40
www.zamaniskandinavya.dk 22 - 28 NİSAN 2015 • YIL : 7 • SAYI : 307 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO 35 EKREM DUMANLI İslamcılık ve baskı rejimi Ali ile Nino 34 21 ALİ BULAÇ ABDULLAH AYMAZ Neredesin Ebûzer! 'Bütün fesadın başı kibirdir' KAMİL SUBAŞI 11 ARINMAK İÇİN BİSMİLLAH ARINMAK İÇİN BİSMİLLAH Kopenhag Türk Film Festivali 7 - 13 Mayıs 2015 AYRINTILAR SAYFA 33’DE YILDIZ AKDOĞAN: Müslüman gençler seslerini duyurmak için mücadele ediyor HABERİ 14'TE Ermeni Meselesi’ne dair çalışmalarıyla önce çıkan Prof. Dr. Kemal Çiçek’e göre sadece 22 ülkenin soykırımı resmen tanıması yanıltmamalı. zira diaspora sosyal bilimlere bu ifadeyi soktu. 1 28'DE ÇALIŞSAYDIK SOYKIRIM LITERATÜRE GIRMEZDI Sözde soykırım anıtına Türkiye’den tepki Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın ünlü meydanlarından Kultorvet’te 10 gün süreyle teşhir edilecek olan Ermeni ‘soykırımı’ anıtına Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez tepki gösterdi. Türkiye’nin tepkisini çeken anıta Kopenhag Büyükşehir Belediyesi’nin teknik ve çevre komisyonu izin verdi. 1 5'TE Muhafazakarlar, İslamcılığı Nazizme eşit tuttu Muhafazakar Parti’nin bilboardlara astığı ‘Stop Nazi İslamisme’ (Nazi İslamcılığını durdur) afişine kendi üyeleri bile tepki gösterirken, parti başkanı Sören Pape Poulsen, Danimarka’da çok azda olsa ’Nazi İslamcılar’ bulunduğunu iddia etti. Nazi ve İslam kelimesinin birarada kullanılmasına göçmen karşıtı Danimarka Halk Partisi bile karşı çıkarken, Güney Danimarka Üniversitesi’nden dinler tarihi uzmanı Mikael Rothstein, İslamcılığı Nazizme benzetmeyi ’aptallık’ olarak tanımladı. İlanın fikir babasının Suriye asıllı Naser Khader olduğu ortaya çıktı. HASAN CÜCÜK'ÜN HABERİ 6'DA

Zamandk307 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    241

  • Download
    5

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk307 eg

www.zamaniskandinavya.dk22 - 28 NİSAN 2015 • YIL : 7 • SAYI : 307 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

35

EKREM DUMANLI

İslamcılık ve baskı rejimi

Ali ile Nino

34 21

ALİ BULAÇ ABDULLAH AYMAZ

Neredesin Ebûzer! 'Bütün fesadın başı kibirdir'

KAMİL SUBAŞI

11

ARINMAK İÇİN

BİSMİLLAH

ARINMAK İÇİN

BİSMİLLAH

Kopenhag

TürkFilm Festivali

7 - 13 Mayıs 2015AYRINTILAR SAYFA 33’DE

Y I L D I Z A K D O Ğ A N :

Müslüman gençler seslerini duyurmak için mücadele ediyor

HABERİ 14'TE

Ermeni Meselesi’ne dair çalışmalarıyla önce çıkan Prof. Dr. Kemal Çiçek’e göre sadece 22 ülkenin soykırımı resmen tanıması yanıltmamalı. zira diaspora sosyal bilimlere bu ifadeyi soktu. 1 28'DE

ÇALIŞSAYDIK SOYKIRIM LITERATÜRE GIRMEZDI

Sözde soykırım anıtına Türkiye’den tepki

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın ünlü meydanlarından Kultorvet’te 10 gün süreyle

teşhir edilecek olan Ermeni ‘soykırımı’ anıtına Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez

tepki gösterdi. Türkiye’nin tepkisini çeken anıta Kopenhag Büyükşehir Belediyesi’nin teknik ve çevre komisyonu izin verdi. 1 5'TE

Muhafazakarlar, İslamcılığı Nazizme eşit tuttuMuhafazakar Parti’nin bilboardlara astığı ‘Stop Nazi İslamisme’ (Nazi İslamcılığını durdur) afişine kendi üyeleri bile tepki gösterirken, parti başkanı Sören Pape Poulsen, Danimarka’da çok azda olsa ’Nazi İslamcılar’ bulunduğunu iddia etti. Nazi ve İslam kelimesinin birarada kullanılmasına göçmen karşıtı Danimarka Halk Partisi bile karşı çıkarken, Güney Danimarka Üniversitesi’nden dinler tarihi uzmanı Mikael Rothstein, İslamcılığı Nazizme benzetmeyi ’aptallık’ olarak tanımladı. İlanın fikir babasının Suriye asıllı Naser Khader olduğu ortaya çıktı. HASAN CÜCÜK'ÜN HABERİ 6'DA

Page 2: Zamandk307 eg

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı .................................................................................................................................... +46 72 336 35 54• Norveç: Ömer Fevzi İpek .......................................................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ................................................................................................................ + 358 46 63 44 686• Aarhus: Rasim Atakan ............................................................................................................................. + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir ................................................................................................................................. + 90 5332 83 89 86

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam ........................................................yildirim@bahar.dk ...................................................+45 71 51 43 85Okur Hattı: ........................................... [email protected]: ................................................. [email protected]............................................+45 70 20 69 70

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziEditorial Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci [email protected]

Benim Ailem EditörüSüleyman UysalGrafik Tasarım

Sebahattin ÇelebiReklam / Advertising

+45 71 51 43 85

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Türkoloji biliminde iki büyük temel mevcut.

Bunlardan birisi Kaşgarlı Mahmud, diğeri ise eski Türk “Run” yazıları. Bu

Run yazılarının bulunması ve Türklere

ait olduğunun bilinmesi Türk kültürü bakımından çok büyük

bir olaydır. İşte bu eski Türk yazılarını ilk bulan kişi, ismi

Filip (Philipp) Johan Tabbert (Stralenberg) olan İsveç ordusunun

bir subayıdır.

Arif Rehimoğlu

Hayatını Türkoloji’ye adamış bir bilim adamı

■ İSVEÇ

İnternet kullanma yaşı 2’ye düştü

İsveç’te internet kullanma yaşının 2’ye kadar indiği kaydedildi. İsveç Medya Kon-seyi’nin yayınladığı son çalışmasına göre, 10 yıl önce 9 olan internet kullanmaya başlama yaşı günümüzde 2 yaşına kadar düştü. İsveç Medya Konseyi’nin araştırmasına göre, İsveçli iki yaşındaki bebeklerin üçte biri internette oyun oynuyor.

Araştırmada, çocukların evlerinde bilgisayardan ziyade daha çok tablet kullan-dıklarına da vurgu yapılıyor.

■ İSVEÇ

Yeni teknoloji telekulak yapımını zorlaştırıyor

İsveç polisi, internet tabanlı telefon kulla-nımının artmasıyla zanlıları dinlemenin daha da zorlaştığını söyledi. İnternet üzerinden sesli ve yazılı görüşme imkanı sağlayan Skype ve Viber gibi programların bilgiyi şifreleyerek karşı tarafa aktardığını kayde-den İsveç Milli Savunma Koleji’nde askeri teknoloji eğitimi alan polis memuru Johan Sigholm, bunun dinlemeyi zorlaştırdığını ifade etti. Johan Sigholm, dinlemenin zor ama imkansız olmadığına da vurgu yaptı. İsveçli mahkemelerin 2013 yılında polise bin 251 kişiyi dinleme yetkisi verdiği bildirildi.

■ DANİMARKA

Aynı hastayla aynı doktor

Hastalar, hastalıklarını ve belirtilerini pek çok doktora açıklama sıkıntısından kurtulacak. Hastanede tedavi görmeleri gerektiğinde, tedavi süreçleri boyunca hastalıklarıyla aynı doktor ilgilenecek. Danimarka Bölgeleri, çeşitli departmanlar ve hastanelerde yeni bir model girişiminde bulunuyor. Pek çok hasta, oradan oraya savrulduklarını düşünüyor. Danimarka Böl-geleri bu sorunu çözmeye çalışıyor. Hvidovre Hastanesi Başhekimi Juri Pedersen, “Tedavi süreciyle aynı doktorun ilgilenmesi sadece hastalar için bir avantaj değil. Aynı zamanda doktorlar için de bir avantaj. Doktor hastayı tanıyıp hasta geçmişini öğrendikten sonra, profesyonel tedavi sürecini yürütmek kolaylaşıyor ve tedavi daha iyi ilerliyor.” dedi. Ancak bütün hastalara tüm tedavi süreçleri boyunca aynı doktorun ilgilenmesi şu anda mümkün değil. Bu uygulamaya 2018’den itibaren geçilmesi planlanıyor.

■ İSVEÇ

Bakanların şehir içinde uçak kullanması vatandaşı kızdırdı

İsveç’te devlete ait uçakların hükümet üyeleri tarafından başkent Stockholm’deki iki havaalanı arasında kullanılması kamuoyunda tepkiye neden oldu. Başta muhalefet partileri olmak üzere toplumun değişik kesimleri, birbirine çok yakın olan bir havaalanından diğerine uçakla gitmenin devlet parasını çarçur etmek olduğunu savundu. İsveç’in başkenti Stockholm’de Arlanda ve Bromma adında iki farklı havaalanı bulunuyor. Söz konusu

havaalanlarının arasındaki mesafe ise 41 kilometre. Expressen Gazetesi bazı hükümet üyelerinin bu mesafeyi uçakla gittiğini ortaya çıkardı. Gazeteye göre geçtiğimiz aylarda iki havaalanı arasında başbakan ve bakanları taşımak için 6 farklı uçak seferi yapıldı. Olayın ortaya çıkmasının ardından vatandaşlar so-syal medya üzerinden ve gazeteler aracılığıyla duruma tepki gösterirken bakanların şehir içi ulaşım için uçakları kullanmasının hem

“Ermeni Anıtı’nın söylenen tarihte

dikilmesi durumunda etrafında Türkiye’yi soykırımla

suçlayıcı ve aşağılayacı bir plaket

ya da açıklamanın yer almamasıni talep

ettik.”

Mehmet Dönmez

Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi

■ İSVEÇ

Rus denizaltısı yerine balıkçı teknesi bulundu

İsveç deniz kuvvetlerini Ekim ayında alarma geçiren Rus denizaltısının balıkçı teknesi olduğu ortaya çıktı. Stockholm’ün güneyinde yer alan denizde Rus deniz altısının bulunduğu iddiaları üzerine yapılan çalışma-larda, bölgede daha önce batmış “Zaman Hırsızı” adlı bir balıkçı teknesine ulaşıldı. Rus basınının İsveç basınından aktardığına göre, 2,26 milyon dolar harcama yapılarak binlerce kişinin yaptığı arama sonunda denizin altında 10 metre uzunluğunda, 3 metre genişliğinde balıkçı teknesi bulundu. İddialara göre ülkenin güneyinde bulunan Rus denizaltısı “casusluk” faaliyetleri gerçekleştiriyordu. İsveç donanma-

sının yaptığı çalışmalarla ilgili rapor hükümete iletildi. İsveç basının bir kısmı görgü tanıkları-nın su yüzeyinde bir Rus denizaltı gördüklerini ve boyunun 20-30 metre civarında olduğunu yazmıştı. Rusya yönetimi ise iddiları yalanla-yarak bölgede askeri tatbikat yapan diğer ülke gemileri olabileceğine dikkat çekmişti. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgro Konaşen-kov, İsveç askeri otoritelerine Soğuk Savaş retorikleri ile hareket ettikleri suçlamasında bulunmuş ve bu tür girişimlerin sadece bölgede tansiyonun yükselmesine neden olabileceği uyarısında bulunmuştu.

Page 3: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

I N T E R N A T I O N A L S C H O O L

Østerbro

I N T E R N A T I O N A L S C H O O L

Østerbro

We grow with them at Østerbro International School, where the individ- ual comes first.

Our primary aim is to identify and appreciate the unique potential of each pupil and

develop it to the full in a caring, comfortable and happy environment. Pupils receive an

excellent, well-rounded educa- tion from dedicated and well-qualified teachers, developing

qualities which will equip them to face life’s challenges with self-belief and optimism.

As your child grows

Østerbro International School • Præstøgade 17 • 2100 Copenhagen Ø Tel.: +45 70 20 63 68 • Website: www.oeis.dk • E-mail: [email protected]

Bygger bro til fremtiden

■ NORVEÇ

İşçi Partisi’nden Filistin vaadiNorveç’in en büyük ve anamuhalefet

İşçi Partisi (Ap) Genel Başkanı Jonas Gahr Støre, önümüzdeki seçimlerde iktidar olmaları durumunda Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını belirtti. Partisinin yıllık genel toplantısında konuşan Støre, Filistin-lilerin kendi devletlerine sahip olma hakkı bulunduğuna dikkat çekti. Filistini tanıyarak, Filistinlilerin bu hakkını ifade edeceklerini belirtti. Başkan, İsrail Başbakanı Bünya-min Netanyahu’yu da eleştirerek şunları kaydetti: “Filistin topraklarının büyük ölçekte daraltılması sürerken, bir barış süreci yokken ve taraflardan birisi Filistin adına bir devlet istemiyorken Filistin’i tanımlamak için barış anlaşması bir şart olamaz.” Norveç Devlet Televizyon’unda (NRK) yayınlanan bir haberde Støre’nin şu ifadelerine yer verildi: “Filistinlilerin kendi devletine sahip olma hakkı var. Norveç’te oturup başka alterna-tif çözümler aramaya temkinliyim. Buna Filistinliler karar vermeli. Hedefin, halen Filistin adına bir devlet kurulması olduğunu düşünüyorum.” Konuşmasında, yakın zamanda İsrail ve Filistin’i ziyaret ettiğini söyleyen Støre, orada karşılaştığı İsraillilerin

de Filistin işgaline son verilmesini istediğini aktardı. Ayrıca iki tarafında özgürlüğe kavuşması gerektiğine dikkat çeken Støre, İşçi Partisi’nin iki halkın da dostu olduğunu, herhangi bir tarafı tutmadığının altını çizdi.

■ İSVEÇ

Esed, Expressen’e konuştuSuriye Devlet Başkanı Beşşar Esed,

geçtiğimiz günlerde muhaliflerin eline geçen İdlib’teki çatışmalarda Türkiye’nin Nusra Cephesi’ne destek verdiğini iddia etti. İsveç gazetesi Expressen’e röportaj veren Beşşar Esed’e, Türkiye’nin Suriye’de radikal gruplara destek verdiği iddiası da soruldu. Söz konusu iddiaların kesin bilgiye dayandığını savunan Esed, “Türkiye’den her konuda destek alıyorlar. Adeta tek bir odu gibi hareket ediyorlar. Benim burada kastettiğim teröris-tler ‘Nusra Cephesi’ bunlar El Kaide’nin bir kolu. Türkiye, İdlip saldırısında kurumları ve istihbaratıyla bunlarla tek bir ordu gibi hareket etti. Sonuç olarak bu durum Suriye

ordusunun zayıflığı veya gücüyle ilgili değil. Bu tamamıyla teröristlerin Türkiye’den aldıkları yardımla ilgilidir.” dedi. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın kendilerine has ajandaları olduğu yönündeki açıklamalara cevap veren Esed, “Her şeyden önce sözünü ettiğiniz bu devletler bağımsız devletler değildir. Dolayısıyla kendilerine has bir ajandaya sahip değiller. Ancak bazı durum-larda başkalarının ajandalarında kullanılan kendilerine has, dar görüşlü tutum yada davranışları, intikamcı veya nefrete dayalı tavırları olabilir. Açık ve dürüst olmak ger-ekirse bazı durumlarda bu durum ABD’nin ajandalarına hizmet etti.” ifadelerini kullandı.

■ NORVEÇ

Norveç Çin ile somon ihracatında anlaştıÇin, Norveç ile somon balığı ithali ko-

nusunda anlaşmaya vardı. Norveç Balıkçılık Bakanı Elisabeth Aspaker, son aylarda Çin ile somon balığı ihracatına ilişkin oldukça yapıcı dialog içerisinde olduklarını söyley-erek, ‘’Şuan Çin ile memnuniyet verici bir anlaşma imzaladık.’’ dedi. Bakan, yeni anlaşma ile Norveç’ten Çin’e somon balığı ihracatının devam edeceğini bildirdi. Çinli yetkililer, Norveç’ten, Çin’e ihraç edilen

somon balıklarında ILA somon virüsü olup olmadığına ilişkin resmi sertifika istemiş, belgeler için Norveç’e 18 Nisan’a kadar süre tanımıştı. Çin, bir tür grip virüsü olan ILA somon virüsünün tehlikeli olduğunu iddia etmiş, ancak Norveç Çiftçi Güvenliği Yönetimi ise ILA somon virüsünün birçok çeşidinin olduğunu, Norveç somon balıklarında görülen virüsünse herhangi bir tehlike içermediğini savunmuştu.

■ DANİMARKA

Güvenliğin silah eğitimi yokmuş

15 Şubat’ta saldırıya uğrayan sinagogda nöbet tutan 2 güvenlikten yalnızca biri zo-runlu silah eğitimi almış. TV2 kaynaklarına göre, terörist saldırıların arkasında olduğu iddia edilen Ömer el-Hüssein’in sinagoga saldırdığı gün MP5 makineli tabancasının şarjörünü kaybeden bekçinin silah eğitimi almadığı ortaya çıktı. Saldırıda, Yahudi güvenlik görevlisi Dan Uzan öldü, 2 polis memuru da yaralandı. Polis, yalnızca tek el ateş ederken bunun sebebi de büyük ihtimalle güvenliğin makineli tabancasının şarjörünün çıkması olduğu tahmin ediliyor. Şarjörün düşmesinin insan hatası mı yoksa teknik bir hatadan mı kaynaklandığıysa bilinmiyor.

■ DANİMARKA

Emzirme ile ADHD bağlantısız

Annenin bebeğini çok veya az emzirmesinin ADHD (Dikkat Eksikligi ve Hiperaktivite Bozukluğu) hastalığıyla bir bağlantısı yok. Odense’de az emzirilen bebeklerde ADHD hastalığı olup olmadığı arasındaki bağlantıyı incelemek için yapılan bir araştırma projesinin sonuçları bu şekilde çıktı. Daha önce yapılan araştırmalar, az emzirme ile hiperaktivite ve ADHD arasında bir bağlantı olduğunu ileri sürmekteydi. Yeni araştırma bu bağlantıyı yalanladı. Prof Niels Bilenberg, “Uzun süre emzirmenin herhangi bir koruyucu etkisi olmadığı görülüyor. Bu da az veya çok emzirmekle bu hastalığın belirtilerini gösterme arasında herhangi bir bağlantı olmadığı anlamına geliyor.” dedi.

Page 4: Zamandk307 eg

4 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

1972 yılından bu yana görevde bulunan Danimarka Kraliçesi II. Margrethe’nin yaş günü için Avrupa’nın değişik ülkelerindeki kraliyet aileleri de Kopenhag’a geldi.

Danimarka Kraliçesi’nin 75. yaş günü kutlandıZAMAN KOPENHAG

1Avrupa’nın değişik ülkelerindeki kraliyet aileleri Danimarka Kraliçesi

II. Margrethe’nin 75. yaş günü kutlamaları için Kopenhag’a geldi. Kutlamalara ayrıca birçok ülkenin devlet başkanı da katıldı.

14 Ocak 1972’den beri 43 yıldır Danimarka Kraliçesi olan II. Margrethe

75 yaşına girdi. Kraliçe’nin yaşgünü için başta başkent Kopenhag olmak üzere Danimarka’nın değişik şehirlerinde kutlama programları organize edildi.

16 Nisan 1940 tarihinde doğan Kraliçe II. Margrethe, halihazırda dünyada en uzun süre görevde bulunan kraliçelerinden biri olarak biliniyor.

Malmö’nün ünlü Folket’s Parkın’da Anadolu Dil ve Kültür Olimpiyatları gerçekleştirildi.

Malmö, Türk Kültür Festivali’yle coştuMalmö Türk Kültür Festivali geçtiğimiz hafta içerisinde Malmö’de Folket’s Parkın’da gerçekleştirildi. Bu yıl yedincisi düzenlenen etkinliğe çok sayıda kişi katıldı. ZAMAN MALMÖ

1Malmö Türk Kültür Festivali geç-tiğimiz hafta içerisinde Malmö’de

gerçekleştirildi. Bu yıl yedincisi düzenlenen etkinliğe başta Malmö olmak üzere Skane bölgesinde yaşayan çok sayıda kişi katıldı. Malmö’nün ünlü Folket’s Parkın’da gerçek-leştirilen etkinlik kapsamında ayrıca Ana-dolu Dil ve Kültür Olimpiyatları gerçekleşti-rildi. Festivalde, İsveçlilerin Türk mutfağına ve müziklerine gösterdiği ilgi görülmeye

değerdi. Malmö’de faaliyet gösteren çok sayıda sivil toplum kuruluşunun stand açtığı etkinlik ayrıca söz konusu kuruluşlar açısın-dan da önemli bir tanıtım fırsatı oldu.

Festival kapsamında Ayda ve Lara, Timur Sakka, Behrang Miri, Kasım Alper Özdemir sahne alırken Rytm of Turkey, Barnens Dag sahne aldı. Festivalde ayrıca Anadolu Dil ve Kültür Olimpiyatları gerçekleştirildi. Anadilleri Türkçe olmayan öğrencilerin Türkçe seslendirdikleri şarkılar dinlemeye değerdi.

Page 5: Zamandk307 eg

5 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. ©

Mov

ing

Med

ia A

pS

Sözde soykırım anıtına Türkiye’den tepki

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın ünlü meydanlarından Kultorvet’te 10

gün süreyle teşhir edilecek olan Ermeni ‘soykırımı’ anıtına Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez tepki gösterdi. Türkiye’nin tepkisini çeken anıta Kopenhag Büyükşehir Belediyesi’nin teknik ve çevre komisyonu izin verdi. Amerikan-Ermeni or-taklığındaki İnvivia mimarlık şirketin hazır-ladığı 9 metre yükseklikteki “The Draem”(-Danish Remembrance Armenian Empathy Messenger) anıtı sözde Ermeni soykırımının 100. yılı münasebetiyle 23 Mayıst’a meydana dikilecek ve 10 gün süreyle kalacak. Dani-marka medyası anıtın dikilmesine geniş yer verirken, Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez haberi manşetten duyu-ran Politiken gazetesine e-posta aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Ahlaken kabul edile-mez ve hukuken asılsız olan 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak gösteren bir heykelin Ko-penhag’ın en büyük meydanına dikilmesi bizde hayal kırıklığı oluşturmuştur.” dedi. Anıtın mimarı Harward Üniversitesi’nden Prof. Allen Sayegh, anıtı dikmelerindeki amaçlarının soykırımı hatırlama ve empatiyi kutlama olduğunu söyledi. Allen Sayegh, anıtın mesajının barış olduğunu savundu.

Türkiye’nin tepkisini çeken anıtın dikilmesi konusunda bir yorum yapmayı reddeden Danimarka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard, “Danimarka hükümeti trajedik 1915 olayları kapsamında sessiz kalmıyor. Ancak 1915 olaylarını soykırım olarak resmen tanımıyor ve konunun tarihçilere

bırakılması gerektiği yönünde görüş beyan ediyor.” açıklamasını yaptı. Kopenhag Bü-yükşehir Belediyesi yetkilileri ise, Türkiye’nin Kopenhag’da dikilecek bir anıta karışma yetkisinin olmadığını belirttti. Belediyenin kültür işlerinden sorumlu başkanı Carl Christian Ebbesen, sanatın serbestçe ken-dini ifade etme hakkına sahip olduğunu

belirterek, “Türkiye bunu eleştiriyorsa kendi teklifini de masaya koymalıdır.” dedi.

Büyükelçi Dönmez basın toplantısı yaptıTürkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi

Mehmet Dönmez, soykırım anıtının geçici olarak başkent Kopenhag’da dikilecek

olması nedeniyle büyükelçilik binasında Türk basın mensuplarıyla bir basın toplantısı yaptı. Büyükelçi Dönmez, Danimarka’nın tarafsız tutumundan ötürü 100. yıl nedeniyle Ermenilerin faaliyetlerinin bu kadar geniş olacağını düşünmediklerini, anıtın dikileceği haberini alır almaz Ankara ile derhal temasa geçtiklerini söyledi. Danimarka’nın Ankara Büyükelçisi’nin Dışişleri Bakanlığı’na çağrıl-dığını ve büyükelçilik olarak ise Kopenhag Belediyesi ve Danimarka Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduklarını be-lirten Dönmez, “Anıtın söylenen tarihte dikilmesi durumunda etrafında Türkiye’yi soykırımla suçlayıcı ve aşağılayacı bir plaket ya da açıklamanın yer almamasıni talep ettik.” dedi. Dönmez ayrıca, Danimarka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard’un, ‘Bu konuyu tarihçiler konuşsun’ açıklamasının hükümetin tutumunu sergilediğini bundan

Page 6: Zamandk307 eg

6 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAM U H A F A Z A K A R P A R T İ ’ D E N T E P K İ Ç E K E N İ L A N :

İslamcılığı, Nazizme benzettilerHASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Danimarka’da genel seçimler için geri sayım devam ederken, partiler seçim

kampanyalarına yavaş yavaş start verdi. Muhafazakar Parti’nin bilboardlara astığı ‘Stop Nazi İslamisme’ (Nazi İslamcılığını durdur) afişi tepki çekti. Muhafazakar Partili üyelerin bile tepki gösterdiği afişleri parti başkanı Sören Pape Poulsen, Danimarka’da çok azda olsa ’Nazi İslamcılar’ bulunduğunu iddia etti. Nazi ve İslam kelimesinin birarada kullanılmasına göçmen karşıtı Danimarka Halk Partisi bile karşı çıkarken, Güney Dani-marka Üniversitesi’nden dinler tarihi uzmanı Mikael Rothstein, İslamcılığı Nazizme ben-zetmeyi ’aptallık’ olarak tanımladı.

Sağ blokun küçük partisi Muhafaza-karların, seçim afişleri tepki çekti. Büyük şehirlerin bilboardları asılan afişlerde ve gazetelere verilen ilanlarda ’Nazi İslam-cılığını durdur’ sözleri tepki çekti. İlanın fikir babasının Suriye asıllı Naser Khader olduğu ortaya çıkarken, parti lideri Sören Pape Poulsen ’Nazi İslamcılığı’ tabirinin çok sert olduğunu kabul etti. Poulsen, İslamcılar ile Nazistlerin aynı zihniyete sahip olduk-larını iddia ederken amaçlarının normal Müslümanları tartışmalardan ayrı tutmak olduğunu söyledi. ’Nazi İslamcılığı’nın fikir babası Naser Khader ise, ‘Aşırıcılar 1930’lu yıllardaki faşizm ve nazizmden ilham alıyor. Benzer yanları çok. Bu konuda parti olarak

mücadele etmemiz çok normal’ açıklamasını yaptı.

Poulsen, afişleri savunmasına karşılık partiye oy veren bazı seçmenler ilana sert tepki gösterdi. Muhafazakar Parti’nin Face-book sayfasına çok sayıda ’Bir daha asla Mu-hafazakarlara oy vermeyeceğim’, ‘Bu kadar düşebiliyor olmanızdan utanmanız gerekir’ gibi yorumlar yazıldı. Partinin Frederiksberg Belediye meclis üyesi Flemming Brank, ‘’Bu söylem birçok Müslümanı rahatsız edebilir. Bunu düşünmüş olmaları gerekirdi. Bence aşırıya kaçmış bir söylem.” açıklamasını ya-parken, Pernille Höxbro, “Ülkeyi birleştirmek yerine dağıtmış oluyoruz. Danimarka’nın ve Danimarka halkının ihtiyaç duyduğu şey bu değil. Ben de bir Muhafazakar Halk Partisi üyesiyim ve partimin herkese hitap etmesi gerektiğini düşünüyorum.’’ yorumunu yaptı.

Muhafazakar Partinin ilanlarına tepki gösterenler arasında göçmen ve Müslüman karşıtlığı üzerine politika yapan Danimarka Halk Partisi (DF) de yer aldı. DF’in entegras-yon sözcüsü Martin Henriksen, parti olarak aşırılığa dikkat çekip mücadele ettiklerini ancak Muhafazakar Parti’nin daha önce dile getirmediği sözleri seçim yaklaşırken kullanmasını hem gülünç hem de aşırı sert bulduklarını söyledi. Güney Danimarka Üniversitesi’nden dinler tarihi uzmanı Mikael Rothstein, Muhafazakar Parti’nin İslamcılığı Nazizme benzetmesini ’aptallık’ olarak tanımladı.

N O R V E Ç T O P L U M S A L A R A Ş T I R M A E N S T İ T Ü S Ü R A P O R U :

Göçmen erkekler daha faza ayrımcılığa maruz kalıyorYapılan bir araştırmaya göre, göçmen kökenli erkekler daha sıklıkla ayrımcılığa maruz kalıyor ve psikolojik sorunlar yaşıyor.

YASİR ÖZKAN OSLO

1Norveç’te yaşayan göçmen erkeklerin kadınlara oranla daha çok ayrımcı-

lığa uğradığı ortaya çıktı. Norveç Toplumsal Araştırma Enstitüsü’nin hazırladığı raporda, Norveçli göçmen erkeklerin okulda, iş ha-yatında, ev kiralarken ve polis sorgusunda ayrımcılığa uğradığı belirtildi.

Vårt Land gazetesinde yayınlanan rapora göre, göçmen asıllı kadınların sad-ede yüzde 3’ü polis karşısında ayrımcılığa maruz kalıyorken, erkeklerin ise yüzde 24’ü ayrımcılığa uğruyor. Ayrıca, özellikle Arap asıllı isimlere sahip erkekler ev kiralarken sorunlar yaşıyor. Ev sahipleri, düşük prestijli işlerde çalışan göçmen erkeklerden daha çok, yüksek prestijli işlerde çalışan kadınları kiracı olarak tercih ediyor.

Raporu değerlendiren Erkekler İçin Kaynaklar (Ressurssenter for Menn) Derneği Başkanı Are Saasted, göçmen erkeklerin sıklıkla ayrımcılığa maruz kaldığını, ancak toplumun bu sorunu farketmediğini söyledi. Toplumun göçmen erkeklere karşı önyargılı olduğunu belirten Saasted, erkeklerin eşitliğe karşı ve kadınların topluma entegre olmasına engel olarak görüldüğünün altını çizdi. Çocuğuna babalık yapmak isteyen göçmen asıllı erkeklerin toplumda kabul görülme-sinin çok zor olduğunu aktaran Saasted, “Önyargılar yüzünden erkekler ailenin bir parçası değil de, eşlerine ve çocuklarına karşı bir tehdit olarak algılanıyor.” dedi.

Öte yandan, yapılan diğer bir araştırma sonucuna göre, ayrımcılığa maruz kalan göçmen erkekler daha sıklıkla psikolojik sağlık sorunları yaşıyor ve psikolojik

sorunları (stres) derecesi daha yüksek oluyor. Depresyon ve bunaltı gibi rahatsızlıklarla daha sıklıkla karşılaşıyorlar. Uzmanlar, bu tür erkeklerin okul, kreş, sosyal ve sağlık

kurumlarında ‘baba’ figürü olarak kabul görülmediğini, bu sorunların psikolojik rahatsızlıklara yol açtığını ifade ediyor.

Page 7: Zamandk307 eg
Page 8: Zamandk307 eg

MF

8 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Şeytanlar akşamları yayılırlarHavaların ısınıp iklimin müsait hale

gelmesi ve günlerin de uzaması ev dışındaki mekânları cazip hale getirmektedir. Bu durum, bir yönüyle kontrolsüz bir şekilde çevreye açılan çocukların özellikle gençlerin, bir takım insi ve şeytani tuzaklara düşüp zarar görmelerine yol açmaktadır. Suçlara bakıldığında, oran olarak en çok suçların yaz aylarında işlendiği görülmektedir. Bu itibarla, bu dönemde çocukların tamamen kendi başlarına “Saldım çayıra, Mevlam gayıra!” düşüncesiyle serbest hareket etmelerine seyirci kalınmamalı; günleri planlanmalı eve geliş ve evden çıkış saatlerine dikkat edilmelidir.

Şeytanlar çevreye akşamları yayılır ve insanlara da en çok zararı bu vakitte verirler. Allah Rasulü (sas) “Çocuklarınızı ve suya giden hayvanlarınızı güneş battığında, yat-sının karanlığı kayboluncaya kadar dışarıya çıkarmayın. Zira güneş batıp da yatsının karanlığı kayboluncaya dek şeytanlar etrafa yayılırlar.” buyurmaktadır. Konuyla alakalı bir başka hadiste de: “Hava karardığında çocuklarınızı tutun, çünkü o vakitte şeytanlar etrafa yayılır.” Halkımız arasında söylenen “Akşam şer olur” sözü de öteden beri hep söylenegelmiştir. Şeytanlar ışığı ve aydınlığı

sevmez, aksine bunları uğursuz sayar ve karanlıktan medet umarlar. Zira onlar, hava karardıktan sonra daha rahat hareket etme imkânı bulurlar.

Hadislerden de anlaşıldığı üzere şeytan-lar karanlıkta cirit atmakta ve insanları yol-dan çıkarmak için bu vakitlerde özel gayret göstermektedirler. O halde, Efendimizin bu konudaki sözlerine kulak vererek, akşamları çocuklarımızın mecburiyet dışında dışarıda bulunmalarına müsaade etmemeliyiz; on-lardan özellikle akşamları belli saatlerde evde olmalarını istemeliyiz. İstemeliyiz ki, şeytanın kıskacına takılıp hayatlarını zehirlemesinler. Zaten çocuklar normalde karanlıktan kor-karlar, korkmanın da ötesinde karanlığın tesiriyle bir takım ruhi rahatsızlıklara maruz kalırlar. İbnu’l-Cevzi, akşam karanlığında çocukların dışarı salınması ile alakalı şöyle demektedir: “Bu saatte, çocuklar hususunda korkulur. Çünkü şeytanların girdikleri pislik umumiyetle çocuklarda vardır, ancak şeytana karşı korunmayı sağlayacak zikir çocuklarda yoktur. Şeytanlar ise, yayılmaları esnasında, takılıp kalmaları mümkün olan şeylere takılıp kalırlar. Bu sebeple akşam vakti çocuklar için tehlikeli bir vakittir.”

Şeytanların etrafa akşam vakitlerinde

yayılmalarının hikmeti; onlar için geceleyin etrafa yayılmak, gündüzleri yayılmaktan daha kolaydır. Çünkü karanlık, şeytani kuvvetler için aydınlıktan çok daha müsaittir. Sadece karanlık değil, bütün siyahlar bu şe-kildedir. Bu nedenle, çocukların akşam-yatsı arası rastgele ortalıkta bırakılması doğru değildir. Bu hususta her anne baba çocuk-larının eve geliş saatlerini (hava kararmadan önce) belirleyerek, saatinde evde olmalarını çocuklarından istemeli ve bu konuda da kararlılıklarını uygulamalarıyla ortaya koy-malıdırlar. Örneğin çocuğa “Seni, gündüzleri günlük programlarını gerçekleştirmek için serbest bırakabiliriz, ancak akşamları erken saatte evde olmanı istiyoruz.” demelidirler. Böyle bir kararlı tavır çocuğun saatinde evde olmasında etkili olacaktır. Aslında bu uygulama bir prensip olarak, çocuklara küçük yaşlardan itibaren kazandırılması gereken en önemli bir davranış olmalı ve bu davranış da çocukta bir alışkanlığa dönüşmelidir. Aksi durumda, gençlik döneminde çocuğa bir kural koymanın fazla bir önemi yoktur.

