48
www.zamaniskandinavya.dk 3 - 9 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 274 DANIMARKA 25 DKK • ISVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FINLANDIYA 3,5 EURO Ellerin temiz mi şimdi Tâze içgüveyi, ceberut kaynata 'Bir deliye bir veli rolü' Yahudiler bir değildir! 41 39 6 39 EKREM DUMANLI AHMET TURAN ALKAN KAMİL SUBAŞI ALİ BULAÇ Ruhumuz ağrıyla imdat diyor 2015 bütçe hedefi: Daha fazla istihdam Maliye Bakanı Bjarne Corydan’ın ‘Daha güçlü birliktelik’ adını verdiği 2015 bütçe tasarısı verilerine göre; 2015 yılında devletin geliri 661,9 milyar kron, gideri ise 707 milyar kron olacak. HASAN CÜCÜK KOPENHAG 1 Maliye Bakanı Bjarne Corydon ‘Daha güçlü birliktelik’ adını verdiği 2015 bütçe tasarısını açıkladı. Bakan Corydan’ın açıkladığı verilere göre; 2015 yılında devletin geliri 661,9 milyar kron, gideri ise 707 milyar kron olacak. Bütçede 45 milyar kronluk bir açık olacak. 2015 bütçesinde, 2014’e göre 7,2 milyar kronluk bir artış olacak. Bütçedeki açık Avrupa Birliği’nin (AB) mali kriterlerine göre sorun oluşturmayacak bir rakamda bulunuyor. Maliye Bakanı Bjarne Corydan, 2015 bütçesinin Meclis’ten geçmesi için hü- kümeti dışardan destekleyen Sosyalist Halk Parti (SF) ve Birlik Listesi ile ortak hareket edeceklerini söyledi. 2015 bütçesinde öne çıkanlar Kamu harcamaları: Hükümet kamu harcamalarında 4 milyar krona tekabül eden yüzde 0.8 bir artış öngörüyor. Daha önce artış yüzde 0.9 olarak hesaplanmıştı. Yüzde 0.1’lik düşüş bütçeden 900 milyon kron daha az çıkması anlamına geliyor. 1 DEVAMI 17'DE Camide Kopenhag Kriterleri Başkent Kopenhag’da geçtiğimiz ay açılan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center, cami ve kültür merkezleriyle Avrupa’da başka örneği olmayan bir yapı. 1 DEVAMI 14'DE GEÇIŞ DÖNEMI KABINESI 2015’e kadar anayasal kurumlar, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin demokratik testten geçeceği yeni bir geçiş dönemine girmiş bulunuyoruz. 1 HABERI 34'TE ID: S INIRDAK I DÜŞMAN Türkiye-Suriye sınırına dayanan IŞİD, Kilis-Azez-Halep koridorunu ele geçirip Ankara’nın yanı sıra Suriyeli muhaliflere de hayati darbe indirmeyi planlıyor. 1 HABERI 36'DA Norveçli Müslümanlar ID’e karşı yürüdü Başkent Oslo’da binlerce Norveçli Müslüman, radikal Selefi örgüt IŞİD’i protesto etti. 7 binden fazla gösterici parlamento binasına kadar yürüyerek IŞİD zulmünü kınadı. 1 HABERI 4'TE İSVEÇ SEÇİME GİDİYOR İsveç’te, 14 Eylül’de hem genel seçimler, hem de il genel meclisi ve belediye seçimleri yapılacak. Nüfusu 30 Haziran itibariyle 9 milyon 694 bin 194 olan ülkede, 7 milyon 123 bin 997 seçmen, gelecek dört yıl ülkenin kaderini belirleyecek yeni hükümet, belediye başkanları ile birlikte bölge ve il hükümetlerini belirlemek için sandık başına gidecek. 1 HABERI 16'DA

Zamandk274 eg

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

www.zamaniskandi navya.dk3 - 9 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 274 • DANIMARKA 25 DKK • ISVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FINLANDIYA 3,5 EURO

Ellerin temiz mi şimdi

Tâze içgüveyi, ceberut kaynata

'Bir deliye bir veli rolü'

Yahudiler bir değildir!

41 396 39

EKREM DUMANLI AHMET TURAN ALKANKAMİL SUBAŞIALİ BULAÇ

Ruhumuz ağrıyla imdat diyor

2015 bütçe hedefi: Daha fazla istihdamMaliye Bakanı Bjarne Corydan’ın ‘Daha güçlü birliktelik’ adını verdiği 2015 bütçe tasarısı verilerine göre; 2015 yılında devletin geliri 661,9 milyar kron, gideri ise 707 milyar kron olacak.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Maliye Bakanı Bjarne Corydon ‘Daha güçlü birliktelik’ adını verdiği 2015

bütçe tasarısını açıkladı. Bakan Corydan’ın açıkladığı verilere göre; 2015 yılında devletin geliri 661,9 milyar kron, gideri ise 707 milyar kron olacak. Bütçede 45 milyar kronluk bir açık olacak. 2015 bütçesinde, 2014’e göre 7,2 milyar kronluk bir artış olacak. Bütçedeki açık Avrupa Birliği’nin (AB) mali kriterlerine göre sorun oluşturmayacak bir rakamda bulunuyor. Maliye Bakanı Bjarne Corydan, 2015 bütçesinin Meclis’ten geçmesi için hü-kümeti dışardan destekleyen Sosyalist Halk Parti (SF) ve Birlik Listesi ile ortak hareket edeceklerini söyledi.

2015 bütçesinde öne çıkanlarKamu harcamaları: Hükümet kamu

harcamalarında 4 milyar krona tekabül eden yüzde 0.8 bir artış öngörüyor. Daha önce artış yüzde 0.9 olarak hesaplanmıştı. Yüzde 0.1’lik düşüş bütçeden 900 milyon kron daha az çıkması anlamına geliyor.

1 DEVAMI 17'DE

Camide Kopenhag Kriterleri Başkent Kopenhag’da geçtiğimiz ay açılan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center, cami ve kültür merkezleriyle

Avrupa’da başka örneği olmayan bir yapı.1 DEVAMI 14'DE

GEÇIŞ DÖNEMI KABINESI2015’e kadar anayasal kurumlar, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin demokratik testten geçeceği yeni bir geçiş dönemine girmiş bulunuyoruz.1 HABERI 34'TE

IŞID: SINIRDAKI DÜŞMANTürkiye-Suriye sınırına dayanan IŞİD, Kilis-Azez-Halep koridorunu ele geçirip Ankara’nın yanı sıra Suriyeli muhalifl ere de hayati darbe indirmeyi planlıyor.1 HABERI 36'DA

Norveçli Müslümanlar IŞID’e karşı yürüdüBaşkent Oslo’da binlerce Norveçli Müslüman, radikal Selefi örgüt IŞİD’i protesto etti. 7 binden fazla gösterici parlamento binasına kadar yürüyerek IŞİD zulmünü kınadı. 1 HABERI 4'TE

İSVEÇ SEÇİME GİDİYOR İsveç’te, 14 Eylül’de hem genel seçimler, hem de il genel meclisi ve belediye seçimleri yapılacak. Nüfusu 30 Haziran itibariyle 9 milyon 694 bin 194 olan ülkede, 7 milyon 123 bin 997 seçmen, gelecek dört yıl ülkenin kaderini belirleyecek yeni hükümet, belediye başkanları ile birlikte bölge ve il hükümetlerini belirlemek için sandık başına gidecek. 1 HABERI 16'DA

2 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAÜ N I V E R S I T E L E R D E N B U R K A L I Ö Ğ R E N C I L E R E U Y A R I :

Ya burkayı çıkar ya da üniversiteyi bırakÜniversite ve burka arasında bir seçim yapmak zorunda kalan iki öğrenci, başladığı eğitimi yarıda bırakmak zorunda kaldı.

YASIR ÖZKAN OSLO

1Burka kullanımına ilişkin yaptırım-ların sertleştiği kaydedildi. Telemark

Üniversite Koleji, üniversiteye yeni başlayan burkalı bir öğrenciyi, burka kullanması du-rumunda üniversiteye devam edemeyeceği konusunda uyardı. Konuyla ilgili açıklama yapan üniversite yönetimi, burkalı öğren-cinin uyarılma sebebini, öğrencinin baş-kalarıyla iletişim kurabilmesi için yüzünü göstermesi gerektiği şeklinde dile getirdi. Burkalı öğrencinin bir seçim yapması gerek-tiğini aktaran üniversite yönetimi, öğrencinin burka kullanmaması durumunda eğitimine devam edebilecğini kaydetti.

Tesettür ve başörtüsünün Telemark şehrinde oldukça doğal olduğunu kaydeden yetkililier, burkalı bir öğrenciye daha önce rastlamadıklarını, üniversitenin bu yüzden ilk defa böyle bir olayla karşı karşıya kaldığını belirtti. Üniversitenin dini kıyafet ve sembol-lere karşı bir yasağının bulunmadığını akta-ran Telemark Üniversite Koleji Öğretmenlik Fakültesi Dekanı Arild Hovland, öğretmenlik bölümünde başkalarıyla iletişimin oldukça önemli olduğunu, öğrencinin yüzünün

tamamen kapalı olması durumunda iletişim olmadığını, bu yüzden burkalı öğrenciye böyle bir uyarıda bulunduklarını aktardı.

Üniversite yetkililerinin açıklamalarına göre, üniversitede burka kullanan öğrenci-lere yönelik bir kural bulunmuyordu. Ancak bu olayın yaşanması üzerine, Öğretmenlik Fakültesi Dekanı Hovland, kendi fakülte-sinde burkayı yasaklayan bir kural getirdi. Burka yasağının sadece ders esnasında geçerli olduğunu, öğrencilerin ders dışında giydiği kıyafetlerin kendisini ilgilendirme-diğini söyleyen Hovland, benzer yasakların Norveç genelinde farklı eğitim kurumlarında da uygulandığına dikkat çekti.

Öte yandan, benzer bir olay daha önce başkent Oslo’da bulunan Oslo-Akershus Üniversite Kolejin’de yaşandı. Biyomü-hendislik bölümüne başlayan Alla Ahmadi isimli bir öğrenci, Khrono gazetesine yaptığı açıklamada, üniversiteye başladığı günlerde bir öğretmin görevlisinin kendisini burkadan dolayı uyardığını kaydetti. Üniversite ve burka arasında bir seçim yapması gerektiği-nin kendisine söylendiğini aktaran Ahmadi, daha sonra üniversitede başladığı eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.Burkalı öğrencinin uyarılma sebebi, öğrencinin başkalarıyla iletişim kurabilmesi için yüzünü göstermesi

gerektiği şeklinde açıklandı. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGIN TENEKECI

Isveç seçimleri için Kulu’da da oy kullanıldıİsveç’te 14 Eylül’de yapılacak genel ve yerel seçimler için İsveç’teki Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun geldiği Konya’nın Kulu ilçesinde de oy kullanıldı.ZAMAN STOCKHOLM

1İsveç’te merkezi istasyonlarda, be-lediye ve kütüphanelerde kurulan

sandıklarda vatandaşlar erken oylarını kul-lanırken, seçimlerde katılımı artırmak için bu yıl ilk defa Konya’nın Kulu ilçesinde de sandıklar kuruldu. Geçtiğimiz hafta Kulusite İş Merkezi’ndeki İsveç Fahri Konsoloslu-ğu’na gelen Kulu’daki İsveç vatandaşları, uzun kuyruklar oluşturarak oylarını kullandı.

Seçim çalışmaları için gittiği Kulu’da medyaya açıklamalarda bulunan Moderat Partili Milletvekili Sedat Doğru, tatildeki Kululu gurbetçilerin memleketlerinde oy kullanabilmelerinin kendisini mutlu ettiğini söyledi. Doğru, ilk defa AB üyesi bir ülkenin Türkiye’de bir ilçede sandık kurduğunu hatır-latarak, şöyle devam etti: “Konya’nın Kulu ilçesinde oy kullanmak önemli. Buradan katılım gösteren herkese teşekkür ediyo-rum. İsveç vatandaşları gelip oylarını kullandılar. Bu seçim herkese hayırlı olsun.”

Öte yandan; İsveç’te sağ koalisyon hükümeti-nin büyük ortağı Moderat Parti, web sitesinden

Konya’nın Kulu ilçesi ile ilgili özel bir makale yayınlayarak, Türklerden oy istedi. Moderat Parti milletvekilleri Henrik von Sydow ve Sedat Doğru’nun kaleme aldığı makalede, Kulu ilçesinin İsveç için önemine dikkat çekilerek bu önemi Moderat Parti Lideri ve İsveç Başbakanı Fredrik Rainfeldt’in bizzat Kulu’ya giderek gösterdiğini belirtti.

İlk defa seçim çalışmalarını İsveç’in dışına çıkarak Kulu’ya taşıdıkları belirtilen makalede, İsveçli Kululuların Ankara’daki İsveç Konsolosluğu’na gitme yerine, İs-veç’in Kulu Fahri Konsolosluğu’nda sandık ayaklarına geldiğini belirtildi. Kululuların 60 yıllardan itibaren İsveç’e göçtüğü kaydedilen makalede, Kululuların çok çalışkan insanlar olduklarına vurgu yapıldı.

10 yılında kaldırılan vatandaşlara zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının geri getirilmesini önerdi.

Isveç’te Liberal Parti zorunlu askerliğin geri gelmesini istiyorIBRAHIM KAYA STOCKHOLM

1İsveç’te merkez sağ koalisyon azın-lık hükümetinin Liberal Partili Milli

Eğitim Bakanı Jan Björklund, 2010 yılında kaldırılan vatandaşlara zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının geri getirilmesini önerdi. Bu teklifin sadece başında bu-lunduğu, hükümet ortaklarından Liberal Parti’nin fikri olduğunu ve hükümetin tamamının görüşünü yansıtmadığının altını çizen Björklund, önerisinin altında yatan sebebin Rusya’nın son dönemde artan saldırgan tavırları olduğunu be-lirtti. Björklund, “Hâlihazırda bölgemizde olan gelişmeler Rusya’nın daha da artan

saldırganlığıyla vahim bir hal alırsa ülke savunmamızı güçlendirmemiz gerekir. Bu daha fazla asker ve askeri birlik ile olur.” şeklinde konuştu.

İsveç Televizyonu’na (SVT) konuşan Bakan Björklund sözlerine, “Ülkemizin savunmasını güçlendirmeye ihtiyacımız var. Eğer ülkemiz ciddi bir askeri ile tehdit ile karşı karşıya kalırsa mevcut şartlarda bununla başa çıkamayacağımız bir hakikat.” şeklinde devam etti.

Zorunlu askerliğin hükümet oldukları 2010 yılında kaldırıldığını hatırlatan Bakan Björklund, “100 yıldır devam eden bu geleneği kaldırmamız hatalı bir hareket olmuş olabilir.” şeklinde itirafta bulundu.

3 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAU Z M A N L A R T E D I R G I N :

Gençler, psikolojik sorunlarını aile hekimlerine anlatmaktan çekiniyorGençlerin yaşadığı psikolojik sorunlar, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Norveç’in de en büyük toplumsal problemlerinden birisi haline gelmiş durumda.

YASIR ÖZKAN OSLO

1Ülke genelinde psikolojik problemlere sahip gençlerin bir çoğuna teşhis ko-

nulamadığı ve tedavi edilemediği belirtildi. Norveç’te 9 bine yakın üyesi bulunan ruh sağlığı kurumu Mental Helse’nin Gençlik Kolları Başkanı Adrian Lorentsson, VG ga-zetesine yaptığı bir açıklamalada, psikolo-jik rahatsızlıkların ülke genelinde ciddi bir problem haline geldiğni belirtti. Psikolojik rahatsızlığı bulunan hastaların yeterince iyi muayeme edilmediğine dikkat çeken Lo-rentsson, Norveç’te psikolojik tedavi im-kanlarının eksik olduğunu, bu durumun özellikle gençler için oldukça ciddi sonuçlara yol açtığına işaret etti.

Psikolojik rahatsızlığı bulunan gençlerin eğitim hayatlarında problemler yaşadığını, bu sebeple iş bulmakta zorlandıklarını vurgulayan Lorentsson, bu türlü sorun-ları çözmeye yönelik herhangi siyasi bir gayret göremediklerini savundu. Gençlerin psikolojik tedaviye daha kolay bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğini söyleyen Başkan, “Günümüz şartlarında, birçok belediyede psikolojik rahatsızlığı bulunan gençlerin tedavi görebilmesi için, aile hekimleri tara-fından uzmanlara yönlendirilmesi gerekiyor. Gençlerin çoğu ise psikolojik sorunlarını aile hekimlerine anlatmaktan çekiniyor.’’ dedi.

Lorentsson ayrıca, psikolojik rahatsız-lıklar hakkında daha açık şekilde konuşula-

bilmesi gerektiğini, hatta kreş ve okullarda öğrencilerin konuyla ilgili bilgilendirilme-sinin önemli olduğunu aktardı. Lorentsson sözlerine söyle devam etti: “Çocukların ve gençlerin, krizlerle mücadele edebilmeyi öğrenmeleri lazım. Bu yüzden bu konu kreş ve okullarda çocuklara ders olarak verilmeli. Psikolojik sağlık sorunları aslında birer genel kültür bilgisi haline getirilmeli.’’

Öte yandan, psikolojik sorunların top-lumsal bir probleme dönüşmesine rağmen, psikolojik rahatsızlığı bulunan gençlerin büyük bir kısmının tedavi göremediği kaydediliyor. Norveç Teknik Üniversitesi görevlisi İngunn Ranøyen ise, psikolojik rahatsızlıkların gençler arasında oldukça yaygın olduğunu gösteren bir araştırmaya işaret etti. Birçok anket sonuçlarını ve tıbbi kayıtları analiz ederek elde edilen araş-tırma sonuçlarında, kızların yüzde 40’ında, erkeklerin ise yüzde 26’sında psikolojik bir rahatsızlık olarak tanınan sosyal bunalım belirtileri bulunduğu vurguladı.

Sosyal bunalım rahatsızlığını, çocukların sosyal bir ortamda ilgi görmeye korkması olarak tanımlayan Ranøyen, bu rahatsızlığın çocuklarda okuma-yazma zoruklarıyla bera-ber, yeme-içme bozukluğuna da yol açtığını aktardı. Sosyal bunalıma giren çocuklara teşhis konulmasının oldukça zor olduğunu söyleyen Ranøyen, psikolojik rahatsızlığı bulunan çocukların tedavi edilmemesinin oldukça endişe verici bir durum olduğunun altını çizdi. Araştırma sonuçlarına göre, kızların yüzde 40, erkeklerin ise yüzde 26’sında psikolojik bir rahatsızlık olarak

tanınan sosyal

Danimarka Göçmen Idaresi’nin verilerine göre 2013 yılında 5 bin 112 ‘aile birleşimi’ başvurusu onaylandı.

Danimarka’da geçen yıl 5 bin 112 ‘aile birleşimi’ onaylandıZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da aile birleşimi yapanların sayısının önceki yıllara nazaran artı-

yor. Göçmen İdaresi verileri Avrupa’nın en sert aile birleşimi yasalarına sahip olmasına rağmen Danimarka’da 2013 yılında bu yolla eşini Danimarka’ya getirtenlerin sayısının arttığını gösteriyor.

Göçmen İdaresi’nin verilerine göre 2013 yılında 5 bin 112 aile birleşimi başvurusu onaylandı. Bu rakamın 2002 yılından bu yana ulaşılan en yüksek rakam olduğu söyleniyor. Bu arada 2014’ün ilk 7 ayında

ise 3 bin 207 kişinin aile birleşimi başvurusu kabul edildi.

Öte yandan Sınırı Olmayan Evlilikler Kurumu (Ægteskab uden Grænser) Danimarka’da aile birleşimi kanunlarının yıldan yıla daha da kötüye gittiğini savunuyor. Danimarkalıların yabancı bir milletten olan eşlerini ülkeye getirmelerinin oldukça zor olduğunun altını çizen Sınırı Olmayan Evlilikler Kurumu sözcüsü Kyhnau Hansen Danimarka Devlet Televizyonu’na yaptığı açıklamada, 2004 ile 2010 yılları arasında çıkartılan kanunlarının aile birleşimi yapanlar için hala hayatı zorlaştırmaya devam ettiğini söyledi.

Danimarka 1,6 milyarlık AB fonunu kaçırmışDanimarka’nın başvuru prosedürünü düzgün takip etmediği için 1,6 milyar kron değerindeki Avrupa Birliği fonunu kaçırdığı açıklandı.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka Devlet Denetleme Kurulu (Statsrevisorerne) tarafından geçti-

ğimiz hafta içerisinde açıklanan bir rapor ülkede şok etkisi yaptı. Rapora göre Dani-marka 2000 ile 2006 yılları arasında hakkı olmasına rağmen gerekli prosedürü yerine getirmediği için 1,6 milyar kron değerinde Avrupa Birliği fonunu kaçırmış.

Yetkililerin çalışmasının ‘tatmin edici seviyede olmadığını’ vurgulayan Devlet

Denetleme Kurulu yayınladığı 21 sayfalık raporda konunun soruşturulması gerekti-ğini savundu.

Raporda Danimarka’nın hakkı olan Avrupa Birliği fonlarının yüzde 11,5’inin alınamadığı ve bu konuda Danimarka’nın diğer Avrupa Birliği ülkelerinden kötü bir durumda olduğu ifade ediliyor.

Raporda ‘Danimarka Avrupa Birliği fonlarını alabilmek için gerekli olan uyum-luluğa sahip değil’ ifadesine yer verildi.

Danimarka Devlet Denetleme Kurulu (Statsrevisorerne) tarafından geçtiğimiz hafta içerisinde açıklanan bir rapor ülkede şok etkisi yaptı.

4 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Norveçli Müslümanlar IŞİD’e karşı yürüdüBaşkent Oslo’da binlerce Norveçli Müslüman, radikal Selefi örgüt IŞİD’i protesto etti. 7 binden fazla gösterici parlamento binasına kadar yürüyerek IŞİD zulmünü kınadı.

ENGIN TENEKECI OSLO

1Oslo’daki müslümanlar, Oslo sokakla-rında, radikal Selefi örgüt Irak-Şam İs-

lam Devleti’ni (IŞİD) ve radikalizmi protesto için yürüdü. 7 binin üzerinde protestocunun katıldığı yürüyüş, Oslo’nun en büyük yer-leşim merkezi olan Grønnland’tan başladı, Norveç Meclis Binası önünde gerçekleşen mitingle son buldu.

Gösteriye Norveç Başbakanı Erna Sol-berg, iktidar ortağı İlerleme Partisi (FRP) Başkanı Siv Jensen, anamuhalefet İşçi Partisi Başkanı Jonas Gahr Støre, Hıristiyan Halk Partisi Bakanı Knut Arild Hareide, Norveç İslam Konseyi Genel Sekreteri Mehtab Afsar,genç aktivist Mahdi Al-Hussaini ile birlikte birçok farklı İslami kurum ve kuruluş-ların temsilcileri ile Müslüman ve Hıristiyan din adamları da katıldı.

Miting’in açılış konuşması yapan genç aktivist Mahdi Al-Hussaini, radikalizmin ne olduğuna ilişkin bilgiyi yaymak istedi-ğini, konuyla ilgili liseleri gezip, gençlerle radikalizm hakkında konuşmak istediğini açıkladı. Al-Hussaini, bu konu hakkında Erna Solberg’den yardım talebinde bulundu-

ğunu kaydetti. Genç aktivist, IŞİD hakkında ve ülkede radikal söylemlerle gündeme gelen Profetens Ummah hakkında da konuştu.

Bu türlü gruplara katılanların beyinlerinin yıkandığını, bü türllü insanları geri kazan zorunda olduklarını ve İslam’ın gerçekte ne

anlama geldiğine ilişkin bilgiler vermemeleri gerektiğini vurguladı.

Al-Hussaini, Suriye’ye savaşa gidenler hakkında sert ifadelerde bulundu. Birçok kişinin Suriye’deki savaşa katıldığını, onlarla konuşmak istemediğini kaydetti. Al-Hussaini, bunun nedenini ise Breivik’in gerçekleştirdiği terör saldırısına bağlayarak, ‘’Çünkü onlar birer katil.

Ha, onlarla konuşmuşsun, ha, 77 kişinin katili Anders Behring Breivik ile konuşmus-sun. Hiç fark etmez.’’ dedi.

Başbakan Erna Solberg ise, mitingde yaptığı konuşmada, iyi bir toplumun ancak, bünyesinde barındırdığı farklı renkleri, çe-şitliliği kabul ile inşa edilebileceğini söyledi. Solberg, Norveç halkının ifade özgürlüğüne, demokrasiye, inanç özgürlüğüne ve şiddet içermeyen siyasi tartışmalara inandığını ifade etti. Erna Solberg’in, ‘Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde bunu eliyle değiştirsin, şayet buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.’ Hadis-i Şerifi’nden alıntı yapması dikkat çekti.

Yürüyüşte, ülkede sıkça radikal söylem-leriyle gündeme gelen ‘Profetens Ummah’ isimli grup da protesto edildi.

Mitingin açılış konuşması yapan genç aktivist Mahdi Al-Hussaini, radikalizmin ne olduğuna ilişkin bilgiyi yaymak istediğini, konuyla ilgili liseleri gezip, gençlerle radikalizm hakkında konuşmak istediğini açıkladı. FOTOĞRAF: ZAMAN, YASIR ÖZKAN

7 binden fazla gösterici Parlamento binasına kadar yürüyerek IŞID zulmünü kınadı. FOTOĞRAF: ZAMAN, YASIR ÖZKAN

Yürüyüşe, birçok farklı Islami kurum ve kuruluşların temsilcileri ile Müslüman ve Hıristiyan din adamları da katıldı. FOTOĞRAF: ZAMAN, YASIR ÖZKAN

Den Blaa Avis’in kağıt baskısı teknolojiye yenik düştüZAMAN KOPENHAG

1Danimarka 31 Ekim 1981’de alışık olmadığı bir gazete ile tanışıyordu.

Bu sıradışı gazetenin sahibi ve fikirbabası araba yarışçısı Jac Nellemann’dı. Den Blaa Avis’i (Mavi Gazete) diğer gazetelerden ayı-ran özelliği; ücretsiz alım- satım ilanlarının verilmesiydi. Evinde fazla eşyası olan veya yenisini aldığı eşyasının eskisini satmak is-teyen, kısacası Den Blaa Avis ikinci el A’dan Z’ye her eşyanın satıldığı bir gazeteydi. Kısa sürede gazete ilgi odağı oldu. Öyle ki; Den Blaa Avis’te uygun fiyata satılan ikinci el eşyaları herkesten önce görüp almak iste-yenler sabahın ilk saatinde gazete bayile-rinin yolunu tutuyordu. 1985’te Almanya piyasasına açılan Den Blaa Avis, Norveç ve İsveç’te de benzer konseptte yayın yapmaya

başlıyordu. 1995’te internet versiyonu hayata geçerken, 2007’de eBay, hızla büyüyen Den Blaa Avis’i almak için harakete geçiyordu. 2008’te Den Blaa Avis, 2,1 milyar kronluk bir bedelle eBay’a satılırken, internet versiyonu aracılığıyla 2008’te satılan ürün 3 milyonu buluyordu.

Son yıllarda Den Blaa Avis’in kağıt baskısına olan ilgi giderek azalırken, satış-ların adresi internet adresi oluyordu. 2013’te internet versiyonunda satışa sunulan ürün sayısı 10 milyonu buluyordu. Kağıt baskısının tirajının iyice düşmesiyle harekete geçen sahibi eBay, Den Blaa Avis’in kağıt baskısının son kez aralıkta basılacağını duyurdu. Kağıt baskıya veda edecek olan Den Blaa Avis, dijital olarak yoluna devam edecek. Bu yıl internet versiyonunda 15 milyon eşyanın satışa sunulması bekleniyor.

Kamil Subaşı

‘Bir deliye bir veli rolü’Avrupa’ya ilk göçten bu yana yarım asır geçti.

Gelenler çalıştıkları ülkelere yerleştiler, ev ve iş sahibi oldular. Sayıları Avrupa’da milyonlar ile ifade edilmeye başladı. Bu, beraberinde enteg-rasyon, diğer bir deyimle uyum söylemlerini de getirdi. İlk gelen nesil bulundukları ülkelerin dilini öğrenmekte zorluk çekerken, yeni nesil gençler de anadilini konuşmakta zorlandı. Avrupa’daki yeni nesil, eğitim seviyesini yükselterek işveren konumuna geldi. Bulundukları ülkelerde söz sahibi oldular. Başarılı oldular ama kendi dil ve kültüründen de uzaklaşmaya başladılar. Aile ve toplum içerisinde kültür çatışmaları oluşmaya başladı. O kadar ki, toplumun temel direği olan ailelerde çatırdamalar artmaya başladı. Yeni nesil gençlerimiz arasında boşanmalar arttı, hatta Avrupalıları geçti.

Toplumun temel direği olan aile kurumumuz alarm veriyordu. Danimarka İstatistik Enstitüsü verilerine göre; 2013 yılında boşananların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 20 artmıştı. Bu artışta Müslüman ailelerin boşanma oranı da hatırı sayılır bir seviyede. Hatta, Danimarka medyası etnik kökenli Müslüman ailelerdeki boşanma oranının Danimarkalıları geçmesini uyumun bir başarısı (!) olarak lanse ediyordu.

Dil problemi, din problemi ve kültür prob-lemi; uyum problemi… Ailelerimiz, dil ve kültür çatışması içerisinde kayboluyor. Halbuki yeni nesil evlenen gençler birbirini severek evleniyordu. Ama bu sevgi bir süre sonra yerini anlaşmazlıklara ve ailenin dağılmasına bırakıyordu. Boşanma sebeplerinin pek çoğunu irdelediğinizde bir ceviz kabuğunu doldurmayacağını ve hiçbir İslami kritere de dayanmadığını görüyorsunuz. Son araş-tırmalara göre gerekli bilinç oluşmadan yapılan evliliklerin yüzde 33’ü boşanma ile sonuçlanıyor ve boşanmalar, en fazla 1-5 yıllık evliliklerde yaşanıyor. Uzmanlar bunun sebebini, sorunlar karşısında eşlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini bilmemelerine bağlıyor. Fethullah Gü-len Hocaefendi, ‘Çekirdekten Çınara’ adlı eserinde evlilik hakkında şöyle diyor: “Gayeli izdivaç, enine boyuna düşünülerek, hissin yanında aklî-mantıkî olan izdivaçtır. Evlenmede ‘maksat’ düşünülerek hareket edildiğinden ailede huzur vardır. Neticesi düşünülmeden ve bir gaye gözetilmeden yapılan evliliklerin neticesinde ise değişik sıkıntılar söz konusudur.”

Bir gayesi olan ve karşılıklı anlayışın hakim olduğu evlilikler uzun soluklu olmakta... Yazımızı Ahmed Şahin’in Yeni Aile İlmihali’nden ‘bir deliye bir veli’ anlatımıyla bitirelim:

Ebu Müslim Havlani bir toplulukta konu-şulanları dinler. Hemen hepsi de hanımından şikayette bulunmaktadırlar. Ancak Ebu Müslim’de şikayet filan yoktur. Derler ki:

– Veli gibi bir hanıma düştün de sesin sedan çıkmıyor değil mi?

Omuzlarını silkerek cevap verir:– Bizimki veli filan değil kelimenin tam mana-

sıyla delidir deli!…– Öyle ise derler nasıl geçiniyorsun böyle deli

biriyle?Cevap verir:– Ben usulünü biliyorum da öyle geçiniyorum,

kavga gürültümüz o yüzden olmuyor!…Büsbütün meraka düşerler.– ‘Deli gibi biriyle kavgasız gürültüsüz geçin-

menin usulü nedir ki?’ diye sormaktan kendilerini alamazlar.

Şöyle izah eder Ebu Müslim, geçinmenin sırrını. Der ki:

– Allahü Azimüşşan, Âdem Aleyhisselam’ı topraktan yarattığında bedenine önce aklı koydu. Akıllı bir adam oldu. Sonra öfkeyi yarattı. Ona da Âdem’in bedenine girmesini emretti.

Öfke:– Ben dedi. Âdem’in bedenine giremem.

Çünkü orada akıl vardır! Akılla ikimiz bir yerde asla duramayız!…

Rabbimiz buyurdu:– Ey öfke! Sen Âdem’in bedenine girmeye

çalış, oraya yönel. Akıl senin geldiğini görünce hemen çıkıp gider, kendi yerini sana bırakır. Böylece sen de Âdem’in bedeninde hükmünü icra eder, onu deli yaparsın.

Ebu Müslim burada der ki :– İşte biz hanımla bu konuda anlaştık. Dedik

ki; mademki insana öfke gelince akıl gidiyor, insan delinin teki haline geliyor. Öyle ise evde kim öfkelenirse o an sanki o delidir. Deliye karşı ise bir veli lazımdır. Ben öfkelenirsem hemen farkına varacaksın, sabır gösterip ters cevap ver-meyeceksin. Çünkü ben o an deli sayıldığımdan deli adamdan her şey beklenir diyerek veli rolüne gireceksin, aklım gelinceye kadar bir deliye bir veli rolü oynayacaksın.

Ebu Müslim burada şunu da ilave eder:– Tabii der, bu sabır benim için de geçerli bir

görevdir. Bazen hanım öfkelenir, bu defa o deli durumuna girer bana veli rolü düşer, ben bir veli gibi sabır gösterir, karşılık vermemeye çalışırım. Aklı gelip de akıllı insana muhatap olduğumu anlayıncaya kadar, bu sabır devam eder.

Ebu Müslim bundan sonrasını şöyle tamamlar:– İşte der ey dostlar, benim hanımdan şika-

yetçi olmayışımın sebebi budur. Gül gibi geçinip gitmemizin sırrı da buradadır. Tavsiye ederim, siz de bir deliye bir veli rolü oynayın, öfkelenince karşı taraf veli rolüne girsin, sabır ve tahammülü esas alsın, göreceksiniz ki tartışma kısa zamanda son bulacak, taraflar birbirlerine karşı sevgiyle dolacak. Çünkü öfkeli taraf kendisine karşılık verilmeyişinin takdirini, minnettarlığını duyacak. Bu da mutluluk vesilesi olacak.

Sakın ‘bir deliye bir veli rolü basit bir şey’ deyip de geçmeyin. Sadece bir deneyin yeter. İşte size güzel geçinmenin sırrı.

[email protected]: @kamilsubasi

6 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

www.zamaniskandi navya.dk2 - 8 TEMMUZ 2014 • YIL : 6 • SAYI : 269 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

RUH AÇLIKLA KEMALE ERERMidenin tıka basa doldurulmaması mevzuunu gündemimize taşıdığımız tek güzide zaman dilimi Ramazan ayının kutlu atmosferi galiba. Öyle ya midenin dinlendirilmesi, sağlıklı yaşam, diyet gibi pek çok biyolojik hikmetlerini duyar olduk bu günlerde. Hatta sosyolojik psikolojik tahlillere de dalıveriyoruz farketmeden.

Fakirlerin halinden daha iyi anlıyoruz mesela Ramazanda; anksiyetemiz azalıyor ya da. Biz bu hikmetleri dillendire duralım “Ben yoksula karşı her zaman hassasiyet gösteriyorum, yardım ediyorum. Fakirin halinden anlamak için oruç tutmama gerek yok. Açken insanlar daha sinirli oluyor.” eleştirilerine cevapta aynı performansı gösteremiyoruz. • 22. SAYFADA

Tarihçi -Yazar Reha Çamuroğlu Ak Parti hükümetinin insiyatifi yle

Alevi çalıştaylarını organize etmişti. Gelinen nokta onu

karamsar hale sokmuş.• 16. SAYFADA

RUH AÇLIKLA KEMALE ERİR

Dünya Kupası’nda markalar savaşı

Dünya Kupası’nda ezelî bir rekabet var. Nike ve Adidas sektör şampiyonluğu için kıyasıya mücadele ederken Puma’nın nefesi de enselerinde. Golü atan futbolcu kadar topa vuran krampon da önemli artık. • 46. SAYFADA

Alevilere DHKP-C İle

‘PKK modeli’ teklif ediliyor

Kopenhag Özel Lisesi'nin ilk mezun heyecanıTürkiye kökenli müteşebbislerin Danimarka’da açtığı ilk ve tek lise olan Kopenhag Özel Lisesi ilk mezunlarını verdi. 11. SAYFADA

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

Haftalardır süren greve halktan da destek geldi

Ağustos ayının başından bu yana grev yapan öğret-menelere halktan destek geldi. Öğretmenlerin yaptığı greve ilişkin yapılan yeni bir araştırmaya göre, her 10 kişiden 4’ünün grev yapan öğretmenleri desteklediği açıklandı. Ayrıca, önünümüzdeki haftatadan itibaren 9 bin öğretmenin greve katılacağı duyruldu. Özellikle 30 ila 44 yaş grubunun grevi haklı bulduğu açıklandı. Şu anda 100 bin öğrencinin grevden dolayı eğitim alamadığı, öğrencilerin eğitim talebinde bulunduğu kaydedildi. Ancak kanunlara göre, eğitime geç başlayan öğrencilerin grev sonrası alamadıkları dersleri yeniden alacakları ifade edildi. Grev nedeni, Eğitim Derneği’nin ve derneğe bağlı öğretmenlerin, Belediyeler Merkez Federasyonu’nun (KS) öğretmenler için uygun gördüğü 7,5 saatlik mesai saatini kabul etmemeleri şeklinde bildirilmişti. Geçen hafta,federasyon ve dernek yetkililerin konuyla ilgili masaya oturmuş, ancak herhangi anlaşmaya varılma-mıştı. Meselenin önemine dikkat çeken Başbakan Erna Solberg’se, her iki tarafında bir an önce konuyla ilgili mutabık olacak adımlar atması gerektiğini, aksi halde hükümetin greve müdahil olacağına işaret etmişti.

Oscar adaylığı için yarışacak fılmler belli oldu

Eskil Vogts’un, ‘Blind’i, Bent Hamers, ‘1001 gram’ı ve Hisham Zaman’ın ‘Brev til kongen’ isimli filmi, önümüz-deki Oscar’a adaylık için yarışacak. 7 kişilik Norveçlinin oluşturduğu heyet, 3 Eylül’de kazanan filmi resmen açıklayacak. Birinci olan film, önümüzdeki Oscar’da, ‘en iyi yabancı (İngilizce olmayan) film’ dalında Norveç’i temsil etmeyi hak kazanacak. 2013’teyse, Kon-Tiki, Elling, Søndagsengler,Veiviseren ve Ni Liv gibi isimler aday gösterilmiş, ancak hiç biri dereceye girememişti.

Iranlı öğrenci, sınır dışı edilecekTrondheim şehrinde eğitim gören H.K. isimli bir

İranlı öğrencinin sınır dışı edileceği açıklandı. İstihbarat Servisi (PST), İranlı öğrencinin yurt dışı edilme nede-nini, öğrencinin Norveç’te gördüğü yüksek teknoloji eğitimini daha sonra atom bombası yapımında kulla-nacağı, bundan dolayı güvenlik birimlerinin konuyla ilgili endişeye kapıldığı şeklinde açıklandı. Vårt Land isimli gazeteye konuşan İranlı öğrencinin, olayı oldukça garipsediğini, kendisinin normal bir öğrenci olduğunu açıkladı. Öğrenci, daha önce de herhangi yanlış bir harekette bulunmadığını kaydetti. Daha önce, Devlet Televizyonu’nun (NRK) resmi internet sitesinde yer alan bir haberde, Norveç’te yaşayan İran istihbarat birimlerinin, Norveç’e sığınan İranlı mültecileri kapsamlı bir şekilde takibe aldığı, kendi vatandaşları hakkında casusluk yaptığı belirtilmişti.

En çok dolar zengini bulunan başkenler arasında

Oslo’nun, en çok dolar zenginin bulunduğu baş-kentler arasında yer aldığı kaydedildi. Ünlü finans dergisi Forbes’in en çok dolar zenginin bulunduğu başketlere ilişkin yaptığı haberde Oslo, 6.sırada yer aldı. Haberde, Oslo nüfusunun yüzde 2,9’nun en az 1 milyon dolara sahip olduğu açıkladı. Forbes’in, araştırma şirketlerinden WealthInsight’ın, Spears dergisi ile yaptığı araştırmaya dayandırdığı haberde, Monaco’nunsa yüzde 29,2’lik oranla liste başında yer aldığı belirtildi. Zürich’in 27,3 ile 2., Genève’ninse 17,9’luk oranla 3. sırada bulunduğu bildirildi.

7 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Skandallara rağmen gıda güvenliğine ayrılan bütçe azaltılıyorDanimarka’da son dönemde ardı adına patlak veren birçok sağlık skandalına rağmen hükümet önümüzdeki yılın bütçesinde gıda güvenliği için ayrılan bütçede kesintiye gidiyor.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da son dönemde ardı adına patlak veren birçok sağlık skandalına

rağmen hükümetin önümüzdeki yılın büt-çesinde gıda güvenliği için ayrılan bütçede kesintiye gitmeye hazırlandığı öğrenildi.

Danimarka’da son birkaç ay içerisinde 13 kişi Listeria salgının yüzünden hayatını kaybetti. 12 bin kişin ise MRSA virüsünü taşıyor olabileceği söyleniyor. Öte yandan ülkenin önde gelen kasapları ‘salmonella’ virüsü taşıdığı şüphesiyle ciddi oradan domuz pirzolasını toplatma kararı aldı.

140 milyon kron kesinti geliyorSöz konusu gelişmeler Danimarka ka-

muoyunda paniğe neden olurken hükümetin 2015 yılı bütçe tasarısında gıda güvenliğine ayrılan payda yaklaşık 140 milyon kron ke-sintiye gideceği söyleniyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan iktidardaki Sosyal Demokrat Parti sözcüsü Orla Hav, söz konusu bütçe tasarısının kamuoyunu paniğe sevkeden Listeria ve MSRA salgınlarından önce ha-zırlandığını söyledi. Diğer taraftan Politiken Gazetesi’ne konuşan muhalefetteki Liberal Parti (V) sözcülerinden Erling Bonnesen ise, Listeria ve MRSA salgınları yaşanırken

gıda güvenliğinde kesinti yapmanın ke-sinlikle kabul edilemez olduğunu söyledi. Bonnensen konuyla ilgili olarak Gıda Bakanı Dan Jörgensen’e soru önergesi vereceğini de

sözlerine eklemeyi ihmal etmedi.Avrupa Gıda Güvenliği İdaresi’ne

(EFSA) göre Danimarka nüfus oranı dikkate alındığında Avrupa Birliği içerisinde gıda gü-

venliği konusunda en kötü ülkelerden birisi. EFSA verilerine göre Danimarka Listeria ile mücadele konusunda Avrupa’daki en kötü 3 ülkeden biri.

