48
www.zamaniskandinavya.dk 18 - 24 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 298 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO Avrupa müezzinliğine adaylıığımı açıklıyorum! ‘Ba ile İslam arasında bir savaşta değiliz’ ‘Zahmeniz bir, kârınız bindir inşaallah!’ 41 39 6 25 EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLI KAMİL SUBAŞI ABDULLAH AYMAZ DUADA DENGE: İKİ DÜNYA SAADETİ DUADA DENGE: İKİ DÜNYA SAADETİ Ağzını topla! Çiftçiler Birliği için bakanlıktan istifa ediyorum! Türkiye’de üst düzey bürokratlar milletvekili olmak için istifa ederken, Avrupa’da bakanlar ve milletvekilleri fırsatını bulduğunda görevini bırakıyor. • 3'de AB’ye çok ters düzenlemeler bunlar İç Güvenlik Paketi’ni savunan Başbakan Davutoğlu ‘‘Tek bir umde gösterin ki AB standartlarına aykırı olsun.” dedi. Oysa söz konusu tasarıdaki birçok düzenleme AB standartlarına aykırı. • 8'de ÇIFTE SALD IRI SONRASI DANIMARKA TEYAKKUZDA Danimarka topraklarda ilk kez terörü yaşarken, çifte saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti, 5 polis yaralandı. Konferans ve sinagoga saldırdığı ifade edilen 22 yaşındaki Omar Abdel Hamid El-Hussein polis tarafından ölü olarak ele geçirildi. Başbakan Helle Thorning- Schmidt, ‘Batı ile İslam arasında bir savaşta değiliz. Bu Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında bir savaş da değil. Bu bireysel özgürlükler ile karanlık ideolojiler arasında bir savaş.’’ dedi. EMRE OĞUZ HASAN CÜCÜK KOPENHAG 1 Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da hafta sonu art arda düzenlenen silahlı saldırılarda iki kişi hayatını kaybederken, 5 polis yaralandı. Din ve ifade özgürlüğü konferansı ile bir sinagoga ger- çekleştirilen iki saldırının da faili olduğu belirtilen 22 yaşındaki Omar Abdel Hamid El-Hussein pazar sabahı polisle girdiği çatışmada öldürüldü. Saldırı- lardan sonra başta başkent Kopenhag olmak üzere tüm ülkede güvenlik önlemleri artırıldı. Ağır silahlı polisler caddelerde devriye gezmeye başladı. Metro ve tren istasyonu gibi kalabalık yerler ile Yahudilere ait okul ve ibadet yerlerinin çevresine çok sayıda polis konuşlandırıldı. Danimarka Başbakanı Helle Thorning – Schmidt, ülke olarak terörün istediği korku ve güç- süzlüğün acı tadını tattıkları ancak teröristlere gerekli cevabı verdiklerini söyledi. • Devamı 12. sayfada

Zamandk298 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    250

  • Download
    5

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk298 eg

www.zamaniskandinavya.dk18 - 24 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 298 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

Avrupa müezzinliğine adaylıığımı açıklıyorum!

‘Batı ile İslam arasında bir savaşta değiliz’

‘Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşaallah!’41 396 25

EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLIKAMİL SUBAŞI ABDULLAH AYMAZ

DUADA DENGE:

İKİ DÜNYA SAADETİ

DUADA DENGE: İKİ DÜNYA SAADETİ

Ağzını topla!

