48
www.zamaniskandinavya.dk 11 - 17 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 297 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO Hizmet’in en büyük hatası Günlerimi bırak, bana kalsın... Deli divaneler 41 39 6 25 EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLI KAMİL SUBAŞI ABDULLAH AYMAZ Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Batılı kaynaklara vurduğu boya 1 8'DE Fethullah Gülen Hocaefendi, New York Times'a yazdı 1 40'DA Nasıl bir suça bulaşnız ki... İsveç, mültecileri bütün belediyelere dağıtmaya hazırlanıyor 1 HABERİ 5'DE KENTBANK DAVASI, BANK ASYA HUKUKSUZLUĞUNA EMSAL NİTELİKTE: İşte AİHM’nin gerekçeleri 1TMSF’nin 2001’de el koyduğu Kentbank’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açtığı davada mahkemenin kararı, Türkiye’de son dönemde yaşanan hukuksuzluklar için uyarı niteliğinde. Bankanın 4,1 milyar dolarlık tazminat talebiyle açtığı davada Türkiye’yi suçlu bulan AİHM, gerekçesinde el koymadan önce hükümet yetkililerinin gizli toplantılar ve siyasi baskı yaptığını vurguladı. 1 17'DE Bank Asya’ya müdahale, kamu gücünün usulsüz kullanımıdır Norveç’te binlerce öğretmen işini bırakıyor İstatistik Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, Norveç genelinde 40 bin öğretmen işini bırakacak ve 2020’de, 23 bin öğretmen açığı olacak. 1 8'DE SWETURK’ten Stockholm’de emlak semineri İsveç Türk İşadamları Federasyonu (SWETURK) bünyesinde faaliyet gösteren SWETURK Profesyoneller Kulübü, “Stockholm’de emlak piyasası, yatırım fırsatları ve riskleri” konulu bir seminer düzenledi. 1 11'DE Türkçe, potansiyel olarak dünya dili olma niteliğinde ENGİN TENEKECİ OSLO Kelimelerin dünyasının oldukça rengin, zengin ve bir o kadar da geniş olduğu bir gerçek. Düşünceler, adeta harflerin oluşturduğu kelime ve cümlelerin aracılığıyla dile gelir. Bir nevi kelimelere, fikir ve anlamların giydiği elbiseler nazarıyla da bakılabilinir. 1 9'DA MAHMUT ÇEBİ | BANKA ASYA KİME BATIYOR? 1 3'DE DEVLET ÇÖKTÜ Bank Asya yönetimine el koyma operasyonu, hukukun hiçe sayıldığı, adaletin siyasi hesaplara kurban edildiği bir durumu işaretliyor. kurumların özel mülke çöktüğü bir düzende, Adalete olan güven yara alır. Adaletin bittiği yerde, devlet de biter. 1 14'DE

Zamandk297 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    278

  • Download
    15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

www.zamaniskandinavya.dk11 - 17 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 297 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

Hizmet’in en büyük hatası

Günlerimi bırak, bana kalsın...

Deli divaneler

41 396 25

EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLIKAMİL SUBAŞI ABDULLAH AYMAZ

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Batılı kaynaklara vurduğu boya

1 8'DE

Fethullah Gülen Hocaefendi, New York Times'a yazdı

1 40'DA

Nasıl bir suça bulaştınız ki...

İsveç, mültecileri bütün belediyelere dağıtmaya

hazırlanıyor1 HABERİ 5'DE

KENTBANK DAVASI, BANK ASYA HUKUKSUZLUĞUNA EMSAL NİTELİKTE:

İşte AİHM’nin gerekçeleri1TMSF’nin 2001’de el koyduğu Kentbank’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açtığı davada mahkemenin kararı, Türkiye’de son dönemde yaşanan hukuksuzluklar için uyarı niteliğinde. Bankanın 4,1 milyar dolarlık tazminat talebiyle açtığı davada Türkiye’yi suçlu bulan AİHM, gerekçesinde el koymadan önce hükümet yetkililerinin gizli toplantılar ve siyasi baskı yaptığını vurguladı. 1 17'DE

Bank Asya’ya müdahale, kamu gücünün usulsüz kullanımıdır

Norveç’te binlerce öğretmen işini bırakıyorİstatistik Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, Norveç genelinde 40 bin öğretmen işini bırakacak ve 2020’de, 23 bin öğretmen açığı olacak.

1 8'DE

SWETURK’ten Stockholm’de emlak semineriİsveç Türk İşadamları Federasyonu (SWETURK) bünyesinde faaliyet gösteren SWETURK Profesyoneller Kulübü, “Stockholm’de emlak piyasası, yatırım fırsatları ve riskleri” konulu bir seminer düzenledi. 1 11'DE

Türkçe, potansiyel olarak dünya dili olma niteliğindeENGİN TENEKECİ OSLO

Kelimelerin dünyasının oldukça rengin, zengin ve bir o kadar da geniş olduğu bir gerçek. Düşünceler, adeta harflerin oluşturduğu kelime ve cümlelerin aracılığıyla dile gelir. Bir nevi kelimelere, fikir ve anlamların giydiği elbiseler nazarıyla da bakılabilinir.

1 9'DA

MAHMUT ÇEBİ | BANKA ASYA KİME BATIYOR? 1 3'DE

DEVLET ÇÖKTÜBank Asya yönetimine el koyma operasyonu, hukukun hiçe sayıldığı, adaletin siyasi hesaplara kurban edildiği bir durumu işaretliyor. kurumların özel mülke çöktüğü bir düzende, Adalete olan güven yara alır. Adaletin bittiği yerde, devlet de biter. 1 14'DE

2 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

DANİ

MAR

KA H

ABER

TUR

U

Merkez Bankası faizleri yine düşürdü

Merkez Bankası kronun değerini düşürmek için yeni bir adım atarak mevduat sertifikasına ilişkin yüzde 0,25’lik faiz oranını 0,75’e çekti. Merkez Bankası dört hafta içe-risinde faiz oranlarını dördüncü kez düşürdü. Bu durum bankaların Merkez Bankasına para yatırmalarını daha da zorlaştırıyor. Mevcut durumda, Merkez Bankasında her 100 kron için 75 kuruş faiz uygulanıyor. Nordea Bankası ekonomisti Helge J. Pedersen, bu durumun Danimar-ka’ya para akışını hızlandıracağını söyledi. İsviçre Merkez Bankası’nın, Eylül 2011’den beri Euro karşısında Frank’ın dalgalanmasına izin vermesi nedeniyle Danimarka’ya para akışının arttığı düşünülüyor. Helge J. Pedersen, “Danimarkalı yatırımcılar ve şirketler, kron hakkındaki tartışmanın ışığında, Euro varlıklarının Danimarka kronu karşısında değer kazanmasını istedikleri için bu baskıya katkıda bulundu” açıklamasını yaptı.

Sahte Hint Rupisi’ne dikkat

Bankalarından veya döviz bürosundan Hint parası aldıysanız dikkatli olun. Kopenhag Emniyet’i Ekonomik Suçlar Şubesi bir soruşturma esnasında Danimarka’da bin Hint rupisi değerinde sahte banknot bulunduğunu keşfetti. Polis müfettiş yardımcısı Tommy Keil, “Bank-notlar döviz bürosundan alınmış ve hepsi yeni. 2 adet sahte banknot için kimseyi uyarmıyoruz. Burada büyük bir miktardan bahsediyoruz; ancak tam olarak ne kadar olduğu hakkında bilgi veremem” şeklinde konuştu. Keil, Danimarka’da döviz bürosuna satılan bir miktar Hint parası olduğunu belirtti. Tommy Kiel, yeni banknot almış veya parasını dövize çevirmiş olan vatandaşların, banknotları aldıkları yere geri götürmelerini tavsiye edip, “Sahtecilikle suçlanma riskiniz olduğu için banknotları kullanmamalısınız” açıklamasında bulundu.

Parlamento yanlış yönlendirildi

Liberal Parti, Danimarka Halk Partisi, Birlik Listesi ve iki uzmanın görüşüne göre, Ulusal Sağlık Kurulu parlamentoyu yanlış yönlendirdi. Politikacılar ve uzmanlar, Ulusal Sağlık Kurulu’nun parlamentoya sunulan ve psikiyatristin uyguladığı tedaviler hakkındaki uyarıları ve bilgileri içeren raporu değiştirdiğini ve önemli kısımların silindiğini düşünüyor. Güney Danimarka Üniversitesi’nde Doç Dr Kent Kristensen, “Bu oldukça yanıltıcı ve yanlış bir rapor ve bu çok ciddi bir durum” dedi. Sosyalist Halk Parti (SF) sağlık sözcüsü Özlem Çekiç ise “Yanlış yönlendirildim. Raporda yazanlar doğru değil” açıklamasında bulundu. Avukat Kent Kristensen ve Aalborg Üniversitesi’nde Doç Dr Stone Bönsing’e göre rapordan bazı bölümlerin silinmesi yasalara aykırı. Kent Kristensen’e göre rapordan Ulusal Sağlık Kurulu’nun psikiyatristi aktif bir şekilde izlediği anlaşılıyor, ancak kurul yalnızca psikiyatristin hükümlerine uymadığı an-laşmalara ilişkin toplantılar düzenlemiştir. Ulusal Sağlık Kurulu eleştirilere cevap vermek istemedi.

2015’te istihdam artacak Money Dergisi tarafından Danimarkalı ekonomistler

arasında yapılan bir araştırmaya gore; ekonomi tam anlamıyla iyi durumda ve gelecekte çok daha iyi olacak. Araştırma ülke genelindeki bankalardan, üniversitelerden ve emeklilik fonundan 10 ekonomisti bir araya getirerek Danimarka ekonomisi hakkındaki fikirlerini sordu. Danske Bank başekonomisti Steen Bocian, “Tüketim ve yatırım krizi yaşadık, ancak tohumlar yeni yeni filiz-lenmeye başladı” şeklinde konuştu. Bocian, 2015 yılının Danimarka’da 10-15 bin arası yeni istihdamın söylüyor. Bu durum 2014 yılında yaşanan istihdam patlamasının bir sonucu. En son kasım ayında hesaplanan rakamlar 28 bin yeni iş fırsatı olduğunu ve 2014 yılının ekonomik krizin ardından istihdam konusunda en iyi yıl olduğunu ortaya koydu. Tüm ekonomistler bu sene bir büyüme bekliyorlar, ancak tahminler 5.000 ile 30.000 yeni istih-dam arasında değişiyor.

BKM artık Stockholm’de de güldürecekMENAF ALICI STOCKHOLM

1Geçtiğimiz yıl Stockholm’de kurulan AC-TOPİA-MazErdo International Derneği,

sinema ve tiyatro sanatçısı Yılmaz Erdoğan’ın sanat anlayışı ve felsefesini İsveç’e taşıyor.

Yılmaz Erdoğan’ın BKM/İstanbul bünyesinde başlattığı ve kurumsallaştırdığı ‘Çok Güzel Hare-ket Bunlar’ konseptine uygun tiyatro çalışmalarına odaklanan ACTOPİA-MazErdo International bünyesinde BKM Stockholm Tiyatro Atölyesi kurdu.

BKM Stockholm Tiyatro Atölyesi Sözcüsü Çağla Ersoy çalışmalarıyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulundu. Çağla Ersoy, Yılmaz Erdoğan’ın sanat anlayışı ve felsefesini kendine örnek alan değişik ülke ve kültürlerden İsveç’e gelen veya burada doğan 17-29 yaş grubundaki gençler tarafından kurulan ACTOPİA-MazErdo International’ın tiyatro, sinema ve müzik dersleri verdiğini kaydetti.

Sanatçı Erdoğan’ın derneğin onur başkanı ve eğitmeni olduğunu ifade eden Ersoy, “ACTOPİA / Academia Cultura MazErdo geçen yıl Yılmaz Er-doğan, Ahmet Mümtaz Taylan ve Ersin Korkut’un katıldığı bir galayla BKM/Mutfak konseptinin ilk ve tek şubesini Stockholm’de kurmuştur ve çalışmalarını BKM Mutfak Stockholm adıyla yürütmektedir. BKM’nin İstanbul’da Türkçe yazıp oynadığı skeçlerin İsveççeye uyarlanarak sahnelenmesi dışında, BKM Mutfak Stockholm kendi skeçlerini yazıp oynamaktadır. Skeçler büyük çoğunlukla İsveççe oynanmasına karşılık,

başka dillerde de denemeler yapmaktadır” diye konuştu. BKM İstanbul’un, Stockholm’deki kardeş grubun çalışmalarına hem pratik hem de teorik olarak yardım ettiğini kaydeden Ersoy, “gerek kendi elemanlarını göndererek, gerekse buradaki gençleri İstanbul’da ağırlayarak grubun tüm çalışmalarına destek sunmaktadır. Ana grup farklı kültürlerden 15 genci, ikinci eğitim grubu da 15 genci barındırmaktadır. Grup İsveç’in bir çok önemli branş kuruluşuyla yakın bir işbirliği içinde olup, devlet tiyatrolarının da üyesidir” dedi.

Sinema atölyesiyle de Stockholm Film Aka-demisi işbirliğiyle bu alanda istek ve yetenekleri olan gençlere eğitim vermeyi planladıklarını anlatan Ersoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Sinema atölyesinin bünyesinde, yönetmenlik, oyunculuk ve senaryo yazımı, eğitim grupları var. Grubun temel amacı İsveç’te yaşayan gençleri geniş bir uluslararası kültür platformunda bir araya geti-rerek, daha sonraki kuşaklara kalıcı ve üreten bir kurumsallık yaratmaktır. Gruba katılmak isteyen gençlerin bu kültürel faaliyetler dışında eğitim alanında da başarıları önemle desteklenmektedir. Stockholm’de yaşayan bütün gençleri, milliyet, din, sosyal aidiyet, renk, politika, ırk ayrımı tanım-lamalarından tamamen uzak, bağımsız bu kültür platformunda birlikte gülmeye ve güldürmeye davet ediyoruz.”

BKM Stockholm’ün, 30 Mayıs 2015 tarihinde yıllık çalışmalarını sergileyeceği bir gösteri düzen-leyeceğini duyuran Ersoy, gösteriyle ilgili ayrıntılı bilginin www.academiacultura.se sayfasında alınabileceğini de sözlerine ekledi.

3 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

MF

Mahmut Çebi

Bank Asya kime batıyor?Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Bank Asya’yı “Devletin bile batıramadığı dünyanın en meşhur ve güvenilir bankası“ yapmaya kararlı görünüyor. Türkiye boyutla-rını aşan bir reklam kampanyası bir yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

İş o noktaya geldi ki, Banka Asya yöne-ticileri hiçbir karşılık alınmadan ve tamamen bir kulun rızası istikametinde devam eden bu bedava reklam kampanyasının şaşkınlığını yaşıyorlar. “Artık reklama ihtiyacımız yok.” sözleri onların ağızlarından dökülüyor.

Üstelik reklam o kadar etkili ki anında tesirini gösteriyor. Daha yayının yapıldığı günün ertesine bile kalmadan insanlar Bank Asya’nın kapısına koşuyorlar, para yatır-mak için sıraya giriyorlar. Bütün televizyon kanalları, gazeteler bu reklama yine hiçbir ücret almadan iştirak ediyorlar. Reklamın ana mesajı artık tüm aziz halkımız tarafından ezberlenmiş vaziyette…

“BANK ASYA BATIYOR!”Bir yıldır süren reklam halk nezdinde

etkisini hala sürdürüyor olsa da bir türlü gerçekleşmeyen ana mesajın inanılırlığı feci şekilde yıpranmış görünüyor. Birçok kişi

Cumhurbaşkanı Erdoğan prodüksiyonu olarak devam eden reklam kampanyasının Nasreddin Hoca’nın “evim yanıyor” fıkrasına döndüğünü söylüyor.

Fıkrayı hatırlayalım: Nasreddin Hoca birkaç kez evim yanıyor, koşun dostlar, yetişin yardım edin diyerek köylüleri ayağa kaldırmış. Koşup gelip evin yanmadığını gören köylüler, kızıp geri dönüyormuş. Bir gün ev gerçekten yanmış. Hoca feryat etmesine rağmen köylüler Hoca’nın yine yalan söylediğini düşünerek hiç oralı bile olmamışlar.

Bank Asya’yı batırma filminin ilk startını İçişleri Bakanı Efgan Ala 28 Aralık 2013’de TRT’de katıldığı bir programda yapmış ve Bank Asya’yı ima ederek, “2 milyar dolar döviz aldı belgesi var.” yalanını söylemişti.

Peşinden Ocak 2014’de Türk Hava Yol-ları (THY) yönetimi Bank Asya’yı zor duruma düşürüp kapanma gerekçesi oluşturmak için 10 milyon TL zararı göze alarak bankadaki 900 milyon TL’sini bir anda çekmişti. Son-rasında bunu kamu kaynaklı başka para çekmeler izlemişti.

Fakat halkın inanılmaz şekilde sahip

çıkması sonucu bir türlü batmayan Bank Asya bütün bu beklenmeyen para çekişlerine karşı ödemelerini yapmaya devam ediyor ve mudilerine hiçbir hizmetini aksatmıyordu.

Reuters’in haberine göre Bank Asya’nın anahtarını masasının üstünde isteyen o günlerin Başbakanı Erdoğan, sabredeme-diğinden olsa gerek 30 Haziran’da bizzat devreye girmiş batma olayına psikolojik destek vermek için olsa gerek şunları söy-lemişti: “Şu anda Bank Asya iyi konumda değil. Bu aldığım bir bilgidir. Bunlar vatandaşı aldattılar.”

O zaman da hesap şu an Bank Asya’ya yapılanın aynısı idi. Banka zor duruma düşürülecek. Mevduat taleplerini karşılaya-madığı gerekçesiyle, güya devleti zarardan kurtarmak için, bankaya el koyma yerine yönetimi devralınacaktı.

Fakat o aşamada da halkın hep devrede olup bankaya sahip çıkması bu oyunu bozu-yordu. Bu arada Cumhurbaşkanı olmasına rağmen Erdoğan niyetinden vazgeçmedi. En son 18 Eylül 2014’de “O banka zaten bat-mış.” ifadelerini kullandı. Devletin başının bu kesin ifadesinin üzerinden 5 aya yakın süre

geçmiş olmasına rağmen Bank Asya batmak yerine sermaye yapısını daha güçlendirince, artık birilerinin sabrı iyice tükenmiş olmalı ki, iki gündür izlediğimiz oldukça çirkin polis destekli operasyon devreye sokuldu. Banka Asya resmen derdest edilip yönetimine el kondu. Hem ülkeye, hem ekonomiye hem de ülkenin dış imajına ayıp oldu.

Artık vatandaş Bank Asya’ya yapılan bu zoraki reklam kampanyasındaki ana mesajı “Bank Asya kime batıyor?” şeklinde okumaya başladı.

O yüzden şehir eşkıyalığı olarak da tanımlanabilecek bu hukuksuzluğa karşı tavrını bir öncesinde olduğu gibi Bank Asya’ya gidip yeni hesap açma kuyrukları oluşturarak cevap vermiş bulunuyor. Bu hukuksuzluk çok kişiyi rahatsız etti. Mesela Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Cengiz Hortoğlu, “Bir miktar birikimim var. Tavrımı belirtmek için Bank Asya’ya yatır-maya gidiyorum” ifadelerini kullandı. Ben de bu tavrı gösterdim. Siz de en azından bir 100 TL’lik hesap açtırarak bu ayıba, çok iyi, çok etkin, çok demokrat bir cevap verebilirsiniz.

Danimarkalıların yarısı ülkedeki Müslüman sayısının sınırlandırılmasını istiyorYougov isimli araştırma kuruluşu tarafından Metroexpress Gazetesi için yapılan bir araştırmaya göre her iki Danimarkalıdan biri ülkedeki Müslüman sayısının sınırlandırılması gerektiğini düşünüyor.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka Avrupa’da göçmen kanu-nun en sert olduğu ülkelerin başında

geliyor. Buna rağmen Müslümanlar sık sık çeşitli siyasi tartışmaların konusu olmaktan kurtulamıyor. Yougov isimli araştırma kuru-luşu tarafından yapılan bir araştırmaya göre Danimarkalıların yarısı ülkedeki Müslüman sayısının sınırlandırılması gerektiğini düşü-nüyor. Öte yandan araştırmaya göre; Dani-markalıların yüzde 42’si Müslümanlarla ilgili herhangi bir sınır olmaması gerektiğini ve insanların bu şekilde kategorize edilmemesi gerektiğini düşünüyor.

Roskilde Üniversitesi öğretim görevli-lerinden Prof. Dr. Bent Greve araştırma sonuçlarının endişe verici olduğunu söyledi. Prof. Greve, ‘‘Sonuçlar, hoşgörü ve birbiri-mize saygının Danimarka refah toplumunda baskı altında olduğunu gösteriyor. Fransa’da yaşanan olaylar insanların gözlerini bağlamış durumda. Bazı insanlar eğer Müslümanların birkaç tanesi radikal ise hepsi öyleymiş gibi düşünüyor.’’ dedi.

Danimarka Facebook’ta Müslümanlara hakaret edilen sayfaları konuşuyorDanimarka’da yayımlanan Politiken Gazetesi İslam’a ve Müslümanlara hakaretlerler yağdırılan Facebook gruplarını masaya yatırdı.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da yayımlanan Politiken Gazetesi İslam’a ve Müslümanlara

hakaretlerler yağdırılan Facebook grupla-rını masaya yatırdı. Söz konusu grupların aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi (DF) ile bağlantısı tartışmalara neden oldu. DF’in önde gelen isimlerinden Sören Espersen, ‘‘Eğer bu gruplar Danimarka Halk Partisi üyeleri tarafından yönetiliyorsa bu kişiler üyelikten atılır.’’ dedi. Bu arada Politiken Gazetesi söz konusu gruplardan ikisinin DF üyesi Jørgen Larsen Møller ve Jesper Fruerboel tarafından yönetildiğini ortaya çıkardı. Halböyle olunca gözler DF yö-netiminin Møller ve Fruerboel hakkında vereceği karara çevrildi.

Politiken Gazetesi’ne konuşan DF Başkan Yardımcısı Sören Espersen, ‘‘Face-book bir orman ve bataklık gibi. Bu yüzden geçtiğimiz Aralık ayında ben Facebook sayfamı kapattım. Nazik insanlar için bu-luşma mekanı olduğu doğru ancak tam tersi insanlar için de bu geçerli.’’ dedi.

Espersen İslam’a ve Müslümanlara yönelik ağır hakaretlerin edildiği iki sayfayı yöneten DF üyesi Jørgen Larsen Møller ve Jesper Fruerboel’in durumunun parti genel kurulunda görüşüleceğini söyledi. Espersen, ‘‘Eğer bazı parti üyeleri ortaya çıkıp söylememeleri gereken şeyleri söyle-mişlerse partiden atılırlar.’’ dedi.

Diğer taraftan Danimarka’nın tanınmış

hukukcuları Facebook üzerinden yapılan hakaretlerin suç olduğunu ve cezalandı-rılmasının mümkün olduğunu ifade etti. Politiken’in görüşlerine başvurduğu Dani-marka Medya ve Gazetecilik Okulu öğretim görevlilerinden ve Bird&Bird Hukuk Fir-

ması ortaklarından Peter Lind Nielsen, söz konusu Facebook gruplarının suç işlediğini söyledi. Nielsen, ‘‘Müslümanları köpeklere benzetme ve çoğalmalarının durdurulma-sını isteme toplumu aşağılamak anlamına gelir ve prensipte suç teşkil eder.’’ dedi.

Söz konusu grupların aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi (DF) ile bağlantısı tartışmalara neden oldu.

4 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAFethullah Gülen Hocaefendi’nin Batılı kaynaklara vurduğu boyaHocaefendi, her şeyde olduğu gibi gerek sözlü gerekse yazılı olarak alıntı yaptığı Batılı aydınların düşüncelerini Kur’an, hadis, icma ve kıyasın o yanıltmaz kısıtaslarıyla ölçtüğü ve bu kutsi filtrelerden geçirerek taktim ettiği görülüyor.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Samimi olduğum ünlü bir Norveçli ya-zara, Fethullah Gülen Hocaefendinin

bir İslam alimi olmasına rağmen eserlerinde birçok Batılı aydının fikirlerine rastlama-nın mümkün olduğunu söylemiştim. Hatta meşhur Henrik İbsen’den de bahsettiğini ve kendisinden alıntılar yaptığını söylede-ğimdeyse şaşırmıştı. Evet, bugün, daha çok İbsen olarak anılan Norveçli Henrik İbsen, sadece İskandinavya genelinde değil, nere-deyse tüm dünya çapında ün kazanmış bir isim. ‘Dramanın babası’ olarak nitelendirilen İbsen, 2. William Shakespeare olarak da görülür. Türkçeye çevrilmiş eserleri de var. Hatta İbsen’in, başkent Oslo’da bulunan Devlet Tiyatro Salonu’nun hemen önünde büyük bir heykeli de mevcut. Kraliyet Sa-rayı’nın hemen önünden geçen büyük cad-deye de onun ismi verilmiştir.

Evet, Hocaefendi, Çağ ve Nesil Seri-si’nde, ‘’İbsen’in ifadesiyle: ‘Saadetin helâki’ demektir.’’ ifadelerinden alıntı yaptığı görülür. Aslında Fethullah Gülen Hocae-fendi’nin bu vasfı, İslami ilim ve alimlere vukufiyetinin yanı sıra, gerek Batı bilmine gerekse Batı’da neşet eden aydınlara dair oldukça ‘derin bir ilmi donanım’a sahip olduğunun da bir göstergesidir. Ancak onun bu önemli vasfını ele alan pek fazla eser yok. Varsa da tek tük. Zeten Hocaefendi’nin hem kitabi hem de hitabi (şifai) eserlerinden isti-fade edenler onun bu vasfını çok rahatlıkla fark eder.

O, eserlerinde Gherardo da Gremo-na’dan Carlyle’ye, Edward Montel’den Campanella’ya, Bacon’dan V. Hugo’ya, Jean-Paul Raux’dan Philip Hitti’e, Auguste Comte’dan Luis Büchner, Lamark’tan Paskal’a, Voltaire’den John’a, David Hume’den Dr. Gustave Le Bon’e, Philip Hitti’den Thomas Reid’e, J. Stuart Mill’den Fyodor Dostoyevski’ye, G.M. Rodweı’den Locke’ye, Bacon’dan Thomas Reid’e, Mo-leschott Malebranche’den Hegel’e, John Davenport’tan George Bernard’a kadar bir-çok Batılı aydından bahsettiğini görüyoruz. Ayrıca Hocaefendi yer yer kadim Yunan filozoflarından Tales (Thales), Pisagor (Py-thagoras), Sokrates, Aristo, Eflatun’dan da alıntılar yaptığı görülüyor.

Fethullah Gülen Hocaefedi, kendisiyle yapılan bir röportajda Batı ilmine yönel-mesindeki en önemli saiklerden birisinin, askerlik yıllarında ki komutanı olduğunu açıklar. Komutanının engin bir tasavvuf bilgisinin olduğunu, Şark-Garb klasiklerini çok iyi bildiğini söyler. Hatta komutanının kendisini Voltaire’i, Rousseau’nun ‘İçtimai Mukavele’sini, ‘Dağdan Mektupları’nı ge-tirip verdiğini; Emile’i de zorla okuttuğunu ifade eder. Hocaefendinin komutanı ken-disine Batı’yı mutlaka tanımalısın dediğini vurgular ve askerliğin kendisi için ikinci bir merhale olduğunu dile getirir.

Ancak Hocaefendi’nin gerek yazılı eser-lerinde gerekse sözlü sohbetlerinde Batılı aydınlardan alıntı yaptığı usulle, özellikle Tanzimat’tan bu yana Batılaşma sürecine giren –sözüm ona- diğer Türk aydınlarının metodları arasında oldukça keskin farklılık-ların olduğu fark ediliyor. Mesela bazı Türk aydınları, eserlerinde, herhangi bir Batılı aydından alıntı yaptığında, yine sadece alıntı yaptığı Batılı aydının sözlerini, fikirlerini,

yazılı veya sözlü olarak aktarmakla yetiniyor ve övünüyor. Yani; alıntı yapılan o Batılı aydının düşünceleri, özellikle Türkiye insa-nının sahip olduğu manevi dinamiklerle, dini değerlerle karşılaştırılmıyor. Fizik ötesinden mahrum, manada kısır, sun’i, yapmacık maddeci bir metod izleniyor. Diğer bir ta-birle, ‘bizcesi’nin süzgecinden geçirilmiyor. Neden? Çünkü Batıya karşı bir kompleks, bir ezilmişlik hissiyatı var da ondan.

‘Bunca devâsâ kâmetin, Kur’ân ve Sâhib-i Kur’ân hakkındaki muhteşem itirafları’Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ise

Batılı aydınların düşüncelerinden alıntı yaparken uygaladığı usül, kendisini, diğer Türk aydınların takip ettiği usullerinden yukarıda da değinildiği üzere keskin bir şekilde ayırıyor. Zira o, her şeyde olduğu gibi sözlü-yazılı olarak alıntı yaptığı Batılı aydınların düşüncelerini Kur’an, hadis, icma ve kıyasın o yanıltmaz kısıtaslarıyla ölçer, bu kutsi filtrelerden geçirerek taktim eder. O, bu türlü Batılı düşünürlerin fikirlerinin ucundan tutar ve metafizik realitelerle bu-luşturur. Özetle, o, her şeyi İslami değerlere göre ele alır.

Örneğin, Kant’ın eşyayı “nomen-fe-nomen” olarak ikiye ayırdığını bahsettiği bir yerde, ledünniyata karşı olup, hikmet-lere göz kapayan ilim bilmezlerin Kant’a kızdığını söyler. Hocaefendi, Kant’ın bu görüşlerini melekut alemine kadar götürür ve şöyle devam eder: “Kant’ın düşüncesinin isabetliliği veya isabetsizliğini burada tartış-mıyacağız. Buna bizim dilimizde “Şehadet âlemi- Gâyb âlemi” veya “mülk-melekut” denilmektedir. Eşyanın mülk tarafı yani Şehadet âlemi, gözle görülen varlık alemi ile onların tâbi olduğu ahval ve asardır. Mele-kut, yani gayb âlemi, hayat mekanizmasını harekete geçiren illetler, hikmetler âlemidir. Maddecilerin Kant’a kızmalarının sebebi ise inkar ettikleri madde dışı âlemi kabul etmesidir.’’

Hatta Hocaefendi, Sızıntı dergisinde yer alan ‘Yeni Bir Dünyaya Doğru’ başlılklı yazısında, Philip Hitti, Fyodor Dostoyevski, G.M. Rodweı, Edward Montel, Descartes, Voltaire, John Davenport, Lamark, V. Hugo, Carlyle, E. Renan gibi birçok Batılı aydının, Kur’ân hakkında muhteşem itirafta bulun-duğunu dile getirir ve şunları der: ‘’Keşke Kur’ân arayan bu gönüllere, Kurân’la gelen mesajı, O’nun kendi solukları seviyesinde sunabilseydik.! Herhalde bu mesaj onlarda bir sayha ve ses şoku te’siri icrâ edecekti. Ses bu kadar cılız, temsil bu kadar zayıf, samimi-yet bu kadar yıkık-dökük, “düşman bu kadar kavî, tâli’de bu kadar zebûn” olduğu halde, dünden bugüne Philip Hitti, Jean-Paul Raux, George Bernard, Fyodor Dostoyevski, G.M. Rodweı, Edward Montel, Descartes, Voltaire, John Davenport, Lamark, Paskal, Dr. Gustave Le Bon, V. Hugo, Carlyle, E. Renan gibi yüzlerce ilim, düşünce ve sanat adamı O’nun haşyet tüten mehâbetli iklimi karşısında iki büklüm olup yerlere kadar eğildiler. Bunca devâsâ kâmetin, Kur’ân ve Sâhib-i Kur’ân hakkındaki o muhteşem itirafları, o gürül gürül kabul gören solukları, yarım asır önceki batı temerrüdünü esas alıp ve onların arkasında aptalca saf bağlayıp duran bizim entelijansiyamız için ne müthiş bir şamardır!’’

Fethullah Gülen Hocaefendi; Batılı düşünürlerin fikirlerinin ucundan tutar ve metafizik realitelerle buluşturur. FOTOĞRAF: ZAMAN, SELAHATTİN SELVİ

5 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Mehmet Ali Şengül

Külfetler fedakarlıkla aşılırAllah cc, kainatı yaratmış, esmasını,

sıfatlarını ve efalini orada teşhir etmiş, İnsanı da, o teşhirgahda sergilenen esma- i ilahiyi, sıfat-ı sübhaniyi ve efalini okuyarak Rabb’ini tanıması ve tanıtması için yaratmıştır. Ta ki, insan bu fırsatı değerlendirip, sonsuz ve ebedi hayatı, kısa vadeli fani dünyada kazanma imkanını kaçırmasın.

Yüce Allah (cc), bu fırsatı değerlendi-rebilmek için de, öylesine kıymetli değerli sermayeler vermiştir ki, bunların dünyada ne fabrikası vardır, ne de satılan mağazası. Sahip olduğumuz bütün bu maddi manevi değerler Rabbimizin bir mevhibesi, bir hediyesidir. Bu dünya pazarında, ücretsiz insana emanet edilen bu sermayeleri, sermaye sahibinin izni dairesinde kullanmalı ki, sonsuz ve ebedi olanlarını elde etmiş olsun.

Ne garip bir tecellidir ki, insan bu değer-leri dünyada ebedi kalacakmış gibi, mülkün hakiki sahibini tanımadan kendi çıkarları, fani ve geçici cenneti uğruna dünyayı yangına veriyor, çoluk çocuk, kadın ihtiyar ve hasta demeden, mazlum mağdur hesap etmeden, dünyayı başlarına yıkıyor ve zulmün zirvesini temsil ediyor.

Evet, zalim böylesine zulmü irtikap edip kendi karakterini, kendi rolünü oynuyorsa. Allah da (cc) bunları görüyor ve biliyor. Bu yapılan zulümler karşısında, insan olarak elbette üzülüyoruz, ciğerlerimiz yanıyor, dua dua yalvarıyoruz ama Allah’tan da daha çok şefkatli ve merhametli olmaya da hakkımızın

olmadığını kabul etmek zorundayız.İmanda, inançta, ahlakta, ihlas ve kardeş-

likteki zaafımız, bozgunculuk, huzursuzluk, ortalığı yakıp yıkmak, fesada vermek ve kan dökmek şeklinde karşımıza çıkıyor. Halbuki Hz. Allah (cc) ilahi beyanda; “Bir toplum kendinde olan durumu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumda olan hali değiştirmez” (Rad-13) buyuruyor. Önemli olan mü’minin rolünü oynaması, muhtaç gönüllere hakikati duyurması, mevsiminde bahar tohumlarının ihmal edilmemesidir.

Neden bunlar başımıza geldi/ geliyor. Eksiğimiz kusurumuz nedir? Yaratılış ga-yemize uygun vazifemizi yapıyor muyuz? Sorumluluğumuzun idrakinde miyiz? Hak bildiğimiz, gönül verdiğimiz davayı islam-ı ne ölçüde temsil ediyoruz, Rabb’imize karşı saygıda, itaatte kusur etmeden, Rasülullah’ı (s.a.v) memnun etme yolunda mıyız? Bu-lunduğumuz konumun hakkını ne ölçüde veriyoruz? İnsanın bunlar üzerinde derin derin düşünmesi gerekiyor.

Bir taraftan insanın “Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir…” (Nisa-79) diyen ilahi beyana kulak vermesi gerekirken diğer taraftan da eksiklerimiz, kusurlarımız nelerdir? deyip araştırması, günahlardan temizlenmesi adına tevbe ve istiğfarda bu-lunması gerekir.

Bir diğer taraftan da, Allah’dan kalbi ba-ğını koparmış, dünyanın rahat ve rehavetine

kendini salmış, zillet ve sefalete mahkum hale gelmiş, alemi İslam’ın yürekler yakan acınacak perişan halini düzeltmek, yaratılış gayesine, sırat-ı müstakime yöneltmek için, atmacayı serçe yavrularına uçmayı öğretme adına musallat ettiği gibi, ehli küfrü, ehli dalaleti ve nifak şebekelerini de mü’minlere musallat ediyor doğruyu, gerçeği bulmaları için.

“Zahiri şer neticesi hayır “olduğunda zerre kadar tereddüdümüzün olmadığı bugünkü şu acı tablolar karşısında, inanmış gönüller olarak Rabb’imizden özür dileyip, dinin temel prensiplerine bağlı kalarak kalbi-mizle Allah (cc) arasındaki engelleri kaldırıp, nefsimizi ve neslimizi ülkemiz ve dünya hayatımızın huzur, güven ve emniyeti adına ahiret sorumluluğu altında değerlendirip, dünyada ahireti temsil eden insanlar olarak hazırlamak, bakıldığı zaman Allah’ı hatır-latacak seviyeye gelmemiz ve getirmemiz gerekiyor. O zaman bize bizden daha şefkatli ve merhametli olan Rabb’imiz rahmetiyle muamele edecektir inanıyoruz.

“Aleyküm enfüseküm” her şeyden evvel kendinize, nefsinize bir bakın, niyetlerinizi bir süzgeçten geçirin, kendi istekleriniz mi, Al-lah’ın (cc) rızası mı? Ahiret mi, Yoksa dünya mı? ağır basıyor. Namazlarımız, ibadetlerimiz ne kadar sağlıklı, alem-i İslam’daki yangınlar karşısında içimiz ne kadar yanıyor, bu yangı-nın ülkemize sıçramaması için ne gibi maddi manevi tedbirlerimiz var. Dualarımız ölüm

döşeğindeki yavrumuzun gözünü açması için yapılan dualar kadar samimi mi acaba?

Bir anda her şeyimizi kaybetme durumu ile karşı karşıya bulunduğumuz şu dünyada, ilmimiz servetimiz ve sahip olduğumuz bütün imkanlarımızla, sokaktaki, okullar-daki, meyhanelerdeki, plajlardaki sahipsiz, geleceğimizi tehdit eden nesillerimizin ihyası yolunda ne kadar gayret gösteriyor, ne kadar fedakarlıkta bulunuyoruz, üzerinde durulmaya değer.

Yüce Rabbimiz’in Alem-i İslam olarak bizlere, “Ey iman edenler! Allah’a, Rasü-lüne, gerek Rasulüne indirdiği, gerek daha önce indirdiği kitaplara imanınızda sebap edin.”(Nisa-136) emrine lebbeyk demeden, meseleyi dip dalga olarak yeniden ele alıp kafası ilimle aydınlanan, kalbi imanla nur-lanan, dünyevi uhrevi hiç bir beklenti içinde olmadan kalbini Allah’ın rızasına kilitleyen, dünyayı kalbine koymama kaydiyle meşru dairede çok iyi değerlendiren, ahiret yö-rüngeli olarak maddi manevi değerlerine sahip çıkan nesiller yetiştirmeden, dünyada huzur aramak beyhude olacak ve elinde hiç bir aleti olmadan, tekvini kanunlara riayet etmeden “evladım yanıyor” feryadı bir işe yaramayacaktır.

Ümitsizlik kafir sıfatıdır. Mü’min ümitsiz olmaz. Kuyudan çıkmak için fedakarlık ge-rekiyor. Mes’uliyetimiz Allah (cc) ile kulları arasındaki engelleri kaldırmak ve fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeyi gerektirmektedir.

İsveç, mültecileri bütün belediyelere dağıtmaya hazırlanıyorAvrupa’da son dönemde en fazla sayıda mülteciyi kabul eden ülkelerden biri olan İsveç’te hükümet mülteci yükünü yerel yönetimler arasında adil bir şekilde dağıtmaya hazırlanıyor.ZAMAN STOCKHOLM

1Avrupa’da son dönemde en fazla sa-yıda mülteciyi kabul eden ülkelerden

biri olan İsveç’te hükümet mülteci yükünü yerel yönetimler arasında adil bir şekilde dağıtmaya hazırlanıyor. Entegrasyon Bakanı Ylva Johansson, ‘‘Bütün belediyeler mülteci kabul etmek zorunda.’’ dedi.

Başta Suriye olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde yaşanan iç savaşlar ve karışıklıklar milyonlarca insanı başka ülke-lere iltica etmek zorunda bıraktı. Birleşmiş Milletler’in (BM) verilerine göre halihazırda 50 milyondan fazla mülteci var. İsveç mül-tecilere karşı hoşgörülü tavrıyla biliniyor. Avrupa’da birçok ülkenin mülteci sayısını ne şekilde kısıtlayabileceğini tartıştığı bir dönemde İsveç ülkeye gelen mülteci sayısını bir anda birkaç kat birden arttırdı. Ancak bu elbette bir takım sorunları beraberinde geti-riyor. Öncelikle yerel yönetimlerin tamamı mülteciler konusunda merkezi hükümetin görüşünü paylaşmıyor. Bilhassa muhalif partiler tarafından yönetilen belediyeler mültecileri kabul etmek istemiyor. Bu da ister istemez belirli şehirlerde mülteci sayısının hızla artmasına neden oluyor. Malmö o şehirlerden biri mesela. Ancak hükümet bu duruma son vermeye hazırlanıyor. Entegrasyon Bakanı Ylva Johannson bütün yerel yönetimlerin mültecileri kabul etmesini

öngören yeni bir kanun tasarısı üzerinde çalıştığını söyledi. Halihazırdaki mülteci dağılımının adil ve mantıklı olmadığını belirten Bakan Johansson, ‘‘Bütün belediye-lerin sorumluluk aldığından emin olmalıyız.

Bunun için yasal bir düzenlemeye ihtiyacımız var’’ dedi.

Geçtiğimiz günlerde Stockholm’u ziyaret eden Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Genel Başkanı António Guterres

İsveç’in mülteciler konusundaki hoşgörülü yaklaşımından övgüyle bahsetmiş ve diğer AB üyesi ülkelerin de İsveç gibi hareket etmesi gerektiğini ifade etmişti. İsveç 2014 yılında 80 binin üzerinde mülteci kabul etti.

İsveç 2014 yılında 80 binin üzerinde mülteci kabul etti.

6 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Günlerimi bırak, bana kalsın...Biz işimize bakarız. Allah’ın işine karışmayız. Dr. Muhammed Akdağ’ın bu haftaki yazısında da değindiği gibi Kabe’nin de bir sahibi var. Zenginlik, makam, şöhret, ilim vb. şeylerle Muhammedî yoldan çıkarak kendileri kin ve hırs havuzunda boğulan ve bizlerin ellerindeki tüm ‘mendilleri’ satın almaya kalkanlar, siz günlerinizi satmışsınız bari bırakın günlerimiz bize kalsın…

Atalay Demirci’nin okuduğu bir şiire denk geldim geçenlerde. Şiirin ismi: Çocukça Mendil. Mendil satan bir çocuk (Murat) ile ondan mendil alan bir adam arasında geçen diyalog anlatılıyordu şiirde. Kendi küçük ama boyundan büyük laflar ediyordu hayatın tüm zor luk la-r ı n d a n g e ç m i ş ve bir o kadar da o l g u n -l a ş m ı ş o l a n k ü ç ü k M u r a t . Harçlığını çıkartmak, g e ç i m i n i temin ede-bilmek için denk geldiği bir adama ‘’Mendil alır mısın abi? diye başlıyordu söze ve şu şekilde devam ediyordu diyalog:

‘’Mendil alır mısın abi?’’ dedi, kirli ama güzel yüzüyle.

‘’Yok’’ dedim, ‘’Sağ ol, sağ ol, benim var.’’

‘’Olsun sonra kullanırsın.’’ dedi titrek sesiyle.

‘’Peki’’ dedim, ‘’Ver bir tane.’’Uzattım parayı, sevindi. ‘’Mendil kalsın.’’

dedim, gücendi.‘’Olmaz öyle şey, ben dilenci değilim.’’‘’Peki’’ dedim, ‘’Peki, kızma.’’Aldım mendili elinden sordum: ‘’Adın

ne senin?’’‘’Murat’’ dedi, ‘’Murat ama arkadaşlar

‘İnce’ der, zayıfım ya hani.’’‘’Annen, baban yok mu senin?’’‘’Bilmem, vardır herhalde. Hiç görmedim

ki.’’‘’Peki nerede yaşıyorsun sen? ‘’ dedim.‘’Her yerde’’ dedi, hem de gülerek...‘’Nasıl yani her yerde?’’‘’Öyle sınırlamıyorum kendimi sizler

gibi.’’ dedi ve patlattı kahkahayı. Haksız da sayılmazdı hani...

‘’Kimden alıyorsun sen bu mendilleri?’’‘’Sakallı Mehmet Amca’dan.’’‘’Kaçtan veriyor sana tanesini?’’‘’İkiyüzelli’den’’‘’Peki sen ne kazanıyorsun mendil

başına?’’‘’Ee!.. İkiyüzelliii’’‘’Ne yani hiç para almıyor mu Mehmet

Amca’n senden?’’ diye sordum şaşkınlıkla.Biraz kızgın baktı yüzüme: ‘’Siz

hep böylesiniz zaten, karşılıksız iyilikten anlamazsınız.’’

‘’Niye ki?’’ dedim, anlattı:

‘’Bir keresinde bir abla ağlıyordu, ‘Abla mendil alır mısın?’ diye sordum, ‘Defol!...’ diye bağırdı bana. Oysa, oysa vallahi satmayacaktım ben ona, gözyaşlarını silsin diye vermiştim mendili. Anlamadı... Ama ben yine de gizlice koydum çantasına.’’

‘’Peki’’ dedim, ‘’Ben bir yıllık mendil ihtiyacımı alsam senden, bir seferde, topluca yani olur mu?’’

‘’Olmaz.’’ dedi kafasını iki yana sal-layarak. ‘’Olmaz!... O zaman benim bütün günlerimi satın alırsın. Satılık olanlar sadece mendiller abi. Günlerimi bırak, bana kalsın...’’

Birileri satılık olabilir, günlerini ve hatta kendilerini kendilerince ‘makul’ ücretler karşılığında satabilir. Ama az ile yetinmeyen çoğa da razı olmaz. Gözünü bürüyen ve kendini esir alan hırs ile daima her şeye ve herkese sahip olmak ister.

Hayatından da zevk almaz, karşısındaki herkesi düşman

olarak görmeye başlar. Halbuki Karun gibi hazinelere sahip olsak

ve hazinelerimizin anahtarlarını

70-100 deve taşısa da ne yazar. Karun da zaten tüm malı, mülkü, çoluk çocuğu ve ken-dine tabi olanlarla yerin dibine batırılmadı mı. Ölümlü dünya. İster ahirete inansın, ister inanmasın. Ölüm herkes için var. Bize verilen imkanlarla yetinmesini bilirsek, mendil satan çocuk misali, başkalarının yaşaması için yaşarsak hayatımızdan zevk alır, yaşamamızın da bir anlamı olur. Yoksa günlerimizi satın alanlar, bize ve yaşantımıza yön verir. O zaman yaşamanın ne anlamı olur ki. Zaten bugünlerde bu yüzden değil midir birilerinin zorla Kimse Yok mu’ya, Bank Asya’ya el koyma arzusu ve bunun için her türlü despotça yöntemi kullanması. Ama günleri satılık olmayanların ellerindeki tüm imkanları seferber etmesiyle, karanlık planlar yapanların tüm kirli emelleri boşa çıkmakta Allah’ın izniyle ve çıkmaya da de-vam edecektir. Bu duyguyu anlayamayanlar el emeği, göz nuru yaptığı mantının parası ile, zararına dahi olsa sattığı ev ve arabasının parası ile, kazandığı yemiyesi ile.. inandığı davaya sahip çıkanların haleti ruhiyesini de anlayamaz. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tabiriyle yeri geldiğinde ayakkabı boyayarak, simit satarak ta biz yolumuza devam ederiz.

Biz işimize bakarız. Allah’ın işine karışmayız. Dr. Muhammed Akdağ’ın bu haftaki yazısında da değindiği gibi Kabe’nin de bir sahibi var. Zenginlik, makam, şöhret, ilim vb. şeylerle Muhammedî yoldan çıkarak kendileri kin ve hırs havuzunda boğulan ve bizlerin ellerindeki tüm ‘mendilleri’ satın almaya kalkanlar, siz günlerinizi satmışsınız bari bırakın günlerimiz bize kalsın…

[email protected]@kamilsubasi

Kamil Subaşı

7 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. ©

Mov

ing

Med

ia A

pS

Tanum’da Aşure etkinliğine büyük ilgiZAMAN GÖTEBORG

1Tanums Kultur Förening tarafından düzenlenen geleneksel Aşure prog-

ramı bu sefer, bir alışveriş merkezi içerisinde gerçekleştirildi.

Geçtiğimiz aylarda kutlanan Aşure gününü, İsveçlilere de yaşatmak isteyen Tanums Kultur Förening, Tanum kentinde yaklaşık 500 kişiye Aşure ve profirerol da-ğıttı. Büyük ilgi gören etkinlikte aşure içinde bulunan malzemeleri göstermek amacıyla küçük kaplara konulan malzemeler Aşure dağıtılan masada yerini aldı. Böylelikle gelen İsveçlilere Aşûrenin içindekileri ve tatlının hikayesi anlatıldı. Aşûrenin yanı sıra, Paris’te olan olayı kınadıklarını göstermek amacıyla,

dernek görevlileri tarafından hazırlanmış olan Fransız tatlısı profiterol de büyük ilgi gördü.

Tanums Hede’de gerçekleştirilen prog-rama İsveç medyası da yaptığı haberlerle ilgi gösterdi. Etkinlik, hazırlanan tüm tatlıların dağıtılmasıyla son buldu.

Başörtülü kıza saldıran İsveçliye hapis cezasıİsveç’te 74 yaşındaki bir adam Müslüman bir genç kıza hakaret ettiği için hapis cezasına çarptırıldı. Söz konusu ceza adamın yaşı dolayısıyla para cezasına çarptırıldı. ZAMAN STOCKHOLM

1Yaşadıklarını İsveç’te yayımlanan Exp-ressen Gazetesi’ne anlatan 24 yaşın-

daki Somali asıllı Halima Ali ise, ‘’Siyahım, başörtülüyüm, Müslüman’ım… Bunlar bana hakaret edilmesi için yeterli mi?’’ dedi.

Olay esnasında telefonda bir arkadaşıyla andilinde konuştuğunu söyleyen Halima, 74 yaşındaki adamın kendisine ‘’Senin ülkende ki insanların böyle çantaları ve telefonları yok’’ diye aşağıladığı daha sonra ise hakaretler eşliğinde kendisine vurmaya başladığını söyledi.

24 yaşındaki Somali asıllı Halima Ali yaşadıklarını İsveç’te yayımlanan Expressen Gazetesi’ne anlattı.

MF

8 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Merkez Partisi dilencilik yasağına ‘hayır’ dediMerkez Partisi’nin (Sp) dilencilik yasağına ilişkin sürpriz ‘hayırı’, kanunun iptaline neden oldu.ENGİN TENEKECİ OSLO

1İktidar Sağ Partisi (H) ve koalisyon ortağı İlerleme Partisi’nin (Frp), dilenceliğe ülke genelinde yasak ve hapis cezası’ getiril-

mesine ilişkin meclise sürdüğü yasa tasarısına, Merkez Parti (Sp) en-gel oldu. Geçen hafta Meclis’in onayına sunulan ve uzun zamandır ülke gündeminden düşmeyen dilenciliğin yasaklanmasına yönelik yasa tasarısı onaylanmadı. Zira, Merkez Parti, yasa teklifine ‘hayır’ dedi. Böylelikle çoğunluk sağlanamadığı için yasa askıya alındı. Ancak hükümetin, Temmuz 2014’te dilenciliğin yasaklanmasına yönelik belediyelere verdiği lokal yetkinin devam ettiği ifade edildi.

Dilencilik yasağına ilişkin habere dış basından da yoğun ilgi vardı. Haberi, başta The Telegraph, Daily Mail ve The Independet olamak üzere, Amerikan basını ve Al Jazeera’nın da yakından takip ettiği açıklandı. The Telegraph gazetesinin haberi, ‘’Evsiz olup da Norveç caddelerinde bir bardak kahve ve sandviç isteyenler, 6 ay ve bir yıl hapis cezası alma riski taşıyor.’’ şeklinde duyurduğu açıklandı.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, dilenci-liğe ilişkin yeni kanun tasarısını problemli bulduğunu dile getirmişti. Daha önce bu konuda Norveçli yetkililere oldukça açık konuştuğunu söyleyen Muiznieks, ‘’Umarım bu süreci devam ettirmezler.’’ temennisinde bulunmuştu. Komiser Muiznieks, uygulamanın sadece Romenlere karşı olduğu taktirde, doğrudan değil de dolaylı olarak ayrımcılık meselesi hakkında konuşabilecekleri mesajını da vermişti.

Geçen hafta Meclis’in onayına sunulan ve uzun zamandır ülke gündeminden düşmeyen dilenciliğin yasaklanmasına yönelik yasa tasarısı onaylanmadı. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Norveç’te binlerce öğretmen işini bırakıyorİstatistik Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, Norveç genelinde 40 bin öğretmen işini bırakacak ve 2020’de, 23 bin öğretmen açığı olacak.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1İstatistik verilerine göre, binlerce Nor-veçli öğretmen öğretmenlik meseleğini

bırakıyor. Üniversite ve yüksek okullarda, öğretmenlik bölümüne olan ilginin ise diğer-lerine göre daha az olduğu söylendi. Ayrıca yapılan bir araştırmaya göre, birçok üniver-site ve yüksek okul öğrencisinin, bireysel rehberlik hizmetlerinden şikayetçi oldukları açıklandı. Eğitim Bakanlığı ve Öğrenci Birliği, araştırma sonucundan pek memnun kalma-dığını aktardı.

Studiebarometeret isimli kurumun yaptığı bir araştırmaya göre, ülke genel-inde eğitim gören 25 bin yüksek okul ve üniversiteli öğrencinin yüzde 71’nin kişisel rehberlik hizmetlerinden memnun olmadığı kaydedildi. Araştırmada, en çok ve en az seçilen bölümlere de yer verildi. Yüzde 83’ünün tıp bölümünü; yüzde 76’lık bir oranın ise daha çok; fizik, hemşirelik ve polisliği seçtiği belirtildi. Mühendislik okuyanların yüzde 71’inin; öğretmenlik okuyanlarınsa yüzde 62’sinin bölümlerinden yeterince memnun olmadığı açıklandı.