Bazı anne babalar özellikle hafta son-ları ve tatillerde “Nasıl olsa okul yok, ders yok” deyip çocuklarını alabildiğine serbest bırakmaktadırlar. Oysa hayat bir disiplinden

ibarettir. Disiplini elden bırakanlar hayatla-rını verimsiz hale getirirler. Yaz aylarında, günün de uzun olması sebebiyle ailenin gözetiminde daha az kalan çocuklar, gün-lerini adeta dışarıda geçirirler ve bu zaman zarfında da her türlü olumsuz manzaralarla karşılaşabilirler. Bu da çocukların madde ve mana dünyasında olumsuz olarak yaralar açar. Tabiat boşluğu kabul etmez. Boş bıra-kılan çocuklar, boş şeylerle meşgul olurlar. Bu yüzden anne babalar, çocuklarının plan ve programlarını tatil boyunca hafif de olsa gün içerisinde; neler yapacaklar, nerelere gidecekler, kimlerle buluşacaklar, ne kadar kitap okuyacak ve ne kadar oyun oynaya-caklar bütün bunları planlamalıdırlar ve bu planı bir liste haline getirip takip etmelidirler.

Bu günlerde özellikle sosyal ve kültürel faaliyetler artırılarak çocuğun meşguliyeti bu noktalara teksif edilmelidir. Aksi durumda içerisinde bulunduğumuz toplumun âsî gençliği içerisine dâhil olma ihtimali vardır. Âsî gençlik derken; bugünkü gençliğin ta-tillerde, özellikle hafta sonlarında sabahlara kadar sokaklarda bağırıp çağırmaları, bir ta-kım garip söz ve davranışlarda bulunmaları, insani olmayan bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan bir araştırmada bu-

Mehmet ToyAile Uzmanı

A N N E V E B A B A S I A Y R I Y A Ş A Y A N G E N Ç :

Hayatım sanki bavulumun içerisinde geçiyor

Norveç’te yüz binlerce çocuğun anne babası ayrı. Bu durum, çocukların daha çok kimlerde kalacağı sorununu da beraberinde getiriyor.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç Araştırma Merkezi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, ülke genelinde

270 bin çocuğun anne-babası ayrı yaşıyor. Bu sayıdan yüzde 25’i, yani her 4 çocuktan biri, iki hafta annesinde ve iki hafta da babasında ikamet ediyor. Her gün 80 çocuk, ‘annen ve baban ayrılacak’ haberi alıyor. Bu sayı yılda 30 bin çocuğa denk. Uzmanlar, çocuk(lar) için en uygun yöntemin, çocuğun iki hafta annede, iki hafta babada kalması şeklinde gösteriyor. Ancak bu durum, bazı çocukar için sorun da oluşturabiliyor.

Konuyla ilgili VG gazetesine konuşan 17 yaşındaki genç kız Rebekka, yaşadıklarına ilişkin bazı açıklamalarda bulundu. Rebakka’nın annesi ve babası iki yaşından bu yana ayrı yaşıyor. İki hafta annesi ve iki hafta da babasında kalıyor. Bu durum, kendisi için ikilem oluşturuyor. Ayrıca suçluluk psikoloji-sine de kaplıyor. Zira sadece annesinde kalıp da, babasında kalmayı reddetmesi halinde vicdansızlık yapacağını düşünüyor.

‘Seçim konusu çocuklara bırakılmalı’Genç Rebekka, her iki tarafta da

kalmanın zorluklarınada değindi. “Anne ve babamın evinde kendime ait odam var. Ancak elbiselerimi ve makyaj takımımı devamlı yanımda taşımak zorundayım.” ifadelerini kullanarak, sanki bir bavulun

içerisinde yaşadığı hissiyatına kapıldığını kaydetti. Kendi kontrolünde olan hiç birşeye sahip olmadığı konusunda da dert yakındı. Rebekka, bu konudaki seçim konusunun çocuklara bırakılması gerektiğini savundu.

Aynı zamanda bir psikolog olan, Bergen Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Frode Thue’e göre, ebeveynlerinden ayrı yaşayan çocukların iki hafta anne ve iki hafta baba da kalması daha uygun. Araştırmaların, bu yöntemin çocuk için daha faydalı olduğunu gösterdiğini hatırlattı. Bu durumun aileden aileye farklılık arz edebileceğini söyledi. Ancak çocuğun anne ve babaya her gelişinde kullandığı eşyaları taşımak zorunda kalmasının, çocuk için yorucu olacağını belirtti.

Ayrıca yakın zamanda SINTEF isimli bir araştırma kurumunun, anne ve babası ayrı çocukların daha çok kimi tercih ettiğine ilişkin yaptığı bir araştırmaya göre, ebeveyn-leri ayrılma kararı veren çocuklar daha çok annelerinin yanında yaşamayı tercih ediyor. Araştırmada, çocukların her iki haftada bir yer değiştirmesinin daha uygun olduğu, ancak bunun, ekonomik ve pratik sorunları da beraberinde getirdiğine dikkat çekildi. Ayrı yaşayan çocuklu anne ve babaların, geçmiş yıllara göre çocuklarıyla daha fazla ilgilendikleri, 2002’de yüzde 8 olan oran bu oranın, 10 yıl sonra yüzde 25’e yükseldiği açıklandı.

Page 9: Zamandk307 eg

MF

9 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Herlev Hovedgade 131 • 2730 HerlevTelefon: 44 94 28 00 • www.kop-kande.dk

Åbningstider:Mandag-torsdag 9.30-18.00Fredag 9.30-19.00Lørdag 9.30-15.00

Kop Kande

İsveç’te oy kullanma işlemi tek bir gün ve şehirle sınırlandırıldı

ZAMAN STOCKHOLM

1Türkiye’de 7 Haziran’da yapılacak genel seçimler için İsveç’teki seçmen

sadece Stockholm’de ve bir gün içerisinde oyunu kullanabilecek. Bir çok Avrupa ül-kesinde seçmenler, bir çok şehirde ve çok daha geniş zaman aralığında oy kullanabi-lecekken, bu imkan İsveç’teki Türk seçmene tanınmadı.

Seçimlerde 54 ülke ve 109 temsilcilikte oy kullanılacakken, oy kullanma işlemleri ise 8 Mayıs tarihinde başlıyor. Yapılan duy-uruya göre Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı seçmenler, 8 Mayıs ile 7 Haziran tarihleri arasında gümrük kapılarında oylarını kullanabilecekler. Yurtdışında kurulacak sandıklarda ise ülkelere göre değişiklik gösterirken, Avustralya, Avusturya, Belçika ve Almanya’da seçmenler 8 – 31 Mayıs (24 gün) tarihleri arasında oy kullanılabilecekler. Seçmenler ABD’de 16, Bulgaristan’da 3, Azerbaycan’da 2, Bosna-Hersek’te 2 gün oy verme işlemi yapabilecek.

Yapılan itiraz kabul edilmediStockholm’deki sivil toplum kuruluşların

ve parti temsilcilerinin ortak kararıyla Stock-holm Türk Büyükelçiliği vasıtasıyla Yüksek Seçim Kurulu’nu iletilen ‘Stockholm’de

seçim süresinin iki güne çıkarılması’ talebini içeren dilekçe kabul görmedi. 50.Yıl Anma Etkinlikleri Komitesi Başkanı Haydar Akan

yaptığı bir duyuru ile cevabi yazıyı da paylaştı.

“TC STOKHOLM BÜYÜKELÇİLİĞİ’NE

Konu: 7 Haziran Genel Milletvekili Seçimi

İsveç’te yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak ilk kez bir Milletvekili seçiminde bulunduğumuz ülkede oy kullanabileceğiz.

Ancak İsveç’te oy kullanma işlemleri tek bir günle (31 Mayıs) ve sadece başkent Stockholm ile sınırlandırılmıştır.

Bu durum İsveç geneline yayılan 35 bin civarındaki kayıtlı seçmenin önemli bir bölümünün demokratik seçme hakkını kullanmasını hem güçleştirmekte hem de sınırlamaktadır.

Aşağıda imzaları bulunan Türkiye’deki siyasi partilerin İsveç temsilcilikleri ve diğer sivil toplum kuruluşları olarak:

- Stockholm’deki oy verme işlemlerinin, Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi en az 2 güne çıkarılmasını,

-Güneyde Göteborg ve Malmö ile kuzeyde Gävle kentlerinde de sandık kurulmasını, bu mümkün olmadığı takdirde de bu bölgelerde ikamet eden seçmenlerin Stockholm’a ulaşımlarının kolaylaştırılması için kaynak ve imkan yaratılmasını saygılarımızla arz ederiz.”

AKP, CHP, MHP, HDP, Vatan partisi İsveç temsilcilikleri

Sivil Toplum Örgütleri

Dilekçeye Elçilik tarafından verilen cevabi yazı

Page 10: Zamandk307 eg

10 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA“İskandinavya ve Türk dünyası arasında ‘Stralenberg Köprüsü’ kurabiliriz”

ERCAN KARGILI GÖTEBORG

1Arif Rehimoğlu, hayatını Türkoloji’ye adamış bir bilim adamı. Yıllarca Azer-

baycan üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalışmış. Türkoloji alanında önemli eserlere imza atmış. Son 10 yıldır İsveç’te yaşıyor. Burada da boş durmamış. Sivil top-lum kuruluşlarında aktif rol almanın yanı sıra bilimsel çalışmalarına burada da devam etmiş. Eski Türk ‘Run’ yazıtını bulan, onun tabiriyle Türkoloji biliminin babası İsveçli Yarbay Stralenberg’in mezarını araştırmış bulmuş. Türkolog Arif Rehimoğlu ile Stra-lenberg’i konuştuk...

Arzu ederseniz sizi tanıyarak başlayalım...Azerbaycanlıyım. Bakü Devlet Üniversi-

tesi’nde 1972-77 yılları arası Filoloji okudum. Daha sonra da 1980-84 yıllarında Azerbay-can İlimler Akademisi’nde Türkoloji üzere doktora yaptım. Önce Azerbaycan Türkçesi, sonra ise eski Türkçe üzerine uzmanlaştım. Böylelikle, Türkoloji benim ana mesleğim olmuş oldu. 20 seneye yakın Nahçıvan ve Bakü’deki üniversitelerde doçent doktor olarak Azerbaycan Türkçesi ve eski Türkçe dersleri verdim. Azerbaycan’da uzun bir süre politikayla ilgilendim. Nahçıvan’da Halk Cephesi Partisi başkanlığı yaptım. Daha sonra Bakü’de Rahmetli Ebülfez Elçibey’in ideoloji işlerinden sorumlu başkan yardım-cısı görevini yürüttüm. Yani bütün ömrüm politikayla ve ilimle geçti. 10 kadar kitabım, 200’den fazla bilimsel makalem var. Baskıya girmemiş 6-7 kitap üzerinde de çalışmala-rım devam ediyor. Doktora tezimi Kaşgarlı Mahmut’un “Divanü Lügati’t Türk” eseri ve “Azerbaycan Türkçesi” üzerine hazırladım. Yaklaşık 10 yıldan beri de Göteborg’da yaşıyorum.

Göteborg’da ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?Kurucusu olduğum “Azerbaycan De-

mokrasi Ocağı” isminde bir derneğimiz var. Onunla birlikte 10 Azerbaycan derneğinin katılımıyla Batı Götaland Azerbaycan Evi Birliği’ni kurduk. Bununla kültürümüzü korumak, İsveç toplumu ile entegrasyonu sağlamak, onları daha yakından tanımak ve Azerbaycan’ın sorunlarını İsveç toplumuna duyurabilmek için doğru kanallar ile çalışa-bilmeyi hedefliyoruz. Buradaki çalışmalarım

devam ediyor, diğer taraftan da bilimsel faaliyetlerimi sürdürüyorum; zamanımın çoğunu yazmaya ayırıyorum.

“Türkoloji biliminin babası” diye nitelendir-diğiniz İsveçli bir bilim adamı hakkında araş-tırmalarınız ve çalışmalarınız mevcut. Bu çok ilginç bir konu. Belki çok insanın da bilmediği bir konu. Bununla ilgili çalışmalarınızdan söz eder misiniz?Türkoloji biliminde iki büyük temel

mevcut. Bu iki temel olmazsa, Türkoloji büyük ölçüde kaybeder diyebiliriz. Bunlardan birisi Kaşgarlı Mahmud, diğeri ise eski Türk yazılarıdır. Eski Türk “Run” yazıları. Bu Run yazılarının bulunması ve Türklere ait olduğu-nun bilinmesi Türk kültürü bakımından çok büyük bir olaydır. İşte bu eski Türk yazılarını ilk bulan kişi, ismi Filip (Philipp) Johan Tabbert olan İsveç ordusunun bir subayıdır.

Filip, Alman kökenli bir İsveç vatan-daşıdır. 1676’da İsveç devleti toprağı olan Stralsund kentinde doğmuş. Stralsund şu an Almanya’nın bir şehri. Baltık denizi

kıyılarındadır. 1815 senesinde büyük paralar karşılığında Prusya’ya (Almanya’ya) verilmiş. Filip’in babası Stralsund’da İsveç devletinin hazinedarı idi. Babası öldükten sonra o işi Filip’in ağabeyi Martin devam ettirmiş. Ama Filip ve küçük kardeşi Peter Sigfrid gönüllü olarak orduya girmişler. Subay olmuşlar. 1700-1721 yıllarında süren Büyük Kuzey Savaşı’nda bulunmuşlar. Bu savaşta bu iki kardeş büyük başarılar göstermiş. Bundan dolayı da 1707’de İsveç Kralı 12. Karl (De-mirbaş Karl) bunlara “Zadegan” adını ve “Stralenberg” soyadını vermiştir. Filip Johan Tabbert şimdi Türkoloji’de Stralenberg adı ile meşhurdur. Biz üniversitede öğrenciyken, Türkoloji’yi öğrenmeye başlarken ilk önce Kaşgarlı Mahmut ve Stralenberg hakkında bilgi edindiydik. Onun bulduğu eski Türk yazılarının ilk örneği “Uybat 3” denen bir yazılı taştır.

Stralenberg bu yazıtı nasıl ve nerede buluyor?Stralenberg, Poltava Savaşı’nda Rus-

lara esir düşüyor ve 13 yıl burada yaşıyor.

1721 yılında Stralenberg ve Alman Messe Schmit, Rus çarı Pyotr’un emri ile Sibirya’yı araştırmak için bir araştırma heyeti oluş-turuyor. Sibirya’yı dolaşırken Hakasya’da, Uybat nehrinin kıyısında bu yazılı taş levhayı buluyorlar.

Stralenberg, 1730’da geri döndüğünde bir kitap bastırıyor. Avrupa’nın ve Asya’nın kuzey ve doğu bölümleri hakkında çok önemli bir kitaptır. Bu kitaba bir de harita ilave ediyor; Sibirya’nın dünyada ilk haritası. Bu harita ilim dünyasında sadece Sibirya’nın ilk haritası olarak tanınmıyor; aynı zamanda Ural dağlarının Avrupa ile Asya’nın sınırı ol-masını ilk defa ortaya koyan düşünce olarak kabul ediliyor. Avrupa’nın sınırlarının Ural dağlarında bittiğini ve Asya’nın sınırlarının başladığını ilk defa Stralenberg söylemiştir. İlaveten, Ural-Altay dillerinin akrabalığı teorisini ilk Stralenberg bu kitabında açık-lamıştır.

Bulduğu Run yazılarına bu kitapta yer verir. Tabii o zamanlar bu yazıların hangi

Page 11: Zamandk307 eg

11 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAhalka veya dile ait olduğu bi-linmiyordu. Bir müddet sonra Finlandiyalılar bunun Fin yazısı olduğunu düşünerek büyük araştırma heyetleri organize ettiler. Ve o araştırmaların sonucunda ortaya çıkan çalış-malar atlas şeklinde bastırıldı. Böylelikle, “Run” yazılarını ilk defa dünyaya geniş çaplı tanıtan Finler oldu.

Ama bu yazılar 1721 yılında bulunmuş, 1730’da ise ilim dünyasına ilk defa Stralenberg tarafından duyurulmuştu. Bun-ları kimse okuyamıyordu. Ta ki, 1893 yılında Danimarka’da Wilhelm Thomsen bu yazıları okuyabildi ve bu yazıların Türk yazıları olduğunu ortaya koydu. İşin ilginç tarafı yazılarda ilk okunan iki söz: “Tengri” (Tanrı) ve “Türk”. Ve bu da Wilhelm Thomsen’in ilk okuma raporu-dur (bilgisayarından gösteriyor) ki, yine kitap halinde basılmıştır.

Üniversitede hakkında oku-duğunuz İsveçli Stralenberg’i İsveç’e geldiğinizde hiç merak edip soruşturdunuz mu?Evet, buraya geldikten sonra

bu Türkoloji’nin gelişimi için büyük hizmetleri olan Stralen-berg’in mezarı nerededir diye araştırma yaptım. Ve sonuçta mezarının Göteborg’dan 120 km mesafede, Halmstad belediyesine bağlı Getinge’de bulunduğunu öğrendim. Üç defa mezarını ziyarete gittim.

Mezarı Getinge’de olduğuna göre ömrünün son yılarını burada geçirmiş, öyle mi?Evet, Almanya’da yaşamamış. Esaretten

İsveç’e 1723 senesinde geri dönebiliyor. İsveç’e geri döndükten sonra askeri rütbesi kendisine geri veriliyor; önce mayor, sonra yarbay oluyor. Mezarda da yazıyor: Öfverst Löjtnant (Yarbay). 1747 yılında vefat etmiş. Kardeşi Peter Sigfrid, onun karısı ve iki kızıyla bir mezarda defnedilmişler. Aile mezarlığı tarzında.

Stralenberg, iyi bir asker olmanın yanı sıra ilimle de yoğun olarak uğraşmış anlaşılan...Evet, burada şunu da belirtmeliyim.

Stralenberg, Türkoloji’de çok önemli olan eserlerden birisi kabul edilen Ebu’l Gazi Han Bahadır’ın Şecere-i Terakime (Türklerin Şeceresi) eserini ilk bulanlardan birisidir. O zaman Tobolsk şehrinde Azbekoviç ile arkadaş olmuş, o göstermiş. Önce Rusçaya, sonra da Almancaya çevirtmiş ve bu eserin ilim dünyasında ilk baskısını Stralenberg üstlenmiş.

Yani, bir taraftan Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın ilim dünyasına tanıtılması, bir ta-raftan da eski Türk yazılarının tanıtılması, bir diğer taraftan da Ural-Altay teorisini ortaya koyması ve bunun haritacılık ilim dünyasında çok ciddi kabulü; bütün bunlara hangi yönden yaklaşılırsa büyük bir şah-siyetle karşılaşıyoruz. Ve bu şahsiyet Türk dünyasına hizmet etmiştir. Türk dünyasına hizmet etmiş bir insanı Türk dünyasının unutması büyük bir vefasızlık olmuş olur. Bundan dolayı da araştırdım, mezarını bul-dum. Buldum derken, tabii ki, kaybedilmiş değildi; sadece çok bilinmiyordu. Ben bu kadar Türkoloji’den eser okumuşumdur ama hiçbir yerde onun mezarı hakkında bilgiyle karşılaşmadıydım. Ve çok ciddi olarak dü-şünmekteyim ki, biz Türklerin Stralenberg’e ve bu konuda İskandinavlara bir minnet borcumuz var.

Bu minnet borcunu ödemek için ne yapılabilir sizce?İster Stralenberg’le, isterse de Thomsen’le

veya Fin atlasını hazırlayan Aspelsen ile ilgili çok şeyler yapılabilir. Mesela, Stralenberg’in araştırdığı Türk toplumlarından temsilciler davet edilebilir, uluslararası konferanslar dü-zenlenebilir, mezarı ziyaret edilebilir. Orada bir toplantı yapmak, bir etkinlik organize etmek mümkündür. Ve İsveç toplumuna bu

insana sahip çıktığımızı gösterilebiliriz. Dü-şünün ki, ben 3 defa Stralenberg’in mezarını ziyarete gittim ve çevredeki İsveç insanlarına, kilisedeki papaz da dahil, telefon açtık, rica ettik ki onlarla görüşelim, sohbet edelim. Çok bir bilgi sahibi değiller, konuya uzaklar veya uzak duruyorlar. Bize, “Siz kimsiniz ki? Buraya niye geliyorsunuz ki? Stralenberg kim ki sizler için?” diye sormuşlardı. İsveç insanı onu tanımıyor; onların mezarlığında bizim için ne kadar büyük değer taşıyan bir insanın uyuduğunu bilmiyor ki. Ama biz bunu ortaya çıkarmakla, başta İsveç olmak üzere İskandinav ülkeleri ve Türk dünyası arasında bir köprü kurabiliriz; “Stralenberg Köprüsü”, “Eski Türk Yazıları Köprüsü”. Ve unutmamak lazım ki, bizim bu eski Türk yazılarımıza “Run yazıları” ismini veren Stra-lenberg idi. İskandinavların, Germanların Run yazısına benzediği için bunlara da Run yazısı denmiş. O zaman, Uybat nehrinin yanındaki ilk yazılı abideyi bulduklarında, 13 satırlık bir yazıyı, Stralenberg’le Messe Schmit’in arasında o yazıların Run yazılarına benzediğine dair bir fikir birliği oluşmuş. Ve oradan da bu yazıların ismi “Run yazıları” olarak kalmış. Aslında ise, bizler bu yazının gerçek, orijinal isminin ne olduğunu bilmi-yoruz. Bu alfabenin ismini bilmiyoruz. Ama İskandinav coğrafyasında Run yazısı vardı. Hatta günümüzde de İsveç’te orijinal Run yazılarını öğreten okullar mevcut; taş levhalar üzerinde yazıyorlar ve buna bir sanat gibi ba-kıyorlar. Çok ciddi bir şekilde de koruyorlar. Ama Türk dünyasında bu yazıyı bilen yalnız birkaç kişiden ibaret uzmanlardır. Geri kalan hiç kimse bilmiyor

Bu, Türkiye’de de bilinmeyen bir konu mu?Uzmanlar bilir yalnız. Türkiye’de bu

alanın önemli araştırmacıları var. Çok önemli uzmanlar var Türkiye’de. Ama halk tarafın-dan bilinmeyen bir konu tabii ki.

Röportajımızı bitirirken, Türkiye ve Azerbay-can Türklerine özellikle İsveç’te yaşayanlara bu bağlamda ne gibi mesaj vermek isterdiniz?Sahip çıkmamız lazım. Bizlere, kül-

türümüze hizmet eden insanlara sahip çıkmalıyız, değer vermeliyiz ki, o tür hizmetlerin devamı da gelsin, başkaları da o hizmetleri yapabilsin. Ve köprümüz daha sağlam olsun, kültürel bağlarımız daha sıkı olsun. Dolayısıyla, düşünüyorum ki, bu sahip çıkmanın temelinde Stralenberg’den başlayan bir yol vardır ve bu yolun mutlaka gidilmesi lazım. Ve böylelikle Türk dünyası ve İsveç/İskandinavya arasında ciddi bir bağlantı kurulmuş olabilir.

Kamil Subaşı

‘Bütün fesadın başı kibirdir’Bu hafta mübarek 3 aylara girmiş bulunuyoruz. İçinde bulunduğumuz

zaman dilimi de ‘Kutlu Doğum’ zaman dilimi. Dünyanın hemen her yerinde (eskiden sadece Müslüman ülkelerde derdik ama şimdi dünyanın 200 kadar ülkesine yayılmış Hizmet Hareketi gönüllüleri vesilesi ile hemen hemen her ülkede) Efendimizi (sav) anlayabilme ve daha iyi tanıtabilme adına farklı ‘Kutlu Doğum’, yada O’nun izinden gidebilme adına ‘Peygaber Yolu’ etkinlikleri yapılıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı da her yıl bu vesile farklı bir konuyu ‘tema’ olarak seçiyor ve Kutlu Doğum etkinliklerinde onu işliyor. Bu yılki konu ise: Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı. Bu vesile ile gerek ayetlerle gerekse hadislerle Birlikte Yaşama Ahlakı üzerinde duruluyor, farklılarımızın bizleri kutuplaştırmasına, başkaları üzerinde üstünlük kurmaya sebep olmasına izin verilmemesi, farklılıklarımız ile birbirimizi kabul ederek, ortak yaşama kültürünün oluşturulması gerektiği üzerinde duruluyor ki bu hususta da bize yol gösteren Efendimiz (sav)’dir. Geçtiğimiz hafta sonu Danimarka’da Albertslund Tiyatro Salonu’ndaki Kutlu Doğum programının da ana teması buydu.

‘Birlikte Yaşama Ahlakı’nın önündeki en büyük engel içimizdeki, kibir, gurur; başkalarına karşı üstünlük duygusudur. Kibir, elindeki ve sahip oldukları ile kendisini, ikinci bir şahıs ile kıyaslayıp, seviye olarak kendini ondan üstün görmesi, büyüklenmesidir. Yani, kişinin kendisinde oluşturamadığı ruhsal olgunluğun verdiği kompleksten dolayı karşısındaki insanları küçümsemesidir ki, genelde kompleksi olan insanlarda daha belirgindir. Gurur ise, olumsuz anlamı ile kibirlenme, kendini beğenme, kendi statüsünü hazım edememesi; olumlu anlamı ile övünme, şeref duyma, yani fazilet üzeri onurlanmadır; fakat burada dikkat edilecek husus riya veya gösterişten uzak durmaktır.

Şeytan’a ait bir özellik olan kibir, onun Hz. Adem’e secde etmesini engellemişti. Cenab-ı Allah bunu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatmaktadır: “(Hz. Adem’e) secde etmekten yalnızca İblis kaçındı. Kibirlendi ve kâfırlerden oldu.” (Bakara, 2/34) Nitekim Şeytan’ın kibrinden dolayı isyanından sonra, inkâr ve isyan edenlerin çoğu da kibir nedeniyle isyan etmişlerdir.

Firavun’u Firavun yapan ve onun ilahlık taslamasına kadar götüren husus ta kibridir (tabi burada onun her dediğini ve yaptığını alkışlayan ve ona olmadık üstün özellikler vererek şişiren etrafındaki ‘şakşakçılarını’ da unutmamak lazım!) Hz. Musa’nın apaçık delilleri karşısında Firavun inkâr etmişti. Kur’anda bu husus şöyle ifade edilir: “Sonra da Musa’yı ve Harun’u, Firavun ve topluluğuna mucizelerimizle gönderdik. Fakat onlar, kibirlendiler ve suçlu bir kavim oldular.” (Yûnus 10/75) Ordularıyla Hz. Musa ve kavminin peşinden giden ve Kızıl Deniz’de Allah’ın gazabına maruz kalarak boğulan Firavun bugün İngiltere’de British Museum’da cesedi bozulmamış ve secde eder vaziyette sergilenmektedir…

Nemrut’un durumu ve akıbeti de Firavun’dan farklı değildi. Babil şehrini kuran Nemrud, kibri ve gururu yüzünden tanrılık iddiasında bulundu ve insanlara zulmederek kendisine secde etmesini istedi. Sonra da bir sineğe mağlup oldu… UNESCO Dünya Kültür Miras’ında olan heykelleri bugün Adıyaman’da Nemrut Dağı’nda 2150 metre yükseklike dünyanın 8. harikası olarak ziyaretçilerini beklemekte.

Uşak Arkeoloji Müzesi’nde hazinelerinden kalanların (yada buluna-bilenlerin) sergilendiği Karun’un durumu da Firavun ve Nemrut’unkinden farksız. Hz. Musa’nın yakın dostu ve iman edenlerden olan Karun, daha sonraları ilmi sayesinde elde ettiği olağan üstü zenginlik sebebiyle kibre ve gurura kapılarak, yoldan çıkanlardan olmuş, daha sonra da Hz. Musa’nın kendisini Allah’a havale etmesi sebebiyle malıyla beraber yerin dibine batırılmıştır…

Bunun pekçok örnekleri vardır. “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir.” buyurur Efendimiz (sav). Şeytan da kibri yüzünden cennetten kovulmamış mıydı!.. Günümüzde de ırkçılık söylem-lerinin arka planında üstün, ari ırk düşüncesi, kibir ve gurur yatmaktadır. İçerisinde yaşadığımız Avrupa toplumlarında artan yabancı düşmanlığının arkasında da bir nebze olsun aynı duygu, düşünce yatmaktadır. (Yalnız unutmamak lazım ki; biz Müslümanlar da dinimizi öğrenerek ve iyi temsil ederek, anlatma hususunda mesulüz.)

Müslüman toplumlarının içerisindeki, ayrışmaların, tefrikaların arkasında da kibir, gurur ve haset yatmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde Hizmet Hareketi mensuplarına ve kurumlarına yapılan akıl almaz iftira ve hakaretlerin temelinde de kibir, haset vardır. Hele bir de ‘haset küfrü aşmış’ ise geriye yapılabilecek pek birşey kalmıyor.

İmam Takiyyüddin es-Sübkî Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Bütün fesadın başı kibirdir. Kibir, kalbi, nasihat kabul etmekten ve emre itaat etmekten alıkoyar.” Ne diyelim; Allah başta bizleri olmak üzere tüm insanlığı kibir, gurur ve hasetten uzak kılsın. Ama unutmamak lazı Şeytan ve avaneleri gece gündüz çalışıyor…

[email protected]@kamilsubasi

Page 12: Zamandk307 eg

12 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Ruhiyat araştırmaları ve İslam psikolojisinin yeni dönemiBir grup psikolog ve psikiyatrist

büyük bir hayal kurmuşlar. Geleceğin dünyasına gelenekten ne katabiliriz derdine kapılmışlar. Onları buna iten ise değerler üzerinden daha iyi anlaşılır ve yaşanılır bir hayat arzusu olmuş. Zira sosyal bilimlerin de ilahi din ve inanç sistemlerinin de hedefinde insan var. O insan ki ‘ahsen-i takvim’ (en güzel yara-tılış) üzere yaratılmış olmasına rağmen bugün hak ettiği eşref-i mahlûk noktasına ulaşamamış durumda. Sebebi ise gerçek insani değerlerden mahrum yaşamak ve neticesinde de asrın hastalığı stres ve ruhi buhranlara duçar olmak olmuş.

İşte bu duyarlı doktor grubu ken-dilerine danışmak için gelen ve değişik ruhi hastalıklara maruz kalmış insanları, özellikle de çıktıkları bu uzun insaniyet yolcuğunda yalnız bırakmama kararı almışlar. Karamsarlığa kapılmış, ruhun ağırlığını taşıyamadığı için bedenen iflas etmiş bu kişileri içinden düştükleri du-rumdan kurtarmak için kolları sıvamışlar.

Aslında sosyal bilimin pek çok alanı gibi batıda şekillenmiş olan psikoloji ilmi onların uzmanlık alanı ve bir meslek olarak zaten işlerinde uzmanlaşmışlar. Fakat onları alternatif aramaya iten şey terapide karşılaştıkları güçlükler olmuş. Çünkü gerek hastaların profili gerekse hastalığın kaynağındaki kültürel sosyal ve insani nedenler onları ait oldukları kültür kodlarını da araştırmaya ve bulgularını mevcut modern metotlarla birleştirme hedefine itmiş. Zira mevcut hali ile bu bilim dalının ürettiği mevcut metot ve çözümlerin, Müslümanların düşünce ve hareket kodları ile yer yer uyuşmadığını tespit etmişler.

Bu arayış onları kendileri ile aynı dertten mustarip meslektaşlarını bulmaya itmiş ve bir ortak akıl geliştirip inisiyatif al-mışlar. Gerek internet üzerinden gerekse çalışma grupları ile bir araya gelip fikir alışverişlerinde bulunmuşlar. Bu girişime bir de isim koyalım deyince eskilerin de-

yimi ile “Ruhiyat Araştırılmaları”nı uygun görmüşler ve çabalar geçen yıl ilk mey-vesini vermiş ve kongre düzenlemişler. Bu yıl ise grup artık kendini ispatlama yolunda ciddi bir adım atmış ve geleneksel hale getirmeyi hedefledikleri Kongre’nin ikicisini de organize ederek daha geniş kitlelere ulaşmanın kapılarını da açmışlar.

Her ne kadar uzmanlık alanım psi-koloji olmasa da hasbe’l-kader ilahiyat sahasında, özellikle de tasavvufun ruhiyat ve ilm’u-nefs’e bakan yönleri ile ilgileniyor olmam grubun öncülerinden psikiyatr Metin Aysel beyin dikkatini çekmiş. Ken-disinin özellikle psikolojinin ilahiyat ile kesişen noktalarında fikir alışverişi yapma hususundaki davetleri üzerine ben de gruba katılmış oldum. Bu vesilesiyle mastır çalışması olarak tanıtma imkânı bulduğum 12.yy dan Ebu Sabit Deylemi’nin Kalp ve Nefis kavramlarına getirdiği orijinal yorumları paylaşmak için de kongreden davet aldım. Bu arada epeydir üzerinde çalıştığım “İslami kaynaklara göre tıp” konusuna da yeni bir pencere açarak “İslam’ın psikolojiye bakışı”nı ekleyip dinleyicilere sunma imkânı buldum. Biri-kimlerimi alanın uzmanı olan psikolog ve psikiyatr doktorlara teyit ettirmem adına benim için güzel bir fırsattı diyebilirim. Güzel olan ise büyük çoğunluğu batıda yetişmiş bu Müslüman hekim ve bilim adamlarının özellikle temel mesleki ko-nularda ilahiyatın esasları ile verileri ile çelişmiyor olmaları idi.

Biraz kongreden bahsetmek gerekirse, ‘international nefs science’ adıyla 2.si düzenlenen bu kongre, belki de alanında

ilk. Onu nev-i şahsına münhasır kılan ise bir grup Müslüman doktor ve psikoloğun bir araya gelmesi değil elbette. Büyük oranda Avrupa tecrübesi ile yola çıkmış bu insanların orada tedavi esnasında karşılarına çıkan somut problem ve metot uyumsuzluklarına getirdikleri yorumlar ve bunlara Kuran ve Sünnet’ten takviye metot arayışları en önemli unsur. Zira onlar orijin olarak Batı’ya ait bir disiplini yine batılı kaynaklardan öğrenip bunu doğunun kültür kodları ile mezc etmeye çalışıyorlar.

İkincisi ise gönüllü bir ekibin arkala-rında hiçbir kurumsal güç ve devlet desteği olmadan gerçekleştirdikleri mükemmel organizasyon. Bu yüzden Metin bey ve ekibini hem organizasyondaki başarıların-dan dolayı hem de sunumlarıyla yaptıkları katkılardan dolayı tebrik etmek gerekir.

