40
www.zamaniskandinavya.dk 20 - 26 MAYIS 2015 • YIL : 7 • SAYI : 311 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO 35 EKREM DUMANLI Devam eden Cemel ve Sıffin savaşları Dün biri geldi, okul kapatmamızı istedi 34 33 ALİ BULAÇ SELÇUK GÜLTAŞLI Ah bu saltanat sevdası! ‘Bize o kapıyı itmek düşer’ KAMİL SUBAŞI 4 CİHAN BRÜKSEL 1 Avrupa Parlamentosu (AP), Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un muhalif basının susturulması talebine sert tepki gösterdi. AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, ‘şoke olduğunu’ belirtirken, Türkiye’den ‘yine çok kötü haberler geldiğini’ vurguladı. Cihan Haber Ajansı’na konuşan Harms, son haberlere göre Ankara savcısının ‘hâlâ hükümeti eleştir- meye cüret eden’ basın yayın kuruluşlarına karşı harekete geçtiği ve susturulmalarını talep ettiğini kaydetti. Suçun ‘paralel basın’ olarak nitelendirildiğine işaret eden Harms, “Bu daha önce birçok gazetecinin hapsedilmesi için kullanılan aynı iddia!” dedi. Türk hükümetine çağrı yapan Harms, “Seçici ve siyaset kaynaklı bu çok tehlikeli adalet anla- yışına son verilmesi için Türk hükümetine çağrı yapıyorum.” diye konuştu. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nı da göreve çağıran Harms, basın hürriyeti ihlallerinin araştırılmasını talep etti. Basının susturulmasının gerçekleşmesi durumunda bunun ‘hür ve adil seçimlerin’ yapılmasına karşı bir tutum olacağını vurguladı. AP, bu hafta Hollandalı Sosyalist Kati Piri’nin kaleme aldığı Türkiye raporunu onaylayacak. Rapor, 14 Aralık’ta Zaman ve Samanyolu Grubu’na yapılan polis baskınına özel bir paragraf ayırarak ‘kınarken’, hükümetin medyaya yönelik baskıcı tavrı için de ‘kınama’ ifadesini kullanıyor. AP’den hükümete ve AGİT’e çağrı: Bu çok tehlikeli gidişatı durdurun ‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’ Norveç’te yapılan bir araştırma, Oslo’da yaşayan genç göçmen kökenlilerin yarısından fazlasının Norveçli arkadaşının olmadığını gösterdi. Türk gençler ise, başta geliyor. HABERİ SAYFA 5'TE TURHAN KAYAOĞLU: Kendime artık Komünist demiyorum Tarihçi, yazar Henrik Berggren’in kaleme aldığı İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin hayatını, Turhan Kayaoğlu’nun mükemmel Türkçe çevirisinden okumuştum. Entelektüel duruşu ile büyük saygı gören İsveç’in İstanbul eski Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un Türkiye’de yazdığı o çok değerli eserleri de... HABERİ SAYFA 10'DA Zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık Sosyal Demokrat Parti’den Kopenhag’dan milletvekili adayı olan Özkan Koçak, hayatında hep ilkleri başarmış biri. Glostrup Belediye Meclisi ve Başkent Bölge Meclisi’ne seçilen ilk etnik kökenli isim olan Koçak’ın yeni hedefi Meclis. Özkan Koçak, yereldeki tecrübesini genele taşımak istiyor. • 9'DA ÖZKAN KOÇAK: MEDYA KURULUŞLARINDAN BÜYÜK TEPKİ: Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı. ZAMAN İSTANBUL 1 Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşkınlıkla karşılanan skandal talimat, muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyapılarını kapatmayı hedefliyor. Daha önce Anaya- sa’ya aykırı şekilde vatandaşların fişlenmesi talimatıyla gündeme gelen Savcı Coşkun, tek tip medyayı hedefleyen son girişimiyle Anayasa’nın 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyayı susturma girişimine basın meslek kuruluşlarından tepki yağdı. Tepkiler özetle şöyle: Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti baskı altına almak Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay: Ben böyle bir yazının ya- zıldığına ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşılıyor ki bu da sürpriz değil. Havuz medyası yetmedi bunlara, havuz yargısını devreye sokuyorlar. İktidardan başkası konuşmayacak, yazmayacak, görüşlerini açıklamayacak. Tek kale kendileri oynaya- caklar. Türkiye’de yargı iktidara bağlı olunca bu tür tarihe geçecek diktatörce uygula- malar olabiliyor ne yazık ki. Tek hedefleri seçim öncesi muhalefeti nasıl baskı altına almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktır. Bu kararları alanlar, yakın geleceğin sanıklarıdır. DEVAMI SAYFA 32'DE AHMET ABAKAY PINAR TÜRENÇ HALİT ESENDİR ATİLLA SERTEL UĞUR GÜÇ ORHAN BİRGİT En iyi yatırım insanadır Henüz 8 yaşındayken Danimarka’ya gelen Özkan Ekiz, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek genel seçimlerde Radikal Parti’nin milletvekili adaylarından biri. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin büyük bölümü gibi o da aslen Konyalı. • 6'DA ÖZKAN EKİZ:

Zamandk311 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    271

  • Download
    7

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk311 eg

www.zamaniskandinavya.dk20 - 26 MAYIS 2015 • YIL : 7 • SAYI : 311 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

35

EKREM DUMANLI

Devam eden Cemel ve Sıffin savaşları

Dün biri geldi, okul kapatmamızı istedi34 33

ALİ BULAÇ SELÇUK GÜLTAŞLI

Ah bu saltanat sevdası!

‘Bize o kapıyı itmek düşer’

KAMİL SUBAŞI

4

CİHAN BRÜKSEL

1Avrupa Parlamentosu (AP), Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un muhalif

basının susturulması talebine sert tepki gösterdi.AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, ‘şoke

olduğunu’ belirtirken, Türkiye’den ‘yine çok kötü haberler geldiğini’ vurguladı. Cihan Haber Ajansı’na konuşan Harms, son haberlere göre Ankara savcısının ‘hâlâ hükümeti eleştir-

meye cüret eden’ basın yayın kuruluşlarına karşı harekete geçtiği ve susturulmalarını talep ettiğini kaydetti. Suçun ‘paralel basın’ olarak nitelendirildiğine işaret eden Harms, “Bu daha önce birçok gazetecinin hapsedilmesi

için kullanılan aynı iddia!” dedi. Türk hükümetine çağrı yapan Harms, “Seçici ve siyaset kaynaklı bu çok tehlikeli adalet anla-yışına son verilmesi için Türk hükümetine çağrı yapıyorum.” diye konuştu. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nı da göreve çağıran Harms, basın hürriyeti ihlallerinin araştırılmasını talep etti. Basının susturulmasının gerçekleşmesi durumunda bunun ‘hür ve adil seçimlerin’ yapılmasına karşı bir tutum olacağını vurguladı.

AP, bu hafta Hollandalı Sosyalist Kati Piri’nin kaleme aldığı Türkiye raporunu onaylayacak. Rapor, 14 Aralık’ta Zaman ve Samanyolu Grubu’na yapılan polis baskınına özel bir paragraf ayırarak ‘kınarken’, hükümetin medyaya yönelik baskıcı tavrı için de ‘kınama’ ifadesini kullanıyor.

AP’den hükümete ve AGİT’e çağrı: Bu çok tehlikeli gidişatı durdurun

‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’Norveç’te yapılan bir araştırma, Oslo’da yaşayan genç göçmen kökenlilerin yarısından fazlasının Norveçli arkadaşının olmadığını gösterdi. Türk gençler ise, başta geliyor. HABERİ SAYFA 5'TE

TURHAN KAYAOĞLU:

Kendime artık Komünist demiyorumTarihçi, yazar Henrik Berggren’in

kaleme aldığı İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin hayatını, Turhan Kayaoğlu’nun mükemmel Türkçe çevirisinden okumuştum. Entelektüel duruşu ile büyük saygı gören

İsveç’in İstanbul eski Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un Türkiye’de yazdığı o çok değerli eserleri de... HABERİ SAYFA 10'DA

Zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attıkSosyal Demokrat Parti’den Kopenhag’dan milletvekili adayı olan Özkan Koçak, hayatında hep ilkleri başarmış biri. Glostrup Belediye Meclisi ve Başkent Bölge Meclisi’ne seçilen ilk etnik kökenli isim olan Koçak’ın yeni hedefi Meclis. Özkan Koçak, yereldeki tecrübesini genele taşımak istiyor. • 9'DA

Ö Z K A N K O Ç A K :

M E D Y A K U R U L U Ş L A R I N D A N B Ü Y Ü K T E P K İ :

Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlarAnkara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı.

ZAMAN İSTANBUL

1Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşkınlıkla karşılanan skandal talimat,

muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyapılarını kapatmayı hedefliyor. Daha önce Anaya-sa’ya aykırı şekilde vatandaşların fişlenmesi talimatıyla gündeme gelen Savcı Coşkun, tek tip medyayı hedefleyen son girişimiyle Anayasa’nın 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyayı susturma girişimine basın meslek kuruluşlarından tepki yağdı. Tepkiler özetle şöyle:

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti baskı altına almakÇağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı

Ahmet Abakay: Ben böyle bir yazının ya-zıldığına ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşılıyor ki bu da sürpriz değil. Havuz

medyası yetmedi bunlara, havuz yargısını devreye sokuyorlar. İktidardan başkası konuşmayacak, yazmayacak, görüşlerini açıklamayacak. Tek kale kendileri oynaya-caklar. Türkiye’de yargı iktidara bağlı olunca bu tür tarihe geçecek diktatörce uygula-

malar olabiliyor ne yazık ki. Tek hedefleri seçim öncesi muhalefeti nasıl baskı altına almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktır. Bu kararları alanlar, yakın geleceğin sanıklarıdır. DEVAMI SAYFA 32'DE

-Ankara Savcs Serdar Coş-kun’un seçimlere 3 hafta kala

Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara aykr olarak ‘muhalif medyay susturma talimat’ gönderdiği or-taya çkt. Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşknlkla karşla-nan skandal talimat, muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyaplarn kapatmay hedefli-yor. Daha önce Anayasa’ya aykr şekilde vatandaşlarn fişlenmesi talimatyla gündeme gelen Savc Coşkun, tek tip medyay hedefle-yen son girişimiyle Anayasa’nn 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyay susturma girişimine ba-sn meslek kuruluşlarndan tepki yağd. Tepkiler özetle şöyle:

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti bask altna almakÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI AHMET ABAKAY: Ben böyle bir ya-znn yazldğna ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşlyor ki bu da sürpriz değil. Havuz medyas yetmedi bunlara, havuz yargs-n devreye sokuyorlar. İktidardan başkas konuşmayacak, yazma-yacak, görüşlerini açklamayacak. Tek kale kendileri oynayacaklar. Türkiye’de yarg iktidara bağl olunca bu tür tarihe geçecek dik-tatörce uygulamalar olabiliyor ne yazk ki. Tek hedefleri seçim ön-cesi muhalefeti nasl bask altna almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktr. Bu kararlar alanlar, ya-kn geleceğin sanklardr.

Bu, halkn haber özgürlüğünün yok saylmas anlamna gelirBASIN KONSEYİ BAŞKANI PINAR TÜRENÇ: Bu uygulamann yaşama geç-meyeceğini umuyorum. Çünkü demokrasilerde bu tür ifade k-stlayc önlemlerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadğn, sisteme de fayda sağlamadğn gördük. Basn ve ifade özgürlüğünü aykr bulu-yorum. Halkn haber alma özgür-lüğünün yok saylmas anlamna gelir bu. Bunun için de bu tür ya-saklamalarla hiçbir yere varlmaz.

Hukuki açdan da mümkün de-ğil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür yasaklarn uygulanmas mümkün değil. Ama tabii gerçek demokra-silerde.

Yarn başkalarn cezalandrabilirler öbür gün başka birileriniİZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ ESKİ BAŞKA-NI ATİLLA SERTEL: Türkiye’de basn ve ifade özgürlüğü tarih boyunca ik-tidarlar tarafndan çiğnendi. Asker ve darbe dönemlerinde de çiğnen-di. Ancak son 12 yldr Türkiye’de medya ne yazk ki iktidar tara-fndan hem şekillendirildi hem de kendi aleyhinde yazan, çizen, konuşan kim varsa cezalandrld. Bu cezalandrmalar devam ediyor. Dün dost olduklarna bugün rahat-lkla cezalandrma yöntemini seçi-yor. Yarn başkalarn cezalandra-bilirler, öbür gün başka birilerini. Yani kendilerinden olmayan her-kesi hem cezaevine atyorlar hem

de özgürce yazlmasnn önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluk-larla Türkiye’deki insanlarn büyük bir bölümünü sindirmeyi başard-lar. Şimdi de zulüm yapyorlar.

Hak ve hukuk kalmad, artk herkesi susturacaklarMEDYA ETİK KONSEYİ BAŞKANI HALİT ESEN-DİR: Türkiye’de maalesef 17-25 Ara-lk sürecinden sonra demokrasi ve hukuk askya alnmş. Kanun dev-leti de askya alnmş. Şahsi mal, mülk kavramlarnn kalmadğn görüyoruz. Sözün bittiği noktada-yz. HSYK’sndan başla diğer bütün kurumlara kadar sanki hepsi esir alnmş. Hak-hukuk kalmad, ar-tk herkesi susturacaklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak istenilen Baas rejimi maalesef bugün Müslüman olan bir partiyle yapmaya çalşyorlar.

Sadece benim sesim duyul-sun isteniliyorTÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI BAŞKA-

NI UĞUR GÜÇ: Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor. Dikta rejim-lerinde bile olmayan bir şey. Dik-tatörün tekelinde bir ülkeye doğru gidiyoruz. Devletin kanallar, TRT ve Anadolu Ajans kendi propa-gandalarn yapyor. Havuz med-yas da yandaş medya da bunu yapyor. Ve kaybedilen oylarn bir şekilde üzerini kapamak istiyor-lar. Bu bize seçimin sonrasndaki durumu da ortaya koyuyor. Ba-sn özgürlüğü zaten rafa kalkmş durumda. Gazeteciler üzerindeki basklar devam ediyor.

Bu ancak Kuzey Kore savcs tarafndan yaplrESKİ BASIN KONSEYİ BAŞKANI ORHAN BİRGİT: Savcnn böyle bir şeyi ya-pabilmesi için ya Türkiye’de yaşa-mamas lazm böyle bir çağda veya Kuzey Kore’nin savcs olmas la-zm. Sansür imkan yok. Anayasa açk. Anayasa basnn sansür edile-meyeceğini yazyor. Savcnn elin-de bu sansür silahn kullanmak için başvurduğu şey yazl medya-ya değil işitsel, internet, televizyon vs. gibi şeylere başvurmas. Savc bu haber karşlğnda, ‘Ben aklm peynir ekmekle yemedim’ açk-lamas yapmas lazm. Bugünkü dünyada ancak Kuzey Kore sav-cs tarafndan yaplr. Herhangi bir cumhuriyet savcsnn böyle bir durum yapmas mümkün de-ğil. Hâkimler ve Savclar Yüksek Kurulu’nun savcnn akl sağlğ-nn yerinde olduğunu kontrol at-na almasn bekliyorum eğer böyle bir şey varsa. İSTANBUL ZAMAN

03GÜNDEM 18 MAYIS 2015 PAZARTESİ ZAMAN

SAYFA TASARIM: YUNUS EMRE YILDIRIM

Şanlurfa’da “Suriyeli istemi-

yoruz” mitinginin valilik tarafndan

yasaklanmasn-dan sonra, sokak

aralarnda gösteri yapmak isteyen bir

grup, 3 Suriyeliyi yaralad. Bacağn-

dan bçakla yarala-nan Suriyelilerden

biri, ambulansn gelmesini yerde

bekledi. FOTOĞRAF: CİHAN, FETHİ ALTUN

Tek tip yargdan sonra tek tip medya istiyorlar

THY teknisyeninin ailesi: İş kazas değil, cinayet-Türk Hava Yollar’nda (THY) uçak teknisyeni ola-

rak çalşan ve önceki gün bakmn yaptğ uçağn kanatlarndaki flap ad verilen yere skşarak hayatn kaybeden teknisyen Tuğrul Tuna Beken, gözyaşlar içinde son yolculuğuna uğurland. 36 yaşndaki teknis-yenin kuzeni Didem Koryürek olayda ihmal olduğunu söyleyerek, “Tuna’dan dinlediğimiz kadaryla onlarn çalşma şartlar çok ağrd. Uyumadan çok uzun saat-ler çalştrlyor Türk Hava Yollar teknisyenleri. Tuna eğitimden çkmşt ve ertesi sabah 6’da tekrar nöbete çağrld ve sabah 8’de bu kaza oldu. Bize hep ‘Âşk ol-maya bile vaktim yok’ diyordu. O tempoda çalşyordu. Bu bir iş kazas değil, iş cinayetidir.” dedi.

İstanbul Büyükçekmece Kuba Camii’nde düzen-lenen cenaze törenine Beken’in ailesi, THY Yönetim Kurulu Başkan İlker Ayc, THY Genel Müdürü Te-mel Kotil, mesai arkadaşlar katld. Temel Kotil, ai-lenin ihmal ve uzun çalşma tepkisine “Doğru değil” diye cevap verdi. 12 yllk teknisyen Beken’in diğer kuzeni Korhan Koryürek de “İmkansz bir kaza ol-duğunu söylüyorlar. Kazann nasl olduğuna, neden güvenlik önlemlerinin yetmediğine, neden öldüğü-ne dair henüz bir cevap alamadk. Bakmda teknis-yenler ölüyorsa uçaklar havadayken neler olur? Bu Türk Hava Yollar’nn Soma’sdr.” şeklinde konuş-tu. Cenaze namaznn ardndan genç teknisyen Gü-zelce Mezarlğ’na defnedildi. İSTANBUL CİHAN

FOTO

ĞRA

F: D

HA

-Şanlurfa’da günlerdir sosyal medyadan örgütlenen bir grubun saldrs sonucu

biri bçaklanarak 3 Suriyeli yaraland, 10 sal-drgan gözaltna alnd. Şehirde bir grup ‘Su-riyelileri istemiyoruz’ mitingi düzenlemek için bir haftadr sosyal medya üzerinden örgütle-niyordu. Şanlurfa Valisi İzzettin Küçük’ün “Ben vali olarak o mitingi yasaklyorum.” açklamasnn ardndan dün polis sk güvenlik önlemleri ald. Mitingin düzenleneceği Topçu Meydan’na polis yerleştirildi, sk güvenlik önlemleri nedeniyle miting düzenlenemedi.

20 kişilik bir grup bölgedeki Suriyeli bir gruba saldrd. Bir anda etraf sarlan 3 Suriyeli darp edildi, biri bacağndan bçakland. Grubun elinden kurtulan Suriyeliler 100 metre kaça-rak bir binann altna sğnd. Esnaf, Suriyeli-leri saldrganlarn linç girişiminden kurtard. İhbar üzerine polis ekipleri olay yerine sevk edildi. Yaral Suriyeliler binadan çkarlarak ambulans istendi. Bçaklanan Suriyelinin kan kaybn önlemek için bacağna bez bağlandğ görüldü. Olaylara karştklar iddia edilen 10 kişi gözaltna alnd. FETHİ ALTUN ŞANLIURFA

ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR

THY uçağ köprüye çarpt Türk Hava Yollar’na ait İs-tanbul-Helsinki seferini yapan yolcu uçağ, Helsinki havalimanna indik-ten sonra terminale yanaşrken köprüye çarpt. Kaza sonucu uçağn ön ka-psnda hasar meydana geldi. THY’nin Helsinki-İstanbul seferi iptal edildi.

Şanlurfa’da yine Suriyeli gerginliği: 3 yaral, 10 gözalt

AHMET ABAKAY PINAR TÜRENÇ HALİT ESENDİR ATİLLA SERTEL UĞUR GÜÇ ORHAN BİRGİT

ANAYASA’NIN 30’UNCU MADDESİ DİYOR Kİ:Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.

BÜŞRA ERDALYargda baş gösteren yeni anlayşa göre,

medyaya ‘gaz ocağ’ muamelesi yaplyor. Anayasal düşünce ve ifade özgürlüklerine dair hakla-rn, gaz ocağ mantğyla bir düğ-meyle kslabileceği sanlyor. 31 Mart 2014 yerel seçimleri öncesi Twitter’n mahkeme karar ile kapatlmas bunun ilk bariz örne-ği idi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğü kapsa-mnda “hak ihlali” saydğ karar sonras Twitter açld. Şimdi yeni bir seçim öncesi sadece yürütme ve ona bağl savclarn iddiala-ryla ortaya çkmş, somut delili olmayan sözde ‘paralel’ iddias ile muhalif medya susturulmak isteniyor. Bu amaçla Ankara adliyesinde kurulan ‘Anayasal Düzene Karş İşlenen Suçlar Bü-rosu’ isimli birimin savcs Serdar Coşkun, Ulaştrma Bakanlğ’na yazdğ yazda ‘paralel’ olarak adlandrdğ medya kuruluşlar-nn uydu yaynlarnn kesilmesi talimat verdiği iddia ediliyor.

Bu talimat, medyaya yönelik baskda ilk değil. 17-25 Aralk 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarndan sonra ilk olarak iktidar basks ile kamu ve birçok özel kurumlardan reklamlar kesildi. Başta televiz-yon kanallar olmak üzere basn kuruluşlarnn ayakta durmas için reklam geliri çok önemli. Buna rağmen bu basn kuru-luşlar ayakta kald. Akabinde, bizzat dönemin başbakan meydanlarda ‘paralel’ dediği camia için “bunlarn gazetele-rini okumayn, televizyonlarn seyretmeyin” diye ayrmclk ve nefret suçu işledi. Buna rağmen özgür basnda tiraj ve reytingler düşmedi. Yani millet sahip çkt. Bu da yetmedi 14 Aralk 2014’te Zaman ve STV’ye polis baskn yapld. Zaman Genel Yayn Yönetmeni Ekrem Dumanl, yurtdş çkş yasağ konularak serbest braklrken, STV Yayn Grubu Başkan Hidayet Karaca, Silivri’de ağr şartlarda hapiste tutuluyor. İşte tüm bu basklara rağmen bu medya kuruluşlar yaynlarna devam edince şu anda yeni bir bask ve susturma girişimi var. Halk nezdinde itibar kaybedilmeyince, okunmaya seyredilmeye devam edildikçe bu medya kuruluşlarna fiziki engel uygulanmas amaçlanyor. İddia-ya göre, Ankara Savcs Coşkun, bu medya kuruluşlarnn “toplu-

mu terörize ettiği ve kutuplaşma-ya yol açtğ” gerekçesiyle devlete ait uydu bağlantlarn kapat-may, altyaplarnn iletişime ka-patlmasn istiyor. Anayasa’nn 30’uncu maddesi çok açk, “Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.” di-yor. İletişim altyaps kapatlmak istenen medya kuruluşlar, yasal ve hukuka uygun olarak yllardr hizmet veriyor. Yani Anayasa’ya göre işletilmesi engellenemez. Kald ki, “toplumu terörize etme ve kutuplaştrma” diye bir suç tanm yoktur. Terör suçunun da tanm 3713 sayl kanunun 1’inci maddesinde açklanmş; “cebir ve şiddet kullanarak; bask, kor-kutma, yldrma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle” deniyor. Yani bu yöntemler olursa terör suçu oluyor. Şimdi, medya kuruluşlarnn hangi yayn ‘cebir ve şiddet’ kullan-maya giriyor? Haberler mi, yorumlar m, yoksa diziler mi? İktidara muhalif olanlarn sesini duyurmak, soruşturma dosya-larna, haksz ve delilsiz tutuk-lamalar kamuoyuna duyurmak suç saylyorsa, medyann da zaten en başta gelen asli görevi bu. ‘Kutuplaştrma’ iddias-na ilişkin ise kimin uzmanlk alannn olduğu her seçim öncesi meydanlara yansyor. Bu açdan iktidar mitinglerini yaynlamak asl toplumu terörize etmek ve kutuplaştrmaya giriyor.

Ayrca Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi (AİHS), “herkesin görüşlerini açklama ve anlatm özgürlüğü”nü düzenliyor. Bu konuda AİHM de, konuyla ilgili Handyside-İngiltere kararnda, ifade özgürlüğünün sadece za-rarsz ve kaytszlk içeren bilgiler ve fikirler için değil, ayn zaman-da şok edici veya rahatsz edici olanlar için de geçerli olduğunu belirtiyor. Dolaysyla AİHM, tüm medyann yandaş olmak zorun-da olmadğn, iktidar rahatsz eden ya da şoke eden bilgilerin de ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyor. Kald ki, günümüzde yaşanan sradan bir bilgi akş değil. Demokrasi ve hukuk adna işlenen katliamlar duyuran medya, hava kadar su kadar ihtiyaç. ‘Muhalif’ diye medyann susturulmas ise yaplacak seçimi de antidemokratik ve hukuksuz hale getirir.

Savc sanki ‘gaz ocağ’ kapatyor, Anayasa’y ihlal ediyor

HABERANALiZ

En iyi yatırım insanadırHenüz 8 yaşındayken Danimarka’ya gelen Özkan Ekiz, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek

genel seçimlerde Radikal Parti’nin milletvekili adaylarından biri. Danimarka’da yaşayan

Türkiye kökenli göçmenlerin büyük bölümü gibi o da aslen Konyalı. • 6'DA

Ö Z K A N E K İ Z :

Page 2: Zamandk311 eg

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı .................................................................................................................................... +46 72 336 35 54• Norveç: Ömer Fevzi İpek .......................................................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ................................................................................................................ + 358 46 63 44 686• Aarhus: Rasim Atakan ............................................................................................................................. + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir ................................................................................................................................. + 90 5332 83 89 86

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam ........................................................yildirim@bahar.dk ...................................................+45 71 51 43 85Okur Hattı: ........................................... [email protected]: ................................................. [email protected]............................................+45 70 20 69 70

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziEditorial Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci [email protected]

Benim Ailem EditörüSüleyman UysalGrafik Tasarım

Sebahattin ÇelebiReklam / Advertising

+45 71 51 43 85

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

‘‘En iyi yatırım insanadır. Binaya,

arsaya arabaya değil insanadır. Bu yüzden

en iyi yatırım da eğitimedir. Ölü eşekten

semer kalır, ölü insandan da eser kalır. Çocuklarımıza yatırım yapmak zorundayız.’’

Özkan Ekiz

Milletvekili Adayı

Radikal Parti (B)

■ İSVEÇ

Ebeveynlik izninde, eşitlik talebiİsveç’te iktidarda bulunan koalisyon hükü-

metinin büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (S) milletvekilleri, ebeveynlik izninin eşler arasında eşit oranda paylaşılmasını istedi.

Milletvekilleri Elinor Odeberg, Veronica Palm ve Erika Ullberg, halihazırda kadının yüzde 76 ve erkeğin yüzde 24’ünü kullandığı ebeveynlik izninin eşit oranda kullanılması

gerektiğini yazdı. Dagens Nyheter gazetesine yazdıkları makalede milletvekilleri, “çocuktan sorumlu iki veli varsa, ikisi de söz konusu izni sekiz aylık dönemde yüzde 50 oranında paylaşmalı” diye yazdı. Milletvekillerin bu teklifi, 29-31 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Sosyal Demokrat Parti’nin Yıllık Olağan Kongresi öncesi tartışmaları da beraberinde getirdi.

‘‘Ülkenin gündemini yakından takip

etmediğimiz için hakkımızda çıkan

kanun ve haberlerden ‘yangın bittikten’ sonra

haberdar oluyoruz. Bu konuda değişik etnik kökenlilerle

görüşüyorum. Ortak noktamız ‘Müslüman’

etiketi olacak.’’

Özkan Koçak

Milletvekili Adayı

Sosyal Demokrat Parti (A)

■ DANİMARKA

Yolcular tazminat için 2016’yı beklemeli

Ertelenen uçuşları için tazminat almayı bekleyen yolcuların daha uzun süre beklemesi gerekiyor. Yargıtay, dört özel vakada, uçuşların ertelenmesi veya iptal edilmesine sebep olan teknik arızaların tazminata yol açıp açamadığına Mart 2016’da karar verileceğini belirtti. Yargıtay Temyiz Komitesi sekreteri Rikke Plesner Skovby, “Procesbevillingsnævnet, davanın önemli konular içerdiğini bu sebeple de Yargıtay’da ele alınması gerekiyor. Prensip olarak böyle olması gerekiyor.” şeklinde konuştu. Aynı zamanda Yargıtay, her hafta Kopenhag Şehir Mahkemesi’ne 40 ila 50 adet yeni dava geliyor ve beklemede olan davalardan dolayı yeni davalarla ilgilenilemiyor.

■ DANİMARKA

Hastaneler uzman sıkıntısı çekiyor

Anestezik hekim, cerrah, radyolog ve nörolojist. Bunlar Danimarka’daki hastanelerin eksikliğini çektiği uzmanlık alanları. Danimarka’nın 5 bölgesine ilişkin gerçekleştirdiği araştırmaya göre toplamda 500 adet uzman pozisyonu boşta. Tabipler Birliği Başkanı Andreas Rudkjöbing, “Uzman eksikliği olması ciddi bir sorun. Bu da istediğiniz seviyede tedavi hizmeti sunamıyor olduğunuz anlamına gelir. Bu eksiklik bekleme sürelerinin uzamasına, kalitenin düşmesine veya hastaların tedavi görmek için daha uzak hastanelere gitmek zorunda olmasına sebep olabilir.” dedi. Arhus Üniversitesi Sağlık Ekonomisi Profesörü Jes Sögaard, “Bölgelerden gelen yanıtlar, ülkenin her yerinde uzman eksikliği sıkıntısı çekildiğini gösteriyor, ancak bu daha çok Danimarka’nın eteklerindeki küçük hastanelerin problemi.” değerlendirmesinde bulundu.

■ İSVEÇ

Skåne’de kızamık salgını90’lı yılların en çok korkulan salgın

hastalıklarından olan kızamık, İsveç’in güney bölgesi Skåne’de ortaya çıktı. Skåne bölgesinde mayıs ayı içerisinde ikisi çocuk olmak üzere toplam 5 kişinin hastanede tedavi altına alındığı bildirildi. İsveç Radyosu’nda yer alan habere göre, hastalığın Almanya’dan bulaştığından

şüphe ediliyor. Zira Almanya’da salgının patlak verdiği nisan ayında hastalardan birinin orada bulunduğu belirtiliyor. Kızamık hastalığının en çok iki yaş altı çocukları tehdit ettiği uyarısında bulunan uzmanlar, halkın yüzde 95’nin bu hastalığa karşı aşı olduğu İsveç’te yayılma tehlikesinin çok düşük olduğunu kaydediyor.

■ İSVEÇ

Gençler arasında işsizlik düşüşteİsveç’te gençler arası işsizlikte hızlı bir

düşüş yaşandığı açıklandı. İsveç İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndan (Arbestförmedlingen) yapılan açıklamaya göre, genel işsizlik bir önceki yıla oranla daha yavaş bir gösterse de gençler arası işsizlikte hızlı bir düşüş yaşanıyor. İş ve İşçi Bulma Kurumu, geçen yıl Nisan ayında 80 bin olan 18-24 arası genç işsiz sayısının bu yıl 70

bine gerilediğini kaydetti. Açıklamada İş ve İşçi Bulma Kurumu üzerinde iş arayanların sayısının ise son 6 yılın en düşük rakamını bulduğu da vurgulandı. İşsizlikte genel gerilemeye rağmen uzun vadeli işsizlikte artış yaşandığı kaydedildi. İsveç’te iki yıl ya da daha uzun bir süre işsiz olanların sayısının Aralık ayı itibariyle 36 bin 500 olduğu da açıklandı.

■ DANİMARKA

Özgürlük Filosu İsveç’ten Gazze’ye yola çıktıİsrail’in Gazze üzerindeki ambargosunu

kaldırmak amacıyla hazırlanan Özgürlük Filosu geçtiğimiz hafta içerisinde İsveç’in Göteborg şehrinden yola çıktı. 1,5 ayda Filistin’e varması planlanan gemiye yol boyunca geçtiği ülkelerde siyasetçiler ve aktivistler eşlik edecek. İsveç’ten

Danimarka’ya geçerken gemide bulunanlar arasında Danimarka’daki Türkiye kökenli milletvekillerinden Özlem Çekiç de vardı. Sosyalist Halk Partili Çekiç, İsrail’in Gazze üzerindeki ambargosunun bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi.

Page 3: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Salix Skole • Høffdingsvej 18 • Valby • 2500 • 36176176

Bygger bro til fremtiden

I N T E R N A T I O N A L S C H O O L

Østerbro

I N T E R N A T I O N A L S C H O O L

Østerbro

We grow with them at Østerbro International School, where the individ- ual comes first.

Our primary aim is to identify and appreciate the unique potential of each pupil and

develop it to the full in a caring, comfortable and happy environment. Pupils receive an

excellent, well-rounded educa- tion from dedicated and well-qualified teachers, developing

qualities which will equip them to face life’s challenges with self-belief and optimism.

As your child grows

Østerbro International School • Præstøgade 17 • 2100 Copenhagen Ø Tel.: +45 70 20 63 68 • Website: www.oeis.dk • E-mail: [email protected]

■ DANİMARKA

Faizler yükseldiUzun süredir düşük faiz oranı ödemeye

alışkındık, ancak bu durum artık tarihe karışıyor. 30 yıllık sabit faizli kredi oranları geçen hafta yüzde 3,5 oranında düştü. Bu da kredi alırken faiz oranlarının yükseleceği anlamına geliyor. Nordea konut ekonomisti Lise Nytoft Bergmann, “Ev satın almış veya alacak olanlar, daha fazla bütçe ayırmak veya daha ucuz ev bulmak zorunda.” dedi. Lise Nytoft Bergmann faiz oranlarının artmasının ev satın alacak olanlar için ne ifade ettiğini hesapladı. Bir ev sahibinin iki hafta önce yüzde 2 faiz oranıyla 1 milyon kron değerinde 30 yıllık sabit faizli kredi aldığını varsayarsak bu, ev sahibinin vergiler düşüldükten sonra ödeyeceği toplam miktarın 1 milyon 354 bin kron olacağı anlamına gelir.

■ DANİMARKA

Maersk İran’a 1 milyon kron ödedi

Maersk gemisi Tigris, 9 gün İran gözetiminde kaldıktan sonra İran karasularından ayrıldı. Geminin serbest bırakılması için Danimarkalı gemi şirketiyle anlaşma yapıldı ve yüksek miktarda bir ücret ödendi. Maersk, geçtiğimiz çarşamba günü geminin serbest bırakılmasını öngören şartlı bir anlaşma da imzalamıştı. Maersk Line Direktörü Palle B. Laursen, “163 bin dolar ödeyeceğimizi yazılı olarak onayladık. Bu da yaklaşık 1 milyon krona denk geliyor.” dedi. Şubat ayında Maersk ile İranlı şirket Pars Talye arasında bir anlaşmaya varılmıştı. Maersk’in 2010 yılında 10 adet konteynır ile faaliyet gösterdiği İranlı şirketin hasarları için 163 bin dolar ödemesi gerektiğine karar verildi.

■ NORVEÇ

Bağımsızlık günü kutlandı Norveç genelinde kutlanan 17 Mayıs

Norveç Bağımsızlık Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da renkli görüntülere sahne oldu. Kutlamalara, havanın kötü olmasına rağmen çok sayıda Norveçli ve Norveçli göçmen halk katıldı. Ülkenin her yerinde olduğu gibi başkent Oslo’da da 201. Bağımsızlık Günü’nü büyük bir coşku ile kutladı. Sabahın

erken saatlerinde başkentin ünlü Karl Johans Caddesi’ni dolduran on binlerce Norveçli; geleneksel kıyafetleriyle, ellerinde Norveç bayraklarıyla Kraliyet Sarayı’na doğru yü-rüyerek Kraliyet Ailesi’ni selamladı.Norveç, 17 Mayıs 1814’te Eidsvoll şehrinde Dani-marka’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Ayrıca ünlü internet arama motoru Google,

17 Mayıs Norveç Bağımsızlık Günü sebe-biyle özel bir doodle hazırladı. Hazırlanan doodlede, elinde bir tompet çalan Norveçli göçmen ve geleneksel Norveç kıyafetlerini giyen bir Norveçli kadının oğluyla keman çaldığını gösteren bir resim yerleştirildi.

■ NORVEÇ

Başarılı öğretmenlere ek maaş önergesi

Sağ Parti Oslo’nun sunduğu yeni bir önergede, başarılı öğretmenlerin daha fazla maaş alması gündemde. Önergeye göre, öğretmenlerin aldığı maaş kısmen sorumlu oldukları sınıfların ve kendi başarılarına bağlı olarak hesaplanacak. Konuya ilişkin Aftenposten’e konuşan Oslo İl Yönetimi Sağ Parti Temsılcısı Øystein Sundelin, öğretmenlerin başarısının nasıl ölçüleceğini henüz belirlemediklerini aktardı. Öğretmenlerin başarısının farklı yöntemlerle ölçülebileceğine dikkat çeken Sundelin, öğretmenlerin sorumlu oldukları sınıflardaki öğrencilerin notlarına göre değerlendirilmelerinin bir olanak olduğuna işaret etti. Öte yandan, öğretmenlerin en büyük sendikası olan Eğitim Sendikası ise öneriye tepki gösterdi.

■ NORVEÇ

Ulusal bütçede değişikliklerHükümet’in revize ettiği yıllık bütçede, ülkedeki ekonomik gelişimin

beklenenden daha düşük olacağı aktarıldı. Ekonomideki bu düşüşün en büyük sebeplerinden birisinin dünya genelinde düşen petrol fıyatları olduğu vurgulandı. Yapılan açıklamalarda, devletin vergi gelirlerinin beklenenden 11,3 milyar kron daha düşük olacağı, bu yüzden Norveç Petrol Fonu’ndan 5,1 milyar kronun bütçeye aktarılacağı belirtildi. Hükümet yetkilileri, hem ülkedeki çalışanların hem de çalışmak için Norveç’e gelenlerin oranında düşüş yaşanacağı için işsizliğin aynı seviyede kalacağının altını çizdi. Bütçedeki değişiklikler şu şekilde sıralandı: “Belediyelerin vergi gelirlerinin düşmesi sebebiyle toplam 1,1 milyar kron aktarılması, terörle mücadele için ek 130 milyon kron harcanması, Suriye ve çevresindeki ülkelere yapılan insani yardımın 250 milyon kron artılrılarak 1 milyar krona ulaşması ve Akdeniz’deki mültecilere yapılacak yardımların artırılması.”

Page 4: Zamandk311 eg

4 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Kamil Subaşı

‘Bize o kapıyı itmek düşer’Bazen hepimizin başına gelir trajikomik olaylar. Geçenlerde

sosyal medyada denk gelmiştim. Bir eve baskın yapan özel harekat polisleri evin çelikten kapısını kırmak için epey uğraş veriyor ama, sonrasında evin sahibi kapıyı açıyordu polislere. Ne hikmetse kapıyı çalmak, zile basmak akıllarına gelmemişti.

Adamın biri de yüksekçe bir demir parmaklığı aşmak için epey uğraş veriyor ama sonra çıkagelen bir çocuk az ileride, yan taraftaki boşluktan geçip gidiyor. Adam da ancak o zaman fark ediyor, yan tarafta onun da geçebileceği bir boşluk olduğunu…

Bazen zor, içinden çıkılamaz gibi gözüken meselelerin çok basit çözümleri vardır aslında, kime ve nasıl dayanacağımızı bildikten sonra! Bazen meselelere karmaşık değil basit bakmak, sorunu da basitleştirir ve çözülmesini kolaylaştırır. Üniversite yıllarında da benzer metot çok işime yaramıştı. Sınavda soruları basit düşünüp ona göre cevaplamak, sınavlardan yüksek notlar almamı sağlamıştı. Halbuki,konulara benden daha iyi bilen, benim de sınava hazırlanmama yardımcı olan arkadaşlar benden daha düşük notlar alıyorlardı sınavlarda. Nedenini sorduğumda aldığım cevap şu oluyordu: “Hoca, bu kadar basit soru sormaz, mutlaka başka birşeyler düşünmüş, biryerlere gizli ipuçları koymuştur.” Sonrası malum, çok basit sorular bile içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Günlük yaşantımızda da benzer durumlarla karşılaşırız. Dağ gibi karşımızda duran, çözülemeyeceğini sandığımız sorunlar, bazen çok basit yöntemlerle ve yaklaşım tarzlarıyla çözülebiliyor. Önemli olan; öncelikle kime dayanacağımızı, kimden yardım isteyeceğimizi bilmek ve sonrasında ortak akla müracat edip, üstümüze düşeni yapmak. Bazen hiç kale alınmaz denilen kişilerin bile fikirleri

çözüme götürür bizi. Sonrasında yapılması gereken ise Allah’a tevekkül ve ‘aktif sabır’. Sonuçta en sert kayaları delip geçen cılız, aciz ağaç ve bitki kökleri de sabırla ve tevekkülle Allah’a dayanarak sonuca ulaşmıyorlar mı! Açılmaz gözüken kapılar bazen sabırla, bazen ufak bir tebessümle ve dokunuşla açılmıyorlar mı! Bize düşen ‘o kapıyı itmek’ değil mi; geçenlerde bir arkadaşımın paylaştığı şu kıssada da anlatıldığı gibi:

Vaktiyle bir padişah kendisine bir vezir bulmaya karar vermiş ve kocaman bir kapı yaptırmış. Yaptırdığı kapının ortasına da onlarca kilit yaptırmış. Kimisi sürgülü, kimisi halka kilit vesaire derken baştan aşağı her tarafa kilit

yaptırmış. Ve ondan sonra vezir adaylarını bir bir buyur etmiş. İlk giren adama demiş ki:

-“Sen benim vezirim olmak istiyorsun, değil mi?”O da, “Evet efendim.” demiş.-“Eğer benim vezirim olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtar

kullanmadan, levye kullanmadan, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum” demiş padişah.

Vezir adayı şöyle bir dönmüş kapıya, bakmış ve demiş ki:-“Efendim bu mümkün değil, kaldı ki anahtar bile olsa bu kapıyı

açmak saatler sürer.”O da demiş ki:-“Peki, sen git ötekisi gelsin.”Öteki gelmiş, ona aynısını söylemiş, O da demiş:“Efendim mümkün değil anahtar bile olsa…”Öteki gel, beriki git derken, en son vezir adayı da girmiş içeriye.

Padişah demiş ki:-“Sen vezir olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtarsız, levyesiz, hiç

bir alet kullanmadan açmanı istiyorum.”Adam şöyle bakmış kapıya ve dönmüş demiş ki padişaha:-Devletli Sultanım! Aslında aklım der ki: “Bu kapı böyle açmaya

açılmaz. Lakin bize itmek düşer.” demiş ve elini uzatıp o kapıyı şöylece ittiğinde kapının açılıverdiğini ve aslında kilitlerin hiç birinin kapalı olmadığını görmüş.

Sorunların çözümü, insanların gönlüne giden yol, Allah’ın rızasını kazanma.. nerede saklı, kapılar ne şekilde açılır bilemeyiz. Belki bir vakit namazla; belki bir yetimin başını şefkatle okşamakla; belki bir kediye merhametle su vermekle; belki de yanımızdan geçen ve hiç tanımadığımız birine selam vermekle…

Bu yüzden sorunların çözümü, insanların gönlüne giden yol, Allah’ın rızası.. hangi kapıda saklı diye, bizlere o kapıyı itmek düşer. Kapıları açan da kapayan da Allah’tır neticede.

[email protected]@kamilsubasi

Sorunların çözümü, insanların gönlüne giden yol, Allah’ın rızasını kazanma.. nerede saklı, kapılar ne şekilde açılır bilemeyiz. Belki bir vakit namazla; belki bir yetimin başını şefkatle okşamakla; belki bir kediye merhametle su vermekle; belki de yanımızdan geçen ve hiç tanımadığımız birine selam vermekle…

Göksu Fırkateyni Kopenhag’a misafir olduZAMAN KOPENHAG

1NATO tatbikatı kapsamında Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait Göksu Fırkateyni F-497

Kopenhag’ın Langelinie limanına geldi. Kopen-hag Büyükelçisi Mehmet Dönmez elinde bir bu-ket kırmızı/beyaz güllerden oluşan çiçekle savaş gemisini karşılarken, kendisi fırkateyinde askeri törenle karşılandı.

Fırkateyin komutanı Albay Ahmet Gül tarafından merdivende karşılanan Büyükelçi

Dönmez, askeri taburu teftiş ettikten sonra, komutan ve diğer subaylar tarafından kendisine brifing verildi.

Büyükelçi Dönmez, Kopenhag’a ilk kez bir Türk askeri fırkateynin gelmesinden büyük mutluluk duyduğunu belirtirken, kendisine arkasında ‘Büyükelçi’ önünde ‘TCG GÖKSU F-497’ yazan bir kasket ile Gölcük’ten getirilen toprak hediye edildi. Kopenhag’da 3 gün kalan Göksu Fırkateyni’ni Türk vatandaşları gezme imkanı buldu.

Slussen yeniden dizayn edilecekMENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç Çevre Mahkemesi’nden (Mark och Miljödomstolen) sonra Stockholm Şehir

Meclisi de kentin gözde semtlerinden Slussen’i yeniden dizayn edecek projeye onay verdi.

Dagens Nyheter gazetesinde yer alan habere göre, Belediye iktidarını paylaşan Sosyal Demok-rat ve Yeşiller partisi meclis üyeleri Stockholm’ün önemli meydanlarından biri olan Slussen projesi konusunda karar birliğine vardı. Habere göre projeye önümüzdeki yıl başlanacak ve 2022 yılında da bitirilecek.

Proje öncelikle trafik problemini rahatlatmak

için Slussen’de Södermalm ile Gamla Stan ara-sında yer alacak bir köprü kurulmasını öngörüyor. Bunun yanı sıra proje ile Slussen’e yeni bir otobüs terminali ve yeni ofisler yapılması planlanıyor.

