’ Bu arada ölüm gerçeii ise gizleniyor.’’ şeklinde konuşuyor. İnternet sayfalarındaki parola-larının, ‘haydi ölüm hakkında konuşalım’ olduğunu kaydeden Werring, şöyle devam ediyor: "Bazılarının aklına, neden ölüm hakkında konuşacağız, sadece yaşamaya bakmayalım mı gibi sorular gelebilir. Ancak biz, ölümü aklımıza getirdikçe daha iyi bir yaşam süreceğimize inaniyoruz. Ayrca ölümü düşünmek, bize, hayatta nelerin daha değerli olduğunu, nasIl bir yaşama sahip olmamızı fark etmemizi sağlıyor.’’

Yaklaşık 3 yıl önce İsveçreli Sosoyolog Bernard Crettaz ile start alan ölüm kafeter-yası konseptine her geçen yıl iligi daha da artıyor. Şu an itibariyle ölüm kafeteryaların sayısı 19 ülkede toplam 300’e ulaşmış du-rumda.

‘Ölüm Kafeteryası’nda ölümün gerçekliği ıspatlanacakÖlüm Kafeteryası'nı açacak olan Katarina Zwilgmeyer, insanların ölümden korkma nedenini, Yaratıcı’ya inançzılığa ve ölüm hakkındaki bilgisizliğe bağlıyor.

Norveçli Else Werring ve Katarina Zwilgmeyer’in Oslo’da açacağı Ölüm Kafeteryası'nda, sadece ölüm hakkında konuşulacak, ölümün bir reailte olduğu meselesi üzerinde durulacak.

Page 16: Zamandk242 eg

16 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİşçi sınıfının zengin başkanı: Helle Thorning-Schmidt

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1  Irkçılığa  karşı  mücadelenin  sembol ismi Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk 

siyasi  cumhurbaşkanı Mandela’nın  cenaze törenine 100 kadar ülkenin lideri katılırken ABD’nin  Kenya  kökenli  Başkanı  Obama, kürsüye ‘Afrika topraklarının evladı’ anon-suyla çağrılıyordu. Obama, sık sık alkışlarla kesilen  konuşmasında  hayatını  barış,  de-mokrasi  ve  eşitlik  ilkelerine  adayan Madi-ba’yı dünya tarihine damga vuran Abraham Lincoln, Mahatma Gandhi ve  Martin Luther King  gibi  liderlerle  kıyaslayıp,  Mandela’yı ‘20.  yüzyılın  sonuncu  büyük  özgürlük  sa-vaşçısı’  diye  tanımladı  ve  ‘bir  tarih  devi’ olduğunu  ifade  ediyordu.  Alkışlarla  çıktığı kürsüden yine akışlarla yerine oturan Oba-ma’yı birçok devlet başkanı tebrik ediyordu. Obama’nın el sıkıştığı liderler arasında So-ğuk Savaş yıllarından beri ülkesiyle düşman Küba  Devlet  Başkanı  Raul  Castro  vardı. Herkes  bu  tokalaşmanın  cenazeye  damga vuran fotoğraf olacağına inanıyordu. Ancak yanılıyorduk! 

Haber  ajansı  AFP’nin  fotoğrafçısı  Ro-berto  Schmidt  Obama’nın  oturduğu  yere 150  metre  mesafeden  deklanşöre  basmak için hazırlandığında ‘sarışın’ bir bayanın çı-kardığı cep telefonuyla ABD Başkanı Obama ve  İngiltere  Başbakanı  David  Cameron’la birlikte selfie (kendi fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmak) yaptığını görünce peş peşe bu anı fotoğrafladı. Cenaze havasından oldukça  uzak  bir  görüntü  veriyordu  üçlü. Yüzlerinde gülücükler saçarken yan taraftan ‘first  lady’  Michele  Obama,  manzarayı kızgın  yüz  ifadesiyle  takip  ediyordu.  AFP, cenazeden 500 kadar fotoğraf servis ederken Obama    ile  Cameron  arasındaki  ‘sarışın’ bayanın bulunduğu fotoğrafa  ‘kimliği tespit edilmeyen  bir  görevli’  notunu  düşüyordu. İki  saat  geçmeden  İngiliz  gazeteleri  ‘sarı-şın’  bayanın  İşçi  Partisi  eski  Başkanı  Neil Kinnock’un  gelini  Danimarka  Başbakanı Helle  Thorning-Schmidt  olduğunu  deşifre ediyordu. Üçlünün gülücükler saçan fotoğrafı kısa  sürede  onlarca  ülkenin  gazetelerinde yer  buluyordu.  David  Cameron,  ‘Kinnock ailesinden  bir  ferdin  fotoğraf  çektirelim  ri-casını kıramazdım’ derken, olayın spontane olduğunu  savunuyordu.  Helle  Thorning–Schmidt ise statta müzik ve dans ortamından etkilendiğini  belirtip,  kötü  bir  niyetinin olmadığını  ifade  ediyordu.  Danimarka’ya döndüğünde  sorulan  ‘fotoğrafları  paylaşa-cak  mısınız’  sorusuna  Thorning–Schmidt, ‘Hayır  iyi  çıkmamış’  cevabını  veriyordu. Fotoğraf  kadar  konuşulan  bir  başka  konu ise  iki  önemli  liderin  arasında  Danimarka gibi  küçük  bir  ülkenin  başbakanının  nasıl oturduğu oluyordu. 

Mandela’nın cenaze törenini gölgede bı-rakan Helle Thorning-Schmidt, Danimarka tarihin  ilk  kadın  başbakanı  olarak  tarihe geçen  biri.  İşçi  sınıfının  temsilcisi  olarak politika yürüten Sosyal Demokrat Parti’nin de ilk kadın başkanı olan Thorning-Schmidt, parti kimliğiyle uyuşmayan bir portre çizdi. İşçi  sınıfına  ‘zengin  başkan’  olan  Thor-ning-Schmidt,  marka  takıntısından  dolayı ‘Gucci Helle’ olarak anılıyor. Eşi  Stephen’in yurtdışında  yaşıyor  gözükmesine  rağmen yılda 6 aydan fazla Danimarka’da yaşadığı-nın ortaya çıkmasıyla başı epeyce ağrımıştı. Sebep ise, yurtdışında gözüktüğü için daha az vergi ödemesine karşılık, yılın yarısından fazlasını  Danimarka’da  geçirerek  kuralları ihlal  etmesidir.  Parti  olarak  ‘özel  okullara karşı’  olmalarına  karşılık,  çocuklarını  özel okula  göndermesi  günlerce  konuşulmuştu. İşte kısa hayat hikâyesinden bir kesit.

Helle’nin  annesi Grete  Arhus  Üniver-sitesi’nde  tıp,  babası Holger  ekonomi  okur-ken İtalyanca kursunda tanıştıklarında  takvim yaprakları  1957  yılını gösteriyordu. Kısa süre sonra  evlilik  kararı alan  Grete  ve  Holger, Sönderborg  şehrine taşındılar.  Holger ülkenin önde gelen fir-malarından  Danfoss’ta işe başlarken, Grete tıp eğitimini  bitiremeden üniversiteden  ayrılı-yordu.  Sönderborg, Norveç  ve  İsveç’te kalan  Grete  –  Holger 

çifti  Hvidovre’ye  taşındıkları  tarihten  kısa bir  süre  sonra  1966’da  ailenin  en  küçük çocuğu Helle doğdu. Gelir seviyesi oldukça yüksek olan aile 1968’de göçmenlerin yeni yeni  yerleşmeye  başladığı  İshöj’a  taşındı. Anne-baba  çalıştığı  için  çocuklarına  fazla vakit  ayıramazken,  1976  yılında  Grete  – Holger  çifti  boşandı.  Helle  ablası  Hanne, abisi Henrik’le birlikte  annesiyle  yaşamaya başladı. Hayalindeki meslek ise profesyonel dansçı olmaktı.

Liseyi  10,7  not  ortalamasıyla  bitirerek istediği  üniversitenin  istediği  bölümüne kayıt yaptırma hakkını elde eden Helle’nin tercihi Kopenhag Üniversitesi siyasal bilgiler oldu.  1993  yılında  hayatının  seyrini  Brük-sel’e  Avrupa  Koleji’nde  okumak  gitmesi değiştirdi. Burada 1983-92 arasında İngiltere İşçi Partisi’nin başkanlığını yapan Neil Kin-nock’un oğlu Stephen ile sınıf arkadaşı olan Helle, 1996’da hayatını birleştiren karara ilk adımı  atmış  oldu.  Stephen’in  de  etkisiyle sosyal  demokrat  çevrede  yer  bulan  Helle, 1993’te Sosyal Demokrat Parti’ye üye oldu. 1997’de  işçi  konfederasyonu örgütü LO’da işe başlayan Helle Thorning-Schmidt’e 1999 Avrupa Parlamentosu  adaylığı  teklifi geldi. Eşi  Stephen  o  günleri,  ‘Benim  için  sürpriz olmadı’ diye anlatırken, Helle belki de gelen teklifle  hayatının  seyrinin  değiştiğinin  far-kında değildi. Listenin ancak sonlarında yer bulan  Helle’nin  seçilmesine  kimse  ihtimal vermiyordu. Avrupa Komisyonu’nda komi-ser olarak görev yapan Bjerregaard, Helle’nin kampanyasında destek olunca ‘isimsiz aday’ Helle,  3.  sıradan  Avrupa  Parlamentosu’na seçilmeyi başardı. 

2004’te  iç  siyasete  dönme  kararı  alan Thorning-Schmidt  Şubat  2005’te  yapılan seçimlerde  milletvekili  seçilmeyi  başardı. Seçimden partisinin mağlup çıkmasıyla parti başkanı  Lykketoft  iki  gün  sonra  istifa  etti. Sosyal Demokratların ‘akıl hocaları’ değişen Danimarka  şartlarında  klasik  bir  başkan yerine herkese hitap edecek bir isim olarak düşündükleri  Helle  Thorning-  Schmidt’e partiyi  teslim  ettiler.  ‘Güzel  sarışın’  Helle Thorning–Schmidt, parti tarihinin ilk başkanı olurken, hedefinin 2001’den bu yana ülkeyi yöneten Liberal Parti Başkanı Anders Fogh Rasmussen’in  başbakanlığına  son  vermek olduğunu açıklıyordu. Şubat 2007’de yapılan seçimlerde Sosyal Demokratlar 100 yılın en düşük oyunu almasına karşılık, partiyi ayağa kaldıracak isim sıkıntısından dolayı Helle ile devam etme durumunda kalıyorlardı. 2009 yerel seçimleri de benzer sonuçla çıkarken, talih  Helle  Thorning-  Schmidt’in  yüzüne Eylül  2011’de  yapılan  genel  seçimlerde gülüyordu. Sol blok partileri Sosyalist Halk Parti,  Radikal  Parti  ve  Birlik  Listesi’nin oylarıyla  Thorning-Schmidt  sağ  bloku sadece  8  bin  400 oy  farkıyla  geçip ülkenin ilk  kadın  başbakanı  oldu. Koltuğuna  otur-manın bedeli  oldukça  ağırdı.  Seçim öncesi verdiği vaatler tek tek önüne getirildi. Verdiği sözleri  tutamaması seçmen nezdinde kredi kaybı yaşattı. Koalisyon partileri ve bakanlar arasında ahengi  yakalamada  sıkıntı  yaşadı. Zor zamanda risk alıp  lider olduğunu gös-teremedi. Hükümetin küçük ortağı Radikal Parti Başkanı ve Ekonomi Bakanı Margrethe Vestager’in  gölgesinde  kaldı.  Kamuoyu yoklamaları  hiç  de  iyi  sinyaller  vermiyor. Olası bir seçimde Helle Thorning- Schmidt koltuğu kaybedecek gözüküyor. Yılbaşından sonra  başbakanlığı  bırakıp Avrupa Komis-yonu başkanı olacağı söylentileri yüksek sesle meclis koridorlarında dile getiriliyor. Obama ve Cameron  ile çektirdiği  fotoğrafın bir PR çalışması olduğu yorumu yapılıyor. 

Page 17: Zamandk242 eg

17 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

NOT : RANDEVU VE KABUL SÜRESİ EN FAZLA 1 HAFTADIR!

Adres: V.Kanalgatan 1, 21141 Malmö/İSVEÇİletişim: 00 46 707 50 96 30 – 00 46 706 15 66 65

[email protected] - [email protected]

Türkçe konuşarak,psikoloğumla rahat bir iletişimiçerisinde sorunlarıma çözümarıyorum diyenler, doktorundan sevkini alarak, Psikolog Merkezi Sinnesfrid`e beklenmektedirler.

REHABİLİTASYON garantisi çerçevesinde çalışan merkezde,türk psikoloğu tarafındansunulan hizmetler, devlet tarafından karşılanmaktadır!

Psikolog Merkezi Sinnesfrid, özel gelecek olanlara da hizmet vermektedir!

MALMÖ KENTİNDE BİR

İLK YAŞANIYOR!

MALMÖ KENTİNDE BİR

İLK YAŞANIYOR!

MALMÖ DE TÜRK PSİKOLOGU!.

Sinnesfrid

Psikolog

Merkezi

Türkiye’den Dünya’ya Hizmet Hareketi

Helsinki Üniversitesi tarafından aylık olarak yayımlanan ‘Ylipisto’ Kültürel Araştırma Dergisi'nin son sayısında ‘Türkiye’den Dünya’ya’ adlı makalede Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'nin önemi de vurgulandı.YAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Dünyanın en prestijli üniversitelerin-den biri olan Helsinki Üniversitesi,

aylık olarak yayımladığı Kültürel, Araştırma Dergisi'nin son sayısında dünyanın dört bir tarafında Türkiye kökenli girişimciler tarafından açılan okulları ve Hizmet Hare-keti'nin önemini anlatan makale yayımladı.

Helsinki Üniversitesi tarafından aylık olarak yayımlanan ‘Ylipisto’ Kültürel Araştırma Dergisi'nin son sayısında ‘Türki-ye’den Dünya’ya’ adlı makaleyi kaleme alan Gazeteci, Yazar Joonas Pörsti, Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ve Hizmet Hareke-ti'nin Türkiye’deki önemini de vurguladı.

Hizmet Hareketi'nin İslam’a dayandığı ve bu doğrultuda hareket ettiği ve Hocae-fendi’nin 20. yüzyıldaki ilham kaynağının ise Said Nursi olduğu kaydedildi. Joonas Pörsti makalesinde, “Müslümanlar bilimsel ve teknolojik gelişimini geleneksel İslam yaşam biçimiyle birleştirmesi görüşünde olmalıdır. Yalnızca bu şekilde Müslümanlar modern dünyaya ayak uydurabileceklerdir." şeklinde görüşlerini aktardı.

Öte yandan, Fethullah Gülen Hocae-fendi’nin, Hareketin yol göstericisi olarak insanlara yardım ettiği vurgusu yapıldı.

Onları bilimsel düşünmeye davet ettiği ve insanlığın menfaati için başarılı işadam-larıyla birlikte ortak hareket edilerek özel okullar açıldığı anlatıldı.

Türkiye’de fakir öğrencilerin yanı sıra elit kesimden de birçok öğrencinin bu okullarda öğrenim gördüğünü, bununla birlikte dünyanın birçok ülkesinde bulunan

Türkiye kökenli girişimciler tarafından açılan okulların başarılı olmasının asıl sebebinin ise iyi ve kaliteli öğretmenlere sahip olmaları şeklinde belirtildi.

Hareketin yörüngesinde yüzlerce okul, üniversite, hastane ve ülkenin en yaygın gazetesi Zaman ile birlikte uluslararası çalışan yardım kuruluşu Kimse Yok Mu

Derneği'nin de Hareketin değerlerini desteklediği kaleme alındı.

Geçtiğimiz günlerde Finlandiya’dan Türkiye’yi ziyaret eden grupta yer alan pro-fesörlerden biri olan Helsinki Üniversitesi Teoloji, Dünya Görüşleri ve Fikir Dalgaları Yardımcı Prof. Ville Paivasalo dergiye verdiği demeçte, Hizmet Hareketi'nin özellikle toplumsal sorumluluk taşımasına ilgi duyduğunu, sıkıntıda olan insanların dinine, soyuna ve cinsine bakmadan ada-letli bir şekilde yardımlarına devam ettiğini aktardı. Teolog Ville Paivasalo, “Hareketin büyümesi için iyi şartlara sahip olduğuna inanıyorum çünkü işadamları, Allah için yapılan her iyiliğin ve verilen her bağışın karşılığının olduğuna güveniyorlar.” dedi.

Finlandiya’nın önde gelen İslam Araştırmacısı JaakkoHameen-Anttila ise, “Konya’da Rumi’yi anma etkinliklerine ka-tıldığını, semazenlerin gösterisi esnasında bir ellerini yukarıya doğru açtıklarını diğer ellerini ise aşağıya doğru yönelttiklerini ve bunun bir manası olduğunu öğrendiğini belirterek, bir eli alırken diğer eli veriyor. O resim Hizmet Hareketini ve fi krini özet-liyor. İnsan Allah’tan aldığını iyiliklerle başkalarına veriyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Danimarka istihbarat başkanını da ilanla arıyor HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Genelkurmay başkanını gazetelere verdiği ilanla bulan Danimarka

aynı yöntemi istihbarat teşkilatı PET başkanını bulmak içinde uyguluyor. Adının karıştığı skandalardan dolayı 1 Ocak’ta görevi bırakacağını açıkla-yan PET Başkanı Jakob Scharf’ın yerine gelecek isim için ilan veren Adalet Ba-kanlığı, ‘stratejik vizyon, organizasyon yeteneği, güven veren liderlik, iç ve dış iletişim yeteneği’ olan kişinin istih-barat örgütünün başkanı için aranan özellikler olduğunu dile getirdi. PET başkanı olmak için herhangi bir eğitim şartı aranmazken, ‘gelişen günümüz istihbarat tekniklerini takip edecek ve çalışma düzenini şartlara uyarlayacak’ herkes müracaat edebilecek. Adalet Bakanlığı verdiği ilanda, PET başkanı-nın maaşının ek ücretler dışında yıllık 659 bin kron olduğunu görevinin ise; Danimarka toplumunun demokrasi,

özgürlük ve güvenliğine karşı gelecek tehditleri deşifre etmek, önlemek ve ortadan kaldırmak olduğu yazıldı. PET başkanı olmak isteyenler yazılı müra-caatını en geç 19 Aralık tarihine kadar bakanlığı ulaştıracak ve ‘Neden bu gö-rev için doğru tercih olduğunu’ yazılı olarak anlatacak. Adalet Bakanlığında oluşturulan bir komisyon ülkenin istih-barat teşkilatını yönetecek kişiyi gelen müracaatlar arasından seçecek.

2007’den bu yana Danimarka istih-barat teşkilatı başkanlığını yapan Jakob Scharf, teikilatın korumakla görevli olduğu aşırı sağ Danimarka Halk Partisi Başkanı Pia Kjaersgaard’u ‘yanlış yön-lendirme ve randevu ajandasını gizlice kontrol etmesi’nin ortaya çıkmasıyla görevini bırakmak zorunda kalmıştı. PET’in yaptığı yönlendirmeden haber-dar olmasına karşılık kamuoyuna ve Meclis Hukuk Komisyonuna yanlış bilgi veren Adalet Bakanı Morten Bödskov’da gerçeğin ortaya çıkmasıyla istifa etmek zorunda kalmıştı.

Page 18: Zamandk242 eg

18 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEM

H Ü S E Y I N Ç E L I K :

Teoman Koman yaptıklarının hesabını vermeden gittiZAMAN ANKARA

1AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik, Twitter hesabında, hayatını kaybe-

den eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ile ilgili açıklamalar yaptı. Çelik, "Koman yaptık-larının hesabını vermeden gitti." dedi.

Hüseyin Çelik'in Teoman Koman ile ilgili değerlen-dirmeleri şöyle: "Malum ve meşhur Teoman Koman vefat etti. Öncelikle ailesine, sevenlerine, TSK'ya başsağlığı dili-yorum. Ancak, ya madalyonun diğer tarafı? Yarın kılınacak cenaze namazında, imam 'mevtayı nasıl bilirsiniz' diye sorduğunda, elbette 'iyi biliriz' diyenler olacaktır. Ne var ki, Teoman Koman, başta Yassıada'da Adnan Menderes'e reva gördüğü aşağılık muamele olmak üzere, yaptıklarının hesabını vermeden gitti. Neyse ki mahkeme-i kübra var. Mazlumların ve mağdurların elbette en büyük tesellisi budur. Bu yazdıklarımızın ardından, birileri çıkıp bana 'ölüleri hayırla yad etmek'ten söz edebilir. Ben bunun ne anlama geldiğini bilenlerdenim. Eğer bu kural herkes için ve her zaman geçerli olsaydı, bütün ansiklopedilerin ölmüş insanların faziletleri ile dolu olması gerekirdi. Kin tutmayacağız, öç alma duygusu taşımayacağız, suçların kişiselliği ilkesinden hareketle Koman'ın ailesine farklı bir gözle bakmayacağız. Ancak nesillerimizi, kimin ne olduğunu bilmek gibi en tabii haklarından mahrum bırakmamalıyız. Bu arada,birçok beyanatımda,Teoman Koman'ın yaşından dolayı tutuksuz yargılanması gerek-tiğini söyledim. Herkesin yaptığı kendisine yakışır."

Hizmet Hareketi'ne ‘örgüt' demek iftiradırSaadet Partisi lideri Mustafa Kamalak, Samanyolu Haber’e önemli açıklamalarda bulundu. Kamalak, dershaneleri dönüştürme söylemlerini, ‘aldatmaca’ olarak değerlendirdi. ZAMAN İSTANBUL

1Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, dershane-

lerin kapatılmasının kabul edileme-yeceğini söyledi. Camia’ya ‘örgüt’ benzetmesine de sert tepki gösteren Kamalak, bunun en hafif ifadeyle bühtan, iftira olduğunu kaydetti.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Samanyolu Ha-ber’e konuk oldu. Canlı yayınında gündeme dair açıklamalarda bulunan Kamalak’ın gündeminde ‘Gülen’i bitirme planı’nı içeren 2004’teki MGK kararları ve fişleme belgeleri vardı. 2013 yılına kadar birtakım fişlemele-rin yapıldığını dile getiren SP lideri, ‘Hizmet Hareketi’ni engellemek için dershanelerin kapatılmak istendiğini ifade etti. Kamalak, “Yani şunu mu demek istiyor yetkililer; ‘Evet 2004 yılında MGK’da böyle bir karar alındı

ama biz onu uygulamadık. Yani o zaman dershaneleri kapatmadık, şimdi kapatıyoruz.’ Ben de, ‘o zaman uyguluyorsunuz’ diyorum. MGK’da alınan kararların amacı neydi? Dershaneleri kapatmak. Şu an kapa-tıyorsunuz zaten. ‘E dönüştürüyoruz efendim, kapatmıyoruz’ falan… O işin laf-ü güzafıdır, aldatmacasıdır, kandırmacasıdır.” değerlendirmesini yaptı. Dershanelerin bir ihtiyaçtan do-layı ortaya çıktığını hatırlattı. Mustafa Kamalak, “Bir zamanlar Türkiye’de imam hatiplerin devamı mesabesinde olan yüksek İslam enstitüleri vardı. 12 Eylül rejimi döneminde ‘enstitüleri kapatmıyoruz, dönüştürüyoruz’ palavraları ile onları ilahiyata dönüş-türdüler. Halbuki İslam enstitüleri bir ocaktı, öğrenci kaynağı imam hatiplerdi. Şimdi de ‘dönüştürüyoruz’ gerekçesiyle dershaneler kapatılmak isteniyor. Kabul edilemez bir du-

rumdur, yanlıştır.” dedi. Camia’ya ‘örgüt’ denilerek Hizmet Hareketi’nin önünün kesilmesi için kamuoyu oluşturulmak istendiğini kaydetti: “Günümüzün Türkiye’sinde örgüt denilince genelde suç örgütleri, mafya kuruluşları anlaşılmaktadır. Yoksa olumlu manada örgüt ifadesi yerine teşkilat denir. Terörü kullanmasa bile örgüt denildiğine göre dershaneler de kapatılmak istendiğine, Hizmet Hareketi’nin yolu kesilmek istenildi-ğine göre suç ifadesini kullanmasa bile örgüt denilince suç örgütü anlaşılır. Bu da kanaatimce en hafif ifadesiyle bir iftiradır, kabul edilemez bir yakış-tırmadır.”

Sayıştay raporlarına ilişkin tar-tışmaları da değerlendiren Kamalak, İçişleri Bakanlığı’nın resmî denetleme raporlarının ‘seçimleri etkiler’ gerek-çesiyle Sayıştay’a ulaştırılmadığını dile getirdi.

Page 19: Zamandk242 eg

Âhir zaman alâmetleri neyin delaleti?

Kardeş kıskançlığı nasıl aşılır?

Günahlardan nasıl arınırız?

AFFETMEYİ UNUTTUK

Page 20: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

Âhir zaman alâmetleri neyin delaleti?ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Dine ve ahlâka ters düşen yanlışları çoğu kez, ‘ahir zaman’a atfediyoruz.

Peki ahir zaman kavramını ne kadar doğru anlıyoruz? Hadislerde bahsedilen alâmetler neye işaret ediyor?

Kur’an’da, özellikle hadislerde sıkça zikredilen ‘ahir zaman’ı, dinin zayıf düş-tüğü, ibadetlerin terk edildiği, ahlaksızlığın çoğaldığı kıyamet öncesi dönem olarak tanımlamak mümkün. Nitekim çevremizde dine ve ahlaka mugayir gördüğümüz şeyleri çoğu kez ahir zaman alâmeti olarak yo-rumlama eğiliminde oluyoruz. Peki aslında yüzyıllardan beri görülen toplu ölümler, büyük depremler, kardeş cinayetleri ve aleni günahları günümüzde ahir zaman alâmeti olarak yorumlamamız ne kadar doğru? Allah, ahir zaman kavramı ve alâmetleriyle bize ne anlatıyor?

Ahir zaman alâmetleri, Buhari ve Müslim gibi eserlerde aktarılan hadislerde; cehaletin güç kazanması, kardeşin kardeşi vurması, cinayetlerin ve toplu ölümlerin artması, günahların alenen işlenir bir hal alması ve yüksek katlı binaların günden güne çoğalması şeklinde sıralanıp gidiyor. Tirmizi’den rivayet edilen “Öyle bir zaman gelecek ki, dinin emir ve yasaklarının onda birine uyabilen, Cehennem’den kurtulur.” hadisiyle de bu zamanın zorluğuna dikkat çekiliyor. Ahir zaman kavramının toplumlara ve kâinata bakan iki ayrı yönü olduğunu söyleyen Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, çoğu kere bu ikisinin birbiriyle karıştırıldı-ğını ifade ediyor. Küresel ahir zamanın Hz. Peygamber’in risaletiyle birlikte başladığını söyleyen Altıntaş, bu sürenin hadislerde mecazi anlamda ikindi ezanı ile akşam ezanı arasındaki süreye benzetildiğini, ancak zaman izafi olduğundan herkesin kendi kıyametiyle ilgilenmekten başka çaresinin olmadığını ifade ediyor. Peki bu takdirde ha-dislerle rivayet edilen ahir zaman alâmetleri ne anlam ifade ediyor?

Toplumların da kıyameti varDicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.

Dr. Musa Bağcı’ya göre din ve inanç hak-kında bilgisizliğin yaygınlaşması, içkinin çokça içilmesi, zinanın, fitne, adam öldürme ve toplumsal kargaşanın çoğalması, maddî refahla birlikte kanaatsizlik ve nankörlüğün artması, Allah rızası yerine çıkar ve men-faatlerin ön plana çıkması gibi ahir zaman alâmetleri, yaygın görüşün aksine kıyametin vaktini belirlemek gibi bir amaç taşımıyor. Bu tür olaylara kıyamet öncesinde de rastlana-cak olsa da hadislerin ifade ediliş maksatları toplumlarda meydana gelen bozulma ve yozlaşmaya işaret etmek, Allah’ın toplumlar için koyduğu sosyal düzen kanunlarının altını çizmek ve toplumların ölümüne dikkat çekmek.

Toplumların da kıyameti olduğunu unuttuğumuzu söyleyen Bağcı, ‘Kötülükleri ahir zamana yorarak kurtulmaya çalışıyoruz. Hâlbuki rivayetlerden hareketle kıyamet gününün yaklaştığı şeklinde umutsuzluğa kapılmak yerine, toplumun nefis muha-

sebesine giderek kendisini düzeltmesini sağlamak gerek.’ diyor.

Küresel kıyametin 10 alâmeti…Öte yandan ahir zamana dair hadislerin

yalnızca inananların kendilerine çekidüzen vermelerine yönelik olmadığını da belirtmek gerek. Ahir zamanın sonunda görülecek kı-yamet alâmetlerinden bahseden hadisler, bu dönemin çalkantılarına karşı Müslümanlara uyarı niteliği taşıyor. Buhari ve Müslim’den rivayet edilen hadislere göre, ahir zamanda görülecek kıyametin büyük alâmetleri ise şöyle…

Deccal’in ortaya çıkışı: Kıyamet öncesi zuhur edecek yalancı bir kişi olan Deccâl, İslâm’ı ve Müslümanları kötülüğe ve boz-gunculuğa sevk edecek.

‘Duhan’ın çıkışı: Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri. Rivayetlere göre, kıyametin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayacak.

Dabbetü’l-arz’ın çıkışı: Kelime anlamı

“yer hayvanı” olan Dabbe’den Neml Sûre-si’nde ‘Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler’ şeklinde bahsediliyor.

Güneşin batıdan doğması: Güneş ba-tıdan doğduğunda insanlar topluca iman edecek. Ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacak.

Hazreti İsa’nın inmesi: Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek. Hıristiyanları İslâm’a davet edecek ve Deccâl’i öldürecek.

Ye’cûc ve Me’cûc’ün çıkışı: Kıyametin vukuundan önce çıkarak ‘yeryüzünde boz-gunculuk yapacak iki insan’ olarak bahsedi-len Ye’cûc ve Me’cûc, yeryüzüne dağılarak insanlara saldıracak, kentleri yakıp yıkarak harabe haline getirecek. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin Seddi olduğu söylenir.

Page 21: Zamandk242 eg

18.12.2013 05:56 08:37 11:52 12:45 14:54 16:14 19.12.2013 05:56 08:38 11:52 12:46 14:55 16:15 20.12.2013 05:57 08:38 11:53 12:46 14:55 16:15 21.12.2013 05:57 08:39 11:53 12:47 14:55 16:15 22.12.2013 05:58 08:39 11:54 12:47 14:56 16:16 23.12.2013 05:58 08:40 11:54 12:48 14:57 16:17 24.12.2013 05:59 08:40 11:55 12:48 14:57 16:17

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

18.12.2013 06:28 09:12 12:23 13:14 15:22 16:42 19.12.2013 06:29 09:13 12:24 13:14 15:22 16:42 20.12.2013 06:29 09:14 12:24 13:15 15:22 16:42 21.12.2013 06:30 09:14 12:25 13:15 15:23 16:43 22.12.2013 06:30 09:15 12:25 13:16 15:23 16:43 23.12.2013 06:31 09:15 12:26 13:16 15:24 16:44 24.12.2013 06:31 09:15 12:26 13:17 15:25 16:45

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

18.12.2013 06:16 08:48 12:16 13:20 15:32 16:52 19.12.2013 06:17 08:49 12:16 13:20 15:32 16:52 20.12.2013 06:18 08:49 12:17 13:20 15:33 16:53 21.12.2013 06:18 08:50 12:17 13:21 15:33 16:53 22.12.2013 06:19 08:50 12:18 13:21 15:34 16:54 23.12.2013 06:19 08:50 12:18 13:22 15:34 16:54 24.12.2013 06:19 08:51 12:19 13:23 15:35 16:55

18.12.2013 06:26 09:12 12:21 13:11 15:18 16:38 19.12.2013 06:27 09:12 12:21 13:11 15:18 16:38 20.12.2013 06:27 09:13 12:22 13:11 15:19 16:39 21.12.2013 06:28 09:13 12:22 13:12 15:19 16:39 22.12.2013 06:28 09:14 12:23 13:13 15:20 16:40 23.12.2013 06:29 09:14 12:23 13:13 15:20 16:40 24.12.2013 06:29 09:14 12:24 13:14 15:21 16:41

18.12.2013 06:30 09:17 12:24 13:12 15:19 16:39 19.12.2013 06:31 09:18 12:25 13:13 15:19 16:39 20.12.2013 06:31 09:19 12:25 13:13 15:19 16:39 21.12.2013 06:32 09:19 12:26 13:14 15:20 16:40 22.12.2013 06:32 09:20 12:26 13:14 15:20 16:40 23.12.2013 06:32 09:20 12:27 13:15 15:21 16:41 24.12.2013 06:33 09:20 12:27 13:15 15:22 16:42

18.12.2013 06:38 09:36 12:29 13:08 15:09 16:29 19.12.2013 06:38 09:37 12:29 13:08 15:10 16:30 20.12.2013 06:39 09:38 12:30 13:08 15:10 16:30 21.12.2013 06:40 09:38 12:30 13:09 15:10 16:30 22.12.2013 06:40 09:39 12:31 13:09 15:11 16:31 23.12.2013 06:40 09:39 12:31 13:10 15:12 16:32 24.12.2013 06:41 09:39 12:32 13:11 15:12 16:32

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

18.12.2013 06:18 08:38 12:22 13:39 15:55 17:15 19.12.2013 06:19 08:38 12:23 13:40 15:55 17:15 20.12.2013 06:19 08:39 12:23 13:40 15:56 17:16 21.12.2013 06:20 08:39 12:24 13:41 15:56 17:16 22.12.2013 06:20 08:40 12:24 13:41 15:57 17:17 23.12.2013 06:21 08:40 12:25 13:42 15:57 17:17 24.12.2013 06:21 08:41 12:25 13:42 15:58 17:18

18.12.2013 06:10 08:31 12:14 13:29 15:44 17:04 19.12.2013 06:11 08:32 12:14 13:29 15:45 17:05 20.12.2013 06:11 08:32 12:15 13:30 15:45 17:05 21.12.2013 06:12 08:33 12:15 13:30 15:45 17:05 22.12.2013 06:12 08:33 12:16 13:31 15:46 17:06 23.12.2013 06:13 08:33 12:16 13:31 15:47 17:07 24.12.2013 06:13 08:34 12:17 13:32 15:47 17:07

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

18.12.2013 06:21 08:44 12:23 13:36 15:51 17:11 19.12.2013 06:21 08:44 12:24 13:36 15:51 17:11 20.12.2013 06:22 08:45 12:24 13:37 15:51 17:11 21.12.2013 06:22 08:45 12:25 13:37 15:52 17:12 22.12.2013 06:23 08:46 12:25 13:38 15:52 17:12 23.12.2013 06:23 08:46 12:26 13:38 15:53 17:13 24.12.2013 06:23 08:47 12:26 13:39 15:54 17:14

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi AkşamYatsı

18 - 24 ARALIK 2013

Günahlardan nasıl arınırız?SAMET ALTINTAŞ İSTANBUL

1Günah, insanoğlunun kadim yanlış yollarından, belki de en trajik halimiz.

Çünkü bile bile gidiyoruz izinden. Yazar Hakan Yücel, çalışmasında beşer kadar eski bir hadise olan günahtan arınma yollarını gösteriyor.

Günah, beşer kadar eski, kıyametin kopacağı ana kadar da içimizde yaşayacak bir hadise… Öyle ki Peygamber Efendi-miz’in “Cennet çepeçevre nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle sarılmış, cehennem de şehevatla…” ikazına rağmen insanoğlu ateşe koşan pervaneler gibi günaha koşuyor. Işık Yayınları’ndan çıkan ‘Günahlardan Arınma Yolları’ adlı çalışmada yazar Hakan Yücel, önce içine düştüğümüz girdabı gösteriyor, sonra buradan kurtulmak için çıkış yollarını hatırlatıyor. Yazar, kitabın başında öncelikle uzun uzun anlattığı ‘günah’ın tarifini şu söz-lerle yapıyor: “Günah, dinde suç sayılan, ilahî emir ve yasaklara muhalif fiil ve davranışların genel adıdır. Peygamberimiz (sas), günahı şöyle tarif etmiştir: ‘… Günah kalbinde gıcık yapan ve başkalarının muttali olmasından hoşlanmadığı şeydir.’ Kur’an’da ve hadis-i şeriflerde bildirilen istek ve yasaklara muhalif davranan bir insan günaha girmiş olur ve böyle bir kimse ‘günahkâr’ olarak adlandırı-lır.” İnsanın niçin günah işlediği sorusunun izinde giden Yücel, nefsinde günah işlemeye iten şeylerin mevcut olduğuna dikkat çekiyor.