Avrupa Gıda Güvenliği Idaresi’ne (EFSA) göre Danimarka, nüfus oranı dikkate alındığında Avrupa Birliği içerisinde gıda güvenliği konusunda en kötü ülkelerden birisi.

MF

8 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAS O S Y A L D E M O K R A T P A R T I G E N E L S E K R E T E R I J Ä M T I N :

Seçimlerden sonra Kulu’ya gitmeye söz veriyorum

Türkiye kökenli Serkan Köse ile Sultan Kayhan’ın Stockholm bölgesinden milletvekili adayı olduğunu hatırlatan Sosyal Demokrat Parti Genel Sekreteri Carin Jämtin, Türkiyeli İsveçlilerden kendilerini desteklemelerini istedi.

ATILLA ALTUNTAS STOCKHOLM

1İsveç’te 14 Eylül’de yapılacak genel ve yerel seçimler öncesi, Sosyal Demok-

rat Parti Genel Sekreteri Carin Jämtin ve Stockholm Botkyrka Belediye Başkanı Kata-rina Berggren, Türkiye kökenli genç kızlarla Stockholm’ün Hallunda bölgesinde biraraya gelerek sohbet etti.

Sosyal Demokrat seçim çalışmalarını aktif olarak yürüten Türkiye kökenli Leyla Öztürk’ün evinde ağırladığı konuklara Türk kahvesi ve çayın yanında Türk lokumu ve baklava ikram etti. İki tercübeli siyasetçi, Tür-kiye kökenli genç kızların sorularını yanıtladı. Seçim anketlerinde hükümeti kurmasına kesin gözü ile bakılan Soysal Demokrat Parti’nin Genel Sekreteri Carin Jämtin, 8 yıllık sağ koalisyon hükümetinin sonunun geldiğini ve artan işsizliği, düşen refah sevi-yesini yeniden yükselterek, eski İsveç’i geri getireceklerinin sözünü verdi. Sağ koalisyon hükümeti döneminde Türkiye ile kurulan üst düzey ilişkilerin seçildikleri taktirde kendi dönemlerinde de devam edeceğini söyledi.

Kendilerini ağırladığı için Leyla Öztürk’e teşekkür eden Jämtin, Türkiye kökenli genç kızların siyasete ilgi duymasından dolayı memnuniyetini ile getirerek siyasete girerek daha aktif çalışmalarını istedi. Türkiye kökenli Serkan Köse ile Sultan Kayhan’ın Stockholm bölgesinden milletvekili adayı olduğunu ha-tırlatan Jämtin, Türkiyeli İsveçlilerden kendi-lerini desteklemelerini istedi. Carin Jämtin ziyaret esnasında sorularımızı da cevapladı. Anketlerde birinci parti olarak gözü-küyorsunuz. Seçimleri kazandığınız taktirde koalisyon hükümeti mi kura-caksınız yoksa hükümeti tek başınıza kurarak dışardan destek mi alacaksınız? Bu sonuçlara bağlı. Eğer yüzde 51’in üstünde oy alırsak tek başımıza hükümeti kurabi-liriz. Bu ihtimal zor görünüyor. Oyumuz bu oranın altında olursa parti başkanımız sayın Stefan Löfven karar verecek. Yeşiller

Partisi başta olmak üzere sol partilerin yanında, bu sefer Center ve Folk Partis’iyle de koalisyonun görüşmeleri yapılabilir. ‘İşssizliği azaltacağız, okullara büyük yatırımlar yapacağız, yaşlıların bakı-mından, emekli maaşına kadar her şeyi

yeniden yapılandıracağız’ diye seçim meydanlarında sözler veriyorsunuz. Ekonomik kaynağı nerden bulacaksınız? Sağ koalisyon hükümeti vergileri düşürerek çalışanların cebine daha çok para kalacağını düşündü. Ama bu çok yanlış uygulamaydı ve tam tersine bundan herkes zarar gördü. Biz tekrar vergileri artırarak kaynak sağlayacağız ve bu kaynağı sosyal ve kültürel alanlara aktararak özlenen eski İsveç’i yeniden meydana getireceğiz.

Kululu İsveç vatandaşı 40 binin üzerinde insan İsveç’te yaşıyor. Kuluların çoğunluğu eskiden beri Sosyal Demokratlara oy verir. Kulu’da sokaklarda ve en büyük parkın ismi efsane Sosyal Demokrat Lideri Olof Palme. Buna rağmen Sosyal Demokrat Parti’den hiç üst düzey bir siyasetçi ge-lip Kulu’yu ziyaret etmedi. Tam tersine Başbakan Fredrik Reinfeldt olmak üzere, Entegrasyon Bakanı Erik Ullenhag bizzat ziyaret etti. İsveç’in Kulu Fahri konso-losluğunu açtı. Siz Kulu’ya üst düzey bir ziyaret gerçekleştirmeyi düşüyor musunuz? Seçimlerden sonra yanıma Leyla Öztürk, Sultan Kayhan, Serkan Kö-

se’yi alıp gitmeye söz veriyorum. Kulu’da bir çok yere Olof Palme adı verilmiş. İsveç isimleri verilmiş. Özellikle Kululu vatandaşların yoğun yaşadığı yere Botkyrka ilçesine bir caddeye veya parka Kulu ismi verilemez mi? Bu soruya, Botkrka Belediye meclisine böyle bir öneri sunulması gerektiğini belirten Bo-tkyrka Belediye Başkanı Katarina Berggren, böyle bir öneri geldiğinde belediye mecli-sinde görüşülür çoğunluk sağlandığında da yeni yapılan bir yere Kulu ismi verilebilir. Bu seçimlerde partinizden 11. sırada Serkan Köse, 12. sırda da Sultan Kayhan milletvekili adayı. Seçimleri kazandığınız taktirde, eğer 3-4 bakan Stockholm’den atanırsa hem Ser-kan Köse, hem de Sultan Kayhan daha rahat milletvekili seçilebilir. Bu konu hakkında ne diyeceksiniz?

Tabii ki temennimiz bu iki arkadaşımızı parlamentoda görmek. Fakat, kimin bakan olacağını ben bilemem. Eğer seçimleri kazanırsak sayın Löfven bakanların kim olacağına karar verecek. Ama şunu söy-leyebilirim kabinenin yarısı bayan olacak. Sizin partinin desteği ile 2011 yılında İsveç Parlamentosu Ermeni soykırımı tasarısını kabul etti. Şuanda birçok bölgede Türkler, Ermeniler, Süryaniler iç içe yaşıyor. 3 yıllık süre zarfında hükümet bu tasarının şartlarını hayata geçirmedi. Siz hükümeti kurduk-tan sonra ne yapmayı düşünüyor sunuz? Bu konu çok ince ve istismara açık bir konu ne söylersem yanlış anlaşılır. Bu konu hakkında şimdi konuşmak istemiyorum. Malmö’de meydana gelen olaylarda nazi yanlısı partiyi protesto etmek isteyen gösteri-ciler, polislerin sert müdahalesi ile karşılaştı. Polis atları tarafından bir çok gösterici ezildi. Bütün dünyada da olay büyük ses getirdi. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz? Olaylarda tam ne olduğunu bilmiyorum. Basına yansıyan fotoğraflara göre, polisin davranışı çok yanlış. Savcının ya da tarafsız bir kurumun olayları araştırarak hatası olanlara gerekli cezayı vermesi lazım.

Sosyal Demokrat Parti Genel Sekreteri Carin Jämtin, Türk gençleri ile biraraya geldi.

MF

10 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

ISVE

Ç H

ABER

TUR

U

Finlandiya Başbakanı Alexander Stubb, Rusya’nın bir hafta içerisinde 3 defa Finlandiya hava sahasını ihlal ettiğini belirterek, bunun bir kaza olmadığını ifade etti.

Rus uçakları, Finlandiya hava sahasını ihlal ettiRus uçaklarının Finlandiya hava sahasını ihlal etmesinin ardından Başbakan Alexander Stubb, Rusya’yı çok sert bir şekilde eleştirdi.YAVUZ ŞAHIN HELSİNKİ

1Geçtiğimiz hafta içerisinde birkaç defa hava sahalarını ihlal eden Rusya’yı sert bir biçimde

eleştiren Başbakan Alexander Stubb, bunun bir kaza olmadığını savundu.

Rus uçaklarının, hafta içerisinde Finlandiya hava sahasını birkaç defa ihlal ederek başkent Helsinki’nin 50 kilometre doğusunda bulunan Porvoo şehrinin deniz sularına kadar uçtuğu kaydedildi. Finlandiya Başbakanı Alexander Stubb özel bir televizyona yaptığı açıkla-mada, Rusya’nın bir hafta içerisinde 3 defa Finlandiya hava sahasını ihlal ettiğini belirterek, bunun bir kaza

olmadığını ifade etti. Rusya dış politikasını eleştiren Başbakan Stubb, “Güç politikalarında ben kazanıyor-sam, sen kaybediyorsun felsefesi” olduğunu belirterek 2008 yılında Rusya’nın sınır komşusu olan Gürcistan ve Ukrayna’ya da aynısını yaptıklarını açıkladı.

Yaşanan olayların ciddi boyutlara ulaştığını ancak, alarma da ihtiyaç duymadıklarını kaydederek, Finlan-diya’yı, Ukrayna ile kıyaslamanın doğru olmayacağını ve bir uyarıda bulunarak, iki ülkenin durumlarının da Finlandiya ile aynı olmadığını aktardı.

Rusya her sene en az bir kere Finlandiya hava sahasını ihlal ettiği ancak, bir hafta içerisinde ilk defa üst üste ihlal ettiği açıklandı.

Muharrem Demirok 3. dönem için hazırlanıyor

İsveç’in güneyindeki Linköping şehri enerjiden ve çevreden sorumlu belediye başkanı Muharrem Demirok, seçimler için kolları sıvadı. Linköping şehri enerji ve çevreden sorumlu belediye başkanı olarak 2. dönemdir görev yapan Türk asıllı siyasetçi Muharrem Demirok, 14 Eylül’de yapılacak genel ve yerel seçimler için Merkez Liberal Center Partisi’nden 3. kez aday oldu. Seçim çalışmalarına Linköping şehri sokaklarında devam eden Demirok, kampanyasını Linköping’in daha temiz ve ekolojik bir şehir olacağı üzerinde yürütüyor. Dünyanın en gelişmiş bio enerji santralleri ile Linköping şehrinin enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü çöpten ürettikleri enerjiyle karşıladıklarını belirten Demirok, Linköping’in önümüzdeki dönem daha bir ekoloji şehir hüviyetine kavuşacağını ve tamamen yenilenebilir enerji kaynakları üzerine yaşanabilecek en temiz şehir haline getireceklerinin sözünü verdi.

Isveç’te seçimler öncesi kirli oyunİsveç’te seçimler

öncesi aşırı sağcı parti-lerin oylarının artması için sosyal medyada kirli oyunlar oynandığı ortaya çıktı. Metro gazetesinin haberine göre sosyal medyada Müslüman ismiyle açılan sahte hesaplardan, İsveç aleyhine paylaşımlarla İsveçlilerin aşırı sağcı ve ırkçı partilere yönlendi-rilmeye çalışılıyor. Özel-likle Hassan Krizkopirla adına açılan ve İsveç’te yaşadığını belirten bir kişinin profilinde yayın-

lanan ve Müslümanların İsveç’ten nefret ettiğini, İsveç bayrağını yaktıkları algısını oluşturan fotoğrafın fotomontaj olduğu ortaya çıktı. Metro gazetesi, Hassan Krizkopirla adlı bir kişinin İsveç’te yaşamadığı ve böyle bir ismin bulunmadığını okurlarına duyurdu. Metro gazetesinin yayınından sonra, Hassan Krizkopirla ismine açılan sosyal medya hesaplarının kapandığı belirtildi.

Sosyal Demokrat Parti’den Türkçe ve Kürtçe propoganda

İsveç’te 14 Eylül’de yapılacak genel ve yerel seçimler için ilginç bir reklama imza atan Sosyal Demokrat Parti’nin hazırlattığı 20 dilde reklam filmi, televizyonlar tarafından yayınlanmaya başladı. İsveç’te 160 ülkeden 1,5 milyona yakın göçmen kökenli insan yaşaması münasebeti ile seçimler öncesi seçmenin sempatisini kazanabilmek için Sosyal Demokrat Parti, Türkçe ve Kürtçe’nin de bulunduğu 20 dilde reklam filmi hazırlattı. Değişik milletlerden 20 kişinin oynadığı reklam filminde Sosyal Demokrat Parti çalışanı Leyla Öztürk, ‘Daha iyi Bir İsveç için’ kelimesini Türkçe seslendirdi.

Stockholm’de aşırı sağcılar ve karşıtları arasında gerginlik yaşandı

İsveç’te Nazi yanlısı olarak bilinen İsveçliler Partisi (Svenskarnasparti) lideri Stefan Jacobsson’un Sto-ckholm’de yaptığı seçim mitingi öncesinde olaylar çıktı. Stockholm’ün Kungsträdgården bölgesinde toplanan binlerce gösterici, Nazi yanlısı İsveçliler Partisi’nin mitinginin yasaklanmasını istedi. Nazi yanlısı İsveçliler Partisi’nin az bir taraftarı alanda bulunurken, binlerce karşıt gösterici de alanı sabah saatlerinden itibaren doldurmaya başladı. Geniş güvenlik önlemleri alan polis her iki tarafı birbirlerine yaklaştırmamak için barikatlar kurdu. Barikatları aşmaya çalışan göstercilerle polis arasında ufak çaplı çatışmalar çıktı. Çatışmalarda hafif yaralananlar oldu. Polis 2 kişiyi gözaltına aldı. Malmö şehrinde 2 hafta önce çıkan benzer olayda 10 kişi polis atlarının altında kalarak yaralanmıştı. Polisin, bu kez göstericilere karşı daha dikkatli davrandığı belirtildi.

Microsoft firması, Finlandiya’da bin 50 işçi çıkaracakTeknoloji devi Microsoft şirketi, Finlandiya’da bin 50 çalışanını bu sene sonuna kadar işten çıkartacak.

YAVUZ ŞAHIN HELSİNKİ

1Bir zamanlar dünyanın en büyük telefon şirketi olan Nokia’nın bir kısmını geçtiğimiz aylarda

satın alan Microsoft yazılım firması, Finlandiya’daki ofisinde çalışan bin 50 işçisi ile yollarını ayıracak. Microsoft firmasının yaptığı açıklamaya göre, Nokia şirketinin Oulu şehrinde bulunan, eski Araştırma ve Geliştirme AR-GE binasında çalışan işçilerini çıkartarak 2015 yılında kapatmayı düşünüyor.

Microsoft yazılım şirketi şuana kadar hiç bu kadar büyük çapta çalışanın işine son vermemişti. Bu sayı aynı zamanda firma tarihinin en büyük işçi çıkarma dönemi olarak da kaydedildi. Finlandiya’nın Salo ve Tampere şehrinde bulunan Nokia üretim fabrikaları çalışmaya devam edecek. Ancak, Salo’daki Nokia Lu-mia telefonlarının en pahalı ve son model telefonlarını üretirken, Tampere’da bulunan fabrika ise Lumia’nın ucuz ve küçük olan telefonlarını üretecek. Microsoft’un şirketinin Espoo’da yer alan Microsoft binasında ise yazılım programları üretilecek.

11 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Avrupa Birliğinden, Rusya’ya sert ‘yaptırım’ uyarısıYAVUZ ŞAHIN HELSİNKİ

1Avrupa Birliği liderleri, Rusya’ya karşı yapılacak yeni yaptırımlar konusunu

görüşmek için Brüksel’deki zirvede buluştu. Finlandiya’da hazırlanacak yeni yaptırım paketinin adil olması için çalışmalara katılacağını belirtti.

Rusya’ya karşı yeni yaptırımlar uygulamak için Brüksel’de bir araya gelen AB liderlerini uyaran, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko, topyekün savaşın eli kulağında olduğunu ifade etti.

Elde edilen raporlara göre Rus askerlerinin Ukrayna topraklarında yer alması zirvede görüşülen en önemli

konuların başında geldi. Avrupalı liderler eğer Rusya askerlerini bir hafta içerisinde Ukrayna’dan geri çekmezse daha fazla yaptırımlar ile vuracaklarını belirtti.

Finlandiya Başbakanı Alexander Stubb, Ukrayna Başbakanı Petro Poroshenko ile Brüksel’de buluşarak, Rusya’nın tutumuna karşı nasıl cevap verecekleri konuşulduğu öğrenildi.

Ayrıca, liderler toplantısında bazı ülkeler Rusya’nın ataklarına hemen cevap verilmesi gerektiğini savunurken bazı ülkeler ise yeni yaptırımların düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

Başbakan Alexander Stubb, “Biz gerçekleştirilecek yaptırımların adil olmasını sağlamak için çalışacağız.”diye konuştu.

Gençler, Gazze için seferber olduTimeToHelp Derneği’nin Gazze için organize ettiği yardım kampanyası için gönüllü olan gençler, yardım topladılar.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli gençler Gazze’de yaşanan insanlık dramına sessiz kalmadılar.

TimeToHelp Derneği’nin Gazze için organize ettiği yardım kampanyası için gönüllü olan gençler, yardım topladılar. Özellikle Müslümanların yoğun olarak bulunduğu bölgeleri giden ve ellerindeki kutularla yardım toplayan gençler; ‘‘Gazze’de bir insanlık dramı yaşanırken burada sessizce durup bekleyemezdik. Biz de elimizi taşın altına koymak Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli gençler Gazze’de yaşanan insanlık dramına sessiz kalmadılar.

Vestager Brüksel’e, Östergaard başkanlığa

ZAMAN KOPENHAG

1Avrupa Birliği (AB) Konseyi başkanlığı için Danimarka Başbakanı Helle Thorning –

Schmidt’in adı muhtemel adaylar arasında geçer-ken, sürpriz gelişme Radikal Parti başkanı ve Eko-nomi Bakanı Margrethe Vestager’in AB komiseri olmak için görevinden ayrılması oldu. Vestager’in AB nezdinde görev yapacağını Başbakan Helle Thorning- Schmidt açıklarken, Radikal Parti’de Morten Östergaard yeni başkan oldu.

Herman Van Rompuy’dan sonra AB Konseyi başkanı olacak isimler arasında ilk sırada Baş-bakan Helle Thorning- Schmidt’in adı telaffuz ediliyordu. Herman Van Rompuy’nın koltuğunun yeni sahibi Polonya Başbakanı Donald Tusk olur-ken, Brüksel’e Helle Thorning- Schmidt yerine Ekonomi Bakanı Margrethe Vestager gitti. Thor-ning- Schmidt, Vestager’in ağırlığı olan bir ko-miserlik makamının sahibi olduğunu belirtirken, hangi birimden sorumlu komiser olacağının yakın bir zamanda netleşeceğini söyledi. Margrethe Vestager ise görevi kabul ederek, parti başkan-lığından ayrıldı. Vestager’i Brüksel’e gönderen Radikal Parti grubu olağanüstü toplantısında yeni lider olarak Vergi Bakanı Morten Östergaard’u seçti. Östergaard, Vestager’den boşalan ekonomi ve içişleri bakanlığı koltuğunu oturacak. Vergi bakanlığının yeni ismi Sosyal Demokrat partili bir isim olacak. Kulislerde Vestager’in AB komiseri olmasından dolayı Danimarka’nın 20 yıl aradan sonra AB önemli bir komiserliğe sahip olacağı konuşuluyor. Hükümetin küçük ortağı Radikal Parti lideri Margrethe Vestager’in Brüksel’e gitmesi bir anlamda erken seçim ihtimalinide ortadan kaldırdı.

12 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAListeria’dan sonra şimdi de MRSADanimarka’da şu ana kadar 13 kişinin ölümüne neden olan Listeria salgınından sonra şimdi de domuz çiftliklerinden kaynaklanan MRSA virüsünün kamuoyunda oluşturduğu panik büyüyor.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da şu ana kadar 13 kişinin ölümüne neden olan Listeria salgının-

dan sonra şimdi de domuz çiftliklerinden kaynaklanan MRSA virüsünün kamuoyunda oluşturduğu panik büyüyor.

MRSA virüsünün hızla yayıldığını be-lirten uzmanlar halihazırda ülkede 6 ile 12 bn kişinin virüs taşıyıcısı olduğunu açıkladı. Kronik hastalığı bulunanlar, yaşlılar ve hamileler için ölümcül sonuçları olabilen MRSA virüsünün Danimarka’daki domuz çiftliklerinde ortaya çıkarak burada çalışan insanlar vasıtasıyla yayıldığı söyleniyor.

2009’da sadece 43 kişiye MRSA teşhisi koyulurken bu rakam 2013 yılında 649 kişiye 2014 yılının ilk yarısında ise 575 kişiye yükselmiş durumda. Söz konusu artış halkta paniğe neden oluyor. MRSA’nın bünyesi sağlam insanlarda tespiti çok zor olduğu için mücadelesi oldukça zor oluyor.

Konuyla ilgili olarak Danimarka medyasına bir açıklama yapan Güney Danimarka Üniversitesi (SDU) Klinik Mi-krobiyoloji Profesörü Hans Jorn Kolmos, çok sayıda insanın hastalığı taşımasına rağmen bunun farkında olmadığını söyledi. Hastalığın griptekine benzer şekilde öksürük haprşırma ve yakın temasla yayılabildiğini belirten Kolmos, birçok insanın hastalığı farketmeden geçirdiğini söylüyor.

Danimarka’da şu ana kadar 4 kişinin bu MRSA yüzünden hayatını kaybettiği belirtiliyor. Halk hastalıkla ilgili gerekli ön-lemleri almayan yetkilileri suçluyor. Sağlık Bakanı Dan Jörgensen ise; hastalığı taşıyan domuzların ortadan kaldırılmasının 3,5 milyar kron olacağını açıkladı. Söz konusu domuzların ortadan kaldırılması halinde bile virüsün yayılmaya devam edebileceğini

belirten Jörgensen virüs ile ilgili daha fazla araştırılması yapılması gerektiğin belirtti.

MRSA Nedir?Genellikle domuz çiftliklerinde

ortaya çıkan MRSA tıp dilinde Penisilin çeşitlerinden Metasilin’e karşı dirençli olan Staphylococcus Aureus virüsü olarak biliniyor. Virüsün bu direnç özelliği çok sayıda antibiyotiğin etkisiz kalmasına neden

oluyor. Dolayısıyla tedavide kullanılabilecek yöntemler oldukça sınırlı. Virüs özellikle yaşılar ve kronik hastalığı bulunan insanlar için tehlikelidir.

2009’da sadece 43 kişiye MRSA teşhisi koyulurken bu rakam 2013 yılında 649 kişiye 2014 yılının ilk yarısında ise 575 kişiye yükselmiş durumda.

Internet üzerinden anadil hizmetiBir süreden beri Avrupa’nın değişik ülkelerinde anadil eğitimiyle ilgili çalışma yapan uzman akademisyenlerle temas halinde olan Anadolu Dil ve Kültür Merkezi (ADKM) anadil eğitiminin kalitesini arttırmak için internet üzerinden özel bir sistem kurdu.

Anadolu Dil ve Kültür Merkezi (ADKM) anadil eğitiminin kalitesini arttırmak için internet üzerinden özel bir sistem kurdu.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da faaliyet gösteren Anadolu Dil ve

Kültür Merkezi (ADKM) anadil eğitiminde mihenk taşı olabilecek bir adıma imza attı. Bir süreden beri Avrupa’nın değişik ülkelerinde anadil eğitimiyle ilgili çalışma yapan uzman akademisyenlerle temas halinde olan ADKM, anadil eğitiminin kalitesini arttırmak için internet üzerinden özel bir sistem kurdu. Sistem sayesinde dünyanın değişik ülkelerinde Türkçe anadil eğitimi veren öğretmenler, uzman akademisyenler tarafından hazırlanan müfredata ve öğretim tekniklerine ulaşabilecek. Uzmanlar söz konusu sistemin anavatanından uzakta yaşayan Türkiye kökenlilerin anadilini daha hızlı ve kaliteli bir şekilde öğrenmesine katkıda bulunacağını savunuyor.

Konuyla ilgili olarak Zaman’a

konuşan ADKM Genel Başkanı Enes Fatih Doğan, “Geçtiğimiz aylarda Danimarka’da gerçekleştirdiğimiz ‘Anadil Çalıştayı’ndan’ sonra uzman akademisyenlerimizle birlikte ADKM bünyesinde özel bir Türkçe Akademisi kurmuştuk. Bu akademinin öncelikli amacı Danimarka’da Türkçe anadil eğitiminin her alanda iyi bir şekilde yapılmasını sağlamaktı.” dedi.

Danimarka’da gerçekleştirdikleri Anadil Çalıştayı’nda öne çıkan konuların başında anadil eğitimiyle ilgili materyal eksikliği ve öğretmenlerin çok farklı alanlardan gelmesi olduğunu belirten Enes Fatih Doğan, “Bu eksiklikleri kapatmak için bir taraftan materyaller hazırlarken diğer taraftan öğretmenlere vereceğimiz mesleki kurslarla anadil eğitimine belirli bir seviye kazandırmayı hedefliyoruz.” dedi.

Halihazırda verilen Türkçe anadil

eğitiminin ülkeden ülkeye hatta bazı ülkelerde okuldan okula değiştiğini belirten Fatih Doğan bunun da ister istemez eğitimin kalitesini düşürdüğünü savunuyor. Enes Fatih Doğan, “Hazırladığımız sistem sayesinde ortak bir müfredat ile etkili bir eğitim yapılabilecek. Söz konusu materyaller her ülke tarafından kendi diline çevirilebilecek.” dedi.

Anadil eğitiminin aynı zamanda velilere bakan yönlerinin de olduğunu belirten Doğan, “ADKM olarak velilere yönelik programlar da yapıyoruz. Bu yıl içerisinde velilerin anadil eğitimi konusunda bilinçlendirilmesi için uzman akademisyenlerin katılacağı “Veli Akademisi” adı altında özel konferanslar ve seminerler düzenlenecek.

Konuyla ilgili detaylı bilgi www.turkceakademisi.dk isimli internet sitesinden bulunabilir.

13 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Bestil en ballonmand eller ansigtsmaler til festen

Bestil nu på tlf. 4240 4546Læs mere på Ballonmand.dk

Pris kr. 975.-*

for en hel time

Vi har både ballonmænd

og -piger

* Der kan komme eventuelle gebyr i forbindelse med transport

Abonelerimiz kahvaltıda bir araya geldiKopenhag ve çevresinde oturan Zaman İskandinavya aboneleri geçtiğimiz Pazar günü, İnci Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kahvaltıda bir araya geldi. ZAMAN KOPENHAG

1Kopenhag ve çevresinde oturan Zaman İskandinavya aboneleri geçti-

ğimiz Pazar günü, İnci Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kahvaltıda bir araya geldi.

Oldukça samimi bir ortamda gerçekleşen kahvaltıya yaklaşık 300 kişi

katıldı. Birbiriyle tanışma ve muhabbet etme fırsatı bulan çok sayıda kişi mem-nuniyetlerini ifade etti.

Program kısa bir konuşma yapan Zaman İskandinavya Genel Yayın Müdürü Kamil Subaşı, katılan herkese ve kahvaltıya evsahipliği yapan İnci Düğün Salonu yönetimine teşekkür etti.

Pastalar, Filistin için yapıldı ZAMAN KOPENHAG

1Gazze’de İsrail’in saldırıları so-nucu yardıma muhtaç hale gelen

Filistinlilerin dertlerine bir nebze derman olmak için harakete geçen Esra Pedersen, Danimarka’nın önde gelen pastacılarıyla bir yardım organizasyonu düzenledi. Sos-yal medyada binlerce takipçisi olan pasta blogçularının sayfalarına koyduğu her ürünün kısa sürede birçok beğeni aldığını gören Esra Pedersen, bu kişilere ulaşarak

Filistinliler için yardımda bulunmayı teklif etti. Kısa sürede 10 pasta blogçusu Esra Pedersen’in çağrısına evet dedi. Danimar-ka’nın tanınmış isimlerinin Filistinlilere destek vermesinden mutlu olan Esra Pe-dersen, organizasyonun yapıldığı salon ve kullanılan ürünlere ücret ödemediklerini söyledi. Hiç bir ücret almadan yaptıkları pastaları satan blogçuların etkinliğine yak-laşık 150 kişi katılırken, girişte 300 kron ödendi. Esra Pedersen, toplanan paranın en kısa sürede Gazze’deki ihtiyaç sahiple-rine ulaştırılacağını söyledi.

Zaman Iskandinavya aboneleri için geçtiğimiz Pazar günü, Inci Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kahvaltıya yaklaşık 300 kişi katıldı.

Hiç bir ücret almadan yaptıkları pastaları Gazze’ye yardım için satan pasta blogçularının etkinliğine yaklaşık 150 kişi katılırken, girişte 300 kron ödendi.

Camide Kopenhag Kriterleri Başkent Kopenhag’da geçtiğimiz ay açılan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center, cami ve kültür merkezleriyle Avrupa’da başka örneği olmayan bir yapı.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Yıl 2006.. Peygamber Efendimize (sav) hakaret içeren karikatürlerin etkisinin

zirveye çıktığı günler. Tunuslu Abdulhamid Hamdi, koltuğunda Danimarka’nın resmi kanalı DR’de akşam haberlerini seyrediyor. Karikatür kriziyle ilgili bir haberde, imam, papaz ve hahamın görüşlerine yer verilir. Abdulhamid Hamdi, haberi izlerken üzün-tüsü bir kat daha artar. Çünkü; papazın çok iyi bir kiliseden, hahamın çok iyi bir sinegog-dan çekilen görüntüleri haberde yer alırken, imamın sıradan ne olduğu belli olmayan bir lokalden görüntüsü yayınlanır. ‘Neden İslam’a ve Müslümana yakışan bir camimiz yok’ diyen Abdulhamid Hamdi, bunun ızda-rabıyla harakete geçer. Danimarka’da çalma-dık Müslüman teşkilat kapısı bırakmaz ama aradığı desteği bulamaz. Bu kez yurtdışına giderek derdini anlatmaya çalışır. Beklediği desteği bulamayıp, ümidini kaybetmeye başladığında bir yolunu bulup Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile görü-şür. Abdulhamid Hamdi’yi dinleyen Emir Al Sani, ‘Siz arsayı bulun, projeyi hazırlayın tüm masrafl arını ben karşılayacağım.’ der. Başkent Kopenhag’da geçtiğimiz ay açılan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center, cami ve kültür merkezleriyle Avrupa’da başka örneği olmayan bir yapı.

19 Temmuz’da açılan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center veya halk arasında söylenen yaygın adıyla Kopenhag Büyük Cami, Türk asıllı Metin Aydın’ın mimarlığında 2 yılda tamamdı. 150 milyon krona malolan caminin tüm masrafını Qatar Foundation aracılığıyla Katar Emiri karşıladı. Danimarka’nın ilk minareli ve kubbeli camisi olan Hamad Bin Khalifa Civilisa-tion Center’de, erkekler bölümünde 750, kadınlarda 350 kişi namaz kılabiliyor.

İskandinavya mimarisi ve estetiğinin önplana çıktığı caminin bu özelliği için rehberimiz Kdüs Hamdi, ‘Kopenhag’a bir Fas’taki veya Suudi Arabistan’daki bir camiinin bire bir kopyasını yaptırmak

istemedik. Madem cami Danimarka’da olacaktı; bu ülkenin mimarisi ile İslam mimarisinin buluştuğu bir yapı olmalıydı.’ diyor. Camide İskandinavya sadeliği ve şıklığı dikkati çekiyor. Caminin renk seçi-minde ilginç bir yola başvurmuşlar. İnşaat devam ederken davet ettikleri 150 gazeteci, yazar ve entellektüele 3 renk arasından hangisinin caminin rengi olması gerektiğini sormuşlar. En çok oyu alan rengi seçmişler. Kdüs Hamdi, ‘Çoğu onların tercihini dik-kate almayacağımızı sandı ama yanıldılar.’ diyerek, Danimarkalıların da benimseyeceği bir yapı ortaya koymak için ciddi şekilde çalıştıklarını ifade ediyor. Caminin iç süs-lemesini Fas’tan gelen bir ekip yaparken, Endülüs cami süslemesi örnek alınmış. Çini sadece mihrapta kullanılmış. Endülüs sanatı tercihi, sadeliği ve Avrupalı olmasından dolayı tercih edilmiş. Binanın yapımında birinci sınıf ürünler kullanılmış. Kaliteden ve estetikten asla taviz verilmemiş.

Camide herşey düşünülmüş demek yanlış olmaz. Sakatlar ve yaşlılar için asansör var. Tekerlekli sandalye ile gelenler rahatlıkla abdest alma imkanına sahip. ‘Temizlik imandan gelir.’ düsturunca abdest alan her kişi için bir havlu var. Havluyu kul-lanan kirli sepetine atıyor. Camide halının altına döşenen özel bir sinyal sistemi ile sağırların imamı duyması sağlanıyor. Bu sistem, sağırların kulaklıklarına sinyal ver-erek namazda imama rahatlıkla uyuyorlar. Halıların özelliği ise yanmaz olmasıdır.

Camilerde genelde kadınlar ihmal edilir. Kopenhag Büyük Cami’de adeta bayanlara ‘pozitif ayrımcılık’ yapılmış. Caminin mahvil katı tamamen kadınlara ayrılmış. Ayrı bir kapıdan camiye giren kadınlar, çocuklarıyla geldiğinde rahat etsinler diye dışarıya ses geçirmeyen çocuk odası yapılmış. Burada oyuncaklarla oynayıp, tele-vizyon seyreden çocuklar namaz kılan veya vaaz dinleyen annesini rahatsız etmiyor. Kadınlara ait özel

toplantı salonları mevcut. Hamad Bin Khalifa Civilisation Center,

cami ve kültür merkezinden oluşuyor. Caminin alt katında 300 kişilik konferans salonu, kütüphane ve danışma bulunuyor. Kültür merkezi bölümünde gençler ve yaşlılar için salonlar ile toplantı odaları bulunuyor. Toplumdan izole bir hayat süren yaşlıların can sıkıntısından uzaklaşıp, sohbet odasında akranlarıyla dertleşiyor. Gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutup, eğitime devam etmeleri sağlanıyor. Ders yardımı yapılıyor. Kültür merkezi bölümünde küçük bir sinema da bulunuyor. Kısa bir süre sonra günün değişik saatlerinde 4 değişik fi lm gösteril-ecek. Filmler özel seçilecek. İbadethane ve kültür merkezlerinin olduğu Hamad Bin Khalifa Civilisation Center’de fi tness salonu da düşünülmüş. Fitness salonunu bir gün kadınlar, bir gün erkekler kullanıyor. Kültür merkezinin altında bulunan restoran ise kiraya verilmiş. Caminin tüm masrafl arını Katar Emiri karşılamış. Kopenhag Büyük Vakıf tarafından işletilen caminin giderleri restorandan, kapalı araba parkından ve konferans salonu ve lokallerin kirasından elde edilen gelirden karşılanıyor.

Caminin imamlığını Libyalı Dr. Mu-hammed Blaou yapıyor. Hutbe Arapça okunuyor, daha sonra Danimarkacaya tercüme ediliyor. Dr. Muhammed Blaou’nun tercih edilmesi bilgisi ve eğitimin yanı sıra Danimarkaca öğrenmesi için yaşının genç olmasıdır. Hedef ilerde imamın hutbeyi hem Arapça hem de ortak lisan olan Danimarkaca okumasıdır. Kopenhag’ın merkezinde Müslümanlara yakışır bir camii olan Hamad Bin Khalifa Civilisation Center’e Danimarkalıların ilgisi oldukça fazla. Caminin açıldığı 3 günde toplam 30 bin kişi ziyaret etmiş. Bunların büyük bölümünü Danimarkalılar oluşturuyor. Çok sayıda lise ve üniversiteden öğrenciler ziyarete geliyor. Bir ızdırabın meyvesi olan cami, mimarisi, temizliği ve dizaynıyla gözkamaştırıyor.

14 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

FOTO

LAR

AHM

ED K

RAUS

EN

15 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

16 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAİSVEÇ SEÇİME GİDİYOR Tercihli oylarınız daha çok Türk adaya seçimleri kazandırabilirMENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç’te, 14 Eylül’de hem genel seçim-ler, hem de il genel meclisi ve belediye

seçimleri yapılacak. Nüfusu 30 Haziran iti-bariyle 9 milyon 694 bin 194 olan ülkede, 7 milyon 123 bin 997 seçmen, gelecek dört yıl ülkenin kaderini belirleyecek yeni hükümet, belediye başkanları ile birlikte bölge ve il hükümetlerini belirlemek için sandık başına gidecek.

İsveç genelinde halihazırda mecliste temsil edilen sekiz siyasi parti ve son Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerindeki çıkışıyla sürpriz yaparak AP’ye milletvekili gönderen Feminist İnisiyatifi de bu seçmenlerden oy alabilmek için bildikleri siyasi oyunlarını sahneye koyuyor.

Yıl boyunca yapılan bütün kamuoyu yoklamaları, bu yarışta muhalefet partisi Sosyal Demokratların (S) başını çektiği Sol İttifak partilerin (Rödgröna) ipi göğüsleye-ceğini gösteriyor. Anket şirketi Sifo’nun 28 Ağustos’ta yayınladığı ankete göre S yüzde 29 oy alırken, onu koalisyon hükümetinin büyük ortağı Moderat (M) Parti 22.6 puanla takip ediyor. Bu iki büyük partiyi yüzde 11’er oyla Yeşiller Partisi (MP) ile göçmen karşıtı İsveçli Demokratlar Partisi (SD), 6.1 ile Sol Parti (V), yüzde 5,9 ile Merkez Parti (C), 5,8 ile Halk Partisi (FP), 4,5’lik oy oranı ile Hıristiyan Demokrat Parti (KD) izliyor. Feminist İnisiyatifi’ne (FI) de yüzde 2.9’luk bir şans tanınıyor. Bu ankete göre Sol İttifak (S,V,MP) 6.4 puan ile önde gözüküyor. Demoskop’un 2 Temmuz’da yaptığı ankette ise bu fark yüzde 12.1 oranındaydı.

Seçmenin yüzde 84’nün sandığa gittiği 19 Eylül 2010 tarihindeki seçimlerde İsveç’in en büyük sağ partisi Muhafazakâr Parti (M) aldığı yüzde 30 oy ile tarihinin en yüksek oy oranına ulaşarak, büyük bir başarıya imza atmıştı. Bir önceki seçime kıyasla da oylarını yüzde 4 oranında artırmıştı. Ve yine, kurduğu koalisyon ile tarihinde ilk defa iki kez üst üste iktidar olmuştu. Sağ kanadın ortaklarından C yüzde 6.5, FP yüzde 7, KD da yüzde 5.6 oranında oy almışlardı. Seçime blok halinde giren bu sağ kanat partileri, 349 koltuklu İsveç Parlamentosu’na yüzde 49.2’lik oy oranı ile toplam 172 milletvekili göndermişti.

Birinci parti olmasına rağmen iktidar olamamıştı1932 yılından bu yana üç dönem dışında

ülkeyi yöneten Sosyal Demokrat Parti aldığı yüzde 30,8 oy oranı ile birinci parti olmasına rağmen, daha fazla milletvekili sayısına ulaştığı için hükümeti sağ ittifak kurmuştu. Sosyal Demokratlar bu seçimde bir önceki seçim sonuçlarına göre yüzde 4.3 oranında oy kaybı ile tarihinin en kötü yenilgisini yaşamıştı. Sol bloktaki diğer partilerden MP yüzde 7.3 ve V de yüzde 5.6 oranında oy almıştı. Sol blok aldığı toplam yüzde 43.4’lük oy oranı ile Parlamentoya 157 milletvekili gönderebilmişti.

Bir blok içerisinde yer almayan Jimmie Åkesson liderliğindeki aşırı sağcı SD ise al-dığı yüzde 5.7’lik oy ile ilk kez parlamentoya girmeyi başarmış ve mecliste 20 sandalye elde etmeye hak kazanmıştı. SD’nin aradan geçen süre içerisinde oylarını ikiye katladığı görülüyor.

Anketler, 2006 ve 2010 seçimlerinde seçmenden büyük destek gören iktidara bir tepki olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Sağ ittifak neden oy kaybediyor?İşsizliği seçim malzemesi yaparak Sosyal

Demokratları sıkıştıran sağ iktidar, sekiz yılda işsizliğe çözüm bulamadı. Özellikle gençler arasında işsizlik oranı çok yüksek.

Rekabetin hizmet kalitesini arttıracağı ve ucuzlatacağını vaat ederek eğitim ve sağlık kurumlarını özelleştiren, demir yolları ile birlikte kamu sektörlerin bir bölümünü tekellere devrederek sosyal refah devleti-nin en ileri örneği olarak gösterilen “İsveç modeli”ne son veren hükümet, burada da beklenen başarıyı sağlayamadı. Eğitim ve sağlık sorunları hala ülkenin öncelikli çözül-mesi gereken ana konuların başında geliyor.

Öte yandan sol partilerin, tam istihdamın ekonomik politikalarının ana hedefi ola-cağına vurgusu; eğitim ve sağlık sektörüne yapacakları büyük yatırımlarla, kazancına bakılmaksızın herkese kaliteli ve eşit hizmet götürecekleri vaadi, seçmenlerin kendilerine yönelmesini sağlıyor.

Genel anlamda, sol ya da sağ kanadın kazanmasının göçmen kökenlilere yönelik direkt bir etkisi olmayacak. Ancak biz Türk-leri yakından ilgilendiren ‘soykırım’ konusu var; Parlamentonun 11 Mart 2010’da aldığı karara rağmen sağ partilerce rafa kaldırılan ‘soykırım yasası’ sol bloğun kazanması durumunda yürürlüğe girecek.

Bir önceki seçimde ülkedeki Türklerin çoğunluğu, Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve Çevre Partisi’nin Türkiye’nin Ermenilere, Süryanilere, Asurîlere ve diğer azınlıklara karşı soykırım yaptığı iddiasını parlamentoya taşıyarak bir oy farkla yasalaştırdığı için tepki olarak sağ partilerin safında yer aldı.

İsveç’e geldikleri 1960’lı yıllardan bu yana genelde Sosyal Demokratları des-tekleyen Türklerin çoğunluğu bu seçimde de ‘soykırım’ konusuna rağmen tekrar sol partilere oy verecekleri öngörülüyor. Zira, Türk adayların büyük bir kısmı bu partilerin

aday listelerinde yer alıyor.

Stockholm Belediye Başkanı bir Türk olabilirBu seçimlerde farklı illerde özellikle

belediye meclislerine aday, aralarında ka-zanma şansı bulunan onlarca Türk de çeşitli partilerin listelerinde aday gösteriliyor. Öte yandan, sayıları az da olsa milletvekili ve belediye başkanlıklarına aday Türkler de bulunuyor.