Slussen’in yeniden yapılandırılması konusu yaklaşık 25 yıldır tartışılıyor. Meydanının yeniden düzenlenmesi için ilk olarak 1991’de bir yarışma düzenlendi. Meydanın olduğu gibi korunmasını isteyenler günlerce protesto yürüyüşleri yaptı. Akabinde bir kaç yıl arayla projeler yenilendi ve tartışıldı. En son 2005 yılında sunulan bir projede karar kılındı ancak onda da çeşitli eklemeler ve çıkarmalar yapılarak son geçtiğimiz günlerde son şekli verildi.

Page 5: Zamandk311 eg

5 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. ©

Mov

ing

Med

ia A

pS

‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’Norveç’te yapılan bir araştırma, Oslo’da yaşayan genç göçmen kökenlilerin yarısından fazlasının Norveçli arkadaşının olmadığını gösterdi. Türk gençler ise, başta geliyor.ENGİN TENEKECİ OSLO

1‘Norveçlilerle uyum’ Norveçli göçmen-lerin en büyük problemlerinden bir

tanesi. Norveç’te yaşayan özellikle göçmen kökenli genç nüfusun birçoğunun Norveçli arkadaşı yok. Var olanlarınsa tek tük. Ko-nuyla ilgili yapılan bazı araştırma bu durumu somut olarak gözler önüne seriyor. Hatta araştırmaya ek olarak yapılan bir haberde konuyla ilgili görüşü alınan bir kaç Türkiye kökenli genç öğrenci, “Göçmen kökenli ar-kadaşlarımdan daha memnunum.” diyor. Bu durum ise, Norveç’te yaşayan Türk gençlerin kendilerini Norveçlilerden soyutladığını açık bir şekilde gösteriyor.

Norveç Enstitüsü Araştırma Kurumu’nun (NAVO) yaptığı bir araştırmaya göre, Os-lo’da yaşayan 2 bin 500 göçmen kökenlinin yarıdan fazlası göçmen kökenli arkadaşa sahip. Norveç’te doğan Türkiye, Kuzey Afrika ve Orta Doğululardan 105 kişinin göçmen kökenli arkadaş oranı yüzde 70. Pakistanlılardaysa oran daha yüksek; yüzde 80. Aftenposten gazetesi araştırmayı, ‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’ başlığıyla manşetten verdi.

Haberde, bazı liseli etnik Norveçlilerle, Norveçli göçmenlerin görüşlerine de yer verildi. Norveçli araştırmacı ve uzmanların da düşünceleri yansıtıldı. Uzmanlar endişelerini dile getirirken, göçmen kökenli öğrenci-lerin, Norveçli arkadaş edinmek için okul değiştirdiği belirtildi. Türkiye kökenli liseli öğrencilerse, açık bir şekilde Norveçli arka-daşlarının olmadığını söyledi. Bu durumun kendileri için memnuniyet verici olduğunu

dile getirdiler. Ancak bazı göçmen kökenliler ise aksine, ailecek, Norveçli arkadaşlarının olmamasından dert yakındı.

Gazeteye konuşan Sri Lankalı 42 yaşın-daki Anne A. ve kızı Maryam’in Norveçli arkadaşı yok. Anne’nin Norveçli arkadaşı daha çok okul hayatında olmuş. Çocukla-rının Norveç(çe) hakkında az şeye sahip olduklarını düşündüğünü söyleyen Anne, ‘’Sri LAnka hakkında (az da olsa) birşeyler öğrenmek güzel. Ancak mesele, iş ve okul hayatında Norveçlilerle buluştuğumuzda, o zaman kendimizi küçük yuvarlak kabarcık-ların içerisine hapsolmuş gibi hissediyoruz.

İçinde yaşadığımız toplumu(n değerlerini) kaybediyoruz.’’ diyor.

Anne A.’nın 16 yaşındaki kızı Maryam’ın da hiç Norveçli arkadaşı yok. Norveçli arka-daşa sahip olmak için okulunu değiştirdiğini açıklayan genç kız, Norveçli arkadaşlarının olmasını ümit ettiğini ifade ediyor. ‘’Diğer kültürlerden de öğreneceğim şeyler var.’’ di-yen Maryam, arkadaşlarının daha çok Çeçen, Srilankalı ve Afgan olduğunu hatırlatıyor.

Göçmen kökenli arkadaşlarla daha mutlu olduğunu söyleyen Türk öğrenciler de var. 18 yaşındaki Mikail K. bunlardan bir tanesi. Göçmen kökenlilerle arkadaşlık kurmanın

kendisini hoşnut ettğini kaydediyor. Genç öğrenci, bu tür arkadaşlarla daha iyi anlaştı-ğının altını çiziyor. Bir araya geldiklerindeyse kendisini daha rahat hissettiğini aktarıyor. 19 yaşındaki lise öğrencisi Onur Y.’nin de erkek arkdaşlarının bir bölümü Türk. ‘’Aynı dili konuşuyor, aynı kültüre sahibiz. Aynı ortak değerlere sahip olduğumuz için, bir arada bulunmamız daha kolay oluyor.’’ diyen genç öğrenci, arkadaşlarının, kendi ortak değer-lerine sahip olmayanlara açık olacaklarını zannetmediği itirafında bulunuyor.

Haberde Norveçli öğrencilerin de görüşlerine yer verildi. Örneğin daha çok Norveçlilerin eğitim gördüğü bir okula giden 17 yaşındaki Nicoline M. isimli öğrenci, okullarında göçmen kökenli öğrencilerin bulunmamasını, ‘olumsuz’ olarak değerlen-diriyor. Bir başka Norveçli öğrenci Helene R. ise, gazetecinin kendisine yönelttiği, ‘’Daha çok göçmen kökenli öğrencilerin bulunduğu bir okula başlamak senin için nasıl bir duygu olurdu?’’ şeklindeki soruyu şu şekilde ce-vaplıyor: ‘’Alışılmamış bir durum olurdu. Ancak daha sonra farklılığın büyük birşey olmadığının farkına varırdım.’’

Norveçli araştırmacı Bengt Andersen ise, Norveçlilerin, yine Norveçlileri tercih ettiğine parmak basıyor. Ona göre, etnik Norveçlilerle, Norveçli göçmenler hala ay-rılmış durumda. Aralarında çok az etkileşim mevcut. Gençler üzerinde araştırma yapan bir başka Norveçli araştırmacı Tormod Øia ise, etnik ve azınlık nüfusun ayrı yaşam sürmesinden endişeli. Genç çevrelerde Nor-veççenin olmamasının iyi bir şey olmadığına atıfta bulunuyor.

Norveç Enstitüsü Araştırma Kurumu’nun (NAVO) yaptığı bir araştırmaya göre, Oslo’da yaşayan 2 bin 500 göçmen kökenlinin yarıdan fazlası göçmen kökenli arkadaşa sahip. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Page 6: Zamandk311 eg

6 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAÖ Z K A N E K İ Z :

En iyi yatırım insanadırHenüz 8 yaşındayken Danimarka’ya gelen Özkan Ekiz, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek genel seçimlerde Radikal Parti’nin milletvekili adaylarından biri. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin büyük bölümü gibi o da aslen Konyalı. Cihanbeyli’nin Kuşça beldesinden göçmüş ailesi. Önümüzdeki dönem gerçekleştirilecek seçimler öncesinde kendisine hedeflerini ve Danimarka’ya dair düşüncelerini sorduk. Samimi açıklamaları dikkate değer…

EMRE OĞUZ KOPENHAG

Danimarka’da önümüzdeki dönemde gerçek-leştirilecek seçimlerde milletvekili olabilmek için aday oldunuz. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?Adım Özkan Ekiz. 1 Mayıs 1983 do-

ğumluyum. Peder 1968’de Danimarka’ya teşrif etmiş. 4 kardeşiz. 1991 yılında geldik. Geldiğimde 8 yaşındaydım. Burada eğitim aldım. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça beldesindenim.

Burada nasıl geçti ilk dönem?15 Mayıs 1991 idi. Yazdan hemen sonra

dil okuluna başladım. 6 ay sonra normal okula aldılar beni. 3. sınıftan başladım. Eğitim hayatında çok zorlanmadım. Danimarka’da ilk kez Teoloji bölümüne giren Müslüman öğrenci oldum. Gazetelere de çıkmıştı bu olay.

Neden aday oldunuz? Hedefiniz nedir?Eflatun, “Siyasetten uzak duran insan

kendisinden daha kötü insanlar tarafından yönetilir.” diyor. Bu beni çok etkilemiş-tir. Eğer seni ilgilendiren şeylerden uzak durduğunda başkaları seni yönetecek demektir. Çıkış noktam bu oldu. Ayrıca gençlik döneminden bu yana gençlerle bir-likte entegrasyon sorunları, eğitim sorunları gibi konularda çalışıyordum. Çok değişik derneklerde aktif çalışmalarda bulundum. Bir nevi sürekli siyasetin içerisindeydim.

Size göre Danimarka’nın en önemli sorunu nedir?Bence en önemli sorun sağlık. Ben seçilir-

sem bu alanda çalışmak istiyorum.Hedefiniz nedir, ne yapacaksınız bu alanda?

Özellikle çok yüksek olan dişçi fatu-ralarını mümkünse kaldırmak değilse de makul seviyelere indirmek istiyoruz. İnsanlar dişlerini yaptırmak için farklı ülkelere gidiyor. Bu ciddi bir paranın da dışarı çıkması demek. Bence bu düzeltilmeli.

Siz sağlıktan bahsediyorsunuz ama sürekli göçmenler konuşuluyor?Önümüzdeki seçim yabancılar üze-

rinden giden bir siyaset üretiliyor. Bence bunlardan daha önemli sorunlar var. Bence yabancıların büyük bir bölümü uyum sağ-lıyor. Vergisini ödüyor. O yüzden kalkıp herkesi aynı kategoriye atmak doğru değil. Ben bu işe girdiğimde yabancılarla ilgili konuşmayacağım demiştim ama bakıyorum ki bu mümkün olmuyor. Çünkü benim dinimi ve kültürümü ilgilendiren konularda tartışılıyor sürekli.

Peki sağlık dışında hangi alanlara yatırım yapılmasını istiyorsunuz?Eğitime daha çok yatırım yapılmalı.

Danimarka’nın dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olmasını istiyorum. En iyi yatırım insanadır. Binaya, arsaya arabaya değil insanadır. Bu yüzden en iyi yatırım da eğitimedir. Ölü eşekten semer kalır ölü insandan da eser kalır. Çocuklarımıza yatırım yapmak zorundayız.

Danimarka’da yaşayan göçmenlerin sorunları neler?Medyadaki göçmen algısının değiş-

tirilmesi gerekiyor öncelikle. Bunun için herkese görev düşüyor. Herkes önce kendi komşularıyla başlayabilir. Göçmenlerin diyalog eksiği var. Birçok sorunun teme-linde bu yatıyor. Bu diyalog sayesinde hem

kendimizi anlatır, hem onları tanır hem de dilimizi geliştiririz. İnsanlar birebir sizinle görüşürse elbette tablo değişir. Buranın evlatlarıyız artık. Bunu unutmadan buraya yatırım yapmalıyız.

İnsanlar neden size ve sizin partinize oy vermeli?Kendim renk körü olan bir insanım.

Gönüllerde herkese oturacak bir sandalye bırak anlayışına inanıyorum. Partim mer-kez partisi, ne sağcı ne solcu. Ortadayız. Herkese kucağımız açık. Bundan dolayı bu partiyi seçtim. Benim değerlerimi bu partide görüyorum. Bu yüzden insanların bu partiyi desteklemesini istiyorum.

Danimarka medyasının göçmenlere yaklaşı-mını nasıl değerlendiriyorsunuz?Seçim dönemindeyiz. Bir de biliyorsunuz

Şubat ayında Kopenhag’da terör saldırıları oldu. Bazı partiler hala bu saldırıları kullanıp oy devşirmek istiyor. Halkla konuştuğu-nuzda yabancılara karşı çok önyargılı değil. Ama medyaya bakınca düşünceleri değişiyor. Bu yüzden göçmen kökenlilerin daha fazla çalışması gerekiyor bu tablonun değişmesi için. DF’in oy artışı diğer partilerin iştahını kabartıyor.

Seçmenlere mesajınız nedir?Vatandaşlık görevimiz oy kullanmak.

Bizi oralara siz taşıyacaksınız. Bizi ora-lardan indirecek olan da sizsiniz. Tabi oy vermeden önce bütün partileri gözden geçirin. Bütün partilerin programına bakın. Ona göre gidip oyunuzu verin. En azından vazifenizi yapmış olursunuz. Tabiki herkese açık olan bir partiyi desteklemek isterseniz, bana oy verebilirsiniz.

Özkan Ekiz: Göçmenlerin diyalog eksiği var. Birçok sorunun temelinde bu yatıyor. Bu diyalog sayesinde hem kendimizi anlatır, hem onları tanır hem de dilimizi geliştiririz.

Page 7: Zamandk311 eg

7 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Danimarka mülteciler konusunda AB’ye uymayacakAvrupa Birliği içerisinde son dönemde en çok tartışılan sorunlardan biri olan göçmenlere yardım konusunda Danimarka kendi politikasını izlemeye karar verdi.

ZAMAN KOPENHAG

1Avrupa Birliği içerisinde son dönemde en çok tartışılan sorunlardan biri olan

göçmenlere yardım konusunda Danimarka kendi politikasını izlemeye karar verdi. Geç-tiğimiz hafta içerisinde Brüksel’de alınan kararlar Danimarka için bağlayıcı olmayacak.

Son dönemde Avrupa’ya gelmek için yola çıkan binlerce mültecinin Akdeniz’de uğradıkları kazalar sonucu hayatını kay-betmesi AB’de tartışmalara neden olmaya devam ediyor. AB üyeleri geçtiğimiz haftalarda konuyu uzun uzadıya görüştü. Neticede üye ülkelerde geçerli olacak yeni ve ortak bir mülteci politikasının uygulanmasına karar verildi. Ancak Danimarka AB üyesi olmasına rağmen ortak mülteci politikasını uygulamayacak. Zira Danimarka’nın yasal konularda AB müktesebatının dışında kalma ayrıcalığı bulunuyor. Danimarka mülteciler konusunda bu ayrıcalığı kullanacak.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Dani-marka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard,, “Bölgede daha güçlü koordinasyon sağlamak için siyasi anlaşmaları olan pek çok ülke var. Danimarka’nın da özel bir siyasi durumu bulunuyor. Bu yüzden AB işbirliğine katılma imkanımız bulunmuyor” dedi. Danimarka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard: “Bölgede daha güçlü koordinasyon sağlamak için siyasi anlaşmaları olan pek çok ülke var.’’

Özkan Ekiz

» Større fokus på vigtigheden af uddannelse» Eğitimin önemine daha fazla odaklanmak

» Bekæmpe fordomme, diskriminering og radikalisering» Toplumda radikalleşme, ayrımcılık ve önyargılarla mücadele etmek

» Tandlægeregningen skal afskaffes, så alle får råd til at gå til tandlægen» Diş hekimi faturalarına son vererek herkesin diş hekimine ücretsiz gidebilmesini sağlamak.

» CO2 udslippet skal reduceres, så danskerne kan indånde renere luft» Daha temiz bir hava solumak için karbondioksit (CO2) salınımını azaltmak

» Minimum 3 mio. danskere skal være i arbejde» En az 3 milyon Danimarkalının iş sahibi

olması için çalışmak.

Med din stemme, vil jeg gøreen forskel for Danmark.

Page 8: Zamandk311 eg

MF

8 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Pangea, 6 bin öğrenciyi matematik sevgisiyle buluşturduBu sene Danimarka genelinde 3.’sü düzenlenen ve geleneksel hale gelen ‘Pangea Matematik Yarışması’ 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti. Kopenhag’da Professionshøjskolen Metropol’de gerçekleştirilen yarışmanın finalini Danimarka’nın ünlü komedyenlerinden Thomas Wivel sundu.

HASAN AKYÜZ KOPENHAG

1Danimarka’daki Pangea Derneği dü-zenledi matematik yarışmasıyla 6 bin

öğrenciye ulaşırken, katılımcılara yeni bir heyecan ve matematik sevgisi aşıladı. Bu sene Danimarka genelinde 3.’sü düzenle-nen ve geleneksel hale gelen yarışma 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti.

Kopenhag’da Professionshøjskolen Metropol’de gerçekleştirilen ‘Pangea Matematik Yarışması’nın finalini sunan Danimarka’nın ünlü komedyenlerin-den Thomas Wivel, yaptığı espiriler ve stand-up gösterisi ile öğrencileri ve velileri güldürerek, yarışmaya renk kattı.

Pangea Derneği Başkanı Karabey Kara gazetemize yaptığı açıklamada böyle etkili bir yarışmayı düzenlemekten dolayı çok mutlu olduklarını belirterek, “Biz bu işi arkadaşlarımızla beraber gönüllü olarak yapıyoruz. Bu sevinç hiç bir maddi değerle ölçülmez. Ailelerin bize sevgi dolu gözlerle bakması bütün yorgunluğumuzu alıyor.’’ dedi. UNGVEJ Federasyonu ile beraber

bu yarışmayı düzenlediklerini kaydeden Kara, “Ungvej Başkanı Servet Dönmez ve arkadaşlarına özverili çalışmalarından dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır. Geleneksel hale gelen Pangea Matematik Yarışması’nın önümüzdeki yıllarda katlanarak devam et-mesini arzu ediyoruz. Amacımız matematiği sevdirmek ve daha çok insanın birbiriyle diyaloğa geçerek sevgi ortamı oluşturması.’’

diyerek emeği geçen herkese teşekkür etti.Diğer taraftan duygu ve düşüncelerini

dile getiren 6. sınıf öğrencisi Emma Larsen, Pangea matematik yarışmasının çok eğlenceli olduğunu söyledi. Larsen, “Matematiği çok seviyorum. Seneye de katılmak istiyorum.” dedi. Emma’nın annesi Trine Larsen ise kızının doğum gününe denk gelen böyle güzel bir organizasyonla tanışmanın keyfini çıkardıklarına dikkat çekerek, önümüzdeki sene yine katılacaklarını söyledi. Bir diğer yarışmacı velisi Lise Hansen ise yarışma hakkında şunları söyledi. “Kızım Lotte iki sınıf arkadaşı ile yarışmaya katılıyor.Yolumuz biraz uzundu. Pangea ile ilk defa bu sene tanıştım, sanırım birkaç seneden beri devam eden bir organizasyon. Matematik soruları zor olmasına rağmen kızlarımız çok eğlendi ve matematiği farklı bir şekilde sevmiş oldular. Final programı çok güzeldi. Gelecek yıl da katılmak istiyoruz. Okullardaki diğer öğrencileri de teşvik edeceğiz.”

‘Matematik Birleştirir’Matematik birçok öğrencinin zorlanarak

öğrendiği ders olarak bilinse de Pangea

Matematik Yarışması bu ön yargıları yıkıyor. 2007 yılında öğrencilere matematiği sevdirmek için ‘Matematik Birleştirir’ sloganıyla Almanya’da ilki düzenlenen ‘Pangea Matematik Yarışması’na bu yıl 6 bini Danimarka’dan olmak üzere, Avrupa genelinde 18 farklı ülkeden 350 binin üzeri-nde öğrenci katıldı.

***

Danimarka Pangea Matematik Yarışması’nın birincileri ve okulları:3. SINIF: Gustav Högh (Spangsbjergskolen)4. SINIF: Casper Sode (Bornholms Frie Idraekskole)5. SINIF: Daniella Jacopsen (Interskolen)6. SINIF: Malene Fisker (Viborg Private Realskole)7. SINIF: Emil Holm (Praestemarkskolen)8. SINIF: Tobias Nielsen (Viborg Privat Realskole)9. SINIF: Kasper S. Nielsen(Kragelundskolen)

Norveçliler 'dua'nın gücünü keşfediyorNorveçli gençler için çıkarılan '157 Dua' isimli kitapta, Norveç'in tanınmış bazı sanatçı, yazar ve gençlerin yaptıkları kısa dualar yer alıyor. Kitapla amaç, gençlere duayla Yaratıcıyı ve kendilerini tanıtmak.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Yaradana dua, neredeyse tüm dinlerde yer alan ortak bir realite. Son günlerde

Norveç'te duanın önemi ve insan üzerindeki etkileri konuşuluyor. Dua ile ilgili siyasetçile-rin, sanatçıların, gençlerin, yazarların görüş-leri alınıyor; duaya ilişkin çıkan bazı kitaplara da yer veriliyor. Örneğin ülkenin en büyük dini gazetesi Vårt Land, birçok bilimsel ça-lışmaların, düzenli olarak yapılan duaların insan psikolojisine iyi geldiğini ıspatladı-ğını yazdı. Bazı psikolojik rahatsızlığa sahip hastaların dua terapileriyle iyileştirildiğine değindi. İlerleme Partisi'nin (Frp) 2. Başkanı Per Sandberg ile duaya dair yapılan söyleşiye de yer verdi. Norveç medyasının devamlı görmeye alıştığı Sandberg'in, sıkça ve farklı cümlelerle dua ettiğini açıkladı.

Bir başka haberse, Norveç Normisjons Gençlik Organisazyonu'nun, Norveçli gençler için Luther kitapçılığı ile ortaklaşa

çıkardığı dua kitabına dair. '157 Dua' isimli kitap, aynı zamanda ülkede tanınmış bazı santçıların ve yazarların da gün içinde yaptıkları dualara yer veriyor. Kitapla hedef-lenen şeyin, yoğun stres içerisinde boğulan

Norveçli gençlerin nefes alması, Yaratıcıyı ve kendilerini tanıması şeklinde özetleniyor.

'Sevgili Yaratıcı, ne istediğimi biliyorsun'Kitabın editörlerinden Johne Stødle,

daha önce benzeri olmayan bir kitap hazırladıklarını vurguluyor. Stødle'ye göre dua kitapları, ülke genelinde fazla rağbet görmüyor. Gençlerin, kitaptan birazcık da olsa istifade etmesini iyi olacağını düşünüyor. Kitabı kaleme alma meselesinin, birçok kişilerin tecerübelerinden doğduğunu, ba-zen kitapta geçen dualara ilişkin kelimeleri bulmakta zorlandığını da itiraf ediyor.

Kitapta, 1981'den bu yana her yaz gele-neksel olarak düzenlen, Hıristiyan festivali olarak nitelendirilen ve binlerce Norveçli gencin katıldığı Takımadası Festivali'ne katılan gençlerin de yaptıkları 'en iyi dua'lara yer verilmiş. Gençlere, kendilerini en çok etkileyen duaları yazmaları istenmiş. Bir gen-cin, 'Sevgili Yaratıcı, ne istediğimi biliyorsun'

şeklinde yaptığı dua, kitapta ikinci sırada yer almış.

Kitapta, Norveç'in tanınmış ses sanat-çılarından Maria Solheim'in de yaptığı iki duaya yer verilmiş. Dua hakkında konuşan Solheim, inanç dünyasında, duanın pratik olarak oldukça önemli yer kapladığını belirti-yor. "Ben de, yaptığım duaları kaleme almayı düşünüyordum. Dua zamanlarım var. Şu anki dua zamanlarım, gençliğimdekilerden daha düzenli." diyen Norveçli, sanatçı, akşamları ise 5 yaşındaki kızıyla dua ettiğini dile getiriyor.

Daha önce çıkarttığı bazı kitaplarında duayla ilgili birçok şiir yazan Norveçli yazar Nils-Øivind Haagensen ise, duanın, insa-nın doğumundan ölümüne kadar yaşadığı zaman diliminde oldukça anlamlı bir yere sahip olduğuna parmak basıyor: "Dua, inanç toplumlarının ritüel olarak yaptığı ortak bir şeydir. Duayı, geceleyin (etrafı aydınlatmak için) yakılmış bir ateşe benzetiyorum."

Danimarka genelinde 3.’sü düzenlenen ‘Pangea Matematik Yarışması’nın finali Kopenhag’da 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti.

‘Pangea Matematik Yarışması’nın finalini sunan Danimarka’nın ünlü komedyenlerinden Thomas Wivel, yaptığı espiriler ve stand-up gösterisi ile öğrencileri ve velileri güldürerek, yarışmaya renk kattı.

Page 9: Zamandk311 eg

MF

9 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAÖ Z K A N K O Ç A K :

Zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık

Sosyal Demokrat Parti’den Kopenhag’dan milletvekili adayı olan Özkan Koçak, hayatında hep ilkleri başarmış biri. Glostrup Belediye Meclisi ve Başkent Bölge Meclisi’ne seçilen ilk etnik kökenli isim olan Koçak’ın yeni hedefi Meclis. Özkan Koçak, yereldeki tecrübesini genele taşımak istiyor. HASAN CÜCÜK KOPENHAG

Başkent Bölgesi Meclis üyeliğine seçilen ilk Türkiye kökenli isim olduktan sonra partini-zin milletvekili adayı oldunuz. Bu süreç nasıl gelişti?Yaklaşık 15 yıl önce Sosyal Demokrat

Parti’ye üye oldum. Mette Frederiksen’in kampanyasında yardımcı olarak politikanın ne olduğunu öğrendim. Glostrup’a taşınınca partimden gelen teklifle belediye meclisine aday olup Glostrup’un ilk Türkiye kökenli meclis üyesi oldum. Glostrup’un sorunsuz bir yer olmasından haraket ederek, tec-rübelerimle katkı sağlayacağım bir yerde siyaset yapmayı arzu ettim. Başkent Bölge Meclisi’ne aday olmak istediğimde önce bana sıcak bakmadılar. Çünkü, tanınmayan bir adaydım. Partiye maliyetim 80 bin kron olacaktı. Glostrup parti yönetiminin ısrarı sonucu ‘bölgesiz’ aday olarak Kasım 2013’te seçimlere katıldım.

Tanınmayan bir adaysın ancak rekor seviyede bir oy aldın. Bu başarının sırrı nedir?Çok az bütçem vardı. Yapacağım işler

sınırlıydı. Arkadaş çevremi iyi kullanıp, göçmenlerin yoğunlukta olduğu Glostrup, Bröndby, İshöj gibi yerlere ağırlık verdim. Aday olan tek yabancı kökenli olmamım avantajını kullandım. 5 bin 900 oyla Başkent Bölge Meclisi’ne partimden 3. en yüksek oyu alan isim olarak seçildim.

Bu kadar yüksek bir oy bekliyormuydun?Hayır beklemiyordum. Bana 2000 – 2500

oy alırsan girebilirsin dediler. Hedefim bu rakamda. Çevresi geniş olan biri değildim ama hedefi bulan çok iyi bir kampanya yaptım.

Partinin tepkisi nasıl oldu başarına? Seçimlere katılırken kimse beni ‘potansi-

yel bir risk’ olarak görmüyorlardı. Tanınma-yan bir isim olduğum için şans verilmiyordu. Tanınmadığım için listede sondan ikinci sırada kendime yer bulmuştum. Sonuçtan dolayı tebrik edenler olduğu kadar benim girmemden rahatsız olanlarda oldu. Sonuçta onların adayı değilde ben kazanmış oldum.

Bu süre zarfında neler yaptın?Seçildikten sonra iki komisyonda

görev aldım. IT Komisyonu’na seçilirken benim hedefim, doktor ve hemşirelerin teknolojiyi iyi kullanıp, bilgisayarın önünde geçirdiği vakti hastalarına ayırmasıydı. 1,5 yıl içinde yeni bir bilgisayar sistemi getirildi. Bizim bölgemizde 38 bin sağlık çalışanı var. Günde 1 dakika bilgisayar karşısından tasarruf etseler, bölgemizde oturan 1,7 milyon kişiye 2 dakika daha fazla doktor ve hemşireler zaman ayırmış oluyor. Bu yatırımın semeresi 1-2 yılda değil 5-10 yılda ortaya çıkacak. Diğer komisyonum çevre ve ulaşımdı. 2050’de hedef, başkent bölgesinde enerjiyi petrolden değil güneş veya rüzgar enerjisinden karşılamaktır. Bunun için gerekli çalışma yaptık.

Somut gerçekleşen çalışmanız hiç olmadı mı? Olmaz mı? Tabiki oldu. Herlev Has-

tanesi’ne mescit yapılması konusunda çalışmalarım bu süre zarfında meyvesini verdi. Hastanede mescit olmadığını öğren-diğimde şaşırmıştım. Neden yok soruma ‘Böyle bir istek gelmedi.’ cevabını alınca çalışmalarıma başladım. Ve Maersk Vak-fı’nın 8 milyon kronluk yardımıyla mescit

– kilise ve diğer inançlar için bir ibadet merkezi yapılacak. Ayrıca sağlık sistemini 8 dilde anlatan çalışmalar yaptık. Yeterli Dancası olmayan etnik kökenliler, kendi

dillerinde Danimarka’nın sağlık sisteminin nasıl işlediğini rahatlıkla öğrenme imkanına sahip oldular.

Milletvekili adaylığın nasıl gerçekleşti?

Kopenhag 4. bölgedeki partimizin mil-letvekili adayı başka bölgeye geçince doğan boşluktan dolayı parti yönetimi benim de adımın olduğu iki ismi aday göstermek için harakete geçti. Bunda tabiki benim Başkent Bölge Meclisi’ne seçilirken aldığım yüksek oy etkili oldu.

Milletvekili olduğunda hedefin nedir? Hem belediye hem de bölge meclis

üyeliği tecrübesini yaşamış biri olarak, mil-letvekili olduğumda daha etkili olacağıma inanıyorum. Çünkü, yerelde yapacağınız işler kısıtlıdır. Milletvekili olanların büyük bölümü yerelde tecrübesi olmayan, vatanda-şın sorunlarını yakından bilmeyen isimlerden oluşuyor. Ben bu konuda tecrübeli olduğuma inanıyorum.

Danimarka’nın değişmez gündemi yabancılar oluyor. Genel bakış açısı ise negatif bu konuda nasıl bir çalışma yapacaksınız?Danimarka’da bu konu genelde seçim

zamanı ülkenin değişmezi oluyor. Yabancılar maalesef ülkede ‘günah keçisi’ olarak görülü-yor. Medya özellikle bu algıyı güçlendirecek yayınlar yapıyor. Bazı politikacılar, Müslü-manları hedef alan siyaset yapıyor. Şimdi şu soru akla geliyor; peki siz politikacılar buna neden karşı çıkıp engel olmuyorsunuz? Medya burda çok güzel bir oyun oynuyor. Sadece belirli isimlerin görüşlerine yer veriyor.

Siz bu algıyı nasıl değiştireceksiniz?Bunun için Müslümanların bir çatı al-

tında toplanması gerekiyor. Bu çatı kuruluş, Danimarka’da siyaset ve medya dünyasını yakından takip edecek. Ülkenin gündemini yakından takip etmediğimiz için hakkımızda çıkan kanun ve haberlerden ‘yangın bittik-ten’ sonra haberdar oluyoruz. Bu konuda değişik etnik kökenlilerle görüşüyorum. Ortak noktamız ‘Müslüman’ etiketi olacak. Altını özellikle çizeyim; ben dini temsilci değilim. Sadece çeşitli gruplarla – Danimarka toplumu arasında köprü vazifesi yapıp, kimin sorunu varsa çözmektir.

Yabancıların en büyük sorunu nedir? RahatlıkRahatlık nasıl problem olsun!‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’

mentalitesiyle haraket edip, hiçbir hedefi olmadan yaşıyorlar. Sırtını devlete dayayıp, hayatını devam ettirmek istiyorlar. Düşünün, bir insan başka bir ülkeye gidecek çalışmadan devletin yardımıyla yaşamını sürdürecek. Yok böyle bir şey!

Haklısınız ama bir çok yabancıda ayrımcılıktan şikayet ediyor?Yaklaşık 15 yıl özel sektörde çalıştım.

Bu süre zarfında 15-20 kişiyi işe aldım. Kazandığım tecrübe şu oldu; bizim yabancılar 5 yere iş başvurusunda bulunuyor sonra pes edip beni işe almıyorlar diyor. Oysa 100 yere müracaat edeceksin 1 yerden iş görüşmesine çağrılacaksın. 3 iş görüşmesine gideceksin birinde işe başlayacaksın. Pes etmeyeceğiz ama maalesef bizim gençler çabuk pes ediyor.

Son 4 yıldır partiniz iktidarda. Neleri değiş-tirdiniz? Ekonomi düzelme yolunda. Parti olarak

ülkenin yararına olan icraatlara imza attık. ‘Sağ Blok’ iktidardayken kriz daha yoktu. Biz zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık.

Özkan Koçak: Hem belediye hem de bölge meclis üyeliği tecrübesini yaşamış biri olarak, milletvekili olduğumda daha etkili olacağıma inanıyorum.

Page 10: Zamandk311 eg

10 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAG A Z E T E C İ - Y A Z A R T U R H A N K A Y A O Ğ L U :

Kendime artık Komünist demiyorumTarihçi, yazar Henrik Berggren’in kaleme aldığı İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin hayatını, Turhan Kayaoğlu’nun mükemmel Türkçe çevirisinden okumuştum. Entelektüel duruşu ile büyük saygı gören İsveç’in İstanbul eski Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un Türkiye’de yazdığı o çok değerli eserleri de... Gazeteci, Çevirmen ve Yazar Turhan Kayaoğlu İsveç’te yaşıyor. Bir yemekte buluştuk. O sınırlı zaman diliminde çalışmalarını, Türkiye ve İsveç’e yönelik düşüncelerini ve hayatını konuştuk...MENAF ALICI STOCKHOLM

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra hak-kınızda arama kararı çıkarılıyor. Bir müddet gizli adreslerde yaşıyorsunuz ve akabinde bir yolunu bulup İsveç’e siyasi mülteci olarak sığınıyorsunuz. Arzu ederseniz o yıllarınızdan biraz söz ederek başlayalım...Türkiye’de çok sıkıntılı bir dönem yaşa-

nıyordu. İhtilal olmuştu. Bir çok arkadaşımız tutuklanmıştı. Ben de aranıyordum. 6-7 ay adres değiştirerek yaşadım. Sonra bir yolunu bulup İsveç’e politik göçmen olarak geldim. 1971 yılında İsveç’e gelen, solcu arkadaşların kurduğu Türkiye Komitesi vardı. Türkiye’deki askeri rejime karşı demokratik bir mücadele vermek ve Türkiye’de yaşanan-larla ilgili İsveç kamuoyunu bilgilendirmek için kurulmuştu. Ben geldiğim ilk günden itibaren bu komiteye girdim ve çalışmaya başladım.

Geçici bir süreliğine gelmiştim. Ancak bir yıl sonra baktım ki cunta kalıcı ve benim Türkiye’ye dönmem yılar alacak. İsveççe öğ-renmeye karar verdim ve bunu ciddi olarak yaptım. Bir buçuk yıl sonra Dagens Nyheter Gazetesi’nde işe girdim.

Gazeteci olarak mı?Arşiv bölümünde başladım. Bir müddet

sonra bir yazı yazıp kültür redaksiyona çıkıp verdim. Eski gazeteci olduğumu belirttim. Yazımı hemen aldılar ve yayınladılar. Ve böylece gazeteciliğe de başlamış oldum. Kadrolu olarak arşivde çalıştım ama frilans olarak gazetecilik yaptım. 15 yıl bu şekilde devam ettim. Herhalde Dagens Nyheter’de yazan ilk Türk benim. Burada bir hayli yazılar yazdım. Bu arada Türkiye’deki Cumhuriyet, Milliyet Sanat Dergisi, Gösteri Dergisi, Ra-dikal Gazetesi gibi bazı gazete ve dergilere de yazdım.

Ne tür yazılar yazıyordunuz?Dagens Nyheter’de kültür sayfasında

yayınlanan yazılarım daha çok siyasi içerikli yazılardı. ‘Namn och Nytt’ sayfasında ise İsveçlilere ilginç gelen güncel olayları, tarihe ve mitolojiye atıflarda bulunarak yazıyor-dum. Türkiye’nin kültüründen örnekler vererek Türkiye ile ilgili sempatik bir imaj yaratıyordum. Övünmek gibi olmasın en çok okuyucu mektubunu ben alıyordum. Türki-ye’nin 20-30 yılda gelmiş geçmiş elçilerinin yapamadığı Türkiye reklamını ben bir yazı ile yapıyordum, diyebilirm. Dagens Nyheter’i en az 2 milyon insan okuyor. O anlamda kültür elçisi gibi bir rolüm olmuştu.

Bu arada biri şiir olmak üzere iki de kitap çalışmanız olmuş...Evet, “Aşk var mı” isimli bir şiir kitabım;

bir de Türkiye’den gelen benim durumum-daki bir grubu anlatan “Aykırı kuşlar” isimli anı romanım yayınlandı.

Türkiye’den Avrupa’ya askeri cuntadan 400 bin insan kaçıp geldi. Bu büyük bir beyin göçü idi. Ancak faşist darbenin sillesini yemiş milyonlarca insan geride kaldı. İşte bu kitabı onlar için yazdım. Onlara gidenlerin, gittiği yerde ne halde olduğunu anlatmayı düşün-düm. Buradaki yaşantımızdan kesitler vardı. Biraz ironik, öz eleştiri içeren absürt olayları naklettim. Ve şunu vurguladım; Buraya biz geldiğimizde Türkiye’deki alışkanlıklarımızla geldik. Bunlar özellikle siyasi ilişkiler içinde, hiyerarşik ilişkiler içindeki alışkanlıklardı.

İsveç toplumu bunları tasfiye etti.Türkiye’den gelen aynı yapı (Dev-Yol

gibi) içerisindeki insanlar hiyerarşik ilişkile-rini burada da sürdürmeye çalıştılar. Olmadı. Çünkü bunların içinde lider konumunda olanlar İsveççe öğrenmekte zorluk çekti. Ötekiler daha çabuk İsveççe öğrendiler. Lider konumunda olanlar, diğerlerine bağımlı kaldı. Otoriteleri bozuldu. Ve dolayısıyla o hiyerarşik düzen kırıldı. Bu da bizleri burada eşitledi. Biz ilk defa hiyerarşik ilişkilerden kurtulup bireyler olarak kendi varlığımızı hissettik. İsveç, toplumsal düzende bireyin gelişimini önemser. Ben bir bireyim; ben bir başıma bir dünyayım. Bireyleşme düşünce-miz burada başladı bizim. Ben Türkiye’de kalan arkadaşlarımı düşününce bu konuda hep üzülürdüm; onlar bu süreci yaşayama-yacaklar diye. Ben onlardan bir adım ileri geçtim; birey olarak kendi varlığımın daha çok bilincindeyim.

İsveç’teki insanımızın gelinen süreçte ciddi manada örgütleşememesinin sebebi bu ola-bilir mi?Evet, dediğim gibi İsveç toplumu bizleri

param parça etti, dağıttı. ‘Sen bir bireysin kardeşim, sabah saat 7 kalkacaksın; şu kursa gideceksin. İsveççe öğreneceksin. İş piyasa-sına gireceksin. Sana şu kadar sosyal yardım parası veriyorum; bununla geçineceksin.’ Böylece herkes bu toplumun şartlarına göre yaşamak zorunda kaldı ve böylece o siyası hiyerarşi içerisinde tabi olduğu üstündeki insanlarla ilk defa bireyler olarak karşı karşıya geldi. Ve onların kendilerinden daha iyi bir kalitede olmadığını hatta ne kadar çapsız, daha az bilgi ve kabiliyete sahip insanlar olduğunu gördü. İsveç bizleri bireyselleştire-rek, anonimlikten çıkararak gözümüzü açma olanağı verdi.

Türkiye’de siyasi hareketler bir otorite ile bir hiyerarşik yapı ile biçimlendiği için onu burada uygulamak mümkün olamadı. Çünkü kim lider olacaktı. Herkes bir birlerine farklı bakamaya başladı ve kendi dünyasını yeniden oluşturmaya mecbur kaldı. Her insanın ne kadar örgütlü hareket etse de kendi özel dünyası vardır, karısı, çocukları, hobileri ile bir varlıktır o. Dünyasını yeniden kurdu.

İsveç’e geldikten kaç yıl sonra Türkiye’ye gidebildiniz?Geldikten dokuz sene sonra ilk defa

Türkiye’ye gittim. Türkiye’ye gidememek çok acı çektiren bir şeydi. Ben Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığımda ilk eşimden 7 yaşında bir kızım vardı. 14 yaşına gelince, yani ben geldikten yedi sene sonra İsveç’e beni ziyarete geldi. Havaalanında çıkınca sonra sağa sola bakındı, beni aradı; tanıya-madı. Ben ona doğru kollarımı açınca babası olduğumu anladı. Burada bir ay kaldı; son bir haftaya kadar bana baba diyemedi. Çünkü 14 yaşına kadar o gelişme çağında babasız yaşadı.

Siz ve İsveçli eşiniz 98 yılında Dagens Ny-heter’deki işinizi bırakarak Türkiye’ye kesin dönüş yaptınız. Neden böyle bir karar aldınız?Dagens Nyheter, 98’de personel sı-

nırlamasına gitti. 50 yaş ve üzeri olanlara büyük tazminatlarla işten çıkma imkanı verdi. Eşimle benim alacağı tazminat bize çok iyi bir hayat sunacaktı. İyi bir paraydı. Eşim ikliminden dolayı Türkiye’yi seviyordu.

Page 11: Zamandk311 eg

11 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYABenim de bütün arzum zamanımın efendisi olmaktı. Kendi zamanıma hükmetmekti. Oturup yazıp okumak falan... Bu imkana kavuşacaktım. Türkiye’de büyük şehir stresinden uzak, küçük bir liman şehrinde yaşayalım ve hayatımızı huzurlu bir şekilde geçirelim düşüncesiyle Dagens Nyheter’in teklifini kabul edip ayrıldık ve Foça’ya yer-leştik. Orada 10 yıl kaldık. Benim önceden tanıdığım Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi ressamlarından Avni Arbaş da Foça’da yaşı-yordu. Ağabey- kardeş gibi olmuştuk. 2003 yılında vefat etti. Ölümünde sonra “Ressam Avni’nin son yılı” ismiyle bir roman şeklinde onun hayatını yazdım. Dünya gazetesi yılın en iyi 10 kitabı arasında seçti. Daha önce de yine İş Kültür yayınlarından İki Yabancı adlı romanım yayımlanmıştı.

O süre içerisinde, İsveç’in İstanbul Baş-konsolosu Ingmar Karlsson’un 5 kitabını Türkçeye çevirdim. Ama bu kitaplar maalesef hak ettikleri ilgiyi göremediler. Bana göre çok çok güzel kitaplar. Ingmar Karlsson onurlu, saygın Avrupalı bir entelektüeldir. ‘Avrupa ve Türkler’ kitabı ile ‘Din, terör ve hoşgörü’ kitabı başucu yapılması gereken kitaplar. ‘Bir Diplomatın Gözüyle Kürt Sorunu’ kitabını ısrarla tavsiye ediyorum. O kitabı Türklerin hepsi okusun. Ingmar Karlsson bu kitapta Kürtlerin tarihini anlatıyor. İnsan bu kitabı okuduktan sonra Kürtlerle bir dayanışma hissi kaçınılmaz oluyor. Ne kadar acı çektiklerini, büyük devletler tarafından ne kadar kullanıldıklarını görüyorsunuz. Bu kitabı okuyunca hem utanç duyuyor hem de acı çekiyorsunuz. Bu kitabı okuyan Türkün kafasındaki Kürt imajının değişeceğine yüzde 100 eminim.

Türkler, Kürt tarihini bilmezler çünkü bu konu ve Ermeni konusu Türkiye’de tabudur, hiç değinilmemiştir. Türk devleti okullarda tek yanlı öğretmiştir. Türkler o yüzden sadece sağdan soldan duyduğu haberlerle Kürtleri bilir. Kürt tarihi ile ilgili ise hiç bir şey bilmez.

Olof Palme kitabının çevirisini de Türkiye’de mi yaptınız?Hayır, 2008’de tekrar İsveç’e döndü-

ğümde yaptım. Sonra Oktay Rıfat’ı çevirdim İsveççeye. Bu arada Lyrikvännen adlı şiir dergisinin Türk şiiri özel sayısı için bir hayli Türk şairin şiirlerini çevirdim. Bu sayınını redaktörlüğünü yaptım ve ayrıca bu sayı için Yunus Emre ve tasavvufun gelişimi ve Türk edebiyatındaki yerini inceleyen bir yazı da yazdım.

İsveç’te Türk kitaplarına ilgi nasıl? Okunu-yorlar mı?Valla şiir okunmuyor. Şiir, Türkiye’de

olduğu gibi artık Batıda da okunmuyor.Neden? Teknolojik gelişmeler; akıllı telefonlar, ipadler midir şiiri öldüren?Şiir önceden daha çok okunuyordu.

İnsanların duygu dünyası, kendi ile baş başa kalma imkanı daha fazla idi. İnsanlar artık kendileri ile baş başa kalacak vakti bulamıyorlar. İnsan kendi ile baş başa kalınca ancak sanat ile ilgilenebiliyor; başka hobilerle uğraşabiliyor. İnsanlar iş hayatından arta kalan vaktini de günümüzde internette, sosyal ağlarda sörf ederek geçiriyor. Bana göre insanlık şu aşamada çok kötü bir yere geldi. Bu elektronik, dijital teknoloji ile insanlar sığlaştı. Ben bunu hem Türkiye’de hem İsveç’te görüyorum. İnsanlar sığlaştı, ilkelleşti, barbarlaştı. Savaşlar artıyor. Dünya daha çok kirletiliyor. İnsanlar makineleşiyor; robotlaşıyor. Bu tabi şiiri de etkiliyor.

Eskiden şöyle bir imaj vardı; sol camianın eli kalem tutar; okur, yazar, üretir. Buradaki sol camia nasıl? Onlar için de aynı değerlendirme yapılabilir mi?Bana göre ne İsveç’te ne Türkiye’de sol

yok. Türkiye’de CHP ve Doğu Perinçek’in partisi kendini sol olarak gösteriyor. Bu iki parti de bana göre faşist, ırkçı partilerdir. Anti emperyalizm adı altında batı düşmanlığı, uygarlık düşmanlığı yapmaktadırlar. Bu-nun emperyalizmle falan alakası yok. Bir komplekstir, ilkelliktir. Zaten ırkçılık faşizmle birlikte paralel gider. Bunlar solcu molcu

değil. Sol İsveç’te de yok. Sosyal Demokrat Parti bugün, sağcı bir parti haline gelmiştir. İsveç politikaları sağ politikalardır.