Diğer bir güzellik ise kongrede bir çok çalışma bu alanda ilk defa yapılmış oldu. Ölçme ve değerlendirmeye çok önem veren Psikoloji alanında ilk defa “Tevekkül ölçeği” ne şahitlik ettik. Kişinin ne kadar mütevekkil olduğunu ölçmeye yarayan bu ölçek sanırım bir müddet sonra bireysel ve kurumsal çok önemli bir boşluğu dolduracak. Yine benzer şekilde ilk defa “İhanet ölçeği” hazırlanmış oldu ki daha geliştirilmeye muhtaç bu ve benzeri Cimrilik gibi ölçekler aslında cağımız insanının problemlerini tanımlama ve çözmede önemli araçlar olacaklar.

Davranış bilimi açısından çok ilginç bulduğum diğer bir sunum ise Hz. Musa (as) ile Firavun arasındaki diyalogun mahiyetine dair bir inceleme idi. Başka bir sunumda da Latife-i Rabbaniye ve Lümme-i Şeytaniye diye tanımlanan kalb ve vicdan mekanizmasının önemli parçalarını tanıma fırsatı bulduk. Cağımız ferdiyetçi dünyasında birçok sıkıntının temelinde yatan bencillik ve onun kaynağı olan „Ene“yi bütün yönleri ile tanımak da ayrı bir kazanım oldu. Muhacir-Ensar ilişkileri üzerinden bir kardeşlik okuması

yapan arkadaşımız ise özellikle göçlerle ve göçmenlerin uyum sorunları ile meşgul olan dünyaya 14 asır öncesinden bir mesaj vermiş oldu. Dört genç psikoloji öğren-cisinin “7 günah ve bunların öldürücü psikolojik tesirleri” ile alakalı sunumları ise bize bu bilim dalı adına ufuk verici oldu.

Allah rızası esasından yola çıkan bu bilim insanlarının, belki de 8-9. Yy da gerçekleşen ilmi açılım gibi, bugünün dünyasına hem insanlığın ortak mirası olan fikirleri canlandırıp tanıtma, hem de bunları yeniden yaşatma adına suna-cakları çok şey olduğu kanaatindeyim. Temel motivasyonlarının sadaka-i cariye konseptinde olduğu gibi insanların fayda-lanacakları bir ilim bırakma niyeti olması onları en değerli kılan husus. Zaten bu kongrenin mottosunu da: “Dinle, Sun ve Yaşa” olarak belirlemişler. Hatta gelecek senenin konusunu da daha şimdiden „The Revival of the Soul“ yani “Ruhların dirilişi” olarak düşünmüşler bile.

Mütevazılıktan taviz vermeyen bu grubun diğer önemli bir özelliği ise bütün alanlarda olduğu gibi bu alanda da şöhret ve gösteriş gibi hastalıklara kapılma-dan gerçek bir bilim insanı olabilmek. Yani kemmiyet (sayısal) değil keyfiyet (durumsal) olarak kaliteli iş çıkarmanın peşindeler. İçlerinde meşhur insanlar pek yok ve görebildiğim kadarı ile de zaten böyle bir hedefleri de yok. Belki zamanla olur ama umarım keyfiyet böyle devam eder. Zira organizatörler yeni katılacak psikolog, psikiyatrist ve ilahiyatçılarla bu modelin daha da gelişebileceğini ümit ediyorlar. Diğer bir tavsiye ise çalışmalarda bilimsel ve akademik formatın muhafaza edilmesi önemli. Ayrıca ortaya çıkan ürünlerin paylaşıma açılması ve akade-mik yayınların oluşması gerekir. Alana ait bibliyografyanın acilen oluşturulup genç araştırmacı ve meslek insanlarına araştırma ve geliştirmede kaynak ve metot konusunda danışmanlık yapılması da yerinde olur.

YORU

M

Akademisyen Gözüyle

M. Mustafa Akdağ

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen Gözüyle

Akademisyen

M. Mustafa Akdağ

‘En son ne zaman bir Müslümana selam verdin?’

BAHAR KIRICI SVENDBORG

1Svendborg Belediyesi Entegrasyon Komitesi, geçen hafta halkı

birlik ve beraberliğe çağıran bir re-sepsiyon düzenledi. Halkın yoğun ilgi gösterdiği programa konuş-macı olarak Fyns Amts Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Troels Mylenberg ve Syddansk (Güney Danimarka) Üniversitesi’nde öğ-retim üyesi olan Saliha Maria Fet-teh katıldı.

Fyns Amts Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Troels Mylen-berg, konuşmasına Danca bir atasözü ile başlayarak, “İnsan konuştuğunun iki katını dinlemeli, işte bunada diyalog denir.” dedi. Geçtiğimiz haftalarda Danimarka Kraliçesi, II. Margrethe, Danimarka‘ya gelen göçmen-lerin topluma ayak uydurmaları gerektiğini ifade etmişti. Mylenberg ise, Kraliçe’nin böyle birşey söylerken, belki de aslında kendi ailesini düşündüğünü söyledi; “Nede olsa Danimarka Kraliyet Ailesi uluslararası bir köprü adeta.” diyerek espiri yaptı.

“Birlikte yaşamak, aynı olmamızı gerek-tirmez. Ne kadar farklı olursak, bir o kadar

da güçlü oluruz.” diyen Mylenberg sözlerine şöyle devam etti: “Mesela bir futbol takımı düşünün ki, bütün oyuncular forward’da iyi. Bu takım başarılı olur mu? Olmaz.

Demokrasi dediğimiz şey ise, bir karar vermeden o konu hakkında istişare etmek. Yapılan araştırmalara göre halk olarak, daha zengin, daha özgür ve daha da rahatız. Fakat

biz bu rahatlığı, bu özgürlüğü, bu zenginliği hep kendimiz gibi olanlarla geçiriyoruz, Yani çevremizde hep bizim gibi düşünen, bizim gibi hareket eden insanlar var. Bu ise aslında bizi insan olarak negatif etkiliyor, çünkü bu bizim dünyaya kare gözlüklerle bakmamızı sağlıyor. Toplumumuza baktığımızda aslında birlikte, karışık olduğumuz alanların azaldığını endişeyle izliyorum. Hani her sene söz edilen ‘gettolar’ varya, işte hepimiz bir ‘getto’da oturuyoruz.”

Güney Danimarka Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Saliha Maria Fetteh ise, dinin asla insan öldürmediğini savundu ve ekledi: “İnsanlar can alıyor, din ise rehin kalıyor. 40 senedir başörtüsü ve helal-haram tartışmalarından, asıl değerlerden hiç bah-sedemedik. Tartışmaktan karşımızdakini dinlemeyi unuttuk, hoşgörüyü unuttuk. Halbuki çeşitlilik, innovasyonu ve yaratıcılığı ortaya çıkarır. Aynı zamanda biz toplum olarak azınlıkları kucaklarsak, gençlerde görünen kimlik problemi de ortadan kalkar; çünkü onlar da kendilerini Danimarkalı Müslüman olarak görecekler. Fakat başta siyasi söylemler ötekileştiriyor malesef. Ama, unutmayın sadece bir tane BİZ var; o da çeşitliliktir.”

Page 13: Zamandk307 eg

13 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

‘Birlikte yaşamak başkasının varlığı ile mümkündür’

HASAN AKYÜZ ALBERTSLUND

1Gectiğimiz hafta sonu Albertslund Tiyatro salonununda Danimarka Türk

Diyanet Vakfı’nın düzenlediği Kutlu Doğum Programı’nda birlikte kardeşce yaşamanın önemine dikkat çekildi. Halkın yoğun ilgi gösterdiği programa Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez’nin yanısıra, bazı Türkiye kökenli politikacılar da katıldı.

Kur’an tilaveti ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı sinevizyon gösterimi ile başlayan programın selamlama konuşması Danimarka Diyanet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Sema Yılmaz, açılış konuşması ise Din Hizmetleri Müşavir Vekili Hüseyin Gültekin tarafından yapıldı. Daha sonra kürsüye gelen Türkiye’nin Kopen-hag Büyükeçisi Mehmet Dönmez, İslamın barışçıl bir din olduğuna vurgu yaparak, Müslümanlara İslamın güzelliğini gösterme hususunda büyük görev düştüğünü be-lirtti. Bu hususta din görevlilerinin büyük gayret sarf ettiklerini de belirten Dönmez, programın hazırlanmasında emeği geçenlere ve katılımclara teşekkür etti.

Program için Gümüşhane İlahiyat Fakültesi’nden gelen Yrd. Doç. Abdur-rahman Altuntaş, “50 yıl önce buralara geldiğiniz zaman ‘Biz anasız, babasız, vatansız ederiz ama camisiz, İslamsız ede-meyiz’ diyerek çocuklarınıza gönderdiği 3

kuruşu bölerek camiler ve dernekler kuran bütün büyüklerimize rahmetler olsun.” dedi. Modern dünya tarihi tecrübeleri fazla dikkate almadan kendi değerler dünyasını inşa ettiğine vurgu yapan Yrd. Doç. Altuntaş, “İnsanlık sürekli demokrasiden, insan haklarından, çoğulculuktan ve çok kültürlülükten söz etse de, dünyamızda medeniyetler, dinler ve kültürler arasında çatışma senaryoları, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ayrımcılık, ötekileştirme, asimilasyon politikaları bir türlü sona erdirilemedi.” dedi. Diğer taraftan, “Böyle bir ortamda Pegam-

ber Efendimiz (sav)’in insanlığa getirdiği o rahmeti yaymaya yeniden ihtiyacımız var.” diyen Altuntaş, “Kur’an’da bir ayet var: Kim bir insanı haksız yere öldürürse tüm insanlığı öldürmüş gibidir. Her kim de bir insanın hayatını kurtarırsa tüm insanlığı kurtarmış gibidir.” dedi.

Kopenhag Üniversitesi Öğretim Görevelisi Dr. Abdullah Şimşek’in Kur’an-ı Kerim’in Danimarkaca mealini yazması ilgili olarak gazetemize açıklamada bulunan Dr. Şimşek, “3 yıl önce ilk Danimarkaca mealimizi yazdık. Şimdi ise orijinal metin ile

beraber klasik meal oldu. Bugün burada ilk kez halkımıza sunduk. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.” dedi.

Programda Danimarka’daki din görev-lilerinden oluşan grubun sunduğu Tasavvuf Musiki Konseri ve çocuk ilahi gurubunun okuduğu ilahiler geceyi renklendirirken, Danimarka’nın farkı şehirlerinden gelen ‘40 Hadis 40 Çocuk’ gruplarının okuduğu Arapça, Türkçe ve Danca hadisler ve Kur’an tilaveti de seyircilerin beğenisini kazandı. Gecenin finalinde ise çifte ezan okunması herkesi duygulandırdı.

Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez

Page 14: Zamandk307 eg

14 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAY I L D I Z A K D O Ğ A N :

Müslüman gençler seslerini duyurmak için mücadele ediyorSosyal Demokrat Partili milletvekili Yıldız Akdoğan, toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u kadarını oluşturan göçmenlerin Danimarka siyasi gündeminin yüzde 90’ını meşgul etmesinin çok tuhaf olduğunu düşünüyor. Yaklaşan genel seçimler öncesinde kendisiyle Danimarka’da son dönemde yaşanan gelişmeleri, göçmenlerin durumunu ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri konuştuk. Açık sözlü ve samimi açıklamaları dikkate değer.

Seçimler yaklaşıyor. Üyesi olduğunuz parti iktidarda. İnsanlar neden size oy vermeli?Hükümet son 3,5 yılda önemli reformlar

yaptı. Reformların devam etmesi için bu seçim son derece önemli. Adeta dönüm noktasındayız.

Ancak sizin reform dediğiniz düzenlemeler halkın birçok kesimi tarafından eleştirildi. Protestolarla geçti son yıllar.Evet, bu aslında hükümetin popülist

hareket etmediğinin, ülke için yapılması gerekenleri cesaretle yaptığının en güzel ispatı. Yapılan reformlar sayesinde Danimar-ka’da orta sınıf bir ailenin ekonomisi yılda vergi sonrası 5 bin kron daha iyi hale geldi. Okul reformu önce tepki çekti ama şu anda önemli faydaları görülmeye başladı. Liberal-ler iktidara gelirse bu güzel gelişmelerin önü kesilecek.

Seçimler öncesinde göçmenler yine gündemde.Başbakan dahil bütün siyasi liderler göçmenler üzerinden halka mesaj gönderme telaşında. Danimarka’nın göçmenlerden başka sorunu yok mu?

Aslında bu benim de rahatsız olduğum bir konu. Danimarka’nın başka çok büyük sorunları var. Yaklaşık nüfusun yüzde 10’u olan göçmenler siyasi gündemin yüzde 90’ını kaplıyor. Bence bu çok tuhaf. Konuşulması gereken, sağlık sorunları var, çevre, ekonomi ve eğitim gibi önemli konular var oysa. Göçmen kökenli vatandaşlara toplumda aktif vatandaş olmaları ve katkıda bulunmaları gerektiğine dair sinyaller verilmeli elbette ama bu dengeli olmalı.

Müslümanların Kopenhag’daki terör saldı-rılarına verdiği tepkiler hakkında ne düşü-nüyorsunuz? Çok sayıda Müslüman saldırıyı kınamıştı…Açıkçası ben bu saldırıdan sonra kamu-

oyunda Müslümanlara karşı daha negatif bir tutum bekliyordum. Ama Danimarka oldukça soğuk kanlı bir şekilde atlattı bu olayı. Hükümet soğuk kanlı davrandı çünkü. Başbakan’ın tavrı çok önemliydi. Saldırının İslam ile alakası yok demesi beni hem bir po-litikacı olarak hem de bir Müslüman olarak rahatlattı. Müslümanların tepki göstermesi çok güzeldi. Sinagog etrafında barış halkası oluşturulması önemli bir inisiyatifti.

Bu olumlu gelişmelere bakarak Danimar-ka’daki Müslümanların toplumsal olaylar karşı-sında kendini geliştirdiğini söyleyebilir miyiz?10 yıl önce olsa tepkiler daha farklı

olurdu muhtemelen. Danimarka’daki genç Müslüman jenerasyon yavaş yavaş reaksiyon gösteriyor. Öfkelenerek değil demokratik haklarını kullanıyorlar. Öte yandan medyada eskiden olsa en radikal kişileri bulur onlara mikrofon uzatırdı. Şimdi Müslüman gençler seslerini duyurmak için mücadele ediyor. Bu çok önemli bir gelişim.

Peki sizce Danimarka’da yaşayan göçmenlerin genel olarak en önemli sorunları nelerdir?İşsizlik, eğitim sorunu ve zaman zaman

toplumdan izole edilmeleri. Niye işsizlik bu kadar yoğun göçmenler ara-sında sizce?Eğitim sorunu var çünkü. Tecrübe yok

ve Danimarka’da bazı alanlarda iş hayatı göçmenlere istenildiği kadar açık değil. Staj yeri bulmakta zorlanıyor göçmen kökenli öğrenciler.

Bu şartlarda işsizlik olması normal değil mi?Gençlerimiz çok çabuk pes ediyor. ‘Beni

istemiyorlar ben de onları istemiyorum.’ deyip çekiliyorlar. Oysa mücadele etmeleri gerekiyor. Gençlerde yabancı karşılığı fobi haline geldi.

Ama çok başarılı gençler de var. Sayıları artıyor.Evet bu doğru. Özellikle kızlar arasında.

Kızlar ile erkeklerin evde gördükleri terbiye arasında önemli farklar var.

Nasıl yani?Erkekler çok aşırı korunuyor göçmen

kökenli ailelerde. Ayşe ise evde mutfakta annesine yardımcı olmak zorunda. Yani çalışıyor sürekli. Erkekler dışarı çıkınca evde gördükleri rahatı bulamıyor ve bocalıyorlar. Kızlar ise bu ortama ve zorluklara zaten alışkın oluyorlar. Ayşe evde mutfakta an-nesine yardımcı oluyor. Belki her ailede böyle değildir ama böyle çok örnek var. Ben özellikle annelere şu mesajı vermek istiyorum. Ne olursunuz; kızınıza iyi bir damat istiyorsanız öncelikle kendi oğlunuzu iyi yetiştirin.

Gelelim Türkiye’ye. Son dönemde Türkiye’ye yönelik açıklamalarınızdaki eleştiri dozu gi-derek artıyor. Sizce tam olarak ne oluyor

Türkiye’de?Ah bir bilsem! Türkiye, politik, eko-

nomik, kültürel… Her alanda büyük bir kaos içerisinde. Demokrasi yolundan zikzak yapılıyor. Hem AB açısından hem de Türki-ye’nin demokratikleşmesi açısından önemli bir geriye gidiş var.

En çok konuşulan konulardan biri basın özgür-lüğü. Çok sayıda gazeteci hapiste. Bu normal mi sizce?Demokratik bir ülkede o kadar gazeteci

hapiste olamaz. Basının 4. kuvvet olması gerekiyor. Basın sana kritik sorular sormak zorunda. Bu basının görevidir. Yoksa demok-raside çatlaklar oluşur.

Türkiye’de eleştiriye tahammül edilemiyor mu?Olumlu eleştiri her zaman iyidir. Her

eleştiriye tepki gösterirsen o zaman en büyük zararı kendine yapıyorsundur. Bu kendini bir duvar arasına hapsedip sadece kendi görüşünü kendini dünyana bakarak kurman demektir. Bu ne seni ne de ülkeyi ilerletir.

Endişeli misiniz Türkiye adına?Evet endişe ediyorum. Türkiye’nin daha

güçlü bir muhalefete ihtiyacı var.Avrupa Birliği bu süreçte Türkiye’ye gerekli tepkiyi gösteriyor mu sizce?AB sürekli bu konuda tepkili açıklamalar

yapıyor. Ama bence daha çok gündeme gel-mesi gerekir. Orta Doğu’da durum şimdiki kadar karışık olmasa AB’nin tepkisi çok daha sert olurdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı nasıl görüyor Da-nimarkalılar?Bir kere demokratik bir liderden çok

sultan imajı var. Kendini 14. Lui gibi görüyor Erdoğan herhalde. Biliyorsunuz Lui de kendini güneş tanrısı olarak görürdü.

Son olarak okuyucularımıza mesajınız nedir?Gazetenizi okuyan herkesten öncelikle

seçimde sandığa gitmelerini istiyorum. Bu seçim çok önemli. Danimarka için bir dönüm noktasındayız. Elbette bana oy vermenizi isterim ama sandığa gitmeniz çok daha önemli. Danimarka Halk Partisi’nin etkili olacağı bir hükümet mi istiyorsunuz yoksa şimdi ki gibi bir hükümet mi? Bir taraf re-formu ve herkes için refah devletini temsil ediyor diğer taraf İslamofobi’yi.

Not DefteriEMRE OĞUZ

FOTO

: SO

FIE

PIH

Page 15: Zamandk307 eg

ARINMAK İÇİN BİSMİLLAH

Page 16: Zamandk307 eg

MELEK ÖZDEN

1Sevdiğiniz mallarınız-dan Allah yolunda

harcamadıkça ‘fazilet’ mertebesine ulaşa-mazsınız. Bununla beraber her ne infak ederse-niz, Allah mutlaka o n u

b i l i r . ” (Âli İmran,

92) buyuruyor Yüce Rabb’imiz. An-

cak insanoğlu için sevdiği bir şeyden vazgeçmek o kadar

da kolay olmuyor ne yazık ki. Geç-mişten günümüze en değerli var-

lıklarını Allah rızası istikametinde kullanan insanlar da olagelmiş. Bazıları mallarını, bazıları evlatlarını kimileri ise canlarını bile vermekten çekinmemiş bu uğurda. Ferda Şimşek de, günümüzün infak kahramanla-rından biri.

Ferda Hanım (56) ev hanımı. Bütün ömrünü insanlığa hizmet için harcayan, yaşatma idealinin örnek isimlerinden biri. Öğrencilerin her sıkıntılarında başvurdukları bir gönüllü. Hatim mi yapılacak hemen yetişir hayır kervanına. Bir öğrencinin mem-leketine gidecek parası mı yok yine ilk o akla gelir. Onların her ihtiyacına koşar.

‘Ahirette bizim sermayemiz olsun.’Yaptıklarını yeterli görmek bir yana daha

ne yapabilirimin derdindi “Çok şükür ki Rabb’imiz bizleri hayır yolunda istihdam ediyor.” diye düşünüyor Ferda abla. Son zamanlarda bir kişinin daha sıkıntısını gi-dermek adına kendi yetiştirdiği ve çocukları gibi sevip onların yerine koyduğu çiçeklerini satıyor. Aslında onun çiçek yetiştirme aşkı eskilere dayanıyor. Çeşit çeşit çiçekleri olduğunu anlatıyor Ferda abla. Onlarla ilgilenmeyi de çok seviyor. Şu sıralar yer darlığından kaynaklı çok fazla çiçeği yok. Yetiştirdiklerinin bir kısmını da arkadaşlarına hediye etmiş zaten. Kalan çiçekleriyle de güzel bir bağ kurmuş. Onlarla konuşuyor ve her birini öpüyor, kokluyor. Şu an yanında bulunmayan çocuklarının yerine koymuş onları ve hepsine teker teker evlatlarının isimlerini vermiş “Yavrularım!” diye hitap ediyor onlara. Eve girdiğinde ilk işi onlara selam vermek oluyor. Çiçeklerini yeşil ördek gibi sevdiğini söylüyor. Bazen torunlarını bu şekilde sevdiğinde hayli ilginç tepkiyle karşılaşıyor. “Babaanne senin evinde de yeşil ördeklerin var bizi de öyle seviyorsun.” diyorlarmış torunları.

Son yıllarda Hizmet Hareketi’ne yapı-lanlar Ferda Abla’yı da ziyadesiyle üzmüş. Bu yüzden Hizmet’e daha çok destek olmak istiyor. Ve çok sevdiği çiçeklerini bile bu yüzden yardım için satışa çıkarıyor. Oğlunun da yardımıyla halk arasında ‘ağlayan çiçek’ olarak bilinen Dıfenbahya’yı bir alışveriş si-tesine koymuş. İlk başta 50 lira gibi bir fiyatla alıcı arıyor Ferda Hanım. Ancak oğlunun “Anne internette senin çiçeklerinin aynısı

bin liradan satılıyor.” uyarısının ardından miktarı biraz daha artırıyor. Şu sıralar 70 ila 100 lira arasında değişen fiyatlarla alıcı bekliyor çiçekleri.

Onların evlatları gibi değerli olduğunu her fırsatta dile getiriyor Ferda abla. “Ahirette bizim sermayemiz olsun, orada yeşersin-

ler.” diye düşünüyor. “Civcivlerim gelmiş yanıma.” diyerek sevinmek istiyor orada da.

Sevaba ortak olmak için…Ferda Abla’nın fedakarlıkları bununla

bitmiyor. Geçmişte de buna benzer birçok özveride bulunmuş. Zira o, eşinin vesilesiyle

Özbekistan’a hicret eden ilkler arasında da yerini almış. Eşinin bu kutlu yolculuğa gideceğini öğrendiğinde Ferda Abla, “Sevaba ben de ortak olmak isterim.” demiş. Böylece başlamış onların da hicret hikâyesi. Öyle ko-lay olmamış tabii ki yurdundan yuvasından ayrılıp uzak ülkelere gitmek. Özellikle ço-cuklarından ayrılmak bir hayli zormuş. Zira o zamana kadar hiç ayrılmamış onlardan. “Ben onları Allah’a emanet ederek gittim.” diyor. Üç yıllık sıkıntılı ama bir o kadar da lezzetli Özbekistan yılları başlamış böylece. “Çok aç kaldığımız, yedi ay boyunca hiç maaş alamadığımız oldu.” diye anlatıyor o günleri. Ancak o zor şartlar altında bile Türkiye’de sıkıntı yaşayan bir Hizmet kurumu için para gönderdiklerinden bahsediyor.

Üç yılın ardından memleket hasreti biter. Ancak Allah’ın rızasına erme gayesi ilk günkü gibi taptazedir. Çünkü insanlığa hizmet bitmiyor, aksine artarak devam ediyor. Eşi özel bir okulda vazifeye başlar. Kendisi ise kaldığı yerden hizmetlerine devam eder. Uzun yıllar boyunca oradan oraya gitmeleri sürekli kirada olmaları çok yıpratır Ferda Hanım’ı. Ailelerinin yardımıyla bir ev alırlar. Ancak o dönem bir okul için para ihtiyacı hâsıl olur. Bunun üzerine eşi, “Hizmet arkadaşlarımız sıkıntı çekerken bizim evde keyifle oturmamız yanlış.” der. Evlerini satarak ihtiyacı olan yere verirler. Kendileri ise kirada oturmaya devam ederler. Onlar için fedakarlıkta sınır yok. Ömürleri yettiğince de bu mukaddes yolda yürüye-cekleri aşikâr.

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Hayır için çiçeklerini bile satıyor

Page 17: Zamandk307 eg

22.04.2015 03:40 05:10 12:54 16:49 20:25 21:45 23.04.2015 03:37 05:07 12:53 16:50 20:27 21:47 24.04.2015 03:35 05:05 12:53 16:51 20:29 21:49 25.04.2015 03:32 05:02 12:53 16:52 20:32 21:52 26.04.2015 03:29 04:59 12:53 16:53 20:34 21:54 27.04.2015 03:26 04:56 12:53 16:54 20:37 21:57 28.04.2015 03:24 04:54 12:52 16:55 20:39 21:59

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

22.04.2015 04:10 05:40 13:25 17:20 20:58 22:18 23.04.2015 04:07 05:37 13:25 17:21 21:00 22:20 24.04.2015 04:04 05:34 13:24 17:22 21:02 22:22 25.04.2015 04:01 05:31 13:24 17:23 21:05 22:25 26.04.2015 03:59 05:29 13:24 17:25 21:07 22:27 27.04.2015 03:56 05:26 13:24 17:26 21:10 22:30 28.04.2015 03:53 05:23 13:24 17:27 21:12 22:32

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

22.04.2015 04:10 05:40 13:18 17:12 20:43 22:03 23.04.2015 04:08 05:38 13:18 17:13 20:45 22:05 24.04.2015 04:05 05:35 13:17 17:14 20:47 22:07 25.04.2015 04:02 05:32 13:17 17:15 20:50 22:10 26.04.2015 04:00 05:30 13:17 17:16 20:52 22:12 27.04.2015 03:57 05:27 13:17 17:17 20:54 22:14 28.04.2015 03:55 05:25 13:17 17:18 20:56 22:16

22.04.2015 04:07 05:37 13:23 17:18 20:56 22:16 23.04.2015 04:04 05:34 13:22 17:19 20:58 22:18 24.04.2015 04:01 05:31 13:22 17:20 21:01 22:21 25.04.2015 03:59 05:29 13:22 17:21 21:03 22:23 26.04.2015 03:56 05:26 13:22 17:22 21:06 22:26 27.04.2015 03:53 05:23 13:22 17:24 21:08 22:28 28.04.2015 03:50 05:20 13:22 17:25 21:11 22:31

22.04.2015 04:09 05:39 13:26 17:21 21:00 22:20 23.04.2015 04:06 05:36 13:26 17:22 21:03 22:23 24.04.2015 04:04 05:34 13:26 17:24 21:05 22:25 25.04.2015 04:01 05:31 13:25 17:25 21:08 22:28 26.04.2015 03:58 05:28 13:25 17:26 21:10 22:30 27.04.2015 03:55 05:25 13:25 17:27 21:13 22:33 28.04.2015 03:52 05:22 13:25 17:28 21:15 22:35

22.04.2015 04:04 05:38 13:31 17:27 21:11 22:31 23.04.2015 04:02 05:35 13:30 17:28 21:13 22:33 24.04.2015 04:00 05:32 13:30 17:29 21:16 22:36 25.04.2015 03:58 05:29 13:30 17:30 21:19 22:39 26.04.2015 03:56 05:26 13:30 17:31 21:21 22:41 27.04.2015 03:54 05:23 13:30 17:33 21:24 22:44 28.04.2015 03:50 05:20 13:30 17:34 21:27 22:47

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

22.04.2015 04:24 05:54 13:24 17:17 20:42 22:02 23.04.2015 04:22 05:52 13:24 17:18 20:44 22:04 24.04.2015 04:19 05:49 13:24 17:19 20:46 22:06 25.04.2015 04:17 05:47 13:24 17:20 20:48 22:08 26.04.2015 04:15 05:45 13:23 17:21 20:50 22:10 27.04.2015 04:12 05:42 13:23 17:22 20:52 22:12 28.04.2015 04:10 05:40 13:23 17:23 20:54 22:14

22.04.2015 04:14 05:44 13:15 17:09 20:34 21:54 23.04.2015 04:12 05:42 13:15 17:10 20:36 21:56 24.04.2015 04:10 05:40 13:15 17:11 20:38 21:58 25.04.2015 04:07 05:37 13:15 17:12 20:40 22:00 26.04.2015 04:05 05:35 13:15 17:12 20:42 22:02 27.04.2015 04:03 05:33 13:15 17:13 20:44 22:04 28.04.2015 04:00 05:30 13:14 17:14 20:46 22:06

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

22.04.2015 04:23 05:53 13:25 17:19 20:45 22:05 23.04.2015 04:20 05:50 13:25 17:20 20:47 22:07 24.04.2015 04:18 05:48 13:25 17:21 20:49 22:09 25.04.2015 04:15 05:45 13:24 17:21 20:51 22:11 26.04.2015 04:13 05:43 13:24 17:22 20:53 22:13 27.04.2015 04:10 05:40 13:24 17:23 20:56 22:16 28.04.2015 04:08 05:38 13:24 17:24 20:58 22:18

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

ZEYNEP KAÇMAZ

1Gözü düşündükçe tepem atıyor.” diyor Darwin. Evrim teorisini iddia eden

Darwin’i bile hayrete düşüren göz, ruhun dışarıya açılan bir penceresi adeta. Küçük görünse de birçok karmaşık sistemi içinde barındırıyor bu organ. Öyle ki küçücük bir çöp batsa telaşlanıveriyoruz. Birazcık ağ-rısa okumayı bırakıyoruz, yorulsak gözlük takmayı düşünüyoruz... Haliyle ‘göz’ üze-rine fazlaca kafa yoruyoruz. Bununla ilgili hemen hepimizin aklına gelen birçok soru var. ‘Gözü çizdirmek akıllıca mı?’, ‘Gözümü nasıl dinlendirebilirim?’, bunlardan sadece birkaçı. Biz de merak ettiklerimizi Fatih Üniversitesi Hastanesi’nden Göz Hastalık-ları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Gürkan Tatar’a sorduk.

Gözümüzü nasıl dinlendirebiliriz?Özellikle bilgisayar gözü yorar, tahriş

eder. Bu sebeple bilgisayar kullananlar en azından saatte bir 5-10 dakikalık molalar ver-meli. Bilgisayarın kontrastını azaltmak, çözü-nürlüğünü de artırmak göz yorgunluğunu en aza indirir. Ayrıca açık renk üstüne koyu renk punto kullanılmalı. Çalışma ortamlarında göze direkt gelen ışıklar engellenmeli. Otu-rulan yer değiştirilerek göze gelen spot veya güneş ışıkları arkaya alınmalı. Gözde yoğun kızarıklık ve kaşıntı varsa günde 2-3 defa soğuk uygulama (gözün üstüne buz koymak) yapılmalı. Bu yöntemle cilt damarları kasıla-rak, sorunlarımız da azalır.

Uzağı göremeyen bir kişi yakını daha mı iyi görür?Miyopluk ve miyopik astigmatlılar duru-

munda gözün kırıcılığı fazladır. Bu kırıcılık fazlalığı miyoplara her yaşta yakını gözlüksüz görebilme avantajı verir.

Göz zamanla önce hipermetrop daha sonra miyop olabilir mi?Çeşitli nedenlerle olabilir. Hipermetrop

göz kısadır. Ergenlikle beraber göz uzarsa göz normale ve hatta miyoba dönebilir. Ayrıca, çekirdek kataraktı gelişen kişilerde göz boyutları hipermetrop olarak kaldığı halde merceğin kırıcılığındaki artış nedeniyle göz, miyop gözlüğü ister hale gelebilir. Diya-bet hastalarında da şekerin yüksek olduğu dönemlerde göz suyunun kırıcılığının artışı sebebiyle hipermetrop göz miyop gibi ölçüm verebilir.

Gözünü lazerle çizdirenlerin bazıları birkaç yıl sonra tekrar gözlük takmak zorunda kaldıkla-rını, göz numaralarının büyüdüğünü söylüyor. Bunları göz önüne alırsak gözü çizdirmek

doğru mu?Uygun hastalarda göze excimer laser

(saç teli üzerine çizgi çizebilecek özellikteki lazer) uygulamak faydalı. Ancak bu tedavi için gözde birtakım şartlar ararız. Mesela, korneanın yeterli kalınlıkta olup olmadığı, astigmat veya korneada sorun olup olma-dığına bakarız. Çizdiğimiz gözlerde tekrar, yüksek derecelerin gelişmesini beklemeyiz fakat her hastada az oranda olsa bile tekrar göz dereceleri büyüyebilir. Bunun kimse garantisini veremez. Göz derecesinin tekrar yükselmesi kişinin göz yapısıyla ilgili. Maale-sef ilerlemeyi ön görecek bir test yok. Ayrıca bu hususta hastanın beklentisi de önemli. Mesela -7 derece miyop bir kişide lazer sonrası -1 derece tekrar miyop gelişse bile kişi mutlu olurken -1 derece miyopsisi olan hastada lazer sonrası -0.5 derecelik artış dahi mutsuz edebilir.

Gözümüzü niçin ovuştururuz?Genellikle alerji ve kurulukta göz ovuş-

turuluyor. Aslında bu davranış doğru değil. Çünkü göz alerjisinde kaşıntıya neden olan kimyasal maddeler ovuşturma ile damar-lardan daha fazla salınır ve kaşıntı kısır bir döngüye girer. Ayrıca ovuşturmanın göz astigmatını artırdığına dair araştırmalar da var. Gözümüzü ovuşturmak yerine soğuk pansuman yapabiliriz. Ama en önemlisi bir göz doktoruna giderek nedeni saptanmalı ve buna yönelik tedavi geliştirilmeli.

Niçin elde kitap okumak bilgisayarda bir şeyler okumaktan daha kolay?Dakikada 12 defa gözümüzü kırparız,

korneayı da bu şekilde bir nevi yıkamış oluruz. Fakat bilgisayara bakanlar, gözlerini dakikada 6 veya 4 defa kırpar ve gözlerinde yüzde 50’den fazla kuruluk olur. Buna bağlı olarak da gözlerde yanma, batma ve kızarık-lık meydana gelir. Bu sebeple kitap okumak bilgisayarda okumaktan daha kolay ve rahattır. Bilgisayarda kitap okuyan kişilerin belli aralıklarla gözlerini dinlendirmelerinde fayda var.

‘Yakını göremeyenler uzağı iyi görür’ yargısı doğru mu?Göz tembel kalmamışsa ve 3 numaranın

altında bir hipermetropluk varsa, gözün uyum refleksinin desteği sayesinde uzak so-runsuz görülür. Ama bu durum 40’lı yaşlarla birlikte azalmaya başlar.