İki dönemdir milletvekilliği yapan ve bu dönem Stockholm Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olan Yeşiller Partisi’nden Mehmet Kaplan’ın seçilme sansı yüksek görünüyor. Seçilmesi durumunda Kaplan, Stockholm’ün sekiz portföylü yani iktidar kanadından, sorumluluk alanı olan belediye başkanlarından biri olacak.

Kaplan gibi halihazırda milletvekili olan Moderat Partli aday Sedat Doğru ile seçim konusunda söyleştik...

14 Eylül’de yapılacak seçimlerde siz de aday-sınız. Listede kaçıncı sıradasınız; kazanma şansınızı nasıl görüyorsunuz?Kaplan: Üçüncü sıradan adayım. Son

yapılan anketler partimizin yüzde 10-15 arası oy alacağını gösteriyor. Stockholm belediyesinde Sosyal Demokratlar ve Sol Parti’yle iktidar olma olasılığımız çok yük-sek. Dolayısıyla kazanma şansımı yüksek görüyorum. Tercihen seçilmem için de muhtemelen bin oy yetiyor.

Doğru: 2006 seçimlerinde yüzde 26, 2010 seçimlerinde ise yüzde 30 oy aldık. Bu seçimde ikisi arası bir oy alırız. Kazanır ve hükümet kurarsak yedekten girme şansım var. Tıpkı bir önceki dönem gibi.

İsveç’in başlıca sorunları nelerdir sizce? Seçil-meniz durumunda öncelikleriniz neler olacak? Öncelikle hangi sorunların çözülmesi için gay-ret göstereceksiniz?Kaplan: İşsizlik oranı 8 yıldır aynı yüksek

seviyede devam ediyor. Özellikle göçmenler ve gençler bundan zarar görüyor. Birde konut sorunu var. Yıllardır yeterince kiralık konut yapılmadığı için ilk dairesine taşınacak gençler veya daha büyük daire talebi olan aileler büyük zorluklar çekiyor. Kirada oturan vatandaşlarımızın konut tadilatını hızlandırıp başta gençler için iş imkanı sağlayacağız. Eğitimde 8 yıldır reform yapa yapa okullar-daki düzeni bir türlü tutturamayan Fredrik Reinfeldt hükümetini telafi etmek için öğretmen maaşlarını yükseltip ek personel almak istiyoruz. Anadilini güçlendirmek için gerekli uygulamalar gerçekleştireceğiz. Devletin bütçesinde bütün bunlara kaynak ayırdık.

Doğru: Önceliğimiz iş olanakları sağ-lamak. Daha çok çalışan daha çok vergi demek. Bununla daha çok hizmet yapılabilir ve böylece refah seviyesi de yükselir. Eğitim olanaklarını artırmak. İsveç’in yeniden bir ev yapım ve konutlanması gerekiyor. Bunun sağlanmasında yeni çalışmalar yapacağız.

Çok kültürlülüğün desteklenmesi adına parti-nizin ne gibi projeleri var? Partinizin göçmen politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Hükü-met olmanız durumunda göçmen kökenlilerin hayatlarında ne değişecek?Kaplan: Anadili eğitimine ek destek.

Cami projelerinde kolaylık. Ayrımcılıkla mücadelede yeni uygulamalar ve yaptırımlar.

Doğru: Moderatlar, İsveç’e göç etme imkanını getirdi. Tıpkı eskiden olduğu gibi işçi olarak İsveç’e göç edilebiliyor. Bir İsveç şirketinden iş teklifi alan herkes burada iki sene oturum ve çalışma hakkı alabiliyor. Bunu biz sağladık. Bu süre daha da uzatı-labilir. İltica edenlerin burada bir yeni hayat kurmaları için kolaylık sağlıyoruz. İsveç, batı ülkeleri arasında en çok insani yardım yapan ülkeler arasındadır. Çok kültürlüğün İsveç’e ve İsveç’in dünyada daha da etkin olmasında büyük katkısı vardır. Bu sebeple İsveç, çok kültürlülüğü desteklemeyi sürdürecektir.

Seçimlerde göçmen oylarının anlamı nedir? Bu oylar seçimlerde belirleyici bir rol oyna-yacak mı?Kaplan: Göçmenlerin oy kullanma oranı

oldukça düşük. Bu oranı yükseltebilsek ırkçı politika sürdürmek isteyen siyasi partilerin etkileri azalır.

Doğru: Dokuz milyon olan İsveç nüfusu-nun 1,5 milyonu yani yüzde 16’sı yurtdışında doğmuştur. (2013 İstaitstik Bürosu’ndan alınan rakamlar) Bunu göz önüne alarak diyebiliriz ki göçmen kökenli nüfus yüzde 20’ye dayanmıştır. Bu rakam ciddi bir orandır ve sandığa yansıması halinde seçimlerde fark yaratır. Bunun farkına varıp sandığa gitmeliler.

Bir Türk politikacı olarak seçimlerde Türk toplumundan ne bekliyorsunuz?Kaplan: Kampanyada bütün partilerin

hem internet sayfalarından hem de muhtelif yerlerde seçim kulübelerinden bilgi edin-mek mümkün. Türkçe bilgilerde mevcut. Vatandaşımız kendine hangi parti ve adayı yakın görürse oyunu ona versin, yeter ki oy kullansın. Biz kullanmazsak ırkçılar daha da güçlenecekler. “Son pişmanlık fayda etmez”.

Doğru: Altını çizerek söylüyorum. OYU-MUZU kullanalım ve sesimizi duyuralım. Biz buradayız, kalıcıyız. Biz bu toplumun bir parçasıyız. İki ayrı kültürümüz var ve bunu değerlendirmemiz, sahiplenmemiz ve oyu-muzu kullanmamız gerekir, geleceğimiz ve çocuklarımız için. Geçmişimizi unutmadan, Geleceğimize sahip çıkalım. Bir olalım, birlik olalım ve güçlü olalım.

FOTO

LAR

MEH

MET

KAP

LAN

, SED

AT D

OĞR

U...

Mehmet Kaplan

Sedat Doğru

17 İSKANDİNAVYA

17 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Kamu yatırımları: ‘Hükümet tarihin en yüksek kamu yatırımlarına devam edecek’ denilen kamu yatırımları için 43 milyar kron kullanılacak.

Sağlık: Hükümet, sağlık alanında son yıllarda or-taya çıkan problemleri ortadan kaldırmak ve kronik hastalıklarla daha iyi mücadele etmek için 2015-18 yılları için 5 milyar kronluk bir kaynak ayırdı.

Psikiyatri: Psikolojik hastaların daha iyi tedavi olması için 2018 yılına kadar 2,2 milyar kron kullanılacak.

Eğitim: Devlet bursu (SU) ve diğer eğitim yardımları için 1,5 milyar kron ayrıldı.

İstihdam: Hükümet bu yıl ve 2015’te planlanan rakamdan 5 bin kişinin daha fazla iş sahibi olmasını planlıyor. İki yılda toplamda 43 bin kişinin istihdamı hedefleniyor.

Vergi Dairesi: Hükümet, Vergi Dairesi’nde çalışmak için 300 kişi işe alacak. Bunun için bütçeden 425 milyon kron ayrılırken, bu kişiler özellikle emlak vergilerinde yıllarca devam eden şikayetlere çözüm için çalışacak.

Sendika aidatı vergi iadesi: Hükümet bütçeden 500 milyon kron ayırarak, sendika aidatları için ödenen rakamdan verilen vergi iadesini 3 bin krondan 6 bin krona çıkardı.

Hız ve park cezaları: 2015 bütçesinde hız ve park cezalarıyla ile pasaport ve ehliyet harçlarından 600 milyon kron gelir bekleniyor.

Kraliyet Ailesi: Hükümet 2015 bütçesinde Kraliyet Ailesi’ne toplamda 105,8 milyon kronluk bir ödenek ayırırken, 8,7 milyon kronluk artış maaş ve fiyat artışları olarak kayda geçti.

Özgürlük Müzesi (Frihedsmuseet): Çıkan yangında büyük hasar gören müzenin yeniden yapılması için 64 milyon kron harcanacak.

Arhus kültür projeleri: 2017’de Avrupa Kültür Başkenti olacak Arhus’un projeleri için 2015-17 arasında 145 milyon kron kullanılacak.

2015 bütçe hedefi: Daha fazla istihdamBIRINCI SAYFADAN DEVAM

YORUM

Çocuğunuz okula hazır mı?MEHMET TOY AİLE UZMANI

1Yaz tatilinin ardından okulların açılmaya başlamasıyla beraber çocukları ve ailelerini tatlı bir telaş

sarmaktadır. Ancak, bu tatlı telaş aileleri “Acaba çocuğum okula yeterince hazır mı, okula uyum sağlayabilecek mi, okulda başarılı olabilecek mi?” gibi düşüncelere sevk etmekte ve aynı zamanda kaygılandırmaktadır. Uzun yaz tatilinden sonra çocuklar, okula uyum sağlama konusunda sorun yaşayabilirler. Böyle bir durumda, özellikle okula yeni başlayacak çocukları disiplin altına sokmak ve okula alıştırmak belli bir süre gerektirebilir. Okula maddi manevi hazır olarak başlamak başarıyı artırmaktadır. O nedenle çocukların başarılı bir okul hayatı geçirmeleri ve onlara bu dönemde yardımcı olmaları için anne-babalara bazı görevler düşmektedir.

Çocukları, okula başlamadan önce okul konusunda bilgilendirmek ve psikolojik olarak okula hazırlamak gerekir. Aileler, okullar açılmadan önce çocuklarına, okulunun başlayacağını önceden söylemeli, okulda arkadaşları ve öğretmenleriyle birlikte neler yapacakları, nasıl hareket edecekleri gibi konularda bilgilendirmelidirler. Özellikle okula yeni başlayacak çocuklar için, anne-babaların çocuklarını okul başlamadan önce okula götürerek, okulla alakalı bilgilendirmeleri gerekir. Zira çocuklar okul konusunda ne kadar çok bilgi sahibi olurlarsa, okula başladıklarında yaşayacakları korku ve kaygıları da o kadar az olacaktır.

Yaz tatilinde rehavete giren çocuklar, okullar açıldığında erken kalkma, ders çalışma sorumluluğu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumdan aşırı derecede etkilenen bazı öğrenciler özellikle ilk günlerde okula gitmek istemeyebilirler. Kimi çocuklarda çok sık ağlamalar veya sabah okula giderken huysuzlanma, inatçılık yapma, mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı gibi şikayetler görülebilir. Anne-babaların, okula yeni başlayan çocuklarında gördükleri bu tip belirtileri okula uyum güçlüğü nedeniyle ortaya çıkabilen psikolojik bir sorun olabileceğini göz önünde bulundurmaları gerekir. Bu konuda anne-babalar sabırlı davranmalı, kararlı olmalı ve çocuklarıyla okul fobisi hakkında bol bol konuşup onu rahatlatmalıdırlar. Gerektiğinde bir uzmandan yardım almalıdırlar.

Okulla alakalı iyi bir planlama başarıyı artırmaktadır. Bunun için öncelikle bir duvar takvimi alınarak çocuğun odasına asılmalıdır. Bu takvim üzerinde çocukla beraber yıllık, aylık, haftalık hatta günlük faaliyetler belirtilmelidir. Yani çocuk yıl içerisinde hangi gün neler yapmalı, ne kadar ders çalışmalı, ne kadar sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalı, ne kadar uyumalı konusunda her şey belirtilmelidir. Yıllık planın olması çocuğun belli bir hedefe kilitlenmesini sağlar.

Okul ihtiyaçları temin edilmeli; okul kıyafetleri ve

kırtasiye malzemeleri önceden alınmalı ve çocuklar okula hazır hale getirilmelidir. Bu alışverişler mümkünse çocukla beraber yapılmalıdır. Böyle bir uygulama çocukların okula karşı güzel duygular beslemelerini ve psikolojik olarak okula hazırlanmalarını sağlayacaktır.

Çocukların okul çantası, okul başlamadan önce hazırlanmalı; okul başladıktan sonra da her gün akşamından, bir sonraki günün ders kitapları ve gereçleri çantaya konulmalıdır. Böylece çocuklar sabah

kalktıklarında çantalarını hazır bulmalı ve telaş yaşamadan okullarına huzurlu bir şekilde gitmelidirler.

Anne-babaların yaptığı hazırlıklar daha çok çocukların okul ihtiyaçlarına yöneliktir. Ancak, bunlardan daha da önemlisi çocukların sıhhatli olmalarıdır. Aksi takdirde fark edilemeyen sağlık sorunları çocukların okul başarılarını ve geleceklerini etkilemektedir. Mümkün mertebe çocuklar okullarına başlamadan önce sağlık taramasından geçirilmelidirler.

Kahvaltının çocukların gelişiminde çok önemli rolü vardır. Araştırmalara göre güne kahvaltı yaparak başlayan çocukların okul

başarısı artmaktadır. Kahvaltı, öğrenmeyi olumlu yönde etkiler; kahvaltı yapan çocuklar daha başarılı olurlar, problemleri daha kolay çözerler, derse daha iyi konsantre olurlar. Kahvaltı yapmayan çocuklarda ise, açlık nedeniyle vücutta bir takım ağrılar meydana gelir ve bu ağrılar derse karşı konsantre olmayı güçleştirir.

Anne-babalar, çocuklarının okula başlamaları münasebetiyle duydukları mutluluk ve gururu, samimi ve cesaretlendirici bir şekilde çocuklarına aktarmalıdırlar. Okulda yalnız olmayacaklarını, gerektiğinde yanlarında olacaklarını onlara hissettirilmelidirler. Bu durum; çocukların kendilerinin güvende olduklarını, yalnız bırakılmadıklarını ve dolayısıyla okulun korkunç bir yer olmadığı düşüncesini ortaya koyar.

Okulun ilk günü çocuklar haliyle heyecanlı ve aynı zamanda çekimser olabilirler. Böyle bir durumda o gün çocukla birlikte okula gitmek, belli bir zaman diliminde orada bulunmak ve okul çıkışında onu okuldan almak, eve geldiğinde “Okulun nasıl geçti?” şeklinde günü değerlendirmek, çocuğun duygularına tercüman olma ve onun gönlüne girme açısından çok önemlidir.

Bir önceki dönemde çocuk başarısız olmuş olabilir. Bu bir tehdit olarak çocuğa hatırlatılmamalıdır. Örneğin: “Seni bu sene de göreceğiz!” gibi yaklaşım, sezon başından itibaren çocuğu kaygılandırır ve derslere karşı negatif bakış açısı kazandırır. Onun yerine “Bu sene daha çok çalışıp başarılı olabilirsin. Her şey yeniden başlıyor, bu fırsatı çok iyi değerlendirmen gerekir.” gibi pozitif yaklaşımlarda bulunmak gerekir. Ayrıca öğretmenleri nazara vererek onların güzel taraflarını ortaya koymak, çocuğun derse karşı ilgisini artıracak ve buda çocuğu başarılı kılacaktır.

Finlandiya, Rüya takım karşısında 114-55 yenilerek hüsrana uğradıYAVUZ ŞAHIN HELSİNKİ

12014 FIBA Dünya Kupası’nda Türki-ye’nin de yer aldığı C Grubu’nun ilk

maçında Finlandiya, ABD’ye 59 sayı farkla 114-55 yenildi.

Ev sahibi İspanya ile birlikte şampiyo-nanın altın madalya için favori takımların-dan biri olan ABD, Finlandiya’ya 59 sayı fark atarak rahat bir galibiyet elde etti.

Tamamen dolu olan 16 bin 200 seyirci kapasiteli salonunun 8 bin Finlandiyalı taraftarlar yer aldı. Diğer tarafta ise “Rüya Takım” ABD’yi izleme fırsatını kaçırmak istemeyen İspanyollar da yerlerini aldı.

Maçın 1.40 dakikasında 4-2 öne geçen Amerika, 5. dakikada skoru 15-8 getirerek farkı açmaya başladı. Dünya sıralama-sında 39. sırada olan Finlandiya’ya karşı

üstünlüğünü hemen kabul ettiren NBA yıldızları, ilk periyodu 31-16 önde kapattı.

İkinci periyotta rakibine sadece 2 sayı attıran ABD, devreyi 60-18 önde tamamlandı.

3. periyotta savunmasını daha iyi yapan Finlandiya farkın çok daha fazla açılmasını önlemeye çalışsa da 3. periyot sonunda fark 42’den 50’ye çıktı.

Son periyotta da benzer bir mücadele yaşanırken, karşılaşma Amerika’nın 114-55 üstünlüğüyle sona erdi.

Salonu dolduran binlerce Finlandiya taraftarı skora rağmen alkışlarıyla takımına moral vermeye çalıştı.

Dünya Basketbol Şampiyonasında ikinci karşılaşmasını Ukrayna ile oynayan Finlandiya 81-76 yenerek ilk galibiyetini aldı.

18 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMKurtarma sözü tutulmayınca itirafçı polis kumpası deşifre ettiBAYRAM KAYA

1Nitelikli hırsızlık, görevi kötüye kul-lanma ve görev sırrını açıklama su-

çundan gözaltına alınan polis Seyyit Akşit’in tehdit ve baskıyla Hizmet Hareketi aley-hinde ifade vermeye zorlandığı ortaya çıktı. Akşit, kendisine verilen ‘hırsızlık’ suçundan kurtarma sözü yerine getirilmeyince savcıya mektup yazarak kumpası ayrıntısıyla anlattı.

Hizmet Hareketi’ne kurulan kumpas-lardan biri daha deşifre oldu. Sözde paralel yapı aleyhinde ifade vermesi için tehdit edilen polis memuru Seyyid Akşit, savcıya mektup yazıp kumpası ayrıntılarıyla anlattı. Edinilen bilgilere göre, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde nitelikli hırsızlık ve görevi kötüye kullanmaktan 8 Ağustos’ta gözaltına alınan Akşit, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Erdinç Elpe ile Organize Şube Müdür Yardımcısı Murat Çelik tarafından sorgulandı. “Paralel yapı hakkında bizim istediğimiz gibi ifade verirsen seni kurtarırız, konuşmazsan meslekten atılırsın.” diye tehdit edildi. Bunun üzerine, emniyet sor-gusunda eline verilen listedeki isimleri kendi ifadesiymiş gibi okudu. Ancak kurtarma sözü tutulmadı. Tutuklanıp cezaevine konulunca savcıya 3 sayfalık bir mektup yazdı. “Bana verilen yazıdaki isimleri ve beyanları baskı ve tehdit altında verdim. ‘Seni kurtaracağız’ demeleri üzerine bu şekilde beyanda bu-lundum. İfademde geçen ‘paralel yapıyla’ ilgili kişilerden, sivil şahıs Doktor Nebi’yi tanımam. Bana verilen kâğıtta ismi geçtiği için söyledim.” dedi. Akşit, Erdinç Elpe ile Murat Çelik’ten de şikâyetçi oldu.

Her şey Seyyid Akşit isimli polisin, 8 Ağustos’ta nitelikli hırsızlık, görevi kötüye kullanma ve göreve ilişkin sırrın açıklanması suçlamalarından gözaltına alınmasıyla başladı. İddialara göre Organize Şube’de ifadesi alınan Akşit’in sorgusuna Şube Müdürü Elpe, yardımcısı Çelik ve Ömer isimli bir polis memuru katıldı. Akşit’ten

gözaltı süresinde gizli tanık olması ve sözde paralel yapı ile mensupları hakkında itiraflarda bulunması istendi. Bu çerçevede bilgi vermesi halinde kendisini kurtaracak-

ları, aksi durumda meslekten atılması için bütün girişimlerde bulunacakları yönünde tehdit edildi. Daha sonra önüne bir liste konuldu. Ankara Emniyeti İstihbarat Şube

Müdürlüğü tarafından hazırlanan listede sözde paralel yapının Ankara ayağı ile ilgili fişleme belgeleri vardı. Akşit söz konusu metni okurken, bir polis memuru da bunu zapta geçirdi. Ankara Emniyeti’nde görevli müdür, amir ve polislerin isimlerinin sıra-landığı listeyi okuyan Akşit’in ifadesinde, şubelerde görev yapan pek çok personelin 250 ile 500 lira arasında Cemaat’e himmet verdiği iddiası da yer aldı. İfade metninin altına imza atan polis memuru Akşit, ertesi sabah savcılığa sevk edildi. Nitelikli hırsızlık suçundan 10 Ağustos’ta tutuklanarak cezae-vine konuldu. Verilen sözlerin tutulmadığını gören polis memuru, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na avukatı aracılığıyla 3 sayfalık mektup gönderdi. Cumhuriyet Savcısı Tay-fun Kaya da, mektupta adı geçen emniyet müdürleri ile ilgili işlem başlattı.

Bana baskı yapanlardan şikâyetçiyimSavcılığa sunulan ifadesine kendisinin

Cemaatle hiçbir bağlantısı olmadığını belir-terek başlayan Akşit, Ankara Emniyeti’ndeki açıklamalarını baskı ve tehditle yaptığını kaydetti. Buradaki bilgilerin söz konusu emniyetçiler tarafından kendisine yazılı olarak verildiğini itiraf etti. ‘Cemaat’ten çok çekmiş bir polis memuru’ algısının oluş-turulduğunu aktaran Akşit, mektubunda özetle şunları söyledi: “İfademde geçen bilgiler kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Görev sürem zarfında Cemaat’in tarafıma herhangi bir zararı dokunmamıştır. Tu-tuklandıktan sonra adliyeden ayrılırken yanıma adını Ömer diye bildiğim kişi tekrar geldi. Gizli tanık olmam için gerekli çalışmaların başlatılacağını ifade etti. Erdinç ve Murat müdürlerin de sonuna kadar arkamda olduklarını aktardı. Cemaat’le ilgili açıklamalarıma cezaevinden de devam edebileceğimi dile getirdi. İstedikleri gibi ifade vermem gerektiğini söyledi. Bana baskı uygulayan kişilerden şikâyetçiyim.”

Özel okullara baskı dönemiBURCU ÖZTÜRK -BETÜL TANRISEVEN

1Eğitimde bitmek bilmeyen tartışmala-rın yanına son dönemde özel okullara

uygulanan baskılar da eklendi.MEB, sergilediği teşvik yaklaşımlarının

aksine özel eğitim kurumlarını hedefe koyan ve başarılarını gölgeleme yönünde adım atan siyasi bir yaklaşım içinde. Özel okullara baskıyı şöyle sıralamak mümkün: Mayıs ayında uluslararası program uygulayan okullara müfettiş denetimi yapıldı. E-okul sistemine (fişleme mahiyetinde) velilerin gelir durumunun girilmesi istendi. TEOG sonuçları açıklanırken de il başarı sıralamaları ve Türkiye geneli başarı sıralaması açıklan-madı. Bu, Türkiye’nin ilk yüzdelik dilimlerine ve en iyi okullarına öğrenci yerleştiren özel okulların başarılarını yansıtmamak üzere atıl-mış bir adımdı. TEOG’da bütün öğrencilerin devlet okullarına doğrudan yerleştirilmesi de özel okulların önüne kesme adına kullanıldı. Geçen hafta ise Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’ne bağlı özel okullara ‘alternatif yer-leştirme’ gerekçesiyle soruşturma açıldı. Bazı özel okullar da imar planı hataları bahane edilerek mühürlendi, inşaat halindeki bir özel okulun arazisine el konuldu, bir özel okulun bahçesinden de yol geçirildi.

Türkiye’de 5 binin üzerinde özel okul bu-

lunuyor. Bu okulların gerek üniversiteye giriş sınavlarındaki başarıları, gerekse ulusal ve uluslararası alandaki başarıları yadsınamaz bir gerçek. Örneğin, okulların bütün öğ-rencilerinin sınavlarda elde ettiği başarıların ortalamasına göre yapılan sıralamada, Tür-kiye genelinde ilk 500 okulun yüzde 99’unun özel okul olduğu görülüyor. Üniversiteye girişte özel anadolu ve fen liselerinin başarısı, resmi anadolu ve fen liselerini geçiyor. Bu başarıların teşvik edilmesi gerekirken yapılan mevzuat değişiklikleri, fiili engellemeler ve olumsuz söylemler ile başarıya engel olma girişimleri eğitim tarihi karnesine eksi bir not olarak düşüyor.

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, bir gazeteye yaptığı açıklamada özel sektörün eğitimdeki yerini yüzde 3’ten 2023 yılına kadar yüzde 15’e çıkarmayı hedeflediklerini söylemişti. Aynı zamanda dershanelerin, kanun zoruyla kapatılıp, özel okula dönüştürülmesiyle de özel okullaşma oranının artacağı belirtildi. Son olarak özel okul öğrencisi 250 bin kişiye özel okulda eğitim için para yardımı yapılacak olması bizzat MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci tarafından, “Devletin üzerindeki eğitim yükünü de çok önemli oranda özel okullara kaydıracak.” şeklinde nitelendirildi. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da, özel okulların atıl kapasiteleri-

nin teşvik verilen öğrencilerle doldurulacağını ve bu sayede devlet okullarındaki aşırı kala-balıklaşmanın da önüne geçileceğini ifade etti. Ancak uygulamaya bakınca söylemlerin havada kaldığı görülüyor. Özel eğitim, adeta artan şekilde baskı altına alınıyor.

‘HÜKÜMET, OKULLARDAN BILE RANT ELDE ETMEYE ÇALIŞIYOR’Özel öğretimin eğitim sistemindeki yerini

değerlendiren ve son dönemdeki yanlışları teşhis eden TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyesi MHP’li Özcan Yeniçeri, eğitimde gelecek nesilleri nasıl etkileyeceği hesaplan-madan adım atıldığını söyledi. Başından beri her bakana göre ayrı bir seçme ve yerleştirme yapıldığını belirten Yeniçeri, nesillerin nasıl hareket edeceği belli olmayan, sürekli deği-şen ve siyasi amaçlarla dönüştürülen, kalitesi düşen bir sistem oluşturulduğuna dikkat çekti. Bunun yanında eğitim sisteminin bir gruba duyulan kin ve intikam duygusunun aracı halini getirildiğini de dile getirerek şöyle konuştu: “Özel okullar olsun ama bizim öngördüğümüz kişiler bu sektörde bulunsun, bizim öngördüğümüz özel okullara gelenlere biz katkı sağlayalım anlayışı güdülüyor. Dolayısıyla okullardan bile adeta bir rant çıkarma, bir yandaş zenginleştirme sistemi olarak yararlandıkları veya buna yönelik düşündükleri anlaşılıyor.”

Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi CHP Aydın Milletvekili Metin Lütfü Baydar da şu değerlendirmede bulundu: “Devlet okullarında öğrenciler yeteri kadar eğitilemezken, özel okulların teşvik edilmesi gerekir. Ancak şimdi özel okullardan çocukları alın, devlet okullarına yönlendirin anlayışı var. Eğitim politikası yazboz tahtasına döndü. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Özel okullardan çocukları alın, devlet okullarına yönlendirin anlayışı, AKP’nin günlük belirlediği, düşmana göre politika üretmesinin bir yeni örneğidir. Bu milli eğitim değildir, politika değildir.”

‘ÖZEL OKULLAR BÜROKRATIK ENGELLERE TAKILMAMALI’Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği

(TÖDER) Başkanı İbrahim Taşel de özel okullaşmanın eğitimde kaliteyi artırdığını ve bu konuda müteşebbislerin desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye’deki özel okul oranının yeterli olmadığını dile getiren Taşel, “Ülkemizde henüz özel okullaşma oranı yüzde 4’lere yaklaşmıştır. Ancak bu oran yeterli değildir. Bu oranın mutlaka arttırılması gerekir bu da devletin özel okul müteşeb-bislerine sağlayacağı desteklerle gerçekleşir. Bu anlamda bu yıl uygulanan öğrenci başına destek olumlu buluyoruz ancak daha ileri adımlar atılmasını bekliyoruz.” dedi.

Ruhumuz ağrıyla imdat diyor

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

VEYSEL ENGI

1Seyyid, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) soyundan gelenleri

anlatmak için kullanılan bir terim. Efendi-miz’in soyu; kızı Fatıma Annemiz ile damadı Hazreti Ali’nin çocukları Hz. Hasan ve Hü-seyin vasıtasıyla devam eder. Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler ‘seyyid’, Hz. Hasan’ın soyundan gelenler ise ‘şerif’ olarak anılır. ‘Efendi’ ve ‘Kerim’ anlamlarındaki seyyid kelimesi Kur’an-ı Kerim’de ‘toplumda seçkin bir yere sahip olan kimse’ manasına geliyor. Nitekim, Fahr-i Kainat Efendimiz bir hadis-i şerifi nde “Hasan ve Hüseyin cennet ehli gençlerinin iki seyyididir.” buyuruyor. Allah Resûlü onları cennet gençlerinin efendisi olarak vasıfl andırdığı için bu iki mübarek zat ‘seyyideyn’ olarak da karşımıza çıkıyor kay-naklarda. Anne ve baba tarafından Hazreti Ali’nin soyundan gelenlere ise seyyidü’s-sâ-dât deniliyor.

İlahiyatçı-yazar Aykut Avcı İslâmiyet öncesi seyyid ve şerif kelimelerinin soylu ve asil kimseler için kullanıldığına dikkat çekiyor. İslâmiyet’le birlikte bu iki terim, Allah Resûlü’nün (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ)

kızı Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin çocukları ve torunları için kullanılmaya başlandı. Tari-hine baktığımızda ise kaynaklar bizi Hicrî 358 (miladî 969) senesine götürüyor. Bu dönemde Hazreti Hasan’ın soyundan gelen Mekke emirlerine şerif, Hazreti Hüseyin’in soyundan gelen Medine emirlerine de seyyid ünvanı verilmiş. Böylece ilk defa iki kelime arasında bir fark gözetilmiştir. Ancak bu iki isim hem Hicaz’da hem de İslâm dünyasında

birbirinin yerine de kullanılmıştır. Abbasîler döneminde kurulan Nakîbüleşrafl ık kurumu İslâm dünyasının pek çok farklı bölgesine dağılan seyyid ve şerifl eri kayıt altına al-mıştır. Ayrıca bu kurumun diğer bir görevi seyyid ve şerifl erin şecerelerinin araştırılıp kaydedilmesi ve bu hususta sahte beyanda bulunanların cezalandırılmasıdır.

Seyyid ve şerifl er tarih boyunca devlet katında olduğu gibi alimler nazarında da

itibar görmüşlerdir. Mesela Ebû Hanife’nin (rahmetullahi aleyh) seyyid ve şerifl ere gizlice yardım yaptığı, talebelerini de buna teşvik ettiği, Ahmed b. Hanbel’in (rahmetullahi aleyh) de onların önünde yürümemeye ehemmiyet verdiği biliniyor. Tarihte gelen Abbasîler, İhşidîler, Selçuklular ve Osman-lılar gibi birçok devlet seyyid ve şerifl ere büyük önem vermiştir. Öyle ki, Osmanlı döneminde onlar âyandan sayılmışlardır. Osmanlı devletinde ve toplumunda seyyid ve şerifl ere derin bir saygı gösterilmiş ve onlara ayrıcalıklar tanınmıştır. Mesela vergilerden muaf tutulmuş, aylık, altı aylık veya yıllık tahsisatların yanında cevâlî gibi gelirlerden pay ayrılmış ve özel ihsanlarda bulunul-muştur. Zira Ehl-i Beyt’in Müslümanlar arasında büyük değere sahip olduğu bir gerçek. Böyle bir durumun oluşmasında, Ehl-i Beyt’in faziletine işaret eden ayetlerin bulunması ve hadislerde de onlara saygının teşvik edilmesinin etkisi büyük. İlahiyatçı-ya-zar Aykut Avcı Resûl-i Kibriyâ’yı (sallallahu aleyhi ve sellem) sevmenin bir göstergesi olarak sayılmasının da tesiri olduğunun altını çiziyor.

Seyyid ve şeriflik konusunda merak edilen konulardan birisi de bu unvan-ların babadan oğul veya kıza, ya da anneden kız veya oğula geçip geçme-yeceği. Konuyla ilgili günümüzde farklı yorumlarla karşılaşsak da ilahi-yatçı-yazar Aykut Avcı meseleye Osmanlı'daki uygulamayı misal vererek açıklık getiriyor. Osmanlı'da seyyid ve şerifliğin kabulü için tek şart Hazreti Ali ile Hz. Fâtıma'nın evladı olmak. Seyyid ve şeriflik için anne-babadan birisinin bu iki unvanı taşıması yeterli. Her iki taraftan Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) soyuna mensup olmak ise daha büyük bir şe-ref kabul edilmiştir. Osmanlı toplumunda kadın, kocasının soyuna tabiydi. Ancak bir kadın seyyide veya şerife ise başka soydan biriyle evlendiğinde bu unvanını devam ettirebiliyordu. Bu anneden doğan çocuk da yine un-vanları taşıyabiliyordu. Buradan da anlaşılıyor ki anne veya baba tarafından seyyid veya şerif olmak bir kimsenin seyyid veya şerif olması için yeterli.

Seyyid olmanın koşulu nedir?

eyyid ve Şerif kimlere denir?

03.09.2014 04:10 05:43 12:54 16:32 19:53 21:13 04.09.2014 04:12 05:46 12:54 16:30 19:50 21:10 05.09.2014 04:13 05:48 12:54 16:28 19:47 21:07 06.09.2014 04:14 05:50 12:53 16:26 19:45 21:05 07.09.2014 04:15 05:52 12:53 16:24 19:42 21:02 08.09.2014 04:17 05:55 12:53 16:23 19:39 20:59 09.09.2014 04:18 05:57 12:52 16:21 19:36 20:56

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

03.09.2014 04:41 06:14 13:26 17:03 20:26 21:46 04.09.2014 04:42 06:16 13:25 17:01 20:23 21:43 05.09.2014 04:43 06:18 13:25 16:59 20:20 21:40 06.09.2014 04:45 06:21 13:25 16:58 20:17 21:37 07.09.2014 04:46 06:23 13:24 16:56 20:14 21:34 08.09.2014 04:47 06:25 13:24 16:54 20:11 21:31 09.09.2014 04:49 06:28 13:24 16:52 20:08 21:28

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

03.09.2014 04:38 06:11 13:19 16:57 20:14 21:34 04.09.2014 04:39 06:13 13:18 16:55 20:11 21:31 05.09.2014 04:40 06:15 13:18 16:53 20:08 21:28 06.09.2014 04:41 06:17 13:18 16:51 20:06 21:26 07.09.2014 04:42 06:19 13:17 16:49 20:03 21:23 08.09.2014 04:44 06:22 13:17 16:48 20:00 21:20 09.09.2014 04:45 06:24 13:17 16:46 19:57 21:17

03.09.2014 04:38 06:11 13:23 17:01 20:24 21:44 04.09.2014 04:39 06:13 13:23 16:59 20:21 21:41 05.09.2014 04:41 06:16 13:23 16:57 20:18 21:38 06.09.2014 04:42 06:18 13:23 16:55 20:15 21:35 07.09.2014 04:43 06:20 13:22 16:53 20:12 21:32 08.09.2014 04:45 06:23 13:22 16:51 20:09 21:29 09.09.2014 04:46 06:25 13:21 16:49 20:06 21:26

03.09.2014 04:41 06:14 13:27 17:04 20:28 21:48 04.09.2014 04:42 06:16 13:26 17:02 20:25 21:45 05.09.2014 04:43 06:18 13:26 17:00 20:22 21:42 06.09.2014 04:45 06:21 13:26 16:58 20:19 21:39 07.09.2014 04:46 06:23 13:25 16:56 20:16 21:36 08.09.2014 04:47 06:25 13:25 16:54 20:13 21:33 09.09.2014 04:49 06:28 13:25 16:52 20:09 21:29

03.09.2014 04:42 06:15 13:31 17:08 20:36 21:56 04.09.2014 04:43 06:17 13:31 17:06 20:33 21:53 05.09.2014 04:45 06:20 13:31 17:04 20:30 21:50 06.09.2014 04:46 06:22 13:31 17:02 20:26 21:46 07.09.2014 04:48 06:25 13:30 17:00 20:23 21:43 08.09.2014 04:50 06:28 13:30 16:58 20:20 21:40 09.09.2014 04:51 06:30 13:29 16:56 20:17 21:37

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

03.09.2014 04:49 06:22 13:25 17:04 20:16 21:36 04.09.2014 04:50 06:24 13:25 17:02 20:13 21:33 05.09.2014 04:51 06:26 13:24 17:00 20:11 21:31 06.09.2014 04:52 06:28 13:24 16:59 20:08 21:28 07.09.2014 04:53 06:30 13:24 16:57 20:06 21:26 08.09.2014 04:54 06:32 13:23 16:55 20:03 21:23 09.09.2014 04:54 06:33 13:23 16:54 20:00 21:20

03.09.2014 04:40 06:13 13:16 16:55 20:08 21:28 04.09.2014 04:41 06:15 13:16 16:53 20:05 21:25 05.09.2014 04:42 06:17 13:16 16:51 20:02 21:22 06.09.2014 04:43 06:19 13:15 16:50 20:00 21:20 07.09.2014 04:43 06:20 13:15 16:48 19:57 21:17 08.09.2014 04:44 06:22 13:15 16:46 19:55 21:15 09.09.2014 04:45 06:24 13:14 16:45 19:52 21:12

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

03.09.2014 04:48 06:21 13:26 17:04 20:18 21:38 04.09.2014 04:49 06:23 13:26 17:03 20:15 21:35 05.09.2014 04:50 06:25 13:25 17:01 20:13 21:33 06.09.2014 04:51 06:27 13:25 16:59 20:10 21:30 07.09.2014 04:52 06:29 13:25 16:58 20:08 21:28 08.09.2014 04:53 06:31 13:24 16:56 20:05 21:25 09.09.2014 04:54 06:33 13:24 16:54 20:02 21:22

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

Saçların yapısıVarlığın dili

Saçların şekil ve yoğunluğu yaş, ırk ve cinsiye-te göre, kişiden kişiye değişir. Saçların kıvırcık, dalgalı veya düz olması genlerle alâkalıdır. Kı-vırcık saçın kesiti dikdörtgene yakındır; dalgalı saçınki elips, düz saçınki ise daire şeklindedir. Saçın % 95’i keratin adı verilen proteinden meydana gelir. İnsan vücudundaki diğer proteinler gibi keratin de, aminoasit olarak adlandırılan moleküllerden müteşekkildir. Bu aminoasitler, peptit bağlarıyla birbirine bağlı-dır ve spiral şeklinde, saç boyunca muntazam dizilmiştir. Saçın elastikiyeti, keratin molekül-lerinin bu spiral şekilleri ile sağlanır. Saçların yapısında % 45 karbon, % 28 oksijen, % 15 azot, % 7 hidrojen, % 5 kükürt bulunur. Kafa derisindeki yağ tabakasına gömülü bulunan saç kökünden çıkan saç teli, kök ve gövde olmak üzere iki kısımdan ibarettir.

Saç gövdesi, üç tabakadan meydana geti-rilmiştir. En içteki tabaka öz (medulla) olarak isimlendirilir. Ortada saç teline esnekliğini, sağlamlığını ve rengini veren keratinden oluşan kabuk (korteks) tabakası bulunur. Saç gövdesinin en dışında da kütiküla olarak adlandırılan renksiz ve ince bir tabaka vardır. Kutikula 5-10 kat halinde ölü hücre katman-larından meydana gelir ve saçın iç bölümlerini korumakla vazifelidir.

Saç kökü, saç folikülü olarak isimlendirilen torbacığın içinde yer alır ve bu torbanın içinde bulunan kan damarları ve sinirleri taşıyan soğancık (papilla) tarafından beslenir. Saç teli koparıldığında, soğancık yine saç kesesi-nin içinde kalır ve yeni saç telleri üretilmeye devam eder. Saç kökünü içinde bulunduran keseciklerin sayısı, sarışınlarda 140, esmerler-de 110, kızıllarda 90 bin kadardır.

Saçların % 90’ı devamlı olarak uzama dev-resindedir ve bu devre 2-8 yıldır. Geri kalan %10’luk kısım ise dinlenme devresindedir, bu süre de iki yıldır. Daha sonra kökü zayıflayıp incelen saç dökülür. Dökülen bir saç telinin yerine 6-10 haftada yenisi çıkar. Her bir saç kökünden, ömür boyunca 20-25 defa yeni saç çıkabilir.

ZEYNEP KAÇMAZ

132 yaşındaki Hacer Kara, bir yıl önce sırtında ağrıyla uyanır. “Herhalde ters

yattım.” diye düşünür, önemsememeye ça-lışır. Lakin ağrı, gün içerisinde kendini daha da artırarak hissettirir. Kas gevşetici kullanır. O günden sonra da sürekli kullanmaya devam eder. Her gün 4-5 tane alır ama ağ-rılarını dindiremez. Bir hafta sonra dahiliye uzmanına gider, tetkikler yaptırır. Herhangi bir sorun yoktur. Ancak Hacer Hanım’ın sırt ağrısı dinmek bilmez. Ortopedi, ardından nöroloji uzmanında alır soluğu, incelemeler sonrasında yine herhangi bir problemin olmadığı söylenir. Ağrı kesiciler verilir, ya-tağını değiştirmesi tavsiye edilir. Bunlar da derdine çare olmaz, sadece şikâyetini azaltır. Aylarca doktor doktor dolaşır. Sonuç yine aynıdır: “Bir şeyiniz yok.” Artık ailesi ve çevresi de Hacer Hanım’a inanmaz. “Bak bir şeyin yokmuş, abartıyorsun.” derler. Birkaç ay sonra sırt ağrılarının yanına bacak ağrıları da eklenir. Yine tetkikler ve yine netice değişmez. Uzmanlar, psikiyatri bö-lümüne yönlendirir. “Doktorlar anlamıyor, psikolojik bir sorunum yok, sadece sırtım ve sol bacağım ağrıyor.” diyerek psikiyat-riste gitmek istemese de ailesinin ısrarına dayanamaz. Psikiyatrist şifasına vesile olur. Hacer Hanım’ın ruh sancılarının bedenine ağrı olarak yansıdığı anlaşılmıştır. Ağrılarıyla sıkıntılarını üzüntülerini dile getiriyordur. Belki birçoğumuzun herhangi fiziksel bir sebep olmamasına rağmen baş, göğüs, karın veya eklem ağrıları çekmesi gibi…

Psikolojik ağrılar, fiziksel bir sorun olmamasına rağmen bazı sıkıntı, endişe veya üzüntülerimizin çözümlenememesi sonucu vücudumuzun değişik yerlerinde ortaya çıkıyor. Tam da burada akıllara “ Nasıl oluyor da hiçbir fiziksel kökeni olmamasına rağmen insan, ağrı hissediyor?” sorusu geliyor. Ufuk Hekimleri Derneği Üyesi Psikiyatrist Dr. Hüseyin Oğuz bu duruma şöyle bir açıklama getiriyor: “Üzüntü, sıkıntı beyinde bazı kimyasal değişikliklere yol açıyor. Bu kimyasallardan bazıları insanın ağrı algılamasını bozabiliyor. Özellikle baş, boyun, sırt, göğüs ve karında sanki gerçek bir hastalık varmış gibi ağrı yaşanıyor.” Beynin yanlış algılaması farklı durumlarda da ortaya çıkıyor. Mesela kolu- bacağı kesilen bir kişi-nin, sanki kesilen uzvu yerinde duruyor gibi hissedip, ağrı yaşaması. Tıp literatüründe bu durum, fantom (hayalet) ağrı olarak adlandırılıyor.