Hakan Yücel, günahla içli dışlı olmanın insanın manevî sistemini zayıflatan ve onu şeytanın ağlarına doğru iten tehlikeli bir durum olduğunu söylüyor. Bu bağlamda, günaha girmemek için de birtakım tedbirleri şu başlıklar altında sıralıyor:

-Hayatın her ânının melekler tarafından kayda alındığını ve Allah tarafından bilindi-ğini unutmamak,

-Yalnız kalmamak,-Sürekli yenilenme cehdi içinde olmak,-Her an Hakk’a yürünebileceğini hiç

hatırdan çıkarmamak,-Hayırhahlık yapacak gerçek dostlar

edinmek,-Sosyal çevreyi ve arkadaşları dikkatle

seçmek,-Zaruret olmadıkça günah işlenmesi

muhtemel alanlarda gözükmemek,-Meşru şeylerle vakit geçirmek...

Günahları örten ibadet ve fiillerHakan Yücel, “Günahtan tam dönen,

o günahı hiç işlememiş gibidir.” hadis-i

şerifinin ışığında, tevbe ve istiğfar etmenin çokça mühim olduğunu dile getiriyor. Yücel, tevbeyi gönül dünya-sının surlarında şeytan ve ordusunun açmış olduğu gediği kapatma gayreti ve faaliyeti olarak nitelendiriyor. Tevbenin oldu bittiye getirmeden, ‘gönülden pişman olarak ve ‘eski hataları ürperti ile hatırlayarak’ yapılması gerektiğini belirten Yücel, “Ayrıca işlenen günahın unutulmaması, her daim hüzün ve ızdırapla yâd edilmesi yeni hatalara girilmesine mani olur. Kulun ayağı ne zaman benzeri bir günah çukuruna düşecek gibi olsa aklı başına gelir, nefsini kınar ve kendini geri çeker.” ifadelerini kullanıyor. Yazara göre beş vakit

namaz ‘bir arınma kurnası’ ve öncelikle farzların eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi lazım… Yücel, Bediüzzaman Hazretleri’nin nasihatini okura yeniden hatırlatıyor: “Namazdan sonraki tesbihler, Efendimiz’in piri olduğu tarikatın ve velayet yolunun bir evradıdır. Bu açıdan bu tesbihler son derece önem-lidir. Nasıl ki Allah Resûlü’nün

peygamberliğe inkılâp eden velayeti bütün velayetlerin üstündedir öyle de o büyük ve-layetin tarikatı ve hususî evradı olan namazın akabindeki tesbihat da o derece diğer tarikat ve evradlardan üstündür.” Nafile namazların da günahtan arınma yollarının başında gel-diğini kaydeden Yücel, bilhassa teheccüdü tavsiye ediyor. Nafile oruç tutmanın da iç onarıma sebebiyet verdiğini hatırlatıyor.

‘Her bir salât ü selam on günahın silinmesine vesiledir’Hakan Yücel, kitabında Efendimiz’in

(sas) “Ümmetimden her kim bana salavat getirirse Allah da ona on hasene sevap ya-zar, on günahını siler, on derece yükseltir.” tebşirine yer veriyor. Sadaka vermenin de günah ateşini söndüren bir iksir olduğunu ifade eden Yücel, yine su ikram edip aç doyurmanın dindeki yerine dikkat çekiyor. Çalışmasının gayesini Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde geçen kefaret ve mağfiret köklerinde dal vermiş meyveleri devşirmek olarak nitelendiren Yücel, sosyal hayatta çok kolay yapabileceğimiz bir eylem için de şu kudsî ifadeyi telmih ediyor: “İki Müslüman kişi karşılaştıklarında musafaha yaparlarsa daha birbirlerinden ayrılmadan günahları affedilir.”

Page 22: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

Affetmeyi unuttuk terapiye ihtiyacımız var

ARİFE KABİL İSTANBUL

1Affetme terapisi, giderek daha sık baş-vurulan yöntemlerden biri. Çok farklı

bir rahatsızlıktan dolayı psikoloğa giden kişiler, problemlerinin arkasında geçmişte affedemedikleri insanlar olduğu gerekçesiyle bu terapilere yönlendirilebiliyor.

Hayatımızın herhangi bir döneminde birini affetmemenizin daha sonra önemli psikolojik hatta fiziksel hastalıklara yol açabileceğini düşündünüz mü? Örneğin beş yıl önce biriyle problem yaşadınız, haklı olduğunuzu düşünerek onu asla affetmek istemiyorsunuz. İşte bu duygu o kişiyle artık hiç görüşmeseniz bile herhangi bir hastalı-ğın sebebi olarak karşınıza çıkabilir. Bugün birçok hastalığın temelinde affedememe ve kin tutmanın yattığını keşfeden psikologlar, affetme terapileri ile sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor. “Geçmişteki kırgınlıkla-rınızı affederek omuzladığınız yükü atın.” diyen psikologlar, bu şekilde hayatımızın geri kalanının çok daha güzel geçeceğini söylüyor.

Affetmeme ve kin tutmayı, ‘bilinen tüm sıkıntıların bilinmeyen sebebi’ olarak tanımlayan kişisel gelişim uzmanı Mustafa Çay, “İnsanın enerjisini bütünüyle çaldığı için beraberinde hastalıklar getirmesi kaçınılmaz oluyor.” diyor. Bugün kanser dâhil birçok ciddi rahatsızlığın insanların kendisine zarar veren duyguları içinde biriktirmesinden kaynaklandığını söyleyen Çay’a göre kin tutmak ve affedememek de bunlardan biri. Danışmanlık verdiği insanlarda affedeme-meyi önemli bir sorun olarak gözlemleyen Çay, “Affedersem ona iyilik yapmış olurum fi kri var. Oysa bu, sizin kendinize vereceğiniz bir ödül.” şeklinde konuşuyor.

Aynı zamanda NLP uzmanı olan Mustafa Çay’a göre ruh dünyamız su gibi olmalı. Yani içinde geçmişten kalan bir pislik tutmamalı. Bunun için yapılması gereken ise duyguları o anda yaşayıp kapatmak. Örneğin bir kişiyle problem yaşadığımızda bunu içimize atmak yerine tepkinizi makul bir üslupla ona anlatmak. Açık iletişim, insan ilişkilerinde her zaman en sağlıklı yol olarak görülüyor. Öfke anında kırıcı olmamak için konuşma

ertelenebilir, ancak içine daha sonra atmak yerine suçlayıcı olmayan ancak kendinden emin bir ruh hali ile rahatsızlık dile getiril-meli. Çay, hayatın bir döneminde olumsuz etki bırakan kişiye gerçek hayatta ulaşmak mümkün değilse hayalî bir mektup yazarak rahatlamayı öneriyor. Karşınızda sanki o kişi varmış gibi duyguları kâğıda dökmek psikoterapide kullanılan etkili yöntemlerden.

Aff etmeyen kendine hata hakkı tanımazUzman Psikolog Ramazan Uslu’ya göre

ise bağışlayabilmek aslında kişinin kendisiyle barışık olması ve empati yeteneğiyle ilgili. Psikolojide ‘empati’ diye ad bulan ‘şefkat ve merhameti harekete geçirerek muhataba yakınlaşabilmek’ nefretin önüne adeta duvar örüyor. “Karşısındakinin hata yapabilen bir insan olduğuna yakından bakabilmektir

esas.” diyen Uslu, bunun için önce kendimi-zin de hata yapabilen bir varlık olduğumuzu kabullenmek gerektiğine dikkat çekiyor. Muhatabına hata hakkı tanımayan kişiler ise aslında kendi yüreklerine büyük bir yük yük-lemiş oluyor. Nitekim araştırmalar, intikam duygusu ve bağışlayamamanın bireylerde depresyon, yalnızlık duygusu, şüpheci kişilik gibi durumlara yol açtığını gösteriyor.

“Bağışlamayı öğrenmek için terapi şart mı?” diye soranlara ise, “Hayatın içinden bir şeyi öğrenmek için kesinlikle başka bir şeye ihtiyacımız yok.” diyor. Çünkü insan yaratılırken zaten bu fıtrat üzerine yaratılmış. Ancak bazen ihtiyacımız olan duyguyu bula-bilme yeteneğini kaybedebiliyoruz. İşte böyle bir durumda bağışlama terapisi aslında bizde var olan merhamet ve empati yeteneğinin ortaya çıkmasında yardımcı oluyor.

Aff etmeyi seven Rabb’imizin kullarıyızNecmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi’nden Prof. Dr. Muhittin Uysal da dinimizin affedici olmayı önerdiğine dikkat çekiyor. Kur’an-ı Kerim’de de birçok ayette “Allah tövbeleri kabul edendir.” cümlesi tekrarlanır. Peygamber Efendimiz’in de “Allah’ım sen affedicisin, affı seversin. Beni de affet.” şeklinde dua ettiği rivayet edilir. Allah’ın bağışlayıcı özelliğine vurgu yapan bu ayet ve hadisler bizim için birer mesaj. Hakkı yenmiş bir kişinin hakkını helal etmeme ya da affetme hakkına sahip olduğunu hatır-latan Uysal, “Ama İslam, affedici olmayı önermektedir. Bu nitelikteki insanlar daha hür ve kendine güveni olan insanlardır.” diyor.

Fıtık olmadan önlem alınMERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Bilgisayar başında geçirilen uzun saatler, yastık seçimi ya da ağır kal-

dırma... Hepsi boyun düzleşmesinin te-tikleyicisi. Zamanla şekli bozulan omurga, dayanılmaz ağrılara sebep oluyor.

Uzun süre bilgisayar başında öne eğik vaziyette duran ofi s çalışanları ve gençler, ağır kaldıran ev hanımları, yüksek yastıkta ya da kanepe kenarına başını dayayarak uyumayı sevenler… Hiçbiri boyun düz-leşmesine yabancı değil. Yanlış duruş alışkanlıkları sebebiyle boynun anatomik yapısının bozulmasıyla ortaya çıkan bu rahatsızlık, dayanılmaz ağrılara sebep oluyor.

Omurgamız boyun, sırt ve bel kısımlarından oluşuyor. Omurganın farklı yönlere olan eğrilikleri ‘c’ şeklinde ve vücudun ayakta durması için kuvvet ve denge kanunlarına göre hareket

ediyor. “Boyun düzleşmesinde boyun kısmındaki c eğrisi ‘ı’ şeklini alır. Böylelikle boyna binen kuvvet dengeleri değişir ve omurganın geri kalan kısmında da bu değişime adapte olabilmek için farklılıklar görülmeye başlar.” diyor, Fizyoterapist Gamze Şenbursa. Boyna alınan darbeler, stres, boyun kaslarının zayıf olması, yüksek yastıkta uyuma, aşırı yük taşıma, alışkan-lıklar, uzun süre bilgisayar başında ve koltukta biçimsiz oturmak başlıca sebep-leri. Bel bölgesindeki omurun yapısının değişmesi gibi genel mekaniği etki-leyen sebepler boyun düzleşme-sini tetikliyor, Şenbursa’ya g ö r e .

Boyun düzleşmesi kasları zayıf olan veya omurga mekaniği bozuk olan herkeste görülebilir. Son dönemlerde bilgisayar kullanımının artması ile beraber uzun süreli öne eğik oturma genç nesilde de bu problemin yaygınlaşmasının başlıca sebebi.

Sonraki aşama boyun fıtığıBoynun arka ve ön kısmındaki kronik

ağrılar ve boyun hareketlerinde kısıtlılık hastaların en önemli şikâyetlerinden.

Boyun düzleşmesinin bir sonraki aşaması boyun bölgesine binen yüklerin artmasından kaynaklanan

boyun fıtığı. Bu aşamada omur-ganın mekaniğinin bozulması, sırt ve belin de yük dengesini

bozacağından bu bölgelerde de kronik ağrıya sebep olabilir. Boyun kaslarındaki gerginlik baş ağrısı, baş dönmesine de sebep olabilir. Boyun düzleşmesinin ilk tedavisi egzersiz. O bölgede

kısalan kaslara germe, zayıf kaslara yapılan kuvvetlendirme hareketleri ağrıları azaltı-yor. Elle terapi ile boyun üzerine yapılan çalışmalar problemin daha kısa sürede ortadan kalkmasını sağlıyor. Eklem, bağ ve kaslara yönelik yapılan tedavide sadece el ile müdahale edilerek o bölgeye binen yükler azaltılıyor. Bu, en sık başvurulan tedavi yöntemlerinden...

Korunmak için…-Sandalyede kalça ve diziniz 90 derece

olacak şekilde dik oturun.-Bilgisayar ve televizyon ekranının göz

hizasında olmasına dikkat edin.-Kanepede uyumak gibi boynun po-

zisyonunu desteklemeyen alışkanlıklardan kaçının.

-Sabahları yarım saat omurga düzgün-lüğü için egzersiz yapın.

-Çok ağır eşya taşımayın. -Ağır eşyaları vücuda mümkün oldu-

ğunca yakın taşıyarak ağırlık merkezini dağıtın.

uyumayı sevenler… Hiçbiri boyun düz-leşmesine yabancı değil. Yanlış duruş alışkanlıkları sebebiyle boynun anatomik yapısının bozulmasıyla ortaya çıkan bu

leri. Bel bölgesindeki omurun yapısının değişmesi gibi genel mekaniği etki-leyen sebepler boyun düzleşme-sini tetikliyor, Şenbursa’ya g ö r e .

hastaların en önemli şikâyetlerinden. Boyun düzleşmesinin bir sonraki aşaması boyun bölgesine binen yüklerin artmasından kaynaklanan

ağrısı, baş dönmesine de sebep olabilir. Boyun düzleşmesinin ilk tedavisi egzersiz. O bölgede

Page 23: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

Hekimoğlu İsmail

Etiket Müslüman’ı olmamak için...Şeytan hayatımıza zevk ve menfaat kapı-

larından girer. Bu sebepten Müslüman’ın bu iki kapıya çok dikkat etmesi lazım.

Şahsi hayatımızda, aile hayatımızda, iş hayatımızda mahkemelerdeki hakimler gibi davranmak, karar vermek durumundayız. Bu kararlar, hükümler sünnet-i seniyyeye aykırı olmamalı ki adalet yerini bulsun. Adalet sarayı, hakimi ne kadar temsil ederse, Kâbe de Peygamberimiz’i o kadar temsil eder ve insan inandığı yöne döner. Tarikatta mürid kendini şeyhinin karşısında gibi kabul eder. Ciddiyetle zikre başlar. Manevî tekâmül başlayınca huzur-u İlahi’deymiş gibi zikrini devam ettirir. İşte bu hal Müslüman’ın genel durumu olmalıdır. Yani o Allah’ı görmese de Allah her an onu görüyor. Allah’ın inayeti niyetle başlar. “Allah için işleyiniz Allah için çalışınız, Allah için görüşünüz, O’nun rızası dairesinde hareket ediniz.” Bu niyetle

hareket eden, inayete mazhar olur. Bir insan Allah’ın emirlerine uyarsa ne gibi bir ziyanı olur? Ziyan olmadan kâr eder… Hadiseler bunu ispat etti. Her haram insanı berbat etti. Demek ki en büyük inayet Müslüman olmamızdır. İnsan bazen manevî yönden zayıflar. İşte o zaman Allah’tan inayet ister. Bir zamanlar Allah demek yasaktı. Kur’an-ı Kerim’ler meydanlarda yakılıyordu. Manevî hayat bitmediği gibi artarak devam etti. O

devirde Allah, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ni gönderdi. Süleyman Efendi inşaatları dolaştı. İnşaatlarda çalışan işçilere, “Evladım, yemeğin yatman bana ait. Gel sana Kur’an öğreteyim.” dedi. Bin kişiden biri kabul etse ona kâfiydi… Şimdi dünyanın dört bir yanında Süleyman Efendi’ye bağlı Kur’an kursları var. Aynı şekilde bugün Ri-sale-i Nur dershaneleri dünyanın her tarafına yayıldı. Biz mi götürdük? Haşa! Allah dinini kıyamete kadar devam ettirecek.

Hayatım boyunca şahit oldum ki, etiket Müslümanları kurtulamıyor. Mesela Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini ziyaret ettiğimde ilmen ve hayalen şöyle düşün-düm; Eyüp Sultan Hazretleri bir zamanlar çocuktu. Çocukluğun her hali onda vardı. Bu çocuğu Eyüp Sultan El-Ensari (ra) yapan, İslamiyet’tir. Evet, evvela inayete muhtaç olduğumuzu bilmeliyiz. Sonra o inayete nasıl

layık olacağımızı düşünmeliyiz. Muamma gibi görünen bu cümlelerin cevabı gayet basit; İslamiyet’i öğrenmek, anlamak ve yaşamak… Doktor iki satır reçete yazıyor, dünya kadar para alıyor. Doktor, o küçük zahmetin bedelini değil, yıllarca yaptığı tahsilin bedelini alıyor. Müslüman da yıllarca İslamiyet’i yaşayacak, sonunda cennet gibi bir mükâfat alacak…

Hiçbir günahı küçük görmemek lazım. Said Nursi Hazretleri’nden aldığım ilk ders, “Günah-ı kebairi terk, sünnet-i seniyyeye ittiba, namazı erkânıyla kılmak, sonundaki tesbihatı çekmek.” O zaman anladım ki, ibadete giden yol evvela günahı terk et-mekten başlıyor. Fethullah Gülen hocamın dediği gibi, “Cennet bir sürprizler diyarıdır. Sizi hangi amelinizin cennete götüreceğini bilemezsiniz.” Ne günahı ne de sevabı küçük göremeyiz…

MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Halsizlik, çarpıntı ve saç dökülmele-riyle kendini gösteren kansızlığın tek

nedeni demir eksikliği değil. Ülkemizde her üç kadından birinde görülen bu hastalık, B12 vitamini ve folik asit eksikliğinden de kaynaklanabiliyor.

Sabahları yorgun uyanıyorsunuz, gün içinde en ufak işleri bile yaparken zorla-nıyorsunuz. Bu da yetmezmiş gibi saçla-rınız dökülmeye, tırnaklarınız soyulmaya hatta çabucak kırılmaya başladı… Bu tarz yakınmalarınız varsa siz de kansızlık yani anemi hastalığından muzdarip olabilirsiniz. Ülkemizde özellikle kadınlarda görülen kansızlığa artık çocuklarda da sıkça rastlanı-yor. Kansızlık, kanın şekilli elemanlarından olan kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarlar) sayıca az olması durumu aslında. Ancak sadece bu durumu içermiyor. İsminden de anlaşılabileceği gibi kanın rengini veren alyuvarların içinde oksijen taşımaya yarayan hemoglobin bulunuyor. Hemoglobin eksik-liğine de kansızlık deniyor.

Kansızlığa neden olabilecek çok çeşitli sebepler bulunuyor. Ethica İncirli Hastanesi Dahiliye Uzmanı Doktor Burak Uzel, “Basit zannetsek de bu durumun sebebi bazen çok karmaşık olabiliyor. En sık gördüğümüz kansızlık nedeniyse demir eksikliği.” diyor. Kırmızı kan hücrelerinin üretim merkezi kemik iliği. Dolayısıyla kemik iliğinin has-talıklarında üretim azalacağından kansızlık oluşabiliyor. Ülkemizde sıkça görülen Ak-deniz anemisi taşıyıcılığı da kemik iliğinde hemoglobin yapımındaki kusurdan kaynak-lanıyor. Kemik iliğindeki kan yapımı sadece hastalıktan değil, hammadde eksikliğinden dolayı da azalabiliyor. Uzel’e göre kanın yapımında kullanılan demirin eksikliği en sık görülen kansızlık nedeni. B12 vitamin veya folik asit eksikliği de benzer şekilde kansızlık yapabilen beslenme kaynaklı eksikliklerden bazıları. Hücrelerdeki dolaşım ömrü 120 gün olan kırmızı kan hücrelerinin bu ömrü kısa-larak dolaşım esnasında yıkıma uğrayınca da anemi görülüyor. Buna da hemolitik anemi deniyor.

Kan kaybı fazlaysa…Kan kaybı da kansızlık konusunda en

büyük etken. Bunun en sık sebebi, adet kanamaları. Halk arasında “Anemisi olan kadınlar daha çok adet görür” önermesinin yanlışlığına dikkat çekiyor Burak Uzel. Tam tersine, regl döneminde fazla kan kaybeden

kadınlar, bunun sonucunda anemiden muz-darip oluyor. Paraziter hastalıklar da kan kaybı sebebiyle kansızlık yapabiliyor. Keza kronik hastalığı olan kişilerde de kansızlık gelişebiliyor.

Kansızlık, şiddetli halsizlik, yorgunluk, soluk darlığı yapabiliyor. Uzun yıllar içinde yavaş gelişen kansızlık ise herhangi bir şikâyet vermeyebiliyor. Demir eksikliğinde genellikle saçlarda dökülme, tırnaklarda kırılma, soyulma gibi bazı ek bulgulara da rastlanıyor. Uzun süren kansızlıklarda kalbin yükü arttığı için, az kanla organlara oksijen tedarik etmek için kalp daha fazla çalışmak zorunda kaldığından kalp yetmezliği gelişme riski artıyor. Ani gelişen kansızlık, tansiyon düşüklüğü, organların yeterince besleneme-mesi gibi durumlara, hatta şok ve ölüme dahi neden olabiliyor.

Ömür boyu devam eder mi?Eğer Akdeniz anemisi gibi genetik bir

durumunuz varsa, bu taşıyıcılık ömür boyu devam ediyor. Hatta iki taşıyıcı evlenirse, doğacak çocuklarda hastalık riski yüzde 25 oranında. Demir veya vitamin eksiklikle-rinde ilaç veya iğnelerle takviye tedavisi uygulanıyor. Bu tip durumlarda altta yatan nedeni ortadan kaldırmak, bu eksikliklerin yinelemesini engellemek açısından önemli. Özellikle demir ve B12 vitamini eksikliği olanlarda veya demir ilacı almasına rağmen kan demir düzeyleri yükselmeyen hastalarda emilim kusurunun araştırılması gerekiyor. Emilim kusurlarının başlıca sebebi çölyak hastalığı. Dengeli beslenme ve çayı ye-meklerden hemen sonra içmemek, demir eksikliğiyle mücadelede önemli bir adım.

İğneler, kısırlık yapar mı?Halk arasında demir eksikliğine bağlı

kansızlığın tedavisinde kullanılan demir iğnelerinin kısırlık yaptığına dair bir kanı var. Ancak Doktor Burak Uzel, bu iddiayı yalanlıyor. Demir tedavisi üç farklı yolla uygulanabiliyor. İlk yol, hap veya içilen so-lüsyonlar şeklinde. İkincisi kas içi enjeksiyon ve sonuncusu damar içi uygulama. Kas içi enjeksiyonlar ağrılı olabiliyor ve demir rengi (siyah) enjeksiyon bölgelerinde kalabiliyor. Damar içi uygulama, derin anemisi olanlarda ve özellikle böbrek yetersizliği olan hastalarda hızlı yanıt almak için kullanılıyor. Demirin en etkin kullanımı bu, ancak hastane şartlarında uygulanması gerekiyor. Zira bazı durumlarda damarda iltihabi reaksiyona neden olabiliyor. Alerjik reaksiyonlar da görülebiliyor.

Kansızlığı hafife almayın!

Hayatım boyunca şahit oldum ki, etiket Müslümanları kurtulamıyor. Mesela Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini

ziyaret ettiğimde ilmen ve hayalen şöyle düşündüm; Eyüp Sultan Hazretleri bir

zamanlar çocuktu.

Page 24: Zamandk242 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

Hâlihazırdaki tablo oldukça ürpertici; ancak iman, ümit ve Allah’a teveccüh sayesinde aşılmayacak gibi de değil. Eğer insan, güneşe doğru yürür veya uçarsa, gölgesini arkasına almış olur; sırtını güneşe dönerse bu defa da gölgesinin arkasında kalmış olur.

Bu itibarla gözlerimiz hep sonsuz ışık kaynağında olma-lıdır. Evet, her şey, Âkif’çe ifadesiyle: Allah’a dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete râm olmaktan geçmektedir. Ülkede iç içe kriz yaşandığı bir gerçek; ancak, sebepleri bilinip, iman, ümit ve azimle karşı çıkıldığında, bu kabil krizler hemen her zaman aşılmış; aksine problemler vehim ve hayallerle köpürtülüp ya da onlar üzerinde politika yapıldığında şişmiş, büyümüş, olduğunun üstünde bir görünüme ulaşmış ve psikolojik tahribatıyla içinden çıkılmaz hâle gelmiştir.

Günümüzde, târihî tekerrürler devr-i dâimlerinden biriyle daha karşı karşıya bulunuyoruz; her tarafta değişik türden zulümler, istibdatlar, komplolar, vicdanlara baskılar.. ve onca mazlumiyetlere, mağduriyetlere rağmen “belâ-yı dertten” âh etmeyen iradesizler, sessizler.. buna karşılık insanlara zulüm ve gadirde bulunan, zulmederken de ağlayıp-sızlayıp mazlumu haksız göstermeye çalışan şarlatan zalimler.. değişik sâiklerden ötürü her zaman öfkeyle oturup-kalkan muvazenesiz yığınlar; onları her an biraz daha şiddete, hiddete iten farklı çevreler: Mütegal-lipler, vurdumduymazlar, idare bilmezler ve tahrikçiler.. aldatmayı akıllılık, hırsızlığı mârifet sayan hortumcular; hortumculardan pay alan fırsatçılar.. ve daha adı konmamış ne mel’ûn organizasyonlar..!

Evet, bugün hemen her bucakta ürper-ten bir hazân ve her yerde insanî değerler ayaklar altında; ne insana saygı var ne de evrensel değerlere. Kitleler, her kesimiyle hemen her yerde yığın telâkki edilmekte; yığınların hâli ise en acı şekliyle gelip yü-reklere oturmakta. Her yerde ilim Allah’a emanet!. Mârifet Kafdağı’nın arkasında.. sanat ideolojilere kavaslık yapıyor.. pek çoğu itibarıyla ilim yuvaları taklide teslim.. hakikat aşkı, ilim tutkusu, araştırma şevki iltifat görmeyen gayretler.. iltifat görmeyen bir kısım gayretler de ihtimal birer hobiden ibaret.. bugünümüzü-yarınımızı emanet edeceğimiz hayatî müesseselerde hayat-tan eser yok.. propagandalara bakınca, dünyalara yetecek kadar bir güce sahip gibiyiz; oysaki realiteler bir kasabaya bile yetmediğimizi haykırıyor.

HİZMET EDENLERİN KADERİ EZİLMEKAhlâkî değerler, sorumluluk duygusu, hak düşüncesi, adalet mülâhazası açısından dünya standartlarının çok

çok altında olduğumuz apaçık: Çoğumuz itibarıyla ne ar, ne hayâ, ne hakka saygı ne de düşün-

ceye hürmetimiz var.. Allah korkusu, fazilet hissi çoktan unutulmuş..

kuldan utanma ise şimdilerde o can sıkan duygudan da (!) kur-

tulma peşindeyiz.. bir yığın kalbsizler, ruhsuzlar hâline

geldiğimiz yüzlerimizden okunuyor; çoğumuzda ne merhamet ve şefkat hissi ne de hürmet duygusu kaldı. “Gün bugündür, dem bu demdir.” diyenlerin sayısı belli değil.. hayatını köşe dön-meye veya köşe kapmaya bağla-mışların adedini Allah bilir. Bütün bunlara karşılık azıcık duyan ve düşünen kafalar ise, kaba kuv-vetin balyozları altında inim inim.. millete hizmet eden-lerin kaderi ezilmek ve samimiyetle ç a r p a n s i n e l e r e karşı her k ö ş e başında ayrı bir şeytanî tuzak..

ş i m -dilik

İnanan sarsılsa da devrilmez

Page 25: Zamandk242 eg

Allah’ım! Şayet rahmetinle sarıp sarmalamasaydın biz çoktan helâk olurduk ve bize re’fet ve şefkatinle muamele etmeseydin muhakkak hüsrana uğrardık. Allah’ım! Kapıkulların olan bizler şayet Sana –eksik-gedik de olsa– kullukta bulunabiliyorsak bu tamamen Senin iznin, inayetin ve lütfunla olmaktadır. İsyanlarımıza gelince onlar da yine Senin takdirindir ve Sen onların hepsini bilir, görür, duyar ve nezdinde muhafaza edersin.

Eğer bir topluluk, Cenâb-ı Hakk’ın rızası istikametinde hareket ediyorsa yaptığı şeylerde başarılı olsun veya olmasın, o, Hakk’ın rızasını kazanmış de-mektir. Dinî hizmetler adına atılmış her adımı aynı şekilde değerlendirmemiz mümkündür. Ayrıca, farklı farklı insanların aynı duygu ve düşünce etrafında birleşip hizmet etmeleri İlâhî inâyetin bir tezahürüdür. Diğer taraftan da, birlik ve beraberlik, inayetin celbine önemli bir vesiledir.

Abdullah Aymaz

Bunlar da neyin nesi?Yunanistanlı, Türkiyeli çeşitli sanatkârlar bir araya gelerek

ortaklaşa “Buluşma Sergisi” organize ettiler. Dedeağaç’taki bu sergiye davetli idik.

Bu münasebetle gittiğimiz Dedeağaç’ta şehrin metro-politi Anthimos’u da ziyaret ettik. Kendisine M.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Yunancaya tercüme edilen “İnsanın Özündeki Sevgi” kitabını hediye ettik. Okuyacağını ve kitap hakkındaki görüşlerini de yazacağını söyledi…

Sohbet sırasında bulundukları mabedin yerini, zama-nında oraların sahibi Hacı Saffet Bey’in bağışladığını söyledi. Arkadan Balkanlar’ın karışmasında, Bulgarların bu bölgeyi işgal ettiğini hatırlatarak dedi ki: “Bulgarlar bazı Müslüman-ları camilere doldurmuş ve işkenceye başlamışlar. Bazılarını öldürmüşler. Bunu haber alan Hacı Saffet, Dedeağaç metropolitine gidip haber vermiş. O da bütün papazları ha-rekete geçirip Müslümanları bu kilisenin (yani arsasını Hacı Saffet’in verdiği yerin) içine, avlusuna doldurmuşlar. Sonra bütün kayıkçıları harekete geçirip onları İstanbul’a taşımışlar.

Bulgarlar gördükleri halde, Yunan papazlar kayıkların başında olduklarından müdahale edememişler. Bu olayı o zamanın İstanbul gazeteleri de yazmışlar.”

Y u n a n i s t a n ’ d a k i krizden de bahseden Metropolit Anthimos, “Bankaların kredi teşvikleri, faizler ve kredi kartları bizi bu hale getirdi, sizde de aynı tehlikeyi görüyorum.” dedi. Avrupa’daki ırkçı yükseliş ve İslamofobi’nin üç dört sene sonra iyice yükselebileceğinden endişe duyduğunu da ilave etti.

Sonra bize salonu gezdirdi… Osmanlı tuğralı takıları, cep saatlerini ve çok önceki metropolitlerin duvardaki resimlerini gösterdi. Bir metropolitin

resminin üzerindeki Mecidiye nişânını göstererek o nişânın aslını da getirdi… Üzerinde “Sadakat, Gayret, Hamiyet” yazıları ve 1268 tarihi vardı. Biz bu yazıları okuyunca, “Ben sizi buralarda her zaman nerede bulacağım; bunları yazın ve mânâlarını da ilâve edelim.” dedi. Verdiği kâğıdın tam altında Yunanca bir yazı vardı. “Bunu sen konuşurken yazdım.” dedi. Ben ‘Barış Pedagojisi Dersleri’nden bahset-miştim. “UNESCO, 17 çatışma bölgesinde böyle bir ders okutulmasını istiyor ama kim okutacak? Öğretmen mühim. Eli bal, ama yüzü sirke satan adam gibileri okutursa bundan bir fayda olmaz.” demiştim, bizim bu deyimimiz hoşuna gitmiş, onu not almış…

Güleç yüzlü ve konuşkan bu zatı, ‘Buluşma Sergisi’ne de davet ederek yanından ayrıldık.

Deniz kenarında bir balıkçı lokantasına gittik. Burada istediğiniz balığı bulamıyorsunuz. Buranın özelliği o gün denizden ne çıkmışsa… Ama balıklar çok taze… Namazla-rımızı birer ikişer bir kenarda eda etmeye çalıştık. Yemeğin ortasında lokanta sahibi, elinde bir Kur’an meâliyle yanımıza geldi. “Ben bir Hıristiyan’ım ama bu Kur’an’ı baştan sona birkaç defa okudum. Ne güzel!.. Fakat bazı radikaller neyin nesi? Kur’an ‘Gidin masum insanların içinde intihar saldırısı yapın.’ demiyor. Bunlar niye yapıyor?” diye sordu…

Gerçekten çok işimiz var. Bizden çok şey bekleniliyor. Evet dünyanın her tarafında müşteriler bekliyor…

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Yunanistan’daki krizden de bahseden Metropolit Anthimos, “Bankaların kredi teşvikleri, faizler ve kredi kartları bizi bu

hale getirdi, sizde de aynı tehlikeyi görüyorum.” dedi. Avrupa’daki ırkçı

yükseliş ve İslamofobi’nin üç dört sene sonra iyice

yükselebileceğinden endişe duyduğunu da ilave etti.

sessiz duranlara bir şey diyen yok.. yarın, öbür gün ne olacak, onu da bekleyip göre-ceğiz...

Hâsılı, bugün, olmamasını arzu ettiğimiz ne kadar menfilik varsa, her yerde diz boyu, hatta ondan da öte; yıllardan beri milletçe beklediğimiz şeylere gelince onlardan da hiç mi hiç haber yok. Manzara bu olunca, ümitten, azimden söz etmek de oldukça zor; ama biz milletçe bu zoru aşma mecburiye-tindeyiz. Bugün başımıza gelenler, gelecekte de katlanarak karşımıza çıkabilir.. ülke bir baştan bir başa mezaristan hâlini alabilir.. milletin azmi, ümidi tıpkı bir kefen gibi onun başına geçirilebilir.. ırmaklar Revan Nehri’ne, çöller Kerbelâ’ya, düşmanlar Şimir’e, aylar muharreme dönüşebilir.. kundaklamayı kundaklamalar takip edebilir.. dev yangınlar olabilir, yangınlar evlerimizin-barklarımızın yanında, beklentilerimizi, plânlarımızı da kül edebilir.. dost-düşman herkes bizi yalnız bırakabilir; yalnız bırakmaktan da öte hiç ummadığımız kimselerce arkadan hançerle-nebiliriz. Evet, işte düşmanların böyle esirip köpürdüğü, dostların vefasızlık gösterip bizi bütün bütün terk ettiği durumlarda dahi kat’iyen teslim olmamalı, eğilmemeli; iman ve ümitlerimize dayanarak dimdik ayakta durmalı ve bir küheylan gibi hız kesmeden çatlayıncaya kadar koşmasını bilmeliyiz.

HER ŞEYE RAĞMEN TAVRIMIZI DEĞİŞTİRMEMELİYİZHatta hâlihazırdaki fecâyi ve fezâyi

şimdikinin kat katına ulaşsa.. etrafımız âh u efgan ile inlese.. çevremizdeki çığlıklar gidip tâ âsumana dayansa.. yaşanan ızdıraplar magmalar gibi köpürüp yüreklere vursa ve bütün bir millet çaresizlikle kıvranıp dursa.. düşünen başlar üzerinde kılıçlar kavisler çizse, beyinler balyozlarla ezilse.. dört bir yanda sadece zalimlerin “hay-hûy”u du-yulsa.. en canlı, en temiz vicdanları simsiyah bir yeis sarsa.. hanlar devrilip hânüman-lar yerle bir olsa.. ay batsa, güneş sönse, nazarlarla beraber gönüller de karanlığa gömülse.. kuvvet gemi azıya alsa, hak kaba kuvvetin paletleri altında kalıp ezilse.. her yerde dişli dişini gösterip gezse, zayıf dilini tutup sessizlik murâkabesine dalsa.. bütün mukavemetsiz ruhlar bir bir yıkılsa ve kalb-zedeler üst üste devrilse... Her şeye rağmen biz duruşumuzu, tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli, yerimizde durmalı, herkesin başvuracağı bir güç, bir ümit kaynağı olmalı ve sönmeye yüz tutan bütün meş’aleleri yeniden tutuşturmaya çalışmalıyız.