Bir göz miyopken diğer göz niçin hipermetrop olabiliyor?İki gözün boyutları ya da kornea eğimleri

birbirinden farklı ise biri miyop, diğeri hiper-metrop olabilir.

Gözünüzsağlıkta olsun

Page 18: Zamandk307 eg

Yazan: Aya Çizen: Batuhan Ay

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Page 19: Zamandk307 eg

KIRMIZI ŞAPKALI KURT Dağıstan Çetinkaya

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Page 20: Zamandk307 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

ILLÜ

STRA

SYO

N: C

EM K

IZIL

TUĞ

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallal-lâhu aleyhi ve sellem), Allah’tan aldığı mesajları insanlığa getiren bir resûl/elçi olmasının yanında, aynı

zamanda, kavlî, fiilî ve takrirî sünnetiyle meseleleri tavzih ve tespit buyuran bir müç-tehitti. İşte zaman ve şartlara göre belli prob-lemlere çare bulma mevzuuna Efendimiz’in müçtehit olması çerçevesinde yaklaşarak, “Şayet bugün Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) olsaydı bu mevzuda şöyle yapar ve bu boşluğu şu şekilde doldururdu.” deme mahzursuz bir yaklaşım olabilir. Hem böyle bir söze makul bir mahmil de bulunabilir. Şöyle ki, zaman önemli bir müfessirdir. Şartlara ve konjonktüre göre bazı hususların tevil ve tefsirinde o, bir ibre vazifesi görür. Diğer bir ifadeyle Kitap ve Sünnet’te bazı alanlar içtihat ve istinbata emanet edilmiş, tevil ve tefsiri de zaman müftüsüne bırakıl-mıştır. Fakat içinde bulundukları zaman ve şartlara göre, bu tür hususları yorumlayacak insanların, öncelikle ele aldıkları mevzular hakkında Kitap ve Sünnet’in sarih bir beyanı olup olmadığını bilmeleri, araştırıp tetkik etmeleri gerekir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim veya Sünnet-i Sahiha’da yer alan nassların aksine

bir şey söylenemez. Şu halde, içtihat adına Kitap ve Sün-

net’e muhalefet edilemeyeceği gibi; Kitap ve Sünnet’te yer alan nassların nasıl anla-şılacağı, ne şekilde tevil ve tefsir edileceğini bizlere gösteren icma deliline de muhalefet edilemez. Bu açıdan, temel kaynakları görmezden gelerek heva ve hevese göre

bazı şeyler söylemek başka; aslî kaynaklar ve muhkemata bağlılık, vukufiyet ve ıttıla içinde bir konuyla ilgili düşünce beyan etmek başkadır. Dolayısıyla ister ferdî, ister ailevî, isterse siyasî, içtimaî, iktisadî problemlere çare bulma mevzuunda öncelikle Kitap, Sünnet ve icmaa müracaat edilmelidir. Eğer bu kaynaklarda bir çözüm bulunamazsa, o zaman da, bu boşluğu doldurma adına or-taya konulan fikirlerin, muhkemat dediğimiz temel disiplinlere muhalif düşmemesine dikkat edilmelidir.

Bir Hüküm Verirken Kalpler Titremeli!Öte yandan bilinmesi gerekir ki, hayatın

değişik birimlerinde zuhur eden problemlere, içtihat ve istinbatlarla çözüm üretebilmek için, uzman ve ihtisas sahibi olmanın yanı başında, insanın içinde, Allah’ın kelamına veya murad-ı ilahîye muhalif bir söz söyleme endişesinin olması, bu endişeyle yüreklerin hoplaması, kalblerin tir tir titremesi gerekir. Yoksa dini yaşamada laubali ve mütesahil, hep işin kolayına kaçan, sürekli işine geldiği gibi konuşan veya müşarun bi’l-benan olma arzusuna kapılıp başkalarına şirin görünme mülahazasıyla hareket eden ve sürekli kendinden söz ettirme maksadına matuf

beyanda bulunan insanların, “Peygam-berimiz olsaydı, O da bu mevzuda böyle yapardı.” demeleri veya kendilerine ağır gelen meselelerde, “Efendimiz olsaydı O böyle yapmazdı.” diye iddiada bulunmaları ve böylece güya kendi görüşlerine Allah Resûlü’nü hüccet göstermeleri elbette kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Esasında bu insanlar, işlerine gelmeyen mevzularda, “Efendimiz bu zamanda olsaydı, O böyle yapardı.” derken, -hâşâ ve kellâ- sanki farazî bir peygamber takdirinde bulunuyor, arzula-rına göre o farazî peygamberi konuşturuyor ve kendi heva u heveslerine göre ona fetva verdiriyorlar, demektir.

Laubaliliğe Tahammülü Olmayan Meseleler

Hâlbuki insanların dünya-ukba saade-tini ilgilendiren dine ait meselelerin hiçbir şekilde laubaliliğe tahammülü yoktur. Selef-i salihîn içtihat mevzuunda öyle hassas ve titiz hareket etmiştir ki, bir mesele hakkında kendilerine soru sorulduğu zaman yerine göre sırf o meseleye cevap verebilmek için Kur’an-ı Kerim’i baştan sona birkaç kez hatmetmişlerdir. Ayrıca İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri gibi büyük kametler, bir meseleyi çözmek için belki birkaç gün talebeleriyle münazara ve müzakerede bulunmuştur. Münazarayı, günümüzde televizyonlarda yapılan cedel ve tartışma-larla karıştırmamak gerekir. Zira münazara zıtlaşma ve birinin dediğinin tersini söyleme değil, ele alınan bir meseleyle ilgili o mesele-nin nazir ve şebihini ortaya koyma demektir.

Yani dinî bir hususta münazara “bu mesele şu nassın zahirine daha uygun düşüyor, falan âyet-i kerimeye daha muvafık” vs. diyerek, o konunun benzerini ortaya koyma ve ona göre bir çözüm bulma demektir. Ba-zen böyle bir münazaradan sonra talebeleri, Ebu Hanife Hazretleri’nin söylediği görüşe kanaat edip “Bu mesele senin dediğin gibidir.” diyorlar. Fakat hazret sabaha kadar nassları yeniden gözden geçiriyor, onları bir kere daha mütalaaya alıyor, bir kere daha kendisiyle yüzleşiyor, sonra sabah kalkıyor, talebelerinin yanına geliyor ve “Akşam şu mevzuda siz bana muvafakat ettiniz. Fakat ben şu nassları göremediğimden yanılmışım. Bu mesele sizin dediğiniz gibiymiş.” diyor; diyor ve ciddi bir hakperestlik mülahazasıyla kendi görüşünden vazgeçip talebelerinin görüşünü tercih ediyor.

Hâsılı, ferdî, ailevî ve içtimaî bütün meselelerde söz Allah’a ve sonra da Efen-dimiz’e aittir. Onların beyanlarının olduğu yerde insana düşen vazife, sükût etmektir. Dolayısıyla bir insan Allah ve Resûlü’ne ait beyanın olduğu bir yerde, heva, heves ve arzularına uyarak söz söylüyorsa bilmesi gerekir ki, o, hevasını ilah edinmiş demektir.

R

İster ferdî, ister ailevî, isterse siyasî, içtimaî, iktisadî problemlere çare bulma mevzuunda öncelikle Kitap, Sünnet ve icmaa müracaat edilmelidir.

Bir insan, Allah ve Resûlü’ne ait beyanın olduğu bir yerde, heva, heves ve arzularına uyarak söz söylüyorsa o, hevasını ilah edinmiş demektir.

Dini bir meselede konuşurken insanın içinde, Allah’ın kelamına veya murad-ı ilahîye muhalif bir söz söyleme endişesinin olması gerekir.

İkindi Sohbetleri

Sünnetarzu ve heveslere

göre yorumlanamaz

1

2

3

Page 21: Zamandk307 eg

Allah’ım! İ’tikad, söz ve amel bakımından şanına lâyık olmayan her türlü kusurdan Zatını yüce tutma ve Sana lâyık olan sıfatları da ispat etme adına

dile getirilen sözlerin en güzelleriyle, renk renk, desen desen tesbîh ü takdîs ifadeleriyle Seni anmak istiyorum. Sırf Senin hoşnutluğunu gözeterek ve

rızana ermiş bir kul olma ümidi besleyerek Seni tesbîh ü takdîs etmeyi arzu-luyorum. Bu talebimi gerçekleştirmeyi nasip eyle Allah’ım, beni bu devletten

mahrum kılma, rahmetine açılan ellerimi boş koyma.

Günümüzün zavallı insanı, nice değer ölçülerini kaybettiği gibi, peygamberlere ve özellikle de peygamberler sultanı Hz. Muhammed Aleyhisselâm’a karşı, bakışı, tav-rı, düşüncesi de tamamen alt üst olmuş durumda. Oysaki O’nu, herhangi bir insan gibi beşerî kriterlerle değerlendirmemiz kat’iyen doğru değildir. Zira O, yeryüzünü yeniden dizayn etmek ve insanlığa yeni ufuklar açmak üzere müstesna bir ruh ve müstesna kabiliyetlerle donatılarak gönderilmiş bir insandır.. ve O’nu takdir, bizim kriterlerimizi aşar.

Abdullah Aymaz

Ali ile NinoGürcistan’ın Sokhumi State University Rektörü Prof. Dr. Joni

Apakidze ile bir sohbet imkânımız oldu. Türkçe biliyor… Hizmet’in eğitim hizmetlerini takdirle karşılıyor. İnançlı birisi… Gürcistan’da günlük ibadet sayısını bile beş vaktin üzerine çıkaran Gürcistan Patriği’nin Hocaefendi ile görüşmesini arzu ediyor. Kendisine Ali ile Nino romanını sorunca, “Bu romanı okumuşsanız, siz mutlaka Gürcüleri ve Gürcistan’ı seviyorsunuzdur. Zaten Ali ile Nino’nun Gürcistan’da heykelleri mevcuttur.” dedi.

Gürcistan’da karşılaştığım eski Meclis Başkanı ve eski Cumhur-başkanı’nın annesi gibi ileri gelen kiminle görüşmüşsem bu romandan haberdar olduklarını, hatta filminin yapılması için senaryoların bile yazıldığını söylediler.

Ben de bir-iki ay önce bir gazetede şöyle bir haber okumuştum: “Halit Ergenç, Kurban Said’in 1937’de yayınlanan ve 33 dile çevrilen ünlü eserinden sinemaya uyarlanan, ‘Ali ile Nino’da üstleneceği rol için Bakü’ye gidiyor. Senaryosunu Oscar ödüllü Christopher Hamp-ton’ın üstlendiği filmin başrollerinde Adam Bakri ve Maria Valverde

var. Yayımcılığını Kris Thykier’in üstlendiği filmin çekimlerine Bakü’de başlandı. Filmin kadrosunda, ‘Homeland’ dizisinden tanı-nan Mandytinkin ve Numan Acar’ın yanı sıra Halit Ergenç de yer alıyor. Müslüman Ali Khan (Kurban Ali) ile Gürcü Hıristiyan Nino Kipiani’nin 20. yüzyılın başlarında yaşadıkları maceraları konu alan filmin çekimleri üç haftası İstanbul’da olmak üzere toplam on bir hafta sürecek. Oscar ödüllü senaristi Christopher Hampton, ‘Benim için enteresan bir iş olacak. Çünkü zorlu konular içeriyor.’ dedi.”

12 Mart 1971 muhtırasında İzmir Buca Cezaevi’nde iken Hürriyet Gazetesi’nin tefrika ettiği Ali ile Nino romanını takip etmeye başladım. 1880’lerden 1920’lerin ortalarına kadar bazı tarihî olayları, Azer-baycan, Rusya ve Karabağ meselelerini de içine alıyor. Kurban Ali, Nino ile Rus Lisesi’nde öğrenci iken tanışıyorlar. Sonra

evlenmek istiyorlar. Ama Kurban Ali, Nino’nun Müslüman olmasını istiyor. Nino, sebebini sorunca, “Çünkü en son din.” diyor. Bu sefer Nino, “Ali Han, peki İslamiyet son din ise, en üstün ve en gelişmiş prensiplere sahip olması lâzım. Öyle olunca Müslümanların en ileri ve en modern milletler ve devletler olması lâzım değil mi? Halbuki şu anda en geri onlar görünüyor.” diye soruyor.

Ben bu sorunun en güzel cevabını, daha o roman yazılmadan 1920’de Bediüzzaman Hazretleri’nin yazdığı “Lemaat” isimli risalede bulmuştum. Şöyle diyordu: “Ey arkadaş! Bir zaman bir sâil dedi: ‘Madem, hak ulvîdir, neden kâfir Müslüman’a, kuvvet hakka galiptir?’ Dedim, dört noktaya bak! Bu müşkül de hallolur.”

Böyle bir giriş yaptıktan sonra, özetle, birinci noktada, eğer Müslümanlar bâtıl vesileye; gayr-i Müslimler hak vesileye sarılırsa, hak vesileye sarılanlar gâlip gelir, diyor. İkinci noktada, eğer Müs-lüman, üzerine farz olan İslamî vasfı almaz; gayr-i Müslim o vasfı kendine mâl ederse; İslamî vasıf gâlip gelir, diyor. Üçüncü noktada, eğer Müslüman, Allah’ın fıtrî, tekvînî kanunlarına uymaz (çağıyla hesaplaşmaz), gayr-i Müslim ise Allah’ın bu kanunlarına uyup teknik ve teknolojiyle ilgilenirse fıtrî kanunlara riayet eden galip gelir, diyor. Dördüncü noktada, bir hak potansiyel olarak kalmış veya kuvvetsiz kalmış veyahut içine başka şeyler karışmışsa, o hakkı inkişaf ettirmek ve taze kuvvet vermek lâzım gelmişse, bâtıl ona musallat edilerek hâlis hak külçesi ortaya çıkarılır. Neticede hak üstün ve gâlip gelmiş olur.

Özetle ve bazı ilavelerle anlatmaya çalıştığım bu husus genişçe “Lemaat” risalesinden mütâlaa ve müzâkere edilmelidir.

“Ali ile Nino” bizi alıp nerelere götürdü… Aslında Nino’nun itirazlı sorusunun cevabını günümüzde hâlâ arayanlar vardır. Onlara tafsilatı ile bu cevapları ulaştırmalıyız…

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

12 Mart 1971 muhtırasında İzmir Buca Cezaevi’nde iken Hürriyet Gazetesi’nin tefrika ettiği Ali ile Nino romanını takip etmeye başladım. 1880’lerden 1920’lerin ortalarına kadar bazı tarihî olayları, Azerbaycan, Rusya ve Karabağ meselelerini de içine alıyor. Kurban Ali, Nino ile Rus Lisesi’nde öğrenci iken tanışıyorlar.

llah Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselâm) hayat-ı seniyyelerine bir bütün olarak bakıldığında O Rehber-i Ekmel’in bütün ömrü boyunca hem toplumun ileri gelenleriyle meşgul olup ilgilendiği hem de kendini ifade

edemeyen, ezilen, parya muamelesi gören gariplere kucak açıp onlarla alâkadar olduğu görülür. Evet, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi ekmelüttehâyâ) bütün hayatı boyunca âdeta bu iki ucu bir araya getirmek için kendini helâk edercesine çabalayıp durmuştur. Tabiî o engin sinesini bu iki ucun arasında kalan toplum kesimlerine de hep açık tutmuştur.

Meselenin bize bakan yönüne gelince: Geçmiş dönemlerde olduğu gibi günümüzde de açık ya da kapalı, şöyle veya böyle dünyanın hemen her yerinde bir kast sisteminin yaşandığı bir vakıadır. Ayrıca insanların donanımları nazar-ı itibara alındığında toplumlar içinde her iki kesimin de her zaman mevcut olacağı muhakkaktır. O hâlde gönüllüler hareketinin temsilcilerine düşen de, toplumun hiçbir kesimini ihmal etmeksizin herkesi kucaklamak olmalıdır. Evet, vicdan olabildiğince geniş tutulmalı, herkesin konumuna saygı duyulup diyalog zeminleri oluşturulmalı, toplumun bütününe kucak açılmalı, hatta gelmeyen/gele-meyenlerin dahi ayağına gidilmelidir. Bulunulan coğrafyanın şartları göz önünde tutularak bir taraftan, toplumda önemli yerler ihraz eden akademisyen, parlamenter vb. gibi söz söyledikleri zaman referans olabilecek kimselerle diyalog köprüleri kurulmalı; diğer taraftan da yaşadıkları içtimaî hayat içerisinde değişik mazlûmiyet, mahkûmiyet ve mağduriyetlerin zebunu olmuş gariplere el uzatıp onlara destek olunmalıdır. Çünkü mesleğimiz herkese açık bir peygamber şehrahıdır. Bundan dolayı bir taraftan içtimaî yapıda önemli konumları ihraz etmiş insanlara hak ettikleri bir seviyede muamelede bulunulmalı, saygıda kusur edilmemeli, düşünce dünyamızın daha başka gönüllere ulaştırılması adına onların referanslarından istifade edilmeli; diğer yandan da içtimaî statüde daha alt tabakalarda kalmış olan insanlara imkân hazırlanıp onların içine düştükleri kompleksten çıkmalarına ve kendilerini ifade etmelerine yardımcı olunmalıdır.

İnsanlığın Efendisihis dünyasıYine hicranla Sen’i andı gönül,Tende cânım, ruh-u revânım Cânân.Andıkça hasretlere yandı gönül;Ne olur kıl artık vuslata şâyân!..

Seven ve ağlayan bir bîçâreyim,Kararsız, derbeder hep âvâreyim,Yıkılıp dökülmüş bir virâneyim;Hâl-i hazînim tam mevsim-i hazan..

Güller gülse de ağlıyor hep bülbül,Bir dert küpü sanki şimdi şu gönül;Bilmem mümkün mü bu hâle tahammül?Ruhumda âh u zâr, dilimde figân.

Yanıp kebap oldum, ümidim yıkma!İtâb et, ama ağyâra bırakma!Vefasız bir kulum cürmüme bakma!Tavsîfe ne gerek, her şeyim ayân...

Bilirsin gayri imdat edecek yok;Gönlümü dertten âzâd edecek yok;Kıtmîr’i başka âbâd edecek yok,Hatırım virâne, gözlerim giryân...

Gel vur mızrabını kalbimi söylet!Vur ruhuma nağmelerini dinlet!Bu gönlüme geleceğini vâdet!Vâdet ki, kalmadı dizimde dermân!..

M. Fethullah Gülen

A

Kimseyiihmal etmeye hakkımız yok

fasıldan fasıla

Page 22: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

5

Kutulardaki her say bir harfin karşlğdr. Verilen ipuçlarn kullanarak diğer kutular doldurun ve hayat-mza yön verecek prlanta tavsiyeyi tamamlayn.

PARAGRAF TAMAMLAMAA

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15Ğ D S A M R

16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29

20 9 15 9 1 1 16 8 2 8 15 6 9 16 10

7 10 3 14 2 14 11 14 17 1 14 6 16 11 8

12 10 8 15 1 16 17 16 18 19 5 12 9 21 10

9 22 3 9 23 8 2 4 11 9 15 4 18 10 9

22 11 9 24 16 1 16 1 16 15 5 7 6 14 13

9 5 19 15 19 18 10 8 20 8 13 8 18 5 8

1 14 6 3 9 6 5 8 6 16 6 3 8 15 24

9 21 4 14 10 14 21 16 20 8 12 16 6 8 5

4 2 4 6 4 20 7 18 14 17 6 8 7 10 14

15 1 16 17 16 9 17 3 4 15 11 9

T E Y İ N A D H A E İ D A İ G

A R B E Y A PAllah'n bir olma

sfatV R L İ T Y A

İ LPeygam-berlere

vahiy getiren melek

C I A M N A K S TNamaz

dosdoğru klmak

H Y

Z A H Üçüncü halife F K K Kur'an'da

bir sure B D EEfendimiz'inKur'an dşaldğ vahiy

V A R

R E T İ A F A Namaz temizliği A E K T E M İ

A M S O V İ RMescid-i Haram'n blunduğu şehir

M E K L Ü T İ

N L A Tekbir A N Uİslam

Hukuk Me-todolojisi

U N EMedineli ilk

müslü-manlar

V A S

A LHaccn

farzlarndan biri

Z T T L U S S A RYalnzca Allah'a ait olan sfatlar

Z I

H K İ Y E İ Hac kyafeti İ H R A A L F

U E E R A R F I K I H M R T A

Kutular doldurulmuş bulmaca aşağdaki gibidir. Sizden istediğimiz soru kutusundan çkp sadece yatay ve düşey ilerleyerek bütün kutular kullanp çözümü işaretlemek. Her harfi sadece bir kere kullanabilirsiniz.

ZİNCİR BULMACA

ZİNCİR BULMACA

PARAGRAF TAMAMLAMA

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

Üç aylar, insann, Allah’a en yakn olabileceği, O’nun engin rahmetine liyakat kesbedebileceği; günahlarndan syrlpkalp ve ruh ufkuna seyahat edebileceği bir zaman dilimidir.

IF

ÜM

FU

MU

KA

TT

AL

E

KA

Nİm

an

etm

iş g

ibi

görü

nen

UR

UH

MS

EAl

lah'n

tün

isim

leri

AE

F

TE

İmann

şa

rtla

rnda

nbi

riA

BKu

r'an'

daki

ke

sik

harf

ler

LH

Asha

b,

tabi

in,

tebe

-i ta

biin

ER

İH

AK

İK

AS

S

İN

İE

DN

amazn

şa

rtla

rnda

nT

LV

Oruc

un

başl

adğ

zam

anİ

SN

HA

MA

AH

İH

afaz

a m

elek

leri

AU

ACa

mi

bahç

esi

İD

L

VE

RK

KM

ES

CT

M

UT

Alla

h'n

va

r olm

a s

fat

KE

İN

Min

ares

i ol

may

an

cam

iM

İK

AD

oğru

yol

SI

KE

Zİs

lam

'n

şartl

arn

dan

biri

MR

TT

E6

Had

is

kita

bK

IT

AT

VE

RA

MS

İB

ÜT

ÜR

A1

23

45

67

89

1011

1213

1415

İÜ

KO

CM

BN

ĞH

AU

GS

D

1617

1819

2021

2223

2425

2627

2829

LY

IT

RP

ÇV

FZ

ÜÇ

AY

LA

NS

AN

IN

A

LL

AH

AE

NY

AK

IN

OL

A

LE

CE

Ğİ

ON

UN

EN

G

İN

RA

HM

ET

İN

EL

İY

A

KA

TK

ES

BE

DE

LE

C

İG

ÜN

AH

LA

RI

ND

A

NS

IY

RI

LI

PK

AL

PV

E

RU

HU

FK

UN

AS

EY

AH

A

TE

DE

LE

CE

Ğİ

R

ZA

MA

ND

İL

İM

İD

İR

Page 23: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Kelim

eav

Esiz

kelim

e

Sa ve

sol g

rupt

aki i

ki re

sim d

nda

dier

resim

ler b

irbirl

eriy

le e

leiy

or. E

leen

resim

ler

birb

irler

iyle

orta

k öz

ellik

lere

sahi

p. Ö

rne

in b

ir ta

rafta

be

ik, d

ier

tara

fta b

ebek

gib

i. Tü

m

resim

ler e

leip

de i

ki re

sim e

lem

edi

inde

, bu

iki r

esm

i olu

tura

n ke

limel

eri b

ir ar

aya

getir

in

ve ye

ni b

ir ke

lime o

rtaya

çks

n. [

pucu

: Spo

rla il

gili]

Nokt

alar

birl

etir

Peyg

ambe

rimiz

inai

lesi

ifrel

i res

imle

r

Veril

en k

elim

eler

i sol

dan

saa,

yuka

rdan

aa

ya, ç

apra

z ol

arak

veya

tam

ters

i yön

de o

kuya

rak

iare

tleyi

n. Tü

m

kelim

eler

bul

undu

ktan

sonr

a ku

llan

lmay

an h

arer

i sol

üs

tten

ba

laya

rak

satr

satr

sa a

lta d

oru

gid

erek

ya

zdn

zda

anla

ml

bir c

ümle

olu

acak

tr. B

akal

m si

zin

için

sakl

adm

bu

ifrey

i bul

abile

cek

misi

niz?

KUTL

U DO

UM

HAFT

ASIN

DA

PEYG

AMBE

RM

Z

ANAL

IMBA

YRAM

, TBM

M, E

GEM

ENL

K, B

ERAB

ERL

K, A

TATÜ

RK,

KARD

EL

K, U

LUSA

L, KI

RMIZ

I, ÇO

CUK,

ÖNE

M, H

AT, S

EVG

, CÖM

ERT

KEL

ME L

STES

BY

ME

RT

ÝE

AE

RM

ÜÇ

GK

YA

RN

ÝE

SE

RT

NA

TB

MM

ÇL

AA

AO

BE

CU

MT

LH

NE

AR

IE

BL

AY

RR

AD

MR

ÝL

AS

UL

UR

IK

IR

MI

ZI

ÝA

SE

VG

ÝÇ

OC

UK

ifre

Haz

rlaya

n: El

if Öz

kaya

- Ya

ar Ci

mili

Coku

n - Y

a 1

1

Haz

rlaya

n: Fa

tih K

oç -

Özel

Lide

r il

i - Ya

12

Hz M

UHAM

MED

(s

av)

KASI

MHA

MZA

ALEB

U TA

LB

HÜSE

YN

HAT

CEER

VA

ABDÜ

L-

MUT

TAL

B

21 N

İSAN

201

5 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ço

cuk 08

-09 B

ulm

acal

arFark

Bulm

aca

Ele

ncel

im

atem

atik

Balo

nuki

mpa

tlatt

?

Geçe

n ha

ftan

n çö

züm

ü

Sude

Han

m, ç

ocuk

lar

Sevg

i, Bo

ra, E

geha

n, R

ana

ve S

elen

’i 23

Nis

an k

utla

mal

arnd

an

sonr

a ok

ulda

n al

p ev

e ge

tiriy

or. H

er b

irini

n el

inde

bir

balo

n va

r. Ço

cukl

ar b

alon

lary

la

bera

ber ç

izgi

lm

seyr

eder

ken,

Sud

e Ha

nm

yem

ek y

apm

ak iç

in m

utfa

a gi

diyo

r. Bi

r a

lam

a se

siyl

e ço

cukl

arn

yan

na g

eldi

inde

, Bor

a’n

n ba

lonu

nun

patla

dn

gör

üyor

. A

ada

ki ip

uçla

rn k

ulla

nara

k, b

alon

u ki

min

pat

latt

n b

ulm

ak iç

in S

ude

Han

m’a

ya

rdm

ede

r mis

iniz

?

Aa

da v

erile

n to

plam

a, ç

karm

a ve

çarp

ma

ile

mle

rinde

baz

raka

mla

r eks

ik. A

caba

o

raka

mla

r bu

lup

ile

mle

ri do

ru h

âle

getir

ebili

r mis

iniz

?

1 ki

zi o

lan

balo

nu p

atla

tmad

.

2 Su

de H

anm

’n il

k ço

cuu

Rana

.

3 Ba

lonu

pat

lata

nn

adnd

aki s

esli

harf

say

s çi

ft sa

y.

4 Se

vgi h

er d

ers i

kizi

ni g

örm

ek zo

rund

a

kalm

ad iç

in ço

k m

utlu

.

5 Ya

en

büyü

k ol

an b

alon

u pa

tlatm

ad.

Bor

a ik

izin

den

1 da

kika

geç

do

mu

olm

asn

n ba

kala

r ta

rafn

dan

gülü

bulu

nmam

as iç

in k

imse

ye a

nlat

myo

r.

Haz

rlaya

n: B

ahar

lan

- Bah

çeeh

ir Ko

leji

- Ya

13

Haz

rlaya

n: B

ahar

lan

- Bah

çeeh

ir Ko

leji

- Ya

13

21 N

İSAN

201

5 SA

LI

ÇÖZMECE

Page 24: Zamandk307 eg

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15

21 NİSAN 2015 SALI

KÂĞIT HELVA

23

Malzemeler:Dikdörtgen kalın fon kâğıdıRenkli keçeli kalemlerMakas

1

2

3

Önce yukarıdaki çizimi belirtilen yerden kesip çıkartın. Çizi-min genişliğinde fon kâğıdını, yelpaze yapar gibi katlayın. Kesmiş olduğunuz çizimi şekildeki gibi kâğıdın üzerine ko-yup kenarlarından çizin ve daha sonra düzgünce kesin.

Kâğıdı açın ve çocukları tek tek keçeli kalem ile renklendirin, kolay gelsin.

Kâğıttan dünyaçocukları yapalım

anım arkadaş-larım, bu hafta sizlere dünya

çocuklarını yaptım. Bü-tün çocukların ve çocuk kalanların 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Dilerim bütün çocuklar hep mutlu olurlar, hoşça kalın.

C

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Efendimiz’den günümüze mesaj yüklü misaller!

Resulü Ekrem (sas) Efendimiz’in hizmetinden hiç ayrıl-mayan Hazreti Enes (ra), komşu ziyaretlerine ait hatıralarını anlatırken şöyle diyor:

- Bir terzi Resulüllah’ı (sas) yemeğe davet etmişti. Ben de beraber gittim. Eve girdiğimizde sofrayı ortada hazır bulduk. Arpa ekmeği, güneşte kurutulmuş et ile kabak ve bir de çorba vardı. Oturup yemeği birlikte yedik. Hadis âlimleri, Hz. Enes’in anlattığı bu örnekten çıkardıkları hükümleri şöyle sıralıyorlar:

1- İnsan kendisinden aşağı görüntüde olanların davetine icabet etmelidir. Resulüllah (sas) de sıradan bir terzinin davetine icabet buyurmuş, aileyi memnun etmiş, bir ayrımda bulunmamıştır.

2- Davetlere efendi hizmetçi ile, işveren de işçisiyle gidebi-lir, sofraya birlikte oturabilirler. Nitekim Efendimiz, hizmetçisi Enes ile gitmiş, sofraya birlikte oturmuşlardır. Yeter ki, bu kimseler münasip terbiye almış, adab-ı muaşereti öğrenmiş olsunlar.

Hz. Enes’in on yıllık hizmetinde şahit olduğu bu önemli hatıralarından da anlaşılıyor ki, Resulüllah (sas) ümmeti arasında sınıf meydana getirmez, herhangi bir sınıfın da tarafını tutmaz ya da karşısında olmazdı. O, hem işçinin hem de işverenin, hem efendinin hem de hizmetçinin taraflısıydı; hem alıcının hem de satıcının yanında olduğu gibi. İşverene hitaben: ‘Çalıştırdığınız işçinin hakkını teri kurumadan verin!’ uyarısında bulunurken: ‘Aldatan bizden değildir!’ ikazını da eklemişti sözlerine.

- Demek ki ister işçi, ister işveren olsun her ikisi de aldat-mamalıdır. İşçi işinde doğru çalışmalı, hileye yönelmemeli, iş-veren de işçinin hakkını vermeli, aldatma yoluna gitmemeliler. Çünkü aldatanlar Resulüllah’ın sünnetine uyan ümmetinden sayılmamaktalar. İşçi de olsa, işveren de olsa...

- Çağrıldığı davete işçisiyle giden, yemeğe hizmetçisiyle birlikte oturan, giydiği elbisenin kumaşını hizmetçisiyle paylaşıp aynı kumaştan giyinen Resulüllah (sas), muhatap olduğu insanları, işiyle, mesleğiyle, yahut da sahip olduğu maddi imkânıyla da değerlendirmezdi.

- Toplumu tümüyle kucaklayan Resulüllah’ın ölçüsü, insanların Allah’a itaati, sünnetine bağlılığı idi. Nitekim Rabb’imiz de ayetinde öyle buyuruyordu: ‘Sizin en değerliniz Allah’tan en çok korkan ve en çok itaat edendir!.

Günlük hayatta fırsat bulduğu anlarda, aile fertleri arasına girip ev işlerinde onlara yardım etmekten geri kalmayan Efendimiz’le ilgili bir hatırasını anlatan Hz. Cabir de şöyle der:

- Resulüllah’ın (sas) huzuruna girmiştim, onu evde kabak doğrarken gördüm. Dedim ki:

- Ya Resulallah, bu kabağı niçin bu kadar küçük doğruyor-sun? Buyurdu ki:

- Küçük parçalara bölerek yemeğimizin bereketini çoğaltmış oluyorum!

Bu konuda da hadis âlimleri derler ki:- Resulüllah (sas) ev işlerinde ailesine yardım ederken

iktisadı öğretmeye, israfı önlemeye, bereketi de çoğaltmaya niyet eder, böyle örnek olurdu aile fertlerine. Nitekim bir gün Ebu Zerr’e de yemeğin bereketini çoğaltması için şöyle tembihte bulunmuştu:

- Ya Eba Zer! Çorba pişirdiğinde suyunu çok koy ki, komşuna da gönderme bereketi bulasın.

Bir gün çalıştırdığı işçisinin perişanlığına seyirci kalan bir işvereni görünce ona ikazını şöyle yapmıştı:

- Kimin yanında çalışan ihtiyaç sahibi işçisi varsa kendi ye-diğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin! Ayrım yapma-sın!.. Bu tarihi sözlerine şunu da eklemekten geri kalmayarak burdu ki: Çalıştırdığınız işçileriniz Allah’ın size emanet ettiği kardeşlerinizdirler! Kardeşlerinize ilgisiz kalmayın.

Böylece yoksulların ihtiyaçlarıyla bizzat meşgul olurken kendisi de o yoksulun hayatını yine bizzat yaşamış, eline imkân geçtiğinde onların hayatından yukarı çıkıp da üstlerine baskı kurmamıştır. Nitekim O’nun çevrenin fakirlerinden daha mütevazı hayatını birlikte yaşayan Aişe validemiz de unutulmaz bir örneği şöyle anlatır:

- Bazı sabahları eve gelince ‘Kahvaltılık bir şey yok mu?’ diye sorar, yok deyince de hiç üzüntü işareti vermeden rahat-lıkla, ‘Öyle ise ben de bugün oruca niyet ediyorum!’ derdi. Bu durumda söylenecek söz tefekkür ayetinden başkası olmasa gerektir: ‘Fatebiru ya ülil ebsar!’ Düşünün ey basiret sahipleri!

Neden ve neyi okumalıyız...SÜLEYMAN UYSAL OSLO

1Okumalıyız: Allah (c.c) dostlarını, hoşgörüye, kardeşliğe ve insanların imanını kurtarmaya ken-

dilerini adamışları ancak bununla anlarız da ondan…Okumalıyız: Kendisini yetişen nesline adarken bu

uğurda zorluk tanımayanları, varıyla yoğuyla kendilerini bu davaya adanmışları ancak o zaman anlarız da ondan…

Okumalıyız: Çünkü Yüce Yaratan “bilenle bilme-yenin” ancak bu şekilde biri birinden ayrılacaklarını ve hiçbir zaman da eşit olmayacaklarını buyuruyor. Hatta bilenlerin her zaman bilmeyenlere göre hep önde olacaklarını müjdeliyor. Yüce Beyan’ında rızasına ermenin, Cennet’e girmenin, azabından korunmanın yolunun buradan geçtiğini buyuran sayısızca ayetler vardır. Rabbimizin bu takdir, iltifat ve müjdesine mazhar olmak istemez miyiz?