Psikolojik kökenli ağrılar, cinsiyete göre farklı uzuvlarda arz-ı endam ediyor. Örneğin kadınlarda sıklıkla baş ve sırt, erkeklerde göğüs, çocuklarda ise karın ve eklemlerde kendini gösteriyor. Tabii sıkıntı ve üzüntüler, vücudun her yerindeki ağrıları taklit ediyor, mevcut ağrıları da şiddetlendirebiliyor.

“Dardayım, bana yardım edin”Psikolojik ağrılar aslında ruhsal yapının

imdat çığlıkları. Ağrıyla kişi, “Beni anlayın, dardayım, zordayım, bunalıyorum, bana yardım edin” diyor. Genellikle de üzücü bir olay, yaşanılan bir tartışma, istenmeyen bir durum sonrasında ortaya çıkıyor.

Psikiyatrist Dr. Hüseyin Oğuz’a göre ağrılar, altta yatan sebep ortadan kalkıncaya kadar devam ediyor. Sorunlar çoğaldıkça ağrı da artıyor ve yaygınlaşıyor. İlerleyen zamanlarda da kronik bir hâl alıyor.

Fiziksel mi psikolojik mi?Zihinlerde hemen şu soru oluşuyor:

“Çektiğimiz ağrıların fiziksel mi yoksa psikolojik kökenli mi olduğunu nasıl anlaya-biliriz?” Psikolojik ağrısı olanlar, ağrıya eşlik eden sıkıntı, uykusuzluk, ağlama, sinirlilik, gerginlik gibi durumlar da yaşıyor. Bu kişile-rin konuşmaları hep ağrıyla ilgili oluyor. Tüm sorunu yaşanan ağrı ile açıklamaya çalışıyor veya bahane göstererek sorumlulukların-

dan kaçınabiliyorlar.Örneğin ‘Bu ağrım olmasaydı, şunu yapardım’ diyebiliyorlar. İletişim tarzı olarak da ağrıyla ilgili söz-cükleri seçiyorlar. “Acı çektim, kızım/oğlum beni incitti, karım/ kocam beni mahvetti” gibi cümleler kurarak tanımlamalarda bulunabiliyorlar. Çe-şitli branşlarda gerekli tetkik yaptırmalarına ve herhangi bir fiziksel rahat-sızlığının saptanamamasına rağmen yine de doktor doktor do-laşıyorlar. Hekimlere ağrılarının sebebini

bulmalarını istiyorlar. Diğer doktorların başarısız ol-

duklarını, bu sebeple ağrılarına çözüm

bulamadıklarını ileri sürüyorlar. Şiddeti gittikçe artan, gezici, basınç uygula-nıyormuş gibi yavaş bir ağrı yaşıyorlar. Ağrı,

günün ilerleyen saatlerinde artar-

ken, bir süre sonra kendiliğinden geçiyor.

Ancak yine tekrarlıyor. Ağrı kesiciler fayda vermiyor,

sadece şiddetini biraz hafifletiyor.

Fazla alaka göstermeyin7

Gerekli tetkiklere rağmen fiziksel her-hangi bir sorunu olmayan ancak ağrıları devam eden kişi, psikiyatriste başvurmalı. Görüşme sonunda terapi ya da ilaç tedavi-sine karar veriliyor. Bilişsel, davranışçı veya aile terapi yöntemlerinden biri yahut birkaçı uygulanabiliyor. Tabii aile de bazı husus-lara dikkat ederek kişiye yardımcı olabilir. Mesela, öncelikle kişiye hasta muamelesi yapmamalı. Ayrıca aşırı ilgi gösterilmemeli, el üstünde tutulmamalı. Aksi halde ağrı, pekişiyor ve kronikleşiyor.

Çünkü aşırı ilgi karşısında kişide ‘Hasta olduğun için herkes sana ilgi gösteriyor, sana iyi davranıyorlar, seni üzmüyorlar, seni el üstünde tutuyorlar.’ algısı oluşuyor. Bu sebeple olması gereken ne ise o kadar alaka gösterilmeli.

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

Ruhumuz ağrıyla “imdat” diyor

Ağrı çekerek sı-kıntılarımızı üzüntü-

lerimizi dile getiriyoruz. Çoğumuzun herhangi fizik-sel bir sebep olmamasına rağmen baş, göğüs, karın

veya eklem ağrıları çekmesi gibi…

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

Hekimoğlu İsmail

Paşa!Askeriyede iken bazen cenaze tören-

lerine katılmam gerekiyordu. Bir paşanın ölüm haberi geldi.

Akrabaları, yakınları, askeri personel hepsi mezarın başında… Koca paşayı mezara indirirken ahlar, vahlar, haykırış-lar yükseldi. O sırada birisi yanındakine fısıldadı, “Hayat bu mu?” Bir başkası, “Koca paşayı şu toprağa koyuyorlar, aklım almıyor!” Diğeri, “Nereye gidiyorsun bizi bırakıp, nereye?” gibi şeyler konuşu-yordu. Ölümü konuşmak bir kenara, ölümü düşünmek bile istemeyenlerin gözü önünde, paşanın üstüne toprak at-maya başladık. Ayılanlar bayılanlar, isyan edenler cenazeyi yangın yerine çevirdiler. Rütbesi, mevkii, makamı, serveti burada kalmış, adam gidiyor. Bu gidiş belki bir dakikalıktır. Bir dakikalık yolculuk için dünyadan fazla bir şey almaya gerek yok.

O zaman tabii genç bir askerim. Bu tablo karşısında düşündüm; “Küçük

dağları ben yarattım diyenlerin, minyatür bir dağ sayılan kabre girmesi ne acayip! Ey paşa! Bu dünyadaki paşalığın, o tarafta iş görmez. O makamla neye hizmet ettin, işte bu önemli. Burada neye hizmet ettiy-sek, ahirette onun meyvesini yiyeceğiz.”

Sonra cenazeye katılanlardan biri dedi ki, “Çok şükür, o hastalıkla yaşasaydı büyük ıstırap çekerdi. Sıkıntılarından, dertlerinden kurtuldu. Daha güzel bir yere gitti. Ruhlar âleminde yaşayacak.” Cebinden çıkardığı Yasin cüzünü okumaya başladı. Bir tarafta fırtınaya

tutulmuş olanlar, diğer tarafta günlük güneşlik havada olanlar. “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.” sırrını yaşayanlar kendini belli ediyordu.

Mesela Bediüzzaman diyor ki: “Ne-den fedakâr, yüksek bir şefkati taşıyan valide, bu zamanda, veledinin malından irsiyet (miras) almasından mahrum edildi? Valideler “Evlâdım şan-ü şeref

rütbesinde memuriyet kazansın.” diye, bütün kuvvetleriyle, evlâtlarını dünyaya, mekteplere sevk ediyorlar. Hatta mütedeyyin de olsa, Kur’ânî ilimlerin okunmasından çekip dünyayla bağlarlar. İşte bu şefkatin bu yanlışından, kader bu mahrumiyete mahkûm etti.”

Belki bu paşanın anası da, evladı yüksek makamlara gelsin diye didinip durmuştu. Oğlunun paşalığıyla iftihar ediyor, itibar sahibi oluyordu. Amma her takvim yaprağı ömrümüzden kopup gi-diyor. Duvardaki takvim eridikçe, insanın

ömrü de eriyor. Şimdi paşa da anasının yanına gitmişti.

Bu ibretlik sahne karşısında kendi kendime konuştum: “Önemli olan tahsil değil, o tahsille ne yapılacak, neye hizmet edilecek?” Herkes imkânına göre mesul. Elimdeki imkânlarla Allah’ın beğeneceği işler yapıyor muyum? Yüksek tahsil, zen-ginlik, yüksek dereceli memuriyet, büyük diplomalar, büyük insanlar… Başları bulutlarda… Dinle irtibat azaldıkça, başka şeylerle irtibat artar. O zaman insan, en güzel şartların içinde, “Bu bataklıktan na-sıl çıkacağım?” der. Fabrikaları, insanları, makineleri, hayvanları idare eden insan kendini idare edemezse o zaman dünyası da ahireti de berbat olur.

Helal yolda çalışmak, helal kazanmak, helal para harcamak ibadettir amma insan, saadeti saraylarda, servetlerde, rüt-belerde, makamlarda değil iç dünyasında bulmalı.

“Önemli olan tahsil değil, o tahsille ne yapılacak, neye hizmet edilecek?” Herkes imkânına göre mesul. Elimdeki imkânlarla Allah’ın beğeneceği işler yapıyor muyum?"

Suçluyu değil suçu arıyoruzEleştiri kelimesinin iticiliğinden mi yoksa nefi s muhasebesinin ağırlığından mı kaynaklanıyor özeleştiriye karşı mesafemiz? Halbuki muhasebe, maddi manevi hayat standardımızın iyileşmesinde büyük rol sahibi.

ELIF ORDUKAYA

1Eleştirinin insanlığın gelişimindeki önemini hiçbirimiz inkâr etmiyoruz.

Eleştirmeyi de en az bu önem bilincimiz ka-dar seviyoruz. Lakin iş eleştirilmeye gelince aynı bilinci sergilemekte zorlanıyoruz. Hele de âli bir karakter tavrı olduğunu tasdikle-diğimiz ‘özeleştiri’yi uygularken teklemeye başlıyoruz. Özeleştiri yapmak en az başkala-rının bizi eleştirmesi kadar ağır geliyor. Kim bilir belki de işin sırrı ‘eleştiri’ kelimesinde.

Eleştiri… Size de soğuk ve itici geliyor değil mi? Yapıcı değil yıkıcı, çözüme değil soruna odaklı, suçu değil suçluyu arayan bir ifade çünkü. Dini terminolojimizde muhasebe hatta nefi s muhasebesi olarak yer alan ‘öz eleştiri’ murad edilen anlamı taşımaktan aciz. Her ne kadar eş anlamlı kelimeler sözlüğünde yan yana görsek de bu iki ifade bizim manevi rotamızda farklı açılara sahip. Bu sebeple biz özeleştiriyi değil nefi s muhasebesini tercih ederek yazı yolumuza devam ediyoruz.

Muhasebe mü’minin, her an iyi-kötü, yanlış-doğru, günah-sevap yaptığı şeyleri gözden geçirip hayırları, güzellikleri şükürle karşılaması; günahları istiğfarla gidermeye çalışması; yanlışlıkları, kötülükleri de tevbe ile düzeltmeye gayret göstermesi adına çok önemli bir cehd ve insanın kendini ispat etmesi mevzuunda da ciddi teşebbüsün adı. Bu amel, insanın arzularını, hırslarını ve davranışlarını denetlemesi, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirmede bulunması şeklinde gerçekleşiyor. Tespitle de kalmayıp sonra-sındaki tamir, tadil ve yol haritası çizmeyi de bu kavramın içinde buluyoruz.

Tasavvufta kemalat yolculuğunda önemli bir basamağı oluşturuyor nefi s muhasebesi. Zira başta Kur’ân bunu emrediyor. Çok kınayıcı nefse (nefs-i levvâme) yemin eden Yüce Beyan’a göre kimse nefsini temize çıkarmaya kalkışmamalı; zira nefi s sürekli kötülüğü emreder konumda. Hatta şeytan bile hesap gününde bahane bulanlara veya topu kendisine atarak kendilerini kınayıp aklayanlara, kusuru kendilerinde aramaları

gerektiği itirazında bulunur.Özeleştiri dediğimiz muhasebe sadece

bireylere ait bir tavır değil. Guruplar, örgütler, meslekler, uluslar hatta kültür ve medeniyet-ler de yapabilir. Örneğin kişi, bulunduğu hal ve durumu; cemaatler tutum ve etkinliklerini; örgütler hedef ve vasıtalarını, uluslar dünya arenasındaki yerlerini ve ilişki biçimlerini; kültürler yerel olanla evrensel olan arasın-daki dengeyi; medeniyetler temel politika ve prensiplerini, insan ve evren algı biçimlerini gözden geçirebilir, sorgulayabilir. Hakkıyla yapılıp yapılmadığı tartışılsa da tarihten bugüne Müslümanların fert ve ümmet olarak kendilerini eleştirdiklerine dair pek çok misal mevcut. Biri İslâm Tarihinden Hz. Ömer halife seçildiği zamandan… Taze halife bir gün Müslümanların karşısına çıkar ve şöyle der: “Ey insanlar! Ben bir hata yaptığım zaman ne yapacaksınız?” Bunun üzerine, içlerinden Ömer meşrepli biri de heyecanla kılıcını göstererek şu cevabı verir: “Seni kılıcımızla düzeltiriz.” Bu tepki karşısında halife ellerini açarak “Allah’ım yanıldığımda beni düzeltecek teb’am olduğu için Sana şükürler olsun.” diye dua eder.

İnsanın kendisine gerçekçi ve dürüst bir gözle bakması, düşünce ve davranışlarını değerlendirebilmesi başkasını değer-lendirmekten ve eleştirmekten çok daha zor. Olumlu eleştirilere açık olmak ya da eleştirileri kabullenebilmek hataya açık olduğumuzu kabullenmekle doğru orantılı. Kendi hatalarımızı, kusurlarımızı görmek bir erdem. Bunları görmek için de önce kibir ve gururdan kurtulmak gerek. Zira bu iki olumsuz haslet bizi ‘mükemmelmişiz’ yanılgısına düşürüyor. “Benden daha bilgili, dengeli, akıllı, güçlü, ahlaklı, dürüst insan var mı?” anlayışına ve gururuna kapılan kimse kendisini düzeltme ve olgunlaştırmaya otomatik olarak kapatıyor.

Eleştirileri avantaja çevirebilirizBaşkalarının bizi eleştirmesini avan-

taja çevirerek nefi s muhasebemize vesile yapmak elimizde. Çocuğumuz, eşimiz,

sorumluluğumuz altındakilere ve arkadaşlarımıza saygı ve edep

sınırları içerisinde bizi eleş-

tirme fırsatı verebiliyorsak yapıcı eleştiriler kusurlarımızı düzeltme adına daima lehimize olabilir.

Hangi vesileyle olursa olsun, sorgula-yıcı bir nazarla amellerimize baktığımızda mutlaka ‘estağfi rullah’ diyeceğimiz pek çok hata ve kusur buluyoruz. Mesela bir yerden bir yere giderken gözümüze bir haram ilişmiş, bir başkasını rahatsız edecek bir tavır sergilemiş, nahoş bir üslup takınmış, gıybet etmiş olabiliriz. Öncelikle aile içinde ve sonra toplumun tamamında gerçek huzura kavuşmayı düşünüyorsak Fethullah Gülen Hocaefendi çözümü kendimizle yüzleşmede buluyor. Hocaefendi, sadece hata ve kusurlar karşısında değil, başarılar karşısında bile insanın kendisini muhasebeye tabi tutması ve sorgulaması gerektiğini ifade ediyor: “Bu anlayıştaki bir insanın sevaplara yaklaşımı ise şu şekildedir: O, dağlar cesametinde sevaplar işlese, mesela İstanbul’un fethinin on katı denebilecek büyük fetih ve inkişafl ara vesile olsa, yine de ‘Benim tarafımdan yerine geti-rildiğinden dolayı bu işte istenen seviye tutturulamadı. İhtimal benim yerimde aynı imkânlara sahip bir başkası olsaydı, çok daha büyük işler yapılabilirdi.’ yaklaşımı içinde meseleyi ele alır. Asla gurura kapılmaz.”

Nefi s muhasebe-sinde hayırhahlık müessesesinden de aktif şekilde faydalanılabilir. Kişi, samimî olduğu bir arkadaşına ‘Bende gördüğün her türlü yanlış ve eksikleri yüzüme karşı söylemen için sana yetki veriyorum.’ diyerek nefi s muhasebesindeki zorluğu kolaylığa çevire-bilir.

Ayrıca insanın kendisiyle yüzleşme-mesinin negatif şöyle bir yanı daha var. Kendisiyle hesaplaşmayan, kendini yerden

yere vurmayan biri hiç farkına varmaksızın başkalarıyla meşgul oluyor. Başkalarının şişirmesi, pohpohlaması karşısında kündeye gelmemenin yolu da esasında iç muhasebe duygusundan geçiyor.

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” kadim ikazı nefi s muha-sebesinin ahirette hesaba çekilme inancıyla doğrudan doğruya irtibatlı olduğunu göste-riyor. Her nefi s muhasebesi esnasında aynı zamanda iman tazelemiş de oluyoruz. Ayrıca “Kim amel defteriyle mutlu olmak isterse, oraya çok istiğfar yazdırsın.” ifadeleriyle Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bir nevi bu ameli teşvik ediyor.

Sürekli muhasebe içindeki insan otoma-tik olarak sürekli şikayetçi olmaktan uzak, isyan sınırlarına yaklaşmamış, kaderi tenkit e t m e y e n nezih bir hayatı da tercih e t m i ş oluyor.

insanın kendisini muhasebeye tabi tutması ve sorgulaması gerektiğini ifade ediyor: “Bu anlayıştaki bir insanın sevaplara yaklaşımı ise şu şekildedir: O, dağlar cesametinde sevaplar işlese, mesela İstanbul’un ise şu şekildedir: O, dağlar cesametinde sevaplar işlese, mesela İstanbul’un ise şu şekildedir: O, dağlar cesametinde

fethinin on katı denebilecek büyük fetih ve inkişafl ara vesile olsa, yine de ‘Benim tarafımdan yerine geti-rildiğinden dolayı bu işte istenen seviye tutturulamadı. İhtimal benim yerimde seviye tutturulamadı. İhtimal benim yerimde seviye tutturulamadı.

aynı imkânlara sahip bir başkası olsaydı, çok daha büyük işler yapılabilirdi.’ yaklaşımı içinde meseleyi ele alır. Asla gurura kapılmaz.”

Nefi s muhasebe-sinde hayırhahlık müessesesinden de aktif şekilde faydalanılabilir. Kişi, samimî olduğu bir arkadaşına ‘Bende gördüğün her türlü yanlış ve eksikleri yüzüme karşı söylemen için sana yetki veriyorum.’ diyerek nefi s muhasebesindeki zorluğu kolaylığa çevire-

Ayrıca insanın kendisiyle yüzleşme-mesinin negatif şöyle bir yanı daha var. Kendisiyle hesaplaşmayan, kendini yerden

tik olarak sürekli şikayetçi olmaktan uzak, isyan sınırlarına yaklaşmamış, kaderi tenkit e t m e y e n nezih bir hayatı da tercih e t m i ş oluyor.

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

Hemen her hareket, her cereyan, başlangıçta saflığı ve duruluğuyla, sonunda da kemmî derinlikleriyle tarih boyunca tekerrür edegelmiştir.

Sahabi saflığı ve duruluğu bu çizgide gösterilebilecek en iyi misaldir. İslam tarihinin ilerleyen dönemlerinde hemen her alanda tecdid hareketleri olmuştur ama ne devlet yapısı ne mektep-medrese sistemi ne de değişik düşünce ekolleri bakımından İslam’ın o ilk dönemine ait saffet ve duruluk yakalanamamıştır. Belki gönül hayatının yoğun olarak yaşandığı tekke ve zaviyelerde kısmen bu saffet duyulmuş olabilir.

Başlangıçta insanlar içtenlik ve candanlıklarından olsa gerek genelde boşluklarının farkındadırlar. Kendi güç ve kuvvetlerine güvenmezler, dayanmazlar, onlara bağlı olarak iş görmezler. Boşluklarını sadece Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudret ve kuvvetiyle doldurmaya çalışırlar. Kudreti Nâmütenahi’ye sonsuz itimatları, güvenleri vardır. Bu birinci husus...

İki, din adına her şeyi başta duyuyor olmanın orijinalitesi vardır onlarda: Yenidir her şey onlar için; meselâ Kur’an yenidir. Dolayısıyla o yenilik bir şekilde onların hayatına akseder. Eski düşünceler, inançlar bu yenilik karşısında nakavt olmuştur. Artık farklı bir hayat yorumuna, dünyaya değişik bir bakış açısına sahiptirler. Her şeye o gözlükle bakarlar. Allah’ın, kâinat düzeninde kendisini bu şekilde ifade ettiğini ilk defa duyar ve hissederler. “Bak biz bunları hiç düşünmemiştik.” der ve kendilerinden geçerler. Sonra da uzun zaman bu duyuş ve hissedişin neşvesini yaşarlar.

Üçüncü husus insibağdır. Bu insibağ, Huzur-u Risalet-penâhî’de oturanların ancak anlayabileceği, hissedebileceği ve hakiki mana ve muhtevasıyla yine ancak onların anlatabileceği bir keyfiyettir. Ona ister mücerred huzurda bulunma deyin ister teveccüh deyin, isterseniz nazar deyin -ki bu daha ziyade sofilerin iç ve vicdani sezişlerinin karşılığıdır ve bana uygun gelen mana da budur- bugünkü Müslümanların mahrum olduğu bir özelliktir bu.

Hâsılı, mebdedeki insanlar her an bir mâide-i semaviyenin yere konduğuna şahit olur, kabiliyetleri nispetinde o sofradan istifade ederler ve o istifadelerini hemen tavırlarına aksettirirler. Yerinde bir teşbih olur mu bilemiyorum ama hani kurgu bilimlerde birisi bir şey yiyor ve hemen ardından birden mahiyet değişikliğine uğruyor, aynen öyle bu semavî mâideye el uzatan herkes birden bire iç yapısı itibariyle bir mahiyet değişikliğine uğruyor, potansiyel insan olmadan hakiki insan olmaya yükseliyor; duyguları ve düşünceleri inkişaf ediyor.

Her An Yeni Bir SürprizMeseleye bu zaviyeden bakınca

mebde’deki insanlar çok şanslı; şanslı çünkü hemen her gün o güne kadar bilmedikleri, akıl ve vicdanlarının da reddedemeyeceği, orijinal ve sürpriz

İmanda derinleşme adına

Benim istediklerimi de ver, cömertlik ve merhametinle beni de sevindir; ikram ve rahmet yağmurların neticesinde benim emelimi de gerçekleştir. Şu âciz bendeni eli boş, ümidi kırık, zavallı ve perişan bırakma, korktuğum tehlikelerden emin eyle…

Yani hem farzları yerine getirip kebâirden içtinap etmeli hem de şüpheli şeylerden sakınmalı, hatta bazı mubahları şüphelidir mülâhazası ile terk etmenin yanında, şeriat-ı fıtriye ve âyât-ı tekviniyenin kanunlarına riayette bulunma ve onları kavrama, değerlendirme, yorumlamada kusur edilmemelidir.

Abdullah Aymaz

Ayrık otlarından temizlenme

Steven D. Levitt ve Stephen J. Dubner bir kitap yazmışlar. İsmi, Think Like a Freak (Sıradışı Düşün / Ezber Boz) olan bu kitapta güzel bilgiler var.

Bilhassa saf insanları mesela, Nijerya mektupları ile nasıl kandırıp ellerinden paralarını alıyorlar: “İşte çok zengin bir adamın şu kadar parası var ama onu çıkarabilmek için bize 40-50 bin dolar lâzım. Karşılığında yüz kat-bin kat kazanacaksınız.” gibi… Tatlı tuzaklarla insanları kandırıyorlar…

Haksızı ödüllendirerek suçluyu masumdan ayırt etme hususunda Hz. Süleyman’dan misal getiriyorlar. Bir çocuk hakkında, iki kadın iddia ediyor. Her birisi bu çocuğun kendinin evladı olduğunu söylüyor. Süleyman Aley-

hisselam, “Tamam… İkinizin de hakkı var. O zaman âdilâne çocuğu ortadan ikiye bölüp ya-rısını birinize, yarısını da birinize vermek gerekiyor.” diyor. Esas anne hemen hakkından vazge-çiyor. Ama çakma anne, “Adalet yerini bulsun; güzel bir hüküm.” diyor. Süleyman Aleyhisselam böylece gerçeği tesbit ediyor. Çünkü pek çok anne, kendisi fedakârlık yaparak evlatlarından uzak kalmayı kabullenir ama asla onların öldürülmesini iste-mezler. İşte son olayları böyle değerlendirmek gerekir. Hizmet, canından kanından oluşturduğu, üniversite hazırlık dershanele-rinin yok edilmesine asla râzı olmaz; ama kapatılmasın da yine de kimin elinde olursa olsun devam etsinler ister… Vicdan sahibi bu tercihin gerçek

sebebini anlar ve bilir.Bu kitapta bir tane şirketten bahsediyorlar… Şirketin

adı Zappos… Bu şirketin işletme müdürüne soru soru-yorlar: “Siz işçileri alıyorsunuz bir ay çalıştırıp diyorsunuz ki: ‘Bizimle bir sene çalışmak istemeyenlere iki maaş teklif ediyoruz?’ Bu yaptığınız pek ekonomik görünmüyor. Niçin yapıyorsunuz?” Bu soruya karşı diyor ki: “Biz bunu beleşçileri elemek için yapıyoruz. Çünkü beleşçiler hemen iki maaşa tav olup bizi terk edip giderler. Halbuki biz kalan sağlam işçileri iyice eğitiriz, güzel neticeler alırız… Zâhiren zarar etmiş gibi görünürüz ama, uzun zamanda kârlı çıkan biz oluruz… Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, beleşçi, kaytarıcı ve kötü işçiler, verimliliğe çok büyük darbe vuruyorlar. Aslında biz iki buçuk veriyor, yirmi beş kazanıyoruz. Onları bir an önce elememiz gerekiyordu…”

Gerçekten son olaylar olmasaydı, Hocaefendi’nin değerlendirip yorumladığı gibi, biz eğer trilyonlar har-casaydık bazı insanların durumunu asla öğrenemezdik. Musibet gibi görünen şu sıkıntılı olaylar bir turnusol kağıdı gibi herkesin ne olduğunu, çapının, özgül ağırlığının ne kadar olduğunu gösterdi. Bir milyona, beş milyona, bir daireye, iki daireye elenenler oldu… Bu karakterlerle kaç adım gidebilirsiniz? Kıyamete ayarlı ve dünya çapında çok önemli hizmetler yapmaya niyetli, “adanmış ruhların” sağlam hizmet edebilmeleri için bu elemenin olması gerekirdi. Tâlut’un ordusu, Câlut’un karşısına dikilirken karşılarına imtihan için bir nehir çıkmıştı. Aslında o bir elekti ve dünya menfaatlerini temsil ediyordu. Yarım yamalak insanlarla mukaddes bir hizmet yapılamaz…

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Mefkûre yörüngeli yaşayanlarYağmur rahmettir; çünkü biz, her yağmur

damlasını bir meleğin getirdiğine inanıyoruz. Her damlayla beraber bir müvekkel melek yeryüzünü şerefl endiriyor. Görevli melekler, her katreyle kendilerine ait tesbihât ve takdisâtı Allah’a (cc) arz ediyorlar.

Yağmur melekleri, ruh ve manaya inerler. İnanan gönüllerin imanları hürmetine yeryüzüne inen melekler de vardır; ama onlar ayrıdır. İmanın dünyada gönle huzur vermesi ve ahirette de gönüldeki huzurun kaynağı, esası, nüvesi ve manasının inkişaf ettirilip cennet halini alması ayrı bir husustur. Fakat şu yerküremizin her yanında, Cenâb-ı Hakk’ın sanatı, O’nun nakşı, mührü ve tuğrası vardır. O’na ait izler, emareler vardır. İşte, yağmur melekleri yer ayırt etmeksizin iner, O’nun sanatını takdir eder ve alkışlarlar.

Mefkûre yörüngeli yaşayan insanlar lazım. Mefkûre yörüngeli insanlar, hem kendileri çok büyük bir ideale dilbeste olmuş ve hem de hayatlarını o mefkûreye bağlı sürdürmeye azmetmiş insanlardır. Bir kitabın adıyla söyle-yeyim insanların ruhlarının heykelini dikmeye çalışacak aydınlık ruhlardır. Hedefsiz ve gayesiz insanlar Türk de olsa, Kürt de olsa, Arnavut ya

da Boşnak da olsa bir şey ifade etmez. Kendini yüce bir ideale bağlamış insana gelince, soyu, milliyet ve ırkı ne olursa olsun o kıymetlidir, ideali kadar büyüktür.

İnsan, gayesiyle insandır. Gayenin bir cismi yoktur; onu tutamazsınız, yakalayamazsınız. Fakat gelin görün ki tutulan, yakalanan, hisse-dilen ve değerlendirilen şeyler ancak onun bir buudu olması itibarıyla kıymet kazanır. Hayat, bir mefkûreye, bir gayeye ve gaye-i hayale bağlı olarak değerler üstü değere ulaşır. Müminler de, gaye-i hayalleriyle dar bir hayatta ebedî saadete namzet hale gelirler. Allah’ın rızasını kazanma ideali ve mefkûresiyle O’nu görme, Cemal-i Mutlak’ı müşahede etme fi naline yürürler. Bundan dolayı, gayesiz inanç, gayesiz ibadet ve gayesiz mücahede.. bunlar semere verir mi vermez mi bir şey söyleyemeyeceğim.. Cenâb-ı Allah, o eksik inanç ve ibadetleri de kabul eder belki de. Çünkü O’nun rahmeti geniştir, boşa kürek çekenlere de bir şeyler lütfedebilir. Fakat temelde idealsizlerin ha-vanda su dövdükleri muhakkaktır. Hayatın ulvî bir gaye etrafında örgülenmesi ve insanın mefkûre sancısıyla kıvrım kıvrım yaşanması çok önemlidir.

şeylerle karşı karşıya kalıyorlar. Meselâ semadan bir haberin gelmesi, sürpriz bir hadise onlara göre. Biz hâlâ sırrını kavramış değiliz; bizim gibi etten kemikten bir insanın semalar ötesi, ötelerin de ötesi varlıklarla münasebete geçmesini, bir yönüyle kelam teatisinde bulunmasını; “şöyle dedim - şöyle dedi, şöyle istedim - şöyle cevap verdi” demesi. Bunları anlayabilmiş değiliz henüz.

Şöyle düşünün, o güne kadar ne sözlerinde, ne tavırlarında, ne de davranışlarında, olduğunun dışında bir şey görmedikleri bir insan, Allah hakkında diyor ki; “O isimleri ve sıfatlarıyla muhâttır, Zatıyla ihata edilemez. Bu sebeple O’nun âsârını düşünün, ef’âli üzerinde i’mal-i fi kir edin ama Zât’ı hususunda düşünmeyin. Çünkü mütenâhi bir varlık Nâmütenâhi’yi idrak edemez.” Bunlar, ulûhiyet meselesine put ve putperestlik persektifi nden bakmış insanlar için o kadar orijinal şeyler ki. Hatta tek başına bir “nâmütenahi” sözü bile fevkalade orijinal onlar için.

“Allah’ın binlerce ismi vardır. Bu binlere binler daha ilave etsek ve ardından O’nu yâd etsek yine O’nun namına bir şey söylemiş olamayız.” Meselâ

bunun lâl-i güher-i Nebevî’den bir söz olduğunu, onların önlerine inciler, mercanlar gibi saçıldığını hayal edin. Gören gözleri kamaşır, başları döner onların. Ben şahsen cahiliyye yaşamamış insanların bu sözlerdeki orijinalliği sezeceğine ihtimal vermiyorum.

Bir başka örnek de ezandır. Ezan onların bildikleri kelimelerden oluşuyor ama o kelimeler böylesine yerli yerinde hiç ifade edilmemiş. “Allahu Ekber - Allah büyüktür, büyüklük O’na mahsustur. Şehadet ederim ki O, Ma’bûd-u bi’l-hak ve Maksûd-u bi’l-istihkaktır.” Öyle bir yenilik ki bu, işte bu yenilik onların ruhlarına siniyor; siniyor ve bu mülahazalarla camiye koşuyorlar.

Bu defa camide imamın arkasında yeni, esrarengiz şeyler duyuyor ve hissediyorlar. Tahiyyât öyle, selâm öyle. Tabir caizse her gün semadan bir sofra-i cedide iniyor, o sofradan istifade ediyor, yepyeni, ter ü taze hislerle, fevkalâde zinde ruhlarla, yeniliğe doymuş, ülfetten fersah fersah uzak bir hâletle evlerine dönüyorlar. Ve bu vetire burada bitmiyor, hiç son bulmuyor. Ertesi gün yine semavî yepyeni sofralar onları bekliyor.

Iki, din adına her şeyi başta duyuyor olmanın orijinalitesi vardır onlarda: Yenidir her şey onlar için; meselâ Kur’an yenidir. Dolayısıyla o yenilik bir şekilde onların hayatına akseder. Eski düşünceler, inançlar bu yenilik karşısında nakavt olmuştur. Artık farklı bir hayat yorumuna, dünyaya değişik bir bakış açısına sahiptirler. Her şeye o gözlükle bakarlar. Allah’ın, kâinat düzeninde kendisini bu şekilde ifade ettiğini ilk defa duyar ve hissederler.

Gerçekten son olaylar olmasaydı, Hocaefendi’nin değerlendirip yorumladığı gibi, biz eğer trilyonlar harcasaydık bazı insanların durumunu asla öğrenemezdik. Musibet gibi görünen şu sıkıntılı olaylar bir turnusol kağıdı gibi herkesin ne olduğunu, çapının, özgül ağırlığının ne kadar olduğunu gösterdi. Bir milyona, beş milyona, bir daireye, iki daireye elenenler oldu…

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

BASİT TOPLAMA

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Birleştirilmiş iki hücredeki saynn toplam 5’tir.

BEŞ TOPLAMLI SUDOKU

•Aşağdaki her fişte üçer harf vardr.•Ortadaki fiş, soldaki ve sağdaki fişlerle ayr ayr kullanlarak iki ayr kelime oluşturmaktadr. •Şimdi size ortadaki fişten yararlanarak diğer fişlerdeki harfleri bulmak düşüyor…

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

KAN

AMA

İKA

ADA

BAR

•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.

OKLARLA KUTU DOLDURMA

AE

3 31 4 2 3

2 3 22 3 2

3 2 4 13 3

2 12

21 2

•1 ve 2 saylarn aşağdaki diyagramlara yerleştirin. •Her satr ve sütundaki saylarn toplam 7 olmal.•Kenarlardan komşu olan kutularda ayn saylar olmamal. •Baz kutular boş kalabilir.•Alt say bizden, hadi kolay gelsin…

2

1 5

3

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

BEŞ TOPLAMLI SUDOKU

OKLARLA KUTU DOLDURMA

BASİT TOPLAMA

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

4 43

43 8

8 34

34 4

2 2 1 21 2 2 22 2 1 2

2 1 2 22 2 1 2

2 2 1 21 2 1 2 1

MED YUM RUK

KAL KAN DİL

HİJ YEN GEÇ

PAT ARA PÇA

ZİG ANA FOR

2 3 6 1 5 4

5 4 1 3 2 6

3 2 5 4 6 1

1 6 4 2 3 5

4 5 3 6 1 2

6 1 2 5 4 334

1

4

2

2

3

2

3

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

2 EY

LÜL

2014

SAL

I

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

2 EY

LÜL

2014

SAL

I

ÇÖZMECE

26 MART - 1 NISAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

2 EYLÜL 2014 SALI

Malzemeler:Ahşap mandalMakasYapıştırıcı

1

2

3

1

2

3

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Kâğıttan hediye yapalım

erhaba canım arkadaşlarım, bu hafta hep bera-

ber sürpriz hediye paketleri yapacağız. Hediye paketi derken, çok büyük bir şey beklemeyin. Arkadaşları-mızı şaşırtacağımız sevimli bir paket hazırladım, kolay gelsin hoşça kalın.

M

Önce yukarıdaki şekilleri be-yaz fon kâğıdına yapıştırın. Makas ile düzgünce kestikten sonra kutuyu tırtıklı çizginin bulunduğu yerden kesin ve oyuncak ayıyı aşağıdaki gibi yapıştırın. Mandalın uçlarına yapıştırıcı sürüp kutuyu karşı-lıklı gelecek şekilde yapıştırın, kolay gelsin.

Geçmişin hizmet insanı Maruf’tan düşündüren örnekler

Bağdad’ın ikinci asırdaki hizmet insanı olarak bilinen meş-hur veli ve mutasavvıfı Maruf-u Kerhi, İslam’a hizmeti, nasıl bir feragat ve fedakarlığı göze alarak yapıyor bir görelim isterseniz.

Diyor ki:- Hayatımızı İslam’ı yaşamaya ve yaşatmaya öylesine

vakfetmeliyiz ki, bu sırada dünyamızı kaybetsek üzülmemeli, kazansak da sevinmemeliyiz! Çünkü diyor: Bu hayatın hedefi, dünyayı değil ahireti kazanmaktır! Ahiretini kazanan ise her şeyini kazanmış hiçbir şeyini kaybetmemiş demektir. Kaybeden ise her şeyini kaybetmiş, hiçbir şeyini kazanmamış demektir!.

Evet, ikinci hicret asrı alim ve arifi Maruf-u Kerhi Hazretleri, hayatı böyle anlıyor, böyle değerlendiriyor. İslam’a hizmet için dünyasını dahi feda etmeyi göze almak gerektiğini tereddüt etmeden söylerken çünkü diyor:

- Bu hayatın hedefi dünyayı değil ahireti kazanmaktır. Ahiretini kazanan her şeyini kazanmış demektir, kaybeden ise her şeyini kaybetmiş, hiçbir şeyini kazanmamış demektir!

Kim bu anlayışın yanlış olduğunu söyleyebilir?İslam’ı dille anlatma hizmetinden önce halle yaşamak

gerektiğine de dikkat çeken Maruf Hazretleri, bu halle yaşayarak hizmet etme yolunu da niyetteki ihlasla tarif ederek şöyle diyor:

-Bir kul halis niyetiyle hizmete yönelirse, Allah da ona halle örnek olma hizmeti nasip eder, dilinden önce hali konuşup hizmet eder! Zaten insanı kurtaran da diliyle anlatma değil, haliyle yaşama hizmetidir!

Hizmet hayatı boyunca maruz kaldığı zorlukları nasıl bir sabır ve teslimiyetle yendiğini anlatırken de şunları söyler büyük Veli:

-Hizmet sırasında öylesine bir tevekkül ve teslimiyet içinde olun ki, bütün dayanağınız yalnız Allah (cc) olsun, başka kimseden destek aramaya gerek duymaz hale gelin hizmet hayatınız boyunca!.

Bir adam Maruf’un bu türlü İslami hassasiyetlerini görünce merak ederek der ki:

- Senin böylesine hassas yaşayışın ahirette hesap verememe korkundan mıdır? Hayır, der. Kabir azabı korkundan mıdır? Yine hayır, der. Öyleyse cehennem azabı korkundandır, deyince Mâruf Hazretleri şu karşılığı verir:

-”Bu saydıkların nedir ki? Benim bütün hassasiyetim, bu saydıklarının tümünü de tasarrufunda tutan Rabb’imin rızasını kazanmak niyetimdendir. Zira O razı olduktan sonra bu saydıklarının hepsinden de korur ve kurtarır kulunu. Yeter ki kul, önce Rabb’inin rızasını kazanmayı hedef almış olsun!.

Bir asra yakın hizmet hayatı boyunca ne kadar mal ve servet edinmişti Maruf Hazretleri acaba? Bunu yetiştirdiği meşhur talebesi Seriyyüs’sakati’ye son andaki vasiyetinden anlamak mümkündür. Vasiyetinde bakın ne diyor:

- Vefatımın vaki olduğu anda hemen gömleğimi çıkarıp bir yoksula verin, dünyaya nasıl çıplak geldi isem ahirete de öyle gitmek istiyorum, hesabını vermek zorunda kalacağım dünya malı bulunmasın üzerimde, diye düşünüyorum!.

Bağdat’ın bu büyük hizmet insanı mükellef sofralarda yemek yeme imkanı bulamazdı. Bir gün yol kenarında oturmuş elindeki ekmeği yerken karşısına dikilip bakmaya başlayan aç köpeği görünce tek başına yemekten utanır, bir ucundan kendi ısırır, öteki ucunu da gözünü dikmiş bekleyen köpeğe uzatır, ekmeği birlikte yemeye başlarlar. Bu sırada uzaktan durumu gören bir adam:

Utanmıyor musun elindeki ekmeği köpekle birlikte yemeye, der? Maruf:

-Utanmaz olur muyum der, utandığımdan dolayı tek başıma yiyemedim de onunla birlikte yemeye başladım. Maruf şöyle sorar:

-Sen olsan utanmaz mıydın aç kalan bir köpek karşısında iştiha ile karnını doyururken onun açlığına ilgisiz kalmaktan?

Bu soruya verecek cevap bulamayan adam uzaklaşırken söylendiği duyulur: Meczubun teki, ne olacak?

Bu adamın ‘meczubun teki’ diye tarif ettiği hizmet insanı Maruf hazretlerini İslam alimleri de, “Ölümünden sonra tasar-rufu devam eden büyük velilerden biridir hazreti Maruf.” diye tespit ederler.

Demek büyükler hakkında suizanla bakan avamın tarifi öyle, hüsnüzanla bakanın alimlerin tespiti de böyle oluyor tarih boyunca. İşte sana çözmen gereken bir imtihan sırrı daha?

Ucuz okul ürünleriyle çocuğunuzun sağlığını tehlikeye atmayınBURCU ÖZTÜRK -AYGÜL BOLDORKHAN İSTANBUL

1Okulların açılmasına sayılı günler kala yedi-den yetmişe herkesi okul alışverişi telaşı sardı.

Küçükler, alacakları kırtasiye ürünlerinin rengârenk olmasını önemserken, büyükler ise alışverişi ucuza ka-patmanın derdinde. Uzmanlar ise alışverişte ucuz Çin malları ile oluşabilecek sağlık sorunlarına karşı velileri uyarıyor.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Gümrük Müdürlü-ğü’nün Çin’den gelen 2 konteyner kırtasiye ürününe el koyması ile okul ürünlerindeki güvenlik sorunu gündeme geldi. Kanserojen madde ve ağır metal içeren bu ürünlere el konularak ithal edilmesinin önüne geçildi. Ancak ülkemizde hâlâ satışı yapılan birçok okul ürününde kanserojen madde riski devam ediyor. Uzmanlar, velilerin aldıkları ürünlerde güvenlik sertifikasının bulunmasına dikkat etmelerini tavsiye ediyor. Lisanssız ve ucuz ürünlerde azo boyar mad-deler ve fitalat gibi kimyasalların gelişim bozuklukları ve metabolizma düzensizliklerine kadar pek çok rahatsızlığa sebep olacağına dikkat çekiyor.