Bizim buradaki toplum içerisinde de sol

yok. Bir örgüt yok. Bir takım insanlar isimler var sadece. Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Eski solculardan üç beş isim düşünebilirim ama bunların çoğu da Kemalist olmuş durumda. Mustafa Kemal yaşasaydı o Ke-malistlerin hepsini istiklal mahkemelerinde ipe çekerdi. (gülüyor.) Faşist, ırkçı, Ermeni düşmanı, batı düşmanı insanlar. İsveç’te yaşayan aklı basında üreten, düşünen solcu elbette vardır ama ben tanımıyorum.

Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız? Türkiye’den geldiğiniz şekliyle düşüncülerinizi korumuyor-sunuzdur. Siz de değişmişsinizdir?Gayet tabii. Ben Marksist’im. Marksist

düşünce zaten durağanlığı reddeder. İn-san da toplum da sürekli gelişim, değişim içerisindedir. Ben de bu 30 yıl içerisinde çok değiştim. Geliştim. Bütün dünya ile birlikte Türkiye’de değişti. O yüzden ben de çok değiştim elbette. Ben Marksist teoriyi, insanlığın yarattığı insani değerler taşıyan en gelişkin düşünce sistematiği olarak gö-rüyorum. Ve kendimi hala Marksist olarak görüyorum. Leninist değil. O anlamda kendimi solcu olarak görüyorum. Kendime artık Komünist demiyorum. Onlar eskinin slogan kavramlarıydı.

Sizin sufizmle ilgili yazılarınız var, okumalar yaptınız? Marksizm ile sufizm birlikte yaşanılır bir şey mi? Uyuşan tarafları var mı?Tabi yaşanılabilir. Marksizm sömürüsüz

ve sınıfsız bir toplumu öngören bir düşünce sistemi, bir toplum düzeni ön görüyor. Sufizmde de bu içerik vardır. Dünya nimetle-rinden uzak durmak, zenginliğin cazibesine kapılmamak, insanca yaşamak. Bunlar Mark-sizmle gayet iyi uyuşan değerlerdir. Sufizmde buna giden yol Allah sevgisinden geçiyor. Sömürüsüz, şiddete dayanmayan barışçıl iyi bir hayata giden yol bu. Marksizm de ise Allah sevgisinden değil de insanın kendi pratik dünyasındaki mücadeleden geçer. Hedef aynıdır bana göre.

Marksizme göre insanları ilerleten maddi temellerdir. Ancak bütün insani değerler maneviyatı teşkil ediyor. Marksizm Allah’a inanmayı serbest bırakır. Allah’a inanmıyor-lar düşüncesi anti-komünistlerin yarattığı negatif bir imajdır. Marksizmde herkesin inancına saygı vardır. Bir insan ben Allah’a

inanıyorum ama aynı zamanda Marksistim diyebilir çünkü Marksizim sömürü düzene karşı hayatın maddi temeller üzerine mü-cadeleyi ön görüyor. Allah’a inanan biri de buna katılabilir. Önemli olan sömürüye, işkenceye, eziyete karşı mücadele etmektir. Bunu bir mistik, bir Sufi de yapabilir; bir ateist de yapabilir.

Bizim buradaki toplumumuzun genel duru-munu nasıl görüyorsunuz? Ekonomik, sosyal, kültürel anlamda...Son zamanlarda sevinerek görüyorum ki,

bir çok Türkiyeli Türk ve Kürt, ki Kürtleri ben kardeş halk olarak görüyorum, çok sevdiğim Kürt dostlarım da var; bunların içerisinde ikinci, üçüncü kuşaklarda çok yetenekli, iyi yetişmiş hem İsveç toplumuna uyum sağlamış, hem Türkiyeli kimliğini koruyan bir çok gençle karşılaşıyorum. Bunlarla ilgili şeyler okuyorum. Bazen basın yayında yazılar yazdıklarını görüyorum. İş dünya-sında başarılı Türkiyeli insanlar görüyorum. Burada özellikle iş dünyasında örgütlenme söz konusu. Ayrıca İsveçliler ile Türkiyeliler arasındaki yakınlaşmayı özellikle kültürel ve sosyal planda kaynaşmayı sağlayan diyalog dernekleri mevcut. Bunların çabaları çok önemli, çok değerli. İleriye yönelik Türklerin giderek İsveç toplumunda yerlerini aldık-larını, kabul gördüklerini görüyorum. Ve daha da başarılı olduklarını görüyorum. Çok sevindirici bir gelişme.

İsveçliler nezdinde Türklerin imajı nasıl peki?Epey değişti olumluya doğru. Türkiye’ye

ve Türklere çok sıcak bakıyorlar. Fakat Tür-kiye’deki mevcut rejime karşı çok eleştiri var. O ayrı bir şey. İsveçlilerin Türk toplumunu ve yöneticilerini bir birlerinden ayırması yeni bir olay; bana göre sevindirici de. Ben İsveç’e ilk geldiğimde Türkiye devleti ‘tukaka’ idi. Şimdi Türklere daha çok sempati var. Ancak siyasi rejimi başka kefeye koyuyorlar. Ona karşılar çünkü. Türkiye’yi iyi de takip ediyorlar. Türkiye’deki siyasi gelişmeler çok canlarını sıkıyor, eleştirel bakıyorlar.

Hedefte neler var?Hedefte yeni çeviriler var. Yeni bir öykü

kitabı hazırlıyorum. O öyküleri umuyorum ki önümüzdeki baharda yayınlarız. Bütün öykülerin ana teması hiçlik, yokluk....

Kendi ağzından Turhan Kayaoğlu

İstanbulluyum. Babam subay olduğu için Türkiye’nin bir çok ilini dolaştım. Liseyi Çanakkale’de bitirdim. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudum. O dönem Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mahir Çayan etrafında gelişen solcu gençliğin merkezi idi. Ben de o düşünce ile yetiştim. Türkiye’yi 12 Mart’a götüren olayların içinde doğrudan bulundum. 12 Eylül darbesinden önce Türkiye’de yayınlanan Demokrat adlı günlük gazetenin genel yayın yönetmeni idim. Çok gergin bir ortam vardı. Günde ortalama 20 kişi öldürülüyordu.12 Eylül ile birlikte hak-kımda arama kararı çıkınca, 6-7 ay adres değiştirerek yaşadım. Sonra bir yolunu bulup İsveç’e politik göçmen olarak geldim. 1981’de İsveç’e geldiğimde 33 yaşındaydım. İsveç’te 15 yıl kadar Dagens Nyheter Gazetesi’nde çalıştım. Bu arada Türkiye’den bir çok gazeteye makaleler

Page 12: Zamandk311 eg

12 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

ABONELERİMİZEÖNEMLİ DUYURUBu yıl Danimarka’daki abonelerimize hediye ettiğimiz danca İslam İlm-i hali kitabı (Islam Håndbogen) geçtiğimiz hafta abonelerimize dağıtılmıştır.

Kitabı eline ulaşmayan abonelerimiz, hafta içi her gün saat 10-16 arası abone servisimizi arayabilirler.

Abone servisi:

70 20 69 70Email:[email protected]

Koyun Baba ve Taksici HasanBize düşen de ibret almak oldu elbette. En büyük ders de bizi bir Miraç Kandili öncesi türlü meşakkat ile huzuruna getiren Koyun Baba’nın verdiği ders olmuştu. Bize Taksici Hasan’ın şahsında adeta, “Kuran ile aranıza mesafe koymayın, O’nu okuyup anlayın, hayatınıza hayat yapın!” diye haykırmıştı.

Güzel bir ilkbahar akşa-mında bizi Erciyes’ten esen serin bir rüzgarla karşıladı Kayseri. Yıllar önce ziyaret etme şansı bulduğum bu güzel Selçuklu pay-i tahtına şimdi de bir konferans vesilesi ile gelmiştim. Elbette çok büyümüş ve günde 15-20 tane uçağın indiği havaalanı ile adeta küçük bir metropole dönüşmüştü. Şehrin ışıkları bana, nerede o seneler öncesinden hatırladığım kent nerede nü-fusu 1 milyonu geçen büyük bir Kayseri dedirtti. Kayseri’yi Avrupa’da gurbetçile-rin çoğunda olduğu gibi sadece filmlerden tanımış olan arkadaşımın şaşkınlığı ise görülmeye değer. Yıllarca bize Anadolu kentlerini kötülemiş, bizi kandırmışlar diyor. Hele onca yorgunluğa rağmen gecenin tenhalığını da fırsat bilerek yaptığımız şehir turu her yönü ile tarih kokan bir şehri adeta içimize yudum-lama şansı verdi. Gündüz kadar olmasa da gecesi de canlı bir şehir vesselam. Asıl önemlisi ise insanların yardımse-verliği ve Anadolu’nun bozulmamış ve temiz fıtratını koruyor olmaları. Elbette gün geçtikçe kalabalıklaşan ve karışık hale gelen kent bu özelliğini korumakla beraber büyümenin getirdiği bazı

bozulmalara da maruz kalmış. Ama karşılaştığımız insanların sade ve art niyetsiz tavırları bizde çok olumlu bir imaj oluşturdu.

Seyahat güzel başlamıştı ve madem ‘Maneviyat Psikolojisi’ konferansına gelmiştik, biz de duyduklarımız sözde kalmasın diye kendimize manevi bir ziyaret programı da çıkardık. Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaned-din Hazretleri başta olmak üzere pek çok Selçuklu din ve devlet adamının, sultan ailelerinin medfun olduğunu duyduğumuz bu açık hava müzesini andıran şehirde türbeler, kumbetler, camiler adeta tarihe uzanan birer he-lezon gibi bizi alıp geçmişe götürdüler. Kale surlarının kısmen çevrelediği meydan adeta bu maneviyat dolu şehrin kalbi gibi. Elbette sağına soluna iliştirilmiş acube devasa binalar büyük bir kasvet ve karanlığı beraberinde getirmiş ve maalesef yapımı devam eden benzer gökdelenler de rant hedefli yapılaşmanın ürünü gibi duruyorlar.. Ama yine de içlerinde asırlardır maddi ve manevi ilimlerin okunduğu medreseler ve özellikle de içinde Anadolu’nun ilk tıp fakultesini de barındıran Gevher Nesibe Hatun Medresesi görülmeden geçilme-mesi gereken eserlerden. Ortaçağ’da ruh hastaları Avrupa’da ateşe verilip yakılır,

dayakla iyileştirmeye çalışılırken burada su ve müzik ile terapi yapılıyormuş. Medreselerde ise okunan derslerin sesleri, duvarlarda yansıyan tınısı ta-rihin derinliklerinden bize ulaşır gibi. Şehrin 12. y.y.’a ait en eski camisi olan Ulu Camii ise aslında hem tarihin derin-liklerinde hem de yerin derinliklerinde bir ibadet mahalli olmasıyla görülmeye değer.

Tabi ki gidilen yerlerde öncelikle ora-nın maneviyat büyüğü tarihi şahsiyetleri ziyaret etmeyi, onlarla bir nevi ruhi, ma-nevi etkileşime geçmeyi çok önemseyen arkadaşım günün finalini Koyun Baba Türbesi ziyareti ile yapalım deyince bazı işleri bahane edip ayrılmak istesem de ben de kendimi bu manevi akışa bırak-tım. Bindiğimiz taksiye gideceğimiz yeri söyledik ama taksici yeri tam çıkaramadı. Neyse yola çıkalım bakalım sora sora Bağdat bulunur deyip Kayseri’yi çevre-leyen dağların Esentepe isimli mevkiine doğru gece saat 10’da yola çıktık. Aslında her ne kadar görevi olsa da taksicinin bu saatte ne türbesi kardeşim demesini bek-lerken bizi farklı bir muhabbet ortamının beklediğini farkettik. Taksicimiz Hasan müşterilerine Kuran CD’si hediye edi-yormuş. Artık bulunamadığı için Zaman Gazetesi’nin 15 yıl önceki hediye ettiği mealli Kuran CD’lerini çoğaltıp veriyor-muş. Şu ana kadar 1000’e yakın dağıttım deyince biz acaba şaka mı yapıyorsun der gibisinden baktık. Dünyada Allah kelamından daha önemli ve güzel bir söz var mı ki dedi ve başladı konuşmaya… İlkokul mezunu bu arkadaş tam bir Kuran aşığı idi ve kendi ifadesi ile Kuran mealini 1000 kereden fazla dinleyip hatmetmisti.

Konuştuğu her cümle yeri ve sırası ile ayetlerden ibaretti. Ben bir ilahiyatçı olarak onun okuduğu meal kısımlarının Arapcalarını yer yer söylemeye çalışıyor olsam da onun hızına yetişemiyordum. Karşımda bütün sadeligi ile Kuran ile bütünleşmiş bir meal hafızı duruyordu. Teyibinde de Kuran meali çalıyordu sürekli. Bazı müşteriler isteksiz gö-rününce kapatıyorum ama genelde bunu dinliyorum diyor ve bir konu olunca hemen şurada geçiyor deyip bize teypten ayeti buluyor ve dinle-tiyordu. Anlattığına göre 700 hafızın katıldığı Kuran yarışmasında dereceye girmiş ve umre ile ödüllendirilmişti. Sora sora da olsa Koyun Baba’nın dağın zirvesinde ve adeta ahirette de dünyadan kendini tecrit etmenin ufkunu yakalamış gibi, çanak şeklinde bir vadinin içinde yatıyor bulmuştuk. Tabela vs. yoktu, ama bizi oraya kadar hem de gecenin bir vakti getiren bir güç vardı işte. Gökyüzünde müthiş bir hava vardı ve biz manevi bir huzur ortamına girmiştik. Duamızı ettikten sonra istemeye istemeye ayrıldık ama aklımızda hep bu gecenin manası ve sıradan bir vaka yasamadigimiz vardı. Miraç Kandili’nin sabahında Anado-lu’yu ayakta tutan bir hakikate şahit olduk. İnsanımızın tertemiz yüreğinde Kuran hala çok canlı ve ilk sırada idi. Bize düşen de ibret almak oldu elbette. En büyük ders de bizi bir Miraç Kandili öncesi türlü meşakkat ile huzuruna geti-ren Koyun Baba’nın verdiği ders olmuştu. Bize Taksici Hasan’ın şahsında adeta, “Kuran ile aranıza mesafe koymayın, O’nu okuyup anlayın, hayatınıza hayat yapın!” diye haykırmıştı.

YORU

M

Akademisyen Gözüyle

M. Mustafa Akdağ

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen

M. Mustafa Akdağ

Kopenhag Türk Film Festivali sona erdiZAMAN KOPENHAG

1Bu yıl 3.sü düzenlenen Kopenhag Türk Filmleri Festivali geçtiğimiz hafta ger-

çekleştirilen kapanış resepsiyonu ve Öğrenci İşleri filminin Danimarka galasının ardından sona erdi. Öğrenci İşleri filminin ekibinin katılımıyla gerçekleştirilen programa büyük ilgi vardı. Başta Kopenhag ve çevresi olmak üzere Danimarka’nın değişik şehirlerinden çok sayıda festivalin gerçekleştirildiği Atlas Sineması’na akın etti. Galaya katılanlar ara-sında Danimarka’daki Türkiye kökenli mil-letvekillerinden Yıldız Akdoğan’ın yanı sıra milletvekili adayları Ömer Çiftçi ve Özkan Koçak da vardı.

Öğrenci İşleri’ne Kopenhag’dan tam notYapımcılığını Yusuf Kulaksız ve yö-

netmenliğini Talip Karamahmutoğlu’nun yaptığı Öğrenci İşleri filmi festivale katılan iz-leyicilerden tam not aldı. Film çıkışında Zaman'a konuşan çok sayıda kişi memnuniyetlerini ifade etti. Öte yandan gala öncesinde Zaman’ın sorularını yanıtlayan Yapımcı Yusuf Kulaksız, insanların ailecek izle-yebilecekleri bir komedi

yapmak istediklerini ve gelen tepkilerden memnun olduğunu söyledi. Yönetmen Talip Karamahmutoğlu ise, "Herşeyden önce filme giden insanlar yüzlerinde bir tebessüm ile ayrılacaklar ama her komedi filminin kendi içinde mesajları vardır. Düşündürücü de olacak." dedi. Filmde ‘Bobinci Nuri’ karakte-rini canlandıran oyuncu Deniz Celiloğlu ise Kopenhag’da gördüğü atmosferin kendisini çok etkilediğini ve yurtdışındaki sinema severlerle bir araya gelmenin çok mutluluk verici olduğunu söyledi. Filmde ‘müfettiş’ karakterini canlandıran oyuncu Durmuş Ünal ise, Kopenhag’ı çok beğendiğini ve gördüğü ilgiden memnun olduğunu söyledi.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kopenhag Türk Filmleri Festivali 7-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalde; Güvercin Uçuverdi, Mandıra Filozofu İstanbul, Selam Bahara Yolculuk, Son Mektup, Niyazigül Dörtnala, Mucize ve Öğrenci İşleri filmleri gösterildi.

Page 13: Zamandk311 eg

13 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

İSVEÇLİ BİLİM ADAMLARI:

Sigara, inme geçirmeyi kolaylaştırıyorZAMAN STOCKHOLM

1Sigara içmenin insan beynine olan en önemli zararı-nın inme geçirmeyi kolaylaştırması olduğu belirtildi.

İsveç’te yapılan bir araştırmada, inme geçiren 10 binin üze-rinde hastanın yüzde 39’unun sigara içtiğinin ortaya çıktığı kaydedildi.

Hipertansiyonun varlığının da insanda inme için risk oluşturduğunu ancak, İsveç’te yapılan bir araştırmada hipertansiyonları olmadığı halde inme geçiren on binin üzerinde hastanın yüzde 39’unun sigara içtiğinin saptandığı kaydedildi.

Araştırmada hem aktif, hem de pasif sigara içen kişilerde baş ağrılarının daha çok olduğu, bunamaya yol açan Al-zheimer hastalığının sigara içenlerde daha fazla görüldüğü ve sigara içmeyenlere oranla daha hızlı seyrettiğinin altı çizildi.

Sigara içmenin Epilepsi hastalarında nöbet geçirme riskini 2,5 kat arttırdığı, geçirilen bu artmış sıklıktaki epilep-tik nöbetlerin de hastanın beyin fonksiyonlarını olumsuz etkilediği ve hayatını tehdit ettiğine de vurgu yapıldı. Sigara içmenin kasları kontrol eden sinir hücrelerinin erimesiyle seyreden, ilerleyici sakatlık ve ölüme yol açan Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalığının da gelişiminde önemli rol

Y A Ş L I Ç İ F T E V L E N D İ :

Damat 94, gelin 88 yaşındaZAMAN STOCKHOLM

1İsveç, 94 yaşındaki Håkan Andersson ve 88 yaşındaki Ingrid Jonsson’un evliliğini konuşuyor. Yaklaşık 20 yıldır

birlikte yaşayan yaşlı çift, salı günü evlenerek, ülkenin evlenen en yaşlı çifti unvanını aldı.

Çiftin düğünü Halmstad kentindeki Sperlingsholm kilisesinde aile ve arkadaşlarının katılımı ile gerçekleşti. Konuyla ilgili yerel bir gazeteye konuşan gelin Ingrid, “Bir yıl önce köydeki evimizi satıp, şehirde bir apartman dairesine yerleştik. Bu değişikliği yapınca düğün yaparak bir değişiklik daha yapalım diye karar aldık. Yıllar önce buluşmuştuk ancak düğün yapma imkanımız olmamıştı. Bugün düğünümüz de beklentimizin üzerinde iyi geçti.” dedi.

Eski bir kalaycı ve hemşire olduğu belirtilen Andersson – Jonsson çifti, “Çok misafirimiz var. Düğünden sonra büyük bir parti düzenleyeceğiz. Sonrasında da balayına çıkacağız. Ama henüz gideceğimiz yeri kararlaştırmadık.” diye konuştular.

Andersson ve Jonsson evlilik kararları ile ülkenin evlenen en yaşlı çifti unvanını alırken, dünyanın en yaşlı evlenen çifti ise geçtiğimiz yıl 103 ve 91 yaşındaki George Kirby ve Doreen Luckie ismindeki İngiliz çifti olmuştu.

KermeseDavet

Yemek ürünleriSicak yemekler , tatl , kebab , köfte icecekler , börek, lahmacun vs.

Adres : Valdemarsgade 3 1665 kopenhag Tel : 22 32 65 00 - 71 72 37 15

Islamisk Kültür Center Kopenhag Fatih Camii

Tarihler22.05.15 cuma: 14:00 - 20:00

23.05.15 cumartesi: 10:00 - 20:00 24.05.15 pazar: 10:00 - 20:00

25.05.15 pazartesi 10:00 - 20.00

ÖZEL KUMAŞLARDAN HUSUSİ EMEKLE HAZIRLANMIŞ YATAK VE MASA ÖRTÜLERİ EL İŞLERİ, EŞARPLAR,HAVLULAR

Page 14: Zamandk311 eg

14 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Çocuk yetiştirmede doğrular ve yanlışlar (1)Çocuk eğitiminde bilerek ya da farkında

olmadan yapılan bir yığın yanlış davranışlar vardır. Önemli olan yanlış yapıp sonra onu düzeltmek değil, önemli olan baştan itibaren yanlış yapmamaktır. Yanlış yapmamak için de bilmek gerekir. İşte size çocuk yetiştir-mede doğru ve yanlışlar:

Anne baba çocuğun gözünde itibar kaybettikçe, tesir gücünü kaybeder. Çocu-ğuna söz geçiremeyen anne babalar, itibar kaybetmiş anne babalardır.

Eşini çocuğunun yanında aşağılayan bir eş, çocuğuna tesir gücünü kaybeder. Eşler birbirlerine itibar ettikçe çocuk da anne babasına itibar eder.

Çocuk, annesinin kıymetini babasının ona değer vermesiyle öğrenir. Eşine değer vermeyen baba, bir süre sonra çocuğunun gözünde kendi değerini yitirir.

Cezalandırmak, çocuğu aşağılamaktır. Aşağılanmışlık hissi, kişilik gelişiminin önündeki en büyük engeldir.

Kişilik bozuklarının neredeyse tamamına yakını çocukluk döneminde yaşanılan olum-suz anılardan oluşmaktadır.

Affedilmiş çocuk, affedici olur. Affı bilme-yen çocuk ise cezalandırıcı olur. Çocuğunuzu affedin ki affetmeyi öğrensin.

Bir anne babanın çocuğuna en büyük

iyiliği onun yavaşlığını korumak; vereceği en büyük zarar da onu acele ettirmektir.

Algısı açık olsun diye çocuk fıtraten yavaş yaratılmıştır. Bu yavaşlığa paralel hareket et-mek gerekir. Örneğin konuşmalar tane tane, dokunuşlar yumuşak, yedirme ve içirmeler yavaş olmalıdır.

Bir çocuğa verilebilecek en ağır ceza, onu yok kabul edip onunla konuşmamak ve ona karşı küsmektir.

Saldırganlık psikolojisi aşağılanmışlık hissinin dışa vurmuş halidir. Aşağılanan çocuk saldırgan, saygı duyulan çocuk ise problem çözen olur.

Duygusal yoksunluk yaşayan ve sürekli aşağılanan çocuk, yılışık davranışlar içerisine girer.

Cezalandırmak, çocuğu aşağılamaktır. Aşağılanmışlık hissi kişilik gelişiminin önün-deki en büyük engeldir.

Aşağılanmış çocuklar potansiyel şiddet uygulayıcısıdır. Çocuğu aşağılamanın en incitici yolu onu kalabalıklar içinde cezalan-dırmaktır.

Çocuğa ne söylediğinden daha çok, nasıl söylediği daha önemlidir. Anne babalar çocuğa karşı üslubuna dikkat etmelidir.

Çocuklarda bağımlılık bir doyamama halidir. Çok ilgilenilen değil, ihmal edilen

çocuk anne baba bağımlısı olur.Narsist (kendini beğenen) anne babaların

çocuklarında duyarsızlık; kibir sahibi anne babaların çocuklarında ikiyüzlülük; gösteriş hastalığı olan anne babaların çocuklarında da kişilik bozukluğu görülür.

Çocuğa mükâfat ile iş yaptırmayı değil, beklentisiz yaşamayı öğretmek gerekir. Beklentisiz yaşayanlar kişilik sahibi olurlar.

Çocuğun kusurlarının sürekli söylenmesi hayâ perdesinin yırtılmasına neden olur. Kusur gören değil, örten olmak gerekir. Yapılan yaramazlıklar, her yaramazlık esna-sında değil de, uygun bir zaman ve zeminde, uygun bir üslupla dile getirilmelidir.

Baskı altında çocuk yetiştirmek, çocuğun heves ve neşesini yok eder, onu tembelliğe iter.

Anne babanın duyarsız bakışlarına maruz kalan duyarlı bir çocuk tırnaklarını yemeye, ellerini ovuşturmaya başlar.

Hiperaktif (hızlı hareket eden) çocukların birçoğu baskı ve şiddet gören veya ihmale uğrayan çocuklardır.

Ceza alan çocuk ceza vermeyi öğrenir. Ceza ile terbiye olmuş kişilerin ilk cezalandı-racağı kişi eşi ve çocukları olmaktadır.

Çocuğa zeki olduğunu söylemek onu tembelliğe iterken, karakaşlım, prensesim,

yakışıklım gibi ifadeler de şımartır.Eşyaya nüfuz edebilen çocuk güçlü bir

ruha sahip olur. Oyuncak sayısı arttıkça çocuğun eşyaya nüfuz etmesi azalır, dikkat dağınıklığı artar.

Çocuğa sürekli; akıl veren, koruyan, araya girip müdahale eden olmamak gerekir. Çok konuşmak algıda zayıflığı duyarsızlığı meydana getirir.

Çocuğu şımartmamak gerekir. Şımartılmış çocuk ya ilgisiz ya da sevgisiz kalmış çocuktur.

Yetişkin yoruldukça yavaşlar, çocuk yo-ruldukça hızlanır. Hızlanan çocuk agresifleşir ve etrafına zarar verir hale gelir.

Çocuğun en mutlu olduğu anlar, davranışlarının denetlenmediği ve kendisi gibi olmasına izin verildiği anlardır.

Kendisini değerli hissetmeyen çocuğun çocukluk hatıraları oluşmaz. Hatırlanmayan çocukluk yılları çoğu defa değersizlik hissin-dendir.

Ulaşılması zor hedefler koymak çocuğu hırs ve agresifliğe sevk eder. Önemli olan hedefe azimle adım adım yürümesini öğretmektir.

Çocuğa hırs ile değil, azim ile başarı kazanmayı öğretmek gerekir. Hırs, başarıyı getirse de ruhu bozar.

Mehmet ToyAile Uzmanı

Gurbetçiler tüp bebekte Kayseri’yi tercih ediyor

Kayseri HÜMA Kadın Doğum Has-tanesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Direk-törü Feride Hande Gemici, yurtdışında yaşayan gurbetçilerin büyük çoğunlu-ğunun, tüp bebek başta olmak üzere her türlü kadın hastalıkları tedavisinde Kay-seri’yi tercih ettiklerini söyledi. Tüp be-bekte çiftlerin birinci önceliğinin gizlilik ve güven olduğunu belirten Gemici, “Etik olarak çalışırız. Verilen hizmet kalitesinin yüksek olmasından dolayı gurbetçiler özellikle bizleri tercih ediyor.” dedi.

Araştırmalara göre evli çiftlerin yüz-de 15’i normal yolla çocuk sahibi ola-mıyor. Bu oran gün geçtikçe de artıyor. Kayseri HÜMA Kadın Doğum Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Hande Gemici, doğum ve kadın hastalıklarında dene-yimli bir hastane olduklarını söyledi. Bu deneyimi tüp bebek ünitesini geliştirerek taçlandırdıklarını belirten Gemici, “Ön-ceden nüfus artışına dolaylı yoldan katkı sunuyorduk şimdi doğrudan katkı sunu-yoruz.” dedi. Kadın hastalıkları ile çocuk sahibi olamayan çiftlere yardımcı olduk-larını belirten Gemici, tüp bebek tedavi-sine günah olarak bakan insanlar olduğu-nu kaydetti. Gemici, “Biz burada sadece vesileyiz. ‘Ol’ diyen Allah.” diye konuştu.

Evli çiftlerin önemli bir oranının normal yolla çocuk sahibi olamadığını belirten Gemici, kısırlığın artmasında beslenme şekli, stres ve radyasyon yayan cihazların etkili olduğunu kaydetti. Ge-mici, kısırlıkta eşit oranda erkek, kadın ya da her ikisinden kaynaklanan tıbbi sorunlar olduğunu anlattı. Tüp bebek te-davisinde güvenilirliğin önemine vurgu yapan Gemici, “Aileler, kafalarında “Aca-ba güvenilir mi?” sorusuyla geliyorlar. Bu tedavide laboratuvar alanları çok mah-remdir. Etik olarak çalışırız. Yumurta ya da embriyo karışması söz konusu olmaz. Karışması da kesinlikle mümkün değil. Çünkü anne ve babaya uygulanan işlem sırasında başka bir çift işleme alınmaz. Bu işlemler arasında en az 45 dakikalık bir boşluk olur. Ayrıca laboratuvarda-ki embriyoları izletebiliyoruz. Müsterih olunmasını isterim.” diye konuştu. Ço-cuk sahibi olamayan ve Avrupa’da bu tedaviyi yaptırmak istemeyen çiftlerin de hastanelerini tercih ettiğini belirten Gemici , “Konaklama imkânları ve veri-len hizmet kalitesinin yüksek olmasından dolayı gurbetçiler özellikle bizleri tercih ediyor. Arap ülkelerinden de çok sayıda hastamız oldu” dedi.

Tüp bebek tedavisinde devlet desteği-nin yetersiz olduğunu da belirten Gemici, en fazla 3 denemeye tedavi yardımı veril-diğini ve prosedürlerinin ağır olduğu-nu söyledi. Gemici, “Bu tedavi pahalı ve maddi olarak çiftleri çok yoruyor. Anne ve baba adayının sağlığı uygun olduğu sürece deneme yapılabilmeli. 17 yıl sonra çocuk hasreti son bulan, 11. denemede

gebe kalan, kanser öyküsünden sonra ye-niden hamilelik sevinci yaşayan anneleri gördük.” dedi.

HÜMA Kadın Doğum Hastanesi Yö-netim Kurulu Üyesi Hande Gemici, ba-bası Emekli Tabip Albay Erşad Batmaz’ın muayenehaneden hastaneye dönüşen kurumunda 8 senede 55 binden fazla do-ğum sevinci yaşandığını söyledi.

REKL

AM H

ABER

Page 15: Zamandk311 eg

LAF GETİREN LAF DA

GÖTÜRÜR...

Page 16: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

EMEL TEMİZAY

1Hasan Basrî Hazretleri’nin yanına ge-len biri “Filanca senin hakkında kötü

söylüyor.” diye şikayette bulunur. Hasan Basrî bunun üzerine “Sen onu nerede gör-dün?” diye sorar. Adam, “Evinde gördüm.” yanıtını verir. “Orada ne yapıyordun?” diye sorunca da adamın evinde misafir olduğunu anlatır. Hazret bu sefer de, “Misafirlikte ne yediniz?” sualini yöneltir. O da bü-yük bir iştahla misafirlikte yediklerini anlatmaya baş-lar. Hasan Basri Hazretleri muhatabını sabırla dinler ve şu sözleriyle büyük bir ders verir ona: “Ey namert kişi! Bu kadar yemeği karnında sakladın da, bir sözü mü saklayamadın? Şayet doğru söylüyorsan benim de ona dört sözüm var. Birincisi, dilimle ondan şikâyet etmem. İkincisi, kalbimden ona kin duymam. Üçüncüsü, dünyalık sözlerle ona karşılık vermem. Dördüncüsü, kıyamette ona hasım olmam, hak talep etmem. Belki onsuz cennete girmem. Kalk ey fasık, bu sözleri de ona götür! Zira söz getiren, söz götürücü olur!”

Büyüklerimiz “Taş taşı da, söz taşıma” derler. Bu öğüt gelenek haline gelmiş gibi gö-rünse bile altında çok derin mesajlar yatıyor. Koğuculuk (nemime), ‘Bir kimsenin birinden duyduğu sözü bozgunculuk maksadıyla başkasına nakletmesi.’ olarak geçiyor. Birinin söylediğini diğerine ulaştırmayı bazen dost sohbeti gereği, bazen espri, bazen muhabbet olarak nitelendiriyor ve normal karşılıyoruz. Bu nedenle dostlarla aramız açılabileceği gibi düşmanlıklar da ortaya çıkıyor. Kimi rakip-lerini, iş arkadaşlarını gözden düşürmek için kimi de eşlerin arasını açmak için laf taşıyor.

İnsanların arasının açılmasına, toplumda fit-ne-fesadın çıkmasına ve kardeşlik bağlarının kopmasına sebebiyet verdiği için, dinimiz söz taşımayı haram kılıyor. Kalem Sûresi’nde Rabb’imiz “Ayıp araştıran, koğuculukla söz gezdiren kimseye itaat etme.” buyuruyor. Büyük İslam âlimi İmam Gâzzali, işleyicisi ya da söyleyicisinin başkalarınca bilinmesini istemediği bir şeyi, bu şey suç ve günah değil de iyi bir iş ya da söz olsa bile, o konu ile ilgilenebilecek bir başkasına taşımayı da koğuculuk kapsamında görüyor. İnsanı bu günaha iten sebepleri de şöyle açıklıyor: “Ya sözü taşınmış olana kötülük yapılmak istenmekte, ya söz götürülen kimseye yaranmak amaçlanmakta, ya da konuşan boş şeyler konuşmak gibi bir alışkanlıktan kurtulamamakta.”

Kardeşinin hatasını ört!Söz taşıma, sadece dünyada değil ahiret

yurduna giderken de insanın peşini bırak-mıyor. Zira insanın geçiş yeri olan kabir âleminde ve cehennemde koğuculuk yapan-ları çetin bir azap bekliyor. İbni Abbâs (radı-yallahu anhümâ) koğuculuk ile ilgili yaşadığı hadiseyi şöyle dile getiriyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu: Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” Yine bir başka hadis-i şerifte, insanların arasını bozmak, birbirle-rine düşürmek için söz götürüp getirme işini yapan kişinin cennete giremeyeceği beyan ediliyor. Nitekim Fahri Kainat Efendimiz “Söz taşıyan cennete giremez.” ikazında bulunuyor ümmetine.

İnsanız ve kendimizi hata yap-maktan alıkoyamıyoruz maalesef. Etrafımızdakileri

kınamaktan geri duramıyor, gıybet gay-yasına dalıyor, laf taşıyabiliyoruz. Üs-telik bütün bunların büyük bir günah olduğunu bildiğimiz halde. Peki “Neden aynı hatayı, günah olduğunu bilğimiz halde sürekli yapıyoruz?” diye sorduğumuzda Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, sebebi ciddi bir İslamî terbiye almamaya bağlıyor. Çünkü bu eksik-lik, zaaflara kolayca kapı aralıyor.

Birinin sözünü diğerine taşımak dedi-koduyla karıştırılabiliyor bazen. Ancak bu iki haram fiil arasında farklar var. Gıybette, bir kimse hakkında konuşma söz konusu. Konuşulanın konuşanları ilgilendirip ilgilendirmemesi veya doğru olup olma-ması da gıybet fiilini değiştirmiyor. Eğer konuşulanlar yalansa, hem gıybet hem iftira kapsamına giriyor. Koğuculukta ise anlatı-lan şeyler kendisi ile konuşulan kişiyi bizzat ilgilendiriyor. Dolayısıyla daha tehlikeli. Örneğin, “Senin hakkında şunu dedi veya senin aleyhinde şunu yaptı” dediğimizde karşımızdakinin öfkeyle hareket etmesi muhtemel.

Laf taşıma, yuva yıkma!Toplumun her alanında laf taşımak

sorunlara yol açıyor ama koğuculuk en fazla ailelerin temelini dinamitliyor. Eşlerin arasını bozmak amacıyla yakın akrabaların veya kıskanan bazı kişilerin bu hasleti göstermede payları büyük. Farz-ı misal, hanımefendi bir ortamda şakayla karışık eşiyle ilgili bir şeyler söyleyebiliyor. Ancak onun sözleri çarptılarak biraz da art niyetle beyefendiye aktarıldığında, aile faciasına sebep olabiliyor. Nasıl olmasın? Herkesten çok güvendiği ha-yat arkadaşı onu kötülemiş, aşağılamış gibi gözüküyor. Bazense dertleşme niyetiyle biri kalbini yakınlarına açıyor ve yine çarpıtılan cümleler saadeti zedeliyor. Abdülhakim Yüce bunu büyük bir vebal olarak niteliyor.

Bu nedenle kişilerin muhatabına çok gü-vense bile, ileri geri konuşmamaları oldukça önemli. Hayat arkadaşını üçüncü şahıslara kötülemeleri, şikayet etmeleri aile birliğini bozduğundan dikkatli olmakta fayda var. Yüce, tam da bu noktada mahremiyeti nazara veriyor. Bazı şeylerin yalnızca iki kişi arasında kalması evliliği koruyor çünkü.

Sosyal medya koğuculuğa yol açıyorGünümüz koşullarında aileyi ayakta

tutmanın zorluğu hepimizce malum. Sosyal medya başta olmak üzere, fitne olmaya müsait birçok ortam söz konusu. Dahası artık kişiler gündelik hayatının her ayrıntısını birbiriyle paylaşmak gibi bir alışkanlığa da sahip. Hal böyle olunca daha dikkatli olmaya mecburuz. Yüce’ye göre, evliliğe zarar verecek aktiviteler, şüphe uyandı-racak davranışlar fitneye yol açıyor. Öte yandan eşlere ait bazı fotoğraf ve sözlerin üçüncü kişiler tarafından sosyal medyada paylaşılması da ciddi bir koğuculuk sebebi. Hatta sadece eşler değil, dost ve arkadaşların birbirleri hakkındaki bazı sözlerini veya değişik anlamlar çıkarılabilecek bazı fotoğ-raflarını paylaşmak bile ‘modern koğuculuk’ sayılıyor.

Zina, büyü ya da faiz. Bu davranışların mutlak yasak olduğunu, sonuçlarını, ahi-retimize zararını bildiğimiz halde büyük günahlardan biri olan laf taşımaktan aynı ölçüde çekindiğimizi söylemek güç. Halbuki, insanların arasını açan, aileleri yıkan hatta cinayetlere sebep olan menfi davranışlar-dan bir tanesi. Bu kadarla kalsa iyi. Dünya hayatımızın sonlanışıyla önce kabirde sonra ahiret yurdunda azap göreceğimiz Kur’an ve hadislerle sabit. O halde dilimizden çekmeye devam edecek miyiz? Cevap bulmamız gereken soru bizce bu.

LAF GETİRENLAF DA GÖTÜRÜR

Tehlikeli bir dil afetiolan koğuculuk, hemdünyamızı hem deahiretimizi karartıyor.

Abdulhakim YÜCE

Page 17: Zamandk311 eg

20.05.2015 03:08 04:36 13:16 17:37 21:43 23:01 21.05.2015 03:07 04:34 13:16 17:38 21:45 23:02 22.05.2015 03:06 04:32 13:16 17:39 21:47 23:03 23.05.2015 03:05 04:30 13:16 17:40 21:49 23:05 24.05.2015 03:03 04:29 13:16 17:40 21:51 23:06 25.05.2015 03:02 04:27 13:16 17:41 21:52 23:07 26.05.2015 03:01 04:25 13:16 17:42 21:54 23:08

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 02:35 04:00 12:51 17:16 21:30 22:45 21.05.2015 02:34 03:58 12:51 17:17 21:32 22:46 22.05.2015 02:33 03:56 12:51 17:18 21:34 22:48 23.05.2015 02:32 03:54 12:52 17:18 21:37 22:49 24.05.2015 02:30 03:52 12:52 17:19 21:39 22:51 25.05.2015 02:29 03:51 12:52 17:20 21:41 22:52 26.05.2015 02:28 03:49 12:52 17:21 21:43 22:53

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 03:08 04:36 13:16 17:37 21:43 23:01 21.05.2015 03:07 04:34 13:16 17:38 21:45 23:02 22.05.2015 03:06 04:32 13:16 17:39 21:47 23:03 23.05.2015 03:05 04:30 13:16 17:40 21:49 23:05 24.05.2015 03:03 04:29 13:16 17:40 21:51 23:06 25.05.2015 03:02 04:27 13:16 17:41 21:52 23:07 26.05.2015 03:01 04:25 13:16 17:42 21:54 23:08

20.05.2015 03:07 04:25 13:20 17:46 22:04 23:11 21.05.2015 03:06 04:23 13:21 17:47 22:06 23:13 22.05.2015 03:05 04:21 13:21 17:48 22:08 23:14 23.05.2015 03:03 04:19 13:21 17:49 22:10 23:16 24.05.2015 03:02 04:17 13:21 17:49 22:12 23:17 25.05.2015 03:01 04:15 13:21 17:50 22:15 23:19 26.05.2015 03:00 04:13 13:21 17:51 22:17 23:20

20.05.2015 03:07 04:26 13:24 17:50 22:09 23:19 21.05.2015 03:05 04:24 13:24 17:51 22:11 23:20 22.05.2015 03:04 04:22 13:24 17:51 22:14 23:22 23.05.2015 03:03 04:20 13:24 17:52 22:16 23:23 24.05.2015 03:01 04:18 13:24 17:53 22:18 23:24 25.05.2015 03:00 04:16 13:24 17:54 22:20 23:26 26.05.2015 02:59 04:14 13:24 17:55 22:22 23:27

20.05.2015 03:02 04:19 13:28 17:57 22:25 23:33 21.05.2015 03:00 04:17 13:29 17:58 22:28 23:34 22.05.2015 02:59 04:15 13:29 17:59 22:30 23:36 23.05.2015 02:57 04:12 13:29 18:00 22:33 23:38 24.05.2015 02:56 04:10 13:29 18:01 22:35 23:39 25.05.2015 02:55 04:08 13:29 18:01 22:38 23:41 26.05.2015 02:53 04:06 13:29 18:02 22:40 23:42

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 03:26 04:56 13:22 17:40 21:35 22:55 21.05.2015 03:25 04:55 13:22 17:41 21:37 22:57 22.05.2015 03:24 04:53 13:22 17:41 21:39 22:58 23.05.2015 03:23 04:52 13:22 17:42 21:41 22:59 24.05.2015 03:22 04:50 13:22 17:43 21:42 23:00 25.05.2015 03:21 04:49 13:22 17:43 21:44 23:01 26.05.2015 03:20 04:47 13:22 17:44 21:45 23:03

20.05.2015 03:16 04:46 13:13 17:32 21:28 22:48 21.05.2015 03:15 04:44 13:13 17:32 21:30 22:49 22.05.2015 03:14 04:43 13:13 17:33 21:32 22:51 23.05.2015 03:13 04:41 13:13 17:34 21:33 22:52 24.05.2015 03:12 04:40 13:14 17:34 21:35 22:53 25.05.2015 03:11 04:38 13:14 17:35 21:37 22:54 26.05.2015 03:10 04:37 13:14 17:36 21:38 22:55

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 03:26 04:56 13:22 17:40 21:35 22:55 21.05.2015 03:25 04:55 13:22 17:41 21:37 22:57 22.05.2015 03:24 04:53 13:22 17:41 21:39 22:58 23.05.2015 03:23 04:52 13:22 17:42 21:41 22:59 24.05.2015 03:22 04:50 13:22 17:43 21:42 23:00 25.05.2015 03:21 04:49 13:22 17:43 21:44 23:01 26.05.2015 03:20 04:47 13:22 17:44 21:45 23:03

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

SEVİM ŞENTÜRK

1Uhud muharebesi esnasında, bir grup, Peygamber Efendimiz (sallal-

lâhu aleyhi ve sellem) hakkında olmayacak bir söylenti çıkarır. “Allah’ın Resûlü, savaş ganimetlerinden bir kısmını kendine ayırdı.” derler. Bunun üzerine, Allah (cc), kemal-i hassasiyetle yaşayan Kâmet-i Bâlâ hakkın-daki bu uygunsuz düşünceleri yıkacak bir ayet-i kerime indirir. O ayette, Fahr-i Kainat Efendimiz’in, böyle bir suça girmeyeceğini ve kamu malına el sürmenin ne derece kötü bir suç olduğunu anlatır: “Emanete hıyanet etmek, bir peygamberin yapacağı iş değildir. Her kim hıyanet edip de, ganimetten ya da kamuya ait hasılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o vebalini aldığı şeyler, boynuna asılı olarak gelir. Sonra da her kişiye kazandığı şeylerin mükâfatı veya cezası eksiksiz verilir.” (Âl-iİmrân,3/161) Nüzul sebebi hakkında yukarıdakine benzer başka rivayetlerin de olduğu ayet-i kerime, İslamî literatürde ‘gulûl’olarak adlandırılan bir haramın habercisi. Zina, şirk, gıybet gibi kulağımız aşina olmadığından, pek far-kında değiliz bu günahın. Gulûl nedir, gulûl kapsamına giren şeyler nelerdir, gulûl’e girmemek için nasıl yaşamamız gerekiyor; ekseriyetle bilmiyoruz. Oysa, kavram olarak olmasa da, ihtiva ettiği mânâ bakımından, toplumun pek çok kesimi mevzu bahis gü-nahla karşı karşıya.

Gulûl, yalnızca savaş ganimetini çalmak olarak görülmemeli!Kelime yapısı itibariyle hakkı olmayan

bir şeye el uzatma, emanate hıyanet etme anlamına gelen gulûl; ıstılahta, ganimet malından bir şeyler aşırma, kamu malından

gizlice bir şeyler alma, devlet malında sui-istimalde bulunma mânâsında kullanılıyor. Anlamlar bu doğrultuda olunca da, hedefin sadece devlet erkânı olduğu zannediliyor. Bu zan, yanlış değil İslam hukukçularına göre. Gulûl’e girmede, en büyük riski, devlet yöneticileri ve devlet kademesinde vazifeli olan kişiler taşıyor. Ne var ki; bizim de, onlar kadar bu günaha girme ihtimalimiz var. Hele de; bir cemaate bağlı, herhangi bir dernekte görevli, vakıf hizmetinde bulunuyorsak! Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Profesörü İsmail Köksal, “Devlet, vakıf veya derneğin malını haksız yere almaya, çalmaya ve kullanmaya gulûl denir. Bu kapsamda devlet, vakıf ve dernek mallarını şahsımız için kullanmak, onları kanun ve yönetmelik dışı olarak çevremize, yandaşımıza ve akrabamıza kullandırmak da gulûl olur. En küçük devlet, vakıf ve dernek görevinden en büyüğüne kadar bir noktada görevli olup da söylediğimiz yanlışı yapan herkes bu günahın içindedir.” diyerek yaptığı tanımda meselenin sadece bir savaş ganimeti meselesi olmadığını gösteriyor. Köksal’a göre, Allah bize, savaş ganimeti üzerinden kamunun hakkı olan mala, el sürmememiz gerektiğini ihtar ediyor.