Araştırmayı değerlendiren Öğrenci Birliği Başkanı Terje Mørland, özellikle, rehberlik hizmetlerinin yetersizliğine parmak bastı. ‘’Ünivesite ve yüksek okul-lara, bunun nedenini bulma konusunda iş düşüyor.’’ diyen Mørland, durumun endişe verici olduğunu dile getirdi. Eğitim Bakanı Torbjørn Røe Isaksen ise, eğitim kurumları arasındaki kalitenin çeşitlilik arz ettiğini, eğitim kalitesi meselesini 2017’de ele alacağını söyledi.

Diğer taraftan İstatistik Kurumu’nun verdiği bilgilere göre, ülke genelinde 40 bin öğretmen işini bırakacak ve 2020’de, 23 bin öğretmen açığı olacak. Yüksek okullarda öğretmenlik eğitimi veren her 6 bölümden birinin boş olduğu ifade edildi. Uzman olmayan asistan öğretmenlerin bu

mesleği yaptığı, bu durumun, eğitim gören öğrencilere yetersiz bilgiler verileceği ger-ekçesiyle diğer öğretmenleri endişelendirdiği belirtildi. Eğitim Direktörlüğü verilerine göre, 2012 ve 2013 yılları arasında toplam 8 bin 100 asistan öğretmen eğitim vermiş.

Öğretmenlerin iş bırakma nedeni

daha çok; düşük maaş, eğitmenliğin stresli bir iş olması şeklinde gösteriliyor. Daha önce de Eğitim Derneği’nin (NUF) yaptığı bir araştırmaya göre, ülkede aktif görev yapan ortaokul ve lise öğretmenlerinin yüzde 85’inin emeklilik öncesi mesle-klerini değiştirmek istediği ortaya çıkmıştı.

Anaokulu öğretmenlerine de yer verilen çalışmada, anaokulu öğretmenlerinin yüzde 40’ının mesleklerinden memnun olduğu, yüzde 40’ının meslek değiştirme konusunda karasız kaldığı ve yüzde 20’lik kısmının ise ileride mesleğini değiştirmek istediği ifade edilmişti.

2020’de Norveç’te 23 bin öğretmen açığı olacağı açıklandı. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

MF

9 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Her gününüz sevgiyle dolsunMEHMET TOY AİLE UZMANI

1‘Sevgililer günü’ tüm dünyada kutlanan ve en çok önem verilen

günlerden biridir. Her yıl 14 Şubat’ta kutlanan bu günün kökeni çok eskilere dayanır. Bu günle alakalı birçok rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birisi, Valentine ismindeki bir papazın hikâyesidir. Anlatıldığına göre eski Roma’da erkeklerin, yaşadığı aşklarını ve ailelerini bırakmamaları sebebiyle or-duda savaşacak asker kalmaz. Bu duruma çok kızan impara-tor Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri yasaklar. Yasağa rağmen Valentina, çiftleri ev-lendirmeye devam eder. Du-rumu fark eden imparator, Valentina’yı 14 Şubat’ta idam eder. İdam edilen Valentine, sevgililerin gözünde, sevenlerin koruyucu azizi haline gelir. Zamanla bu gün sevgililerin, âşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün olur.

Sevgililer gününün yakın dönemde kutlanması 1800’lü yıllara dayanır. 14 Şubat 1800 tarihinde Amerikalı Esther Howland, sevgilisine kart yollayarak sevgililer gününü tarih olarak başlatır. Bu tarihten itibaren sevgililer günü, batı

medeniyetinin bir ürünü olarak tüm dünyaya mal olur. Bu günde, sevenler birbirlerine sevgi içerikli kart ve mektu-plar göndererek, hediyeler alarak sevg-

ilerini ifade etmeye çalışırlar.

Sevme ve sevilme çok güzel bir duygu-dur. Bu duygunun yaşanması çok güzel-dir. Ancak karşılıklı olarak paylaşılması da o kadar önemlidir. Sevenler sevgilerini birbirlerine sözlü olarak hissettirdikçe, bu duygu olumlu olarak yansıyacak ve daha coşkun bir sevgi oluşturacaktır. Sevgi alışverişi karşılıklı

olarak sürdükçe özellikle evlilik bağları daha da kuvvetlenecektir. “Sevdiğini belli et; gizlemek başkalarına fırsat vermektir.” (Necip Fazıl) Kalpte bulunan sevgi kalbe gömülmemeli, dil ile de ifade edilmelidir. Zira kişi sevgisini ifade ederse muhatapta sevme yeteneği gelişir. Bir de bu sevgi gönülden yapılırsa muhatabı kendine bir bağ gibi bağlar. O zaman bu bağ asla çözülmeyen, açılmayan, kördüğüm gibi olur.

Bir güzellik nereden gelirse gelsin

eğer bir maslahat söz konusu ise red-dedilmemeli, istifadeye çalışılmalıdır. Yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan günümüzün aile müessesesi, kalbin mu-habbet dolu sevgisine muhtaçtır. Muhtaç olduğu bu gıdayı ister sevgililer gününde, isterse başka günlerde alsın fark etmez. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir şey varsa o da “Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır.” Hadis-i Şeridir. Bu kutlu beyanın dikkate alınması gerekir. “Birileri bu kutlamayı yapıyor, biz de onlara uyarak bu günü kutlayalım.” dersek, yanlış yapmış oluruz.

Aslında sevgililer gününü başka bir yerde, başka bir dünyada aramaya gerek yoktur. Bu gün bizim dünyamızda dolu dolu yaşanmaktadır. Allah Resûlü (sas) “Birbirinizi seviyorsanız sevdiğinizi söyleyin.” diyor. Sevgi nasıl ifade edilirse edilsin, ifade edilen bu sevgi her daim Al-lah (cc) için olmalıdır. Hanım beyine, bey hanımına sevgi sözcüklerini telaffuz etmi-yorsa o evlilikte eksik olan bir şeyler vardır demektir. Nitekim Allah Resûlü (sas) eşlerin birbirlerini sevmelerini istemekte ve hatta “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” buyurarak sevginin kaynağı olan imana işaret etmektedir.

Hz. Âişe (ranhâ), Allah Resûlü’nün (sas) kendisini sevip sevmediğini merak eder ve düşüncesini öğrenmek ister: “Ey Allah’ın Resûlü Beni seviyor musun?” O

(sas) da “Kör düğüm gibi” der. Aradan belli bir süre geçer, Hz. Âişe (ranhâ) tekrar sorar: “Kör düğüm ne durumda?” Allah Resûlü (sas) “İlk günkü gibi” der. Kördüğüm gibi sevmek ve bağlanmak çözülmemecesine sevmek demektir. Evet, kördüğüm açılmaz. Açılmadığı gibi bitmeyen sırlı bir sevgi demektir; sevdikçe artan, arttıkça bağlanılan bir sevgi. Allah Resûlü (sas), çoğumuzun söylemekten kaçındığı o iki sihirli kelimeyi söy-lemekten çekinmiyor, belki de eşine böyle hitap ederek, ona karşı beslediği sevginin derinliğini ifade ediyordu. Evet, günümüzdeki eşler sadece bir gün değil, her gün birbirlerini kördüğümler gibi sevmeli, birbirlerine kördüğümler gibi bağlanmalı ve kördüğümler gibi ruhları iç içe geçmelidir.

Paylaştıkça çoğalan tek şey sevgidir. Sevgide son yoktur. O halde siz de bir gün değil, her gün, belki de her vakit sevginizi ifade edin. Sevgi yuvanızda açan gülleriniz olsun; hayatınıza hu-zur, mutluluk ve neşe katsın. Sevgiyle birleşen elleriniz ve kalpleriniz bir daha hiç ayrılmasın. Her zaman gözleriniz sevgi dolu baksın, baksın ki gününüz, birbirinizi daha çok severek ve birbirinize daha çok bağlanarak geçsin. Hayat boyu birlikte ilerlemeye karar verdiğiniz evlilik yolunda Cenab-ı Hakk muhabbetinizi bol, yolunuzu açık etsin.

YORU

MP R O F. D R . B R E N D E M O E N :

Türkçe, potansiyel olarak dünya dili olma niteliğinde

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Kelimelerin dünyasının oldukça ren-gin, zengin ve bir o kadar da geniş

olduğu bir gerçek. Düşünceler, adeta harf-lerin oluşturduğu kelime ve cümlelerin ara-cılığıyla dile gelir. Bir nevi kelimelere, fikir ve anlamların giydiği elbiseler nazarıyla da bakılabilinir. Bundan dolayı kelimeler ya da günümüz ifadesiyle sözcükler, bir dil için oldukça hayati bir öneme sahiptir.

Bu bağlamda Oslo Üniversitesi Kültür Araştırmaları ve Şarkiyat Bölümü türkologla-rından Prof. Dr. Bernt Brendemoen ile, Oslo Üniversitesi’nde başta dillerin zenginleşmesi meselesi olmak üzere, Türkçe ve yeni çıkan Türkçe-Norveççe sözlüğü hakkında konuş-tuk. 1982’den bu yana Türkçe öğretmenliği yapan Brendemoen, genelde öğrencilerinin çoğunluğu Norveçlilerden oluştuğunu söylüyor.

Bernt Brendemoen’e göre, Türkçe’nin yapısı oldukça mantıklı, bundan dolayı da potansiyel olarak dünya dili olabilecek nitelikte. Aynı zamanda Türkçe, ifade güçü son derece yüksek olan bir dil. Türkçe’nin 1980’den bu yana zenginliştiğini aktaran tecrübeli türkolog, ‘’Ancak bu zenginleşme, geriye (özüne) dönerek, yeni kelimeleri de içerisine dahil ederek oldu. Türkçede kul-lanılan bütün kelimeleri, bir sözcük halinde ortaya çıkarmak çok zor.’’ diyor.

Brendemoen, bir dilin, köküne bağlı kal-mak şartıyla, ancak başka dillerden sözcükler alarak zenginleşeceğini aktarıyor. Dilin, herhangi bir millet için birleştirici bir unsur olduğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Bernt Brendemoen şöyle devam ediyor: ‘’Mesela, bir kaç dili beraber konuşan ülkelere baktığı-mızda dil kargaşalığı yaşadıklarını görüyoruz.

Belçika’yı örnek olarak gösterebiliriz. Bu yüzden dil, birleştiricilik bakımında hayati bir öneme sahiptir.’’

Türkolog Brendemoen, eski sözlüklerin yeniliğini yitirdiğini söylüyor. Örneğin Red House sözlüğünün bin sayfalık bir sözlük olmasına rağmen, bugünkü gazete, roman ve dergilerde kullanılan kelimelerin, yine bu

sözlükte bulunmadığına parmak basıyor. Nedenini ise, bu tür sözlüklerin hazırlandığı tarihlerde, şu an kullanılan kelimelerin kullanılmamasına bağlıyor.

Bernt Brendemoen, yeni Türkçe-Nor-veççe sözlüğünü bu işe meraklı olan arkadaşı Psikolog Sinan Çorbacıoğlu ile, yaklaşık 9 yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde ha-

zırladıklarını belirtiyor. ‘’ Hem öğrencilerime faydalı olması hem de Norveç’te yaşayan Türkiyelilerin yoğun taleplerinden dolayı bu sözlüğü çıkarttık.’’ diyen Brendemoen, aynı zamanda sözlükte birçok örnek cümle ve deyimlerinde yer aldığını bildiriyor.

‘Eski sözlükler yeniliğini yitiriyor’Yeni sözlüğün, daha önce 5 yıllık bir

zaman zarfında çıkarttıkları Norveççe-Türkçe sözlükten daha güzel olduğunu dile getiren Brendemoen, sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘’Çünkü bu sözlük için yeni dergi, gazete,ro-man ve diğer sözlüklerden de yararlandık. Yeni ve eski olup da şu an kullanılan kelimeleri bulmak için bunları taradık. 7 yıl sürmesinin nedeni de bu aslında. Aynı zamanda bu sözlüğe, diğer sözcüklerde olmayan sözleri de dahil etmeye çalıştık.’’

Norveçli türkolog, bu sözlükten özellikle Norveççe öğrenmek isteyen, ana dili Türkçe olanlar faydalanabileceğine dikkat çekiyor. Türkçe konuşanların daha çok Türkçe dü-şündüğü için, sözlük aracılığıyla, Norveççe merak ettikleri kelimelerin Türkçesine bakabilileceklerini vurguluyor. Türkiye’ye sıkça giden ve evleri olan Norveçlilerin de bu sözlükten istifade edebileceğine değiniyor. Sözlüğün, ülkenin en büyük kitapçısı Norli ve Oslo Üniversitesi kitapçısından temin edilebileceğini hatırlatıyor.

Ayrıca söyleşiye, Bernt Brendemoen’in Türkçe dersi öğrencilerinden Norveçli In-geborg Fossestøl isimli öğrenci de katıldı. Türkçe de konuşabilen Norveçli öğrenci, yeni çıkan sözlüğün istifadeli bir çalışma ol-duğunu, Türkçe dilini öğrenmede kendisine yardımcı olduğunu ve Türkçe herhangi bir öykü, roman veya gazete okuduğu zaman, bu sözlüğü kullandığını kaydediyor.

Prof. Dr. Bernt Brendemoen’in Türkçe dersi öğrencilerinden Norveçli Ingeborg Fossestøl, yeni çıkan sözlüğün istifadeli bir çalışma olduğunu söylüyor. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

10 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Kâbe'nin sahibi Kuran-i kerimin Mekke döneminde

inmiş önemli surelerindendir Fil suresi ve Kâbe´ye bütün güçleri ile saldıran mağrur muktedirlerin mağlubiyetini anlatır.

Surede anlatılan tarihi hadise ise aslında bütün Arapların bildiği ve tarihin dönüm noktası olarak kabul ettikleri çok önemli “Fil hâdisesi”dir. Seyyid Kutup bu hadiseyi yorumlarken Cenab-i Allahin “görmüyor musun?” derken kastettiği de olayın öğretme amacından çok Mekkeli müşriklere bir hatırlatma gayesi güttü-ğünü ifade eder. Zira bu sure bir önceki “Hümeze” suresinde anlatılan ahlaki probleme bir örnek teşkil etmektedir. Bir kimseyi malının çokluğu, iktidarının gücünün üstünlüğü onun muvaffak olması veya daha uzun yaşamasına yet-meyeceği anlatılır ki, özellikle de ahlâksız kimselerin servetlerinin onları ahirette de azaptan kurtaramayacağı da vurgulan-mıştır. Dolaysıyla da Fil ashabı ile Hümeze ehlinin kıssası birbiriyle bağlantılıdır.

Allah-u Teala “Hümeze” suresinde “Vay haline her hümeze ve lümezenin, Böylesi mal yığar ve onu sayar durur. Malının kendisini ebedî yaşatacağını sanır. Hayır! (vazgeçsin bu hülyadan, malı kendisini kurtaramaz) mutlaka o Hutama’ya fırlatılır. Bilir misin Hutama nedir? Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Bir ateş ki ta kalplere kadar işleyip yakar. Bu ateş mahzeninin kapıları üzerlerine kapatılmıştır. Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılmışlardır.” Diyerek birinin arkasından çekiştiren, kaş göz işaretiyle kötüleyen, alay eden kimselerin davra-nışlarının çirkinliği ve onları bekleyen cehennemin dehşeti tasvir etmiştir. Bu-rada geçen hümeze ve lümeze ise gerek el gerekse dil ile maddeten veya mânen şunu bunu itip kakmayı, kırıp incitmeyi adet edinmiş dedikoducu güruhu ifade et-mektedir ki, mala düşkünlükleri özellikle vurgulanmıştır. Zira bu kişiler cimridirler ve maddeye taparlar. Bu kişilerin akıbetini ise cehennemin kapıları üzerlerine kapa-tıldıktan sonra el ve ayakları zincirlerle bağlanır. Kapıların üzerlerine kapatıl-masıyla birlikte ise artık çıkma ümitleri kalmaz. “Direklerin uzatılması” ifadesi, onların ebedî kalacaklarını belirtmek içindir. Sütunlara bağlanacak olan bu kişiler ateşin alevinin sütun şeklinde yükseleceği bir ebedi bir zindan ve azap içinde kalacaktır.

Hemen arkasından gelen “Fil

suresinde” ise “Rabbinin Ashab-ı Fil’e ettiklerini görmedin mi? Onların hile ve düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü ebâbîl kuşları salıverdi. Bunlar onlara pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı. Derken onları kurt yemiş ekin yaprağı gibi kıldı.” Diye tarihi bir hadiseyi hatırlatarak Mekke´nin gururlu mal ve iktidar sahiplerine gözdağı vermiştir.

Bu kişilerin temel özelliği ise Allah’ın dinine karşı muhalif olmaları idi. Pey-gamber efendimize düşmanlık yapan bu kimselerin dünyada da müthiş felâket-lere mâruz kalacakları tarihi bir örnek üzerinden anlatılmış oldu. Zira ayette Peygamberimize “Görmedin mi?” yani, tevatüren rivayet olunduğu için görmüş gibi bilmedin mi? diye sorularak Allah cc nin Yemen´den fillerini de alıp Kâbe´yi yıkmaya gelen dinsiz ve zalim bir zümreyi nasıl yerle bir ettiği hatırlatılmıştır.

Zira o fil sahipleri Kâbe-i Muazzama hakkında haince bir plan yapmışlardı ama vermek istedikleri o zarar bizzat kudret ve azameti sonsuz Allah tarafından, kur-dukları tuzak tersine çevrilerek, bozguna uğratılmışlar ve arzuları boğazlarında kalmıştır. Mucizevi bir şekilde Yüce Yaratıcı tarafından gönderilen sürü sürü, bölük bölük kuşlar, bu zalimleri çok güçlü filleri ve kalabalık askerleri olmasına rağ-men yok etmişler ve cezalandırmışlardır. Elmalılı Merhum bu “ebabil” kelimesini “cemaat” olarak da tercüme etmektedir. Bu kuşların taşıdıkları silah ise mahiyeti tam bilinemeyen “Siccil” yani: Katı taş veya kesilmiş çamur idi. Başlarına isabet eden bu taş parçaları belki de onlari bir hastalığa uğratarak helak etmişti. Hepsi yenilmiş ekin yaprakları gibi darmadağın oldular.

Burada dikkat edilmesi gereken husus ise, kutsal şeylere düşmanlık besleyen zalim ve gaddarların daha dünyada iken karşılaşacağı cezanın gözler önüne seril-mesidir.

Kendi paralel mabedini inşa eden ve halkın Kâbe’ye değil de bu yeni mabede

gelmesini isteyen “Ebrehe” adındaki hü-kümdar, başarılı olamayınca Kâbe’yi yok etmeye karar vermiş ve en önde büyük bir fil olan ordusu ile Mekke-i Mükerreme’ye doğru yürümüştü. Ebrehe bu fil sayesinde her zaman muzaffer olacağını sanmıştı.

Fakat bu fil Mekke´ye yaklaşınca yere çöktü, onu bir türlü kaldıramadılar. Başka yöne çevrilince koşa koşa gidiyor ama Kâbe’ye çevrilince oturuyordu. Bu esnada Ebabil denilen kuş sürüleri gökyüzünde ağızlarındaki, ayaklarındaki ufak taşlarla belirdiler ve bunları Ebrehe’nin askerleri üzerine attılar. Birçoğu bu taşların tesiri ile yaralanıp öldüler, aralarında kabarcık ve çiçek hastalığı görülmeye başladı. Geri kalanlar da Yemen’e kaçtılar. Ebrehe de hasta bir hâlde Sana’ya vardı, orada öldü.

İşte bu hadisenin olduğu yıl Arap-larca “fil senesi” diye anılırdı. Bu senede Resûl-i Ekrem Efendimiz, ana rahmine şeref vermişti. Bu hâdiseden elli gün ka-dar sonra muharrem ayında da doğumu gerçekleşti. 40 yıl sonra peygamberlikle şereflenince de bu hadise ona hatırlatıldı. Böylece bu ibret verici kıssa üzerinden din düşmanlarına, kutsal şeylere suikast edenlere akıbetlerinin helak edilmek olduğu ihtar edilmiştir. Bu güçlü ve zalim iktidar sahiplerine karşı Peygam-berimize bir teselli ve yüce dinin devam edeceğine dair bir garanti idi. Bu olay Resûl-i Ekrem´in (sav) peygamberliğini kuvvetlendirdiği, yüce şanını ilân ettiği bir çeşit mucizesi idi.

İbrahim Aleyhisselâm’ın zamanın-dan beri Allah’a inananların mabedi olan Kâbe-i Muazzama, geçici olarak müşriklerce put haneye çevrilmişse de özü itibari ile mübarek aslına döneceği ve Müslümanların kıblesi olarak eski hâline getirileceği güne hürmeten Kerem Sahibi Mâbud tarafından mucizevi ve olağanüstü bir şekilde korunmuş oldu.

Meselenin psikolojik yönüne dikkat çeken Seyyid Kutup bu olayın Kuranda zikredilmesini öğretme amaçlı değil hatırlatma amaçlı olduğuna dikkat çekmektedir. Zira psikolojide hatırlatma önemli bir tedavi metodudur. Kendilerine vahyin ulaşmasına ve davete duyarsız kalan Arap toplumuna unutmaya çalıştıkları bir hikâye hatırlatılarak inkâr-larının gerekçesi çürütülmüştür. Zira insan anlamlı ve hoşuna giden konuları daha geç unuturken hoşuna gitmeyen işine gelmeyen şeyleri ise çabuk unutur.

Değişik uyarı ve hatırlatmalar ile ise uzun süre bellekte yer alan bilgilerin zihinde tekrar canlanarak bilinç düzeyine gelmesi sağlanır. İşte Kuran bu şekilde psikolojik bir metot kullanmıştır.

Bu yolla tıpkı yolunu şaşırıp aradığına ulaşamayan insana bir hatırlatma yön gösterilmesi gerektiği gibi, Kureyş’e de Allah’ın Kâbe’yi koruyup himaye etmesi şeklinde gerçekleşen nimeti hatırlatıl-maktadır. Burada Kutup´un altını çizdiği husus çok mühimdir: Allah (cc) onların güçlü olan fil sahiplerine karşı aciz kal-dıkları bir sırada her şeye rağmen Kâbe’yi himaye edip korumuştu. Bu hatırlatma yoluyla o günün Mekkelilerini de, özellikle de zayıf ve aciz düştükleri sırada kendilerini koruyan Allah’ı inkâr etmele-rinden dolayı utandırma hedeflenmiştir.

Böylece hem o gün azınlıkta kalan Hz. Muhammed ve Sahabelere psikolojik bir destek sağlanmış hem de daha sonra güçlenseler bile bununla gururlanma-larının önüne geçilmiştir. Nitekim nasıl ki Fil olayında yüce Allah kendi evine ve haremine saldırmak isteyen güçleri ezip geçmişti, o gün Peygamberine ve davasına karşı duran güçleri de pekâlâ ezip geçebilirdi.

Ama dikkate şayandır ki yüce Al-lah’ın, onlar Kabe ile övünseler veya onu himaye etmek isteseler bile, kendi evini yani Kabe’sinin himayesini müşriklere havale etmek istememiştir. Allah’ın evi zalimlerce veya sadece cahiliye tutkunluğu ile muhafaza olunmaktan beridir. Olayın olağanüstü bir şekilde gerçekleşme sebebi bu yüzdendir. Diğer yandan içinde putlar bulunsa bile Allah kendi evini zalim Ebrehe ve ordusuna çiğnetmek istememiştir. Böylece bu yer hürriyetini korumuş olacaktı. Orada yeni din hür ve özgür yetişecek ve hiçbir güç ona egemen olamayacaktı.

Bu hadise anlatılırken Peygamberimi-zin dedesi Abdülmuttalib’in develerine el koyan Ebrehe ile olan diyaloğundan da bahsedilir ki orada: “Kabe’nin sahibi Al-lahtır. Sen benim develerimi ver” diyerek belki de, bilerek veya bilmeyerek, hesabın bizzat Allah tarafından görüleceğini ifade etmiştir. Nitekim sonuçta bütün sebeplerin bittiği yerde Allah mucizevi bir şekilde tahmin bile edilemeyen or-dularını yardıma göndererek Mabedini zalimlerden korumuştur. Bu tarihte de böyle olmuştur bugün de böyle olacaktır.

YORU

M

Akademisyen Gözüyle

M. Mustafa Akdağ

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen

M. Mustafa Akdağ

İ S V E Ç ’ İ N A N K A R A E S K İ B Ü Y Ü K E L Ç İ S İ Å K E S S O N :

“Türkiye’de yaşadığım bir hatırayı asla unutamam”Türkiye – İsveç ikili ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyleyen Åkesson, ticari ilişkilerde ise durumun istenen seviyede olmadığını vurguladı.

MENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç’in Ankara eski Büyükelçisi Håkan Åkesson, İsveç’te yaptığı diyalog çalış-

malarıyla bilinen Dialogslüssen Derneği’nin ‘rol model seminerleri’ programına konuk oldu. Dialogslüssen Derneği’nin iki yıldır her ay düzenli olarak bir konuğu davet ettiği ‘rol model seminerleri’ programında konu-şan Büyükelçi Håkan Åkesson, kendisini büyükelçiliğe taşıyan süreci ve Türkiye’de görev yaptığı süre içerisinde yaşadığı bazı hatıralarını paylaştı.

Türkiye’de severek görev yaptığını ve oradan güzel hatıralarla ayrıldığını ifade eden Büyükelçi Åkesson, “bir gün alışveriş yapa-caktım, ilgilendiğim ürün pahalıydı; almaya

karar verdiğimde üzerimde para olmadığını fark ettim ve ürünü bırakıp mağaza sahibine ertesi gün geleceğimi söyledim. Ama o bunu kabul etmedi, ürünü yanımda götürmemi istedi ve ‘parasını yarın getirirsin’ dedi. Bu beni çok mutlu etti. Böyle bir şey İsveç’te ke-sinlikle olmazdı. Bu gösteriyor ki, Türkiye’de ticaret güven üzerine kurulu ve Türkiye’de ticaret yapmak isteyenler öncelikle bu güveni oluşturması gerekiyor. Bu durum İsveç’te farklı; anlaşırsın, ticarete öyle başlarsın” dedi.

"Bir köylü ailenin çocuğuyum"Akademik geçmişi olmayan bir ailede

büyüdüğünü anlatan Åkesson, “Skåne’nin bir köyünden geliyorum. Yani bir köylü çocuğuyum ve büyüdüğümde normal olarak ailemin var olan topraklarını ben

yönetecektim. Ama daha çocukken farklı şeyler istiyordum. Dünyayı görmek, yeni insanlar ve yeni kültürlerle tanışmak is-tiyordum. Okulda çok çalışarak istediğim hedeflere ulaşmak için çabaladım. Sonuçta çok çalışmanın neticesini aldım. Üniversite-den sonra Cenevre’de bir dönem Birleşmiş Milletler’de görev yaptım. Daha sonra da bir referansım olmadan Dışişleri Bakanlığı’nda (UD) görev aldım. Henüz 31 yaşında iken büyükelçi olmayı başardım. 2010 – 2013 arası ise Türkiye’de büyükelçilik görevi verildi. Çok istediğim bir ülke idi. Oradan ayrılırken çok güzel hatıralarla ayrıldım” diye konuştu.

Türkiye – İsveç ikili ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyleyen Åkesson, ticari ilişkilerde ise durumun istenen seviyede olmadığını vurguladı.

11 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

Sigara ve ‘snus’ kullanımı artışta

Norveç genelinde sigara kullanımının artışta olduğu kaydedildi. Geçen seneye oranla sigara kullananların sayısının yüzde 2 arttığı belirtildi. Araştırma Merke-zi’nin verilerine göre, geçen yıl ülke nüfusunun yüzde 13’ü sigara kullanıyorken, bu sayının 2015’te yüzde 15’e yükseldiği kaydedildi. Sigara kullananların yaş ortalamasının 45’in üzerinde olduğu açıklandı. 46 ila 65 yaş grubundan her 5 kişiden birinin sigara kullandığı aktarıldı. Ayrıca 2014’te ülke nüfusunun yüzde 31’nin, ‘snus’ olarak adlandırılan, ağızda tutulunca keyif veren bir tütün ürününü kullandığı bildirildi. Sağlık Enstitüsü’nün yaptığı açıklamada, ‘snus’ kullanımının da sigara içmek gibi kanser, diyabet gibi hastalıklara sebep olduğu ve üremeye zarar verdiği vurgulandı.

NAV, sistem yeniliğine gidiyor

İşçi ve Refah Kurumu’nun (NAV) bilgisayar sistemini yenileceği belirtildi. Yeni sistemin devlet kasasına 3,3 milyar krona malolacağı açıklandı. Yeni sistem için daha önce belirlenen fiyatın 1,5 milyar olması, ancak daha sonra oranın 3,3 milyar şeklinde açıklanması, eleştirileri de beraberinde getirdi. İsmi açıklanmayan bazı politikacıların, kurumun herhangi yeniliğe gitme meselesi konusunda kararsız kaldıkları kaydedildi. Bazı anamuhalefet İşçi Partisi (Ap) politikacılarının ise, yeni sistemin beraberinde bazı problemleri getireceği iddia-sında bulunduğu vurgulandı.

Ekranlar uyku düzenini bozuyor

Hordaland bölgesinde 16 ila 19 yaşlarındaki 10 bin genç üzerinde yapılan çalışma, ekranların uyku düzenini bozduğunu ortaya koydu. Araştırma kapsamında genç-lere, uyku düzenleri, hangi tip elektronik aletleri kullan-dıkları ve okul dışında ekran karşısında geçirdikleri vakit ile ilgili sorular soruldu. Ortalama olarak ekran karşısında günde 4 saatten fazla vakit geçiren gençler, akranlarına oranla 3,5 kat daha fazla 5 saatin altında uyuyor. Ayrıca bu gençlerin yaklaşık yarısı, uykuya dalabilmek için bir saatten fazla zaman harcıyor. Yetişkinlerde ise bu süre 30 dakika. Bergen şehri çocuk sağlığı merkezindeki ekibin lideri Mari Hysing, “Aslında durum çok açık, çocuklar ekran karşısında harcadıkları zaman nedeniyle uykula-rından kaybediyorlar.” diyor. Uzmanlar, uykusuzluğun bir başka nedenini de ekrandan yayılan parlak ışık olarak açıklıyor. Buna göre ekrandan gelen parlak ışık beynin gece ile gündüzü ayırt etmesine engel oluyor. Işık nede-niyle geceyi algılayamayan beyin, vücuda, “uyku” veya uyanma zamanı “kalkma” emri veremiyor. Araştırmayla beraber ayrıca, ekran karşısında harcanan sürenin uyku zamanı ve kalitesini azalttığı da bilimsel olarak kanıtlandı. Araştırmadaki gençler ve çocukların yarısından fazlası, bilgisayar ve telefon nedeniyle uykularından en az 2 ya da daha fazla saati kaybediyorlar. Bilgisayar ve telefonlar, kas ağrıları, sinirlilik hali ya da baş ağrısı olarak da kendini gösterebiliyor. Bu durumlar, özellikle uzun süre bilgisayar oyunu oynayanlarda görülüyor.

SWETURK’ten Stockholm’de emlak semineriİsveç Türk İşadamları Federasyonu (SWETURK) bünyesinde faaliyet gösteren SWETURK Profesyoneller Kulübü, “Stockholm’de emlak piyasası, yatırım fırsatları ve riskleri” konulu bir seminer düzenledi.

ZAMAN STOCKHOLM

1SWETURK Profesyoneller Kulübü’nün Sto-ckholm - Solna merkez ofisinde gerçekleşti-

rilen seminerin Şubat ayı konuğu Länsforsäkringar Fastighetsformedling şirketinden emlak uzmanı Hakan Korkmaz oldu.

Son yıllarda hem iç, hem de dış göç alan Sto-ckholm’e yılda 25 - 30 bin arasında yeni insan taşınıyor. Şehirde var olan nüfusun da çoğalmasını hesaba kattığımızda mevcut emlak piyasasının cevap vermekte zorlandığı bir durum ortaya çıkıyor. İstatis-tikler, zaten ev ihtiyacının fazla olduğu Stockholm’de bu ihtiyacın önümüzdeki yıllar da daha da artacağı gösteriyor. Bu nedenle konu, karar alıcılar tarafından şu son günlerde çok ciddi tartışılmaya başlandı.

Denizin bittiğini ve karanın göründüğünü söy-leyen Hakan Korkmaz, 1 milyon projesinde olduğu gibi ev ihtiyacını giderecek yeni bir inşaat hamlesi gözüktüğünü belirterek, “dolayısıyla emlak piyasası şu an itibariyle yatırım aracı olarak da oldukça cazip” dedi.

Stockholm de bu büyümenin etkisi ile şehre uzak kabul edilen yerlerin şimdi oldukça cazip hale geldiğini ifade eden Korkmaz, “Fruengen, Barkarby ve Järfella bölgesinin de buna güzel bir örnek oluşturduğunu söyledi. Bu bölgelere ya-pılan transport yatırımları ile buradaki fiyatların katlandığını kaydeden Korkmaz, özellikle Uppsala, Upplandsväsby ve Nynäshamn istikametinde şehrin büyümeye devam edeceğini söyledi.

Yatırım olarak emlak piyasasının da çok cazip hale geldiğinin altını çizen Korkmaz, bu alanda yatırım yapmak isteyenlere yeni evlere ve 1 artı 1 ve 2 artı 1 evlere yönelmelerini, zira bu evlerin daha çabuk değer kazanıp daha karlı ve çabuk satılabildiğini söyledi. Büyük emlak şirketlerinden ev almaların, ucuz emlakçı tercih etmemelerini tavsiye eden Korkmaz, genç emlakçıların enerjileri ile daha karlı satışlar yapabileceklerini kaydetti. İlkeleri olan bir meslek yaptıklarını ve yaptıkları işte güvenin esas olduğunu belirten Korkmaz, müşterilerinin ev alırken veya satarken, banka kredi imkanları ve satış konularında birden fazla emlakçı ile görüşmeleri tavsiyesinde bulundu.

Berlingske Tidende Gazetesi satıldıZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’nın önde gelen gazetelerinden Berlingske Tidende Belçika mer-

kezli medya şirketi De Persgroup’a satıldı. Şimdi söz konusu satışın reka-bet kuruluşları tarafından onaylanması bekleniyor. Söz konusu onayın gelmesi halinde Berlinske 13 Şubat itibariyle yeni sahibine geçmiş olacak.

Danimarka’nın en eski gazete-lerinden biri olan Berlingske Tidende 1841 yılında kurulmuştu. Modern Da-nimarka’nın yükselişine şahitlik eden gazete uzun yıllar boyunca Danimarka’nın köklü ailelerinden biri olan Berling Ailesi tarafından yönetilmişti. Nitekim gazetenin Berlingske Tidende olan adı da Berling’in Zamanı anlamına geliyor. Uzun yıllar boyunca

gazeteyi elinde tutmayı başaran Berling Ailesi 1982 yılında yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle gazete yönetimini Danimarka’nın en büyük iki firması

olan Danske Bank ve AP Möller Maersk firmalarına devretmek zorunda kalmıştı. 2000 yılında Norveç merkezli Orkla Grup Berlingske Tidende Gazetesi satın almıştı. 2006 yılında ise İngiltere merkezli Mecom Grup Orkla Grup’u satın alarak Berlinske Tidende Gazetesi’nin yeni sahibi olmuştu. Gazete 2006 yılından bu yana Mecon Grup tarafından yönetiliyordu.

Toplam nüfusu 5,5 milyon olan Danimarka’da yaklaşık olarak 96 bin tirajı bulunan Berlingske Tidende Gazetesi halihazırda ülkenin en büyük 3 gazetesinden biri durumunda. Gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini ünlü gazeteci Lisbeth Knudsen yapıyor.

12 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMM A H K E M E K A D I ' Y A M Ü L K D E Ğ İ L

Hayırsever 'devlet sırrı'

YASiN EL KADIGÜLİZAR BAKİ

1Yasin el Kadı, 90’lardan beri polisin, adlî makamların, siyasetin ve medya-

nın gündeminde olmuş bir isim. Her sefe-rinde de hatırlı aile dostları tarafından kefil olunup korunmuş. En son 25 Aralık ile adı tekrar gündeme gelen bu Suudi işadamı kim? Hayırseverliği babasının hayrına yap-tırdığı Zekeriyaköy’deki camiden mi geliyor? Erdoğan ile nasıl tanıştı?

İstanbul Sarıyer’de Kuzey ormanlarının yanı başında bir semt Zekeriyaköy. Burası 90’ların sonlarında lüks site inşaatlarıyla birlikte kentin keşmekeşinden kaçanların tercih ettiği bir yer haline geliyor. Bir bele-diye iştiraki olan KİPTAŞ da 1998 yılında ormanlık alan içinde yedi blokluk konut yaptırma kararı alıyor. Aynı zamanlarda bir başka inşaat daha başlıyor bu bölgede. Yeni kurulan mahalle için bir cami. Ormanın yanı başındaki camiyi, Suudi bir hayırsever, babasının hayrına yaptırıyor. Camiye de onun ismi veriliyor: Abdullah Kadı. Açılışını 1999 yaz aylarında yıldızı parlayan siyasetçi Tayyip Erdoğan yapıyor. Erdoğan, okuduğu şiirden dolayı girdiği hapisten yeni çıkmıştır. Mağdur ve mağrur bir siyasetçidir. Yanında Yasin El Kadı’nın yakın Türk dostları da vardır; Cüneyd Zapsu ve Fatih Saraç.

Babasının hayrına yaptırmışYıl 2015. Ocak ayının son cuması. Hava

çok temiz, ormanın yanı başındaki mahalleye sessizlik hâkim. İstanbul’un yoğun cuma trafiğinden çok uzaklardayız, Zekeriyaköy Abdullah Kadı Camii avlusunda... Namaz için gelen yaşlı bir mahalleliye tabelayı göste-rip soruyoruz, “Abdullah Kadı kimmiş biliyor musunuz?” Cevabı, “Çok bir bilgim yok ama hayırsever bir Arap işadamıymış.” oluyor. “Neden buraya cami yaptırmış?” sorumuza karşılık ise şu cümleleri kuruyor: “Herhalde hayır yapmak istediğini söylediğinde ona bu-rayı göstermişler.” Sonra bize hayırlı cumalar dileyip içeriye giriyor. Biz de ‘hayırsever Yasin el Kadı’nın izinde yakın tarihin ve dünya coğrafyasının derinliklerinde dolaşmaya doğru ofisimize yola koyuluyoruz.

Medyaya yansıdığına göre Sarıyer Ze-keriyaköy KİPTAŞ konutlarındaki Abdullah Kadı Cami’sinin 1999 yılındaki açılışına Tayyip Erdoğan da katılmış.

Başbakanlık korumaları niye refakat ediyordu?Son bir yılın en az Reza Zarrab kadar

önemli figürlerinden biri Yasin el Kadı. Türkiye’de yatırım yapmak isteyen zengin bir Suudi işadamı olduğu bilgisinin ötesinde ne biliyoruz? İyi bir gazete okuyucusu buna ek olarak bir dönem BM ve ABD tarafından El Kaide’yi destekleyenler listesine alındığı ve mallarına tedbir konulduğunu biliyordur. Yapıl(a)mayan 25 Aralık operasyonuna dair medyada yazılıp çizilenleri okuyanlar ise bunlara ek olarak Türkiye’ye girişinin yasak olduğu dönemlerde sık sık geldiğini, bizzat dönemin başbakanının korumalarının kendisine bu giriş çıkışlarda refakat ettiğini, onu cep telefonundan direkt arayabildiğini biliyordur. Peki, zengin bir işadamına, üstelik ülkeye girişi yasak bir yabancıya başbakanlık korumaları neden eşlik eder? O korumaları ve Yasin el Kadı’yı polis niye takip eder?

Her şey hafriyat kamyonları yüzünden!Aslında unutulmaya yüz tutmuş hikâyeyi

tekrar gün yüzüne çıkaran birkaç hafriyat kamyonu olmuş. Her şey jandarmanın hafri-yat çetelerine yönelik yaptığı bir operasyonla başlamış aslında. Malum İstanbul, kalabalık bir şehir ve trafiğe ağır tonajlı yük araçları her istediği zaman çıkamıyor. Özellikle de hafriyat kamyonları. Fakat İstanbul’da çok sayıda yeni inşaat çalışmaları vardır ve özel-likle siteler, gökdelen projesi olan inşaatçılar vaat edilen sürede teslimatı yapmak için acilen hafriyatı boşaltmalıdır. Sonuçta araya hatırlı kimseler girip, kâr paylarıyla, ‘küçük’ hediyelerle kurallar esnetiliyordur. Polise ve jandarmaya (hafriyat döküm alanları jandarma sahasıdır) bu konuda ihbarlar geliyordur. İşte savcı Muammer Akkaş da bu ihbarlardan biri sebebiyle jandarma ile hafriyat operasyonu yapar. Küçük ölçekli iş-letmelerle ilgili operasyon sırasında Mehmet Cengiz gibi 25 Aralık operasyonu için adı ge-çen müteahhitlerin yanı sıra Yasin el Kadı ve Etiler Polis Okulu arsası mevzuları da geçer. Savcı hafriyat usulsüzlüklerinin ötesinde işler döndüğünü fark edince dosyaları ayırır ve işin içine polis girer. İşte dinlemeler, takipler bu sebeple başlar. Hatta operasyonun içinde

yer alan polisler, takip ettikleri kişinin, Yasin El Kadı’nın, uluslararası önemini ve dönemin başbakanı için ehemmiyetini zamanla fark ettiklerinde ne kadar büyük bir işin peşinde olduklarını düşüneceklerini söyleyecektir. İlginçtir, kulislerde hafriyat operasyonunu yapan komutanın Hakkari’ye sürüldüğü ko-nuşuluyor. Ve Yasin El Kadı’nın usulsüz para trafiğini MASAK adına rapor eden (2004) Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’ın başına gelenleri (görevden alındı sonra atıldı, ancak mahkeme kararıyla dönebildi) hatırlatıp, “Yasin el Kadı’ya dokunan yanıyor.” yo-rumları yapılıyor. Nitekim polis ve savcıların bugünkü durumu da ortada. Enteresandır Hamza Kaçar’ın görevden alınmasında imzası bulunan (Kaçar, hazırladığı raporda, ‘çalışmam sırasında siyasi ve bürokratik en-gellerlerle karşılaştım’ yazacaktır.) bulunan Mehmet Ali İslamoğlu, bugün TMSF’nin yönetimini devraldığı Bank Asya’nın yöne-tim kurulu başkanlığına getirildi. 2013’te de el konulan Show TV’nin yeni yönetim kurulu başkanı olmuştu.

‘Babama bile kefil olmam’dan ‘kefilim hayırsever bir işadamıdır’aİşte yıllar sonra polise Yasin El Kadı

ile ilgili 25 Aralık fezlekesini yazdıracak

delillerin toplandığı takipler sırasında ilginç bir telefon konuşmasına şahit olundu. Mısırlı işadamı Usame Kutup ve Yasin El Kadı ile koruma polislerinin olduğu otomobil İstanbul Merter’de kaza yapıyor. (15 Şubat 2013) Polis veya ilkyardım ekipleri yerine Erdoğan aranıyor. Daha sonra bir gazeteye verdiği röportajda Usame Kutup, kazanın suikast olduğunu iddia ediyor. Kendilerine çarpanın kaçtığını da… Fakat kazaya dair tutanaklarda ortaya çıkıyor ki çarpan şoförün kimliği belli. Yine aynı polis fezlekesine göre dönemin başbakanının, Yasin el Kadı ile Türkiye’de yaptığı görüşmelerin büyük kısmı yasaklı olduğu dönemlerde gerçekleşmiş. (BM El Kadı’yı 2012’de terörizm listesinden çıkardı.) 2000’lerden beri hakkında birçok kez spekülasyonlar çıkan bir yabancı işadamı için Tayyip Erdoğan neden, “Ben Yasin Bey’i tanıyorum ve kendime inandığım gibi inanıyorum. Yasin Bey’in bir terör örgütüyle münasebet kurması, ona destek vermesi mümkün değil... Türkiye’yi seven ve burada yatırımları olan bir insan... Hayırsever olmak-tan başka hiçbir özelliği olmayan bir insan...” diyerek kefil olur? (Temmuz 2006’da NTV’de katıldığı bir programda söylüyor.) Ki aynı Erdoğan’a bir başka televizyon programında Ahmet Hakan, partisi içindeki bir siyasetçiye kefil olup olmadığı sorulduğunda, “Hayır, kefil değilim. Ben babama bile kefil olmam.” cevabını vermişti.

Yasin El Kadı’nın 15 Temmuz 2006’da Yeni Şafak’a verdiği ve hakkında takipsizlik kararı veren Cumhuriyet Savcısına teşekkür ettiği ilan.

Yasin el Kadı ile Erdoğan’ı kim tanıştırdı?Yasin el Kadı ile Erdoğan’ı, İstanbul

Belediye başkanlığı döneminde, Cüneyd Zapsu tanıştırdı. O sıralarda Yasin el Kadı ile Zapsu iş ortağıdır. İkili, Mehmet Fatih Saraç, Latif Topbaş ve Korkut Özal ile birlikte 1995’te BİM’i kurmuşlardır. Burada bir parantez açmak gerekir; Zapsu ile El Kadı’nın tanışıklıkları 1992 yılına dayanıyor ve Can Dündar’ın aktardığına göre onları tanıştıran da Murat Ülker ile Mustafa Topbaş. O yıllarda Suudi sermayesiyle dindar Türk işadamları (özellikle Korkut Özal ve Eymen Topbaş’ın öncülüğünde) Al Baraka Türk’ü kurmuşlardı.

Erdoğan ile Zapsu’nun tanışması ise Erdoğan’ın bir ziyaretiyle olur. O dönem-lerde Zapsu, TÜSİAD’ın en genç ve sıra dışı, üstelik dindar üyesi olarak nam salmıştı ve Zapsu, Erdoğan’ın seçkin iş dünyasıyla tanışması için köprü olmuştu. Erdoğan ile Yasin el Kadı’nın da ilişkisi Zapsu’nun evin-deki tanışıklıklarından sonra hiç kopmadı. Erdoğan her krizde El Kadı’nın arkasında durdu. Zapsu da uluslararası camiada destek verdi El Kadı’ya. 11 Eylül ikiz kule saldırılarından sonra Washington yönetimi ve BM’nin ‘terörün finansörleri’ listesinde Yasin el Kadı da vardı. Birçok ülkeye girişleri yasaklanmış, mallarına tedbir konulmuştu. Yasin el Kadı’nın ‘Muvaffak Vakfı’ aracılığıyla El Kaide’ye fon sağladığı öne sürüldü. El Kadı, Türkiye’deki birçok şirketteki ortak-lıklarından ayrıldı. Bu şirketler arasında BİM de vardı. İşte bu süreçte Zapsu, Amerikan Savunma Bakanı Paul Wolfowitz’e El Kadı için şunları söyleyecekti: “El Kadı’yı Bin Ladin’e destek verdiği iddiasıyla suçluyorsu-

13 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

“Gönül Ekran”

facebook.com/irmaktvtwitter.com/irmaktv instagram.com/irmak_tvyoutube.com/irmaktv

• D Smart Kanal 91• Teledünya Kanal 155

• Digitürk Kanal 65• Frekans 11096

Symbol Rate 30000 Fec 5/6 Vertical

www.irmaktv.com.tr

Mukaddes bir dava uğruna sevdiklerini, vatanlarn, ailelerini geride brakan bu asrn gezgin ruhlarnn hikâyeleri ekrana geliyor. Bizzat olaylarn yaşandğ ülkede yaplan çekimlerle anlatlan bu modern çağn destan Irmak TV’de...

21.45PAZARTESİ

nuz. Ama unutmayın ki, onun bağış yaptığı 1993’lerde Bin Ladin sizin adamınızdı. ABD şirketleriyle iş yapıyordu. Üstelik bu iddiala-rınızı doğrulayacak kanıt bulamadığınızdan hakkında dava da açamadınız ama onun iş hayatını kararttınız.”

Yabancı bir işadamı gazete ilanıyla cumhuriyet savcısına neden teşekkür eder?Gelelim El Kadı’nın Türkiye’de ne iş yap-

tığına... Erdoğan’ın neden sık sık savunmak zorunda kaldığına... Yasin el Kadı’nın BİM dışında ortaklığı olduğu çok sayıda şirket var. Dış ticaret, film prodüksiyon, kozmetik ve gıda dağıtımı yapan şirketlerde ortaklıkları olmuş. Burada şunu da dikkate almak gerek; Türk medyasında Suudi ve Araplara karşı ciddi bir düşmanlığa varan önyargı var. Yasin el Kadı’ya biraz da bu pencereden bakıyorlar. Fakat Yasin el Kadı’nın yatırımlarına ve para transferlerine dair bir çok işlemi müfettiş raporlarına, polise ve hukuka yansımış ve hep birileri tarafından bunun üstü kapatılmış. Halbuki hukuk önünde kimsenin torpili olmadan kendini aklaması beklenir.

Yasin el Kadı’nın şirketlerindeki ortakları arasında meşhur kimseler var. Latif Topbaş ve ‘Alo Fatih’ namıyla tanınan Fatih Saraç gibi. Fatih Saraç’ın El Kadı ile ilginç bir iş ilişkisi var. El Kadı kurduğu çok sayıda şirketi bir süre sonra hep Saraç’ın da bu-lunduğu kişilere devrediyor. Çok sayıda ve farklı sektörlerde şirketin ortağı olan Saraç’ın şimdilerde bir medya kuruluşunda yöneticilik yapmaya tamah etmesi ise ilginç.

Yasin el Kadı’nın ticari ilişkilerinde ve para trafiğinde hep tartışmalı işler olmuş. Özellikle de Kemal Unakıtan’ın bakanlığı döneminde... Yasin el Kadı’nın bu dönemde vergi barışından yararlandığı söyleniyor. Bu konular o dönemlerde savcılıklara yansımış. Müfettişler raporlar hazırlamış. Hatta ilginçtir

bu hararetli tartışmalar sırasında 2006 yılında cumhuriyet savcısı İdris Ermeydan takipsizlik kararı verince El Kadı, gazetelere teşekkür ilanı veriyor.

Herkesin bildiği devlet sırrı!Geçen hafta Başbakanlık ofisindeki

dinleme cihazlarıyla ilgili suçlanan koruma polisleri o sıralarda iki aylığına dönemin baş-bakanının bir misafiri için görevlendirildikle-rini söyledi. Hâkim misafirin kim olduğunu sorduğunda devlet sırrı olduğu gerekçesiyle

söylemediler. Halbuki bu görevlerden biri sırasında yaşanan trafik kazasına dair Mısırlı işadamı gazeteye röportaj veriyor. Araçta Yasin El Kadı’nın ve korumaların olduğunu anlatıyor. Herkes biliyor ama devlet sırrı işte. Herkesin bildiği başka devlet sırları da var El Kadı’ya dair; polis takibine takılan ve 25 Aralık fezlekesinde görüntüleri olan Yasin el Kadı ile Bilal Erdoğan görüşmeleri, Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’ın Haliç Kongre Merkezi’ndeki görüşmeleri yine devlet sırrı kapsamına girdiği için medya tarafından

haber yapılamıyor. Polisin onları neden takip ettiği de...

Suudi işadamı Yasin el Kadı’nın Türki-ye’deki hatırlı ortakları ve aile dostlarına dair bilinenler bunlar. Daha detaylısı devlet sırrı kapsamına giriyor. Dünyadaki para trafi-ğinde, yatırımlarında ise uluslararası hukuka yansımış iddialar var ama sonuçta paranın güçlü bir hatrı da var. Bu durum Suudi iş adamlarına da has değil. Paranız varsa Suudi veya İsrailli, Çinli, Amerikalı, Afrikalı olmanız farketmiyor.

14İSKANDİNAVYA

14 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMDEVLET ÇÖKTÜBank Asya yönetimine el koyma operasyonu, hukukun hiçe sayıldığı, adaletin siyasi hesaplara kurban edildiği bir durumu işaretliyor. kurumların özel mülke çöktüğü bir düzende, Adalete olan güven yara alır. Adaletin bittiği yerde, devlet de biter.

İBRAHİM TÜRKMEN RAMAZAN SOLAK

1Adana’da Hülya-Akif Deveci çifti, elle-rinde altın ziynet eşyası olarak tuttuk-

ları bütün birikimlerini Bank Asya’daki he-saplarına yatırırken yüzleri gülüyordu. Akif, bir de arabası olduğunu, kârına bakmadan onu da satıp parasını Bank Asya’ya yatıraca-ğını söylerken, “Allah’ın izniyle bu zulmün de sona ereceğine inanıyoruz, ama bugün, ama yarın, ama bir yıl sonra. Her şeyin daha güzel olacağına inanıyoruz.” diye de ekliyor.

Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu (TMSF) yetkililerinin salı akşam saatlerinde yüzlerce polisin refakatinde Bank Asya’nın Ümra-niye’deki merkez binasına girdiği haberi, duyulur duyulmaz bütün Türkiye’de infiale yol açtı. Deveci çifti gibi binlerce insan, bankanın şubelerine akın ederek, keyfî ve hukuksuz uygulamaya tepkilerini göstermek için, ellerinde avuçlarında ne varsa yatırdılar. Ünlü ekonomi portalı Bloomberg, bu tab-lonun şaşırtıcılığını okurlarına şu ifadelerle duyuruyordu: “Normal şartlarda, bilindik manzara, baskı altındaki bankalardan müşte-rileri paralarını çeker fakat Türkiye’de aksine para yatırmak için kuyruk oldular.”

Türkiye’nin aktif büyüklük açısından en büyük İslami finans kuruluşu olan Bank Asya, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operas-yonu sonrası hükümetin Hizmet Hareketi’ne karşı yürüttüğü baskı ve sindirme operasyon-larının hedeflerinden biri oldu. Kanunlarda alenen suç teşkil etmesine rağmen, banka hakkında, hükümet güdümündeki medya organlarında bir kısmı siyasilerin sözlerine dayandırılan sayısız gerçek dışı manipülatif haber yayımlandı. Banka tarafından, bunlarla ilgili 230’un üzerinde dava açıldı; ancak cürmü engellemek ve sorumluları cezalan-dırmaktan mesul Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’ndan (BDDK) bir iki cılız ikaz dışında adım gelmedi.

BDDK adımını 3 Şubat akşamı attı ama en beklenmedik ve keyfî olduğu her açıdan belli bir yöntemle… Bank Asya’nın Banka-cılık Kanunu kapsamında ‘kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sa-hip olması’ şartını ihlal ettiğini öne sürmüştü. Ve bankanın bazı kurucu ortaklarının yöne-time dair haklarını, Bankacılık Kanunu’nun 18. Maddesi’nin 5. paragrafına istinaden fona devretti. Fon vakit fevt etmeden, yönetim kurulu üyelerini değiştirdi.