Okulların açılmasına kısa süre kala velileri şimdiden okul alışverişi telaşı sardı. Toptan alışverişin yapıldığı mağazalarda 25 TL’den 140 TL’ye kadar çanta, önlük veya çeşitli kırtasiye malzemeleri bulunu-yor. Ancak pazar yerlerinde bile satılan bu ürünlerin çoğunun lisansı ve güvenlik sertifikası bulunmuyor. Çoğunluğu Çin’den ithal edilen bu ucuz ürünlerde kanserojen maddeler ve ağır metaller yer alıyor. Güm-rük ve Ticaret Bakanlığı uzman denetmenleri, sağlığı tehdit eden ve risk taşıyan ürünleri belirleyerek satışını yasaklıyor. Geçtiğimiz yıl denetlenen binlerce üründen yüzlercesi de bu şekilde aykırı olduğu tespit edilerek yasaklanmıştı. Ancak bu denetimlere rağmen pek çok ürün çocuklar için tehlike saçmaya devam ediyor. Sağlık Bakanlığı’nın her ilacı ithal etmeyip ülkemize girişine izin vermeyişi gibi kırtasiye ürünleri açısından da aynı uygulamanın yapılması gerektiğine dikkat çe-ken İstanbul Kırtasiyeciler Odası Başkanı Yavuz Tekçe, “Veliler ucuz ürüne talep gösteriyor. Bu nedenle Çin malı ürünler çok ucuza mal edildiği için tercih ediliyor. Bu ürünleri aslında ülkeye giriş yapmadan belirlemek ve ithal etmemek gerekiyor. "

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

Benimle ‘doğru’ konuşİletişim problemlerimizin çoğu üslup karmaşasından kaynaklanıyor. Herkesle aynı kanaldan konuşma hatasına düşüyoruz. Hitabetimizi, kişiden kişiye ve konudan konuya değişebilen esneklikte kullandığımızda bu sorunlar yaşanmıyor.

ZEYNEP KIRŞAN

1Ağzı olan konuşuyor!” sloganını ha-tırlayanlarınız vardır. Televizyon rek-

lamındaki bir kamyon şoförünün ağzından çıkan bu söz, uzun süre dilimizde yer etti. Memleketi kurtarma misyonunu hayli be-nimsemiş bu amcamız, ağzı olanın konuş-tuğu tespitinde bulunuyordu. Reklam onun “Kamyoncu deyip geçme, bugün Türkiye’de kamyoncu belirliyor gündemi!” sözleriyle bitiyordu. Hangi gündemi kim belirliyor bilemiyoruz tabii. Biz meseleyi bu denli geniş çaplı ele almadan, evde, işte, yakın çevre-mizde muhatap olduğumuz kişilerle nasıl bir üslupla konuştuğumuza açıklık getirmek istiyoruz. Zira ağzı olan konuşuyor. Fakat “Nasıl konuşuyorum?” sorusunu kendine soranlarımız pek yok. Dil yarası gönülleri-mize kadar sokulup yakınlarımızla aramızı açıyor. İletişim kurma konusunda insanlarla yaşadığımız sıkıntıların arkasında da hitabe-timizdeki eksik ve yanlışlıklar var maalesef.

Eşimizle hatta çocuğumuzla kurduğumuz iletişimde, meslek hayatımızda, konuşurken kullandığımız dil, kaynağını ‘hitabet sana-tı’ndan alıyor. Konu ‘hitabet’ olunca aklımıza geniş çaplı topluluklara seslenme geliyor sa-dece. Etkili ve doğru konuşma, siyasî, askerî, hukukî ve akademik mecralarda daha çok dikkate alınsa da dar dairede de üslubumuza yerleştirmemiz gereken bir şey.

Diksiyon ve hitabet uzmanı Tufan Yakar, gayri resmi ortamlarda kullandığımız hita-bette, sevginin gerekli olduğuna dikkat çeki-yor. Bunun da saygıyla oluşacağı kanaatinde. Birbirine saygı duymayan kişilerin iletişim kurmakta zorlandıklarını ifade eden Yakar’a göre, küçüğün büyükle, büyüğün de küçükle konuşurken saygı duyması çok önemli. Eşimize, çocuğumuza, anne-babamıza, arka-daşımıza, patronumuza, çalışanımıza, kısaca aktörler değişse de muhatap olduğumuz kimselere karşı davranışlarımız değişmiyor. Bunun yanlış olduğunu vurgulayan Yakar, herkesle aynı kanaldan konuşamayacağımızı

ifade ediyor.Hitabet, kişiden kişiye, konudan konuya,

yere ve zamana göre şekilleniyor. Sağlıklı bir iletişim kurmak için ‘hitabet’ önemli. Bu yüzden iletişimi sürdürecek şekilde ko-nuşmalarımız muhatabımıza göre oluşuyor. Günümüzün çocuk-ebeveyn diyaloglarını göz önünde bulunduralım. Çocuk annesine arkadaşıymış, akranıymış gibi bir konuşma dili takınabiliyor. Anne de evladına karşı benzer hatalara düşebiliyor. Özellikle an-ne-kız, baba-oğul diyaloglarında bir eksen kayması yaşıyor kimilerimiz. Konuşulanlara bakacak olursak kim anne-baba kim evlat anlaması pek mümkün değil maalesef.

Örneğin çocuğumuzla konuşurken kul-landığımız anlatım daha kapsayıcı olabiliyor. Nitekim onun için örnek teşkil eden bir konumumuz var. Fakat bunu eşimize uygu-larsak doğru olmayabiliyor. Eşimizle daha çok paylaşımcı bir üslupla konuşmamız en güzeli. Bu kıyası, anne-arkadaş, müdür-ar-kadaş gibi konumları ve sorumlulukları farklı

insanlar arasında da yapabiliriz.

Dil yarası kabuk bağlamıyorİletişim sorunu yaşadığımız kişilerde ya-

kındığımız bir konu da dinlenilmeme. Erkek eşini dinlemiyor, eleman şefini dinlemiyor, biri arkadaşını, diğeri abisini dinlemiyor. Ve liste böyle uzayıp gidiyor. Dinlenmediğimizi düşündüğümüz yerde, karşımızdaki kadar bizim de hata ve eksikliklerimiz bulunuyor. Hitabet uzmanı Yakar, bunu doğru ve etkili üslubun bulunamayışına bağlıyor.

Hayatta ‘başarılı’ olmak sadece rasyo-naliteden ibaret değil. Sosyal ortamlarda yaşadığımız iletişimsizlik belki diğer başa-rılarımızı silecek kadar etkili hayatımızda. Yakınımızdakilerle üslubumuzu ‘hitabet’ ölçüsü içerisinde belirlediğimizde gerçekten ‘başarılı’ bir insan olabiliyoruz. Herhangi bir anlaşmazlık veya problemi konuşarak çözebiliyoruz çünkü. Çocuk, eş, anne ya da baba ve çalışan olarak saygı görüyoruz. Her şeyden önemlisi kalplerini kazanıyoruz.

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

31 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Offi cer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSILCILIKLERI• Isveç: Ibrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi Ipek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, Izlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• Istanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 Internet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, Yavuz Ş[email protected]

Grafi k TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Çözüm süreciyle ilgili TSK’nın bilgilendirilmemesi vahimZAMAN İSTANBUL

1Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in, “Çözüm sürecinde yol

haritasından haberimiz yok.” açıklaması kamuoyunda geniş yankı buldu. Muhalefet partisi milletvekilleri, Öcalan ve HDP’li vekillerin haberinin olduğu konularla ilgili TSK’nın bilgilendirilmemesinin vahim ol-duğunu belirtti.

Necdet Özel’in, 30 Ağustos resepsi-yonunda çözüm süreciyle ilgili söylediği sözler siyaset dünyasında büyük ses getirdi. Özel, söz konusu açıklamalarında, “Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz. Kırmızı çizgile-rimiz aşılırsa gereğini yaparız.” ifadelerini kullanmıştı. Necdet Özel, ‘paralel yapı’ iddialarıyla ilgili ise, “Konuyla ilgili MİT ve Emniyet’ten bilgi istedik, gelmedi. İmzasız ihbarla işlem başlatmayız.” ifadelerini kullanmış ve hukuk vurgusu yapmıştı. Muhalefet, Genelkurmay Başkanı’nın çözüm süreci konusunda bilgi sahibi olmamasını şaşkınlıkla karşıladı. Çözüm sürecinin muhalefetin yanı sıra askerden de saklandığının ortaya çıktığına değindi. Altay, “Çözüm süreciyle ilgili, Silahlı Kuv-vetler’in her aşamadan bilgisi olmalı. Silahlı Kuvvetler, 30 yıldır eğrisiyle doğrusuyla bu mücadeleyi yaşayan ve yürüten kurumdur. Çözüm sürecinde Silahlı Kuvvetler’le görüş birliği içinde olunmalıdır. Ne yazık ki muhalefetten ve kamuoyundan da gizleniyor. Çözüm sürecinin en yanlış yönü budur.” ifadelerini kullandı. Engin

Altay, ‘paralel yapı’ iddialarına da TSK’nın alet olmaması gerektiğini vurguladı. Şöyle konuştu: “Hükümetin ‘paralel yapı’ iddiaları bir sendroma dönüştü. Umarım Silahlı Kuvvetler de aynı paranoyaya yakalanmaz. Silahlı Kuvvetler hükümetin hile ve intikamına alet olmamalı.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray ise “TSK’nın çözüm süreci konusunda bilgilendirilmemiş olması, devlet işleyişinde keyfi liğin ve tek adam yönetiminin açık bir delilidir. Öcalan’ın, MİT’in, HDP’nin bildiğini muhalefet partileri ve bu işi bilmesi gereken meşru kurumlar bilmiyor.” dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya, Genelkurmay Başkanı’nın çözüm süreci konusundaki açıklamalarının, kendi-lerinin açıklamalarını doğruladığını söyledi. Kaya, “Teröristbaşının yönlendirmeleri ve dayatmalarıyla ilerleyen bir süreç var. TSK’nın tecrübesi, bilgi ve birikiminden istifade edilmemesi, süreç dedikleri işin sadece Erdoğan ve bölücü başının birtakım emellerine hizmet ettiğini ortaya koyuyor.” diye konuştu. Atilla Kaya, paralel yapı iddialarıyla ilgili olarak da şunları söyledi: “Devletin içinde bir yapılanma varsa, bunu bütün delilleriyle, belgeleriyle ortaya koyup gereğinin yapılması gerekir. Ortada hiçbir şey yok. Birtakım zorlama ve yandaş yargı unsurlarla, zorlama usullerle bir şey çıkmaz. Hükümetin ‘devlet’ hassasiyeti olsa, Güneydoğu’da oluşan esas paralel yapıya karşı harekete geçer. Ona seyirci kalınırken, hayalet bir paralel yapıyla mücadele edilmeye çalışılıyor.”

32 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMCEMAL A. KALYONCU

1Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Kon-federasyonu (TUSKON), 7 coğrafi böl-

gede, hemen hemen bütün il ve büyük ilçelerde, 214 dernekte 55 bin iş insanını bir araya getirmeyi başarmış, Türkiye’nin en geniş tabanlı sivil toplum kuruluşu belki de. Üyelerinin 140 bin civarında şirketi olduğu ve ekonomiye de bugüne kadar 30 milyar doları aşan bir katkı sağladıkları tahmin ediliyor. TUSKON’un bir özelliği de büyük ve orta ölçekli işletmeler ile KOBİ’leri aynı çatı altında toplayıp tecrübe transferine ve sinerji oluşumuna katkıda bulunması. Rıza-nur Meral’in başında bulunduğu TUSKON, son süreçteki baskılar karşısında sesini çıka-rabilen tek kuruluş neredeyse. Nasıl olmasın ki! Normalde rutin ve her işletmenin mu-hatap olması gereken vergi denetimi vesile kılınarak zulme uğrayanlar da TUSKON üyeleri. Bir ilçede 81 işyerine vergi denetimi yapılıyor, 80’i TUSKON üyesi. Diğer işletme de ‘yanlışlıkla listeye dâhil olmuş’ denilerek defteri iade ediliyor. Üyelere, TUSKON’dan ayrılmaları hâlinde defterlerini geri alacak-ları söyleniyor. TUSKON Başkanı Rızanur Meral’e göre üyeleri bundan çekinmiyor, ama zulme dönüşmesi onları üzüyor. Baskı ve hukuksuzluk bununla da sınırlı değil. İhalelere sokulmamanın yanında kazanılmış ihaleleri iptal ediliyor, ayrıca hak edişleri ödenmiyor veya bilerek geciktiriliyor. Veril-miş madencilik, enerji, inşaat lisansları geri alınıyor.

Bunlar olurken başta TOBB olmak üzere ticaret ve sanayi odalarının, üyelerinin hak-kını savunmaması manidar tabii. TUSKON Başkanı Meral, son yaşananlarla birlikte devletin fabrika ayarlarına döndüğünü söy-leyerek 28 Şubat dönemine dair bugünkü benzerliği de şu sözlerle izah ediyor: “O zaman irtica dendi ve arkada 22 milyar dolar buharlaştı, şu anda irticanın yerine paralel deniyor ve yine ülke soyulmaya devam ediliyor. Durum değişmedi, sadece aktörler değişti. Zulüm ve soygun yapanlar değişti.”

-İş dünyasında bir tek TUSKON konuşuyor. Herkes sinmiş durumda. Size tepkileri nasıl oluyor bu konuşmayan kesimin? Nasıl tepkiler alıyorsunuz? ‘Ya, Allah razı olsun. Bizim hissiyatımıza

tercüman oldunuz. Biz konuşamıyoruz, siz konuşuyorsunuz. Ağzınıza sağlık. Biz şişmiştik, siz konuşunca gazımız indi’ di-yorlar. Gerçekten susan bir toplum olmanın getirdiği çok ciddi bir gerilim var. İş dünyası da aynı durumda. Sorunlar yığılıyor üst üste. İnsanlar sorunları dile getiremiyorlar, muhte-lif kaygılarla. Bundan dolayı bu sorunları dile getiren ve zaman zaman da iş dünyasının hissiyatını yansıtan bir kurum olarak ciddi takdir ve destek mesajları alıyoruz.

-‘Ekonomi literatüründe en tehlikeli şey ko-nuşmayan müşteridir. Konuşmayan müşteri kayıp müşteridir ’ diyorsunuz. Suskun insanlar ülkesi olduk. Evet, müşterinin konuşanı makbuldür.

Aynı şekilde kamuoyunun da öyle. İş dün-yasının sorunları şu anda içten içe yanan pamuk balyaları gibi. İçin için yanıyor, fakat dışarıdan hiçbir şey görünmüyor. Bir yere geliyor, artık bu sorunlar gizlenemeyecek kadar büyüyünce birden poff diye parlıyor. O zaman da bunlar daha büyük ekonomik sıkıntılar olarak önümüze çıkacak. Biz şu anda erken uyarı görevini yapıyoruz.

-Diğer kuruluşlarla, TÜSAİD’la olsun, MÜSİ-AD’la olsun temaslarınız oldu mu bu konu-larda? Tavır belirleme konusunda değil ama

TUSKON’un evvelden beri toplumun her kesimiyle, her düşünce grubuyla irtibatı vardı zaten. Bu irtibatlar devam ediyor. Röportaja gelmeden evvel MÜSİAD ve TİM başkanları ile beraberdik mesela, kahvaltıda. Bir araya gelindiğinde Türkiye’de sektörün sorunları konuşuluyor ama ortak bir tavırla ilgili hiçbir konuşma olmuyor. Çünkü herkes bağımsız. Herkesin öncelikleri, tarzı, stratejisi farklı.

-Siz Anadolu’yu dolaşıyorsunuz, üyelerinizden size bilgi akışı oluyor. Baskılar hangi seviyede? Bir kasaba gelip ‘Niye o gazeteyi değil

de bunu alıyorsun?’ diye baskı yapıp taciz uyguluyorlar. Bu bizzat yaşanmış ve bana aktarılan bir konu. Tabii olay bunun öte-sinde. Gidiyor bir maliye yetkilisi defterleri istiyor. Sonra da diyor ki ‘Sen TUSKON’dan veya üyesi olduğun dernekten istifa eder şu derneğe geçersen senin defterlerini geri veririm.’ Bir yerde 81 kişiyi denetliyorlar. 80’i bizim üyemiz. Birine de ‘Siz yanlışlıkla dâhil oldunuz’ diye defterini iade etmişler.

-Peki, üyeleriniz bu durumda ne yapabilir? Kendi haklarını arayacaklar, daha çok

da dernek çatısı altında. Onun için şu anda üyelerimizin bağlı bulundukları dernek ka-nalıyla hukuki girişimler hazırlanıyor. Çünkü bu, kamu görevini kötüye kullanmaktır ve Anayasa’nın başta 10’uncu ve 25’inci olmak üzere pek çok maddesine aykırıdır. ‘İnsanlar siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzer sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanunda eşittir’ deniyor Anayasa’da. Ve ‘Hiç kimse düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz’ deniyor. Şu anda bunlar yapılıyor. Direkt Anayasa suçları işle-

niyor. Talimatı ülkenin en başındaki insan tarafından veriliyor. Ve şunu söylüyorlar. Bizzat maliyeci söylüyor, şahitleri de var bunun: ‘Bu listeler AK Parti merkezindeki 40 kişilik bir ekip tarafından hazırlanıp bize gönderiliyor’. Bunu açıkça böyle pervasız söyleyebiliyorlar.

-Şu anda herhangi bir hukuki başvuru oldu mu? Olmadı. Biz TUSKON olarak genelde

huzursuzluk kaynağı olmak istemiyoruz ama haklarımızı da her zaman savunmasını biliriz. O nedenle yapılan kanunsuzluk ve usulsüzlüklere karşı kanunlar dâhilinde savunmamızı yapacağız her zaman. Türkiye bir hukuk devleti. Hukukun biraz geç çalışma gibi bir huyu vardır. Türkiye’de bazen geci-kebilir ama her zaman işlevini görüyor. Bir de şunu bilmenizi isteriz. TUSKON üyeleri yanlış bir iş yapmıyor. Üretim yapıyorlar, ticaret yapıyorlar, ihracat yapıyorlar. İstihdam sağlıyor, vergi veriyorlar ve yaptıkları yüz kızartıcı hiçbir şey yok. Dolayısıyla kork-malarını gerektirecek bir şey yok. Onların üzüldüğü şey, vergi denetimine gelmeleri değil, bunun çok tarafgir şekilde ve yıldırma amacıyla yapılıyor olması. Rutin dışında,

çok özel ve maksatlı yapılıyor olması. Yoksa bunlar zaten rutin vergi denetimlerine tabi olan kurumlar.

-17 Aralık’tan bu yana neler yaşadınız? Nelerle karşılaşıyor üyeleriniz? TUSKON’un organize ettiği yurtdışı

fuarları iptal ediyorlar. Ekonomi Bakanlığı yapmıştı ihaleyi. Daha çok dış pazarlarda millî katılım sağlanması konusu ihale edil-miş, bunu üç kurum almıştı. Mesela biz de ihale sonucunda 14 tane fuarı düzenleme hakkını almıştık. Sonradan bu ihaleyi iptal ettiler ve diğer iki kuruma yine yapma izni verdiler, TUSKON’a vermediler. Yani hak edilen, kazanılan ihaleleri vermeme var.

-Sizin üyelerinizden alıp onlara mı verdiler? Yok, ihale yapmadılar. Bir kısmını onlara

verdiler. Bir kısmı hiç yapılmayacak şu anda. Bizim elimizdeki bir fuarı da yine başka bir yere özellikle verdiler, Çin’deki bir fuarı.

-Nasıl izah ediyorlar bunu peki? Kuralları, yönetmelikleri değiştiriyorlar.

Ve yapıyorlar. -Kabile devletini andırır gibi… Biz söylemlerimizde hep Türkiye kabile

devleti değildir diyoruz ama gerek içeride, gerek ekonomi yönetiminde, gerekse dış

Devlet fabrika ayarlarına geri döndü“28 ŞUBAT’TA İRTİCA DENDİ, 22 MİLYAR DOLAR BUHARLAŞTI, BUGÜN İRTİCANIN YERİNi PARALEL BAHANESİ aldı VE ÜLKE YİNE SOYULuYOR.” DİYEN TUSKON BAŞKANI RIZA NUR MERAL, İŞ DÜNYASINA YAPILAN BASKILARA TEPKİ GÖSTEREN ENDER İŞADAMLARIMIZDAN BİRİ.

TUSKON’UN EKONOMIYE TAHMINÎ KATKISI 30 MILYAR DOLAR. KURDUĞU TICARET KÖPRÜLERI ENGELLENEREK TÜRKIYE’YE ZARAR VERILIYOR.

33 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMpolitikadaki tavırlarda kabile devleti gibi bir yapı taşınıyor…

-Başka nelerle karşılaştı üyeleriniz? İhalelere sokmama durumu var. Hak

edişleri ödememe, geciktirme gibi bir uygu-lama var. Bir de madencilik, enerji, inşaat vs. alanlarda verilmiş lisansların iptal edilmesi konusu var. Gereksiz engeller çıkartma gibi şeyler var tabii.

-100 bin KOBİ’nin fişlendiği de yazıldı çizildi artık… TOBB’un yaklaşık 800 bin tane aktif

kayıtlı üyesi var. 100 bin bunun yüzde 15’ine tekabül eder yaklaşık. Bu kadar büyük bir kesime böyle ağır bir baskı yapılırken ticaret odalarından, sanayi odalarından ve TOBB’dan hiçbir ses gelmemesi son derece rahatsız edici. Çünkü bu insanlar yıllardır aidatlarını aksatmadan yatırıyor, yükümlü-lüklerini yerine getiriyor. Üyelerin bunlardan hizmet almak ve haklarını savunmalarını beklemek en doğal hakları. Maalesef bu kadar ağır bir zulüm, baskı ve yıldırma poli-tikası karşısında; oy verdikleri birlik ve benzer kuruluşların başkanlarından, üyelerinin hak-sızlık ve ayrımcılık karşısında savunulması ile alakalı en ufak bir şey gelmeyişi onları son derece rahatsız ediyor.

-Değişik ülkelerle ve kıtalarla Dünya Ticaret Köprüleri kurmuştunuz. Onlar ne durumda? Onlar devam ediyor. Dışişlerinin oraya

gelecek alıcıları biraz engelleme girişimleri var. Bu da Türkiye’nin bindiği dalı kesmesi demek. Yani mal almaya gelecek yatırımcıya bazı büyükelçilikler vize engeli çıkartıyor. Gerekçe olarak da ‘elektronik sistemimiz arı-zalı’ deniyor. Türkiye gibi bir ülkeye yakışıyor mu bu? Türkiye adına gerçekten çok onur kırıcı, imaj bozucu bir durum.

-Dükkânı kapatalım o zaman! O kadar da değil. Türkiye şu anda bindiği

dalı kesiyor. Bunlar hiçbir şeyle savunulamaz. Yani ölçü, izan, ekonomi, devlet yönetimi ile hiçbir şey ile izah edilebilir gibi değil.

-O zaman sormak lazım. Demokrasi ile eko-nomik kalkınma arasındaki ilişki doğrudan bir ilişki demek. Nasıl izah etmek gerekir bu ilişkiyi? Burada özellikle hukukun üstünlüğü

ve işlevselliği çok önemli. Yatırım yapacak insanlar özellikle haklarının korunacağına, gasp edilmeyeceğine inanmak istiyorlar. Buna inandıkları ülkelere daha çok yatırım yapıyorlar. Kanunlarında, kurallarında sık değişiklik yapılmayan ve yazılı olmayan ku-ralları bulunmayan ülkeleri tercih ediyorlar. Türkiye’de şu anda yazılı olmayan bir sürü keyfî kural var. Hatta kanunların ötesine geçerek, gördüğünüz gibi, az önce Anayasa ihlallerinden bahsettik. Yani Türkiye en üst düzeyde Anayasa’yı ihlal eden bir konumda şu anda. Böyle bir yerde insanlar kendi yatı-rımlarının güvende olacağını düşünmüyor ve dünyada tek yatırım alternatifi Türkiye değil. Bir sürü alternatif var. Ve son yıllarda Türkiye’ye yatırımcı gelmeyişinin, hele sıfır-dan, topraktan başlayan sanayi yatırımlarının artık olmamasının temelindeki sebep de bu.

Şu anda başlamış veya başlamak üzere olan yeni inşaat projelerine gelmiyor yaban-cılar. Niye? Çünkü inşaatı devam eden bir projenin dahi ruhsatının iptal edilebildiğini görüyorlar. Verilmiş bir ruhsatın, bir yıl iki yıl sonra, inşaat belli bir aşamaya geldikten sonra iptal edildiği tek ülke Türkiye. İkinci bir ülke duymadım ben. Dünyada ruhsatlar hesap edilir, kitap edilir, planlara, kanunlara, kurallara uyuyorsa öyle verilir. Ondan sonra o inşaat yapılır.

-Dünya Ticaret Köprüleri kurarak binlerce işa-damı ile görüşüyorsunuz. Türkiye’deki bu geliş-meler hakkında sizden bilgi isteyen oluyor mu? Bizim çok geniş iş dünyası irtibat ve

iletişim ağımız var. Yurtdışı seyahatlerimizde insanlar hemen Türkiye’deki durumu so-ruyorlar. Bir şeyler olduğunun farkındalar. Zaten medyadan izliyorlar, Türkiye’de neler olduğunu araştırıyor insanlar. Bu noktada biz de Türkiye’deki sıkıntıları, bazı yerlerde örtmek zorunda kalıyoruz. Aksi takdirde

insanlar bize böyle biraz garip bakıyorlar. Biz olabildiğince, ülkemizi de şikâyet eder ko-numa düşmeden, ama yalan da söylemeden işin içinden sıyrılmaya çalışıyoruz.

-TUSKON üyeleri iflas etse mutluluk duyacak bir cumhurbaşkanı var. Bu korkutmuyor mu sizi? Bizi korkutmuyor da üzüyor Türkiye

adına. Kaybeden Türkiye olacak burada. TUSKON üyeleri bundan dolayı iflas etmez, onu söyleyeyim. Büyümeyi bırakırlar, en kötü şartlarda yeni yatırımlarını yapamazlar. Ondan sonra paralarını mala, mülke, arsaya yatırırlar; ‘Ya yeter istihdam sağladığım bu ülkeye. Kazandırdım da kıymeti bilinmedi’ diyebilirler. Dolayısıyla insanların üretim, istihdam, yatırım, ihracat şevkini kırıyor

bunlar. -Yatırım, üretim şevki ne durumda şu anda? Kırıldı, kesinlikle kırıldı. Odalar Birliği’nin

7 Ağustos’ta yapılan 7. Ticaret ve Sanayi Şû-rası’nda başbakan, yatırımlar durursa biteriz diyor. Ve şu anda yatırımların yavaşlama sinyali var, çok ciddi. Özellikle teşvikli yatı-rımlarda. 2013’te ocak-mayıs döneminde 2 bin 172 proje teşvik başvurusu yapılmış iken, 2014’te 1704 proje başvurusu olmuş. Yani 478 tane daha az yatırım teşviki başvurusu yapılmış. Bu, yüzde 21,5 bir azalma demek. Bu dönemde yapılan yatırım tutarları da 32 milyar TL’den 20 milyar TL’ye düşmüş. Yani yüzde 27 de yatırım tutarında bir düşüş var. Başbakan ‘biteriz’ diyor ve şu anda Türkiye’yi bitirmeye doğru da götürüyorlar.

Bunun bir yansıması da ithalat-ihracat dengesinde görülebilir. İhracatın ithalatı kar-şılama oranı çok düştü. İlk 6 ayda yüzde 67. Haziran ayında yüzde 62,2. Nisanda 64,8’den aşağıya doğru düşüyor. Dış açık çok ciddi bir şey. İthalatla geçiniyoruz biz şu anda.

-Bir B planınız var mı bu yaşananlar karşı-sında? Planımız şu: Üyelerimize daha fazla hiz-

met vermek. Türkiye’nin etrafındaki çember daralıyor. Çok sıcak sularda seyrediyoruz ülke olarak. Çok hareketli bir coğrafyadayız ve dengeler sürekli değişiyor. İş yapma şartları her gün daha da ağırlaşıyor. Bizim bu ortamda yeni pazarlar oluşturma mecbu-riyetimiz var. Ortadoğu pazarlarının toplam ihracatımız içindeki payı hızla düşüyor şu anda. Onunla ilgili rakamlara bakacak olursak, 2004’te Yakın Doğu ve Ortadoğu pazarının ihracatımızdaki payı yüzde 12,5’ti.

2012’de yüzde 27,5 oldu. Bu zirve idi. 2013’te yüzde 23,4’e düştü. Bu sene de yılbaşından bu yana yüzde 4,5 daha bir düşüş gösterdi ihracat.

-Sokaktaki vatandaş bunu çok önemli görme-yebiliyor, çünkü hemen yansımıyor kendisine… Bakın çok az kaldı bunu algılamalarına.

Çünkü şu anda Türkiye ikinci büyük ihracatçı pazarı Irak’ta yüzde 50’den daha fazla bir daralma yaşanıyor. Sadece ihracat yapılama-ması, yeni sipariş alamama değil. Daha önce yapılmış satışların, teslim edilmiş malların paralarını alamama şeklinde bir risk var. Para kaptırma şeklinde. Satmış olduğunuz malın parasını alamazsanız hepsi zarara gider. Yani belki birkaç yılın kârını olduğu gibi kaybetme riski var. Bu da sektörlerde zincir-

leme iflaslara yol açabilir. Çünkü montanlar çok büyük, milyon TL’lik çekler ertelemeye çalışılıyor. Bunun da bir domino etkisi yapma ihtimali var Türkiye’de.

-Sade vatandaş açısından ekonomideki krizin sinyalleri nelerdir. Buna dair işaretler var mı? Bir kere şunu net izah etmek lazım. Şu

anda Türkiye’de bir kriz yok. Ama eğer tedbir alınmazsa, muhtemel bir iç veya dış, siyasi, ekonomik veya uluslararası sebeplerden birisi ile tetiklenebilecek bir olayla Türkiye sıkıntıya girebilir. Çünkü iş dünyasındaki gerilim artırılıyor. Serbest piyasaya müdahale had safhada. Halka açık şirketler batırılmaya çalışılıyor, müdahale ediliyor. Bunların hepsi birer etkendir ve kademe kademe iş dünyasında belli oranlarda tesirleri var. Bunların en büyük tesiri de insanların yatırım iştahını kapatması ve yurtdışındaki firmalar için Türkiye’yi güvenilir bir yatırım ülkesi olmaktan çıkarması. Üzülerek söylemek zorundayız; Türkiye şu andaki yapısı ile özellikle hukukun aşırı tahribata uğratılması, yolsuzlukların çok artması ve bunların ce-zalandırılmaması ve hatta ödüllendirilmesi, yolsuzlukları engellemeye çalışanların cezalandırılması… Bütün bunlar dünyada Türkiye’nin yatırım ortamı ile ilgili güveni sarsan faktörler. Dünyada da çok yoğun konuşulan bir konu. Sürekli sıcak para ile büyümek mecburiyeti olan, her ay yaklaşık 5 milyar dolar sıcak paraya ihtiyaç duyan, bu para art arda iki ay gelmezse sıkıntıların baş gösterebileceği bir ekonomimiz var. Yani çok bağımlı bir ekonomimiz var.

-Dünya ekonomi piyasalarında Türkiye’yi ilgi-lendiren gelişmeleri de bir değerlendirelim.

Türkiye’yi yakından ilgilendiren hangi riskli gelişmeler var? Dünyada özellikle sıcak paraya ihtiyaç

duyan gelişmekte olan ekonomilerin hepsi-nin diken üzerinde olduğu bir dönemdeyiz. Dünyanın en büyük fonlama kaynaklarından biri olan ABD, ayda 100 milyar dolar piyasaya nakit enjekte ederken şimdi bu rakam 25 mil-yar dolara düştü. Ekim ayına kadar da bunun sıfırlanacağını söylüyorlar. Ve ayrıca bununla da kalmayıp dolar faizlerini artıracaklarını belirtiyorlar. Bunların her ikisi de dünyadaki döviz likiditesini azaltacak adımlardır ve bu adımlar gelecek. Bu adımlar geldiği zaman Türkiye’nin cari açığını fonlaması, kaynak bulması zorlaşacak ve kaynak maliyetleri de yükselecek. Onun için de önümüzdeki

dönemler, Türkiye gibi gelişmekte olan ve dış açık veren ekonomiler için daha sıkıntılı günler olabilir.

-Zaten cari açıkta bir sıkıntımız var… Evet. Şu anda onun kapanacağına dair de

bir gösterge yok. Biraz azaldı ama şu anda 12 aylık cari açık 52 milyar dolar. Bu da fazlasıyla risk oluşturuyor.

-Bunun dışında sıkıntı oluşturabilecek hangi sektörler söz konusu? Konutta bir arz talep uyuşmazlığı var.

Üretilen konutlar daha çok lüks segmentte, ihtiyaçlar ise alt segmentte. Lüks segmentte konut fazlalığı var. Sıkıntı çıkarsa orada çıkar. Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği’nin (KONUTDER) rakamları var. Metrekaresi sıfır ile 1263 TL arasında olan konutlara yılda 72 bin talep var; ama arz yok denecek kadar. Metrekaresi 1263 TL ile 2 bin TL arasında olan konutlara olan ihtiyaç yılda 8 bin. Arz ise 10 bin 800. Burada çok büyük bir arz fazlası yok. Metrekaresi 2 bin ile 5 bin TL arasında olanlarda talep 8 bin, arz ise 63 bin 400. Burada 55 bin 400 tane konut fazlalığı var. Metrekaresi 5 bin TL’nin üzerinde olanlarda talep yılda 8 bin, arz ise 31 bin 400. 23 bin 400 arz fazlalığı da burada var. Bu da tabii gizli gizli iç ve dış fay hatlarındaki gerilimi artırıyor. Bunların birer tetikleyici sebebe ihtiyaçları olacak. Ülke olarak hazırlıklı olmamız lazım. Ama şu anda uygulanan politikalar da iç-dış fay hatlarındaki gerilimi artırmaktan öte anlam taşımıyor. Konutun dışında tarım önemli. Özellikle kuraklık tarımı olumsuz etkiliyor. Artı, kuraklık enerji piyasasını etkileyecek. Enerji maliyetleri artacak.

TUSKON’UN EKONOMIYE TAHMINÎ KATKISI 30 MILYAR DOLAR. KURDUĞU TICARET KÖPRÜLERI ENGELLENEREK TÜRKIYE’YE ZARAR VERILIYOR.

34 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMGEÇİŞ DÖNEMİ KABİNESİ2015’e kadar anayasal kurumlar, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin demokratik testten geçeceği yeni bir geçiş dönemine girmiş bulunuyoruz.

IDRIS GÜRSOY

1Kim seçilseydi Recep Tayyip Erdo-ğan’ın 28 Ağustos Perşembe günü

Meclis kürsüsünden ettiği yemini edecekti. Yürürlükteki 82 Anayasası cumhurbaşka-nının yetkilerini belirliyor. Yeminde kabaca sınırlar çizilmiş. Cumhurbaşkanı hukukun üstünlüğüne, demokrasiye bağlı kalarak gö-revini tam bir tarafsızlıkla yapmak zorunda. Ancak Erdoğan aday olduğu günden bu yana daha önceki cumhurbaşkanlarından farklı olacağının sinyallerini veriyor.

Anayasa’nın açık emrine rağmen maz-batayı alıncaya kadar AKP genel başkanlığını yürüttü. Partisinin olağanüstü genel kongre-sine katıldı. MHP ve CHP’yi eleştirmekten geri durmadı. Kongrede sandığa giderek oy kullandı. Davutoğlu’na ‘vekâlet’ verinceye kadar da 12. Cumhurbaşkanımız ‘Başbakan’ olarak ülkeyi yönetti. Erdoğan, kongrede Yargıtay ve HSYK’yı hedef aldı, onları bir grup ‘Haşhaşi’nin elinde oyuncak olmakla suçladı. Adli yıl açılış törenine katılmaya-cağını açıkladı. 77 milyonu kucaklayacağım sözü lafta kaldı, ilk icraatı medyanın bir bölümüne akreditasyon uygulamak oldu.

Erdoğan’ın başkanlık ettiği son bakanlar kurulunda bakanların, son MYK’da da parti yönetiminin istifaları ‘nezaketen’ alındı. Yeni Genel Başkan ve Başbakan Davutoğlu’nun kendi çalışma arkadaşlarını özgürce belirle-mesi için bu nezaket gerekiyordu.

Yeni başbakana hükümeti kurma görevi verildikten bir gün sonra onaylanan kabine âdeta ‘savunma ve savaş kabinesi’ydi. Er-doğan, ülkeyi seçime götürecek bir geçiş hükümeti kurdurdu.

Her bir isim okunması gereken önemli mesajları barındırıyor. 29 Ağustos’ta açık-lanan bakanlar kurulu hiç kolay oluşmadı. Başbakanlığı devreden Erdoğan’ın kaygı ve hassasiyetleri, yeni Başbakan Davutoğlu’nun başarılı olma ve ‘kukla olmama’ çabası isim belirleme işini hayli zorlaştırdı.

Partide henüz su yüzüne çıkmamış Erdoğan sonrasına dönük kutuplaşmalar, gruplaşmalar var. Erdoğan’ın bunlar arasında dengeyi kurması gerekiyor. Dengelerin çakıştığı noktalarda ince hesaplar devreye

giriyor. Kim potansiyel lider adayı, kim küskünlükle partiden ayrılabilir, kim kovsan da gitmeyecek durumda, kim daha çok hata yapmış, kim daha çok yüz kızartıcı işe bulaşmış, kim gemileri yakıp gelmiş yani özetle kim kendini daha çok bağlayacak adımlar atmış, kim özgür davranacak kadar sade kalmış hepsi ince hesaplarla ölçüldü biçildi. Yeni kabinenin çizdiği tablo özetle şu: Ankara’da dış ve iç politikalarda bir değişiklik beklenmiyor.

Yargıya müdahale ettiği iddiası ile hakkında fezleke hazırlanan Bekir Bozdağ Adalet Bakanlığı’nda, 28 Şubat’ın illegal Batı Çalışma Grubu benzeri bir yapılanma ile (Kozmik Çalışma Grubu) devlette fişleme ve tasfiyeleri gerçekleştiren Efkan Ala İçişleri Bakanlığı’nda kaldı. Çözüm sürecinin koor-dinatörü Beşir Atalay’ın yerine Yalçın Ak-doğan ikame edildi. Numan Kurtulmuş’un yükselişi devam etti, Başbakan Yardımcısı oldu. Paralel yapı ile yeterince mücadele et-mediği için AK-Trollerin hedefi olan Hayati Yazıcı ile yollar ayrıldı. Bülent Arınç dışarıda bırakılmayarak muhtemel rahatsızlıkların önü kesildi. Piyasaların vereceği tepkiden korkularak Ali Babacan ve Mehmet Şimşek ekonomi yönetiminde bırakıldı. Her kabi-nede ismi gündeme gelen Nurettin Canikli nihayet muradına erdi. Ama ekonomi ya da maliye değil gümrüklere atandı. Eski AKP Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım, Davutoğlu hükümetinin politikalarda köklü değişiklikler yapmayacağını belirtiyor. “Dış dünyanın mevcut kadrolara güvenini muhafaza etmek için Babacan ve Şimşek’e dokunulmadı. Ala, Bozdağ, Akdoğan’la da çözüm süreci ve ‘paralel yapı’ adı verilen ha-

yaletle mücadeleye devam edilecek.” diyor.Davutoğlu geçiş kabinesi ile ne kadar

başarılı olabilir? 2002’de iktidar olduğu ilk dönemde AKP’ye ulusal ve uluslararası destek tamdı. Pek çok aydın, yazar ve kanaat önderi Erdoğan’ın ülkeyi demokratikleştire-ceğine inanıyordu. Söylemler, parti programı ve icraatlar da desteği hak ediyordu. Yeni anayasa çalışmaları başlatıldı, AB’ye tam üyelik imzaları atıldı. Yolsuzluklarla mü-cadele sözü verildi. İkinci dönemde Türk siyasetindeki kadim hastalıklar AKP’yi de buldu. Erdoğan’da otoriterleşme ve yozlaşma eğilimi başladı. AKP lideri eleştirileri dikkate almadı. Parti kurucularının da içinde olduğu pek çok kişi ile yollar ayrıldı.

2011’de parti kabuk değiştirdi. AKP ve liderine hakaret edenler belli yerlere getirildi. Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in ‘dar oligarşik kadro’, Bülent Arınç’ın ‘yeni yetme-ler’ dediği bir grup ipleri eline aldı. Gezi’de toplumun sol, Alevi ve liberal kesimleri de nefret söyleminin hedefi oldu. 10 yılda 147 defa Kamu İhale Kanunu değişti, Sayıştay denetim yapamaz hâle geldi.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruş-turması yeni bir kırılmanın başlangıcıydı. İktidar AKP’yi başkalaştırdı. Eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, “Servet, şehvet ve şöhret arzusu insanları yoldan çıkarır.” uyarısı boşa değildi. 4 baka-nın adının karıştığı 17 Aralık’taki yolsuzluk soruşturmalarına müdahale edildi. Anayasa ve hukuk askıya alındı. Emniyet, adliye ve millî eğitimde binlerce insan cadı avının kurbanı oldu.