Muvaffakiyet hırsızlığı da gulûl kapsamındaKamu malı neleri kapsıyor peki? Bizi

en çok yanıltan soru bu aslında. Devletin dışında cemaat, dernek ve vakıflar toplu-lukların bir araya geldiği yerler olduğu için kamuya mâl olmuş oluyor. Nasıl devletin malına el sürmek, verdiği makamı kendi şahsına kullanmak, akrabanı, yandaşını gözetmek gulûl oluyorsa; topluma faydalı olmak için kurulan

Page 18: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ARA SICAK VOLKAN NARTA

Page 19: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ŞU SEÇİM ŞEYİ GEÇSİN DE HELE:

Neyi la neyi! Seçim neyi!

Allahaşkına seçim neyi geçsin?

BALKONA EŞİNİN TERLİĞİYLE ÇIKMAK: İçmeyeceen o zaman o zıkkımı hacelis... Dantelli mantelli...

HACI: Kazanılması için

hacca gidilmesine artık gerek

olmayan ünvan. Üniversiteye

yerleş tamam. Allah kabul

etsin. Yalan mı hacı!

BEYNİMİZİN YÜZDE BİLMEM KAÇINI KULLANIYORMUŞUZ SADECE: En

net anladığımız tek bilimsel bilgi. En neti bu işte. “Yüzde bilmem

kaç”... Doksan bizimoğlan doksan doksan. (Beş lan salak)

EĞİTİM SİSTEMİ: Bir şeye sistem de-mekle sistem olsaydı, eğitime gerek kalmazdı. Bilmem anlatabildim mi!?

patavat

‘BENİ OKU’ UYARISI: Kısa, net, küstahça. Okumazsan da

çok da dert yani hani. Format sebebi Q½#&%+k!!!

YAZ GELMEDİ GİTTİ AYOL: Yok da gelse naapacan sanki. Çayı balkonda içeceen alt ta-rafı. Belki bir, hadi bilemedin iki kere de mangal yapacaan. Yoksa Havayi’ye mavayiye gidecek değilsin ya.

DURAN URUÇ

BAYIM: Amerikan İngilizcesine 1960’lar Türkçesinden geçen

isim-sıfat şeyi.

ŞEHİRSEL FIKRALAR: Çorumlunun biri birgün diye bişey duymadım şahsen.

Fethiye’de minareden AKP mitingine çağrı yapıldı.

Sakarya’da Mobese kamerası için temel atma töreni.

Ali Babacan, iktidarda olduğunu unuturarak hatırlatmaya devam ediyor: “Hukuk şart!”

TOK SATICI: - Hakan aç mısın?

- Sağol abi.

PİER LOTİ, TÜRK DOSTU FRANSIZ: Bu ka-dar kısa bir biyografi olabilir mi! Adamı yıllarca sanki bu tek cümleyle anlatıp geçmişler gibi. (Olur mu! İstanbul’da

tepe var ya işte, çay may içiliyor)

Soma’da 301 madencinin ölümünün üzerinden1 yıl geçti ama bazı şeyler hiç değişmedi...

Valilere, AKP mitinglerinin geniş katılımlı geçmesi için talimat verildi.

Page 20: Zamandk311 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

İkindi Sohbetleri

Kazanma kuşağında kaybedenler

Küfürle iman arasında çok ince bir mesafe vardır. Bundan dolayı insan, meyelan-ı şerri kesip me-

yelan-ı hayra kuvvet vermek için sürekli dua etmeli.

“Rabb’imiz! Bize hidayet verdik-ten sonra kalplerimizi saptırma

ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol

olan Vehhab Sensin Sen!”

İnsan, yanlış bir bakış açısı ve mülâhazalarındaki az bir

inhirafla dengeyi koruyamaz ve -hafizanallah- gümbür gümbür devrilip gidebilir.

1

2

3

bû Leheb aslında çok kötü bir insan değildi. Genel yapısı itibarıyla şefkat ve mülayemet sahibi bir insandı. Ancak gururlu ve kibirli bir kişi olduğundan pohpohlanınca kendisine pek çok kötü şey yaptırılabili-yordu. Mesela ona: “Sen Abduluzza’sın, Beni Ümeyye kabilesiyle akrabalığın var. Haşimilerle Beni Ümeyye’nin iltika noktasını teşkil ediyorsun. Geniş bir oymağın başında bulunuyorsun. Sen şöyle adamsın, böyle adamsın…” diyor ve bu tür sözlerle onu hep oyuna getiriyorlardı. Onun bu tür pohpoh-lamalara kanıp Mekke’de pek çok kötülük yaptığını biliyoruz. Fakat Ebû Leheb Bedir’e iştirak etmemişti. Korktuğundan dolayı mı savaştan geri durmuştu? Zannetmiyorum. Kanaatimce onu Bedir’e gitmekten alıkoyan husus, yeğenine karşı bizzat savaşmak istememesiydi. Bedir Savaşı’nı takip eden günlerde ise ölüm hakikatiyle karşı karşıya kalmıştı. Ümmü’l-Fadl Valide-miz’in bir kemik parçasıyla kafasına vurduğu ve aldığı bu darbe n e t i c e -

s inde ö l ü p

gittiği rivayet edilir. Ölümü,

hakikaten başına aldığı bir darbe sonu-

cunda beyin kanaması geçirmesinin bir neticesi

miydi yoksa Bedir’de kayın-pederinin ve iki kayınbiraderi-

nin ölmesi, müşriklerin büyük bir bozguna uğraması, onun da

bu durum karşısında panikleyip derin bir korkuya kapılması ve

işin içinden çıkamayıp bir çözüm yolu bulamaması neticesinde ciddi bir

anguaz yaşaması mıydı, bilemiyoruz. Ancak neticede o, âlemleri aydınlatan

bir ışık kaynağının yanı başında bulun-duğu hâlde, böyle acı bir sonla hayatını noktalamıştır. Onun bu hazin âkıbetinden şu neticeyi çıkarabiliriz: Demek ki, kayıp gitme ile kaymayıp yerinde kalma arasında çok ince bir perde vardır. Bu sebeple, kayıp gidene “Niçin kayıp gitti?”, yerinde kalana

ise “Nasıl yerinde kaldı?” diye hayretle bakılmalıdır. Çünkü yerinde sabitkadem kalma âciz insanoğlunun elinde olmadığı gibi, kayıp gitme de onun elinde değildir. Görüldüğü üzere insan, yanlış bir bakış açısı ve mülâhazalardaki az bir inhirafla dengeyi koruyamayabiliyor; koruyamıyor ve hafizanallah gümbür gümbür devrilip gidiyor.

Kalplerimizi Saptırma Allah’ım!Bu noktada A’râf Sûresi’ndeki bir âyet-i

kerimede kendisinden bahsedildiği rivayet edilen Bel’am b. Baura adlı şahsın feci âkıbe-tini hatırlayabiliriz. Söz konusu âyet-i keri-mede meâlen Cenab-ı Hak şöyle buyurmak-tadır: “Onlara, kendisine âyetlerimizi verip duyurduğumuz densizin kıssasını da anlat; anlat ki o,

s a h i p o l d u ğ u

b i l g i s i n e rağmen, sıyrılıp

(tekvînî veya tenzîlî) âyetleri (idrak çerçeve-

sinin) dışına çıktı. Derken şeytan onu kendine uydurup

kendine benzetti; o da onun arkasına takıldı ve azgınlardan biri

oldu.” Rivayetlere göre bu kişi, kurb-i ilâhiye giden yollar hakkında malumat

sahibiydi ve ism-i azamı biliyordu. Fakat işte bu konumdaki bir insan bir yerde devrilip gitmiştir. Bundan dolayı Sahib-i Şeriat: “Ey bizim kerîm Rabb’imiz, bize hidayet verdik-ten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen!” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/9) duasını dilinden hiç düşürme-miştir. Zira akıbet endişesi taşımayanların akıbetinden endişe edilir. Evet, “Ben de kayabilirim!” endişesini taşımayan bir kimse –hafizanallah– her an kayıp gidecek tehlikeli bir zeminde bulunuyor demektir. Çünkü gö-rüldüğü üzere Ebû Le-heb’in düştüğü yerde Hz. Hamza, Hz. Abbas sürpriz bir kurtuluşla sıçrayıp felaha ermişlerdir. Baktığımızda aynı aile fertlerinden birisi Efendimiz’in yanında yer alırken diğeri onun karşısında saf tut-muştur. O zaman anlıyoruz ki, küfürle iman arasında çok ince, kıl gibi bir mesafe vardır. İnsan âdeta burada ipin üzerinde geziyor gibidir. Bundan dolayı insan, meyelan-ı şerrin kökünü kesip meyelan-ı hayra kuv-vet vermek için sürekli dua etmeli, Allah’a sığınıp istiğfarı dilinden hiç düşürmemelidir. Cenâb-ı Hak hepimizi düşmekten, kayıp gitmekten muhafaza buyursun!

Page 21: Zamandk311 eg

Ey Rabb’imiz! Bizi her zaman koruyup kollamanı dileniyoruz. Ey sevdiği kulla-rını hiç yalnız bırakmayan Mevlâmız! Sen bizim için lütufkâr namına lâyık ye-gâne Zatsın. Biz muhtaç kullarını riayet ve inayetinle, insî ve cinnî şeytanların asla ulaşamayacağı sıyanet kalene al.. etrafımızı muhafaza surlarınla kuşat.. düşmanlıkla oturup kalkan kötü niyetli kimselerin şerlerinden bizi muhafaza buyur, ey koruyup gözetenlerin en güzeli Rabb’imiz, ey Celâl ve İkram Sahibi!

Allah Teâlâ, sözün tesirini, büyük bir ölçüde, söyleyenin hasbîliğine, diğerkâmlığı-na ve yaptığı irşad vazifesi karşılığında hiçbir ücret beklememesine bağlamıştır. Çoğu zaman, bir köşeyi veya bir kürsüyü tutmuş, sadece dine hizmet için yaşayan samimi, hasbî ve diğerkâm bir insan, cılız bir sesle, pek de parlak görünmeyen bazı şeyler anlatır; fakat ma’şeri vicdanda büyük bir tesir bırakır. Çünkü o, müstağnî bir insandır ve muradı da Allah’tır.

Abdullah Aymaz

Li’îlâfi Kureyş‘Îlâf’ ülfet ettirmek, ülfet edişmek, anlaşmak, andlaşmak, muâhede

yapmak, antant kalmaktır. Bir de ahd ve eman ve korkunç yoldan yolcuların emin selametle gidip gelmeleri için yasakçılık ve himaye tarzında verilen icazet (p

Âyetler ve sûreler arasındaki vech-i irtibat, nizâm ve mühefhef mantıkî bağ yönünden Kureyş Sûresi ile Fil Sûresi arasındaki münâsebetle ilgili olarak Elmalılı M.Hamdi Yazır şöyle diyor: “Fil vak’asını gören ve herkesten çok ondan faydalanan ve istifadeli olan ve bundan dolayı Allah’ın birliğiyle tevhid dinine herkesten önce sarılması lâzım gelen Kureyş olduğu halde Resulullah’ın (sas) peygamber olarak gönderilmesi üzerine onun davetine karşı puta tapıcılıkta ısrar etmek isteyerek ilk önce küfür ve isyana, düşmanlık ve karşı koymaya kalkışan onlar olduğu ve sonra Mekke’nin fethinde anlaşıldığı üzere onların Müslüman olmalarıyla tevhid dininin bütün Arabistan’a ve oradan cihana yayılacağı anlaşılmış olduğu cihetle Fil Sûresi’nden sonra burada ilk önce Kureyş’in önemlerine işaret için ismini açıklayarak ve kâfirlerini azarlayarak tevhid ile Allah’a ve kulluğa sevk etmek için buyuruluyor ki: “Kureyş’in güven ve barış

anlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak için; kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları anlaşmaların kadrini bilmiş olmak için; yalnız bu Ev’in (Kâ’be’nin) Rabbine ibadet etsinler. Kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran, korkudan emin kılan Rablerine kulluk etsinler.”

Bu hususta Seyyid Kutup şöyle diyor: “Fil olayı, Arapların katında yarı-madanın her tarafında Kâ’be’nin doku-nulmazlığının artmasında, Kureyş’ten

olan bekçilerinin ve koruyucularının saygınlığının pekiştirilmesinde hayli tesirli olmuştu. Bu da onların yeryüzünde güven içinde gezebilmelerine yol açmış, nereye gitmişlerse orada hürmet ve saygı görüp korunmalarına sebep olmuştur. Dolayısıyla onların güneydeki Yemen’den kuzeydeki Şam’a kadar uzanan iki büyük ticaret yolu açmalarına, kervanlar yolu ile bu iki ana yolu hareketlendirmelerine sebep olmuştu. Böylece onların iki büyük ticaret kervanı oluşturmalarına zemin hazırlamıştı. Bu kervanlardan biri kışın Yemen’e, diğeri yazın Şam’a gidiyordu.

“Arap Yarımadası’nda bu devir emniyet ve güvenin yok olduğu, baskın ve soygun saldırılarının yaygınlaştığı bir dönemdi. İşte bu anarşi ortamında Kâ’be’nin güvenliği ve saygınlığı, onun himayesinde bulunan-lara bu muhteşem ticaret kervanında onlara güven ve emniyeti garanti ediyordu. Özellikle Kureyş’e apaçık bir imtiyaz sağlıyordu. Güven, huzur ve barış içinde rızıklarına ulaşıyorlardı. Güven içinde gerçekleştirilen bu kârlı ticaret kervanları zamanla onların âdetleri ve alışkanlıkları arasında yer almıştı.

“İşte peygamberlikten sonra yüce Allah onlara hatırlatmaktadır. Fil Sûresi’nde onlara fil olayındaki nimetini ve yardımını hatırlattığı gibi burada da onların yaz ve kış mevsimlerinde çıkarmaya alıştıkları ticaret kervanlarına ve nimetine dikkati çekmektedir.”

Fîl ve Kureyş Sûresi’nden günümüze yansıyanlara ve anlamamız gerekenlere bakacak olursak:

Ebrehe, fillerine güvenmiş, öfkesiyle, kiniyle Beytullah olan Kâ’be’ye saldırmış ve perişan olmuştu. Günümüzde iman ve Kur’an hizmetlerine saldıranların da aynı şekilde bir encamları olacaktır.

Beytullah için nasıl Abdülmuttalip hâlis bir dua etti. Cenab-ı Hak da Kâ’be’yi koruyup düşmanlarını kahretti. Günümüzün saldırganlarına karşı da aynı şekilde hâlis ve umumî dua gerekmektedir. Gerisini Cenab-ı Hak halleder.

Ashab-ı filden, Kâ’be’yi koruyan Allah, bugün Kâ’be ruhunu temsil edenleri, ashab-ı filo olanlardan da korur… Mühlet verip imhâl eder ama asla ihmâl etmez.

Bütün bunların arkasından Kureyş Sûresi’nde ifade edildiği gibi emniyet, güven ve imkânlar zuhur edecektir. Zaten şimdiden hizmetlerin itibarının bütün dünyada kat kat arttığına şâhit oluyoruz. Evet, inşallah, cihanda en yüksek ve gür sadânın ihtişamla gönülleri ihtizaza getireceğini iliklerimize kadar hissedeceğiz…

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Ebrehe, fillerine güvenmiş, öfkesiyle, kiniyle Beytullah olan Kâ’be’ye saldırmış ve perişan olmuştu. Günümüzde iman ve Kur’an hizmetlerine saldıranların da aynı şekilde bir encamları olacaktır.

Dertli Sîneler

his dünyası

Sîneler dertli, ruhlar sıkılmışsa kederden,Gözler buğulu, gamla inliyorsa geceler;Hele “diriliş” emri de gelmişse kaderden,Her taraf canlanır, her şey “bahar”ı heceler.

Bak artık şahlanıyor bir bir dünkü garibân,Yüreklerindeki kor ocaklardakine denk;Ölesiye koşuyorlar bu yolda her zaman,Koşacaklar, hep ışığa ulaşıncaya dek...

Ufukta apaçık nur, karanlıklarda hummâ,

Uçuşuyor yarasalar şaşkın ve elemli;Gözsüzleri ürperten yepyeni bir muammâ,Hicranlı ruhların şafağı olduğu belli...

Yılları gam üstüne gam geçenlere bayram!Sarsılıyor eski meyhane tâ temelinden;Geleceğe ta’zim, gelenlere binler selâm!Dönüyor şanlı akıncı artık seferinden...

M. Fethullah Gülen

Yumuşak sözve açılan kapılar

fasıldan fasıla

Bir rahatsızlığım dolayısıyla rehabilitasyon yaptırmak üzere yanıma gelen çok nazik ve beyefendi bir doktor vardı. Bana belki elli ha-reket yaptırmış ama centilmenlik ve efendice üslûbundan hiç mi hiç taviz vermemiş, hiçbir fedakârlıkta bulunmamıştı. Mesela ayağımı hareket ettirmem gerektiğinde, “Lütfen kaldırın efendim!”, bırakmam gerektiğinde “Lütfen bırakın efendim!” veya sağa dönmemi istediğinde “Lütfen efendim sağa dönün!”, sola dönmemi istediğinde “Lütfen efendim sola dönün!” gibi her seferinde, her bir ha-rekette bana son derece saygı ve efendice bir üslûpla hitap etmişti. Aslında bu tür durumda olan bir hasta için yapılması gereken muamele tarzı da bence böyle olmalıdır. Çünkü o tedavi sürecinde insanın canı sıkılabilir ve belki doktorun yanlış bir muamelesi o insanda yeni problemlerin oluşmasına sebebiyet verebilir. Bundan dolayı hastanın güvenini sarsmama, tababete karşı onda bir tavır oluşmasına meydan vermeme ve tedavi olacağına dair ümidini güçlendirme onun iyileşmesi adına çok önemlidir. İşte, insanın fizikî hayatıyla alâkalı hususlarda böyle olduğu gibi, psikolojik ve mânevî hayatıyla alâkalı hususlarda da du-rum böyledir. Şefkatli bir hekim titizliğiyle, bir insanı incitmeden, kırmadan onu nasıl eritip yumuşatacaksanız ona göre bir usûl belirleyip ona göre hareket etmelisiniz.

Münafıkların Pişmanlığı Bu mevzuda takip edilecek usûl adına

misal olması açısından Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) hayatından bir kesit sunayım. Uzun zaman münafıklık yapmış birisi, pişman olup doğruyu görüyor ve o pişmanlıkla Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) huzuruna geliyor. O güne kadarki sergüzeşt-i hayatını anlattıktan sonra, kendisi

gibi düşünen, arafta, berzahta kalmış daha başka insanların olduğunu, onları da Huzur-u Risaletpenâhî’ye getirebileceğini ifade ediyor. Ancak Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) münafıklara karşı hep perdeyi yırt-mayacak şekilde muamelede bulunduğundan o zatın bu teklifini kabul buyurmuyor. İşte bu, çok önemli bir stratejidir. Çünkü her gün içlerinden birisinin Efendimiz’in yanında yer aldığını gören münafıklar, yeni bir cephe oluşturacaktı. Daha sonra kendi yanlışlıklarını müdafaa adına değişik arayışlar içine girecek, ağızlarından bir sürü şey döktürecek, bir yönüyle bâtıla felsefe uydurup bâtıl düşün-celerinde daha da kemikleşeceklerdi. Fakat Rehber-i Küll Mükteda-yı Ekmel Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) yüksek fetanet ve fira-setiyle buna fırsat vermeden meseleyi çözüme kavuşturmuştu. Böylece o münafıklar yavaş yavaş, hissettirmeden inananların yanında yerlerini alacak ve nihayet Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi efdaluttahiyyât ve ekmelütteslîmât) ruhunun ufkuna yürüdüğü bir dönemde hepsi eriyip gidecek, onlardan tek bir münafık dahi kalmayacaktı.

Hususiyle günümüzde olduğu gibi ena-niyetin çok ileri gittiği bir dönemde üslûp adına daha hassas olmalıyız. Tevhid hakikati bizim hayatımızın gayesidir. Onun yolunda bin canımız olsa kurban ederiz. Fakat tevhid hakikatini ifade ederken bile zamanı ve şahıs-ları iyi seçmeli, muhatabımızın hissiyatını ve muhtemel tepkilerini nazar-ı itibara almalıyız. Sözlerimizle kimseyi karşımıza almamalı, mahcup etmemeli ve asla ulu orta konuşma-malıyız. Çünkü meselenin ulu orta konuşmaya kat’iyen ve katıbeten tahammülü yoktur. İşte bu çerçevede hareket etmeye hikmet, o üslûba da hakîm üslûbu denir. Bunun dışında kalan söz ve davranışlar ise kaba söz, kaba tavır ve kaba davranışlar demektir.

Page 22: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

5

Kutulardaki her say bir harfin karşlğdr. Verilen ipuçlarn kullanarak diğer kutular doldurun ve hayat-mza yön verecek prlanta tavsiyeyi tamamlayn.

PARAGRAF TAMAMLAMAA

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15D N K

16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29Ş C

1 10 16 10 9 17 2 6 2 21 15 11 3 7 12

9 13 21 15 3 15 3 6 21 5 12 22 8 21 9

23 9 7 12 22 24 9 24 14 20 11 18 2 5 3

5 16 3 1 1 2 18 22 3 25 23 5 18 23 9

21 22 21 5 15 21 5 16 23 11 23 9 1 21 15

2 9 1 3 8 3 4 12 22 21 5 21 15 15 21

22 8 21 8 23 4 23 18 2 8 3 9 2 1 2

5 6 2 15 2 9 1 3 8 3 4 3 8 10 11

26 2 18 8 21 9 21 1 21 1 2 19 3 16 18

3 5 8 2 8 3 4 3 11 21 19 22 21 5

E D U E C A S E T T E Y D B İ

Y B H N A H A T N E Z R A H N

Y İMekkelil-

erle yaplan ilk antlaşma

Namazn şartlarndan R E T F I Z

Kur'an'da ad geçen tek

sahabeİ S E H

E Oİslam'n

şartlarndan biri

Dinden çkan M İ İ A H Allah'n sevgilisi H A B U A

U R T R Ü T S H Kur'an! ezberleyen E İ B İ L L

Ç D E Z R E İlk ayetin geldiği dağ A E L A R Ş B U

T M A A HHz. İsmail'in kardeşi olan peygamber

C K M A H Arş taşyan melekler

En çok hadis rivayet eden

sahabiE H

U T K HTevrat

gönderilen peygamber

B E K İ A HKur'an' okuyup bitirme

Cud, sehavet E U

E R Z A A E L İ L T İ M C R R

T İ M U S R U N T R E M Ö Y E

Kutular doldurulmuş bulmaca aşağdaki gibidir. Sizden istediğimiz soru kutusundan çkp sadece yatay ve düşey ilerleyerek bütün kutular kullanp çözümü işaretlemek. Her harfi sadece bir kere kullanabilirsiniz.

ZİNCİR BULMACA

ZİNCİR BULMACA

PARAGRAF TAMAMLAMA

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

Benim dünya ile ne alakam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim,bir ağacn altnda gölgelenip azck dilendikten sonra yolunadevam eden bir yolcunun hâline benzer. (Hadis-i Şerif)

ÜL

ES

YE

AB

İT

S

RKa

be'd

eki

müb

arek

taş

EV

MA

NL

IT

SN

İH

adis

evi

İ

EH

DT

EA

SEf

endi

miz'

in

saka

l-

şerif

iH

EA

HB

DD

CA

HDö

rdün

halif

eD

EY

RZ

Hay

vanl

arla

ko

nuşa

n pe

ygam

ber

DA

A

RZ

MKu

r'an'

tefs

ie e

den

ÜT

Ü15

gün

de

İbra

nice

öğ

rene

n sa

habi

ZE

YR

H

ET

İF

EGe

nçlik

ka

hram

anlk

FT

VYa

banc,

mas

ivaY

AR

UL

İL

ABi

r hac

çeşi

diS

EV

Huy

, sec

iyeL

AK

İR

AH

UT

Rİm

ann

şa

rtla

end

an

biri

TA

HC

U

DM

üslü

man

larn

ilk

savaş

CT

ET

AM

RA

AA

HAl

lah'n

or

dusu

N

EB

CI

ME

AL

PL

LU

D

12

34

56

78

910

1112

1314

15İ

BA

KO

CN

IE

ĞL

TG

RH

1617

1819

2021

2223

2425

2627

2829

PZ

SU

YV

BE

MD

ÜN

YA

İL

EN

E

AL

AK

AM

OL

AB

İL

İR

K

İB

EN

İM

NY

AD

AK

İ

HA

MB

İR

AC

IN

A

LT

IN

DA

LG

EL

EN

İ

PA

ZI

CI

KD

İN

LE

ND

İ

KT

EN

SO

NR

AY

OL

UN

A

DE

VA

ME

DE

NB

İR

YO

L

CU

NU

NH

AL

İN

EB

EN

Z

ER

HA

ŞE

F

Page 23: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Nokt

alar

birle

tir

Eksik

parç

aVe

rilen

par

çala

rn ye

rlerin

i res

imde

iar

etle

yebi

lir m

isini

z?

Nokt

alar

birl

etir

lem

çeng

eli

M. r

esim

li çe

ngel

1’de

n ba

laya

rak

tüm

no

ktal

ar

sray

la

birle

tirin

.

DB

AS

LA

NV

VK

UB

UL

UT

LL

K LE

LM

AS

YE

ON

ÜÇ

LB

ÝN

ZY

SK

NE

ID

YS

KI

RK

ÝK

ÝE

KY

DO

KU

ZY

ÜZ

ÜÇ

ÝÝ

ÇZ

Z

19 M

AYIS

201

5 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ço

cuk 08

-09 B

ulm

acal

arFark

Bulm

aca

Dijit

alçk

arm

a

Fark

bulm

aca

Geçe

n ha

ftan

n çö

züm

ü

Dijit

al ra

kam

larla

yap

lan

bu ç

karm

a i

lem

inde

raka

mla

rn b

az p

arça

lar

silin

mi

. Yan

da

veril

en ra

kam

larn

tam

amn

kul

lanm

ak zo

rund

a ol

mad

nz g

ibi,

bir r

akam

çka

rma

ile

min

de b

irden

fazl

a ke

z de

kulla

nabi

lirsi

niz.

Aca

ba b

u ç

karm

a i

lem

ini b

ulab

ilir m

isin

iz?

Veril

en ik

i res

im b

irbiri

nin

ayn

syd

. Am

a ko

pyal

ama

esna

snd

a çi

zer

baz

eyl

eri f

arkl

çizd

i. Ac

aba

bu 1

0 fa

rk b

ula-

bilir

mis

iniz

?

19 M

AYIS

201

5 SA

LI

ÇÖZMECE

Page 24: Zamandk311 eg

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15

19 MAYIS 2015 SALI

12345

Malzemeler:YapştrcYuvarlak siyah fon kâğd2 adet çubuk şeklinde kesilmiş siyah fon kâğd2 adet oynayan göz20 adet siyah daire fon kâğd2 adet büyük krmz fon kâğd

1

2

3

4

5

6

6

KÂĞIT HELVA

İlk olarak siyah kâğdn alt ksmna krmz fon kâğdn yapştrn. Küçük siyah fon kâğtlarn krmz fon kâğdnn üzerine yapştrn.

Oynayan gözleri siyah fon kâğdnn üzerine ya-pştrn. Çubuk şeklindeki fon kâğtlarnn üzerine daireleri yapştrn.

Baş ksmna hazrladğnz, antenleri alttan ya-pştrn. Diğer krmz fon kâğdn ikiye katlayp, siyah daireleri iç ve dş ksmlarna yapştrn. Sonrasnda diğer dairenin üzerine kat yerinden yapştrn, kolay gelsin.

Kâğt Helva artk görüntülü :)

erhaba canm arkadaşlarm. Bu hafta sizlere çok

güzel bir haberim var. Artk faaliyetlerimizin yaplşn video.zaman.com.tr ad-resinden izleyebilirsiniz. Bundan sonra cannz ne zaman faaliyet yapmak isterse sizlerle birlikte ola-cağz. Hoşça kaln.

M

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Baharda fidan dikip yeşillik yetiştirmenin dindeki değeri?

Malum olduğu üzere baharda fidan dikip çevreyi yeşillen-dirme çalışmaları hız kazanır. Bazıları bu çevre yeşillendirme ça-lışmasını bugünkü çağdaş aydınların düşündüğünü zannederek, dindarların da artık çevre yeşilliğinin faydasının farkına vararak destek vermeleri gerektiğini söylemek isterler.

Halbuki çevre temizlik ve yeşilliği, günümüz çevrecilerinin buluşu ve farkına varışı değildir. İslam’ın ilk günlerinde anla-tılmıştır çevre yeşilliğinin ehemmiyet ve vazgeçilmez özellik ve güzelliği.

Hatta, “Temizlik imandandır.” buyuran Resulüllah (sas) Efendimiz, yeşillik yetiştirmeye öylesine bir değer vermiştir ki, bırakın çevreyi yeşillendirmeyi, mezarların üzerini dahi yeşillen-dirmeyi sevap getiren ibadetlerden sayarak çarpıcı açıklamalarda bulunmuştur.

Nitekim bir gün yanından geçtiği bir mezarın içindeki ölünün azap çektiğini keşfedince hemen getirttiği hurma fidanını mezarın üzerine dikip şu uyarıda bulunmuştur:

- Üstünde yeşilliğin zikir ve tesbih ettiği mezarın içindekine azap devam etmez!.. Yeter ki üzerinde Allah’ı zikir ve tesbih eden yeşillikler yetiştirilsin!..

İşte İslam’da yeşilliğin dirileri bırak, ölülere dahi fayda sağlayan özellik ve güzelliğinin dünyaya ilanı ve anlatımı böyle başlatılmıştır.

Bundan dolayı Müslüman ecdadımız, mezarların üzerine beton dökmekten kaçınmış, hep yeşil tutmuş, zemine de selviler, çınarlar dikip ölmüşlerimizin meskenleri sayılan mezarlıkları yeşilliklerin zikir hanesi haline getirmişlerdir.

Elbette sadece mezarlıkları ağaçlandırmakla kalmamışlar. Bağ, bahçe, yol kenarları, gözünüzün gördüğü her müsait yeri yeşilliklerle donatmışlardır.

Çünkü hem ayetler hem de hadisler yeşillik yetiştirmeyi teşvik etmekteler. İsra Sûresi’ndeki ayetin işaretine bir bakın:

- Allah’ı (cc) tesbih etmeyen şey yoktur. Her yeşillik ve varlık Allah’ı zikir ve tesbih eder!

Demek ki, yetiştirdiğiniz yeşillikler Allah’ı zikir ve tesbih eder, sevabı da elbette o yeşilliği yetiştirene olur. Kim yeşilliği yok eder, yahut da kurumasına sebep olursa Allah’ı zikredeni yok etmiş, tesbihine mani olmuş sayılır. Hangi Müslüman Allah’ın (cc) zikrine mani olabilir? Böylesine bir tesbih sevabından mahrum kalmayı göze alabilir?

Nitekim bir kır sohbetinde Aziz Mahmud Hüdayi Hazret-leri’ne talebelerinden her biri birer demet çiçek takdim ederken biri eli boş döner.

- Koskoca kırda çiçek mi bulmadın? diye sitem edenlere de:- Hangi çiçeği koparmak için yaklaştımsa Rabb’imizi zikir

ve tesbih eder halde buldum, koparıp da zikrine, tesbihine mani olmayı göze alamayıp eli boş dönmeyi tercih ettim, cevabını verince, hocasının takdir ve tebriklerine muhatap olur. İşte Müs-lüman’ın çevrecilik anlayışı ve yeşilliği korumaya kazandırdığı kutsallık duygusu.

Hele Efendimiz (sas) Hazretleri’nin fidan dikme konusunda bir hadisi vardır ki, ağaç dikme mevsimi olan baharlarda bu hadisi hatırlamamak mümkün değildir. Şöyle buyuruyor:

- Elinizde bir fidan bulunur da onu dikmek üzere iken kıyametin kopmaya başladığını anlarsanız, sakın fidanı dikmenin manası kalmadı deyip de atmayın, dikin fidanınızı!.. Kıyamet kopacaksa sizin dikilmiş fidanınızın üzerine kopsun. Mahşerde, benim de dünyada dikilmiş bir fidanım var, diyebilesiniz!..

Yirmi birinci asırda hangi çevreci, fidan dikmenin önemini böylesine çarpıcı bir sözle ifade edebilmiştir?..

Dahası da var. Ziraatçısınız, tarla, bağ, bahçede çalışıyor, ekin, sebze, meyve yetiştiriyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan dolayı sevi-nin, mutlu olun. Çünkü sebep olduğunuz yeşilliklerin yaptıkları zikir ve tesbih sevabıyla da kalmıyorsunuz. Ayrıca bunlardan hadis-i şeriflerin ifadesiyle:

- “Müşteri alsa, hırsız çalsa, inek yese, sinek faydalansa!.. Hepsinden de sadaka sevabı alıyorsunuz!”

Çünkü canlılara fayda sağlıyor, ihtiyaçlarını karşılıyor bunlar.Bundan dolayı sebze, meyve yetiştirmede ibadet niyetiyle

çalışır Müslümanlar.Sözün özü: Her tarafı yeşillendirilmiş bir ülke mi istiyor-

sunuz? Öyle ise insanların dinlerini öğrenmelerine destek verin. Göreceksiniz ki, dinin yeşilliğe verdiği değeri öğrenen Müslüman, mezarların üzerine varıncaya kadar yeşillendirecek, hem ibadet aşkıyla, sevap kazanma şevkiyle yapacak bu her tarafı yeşillendirme ve ağaçlandırma hizmetlerini...

Yazla birlikte hastalık riski artıyor!1

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroente-roloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yüksel Gümür-

dülü, yaz aylarında pek çok hastalığın insan sağlığını tehdit ettiğini söyledi.

Gümürdülü, "Yaz ayları amip hastalığının en çok görüldüğü dönemdir. Sebzeler, meyveler, sular çok çabuk kirlenebiliyorlar. Özellikle yeşillikler çok iyi yıkanmadığı zaman amip kistleriyle muhatap olup insana bulaşabiliyorlar. İçme suları ile de bu mümkün. İçme suları ile bulaşan amip daha ağır seyretmektedir. Bu konuda tedbir almak gerek. Temizliğinden emin olmadıkları suları içmemeleri tavsiyesinde bulunu-yorum. Mümkünse damacana ve şişe suyu içmeliler. Temizliğinden emin olmadıkları yeşillikleri yememeleri gerekiyor. Ellerimizi defalarca yıkamamız gerekiyor." dedi.

SU TÜKETİMİNİN DİKKATSİZLİĞİ HEMOROİDE NEDEN OLUYORSu tüketimi ile ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Gü-

mürdülü, günde en az 2-3 litre su içilmesi gerektiğini vurguladı. Gümürdülü, "Su tüketimi ile birlikte tansi-yonumuz yoksa tuzu yeterli oranda almalıyız. Su ile tuz kaybederiz, yeterli almazsak vücut su tutmaya başlar, su tutarken de kabız oluruz. Kabızlık da hemoroidi arttırır. Hemoroid toplumumuzda doktora gitmeye utanılan bir hastalık ama önlem alınmaz ise tedavisi ameliyat ile sonuçlanır." diye konuştu.

YAZ AYLARINDA KİLO VERENLERYaz aylarına girerken kilo verme telaşı başladığını

aktaran Gümürdülü, "En çok yaz aylarında verilmek istenen kilolar ile ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı. Gü-mürdülü, özellikle yaz aylarında kilo verenlerin tam tersi yaz aylarında kilo alınmaması gerektiğini belirtti. Gümürdülü, "Yaz aylarında günler uzun meyve sebze tüketimi çok olduğu için glisemik indeksi denen bir olay var. Yersiniz bir saat sonra acıkırsınız. Meyvede çoktur bu. Özellikle karpuz ve kavun çok acıktırır." dedi.

(CİHAN)

Page 25: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Manevi Zırh: Cevşenü’l-KebirİHSAN ATASOY

1Cevşen’ül Kebir, büyük zırh manasına gelir. Dıştan gelen saldırılara karşı nasıl

maddi zırh vücudu korursa, Esma-i Hüs-na’dan oluşan Cevşenü’l-Kebir duası da, Allah’ın inayetiyle, her türlü maddi-manevi, dünyevi-uhrevi saldırılardan, zararlardan, kötülüklerden, belalardan, musibetlerden koruma özelliğine sahiptir. Cevşen adeta bin bir Esma-i Hüsna iplikleriyle örülmüş manevi bir zırhtır.

Bu dua, Efendimiz’e (aleyhissalatü vesselam) ait bir münacattır. Bir gazvede (rivayetlere göre Uhud’da) sırtındaki zırhın kendisine çok zahmet verdiği bir sırada, “Zırhı çıkar, onun yerine bunu oku!” diye Cebrail’in (aleyhisselam) getirdiği bir duadır. Cevşen, Kur’an’dan çıkan ve onun hakiki, tam bir nevi münacatıdır. Rabb’imizi öylesine bir tarif ve tavsif etmektedir ki, hiçbir evliya-nın duası o marifet ve mertebeye yetişemez. Hatta Bediüzzaman Hazretleri tarafından, Risale-i Nur’un kaynağının bile Cevşen olduğu ve ondan feyz aldığı ifade edilir.

Manasına dikkat edilerek okunduğunda Cevşen’in kainattaki bütün alemleri nur-landırdığı, karanlıkları dağıttığı görülür. Evet, çok isimlere mazhar, çok vazifelerle mükellef ve çok düşmanlara müptela olan Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) münacatında çok isimleri zikretmesi ve onlara dayanması gerekirdi. İşte İnsanlığın İftihar Tablosu bu açıdan münacatında binbir isimle dua etmiştir.

Cevşen gibi marifetullahı bütün merte-beleriyle içine alan bir dua yoktur. Nitekim Üstad, Cevşen’den aldığı bir dersin neticesi olarak Münacaat Risalesi’ni tefekküri bir ibadet olarak yazdığını söyler.

Cevşen 99 bölümden oluşur. Hepsinde tekrarlanan ve Kur’an’dan alınan esmanın toplam sayısı bin birdir. “Bin bir esma-i ilahiyeyi şefaatçı ederek Halık’ını öyle bir tarzda tavsif ve tarif eder ki, emsali yok. Ve marifetullahta kimse ona yetişememesi misilsiz bir halettir.” (Şualar)

Bediüzzaman Hazretleri, Cevşenü’l-Ke-bir Münacaatını, Üveysi bir tarzda İmam-ı Gazzali ve Zeynelabidin (ra) gibi iki mühim imamdan ders aldığını, bu yolla Hazreti Hü-seyin ve İmam-ı Ali’ye dayandığını, onlarla daimi bir irtibat sağladığını ifade eder ki bu da pek manidardır. (Emirdağ Lahikası)

Cevşen’in rivayetinin Hazreti Ali’nin to-runu Zeynelabidin tarafından gelmiş olması Cevşen’e tarih boyunca daha ziyade Şia eh-linin sahip çıkmasına sebep olmuştur. Gerçi Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin Mecmuat’ül Ahzab isimli eserinde de yer alan Cev-şen’e, Ehl-i sünnetin layık değeri verdiği söylenemez. Bu durum, mezhep taas-subunun mahrumiyet sebebi olduğunu göstermesi bakımından oldukça dikkat çekici. Zira bir mezhep, her şeyiyle batıl olmaz. İçinde hakikat taneleri bulunabilir. Mezhep taassubuyla ha-reket, diğer mezhebin hakikatlerinden mahrumiyeti netice verir. Üstad, bir ehl-i sünnet alimi olmasına rağmen bu taassubunun kalıplarını kırarak Cevşen’i yeniden öne çıkarmış ve ona layık olduğu değeri kazandırmıştır.

Üstad, kendisini misal vererek, “Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar. (Emirdağ Lahikası,)” diyor. Fakat otuz beş seneden beri her gün Cevşen’i okuduğu halde sevabına ve faydalarına dair husu-siyetlerinin anlatıldığı dip notunu üç-dört defadan başka oku-madığını söylüyor.

Ayrıca Cevşen’in bin, Şah-ı Nak-şibend’in Evrad-ı Kudsiyesi’nin ise yüz özelliği ve faydası olduğunu ifade ediyor. (Lem’alar)

B u n u n l a beraber gerek Cevşen, gerekse Evrad-ı Kudsi-ye’deki faydaları asıl maksat ederek okumanın duanın illetine aykırı olduğunu dile getiriyor. Nitekim bizzat ve öncelikle o maksatların ve faydaların hasıl olmasını niyet ve kastederek okuyanların bekledikleri faydaları göremeyeceklerini beyan ediyor. Çünkü o faydalar bu duaların hikmetidir, illeti ise kulluktur. Kulluğun asıl neticesi ise ahirette görülecektir. Ayrıca o faydaların hasıl olması okuyanın niyetine ve kabul şartlarına bağlıdır.

Bir gün Hazreti İsa’ya (aleyhisselam) ge-len bir zat, çok borcu olduğunu ifade ederek yardım ister. İsa Nebî de eline küçük bir çakıl taşı alır ve ona bir dua okur. Taş altına dönüşür ve onu adama verir. Adam gider, fakat geriye bir miktar daha borcunun kaldığını söyleyerek tekrar yardım ister. Hazreti İsa yine başka bir taşa okur ve altına dönüşen taşı kendisine teslim eder. Üçüncü kez geldiğinde ise Hazreti İsa’dan o duayı öğrenmeyi talep eder. Hazreti İsa duayı da kendisine öğretir. Adamcağız, heyecanla aldığı bir taşa o duayı okur. Fakat taşta bir değişiklik olmaz. Başka bir taş alır okur, yine bir değişiklik olmadığını görünce öğrendiği duada bir yanlışlık olup olmadığını sorar Hasreti Mesih’e. Peygamber (aley-hisselam) “Hayır, dua aynı dua ama okuyan ağız aynı değil.” buyurur. Elbette Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye gibi dualarda potansiyel olarak var olan hususiyet ler ve faydaların hasıl olması o k u -

yandan okuyana ve duanın şartlarına göre değişir.

Bise düşen, Rabbimize kulluk adına bu duaları devamlı okumak ve hikmetlerini Cenab-ı Hakkın takdirine bırakmaktır. O dilerse bu dualar içindeki özelliklerin bir kısmına veya e k -

serisine bizi mazhar kılar. O halde mübarek vakitlerde, mübarek mevkilerde ve duaların kabul şartları içinde bu duaları devamlı okumak ve onlardan murad olan hikmet ve faydaları Rabbimizin takdirine havale etmek gerektir.

Ey sevgilisi olmayanların sevgilisi, Ey tabibi olmayanların tabibi, Ey isteklerini dinleyip cevap verecek kimsesi olmayanların Mucîbi,

Ey şefkat edecek kimsesi olmayanların şefkat edicisi, Ey arkadaşı olmayanların arkadaşı, Ey şefaat edecek kimsesi olmayanların Şefîi, Ey imdâdına koşacak kimsesi olmayanların imdat edicisi, Ey yol gösterecek kimsesi olmayanların yol göstericisi, Ey rehberi olmayanların rehberi, Ey merhamet edecek kimsesi olmayanların merhamet edicisi,

Sübhansın Allah’ım, bütün noksanlardan münezzehsin, yücesin. Senden başka ilah yoktur. Eman diliyoruz Senden, koru bizi Cehennem’den.

Page 26: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Hak dava üzereysen, korkma!MELEK ÖZDEN

1Her dönem davası uğruna sıkıntı ya-şayan, zulüm gören insanlar olagel-

miştir. Onlar inandıklarını yaşadıkları için kütüklerde diri diri doğranmış, oradan oraya sürgüne yollanmış, hapislere atılmıştı. Ancak gözü dönmüş zalimlerin bütün işkencelerine rağmen Hubeyb (radıyallahu anh) bin Adiy misali hiçbirisi davasından vazgeçmemişti. Zira Hubeyb, öldürülme tehdidiyle dinin-den dönmesini isteyenlere karşı: “Vallahi dönmem! Bütün dünya benim olsa, bana verilse yine İslâmiyet’ten dönmem!” di-yordu. “Şimdi senin yerine Muhammed’in olmasını onun öldürülmesini ister misin?” diyen müşriklere ise şu ibretlik sözleri söyle-mişti. “Ben Allah Resûlü’nün (aleyhissalatü vesselam) ayağına bir diken bile batmasına asla razı olmam!” İşte, merhametsizlerin işkencelerine karşılık dik duruş buydu. Kâi-natın Efendisi’nin ashabına anlattığı şu kıssa da bu hususta rehber oluyor biz mü’minlere.

“Sizden önce yaşayan bir topluluğun başında bir padi şah ve bir sihirbaz vardı. Sihirbaz bir gün padişahın huzuruna gider ve iyice yaşlandığını ve sihri öğretecek bir çocuk göndermesini ister. Padişah kabul eder ve ona sihri öğretmek üzere bir çocuk gönderir. Çocuğun sihir baza gidip geldiği yol üzerinde bir rahip vardır. Geçerken rahibin yanına da uğramaya başlar. Günlerden bir gün büyük bir aslanın insanların yoldan geçme sini engellediğini görür çocuk. Bugün sihirbazın mı yoksa rahibin mi daha faziletli olduğunu öğrenmenin tam vakti diye geçirir içinden. Eline bir taş alır ve şöyle mırıldanır: ‘Ey Allah’ım! Eğer senin nezdinde rahibin durumu, sihirba zınkinden daha sevimli ise insanların geçmesini engelleyen şu hayvanı öldür de herkes rahatça geçsin.’ Duayı eder etmez bir taş alır ve aslana fırlatır. Hayvan orada ölür, insanlar da yollarına devam eder. Yaşadıklarını gelip rahibe haber verir çocuk. Rahip şöyle der: ‘Ey oğlum! Ulaştığın dereceyi görüyorum. Artık bu günden sonra benden daha üstünsün. Yalnız şunu unutma! Şüphesiz ki, ileride birtakım imtihanlardan geçmen, belalara uğraman kaçınılmaz bir şey.’