Yetkililerin yaptıkları açıklamalara göre BDDK, Banka Asya’dan, yönetim kurulunu belirleme yetkisine sahip A grubu imtiyazlı pay sahibi 185 ortağın güncel durumlarına ilişkin bilgi ve belgeleri istedi. 2 Şubat’a kadar 185 imtiyazlı ortaktan 37’si istenen evrakı kuruma iletti. BDDK bunun üzerine kalan yüzde 63’lük imtiyazlı paya sahip 132 ortakta aranan niteliklerin tespiti açısından belirsizlik olduğuna hükmetti.

Olay, bankaya el koyma değildi; yöne-timi değiştirilmişti. Bu hâliyle imtiyazlı pay sahiplerinin kurucularda aranan nitelikleri taşıdığına ilişkin bilgi ve belgelerin kuruma ibrazına ve yapılacak değerlendirmeler sonuçlanıncaya kadar bankanın yönetimine TMSF tarafından atananlar vekâlet edecekti.

HUKUKSUZLUKLAR DİZ BOYU Bankacılık uzmanları, eski BDDK yöneti-

cileri, hukukçular ve ekonomistler, operasyo-nun siyasi saiklerle icra edildiğinde ve hiçbir hukuki mesnedinin bulunmadığında hemen hemen fikir birliği içinde. Türkiye’nin başını ağrıtacak, büyük tazminatlara konu olacak,

yatırım ortamına güveni sarsacak ve mevcut yatırımcıyı da ürkütecek ikazı pek çok yetkin ağız tarafından ifade edildi.

Bank Asya 1996’dan bu yana faaliyette ve imtiyazlı ortakları, şimdi istenen belgeleri değişik vesilelerle zaten defalarca ibraz etti. BDDK yönetimi bankanın ortaklarında aranan nitelikleri kimin, nasıl kaybettiğini ve rutin bir işlem olmamasına rağmen bu belgeleri şimdi neden tekrar talep ettiğini açıklamıyor. Bunca yıldır faaliyette olan, üs-telik halka açık olduğundan dolayı Sermaye Piyasası Kanunu mucibince devamlı surette bütün hesapları ve işleyişi sürekli tarassut al-tında tutulan bir bankanın şeffaflığında sorun bulunduğu iddiasının tutar yanı yok. Üstelik mevcut ortaklara izni veren ve yeterliliklerini şimdiye dek defalarca kontrol eden de yine aynı BDDK.

Öte yandan, yeni bir yönetim kurulu atanması için, yüzde 54’ü borsada işlem gören bankanın önce genel kurulunun top-lanarak kararı alması icap ediyor. Bu açıdan son kararın yürürlüğe girmesi ve atanan yöneticilerin faaliyette bulunmaları imkânsız. Hukukçulara göre, genel kurul olmaksızın yeni bir yönetim kurulu tayini ancak faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bankalara yapılabilir. Dolayısıyla bu işlem mevcut Ban-kacılık Kanunu’nu açık biçimde ihlal ediyor.

Marmara Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Karahan da, 18. Madde’nin yönetim kurulu üyelerini azil ve yerlerine yenilerini atama yetkisi vermediğine dikkat çekiyor. “İddialar doğru olsa bile genel kurulu bekleyip orada yönetim kurulunu değiştirmeliydiler. Kaldı ki iddialar mes-netsiz. BDDK, 16 aydan beri devirlere onay vermediği için pay sahipleri zaten değişmedi. 13,5 aydır bir bankaya çökmek için gerekçe arayan, sonunda yanlış gerekçe ve madde ile yetkisiz işlem yapan bürokrasi karşımızda. 29 yıllık ticaret hukuku ve banka hukuku hocasıyım, Bank Asya operasyonu gibi hukuka aykırı böyle bir rezalet ne gördüm ne de duydum.”

“ORTALIK KARIŞTI” Operasyondaki keyfiliğe dair çarpıcı bir

değerlendirme, fonun bankaya gireceğini önceden haber veren Fuat Avni isimli Twitter hesabından yapıldı. Fuat Avni, 18. Madde’nin el koymaya dayanak teşkil edemeyeceğini sonradan keşfeden BDDK yetkililerinin bunu Beştepe’ye aktarmalarının ardından, Erdo-ğan’ın küplere bindiğini yazdı. Fuat Avni’ye göre, belgelerin teslim edilmemesinin ancak para cezası ile tecziye edilebileceği ortaya çıkmıştı ve bundan dolayı el koyma kararını alanların başı derde girecekti. Erdoğan bu aksiliğin mesullerinin komplocu “paraleller” olduğuna inandırmıştı kendini. Twitter’daki hesabından yaptığı paylaşımları genelde isa-bet bulan Fuat Avni, Erdoğan emriyle TMSF ve BDDK’da bu aksaklığın mesulleri olarak işaretlenen bürokratların tasfiye edileceğini yazıyordu. Ertesi gün Erdoğan’a yakın Sabah Gazetesi’nde yayımlanan ‘BDDK’da Paralelci Üç Başkan Kızakta’ haberi Fuat Avni’yi bir kez daha doğruluyordu.

2000 yılında kurulan BDDK’nın ilk başkanı, eski Maliye Bakanı Zekeriya Temizel de belgelerin zamanında teslim edilmemesinin hiçbir surette yeni yönetim atamasına gerekçe teşkil edemeyeceğini sa-vunuyor. Temizel, “Bank Asya’nın kurucuları 15 seneden beri kurucu olma niteliklerini taşıyorlardı da şimdi mi kaybettiler?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor. “Bu olay tam anlamıyla hukuk olayıdır, eğer bu olayı ka-nıtlayamazlarsa kurucu ortakların daha önce

var olan niteliklerini kaybettiğine ilişkin çok somut verilerle bir karar ortaya koyamazlarsa bankacılık açısından gerçekten zor durumla karşılaşırlar.”

“EVRAKIN TAMAMLANMASI İÇİN SÜRE YETERSİZDİ” Görevinden alınan Bank Asya Genel

Müdürü Ahmet Beyaz, hadisenin merkezin-deki en yetkili isimlerden biri olarak, hiçbir ortağın istenen belgeleri vermekten imtina göstermediğinin altını çiziyordu. Beyaz, yıl sonunda yaşanan yoğunluktan dolayı bütün ortakların mali müşavirden onaylı belgelerini hazırlamalarının zaman aldığını söyledi. Bir ay yeterli değildi, bu yüzden iki defa yazılı olarak BDDK’ya süre uzatımı talebinde bulundular; ancak bu isteklerine cevap bile

verilmedi. Beyaz, kendisinin ilk defa bu taleple karşılaştığını, söz konusu evrakın, ancak hisse alım satımı veya borsaya açılma dönemleri gibi istisnai durumlarda yeniden istendiğini kaydediyor.

İmtiyazlı hisse senedi sahiplerinin temin etmek zorunda olduğu belgeler, o kişinin bütün ticari ve adli durumunun ortaya konulmasını ve bankacılıkla meşgul olma-sına mâni bir durum varsa bunun tespitini amaçlıyor. Bu evrak arasında şahsın veya tüzel kişiliğin Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) herhangi bir borcunun bulunmadığını gösterir yazılar, vergi borcu olmadığına dair kâğıtlar ve bankacılık yapmasına mâni bir suçu irtikâp etmediğini ispatlayan adli sicil sabıka kayıtları bulunuyor. Ayrıca, eğer im-tiyazlı senedin sahibi çok ortaklı bir firma gibi

15 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMtüzel kişilik ise, bu ortakların tamamından da aynı evrakın tek tek sağlanması isteniyor.

“Bunlar çok ciddi vakit alır. Bizim hiçbir ortağımız ben bunu hazırlamam demez zaten. Bu insanlar bunu bilebilecek nitelikte insanlar olduğu için banka ortağı olmuş-lardır.” diyen Beyaz, hisselerin yüzde 58’ini temsil eden ortaklara ait belgelerin BDDK’ya

sevk edildiğini kaydediyor. Ancak BDDK, son gelenleri inceleme zahmetine bile girme-den, üstelik nihai ihtarname göndermeden polis koruması altında salı geceki operasyonu gerçekleştirdi.

ORTAKLARDAN İHTARNAME Bank Asya’nın ortakları, BDDK’nın

hukuksuz uygulamasını ve TMSF’nin yönetim işgalini sert bir şekilde kınadı ve hem kurumlara hem de yeni atanan yöneticilere bir ihtarname gönderdi. BD-DK’nın kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu vurgulayan ortaklar ve avukatları, taraflarına ortaklıklarla ilgili bir eksikliğe dair hiçbir resmî bildirim yapılmadığını vurguladı. TMSF tarafından atanan yeni yönetimin faaliyetlerinden dolayı sermayedarlara karşı

sorumlu olduklarının hatırlatıldığı ihtarna-mede, BDDK yöneticilerinden ise önceki yönetim kurulunu görevden alma kararından rücu ederek görevin iade edilmesi talep edildi.

İhtarnamede, şu ifadeler yer aldı: “SPK, BDDK, merkezi kayıt kuruluşu gibi devlet kurumlarında var olan belgeler hukuki bir

dayanak olmaksızın tekrar istenmesine ve bankamız tarafından müteaddit defalar süre istenmesine rağmen yeterli süre verilme-miştir. Söz konusu kararı aldığınız tarih itibariyle yüzde 58’lik kısmını temsil eden ortaklarımız tarafından ilgili evraklar kuru-munuza intikal ettirilmiştir. Kurumunuza gönderilen bu evraklar hiçbir incelemeye tabi tutulmadan karar alınmış olması hukuken kabul edilemez.”

Bank Asya’ya yapılan operasyon, sadece en geniş tanımıyla hukukun değil, mer’î kanunların bile hiçe sayıldığı, adaletin siyasi mülahazalara kurban verildiği bir durumu işaretliyor. Zorbalığın egemen olduğu, siyasilerin kiniyle güdülenmiş kurumların kanunsuzca özel mülke çöktüğü bir düzende, devletin de çöktüğünü ifade etmek aşırı bir

hüküm olmayacaktır.Operasyonun arkasındaki aklın Cum-

hurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu ve bu hukuksuz işlemin siyasi saiklerle icra edildiğini söyleyenler de oldu. 7 Ekim 2014’te, “Politik savaşta Bank Asya’ya sadık müşterileri omuz verdi” başlıklı haberinde, Reuters, iktidarın Bank Asya’ya el koyma ihtirasını vurgulayan çok ilginç bir anek-dota yer veriyordu. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın bankanın akıbetini yakından takip ettiği belirtilen haberde “Erdoğan seyahatteydi. ‘Dönünce Bank Asya’nın anahtarlarını masamda görmek istiyorum.’ dedi. Ancak döndüğünde Bank Asya’nın Merkez Bankası’ndaki karşılıklarını serbest bırakıp batışı engellediği için Erdem Başçı’ya çok kızdı.” ifadeleri yer alıyordu.

Konu CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından da Meclis gündemine ta-şındı. “Bank Asya’nın yönetimine el konması talimatını Recep Tayyip Erdoğan mı verdi?” diye soran Oran, BDDK Başkan Yardımcı-sı’nın operasyondan bir gün evvel Erdoğan ile görüştüğü bilgisini vererek, bu ikili ara-sında neler konuşulduğunun açıklanmasını istiyordu. Babacan’ın cevaplaması istemiyle sunulan soru önergesinde, Erdoğan’ın baş-bakanlığı ve daha sonra cumhurbaşkanlığı

döneminde aylarca, batırma amacıyla Bank Asya’yı açık hedef yaptığı vurgulanıyor ve alenen suç olan bu ifadeler hakkında hangi gerekçeyle bir hukuki müdahalede bulunulmadığı soruluyordu. Oran, altı ay önce, iktidarın bankaya yönelik hasmane ve hukuksuz müdahalelerini sorgulayan iki soru önergesi daha vermişti. Ancak bu sorularına da hükümet kanadından hiçbir cevap ulaşmadı.

“MAL GÜVENLİĞİ KALMADI” Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri

Kemal Kılıçdaroğlu üstüne basa basa “Hiç kimsenin can ve mal emniyeti yoktur.” diye yorumladı Bank Asya operasyonunu: “Bank Asya bunlardan tipik bir örnektir. Herkesin bilmesi lazım. 12 yaşındaki çocuğun vu-rulması tipik bir örnektir.” Partinin Grup Başkanvekili Engin Altay da Bank Asya yönetimine polis baskınıyla el konmasını, “Hükümetin yaptığı zorbalıktır, yasa dışıdır, eşkıyalıktır. Bankanın kasasını ha silahla soydunuz ha kanunsuz işlem yaparak bankaya müdahale ettiniz. İkisi de aynıdır, eşkıyalıktır.” ifadeleriyle değerlendirdi. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’e göre de Bank Asya’ya yapılan operasyon “Tamamen kin ve intikam duygusu ile yapılmış bir operasyon”

S E R M A Y E V E O R T A K L I K Y A P I S I

Eylül 2014 Oran (Yüzde) Aralık 2013 Oran (Yüzde) A Grubu (*) 360.000 40,00 360.000 40,00 B Grubu 540.000 60,00 540.000 60,00 TOPLAM 900.000 100 900.000 100 Not: Eylül 2014 ile Aralık 2013 dönemleri itibarıyla Banka'nın sermayesinin tür bazında dağılımı, bin TL (*) İmtiyazlı hisse senedi (A Grubu) sahiplerine sadece yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerini aday gösterme hakkı tanınmıştır.

Ortağın Adı, Soyadı / Ünvanı Pay Tutarı (Bin TL) Pay Oranı (Yüzde) Ortadoğu Tekstil 44.022 4,89 Forum İnşaat 34.668 3,85 Osman Can Pehlivan 27.976 3,11 Sürat Basım Yayın 24.272 2,70 BJ Tekstil Ticaret 20.350 2,26 Abdulkadir Konukoğlu 20.088 2,23 Diğer ortaklar 242.215 26,91 Halka açık 486.409 54,05 TOPLAM 900.000 100

16 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ16 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

idi. Ankara Bağımsız Milletvekili Haluk

Özdalga, dünyanın başka hiçbir yerinde sağlıklı bir bünyeye sahip kendi bankasını batıran bir iktidar ben bilmiyorum diyor ve ekliyor: “Türkiye çok kötü bir yere doğru gidiyor. Nereye gittiğini bu sürükleyenler de bilmiyorlar. Ama bir yıkıma doğru gittiği ve hepimizin, bütün Türkiye’nin bu yıkımın altında kalacağı da muhakkak. Ama en çok bu yıkıma neden olanlar bunun altında kalacaklar.”

Liberal Demokrasi Partisi (LDP) Genel Başkanı Cem Toker, ülke yönetiminin sağ-duyu ve mantıkla değil, tamamen kişisel ihtiraslar, kin ve intikamla yürütüldüğünü söylüyor. “Demokrasilerde yöneticiler adaletten, hukuktan korkarlar. Ama otokra-silerde, tek adam yönetiminde ‘Bana kimse dokunamaz! algısı oluştuysa, ki Türkiye’de oluştu, “o algı sayesindedir ayakkabı kutuları, tapeler... 17-25’te bir darbe yediler. Sonra adalet mekanizmasını hallaç pamuğu gibi dağıttılar.”

Eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Ali İhsan Karacan krizin ilk günlerinde tepkisini şöyle dile getirmişti: “Batması gerektiği hâlde korunup kollanıp batırılmamış olan bankalar biliyorum. Ama iyi durumdayken özellikle kamu yönetimince zayıflatılıp batırılmış bir banka bilmiyorum. Sadece ülkemizde değil, demokratik gelişmiş bir ülkede böylesi bir davranış örneğini açıkçası bilmiyorum.”

Bank Asya’ya hukuksuz operasyonun yankıları Türkiye’yle sınırlı kalmadı. Dün-yanın muhtelif yerlerinde önde gelen yayın kuruluşlarının gündemine giren gelişme hakkındaki hâkim yargı, operasyonun siyasi olduğuydu.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf, günlük basın toplantısında, Türk hükümetinden, finansal aktivitelerin denetiminin uluslararası kanuni standart-lara göre yapılmasını sağlamasını istedi. Avrupa Birliği’nden de tepki gecikmedi. Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Komiseri Sözcüsü Maja Kocijancic, Avrupa Komisyonu’nun konuyu detaylı bir şekilde inceleyeceğini açıkladı. Kocijancic, “Bir kısım AB üyesi ülkelerde devletin belli durumlarda bankalara el koyabileceğini göz önünde tutan yasalar var. Bu gibi durumlarda anahtar soru el koymanın gerekçesi ve ölçülülüğüdür.

Komisyon bahse konu durumu daha detaylı inceleyecek.” dedi.

Operasyonun uluslararası medyadaki yankısı da geniş oldu. Reuters, Türkiye’nin, bilimsellikten ve hukuktan uzak bu tarz şah-sileşmiş uygulamalarla geri dönüşü olmayan bir yola girebileceği uyarısında bulundu. İngiliz ajans, Bank Asya’ya müdahalenin yatırım uzmanlarını endişeye sevk ettiğini belirterek, New York merkezli yatırım da-nışmanlığı şirketi Global Source Partners ekonomistlerinden Atilla Yeşilada’nın şu görüşlerine yer verdi: “Bu operasyon büyük oranda bir şahsi kinle alakalı ve yatırım çevre-lerinde de çok kötü yankılanıyor. Bir yayılırsa, bu algıyı artık bir daha değiştiremezsiniz.” Bloomberg de, müdahalenin siyasiliğine vurgu yaparken, Fransız haber ajansı AFP, Bank Asya hadisesini Hizmet’e yönelik bir “çökertme” adımı şeklinde niteledi.

EKONOMİSTLER UYARIYOR Ekonomist Uğur Gürses, Hürriyet Ga-

zetesi’ndeki köşe yazısında, ‘eften püften’ gerekçelere dikkat çekerek, “Bankanın mali durum zayıflığı ya da likiditesi ile ilgili bir gerekçe ya da yasal bir dayanağa atıf yok. Deyim yerindeyse pek de ‘eften püften’ bir gerekçeyle, hatta ‘Halka açılırken bu izni kim vermişti bu bankaya?’ sorusunu da sordura-cak tuhaflıkta bir manevra yapıldı. Bankaya paralarını yatıran ya da ticari ilişkisi olan kesimlerde şüphe yaratacak, güven sarsmaya dönük bir hamle.” ifadelerini kullanıyor.

Hürriyet Gazetesi ekonomi yazarı Erdal Sağlam, “paralel” tartışmaları çerçevesinde Bank Asya’nın zaten bir yıldır iktidarın he-definde olduğunu ve siyasetçilerin bankanın fona devri için açıktan bir kampanya yürüt-tüklerini yazdı. BDDK yönetimi uzun süre yasalara aykırı olur korkusuyla politikacıların bu talebini yerine getiremedi, diyen Sağlam, Başkan’ın bu baskılardan dolayı hastalanarak ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini ekledi. Yazar, bu kararın, piyasalarda “Politikacı istedi, BDDK aldı” şeklinde algılandığını, ancak herkesin korkudan dolayı sessiz kaldığını söyledi.

Millet Gazetesi yazarı Mahmut Akpınar, “Türkiye bir adama hayır diyememekten dolayı felakete sürükleniyor. Adalet yok, can ve mal güvenliği kalmadı. Devlet mafya yöntemiyle, kabadayı usulüyle çalıştırılıyor!”

tespitinden sonra, “Bank Asya’ya takılma-yın, asıl devlet çöküyor! Demokrasi, hukuk bitiyor!” diyor.

Prof. Dr. Ersan Şen, yıllardır faaliyette olan bir bankanın şeffaflığında bir sorun varsa, bunun şimdi tespit ediliyor olmasının garabetine dikkat çekiyor. “Şu anki mesele siyasi midir, yoksa bir örgüte müdahale midir, bunun takdir ve değerlendirmesini kamuoyu yapar.” diyen Şen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Mikhail Khodorkovski davasında verilen ağır cezayı hatırlattı ve Türkiye’yi uyardı: “Bunların açıklaması yetkili makamlar tarafından yapılmalıdır. Siz bir insanın, birilerinin bankasına o kadar insanı mağdur edecek şekilde, keyfî, dayanaksız müdahale edemezsiniz.”

Hollanda Merkez Bankası Sözcüsü To-bias Oudejans, siyasi gerekçelerle bir bankayı batırmaya çalışmanın, bulaşıcı sonuçlar doğuracağını söyledi. “Batırılan bankanın ardından diğer bankalar da ayakta durmakta zorlanıp yıkılabilir.” diyen Oudejans, böylesi haksız bir müdahalenin yatırımcıda panik ve belirsizlik meydana getireceğini vurguladı. Oudejans, bankaları denetleyen kurumların siyasi etkilere açık olmasının ‘varlık nedenle-rine ters olacağını’ belirtti.

GÜVENİ SARSABİLİR Fovea Oberaza-S Danışmanlık’ta siyaset

ve ekonomi analisti Serdar Sement “Bank Asya’ya müdahalenin teknik karşılığı; kamu gücünün usulsüz kullanımıdır.” diyerek, hükümetin diğer gruplara gözdağı verdiğini söylüyor. Firmanın siyasi risk hesaplama-larında da son gelişmeler ışığında Siyasi İstikrar Endeksi’nde güncellemeler yapıldı. Temel Meşruiyet ve Yönetim Normları-nın Kararlılığı alt sektörü, Hukuk Devleti parametresinde -0,625 puan düşürülen Türkiye’nin notu, 30 gün içinde Bank Asya üzerine yapılan işlemde bir geri adım atılmadığı takdirde 30 gün sonunda en düşük katsayı olan -1’e düşecek. Bunun teknik karşılığı mülkiyet ya da mülkiyet yönetim hakkının hukuksuz ve siyasi ka-sıtla kamuya transferi anlamına geliyor. Sement, “Tümünde işlem geri alınmaz ya da idari yargıda düzeltilmezse puanlamaları -1’e tamamlama yapacağız. İdari yargıda düzeltme olursa eksi puanlamaların üçte ikisini iade edeceğiz. İdari kararla düzeltme hâlinde tüm puanlamaların dörtte üçünü iade edeceğiz.” diyor. Güney Kore’nin tirajı en yüksek gazetesi Chosun İlbo’nun eko-nomi uzmanı Lee Jae-hwa, müdahalenin finans sektörünü çökertecek denli riskli bir uygulama olduğu uyarısında bulunuyor. Türkiye’de Bank Asya’nın maruz kaldığı uygulamayı hukuksuz bulan Lee, bu tür müdahalelerin son derece tehlikeli oldu-ğuna dikkat çekiyor.

ADIM ADIM GELİŞMELER... 24 Aralık 2013- Operasyon söylentileri ‘Hükü-

metin cemaate yakın bir bankaya operasyon düzenleyeceği’ şeklinde medyada yer almaya başladı. 28.12.2013- ‘son.tv’ adlı internet sitesinde, ‘17

Aralık operasyonunda Bank Asya’nın 2 milyar dolarlık kazanç iddiası’ başlıklı bir makale ya-yımlandı. 29 Aralık 2013- İçişleri Bakanı Efkan Ala,

TRT’de katıldığı programda, soruşturma krizi sonucu ekonominin zarar gördüğünü belirte-rek, “Operasyon öncesi dolarları kim aldı diye soruyorsam şüpheden değil, elimde belgeler olduğundan soruyorum.” dedi. 2 milyar dolar kâr iddiasının sahibi Ala, daha sonra kendini, “Benim orada adını andığım bir şey oldu mu?” diyerek savundu. 31 Aralık 2013- Takvim Gazetesi’nde şöyle bir

haber çıktı: “Bank Asya hakkında ortaya çıkan iddialar üzerine BDDK, MASAK, SPK, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık hareket geçti. Banka hakkındaki en önemli iddia 17 Aralık Operas-yonu öncesi döviz alımı yaparak haksız kazanç elde edilmesi...” 12 Ocak 2014- Bank Asya’ya el konulacağı

yönündeki söylentiler medyaya yansıdı. Taraf Gazetesi’nde yer alan habere göre başta THY olmak üzere bazı kamu kurumları 10 günlük süreçte yaklaşık 900 milyon liralık mevduatı, vadesinden önce çekti. 25 Mart 2014 - Bank Asya, Qatar Islamic Bank

ile stratejik ortaklık konusunda münhasırlık an-laşması imzaladı. 26 Nisan 2014- Bank Asya, A 101’deki hisse-

lerini sattı. 3 Temmuz 2014- Qatar Islamic Bank ile gö-

rüşmelerin bittiğine dair haberler yapıldı. Bank Asya yalanladı. 26 Temmuz 2014- Dönemin başbakanı Erdo-

ğan, Mersin programı dönüşü uçakta yaptığı açıklamada, “Bu aldığım bir bilgidir, Qatar Isla-mic Foundation bir defa burayı alma noktasın-da değil.” dedi. 6 Ağustos 2014- Başbakan Yardımcısı Ali

Babacan, Ziraat Bankası’nın Bank Asya ile ilgilendiğini ve bu konuda görüşmeler yapıldı-ğını açıkladı. Babacan’ın açıklamaları dönemin başbakanı Erdoğan’ın danışmanı Yiğit Bulut tarafından yalanlandı. 7 Ağustos 2014- Gelir İdaresi Başkanlığı ve

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Bank Asya ile tahsilata ilişkin protokollerini sonlandırdığını duyurdu. Daha sonra ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı da aynı açıklamayı yaptı.

7 Ağustos 2014- Borsa İstanbul, ulusal pazar-da işlem gören paylarının işlem sırasını ikinci seans öncesinde geçici olarak işleme kapattı. 8 Ağustos 2014- Bank Asya, Qatar Islamic

Bank ile görüşmelerin bittiğini açıkladı. 14 Ağustos 2014- Borsa İstanbul, işlem sıra-

sının kapalılık hâlinin ortaklık yapısındaki be-lirsizlik giderilene kadar devam etmesine ve tüm borsa endekslerinden çıkarılmasına karar verdi. 21 Ağustos 2014- Ziraat Bankası, hisse satışı

konusunda Bank Asya ile resmî olmayan gö-rüşmelerin sonlandırılmasına karar verildiğini açıkladı. 15 Eylül 2014- Hisseleri Borsa’da işleme açıldı. 16 Eylül 2014- 900 milyon liralık ödenmiş ser-

mayesini 225 milyon lira artırarak 1 milyar 125 milyon liraya çıkardı. 18 Eylül 2014- Hisseleri işleme kapatıldı, 14.45

itibarıyla yeniden açıldı ama 15.51’de yeniden kapatıldı. 18 Eylül 2014- Erdoğan, cumhurbaşkanı ola-

rak katıldığı TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Toplan-tısı’nda, “Bir bankanın batırılması için çalışılmı-yor. O banka şu anda batmış zaten.” dedi. 18 Eylül 2014- BDDK Başkanı Mukim Özte-

kin, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek izne ayrıldı. 26 Eylül 2014- Hisseleri Borsa’da tekrar geçici

olarak işleme kapatıldı. Sonra aynı gün ikinci seansın açılışının ardından yapılan açıklamayla banka payları ‘Gözaltı Pazarı’na alındı. 7 Ekim 2014- Reuters, iktidarın Bank Asya’ya

el koyma girişimini dünyaya duyurdu. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın gittiği seyahatten dö-nerken, “Dönünce Bank Asya’nın anahtarlarını masamda görmek istiyorum.” dediğini yazdı. 21 Kasım 2014- Hakkındaki karalama kam-

panyaları ve baskı dolayısıyla finansal büyük-lüğünde meydana gelen değişim yüzünden 80 şubesini kapatmak, bin 708 kişiyi de işten çıkarmak zorunda kaldı. 22 Kasım 2014- Yaptığı olağanüstü genel ku-

rulda, sermayesini yüzde 25 artırarak 1 milyar 125 milyon liraya çıkarma kararı aldı. 8 Ocak 2015- Tamweel Africa Holding’deki

yüzde 40 hissesini satmak için sözleşme im-zaladı. 9 Ocak 2015- Bursa Şubesi’nde BDDK ve po-

lis incelemesi yapıldı. Ancak yapılan adli arama işlemiyle bankanın bir ilişkisinin olmadığı açık-landı. 3 Şubat 2015- BDDK, bazı ortaklarının belge-

lerini göndermediği gerekçesiyle yönetimden el çektirdi. TMSF yeni yönetim kurulu atadı.

Binlerce müşteri gibi, Hülya-Akif Deveci çifti de, Bank Asya’ya destek olabilmek adına birikimleriyle birlikte bankaya koştu.

17 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ17 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMK E N T B A N K D A V A S I , B A N K A S Y A H U K U K S U Z L U Ğ U N A E M S A L N İ T E L İ K T E :

İşte AİHM’nin gerekçeleriYAKUP ÇETİN İSTANBUL

1TMSF’nin 2001’de el koyduğu Kent-bank’ın Avrupa İnsan Hakları Mahke-

mesi’ne (AİHM) açtığı davada mahkemenin kararı, Türkiye’de son dönemde yaşanan hukuksuzluklar için uyarı niteliğinde. Ban-kanın 4,1 milyar dolarlık tazminat talebiyle açtığı davada Türkiye’yi suçlu bulan AİHM, gerekçesinde el koymadan önce hükümet yetkililerinin gizli toplantılar ve siyasi baskı yaptığını vurguladı.

Bank Asya’ya hukuksuz müdahale yurtiçinden ve dünyadan büyük tepki çeker-ken, Kentbank’ın 4,1 milyar dolar tazminat talebiyle açtığı davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi haksız bulması, Bank Asya’ya yönelik uygulamanın iktidarı zor durumda bırakacağını ortaya koyuyor.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 2001’deki krizde 24 bankaya el koymuş, Kentbank ise iç hukuk yollarını tükettikten sonra, 4 milyar 132 milyon dolarlık tazminat talebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si’ne (AİHM) gitmişti. AİHM, Kentbank’a el konulmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle 2012’de Türkiye’yi haksız bul-muştu. AİHM’nin kararında Bank Asya’ya karşı yapılan operasyona, devlet destekli batırma hamlesi ve yandaş medyanın hu-kuksuzluklarına karşı açılacak davalara emsal teşkil edecek çok önemli hukuki tespitler yer aldı. AİHM, Kentbank’a el konulmadan önce hükümet yetkililerinin birtakım gizli toplan-tılar yapmasını, aynı dönemde daha kötü durumda olan bankalara dokunulmaması, banka sahibine yönelik medyada yürütülen linç kampanyası ve devlet yetkililerinin hasmane tutumunu kararına gerekçe yaptı.

TÜRKİYE İMZALADIĞI SÖZLEŞMEYE UYMADIKararda, “El koymanın dönemin hükü-

metinin baskısıyla ve Hazine’nin çıkarları gözetilmeksizin gerçekleştiği, dolayısıyla meşru olmadığı sonucuna varmıştır.” ifade-leri kullanıldı. AİHM, hukuksuz el koymanın Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) mülkiyet hakkını düzenleyen AİHS 1 No’lu ek protokolün 1. maddesine aykırı olduğuna dikkat çekti. AİHM, kararında bankaya el konulmadan önceki süreçte banka yöne-timinin kusuru olsa dahi bunun mülkiyet hakkını ortadan kaldırmayacağına dikkat çekti. El konulma sonucunda bankanın mülkiyet hakkının ihlal edildiği belirtilerek, “Somut davada, TMSF’ye devrinden önce yaşadığı mali güçlükler ve yanlış yönetim uygulamaları ne olursa olsun, Kentbank’ın devir tarihine kadar 93 şubesi aracılığıyla ve yaklaşık 2.000 personeliyle bankacılık sektöründe faaliyet gösterdiği konusuna herhangi bir ihtilaf yoktur. Kentbank bu nedenle taşınır ve taşınmaz mallara, belli bir müşteri kitlesine ve banka kurma ve işletme lisansına sahip bulunmaktaydı. Bütün bu varlıklar 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesi anlamında ‘mal ve mülk’ kav-ramı içinde değerlendirilmesi gereken aktif varlıklardır. Bu nedenle taşınır ve taşınmaz mallara, belli bir müşteri kitlesine BDDK tarafından alınan tedbirler başvuranları eski bankalarının işletilmesiyle ilgili maddi ve gayri maddi mülkiyet haklarından mahrum bırakmıştır. Bunun sonucunda, itiraz konusu tedbirler başvuranların mülkiyet haklarına bir müdahale oluşturmaktadır ve dolayısıyla 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesi uygula-nır.” ifadeleri yer aldı.

AİHM’nin kararında vurguladığı Av-rupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu ek protokolün 1. maddesi mülkiyet hakkını

düzenliyor. Gerçek ve tüzel kişilerin mal ve mülk hakkını güvence altına alan madde, devletlerin mülkiyet hakkına yönelik eylem-lerinin uluslararası hukuk kurallarına aykırı olamayacağının altını çiziyor. AİHS’nin 1 No’lu ek protokolün 1. maddesi şöyle: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk doku-nulmazlığına saygı gösterilmesini istemesi hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara

ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” Kararda kamu otoritesinin mülkiyet hakkının kullanımına müdahale-sinin yasalar çerçevesinde olması gerekirken Kentbank’a müdahalenin hukuka aykırı olduğu vurgulandı. Kararda, “El koymanın 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesine uygun olmadığından dolayı, bu hukuka aykırılığın BDDK tarafından gerçekleştirilen operas-

yonun başından beri var olmasının veya sonradan ortaya çıkmasının hiçbir önemi yoktur.” denildi.

Hükümet bankaya hasmane davrandı AİHM Kentbank’ın maddi tazminata

yönelik talebinde bankanın uğratıldığı zara-rın karşılanmasının şart olduğu belirtilerek, “Kentbank’ın malvarlığının aynen iadesine denk olmalı ve buna gerektiğinde, devletin ihmal veya ‘hukuki bir engel’ nedeniyle vermediği bankacılık izin ve lisanslarının değeri de dâhil edilmelidir.” ifadeleri kulla-nıldı. Kentbank yetkilileri maddi tazminatın yanı sıra devlet eliyle bankaya yapılan taciz ve karalamalardan da şikayetçi oldu. Ka-rarda bankanın bu talebi, “Banka sahipleri medyada son 10 yıldır yürütülen taciz ve karalama kampanyası ayrıca en yüksek hükümet yetkililerince yapılan hasmane açıklamalar nedeniyle kişiliklerine yönelik ciddi manevi ve maddi zarar gördüklerinden şikâyetçidirler.” şeklinde yer aldı.

Ayrıca AİHM’nin kararında devletin ve medyanın, o dönem hiçbir delil ve dayanak olmaksızın Kentbank’a karalamada bulun-duğuna yönelik mahkemelerin görüşleri de mevcut. Kararda, Danıştay İdari Dava Daire-leri Genel Kurulu’nun bankanın kendi işti-raklerine kredi verdiği yönündeki iddiaların hiçbir delile dayanmadığına ve dayanaktan yoksun olduğuna yönelik görüşleri yer aldı. Danıştay’ın görüşleri şöyle: “Genel Kurul diğer taraftan, başvuranın kendi grubunun iştiraklerine kredi verme kararlarının istismar edildiği iddiasına dayandırılan argümanların dayanaktan yoksun olduğunu, zira 15 Mart 2001 tarihli talimattan sonra Kentbank’ın bu tip hiçbir işlem yapmadığını kaydetmiştir. Genel Kurul, dosyadaki hiçbir delilin, banka yöneticilerinin zimmetlerine para geçirme veya suistimal iddialarını desteklemediğini kaydetmiştir.”

AİHM kararında TBMM’nin 22 Eylül 2003’te kurduğu Meclis Araştırma Komis-yonu’nun raporuna da yer verdi. Karara gerekçe yapılan ve rapordan yapılan alıntı-larda, “Bankaya el konulmadan önce hedef alınan bankalara BDDK’nın zorunlu kıldığı tedbirleri uygulamak için gerekli zaman tanınmadığı, hükümet, Hazine ve BDDK arasında bankanın geleceği konusunda yürütülen gizli görüşmeler, TMSF’ye dev-redilen bankalardan daha fazla açığı olan diğer bazı bankaların üzerine gidilmediği gibi hususlar sıralandı. Raporda yer alan tespitleri aktardıktan sonra yaptığı değerlendirmede mahkeme, “El koymanın dönemin hükü-metinin baskısıyla ve Hazine’nin çıkarları gözetilmeksizin gerçekleştiği, dolayısıyla meşru olmadığı sonucuna varmıştır.” hük-müne verdi.

Bank Asya’ya müdahale, kamu gücünün usulsüz kullanımıdırMUSTAFA GÜRLEK İSTANBUL

1Türkiye’de sermayesi en güçlü 3 özel bankadan biri olan Bank Asya’nın yönetimine yapılan hukuksuz müdahaleye

tepkiler çığ gibi.Siyaset ve ekonomi analisti Serdar Sement, bu müdahalenin

diğer gruplara gözdağı vermek anlamı taşıdığını belirterek, “Bank Asya’ya müdahalenin teknik karşılığı; kamu gücünün usulsüz kullanımıdır.” dedi. Fovea Oberaza S Danışmanlık olarak Tür-kiye’deki gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirten Sement, günlük oluşturdukları siyasi indekste müdahalenin hukuk devleti parametrelerine göre -0,625 olarak puanlama yaptıklarını, işlem düzeltilmediği takdirde 30 günün sonunda puanlamayı -1 olarak kaydedeceklerini açıkladı.

Siyasi iktidarın bu tür uygulamaya rağmen güç parametreleri bunları desteklemediğini vurgulayan Sement, “Gücü yetersiz,

halen kamu gücünü kullanımla siyasi blöf halinde. Siyasi iktidar üretemediği kaynaklar için kamu kudretini araç haline getirip işin içinden sıyrılma gayretinde. Zayıf gerekçeyle bile değil, esasen, gerekçesiz el koyma.” diye konuştu. Siyasi iktidarın müdahale ile diğer gruplara gözdağı verdiğini vur-gulayan Sement, esas hedefin bankacılık sisteminin gölge kamuya kirli-işlevsiz iktisadi networklerine desteğini sürdürmesi olduğunu ifade etti. Sement, “Banka sahipleri yanında banka profesyonelleri durumu ayırt etmiş halde ve siyasi manzarayı destekleme şeklinde önceki eğilimleri, bu olayla değişe-cektir.” dedi

18 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ18 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

ARİFE KABİL

1Müspet hareket her zaman tavsiye edilse de bazı dönemlerin selametle

sonuçlanması adına hayati önem taşıyor. Zira saldırgan üsluba karşı aynı dili kullan-mak haklıyı haksıza, sevgiyi nefrete dönüş-türebiliyor.

Bediüzzaman Said Nursi, şartlar ve zaman ne getirirse getirsin etrafa saçılan menfiliklere kendi cinsinden cevap vermeyi değil, Kur’an hizmetine devam etmeyi seç-mişti. Türlü iftiraların atıldığı dönemlerde bile talebelerine sabrı tavsiye etmişti. Hatta vefatından biraz önce, talebelerine yazdığı son mektup dahi şu ifadelerle başlar: “Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahi’ye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır; vazife-i İlahiye’ye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müspet iman hiz-meti içinde her bir sıkıntıya sabırla, şükürle mükellefiz.”

Peki Üstad’ın böylesine önemsediği müspet hareket nedir? Öğütleri bugüne uyarlandığında kendi adımıza nasıl dersler çıkarabiliriz? İlahiyatçı Prof. Osman Güner, Yeni Ümit Dergisi’ndeki yazısında konuyu şöyle açıklıyor: “Müspet hareket, yapıcı, imar edici, eksiklikleri giderici pozitif bir tavır sergilemektir.” Aksinin ise menfilik oldu-ğunu anlatarak Bediüzzaman’ın şu sözünü hatırlatıyor: “Otuz senedir menfiliğe bulaş-mamak ve kudsi vazifeye karışmamak için (hakkım olduğu halde) bana karşı yapılan muamelelere hep sabır ve rıza ile mukabele ettim.” Dünya var olduğu müddetçe suların durulmayacağını ve sürekli bir şeylerle imtihan olacağımızı düşünürsek Üstad’ın duruşunu daha iyi anlamamız mümkün. Ko-nuyu irdelemek ve bugüne uyarlamak adına yazar Mücahit Bilici’nin geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı yazı ‘müspet hareket’in günü-müzdeki önemini kavratacak türden. ‘Siyasi veya kültürel iktidarla olan ilişkilerde sağlıklı bir muhalefet dili nasıl olmalıdır?’ sorusuyla başlayan Bilici, iktidarın ya da güçlü olanın oluşturduğu hegemonyaya dikkat çekiyor. Buna itirazı olanların ise karşı argüman ge-liştirirken ister istemez baskın güç ile aynı dili konuşmaya başladığını anlatan Bilici, şöyle devam ediyor: “Ama bu ne kadar doğru? Başkasının yanlış şarkısında bağırarak itiraz etmek yerine kendi türküsünü çağırmak, kendi şiirini mırıldanmak elbette mümkün.”

Bediüz-z a m a n S a i d Nurs i ’n in de ‘müspet hareket’ prensibinde böylesi bir duruşa işaret ettiğini vurgu-luyor. Ona göre müspet hare-ket bizi baskın olan gücün yıkıcı üslubuna kapılmaktan da koruyor. O halde gündem belirleyicilerin diline uyup savrulmaktansa kendi hikâyemizi tamamlamak elbette mümkün. Somut-laştıracak olursak sosyal medyada veya sokakta devam eden türlü çirkin söylemlere aynı üslupla cevap aramaktan kaçınmak bu yolda tavsiye edilen davranış. Kısacası Mücahit Bilici’nin dediği gibi bağırarak itiraz etmek yerine kendi şiirini mırıldanmak. Böy-lesi bir duruş ile hegemonyanın yıkıcılığına karşı müspet hareketi benimseyenler başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstererek belki başkalarına da ümit ve cesaret kaynağı olacaktır. Zaten merha- m e t timsali Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in, (sas) ‘zalim sultan karşısında sadece hakkın söy-lenmesini’ en büyük cihad olarak nitelemesi de müspet hareketin önemini başka bir söze gerek bırakmaya-cak kadar net açıklıyor.

Öte yandan Fethullah Gülen Hocaefendi de barış or-tamının inşasında müspet harekete sık sık vurgu yapıyor. Herkesin kendi yolunun mu-habbetiyle ya-şaması ve a s l a

g ö n -l ü n d e

başkalarına kötülük etmeye

yer vermemesi gerektiğini anlatan

Hocaefendi bir soh-betlerinde şu sözlere yer

veriyor: “Kendi takip ettiği hayat tarzına ve benimsediği

mesleğine bağlılığını canlı tutup, onun sevgisini başka

gönüllere duyurmak yerine, başkalarının yolunu tahrip

etmekle meşgul olan bir insan, müspet değil menfi

hareket ediyor demektir. Bu kimse günah işliyor, baş-

kalarına düşmanlıkla yaşıyor ve haddizatında kendi mesleğine zarar veriyor demektir.”

Menfi hareketle teselli bulan, sevdirmeyi bırakıp nefret ettirir

“Bütün ömrü boyunca hep müspet hareket etmiş bulunan Üstad Hazretleri her türlü

menfinin de karşısında olmuş-tur. Biz O Rahim Rabb’imizin

lütfuna sığınır, O’na dua ve iltica ederiz. Biz de O’nun kuluyuz,

karşımızdaki insanlar da.

O ’ n u n kullarını

O’nun rızasını umarak, O’nun yoluna dâvet ederiz. Bundan

ötesi bizim irade sınırımızı aşar ve sorumluluk sahamızın dışında kalır.

Rabb’imiz, Kur’ân-ı Kerim’inde ‘Peygamber üzerine tebliğden başka (bir

vazife) yoktur.’ buyuruyor. ‘Bu Rabbanî hakikat, niçin müspet hareketinde en önemli bir şartı olmuş?’ diye bir soru geliyor insanın aklına. Bu soruyla birlikte, hayalimizde müspetin zıddı canlanıyor: Menfi...

Demek ki, diyoruz, kendi vazifesini yapmakla meşgul olanlar, menfi harekete vakit bulamazlar. Ve yine diyoruz ki, kendi görevlerini bir tarafa bırakıp sadece dış hadiselerle, sosyal neticelerle ilgilenenler, umduklarını bulamayınca, önce tedirgin olurlar ve sonunda ümitsizliğe düşerek menfi hareketlerle teselli bulmaya çalışırlar. Tebliği terk edip dedikoduya koşar, ıslahtan vazgeçip tahribe saparlar. Sevdirmeyi bırakıp nefret ettirirler.

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’daki imanî bahislerle imansızlık cere-yanının, küfrün, şirkin ve dalâletin karşısına çıktığı, riya, gösteriş, teveccüh-ü nas belala-rına karşı İhlas Risalesi’ni telif etmiştir. Müs-lümanlar arasında düşmanlık, kin, gıybet gibi afetlerin mecra bulamaması için Uhuvvet Risalesi’ni kaleme almış, İslâm birliğinin en büyük bir düşmanı olan kavmiyetçiliğe karşı 26. Mektubun 3. Mebhasını yazmıştır. Kısacası her menfiye karşı onu tesirsiz kılacak, onun panzehiri olacak bir eser telif etmiştir. Bu cümleden olarak, büyük bir içti-maî yaramız olan ‘tekfir’ meselesi üzerinde de hassasiyetle durmuştur. Ehemmiyetine binaen bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ‘Müslümanlar için esas olan hüsn-ü zandır’ prensibinden hareketle, tekfirden büyük bir hassasiyetle sakınmıştır.

‘Said’i bilenler bilirler ki mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hatta sarih küfür bir adamdan görse de, yine te’vile çalışır. Onu tekfir etmez.’ Günahkâr bir mümini hemen küfürle itham etmek ve onu İslâm dairesi

haricine atmak büyük bir cinayettir ve ehl-i sünnet itikadına zıttır.”

Prof. Dr. Allaaddin Yaşar’ın Uluslararası Bediüzzaman Sem-pozyumu’ndaki ‘Bir ömrün de-ğişmez prensibi müspet hareket’ başlıklı konuşmasından.

Yapıcı olmanın hal dili müspet

hareket

Ey insan kendini bil!

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

ÇUMA TARAS

1İnsanın her hali onun karakteri hak-kında bir şeyler anlatır aslında bizlere.

Gezmesi, dolaşması, gülmesi, konuşması, ağlaması… Bir de toplu kullanım alanların-daki davranışları vardır kişinin. Bu davranış-ları, yalnızca kendisine dair ipuçları vermez. Çevresindekilere verdiği değeri de gösterir. Mesela yollar, sokaklar, caddeler, kaldırım-lar, mahalle araları bir günlük hayatta en çok kullandığımız yerler. Peki, bu mekânları kullanırken nasıl davranmamız gerekiyor? Hayatın her alanında insanlara yapması gerekenleri haber veren dinimiz bu hususta da bize yol gösteriyor.

Toplumdaki düzeni ve insanlar arasın-

daki iletişimi sağlayan önemli konulardan biri de adab-ı muaşeret kurallarına uymak. Çünkü sosyal bir ortamda bu gerekliliklere uyulmadığı zaman çeşitli sıkıntılar meydana gelebiliyor. Çevremize baktığımızda yolda elleri cebinde sallana sallana yürüyen, telefonla yüksek sesle konuşan, yürürken bir şeyler yiyip içen, koşa koşa yürüyen insanları görmek mümkün. Bazen de sanki bu alanları kullanma hakkının sadece ken-disinde olduğunu düşünürcesine, önüne çıkanlara yol vermeden, kibirli, kaba, edebe aykırı, mütevazılıktan uzak tavırlar içine girenlerle karşılaşırız. Bu şekilde yürümek edebe uymadığı gibi kul hakkına da neden olabiliyor. İnsanın alçakgönüllülük çerçe-vesinde hareket edip hem Cenab-ı Hakk’ın hem de Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) hoşnutluğunu kazanmaya çalışması önemli bir husus. Her şeyin hakkı olur da yolda yürümenin de hakkı olmaz mı? Bir gün Allah Resûlü sahabesiyle otururken, “Yollarda oturmaktan sakınınız!” buyurur. Bunun üzerine Sahabe-i Kiram “Ya Resulul-lah, yollarda bazen önemli meseleler görüşü-yoruz?” derler. Efendimiz bunun üzerine “O halde yollarda oturmanın hakkını veriniz.” buyurur. Ashabı, “Yolun hakkı nedir?” diye sorunca: “Gözleri haramdan sakınmak, insanlara ilişmemek, selam verildiğinde selamı almak, iyiliği emredip kötülükten

men etmektir.” cevabını verir. Nefsimizi sorguladığımızda belirgin olan soru şu: Yolda yürürken biz de bu hususlara dikkat ediyor muyuz? Yoksa çarşıda, pazarda, sokakta, okul çıkışlarında boş durmak veya boş boş dolaşmak, faydasız boş yere vakit geçirmek, hoş karşılanmayacak davranışlar içine gir-

meyi sıradan bir şey mi görüyoruz?

BİRBİRİMİZE ENGEL OLMADAN...Yürüdüğümüz yol bizden ne ister

dersiniz? Evvela, kullandığımız mekânların herkesi ilgilendirdiğini, sadece bize ait ol-madığını kavradığımız zaman sorunu büyük

ölçüde çözmüş oluyoruz aslında. Önümüze bakarak yavaş yürümek, yoldan geçen in-sanlara eziyet veren şeyleri kaldırmak, yola tükürmemek, yere çöp atmamak, insanların yoldan geçmelerine engel olmayacak şekilde durmak dikkatli olmamız gereken esasların başında geliyor. Ayrıca yolda gördüğümüz tanıdıklara selam vermek, kahkaha atma-mak, bir şey yiyip içmemek, bağırmamak, kimseye değmeden yürümeye çalışmak hassasiyet göstermek zorunda olduğumuz meseleler arasında. “İnsanlardan büyüklük taslayarak yüzünü çevirme, yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme. Şüphesiz ki Allah, her böbürlenen kendini beğenmişi sevmez.” (…) ayet-i kerimesi yolda yürümenin nasıl olması gerektiğini haber veriyor bizlere. Tabii

bu durumun bir de kişilerin mahremiyetini il-gilendiren kısmı mevcut. İnsanların oturduğu yerlerden geçerken sağa-sola bakmamak gerekiyor. Meseleyle ilgili İki Cihan Serveri (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Hane halkının iznini almadan gözlerini evin içine diken kimsenin kötü durumu, onların evlerini başlarına yıkan kimsenin yaptığı kö-tülük gibidir.” Bu durumda gereksiz yere sa-ğa-sola bakmak insanın sosyal hayatına zarar verebileceği gibi, onun manevi yaşantısını da zedeliyor. Çünkü insan bazen istemese de gözlerine haram şeyler takılabiliyor. Yine Kâinatın Efendisi, bir gün yolda Hazreti Ali ile yürürken, onun başını sağa-sola çevirdi-ğini görünce, “Ya Ali ilk bakış senden, ikinci bakış şeytandandır.” buyurarak şeytanın zehirli oklarına karşı kendimizi korumamızı tavsiye ediyor. Zaten İlahi Beyan’da “Mü’min kadınlara ve mü’min erkeklere bakışlarını haramdan korumalarını söyleyin.” ayetiyle bu hakikat nazara veriliyor. Allah, Kur’an’da kadınların yürürken ayaklarını yere vurarak ses çıkartmamaları konusunda bizleri ikaz ediyor. Bu hal hem onun edebine zarar veriyor hem de diğer insanların nazarını o yöne çevirmelerine neden oluyor. Ancak bütüne baktığımızda yolda yürüme âdâbı hem erkek hem de kadın için geçerli olan bir husus. Her ne kadar toplumda genellikle kadın ön plana çıkarılıyor olsa da...

Yolun hakkını edeple verinGünlük hayatta hepimizin ortak olarak kullandığı yerler vardır. Yollar, sokaklar, çarşılar gibi. Bu durum yürüme

esnasında daha dikkatli olmamızı zorunlu kılıyor tabii.

Her konuda bizlere numune-i imtisal olan Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yürüyüş âdâbı nasıldı acaba? İnsanlığın İftihar Tablosu yolda yürürken hafif bir şekilde öne doğru eğilerek, yokuştan aşağı iner gibi bir tavırla yürürdü. Yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce selam vermeye çalışırdı. Yolda yürürken sağa sola bakmamaya özen gösterirdi. Önüne bakar, gideceği yönü seçerdi. Bir kimseye yöneleceği zaman sadece mübarek başıyla değil, bütün vücuduyla ona yönelerek muhatap olurdu. Kimseye arkasından ve uzaktan seslenmez, konuşacağı kişinin yanına yaklaşıp öyle konuşurdu. Kibirlenir gibi dimdik durup, göğsünü gere gere yürümez, sağına soluna dikkat ederdi. Yürürken ayaklarını yere sürmez, ses çıkaracak veya toz kaldıracak şekilde yere vurmazdı. Adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sükûnet ve vakar yoluna devam ederdi. Yavaş yürümez fakat koşarcasına hızlı da ilerlemezdi. “Koşarak yürümek mü’minin değerini düşürür.” buyururdu.