Çiftçiler Birliği için bakanlıktan istifa ediyorum!Türkiye’de üst düzey bürokratlar milletvekili olmak için istifa ederken, Avrupa’da bakanlar ve milletvekilleri fırsatını bulduğunda görevini bırakıyor. • 3'de

AB’ye çok ters düzenlemeler bunlarİç Güvenlik Paketi’ni savunan Başbakan Davutoğlu ‘‘Tek bir umde gösterin ki AB standartlarına aykırı olsun.” dedi. Oysa söz konusu tasarıdaki birçok düzenleme AB standartlarına aykırı. • 8'de

ÇIFTE SALDIRI SONRASIDANIMARKA TEYAKKUZDADanimarka topraklarda ilk kez terörü yaşarken, çifte saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti, 5 polis yaralandı. Konferans ve sinagoga saldırdığı ifade edilen 22 yaşındaki Omar Abdel Hamid El-Hussein polis tarafından ölü olarak ele geçirildi. Başbakan Helle Thorning- Schmidt, ‘Batı ile İslam arasında bir savaşta değiliz. Bu Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında bir savaş da değil. Bu bireysel özgürlükler ile karanlık ideolojiler arasında bir savaş.’’ dedi.

EMRE OĞUZ HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da hafta sonu art arda düzenlenen silahlı saldırılarda

iki kişi hayatını kaybederken, 5 polis yaralandı. Din ve ifade özgürlüğü konferansı ile bir sinagoga ger-çekleştirilen iki saldırının da faili olduğu belirtilen 22 yaşındaki Omar Abdel Hamid El-Hussein pazar sabahı polisle girdiği çatışmada öldürüldü. Saldırı-lardan sonra başta başkent Kopenhag olmak üzere tüm ülkede güvenlik önlemleri artırıldı. Ağır silahlı polisler caddelerde devriye gezmeye başladı. Metro ve tren istasyonu gibi kalabalık yerler ile Yahudilere ait okul ve ibadet yerlerinin çevresine çok sayıda polis konuşlandırıldı. Danimarka Başbakanı Helle Thorning – Schmidt, ülke olarak terörün istediği korku ve güç-süzlüğün acı tadını tattıkları ancak teröristlere gerekli cevabı verdiklerini söyledi.

• Devamı 12. sayfada

Page 2: Zamandk298 eg

2 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

DANİ

MAR

KA H

ABER

TUR

U

Antakya Medeniyetler Korosu’ndan Stockholm’de muhteşem konserMENAF ALICI STOCKHOLM

1Üç semavi dinin temsilcilerinden oluşan Antakya Medeniyetler Korosu, dün akşam

Stockholm’de muhteşem bir konser verdi. Mede-niyetler Korosu’na Stockholm Amnesty’nin Korosu da eşlik etti.

İsveç’te kültürlerarası diyalog çalışmaları yürü-ten Dialogslussen Derneği, Stockholm’de kültürel faaliyetler yapan Kulturpunkten Derneği, Eğitim ve Kültür Federasyonu Sensus ve Uluslararası Af Örgütü Amnesty İsveç’in ortaklaşa düzenlediği konser, Stockholm’ün ünlü salonu Musikaliska’da gerçekleştirildi.

Yaklaşık 3 saat süren konsere Türklerin yanı sıra İsveçliler de büyük ilgi gösterdi. Ortak ya-şama dair farklı dinlere mensup din adamlarının konuşmalarıyla verdiği mesajlardan sonra sahneyi ilk Stockholm Amnesty Korosu aldı. Daha sonra sahneye çıkan yaklaşık 30 kişilik Antakya Medeni-yetler Korosu, Türkçenin yanı sıra, Kürtçe, Ermenice, İbranice, İngilizce Azerice ve sürpriz olarak iki de İsveççe eser seslendirdi. İsveççe şarkılara sadece üç günde hazırlandığı belirtilen korunun telaffuz ve performansı izleyicilerden tam not aldı.

KULULULARA SÜRPRİZ YAPTIAntakya Medeniyetler Korosu İsveç’teki Türk

toplumu içerisinde büyük çoğunluğu oluşturan Konya – Kululuları da unutmadı. Gecede onlara da sözleri değiştirilen “Uçun kuşlar Kulu’ya doğru” şarkısı armağan edildi.