O günden sonra çocuk, körlerin gözle rini açmaya, alaca hastalığı olanları iyileştirmeye ve birçok rahatsızlığı tedavi etmeye başlar. Bu durumu, padişahın yakın dostlarından kör bir adam duyar. Kendisi için de şifa olacağını düşünerek hediyeler hazırlayarak ço cuğun yanına gider. Ona ‘Eğer beni iyileştirirsen bu hediyelerin hepsi senin.’ der. Çocuk, kimseye şifa veremeyeceğini şifayı ancak Allah’ın vereceğini söyler. ‘Ama sen Allah Teala’ya iman edersen, ben O’na sana şifa vermesi için dua ederim.’ diye de ekler. Adam, oracıkta iman eder. Allah Teala da ona şifa verir ve gözleri açılır.

Âmâlıktan kurtulan adam saraya geri döner ve adeti olduğu üzere padişahın yanına oturur. Padişah gözlerini kimin iyi-leştirdiğini sorar. Adam, ‘Rabb’im!’ yanıtını verir. Bunu duyan padişah sinirlenir ve ona ‘Senin benden başka rabbin mi var?’ diye çıkışır. Aldığı cevap onu daha da sinirlendirir: ‘Evet var, O benim de Rabb’im senin de Rabb’in.’ Bunun üzerine padişah, gözlerini iyileştiren çocuğun yerini öğrenince ye kadar ona işkence yapmaya başlar. Bu zulme daya-namayan adam çocuğun yerini söyler ve onu padi şahın huzuruna getirirler. Padişah, “Ey oğlum! Körlerin gözlerini açacak, alaca

hastalı ğını iyileştirecek kadar sihrin iler-ledi.” der çocuğa. O ise kendisinin kesinlikle kimseye sihir yaparak şifa vermediğini, şifa verenin yalnız Allah olduğunu anlatır. Bu sözlere de sinirlenen padişah bu sefer de rahibin yerini öğreninceye kadar, çocuğa işkence yapar. En sonunda rahibi padişahın huzuruna getirirler. Dininden dönmesi için baskı yaparlar ama o bunu reddeder.

Padişah testere getirilmesini ister, teste-reyi rahibin başına koyup keserler. Başı orta-dan ayrılarak iki yana düşer rahibin. Sonra da padişahın ya nındaki adamı getirirler. Ona da aynı şeyi yaparlar. En sonunda çocuk getirilir

padişahın huzuruna. Ona dininden dön-mesi teklif edilir. Kabul etmeyince padi şah adamlarına çocuğu alıp bir dağın zirvesine götürmelerini emreder. Oraya vardıklarında çocuk dininden dönmeyi kabul ederse ser-best bırakılacak, reddederse tepeden aşağıya atılacaktır.

Padişahın adamları dağın tepesine çıka-rınca, çocuk: ‘Allah’ım Sen bana yetersin beni onların yapmak is tedikleri şeyden nasıl istersen koru’, diye dua eder. Duayı etmesiyle dağın şiddetle sarsılması bir olur. Adamlar da düşüp parçalanır. Çocuk tekrar padişa-hın yanına gelir. Hayrete kapılan padişah adamlarına ne olduğunu sorar. O ise istifini bozmadan Allah’ın haklarından geldiğini söyler.

Padişah bu sefer çocuğu başka adam-larına teslim ederek onu inandığı yoldan döndürmeye çalışır. Bu sefer gemiye bindirip denizin ortasında götürülecek, inancından taviz vermezse denize atılacaktır. Denizin ortasına geldiklerinde çocuk yine, “Allah’ım! Beni bunlardan kurtar.” diye dua eder. O anda gemi alabora olur ve adamlar oracıkta boğulur.

Bu badireyi de atlatan çocuk tekrar padişahın yanına gelir. Hayretler içindeki pa-dişaha, ‘Sen kesinlikle, dediğimi yapmadıkça beni öldüremezsin.’ diye haykırır. Padişah bunun ne olduğunu sorar. Çocuk, bütün in-sanları geniş bir yere toplamasını, kendisini ise bağlayıp bir hurma dalına asmasını söyler. Sonrasında da bir ok alıp, ‘Çocuğun Rabb’i olan Allah’ın adıyla atıyorum.’ diyerek oku fırlatmasını ister. Padişah, çocuğun dediği bütün her şeyi yapar. En sonunda ‘Çocuğun Rabb’i olan Allah’ın adıyla atıyorum.’ deyip oku fırlatır. Ok çocuğun tam şakağına rastlar ve oracıkta hayatını kaybeder.

Yaşananlara şahit olanlar, ‘Çocuğun Rabb’ine inandık’ demeye başlarlar. Danış-manları, melikin yanına gelerek, ‘Yaptığını beğendin mi? İşte korktuğun başına geldi, andolsun bütün insanlar iman ederek ço-cuğun Rabb’ine inandı.’ derler. Duydukları karşısında çılgına dönen padişah, bütün sokak kapılarının başına hendekler açıl-masını, iman edenlerin bu ateş çukurlarına atılmasını emreder. Adamları söylenenleri yapar. Ateşe atılma sırası yanında bir çocuk bulunan kadına gelmiştir ki kadın bir an tereddüt eder. Bunu fark eden çocuk an-nesine ‘Haydi anne, durma. Korkma! Sen hak yoldasın. Haklı davanın üzerinesin.’ diyerek Hak dava için ölüme bile seve seve gidileceğini gösterir.”

Günümüzde de zalimler zulmetmeye devam ediyor ne yazık ki. Ancak geçmişte yaşananlar bizler için önemli mesajlar ve-riyor. Eğer inandıkların rıza-ı ilahi üzereyse ne olursa olsun hiçbir zaman durma. Bir küheylan gibi çatlayıncaya kadar koştur-maya devam et... Belki de o zaman her yer aydılanacak.

Page 27: Zamandk311 eg

“Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar: Biz Mektup Yazardık” sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde açıldı. Sadece ressam ve şair olarak değil; mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi’nin 1930’lardan 1974’e kadar, dönemin önde gelen sanatçı, yazar, şair, siyasetçi ve işadamlarıyla yazışmalarını içeren mektuplar sanat, edebiyat ve akademik tarihimize ışık tutarken, sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Mektup ve zarflardan oluşan bu değerli koleksiyon ilk kez gün ışığına çıkıyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mari Gerekmezyan’dan Nâzım Hikmet’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Fikret Muallâ’ya, Âşık Veysel’den Adalet Cimcoz’a, Orhan

Veli’den Necip Fazıl’a, İbrahim Çallı’ya, Andra Lhoté’ye, Fahrünisa Zeid’e, Abidin Dino’ya, Reşat Nuri Güntekin’e, Cemal Tollu’ya, Nurullah Berk’e, Arif Kaptan’a kadar pek çok isimle sürdürdüğü yazışmalar meraklıları için 5 Mayıs-20 Haziran 2015 tarihleri arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde sergilenecek.

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Mad Max: Öfkeli YollarHer şey acıtır!NEDİM HAZAR

1Tarih biraz da insanlığın zalimleşmesinin öyküsü aslında. Erdemin yerini alan hırs ve açgözlülük hazır-

layacak galiba insanoğlunun finalini. Distopik eserler de bu anlamda epey tutucu ve sarsıcı oluyor. George Miller yak-laşık 35 yıl önce mütevazı bir dünya kurguladı Avustralya’nın çöllerinde. O kadar ikna edici ve akıcı bir dün-yaydı ki bu, bir akıma ve ne-redeyse başlı başına bir türe dönüştü Mad Max serisi. Ta-bii enerjisinin büyük gücünü Mel Gibson’un karizmasından alıyordu seri. Post-Apoka-liptik türün bir uçbeyi Termina-tor ise diğeri de Çılgın Max’ti.

Yaşlı kurt hayatının son demlerinde pek çok genç sine-macıya parmak ısırtacak bir macera ile yine perdedeki yerini alıyor. Mad Max hikâyesini ana e k s e n i n d e n ve tarzından ç ı k a r m a d a n ‘aksiyon böyle

olur’ dedirtircesine izleyiciye sıkı ama yabancı olmadığı bir deneyim yaşatıyor Mad Max: Fury Road - Çılgın Max: Öfkeli Yollar. Türün altından çok sular akmasına rağmen aşina ettiği atmosferi hiç bozmadan tekrar kurguluyor Miller. Ancak kusursuz da değil. Senaryosundaki boşluklar ve hassaten başkahramanına vefasızlık ile göze çarpıyor film.

Çok kısa bir ‘çıkan kısmın özeti’ ile klasik anlatıma selam çakıyor Miller ve daha seyirci koltuğuna kurulmadan basıyor adrenalini.

Dozu öylesine yüksek bir aksiyon ile açılıyor ki film, hikâye ve kahra-mana yabancı olanlar için eski ve yeni karakterleri tanımaya fırsat bulmadan aksiyonun orta yerine bırakıyor bizi. Bu kez kendini ‘ölümsüz’ olarak lanse eden psi-kopat bir zalimin neslini devam ettirme çabası için yapmayacağı kötülük olmadığını gösteriyor. Ve daha ilk sekanstan itibaren defosunu abarttığı kahramanı küçültüp, yan karakteri büyütü-yor. Hani günümüzde yaşasa bir klinikte tedavi görüyor olacak ve ilaçlardan gözlerini açamayacak belki. Bu nedenle filmin yükünü başka bir karaktere yüklüyor George Miller. Açıkçası ana karakter Max’i canlandıran Tom Hardy için epey sıkıntılı bir rol ağırlığı bu. Kahramanımız film boyunca düşkün bir savaşçı kadar, ana kahramanın ‘yancı’sı pozis-yonunda işlev görüyor. Bir ara bu rol ezikliği o kadar abartılıyor ki, Charlize Theron’un, Furiosa’nın şoförü gibi duruyor hatta.

Suyu, toprağı ve petrolü elinde tutan zalim muktedir ‘Ölümsüz’ Joe, kurduğu sistem tıkır tıkır işlerken bir ihanetle karşılaşıyor. Joe-Furiosa ilişkisi ise Firavun-Musa ilişkisi gibi kurgulanıyor Öfkeli Yollar’da. 30 yıl önce çektiği 3. Mad Max’ten beri epey düşünüp felsefi derinlik

MAD MAXÖFKELİ YOLLAR

Yönetmen: George MillerOyuncular: Tom Hardy, Charlize Theron, Zoë KravitzTür: Aksiyon , BilimkurguSüre: 120 dakika2015, Avustralya , ABD

BİZ MEKTUP YAZARDIK!

Page 28: Zamandk311 eg

Adil rekabete dayanmayan seçimlerin ağır maliyeti olur

Bir yarışmada kurallar çiğnendiğinde yapılacak şeyler belli. Yarışma iptal edilir, madalyalar geri alınır. Erdal Türkkan, “seçimlerde ihlal edilmedik kural kalmadı.” diyor. Peki ne olur?MUHSİN ÖZTÜRK

1Türkiye seçim atmosferi içinde; ama seçimlerin eşit şartlarda yapılmadığı

şeklinde yerleşik bir kabul var. Ancak bu durumu değiştirecek işleyen bir mekanizma yok. Öte taraftan siyasi gözlemciler eko-nomik göstergelerin sonuçları belirleyici olduğu konusunda hemfikir. Şartlar Prof. Dr. Erdal Türkkan’la konuşmanın taşlarını döşemiş sanki! Rekabet Derneği’nin kurucu başkanı, uzmanlık alanı iktisat teorisi ve Türkiye ekonomisi, en önemlisi Türkiye’nin hukuk devleti ve özgür bir ülke olması konu-sunda öteden beri gelen bir tavrı var. Liberal Düşünce Topluluğu’ndan ayrılıp Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’la birlikte Özgürlük Araş-tırmaları Derneği’ni kuran ekipte yer alıyor. Eleştirileri var ama gelecekten umutlu. Ve bu sebepsiz değil.

-2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adil re-kabet şartlarında yapılmadığını düşünüyorsu-nuz. Normal hukuk düzeninde ve demokrasi-lerde bunun sonucu ne olur? 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri adil

rekabet ortamında gerçekleşmiş olsaydı belki de seçilen kişi değişmeyecekti. Ancak seçilen kişi, cumhurbaşkanı olarak halkın tamamına yakın bir kısmının saygısını ve sevgisini kazanmış olacaktı. Cumhurbaşkanı’nın kendisinden beklenilen birleştirici, bütün-leştirici ve uzlaştırıcı rolü oynayabilmesi için uygun bir zemin olacaktı. Adil rekabete dayanmayan seçimlerin sonucunda ülkelerin ağır bir ekonomik ve sosyal maliyet ödemesi kaçınılmaz olmaktadır. Batı demokrasileri uzun ve maliyetli tecrübelerden sonra adil rekabetin önemini kavramıştır. Mesele Tür-kiye’nin ne kadar daha bu ağır maliyetlere katlanmak zorunda kalacağıdır.

-Hâlen siyasi alanda adil rekabet şartlarının olmadığını düşündürten göstergeler neler? Onlarca gösterge var: Medyada mu-

halefetin ve iktidarın görüşlerine ayrılan zamanın aşırı derecede orantısız olması, özelikle TRT’nin iktidarın kanalı gibi aşırı yanlı yayın yapması, yüzde 10 barajı, İktidarın kamu imkânlarını sonuna kadar kullanarak mitingler düzenlemesi, adayların liderlerce belirlenmesi, aldatma ve yalanın hiçbir sınır tanımadan kullanılması ve müeyyidesinin ol-maması, inanç odaklı siyaset, siyasi rekabette adaleti gözetecek kurumların etkisiz kalması veya iktidarın güdümünde olması... Sanı-yorum bu olgulardan biri bile adil rekabetin olmadığını söylemek için yeterlidir.

-Bu şartlarda ‘zafer’in de meşruluğunun tar-tışılacağını söylüyorsunuz. Ama bu Türkiye’de tartışılamıyor. Neden? Türkiye’de geçmişte yapılan seçimlerde

adil rekabet koşullarının yeterince sağlanma-dığı bir vakıadır. Ancak son seçimler hiçbir dönemde olmadığı kadar adil rekabetten uzak şartlarda yapılmıştır. Bunun ciddi bir meşruiyet sorunu yarattığı açıktır. Bu sorunu hafifleten şey, adil rekabet olmuş olsa da seçim sonuçlarının değişmeyeceği inancıdır. Diğer taraftan siyasi, yasal ve kültürel altya-pımızın meşruiyet tartışması yapmaya uygun ve yeterli olmadığı da söylenebilir. Buna rağmen çok yaygın olan dillendirilmemiş bir rahatsızlık söz konusudur. Çünkü adil rekabetin olmamasının bedeli hissedilse de hissedilmese de daima çok ağırdır.

-‘Darbe’ ve ‘komplo’ söylemleri tam olarak neyi örtüyor? Olağanüstü şartların olağan koşulları denilerek yasak ve baskı meşrulaştırılıyor. Özgürlükler, demokrasi ve hukuk bakımından

yeni rejimin karakteristik özellikleri neler? Ben Türkiye’de birkaç kişinin bir araya

gelip darbe girişiminde bulunduğu iddialarını Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmış bir hakaret olarak görüyorum. Çünkü bu tür darbe ve komplo iddiaları Türkiye Cumhuriyeti’nin birkaç kişi tarafından çökertilebilecek kadar zayıf, Türk halkının da kolayca kandırılabile-cek kadar bilinçsiz olduğunu ima etmektedir. Darbe ve komplo söylemleri Türkiye’de özgürlüklerin kısılması ve muhalefetin etkisizleştirilmesi için bir bahane olarak kullanılmaktadır. Özgürlüklerden, hukuk devletinden ve demokrasiden uzaklaşmak ise ülkeleri ikinci veya üçüncü sınıf ülke konumuna mahkûm eder. Ben Türk halkının buna razı olacağını düşünmüyorum. Bu nedenle de kötümser değilim.

-Yalçın Akdoğan, ‘HDP barajın altında kalırsa çok seviniriz’ dedi. Aslında siyasi ya da sivil bütün muhalefetin varlığından rahatsızlar. Bu büyük bir baskı olarak yansıyor. Bu durum, bazı liberallerin dediği gibi ‘büyük düşmanlık-lar karşısında alınan olağan tedbirler’ midir? Önce o “bazı liberaller” dediğiniz kişi-

lerin liberallikle uzaktan yakından ilişkisi

olmadığını söylemeliyim. Bir hukuk devle-tinde en olağanüstü durumlarda bile hukuk ve adalet dışına çıkılması mazur görülemez. Çünkü bu durum, çözdüğünden daha fazla sorun yaratacaktır. Akdoğan’ın ifadesi, baş-kanlığı mümkün kılan anayasa değişikliği açısından anlam kazanmaktadır. Türkiye’ye özgü başkanlığın ne olacağı, o başkanlığı mümkün kılmak için yapılanlardan ve ya-pılması istenenlerden açıkça belli olmaktadır.

-Hain kavramının bu kadar dolaşımda olmasını nasıl yorumlarsınız? ‘Legal görünümlü illegal örgüt’ ve ‘ya devlete biat ya yok olmak’ söy-lemleri sizde ne çağrıştırıyor? Bir ülkede hain kavramının fazlaca

kullanılması iktidarın demokrasi ve hukuk dışına çıkması ve bunu meşrulaştırmak istemesinin bir göstergesidir. “Legal gö-rünümlü illegal örgüt” ifadesi bir ülkede muhaliflerin kurduğu tüm dernek, siyasi parti, şirket ve kuruluşların bertaraf edilme-sinin yolunu açar. Millî güvenlik belgesine böyle bir ifadenin girmiş olması büyük bir talihsizliktir. Millete “Efendi değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyenlerin “Ya devlete biat ya yok olmak” demeleri de çok manidar ve

hazindir. Bu ifadeler Türkiye’deki rejimin adının değişmesi ve herhâlde demokrasiden vazgeçilmesi anlamını taşır. Bu söylemlere herkesten önce bilinçli AK Partililerin karşı çıkması gerekir.

-Bülent Arınç, ‘Yüzde 50 bizden nefret edi-yor, bu ülke yönetilemez’ dedi ama o nefret dalgası daha da büyüyor. Kutuplaşma bize ne vadediyor? Benim gözlemlerime göre nüfusun yüzde

50’si AK Parti’den değil, her türlü vasıta ve fırsat kullanılarak milletin kutuplaşma-sını sağlama zihniyetinden nefret ediyor. Ben bu kutuplaşmanın AK Parti’ye ve bu kutuplaşmayı sağlamaya çalışanlara yarar getirdiği düşüncesinde değilim. Şayet AK Parti kucaklayıcı ve uzlaşmacı bir söylemi benimsemiş olsaydı belki de bugünkü oy potansiyeli yüzde 65’lerde olurdu. Daha da önemlisi bugün ona isteyerek oy verenlerin oranı çok daha yüksek olurdu. Kutuplaştırma bazen on yıllar, hatta nesiller boyu sürecek istikrarsızlıklar yaratır. Kutuplaştırma poli-tikası herkesin kaybettiği bir oyun türüdür.

-Pek çok siyasi yorumcuya göre AK Parti’yi ayakta tutan şey ‘ekonomi’ alanında yaptık-

28 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANGÜNDEM

İktisatçı ve Rekabet Derneği kurucu başkanı Prof. Dr. Erdal Türkkan

Page 29: Zamandk311 eg

ları. Pek çoklarına göre de ‘hukukun askıya alınması’ ekonomiyi mahvedecek. AK Parti niye kendi ayağına kurşun sıkıyor bir süredir? AK Parti’nin başarılı bir dönemi ve

başarılı icraatları olmuştur. Ancak bir bütün olarak değerlendirildiğinde büyüme per-formansı geçmiş dönemler ortalamasının altında kalmaktadır. AK Parti enflasyonu tek haneye çekerek başarı kazanmıştır. Ancak aynı dönemde işsizlik oranı geçmişte hiç görülmeyen çift rakamlara yükselmiştir. AK Parti dolar cinsinden millî geliri üç katına

çıkarmıştır ama Türkiye’nin dünya sırala-masındaki yerini değiştirememiş veya dünya ekonomisindeki payını arttıramamıştır. AK Parti devletin dış borçlarını azaltmış, ancak aynı dönemde özel sektörün dış borçları görülmemiş ölçüde artmıştır. Nihayet AK Parti döneminde halkın tüketimi artmış ancak tasarruf oranları tarihte görülmemiş düzeylere inmiştir. Dolayısıyla AK Parti’nin ekonomide mucize yarattığı, bir şehir ef-sanesidir. Sayın Demirel’in ve diğerlerinin geçmişte köylere yaptığı yollar ve diğer altyapı, köylüler dışında kimse tarafından görülmemiştir. AK Parti’nin yaptığı duble yollar ve diğer hizmetler görünürlüğü yüksek hizmetlerdir. Ayrıca AK Parti, hizmetlerinin propagandasını çok başarılı bir biçimde yaparak ve başarısızlıklarını gizleyerek ekonomik alanda vazgeçilmez iktidar ima-jını yaratabilmiştir. AK Parti yönetiminin yaptığı en büyük hata ise ekonomik başarıda hukukun üstünlüğünün, adil siyasi rekabetin ve özgürlüklerin önemini kavrayamamış olmasıdır. Aslında AK Parti, hukukun üstün-lüğünü, demokrasiyi, özgürlükleri, yasakları, yolsuzluğu, yoksulluğu kendi çıkarlarına göre

tanımlayarak ekonomik başarının temel koşullarını ortadan kaldırmıştır. Belki de işlenen günahlar onu bu şekilde davranmaya mecbur etmiştir.

-‘Paralel’ iddiasıyla devlette yaşanan tasfiye-nin mahiyeti nedir? Ben bugüne kadar “paralel” iddiası

araştırılmasın veya hafife alınsın diyen birine rastlamadım. Ancak bu iddianın ortaya çıkış zamanı ve kullanılan mücadele yöntem-leri kamuoyunun büyük bir kısmının bu olaya destek vermesini zorlaştırmaktadır. Ben bugüne kadar “paralel” iddiası ile ilgili olarak yapılanların hedeften çok devlete, millete ve bizzat AK Parti’ye zarar verdiğini düşünüyorum. Devlet en zor koşullarda bile hukuk dışına çıkmaz ise milletin desteğini hak eder.

-Siz ‘ifade özgürlüğünün kısılması’ ile ‘yolsuz-lukların artması’ arasında doğrusal bir ilişki kuruyorsunuz. Hep böyle mi olur? İleri demokrasilerde ifade özgürlüğüne

birinci derecede önem verilmesinin temel nedenlerinden biri, yolsuzlukları engelle-mede en önemli ve etkili araçlardan biri olmasıdır. Batılı demokrasilerde yolsuzluk yapanların korkulu rüyası basın ve ifade özgürlüğüdür. Çünkü onlar yolsuzlukları ortaya çıkardığında istifa etmek ve ağır şekilde cezalandırılmak durumundadır. Yolsuzlukların hükümetleri düşürmesi de söz konusu olabilir. Hiçbir ileri demokraside yolsuzluk iddiaları “darbe veya kumpas” ola-rak tanımlanıp hafife alınamaz veya örtbas edilemez. Şüphesiz ifade özgürlüğü siyasette adil rekabetin de olmazsa olmaz koşuludur.

-Sizde nasıl bir Erdoğan profili var? Fiilî du-ruma ve söylemlere bakarak Türk tipi başkan-lık sistemi dendiğinde ne anlıyorsunuz? Başkanlık sisteminin Erdoğan odaklı

tartışılması hatalıdır. Daha da önemlisi baş-kanlık sistemine geçilmeli mi geçişmemeli mi tartışması da abesle iştigaldir. Çünkü başkanlık sistemi tam bir diktatörlük, yarı diktatörlük veya mükemmel demokrasi biçiminde oluşturulabilir. Türkiye’de tar-tışma nasıl bir başkanlık olmalı konusunda yapılmamaktadır. Çünkü istenilen başkanlık veya “Türk tipi başkanlık” ileri demokrasiyi hedefleyen bir başkanlık değildir. Amiyane tabirle Türkiye’de cumhurbaşkanımızın ve hükümetin aşırı yetkileri var, bunları nasıl kısıtlarız diyen kimse yoktur.

-Görmüş geçirmiş birisi olarak Yeni Türkiye ‘eskisini’ aratır hâlde mi yoksa ‘Eski yeni aynı şey’ mi diyorsunuz? Eski ve yeni Türkiye kavramları tarihî

referansı olan kavramlar olarak tartışılma-malıdır. 2015 Türkiye’sinin 1940-1960 veya 1990, hatta 2010 Türkiye’sinden daha iyi bir Türkiye olması bir başarı olarak kabul edile-mez. Yeni Türkiye kavramı her şeyden önce kökleri Osmanlı’ya kadar uzanan bir zihniyet değişimini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu dönüşüm ve değişim tek başına kimsenin eseri değildir. Normal olanı Türkiye’nin her geçen gün bu zihniyet devriminde daha ileri bir aşamaya ulaşmasıdır. Siz yeni Türkiye diye eski zihniyetin bile gerisine giderseniz, bu ülkeye çok büyük bir kötülük yapmış olursunuz. Ancak Türkiye geçmişte olduğu gibi atılan geri adımları mutlaka fazlasıyla telafi edecektir.

-Bank Asya olayı ve hükümetin iş dünyası üzerinde kurduğu (rekabet şartlarını kendine yakın olanlar lehine değiştirdiği) baskı ve ‘şeytanlaştırma’ için ne dersiniz? Bunun eko-nomiye yansıması ne olur? Bank Asya olayı Türkiye’de ekonomi

tarihine geçecek büyük bir skandaldır. Şayet bu banka belki de dünyanın en sağlam bankası olmamış olsaydı, yapılanlar Türki-ye’de büyük bir finansal krizin ve felaketin tetikleyicisi olabilirdi. Hükümetin bir kısım iş dünyasına karşı takındığı dışlayıcı, kayırmacı, ayrımcı ve “haddini bildirici” tutum, ileri demokrasilerde hiçbir hükümetin onda birini bile yapmaya cesaret edemeyeceği boyutlara ulaşmıştır. Bu yaklaşım Türkiye’ye orta ve uzun vadede on milyarlarca dolar

zarar verebilecek niteliktedir. Bu zararların en büyük özelliği görünmez “hayalet” zararlar niteliğinde olmasıdır. Tek teselli AK Parti içinde bunun farkında olan insanların hâlâ var olmasıdır.

-Yabancı büyük şirketler ayrılıyor ve Türk yatırımcı yatırımını dışarıya kaydırıyor. Ulusla-rarası teamüller ve rekabet koşulları açısından bu durum ne söylüyor size? Türkiye’nin “en az özgür ülkeler” statü-

süne düşürülmesi şüphesiz bazı görünür ve görünmez ekonomik kayıplara yol açmakta-dır. Bazı yabancıların Türkiye’den ayrılması ve Türk yatırımcıların yatırımlarını dışarıya kaydırması bu kayıpların görünen küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye’nin en büyük kaybı orta ve uzun vadede çekebile-ceği yabancı sermaye miktarında olacaktır. Diğer önemli bir husus, “az özgür” ülkelere daha çok spekülatif karakterli yabancı serma-yenin rağbet etmesidir. Türkiye, son birkaç yıldır “hukuki açıdan öngörülemez” ve hak aranamaz bir ülke görünümü kazanmıştır. Ayrıca liderlerin sürekli olarak dış dünyayı komploculukla ve Türkiye’yi kıskanmakla suçlaması, bu ülkelerdeki iş dünyasını Tür-kiye’den uzaklaştırıcı etkiler yapmaktadır. Dünyada pek çok ülke maalesef Türkiye’yi güvenilir ve aynı değerleri paylaşan bir part-ner olarak görmemeye başladı. 21. yüzyılda bir ülkenin dış iş dünyasındaki güvenilirliği en büyük hazinesi. Türkiye maalesef bu hazineyi kendi elleriyle çarçur etmekte. Tek dileğimiz şayet çok geç kalınmamışsa ülke-mize büyük zararlar veren bu yanlışlardan bir an önce dönülmesidir.

-Rekabet koşulları açısından durum nedir? Vahimdir. Hükümetin herkesin gözü

önünde iş dünyasında büyük ayrımcılıklar yapması, “kötünün iyiye tercihine” yol açabilen ve tüm topluma zarar veren bir rekabet ihlalidir. Adil rekabetin olmadığı yerde yolsuzluğun artması da kaçınılmazdır. Çünkü bir kısım özel sektörümüz devlet yetkilileri kendisini ödüllendirdiğinde bir bedel ödemek durumunda olduğunu çok iyi bilir.

-AK Partililerin gidişattan rahatsız olup konu-şamamasını ya da dost meclislerinde konuş-masını nasıl yorumluyorsunuz? Onlar da mı korkuyorlar başımıza bir şey gelir diye? Yolsuzluk iddiaları oylandığı zaman

AK Parti’nin verdiği fire önemli bir rahatsız kitlesi olduğunu gösteriyor. Ancak Meclis dışında olup da rahatsız olanların oranı daha yüksek olabilir. Gidişattan rahatsız olan çok sayıda AK Partili olduğu kadar, bu durumu fırsat bilerek “kraldan fazla kralcılık yaparak” prim toplamak isteyen AK Partililer de var. Rahatsız olanlar bu menfaatçi kitlenin daha fazla prim yapmasını engellemek için sesini çıkarmıyor olabilirler. Ayrıca bugüne kadar eleştirenlerin nasıl cezalandırıldığı, fanatiklerin de nasıl ödüllendirildiği herkes tarafından görüldüğü için “irrasyonel bir çıkış” yapılmak istenmiyor olabilir. AK Par-ti’deki bu sessiz kitlenin varlığı, muhtemelen durumu daha da kötü bir noktaya taşımak isteyen liderleri tedbiren daha dikkatli dav-ranmaya itiyor olabilir. Belki de en büyük çoğunluk ağır propaganda altında gidişatın vahametini anlamayanlardan oluşuyor. AK Parti yönetiminin de en büyük endişesi bu kitlenin durumun vahametini kavramasıdır. Bu nedenle her türlü muhalif sesi bastırmak istiyorlar. Yani asıl korkanlar da onlar oluyor.

29 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANGÜNDEM

GÜLEN CEMAATİ VİZYON REKABETİNİN İLK ÖNEMLİ ÖRNEĞİDİR

-Vizyon rekabeti kavramı çerçevesinde Gülen Hareketi ve AK Parti çevresinde yaşanan tartışmayı nasıl ele alırsınız? Daha doğrusu ele alınabilir mi? Bana göre bir ülke için en büyük teh-

like, tek bir adamın emredici vizyonunun boyunduruğuna girmektir. Benim savun-duğum dünyada en iyi ekonomik, sosyal ve siyasal sistem “bireysel vizyon oluşturma özgürlüğü”nün ve kapasitesinin en üst düzeyde gelişebildiği sistemdir. Böyle bir sistemde liderlerin görevi insanlara kendi vizyonunu empoze etmek veya onlara yol göstermek değil, onların yolunu açmaktır.

Yani en iyi lider vizyonu emredici veya yol gösterici vizyon değil, yol açıcı vizyondur. Benim yıllar önce Vizyon Rekabeti adlı kitabımda değindiğim gibi Türkiye’de Gülen Cemaati bireysel vizyon oluşturma özgürlüğünün ve vizyon rekabetinin ilk ve en önemli örneğini vermiştir. Hayrettin Karaca’nın “On milyar meşe” vizyonu da Türkiye’de ilk bireysel vizyon örneklerin-dendir. Sorduğunuz esas soruya gelince şüphesiz bu konu benim detaylarına hâkim olamadığım bir konudur. Ancak AK Parti liderliğinin vizyon rekabetine açık olmadı-ğını söylemek yanlış olmayacaktır.

Page 30: Zamandk311 eg

30 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANGÜNDEMG Y V B A Ş K A N I M U S T A F A Y E Ş İ L ' D E N ' K A S E T ' İ F T İ R A L A R I N A S E R T C E V A P :

Kaset tek bir zümrenin işine yarıyor FARUK ALAN, DERVİŞ GENÇ

1Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Samanyolu Haber'de

ekranlara gelen Gündem Özel programının konuğu oldu. Şemsettin Efe'nin sorularına cevaplayan Yeşil, son dönemde hükümete yakın medya kanallarında kendisi hakkında ortaya atılan iftiralara cevap verdi.

Samanyolu Haber Televizyonu’nda yayınlanan Şemsettin Efe’nin sunduğu “Gündem Özel” programına katılan Gazete-ciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil hakkında ortaya atılan iddialara cevap verdi.

Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkanı Mus-tafa Yeşil şunları söyledi;

YAKIN TARİHİMİZDE BU DENLİ KUTUPLAŞMA YAŞANMADIHatırlayın her bir yalan atılıyor. O yalan

boş çıkıyor fos çıkıyor. Fakat her gün o yalanı tekrar ediyorlar. Sürekli neden? Her gün onların diyeceklerine inanmaya hazır bir taban var. Ve o tabanlarını koruma altına alma, o tabanlarını ki kendilerini iktidara taşıyacak miktardaki tabandır bu. Fakat bu-nun karşısında kaybeden nedir? Biz iktidarda olalım Türkiye’nin neleri kaybettiği meselesi hiç önemli değil. Ve sizin belki bakım bizim yakın tarihimi itibariyle söyleyelim. Toplum-sal tabanımızda bu denli yaşanmamış bir kutuplaşma, ötekileştirme, düşmanlaştırma ve belli zümreleri şeytanlaştırma örneği yakın tarihimizde yalanmamıştır. Üzülerek söyleyelim.

KASET MESELESİ TEK BİR ZÜMRENİN İŞİNE YARIYORBu ülkede iki yıldan beri kasetler konu-

şulur, kaset meseleleri üzerinden rantlar elde edilir. Sadece şunu soralım kaset meselesi yüzünden CHP mağdurdur, MHP mağdur-dur, hizmet mağdurdur, belli kişiler mağdur-dur. Kaset olayında mağdur olmayan tek yer var AKP. Kaset meselesini en çok kullanıp, seçim meydanlarında kalkıpta onun da kaseti var bunun da kaseti var diyen arkasından ne özeli genel genel diyerek seçime malzeme yapan hafif bir muhalefet sesi çıktığı zaman da onun da kaseti var onun için öyle konuşu-yor ithamıyla, tehditiyle susturulan insanlara bakıldığı zaman bu kaset bir tek zümrenin işine yarıyor. Kasetlerin içeriğini bilenler ka-setlerin nerede çekildiğini de bilir. Dolayısıyla MHP'nin yakın zamanda etrafında 8-10 tane insan gitti. Güçlü olmayan bir MHP, güçlü olmayan bir Chp, genelde güçlü olmayan bir muhalefet çok şey ifade ediyor. Tek parti kalmanıza ve rakiplerin zayıflığı da sürekli bir iktidar alternatifinin güçlü olarak sizin yanınızda olmasını temin eder. Kasetten dolayı bu kadar mağdur olmuş bir hizmetin kaset üzerindeki iftiralarıyla ilgili ortaya konulmuş bir tek delilleri yok. Ama izleri takip ettiğinizde bu kaset adresinin nereye kadar çıkacağını rahatlıklar takip edildiğini de ortaya çıkacaktır.

KASET YOK DİYORUM İSPATLA DİYORLARSıkıntıya gelince Cumhurbaşkanı

Erdoğan beraatı zimmet asıldır diye bir kavram kullanır. Yani kişilerin masumiyeti haklarındaki delillerle ispatlanıncaya kadar devam eder. Kişinin suçsuzluğu asıldır delil varsa suçlarsınız. Türkiye'de mekanizma nasıl çalışıyor biliyor musunuz? Birisi diyor ki ekrandan “Bir kadına yakışmayacak görün-tüler var diyor?” bir kasetten bahsediyor. Ar-kasından yutamayacağı bir lokma olduğunu anlayınca viraj alıyor bunu ben reddettim diyor. Sen reddettin de içeriğini nereden bildin. Bir kadına yakışmayacak görüntüleri olduğunu söylüyorsun, sen reddettiğin bir

kasetin içeriğini nereden biliyorsun. Sonra kaseti filan bana verdi diyor. Ve arkasından da savcılık soruşturma açıyor. Peki soruş-turmanın nereden başlaması gerekiyor. Soruşturma benimle ilgili açılıyor ve ben kasetin olmadığını ispatlamak durumun-dayım. Hukukta bir kaide vardır. Delil iddia edene aittir. Siz kaset var diyorsanız kaseti ispatlamak durumundasınız. Ben kaset var demiyorum ki kaset yok diyorum bana o zaman yokluğunu ispatla gibi bir iddiayla dava açılamaz. En basit hukuk normları içe-risinde iddiada bulunandan delil talep edilir. Soruşturma Meral Akşener Hanımın yaptığı gibi iddia edene açılır. Meral Hanım gerekeni yaptı ekrandaki 3 kişi hakkında dava açtı. Ben de hem ceza davası hem de 50 bin liralık manevi tazminat davası açtım. Eğer hukuk bu süreçte kendi normları içerisinde devam ederse neticenin ne olacağı çok açık. Asıl merak ettiğim kaset var diyen bu insanın bu iddiasını neyle ispat edeceği ve bunu üstüne kalkıp ta benimle nasıl irtibatlandıracağı.

VAKTİMİZİ ENERJİMİZİ BURALARDA HARCAMAK İSTEMİYORUZİşin doğrusu hizmet dediğiniz zaman

kayıkçı kavgası gibi basit şeylerin içerisinde zaman harcamak istemiyoruz. Vaktimizi enerjimizi buralarda harcamak istemiyoruz. Ama üzüldüğümüz bir nokta var Türkiye etrafında o kadar büyük fırsatları kendiyle boğuşarak enerjisini buralara harcayarak kaçırıyor ki Uluslararası arenada çok önemli fırsatları kaçırdığımızın bile farkında değiliz. Bizim kendini tüketmeye doğru giden her şeyi sıfırlarken nihayetinde kendini sıfırlayan bu çarpık zihniyet ve yanlış siyasal hareketin kavgaların içerisine girmek istemiyoruz. Hizmet bugün 170 ülkede faaliyet gösteriyor.

McCARTHY DÖNEMİ ÜLKEMİZDE YAŞANIYORGYV, son 20 yıldan bu yana toplumsal

birliğe, uzlaşı kültürüne ve topyekûn evrensel yapı içerisinde de barışa hizmet eden bir kurum. Kendini iftira, bölmeye kendinden olmayanları yok etmeye kilitlenmiş olan bir zihniyet ve bir anlayışın, herkesi kucaklayan bir yapıya, barış diyen bir anlayışa, toplumsal yapıda uzlaşıyı destekleyen bir aksiyon ve harekete herhalde tahammül etmesi bek-lenemez. Onun dediği şartlarda, ölçülerde ve ilkelerde değilseniz siz artık onun için ötekisiniz. Hem de yaşaması gerekli olan bir öteki değil bir ötekisiniz. Biz bu zihniyetin ortaçağda kaldığını düşünüyorduk. Maalesef bu zihniyetin bizim ülkemizde bir kez daha hortlamış olduğunu görüyoruz. Üzülerek söyleyelim ki McCarthy dönemi bizim ülke-mizde bir kez daha yaşanıyor.

Peki neden vakıf bu noktada hedef olarak seçildi, çirkin bir iftirayla nazara verildi?

Bakılırsa belki şunu görmek mümkün. Orada ekrana çıkan.. Ben ona ekran müfterisi diyorum artık. Sadece işi iftira atmak olan başka hiçbir fonksiyonu ve vazifesi olmayan birtakım kiralık ağızlar, kalemler, simaların son dönemin izleri olarak tarihe geçecekle-rini düşünüyorum. Meral hanım gibi ömrünü iffetiyle yaşamış olan bir kimse üzerinden 50 yıl iffetiyle yaşamış bir hareket, ekran müfte-rileri tarafından lekelenmek istendi. Aslında muhalefeti ama muhalefetin her çeşidini sadece siyasal zeminde olanları değil sivil yapının içerisinde de muhalif bütün kesimleri yok etme hedefi böyle çalışan bir mekanizma var. Bunun içerisinde hem siyasal muha-lefeti hem sivil yapıyı yıpratma var bu tek hadisede. Artık sözüm ona hâkimiyet ve güç bizde anlayışıyla hem çok nobranca hem çok nezaket kuralları tamamen kaybolmuş aleni, açık ve destursuz bir şekilde bu işler icra ediliyor. Orada dikkat edilirse Meral Hanım üzerinden bir kadının üzerinden kopartıl-mak istenen hadise aslında bir kaset furyası açısından bakıldığında ilk değil. Geçmişten bu yapılıyor.

HERKESİN KASEDİ VAR DEDİLERHâlbuki bakılsa kaset meselesini

ağzından düşürmeyen, muhalif ses veren herkesi ‘Kaseti var’ tabiriyle tehdit eden ve dolayısıyla hemen hemen Türkiye’de; TÜ-SİAD başkanının, Genelkurmay Başkanı’nın, Kılıçdaroğlu’nun kaseti var dendi. Kendi içerisinden hafif muhalif yazı yazan yazarlar için kaseti var dendi. Şimdi bu kadar geniş kaset arşivine sahip olan kişi acaba niye kendine sorulmaz ve denmez ki; ‘Yahu sen bu kadar çok farklı insanların kasetlerinin olduğunu bildiğine göre bu kasetlerin yerini de biliyorsundur. Bu kasetleri çekenleri de biliyorsundur diyerek bunlara sorulması gerekir. Latif efendinin ekranlarda kalkıp da ‘Onun da kaseti var. Bir kadına yakışmaya-cak çirkin görüntüleri var.’ Kayıtları bugün arşivde herkes tekrar izleyebilir. Aslında bunları söylerken kurgulanmış bir stratejinin adım adım uygulandığını görüyoruz. Merak hanım gibi iffetli bir kadının üzerinden yine iffetle yaşamış bir hareketi çamurlayarak kendi çamur ortamlarında nezih ve temiz bir kimsenin kalmaması hedefiyle hareket edildiği ortada.

İFTİRA ATILIP SONRA SORUŞTURMA BAŞLATILIYORBir diğer noktada şu. GYV’yi ister mali

olarak ister faaliyetleri itibariyle kontrol edin siz onu hiçbir zaman eğer birazcık hukuk çerçevesinde kaldığınız takdirde yapacağınız

çok fazla bir şey yok. Fakat terör örgütü gibi bir faaliyet kapsamı içerisine almak gibi bir hedefinin barsa ki bu çirkin iftirasının biraz da hedefi bu. Hani kasetler organize edilmiş o organize ekibin birazı vakfa bağlantılı hale getiriliyor ve bunun üzerinden bir terör örgütü soruşturması kapsamına giden acaba bir yok bulabilir miyiz gayretinin olduğunu görüyorsunuz. Eğer ülkede hukuk işlese bunlar tam bir komedi. Yani birileri iftira atacak sonra bunun arkasından savcılar soruşturma yapacak sonra onun üzerinden terör örgütü bağlantılarıyla ilgili bir iddia-name hazırlanacak. Bu fevkalade trajikomik bir manzara.

Bu neyi hatırlatıyor bize. 17-25 Aralık yolsuzluk sürecinin ardından başlayan sü-reçte proje mahkemelerin mevcut olacağını, bunun için yargının dizayn edileceğini, ondan sonra yüzlerce binlerce dava açılacağı meselesini unutmayalım. Yani süreç aslında tam bir kurgu süreci olarak yaşanıyor şuanda. Ortada bir suç var bu suçun hukukta karşılığı yok. Suçlanmak istenenlerle alakalı yargının sağı solu çekilerek ki; proje mahkemelerin en temel hedefleri suçlamak istediğinizi suçla-yıp, yargılayıp cezalandırma maksatlı kurul-muş mahkemeler. Hakimlikler. Hiçbir zaman bir hakikatin ortaya çıkması meselesi değil. Sürekli olarak perde gerisinde çirkinliklerin, yolsuzlukların, karanlık işlerin ve hukuksuz-lukların kapatılmasına dönük kamuoyunun önünde sürekli bir şeylerin gündem edilmesi lazım. 17 Aralık’tan bu yana yaklaşık 2 yıldan bu yana havuz medyasının her gün sürekli farklı farklı iftiralarla o ekranları doldurma gayretini nasıl çırpındığını görürsünüz. Ekranda sürekli bir yalan, iftira, karalamanın hikayesi ve senaryosuyla ekranlar sürekli dolu ve kamuoyunda belli bir zümre de maalesef perdelenen ve kapatılmak istenen birtakım gerçekleri bu uydurulan yalan ve iftiralar üzerinden anlaması ve algılaması engellenen bir gayret içerisinde olduğunu görüyoruz.

Sürece baktığınızda 2012 yılında AK Parti’nin İstanbul il teşkilat başkanı Aziz Babuşcu’nun bir konuşması vardı. O ko-nuşma aslında bir ciddi rota değişikliğinin başladığının göstergesiydi. Çünkü şöyle bir tabiri vardı; ‘Biz bir döneme kadar partnerlerimizle eski dönemin enkaz ve kalıntılarını temizlemek için onlarla birlikte hareket ettik. Fakat enkaz dönemini tasfiye bitmiştir. Şimdi yeni bir süreç başlamıştır. Demek ki onların Yeni Türkiye diye tabir ettikleri bir dönemi artık tek başımıza yalnız inşa edeceğiz.” Tabi bu Yeni Türkiye’nin inşasında farklı düşüncelere, farklı seslere, farklı mütalaaya, farklı anlayışa yer tok. Onun böyle olduğunu anlıyoruz. Ve do-layısıyla farklılıkları kucaklayan Hizmet Hareketi, farklılık istemeyen bir zihniyet için en büyük engel. İlk önce bu cümleleri duyanlar ‘ liberallerle, sosyal demokratlarla ve Alevi kesimler aralarını ayırıyorlar.’ gibi bir anlayış belki akla ilk geldi ama. Fakat biz 2013’teki yayınladığımız o kamuoyu açıklamasında bir noktaya dikkat çektik. Çünkü o dönemin başbakanı büyükelçilerle yaptığı toplantılarda zihni bir hazırlığını aslında deşifre etti. Üç dört polis ve bir savcıyla Hizmet Hareketi’nin terör örgütü ilan edileceğine dikkat çekti. Sene 2013. Demek ki artık geriye dönük baktığınızda sizin yaşadığınız, sizin gördüğünüz her ne varsa hedefi çizilmiş olan o terör örgütü ilan edilme stratejisine uygun olarak hep altyapı doldurma, bunun için raylar oluşturma ve o hedefe taşıyacak her türlü kurgunun ve senaryonun teşkil edilmesinden ibaret oldu-ğunu görüyorsunuz artık. Yani bu birtakım kaset meselesi olabilir, şahsınızı yıpratmaya yönelik birtakım iftiralar olabilir.