Allah’a inancımız tam ise, ümit, azim, kararlılık şiarımız olmalı; millete hizmet de vazifemiz. O kadar Hakk’a saygı duymalı ve o denli hayatımızı başkalarının mutluluğu içinde görmeliyiz ki, yemeyip yedirdiğimizi, giymeyip giydirdiğimizi ve kendimize rağmen yaşadığımızı görenler, emanette emin bir kısım kimselerle karşılaşmanın mutluluğunu yaşasınlar. Biz o denli nezih yaşamalıyız ki; haramlar, gayrimeşrular değil hayatımızı, rüyalarımızın ufkunu bile kirletmemeli.. aslında böyle bir kirlenme, kim bilir belki de hiç beklenmedik şekilde ne irtifa kayıplarına sebebiyet veriyordur..! Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflâh olduğu hiç gö-rülmemiştir. Kaldı ki biz, değil bir kısım dünyevî mülâhazalar, yaşama sevdasını ya da menfaat ve çıkar düşüncesini dahi intihar sayma konumundayız. Dahası biz Cennet’i bile kulluğumuza gaye yapmaktan kaçınmalı

ve bütün gönlümüzü Hak rızasının engin vâridâtına bağlayarak şahsî isteklerimize karşı kat’î bir tavır alma durumundayız. Hiçbir zaman almayı düşünmeden hep vermeli, geriye döneceğini beklemeden de sürekli ihsanda bulunmalıyız.. ve “Cânân” deyip sefere azmettiğimiz bu kutlular yo-lunda hiç ama hiç mi hiç “can” sevdasına düşmemeliyiz.

KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLE SAVMALIYIZDünden bugüne bu kutlular yoluna

baş koyanlar dört bir yanda düşmanlık duygularının körüklendiği, dost gönüllerin bile vefasızlık edip hasımları sevindirdiği durumlarda bile ne yeis, ne sarsıntı, ne öfke ne de düşmanca duygularla onlara karşılık vermeyi düşünmemişlerdir. Kötülükleri hep iyilikle savmış; fena muameleleri hüsnühâl, yumuşak beyan ve farklı ihsanlarla rehabilite ederek, âdeta bütün kırılmaları ve tahribatı tamire çevirmiş ve yıkma düşüncelerine yapma hamleleriyle mukabelede bulunmuş-lardır.

Ben inanıyorum ki, bu azim kahra-manlarına, bugün olmasa da yarın mutlaka bir inayet eli uzanacak.. yollarını kesen tipi-boran dinecek.. kar-buz eriyip gidecek ve çevrelerindeki birkaç asırlık o kupkuru çöller cennetlere dönecek ve mutlaka talih onlara da gülecektir.

İşte bu kahramanlardan birinin bu-gününü bütün bütün yıksalar, o yönelir yarınlara ve yoluna o kulvarda devam eder; yarınlarını da yok etseler atını mahmuzlar ve öbür günlere koşar. Baş edemezler böyle biriyle ve edememeliler de. Zira o imanı, azmi, ümidi sayesinde, bozgunlar yaşadığı ya da yıkıldığı durumlarda bile hep bir başka muvaffakiyet ve zaferin projeleriyle serinlemiştir. Ve yine böyle biri, önünde kinlerin, nefretlerin kudurup durduğu, ufkunu üst üste karanlıkların sardığı anlarda bile asla ümitsizliğe düşmemiş ve paniğe kapılmamıştır.

Öyle ümit ediyoruz ki; işte bu sağlam karakter sayesinde, bugün olmasa da yarın mutlaka, hicranla yanan sinelerin hicranı dinecek, asırlardan beri iki büklüm yaşa-yanlar bellerini doğrultarak var olduklarını haykıracaklardır. Zulmetlere yenik ruhlar dirilip çevrelerini saran karanlıkları kovacak ve herkes olağanüstü bir gayret ve perfor-mansla kendi ruh ve mânâ köklerinin kıla-vuzluğunda bütün engelleri aşarak, özüyle bütünleşip talihinin zirvesine ulaşacaktır.

1 - Her şeye rağmen biz duruşumuzu, tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli, yerimizde durmalı, herkesin başvuracağı bir güç, bir ümit kaynağı olmalı ve sönmeye yüz tutan bütün meş’aleleri yeniden tutuşturmaya çalışmalıyız.

2 - Bu kutlular yoluna baş koyanlar her yanda düşmanlık duygularının körüklendiği, dost gönüllerin vefasızlık edip hasımları sevindirdiği durumlarda bile ne yeis, ne sarsıntı, ne öfke ne de düşmanca duygularla onlara karşılık vermeyi düşünmemişlerdir.

3 - Öyle ümit ediyoruz ki; işte bu sağlam karakter sayesinde, bugün olmasa da yarın mutlaka, hicranla yanan sinelerin hicranı dinecek, asırlardan beri iki büklüm yaşa-yanlar bellerini doğrultarak var olduklarını haykıracaklardır.

(Mayıs 2001 Sızıntı dergisinden derlenmiştir.)

Page 26: Zamandk242 eg

Ahmet Şahin

18 - 24 ARALIK 2013Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

17 ARALIK 2013 SALI

Malzemeler:14 adet ponponYapıştırıcıPonponları yapıştırmak için daire altlık (asmak için çıkıntı bırakılmış)

1

1

22

3

3

evgili arkadaşlarım, geçen gün arka-daşımız Zeynep,

sınıfta sütünü içerken ders kitabının üzerine döktü. Hepimiz çok güldük, çün-kü bu Zeynep’in sütünü ilk dökmesi değildi. Arkadaşı-mız düzenli olarak hep bir sakarlık yapar, geçen gün de abisinin telefonunu sokakta yere düşürmüş ve telefonun camını kırmış. Bir de ‘sakarsın’ dediği-mizde bize kızıyor ama biz onu yine de çok seviyoruz. Ne kadar arkadaşımızla şakalaşsak da hiçbir za-man kavga etmiyoruz. Sizler de arkadaşlarınızla kavga etmeyin olur mu? Hoşça kalın.

S

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Ponpondan duvarsüsü yapalım

LGÜN ANGÜNm.tr

Geçen hafta yapmasını öğrendiğimiz ponponlardan 14 adet yapın. Ponponları istediğiniz şekilde yapıştırıp duvarınıza veya kapınıza asınız, kolay gelsin.

1- Hicri 247’de Bağdat’ta dünyaya gelen Şark’ın ilim ve tasavvuf önderlerinden İmam-ı Şibli’nin etrafında çok sayıda insan toplanmış, hatta hayranlarının çokluğu dikkat çeker hale bile gelmişti.

Ancak kendisi bu çokluktan fazla etkilenmiyor, bun-ların ne kadarının gerçek dost olup olmadığını denemeyi bile düşünüyordu. Nitekim bir kır sohbetinde düşündüğü denemeyi de yapmak istedi. Çevresine doluşan dostlarına doğru yanındaki taş topraktan fırlatmaya başladı. Üzerine toz toprak gelenlerden bazıları fazla beklemediler:

- “Mürşidimiz kafayı bozmuş, çekilelim etrafından...” diyerek uzaklaşmaya başladılar. İmam-ı Şibli ise uzakla-şan bu dostlarına şöyle seslendi:

- Nereye benim yetişmemiş dostlarım, nereye? Dediler ki:

- Biz senin dostunuz ama sen de bize taş toprak fırlatıyor, bizi rahatsız ediyorsun!. Şibli tebessüm ederek izah etti durumu:

- Şayet siz olgunlaşmış dost olsaydınız hemen dağıl-mayı düşünmez, dosttan gelen cefaya vefa gerekir diyerek sebat eder, bir çare arardınız. Demek ki sizler hep iyi gün dostusunuz. Henüz cefaya vefa gösterme sadakati başlamamış sizde.

2- Sultan Mahmut Gaznevi, Harkan’da ziyaret ettiği büyük veli Hasan Harkani’ye,

Bayezid-i Bistami’yi sormuş. Nasıl bir zattı acaba demiş? Harkani, feyz aldığı şeyhini şöyle anlatmış:

-Bayezid öyle bir zattır ki, onu bir defa ziyaret eden hidayete erişir, istikametini düzeltir!

Gaznevi, itiraz eder bu tarife.- Ebu Cehil, Resulüllah’ı belki bin defa ziyaret ettiği

halde hidayete ermiyor da senin şeyhin Bayezid mi bir defa ziyarette insanların hidayetine sebep oluyor? Senin şeyhin daha mı yüksek yoksa?

Harkani, böylesine önemli bir soruya verdiği yine önemli cevabında şu açıklamayı yapar:

-Ebu Cehil, Resulüllah’a (sas), bir defa olsun Allah’ın Peygamberi diye bakmadı ki, O’nun peygamberliğinden istifade edip hidayete ersin. Hep Ebu Talib’in yetimi olarak baktı. Baktığı gibi de netice aldı. Harkani:

- Unutmayın der, büyüklere takdirle bakarsanız istifade edersiniz, tenkitle bakarsanız feyzinden mahrum kalırsınız!

3- Hicri 198’de Mekke’de vefat etmiş olan tabiinden Süfyan bin Uyeyne, İslam’ı önce kimlere anlatmak gerektiğini anlatırken şöyle bir misal vererek der ki:

-Hazret-i İsa ile Hazret-i Yahya peygamberler birlikte giderlerdi irşada. Ancak Hazret-i Yahya hep iyilerle konuşur, onlara vaaz ederdi. Hazret-i İsa ise hep kötüleri arar, onlarla meşgul olurdu. Dediler ki:

- Ey Allah’ın Nebisi! Sen hep bozukları seçiyor, onlarla konuşuyorsun. Yahya ise hep iyilerle konuşuyor, hikmeti nedir bunun? Şöyle cevap verdi Hazret-i İsa:

-Ben bir doktorum. İşim hastalarladır. Benim hasta olmayanlara harcayacağım vaktim olmadığı gibi, onların da benim vereceğim ilaçlara da ihtiyaçları yok. Vaktimi ve ilaçlarımı yerinde kullanmalıyım.

4- Hicri 104’te Kufe’de vefat eden meşhur muhaddis ve mutasavvıf Şabi, Kûfe Mescidi’nde etkili vaazlar verir, bazen de dinleyenlerin fi kirlerini sorardı.

Ancak cemaat içinde bir kişi vardı ki hiç konuşmaz, hep dinlerdi. Şabi sordu:

-Neden sen hiç konuşmuyor, hep dinliyorsun? Sus-kun adamın cevabı ibretliydi:

-Ben dedi, buraya kendim istifade etmek için geliyo-rum. Kendimden istifade ettirmek için değil! Bunun için de sadece kulağımı kullanıyorum, dilimi değil. Zira dedi, kulağımdan giren benim istifadem için girer. Dilimden çıkan da başkasının istifadesi için çıkar!

Bu cevabı takdir ve tebessümle dinleyen Şabi:-Ey sessiz adam! dedi, bir konuştun pir konuştun.

Keşke herkes senin gibi kulağını kullansa da hep amel etmek için dinlese!..

Ne dersiniz, gerçekten de büyüklerin sözleri sözlerin büyükleri mi?

Maneviyat büyüklerinden mesaj yüklü misaller

Onun çocukluğunu çalmayın!ZEYNEP HAŞLAK AYTOP İSTANBUL

1Çocuk yetiştirmede anne-babaların düştüğü ile-tişim hataları ve başarılı çocuk yetiştirme hırsı,

çocuklarda kişilik bozukluğuna neden oluyor. Bu baskı ve stresle sağlığı bozulan çocukların kimi yalan söylüyor, kimi kaşlarını kopartıyor kimi de obez oluyor.

“Annemle babam onların istediği gibi başarılı olursam beni severler. Kaybedersem anne ve babamı da kaybederim gibi geliyor. Oysa ben yaşımı yaşamak istiyorum. Arkadaşlarımla konuşmak, gezmek, kaç yıldır oynamadığım oyunları oynamak istiyorum.” bu sözler, 13 yaşındaki Serkan’a ait. Her konuda çocuğunun başarılı olmasını isteyen ebeveynler, fark etmeden çocuklarına büyük zararlar veriyor. Aşırı baskı altında kalan çocukların kimi öğrenme ve konsantrasyon güç-lüğü, kimi de iletişim ve uyum problemi yaşıyor. Bazı çocuklarda ise bu durum, saldırganlık ve içe kapanıklığın yanı sıra obezite gibi fi ziksel hastalıklara kapı aralıyor. Uzmanlar ise ailelerin empati yapmalarını tavsiye ederek, “Onların elinden çocukluklarını çalmayın. Çocukluklarını hissedecekleri zaman dilimleri ayırın!” uyarısında bulunuyor.

İletişim uzmanı ve Aile Yaşamını Koruma Derneği Başkanı İnci Yeşilyurt, çocuk yetiştirirken anne-babaların iletişim hatalarının her geçen gün arttığını söylüyor. Bu

hataların çocuklarda fi ziksel ve psikolojik hastalık-lara sebep olduğunu söyleyen Yeşilyurt, anne-babası tarafından getirilen 13 yaşındaki Serkan’ın da aynı problemi yaşadığını kaydediyor. Ailesinin üzerinde kurduğu sosyal baskı yüzünden Serkan şimdi obezite ile mücadele ediyor.

Çocuk ve ergen psikoloğu Büşra Güneş de genellikle anne-babaların kendi yetersizlik duygularının çocuklara yansıtıldığını söylüyor. Mükemmeliyetçi anne-baba-ların, ‘Çocuklarımızın her şeyi tamam olsun, sosyal olsun, sportif olsun, sağlıklı olsun’ diye kendi isteklerini çocuklara yansıttıklarını aktaran Güneş, “Bize de böyle örnekler çok geliyor. Bu onların sosyalleşmelerini kötü etkiliyor. Çocuklara sunulan tercihler ikiye ayrılmalı. Başarı ve keyif ile ilgili. Bu ihtiyaçlara bakılmalı. Hangi derslere ihtiyaç olduğuna göre kurs seçimleri yapılmalı.” diyor.

ÇOCUĞUM, STRESTEN KAŞLARINI KOPARIYORİstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı

Enstitüsü çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı pedagog Emine Eraslan ise şu ilginç örnekleri veriyor: “Yakın bir arkadaşımın kızını getirdiler. Çocuk çok küçük bir şeyi bahane ederek okula gitmek istemiyordu. Aynı zamanda birçok davranış bozukluğu olan çocuğun oyun oynamaya bile vakti yoktu.

Page 27: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

Kardeş kıskançlığı nasıl aşılır?ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Anne ve babaları kara kara düşündü-ren kardeşler arası kıskançlığı basit

önlemlerle çözmek mümkün.Kardeş kıskançlığı çocukta uzun süreli

mutsuzluk, isteksizlik, uyku ve yeme bozuklukları, öfke ve hırçınlık, fobiler, takıntılar, kardeşe ve anne-babaya zarar verme eğilimi şeklinde kendini gösterebilir. Bazıları da, tekrar bebekliğe geri dönüş yapıp bebek gibi konuşmaya, biberon veya emzik istemeye hatta alt ıslatmaya başlayabilir. Bu şekilde eskiden kendilerine gösterilen sevgi ve ilgiye kavuşacaklarını zannederler. Bazı durumlarda da tam tersi şekilde küçük kardeşin büyüğü kıskanması söz konusu olabilir. Pedagog Belkıs Ertürk’e göre, çoğun-lukla anne-babanın ilgi ve sevgisini çekme çabasından kaynaklanan bu kıskançlıkları kontrol altına almak için dikkat edilmesi gerekenler şöyle...

Evde ve hayatınızdaki değişiklikleri doğumdan önce yapınBebek geldikten

sonra çocuğun du-rumu kabullenmesi güçleşeceği için bebek gelmeden bazı şeyleri çözmek çok daha kolay. Bu nedenle hayatınızda yapacağınız bazı değişiklikler varsa, mesela çocuğu-nuzun yatağını yeni doğacak olana vermeyi ya da odasını de-ğiştirmesini düşünü-yorsa-n ı z , b u n u bebek d o ğ -

madan aylar önce yapıp alışması için fırsat tanıyın. Bunun için bebeğin gelişini bek-lemeniz, büyük için travmatik olabileceği gibi sevilmediği inancına kapılmasına, bu durumun suçlusu olarak da kardeşini gör-mesine neden olabilir.

Kıskançlığını normal karşılayınÇocuğun kardeşini, özellikle de ilk

çocuksa, büyük bir mutluluk içinde kabul etmesini beklemek doğru değil. Çocuğu bu duygusundan ötürü suçlayıp yargılamaktan kaçının. Kıskançlıklarına alaycı yaklaşmak ya da kıskançlık göstermesinin saçma bir davranış olduğunu vurgulamak çocuğunuzla ilişkinizi onarılması güç şekilde zedeleyebilir.

Kardeşine karşı sevgi ve şefkat uyandırınDoğacak bebeğin özellikle-

rinden bahsedin. Kendisinin de aynı aşamalardan geçtiğini

hatırlatmak için bebeklik fotoğraflarını göz

önünde bulundu-run. Kardeşinin

konuşamadığını, i s t e k l e r i n i y a l n ı z ağlayarak i f a d e edebildiğini ve ilgiye muhtaç olduğunu an-latın. Yaşı fazla i l e r l e m e m i ş s e bunu yaparken hikâyelerden fay-dalanabilirsiniz.

İlgiyi kesmeyin/abartmayın

Yeni bebeğin dünyaya gel-mesinin telaşı ve sevincini fazlasıyla yaşayan aile birey-

leri bir an başka bir çocukları olduğunu unutabiliyor. Bu tutum, çocuğun ‘beni artık sevmiyorlar’ düşüncesini destekler. Ancak anne-babaların çocuğa gösterilmesi gereken ilgiyi abartmaları da bir diğer yaygın hata. Çocuğun her istediğinin yapılması ve alın-ması, ileride hiçbir şeyden mutlu olmayan, doyumsuz bir çocuk olmasına sebebiyet verebiliyor. Ayrıca aşırı ilgi yoluyla çocuğa verilen mesaj, ebeveynlerin suçluluk psiko-lojisine girdiği, eve gelen kardeşin de aslında bir hata olduğu yönünde oluyor.

Duygusal şantajdan kaçınınBazı anneler disiplin amacıyla çocuğu

eğer istediklerini yapmazsa onu sevme-mekle tehdit edebilir, dahası kardeşi çocuğa

tercih edecekleri yönünde ifadeler kullanabiliyor. Bunlar, disiplin

sağlamayacağı gibi, kıskanç-lığa zemin oluşturmaktan başka bir işe de yaramaz. Çocuğu sevilmediği ve istenmediği hissine sürükler, bu durumdan da kardeşlerini sorumlu tutmasına neden olur.

Kardeşini sahiplenmesini

sağlayınYaşı ne olursa olsun

kardeş için yapılan hazırlıklarda onun da

fikrini alın. Bebek için seçilen isimde

ve alınacak e ş y a l a r d a

çocuğunuzun fi krini alarak,

d o ğ u m s o n r a -sında da yapabile-ceği basit

g ö r e v l e r verip görev

sonrasında onu takdir ederek kardeşini sa-hiplenmesini sağlayabilirsiniz.

Cinsiyet ayrımı/çocuk paylaşımı yapmayınAnne-babaların çoğu zaman farkında

olmadan düştükleri yanlışlardan biri de ço-cuklar arasında yapılan ayrım. Çocuğun anne veya baba tarafından sevilmeyen birine ben-zetilmesi, ebeveynin çocuğa karşı farkında olmadan kötü davranmasıyla, diğer çocuğu ona tercih etmesiyle sonuçlanabiliyor. Ya da babasının kızı/oğlu, annesinin kızı/oğlu gibi hem aileyi bölen hem de cinsiyet ayrımı barındıran ifadeler de kardeşler arası rekabeti ve kıskançlığı körüklüyor.

KıyaslamayınÇocukta kıskançlık oluşturan hataların

başında, çocukları birbirleriyle kıyaslama davranışı geliyor. Annenin çocuğunu ça-lışmaya teşvik etmek için kullandığı ‘bak ablan ne kadar çalışkan, sen çok tembelsin’ gibi teşvik amaçlı cümleler, genellikle kıskançlığın pekişmesiyle sonuçlanıyor. Bu nedenle anne-babaların kardeşler arasında iş bölümü ve dayanışmaya teşvik edici, pay-laşma duygusunu pekiştiren ve hepsinden önemlisi her çocuğun kendi yeteneklerini ön plana çıkaran bir tutum sergilemeleri tavsiye ediliyor.

Tartışmalara müdahil olmayınÖncelikle ebeveynlerin, yetişkinler kadar

küçük yaştaki çocukların da tartışmalarının çok doğal olduğunu unutmamaları gerek. Sınırlar aşılmadıkça kardeşler arası tartış-maya müdahale etmek, tartışmanın daha da büyümesinden başka bir sonuç sağla-mıyor. Bu nedenle özellikle küçük çocuğun ağlayarak anne ve babanın duygusallığını kullanmaya çalışmasına izin vermemek gerekiyor. Büyük çocuğa sen abisin/ablasın şeklinde yüklenmek, onun daha az değerli olduğu düşüncesini, küçük çocuğun anne ve babasının gözünde ayrıcalıklı olduğu inancını güçlendiriyor.

Bazı durumlarda da tam tersi şekilde küçük kardeşin büyüğü kıskanması söz konusu olabilir. Pedagog Belkıs Ertürk’e göre, çoğun-lukla anne-babanın ilgi ve sevgisini çekme çabasından kaynaklanan bu kıskançlıkları kontrol altına almak için dikkat edilmesi gerekenler şöyle...

Evde ve hayatınızdaki Evde ve hayatınızdaki değişiklikleri değişiklikleri doğumdan önce doğumdan önce yapınyapınBebek geldikten

sonra çocuğun du-rumu kabullenmesi güçleşeceği için bebek gelmeden bazı şeyleri çözmek çok daha kolay. Bu nedenle hayatınızda yapacağınız bazı değişiklikler varsa, mesela çocuğu-nuzun yatağını yeni doğacak olana vermeyi ya da odasını de-ğiştirmesini düşünü-yorsa-n ı z , b u n u bebek d o ğ -

ilişkinizi onarılması güç şekilde zedeleyebilir.

Kardeşine karşı sevgi ve şefkat Kardeşine karşı sevgi ve şefkat uyandırınuyandırınDoğacak bebeğin özellikle-

rinden bahsedin. Kendisinin de aynı aşamalardan geçtiğini

hatırlatmak için bebeklik fotoğraflarını göz

önünde bulundu-run. Kardeşinin

konuşamadığını, i s t e k l e r i n i y a l n ı z ağlayarak i f a d e edebildiğini ve ilgiye muhtaç olduğunu an-latın. Yaşı fazla i l e r l e m e m i ş s e bunu yaparken hikâyelerden fay-dalanabilirsiniz.

İlgiyi kesmeyin/İlgiyi kesmeyin/abartmayınabartmayın

Yeni bebeğin dünyaya gel-mesinin telaşı ve sevincini fazlasıyla yaşayan aile birey-

eğer istediklerini yapmazsa onu sevme-mekle tehdit edebilir, dahası kardeşi çocuğa

tercih edecekleri yönünde ifadeler kullanabiliyor. Bunlar, disiplin

sağlamayacağı gibi, kıskanç-lığa zemin oluşturmaktan başka bir işe de yaramaz. Çocuğu sevilmediği ve istenmediği hissine sürükler, bu durumdan da kardeşlerini sorumlu tutmasına neden olur.

Kardeşini sahiplenmesini sahiplenmesini

sağlayınsağlayınYaşı ne olursa olsun

kardeş için yapılan hazırlıklarda onun da

fikrini alın. Bebek için seçilen isimde

ve alınacak e ş y a l a r d a

çocuğunuzun fi krini alarak,

d o ğ u m s o n r a -sında da yapabile-ceği basit

g ö r e v l e r verip görev

ve kıskançlığı körüklüyor.

başında, çocukları birbirleriyle kıyaslama davranışı geliyor. Annenin çocuğunu ça-lışmaya teşvik etmek için kullandığı ‘bak ablan ne kadar çalışkan, sen çok tembelsin’ gibi teşvik amaçlı cümleler, genellikle kıskançlığın pekişmesiyle sonuçlanıyor. Bu nedenle anne-babaların kardeşler arasında iş bölümü ve dayanışmaya teşvik edici, pay-laşma duygusunu pekiştiren ve hepsinden önemlisi her çocuğun kendi yeteneklerini ön plana çıkaran bir tutum sergilemeleri tavsiye ediliyor.

küçük yaştaki çocukların da tartışmalarının çok doğal olduğunu unutmamaları gerek. Sınırlar aşılmadıkça kardeşler arası tartış-maya müdahale etmek, tartışmanın daha da büyümesinden başka bir sonuç sağla-mıyor. Bu nedenle özellikle küçük çocuğun ağlayarak anne ve babanın duygusallığını kullanmaya çalışmasına izin vermemek gerekiyor. Büyük çocuğa sen abisin/ablasın şeklinde yüklenmek, onun daha az değerli olduğu düşüncesini, küçük çocuğun anne ve babasının gözünde ayrıcalıklı olduğu inancını güçlendiriyor.

Uyusun da büyüsün diye bunları yapın!MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Uyku bozukluğu, hemen her annenin yakındığı durumlardan. Peki çocukta

uyku düzeni nasıl oturtulmalı? Ayakta mı sallamalı, kendi haline mi bırakmalı?

İlk doğduğunda günün neredeyse tamamına yakınını uyuyarak geçiren be-beklerde bu süre zamanla kısalıyor. Uyku süresinin belli oranlarda düşmesi normal. Ancak kimi çocuklar anne-babasına uyku-suz geceler geçirtecek kadar abartabiliyor durumu. Kimisinde uyku süresi azalıyor, kimisi gündüz uyuyup gece ayağa dikiyor ev ahalisini. Annelerin çoğu ayakta sal-lamaya alıştırırken bir kısmı “Ağlar, ağlar uyur.” taktiğiyle kendi haline bırakıyor. Peki çocukta uyku düzenini nasıl oturtmalı? Ebeveynler için en doğru strateji ne?

Yanında yatmalı mı?“Bebekler uykuları geldiklerinde kulak-

larıyla ve gözleriyle oynuyor, göz kapakları düşüyor, mahmurlaşıp, esnemeye başlı-yorlar. Bu sırada bebeği yatağına koyup tek başına uykuya dalması sağlanmalı. Böylece uyandıklarında uykuya daldığı koşulların aynı olduğunu görüp tekrar uykuya tek başına geri dönebilsin.” diyor, Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Uyku Bozuklukları Uzmanı Doç. Dr. Ceyda Kırışoğlu. Anne sütüyle beslenen bebekler daha sık uyanıyor. Bu durum

normal ve endişeye gerek yok. Ebeveyn-lerin bebeği yanında yatırması konusunda doğru veya yanlıştan bahsetmek çok da mümkün değil, Kırışoğlu’na göre. Bu du-rum tamamen yaşam koşullarına, gelenek, örf ve âdetlere dayanıyor. Bebeğin uyku yerinin seçiminde ebeveynlerin uyku ge-reksinimleri dahi rol oynuyor. Bebeğinizle beraber uyuyacaksanız ortamın bebeğiniz için çok sıcak olmadığından, çarşafl arın gergin olduğundan ve bebeğinizin boğulma tehlikesi olmadığından emin olmanız ge-rekiyor. Aynı yataktaki ebeveynlerin alkol kullanmaması veya bir uyku bozukluğunun olup olmadığına dikkat etmek de önemli.

Asla ayağınızda sallamayınBebeğin tek başına uykuya dalmasını

öğretmek aslında en sağlıklı yöntem. Aksi takdirde çocuk büyüdüğünde dahi an-ne-babanın yanından ayrılmak istemeyebi-liyor. Gerek bebekler gerekse de erişkinler gecede birkaç defa uyanabiliyor. Bu normal bir durum. Kendi kendine uyuyabilen bir bebek bu uyanıklıkların ardından tekrar uykuya kolayca dalabiliyor. Çocuğun uyku saatlerine dikkat etmeniz gerekiyor. Özel-likle gece uykuya dalmada veya yatağa git-mede sorun yaşanıyorsa şekerleme uykusu daha erkene çekilebilir. Ayakta sallama gibi

yöntemler diş çıkarma, hastalıklar gibi özel durumlar dışında kesinlikle denenmemeli, Ceyda Kırışoğlu’na göre. Çocuklarda uyku sorunlarının zamana bırakılarak büyüyünce geçeceği de yanlış bir inanış. Zira süt ço-cukluğu döneminde uykuya dalma güçlüğü çeken bebeklerde bu sorunlar büyüyünce de devam edebiliyor. Yani doğru uyku çocukluk döneminde öğretilmeli. Tüm aile bireyleri de bu konuda ortak hareket etmeli. Yani anne çocuğun yanında yatmazken, anneannenin onu sürekli ayağında salla-ması çocuğun uyku düzenini iyileştirmek şöyle dursun, daha çok bozabiliyor. Bir de misafi rliğe bile gitseniz uyku saatinin şaşmaması gerekiyor.

‘Gece terörü’ estiriyorsa…Gece terörü, çocuklarda gecenin ilk

saatlerinde derin uyku evresinde ortaya çı-kan uyku bozukluklarından. En sık 4-8 yaş arasında görülen bu durumda çocuk derin uykudan aniden çığlık atarak uyanıyor. Aşırı terleme, çarpıntı, göz bebeklerinde büyüme görülüyor. Uyku hali aslında devam ediyor. Bu durum genel olarak çocuktan öte ebeveynler için daha yıpratıcı. Çocuk, ailesinin çabalarına sert yanıtlar veriyor. Bu durumda panikleyip çocuğu tokatlamak vs. gibi ayıltma yöntemlerinden ziyade yumuşak konuşup sakinleştirecek şekilde davranmak önemli. Çocuk ertesi gün bu olayı hatırlamıyor.

normal ve endişeye gerek yok. Ebeveyn-

Page 28: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

BASİT TOPLAMA

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Oklarn yönünde bulunan köşelerden komşu olan iki kutudaki saylarn çarpm üzerinde verilmiştir.

ÇAPRAZÇARPIMLI SUDOKU

•Aşağdaki her fişte üçer harf var vardr.•Ortadaki fiş, soldaki ve sağdaki fişlerle ayr ayr kullanlarak iki ayr kelime oluşturmaktadr. •Şimdi size ortadaki fişi oluşturan harfleri bulmak düşüyor…

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

İŞA İNA

SAR İYE

ELE TAR

UST NÜS

MİK İFE

Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş karelerden oluşturulmuştur. Acaba bu şekilde toplam kaç tane kare var?

İÇ İÇEKARELERKU

AE

1 1

1

1

1 1

2 2 2 11 2 2 22 2 1 21 2 1 1 2

1 2 1 2 12 2 2 1

1 1 2 1 2

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

ÇAPRAZ ÇARPIMLI SUDOKU

İÇİÇE KARELER

BASİT TOPLAMA

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

21 TANE KARE VARDIR

3

1

2

6

8

4

20

24

3 5 4 2 1 6

6 2 1 3 5 4

4 1 5 6 3 2

1 6 3 4 2 5

5 4 2 1 6 3

2 3 6 5 4 1

30

4

12

15

•1 ve 2 saylarn aşağdaki diyagramlara yerleştirin. •Her satr ve sütundaki saylarn toplam 7 olmal.•Kenarlardan komşu olan kutularda ayn saylar olmamal. •Baz kutular boş kalabilir.•Alt say bizden, hadi kolay gelsin…

BAD ANA MUR

ATA KAN GAL

GAS SAL İSE

RAK KAS NAK

BAK KAL KAN

Page 29: Zamandk242 eg

17 A

RALI

K 20

13 S

ALI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

17 A

RALI

K 20

13 S

ALI

18 - 24 ARALIK 2013

ÇÖZMECE

Page 30: Zamandk242 eg

18 - 24 ARALIK 2013

İ Ş T E N A F İ L E N A M A Z L A R V E S E V A P L A R I

Hangi vakitte hangi namaz kılınır?1

Akşam namazından sonra kılacağımız en az iki rekâtlık bir namazla 12 senelik

nafile ibadet sevabı kazanabiliriz. Öğle olma-dan eda edilecek bir namazla da, kabul olun-muş bir hac ve umre sevabı yakalayabiliriz.

Duha (Kuşluk) namazı: Sabahleyin mekruh olan vaktin çıkmasıyla başlar. Pey-gamberimiz, “Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur.” müjdesini veriyor.

İşrak namazı: Güneş bir iki mızrak boyu yükseldikten yani doğduktan yaklaşık 45-50 dakika sonra kılınır. (Bazı kaynaklarda Duha ve İşrak namazının aynı olduğu belirtiliyor.)

Evvabin namazı: Akşam namazından hemen sonra kılınmalıdır. “Kim akşam namazından sonra aralarında kötü bir şey konuşmaksızın altı rekat namaz kılarsa, (kıldığı bu altı rekatlık namaz) onun için on iki senelik ibadete denk kılınır.”

Teheccüt namazı: Yatsı namazından sonra uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza ‘gece namazı’ denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınan namaza ise ‘Teheccüd’ adı verilir.

Mübarek gecelerde namaz kılmak: Re-gaib, Mi’rac, Berat ve Kadir geceleriyle ilgili özel nâfile namaz yoktur. Fakat bu geceleri vesile ederek nâfile namaz kılmak, Kur’ân-ı Kerîm okumak, üzerinde düşünmek ve tefekkür etmek güzel davranışlardır.

Namaz tesbihatı: Namazdan sonra okunan tesbihler Peygamber Efendimiz’in (sas) sünnetidir ve insana manen büyük bir feyz kazandırır.

Vacip namazlar: Efendimiz buyuruyor: “Gecenin sonuna doğru namaza kalkamaya-cağından endişe eden kimse, vitir namazını gecenin baş tarafında kılsın. Gecenin so-nunda kalkacağına güvenen kimse de vitir namazını gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namazda melekler de bulunduğundan vitri bu saatte kılmak daha sevaptır.”

Bayram namazları: Bir hadiste şöyle rivayet ediliyor: “Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi (tellal) şöyle seslenir: ‘Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür. Bugün semâ âleminde mükâfat günü olarak ilan edilir.’”

Nezir namazı: Kişinin bir vesileyle “Şu kadar namaz kılmayı adıyorum.” diyerek iradî olarak kendi üzerine almış olduğu namazdır.

Resûlullah, “Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: ‘Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbiniz’in rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbiniz’e itaat ediniz, mükâfatı-nızı alınız.” buyuruyor.

Nafile namazlarTahiyyetü’l-mescid: Mescidin selâm-

lanması, saygı gösterilmesi demek ise de esasında mescidlerin sahibi olan Allah’a saygı ve tâzim anlamını içerir.

Küsûf ve Hüsûf: Allah’ın büyüklüğünü ve kâinatta kurduğu mükemmel sistemi hatırlamak için ay (hüsûf) ve güneş tutulması (küsûf) sırasında kılınan iki rekat namaz.

Hacet namazı: Bir ihtiyacının yerine gelmesini isteyen kişinin kılıp ardından dua ettiği bir namaz.

İstihare namazı: Nasıl hareket edileceği bilinemeyen mübah işlerde manevî bir işarete nail olmak için kılınır.

Yolculuk namazı: Kişinin yolculuğa çıkarken Allah’ın işlerini kolaylaştırması için,

eve geldikten sonra ise sağ salim döndüğü için eda ettiği namaz.

Tesbih namazı: Peygamberimiz, insanın ömründe bir kez olsa bu namazı kılmasını tavsiye eder. Bu ibadet sayesinde on türlü günahın bağışlanacağını müjdeler.

Abdest ve gusül namazı: Peygamberimiz, “Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur.” diyor.

Tövbe namazı: Resûlullah, “Bir kul günah işler de sonra kalkıp güzelce abdest alıp temizlenir ve iki rekat namaz kılarak Allah’tan bağışlanmak dilerse Allah onu mutlaka affeder.” buyuruyor.

İstiska namazı: Cenâb-ı Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur gönderme-sini istemek için kılınır. Namazın cemaatle kılınması menduptur.

Şükür namazı: Allâh Teâlâ’nın ihsân

ettiği nimetlere şükretmek insanların eda etmesi gereken bir borçtur. Şükür, nimeti artırdığı gibi, şükürsüzlük de onun zevâline ve hatta sâhibinin şiddetli bir azâba mâruz kalmasına sebep olur.

Hz. Peygamber, “Kıyamet günü, Müs-lüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok. Aksi takdirde meleklere, ‘Bakınız onun nafile namazları var mı?’ denilir. Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir. Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır.” buyuruyor.

Revatip sünnetler: Farz namazlarla bir-likte kılınan namazlardır. Resûlullah, sabah, öğle, akşam ve Cuma namazının sünnetleri ve yatsının son sünneti ile Teravih namazını daima kılmıştır. İkindi ve Yatsı namazının ilk sünnetini ise bazen kılmış, bazen de terk etmiştir.

Sünen-i regaib: Peygamberimiz’in (sas) uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda, bazı vesilelerle ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kıldığı namazlardır. Duha, İşrak, Evvabin ve Teheccüt namazları da Sünen-i Regaib’dir. Bu namazlar 2 ila 8 rekat kılınabilir.

Cenaze namazı: Cenaze namazı ‘farz-ı kifaye’dir. Farz-ı kifaye, Müslümanlardan lüzumu kadar kimse tarafından yapılınca, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır.

Cemaatle namaz: İki Cihan Serveri (sal-lallahu aleyhi ve sellem), “Kişinin cemâatle kıldığı namaz, kendi başına kıldığı namazdan yirmiyedi derece üstündür.” diyor. Cemaatin teşekkül etmesi için en az iki kişi gerekiyor. Yani imamla birlikte bir kişinin daha olması yeterli.