Okumalıyız: Çünkü kâinatın manası ve kulluğun anlaşılması ancak okumayla öğrenilir de ondan…

Okumalıyız: Çünkü Mevla’yı ve O’nun sonsuz ve müstesna nimetlerini ancak o zaman hakkıyla tanırız…

Okumalıyız: Dünyaya geliş ve yaratılış gayemizi böylece öğrenmiş oluruz…

Okumalıyız: Çünkü dünya ve ahiret mutluluğunun yolu, bilmeden, öğrenmeden, araştırıp kulluk şuuruna ermeden geçer. Bu şuura ve bilince de ancak, cehaletten kurtuluşun reçetesi olan okumayla ulaşabiliriz.

Okumalıyız: Çünkü cehalet bataklığından, karanlık-lara sapmaktan, gayesiz ve manasız yaşamaktan ancak okumayla kurtuluruz…

Okumalıyız: Hayatımızın manası ve değeri onunla anlaşılır da ondan…

Okumalıyız: Hakka adanmışlığın, kudsi davaya hizmet etmenin, beklentisizliğin, Allah’ın (c.c) kapısında hakkıyla kul olmanın, son nefese kadar Hak ve Hakikat yolunda koşturmayı öğrenmenin yolu okumadan geçer de ondan…

Okumalıyız: Asrımızı, asrımızın dertlilerini, gönül insanlarını, ellerine bavullarını alıp arkalarına bakmadan dünyanın dört bir yanına koşan günümüz muhacirlerini anlamanın yolu buradan geçer de ondan…

Okumalıyız: Evde mutluluğu tesis etmenin, hanımla çoluk çocukla, akraba-i tallukla diyaloglar ve beraber-likleri sağlamanın yolu okumadan geçer de ondan…

Okumalıyız: İmanın tadını tatmanın, takvaya er-menin, kullukta derinleşmenin, Rabbe yakınlaşmanın, Resulü Kibriya’nın şefaatine nail olmanın, ötede iyilerle beraber olmanın, Cennet’te reftare gezmenin, Cehen-nem’den kurtulmanın, hepsinden de öte Rabbimizin rızasına ve hoşnutluğuna ermenin yolu, okumadan ve okuduklarımızı samimane yaşamadan geçer de ondan...

Rabbim, gerektiği üzere Yüce Beyan’ını ve onun bir tefsircisi (yansıması) olan kâinat kitabını okumayı ve öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip eylesin..

Page 25: Zamandk307 eg

ZEYNEP KIRSAN

1Üç ayları karşıladık. İhtiyacımız olan kuvvet ve bereketi “Bismillah!” laf-

zıyla Allah’tan istiyoruz. Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak yağdığı mübarek aylar, ta-bir-i caizse komada olan manevi hayatımızı tekrar canlandırmak için bir fırsat. Üstad Be-diüzzaman Hazretleri’nin Birinci Söz’ünden biliyoruz ki, “Bismillah” ile başladığımız her işimizi Allah (cc) kolaylaştırıyor, yaptığımız-dan da razı oluyor. Biz de besmele çekip, üç aylarda derlenip toparlanmak istiyoruz. Zira, hayat tarzımızın giderek Müslüman yaşam anlayışından uzaklaştığı böyle bir dönemde, kendimizi ve kulluğumuzu iyileştirmek için üç ayların manevi atmosferine çok ihtiyacı-mız var. Bu sebeple ruhi hayatımızı zengin-leştirmek için önümüzdeki günlerde neler yapabiliriz? Bunun üzerinde durduk.

Her yıl üç aylarda birtakım kararlar alıyoruz. Okuyacağımız hatimler, kılacağı-mız namazlar, tutacağımız oruçlarla hayli

idealist bir çetele hazırladığınıza eminiz. Ne kadar planlasak da nihayetinde, kapasitemiz nispetinde bir şeyler yaptığımız gerçeği ise gün gibi ortada. Hedeflerine ulaşanlar için bu kutlu atmosferden istifade etmek bir gelenek haline gelmiş olabilir. Fakat ulaşamayanların biraz motivasyona ihti-yacı olduğu bir gerçek. İlâhiyatçı Hümeyra Hub, istediğimiz sonucu ala-masak da, hedeflerimize ulaşamasak da gayret ve niyetimizin Allah (cc) katında çok önemli olduğunu vurguluyor. Amelimizin niyetimizden hayırlı olduğu ha-disle de sabit. Kulluğumuzun mihenk taşını, ilâhiyatçı Hub şöyle izah ediyor: “Ramazan gelince değil, üç ayların başında niyetlen-mek kişinin kalitesini ortaya koyuyor. En iyi seviyedeki müminler, ayları değerlendirmeye Recep’le başlar, bir alt seviyedekiler Şa-ban’da kendilerine gelir, en avam kullar da

Ramazan’la başlar. Daha da kötüsü ‘Kadir Gecesi Müslümanlığı’ da diyebileceğimiz bir güne endeksli Ramazan yaşamaya çalışanlar var. Bu trene son vagonun son kapısından binmeye çalışmak gibi…” Kapasitemiz ne olursa olsun, niyetimizi âli tutmakta bir beis bulunmuyor. Fakat, “Allah’ım ben en iyilerden olmak istiyorum!” diyerek Recep’le silkelenmek için harekete geçmek ve gereken çabayı göstermek de kulluğun gereği.

‘RECEB’İ ALLAH’A ADAYIN’Üç aylara girdiğimiz şu günlerde hedefi

âli tutmanın hayrından nasipleneceğiz. Ancak, “Onu mu, bunu mu yapayım, yarın mı sonra mı başlayayım?” derken günler, aylar bitiveriyor. Bir bakıyoruz Ramazan gelmiş. Bunun için, genel kararlar yerine özelde, eksik olduğumuz noktalara ağırlık verebili-riz. Üç aylarda çetelemizi nasıl belirleyeceğimizi ise ilahiyatçı yazar Ali De-

mirel açıklıyor: “Manevi hayatta eksikliklerimizi belirleyerek, kaza ve nafile namazlardan, oruçlara, Kur’an-ı Kerim ve meal okumalarından, salâvat ve siyer okumalarına kadar hangi hususta ihtiyacımız daha çoksa o yöne temas edebiliriz.”

Kararlaştırdıklarımızı ise Receb’in ve Şaban’ın hususiyetlerine göre sıralamak en güzeli. İnsanlığın Emîni, (sallallahu aleyhi ve sellem) Receb’i, Allah’ın ayı olarak ni-telendiriyor. İlâhiyatçı Hub, buradan yola çıkarak, “Bu ayda daha çok Allah’a ait şeylerle günlerimizi doldurabiliriz. Allah’ı anlatan kitaplar okuyabiliriz. O’na (cc) yak-laşma vesileleri arayabiliriz. Esma’ül Hüsna ile dua edebiliriz. Kendimize ‘Sadece Allah rızası için hareket edeceğim. Başka hiçbir beklentiye girmeyeceğim.’ gibi bir hedef koymak da, bu ayın mahiyetini idrak

etme adına önemli.” diyor. Hocamıza göre, hoşlanmadığımız bir

yönümüzden vazgeçerek işe başlayabiliriz. Ya da

kırgın olduğumuz biri varsa, muhatabımızla ne olursa

olsun barışalım.Receb ayı haram aylardan

biri. Dolayısıyla bu manevi mevsimin değeri daha da katlanıyor. İlâhiyatçı yazar Ali

Demirel, iyi bir başlangıç için Regaip Kandili’ni

fırsat olarak görüyor. Bu gecede, Rabb’imizin rahmetine rağbet ederek

geceyi ihya edebiliriz. Böylece 9 ayın ataleti bir nebze de olsa Receb’le atılmış olur.

‘ŞABAN’I PEYGAMBERE ADAYIN’Şaban ayı zihnen, bedenen ve ruhen

‘Ramazan’a hazırlık’ misyonu taşıyor. Siyer kaynaklarında da Ramazan yaklaştıkça Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ibadetlerinin arttığını görüyoruz. Özellikle bu ayda oruçlu geçirdiği günlerin katlanması Sahabe-i Kirâm’ın gözün-d e n kaçmamış. Öyle ki Aişe

validemiz (radiyâllahu anh) “Resûlullah, sene-nin hiçbir ayında Şaban

ayındakinden fazla oruç tutmaz.” bilgisini naklediyor. Bir

keresinde Üsâme’nin (radiyâllahu anh) bunu Allah Resûlü’ne sorması

üzerine, şöyle buyuruyor: “Receb ve Ramazan ayları arasında şu Şaban ayında insanlar gafildir. Bu öyle bir aydır ki, ameller,

Âlemlerin Rabb’ine bu ayda yükseltilir. Ben

oruçlu iken amellerimin yükseltilmesini se-verim.” Ramazan’a girdiğimizde “Hele oruca alışalım bir…” diyerek zaman kaybettiğimize dikkat çeken ilâhiyatçı yazar Demirel, burada tuttuğumuz oruçların bu açıdan da kıymetli olduğu düşüncesinde.

“...Şaban benim ayımdır.” diyerek Efen-diler Efendisi (aleyhissalâtü vesselâm) bu aya kendi mührünü vuruyor. Haliyle bize düşen de sünnetlere ağırlık verip salavatlarımızı artırmak. Hub, Hazreti Peygamber’e salâvat getirdiğimizde, Allah (cc), O’nun ruhuna bedenini iade ettiğini hatırlatıyor: “Resûlullah, böyle selamımızı alıyor. Rabb’imiz de bir selamımıza on selamla mukabele ediyor. Yani her iki yönden de karşılığını alıyoruz.” şeklinde mahiyetini açıklıyor.

Ağırlık vereceğimiz diğer bir husus ise Allah Resûlü’nü öğrenme. Salâvatlarla O’nu derinden yâd edebilmek için de bu önemli. Zira iyi tanıdığımız bir insanı daha samimi anarız. Salâvatları da böylece dilimizden öteye götürmüş oluruz. O’nu biraz daha bilmenin bize zararı olabilir mi! Önceden muhakkak hayatını okumuş olabiliriz. Fakat bir kere daha, “Öğrenmediğim bir yönü var mı acaba?” mülahazası gözeterek aktif bir okuma yapabiliriz. Toplandığımız meclislerde bahsedebiliriz.

RAMAZAN SADECE KADİR GECESİ DEĞİL!Cenab-ı Hak bilgisiyle, Resûlullah (aley-

hissalâtü vesselam) sevgisiyle dolduk. Ve artık Ramazan bizim ayımız… Yani kendimizi affettirme zamanı. Zira bir süre, bu anın gelmesi için Receb ve Şaban’ı ihya ettik. Aksi durumda, Ramazan’ın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Son on günde aramamız gereken bir hazineyi bile elden kaçırıyoruz. Bir bakmışız bayram gelmiş. Hâlbuki Kadir Ge-cesi’ni değerlendirenler bile kendini kazançlı görmemeli. Nitekim ilâhiyatçı Demirel kutlu bir ayı, ‘bir geceden ibaret’ görme yanlışına düşmememiz konusunda uyarıyor.

Ramazan, Kur’an ayı. Hiç değilse senede bir kere hatm-i şerif yapıyoruz. Fakat İlahi Beyan’ı anlayıp hayata tatbik etmek için hat-mimize Receb ayında başlayabiliriz. Burada önemli olan, yüzünden değil de özünden okumaya ağırlık vermek. Arapça lafsıyla, meali eşzamanlı ilerletmek okuduğumuzu anlamamızı sağlıyor. Burada dikkat etmemiz gereken bir husus var; meali imkân ve ortam varsa bireysel okumamak. Fethullah Gülen Hocaefendi, dinî ilimlere vakıf birinin baş-kanlığında okunmasını daha uygun buluyor zira. Vakit darlığı söz konusuysa, en azından sûre özetlerini şu soruları sorarak okumak en doğrusu: “İsmi ne?, Neden inmiş?, Nelerden bahsediyor?”

Rahmet mevsimini değerlendirmek aslında hiç zor değil. Fakat ahir zaman insanıyız. Hedefimizi şaşırtan konular çok fazla. Bugüne kadar istediğimiz muvaffa-kiyeti alamadıysak irademizi desteklemeye ihtiyacımız var. İlâhiyatçı Hub’a göre, ‘hayırhah’ müessesesiyle bunu çözebiliriz. Çünkü takip edilmek insanı gayretlendi-riyor. Bunu riyakârlık olarak görmemek lazım. İlerleyebilmek için bir arkadaşımızdan yardım istediğimizi düşünmeliyiz. Bu kişi, eşimiz, anne-babamız veya kardeşimiz ola-bilir. Ancak ‘babadan hoca olmaz’ sözünden mülhem, ev dışından biriyle daha etkili bir hayırhahlık bağı kurulabilir. Allah’ın (cc) af ve merhametine sığınmak için bize bahşe-dilen bir aydan daha iyisi olamaz herhalde. Kendimizi bilmek, kusur ve günahlarımızın farkında olmak, bağışlanmaya bir vesile. Elimizden geleni yaptıktan sonra, “Ya Rabbî! Kusurlarım olduysa görmezden gelmeni, eksikliklerimi tamamlamanı ve daha iyiye çevirmeni Sen’den diliyor ve dileniyorum!” duasını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Arınmak için Bismillah

Ali DEMİREL

Hümeyra HUB

Page 26: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

Hangi amelim beni kurtarır?ZEYNEP KIRŞAN

1Başımız sıkıştığında ne yapıyoruz? Herkesin bir cevabı vardır bu konuda. Kavli ve fiili

olarak bir şeylere başvuruyoruz illaki. Çözümle-rimizin hepsi işe yaramıyor ya da vakit alıyor. İhtiyacımız olan kesin çözüm ise “Mü’minler, zor durumda kaldıklarında, salih amellerini şefaatçi kılarak Allah’a (cc) dua ederler.” düsturunda. Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) naklettiği bir menkıbeyle de mevzu enfes bir şekilde izah ediliyor. Mağarada mahsur kalan 3 kişinin başından geçenleri aramızda bilenler vardır. Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına anlattığı, Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni-l Hattab’ın (radiyâllahu anh) rivayet ettiği bu hadiseyi hatırla-makta fayda var:

Üç arkadaş bir yolculuğa çıkar. Belli bir mesafeyi aldıktan sonra, akşam olunca yatıp uyumak üzere bir mağaraya girmeye karar verirler. Tam istirahate çekilecekleri sırada bir sesle irkilirler. Dağdan ko-pan bir kaya mağaranın ağzını kapatmıştır. Bütün uğraşlarına rağmen mağaradan tek çıkış yolunu açamazlar. Sebeplerin bittiği yerde ‘Müsebib’ül Esbaba’ sığınmaya karar verirler. Birbirlerine, “Yaptığımız iyilikleri anlatıp, Allah’a dua etmekten başka yapacağımız hiçbir şey bizi kurtaramaz.” derler. Çekilirler bir köşeye ve yakarmaya başlarlar Rabb’lerine. İçlerinden biri şöyle iç döker:

“Allah’ım! Benim çok yaşlı bir anne-babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden, çoluk çocuğuma ve hizmet çilere yedi-rip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bul mak üzere evden ayrıldım. Biraz gecikmiştim. Eve gelir gelmez de hayvanları sağıp, adetim olduğu üzere, sütlerini annemle-babama götürdüm. Ancak bir de baktım ki ikisi de uyumuştu. Anne-babamı uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uy gun

görmedim. Süt kabı elimde, şafak atana kadar uyan malarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyandılar. Kendileri için sağdığım sütten içtiler. Ardından çoluk çocuğumu doyurdum. Rabb’im! Şayet ben bunu, rızanı kazanmak için yapmışsam, bu sıkıntıyı başımızdan al.” Diğer arkadaşları bu duaya “Amin!” diye karşılık verdiler. Birden kaya yerinden oynadı. Fakat hâlâ çıkılacak gibi değildi. Bunun üzerine bir diğeri duaya durdu:

“Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten

çok seviyordum. Onunla evlenmek istedim. Fakat o buna rıza göstermedi. Ne yaptım ne ettimse ikna edemedim. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkageldi. Ailesinin durumunun çok kötü olduğunu söyledi ve benden yardım istedi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla 120 altın vereceğimi söyledim. İstemese de kabul etti. Ona sahip olacağım zaman, “Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!” deyince, çok arzu ettiğim halde kendisin den uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi, rızanı alarak yap mışsam, başımızdan bu sıkıntıyı kaldır.” Bu yakarışın ardından da kaya biraz daha aralandı. Fakat mağaradan çıkılacak gibi değil di. Cenâb-ı Hakk’a yalvarma sırası üçüncüsündeydi:

“Allah’ım! Vaktiyle birçok işçi tuttum. Parasını al mayan biri dışında hepsinin ücretini ödedim. Ücretini almadan giden adamın para-sını ise değerlendirdim. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam gelip, “Ey Allah kulu, bana ücretimi ver.” dedi. Ben de ona, “Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi. Hepsi senin.” deyince onunla dalga geçtiğimi sandı. Öyle olmadığını anlayınca ge ride bir tek şey bırakmadan hep-sini önüne katıp götürdü. Rabb’im! Eğer ben

bu işimde rızanı aldıysam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar.” Derken bir sarsıntı daha meydana geldi. Böylece mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı. Mahsur kalan arkadaşlar da oradan çıkıp yollarına devam etti.

Anne-babamıza saygı ve hürmet, iffetimizi korumak ve kul hakkına riayet etmek Allah katındaki makbuliyeti olan ameller. Rabb’imize sunabileceğimiz böyle o kadar çok amel var ki! Şimdi kendimize bir soralım. Sıkışıp kaldığımız bir durumda, bundan kurtaracak nitelikte bir amelimiz var mı?

Page 27: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

BÜNYAMİN KÖSELİ

1İstanbul’un Bakırköy semti, geçen hafta, tarihinde eşine az rastlanan bir

kaos yaşadı. DHKP-C’nin Çağlayan Adli-yesi ve Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne dü-zenlediği silahlı saldırının hemen arkasına denk düşen Grup Yorum konseri, güvenlik gerekçesiyle iptal edildi. Konseri dinlemek için semtin yolunu tutan gençlere polis sert müdahale edince ortalık bir anda savaş ala-nına döndü. Bakırköy Özgürlük Meydanı’na 14 TOMA ve gözaltı aracının konuşlanması, manzaranın dehşetini anlatmaya yeter sanı-rım. İptal edilen konserin sembolik bir yanı daha vardı: Grup Yorum’un yasaklı konser-leri, 90’ların antidemokratik uygulamaları ile özdeşleşmişti çünkü. Kısacası, Bakırköy’de, 90’lardan kalma sert bir rüzgâr esiyordu…

Kuruluşunun 30. yıl dönümünü kut-layan Grup Yorum, ilk günden bu yana tartışmaların odağında yer aldı. İllegalite ile anıldı, silahlı eylemlerin, canlı bombaların ve ölüm oruçlarının kışkırtıcısı olmakla suç-landı. DHKP-C’nin finans kaynağı oldukları, ‘teröre’ destek verdikleri gerekçesiyle grup üyeleri hakkında bugüne kadar 600’e yakın dava açıldı! Onlarca kez gözaltına alındılar. İşkence gördüler, albümleri toplatıldı, son dakika emirleriyle konserleri iptal edildi. İçlerinde, yıllarca hapis yatan ve ölüm oruç-larında hayatını kaybeden üyeler bile var. Buna rağmen neredeyse her iki yılda bir -yüz binlerce satan- albüm yapmayı başardılar.

Grup Yorum üyeleri, kendilerini ‘dev-rimci mücadelenin müziğini yapanlar’ olarak tanımlıyor. Marksist-Leninist bir dünya görüşünü benimsediklerini dile getirmekten çekinmiyorlar. Kimilerine göre onlar ozan ol-dukları kadar militanlar da. Grupta, üflemeli çalgı sanatçısı olarak görev yapan Ali Arıcı, verdiği röportajda, köklerinin Pir Sultan’a dayandığını dile getiriyor. Yani başkaldırı ve isyan kültürü, grubun varlık sebebi…

Geçen ay, grup üyelerinin “Kobani

devrim değildir” şeklindeki söylemleri, bir bakıma, Parti-Cephe zihniyeti ile Kürt hare-keti arasındaki sürtüşmeyi tekrar gün yüzüne çıkarmış ve grubun Van’daki konseri iptal edilmişti. Kürt hareketi ile yaşanan gerilim ile iptal edilen Bakırköy konseri, gözlerin yine Grup Yorum’a çevrilmesine sebep oldu. Peki, çeyrek asrı geçkin bir süredir politik müziğe hiç ara vermeden devam eden grubun ayakta kalmasını sağlayan sosyoloji neydi? Nasıl bir atmosferde doğmuştu Yorum? Baskılar, gözaltılar Grup Yorum üyelerinin bellek-lerinde nasıl iz bırakmıştı? DHKP-C için Grup Yorum ne anlam ifade ediyordu? İddia edildiği gibi örgüte üye kazandıran en önemli yapı Grup Yorum muydu?

Türkiye, 12 Eylül Darbesi’nin ölü top-rağını üzerinden atmak için yoğun bir çaba gösteriyordu. Politik müziğin ilk örneklerini Ruhi Su ve Zülfü Livaneli vermiş, bu alana ilgi duyan gençler de onların yolundan yürümüştü. Darbe döneminde bastırılan duygular, müzikle dışa vuruyordu. Ülkücüler, İslamcılar ve devrimciler, müzikle, küllerin-den doğmaya çabalıyordu. İşte Grup Yorum, böyle bir ortamda, Özal iktidarının ikinci yılında, 1985’te müzik hayatına merhaba dedi. 80’lerin puslu havasında, zor bir sınav vereceklerinin farkındaydılar elbet. İlk kon-serlerin hemen arkasından evleri basılmaya başlanmıştı. Sadece grup üyelerinin evleri mi basılıyordu? Tabii ki hayır! Akrabalarının evlerinden bile polis eksik olmuyordu. Bir gün, bir Grup Yorum üyesinin teyzesinin evi basılmıştı. Teyze sordu: “Yeğenimin suçu ne?” Polis, “Fazlaca saz çalmışlar!” dedi. Evet, ‘fazlaca’ saz çalmanın suç olduğu dönemlerdi o günler…

4 üniversite öğrencisi kurmuştu Grup Yorum’u: İlkay Akkaya, Efkan Şeşen, Tuncay Akdoğan ve Gülbahar Uluer.

Yaptıkları müzikle 12 Eylül faşizmine direndiklerini iddia ediyorlardı. Bugünkü moda tabiriyle ‘dar oligarklara’ başkaldır-maktı hedefleri! Gruba, daha sonra, Bir

Masal Kuşu, Yapma ve Eskici gibi parçaları dillere pelesenk olan Metin-Kemal Kah-raman kardeşler de eklenecekti. Bugüne kadar, Grup Yorum hakkında belki de en objektif eseri ortaya koyan müzik tarihçisi Orhan Kahyaoğlu, (Kitabının ismi: And Dağları’ndan Anadolu’ya, ‘Devrimci Müzik’ Geleneği ve Sıyrılıp Gelen: Grup Yorum) Yorum’un araştırılmaya dönük yönünü şöyle anlatıyor: “Beni, müziklerinden ziyade, grup üyelerinin başlarına gelenler ilgilendiriyordu. Bu kadar yasak, gözaltı ve işkenceye dünya üzerinde dayanabilen başka bir grup var mı bilmiyorum.”

Kahyaoğlu, eserinde, Latin Amerika’daki, ‘yeni şarkı’ geleneği şeklinde tarif edilen devrimci müzik ile Grup Yorum arasında tarihsel bir bağ da kuruyor.

Kurşunlanan albüm kolileri! Grup Yorum, ilk konserlerini, Devrim-

ci-Sol’un eylemlerinde vermeye başladı. Eylemler, ayaküstü verilen konserle başlayıp yine konserle bitiyordu.

İlk albümü “Sıyrılıp Gelen’ 1987’de piyasaya çıktı. Yorum’un albümünü o dö-nemde yayımlayacak yapımcının bir hayli zor bulunduğunu söylersek hiç kimse şaşırmaz herhâlde. Bu albümdeki ‘Büyü’ isimli parça, daha 17’sindeyken, yaşı büyütülen ve idam edilen Erdal Eren için yazılmıştı… Şiir, Gül-ten Akın’a aitti. Türkiye genelinde büyük bir ses getirdi. Ancak hiçbir radyo, grubun parçalarını çalmaya cesaret edemiyordu.

1990’larda, parçaları radyolarda çalın-maya başlanmıştı ama bu kez de grubun ismi söylenmiyordu! Yorum, ses getiren en önemli çıkışını, 1989’da, Cemo albümü ile yaptı. Bu albüm, grubun ileride bölünmesine de sebep olacaktı. Cemo, Metin-Kemal Kahraman kardeşler tarafından yazılmıştı. Kahraman kardeşler, gruptan ayrılırken bu parçanın patentini de almak istemişti. Bu istek onlara pahalıya mal olacak ve grup üyeleri tarafından dövüleceklerdi! Cemo

albümü nasıl doğmuştu peki? Albümün ilk hazırlık çalışmaları hapisha-

nede başlamıştı. Üyeler, leğenlerden davul; çeşme ve ranza borularından flüt yapmıştı. Yorum üyeleri hapisten çıkar çıkmaz albüm çalışmalarına kaldıkları yerden devam etti. Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, grubun ismini duymuş ve onlara yardımcı olmak için harekete geçmişti. Başına büyük bir bela açtığının farkındaydı Saltık! Albüm çıktıktan sonra haftada iki üç kez Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin yolunu tutar olmuştu.

DGM’ye göre, Grup Yorum, ‘terörü’ besleyen bir topluluktu. Evde konser biletle-rini bulundurmak bile gözaltı için yeterliydi! İşyerinde ve okulda Yorum dinleyenlere bile terör örgütüne yardım ve yataklıktan dava açılıyordu. Hasan Saltık, o günlerden kalan bir anısını şöyle paylaşıyor: “Cemo albümü sonrasında, Diyarbakır’a gönderdiğimiz kaset kolileri, askerlerce otobüste yakalan-mış. Kolileri kurşunlayıp geri göndermiş askerler!”

Tabii bir de son anda iptal edilen kon-serler vardı. Hangi ile gitseler, o ilin polisi, konser sahasına geliyor ve büyük bir arbede yaşanıyordu. Grup üyelerinin sazları, gitarları kırılıyordu. İlk konserlerinden birini Eski-şehir’de vermeye teşebbüs eden Yorum’un 1989 yılında 6 üyesi gözaltına alındı. Bu yasak ne ilk ne de son olacaktı. Devlet, 90’lar boyunca, İstanbul’da hiçbir konsere izin vermeyecekti.

Grubun ses getiren bir başka albümü, Cesaret’ti. Bu albümdeki ‘Dağlara Gel’ isimli parça, devlete göre gençleri silahlı mücadeleye çağırıyordu. Oysa Gevheri, bu parçanın sözlerini yaklaşık 130 yıl önce yazmıştı! 2000 sonrasında, Grup Yorum’un, bin kişilik mütevazı kültür merkezi dinleti-leri, yerini stadyumlarda verilen konserlere bıraktı. Yorum, en son, yasaklanan Bakırköy konserinden önce, İnönü Stadyumu’nda 25. yıl dönümlerini geniş katılımlı bir konserle kutlamıştı.

POLITIK MÜZIĞIN YORUM’U!GRUP YORUM, 30. YIL DÖNÜMÜNÜ, YINE TARTIŞMALARIN ODAĞINDA KUTLUYOR. KOBANI ÜZERINDEN BAŞLAYAN POLEMIK VE IPTAL EDILEN BAKIRKÖY KONSERI, GÖ-ZLERIN YINE YORUM’A ÇEVRILMES-INE NEDEN OLDU.

Page 28: Zamandk307 eg

28 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANGÜNDEMMESUT ÇEVİKALP

1Türkiye’de ‘Ermeni Meselesi’, ‘Tehcir’ denince akla ilk gelen isimlerden biri

Prof. Dr. Kemal Çiçek... Yaklaşık çeyrek asırdır Osmanlı’nın sosyal ve ekonomik tarihi, azınlıklar ve milliyetçilik hareketleri üzerine çalışıyor. Soykırım iddiaları ve tehcir meselesi üzerine onlarca makale ve söyleşiye imza attı. Konuya dair ses getiren son kitabı The Great War and the Forced Migration of Ottoman Armenians (Büyük Savaş ve Osmanlı Ermenilerinin Zorunlu Göçü) İn-giltere’de prestijli yayınevi Athol Books’ta yayımlandı. 2002-2012 arasında Türk Tarih Kurumu’nun Ermeni Masası çalışmalarını yönetti. Hâlihazırda İpek Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanlığı’nı üstlenen tarihçi Çiçek ile Ermeni meselesinin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk.

-‘Soykırım’ iddiasının temelinde ne var? Nasıl ortaya çıktı?

Temelinde savaş propagandası var. I. Dünya Savaşı sırasında her devlet düşmanını korkutmak, moralini bozmak ve birliğini parçalamak için propaganda yürüttü. İngil-tere ve Almanya bu konuda çok başarılıydı. Hatta Osmanlı’nın propaganda faaliyetini de Alman kurmaylar yönetti. Almanya’nın önceliği, Alman ve Avusturya vatandaş-larını, yıllarca düşman, hasta adam olarak anlattıkları Müslüman Osmanlı ile beraber savaşmaya ikna etmekti. İngiltere ise Ame-rika’yı kendi tarafında savaşa sokmak için kamuoyunu manipüle etmek amacındaydı. 1820’lerden beri Anadolu’da faaliyeti olan misyoner kuruluşu (American Board) sayesinde Amerikan kamuoyu Ermeniler konusunda hassas olduğu için bu konuya odaklandı. Zaten Berlin Antlaşması’ndan beri Ermeni sorununa müdahil olduğu, bildiği bir konu olduğu için çok zorlanmadı. Propaganda amacıyla kurduğu Wellington House, Arnold Toynbee gibi dâhi tarihçileri sayesinde çok etkili oldu. Unutulmamalıdır ki tehcir kararı alınmadan önce, 24 Nisan’da Ermeni komitacıların tutuklanmasından hemen sonra Osmanlı devlet adamları savaş suçu işlemekle ve Ermenilere kötü muamele yapmakla suçlandı. Daha tehcirin ilk ayında sevk edilme kararı verilenlerin yüzde 10’u bile yola çıkmamışken ‘1 milyon Ermeni öldürüldü’ diyen diplomat ve misyonerler vardı.

-Bu ne anlama gelir? Demek istediğim şu: Henüz ortada bir

şey yokken bu ‘kırım’ suçlamaları yapıldı. Demek ki suçlamalar doğrudan vak’a ile ala-kalı değil. Düşmanı yıldırmak ve çözmek ile ilgili. Siyasidir. Propagandadır. İşe de yaramış ki Amerika 1. Dünya Savaşı’na İngiltere’nin tarafında girdi.

-Savaştan sonra aynı iddialar alevlen-diriliyor.

‘Ermenilere kıyım’ yapıldığına dair ikinci önemli propaganda dalgası savaş-tan sonra başladı. Paris Barış Konferansı sırasında “Ermeni Yurdu” yaratılması projesini desteklemek için eski diplomat ve misyonerlere kitaplar, makaleler, broşürler, gazete yazıları yazdırıldı. Yazılanlar tamamen yalandı demiyorum. Ama Batı dünyasının Ermenistan kurulması için kamuoyu oluş-turmak amacıyla yaptığı şeylerin soykırım suçlamalarına sorgusuz temel yapılmasının bilinmesi gerektiğini söylüyorum.

-Propagandanın küresel çaptaki etkisi ne oldu?

Burada çok ilginç bir detay var; ‘Erme-nilere kırım yapıldı’ diye savaş sırasında propaganda yapan İngiltere ve ABD’de Tür-kiye’yi soykırım yapmakla suçlayan yasalar kabul edilmedi. Yine savaş sonrası Lepsi-us’un meşhur Almanya ve Ermeniler adlı (Ermeni tezlerinin temel kaynaklarından en önemlisi) kitabının yayımlanmasına rağmen Almanya hâlâ 1915 olaylarına soykırım diyen yasayı kabul etmedi. Bu boyutu düşünmek lazım. Sonuç olarak diaspora Ermenileri lobi yaparak önemli bir başarı elde etti.

Belki daha soykırım

diyen ülke sayısı 22 diye avunulabilir ama bence daha önemlisi diaspora sosyal bilimler literatürüne, Ermenilere yapılan tehcir ve sonrasında yaşananları bir “soykırım” olarak sokmayı başardı. Bu durum dış politika karar vericilerimizi ciddi ciddi düşündürmeli.

-Papa Francis’in ‘soykırım’ ifadesini kullanmasını nasıl değerlendirdiniz?

Çok önemli. Batı dünyası Türkiye üzerine yasalarla yapamadığı baskıyı Papalık üzerin-den yapma yolunu seçmiş gibi görünüyor. Böylece bütün Katolik toplumlar artık oto-matikman ‘soykırımı’ tanımış oldu. Ayrıca bu hükümetlerin de baskı altında kalmasına sebep olacak. Nereden nereye geldik!

-Ermeniler iddialarını sürekli gündemde

tutarken Türk toplumundaki ilgisizliği nasıl açılıyorsunuz?

Türk insanının soykırım suçlamasının ciddiyetinin farkında olmadığını düşünü-yorum. Birçok kişi, suçlamanın ‘Ermenileri neden öldürdünüz?’den ibaret olduğunu zannediyor. Sonra da ‘Bizim oralarda da bazı Ermeniler öldürülmüş, dedem görmüş’ falan diyor. Hâlbuki soykırım çok ağır bir suçlama. Bir grup insanı dinî, millî ve etnik sebeplerden dolayı planlı ve önceden tasar-layarak yok etmek kastıyla yapılan katliam veya öldürmeler soykırım suçu oluyor. Yani içinde nefret var. En aşağılık suçlardan biri. Dininden dolayı veya sırf Ermeni olduğu için bir grubu tamamen veya kısmen yok etmeye

dair bir Osmanlı kararı yok. Osmanlı hükü-meti Ermenilerden nefret etmiyor. Millet de nefret etmiyordu. Zaten üçte biri bu yüzden muaftı. İnsanlar tehcir sırasında Ermenilere yardım etti. Nefret olsa, bunlar yapılır mıydı? Sözün kısası, ırkçılık bu topraklara yabancı-dır. Tehcir, BM’nin kabul ettiği karara göre ‘soykırım’ suçu da değil.

-Tehcir sırasında birçok Ermeni memur görevi başında değil mi?

Talat Paşa’nın kurmay heyetinde 1917 yılında, yani savaşın üçüncü senesinde bile Hallaçyan Efendi bulunuyor. 24 Nisan’da İstanbul’da komitacılar tutuklanınca Türkçü denen kişiler bile aracı oluyor ki serbest bırakılsınlar. Orduda bir sürü Ermeni asker ve subay var. Devlet dairelerinde Ermeniler çalışmaya devam ediyor. Tehcir esnasında çetelerin saldırılarında çok sayıda Ermeni öldürülüyor ama devlet bunun hesabını suçluları mahkemeye çıkartarak soruyor. Yozgat, Kastamonu ve Urfa gibi bazı yer-lerde askerlere Ermenileri katletmeleri için şifreli emirler gittiği iddiası doğru değil. Bazı görevliler tehcir yapılmasına karşı, bunlar görevden alınıyor.