Erdoğan, 28 Ağustos’ta şaşaalı, benzeri görülmemiş devlet törenleriyle Köşk’e çıksa

da 2002’deki ulusal ve uluslararası destek yok arkasında. Dünyanın etkin gazetelerinde uzun süredir hakkında tek olumlu makale çıkmıyor. Aksine otoriter yönetimi eleştiri-lerin hedefi. ‘AKP, terör örgütlerine destek veriyor’ haberleri ile kuşkular büyütülüyor. Köşk’teki devir teslim törenine AB ülkeleri

DAVUTOĞLU ILE YENI AKPAhmet Davutoğlu ile birlikte AKP’de bir tasfiye süreci yaşanacak. Partiyi kuran dört isimden Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktı. Abdullah Gül, 7 yıllık cum-hurbaşkanlığının ardından en azından 2015 se-çimine kadar köşesine çekildi. Bülent Arınç üç döneme takıldığı için 2015’te milletvekili adayı olamayacak. Eski Başbakan Yardımcısı ve Ma-liye Bakanı Abdüllatif Şener partiden ayrılmıştı. AKP’de aralarında bakanların da bulunduğu 70 isim de 2015 seçimleri öncesi aktif siyase-te veda edecek. ‘Tasfiye’ olarak nitelenen ve 2015’te aktif siyasetten kopacak isimler şöyle:KABİNE: Bülent Arınç, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Ali Babacan, Ömer Çelik, Mehdi Eker, Faruk Çelik, Mevlut Çavuşoğlu, Hayati Yazıcı, Taner Yıldız.PARTİ YÖNETİMİ: Abdülkadir Aksu, Hüse-yin Çelik, Salih Kapusuz, Bülent Gedikli, Reha Denemeç, Nükhet Hotar, Haluk İpek.MİLLETVEKİLLERİ: Cemil Çiçek, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Binali Yıldırım, Egemen Bağış, Suat Kılıç, Hüseyin Tanrıverdi, Edip Uğur, Fatma Şahin, Nurettin Canikli, Mustafa Elitaş, Burhan Kuzu, Nimet Baş, Recep Ak-dağ, Necati Çetinkaya, Sadık Yakut, Vecdi Gönül, Nafiz Özak, Mehmet Ali Şahin, Sefer Üstün, Cevdet Erdöl, Mustafa Ataş, Halide İncekara, Sait Açba, Ruhi Açıkgöz, Rıza Ala-boyun, Fahrettin Poyraz, Vahit Kiler, Bayram Özçelik, Ali Küçükaydın, Mehmet Daniş, Ünal Kaçır, Enver Yılmaz, Nevzat Pakdil, Hak-kı Köylü, Muzaffer Baştopçu, Fehmi Kinay, Mehmet Katsal, Nusret Bayraktar, Şaban Diş-li, Yılmaz Demir, Mustafa Demir, Ahmet Yeni, Afif Demirkan, Yahya Akman, Şükrü Ayala, Zeyit Aslan, Köksal Toptan, Ziyaettin Akbulut, Mehmet Sarı, Kerim Özkul, Harun Tüfekçi, Hasan Ali Çelik, Murat Yıldırım.

Numan Kurtulmuş ve Nurettin Canikli nihayet bakan oldu. Ancak beklentilerin aksine ekonomi ve maliyeyi alamadılar. Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Beşir Atalay’ın yerine ‘Çözüm Süreci’ne nezaret edecek. Volkan Bozkır ise AB Bakanı koltuğuna oturdu.

35 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM62. HÜKÜMET’IN BAKANLAR KURULUBaşbakan: Ahmet DavutoğluBaşbakan Yardımcısı: Bülent ArınçBaşbakan Yardımcısı: Ali BabacanBaşbakan Yardımcısı: Yalçın AkdoğanBaşbakan Yardımcısı: Numan KurtulmuşAdalet Bakanı: Bekir BozdağAile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Ayşenur İslamAvrupa Birliği Bakanı: Volkan BozkırBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Fikri IşıkÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Faruk ÇelikÇevre ve Şehircilik Bakanı: İdris GüllüceDışişleri Bakanı: Mevlüt ÇavuşoğluEkonomi Bakanı: Nihat ZeybekciEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Taner YıldızGençlik ve Spor Bakanı: Akif Çağatay KılıçGıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Mehdi EkerGümrük ve Ticaret Bakanı: Nuretin Canikliİçişleri Bakanı: Efkan AlaKalkınma Bakanı: Cevdet YılmazKültür ve Turizm Bakanı: Ömer ÇelikMaliye Bakanı: Mehmet ŞimşekMillî Eğitim Bakanı: Nabi AvcıMillî Savunma Bakanı: İsmet YılmazOrman ve Su İşleri Bakanı: Veysel EroğluSağlık Bakanı: Mehmet MüezzinoğluUlaştırma, Denizcilik ve Haberleşme

ve ABD’den katılımın düşük düzeyli olması da Erdoğan’a bakışın dışa vurumu sayılabilir.

62. hükümeti kuran Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu önümüzdeki yaz yapılacak genel seçime kadar ekonomi, eğitim, terör, mülteciler ve dış politikada zor problemler bekliyor. 49 rehine İŞİD’in elinde. Almanya, Türkiye’yi dinlediğini itiraf etti. Yeni baş-bakan, başarılı olabilmek için Anayasa’daki yetki ve sorumluluklarını kullanmak isteye-cektir. ‘Paralel yapı’ ile mücadele sözü verdi; ancak ağzından çıkan, “Milletin hakkına uzanacak eli, kardeşimizin eli olsa koparırız.” cümlesi Erdoğan’ı hoşnut etmedi. Davutoğ-lu’nun yolsuzluklara adının bulaşmaması, şeffaf yönetim ve denetimin önüne açabilir. Son bir yılda AK Parti ve hükümet bütün büyük sorunları Erdoğan karizması ve toplumdaki karşılığı ile örttü. Davutoğlu aynı performansı gösteremeyebilir. Şimdilik Hizmet Hareketi gibi görülse de cadı avının MHP, CHP dâhil, demokratik bütün yapıları kapsaması toplumda derin yaralar açıyor.

1. Olağanüstü Kongre ile Erdoğan dönemi kapandı. AKP’de taşlar yerinden oynadı. Süleyman Soylu eli ile partinin yeni-den dizayn edilmesi tepkilere sebep oluyor. Genel başkanlık yolu kesilse de Abdullah Gül, siyasete dönecek. Pek çok AK Partili, gerilimden, cadı avından rahatsız; hukuktan, demokrasiden uzaklaşmayı tasvip etmiyor. Erdoğan baskısı azaldığında, parti içinde bu görüşler daha fazla seslendirilecektir. Ekim ayındaki HSYK seçimlerinden yargı bağımsızlığına yol açacak bir sonuç çıkabilir. Kuvvetler ayrılığı tesis edilirse ülkede güven ve huzurun yolu açılır.

Peki, ya Erdoğan baştaki Cumhurbaş-kanlığı yeminine sadık kalmaz, yetkilerini aşar; parti, hükümet, devletin erkleri üze-rinde hâkimiyet kurmaya çalışırsa ne olur? Anayasal kurumlarla ve Ahmet Davutoğlu ile çatışma kaçınılmaz görülüyor. Üstelik kural dışı müdahalelere toplum tepki gösterebilir, olumlu imajı erozyona uğrar. Otoriterleşen ülke daha da yalnızlaşır. Toplumsal çatış-malar artar, sorunlar derinleşir. Davutoğlu hükümeti ile birlikte 2015’e kadar anayasal kurumlar, siyasi partiler ve sivil toplum ör-gütlerinin demokratik testlerden geçeceği bir geçiş dönemine girmiş bulunuyoruz. Türkiye, ‘paralel yapı’ tehlikesiyle değil, daha otoriter bir rejime geçme seçeneğiyle karşı karşıya...

ÖZGÜR TAŞÇIOĞLU CENEVRE

124 Temmuz 1923 tarihinde imza-lanan Lozan Antlaşması modern

tarihimizde önemli bir kilometre taşı. Mi-sak-ı Millî sınırları içinde yer alan Musul ve Kerkük’ün kaybedilmesi Lozan’ı başarı olarak görenler için bir handikap. Keza Yunanistan’dan İzmir ve çevresinde sebep olduğu yıkımın tazmi-natının alınamaması da öyle... İsterseniz 12 Adalar’dan hiç bahsetmeyelim bile. Ama kapitülasyonla-rın kaldırılması, nü-fus mübadelelerinin netleşmesi ve tabii ki Batılı devletlerin Tür-kiye Cumhuriyeti’ni tanıması açısından Lozan Antlaşması’nı görmezden gelmek mümkün değil. Lo-zan Antlaşması yapılırken, Türk he-yetinin Ankara ile görüşmelerini İn-gilizlerin rahatlıkla dinlediklerini ve masadaki pazarlık güçlerini bu sayede artırdıklarını biliyor muydunuz?

20 Kasım 1922’de açılışı yapılan Lozan Konferansı iki bölümde toplam sekiz ay sürdü. Taraflar masaya birçok kez savaş kartlarını sürdü. Türk heyetini temsil eden İsmet İnönü’nün karşısında kendisinden 25 yaş büyük, diplomasi kurdu olarak ün salmış dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon vardı. Konferansa başkanlık eden Curzon’un hedefinde Fransa ve İtalya ile ortak hareket ederek Sevr Ant-laşması’nda yer alan maddelere benzer isteklerde bulunarak ülkesine diplomatik zafer kazanmış bir siyasetçi olarak dönmek vardı. Diplomasi alanında tecrübesi olma-yan İsmet Paşa’nın en büyük dayanağı ise kazanılan millî mücadele idi.

Lozan görüşmelerinde İtilaf Devletleri kendi aralarında birlik kurarken Türkiye si-yasi açıdan tek başına kalmıştı. Bu durumu fark eden İsmet Paşa ilerleyen zamanlarda İngiltere’yi yanlarına çekmek için Musul meselesini İngilizlerin kontrolünde olan Milletler Cemiyeti’ne havale etmeyi kabul etti. Siyasi anlamda yalnız kalan, diplo-maside tecrübesiz Türk heyeti bir başka talihsizliği Ankara ile haberleşmesinde

yaşıyordu. Zira dönemin teknolojik şart-larında haberleşme telsiz sistemi ile iki hat üzerinden gerçekleşiyordu. Konferansın birinci döneminde üç ay süresince Lo-zan’dan Ankara’ya bilgilendirme ve görüş sormak için 320 telgraf çekildi. Ankara’da dönemin başbakanı Rauf Orbay ise İsmet Paşa’ya bilgi ve talimat vermek için 388

telgraf çekti.O yıllarda Avrupa’dan çekilen telgraf-

ların Ankara’ya ulaşmasını sağlayan iki hat var. Biri Akdeniz üzerinden İngilizlerin işlettiği ‘Eastern Hattı’. Diğeri ise Fran-sızların işlettiği ‘Köstence Hattı’. Türk heyeti başlarda Romanya üzerinden geçen hattı kullansa da iletişim kopuklukları ve Fransızların çıkardığı zorluklar üzerine Eastern Hattı’nı kullanmaya mecbur kaldı.

İngilizlerin işlettiği telgraf hattından haberleşen Türk heyeti her ne kadar şifreli bir sistem kullansa da o dönem itibariyle bu konuda uzmanlaşmış İngiliz istihba-ratının şifreleri çözmesi çok kolay oluyor. Telgraf hatlarına giren istihbaratçılar Lozan ve Ankara arasındaki haberleşmeyi öğrenerek başta konferansın başkanı Lord Curzon’u ve ikinci dönemde başkanlık yapan İngiliz delege Horace Rumbold’u bilgilendiyorlardı. Akademisyen Fatma Müge Göçek, Lozan Konferansı’nın ana-lizini yaptığı bir makalede, İngiliz istihba-ratının sağladığı bilgiler için Lord Curzon ve Rumbold’un, paha biçilemez değerde olduğu yorumunda bulunduklarını iletir. Rumbold’a göre bu dinlemeler sayesinde Lozan’daki İngiliz heyeti karşısındakinin

elini okuyabilen bir briç oyuncusunun konumunu kazanmıştır.

Belgelerle Lozan kitabının yazarı Sevtap Demirci ise Lozan’da yaşanan istihbarat zaafını kitabında şöyle anlatıyor: “Türk tarafı saat 10.15’te bir telgraf çekmiş. Saat 10.30 ve 15-20 dakika sonra bu telg-raf aynen açılmış, okunmuş, İngilizceye

çevrilmiş, daktilo edilmiş ve Lord Curzon’un masasında! Bütün telgraflar…”

Lozan’dan günümüze ne değişti?

İstihbarat zaafları sadece Lozan’la sınırlı kalmıyor. Şubat ayında konferansa ara verilirken heyetler ülkelerine dönüyor. Ankara’da ise hararetli tartışmalar var. Deyim yerindeyse kıyametler kopuyor. İlk Meclis’te mebus-lardan İsmet Paşa’ya büyük itirazlar geliyor. İki hafta boyunca Meclis’te gizli celseler yapılıyor, kuş uçurtulmuyor ve gece gündüz Lozan tartışılıyor. Sevtap Demirci

kitabında Ankara’daki gizli celse tu-tanaklarının da İngilizler tarafından servis edildiği ve aynı gün İngiliz diplomatların masalarına ulaştırıldığı bilgisine yer verirken bir kez daha şaşkınlığını dile getiriyor. Demirci,

Lozan’dan çekilen telgrafların okunmasının anlaşılabilir olduğu fakat Ankara’daki gizli görüşmelerin tamamının aynı gün servis edilmesini okurların takdirine bıraktığı notunu düşüyor.

Son haftalarda Alman medyasında birçok farklı yayında yer alan Tür-kiye’nin Alman Dış İstihbarat Teşkilatı (BND) tarafından yıllardır dinlendiği iddiası Alman makamları tarafından doğrulandı. Öte yandan iktidardaki CDU’nun önemli ismi ve Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach’ın “BND’nin Türkiye’yi takip etmesi, dinlemesi için yeterli nedeni var.” açıklaması karşısında bile Türk yetkililerin suskunluğu tercih etmesi akıllara farklı sorular getiriyor.

Mısır’daki darbe sonrası ipleri tamamen koparan Türkiye’nin Mursi yönetimine darbe ihtimalinin olmadığı mesajını ver-mesi, son dönemde bir anda parlayan IŞİD terör örgütünün Musul’daki konsolosluğu-muzu basarak çalışanları rehin alması, en son Lice’de Mahsum Korkmaz heykelinin önceden istihbaratının yapılamaması son-rası yaşanan toplumsal gerilimler istihbarat teşkilatımızın seviyesinin hâlen Lozan yıl-larındaki gibi olduğunu şüphesini artırıyor.

‘Zafer mi yoksa hezimet mi’ olduğu tartışıladursun, Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılı devletler tarafından ilk kez tanınması

anlamına geliyordu. Peki, antlaşmanın TC’nin bir başka ilki, ‘ilk telekulak zafiyeti’ olduğunu da biliyor muydunuz?

36 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYA

IŞİD: SINIRDAKİ DÜŞMANTürkiye-Suriye sınırına dayanan IŞİD, Kilis-Azez-Halep koridorunu ele geçirip Ankara’nın yanı sıra Suriyeli muhalifl ere de hayati darbe indirmeyi planlıyor.MESUT ÇEVIKALP

1Suriye-Irak coğrafyasında ‘seri’ ve ‘sürpriz’ eylemlerle varlığını tescille-

yen radikal Selefî Irak-Şam İslam Devleti Örgütü (IŞİD) rotayı Türkiye’ye kırdı. Ön-ceki hafta Kuzey Irak’ta, Kürt bölgesine doğru ilerleyişi ABD bombardımanıyla ke-silen örgüt gözünü Suriye-Türkiye sınırına çevirdi. Irak’taki savaşçıların bir kısmıyla Kuzey Suriye üslerini takviye etti. Aslında 15 Ocak’tan bu yana sınır kenti Rakka’dan ayrılmamıştı. Yeni olan IŞİD’in ‘Halep-Azez koridorunu hedefe koyması. Azez Halep’in sınır ilçesi. Esselame Sınır Kapısı üzerinden Halep’i Kilis’e bağlıyor. Kilis-Azez-Halep koridoru iç savaşın patlak verdiği Mart 2011’den bu yana hayati bir görev üstlendi. Zira Türkiye’de toplanan küresel insani yar-dımlar bu koridor üzerinden ulaştı Suriyeli-lere. Koridor, Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) için de hayati önemde. Çünkü burası elinde kalan son lojistik/ikmal güzergâhı! Hatta sadece ÖSO için de değil, bütün Suriye mu-halefetinin kordon bağı! IŞİD bu stratejik koridoru ele geçirip Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’nı devre dışı bırakarak Suriye muha-lefetine hayati bir darbe indirmeye çalışıyor.

Azez-Halep Koridoru Türkiye açısından da hayati önemde. Öncüpınar’a 5 km mesa-fedeki Azez düşerse Türkiye El Kaideci terör unsurlarıyla sınır komşusu olacak! Daha da önemlisi Suriye’deki nüfuzu azalacak. Radikal savaşçıların Türkiye’ye giriş-çıkışları artacak. Sınır boyunda kaçakçılık, insan tica-reti, radikalizm gibi bulaşıcı suçlar artacak. Örgütün Türkiye’den savaşçı devşirmesi kolaylaşacak. Ezcümle Ankara’nın Suriye iç savaşından kaynaklanan hasarı artacak. IŞİD açısından Türk sınırında var olmanın başka anlamları da var. Afganistan’daki Taliban örgütünün Pakistan-Afganistan

sınırındaki ‘Veziristan’da hayat bulduğunu bilen örgüt Suriye-Türkiye sınırında kendine ‘güvenli liman’ oluşturmaya çabalıyor. Yani ikinci bir Veziristan oluşturmayı planlıyor. Böylece Şam’da rejim değişse bile Türki-ye-Suriye sınırında varlığını ‘de facto’ olarak sürdürebileceğini düşünüyor. Dahası Türk sınır kapılarını ‘Hilafeti’ni ihraç rampası olarak görüyor. Örgüt sınırı ele geçirmeyi Türkiye’ye, Avrupa’ya hatta dünyaya yayıl-manın ilk adımı olarak görüyor!

Gidişatı doğru okuyan Batı başkentleri IŞİD’ın sınır boyundaki hamlelerini ya-kından izliyor. ABD gibi Avrupa da Türk hükümetinden yaklaşık 2 yıldır sınırları ‘sıkı’ tutmasını talep ediyor. Lübnan ve Ürdün sınırını test eden IŞİD’in Türkiye sınırını gözüne kestirdiğini ileri sürüyorlar. Buna karşın ‘Ankara’nın uyarılara kulak

asmadığını’ dillendiriyorlar. Türkiye’yi, Beşşar Esed’i devirme pahasına radikal savaşçıların Suriye’ye geçişine ‘göz yum-makla’ eleştiriyorlar. Türkiye sınırlarında rahat hareket eden IŞİD’in sadece geçen ay eylemci sayısını 6 bin artırdığı iddia ediliyor. Bunların en az 2 bini Avrupa’dan gelen savaşçılar. İngiliz yetkililer, her ay en az 30 vatandaşlarının IŞİD safında savaşmak üzere Suriye’ye geçtiğini tespit ettiklerini itiraf ediyor!

IŞİD’in önceki hafta Amerikalı gazeteci James Foley’i hunharca katletmesi sahadaki denklemi değiştirdi. Zira Washington yö-netimi bu girişimi ABD’ye doğrudan saldırı olarak algıladı. Bir taraftan saha ajanlarına ‘faili bulun’ emri verdi, diğer taraftan IŞİD stratejisini gözden geçirmeye yöneldi. Zira Türkiye gibi ABD’de de IŞİD konusunda

yanıldığını gördü. Esed rejimine karşı sa-vaşacağını öngördüğü örgüt bugüne kadar rejime dokunmadı. Aksine ÖSO ile muhalif Kürt gruplarla savaşıp Esed rejimini ipten aldı!

Irak örneğinden hareketle basit hava saldırılarıyla IŞİD’i frenleyemeyeceğini gö-ren Washington, dünyayı işbirliğine çağırdı. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ‘IŞİD daha önce yüzleştiğimiz tehditlerin çok ötesinde!’ diyerek ittifaka dair ilk sinyali verdi. Aynı günlerde benzer bir açıklamada bulunan ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey de Suriye’deki üsleri vurulmadan IŞİD’in ‘ezilemeyeceğini’, düzenlenecek olası küresel operasyonda bölge müttefi kleri Ürdün, Türkiye ve Arabistan’dan da yardım beklediklerini vurguladı. Ulaştığımız üst düzey Türk yetkili, ABD’den Ankara’ya bu yönde bir talep gelmediğini belirtti. Türkiye sınırına dayanan IŞİD’in Avrupa açısından da tehdit olacağını doğruluyor: “Örgüt Azez-Halep bölgesini alırsa sadece kâfi r gördüğü Türkiye’yi değil, Türkiye üzerinden Batı dünyasını da hedefe koyacak. Kolektif mücadele olmazsa IŞİD ile baş edilemez artık!”

Asimetrik savaş uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, IŞİD’in saha şartlarına, bölgesel konjonktüre göre stratejisini revize etti-ğini vurguluyor: “Irak’ta silahlı pikapları ABD hava unsurlarına kolay hedef olunca Halep-Rakka’ya havadan vurulması daha güç motosikletli unsurlarla girdiler. Diğer taraftan sınırı, ikmal koridorlarını zapt etmek de çok stratejik bir hamle. Böylece ÖSO’nun yanında Türkiye’nin de elini zayıfl atabilir. Yeni savaşçılar devşirebilir. Sınır kaçakçılığından istifade maddi varlığını artırabilir. Dolayısıyla bu hamle bize IŞİD’in stratejik olarak ve askerî akılla hareket etti-ğini gösteriyor.”

IŞİD’in etkili olduğu alan

37 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYAİngiliz halkından İsrail’e silah satılmasına tepkiGazze saldırısı, İsrail ile İngiltere arasında temeli 1917’ye uzanan silah kardeşliğini gün yüzüne çıkardı! Filistinlilerin İngiliz ilahlarıyla öldürülmesinden rahatsız olan İngilizler, her yerde “İsrail’i silahlandırmayı bırakın!” pankartları açıyor.

AYTEN DENIZ LONDRA

1İsrail’in Gazze’ye karşı 8 Tem-muz’da giriştiği ‘Koruyucu Hat Operasyonu’

51. gününde imzalanan ‘ucu açık’ ateş-kesle sona erdi. 26 Ağustos itibariyle sona erse de savaşın Gazzeliler üzerindeki etkisi uzun yıllar sürecek. Zira Gazze Şeridi’ne gelişmiş silahlarla saldıran İsrail ordusu açık hava hapishanesini andıran şehirde taş üstünde taş bırakmadı âdeta. Çoğunluğu sivil 2 bin 142 Filistinliyi katletti, 11 binini de yaraladı. Yerleşim mekânları başta olmak üzere bölgenin tüm altyapısını tahrip etti. 13’üncü denemede sağlanan ateşkesle böl-geye sükûnet gelse de sessizliğin kısa süre-ceğini öngörenler de yok değil! Tel Aviv’in Hamas ile anlaşmasını inandırıcı bulmayan bu çevreler, vakti geldiğinde Filistin’i yine suni bahanelerle vurabileceğini söylüyor.

51 gün süren yoğun bombardıman İsrail’in örtülü destekçilerini de gün yüzüne çıkardı. Bu anlamda ana silah tedarikçi-lerinden İngiltere, eleştirilerin odağında yer aldı. Silah Ticaretine Karşı Mücadele (Campaign Against Arms Trade / CAAT) kuruluşu, İngiliz hükümetinin 2010’dan bugüne İsrail’e 42 milyar sterlinlik silah satışına izin verdiğini duyurdu. Son bir yılda 10 milyar sterlinlik silah satışının ger-çekleştiğini vurguladı. Ezcümle Filistinlileri katleden İsrail bombalarının bir kısmını İngiltere vermişti…

İngiliz milletvekillerinden pek çoğu orantısız Gazze saldırısından ötürü İsrail’i kınadı. İngiltere’nin çifte tavrına tahammül edemeyen İnanç ve Toplumlar Bakanı Sa-yeeda Hussain Warsi istifa etti. Koalisyon ortağı Başbakan Yardımcısı Nick Clegg ile Ticaret Bakanı Vince Cable de Tel Aviv’in ‘çizgiyi aştığını’ söyledi. Ayrıca silah ti-caretine karşı bir hareket olarak doğan Silah Ticaretine Karşı Mücadele (CAAT), Gazze’deki katliamlar son bulana kadar, İngiltere’nin İsrail’le silah ticaretini durdur-masına yönelik bir kampanyaya soyundu. Londra merkezli CAAT, daha önce de Ukrayna, Suriye gibi katliamların yaşandığı ülkelere silah ticaretini durdurmaya yönelik kampanyalarla öne çıkmıştı. Gazze kam-panyası halk tabanında büyük ilgi gördü. Hatta Meclis’teki İsrail’in Dostları grubu-nun dışındaki milletvekillerinin ağırlığı en azından saldırılar devam ederken satışın durdurulması gerektiği tezini savundu. Ama tepkiler bununla sınırlı kaldı. Hükümet, politikasını değiştirmedi, İsrail’e silah-mü-himmat satışını sürdürdü.

CAAT Sözcüsü Andrew Smith, iki ülke arasındaki silah kardeşliğini şöyle özetliyor: “İngiltere ile İsrail arasındaki silah ticareti 10 yıllardır devam ediyor. Bu politik ilişkiler aynı zamanda çok güçlü bir askerî ilişkiyle payanda altına alınmış durumda… Ama bu durum yeni de değil. İngiliz hükümeti 10 yıllardır İsrail’i destekliyor. Blair, Brown ve selefleri buna benzer şekilde İsrail’in savaş siyasetine gözü kapalı destek sağladı.”

İngiltere geçen 6 yılda İsrail’e yaklaşık 8 milyar sterlinlik silah-askerî malzeme sattı. Martta Başbakan David Cameron da İngiltere-İsrail arasındaki ilişkileri ‘unbrea-kable’ (kırılmaz) olarak nitelemişti. Kırılmaz ilişkilerin temeli 1917 yılında imzalanan ‘Balfour Deklarasyonu’na kadar uzanıyor.

İngiliz Başbakan Lloyd George’un savaş

kabinesinde dışişleri bakanı olan Althur Balfour’un girişimiyle başlatılan Balfour Deklarasyonu, Filistin’de bir Yahudi devleti -İsrail- kurma girişimiydi. Balfour, 2 Kasım 1917’de uluslararası Siyonist hareketin lideri Lord Rothschild’e mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda kendilerine destek vereceğini belirtmişti. Avrupa ve ABD tara-fından kabul gören bu girişim çerçevesinde henüz o dönemde İsrail devleti hızla vücut buldu. İngilizler o günden bu yana İsrail ile İsraillileri hiç yalnız bırakmadı. İsrail’i bugün dahi güçlü kılan arkasındaki ABD, İngiltere aslında.

Ticaret Filistinliden kıymetliCAAT Sözcüsü Andrew Simith, silah

üreten bazı İngiliz şirketlerinin İsrailli silah firmalarıyla yakın çalıştığını anlatıyor.

Örneğin, Elbit Systems, İngiliz Thales UK silah firmasıyla beraber İngiliz Savunma Bakanlığı’nın ayarladığı yaklaşık 1 milyar sterlinlik kontrat üzerinden Watchkeeper WK450 insansız hava aracını geliştirmek için çalışıyor. Buradaki hedef, WK450’nin geliştirilip 2015’ten itibaren ihraç edilmesi. Buna benzer şekilde Temmuz 2002’de İngiliz hükümeti ‘Amerikan Lockheed Martin’ şirketinin ürettiği F-16 uçak parça-larının İsrail’e ihraç edilmesini onaylamıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Jackstraw, “Hü-kümet, Amerika ile ilişkilerin İngiltere’nin millî güvenliği için vazgeçilmez önemde olduğuna hükmetti. Amerika’yla güvenlik işbirliğimiz, sürdürülebilir ve güçlü bir savunma sanayii için kilit önemdedir.” diyerek satışı savunmuştu. Ona göre bu parçaların tedarik edilmesi konusunda oluşabilecek herhangi bir kesinti İngiltere

ile ABD arasındaki savunma ilişkilerini zora sokabilirdi. Bundan da BAE Systems ve Lockheed Martin gibi İngiliz ve Amerikan silah firmalarının çıkarlarının Filistinlilerin yaşam haklarından daha önemli olduğu hükmü çıkıyor. İngiliz hükümetinin mevcut politikaları eski dizaynın devamı... 2011’de dönemin Ortadoğu’dan sorumlu Dışişleri Bakanı Alistair Burt, İngiltere’nin İsrail’e ihraç ettiği ürünlerin, koalisyon hükümeti yönetimi devraldığından beri hiç değiş-mediğini doğruluyor: “İsrail silah şirketleri Avrupa Birliği’nin kamu fonlarından sınırsız bir şekilde yararlanabiliyor. Avrupa Birli-ği’nin Güvenlik Araştırma Programları’nın (European Security Research Programme) 46 projesi ile bağlanmış durumda. Avrupa Birliği dışındaki hiçbir ülke, İsrail kadar geniş bir projede yer almıyor.”

İsrail-Avrupa Araştırma ve Geliştirme Genel Direktörü Marcel Shaton, AB Fra-mework perspektifinde İsrail’in Avrupa Kıtası’nın bir parçası olarak görüldüğünü ifade ediyor. Bu projelerin en büyüğü olan Avrupa Birliği Çatı Araştırma Progra-mı(EU’s Framework Research Programme) dünyanın en büyük bütçesine sahip. Future Programme (2007-2013) bütçesi 51 milyar sterlin, Horizon 2020 (2014-2020) 70-80 milyar sterlin, bunun iki miyarı da araş-tırma güvenliğine ayrılmış. Avrupa ülkeleri içerisinde İsrail’e en sert tepkiyi koyan ülkeler İspanya ve Avusturya’ydı. Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını sert bir dille kınadı. İspanya da Gazze’ deki katliamlardan sonra İsrail’e silah satışlarını durdurma kararı aldı. Almanya ise tam aksine yeni bir denizaltı ile İsrail’i ödüllendirdi âdeta.

CAAT, Gazze’deki katliamlar son bulana kadar, Israil’le silah ticaretini durdurmasına yönelik kampanya başlattı.

Andrew Smith

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMAN

Küratör de kim oluyor!MUSA IĞREK

1Sanatın baş aktörlerinden küratörlerin iktidarı tartışılır hale geldi. 14. İstanbul

Bienali'ni hazırlayacak Bakargiev, geçtiğimiz aylarda ‘küratör' sıfatını kullanmama kararı almıştı. ABD'deki Frye Sanat Müzesi ise küratörlük kurumunu kaldırıp sosyal medya kullanıcılarının müzenin koleksiyonundan sevdikleri eseri seçecekleri bir sergi açıyor.

Küratör' sıfatı, sanat dünyasını meşgul eden kavramlardan biri. Sanatın baş aktörleri olan küratörler, sergi temalarını, sanatçıları ve eserleri belirlerken, kimi zaman büyük gürültülere neden olan bir sürecin başında yer alır. Sanat kurumları isim yapmış küratörleri sayesinde çeşitli kazanımlar elde ederken, küratörler de bu vesileyle kendilerine kolayca üst sıralardan yer edi-niyor. Küratörün bu tartışmasız iktidarının sanat üretimini etkilediğini de ekleyebiliriz. Değişen ekonomik ve politik şartların gölgesinde, özellikle 80'li yıllarla birlikte küratörler konumlarını iyice sağlamlaştırdı. Bugüne gelindiğinde ise sanat kurumlarını ve sanat ortamını yönlendiren küratörlük, mahiyeti tartışılır hale geldi. Küratörün rolü ve konumu farklı cephelerden ele alınmaya başlandı.

Geçtiğimiz yıl Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması'nı kazanan Franz Thal-mair, Ayşegül Sönmez'e verdiği söyleşide küratörün rolünü şöyle açıklamıştı: "Tarihi açıdan bakarsak, müzelerde ya da benzeri kültürel miras kurumlarında çalışan kü-ratörlere genelde ‘tekkeyi bekleyen bekçi' rolü düşer – taşınabilir nesnelerden oluşan koleksiyonun bakımını üstlenen, eklenecek ya da çıkacak parçalara karar veren, bilgisini sergiler ya da yayınlar aracılığıyla halkla paylaşan uzman bir kişi. Bugünkü duruma baktığımızda bu bekçilik rolünün hâlâ sürdüğünü söyleyebiliriz ama artık bekçi,

kapıları kapalı değil ardına dek açık tutuyor."

BIR SERGI IÇIN BINLERCE KÜRATÖR!Sanat çevreleri küratörlük kurumunu

daha eleştirel bir bakışla ele alırken, bu sıfatın dönüşüm geçirdiğinden, hatta onu isminin önüne koymak istemeyenlerin varlığından da söz edebiliriz. 2015'in sonbaharında düzenlenecek 14. İstanbul

Bienali'nin hazırlanmasını üstlenen Ca-rolyn Christov-Bakargiev bunlardan biri. Bakargiev, geçtiğimiz aylarda, ‘küratör' sıfatını kullanmama kararı aldığını duyur-muştu. Bu karar ile birlikte sanatseverleri İstanbul'da nasıl bir Bienal'in beklediği şimdiden merak konusu.

Öte taraftan seyirciyi sanatın seçim ve sergileme sürecine dahil eden yaklaşım,

gittikçe daha kabul görmeye başladı. Hatta küratörler olmadan da sanatın kendi sesini duyurduğu bir döneme girdiğimiz söyle-nebilir. Bunun son örneği, Amerika'daki Frye Sanat Müzesi. Ağustos ayının başında Facebook, Pinterest, Instagram ve Twitter kullanıcılarının, müzenin koleksiyonundaki 232 resimden en sevdikleri eseri seçmesini isteyen kurum, önümüzdeki ekim ayında, sosyal medya üzerinden seçilen ve en çok rağbet gören eserleri sergileyecek. #Social-Museum (Sosyal Müze) adıyla gerçekleş-tirilen etkinliğin seçim aşamasına, büyük bir ilgi gösterildi ve 17 bin kişi bu sürecin parçası oldu.

Proje, müzenin küratörlerinden Jo-Anne Birnie Danzker'e geçtiğimiz yıl kendi koleksiyonlarından açtıkları sergiye karşı, Britanya'dan bir sanatseverin müzeye bir mektup göndererek, aynı koleksiyondan kendi seçkisini önermesiyle başladı. Bunu bir çıkış noktası olarak gören Danzker, sosyal medyayı kullanan sanatseverleri kü-ratörlük eyleminin merkezine koymuş oldu. Danzker, ortaya çıkan seçkinin "ayrı bir tadı" olduğunu söylerken sergide yer alan eserlerin, hangi sosyal medya aracılığıyla ve kimler tarafından seçildiğinin de isim isim ekleneceğini duyurdu. Böylece binlerce sanatsever, sergilenecek eserlerin seçimine karar vermekle küratör gömleğini giyecek ve bu tartışmalı kurumun parçası olacak. Fakat tek bir farkla: ‘iktidarı' paylaşarak! Müzenin bu projesi, küratörün işlevine dair eleştirel bir bakış olarak değerlendirilirken sosyal medyanın da sanat eylemindeki yerine dikkat çekiyor.

Türk resim sanatının önde gelen isimlerinden Prof. Adnan Çoker'in işini iyi yapmayan küratörleri ‘köratar' olarak nitelendirdiğini hatırlarsak, bu kuruma karşı gerçekleştirilen bu tür renkli etkinlik-lerin, daha katılımcı bir sanat eylemine yol açtığını söyleyebiliriz.

Ahmet Turan Alkan

39 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM

Ali Ünal

TÜRGEV ve 'Erdoğan cemaati'2000’li yılların ortasında, nasıl

Katolikler için Vatikan, Ortodokslar için Patrikhane gibi merkezler varsa, Müslümanları da tek merkezden yönlendirebilme adına bir ABD planı olarak Hacc’da bir “mehdî”nin zuhur edeceği ve Türkiye’den üç “küçük mehdî”nin bu mehdîye destek açıklayacağı medyaya yansımıştı.

Yine aynı yıllarda, hilâfetin sonunu getirmede bir zaman baş rolü oynamış bulunan İngiltere’nin başşehri Londra’nın Wembley Stadı’nda bir hilâfet kongresi toplanmıştı. Zaman zaman gündeme gelen bu tür planlar, bütünüyle rafa kaldırılmış değildir.

Medyada bazılarının da dile getirdiği gibi benzer bir planın Türkiye için de söz konusu olduğunu düşünüyorum. Erdoğan, Türkiye’nin en büyük cemaatinden başlayarak, bütün İslâmî hizmet cemaatlerini bitirip, oğul Bilal Erdoğan’ın ilgili sözleri sosyal medyaya da yansıdığı üzere, bütün ortaöğretim kurumlarını imam-hatip’e çevirerek, TÜRGEV’e bağlı olarak açılacak yurtların da desteğiyle, kendi “dindar” nesillerini yetiştirecek. Böylece Türkiye Müslümanları’nı “Erdoğan Cemaati” olarak birleştirdiği gibi, yalnızca kendi şahsî iktidarını garantiye almış olmakla kalmayacak, bazı Ortadoğu Arap ülkelerinde olduğu üzere, “Erdoğan hanedanı”nın zeminini de oluşturmuş olacak ve Türkiye’yi 2071 yılına taşıyacak. Bu süreçle Türkiye Müslümanları ve İslâm, tek merkezden de idare edilip, tek merkezden yönlendirilebilecek. Erdoğan Ailesi’nin sahip olduğu iddia edilen ve dehşetli rakamlarla anılan servetin ve TÜRGEV’in bu plan için olduğu bazıları tarafından sosyal medyada yazılıp söyleniyor.

Erdoğan’ın kafasında kendisine ait veya telkin edilmiş böyle bir plan gerçekten varsa, gayr-ı Şer’î yollarla başlayan ve dolayısıyla tahripten başka bir sonuç getirmeyeceği açık olan bu planın yürümeyeceği ortadadır. Bu çerçevede cepheden maruz kaldığı hücumları yalnızca savma değil, lehe çevirme adına

en önemli vazife, kanaat-i âcizanemce Cemaat’in kahraman bacılarına düşüyor. Günümüz dünyasının en fazla muhtaç olduğu şey, sevgi, şefkat ve merhamet. İkinci olarak, günümüzde en fazla istismar edilen değer, kadın ve kadınlık ruhu. Hz. Bediüzzaman (r.a.), kadınlar için “şefkat kahramanları” tabirini kullanıyor. Gerçekten, kadın ruhu, sevgi, şefkat ve merhamet kaynağıdır. Cenab-ı Allah’ın Cemîl isminin en fazla tecelli ettiği alan da yine kadınlıktır, kadın ruhudur. Dolayısıyla, bütün Müslüman kadınlara, özellikle bir iman ve Kur’ân hizmeti gören Cemaat’teki bacılara, gönüllerinde köpüren, ruhlarında kaynayan İlâhî rahmet ve güzellik tecellilerini bütün dünyada her gönüle boşaltma vazifesi düşüyor. Bu gereklilik, günümüzde kadınlık ve kadın ruhu menfî maksatlar ve sonuçlar adına en fazla istismar edildiği için daha bir önem kazanıyor. Bugün dünyanın her tarafında, bilhassa Batılı ülkelerdeki ihtidalarda en büyük rolü söz konusu bacıların oynaması ve ihtida edenlerin en fazla kadınların içinden çıkması da, bu realiteyi doğruluyor.

Şu anda, yukarıda da temas edildiği gibi, bir iman ve Kur’ân hizmeti gören, bu temelde sadece ülkemiz değil, dünya ölçeğinde hizmet veren Cemaat’in okulları, yurtları, dershaneleri, evleri, bütün müesseseleri, her yönden taarruza hedef kılınmış durumda. Bu, öyle bir maksat taşısın veya taşımasın, imana, Kur’ân’a, ahlâka, nesillere, ülkeye, insanlığa karşı da bir taarruzdur. O bakımdan, sadece Cemaat’teki öğretmenler gibi eğitim ve hizmet gönüllülerine değil, özellikle Cemaat’teki bacılara, ev ev dolaşıp, asla münakaşaya girmeden, müsbet hareketle, Hizmet’i anlatma ve iman adına, Kur’ân adına, ülkemiz adına, nesiller adına, insanlık adına öğrenciler toplama, okulları, yurtları ve dershaneleri hattâ yenilerine ihtiyaç doğacak şekilde doldurmaya çalışma düşüyor. Gün, Cenab-ı Allah’a daha bir yönelme, daha içten tazarru ve niyazın, Tevhid nuru içinde Ehadiyet sırrını daha bir hissetmenin yanı sıra hizmeti kat kat katlama günüdür de.

Yahudiler bir değildir!ALI BULAÇ

Son Gazze saldırısı dolayısıyla İsrail büyük tepkiler topladı. İslam dünyasının şiddetli tepkiler göstermesi olağan. Ancak tepkiler Batı dünyasında da yük-seliyor. Dahası Yahudi çevrelerden tepkiler geldi.

Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan ve İkinci Dünya Savaşı’nda Alman askerleri tarafından Nazi kamplarında tutulan 327 Yahudi ve onların çocukları ortak bir mektup yayınlayarak, İsrail devletinin Filis-tin’deki katliamlarını kınadılar, İsrail’e yöne-lik boykot çağrısında bulundular. Şu cümle dikkat çekiciydi: ‘’Nazi soykırımı kurbanları Yahudiler ve onların çocukları olarak kesin bir şekilde Gazze’deki Filistinli katliamını, Gazze’de devam eden işgali ve tarihi Filis-tin’in koloni haline getirilmesini kınıyoruz’’. 24 Ağustos 2014’te New York Times’da mek-tubu yayınlayanlar “Uluslararası anti siyonist teşkilatın (IJSN)” üyeleri. Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Weisel tarafından yayınlanan ve

“Hamas’ı Naziler’e eş tutan” mektubu için de “haksız olanı haklı gösterme” teşebbüsü olarak görüyorlar. Mektubu yayınlayanlara göre: “Hiçbir şey BM sığınaklarını, evleri, hastaneleri ve üniversiteleri bombalamayı

haklılaştıramaz. Hiçbir şey insanla-rın elektriksiz ve susuz bırakılmasını haklı gösteremez.’ Mektubu şu çağrı ile bitiriyorlar: ‘’Buna Filistin halkına yönelik soykırım da dahil. Biz, acilen Gazze ablukasının kaldırılması ve işgalin sona ermesi çağrısını yapıyoruz. İsrail’e yönelik tam bir ekonomik, kültürel ve akademik

boykot çağrısı yapıyoruz. ‘Asla bir daha’ kesinlikle ‘Asla hiç kimse için bir daha’ anlamına gelmelidir.’’

Birkaç gün sonra Türkiyeli bazı Ya-hudi yazarlar da bir mektup yayınladı. 29 Ağustos’ta yayınlanan mektubun imzacıları arasında Soli Özel, Cem Behar ve Roni Marguiles gibi tanınmış yazarlar da var. Mektupta iki noktanın altı çiziliyor: Biri “Türkiyeli Yahudilerin İsrail’in yaptıkla-rından sorumlu olduğunu iddia eden bir

kampanya”nın varlığına dikkat çekmek; diğeri “bir Yahudi” olarak değil, “insan olarak” dolayısıyla İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü politikalara karşı olduklarını beyan etmek. Yazarlar “Bu memleketin hiçbir vatandaşı, dünyanın başka yerlerinde gerçekleşen ve gerçekleşmesinde pay sahibi olmadığı olaylar hakkında hesap vermek, yorum yapmak, görüş bildirmek zorunda değildir. Dolayısıyla Yahudi cemaati de hiç-bir konuda ses çıkarmaya mecbur değildir.” diyor.