Page 31: Zamandk242 eg

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziHasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya, Engin Tenekeci, Yavuz Şahin [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 [email protected]

31 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEM

Mümtaz'er Türköne

AK Parti’nin zayıf karnıErdoğan mı, AK Parti mi? Bu ikilem, Er-

doğan etrafında demirden duvar oluşturup AK Parti’ye savaş açanların oluşturduğu bir sorun.

Duvarlar korur, ama alanınızı da sınır-lar. Duvarlara ihtiyaç var mı? Duvar olmak siyasette bir varoluş biçimi. Lider ne kadar güçlü ise duvar olmak da o kadar cazip. Aslında duvarlar kişileri korumak için değil, gireni çıkanı kontrol etmek için örülür. Neden? Çünkü aynı duvarların arkasında sağlam bir iktidar duruyor.

Çay Partisi AK Parti içinde yüksek bir duvar örüyor. Çay Partisi’nin, bütün siyasî partilerin varlık belirtisi olan “halka karşı sorumluluk” gibi bir endişesi yok. Bugün-lerde, “Erdoğan’ı korumak ve kurtarmak” misyonu ile politika yapanlara neden “AK Partili” sıfatını yakıştıramayacağınızı bu ayırım gösteriyor. Başbakan’ı korumaya alanların neredeyse hiçbirinin ne geçmişte ne de bugün “AK Partili” kimliği yok. Seçime giren bir partinin seçmenlerine karşı bu kadar nobran davranabilmek zaten başka türlü mümkün değil.

AK Parti, partiler tarihinin en ilginç fenomenlerinden biri. Parti olarak 12. yılını idrak ederken, bu sürenin tam 11 yılını tek başına iktidarda geçirdi. Partiler biraz insanlara benzerler. Doğdukları şartlara ve uğraştıkları sorunlara göre kurumsal bir kişilik oluştururlar. AK Parti, toplumdan gelen yoğun talebin ürünü. Mevcut siyasî aktörler bütün itibarlarını tüketip siyaset sahnesini boşaltınca, demokrasi çare üretti; taze bir nefes olarak AK Parti boşluğu doldurdu. Büyük badirelerden geçti. Ken-disinden beklenenleri yerine getirdi. Bir güven ortamı oluşturdu. Devlet içindeki iktidar mücadelesini, AB sürecini arka-sına alarak meşru alana taşıdı ve 50 yıllık vesayet rejimini tasfiye etti. Bugün ancak özgüveni olan bir iktidarın göze alacağı riski üstlenip Barış sürecini kazasız-bela-sız götürüyor. Uzun süren siyasî istikrar döneminin son demlerini yaşıyoruz. Siyasî istikrar hem ekonomiye hem de topluma büyük kazançlar sağladı. AK Parti, bu uzun

döneme damgasını vurdu. Bünyesinde giderek yoğunlaşan çelik çekirdek, bu uzun başarı hikâyesinin doğal türevlerinden biri.

Kısaca AK Parti Türkiye’yi değiştirdi; bu arada kendisi de değişti.

Bir lider ne kadar güçlü olursa olsun, siyasî partiler başlarında bulunan kişilere indirgenemez. Erdoğan’ın AK Parti’nin kurumsal kişiliği üzerinde derinlere işlemiş izleri var. Ancak partinin üstüne giydiği kişilik ondan sonra da devam edecek; çünkü işe yaramış, kendini kanıtlamış bir kurumsal yapı bu. Partiler genel kural olarak kolay kolay değişmezler, kurumsal yapılarını sürdürürler; çünkü gündelik politika partilerle değil kişilerle yapılır. Aynı şekilde iktidarlar etrafında oluşan dar çelik çekirdekler partiyi değil kişileri merkeze alır. Uzun yıllar Siyasî Parti Sosyolojisi ile uğraşmış biri olarak, sosyolojik bir olguyu basitleştirmekte zorluk çekiyorum. AK Parti, bir yandan seçim hazırlıklarını sür-dürüyor; öbür taraftan başka partilerin seç-menlerine karşı değil, doğrudan kendisine sempati duyan ve oy vermiş kitlelere karşı bir savaş yürütüyor. Partiler demokrasisi-nin doğasına aykırı bir durum. Peki sebebi ne? Bu garip durum nasıl açıklanabilir? AK Parti içinde, halka değil sadece lidere karşı sadakat ve sorumluluk duygusu ile kayıtlı Türk muhafazakarlarının Çay Partisi’nin özgün varlık alanı dışında akla uygun bir açıklama bulamıyorum. 30 Mart’ta AK Parti’nin alacağı oya katkıda bulunmak, bu çelik çekirdeğin gündelik mesaisi içinde yer işgal etmiyor.

Kurumsal bünye tam olarak bu çar-pıklığı gidermek için devreye girer. Şöyle bir soru soralım: Son tartışmalarda AK Parti’nin kayıtlı üyelerinden liderliğe kadar uzanan hiyerarşi içinde kurumsal bünye-sinin ne kadarı Çay Partisi gibi uzlaşmaz ve ötekileştiren bir tavır benimsedi? Yüzde kaçı?

Kıssadan hisse: Çay Partisi’nin seren-camı, bu seçimlerde AK Parti’nin zayıf karnını işaret ediyor.

7“ Dual-Core Android 4.1 tablet8 GB dahili hafıza, G-Sensor, Wlan 802.11/b/g/n,3G bağlantı opsiyon imkanı, 1.2ghz Dualcore CpuÖn kamera, Multi dokunmatik özelliği,512 Mb DD3 Ram.

Bağlantı birimleri: Micro USB, Micro SD, Kulaklık,Mini HDMI çıkış

E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk

A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I

DENVER® Tablet TAD-70082

2014A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I

DENVERDENVER

E-Mail: [email protected] E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk E-Mail: [email protected]

ABONE HATTI

DANİMRKA ✆İSVEÇ ✆

FİNLANDİYA ✆NORVEÇ ✆

+45 70 20 69 70+ 46 76 160 46 03+ 358 46 63 44 686+47 21 39 54 57

ABONE OLDUNUZ MU?

Devlet, inanç farklılıklarını güvence altına almalıGazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu tarafından düzenlenen ‘Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlıklı toplantı sona erdi.

TUĞBA KAPLAN KAMİL ARLI BOLU

1Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu tarafından düzenlenen ‘Ale-

viler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlıklı toplantı dün sona erdi.

3 gün süren ve yaklaşık 150 gazeteci, yazar ve akademisyenin katıldığı toplantı-ların sonuç bildirisi açıklandı. 11 maddelik bildiride, siyasî ve ideolojik tartışmaların inanç zeminine taşınmasının yanlış olduğu vurgulandı. Sünni ve Alevilerin geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engelin, geçmişte yaşanan çatışmalardan kaynaklanan travma olduğuna dikkat çekildi. Dinî sorunlarda endişe verici, dışlayıcı bir dilin kullanıldığı belirtildi. Devletin, birey ve toplumlar arasındaki inanç ve ibadet farklılıklarını anayasal eşitlik temelinde güvence altına alması gerektiği kaydedildi. “Cemevlerinin ibadethane statüsü, dinî bir mesele olmanın ötesinde toplumsal bir öznellik talebi olarak ele alınmalı ve karşılan-malı.” ifadeleri kullanıldı. Örgün eğitimde, Alevilik ile diğer inançlara da yer verilmesi gerektiğinin altı çizildi. Bildiride, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsü konusunda farklı öneriler sunuldu. Bunlar arasında Diyanet’in tamamen bağımsız vakıf statüsüne kavuştu-rulması teklifi de yer alıyor.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu’nun 30’uncu toplantısı 3 gün sürdü. Yaklaşık 150 aydının görüşleriyle renk kattığı toplantının ardından hazırlanan sonuç bildirgesinde önemli mesajlar verildi. 11 maddelik sonuç bildirgesi şöyle:

Alevilerin ve Sünnilerin barışı ve geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engel geçmişte yaşanan çatışmalı tarihin yarattığı psiko-sosyal kolektif travmadır. Travmatik tarih güncel sorunları çözmede engel oluşturmaktadır. Tarih araştırmaları, ortak travmatik geçmişin daha iyi anlaşılma-sına katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde de mevcut olan ve yakın coğrafyada yaşanmakta olan dini sorunlarda endişe verici boyutlarda dışlayıcı bir dil hâ-kimdir. Mezhepler üzerinden, mezhepçi bir dile savrulmamak gereklidir. Bu çatışmaların ülkemizdeki sorunları daha da ağırlaştıran bir potansiyel taşıdığı gözden kaçırılmamalıdır.

Siyasi ve ideolojik tartışmaların inanç zeminine taşınması yanlıştır. Kimse kimse-nin inancını onun adına tanımlamamalıdır. Hiçbir inanç grubu diğerini kendisine ben-zetmeye çalışmamalıdır. Devlet inançları düzenleyemez, ne olması gerektiğini belir-leyemez. Din ve inanç gruplarına hak öznesi olarak 1966 ikiz sözleşmeler ve Venedik Komisyonu prensipleri gereğince tüzel kişi-likleri verilmelidir.

Devlet, birey ve toplulukların inanç-i-badet farklılıklarını-hürriyetlerini anayasal eşitlik temelinde hem hukuki hem fiili gü-vence altına almalı ve siyasal aktörler buna saygı göstermelidir. Hak ve eşitlik, bireyin özgürlüğü içinden değerlendirilmelidir.

Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Ancak, bu farklılıklara dayalı kutuplaşmalar, her seviyede demokratikleşme çabalarına zarar vermektedir.

Page 32: Zamandk242 eg

32 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEM

BÜNYAMIN KÖSELI

1Ölü sayısının artık bir istatistiğe dö-nüştüğü Suriye iç savaşında neredeyse

üç yıl geride kalacak. Henüz galibi olmayan savaşın bilançosu ürpertici: 100 binden fazla ölü, bir o kadar yaralı, yerle bir olan insanlık ve kültür mirası… Görünen o ki, kayıplar bu kadarla da sınırlı kalmayacak. Şüphesiz, iç savaşın sosyo-ekonomik etkileri, siyasi ve kültürel yansımaları en fazla Türkiye’de his-sedildi. Özellikle Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis halkı, Suriye’de olayların başladığı tarih olan 15 Mart 2011’den itibaren diken üstünde yaşıyor. En fazla mülteci bu 4 il-deki şehir merkezleri ve kamplarda ikamet ediyor.

Öte yandan Türkiye’deki Suriyeli sayısı-nın, resmî olmayan rakamlara göre, psikolojik sınırı çoktan aşarak 1 milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Bol sıfırlı bu rakamın, birtakım asayiş problemlerini beraberinde getirmesi kaçınıl-maz. Güneydoğu illerindeki hırsızlık, cinayet, dilencilik, sahtecilik ve fuhuş gibi suçlarda belirli oranda artış var.

Metropollerde kontrolsüz bir şekilde yaşayan Suriyeliler, güvenlik birimlerini kaygılandırıyor. Alınan bilgilere göre, yavaş yavaş şehri tanıyan, ellerindeki paraları tüketen Suriyelilerden bir kısmı, hırsızlık, dolandırıcılık ve yankesicilik gibi suçlara yönelerek kendi aralarında çeteler kurdu. Büyük şehirlerde dilencilik yaparak geçinen Suriyelilerin sayısı tavan yaptı. 200 bin mül-tecinin yaşadığı sanılan İstanbul’da artık her

köşe başında el açan bir savaş mağduruyla karşılaşmak mümkün.

Özellikle tarihî yarımadada dilenen mül-teciler için yasal yaptırım da yok. Suriyeliler, birikimleri tükenir, dilencilikten da umduğunu bulamaz hâle gelirse hırsızlık ve gasp rakamları artabilir. Öte yandan dilenen bazı mülteciler, elde ettikleri paralarla hemen kuyumcunun yolunu tutuyor. Kapalıçarşı’da altın alıp satan Fatih Lebit, yaşadığı ilginç bir olayı paylaşıyor. Lebit, dükkâna gelen Suriyeli bir çifti önce dilenci sanıyor; lakin şahıslar, altın fiyatlarını soruyor. 650 TL’lik altın alıyor ve paranın neredeyse yarısını bozuk 1 TL ile ödüyorlar.

Bazı dilencilerin ısrarlı tutumu, yerli ve yabancı turistlerle İstanbulluları rahatsız edi-yor. Mültecilere karşı fiziki saldırılar artıyor. Soğuk havalar, çaresizliklerini bir kat daha artırıyor ve onları suça itiyor. Mısır Çarşısı’nın girişinde bekleyen güvenlik görevlileri, artık dilencileri içeri almıyor. Bazı noktalardaki ‘kadrolu’ dilencilerin yerini bile onlar alıyor… Ancak suç oranları korkulduğu, abartıldığı gibi değil.

Ankara’da yaşayan Suriyeliler, son iki ayda, trafik kazası, sahtecilik ve dolandırıcılık olmak üzere 20 ayrı suça karışmış. Varoş semtlerdeki metruk evlerde kalan Suriyeliler, zaman zaman komşularıyla kavga ediyor. Ayda ortalama 10 Suriyeli aile huzursuzluk çıkarıyor, karakolluk oluyor. İzmir’de de kavga dışında ciddi bir sıkıntı kayıtlara geçmemiş. Yalnız İzmir sanayisinde kaçak çalışan mülteciler, yerli işçilerin tepkisini çekiyor. Zaman zaman halk toplanıp eylem

yapıyor. Edinilen bilgilere göre, bu eylemleri, İz-

mir’de faaliyet gösteren bazı ulusalcı gruplar örgütlüyor. Emniyet, yaptığı incelemede, ayakkabıcılar sitesinde yapılan eyleme, dı-şarıdan çok sayıda kişinin getirildiğini tespit etmiş.

Adana ve Mersin’de 150 bin Suriyeli barı-nıyor. Mersin’de, bugüne kadar Suriyelilerin karıştığı olay sayısı 10. Kapkaç, fuhuş, hırsızlık ve kavga sayısının toplamı Adana’da biraz daha artarak 50 civarına yükseliyor.

Savaşın başladığı ilk günden bu yana, Suriyelilerin karıştığı asayiş suçları ile ilgili ortada kafa karıştırıcı bir durum var aslında. Zira meydana gelen hadiseler yerel ve ulusal medyaya, ‘şuyuu vukuundan beter’ sözünü hatırlatır şekilde yansıyor, yansıtılıyor. Mül-teciler rencide ediliyor. Özellikle Hatay başta olmak üzere bazı Güneydoğu illerinde fısıltı gazetesi yoğun mesai yapıyor. İşte bölgedeki fısıltı gazetesinden bazı manşetler: “Kilis’teki kamplardan, Suriyeli kadınlar kamyonlara dolduruluyor, şehir merkezine fuhuş için getiriliyor... Vali emretti, Suriyeli kadınla evlenene devlet 10 bin TL teşvik verecek. Zaten bu kadınlar devletin üzerine yük! İslâhiye’de, Suriyelilerin yaktığı elektrik, yerli halkın faturalarına yansıtılıyor… Suriyeliler, vatandaşlığa geçirilip oy kullandırılacak…”

Temelde, ideolojik birtakım önyargılar-dan beslenen bu söylentilerin küçük de olsa doğruluk payı var; fakat hadiselerin fazlaca şişirilmesi, genel fotoğrafın doğru şekilde okunmasını engelliyor, fotoğrafı flulaştırıyor.

Peki, gerçekte Suriyeli mülteciler ne gibi suçlara karışıyor? Suriyeli mültecilerden kay-naklanan fuhuş ve hırsızlıklar, iddia edildiği kadar arttı mı? Türk erkeklerine ikinci ya da üçüncü eş olarak gelen Suriyeli kadınlar, bo-şanma oranlarını ne derece etkiledi? Emniyet verilerinde, Suriyelilerin karıştığı suçların oranı illere göre ne? Tüm bu sorulara cevap aramak için Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis’i, ilçeleriyle birlikte dolaştık. Suç oranlarına ait rakamlara ulaştık, yaşanan sıkıntıları yerinde gözlemledik.

Güneydoğu illerindeki mülteci kamp-larında sistem büyük ölçüde oturmuş durumda. Suriyelilerin ihtiyaçları neredeyse iğneden ipliğe karşılanıyor. Göçün başladığı ilk günlerdeki aksaklıklar yerini büyük ölçüde düzen ve intizama bırakmış. Suriyeliler tarafından seçilen kamp sözcüleri, devlet yetkilileriyle haftalık görüşmeler yapıyor, sıkıntıları ilk ağızdan iletiyor. Gençler için kamplar arası futbol turnuvaları düzenleni-yor. Bazı kamplarda halıcılık, dikiş-nakış ve kuaförlük kursları faaliyet gösteriyor. Ancak şehir ve ilçe merkezlerinde yaşayan Suriyeli-lerin büyük bölümü, sosyo-ekonomik açıdan ciddi sıkıntı çekiyor. Bu durum, yöre halkının sırtında koca bir kambur oluşturuyor.

Türk ve Suriyeli ortak şebeke Suriyeliler, aynı evde iki üç aile birlikte

yaşıyor. Kilis’te, Doç. Dr. Mustafa Paksoy tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Suriyelilerin yüzde 40,5’i iki odalı evlerde 7 ile 10 kişi arasında kalıyor. Mülteciler,

Sınırdaki mültecilerSuriye’deki iç savaş, büyük bir insani drama yol açtı. Siyasi ve ekonomik fatura bu dramın yanında küçük kalıyor. Mağdurlara suç öznesi gözüyle bakan yerel ve ulusal medya, olayları ‘şuyuu vukuundan beter’ şekilde yansıtıyor. Mağduriyet ve suç ikilemindeki Suriye göçmenlerini araştırdık.

Page 33: Zamandk242 eg

33 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEMyetiştikleri kültür itibariyle gece geç saatlere kadar uyumuyor, sokaklarda geziyor. Kendi aralarında kavga ediyormuş gibi konuşuyor. Bir de bunun üzerine 3-4 çocuk eklenince bazı apartmanlarda gürültü yüzünden ciddi tartışmalar çıkıyor. Bir mülteci kavgaya ka-rıştığında bir anda 20-25 Suriyeli toplanıyor. Şehirde kalan Suriyelilerin yüzde 69,1’i ev tuttuğu için kiralar yüzde 100’e varan oranlarda artmış. Kira artışı, bölge halkı ile dışarıdan gelen memurları mağdur etmiş. Ev kiraları aylık bin TL’ye kadar yükselmiş. Suriyelilerle birlikte günlük yevmiyelerin 50-60 TL’den 20-25 TL’ye düşmesi ise bölgede çalışan tarım işçilerini rahatsız etmiş.

Mülteciler, inşaatlarda ve biber fabrika-larında çalışıyor. Zeytin, narenciye ve pamuk topluyor. İş bulamamaktan şikâyet eden yerli halk ise kaymakam ve valiliklere giderek, “Devlet bize de baksın!” diye serzenişte bulunuyor. Önemli bir nokta ise şu: Bölgede boşanma oranları arttı, aile içi geçimsizlikler gün yüzüne çıktı. Suriyeli kadınlarla ikinci ya da üçüncü evlilik yapan Türk erkekleri, ilk eşleriyle tartışmalar yaşıyor.

Hatay’ın merkezinde, 150 binden fazla mültecinin yaşadığı tahmin ediliyor. Hatay, Suriyeli mültecilere bakış açısı itibariyle diğer illerden farklı yapıda. Şehirdeki mezhepsel farklılıklar, mültecilere bakış açısının odak noktasını teşkil ediyor. Şehir, Sünni ve Nusayriler arasında yaşanan çekişmelerden ötürü son birkaç yıldır ekonomik anlamda da geriye gitmiş. 2009-2010 yıllarında ciddi turist geliri olan Hatay, artık eski günlerini arıyor.

Bazı yerel gazeteler, yaptıkları haberlerle, “Hatay’da büyük kaos yaşanıyor” şeklinde bir algı oluşturmuş. Mültecilerin lokanta ve dolmuşlara para vermediklerini iddia eden yayınlar, şehirdeki kutuplaşmayı körükle-miş. Bir de üzerine Gezi Parkı olaylarının şehre yansımaları eklenince gerilim daha da tırmanmış. Hatay’daki bir marketler zinciri, Gezi Parkı protestocularına erzak yollayınca Sünni vatandaşlar alışverişi kesmiş. Market sahibi, şehrin önde gelen Nusayri iş adamla-rını ve yerel gazete sahiplerini yanına alarak Valiliğe çıkmış. Vali Mehmet Celalettin Leke-siz ile görüşerek, “Bizi Sünnilerle barıştırın.” ricasında bulunmuş.

Suriyeli dernekler denetlenmiyor Geçen eylül ayında Hatay’da işlenen

‘taksici’ cinayeti, şehirdeki bilgi kirliliği hakkında ipucu veriyor. Daha sonra, ulusal basına da yansıyan cinayetin, Suriyeli te-röristler tarafından para için işlendiği iddia edildi. Olayın gerçek yönü ise sonradan anlaşıldı: Türkiye’ye pasaportuyla girip ev kiralayan Suriye uyruklu M.G. ve A.G. isimli iki kardeş, korsan taksicilik yaptığı iddia edi-len Yasir Sancak ile Kanatlı Caddesi üzerinde bulanan bir köftecide buluştu. Aralarında kız meselesi yüzünden tartışma çıktı. İki Suriyeli kardeş Yasir Sancak’ı değişik yerlerinden bıçaklayarak öldürdü…

Hatay genelinde geçen yıl toplam 24 bin civarında suç işlenmiş. Suriyelilerin karıştığı hırsızlık, fuhuş, adam öldürme ve kaçakçılık sayısı 200 civarında. Emniyet yetkililerine göre, bu rakam beklenenin çok altında fakat sayının artmasından korkuluyor. Hatay’daki asayiş sorunlarının başında araba hırsızlığı geliyor. Türk ve Suriyeli şebekeler ortak çalı-şıyor. Çalınan arabalar Suriye’ye götürülerek sınırın diğer tarafındaki araba pazarlarında onda bir fiyatına satılıyor. Son birkaç ayda şehirden 20’ye yakın araba çalınarak Suri-ye’ye götürülmüş. Hatay’da oto kiralama dükkânı işleten Koray Öztürk, kısa süre önce 47 bin TL’lik arabasını şebekeye kaptırmış. Hâlâ arabanın taksitlerini ödediğini söyleyen Öztürk, “Araçlara taktığımız takip sistemleri de işe yaramıyor. Artık tanıdıklarımız dışın-dakilere araba vermiyoruz.” diyor.

Bir diğer mağdur Umut Oto Kirala-ma’nın sahibi Umut Açcan. Onun maddi zararı daha fazla; çünkü 70 bin TL’lik lüks aracı çalınmış. Aracın takip sistemi, Reyhanlı’da sökülüp atıl-mış. Arabayı kiralayan T.Y. isimli şahıs alınan bilgilere göre son altı ay içerisinde Türkiye’nin

farklı illerinden 18 lüks araba çalarak Suriye’ye götürmüş. İsminin yazılmasını istemeyen bir başka firma sahibi, çalınan arabasını 7 bin do-lar rüşvet vererek Suriye’den alıp geri getirmiş.

Sınırdaki güvenlik zafiyeti yüzünden son iki yılda Avrupa ve Balkan ülkelerinden kiralananlar da dâhil bine yakın aracın Suriye’ye geçirildiği tahmin ediliyor. Ha-tay emniyeti, bu yıl içerisinde 10 ayrı oto

hırsızlığı şebekesini çökertmiş. Hatay’da fuhuş vakalarında artış yaşanmış; fakat bu artış sosyal dokuyu zedeleyecek büyüklükte değil. Zaten Hatay’da Fas, Tunus ve Cezayir asıllı bazı kadınların fuhuş yapmaya geldiği güvenlik birimlerince biliniyor. Emniyet, fuhuş yapıldığı iddia edilen eski otogarın çevresindeki pansiyonlar ile Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nün çevresindeki bazı apartman dairelerini belirli aralıklarla basıyor. Yakalanan suçlular adliyeye sevk ediliyor.

Hatay’da bugüne kadar basına yansı-mayan bazı cinayetler de işlenmiş. Edinilen bilgilere göre, Suriyeliler tarafından kurulan ve Hatay’da faaliyet gösteren bir derneğin yöneticisi, akrabaları tarafından kaçırılarak öldürülmüş. Elindeki paralara el konmuş. Bu derneklere, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, Almanya, Kanada ve İngiltere’de yaşayan Suriyelilerden yüklü miktarlarda para geliyor. İsminin yazılmasını istemeyen bir güvenlik yetkilisi, gelen paraların valilikler ve kaymakamlıklarca denetlenmesini ve dağıtımın devlet kontrolü altında yapılması gerektiğini söylüyor. Güvenlik yetkilisi, çok sayıda dernek yöneticisinin kısa sürede zen-gin olduğunu ve bu yüzden bazı cinayetlerin işlendiğini ifade ediyor.

Yedi ay önce İdlip’ten gelen 33 yaşındaki Ü.B. bu iddiaları doğruluyor. Veteriner Ü.B., savaşta kız kardeşini kaybetmiş. Türkiye’ye ilk geldiğinde bir çiftlikte aylık 300 TL maaşla çalışmış. Şimdilerde Suriyelilere resmî pasa-port temin ediyor. Bir pasaportun değeri 1500 dolar! Pasaport isteyenlerin bilgilerini internet üzerinden Hama’da yaşayan ortağına gönde-riyor. Bilgiler oradan Şam’a gidiyor. 10 gün içerisinde pasaportlar sahibine teslim ediliyor. Pasaport başına 250 dolar para kazanıyor. Suriyeliler, resmî pasaportlar sayesinde kamp dışında kalabiliyor, kolayca ev tutuyor, ticaret yapabiliyor.

Hatay’ın ilçesi Yayladığı merkezde 840 Suriyeli aile yaşıyor. Kamplarda ise 7 bine yakın nüfus var. İlçede kiralar öylesine artmış

ki daha önce ahır olarak kullanılan binalar bile aylık 200-300 TL’ye müşteri buluyor.

Çarşıda kuyumculuk yapan Hasan Tunç, geçen yıl 15 bin TL tutarındaki altınlarını çaldırmış. Dükkânda olmadığı bir öğle vakti, 4 Suriyeli, kapıyı kırarak içeri girmiş, altınları alıp kayıplara karışmış. İlçede, diğer sınır bölgelerinde olduğu gibi yoğun şekilde ka-çakçılık yapılıyor. Sınırdan, mazot, silah ve

Suriye rakısı getiriliyor. Savaş öncesinde tak-sicilik yapan Suriyelilerin neredeyse tamamı şu an kaçakçılıktan para kazanıyor. Ayrıca edinilen bilgilere göre Yayladağı’nda organ mafyası da faaliyetlerini sürdürüyor. Mafya bir Suriyelinin böbreğine 40 bin TL teklif etmiş. Olay emniyete intikal etmiş. Yetkiler, olayın münferit hadise olmadığını, İstanbul ve yurtdışı bağlantısı olduğunu düşünüyor.

Çöpçatanlık meslek oldu! Suriye iç savaşının etkilerini en fazla

hisseden ilçelerin başında geliyor Reyhanlı. Geçen mayıs ayında patlayan iki bomba, ilçeyi kan gölüne çevirdi. Patlama sonrasında Suriyeli mülteciler korkularından günlerce sokağa çıkamadı. Aradan geçen süre zarfında ilçe merkezini durulmuş bulduk. İlçede, son iki yılda 150 market, 50’ye yakın da dönerci açılmış. Reyhanlı’ya muazzam bir sıcak para girişi yaşanıyor. Şehir merkezinde yüzlerce Suriye plakalı araç var. Esnaf hâ-linden memnun; ancak kamyoncular deyim yerindeyse kan ağlıyor. Eskiden, Suriye üzerinden 10 günde Suudi Arabistan’a mal götüren kamyoncular, karayolu güvenilir olmadığı için artık deniz yolunu seçiyor. Bu ise nakliye süresini 70 güne çıkarıyor. İlçede 2 bin ailenin kamyonculuktan geçindiği düşü-nülürse savaşın verdiği zarar kolayca tahmin edilebilir. Ayrıca ilçedeki fırıncılar, Suriye ekmeği olarak bilinen ‘hıbız’ın satılmasına tepki gösteriyor. Birkaç gün önce ilçedeki 80 fırın protesto amaçlı ekmek çıkarmama eylemi yaparak, ilçede, hıbız satışlarının durdurulmasını istedi.

İlçede son iki ayda 80 bin paket kaçak si-gara yakalanmış. Reyhanlı’da fuhuş vakalarının arttığına yönelik polise yansıyan kayda değer veri yok. Yalnız ilçe merkezinde fuhuş yaptığı bilinen ve yöre halkında büyük rahatsızlık uyandıran bazı Suriyeli kadınlar var.

Başta Reyhanlı, sınırdaki yerleşim bölge-lerinde Suriyelilerle güçlü bir akrabalık ilişkisi var. Tarihten gelen bu akrabalık, mültecilerin hırsızlık ve fuhuş gibi suçlara bulaşmasını

önlüyor, sosyal yapıyı ayakta tutuyor. Tür-kiye’de yaşayan akrabaları, Suriyelilere evini açıyor, maddi ve manevi destek çıkıyor. Reyhanlı’daki Suriyeli mültecilerin yüzde 15’i akrabalarının yanında kalıyor. Bu rakam Kilis’te yüzde 11.

Güneydoğu’da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ile yardım dernekleri de var güçleriyle çalışıyor. Kimse Yok mu

gibi çok sayıda dernek, mültecilere sıcak yemek dağıtıyor, battaniye, ev eşyası, gıda ve yakacak yardımı yapıyor. Emniyet mü-dürlükleri de mültecilere el uzatıyor. Geçen Kurban Bayramı’nda Kilis Emniyeti’ne bağlı personel, Suriyelilere 250 kurban hissesi dağıtmış.

Savaş, bölgede ikinci-üçüncü eş alan erkeklerin sayısını da artırmış. Suriyeli kadın-larla yapılan evlilikler aslında yeni değil fakat savaşla birlikte daha görünür hâle gelmiş. Bazı erkekler, eşleri üzerinde, “Gidip bir Halepli kadın alacağım!” şeklinde baskı kurmaya başlamış. Genelde, 50 ve üzeri yaştaki er-kekler, genç Suriyelilerle ikinci ya da üçüncü evliliklerini yapıyor. Bu evliliklerin neredeyse hiçbiri uzun soluklu olmuyor. Evdeki birinci eş, yeni gelen hanım üzerinde baskı kuruyor, kavgalar çıkıyor.

Reyhanlı’da yaşayan emekli imam Z.K., iki yıl içerisinde 11 Suriyeli kadının nikâhını kıymış. Nikâhlarını kıydıkları kadınlardan 8’i, evde çıkan huzursuzluk yüzünden boşanmış. Z.K., bir daha sadece evlenmek isteyen genç çiftlerin nikâhını kıyacağını söylüyor. Z.K., son boşanma hadisesini şöyle anlatıyor: “50 yaşındaki bir esnafla 18 yaşındaki bir Suriye-linin nikâhını kıydık. Kızın ailesi çok fakirdi. Evliliği belki de bir kurtuluş olarak gördüler. Fakat kız sadece 25 gün dayanabildi…”

Kilis’te avukatlık yapan İbrahim Halil Demircioğlu, Suriyeli kadınlardan kaynakla-nan boşanma oranlarının arttığını söylüyor. Demircioğlu, konuyu şu önemli cümlelerle özetliyor: “Türk erkekler için psikolojik üs-tünlük doğdu. Önceden de Kilis’te Halepli bayanlarla evlilik yapılıyordu; fakat savaşla birlikte evliliklerin sayısı arttı, belirgin hâle geldi. Erkekler Suriyeli kadınları alternatif olarak görmeye başladı. Evde çıkan en küçük tartışmada erkek, ‘Seni boşar, Halepli alırım.’ diye eşini tehdit ediyor. Suriyeli kadınlara ayrı ev tutanlar oluyor. Boşanmaların yüzde 10’u neredeyse bu sebepten. Suriyelilerle evlenen okul müdürleri, öğretmenler ve memurlar bile var...”

Page 34: Zamandk242 eg

34 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEMKilis’te yaşayan Zahide E., kısa süre

önce kocasından boşanmış. 10 yıldır mutsuz bir evlilikleri varmış. Kocasının Suriyeli bir kadınla evlendiğini, onun için ayrı bir ev tuttuğunu öğrenince boşanma kararı almış. Aynı sorun Şanlıurfa’da da yaşanıyor. Daha 10 gün önce, Urfa emniyetini genç bir kız arayarak yetkiliyle görüşmüş. Telefonda ağlayan kız, “Babam, 18 yaşında bir kızla evlenecek. Annem ve ben bu duruma çok üzülüyoruz. Ne olur bu düğünü engelle-yin…” diye yalvarmış.

Raporlar vahameti ortaya koyuyorBölgede, Suriyeli kadınlarla Türk

vatandaşlarının evlenmesine aracı olanlar da var. Bir çöpçatan gibi çalışan bu kişiler, evlendirdikleri erkeklerden 100 dolar para alıyor. Suriyeli aracılar, erkeğin istediği kriteri öğrendikten sonra uygun kişiyi bulmak için araştırmalara başlıyor. Karadeniz’den bile evlenmek için Kilis, Reyhanlı, Gaziantep ve Urfa’ya gelenler var. Erkeklerin Suriyeli kadınlarla yaptığı ilk evliliklerde herhangi bir aksaklık yaşanmıyor. İslahiye’de yaşayan T.V., teyzesinin kızıyla bir süre nişanlı kalmış. İşleri bozulup maddi sıkıntı çekmeye başla-yınca akrabaları nişandan dönmüş. T.V. de gidip mülteci bir kızla evlenmiş. Şimdi mutlu bir evliliği var.

Avukat İbrahim Halil Demircioğlu, aynı zamanda Kilis Ortak Akıl Topluluğu’nun kurucularından. Topluluk, geçen eylül ayında “Kilis’teki Suriye” adlı bir rapor hazırlamış. Raporun bir yerinde şöyle deniyor: “Devlet eliyle konaklama merkezinde kalan Suriye-lilerle Kilis’in içinde kalan Suriyeliler arasında bariz bir yardım adaletsizliği oluşturulmuş olup bunun Suriyelilerde oluşturduğu sosyo-lojik ve psikolojik yıpranmayı maalesef Kilis halkı göğüslemek zorunda kalmıştır.”

Raporun bir diğer önemli kısmı ise şehirde yaşanan huzursuzluğu gözler önüne seriyor: “Suriyeli sığınmacıların aynı evde birden çok aileyle birlikte yaşamaları, gürültülü hayat tarzları, çok çocuklu olmaları, gece çok geç sa-atlere dek yatmadan sokaklarda dolaşmaları, kadınların, çocukların ve yaşlıların dilencilik yapması, çocukların dahi kaçak sigara satması, bizim kültürümüze aykırılıkları sebebiyle her geçen gün halkımızın tahammülünü zorla-maktadır.”

Kilis’in nüfusu, mültecilerle birlikte nere-deyse 150 bine yaklaşmış. Bu da demek oluyor ki, sokakta karşılaştığınız her iki kişiden biri mülteci. Nüfus yoğunluğu, şehirdeki trafik yükünü de artırmış. 2013 yılının ilk 8 ayında Suriye plakalı 423 araca ceza kesilmiş, 28 araç kazaya karışmış. Suriye plakalı araçların çoğu sigortasız ve belgesiz olduğu için muhtemel bir kazada mağduriyetler doğuyor, plakalar Arapça olduğu için kolayca okunamıyor. Araçlara ait belge bulunmadığından otomo-bilin çalıntı olup olmadığı anlaşılamıyor. Bazı sürücüler, Suriye’deki kurallara alıştığı için başta hatalı park olmak üzere ciddi ihlaller yapıyor. Arapça bilmeyen polisler, ehliyet ve belgeleri incelerken sıkıntı çekiyor.

Kilis genelinde 2011 yılında Suriyelilerin karışmış olduğu suç sayısı 9 iken bu sayı 2013’ün ilk 8 ayında 77’ye yükselmiş. Kilis’te Suriyelilerin karıştığı asayiş olaylarının başında kaçakçılık geliyor. “Mülteciler, Suriye tarafını iyi bildikleri için kaçakçılıkta Türklerle yarışır hâle geldiler.” diyen Avukat İbrahim Halil Demircioğlu, “Dava listemde Suriyeli mülteci sayısında gözle görülür artış var. Sadece bu yıl içerisinde 50’ye yakın Suriyelinin kaçakçılık ve silah bulundurma suçlarını takip ettim. Bu rakam 2010 yılında sadece 3’tü.” ifadelerini kullanıyor. Demircioğlu’nun dikkat çektiği bir diğer husus hayli önemli: “Atılması gereken en acil adımlardan biri bölgedeki psikiyatrist ve psikolog sayılarını artırmak. Çünkü özellikle Suriyeli kadınları en fazla etkileyen hastalıkla-rın başında depresyon geliyor.”