Sahip olduğu özellikleri nedeniyle 2012 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Antakya Medeniyetler Korosu’nda, üç semavi dine mensup rahipler, imamlar, rahibeler, kuyumcular, öğret-menler, öğrenciler, emekliler ve serbest meslek gruplarından kişiler yer alıyor.

ÖTEKİLEŞTİRMEYE KARŞI DİYALOGProgram sonrası Haber İsveç’e açıklama yapan

Antakya Medeniyetler Korosu’nun kurucusu Yılmaz Özfırat, “Bu akşam bizler için burada çok anlamlı bir yerde; daha önce Nobel ödüllerinin verildiği bir yerde konser verdik. Seyircilerden aldığımız tepkiler çok güzeldi. İsveçlilerin İsveççe şarkılarda bize eşlik etmesi bizleri ayrıca mutlu etti.” dedi.

Dünyanın en çok ihtiyacı olan şeyin diyalog olduğunu belirten Özfırat, “Çünkü başta ülkemiz olmak üzere insanlar artık birbirlerini ötekileş-tirmeye başladılar. Sen nerelisin, kimsin, hangi dindensin... Yurtdışına çıktığınızda bir İslamofobi gerçeği var artık. Oysa “yaratılanı seviyorum, ya-ratandan ötürü” felsefesi ortada duruyor. O zaman arkasına bir şey koymamak lazım. Bizler de bunu göstermeye çalışan bir topluluğuz.” diye konuştu.

Öğretmenlerin sorumluluğu artıyor

Öğretmenler Birliği (LC) ile Belediyeler Birliği (KL), öğretmenlere planlama ve hazırlanma sorumluluğu verecek olan 3 yıllık sözleşmeyi imzaladı.LC başkanı Anders Bondo Christensen “Diğer taraftan öğretmenler, 2013 yılında yapılan müdahaleyle yürürlüğe konan mevcut yasayı değiştirecek yeni çalışma saatlerine ilişkin yeni bir sözleşme yapılmasını kabul ettiremedi. Mevcut yasayı değiştirmek için yeni bir iş sözleşmesi imzalamak üzere gitmiştim. Ancak başaramadım. Diğer taraftan KL ile birlikte yeni bir sözleşme imzaladık. Yeni sözleş-meyle öğretmenlerin faydalanabileceği yeni girişimlerde bulunulacak. Öğretmenlerin planlama, hazırlanma ve eğitim sonrası çalışmalara yönelik sorumluluk almaları için gerçek bir fırsata sahip olmaları da hafife alınacak bir konu değil” şeklinde açıklama yaptı.

Göçte geçen yıl rekor kırıldı

2014 yılında, 64 bin 874 yabancı Danimarka’ya göç etti. Danimarka İstatistik Enstitüsü verilerine göre bu bir yılda ulaşılan en yüksek rakam ve bir önceki rekor olan 56 bin 276 yabancının göç ettiği 2013 yılına kıyasla yüzde 15 daha yüksek. 2014 yılında Danimarka’dan sığınma talep edenlerin büyük çoğunluğunu çatışmaların yaşandığı Suriye’den gelen göçmenler oluşturuyor. 2014 yılında Danimarka’ya gelen Suriyeli sayısı ise 5401. Bu sayı, 1760 Suriyelinin geldiği 2013 yılının üç katından da fazla. Eritre’den göç edenlerin sayısında da çarpıcı bir artış var. 2013 yılında, Doğu Afrika’dan 72 mülteci gelirken, 2014 yılında sığınma talep eden Eritreli sayısı rekor kırarak 218’e ulaştı. 2014’te Danimarka’ya sığınan her 10 göçmenden 6’sı Batıdan geldi. Danimarka’ya en fazla mülteci gönderen Suriye’yi Romanya takip ediyor. 2014 yılında 5171 Romanyalı Danimarka’ya sığındı ve bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 15 fazla. ABD ve Alman-ya’dansa sırasıyla 3617 ve 3309 göçmen Danimarka’ya geldi. Bunların dışında 30 vatandaşlığı olmayan göçmen de Danimarka’ya sığındı.