Mektupta yer alan görüşler doğru. İsra-il’in Filistinlilere her saldırısında Yahudilerin sorumlu tutulması, Yahudilerin zihinlerde “olağan şüpheli” olarak kodlandıklarını göstermektedir. Olağan şüpheli bir adım sonrasında “suçlu” olabilmektedir. Biraz daha derine indiğinizde en alt zeminde pekişmiş anti-semitik yargıların yattığını görürsünüz. Ancak bu Müslümanların vahy kitabı olarak inandıkları Kur’an’ın konuyla ilgili açık hükümlerine aykırı bir zihni tutumdur: “Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece

vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Al-lah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yapar-larsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.” (3/Al-i İmran, 113-115.) ABD’de ve Türkiye’de İsrail’in yaptıklarını protesto edenler İsrail’in yaptığı münkere (işgal, katliam, ırkçılık, küstahlık vs.) karşı çıkmakta, kendileri ile Siyonist devlet arasında mesafe koymaktadırlar.

Yazık ki, Türkiye’de akıl almaz bir anti semitizm ruhu yayılmakta, tepkiler lümpen-leşmekte, tarihin vahşi çağlarında uygulanan intikamcı ve toplu (kolektif) ceza son birkaç yılda muhafazakârlar arasında yeşerme isti-dadı görmektedir. Söz konusu intikamcı ve kolektif ceza anti siyonistine, reformcusuna, vicdani retçisine, kendi halinde yaşayan yahudiye bakılmaksızın Yahudilerin tümüne reva görülüyor. Burada genel bir tehlike söz konusu. Çünkü muhalif dindar-mu-hafazakar kimseler de aynı cezalandırma zihniyetine maruz kalıyor. Müslümanları dinlerine yeniden iman etmeye çağırmanın bir yolunu bulmalı.

Tâze içgüveyi, ceberut kaynata62. Hükûmet’in başarılı olmasını

temennî ediyorum; bu samimi arzuda, “Davutoğlu’nu karşımıza almayalım, bilakis çaktırmadan destekleyerek, onun, Sayın Erdoğan’a karşı müstakil bir başbakan gibi davranmasını cesaretlendirelim ki araları bozulsun” gibi bir artniyet yoktur. Vallahi!

Makbul ve mendup zevâttan sayılma-sak da aynı gemideyiz. O şâhâne hutbe’de (unutmak mümkün mü efendim?) buyu-rulduğu gibi “geminin delinmesi” işime gelmez. Türkiye’nin uğrayacağı muhtemel zararlardan sonra, “Oh, hükûmet artık başaşağı gider!” diye sevindirik olmak, mürüvvetmendliğe yakışmaz; dış siyasette alınmış merhalelerden geriye düşmek, eko-nomide üretkenliğin azalması ve daima dış kaynaklı sıcak taze paraya muhtac olmak, iç siyâsetin iç ve dış düşmanlar üzerinden düşmanlaştırıcı bir çizgide sürüp gitmesini istemem; bu bir!

İkincisi serinkanlı bir durum tesbiti; Erdoğan faktörü artık Köşk’e taşındı ve yürürlükteki parlamenter sistemin “kral”ı başbakandır ama daha şimdiden şöyle bir sevimsiz vaziyetle karşı karşıyayız: Davu-toğlu hükûmetinin başarıları haklı olarak kendine, aksaklıkları ise, biteviye hükûme-tin işine karışacağını açıklayan Çankaya’ya yazılır. Erdoğan’ın zihninde yatan, “seçil-miş başkanın sekreterya hizmetlerini yürü-ten silik kabine” uygulamasının verimliliği, siyâsetin tabiatına aykırı. Sayın Davutoğlu, elbette lideriyle âhenkli çalışmayı arzular ve buna dikkat göstereceğinden eminim, lâkin içgüveyliğine gitmiş tâze damatlar bile oto-riter kaynatalarının kendisine, en azından bazı alanlarda serbestiyet tanımasını ister ve beklerler. Fazlaca müdahale tatsızlık doğurur. Başbakanlık, recüliyyet makamıdır ve iktidarı tabiatiyle o deragûş edecektir. Sistemde yetkilerin ve sorumlulukların en ziyade yoğunlaştığı yer başbakanlık; buraya vekâlet ve emânet dayatmak aksi tesir yapar. Siyâsetin tabiatı dediğim şey bu. İnşallah Çankaya, kendi eliyle tensip ettiği hükûmetin recüliyyetine ilişmemesi gerektiğini hesaplar. Aksi ihtimâl devlet krizi demektir ve bunu hiç istemeyiz.

Bırakalım 62. Hükûmet kendi

sıkletiyle kantara çıksın ve halli beklenen ağır meselelere çare arasın. Ekonomi yönetiminde fantastik arayışlara girilme-mesi çok isâbetliydi fakat dış siyâsette değersizleşen Türkiye imajını düzeltmek çok âcil bir ihtiyaç. Yeni başbakanın daha ilk cümlesiyle dış siyasette, “Çizgimizi asla değiştirmeyeceğiz” sözlerinin üstünde durmak gereksiz, çünkü çizginin illâki de-ğiştirilmesi gerekiyor. Hükümeti bekleyen yakın risk ekonomide değil, hariciyede. Buna ilâveten toplumu tehlikeli şekilde geren ve -maazallah- ani yırtılmalara sebeb olabilecek düşmanlaştırma yaklaşımının usul usul terkedilmesi ve epeydir terkedilen demokratikleştirme hamlelerinin devamı şart. Sözü, “Bu esnada paralel yapıyla mücadeleye boşverilsin”e getirecek değilim, bilakis canla başla taraftarım fakat bu mücadeleyi yürütecek kabinenin, aynı balıkçı esnafının dediği gibi, “Denizden babam da çıksa yerim” kararlılığıyla, her kim devlete sinsice nüfuz ederek suistimale yeltenmiş ise kârını hakkıyla tamam etmesini beklerim. Ne var ki paralel yapı kavramının içi konusunda hükümetle farklı yerde durduğumu da görmezden gelmiyorum.

Çözüm süreci, hükûmetin kucağındaki mayın. İşte genelkurmay başkanı, “İçinde ne olduğunu bilmiyoruz; öğrenince tavrı-mızı belirleriz” diyerek kamuoyunun (ve benim de) hislerine kestirmeden tercüman oldu. Tahminime göre genel seçimlere kadar bu süreç, küçük tavizlerle ertele-necek ve PKK-HDP çizgisinin heyecanı yüksek tutulacaktır fakat çözümden murad edilen neyse, onu ancak “muazzam 2015 başarısı”ndan sonra görebileceğiz. “İdare-i maslahatçılar esaslı reform yapamaz” sözünde eğer hikmet varsa, kabineden, Davutoğlu markasını taşıyan cüretkâr yeni atılımlar beklenmez. Pratik olalım: Oyları koruyup bir miktar da artırarak selâmetle haziranı bulmak, en gerçekçi hükümet programı sayılmalıdır.

Tahminim böyle; önümüzdeki on ay, Türkiye açısından zaman kaybı olacak gibi görünüyor. Mahcûb olmayı şiddetle temennî ederim.

40 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

2023 hedefl eri mümkündü, hayâl oldu?OSMAN NURI ARAS*

1Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’e yönelik olarak iktidar tarafından 2011

yılı başında ekonomik hedefl er ilan edildi.Bu hedefl erden müşahhas ve ölçülebilir

olarak öne çıkanlar şunlardır: Dünyada ilk on ekonomi arasına girme, 2 trilyon dolarlık milli gelir (GSYH), kişi başına 25 bin dolar gelir ve 500 milyar dolarlık ihracat.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ve sonrasında yapılan konuşmalarda ülke yöne-timini temsil edenler tarafından yaklaşık dört yıl önce belirlenen hedefl er de dile getirilerek ‘yeni Türkiye’ söyleminin temel ekonomik hedefi olarak “daha yüksek toplumsal refah” hedefi ifade edilmektedir.

2023 hedefl erinin belirlenmesinden ve konuşulmaya başlanmasından günümüze yaklaşık dört yıl geçti. Dolayısıyla hedefl ere ulaşılmasının mümkün mü yoksa hayal mi olduğuna dair bir değerlendirme yapılabilir ve söz konusu hedeflere günümüzdeki vizyon belgelerinde ve konuşmalarında yer verilmesinin ne kadar gerçekçi olduğuna ilişkin bir kanaate de varılabilir:

1. Hedef: Dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girmeEkonomik büyüklük bakımından 2001

krizi öncesinde dünyada 19. sırada yer alan Türkiye’nin, 2013’te 17. sırada olduğu ve 2014’te yine 17. sırada yer alacağı göz önünde bulundurulacak olursa, 2002 sonra-sında dünya ekonomisindeki sıralamasında çok büyük bir değişiklik olmadığı söylene-bilir. 2011’den sonraki dönemde sıralaması hep aynı kaldığından, on büyük ekonomi arasında yer alma açısından geçen dört yıl Türkiye için kayıp yıllar olmuştur.

Türkiye’nin 2023’te 10. büyük ekonomi olabilmesi için; on büyük ülkenin 2013 yılı GSYH’ları dikkate alındığında 10. sırada yer alan ve son on yıldaki büyüme hızı ortalama %5,8 olan Hindistan’ın 1.875 milyar dolar GSYH ile yerinde sayması yani hiç büyü-memesi, diğer yandan Türkiye’nin de yıllık %10 civarında büyümesi gerekmektedir. İki ihtimalin birlikte gerçekleşmesi mümkün olmadığına göre, Türkiye’nin 2023’te dün-yanın en büyük on ekonomisi arasında yer alması hayaldir.

2. Hedef: 2 trilyon dolarlık GSYHGSYH’mızın 2023’te 2 trilyon dolar

olabilmesi için yaklaşık %10 büyümemiz gerekmektedir. Ancak 2011-2014 arasında GSYH’da yıllık ortalama artış %4’ün bile al-tında kalmıştır. Yani söz konusu yıllar GSYH hedefi açısından da kayıp yıllar olmuştur. Öte yandan başarısı yere göğe sığdırılamayan

son oniki yılın ortalama büyüme oranının, 1923’ten günümüze ülkenin potansiyel bü-yüme oranı olan %5’e eşit olduğu görülmek-tedir. Ülkemizin 820 milyar dolar olan 2013 yılı GSYH’sı ve %5 olan potansiyel büyüme hızı dikkate alındığında, 2023’te GSYH yaklaşık 1,3 trilyon dolar olacaktır. Son oniki yılın ortalama büyüme oranının, potansiyel büyüme oranı olan %5’e eşit olduğu ve büyüme oranının 2014’te %3,5 ve 2015’te %4 civarında beklendiği göz önüne alınırsa 2 trilyon dolarlık ekonomi hedefi de hayal demektir.

3. Hedef: Kişi başına 25 bin dolar gelirDünyada nüfusu 10 milyondan

fazla olan 14 ülkeye ilişkin yapılan bir çalışmada kişi başına gelirin 10 bin dolardan 25 bin dolara sıçraması, en düşüğü 19 yıl olmak üzere ortalama 33 yıl almakta iken, Türkiye’nin bu hedefe ulaşabilmesi için önünde sadece sekiz yıl var. Öte yandan ülkemizde son yedi yıldır ‘orta gelir tuzağı’ diye adlandırılacak şekilde kişi başına gelir 10-11 bin dolar arasında sıkışmıştır. Dolayısıyla kişi başına gelir hedefi açısından da ilk dört yıl kayıp yıllar olmuştur. Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızının %1,2 ve kişi başına gelirinin 2014’te yaklaşık 11 bin dolar olacağı dikkate alın-dığında, yıllık büyüme hızının %10 civarında o l -ması gerekir ki 2023’te kişi başına gelir 25 bin dolara ulaşsın. Şa-yet ekonomi p o t a n s i y e l büyüme oranı olan %5 düzeyinde büyürse, kişi başına gelir 2023’te 15 bin doların bile altında kalacaktır. Dünya tecrübesinin yanı sıra yapılan bu he-saplamalar, hem Türkiye’nin orta gelir tuzağında kalmaya devam edeceği hem de kişi başına 25 bin dolarlık gelirin hayal olduğu anlamına gelmektedir.

4. Hedef: 500 milyar

dolarlık ihracatKrizden dolayı 2009’da %22 azalma

kaydetmesine karşın, 2003-2010 arasında ih-racatın yıllık ortalama artış hızı yaklaşık %17 olmuştur. Aynı artış hızını 2011’den

itibaren de devam ettirmiş olsaydı, ülkemiz

2023’te çok rahat bir şekilde 500 milyar dolar hedefi ne ulaşmış olacaktı. Ancak

ihracat ın y ı l l ı k ortalama artış hızı 2011-2014

arası %8,5 ve 2012-

2014 arası ise sadece %5 ,5 ’ t i r . Dolayısıyla 2023 hedefi

olarak belir-lendiğ inde

m ü m - kün gözüken 500 milyar dolarlık ihracat hedefi her

geçen yıl hayal olmaya doğru yol almaktadır.

2023’e kadar neler olacak?Yukarıda değerlendirmeye alı-

nan 2023 hedefl erinin 2002-2014 verilerine bakıldığında, geçen

13 yıl iki ana döneme ayrı-labilir: 2002-2008 dönemi

ve 2009-2014 dönemi. İlk döneme ilişkin verilerden yola çıkarak ekonomide genelde başarılı bir per-

formans sergilendiği söylenebilir. İkinci

dönemde ise başarılı perfor-mans yerini durgunluğa bırakmıştır. B i r i n c i dönemdeki

başarının ar-kasında dört temel etken vardır: Siyasi istikrar, uy-gulanan tutarlı ekonomik politikalar, imalat sana-

yiinde üretim potansi-yelinin mevcudiyeti ve

küresel ekonomideki genişleme trendi.

İkinci dönemdeki durgunluğun dört

ana nedeni ise şunlardır: 2008 küresel kri-zinin baş göstermesi, küresel genişlemenin yerini durgunluğa bırakması, ülke yöneti-minde 2010’dan itibaren ‘ortak akıl’dan ‘akıl tutulması’na doğru bir yönelimin yaşanmaya başlaması ve üretim yapısının rekabet gücü ve katma değeri yüksek ileri teknolojili ürün-lere yönelik değiştirilememesi. Son dört yıla ait ekonomik veriler, 2023 hedefl erinden gerçekleştirilmesi mümkün olanların da artık hayal olduğuna işaret etmektedir. Bundan sonraki süreçte ise; küresel piyasalardaki gelişmelerin olumsuz etkilerinin devam edecek olmasına ilaveten, siyasi istikrarda kırılmaların yaşanması ve yeni hükümet ile birlikte ekonomi politikalarında değişiklikler olması durumunda, krize kapı aralayacak şekilde ülke ekonomisinde olumsuzluklar kendini gösterecektir.

Türkiye 2002 sonrası ekonomide sıçra-mayı imalat sanayiine ağırlık vererek kay-detmiştir. Yani ekonomik sıçramada temel üretim faktörü fi zikî sermaye olmuştur. Son beş yıla ait büyüme ve ihracat gibi makro-ekonomik göstergelerin performanslarına bakıldığında, mevcut üretim yapısıyla yeni bir sıçramanın yapılamayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin ekonomide yeni bir sıçramayı gerçekleştirmesinin yolu; verimlilik düzeyi, rekabet gücü ve katma değeri yüksek ileri teknolojili ve inovatif ürünler üretmesidir. Bunun için de temel üretim faktörü olarak artık fi zikî sermaye değil beşerî ve entelektüel sermaye yani nitelikli insan gücü önem arz etmektedir. Ancak 2010’dan itibaren bırakı-nız nitelikli insan gücüne yatırım yapmayı, mevcut nitelikli insan gücünün ve bu güce katkıda bulunan kurumların sindirildiği, tasallut ve tahakküme maruz kaldığı bir atmosfer ülkemize hakimdir. Söz konusu atmosferde ülkemizin yeni bir ekonomik sıç-ramayı yapması ise mümkün olamayacaktır.

2023 hedefl erinin belirlenme aşamasına pozitif bakılması durumunda bile, son dört yıla ait gelişmeler dikkate alındığında söy-lenecek özsöz şudur: Hedefl er mümkündü hayal oldu! Dolayısıyla vizyon belgelerinde ve konuşmalarında hala 2023 hedefl erine yer veren yönetim ülke insanına ne yazık ki evdeki bulgurdan etme ihtimali de olan hayal pilavı yedirmektedir.

Türkiye’yi muhtemel bir ekonomik krize düşmekten kurtaracak, eldeki kazanımlardan ve evdeki bulgurdan etmeyecek, aksine yeni bir sıçrama sürecine sokacak olan ise; bulut üzerine inşa edilen hayal havuzunda yüzme yerine, ayakları yere basan ekonomik hedefl er ve bu hedefl ere ulaşma güvenini ve gücünü verecek babacan duruşlu bir ekonomi yönetimidir.

*Doç. Dr., Fatih Üniversitesi

yüme oranı olan %5’e eşit olduğu görülmek-tedir. Ülkemizin 820 milyar dolar olan 2013 yüme oranı olan %5’e eşit olduğu görülmek-tedir. Ülkemizin 820 milyar dolar olan 2013 yüme oranı olan %5’e eşit olduğu görülmek-

yılı GSYH’sı ve %5 olan potansiyel büyüme hızı dikkate alındığında, 2023’te GSYH yaklaşık 1,3 trilyon dolar olacaktır. Son oniki yılın ortalama büyüme oranının, potansiyel büyüme oranı olan %5’e eşit olduğu ve büyüme oranının 2014’te %3,5 ve 2015’te %4 civarında beklendiği göz önüne alınırsa 2 trilyon dolarlık ekonomi hedefi de hayal demektir.

3. Hedef: Kişi başına 25 bin dolar gelirbin dolar gelirDünyada nüfusu 10 milyondan

fazla olan 14 ülkeye ilişkin yapılan bir çalışmada kişi başına gelirin 10 bin dolardan 25 bin dolara sıçraması, en düşüğü 19 yıl olmak üzere ortalama 33 yıl almakta iken, Türkiye’nin bu hedefe ulaşabilmesi için önünde sadece sekiz yıl var. Öte yandan ülkemizde son yedi yıldır ulaşabilmesi için önünde sadece sekiz yıl var. Öte yandan ülkemizde son yedi yıldır ulaşabilmesi için önünde sadece sekiz yıl

‘orta gelir tuzağı’ diye adlandırılacak şekilde kişi başına gelir 10-11 bin dolar arasında sıkışmıştır. Dolayısıyla kişi başına gelir hedefi açısından da ilk dört yıl kayıp yıllar olmuştur. Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızının %1,2 ve kişi başına gelirinin 2014’te yaklaşık 11 bin dolar olacağı dikkate alın-dığında, yıllık büyüme hızının %10 civarında o l -ması gerekir ki 2023’te kişi başına gelir 25 bin dolara ulaşsın. Şa-yet ekonomi p o t a n s i y e l büyüme oranı olan %5 düzeyinde büyürse, kişi başına gelir 2023’te 15 bin doların bile altında kalacaktır. Dünya tecrübesinin yanı sıra yapılan bu he-saplamalar, hem Türkiye’nin orta gelir tuzağında kalmaya devam edeceği hem de kişi başına 25 bin dolarlık gelirin hayal olduğu anlamına gelmektedir.

4. Hedef: 500 milyar 4. Hedef: 500 milyar

kaydetmesine karşın, 2003-2010 arasında ih-racatın yıllık ortalama artış hızı yaklaşık %17 olmuştur. Aynı artış hızını 2011’den

itibaren de devam ettirmiş olsaydı, ülkemiz

2023’te çok rahat bir şekilde 500 milyar dolar hedefi ne ulaşmış olacaktı. Ancak

ihracat ın y ı l l ı k ortalama artış hızı 2011-2014

arası %8,5 ve 2012-

2014 arası ise sadece %5 ,5 ’ t i r . Dolayısıyla 2023 hedefi

olarak belir-lendiğ inde

m ü m - kün gözüken 500 milyar dolarlık ihracat hedefi her

geçen yıl hayal olmaya doğru yol almaktadır.

2023’e kadar neler olacak?Yukarıda değerlendirmeye alı-

nan 2023 hedefl erinin 2002-2014 verilerine bakıldığında, geçen

13 yıl iki ana döneme ayrı-labilir: 2002-2008 dönemi

ve 2009-2014 dönemi. İlk döneme ilişkin verilerden yola çıkarak ekonomide genelde başarılı bir per-

formans sergilendiği söylenebilir. İkinci

formans sergilendiği söylenebilir. İkinci

formans sergilendiği

dönemde ise başarılı perfor-mans yerini durgunluğa bırakmıştır. B i r i n c i dönemdeki

başarının ar-kasında dört temel etken vardır: Siyasi istikrar, uy-gulanan tutarlı ekonomik politikalar, imalat sana-

yiinde üretim potansi-yelinin mevcudiyeti ve

küresel ekonomideki genişleme trendi.

İkinci dönemdeki genişleme trendi.

İkinci dönemdeki genişleme trendi.

durgunluğun dört

Ekrem Dumanlı

Ellerin temiz mi şimdiSon noktaya gelene kadar zulme

ortak olmadı Pilatus. Ruhen mazlumun yanındaydı çünkü. Susarak savuşturmak istedi o fırtınalı günleri.

Ne var ki uzaktan seyretmekle ye-tindiği o süreç bir gün keskin bir karar vermeye mecbur etti onu. İsa Aleyhis-selam’a ve arkadaşlarına karşı yürütülen o korkunç karalama/sindirme hareke-tinin sahipleri onu da suçlarına ortak etmek istedi. Roma’daki sistem de onu gerektiriyordu zaten. İdam kararlarını Roma Valisi sıfatıyla onun onaylaması bekleniyordu. İsa Aleyhisselam hakkında ölüm fermanı çıkaran zalimler, Pontius Pilatus’un karara imza atmasını istiyordu. Hâlbuki o, İsa’nın (as) suçlu olduğuna inanmıyordu. Üstelik karısı Procula, bir rüya görmüş, o rüyanın tabiri olarak kocasına, “Asla bu zulme ortak olma!” manasına gelen bir yorum yapmıştı.

Vebal almak istemiyordu Vali. Mahkeme başkanlığı yapıp İsa’yı (as) kurtarmaya yönelik sorular sordu ilkin. “Hakikat nedir?” sualine aldığı veciz cevap tam da istediği gibiydi. “Ben bu kişiyi suçlu bulmadım.” dedi. Ne yazık ki egemen güçler hukuku çoktan askıya almış, mahkeme kararı olmaksızın suçlu ilan etmişti Hz. İsa’yı. Pilatus ya ma-kamından olacak ya da cinayete iştirak edecekti. Bir bahane buldu ve infazı geciktirmeye çalıştı. İstiyordu ki aradan birkaç gün geçsin, Paskalya geleneğine uygun bir şekilde halk oylamasına gidilerek o Masum Nebi zulümden kurtarılsın. Başardı da. Ne yazık ki kalabalık halk topluluğu bir kişilik af hakkını İsa’dan değil, Barabbas adlı bir eşkıyadan yana kullandı. Bir eşkıya kadar değeri yok muydu o şanı yüce insanın? Kara propaganda sayesinde halkı İsa Aleyhisselam’a karşı doldurmuşlardı ve o azgın kitle nasıl bir haksızlık yaptığının farkında bile değildi. İnsanlar çılgınlar gibi bağırıyor, Meryem’in Oğlu’nu çarmıhta görmek istiyordu. Pilatus’un atladığı tarihî bir realite vardı: İsa’dan (as) önceki bütün peygamberler de çoğunluğa karşı mücadele vermiş, taşkın kalabalıkların zulmüne maruz kalmıştı. Bu durum, onların haksız olması anla-mına gelmiyordu ki!

Pilatus linç kampanyasını aşabilmek için bir hamle daha yaparak İsa’yı (as) serbest bırakmayı teklif etti. O diyardan uzaklaştırılacaktı. Saygın din adamları ve kâhinler, halk iradesinin çok açık oldu-ğunu, bir an önce infazın gerçekleştiril-mesi gerektiğini söyledi. Makamından olmak istemeyen Pilatus artık baskılara dayanamayarak gözü dönmüş, adaletten uzaklaşmış ittifaka boyun eğdi. Ötesi malum; O Yüce Peygamber kırbaçlatıldı, dövüldü, yüzüne tükürüldü, alay edildi, çarmıha mahkûm edildi...

Pilatus’un eline bir peygamberin kanı bulaşmıştır ve bu hazin durum vicdanını sızlatmaktadır. Adamlarından bir ibrik su ister. Bir de leğen. Sonra özene bezene ellerini yıkar ve etrafta onu şaşkınlıkla izleyen kalabalığa şöyle der: “Benim ellerim temiz!” Bu sözün eski Yunan’da ya da eski Yahudi geleneğinde de var olduğunu, “Günah benden gitti” manasına geldiğini söyleyenler varsa da günümüze kadar gelen ‘temiz eller’ tabiri Pilatus ile sembolik bir mana kazandı. O

yüzden pek çok ressama ilham olmuş, ellerini yıkayan vali pek çok tabloya yansımıştır.

Aslında Pilatus, A’raf’taki adamın sembolüdür; zulmü gördüğü halde sessiz kalmanın, haklının yanında yer almaktansa güçlünün yanında mevzi-lenmenin, kendi makam ve birikimini koruma uğruna zalimlerle işbirliği yap-manın simgesidir. Kendine göre haklı gerekçeleri vardı Pilatus’un; ama netice itibarıyla zulme ortak olmuş, zalimce bir karara imza atmıştı. Adı tarihe katiller arasında geçti...

Ah Pilatus, korkmayacaktın. Korkup da bahaneler uydurmayacaktın...

Zalimler, her daim suç ortağı arar kendine. İster ki yapılan korkunç yanlış sadece kendi üzerine yıkılıp kalmasın. Hicret gecesi Hazreti Muhammed’i (sas) öldürmek isteyen insî şeytanların telkin ettiği fikre bakar mısınız: “Her aşiretten birini seçelim ve herkes hançerini aynı anda saplasın; ta ki kanı oymaklar arasında dağılsın!” Zalimin psikolojisi tam da budur: Suç ortaklığı. Zalimi çileden çıkaran, zulme ortak olmayan kişilerdir. Onları da hain olarak görür, dönek olarak yaftalar, ilk fırsatta onları da cezalandırmak ister; çünkü o, herkes zulmüne ortak olduğunda kendini daha rahat hisseder...

Ey A’raf’taki Pilatus!Unvanların, kazanımların altında

kalıp ezilme! “Ben ki…” diye başlayan

cümlelerin noktasını, emin ol ki, şeytan koyuyor. “Ben ki eşi menendi olmayan bir hocayım…”, “Ben ki paha biçilmez bir aydınım...”, “Ben ki saygın bir işada-mıyım…” diye başlayan cümleleri sen objektiflik sanıyor, kendini o çetin sı-navdan kurtardığını tahayyül ediyorsun. Yanılıyorsun! Tumturaklı sözler, zulmün olduğu yerde vicdanî bir arınma vesilesi olamaz. Zulüm dönemlerinde vicdan, yaptıklarıyla arınır; yapamadıklarıyla değil. Büyük İslam âlimlerine zulmeden Emevî sultanları, Abbasî halifeleri vs. çoktan ölüp gitti; ama o mazlum imam-lar, çile dönemlerinde verdikleri çetin sınavdan alınlarının akıyla çıktıkları gibi kıyamete kadar gönüllere taht kurdu.

Ah Pilatus!Ellerini yıkadığında vicdanındaki

kan lekesini de temizlediğini sandın. Yanıldın! Eminim, tıpkı Lady Macbeth gibi, gece yarılarında ellerini defalarca yıkadın; ancak o görünmez kandan kurtulamadın. Mazlumun âhı yüreğini deldi her sabah ve şöyle feryat ettin kendi kendine: “Uykuyu katlettim; acıları dindiren, insana huzur veren uykuyu!” İsa (as) uçup gitti aramızdan; senin ellerin hiç ama hiç temizlenmedi; çünkü hakkın, hukukun, fikrin namusunu koruyamadın, küçük hesapların altında ezilip gittin...

Bu akreditasyon size zarar verirAK Parti kongresinde pek çok gazete

ve TV’ye akreditasyon uygulandı ve ga-zeteciler salona alınmadı. Bu, askerî yö-netimlerin, özellikle de 28 Şubat’çıların, uyguladığı bir metot. Buna şimdi iktidar partisinin tevessül etmesi yakışık aldı mı? ‘Yeni Türkiye’ üzerine nefes tüketenler ne diyor acep bu tuhaf uygulamaya? Basbayağı ‘eski Türkiye’ bu!

Bir zamanlar bu tür uygulamalar yapıldığında hemen her kesimden, özellikle de muhafazakâr kesimden, itirazlar yükselir, bu tenkitlere karşı askerler, “Dünyanın pek çok yerinde de akreditasyon uygulanıyor.” şeklinde cevaplar verirdi. Doğru. Demokratik ülkelerde bile akreditasyon uygulaması yapılıyor. Ama bizdeki kadar akıl dışı bir uygulamaya rastlamak imkânsız. Akreditasyonun maksadı özel birikim gerektiren konularda özellikle uzman muhabirlerin toplantılara katılmasını temin etmektir. Mesela askerî konu-larda yetişmiş habercilerle toplantı yapılır ki geniş çaplı ihalelerden teknik donanıma kadar ayrıntıya vakıf kişilerle bilgilendirici, sorgulayıcı, denetleyici de-ğerlendirmeler yapılabilsin. Bu nedenle savunma muhabirleri vardır gazete ve televizyonlarda. İnançları, ideolojileri, politik duruşları yüzünden medya gruplarına topyekûn akreditasyon ya-pılmaz. Yapılırsa o ülkenin yönetimine demokrasi denemez...

Bizdeki garabetin en acı yanı nedir biliyor musunuz? Bir zamanlar akre-ditasyon adı altında ayrımcılığa maruz kalmış meslektaşlarımızın meseleye sessiz kalması. Bugün, “Köşk’teki o programa falan neden çağrıldı?” diye etrafı velveleye verenlerin geçmişte yaz-dıklarına, söylediklerine bakın; durumun ne kadar vahim olduğunu anlarsınız. Bir dönem gazete sütunlarında ve TV ekranlarında bazı meslektaşlarımız esip gürlemiş, mangalda kül bırakmamıştı. Şimdi iktidarın aynı antidemokratik uy-gulamaya sığınması karşısında o kişilerin dilini yutmuşçasına sessiz kalması ‘Yeni Türkiye’nin ne manaya geldiğini ayan beyan ortaya çıkarıyor. İnsan tek bir erdemli cümle kuramaz mı basın öz-gürlüğü konusunda! Bu kadar mı tutsak alındınız Allah aşkına!

Meselenin bir de komik yanı var: Akredite uyguladım dediğin program çok sayıda TV kanalında zaten canlı yayınlanıyor. Neyi yasaklıyorsun o za-man? Dünyanın hiçbir ülkesinde canlı yayınlanan programlara böyle gülünç bir yasak uygulanmaz. Tam bir akıl tutulması. Umarım bu yasakçı yolda devam etmezler.

Tecrübeyle sabit ki akreditasyon adı altında yapılan haksızlık yasak sahibine zarar verir; basın kuruluşuna değil. Şa-yet ortada bir utanç varsa o, mağdurlara ait değil, mağrurlara aittir. Hem ülke içinde temel hak ve özgürlükler konu-sunda namuslu bir tutum sergileyenler hem de bu ülkeye dışarıdan bakıp bir kanaat getirenler ortada yaman bir çelişki olduğunu ve ayrımcılık suçunun işlendiğini pekâlâ bilir. Daha dün akre-ditasyonu antidemokratik bulan ve bu konuda bir duruş sergileyenlerin aynı gerekçelerle aynı hataya sığınmaları ne kadar hazin bir durum. Bunun aksini savunabilecek kimse var mı?

3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM41

1

2

3

4

56

Kimyada

demirin

sembolü

Bir süt hayvan

Omurun

içinde olan yap

Aza

Ksa güldürü

Çok yiyenVücuttan atlan bir zararl

Kap

Usül, yöntem

Bir yldz küm

esiM

engene, cendere

Benzer

Ekskrimde

bir tür klç

Bir say

Bir nehrimiz

Us

Pozitif elektrot

Satrançta bir taş

Sknt verme

Genişlik

Sonradan olm

a yumru

Müzikte

bir nota

Şan

Kapal olm

ayanResim

deki Avrupa ülkesi

Sofra altlğ

Erkek ad

Emzirm

e organ

Arzu, şevk

Uzaklk ifadesi

Son, bitim

Kazdağ’nn antik adİstenilen

vasfta olan

Büyü, efsunGüneşten

önceki aydnlk

Yürüyen

Görünüm,

ileri görüş

Hitit Eski bir

ekonomik

topluluk

Fena değil m

anasnaSuçu

bağşlama

Asya’da bir başkent

Sonsuz

Bir tür taşm

aclk

Olmaktan

emir

Oyunda cezal çocuk

Çocuğa kesilen kurbanYem

ek

İyilik, ihsan, lütuf

Bir yapm eki

Alşkanlkla yaplan

Bir deyim

Kart, yaşl

Tarladaki ürün kalnts

Bir yüzey ölçüsü birim

iSeciye,

karakter

Sevinç, şenlik

Rize ilinin bir ilçesi

Perhiz

Bağrsaklar

Sürgün, amel

Bir dağmz

İnanç, itikat

Tergal

Çanakkale’de bir burun

11. yüzylda yaşam

ş bir İslam

alimi

Bayağ

Kapital, anam

al

AbideTpta

kullanlan bir bitki

Güvenilir

Şehir

Bunama

Kuvvetsiz, zayf

Eski futbolcu (...Burak)

Bir say

Yama

Cet

Bir aktör (Cihan...)Gözleri

görmeyen

Yumurta

biçiminde

olanBir nida

İlkel silah

Hararet, scaklk

Büyük odun gem

isi

Müzikte durak

Bir yerde oturm

ak

Arzu, istek

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

199 OCAK 2013 ÇARŞAM

BA ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Hayvana vurulan dam

ga

Belirti, işaret

Muharrem

aynn tatls

Kocaman, iri

Bir deyim

Irmak

Bir ylan türü

Kişi, şahs

Tedavi etme

Remil

Bçak klf

Yl sonunda öğrenciye

verilen genel not

Becerikli, elinden iyi iş

gelen

Bursa’da bir m

edreseGüzel kokulu

bir çiçek

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-

rin. Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar-dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

NK

Ü SU

DO

KU ÇÖ

ZÜM

Ü

6

5

8156

4

3

5

8

4

2983

5

7

3

4

8

6742

3

9

2

28

75

19

64

3

95

46

83

72

1

16

37

42

59

8

35

24

91

87

6

46

93

78

21

5

81

76

25

93

4

12

49

35

76

8

59

78

46

13

2

38

62

71

45

9

K Ý

N

A M

R

İ V

K F

O

Þ N

V

İ U

M

R

O

R Z

E B

İ V

I D

R

L K

O

T A

R T

I F

U

M

E Ð

D

Ş R

P S

H

L A

F Y

E V

S U

N

İ U

T

L U

Ğ

U

Ğ K

R Þ

T İ

Ý

Ş I

J U

D

C

R S

İ İ

V Y

T S

K İ

L M

E

G Ý

K V

C L

Ö

T K

M

B Y

İ Ş

B Z

İ T

E R

S U

N

Y S

Ü

S E

R Z

L K

M

L Ç

İ T

O

D

Ğ T

S A

S M

E

L Ý

K N

P

Ü

F O

İ

N

S M

E

M

R U

S

Z E

B L

V K

O

İ U

Y

O

R S

D

P E

A U

F

G Ð

H

T R

B F

H

U

A H

Y E

L E

A A

Þ O

T

K E

A N

K

L T

İ R

T R

H

H

M

U

H

C R

İ

G Ý

R Y

T A

M

P U

A

Ý G

Ý M

İ E

İ N

R

K P

A N

Ö

G

Z E

O

C S

K İ

İ N

L

I Ö

Z

E R

K K

U

R T

L N

O

M

R

A İ

Y G

E N

Ð K

K E

Ð Y

N

E R

V J

Ð A

B

V E

V Ý

K F

P O

K

E N

İ

Ç L

T T

M

J C

A İ

K Ü

R

U

R N

S

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AFYO

NKARAH

İSAR, BERGAMO

T, CERRAH, ÇİN

EKOP, D

EVRİK, ERSUN

, FITRAT, GEMLİK,

HAN

IM, İSTEK, KO

MİK, LİRİK, M

İSTİK, NU

SRET, OBRU

K, ÖZERK, PİSLİK, RASTIK, SİSM

İK, ŞİŞLİK, TEKLİK, U

ĞULTU

, ÜLFET, VİRM

AN, YEM

LİK, ZİVER.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

��

���

���

����

����

��

���

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

���

��

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

��

����

����

��

��

��

����

���

���

����

����

���

����

����

���

���

��

����

���

��

����

����

����

����

��

���

����

���

��

����

����

����

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

���

���

���

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

���������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Bir kişinin kendi yaşam

öyküsü üzerine yazdğ yaz veya eser, hayat hikâyesi. 2) Olgunlaşm

ş, gelişm

iş, gelişkin.– Lesotho’nun plaka işareti. 3) Öğütülm

üş tahl tozu.– Pem

be veya erguvan tonlar ile karşk koyu krm

z renkte, saydam bir

korindon türü olan değerli taş.– Uğur, baht, talih, saadet. 4) Kabul etm

eme,

geri çevirme.– Çiftçilikte, toprağ

işleyerek ürüne ortak olan kimse,

ortakç. 5) İnsan istenmeyen seçenek-

lerden birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlem

eye zorlayan tartşma,

sorun.– Alçak, aşağlk. 6) Çimentonun

su yard myla kum

, çakl vb. madde-

lerle karşmas sonucu oluşan sert,

dayankl, bağlayc yap malzem

esi.– Hak aram

ak maksadyla m

ahkemeye

müracaat etm

e. 7) Dişi sğr.– Gerekti-ğinde kullanlm

ak için saklanan tahl, aşlk. 8) Li eri dokum

aclkta kulla-nlan bir bitki.– Anlaşm

azlk, çekişme,

kavga. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Omurga

içinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz m

adde ve ak maddeden oluşan

sinir dokusu. 2) Kuş, tavuk, horoz vb.nin üzerinde tünedikleri dal veya srk.– Bir soru şekli. 3) Ksa öm

ürlü küçük bitkilere verilen genel ad.– Uzakdoğu’da özerk bir ülke. 4) Erkek adlarndan sonra kullanlan sayg sözü.– Kirlilik izi. 5) Bir yerde oturm

a, eğleşm

e. 6) Denizde balklarn veya küreklerin km

ldanşyla oluşan parlt. 7) Om

urgay oluşturan kemiklerden her

biri.– Ad, ün, şan. 8) Bir müzik aleti.–

Gayretlendirme sözü. 9) Lübnan’n

plaka işareti.– İslam tarihindeki ilk

savaş. 10) Ka- za sonucu, yanlşlkla, bilm

eden. 11) Fotoğrafta net olmayan

gö- rüntü.– Bir tür sivrisinek. 12) Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirm

e.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

İ S

T İ

F A

A

S E

N A

S A

R F

I N

A Z

A R

R

T N

A

R I

Ş

H A

D İ

İ S

A

A Z

İ M

M

E Y

F A

K A

T

R E

H İ

N E

A R

A Z

D

E L

A L

E T

D

B A

R İ

T O

N

M

E

E L

E M

A

N

N E

D E

N

42 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

1

2

3

4

56

Kim

yada

de

miri

n se

mbo

Bir

süt

hayv

an

Om

urun

inde

ola

n ya

p

Aza

Ksa

gül

dürü

Çok

yiye

nV

ücut

tan

atla

n bi

r za

rarl

Kap

Usü

l, yö

ntem

Bir

yldz

mes

iM

enge

ne,

cend

ere

Benz

er

Eksk

rimde

bir

tür

klç

Bir

say

Bir

nehr

imiz

Us

Pozi

tif

elek

trot

Satr

ançt

a b

ir taş

Sk

nt v

erm

e

Gen

işlik

Sonr

adan

ol

ma

yum

ru

Müz

ikte

bi

r no

ta

Şan

Kapa

l ol

may

anRe

sim

deki

Av

rupa

ülk

esi

Sofr

a al

tlğ

Erke

k ad

Emzi

rme

orga

n

Arz

u, ş

evk

Uza

klk

ifad

esi

Son,

biti

m

Kazd

ağ’nn

an

tik a

dİs

teni

len

vas

fta

olan

Büyü

, efs

unG

üneş

ten

önce

ki

ayd

nlk

Yürü

yen

Gör

ünüm

, ile

ri gö

rüş

Hiti

t Es

ki b

ir

ekon

omik

to

plul

uk

Fena

değ

il m

anasn

aSu

çu

bağşl

ama

Asy

a’da

bir

başk

ent

Sons

uz

Bir

tür

taş

macl

k

Olm

akta

n em

irO

yund

a ce

zal

çocu

k

Çocuğa

ke

sile

n ku

rban

Yem

ek

İyili

k, ih

san,

tuf

Bir

yap

m e

ki

Alş

kanlk

la

yap

lan

Bir

deyi

m

Kart

, yaş

l

Tarl

adak

i ür

ün k

aln

ts

Bir

yüze

y öl

çüsü

biri

mi

Seci

ye,

kara

kter

Sevi

nç, ş

enlik

Rize

ilin

in

bir

ilçes

iPe

rhiz

Bağ

rsak

lar

Sürg

ün, a

mel

Bir

dağ

mz

İnan

ç, it

ikat

Terg

al

Çana

kkal

e’de

bi

r bu

run

11. y

üzy

lda

yaşa

bir

İs

lam

alim

i

Bayağ

Kapi

tal,

anam

al

Abi

deT

pta

kulla

nla

n bi

r bi

tki

Güv

enili

r

Şehi

r

Buna

ma

Kuvv

etsi

z,

zay

f

Eski

futb

olcu

(..

.Bur

ak)

Bir

say

Yam

a

Cet

Bir

aktö

r (C

ihan

...)

Göz

leri

rmey

en

Yum

urta

bi

çim

inde

ol

anBi

r ni

da

İlkel

sila

h

Har

aret

, s

caklk

Büyü

k od

un

gem

isi

Müz

ikte

dur

ak

Bir

yerd

e ot

urm

ak

Arz

u, is

tek

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

199

OCA

K 20

13 Ç

ARŞA

MBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Hay

vana

vu

rula

n da

mga

Belir

ti, iş

aret

Muh

arre

m

aynn

tatl

s

Koca

man

, iri

Bir

deyi

m

Irm

ak

Bir

yla

n tü

Kişi

, şahs

Teda

vi e

tme

Rem

ilB

çak

klf

Yl s

onun

da

öğre

nciy

e ve

rilen

gen

el

not

Bece

rikli,

el

inde

n iy

i iş

gele

n

Burs

a’da

bir

m

edre

seG

üzel

kok

ulu

bir

çiçe

k

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti

-ri

n.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri

dol d

ur du

ðu nu

z da

tab l

o-nu

n bü

tün

ku tu

la rý

yu k

a rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer

kez

kul la

nýl m

ýþ o

l sun

.