“Koşarak yürümek mü’minin değerini düşürür”

11.02.2015 05:11 07:31 12:09 14:01 16:35 17:55 12.02.2015 05:09 07:28 12:09 14:03 16:38 17:58 13.02.2015 05:07 07:26 12:09 14:05 16:40 18:00 14.02.2015 05:05 07:23 12:09 14:07 16:43 18:03 15.02.2015 05:02 07:20 12:09 14:09 16:45 18:05 16.02.2015 05:00 07:18 12:09 14:11 16:48 18:08 17.02.2015 04:57 07:15 12:09 14:13 16:51 18:11

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

11.02.2015 05:42 08:04 12:40 14:31 17:05 18:25 12.02.2015 05:40 08:01 12:40 14:33 17:07 18:27 13.02.2015 05:38 07:59 12:40 14:35 17:10 18:30 14.02.2015 05:36 07:56 12:40 14:37 17:13 18:33 15.02.2015 05:33 07:53 12:40 14:39 17:15 18:35 16.02.2015 05:31 07:51 12:40 14:40 17:18 18:38 17.02.2015 05:28 07:48 12:40 14:42 17:20 18:40

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

11.02.2015 05:36 07:49 12:33 14:32 17:06 18:26 12.02.2015 05:34 07:46 12:33 14:34 17:08 18:28 13.02.2015 05:32 07:44 12:33 14:36 17:10 18:30 14.02.2015 05:30 07:42 12:33 14:38 17:13 18:33 15.02.2015 05:27 07:39 12:33 14:39 17:15 18:35 16.02.2015 05:25 07:37 12:33 14:41 17:17 18:37 17.02.2015 05:23 07:34 12:33 14:43 17:20 18:40

11.02.2015 05:40 08:02 12:38 14:28 17:02 18:22 12.02.2015 05:38 08:00 12:38 14:30 17:05 18:25 13.02.2015 05:36 07:57 12:38 14:32 17:07 18:27 14.02.2015 05:33 07:54 12:38 14:34 17:10 18:30 15.02.2015 05:31 07:52 12:38 14:36 17:12 18:32 16.02.2015 05:28 07:49 12:38 14:38 17:15 18:35 17.02.2015 05:26 07:46 12:38 14:39 17:18 18:38

11.02.2015 05:43 08:07 12:41 14:30 17:04 18:24 12.02.2015 05:41 08:04 12:41 14:32 17:07 18:27 13.02.2015 05:39 08:01 12:41 14:34 17:09 18:29 14.02.2015 05:36 07:58 12:41 14:36 17:12 18:32 15.02.2015 05:34 07:56 12:41 14:38 17:15 18:35 16.02.2015 05:31 07:53 12:41 14:40 17:17 18:37 17.02.2015 05:29 07:50 12:41 14:42 17:20 18:40

11.02.2015 05:47 08:17 12:46 14:29 17:03 18:23 12.02.2015 05:45 08:14 12:46 14:31 17:06 18:26 13.02.2015 05:43 08:12 12:46 14:33 17:09 18:29 14.02.2015 05:40 08:09 12:46 14:35 17:11 18:31 15.02.2015 05:38 08:06 12:46 14:37 17:14 18:34 16.02.2015 05:35 08:03 12:46 14:39 17:17 18:37 17.02.2015 05:32 08:00 12:46 14:41 17:20 18:40

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

11.02.2015 05:43 07:47 12:40 14:48 17:20 18:40 12.02.2015 05:41 07:45 12:40 14:49 17:22 18:42 13.02.2015 05:39 07:43 12:40 14:51 17:24 18:44 14.02.2015 05:37 07:41 12:40 14:52 17:26 18:46 15.02.2015 05:35 07:39 12:40 14:54 17:29 18:49 16.02.2015 05:33 07:36 12:40 14:56 17:31 18:51 17.02.2015 05:31 07:34 12:40 14:57 17:33 18:53

11.02.2015 05:34 07:39 12:31 14:38 17:10 18:30 12.02.2015 05:32 07:37 12:31 14:39 17:12 18:32 13.02.2015 05:30 07:35 12:31 14:41 17:15 18:35 14.02.2015 05:28 07:33 12:31 14:43 17:17 18:37 15.02.2015 05:26 07:31 12:31 14:44 17:19 18:39 16.02.2015 05:24 07:28 12:31 14:46 17:21 18:41 17.02.2015 05:22 07:26 12:31 14:48 17:23 18:43

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

11.02.2015 05:43 07:51 12:41 14:46 17:18 18:38 12.02.2015 05:42 07:48 12:41 14:47 17:21 18:41 13.02.2015 05:40 07:46 12:41 14:49 17:23 18:43 14.02.2015 05:38 07:44 12:41 14:51 17:25 18:45 15.02.2015 05:36 07:42 12:41 14:52 17:27 18:47 16.02.2015 05:33 07:39 12:40 14:54 17:29 18:49 17.02.2015 05:31 07:37 12:40 14:56 17:32 18:52

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

HAZ

IRLA

YAN

: ZEY

NEP

KAÇ

MAZ

z.ka

cmaz

@za

man

.com

.tr

Bal, et, süt, tereyağı ve çay hilenin en fazla yapıldığı ürünlerin başında geliyor. Bir kâğıt parçası, çatal ve ekmek yardımıyla bunların kaliteli veya taze olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz:

BAL Balın şekerli olup olmadığını anlamak için; iki ufak kâğıt parçası alın. Kâğıdın birine bir damla bal damlatın, diğerini de üstüne koyun. Hafif bastırın. Üstteki kâğıt hemen ıslanırsa, bal şekerli şurupla karıştırılmıştır. Gerçek, kaliteli bal söz konusu olduğunda kâğıt, 3-5 dakika sonra ıslanmaya başlar. Bu süre 20-30 dakikayı bile bulabilir. Balın içine ekmek parçası koyun. Ekmeğin yumuşaması, balda şekerli şurup olduğunu gös-terir. Ekmek katılaşmışsa, bal kaliteli demektir. Balda yabancı madde bulunup bulunmadığını anlam-ak için; şeffaf bir bardağa ılık su doldurun. İçine bir yemek kaşığı bal koyarak yavaşça karıştırın. Tama-men erimesini bekleyin. Suyun dibinde veya üstünde bir şeyler varsa, bala yabancı madde karıştırılmıştır.

ETKaliteli taze et, açık pembe veya kırmızı renkte ince

bir kabukla kaplıdır. Kesildiği yer hafif nem-li, sıkı ve esnektir, yapışkan değildir.

Taze etten çıkan sıvı şeffaftır. Ete dokunun. Eliniz kuru

kaldıysa, bu et tazedir. Ayrıca ete bastırılınca oluşan çukur düzelir. Önceden dondurulup çözül-en etin yüzeyi nemlidir. Ve parmakla bastırıldığı za-man çukur düzelmez. Etteki kan izleri, kesim kurallarına uyulmadığını gösterir. Bu şekildeki et

alınmamalı.

SÜT Doğal sütün damlası suda batar

ve tırnak üzerinde yayılmaz.

TEREYAĞITereyağının küçük bir kısmını alın ve ılık suda

eritin. Yağ erimez parçalanırsa, yağ zannedilen şey margarindir. Kaliteli tereyağının tatlımsı bir kokusu vardır. Rengi beyazdan sarıya doğru farklı tonlarda olabilir. Doğal tereyağı oda sıcaklığında yumuşak olur fakat şeklini kaybetmez.

YAĞLI, BALLI HILEYE GELME!

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

TERLEYEN BİR SORUMLU OLMAK İSTİYORSAN HAMAMA GİDECEKSİN!

aba tarifle ‘muhafazakâr-dindar’ kitle-yi tektipleştirmede bir ksm çevrelerce skça kullanlan bir tâbir var: ‘Badem byk’. Yeni ‘muhafazakâr’ neslin epey

ksmnn braktğ ince ve seyrek byk kastediliyor güya. Geçenlerde şüpheye düştüm, ‘badem byk-llar…’ diye söylenen şey hakknda acaba ben mi yanlş malumat sahibiydim? ‘Badem byk’ bildiğim kadaryla 1930’lu, 40’l yllarda dünyada hayli moda olmuş bir byk brakma çeşidi. Bugünden baknca pek de sempatik olmayan, hatta sevimsiz diyebileceğimiz bu tarzda byklaryla zihnimizde yer etmiş tandk pek çok sima var tarihte. En meşhur örnek Adolf Hitler. Mesela ‘Şarlo’ tiple-mesiyle Charlie Chaplin, Laurel-Hardy ikilisinin Hardy’si... O dönemde Türkiye’de de yaygn elbette badem byk. Misalen zamann başvekille-rinden Recep Peker, Şükrü Saracoğlu, Şemsettin Günaltay, maarif vekillerinden Hasan Âli Yücel

üst dudaklarndaki üçgen çukuru işgal eden kllarla ülkemize hizmet verdi-ler… Yani bahis mevzuu tamlama, zan-nedildiğinden çok farkl bir byk üslubunu işaret ediyor esasnda ve şu anki dönüştüğü mânâ itibaryla tam bir galat- meşhur... Bana has bir yanlg olmasn diye her ihtimale karş tashih veya teyid için tuttum internetten araştrdm, birkaç muteber kaynağa sordum, evet, badem byk tam da bu: Burnun hizasna isabet eden bölgede çkan terbiye edilmiş minimal kesim kllar…

Pekâlâ günümüz sosyo-politik vasatnn alametifarikas olan ince ve seyrek byğn ad aslnda nedir? Valla onu tam olarak bilemiyo-rum, mütehasss bir berbere danşmak lazm. Yüce Meclis’imiz yolsuzluk-rüşvet iddialar için araş-trma komisyonu kurmak gibi işlerle uğraşacağna bu mevzuda meclis araştrma komisyonu kursa yeridir. Öte yandan herkesin bencileyin kara, gür

byklara sahip olmasn beklemiyorum muhakkak ki, ama bu yeni zevatn b-

raktğ byk stilinden hazzetmediğimi de belirtmem lazm. Bazen bu hüzünlü b-

yk modelinde srarc simalarla sk karşlaşyorum. O an en yakndaki bakkala bi’koşu varp permatik alasm, hzlca muhteremin üst dudağndaki efekte girişesim geliyor, o derece. Bu kllar çkmyorsa, ucundan gösteriyorsa, yar yolda uzamaktan vaz-geçiyorsa bu srar niye birader? Salla iki jilet dar-besi, sen sağ ben selamet yahu! O ‘otoriter-baba’ figürünün faças bozulur, toplum içindeki ‘erkeksi’ duruşuna halel gelir diye mi kayglsn, nedir?

Gördüğünüz gibi gayet kldan-tüyden bir me-seleyi vuzuha kavuşturdum sevgili okurlar. Ama bunun kymetini kim bilecek ki memlekette... Öyle bir entelektüel çoraklk, tükenmez bir vurdum-duymazlk, dipsiz bir adamsendecilik, alelacayip bir nobranlk var ki sormayn gitsin…

İKİRCİKLİ FİKRİ

K‘Badem bıyık’ über alles!

Böcek davasına Erdoğan’ın danışmanı Mustafa Varank’ın itirafları damgasını vurdu.

byğm şekil önümden çekil

İç Güvenlik Paketi ilepolise önleyici gözaltı yetkisi veriliyor.

AK

P İ

LMİH

ALİ

NE

RE

PA

RTİ

DE

STE

KLE

NM

ESİ

FAR

Z-I

AY

N

RÜYA: Şinasi Bey merhaba. Rüyamda bahçede ip atlyoruz. Üç arkadaşz. Ca-nan’la Cavidan ipi çeviriyor, ben atlyo-rum. Derken bi bakyorum altmda zemin yok, havadaym. Karşdan Berke geliyor, Berke benim ilkokulda sevdiğim çocuktu afedersiniz. Berke tut elimi diyorum, senin ayağn yere basmyor, gelmem ben oraya diyor. E seninki de basmyor diyorum ama hiç iplemiyor beni. Bi koluna Cavidan’ öbürüne Canan’ takp gidiyor. Ben havada ip atlarken uyanyorum.

TABİRİ: Çirkin kadn yoktur, az PR vardr. PR deyince hemen aklna çirkin düşünceler gelmesin. Buradaki tantm stra-tejisi, mahalledeki teyzelerin, işyerindeki ablalarn tatl diline bağl. Canan ve Cavi-dan, senin yerine ksmet bulunan kzlardan bazlar. Karşdan Berke geldiğini onlar sen daha ip atlamazken bile biliyorlar. Çakallar çünkü. Sen iple dörde kadar sayarken, onlar Berke’yle kaş göz yapyorlar. Sen de saftirik saftirik ip atlyorsun. Hâlbu-ki erkek milleti, ayaklar yere basan kz ister. Yolda yürümelerine yardm edecek, önlerine çkan frsatlardan haberdar edecek kadnlar… Bulur bulmaz ayr, fakat senin gibilerin hayatta işi zor kzm.

AMERİKA, DOLAR’I TÜRKİYE ÜZERİNDEN FIRLATIYOR

KIRMIZI ŞAPKALI KURT Dağıstan Çetinkaya

BİT YENİĞİ FATİH ÇELEBİALİ GÜRSEL

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

1. Yeme-içme alşkanlklarnz değiştirin. Öğle yemeğini yetiştirmek için strese girmeyin. Akşam yemeği illa ki 7’de yenecek diye bir kural yok. Kahvaltsz da yaşanr. Bunlar her gün srasyla yapmak için strese girmeyin!

2. Spor yapn. Unutmayn, en iyi spor yürüyüştür. Her yere arabayla gitmeyin. Otobüsten birkaç durak erken inip yürüyün mesela. Arnold Schwarzenegger (daha adn bile söyleyemiyorsun!) olmak gibi amaçla-rnz yoksa bu kadar hareket yeter. Fit olacağm, kas yapacağm diye strese girmeyin.

3. Mahalle basksndan uzak durun. “Kar drdr adam öldürür” derler; lâkin tersi de doğrudur: “Erkek drdr DA öldürür!” Bunun mahallî olanna “mahalle basks” diyoruz. Öyle her söylenene kafay takmayn. Stresten uzak… Aman!

4. Bilgisayar-TV başnda fazla durmayn. ÖSS’ye çalşrken efsaneler vard: Bir lise öğrencisi 8 saat hiç durmadan test çözmüş. Sonunda bir kan phts beynine sçramş ve ölmüş. Biz ibret aldk, siz de aln!

5. Geçenlerde bir araştrma yaynland: Kanser hastalarnn 3’te 2’si, belirgin bir sebep olmadan kanser oluyormuş. Yani? Güzelce abdest aln, selim bir kalb ile Allah’a yönelin. Rabb’im afiyet versin. Âmin.

6. Sevdiğiniz işi yapn. Sevmediğiniz işi yapmayn. (Şaka şaka…)7. Her şeye “evet!” demeyin. Her şeye “hayr!” da demeyin.

Sağlıklı yaşamanın 7 altın kuralı

FİŞ FİŞ KAYIKÇI ŞARKISINI BOŞUNA ÖĞRETMEMİŞLER FİŞÇİLERE B

BİZ

DE

ŞE

FFA

FLI

K İ

STİY

OR

UZ

; ŞİM

DİLİK

İLK

HE

CE

SİNİ

VE

RİY

OR

LAR

!

F

.

Her şey ‘atmayaym lazm olur’ düşüncesiyle başlad. Sonra bir baktk çekmeceler; saklama kaplar ve kava-nozlarla dolmuş taşmş. Dolab her açşta düşmek için sra bekleyen minik, tatl plastikçikler, böylece küçük sürprizler de yaşatr bize.

Mesela annenize yemek için yardm ederken masaya yoğurt koymanz ister. Dolaptan yoğurt kabn alr açarsnz, içinden kays çkar, başkasn açarsnz zeytin çkar. Benim maydanoz bulmuşluğum var! Uğraşma-yn, dolaptan yoğurdu bulana kadar gidin marketten yenisini aln. Temiz iş…

Bazen de buzdolabnn kapağn açp 3 saat ne yesem diye baknrken, dondurma kabn görünce gözlerinizde kalpler belirir. Fakat içini açnca genelde annenizin zulaladğ dolmalar ya da başka bir şey çkar. Hevesiniz kursağnzda kalr.

Ama benim favorim kavanozcu annelerdir. Reçel, garnitür, çikolata her türlü kavanozu bir dolapta birik-tirirler. Arada açar dolab, sarlr kavanozlara ve öper yerine koyar. Birbirine vurunca çkardğ tkrtlardan çok hoşlanr, anlayamazsnz… Yani böyledir herhalde yoksa ne yapsn o kadar kavanozu…

Kavanozcular, “borcamclar” takip eder. Mutlaka bir mutfak dolab borcamlarla doludur. Birçoğu da, kutusuyla başka bir dolapta durur. Çünkü birinden ev görmesi filan için hediye gelmiştir, yine ev görmesi filan için hediye götürülecektir. Bu şekilde Türkiye turuna çkan birçok borcamn akbeti hâlâ bilinmez. Bir de öğrenci evine giden tabak, tencere geri gelmediği için genellikle borcamla gönderilir. Ki gitse de yerine yenisi ikâme edilebilsin!

Daha fanatik poşetçiler, kutucular, bardakçlar da var. “Aman efendi, evimin direği, bu dolaplar bana yetmiyor.” derler kocalarna. Nasl yetsin ayol? Atma-yaym lazm olur diye dolaplarda dünyay biriktirdiniz. Evde yangn çksa, yüzünüz gözünüz is içinde, eliniz-de saklama kaplaryla bulacağz sizi… Hafazanallah!

Dolaplar kadınlara niye yetmez?

BANKA SOYMA YÖNTEMLERİ ÇOK GELİŞTİ

Serhat Albamya

KÜRK MANTOLU MÜBERRARA

1. Yeme-içme alşkanlklarnz değiştirin. Öğle yemeğini yetiştirmek için strese girmeyin. Akşam yemeği illa ki 7’de yenecek diye bir kural yok. Kahvaltsz da yaşanr. Bunlar her gün srasyla yapmak için strese girmeyin!

2. Spor yapn. Unutmayn, en iyi spor yürüyüştür. Her yere arabayla gitmeyin. Otobüsten birkaç durak erken inip yürüyün mesela. Arnold Schwarzenegger (daha adn bile söyleyemiyorsun!) olmak gibi amaçla-rnz yoksa bu kadar hareket yeter. Fit olacağm, kas yapacağm diye strese girmeyin.

3. Mahalle basksndan uzak durun. “Kar drdr adam öldürür” derler; lâkin tersi de doğrudur: “Erkek drdr DA öldürür!” Bunun mahallî olanna “mahalle basks” diyoruz. Öyle her söylenene kafay takmayn. Stresten uzak… Aman!

4. Bilgisayar-TV başnda fazla durmayn. ÖSS’ye çalşrken efsaneler vard: Bir lise öğrencisi 8 saat hiç durmadan test çözmüş. Sonunda bir kan phts beynine sçramş ve ölmüş. Biz ibret aldk, siz de aln!

5. Geçenlerde bir araştrma yaynland: Kanser hastalarnn 3’te 2’si, belirgin bir sebep olmadan kanser oluyormuş. Yani? Güzelce abdest aln, selim bir kalb ile Allah’a yönelin. Rabb’im afiyet versin. Âmin.

6. Sevdiğiniz işi yapn. Sevmediğiniz işi yapmayn. (Şaka şaka…)7. Her şeye “evet!” demeyin. Her şeye “hayr!” da demeyin.

Sağlıklı yaşamanın 7 altın kuralı

FİŞ FİŞ KAYIKÇI ŞARKISINI BOŞUNA ÖĞRETMEMİŞLER FİŞÇİLERE B

BİZ

DE

ŞE

FFA

FLI

K İ

STİY

OR

UZ

; ŞİM

DİLİK

İLK

HE

CE

SİNİ

VE

RİY

OR

LAR

!

F

.

Her şey ‘atmayaym lazm olur’ düşüncesiyle başlad. Sonra bir baktk çekmeceler; saklama kaplar ve kava-nozlarla dolmuş taşmş. Dolab her açşta düşmek için sra bekleyen minik, tatl plastikçikler, böylece küçük sürprizler de yaşatr bize.

Mesela annenize yemek için yardm ederken masaya yoğurt koymanz ister. Dolaptan yoğurt kabn alr açarsnz, içinden kays çkar, başkasn açarsnz zeytin çkar. Benim maydanoz bulmuşluğum var! Uğraşma-yn, dolaptan yoğurdu bulana kadar gidin marketten yenisini aln. Temiz iş…

Bazen de buzdolabnn kapağn açp 3 saat ne yesem diye baknrken, dondurma kabn görünce gözlerinizde kalpler belirir. Fakat içini açnca genelde annenizin zulaladğ dolmalar ya da başka bir şey çkar. Hevesiniz kursağnzda kalr.

Ama benim favorim kavanozcu annelerdir. Reçel, garnitür, çikolata her türlü kavanozu bir dolapta birik-tirirler. Arada açar dolab, sarlr kavanozlara ve öper yerine koyar. Birbirine vurunca çkardğ tkrtlardan çok hoşlanr, anlayamazsnz… Yani böyledir herhalde yoksa ne yapsn o kadar kavanozu…

Kavanozcular, “borcamclar” takip eder. Mutlaka bir mutfak dolab borcamlarla doludur. Birçoğu da, kutusuyla başka bir dolapta durur. Çünkü birinden ev görmesi filan için hediye gelmiştir, yine ev görmesi filan için hediye götürülecektir. Bu şekilde Türkiye turuna çkan birçok borcamn akbeti hâlâ bilinmez. Bir de öğrenci evine giden tabak, tencere geri gelmediği için genellikle borcamla gönderilir. Ki gitse de yerine yenisi ikâme edilebilsin!

Daha fanatik poşetçiler, kutucular, bardakçlar da var. “Aman efendi, evimin direği, bu dolaplar bana yetmiyor.” derler kocalarna. Nasl yetsin ayol? Atma-yaym lazm olur diye dolaplarda dünyay biriktirdiniz. Evde yangn çksa, yüzünüz gözünüz is içinde, eliniz-de saklama kaplaryla bulacağz sizi… Hafazanallah!

Dolaplar kadınlara niye yetmez?

BANKA SOYMA YÖNTEMLERİ ÇOK GELİŞTİ

Serhat Albamya

KÜRK MANTOLU MÜBERRARA

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

nsan her şeyden önce maddî, hususiyle de manevî boyutu itibarıyla evvelâ kendini tanı-malıdır. Bu, onun terakkisinde

en önemli bir faktördür. Hatta diyebilirim ki, bir mü’min namaz, oruç, hac vb. ibadetlerde ne kadar ileri giderse gitsin, onları kemmiyet itibarıyla ne kadar artırırsa artırsın, o kimse ledünniyat adına derinleşememiş ise bu ibadetler, onu çok fazla terakki ettirme-yebilir. Gerçi böyle bir mü’min, vazifesini yapmış, Allah’a karşı kulluk borcunu yerine getirmiştir ama iç âlemine doğru açık olması gereken menfezler kapalı olduğu için, yaptığı ibadetlerden kâmil manada istifadesi söz konusu değildir.

Evet, böylesi sığ, ledünniyata karşı yabancı mü’minler, sabahtan akşama kadar Kâbe’yi tavaf etse de, Kâbe ile beraber kendi derinliğinin etrafında dönemediği için, beklenen ölçüde Kâbe’yi tavafın semeratını göremeyeceklerdir.

Özellikle son birkaç asırdır, bizde kalbî hayat büyük ölçüde sönmüş veya söndürül-müştür. İnsanın kendini dinlemesi, kontrol etmesi ve iç âlemini temâşâsı tamamen veya kısmen ihmal edilmiştir. Hatta tekkelerde dahi –ki oralar insana İslâmî heyecan veren, canlılık aşılayan, insanların aşk u şevkini coşturan kudsî mekânlardır– bu ruhun öldüğü söylenebilir.

Bu sebeple, içinde bulunduğumuz mevcut durumun farkında olarak, bu ruhu canlandırmak, topluma bu düşünceyi yeniden kazandırmak vazifemiz olmalıdır. Zira asıl mesele, insanın kendini, iç âlemi itibarıyla tanıması ve ledünniyatta derinleş-mesi olmalıdır.

Evet, kendinden habersiz, marifet ufkuna oldukça yabancı, yaratılış gayesini bilmeyen insanın fikrî ve kalbî hayatı adına falso falso üstüne yaşaması kaçınılmazdır. Böylesi sorumsuzluk içinde hayatını sürdürmeye çalışan insan, kim bilir dünya ve ahiretini tehdit eden nice tahripkâr virüslere açık bir hâlde bulunuyordur! O hâlde insan, önce kendini tanımalı, hep kemal yolunda olmalı ve sonra o hâlini muhafaza etmeye çalışma-lıdır. Tıpkı vatanın düşman hücumlarından korunduğu gibi ki, bunların her ikisi de dinin çok önem verdiği hususlardandır.

Sabredin; Sebat GösterinŞimdi isterseniz ayetlerin yol göstericiliği

içinde bu düşüncelerin açılımını yapmaya çalışalım:

“Ey iman edenler! Sabredin; sebat göste-rin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.” (Âl-i İmrân, 3/200)

Ayette yer alan ifadelerle, “sabredin”; bundan daha önemlisi “Birbirinize sabır tav-siyesinde bulunun, sebat edin.” Şöyle de de-nilebilir: Biriniz kabz diğeriniz bast hâlindeyse bast hâlinde olan kabz yaşayan kardeşine yardım etsin. Biriniz dilhûn ve dilgîr, diğeriniz pürneşe ise, birbirinizin neşe ve üzüntüsünü paylaşmalısınız. Veya genelleme yaparak şöyle de meal verilebilir: Mü’minler her hâlükârda birbirlerinin yardımına koşmalı ve birbirlerine mededresân olmalıdırlar.

“Râbıta yapın.” Yani tehlikeye açık menfezleri iyi gözetin.. maddî-manevî düş-manlarınızın, ferdî ve içtimaî alanda içinize sızmasına fırsat vermeyin.. fikrî, zihnî, kalbî ve ruhî hayatınızı bozacak olan fesat unsurlarının her çeşidine karşı tetikte olun; zira ferdî veya içtimaî bir bünyeye herhangi bir virüs musallat olunca, o bünyede sarsıntı ve çözülmelerin

meydana geleceği açıktır. Maddî ve manevî bütün değerler, kısa veya uzun vadede deje-nere olur. Millet kendi öz kimliğinden uzak-laşır, toplumdaki bütün dengeler bozulur ve böyle bir toplumda korkunç anarşi anaforları

meydana gelmeye başlar; başkaldırılar birbirini takip eder; ihtilal türküleri yankılanır her ta-rafta; sonra da, iftirakları iftiraklar, bozulmaları bozulmalar takip ederek millet ve devlet önü alınmaz çözülmelere maruz kalır.

İşte böyle bir sonucun başlangıcı diyebi-leceğimiz bir duruma gidildiğinde, yukarıda bahsettiğimiz, millî ve dinî değerlere aykırı şeylere açık bulunduğu gerçeği ortaya çıka-caktır. Bu açıdan, vatan sınırlarının korunma hassasiyeti içinde ferdî ve içtimaî yapının korunmasında da aynı hassasiyet gösteril-melidir. Aslında bizim yakın tarihimiz, bunun örnekleri ile doludur. Asırlarca İslâm âlemine bayraktarlık yapmış olan Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının asıl sebebi, bazı kimselerin haricî düşmanların entrikalarına kanarak, millî ve dinî değerlerinden uzaklaşması olsa gerek. Bugün de fazla değişen bir şey yok. Milyarı aşan İslâm âleminde, Müslüman fert, kendini bilmemekte ve tanımamaktadır. İstisnalar bir

İ

Ey insan, kendini bil!

İnsan, her şeyden önce maddî, hususiyle de manevî boyutu itibarıyla evvelâ kendini tanımalıdır. Bu, onun terakkisinde en önemli bir faktördür.1Son birkaç asırdır kalbî hayat büyük ölçüde sönmüş veya söndürülmüştür. İnsanın iç âlemini temaşası tamamen veya kısmen ihmal edilmiştir.2Kendinden habersiz, marifet ufkuna oldukça yabancı, yaratılış gayesini bilmeyen insanın falso falso üstüne yaşaması kaçınılmazdır.3

İkindi Sohbetleri

tarafa, çok büyük bir kitle, kalbî, ruhî ve hissî hayattan uzaktır.

Böylelerinin uhrevî hayatı ise tamamen harap demektir. Kur’an böyle insanları “Cehennem yakıtı” diye tavsif eder. Zira bunlar dünyada şuursuzca yaşamışlar.. varlık ve varlık ötesi ile münasebet kura-mamış, çevrelerinde, açık-kapalı cereyan eden şeyleri görememiş ve her zaman tefekkür ve tezekkürden uzak kalmışlar-dır. Onlar, Allah’ın ihsan ettiği fırsat ve imkânları iyi değerlendirememiş ve tabir caizse odun gibi yaşamışlardır. “Ceza, amel cinsindendir.” fehvâsınca da, ahirette odun gibi muamele göreceklerdir. “Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehen-nem yakıtısınız. Ve oraya gireceksiniz.” ayeti bu hakikatin dili ve tercümanı gibidir.

Hâsılı, insan kendini tanımalı, kâinatla arasında var olan münasebeti bütün yönle-riyle kavramaya gayret etmeli, ledünniyatta derinleşmeli, böylece her insan için mu-kadder kılınan kemal noktasına ulaşmaya çalışmalıdır.

Yüce Mevlâ’mız! Bizi ulu dergâhından göndereceğin gaybî zırhla öyle donat ki, Senin masum kullarına adavet beslemeyi bir meslek ve bir hobi haline getiren amansız ve emansızların elleri bize uzanamasın! Şayet o tali’sizlerin hidayetini murad buyuruyorsan en kısa zamanda

onların kalplerini de İslam, Kur’an ve iman istikametinde yumuşat! Yok eğer ıslahları kâbil değilse, çirkin ve menfur emellerine ulaşma-

larına asla fırsat verme!.

Ferdî bünyede kanser ne ise milletlerin hayatında da ahlâksızlık aynı şeydir. Başta devleti idare edenler, sonra da aile reisleri, maarifçiler ve topyekûn millet böyle bir ahlâkî çözülüşe karşı gafilse, topyekûn millet gümbür gümbür yıkılır gider de, bunları ihtimal millî kıyametin tarrakaları bile uyarmaz. Kimbilir belki de bazıları, hayat buymuş diye, enkaz içinde barınan varlıklar gibi onu da tabiî kabul ederler.

Abdullah Aymaz

Deli divanelerMüslümanlar ilk defa Perslerin üzerine giderken onla-

rın komutanları mağlubiyetlerinin sebebini izah sadedinde “Bizimkiler ölümden, tehlikeden kaçarken, onlar ölüm ve tehlikenin üzerine gidiyorlardı.” diyor.

Onlar, “dev”e “dîv” diyorlar. Çoğul olarak da kelimeyi “dîvân” diye kullanıyorlar. Dîvân, devler demektir. İşte bizdeki dîvânenin kökünde bu mâna var. Yani bu ilk Müslümanlarda öyle bir yürek, öyle bir yiğitlik var ki, tehlike ve riskin üzerine deli ve divâneler gibi gidiyorlar…

Örneklerini kendi içinden çıkaran ve misal ve modelini siyer felsefesiyle Asr-ı Saadet’ten alan günümüz hizmet hareketinin mensupları da onların çağımıza düşen iz düşümleri olarak aynı minval üzere hareket ediyorlar.

Bu yiğit insanlar meselelerine deli-divane olarak sahip çıkıyorlar. Şimdi şu Merter Bank Asya şubesine gelen çift yürekli yiğide bakalım:

Bir elinde sattığı evinin parasını koyduğu poşet, öbür elinde sattığı arabasının parasını koyduğu poşet var. Banka görevlisine diyor ki: “Şimdilik al bunları. Gerekirse böbreğimi de satar parasını getirir yatırırım!..”

Bu derin şuurun karşısında da kim durabilir?Zamanında dünyanın iki büyük gücünden

birisi olan Pers devleti durabildi mi? Hayır…Bugün bu yiğitlerin o ruhtan neleri eksik?Hukuksuz, nobran, zıpçıktı bir baskın kar-

şısında, bankalarının gece yarısı önüne doluşan ve sabahleyin sıraya girip kefen paralarını bile getirip yatırmaya çalışan bu “dîv” ve “dîvân”ların karşısında rüşvet paralarını ayakkabı kutularında

saklayanlar mı duracak?Siz ihlas ve samimiyetle ve canhıraş dualarla meselele-

rinize sahip çıkarsanız, Cenab-ı Hak da size sahip çıkar… Hatta “Ona (Muhammed’e) Allah yardımcıdır. Cebrail de, sâlih müminler ve melâikeler de…” (66/4) âyetinin işaretiyle, melekler de Hz. Hamza’nın ölmeyen şehit ruhaniyeti de sahip çıkar.

70’li yılların başında Edremit Avcılar kampında küçük bir öğrenci gece teheccüd namazı kılmak için mescid yerine gidiyor. Bir bakıyor her taraf asker dolu! Komutanları gelip başını okşuyor. “Korkma evladım, ben Hamza! (Yani Hz. Peygamber Efendimiz’in amcası) Bu askerler de Bedir ve Uhud şehidleri! Burada sizi koruyorlar!” diyor.

O günlerde, şimdi olduğu gibi, bu hizmete düşman olan birileri bizimle uğraşmaya başlamıştı. Bölgenin o zamanki komutanı iyi birisi olduğu için maksatlı ve garazlı şikayetlere önem vermiyordu. Bu hasetçi-fesatçı insanlar daha üstlere şikayet etmişler. Onun için üstten gelen bir emirle, iki araba kamp baskını için yola çıkarılmış. Kamp yerine yaklaştıklarında bir kasırga peyda olup arabalarını havalandırmış, ölen ve yaralananlar olmuş. Geri dönmek zorunda kalmışlar. Tabiî bunlar sonradan öğrenildi. Aynı günlerde, kampın başındaki de, Ashab-ı Bedir ve Ashab-ı Uhud duasını okurken birden yakaza halinde, kampın içinde Hz. Hamza’yı görüyor. Okunu bir taşa çevirip atıyor ve paramparça ediyor!

Bu hususlara ve maneviyata inanmayanlar bir âyetlere baksınlar: “Evet eğer siz sabreder ve itaatsizlikten sakınır takvâ dairesine girerseniz, -düşmanlarınız da hemen üzerinize geliverirlerse- Rabb’iniz, formalı formalı tam beş bin melek göndererek size yardım edecektir.” (Âl-i İmran Suresi, 3/125)

Hendek kuşatmasında “Metâ nasrullah!..” kertesine gelen müminlere, öyle bir yardım gelmemiş miydi? Elbette gelmişti. Cenab-ı Hak liyâkat izhar eden herkese inâyetini ve imdadını bol bol gönderir. Bundan hiç şüphemiz yok zaten…

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Örneklerini kendi içinden çıkaran ve misal ve modelini siyer felsefesiyle Asr-ı Saadet’ten alan günümüz hizmet hareketinin mensupları da onların çağımıza düşen iz düşümleri olarak aynı minval üzere hareket ediyorlar.

evşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer gerçekten ina-nıyorsanız, üstünsünüz.”

Bu ayet, Uhud Savaşı son-rasında nazil olmuştur. Bilindiği

üzere, Uhud Savaşı’nda Müslümanlar geçici bir mağlubiyet yaşamış, bundan dolayı da çok ciddî bir üzüntü duymuşlardı. İşte bu durum sahabe-i kiramdan bazılarının moral değerlerini alt-üst et-mişti. Zira onların büyük bir kısmı, bir yıl önce gerçekleşen Bedir Savaşı’na katılmamış kişilerdi. Onlar Efendimiz’in Medine’de kalıp “müdafaa harbi” düşüncesine karşı “taarruz harbi” teklifini getirmiş ve teklif kabul görünce de, Bedir misali ga-libiyet arzu, aşk ve şevki ile Uhud’a gitmişlerdi. An-cak yaşanılan, ama ümit edilmeyen sarsıntı onları mahzun etmiş ve sarsmıştı. Ganimet alamama bir tarafa, tam yetmiş tane, hepsi birbirinden değerli sahabi de (radıyallâhu anhüm) orada şehit olmuş-tu. İşte bunlardan ötürü o muvakkat tezelzül âdeta onları ciddî bir tasaya sevk etmişti.

İşte tam bu esnada Kur’an’ın: “Gevşeklik gös-termeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer gerçekten inanıyorsanız, üstünsünüz.” nidasıyla kendileri-ne geldi ve yeniden hayata, hayatın gerçeklerine uyandılar. Evet, galibiyet veya mağlubiyet, hâki-miyet ya da mahkûmiyet, Allah’ın koyduğu kevnî prensipler açısından dairevî bir yol takip etmekte ve bizim arzularımıza göre tekdüze ve müstakim bir hat izlememektedir. Nitekim rivayetlere göre Ebû Süfyan, Uhud’un sonunda Nebiler Sultanı’na bunu hatırlatmış ve “Bedir’e karşı Uhud, Ebû Cehil’e karşı Hamza!” gibi şeyler söylemişti...

İşte bu ayet, sahabenin kulaklarında yankılanır yankılanmaz onların gönüllerini harekete geçir-miş, düşüncelerini tadil etmiş, ufuklarını açmış ve yaşanan muvakkat dağılmanın her şey olmadığını göstererek, yeni gayretlerle galip gelinebileceğini hatırlatmıştı. Ancak hemen ilave etmeliyim ki, bu duygu ve düşüncelerin üzerine oturacağı zemin ve esas da imandı. İmanı olmayan bir gönlün bu ayet ve bu ayetin ihtiva ettiği hakikatler karşısında hare-kete geçmesi, hüznünü bir kenara bırakarak yeni-den şahlanması düşünülemez.

fasıldan fasılaMahzun gönüller

ve ümit kapısı

“G

Ateşten Sîneler his dünyasıAteşten sîneleriz alev dokunmaz bize;Kor kesilip gitmiştir gelenler semtimize...Sararmıştı benizler yüzümüzü görmeden,Dize gelmişti düşman muradına ermeden.Ruhlarına azabız, onlar bilirler bizi,Şimşeklerle yarıştık, tanırlar hepimizi.Azgınların başında sindirici cezayız;Dostlara dost isek de, düşmanlara ezayız!Kulaklarda çağıltı mâzi denen ırmaktan,Dize geldi bayraklar ay-yıldızlı bayraktan.Hasımlara tûfandık, nûr ettik çevremizi,Hele bir sorunuz o şanlı mâziye bizi...Şimdi dinmiş olsa da ruhlarda heyecanlar,Mutlaka tutuşacak, geçmişteki akkorlar...

M. Fethullah Gülen

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

4 İŞLEM

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Renklendirilmiş bölgede her sayy sadece bir kere kullann.

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

•Aşağda verilen kelimenin harflerindenyararlanarak yeni kelimeler oluşturun.•Aşağ ve yukar hareket ederken bir ön-ceki basamakta bulunan harfleri kullann. •Diyagramda kelime tekrar olmamal.•Kelimeler ek almş olabilir.

KELİME ZİNCİRİ

•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.

OKLARLA KUTU DOLDURMAKU

•Aşağdaki boş kutulara 1’den 9’a ka-dar olan saylardan dört tanesini yazn.•Her sayy bir kere kullann.•Yazdğnz saylarla eşitlikleri sağlamay ihmal etmeyin.

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

OKLARLA KUTU DOLDURMA

4 İŞLEM

KELİME ZİNCİRİ

/ = 4

- +

x = 6

= =

2 5

9 / 3 = 3

- x

7 + 2 = 9

= =

2 6

3 2 5 4 1 6

1 4 6 3 5 2

2 5 1 2 3 4

2 3 4 1 6 5

5 1 2 6 4 3

4 6 3 5 2 1

3 2

1 6

5

5

6 1

4 3

55

2 29 1

3 57 54

4

1 4 2 4

2 14 3

3 11 4

9 31 5

K A B İ L İ Y E T

F İ R K A T E Y NK A T İ Y E N

Y E N İ KK İ N

T E F R İ K A

K İ RF E R İ K

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

10 Ş

UBAT

201

5 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ço

cuk 08

-09 B

ulm

acal

ar

10 Ş

UBAT

201

5 SA

LI

ÇÖZMECE

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

10 ŞUBAT 2015 SALI

Malzemeler:Ahşap mandalMakasYapıştırıcı2 adet oynayan gözler

1

2

3

4

1

2

3

4

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Kâğıttan gülen çocuk yapalım

erhaba canım arkadaşlarım, bu hafta siz-

lerle gülen çocuk yapa-cağız. Çocuğun ağzında bir tane diş var çünkü bütün dişleri çok şeker yediği için çürümüş. Siz de bu çocuk gibi diş-lerinizden olmak iste-miyorsanız aman fazla şeker yememeye dikkat edin! Hoşça kalın.

M

İslam, kadına şiddeti başta reddetmiştir!

Bugün bazı çevrelerde kadına uygulanan şiddet, İslam’dan önceki cehalet devrini hatırlatan insaf ve izan dışı bir ilkelliğe benzetmektedir. Elbette İslam geçmişte reddettiği bu ilkel şiddeti günümüzde de reddetmekte, kadını yücelttiği saygı makamında korumayı istemektedir.

Bilinmesi gereken gerçek odur ki; İslam, kadınları, değeri bilinmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allah’ın ve Peygamber’in yanında itibarlı insanlar olarak görmüş ve sosyal hayatta da layık oldukları yerlerini almaları için baştan eğitimlerini sağlayıp bilgi seviyelerini yüceltmeyi esas almıştır.

Nitekim İslam’ın ilk günlerindeki hanımlar, kendilerini yetiştirmek için toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki, haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakit de cemaate iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz (sas) daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen (Babü’n–Nisa) ‘kadınlar kapısı’ adıyla varlığını sürdüre gelmiştir.

Mescidde erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ancak Efendimiz’den (sas), kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimiz’den özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır.

Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren hanımlardan biri, daha sonra Halife Hazreti Ömer’in cuma hutbesini dinlerken: “Hanımlar mehir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler

evlenmekte zorlanıyorlar!.” manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş: “Allahu Azimüşşan, Nisa Sûresi’ndeki ayetinde mehre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor?” diyebilmiş, Adil Halife de bu itiraza; “Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı!” diyecek kadar anlayış gösterip tahammül ör-neği vermiştir. Halife, cami içinde verdiği bu anlayış örneğiyle kalmamış, cami dışında da kendini yetiştirmiş hanımlara görev vermiş, Şifa hanım da çarşı pazarda hanımların işyerlerindeki durumlarını denetleyerek bir nevi belediye zabıtası görevi üstlenmiştir..

İlk günlerde barışta böylesine hayatın içinde kendini yetiştirmiş hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar, Hayber gazasına ise tam yedi kadın birlikte iştirak etmişlerdir. Ümmü Atıyye ise tek başına tam yedi savaşa katıldığını bizzat kendisi söylemiştir. Bu hanımlar cephe gerisinde gazilere su taşımış, yemeklerini hazırlamış, yırtılan elbiselerini yamamış, yaralarını sarmışlardır.. Hatta İslam’da ilk hasta bakıcı hanımın adının da Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakâr hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.

Efendimiz’in süt halası Ümmü Haram ise Kıbrıs’ın fethine iştirak ederek bir başka kahramanlık örneği vermiştir. “Üm-metinden bir mücahid grubun deniz yoluyla Kıbrıs’ın fethine çıkacağını” Efendimiz’den dinleyince, kendisinin de o gazilerin içinde bulunması için dua etmesini istemiş, Efendimiz’in duası kabul olmuş olacak ki, Hicret’in 28. yılında Hazreti Osman (ra) zamanında çıkılan Kıbrıs seferine kocası Übade bin Samit’le hem de 8O yaşında olduğu halde gazaya katılmış, fetih esnasında karada ilerlerken Larnaka yakınlarında atından düşerek şehit olmuştur .

Osmanlılar buraya 1570’te bir türbe yapmış. ‘Hala Sultan Türbesi’ diye bilinen bu değerli türbeyi, civardan geçen Os-manlı donanması da top atışlarıyla selamlayarak geçmeyi bir saygı borcu olarak asırlardır sürdüre gelmişlerdir.

Bugün kadına şiddet uygulayanlar, İslam’ın kadını çıkardığı bu yüce saygı makamından aşağıya düşürmekteler. Elbette İslam, kadını böyle şiddet uygulayıcılarının zulmüne maruz bırakılmasına izin vermemekte, kadını layık olduğu yüce makamında koruma görevini de hepimize yüklemektedir.

Mescidde erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır.

'Anne baba ilgisizliğinden uyuşturucuya başladım'FATİH KARAKILIÇ BURSA

1Son yıllarda özellikle gençler arasında kullanımı yaygınlaşan uyuşturucu, hayat karartmaya devam

ediyor. Anne ve babasının ilgisizliğinden uyuşturucu batağına düştüğünü belirten K.L. isimli uyuşturucu bağımlısı, "Daha 5-6 yaşındayken anne ve babamın yanımda şiddetli tartışmalar yaptıklarını hatırlıyorum. Babam ailenin bütün yükünü sırtında taşıyordu, bütün gün eve ekmek getirebilmek için gündelik işleri takip ediyor, yorgun argın eve dönüyordu. Annem ise kendi açısından haklıydı, o da bütün gün evin işleri, çamaşır, bulaşık ve temizlik derken gündelik telaşın içerisinde yorgun düşüyordu. Olan bana ve dört kardeşime olu-yordu." dedi. Bir tamirci dükkanına babası tarafından 13 yaşında işe koyulduğunu belirten K.L. şunları ifade etti: "Artık ben de para kazanıyor, dolayısıyla evde söz sahibi olabiliyordum. Tamirhanede benimle birlikte çalışan bir arkadaşımın ilk sigara teklifini hatırlıyorum. Boğazım ne kadar da yanmıştı. Birkaç öksürüğün arka-sından zorlansam da o sigarayı bitirmiştim. Artık sigara, kazandığım paranın önemli bir bölümünü ayırmam gereken önemli bir alışkanlığım olmuştu. Başka bir ta-mirhanede çalışan arkadaşlarla birlikte düzenlediğimiz madde partileri vardı. Bu iş için seçtiğimiz mekan ise

mezarlıktı. Şimdi yaşadığım hayata bakıyorum da belki o yıllarda kendimize mekan olarak seçtiğimiz mezarlık şu an adım adım yaklaştığımız bir kötü sonu temsil ediyor. Esrar maddesine geçişim ise 16 yaşımda en sevdiğim arkadaşımdan sigara istediğimde 'Sana daha iyi bir sigara vereyim mi ?' diyerek bana uzattığı sarma şeklindeki sigarayla oldu. Artık kazandığım paranın büyük bir bölümü esrara gidiyordu. Esrar beni peşin-den koşturan ve bir türlü yakalayamadığım bir madde haline gelmişti. İlgilendiğim kız beni hapa başlattı. Artık zihnimi toparlayamıyor, bazen nereye gideceğimi ve ne yapacağımı hatırlayamıyor, nefes alıp vermekte de güçlük çekiyordum. Kalbimde çarpıntılar ve vücudumda dermansızlık belirtileri baş göstermişti. Kullandığım maddeler yasa dışı olduğundan adeta yer altında yaşı-yor, karanlık suratlı insanlarla görüşüyor, tanımadığım kişilerle kısa süreli ilişkiler yaşıyordum."

Zamanla kazandığı paranın uyuşturucu madde almaya yetmediğini, bu sebeple hırsızlık yaptığını da belirten K.L., "Kazandığım para uyuşturucu giderlerime yetmemeye başlamıştı. Emekli olan babamdan zorla aldığım paralarla takviye yapmaya çalışıyordum. Bu arada, yine para bulmak amacıyla yaptığım hırsızlıklar da çabası. Şimdi vücudum Hepatit B gibi ağır bir hastalığın pençesinde.

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

“Sabahları gözümü yorgun açıyorum”Kimileri gece sırtında yük taşımış gibi sabahları yorgun kalkıyor. Bu enerjisizliğin perde arkasında maddi ve mânevî sorunlar var.ZEYNEP KAÇMAZ

1Birçoğumuz sabahları gözünü zar zor açıyor. Hele ki bu soğuk günlerde o sı-

cacık yatağımızdan ayrılmak hiç de kolay ol-muyor, yorgana sarıldıkça sarılıyoruz. Bu du-rum dakikalar sürse de mecburen kalkıyor, sonunda işimize bakıyoruz. Lakin kimileri de var ki onlar için dakikalar saatler oluyor. Yorgunluk, bitkinlik de cabası. “Sanki gece sırtımda yük taşımış kadar yorgun açıyorum gözlerimi.” diyorlar. Günlük hayatı olumsuz etkileyen bu enerjisizliğin perde arkasında birçok sorun var.

‘Dayak yemiş gibi’ kalkmanın en büyük sebeplerinden biri, uykuda nefes alıp vermenin durması ve aşırı horlama. Bu rahatsızlıklardan dolayı uyurken sürekli pozisyon değiştiriliyor. Uykuda böyle yorulan bir kişi haliyle bitkin uyanıyor. Diğer enerji düşmanları ise az çalışan tiroid bezleri, diya-bet ve kronik anemi, yani uzun süre devam eden kansızlık. Ayrıca sigara kullanımı da uykunun kalitesini olumsuz etkiliyor. Şöyle ki; derin uyku evresinde solunum ve boğaz bölgesindeki kaslar gevşeyerek solunum yollarında bir miktar tıkanmaya yol açıyor. O esnada kandaki oksijen seviyelerinde de düşme oluyor. Ancak sigara içenlerde oksijen daha fazla düşüyor. Bu da kişinin sık sık uyanması demek oluyor. Öte yandan geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmada da sigara içenlerin derin uykuya daha geç daldıkları ortaya konuldu. John Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu’ndan bir ekip, siga-rayla bağlantılı rahatsızlıkları bulunmayan orta yaştaki 40 kişinin uyku durumlarını, aynı sayıdaki içmeyenlerle karşılaştırdı. Uyku esnasında beynin elektriksel faaliyetlerini ölçmek için denekler, evlerinde EEG makine-lerine bağlandı. Araştırma sonucunda sigara kullananların derin uyku sürelerinin daha az olduğu, bunun aksine hafif bir uyku çektikleri tespit edildi. İki grup arasında en büyük farklılığınsa uykuya daldıktan hemen sonra görüldüğü belirlendi. Bu durum nikotinin etkisinin uykunun ilk safhalarında daha fazla olduğunu göstermeye yetiyor. Ayrıca araştırmaya katılan sigara içenlerin yüzde 23’ü uykularının dinlendirici olmadığını söylerken, içmeyenlerin sadece yüzde 5’i uykuda dinlenememekten şikâyet etti.

Şeytan, uykuya müdahale ediyorSadece fiziksel bir rahatsızlığımız olduğu

zamanlarda yorgun kalkmıyoruz. Şeytanın müdahaleleri de kalkmayı zorlaştırıyor. Bu hususla ilgili Resullullah Efendimiz (sallal-lâhu aleyhi ve sellem) “Sizin biriniz gece uyu-yunca şeytan onun ense köküne üç düğüm atar. Her düğüm atışında, ‘Önünde upuzun bir gece vardır, rahat uyu.’ der. O kimse uyanıp Allah’ı zikrederse, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa şeytanın attığı bütün düğümler çözülür. Artık o teheccüd sahibi, kötü düğümleri çözülmüş, dinç ve neşe içinde sabaha çıkar. Fakat kalkıp Allah’ı zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli, tembel ve uyuşuk bir şekilde sabahlar.” bu-yuruyor. Bu hadis-i şerife âlimler farklı farklı yorumlar getiriyor. Mesela İbn Melek Hazretleri ‘Bu bir tembellik düğümüdür. Şeytan onu gafillerin üzerine atar.’ diyor. Beyzavi Hazretleri de ‘Şeytanın düğümü, uykuyu süslemesi, tatlı göstermesi ve o kim-sede uykuya derin bir istek uyandırmasından istiaredir.

Düğümlerin üç olması da, Allah’ın zik-rine, abdeste ve namaza karşı birer tane ol-masından ve şeytanın bu üç ibadete karşı üç saldırı ve iğfal ile alıkoymasından dolayıdır.” şeklinde açıklıyor bu hadisi. Kimi âlimler de bu düğümlerin, uykuyu ağırlaştıran; çok yeme, çok içme ve çok uyumaya işaret ettiğini söylüyor.

Kalkmayı zorlaştıran bir diğer durum ise şeytanın kişinin kulağına bevletmesi. Mevzuyla ilgili şu hadis-i şerif naklediliyor: “Hz. Peygamber’in (sallâllahu aleyhi ve sellem) yanında bir adamdan söz edildi ve ‘Bu adam gece boyunca sabaha kadar uyur, namaza kalkmaz.’ denildi. Hz. Peygamber, ‘Öyle ise şeytan onun kulağına işemiştir.’ dedi.” Efendimiz’in bu sözlerini de âlimler farklı yorumluyor. Tahavi Hazretleri, ‘Bu söz şeytanın o kimseye tahakkümünden ve o kimsenin şeytana tam boyun eğmesinden istiaredir.’ şeklinde açıklama getiriyor. E’t-

Tiybi Hazretleri bu sözün ‘Şeytan bu gafilin kulağını batıl şeylerle doldurmuş ve kula-ğında hak sözü işitmeye engel bir sağırlık meydana getirmiş.’ manasına gelebileceğini belirtiyor. Uyku gözle alakalı olduğu halde onun yerine özellikle kulağın anılmasının, kulağın uykudan uyandırılmada rol oyna-yan organ olması sebebiyle olduğunu ifade ediyor.

Kâbuslar, yorgunluk yapıyorRüyaların da yorgun uyanmamıza etkisi

var. Bu hususta Medical Park Antalya Has-tane Kompleksi göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Evren Toprak, rüyaların bilinçaltının dışa vurumu olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çok stresli bir dönemde gördüğümüz korkulu rüyalar sık uyanmalara yol açıyor. Dolayısıyla uyku kalitesi de olumsuz etkileniyor. Bazen kişiler hiç rüya görmediklerini,

bazen de sürekli rüya gördüklerini ifade ederler ki bu durum uyku kalitesiyle ilişkili. Çok rüya gören kişilerin uykusu yüzeysel yani kalitesiz olabilir. Bu durumda sabah yor-gun kalmak beklenilen bir haldir.” Yine aynı şekilde uyurgezerlik problemi de yorgunluk sebebidir. Bunların ta- n ı s ı için uyku testi gere-kiyor. [email protected]

KAYNAKÇA: Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, Gece

İbadeti, Işık Yayınları

Sabah zinde olmak için neler yapabiliriz?

Alarmı ertelemekten vazgeçin. Yapılan araştırmalara göre ertelemeler esnasındaki kısa uykular derin olmadıkları için kişinin yorgun ve bitkin kalkmasına yol açıyor. Bu sebeple alarmı en geç saate kurun ve yataktan hızlıca kalkın.

Kalkar kalkmaz perdeleri açın ve odanın havalanmasını sağlayın. Oksijen, kişinin mutlu olmasını sağlar.

Dişlerinizi misvaklayın ve en az iki rekat namaz kılın.

Bir bardak su için. Çünkü su, metabo-lizmanın hızlanmasını sağlar.

Protein ağırlıklı kahvaltı yapın. Zira karbonhidrat içerikli bir kahvaltı, vücudu tembel hissettirir. Menüde yumurta, süt veya yoğurt olmasına önem verin.

Uyandıktan sonra spor yapmaya vakit yoksa en azından esneme hareketleri yapın. Buna da zaman yoksa işe giderken toplu taşıma araçlarından bir durak önce inin. Ayrıca asansör yerine merdiven kullanın.

İşe başlamadan önce içinde limon veya salatalık dilimleri olan bir bardak su (aroma katmak için çubuk tarçın konula-bilir) için. Bu karışım vücuttan toksinlerin atılmasını sağlar.

Gece yatmadan önce ya bir bardak süt ya lavanta veya Alman papatyası çayı için. Bunlar uykuya dalmayı kolaylaştırır.