Page 31: Zamandk311 eg

20 - 26 MAYIS 2015

MUSTAFA KAMALAKSaadet Partisi (SP) Genel Başkanı

ÖMER ALTIPARMAKEmniyet İstihbarat eski Daire Başkanı

CENGİZ ÇANDARGazeteci-yazar

“28 Şubat süreci bütün alçaklığına rağmen şimdikinden daha

onurluydu.”

MEHMET SALİH GAYGUSUZTürkiye’den 1972’de göç ettiği İngiltere’deki St.

Albans şehrinin yeni belediye başkanı

“Hâlâ Türklerin deve üzerinde gezdiklerini

sanan insanlarla dolu burası.”

“Bildiklerimden çok korkuyorlar; bunun

için iftira ve algı operasyonlarıyla

susturmak istiyorlar.”

“Son iki yıldaki gibi feci bir dönem

yaşamadım. Allah beterinden saklasın.”

Dışişleri Bakanlığı’nın Mavi Marmara davasına ilişkin kırmızı bültenle alakalı cevabı, 17 Kasım 2014’te Adalet Bakanlı-ğı’na iletildi ve aynı dönemin Bakanı Bekir Bozdağ’ın eline ulaştı. Ama hâlâ İstanbul 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın gereği yerine getirilmiş değil. 31 Mayıs 2010’da İsrail ordusu tarafından insani yardım amacıyla Filistin’e giden Mavi Marmara gemisine yapılan ve 10 Türk’ün öldürüldüğü silahlı saldırının Türkiye’deki yargı sürecine ait söz konusu bülten. 7’nci Ağır Ceza’nın İsrail’in o sıradaki Genelkur-may Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi’nin

yakalanmasına hükmetmişti 2014’ün 26 Mayıs’ında. Kırmızı bülten çıkarılmasını istemişti bu isimler hakkında. Mahkemenin talebi 17 Haziran 2014’te Adalet Bakanlı-ğı’na iletilmişti. Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler’in o sıradaki Genel Müdürü Nurdan Okur’un söylediğine göre, dosya ivedilikle Bakan Bozdağ’a arz edilmişti. Bozdağ’ın direktifleriyle 19 Haziran 2014’te Dışişleri Bakanlığı’ndan görüş sorulmuştu. Dışişleri cevabını tam 5 ay sonra yani 17 Kasım’da Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Sözün kısası yaklaşık bir yıldır belge iki bakanlık arasında gezip dolaşıyor. AK Parti iktidarı açıkça İsrail aleyhindeki kırmızı bülten işlemini oyalıyor. 7’nci Ağır Ceza, 12 Mart 2015’te gemide keşif yönünde karar almıştı.

Duayen müzisyenlerimizden Attila Özdemiroğlu, Milliyet’ten Songül Hatısaru’ya (11 Mayıs 2015) “800 metrekarelik, içinde bahçesi, havuzu, özel stüdyomun olduğu evim oldu. Gerçek

değer insanın üzerinde taşıdıklarıdır. Şu anda evim de yok arabam da.” diyor. “Çocuklarınıza bir şey bırakmayacaksınız o halde.” sualine cevabıysa şöyle: “Yat, kat üç günde yok olur gider. Onları yaşama karşı

ÖZDEMİROĞLU: YAT, KAT ÜÇ GÜNDE YOK OLUR GİDER!

MAVİ MARMARA KIRMIZI BÜLTENİ 17 KASIM’DAN BERİ SUMEN ALTI

Bekir Bozdağ

“MERAL AKŞENER İFTİRASI” KURSAKLARDA

KALDIAKP iktidarı yanlısı

aHaber televizyo-nunda Latif Erdoğan ve Cemil Barlas’ın, eski İçişleri Bakanı ve MHP Milletvekili Meral Akşener’i ‘uygunsuz kaseti bulunmakla’ itham etmesi ve buna

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mus-tafa Yeşil’in adını da karıştırması geçtiğimiz haftanın en tartışılan konularından biriydi. Akşener’in 28 Şubat döneminde askerlere sergilediği duruşun benzerini yinelemesiyle iftiranın sahipleri geri adım atmak zorunda kaldı. (Eşi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte) Emine Erdoğan, Hayrunnisa Gül, Sare Davutoğlu’nun tepki koymada (o da telefonla aramak kaydıyla) gecikmesi dikkatlerden kaçmadı. Üstelik bayan vekil, canlı yayınlarda bizzat isimlerini vermesi ve birkaç söz beklediğini söylemesine rağmen… 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cuma namazı çıkışı gazetecilere “Çok fazla dikkate alınacak şeyler değil. Meral Hanım’ı herkes bilir. Çok saygı değer bir hanımefendidir. Çok eski arkadaşımızdır. Herkes gibi ben de üzüldüm. Yeri geldiğinde mert olduğunu da herkes bilir. Çok takmamak lazım, kimse inanmamıştır.” diye konuştu.

“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muha-keme edilip hüküm giymeden tutuklanma-yacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edil-meyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacak-tır.” İngiltere’de 1215’te imzalanan Magna Carta’nın 39’uncu maddesinden bu ifadeler. İşte o yüzden, “21’inci Yüzyıl’da müsadereye başvurmak Batılı demokratik haklar teorisi açısından bizi 800 sene geriye iter.” diyor, Ali Bulaç. Zaman’daki makalesinde (14 Mayıs 2015) altını çiziyor ki, “Müsadere, İslam di-ninin getirdiği hukuki güvenceler açısından da cahiliye dönemine geri dönüş. Muhaliftir diye bir şahsın veya bir grubun mal varlığına el koymak “cahiliye âdetidir”. Ve şu bilgileri aktarıyor peşi sıra: “İslam Münzel Şeriat’ın hükümlerini dikkatle incelediğimizde nihai ve asli maksadı itibarıyla ‘dini, cani, malı, aklı ve nesli’ korumak üzere indirildiğini, temel hükümlere dayalı yapılmış içtihatların tümü-nün de bu beş maksada hizmet ettiğini görü-rüz. Emek, miras, hibe, vasiyet, diyet, mehir, zekât vb. yollarla edinilmiş mal ve kıymetler kişinin mülküdür. Devletin meşru çerçevede ve miktarda vergi toplamasının dışında yöne-tilenlerden başka maddi-mali talepte bulun-ma yetkisi yoktur.” Vergilerin neye harcana-bileceğine dair de şunları kaydediyor Bulaç: “Harcama yerleri arasında milyarlarca liralık saray yaptırma, bakanların ve bürokratların binmesi için milyonluk makam arabaları sa-tın alma yer almaz. Devlet başkanları basit memurlardır, takdir edilmiş maaşlarını alır-lar, örnek alacakları şahsiyetler en yüksek de-recede Hz. Peygamber (sas), halifeler içinde de Hz. Ömer’dir (ra). Kendi keyiflerince yasa yapıp hukuku bir cezalandırma aracı olarak kullanamazlar.”

ALİ BULAÇ: MÜSADERE, CAHİLİYE DÖNEMİNE

GERİ DÖNÜŞ

Page 32: Zamandk311 eg

32 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANGÜNDEMM E D Y A K U R U L U Ş L A R I N D A N B Ü Y Ü K T E P K İ :

Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar

Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı.

BİRİNCİ SAYFADAN DEVAM

Bu, halkın haber özgürlüğünün yok sayılması anlamına gelirBasın Konseyi Başkanı Pınar Türenç: Bu

uygulamanın yaşama geçmeyeceğini umu-yorum. Çünkü demokrasilerde bu tür ifade kısıtlayıcı önlemlerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadığını, sisteme de fayda sağlama-dığını gördük. Basın ve ifade özgürlüğünü aykırı buluyorum. Halkın haber alma özgür-lüğünün yok sayılması anlamına gelir bu. Bunun için de bu tür yasaklamalarla hiçbir yere varılmaz. Hukuki açıdan da mümkün değil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür yasakların uygu-lanması mümkün değil. Ama tabii gerçek demokrasilerde.

Yarın başkalarını cezalandırabilirler öbür gün başka birileriniİzmir Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı

Atilla Sertel: Türkiye’de basın ve ifade öz-gürlüğü tarih boyunca iktidarlar tarafından çiğnendi. Asker ve darbe dönemlerinde de çiğnendi. Ancak son 12 yıldır Türkiye’de medya ne yazık ki iktidar tarafından hem şekillendirildi hem de kendi aleyhinde yazan, çizen, konuşan kim varsa cezalan-dırıldı. Bu cezalandırmalar devam ediyor. Dün dost olduklarına bugün rahatlıkla cezalandırma yöntemini seçiyor. Yarın başkalarını cezalandırabilirler, öbür gün başka birilerini. Yani kendilerinden olma-yan herkesi hem cezaevine atıyorlar hem de özgürce yazılmasının önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluklarla Türkiye’deki insanların büyük bir bölümünü sindirmeyi başardılar. Şimdi de zulüm yapıyorlar.

Medya Etik Konseyi Başkanı Halit Esendir: Türkiye’de maalesef 17-25 Aralık sürecinden sonra demokrasi ve hukuk askıya alınmış. Kanun devleti de askıya alınmış. Şahsi mal, mülk kavramlarının kalmadığını görüyoruz. Sözün bittiği nok-

tadayız. HSYK’sından başla diğer bütün kurumlara kadar sanki hepsi esir alınmış. Hak-hukuk kalmadı, artık herkesi sustura-caklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak isteni-len Baas rejimi maalesef bugün Müslüman olan bir partiyle yapmaya çalışıyorlar.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç: Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor. Dikta rejimlerinde bile olmayan

bir şey. Diktatörün tekelinde bir ülkeye doğru gidiyoruz. Devletin kanalları, TRT ve Anadolu Ajansı kendi propagandalarını yapıyor. Havuz medyası da yandaş medya da bunu yapıyor. Ve kaybedilen oyların bir şekilde üzerini kapamak istiyorlar. Bu bize seçimin sonrasındaki durumu da ortaya ko-yuyor. Basın özgürlüğü zaten rafa kalkmış durumda. Gazeteciler üzerindeki baskılar

devam ediyor.Eski Basın Konseyi başkanı Orhan

Birgit: Savcının böyle bir şeyi yapabilmesi için ya Türkiye’de yaşamaması lazım böyle bir çağda veya Kuzey Kore’nin savcısı olması lazım. Sansür imkanı yok. Anayasa açık. Anayasa basının sansür edilemeye-ceğini yazıyor. Savcının elinde bu sansür silahını kullanmak için başvurduğu şey yazılı medyaya değil işitsel, internet, tele-vizyon vs. gibi şeylere başvurması. Savcı bu haber karşılığında, ‘Ben aklımı peynir ekmekle yemedim’ açıklaması yapması lazım. Bugünkü dünyada ancak Kuzey Kore savcısı tarafından yapılır. Herhangi bir cumhuriyet savcısının böyle bir durum yap-ması mümkün değil. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun savcının akıl sağlığının yerinde olduğunu kontrol atına almasını bekliyorum eğer böyle bir şey varsa.

Anayasa’nın 30’uncu maddesi diyor ki:Kanuna uygun şekilde basın işletmesi

olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmek-ten alıkonulamaz.

-Ankara Savcs Serdar Coş-kun’un seçimlere 3 hafta kala

Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara aykr olarak ‘muhalif medyay susturma talimat’ gönderdiği or-taya çkt. Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşknlkla karşla-nan skandal talimat, muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyaplarn kapatmay hedefli-yor. Daha önce Anayasa’ya aykr şekilde vatandaşlarn fişlenmesi talimatyla gündeme gelen Savc Coşkun, tek tip medyay hedefle-yen son girişimiyle Anayasa’nn 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyay susturma girişimine ba-sn meslek kuruluşlarndan tepki yağd. Tepkiler özetle şöyle:

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti bask altna almakÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI AHMET ABAKAY: Ben böyle bir ya-znn yazldğna ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşlyor ki bu da sürpriz değil. Havuz medyas yetmedi bunlara, havuz yargs-n devreye sokuyorlar. İktidardan başkas konuşmayacak, yazma-yacak, görüşlerini açklamayacak. Tek kale kendileri oynayacaklar. Türkiye’de yarg iktidara bağl olunca bu tür tarihe geçecek dik-tatörce uygulamalar olabiliyor ne yazk ki. Tek hedefleri seçim ön-cesi muhalefeti nasl bask altna almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktr. Bu kararlar alanlar, ya-kn geleceğin sanklardr.

Bu, halkn haber özgürlüğünün yok saylmas anlamna gelirBASIN KONSEYİ BAŞKANI PINAR TÜRENÇ: Bu uygulamann yaşama geç-meyeceğini umuyorum. Çünkü demokrasilerde bu tür ifade k-stlayc önlemlerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadğn, sisteme de fayda sağlamadğn gördük. Basn ve ifade özgürlüğünü aykr bulu-yorum. Halkn haber alma özgür-lüğünün yok saylmas anlamna gelir bu. Bunun için de bu tür ya-saklamalarla hiçbir yere varlmaz.

Hukuki açdan da mümkün de-ğil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür yasaklarn uygulanmas mümkün değil. Ama tabii gerçek demokra-silerde.

Yarn başkalarn cezalandrabilirler öbür gün başka birileriniİZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ ESKİ BAŞKA-NI ATİLLA SERTEL: Türkiye’de basn ve ifade özgürlüğü tarih boyunca ik-tidarlar tarafndan çiğnendi. Asker ve darbe dönemlerinde de çiğnen-di. Ancak son 12 yldr Türkiye’de medya ne yazk ki iktidar tara-fndan hem şekillendirildi hem de kendi aleyhinde yazan, çizen, konuşan kim varsa cezalandrld. Bu cezalandrmalar devam ediyor. Dün dost olduklarna bugün rahat-lkla cezalandrma yöntemini seçi-yor. Yarn başkalarn cezalandra-bilirler, öbür gün başka birilerini. Yani kendilerinden olmayan her-kesi hem cezaevine atyorlar hem

de özgürce yazlmasnn önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluk-larla Türkiye’deki insanlarn büyük bir bölümünü sindirmeyi başard-lar. Şimdi de zulüm yapyorlar.

Hak ve hukuk kalmad, artk herkesi susturacaklarMEDYA ETİK KONSEYİ BAŞKANI HALİT ESEN-DİR: Türkiye’de maalesef 17-25 Ara-lk sürecinden sonra demokrasi ve hukuk askya alnmş. Kanun dev-leti de askya alnmş. Şahsi mal, mülk kavramlarnn kalmadğn görüyoruz. Sözün bittiği noktada-yz. HSYK’sndan başla diğer bütün kurumlara kadar sanki hepsi esir alnmş. Hak-hukuk kalmad, ar-tk herkesi susturacaklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak istenilen Baas rejimi maalesef bugün Müslüman olan bir partiyle yapmaya çalşyorlar.

Sadece benim sesim duyul-sun isteniliyorTÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI BAŞKA-

NI UĞUR GÜÇ: Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor. Dikta rejim-lerinde bile olmayan bir şey. Dik-tatörün tekelinde bir ülkeye doğru gidiyoruz. Devletin kanallar, TRT ve Anadolu Ajans kendi propa-gandalarn yapyor. Havuz med-yas da yandaş medya da bunu yapyor. Ve kaybedilen oylarn bir şekilde üzerini kapamak istiyor-lar. Bu bize seçimin sonrasndaki durumu da ortaya koyuyor. Ba-sn özgürlüğü zaten rafa kalkmş durumda. Gazeteciler üzerindeki basklar devam ediyor.

Bu ancak Kuzey Kore savcs tarafndan yaplrESKİ BASIN KONSEYİ BAŞKANI ORHAN BİRGİT: Savcnn böyle bir şeyi ya-pabilmesi için ya Türkiye’de yaşa-mamas lazm böyle bir çağda veya Kuzey Kore’nin savcs olmas la-zm. Sansür imkan yok. Anayasa açk. Anayasa basnn sansür edile-meyeceğini yazyor. Savcnn elin-de bu sansür silahn kullanmak için başvurduğu şey yazl medya-ya değil işitsel, internet, televizyon vs. gibi şeylere başvurmas. Savc bu haber karşlğnda, ‘Ben aklm peynir ekmekle yemedim’ açk-lamas yapmas lazm. Bugünkü dünyada ancak Kuzey Kore sav-cs tarafndan yaplr. Herhangi bir cumhuriyet savcsnn böyle bir durum yapmas mümkün de-ğil. Hâkimler ve Savclar Yüksek Kurulu’nun savcnn akl sağlğ-nn yerinde olduğunu kontrol at-na almasn bekliyorum eğer böyle bir şey varsa. İSTANBUL ZAMAN

03GÜNDEM 18 MAYIS 2015 PAZARTESİ ZAMAN

SAYFA TASARIM: YUNUS EMRE YILDIRIM

Şanlurfa’da “Suriyeli istemi-

yoruz” mitinginin valilik tarafndan

yasaklanmasn-dan sonra, sokak

aralarnda gösteri yapmak isteyen bir

grup, 3 Suriyeliyi yaralad. Bacağn-

dan bçakla yarala-nan Suriyelilerden

biri, ambulansn gelmesini yerde

bekledi. FOTOĞRAF: CİHAN, FETHİ ALTUN

Tek tip yargdan sonra tek tip medya istiyorlar

THY teknisyeninin ailesi: İş kazas değil, cinayet-Türk Hava Yollar’nda (THY) uçak teknisyeni ola-

rak çalşan ve önceki gün bakmn yaptğ uçağn kanatlarndaki flap ad verilen yere skşarak hayatn kaybeden teknisyen Tuğrul Tuna Beken, gözyaşlar içinde son yolculuğuna uğurland. 36 yaşndaki teknis-yenin kuzeni Didem Koryürek olayda ihmal olduğunu söyleyerek, “Tuna’dan dinlediğimiz kadaryla onlarn çalşma şartlar çok ağrd. Uyumadan çok uzun saat-ler çalştrlyor Türk Hava Yollar teknisyenleri. Tuna eğitimden çkmşt ve ertesi sabah 6’da tekrar nöbete çağrld ve sabah 8’de bu kaza oldu. Bize hep ‘Âşk ol-maya bile vaktim yok’ diyordu. O tempoda çalşyordu. Bu bir iş kazas değil, iş cinayetidir.” dedi.

İstanbul Büyükçekmece Kuba Camii’nde düzen-lenen cenaze törenine Beken’in ailesi, THY Yönetim Kurulu Başkan İlker Ayc, THY Genel Müdürü Te-mel Kotil, mesai arkadaşlar katld. Temel Kotil, ai-lenin ihmal ve uzun çalşma tepkisine “Doğru değil” diye cevap verdi. 12 yllk teknisyen Beken’in diğer kuzeni Korhan Koryürek de “İmkansz bir kaza ol-duğunu söylüyorlar. Kazann nasl olduğuna, neden güvenlik önlemlerinin yetmediğine, neden öldüğü-ne dair henüz bir cevap alamadk. Bakmda teknis-yenler ölüyorsa uçaklar havadayken neler olur? Bu Türk Hava Yollar’nn Soma’sdr.” şeklinde konuş-tu. Cenaze namaznn ardndan genç teknisyen Gü-zelce Mezarlğ’na defnedildi. İSTANBUL CİHAN

FOTO

ĞRAF

: DHA

-Şanlurfa’da günlerdir sosyal medyadan örgütlenen bir grubun saldrs sonucu

biri bçaklanarak 3 Suriyeli yaraland, 10 sal-drgan gözaltna alnd. Şehirde bir grup ‘Su-riyelileri istemiyoruz’ mitingi düzenlemek için bir haftadr sosyal medya üzerinden örgütle-niyordu. Şanlurfa Valisi İzzettin Küçük’ün “Ben vali olarak o mitingi yasaklyorum.” açklamasnn ardndan dün polis sk güvenlik önlemleri ald. Mitingin düzenleneceği Topçu Meydan’na polis yerleştirildi, sk güvenlik önlemleri nedeniyle miting düzenlenemedi.

20 kişilik bir grup bölgedeki Suriyeli bir gruba saldrd. Bir anda etraf sarlan 3 Suriyeli darp edildi, biri bacağndan bçakland. Grubun elinden kurtulan Suriyeliler 100 metre kaça-rak bir binann altna sğnd. Esnaf, Suriyeli-leri saldrganlarn linç girişiminden kurtard. İhbar üzerine polis ekipleri olay yerine sevk edildi. Yaral Suriyeliler binadan çkarlarak ambulans istendi. Bçaklanan Suriyelinin kan kaybn önlemek için bacağna bez bağlandğ görüldü. Olaylara karştklar iddia edilen 10 kişi gözaltna alnd. FETHİ ALTUN ŞANLIURFA

ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR

THY uçağ köprüye çarpt Türk Hava Yollar’na ait İs-tanbul-Helsinki seferini yapan yolcu uçağ, Helsinki havalimanna indik-ten sonra terminale yanaşrken köprüye çarpt. Kaza sonucu uçağn ön ka-psnda hasar meydana geldi. THY’nin Helsinki-İstanbul seferi iptal edildi.

Şanlurfa’da yine Suriyeli gerginliği: 3 yaral, 10 gözalt

AHMET ABAKAY PINAR TÜRENÇ HALİT ESENDİR ATİLLA SERTEL UĞUR GÜÇ ORHAN BİRGİT

ANAYASA’NIN 30’UNCU MADDESİ DİYOR Kİ:Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.

BÜŞRA ERDALYargda baş gösteren yeni anlayşa göre,

medyaya ‘gaz ocağ’ muamelesi yaplyor. Anayasal düşünce ve ifade özgürlüklerine dair hakla-rn, gaz ocağ mantğyla bir düğ-meyle kslabileceği sanlyor. 31 Mart 2014 yerel seçimleri öncesi Twitter’n mahkeme karar ile kapatlmas bunun ilk bariz örne-ği idi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğü kapsa-mnda “hak ihlali” saydğ karar sonras Twitter açld. Şimdi yeni bir seçim öncesi sadece yürütme ve ona bağl savclarn iddiala-ryla ortaya çkmş, somut delili olmayan sözde ‘paralel’ iddias ile muhalif medya susturulmak isteniyor. Bu amaçla Ankara adliyesinde kurulan ‘Anayasal Düzene Karş İşlenen Suçlar Bü-rosu’ isimli birimin savcs Serdar Coşkun, Ulaştrma Bakanlğ’na yazdğ yazda ‘paralel’ olarak adlandrdğ medya kuruluşlar-nn uydu yaynlarnn kesilmesi talimat verdiği iddia ediliyor.

Bu talimat, medyaya yönelik baskda ilk değil. 17-25 Aralk 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarndan sonra ilk olarak iktidar basks ile kamu ve birçok özel kurumlardan reklamlar kesildi. Başta televiz-yon kanallar olmak üzere basn kuruluşlarnn ayakta durmas için reklam geliri çok önemli. Buna rağmen bu basn kuru-luşlar ayakta kald. Akabinde, bizzat dönemin başbakan meydanlarda ‘paralel’ dediği camia için “bunlarn gazetele-rini okumayn, televizyonlarn seyretmeyin” diye ayrmclk ve nefret suçu işledi. Buna rağmen özgür basnda tiraj ve reytingler düşmedi. Yani millet sahip çkt. Bu da yetmedi 14 Aralk 2014’te Zaman ve STV’ye polis baskn yapld. Zaman Genel Yayn Yönetmeni Ekrem Dumanl, yurtdş çkş yasağ konularak serbest braklrken, STV Yayn Grubu Başkan Hidayet Karaca, Silivri’de ağr şartlarda hapiste tutuluyor. İşte tüm bu basklara rağmen bu medya kuruluşlar yaynlarna devam edince şu anda yeni bir bask ve susturma girişimi var. Halk nezdinde itibar kaybedilmeyince, okunmaya seyredilmeye devam edildikçe bu medya kuruluşlarna fiziki engel uygulanmas amaçlanyor. İddia-ya göre, Ankara Savcs Coşkun, bu medya kuruluşlarnn “toplu-

mu terörize ettiği ve kutuplaşma-ya yol açtğ” gerekçesiyle devlete ait uydu bağlantlarn kapat-may, altyaplarnn iletişime ka-patlmasn istiyor. Anayasa’nn 30’uncu maddesi çok açk, “Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.” di-yor. İletişim altyaps kapatlmak istenen medya kuruluşlar, yasal ve hukuka uygun olarak yllardr hizmet veriyor. Yani Anayasa’ya göre işletilmesi engellenemez. Kald ki, “toplumu terörize etme ve kutuplaştrma” diye bir suç tanm yoktur. Terör suçunun da tanm 3713 sayl kanunun 1’inci maddesinde açklanmş; “cebir ve şiddet kullanarak; bask, kor-kutma, yldrma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle” deniyor. Yani bu yöntemler olursa terör suçu oluyor. Şimdi, medya kuruluşlarnn hangi yayn ‘cebir ve şiddet’ kullan-maya giriyor? Haberler mi, yorumlar m, yoksa diziler mi? İktidara muhalif olanlarn sesini duyurmak, soruşturma dosya-larna, haksz ve delilsiz tutuk-lamalar kamuoyuna duyurmak suç saylyorsa, medyann da zaten en başta gelen asli görevi bu. ‘Kutuplaştrma’ iddias-na ilişkin ise kimin uzmanlk alannn olduğu her seçim öncesi meydanlara yansyor. Bu açdan iktidar mitinglerini yaynlamak asl toplumu terörize etmek ve kutuplaştrmaya giriyor.

Ayrca Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi (AİHS), “herkesin görüşlerini açklama ve anlatm özgürlüğü”nü düzenliyor. Bu konuda AİHM de, konuyla ilgili Handyside-İngiltere kararnda, ifade özgürlüğünün sadece za-rarsz ve kaytszlk içeren bilgiler ve fikirler için değil, ayn zaman-da şok edici veya rahatsz edici olanlar için de geçerli olduğunu belirtiyor. Dolaysyla AİHM, tüm medyann yandaş olmak zorun-da olmadğn, iktidar rahatsz eden ya da şoke eden bilgilerin de ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyor. Kald ki, günümüzde yaşanan sradan bir bilgi akş değil. Demokrasi ve hukuk adna işlenen katliamlar duyuran medya, hava kadar su kadar ihtiyaç. ‘Muhalif’ diye medyann susturulmas ise yaplacak seçimi de antidemokratik ve hukuksuz hale getirir.

Savc sanki ‘gaz ocağ’ kapatyor, Anayasa’y ihlal ediyor

HABERANALiZ

-Ankara Savcs Serdar Coş-kun’un seçimlere 3 hafta kala

Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara aykr olarak ‘muhalif medyay susturma talimat’ gönderdiği or-taya çkt. Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşknlkla karşla-nan skandal talimat, muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyaplarn kapatmay hedefli-yor. Daha önce Anayasa’ya aykr şekilde vatandaşlarn fişlenmesi talimatyla gündeme gelen Savc Coşkun, tek tip medyay hedefle-yen son girişimiyle Anayasa’nn 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyay susturma girişimine ba-sn meslek kuruluşlarndan tepki yağd. Tepkiler özetle şöyle:

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti bask altna almakÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI AHMET ABAKAY: Ben böyle bir ya-znn yazldğna ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşlyor ki bu da sürpriz değil. Havuz medyas yetmedi bunlara, havuz yargs-n devreye sokuyorlar. İktidardan başkas konuşmayacak, yazma-yacak, görüşlerini açklamayacak. Tek kale kendileri oynayacaklar. Türkiye’de yarg iktidara bağl olunca bu tür tarihe geçecek dik-tatörce uygulamalar olabiliyor ne yazk ki. Tek hedefleri seçim ön-cesi muhalefeti nasl bask altna almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktr. Bu kararlar alanlar, ya-kn geleceğin sanklardr.

Bu, halkn haber özgürlüğünün yok saylmas anlamna gelirBASIN KONSEYİ BAŞKANI PINAR TÜRENÇ: Bu uygulamann yaşama geç-meyeceğini umuyorum. Çünkü demokrasilerde bu tür ifade k-stlayc önlemlerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadğn, sisteme de fayda sağlamadğn gördük. Basn ve ifade özgürlüğünü aykr bulu-yorum. Halkn haber alma özgür-lüğünün yok saylmas anlamna gelir bu. Bunun için de bu tür ya-saklamalarla hiçbir yere varlmaz.

Hukuki açdan da mümkün de-ğil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür yasaklarn uygulanmas mümkün değil. Ama tabii gerçek demokra-silerde.

Yarn başkalarn cezalandrabilirler öbür gün başka birileriniİZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ ESKİ BAŞKA-NI ATİLLA SERTEL: Türkiye’de basn ve ifade özgürlüğü tarih boyunca ik-tidarlar tarafndan çiğnendi. Asker ve darbe dönemlerinde de çiğnen-di. Ancak son 12 yldr Türkiye’de medya ne yazk ki iktidar tara-fndan hem şekillendirildi hem de kendi aleyhinde yazan, çizen, konuşan kim varsa cezalandrld. Bu cezalandrmalar devam ediyor. Dün dost olduklarna bugün rahat-lkla cezalandrma yöntemini seçi-yor. Yarn başkalarn cezalandra-bilirler, öbür gün başka birilerini. Yani kendilerinden olmayan her-kesi hem cezaevine atyorlar hem

de özgürce yazlmasnn önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluk-larla Türkiye’deki insanlarn büyük bir bölümünü sindirmeyi başard-lar. Şimdi de zulüm yapyorlar.

Hak ve hukuk kalmad, artk herkesi susturacaklarMEDYA ETİK KONSEYİ BAŞKANI HALİT ESEN-DİR: Türkiye’de maalesef 17-25 Ara-lk sürecinden sonra demokrasi ve hukuk askya alnmş. Kanun dev-leti de askya alnmş. Şahsi mal, mülk kavramlarnn kalmadğn görüyoruz. Sözün bittiği noktada-yz. HSYK’sndan başla diğer bütün kurumlara kadar sanki hepsi esir alnmş. Hak-hukuk kalmad, ar-tk herkesi susturacaklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak istenilen Baas rejimi maalesef bugün Müslüman olan bir partiyle yapmaya çalşyorlar.

Sadece benim sesim duyul-sun isteniliyorTÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI BAŞKA-

NI UĞUR GÜÇ: Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor. Dikta rejim-lerinde bile olmayan bir şey. Dik-tatörün tekelinde bir ülkeye doğru gidiyoruz. Devletin kanallar, TRT ve Anadolu Ajans kendi propa-gandalarn yapyor. Havuz med-yas da yandaş medya da bunu yapyor. Ve kaybedilen oylarn bir şekilde üzerini kapamak istiyor-lar. Bu bize seçimin sonrasndaki durumu da ortaya koyuyor. Ba-sn özgürlüğü zaten rafa kalkmş durumda. Gazeteciler üzerindeki basklar devam ediyor.

Bu ancak Kuzey Kore savcs tarafndan yaplrESKİ BASIN KONSEYİ BAŞKANI ORHAN BİRGİT: Savcnn böyle bir şeyi ya-pabilmesi için ya Türkiye’de yaşa-mamas lazm böyle bir çağda veya Kuzey Kore’nin savcs olmas la-zm. Sansür imkan yok. Anayasa açk. Anayasa basnn sansür edile-meyeceğini yazyor. Savcnn elin-de bu sansür silahn kullanmak için başvurduğu şey yazl medya-ya değil işitsel, internet, televizyon vs. gibi şeylere başvurmas. Savc bu haber karşlğnda, ‘Ben aklm peynir ekmekle yemedim’ açk-lamas yapmas lazm. Bugünkü dünyada ancak Kuzey Kore sav-cs tarafndan yaplr. Herhangi bir cumhuriyet savcsnn böyle bir durum yapmas mümkün de-ğil. Hâkimler ve Savclar Yüksek Kurulu’nun savcnn akl sağlğ-nn yerinde olduğunu kontrol at-na almasn bekliyorum eğer böyle bir şey varsa. İSTANBUL ZAMAN

03GÜNDEM 18 MAYIS 2015 PAZARTESİ ZAMAN

SAYFA TASARIM: YUNUS EMRE YILDIRIM

Şanlurfa’da “Suriyeli istemi-

yoruz” mitinginin valilik tarafndan

yasaklanmasn-dan sonra, sokak

aralarnda gösteri yapmak isteyen bir

grup, 3 Suriyeliyi yaralad. Bacağn-

dan bçakla yarala-nan Suriyelilerden

biri, ambulansn gelmesini yerde

bekledi. FOTOĞRAF: CİHAN, FETHİ ALTUN

Tek tip yargdan sonra tek tip medya istiyorlar

THY teknisyeninin ailesi: İş kazas değil, cinayet-Türk Hava Yollar’nda (THY) uçak teknisyeni ola-

rak çalşan ve önceki gün bakmn yaptğ uçağn kanatlarndaki flap ad verilen yere skşarak hayatn kaybeden teknisyen Tuğrul Tuna Beken, gözyaşlar içinde son yolculuğuna uğurland. 36 yaşndaki teknis-yenin kuzeni Didem Koryürek olayda ihmal olduğunu söyleyerek, “Tuna’dan dinlediğimiz kadaryla onlarn çalşma şartlar çok ağrd. Uyumadan çok uzun saat-ler çalştrlyor Türk Hava Yollar teknisyenleri. Tuna eğitimden çkmşt ve ertesi sabah 6’da tekrar nöbete çağrld ve sabah 8’de bu kaza oldu. Bize hep ‘Âşk ol-maya bile vaktim yok’ diyordu. O tempoda çalşyordu. Bu bir iş kazas değil, iş cinayetidir.” dedi.

İstanbul Büyükçekmece Kuba Camii’nde düzen-lenen cenaze törenine Beken’in ailesi, THY Yönetim Kurulu Başkan İlker Ayc, THY Genel Müdürü Te-mel Kotil, mesai arkadaşlar katld. Temel Kotil, ai-lenin ihmal ve uzun çalşma tepkisine “Doğru değil” diye cevap verdi. 12 yllk teknisyen Beken’in diğer kuzeni Korhan Koryürek de “İmkansz bir kaza ol-duğunu söylüyorlar. Kazann nasl olduğuna, neden güvenlik önlemlerinin yetmediğine, neden öldüğü-ne dair henüz bir cevap alamadk. Bakmda teknis-yenler ölüyorsa uçaklar havadayken neler olur? Bu Türk Hava Yollar’nn Soma’sdr.” şeklinde konuş-tu. Cenaze namaznn ardndan genç teknisyen Gü-zelce Mezarlğ’na defnedildi. İSTANBUL CİHAN

FOTO

ĞRAF

: DH

A

-Şanlurfa’da günlerdir sosyal medyadan örgütlenen bir grubun saldrs sonucu

biri bçaklanarak 3 Suriyeli yaraland, 10 sal-drgan gözaltna alnd. Şehirde bir grup ‘Su-riyelileri istemiyoruz’ mitingi düzenlemek için bir haftadr sosyal medya üzerinden örgütle-niyordu. Şanlurfa Valisi İzzettin Küçük’ün “Ben vali olarak o mitingi yasaklyorum.” açklamasnn ardndan dün polis sk güvenlik önlemleri ald. Mitingin düzenleneceği Topçu Meydan’na polis yerleştirildi, sk güvenlik önlemleri nedeniyle miting düzenlenemedi.

20 kişilik bir grup bölgedeki Suriyeli bir gruba saldrd. Bir anda etraf sarlan 3 Suriyeli darp edildi, biri bacağndan bçakland. Grubun elinden kurtulan Suriyeliler 100 metre kaça-rak bir binann altna sğnd. Esnaf, Suriyeli-leri saldrganlarn linç girişiminden kurtard. İhbar üzerine polis ekipleri olay yerine sevk edildi. Yaral Suriyeliler binadan çkarlarak ambulans istendi. Bçaklanan Suriyelinin kan kaybn önlemek için bacağna bez bağlandğ görüldü. Olaylara karştklar iddia edilen 10 kişi gözaltna alnd. FETHİ ALTUN ŞANLIURFA

ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR

THY uçağ köprüye çarpt Türk Hava Yollar’na ait İs-tanbul-Helsinki seferini yapan yolcu uçağ, Helsinki havalimanna indik-ten sonra terminale yanaşrken köprüye çarpt. Kaza sonucu uçağn ön ka-psnda hasar meydana geldi. THY’nin Helsinki-İstanbul seferi iptal edildi.

Şanlurfa’da yine Suriyeli gerginliği: 3 yaral, 10 gözalt

AHMET ABAKAY PINAR TÜRENÇ HALİT ESENDİR ATİLLA SERTEL UĞUR GÜÇ ORHAN BİRGİT

ANAYASA’NIN 30’UNCU MADDESİ DİYOR Kİ:Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.

BÜŞRA ERDALYargda baş gösteren yeni anlayşa göre,

medyaya ‘gaz ocağ’ muamelesi yaplyor. Anayasal düşünce ve ifade özgürlüklerine dair hakla-rn, gaz ocağ mantğyla bir düğ-meyle kslabileceği sanlyor. 31 Mart 2014 yerel seçimleri öncesi Twitter’n mahkeme karar ile kapatlmas bunun ilk bariz örne-ği idi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğü kapsa-mnda “hak ihlali” saydğ karar sonras Twitter açld. Şimdi yeni bir seçim öncesi sadece yürütme ve ona bağl savclarn iddiala-ryla ortaya çkmş, somut delili olmayan sözde ‘paralel’ iddias ile muhalif medya susturulmak isteniyor. Bu amaçla Ankara adliyesinde kurulan ‘Anayasal Düzene Karş İşlenen Suçlar Bü-rosu’ isimli birimin savcs Serdar Coşkun, Ulaştrma Bakanlğ’na yazdğ yazda ‘paralel’ olarak adlandrdğ medya kuruluşlar-nn uydu yaynlarnn kesilmesi talimat verdiği iddia ediliyor.

Bu talimat, medyaya yönelik baskda ilk değil. 17-25 Aralk 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarndan sonra ilk olarak iktidar basks ile kamu ve birçok özel kurumlardan reklamlar kesildi. Başta televiz-yon kanallar olmak üzere basn kuruluşlarnn ayakta durmas için reklam geliri çok önemli. Buna rağmen bu basn kuru-luşlar ayakta kald. Akabinde, bizzat dönemin başbakan meydanlarda ‘paralel’ dediği camia için “bunlarn gazetele-rini okumayn, televizyonlarn seyretmeyin” diye ayrmclk ve nefret suçu işledi. Buna rağmen özgür basnda tiraj ve reytingler düşmedi. Yani millet sahip çkt. Bu da yetmedi 14 Aralk 2014’te Zaman ve STV’ye polis baskn yapld. Zaman Genel Yayn Yönetmeni Ekrem Dumanl, yurtdş çkş yasağ konularak serbest braklrken, STV Yayn Grubu Başkan Hidayet Karaca, Silivri’de ağr şartlarda hapiste tutuluyor. İşte tüm bu basklara rağmen bu medya kuruluşlar yaynlarna devam edince şu anda yeni bir bask ve susturma girişimi var. Halk nezdinde itibar kaybedilmeyince, okunmaya seyredilmeye devam edildikçe bu medya kuruluşlarna fiziki engel uygulanmas amaçlanyor. İddia-ya göre, Ankara Savcs Coşkun, bu medya kuruluşlarnn “toplu-

mu terörize ettiği ve kutuplaşma-ya yol açtğ” gerekçesiyle devlete ait uydu bağlantlarn kapat-may, altyaplarnn iletişime ka-patlmasn istiyor. Anayasa’nn 30’uncu maddesi çok açk, “Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.” di-yor. İletişim altyaps kapatlmak istenen medya kuruluşlar, yasal ve hukuka uygun olarak yllardr hizmet veriyor. Yani Anayasa’ya göre işletilmesi engellenemez. Kald ki, “toplumu terörize etme ve kutuplaştrma” diye bir suç tanm yoktur. Terör suçunun da tanm 3713 sayl kanunun 1’inci maddesinde açklanmş; “cebir ve şiddet kullanarak; bask, kor-kutma, yldrma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle” deniyor. Yani bu yöntemler olursa terör suçu oluyor. Şimdi, medya kuruluşlarnn hangi yayn ‘cebir ve şiddet’ kullan-maya giriyor? Haberler mi, yorumlar m, yoksa diziler mi? İktidara muhalif olanlarn sesini duyurmak, soruşturma dosya-larna, haksz ve delilsiz tutuk-lamalar kamuoyuna duyurmak suç saylyorsa, medyann da zaten en başta gelen asli görevi bu. ‘Kutuplaştrma’ iddias-na ilişkin ise kimin uzmanlk alannn olduğu her seçim öncesi meydanlara yansyor. Bu açdan iktidar mitinglerini yaynlamak asl toplumu terörize etmek ve kutuplaştrmaya giriyor.

Ayrca Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi (AİHS), “herkesin görüşlerini açklama ve anlatm özgürlüğü”nü düzenliyor. Bu konuda AİHM de, konuyla ilgili Handyside-İngiltere kararnda, ifade özgürlüğünün sadece za-rarsz ve kaytszlk içeren bilgiler ve fikirler için değil, ayn zaman-da şok edici veya rahatsz edici olanlar için de geçerli olduğunu belirtiyor. Dolaysyla AİHM, tüm medyann yandaş olmak zorun-da olmadğn, iktidar rahatsz eden ya da şoke eden bilgilerin de ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyor. Kald ki, günümüzde yaşanan sradan bir bilgi akş değil. Demokrasi ve hukuk adna işlenen katliamlar duyuran medya, hava kadar su kadar ihtiyaç. ‘Muhalif’ diye medyann susturulmas ise yaplacak seçimi de antidemokratik ve hukuksuz hale getirir.

Savc sanki ‘gaz ocağ’ kapatyor, Anayasa’y ihlal ediyor

HABERANALiZ

Savcı Anayasa’yı ihlal ediyorHANIM BÜŞRA ERDAL

1Yargıda baş gösteren yeni anlayışa göre, medyaya ‘gaz ocağı’ muamelesi

yapılıyor. Anayasal düşünce ve ifade özgür-lüklerine dair hakların, gaz ocağı mantığıyla bir düğmeyle kısılabileceği sanılıyor.

31 Mart 2014 yerel seçimleri öncesi Twit-ter’ın mahkeme kararı ile kapatılması bunun ilk bariz örneği idi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğü kapsamında “hak ihlali” saydığı kararı sonrası Twitter açıldı. Şimdi yeni bir seçim öncesi sadece yürütme ve ona bağlı savcıların iddialarıyla ortaya çıkmış, somut delili olmayan sözde ‘paralel’ iddiası ile muhalif medya susturulmak isteniyor. Bu amaçla Ankara adliyesinde kurulan ‘Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu’ isimli birimin savcısı Serdar Coşkun, Ulaştırma Bakanlığı’na yazdığı yazıda ‘paralel’ olarak adlandırdığı medya kuruluşlarının uydu yayınlarının kesilmesi talimatı verdiği iddia ediliyor.

Bu talimat, medyaya yönelik baskıda ilk

değil. 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra ilk olarak iktidar baskısı ile kamu ve birçok özel ku-rumlardan reklamlar kesildi. Başta televizyon kanalları olmak üzere basın kuruluşlarının ayakta durması için reklam geliri çok önemli. Buna rağmen bu basın kuruluşları ayakta kaldı. Akabinde, bizzat dönemin başbakanı meydanlarda ‘paralel’ dediği camia için “bunların gazetelerini okumayın, televizyon-larını seyretmeyin” diye ayrımcılık ve nefret suçu işledi. Buna rağmen özgür basında tiraj ve reytingler düşmedi. Yani millet sahip çıktı. Bu da yetmedi 14 Aralık 2014’te Zaman ve STV’ye polis baskını yapıldı. Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, yurtdışı çıkış yasağı konularak serbest bırakılırken, STV Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Silivri’de ağır şartlarda hapiste tutuluyor. İşte tüm bu baskılara rağmen bu medya kuruluşları yayınlarına devam edince şu anda yeni bir baskı ve susturma girişimi var. Halk nezdinde itibar kaybedilmeyince, okunmaya seyredilmeye devam edildikçe

bu medya kuruluşlarına fiziki engel uygu-lanması amaçlanıyor. İddiaya göre, Ankara Savcısı Coşkun, bu medya kuruluşlarının “toplumu terörize ettiği ve kutuplaşmaya yol açtığı” gerekçesiyle devlete ait uydu bağ-lantılarını kapatmayı, altyapılarının iletişime kapatılmasını istiyor. Anayasa’nın 30’uncu maddesi çok açık, “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.” diyor. İletişim altyapısı kapatılmak istenen medya kuruluşları, yasal ve hukuka uygun olarak yıllardır hizmet veriyor. Yani Anayasa’ya göre işletilmesi engellenemez. Kaldı ki, “toplumu terörize etme ve kutuplaştırma” diye bir suç tanımı yoktur. Terör suçunun da tanımı 3713 sayılı kanunun 1’inci maddesinde açıklanmış; “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle” deniyor. Yani bu yöntemler olursa terör suçu oluyor. Şimdi, medya kuruluşlarının hangi yayını ‘cebir ve

şiddet’ kullanmaya giriyor? Haberler mi, yorumlar mı, yoksa diziler mi? İktidara mu-halif olanların sesini duyurmak, soruşturma dosyalarına, haksız ve delilsiz tutuklamaları kamuoyuna duyurmak suç sayılıyorsa, med-yanın da zaten en başta gelen asli görevi bu. ‘Kutuplaştırma’ iddiasına ilişkin ise kimin uzmanlık alanının olduğu her seçim öncesi meydanlara yansıyor. Bu açıdan iktidar mi-tinglerini yayınlamak asıl toplumu terörize etmek ve kutuplaştırmaya giriyor.

Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), “herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğü”nü düzenliyor. Bu konuda AİHM de, konuyla ilgili Handysi-de-İngiltere kararında, ifade özgürlüğünün sadece zararsız ve kayıtsızlık içeren bilgiler ve fikirler için değil, aynı zamanda şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla AİHM, tüm medyanın yandaş olmak zorunda olmadığını, iktidarı rahatsız eden ya da şoke eden bilgilerin de ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyor.

Page 33: Zamandk311 eg

33 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANDÜNYAE R D O Ğ A N ’A A R N A V U T L U K M E C L İ S İ ’ N D E T A R İ H İ C E V A P :

Onun isteğini reddeceğiz, çünkü biz sömürge değiliz

1Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdo-ğan'ın dün Arnavutluk'ta yaptığı "pa-

ralel devlet yapılanmasına yüz vermeyin" açıklaması, "Türk okullarının kapatılması talebi" olarak algılandı. Erdoğan'ın okulları terörle ilişkilendirmesi, siyasiler arasında büyük rahatsızlık uyandırdı. İktidardaki Sos-yalist Parti'nin Tiran Milletvekili Ben Blushi, "Erdoğan bizden bunu nasıl istedi, bir kardeş gibi mi, yoksa bir arkadaş gibi mi? Ama ben okul kapatın diyen bir kardeş ya da arkadaş görmedim." dedi. 'Terör örgütü' safsatasına da değinen milletvekili, "Ben şimdiye kadar insan öldürmeyen bir terör örgütü görme-dim. Erdoğan'ın 'terör' dediği bu örgütün de Arnavutluk'ta bir cinayetini görmedim." ifadelerini kullandı. Konuyla ilgili olarak ön-ceki gün Meclis'te söz alan Blushi, manifesto niteliğinde bir konuşma yaptı. Erdoğan'a çok ağır eleştiriler yönelten Blushi'nin konuyla ilgili konuşması şöyle;

Nijerya Leadership gazetesinden Türk Okulu tepkisi: Erdoğan, Afrikalıları aptal zannediyor

"Bugün meclis olarak kaçırılmaması gerektiğine inandığım başka bir konuyu da gündeme getirmek istiyorum. Sözüm Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü Tiran ziyareti ile ilgili... Şüphesiz bunun iyi bir ziyaret olduğunu düşünüyorum, gerekli zamanda olduğuna eminim ve şüphesiz Türk cumhurbaşkanına teşekkür etmenin tam zamanı, günü ve yeridir. Türk milletine de, Arnavut Müslüman Topluluğu'na Na-mazgah Camii'nin inşa etmesiyle verdiği hediyesinden ötürü teşekkür etmek isterim. Eminim ki bugünden itibaren, yani dünden, Arnavutluk'un her tarafındaki birçok Müs-lümanın ruhu kendini artık daha serbest hissediyor. Çünkü eninde sonunda; nere-deyse 70 yıl boyunca inkar edilen camilerine sahip olabildiler. Fakat, benim düşünceme göre, biz topluca millet olarak; bunları kendi paramızla inşa etmemiz gerekmekteydi. Bizim kilise ve camilerimizi... Çünkü kilise ve camiler yollar gibi değil, köprüler gibi

değil. Onlar manevi zenginliktir ve her millet onları kendi parasından feda ederek de yapar. Fakat bundan bağımsız olarak, bizde bu imkan yoktu ve tabi ki Türk milletini Namazgah Camii için teşekkür etmemiz lazım.

"İNSAN ÖLDÜRMEYEN TERÖRİST GÖRMEDİM"Ben aslında başka birşey söylemek istiyo-

rum. Bana öyle geldi ki, bu 'hediye'ye takas olarak Türk cumhurbaşkanı bir karşılık talep etti. 'Hediye' karşılık istemez! O, kendisine göre terör örgütü olan bir hareketin kapatıl-masını talep etti; Türkiye'de de Arnavutluk'ta da faaliyet gösteren bir hareketi... Ve biz kimin hakkında konuştuğunu biliyoruz! Ben insan öldürmeyen terör örgütü görmedim! Ve Türk cumhurbaşkanının terörist dediği bu örgütün; Arnavutluk'ta herhangi bir cinayetini görmedik. Ve kendi çıkarları için bizden yok etmemizi istiyor. Meclis'te ko-nuşmak istediğim konu tam da budur. Bizi, benim için kabul edilemez bir zor pozisyona bırakıyorlar. Bu bir vasallıktır! Ben bunu kabul edemem! Ve eminim ki bu meclisteki çoğu beyefendi, hanımefendi, bunu kabul edemezler.

"TÜRK SÖMÜRGESİ DEĞİLİZ"Arnavutluk sadece BM tarafından ilan

edilen terör örgütleri listesini tanıyor ve iyi bir bilgiye sahiptir. Hiçbir cumhurbaşkanı, baş-bakan, her kim olursa olsun, Bizim ülkemizde Arnavut veya Türk olsun, terörist listesi tayin etmesi... Bu makul değil; kabul edilebilir de değil. Bu yüzden bunu reddetmemiz lazım. Reddedeceğiz; çünkü, dediğim gibi, biz Türk sömürgesi değiliz. Türk sömürgesi değiliz ve bir 'hediye' karşılığında özgürlükleri ve kendi milli gururumuzu çiğnetemeyiz.

"BİNLERCE ARNAVUT ÇOCUĞUNA YARDIM ETTİLER"Bildiğim kadarıyla, Türk cumhurbaşka-

nının talebi; Tiran'da bulunan birkaç okulun

kapatılmasıyla ilgili, biliyorsunuz değil mi? Okul kapatılması söz konusu... Öyle okullar ki açıldığından beri, Türkiye'de olsun Arna-vutluk'ta olsun, on, on beş veya yirmi sene önce, Türk eğitiminin gururuydular ve bir anlamda, onlarca, yüzlerce, belki binlerce Arnavut çocuğuna yardım ettiler, eğitim şartlarının en perişan olduğu bu 20 yılda gerekli eğitimi almasına yardımcı oldular ve bildiğim kadarıyla, onlar asgari kriterleri yerine getirdiler: Kalite ve laiklik. Tabi ki de Arnavutluk'ta okul kapatmanın nedenleri var. Vergi ödemeyen okullar var, kabine olan okullar var, dini nefret körükleyen okullar var. Açılması için asgari şartları yerine geti-remeyen okullar var, laiklik ilkesine uymayan okullar var. Bir okulu kapatmanın gerekçeleri işte bunlardır.

Dün biri gelip de bir 'hediye' karşılığında bizden okul kapatmamızı talep ediyor.

Çünkü ona göre bunları kendi siyasi rakibi finanse ediyor. Bu kabul edilemez! Ve bunun kabul edilmemesi lazım. Çünkü biz Türki-ye'nin siyasi çekişmesinde taraf değiliz. Biz o çekişmede taraf değiliz ve kimse buraya gelip kendi siyasi nedenlerden dolayı rakip-lerini bizden yok etmemizi isteyemez. Ben kimseyi savunmuyorum; bahsettiklerini de, bahsettiklerine karşı olanları da... Beni asla ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren; bizim karar verme özgürlüğümüzdür. Beni ilgilendiren budur.

"BABA GİBİ SÖYLEDİ"Çünkü Türk cumhurbaşkanı dün gelip

dedi ki 'birkaç okulu kapatmanız lazım!'. Ama bunu nasıl dedi? Bunu bir kardeş olarak mı dedi? Bir arkadaş olarak mı dedi? 'Okul kapatın!' diyen bir kardeş veya arkadaş gördünüz mü? Ben görmedim! Nasıl dedi? Bir baba gibi söyledi. Eğer bizim millet olarak bir babamız olsaydı ilk sırada eminim ki İs-kenderbey, ikinci sırada İsmail Kemal olurdu. Bizim Arnavutluk dışında babalarımız yok! Yani kabul edilecek bir talep değil. Kabul edilemez!

SÖMÜRGE DEĞİLİZYani biz diyoruz ki dünkü talep fazlaydı.

Arnavutluk meclisi, Arnavutluk cumhur-başkanı, Arnavutluk başbakanı, Arnavutluk hükümeti, bulundukları pozisyonu anladılar, ama kabul edemezler. Hiçbir şekilde kabul edemeyiz çünkü dediğim gibi Türk sömür-gesi değiliz. Olamayız ve olmak istemiyoruz. Biz kimsenin sömürgesi değiliz. Kimsenin!

Bu yüzden, bir çekişmenin tarafı olma-mak için, demokratik veya değil, önemli değil, Türkiye'de. İnanıyorum ki bu talebi topluca reddetmenin günüdür. Ve emin olunuz ki, cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi 'Pişman olmayacaksınız'. Ve pişman ol-mamamız gerekiyor. Çünkü biz özgürlükleri ve kendi milli gururumuzu savunuyoruz. Hepinize teşekkür ederim."

Dün biri geldi, okul kapatmamızı istediSELÇUK GÜLTAŞLI

1Rezilliğe son yok, dibi bulmak için son nefes verilinceye

kadar mücadeleye devam. Afri-ka’dan gerekli cevap alınmıştı ama anlaşılan gerekli dersler çıkartılmamış. Bir de Arnavutça söylenmesi gerekiyormuş.

‘Dün biri geldi’ cümlesinde geçen ‘biri’ ifadesi Türkiye Cum-huriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Adı ‘cumhurbaşkanı’ ama ne dünya ne de ülkesinde kendisine oy verenlerin dışında kimse şahsını Türkiye’nin devlet başkanı olarak görmüyor, onun da öyle bir derdi yok zaten.

Yaşım çok iddialı konuşmaya mani fakat şu soruyu da sormak meşru. Hiçbir Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı yurtdışında bu kadar aşağılanıp istiskal edilmiş midir? Yolsuzluklar, hırsızlıklar örtülsün diye şahsını ve partisini alakadar eden konuları mem-leket meselesi kılığına soktuğunda ‘burası Türkiye’nin sömürgesi değil’, ‘sen bizi aptal mı zannettin?’, ‘gücün yetiyorsa git bunları Avrupa Birliği üyesi ülkelerden iste’ zilletine maruz kalmış mıdır?

Arnavutluk’ta sömürge valisi edasıyla konuşan Erdoğan, ‘dost ve kardeş’ ülkeyi

tehdit ediyor: ‘Açık konuşuyorum; bu örgü-tün yanında yer alan ülkemizin de, milleti-mizin de karşısına geçmiş demektir.’ Tehdit

ederken, Afrika’da yaptığı hataya düşüyor ve bütün Arnavutları aptal

yerine koyuyor. Yine aynı cevabı alıyor: Bizi ya aptal zannettin ya da sömürge.

Belli ki Arnavut devleti, iktidar partisi milletvekili Ben Blushi’ye

Erdoğan’a cevap vazifesi vermiş. Diplomatik nezakete uygunluğu açı-

sından yerinde, mesajların sertliği yönünden ise kıvamında bir konuşma yapıyor Meclis kürsüsünden.

‘Dün biri gelip de bir hediye karşılığında bizden okul kapatmamızı talep ediyor’ diyerek konuya giriyor Arnavut milletvekili. Namazgâh Camii ile ilgili ‘Kanaatim bunları kendi paramızla inşa etmeliydik. Çünkü cami ve kiliseler, yollar, köprüler gibi değil. Bunlar manevi zenginliklerimiz, her millet kendi pa-rasından fedakârlık yaparak bunları yapabilir. Ama bizde imkân yoktu, Namazgâh Camii için Türk milletine teşekkür etmemiz lazım.’ diye zarafetini elden bırakmadan kendi milletine de kızıyor. Ardından Erdoğan’ın bu hediyesi karşılığı bir diyet talep ettiğini, edebildiğini olanca metanetiyle gündeme getiriyor.

Şu ifadeler bu konuşmadan:“Hediye karşılıksız yapılır, karşılığı

istenmez.Ben insan katletmeyen terör örgütü

görmedim. Türk Cumhurbaşkanı’nın terörist dediği bu örgütün şimdiye kadar hiçbir cina-yetine şahitlik etmedik. Kendi menfaatleri için bu okulları yok etmemizi istiyor.

Hiçbir cumhurbaşkanın, başbakanın ya da her kim olursa olsun bizim ülkemizde Arnavut ya da Türk terör örgütü listesi ha-zırlaması kabul edilemez.

Bu talebi reddedeceğiz çünkü biz Türki-ye’nin sömürgesi değiliz.

Biz Türk sömürgesi değiliz ve bir ‘hediye’ karşılığı özgürlüklerimizi ve milli gururu-muzu çiğnetmeyiz.

Kimse buraya gelip siyasi sebeplerle kendi rakiplerini bizden yok etmemizi talep edemez.

‘Okul kapatın’ diyen bir kardeş ya da arkadaş gördünüz mü? Ben görmedim. Bunu nasıl söyledi? Bir baba gibi söyledi. Eğer bir babaya ihtiyacımız olsaydı bu ya İskender Bey ya da İsmail Kemal olurdu. Arnavutluk dışında babalara ihtiyacımız yok.

Bu talebi hiçbir şekilde kabul edemeyiz çünkü dediğim gibi Türk sömürgesi değiliz ve olmak istemiyoruz. Biz kimsenin sömürgesi değiliz, hiç kimsenin.

Bu talebi topluca reddetmeliyiz. Pişman olmayacağız.”

Blushi, bu açıklamaları yaparken Arnavut medyası Erdoğan’ı çoktan ‘yalancı’ ilan etmişti bile. Ülkenin en büyük televizyon kanalı Top TV, Erdoğan’ın dönüş yolunda Arnavutluk makamlarının okulların kapatıl-masına olumlu baktıklarına dair beyanlarının yalan olduğunu açıklıyor. Bir de yorum yapıyor: ‘Aynen Beyaz Saray’ın yalanlaması gibi’. Hatırlayacak olursak, Erdoğan o mahut görüşmede ABD Başkanı Barack Obama’nın Hocaefendi’nin iadesine sıcak baktığını iddia etmiş, Beyaz Saray’dan yalanlama gelmişti. Böylece Beyaz Saray’ın yalanladığı ilk Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmuştu.

Arnavutluk medyası da aynen Afrika medyası gibi Erdoğan’ın kendilerini aptal yerine koymasından rahatsız. Terörist ilan ettiği okulların kapatılmasını istedikten sonra bunların ‘kat be kat fazlasını’ kendilerinin yapacağına dair söz vermesi dikkatlerden kaçmamış. ‘Teröristin kat be kat fazlasını yapma’ sözü haliyle basında yer alıyor. Tema Gazetesi başyazarı Mero Baze, “Bunların yaptıkları terör faaliyeti ise neden devralacaks

Erdoğan, Arnavutluk’tan dönerken müj-deyi vermiş, okulların kapanması 1 Eylül’den sonra hızlanacakmış. Bakalım zaman kimi yalancı çıkaracak?

Page 34: Zamandk311 eg

34 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

Ali BulaçAli Ünal

AKP’nin cenazesi musallaya konduğunda

Kenan Evren’in cenaze töreni öğretti ki, insan, hakkında geleceğin, tarihin, bilhassa Kabir’de ve bütün sırların ortaya döküleceği Mahşer’de Allah’ın vereceği hükme göre davranmalı. Şeflik idaresinin, DP, AP, hattâ ANAP’ın olduğu gibi, AKP’nin cenazesi de bir gün musallaya konacak. O zaman ve Mahşer’de on milyonlarca insan, AKP hakkında şöyle şahitlikte bulunacak:

Yargı ve Emniyet sayesinde muktedir hale geldikten sonra önceki çoğu iddia ve icraatlarının tersi bir istikamete yöneldiler. Kendi çıkardıkları şike kanununu değiştirdiler. Yargıtay’ın terör örgütü olarak tescil-lediği bir kuruluşun suça karışan bazı mensuplarının MİT elemanı olduğu ortaya çıkınca savcılığın açtığı so-ruşturmayı bahane ederek, sonra da, haklarında dehşet verici boyutlarda rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları açılınca Emniyet’i dağıttılar; on binlerce polisi yerlerinden et-tiler; yüzlerce polisi haklarında iddianame hazırlanamamasının ortaya koyduğu üzere delile dayalı bir suç bulamadan hapse, Polis Kolejleri öğrencilerini kapı önüne koydular. Hukukî görevlerini yapan Yargı mensuplarını, uyacaklarına dair namus ve şerefleri üzerine yemin ettikleri Ana-yasa’ya aykırı olarak zindana attılar; pek çoklarını, yüzlerce polisle birlikte meslekten ihraç ettiler. Haklarındaki dehşetli rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının adı olan 17/25 Aralık öncesi ak dediklerine kara, kara dediklerine ak dediler. Savcısı ol-dukları davaların avukatı haline geldiler. Ergenekoncular, Balyozcular ve PKK ile ittifak kurdular; “fabrikatör” Perinçek’in peşine takıldılar. Yasama gibi, Yargı’yı da yürütmelerine bağlı hale getirdiler. Darbe dönemlerine rahmet okuttular.

İslâm davasında bulundular; fakat İslâm’ın hak, adalet, doğruluk, samimiyet, emanet, tevazu gibi esaslarını berhava edip içini boşalttılar. Âhir Zaman fitnelerinden olarak, devlet malı ganimet gibi görüldü; eğitim ve aile kurumu çöktü; yüksek binalar yapımı, fuhuş, zina, lüks, israf, rüşvet ola-

bildiğince arttı; ahlâk ve maneviyat dehşetli erozyona uğradı. Din’i temsil ve tebliğ ma-kamındaki Diyanet ve ulema takımı, büyük ölçüde peşlerine takıldı. DİB Başkanı, altına çekilen 1 milyon TL’lik araba ve jakuzili eviyle şöhret buldu. 5’li villalarda, korkunç boyutlarda lüks ve israfın sembolü sarayda itibar aradılar. Erdoğan hakkında tarihte

müşriklerin “tanrıları” hak-kında bile söylemedikleri küfür ve şirk sözleri sarf edildi; sükûtla bunlar sa-hiplenildi. AKP iktidarının çoğu münkerlerine fetvalar verildi. 13 asır dalâlet fırkası olarak kabul edilen, Saha-be’ye ta’n ve muta, humus ve takıyye ile meşhur bir mezhep, hak mezhep diye eğitim müfredatına kondu.

İlk defa videolara bir Başbakan’ın birbirine zıt sözleri malzeme oldu. Ya-lan ve iftira sınır tanımadı. Kabataş ve 7 Şubat Fidan

hadiseleri hakkında olduğu gibi, senaryolar uyduruldu. Medyaya ve Yargı’ya milyonu aşan gönüllüleri içinde tek biri hakkında olsun hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve fuhuş gibi bir suçlama yansımamış, dünyanın dört bir yanına ahlâk ve maneviyat taşımış, ülkenin bayrağını 160 ülkede dalgalan-dırmış, milyonlarca vatan evlâdına her bakımdan en iyi eğitim vermiş bir Cemaat, yolsuzlukların, hukuksuzlukların karşısında durdu diye bütün cephelerden en haksız hücumlara maruz bırakıldı; bu Cemaat ve onun ilmî-manevî rehberi hakkında tarihte görülmedik yoğunluk ve çirkinlikte yalanlar söylendi, iftiralar atıldı. “Usulsüz” ihalelerle yeni zenginler türetildi ve bunlar eliyle “biat” medyası oluşturuldu. Ülkede zengin ve fakir uçurumu, gelir dağılım adaletsizliği arttıkça arttı. Terör örgütü ve onun başı önünde diz çöküldü; Reyhanlı ve Uludere gibi hadiselerde masum insanlar kurban edildi. Suriye ve Mısır’da olduğu gibi, dış politika fiyaskolarıyla milyonlarca Müslüman’ın katliamında, zillet ve mahru-miyetinde rol oynandı.

Evet, bunlar, AKP ve şürekâsı hakkında on milyonlarca kişinin şahitliğinin sadece bir kısmı olacak.

Devam eden Cemel ve Sıffin savaşlarıBu ülkenin başına gelebilecek en

büyük musibetlerden biri cemaatin bö-lünmesiydi. Maalesef cemaat bölündü, birbirine düştü, söz konusu bölünme her geçen gün biraz daha artıyor, sosyal barışımızı bozucu hal alıyor.

“Cemaat”ten kastım Hizmet hareketi değildir, genel İslam dairesi içinde yer alan ve kendini Müslüman diye beyan eden herkestir, her İslami grup ve fırka, tarikat veya başka türden bir örgütlenmedir. İslam dini birlik olmamızı emrediyor. “Mü’minlerin kardeş” olduğunu biliyoruz, ihtilaf ettiklerinde Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat edecekler, üçüncü bir Müslü-man grup aralarında hakem olacak, bir araya getirip barıştıracak. Azgınlık edene karşı tavır alacak.

Tamam, bunları biliyoruz. Ama bildik-lerimizle amel etmiyoruz.

Aileler bölündü, kardeşler kamplaştı, süren ihtilaf ve çekişme yüzünden bo-şanmalar başladı. Kırk yıllık arkadaşlar selamı sabahı kesti. Cemaatin bölünmesi İslam’ın ve toplumun zayıflaması, hatta çökmesi demektir. Diyelim ki arkadaş-lıklarımız çürük bir temele dayanıyordu. Pekiyi, ailelerin bölünmesini neyle izah edeceğiz?

İlk Müslüman nesle dönüp baktı-ğımızda sahabelerin de birbirine düş-tüğünü görüyoruz. Hz. Peygamber’in terbiyesinden geçmiş sahabeler nasıl birbirine düştü? İslam öncesi Haşimi-E-mevi kavgasının peşinde olup da Hz. Osman’ın ikinci altı yılından itibaren bürokratik merkezi ele geçiren Beni Ümeyye önderlerinin samimiyetine inanmıyorum. Onlar hiçbir zaman Efen-dimiz’i içlerine sindiremediler, bekleyip fırsatını kolladılar. Ancak Hz. Ali, Hz. Aişe, Abdullah bin Zübeyr, Talha gibi sahabeler var. Saygın kimseler! Bunların kavgası kabile asabiyetine dayanmıyor. Sadece Cemel vak’asında her iki taraftan 20 bin insan hayatını kaybetti. Bunların bir bölümü sahabe, tabiindi. Binlerce ka-dın dul, çocuk öksüz kaldı. Ne uğruna?

Bizim Sünni bakış açımız, bu olaylar üzerinde yorum yapmaya kapalıdır. Mürcie’nin “büyük günah işleyen”in durumunu Allah’a havale etmesi siyasi kültürümüzün asli parçası olmuş. Tabii ki on binlerce Müslüman’ın ölümüne yol açanların işlediği büyük günahın hesabı

Allah’adır. Bunda en ufak bir tereddüt yok. Pekiyi, bunun bir kritiği olmaz mı?

Cemel ve Sıffin savaşları üzerinde dü-şündüğümde bugünkü siyasi olayları daha iyi anlayabiliyorum. Sahabeler birbirinin kanına girdiyse bugünkü aciz Müslü-manların birbirlerini böylesine hunharca yok etmek istemeleri anlaşılabilir bir şey! Olayları sosyal bilimlerin parametrelerini kullanıp da açıklamaya çalıştığımızda çeşitli faktörlerin etkileyici veya belirleyici roller oynadığını tespit edebiliriz. Bu bizi biraz rahatlatır da! Ama sosyal ve iktisadi faktörlerin ötesinde daha derinde bir fak-tör var ki, dün de Müslümanları birbirine düşürüyordu, bugün de.

Sahabeler 610-632 yılları arasında vahyin koruyuculuğu altında tutum ve davranış gösterdiler. İlahi bir senaryo yazılmış, Mekke ve Medine’de sahneye konmuştu. Her ne olduysa vahy alan Hz. Peygamber (s.a)’in kontrolünde oldu. Hata olduğunda, suç işlendiğinde araya Peygamber girdi, hükmünü verdi. Fakat dünyadan irtihaliyle birlikte vahy kesildi, ilahi koruma da kalkmış oldu. Herkes kendi başına, nefsiyle baş başa kaldı. Artık araya girip durumu düzeltecek Peygam-ber yoktu. Kendisi karar verecek, hak ve batıl, doğru ve yanlıştan birini seçecekti. Yani artık Ali ve Aişe, Zübeyir ve Talha, yanlış yaptıklarında Peygamber tarafından uyarılmıyordu, kendisi Ali, kendisi Aişe, kendisi Zübeyir ve Talha vardı. Sınavdan geçiyorlardı. Onları motive eden çeşitli harici sosyal ve politik sebepler vardı ama asıl onları yönlendiren nefsleri, tutkuları, dünyevi ve uhrevi emelleriydi. Bugün de söz konusu fitne ve bölünmenin çok sayıda harici sebebi bulunabilir. Ama hepimizi motive eden kendi nefsimizdir. İslam âleminin tamamı bugün de Cemel ve Sıffin savaşı içindedir, her gün Müslü-manlar birbirini katlediyor. Türkiye, bir açıdan şanslı sayılır. Allah muhafaza Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Mısır’daki gibi oluk oluk kan akmıyor.

Ben derim ki, ey Müslümanlar! Saha-benin geçirdiği sınavdan ders alıp bir iç muhasebe yapalım. Nefsimizin kabaran gücünü kıralım, Allah’ın sınırları içine girelim. Eğer Türkiye’de bunu başarır da sulh ve salah yolunda bir çıkış yolu bulabilirsek, belki İslam âlemine de bir yol göstermiş oluruz.

34 YORUM 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

İslâm davasında bulundular; fakat İslâm’ın hak, adalet,

doğruluk, samimiyet, emanet, tevazu gibi esaslarını berhava

edip içini boşalttılar. Âhir Zaman fitnelerinden olarak,

devlet malı ganimet gibi görüldü; eğitim ve aile kurumu çöktü; yüksek binalar yapımı, fuhuş, zina, lüks, israf, rüşvet olabildiğince arttı; ahlâk ve

maneviyat dehşetli erozyona uğradı.

Page 35: Zamandk311 eg

35 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ35 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANYORUM

Ekrem Dumanlı

Ah bu saltanat sevdası!-Bedii Faik, yıllar önce şu manidar tabloyu nakle-

diyor: “27 Mayıs’ın resmi yapılmak istense, Cadillac’ı durduran bir tank, en yakışanlardan biri olurdu.” Neden? Çünkü o yıllarda Cadillac, en lüks araçlardan biriydi, makam aracı olarak kullanılıyordu ve bürokratik israfın sembolü olarak sıkça gündeme getiriliyordu.

Bedii Faik’in yukarıdaki resme eklediği bir başka manzara daha var. Aynen naklediyorum: “Tanktaki adam önce Cadillac’ı nefretle durdurur. Sonra kapılarını açıp havalandırır, daha sonra… aaa, bir de bakarsınız, tankı bırakmış, jeep’e mi?.. Yoo doğruca Cadillac’a binmiş! Üstelik tanka verdiği yeni görev, artık içinde kendisinin kasılıp oturduğu Cadillac’ın karşısına çıkmak değil, onu desteklemek, yan bakanlar olursa ancak onlara dönmek!..

Ve daha da Cadillac’lar yetmez olur, Buick’ler, Mercedes’ler, Dodge’ler hafif kalır; yerlerini uçaklar alır.” (İhtilalciler Arasında Bir Gazeteci syf. 93/94)

Yukarıdaki hikâyenin çağrışımları o kadar çok ki! İnsanlık tarihi boyunca yüzlerce kez yaşanmış bir hadisenin küçük bir kesitine şahit oluyoruz bu satırlar arasında. “Çevre”den bakıp, halkın mahrumiyetlerini yakından görenlerin “merkez”dekilere karşı duyduğu öfke iktidarların el değiştirmesine sebep olmuştur hep. “Çevre”, “merkez”deki lüks ve şatafata itiraz eder. Ne var ki iktidarın göbeğine otur oturmaz “çevre”, kendinden öncekilerin düştüğü vartaya yakasını kaptırır çoğu kez.

“Darbeci”lerle giriştiği sıkı fıkı ilişki nedeniyle eleş-tirilere maruz kalmış Bedii Faik “Cadillac Saltanatı”nı yıkmak için yola çıktığını iddia eden askerlerin “resmî israf”ını deşifre eder. “Devrim” diyenlerin daha ilk günlerde “resmî saltanat arabalarını satarak milyonlarca liralık tasarruf sağlama” idealinden bahseder ve gelinen son noktayı şöyle özetler: “Belki de hiçbir devirde Milli Birlik Komitesi idaresi süresinde olduğu kadar uçak kullanma laubaliliği, askerî uçaklara baba malı gibi hükmetme ve emretme fütursuzluğu yapılmamıştır.”

Aradan geçen onca senede ne değişti? Hemen her iktidar (sivil ve askerî yönetimler) devlet imkânları ile imtihan olmadı mı? Her dönemde yöneticilerin lüks merakı geçim sıkıntısı çekenleri canından bezdirmedi mi?

AK Parti 2002’de halkın tamamını kucaklarken devlet imkânlarının fütursuzca kullanılmasına karşı çıkıyor, iktidardayken sade yaşayacağına, halkın hiz-metçisi olacağına dair sözler veriyordu. Milletvekili ve bürokrasi lojmanlarını boşaltacak, lüks makam araçlarını satacak, devleti gereksiz işlerden kurtararak küçültecek, gelir dağılımına hak ve adalet getirecekti… İktidara geldikleri ilk dönemde bu konuda adımlar da attı. Ne var ki “çevre”den “merkez”e doğru yürüdükçe halktan uzaklaştı, devlete yaklaştı. Ve Leviathan’ın kollarında dermansız kalıverdi.

Diyanet İşleri gibi halkın önemli bir kesiminin say-gısını kazanmış bir kurumun “lüks Mercedes” polemiğine esir olması size de acı vermiyor mu? Kur’an ve sünnet, iktidar sahiplerine mütevazı bir hayatı emrederken saygın bir dinî kurumun “ibret-i âlem” işlere bulaş-ması sizin de yüreğinizi burkmuyor mu?

Diyanet Reisi’ne kızmak çare değil ki! Devlet erkânı şatafat yarışına çıkmış adeta. Siyasete başlarken gecekondudan halka ses-lenenler, şimdi bir parıltılı âlemin ışıltısı içinde kendinden geçercesine bir coşkunluk sergiliyor. Eyvah ki ne eyvah!

İçişleri Bakanlığı görevinden ayrılmasına rağmen Efkan Ala’nın bir Beechcraft B 350 keşif gö-z e t l e m e uçağını hâlâ kullandığı ve hatta Cessna XLS jet uçağını da tuttuğu

basına yansıdı. Tekzip edildi mi bu haberler? Gör-medim. Efkan Bey, vazifeden ayrılmasına rağmen kullandığı devlet konağına da bir açıklık getirmedi. Azarlayıcı bir cevap, tatmin edici olamaz ki!

Hakan Fidan, MİT müsteşarlığı görevinden istifa edip milletvekili adayı olmuştu. Köşk adaylığı veto edince bazı yandaşlar, “İstifa etti ama özel uçağı bırakmadı” şeklinde yayınlar yaptı. Bu ülkenin kaç VIP uçağı var? Bunların hangisini siyasetçiler, hangisini asker-istihbarat kullanıyor? Ve hepsinden önemlisi, bu uçaklar amacına uygun kullanılıyor mu?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun devlete ait GAP uçağı ile Alanya’ya gitmesi ve AK Parti’nin bir programına iştirakini hiç kimse yadırgamıyorsa üzücü bir tablo var demektir karşımızda. Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, “Her bakanın özel uçağı olmalı.” demişti. Eyvallah! Ülke imkânları yetiyorsa, halkımızın durumu fevkalade iyi ise o da olsun; lakin yetkililer, halkın vergisiyle satın alınan o uçakları görevi dışında kullanmasın. Dünyada yok böyle bir keyfîlik.

Ak Saray konusu başlı başına bir felaket. Yapılış masrafı bir yana; günlük harcamaları bile dudak uçuk-latıyor. Hal böyle olunca Cumhurbaşkanlığı gibi saygı duyulması gereken bir makam bile o makam sakinleri tarafından delik deşik edilmiş olmuyor mu? Yazık!

Ya Başbakan?.. Davutoğlu, devletin uçağı ile mitinglere katılıyor ve rakiplerine devlet imkânlarıyla meydan okuyorsa belediyelerde, valiliklerde vs. yapılan lüksün bir anlamı kalıyor mu? AK Parti yola çıkarken bunu mu vaat etmişti?

Hayat standardını şatafat seviyesine çıkaran yöneticiler halktan koptukça gerçek sorunlardan uzaklaşır. Kibir bir virüstür; bireyi de esir alır, devleti de hafazanallah! AK Parti bir halk hareketi olarak başladı ve önemli işler yaptı. Ne var ki, ipi göğüsleme noktasına varırken statükonun esiri oldu. Unutmamak lazım ki, saltanat sevdası, ne sultanları abad etmiştir ne de halkı…

BAHÇELİ HAKSIZ MI?MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçim

konuşmaları her geçen gün biraz daha sosyal gerçeklik üzerine oturuyor. Dengesi bozulmuş ekonomiden bahsediyor, halkın geçim sıkıntısına çare olabilecek teklifler dile getiriyor. Vatandaşın mağduriyetine temas edip halkın endişelerine tercüman oluyor.

Son dönemde yaşanan hukuk dışı uygulama-lara çok ağır eleştiriler getirdi Bahçeli. Şu cümleler ona ait mesela: “Hırsızlar kovalıyor, masum kaçıyor. Adalet boğazlanıyor. Tam bir hukuk cina-yeti yaşanıyor. Hâkim ve savcılar hırsızlar

tarafın-

dan mesleklerinden ihraç ediliyor. Polisler, rüşvetçiler tarafından cezaevine atılıyor.”

Bahçeli’nin her bir cümlesi atom bombası gibi aslında. Siyasî arenada çok az insan bu kadar açık, net ifade ediyor bu gerçekleri. HSYK’nın iktidar tarafından paspas edilmesine ve hukuk sisteminin parti yargısı haline gelmesine itiraz ediyor MHP lideri. Yerden göğe kadar haklı.

Madalyonun öbür yüzünde kafa karışıklığına yol açan ve gereksiz bir dedikoduya dönüşen bir mesele var. Son dönemdeki hukuksuzluklara imza atan yargıdaki bazı kişiler kendilerini “Ülkücü” diye tanı-tıyor ve çevrelerine MHP’li imajı veriyor. Aslında yargı mensubunun görev esnasında partisinin, tarikatının, cemaatinin hiçbir önemi yoktur; o insanlar hukuka riayet etmek zorundadır. Bu gerçeğe rağmen kendine ülkücü diyen kişilerin önünde iki şık var: Ya yalan söyleyip perdeleme yapıyorlar ya da MHP Lideri’nin söylediği hakperest sözlere kulak vermeyip AKperest bir yolda yanlış üstüne yanlış yapıyorlar. Hukuk herkese lazım değil mi Allah aşkına!

LİDERLER TURU Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir

araya geldi yayın kadromuz. Sorular sorduk, cevaplar aldık. Yani biz işimizi yaptık, gazeteciliğin gereğini yerine getirdik; Kılıçdaroğlu da sorumlu bir siyasetçi olmanın kendine kazandırdığı avantajla mesajlar verdi. Olması gereken tam da budur. Gazeteci, gündeme dair sorular yöneltecek, siyasetçi de her soruya cevap verecek.

Keyifli bir sohbet yaptık CHP lideriyle. Geçen hafta Milli İttifak adı altında bir araya gelen iki siyasî partiyi konuk etmiş, onlara da sorular sormuştuk. Saadet Patisi çatısı altında toplanan İttifak’ın öncüleri Sayın Mustafa Kamalak ve Mustafa Destici, açık yüreklilik içinde her soruya doğrudan muhatap oldu. Biz de onların her cevabını Zaman okuru ile buluşturduk.

Liderler turumuz devam ediyor. Gönlümüz istiyor ki, bu turda konuşmadığımız hiçbir parti kalmasın. MHP, HDP başta olmak üzere bütün parti öncüleri Zaman okuruna doğrudan hitap etsin ve herkesin sesini duyan okur, kendi vicdani kanaatine göre karar versin. Bu maksada binaen her partinin liderine bir davet gönderdik; bundan sonrası onların takdiridir.

AK Parti? Bazı okurlarımız AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan sıfatını taşıyan Ahmet Davutoğlu’na bir röportaj teklifi yapıp yapmadığımızı merak ediyor. Tabii ki teklif ettik. Üstelik yazılı bir şekilde. Bundan sonrasına Başbakan karar verecek...

Biz mesleğimizi icra ediyoruz; ne kimseyle “gizli ittifakımız” söz konusudur ne de kimseye karşı önyargımız olduğu söylenebilir. Kendi aslî işini yap-

mayan, mesleğinin onurunu korumayan insanların bizim tavrımızı anlaması çok zor.

Mustafa Kamalak, Mus-tafa Destici, Kemal Kılıçdaroğlu...

Hepsiyle de keyifli, anlamlı, okunmaya değer mülakatlar yaptık. Farklı düşünceler olsa

bile birbirimizi dinlemeye, ha-diselere farklı perspektiflerden

bakmaya ihtiyacımız olduğu çok açık. Ortada bir engel var ise o, dar

görüşlülük, müsamahasızlık, fanatizmidir. Bu maraz dolu hasletlerden ne ülkeye fayda

gelmiştir ne insanlığa...

Page 36: Zamandk311 eg

36 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ1

2

3

4

5

6

Bir bölgemiz

Baston

KanszlkCenini anneye

bağlayan kordon

Avusturya’nn başkentiKrldğn belirtm

e

Olay

Defa, kere

Kahreden zorlayan

Görünüşte

İcar

Lak ile cilalanm

ş

Lantann rem

zi

Merhem

Ulu, yüceleme

Sarp geçit

Bir say

Beyaz

Ksa olmayan

Güvenilir

Çok yllk otsu bir bitki

Bayan ad

Yönetici

Danşkl dövüş

İçten bağllk

Hristiyan

Tedavi etme

Komplike

büyük eğitim

kuruluşu

Kuran’da bir sure

Bakma, bakş

Galyumun

remzi

Vakit

Bir renk

Tekstil

Haya

Öldürme

Japon savaşç

İmtihan

Kabiliyet

Su kysndaki görkem

li ev

Başörtüsü

İnsansz bir hava taştTunus’un

trafik remzi

Bir erkek ad

Su

Scak esen bir rüzgar

Alt, aşağ

Snr nişan

Benlik

Terbiye

Sert

Bir tür balk

Erkek ad

Ksaca arsenik

Haysiyet

Erkek ördek

Uyulmas

gerekenleri kesin bir dille

anlatma.

Kamera

çeken görevli

Bir ülke

Olduğu halde, o halde

Riziko’nun bir hecesi

Bir tür fosil

Bir deyim

Eski eserlerin sergilendiği

yer

Görsel bir sanat

Bir ilimiz

Tahl, aşlk

Doruk, zirve

Dörtgen

Para birim

imiz

Okyanus dibi

Yeşil abanoz

Hayvanlar üzerindeki oturm

alkBir say

İmarethane

Bir yüzey ölçüsü birim

i

Ksaca Türk M

alBir hücre

bölünmesi

İsim

Alt tabaka, havas karşt

Ağlatl şiir

Çocuklu kadn

Bir ac nidas

Çok ksa zam

an

Yüce

Samaryum

un rem

zi

Seciye, karakter

Donuk renkli

Bilgiçlik taslayanM

adende saflk derecesi

Atlmş, atlan

Orduda bir birlik

Ani basknJaponya’nn

2. büyük yanardağ

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1920 ŞUBAT 2013 ÇARŞAM

BA ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Bir mantk

terimi

Tutsak

Çobann om

uzuna aldğ giysi

Bir hayvan

Haccn en m

akbul yeri

Birleşim

Eskiden kayn birader

Gürbüz ve tom

bul çocuk

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-

rin. Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar-dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

DÜNKÜ SUDOKU

ÇÖZÜMÜ

86

2

795

7

4

6

3

9

72

89

13

39

617

7

6

23

9

6

8

2

9

61

2

7

6

86

72

49

31

5

21

56

73

98

4

39

48

51

67

2

93

45

72

68

1

82

61

39

45

7

51

74

68

92

3

45

87

93

12

6

76

25

41

39

8

13

9

28

67

45

F Ü

N

Ö

A

N

R L

B A

R F

Ü

L

İ R

E V

Z Ö

Ý

A Ü

T

O

G İ

Z

U

N

S Ü

L

V Z

E Ý

R Ý

L F

E

L E

Ç L

A Ü

T

M

U

Ý L

Ö

D N

O

R Z

R J

P J

M

E O

A

Ç T

E

D E

A K

Ü

Þ Ð

Ü

J R

Ý E

S J

A B

İ S

A N

A

O

A L

M

B Z

İ

S K

K F

V R

S H

Ö

M

A

E B

U

A Ü

Ý

N

A R

U

K Ý

T G

Ý R

Z

L R

H

S J

T R

H

Ð N

T

M

O

Þ

A R

V K

E Ü

M

K

İ K

T E

T K

R E

A R

S V

D L

Ğ Z

H

L D

Ð

Ð Ü

F

K E

Ð Ü

E

Ý A

Ý N

E

N

S O

J

K Ý

Þ Y

V S

C A

Ü

Y Ý

G A

F U

L

P E

O

K T

O

J K

T

N

G Y

Z E

C M

A

N

Ö

A A

R T

O

U

D U

Y

G Ü

A

B T

N

N

J E

Z O

A

H

A K

S A

R Ý

Ü

E P

R

J G

Y Þ

Ç N

N

H

Z

K Ö

Ð

H

U

R Y

O

L C

U

L U

K

N

Ý I

G N

Ü

Y Ü

Þ

A R

S L

O

D V

P Þ

H

T Z

O

A Ü

T

E M

E

L S

E B

I

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ASADO

LU, BESLEM

E, CEVÝZ, ÇAYELÝ, DESTAN, EZKAR, FO

RUM

, GOFRET, H

İMM

ET, ÝKRAM,

KURAN

, LÝVAR, MERM

ER, NU

RETTİN, OYLAT, Ö

ZVERİ, PÜSKÜ

L, RAKÝP, SUZİN

AK, ÞAHÝN

, TETKİK, U

YUZ, Ü

NLEM

, VESÝKA, YOLCU

LUK, ZİGOT.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

���

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

�����������������������

SOLDAN SAĞA 1) Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalğn göstergesi olan durum

veya görüntü, araz.– Mürekkep

hokkalarna konulan ham ipek. 2)

Uzun kulakl binek ve hizmet hayvan,

merkep, karakaçan.– Pem

beye çalan beyaz tüylü, alt gagasnda deriden bir kesesi olan iri kuş, kaşkç kuşu. 3) Kur’an alfabesinde bir harf.– Sandallar asm

aya yarayan ve gemilerin borda-

larnda bulunan dikme. 4) Bir binek

hayvan.– Savunmak veya saldrm

ak am

acyla kullanlan araç.– Yük hayvan-larnn trnaklarna çaklan dem

ir parças. 5) Bir tür yağm

ur kuşu, su tavuğu.– Bir bağlaç. 6) Sam

sun’da antik bir kale.– Kaba, biçim

siz. 7) Sinir sistem

inin uyary iletmekle görevli

anatomik ve işlevsel birim

i.– Endüstri. 8) İnsanlarn ya şayabilm

ek için üretm

e, ürettiklerini bölüşme biçim

le-rinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişki-lerin bütünü, iktisat.– Çocuk oyunla-rnda say, kam

a. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) M

evlevi tekkelerinde dervişlerin sem

a yaptklar özel bölüm. 2) M

üsavi.–

Bitkileri toprağa bağlayan bölüm. 3)

Rutubet.– Betondan yaplmş dört köşe

döşeme taş. 4) Danim

arka’nn plaka işareti.– Bir evde konuklar ağrlam

akta kullanlan en geniş oda. 5) İtalya’da bir şehir. 6) Opali andran cam

dan yaplm

ş vazo, kupa vb. 7) Çürümekte

olan karbonlu maddelerden çkan,

havada sar bir alevle yanan, renksiz bir gaz, bataklk gaz.– Bir nota. 8) Ek, ilave, zeyl. 9) Her türlü m

addeyi oluşturan çok ince ve uzun parça.– Erkek ördek. 10) Bilgisayarda kullan-lacak herhangi bir program

simge-

leyen küçük resim.– Eski dilde kap. 11)

Doğu Anadolu’da büyük bir baraj gölü. 12) Çözüm

leyici, tahlilî, tahlil edici.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

Ş E

M

A İ

L N

A M

E

M

A R

A S

T A

R

A M

A

N

B A

L A

F

L A

N E

L

A M

İ

N E

İ

F A

K A

T

N İ

K

S A

V A

T

T A

Ö L

T

A K

A T

K

İ R

Z

T A

M

İ R

H

U N

İ

Ü R

E T

İ M

M

E R

İ H

36 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 37'NCİ SAYFADA

Page 37: Zamandk311 eg

37 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

5

6

Bir

bölg

emiz

Bast

on

Kansz

lkCe

nini

ann

eye

bağl

ayan

ko

rdon

Avus

tury

a’n

n başk

enti

Krl

n

belir

tme

Ola

y

Def

a, k

ere

Kahr

eden

zo

rlay

an

Gör

ünüş

te

İcar

Lak

ile

cila

lanm

ş

Lant

ann

re

mzi

Mer

hem

Ulu

, yüc

elem

e

Sarp

geç

it

Bir

say

Beya

z

Ksa

olm

ayan

Güv

enili

r

Çok

yll

k ot

su

bir

bitk

i

Baya

n ad

Yöne

tici

Danşk

l dö

vüş

İçte

n bağll

k

Hri

stiy

an

Teda

vi e

tme

Kom

plik

e bü

yük

eğiti

m

kuru

luşu

Kura

n’da

bi

r su

re

Bakm

a, b

akş

Gal

yum

un

rem

zi

Vaki

t

Bir

renk

Teks

til

Hay

a

Öld

ürm

e

Japo

n sa

vaşç

İmtih

an

Kabi

liyet

Su kysn

daki

rkem

li ev

Başö

rtüs

ü

İnsa

nsz

bir

ha

va taş

tTu

nus’u

n tr

afik

rem

zi

Bir

erke

k ad

Su

Sca

k es

en b

ir

rüzg

ar

Alt,

aşağ

Sn

r nişa

n

Benl

ik

Terb

iye

Sert

Bir

tür

balk

Erke

k ad

Ksa

ca a

rsen

ik

Hay

siye

t

Erke

k ör

dek

Uyu

lmas

gere

kenl

eri

kesi

n bi

r di

lle

anla

tma.