-Kimi çevreler ‘Türkiye soykırımı kabul etse sorun çözülür’ diyor. Çözülür mü?

Bu şekilde düşünenler konuyu bilenler değil. Ermenistan’a 2005’te yaptığım seya-hatte tanıtma, tazminat ve toprakların iadesi şeklinde formüle edilen taleplerin devlet politikası olduğunu gördüm. Her yere bu “3T” taleplerini yansıtan resmî afişler asılıydı. Ermenistan Anayasası’nın dibacesinde Doğu Anadolu vilayetlerimizden ‘Batı Ermenistan’ diye söz ediliyor. Tabii küçük bir ülkenin toprak alması zor ama istedikleri de zaten tazminat şeklinde bir ödeme. Kanada’daki Ermeni büyükelçisi bir ara miktarı da açıkla-mıştı ama az bulundu. Yani özür dilemekle, taziye ile veya empati yapmakla bu sorun çözülmez. Ayrıca dediğim gibi soykırım suçunu kabul etmek her şeyden daha kötü.

-‘Soykırımın’ dünyada kabul gördüğü kanaati ne derece doğru?

Bu kanaat kesinlikle doğru değil. Ame-rika, İngiltere ve Almanya gibi I. Dünya Savaşı’nın esas aktörleri soykırım yasasını kabul etmedi. İsrail de kabul etmedi. Dün-yada sadece 22 ülke meclisi var bu suçlamayı yapan. Ama hukuki açıdan bir temeli yok. Olsa diaspora kanun çıkan ülkelerden birinde tazminat davası açardı. Fransa ve Rusya’nın soykırım yasasını kabul etmesi ciddiye alınmalı elbette. Ama onlarda da sanki bir anma günü kabulü gibi yasalaştı. Ermenilerin istedikleri şekilde bir durum yok. Hukuken durum bu ama dediğim gibi sosyal bilimciler arasında soykırım kelimesi çok yaygın olarak kullanılıyor.

-Objektif tarihçiler nasıl bakıyor? Ortadoğu konusunda uzman akademis-

yenler arasında Ermeni soykırımını kabul eden yok. Stanford Shaw, Bernard Lewis, son zamanlarda Ortadoğu hakkında çok güzel eserler yazan Jeremy Salt ve alanın gerçek uzmanı olan daha birçok duayen tarihçi bunlar arasında sayılabilir.

-Türkiye’de son dönemde muhafazakâr ve liberallerin Ermeni tezleri doğrultusunda

Ermeni Meselesi’ne dair çalışmalarıyla önce çıkan Prof. Dr. Kemal Çiçek’e göre sadece 22 ülkenin soykırımı resmen tanıması yanıltmamalı. zira diaspora sosyal bilimlere bu ifadeyi soktu.

ÇALIŞSAYDIK SOYKIRIM LITERATÜRE GIRMEZDI

Yüksek lisans ve doktora derecesini İngiltere Birmingham Üniversitesi’nden alan Prof. Dr. Kemal Çiçek, bir dönem Türk Tarih Kurumu’nun Ermeni Masası’nı yönetti.

Page 29: Zamandk307 eg

29 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANGÜNDEM

21 Nisan 2007… Türkiye Selanik Konsolosluğu’nun önünde toplanan Ermeni göstericiler Türk bayrağını yaktı.

pozisyon almalarını nasıl yorumluyorsunuz? Türkiye’de bazı muha-fazakârlar Ermeni

tezlerine yakın duruyor. Çünkü onlarda İttihatçılara karşı bir nefret var. İttihatçıları, İslamcı bir sultan olduğunu iddia ettikleri Abdülhamid’i tahttan indirmekle, Osmanlı’yı gereksiz savaşa sokarak bitirmekle ve dine karşı mesafeli olmakla suçluyorlar. Bu kanaat yüzünden İttihatçıların hiçbir politikasını savunmuyorlar. Bence bu iddialar da tartışılır ya neyse. Liberal aydınlar ise mahalle baskısı altında. Ortak projelerden falan dışlanmak istemiyorlar. Tarih bilgileri çok zayıf. I. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan, yaşadıkları ka-dim topraklarından ayrılmak zorunda kalmış, Balkanlar’da, Kafkasya’da milyonlar sürgün edilmiş, yollarda telef olmuş, bunlar sadece Ermeniler ve Osmanlı topraklarında olanlarla ilgileniyorlar. Hâlbuki Justin McCarthy’nin baktığı gibi olaya bütüncül bakmak lazım. I. Dünya Savaşı birçok milletin felaketi oldu. Ermenileri tek kurbanmış gibi kabul etmek doğru değildir.

-Türkiye kendi tezlerini dünyaya mal etmede yeterince çalıştı mı?

Yeterince çalışsak 22 ülke bizi soykırımla suçlamazdı. Tarih literatürüne konu bu şe-kilde girmezdi. Dolayısıyla savaşı ve azınlık politikalarını çok çalışmak lazım. Son 10 yılda arşivlerimizi açarak büyük bir hamle yaptık.

Ama hâlâ İngilizce literatür ürettiğimiz söyle-nemez. Birçok ülkede soykırım araştırmaları bir anabilim dalı olarak kabul edildi, enstitüler kuruldu. Türkiye bu açıdan çok geride kaldı. Benim Türk Tarih Kurumu’nda bu konuda ısrarlı çalışmalarım da bazı vekiller tarafından son anda önlendi. Ben bağımsız, bağlantısız

bir enstitü kurulmasını istedim. Ama olmadı. Öte yandan son 10 yılda soykırım iddiaları konusunda çalışmalar yapmak üzere bazı düşünce kuruluşları faaliyete geçti. Ama araştırmacı sayısı, maddi imkânları Ermeni benzeri kuruluşlara kıyaslandığında yetersiz kalıyor.

-Türkiye bazı arşivleri tasnif edip açtı. Ermeni arşivleri ne durumda?

Doğru, Türkiye’de arşivler hızla açılıyor. Askerî arşivler biraz sıkıntılı ama bu dünya-nın her yerinde böyle. İngiltere hâlâ benzeri arşivlerini kapalı tutuyor. Keza Amerika millî güvenlik sebebiyle hâlâ bazı belgeleri vermiyor. Almanya da askerî arşivlerini kısmen kapalı tutuyor. Buna karşın Ermeni olayları sırasında propaganda faaliyetinin içinde olan Taşnak Arşivleri ve Ermeni Pat-rikhanesi arşivleri 3-5 kişi dışında herkese kapalı. Şahsen Boston’daki Taşnak Partisi arşivlerinde çalışma izni için başvurdum ama sonuç alamadım.

-1915 olaylarını hâlâ siyasetçiler tartışı-yor… Neden tarihçilere bırakılmıyor?

Maalesef Osmanlı Ermenilerinin başına gelenler siyasi malzeme yapıldı. Ancak Ermeni sorunu en başından itibaren siyasi ve uluslararası bir sorundur. Bununla birlikte 1915 olayları her açıdan bilinse ve ondan sonra siyasi tahliller yapılsa daha iyi olur. Bu bakımdan 2005 yılında Ermenistan’a yapılan Tarih Komisyonu kurulması teklifi çok isabetliydi. Bu teklif, dünya kamuoyunda yankı yaptı, destek buldu. Ama Ermenistan bu teklifi reddetti. Bence çok yanlıştı. Tarih-çilerin bir araya gelmesi iki ülke ilişkilerinin normalleşmesine de katkı yapar zira.

Page 30: Zamandk307 eg

30 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANGÜNDEMBÜŞRA ERDAL

1Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 6 polis ve bir doktor hakkında hazır-

ladığı “paralel yapı” iddianamesi ile, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından sonra camiayı doğrudan hedef alan ilk dava açılmış oldu. Temel suçlama, bir polisin azmettirdiği polis arabası hırsızlığı. Üzerine giydirilen paralel yapı iddiası, arabayı çaldıran polisin sonradan inkâr ettiği ifadesi sonucu, dosyaya doktor ve polisten oluşan dört kişi daha eklenmesiyle oluşturulmuş. Bu dört kişi hakkındaki tek ‘delil’, telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesi.

28 Şubat sürecinde açılan davadan beraat çıkmasına ve bu da Yargıtay’ca onanmasına rağmen, yeni bir senaryo iddianame ile suni bir dava açılıyor. Ama bu kez, 28 Şubat’taki senaryodan daha kötü, daha hukuksuz.

İddianame bu hâliyle, AKP’li Mehmet Metiner’in, Mart 2014’te bir televizyonda itiraf ettiği “Onlar araştırılıyor, soruşturu-luyor, ‘delilleri oluşturuluyor’. Yargıya da intikal ettirilecek” açıklamasını doğruluyor. Hemen akabinde dönemin başbakanı Er-doğan’ın, “Altyapısı hazırlanıyor” dediği bir yargı operasyonu sürecinin devamı olduğu görülüyor.

Fethullah Gülen ile alakalı hazırlanan sözde iddianame, Türkiye’nin oldukça aşina olduğu iki gündem üzerine inşa edilmiş: Hırsızlık ve ‘paralel yapı’. Ceza Muhake-mesi Kanunu (CMK) düzenlemeleri açı-sından oldukça sorunlu olan iddianamenin ayrıntıları da hukuk devleti açısından ibret verici.

İddianameyi yazan savcı Serdar Coşkun, soruşturmayı Temmuz 2014’te devletin bütün kurumlarına gönderdiği bir talimatla başlatmıştı. Hukuk mantığına sığması zor talimatta “Cemaat mensupları-nın davranış modellerinin belirlenmesi…” talep ediliyordu. Doktora ve benzeri eğitim için yurtdışına çıkan herkesin araştırılması isteniyordu. O gün bu yazının bir Ortaçağ zihniyetinin ürünü olduğu, savcının bu talebi ile “Ayşe teyzenin bile darbe suçlusu yapılacağı” analizleri yapılmıştı. Nitekim 22 sayfalık iddianame ile o eleştirilerin haklı olduğu ortaya çıktı.

Davanın ana konusu, Organize Şube çalışanı bir polisin, görev yeri değiştirildikten sonra polis arabası çaldırtması ve şubeden on tane soruşturmaya dair evrak çalması. Polis memuru Seyyit Akşit, çalıştığı şube müdürlerine kızıp onlara kötülük yapmak için bir çete lideri olan Kadir İnan’a, polis aracını çaldırtıyor. Kilit nokta, ‘paralel yapı’ ifadesini daha iddianame bile yazılmadan yalanlayan Akşit’in kendisi. Bu gelişmeler de gösteriyor ki Akşit eliyle aslında camiaya “silahlı, illegal yapı” görünümü vermek istenmiş. Ama bu senaryo hayata geçirile-memiş. Bütün bunların yapılma amacı ise savcıya göre, güya “paralel” gerekçesiyle yapılan sürgünleri tersine çevirmek. Bunun nasıl olacağına dairse bir fikir yok. Savcı, “Bir polis aracını çalıp örgütün elindeki basın üzerinden emniyetin yeni atanan kadrolarının ne kadar başarısız olduğunu, paralel yapının üyesi polisler olmadan emniyetin bir aracını bile korumaktan âciz olduğunu ileri sürerek toplumu kandırma-larını ve terörize etmelerini temin etmek üzere harekete geçtikleri” diyerek örgüt iddiasında bulunuyor.

Akşit sorgulanmamışPolis arabası, 16 Temmuz 2014’te

çalınıyor ve aynı gün terk edilmiş şekilde bulunuyor. Akşit ise 7 Ağustos 2014’teki bir ihbar üzerine 8 Ağustos’ta gözaltına alınıyor. Akşit’in sorgu aşamaları da ilginç. Dava dosyasında sadece emniyette verdiği bir ifade var. Savcı, ifadesini almadan doğ-rudan mahkemeye sevk etmiş. Mahkeme de, “emniyetteki ifadesini tekrar ettiğini” tutanağa geçirip sorgulamamış. İddiana-

meye de bu ‘kısa bir sorgu’ diye geçmiş. Koskoca ‘paralel yapı’ iddiasını ortaya süreceksiniz ama bunun baş şüphelisini sorgulamayacaksınız bile. Gerçekten oldukça ‘şüpheli’ bir durum. Netice olarak Akşit, “rüşvet ve nitelikli hırsızlık” suçlarından tutuklanıyor. Akşit, sonradan bu beyanının doğru olmadığını, suçu hukuka aykırı vaat ile ikrar ettiğini, kendisine baskı uygulandığını, baskı altında ifade verdiğini, ifadenin hukuka aykırı yöntemlerle alındığını açıklıyor. Ancak savcı iddianamede bu ikinci ifadeyi dikkate almıyor. Polis Akşit’in ‘paralel yapı’ adına belge çıkardığı iddia ediliyor ama somut vakada Mustafa Taştan ve ekibi, Turgut Ailesi (Kürt Ahmet lakabıyla bilinir), Fatih Bucak ve aşireti, Şoförler Odası, Gezi Parkı ve ufak çaplı gruplarla ilgili belgeler çıkardığı kayda geçmiş. Bu soruşturmaların somut ismi veri-lirken ‘paralel yapı’ ile ilgili hangi belgeleri, kim adına çıkardığı ve ulaştırdığı sayılmamış. Bu da olayın senaryo ve uydurma olduğu fikrini güçlendiriyor.

Tek delil; telefon sinyaliİddianamede, “terör örgütü” suçlama-

sına ilişkin gösterilen tek delil sanıkların görevleri icabı silah taşıyan “polis”lerden bir kaçının telefonlarının aynı baz istasyonunda sinyal vermesi. Başkomiser Durak Yiğit’in telefonu Doktor Nebil Ark’ın çalıştığı Turgut Özal Hastanesi’nde sinyal verdiği için iki kişi aynı dosyada çete suçlaması ile sanık yapılı-yor. İddianame metninde, Terörle Mücadele Kanunu’na(TMK) göre bir terör örgütünün var olduğu ileri sürülüyor. Ancak bu örgütün yapısı, hiyerarşisi, mali yapısı ve amacını ortaya çıkaracak delil sunulmuyor. Savcı, bu unsurların dava açıldığında ortaya çıka-rılacağını söylüyor ki hukuk adına oldukça vahim. Çünkü bu tespitler yargılama sonucu bulunmaz, ancak bu unsurlar varsa bir örgüt yargılaması yapılır. Bu deliller bulunmamışsa örgüt iddiası da yoktur.

Zaten, savcı her cümlesinde kendi ken-dini tekzip ediyor. Başta, baş şüpheli Akşit’in Organize Şube evraklarını suç örgütlerine satıp elde ettiği menfaati “himmet” olarak verdiğini yazıyor. Ancak Akşit’te ne para bulunmuş ne de herhangi birine para ver-diği tespit edilebilmiş. Savcı şöyle diyor: “Şüpheli Seyyit Akşit’in suç örgütlerine verilmek üzere çalıştığı kurumun Ankara Organize Şube Müdürlüğünün soruşturma evrakının suretini alıp kurum dışına çıkar-dığı, suç örgütlerine satıp karşılığında para almak üzere girişimlere de başladığı, maddi durumu iyi olmayan ve bonkör bir hayat yaşayan Seyyit Akşit’in hangi suç örgütüne hangi evrakı para karşılığı verdiğinin karanlık kaldığı, fakat birçok suç örgütüne soruşturma evrakını vererek karşılığında haksız yarar da sağladığı...” Hangi örgüte hangi evrakı verdiğini tespit edemiyor, aldığı parayı da bulamıyor. Ama paranın “himmet” oldu-ğunu varsayıyor. Sonuç olarak, iddianamede “paralel devlet yapılanması” tespiti var ama ne bu şekilde bir suç ne de onunla irtibatlı kimseler var. Sadece sonradan inkâr edilmiş, geri alınmış bir polis ifadesi mevcut. Ama bunun ne önemi var! Savcının elindeki

emniyet raporu her şeye yetiyor. Zaten iddianamede de, “Türkiye’de terör

örgütlerini belirlemede tek yetkili merci Emniyet Genel Müdürlüğü” diyerek hukuktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

İddianamenin geneline bakıldığında akla yakın, gerçek olabilmesi muhtemel tek şey menfaat elde etmek için bir polis aracı çalınması, yani hırsızlık. Ama

“paralel” iddiası sadece savcının tahmini ve kamuoyuna oluşturulmak

istenen bu algı yansıtılmış. Somut hiçbir delil yok. Tam da Türkiye gerçe-

ğine uyan bir şekilde; delil diye sunulanlara bakıldığında dosyadaki tek gerçek “hırsızlık”, paralel iddiası ise koca bir yalan!

‘Paralel’ yalan ‘hırsızlık’ gerçek 28 Şubat’tan sonra camiayı hedef alan ilk dava Ankara’da açıldı. Komedi filmlerini aratmayacak sahnelerle dolu iddianame tam da ‘Yeni Türkiye’ gerçeklerine uygun kaleme alınmış. Somut hiçbir delil yok, ‘hırsızlık’ gerçek; ama ‘paralel’ içi boş bir sepet. İçine ne atabilirsen at.

Page 31: Zamandk307 eg

22 - 28 NİSAN 2015

AHMET ALTANGazeteci-yazar

RIFAT HİSARCIKLIOĞLUTürkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı

ENVER EL-HAVARİMısır’daki Masr el-Youm Gazetesi kurucusu ve

eski Genel Yayın Yönetmeni

“Saraylarda otura-bilmek için gencecik çocukları gözlerini kırpmadan öldür-

tüyorlar.”

KEMAL KILIÇDAROĞLUCHP Genel Başkanı

“Yargı bağımsızlığı ve özgür medya konu-

sunda uzlaşacağımız partilerle koalisyon

hükümeti kurabiliriz.”

“İstihdam üzerinde-ki vergi yükü OECD

ülkelerinde yüzde 35, Türkiye’de ise

yüzde 59.”

“Hocaefendi’nin bütün hayatını, Peygamber

Efendimiz’in (sas) mis-yonu ve vazifelerine

adadığını görüyoruz.”

Zoraki kurgulu KPSS operasyonunun sonu çıkmaz sokak. Gözaltına alınanların masumiyet karinesini hiçe sayan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak aleyhinde mağdurlarca 50 bin liralık taz-minat davası açılıyor. Kodalak’ın 26 Şubat 2015’teki toplantıda bir soruşturmayla ilgili bütün kararların tek sulh ceza hâkimince verilmesini savunduğu; buna soğuk bakan-ların 9 Mart’taki HSYK kararnamesiyle farklı mahkemelere atandığı ileri sürüldü. Yeni Akit’in 13 Nisan’daki manşeti de tümden yalan çıktı. Soruları sızdırdığı iddia edilen Sa-fiye Açıkgöz, yazılanın aksine hiç ÖSYM’de çalışmamış. Matematikçi olduğundan, sözel soruları hazırladığı iddiası da mantığa aykırı.

KPSS KUMPASI ÇIKMAZ SOKAKTA

Manisa’nın Soma ilçesinde 301 ma-dencinin öldüğü faciaya (13 Mayıs 2014) ilişkin davanın 13 Nisan 2015’te başlayan duruşmaları yürekleri dağladı. Vefat eden işçilerin yakınları Akhisar Ağır Ceza Mah-kemesi’ndeki duruşmada “Bize bu acıya yaşatanlar hesap vermeliler.” dediler. Davada 8’i tutuklu 45 sanık yargılanıyor. Sırasıyla suçlamalar şöyle: ‘Olası kastla öldürme’ ve ‘neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama’.

SOMA DAVASI AĞITLARLA BAŞLADI

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak

Güneydoğu’da hendekler kazılıp kurtarılmış bölgeler oluşturulduğunda operasyona müsaade edilmezken, ne değişti de Ağrı Valisi Musa Işın, Diyadin ilçesi Yukarıtütek köyüne jandarma birliği gönderdi? 5 PKK teröristinin öldürüldüğü bildirilen çatışmada yaralanan 4 askerimiz yaklaşık 11 saat boyunca neden olay yerinde kaderine terkti? İçişleri’nin eski Bakanı Efkan Ala, milletvekili değilken hangi sıfatla kamuoyunu bilgilendirdi? İddialar doğruysa çok vahim, Ala çatışma esnasında komutanların yanında mıydı ve emirler mi verdi? Genelkurmay Başkanlığı’nın demeçlerini nasıl okumak gerekiyor? Sivil vatandaşların, yaralı askerlerin taşınmasına bizzat eşlik etmesini ‘takdire şayan’ diye överken, hükümet ve AK Parti çevreleri niçin farklı görüşler dile getirdi? HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Bu bir AKP provokasyonu idi ve boşa çıktı. AKP kendi kazdığı kuyuya düştü.” demesi hangi ölçüde gerçeği yansıtıyor? Demirtaş’a göre Cizre ve Bingöl’deki vakalar da düzmece. Öğrenildiği kadarıyla o köy AKP yanlısı ve muhtarı PKK’dan baskı görmediklerini söylüyor. Vurgulayalım ki, Jandarma teşkilatı artık İçişleri’ne bağlı. Tümüyle valilerin direktifinde. Zaten Genelkurmay tam da buna işaret ediyor. Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan’ın ileri sürdüğü detaylar olağanüstü. Birinin teyidi Ankara’yı sarsacak cinsten. Örneğin, askerlere helikopter gönderilmesinin engellenmesi… Ama bu satırlar yazılana dek direkt yalanlayan ifadeler duyamadık. 1993’te Bingöl’de silahsız ve korumasız 33; 2011 seçimleri öncesinde de Diyarbakır Silvan’da 13 askerin şehit edilişini de unutmadık.

BU DIYADIN OLAYI DAHA ÇOK BAŞ AĞRI’TIR

TIPKI 27 MAYIS 1960’IN DARBECILERI GIBI

Gözden çıkarılanlar listesindeki 1720 birinci sınıf emniyet müdüründen 1150’si yaş had-dini doldurmadıkları ve arzulamadıkları halde İç Güvenlik Yasası’na istinaden zoraki emekli (tasfiye) ediliyor. Eski daire başkanları Ramazan Akyürek (istihbarat) ve Cihangir Çelik (terörle mücadele) ile genel müdür yardımcıları İsmail Baş, Feridun Taşçı, Mustafa Çankal ve Muammer Bucak onlardan birkaçı… Ne hikmetse, İstihbarat Dairesi’nin şimdiki Başkanı Engin Dinç, Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü ve emniyet müdürleri Osman Ak, Halis Böğürcü ve Celal Uzunkaya gibi isimlere dokunulmuyor. 2, 3 ve 4’üncü sınıftakilerden asgari 2 bin 400’ünü de aynı akıbet bekliyor. Böylelikle teşkilatın yönetici kadrosundaki yaklaşık 10 bin kişinin 3 bin 500’üyle yollar ayrılıyor. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden birkaç ay sonra da çıkarılan 42 sayılı kanunla 275’i general 7 bin subay emekli edilmişti. Dile kolay generallerin yüzde 90, albayların yüzde 55 ve yarbayların yüzde 40’ının orduyla ilişiği kesilmişti.

17-25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk soruşturmala-rında irade ortaya koyan hâkim ve savcıların ‘görevlerini kötüye kullandıkları’ iddia ediliyor. Savcı Muammer Akkaş ve Sulh Ceza Hâkimi Süleyman Karaçöl’ün ardından savcı Celal Kara hakkındaki iddianame de hazır. 3 yıla kadar hapsi istenen Kara’yı dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler şikâyet etmiş. Bakırköy 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi evet derse dosya Yargıtay’a gönderilecek. Birinci sınıfların yargılaması burada yapılıyor. Kara’nın, “maddi gerçeği araştırmadığı, şüphelilerin lehine ve aleyhine bütün delilleri toplamadığı ve 16 Aralık 2013’te söz konusu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe belirleme-den mal varlıklarına el konulma talebinde bulunduğu” ileri sürülüyor.

17 ARALIK SAVCISI CELAL KARA’YA 3 YIL HAPİS İSTEMİ

Page 32: Zamandk307 eg

32 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANDÜNYA

PARİS CİNAYETİNDE DEWRAN BİLMECESİ

MİT İLE PKK ARASINA SIKIŞAN PARİS CİNAYETİNE DAİR BELİRSİZLİKLERE YENİ BİLİNMEYENLER EKLENİYOR. CİNAYETTEKİ İKİNCİ ŞAHIS DEWRAN’IN İNFAZ EDİLDİĞİ İLERİ SÜRÜLÜYOR. HAŞİM SÖYLEMEZ

19Ocak 2013’te PKK’lı Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in

Paris’te öldürülmesiyle ilgili tartışmalar de-vam ediyor. Cinayete dair geçen aylarda Kandil’den gelen açıklama, bir kez daha dikkatleri buraya çevirdi. Cemil Bayık’ın “Hakan Fidan, cinayetlerde MİT’in parma-ğını bize itiraf etti” şeklindeki beyanatına cevap bile verilmedi. Ardından Fransa’dan gelen haber konuyu biraz daha netleştirdi. Geçen hafta Fransız hükümeti 3 kadının öl-dürülmesiyle ilgili iç ve dış istihbaratın elin-deki 46 belgenin gizliliğini kaldırdı. Fransız iç istihbarat teşkilatı DGSI’nin elindeki 39, dış istihbarat teşkilatı DGSE’nin elindeki 7 belgenin üzerindeki gizliliğin kaldırılmasıyla soruşturmanın detayları ortaya çıktı. Maktul avukatlarının talepleriyle açılan belgelerin MİT’i işaret ettiği öne sürüldü. PKK’ya yakın medyada bu yönde yayınlar artıyor.

Paris cinayeti ile ilgili son açıklamaya ve ortaya çıkan bilgilere bakmadan önce, cina-

yetin kilit isimlerinden Dewran ile ilgili ge-lişmelere bir göz atmakta fayda var. Dewran, cinayet zanlısı Ömer Güney’e kapıyı açan kişi olarak biliniyor. Kimlik bilgisi sadece bu kod isimden ibaret. Ancak çalışmaları ve bağlantılarıyla ilgili birtakım bilgiler mevcut. Sakine Cansız’ı yakından takip eden biri. İran kökenli Dewran, PKK’lı Rıza Altun’un referansı ile örgüte katılmış. En son 2012’de Kandil’de görülmüş. Hem MİT hem de PKK’ya çalışan bir ajan olarak biliniyor. Fran-sız polisi ise hâlâ bu kişiyi arıyor. 20 Ocak 2013’te Fransız polisine IP adresi İran’da bulunan bir bilgisayardan elektronik posta gönderildiği ve mesajda tetikçi Güney’in Türk istihbaratına çalıştığı yazılıyordu. Aynı şekilde Güney’in suikast öncesinde Türki-ye’deki ziyaretine dair detayları da verilmişti. Fransız polisinin bulguları ile postadan gelen bilgilerin örtüşmesi soruşturmanın önünü açmıştı. Bu postanın İranlı Dewran veya bir yakını tarafından atıldığı belirtiliyor.

Dewran’a dair çarpıcı bilgi Irak’tan geldi. İddiaya göre Dewran, 4 ay önce

Fransa’dan Irak’a geçmiş, oradan da İran’a geçmek isterken yakalanıp infaz edilmiş. Kim tarafından yakalandığı ve infaz edildiği bi-linmiyor. Dewran’ın infaz edildiği peşmerge güçlerince tespit edilmiş. Ceset teşhisini ise eski bir PKK’lı yapmış. PKK’lının beyanına göre, tanıdığı ve Dewran adını kullanan bu şahıs ile cesetteki bulgular örtüşüyor. Şahsın üzerinden kimlik ya da pasaport çıkmamış. Sadece bir sigara paketi ve sigara aldığı mar-ketin verdiği alışveriş fişi varmış. Bu iddialara dair peşmergeden resmî bir açıklama yok. Dewran’la ilgili bir iddia da cinayetten sonra Ömer Güney’i öldüreceği şeklinde. Amaç, cinayetin tamamen bir sır olarak kalmasını sağlamak. Ancak Fransız polisinin kapsamlı operasyonu sonunda Güney’i öldürmekten vazgeçmiş. Tabii Dewran’ın Güney’in bütün bağlantılarını bilmesi de onun kimlere çalış-tığının göstergesi.

Paris cinayetinden haberdar olduğu bi-linen ve Fidan döneminde önemli görevlere getirilen bir başka isim daha var. Daha önce ‘Öcalan’ın İmralı Günlükleri’nin yayımlan-

masına katkı sunan ve örgütün yayın organ-larının vergi borçları için fatura düzenleyen Takashi Katoda kod adını kullanan D. isimli MİT üst düzey görevlisinin bilgisine başvu-rulması yeterli. Zira Katoda’nın cinayetleri kimin ve neden işlediğini çok iyi bildiği ileri sürülüyor. Bu şahsın 7 Şubat krizinden sonra Erzurum’a tayin edildiği biliniyor. Güney’in kullandığı telefonda Erzurum’a ait numaranın kayıtlı olması da bağlantılar anlamında önemli. Ömer Güney’in bu numarayı neden rehberinde tuttuğu, hiç iletişim kurup kurmadığı ise bilinmiyor. Ancak Fransa’nın istediği bilgileri Türkiye hâlâ cevaplamış değil. MİT ise her şeyi gizlilik çerçevesi içerisinde değerlendirip durumu askıya almış durumda. Fransız dış istihbaratı DGSE’nin MİT’ten istediği bilgilere karşılık teşkilat sadece sitem belirten bir bilgi pay-laşmış. Gizliliğin kalkmasından sonra Fransa bu belgeyi de yayımladı. Belgede MİT şöyle diyor: “Terör sorununun çözümünde büyük bir rol oynayan teşkilatımızın hedef alınması üzücüdür.”

MİT’e çalıştığı ileri sürülen Ömer Güney’in Fransa’da öldürdüğü Sakine Cansız ve arkadaşları, ‘fail-i belli meçhul’ olmaya doğru gidiyor.

Page 33: Zamandk307 eg

KopenhagTürk Filmleri

Bilgi ve Bilet:www.atlasbio.dk

7 MAYIS PERŞEMBE 19:00 8 MAYIS CUMA 19:00 9 MAYIS CUMARTESİ 19:00

10 MAYIS PAZAR 19:00 11 MAYIS PAZARTESİ 19:00 12 MAYIS SALI 19:00 13 MAYIS ÇARŞAMBA 19:00

7 - 13 Mayıs 2015Atlas bio

Rødovre Centrum 96

2610 Rødovre

katkılarıyla...

13 Mayıs’ta Öğrenci İşleri filminin oyuncularının katılımı ile saat 18:de galası yapılacaktır.

Festivali

Page 34: Zamandk307 eg

34 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

Ali BulaçSelçuk Gültaşlı

Erdoğan algısıHavuz’un haram suyundan beslenen

bir ‘şey’ Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Ermeni ‘soykırımı’ kararının ardında ‘paralellerin’ olduğunu yazmış. Erdoğan, Davutoğlu ve hempalarına sorarsanız Türkiye algısının bu kadar kötüleşmesinin tek sebebi ‘paraleller’.

Kendi adıma çok şikâyetçi olduğumu söyleyemem. Bu yaşımda bir imam bile olamadım ama ‘paralel’ işi çıktı çıkalı, kendimi bayağı mühim bir adam gibi hissetmeye başladım. Eskiden CHP, haddimiz olmasa da bizi Avrupa Birli-ği’nin (AB) karar alma mekanizmalarına etki edecek sıklette bir gazeteci olarak değerlendirirdi. Şimdi aynısını AKP yapıyor. Tabii 13 yıldır tek başına iktidar olmuş bir hükümetin Brüksel’de bir gazeteciyi önemsemesi şimdiye kadar kadir-kıymetimizi bilmeyenlerin bir nebze gözünü açıyor. ‘Belki şimdiye kadar biz keşfedemedik’ diyenlerin mütecessis nazarlarıyla her yerden değilse de hatırı sayılır miktarda kurum ve dernekten davet alır olduk.

Basın hürriyeti ile ilgili bir dizi panele katılmak için geldiğim Madrid’de bindiğimiz taksinin şoförü kadın. ‘Şehirde 600 kadar kadın taksici var.’ cümlesi ile sohbete başlıyor. Az sonra başlayacağım ‘Avrupa’da Erdoğan algısı’ çalışmamın en azından ilk aşaması objektif olsun diye kendimi tanıtmadan, ‘Erdoğan dendi-ğinde aklınıza ilk gelen kelime ne?’ diye soruyorum. Allah’ı var, Erdoğan’ı herkes tanıyor. ‘Türkiye Cumhurbaşkanı’ gibi bir sıfata ihtiyacı yok. Şöhretinin niteliği tartışılabilir ama namı yaygın, ismi yeterli.

Kadın taksi şoförü pek düşünmüyor, ‘diktatör’ diyor. ‘Niye?’ sorusuna ‘Gazetecilere ne yaptığını biliyorum.’ cevabını veriyor. ‘Ama seçim kazanıyor.’ hamlesine karşılığı hazır: ‘Chavez de seçim kazanıyordu.’

Complutense Üniversitesi’ndeki panelden sonra birlikte yemeğe gittiğimiz profesörler, Zaman’da çalıştığımı biliyorlar ama oldukça kıdemli bu akademisyenlerin Erdoğan’la ilgili kanaatlerini benim bir saatlik konuşmamda şekillendirmeleri mümkün değil. Profesörlerden biri beni de şaşırtan bir şekilde Erdoğan için ‘tiran’ sıfatını uygun görürken, diğeri ‘diktatör’ diyor. Sonra da ‘tiran’ın aristokrasi ile irtibatından hareketle doğru ifadenin

‘diktatör’ olduğu üzerine aralarında akademik bir tartışmaya giriyorlar. Ben de ‘tiran’ ifadesinin, son günlerde hayli tartışma konusu olan Fuat Avni tarafından kullanıldığından girip, ‘İspanya’da da takipçileri olabilir mi?’ gibi tuhaf bir soru ile tartışmaya katılayım mı diye kısa bir muhasebe yapıyorum. Sonra tartışmaya İspanya tarihi ile devam etme konusunda anlaşıyoruz.

İspanya’nın en çok satan gazetesi El Pais’in önemli editörlerinden birisi, Erdo-ğan dendiğinde aklına ‘otoriter eğilimler’ geldiğini ifade ediyor.

Bir panelden sonra sohbete başladığı-mız İspanyol akademisyen ‘Konuşmalar yaparken korkuyor musunuz?’ diye soruyor. Sıkça karşılaşılan bir diğer soru Ak Saray. Ak Saray; Almanya, Hollanda ve İngiltere basınında hayli tartışma konusu olmuştu ama İspanya’da bu kadar sorulması şaşırtıcı. Sarayların ihtişamı ile otoriterlik eğilimlerinin paralel yürüdüğünden hareketle Ak Saray’la ilgili teferruatlı sorular geliyor.

İhtilafınız çok derin de olsa ülkenin liderinin bu tür sıfatlarla anılması kimseyi mutlu etmez. Avrupa’da gittiğiniz her yerde Türkiye algısının darbe dönemlerini andırır şekilde bozulduğuna şahitlik edi-yorsunuz. Avrupalılara göre Erdoğan yargı bağımsızlığını sonlandırarak, muhalifle-rine istediği davaları açtırarak, hasımlarını hapsederek, basının yüzde 60-70’ini kontrol edip devlet kaynaklarını istediği işadamlarına dağıtarak bir tür darbe yap-mış görüntüsü veriyor. AKP’liler ‘paralel darbe yaptı’ palavrasını memlekette hâlâ bir miktar pazarlayabiliyor. Avrupa’da ise Erdoğan’ın ‘paralel’ bahanesi ile kendi darbesini yaptığına inananların sayısında ciddi artış var.