Abdest alın, yahut sıcak bir banyo yapın. Banyo yaparken lavantadan faydalanılabilir. 100 gram lavantayı, 2 litre su içerisine koyun, ağzı kapalı şekilde kaynatın. Elde edilen suyu banyo suyu içerisine dökün. Daha belirgin bir etki için banyo küvetine 5-10 damla lavanta uçucu yağı ilave edilebilir.

Gece yatakta sorunları düşünmeyin. Sıkıntı veya problemleri gündüz saatlerine erteleyin.

Kansızlık, horlama veya tiroid bezle-rinin az çalışması gibi bir rahatsızlık olup olmadığından emin olun.

11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

ZEYNEP KAÇMAZ

1Yünlü kazaklar, montlar ve diğer kışlık giyecekler dolapların üst raflarından veya yatak altlarından çıkalı çok oldu. Bir süre daha hayatımızın merkezinde

olacaklar. Bu süreçte başlarına birçok şey gelecek. Kirlenecek, parlaklığını yitirecek,

çatlayacak, tüylenecek, yırtılacaklar… Kışlık giysilerin bakımı zor gibi görünse de bunlar hiç de çözülemeyecek sorunlar değil aslında. Mesela; deri mont ve ceketleri yenilemek için portakal kullanabiliriz. Tabii bir de bunların yıkanması ve ileriki ay-larda saklanmaları var. Pratik birkaç uygulamayla bu işlerin de üstesinden gelinebilir. KAYNAKÇA: Erkan Şamcı, Kadınların Altın Kitabı, Hayy Kitap

Deri… Sertleşen deri eşyalara hintyağı sürün ve birkaç saat bekletin. Deri mont ve ceketleri yenilemek için portakal kullanın. Taze portakalı blendırdan geçirin ve gazlı bezin içine koyarak derinin yüzeyini silin. Deriden kopmuş ufak bir parçanın açtığı gediği oje yardımıyla onarın. Hasarlı yere o-je sürün ve kopmuş kısmı yapıştırın. Açık ve koyu renk deri eşyaları birbirleriyle temas ettirmeyin. Deri şapkayı kuru soğanla temizleyin. Deri giysileri, sezon bittikten sonra, önce limonla, sonra gliserinle silin. Gliserin deri tarafından emildiği zaman giysiyi, üzeri yünlü bezle silin ve dolaba koyun. Deri ürünleri saklamak için poşet kullanmayın. Poşetler hava almadıkları için ürüne zarar verir. Sezon bittiğinde deri eşyayı keten yahut pamuk torbalara koyun; böyle-ce nefes alabilmelerini sağlayın.

Süet… Yağmur lekelerini süet üründen çıkartmak için telli veya kauçuk fırça kul-lanın. Bu ürünlerdeki toz ve kirden bant yardımıyla kurtulun. Bantın ya-pışkan tarafını kirli olan yere yapıştırarak ürünü temizleyin. Çok fazla bastırmayın. Suni süette dikkatli olunmalı, yüzeyi bozulabilir. Süete yeniymiş gibi bir görünüm vermek için, sünger üzerine biraz tuz dökün ve yüzeyi hafifçe ovalayın. Ancak bu işle-mi çok dikkatli yapın. Eskimiş süeti, ılık süt ve kabartma tozuyla (200 ml süt için 1 tatlı kaşığı kabartma tozu) temizleyin. Siyah süet eşyaların iyi görünmeleri için karbon kâ-ğıdıyla silin.

Eldiven… Beyaz eldiveni temizlemek için, 200 ml sütün içinde 1 tatlı kaşığı karbonatı eritip el-diveni bu karışımla silin. Deri eldivenin daha parlak olması için yumurta akını kullanın. Islanmış eldiven veya ayakkabı kaloriferde kurutulmuş ve sertleşmişse, tekrar yumu-şak ve esnek olması için hintyağı veya bitkisel yağ sürün. Bütün gece bırakın. Yağ yerine gliserin de kullanılabilir. Yeni alınan eldiven küçük geliyorsa, nemli beze sarın. 2-3 saat bekletin ve sonra gi-yin. Eldiven biraz açılacaktır. Boya veriyorsa içine biraz talk pudrası koyun ve ovalayın. Sonra silkeleyin.

Yün… Yün giysiler yorucu da olsa elde yıkanmalı. Böylece hem daha uzun ömürlü hem de pırıl pırıl olur.

Yünlüler deterjan yerine, rendelenip sıcak suda eritilmiş doğal sabunla yıkanmalı. Yıkamadan önce ters çevrilmeli.

Yün için çok sıcak ya da çok soğuk su iyi değil. Ayrıca yünlüler, çabucak yıkanıp du-rulanmalı, suda bekletilmemeli.

Yünlüde yağlı bir leke varsa; bir bardak kuru hardalın içine az su koyup katı bir karışım elde edin. Gazlı bezden geçi-

rerek, 10 litre ılık suda eritip 2-3 saat bekletin. Giysilerinizi bu karışımda yıkayın, başka sabun veya deterjan kullanmayın. Tüylenmiş yünlü ürünün eskisi gibi güzel ve bakımlı görünmesi için fasulye ıslattığınız suyu kullanın.

Pratik uygulamalarla deri ceketimizi yenileyebilir, a-yakkabılarımızı daha par-lak yapabiliriz. Nasıl mı?

31 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı ............................................................................................. + 46 769020425• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] .............................+45 71 51 43 85Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................+45 70 20 69 70

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziEditorial Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu gölge Türkiye raportörü Milletvekili Bodil Ceballos, 14 Aralık’ta yaşanan medya baskınlarının intikam hissiyle düzenlen-diğini savundu. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalının yıl dönümüne denk getirilen operasyonda ‘terörist’ suçlamasıyla gözaltına alınanların ülkede olup biten hukuksuzluklara kayıtsız kalmayan gaze-teciler olduğunu söyledi. Türkiye’de basın hürriyetinin geleceğine ilişkin çok endişeli olduğunu ifade eden Ceballos, iktidarın kendine muhalif olanları ‘hain’, ‘terörist’ gibi türlü yaftalarla bertaraf etmeye çalıştığını vurguladı. Gazeteci Sedef Kabaş’ın attığı bir tweet yüzünden 5 yıl hapis cezasıyla yargı-lanmasının kabul edilemeyeceğini belirtti: ‘’Türk hükümetinin iddiaları inandırıcı değil. Polis yolsuzluğu ortaya çıkardı, bakanlar da istifa etti. Bu hal hükümetin ‘17 Aralık darbedir’ tezini çürütüyor. Aynı tezi Gezi Parkı protestoları için sarf etti. Hâlbuki Gezi Parkı bir halk isyanıydı. Hükümetin imar planını protesto etti insanlar. Darbe tezlerine inanmıyorum! Ortada bir suç varsa hükümet yargı sürecini neden durdurdu! Türk hükümeti AB’ye girmek istiyorsa tavırlarını değiştirmeli.’’

“14 ARALIK BİR İNTİKAM OPERASYONUYDU”

ethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye’de son dönemde yaşanan demokrasi kırılmasını, hukuk gerilmesini, sosyal kutuplaşmayı New York Times gazetesine yazdı. Gülen, 3 Şubat’ta ‘Tür-

kiye’nin eriyen demokrasisi’ başlığı ile yayımlanan makalede, yakın zamana kadar kuvvetler ayrılığı, kadın-erkek eşitliği, ev-rensel insan hakları, hukukun üstünlüğüne önem veren Türkiye’nin mevcut AKP iktidarı döneminde demokrasi kazanımlarına yüz çevirip, totaliter rejime doğru sürüklenmeye başladığına işaret etti. İktidarın ülkede ayyuka çıkan yolsuzlukların üzerine giden kamu görevlilerini sürüp, tutukladığını, bu haberleri kamuoyuna taşıyan medya organlarına baskı uygulayıp, gazetecileri hapse attığına değindi. Küresel çapta yankı uyandıran makaleden bazı kesitler şöyle:

‘’Hukukun üstünlüğü ile ferdî hürriyetlere saygı, işleyen bir demokrasinin temel taşları olduğu gibi, Allah’ın bizlere bahşettiği en

temel İslamî değerlerdendir. Hiçbir siyasî ya da dinî liderin bunları insanların elinden alma salahiyeti yoktur... AKP baskılarının tek kurbanının bizler olduğu zannedilmesin. Barışçı çevreci protestocular, Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler ve iktidar partisiyle birlikte hareket etmeyen bazı Sünni Müslüman gruplar da bu politikadan nasibini almıştır... Maalesef, yolsuzluklara ve otoriter gidişata dair demokratik şekilde dile getirdiğimiz düşüncelerimiz bizi “cadı avı”nın kurbanları yaptı... Türkiye şu anda, demokrasi ve insan haklarının neredeyse rafa kaldırıldığı bir noktaya ulaşmış bulunuyor. Ülkeyi idare edenlerin mevcut otoriter gidişatlarına bir son vermesi duam ve ümidimdir. Geçmişte Türk insanı seçimle gelip de demokratik yoldan sapan idarecileri reddetti. Umarım, ülkemizin geleceğini muhafaza adına vatandaşlarımız hukukî ve demokratik haklarını bir kez daha kullanacaklardır.’’

YAZININ TAMAMI SAYFA 40'TA

HOCAEFENDİ UYARDI TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİSİ ERİYOR!

Hükümetin seçimler öncesinde Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilere oy kullanma hakkı vereceği iddia edildi. AK Parti gerekli düzenlemeleri Meclis’ten geçirirse 1,5 milyon Suriyeli 7 Haziran seçimlerinde sandığa gidebilecek. Ülkede 52 milyon seçmen bulunduğu göz önüne getirildiğinde Suriyelilerin yüzde 3 ora-nında oy potansiyeli olduğu görülüyor. MHP kulislere yansıyan iddiaları Meclis’e taşıdı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun cevaplaması talebiyle verdiği soru önerge-sinde ‘hükümettin MİT üzerinden bu yönde hazırlığı olup olmadığını’ sordu.

MÜLTECİ ‘OYU’NU

32 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMErdoğan Atatürk gibi olmak istiyorKuvvetler ayrılığı olmadan başkanlık sistemine geçilmesini doğru bulmayan Sivil Siyaset Platformu Sözcüsü Erdoğmuş: “Sayın Erdoğan, bazılarına göre İslam devleti kurma suçlamasıyla karşı karşıya. Ben tersini düşünüyorum. Referansının İttihat ve Terakki olduğu kanaatindeyim.”

İDRİS GÜRSOY

1Abdulbaki Erdoğmuş, ne AKP’li ne de Hizmet Hareketi içinden. Geldiği

ortam ve bulunduğu konum itibarı ile iki hareketi de çok iyi biliyor. Üçüncü bir göz o. Medrese eğitimi almış, Yüksek İslam Enstitü mezunu, eski müftü. Siyasete Refah Partisi’nden Diyarbakır Büyükşehir Bele-diye Başkanı adayı olarak girmiş. 1999’da ANAP’tan Diyarbakır Milletvekili seçilmiş. Kürt sorununun çözümü için yaptığı çalış-malar ve hazırladığı raporlarla dikkat çekiyor. ‘Demokrasi ve Toplumsal Barış’, ‘Kayıtlar’ ve ‘Mahzun Mezopotamya’ adında üç ki-tabı ve çeşitli makaleleri bulunuyor. Ülke sorunlarının ele alındığı ve toplumun çeşitli kesimlerinden isimlerin bir araya geldiği Sivil Siyaset Platformu’nun sözcülüğünü yapıyor. Erdoğmuş, gündeme ilişkin sorularımızı ce-vapladı.

-AKP, üçüncü dönemden itibaren özgürlükçü kimliğinden hızla neden uzaklaştı, nerelerde yanlış yaptı?İktidarın kimyasını üç temel meselenin

bozduğunu düşünüyorum. Birincisi, Suriye. Suriye, AK Parti’ye kurulmuş bir tuzaktı. Erdoğan, uluslararası bir kumpas arıyorsa mesela, Suriye’de arayabilir. Çünkü AK Parti’nin en önemli, vicdani, ahlaki, insani, siyasi yanlışlarından biri Suriye politikasıdır. İkincisi, Gezi olayları. Gezi olayları, esas itibarıyla birikmiş bir toplumsal öfkeydi. AK Parti, bunu iktidarına yönelik bir kumpas ve darbe girişimi gibi gördü. Tayyip Bey’e ve AK Parti’ye kurulan tuzağı orada görüyorum. Birileri bir tuzak kurdu, ‘Hayır’ dedi, ‘Bu bir toplum öfkesi değil, uluslararası güçlerin ve içerideki uzantılarının bizzat Sayın Erdoğan’a yönelik bir tezgâhıdır, bir darbe girişimi-dir.’ Hâlbuki orada okunması gereken, bir toplumsal öfkeydi. Onu okumak yerine, bu tuzağı servis edenler Sayın Erdoğan’ı kuşatabildiler ve inandırabildiler. Üçüncüsü, Kürt meselesinde de AK Parti’ye bir kumpas kurulduğunu düşünüyorum.

-Nasıl bir kumpas?Örgüt, İmralı, Kandil, KCK, Demokra-

tik Toplum Kongresi ve HDP, hepsi Kürt meselesi içinde değerlendirilebilir. Hepsi Kürt meselesinden kaynaklı bir sonuç olabilir. Böyle görebiliriz. Ama Kürt me-selesinin çözümünde Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin, Kürtlerin hürriyetlerinin bunlarla bütünleştirilerek tek muhatapta toplatılmasının AK Parti hükümetine bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Ben bunu sadece örgüt üzerinden de okumuyorum. Şimdi bu tabii örgütün istediği bir şeydir. İmralı’nın da Abdullah Öcalan’ın da istediği bir şeydir. Ama doğru olan bir şey değildir. Doğru olan, örgütle örgüt müzakeresini yapmaktır. Öcalan’ın durumu da müzakere edilebilir, Kandil’deki insanların durumu da müzakere edilebilir, silahsızlanma müzakere edilebilir, silahlı güçlerin silahsızlandırılarak demokratik siyasete nasıl kazandırılacağı müzakere edilebilir, örgüt bir siyasi partiye dönüştürülebilir. Bütün bunlar mümkündür. Müzakere bütün bunları kuşatabilir. Ama müzakere Kürtlerin temel hak ve özgürlü-ğünü merkezine alamaz. O odakta yapıla-maz. Çünkü bir; temel hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, temelden yanlış. İkincisi; Kürt meselesi bir örgütle pazarlık konusu yapılacak bir mesele değildir. Bunu da ben bir tuzak olarak görüyorum ve bu tuzağa düştüklerini düşünüyorum.

-Ya 17-25 Aralık operasyonları?Asıl tuzak da onların isteyerek yaptıkları

yolsuzluklar. Burada tuzak nasıl kuruldu? Yolsuzluğa meyyal bir ekip gördüler, onlara imkân sundular, görmezden geldiler, onların bu bataklığa sürüklenmesini seyrettiler ve ittiler. Şimdi en büyük tuzaklardan biri olarak da ben bunu görüyorum. Bütün bunların farkına varılınca tek yöntem kaldı. Otoriter siyaset, kavga siyaseti ve yeni düşmanlar icat etme.

-Cemaat düşman ilan edilerek kurban mı seçildi?Tuzak olarak gördüğüm noktalar, dikkat

ederseniz, cemaatle de ters düştükleri nok-talardır. Benim bildiğim kadarıyla Gezi’de de, Suriye meselesinde de, Kürt meselesinde de, yolsuzluk meselesinde de cemaatle ters düşüldü. Hatta Mavi Marmara olayıyla başlayan bir süreç bu. Elbette İsrail suçludur, teröristtir, o masum insanları katletmiştir. O ayrı bir şey ama o geminin, o eylemin bizatihi bir tezgâh olduğunu düşünüyorum. Yine AK Parti’ye, hükümete karşı bir tezgâh. Orada da cemaatle bir ters düşme var. Yani demek istediğim şu; kurulan kumpas ve tezgâhlar aynı zamanda cemaat ve iktidarı da karşı karşıya getiren kumpaslardır. Eğer bir kumpas aranıyorsa samimi olarak, bu kumpası kimin kurduğunu, niçin kurduğunu öğrenmek gerekir. Cemaatiyle, partisiyle, iktidarıyla buna odaklanmak lazım. En son

kumpas da cemaat ve AK Parti’nin düşman kamplara ayrılmasıdır. Ve ben bu kumpası sadece cemaat ve AK Parti için değil, Tür-kiye için de tehlike olarak görüyorum. Aynı zamanda bir misyona karşı da bu tezgâhın kurulduğunu düşünüyorum.

-Nasıl?Dikkat ederseniz, AK Parti kendine

kurulan tuzakları, kumpasları bu sefer ce-maate mâl etmeye çalışıyor. Yani dinlemeleri üstlenenler devletler olmasına rağmen… Almanya çok açık bir şekilde Türkiye’yi din-lediğini, Amerika çok açık bir şekilde demese bile dinlediğini açıkladı. Hepimizin bildiği böyle bir uluslararası dinleme operasyonunu bile bir cemaate yükleyecek kadar kin ve öfke duymak… Bu, proje ve tuzaktan başka bir şey değil. Ya bilinçli olarak kendilerinin tezgâhladığı bir şey -ki ben böyle olduğunu düşünmüyorum- ya da birileri tarafından bu projeler kendi önlerine servis edilmekte. Kurtuluşlarını bu projede görüyorlar. Şimdi bakın öyle bir noktaya gelindi ki isteseler de geriye dönemezler. Geriye dönmeleri için önce bu düşman gördüklerine ‘Ya biz yanlış yaptık’ demeleri lazım. Bunu nerede yaptılar? Ergenekon Davası’nda yaptılar. Yani dün düşman gördükleri İşçi Partisi’nin genel başkanı ve o kesimi, bugün gizli müttefikleri olarak ortaya çıkarıyorlar. Şimdi

bakıyoruz Ergenekon’dan tutuklananlar çıkıp bu tezgâhı paralel yapıya yüklemeye çalışıyorlar. Sayın cumhurbaşkanı da böyle söylüyor. Ve bu ittifakın kendi lehlerine olduğunu düşünüyorlar.

-Değil mi?Bugün için sadece böyle görünüyor. Bu

ittifak sadece, Ergenekon iddiasıyla suçlanan, tutuklanan kişilerin işine yarayacak. Onların işi bittikten sonra bunun zararını bugünkü iktidar görecek.

-Nasıl görecek?Bu ülkede hukuk yeniden inşa edilecekse,

görür. Siyaset yeniden demokratik olarak inşa edilecekse, görür. Ama eğer yeni bir Türkiye iddiasıyla otoriter bir rejime geçilirse, bir şey diyemem.

-Erdoğan, otoriter siyasete mecbur mu kaldı?Evet, mecbur kaldılar, mecbur bırakıl-

dılar. AK Parti’deki aklıselim siyasetçiler bunu gördü ama önüne geçemeyeceklerini de bildikleri için sessiz kalıyorlar. Çünkü onları da aşan bir durum. Ben ne kadar AK Parti için kaygı duyuyorsam, o aklıselim insanlar da partileri için benden fazla kaygı duyuyorlar. Doğrusu AK Parti’nin de heder olmasını istemiyorum. Ben partili olmasam bile büyük bir kitleden oy almış bir partinin böyle heder olmasını istemem. Hizmetleri olmuştur bu ülkeye, katkıları olmuştur. Bu ülkenin insanlarıyla bütünleşmiştir. Bu ülke-nin bütün illerinde teşkilatlanmıştır. Bugün itibarıyla her ilde oy alan tek partidir. Böyle bir parti niçin bu hâle gelsin?

-Erdoğan açısından başkanlık sistemi ülke için ideal bir sistem.Şimdi iki açıdan bakmak lazım. Birincisi;

demokrasi adına başkanlık sistemi tartışıla-bilir ve tartışılmıştır da. İkincisi; bu otoriter yapının devamı için bir başkanlık sistemi arzu ediliyorsa sorun burada. Tek parti iktidarı ve tek partili sistem, kuvvetler ayrılığının olmadığı, tam tersine millî irade tezgâhı üzerinden kuvvetler birliğinin sağlandığı bir yönetim tarzı. Bu demokrasi değildir, bu hukuk devleti değildir. Özlemini duyduğu-muz, uğruna mücadele etmek istediğimiz bir adalet anlayışı da değildir. Bu ülke, kuvvetler ayrılığının korunduğu ve demokratik siyase-tin alabildiğine yapıldığı, hak ve hürriyetlerin özgürce kullanıldığı bir ülke ise başkanlık sistemi elbette tartışılabilir, kabul edilebilir ama ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin, parlamenter sistemin gereğini yapmadan başkanlık sistemine geçmesini doğru bu-lanlardan değilim. Önce bu parlamenter sistemin gereği yapılmalı, kuvvetler ayrılığını önce bizim bu sistemde görmemiz lazım. Eğer kuvvetler tek elde toplanacaksa -ki 1920 Büyük Millet Meclisi’nde de böyledir- Sayın Erdoğan, bazılarına göre şeriat devleti, İslam devleti kurma suçlamasıyla karşı karşıyadır. Ben tam tersini düşünüyorum.

-Nasıl?Ben size söyleyeyim. Sayın Erdoğan’ın

referansı Mustafa Kemal’dir. Sayın Er-doğan’ın referansı İttihat ve Terakki’dir. Sayın Erdoğan’ın referansı bizatihi 1920 Büyük Millet Meclisi’dir. Çünkü Mustafa Kemal, millî irade üzerinden Meclis’e verdiği yetkileri kendisi kullanmıştır ve kuvvetler ayrılığına karşı çıkmıştır. Bugün de sürekli sandığa, millî iradeye vurgu yapılıyor, sürekli ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’, ‘Söz milletin, karar milletin’ deniyor. Bu tama-men bir araçtır. Ve kuvvetler ayrılığını millet iradesine alıp bir insanın kullanabileceği bir sistemin altyapısıdır. Ben böyle okuyorum.

-Ama bazı taraftarları onu halife olarak gö-rüyor.Referansı ne fıkıh ne de şeriattır;

Abdulbaki Erdoğmuş

33 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMreferansı Mustafa Kemal’dir. Dinî açıdan hilafet tartışmaları ayrıdır. Ona halîfe-i rûy-i zemîn diyenlerin olduğunu biliyoruz. Ona bu vasıfları verenleri biliyoruz. Bu ayrı bir mesele, bunu belki din içinde konuşabiliriz, tartışabiliriz ama ben şu siyasi metodun temel kaynağının, referansının Mustafa Kemal Atatürk olduğunu düşünüyorum. Ve Sayın Erdoğan’la Atatürk’ün kuvvetler birliği hedeflerinin örtüştüğünü düşünüyorum.

-AKP, Gezi olayları ve yolsuzluk operasyon-larına doğrudan darbe girişimi dedi. Buna siz ‘Kolaycılık ve kabul edilemez’ diyorsunuz. Neden?Bir ülkenin ekonomik ve siyasi gidişatına

uluslararası bazı müdahaleler olabileceğini düşünüyorum, bu mümkündür. Ve onun iç uzantılarının da buna destek vermesi müm-kün ama bir iktidarın toplumsal tepkileri kendisine karşı uluslararası bir komplonun ürünü olarak sayması kabul edilebilir bir şey değil. Bunu Gezi olayları sırasında gördük. Esas itibarıyla Gezi, çevre duyarlılığı ile başlamış olaylardır. Bunun dış destekleri olabilir, hükümete yönelik bazı komplolar da içerebilir, hükümetten hoşlanmayan bazı çevrelerin destekleri de olabilir ama bunlar Gezi eylemlerinin masumiyetini ve meşru gerekçelerini ortadan kaldırmaz. Ancak orada ne yapıldı? Hükümet bir algı operasyonu ile bu girişimi, kendisine yönelik uluslararası ve iç uzantıları olan bir darbe girişimi olarak ortaya koyup bunun arkasına sığınmaya çalıştı.

-Niçin bunu yaptı?Birincisi; oradaki olumsuzluğu ve rant

hırsını örtmeye yönelik. İkincisi de siyasi olarak yıpranmasını önlemeye yönelik… Dikkat ederseniz, orada yapılmak istenen bir usulsüzlük ve yolsuzluk da örtülmek istendi, oradaki proje ile ilgili, işte kışla, alışveriş merkezleri, oteller vesaire... Bir işin o yönü var. İkincisi de bunu öyle bir yönetmeyi başardılar ki darbe girişimi ola-rak, toplumun hükümete sahip çıkmasını, iktidara sahip çıkmasını sağladılar. İkisinin dayanağı da esas itibarıyla doğru bir dayanak değil. Sadece algı üzerinden yönettiler ve oradaki başarıyı görünce ‘Bunu biz 17-25 Aralık ve diğer yolsuzluk iddiaları için de kullanalım’ dediler. İktidara yönelik her olumsuz eleştiriyi bir darbe girişimi olarak değerlendirip bununla toplum tarafından korunmayı sağladılar. Burada da başarılı oldular. Ama hem zaman gösterecek hem de sağlıklı bir değerlendirmede görülecek ki bunlar doğru şeyler değildir.

-Algı operasyonları ters tepebilir mi?Tepebilir. Geldiğimiz noktada Türkiye’yi

kaygılandıran önemli sebeplerden biri de budur. Hükümet kendi meşru dayanaklarını bırakıp kendisinin ürettiği hayalî dayanak-larla iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır. Demokratikleşme, hukuk devleti, Avrupa Birliği müktesebatını sahiplenme ve bir an önce o müktesebatın hayata geçirilmesi, temel hak ve hürriyetler, Kürt meselesinin çözümü, basın özgürlüğü, bireysel özgür-lükler, kolektif özgürlükler… Şimdi dikkat ederseniz, Gezi ile birlikte başlayan süreçte hükümet, bunları gerçekleştirmeme nedeni olarak kendisine yönelik darbe girişimini gösteriyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

-Gezi’de AKP politikalarında nasıl bir kırılma yaşandı?AK Parti’nin kuruluşu, programı, tü-

züğü, politikaları Türkiye’de kendisine oy vermeyen kesimlerde bile ciddi bir umut oluşturmuştu. Ülkede yeniden bir demok-rasi rüzgârı esiyordu. Çıkarılan yasalarla, paketlerle, referandumla toplumun büyük bir kesimi, umutla, heyecanla, AK Parti’nin arkasında durdu, oy vermeyenler bile. Ama Gezi olaylarıyla birlikte iktidar, politikasını hiç gitmemek üzere kurguladığı için darbe girişimi iddiasına sarıldı ve o iddiayı her geçen gün daha da güçlendirerek devam et-tirmektedir. Bu, Türkiye’nin de, AK Parti’nin de yararına değil. Geldiğimiz noktada artık partilere oy veren kitleler yok. Partileri düş-

man veya kendinden gören bir kitle oluştu. Ya bendensin ya ötekisin. Ya bendensin ya hainsin. Böyle bir siyasi anlayış olmaz. Siya-set; bugün kavga ettiğin insanla, yarın ülke meseleleri için bir arada olabileceğin, birlikte ülkeyi yönetebileceğin bir şeydir. Şimdi biz bu siyasi partilere baktığımız zaman, ben şahsen bu partileri birbirleriyle rekabet eden partiler olarak görmüyorum. Tam tersine birbirleriyle savaşan ve bu mücadelede her türlü iftira ve yalanı meşru sayan bir siyasi yöntem gelişti. Türkiye doğal mecrasından uzaklaşıyor.

-Böyle bir dönem var mı siyasi tarihte?Ben bilmiyorum. Okuduğumuz kadarıyla

CHP ile Demokrat Parti arasında yaşanan-larla bir benzeşme var. Sonuçları itibarıyla inşallah benzeşmez. Bir ülkenin insanları, siyasi partiler üzerinden vatana ihanetle nasıl suçlanabilir? Vatanperverlik ve vatana ihanet herhangi bir partiye oy vermekle mi ölçülür? Bu siyaset anlayışı yanlıştır, tehlikelidir. Bu tehlike sadece bizi değil, bizzat sahiplerini de vurabilir.

-Peki, 17-25 Aralık’ta hükümete bir darbe söz konusu mu?Darbe iddiası söz konusuysa, bu, Er-

genekon iddiasıyla ortaya çıkan bir yapıda aranmalıydı. O yapı bugün itibarıyla bir darbe girişimi kabul edilmiyorsa, nasıl olur da Gezi ve yolsuzluk iddiasıyla yapılan operasyonlar darbe girişimi olarak kabul edilir? Bunun mantığı yok. Kaldı ki dünyanın neresinde insanlar silahsız olarak bir iktidarı devirip bir cunta yönetimini getirmiştir?

-AKP, her eylemi, her tepkiyi kendisine karşı darbe girişimi olarak görüyor ama her se-çimden de kazançlı çıkıyor. Bunu nasıl açık-lıyorsunuz?Bu gerçekten, bu iktidarın çok başarıyla

ama aynı zamanda çok tehlikeli olarak geliştirdiği bir stratejidir. Ben bu stratejinin AK Parti’ye de, bize de, ülkeye de yarar

getirmeyeceğini düşünüyorum. Her mesele üzerinden böyle yapılıyor. Bakın, cemaat ile mücadelelerinde de aynı iddia var, Kobani protestolarında da aynı iddia var. Yani Kobani protestolarında, 6-7-8 Ekim eylemlerinde bile hükümet bunu kendisine karşı bir darbe eylemi olarak gördü. Cizre olaylarında Kandil’in açıklamaları var, HDP’nin açıklamaları var. Plakasız polis araçlarının dolaştığı söyleniyor. Faili meçhul cinayetler var. Birinci derecede sorumlu olan hükümettir, iktidardır. Çünkü icranın başıdır. Ama ne yazık ki hükümet, bunu kendisine karşı bir darbe girişimi olarak görüyor. İkti-darın her operasyonu, her eylemi, her tepkiyi kendine karşı bir darbe girişimi olarak kabul etmesinde çelişki yaşadığını düşünüyorum. Yani hem böyle olduğunu iddia edeceksin hem bu operasyonlar size oy kazandıracak. Bunun üzerinden iktidarınızı tahkim etmiş olacaksınız. Bu bir çelişkidir. Eğer bu bir operasyonsa da iktidarın lehine yapılan bir operasyondur, sonucunu çıkarabiliriz. Birincisi bu. İkincisi; eğer uluslararası bir müdahale aranıyorsa, bu bir kumpas kabul ediliyorsa, ben diyorum ki bu kumpas sadece iktidara değil, aynı zamanda cemaate karşı da kurulmuş bir kumpastır.

-Cemaate neden uluslararası bir kumpas ku-rulmuş olabilir?Şimdi, yeni dönemde uluslararası

rekabetin önemli bir kısmı sivil örgütler üzerinden, kültürel çalışmalar üzerinden, kültürel örgütlülük üzerinden yürütülüyor. Yani, güçlü ülkeler aynı zamanda sivil ör-gütleriyle de bu rekabeti sürdürüyor. Yani bir dünya coğrafyasında, aynı zamanda ülkeler kendi sivil örgütlerinin de önünü açarak, onları destekleyerek, uluslararası rekabetin bir adımını oluşturdular. Şimdi böyle baktı-ğımız zaman, Hizmet Hareketi’nin özellikle okullar üzerinden yürüttüğü eğitim projesi, esas itibarıyla bu rekabetin Türkiye adına çok

olumlu bir adımıdır. Ben aynı zamanda, bu okul açılımını bir medeniyet projesi olarak da değerlendiriyorum. Bu önemli bir projedir. Ve Türkiye’nin de misyonu açısından itibarı aranacaksa bu tür projelerde aranabilir diye düşünüyorum. Şimdi eğer, bu bir kumpassa, tüm bunlara karşı kurulmuş bir kumpas olarak değerlendirebilirsin. Çünkü bu önemli bir rekabet alanıdır. En önemlisi eğitim üze-rinden olması. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler eğitim faaliyetlerinde bulunuyor. Biz bunu Robert Koleji’nden, Galatasaray Lisesi’nden biliyoruz. Şimdi muhtemelen diğer rakipler, Hizmet Hareketi’nin böyle bir misyonla Türkiye adına uluslararası bir rekabetin içine girmesini kabul etmeyecekti. Buna karşı bir kumpas kurabilirler. İşte bu değerlendirilebilir. Bu kumpas cemaat için de düşünülebilir, AK Parti için de düşünü-lebilir. Ama cemaatin bu kumpasın içinde olduğunu düşünmek ise fazla inandırıcı gelmiyor. İkincisi, ‘28 Şubat bin yıl yaşayacak’ diyenlerin tezi hâlâ uygulanmaktadır. Bu da tehlikelidir. Yani 28 Şubat’ta tehlike olarak gördüğümüz ‘irtica’, bugün ‘paralel yapı’ olarak Millî Güvenlik Kurulu’nda kabul edil-miştir. İrtica ile o dönem iç düşman olarak ne kastediliyorduysa, paralel yapı ile de bugün aynı şeylerin kastedildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu sadece Hizmet Hareketi’ni değil, dün irtica kapsamı içinde olan diğer bütün cemaatleri de kapsayan bir gidişattır.

-AKP tabanı cemaate karşı yürütülen mücade-leyi nasıl karşılıyor?Cemaate yönelik politikaları, ben

doğrusu AK Parti camiasının ve AK Parti içinde siyaset yapanların büyük çoğunluğu-nun tasvip etmediğini ve bundan rahatsız olduklarını düşünüyorum. Bu yolsuzluk iddialarından da AK Parti’deki insanların çok ciddi rahatsızlık duyduklarını biliyorum. Ben de dolayısıyla bunu ciddiye alarak AK Parti ve bu politikaları birbirinden ayırıyo-rum. Şahıslar üzerinden yürütülen politika ile partiyi ayırıyorum. Geldiğimiz noktada, dikkat ederseniz, daha çok, kişi endeksli politikalar ön plana geçti. Hatta bu yolsuzluk operasyonları falan da yani işte en tepedeki Sayın Başkana dayandırılmaya çalışıldı. Mu-halefet de tamamen kişiye odaklı muhalefet yapıyor. Ki partiyi yönetenler de, sözcüler de kişiyi koruma refleksi üzerinden politika yapıyor. Ben bunu bir parti politikası olarak kabul etmiyorum. Çünkü ben AK Parti’nin bu olmadığını biliyorum esas itibarıyla. Şimdi öyle bir çelişki de var. Yani siyasette ve partide böyle bir çelişki de yaşanıyor. Ama öyle bir tarz geliştirildi ki AK Parti’de siyaset yapan veya yapmak isteyenler, bir kişinin ağzından çıkacak bir sözü siyaset tarzı olarak benimsediler. Çünkü esas itibarıyla mücadele alanı olan siyaset, böylelikle mücadele ve rekabet alanından çıkıyor, özel ilişkiler, özel bağlar, özel gruplarla siyaset yapma kolajla-rına geliyor iş. Şimdi bu, AK Parti’yle siyaset yapmak isteyen yeni kuşağın hoşuna gidiyor.

-Yeni kuşak AKP’de politikaları nasıl etkiliyor?Yani sadece genel başkana ya da cum-

hurbaşkanına inanan, onun için kefenler giyen, onu kimseye yedirmeme iddiası taşı-yan, militarist, öfkeli, kavgacı, karşısındakini düşman, başkalarını hain olarak gören, yeni bir siyasi nesil yetişti. Bu siyasi nesil, esas itibarıyla AK Parti’nin kuruluş felsefesiyle uyumlu bir nesil değil. Daha sonra geliştirilen kişisel politikalar sonucu oluşturulan bir nesil. Otoriter siyasetin partide kabulünü sağlayan da bu kesim. Bu yeni nesil partiye hâkim olmaya başladı. AK Parti’de ben doğrusu bir öfke patlaması da bekliyorum. Yani eğer bu dönemde AK Parti kadroları hakikaten bir demokratik açılım yapmazlarsa, demokratik siyasete yeniden geri dönüş yapmazlarsa, ben AK Parti içerisinde çok ciddi bir öfke patlamasını da mümkün görüyorum. Bu, AK Parti’nin de Türkiye siyasetinin de yararına olmayacak.

-Bir bakanın 700 bin liralık saat takması çok tartışıldı. Siz bunu normal karşılıyor musu-nuz? Parti içinde bu konuda bir görüş ayrılığı

Ergenekon iddiasıyla ortaya çıkan yapı darbe girişimi kabul edilmiyorsa, Gezi olayları ve yolsuzluk operasyonları nasıl darbe olabilir?

Yolsuzluklardan AK Parti’deki insanların da çok ciddi rahatsızlık duyduklarını biliyorum.

34 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMolduğu da görülüyor.Elbette bir işadamının, bir sanayicinin

saat takması bizi ilgilendirmez. Ama top-lumun meselelerini çözme iddiasında olan bir siyasetçinin, toplumun karşısına 700 bin liralık saat takarak çıkması ve bu sorunlarla ilgilendiği iddiası inandırıcı değil. Bu işin rüşvet olduğu veya saatin hediye olarak alındığı bir tarafa, bu siyasi ahlak açısından da kabul edilemez.

-Mehmet Ali Şahin, Yüce Divan oylamasından sonra ‘O saati alamaz’ dedi.Keşke Şahin onu Yüce Divan oylamasın-

dan önce ifade etseydi, daha tutarlı olurdu. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada hiçbir siyasetçinin böyle bir hakkı olmamalı. Bunu İslam ve Müslüman ahlakı üzerinden de söylemiyorum, bir siyasetçinin bunu yapmaması lazım. Varsayalım böyle bir şeye tevessül etti, parti yönetimi tarafından bu ar-kadaşların uyarılması gerekir. Aktif siyasette o partiye üyeliği davam ettiği, hele hele bir hükümet üyesi olarak devam ettiği sürece, böyle bir takıdan uzak durması noktasında partisinin de uyarma görevi vardır. Ben siya-setçinin davranışına helal-haram üzerinden bakmıyorum, siyasetin kendi kuralları var, kendi ölçüsü var. Ahlakı dışlayan bir siyaset, toplum için örnek bir siyaset değildir.

-4 bakanın Yüce Divan’a gitmesini isteyen AKP’lileri, parti içindeki bazı vekiller ‘partiye ihanet etmekle’ suçladı?Ben özelikle bu tür oylamaları fire olarak

kabul etmem. Bu, milletvekilinin iradesini, bakış açısını ve vicdanını temsil eder. Esas yadırgadığım şey bunun sorgulanıyor ol-masıdır. Bu neyi ifade ediyor? Geldiğimiz şu dönemde milletvekiline bakışı ifade ediyor. Şimdi öyle bir bakış ki kendi özgür iradesi ile, hatta yasanın gereği olarak kişinin vicdanen kullanması gereken oyu, sorgulamak bir tarafa, aleyhte kullanılmasını ihanet olarak gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu, parlamentonun, demokrasinin, milletvekili anlayışının geldiği nokta itibarı ile çok endişe verici bir durumdur. İkincisi; hiçbir dönemde karşılaşmadığımız kadar, insanlar ihanetle suçlanıyor. Bu ihanet suçlaması ne yazık ki daha çok çıkarlar üzerinden yapılıyor. Yani, birinin çıkarına uygun düşmediğinde karşı taraf hainlikle suçlanabiliyor. Bu hain insan, daha sonra vatan haini ilan edilebiliyor. Bu da ideolojik bir saplantıdır. Çünkü kendile-rine yapılan yanlışı ihanet sayan bir anlayışla, eğer bu İslami referansla yapılıyorsa, bu ihaneti vatan, din ve Allah’a kadar götür-mek mümkündür. Yani bir şahsa yapılan ihanet, işin sonunda Allah’a kadar varıyor ve Allah’a yapılmış gibi kabul ediliyor ve kitlelere öyle servis ediliyor. Bunun örneğini Suudi Arabistan’da görmek mümkündür. Suudi Arabistan’da, örneğin kralı eleştirmek şeriatı eleştirmek demektir, şeriatı eleştirmek İslam’ı eleştirmek demektir, İslam’ı eleştir-mek, dolayısıyla Allah’ı eleştirmek demektir. Dolayısıyla Allah, vatan ve kral, bir bütün olarak değerlendirilmektedir.

-Kralın yerini cumhurbaşkanı mı aldı? Onu eleştirmek de ‘vatan hainliği’ gibi görülüyor.Burada da böyle bir zincir oluşuyor.

Doğrusu bizi kaygılandıran noktalardan biri de budur. Yani öyle bir noktaya gelmişsiz ki vatan, devlet, din, Allah, parti, bütün bunlar üzerinden çok kolaylıkla insanlar kutuplaş-maya yönlendiriliyor, cepheler oluşturuluyor ve herkes kendi kampını tahkim ederken bu kavramlara yaslanmaya çalışıyor.

-İhanet suçlaması ile farklı görüşteki milletve-killerinden, her ne olursa olsun lidere sadakat mi isteniyor? Aslında eksik olan şey şudur; o millet-

vekili arkadaşlarımız çıkıp kendi kimlikleri ile menfi oy verdiklerini açıklayabilirlerse, vicdana iyi bir örnek olurdu. Kendi partile-rine karşı çıkmadan, hatta partinin çıkarları, bütünlüğü adına menfi oy verdiklerini açıklamış olsalardı, bence bu arkadaşlar aynı zamanda partilerine de hizmet edeceklerdi. Ama ne yazık ki burada söz konusu olan parti değil, birilerinin istediği şekilde oy

kullanmamak ya da kullanmaktır. Eğer bu kişiler birilerinin istediği şekilde oy kullan-mamışsa ihanet, istediği şekilde kullanmışsa sadakat kabul ediliyor. Bu, siyasette kabul edilebilir bir şey değildir. Ne vekiller ırgattır ne genel başkanlar ağadır.

-AKP’den 50’ye yakın oyun Yüce Divan yö-nünde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Tam seçim arifesinde ve milletvekilleri

çok ciddi kontrol altında olmasına rağmen 50 oy çok önemlidir. Yani her türlü baskıya rağmen vicdanın sesini dinleyen, bu suça ortak olmayı vebal sayan, müspet oy ver-menin hesabını veremeyeceğine inanan 50 kişi cesaret göstermiştir. Ancak bu 50 millet-vekilinin cesaretini kamuoyu ile paylaşması gerekir. Cesaret böylece tamamlanmış olur ve kamuoyu hizmeti yerine getirilmiş olur. Kendi vicdanlarını tatmin etmiş olabilirler ama toplum temsilcileri olarak toplum vicdanına da tercüman olmaları gerekir. Siyasetçinin böyle bir sorumluluğu var. Bu arkadaşların çıkıp ‘Partinin kuruluş felsefe-sine göre, gidip yargılanmaları gerektiğine inandık’ demeleri Türkiye ve AKP açısından daha yararlıdır.

-Buna ihtimal var mı?Var ama gecikirlerse bunun bir değeri

kalmayabilir. Aday olamayanların çoğu ‘Ben oy vermediğim için beni aday yapmadılar’ diyebilir. Bu arkadaşlarımızın açıklama yapmaları, böyle bir gelişmeyi de önleyebilir. Şimdiden açıklamaları yapmaları yararlı olur. Bunun onların aday olmalarını engelleyece-ğini de sanmıyorum.

-AKP; saat, saray, Kur ’an, hadis üzerinden siyaset yapıyor. Algı operasyonları ile toplum yönetiliyor. Ülke sorunları ve insan merkeze neden gelemiyor?Ben önce insan derim. Akıl, bilgi, vicdan,

adalet ve ahlak gibi ilkelerle insanı birlikte düşünmezsek, insanlığı anlamaktan yoksun kalırız. İslam’ı da anlayamayız. İnsanı kutsal saymayan bir anlayışın başka bir kutsalda samimi olmasını beklemek de yanlıştır. Çünkü insandan daha değerli, kutsal bir varlık yoktur. Peki, biz bu anlayışın nere-sindeyiz? Biz itibarı insanda görmüyoruz ki insana yatırım yapalım. Birileri camimize, dine hakaret ederse biz bunu yadırgarız ama insana hakareti bizzat biz yapıyoruz. Ben sorarım eşref-i mahlûkat olarak insan mı önemli, yoksa bizim kutsiyet atfettiğimiz mekânlar mı? Bizim böyle bir handikabı-mız var. İnsana önem vermediğimiz için siyasetçimiz siyaset yaparken bu toplumun ekonomik durumunu, değerlerini, inançla-rını, yaşam tarzlarını dikkate almıyor ki 700 bin liralık saat takabiliyor. Bu ülkede çöp tenekelerinden ekmek kırıntıları toplayarak geçimini sağlayan yüz binlerce insan var. Siyaset bunların yarasını sarmak için, açlığını gidermek için vardır. Siyaset lüks araçlarla, takılarla, hayatlarla bunlara din-iman servisi yapmak değil, bunlara iş bulmaktır.

-Saray’la ilgili tartışmalarda Erdoğan, ‘İtibar söz konusu ise maliyet tartışılmaz’ dedi. Sa-ray, itibar getirir mi?Topkapı Sarayı, muasır padişahlarla

birlikte değerlendirdiğimizde çok mütevazı bir saraydır, Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak zamanını simgeleyen bir saraydır. Fakat daha sonra gerilemeye başladığı, para bulmakta, kaynak bulmakta zorlandığı dönemde, ‘ülkenin itibarıdır’ iddiası ile Dol-mabahçe Sarayı yapıldı. Soruyorum; acaba Dolmabahçe Sarayı’nda mı Osmanlı’nın itibarı daha çoktu, yoksa Topkapı Sarayı’nda mı? Artık ihtişam ve debdebelerin ülke yöneticilerinin hayatından çıkarılmasının yoğun bir şekilde savunulduğu bir çağda, Türkiye’de bir siyasi liderin bu itibarı hâlâ sarayda görmüş olmasını ben bir şanssızlık ve ufuksuzluk olarak görüyorum. Bu sarayın, tam tersine, özellikle ileri dünyada Tür-kiye’nin itibarını düşürdüğünü, Türkiye’yi tartışma konusu yaptığını, hatta zaman zaman alay konusu hâline getirdiğini çeşitli makalelerden okuyor ve üzülüyoruz. Bu, he-pimizi hayal kırıklığına uğratan bir anlayıştır.

Tanıklarının çürüttüğü dava BöcekErdoğan’ın ofisi ve şahsi konutunda bulunduğu iddia edilen dinleme cihazıyla ilgili davanın ikinci duruşmasına Mustafa Varank ve Teyfik Demir’in ifadeleri damga vurdu.

AYŞENUR PARILDAK

1Dönemin başbakanı Erdoğan’ın ofi-sinde ve şahsi konutunda bulunduğu

iddia edilen dinleme cihazıyla ilgili davanın ikinci duruşması Ankara’da görüldü. İlk duruşmaya TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz’ın “Başbakanın ofisinde bulu-nan böcekle ilgili raporda tahrifat yapmam istendi. Kabul etmediğim için görevden alındım.” sözleri damga vururken; son du-ruşmada da ‘aleyhte’ tanık ifadeleri davanın hukuken bittiğini gözler önüne serdi. Şüp-hesiz ki ‘böcek’ olayının en canlı tanığı, Ko-nut’ta ve Saray’da Erdoğan’ın danışmanlı-ğını yapan Mustafa Varank’tı. Bir dizi itirafla davaya damgasını vuran Varank, böcek bu-lunduğu esnada tutanak tutulmadığını, ka-mera kaydı yapılmadığını ve adli birimlere haber verilmediğini açıkça söyledi. Rahatça ‘casusluk’ olarak nitelendirdiği olay hak-kında savcılık ve emniyeti haberdar etmesi-nin ‘yetki alanı dışında’ olduğunu savundu. MİT mensupları ile birlikte yerine getirilen arama talimatının bizzat Efkan Ala’dan gel-diğini belirten Varank, öncesi ve sonrasında MİT tarafından arama yapılmadığını ekledi. Savunma avukatı Hakan Yıldız’a göre, bu durum ilginç bir tesadüftü ve Başbakanlık gibi kritik bir makamda böcek bulunma-sına rağmen aramalar tekrarlanma gereği dahi hissedilmiyordu. Varank’ın önemli bir ifşaatı da böceğin konulduğu iddia edilen ve korumaların yaptığı aramalara da nezaret etmiş olması. Normal hukuk düzeninde o da sanık sandalyesinde oturmalıydı.

Davanın ana delili olarak TOBB Üniver-sitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Teyfik Demir tarafından hazırla-nan ve ‘ısmarlama’ iddialarına muhatap olan rapor gösteriliyor. İlk rapor, TÜBİTAK BİLGEM personeli Hamza Turhan ve Gökhan Vıcıl tarafından, prize yerleştirilen böceğin dolgu malzemesinin katılaşma süresi üzerinden yerleştirilme tarihine dair bilimsel bir analiz şeklinde hazırlanmıştı. Ancak olayı araştıran Başbakanlık Teftiş Kurulu Müfettişi Mehmet Emin Baysa’nın Palaz’ı tehdit edişi ve Hamza Turhan’ı ara-yarak “Esnek olamaz mı tarihler?” sorusu, ulaşılmak istenen sonucu açıkça ortaya koyuyordu. TÜBİTAK raporunda maddenin katılaşma tarihi sanık polislerin arama yap-

mak için Başbakanlık binasına geldiği tarihe denk gelmiyordu ve bir şekilde bu tarihe ulaşmak için yeni bir rapor hazırlanmalıydı. ‘Kimyasal analiz üzerinden mütalaa’ yazma görevi de yeni kurulan bir üniversitenin Makine Mühendisliği bölümü öğretim üyesine verildi. Uzmanlık alanı ‘Omurga cerrahisinde kullanılan protezlerin biyome-kanik performansları’ olan Demir, kendisine gönderilen kırpma rapor üzerinden yeni bir rapor hazırladı. Demir, duruşmada “Bana raporun tamamı yollanmadı, sadece ilgili kısımlar gönderilip tahminî bir mütalaa yazmam istendi.” dedi. Analizi yapılan maddelerden numune gönderilmediğini de ekledi. Palaz, Demir’e “Raporu bilimsel literatürde olan verilerden faydalanarak mı yazdınız?” diye sordu ancak cevaptaki soğukkanlılık ilginçti: “Hayır, tamamen kendi tahminlerim üzerinden yazdım.”

Duruşma boyunca mahkeme başkanı-nın tavrı da gözlerden kaçmadı. Hâkimin, tanıkların çapraz sorgusu esnasındaki taraflı tutumu tepki uyandırdı. TÜBİTAK raporunu yazan ve bu alanda Türkiye’de tek olan araştırmacı Hamza Turhan’a sanık müdafileri teknik sorular yöneltti. Ancak hâkim sık sık müdahale ederek teknik meselelerin detayına girmemeleri konusunda uyardı. Aynı tavrının Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya, Teyfik Demir’e soru yönelttiğinde devam etmediği görüldü. Müfettiş Baysa tarafından bu araştırmayı yapacak tek kişinin Hamza Turhan olduğu tespit edilmesine rağmen ve İTÜ, Yıldız Teknik gibi köklü üniversitelerin bile ‘bizde bu teknoloji yok’ diyerek reddettiği analizi TOBB Üniversitesi hocası Demir’in ‘dosya üzerinden’ yapabilmiş olması dikkatlerden kaçmadı. Bunun üzerine suçlanan polis-lerin avukatları tepki göstererek “Dava hukuken bitmiştir. Tamamen bilimsel olan TÜBİTAK raporuna karşın bilimsel olma-yan bir raporla dava açılmıştır.” diyerek tepkilerini dile getirdiler. Palaz’ın avukatı Gökhan Güni davanın sonunda söz alarak “Kalkınma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Turkish Science Foundation’dan toplam bedeli 900 bin dolar olan bir proje aldınız mı?” sorusunu yöneltince salondan sesler yükselmeye başladı. Salondan birinin “Hiç-bir başarı ödülsüz kalmayacaktır.” cümlesi duyuldu.

35 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMAKP’LİLER BİLE ÇÖZÜM SÜRECİNİN NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMİYORsosyalist solun önemli isimlerinden ömer laçiner, türkiye’nin uluslararası arenada bu kadar itibarsızlaştığı bir dönemin daha önce hiç yaşanmadığını düşünüyor. BÜNYAMİN KÖSELİ

1VYayınları tarafından basılan ve bu-gün piyasada bulmakta bir hayli zor-

lanacağınız THKP-C (Türkiye Halk Kur-tuluş Partisi-Cephesi) İddianamesi’nin 17. sayfasında adı geçen Ömer Laçiner için şu not düşülmüş: “Abdurrahman oğlu, 1946 doğumlu, Sivas, Küçükminare Mahallesi…” Laçiner, yaşı itibarıyla, Türkiye’nin yarım asırlık sosyalist sol tarihine tanıklık etti. 12 Mart Muhtırası öncesinde, ordu içerisinde gizli bir Marksist-Leninist örgüt kurduğu için tutuklandı. Üç yıl hapis yattı ve tabii ki ordu-dan atıldı. Diğer arkadaşları gibi Avrupa’ya iltica etmek zorunda kaldı. Laçiner, şu anda kişisel müktesebatını, neredeyse 40 yıl önce yayın hayatına başlayan Birikim Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaparak genç kuşaklara aktarıyor. Kendisi ile Türkiye’nin yakın tarihini ve gündemi konuştuk.

-1970’in Mart ayı… Göztepe’deki gizli bir örgüt evinde, ona yakın teğmen ile birlikte toplantı hâlindesiniz… Ben, 1970’li yıllarda, iki davadan yar-

gılandım. Bunlardan biri Kara Kuvvetleri içerisinde, Marksist-Leninist subaylardan müteşekkil bir örgüt kurmaktan kaynaklan-mıştı. Ordu içerisindeki Kemalist cuntadan da bağımsızdık ve onlara karşı da mesafeliy-dik. İkincisi ise daha önce temaslarımız olan THKP-C ile olan ilişkimizdi. 1971’in Mayıs ayında, THKP-C ile ilişkilerimiz başlamıştı, resmî olarak. Bu, iki ay sürdü ve ben yaka-landım…

-24 yaşında bir piyade üsteğmenisiniz. Nasıl bir Ömer Laçiner var o gün? Benim kuşağım şöyleydi: Bir kere oku-

duğu okulların en iyi talebeleriydi. Özgü-venimiz çok yüksekti. ‘Her şeyi yapabiliriz’ diyorduk. Küçücük bir örgüt kursak bile 35-40 milyonluk Türkiye’yi kurtaracağımızı sanırdık. Toplumun en alt kesimlerinin uzun vadede çıkarlarına, haysiyetlerine, şereflerine halel getirmeyeceğimize öylesine iman ediyorduk ki… İnsanlar bize, “Ya biz bunu istemiyoruz” derlerse biz ne yapacaktık? Bu soruyu kendimize sormuyorduk. Koşullar da bize, “Tamam, yapabiliriz” dedirtiyordu. Çünkü bizim karşımızdaki sağ ve merkez sağ son derece kalitesizdi. Mesela o dönemin bütün sağ yayınlarına bakın, bir tanesinde bile, “Yahu bu adamların derdi nedir? Ya bu adamların da haklı bir tarafları var.” dedirtecek bir satır bile göremezsiniz.