Danimarkalılar sınır kontrolü istiyor

Danimarkalıların önemli bir çoğunluğu, Danimar-ka’nın sürekli sınır kontrolü uygulamasına başlaması gerektiğine inanıyor. Epinion araştırma şirketinin DR Haber için yaptığı anket sonuçlarına göre, Danimar-kalıların yüzde 61’i sınır şeritleri ve sınır polisleriyle devamlı sınır kontrolü yapılması gerektiği fikrine kısmen veya tamamen katıldığını belirtiyor. Yüzde 30’luk bir kesimse bu fikre katılmıyor. Uzmanlar sürekli sınır kontrolünün Danimarka’nın Schengen bölgesinden ayrılması anlamına geleceğini, bu sebeple de Almanya veya İsveç’e girmek için pasaporta ihtiyacınız olacağını belirtiyor. Hükümet hâlihazırda, sınırdan geçerken plakaları otomatik olarak tanıyacak tarayıcılar kullanmak için gerekli adımları atıyor ve Sosyal Demokratların sözcüsü Trine Bramsen, “güvenli ve etkili sınır” ihtiyacı olduğu fikrine katılıyor. Bramsen, “Tabi bu, sınıra çok yoğunlaşma veya çok daha fazla görevliden faydalanma şeklinde olmamalı” ifadelerini kullandı.

Siber saldırı sigortalarında artış

Hackerlar sistemlere eriştiğinde, bilgisayarı kilitliyor ve şifreyi kaldırmak için de fidye istiyor ancak şirketler artık bu risk karşısında rahat. Çünkü siber saldırılara karşı sigortalanmış durumdalar.

Topdanmark sigorta şirketinde yaklaşık 20 bin şirket siber saldırılara karşı sigortalı. Bu şirketlerin üçte ikisi geçen sene sigortalandı. Ticari direktör Lars Simonsen, “Danışmanlarımız ve müşteri merkezi, her gün müş-terilerden siber saldırı kapsamına giren saldırılara karşı nasıl sigortalanabilecekleri hakkında sorular alıyor” dedi. DR Haber’in edindiği bilgilere göre Codan ve Tryg sigorta şirketleri, siber saldırı sigortası alanında artan bir yükselme görüyor. Medeniyetler Korosu’na Stockholm Amnesty’nin Korosu da eşlik etti."yazalım.

Page 3: Zamandk298 eg

3 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

MF

Mahmut Çebi

Yaşasın düşmanlık!Türkülerimizi, şarkılarımızı dinleyen ve

sözlerinin tercümesini okuyan Almanlar bizi acayip melankolik buluyorlar. Acıyı tebes-sümle yudumlamamızı, bu eserleri tutkuyla dinlememizi bir türlü anlayamıyorlar. Acıyla bu kadar barışık olmamız, hatta onda huzur ve rahat bulmamız aslında, sadece Almanlar için değil, başkaları için de kolay anlaşılacak bir durum değil.

Çelişki sadece türkü ve şarkılarımızda değil, yaşantımız da bu çelişkiyle malul. Dünyada Türkçede ki “dost” kelimesinin karşılığına sahip çok fazla dil olmadığı gibi, “dost” kelimesine bizim kadar vurgu yapan başka bir millet de yoktur. Bilemiyorum belki de “dost” kelimesine bu kadar vurgu yaptığımız için bir türlü “düşmansız” da yaşayamıyoruz.

Toplumsal barışa vurgu yapmak için hafta içi kaleme aldığım “Barışa destek olan güçlü demokrat tavırlar desteklenmeli” yazım da Avrupa Postası’nın Yayın Yönet-meni Adil Yiğit tarafından ters anlaşılmış. Yazımda solcu siyasetçi Nebahat Güçlü’nün ülkücülerin düzenlediği bir programa katılıp konuşma yapmasını toplumsal barış olumlu bulduğumu ve desteklenmesi gerektiğini yazmıştım.