Şehirde, hırsızlık vakaları da artmış. Çalınan motosikletler, küçük ve büyükbaş hayvanlar Suriye’ye götürülüyor. Savaş, kötü niyetli Türklere de ortam hazırlamış. Tersine

suç istatistikleri de var. Yani sığınmacıları hedef alan suçlar da yükseliyor. Kilisli bir şahıs, Suriyeli bir mültecinin 200 bin TL’sini dolandırmış. Gaziantep’te ise içerisinde Türk ve Suriyelilerin olduğu bir çete, Abdurrahman Abdül Jalil isimli bir mülteci iş adamını kaçırıp darp ettikten sonra 2 milyon 100 bin TL’lik malına el koymuş. Yakalanan F.Ç. ve Ö.Ç. şu an cezaevinde yatıyor.

İslahiye’de 15 bin civarında mülteci yaşıyor. Bunlardan 6 bini şehir merkezinde kalıyor. Geçen yıl, ilçe genelinde yaşanan 800 asayiş suçunun 25’ini Suriyeli mülteci-ler işlemiş. Mülteciler, 5 hırsızlık vakasına karışmış. İsminin yazılmasını istemeyen bir güvenlik yetkilisi, “Suriyelilerin karıştığı suç oranı Türk vatandaşlarınkinden fazla değil. Suç oranlarının tavan yapacağı söyle-niyordu ama beklenen olmadı. Biz yine de her ihtimale karşı teyakkuzdayız. En büyük sorunumuz, mültecilerin kimlik tespitlerini tam olarak yapamamak. Bunun için parmak okuma sistemine geçmek gerekiyor.” diyor.

Şehri tanıyanlar hırsızlığa yöneldi Hamit Kılınç, ilçede anahtarcılık yapı-

yor. İki Suriyeliye yanında iş vermiş. Savaş öncesine göre günlük kazancı yüzde yüz artmış. Kılınç’la sohbet ederken içeriye 4-5 yaşlarında bir çocuk giriyor. Yarım yamalak Türkçesiyle anne ve babasının savaşta öldü-ğünü söylüyor, dükkândakilerin elini öpüp para istiyor. Alışık olmadığımız bu tablo, ilçe esnafı için sıradan bir hâl...

Gaziantep’te konakladığımız otelden şehir merkezine gitmek için dolmuşa bi-niyoruz. Dolmuşta 3 Suriyeli mülteci var. Kendi aralarında yüksek sesle konuşuyorlar. Konuşmaktan çok sanki kavga ediyorlar… Dolmuştaki diğer yolcular, ciddi rahatsızlık içerisinde. Neyse ki mülteciler birkaç durak sonra iniyor. Onlar iner inmez, yaşlı bir amca,

“Ne çok konuşuyorlar be kardeşim!” diyor. Bir kadın ise serzeniş içerisinde söyleniyor, “Bizden çok onlar var artık!” Yaşanan hadise fazla söze gerek bırakmıyor. Gaziantep, Tür-kiye’nin en büyük şehirlerinden biri olmasına rağmen bünyesindeki mültecileri taşımakta zorlanıyor...

Şehir merkezine 33 bin Suriyeli aile yerleşmiş. Türkiye’deki toplam mülteci sayısının dörtte biri Gaziantep’te. 2004’te 800 bin olan il nüfusu, bugün neredeyse iki katına çıkmış; fakat yapı stoku aynı oranda artmadığı için büyük konut sıkıntısı yaşanıyor. Şehirde, daha çok Halepli zengin Suriyeliler ikamet ediyor. Zengin iş adam-ları, şehir merkezinin değişik semtlerine 200 civarında dükkan açmış. Aralarında tatlıcılık yapan da var, lüks restoran işleten de. Suri-ye’ye gıda maddesi gönderen toptancıların sayısı da az değil.

Halep Talıcısı’nın sahibi Muhammed El İbrahim, 1,5 yıl önce Suriye’den kaçmış. Memleketinde kuyumculuk yapıyormuş. Müşterilerinin yüzde 80’i Antep’in yerlilerin-den oluşuyor. Üretim de dâhil yanında toplam 7 kişi çalıştırıyor. İllegal işlere karışan hemşe-rileri hakkında net bir tavır takınıyor: “Şehrin huzurunu bozan bazı aşiretler, Suriye’de de hırsızlık, dilencilik ve fuhuş yapıyordu.” Tatlıcı dükkânının çırağı Ahmet M., aylık bin TL kazanıyor. 2 kardeşi tekstilde çalışıyor. Bir abisi ise Suriyelilerin eğitim gördüğü okulda öğretmenlik yapıyor. Ahmet, Antep’e gelen-lerin çalışmak zorunda olduğunu söylüyor, hayat şartlarının zorluğuna dikkat çekiyor. Her ay, Halep’te yaşayan anne ve babasına para yolluyor.

Muhammed Sabri Badincki, Halep’te fab-rika sahibiymiş. Masa ve sandalye üretip ihraç ediyormuş. 6 ay önce 100 bin TL harcayarak Antep’e bir dönerci açmış. Müşterilerinin neredeyse yüzde 75’i Suriyeli. Yöresel Suriye

ekmeği ile Arap döneri yapıyor. Topkapı Sarayı, Antep’in en lüks restoran-

larından biri. İki Halepli ve bir Türk tarafından işletilen mekânda hem Suriye hem de Antep yemekleri yapılıyor. Restoran, aynı zamanda Suriyeli gençlere iş sahası olmuş. Suriyeliler, genelde, Antep’teki fabrikalarda çalışıyor. Çalışma izinleri olmadığı için hepsi kaçak durumda. Mülteci çalıştıran işyeri sahiplerine 7 bin 300 TL para cezası kesiliyor. Valilik, yasal olmayan bu durumu ortadan kaldırmak, mültecilere geçici işçi statüsü kazandırmak için Ankara’daki yetkililerle görüşmelerini sürdü-rüyor. Eğer onay çıkarsa, mülteci kampların temizliğinde de Suriyeliler istihdam edilecek.

Yetkililer, asayiş olaylarının artmaması için şehir merkezinde yardıma muhtaç Suriyelileri de aylık maaşa bağlamayı düşü-nüyor. Eğer onay çıkarsa, kampta kalanlara aylık verilen 45 dolar (Dünya Gıda Fonu’n-dan gelen para) ile Türkiye’nin ödediği 20 TL’lik yardım, şehir merkezindekilere de yapılacak.

Bölgede kaçak çalışan mülteciler, iş gücü açığını kapatıyor fakat aynı zamanda büyük bir güvenlik zafiyetinin doğmasına sebep oluyor. Bunun en bariz örneği geçen hafta yaşandı. Gaziantep’te, atölye sahibi Bülent Bulduk, çalıştırdığı mültecinin sal-dırısına uğradı. İsminin Hasan olduğunu iddia eden Suriyeli, işyeri sahibini komalık etti, patronunun cebindeki 325 TL’yi alarak kayıplara karıştı. Hasan hâlâ firarda. Büyük ihtimalle Suriye’ye geçti. Yakın zaman önce yaşanan diğer hadise bir taksicinin darp edilmesiyle ilgili. Taksicilik yapan Hüseyin Karamir, şehir merkezinden 4 Suriyeliyi alıp Vatan Mahallesi’ne götürmüş. Burada, mülteciler biber gazıyla taksiciyi etkisiz hâle getirip parasını almak istemiş. Taksicinin müdahalesiyle karşılaşan mülteciler kaçmak zorunda kalmış.

Gaziantep’te Suriyelilerle birlikte kentin asayiş rakamlarında yüzde 10’luk bir artış olmuş. Emniyet çalışanları en çok asılsız ihbarlardan yakınıyor. Suriyelilerle ilgili ihbar sayısı ile emniyetin incelemeleri sonucunda tespit edilen vaka sayısı birbirini tutmuyor. Bir başka aksaklık her gün trafiğe çıkan 6 bin Suriye plakalı arabayla ilgili. Yetkililer, bu araçlar için geçici sigorta yapı-labilecek yasal zemin oluşturmaya çalışıyor. Gaziantep’te yaşanan asayiş vakalarının benzerleri Şanlıurfa’da da meydana geliyor. Şehir merkezinde ikamet eden 100 bin mülteci var.

Söylenenlere göre, parası biten bazı mül-teciler, hırsızlık ve yankesiciliğe soyunmaya başladı. Ayrıca şehirde 5 bin civarında Suriyeli dilenci olduğu düşünülüyor. Emniyet, bugüne kadar 3 bine yakın dilenci yakalamış. Topla-dıkları paralara belediye el koymuş. Kilis’te, çoğu dilencilik yaparak kamu düzenini bozan 250 mülteci başka illere gönderilmiş.

Urfa’da, araştırmalarımız sürerken Suriyeli mültecilerle ilgili iki sıcak olay yaşandı. Bunlardan ilki bir anne ve kızının fuhuş yaparken yakalanmasıydı… Diğeri ise hırsızlıkla ilgili. F.U. isimli mülteci, hırsızlık yapmak için bir eve girmiş, bu esnada evin kızı uyanmış. Gürültüye kalkan baba, Suriyeli genç tarafından bıçaklanmış. Mülteci, ken-dini temize çıkarmak için, “Beni eve kızınız aldı.” yalanını ortaya atmış.

Şehrin ahengini bozan problemlerden biri de şu: Suriyeli gençler, 5-6 kişilik gruplar hâlinde caddelerde geziyor ve özellikle kızlara sözlü tacizde bulunuyor. Asayiş ekipleri, bu-nunla ilgili çok sayıda ihbar alıyor. İldeki asayiş rakamları şöyle: Geçen yıl 30 bin civarında suç işlenen şehirde, Suriyeli mülteciler, 300 ayrı vakaya karışmış. Bu vakalardan 20’si fuhuşla ilgili. İldeki toplam fuhuş yakalamalarının yüzde 10’u mültecilerden kaynaklı. Kamplarda kalan bazı kadınların da fuhuş batağına düş-tüğü iddia ediliyor. Ceylanpınar’daki mülteci kampında görev yapan askerlerin fuhşa göz yumdukları ve gelen erzakları sattıkları yönün-deki iddialar araştırılmış ve bazı askerler başka illere tayin edilmiş.

Page 35: Zamandk242 eg

35 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANGÜNDEMOsmanlı'nın Avrupa görmüş kızlarıTUĞBA KAPLAN

1Yazar Güldane Çolak Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maarif Nezareti dos-

yalarına ait belgeler ışığında “Avrupa'da Osmanlı Kızları”nı anlatan bir kitap yazdı. Kitapta kız çocuklarının okutulmama so-rununa Osmanlı'da el atıldığı ve kadının eğitimine değer verildiğine dair önemli bil-giler var.

Kadınların eğitimi ve iş hayatındaki konumu, yıllardır birçok tartışmanın konusu olarak yer alıyor. Bu tartışmalar genellikle İslam'da ve Osmanlı'da kadına gereken de-ğerin verilmediği, iş hayatında yer almadığı ve eğitimden yoksun bırakıldığı sonucuna varıyor. Hatta Cumhuriyet kurulduktan sonra kadınlara ve kadınların eğitimine, gelişimine önem verildiği şeklinde yaygın bir kanaat hâkim. Yazar Güldane Çolak'ın Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maarif Nezareti dosyalarına ait belgeler ışığında yazdığı ‘Avrupa'da Osmanlı Kızları', bu kanaatin çok asılsız olduğunu gösteriyor. Son yıllarda Osmanlı kadını ve özellikle eğitimi konusunu ele alan çalışmaların sayısı giderek artsa da, Osmanlı döneminde kız öğrencilerin eğitiminde bir üst nokta olan Avrupa'da eğitim meselesi bakir bir alan. Bu vesileyle kitapta Avrupa'ya gönderilen kızlar, aldıkları eğitim ve kendi ağızlarından tecrübeleri, Osmanlı'nın verdiği destek anlatılıyor. Hatta sadece Müslüman olanlara değil gayrimüslim kızların da ne zaman, hangi ülkeye, hangi eğitimi almak için gittiği bilgilerine belgeleriyle yer veriliyor.

Her şey, II. Meşrutiyet'le başlarOsmanlı'nın kadınlara ve eğitimlerine

verdiği önemi görebilmek adına, o günkü sürece bakmakta fayda var. Tanzimatla birlikte batılılaşma etkisinin Osmanlı kadın hayatına da yansıması kaçınılmaz olur. II. Meşrutiyet dönemine gelindiğinde jön-türklerin kadınları da kapsayan yenileşme siyaseti, Osmanlı kadınını iktisadî ve sosyal hayatta aktif olarak görür. İkinci Meşruti-yet’le kızlara yönelik üniversitenin hayata geçirilmesi için ilk adım atılır. Kadınların üniversiteye kavuşmaları, 1913-1914 öğretim yılının ikinci yarısındadır. Darülfünun'da kadınlara ilk üniversite eğitimi konferanslar şeklinde başlar. Bu derslerde Darulmuallim ve Darülfünun muallimeleri tarafından kadın hakları, ev bilgileri (el işi, ev iktisadı, ev idaresi), ilk yardım, kadın sağlığı fenniye, tarih ve pedagojiye ait konular anlatılır. İnas Darülfünunu ise 1914- 1915 döneminde üç şubelik bir üniversite olarak hayata geçer. İlk yıl Edebiyat, Riyaziyat, Tabiiyyat şubelerine 22 öğrenci kaydedilir.

Ver elini Avrupaİlk etapta bu üç şubelik üniversite ba-

şarıyla tamamlanır. Sıra kadın eğitiminde Avrupa'da tahsil projesindedir. Avrupa'ya öğrenci gönderme uygulaması Sultan II. Mahmud zamanında 1830 yılında Serasker Hüsrev Paşa'nın himayesinde dört talebenin Fransa'ya gönderilmesiyle başlar. Zamanla Avrupa'ya kız öğrenci gönderme fikri de tartışılır. Zira Maarif Nezareti, Avrupa'ya öğrenci göndererek, eğitim kurumlarının modernleşmesiyle farklılaşan müfredatta istihdam edilebilecek muallimelerin niteli-ğini artırmayı amaçlar. Bu dönemde Maarif Nezareti, yabancı ülkelere göndereceği öğrencileri gazetelerde ilan ettiği sınavlarla belirler. Erkek adaylardan farklı olarak kızların mezuniyet notlarına, yeteneğine veya okul yönetiminin görüşüne bakılarak, ehliyetli olup olmadıklarına karar verilir.

Aznif Mehderyan: Avrupa'ya gönderilen ilk Osmanlı kızı1910-11 öğretim yılı Osmanlı'nın Av-

rupa'ya asli olarak kız öğrenci gönderdiği

sene. Hatta Pera Esayan, mezunu Aznif Mehderyan, belgelere göre devlet desteğiyle Avrupa'ya gönderilen ilk Osmanlı kızı. O dönemde gazetelere verilen ilanla Av-rupa'ya Rum, Ermeni, Bulgar ve Musevi cemaatinden birer kız öğrenci seçileceğine, Fransa ve Almanya'ya gönderileceğine dair sınav ilanı vardır. Osmanlı'nın gayrimüslim kızlara öncelik vermesinin sebebi ise kızların zaten yabancı okullardan mezun olması. Bu durumda kızlar dil konusunda sıkıntı çekmeyecekleri gibi, hem daha çabuk adapte olacak hem de kısa sürede muallime olup geri döneceklerdir. Ama gelin görün bu

Müslüman Osmanlı kızlarının önünü açan bir uygulama olsa da, hakkının yendiğini düşünerek kırılanlar da olur. Hatta Kadınlar Dünyası isimli mecmuada bu konu dinî ve millî argümanlarla savunulur: “Hazret-i Peygamber Efendimiz (sas) ‘İlim velev Çin'de dahi olsa gidip alınız.’ fermanında bulunmuştu. Ve yine ‘İlmin taleb ve tahsili kadın ve erkek her bir mümin üzerine farzdır’ buyurulmuş. Bugün ilim ve fennin Çin'de değil, Avrupa'da olduğunu herkes bilir.” Bu savunmaya rağmen, Avrupa'da Müslüman kızlara tahsilin önündeki engelin aşılması za-man alır. Müslüman kızlar için Avrupa tahsili

sakıncalıdır, çünkü yüksek tahsille dönecek kızların kendilerine göre eş bulamama en-dişesi hâkimdir. Müslüman kızların Avrupa eğitimi, 1913-1914 eğitim öğretim yılında başlar. İlk gönderilen Müslüman talebelerin biçki-dikiş, ütücülük, leke çıkarma, idare-i beytiyye gibi Avrupa'da öğrenilmesi zaruri olmayan bir dalda gönderilmesi ise hayli il-ginç. Zamanla kadınlar için Avrupa'da eğitim konularının farklılık gösterdiği biliniyor.

‘Kadın, çocukların ilk öğretmeni olarak bir toplumu inşa eder’Güldane Çolak: Kız çocuklarının eğitimi

ve kadınlığın gelişimi Osmanlı döneminde de oldukça önemsenen bir konu. Kadın eğitiminde “kadın, çocukların ilk öğretmeni olarak bir toplumu inşa eder” noktasından bakılarak hareket edilmiş. 19. yüzyılda açılan kız okulları ve kız okullarının müfredatlarında yer alan derslerin çeşitliliğine baktığımızda bunu görebiliyoruz. Bu anlamda, henüz 1910’da kız öğrencilerin devlet bursuyla Avrupa’ya gönderilmeye başlanması bunun en güzel örneklerinden biri. Bu belgelere bakınca bugün hâlâ uğraştığımız kız ço-cuklarının okuması meselesine Osmanlı döneminde el atılmış olduğunu görüyoruz. Ayrıca kız okullarında görev alacak kadın öğretmenler yetiştirmek için 1870’te Kız Öğretmen Okulu Darülmuallimat’ın açılması ve kadın öğretmenlerin nitelik ve niceliğini artırmak için yapılan çalışmalardan. Avru-pa’da yetiştirilen öğrencilerin kız okullarında muallime olarak istihdamı ise dönemin kızlara yönelik eğitim politikasını yansıtıyor.

Kadınlar Halk Fırkasıİkinci Meşrutiyet yıllarından sonra sosyal

hayatın eğitim alanında daha çok yer bulan Türk kadınının varlık gösteremediği tek alan siyaset olarak düşünülürdü. Cumhuriyet'in ilk yıllarında hemen bu madde gündeme gelir. Başaktör ise Nezihe Muhittin’in çev-resinde bulunan kadınlarla kurduğu Türk Kadınlar Birliği’dir. Kadınlar Halk Fırkası adıyla yola çıkan, fakat daha sonra adını değiştirmek durumunda kalan birlik, kadın-lara siyaset yolunun açılması için çalışmalar yapar.

Anahtar Kelime: Osmanlı'nın Avrupa görmüş kızları, Osmanlı'nın Avrupa görmüş kızları, ‘Kadın, çocukların ilk öğretmeni olarak bir toplumu inşa eder’

Avrupa'da eğitim alan Osmanlı kadınları

Mukbile Reşad: Belgelere göre güzel sanatlar eğitimi için Avrupa'ya giden ilk Müslüman kızı. Hamdullah Suphi ve Refet Paşa büstleri yaptığı eserlerden.

Belkıs Mustafa: İlk kadın ressamlar arasında öne çıkan bir isim. Devlet bursuyla Almanya'ya gönderilir. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölü-münü tamamlar, 1921'de her malzeme ve teknikle çalışan bir usta ressam olarak yurda döner.

Saada Emin&Suad Mahmud: Zorlu savaş şartlarına rağmen eğitimlerini bırakmazlar. Aydın Valiliği’nin bursuyla Ekim 1915’te Cenevre (İsviçre) Ecole de Medicine’de tıp eğitimine başlarlar. Saada Emin (Kaatçılar) ülkeye iç hastalıkları uz-manı olarak döner. Yıllar sonra, 1943’te yedinci dönem Manisa milletvekili olarak siyasete atılır.

Fatma Reşit (Atasagun): 1901 Edirne doğumlu Fatma Reşit, doktor olmak ister, ancak Darülfünun Tıp Fakültesi kız öğrencilere açık olmadığı için, biyoloji bölümüne girer. Rockefeller adına dört bursiyer seçen bir Amerikalı ile tanışması, ona Amerika'da eğitimin yolunu açar. Boston Tufts Üniversitesi'nde tıp tahsi-

line başlar ve 1925'te mezun olur. Bir yıl Metropolitan Hastanesi'nde, üç ay Long Island'da çalışır. Sonra kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak yurda döner.

Belkıs Bekir: Ailesinin desteğiyle önce Paris'te diş hekimliği eğitimine başlar. Sonra 1913'te Maarif Nezareti aylık 200 Frank bağışlar. Savaş çıkınca Cenevre'ye yönlendirilir. Savaş şartlarında tahsiline devam edemeyeceğini düşünür ve Hilal-i Ahmer'de gönüllü çalışmak ister.

Safiye Erol: Romanlarıyla tanınan Safiye Sami (Erol) küçük yaşta gittiği Lu-beck'te Türk-Alman Cemiyeti'nden aldığı 20 mark harçlıkla ve bir Alman ailenin yanında kalarak eğitimine devam eder. Almanya'daki eğitimi sırasında yazmaya başlayan Safiye Sami'nin ilk yazısı Leyla ve Mecnun da orada yayımlanır.

Suat Derviş: İlk kadın gazeteci. Eserle-rinin farklı dillere çevrilmesiyle uluslararası ün sahibi olur. Kız kardeşi Hamiyet Ha-nım'a eşlik etmek için Almanya'ya giden ve onunla birlikte Berlin Konservatuarı'na kaydolan Derviş, daha sonra edebiyat fakültesine girerek felsefe derslerini takip eder. Yazar, daha çok Fosforlu Cevriye ile tanınır.

Page 36: Zamandk242 eg

36 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANDÜNYA

MESUT ÇEVIKALP

1Tarık El-Tayyib Muhammed Buazizi 26 yaşındaydı. 10 binlerce Tunuslu genç

gibi o da işsizdi. Sokaklarda sebze satarak ayakta kalmaya çalışıyordu. Polis seyyar arabasına el koyunca isyan etti. Kendini yaktı! Buazizi’nin 17 Aralık 2010’da kendini yakarak tutuşturduğu isyan ateşi önce Tu-nus’u, ardından tüm bölgeyi sardı. Asırlık ‘Sykes-Picot’ düzen yerinden oynadı. Tunus, Mısır ve Yemen’deki onlarca yıllık diktatörler bir bir devrildikçe genişledi ‘isyan’ ateşi. Mo-ritanya’dan Umman’a, Sudan’dan Suriye’ye tam tamına 17 ülkeye sıçradı. Milyonlar daha fazla özgürlük, daha fazla aş ve iş için dö-küldü sokağa… Kimi ülkelerde yönetimler değişti. Hükümetler zoraki reformlara gitti. Bazı ülkelerde ise demokratik hak talebi gös-terileri raydan çıktı. Hükümet-halk savaşına dönüştü. Kan döküldü. ‘Arap Sokağı’na ka-kofoni hâkim oldu. Aklıselim aşıldı. ‘Pando-ra’nın Kutusu’ açıldı bir kere… Kapatabilene aşk olsun!

Kimi ‘Arap Baharı’ koydu adını, kimi de ‘Arap İsyanı’. Ama ne mahiyeti anlaşılabildi ne de varacağı son nokta öngörülebildi. Bu hafta 4. yılına giren süreç hâlâ çok bilinme-yenli bir denklem formunda. Her ülkede farklı eviriliyor, farklı sonuçlara yol açıyor. Ürdün ve Lübnan’da kısmi demokratik reformlara kapı aralarken Suriye ve Libya’da iç savaşa sebep oldu. Mısır’da da vesayet rejiminin güçlenerek dönmesine... Bir Türk kanaat önderi en başında süreci ‘küresel güçlerin vitrin değiştirme operasyonu’ diye yorumlamıştı. Mısır, Yemen ve Libya’da yaşananlara bakıldığında haklı çıktığı gö-rülüyor.

4. yılına giren ‘Arap Baharı’nın ulaştığı ülkelere mercek tuttuk. Hemen hemen hepsinde çıkış noktasıyla varılan, yol alınan istikametin örtüşmediğini gördük. Bir kıs-mında diktatörlükler devrilse de arzulanan demokratik sürece geçilemedi. Dahası ülkeler doğru raylara oturtulamadı. Kimse ‘bugünden yarına demokrasiye geçilsin’

demiyor. Ama ‘ilk düğmesi yanlış iliklenen’ sürecin söz konusu ülkeleri bir yere taşıya-mayacağı da ortada. Yani Zeynel Abidin Bin Ali, Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi ve Ali Abdullah Salih gibi diktatörlerin alaşağı edilmesi büyük bir kazanım olsa da tek başına yetmiyor. Yerine gelen iktidarların ülkelerin yönünü demokrasiye çevirmesi gerekiyordu. Bugüne kadar bunu başarabileni yok! Dahası frenlenemeyen iç çatışmalar, sağlanamayan istikrar daha da geriye götürüyor. Ne Tunus ne Mısır ne Yemen ne de Libya muhalefeti memnun gidişattan. Gelecek de hâlâ flu!

Işte Arap Baharı’nın ülkeler bazında 3 yıllık karnesi:TUNUS: 23 yıldır iktidardaki Zeynel Abidin

bin Ali’nin Suudi Arabistan’a kaçmasıyla (14 Ocak 2010) başlayan dönüşüm süreci donma aşamasında. 23 Ekim’de düzenlenen ilk seçimleri Müslüman Kardeşler çizgisin-deki En-Nahda Partisi kazandı. Parti yüzde 41 oranındaki oyuyla 217 sandalyeli Meclis’e 89 milletvekili soktu. Ancak bu tek başına iktidar olmasına yetmedi. Kurulan üçlü koalisyon hükümeti de vesayet yanlıları ile laik-liberal grupların kampanyaları sonucu ikinci yılında siyasi krize girdi. Başbakan Hammadi el-Cibali Şubat 2013’te kabineyi feshedip geçiş dönemi teknokrat hükümeti kurulmasına yeşil ışık yaktı. İki yıl zarfında ülke demokratik parlamentosunu kurup, ilk seçimlerini yapsa da anayasa çalışmaları, ekonomik reformlar ve demokratikleşme akim kaldı. İşsizlik hâlâ had safhada. Dahası Libya ve Mısır’daki gibi güçlenen Selefî gruplar çatışma zemini arayışında. Yine de Mısır örneğiyle kıyaslandığında Tunus iyi durumda. Raşid Ganunuşi liderliğindeki En-Nahda hareketi İhvan-ı Müslimin’e (Müslüman Kardeşler) nazaran daha esnek. Konjonktürü daha iyi okuyor. İslamcı-Laik kutuplaşmasına mahal vermemeye çalışıyor. Devrim sonrası Şükrü Belayid, Muhammed İbrahimi gibi isimlerin siyasi cinayetlere kurban gitmesine ve sokakların hareketlili-

ğine rağmen Tunus’ta umut var. Eski rejim unsurlarının tasfiyesini zamana yayıyor, ça-tışmaya kapı aralamak istemiyor. Bugünkü şartlarda doğru tercih de bu olsa gerek. Mısır’a göre daha küçük bir ülke olması, ordunun Mısır’daki kadar güçlü olmaması da Tunus’un diğer artıları.

MISIR: Arap Baharı vesilesiyle 30 yıllık Hüsnü

Mübarek rejimi yıkılsa da (Şubat 2011) ülke düzlüğe çıkamadı. 28 Kasım 2011 seçimlerini geniş halk desteğiyle (yüzde 37) kazanan İhvan-ı Müslimin Hareketi, hükümeti kurup ülkenin ilk sivil cumhur-başkanını (Muhammed Mursi) seçse de asker-sivil vesayet çemberini kıramadı. Bir yandan vesayet yanlıları, diğer taraf-tan silahlanan Selefîler sivil hükümetin demokratikleşme çabalarına engel oldu. Cumhurbaşkanı Mursi’nin vesayet direncini kırmak için yetkilerini artırıp anayasaya müdahale etmesi sokaktaki gerilimi artırdı. Halk tabanında tartışılmadan referanduma götürülen anayasaya çoğunluk onay verse de azınlıklar karşı çıktı. Hıristiyan, Kıpti ve

liberaller vesayetçi kanada katıldı. Ülkedeki kutuplaşmadan istifade eden ordu sahaya indi. Savunma Bakanı Orgeneral Abdülfet-tah Es Sisi liderliğindeki cunta 3 Temmuz 2013’te yönetime el koyup, Cumhurbaşkanı Mursi ile İhvan’ın önde gelenlerini tutukladı. Dönüşüm çabası akim kaldı. Demokrasi yanlıları askerî müdahaleye direnmeyi sürdürse de 2 yılda atılan demokrasi temeli yıprandı. Ekonomi dibe vurma seyrinde. İş-sizlik alarm veriyor. Süren sokak çatışmaları istikrarsızlığı derinleştiriyor. Batı dünyasının askerî müdahaleye ‘darbe’ demeyip Sisi ile el sıkışması tüm bölgedeki demokrasi arayışını gölgeledi. Muhaliflerin direncini kırdı. Mısır’da vesayetin Batı desteğiyle geri dönmesi bölgedeki otoriter rejimlerin elini güçlendirdi.

YEMEN: 33 yıl süren baskıcı rejim, Devlet Başkanı

Ali Abdullah Salih’in 3 Haziran 2011’de yaralı kurtulduğu bombalı saldırının ar-dından Suudi Arabistan’a sığınmasıyla son buldu. ABD’nin de desteğiyle Şubat 2012’de düzenlenen seçimlerle devlet başkanlığı

Batı Sahra

Fas

Cezayir LibyaMısır

İsrail sınırı Irak

Sudi ArabistanUmman

SudanYemen

Arap baharı hangi ülkeyi, ne kadar etkiledi?

Devrim Sivil Savaş Kitlesel halk isyanı ve hükümet değişikliği Sınırlı gösteriler

Protestolar ve hükümet değişikliği Kitlesel protestolar Arap ülkeleri dışındaki protestolar

Tunus Lübnan Suriye

Bahreyn

‘Bahar’a kavuşamayan devrimler4 yıl önce Ortadoğu-Afrika enleminde baş döndürücü hızla ilerleyen Arap Baharı süreci enerjisini yitirdi. Mısır’ın ardından Tunus ve Yemen’de de vesayet geri dönmek için fırsat kolluyor. Suriye’de de Esed’in heykelleri hâlâ ayakta!

Page 37: Zamandk242 eg

37 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANDÜNYA

MESUT ÇEVİKALP

1Dünyanın ayağa kalkması yetmedi. Bangladeş Yüksek Mahkemesi’nin kararı uygulandı. Ülkenin önde gelen

âlimlerinden Abdülkadir Molla idam edildi. Hükümet, in-fazın Dakka Merkez Cezaevi’nde yerel saatle 22.01’de (12 Aralık) yapıldığını duyurdu. Molla’nın naaşı, 13 Aralık’ta, dünyaya geldiği Amirabad kasabasında sessizce defnedildi. ‘Ilımlı’ âlimin ölümü İslam âlemini yasa boğdu…

Abdülkadir Molla, 1948 doğumluydu. Uzun yıllar Cemaat-i İslami Partisi’nin üst kademelerinde görev yaptı. Hâlihazırda partinin genel sekreter yardımcısıydı. Ancak hayatının hiçbir devresinde salt ‘siyasetçi’ olmadı. Son döneme kadar talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Geleceğin Bangladeş’ini münevver gençlerin kuracağını söylüyordu her sohbetinde. Siyaset onun için bir araçtı. İyi nesil yetiştirmek için vasıta. Silahlı mücadeleyi, intihar saldırılarını tasvip etmiyordu. Günahsız sivillerin öldürülmesine gözyaşı dökü-yordu. Kaderin cilvesi olsa gerek elinden kalem düşmeyen âlim ‘adam öldürmekle’ suçlanıyordu!

Bangladeş, Pakistan’dan 1971’de ayrıldı ayrılmasına ama aradaki hesapları bugüne kadar kapatamadı! 2010’da kurulan Özel Mahkeme bağımsızlık savaşı sırasında işlenen suçları yargılamaya başladı. İlk sanıklardan biri Abdülkadir Molla’ydı. Ayrılma sırasında Pakistanlılara yardım etmekle, can kaybı yaşanan çatışmalarda rol olmakla suçlandı. Red-detti. Pakistan’dan ayrılmaya karşı durmuştu. Ama eline silah almamıştı. Özel Mahkeme, davayı 5 Şubat’ta karara bağladı. Ömür boyu hapsi istendi. Karara itiraz etti. Temyiz için Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Mahkeme 17 Eylül’de beklenmedik bir karara imza attı. Ömür boyu hapsini idama çevirdi. Hem de 42 yıl önce yaşanmış, doğruluğu tam ispat edilemeyen olaylar üzerinden!

İdam kararı üzerine Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasi-na’nın telefonları kilitlendi. BM, ABD, Türkiye, Avustralya… Onlarca ülke ve kuruluş Hasina’dan infazın durdurulmasını

istedi. Salıyı çarşambaya bağlayan gece planlanan infaz 90 dakika kala askıya alındı. Ancak bu durum Mahkeme’nin tavrını değiştirmedi. Molla yaklaşık 24 saat sonra asılarak idam edildi. Cemaat-i İslami Partisi, destekçilerine sağduyu çağrısı yapsa da sokaklar hareketlendi. Yaşanan olaylarda 3 kişi hayatını yitirdi. Sokaklara inen binlerce gösterici Molla’nın siyasi kaygılarla idam edildiğini haykırıyor. İdamın ocak ayında genel seçimlere gidecek ülkeyi çatışma ortamına sürüklemesinden endişe ediliyor. Zira Molla henüz hayatta iken cep telefonu ve sosyal medya üzerinden gönderilen ‘âlim asıldı’ mesajları birilerinin ülkeyi karıştırmak istediğini ortaya koydu.

Molla, 42 yıl önce işlendiği iddia edilen savaş suçları dolayısıyla başlatılan ‘özel’ yargılamalar kapsamında idam edilen ilk kişi oldu. Ancak tek olmayabilir. Yargılama aşamasında başka Cemaat-i İslami üyeleri de var. Zira Molla, Cemaat-i İslami’nin kurduğu iddia edilen, 200’den fazla entelektüelin ölümünden sorumlu tutulan Bedir Milis Gücü’ne üye olmakla suçlanmıştı. Aynı mahkeme, temmuz ayında partinin 91 yaşındaki lideri Gulam Azam’a da 90 yıl hapis cezası verdi. Bangladeş muhalefeti, muhalif isimlerin sanık olmasından hareketle yargılamanın siyasi olduğunu ileri sürüyor. Hükümet ise bağımsızlık savaşı sırasında Pakistan’ın söz konusu ‘işbirlikçilerden’ istifade ederek 3 milyon kişi öldürdüğünü, 200 bin kadına tecavüz ettiğini iddia ediyor.

1948’de bugünkü Pakistan topraklarında kurulan Ce-maat-i İslami özü itibariyle şiddette meyilli değil. Müslüman Kardeşler Hareketi gibi mücadelesini siyasi platformda yürütme gayretinde. Bangladeş grubu, ülke bölündükten sonra Pakistan tarafında kalan kısmından ayrı değerlendiril-meli. Zira Pakistan’daki Cemaat-i İslami yapısı Bangladeş’e göre daha sert ve mücadeleci. Oysa Bangladeş grubu devletin organlarını, orduyu ve demokratik seçimleri tanıyor. Seçimlere katılıyor. İktidara gelemese de sandık yolundan ayrılmıyor.

Cemaat-i İslami ‘âlimini’ yitirdiUzun yıllar Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi’nin üst kademelerinde görev yapan Abdülkadir Molla, geçen hafta idam edildi. Molla, 42 yıl önce Pakistan’dan ayrılma sırasında yaşanan kanlı olaylarla ilgili suçlanıyordu.

Abdurrabu Mansur El Hadi’ye geçti. Muhalifler değişim sürecinin Hadi’ye emanet edilmesinden hoşnut olmadı. Zira Salih döneminde Devlet Başkanı Yardımcılığını üstlenen Hadi derin devlete sadakatiyle biliniyor. Öngörüldüğü gibi de oldu. Ülkeyi arzu-lanan reform sürecine sokamadı. Vesayetçilerin de müdahalesiyle aşiretler arası çatışmalar arttı. El Kaide tehdidi güçlendi. İran ile Suudi Arabistan’ın nüfuz çatışmasına maruz kalan ülkede istikrar her geçen gün geriliyor. Geçiş yönetimi elle tutulur bir reforma imza atamadığı gibi mevcudu da koruyamıyor. 25 milyonluk ülkede alım gücü düştü. Hazine boşalmış durumda. Umutsuz tabloya karşı taban özgürlük isteğini koruyor. Demokrasi taraftarları uluslararası toplumun desteklediği ‘Millî Diyalog Konferansı’nın sonuca ulaşması için çalışıyor. Diğer taraftan Arap Baharı Yemenlilere özgüven kazandırdı. Özellikle gençler ve kadınlar sesini çıkarmaya, haklarını talep etmeye başladı. İyi bir liderle ülkenin normalleşeceğini düşünenler ağırlıkta. Orduda iktidara müdahale isteği yok. Salih dönemine özlem duyanlar da azınlıkta.