-O günleri göz önüne aldığınızda, kişisel tarihi-nize yönelik bir özeleştiriniz var mı? Olmaz olur mu? Bizim o dönemde bir

imkânımız vardı ve biz bunu tepmişizdir. 1970’lerde, kitle çalışmalarına daha ağırlık verebilirdik, insanlara daha fazla bir şeyler anlatabilirdik. Legal alanda kalabilirdik. Tabii legal mücadele bir noktadan sonra imkânsız hâle geldi. Ciddi bir faşist saldırı vardı çünkü. Ve sağın arkasında da devlet vardı.

-O dönemde sol aksiyoner, sağ ise reaksiyoner olarak hareket ediyor… Evet, solun bir yükselişi vardı. Hem

dünyada hem de Türkiye’de. Biz sağdan daha güçlüydük. Onlar da bu yüzden kah-vehane tararlardı. Sol, devlet ile uğraşıyordu. 1970’lerin sonlarına doğru bu kez sol da faşistlere karşı saldırıya geçti. 1970’lere kadar sağdan bir elin parmağını geçmez ölen sayısı. Solda ise sayı kıyas bile götürmez. THKP-C, THKO zaten sağa karşı saldırılarla yoluna başlamadı. Devlete karşı savaş açtı.

-Siz, daha sonra Mahir Çayan’ın TH-

KP-C’sine nasıl dâhil oluyorsunuz? Biz zaten THKP-C’den haberdardık ama

onların perspektifini çok doğru bulmamıştık. Aramızdaki ayrılığın sebebi, cuntaya karşı tavır meselesiydi. Dev-Genç, cuntaya karşı daha yakındı. Biz ise başından beri mesafe-liydik. 12 Mart Muhtırası sonrasında bizim üzerimizde ciddi bir baskı oldu ve THKP-C ile birlikte hareket etme kararı aldık. Ma-hir’le konuştuk. Orada bir şeyler yapıldı ama ben bunun ayrıntılarına girmem. 1971 Temmuz’unda ben yakalandım. Birilerinin ifadesinde ismim çıktı ve yakalandım. Beni doğrudan doğruya THKP-C ile ilişkilendi-remediler. Ben zaten Mahir’in ifadesinden gittim. Ondan dolayı tutuklandım.

-Mahir mi ele verdi sizi? Ben öyle demem hani. Ne ettiyse etti işte.

O zamana kadar beni örgüte monte ede-miyorlardı. Mahirler Maltepe Cezaevi’nden kaçtı ve birtakım askerlerin kaçışı planladığı ortaya çıktı. Biz de daha sonra örgüte monte edildik. Böylece THKP-C davasında, örgüt yöneticiliğinden yargılandım.

-Sizin de içinde bulunduğunuz Parti-Cephe geleneğinden bugüne ne kaldı? Bir şey kalmadı. Şu günkü hareket

adını kullanıyor sadece. Zihniyet olarak da motivasyon kaynakları olarak da tamamen ayrı. Benim sol dendiğinde aklıma gelenler arasında değiller.

-Sokağı iyi bilen bir kişi olarak, Türkiye’de, son dönemde giderek artan şiddet olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sokaklarda artık ciddi bir tehlike var… Eğer bir kontrolsüz durum ortaya çı-

karsa, bu, toplumun en umutsuz kesimleri tarafından kullanılır. Kürt hareketindeki insanlar, bunu yana yakıla söylüyor. Hep retorik hâline gelen bir cümle var. Bu kuşak, barışı sağlayabilecek son kuşak. Cizre, beni çok endişelendiriyor. Daha önce Yasin Börü isimli bir genç resmen linç edildi. Bunun HDP’ye ne faydası olabilir mesela, bunu

anlamıyorum? -PKK ya da KCK bu konuda çok eleştiriliyor, diğer sosyolojik gruplara yaşam hakkı tanı-madığı yönünde… Bu PKK’ya has değil sadece. Türkiye’de

monistik bir anlayış var. Yani kendisinin dışındakileri kabul etmeyen bir anlayış. Bu, bir kültür. PKK, bir egemenlik yarışı içinde. PKK, Cemaat’in okullarına, dershanelerine hep, “Ne oluyoruz, bunlar bizim kaymak tabakamızı alıyorlar” diye bakıyor. HÜ-DA-PAR ile de sıkıntılar var… HDP de farkında bunun. PKK, İran’da, Suriye’de, Irak’ta iddialı. Ayrıca, Pankürdist bir tarafları olan bir hareket. Bu iddialarından vazgeç-mediler. Goran hareketi ile de Barzani ile de rekabet hâlindeler bölgede. Mesela, Ab-dullah Öcalan’ın kitaplarını incelediğinizde Mustafa Kemal’i örnek aldığını görürsünüz. Oradan referanslar alıyor. Öcalan’ın rakip-lerini tasfiye etmek konusunda atak olması biraz bundan kaynaklanıyor. Kürt sorunu artık bir bölge sorunu oldu. Eğer Türkiye’nin başındaki insanlar, bu kadar dar görüşlü olmasalardı, ön alabilirlerdi. PKK, daha de-mokratik bir çözüme zorlanabilirdi. Devlet, manevi olarak daha üstün olacak bir seviyeye ulaşmalıydı. Maddi olarak devlet daha üstün zaten. Ama küçük hesaplar yapılıyor. Her adımı siyaset odaklı. Türkiye’nin Kobani’ye bakışı tamamen çıkarcıydı mesela… Türkiye, bölgede, tamamen esnaf pazarlığı yapıyor.

-HÜDA-PAR alttan alta devlet tarafından des-tekleniyor, iddiasını da bu eksende mi okumak gerek? Olabilir. PKK’nın şiddet eylemlerini

engelleyecek tedbirler alırsınız ama şiddete başvurduğunda da yolunuzdan dönmezsi-niz. Ama şu an devlet ne yapacağını bilmiyor. Kararsız. Dönemlik kararlar alınıyor. Kuzey Irak’ın PKK ile ilişkileri kaşınıyor, günlük çı-karlar için… HÜDA-PAR meselesi kaşınıyor. Aman barış sürecine bir şey olmasın deniyor ama insanların şunu söylemek de hakları:

“İyi de ben neye zarar vermediğimi bileyim! Orada ne yapıyorsunuz, bunu bileyim.” Siz gazetecisiniz, ne yapıldığını biliyor musu-nuz? Ben biliyor muyum? AKP’nin kendi kitlesi, çözüm süreci ile ilgili ne yapılmak istendiğini biliyor mu? Hiçbir şey bilinmiyor.

-HDP’nin önümüzdeki seçimlere parti ile girme kararı almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk başta AKP’nin lehine gibi gözüküyor

tabii. HDP’nin barajı geçme ihtimali daha düşük gibi. HDP farz edin yüzde 9 aldı. Ve-killer AKP’ye gidecek ve belki de anayasayı değiştirecek güce sahip olacak. Bu noktadan sonra HDP ne yapacak? Eğer AKP tarafından demokratik bir anayasa yapılmazsa, Kürtler, “Bizim için artık meşru bir devlet değilsiniz” diyebilir…

-Tanımlamalar, Türkiye’de artık anlamını yi-tirmeye başladı. Entelektüel camia, AKP’yi tanımlarken de böyle bir sıkıntı yaşıyor. Artık, “Bu hukuksuzluğu da yaptılar” denerek söze başlanıyor. Siz de gelinen noktada AKP’yi tanımlamakta zorlananlardan mısınız? AKP, kendi sosyolojisine uygun davranı-

yor. Olaylara araçsal bakıyor. Sayısal büyü-meyi her şeyin önünde görüyor. Toplumun kazanımlarını hiçe sayan, ahlaki düzeyi çok yüzeysel olan bir hareket hâline geldi. Bu, bir orta sınıf politikasıdır. Bu politika, çok daha saygın olabilirdi. Daha ilkeli olabilirdi. Türkiye’de demokrasinin kazanımlarını pe-kiştiren, bunu tabana yayan bir hareket ola-bilirdi. Hayırla yâd edilirlerdi ama tam tersine bir şey yaptılar. Bunun için de zorlayıcı bir sebep yoktu aslında. 2007 sonrasında askerin siyasi ağırlığı tasfiye edildikten sonra her şeyi yapabilirlerdi. Ama bunu tercih etmediler. Kendi muhafazakârlıklarını dizayn etmeye kalktılar, demokrasi rafa kalktı. Fakat bu başlarına yıkılacak, er ya da geç. Kaygılıyız, çünkü iktidarın meşruluğunu sorgulaya-cağımız olaylar yaşanıyor. Bu, sadece 17 Aralık yolsuzluk dosyası da değil… Uludere, Reyhanlı, Soma bunlar korkunç şeyler…

Ömer Laçiner, “1970’lerde legal siyaseti zorlayabilir, kitle çalışmalarına daha da ağırlık verebilirdik.” diyor.

36 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ36 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYAF İ L D İ Ş İ E Ğ İ T İ M B A K A N I ' N D A N E R D O Ğ A N ' A C E V A P :

Türk yetkililer sömürgeci gibi davranıyor

METİN ÇELİKEL - ABİDJAN, CİHAN

1Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdo-ğan’ın yurtdışındaki Türk okullarını

kapattırma girişimine Batı Afrika’nın önemli ülkesi Fildişi Sahili’nden sert tepki geldi.

Ülkede 2006’dan bu yana faaliyet göste-ren Uluslararası Şafak Eğitim Kurumları’na övgüler dizen Fildişi Sahili Eğitim Bakan Yar-dımcısı Jean Paul Kouho, “Bakın, Afrika’nın çeşitli yerlerinden ‘hayır dokunamazsınız’ sesleri gelmeye başladı. Çünkü buraların sizin siyasetinize ihtiyacı yok. Okullara ve eğitime ihtiyacı var.” dedi. Türkiye’deki iç siyasetin yurtdışına taşınmasını da eleştire-rek Ankara’ya, “Bizleri politikalarınıza alet etmeyin.” mesajı gönderdi. “Siyaseti iste-diğiniz yerde yapın ama lütfen okullarımıza dokunmayın Onlar bizim. Bunu ülkenizdeki yetkililerin çok iyi bilmesi lazım.” diyerek, okullara sahip çıktı.

‘KAPATMAYIZ, ARKASINDAYIZ’Özel okullardan sorumlu bakan yardım-

cılığı görevini yürüten Kouho, Cihan’a ver-diği mülakatta, Türk okullarını “Fildişi Sahili okulu” olarak niteledi, nitelikli eğitimlerini takdirle anlattı: “Şafak Eğitim Kurumları kurulduğundan bu yana bize eğitim sistemi-mizi öğretiyorlar. Diğer yabancı okullar gibi gelip size Fransız eğitim sistemini ya da diğer eğitim sistemlerini öğreteceğiz demediler. Bu okullar bizim nazarımızda yabancı değil, Fildişi Sahili okullarıdır.” Kouho, Afrika’daki tek Türk yükseköğretim kurumu olan Nijer-ya’daki Nil Üniversitesi için de, “Hepimiz için gurur kaynağı” ifadesini kullanırken “Aynısını ülkemizde de görmek istiyoruz.” dedi.

Türk okulu için, “Burası okul değil, ülkemizin gelişimi için kurulmuş bir makine gibi.” ifadelerini kullanan Bakan Yardımcısı, okullara verdiği desteği de, “Bu tür kuruluşlar kapatılmaz, aksine desteklenir. Bizler de milli eğitim yetkilileri olarak Uluslararası Şafak Eğitim Kurumları’nın yaptığı bütün projele-rin arkasındayız.” ifadesiyle dile getirdi.

İddia edildiği gibi okullardaki öğretmen-

lerin siyaset yapmadığını belirtti. “Bu insanlar çocuklarımıza ve gençlerimize kaliteli eğitim veriyor, onlara yol gösteri-yor ve ufuklarını açıyor.” şeklinde konuştu.

Kouho, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ba-tı’da değil de Afrika’da okulları “kapatın” de-mesine dikkat çekti. Kendilerinin de kaliteli eğitim almaya hakları olduğunu söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sadece Afrika’da değil, Amerika’da, Asya’da ve Avrupa’da da okullarınız var. Cumhurbaşkanı’nızın diğer yerlere sessiz kalırken Afrika’da ülke ülke gezip ‘okulları kapatın’ demesini ise manidar buluyorum. Kaliteli eğitim alma hakkımızı elimizden almaya çalışan Türk yetkililer neden zamanında bizi sömürmek için gelenler gibi davranıyor?” Kouho, ülkesindeki okul ihtiyacına işaret ederek, “İyi niyetlilerse gelsinler, onlar da okullar açsınlar. Kapımız açık.” diye konuştu.

Fildişili yetkili, mülakatta Türkiye’yi, ül-kesinde bulunan Türk gönüllüleri sayesinde sevdiklerine dikkat çekti: “Sizler Türkiye’nin

resmi elçileri daha gelmeden buralara gelip fahri elçiler oldunuz. Elçiliğiniz

2009’da açıldı ama yıllar öncesinden sizler zaten buradaydınız. Türkiye’yi biz sizlerin sayesinde tanıdık ve

sevdik.” dedi. Cihan aracılığıyla Türkiye’ye selam gönderirken, “Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş insanlara selamlarımı yolluyorum. Sizleri can-ı

gönülden destekliyor ve hü-kümetimiz adına varlığınızın

ne kadar önemli olduğunun şuurunda olduğumuzu bilmenizi

istiyorum.” mesajı verdi.

Boko Haram, Kamerun'dan sonra Nijer'e de saldırdıDIŞ HABERLER SERVİSİ

1Nijerya’da baş gösteren radikal Boko Haram örgütü, komşu ülkelere yöne-

lik saldırılarını artırıyor.Örgüt mensubu militanlar, geçen

hafta saldırdıkları Kamerun’dan sonra dün de bir diğer komşu ülke Nijer’de bir sınır kasabasına taarruz gerçekleştirdi. Nijer ve Çad askerlerinin 1 saatlik çatışmayla püskürttüğü örgüt, yalnızca 2014’te 10 bin insanı katletmişti. Boko Haram’ın Bosso ka-sabasına yönelik saldırısı, bölgesel liderlerin örgütle mücadele konusunda Kamerun’un başkenti Yaounde’de yaptıkları toplantının ikinci gününe denk geldi.

Amerikan AP haber ajansına konuşan Bosso yerlisi eczacı Abba Hassan, örgütün saldırısının erken saatlerde başladığını; as-kerlerin müdahalesiyle çekilen militanların arkasından Nijer ve Çad uçaklarının kasaba üzerinde keşif uçuşları yaptıklarını; askerle-

rin ise sokakları karış karış aradığını anlattı. Nijer ve Çad ordu birlikleri ile militanlar arasındaki çatışmalarda en az 5 askerin yaralandığı açıklandı. Bosso’nun da yer aldığı Nijer’in güneydoğusundaki Diffa sınır bölgesi, Boko Haram teröründen kaçan binlerce Nijeryalı mülteciye de ev sahipliği yapıyor. Çad, Boko Haram’la mücadele

edebilmesi için komşu Nijer içerisindeki bu bölgeye yüzlerce asker göndermişti.

Geçen hafta çarşamba ve perşembe günleri Kamerun’un Nijerya sınırın-daki Fotokol kasabasına saldıran örgüt, bu ülke resmi kaynaklarına göre 100 kadar insanı katletmişti. Aynı hafta Afrikalı liderler, örgütle mücadele için Nijerya’nın yanı sıra bölge ülkeleri Kamerun, Çad, Nijer ve Benin’in de katkılarıyla 7.500 kişilik bir askeri gücün oluşturulmasına karar vermişti. Boko Haram, Nijerya’nın komşula-rını kendisine karşı başlatılan askeri operasyonlara k a t ı l m a m a kon u su n d a uyarıyordu. Afrika’nın en büyük

ekonomisi ve petrol üre-ticisi konumundaki 170

milyonluk Nijerya’nın tarihte karşılaştığı en büyük güvenlik so-runu olarak görülen Boko Haram, bu ülkenin kuzey böl-gelerinde IŞİD’in Irak ve Suriye’de yapmaya çalıştı-

ğına benzer bir devlet kurmak

istiyor.

37 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ37 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYA

Ali H. Aslan

AFRIKA’NIN EN ZENGIN

10 ISMI

Almanya Dış İstihbarat Teşkilatı’nın (BND) dünya çapında her gün 220 milyon telefon ve kısa mesaj bilgisini izletip arşivlediği ortaya çıktı. Zeit Online, BND’nin her gün, dünyanın stratejik noktalarında konuşlu sistemleri üze-

rinden elde ettiği 220 milyon mobil iletişim verisini analiz edip stratejik ay-dınlanma faaliyetlerinde kullandığını yazdı. Hatta bazı stratejik verilerin ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ile de paylaşıldığını kaydetti. Zeit, BND’nin elde ettiği bazı mühim bilgileri uzun vadede değerlendirmek üzere oluş-turduğu dijital veri bankasında sakladığı, bu bankaya her gün ortalama 2 milyon yeni veri eklendiği bilgisini aktardı. Servisin verileri nasıl işlediği ise bilinmiyor. Mevcut yasalar, izlenenlerin Alman vatandaşı olmamaları kay-dıyla, sınır ötesinde BND’ye sınırsız veri toplama yetkisi veriyor. BND’nin Alman vatandaşlarına ait telefonları nasıl filtrelediği de merak konusu!

BAZI SMS’LERİ ÖNCE BND OKUYOR!

Birleşmiş Milletler (BM) Irak Yardım Misyonu, ülkede her geçen gün şiddetlenen sokak çatışmalarının frenlenememesi durumunda iç savaşa evrilebileceğine işaret etti. BM Irak Misyonu, ocak ayı raporunda IŞİD terörünün yeniden alevlendirdiği etnik çatışmalarda 790’ı sivil 1375 kişinin öldüğünü, 2240 kişinin yaralandığını kaydetti. Ölenlerin 585’i ile yaralıların 771’i IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda yer alan askerler. Rapora göre, Bağdat geçen ay en fazla sivil kaybın yaşandığı kent. Yılın ilk ayında başkentteki çatışma ve patlamalarda 256 sivil öldü, 758 sivil yaralandı. Irak’taki kötü gidişatı kabul eden Cumhurbaşkanı Fuad Masum, halka terör grupları karşısında birlik çağrısında bulundu. IŞİD ve terör grupları ile mücadelenin zorlukla yürüdüğünü, asimetrik eylemcilerin hava bombardımanları ile bertaraf edilemediğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Masum, tarihte eşi benzeri görülmeyen kanlı terör sürecinin millî birlik duruşuyla frenlenebileceğini söyledi: “Mevcut şartlarda ülkedeki terör süreci toplumunun birleşmesi ve ihtilaflara son verilmesiyle yenilebilir.”

IRAK'TA İÇ SAVAŞA RAMAK KALDI

Dünya, ‘kralınız çıplak’ diyorGeçen hafta yayınlanan İnsan

Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Freedom House yıllık raporları, Anka-ra’nın 2014’teki yoğun anti-demokratik tasarruflarının Türkiye’nin uluslararası konumuna ve imajına verdiği büyük zararı belgeliyor.

AKP yönetiminde ülkenin demok-rasiler kulübünden hızla uzaklaşması, ulusal güvenliği ve çıkarları tehdit ediyor. Bunun Türkiye’ye ekonomi dahil faturaları zaman içinde daha net ortaya çıkacaktır. Öte yandan, bağımsız gözlemcilerce baskıcı olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi he-def aldıkça, maksatlarının tam aksine, dünyada Hizmet Hareketi’ne saygı ve sempati artıyor.

HRW raporu şu çarpıcı cümleyle başlıyor: ‘Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Ağustos 2014’te cumhurbaş-kanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü aşındıran adımlarla Türkiye’de geçen on yılın kazanımlarını yok ediyor.’ Gezi olaylarından sonra hükümetin ‘medyayı ve interneti kontrol’ ve ‘eleştirenlere göz açtırmama’ politikası güttüğünü belirten HRW, yolsuzluk iddialarına mukabil yapılanları ise şöyle özetliyor: “Hükümet hakimler, savcılar ve polislere yeniden atamalarla ceza adalet sistemine müdahaleyi yoğunlaştırdı, Türkiye’nin zaten politize olmuş yargısına daha fazla yürütme kontrolü uygulamaya kalkıştı ve internet özgürlüklerini daralttı.”

DEMOKRASİ GERİYE GİDİYORFreedom House ise raporunda

Türkiye’yi 2014’te ‘geriye giden’ ülkeler kategorisine koydu. Buna temel gerek-çeler olarak ‘yolsuzluk karşıtı ve yargısal mekanizmalara siyasi müdahaleler’ ile ‘çoğunluktaki Sünnilerle azınlıktaki Ale-viler arasında artan gerilimler’ gösterildi. Her iki arızada da önemli rol oynayan siyasi aktörlerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya lideri Vladimir Putin, Mısırlı Sisi, Çinli Jinping gibi imajı bozuk liderlerle aynı ligde değerlendirilmesi dikkat çekti. Erdo-ğan’ın ‘demokratik çoğulculuğa’ karşı ‘artan oranda saldırgan’ bir kampanya yürüttüğü kaydedilen raporda, medya patronlarından sansür yapmaları ve eleştirel gazetecileri kovma talebinde bulunduğu, Anayasa Mahkemesi ka-rarlarına saygı duymadığı, muhabirleri tehdit ettiği, kadın gazetecileri azarladığı, eğitim müfredatında ‘garip’ değişiklik talimatları verdiği, cumhurbaşkanlığı sarayında ‘gölge kabine’ kurduğu, ana-yasal kuralları ve kendi hükümetinin bakanlarını baypas ettiği anlatıldı.

Freedom House raporunda dikkat çekici başka bir nokta, hükümet cenahı-nın çoğunu montaj diye hasıraltı etmek istediği sıfırlama tapesi dahil kayıtların muteber kaynak olarak görülüp alıntı-lanması. CHP eski lideri Deniz Baykal’a ait cinsel içerikli videonun sızdırılmasını Erdoğan’ın onayladığı izlenimini uyan-dıran kayıtlara bile raporda değinilmiş. Anlaşılan Ankara’nın sansür ve algı operasyonları, Türkiye sınırları dışına pek tesir etmemiş.

Raporlardaki bir başka dikkat çekici husus ise, Hizmet camiasının Erdoğan ve

hükümetin iddia ettiği gibi demokrasiye tehdit olarak görülmemesi. Aksine, mu-halifliğinden dolayı mağdur edilen bir grup imajı ön planda. Freedom House, Erdoğan ve AKP yetkililerinin Fethullah Gülen’in ‘takipçileri’ne ilaveten, eleştirel gazeteci ve işadamları ile Alevi azınlık mensuplarını ‘sözde’ hain ilan ettiğini belirtiyor. Hükümetle ilgili olumsuz yayın yapan medya kuruluşlarının kapatıldığı ya da soruşturulduğu tespitinin hemen ardından 14 Aralık’ta Zaman ve Saman-yolu TV mensuplarına ‘terörist’ iddiasıyla yapılan gözaltı ve tutuklamalardan bah-sediliyor. Yani Hizmet sempatizanlarına ‘silahlı terör örgütü’ suçlaması ciddiye alınmıyor.

Hükümet cenahı güya Hizmet Hare-keti’ni dünyada marjinalleştirecekti, ama giderek kendileri marjinalleşiyor. Ulusla-rarası raporlara baskıcı olarak yansıyan Erdoğan ve hükümet tarafından hedef alınması, Hizmet’i otomatikman mağdur ve mazlum kategorisine sokuyor. Türki-ye’nin önde gelen sivil muhalefet unsuru olarak algılanmasına yol açıyor. Yani Er-doğan’ın nefret objesi olması, Hizmet’in dünyada önünü açıyor, uluslararası saygınlığını pekiştiriyor. Mesela ‘kapatın’ çağrısında bulunduğu yurtdışındaki Türk okullarının Ankara’nın manipülasyon-larından ve yolsuzluk çarklarından uzak sivil teşebbüsler olduğu, 160 dolayında ev sahibi ülke nezdinde ispatlanmış oluyor. Tutuklamalarla, reklam tahdit-leriyle, vergi teftişleriyle, patronlarına engellerle üzerine gidilen Hizmet’e yakın medyanın bağımsız ve cesur gazeteciliği tescilleniyor.

HİZMET’İN TANITIMINA ERDOĞAN KATKISIHizmet camiası böylesine mağdur

edilmeseydi, belki de şu anda dünyada açılan bazı kapıların yanına bile yakla-şılamayabilirdi. Mesela son iki haftada Zaman yazarı ve Today’s Zaman muhabiri Sevgi Akarçeşme, Washing-ton’daki prestijli Ulusal Basın Kulübü dahil, Amerika’nın birçok muteber kuruluşunda medya özgürlüğü ve de-mokrasiyle ilgili konuşmalar yaptı. Fatih Üniversitesi öğretim üyesi ve Samanyolu TV programcısı Doç. Dr. Savaş Genç, en iyi beş düşünce kuruluşundan biri seçilen Woodrow Wilson Center’da konferans verdi. Bazı AKP savunu-cuları ise entelektüel seviyelerinin ve eleştiriye tahammüllerinin düşüklüğünü ispatlayan sabotaj hamleleriyle sunum-cuların demokrasinin tehlikede olduğu yönündeki argümanlarını güçlendirdiler. Doğrusu bazen Erdoğan ve avanelerine Hizmet’in dünyada tanıtımına dolaylı katkılarından ötürü teşekkür edesim bile geliyor…

Evet, dünya neyin ne olduğunu çok iyi görüyor. Birleşmiş Milletler’in Ce-nevre’de gerçekleşen Evrensel Periyodik İzleme (EPİ) toplantısına hükümeti tem-silen katılan Bülent Arınç rekor sayıda üye ülkeden insan hakları sorusuyla karşılaştı. Bağımsız gözlemci kuruluşların raporları genelde olumsuz. Erdoğan’ın başkanlık sistemini otoriter bir tek adam saltanatı kurmak için istediği görüşü hakim. Türkiye adım adım dünyada yalnızlığa itiliyor. Çok yazık.

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Özgürlük Yürüyüşü: Yollar yürümekle aşılır! MAHMUT NEDİM HAZAR

1Yürüyüş insanoğlunun yeryüzüne ayak bastıktan sonraki serüveninin plonje

tanımı, hayatın kestirmeden özeti. Lakin nereden nereye olduğu önemli… Esaretten özgürlüğe de olabiliyor yön, tam tersi de... Ülkemizin yaşadığı süreç maalesef tam tersi bir yürüyüşün serencamesi. Yıllar yılı vesa-yetin altında inleyenlerin tırnakları ile kazıya kazıya kazandıkları hak ve özgürlükleri dü-nün mağdurları, hızla geri alıyorlar. Bırakınız kaşığı, iğneyle kazılan kuyular kepçe kepçe toprak atılarak dolduruluyor. En komiği ise bunu bize yepyeni bir özgürlük yürüyüşü gibi sunmaya kalkışmaları.

İşte bu nedenle özgürlüğe dair her filmde, ülkemizle ilgili bir dip koçan bulunuyor. İşin tabiatı gereği de bu böyle. Çünkü zulüm de zalim de tarihin hangi diliminde ya da dünyanın neresinde olursa olsun hep aynı olmuş. Vesayetin yeni evlatlarını ve yaptık-larını daha iyi anlayabilmemiz için bu tür filmler ayrı bir önem kazanıyor. Dolayısıyla bu tür filmleri izlerken bir yandan hikâyenin kendisine odaklanırken, diğer yandan kendi ülkemizle ilgili çıkarımlarda da bulunuyoruz ister istemez.

Selma- Özgürlük Yürüyüşü bir bayan siyahi yönetmenin elinden çıkma. Ava DuVernay, daha ziyade kısa film, belgesel ve TV dizisi işleriyle meşgul olmuş. Yıllarca set tozu yutmuş, sinemanın mutfağından gelmiş, aynı zamanda eli kalem tutan biri... İlk uzun metrajı I Will Follow her ne kadar yine Afro-Amerikan insanların ilişkileriyle alakalı olsa da, esas Middle of Nowhere ile başta Sundance gibi ciddi festivallerde eleş-tirmenlerin dikkatini çekmişti. DuVernay, yine kendi kaleme aldığı bir hikâye ile bu kez çok bilinen bir olayı perdeye taşıyor.

Selma, tahminlerin aksine bir şahıs değil, şehir ismi. Film 20. yüzyılın en önemli özgürlük mücadelelerinden birinin ayak izlerini takip ediyor. Şüphesiz bu izlerin sa-hibi olan Martin Luther King’i odaklayarak. Ocak 1965’te başlayan ve Selma kentiyle Alabama’nın başkenti arasındaki 87 kilo-metrelik yolda yapılan üç protesto yürüyüşü özgürlükler açısından ABD’nin tarihini değiştirmişti. O kadar ki, Başkan Johnson Oy Hakkı Kanunu çı- karmak durumunda kaldı.

Sivil dire-niş tarihinin bu önemli olayının b i d a -y e t i n e o d a k -lanarak, baskının, sindirme-nin ve baş-kaldır ının yoğunlaştığı üç aylık süreci güç lü b i r sinema diliyle a n l a t m a y ı b a ş a r a n Özgür-l ü k

Yolu, elbette bir Mississippi Burning ya da Malcolm X değil, ancak zaten kahramanı da ‘yumuşak güç’ olarak nitelenen Martin Luther.

Paul Webb’in kaleminden çıkan, diyalog ağırlıklı hikâye ve gelişimi aslında bize yabancı değil. Günümüz Türkiye’sinde öz-gürlükler karşısında oluşan tepki ve kurguya benzer şeyler yaşanmış 50 yıl önce. Malum, bir yerde özgürlük mücadelesi olunca muktedirlerin ilk sarıldığı kavram ‘hain’lik oluyor, dolayısıyla haine karşı yapılan her türlü zalimlik de olağan ve mübah!

Özellikle Martin Luther King karakteriyle muazzam oyun çıkaran David Oyelowo’ya, usta oyuncular Tim Roth, Tom Wilkinson ve Oprah Winfrey eşlik ederken, son derece sükunetle, hiç acelesi olmayan bir ritim ile ilerliyor Özgürlük Yürüyüşü. Kamera kuru propaganda ya da gürültü yerine kahra-manların hayatlarına itinayla yaklaşıyor ve bir sivil itaatsizin portresini objektif olarak çizmeyi başarıyor.

Oscar tartışmalarında ismi eksik olmayan Selma, iki dalda aday gösterildi ama özellikle oyuncu ve yönetmen kategorisinde aday gösterilmemesini Spike Lee gibi sert Afro-A-merikan tartışmacıları protesto etmelerine rağmen, sanki aynı ekibin geçen yıl 12 Yıllık Esaret ile aldığı 3 Oscar’ın henüz taze olması Özgürlük Yürüyüşü’nün ödül kaderini etki-

lemiş gibi görünüyor.Elhasıl, sadece asırlar boyu ırkçılık

zulmü altında inim inim inleyen bir toplumun bileğinin hakkıyla kazandığı destansı bir özgürlüğün hikâyesini anlatmıyor Özgürlük Yürüyüşü, ta-rihteki ilk sivil mücadele olmadığını ve son olmayacağını da alt metinle bizim gibi ülkelere haykırı-yor. Filmi bir de bu gözle izlemekte yarar var.

ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ (SELMA)Yönetmen: Ava DuvernayOyuncular: David Oyelowo, Tim Roth, Giovanni Ribisi, Carmen Ejogo, Tessa Thompson Tür: Dram, tarihSüre: 128 dakika2014 - İngiltere, ABD

Necip Tosun, iyi bir öykücü aynı za-manda, öykü-hikâye üzerine kafa yoran, emek harcayan bir yazar. Geçen yıllarda Modern Öykü Kuramı’nı yazmıştı. Yeni eserinde ise Doğu’nun Hikâye Kura-mı’nı anlatıyor. Tosun’un çabası değerli. Çünkü bize ait metinlerin izini sürüyor, o metinlerdeki sırrın, hikmetin peşine dü-şüyor. Doğu’nun klasiklerindeki büyüye ve geleneğe dikkatimizi çekiyor.

Yazar kitapta ilk olarak Doğu’daki hikâyeyi özetliyor. Hikâyenin bizdeki öneminden ve Batı kültüründeki çeşitli sanat alanlarında Doğu hikâyelerinin etkilerinden bahsediyor. Hikâyenin oluşturulması, hikâye anlatıcıları, yazar-iktidar ilişkisi irdeleniyor... Daha sonra, edebiyatımıza damgasını vurmuş ve birçok medeniyeti derinden etkilemiş hikâyelere yer verili-yor. Yazar, hikâyeleri seçerken Doğu-İslam klasikleri tanımı-nın açıklamasını baz alıyor. Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yazılmış, edebî değeri olan ve etkisi kesintisiz olarak devam eden eserler çı-kıyor karşımıza. Yusuf ile Züleyha, Leylâ ve Mecnun, Bostan, Gülistan, Mesnevi, Hüsn ü Aşk, Binbir Gece Masalları gibi…

D o ğ u ’ d a birçok hikâye -az sözle çok şey an-latma düsturuyla- nazım şekliyle anlatılıp mesnevi tarzında yazılmıştır. Ve hikâyelerde ortak duygular, estetik yaklaşımlar hakikat düşünce-sinde buluşur. Bu hakikat kimi zaman

fantastik ögelerle, rüyalarla, sembollerle, sanatla ifade edilir. Yazar, bunu şöyle örneklendiriyor: “Gerçek, çıplak ve soğuk gerçek, köydeki her kapıdan çevrilmişti. Çıplaklığı insanları korkutuyordu. Kıssa

onu bulduğunda bir köşeye sin-miş titriyordu, açtı. Ona acıyan

Kıssa alıp evine götürdü. Ona bir hikâye giydirdi, ısıttı ve tekrar dışarı gönderdi. Hikâye giyinmiş olan Gerçek, tekrar

kapıları çaldı. Bu kez evlerde hoş karşılanıyordu. Onu evlerine ye-

meğe davet ettiler ve ateş başında ısınmasına izin verdiler.”

Necip Tosun, okura satır aralarında daha önce bilme-diklerini ve duyma-dıklarını fısıldıyor.

Kitabın sonunda yer alan “Hikâyelerden

Minyatürlere” kısmı da dikkat çekici bö-lümlerden. Arka kapak yazısında denildiği gibi eser, Necip Tosun’dan hikâye geleneğimize bir vefa, özgün bir armağan.

(ZELİHA UĞUR-TAŞ)

DOĞU’DAKİ S’ÖZÜN PEŞİNDEBize sadece öyküler anlatmakla kalmayıp işin teorisine ilişkin de yazılar kaleme alan Necip Tosun, yeni kitabında Doğu’nun Hikâye Kuramı’nı inceliyor.

DOĞU’NUN HIKAYE KURAMI Necip Tosun Büyüyen Ay Yayınları384 sayfa02125331811

39 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

Ali Ünal

39 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

Selçuk Gültaşlı

Hizmet’in en büyük hatasıSoruyorlar: Bir seneyi aştı; her hafta

(imkânın olsa, her gün) iktidarın 17 Ara-lık’tan bu yana attığı her adımın, aldığı her nefesin, yaptığı her icraatın ne kadar yanlış olduğunu yazıp duruyorsun. Hizmet’in hiç mi kabahati yok?

Cevap veriyorum: Tabii ki var. Hem çok vahim, hem çok azim.

Hizmet, dindar olduğu iddiası taşıyan bir iktidarın ve iktidar sahiplerinin sevi-yesinin bu derece düşeceğini, bu kadar müptezelleşebileceğini, bu kertede müs-tekrehleşebileceğini; iktidar adına ne kadar kutsalı varsa bir anda satışa çıkarabileceğini; adını yüceltmek için uğruna yaşadığını iddia ettiği dini bu kadar ucuz ve bayağıca istismar edebileceğini öngöremedi. En büyük hatası budur, bana göre.

Erdoğan’ların, Gül’lerin, Arınç’ların, Da-vutoğlu’ların, Babacan’ların bu hallere düşe-bileceğini ihtiyaten söyleyecek birileri çıksa doğduğuna pişman ederdik. Erdoğan’ın kin küpüne, Gül’ün kariyer avcısına, Arınç’ın susturucu takılmış vicdana, Davutoğlu’nun iftira makinesine, Babacan’ın lal kesilmiş işbirlikçiye dönüşebileceğini bir lahza bile aklımıza getiremedik.

Üstad’ın dediği gibi “Gayrimeşru muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmek”miş. Şimdi bu öngörüsüzlüğün azabını çekiyoruz.

Erdoğan, Bursa’daki konuşmasının birkaç dakikalık kısmına 4 yalan sığdırmış. Muhterem Hocaefendi’nin New York Times’ta yayımlanan makalesinin Bank Asya için yazıldığını söylemiş, ardından da sormuş: “Sen Hoca mısın, banka patronu mu?” Allah’tan makale bütün dünyanın ulaşabileceği bir tıklık mesafede. İçinde bir tek banka ifadesi dahi yok. Erdoğan için sorun değil tabii, seçimleri kazanmak için gözler karartılmış, bütün kutsallar bu ‘kutlu yürüyüş, bu eşi benzeri olmayacak medeniyetin ihyası ve 2023 hedefleri’ için seferber edilmiş. Makalede tek bir banka kelimesinin geçmemesi hikâyeyi bozuyor ama bu ‘güzel’ hikâye hak, hakikat adına zayi edilmemeli. Efsunlanacak kitleler aşkına, devşirilecek oylar adına, iktidarda kalınacak uzun yıllar uğruna hakikat biraz

zedelenmiş, ne ehemmiyeti var?Kol koparan Davutoğlu da Hocaefen-

di’nin makalesiyle hem Rum, hem Yahudi, hem de Ermeni lobisini harekete geçirmeye çalıştığına hükmetmiş. Patronunun gözüne girmek için ‘paralel’le mücadelede her gün yeni bir hakaret ve iftira savuramayacağı endişesi taşıyan Hoca, en seviyesiz dar-becilerin savunduğu fikir kırıntılarını bile aratır hale gelmiş. Hocaefendi, hangi sıfatla makale kaleme alırmış; köşe yazarı mıymış, akademisyen miymiş, ülkesini temsil eden memur ya da büyükelçi miymiş? Hoca, NYT’yi iktidar medyası ile karıştırmış. NYT makaleyi yayımlamadan önce Hoca’ya sorup, müsaadesini talep etseydi, kimlere Türkiye ile ilgili yazılar yazdırılabileceğine dair bir liste alsaydı da paralellerin ağına düşmeseydi! Hoca, konuyu sorularla da açmış: “Gerçekten hissederek söylüyorum; bu ülkenin kamu düzeninden sorumlu olan birisi olarak değil, bu zata inandığı için onlarca yılını, emeğini, alın terini, helal rızkını vermiş insanlar adına soruyorum; hiç tahayyül edebilirler miydi?” Bizim tahayyül edemediğimiz, öngöremediğimiz sizin bu fikir ve mantık fukarası mülahazalarınız. Hakikaten, hissederek söylüyorum, sizin bu hallere düşebileceğinizi hayal dahi edemezdik. Hoca, ayrıca, bu lafları nümayiş ve alâyişle açıkladığı şeffaflık paketini Erdo-ğan’ın azarı üzerine rafa kaldırdığı günlerde söylüyor.

Soyadı Gül olan bir cumhurbaşkanımız vardı. Avrupa Birliği’ne inanmış, reformcu ve Türkiye’nin ‘yumuşak gücünün yüzü’ hakiki demokrat olduğunu sandığımız cumhurbaşkanımız. Gül’ü, AB reformlarını tek tek yok eden kanunları imzalarken, üyelerinin mühim bir kısmını atamakla övündüğü Anayasa Mahkemesi darbeci ilan edildiğinde sükût ederken hiç hayal et-memiştik. Bunu da hissederek söylüyorum.

“Şimdiye kadar hiç kimseye yapmadı-ğımız şeyleri yaptık. Kamet-i kıymetinin üstünde, o ölçüde liyakati olmayan insanlara değer atfetme mevzuu, hakikati altüst etme demektir.” demişti Hocaefendi. Liyakati olmayanlara çok değer atfettik. Bu kadar liyakatsiz olduklarını öngöremedik.

Neden diyalog ve işbirliği?ALİ BULAÇ

İslamiyet, ne tanrısal bir kuruma sahip oldu ne de yorum hakkı üzerinde mutlak otoriteyi elinde tutma iddiasında olan bir din adamları sınıfına.

Yine de müntesipleri dinlerinin maksatlarını tahakkuk etmede tam başarı sağlayamadı. Dinin tarih içinde hakiki fonksiyonlarını icra etmesinin önünde siyaset açık veya gizli olarak engel teşkil etti. O kadar ki, Hilafet’in saltanata dönüşmesinden itibaren, dinin ana sembolleri siyasi iktidarın meşrulaştırıcı ilkelerine dönüştü ve hatta siyasi iktidarlara muhalefet edenler, sanki dinin kendisine karşı bir muhalefet ediyorlarmış gibi ‘’mürted’’ sayılıp öldürüldü. Hâlâ İslam dünyasında ana toplumsal gerilim noktası, siyasetin merkezde yer aldığı Sivil ve Kamusal İslami talepler ile Resmi İslam veya neredeyse dinileştirilmiş Resmi Laik proje ve politikalar arasındaki anlaşmazlık ve çatışmalardan kaynaklanmaktadır. İslam’ın

ruhuna aykırı otoriter ve otokrat rejimlerin, monarşi ve diktatörlüklerin İslam’a ilişkin tutumları birbirinden farklı olsa bile, sorun siyasi perspektifin dine ilişkin rolü etrafında toplanmaktadır. Bazı ülkelerde

katı laik ve seküler yönetimler, dini bütünüyle siyasi, kamusal ve hatta sivil hayattan arındırıyor; bazı yerlerde dini devletin mutlak kontrolü altında alıyor; bazı yerlerde de din kendi başına monolotik ve totaliter bir devletin resmi dini gibi kullanılıyor.

Pozitivist ve materyalist laik yönetimlerin dışında İslamiyet’i hakiki maksatlarından uzaklaştıran yöneticiler en azından söylem düzeyinde inkârcı kimseler değildir. İslam’a ve Müslümanlara zarar verenler Müslüman yöneticilerdir. Ebu Hanife ve Ahmet ibn Hanbel’e, Ehl-i Beyt imamlarına zulmeden halifeler Müslüman kimselerdi, hatta zulmüyle meşhur Haccac da Müslümandı ama onun zulmü altında yaşayan Müslümanlar inkârcı Nuşirevan’ı ona tercih ediyorlardı. Çünkü Nuşirevan,

Haccac’dan daha adildi.Müslüman yöneticileri zulme sevk

eden sebep iktidar hırslarıdır. Hükmetme duygusu yöneticinin ruhunu istila eder. Kendini kudretle özdeşleştirdiği zaman kontrolsüz güce dönüşür. Yöneticinin kendini hanedana, aileye, ideolojiye ve demokratik olarak halk iradesine dayandırması onun gücünü kontrolsüz kullanmasının meşruiyeti değildir. Hukuka riayet etmeyen yönetici ister “Ben mülkün sahibiyim” desin ister “Halkın çoğunluğu arkamda, milli iradeyi temsil ediyorum” desin, fark etmez. Monarşi ile otokrasi arasındaki fark, mutlak gücü elinde bulunduranın hanedana mensup olmasıyla halk tarafından seçilmesidir. Bu manada asla halkın desteği ve milli irade meşruiyet temeli olamaz.

Bu mesele şu veya bu siyasi doktrinden önce dinleri ilgilendirir. Çünkü dinler iktidarı aşkın kaynağa refere ederler. Özellikle İslamiyet, iktidarı hiçbir beşere mutlak olarak devretmez. Tevhid, mutlak iktidarın Allah’a ait olmasını zorunlu kılar, iktidar da

çizilen sınırlar içinde kalınarak kullanılır.İçinden geçmekte olduğumuz kriz

karşısında dinler açısından “ortak” sorunlar var: Etnik ve dini çatışmalar; silahlanma ve savaş tehdidi; yoksulluk, açlık; çevre kirliliği; sokak çocukları; uyuşturucu ve alkolizm; terör ve şiddet; mülteciler; cinsel sapmalar; laikliğin politik-otoriter kullanımı; ateizm ve materyalizm; tüketici, boş, anlamdan ve amaçtan yoksun nihilist kültür; hedonizm, bencillik; ailenin parçalanması, yaşlıların yalnızlığı; akıl hastalıkları; kadının cinsel objeye dönüştürülerek istismara tabi tutulması vs...

Bu “ortak sorunlar” karşısında, din müntesipleri “ortak sorumluluklar” üstlenmek durumundadırlar. Diyalog ihtiyacı buradan kaynaklanıyor. Sorunlardan birinci derecede iktidarlar sorumlu. Din, kendini iktidarın tahakkümünden kurtarıp siyaseti ve iktidarı asli mecrasına soktuğu zaman önemli fonksiyonlarından birini yerine getirmiş olacaktır. Bu da siyasetten ve iktidardan kaçarak değil, üstüne üstüne giderek olur ancak.

Sinek gücünde bile değillerdirMü’min, Şeriat-ı Fıtriyye denilen,

Cenab-ı Allah’ın kâinat ve insan hayatının işleyişi için koyduğu kanunlara itaat gereği meşrû bir netice için meşrû bütün sebepleri yerine getirir, fakat bu yaptığının netice adına Allah katında ancak bir “mazeret” olduğunun şuuru içinde, mevcut durumu ve şartları sadece realite olarak görüp, bütün havl, güç, kuvvet ve iktidarın Allah’tan olduğuna, neticeyi Allah’ın yaratacağına, O’nun olmaz görünenleri olduracağına, bir şeyi yaratmayı murad buyurduğunda bir lâhzada onun sebeplerini de yaratacağına tam bir imanla O’na dua dua yalvarır.

Mü’min, üzerine düşen bu vazifeleri hakkıyla yerine getirip, neticeyi tamamen Allah’tan bekler, Allah’tan bilir, netice adına kendisine en küçük bir pay çıkarmaz ve O’nun yarattığı her neticeyi hayır kabûl eder. Müslümanlık iddiasında olsunlar veya olmasınlar kendi güç ve iktidarlarını putlaştıranların tegallüpleri, galibiyet gibi görünen zahirî başarıları geçici ve aldatıcı az bir faydalanma olduğu gibi, aslında onların sinek kadar dahi güçleri yoktur: “Ey insanlar! İşte size bir temsil, ona tam kulak verin: Allah’tan başka çağırdıklarınız, yardım umup kendilerine yalvardığınız her ne varsa, bütün imkânlarını birleştirip bir araya gelseler tek bir sineği olsun yaratamazlar. Bundan da öte, eğer sinek onlardan bir şey kapıp götürse onu bile kurtarıp geri alamazlar. Onlara başvuranlar da güçsüz, kendilerine başvurulanlar da güçsüz! Allah’ı Allah oluşunun gerektirdiği şekilde tanıyıp takdir etmediler. Muhakkak ki Allah, mutlak güçlüdür; her işte üstün ve mutlak galiptir...” (Hacc Sûresi/22: 73‒74)

Gerçek mü’min, Allah yolunun gerçek yolcusu, bu hakikatten kalbî, zihnî, amelî, hattâ hissî inhirafı ölçüsünde tokada maruz kalır. Kur’ân, bu hakikati ifadesinin ardından

mü’minlere vazifelerini hatırlatma sadedinde “Rükûya varın, secde edin (daima Allah’a teslimiyet içinde bulunun, namazınızı kılın), Rabb’inize ibadetlerinizi yerine getirin, sürekli hayır işleyin ve Allah için hakkını vererek cihad edin (var gücünüzle yapmanız gereken hizmeti yapın)... Namazı hakkıyla kılın, zekâtı tastamam verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O’dur sizin mevlânız (sahibiniz, koruyucunuz).” buyurur. (Hacc Sûresi/22: 77‒78)

Merhum Necip Fazıl’ın ifadesiyle Kaf Dağı’ndan daha ağır olmanın da ötesinde, göklerin, yerin ve bütün dağların yüklenmekten kaçındığı ve Hz. Âdem’den (a.s.) beri peygamberlerden ve onların mirasçılarından devredegelen bir emaneti ve onu gelecek nesillere devretme vazifesini yüklenen bir topluluğu bağlayan, sadece bu Kur’ânî gerçeklerdir. Dolayısıyla emanetçi, reaksiyoner bir tavırla başkalarının yaptığıyla meşgul olmadan, bütün himmet ve enerjisini tamir ve inşa, yani müsbet harekete sarf etmek ve özellikle en masum ve mazlum olduğu bir meselede boğazına basıldığı hengâmda kendisini bu noktada, bir de sadece mevcut hengâmda değil, her zaman için sadece şu iki endam aynası önünde muhasebeye çekmek mevkiindedir: (1) Allah ile münasebet. (2) Hizmet düsturlarına tam riayet. Ve bu iki endam aynasında kendisini sürekli muhasebe ederken, her kardeşini, her müessesesini, her kuruluşunu bir “Okçular Tepesi” gibi görmeli ve ona göre de müdafaada bulunmalı, bu tepede gedik açılmasına sebep olabilecek davranış ve ihmallerden de kaçınmalıdır. Ve Kur’an, menfî şartlardan ve nihaî kurtuluş adına yine önümüze ışık tutuyor: “Ey iman edenler! Sabredin, sabırda yardımlaşın, (kurşundan bina gibi) birbirinize kenetlenin ve Allah’tan sakının, daima takva dairesi içinde kalın ‒ki, kurtuluşa erebilesiniz.” (Âl-i İmran Sûresi/3: 200)

40 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ40 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

Fethullah Gülen Hocaefendi, New York Times'a yazdıM. FETHULLAH GÜLEN

1Türkiye’nin son birkaç yılda geldiği noktayı görmek beni büyük bir hayal

kırıklığına sevk ediyor.Yakın zamana kadar Türkiye, kuvvetler

ayrılığı, kadın-erkek eşitliği, evrensel insan hakları, hukukun üstünlüğü, gayrimüslim ve Kürt vatandaşlarının haklarına saygılı bir demokrasi olma yolunda, Avrupa Birliği (AB) üyeliğine yakışır bir aday olarak Müslüman ülkelerin gıpta ettiği bir ülkeydi. İktidar partisi AKP’nin bu müspet süreci tersine işletmesi ve sivil toplum, medya, yargı ve hür teşebbüse aman vermemesi sebebiyle bu tarihî fırsat kaçırılmış görünüyor.

Mevcut idareciler, seçimleri kazanmala-rına dayanarak mutlak hakimiyet iddiasında gibi görünüyorlar. Fakat seçim zaferleri, anayasayı yok sayma veya muhalifleri sindir-meye cevaz vermez, hele yandaş kapitalizmi ve medyanın hükümete itaati üzerine bina edilmişken. AKP’nin liderleri şimdilerde kendilerine yöneltilen her demokratik eleş-tiriyi devlete saldırı olarak gösteriyorlar. Her eleştirel sese düşman –hatta daha da vahimi hain– muamelesi yapıp ülkeyi totaliter bir rejime doğru sürüklüyorlar.

Bu baskıcı uygulamaların son kurbanları, bazı bağımsız medya kuruluşlarının çalışan-ları, yöneticileri ve editörleri olmuştur. Yakın geçmişte yargı sisteminde ve kanunlarda yapılan değişiklikler gözaltına alınmalarını ve mahkeme karşısına çıkarılmalarını müm-kün kılmıştır... Ülkenin en çok seyredilen kanallarından birinin yöneticisi aralık ayında tutuklanmış ve hâlâ demir parmaklıklar arkasındadır.

Yolsuzluk iddialarını araştıran kamu görevlileri de sadece vazifelerini yaptıkları için sürülmüş ve tutuklanmıştır. Bağımsız bir yargı, işleyen bir sivil toplum ve medya, hükümetin yetki ihlallerine karşı birer denge unsuru olagelmiştir. Bu tür tacizler iktidar partisinin önüne çıkan herkesin iftira, mü-eyyideler ve hatta mesnetsiz suçlamalarla hedefe konulacağı intibaını uyandırmaktadır.

Türkiye’nin idarecileri sadece Batı’yı kendinden uzaklaştırmakla kalmıyor, ülkeye aynı zamanda Ortadoğu’da itibar kaybetti-riyor. Türkiye’nin bölgede müspet tesir icra edebilmesi sadece ekonomisine değil, kendi demokrasisinin sağlıklı işleyişine de bağlıdır.

Toplumu fişlemek hoşgörüsüzlük emaresidirHukukun üstünlüğü ile ferdî hürriyetlere

saygı, işleyen bir demokrasinin temel taşları olduğu gibi, Allah’ın bizlere bahşettiği en te-mel İslamî değerlerdendir. Hiçbir siyasî ya da dinî liderin bunları insanların elinden alma

salahiyeti yoktur. Bir kısım ilahiyatçıların, iktidar partisinin yaptığı zulüm ve karıştığı yolsuzluklara dinî mazeretler bulmaya çalışması veya bazılarının da yapılanlara tamamen sessiz kalması üzücüdür. Dinî söy-lem ve simgeleri kullanan, ancak müntesibi oldukları dinin temel prensiplerini ihlal eden kişiler ilahiyatçılardan böylesine bir sadakat görmeye layık değildir.

Zulme karşı kendini ifade etmek demok-ratik bir hak, vatandaşlık görevi ve inananlar için dinî bir vecibedir. Kur’an-ı Kerim, insanların adaletsizlik karşısında susmaması gerektiğini ifade eder: “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun.” (4, 135).

50 senedir, Hizmet veya camia olarak da bilinen, mensupları ve sempati duyanları milyonları bulan bir sivil toplum hareketinin ferdi olduğum için kendimi talihli addediyo-rum. Hareket’in fertleri kendilerini dinlera-

rası diyaloğa, toplum hizmetine ve yardım işlerine adamış olan, insanların hayatlarını değiştiren eğitimi erişilir kılan Türk vatan-daşlarıdır. Sayıları bini bulan, 150’den fazla ülkede faaliyet gösteren, seküler ve modern eğitim veren okullar, etüt merkezleri, üni-versiteler, hastaneler ve yardım kuruluşları inşa etmişlerdir. Hareket gönüllüleri arasında öğretmenler, gazeteciler, işadamları ve sade vatandaşlar vardır.