İspanya’da ‘paralel’ sayısı çok az, isteseler de Türkiye algısını şekillendi-remezler. Burada algının tek hamisi ve banisi Erdoğan’ın kendisi. Ucuzluğu ve herkesi aptal yerine koyan şark kurnaz-lığını bırakıp, algının neden bu kadar kötüleştiğiyle adam gibi hesaplaşmak lazım. Ama işlerine gelmiyor. Yaşasın her derde deva ‘paralel’!

HAŞİYE: Biz bunları tartışırken Hidayet Karaca’nın mahpusluğu 127. gününe girdi.

İslamcılık ve baskı rejimiİslamcı akımlara yöneltilen bir itiraz

da, iktidara geldiklerinde baskıcı/otoriter rejim kurdukları ve devlet eliyle Müs-lümanlığı veya kendi din anlayışlarını topluma empoze ettikleri iddialarıdır.

Eleştiriye maruz kalan İslamcıların daha çok siyaset yolunu takip edenler, yani “siyasal İslamcılar” olduğu açıktır, çünkü sosyal ve fikri-kültürel mecralarda hizmet etmeye çalışan İslamcıların siyaset veya iktidar öncelikleri yoktur.

Belirtmek gerekir ki, bu eleştiriyi yapanların büsbütün haksız oldukları, yersiz bir korkuya kapıldıkları söylene-mez. Bunun birkaç sebebi var:

1) İslamcılar modern iktidar, ulus devlet ve egemenliğin kullanımıyla ilgili 18. yüzyıldan sonra Batı'da teşekkül eden modern siyasetten temelde farklı bir yönetim veya iktidar projesi ortaya koyabilmiş değiller. Böyle olunca 300 sene Roma'yla mücadele eden ilk Hıristiyan nesillerin zaman içinde Roma'yı dini evrenlerinde ürettikleri gibi, İslamcılar da modern devleti kendi zihin evrenlerinde üretmişlerdir. Modern devlet, mutlak iktidarın kullanımı tartışmasından doğmuştur. İslamcılar da, devlet atmosferine sinip de gözle görülmeyen, elle tutulmayan modern iktidarın rafine totaliterliğini, sofistike zorbalığını İslamî atmosfere kolayca transfer edebileceklerini düşünmüşlerdir. Öyle ki Cemaleddin Efgani'nin dilinde modern devlet neredeyse “mehdi inancı”nın bürokratik aygıta tercümesi hükmündedir. İslamcıların modern siyaset, iktidar ve devlet üzerinde kelam ve fıkıh mirasını kullanıp derin bir sorgulama yapmadıkları; İslam ve Batı siyasi tarihinden gerekli dersleri çıkar-madıkları sürece modern ulus devleti İslami terimlere ve sloganlara tercüme edeceklerinden söz konusu endişe, kaygı sürecektir.

2) Ancak adil olmak gerekmez mi? Modern devlet eritici kazan olması hasebiyle İslamî değerleri, geleneği, aileyi ve toplumun tümünü içinde eritme kabiliyetine sahip olup hukuk, ekonomi ve eğitim gibi hayati alanları düzenleme tekelini elinde bulundurduğundan İslamcılar da aynısını yapmaya kalkıştık-larında neden onları eleştirenler, hakiki manada özgürlükçü, ahlakî değerleri

yücelten ve adaleti tesis eden çoğulcu bir siyaset arayışına girişmiyorlar? Kendileri mesela eğitimi tümüyle sekülerleştirirken hak oluyor da, İslamcılar “dinileştir-me”ye çalışırken neden haksızlık oluyor? Neden mesela eğitimi sivilleştirelim, herkes çocuğuna ne okutacaksa okutsun, devlet bu işe karışmasın diyemiyor?

3) Modern zamanların kurucu ideolojisi İslam olan ilk İslam cumhu-riyeti Pakistan'dır (1947). Sonra başka İslam cumhuriyetleri de kuruldu ama hiçbiri Batı'daki modelden farklı model koyamadı. Velayet-i Fakih'le tek istisna İran'dır, maalesef o da belli faktörlerin etkisinde ulusalcı-mezhepçi bir yapıya doğru evriliyor. Mısır ve Tunus'ta yasal seçimleri kazanan Müslüman Kardeşler büyük bir umuttu, yazık ki küresel sistem onlara tecrübelerini bile ortaya koymaya izin vermedi. Körfez monarşilerinin sivil/medeni hukuklarının İslamî olması, siya-sal rejimlerinin İslamî olduğu anlamına gelmez.

4) Bir başka faktör İslamî idealler ve davayla iktidar olan dindar gruplar, ya modern iktidar üzerinde yeterince düşünmediklerinden ya da iktidarın nimetleriyle tanıştıktan sonra ideallerini unutup kolayca ulusalcı ideolojiyi sahip-lenip “devletin bekâsı, milletin refahı” adına kamu bütçesine konduklarından, “dindar-muhafazakâr” kimlikleri dolayısıyla her ne yapıyorlarsa faturası İslamcılığa çıkıyor. İktidar kavga alanıdır, kavga bürokratik, malî ve tabii kaynak-ların bölüşümü üzerinde büyüyüp rüşvet ve yolsuzluk kokuları rahatsızlık verici olunca, iktidar baskıyı artırır, otoriterleşir. Bu da İslamcıların baskıcılığına delil olur.

Başka sebepler de sayılabilir. Benim yarım asırdır süren gözlemlerimden, okumalarımdan ve son zamanlarda Ortadoğu'da ve Türkiye'de yaşadığımız acı tecrübelerden çıkardığım sonuç şudur: İster “siyasî” ister “sosyal” veya “fikrî İslam” olsun, bu böyle devam edemez. Her iktidarın bir hasmı ve her iktidar mücadelesine katılanın bir düşmanı var. Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Ya oturup yeni bir siyaset ve iktidar modeli üzerinde anlaşacağız veya bir-birimizi boğazlamaya devam edeceğiz. Tek yol diyalog ve uzlaşmadır. Tercih bizim!

34 YORUM 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMAN

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

Page 35: Zamandk307 eg

35 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ35 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANYORUM

Ekrem Dumanlı

Neredesin Ebûzer!Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, acı bir itirafta

bulunmuş: “İsraf konusunda karnemiz kırıktır... İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Manzara bu maalesef! ‘Dava çilesi’nin varıp dayandığı yere bakar mısınız Allah aşkına! Daha önce de duyuldu benzer serzenişler; ama tek bir adım atılmadı.

Mesela eski Anadolu Ajansı genel müdürü müstear isimle yazdığı bir yazıda; “Hiç bilmediğimiz bir yerden hesaba çekildik, paradan, makamdan, mevkiden... Bu davanın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı, gaflete daldı...” demişti. Kötü gidişatı durduracak bir hamle yapıldı mı? Yazık ki ne yazık...

Daha pek çok kişi tarafından (gizli-açık) yapılan itirafları dinlerken/okurken büyük sahabi Ebûzer gel-mez mi aklınıza hiç! Bir zamanlar “siyasal İslam”ın her fırsatta Ebûzer’den nasıl ilham devşirdiğine cümle âlem şahittir. Onun hayatı üzerinden bir zamanlar “tağutlara meydana okumak”, “yerleşik düzene başkaldırmak”, “devlet zulmüne dur demek” gibi mesajlar verilirdi. O vaktiyle ‘devrimci Müslümanlar’ın isyan sembolüydü.

Aslında Ebûzer gibi örnek bir sahabiyi sadece siyaset üzerinden okumak, onun hayatından ideoloji üretmek doğru değildi. O, ümmetin Ebûzer’i idi. Zühdüyle, takvasıyla, cesaretiyle, tutkusuyla tam bir iman timsali idi. Onca güzel hasleti içinde bir özelliği vardı ki onu dillere destan yapmıştı: Hakperestlik içinde yaşayıp dünyanın cazibesine boyun eğmemek! İşte bu müstağni tavrı siyaset yoluyla İslam’a hizmet etmeyi düşünen ve ‘çevre’de durup ‘merkez’i eleştirenler için ilham veriyordu. O, lükse, debdebeye, saltanata, yönetici kibrine, devlet zulmüne başkaldırıyor; hasbî kıyam içinde şahsî bir beklentiye girmiyordu.

Peygamber safına katılan ilk çilekeşlerden biriydi Ebûzer. Gizliden gizleye Mekke’ye gelmiş, onca badi-reyi aşarak Hazreti Muhammed (sas)’e erişmiş, O’nun muhabbetiyle tevhid hakikatini haykırmıştı. Zalimlerin hışmı yüzünden Mekke’de çok duramamış, yıllar boyu hasret içinde yanıp kavrulmuştu. Nice zaman sonra Medine’ye gelip “Sevgili’ye kavuşunca kendisini ilme, ibadete vermişti.

Müminler arasında lüks hayat yaygınlaşmaya ve devletin mekanizmasında bürokratik zümreler oluş-maya başladığında ilk isyan çığlığı Ebûzer’den duyul-muştu. Kur’an’dan şu ayeti okuyordu herkesin yüzüne: “Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele! Yığılan bu altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara: ‘İşte! denilecek, sizin nefisleriniz için yığıp hazineye tıktıklarınız!’” (Tevbe 9/35-36)

YEŞİL SARAY VE LÜKS DÜŞKÜNLÜĞÜNe var ki Ebûzer’in sesi yüksek kulelerden duyu-

lamıyor, bürokrasinin etten duvarlarına çarpıp boğu-luyordu. Bir gün Şam valisinin huzuruna dikiliverdi. Çünkü vali, Romalı ve İranlı mimarların çizimleriyle Yeşil Saray’ı inşa ettiriyor, bu dev ve görkemli yapı ile devletin azametini ispat ediyordu güya. Saltanatının ilk ucubesi: Yeşil Saray. Ebûzer kükredi: “Bunları kendi paranla yapıyorsan israf; devletin parasıyla yapıyorsan ihanettir!”

İktidar sahiplerinin hoşuna gitmedi bu yaklaşım ve aynen şöyle dediler: “Eğer bir sahabeyi öldürecek olsaydım o sen olurdun ya Ebazer!” Yazık! Hiç tanı-mamışlardı Ğıfar Oymağı’nın arslanını. O yiğit sahabiyi korkutmak mümkün değildi ki! Anlayamıyorlardı Ebûzer’i. Onun gözü, kimsenin servetinde değildi ki! O İslam’ın erozyona uğrayan safvetini arıyordu ve o güzel dinin sadeliğini yerle bir edenlerden hesap soruyordu. Makam mevki beklemiyordu, adanmıştı, müstağniydi.

Ebûzer’i susturmak; hatta satın almak için tuzaklar hazırlandı. Bir köle üzerinden kumpas kuruldu mesela. “Eğer bu altın keseyi Ebûzer’e kabul ettirebilirsen özgürsün; yoksa son nefesine kadar köle kalacaksın.” dediler. Köle can havliyle Ebûzer’e geldi. Ona bir kese altını kabul ettirmek mümkün mü! Allah’a kul olan, paranın, makamın, sarayın, saltanatın vs. kölesi olur mu hiç! Kölenin teklifini şiddetle reddedince adamcağız yalvarmaya başladı. “Benim özgürlüğüm senin kabul

edeceğin bu paradır.” deyince Ebûzer tarihe mal olacak şu muhteşem cümleyi söyleyiverdi: “Benim köleliğim ise bu parayı almaktır.”

Ey bir kese altın için özgürlüğünü feda edenler! Bir makam uğruna zulme ortak olup köleliğe râm olanlar! Saraylarda, villalarda, yatlarda yaşamak için bütün mukaddes değerleri feda edenler! Gelin Ebûzer’i bir daha düşünelim! Dün o güzel sahabeyi düşleyerek insanlık âlemi için kristalize edilmiş bir dünya vaat ediyorduk. Herkesin eşit olduğu, zengin-fakir uçuru-

munun sıfırlandığı, hiçbir ferdin devlet zulmüne maruz bırakılmadığı, her fikrin ve hayalin kendini özgürce ifade ettiği bir dünya tahayyül ediyor; tahassürle Ebûzer örneğine sarılıyorduk.

Yüz yıllık çilenin meyveleri üzerinde tepinmek, insan kaynaklarını hovardaca tüketmek, kendi menfaati uğruna her gün onlarca yalan üretmek için miydi onca verilen mücadele? Nice zamandır “siyasal İslam” Ebûzer’i ağzına alamaz oldu. Nasıl alabilir ki! Herkes dönüp etrafına bir bakıversin Allah aşkına; on yıl önceki

mal varlığı ile bugünkü arasında oluşan fark neyse, insanların Ebûzer’e, sahabeye, Hazreti Muhammed (sas)’e uzaklığı da odur işte. Peygamber’in istirahati sonrasında yüzündeki hasır izlerini gören Hazreti Ömer gözyaşları içinde “Ya Resulallah! Kisralar, krallar, saraylarında kuş tüyü yataklarda yatarken Sen sadece kuru hasır üzerinde uyuyorsun, Senin yüzünde iz bırakıyor o hasır.” demişti de şanı yüce Nebi “İstemez misin ya Ömer; dünya onların, ahiret bizim olsun.” buyurmuştu. Hazreti Peygamber’in devlet adamlığında (haşa) gurur, kibir, lüks, debdebe yoktu. Ebûzer de aynı safveti, şehameti, ismeti talep ediyordu. Herkes karar vermek zorunda: Ya Karun gibi yaşamak ya Ebûzer gibi Peygamber yolunda yürümek...

Hukuk ters yüz edilince...Birkaç gündür azgın medyanın yazdıklarına ba-

kılırsa yine yargı, siyasetin emrine veriliyor ve algı operasyonu yapılıyor. Müşteki ile zanlı yer değiştiriliyor; yavuz hırsız ev sahibi yapılıyor. Müsaadenizle yandaş medyanın son fırıldak olayını kısaca özetleyeyim.

1-İftira ve hakaret içeren yayınlarından dolayı yak-laşık iki sene önce tetikçi bir internet sitesini savcılığa şikâyet ettik. Sadece bize değil, Taha Akyol, Hasan Cemal, Şahin Alpay, Aslı Aydıntaşbaş, Cengiz Çandar gibi onlarca meslektaşımıza en ağır hakaret ve iftiraları yayınlamaktan çekinmeyen bu pervasız site hakkında yapılan şikâyetler her ne hikmetse savsaklandı ve sonunda takipsizlik kararlarıyla sonuçlandı. Bu durum, sitenin arkasında dönemin başbakanının damadının kardeşi olduğu söylentilerini güçlendiriyordu.

2-Bir süre sonra avukatlarımız, malum site ile ilgili Kartal Adliyesi’ne bir başka yazarımız tarafından yapılan şikâyet üzerine başlatılan soruşturmaya bizim de ifade vererek iştirak edebileceğimizi bildirdi. Bunun üzerine önce aynı iftira ve hakaretlere maruz kalan bazı Zaman yazarları, Vatan Emniyet’e gidip doğrudan şikâyette bulundu. Ben ve Kerim Balcı ise Zaman mer-kez binasına gelen görevlilere (yandaşların yazdığı gibi AVM’de değil) yazılı ifade vererek şikâyette bulunduk.

3-Sonradan öğrendiğime göre bütün bu ifadeler, aynı soruşturmayla ilgili ve aynı şüphelilerin yer alması nedeniyle soruşturmanın bağlı bulunduğu savcılığa inti-kal etmiş. Yani? Yandaşların iddia ettiği gibi soruşturma benim ve Zaman yazarlarının şikâyeti ile başlamadı; biz hukukî sürecin ilerleyen bir bölümünde şikâyetçi olduk. Anayasal hakkımızı kullanarak resmen şikâyet dilekçesi verdik. Hak hukuk bilmez ve hakareti gazetecilik sanan kişilere karşı şikâyet dilekçesi vermeyip de bizzat ihkak-ı hak mı yapsaydık?

4-Müşteki durumda olan kişilerin ifadesinin ille de karakolda alınması gerekmiyor. Çok sayıda örneği olduğu gibi polis herhangi bir yerde de ifade alabiliyor. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu buna müsait. Diğer medya yöneticilerinin ifadesi de medya merkezlerinde alınmıştı. Üstelik bu fiili ve yaygın uygulama 2559 sayılı kanunun 15. maddesine göre iş yerine ve evinize polis geliyor ve şikâyetçi olduğunuz konuda ifadenizi alıyor.

5-Asıl korkunç olan şu: İki sene önce resmen şikâyetçi olduğunuz dosyayı tersine çevirip size zanlı muamelesi yapıyorlar. Neymiş? Polislerle ve davayı yürüten savcılarla örgüt bağlantısı arıyorlarmış. Hukuk ancak bu kadar çarpıtılabilir! Aramızda bir bağ olsa ve yandaşın alçakça söylediği ‘talimat’ verme gücümüz olsa neden o kadar yazar resmî işlem yapıp şikâyet dilekçesi versin ki! Yandaşınki tam bir sahtekârlık!

6-Şayet hukukî yolları kullanarak dilekçe vermek ve müfterileri şikâyet etmek suç ise ve bununla savcıları, hakimleri, polisleri suçlamakta bir beis yok ise, insanlar haklarını nasıl arayacak? Bugün haksız ithamlarla dolu dilekçeleri kabul eden ve işlem yapan savcılar, polisler korkunç bir suç işlemiş olmuyor mu?

SONUÇ: Ey hak-hukuk tanımayan efendiler! Adaleti ters yüz ederek suçluları müşteki durumuna sokarak hukuka güvenen ve adalete müracaat edenleri suçlu ilan edemezsiniz. Bu tavrınız hem ma’şeri vicdanı yaralayıp sizi rezil eder; hem de bu güzelim ülkeyi dünyaya küçük düşürür.

Page 36: Zamandk307 eg

36 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

5

6

Hindistan’daki Taç M

ahal’in olduğu şehir

İnsan beyni

Adana’nn bir ilçesi

Eski bir uygarlk

Ksa özlü söz

Bir mezhep

imam

Snr nişan

Nağme

Radyumun

remzi

Oku frlatan

iri bir hayvan

Gizli düşm

anlk

Ödeşme

Allah’n birliği

Çok ksa zam

an

Akl

Alimler

Bir seslenme

nidas

Lisan

Lityumun

remzi

Üzümlü

hamur işi

Yasaklama

Yaşl, ihtiyar

Kanuni

Yöre

Görünüşe göre

Lüks otel

Kuzu sesi

Nikelin sem

bolü

Büyük boy yaz kağd

Ağr Dağ’nn eski ad

Muğla ilçesi

Hyanet

Gabon’un trafik rem

zi

Yiyecek, azk

Elçi, resul

Bir filmin ilk

gösterimi

Bağ, iplik

San

Efendimiz’in

adBir harfin okunuşu

İsmin bir hali

Hayvan ağl

İddia, tez

Bir mastar eki

Haya

Salgn hastalk

Bir Hak dostu (Veysel..)Denizin

kabarmas

Ölüm, ölüm

ler

Gözdeki canllk

Japon güreşi

İkinci derece olan

Bir çoğul eki

Güzel koku

Suçu bağşlam

aBir bayan

yazar (..Şafak)

Siyasi gizli toplulukBir harfin okunuşu

Ilmllk

Genişlik

Küçük torba

Eski dilde ayak

Hastalktan kurtulm

a işi, toparlanm

a

Diyelim ki,

farzedelim ki

Velinin gösterdiği olağanüstü durum

, hal

Veli, ermiş

Ksa boylu bücür erkek

Parazit, tufeyli

Tedavi etme

Çok eşlilik

Nihayet, bitim

Birleşik Krallk trafik rem

zi

Boyutlar

Bir eserin ana fikri

Vücudun orta ksm

Resim

deki Avrupa şehri

Tahl saklama

yeri, depo

Aylk ödenti

Ata

Kalça

Bir yönetmen

(...Çetin)Torunu olan

adam

Yanmş odun

AylakM

ahşer m

eydan

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1915 ŞUBAT 2013 CUM

A ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Eskiden şehir

Erkek keçi

Ksaca flor

Bir tür frtna

Sağr

Boru sesi

Film çekm

e aleti

Bir tür tatl

Bir Zaman

yazar (...Hazar)

Bayramn bir

gün öncesi

Satrançta yenilgi

Olduğu halde m

anasna bir kelim

e

Yoksul

Bir gazeteci (Savaş...)

Mevlevi ayini

Balkon, taraça

Son harfimiz

Kimyada

kalsiyum

remzi

Bununla birlikte, beraber

İnsan ölüsü

Bosna-Hersek şehri

Toprağ dinlendirm

e

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti rin.

Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul-la nýl m

ýþ ol sun.

DÜNKÜ SUDOKU ÇÖZÜM

Ü

27

91

43

61

5

3

3

2

8

9

763

2

95

86

9

2

57

48

32

61

9

12

67

59

48

3

89

34

16

75

2

39

72

48

16

5

54

86

91

37

2

26

15

37

94

8

78

14

56

92

3

93

42

17

86

5

62

53

89

17

4

C N

A

K L

O

V İ

S L

Ý E

R L

Þ Ö

K

Ý P

S Ü

V

F Ü

A

E M

Þ

A L

T İ

M

E T

R E

K F

R N

O

T S

T P

Ü

E Ý

R N

A

B Y

E Þ

N

V M

E

Y B

J R

Z S

Z F

A Z

V I

O

İ F

K O

A

E D

A

E A

N

A G

Ş D

A

L P

F D

F

A H

Y

E

H

A N

A

K K

Ü

D

İ O

Ý

T L

T

G T

R Ý

H

H

J L

B V

R E

R S

G K

K Y

T U

K

A F

T A

N

Ý T

A E

T İ

R Ç

P A

N

B Ü

N

E

G

Ý R

E Y

L U

Y

L U

K

F İ

V Ş

U

İ B

İ N

İ

B R

A Ý

Y C

I N

Ð D

E

J O

A

Y E

M

N

J Ð

A A

V N

E

Ý C

Z K

İ A

R A

M

U

N

M

E M

A

R F

P K

Z Y

U

R N

S

Ý M

N

Þ

Ö

I D

A

G Ş

B Ü

M

R

C A

Ö

R U

F

Ş R

E M

U

A

S İ

K S

E K

İ U

R

A H

N

G

R R

N

N

N

Ð Z

K M

P

D

M

D

A Z

A Y

D

E İ

P Y

E T

E O

A

V D

I

E

A K

Ğ A

Y D

Ş

H

Ð K

Ç Þ

Y P

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ALTİM

ETRE, BACANAK, CİN

NET, ÇAM

AŞIR, DÜ

KKAN, EGZAM

A, FİZİK, GAŞİYE, HO

DGAM

, İYİLİK, KAFTAN

, LİFAFE, MEN

DİREK, N

UM

ARA, OJE, ÖKKEŞ, PEYN

İR, RODAJ, SÜ

FYAN, ŞU

RA, TEYP, U

YLUK, Ü

LFET, VEFAT, YAZĞIŞ, ZAFER.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

���

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���������������������������������������������������������������������������������İ�����������������������Ş���������������İ�İ������İ������İ�����İ����İ��������������������İ������������������Şİ�����������������������������������İ���Ş����������İ���������������

������������������

SOLDAN SAĞA 1) Akademi ödülleri adyla

da bilinen, her yl verilen dünyann en bilinen lm

ödülleri.– Candan, içten. 2) Özensiz, dikkatsiz ve kaba saba yaplm

ş.– Öğütülerek toz durumuna

getirilmiş tahl ve başka besin

maddeleri. 3) Eski dilde su.– Savaşta

ele geçen düşman, tutsak.– Sivas’n

bir ilçesi. 4) Erkek kişi.– Felç, sakatlk vb. bir sebeple yataktan kalkam

ayan (kim

se). 5) Cami, m

edrese ve kilise-lerde um

umun toplanm

asna mahsus

üstü kubbeli, örtülü yer, sahn.– Dayan-lacak şey, istinatgâh, m

esnet. 6) Fiyat yaftas.– Gizlice kaçrlm

ş olan mal veya

madde. 7) Üzerinde m

usluk bulunan, em

aye, sac vb.nden yaplmş, el, yüz,

bulaşk ykamaya yarar, çukur yer veya

eşya.– Kaln ve kaba bir tür kumaş. 8)

Yücelme, yükselm

e.– Büyüklük, ululuk. YUKARIDAN AŞA ĞIYA 1) Bilecik’in bir ilçesi. 2) M

utluluk, kutluluk, bahtiyarlk. 3) Klorun sem

bolü.– Cakal, yakal. 4) Bayrak.– Bir alaşm

daki madenlerin

erime derecesi farkndan yararlanarak

bunlar birbirinden ayrma işlem

i. 5)

Habeş soylusu.– İlaç, çare. 6) Yass ve büyük yem

ek tabağ. 7) Hükümdarlarn

veya devlet başkanlarnn oturduğu büyük yap.– Baryum

un sembolü. 8) Bir

binek hayvan.– Bir eşyann altna kpr-dam

adan dik durmas için yerleştirilen

ağaç kama, ksk. 9) Üç veya daha çok

direği bulunan yelkenli gemilerde arka

direk. 10) Samsun’un bir ilçesi. 11) Bir

görevin yolunda yürütülüp yürütülme-

diğ ini anlamak için yaplan araştrm

a, denetim

, teftiş, denetleme. 12)

Doğruluğu snanmadan benim

senen, bir öğretinin veya ideolojinin tem

eli yaplan sav, nas, dogm

a.– Bir yapda iki döşem

e arasnda yer alan daire veya odalarn bütünü.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

K A

H T

I R

İ C

A L

M

E N

G E

L

M

E S

E L

A

R L

K

I Z

A K

K

A S

K A

F

M

E R

E K

N

A

E M

E

L

M

E T

A F

O R

N

S İ

M

İ T

V

E L

İ

E S

A S

E N

N

A Z

İ K

Z A

T E

N

K O

F A

N A

36 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 37'NCİ SAYFADA

Page 37: Zamandk307 eg

37 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

5

6

Hin

dist

an’d

aki

Taç

Mah

al’in

ol

duğu

şeh

ir

İnsa

n be

yni

Adan

a’n

n bi

r ilç

esi

Eski

bir

uy

garlk

Ksa

özl

ü sö

z

Bir

mez

hep

imam

Sn

r nişa

n

Nağ

me

Rady

umun

re

mzi

Oku

frl

atan

iri b

ir ha

yvan

Giz

li düşm

anlk

Ödeşm

e

Alla

h’n

birl

iği

Çok

ksa

za

man

Ak

l

Alim

ler

Bir

sesl

enm

e ni

das

Lisa

n

Lity

umun

re

mzi

Üzü

mlü

ha

mur

işi

Yasa

klam

a

Yaşl,

ihtiy

ar

Kanu

ni

Yöre

Gör

ünüş

e gö

re

Lüks

ote

l

Kuzu

ses

i

Nik

elin

se

mbo

Büyü

k bo

y ya

z k

ağd

Ağr D

ağ’nn

es

ki a

d

Muğ

la il

çesi

Hy

anet

Gab

on’u

n tr

afik

rem

zi

Yiye

cek,

az

k

Elçi

, res

ul

Bir

film

in il

k gö

ster

imi

Bağ,

iplik

San

Efen

dim

iz’in

ad

Bir

harf

in

okun

uşu

İsm

in b

ir ha

li

Hay

van

ağl

İddi

a, te

z

Bir

mas

tar

eki

Hay

a

Salgn

ha

stalk

Bir

Hak

dos

tu

(Vey

sel..

)D

eniz

in

kaba

rmas

Ölü

m, ö

lüm

ler

Göz

deki

ca

nll

k

Japo

n gü

reşi

İkin

ci d

erec

e ol

an

Bir

çoğu

l eki

Güz

el k

oku

Suçu

bağşl

ama

Bir

baya

n ya

zar

(..Şa

fak)

Siya

si g

izli

topl

uluk

Bir

harf

in

okun

uşu

Ilm

llk

Gen

işlik

Küçü

k to

rba

Eski

dild

e ay

ak

Has

talk

tan

kurt

ulm

a iş

i, to

parl

anm

a

Diy

elim

ki,

farz

edel

im k

i

Velin

in

göst

erdiği

ol

ağan

üstü

du

rum

, hal

Veli,

erm

Ksa

boy

lu

bücü

r er

kek

Para

zit,

tu

feyl

iTe

davi

etm

e

Çok

eşlil

ik

Nih

ayet

, biti

m

Birl

eşik

Kra

llk

traf

ik re

mzi

Boyu

tlar

Bir

eser

in a

na

fikri

Vüc

udun

ort

a k

sm

Resi

mde

ki

Avru

pa ş

ehri

Tah

l sak

lam

a ye

ri, d

epo

Aylk

öde

nti

Ata

Kalç

a

Bir

yöne

tmen

(..

.Çet

in)

Toru

nu o

lan

adam

Yanm

ş o

dun

Ayla

kM

ahşe

r m

eyda

n

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

1915

ŞU

BAT

2013

CU

MA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Eski

den şe

hir

Erke

k ke

çi

Ksa

ca fl

or

Bir

tür

frtn

a

Sağ

r

Boru

ses

i

Film

çek

me

alet

i

Bir

tür

tatl

Bir

Zam

an

yaza

r (..

.H

azar

)

Bayr

amn

bir

n ön

cesi

Satr

ançt

a ye

nilg

i

Old

uğu

hald

e m

anasn

a bi

r ke

lime

Yoks

ul

Bir

gaze

teci

(S

avaş

...)

Mev

levi

ayi

ni

Balk

on, t

araç

a

Son

harf

imiz

Kim

yada

ka

lsiy

um

rem

zi

Bunu

nla

birl

ikte

, be

rabe

r

İnsa

n öl

üsü

Bosn

a-H

erse

k şe

hri

Topr

dinl

endi

rme

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti r

in.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i do

l dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo n

un b

ü tün

ku

tu la

rý y

u ka r

ý dan

aþa

ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka d

ar r

a kam

lar d

an b

i rer

kez

kul

-la

nýl m

ýþ o

l sun

.

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

27

91

4 3

61

5

3

3

2

8

9

7 63

2

9 5

8 6

9

2

57

48

32

61

9

12

67

59

48

3

89

34

16

75

2

39

72

48

16

5

54

86

91

37

2

26

15

37

94

8

78

14

56

92

3

93

42

17

86

5

62

53

89

17

4

C

N

A

K

L

O

V

İ S

L

Ý

E

R

L

Þ

Ö

K

Ý P

S

Ü

V

F

Ü

A

E

M

Þ

A

L

T

İ M

E

T

R

E

K

F

R

N

O

T

S

T

P

Ü

E

Ý R

N

A

B

Y

E

Þ

N

V

M

E

Y

B

J R

Z

S

Z

F

A

Z

V

I O

İ

F

K

O

A

E

D

A

E

A

N

A

G

Ş

D

A

L

P

F

D

F

A

H

Y

E

H

A

N

A

K

K

Ü

D

İ O

Ý

T

L

T

G

T

R

Ý H

H

J

L

B

V

R

E

R

S

G

K

K

Y

T

U

K

A

F

T

A

N

Ý T

A

E

T

İ R

Ç

P

A

N

B

Ü

N

E

G

Ý R

E

Y

L

U

Y

L

U

K

F

İ

V

Ş

U

İ B

İ

N

İ B

R

A

Ý

Y

C

I N

Ð

D

E

J O

A

Y

E

M

N

J

Ð

A

A

V

N

E

Ý C

Z

K

İ

A

R

A

M

U

N

M

E

M

A

R

F

P

K

Z

Y

U

R

N

S

Ý M

N

Þ

Ö

I

D

A

G

Ş

B

Ü

M

R

C

A

Ö

R

U

F

Ş

R

E

M

U

A

S

İ

K

S

E

K

İ U

R

A

H

N

G

R

R

N

N

N

Ð

Z

K

M

P

D

M

D

A

Z

A

Y

D

E

İ P

Y

E

T

E

O

A

V

D

I

E

A

K

Ğ

A

Y

D

Ş

H

Ð

K

Ç

Þ

Y

P

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

LTİM

ET

RE

, B

AC

AN

AK

, CİN

NE

T, Ç

AM

IR,

KK

AN

, E

GZ

AM

A,

FİZİK

, G

AŞİY

E,

HO

DG

AM

, İY

İLİK

, K

AF

TAN

, LİF

AF

E,

ME

NDİR

EK

, N

UM

AR

A,

OJE

, Ö

KK

, P

EY

NİR

, R

OD

AJ,

FY

AN

, Ş

UR

A,

TE

YP

, U

YLU

K,

ÜL

FE

T, V

EFA

T, Y

AZĞ

IŞ,

ZA

FE

R.

��

�İ

��

��

��

��

��

����

���

����

����

����

���

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

����

��

����

��

��

����

��

����

��

��

���

���

����

���

����

���

��

����

����

���

��

����

����

����

����

��

��

����

��

��

����

����

��

��

���

����

����

����

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

����

��

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

��

����

����

���

����

��

����

����

���

��

����

����

����

��

����

��

����

����

����

���

����

��

����

��

���

���

��

��

����

���

���

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

��

��

���

����

����

����

����

����

����

��

���

���

����

��

����

��

��

����

����

���

��

��

���

���

��

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

���

���

����

��

���

����

����

��

����

����

��

��

��

���

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

�������

��������

����

�����

�����

������

����

�����

���

�����

���

����

���

�����

����

����

�����

����

����

����

������

�Şİ�

�����

����

����

������

�����

����

�����

���

���

�����

������

��������

����

����

���

�����

����

��

SOLD

AN S

AĞA

1) A

kade

mi ö

dülle

ri a

dyl

a da

bili

nen,

her

yl

veri

len

düny

ann

en

bilin

en

lm ö

dülle

ri.–

Can

dan,

içte

n.

2) Ö

zens

iz, d

ikka

tsiz

ve

kaba

sab

a ya

plmş

.– Öğü

tüle

rek

toz

duru

mun

a ge

tirilm

iş t

ahl

ve b

aşka

bes

in

mad

dele

ri. 3

) Esk

i dild

e su

.– S

avaş

ta

ele

geçe

n düşm

an, t

utsa

k.–

Siva

s’n

bi

r ilç

esi.

4) E

rkek

kiş

i.– F

elç,

sak

atlk

vb

. bir

seb

eple

yat

akta

n ka

lkam

ayan

(k

imse

). 5)

Cam

i, m

edre

se v

e ki

lise-

lerd

e um

umun

topl

anm

asn

a m

ahsu

s üs

tü k

ubbe

li, ö

rtül

ü ye

r, sa

hn.–

Day

an-

laca

k şe

y, is

tinat

gâh,

mes

net.

6) F

iyat

ya

ftas.–

Giz

lice

kaç

rlmş

ola

n m

al v

eya

mad

de. 7

) Üze

rind

e m

uslu

k bu

luna

n,

emay

e, s

ac v

b.nd

en y

aplm

ş, e

l, yü

z,

bulaş

k y

kam

aya

yara

r, çu

kur

yer

veya

ya.–

Kaln

ve

kaba

bir

tür

kum

aş. 8

) Yü

celm

e, y

ükse

lme.