Adil bey benim bu tavrı desteklememe çok kızmış ve buna karşı bizleri yine “düş-manlık sever” duruma davet eden bir yazı kaleme almış.

Toplumun temsilcileri olan gazeteciler bile kardeşliği güçlendiren tavırları destekle-mezse, bir toplum olarak nasıl barışıp, birlikte daha huzurlu bir dünya meydana getireceğiz. Hele de bu düşmanlıkları, sadece yüzde 4’lük bir nüfus oranına sahip olduğumuz Alman-ya’da bile sürdürmek akıl kârı mı? Türkiye kökenli bu düşmanlığın Almanya’da hiçbir karşılığının olmadığını, kendi çocuklarımızı çok da ilgilendirmediğini, hatta anlamakta da zorlandıklarını bildiğimiz halde.

Bu vesileyle belirtmek istiyorum. Neba-hat Güçlü hanımı tanımıyorum. Sadece bir kere Frankfurt’a yaptığı bir ziyarette yüz yüze görüştük. Ben Almanya’da neredeyse bütün STK’ları ziyaret ederim. Adil bey “kutsal ittifak” dese de Türk Federasyonu’nu iki kere ziyaret etmeme rağmen, bugüne kadar onlar-dan ZAMAN’a iade-i ziyaret vuku bulmadı. Aynı şekilde yine iki kere ziyaret ettiğim Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun da ZAMAN’a iade-i ziyarette bulunmaması ortada kutsal değil, zıt kutupların farkında olmadan ortaya koyduğu bir ittifakın varlığını

göstermektedir.Samimiyetimiz sorgulanıyor ama fa-

şizanca yasak ve zorlamalarıyla günümüz Türkiye’sinde birçok sorunun kaynağı haline gelen 12 Eylül Anayasası’nın değişmesi için Türkiye’de bizim kadar uğraşan ve bu uğurda bedel ödeyen kaç sivil toplum teşkilatı var. Samimi olduğumuzu daha başka nasıl ortaya koyabiliriz.

Benimle ilgili iddialarınızın yanlışlığı, “mahkemede başarı sağlayamadı” sözünü-zün doğru olmamasından belli. 16. Nisan 2013’de yazmak zorunda bıraktırdığınız makalemi http://zaman-online.de/ internet sitemizden kaldırtmak için beni mahkemeye verdiniz. Yazı yerinde durduğuna göre mah-keme kimi haklı bulmuş oluyor.

Düşmanlığın taraftarlığını yapmak, bu-nun için ucuz iddialarda bulunmak bize bir şey kazandırmıyor Adil bey, biz dostluğun, kardeşliğin inşası, Türkiye’dekilerin başara-madıkları birlikteliği Avrupa ve Almanya’da başarmak için çalışalım.

12 Eylül darbesi sonrası hapishanelerde 24 saat boyunca hem ülkücüler hem sol görüşlüler işkence gördü. Tarihin tekerrür etmemesi için ibret almamız gerekiyor. Ben bunun için merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun

binlerce gencimizin birbirini öldürdüğü 12 Eylül öncesi ve sonrasının muhasebesini yaparken ifade ettiği bir sözünü dikkatinize sunuyorum:

“Bir zamanlar okullara sığmadık, mahallelere sığmadık, şehirlere sığmadık, Türkiye’ye sığmadık… Birbirimizi sığdırma-dık… Ama arkasından sağcısıyla-solcusuyla iki buçuk metrekarelik hücrelere sığdık… Dışarıda birlikte yaşayamayanlar hücrelerde birlikte yaşamaya mecbur oldular… Dışarıda yaşamanın yolunu bulamayanlar hücrede birlikte yaşamanın kültürünü geliştirebildiler. Onun için yeni gençliğe benim tavsiyem, nüansları derinleştirerek farklılığa dönüş-türmek ve onları bir çatışma sebebi yapmak yerine, nüanslarımızı zenginlik sayarak, fikirlerimizi, yaşama tarzlarımızı birbirimize dayatmadan, birlikte yaşamanın yolunu bulmak zorundayız.”