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

6

5

81 5 6

4

3

5

8

4

29 8 3

5

7

3

4

8

67 4 2

3

9

2

28

75

19

64

3

95

46

83

72

1

16

37

42

59

8

35

24

91

87

6

46

93

78

21

5

81

76

25

93

4

12

49

35

76

8

59

78

46

13

2

38

62

71

45

9

K

Ý N

A

M

R

İ

V

K

F

O

Þ

N

V

İ U

M

R

O

R

Z

E

B

İ

V

I D

R

L K

O

T

A

R

T

I

F

U

M

E

Ð

D

Ş

R

P

S

H

L A

F

Y

E

V

S

U

N

İ U

T

L

U

Ğ

U

Ğ

K

R

Þ

T

İ Ý

Ş

I J

U

D

C

R

S

İ İ

V

Y

T

S

K

İ L

M

E

G

Ý K

V

C

L

Ö

T

K

M

B

Y

İ Ş

B

Z

İ

T

E

R

S

U

N

Y

S

Ü

S

E

R

Z

L K

M

L

Ç

İ T

O

D

Ğ

T

S

A

S

M

E

L Ý

K

N

P

Ü

F

O

İ N

S

M

E

M

R

U

S

Z

E

B

L V

K

O

İ

U

Y

O

R

S

D

P

E

A

U

F

G

Ð

H

T

R

B

F

H

U

A

H

Y

E

L E

A

A

Þ

O

T

K

E

A

N

K

L T

İ

R

T

R

H

H

M

U

H

C

R

İ

G

Ý R

Y

T

A

M

P

U

A

Ý

G

Ý M

İ E

İ

N

R

K

P

A

N

Ö

G

Z

E

O

C

S

K

İ İ

N

L I

Ö

Z

E

R

K

K

U

R

T

L N

O

M

R

A

İ

Y

G

E

N

Ð

K

K

E

Ð

Y

N

E

R

V

J Ð

A

B

V

E

V

Ý K

F

P

O

K

E

N

İ

Ç

L

T

T

M

J C

A

İ

K

Ü

R

U

R

N

S

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

FY

ON

KA

RA

HİS

AR

, B

ER

GA

MO

T, C

ER

RA

H,

ÇİN

EK

OP

, D

EV

RİK

, E

RS

UN

, F

ITR

AT,

GE

MLİK

, H

AN

IM, İS

TE

K,

KO

MİK

, LİR

İK,

MİS

TİK

, N

US

RE

T, O

BR

UK

, Ö

ZE

RK

, PİS

LİK

, R

AS

TIK

, SİS

MİK

, ŞİŞ

LİK

, T

EK

LİK

, UĞ

ULT

U,

ÜL

FE

T, VİR

MA

N,

YE

MLİK

, ZİV

ER

.

��

�İ

��

��

��

����

��

����

����

��

��

���

���

����

����

��

��

��

����

����

����

��

��

���

����

��

����

����

��

��

����

����

���

��

����

���

���

����

���

��

��

���

����

����

��

����

����

��

����

��

��

����

����

����

����

��

��

��

��

��

��

����

��

����

����

����

��

��

����

����

��

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

���

����

����

����

��

����

��

��

��

����

����

����

����

��

����

��

����

��

����

����

���

����

����

����

��

��

��

����

���

���

��

����

����

���

����

����

��

��

��

����

��

��

���

����

��

����

��

����

���

����

��

��

���

����

����

����

��

��

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

��

��

���

��

����

����

����

����

��

��

����

����

����

���

���

���

���

��

����

����

����

����

��

��

����

����

���

���

��

���

����

����

��

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

�������

���

������

���

�����

���

����

���Ğ

�����

���

�����

������

�����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

�����

���

����

����

����

�����

����

����

����

�����

����Ş

�����

����

���

����

������

����

���

����

���

����

���

SOLD

AN S

AĞA

1) B

ir k

işin

in k

endi

yaş

am

öykü

sü ü

zeri

ne y

azdğ

yaz v

eya

eser

, hay

at h

ikây

esi.

2) O

lgun

laşm

ş,

geliş

miş

, gel

işki

n.–

Leso

tho’

nun

plak

a iş

aret

i. 3)

Öğü

tülm

üş t

ahl

tozu

.–

Pem

be v

eya

ergu

van

tonl

ar i

le k

arşk

ko

yu kr

mz r

enkt

e, s

ayda

m b

ir

kori

ndon

tür

ü ol

an d

eğer

li taş.

– Uğu

r,

baht

, tal

ih, s

aade

t. 4

) Kab

ul e

tmem

e,

geri

çev

irm

e.–

Çift

çilik

te, t

oprağ

leye

rek

ürün

e or

tak

olan

kim

se,

orta

kç.

5) İn

san

iste

nmey

en s

eçen

ek-

lerd

en b

irin

i, çoğu

nluk

la ik

i seç

enek

ten

bi

rini

izle

mey

e zo

rlay

an t

artşm

a,

soru

n.–

Alç

ak, aşağ

lk. 6

) Çim

ento

nun

su

yar

dmy

la k

um, ç

akl

vb. m

adde

-le

rle

karşm

as s

onuc

u ol

uşan

ser

t,

daya

nkl,

bağl

ayc y

ap m

alze

mes

i.–

Hak

ara

mak

mak

sad

yla

mah

kem

eye

mür

acaa

t et

me.

7) D

işi sğr.

– G

erek

ti-

ğind

e ku

llan

lmak

için

sak

lana

n ta

hl,

aşlk

. 8) L

i er

i dok

umacl

kta

kulla

-n

lan

bir

bitk

i.– A

nlaş

maz

lk, ç

ekiş

me,

ka

vga.

YU

KARI

DAN

AŞA

ĞIYA

1) O

mur

ga

için

de b

ulun

an k

anal

boy

unca

uza

nan,

bo

z m

adde

ve

ak m

adde

den

oluş

an

sini

r do

kusu

. 2) K

uş, t

avuk

, hor

oz

vb.n

in ü

zeri

nde

tüne

dikl

eri d

al v

eya

sr

k.–

Bir

sor

u şe

kli.

3) Ks

a öm

ürlü

çük

bitk

ilere

ver

ilen

gene

l ad.

– U

zakd

oğu’

da ö

zerk

bir

ülk

e. 4

) Erk

ek

adla

rnd

an s

onra

kul

lan

lan

sayg

sözü

.– K

irlil

ik iz

i. 5)

Bir

yer

de o

turm

a,

eğleşm

e. 6

) Den

izde

balk

lar

n ve

ya

küre

kler

in kmld

anşy

la o

luşa

n pa

rlt.

7) O

mur

gay

oluşt

uran

kem

ikle

rden

her

bi

ri.–

Ad,

ün,

şan

. 8) B

ir m

üzik

ale

ti.–

G

ayre

tlen

dirm

e sö

zü. 9

) Lüb

nan’n

pl

aka

işar

eti.–

İsla

m t

arih

inde

ki il

k sa

vaş.

10)

Ka-

za

sonu

cu, y

anlş

lkla

, bi

lmed

en. 1

1) F

otoğ

raft

a ne

t ol

may

an

gö-

rünt

ü.–

Bir

tür

siv

risi

nek.

12)

Bir

ül

keyi

sila

h gü

cüyl

e el

e ge

çirm

e.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

İ

S T

İ F

A

A

S

E

N

A

S

A

R

F I

N

A

Z

A

R

R

T

N

A

R

I

Ş

H

A

D

İ

İ

S A

A

Z

İ M

M

E

Y

F

A

K

A

T

R

E

H

İ N

E

A

R

A

Z

D

E

L

A

L E

T

D

B

A

R

İ

T O

N

M

E

E

L E

M

A

N

N

E

D

E

N

1

2

3

4

5

6

7

Ykl

mş,

ha

rap

olm

İstav

ritin

çüğü

olan

ba

lk

Çekm

eceli

ça

maşr

dolab

Sk

i

Basto

n

Suçu

bağş

lama

Küçü

k, m

inik

Hya

net,

hain

lik

Kafiy

e

Yarş

böl

ümü

Caka

Zor o

lmay

an

Şark s

özü

tekr

ar

Hint

li

Yine

hec

esi

Alt r

esim

deki

âmâ ş

arkc

Bir a

da ü

lkesi

Canl, h

ayat

ta

Japo

n gü

reşi

Hatr

Toru

nu o

lan

kad

n

Çiçe

k dem

eti

Niha

yet,

bitim

İç skn

ts

Akira

Ku

rosa

va fi

lmi

Bir a

ktör

(Ta

nju.

..)

Yark

, yrtk

Çizg

ili ku

maş

Nezir

Beya

z

Atn

yavr

usu

Kuş s

esi

Bary

umun

re

mzi

Ömrü

n ka

lan

ksm

Ufuk

lar

Ksa

ca

indi

yum

Güç,

kuvv

et

Bir s

unuc

u (..

.Yepr

em)

Kony

a’da b

ir ba

raj

Boyu

n

Eski

dild

e su

Eski

bir b

aşlk

Düny

ann

ta

rlas

Teol

oji

Değe

rli b

ir taş

Güm

üşün

re

mzi

Cet

Sinir

hasta

lklar

Özür

dile

me

Tekin

ol

may

an

Yasa

Zorla

, zor

aki

Yaba

ni

hayv

an

barn

Kilo

ampe

r

Kt

Bir g

ezeg

en

Güze

l kok

u

Bağr

ma

Mad

en o

cağ

yo

luRo

man

ya’n

n başk

enti

Bir m

ezhe

p im

am

Üst r

esim

de

(...D

ünda

r)

Elin

den

skça

ka

za ç

kan

Müs

lüm

an’n

kb

lesi

Yaşa

msa

l

Zem

ine

para

lel o

lan,

ufki

Kaln

ağaç

başla

r

Kalay

n

sem

bolü

Tayin

Alg

Deng

e

Halin

yum

un

rem

ziBi

r can

l gr

ubuu

Sevg

iil ve

ya

uçur

um

Bir d

ilek ş

art

eki

Krm

z

Şikar

Bir n

ota

Baya

n ra

hip

Met

al

Yavş

an o

tu

Kulağ

n

duyd

uğu

Bir m

üzik

aleti

Bir m

üzik

aleti

Dini

n di

reği

ol

an ib

adet

Yaşa

m

Ylan

Mer

dive

n ay

Deni

zin

kaba

rmas

En kü

çük

aske

ri bi

rlik

Ksa

vade

li se

rmay

e

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1910

OCA

K 20

13 P

ERŞE

MBE

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Çocu

k di

linde

pis

Bir m

asta

r eki

Fotoğr

af

Krali

çe b

aşlğ

Bir A

mer

ika

ülke

si

Büyü

k ser

t ka

ya

Tane

si ol

may

an

Ksa

ca o

ksije

n

Ksa

ca

kalsi

yum

Efen

dim

iz’in

ha

las

Meh

met

Akif

Er

soy’u

n es

eri

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

67

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

67

5

5 7

9 6

3 4

94

3

2 9

1 6

4 3

13

6

3 5

6 1

7 8

12

8

2 6

1 8

9 7

67

9

69

81

34

25

7

71

32

59

86

4

42

56

87

93

1

86

25

73

94

1

19

74

86

53

2

54

32

19

87

6

41

67

29

38

5

97

83

45

62

1

35

21

68

79

4

Ü

K N

Ç

N

M

Z Ü

K

R E

M

E T

K A

T A

K O

L

M

Ü

Ç R

O

B L

I N

M

L

A K

A D

U

B

Ş İ

D

O

M

A S

Ý S

Þ B

A K

Ý N

R

E V

Z K

U

T E

M

K İ

N

Ý G

N

Ý Ç

E A

P F

A H

E

R O

R

A R

Ý B

H

B K

V V

S Ü

G

Ý D

Y

G E

U

H

E M

Þ

İ R

E K

R L

O

D

Ð Y

T E

Ü

M

R J

Ğ E

T T

A Ý

R O

M

V E

A V

Ý M

L

A N

Ü

B

Y C

O

Ü

O

S R

U

C U

N

E

G L

Ý A

T Ð

R S

Ü

L A

N

R T

A R

M

C

F E

Z E

G M

L

N

Ý M

O

Ü

T

Ý

K A

D

R A

Ç E

S A

L E

Z Ö

S

U

D

L Z

O

S

G K

F Ü

H

Ý

J L

R Ü

G

Ý Y

L R

O

S A

L Ð

N

E

G E

Ý A

E C

E Ü

L

Y Y

Ü

G Z

A Z

Ð N

Z

R P

L

Ý R

G T

E Ö

N

R G

A U

O

U

E

H

Z L

C O

R

L E

Y Ð

M

D

L N

Ö

L

O

B E

N

R D

E

R B

L J

İ L

Ü

K Þ

E K

T Ý

K A

V İ

L C

N

U

T A

Þ D

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AB

DU

LLAH

, BAK

ANAK

, CÝB

ALÝ,

ÇARD

AK, D

İŞBU

DAK,

EGZ

AMA,

FAY

TON

, GAZ

OLÝ

N, H

EMÞİ

RE,

ÝNCÝ

R, K

EÞKÜ

L, L

ENGE

R, M

ERDA

NE,

NİK

MET

, OYL

AMA,

ÖZG

ÜN

, PER

GEL,

RES

SAM

, SÖ

ZEL,

ÞE

FKAT

, TEM

ERKÜ

Z, U

RGAN

, ÜN

AL, V

AKÝT

, YER

GÝ, Z

AMAN

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

������

�����

����

�����

����

������

�����

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

�����

����

����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

���İ

����İ

���

����

����

����

�����

����

����

�����

���

�����

������

���

��ŞİŞ�

����

����

�����

����

����

����

���

�����

����

����

���

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Esk

iden

, şeh

irler

de

veya

büy

ük m

erke

zlerd

e ha

stal

ara

bakm

ak iç

in a

çlan

kur

uluş

, sağ

lk

yurd

u, h

asta

ne.–

Eski

dild

e su

. 2)

Peşt

amal

, fut

a.– B

ir k

ta. 3

) Süs

bitk

isi

olar

ak d

a ye

tiştir

ilen,

kar

abuğ

dayg

il-le

rden

, 1-2

met

re y

ükse

kliğ

inde

, büy

ük

yapr

akl,

beya

z çiçe

kli,

çok

yllk

ve o

tsu

bir b

itki.–

İsla

m’n

şart

larn

dan

biri.

4)

Tem

bih

sözü

.– İsv

içre’d

e bi

r neh

ir.–

Bayağ

. 5) B

ir bağl

aç.–

Çok k

oyu.

– Bi

r org

anmz.

6) P

adişa

hlarn

gön

ül

alm

ak, ö

dülle

ndirm

ek iç

in b

irine

giyd

ir-di

kler

i değ

erli k

umaş

veya

kür

kten

ya

plmş

giys

i, ka

ftan.

– İst

anbu

l’da

bir s

emt.

7) A

vrup

a’da

bir y

arm

ada.

– İn

gilte

re’d

en A

BD’ye

gid

erke

n bi

r bu

zdağn

a ça

rpar

ak b

atan

, lm

lere

ko

nu o

lmuş

ünl

ü tra

nsat

lant

ik. 8

) Alm

ve

ya sa

tmda

bir şe

yin p

ara

karşl-

ğnd

aki d

eğer

i, ed

er, p

aha.

– Gem

ilerd

e,

amba

rlara

ve m

akin

e bö

lüm

üne

hava

ve

rmek

için

güv

erte

ye a

çlan

bac

a.

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIYA

1) H

erha

ngi b

ir ko

nuda

tutu

laca

k yo

l için

üst

mak

am-

lard

an a

lt m

akam

lara

bel

li bir

esas

a

daya

nara

k ver

ilen

buyr

uk, t

alim

at. 2

) En

fazla

, en

çok.

– Bizm

utun

sem

bolü

. 3)

Riva

yet e

den.

– Ses

lenm

ek ve

ya il

gi

ve d

ikka

t çek

mek

için

söyl

enen

bir

söz.

4) V

ücut

tan

idra

rla a

tlan

zara

rl b

ir m

adde

.– Şu

ndan

dol

ay, şu

sebe

ple,

çü

nkü.

5) E

mel

ine

erişe

n, g

ayes

ine

ulaş

an, b

aşar

an. 6

) Süs

, gös

teriş

, de

bdeb

e, g

örke

m. 7

) Par

ola.

– Ahe

nk,

ölçü

, düz

enlili

k. 8)

Gem

ilere

yol g

öste

ren

şk

kule

si.– U

zaklk

işare

ti. 9)

Fasla

.– As

ya’d

a bi

r ülke

. 10)

Dol

ayl o

lara

k an

latm

a, ü

stü

kapa

l ola

rak b

elirt

me,

ih

sas.–

Bird

enbi

re, a

nsz

n. 11

) Bilim

sel

nite

liği o

lan.

12) D

ikdör

tgen

biçi

min

de,

uç ksm

nda

yarm

çem

bere

ben

zeye

n bi

r çkn

ts o

lan

Rom

a m

ahke

mes

i.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

O

T O

B İ

Y O

G R

A F

İ

M

Ü T

E K

A M

İ

L

L S

U

N

Y A

K U

T

K U

T

R

E T

M

A

R A

B A

İ

İ

K İ

L E

M

R

E Z

İ L

L

B

E T

O N

D

A V

A

İ

N E

K

Z A

H İ

R E

K

E T

E N

M

A

R A

Z A

43 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

56

Kim

yada

de

miri

n se

mbo

Bir s

üt

hayv

an

Omur

un

içind

e ol

an

yap

Aza

Ksa

gül

dürü

Çok y

iyen

Vücu

ttan

atla

n bi

r za

rarl

Kap

Usül

, yön

tem

Bir yldz

küm

esi

Men

gene

, ce

nder

e

Benz

er

Eksk

rimde

bir

tür klç

Bir s

ay

Bir n

ehrim

iz

Us

Pozit

if el

ektro

t

Satra

nçta

bir

taş

Skn

t ve

rme

Genişli

k

Sonr

adan

ol

ma

yum

ru

Müz

ikte

bir n

ota

Şan

Kapa

l ol

may

anRe

simde

ki

Avru

pa ü

lkesi

Sofra

altlğ

Erke

k ad

Emzir

me

orga

n

Arzu

, şev

k

Uzak

lk if

ades

i

Son,

biti

m

Kazd

ağ’nn

an

tik a

dİst

enile

n va

sfta

ola

n

Büyü

, efsu

nGü

neşt

en

önce

ki

ayd

nlk

Yürü

yen

Görü

nüm

, ile

ri gö

rüş

Hitit

Es

ki bi

r ek

onom

ik

topl

uluk

Fena

değ

il m

anasn

aSu

çu

bağşla

ma

Asya

’da b

ir başk

ent

Sons

uz

Bir t

ür

taşm

aclk

Olm

akta

n em

irOy

unda

ceza

l ço

cuk

Çocuğa

ke

silen

ku

rban

Yem

ek

İyilik

, ihsa

n,

lütu

f

Bir y

apm

eki

Alşk

anlk

la

yap

lan

Bir d

eyim

Kart

, yaş

l

Tarla

daki

ür

ün ka

lnts

Bir y

üzey

öl

çüsü

biri

mi

Seciy

e,

kara

kter

Sevin

ç, şe

nlik

Rize

ilini

n bi

r ilçe

siPe

rhiz

Bağ

rsak

lar

Sürg

ün, a

mel

Bir d

ağmz

İnan

ç, iti

kat

Terg

al

Çana

kkal

e’de

bir b

urun

11. y

üzyl

da

yaşa

bir

İslam

alim

i

Bayağ

Kapi

tal,

anam

al

Abid

eTp

ta

kulla

nla

n bi

r bi

tki

Güve

nilir

Şehi

r

Buna

ma

Kuvv

etsiz

, za

yf

Eski

futb

olcu

(..

.Bur

ak)

Bir s

ay

Yam

a

Cet

Bir a

ktör

(C

ihan

...)Gö

zleri

görm

eyen

Yum

urta

bi

çimin

de

olan

Bir n

ida

İlkel

sila

h

Hara

ret,

scak

lk

Büyü

k odu

n ge

misi

Müz

ikte

dura

k

Bir y

erde

ot

urm

ak

Arzu

, iste

k

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

199

OCAK

201

3 ÇA

RŞAM

BA Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Hayv

ana

vuru

lan

dam

ga

Belir

ti, iş

aret

Muh

arre

m

aynn

tatl

s

Koca

man

, iri

Bir d

eyim

Irmak

Bir yla

n tü

Kişi,

şah

s

Teda

vi et

me

Rem

ilB

çak k

lf

Yl s

onun

da

öğre

nciye

ve

rilen

gen

el

not

Bece

rikli,

el

inde

n iyi

gele

n

Burs

a’da

bir

med

rese

Güze

l kok

ulu

bir ç

içek

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3

’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i dol

dur d

u ðu n

uz da

tab

lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

NK

Ü S

UD

OKU

ÇÖ

ZÜM

Ü

6

5

81 5 6

4

3

5

8

4

29 8 3

5

7

3

4

8

67 4 2

3

9

2

28

75

19

64

3

95

46

83

72

1

16

37

42

59

8

35

24

91

87

6

46

93

78

21

5

81

76

25

93

4

12

49

35

76

8

59

78

46

13

2

38

62

71

45

9

K Ý

N

A M

R

İ

V K

F O

Þ

N

V

İ U

M

R

O

R

Z

E B

İ V

I D

R

L K

O

T A

R

T I

F U

M

E

Ð D

Ş R

P

S H

L

A F

Y E

V S

U

N

İ U

T

L U

Ğ

U

Ğ K

R

Þ T

İ Ý

Ş I

J U

D

C

R

S İ

İ V

Y T

S

K İ

L M

E

G Ý

K V

C L

Ö

T K

M

B Y

İ Ş

B Z

İ T

E R

S

U

N

Y S

Ü

S E

R

Z L

K M

L

Ç İ

T

O

D

Ğ T

S A

S M

E

L Ý

K N

P

Ü

F O

İ

N

S M

E

M

R

U

S Z

E

B L

V K

O

İ U

Y

O

R

S D

P

E

A U

F

G Ð

H

T R

B

F H

U

A

H

Y E

L E

A A

Þ O

T

K E

A N

K

L T

İ R

T

R

H

H

M

U

H

C R

İ

G Ý

R

Y T

A M

P

U

A Ý

G Ý

M

İ E

İ N

R

K

P A

N

Ö

G Z

E O

C S

K İ

İ N

L

I Ö

Z

E R

K

K

U

R

T L

N

O

M

R

A İ

Y G

E N

Ð K

K E

Ð Y

N

E R

V

J Ð

A B

V E

V Ý

K F

P O

K

E N

İ

Ç L

T T

M

J C

A İ

K Ü

R

U

R

N

S

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AFYO

NKA

RAH

İSAR

, BER

GAM

OT,

CER

RAH

, ÇİN

EKO

P, D

EVRİ

K, E

RSU

N, F

ITR

AT, G

EMLİ

K,

HAN

IM, İ

STEK

, KO

MİK

, LİR

İK, M

İSTİ

K, N

USR

ET, O

BRU

K, Ö

ZER

K, PİS

LİK,

RAS

TIK,

SİS

MİK

, ŞİŞL

İK, T

EKLİ

K, U

ĞULT

U, Ü

LFET

, VİR

MAN

, YEM

LİK,

ZİV

ER.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

��

���

���

����

����

��

���

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

���

��

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

��

����

����

��

��

��

����

���

���

����

����

���

����

����

���

���

��

����

���

��

����

����

����

����

��

���

����

���

��

����

����

����

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

���

���

���

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

����

����

����İ

����

���

�����

���

����

���Ğ

�����

���

�����

�����

����

����

����

���

����

����

����

�����

����

����

�����

���

�����

�����

����

�����

���İ

�����

�����

����

����

�����

����

���

����

�����

�����

���

����İ

���

����İ

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Bir

kişin

in k

endi

yaş

am

öykü

sü ü

zerin

e ya

zdğ y

az v

eya

eser

, hay

at h

ikây

esi.

2) O

lgun

laşm

ş,

geliş

miş,

gel

işkin

.– Le

soth

o’nu

n pl

aka

işare

ti. 3)

Öğü

tülm

üş ta

hl t

ozu.

– Pe

mbe

vey

a er

guva

n to

nlar i

le k

arş

k ko

yu krm

z re

nkte

, say

dam

bir

korin

don

türü

ola

n değe

rli ta

ş.– Uğu

r, ba

ht, t

alih

, saa

det.

4) K

abul

etm

eme,

ge

ri çe

virm

e.– Ç

iftçil

ikte

, top

rağ

işl

eyer

ek ü

rüne

ort

ak o

lan

kim

se,

orta

kç.

5) İn

san

iste

nmey

en se

çene

k-le

rden

biri

ni, ç

oğun

lukl

a ik

i seç

enek

ten

birin

i izl

emey

e zo

rlaya

n ta

rtşm

a,

soru

n.– A

lçak

, aşağ

lk. 6

) Çim

ento

nun

su y

ard

my

la k

um, ç

akl

vb. m

adde

-le

rle k

arşm

as s

onuc

u ol

uşan

sert

, da

yan

kl,

bağl

ayc y

ap m

alze

mes

i.–

Hak

aram

ak m

aksa

dyl

a m

ahke

mey

e m

ürac

aat e

tme.

7) D

işi sğ

r.– G

erek

ti-ği

nde

kulla

nlm

ak iç

in s

akla

nan

tah

l, aş

lk. 8

) Li

eri d

okum

acl

kta

kulla

-n

lan

bir b

itki.–

Anl

aşm

azlk

, çek

işme,

ka

vga.

YUK

ARID

AN A

ŞAĞI

YA 1)

Om

urga

içi

nde

bulu

nan

kana

l boy

unca

uza

nan,

bo

z m

adde

ve

ak m

adde

den

oluş

an

sinir

doku

su. 2

) Kuş

, tav

uk, h

oroz

vb

.nin

üze

rinde

tüne

dikl

eri d

al v

eya

srk

.– Bi

r sor

u şe

kli.

3) Ksa

öm

ürlü

çük

bitk

ilere

ver

ilen

gene

l ad.

– Uz

akdoğu

’da

özer

k bi

r ülk

e. 4

) Erk

ek

adla

rnda

n so

nra

kulla

nla

n sa

yg

sözü

.– Ki

rlilik

izi.

5) B

ir ye

rde

otur

ma,

leşm

e. 6

) Den

izde

balk

larn

vey

a kü

rekl

erin

kmld

anş

yla

oluş

an p

arlt.

7) O

mur

gay

oluşt

uran

kem

ikle

rden

her

bi

ri.– A

d, ü

n, ş

an. 8

) Bir

müz

ik a

leti.

– Ga

yret

lend

irme

sözü

. 9) L

übna

n’n

pl

aka

işare

ti.– İ

slam

tarih

inde

ki il

k sa

vaş.

10) K

a- z

a so

nucu

, yan

lşlk

la,

bilm

eden

. 11)

Fotoğr

afta

net

olm

ayan

- rün

tü.–

Bir t

ür si

vrisi

nek.

12) B

ir ül

keyi

sila

h gü

cüyl

e el

e ge

çirm

e.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

İ

S T

İ F

A

A S

E N

A

S

A R

F I

N

A Z

A R

R

T

N

A

R I

Ş

H

A D

İ

İ

S A

A

Z İ

M

M

E

Y

F

A K

A T

R

E H

İ

N

E

A

R A

Z

D E

L A

L E

T

D

B

A R

İ T

O

N

M

E

E

L E

M

A N

N

E D

E N

44 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR

HASAN CÜCÜK

12000 yılında Joan Gaspart’ın baş-kan olmasıyla kadroya katılan isimler

Marc Ovemars ve Emmanuel Petit oldu. İki oyuncu için Barcelona’nın kasasından çıkan rakam 55 milyon Euro olmuştu. 2003’te bu kez Arsenal’den gelen Hollandalı Gi-ovanni van Bronckhorst için ödenen ücret sadece 2 milyon Euro’ydu. 2007 yılında kötü geçen bir sezonun ardından Barce-lona yeniden Arsenal’in kapısını çaldı. Bu defa kadrosuna kattığı isim dünyaca ünlü yıldız Fransız Thierry Henry olmuştu. Arse-nal’in kaptanını 24 milyon Euro karşılığında kadrosuna katan Katalan ekibi, 2008’de şimdilerde Konyaspor’un formasını giyen Belaruslu Aleksandr Hleb’i de 17 milyon Euro karşılığında renklerine bağlıyordu. Bu transferlerden Henry’den maksimum verim alan Barcelona için Hleb tam bir fiyaskoydu. Kadroya girmekte zorlanan Be-laruslu oyuncu günlerini daha çok tribünde ve yedek kulübesinde geçirdi.

Barcelona Sandro Rosell’in başkanlık döneminde de Arsenal’den oyuncu almaya devam etti. 2001’de Barcelona altyapısından yetişmiş Cesc Fabregas’ı 36 milyon Euro karşılığında 8 yıl aradan sonra yeniden renklerine bağladı. 2012’de alınan oyuncu Alex Song olurken, ödenen miktar 19 mil-yon Euro’ydu. Katalan ekibinin Arsenal’den kadrosuna kattığı son isim 10 milyon Euro

karşılığında Thomas Vermaelen. 14 yılda Barcelona, Arsenal’den tam 8 oyuncu aldı ve 163 milyon Euro ödedi. Barcelona’nın ihya ettiği kulüp sadece Arsenal değil elbette. Li-verpool’a Luis Suarez ve Javier Mascherano için 100 milyon Euro, Valencia’ya David Villa, Jeremy Mathieu, Jordi Alba ve Gerard için 98 milyon Euro, Sevilla’ya Dani Alves, Seydou Keita, Adriano ve Ivan Rakitic için 77 milyon Euro bonservis ücreti ödedi.

Galatasaray - TrabzonTürkiye’de dört büyükler arasında

transfer fazla yaşanmaz. Bunun istisnası son yıllarda Trabzonspor – Galatasaray arasında görülüyor. 2011’de Karadeniz ekibinden Selçuk İnan, Engin Baytar ve Ceyhun Gülselam Galatasaray kadrosuna geçti. Sadece Engin Baytar için bonservis ödendi, rakam 1,1 milyon Euro idi. 2012’de Trabzonspor’dan alınan isim gol kralı Burak Yılmaz olurken, kasadan çıkan para da 5 milyon Euro’ya yükseldi. Aynı yıl kadrosuna Toulouse takımından renklerine bağladığı Umut Bulut da Trabzonspor asıllı bir oyuncuydu. Geçen yıl Trabzonspor’dan oyuncu almayı tercih etmeyen Galatasaray, bu sezon Olcan Adın’ı 4 milyon karşılığında kadrosuna kattı ve bir şekilde gelenek de

devam etti.

Dinamo Moskova - AnzhiDinamo Moskova son yıllarda Anzhi

Mohaçkale takımından aldığı oyuncularla dikkatleri çekti. 2012’de Balazs Dzsudzsak’ı 19 milyon Euro karşılığında kadrosuna ka-tan Dinamo Moskova, 2013’te bu takımdan tam 9 oyuncuyu renklerine bağladı. Dinamo Moskova, Aleksandr Kokorin’i 19 milyon Euro, İgor Denisov’u 15 milyon Euro, Yuri Zhirkov’u 11 milyon Euro, Christopher Samba’yı 10 milyon Euro, Vladimir Gabu-lov’u 7 milyon Euro ve Aleksey Kasaev’i 5 milyon Euro karşılığında kendi takımına

geçmeye ikna etti. 3 oyuncu ise bedelsiz transfer edildi. Dinamo Moskova kasasın-dan Anzhi’ye ödenen transfer ücreti, bir sezonda 67 milyon Euro’ya ulaşarak rekor kırdı. Dinamo Moskova, 2005 yılında FC Porto’ da top koşturan Maniche, Yunan Seitaridis, Derlei, Costinha ve yedek kaleci Nuno’yu 39,5 milyon Euro karşılığında transfer etmişti.

Bayern MünihAlman Panzeri Bayern Münih ise, daha

çok, şampiyonluk yolunda kendisine rakip olacak takımların yıldızlarını transfer ediyor. Bunun son örneği Borussia Dortmund’dan

geçen yıl alınan Mario Götze ve bu yıl Robert Lewandowski oldu. Bayern Münih, Götze için 37 milyon Euro bonservis öder-ken, Lewandowski’yi kadrosuna bedelsiz kattı. İki yıldız ismini kaybeden Borussia Dortmund ise şampiyonluk yolunda ciddi güç kaybı yaşamış oldu. Bayern Münih aynı taktikle 2000’li yılların başında fırtına gibi esen Bayer Leverkusen’den Robert Kovac, Michael Ballack ve Ze Roberto’yu kadrosuna katıp rakibinin gücüne darbe vurmuştu. Stuttgart’tan Mario Gomez ve Schalke 04’ten alınan Manuel Neuer Bayern Münih’in parayı bastırıp rakiplerinden transfer ettiği yıldız oyunculardır.

Sen yetiştir ben alırımDünyaca ünlü futbol kulüplerinin de bir ‘arka bahçeleri’ var. İster doku yakınlığı deyin, isterseniz sporcu yetiştirmedeki atalet; yöneticilerin her transfer döneminde kapısını tıklattıkları, futbolcu alırken öncelik verdikleri ve hatta göz diktikleri bir takım mutlaka bulunuyor.

BARCELONA’NIN ARSENAL’DEN TRANSFERLERI 2000 Marc Overmars 40 milyon Euro2000 Emmanuel Petit 15 milyon Euro2003 Giovanni van Bronckhorst 2 milyon Euro2007 Theiry Henry 24 milyon Euro2008 Aleksandr Hleb 17 milyon Euro2011 Cesc Fabregas 36 milyon Euro2012 Alex Song 19 milyon Euro2014 Thomas Vermalen 10 milyon Euro GALATASARAY’IN TRABZONSPOR’DAN TRANSFERLERI2011 Selçuk İnan Bonservissiz2011 Ceyhun Gülselam Bonservissiz2011 Engin Baytar 1,1 milyon Euro2012 Burak Yılmaz 5 milyon Euro2014 Olcan Adın 4 milyon Euro DINAMO MOSKOVA’NIN ANZHI’DEN TRANSFERLERI2011 Balazs Dzsudzsak 19 milyon Euro2013 Aleksandr Kokorin 19 milyon Euro2013 Igor Denisov 15 Milyon Euro2013 Yuri Zhirkov 11 milyon Euro2013 Christopher Samba 10 milyon Euro2013 Vladimir Gabulov 7 milyon Euro

Cesc Olcan Vladimir

Burak Dani Christopher

Fenerbahçe, 31. haftada Çaykur Rizespor ile 0-0 berabere kalarak bir ilki başardı ve kadın taraftarların önünde şampiyonluğu garantiledi. 19. kez mutlu sona ulaşan Sarı-Lacivertli futbolcular ise sahada büyük sevinç yaşadı.

www.irmaktv.com.tr• D Smart Kanal 91 • Tivibu Kanal 130 • Teledünya Kanal 115• Digitürk Kanal 65 • Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000youtube.com/irmaktvfacebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv

Hergün09:4518:30

TIL AUGUST SLÅR

NØRREBRO PRIVATSKOLEDØRENE OP

Vi har pladser tilbage i

0. til 9. klasse

Høj faglighed

Erfarent lærerteam

Eleven i centrum

Mentor-ordning

Gennemprøvede metoder

Tæt skole-hjem samarbejde

Vi tilbyder:

A: Glentevej 61 - 2400 København NV E: [email protected] / www.npskole.dk

46 3 - 9 EYLÜL 2014 ZAMANSPORJübile de jübilesini yaptıJübile geleneği küllenmeye yüz tuttu. Seyirci çekmiyor, kulüpler sıcak bakmıyor, futbolcu da o güne dek ‘yeteri kadar kazandığı’ için fazla önemsemiyor. Jübile artık sahalarımızda ender görülen bir hareket.MEHMET YILMAZ

12000’li yıllara kadar temmuz ve ağus-tos ayları Türk futbolunda sadece

sezon öncesi değil aynı zamanda jübile dönemiydi de. Ancak bu gelenek son on-on beş yıldır iyice küllenmeye yüz tuttu. Geçen hafta Samsun’da eski yaz günlerini hatır-latan bir maç oynandı. 1994 yılında Sam-sunspor’da başladığı futbol kariyerinde A Millî Takım’a kadar yükselen, Mustafa De-nizli’li Fenerbahçe’de şampiyonluk yaşayan ve bir devrin en bilinen oyuncularından Ce-lil Sağır futbola bir jübile maçıyla veda etti.

Cengiz Kurtoğlu’nun küçük bir konser verdiği organizasyonda önce Samsunspor Şöhretler Karması ile Türkiye Şöhretler Karması karşı karşıya geldi. Bir tarafta Hami Mandıralı, Tümer Metin, Ceyhun Eriş, Hakan Ünsal, Semih Yuvakuran, Ali Gültiken, Hasan Vezir, Tamer Tuna, Metin Akçevre, Ümit Birol gibi isimler, diğer tarafta Cenk İşler, Osman Akyol, Tanju Çolak, İmdat Arslan, İsa Turan, Bünyamin Kubat, İsmet Taşdemir, Kasım Çıkla gibi eski Samsunsporlular vardı. Maçın hakemi de Ali Aydın’dı. Eski yıldızlar seyircileri âdeta yıllar öncesine götürdü. Ardından ise Celil Sağır’ın son kez kaptan olarak sahaya çıktığı maçta Samsunspor ile Orduspor karşı karşıya geldi. Celil, maçın 10. dakikasında omuzlara alındı ve alkışlar arasında futbola veda etti.

Seyircinin maça ilgisi maalesef yeter-sizdi. Yaklaşık 2 bin kişi vardı stadyumda. 2001 yılında Mehmet Özdilek’in yaptığı ve Beşiktaş ile Fatih Terim’in çalıştırdığı Milan’ı bir araya getiren o jübileden bu yana eski havası yok bu tür maçların. Aslında o maç da bir istisnaydı çünkü ondan önceki beş yıl boyunca da jübilelere önem verilmiyordu. Mesela Fenerbahçeli Rıdvan Dilmen’in jübi-lesini sadece 1982 biletli seyirci seyretmişti. Tıpkı Rıdvan gibi Tanju Çolak’ın jübilesi de fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Onun jübilesinde gol krallıkları yaşadığı takımlardan ne Sam-sun ne de Galatasaray vardı. Fenerbahçe ile Bursaspor karşılaşmıştı. Zaman içerisinde bu manzaranın da etkisiyle futbolcular jübile

yapmaktan vazgeçer hâle geldi. Ancak tek sebep bu değildi.

Önceki yıllarda kulüplerle özdeşleşen futbolcuların sayısı çok fazlaydı. Bir futbolcu kariyeri boyunca tek takımda oynuyor, en fazla ikinci bir takıma gidiyordu. Şimdi ise iki sezonda dört takım birden değiştiren futbolcular var. Eskiden bir futbolcu 30-31 yaşına geldiğinde ‘yaşlı’ kabul edilir ve kamuoyunun genel beklentisi futbolu bırakması yönünde olurdu. Böylece zaten belki de çok büyük paralar kazanmamış olan oyuncu son bir maç yaparak daha sonraki hayatına yön verebilecek bir parayı kazanmak isterdi. Bir nevi son transfer gibi. Şimdi ise futbolu bırakma yaşı 34-35’leri buldu. Üstelik kazanılan paralar eskiyle kıyas kabul etmez hâlde.

Ayrıca kulüplerin de jübile kavramına pek sıcak baktıkları söylenemez. Celil Sağır bu konuda şunları söylüyor: “Kulübümden bir teklif gelmedi ancak gidip talepte bulun-dum. Sağ olsun Başkan Emin Kar ağabey, çok sıcak yaklaştı ve yıllar sonra Samsun’da bir jübile maçı yapıldı.” Aynı Celil Sağır, ‘Kırmızı, Beyaz, Siyah–Samsunspor’ ki-tabına yıllar önce verdiği röportajda “En büyük hayalim Samsunspor ile Fenerbahçe arasında oynanacak bir maçla futbola veda etmek.” demişti. Fenerbahçe’nin gelmeme sebebi ise yoğun maç trafiği ve Aziz Yıldı-rım’ın, Celil’i sevmesine rağmen prensip olarak hiç kimsenin jübilesine takımı götürmüyor oluşuydu.

Tabiri caizse ‘jübilenin de jübilesini yaptığı’ bu ortamda pek çok ünlü oyun-

cunun sahalara sessiz sedasız veda ettiğini görüyoruz. Mesela Celil Sağır’ın jübilesine katılanlardan Hami Mandıralı, Hakan Ün-sal, Tümer Metin, Ceyhun Eriş, Cenk İşler gibi isimler jübile yapmadan futbolu bıraktı. Sadece onlar değil elbette, bir dönemin altın kuşağı olan ve hem kulüplerinde hem de millî takımlarda pek çok başarıları bulunan Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Alpay Özalan, Rüştü Rençber, Hasan Şaş, Emre Aşık, Ümit Davala, Okan Buruk, Arif Erdem, Sergen Yalçın, Ogün Temizkanoğlu, Abdullah Ercan, Nihat Kahveci gibi oyun-cular da jübilesiz bırakanlardan.

Durum sadece bizde değil dünya ge-nelinde de böyle aslında. Yani Fransızca bir kelime olan jübileye, dünya Fransız kalıyor artık...

Celil Sağır: 19 Mayıs’ta son kez oynadık

Jübileme gelen herkese teşekkür ediyorum. Şöhretler maçı için çok iyi bir kadro oluşturduğumuza inanıyorum. Bu isimlerin çoğu uzun yıllardır Samsun’a gelmemişlerdi. Hepsi de çok duygulandı. Samsun’u özlemişler. Yıllar sonra 19 Mayıs Stadı’nın zeminini çiğnemek, yine burada top koşturmak sadece benim için değil onlar için de oldukça duygusal bir ortam oluşturdu. Biliyorsunuz, 19 Mayıs Stadı bu sezon son kez kullanılacak; seneye yeni stada geçilecek. Bir daha hiçbirimizin burada oynama şansı yok. Seyircinin az olması beni üzdü ama ben bana düşen her şeyi yaptım diyebilirim. Bizim zamanımızda futbol âdeta halkın eğlencesiydi. Şimdi statlara gelmek zorlaştırıldı. Bundan sonra yine futbolun içinde kalmak istiyorum.