İktidar partisince Hizmet gönüllülerini baskı altına almak için sürekli olarak kul-lanılan söylem, kendi otoriterliklerini haklı göstermek için kullanılan bir bahaneden başka bir şey değildir. Hizmet gönüllüleri ne bir siyasî parti kurmuş ne de siyasî emeller beslemiştir. Bu harekete katılımları, hariçten değil kendi özlerinden gelen saiklere bağlıdır.

Ömrümün son elli seneyi aşkın süresini barış, karşılıklı saygı ve diğergamlık gibi değerleri va’z-u nasihatle geçirdim. Eğitimi, topluma hizmeti ve dinlerarası diyaloğu sürekli olarak teşvik ettim. Gerçek mutlu-luğu başkalarının mutluluğunda arama ve kullarına hizmet yoluyla Allah’ın rızasını

arama yolunda oldum. Şayet bana bir tesir atfediliyorsa, bunu her zaman, pek faziletli insanların yetişmesine zemin hazırlayacak eğitim ve sosyal sorumluluk projelerini teşvik etmek için kullandım. Hiçbir zaman siyasî bir emelim olmadı.

Ben de dahil olmak üzere birçok Hizmet gönüllüsü, başta 2005 yılında AB ile başlayan üyelik müzakereleri olmak üzere, iktidarın birçok politikasını desteklemiştik. Bugünkü tenkidimiz gibi, o zamanki desteğimiz de prensipler ve değerler üzerindendi. Toplumu derinden etkileyen hükümet politikaları hakkında düşüncelerimizi söylemek hak ve vazifemizdir. Maalesef, yolsuzluklara ve otoriter gidişata dair demokratik şekilde dile getirdiğimiz düşüncelerimiz bizi “cadı avı”nın kurbanları yaptı. Hizmet gönüllüleri ile şahsım, nefret söylemi, medya üzerinden karalama kampanyaları ve hukukî tacizlere maruz kaldık.

Toplumun bütün kesimlerinde olduğu gibi, devlet kuruluşlarında ve özel sektörde de Hizmet gönüllüleri vardır. Ülkemizin vatandaşları olan bu kişilerin, kanunlara, çalıştıkları kurumların kurallarına ve temel ahlak ilkelerine riayet ettiği müddetçe, anayasal haklarından mahrum bırakılması ve Hizmet ideallerine duydukları sempati sebebiyle ayrımcılığa tabi tutulması kabul edilemez. Toplumun herhangi bir kesimini fişlemek ve onları tehdit görmek hoşgörü-süzlük emaresidir.

Baskıların tek kurbanı biz değilizAKP baskılarının tek kurbanının biz-

ler olduğu zannedilmesin. Barışçı çevreci protestocular, Kürtler, Aleviler, gayrimüs-limler ve iktidar partisiyle birlikte hareket etmeyen bazı Sünni Müslüman gruplar da bu politikadan nasibini almıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi tam uygulanmadan, hiçbir kişi ya da kurumun hükümetin gazabından emin olması mümkün değildir. Dinî inançları ne olursa olsun, vatandaşlar evrensel insan hak ve özgürlükleri etrafında bir araya gelebilir ve gelmelidir ve bu hakları ihlal edenlere demokratik yollarla karşı çıkabilmelidir.

Türkiye şu anda, demokrasi ve insan haklarının neredeyse rafa kaldırıldığı bir noktaya ulaşmış bulunuyor. Ülkeyi idare edenlerin mevcut otoriter gidişatlarına bir son vermesi duam ve ümidimdir. Geçmişte Türk insanı seçimle gelip de demokratik yoldan sapan idarecileri reddetti. Umarım, ülkemizin geleceğini muhafaza adına vatan-daşlarımız hukukî ve demokratik haklarını bir kez daha kullanacaklardır.

*3 ŞUBAT 2015 TARİHİNDE NEW YORK TİMES’TA YAYIMLANMIŞTIR.

41 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM41

Nasıl bir suça bulaştınız ki...Başbakan Davutoğlu, şaşaalı bir toplantı yapıyor.

Konu fevkalade önemli: Şeffaflık paketi. Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetin ayyuka çıktığı bir dönemde alkışı hak eden bir hamle bu.

Davutoğlu, düzenlediği toplantıda kararlı görüntü-ler veriyor ve diyor ki: “Şu andan itibaren geçerlidir.” Siyasetteki kirlenmeyi yakından takip eden herkes, eminim, derin bir oh çekiyor ve bu hayırlı adımı can u gönülden destekliyor. Öyle ya; bundan sonra si-yasetçilere ‘mal bildirimi' şartı getirilecek, yeni imar düzenlemeleri yapılarak haksız kazancın, suistimallerin ve rant bezirganlığının önüne geçilecek-vesaire.

Ne yazık ki daha kapağı açılmadan şeffaflık pake-tinin üzerine kocaman bir çığ düşüveriyor ve konuşu-lanlar güme gidiyor. Hem de bizzat Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi tarafından. Erdoğan, Saray'a gelen AK Partili milletvekillerine sitem etmiş ve demiş ki: “Şimdi sırası değildi.” Onca vekilden biri de cesaretini toplayıp “Sultanım, şimdi değilse ne zaman; etrafı eracif götürüyor.” diyememiş.

Hiç kimsenin gıkı çıkmamış ama Reis-i Cumhur, emrinin hikmetine(!) açıklık getirmiş: “Mal bildirimini il-ilçe başkanları düzeyine indirirseniz, bu görevi üst-lenecek kişiyi bulamazsınız.”

BİRİ DE ÇIKIP ‘YALAN’ DESİN!İşte tam bu noktada durup düşünmek gerekiyor.

Vallahi bu cümleyi okuduğumda kanım dondu, ruhum bunaldı, kalbim sıkıştı. Arzu ettim ki milyonlarca vatan-daşın tweet mesajını bile didik didik inceleyen, o kişiler hakkında dava açan; oradaki iddialara cevap yetiştiren mabeyni hümayun(!) yukardaki iddiayı tekzip etsin. “Yalandır” desin, kirlenme fecaatinin il başkanlarına, ilçe başkanlarına kadar indirgenemeyeceğini ve o cümlelerin iftira olduğunu söylesin. İnanın, sevinirdim. Olmadı maalesef. Ne tekzip, ne tavzih, ne tashih!

Hal böyle olunca insan şu soruyu sormak zorunda kalmaz mı hiç: “Yahu siz para tura işlerinde nasıl bir ilişkiye girdiniz ki şeffaflık yasası çıktığında ilçe başkanı bile bulamayacağınızı düşünüyorsunuz!” Siyasetin bütün katmanlarını ahtapot gibi saran bu karmaşık ilişki ağı şeffaf bir Türkiye'yi taşıyamayacak kadar kirlenmiş demek ki!

Hafta içinde Hürriyet Gazetesi'nin manşetinden anlaşıldı ki Davutoğlu “Şimdi sırası değil” fırçasına boyun eğmek zorunda kalmış ve ne yazık ki atmak istediği doğru adım daha havadayken boşluğa düşü-rülmüş. Tek ayak üstünde bekleyen bir adam figürü var karşımızda maalesef. Bu ‘paket' seçim sonuna mı kaldı, askıya mı alındı, gündemden mi düştü; bilinmiyor. Çünkü koskoca parti, üstüne düşen bir gölgenin dışına çıkamıyor.

ÇIKAR ORTAKLIĞINDAN SUÇ ORTAKLIĞINAHoca her yediği fırçadan sonra izzeti nefsini ayaklar

altına alıyor, fikir adamı imajını ne yazık ki tükettikçe tüketiyor. Şahsiyetli bir duruş sergileyip adını siyaset tarihine yazdırmak yerine baskı altından çıkamadığı kişi(ler)e yaranmak için gereksiz öykünmelerde bu-lunuyor. Hafta içinde yine öyle yaptı. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ağza alınmayacak birkaç lafla ve hukuka

sığmayacak bir iddia ile ezik duygularını bastırmaya ve birine şirin görünerek makamını korumaya gayret etti. Yakıştı mı? Asla! Tıpkı diğer siyasilerin hafta içinde yaptığı benzer hamleler gibi sırıttı, yakışmadı…

Şeffaflık paketi çıkarmaya bile muktedir olamayan siyasi parti lideri, seçimden önce milletvekili listesi ha-zırlayabilir mi? Kanunsuz işlere dur diyebilir mi? Hukuk dışı uygulamalar konusunda ağzını açabilir mi? Merkez Bankası konusunda üstüne vazife olmadığı halde konuşan birinin ekonomiyi çıkmaz sokağa itmesini durdurabilir mi? BDDK ve TMSF bürokratlarına alenen suç işletilerek bir bankayı batırmak isteyen devletlü'ye “Yahu uluslararası itibarımızı da sıfırladın yeter gâri” diyebilir mi?

Durum vahim. AK Parti yönetimi 12 yıldır iktidarda bulunmanın ve ‘güç yozlaştırır' hükmünün diyetini feci bir şekilde ödemekle karşı karşıya. İlçe teşkilatlarına kadar sirayet eden ve inşaat sektöründeki alavere da-laverelerle dibe vuran ilişkiler yumağı hesap verilemez bir kördüğüme dönüştü. Onca haksızlığa karşı susmayı tercih edenler de bir noktaya gelip kovasını doldurmak isteyenler de kurulu menfaat düzeni etrafında öbek öbek toplanıyor. Çıkar ortak-lığı suç ortaklığına doğru evrilince şeffaflık paketi falan güme gidiyor.

Arınmaya ih-tiyaç var arınmaya. Kirlenme ziftlen-meye dönüştü. O ziftten kurtulmak yerine insanlara, kitlelere öfke yağ-dırmak, toplumu oyalamak ve nefsi firavunlaştırmaktır. Boyun kısa geli-yorsa topuklu ayakkabı g i y e r s i n olur biter. İnsanların sırtına basarak kendini büyük göstermek isteyenler bilmeli ki birilerinin b o ğ u l -d u ğ u men-

faat çukuru, o sırtına basarak büyük görünmeye çalıştığınız kişilerin topuğunu bile ıslatamadı. Beyhude bir efelenme çapsız insanları hem dünyada rezil eder hem ahirette.

Siyasî ahlaka davetBir ülkenin en önemli makamlarını işgal eden

kişiler, nezaket ve nezahetin timsali olmak zorundadır. Ne yazık ki son dönemlerde bu temel kaidenin yerle bir edildiğini görmekteyiz. Sorumluluk gerektiren mevkilerden akıl almaz bir şekilde nefret ve hakaret söylemi üretiliyor. Bu anlamsız ve saygısız yaklaşım toplumu kutuplaştırmakta, bireyleri ve kitleleri tahkir ederek ötekileştirmekte, adalete duyulan güveni sarsmaktadır.

Devlet adamı sıfatı taşıyan bazı kişilerin, geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi'yi bir kez daha kastederek kurduğu talihsiz cümleler asla kabul edi-lemez. Hem hukuk dışıdır hem ahlak dışı. Hiç kimse tarih huzurunda bu hakaretin hesabını veremez. Sayın Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği en değerli İslam âlimle-rinden ve kanaat önderlerinden biridir. Görüşlerine katılmasanız bile mesnetsiz suçlama yapamaz, düşük seviyeli yakıştırmalarla hakaret savuramazsınız. Kendi

ayıplarınızı örtbas etmek ya da birinin gözüne girmek için hakaret yarışına tevessül etmek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Bu, nezaket sınırlarını aşmak ve hukuku çiğnemek olduğu gibi, ahirette hesabı verilemeyecek büyük bir

bühtandır.Başbakan olmak, Cumhurbaşkanlığı ma-

kamında oturmak, milletvekili sıfatını taşımak vs., hiç kimseye hakaret etme hakkı tanımaz. Uygar dünyada saygınlığı olan ve milyonlarca

insanın fikirlerine değer verdiği bir İslam âlimine sürekli saldırarak siyaset yapmaya çabalamak tek kelimeyle talihsizlik ve siyaseten çürümüşlüktür. Trol ağzıyla yapılan hakaretler yasalarımıza ve uluslararası hukuk normlarına göre suçtur. Nasıl ki cari hukuk

sistemimizde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve milletvekillerine hakaret suç ise, adı geçen-lerin, vatandaşlarına yönelik hakaretleri de

suçtur.Milyonlarca insanı rencide eden, evrensel ahlak

ve saygı ilkelerine yakışmayan bu üslupsuzluk ve nezaketsizliğe son verilmelidir. İnsanları tahrik

ederek onlardan aynıyla cevap vermeleri bekleniyorsa; açık söylemeliyiz ki, muhataplarınız, aynıyla ya da

misliyle cevap vermekten aciz değildir. Ancak terbiye ve evrensel ahlak sınırları dışına çıkılarak

yapılan tartışmaların bu ülkeye hiçbir faydası yoktur.

Seçimler yaklaştıkça dozunun ar-tacağı anlaşılan bu tür hakaretlerin

insanî ve İslamî olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Fani hayatta muvakkaten bahşedilen makamlara sımsıkı sarılarak, oralarda nefret söylemi, hakaret ve düşmanlık üreterek var olmak

isteyenleri siyasi ahlaka davet ediyoruz.

PANORAMAALLAH ruhunu şâd eylesin! Uzun yıllardan beri Za-

man’da dış politika yazıları kaleme alıyordu Fikret Ertan. Sürekli okuyan, düşünen, üreten mütevazı bir insandı. Son yıllarda Eskişehir’de münzevi yaşamayı tercih etmişti. Ga-zetecilik enerjisi tükenmeyen herkesin hep aradığı, sorduğu, akıl aldığı, istişare ettiği bilge bir insandı. Vefat ettiğini geç öğrendik; yüreğimiz yandı ayrılık haberiyle. Öğrendik ki vasiyeti öyleymiş; sessiz sedasız kimseye haber verilmeden defnedilmeyi istemiş. Kendine yakışır bir sadelik, bilgelik. Allah makamını cennet eylesin…

BAŞBAKANLIK, akreditasyon adı altında basına yasak uyguluyor. Bazı bakanlıklar da bu absürt uygulamayı matah bir şey sanarak taklit ediyor. Anayasaya da aykırı, yasalara

da. Akreditasyon uzmanlık isteyen konularda, birikim gerektiren mevzularda kişilere yapılır; kurumlara değil. Bugünkü iktidar sahipleri bunu anlayacak bilgi ve gör-güye sahip mi? Buna “akreditasyon garabetini” inceleyen basın tarihi karar verecek… Bu arada adının Nevin Çelik olduğunu söyleyen bir kadın basın toplantısına katılarak dünyanın en absürt sorularından birini sordu. Bu vatandaş kim, Başbakanlık’a nasıl girmiş, Başbakanlık’ın akreditasyon avcısı memurları bunu nasıl fark etmemiş, bu şahsı kim içeri almış, Başbakanlık’ta görev yapan biriyle bağı mı varmış? Hiçbiri bilinmiyor bunların! Aradan 7 gün geçti hâlâ Nevin Hanım’ın sırrı devam ediyor. Sakın işin içinde iş olmasın?

YANDAŞ MEDYA artık ciğerine kadar biliniyor. Yalan ya-

zıyor, iftira atıyor, karalama yapıyor, şantaj yapmayı marifet sanıyor vesaire. Çapsızlar topluluğu halinde çıkardıkları yayınların gazetecilikle televizyonculukla hiçbir alakası yok. Sürekli suç işledikleri için dosyaları kabardıkça kabarıyor… Bir de iktidara şirin görünmek için çırpınan ama daha henüz anahtarı tam teslim etmemiş yayın organları var. Onlar üze-rindeki meşum baskıyı belli bir oranda anlayışla karşılamak mümkün; yalnız iktidara şirin görüneyim derken ‘cemaat’ düşmanlığı yapmanın paralel paranoyası ile havada yüz takla atmanın hiçbir manası yok. Bediüzzaman ne güzel söylemiş: “Aç canavara karşı tehabbüb (sevgi gösterisinde bulunma) merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.”

Ekrem Dumanlı

42 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

56

Duman kiri

Casus, gizli görevli

Sesle ilgili

Şiddetli kuru soğuk

Fiyat yaftas

Bir mantk

önermesi

Kategori

Duman kiri

Ölüm cezas

Bir say

Küçük, mini

Su

Ahlak

Hint soylusu

Bilgi edinme,

öğrenme

Yeşilçam’n

bir bayan oyuncusu

Hukuk adam

Kaplama

Ölüden arta kalanlar

Gösterge bilim

iTufan

peygamberi

Sinemada

gündüz gösterim

iKşla kaps

İlave, yama,

katk

Bir bağlaç

Hayta, külhanbeyi

Beyaz

Bir şair ve devlet adam

Bir Arap harfi

Baba, ata

Merhale, safha

Bir saz şairi (...Sağ)

Bunama

Eski Japon edebiyatnda

ilkel türküAkc olan

Emare

Bir peygam

ber

Bir renk

Çiftçi, ortakç

Bir meyve

Bir su hayvan

Mübarek üç

aylardan biri

Şikar

Efendimiz

dönemi

kabilesiYerfstğ

Uzun bir tür hançer

Erkek ad

Bir organmz

Boş, syrlmş

Ayn biçimde

İlave

Titann remzi

Koyunlarda bir hastalk

Radyumun

remzi

Zambiya’nn

başkenti

Karşk renkli

Satrançta bir taş

Avuç içi

Suçu bağşlam

a

Uçurum

Görkem

Günün ilk saatlerindeki

yeme

işleminin ad

Resimdeki

hayvanlarn su içm

e yeri

Trakya yöresinde

uzaklk ifadesi

Piston

Bir tür balk

Seyyar

Gizli güç

Ksaca santim

etre

Amm

e

Boğaz ksm

nda oluşan bir hastalk

Arafatta vakfeye duran

Uygulama

Akl

İnleme

Kafiye

Fiil, amel,

çalşma

Ek, yama

Boyutlar

Yer alt siperiAsya’da

yüksek bir bölge

Gaye

Buyruk

İstenilen vasfta olan

Özen

Eleme aleti

Tamirat

Allah’n evi

Tortu, çökelti

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

194 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Teknenin devrilip alt üst

olmas

Baş aşağ gelecek biçim

deEvlilik akdi

Temizlik,

temiz olm

a

Mekansz

Erteleme,

geri brakma

Bir renk

Aşç yardm

cs

Çplak, saçsz baş

Bir tür etli zeytin

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn

çiz gi ler le be lir len miþ 3’e

3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

5

324

18

243

93

462

7

3

19

2

97

5

83

4

2

658

34

865

19

571

8

68

97

41

25

3

25

43

96

17

8

31

72

85

69

4

97

83

64

51

2

42

17

85

63

9

53

69

21

47

8

89

71

35

42

6

54

29

67

81

3

14

38

62

75

9

K N

L

K Ü

L

R

Ü

G Z

Ö

H

N

F

Ý Þ

Ü

R

N

A B

V İ

C Ç

A N

Ö

K T

Ý A

R

P E

M

V U

S

L A

T

Ü

İ M

F

L A

B T

R

S G

T G

L

V R

T

U

O

N

E Z

E B

R

E C

Ý

O

İ T

E R

D

Z

D

Ý M

A

R

Ý S

R

L R

Ü

T

İ İ

H

L A

M

Ý Ü

B

P E

N

Y E

S Ç

Y E

R

Ö

U

Ö

A

R

T D

E

A İ

E R

Y

M

G B

Z T

C U

A

L U

T

M

R

L U

R

C

E J

O

K Ç

İ N

Ü

A

K A

E Ş

K Þ

Ç

A R

Y

K Z

A S

Ç K

G J

U

G N

V O

A

M

G Z

H

E G

L E

L E

A

Ý K

S N

Ý

T S

İ L

İ F

U

Ş D

E Ö

A

G S

H

L O

T

D

T C

E M

M

N

B M

E

S Ğ

Z G

M

R

U

R

A

N

L A

V A

M

K E

Ö

D

İ R

B

Ş

N

O

Ý G

M

L Z

J N

R

O

U

F

C

A Y

S D

O

E

T L

A S

A Y

Ý A

M

C M

Y

G Y

R

A T

K B

O

Ç O

Z Ð

Z E

O

Ð L

O

Ç L

E D

E

N

U

Ý N

A

Ð N

A

Y N

U

D

R

A

S

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?APAN

DİSİT, BÖ

BREK, CERBEZE, ÇATLAMAK, D

OYURU

CULU

K, ESTETİK, FİLİSTİN, GEZEGEN

, H

ALTER, İMTİH

AN, KO

RKUTELİ, LEYLAK, M

AVAL, NO

SYON

, ORM

AN, Ö

ZGÜRLÜ

K, PENYE, RO

STO,

SAND

UN

YA, ŞAM

DAN, TEM

MU

Z, UZM

AN, Ü

YELİK, VUSLAT, YASAL, ZÜ

MRE.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

��

����

����

����

��

���

���

���

����

��

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

���������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

����������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Sinir sisteminin tüm

ör-lerle çeşitli ilişkilerini inceleyen tp dal. 2) Adlar ayn olanlardan her biri.– Ödenti. 3) Bir kim

senin aleyhinde konuşm

a, çekiştirme, ayplam

a, kötülem

e.– Bir yemek türü.– Bir nota. 4)

En ksa zaman parças.– Yetkin, erişkin,

eksiksiz, ağrbaşl, mükem

mel.– Hasr

otu, kiliz, kofa. 5) Ergin.– Havadaki yüksek s. 6) İnsan istenm

eyen seçeneklerden birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlem

eye zorlayan tartşm

a, sorun.– Gelin tac. 7) Hücre çekirdeğinde bulunan ve krom

atin tanelerini taşyan ağ biçim

indeki ipliksi yap.– Yüksek sesle bağrm

a, haykrm

a. 8) Ackl, üzüntü verici.– Gemi

başlarnda bulunan çeşitli şekiller verilm

iş oyma ağaç. YUKARIDAN

AŞAĞIYA 1) Sistemli bir biçim

de düzen-lenm

iş birçok olay açklayan ve bir bilim

e temel olan kurallar, yasalar

bütünü, teori, kuram. 2) Tahsisat. 3)

Teslim olm

uş, boyun eğmiş.– Güney

Amerika’da bir ülke. 4) Krgzistan’da

bir şehir.– Yere serilen, hal gibi tüylü

olmayan, havsz kaln dokum

a. 5) Buz üstünde kaym

ak için kullanlan, çoğun-lukla tabanna, dar uzun bir çelik takl ayakkab. 6) Cennetin bir bölüm

ü.– İstihbaratla ilgili devlet kurum

u. 7) Bir ilim

iz.– Sodyumun sem

bolü. 8) Padişah, şehzade ve paşalarn saraya alnan karavaşlar arasndan seçtikleri kadn, ikbal. 9) Yanardağlarn püskürttüğü m

adde.– Cinayet işlemiş

olan kimse. 10) Ksa öm

ürlü küçük bitkilere verilen genel ad.– Genel-likle soğuk olarak yenilen bir et ürünü. 11) Üzerine iplik, tel, şerit vb. sarlan, kenarlar çkntl, ekseni boyunca delik silindir, bobin. 12) Bir batnda doğan iki kardeş.– Bir yağş şekli.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

H A

Ş İ

R

K A

S A

B A

A L

E L

A C

E L

E

A H

R A

D İ

K A

L

F A

N İ

İ M

İ

K

M

E Y

İ L

R

C E

T

T E

B A

R E

K E

İ T

D

İ K

E N

N

E T

Y

K A

R A

K A

F E

S

E T

İ L

E N

K

E N

E T

42 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

43 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

56

Dum

an k

iri

Casu

s, g

izli

göre

vli

Sesl

e ilg

ili

Şidd

etli

kuru

soğu

k

Fiya

t yaf

tas

Bir

man

tk

öner

mes

i

Kate

gori

Dum

an k

iri

Ölü

m c

ezas

Bir

say

Küçü

k, m

ini

Su

Ahl

ak

Hin

t soy

lusu

Bilg

i edi

nme,

öğ

renm

e

Yeşi

lçam

’n

bir

baya

n oy

uncu

suH

ukuk

ada

m

Kapl

ama

Ölü

den

arta

ka

lanl

ar

Gös

terg

e bi

limi

Tufa

n pe

ygam

beri

Sine

mad

a gü

ndüz

ster

imi

Kşl

a ka

ps

İlave

, yam

a,

katk

Bir

bağl

Hay

ta,

külh

anbe

yi

Beya

z

Bir şa

ir v

e de

vlet

ada

m

Bir

Ara

p ha

rfi

Baba

, ata

Mer

hale

, sa

fha

Bir

saz şa

iri

(...S

ağ)

Buna

ma

Eski

Japo

n ed

ebiy

atn

da

ilkel

türk

üA

kc

ola

n

Emar

e

Bir

peyg

ambe

r

Bir

renk

Çift

çi, o

rtak

ç

Bir

mey

ve

Bir

su h

ayva

n

Müb

arek

üç

ayla

rdan

bir

i

Şika

r

Efen

dim

iz

döne

mi

kabi

lesi

Yerfs

Uzu

n bi

r tü

r ha

nçer

Erke

k ad

Bir

orga

nmz

Boş,

sy

rlmş

Ayn

biç

imde

İlave

Tita

nn

rem

zi

Koyu

nlar

da

bir

hast

alk

Rady

umun

re

mzi

Zam

biya

’nn

başk

enti

Karş

k re

nkli

Satr

ançt

a b

ir taş

Avuç

içi

Suçu

bağşl

ama

Uçu

rum

Gör

kem

Gün

ün il

k sa

atle

rind

eki

yem

e iş

lem

inin

ad

Resi

mde

ki

hayv

anla

rn

su iç

me

yeri

Trak

ya

yöre

sind

e uz

aklk

ifad

esi

Pist

on

Bir

tür

balk

Seyy

ar

Giz

li gü

ç

Ksa

ca

sant

imet

re

Am

me

Boğa

z k

smn

da

oluş

an b

ir

hast

alk

Ara

fatt

a va

kfey

e du

ran

Uyg

ulam

a

Ak

l

İnle

me

Kafiy

e

Fiil,

am

el,

çalş

ma

Ek, y

ama

Boyu

tlar

Yer

alt

sipe

riA

sya’

da

yüks

ek b

ir

bölg

e

Gay

e

Buyr

uk

İste

nile

n va

sft

a ol

an

Öze

n

Elem

e al

eti

Tam

irat

Alla

h’n

evi

Tort

u, ç

ökel

ti

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

194

ŞUB

AT 2

013

PA

ZAR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Tekn

enin

de

vrili

p al

t üst

ol

mas

Baş

aşağ

ge

lece

k bi

çim

deEv

lilik

akd

i

Tem

izlik

, te

miz

olm

a

Mek

ans

z

Erte

lem

e,

geri

bra

kma

Bir

renk

Aşç

yardm

cs

Çpl

ak, s

açs

z baş

Bir

tür

etli

zeyt

in

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab

lo d

a ki

tram

lý k

a lýn

çi

z gi le

r le

be lir

len m

iþ 3

’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka

dar

ra k

am la

rý b

i rer

ke

z ku

l la na

rak

yer l

eþ ti

-ri

n. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap-

ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k-le

ri d

ol d

ur d

u ð

u n

uz d

a ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý

dan

aþa ð

ý ya

ve s

ol-

dan

sa ða

1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

ku

l la ný

l mýþ

ol s

un.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

5

3 2 4

18

2 4 3

93

4 6 2

7

3

1 9

2

9 7

5

8 3

4

2

6 5 8

34

8 6 5

19

5 7 1

8

68

97

41

25

3

25

43

96

17

8

31

72

85

69

4

97

83

64

51

2

42

17

85

63

9

53

69

21

47

8

89

71

35

42

6

54

29

67

81

3

14

38

62

75

9

K

N

L

K

Ü

L

R

Ü

G

Z

Ö

H

N

F

Ý Þ

Ü

R

N

A

B

V

İ

C

Ç

A

N

Ö

K

T

Ý A

R

P

E

M

V

U

S

L

A

T

Ü

İ M

F

L

A

B

T

R

S

G

T

G

L

V

R

T

U

O

N

E

Z

E

B

R

E

C

Ý

O

İ T

E

R

D

Z

D

Ý

M

A

R

Ý S

R

L

R

Ü

T

İ İ

H

L

A

M

Ý Ü

B

P

E

N

Y

E

S

Ç

Y

E

R

Ö

U

Ö

A

R

T

D

E

A

İ E

R

Y

M

G

B

Z

T

C

U

A

L

U

T

M

R

L

U

R

C

E

J

O

K

Ç

İ N

Ü

A

K

A

E

Ş

K

Þ

Ç

A

R

Y

K

Z

A

S

Ç

K

G

J U

G

N

V

O

A

M

G

Z

H

E

G

L

E

L

E

A

Ý K

S

N

Ý

T

S

İ L

İ

F

U

Ş

D

E

Ö

A

G

S

H

L

O

T

D

T

C

E

M

M

N

B

M

E

S

Ğ

Z

G

M

R

U

R

A

N

L

A

V

A

M

K

E

Ö

D

İ R

B

Ş

N

O

Ý G

M

L

Z

J

N

R

O

U

F

C

A

Y

S

D

O

E

T

L

A

S

A

Y

Ý A

M

C

M

Y

G

Y

R

A

T

K

B

O

Ç

O

Z

Ð

Z

E

O

Ð

L

O

Ç

L

E

D

E

N

U

Ý N

A

Ð

N

A

Y

N

U

D

R

A

S

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

PA

NDİSİT

, B

ÖB

RE

K,

CE

RB

EZ

E,

ÇA

TL

AM

AK

, D

OY

UR

UC

ULU

K,

ES

TE

TİK

, FİLİS

TİN

, G

EZ

EG

EN

, H

ALT

ER

, İM

TİH

AN

, K

OR

KU

TE

Lİ,

LE

YL

AK

, M

AV

AL

, N

OS

YO

N,

OR

MA

N,

ÖZ

RL

ÜK

, P

EN

YE

, R

OS

TO

, S

AN

DU

NY

A, Ş

AM

DA

N,

TE

MM

UZ

, U

ZM

AN

, Ü

YE

LİK

, V

US

LA

T, Y

AS

AL

, Z

ÜM

RE

.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

��

����

��

���

��

��

��

����

����

����

���

��

���

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

���

���

��

��

���

����

����

����

��

����

����

��

���

��

��

���

���

����

��

����

����

����

����

���

��

����

����

��

����

���

���

��

��

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

��

��

����

���

���

��

����

��

��

����

��

����

��

��

����

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

���

���

����

����

���

��

��

����

����

����

���

��

����

����

��

��

��

����

����

���

����

���

����

��

����

����

��

��

����

��

��

��

���

��

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

��

����

��

����

��

��

����

����

��

��

����

���

����

����

����

��

���

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

���

�����

���

�����

�����

�����

����

����

����

����

����İ

��������

������

�����

�����

���

�����

����

����

��������

����

���

����

���İ

����

�����

����

����

�����

���

�����

���

����

�����

����

���

���

�����

����

�����

����

��������

�����

����

�����

���

SOLD

AN S

AĞA

1) S

inir

sis

tem

inin

tüm

ör-

lerl

e çeşi

tli i

lişki

leri

ni in

cele

yen

tp

dal.

2) A

dlar a

yn o

lanl

arda

n he

r bi

ri.–

Öde

nti.

3) B

ir k

imse

nin

aley

hind

e ko

nuşm

a, ç

ekiş

tirm

e, a

ypl

ama,

tüle

me.

– B

ir y

emek

tür

ü.–

Bir

not

a. 4

) En

ks

a za

man

par

ças

.– Y

etki

n, e

rişk

in,

eksi

ksiz

, ağ

rbaş

l, m

ükem

mel

.– H

asr

ot

u, k

iliz,

kof

a. 5

) Erg

in.–

Hav

adak

i yü

ksek

s.

6) İn

san

iste

nmey

en

seçe

nekl

erde

n bi

rini

, çoğ

unlu

kla

iki

seçe

nekt

en b

irin

i izl

emey

e zo

rlay

an

tartş

ma,

sor

un.–

Gel

in t

ac.

7) H

ücre

çe

kird

eğin

de b

ulun

an v

e kr

omat

in

tane

leri

ni t

aşy

an ağ

biçi

min

deki

ip

liksi

yap.–

Yük

sek

sesl

e bağ

rma,

ha

ykr

ma.

8) A

ckl,

üzün

tü v

eric

i.– G

emi

başl

arn

da b

ulun

an ç

eşit

li şe

kille

r ve

rilm

iş o

yma

ağaç

. YU

KAR

IDAN

AĞIY

A 1)

Sis

tem

li bi

r bi

çim

de d

üzen

-le

nmiş

bir

çok

olay a

çkl

ayan

ve

bir

bilim

e te

mel

ola

n ku

ralla

r, y

asal

ar

bütü

nü, t

eori

, kur

am. 2

) Tah

sisa

t. 3

) Te

slim

olm

uş, b

oyun

eğm

iş.–

Gün

ey

Am

erik

a’da

bir

ülk

e. 4

) Kr

gzi

stan

’da

bir şe

hir.–

Yer

e se

rile

n, h

al g

ibi t

üylü

olm

ayan

, hav

sz

kaln

dok

uma.

5) B

uz

üstü

nde

kay

mak

için

kul

lan

lan

, çoğ

un-

lukl

a ta

bann

a, d

ar u

zun

bir

çelik

takl

ay

akka

b. 6

) Cen

neti

n bi

r b

ölüm

ü.–

İsti

hbar

atla

ilgi

li de

vlet

kur

umu.

7)

Bir

ilim

iz.–

So

dyum

un s

emb

olü.

8)

Pad

işah

, şeh

zade

ve

paş

alarn

sa

raya

aln

an k

arav

aşla

r ar

asn

dan

se

çtik

leri

kadn

, ikb

al. 9

) Yan

ardağl

arn

p

üskü

rttüğ

ü m

add

e.–

Cin

ayet

işle

miş

ol

an k

imse

. 10)

Ks

a ö

mür

lü k

üçü

k b

itki

lere

ver

ilen

gen

el a

d.–

Gen

el-

likle

soğ

uk o

lara

k ye

nile

n b

ir e

t ür

ünü

. 11

) Üze

rin

e ip

lik, t

el, ş

erit

vb

. sarla

n,

kena

rlar çkn

tl,

eks

eni b

oyun

ca

del

ik s

ilin

dir,

bo

bin

. 12)

Bir

batn

da

doğ

an ik

i kar

deş

.– B

ir y

ağş

şek

li.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

H

A

Ş

İ R

K

A

S

A

B

A

A

L E

L

A

C

E

L E

A

H

R

A

D

İ K

A

L

F

A

N

İ

İ

M

İ K

M

E

Y

İ L

R

C

E

T

T E

B

A

R

E

K

E

İ

T

D

İ K

E

N

N

E

T

Y

K

A

R

A

K

A

F

E

S

E

T İ

L E

N

K

E

N

E

T

1

2

3

4

5

6

Bir s

ahab

e (..

.Bin

Ceb

el)

Delin

ecek

de

nilen

at

mos

fer

taba

kas

Amer

ikan

arm

udu

Suriy

e’de

bir ş

ehir

Şarb

on

Yalan

c ce

nnet

Kör

Dşla

ilgili

Bir n

ota

İsim

Dum

an ki

ri

Ud sa

natçs

Bir j

imna

stik

arac

Yerm

e,

çekiş

tirm

eKü

tahy

a’nn

bi

r ilçe

si

Seyr

ek

olm

ayan

Artr

ma

Bal y

apan

ha

yvan

Ülkü

, düs

tur

Tant

aln

rem

zi

Bir d

eniz

rütb

esi

İplik

İstan

bul’d

a bi

r sem

t

Müs

ader

e

Raha

tlam

a ni

das

Bağ

rsak

lar

Baca

klar

bene

kli a

t

Bayn

dr

Layk

, m

ünas

ipBi

r yaz

ar

(Şev

ket..

.)

Dulla

r

Sahi

p

Müz

iğin

canl

çaln

acağnn

ifa

desi

Alt r

esim

deki

Güneşte

n ön

ceki

ayd

nlk

Bir n

ota

Galyu

mun

re

mzi

Mikr

osko

p ca

m

Kt,

yete

rsiz

Veka

leten

deği

l

Gözd

e ağ

ta

baka

Yiye

cek,

ne

vale

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Sevim

siz

Son,

sonr

aki

Ödün

Kakm

Eşek

sesi

Bir t

ür ça

y de

mlem

e ale

tiku

ka h

eces

i

Yaba

ni

span

ak

Bir n

ota

Düzin

e

Bakl

an ço

luk

çocu

k

Güze

l kadn

, kr

aliçe

Umum

i

Söz,

lakrd

Delik

li paz

ar

torb

as

Anka

ra’n

n bi

r ilçe

si

Bir y

üzey

öl

çüsü

biri

mi

Fasl

a

Yüzyl

G. A

mer

ika’da

or

man

la ka

pl

büyü

k bir

ülke

Ald

rş e

tme

Sağ

resim

deki

ünlü

film

Geçm

Bir d

eyim

Beled

iye iş

leri

Bir kş

hasta

Hal, t

avr

Orta

kulak

ilt

ihab

Civa

nn

sem

bolü

Rütb

esiz

aske

rler

Gelec

ek

İkaz

Ksa

ca

iridy

um

Budu

nAr

ap

takv

imin

in

alltn

c ay

Değe

rli b

ir tü

r ku

maş

Güm

üşün

re

mzi

Eli g

üçlü

olan

Ağaç

lkl y

ol

Amel,

fiil

Rum

eli’de

ku

llan

lan b

ir se

slenm

e

Kura

n’da

olur

Artv

in’de

ha

lkoyu

nuGü

veni

lir

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

195

ŞUBA

T 20

13 S

ALI Z

A MAN

BULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Sert

bir

rüzg

ar

Bir g

ün

Obur

lar

Ana

olar

ak

Yuva

rlak

yutu

lacak

ilaç

Sol ü

st

resim

deki

ödül

lü fi

lm

Pulsu

z büy

ük

bir

rmak

ba

Sürü

lmed

en

bra

klmş

tarla

Helak

edi

len

bir k

avim

Uzun

ve

tum

tura

kl

konuşm

a

Cilve

Deni

zli ili

nin

bir i

lçesi

Çpl

ak to

prak

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le

yer le

þ tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i dol

dur d

u ðu n

uz da

tab l

o-nu

n bü

tün

ku tu

la rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve

sol

dan

sa ða

1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m-

lar d

an b

i rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

5 8 3

6

7 5

42 8

3 4

2 3

4

1

2

9

8

1

6

9 4

5

7 1

8

1 94

4 76

3

83

65

21

74

9

72

58

49

13

6

14

93

67

82

5

61

53

72

49

8

39

46

18

57

2

78

25

94

63

1

16

42

53

98

7

98

74

61

25

3

25

39

78

41

6

Y I

U

R M

U

K

S U

R

U

T E

J

I Ð

V S

E A

D

R F

Ð E

D

N

M

L I

Ý E

N

R A

L A

M

E L

E I

D

N

Þ N

F

I Ğ

Ç G

B A

K Ç

L

I A

M

U

E T

O

S İ

D

R E

V A

Z K

D

K Z

N

I Y

P E

A H

A

R

V Ş

A Ö

P

F A

K A

I R

K S

O

M

A H

N

N

T

Þ E

N

K T

E Ý

Z

L B

Þ Ö

R

G H

Y

J A

D

Ş R

S

G R

E D

İ

F E

İ R

E Z

A P

A

R U

T

P A

Z Ð

L F

Ş R

N

G Ý

T H

M

T

N

R T

V T

E F

L Ü

E

G M

L

I D

A

F E

K D

O

F

U

V

S U

R

B H

N

E

B R

D

Ý Y

G N

N

C E

O

A N

U

Ç

V E

N

J Ð

O

A V

R K

Ý E

A N

İ

R S

E N

Z

L O

T

M

F R

F H

K

R Ý

A R

İ

Z Ý

P Ð

Þ Ö

N

D

A

V R

J Ü

N

T E

M

A K

İ T

S İ

D

M

O

E R

L V

F E

U

L V

R U

H

R

J R

A

F Ş

Ü

Ð K

Ð M

P

D

S E

A Z

G

Ý N

O

Y

S A

Z İ

N

A G

R O

I

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AR

DAH

AN, B

EVLİ

YE, C

UM

HU

RBAŞ

KAN

I, ÇA

RŞAF

, DÖ

NGE

L, E

DEB

İYAT

, FAD

IL, G

ARNİZ

ON

, H

ORO

Z, İS

TİKA

MET

, KEH

KEŞA

N, L

EMAL

AR, M

ENFE

Z, N

ESRİ

N, O

RGAN

İZAS

YON

, ÖFK

E, P

UD

RA,

REDİF

, SED

EF, Ş

EDD

E, T

IKN

AZ, U

SKU

MRU

, ÜLF

ET, V

ERDİ,

YILD

IZ, Z

ORA

LIM

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

����

��

����

����

���

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

��

����

��

����

���

���

���

����

��

����

����

���

���

����

���

����

�

����

����

��

����

����

����

����

��

����

�����

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

���İ

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

����

�����

����

����

���

����

����

�����

����

����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

���

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Siv

as’ta

Ana

dolu

Se

lçuk

lula

r dö

nem

inde

Sel

çukl

u Ba

şvez

iri S

ahip

Ata

tara

fnda

n 12

71

yln

da inşa

etti

rilen

, ad

n m

inar

e-le

rinde

ki ç

inile

rden

ala

n ta

rihî y

ap.

2) K

arad

eniz

’in k

uzey

inde

bir

deni

z.– B

ir ol

ay, b

ir ha

ber v

eya

sözü

na

klet

me.

3) K

adn

.– Bi

r şey

in o

lmasn

a ve

ya b

elli

bir h

âlde

bul

unm

asn

a yo

l aç

an şe

y.– M

olib

deni

n se

mbo

lü. 4

) Vi

laye

t.– K

arşt

lk, k

arşt

olm

a, ztlk

, çe

lişki

.– Bi

r çoğ

ul e

ki. 5

) Baz h

ayva

n ve

bitk

i hüc

rele

rinde

bul

unan

, iğn

e bi

çimin

de b

illur

mad

de.–

Bir r

enk.

6)

Boya

yapmn

da k

ulla

nla

n bi

r mad

de.–

Görd

üğün

ü ve

bild

iğin

i anl

atan

, bilg

i ve

ren

kim

se, t

ank

. 7) M

ukad

des ü

ç ay

lard

an b

iri.–

Bir d

akik

ann

altm

şta

bi

ri ol

an z

aman

biri

mi.

8) E

lçili

kte

göre

vli a

sker

î uzm

an. Y

UKAR

IDAN

AĞIY

A 1)

Anta

lya’

nn

bir i

lçes

i. 2)

Bir

kişiy

i ilg

ilend

iren,

hus

usi.–

Pey

gam

ber

Efen

dim

iz (s

as)’i

övm

ek iç

in y

azlm

ş şii

r. 3)

Dam

arla

rmzd

a do

laşa

n ha

yati

sv.–

Fai

z. 4

) Mak

edon

ya’nn

pl

aka

işare

ti.– T

este

re il

e bi

çilen

vey

a

rend

e, m

atka

p vb

. ara

çlar

la iş

lene

n bi

r şey

den

dökü

len

krn

tlar

. 5) S

u üs

tünd

e yü

zen,

insa

n ve

yük

taşm

aya

yara

yan

büyü

k taşt

, gem

i. 6)

Dem

ir-yo

llarn

da y

ol k

ontr

ol v

e ba

km

için

kul

lan

lan

küçü

k ar

aba.

7) Snr

kara

kolu

, müs

tahk

em m

evki

.– Bi

r no

ta. 8

) Ona

ylam

a, ta

sdik

sözü

.– Ka

dnl

arn

om

uzla

rn ö

rtm

ek iç

in

kulla

ndk

lar

geniş a

tk.

9) B

ir ar

ac

tutm

aya

yara

yan

bölü

m.–

Kişin

in

sevi

nç, g

üven

ve

her t

ürlü

etk

inliğ

inin

no

rmal

olm

ayan

bir

biçim

de a

rttğ

ru

h ha

stalğ.

10) H

itap

ünle

mi.–

Taşt

an

tabu

t şek

linde

mez

ar, s

andu

ka. 1

1) Şa

m’d

a ta

rihî b

ir ca

mi. 1

2) E

mre

tme,

ya

ptrm

a gü

cüne

sah

ip o

lan

(kim

se).

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

N

Ö R

O O

N K

O L

O J

İ

A

D A

Ş

A İ

D A

T

K

Z

E M

P İ

L A

V

M

İ

A

N

K A

M

İ L

S

A Z

R

E Ş

İ T

S

I C

A K

İ

K İ

L E

M

K

A L

A K

Y

L

İ N

İ N

N

A R

A

E

L İ

M

T

A L

İ M

A

R

43 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

56

Dum

an ki

riCa

sus,

gizli

revli

Sesle

ilgili

Şidd

etli k

uru

soğu

k

Fiya

t yaf

tas

Bir m

antk

ön

erm

esi

Kate

gori

Dum

an ki

ri

Ölüm

ceza

s

Bir s

ay

Küçü

k, m

ini

Su Ahla

k

Hint

soylu

su

Bilg

i edi

nme,

öğ

renm

e

Yeşil

çam

’n

bir b

ayan

oy

uncu

suHu

kuk a

dam

Kapl

ama

Ölüd

en a

rta

kala

nlar

Göst

erge

bi

limi

Tufa

n pe

ygam

beri

Sine

mad

a gü

ndüz

ster

imi

Kşla

kap

s

İlave

, yam

a,

katk

Bir b

ağla

ç

Hayt

a,

külh

anbe

yi

Beya

z

Bir ş

air v

e de

vlet a

dam

Bir A

rap

harfi

Baba

, ata

Mer

hale

, sa

fha

Bir s

az şa

iri

(...S

ağ)

Buna

ma

Eski

Japo

n ed

ebiya

tnda

ilk

el tü

rkü

Akc

ola

n

Emar

e

Bir

peyg

ambe

r

Bir r

enk

Çiftç

i, orta

Bir m

eyve

Bir s

u ha

yvan

Müb

arek

üç

ayla

rdan

biri

Şika

r

Efen

dim

iz dö

nem

i ka

bile

siYe

rfstğ

Uzun

bir

tür

hanç

er

Erke

k ad

Bir o

rganmz

Boş,

syrl

Ayn

biçi

mde

İlave

Titann

rem

zi

Koyu

nlar

da

bir h

asta

lk

Rady

umun

re

mzi

Zam

biya

’nn

başk

enti

Karşk

renk

li

Satra

nçta

bir

taş

Avuç

içi

Suçu

bağşla

ma

Uçur

um

Görk

em

Günü

n ilk

sa

atle

rinde

ki

yem

e işl

emin

in a

d

Resim

deki

ha

yvan

larn

su

içm

e ye

ri

Trak

ya

yöre

sinde

uz

aklk

ifad

esi

Pist

on

Bir t

ür b

alk

Seyy

ar

Gizli

güç

Ksa

ca

sant

imet

re

Amm

e

Boğa

z ks

mn

da

oluş

an b

ir ha

stalk

Araf

atta

va

kfey

e du

ran

Uygu

lam

a

Akl

İnle

me

Kafiy

e

Fiil,

amel

, ça

lşm

a

Ek, y

ama

Boyu

tlar

Yer a

lt si

peri

Asya

’da

yüks

ek b

ir bö

lge

Gaye

Buyr

uk

İsten

ilen

vasf

ta o

lan

Özen

Elem

e al

eti

Tam

irat

Alla

h’n

evi

Tortu

, çök

elti

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

194

ŞUBA

T 20

13 P

AZAR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Tekn

enin

de

vrilip

alt

üst

olm

as

Baş

aşağ

gele

cek

biçim

deEv

lilik a

kdi

Tem

izlik,

te

miz

olm

a

Mek

ansz

Erte

lem

e,

geri

bra

kma

Bir r

enk

Aşç

yardm

cs

Çpl

ak, s

açsz

baş

Bir t

ür e

tli

zeyt

in

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi r

er

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e ya

p-m

a lý sý

nýz

ki, b

ü tün

3 lü

k-le

ri d

ol du

r du ð

u nuz

da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

5

3 2 4

18

2 4 3

93

4 6 2

7

3

1 9

2

9 7

5

8 3

4

2

6 5 8

34

8 6 5

19

5 7 1

8

68

97

41

25

3

25

43

96

17

8

31

72

85

69

4

97

83

64

51

2

42

17

85

63

9

53

69

21

47

8

89

71

35

42

6

54

29

67

81

3

14

38

62

75

9

K

N

L K

Ü

L

R

Ü

G Z

Ö

H

N

F

Ý Þ

Ü

R

N

A B

V İ

C Ç

A N

Ö

K

T Ý

A R

P

E M

V

U

S L

A T

Ü

İ M

F

L A

B T

R

S G

T G

L

V R

T

U

O

N

E Z

E B

R

E C

Ý

O

İ T

E R

D

Z

D

Ý M

A

R

Ý S

R

L R

Ü

T

İ İ

H

L A

M

Ý Ü

B

P E

N

Y E

S Ç

Y E

R

Ö

U

Ö

A

R

T D

E

A İ

E R

Y

M

G B

Z T

C U

A

L U

T

M

R

L U

R

C

E J

O

K

Ç İ

N

Ü

A K

A

E Ş

K

Þ Ç

A R

Y

K

Z A

S Ç

K

G J

U

G N

V O

A

M

G Z

H

E G

L E

L E

A

Ý K

S

N

Ý T

S İ

L İ

F U

Ş

D

E Ö

A

G S

H

L O

T

D

T C

E M

M

N

B M

E

S Ğ

Z G

M

R

U

R

A

N

L A

V A

M

K

E Ö

D

İ

R

B Ş

N

O

Ý G

M

L Z

J N

R

O

U

F

C

A Y

S

D

O

E T

L A

S A

Y Ý

A

M

C M

Y

G Y

R

A T

K

B O

Ç

O

Z Ð

Z E

O

Ð L

O

Ç L

E D

E

N

U

Ý N

A

Ð N

A

Y N

U

D

R

A

S

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

APAN

DİSİT

, BÖ

BREK

, CER

BEZE

, ÇAT

LAM

AK, D

OYU

RUCU

LUK,

EST

ETİK

, FİLİS

TİN

, GEZ

EGEN

, H

ALTE

R, İM

TİH

AN, K

ORK

UTE

Lİ, L

EYLA

K, M

AVAL

, NO

SYO

N, O

RMAN

, ÖZG

ÜRL

ÜK,

PEN

YE, R

OST

O,

SAN

DU

NYA

, ŞAM

DAN

, TEM

MU

Z, U

ZMAN

, ÜYE

LİK,

VU

SLAT

, YAS

AL, Z

ÜM

RE.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

��

����

����

����

��

���

���

���

����

��

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

���

�����

���

�����

����

����

�����

����

�����

���

�����

���

�����

����

����İ

����

����

���

����

����

�����

�����

����

�����

��

�����

���

����

����

�����

�����

����

�����

���

�����

�����

����

���

���

�����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Sin

ir sis

tem

inin

tüm

ör-

lerle

çeş

itli i

lişki

lerin

i inc

eley

en t

p da

l. 2)

Adl

ar a

yn o

lanl

arda

n he

r bi

ri.– Ö

dent

i. 3)

Bir

kim

seni

n al

eyhi

nde

konuşm

a, ç

ekişt

irme,

ay

plam

a,

kötü

lem

e.– B

ir ye

mek

türü

.– Bi

r not

a. 4

) En

ksa

zam

an p

arça

s.– Y

etki

n, e

rişki

n,

eksik

siz, ağ

rbaş

l, m

ükem

mel

.– Ha

sr

otu,

kili

z, k

ofa.

5) E

rgin

.– Ha

vada

ki

yüks

ek s.

6) İn

san

iste

nmey

en

seçe

nekl

erde

n bi

rini,

çoğu

nluk

la ik

i se

çene

kten

biri

ni iz

lem

eye

zorla

yan

tartşm

a, so

run.

– Gel

in ta

c. 7)

Hüc

re

çeki

rdeğ

inde

bul

unan

ve

krom

atin

ta

nele

rini t

aşy

an ağ

biçim

inde

ki

iplik

si ya

p.–

Yüks

ek se

sle b

ağrm

a,

haykrm

a. 8

) Ack

l, ü

zünt

ü ve

rici.–

Gem

i başla

rnda

bul

unan

çeş

itli ş

ekill

er

veril

miş

oym

a ağ

aç. Y

UKAR

IDAN

AĞIY

A 1)

Sist

emli

bir b

içim

de d

üzen

-le

nmiş

birç

ok o

lay

klay

an v

e bi

r bi

lime

tem

el o

lan

kura

llar,

yasa

lar

bütü

nü, t

eori,

kur

am. 2

) Tah

sisat

. 3)

Tesli

m o

lmuş

, boy

un eğm

iş.– G

üney

Am

erik

a’da

bir ü

lke.

4) K

rgzi

stan

’da

bir ş

ehir.

– Yer

e se

rilen

, hal g

ibi t

üylü

olm

ayan

, hav

sz k

aln

dok

uma.

5) B

uz

üstü

nde

kaym

ak iç

in k

ulla

nla

n, ç

oğun

-lu

kla

taba

nna

, dar

uzu

n bi

r çel

ik ta

kl

ayak

kab

. 6) C

enne

tin b

ir bö

lüm

ü.–

İstih

bara

tla il

gili

devl

et k

urum

u.

7) B

ir ili

miz

.– So

dyum

un s

embo

lü.

8) P

adiş

ah, ş

ehza

de v

e paşa

larn

sa

raya

aln

an k

arav

aşla

r ara

snda

n se

çtik

leri

kad

n, ik

bal.

9) Y

anar

dağl

arn

skür

ttüğ

ü m

adde

.– Ci

naye

t işl

emiş

ol

an k

imse

. 10)

Ks

a öm

ürlü

küç

ük

bitk

ilere

ver

ilen

gene

l ad.