“Ölçüler” kitabından iki ifadeyle yazıyı bağlayalım; “Aç herkese açabildiğin kadar sineni, ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!”, “Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vas-fıdır. Herkesten nefret ise, yâ gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen, insanı sev; insanlığa hayran ol..!”

Çiftçiler Birliği için bakanlıktan istifa ediyorum!

Türkiye’de üst düzey bürokratlar milletvekili olmak için istifa ederken, Avrupa’da bakanlar ve milletvekilleri fırsatını bulduğunda görevini bırakıyor.HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Karen Haekkerup, Eylül 2011’de ik-tidara gelen sol koalisyonun büyük

ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin en başarılı bakanlarından biriydi. 10 yıldır mecliste olan Haekkerup, geçen ekimde ani bir kararla, politik kariyerinin zirvesindeyken hem ada-let bakanlığına hem de politikaya veda etti-ğini açıkladı. Henüz 40 yaşında olan Karen Haekkerup, önünde uzun bir politik gelecek olmasına karşın Çiftçiler Birliği’ne başkan olmayı tercih ediyordu. Haekkerup, 10 yıllık kariyerine son noktayı koyarken ‘Asla poli-tikaya geri dönmem.’ diyordu.

Fredrik Reinfeldt, 2006-2014 arasında İsveç başbakanlığı yaptı. Eylül 2014’te yapılan genel seçimlerde liderliğini yaptığı Liberal Muhafazakâr Parti seçimleri kaybedince parti başkanlığından istifa ettiği gibi politikaya da veda etti. Yaşı 50 olmasına karşın ‘geri dön’ çağrılarına da olumsuz cevap verdi. Rein-feldt, kurumsal yönetim ve medya sektörüne danışmanlık hizmetleri verecek bir şirket kurarak ticari yaşama merhaba dedi.

Türkiye, 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere doğru ilerlerken, bürokrasinin tepe noktasında bulunan isimler milletvekili ol-mak için görevlerinden istifa etti. Türkiye’de milletvekili olmak ‘prestij ve gücün’ kaynağı olarak görülmesine karşılık, Avrupa’da vekil-lik gerçek anlamıyla ‘milletin vekili’ olarak görülüyor. Politika bir zenginlik aracı olarak asla görülmüyor. Adı rüşvet ve yolsuzluğa karışan politikacı için yolun sonu gelmiş oluyor.

Avrupa’da milletvekili olmanın ayrıcalığı ve ‘Siz benim kim olduğumu

biliyor musunuz?’ cümlesinin hiçbir anlamı yok. Avrupa’daki birçok ülkede yasama dokunulmazlığı geniş kapsamlı değil. Almanya, Belçika, Danimarka, Avusturya, İsveç, İtalya, Fransa, İspanya, İsviçre, İzlanda, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve Yunanistan’da suçüstü yakalanan mil-letvekili için dokunulmazlık geçerli değil. İsviçre’de ise ülke dışına kaçma riski olan milletvekilleri tutuklanabiliyor.