LİBYA: Arap Baharı rüzgârıyla 40 yıllık Muammer Kaddafi

rejimi yıkılsa da (20 Ekim 2011) ülke arzu edilen düzlüğe çıkamadı. Fransa öncülüğündeki NATO koalisyonu hava bombardımanıyla Kaddafi’nin gidişini hızlandırsa da sonrasında ülkeyi kaderine terk etti. Kaddafi sonrasında düzenlenen ilk genel seçimi, geçiş döneminin lideri Mahmud Cibril ka-zandı. Ancak ülkedeki çatışma ortamından dolayı hükümet kurma ve anayasa yazımında istenen verim alınmadı. İki yıldır süren geçiş yönetiminde 5 devlet başkanı görevden ayrıldı. Silahlarını bırakmayan milis gruplarla hükümet güçleri arasındaki çatışmalar artarak sürüyor. Dahası zengin petrol yataklarının bulunduğu bazı bölgelerde başına buyruk yönetimler oluştu. Başbakan Ali Zeydan, ayrılık çıkaranları ulus-lararası güçlerin geri dönmesiyle tehdit etse de hâlâ birçok kenti milisler yönetiyor. Petrol tesislerini onlar işletiyor. Devlet milyarlarca dolar zararda. Kaddafi sonrası çöken ekonomi hükümete hareket imkânı vermiyor. Reform süreci başlatılamıyor. Dahası silahlı Selefî gruplar güçleniyor. Ülkedeki yerleşik kabilecilik anlayışı, halkın silahlı olması istikrar çabalarını boşa çıkarıyor. Libya’da zengin yer altı kaynakları, verimli tarım arazileri olsa da bugün itibariyle bu varlığı işletip ülkeyi dönüştürebilecek bir liderlik yok.

SURİYE: Suriye, Arap Baharı’nın en sancılı yaşandığı ülke

oldu. Mart 2011’de sokak gösterileriyle başlayan süreç kısa zamanda halk-hükümet çatışmasına dönüştü. Halktan gelen özgürlük taleplerini kaba güçle bastırma yoluna giden Beşşar Esed ülkede taş üstünde taş bırakmadı. Esed en son 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam’ın Guta bölgesinde sivillere kimyasal silahla saldırdı, yaklaşık 1500 kişiyi katletti. Saldırıdan 1 ay sonra Batı’ya kimyasal silahlarını verip, ulus-lararası müdahaleden kurtuldu. Bir bakıma rejimin ömrünü uzattı. Göstermelik reform ve anayasa değişikliklerinden tatmin olmayan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Esed’i ve rejimini silah gücüyle devirmeye çalışıyor. Ancak Rusya, Çin ve İran’ın etkin desteğini alan rejim sahadaki üstünlüğünü koruyor. Esed rejimi, ABD’nin önayak olduğu Cenevre Barış görüşmelerine karşı durmayarak zaman kazanmayı sürdürüyor. Rusya ve Çin’in karşı duruşuyla uluslararası müdahalenin yapılamadığı ülkede yaşanan iç savaş tüm altyapıyı harap etti, 110 bin sivilin yaşamına mal oldu. Yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli ülkeyi terk ederek komşu ülkelere sığındı. ABD ve AB’nin Suriye krizini masada çözme tutumu Esed rejimine zaman kazandırmanın yanında bölge ülkelerinde süren Arap Baharı etkisini kırıyor. Totaliter-kapalı rejimlere özgüven veriyor.

CEZAYİR:Arap Baharı’nın teğet geçtiği ülkelerin başında

Cezayir geliyor. Aralık 2010’da 8 göstericinin ölü-müyle tırmanan gerginlik, rejimin aldığı sıkı önlemler ve sübvansiyonlar neticesinde kısa sürede dindi. Olayın hemen ardından 19 yıldır süren olağanüstü hâli kaldıran Devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika, göstermelik adımlarla muhalif kalkışmayı dindirdi. Ülkede demokrasiye geçişin ilk adımı olarak görülen 10 Mayıs 2012 seçimlerini 50 yıldır ülkeyi yöneten Ulusal Bağımsızlık Cephesi’nin kazanması rejim karşıtı direnci kırdı. Hâlihazırdaki Cumhurbaşkanı Buteflika ve Parlamento seçimle iş başına gelse de ülkedeki vesayet sistemi varlığını koruyor. Cezayir’in zenginliği hâlâ bir avuç elitin tekelinde. Ülke doğal-gaz, petrol ve fosfat zengini olsa da ekonomik gidişat iç açıcı değil. İşsizlik ve enflasyon artıyor.

BANG

LADE

Ş

Page 38: Zamandk242 eg

38KÜLTÜR 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MAN

Sinemada aile saadetiAYHAN HÜLAGÜ İSTANBUL

1Son dönemde çekilen birçok filmde profesyonel oyuncular yerine yönet-

menlerin anne, baba ve ağabeyleri rol alıyor. Gerçek hikâyeler üzerine kurulu filmlerde aile sıcaklığı ön plana çıkıyor. Filmlerin çe-kim süreci de bir hayli farklı.

Babamın Sesi, Ana Dilim Nerede?, Gö-zümün Nuru, Kısa Film… Kimi festivallerde en iyi film ödülü almış, kimi festival yolculu-ğuna devam eden filmler. Gerçek hayattan beslenen, düşük bütçelerle çekilmiş, belgesel ile kurmaca arası bir yerde kendini konum-landıran yapımlar. En büyük ortak noktaları başrollerinde profesyonel oyuncular yerine yönetmenlerin ailelerinin oynaması.

Malumunuz son dönemde belgeseller ile kurmaca filmler arasındaki çizgi bir hayli inceldi. Çoğu yönetmen yaşanmış olaylardan yola çıkarak kurguladığı filmle-rinde gerçekliği yakalamak, amatörlüğün doğallığından faydalanmak için farklı yöntemlere başvuruyor. Hikâyenin ana yurdunu çekim mekânı olarak kullanıyor, sahiplerini başrolde oynatıyor. Kürt sorunu, işsizlik, Maraş olayları vb. üzerinden ilerleyen hikâyelerde karşımıza yönetmenin birinci dereceden akrabaları çıkıyor. Annesi, babası, ağabeyi, hatta dedesi… Bu tercihin tek ve temel sebebi gerçeklik kaygısı değil elbette. Yönetmenlerin hayatlarına en çok dokunan hikâyeleri işledikleri filmlerinde bütün yollar kendi evlerine çıkıyor. Genellikle ilk filmleri oldukları için (ciddi bütçe sorunları yaşı-yorlar) evlerini set, anne-babalarını oyuncu olarak kullanmak daha cazip geliyor. Oyuncu kaprisiyle boğuşmadıkları gibi istedikleri görüntüyü yakalayana kadar çekim yapma şansları oluyor. Anne-babalar ücret almıyor, sinemadan, oyunculuktan anlamasalar bile çocuklarının hayallerini gerçekleştirmeleri için ellerinden geleni yapıyor. Başrolde anne-babalarını oynatıyorlar diyoruz ama aslında her şey onları oynatmamak üzerine kurulu. Gündelik hayat içerisindeki doğal görüntülerini almak için çoğu zaman ellerine metin vermiyor, doğaçlamalar yaptırıyor, gizli kayıtlar alıyorlar. Bu sayede beyazper-deye yansıtıyorlar aile samimiyetini. Çekim mekânları kimi zaman ailenin oturma odası, mutfağı, bahçesi oluyor, kimi zaman doğup büyüdükleri köy, kasaba... Çekim yapan grup 10-15 kişiyi geçmiyor, çekim süresinin ise bir-iki ay sürdüğü de oluyor, bir-iki yıl da. Hikâyeyi besleyecek alternatif kayıtlar alınıyor, montaj aşama-sında en etkileyici kareler seçiliyor. Yorucu aylardan sonra ortaya çıkan sadece ‘gerçek hayattan alınmıştır’ planıyla başlayan bir film olmuyor, müziklerle donatılmış görüntülü bir aile albümü de ortaya çıkıyor.

‘O günleri hatırlayarak çektik’Gözümün Nuru, bu yılki Altın Koza Film

Festivali’nın yıldızı. En iyi film başta olmak üzere en iyi senaryo, en iyi kurgu ve SİYAD ödüllerini aldı. Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu’nun yönettiği film, retina ameli-yatıyla gözünü kaybetme korkusu yaşayan sinema tutkunu bir gencin trajik hikâyesini (4 kez ameliyat oluyor, 80 gün yüzüstü yatıyor) eğlenceli bir dille anlatıyor. Olayı yaşayan Saraçoğlu, anne, baba, ağabey ve dedesiyle başrolde. Yönetmenlerin profesyonel oyun-cuları tercih etmemesinin sebebi sadelik ve samimiyeti yakalamak. 1,5 ayı bulan çekim süreci diğer filmlerinkiyle benzer: “Anne, babamıza senaryo vermedim; her sahnenin başında ‘Hani hatırlar mısınız hastaneden geldiğimde şöyle olmuştu, sen ağlamıştın; aynı şeyleri çekeceğiz vs.’ diyerek, yaşadık-larını bir daha hatırlatarak, acı çekmelerine sebep olarak çekimleri yaptık.” Ailesini ikna sürecini ise şöyle anlatıyor Saraçoğlu: “Annem hemen kabul etti. Babam biraz

uğraştırdı ama filmin benim için ne kadar önemli olduğunu anlayınca ısrara gerek kalmadı. Abim ve dedem zaten hep yanım-daydı. Hayalimizi gerçekleştirmemiz için her şeyi yaptılar.” Öğrenciyken bulundukları Fransa ve İstanbul’da çekimleri yapılan, aile arşivinden renkli fotoğraflara yer veren film, mizahla örülü özgün anlatım diliyle diğerlerinden ayrılıyor.

‘Üniversitede sıkışınca anneme giderdim’Babamın Sesi, Maraş katliamından sağ

kurtulmuş ama travmaları atlatamamış bir ailenin dramı üzerine kurulu.

İki Dil Bir Bavul’un yönetmeni Orhan Es-kiköy ile Zeynel Doğan’ın beraber çektiği filmin başrolünde Doğan ailesi var: Zeynel Doğan, annesi, eşi ve kardeşi. Belgesel yapma düşüncesiyle yola çıkan sonrasında gerçekle ilişkisini zedelemeden hikâyeyi kurmacaya kaydıran Doğan, ilk başlarda annesini ikna etmekte zorlanmış. Basê anne provalardan sonra rahatlayıp filmde rol almayı kabul etmiş. Sanat yönetmeninin, sesçinin, ışık-çının işine müdahale etmeye, kamerayı öğrenmeye başladığı sırada çekimler bitmiş. Bazı sahneleri 15-20 kez almışlar. Neyse ki öncesinde

antrenmanlıymış, birbirilerini sıkboğaz etmemişler. İletişim fakültesinde okurken kamerayı kurup annesinin hikâyelerini kaydedip az ders geçmemiş Zeynel. Kocasını genç yaşta kaybeden, oğlunun biri dağa çıkan yüreği dağlı bir annenin anlatacak hikâyesi biter mi? Doğan’ın ‘Anneniz filmi izledi mi?’ sorusuna verdiği cevap bütün ailelerin çocuklarının filmlerine yaklaşımını yansıtıyor: “Diyarbakır’da evimizde izledi. Yarım saatini, sonra yanıma gelip ‘Tamam film gibi olmuş, diğerlerinden ne eksiği var?’ dedi. Elbistan’da cemevinde gala yaptık, orada tamamını izledi. İnsanların ilgisini görünce çok keyiflendi. Filmden de memnun kaldı.”

Asgari ücretle aile filmiBu yıl Altın Portakal’da seyirci karşı-

sına çıkan Kısa Film’de, Diyarbakırlı bir kısa filmcinin ailesiyle yaşadıkları işleniyor. Sinema eleştirmenlerinin festivalin en zayıf filmlerinden gördüğü 62 dakikalık filmin çekim hikâyesi ilginç. Beden eğitimi bölümü mezunu Ali Kemal Çınar, bir gün basur olduğunu ve ameliyat olması gerektiğini öğrenir. Kendisi işçi olan ve işsiz oğlunun evde oturmasına kızan babası, ameliyat için gerekli parayı vermez. Çınar, yaşadıklarını senaryolaştırıp filme alır; anne, baba ve kar-deşini oynatır. Ameliyat için para bulamayan Çınar, 900 liraya filmi bitirir, Türkiye’nin en eski festivalinde yarıştırma şansı bulur.

Bunlar da var...Nuri Bilge Ceylan, ailesiyle en çok çalışan

yönetmen. Mayıs Sıkıntısı, İklimler, Uzak, Kasaba gibi filmlerinde anne-baba veya eşini oynattı. Son dönemde amatör oyunculardan ziyade yıldız oyuncular kullanıyor.

Sinan Çetin Çanakkale’de farklı cep-helerde savaşan iki askerin hikâyesini bir annenin gözünden anlattığı Çanakkale Ço-cukları filminde eşi ve çocuklarını oynattı. Büyük çoğunluğunu evinin bahçesinde açtığı hendeklerde çektiği filmde oyuncu performansları vasatın altında.

Organize İşler’de kızı Berfin’i oynatan Yılmaz Erdoğan, Oscar’ın kapısını çalan Kelebeğin Rüyası’nda eşiyle başrolde.

‘Ailece oyun oynadık’‘Ana Dilim Nerede?’ hayatının son

demlerinde ana dilinin yok olma tehlike-

siyle karşı karşıya olduğunu öğrenen bir

adamın çocuklarına öğretemediği dilin

unutulmasından kendini sorumlu tutarak

girdiği arayışı konu alıyor. Veli Kahra-

man’ın yönettiği filmin başrolünde anne

ve babası var. 4-5 kişilik ekip tarafından

iki yılda çekimleri tamamlanan filmin

mekânı, ailesinin 30 yıldır Ankara’da

yaşadığı ev. Gazetede ‘kaybolan diller’

haberini görüp filmi çekmeye karar veren

Kahraman (motivasyon kaynağı ana dili

Zazacayı bilmemesi) çekim sürecini aile

içi bir tür oyun oynamaya benzetiyor:

“Birlikte piknik yapmak ya da yemek

yemekten farklı değil. Anneme ‘Evin

yönetmeni sen olabilirsin ama biraz izin

ver.’ dediğimi hatırlıyorum. Babam ise

oyun kavramına hiç yabancı değildi.”

Çekim sürecinde bazı şeylerin değiş-

tiğini ekliyor: “Senaryodaki diyalogları

annem ya da babamın ‘Ben bunu böyle

söylemem.’ dediği yerlerde bir kez daha

düşünmek gereği duyduk. İstemedikleri

şeylerden vazgeçtik.”

Page 39: Zamandk242 eg

Joost Lagendijk

39 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANYORUM

Oryantalizm mi yoksa hayal kırıklığı mı?Geçen hafta yabancı bir gazeteci ile Tür-

kiye Başbakanı’nın bir danışmanı arasındaki karşılıklı suçlamalar, bu ülkede neyin yanlış gittiğinin ve niye hem içeride hem dışarıda artan sayıda insanın bundan endişelendiği-nin mükemmel bir gösterisiydi.

Tartışma, Erdoğan’ın ekibinde iç politika ve kamuoyu yoklamalarından sorumlu Ertan Aydın’ın, Batılı gazetecileri “medya oryan-talizmiyle” suçlamasıyla başladı. Aydın, genelde Amerikalı ve Avrupalı muhabirler ile analistlerin, kendi deyişiyle “dindar Müslümanların değerlerini liberal çok partili sistemin standartları ile asla uzlaştıramaya-cağını varsaydığını, bu yüzden muhafazakâr bir partinin modern Türk tarihinde diğer tüm partilerden daha fazla demokratik reform gerçekleştirdiği son 10 yıllık Türk siyasi deneyimini kavrayamadığını ve inkâr etti-ğini” söyledi. Aydın’a göre, yabancıların bu önyargısı, üst üste yedi seçim kaybettikten sonra hüsrana uğrayıp çaresizliğe kapılan Türk entelektüeller tarafından destekleniyor ve besleniyor.

Aydın’ın sert üsluplu ithamında adını andığı gazetecilerden biri, Bloomberg View’un yazı kurulu mensubu Marc Champion’dı, kendisi, bir ay önce Erdoğan ile ilgili eleştirel bir makale kaleme almış, Başbakan’ı devlet gücünü kişiselleştirmek ve toplumsal çatışmayı teşvik etmekle suçla-mıştı. Aydın’ın saldırısına hemen tepki veren Champion, Türkiye’den haber geçen pek çok Batılı gazeteci gibi, uzun yıllardır, Erdoğan ile hükümetini laik Türklerin “paranoyak” şüphelerine karşı savunduğunu ve 2002’de AKP iktidara geldiğinden beri Türk demok-rasisi ve yurttaşlık haklarındaki düzelmeyi övdüğünü vurguladı. Ama şuna dikkat çekti: “Şu sıralar pek övgü alamıyorsanız, birkaç yıldır liberal reformların durmasındandır. Basın özgürlüğü gibi alanlarda geriye gidildi. Ve bizim, bir yandan, mesela, Erdoğan’ın Kürt ayrılıkçılarla barış çabalarını alkışla-maya devam ederken, diğer yandan pek çok gözlemcinin, en çok da Türkiye içindekilerin, kendisinin büyüklük şansını çöpe atma-sını izlemekten duyduğu hayal kırıklığını haberleştirmememiz imkânsız. (…) Erdo-ğan’ın büyük, dönüştürücü bir lider olarak

hatırlanma potansiyeli vardı, muhtemelen hâlâ var. Ama Aydın’ın oryantalizm ithamı, meşru eleştirileri saptırmak amacıyla öne sürülen yabancı komplo iddiaları zincirinin son halkası.”

Champion haklı. Hükümetin, bugün-lerde en dürüst ve isabetli eleştirilerin ‘olağan zanlılardan’ -kadim ideolojik karşıtların-dan- değil de, uzun zaman iktidar partisini desteklemişlerden geldiğini fark edememesi ya da fark etmek istememesi, Türkiye ve Türk demokrasisi için bir trajedi. Bir süredir, yabancı muhabirlerin kendi ülkelerinin yeterince bilgi sahibi olmayan izleyicilerine Türkiye’nin dengeli bir portresini sunma ça-bası ile giderek artan sayıda muhafazakârın, geçmişte AKP’ye oy vermelerine rağmen, reformcu devinimin kaybedilmesinden ve otoriter eğilimlerin yükselmesinden duyduğu üzüntünün çakıştığı analizlere tanık oluyo-ruz. Champion’ın isabetli şekilde gözlem-lediği gibi, Erdoğan’ın iktidarına en büyük meydan okuma, Batılı haber kuruluşlarından değil, sayıları giderek artan, hayal kırıklığına uğramış eski destekçilerinden ve kendi partisinin bazı kurucu üyelerinden geliyor.

Erdoğan hükümetine yönelik hâliha-zırdaki eleştirilerin çoğunun oryantalist zihniyetten değil de hayal kırıklığından kaynaklandığı savını kanıtlamak istercesine, geçende New York Review of Books, İran, Türkiye ve Kürtlerle ilgili bir dizi kitap yazmış Britanyalı gazeteci Christopher de Bellaigue’nin bir makalesini yayımladı. De Bellaigue, AKP hükümetlerinin 2000’lerde devreye soktuğu demokratik reformların pek çoğuna -ordunun siyasi yetkisinin elinden alınması dâhil- takdirlerini sunuyor. Hâlâ pek çok sorun olmasına rağmen, Kürtlerin başına gelen en iyi Türk başbakanının Erdo-ğan olduğunun altını çiziyor. Aynı zamanda Türkiye’yi ele geçirmekte olan Başbakan’ın “kindar otoriterliğini” sert şekilde eleştiriyor. Kapanış paragrafında, çoğu eski Erdoğan destekçisinin ruh halini manidar biçimde özetliyor: “Kendisiyle hemfikir olmayanlarla kavgaya tutuşarak, (…) ülkesini çalkantılı bir döneme mahkûm ederken, Müslüman âleminin yol gösterici demokratı olarak sahip olduğu şöhreti de bizzat dinamitliyor.”

Hamdullah Öztürk

Farkımız firakımız mıdır, ittifakımız mı?“Her kim ki, Hz. Muhammed

Mustafa’ya (sallallahu aleyhi vesellem) tapıyorduysa bilsin ki, O ruhunun ufkuna yürümüştür. Her kim de Allah’a (celle ce-lalüh) tapıyorsa bilsin ki O hay ve bakidir.”

Yukarıdaki cümle Hz. Ebu Bekir’e aittir. Malum olduğu üzere Efendimiz’in bu dünyadan ayrılık haberiyle şok yaşayan sahabe-i güzin efendilerimize söylenmiş ve maksadına ulaşmıştır. Bu cümlenin bize ba-kan tarafı bizzat Efendimiz’in ifade buyur-dukları taraftan açıkça görülür. Efendimiz, Kur’an’a ve sünnete sıkı sıkıya sarılmamızı öğütler. Yani kendisi dahi olsa –ki onun şahsı ve hayatı mahza Kur’an’dır- şahsa değil, temel kaynaklara ve onlardan çıkan prensiplere sıkı sıkıya yapışmaktır esas olan.

Meşruiyyetin kaynağı şahıslar değil, onların da yaptıklarını meşrulaştıran temel kaynaklar ve prensiplerdir. Günümüzde yaşadığımız problemleri değerlendirirken şu soruyu sormalıyız o zaman: Yaptığınız ya da engel olduğunuz şey, temel kaynaklar açısından meşru mudur?

Dinimiz ve dinimize göre düzenlenen hayat tarzımız açısından Kur’an ve sünnet kaynaklarıdır meşruiyyetin ölçüsü. Bugün özellikle devlet ve hükümet yetkililerinin davranışları açısından da “laik, demokratik, hukuk devleti” olan Türkiye’nin anayasa ve yasaları çiziyor meşruiyyet sınırını. İster dinî kaynaklarımız açısından, isterse TC anayasa ve yasaları açısından bakalım, karşımıza şu genel kaide çıkar: “Eşyada asl olan ibahattır.” Yani temel kaynaklara ters düşmeyen bir şey engellenemez. Engelle-nirse hukuksuzluk irtikap edilmiş olur. Bu da zulümdür. Zulüm kimden gelirse gelsin zulümdür, değişmez.

Bize göre, kişinin ferdiyeti onda tecelli eden esma ve sıfat-ı ilahiyenin farklı kom-binezonlarından oluşur. Dolayısıyla her bir kişinin fıtratı üzerine gelişip kemale ermesini temin edecek hür bir ortama ihti-yaç vardır. Bu ortam, her insan için özellikle de her mümin için ekmek kadar, su kadar temel ihtiyaçtır. Bunu sağlayacak olan da tam bir hukuk düzenidir. Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi eğer hakimiyet kanunda olmazsa istibdat tevzi edilmiş olur.

Şimdi şu soruyu düşünelim: Abdül-hamit Han iyi ve başarılı bir hükümdar mıydı? Zannediyorum bu soruya büyük bir çoğunlukla evet deriz. Şimdi ikinci soruyu soralım. Peki milli şairimiz Mehmet Akif Bey imanlı, vatansever ve iyi bir mümin miydi? Herhalde buna da büyük bir çoğun-lukla evet deriz. Peki o zaman hükümdar ile Mehmet Akif Bey gibi daha birçok imanlı, vatansever, iyi insanı birbirinden nefret eder hale getiren neydi? Hikmeti halk tarafından bir türlü anlaşılamayan hükümetin icraatları ve bilhassa hafiye teşkilatının “sır faaliyetleri” değil miydi?

Ne yazık ki, mâbeyn hakimiyeti ve hafiye fırıldakları, Abdülhamit Han gibi bir dâhiyi bile kötürüm edip bıraktı. Biz bugün Abdülhamit Han dönemi gibi çözülüş ve yıkılış değil, kuruluş ve yükseliş çağı yaşıyoruz. Evet bölgemiz cadı kazanından farksız, ama elhamdülillah ülkemiz son derece dinamik ve kabına sınmaz halde. Öyleyse farklılıkları bir şahsa –ki bu eski-den devletin bekasına idi- tehdit olarak görüp, korkutarak yönetmeye kalkan derin alışkanlıklardan kurtulmak durumundayız.

Vifak ve ittifak temel kaynaklardan üretilen, ölçülebilir, açıklanabilir ve herkes olmazsa da, hiç olmazsa büyük bir çoğun-luk tarafından kabul edilebilir prensipler üzerinden olabilir. Aksi duygusallıktır. Du-run siz kardeşsiniz gibi hissî çağrıların, acı bir çığlıktan öte etki uyandırması zordur.

Evet ümitliyiz. Hem de çok ümitliyiz. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil. Ama devlet ne yazık ki, büyük ölçüde eski dev-let. İsterseniz hissîliği bırakalım. Çünkü hisler kırılganlıkları, uzaklaşmaları getirir. Buyurun hukukun üstünlüğüne, eşyada asl olanın ibahat olduğuna bağlı yeni bir gömlek biçelim bu kabına sığmayan ülkeye. Biçelim ki, farklılıklarımız ittifakımızın, küresel vizyonumuzun temel taşlarını oluştursun. Korkuların, evhamların ve iftirakların değil. Yanlış anlaşılmasın. Bu yazı bir Erdoğan’sız AKP yazısı değil, tam aksine Erdoğan’dan hukukun üstünlüğünü talep eden bir yazıdır.

[email protected]

Sıkıcı yazıAHMET TURAN ALKAN

Müslümanlık, insanın fıtratından gelen eğilimlere, kendi tabiatına karşı koymasıdır; kısaca güzel ahlâk. İnsanın fıtratında ulûhiyet fikrini cismânileştirmek vardır meselâ.

Fıtratımız mücerredi sevmez; fikirleri görünür, mümkünse dokunulur, ölçülür ve beş duyu ile kavranabilir hale getirmeyi ister. Müslümanlık, insana soyut olanı kav-rayabilir bir kâmil varlık gözüyle bakar ve onu şekilciliğe, hassaten ikonoloji’ye (yani dinin görünür alâmetlerine) karşı şiddetle ikaz eder. Müslüman “şirk”ten kaçınmak konusunda fıtratının çağrısını bastırıp zihnî bakımdan terfî etmek için daima gayret halindedir.

İnsanlar yalan söyleme eğilim ve kabili-yeti ile doğarlar meselâ, ahlâk onlara, “şahsen zarar görsen bile doğruyu tut” istikametini gösterir. Müslüman, aksini yapabilecek iken “dosdoğru” olmakla emrolunmuştur.

Meselâ helâl kilit kavramdır; kazanç, para, mülk, hatta itibar gibi gönlümüze hoş

gelen tatlı imkânlar arasında seçme hakkımızı sınırlandırır, fıtratımız, “Boşver, su akarken testini doldur” diye fısıldarken din, “Ancak şu ölçüler içinde bu nimetten yararlanabilirsin” der sertçe.

Uzatabiliriz. Müslüman-lık, insanı kahramanlaştırır çünkü onu hep “had”ler arasındaki helâl ve mübah alanında varolmaya yönlendirir. Helâllerle haramın bir arada kaynaştığı imkânlar âlemindeki bu daracık yerde dik durmak kahraman olmaktır.

Müslüman’ın destanı (aslında sanatı de-meliydik) kendi hayatıdır; hayatını destanlaş-tırmak kendi elindedir; ne yapması, nelerden kaçınması gerektiği bilgisine sahiptir; ayrıca kahraman olup olmamak konusunda kendi kararını verecektir. Kahramanlığın kıymeti de oradadır işte; kahramanlıktan başka çaresi kalmayanların eylemi (timsah dolu havuza itilen adam fıkrası!) pek mânidar sayılmaz.

Böyle yüksek bir yönlendirişe muhatap

olarak, kahramanlar arenasında yerini alanlar kâmil insanların (Übermensch, Superman), “Aynı kıbleye secde ederken bile siyasi bir meselede çok sert ihtilâf etmelerini nasıl yorumlarız?

Elcevap: Allah’ın emr u nehy’ini kav-ramış, üstelik bilhakkın yaşamış insanlar arasında ayrılığın lâfı mı olur? Üstelik Kur’an, insanlara ve hassaten Müslümanlara, sar-sılıp da endişeye düştüklerinde doğruyu hatırlatacak bir “Kutubin kayyıme” olarak hâlâ mevcut ise, Müslümanların -boşverelim siyaseti- herhangi bir meselede ihtilâf etme-leri ne mânâya gelir?

Biliyorum, zor soru sordum; nitekim ulemâ bu hususta şimdiye kadar sahih bir çözüm gösterememiştir; İslâm tarihimiz için çok kısa fasılları hariç, insanın canını sıkan

çok sayıda olumsuz örnekle dolu.Melek derecesinde hüsn-i ahlâk sahibi

olsak bile, siyâset gibi bütün berrak kavram-ların bulanık göründüğü bir sahada melek kalmak (dosdoğru olmak) pek mümkün olmuyor. Adaletsizlik karşısında yönetilenle-rin nasıl davranması hususunda siyasetname yazarlarının hayli öğüdü vardır; ne var ki güç sahipleri söz konusu olduğunda o kadar anlaşılır reçetelerle karşılaşmayız. “Âdil ol, hakkı gözet, fitneye sebep olma” gibi geniş mahiyetli tavsiyeler net değildir sanki şahsî yoruma veya “maslahat”a bırakılmış gibidir. Şahsî ahlâk konusundaki berraklığı, meselâ “Muktedirlerin ahlâkı” gibi bir kurum ölçeğine taşıdığımızda bulanıklık artıyor. Ölçek değişince mânâ da değişiyor. Siyâseti ahlâktan sıyıran Makyavel, pratikte olup biteni anlamak için sanki daha kullanışlı bir ölçü verir!

Kahramanların çaresizlikle önünde diz çöktüğü bir düzlem siyâset. Keşke ulemâmız, muktedirliğin ahlâkı hakkında daha çok mesai sarfetselerdi diye geçiyor içimden.

İnsanlar yalan söyleme eğilim ve kabiliyeti ile doğarlar meselâ, ahlâk onlara, “şahsen zarar görsen bile doğruyu tut” istikametini

gösterir.

Page 40: Zamandk242 eg

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

40 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANYORUM5 0 Y I L L I K Y O L A R K A D A Ş I , H O C A E F E N D I ' Y I Y A Z D I

Fethullah Gülen veya bir fazilet mücadelesi

PROF. DR. SUAT YILDIRIM *

1Fazilet mücadelesi diye bir kavram zihnimde çok eskiden beri var. Belki

elli yıl öncesinden. Çevremizde örneği azal-dığından, dilimizde unutulduğundan ben de unutmuşum.

Bugün, sanki ilk defa zihnime geldi. Çünkü bu müsemmaya tam mutabık mü-şahhas bir örnek, adeta bütün bir Türkiye’nin gündemine yerleşti. Vatan hasretiyle ciğeri yanan, yaşlı, hastalıklarla bitkin bir ilim ve irfan ehli, bu vaziyetinde böyle bir mücade-leyi nerdeyse tek başına yürütüyor. Eğitim sisteminin ihtiyacından doğmuş hazırlık dershanelerinin ani bir müdahale ile kapatıl-masının doğru olmadığını savunuyor. Geçen otuz sene zarfında yüz binlerce öğrencinin yararlandığı takviye ihtiyacı ortadan kaldırıl-madan buraları kapatmanın, öğrencilerimizi bu imkândan mahrum bırakmaya, diğer taraftan büyük emekler, fedakârlıklarla açılan ve iki yüz bin civarında istihdam sağlayan bu binlerce eğitim kurumlarını işletenlerin mağ-duriyetine sebep olacağını söylüyor. “Lütfen bu yanlışı yapmayalım, daha iyi işletecekse devletimizin himayesine verelim, yeter ki heba olmasın, çöpe gitmesin.” diyor. Mesele bundan ibaret! Fakat bu münferit görüş sebebiyle, onu hükümete karşı çıkan bir baği görmek ve göstermek için fırsat kollayan ne kadar da çok insan varmış! Hani de-mokraside farklı görüşler zenginlik sayılırdı? Hani gerçekler farklı fikirlerin tartışmasından çıkardı? Geçelim. Ama bu değil bir fırsat, bir bahane bile olamaz. Göreceğiz, bu kitle psikolojisinin etkisi fazla sürmeyecektir.

Bu fazilet mücadelesini sürdüren zat, daha neler gördü neler? Yurtlar açtı, tenkit edildi. Öğrencileri dört aylık yaz tatilinde atıl bırakmayıp faydalı kamplarla geliştirelim, dedi karşı çıkıldı. Camiye gelemeyenlere konferanslarla ulaşalım dedi, dudak büküldü. Hazırlık dershanesi dedi, okul dedi, dergi dedi, dürüst gazete dedi, düzgün TV dedi, yadırgandı. Fakat o ve kendisinde isabet ve samimiyet görenler sebatla devam et-tiler. Bütün bunların semereleri görüldü. Bu tohumları eken, bu verimi alan çiftçiler Allah’ın lütfettiği eserlere, yetişen nesillere baktılar. Eleştirenlere karşı nefes tüketme, onlarla mücadele yerine işlerine baktılar. Sonraları eleştirenler de benzeri şeyleri yapmaya koyuldular. Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri onun faziletini en azından vicdan-

larında teslim ettiler. Yüz yüze söyleyenler de eksik olmadı. Ama o asla böyle bir itiraf beklentisi içinde olmadı. Hatadan münezzeh mi? Haşa. Münferit hataları olabilir. Fakat bu hizmetlerdeki isabeti tarihen sabit oldu. Etrafındakilere, “Faydasını görerek benzer işleri yapanları rakip görmeyin, o hizmet çığırını açma sevabı size yeter, hem bizim ulaşamadığımız alanlara hizmet götürenleri de takdir etmek gerekir.” dedi. Hocaefendi, Kur’an’dan ve Efendimiz’den (asm) aldığı ölçülere göre hak bildiği yolda azimle, Allah’a

dayanıp güvenerek sebat etti. Asla gururla, enaniyetle değil, bilakis Allah’a kulluk ve mahviyetle, Peygamber vârisi tarzında yürüdüğü için de, “Ben’im uğrumda mü-cahede edenleri, gayret gösterenleri elbette muvaffakiyet yollarına koyarım” vaadi gereği Allah muvaffak buyurdu. Onun hizmeti-nin semerelerini, Allah adamı olduğunu görenler, çevresinde halkalandılar. Bu Müs-lümanlar onun ihlasını, Kur’an ve Sünnet ölçülerini uyguladığını görerek benimsediler. O, insanların şöyle böyle tanıyıp geçici bir

şekilde etkilendikleri biri değil. Altmış yıl-dan beri hep toplumun büyüteci altında, şeffaf yaşayışı, üç nesil tarafından tecrübe edildi: Akranları, talebeleri ve talebelerinin üniversiteyi bitirip hayata atılmış çocukları fazlasıyla gözlemlediler. Onu iyi tanıması gereken bazı kalem erbabı bile yanılıyor. Hocaefendi’nin temsil ettiği hizmete “şahıs merkezli” diyerek, şahsa bağlanma şeklinde değerlendiriyor. Hayır! Bu zat yaptığını şahıs olarak değil, Allah için yaptı, Allah onu muvaffak etti. Çevresindekiler de onun Allah ve Resulü’nün hizmet düsturlarını uy-guladığını gördükleri için etkilenip sevdiler. Şahısperestliği ne o, ne de etrafındakiler hayallerinden bile geçirmediler. Oturdukları yerden âleme nizamat vermeye çalışanla-rın tasavvur bile edemeyecekleri binlerce sıkıntılara, mahrumiyetlere katlanarak yüz kırk ülkede hizmet etmeye çalışanları, Allah rızasından başka hiçbir güç tatmin edemez, fani şahıslar bunu sağlayamaz. Bunu ancak Allah’a ve ebedi ahirete inanan, Hak için halka hizmet eden “ricalün minel mü’minin, Allah’a verdikleri ahde sadık mü’minler” yapar. Ülkemizin doğu ve güneydoğusunda o yörelerin çocuklarını eğiten, ailelerine, millete faydalı nesil yetiştirmek için açılan okullar, yurtlar, dershaneler var. Her zaman hücum, yangın, molotof kokteyline hedef. Biz buradan “kapatılsın, ne çıkar,” derken oradaki öğretmenlerimiz canlarını siper ederek, uykusuz kalarak o çocuklara sahip çıkıyorlar. Her gün tehdit altında yaşıyorlar. Bir tek tehditten korkup sıvışanlar insaf edip, bari o fedakârları eleştirmesinler.