Kam

era

çeke

n gö

revl

i

Bir

ülke

Old

uğu

hald

e,

o ha

lde

Rizi

ko’n

un b

ir

hece

si

Bir

tür

fosi

l

Bir

deyi

m

Eski

ese

rler

in

serg

ilend

iği

yer

Gör

sel b

ir

sana

t

Bir

ilim

iz

Tah

l, aş

lk

Dor

uk, z

irve

Dör

tgen

Para

bi

rimim

iz

Oky

anus

dib

i

Yeşi

l aba

noz

Hay

vanl

ar

üzer

inde

ki

otur

malk

Bir

say

İmar

etha

ne

Bir

yüze

y öl

çüsü

biri

mi

Ksa

ca T

ürk

Mal

Bir

hücr

e bö

lünm

esi

İsim

Alt

taba

ka,

hava

s ka

rşt

Ağl

atl

şiir

Çocu

klu

kad

n

Bir

ac n

idas

Çok

ksa

za

man

Yüce

Sam

aryu

mun

re

mzi

Seci

ye,

kara

kter

Don

uk re

nkli

Bilg

içlik

ta

slay

anM

aden

de

safl

k de

rece

si

Atlm

ş, a

tlan

Ord

uda

bir

birl

ik

Ani

bas

kn

Japo

nya’

nn

2. b

üyük

ya

nard

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

1920

ŞU

BAT

2013

ÇA

RŞA

MBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Bir

man

tk

terim

i

Tuts

ak

Çoba

nn

omuz

una

aldğ

giy

si

Bir

hayv

an

Hac

cn

en

mak

bul y

eri

Birl

eşim

Eski

den

kay

n bi

rade

r

Gür

büz

ve

tom

bul ç

ocuk

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti

-ri

n.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri

dol d

ur du

ðu nu

z da

tab l

o-nu

n bü

tün

ku tu

la rý

yu k

a rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer

kez

kul la

nýl m

ýþ o

l sun

.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

8 6

2

7 95

7

4

6

3

9

7 2

8 9

1 3

3 9

6 17

7

6

2 3

9

6

8

2

9

6 1

2

7

6

86

72

49

31

5

21

56

73

98

4

39

48

51

67

2

93

45

72

68

1

82

61

39

45

7

51

74

68

92

3

45

87

93

12

6

76

25

41

39

8

13

9

28

67

45

F

Ü

N

Ö

A

N

R

L B

A

R

F

Ü

L

İ R

E

V

Z

Ö

Ý

A

Ü

T

O

G

İ Z

U

N

S

Ü

L V

Z

E

Ý

R

Ý L

F

E

L E

Ç

L

A

Ü

T

M

U

Ý L

Ö

D

N

O

R

Z

R

J P

J

M

E

O

A

Ç

T

E

D

E

A

K

Ü

Þ

Ð

Ü

J R

Ý

E

S

J

A

B

İ S

A

N

A

O

A

L

M

B

Z

İ

S

K

K

F

V

R

S

H

Ö

M

A

E

B

U

A

Ü

Ý N

A

R

U

K

Ý

T

G

Ý R

Z

L R

H

S

J

T

R

H

Ð

N

T

M

O

Þ

A

R

V

K

E

Ü

M

K

İ K

T

E

T

K

R

E

A

R

S

V

D

L Ğ

Z

H

L

D

Ð

Ð

Ü

F

K

E

Ð

Ü

E

Ý A

Ý

N

E

N

S

O

J K

Ý

Þ

Y

V

S

C

A

Ü

Y

Ý

G

A

F

U

L P

E

O

K

T

O

J

K

T

N

G

Y

Z

E

C

M

A

N

Ö

A

A

R

T

O

U

D

U

Y

G

Ü

A

B

T

N

N

J E

Z

O

A

H

A

K

S

A

R

Ý Ü

E

P

R

J G

Y

Þ

Ç

N

N

H

Z

K

Ö

Ð

H

U

R

Y

O

L C

U

L

U

K

N

Ý I

G

N

Ü

Y

Ü

Þ

A

R

S

L O

D

V

P

Þ

H

T

Z

O

A

Ü

T

E

M

E

L S

E

B

I

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

SA

DO

LU,

BE

SL

EM

E,

CE

VÝZ

, Ç

AY

EL

Ý, D

ES

TAN

, E

ZK

AR

, F

OR

UM

, G

OF

RE

T, H

İMM

ET,

ÝK

RA

M,

KU

RA

N,

LÝV

AR

, M

ER

ME

R,

NU

RE

TTİN

, O

YL

AT,

ÖZ

VE

Rİ,

SK

ÜL

, R

AK

ÝP,

SU

ZİN

AK

, Þ

AH

ÝN,

TE

TKİK

, U

YU

Z,

ÜN

LE

M,

VE

SÝK

A,

YO

LCU

LUK

, ZİG

OT.

��

�İ

��

��

��

����

���

���

����

����

����

��

��

��

���

���

��

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

��

��

����

��

����

����

����

��

��

��

���

����

���

���

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

���

����

��

���

����

��

����

����

��

����

����

��

����

����

��

��

����

��

����

��

���

���

���

��

����

�����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

���

���

����

��

����

����

��

����

��

��

����

��

����

���

����

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

������

����

����

����

����

���

����

��

�����

���

����

����

�����

����

����

����

�����

����

����

�����

����

����

����

�����

�����

����

����

����

�����

����

����

���

������

����

����

�����

�������

����

����

�����

����

����

����

����

�����

����

SOLD

AN S

AĞA

1) V

ücut

taki

işle

vsel

bir

b

ozuk

luğu

n, h

asta

lğn

gös

terg

esi o

lan

du

rum

vey

a gö

rünt

ü, a

raz.

– M

ürek

kep

ho

kkal

arn

a ko

nula

n ha

m ip

ek. 2

) U

zun

kula

kl b

inek

ve

hizm

et h

ayva

n,

mer

kep,

kar

akaç

an.–

Pem

bey

e ça

lan

b

eyaz

tüy

lü, a

lt g

agasn

da d

erid

en

bir

kese

si o

lan

iri k

uş, k

aşk

ç k

uşu.

3)

Kur

’an

alfa

bes

inde

bir

har

f.– S

anda

llar

as

may

a ya

raya

n ve

gem

ileri

n b

orda

-la

rnd

a bu

luna

n di

kme.

4) B

ir b

inek

ha

yvan.–

Sav

unm

ak v

eya

saldr

mak

am

acy

la k

ulla

nla

n ar

aç.–

Yük

hay

van-

lar

nn

trn

akla

rna

çakla

n de

mir

p

arça

s. 5

) Bir

tür

yağ

mur

kuş

u, s

u ta

vuğu

.– B

ir b

ağla

ç. 6

) Sam

sun’

da

anti

k bi

r ka

le.–

Kab

a, b

içim

siz.

7) S

inir

si

stem

inin

uya

ry

ilet

mek

le g

örev

li an

atom

ik v

e iş

levs

el b

irim

i.– E

ndüs

tri.

8) İn

sanl

arn

yaş

ayab

ilmek

için

ür

etm

e, ü

rett

ikle

rini

böl

üşm

e bi

çim

le-

rini

n ve

bu

faal

iyet

lerd

en d

oğan

iliş

ki-

leri

n bü

tünü

, ikt

isat

.– Ç

ocuk

oyu

nla-

rnd

a sa

y, k

ama.

YU

KAR

IDAN

AŞA

ĞIYA

1)

Mev

levi

tek

kele

rind

e de

rviş

leri

n

sem

a ya

ptk

lar

öze

l böl

üm. 2

) Müs

avi.–

Bit

kile

ri t

oprağa

bağ

laya

n b

ölüm

. 3)

Rut

ubet

.– B

eton

dan

yap

lmş

dör

t köşe

şem

e taş

. 4) D

anim

arka

’nn

pla

ka

işar

eti.–

Bir

evd

e ko

nukl

ar ağ

rlam

akta

ku

llan

lan

en g

eniş

oda

. 5) İ

taly

a’da

bi

r şe

hir.

6) O

pal

i andr

an c

amda

n

yap

lmş

vaz

o, k

upa

vb. 7

) Çür

ümek

te

olan

kar

bon

lu m

adde

lerd

en çk

an,

hava

da s

ar b

ir a

levl

e ya

nan,

ren

ksiz

bi

r ga

z, b

atak

lk g

az.–

Bir

not

a. 8

) Ek

, ila

ve, z

eyl.

9) H

er t

ürlü

mad

deyi

ol

uştu

ran

çok

ince

ve

uzun

par

ça.–

Er

kek

örde

k. 1

0) B

ilgis

ayar

da k

ulla

n-

laca

k he

rhan

gi b

ir p

rogr

am s

imge

-le

yen

küçü

k re

sim

.– E

ski d

ilde

kap

. 11)

D

oğu

Ana

dolu

’da

büyü

k bi

r ba

raj g

ölü.

12

) Çöz

ümle

yici

, tah

lilî,

tahl

il ed

ici.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

Ş

E

M

A

İ L

N

A

M

E

M

A

R

A

S T

A

R

A

M

A

N

B

A

L A

F L

A

N

E

L

A

M

İ N

E

İ F

A

K

A

T

N

İ K

S A

V

A

T

T

A

Ö

L

T A

K

A

T

K

İ

R

Z

T

A

M

İ R

H

U

N

İ

Ü

R

E

T İ

M

M

E

R

İ

H 1

2

3

4

5

6

Bir j

apon

şe

hri

Krm

z

Bir t

ekni

k ad

am

(Erd

oğan

..)Ro

man

olay

Bön,

apta

l

Avuç

içi

Verm

e,

ödem

eKa

re d

esen

li ku

maş

Taşl

k yer

, çp

lak te

pe

Saç t

eli

Bir b

ayan

ism

i

Bir a

stran

ot

(Yur

i...)

Ksa

özlü

söz

Ayak

giys

isi

Şaka

Ding

il

Alt r

esim

deki

(... B

ayka

l)Bi

r san

atç

(...H

akalm

az)

Galyu

mun

re

mzi

Ekm

ek

Erke

k çoc

uk

bakc

s

Yöne

tici

Bir o

rman

ac

Tant

aln

rem

zi

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Odun

luk,

ahr

Tem

bih

sözü

Dahi

, deh

a sa

hibi

Serm

aye,

ka

pita

lBi

r fut

bolcu

(..

.Bul

ut)

Cana

kym

a

Hafif

bir

akar

yakt

Deni

zli’ni

n bi

r ilç

esi

Ksr

lk

Kara

deni

z te

knes

i

Uzak

lk if

ades

i

Bir

antlaşm

amz

Anta

lya’n

n bi

r ilçe

si

Mot

orin

Vasf

land

rma

Sana

t akm

Suyla

çevr

ili ka

ra p

arça

s

Lant

ann

re

mzi

Güm

üş

Bir e

rkek

ad

Hoş,

latif

Silisy

umun

re

mzi

Epile

psi

Hücr

e bilim

i

Dönm

e,

dolaş

ma

Bir h

arfin

ok

unuş

uRa

dyum

un

rem

zi

Vahi

y dağ

Üvey

olm

ayan

Nike

lin re

mzi

Bir f

izik d

al

Lakin

Bir n

ida

Kutsa

l sav

Küçü

k isp

irto

ocağ

Tilav

et

O kim

seye

m

anasn

a

Dağ

lales

i

Anlaş

ma,

uy

uşm

a

Bir h

ayva

ni

gda

Fidan

çuku

ru

Uygu

lama,

ta

tbik,

klg

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Litva

nya p

ara

birim

i

İstan

bul

Ticar

et O

das

Yenm

ek iç

in

satl

an

ayçiç

eği

tohu

mu

Halk

bilim

i

İşlev

Tek e

rkeğ

in

oyna

oyun

Mav

i kan

taro

n

Tam

am

olm

ayan

Nika

h

Hris

tiyan

Bir a

tksu

zeneği

Şrna

k ilçe

si

Trna

k boy

as

Vaka

Bir b

alk

Kanu

ni

Obeli

sk

Bey,

reis

Yaba

nc

Omur

ga

kem

iği

Sam

sun’u

n bi

r ilç

esi

Tok o

lmay

an

Ksa

ca

num

ara

Saht

ekar

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1921

ŞUB

AT 20

13 P

ERŞE

MBE

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Ölüd

en ar

ta

kalan

lar

Başl

ca

içeceğim

iz

Bir s

anat

icr

asn

da

kulla

nlan

şey

Ak ka

n ya

ngs

Güze

l kok

u

Danşm

a ku

rulu

Serg

en

Orta

k

Büyü

k,

önem

li, bü

yük

öner

me

Sund

urm

a

Obur

lar

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e yap

-m

a lý sý n

ýz ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol d

ur du

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a k

a dar

ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

ULM

AC

A

4

5 6

3 7

7 4

3

2 1

9

7 3

5

5 7

1

61 5

8

9 4 6

5 9

1

8

4 7

9

2 8

1

35

6 4

9

85

73

24

61

9

63

41

79

52

8

12

96

58

43

7

78

12

43

59

6

36

59

17

48

2

94

28

65

71

3

13

84

62

97

5

75

68

93

24

1

29

45

71

38

6

R K

O

J G

N

N

C F

Ý C

J H

Ü

K C

O

G T

E L

F A

G P

E V

J

J O

R

R R

G A

C A

E E

A L

A

E Ü

N

V

K Z

O

F S

A Y

T O

P

T D

E

Ü

D

U

S Ü

O

Ý

M

Y Z

Ý

L A

S U

L

U

N

B C

G A

İ O

G

A Ü

Ý

T A

E E

Ç E

D

N

G Ü

C

D

A Z

R T

Z Y

I P

Ü

G N

G

A

A O

E

F G

E G

L A

V V

E N

E

C U

Ð

Ý A

L K

D

Y K

Z Z

J P

Ü

Z N

A

Y Ü

C

Ý S

A R

Ü

O

E

G A

Ü

E N

A

Y D

R

N

J Y

L T

R E

K O

R

O

E M

T

A K

E E

N

F Ü

E

I A

D

N

E Ö

Ç

V O

J

A

E A

L H

Ü

T

G D

Y

R Z

Ý C

L

T S

A F

İ Y

E

Ü

E A

M

S E

S

R P

O

M

V R

Ç K

H

Ý E

E Y

A

E Ý

A E

R A

R K

İ T

S Ý

K H

T G

S B

E V

Þ A

B S

D

Y A

Z

Ý H

O

N

Z

A C

A O

V

M

N

O

Y

Z A

H

Ý R

E N

K

K T

I E

Ý D

J Þ

R N

Z

Ý J

Ü

C M

Ç

D

Þ J

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AS

LAN

TEPE

, BEZ

GÝN

, CEL

P, Ç

ANAK

, DO

ÐAN

, EVR

EN, F

ETRE

T, G

AFLE

T, H

ANIM

, ÝST

ÝKRA

R,

KORK

UN

Ç, L

EVRE

K, M

EBN

Ý, N

EVVA

L, O

FSAY

T, Ö

RMEK

, PEY

MAN

, REK

OR,

SAF

İYE,

ÞEM

Sİ,

TEKÝ

R, U

LUSA

L, Ü

ZEN

Gİ, V

AÞAK

, YEN

GEÇ,

ZAH

İREN

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

������

����

�����

�����

����

�����

�����

���

������

����

�����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

����

�����

�����

����

���YO

LCUL

UK, Z

���.

SOLD

AN SA

ĞA 1)

İsta

nbul

’un

Anad

olu

yaka

snda

bul

unan

, lm

lerd

e fo

n ol

arak

kul

lan

lan,

1908

’de İs

tanb

ul–

Bağd

at D

emiry

olu

hatt

nn

başla

ngç

ist

asyo

nu o

lara

k inşa

edi

len

tren

gar.

2) D

ağ se

rvisi

, ardç

.– Ba

hard

a bu

ğday

ta

rlala

rnda

mor

renk

li çiç

ekle

r aça

n bi

r bitk

i, pe

ygam

ber ç

içeği

, acm

k,

mav

i kan

taro

n. 3)

Göz

lem

.– Do

ruk,

zir

ve. 4

) Yol

a çk

ma,

gid

iş.– E

lle k

olun

, ay

akla

bac

ağn

birl

eştiğ

i böl

üm. 5

) Gö

rme

enge

lli.–

Zarif

, naz

ik.–

Beril

-yu

mun

sem

bolü

. 6) B

elirt

i, em

are.

– Ya

pla

rda

dört

köş

e ka

ln k

eres

-te

den,

dem

irden

vey

a be

tona

rmed

en

yap

lmş

yata

y de

stek

par

ças.

– Baz

top

oyun

larn

da o

yunc

ular

dan

birin

in

topu

tak

m a

rkad

aşn

a ge

çirm

esi 7

) Ho

şa g

iden

, ha

f bi

r soğ

uklu

k ve

ren.

– Bi

r şey

in y

aplm

asn ö

nley

en şe

y, en

gel.

8) O

rtao

yunu

nda

çoğu

kez

apt

al

uşak

rolü

nü o

ynay

an k

omed

yen.

– Usu

l ve

erk

ân ü

zere

kur

ulm

uş ta

savv

uf

yolu

. YUK

ARID

AN A

ŞAĞI

YA 1)

Japo

nlar

a ha

s karn

deş

ilere

k ge

rçek

leşt

irile

n in

tihar

usu

lü. 2

) Yol

lar

ve y

ol k

enar

-

larn

daki

yeş

illik

leri

sula

mak

ta k

ulla

-n

lan

araç

. 3) B

ir sa

habe

ad

.– Bi

r not

a.

4) A

ckl

olay

.– Yağ

aln

sütte

n ve

ya y

oğur

ttan

yap

lan

peyn

ir. 5)

Ba

rbun

yaya

ben

zer b

ir ba

lk. 6

) Rub

id-

yum

un se

mbo

lü.–

Et su

yuna

kza

rtlm

ş ve

ya b

ayat

ekm

ek k

onul

arak

yapla

n ye

mek

. 7) A

rka,

art

.– Ya

p. 8

) Tur

pgil-

lerd

en, ş

alga

ma

benz

eyen

bir

bitk

i. 9)

fusu

nun

çoğu

tica

ret,

sana

yi, h

izmet

ve

ya y

önet

imle

ilgi

li işl

erle

uğr

aşan

, ge

nellik

le ta

rmsa

l etk

inlik

lerin

ol

madğ y

erleşim

ala

n, k

ent.–

Bir

nota

. 10

) Etk

en, s

ebep

, fak

tör.–

Tem

iz. 11

) Ja

pon

çiçek

düz

enle

me

sana

t. 12

) Çizg

i-le

rin, y

üzey

lerin

, kat c

isim

lerin

birb

ir-le

rine

rast

lad

klar v

e ke

siştik

leri

yer.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

S

E N

D R

O M

L İ

K A

E

Ş E

K

P E

L İ

K A

N

M

İ M

M

A T

A F

O R

A

A

T

S İ

L A

N

N A

L

H

K

A L

İ N

İ S

K

İ

A

K A

L A

N

K U

B A

T

N

Ö R

O N

S

A N

A Y

İ

E

K O

N O

M

İ

A B

A K

37 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

5

6

Bir b

ölge

miz

Bast

on

Kanszlk

Ceni

ni a

nney

e bağl

ayan

ko

rdon

Avus

tury

a’nn

başk

enti

Krl

n

belir

tme

Olay

Defa

, ker

e

Kahr

eden

zo

rlaya

n

Görü

nüşt

e

İcar

Lak i

le

cilal

anmş

Lant

ann

re

mzi

Mer

hem

Ulu,

yüce

lem

e

Sarp

geç

it

Bir s

ay

Beya

z

Ksa

olm

ayan

Güve

nilir

Çok y

llk o

tsu

bir b

itki

Baya

n ad

Yöne

tici

Danşk

l dö

vüş

İçten

bağ

llk

Hris

tiyan

Teda

vi et

me

Kom

plike

yük e

ğitim

ku

ruluşu

Kura

n’da

bir s

ure

Bakm

a, b

akş

Galyu

mun

re

mzi

Vakit

Bir r

enk

Teks

til

Haya

Öldü

rme

Japo

n sa

vaşç

İmtih

an

Kabi

liyet

Su k

ysn

daki

rkem

li ev

Başö

rtüsü

İnsa

nsz

bir

hava

taşt

Tunu

s’un

trafik

rem

zi

Bir e

rkek

ad

Su

Sca

k ese

n bi

r rü

zgar

Alt,

aşağ

Sn

r nişa

n

Benl

ik

Terb

iye

Sert

Bir t

ür b

alk

Erke

k ad

Ksa

ca a

rsen

ik

Hays

iyet

Erke

k örd

ek

Uyul

mas

gere

kenl

eri

kesin

bir

dille

an

latm

a.

Kam

era

çeke

n gö

revli

Bir ü

lke

Olduğu

hal

de,

o ha

lde

Rizik

o’nun

bir

hece

si

Bir t

ür fo

sil

Bir d

eyim

Eski

eser

lerin

se

rgile

ndiğ

i ye

r

Görs

el b

ir sa

nat

Bir i

limiz

Tah

l, aşl

k

Doru

k, zi

rve

Dörtg

en

Para

bi

rimim

iz

Okya

nus d

ibi

Yeşil

aba

noz

Hayv

anla

r üz

erin

deki

ot

urm

alk

Bir s

ay

İmar

etha

ne

Bir y

üzey

öl

çüsü

biri

mi

Ksa

ca T

ürk

Mal

Bir h

ücre

lünm

esi

İsim

Alt t

abak

a,

hava

s karşt

Ağla

tl ş

iir

Çocu

klu ka

dn

Bir a

c ni

das

Çok k

sa

zam

an

Yüce

Sam

aryu

mun

re

mzi

Seciy

e,

kara

kter

Donu

k ren

kli

Bilg

içlik

ta

slaya

nM

aden

de

safl

k der

eces

i

Atlm

ş, a

tlan

Ordu

da b

ir bi

rlik

Ani b

askn

Japo

nya’n

n

2. bü

yük

yana

rdağ

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1920

ŞUB

AT 2

013

ÇARŞ

AMBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Bir m

antk

te

rimi

Tuts

ak

Çoba

nn

omuz

una

aldğ

giys

i

Bir h

ayva

n

Haccn

en

mak

bul y

eri

Birleşim

Eskid

en ka

yn

bira

der

Gürb

üz ve

to

mbu

l çoc

uk

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’

e 3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

8 6

2

7 95

7

4

6

3

9

7 2

8 9

1 3

3 9

6 17

7

6

2 3

9

6

8

2

9

6 1

2

7

6

86

72

49

31

5

21

56

73

98

4

39

48

51

67

2

93

45

72

68

1

82

61

39

45

7

51

74

68

92

3

45

87

93

12

6

76

25

41

39

8

13

9

28

67

45

F Ü

N

Ö

A

N

R

L B

A R

F

Ü

L

İ R

E

V Z

Ö

Ý A

Ü

T O

G

İ Z

U

N

S Ü

L

V Z

E Ý

R

Ý L

F E

L E

Ç L

A Ü

T

M

U

Ý L

Ö

D

N

O

R

Z R

J

P J

M

E O

A

Ç T

E

D

E A

K Ü

Þ

Ð Ü

J

R

Ý E

S J

A B

İ S

A N

A

O

A L

M

B Z

İ

S K

K F

V R

S

H

Ö

M

A E

B U

A Ü

Ý

N

A R

U

K

Ý T

G Ý

R

Z

L R

H

S

J T

R

H

Ð N

T

M

O

Þ

A R

V

K E

Ü

M

K İ

K T

E T

K

R

E A

R

S V

D

L Ğ

Z H

L

D

Ð

Ð Ü

F

K E

Ð Ü

E

Ý A

Ý N

E

N

S O

J

K Ý

Þ Y

V S

C A

Ü

Y Ý

G A

F U

L

P E

O

K T

O

J K

T

N

G Y

Z E

C M

A

N

Ö

A A

R

T

O

U

D

U

Y G

Ü

A B

T N

N

J

E

Z O

A

H

A K

S A

R

Ý Ü

E

P R

J G

Y Þ

Ç N

N

H

Z

K Ö

Ð

H

U

R

Y O

L

C U

L

U

K N

Ý

I G

N

Ü

Y Ü

Þ

A R

S

L O

D

V

P Þ

H

T Z

O

A Ü

T

E M

E

L S

E B

I

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ASAD

OLU

, BES

LEM

E, C

EVÝZ

, ÇAY

ELÝ,

DES

TAN

, EZK

AR, F

ORU

M, G

OFR

ET, H

İMM

ET, Ý

KRAM

, KU

RAN

, LÝV

AR, M

ERM

ER, N

URE

TTİN

, OYL

AT, Ö

ZVER

İ, PÜ

SKÜ

L, R

AKÝP

, SU

ZİN

AK, Þ

AHÝN

, TE

TKİK

, UYU

Z, Ü

NLE

M, V

ESÝK

A, Y

OLC

ULU

K, ZİG

OT.

��

�İ

��

��

��

����

���

���

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

���

����

���

���

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

���

��

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

�����

����

�����

����

���

����

���İ

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

�����

�����

����

�����

�����

�����

�����

����

������

����

�����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

����

����

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Vüc

utta

ki iş

levs

el b

ir bo

zukl

uğun

, has

talğn

gös

terg

esi o

lan

duru

m v

eya

görü

ntü,

ara

z.–

Mür

ekke

p ho

kkal

arn

a ko

nula

n ha

m ip

ek. 2

) Uz

un k

ulak

l bi

nek

ve h

izm

et h

ayva

n,

mer

kep,

kar

akaç

an.–

Pem

beye

çal

an

beya

z tü

ylü,

alt

gaga

snda

der

iden

bi

r kes

esi o

lan

iri k

uş, k

aşk

ç k

uşu.

3)

Kur’a

n al

fabe

sinde

bir

harf

.– Sa

ndal

lar

asm

aya

yara

yan

ve g

emile

rin b

orda

-la

rnda

bul

unan

dik

me.

4) B

ir bi

nek

hayv

an.–

Sav

unm

ak v

eya

saldrm

ak

amacy

la k

ulla

nla

n ar

aç.–

Yük

hayv

an-

larn

n t

rnak

larn

a ça

kla

n de

mir

parç

as.

5) B

ir tü

r yağ

mur

kuş

u, s

u ta

vuğu

.– Bi

r bağ

laç.

6) S

amsu

n’da

an

tik b

ir ka

le.–

Kaba

, biç

imsiz

. 7) S

inir

siste

min

in u

yary

ile

tmek

le g

örev

li an

atom

ik v

e işl

evse

l biri

mi.–

End

üstr

i. 8)

İnsa

nlarn

yaş

ayab

ilmek

için

ür

etm

e, ü

rett

ikle

rini b

ölüş

me

biçi

mle

-rin

in v

e bu

faal

iyet

lerd

en d

oğan

ilişk

i-le

rin b

ütün

ü, ik

tisat

.– Ço

cuk

oyun

la-

rnda

say,

kam

a. Y

UKAR

IDAN

AŞA

ĞIYA

1)

Mev

levi

tekk

eler

inde

der

vişle

rin

sem

a ya

ptk

lar

özel

böl

üm. 2

) Müs

avi.–

Bitk

ileri

topr

ağa

bağl

ayan

böl

üm. 3

) Ru

tube

t.– B

eton

dan

yap

lmş

dört

köş

e dö

şem

e taş.

4) D

anim

arka

’nn

pla

ka

işar

eti.–

Bir

evde

kon

ukla

r ağrl

amak

ta

kulla

nla

n en

gen

iş od

a. 5)

İtal

ya’d

a bi

r şeh

ir. 6

) Opa

li an

dra

n ca

mda

n ya

plmş

vazo

, kup

a vb

. 7) Ç

ürüm

ekte

ol

an k

arbo

nlu

mad

dele

rden

çk

an,

hava

da s

ar b

ir al

evle

yan

an, r

enks

iz

bir g

az, b

atak

lk g

az.–

Bir

nota

. 8)

Ek, i

lave

, zey

l. 9)

Her

türlü

mad

deyi

ol

uştu

ran

çok

ince

ve

uzun

par

ça.–

Erke

k ör

dek.

10) B

ilgisa

yard

a ku

llan

-la

cak

herh

angi

bir

prog

ram s

imge

-le

yen

küçü

k re

sim.–

Eski

dild

e ka

p. 1

1) Do

ğu A

nado

lu’d

a bü

yük

bir b

araj

göl

ü.

12) Ç

özüm

leyi

ci, t

ahlil

î, ta

hlil

edic

i.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

Ş

E M

A

İ L

N

A M

E

M

A

R A

S T

A

R A

M

A N

B

A L

A

F L

A N

E

L

A

M

İ N

E

İ

F A

K A

T

N

İ K

S

A V

A T

T

A

Ö

L

T A

K A

T

K İ

R

Z

T

A M

İ

R

H

U N

İ

Ü

R E

T İ

M

M

E

R İ

H

Page 38: Zamandk311 eg

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANSPOR‘RÜYA FİNALE’ JUVE SÜRPRİZİŞampiyonlar Ligi’nde Barcelona-Real Madrid finali yine gerçekleşmedi. yarı finalde Real Madrid’i eleyerek sürpriz yapaN Juventus, 12 yıl aradan sonra adını finale yazdırdı.

HASAN CÜCÜK

1Şampiyonlar Ligi’nde herkesin bek-lentisi, ‘rüya final’ olarak adlandırılan

Barcelona-Real Madrid buluşmasının bu yıl gerçekleşmesiydi. Yarı finale adını yazdıran 4 takımdan 3’ü kimseyi şaşırtmıyordu. Ya dördüncü takım? İşte o, büyük bir sürpriz olmakla birlikte, ‘bir devin’ Avrupa arena-sına yeniden döndüğünün resmiydi. Bar-celona, Real Madrid ve Bayern Münih’le birlikte adını yarı finale yazdıran takım Juventus’tu. Yarı finalde Barcelona ile Ba-yern Münih, Real Madrid ile de Juventus birbirlerine rakip olurken, halkanın en zayıfı olarak İtalyanlar gösteriliyordu. Ve Real Madrid-Barcelona finali bu yıl gerçekleşir beklentileri tavan yapıyordu. Ama evdeki hesap yine çarşıya uymadı.

2006’da patlak veren şike skandalından dolayı Juventus, son 2 yılda kazandığı şampiyonluklar elinden alınarak Serie B’ye düşürülüyordu. Juve, sıradan bir takım değildi. İtalyanların Milan ile birlikte dünya markasıydı. Serie B’de sezona -9 puanla başlayan Juventus’ta Cannavaro, Emer-son, Patrick Vieira, Zlatan İbrahimovic ve Thuram gibi yıldızlar gemiyi terk ederken; Buffon, Nedved, Trezeguet ve Del Piero gibi yıldızlar ise ‘vefa’ deyip takımda kalıyordu. Serie B serüveni bir yıl sürerken, hem kadro hem de ekonomik güç kaybı yaşadığından

dolayı Serie A’da zirveye oynaması pek kolay olmuyordu. 2006-2011 arasında Deschamps, Corradini, Ranieri, Ferrara, Zaccheroni, Del Neri gibi değişik isimlerin çalıştırdığı Juventus, bu süreci zirveye oynama yerine ekonomisini düzeltmeye ve yeni stat yapmaya ayırdı. 2011’de yeni stadına kavuşan Juve’nin yeniden yükselişe

geçmesi de takımın emanet edildiği eski oyuncusu Antonio Conte ile başlıyordu. Bütçesini düzelten, yeni evine kavuşan Juve için şampiyonluklar peş peşe geliyordu. Son 4 yılın İtalya şampiyonu olan Juve’de Conte 3, Massimilliano Allegri 1 kez başarıya imza atan teknik adamlar oluyordu. Conte ile şampiyonluklar yaşanmasına rağmen Avrupa’da Juventus’un esamesi okunmu-yordu. Beklenen patlamayı 2014’te takımın emanet edildiği Allegri yapıyordu. Yıldızlar topluluğu Real Madrid’i geçip 12 yıl aradan sonra Juventus, Devler Ligi’nde finale adını yazdırırken takımın emektar kalecisi ve kaptanı Buffon “Avrupa’da zirveye çıkmak için bu kadar bekleyeceğimizi sanmıyor-dum. Bu yolculuk çok zorlu geçti. Artık başarının tadını çıkarma zamanı.” diyordu.

Juventus’a elenen Real Madrid’de ise tam bir şok yaşanıyor. La Liga’da son iki haftaya girilirken Barcelona’nın 4 puan ge-risinde olan Real Madrid için Şampiyonlar Ligi kupası sezonun kurtarılması için büyük önem taşıyordu. Son 7 yılda sadece 1 kez La Liga şampiyonluğu yaşayan başkent ekibi, bu süre zarfında 1 kez de Şampiyonlar Ligi kupasını müzesine götürdü. 2007 ve 2008’de üst üste 2 yıl şampiyon olduktan sonra ligde üstünlüğü Barcelona’ya kaptıran Real, Jose Mourinho ile 2012’de yeniden şampiyon olarak Katalan ekibinin hege-monyasına dur dedi. Son 7 yılda transfere tam 821 milyon Euro harcayan Real Madrid,

bu süreçte Cristiano Ronaldo’ya 94, Ga-reth Bale’e 100 ve James Rodríguez’e 80 milyon Euro ödeyerek transfer piyasasının rekorlarını kırdı. Mesut Özil, Xabi Alonso ve Di Maria gibi önemli isimlerini satan Real’in bu süreçte en önemli kazancı 30 milyon Euro gibi değerinin çok altında bonservis ücreti ödeyerek kadrosuna kattığı Alman Toni Kroos ve Hırvat Luca Modriç oldu. Özellikle 100 milyon Euro’luk Bale beklentileri karşılamaktan uzak kaldı. Sık sık sakatlanarak takımını yalnız bırakan Bale’in İngiltere’ye geri döneceği basında sık sık yer aldı. Bu yıl hem ligde hem de Avrupa’da başarısız olan Real Madrid’de teknik direktör Carlo Ancelotti ile birlikte gidecekler listesinde kaleci Casillas ve yıldızı Ronaldo’nun da adı geçiyor.

Geçen yıl şampiyonluğu Arda’lı Atletico Madrid’e kaptıran Barcelona ise bu yıl eski oyuncusu Luis Enrique yönetiminde 3 kulvarda başarılı oldu. Kral Kupası ve Şam-piyonlar Ligi’nde finale kalan, La Liga’da şampiyonluk için tek galibiyete ihtiyacı olan Barca’da başarının mimarı Messi ile birlikte Suarez ve Neymar oldu. Yarı finalde Alman ekibi Bayern Münih’le karşılaşan Barcelona, hem 2 yıl öncenin rövanşını aldı hem de ku-panın en büyük favorisi olduğunu gösterdi. 6 Haziran’da Berlin Olimpiyat Stadı’nda Avrupa’nın en büyüğü olmak için Barcelona ve Juventus sahaya çıkacak. İbre İspanyol ekibini gösteriyor ama futbol bu!

Page 39: Zamandk311 eg

39 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ39 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMANSPORYaşadığımız coğrafya itibarıyla bazı

nimetlerin içinde yüzüyoruz. Bizden önce-kilerin sayesinde zahmetsiz elde ettiğimiz nimetlerin başında geliyor ezan sesiyle uyanmak. Birçoğumuz belki farkında bile değildik bunun. Ta Beşiktaş Müslüman futbolcu Demba Ba’yla sözleşme imzala-yana dek. Senegalli oyuncu ezan sesiyle uyanmanın ne büyük bir nimet olduğunu hatırlattı bize. Siyah-beyazlı takımı tercih etmesindeki önemli etkenlerden biri de Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasıydı. Yoksa şu sözler dökülmezdi dudakların-dan: “Müslüman bir ülkede olmak, benim futbola daha rahat konsantre olmamı ve daha mutlu olmamı sağlıyor. Türkiye’de özel hayatıma çok uygun bir ortam var. Burada olmaktan dolayı çok huzurluyum ve kendimi tamamen futbola verebiliyorum.”

90’larda Televole kültürünü yurt sathına yayan futbolcu kuşağından sonra, düzgün aile yaşantısına sahip oyuncular artıyor her geçen gün liglerimizde. Mesela Kuyt, Alex De Souza gibi yıldızlar hem profesyonellik hem de aile yaşantılarıyla örnek bir hayat sürdüler bu topraklarda. Ve sevildiler. Demba Ba da kısa zamanda onlardan biri olmayı başardı. Daha ilk yılında her takımdan taraftarların sevdiği oyunculardan biri oldu.

Sezon başında Chelsea gibi bir takım-dan Beşiktaş’a geldiğinde kimse onun sanki 40 yıldır camianın içindeymiş gibi hareket edeceğini kestiremiyordu. Çabuk kaynaştı takım arkadaşlarıyla. Hem onların hem yönetimin hem de taraftarın gözdesi oldu. Adına şarkılar bestelendi, şiirler yazıldı.

İlk etapta golleriyle öne çıktı. Zamanla inancıyla... Bu iki özelliği hep dengeli gitti. Necip Fazıl’ın dile getirdiği ‘Yokluğunda buldum seni’ dercesine sarıldı ezana, namaza. Ama bir Hagi, bir Alex gibi de dök-türdü sahada. Gollerini ardı ardına sıraladı. Bu yönünü az sonra anlatalım isterseniz. Önce onu sıra dışı yapan inancıyla ilgili kısmını açalım.

Sabah namazlarını neredeyse her gün evinin yakınındaki camide kılıyor. Gün doğarken uyanıp namaz için camiye giden kaç kişi var çevremizde? Namazdan sonra eve gelip biraz daha uyuyan, antrenmana gitmek için kalkan, antrenman bittikten sonra tekrar eve gelip uyuyan, uyandığında eşi ve çocuklarıyla vakit geçiren biri o. Mü-tevazı bir özel hayatı, namazı merkeze alan bir yaşantısı var. Ve bu hayat onu çok mutlu ediyor. Birçok röportajında İstanbul’un havasına, suyuna, güneşine olan sevgisini belirtti ama her defasında ezana ayrı bir paragraf açtı: “En güzel taraflarından biri de sabahları ezan sesini duyarak uyanıyorum. Bunu tarif edecek kelimeler bulamıyorum. Benim için çok özel bir duygu ve büyük mutluluk.”

Twitter’dan bir takipçisi “Hey Demba! Bana yardım eder misin? Sabah namaz kıl-maya kalktığında beni de uyandırır mısın? Eğer beni ararsan namaz kılacağım.” diye mesaj attı ona. Demba Ba’nın “Numaranı yolla.” cevabı sosyal medyada gündem oldu. Takipçisi de denileni yaptı. Senegalli camiye gittiği ilk sabah namazı esnasında unutmadığı o takipçisini aradı cep tele-fonundan. Açılmadı telefon ama o ısrarla aramayı sürdürdü. Çünkü karşısındaki kişinin samimiyetine inanmıştı.

Bir başka gün âdeta farkında olmadı-ğımız bir nimeti daha gözümüzün içine sokacaktı: “Ezan okunduktan 5 dakikada sonra nerede olursanız olun cami bulu-yorsunuz. Bu beni çok mutlu ediyor.” Ama yüzde 99’u Müslüman olan ülkem insanına, çaktırmadan, belki bilinçle, bir eleştirisi de vardı: “Beni çok şaşırtan olaylardan biri de namaz vakti bu kadar az kişinin camiye gitmesi.” İslami yaşantısıyla bir nevi elçilik yapıyordu. Gittiği her ortamda İslam’ın gü-zelliklerini göstermeye çalışan insanların bu güzel dini yanlış bildiğini, yanlış anladığını düşünen biriydi o. Ocak ayında 12 kişinin

öldüğü Charlie Hebdo katliamının çok konuşulduğu dönemde Fransız televizyonu Canal Plus’a çıktı. Sunucunun “Müslüman mısın yoksa İslamcı mı?” sorusuna, “Yıllar-dır Müslümanlar öldürülüyor. Öldürenlere siz hangi dine mensupsunuz demedik. Katil her yerde katildir.” cevabını verdi.

Her golünden sonra secdeye kapandı, şükretti Allah’a. “Nimetlere ve başarıya şükretmeyi ve şükrettikçe başarmayı Hazreti Muhammed’den öğrendim.” açıklamala-rında bulundu. Peygamber Efendimiz’in (SAV) ‘herkese hoşgörülü davranıp kimseyi incitmemesi, herkesi doğruya çağırması, kadınlara ve çocuklara şefkatle yaklaşması, kendisine gelen herkese yardım etmesi’ çok etkiledi Demba Ba’yı. Türkiye’ye transferin-den hemen önce vatandaşı F.Bahçeli Musa Sow ile birlikte umreye gitti. Başta ülkesi Senegal olmak üzere, Afrika ve Filistin’e yaptığı maddi yardımlarla da örnek oldu.

Onun sayesinde yıllarca Beşiktaş tri-bünlerinin dilinden düşmeyen “Pascal bizi diskoya götür” tezahüratının yerini “Demba Ba bizi cumaya götür” tezahüratı aldı. Bu te-zahürat Pascal Nouma’nın bile hoşuna gitti: “Ben taraftarı diskoya götüremedim ama Demba Ba’nın onları camiye götürmesini çok isterim.”

Usta komedyen Kadir Çöpdemir’in ona yazdığı şiir de “Bizi Cumaya Götür’ adını taşıyordu. Şöyle diyordu şiirinde Çöpdemir: “18’den yapıştırdın füzeyi / Bir vuruşta sarstın rakip kaleyi / Otomatik buluyorsun kıbleyi / Götür bizi Demba Ba cumaya götür”...

Taraftarların dilinden düşürmediği bestelere konu oldu. Müslüm Gürses’in seslendirdiği ‘Hangimiz Sevmedik Çılgınlar Gibi’ şarkısı ona uyarlandı. “Demba Ba

seninle imana geldik, Demba Ba bize imam olsana” diye tribünlerin dilinden düşmeyen bu uyarlamayı ünlü sanatçılar Hakan Altun, Zafer Algöz, Umut Kurt gibi isimler bile seslendirdi.

Aylık futbol dergisi Four Four Two’da yer alan bir röportajında ona şöyle bir soru soruldu: “Şampiyon olursanız bunu nasıl kutlayacaksın?” Senegallinin cevabı bu-güne kadar hiç benzeri olmayan bir içeriğe sahipti: “Şampiyon olursak taraftarlarımızı Sultanahmet Camii’nde sabah namazına bekliyorum! Ama özellikle sabah namazına. Biz o kadar uğraşıp şampiyon olduktan sonra onlar da bir sabah erken kalksın artık!”

Sonrasında caminin imamı İshak Kı-zılaslan, şampiyon olmaları hâlinde hem Demba Ba’yı hem de Beşiktaş taraftarlarını sabah namazına beklediklerini söyledi. İmam, “Gerekirse Ayasofya Meydanı’nı da kullanırız.” sözleriyle 70 bin kişiyi ağırlaya-bileceklerini duyurdu. Şu an ligin zirvesinde yer alan ekiplerden biri olan Beşiktaş şam-piyon olursa, yeryüzünde bugüne kadar hiç yaşanmamış bir olaya şahitlik edebiliriz bu topraklarda.

Tüm bunların yanında Demba Ba, neredeyse her hafta gollerini de atmaya devam ediyor. Son vuruşları mükemmel, pozisyonlarda nerede duracağını çok iyi biliyor. Daha şimdiden 6 milyon bonservis bedeli karşılığında 4 yıllığına anlaştığı, for-masını ilk kez deplasmandaki Feyenoord maçında giydiği Beşiktaş’ın tarihine geçti. Bu maçın rövanşında Ba, 3 gol birden attı. Böylece Beşiktaş’ın Avrupa kupalarındaki ilk hat-trick yapan oyuncusu oldu. Şu ana kadar oynadığı 42 resmî maçta attığı 27 golle de siyah-beyazlı takımın bir sezonda en çok gol atan oyuncusu sıfatıyla kulüp tarihine geçti.

O’ takımdan izole duran bir yıldız oyuncu değildi. Israrla, atacağı gol sayısının iyi bir oyuncu olup olmadığı yönünde kriter kabul edilemeyeceğini dile getiriyordu. Takım 11 futbolcudan oluşuyordu ve tüm arkadaşlarının başarıda payı vardı. Takımda yer alan Mustafa Pektemek, Cenk Tosun gibi forvetler de onunla oldukları için çok şanslıydı. Zira Demba Ba bir şeyler öğret-mekten zevk alan bir profesyoneldi. Nite-kim Cenk Tosun onun için şöyle diyecekti: “Öğretmekten zevk alıyor. Onun arkasında yedek kalmak bile bir futbolcu için öğretici.”

Demba Ba’ya göre şampiyonluk yo-lunda Beşiktaş’ın en büyük avantajı, takımın oyun ve oyuncu kalitesi. Türkiye’de en beğendiği futbolcu takım arkadaşı Gökhan Töre. Teknik direktörü Slaven Bilic’in de ligin en iyi hocası olduğunu düşünüyor.

Sezon başı Chelsea’den transfer edilen Ba, havaalanında taraftarların tekbirli tezahüratlarıyla karşılanmıştı. Bakalım bu tekbirler 70 bin kişinin katılımıyla sezon sonu Sultanahmet Camii’nde tekrarlanacak mı?

BEŞİKTAŞ İMAMI DEMBA BA!SEZON BAŞI CHELSEA’DEN TRANSFER EDILEN DEMBA BA, HAVAALANINDA TARAFTARLARIN TEKBIRLERIYLE KARŞILANMIŞTI. BAKALIM BU TEKBIRLER 70 BIN KIŞININ KATILIMIYLA SEZON SONU SULTANAHMET CAMII’NDE TEKRARLANACAK MI?BEHRAM KILIÇ

Demba Ba ve Sow birlikte umreye gittiler.

Page 40: Zamandk311 eg