Türkiye’de milletvekili olmanın en

cazip yönü ‘statü’ oluyor. Milletvekili olunca protokolün ön sıralarında yer buluyor-sunuz. Sıradan vatandaşlıktan çıkıp VIP oluyorsunuz. Avrupa’da protokol kuralları Türkiye’ye kıyasla yok denecek kadar az. Otobüste veya trende seyahat ederken milletvekili ile karşılaşmanız sıradan bir durum. Danimarka, Hollanda ve İsveç gibi ülkelerdeki vekillerin en tercih ettiği makam aracının başında ‘bisiklet’ geliyor. Hatta bazı bakanlar kırmızı plakalı aracı yerine bisiklet

kullanmayı tercih ediyor.Kurallar ister vatandaş isterse milletvekili

olsun herkes için geçerli. Avrupa’da aşırı hızdan ceza yiyen ve ehliyetine el konan milletvekili veya bakan haberlerini okumak oldukça sıradan bir durum. 2006’da dönemin Danimarka Adalet Bakanı Lene Espersen kendi otomobiliyle giderken sağa dönmek için hereket hâlindeyken arkadan gelen küçük bir motosiklete çarpmıştı. Motosikletin sürücüsü acil serviste ayakta tedavi olurken, kazadan sonra Lene Espersen kendisine bağlı olarak görev yapan polisi arayıp haber vermişti. Kazada suçlu bulunan Espersen 1500 kron ceza ödemiş ve ehliyetine 2 yıl el konmuştu.

Maaşı ve statüsü normal vatandaşınkinden farklı olmayan politikacılığı meslek olarak daha çok ide-alistler seçiyor. Ve en önemlisi partinin politikasıyla hayatını özdeşleştirenler tercih ediyor. Partiler arasında gel-gitlerin yok denecek kadar az olduğu Avrupa’da, lider tek seçici değil. Milletvekili adaylığında son sözü parti üyeleri söylüyor. Parti üy-elerinin onayını almayan birinin adaylığı söz konusu olmuyor. Hele parti üyesi olmayan birinin tepeden gelen onayla aday olmasına rastlanmıyor. Milletvekili adayları Türkiye’de olduğu gibi seçimlere iki ay kala değil, parti teşkilatında yapılan ön seçimlerle aylar, hatta yıllar öncesinden belli oluyor. Sıralamayı genel merkez değil, parti teşkilatı belirliyor. Kısacası Avrupa’da milletvekili olmak ayrıcalık getirmediği gibi, çoğu zaman sorumluluk ve aşırı çalışmadan dolayı bazı vekiller özel sektöre geçmenin yollarını arıyor.

Page 4: Zamandk298 eg

4 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Akan, “50. Yıl etkinlikleri ile bir muhasebe yapacağız”

MENAF ALICI STOCKHOLM

1‘İsveç’e Göçün 50. Yılı Anma Etkinlik-leri’nın açılışı düzenlenen yemekli bir

gece ile yapıldı.Gecede konuşan Kulu Gelişim Vakfı’nın

Başkanı Haydar Akan, yıl sonuna kadar yapacakları bir dizi etkinlikle yarım asırlık göç sürecinde İsveçlilerle birlikte oluşturdukları ortak tarihin ve göç serüvenin bir muhasebe-sini çıkaracak ve toplu bir değerlendirmesini yapacaklarını söyledi.

Stockholm’ün Handen bölgesinde bu-lunan Parabolen restoranında gerçekleşen geceye, aralarında İsveç Şehircilik ve İskan Bakanı Mehmet Kaplan ve Sosyal Demok-rat Parti Milletvekili Serkan Köse’nin de bulunduğu çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile yaklaşık 300 kadar davetli katıldı.

Gecede 50. Yıl Komitesi’ni temsilen açılış konuşması yapan Kulu Gelişim Vakfı’nın Başkanı Haydar Akan, Türkiye’den İsveç’e kitlesel işgücü göçünün 1965 yılında başla-dığını belirterek, gelinen süreci anlattı.

İSVEÇ’E İLK HALI TÜCCARI AKİF ARHAN GELDİHaydar Akan, Türkiye’den göç ederek

İsveç’e yerleşen ilk kişinin halı tüccarı Akif Arhan olduğunu söyleyerek, “Kayseri kö-kenli İstanbullu Akif Bey yanına bir parti halı alarak satmak için 1927 yılında Malmö’ye geliyor. Halılarına kolaylıkla pazar bulunca İstanbul’a döner ve ailesini de yanına alarak bir yıl sonra İsveç’e yerleşir. Zamanın Kral’ın-dan özel izin alarak 1932’de Stockholm’de ilk halı mağazasını açar” dedi.