– B

üyük

lük,

ulu

luk.

YU

KARI

DAN

AŞA

ĞIYA

1) B

ileci

k’in

bir

ilç

esi.

2) M

utlu

luk,

kut

lulu

k, b

ahti

yarlk

. 3)

Klo

run

sem

bolü

.– C

akal, y

akal.

4) B

ayra

k.–

Bir

alaş

mda

ki m

aden

leri

n er

ime

dere

cesi

far

knd

an y

arar

lana

rak

bunl

ar b

irbi

rind

en a

yrm

a iş

lem

i. 5)

Hab

eş s

oylu

su.–

İlaç

, çar

e. 6

) Yas

s v

e bü

yük

yem

ek t

abağ.

7) H

üküm

darl

arn

ve

ya d

evle

t başk

anla

rn

n ot

urduğu

yük

yap

.– B

aryu

mun

sem

bolü

. 8) B

ir

bine

k ha

yvan.–

Bir

eşy

ann

altn

a k

pr-

dam

adan

dik

dur

mas i

çin

yerl

eştir

ilen

ağaç

kam

a, ks

k. 9

) Üç

veya

dah

a ço

k di

reği

bul

unan

yel

kenl

i gem

ilerd

e ar

ka

dire

k. 10

) Sam

sun’

un b

ir il

çesi

. 11)

Bir

revi

n yo

lund

a yü

rütü

lüp

yürü

tülm

e-diği

ni a

nlam

ak iç

in y

apla

n ar

aştr

ma,

de

netim

, tef

tiş, d

enet

lem

e. 1

2)

Doğ

ruluğu

sn

anm

adan

ben

imse

nen,

bi

r öğ

retin

in v

eya

ideo

lojin

in te

mel

i ya

pla

n sa

v, n

as, d

ogm

a.–

Bir

yapd

a ik

i döşe

me

arasn

da y

er a

lan

dair

e ve

ya

odal

arn

büt

ünü.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

K

A

H

T I

R

İ C

A

L

M

E

N

G

E

L

M

E

S

E

L A

R

L

K

I Z

A

K

K

A

S

K

A

F

M

E

R

E

K

N

A

E

M

E

L

M

E

T A

F

O

R

N

S

İ M

İ

T

V

E

L İ

E

S A

S

E

N

N

A

Z

İ

K

Z

A

T E

N

K

O

F A

N

A

1

2

3

4

5

6

7

Kulağ

n

duyd

uğu

Komşu

bi

r ülke

Parç

a, ksm

Mad

en Te

tkik

Aram

a

İlkel

silah

Kony

a’da

bir

bara

jÜn

lü p

iyani

st

(...B

iret)

Bir k

ürk

hayv

an

Çeşit

li şey

le

yap

lan en

gel

Kuzu

sesi

Dşa

rda

kalmş

ağaç

Kağnd

a te

kerle

ri bağl

ayan

di

ngil

Bir d

eyim

Bir s

oru

eki

Ayrn

t,

tefe

rruat

Sene

Tüys

üz, in

ce

yün

kum

İlçe

Dal, b

ölüm

Harp

Evre

npul

u

Hava

basn

c bi

rimi

Sar,

kalp

ak

Ayak

giys

isi

En p

opül

er

spor

dal

Dam

la, ka

tre

Met

al

olm

ayan

Harc

anan

ç, en

erji

Töre

n

Düny

ann

en

yüks

ek g

ölü

Met

al

reng

inde

olan

Göğü

s

Bir A

rap

harfi

Yana

rdağ

ifr

azat

Uzak

lk if

ades

i

Sivas

’ta

yakl

an o

tel

Artr

ma

Selen

yum

un

rem

zi

Ksa

ca A

nkar

a Sa

nayi

Odas

İmam

lk

Beya

z

Amirc

e

Katl

yata

k

Bir s

eslen

me

nida

s

Hris

tiyan

m

abed

iGü

neşte

n ön

ceki ş

ma

Ateş

li

Yam

a

Yere

par

alel

olan

Son

harf

Krali

çe

Bir t

ür ka

ra

taşt

Cüzi,

ksm

i

Şevin

ç, neşe

Osm

anl’d

a bi

r rüt

be

Mem

nu

Man

tar v

e su

yosu

nu ile

ol

uşan

orta

k yaşa

m

Kara

lar

çalm

ak

Balg

am

sökt

ürüc

ü bi

r bitk

i, altn

kökü

Feza

Rom

en

raka

myl

a bi

n sa

ys

Altn

Bir b

ask

tekn

iği tü

rüKa

nun

Bir b

ağlaç

Gözle

ri gö

rmey

en

Bir s

üs b

itkisi

Koyu

n ke

çi sü

rüsü

Eğre

ti ya

p

İstan

bul’d

a bi

r sem

t

Kura

n’

Kerim

’de b

ir su

re

Küta

hya’n

n

bir i

lçesi

Suç,

kusu

r

Üst r

esim

deki

yere

l bir

çalg

Gerç

ekte

n

Scak

, yakc

Dini

töre

n

Bir yldz

küm

esi

Tasd

ik

Telef

on sö

Döne

m so

nu

snav

Efen

dim

iz’in

bi

r kz

Doku

nma,

değm

e

Mad

en

Ölüm

lüBi

r tek

nik

adam

(..

.Kaf

kas)

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1916

ŞUB

AT 20

13 C

UMAR

TESİ

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Yürü

me

orga

n

Buyr

uk

Bir b

ayan

ad

Nam

az

kld

ran

Akar

su ya

tağ

Tosla

mak

işi

Yl

Müz

ik ha

rfler

i

Hoş k

okul

u bi

r bitk

i

Pelte

Bir p

araz

it

Sağ

resim

deki

scak

lk ö

lçer

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

67

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz-

gi le

r le

be lir

len m

iþ 3

’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka

dar r

a kam

la rý

bi re

r kez

ku

l la na

rak

yer l

eþ ti r

in.

Öy le

yer le

þ tir m

e ya

p ma l

ý-sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i do

l dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka-

rý dan

aþa

ðý ya

ve

sol d

an

sa ða

1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

9 1

5 8

72

1 5

8

5

7 2 83

5 8

3 2

6

5

8 2

3

8

9 3

6

3 2 7

5 4

4 8

6 32

1 5 6

52

71

93

48

6

83

65

74

91

2

94

12

86

73

5

61

82

45

73

9

24

37

91

65

8

57

93

68

12

4

37

49

52

86

1

16

94

87

32

5

85

26

13

49

7

R G

V I

G Ç

T A

N

Z İ

M

A T

K Ö

E

L Ý

Ü

Y E

R U

T

A L

Ü

T R

R N

E

N

A C

F R

Ð R

G D

R M

K

A F

T U

M

U

A

E Ý

Ü

T

Ç Ü

V

Z Y

O

Ğ Ğ

A N

T

H

A Ü

O

Ş L

Ý C

C O

I

F I

G E

A A

A Ý

J C

G Y

T Ý

Z D

A

Þ L

P

Ü

Y U

P

A B

L İ

C L

G Ý

I G

E F

F Ý

A Ý

R V

S A

K K

A V

M

L E

O

K E

G Ğ

H

Ü

V S

N

D

K S

S A

S E

U

A T

I T

E A

O

E U

J

R A

D

V A

Ç O

M

P

F M

F A

B V

D

R S

K J

I L

S U

O

D

U

H

U

A Z

K A

L Ç

A Ý

S R

K O

J

N

N

O

A Y

İ Y

D

A P

A

I Ü

Ğ

R E

L D

G

T M

K

O

M

R

L Þ

Ý M

Y

I B

A Ü

G

D

N

E K

N

D

R A

A Ü

K

N

O

T S

O

B Ý

A M

N

O

İ

K B

R Ý

Ü

O

D

L T

M

S M

A

G L

A Þ

E H

O

P

Y S

Z Ç

K H

A

P Ü

D

A

Z Ç

G Ý

Ý

U

T E

Y İ

B U

B

U

R Ö

A

C T

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AL

YAN

S, B

OST

ON

, CİL

BAP,

ÇAV

DAR,

DOĞM

AK, E

SKÝÞ

EHÝR

, FÝL

ÝKA,

RMÜŞ,

HAV

RAN

, ÝS

TÝKR

AR, K

AYGA

N, L

ETAF

ET, M

UTF

AK, N

UBU

K, O

FSAY

T, Ö

ZERK

, PÝL

OT, R

UBU

BİYE

T, S

OFY

A,

ÞALG

AM, T

ANZİ

MAT

, UZM

ANLI

K, Ü

TOPÝ

, VAK

KAS,

YOĞU

RT, Z

ANLI

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

�

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

��

����

���

����

���

����

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

����

����

�����

����

�����

���

�����

����

�����

����

�����

�����

���

���Şİ�

�����

����

��İ�İ�İ

�����

����

����

�����

����

���

�����

����

������

����

����

���

�����

�����

����

����

�����

�����

����

����

����

�����

����

���Ğ

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Naf

aka

ile fa

kirle

ri ge

çindi

rme,

naf

akal

and

rma.

– Biri

nin

geçin

dirm

ekle

yük

ümlü

bul

unduğu

ki

mse

lere

, mah

kem

e ka

rary

la

bağl

anan

aylk

. 2) A

yn d

üzey

de

olan

.– Ha

vada

bey

az v

e ha f

billu

rlar

biçim

inde

don

arak

yağ

an su

buh

ar.

3)

Nazi

polis

örg

ütü.

– Kur

’an’

da b

ir su

re.–

Yelk

enle

ri aç

trm

ak iç

in v

erile

n ko

mut

. 4)

Dur

ma,

din

lenm

e, k

onak

lam

a.–

Hris

tiyan

lar,

Nasr

anile

r. 5)

Ms

r’da

bir n

ehir.

– Sv i

çece

kler

i bar

dak

veya

şiş

eden

kol

ayca

içm

ek iç

in k

ulla

-n

lan

ince

, pla

stik

bor

u.– O

lum

suzlu

k m

anas v

eren

bir

ön e

k. 6

) İyi

lik,

kayr

a, a

tfet

, ihs

an, l

ütuf

.– Os

man

l İm

para

torlu

ğu’n

un, g

ünüm

üzde

Bu

lgar

istan

’da

kala

n bi

r eya

leti.

7)

Özel

likle

Kar

aden

izli h

alk

mz

n ço

k se

vdiğ

i bir

sebz

e tü

rü. 8

) Apt

al, b

ön,

avan

ak.–

Tom

bul,

gürb

üz, i

ri (b

ebek

ve

ya k

üçük

çocu

k).

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIY

A 1)

Afyo

nkar

ahisa

r’n

bir i

lçesi.

2) ‘

Yaba

n gü

lü’ m

anasn

a ge

len

bir b

ayan

ism

i. 3)

Fe

rmiy

umun

sem

bolü

.– İk

i şey

ara

snda

bu

luna

n he

rhan

gi b

ir bağllk

, iliş

ki, i

lgi,

taal

luk.

4) B

üyük

, ulu

.– Ha

llacn

pam

uk

veya

yün

ü at

mak

için

tokm

ak y

ard

-my

la k

ulla

ndğ a

raç.

5) S

aç d

ökül

müş

ol

an (k

imse

).– D

işi ci

n. 6

) (Ar

goda

) Se

vgili.

7) Y

üz ö

rtüs

ü, p

eçe.

– Bir

nota

. 8)

En

ksa

zam

an p

arça

s.– A

llah

(cc)

ta

rafn

dan

mük

âfat

landr

laca

k iy

i ve

hayrl

il. 9

) Kur

’an’

da b

ir su

re.

10) Ü

ç vey

a da

ha ço

k se

sin b

ir ar

ada

tnla

mas.–

Bir

bilim

ala

nn

n içi

nde

yer a

lan

ana

bilim

daln

da a

lt al

an.

11)

Nam

lusu

gen

ellik

le y

ivli,

ksa

ve

ha f

bi

r tüf

ek. 1

2) İk

i şey

i birb

irind

en a

yra

n uz

aklk

, açk

lk, a

ralk

, boş

luk,

mes

afe.

– Do

ğrul

uğu

snan

mad

an b

enim

sene

n,

bir ö

ğret

inin

vey

a id

eolo

jinin

tem

eli

yap

lan

sav,

nas,

dogm

a.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

O

S C

A R

S

A M

İ

M

İ

S

A L

L A

P A

T İ

U

N

M

A

E S

İ R

Z

A R

A

A

D A

M

Y

A T

A L

A K

N

E F

D

A Y

A N

A K

E

T İ

K E

T

K A

Ç A

K

L

L

A V

A B

O

A B

A

İ

T İ

L A

A

Z A

M

E T

37 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

5

6

Hind

istan

’daki

Ta

ç Mah

al’in

ol

duğu

şehi

r

İnsa

n be

yni

Adan

a’nn

bir

ilçes

i

Eski

bir

uyga

rlk

Ksa

özlü

söz

Bir m

ezhe

p im

am

Sn

r nişa

n

Nağm

e

Rady

umun

re

mzi

Oku

frla

tan

iri b

ir ha

yvan

Gizli

düşm

anlk

Ödeş

me

Alla

h’n

birl

iği

Çok k

sa

zam

an

Akl

Alim

ler

Bir s

esle

nme

nida

s

Lisa

n

Lity

umun

re

mzi

Üzüm

ham

ur iş

i

Yasa

klam

a

Yaşl

, ihtiy

ar

Kanu

ni

Yöre

Gör

ünüş

e gö

re

Lüks

ote

l

Kuzu

sesi

Nike

lin

sem

bolü

Büyü

k boy

ya

z kağ

dAğ

r Dağ

’nn

es

ki ad

Muğ

la ilç

esi

Hya

net

Gabo

n’un

trafik

rem

zi

Yiye

cek,

azk

Elçi,

resu

l

Bir f

ilmin

ilk

göst

erim

i

Bağ,

iplik

San

Efen

dim

iz’in

ad

Bir h

arfin

ok

unuş

u

İsmin

bir

hali

Hayv

an ağ

l

İddi

a, te

z

Bir m

asta

r eki

Haya

Salgn

ha

stalk

Bir H

ak d

ostu

(V

eyse

l..)De

nizin

ka

barm

as

Ölüm

, ölü

mle

r

Gözd

eki

canllk

Japo

n gü

reşi

İkinc

i der

ece

olan

Bir ç

oğul

eki

Güze

l kok

u

Suçu

bağşla

ma

Bir b

ayan

ya

zar (

..Şaf

ak)

Siya

si gi

zli

topl

uluk

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Ilmll

k

Genişli

k

Küçü

k tor

ba

Eski

dild

e ay

ak

Hast

alkt

an

kurtu

lma

işi,

topa

rlanm

a

Diye

lim ki

, fa

rzed

elim

ki

Velin

in

göst

erdiği

ol

ağan

üstü

du

rum

, hal

Veli,

erm

Ksa

boy

lu

bücü

r erk

ek

Para

zit,

tufe

yliTe

davi

etm

e

Çok e

şlilik

Niha

yet,

bitim

Birleşik

Kra

llk

trafik

rem

zi

Boyu

tlar

Bir e

serin

ana

fik

ri

Vücu

dun

orta

ks

m

Resim

deki

Av

rupa

şehr

i

Tah

l sak

lam

a ye

ri, d

epo

Aylk

öde

nti

Ata

Kalça

Bir y

önet

men

(..

.Çet

in)

Toru

nu o

lan

adam

Yanm

ş od

unAy

lak

Mahşe

r m

eyda

n

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1915

ŞUB

AT 2

013

CUM

A ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Eskid

en şe

hir

Erke

k keç

i

Ksa

ca fl

or

Bir t

ür f

rtna

Sağ

r

Boru

sesi

Film

çekm

e al

eti

Bir t

ür ta

tl

Bir Z

aman

ya

zar

(...

Haza

r)

Bayr

amn

bir

gün

önce

si

Satra

nçta

ye

nilg

i

Olduğu

hal

de

man

asn

a bi

r ke

lime

Yoks

ul

Bir g

azet

eci

(Sav

aş...)

Mev

levi

ayin

i

Balko

n, ta

raça

Son

harfi

miz

Kim

yada

ka

lsiyu

m

rem

zi

Bunu

nla

birli

kte,

be

rabe

r

İnsa

n öl

üsü

Bosn

a-He

rsek

şe

hri

Topr

dinl

endi

rme

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3

’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti ri

n.

Öy le

yer

leþ t

ir me

yap m

a lý sý

nýz

ki, b

ü tün

3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo n

un b

ü tün

ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a ka

dar r

a kam

lar d

an b

i rer k

ez k

ul-

la ný

l mýþ

ol su

n.

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

27

91

4 3

61

5

3

3

2

8

9

7 63

2

9 5

8 6

9

2

57

48

32

61

9

12

67

59

48

3

89

34

16

75

2

39

72

48

16

5

54

86

91

37

2

26

15

37

94

8

78

14

56

92

3

93

42

17

86

5

62

53

89

17

4

C N

A

K

L O

V

İ S

L Ý

E R

L

Þ Ö

K

Ý

P S

Ü

V F

Ü

A E

M

Þ

A L

T İ

M

E T

R

E K

F

R

N

O

T S

T P

Ü

E Ý

R

N

A B

Y E

Þ

N

V M

E

Y B

J R

Z

S Z

F A

Z

V I

O

İ F

K

O

A E

D

A E

A N

A G

Ş D

A

L P

F D

F

A H

Y

E

H

A N

A

K

K

Ü

D

İ O

Ý

T L

T

G T

R

Ý H

H

J

L B

V R

E

R

S

G K

K

Y

T U

K

A

F T

A N

Ý

T

A E

T İ

R

Ç P

A N

B

Ü

N

E G

Ý R

E

Y L

U

Y L

U

K

F İ

V Ş

U

İ B

İ N

İ

B R

A

Ý Y

C I

N

Ð D

E

J O

A

Y E

M

N

J Ð

A A

V N

E

Ý C

Z K

İ

A R

A

M

U

N

M

E M

A

R

F P

K

Z Y

U

R

N

S

Ý M

N

Þ

Ö

I D

A

G Ş

B Ü

M

R

C A

Ö

R

U

F Ş

R

E M

U

A

S İ

K

S E

K

İ U

R

A

H

N

G R

R

N

N

N

Ð Z

K

M

P D

M

D

A

Z A

Y

D

E İ

P Y

E T

E O

A

V D

I

E

A K

Ğ

A Y

D

Ş H

Ð

K

Ç Þ

Y P

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ALTİ

MET

RE,

BAC

ANAK

, CİN

NET

, ÇAM

AŞIR

, DÜ

KKAN

, EGZ

AMA

, FİZİK

, GAŞ

İYE,

HO

DGA

M,

İYİLİK

, KAF

TAN

, LİF

AFE,

MEN

DİR

EK, N

UM

ARA

, OJE

, ÖKK

EŞ, P

EYNİR

, RO

DAJ

, SÜ

FYAN

, ŞU

RA

, TE

YP, U

YLU

K, Ü

LFET

, VEF

AT, Y

AZĞI

Ş, Z

AFER

.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

��

���

����

���

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

��

����

����

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

���

���

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

����

����

�����

����

�����

���

�����

����

�����

����

���İ

����

���

�����

���İ

�����

����

�����

�����

����

����

����

�����

��Şİ�

�����

����

����

�����

����

����

�����

���İ

����

����

�����

�����

�����

�����

����

����

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Aka

dem

i ödü

lleri

ady

la

da b

iline

n, h

er yl

veril

en d

ünya

nn

en

bilin

en

lm ö

dülle

ri.– C

anda

n, iç

ten.

2)

Öze

nsiz,

dik

kats

iz ve

kab

a sa

ba

yap

lmş.

– Öğü

tüle

rek

toz d

urum

una

getir

ilmiş

tah

l ve

başk

a be

sin

mad

dele

ri. 3)

Esk

i dild

e su

.– Sa

vaşt

a el

e ge

çen

düşm

an, t

utsa

k.– S

ivas

’n

bir i

lçes

i. 4)

Erk

ek k

işi.–

Felç

, sak

atlk

vb

. bir

sebe

ple

yata

ktan

kal

kam

ayan

(k

imse

). 5)

Cam

i, m

edre

se v

e ki

lise-

lerd

e um

umun

topl

anm

asn

a m

ahsu

s üs

tü k

ubbe

li, ö

rtül

ü ye

r, sa

hn.–

Daya

n-

laca

k şe

y, ist

inat

gâh,

mes

net.

6) F

iyat

ya

ftas.

– Gizl

ice k

açr

lmş

olan

mal

vey

a m

adde

. 7) Ü

zerin

de m

uslu

k bu

luna

n,

emay

e, sa

c vb

.nde

n ya

plmş,

el,

yüz,

bu

laşk

yk

amay

a ya

rar,

çuku

r yer

vey

a eş

ya.–

Kaln

ve

kaba

bir

tür k

umaş

. 8)

Yüce

lme,

yük

selm

e.– B

üyük

lük,

ulu

luk.

YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Bi

lecik

’in b

ir ilç

esi.

2) M

utlu

luk,

kut

lulu

k, b

ahtiy

arlk

. 3)

Klo

run

sem

bolü

.– Ca

kal,

ya

kal.

4)

Bay

rak.

– Bir

alaşm

daki

mad

enle

rin

erim

e de

rece

si fa

rkn

dan

yara

rlana

rak

bunl

ar b

irbiri

nden

ay

rma

işlem

i. 5)

Habeş s

oylu

su.– İla

ç, ç

are.

6) Y

ass

ve

büyü

k ye

mek

tabağ

. 7) H

üküm

darla

rn

veya

dev

let b

aşka

nlarnn

otu

rduğ

u bü

yük

yap

.– Ba

ryum

un se

mbo

lü. 8

) Bir

bine

k ha

yvan.–

Bir

eşya

nn

altn

a k

pr-

dam

adan

dik

dur

mas i

çin y

erleşt

irile

n ağ

aç k

ama,

ksk

. 9)

Üç

veya

dah

a ço

k di

reği

bul

unan

yel

kenl

i gem

ilerd

e ar

ka

dire

k. 10

) Sam

sun’

un b

ir ilç

esi.

11) B

ir gö

revi

n yo

lund

a yü

rütü

lüp

yürü

tülm

e-diği

ni a

nlam

ak iç

in y

apla

n ar

aştr

ma,

de

netim

, tef

tiş, d

enet

lem

e. 12

) Do

ğrul

uğu

snan

mad

an b

enim

sene

n,

bir ö

ğret

inin

vey

a id

eolo

jinin

tem

eli

yap

lan

sav,

nas,

dogm

a.– B

ir ya

pda

iki

döşe

me

arasn

da y

er a

lan

daire

vey

a od

alarn

büt

ünü.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

K

A H

T

I R

İ C

A L

M

E

N

G E

L

M

E S

E L

A

R

L

K I

Z A

K

K A

S

K

A F

M

E

R E

K

N

A

E

M

E L

M

E

T A

F O

R

N

S

İ M

İ

T

V E

L İ

E

S A

S E

N

N

A

Z İ

K

Z

A T

E N

K O

F

A N

A

Page 38: Zamandk307 eg

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 22 - 28 NİSAN 2015 ZAMANSPOR

HASAN CÜCÜK

1Messi, Ronaldo, İbrahimoviç, Rooney, Robben, Suarez, Neymar, Neuer... Dün-

yanın en iyi futbolcularının mücadele alanı Şampiyonlar Ligi, her geçen yıl hem kalitesini artırıyor hem de ilgi odağı olmaya devam edi-yor. Kalite ve ilginin karşılığı ise kulüplerin ve UEFA’nın banka hesaplarına giren milyonlar oluyor.

UEFA’nın eski başkanı İsveçli Lennart Johansson’un en büyük projesi olarak 1992’de start alan Şampiyonlar Ligi, sponsor ve tele-vizyon yayın haklarından dolayı gelirini her yıl artırdı. Dünya futbolunun patronu FIFA sponsor kaybederken, Şampiyonlar Ligi UEFA için ‘altın yumurtlayan tavuk’ oldu. UEFA’nın Şampiyonlar Ligi’nden bu yıl elde edeceği gelir 900 milyon Euro. 7 yıl önce bu rakam 585 milyon Euro’ydu. 2008’de başlayan küresel krizin uğramadığı UEFA, 7 yılda Şampiyonlar Ligi gelirini yüzde 45 artırdı. Hedef ise 2015-2018 arasında gelirleri yüzde 30 daha artırmak. Her maçı ortalama 100 milyon kişinin izlediği Şampiyonlar Ligi’nin finalini 200’e yakın ülke yayımlıyor. Tek rakibinin Dünya Kupası finali olduğu Devler Ligi finalinin ulaştığı bu seyirci kitlesinin UEFA’ya dönüşümü prestij ve para oluyor.

UEFA, sponsorluk konusunda başarılı bir taktik uyguluyor. Şampiyonlar Ligi için sadece 6 ana sponsorla anlaşan UEFA, bu sayede rekabeti artırıyor. Her branştan onlarca devasa firma dünyanın bir numaralı kulüpler organizasyonunda adının geçmesi için kesenin ağzını sonuna kadar açıyor. Örneğin, bu sezona kadar otomobil markası kontenjanından Ford sponsor olurken, Nissan 4 yıllığına Ford’un tahtını elinden aldı. Nissan’ın ödeyeceği net rakam açıklanmazken telaffuz edilen 80-100 milyon dolar arası. Nissan’ın sponsor direktörü, Devler Ligi’nin ‘sporun kreması’ olduğunu belirtip “Tüm dünyanın ilgi odağı olan bir turnuvanın 6 ana sponsorundan biri olmak heyecan verici.” diyor.

Devler Ligi’ni farklı kılan, daima yeniliklere açık olması. 1992’de start alan lig, bugüne kadar 3 kez format değiştirdi. 32 takım arasına adını yazdırmak için şampiyonlar kıyasıya mücadele ederken, Devler Ligi’ne ülkelerinde şampiyon olamayan güçlü kulüpler de katılıyor. İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa gibi Avrupa futbolunun lokomotif ülkelerinde takımlar

şampiyonluk hedefi kadar Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için de kıyasıya mücadele ediyor. Şampiyonlar Ligi sadece katılan takımlara maddi kaynak sağlamıyor, ülke liglerinin de kalitesini artırıyor.

Burada bir ayrıntıya dikkat çekmek gere-kiyor. Şampiyonlar Ligi ile aynı yıl başlayan İngiltere Premier Ligi’nin birçok ortak noktası bulunuyor. Daha doğru ifadeyle iki lig de birbirine önemli katkı sağlıyor. Premier Lig’de oynamak için yabancı oyuncularda aranan ‘millî olma’ şartı kaliteyi yükseltirken, bu ligden gelen 4 takım da Devler Ligi’nin cazibe merkezi olmasını sağlıyor. Bir anlamda Şampiyonlar Ligi, Premier Lig’in; Premier Lig, Şampiyonlar Ligi’nin kaymağını yiyor. 23 yılı geride bıra-kan Şampiyonlar Ligi’nin Top-10 listesinde 3 İngiliz, 3 İtalyan, 2 İspanyol, 1 Alman ve 1 Portekiz takımı bulunuyor. İlk 3 sıralaması ise Real Madrid, Barcelona ve Manchester United şeklinde oluşuyor.

UEFA, Devler Ligi sayesinde para basarken, katılan takımları da ihya ediyor. UEFA, geçen sezon bu ligde mücadele eden 32 takıma 726 milyon sterlin dağıttı. Gelir şampiyonu aynı zamanda kupanın da sahibi olan Real Madrid olurken, kasasına giren rakam 46 milyon ster-

lindi. Bu rakam, sadece UEFA’dan gelen. Buna bilet ve forma satışlarından gelen rakamları eklemek gerekiyor. Real Madrid geçen yıl toplamda elde ettiği 549 milyon Euro’luk gelirle ‘Para Ligi’nin şampiyonu oldu. Devler Ligi’nde Paris Saint German 43 milyon sterlin, finali kaybeden Arda’lı Atletico Madrid 40 milyon sterlin, UEFA’nın para pastasından pay aldı. Temsilcimiz Galatasaray ise 16 milyon sterlin elde etti.

Yine burada Premier Lig’e geçiş yapmak gerekiyor. Geçen günlerde İngiltere Premier Li-gi’nin yayın hakları rekor fiyata satıldı. Rakamın büyüklüğü gözleri Ada’ya çevirdi. 2016-2019 arasındaki 3 sezon için yayıncı kuruluşun öde-yeceği rakam yaklaşık 7 milyar Euro. Premier Lig Başkanı Richard Scudamore, “Burnley takımı, Ajax’tan daha iyi bir ekonomik yapıya sahip olacak. Bu durum herhâlde ligimizin kalitesini ortaya koyuyor.” diyerek kalitenin paraya dönüşmesinin mutluluğunu yaşıyordu. Oynanan futbolun kalitesi arttıkça, ligin pazarlama gücü de yükseliyor. Büyük takım-ların aldığı parada bir azalma olmazken, küme düşmemeye oynayan ekipler, Türkiye Süper Lig şampiyonundan daha fazla para alıyor. Bu duruma en iyi örnek geçen sezon Premier Lig’e veda eden Cardiff. Kırmızı-beyazlılar küme düştüğü sezon yayın gelirlerinden 74,5 milyon Euro’yu kasasına koydu. İngiltere’nin sonuncu olan ekibi bu parayı alırken son yıllarda dünya futboluna damga vuran Almanya’nın Bayern Münih takımı aynı sürede 36,9 milyon Euro gelir elde etti. Dünya futbolunun zirvesindeki iki İspanyol kulübü Real Madrid ve Barcelona ise yayın pastasından 140’ar milyon Euro’yla bu alanda zirveyi tutuyor. La Liga’da bu iki kulübün şampiyonluk hegemonyasını kıran Atletico Madrid, aldığı 42 milyon Euro’yu az bulmuş ve İspanya’da eşitlik tartışmalarını bir kez daha gündeme getirmişti. Sevilla başkanı da “Biz figüran olmak istemiyoruz.” sözleriyle aradaki uçuruma isyan etmişti.

Sonuç ortada, kalitenin olduğu yere para akıyor. Bunun en somut örneği ise Şampi-yonlar Ligi ve Premier Lig. Paranın güçle eşdeğer olduğu günümüzde, paranın girmediği kulüpler rekabette daima geride kalıyor. Bu anlamda, Türkiye Futbol Federasyonu’nun Süper Lig AŞ girişimi kalite adına bir umut. Özellikle İngiltere örneğinin incelenip ülkeye uyarlanacağı söyleniyor. İnşallah başarılı olur da insanımız kaliteli futbolla tanışır.

PARA LIGIPARA LIGIPARA LIGIHer şeyde olduğu gibi futbolda da para kaliteli yere akıyor. Bunların başında Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig geliyor. Seyircisiz ve kalitesiz Türk futbolu Süper Lig AŞ ile çıkış arıyor.

UEFA 2013-14 GELIR DAĞILIMI (MILYON STERLIN)Real Madrid 46Paris Saint Germain 43,6 Atletico Madrid 40 Manchester United 35,9 Bayern Münih 35,8 Chelsea 34,8 Juventus 34,5 Barcelona 33,6 Napoli 30,9 Milan 30,1

2013-2014 TÜRKIYE VE AVRUPA’NIN 5 BÜYÜK LIGINDE YAYIN GELIRLERI DAĞILIMI (MILYON EURO)

TÜRKIYEFenerbahçe 23Galatasaray 23Beşiktaş 18Trabzonspor 14

ISPANYA Real Madrid 140Barcelona 140Valencia 48Atletico Madrid 42Sevilla 32

INGILTERELiverpool 117Manchester City 115,8Chelsea 112,9Arsenal 111,4Tottenham 107,6

ALMANYABayern Münih 36,9Borussia Dortmund 35,5BayerLeverkusen 33,6Schalke04 33,3Mönchengladbach 31,9

ITALYAJuventus 94Inter 80,4Milan 77,9Roma 61,4Napoli 59,8

FRANSAParis Saint Germain 44,6Marsilya 41,8Lyon 40,9Lille 36,5Bordeux 32,1

ŞAMPIYONLAR LIGI GENEL BAŞARI (10 MART 2015)

Takım Katılım Şampiyonluk Puan Real Madrid 19 4 285 Barcelona 19 3 278 Manchester United 19 2 266 Bayern Münih 18 2 252 Milan 17 3 195 Arsenal 17 0 189 Chelsea 13 1 180 Juventus 15 1 173 Porto 19 1 166 İnter 11 1 126

Şampiyonlar Ligi’nin son şampiyonu Real Madrid, 46 milyon sterlin kazandı.

Page 39: Zamandk307 eg

39 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

Adres: Telegrafvej 5A - 2750 BallerupTlf. 31 10 44 14 - e-mail: [email protected]

Web: www.ballerupprivatskole.dk

Mini SFO (okul öncesi hazırlık sınıfı)

Okul servisi

2. yılımıza daha da büyüyerek girdik.Hafta içi her gün saat 9.00 - 16.00 arası

okulumuz ziyaretinize açıktır.

Kontenjanımız sınırlıdır.

Brøndby - Glostrup

Albertslund - Rødovre

Bagsværd - Husum

Herlev - Skovlunde

Stenløse Ølstykke - Måløv

Oyunparkı - Gokart - Kapalı saha

2. ve 3. Sını�ara yüzme derslerimiz başlamıştır.

YENİLİK

Page 40: Zamandk307 eg

www.timetohelp.dk [email protected] 50 39 70 05

ELBİSEELBİSETOPLAMA KAMPANYASI

ELBİSELERİNİZMUHTAÇLARA

KULLANMADIĞINIZ

25-26 NİSAN 2015SAAT 11-17

HAYAT OLSUN!

Kabul edilen eşyalarBay, bayan, çocuk, dış giyim ve ayakkabıları.Bebek elbiseleri, ayakkabıları ve oyuncaklar.Elbiselerin temiz, ayakkabı ve oyuncaklarınkullanılır olmasına lütfen dikkat ediniz.Kirli, sökük, yırtık, kıyafet ve iç çamaşır kırılmışve bozulmuş oyuncaklar kabul edilmemektedir.Teslim edilen eşyalar kesinlikle taşıma kolilerine konmalıdır. Lütfen naylon poşet ve çöp poşetleriiçerisinde teslim etmeyiniz.

Neden kilo başı 10 kr bağış talep edilecek?Bağışlanan eşyaları satmak yerine doğrudan muhtaçlara ulaştırma yoluyla onların giyecekihtiyaçlarını karşılamak istiyoruz. Yapılan bağışların yerinde değerlendirilmesi çok maliyetli ve zahmetli olduğu için masra�arı bu yöntemle karşılamak istiyoruz. Yardımlar için yükleme, depolama, kargo ve gideceği ülkelerde dağıtım merkezi açma gibi hizmet giderlerinden dolayı kilo başı cüzi bir ücret talep edilmektedir. Vereceğiniz kilo başı 10 kr bağış bu hizmetlerin yerine getirilmesi için gerekmektedir.

Høje Taastrup PrivatskoleErik Husfeldts Vej 2A2630 Høje Taastrup

NØRREBRO PRIVATSKOLE GLENTEVEJ 61 - 2400 KBH NV

FREDERIKSVÆRKSGADE 1503400 HILLERØD

TELEGRAFVEJ 5A2750 BALLERUP

ELBİSE TOPLAMA MERKEZLERİTARİH VE ADRESLER