Hocaefendi bu fazilet mücadelesini yürütürken bir kahraman, bir kumandan edasıyla değil bir mürşid edasıyla “Üslu-bunuza dikkat edin, hakarete uğrasanız da hakaret etmeyin.” diyor. Kendisi ve hizmeti hakkında yazan yazarların görüşleri okunur-ken olumsuz hava hissedince “Devamını okumayın, onlar hakkındaki güzel hatıram bozulmasın.” diyen bir gönül insanı o.

Bu mudur bağilik, bu mudur hükümete karşı çıkma, bu mudur paralel devlet!.. Bu, vehimden başka bir şey değil. Başkasına acımayanlar bari kendilerine acısınlar da bu vehimlerden kurtulmaya çalışsınlar. O, meseleye sadece “bizim gibi alnı secdelilerin içtihad farkı” olarak bakıp yanlış bir iş yapıl-masın diye uyarıyor. Muvaffakiyet Allah’tan.

* Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Page 41: Zamandk242 eg

Ekrem Dumanlı

18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANYORUM41

Vesayet mi dediniz?Esneme/uyuklama bulaşıcıdır.

Karşıdaki, rehavet ortamının gereğini yerine getirir, küçük dilini gösterircesine esnemeye başlarsa, en dinç adam bile gaflete düçar olabilir.

Hele bir de toplu esneme seansları yapılıyorsa! Koro halinde söylenen son ninni, devleti akladıkça aklıyor, pakladıkça paklıyor, kutsal bir metafor haline getiriyor. Üstelik daha düne kadar devlet düşmanlığını cihat zanneden kit-leler arasında yapılıyor bu toplu hipnoz. Ve maalesef hiçbir dönemde devlete düşmanlık yapmamış kitlelere karşı yürütülüyor operasyon.

Daha beş-on yıl öncesine kadar, “Bu ülkede cuma namazı kılınmaz; burası dar-ül harptir.” diyen bazı ‘İslamcı en-telektüeller’, şimdilerde ekran başına bağdaş kuruyor ve “Devletin gücü, devletin kutsallığı, devletin sırları...” üzerine nutuk irat ediyor. E hani devlet ‘tağut’tu! Bu nasıl bir savrulmadır ki bir yandan o ‘Tağut’a bu kadar serfürû edecek; diğer taraftan kanun ve nizama hep saygı duymuş insanlara karşı aba altından sopa göstermeye cüret edip ‘örgüt’ suçlamasında bulunacaksınız?

Bir zamanlar en müstağni kanaat önderlerini bile ‘devletçi’ olmakla suç-layan birileri, silahlı mücadele yerine gönül fethini tercih edenleri ‘korkaklık’ ve ‘pısırıklık’ ile itham etmiş, anarşiye karşı çıkmayı ‘devlete esaret’ gibi yaf-talamışlardı. Şimdilerde devlet derken kendinden geçiyor, herkesi kafasındaki ‘yeni devlet’ karşısında secde etmeye zorluyor.

Kural hep aynı: Kendini ‘devletin gerçek sahibi’ gibi gören, herkesi köle gibi görmek ister. Öteden beri bu böy-ledir. Asıl vesayet de budur. Modası geçmiş bir telakki. Modern devletler kut-sal değildir ki herkes ona aklını, ruhunu, iradesini teslim etsin. Devletin görevi bellidir: Asayişi sağlayacak, adaleti tesis edecek, hizmet götürecek. Bütün bunları halktan topladığı vergiyle yapacak. Yani devletin patronu halktır, vatandaştır.

Türkiye gibi temel hak ve özgür-lüklerin oturmadığı, vergi şuurunun demokratik denetim refleksine dönüş-mediği, devletin iğneden ipliğe hesap vermediği ülkelerde sivil toplum şuuru da kısa sürede oluşmuyor. O kadar ki devlet, sivil toplum inşa etmeye, sivil toplum örgütlerinin bir kısmını diğer kısmına karşı tavır almaya zorluyor. Dün devleti başka kavramlarla kutsayanlar da benzer bir çaba içindeydi, ama olmadı; çünkü bugünkü açık toplumu devlet eliyle şekillendirmek mümkün değil...

Acı gerçeği ‘siyasal İslamcı yazarlara’ ifade etmek zorundayım: Dün sisteme muhalif olmanın getirdiği avantajla şöyle ya da böyle fikir üretiyor, düşünce yenili-yordunuz. Bugün statükonun bir parçası haline gelerek kısır bir döngü ve kibir ile düşmanlıklara yol açıyorsunuz. Ken-dinizi devlet yerine koyunca herkesi ‘iç düşman’, ‘iç tehdit’ gibi algılıyor, kadim devlet günahlarına ortak oluyorsunuz. İç sistemi eleştirmekten çekindiğiniz, kendinizi ona eklemlenmiş gördüğünüz için iki yanlışı birden yapmakla karşı karşıyasınız. Bir: Sistemin zati vesayetini, dayatmacı ve dönüştürücü uygulamala-rını görmezden gelerek bir emirle tasfiye ettiğiniz insanlardan hayali düşmanlar

üretmek. İki: İçerideki sistemi kendi ürününüz gibi gördüğünüzden dolayı muhalif söylemi global düzlem üzerin-den sürdürmek. İkisi de bir yanılsamadır ve kendi kendini oyalama ve tribünlere oynama taktiğidir...

Devlet düşmanlığı da büyük bir hatadır, devlet kutsaması da. Devleti temellük eden, hem o aygıtın arızalarını göremez; hem de herkesi tehdit gibi algılar. On binlerce insanın ölümüne sebep olan PKK’ya ve onun ‘paralel devlet yapılanması’ olan KCK’ya bile sempati ile bakan birilerinin dünyanın en barışçı hareketine ‘çete’ demeye cüret etmesi; ya da ‘alternatif devlet’ benzemesine yeltenmesi korkunç bir hata değil de nedir!

Bu ülkede vakıflar, dernekler, plat-formlar kurarak faaliyet gösteren kişileri ‘paralel’ olmakla suçlarsan, unutma ki, bu taciz gelir en başta seni vurur. Kendine düşünce kuruluşu diyen bir kurum, ‘paralel yapılar’ üzerinden korku salmaya kalkışıyorsa ve bu arada devlete ait bütün alanlarda kadrolaşıyorsa bir gün aynı suçlama ile yüz yüze gelmez mi? Hele bir de tayinlerde, terfilerde, tenkillerde etkin rol oynuyorsa, faaliyet-leri sürekli fonlanıyorsa, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde gelir düzeyleri sürekli artıyorsa, bir gün benzer bir ithamla karşılaşmaları sürpriz olmaz ki!

Meseleleri mecrasından saptırma-mak lazım: Bir ‘cemaat’e ‘paralel devlet’ dediğiniz an, bütün cemaatleri aynı töh-met altına almış olursunuz. Daha kötüsü de söz konusu. Ülke yöneticilerinin en yakınları da vakıflar kuruyor, dernekler açıyor, okullar inşa ediyor, yurtlar talebe yerleştiriyor, vakıf üniversitelerine öncü-lük ediyor, öğrenci yetiştiriyor. Herhalde bunları hizmet olsun diye yapıyorlar. Bir densiz de kalkıp o insanlara ‘paralel dev-let’ suçlaması mı yapacak? Sonu yok bu tür saçmalıkların. Katılımcı demokrasiyi elinin tersiyle iter, çağdışı bir statüko dayatmasına başvurursanız hem sivil toplumun genetiği ile oynamış, hem devletin meşru çizgisini aşmış olursunuz.

‘Yeni vesayet, paralel yapı, alternatif devlet’ gibi uydurulmuş kavramların sosyolojik ve siyasi bir manası yok. Belli ki kraldan çok kralcılık yapmaya pek hevesli bazı kişilerin asıl maksadı insan-ları korkutmak, yıldırmak, susturmak. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dediği gibi “Kimsenin devletiyle ve iktidarıyla savaşma niyeti yoktur.” Herkes katı-lımcı demokrasinin kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmek zorunda. İktidar nimetleriyle sermest olmuş bazı kadim ‘İslamcılar’ın herkesi düşünce tembelliğine davet etmesi ve toplu esneme seansları düzenlemesi, sadece İslam dininin tefekkür dinamizmine değil, aynı zamanda global meselelere çözüm aramakla yükümlü bir dünyanın düşünce çeşitliliğine darbe vurmak demektir. Vebali büyüktür...

Çap bu mu olmalı?Maalesef nevzuhur kalemşorler

eşliğinde infaz mangaları kuruldu. Hiçbirinin birkaç yıl öncesine kadar adı sanı bilinmiyordu. Ama şimdi hepsi ‘gazeteci-yazar’ sıfatıyla ekranlarda boy gösteriyor, bol bol tweet atıyor. İl ve ilçe teşkilatlarına “Bu kişilerin mesajlarını takip edin” diye talimatlar veriliyor. Bazılarının adı sanı duyul-mamış internet sitelerinden başka bir evveliyatı bulunmuyor. Bazıları karanlık odalardan devşirilmiş tetikçi unvanıyla sahaya sürülmüş. Yalan, iftira, karalama, itibarsızlaştırma...

Vefasız, kadirnaşinas bazı coşkun kişilerin yanına başka diyarlardan dev-şirilmiş kişiler eklemlenmiş. Şimdilerde yükselmenin şifresi ‘cemaat’e saldırmak, insanları itibarsızlaştırmak, etrafa korku salmak. Oysa bilemiyorlar ki Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz.

‘Okur mektubu’ mahiyetinde ya-zarlara gönderilen karanlık mesajlardan bahsetmiyorum. Teşkilatta el üstünde tutulan, bilgi aktarımında bulunulan, adı sanı belli adamlar bunlar. Mesela biri küstahça diyor ki “Ya tüm cemaatler gibi hadlerini bilirler, ya da tamamen

bitirilirler.” Vay vay vay! Bu ne büyük bir itham ve dengesiz bir iddia. Hangi cemaat/tarikat, fani bir güç karşısında diz çökmeyi, tevhit akidesi ve bin yıllık tasavvuf geleneğiyle telif edebilir! Bu ne kibir!

Asıl üzerinde durulması gereken başka bir nokta var: Nevzuhur tetikçiler piyasayı işgal edince ve bunlar merkezde hüsnü kabul görünce, öteden beri tanı-nan muhafazakâr kalemlerin kimyası da bozuluyor. Nevzuhur tetikçiler, sadece hayali düşmanlarına saldırmıyor; aynı zamanda bunca zaman yazdıkları ve konuştuklarıyla muhafazakâr kesimde bir yer edinmiş insanları da baskı altına alıyor; hatta zan altında tutuyor. “Biz burada kıyasıya bir mücadele verirken siz...” diye başlayan cümleler aklı başında birilerini de topa ölçüsüz ve adaletsiz girmeye zorluyor. Bir yandan iktidar nimetlerinin ağır tortusu, diğer yandan yeniyetme infaz ekibinin itham-ları arasında sıkıştırılma korkusu. Çetin bir sınav.

Coşkunluğun tatminsiz gidişatı öteden beri yazı yazan ve toplumun bir kesiminde itibarı hâlâ devam eden insanları da tasfiye edecek bir azgınlığa doğru ilerliyor. Güdümlü ve hormonlu bir nesil, devşirilmiş yaban güllerini kulaklarının arkasına koyarak ikbal ka-pılarını zorluyor. Ne var ki belli bir duruş ile temayüz etmiş insanların ağzından çıkanı kulağı duymayan bu çocuklara yetişebilmesi imkânsız. Yetişseler kendi kendilerini bitirecekler; bildiğimiz haliyle kalsalar tasfiye edilmeleri söz konusu.

Herkes için zor günler. Bu dönem geride kalınca, tıpkı diğer çetin devir-lerde olduğu gibi, kimin vicdanıyla kimin talimatla, kimin istihbarat fısıltısıyla kimin yüreğinin sesiyle yazı yazdığı ortaya çıkacak. Bugün eline tutuşturulan evrak-ı perişanı gazete yazısı sanan ve bangır bangır bağıranlar yarın evlatla-rının yüzüne bakamayacak. Keşke bu kadar savrulmasa insanlar, keşke öbür alemin bize yüklediği sorumluluk hiç unutulmasa. Keşke...

Page 42: Zamandk242 eg

12

3

4

5

6

Asap

Bayağ

Kör

Keskin, uzun hançer Suçu

bağşlama

Harcanan güç, em

ek Yeryüzü parças

Kapsama

Bir bakan

Bir otomobil

çats

Bir bayan ismi

Arnn yaptğ

Ağr yengilgi

Takma ad

Pak

Allah’n görm

esi

Kobay

Sol resimdeki

canl grubu Sağ resim

deki(... Yazcoğlu)

Son

Eskiden şehir

Bayan ad

Toprak kaym

as

Vahiy m

ağaras

Ufak

Ağaç sakz

Katman

Bir bağlaç

Bir bitki

Ksaca m

olibden

Göğüs

Tanr tanmaz

Belirti

Avrupa’da nehir

Ztlk

Su

İtalya’da ova

Kt

Mağara

-ça, çe eki

Parlama

Dişi deve

Hint soylusu

Krşehir ilçesi

İkinci derece olan

Şile’ye has bir bez

Cilve

Geminin

kalkşa hazr olm

as Sarp geçit

Kur’an’da bir sure

Şakul ipi

En az, çok az

Ekin biçme

zaman

Bir say

Askeri bir silah

Paylama

Vasta

Bir çiçek

Dilsiz

Diyarbakr ilçesi

Bizmutun

remzi

Kokulu bir baharat

S. Arabistan paras

Kesinlik

Elçi

Beyaz

İnce, nazik

Bir deniz taşm

aclğ Helyum

un rem

zi

Peygamberi-

mizin bir ad Ksaca

otomobil

Nikelin remzi

Sknt, afakan

Bir snma

sistemi

Arnavutluk başkenti

Umum

i banyo

Buyruk

İşaret, emare

İmparator-

luğu yöneten, ilhan

4. harf

Karşk renkli

Günlük yaşayan bir böcek

Süreli yayn

Obelisk

Mübarek bir ay

Erzurum

Bayburt aras bir geçit

Bir mevsim

Kraln eşi Alm

anya’da şehir Rey

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1914 KASIM

2012 ÇARŞAMBA ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Uygun, eş denk

Allah’n evi, kblem

iz

Yldrm savar

Necip Fazl’n bir şiir kitab

Doğurgan

Kağt katlama

sanat

Salgn hastalk

EtkenTütün rengi

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn

çiz gi ler le be lir len miþ 3’e

3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

365

78

94

7

13

492

91

5786

15

271

952

83

2

48

81

65

73

94

2

93

41

82

67

5

75

24

69

83

1

48

57

29

36

1

79

64

13

52

8

12

36

85

97

4

15

42

97

63

8

36

78

51

24

9

29

83

46

51

7

A

Ý R

A

D

N

Ý

D

Ü

V Y

Ý A

Y

R

V Ü

R

K

V

Ü

L Ý

A

O

L R

Ü

L A

Y

S O

S

H

O

Y M

Ý

K

D

E

E F

B

Ü

N

A

T G

H

E

Z E

A

O

N

U

A

M

S T

I E

Þ M

V

R

Y L

D

Ö

K

T E

T R

D

A

H

Ý

D

E A

E Ý

A

V G

D

Ü

L

D

N

E C

İ P

R

Þ N

Þ

A

L Y

N

E L

A

R

N

Ğ

U

E V

Ý L

O

E I

K

F E

S Ö

M

N

Ğ

E J

B

P

G

T Þ

K

D

N

Ç K

V G

R

U

Þ

O

V M

N

A

D

M

R

U

T E

K

S A

K

F

A

A

E B

U

J

L

R

E J

L A

U

T

O

R

Y A

N

Y

R

R

V T

Ö

K

R

N

O

T S

Ý P

O

O

I J

Y K

G

Þ

N

E Ç

A

D

M

T Z

K

K

R

N

L Ü

Ý

E T

P

U

R

U

Þ

Ü

A

G

D

E A

K

L

Ü

Y M

C

Ö

E

A

C U

Z

F Ç

N

Þ G

A

E

K

V K

F L

Z N

E

R

P

T H

O

Ý

N

R

N

H

R

Ý K

M

R

L

K

A

L M

M

Ü

S

Ü

A

R

Z V

Ü

U

İ E

N

G

V N

C

J F

G

C E

M

Ü

Ð

A

D

U

L U

Ý

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ALİZE, BOYLAM

, CÜN

EYT, ÇEKÇEK, DÝN

DAR, END

ERUN

, FOBÝ, GRİZU

, HASTA

, ÝLKER, KASKET, LAN

TAN, M

AHKU

M, N

ECİP, ON

BAÞI, ÖYKÜ

, PÝSTON

, REVNAK, SO

SYAL, ÞURU

P, TANKER, U

LUDAÐ,

ÜSTÜ

N, VO

KAL, YAYGI, ZORLU

K.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

��

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

��

����

����

���

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

�

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

�����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

����

���

���

����

��

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

�����������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Bir dönem Türk

siyasi literatüründe de yer alan Şili ve Arjantin’in güneyindeki çok az yerleşim

olan bölge.– Şaşknlk sözü. 2) Am

erika armudu.– İki yan sra

oturacak yeri bulunan yayl at arabas. 3) Tren, tram

vay yolu.– Cenab– Allah’n kudret ve azam

etine ait, İlahi. 4) En ksa zam

an parças.– Mağaralarda

tavandan damlayan kireçli sularn

katlaşmasyla tabandan yukarya

doğru oluşan kalker birikintisi, stalagm

it.– Yakmak için kullanlan iri

saman. 5) Olabilir, m

ümkün.– Bir soru.

6) Bir bilim ve sanat kolunda ayr nitelik

ve özellikleri bulunan yöntem veya

akm.– Bütün olarak, büsbütün, baştan

sona. 7) Vasf, key yet.– Eski dilde su. 8) Bir toplulukta çalşan insanlarn her biri.– Çeşitli belge ve işlem

lere geçerlik kazand rm

akla yükümlü, belli nitelikleri

ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kam

u görevlisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Hareket halindeki gem

inin hzn ölçm

ek için denize salnan alet. 2) Kolaylkla kandrlabilen veya aldatla-

bilen, aptal, bön. 3) Acemi, tecrübesiz.–

Kumaş kadn başlğ. 4) Bir renk.– Bir

bütünden kesilmiş veya ayrlm

ş ince, yass parça. 5) Ölü ykam

a.– Uzaklk işareti. 6) Bir şk veya s kayna-ğndan yaylan şnlarn toplandğ yer, m

ihrak.– Cilt, deri. 7) Gerçekte öyle olm

adğ hâlde öyleymiş gibi kabul

edilen, itibari. 8) Pamuk, keten veya

ipekten, seyrek dokunmuş delikli bir

tür kumaş. 9) Kul.– Paltoya benzer

bir tür üstlük. 10) Bir noktann deniz yüzeyinden olan yüksekliği, yükselti, irtifa. 11) Tekrarlam

a, tekrar etme.

12) Işk veya ses dalgalarnn yanstc bir yüzeye çarparak geri dönm

esi, yansm

a, yank.– Bir meyve.

BulmacaDünkü bulmacalarn çözüm

leri

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

M

U K

A L

L İ

T

S İ

M

E Z

A N

İ

T E

M

A Ş

A

N U

R İ

K

A T

İ L

S

E N

E

M

İ L

İ S

M

A

N D

K

A R

İ K

A T

Ü R

J E

N E

R İ

K

F E

R İ

İ R

İ B

A Ş

F

İ L

İ K

T E

K E

L

B A

R A

T A

42 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk242 eg

12

3

4

5

6

Asap

Bayağ

Kör

Kesk

in, u

zun

hanç

er

Suçu

bağşl

ama

Har

cana

n gü

ç, e

mek

Ye

ryüz

ü pa

rças

Kaps

ama

Bir b

akan

Bir o

tom

obil

çats

Bir b

ayan

ism

i

Arnn

yap

Ağr

yeng

ilgi

Takm

a ad

Pak

Alla

h’n

rmes

i

Koba

y

Sol r

esim

deki

ca

nl g

rubu

Sağ

resi

mde

ki(..

. Yazcoğl

u)

Son

Eski

den şe

hir

Baya

n ad

Topr

ak

kaym

as

Vahi

y m

ağar

as

Ufa

k

Ağaç

sakz

Katm

an

Bir b

ağla

ç

Bir b

itki

Ksa

ca

mol

ibde

n

Göğü

s

Tanr t

anm

az

Belir

ti

Avru

pa’d

a ne

hir

Ztl

k

Su

İtaly

a’da

ova

Kt

Mağ

ara

-ça,

çe

eki

Parla

ma

Diş

i dev

e

Hin

t soy

lusu

Krş

ehir

ilçes

i

İkin

ci d

erec

e ol

an

Şile

’ye

has

bir b

ez

Cilv

e

Gem

inin

ka

lkş

a ha

zr

olm

as

Sarp

geç

it

Kur’a

n’da

bir

su

re

Şaku

l ipi

En a

z, ç

ok a

z

Ekin

biç

me

zam

an

Bir s

ay

Aske

ri bi

r si

lah

Payl

ama

Vas

ta

Bir ç

içek

Dils

iz

Diy

arba

kr

ilçes

i Bi

zmut

un

rem

zi

Koku

lu b

ir

baha

rat

S. A

rabi

stan

pa

ras

Kesi

nlik

Elçi

Beya

z

İnce

, naz

ik

Bir d

eniz

taş

maclğ

H

elyu

mun

re

mzi

Peyg

ambe

ri-

miz

in b

ir ad

Ksa

ca

otom

obil

Nik

elin

rem

zi

Sk

nt,

afak

an

Bir

snm

a si

stem

i Ar

navu

tluk

başk

enti

Um

umi b

anyo

Buyr

uk

İşar

et, e

mar

e

İmpa

rato

r-

luğu

yön

eten

, ilh

an

4. h

arf

Karşk

renk

li

Günl

ük

yaşa

yan

bir b

öcek

Süre

li ya

yn

Obe

lisk

Müb

arek

bir

ay

Erzu

rum

Ba

ybur

t ara

s

bir g

eçit

Bir m

evsi

m

Kraln

eşi

Al

man

ya’d

a şe

hir

Rey

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

1914

KAS

IM 2

012

ÇARŞ

AMBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan:

YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Uyg

un, eş

denk

Al

lah’n

evi

, k

blem

iz

Yldr

m s

avar

Nec

ip F

azl’n

bi

r şiir

kita

b

Doğ

urga

n

Kağ

t kat

lam

a sa

nat

Salgn

ha

stalk

Etke

nTü

tün

reng

i

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çi

z gi le

r le

be lir

len m

iþ 3

’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka

dar

ra ka

m la

rý b

i rer

ke

z ku

l la na

rak

yer l

eþ ti-

rin. Ö

y le

yer le

þ tir m

e ya

p-m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l-da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi r

er k

ez

kul la

nýl m

ýþ o

l sun

.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

3 6 5

78

94

7

1 3

4 92

91

5 7 86

15

2 7 1

9 52

83

2

4 8

81

65

73

94

2

93

41

82

67

5

75

24

69

83

1

48

57

29

36

1

79

64

13

52

8

12

36

85

97

4

15

42

97

63

8

36

78

51

24

9

29

83

46

51

7

A

Ý R

A

D

N

Ý

D

Ü

V

Y

Ý A

Y

R

V

Ü

R

K

V

Ü

L

Ý A

O

L

R

Ü

L

A

Y

S

O

S

H

O

Y

M

Ý K

D

E

E

F

B

Ü

N

A

T

G

H

E

Z

E

A

O

N

U

A

M

S

T

I E

Þ

M

V

R

Y

L

D

Ö

K

T

E

T

R

D

A

H

Ý D

E

A

E

Ý A

V

G

D

Ü

L

D

N

E

C

İ

P

R

Þ

N

Þ

A

L

Y

N

E

L

A

R

N

Ğ

U

E

V

Ý L

O

E

I

K

F

E

S

Ö

M

N

Ğ

E

J B

P

G

T

Þ

K

D

N

Ç

K

V

G

R

U

Þ

O

V

M

N

A

D

M

R

U

T

E

K

S

A

K

F

A

A

E

B

U

J L

R

E

J L

A

U

T

O

R

Y

A

N

Y

R

R

V

T

Ö

K

R

N

O

T

S

Ý P

O

O

I J

Y

K

G

Þ

N

E

Ç

A

D

M

T

Z

K

K

R

N

L

Ü

Ý E

T

P

U

R

U

Þ

Ü

A

G

D

E

A

K

L

Ü

Y

M

C

Ö

E

A

C

U

Z

F

Ç

N

Þ

G

A

E

K

V

K

F

L

Z

N

E

R

P

T

H

O

Ý N

R

N

H

R

Ý K

M

R

L

K

A

L

M

M

Ü

S

Ü

A

R

Z

V

Ü

U

İ E

N

G

V

N

C

J F

G

C

E

M

Ü

Ð

A

D

U

L

U

Ý

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

LİZ

E,

BO

YLA

M,

NE

YT,

ÇE

EK

, D

ÝND

AR

, E

ND

ER

UN

, FO

BÝ,

GRİZ

U,

HA

STA

, ÝL

KE

R,

KA

SK

ET,

LA

NTA

N,

MA

HK

UM

, N

ECİP

, O

NB

I, Ö

YK

Ü,

PÝS

TON

, R

EV

NA

K,

SO

SYA

L,

ÞU

RU

P, T

AN

KE

R,

ULU

DA

Ð,

ÜST

ÜN

, V

OK

AL

, YA

YG

I, Z

OR

LUK

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

���

��

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

��

����

��

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

��

���

����

��

��

����

����

���

��

����

����

����

����

��

���

���

���

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

����

���

���

�

����

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

���

����

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

����

���

���

����

��

����

��

����

����

��

����

��

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

��

����

����

����

���

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

������

����

���

����

������

����

����

�����

����

����

����

�����

���������

������

����

����

���İ

�����

�����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�������

����

������

�����

����

������

�����

����

�����

����

����

���

�����

�����

����

������

���

SOLD

AN S

AĞA

1) B

ir d

önem

Tür

k si

yasi

lite

ratü

ründ

e de

yer

ala

n Ş

ili

ve A

rjan

tin’in

gün

eyin

deki

çok

az

yerl

eşim

ola

n bö

lge.

– Şaşkn

lk s

özü.

2)

Am

erik

a ar

mud

u.– İk

i yan

sr

a ot

urac

ak y

eri b

ulun

an y

ayl

at a

raba

s.

3) T

ren,

tram

vay

yolu

.– C

enab

– A

llah’n

ku

dret

ve

azam

etin

e ai

t, İla

hi. 4

) En

ksa

zam

an p

arça

s.–

Mağ

aral

arda

ta

vand

an d

amla

yan

kire

çli s

ularn

ka

tlaş

masy

la ta

band

an y

ukary

a doğr

u ol

uşan

kal

ker

biri

kint

isi,

stal

agm

it.–

Yakm

ak iç

in k

ulla

nla

n ir

i sa

man

. 5) O

labi

lir, m

ümkü

n.–

Bir

sor

u.

6) B

ir b

ilim

ve

sana

t kol

unda

ayr n

itelik

ve

öze

llikl

eri b

ulun

an y

önte

m v

eya

akm

.– B

ütün

ola

rak,

büs

bütü

n, b

aşta

n so

na. 7

) Vasf,

key y

et.–

Esk

i dild

e su

. 8)

Bir

topl

uluk

ta ç

alş

an in

sanl

arn

her

bi

ri.–

Çeş

itli b

elge

ve

işle

mle

re g

eçer

lik

kaza

ndr

mak

la y

üküm

lü, b

elli

nite

likle

ri

ve k

endi

ne ö

zgü

bir

huku

k st

atüs

ü ol

an

kam

u gö

revl

isi.

YUK

ARID

AN A

ŞAĞI

YA

1) H

arek

et h

alin

deki

gem

inin

hzn

ölçm

ek iç

in d

eniz

e sa

lnan

ale

t. 2)

Ko

laylk

la k

and

rla

bile

n ve

ya a

ldatla

-

bile

n, a

ptal

, bön

. 3) A

cem

i, te

crüb

esiz

.–

Kum

aş k

adn

baş

lğ.

4) B

ir r

enk.

– B

ir

bütü

nden

kes

ilmiş

vey

a ay

rlmş

ince

, ya

ss p

arça

. 5) Ö

lü yk

ama.

– U

zaklk

aret

i. 6)

Bir

şk

vey

a s k

ayna

ndan

yayla

n şn

lar

n to

plan

yer

, m

ihra

k.–

Cilt

, der

i. 7)

Ger

çekt

e öy

le

olm

adğ h

âlde

öyl

eym

iş g

ibi k

abul

ed

ilen,

itib

ari.

8) P

amuk

, ket

en v

eya

ipek

ten,

sey

rek

doku

nmuş

del

ikli

bir

tür

kum

aş. 9

) Kul

.– P

alto

ya b

enze

r bi

r tü

r üs

tlük.

10) B

ir n

okta

nn

deni

z yü

zeyi

nden

ola

n yü

ksek

liği,

yüks

elti,

ir

tifa.

11)

Tek

rarl

ama,

tekr

ar e

tme.

12

) Iş

k ve

ya s

es d

alga

lar

nn

yanst

c

bir

yüze

ye ç

arpa

rak

geri

dön

mes

i, ya

nsm

a, y

ank

.– B

ir m

eyve

.

Bulm

aca D

ün

bu

lmac

alar

n ç

özü

mle

ri

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

U

K

A

L L

İ T

S

İ M

E

Z A

N

İ

T

E M

A

Ş

A

N

U

R

İ

K

A

T İ

L

S

E

N

E

M

İ L

İ S

M

A

N

D

K

A

R

İ

K

A

T Ü

R

J

E N

E

R

İ K

F E

R

İ

İ

R

İ B

A

Ş

F

İ L

İ K

T

E K

E

L

B

A

R

A

T A

1

2

3

4

5

6

7

8

Diva

n ed

ebiya

tnda

bi

r nazm

şe

kli

Kim

yada

ka

lsiyu

mun

re

mzi

Seciy

e

Sahi

p

Kt,

yete

rsiz

Çok k

sa

zam

an

Him

alay

a zir

vele

rinde

n bi

riBe

yaz

Bayağ

Bayr

ak re

ngi

Anta

lya’nn

bi

r ilçe

si

İri d

eve

Tutsa

k

Bir d

ers

Art

lmş

Afrik

a’da

bir

ülke

Toka

t yö

resin

de b

ir ha

lkoyu

nuEr

kek a

d

Ters

, aykr

Koru

ma

Kuzu

sesi

Çelim

siz, z

ayf

kimse

Belçi

ka’da

bir

rmak

Üste

giyi

len

iç ça

maşr

Bir i

limiz

Süre

kli

anlaşm

azlk

İzmir’

in b

ir ilç

esi

Ms

r’l li

der

(Hüs

nü...)

Bir y

üzey

öl

çüsü

biri

mi

Abid

e

Bal y

apan

cek

Soylu

Bir s

oru

eki

Bir ç

ocuk

oy

unu

İmka

n

Basto

n

Çocuğa

ke

silen

ku

rban

Sim

gesi

I ola

n

Süslü

tava

n la

mba

s

Kara

taşt

Kim

yada

so

dyum

un

sem

bolü

Kurb

ağann

ilm

i ad

Ahla

k

Mem

leke

tler

Bir t

ür

gelin

cik b

alğ

Yüz ö

rtüsü

, pe

çeBe

rilyu

mun

re

mzi

Ağr

dağ

nn

eski

ad

Yaba

nc

Bir s

esle

nme

nida

s

Boru

sesi

Tahl

ilAv

rupa

l Tür

k siy

aset

çi (..

.Boz

kurt)

Aşev

i, hayr

kuru

mu

Efen

dim

iz’in

an

nesi

Taş v

e tuğl

adan

ya

plmş

Bir t

ür to

prak

Hava

basn

c bi

rimi

Kalclk

, öl

mez

lik

Haya

Bir a

c ni

das

Kur’a

n’

Kerim

’in e

n uz

un su

resi

Sca

klk

Takm

a isi

mBi

r bay

an is

mi

Tara

ktan

ge

çirm

ek

Bir b

ayan

ya

zar

Büyü

klük

hasta

Felç

Aske

rin su

ka

b

Öldü

rücü

bu

laşc b

ir ha

stalk

, tau

n

Mah

vede

n,

yok e

den

Plan

et

Tem

iz,

katşksz

Tasa

vvur

, di

zayn

Açk

otur

um

Göz f

ar,

mas

kara

Japo

n in

tihar

Ms

r’da rm

ak

Para

kayn

Hokk

aya

kona

n ha

m

ipek

Bary

umun

re

mzi

Terz

i met

resi

Trop

ik bi

r m

eyve

Bir d

eniz

savaşm

z

Nike

lin re

mzi

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Kars

’n b

ir ilç

esi

Kara

lar

çalm

ak

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1915

KAS

IM 2

012

PERŞ

EMBE

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Sevd

ikler

ine

kavuşm

aHa

linyu

mun

re

mzi

Son,

biti

mOk

yanu

s dib

i

Serm

aye,

ka

pita

l

Öğüt

Yüz,

yüz r

engi

Ağla

tl ş

iir,

ackl ş

iir

Bir e

serin

ana

fik

ri

Ksa

ca

kiloa

mpe

r

Suyla

dön

en

bir ç

eşit

deği

rmen

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

78

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya ve

sol-

dan

sa ða

1’de

n 9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi re

r ke

z ku

l la n

ýl m

ýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

67 4

9 84

28 6

2

5 7

1

54 3

2 87

8

9 8

3

4 29

58 1

9 4

32

76

94

51

8

85

97

31

46

2

46

18

52

97

3

46

38

51

97

2

91

56

27

34

8

28

73

49

61

5

28

97

36

14

5

57

61

94

28

3

13

45

28

79

6

L A

L

H

Ý M

Z

Ý E

A

K

Ö

Þ Ý

N

Ş O

R

Z

A

V

O

N

Ý P

B

T

S

M

A

N

U

G

Y U

N

F

Ý Þ

U

F O

L B

Z

P

H

Ý Y

K

E Ð

G

H

H

H

A

O

Y A

N

E

R

İ S

R

A

T A

E

S R

U

D

R

Ð

H

Ý

U

P

N

F N

V

N

Ý K

H

V

İ

K

T L

D

S O

Ü

S

Ü

Z A

N

E

L Ğ

Ö

U

A

A

M

B

E

A

B

R

Ü

L P

V

Ü

L

P

B

A

A

R

N

K

I Z

Þ F

V

A

Y V

Ð

Ý

N

B

C Ý

C G

Ý

E Ç

İ R

K

İ

N

C E

R

Y Þ

K

A

G

N

O

S R

D

K

T

S

N

Ü

R

E L

N

D

L D

Ü

Ç

Ý Ð

T

Ý E

A

N

P

G

T U

Ý

J T

N

S R

T N

G

S

A

T R

O

G

K

U

L

O

C

D

Ý U

Y

P

Þ A

E

I V

O

Z

C K

O

L Z

B

O

T D

A

P

N

M

T

V

K

A

E

E Ü

E

N

Y G

B

L

Ý D

O

P

R

N

Ý P

A

Z

Ý A

D

T

A

S D

L

R

G

N

M

G

Ý Ş

E Ç

M

C A

N

Ý

Y E

Ö

S C

I Ğ

D

A

V

M

Ğ

O

J

T R

M

E

N

D

İ R

E

K

Ý Y

R

Ü

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ALPE

R, B

AHRE

YN, C

ÝBAL

Ý, Çİ

RKİN

, DAM

AR, E

NFE

S, F

ÝKRE

T, G

AYZE

R, H

AFSA

LA, Ý

ZMÝH

LAL,

KO

NÇ,

LEN

GER,

MEN

DİR

EK, N

AZAR

İ, O

NBA

ŞI, Ö

ĞLEN

, PEÞ

ÝN, R

ON

DO

, SER

BEST

, ÞEN

LÝK,

TU

RGU

T,

UYG

UN

, ÜN

SAL,

VAH

ÞÝ, Y

UKA

RI, Z

EBU

N.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

���

��

���

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

����

����

�����

����

�����

�����

���

�����

������

����

�����

�����

����

���

����

�����

����

����

������

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

������

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Osm

anl D

evle

ti’nd

e Ka

vala

l Meh

met

Ali P

aşa’d

an so

nra

Ms

r val

ilerin

e ve

rilen

unv

an.–

Gerç

ek,

reel

. 2) S

akar

ya’nn

bir

ilçes

i.– B

ir re

nk.

3) Se

lin sü

rükl

eyip

get

irdiğ

i çok

küç

ük

tane

li çam

urlaşm

ş ku

m ve

topr

ak

karşm.–

El a

lştr

mak

için

çok t

ekra

r-la

nara

k yazla

n ya

z. 4

) Vila

yet.–

Aygt,

al

et, d

onanm

, takm

.– Ku

r’an’d

a bi

r su

re. 5

) Cev

izin

yeşil

kab

uğu

ve y

aprağ

.– Se

rçeg

illerd

en, b

aşn

da ve

boy

nund

a k

rmz

, sar t

üyle

r bul

unan

, güz

el

öttüğü

için

kaf

este

bes

lene

n kü

çük b

ir kuş,

kuta

n. 6)

Ölü

m ce

zas.