– Ge

nel-

likle

soğ

uk o

lara

k ye

nile

n bi

r et ü

rünü

. 11

) Üze

rine

iplik

, tel

, şer

it vb

. sarla

n,

kena

rlar

çk

ntl

, eks

eni b

oyun

ca

delik

sili

ndir,

bob

in. 1

2) B

ir ba

tnda

do

ğan

iki k

ardeş.–

Bir

yağş şe

kli.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

H

A Ş

İ R

K

A S

A B

A

A

L E

L A

C E

L E

A

H

R

A D

İ K

A L

F

A N

İ

İ

M

İ K

M

E

Y İ

L

R

C

E T

T

E B

A R

E K

E

İ

T

D İ

K E

N

N

E

T

Y

K

A R

A K

A F

E S

E

T İ

L E

N

K

E N

E

T

44 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANSPORSessiz ve renkli bir kupaAfrika Uluslar Kupası, uzun yıllar sonra Avrupa kulüpleri tarafından ‘homurtu’ ile karşılanmadı. Sebebi, yıldız oyuncu sayısının az olmasıydı. Gana ile Fildişi’nin finale kaldığı kupa, renkli görüntülere de sahne oldu.HASAN CÜCÜK

1Avrupa için dert, Afrika için şölen olan 30. Afrika Uluslar Kupası’nın

ev sahibi aslında Fas’tı. Ancak Ebola salgı-nından dolayı kupanın 2016’ya ertelenme-sini isteyince ortalık karıştı. Fas’ın talebini reddeden Afrika Futbol Konfederasyonu (CAF), bu ülkeden 8 Kasım 2014’e kadar bir karar vermesini istedi. Fas kararından vazgeçmeyince CAF, bu ülkeden hem ev sahipliğini aldı hem de kupadan diskalifiye etti. Kupanın oynanmasına sadece birkaç ay kala ortaya çıkan bu krizden istifade meydana ilk çıkan ülke, 2022 Dünya Ku-pası’na ev sahipliği yapacak olan Katar oldu. CAF, Katar’ın bu ‘cazip’ talebine hayır derken; sorunu çözen isim CAF Başkanı Issa Hayatou oldu. Ekvator Ginesi Dev-let Başkanı Obiang Ngueema ile görüşen Hayatou, 30. Afrika Uluslar Kupası’nın bu ülkede yapılacağını ilan etti. Ekvator Ginesi, 2012 Afrika Uluslar Kupası’na Gabon’la ev sahipliği yapmıştı. 2015 yolunda grupta 3. olup kupa biletini kaybederken, cazalı oyuncu oynattığı için bir sonraki Afrika Uluslar Kupası elemelerinden de diskali-fiye edilmişti. Ev sahibi olarak doğrudan katılma hakkını elde ederken cezası da kalkmış oluyordu.

Ev sahibi Ekvator Ginesi, 8 takımlı yarı profesyonel bir lige sahip, 625 bin nüfuslu küçük bir ülke. 16 ülkenin katıldığı 30. Afrika Uluslar Kupası, 41 bin kişilik Bata, 15 bin kişilik Malabo ve Mongoma ile 8 bin kişilik Ebebiyin stadında oynandı. 17 Ocak’ta start alan kupanın favorisi olarak Fildişi Sahilleri ve Tunus ön plana çıkıyordu. Nitekim bu favorilerden Fil-dişi finale adını yazd ı r ı rken , Tunus çeyrek finalde Ekvator Ginesi’ne uzat-malarda 2-1 yenilerek evine d ö n ü y o r d u . Ev sahibi olmanın avantajıyla adını yarı finale yazdıran Ekvator Ginesi, ‘gizli favori’ olarak lanse edilen Gana karşısında hiçbir varlık gösteremedi. Gana’nın 3-0 kazandığı maça skorla birlikte çıkan olaylar da damga vurdu. Skor 3-0 iken Ganalı taraftarlar, Ekvator Ginesi seyircilerinin bulunduğu tribünden atılan yabancı maddelerden dolayı 83. dakikada sahaya inince hakem maçı durdurdu. Hakem, yaklaşık yarım saat sonra tekrar başlattığı maçı kaldığı yerden değil, 90. dakikadan devam ettirip 3 dakika ekleyerek maçı bitirdi. 30. Afrika Uluslar Kupası'nda Fildişi - Gana finalinin normal ve uzatma devreleri golsüz sona erdi. Kupayı seri penaltı atışlarında rakibini 9-8 yenen Fildişi kazanırken, aynı zamanda tarihinde ikinci kez de kupayı müzesine götürdü.

2012’de kupayı Zaire’nin alması yeni bir sürpriz ülke çıkar mı beklentilerini boşa çı-karırken, asıl sürpriz son şampiyon Nijerya ve Afrika Uluslar Kupası’nı 7 kez kazanan Mısır’ın 16 takım arasında olmamasıydı. Güney Afrika, Senegal ve Kamerun gibi ülkelerin de gruptan çıkamadan turnuvaya veda etmesi, hayal kırıklığı oluşturdu.

Kupanın tartışmasız yıldızı, Fildişi Sa-hilleri’nden Yaya Toure (Manchester City) olurken; takım arkadaşı Wilfried Bony, Didier Drogba sonrası Fildişi Sahilleri’nin yetiştirdiği en iyi forvet olarak gösterili-

yordu. Gana’nın forveti Pierre-Emerick Aubameyang ve Asamoah Gyan ile Sena-galli Sadio Mane de öne çıkan diğer isimler oluyordu.

Dikkat çeken önemli bir nokta ise Afrika’dan son dönemde yıldız oyuncu yetişmemesiydi. Drogba ve Samuel Eto’o gibi yıldızların olmadığı bir Afrika Uluslar Kupası da cazibesini kaybediyordu. Afrika Uluslar Kupası’nın Avrupa’da liglerin de-vam ettiği dönemde iki yılda bir yapılması

çok eleştirilmişti. Uzun yıllar sonra ilk kez bu yıl Afrika Uluslar Kupası, Avrupa kulüpleri tarafından ‘homurtu’ ile karşılanmadı. Sebebi, yukarıda değindi-ğimiz gibi şampiyonluk mücadelesi veren takımlarda oynayan Afrikalı yıldız oyuncu sayısının az olmasıydı. Kupada dikkat çeken başka bir ayrıntı da 16 takımdan 13’ünün teknik adamlık koltuğunda Avrupalıların oturması ve bu teknik adamların sıradan isimlerden oluşması. Avrupa kulüplerinde iş bulamayan teknik adamlar rotayı Afrika’ya

çeviriyor. Afrika ülkeleri daha çok Fransız, Alman ve Portekizli isimleri tercih ediyor.

Afrika Uluslar Kupası’na giden Süper Lig oyuncuları

Senegal: Sow (F.Bahçe), Kamerun: Mandjeck Georges (K.Erciyes), Zoua Jacques (K. Erciyes), Kwekeu Leonard (Ç. Rize), Gana: John Boye (K. Erciyes), Waris (Trabzon), Burkina Faso: Nakoulma (Mersin İY), Traore (Karabükspor), Mali: Yacouba Sylla (K. Erciyes), Yatabare (Trabzon), Cezayir: Belkalem ve Medjani (Trabzon).

45 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR

PRESS MEDDELANDE T.R. FETHİYE 3. TINGSRÄTT MÅL NR: 2007/83

I prövningen som är startat av kärande Tayfun Okçu, mot svarande Ziya Teoman Okçu, Mehmet Can Günenc och Deniz Canan Günenc angåene tillämpning av Tes-tamente har det beslutats; att acceptera målet i datum 16/10/2014, samt annulering av lagfart av egendom som är registrerad i Mugla, Fethiye, Kesikkapi Mah., 1926 ö, 10 parcel, A-block, nr. 4 över Saadet Okçu. Vidare att den nya ägaren registreras som Tayfun Okçu och lagfart i nya ägarens namn utfärdas och registreras. Beslutet kan överklagas inom 15 dagar efter delgivning till parterna till Högsta Domstolen. Med detta meddelande anses beslutet ha blivit delgiven till svarande Mehmet Can Günenc. B: 15280

4 Şubat isveç

SAYFA TASARIM: EMRAH BERBER

9 ŞUBAT 2015 PAZARTESİ ZAMAN f28 SPOR

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Sakaryaspor 20 10 8 2 29 20 3802. Ankara D.S. 20 10 4 6 28 18 3403. A. Üsküdar 20 9 7 4 23 16 3404. Beylerbeyi 20 7 11 2 24 17 3205. K.Maraş Bld. 20 8 8 4 20 13 3206. Silivrispor 20 8 4 8 28 28 2807. BB Erzurum 19 7 6 6 19 20 2708. Ayvalkgücü B. 20 6 8 6 20 20 2609. Orhangazi 20 6 8 6 18 19 2610. Van BBSK 20 7 5 8 16 25 2611. B. Özel İdare 20 6 7 7 24 20 2512. Balçova Yaşam 19 6 7 6 23 21 2513. Bergama Bld. 20 5 10 5 17 19 2514. Erzin Bld. 20 6 6 8 24 29 2415. Sandklspor 20 5 5 10 21 26 2016. Etimesgut Bld. 20 3 9 8 22 27 1817. Güngörenspor 20 4 6 10 17 27 1818. K. Şekerspor 20 4 5 11 19 27 17

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Eyüpspor 20 13 5 2 33 15 4402. Denizli B. 20 13 1 6 28 18 4003. 4 Eylül Bld. 20 11 3 6 26 14 3604. Sancaktepe B. 20 9 8 3 30 18 3505. Gölcükspor 20 10 5 5 28 23 3506. Dardanelspor 20 7 12 1 21 12 3307. Maltepespor 20 9 5 6 29 18 3208. Derincespor 20 9 5 6 30 29 3209. Yeni Diyarbakr 20 7 10 3 23 16 3110. Arsinspor 20 7 9 4 27 16 3011. Payas Bld. 20 6 9 5 21 15 2712. Tekirovaspor 20 7 5 8 31 35 2613. Yeşil Bursa 20 5 5 10 18 17 2014. H. Edip Advar 20 4 4 12 14 33 1615. Refahiyespor 20 3 6 11 14 33 1516. Y. Aksarayspor 20 2 8 10 11 30 1417. Çine Madran 20 2 5 13 20 37 1118. Çankrspor 20 2 3 15 13 38 9

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Tuzlaspor 20 11 8 1 37 18 4102. D. G.Birliği 20 11 8 1 27 10 4103. Z. Kömürspor 20 9 9 2 26 13 3604. Çorum Bld. 20 9 8 3 26 18 3505. Tire 1922 20 10 4 6 36 22 3406. Niğde Bld. 20 8 7 5 27 18 3107. İstanbulspor 20 8 6 6 26 16 3008. Nilüferspor 20 6 12 2 24 14 3009. Krkhanspor 20 7 7 6 27 20 2810. Manavgatspor 20 8 4 8 25 18 2811. Adliyespor 20 7 7 6 30 25 2812. Kzlcabölük 20 7 6 7 24 20 2713. Batman Petrol 20 7 6 7 22 24 2714. Çatalcaspor 20 6 5 9 17 21 2315. G.O.Paşa 20 3 6 11 18 27 1516. Akçaabatspor 20 4 6 10 15 31 1517. T. Şekerspor 20 2 5 13 12 44 1118. Bozüyükspor 20 0 0 20 0 60 0

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Bandrma 21 13 5 3 34 21 4402. Göztepe 21 11 8 2 36 20 4103. İnegölspor 21 11 8 2 27 12 4104. Hatayspor 20 9 7 4 26 19 3405. Nazilli Bld. 21 9 6 6 29 22 3306. Saryer 21 7 9 5 29 23 3007. K. Birlikspor 21 7 8 6 26 24 2908. Diyarbakr BŞB 21 7 8 6 26 25 2909. Gümüşhane 21 6 9 6 19 21 2710. Pazarspor 21 6 8 7 18 19 2611. Bugsaşspor 21 7 4 10 19 19 2512. Ankaragücü 20 6 6 8 21 21 2413. Gölbaşspor 21 5 8 8 19 27 2314. Düzyurtspor 21 5 7 9 17 28 2215. Krklarelispor 21 4 8 9 22 29 2016. Altay 21 4 7 10 15 28 1917. K.Maraşspor 21 5 3 13 17 29 1818. Tepecikspor 21 3 7 11 24 37 16

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Kayserispor 19 12 4 3 33 13 4002. Adana D.S. 19 11 4 4 31 19 3703. Antalyaspor 19 10 6 3 35 25 3604. Osmanlspor 19 9 8 2 34 17 3505. Karşyaka 19 8 5 6 27 23 2906. Şanlurfa 19 7 7 5 19 19 2807. Alanyaspor 18 8 3 7 29 24 2708. Boluspor 19 7 5 7 31 24 2609. Samsunspor 18 6 8 4 24 19 2610. Giresunspor 19 5 10 4 19 19 2511. Elazğspor 19 6 5 8 21 26 2312. Altnordu 19 5 7 7 21 23 2213. Adanaspor 19 5 7 7 23 30 2214. Gaziantep BŞB 19 4 8 7 21 28 2015. Bucaspor 19 4 7 8 21 33 1916. Denizlispor 19 3 8 8 22 31 1717. Manisaspor 19 5 2 12 23 35 1718. Orduspor 19 2 2 15 12 38 8

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Ümraniyespor 23 11 10 2 30 14 4302. Yeni Malatya 23 11 6 6 36 23 3903. Menemen Bld. 23 10 9 4 31 22 3904. Pendikspor 22 11 4 7 34 28 3705. Aydnspor 1923 23 10 6 7 28 26 3606. Karagümrük 23 8 10 5 25 23 3407. Keçiörengücü 23 8 8 7 38 29 3208. 1461 Trabzon 22 8 7 7 27 20 3109. Kartalspor 23 9 9 5 27 22 3010. Fethiyespor 23 7 8 8 19 23 2911. Hacettepe 23 7 7 9 26 26 2812. Bayrampaşa 22 5 12 5 19 22 2713. Ofspor 23 7 6 10 24 28 2714. A. Selçukspor 23 7 5 11 25 27 2615. Tokatspor 23 5 10 8 23 31 2516. Turgutluspor 22 5 9 8 18 23 2417. Tarsus İ.Y. 23 5 9 9 19 30 2418. K. İskenderun 22 5 8 9 21 30 2319. Tavşanl Linyit 23 3 5 15 19 42 14

TOPLU SONUÇLARKartalspor-Yeni Malatyaspor: .................................. 1-0Keçiörengücü-Pendikspor: ...................................... 3-3Tavşanl Linyitspor-Aydnspor: ................................. 1-3A. Selçukspor-Fethiyespor: .......................................1-2Menemen Bld.-Körfez İskenderun: ........................ 0-0Tokatspor-Hacettepe: ................................................ 1-1Turgutluspor-Tarsus İ.Y.: ............................................ 1-1Ofspor-Karagümrük: ................................................. 1-11461 Trabzon-Ümraniyespor: ................................. 0-0

HAFTANIN PROGRAMICumartesi: Hacettepe-Kartalspor ...................... 13.30 Pazar: Yeni Malatyaspor-Turgutluspor............... 13.30 Tarsus İ.Y.-1461 Trabzon........................................ 13.30 Bayrampaşa-Menemen Bld. ................................ 13.30 Körfez İskenderun-Keçiörengücü ....................... 13.30 Pendikspor-Ofspor ............................................... 13.30 Karagümrük-Tavşanl Linyitspor ......................... 13.30 Aydnspor-Anadolu Selçukspor ........................... 13.30 Fethiyespor-Tokatspor ......................................... 13.30

TOPLU SONUÇLARÇorum Bld.-Zonguldak Kömürspor: ....................... 0-0Nilüferspor-Akçaabat: ..............................................3-0G.O.Paşa-Tire 1922:..................................................... 1-3Kzlcabölük-Darca G.Birliği: .................................... 1-1Tuzlaspor-Adliyespor: ................................................3-1Çatalcaspor-Niğde Bld.: ............................................1-2Tutap Şekerspor-İstanbulspor: ............................... 0-4Batman Petrolspor-Krkhanspor: ............................3-1Bozüyükspor-Manavgatspor: ..................................0-3

HAFTANIN PROGRAMIPazar: İstanbulspor-Bozüyükspor ...................... 13.30 Akçaabat-Kzlcabölük .......................................... 13.30 Krkhanspor-G.O.Paşa ......................................... 13.30 Manavgatspor-Batman Petrolspor ..................... 13.30 Adliyespor-Tutap Şekerspor ................................ 13.30 Niğde Bld.-Tuzlaspor ............................................ 13.30 Darca G.Birliği-Çatalcaspor ................................ 13.30 Tire 1922-Çorum Bld. ............................................ 13.30 Zonguldak Kömürspor-Nilüferspor .................... 13.30

TOPLU SONUÇLARKocaeli Birlikspor-Bugsaşspor: ...............................2-0Altay-Pazarspor: ...................................................... 0-0Gölbaşspor-Nazilli Bld.: ............................................1-2İnegölspor-Gümüşhane: .......................................... 1-0Saryer-Göztepe: .......................................................2-4Tepecikspor-Düzyurtspor: ...................................... 0-0Bandrmaspor-Diyarbakr BŞB: ................................2-2K.Maraşspor-Krklarelispor: .................................... 1-0Bugün: Hatayspor-Ankaragücü ........................... 13.30

HAFTANIN PROGRAMICumartesi: Pazarspor-Tepecikspor .................... 13.00 Diyarbakr BŞB-Bugsaşspor ................................ 13.00 Düzyurtspor-Bandrmaspor ................................ 13.00 Gümüşhane-Saryer ............................................. 13.00 Krklarelispor-İnegölspor ..................................... 13.30 Nazilli Bld.-K.Maraşspor ...................................... 13.30 Gölbaşspor-Kocaeli Birlikspor ............................ 13.30 Ankaragücü-Altay ................................................. 13.30 Göztepe-Hatayspor .............................................. 13.30

TOPLU SONUÇLARŞanlurfaspor-Antalyaspor: ................................... 2 - 3Orduspor-Adanaspor: ............................................ 0 - 0Karşyaka-Elazğspor: ..............................................2 - 1Gaziantep BŞB-Kayserispor: .................................. 0 - 1Osmanlspor-Altnordu:...........................................1 - 1Bucaspor-Denizlispor: ............................................ 3 - 2Manisaspor-Boluspor: .............................................1 - 2Adana D.S.-Giresunspor: .........................................1 - 1 Bugün: Samsunspor-Alanyaspor ........................ 19.00

HAFTANIN PROGRAMICuma: Karşyaka-Osmanlspor ........................... 19.00 Cumartesi: Elazğspor-Şanlurfaspor ................14.00 Antalyaspor-Orduspor ......................................... 18.30 Pazar: Kayserispor-Manisaspor.......................... 13.30 Denizlispor-Altnordu ........................................... 13.30 Giresunspor-Bucaspor .........................................16.00 Boluspor-Samsunspor..........................................16.00 Alanyaspor-Adana D.S.......................................... 18.30 Pazartesi: Adanaspor-Gaziantep BŞB ............... 19.00

TOPLU SONUÇLARÇankrspor-Arsinspor: ..............................................1-2Eyüpspor-Yeşil Bursa: ............................................... 1-0Tekirovaspor-Sancaktepe Bld.: .................................2-2Dardanelspor-Denizli Bld.: ...................................... 0-04 Eylül Bld.-H. Edip Advar: .......................................2-1Payas Bld.-Çine Madranspor: ..................................2-0Yeni Diyarbakr-Gölcükspor: ..................................... 1-1Refahiyespor-Maltepespor: .....................................0-5Derincespor-Yeni Aksarayspor: .............................. 0-0

HAFTANIN PROGRAMICumartesi: H. Edip Advar-Dardanelspor .......... 13.30 Pazar: Arsinspor-4 Eylül Bld. .............................. 13.30 Sancaktepe Bld.-Derincespor .............................. 13.30 Gölcükspor-Payas Bld. ......................................... 13.30 Denizli Bld.-Eyüpspor ........................................... 13.30 Yeni Aksarayspor-Refahiyespor .......................... 13.30 Maltepespor-Çankrspor ..................................... 13.30 Çine Madranspor-Tekirovaspor ........................... 13.30 Yeşil Bursa-Yeni Diyarbakr ................................. 13.30

TOPLU SONUÇLARBeylerbeyi-Erzin Belediyespor: ................................2-1Kayseri Şekerspor-Silivrispor: ..................................2-1Sakaryaspo-Bayburt Özel İdare: ............................. 1-0Ayvalkgücü Bld.-A. Üsküdar: ................................... 1-1Bergama Bld.-K.Maraş Bld.: .................................... 1-0Etimesgut Bld.-Orhangazi:........................................1-2Sandklspor-Ankara D.S.: ......................................... 1-3Van BŞB-Güngörenspor: ..........................................2-0Bugün: Balçova Yaşam-BB Erzurum .................. 13.30

HAFTANIN PROGRAMICumartesi: Erzin Bld.-Ayvalkgücü Bld. ............. 13.30 Pazar: Bayburt Özel İdare-Bergama Bld. .......... 13.00 BB Erzurum-Sandklspor .................................... 13.00 A. Üsküdar-Kayseri Şekerspor ............................ 13.30 Ankara D.S.-Sakaryaspor ..................................... 13.30 Silivrispor-Balçova Yaşamspor ........................... 13.30 Orhangazi-Beylerbeyi .......................................... 13.30 K.Maraş Bld.-Van BŞB .......................................... 13.30 Güngörenspor-Etimesgut Bld. ............................. 13.30

PTT

BİRİ

NCİ L

İG

SPOR

TOT

O 2.

LİG

KIR

MIZ

I GRU

P

SPOR

TOT

O 2.

LİG

BEY

AZ G

RUP

SPOR

TOT

O 3.

LİG

BİR

İNCİ

GRU

P

SPOR

TOT

O 3.

LİG

İKİN

Cİ G

RUP

SPOR

TOT

O 3.

LİG

ÜÇÜ

NCÜ

GRUP

Sezon sonunda şampiyonluk yaşayp 4. yldz takmay hedefleyen Fe-nerbahçe, iki puan kaybetmesine rağmen Trabzonspor maçndaki futboldan memnun kald. Teknik Direktör İsmail Kartal, rakibi sa-hadan sildiklerini belirtirken, tek eksik olarak 90 dakikada ağlar havalandramamalarn gösterdi. Emenike ise kaçrdğ gollerle bir kez daha hedef isim haline geldi.

HALİT ÖLMEZ İSTANBUL

-Fenerbahçe, Kadköy’de konuk ettiği Trabzonspor karşsnda iki puan kaybe-

derken ortaya konan oyun ve takmn mücade-lesi tam not ald. Kanarya, zirve yarşnda yara-lanmasna rağmen maç sonu Teknik Direktör İsmail Kartal’n “Oyuncularm verdiğim görev-leri yerine getirdi. Rakibe şans tanmadan, orta çizgiyi geçirmeden oynadk. Trabzonspor’u sahadan sildik.” ifadeleri, etkili futboldan du-yulan memnuniyetin özeti gibiydi.

Heyecan yüksek karşlaşmann istatistik-leri de İsmail Kartal’n sözlerini büyük ölçüde doğrulad. Bordo-Mavili ekibi mücadelenin genelinde adeta kendi yar alanna hapseden Sar-Lacivertlilerin tek eksiği 90 dakikada gol atamamas olarak gösterildi. Hakan Arkan’n

koruduğu kaleye 28 şut gönderen Fener-bahçe, bu alanda sezon rekorunu da krd. Yüzde 62 topla oynamayla maçn tek hakimi olan Kartal’n öğrencileri, ilk 60 dakikada rakibi ceza sahasna dahi yaklaştrmad. Ka-natlardan üst üste bindirmeler yapan Sar-Lacivertliler, 34 orta gelmesine karşn ağlar havalandrmay beceremedi. Son düdüğün ardndan topla en fazla buluşan oyuncularn sağbek Gökhan Gönül (86) ile solbek Caner Erkin (88) olmas ise Kanarya’nn kanat aknla-r konusundaki üstünlüğü gözler önüne serdi.

EMENİKE SINIFTA KALDIBu sezon gösterdiği performansla eleştirilerin hedefindeki isim olan Emmanuel Emenike eli-ne geçen forma şansn iyi değerlendiremedi.

Musa Sow’un milli maçlar için ülkesine git-mesinden sonra İsmail Kartal’n forvet hattn teslim ettiği Nijeryal, Trabzonspor önünde kaçrdğ gollerle bir kez daha hedef isim hali-ne geldi. 27 yaşndaki oyuncuyu oynatarak kazanmak isteyen 53 yaşndaki çalştrcnn zorlu müsabakada Sow ve Webo’yu yedek brakmas şaşknlkla karşlanmşt. Özel-likle maçn ilk yarsnda neredeyse boş kaleye topu yuvarlayamayan Emenike, takmn bu kadar baskl oynadğ bir maç erkenden ko-parmasn da engelledi. Sezon başndan beri 16 maçta forma şans yakalayan yldz kram-pon, fileleri yalnzca 3 kez havalandrabildi. Emenike, kariyerinin bu en kötü rakamlar ile bir dönem kaçrdğ gollerle saç baş yoldu-ran İspanyol forvet Güiza ile kyaslanr oldu.

-Trabzonspor’un golsüz eşitlikle tamam-lanan Fenerbahçe maçndaki futbolu,

Bordo-Mavili camiada beğenilmedi. Perfor-manslarn ‘kötü değil, çok kötü’ şeklinde özetleyen Teknik Direktör Ersun Yanal gibi yöneticisinden futbolcusuna kadar hiç kimse Karadeniz ekibine geçer not vermedi. Buna karşlk takmnn Kadköy deplasmanndan bir puanla dönmesinde büyük pay olan ka-

leci Hakan Arkan başarl kurtarşlaryla ‘Kadköy Panteri’ unva-

nn kazand. Sezonun ilk haftalarnda Onur Kvrak’n sakatlanmas üzerine kalesinde s-knt yaşayan Trabzonspor, devre arasnda 550 bin Euro kiralama bedeliyle Hakan Arkan’ kadrosuna katt. 32 yaşndaki file bekçisine yarm sezon için 1 milyon 400 bin lira ödendi. Daha önce Kocaelispor, Ankaraspor, Beşik-taş, Mersin İdman Yurdu ve Antalyaspor’da ter döken yetenekli isim, Fenerbahçe önünde adeta devleşti. Rakibin kaleyi bulan 28 şutunu etkisiz hale getirdi. Onur’un yokluğunu arat-mayacağn gösteren deneyimli eldiven, şu ana dek 3 Süper Lig ve 2 Türkiye Kupas sna-

vnda sadece 2 gol yedi. Frtna, Hakan’la çk-tğ hiçbir maç kaybetmedi. Trabzonspor’un oyununu eleştirirken yerel gazeteler ise Ha-kan Arkan’a övgüler dizdi. Taka, “Hakan direndi, Türkiye izledi. Trabzonspor, Fener-bahçe deplasmanndan 1 puan çkard, ka-leci Hakan panter kesildi. Trabzonspor’un devre aras transferi, Kadköy’de Onur’u aratmad. Hakan Kvrak!” başlklarn kul-land. Karadeniz, Boro-Mavililerin ‘Kadköy Hakan’’ sayesinde Şükrü Saraçoğlu’ndan baş dik ayrldğn yazd. Kuzey Eks-pres, ‘Sahadan çekilmedik, geri çekildik, Trabzonspor’u Hakan kurtard” ifadeleriy-le maç okuyucularna aktard. SPOR SERVİSİ

PTT BİRİNCİ LİG, SPOR TOTO İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ LİG’DE PUAN DURUMU, TOPLU SONUÇLAR VE HAFTANIN PROGRAMI

Kadköy panteri Hakan

Trabzonspor maçnn bitiş düdüğünün ardndan

krmz kart gören Caner Erkin, cezasn Türkiye Ku-pas’ndaki Çaykur Rizespor

mücadelesinde çekecek. Zorlu müsabaka öncesi sar

kart snrnda bulunan yldz oyuncu, krmzdan önce sar kart da almşt. 3 sar

kart devam eden 26 yaşn-daki oyuncu, Süper Lig’in 20. haftasnda oynanacak

Gaziantepspor deplasma-nnda forma giyebilecek.

Hollanda Ligi ekiplerinden Feyenoord’un teknik di-

rektörü Fred Rutten, sezon sonu için Dirk Kuyt’a tek-

lifte bulunduklarn söyledi. Hücum bölgesi için fit bir

oyuncuya ihtiyaç duy-duklarn belirten Rutten,

“Kuyt takma hava katacak. Önemli görevler üstle-

nebilir. Değişik yerlerde oynayabiliyor. Gelecek yl için plan bu.” dedi. Takm

kaptan Jordy Classie ise Kuyt’u inanlmaz bir fut-

bolcu olarak niteledi.

Trabzonspor maçnda iki penaltlarnn verilmediğini

savunan Fenerbahçe’nin kalecisi Volkan Demirel’e ceza kapda. Karşlaşma-dan önce hakem Bülent

Yldrm’n telefonla aranmasna atfta bulunan

Volkan, soyunma odas koridorunda küfretmişti. Bu

sözler, temsilci tarafndan rapor edildi. TFF Hukuk Kurulu’nun Yldrm’dan

isteyeceği ek bilginin gel-mesiyle Volkan’n PFDK’ya

sevk edilmesi ve en az 2 maçlk yaptrm

uygulanmas bekleniyor.

Caner Erkin kupada yok

Feyenoord Kuyt’ açklad

Küfür, Volkan’n başn ağrtacak

FOTOĞRAFLAR: ZAMAN, MAHMUT BURAK BÜRKÜK

FENER’İN TEK EKSİĞİ GOL

Kadıköy panteri HakanSPOR SERVİSİ

1Trabzonspor’un golsüz eşitlikle ta-mamlanan Fenerbahçe maçındaki

futbolu, Bordo-Mavili camiada beğenil-medi.

Performanslarını ‘kötü değil, çok kötü’ şeklinde özetleyen Teknik Direktör Ersun Yanal gibi yöneticisinden futbolcusuna kadar hiç kimse Karadeniz ekibine geçer not

vermedi. Buna karşılık takımının Kadıköy deplasmanından bir puanla dönmesinde büyük payı olan kaleci Hakan Arıkan başa-rılı kurtarışlarıyla ‘Kadıköy Panteri’ unvanını kazandı. Sezonun ilk haftalarında Onur Kıvrak’ın sakatlanması üzerine kalesinde sıkıntı yaşayan Trabzonspor, devre arasında 550 bin Euro kiralama bedeliyle Hakan Arıkan’ı kadrosuna kattı. 32 yaşındaki file bekçisine yarım sezon için 1 milyon 400

bin lira ödendi. Daha önce Kocaelispor, Ankaraspor, Beşiktaş, Mersin İdman Yurdu ve Antalyaspor’da ter döken yetenekli isim, Fenerbahçe önünde adeta devleşti. Rakibin kaleyi bulan 28 şutunu etkisiz hale getirdi. Onur’un yokluğunu aratmayacağını göste-ren deneyimli eldiven, şu ana dek 3 Süper Lig ve 2 Türkiye Kupası sınavında sadece 2 gol yedi. Fırtına, Hakan’la çıktığı hiçbir maçı kaybetmedi.

HALIT ÖLMEZ İSTANBUL

1Sezon sonunda şampiyonluk yaşayıp 4. yıldızı takmayı hedefleyen Fenerbahçe,

iki puan kaybetmesine rağmen Trabzonspor maçındaki futboldan memnun kaldı. Teknik Direktör İsmail Kartal, rakibi sahadan sildik-lerini belirtirken, tek eksik olarak 90 daki-kada ağları havalandıramamalarını gösterdi. Emenike ise kaçırdığı gollerle bir kez daha hedef isim haline geldi.

Fenerbahçe, Kadıköy’de konuk ettiği Trabzonspor karşısında iki puan kaybeder-ken ortaya konan oyun ve takımın müca-delesi tam not aldı. Kanarya, zirve yarışında yaralanmasına rağmen maç sonu Teknik Direktör İsmail Kartal’ın “Oyuncularım verdiğim görevleri yerine getirdi. Rakibe şans tanımadan, orta çizgiyi geçirmeden oynadık. Trabzonspor’u sahadan sildik.” ifadeleri, etkili futboldan duyulan memnuniyetin özeti gibiydi.

Heyecanı yüksek karşılaşmanın istatistikleri de İsmail Kartal’ın sözlerini büyük ölçüde doğruladı. Bordo-Mavili ekibi mücadelenin genelinde adeta kendi yarı

alanına hapseden Sarı-Lacivertlilerin tek eksiği 90 dakikada gol atamaması olarak gösterildi. Hakan Arıkan’ın koruduğu kaleye 28 şut gönderen Fenerbahçe, bu alanda sezon rekorunu da kırdı. Yüzde 62 topla oynamayla maçın tek hakimi olan Kartal’ın öğrencileri, ilk 60 dakikada rakibi ceza sa-hasına dahi yaklaştırmadı. Kanatlardan üst üste bindirmeler yapan Sarı-Lacivertliler, 34 orta gelmesine karşın ağları havalandırmayı beceremedi. Son düdüğün ardından topla en fazla buluşan oyuncuların sağbek Gökhan Gönül (86) ile solbek Caner Erkin (88) olması ise Kanarya’nın kanat akınları konusundaki üstünlüğü gözler önüne serdi.

Emenike sınıfta kaldıBu sezon gösterdiği performansla eleş-

tirilerin hedefindeki isim olan Emmanuel Emenike eline geçen forma şansını iyi de-ğerlendiremedi. Musa Sow’un milli maçlar için ülkesine gitmesinden sonra İsmail Kartal’ın forvet hattını teslim ettiği Nijeryalı, Trabzonspor önünde kaçırdığı gollerle bir kez daha hedef isim haline geldi. 27 yaşındaki

oyuncuyu oynatarak kazanmak isteyen 53 yaşındaki çalıştırıcının zorlu müsabakada Sow ve Webo’yu yedek bırakması şaşkınlıkla karşılanmıştı. Özellikle maçın ilk yarısında neredeyse boş kaleye topu yuvarlayamayan Emenike, takımın bu kadar baskılı oynadığı bir maçı erkenden koparmasını da engelledi. Sezon başından beri 16 maçta forma şansı yakalayan yıldız krampon, fileleri yalnızca 3 kez havalandırabildi. Emenike, kariyerinin bu en kötü rakamları ile bir dönem kaçırdığı gollerle saç baş yolduran İspanyol forvet Güiza ile kıyaslanır oldu.

Küfür, Volkan’ın başını ağrıtacakTrabzonspor maçında iki penaltılarının

verilmediğini savunan Fenerbahçe’nin kalecisi Volkan Demirel’e ceza kapıda. Kar-şılaşmadan önce hakem Bülent Yıldırım’ın telefonla aranmasına atıfta bulunan Volkan, soyunma odası koridorunda küfretmişti. Bu sözler, temsilci tarafından rapor edildi. TFF Hukuk Kurulu’nun Yıldırım’dan isteyeceği ek bilginin gelmesiyle Volkan’ın PFDK’ya sevk edilmesi ve en az 2 maçlık yaptırım

uygulanması bekleniyor.

Caner Erkin kupada yokTrabzonspor maçının bitiş düdüğünün

ardından kırmızı kart gören Caner Erkin, ce-zasını Türkiye Kupası’ndaki Çaykur Rizespor mücadelesinde çekecek. Zorlu müsabaka öncesi sarı kart sınırında bulunan yıldız oyuncu, kırmızıdan önce sarı kart da almıştı. 3 sarı kartı devam eden 26 yaşındaki oyuncu, Süper Lig’in 20. haftasında oynanacak Gazi-antepspor deplasmanında forma giyebilecek.

Feyenoord, Kuyt’ı resmen açıkladıHollanda Ligi ekiplerinden Feyenoord’un

teknik direktörü Fred Rutten, sezon sonu için Dirk Kuyt’a teklifte bulunduklarını söyledi. Hücum bölgesi için fit bir oyuncuya ihtiyaç duyduklarını belirten Rutten, “Kuyt takıma hava katacak. Önemli görevler üstlenebilir. Değişik yerlerde oynayabiliyor. Gelecek yıl için plan bu.” dedi. Takım kaptanı Jordy Classie ise Kuyt’u inanılmaz bir futbolcu olarak niteledi.

46 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ46 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANSPORBURASI SÜPER LİG DEĞİL, ALIŞ BUNLARA

Adı hâlâ 20 yıl önce ter döktüğü Galatasaray ile anılan Papen lakaplı Mustafa Kocabey, 40 yaşında futbolu bıraktı. Kocabey ile Süper Lig’de başlayan, amatör ligde sona eren sıra dışı kariyerini konuştuk.

BEHRAM KILIÇ

1Bir zamanlar G.Saray altyapısında bir-likte futbola başladığı Okan Buruk,

Tamer Tuna, Cengizhan Hınçal gibi oyun-cular yıllar önce futbolu bıraktı. Aynı yaş grubunda yer aldığı A Millî Genç takımından arkadaşları Emre Aşık, Oktay Derelioğlu gibi isimler de hakeza öyle. 40 yaşına kadar futbol oynama başarısı gösteren Papen la-kaplı Mustafa Kocabey ise geçen hafta yeşil sahalara veda etti. Adı hâlâ 20 yıl önce ter döktüğü G.Saray ile anılan Mustafa ile en üst ligde başladığı ve en alt ligde bitirdiği sıra dışı kariyerini konuştuk.

Aslen Sivas Zaralı ama doğma büyüme İstanbulludur. Cibali sokaklarında yetişir. Elinde futbol topuyla öğlen vakti eve dön-düğünde annesine mahalle arkadaşlarını şikâyet ederek ‘Bunlar futbolu bilmiyor’ dediğinde 7-8 yaşlarındadır. İstanbul’un amatör küme takımlarından Yeşildirek’te top koşturan babası onu G.Saray altyapısına teslim ettiğinde ise 10 yaşında. O gün aynı zamanda Florya Metin Oktay Tesisleri’nin açılış günüdür. 18 yaşına kadar her kate-goride oynadığı Sarı-Kırmızılı takımın A kadrosunda 1992’de Karl Heinz Feldkamp’ın işbaşına gelmesiyle kendine yer bulur. Aynı yılın temmuz ayında Almanya’da şampiyon-luğa ulaşan 18 Yaşaltı Millî Takımımızın bu başarısında büyük pay sahibidir. Bu şampi-yonayı yerinde izleyen Feldkamp’ın hem ona hem de aynı takımda yer alan Okan Buruk’a verdiği değeri bugünkü gençler maalesef

bulamıyor. Feldkamp özel işleri sebebiyle bir hafta geç katıldığı G.Saray’ın Hollanda kam-pında yardımcısı Ahmet Akcan’ın Katowice ile yapılacak maçta Mustafa’yı kadroya almadığını, Okan’ı yedekler arasında oturt-tuğunu görünce duruma hemen müdahale eder: ‘Bunlar Avrupa Şampiyonu takımın en önemli oyuncuları, bunları nasıl kadroda dü-şünmezsin’ diye fırçalar. Bunun neticesinde Mustafa yedekler arasına oturur, Okan ise ilk on birdedir. Maçın 20. dakikasında Arif Erdem’in yerine oyuna giren Mustafa ilk kez G.Saray formasını sırtına geçirir. Daha sonra 3-1 kazanılan Heerenveen maçında attığı 2 golle yıldızlaşan Mustafa ertesi gün bir spor gazetesinin manşetindedir. Fotoğrafın altında “Aynı Metin Oktay, aynı Tanju Çolak, aynı Jean Pierre Papen” yazar. Ve o günden sonra spor kamuoyu ona Fransızların ünlü futbolcusundan mülhem Papen lakabını ta-kar. “Kimin taktığını bilmiyorum. Yıllar sonra 2 gazeteci ağabeyim ayrı ayrı zamanlarda ‘biliyor musun bu lakabı sana ben taktım’ dediler.”

Kalli’yle her şey farklı olurdu1992-93 sezonunun 3. haftasındaki

Aydın maçında resmî olarak Sarı-Kırmızılı formayı giyer. O maçın ilk yarısında sayısız gol fırsatından yararlanamaz. Ama Kalli onu ısrarla oyunda tutar ve 60. dakikada ilk golüne imza atar. “Eğer beni oyundan çıkartsaydı kariyerim daha orada bitebilirdi. Ama bana devre arasında ‘golü isteyen gol pozisyonuna girer, sakın denemekten

vazgeçme’ dedi.”Aynı yıl Roma ile Ali Sami Yen Stadı’nda

3-1’in rövanşında oynanan UEFA Kupası maçında 2 gol atar. İstanbul’da maçı 3-2 kaybederler ama o taraftarın gözüne iyice girer. Hakan Şükür ile birlikte forvette oy-namaya başlamıştır. Sezon sonu takımda şampiyonluk yaşar. Ama sezon sonu bir şey daha olur. Feldkamp takımdan ayrılır. “Eğer kalsaydı, benim için her şey farklı olabilirdi.” G.Saray bir başka Alman Reiner Hollmann’a emanet edilir. Forvete Kubilay Türkyılmaz transferi taraftarı coşturur. ‘Milyarları ilk kez o transferle duydum’. 20 milyar liraya mal olan Kubilay doğal olarak formayı alır. Mus-tafa ise Hollmann’ın sadece kupa maçlarında düşündüğü oyuncudur. Hollmann sezon sonu ayrılır. Takımın başına Kocaelispor’u çalıştıran Reinhard Safting, yanında Saffet Sancaklı ve Stevica Kuzmanovski gibi oyuncularla birlikte gelir. Kubilay, Hakan ve Saffet’in ardından ilk on bir şansı iyice zora giren Mustafa, 1994 yılında dönemin Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat’ın ‘seneye seni G.Saray’a alacağım’ sözüne güvenerek Kocaelispor’un yolunu tutar. Ama bir daha G.Saray kapısından içeriye giremeyeceğinin farkında değildir. Kocaelispor’un o sezonki teknik direktörü Mustafa Denizli de onu ilk on birde düşünmez. O da ‘oynayabileceğim bir yere gideyim’ diyerek bir alt lig takımı Çanakkale Dardanel’e transfer olur. Aynı sezon kendisini isteyen İstanbulspor’a gitmediğine bugün bile pişmandır. “Cem Uzan’ın başkanlığında o sezon Süper Lig’e

çıktılar. Ben ise Çanakkale forması altında 28 gol attım. Süper Lig’i ise Play-Off’larda kaçırdık.”

Mustafa’nın Çanakkale Dardanel’e tam 4 defa yolu düşecektir. Aynı takıma 4 farklı sezonda transfer olan belki de yegâne oyuncudur. 2. Lig B kategorisinde, 3. Lig’de, amatör ligde ve BAL Ligi’nde bile forma giyeceği kariyerindeki kırılma anlarından biri de Yimpaş Yozgatspor’da geçirdiği 2000-2001 sezonunda yaşanır. O sezon 31 golle, Türkiye liglerinde en fazla gol atan oyuncu olur. Takımı Süper Lig’e çıkartan ekibin en önemli parçasıdır. Hüseyin Kalpar ile çalışmak ona aynı zamanda fizik kondisyon da katar. Tüm bu parametreler bir araya geldiği için Beşiktaş’ın dikkatlerini çeker. Yeniden büyük bir takıma dönme fırsatının önünde ufak tefek engeller vardır. 800 bin lira olan bonservis bedeli gibi. Nevio Sca-la’nın çalıştırdığı Serdar Bilgili’nin başkanlık yaptığı Beşiktaş, Mustafa ile birlikte Trab-zonspor’dan Fatih Tekke ve Antalyaspor’dan Fazlı’ya da taliptir. Fazlı’nın bonservisi ise 5 milyon liradır. Mustafa, Beşiktaş’a gelmek için can atar. Yozgat yönetimiyle bu transfere izin vermeleri için defalarca oturup konuşur. Hatta bir gazete için Siyah-Beyazlı formayı giyip İnönü stadında fotoğraflar çektirir. 800 bin liranın adı vardır ama Beşiktaş nedendir bilinmez 5 milyon liralık bonservisi ödeye-rek Fazlı’yı transfer eder. “Serdar Bilgili’yi bile aradım. ‘Para pul istemem. Beni alın’ dedim. Ama onlar Fazlı’yı transfer etti. Eğer o gün Beşiktaş’a gitseydim, Avrupa’ya bile

47 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ47 11 - 17 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR

“Gönül Ekran”

facebook.com/irmaktv

twitter.com/irmaktv

instagram.com/irmak_tv

youtube.com/irmaktv

www.irmaktv.com.tr

• D Smart Kanal 91• Teledünya Kanal 155

• Digitürk Kanal 65• Frekans 11096

Symbol Rate 30000 Fec 5/6 Vertical

İdeal aile hayatnn çerçevesiniçizmeye devam eden Bizim Yuvamz,yepyeni formatyla devam ediyor. SunuculuğunuCihan Yenilmez'in üstlendiği Bizim Yuvamz'a, İlahiyatç Hasan Yenibaş ve Aile danşman Efkan Yeşildağ konuk oluyor. Canl olarak ekrana gelecek Bizim Yuvamz, her çarşamba saat 20:30'da Irmak TV'de...

20.30ÇARŞAMBABİZİM YUVAMIZ

CANLI

Papen Mustafa ile kısa kısa Küme düştükçe mücadele, yukarı çıktıkça futbol

artıyor. Anadolu’da sadece futbol düşünüyorsun. 16 yaşında ayağım kırıldı. Bariz geliyordum. Eğer kırılmasaydı Arif Erdem’den önce A Milli Takım’a çıkardım. Metin Oktay gizli gizli beni izlerdi. Avrupa Şampiyonası’nda finalde Portekiz’i yendik. İlk altın gol o maçta oldu. Maç 1-1’di. Uzatmalarda bir pozisyonda rakibi arkadan çektim ama hakem faulü bize verdi. O faulle Tarkan frikikten golü attı. Herkes sahaya girdi. Biz ‘ne oluyor’ diye birbirimize baktık. Meğer altın golmüş. Maçı izleyen Feldkamp yıllar sonra bana “O pozisyonda faulü sen yapmıştın.” dedi. UEFA Kupası’nı kazanan kadronun temelini Feldkamp

attı. Arif, Okan, Mert, Bülent, Hakan hep onun takıma kazandırdığı oyunculardı. Feldkamp bana “Benim Gerd Müller’im sensin.” derdi. Roma’daki maçın son dakikasında Aldair 35 metreden vurdu, gol oldu. Arif ile tribündeydik. Golden sonra yanımdaki Roma taraftarı beni havada silkelemeye başladı. Yozgat’ı ilk gördüğüm günü unutmuyorum. Yanımda futbolcu arkadaşım Alper vardı. Alper’e “Bak, köyün içine stat yapmışlar.” dedim. Sonra o köyün(!) takımına transfer oldum. Çok başarılı, güzel günler geçirdim. Birlikte oynamaktan en çok keyif aldığım oyuncu Okan Buruk’tu. Okan saha içinde nereye koşacağımı, nereye top isteyeceğim iyi bilirdi. Cengizhan’ın da ara paslarını hep özlemişimdir.

transfer olabilirdim.” Haliyle imza olmayınca Siyah-Beyazlı formalı fotoğrafları hiçbir zaman basında yer almaz.

G.Saray altyapısında Salih Bulgurlu ve Ahmet Keskinkılıç, Genç Millî Takımlarda Serpil Hamdi Tüzün gibi ustaların elinde yetişen Mustafa’nın 20 yaşında evlenmesi futbol hayatının bu kadar uzun sürmesinde önemli bir etken. ‘Hiç gece hayatım olmadı’ diyor. İçkisi- kumarı da yok-muş. Antrenmanlarda en çok çalışan futbolcu olmaya gayret ettiğini söylüyor. Bunca yıl futbol oynamasının bir sebebi de kendisini bir gün 3 büyüklerden birinde oynayacakmış gibi motive etmesi. Bir başka hedefi de 300 gol barajını geçmektir. 287’si profesyonel liglerde geri kalanı amatör ve BAL liginde olmak üzere 309 kayıtlı golle tarihteki yerini alır.

Süper Lig’in tek golcüsü GekasOna göre alt liglerden aşağıya doğru gittikçe

futbolun yerini mücadele alıyor. “Eğer Süper Lig’de kalsaydım, 500 gol barajını geçerdim.” gibi iddialı bir cümlesi de var. Bu iddiasını bir örnekle güçlendiriyor: “Çanakkale Dardanel’e gittiğimde ilk maçımız Kartalspor ileydi. Rakibin stoperi bir pozisyonda arkama gelerek enseme üfledi. ‘Ne yapıyorsun ya’ diyerek tepki gösterince ‘Mustafa’ dedi ‘Burası Süper Lig değil. Alış bunlara’.” Bir başka hatırası ise Artvin’de yaşandı. Üçüncü Lig takımlarından Şekerspor’dadır. Artvin Hopa ile oynuyorlardır. “Maçın sonlarına doğru rakipten genç bir oyuncu oyuna girdi. Girer girmez de bana çift daldı. ‘Kardeşim ayıp ya. Ne vuruyor-sun?’ dedim. Bana dönerek, ‘Abi sen Artvin’e kaç defa geleceğin? Vuracağım tabii’ dedi. ‘Papen Mustafa’ya vurdum diye çoluk çocuğuma da anlatacağım bunu’.”

309 gol atan Mustafa’ya göre ‘golcü duracağı ve vuracağı yeri bilendir. Ona göre Burak Yılmaz, Umut Bulut, Sow, Emenike hatta Hakan Şükür golcü değil. ‘Bence Süper Lig’de tek golcü var. O da Akhisarlı Gekas”. Tanju, Jardel, Serkan Aykut gibi isimler de ona göre golcü. En çok sen bu golleri Süper Lig’de atmadın, sayılmaz denmesine alınıyor. ‘Gel aşağıdaki liglere; at bakalım, atabiliyor musun?’ diye soruyor. 3 büyüklerin forvetlerine ise ayrı kızıyor. ‘Onca pozisyona giriyorlar. Ama onlar değil, Anado-lu’dan bir takımın forveti gol kralı oluyor. Ben 3 büyüklerden birinin forvetinde olsaydım, bunu kendime yediremezdim”.

Mustafa Kocabey’in son dönemde oynadığı bazı takımlar Sivas Zara Belediyesi, Alaçatı, Sütlücespor’dur. 5 maçlığına kadrosuna dâhil olduğu son takımı Sütlücespor’da yine bir za-manlar G.Saray altyapısından parlayan Faruk Atalay ile ter döker. Futbol kariyerinin son döne-mindeki bu transferler para için değil, tamamen hatır için gerçekleşen transferlerdir. Amatör takımların eskisi gibi olmadığını da gözlemler Mustafa Kocabey. “Biz antrenmanlarda hazır olurduk. Takımdan 7-8 kişi gelmezdi. Bazen maç günü bile sahaya eksik çıkardık”.

Tüm liglerde şampiyonluk yaşar, sadece BAL Ligi hariç. “Sivas Zara ile onu da yaşayacaktım. Ama son maçta şampiyonluğu kaybettik”. Tüm liglerde gol krallığı yaşar, sadece Süper Lig hariç. Alt liglerdeki futbolcuların kendisine saygı gösterdiklerini, hırsına ve mücadelesine hayran kaldıklarını anlatıyor Mustafa: “Beylerbeyi’nde oynarken sezon sonu iki takım arkadaşım yanıma geldi. ‘Abi’ dediler, ‘Biz aramıza katıldığında ‘Mustafa antrenmanlara gelmez. Bize papazlık yapar’ dedik. Sen ise bizi örnek oldun, abilik yaptın. Davranışlarınla bizi şaşırttın. Hakkını helal et’.

O bundan sonraki kariyerine futbol yorum-cusu ya da teknik adam olarak devam etmek istiyor. 2008 yılında UEFA B Lisansını almış. İlk arzusu bir takımda ‘Golcü antrenörü’ olmak. “Neden olmasın? Kalece antrenörü var, aynen onun gibi golcü antrenörü de olmalı.” diyor. Bu düşüncesini Beşiktaş Yöneticisi Mete Vardar’a da açmış. Karşılığında ‘Mustafa sen şimdi Demba Ba’ya gol atmasını mı öğreteceksin?’ cevabını almış. Ama ona göre her golcünün eksiği var. “Burak Yılmaz ve Umut Bulut sol ayağını hiç kullanamıyor. Onları sol ayağıyla topa nasıl vu-rulur konusunda çalıştırmak isterdim. Ömürleri boyunca bana dua ederlerdi.”

Bliv medlem af Opinionen og fåDanmarks eneste tværkulturelle magasin

leveret til døren og adgang til allePremium-artikler på nettet!

Tegn abonnement på www.opinionen.dk

Kun kr.

250,- pr. år.Studierabat

på kr. 50,-

Tema: Hvilke visioner er der for mangfoldighed i dagens Danmark? Mød debattøren, politikeren og venskabsforeningen, der hver har deres bud. s. 8-11/

Er Tyrkiet en model for Mellemøsten, eller er Mellemøsten blevet en model for Tyrkiet? Læs med og få en udførlig analyse af tyrkisk politik. s. 12/

Forskellige bud på mangfoldighed En mellemøstlig model for det nye Tyrkiet

TEMA: VISIONER FOR MANGFOLDIGHED

#30 - ÅRGANG 4SEPTEMBER 2014 KR. 30,00

- MAGASINET MED TVÆRKULTUREL KANT

SAMFUND

OPINIONEN HAR BESØGT MEKKAS MAGNET

Hajj-sæsonen er rundt om hjørnet:

s. 4-6/

Tema: Hvad er det, der gør IS så berygtet? Opinionen kortlægger terrororganisationen og dens konsekvenser. s. 12-16/

Hvorfor tager en helt almindelig ikke-troende dansker til Istanbul for at faste under ramadanen? Det spørger vi den fastende backpacker Rasmus Elton om. s. 8-9/

IS- en velorganiseret terrorgruppe Den fastende backpacker

TEMA: ISLAMISK STAT

#31 - ÅRGANG 4OKTOBER 2014 KR. 30,00

- MAGASINET MED TVÆRKULTUREL KANT

SAMFUND

spørger vi den fastende backpacker

Enhedslisten vil, i modsætning til fl ertallet af befolkningen, arbejde for at lempe asylreglerne. Det er »ganske få« fl ygtninge, der fi nder vej til Danmark, og det bør vi ikke »klynke« over, siger Enhedslistens politiske ordfører, Johanne Schmidt-Nielsen, i interview med Opinionen.

Danskerne vil stramme - Enhedslisten vil lempe

s. 4-5/

FOTO

: MA

RK K

NU

DSE

N

Mød den frygtløse dokumentarist Nagieb Khaja, der blandt andet kan prale af at være blevet kidnappet af Taliban, være blevet skudt imod i en ambulance i Gaza og meget mere. s. 4-5/

Hvad er sammenhængen mellem retfærdig rettergang og pressefrihed? Opinionen har forsøgt at fi nde svaret til »Fair Trial and Free Press«-konferencen. s. 6-7/

Med livet som indsatsRetfærdig rettergang og pressefrihed

PORTRÆT

#32 - ÅRGANG 4NOVEMBER 2014 KR. 30,00

SAMFUND

Som folketingspolitiker har Yildiz Akdogan en fordel. Hun ser nemlig verden igennem to briller: en dansk og en anden etnisk. Tema om multikulturel politik s. 8-11/

- Indblik, der skaber tværkulturelt overblik

DATTER TIL FOLKETINGSPOLITIKER

FRA GRØNTHANDLERS