– Ark

adaş

lk

etm

e, b

irlik

te b

ulun

ma.

7) G

iyile

cek

şey,

elbi

se, g

iysi.

– Alü

min

yum

silik

at v

e o

rinde

n ol

uşan

, kah

vere

ngi v

eya

solu

k sa

r re

nkte

değ

erli t

aş. 8

) İns

an is

ten-

mey

en se

çene

kler

den

birin

i, çoğ

unlu

kla

iki s

eçen

ekte

n bi

rini iz

lem

eye

zorla

yan

tartşm

a, so

run.

– Alla

h (cc

)’n a

f ve

mer

ham

etin

den

mah

rum

olm

a, b

eddu

a,

ilenç

. YUK

ARID

AN A

ŞAĞI

YA 1)

Osm

anlla

r dö

nem

inde

Ispa

rta

ve yö

resin

e ve

rilen

ad

. 2) Kr

yaşa

m iç

inde

aşk

konu

sunu

işl

eyen

ksa

şiir.

– Yat

ay o

lmay

an, a

mud

i.

3) Ağ

acn

göv

desin

den

ayrl

an ko

llard

an

her b

iri.–

Bağl, b

ağm

l. 4)

Kaln

sicim

.– Yü

z güz

elliğ

i. 5) B

ir işi

n, b

ir ol

uşun

için

de

geçt

iği, g

eçec

eği v

eya

geçm

ekte

old

uğu

süre

, zam

an.–

Sele

nyum

un se

mbo

lü. 6

) Dş g

örün

üş. 7

) Sus

ama,

susu

zluk.

8) B

ir şe

ye zo

runl

uluk

sonu

cu b

ağl o

lmay

an,

onun

özü

nde

bulu

nmay

an n

itelik

, ilin

ek.-

Tavuğu

n ist

enile

n ye

re yu

mur

tlam

as iç

in

o ye

re ko

nula

n yu

mur

ta ve

ya yu

mur

taya

be

nzey

en şe

y. 9)

Baz h

ayva

nlarn

de

risin

de, in

san

vücu

dunu

n be

lli ye

rle-

rinde

çka

n, ü

st d

eri ü

rünü

ola

n ip

liksi

uzan

t.– M

erke

zden

uza

k, ky

da

köşe

de

kalmş.

10) B

ir er

kek i

smi. 1

1) II.

Dün

ya

Savaş

ylla

rnda

Japo

nlarn

kulla

ndğ

intih

ar u

çağ

. 12) İla

nlar

, duy

urul

ar.

Bulm

aca

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

P

A T

A G

O

N Y

A

Y A

A

V O

K

A D

O

B

R İ

K

R

A Y

S

A M

E

D A

N İ

A

N

D İ

K İ

T

K E

S

K

A B

İ L

N

A S

I L

E

K O

L

T

A M

A

M

E N

T

N

İ T

E L

İ K

M

A

E

L E

M

A N

N

O

T E

R

43 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANBULMACA

12

3

4

5

6

Asap

Bayağ

Kör

Kesk

in, u

zun

hanç

er

Suçu

bağşla

ma

Harc

anan

ç, em

ek

Yery

üzü

parç

as

Kaps

ama

Bir b

akan

Bir o

tom

obil

çats

Bir b

ayan

ism

i

Arnn

yaptğ

Ağr

yeng

ilgi

Takm

a ad

Pak

Alla

h’n

rmes

i

Koba

y

Sol r

esim

deki

ca

nl g

rubu

Sağ

resim

deki

(... Y

azc

oğlu

)

Son

Eskid

en şe

hir

Baya

n ad

Topr

ak

kaym

as

Vahi

y m

ağar

as

Ufak

Ağaç

sakz

Katm

an

Bir b

ağla

ç

Bir b

itki

Ksa

ca

mol

ibde

n

Göğü

s

Tanr t

anm

az

Belir

ti

Avru

pa’da

ne

hir

Ztl

k

Su

İtalya

’da o

va

Kt

Mağ

ara

-ça,

çe e

ki

Parla

ma

Dişi

deve

Hint

soylu

su

Krş

ehir

ilçes

i

İkin

ci de

rece

ol

an

Şile

’ye h

as

bir b

ez

Cilve

Gem

inin

ka

lkşa

hazr

olm

as

Sarp

geç

it

Kur’a

n’da

bir

sure

Şaku

l ipi

En a

z, ço

k az

Ekin

biçm

e za

man

Bir s

ay

Aske

ri bi

r sil

ah

Payla

ma

Vast

a

Bir ç

içek

Dilsi

z

Diya

rbakr

ilçes

i Bi

zmut

un

rem

zi

Koku

lu b

ir ba

hara

t S.

Ara

bist

an

para

s

Kesin

lik

Elçi

Beya

z

İnce

, naz

ik

Bir d

eniz

taşm

aclğ

He

lyum

un

rem

zi

Peyg

ambe

ri-

mizi

n bi

r ad

K

saca

ot

omob

il

Nike

lin re

mzi

Skn

t, a

faka

n

Bir

snm

a sis

tem

i Ar

navu

tluk

başk

enti

Umum

i ban

yo

Buyr

uk

İşare

t, em

are

İmpa

rato

r- luğu

yöne

ten,

ilh

an

4. h

arf

Karşk

renk

li

Günl

ük

yaşa

yan

bir b

öcek

Süre

li yayn

Obel

isk

Müb

arek

bir

ay

Erzu

rum

Ba

ybur

t ara

s bi

r geç

it Bi

r mev

sim

Kraln

eşi

Alm

anya

’da

şehi

r Re

y

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1914

KAS

IM 2

012

ÇARŞ

AMBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

Uygu

n, eş

denk

Al

lah’n

evi,

kb

lem

iz

Yldr

m sa

var

Necip

Fazl’

n bi

r şiir

kita

b

Doğu

rgan

Kağ

t kat

lam

a sa

nat

Salgn

ha

stalk

Etke

nTü

tün

reng

i

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya ve

sol-

dan

sa ða

1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m la

r dan

bi re

r ke

z ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

3 6 5

78

94

7

1 3

4 92

91

5 7 86

15

2 7 1

9 52

83

2

4 8

81

65

73

94

2

93

41

82

67

5

75

24

69

83

1

48

57

29

36

1

79

64

13

52

8

12

36

85

97

4

15

42

97

63

8

36

78

51

24

9

29

83

46

51

7

A

Ý R

A

D

N

Ý

D

Ü

V

Y Ý

A

Y

R

V

Ü

R

K

V

Ü

L Ý

A

O

L R

Ü

L A

Y

S O

S

H

O

Y M

Ý

K

D

E

E F

B

Ü

N

A

T G

H

E

Z E

A

O

N

U

A

M

S T

I E

Þ M

V

R

Y

L

D

Ö

K

T E

T R

D

A

H

Ý

D

E A

E Ý

A

V

G

D

Ü

L D

N

E

C İ

P

R

Þ N

Þ

A

L Y

N

E L

A

R

N

Ğ

U

E V

Ý

L O

E

I K

F

E S

Ö

M

N

Ğ

E J

B

P

G

T Þ

K

D

N

Ç K

V

G

R

U

Þ O

V

M

N

A

D

M

R

U

T E

K

S A

K

F

A

A

E B

U

J

L

R

E J

L A

U

T

O

R

Y A

N

Y

R

R

V

T Ö

K

R

N

O

T

S Ý

P

O

O

I J

Y K

G

Þ

N

E Ç

A

D

M

T Z

K

K

R

N

L Ü

Ý

E T

P

U

R

U

Þ

Ü

A

G

D

E A

K

L

Ü

Y M

C

Ö

E

A

C

U

Z F

Ç N

Þ

G

A

E K

V

K

F L

Z N

E

R

P

T H

O

Ý

N

R

N

H

R

Ý K

M

R

L

K

A

L M

M

Ü

S

Ü

A

R

Z V

Ü

U

İ

E N

G

V

N

C

J F

G

C E

M

Ü

Ð

A

D

U

L U

Ý

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ALİ

ZE, B

OYL

AM

, CÜ

NEY

T, Ç

EKÇE

K, D

ÝND

AR

, EN

DER

UN

, FO

BÝ,

GRİZ

U, H

AST

A, Ý

LKER

, KA

SKET

, LA

NTA

N, M

AH

KUM

, NEC

İP, O

NB

AÞI

, ÖYK

Ü, P

ÝSTO

N, R

EVN

AK,

SO

SYA

L, Þ

URU

P, T

AN

KER

, ULU

DA

Ð,

ÜST

ÜN

, VO

KAL,

YAY

GI,

ZOR

LUK.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

��

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

��

����

����

���

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

�

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

���

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

����

���

���

����

��

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

��

����

����

����

���

����

����

������

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

���İ

�����

�����

����

������

�����

���

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

�����

�����

���İ

���

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Bir

döne

m T

ürk

siyas

i lite

ratü

ründ

e de

yer

ala

n Ş

ili

ve A

rjant

in’in

gün

eyin

deki

çok

az

yerle

şim o

lan

bölg

e.– Ş

aşk

nlk

sözü

. 2)

Am

erik

a ar

mud

u.– İ

ki y

an s

ra

otur

acak

yer

i bul

unan

yay

l at

ara

bas.

3)

Tre

n, tr

amva

y yo

lu.–

Cena

b– A

llah’n

ku

dret

ve

azam

etin

e ai

t, İla

hi. 4

) En

ksa

zam

an p

arça

s.– M

ağar

alar

da

tava

ndan

dam

laya

n ki

reçl

i sul

arn

ka

tlaş

masy

la ta

band

an y

ukary

a doğr

u ol

uşan

kal

ker b

iriki

ntisi

, st

alag

mit.

– Yak

mak

için

kul

lan

lan

iri

sam

an. 5

) Ola

bilir

, müm

kün.

– Bir

soru

. 6)

Bir

bilim

ve

sana

t kol

unda

ayr n

itelik

ve

öze

llikl

eri b

ulun

an y

önte

m v

eya

akm

.– Bü

tün

olar

ak, b

üsbü

tün,

baş

tan

sona

. 7) V

asf,

key y

et.–

Eski

dild

e su

. 8)

Bir

topl

uluk

ta ç

alş

an in

sanl

arn

her

bi

ri.– Ç

eşitl

i bel

ge v

e işl

emle

re g

eçer

lik

kaza

ndrm

akla

yük

ümlü

, bel

li ni

telik

leri

ve k

endi

ne ö

zgü

bir h

ukuk

sta

tüsü

ola

n ka

mu

göre

vlisi

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Ha

reke

t hal

inde

ki g

emin

in hz

n

ölçm

ek iç

in d

enize

saln

an a

let.

2)

Kola

ylk

la k

and

rlab

ilen

veya

ald

atla

-

bile

n, a

ptal

, bön

. 3) A

cem

i, te

crüb

esiz

.–

Kum

aş k

adn

baş

lğ.

4) B

ir re

nk.–

Bir

bütü

nden

kes

ilmiş

veya

ayrlm

ş in

ce,

yass p

arça

. 5) Ö

lü yk

ama.

– Uza

klk

işa

reti.

6) B

ir ş

k ve

ya s k

ayna

ndan

yayla

n ş

nlarn

topl

andğ

yer

, m

ihra

k.– C

ilt, d

eri.

7) G

erçe

kte

öyle

ol

madğ h

âlde

öyl

eym

iş gi

bi k

abul

ed

ilen,

itib

ari.

8) P

amuk

, ket

en v

eya

ipek

ten,

seyr

ek d

okun

muş

del

ikli

bir

tür k

umaş

. 9) K

ul.–

Palto

ya b

enze

r bi

r tür

üst

lük.

10) B

ir no

ktann

den

iz

yüze

yind

en o

lan

yüks

ekliğ

i, yü

ksel

ti,

irtifa

. 11)

Tekr

arla

ma,

tekr

ar e

tme.

12

) Işk

vey

a se

s dal

gala

rnn

yan

stc

bir y

üzey

e ça

rpar

ak g

eri d

önm

esi,

yansm

a, y

ank

.– Bi

r mey

ve.

Bulm

aca D

ünkü

bul

mac

alar

n ç

özüm

leri

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

U

K A

L L

İ T

S

İ M

E

Z A

N

İ

T E

M

A Ş

A

N

U

R İ

K

A T

İ L

S

E

N

E

M

İ L

İ S

M

A

N

D

K

A R

İ K

A T

Ü

R

J

E N

E

R İ

K

F E

R İ

İ

R İ

B A

Ş

F İ

L İ

K

T

E K

E L

B

A R

A T

A

Page 44: Zamandk242 eg

44 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANSPOR

İyiliğe vakıf futbolcularDidier Drogba, Florent Malouda, Dirk Kuyt, Omar Kanoute, Samuel Eto’o, Lionel Messi, Zinedine Zidane, Luis Figo gibi birçok oyuncu kurdukları vakıflar aracılığıyla insanların yardımına koşuyor.BEHRAM KILIÇ

1Ülkemizde futbolun başaktörleri, özellikle de 4 büyük takımda oyna-

yanlar yahut bu takımları çalıştıran teknik direktörler inanılmaz paralar kazanıyor. Bazıları yedi sülalesine yetecek kadar pa-rayı birkaç yılda cebine indiriyor. Ancak ne hikmetse bu oyuncuları, teknik direk-törleri bir okul, yetimhane, sağlık ocağı veya spor salonu yaptırırken göremiyoruz. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu ol-mak üzere memleketin herhangi bir iline, ilçesine yardım eli uzatırken izleyemiyo-ruz. Bizim topraklarda ter döken futbolcu ve teknik adamlardan ciddi ciddi yardım kampanyalarına el atan, dernek kuran, vakıf açan bir futbol adamına şu ana kadar rastlayamadık (Yıllar önce Fatih Terim’in memleketi Adana’da devletin tahsis ettiği araziye okul yaptırması hariç). Oysa dün-yanın dört bir yanından yüzlerce futbolcu, kazançlarının bir bölümünü kurdukları vakıflar aracılığıyla muhtaç insanlara ak-tarıyor. Kimi sağlık ocağı açıyor kimi okul yaptırıyor kimi de giyim ve gıda yardı-mında bulunuyor. Böylesine vakıf açan oyunculardan bazıları da Süper Lig’de ter döküyor. Galatasaray’ın dünyaca ünlü gol-cüsü Didier Drogba, Trabzonspor tarihinin en kariyerli oyuncularından Florent Ma-louda, Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt akla ilk gelenler.

Didier Drogba Vakfı Didier Drogba, saha içi ve saha dışı

duruşuyla ülkemizde taraflı tarafsız nere-deyse futbolseverlerin tamamının takdirini kazandı. Futbol hayatı başarılarla dolu. İngiltere Premier Ligi’nde Chelsea forma-sıyla 3 şampiyonluk yaşadı. 2011-12’de Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdı. 2 defa Afrika’da yılın oyuncusu seçildi. Sahadaki tüm bu başarılarını saha dışındaki yar-dımseverliği ile de taçlandırdı. 2007’de kurduğu Didier Drogba Vakfı’yla başta ülkesi Fildişi Sahilleri olmak üzere Afrika’daki diğer insanlara yardım yapmaya başladı. Onun en büyük hayali, doğduğu Abidjan’a bir has-tane kazandırmaktı. Bu maksatla Londra’da bir yardım balosu dü-zenledi. Başta Chelsea’deki takım arkadaşları Ashley Cole, Joe Cole, Nicolas Anelka, Salamon Kalou, Claude Makelele ve İngiltere Millî Takımı’nın da kaptanlığını yapan John Terry olmak üzere pek çok şöh-retli oyuncu bu baloya katıldı. Drogba, vakıf yararına 500 bin pound (yaklaşık 1 milyon 250 bin lira) topladı. 2009’da yaptığı bir reklam anlaşmasından aldığı 3 milyon avroluk bedelin tümünü de bu hastane yapımına harcadı.

Aslında o vakıf kurmadan önce de ülkesindeki pek çok yardım faaliyetine katkıda bulunuyordu. Bu yardımları bir çatı altında toplamak için kurduğu vakıf, hâlen sağlık ve eğitim alanlarında faaliyetlerine devam ediyor. Drogba, bu vakfı kurmadan önce, yaklaşık üç yıl Birleşmiş Milletler’in iyi niyet elçisi olarak çalıştı. İngilizlerin ünlü The Daily Telegraph gazetesinde yayımla-nan bir makalede, ülkesi için yaptıklarının Fildişi Sahili Devlet Başkanı’ndan daha fazla olduğu yazıldı. Ünlü futbolcu, kaleme aldığı otobiyografi kitabının ve “Didier Drogba’nın Olağanüstü Kaderi” adlı DVD’nin tüm gelirlerini de kurduğu vakfa bağışladı. Ocak 2007’de, Birleşmiş Milletler

Gelişim Programı, yaptığı yardımlardan etkilendiği Didier Drogba’ya ‘İyi Niyet Elçisi’ unvanını verdi.

1978’de doğan futbolcu, Malili eşi Alla ve üç çocuğuyla yaşıyor. O, 2002’de Fildişi Sahilleri’nde patlak veren iç savaşta da elini taşın altına sokan kişiydi. Ülkedeki savaşa rağmen Fildişi Sahilleri Millî Takımı 2006 Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanınca, Drogba eline mikrofonu aldı ve halkına seslendi: “Biz bugün tüm Fildişi halkının bir arada var olabileceğini, tek bir amaç uğruna oynayabileceğini gösterdik. Biz kutlamaların insanları birleştireceğinin sözünü verdik. Size dizlerimizin üzerinde yalvarıyoruz... Lütfen silahlarınızı bırakın!” 5 yılda üç binden fazla insanın hayatına mal olan savaş, Drogba’nın bu sözleriyle sona erdi.

Bir başka iyi krampon, Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt. 1980 doğumlu oyuncu ülkesinin kahramanı. Kuyt’un eşi Gertrude, yaşlı ve ihtiyaç sahiplerinin kal-dığı bir hastanede çalışan bir hemşireydi. Gertrude, onca kazanca aldırmadan mesleğine ta ilk çocukları doğana kadar devam etti. İkili 2006 yılında da bir vakıf kurdu. Dirk Kuyt Vakfı, engelli insan-ların sosyal hayata katılabileceklerini göstermek üzerine çalışmalar yapıyor. Kuyt’a göre hayat yalnızca sağlıklı insanlar için değil, engelliler için de eşit fırsatlar oluşturabilir. Kuyt ayrıca, ka-zandıklarının karşılığı olarak insanlara bir şeyleri geri vermek zorunda oldukla-rını ve engelli çocukların vakıf sayesinde hayata tutunduklarını görmenin kendi-sini mutlu ettiğini söylüyor. Vakfın bir başka çalışma alanı ise kimsesiz çocuk-lar. Özellikle savaş ve yoksulluk mağduru 3 .

d ü n y a ülkelerindeki k i m s e s i z çocukların eğitim ve sağlık masraflarını karşılamaya çalışıyorlar. Engelli insanlara yardım amacıyla bu yılın şubat ayında bir gece düzenlediler. Vakıf, engelli gençler ve çocuklar için her yıl yaklaşık 40 organizas-yon düzenliyor.

Malouda’nın One Love Vakfı Trabzonspor yönetimlerinin ‘şehre

yıldız gelmez’ klişesini yıkan, taraftarların sevgilisi olan Florent Malouda da büyük bir kariyere sahip. Fransa’nın Lyon takımıyla 4 şampiyonluk yaşadı. İngiltere’de Chel-sea’de takım arkadaşı Drogba ile birlikte bir şampiyonluk gördü. UEFA Kupası’nı

kaldırdı. Chelsea’de yılın futbolcusu se-çildi. Fransa Millî Takımı’nın değişmez oyuncusu oldu. Tüm bu başarılarının yanı sıra kurduğu ‘One Love Vakfı’ ile o da muhtaç insanlara yardımda buluyor. Malouda, vakıfla ilgili sorulara “Allah’ın bana bahşettiği bu futbol yeteneği saye-sinde kazandıklarımı insanlarla paylaşma duygusuyla ‘One Love’ adlı vakfı kurdum.” cevabını veriyor.

Vakıf sadece doğduğu Fransız Guyana-sı’nda değil, Haiti ve Jamaika’da da faaliyet gösteriyor. Onun yapmak istediği şey spor yoluyla kalplerine ulaşacağı gençleri eğit-mek. Bunun yanında kendisi gibi insanları örnek almalarını sağlamak. Belki içlerinden biri ileride önemli yerlere gelecek ve o da böyle bir vakıf kurarak insanlığın hizme-tinde olacak. Malouda’nın şöyle bir sözü de var: “Hiçbir topluluk gençlerinden yoksun var olamaz.” Malouda, vakfı ilkin Brezilya ve Surinam arasında yer alan Fransız Gu-yanası’ndaki futbol tutkunu gençlere katkı sağlamak için kurdu.

Buradaki gençlerin futbol oynayabilmeleri için onlara forma ve krampon desteği sağladı. Malouda, tanınmış

bir sporcu olduğundan dolayı dünyaca ünlü markalardan

destek aldı. Vakıf zamanla büyüdü. Hatta yardımlar Haiti’ye

kadar uzandı. 2010’da meydana gelen Haiti depremine dünyanın dört

bir tarafından yardım yağdı. Yardımda bulunanlardan biri de bizzat Haiti’ye giden Malouda’nın kendisiydi. Yaklaşık 100 bin insanın hayatını kaybettiği bu depremden 6 ay sonra Haiti’ye yardım götürdü. Halka tişörtler, çocuklara imzaladığı Chelsea formalarını dağıttı. Çocukların ona dua ettikleri kameralara yansıdı.

Galatasaray’ın bir başka Fildişi Sahilli oyuncusu Emmanuel Eboue de vakıf ku-ran futbolculardan. 2007’de İngiltere’nin Arsenal takımında oynarken kurduğu vakıf aracılığıyla ülkesindeki yoksul vatandaşlara yardım eden futbolcu, eğitimi destekleyip gençlere yeni iş sahaları açmak için ça-balıyor. Eboue, geçen yıllarda ülkesinin başkenti Abidjan’da düzenlediği daya-nışma yemeği sonrasında 10 bin kadar ders

gerecini ve bin tane de masayı okullara dağıttı.

Dünyaca ünlü oyuncular Lionel Messi, Zidane, Rivaldo gibi isimlerin de vakıfları var. Barcelona’nın Arjantinli yıldız futbolcusu, kendisinin de doğduğu Rosario şehrinde kurduğu vakıf aracılığıyla Arjantin’deki bir çocuk hastanesi için 780 bin dolar bağışladı. Dünyaca ünlü oyuncu, daha önce de 1,2 milyon nüfuslu kentteki bir spor merkezinin onarımı için 195 bin dolar bağışta bulunmuştu. Ayrıca, otizme yol açan bir hastalıkla mücadele eden insanlar için çalışmalar sürdürüyor.

Fransızların efsane ismi Zinedine Zidane’nin kurduğu Zidane Vakfı da ulus-lararası yardım faaliyetlerinde bulunuyor. Zidane, eski takım arkadaşı Ronaldo gibi oyuncularla birlikte ‘yoksulluğa karşı maç’ organizasyonları düzenliyor. Brezilyalı efsane oyuncu Rivaldo’nun kurduğu vakıf ise Angola ve Brezilya’da faaliyet gösteriyor. Brezilyalı efsane oyuncu geçen yıl, Christiano Ronaldo ve Messi’den aldığı imzalı formaları açık artırmada satarak elde edilen geliri vakfa bağışlamıştı. Real Mad-rid’in Portekizli yıldızı Cristiano Ronaldo da geçen yıl yaptığı önemli bir yardımla gündeme gelmişti. Altın Ayakkabı ödü-lünü kazanan Ronaldo, bu ödülün bir açık artırmada satılmasına izin verdi ve elde edilen yaklaşık 1,5 milyon avroluk kazancı Filistinli çocuklara bağışladı. Porte-kizli yıldızın 66 ülkeden 167 okula bağışta bulunduğunu da belirtelim.

İspanya’da ırkçı saldırılara uğrayan, bu yüzden bu ülkeyi terk edip Rusya’nın Anzhi takımına giden, şimdilerde ise Chelsea for-masını terleten Kamerunlu Samuel Eto’o da yardım faaliyetleri konusunda oldukça aktif. Mart 2006’da kurduğu Samuel Eto’o Vakfı, Batı Afrika’da yardım faaliyetleri düzenliyor. Vakıf bunun yanında sağlık hizmetleri, yoksullukla mücadele, kültürel faaliyetler, çocukların gelişimi gibi alan-larda da çalışmalar yürütüyor. Bir başka iyiliksever de Portekizli efsane oyuncu Luis Figo. Futbolu bıraktıktan sonra Luis Figo Vakfı’nı kurdu. Vakıf, çocukların sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanması için çaba gösteriyor. Fransız futbolcu Lilian Thuram’ın vakfı da sosyal sorumluluk projelerine kaynak sağlıyor.

Frederic Omar Kanoute’nin camii Birçoğumuzun hayranlık duyduğu

oyunculardan Mali asıllı Fransız Frederic Omar Kanoute de insanlığın hizmetinde. 20’li yaşlarda Müslümanlığı seçen oyuncu, üzerinde bahis şirketi reklamı bulunan formayı giymek istememesiyle de uzun süre dünya gündemine oturmuştu. 1977’de Fransa’nın Lyon kentinde dün-yaya gelen Kanoute, İspanya’da Sevilla takımıyla büyük başarılara imza attı. İki kez UEFA Kupası’nı kaldırdı. 2006’da Kanoute dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Mali’de yoksul Müslümanlar için bir vakıf kurdu. Vakıf, Mali’de yüzlerce fakir çocuğu açlığın pençesinden kurtar-mak için bir barınma köyü oluşturdu. Şu açıklamalar ona ait: “Mali’nin başkenti Bamako sokaklarında dolaşırken yüzlerce fakir çocuk gördüm, onlara yardım etmek istedim, bu yıllardır yapmak istediğim bir işti. Bu sayede bir vakıf kurdum, çok şükür her şey yolunda gidiyor. İnşallah yakın zamanda fakir çocuklar için daha büyük bir köy kuracağız. Onları orada barındırıp yetiştireceğiz.”

Didier Drogba

Flor

en

t Malouda

Dirk Kuyt

Page 45: Zamandk242 eg

7“ Dual-Core Android 4.1 tablet8 GB dahili hafıza, G-Sensor, Wlan 802.11/b/g/n,3G bağlantı opsiyon imkanı, 1.2ghz Dualcore CpuÖn kamera, Multi dokunmatik özelliği,512 Mb DD3 Ram.

Bağlantı birimleri: Micro USB, Micro SD, Kulaklık,Mini HDMI çıkış

E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk

A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I

DENVER® Tablet TAD-70082

2014A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I

DENVERDENVER

E-Mail: [email protected] E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk E-Mail: [email protected]

ABONE HATTI

DANİMRKA ✆İSVEÇ ✆

FİNLANDİYA ✆NORVEÇ ✆

+45 70 20 69 70+ 46 76 160 46 03+ 358 46 63 44 686+47 21 39 54 57

Page 46: Zamandk242 eg

46 18 - 24 ARALIK 2013 ZA MANSPORDevler Ligi’nde ‘dev ilginçlikler’ Şampiyonlar Ligi’nin ilk şampiyonu Marsilya sıfır çekti. İki gün süren maçta Juventus’u 1-0 yenen G.Saray, eksi 6 averajla ikinci tura çıktı. Borussia Dortmund, Arsenal ve Napoli 12 puan topladı, yoluna devam edenleri üçlü averaj belirledi.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Kulüpler düzeyinde UEFA’nın en pres-tijli organizasyonu olan Şampiyonlar

Ligi’nde grup maçları tamamlandı. Galatasa-ray, kar yağışından dolayı 31. dakikada tehir edilen ve ertesi gün tamamlanan maçta Ju-ventus’u yenerek adını son 16 takım arasına yazdırdı. 20 yıl önce start alan Şampiyonlar Ligi’ni ilk kazanan takım olan Marsilya sıfır çekerek maziyi arattı. Bir başka ilk, F Gru-bu’nda yaşandı. Borussia Dortmund, Arsenal ve Napoli 12 puan toplarken, gruptan çıkan takımları üçlü averaj belirledi, üzülen Napoli oldu.

Geçen yıl iki Alman takımının final oy-nadığı Şampiyonlar Ligi’nin grup maçlarında genelde favori takımlar yoluna devam etti. A Grubu’nda Manchester United’ın lider olması kadar Bayer Leverkusen’in ikinci olması da normal karşılandı. Lucescu’nun Shakhtar Donetsk’i 3. olurken, sürpriz olan İspanyol Real Sociedad’ın sadece 1 puan alması oldu. Galatasaray’ın da bulunduğu B Grubu’nda temsilcimizin İtalya şampi-yonu Juventus’u geride bırakması beklenen bir gelişme değildi. Benzer bir durum C Grubu’nda da vardı. Zlatan İbrahimoviç ve Cavani gibi yıldızlarla Paris Sanit Germain grubun mutlak fovarisiydi. Asıl sürpriz, geçen yıl UEFA Avrupa Ligi’nde final oynayan Ben-fica’nın Yunanistan temsilcisi Olympiacos’a ikili averajla geçilip gruptan çıkamamasıydı. Her iki takım da 10 puan topladı.

Bayern Münih geçen yıl lig, kupa ve Şam-piyonlar Ligi’ni kazanarak zor tekrarlanacak bir başarıya imza atmıştı. Bu yıl da kaldığı yerden devam eden Alman ekibi, D Gru-bu’nda favori gösteriliyordu. Deplasmanda Manchester City’yi yenerek gücünü gösteren Bayern Münih, son maçında İngiliz ekibine 2-0 öne geçtiği maçta 3-2 yenilerek şaşırttı. Bayern Münih ve Manchester City 15’şer puanla grubu tamamlarken; sadece 3 puan toplayan Victoria Plzen ile CSKA Moskova arasında UEFA Avrupa Ligi’ne gidecek ekibi ikili averaj belirledi. Gülen Plzen oldu. E Grubu’nda Murat Yakın’ın takımı Basel, şaka bir sonuca imza attı. Grubun kesin favorisi Jose Mourinho’nun Chelsea’sini iki maçta da yenen Basel, aynı başarıyı Schalke 04 ve Steaua Bükreş karşısında tekrarlayamadı. Basel, topladığı 8 puanla grubu 3. sırada

tamamlarken Chelsea ve Schalke gruptan çıkan takımlar oldu.

F grubunda tarihi sonuçŞampiyonlar Ligi tarihine geçen sonuç F

Grubu’nda alındı. Arsenal, Napoli, Borussia Dortmund ve Marsilya’nın yer aldığı grup için ‘Ölüm Grubu’ denilmişti. Adına yakışır bir sonuç çıktı. Arsenal kendi sahasında yenildiği Dortmund’u deplasmanda mağlup etti. Marsilya’nın tüm maçlarını kaybederek hayal kırıklığı yaşattığı grupta Dortmund, Arsenal ve Napoli 12 puan topladı. İtalyan ekibi Napoli son maçında Arsenal’i 2-0 yen-mesine karşılık üçlü averajda 1 gol farkıyla 3. olup gruptan çıkamadı. Napoli’nin Arjantinli yıldızı Gonzale Hugain maç sonunda göz-

yaşlarını tutamayarak “Bu haksızlık. 12 puan topladık ama yolumuza devam edemiyoruz.” dedi. Geçen yılın finalisti Borussia Dort-mund’a turu getiren gol 87. dakikada geldi. Bir başka dramı ise Şampiyonlar Ligi’ni ilk kazanan takım olan Marsilya, sıfır puan çekerek yaşadı.

Arda’lı Atletico Madrid, bu yıl hedef olarak Şampiyonlar Ligi’nde finali belirleyen takımlardan. Bunun boş bir hayal olmadığını G Grubu’nda en yakın rakibine 9 puan fark atarak gösterdi. Zenit’in 6 puanla ikinci olduğu grupta Porto ve Avusturya Wien 5’er puan topladı. H Grubu’nda Barcelona, Milan ve Ajax’a göre ‘daha fazla’ favoriydi. Ancak bu favoriliğin karşılığının 13 puan olmaması gerektiği konusunda otoriteler hemfikir. Ka-

talan ekibinin lider olduğu grupta 9 puanla Milan ikinci, 8 puanla Ajax üçüncü oldu.

Devler Ligi’nde bir başka yarış Ronaldo ile Messi arasında yaşanıyor. Son 5 yıldır Messi’nin gölgesinde kalan Ronaldo, Devler Ligi’nde Arjantinli’nin yokluğundan faydala-nıp grup maçlarında 9 gol atarak zirveye çıktı. İbrahimoviç 8 gol atarken, uzun süredir sakat olan Messi 6 golde kaldı. Real Madrid, 20 golle en çok gol atan takım olurken; bunun 10’unu temsilcimiz Galatasaray’ın ağlarına gönderdi. Kalelerinde 17 gol gören Anderle-cht, Viktoria Plzen ve CSKA Moskova kolay lokma oldu. Celtic ise 3 golle en az gol atan takımdı. 8 gol atıp 14 gol yiyen Galatasaray da eksi 6 averajla ikinci tura çıkarak ilginç bir istatistiğe imza attı.

Kasımpaşa'da olaylı geceKasımpaşa-Beşiktaş maçının son anlarında istenmeyen görüntüler yaşandı. Sahaya giren taraftar, Fernandes’e saldırıp tekme attı. Ardından Siyah-Beyazlı oyunculardan Almeida ve Motta, taraftara aynı şekilde karşılık verince kırmızı kart gördü.

BARBOROS BURUS İSTANBUL

1Kasımpaşa ile Beşiktaş arasında oyna-nan karşılaşma, eşine belki de rastla-

yamayacağımız iki olaya sahne oldu.30. dakikada Kasımpaşalı Donk, tribün-

den atılan meşin yuvarlağı eline alarak ceza sahasındaki Hugo Almeida’nın ayağındaki topun üstüne atarak pozisyonunu bozdu. Hakem Barış Şimşek, Donk’u sarı kartla cezalandırırken oyunu hava atışıyla yeniden başlattı. Mücadelenin ikinci ilginç anı ise 80. dakikada yaşandı. Yine Beşiktaş’ın atak yaptığı sırada Maraton A tribününden

inen bir taraftar sahaya koşarak girdi ve Manuel Fernandes’e saldırdı. Portekizli yıldıza tekme atarak yere düşüren şahsa, Beşiktaşlı futbolcuların büyük bir tepkisi oldu. Başta Fernandes’in vatandaşı Hugo Almeida ve Brezilyalı sol bek Motta olmak üzere diğer oyuncular, fanatiğin üzerine yü-rüdü. Kasımpaşalıların etkisiz hale getirdiği kişi, daha sonra güvenlik güçleri tarafından dışarıya çıkarıldı. Hakem Barış Şimşek ise Motta’ya direkt kırmızı, tekme attığını görmediği Almeida’yı ikinci sarıdan kırmızı kartla ihraç etti. Bu sırada Fernandes’in tribünlere yönelerek, “Hepiniz sahaya inin” dercesine bir harekette bulunduğu

gözlendi. Sinir küpüne dönen Portekizli yetenek, daha sonra yedek kulübesine doğru gelerek oyundan çıkmak istediğini teknik heyete iletti. Ancak Slaven Bilic, talebesini sakinleştirerek yeniden sahaya geri dönmesini sağladı. Maç sonunda ise Beşiktaşlı yöneticiler taraftarın tepkisini çeken Fernandes’i takım otübüsü yerine özel bir minibüsle stattan uzaklaştırdı.

Saldırgan taraftarın rengi belli değil!Kasımpaşa’nın 2-1’lik üstünlüğüyle

tamamlanan maçın 80. dakikasında sahaya girerek Beşiktaşlı Manuel Fernandes’e tekme atan taraftarın kimliği açıklandı.

Emniyetten alınan bilgiye göre; şahsın 1976 Batman doğumlu Mustafa Ö. olduğu öğrenildi. Üzerinde Siyah-Beyazlı forma bulunan Mustafa Ö.’nün, yeşil zemine Kasımpaşa Maraton A’daki özürlüler bö-lümünden girdiği bildirildi. Aynı kişi, daha önce Batman Petrolspor tribünlerinde de görülmüştü. Bursaspor’un stadında, 4’üncü haftada oynanan Beşiktaş karşılaşmasını ev sahibinin destekçilerinin oturduğu bölümde izleyen Mustafa Ö.’nün, G.Saray’ın Şampi-yonlar Ligi’ndeki Juventus müsabakasını da stadyumda takip ettiği ortaya çıktı. Mustafa Ö’nün burada da Beşiktaş forması ve montu giydiği görüldü.

Page 47: Zamandk242 eg
Page 48: Zamandk242 eg