1965 yılına kadar İsveç’te yaşayan Türk-lerin sayısının toplam 150 - 200 kişi civarında olduğunu kaydeden Akan, bunların nere-deyse tamamının şehir kökenli ve yüksek eğitimli kişiler olduğunu ifade etti. Akan, bunlar arasında dünyaca ünlü fotoğrafçı Lütfi Özkök, heykeltıraş İlhan Koman, ressamlar İhsan Aydın ve Rauf Alazan, sinemacı Güneş Karabuda, müzisyen Hayati Cafe bulundu-ğunu dile getirdi.

Türkiye’den işgücü göçünün 1961 yı-lında Almanya ile yapılan ilk anlaşmayla başladığını hatırlatan Akan, “Almanya ile yapılan ‘misafir işçi’ anlaşması Türkiye’nin geçinmekte zorlanan işsiz köylülerine diğer gelişmiş batı Avrupa ülkelerinin kapısını da açmıştı. Almanya’yı Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya, Danimarka ve İsveç izledi. Geçtiğimiz Ağustos ayında aramızdan ayrılan rahmetli Ahmet Ergin Day, önce Almanya’ya oradan İsviçre’ye ardından da 1962 yılında eşiyle birlikte İsveç’e taşınıyor

ve 1965 yılından başlayarak çalışmak için İsveç’e yeni gelen Kulululara iş bulmaları konusunda ciddi yardımlarda bulunuyor” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE İLE İSVEÇ ARASINDAKİ İLK İŞGÜCÜ ANLAŞMASI 1967 YILINDA İMZALANDITürkiye ile İsveç arasındaki ilk dış göç

ve işgücü anlaşması olan ‘Türkiye – İsveç İşgücü Anlaşması’ 10 Mart 1967 tarihinde Stockholm’de imzalandığını belirten Akan sözlerini şöyle sürdürdü:

Toplam 13 maddeden oluşan ve resmi adı “Türk İşçilerinin İsveç’te İstihdamı Hak-kında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Anlaşma” olarak kayıtlara geçiyor. Ancak İsveç Devleti, bu anlaşmaya dayanarak hiçbir zaman Türki-ye’den doğrudan işçi talebinde bulunmamış, ama anlaşmayı da sürekli yedeğinde tutmuş ve en sonunda söz konusu anlaşmayı, 1983 yılında tek taraflı olarak feshetmiştir. İsveç, bunun yerine 1960’lı yılların ortalarından itibaren kendi imkanlarıyla Türkiye’den özellikle Kulu ilçesinden İsveç’e çalışmak amacıyla gelen Türk işçilerinin çalışmasına ve yerleşmesine ses çıkarmamış ve bunlara oturum izni vererek onlara yasal statü ka-zandırmıştı. İsveç, gittikçe artan vasıfsız işçi akınını engellemek için 1968 yılında işgücü göçünü sıkı kurallara bağlamıştır.

Bununla da yetinmemiş ve ’Türkiye’den İsveç’e toplu Süryani göçü’ sonrasında 1976 yılında Türk vatandaşlarına vize koymuştu. Buna rağmen Türkiye’den İsveç’e göç 1960’lı yılların ortalarından günümüze kadar git-tikçe sayısı azalsa da kesintisiz olarak süre-

gelmiştir.1970’li yılların başlarında başlayan aile birleşmeleri 1980 yılına kadar sürdü. Evlenmeler yoluyla göç eski yoğunlukta olmasa da günümüzde de devam etmekte-dir.1980’li yıllarda ‘’işgücü işçisi’’ yerine bu kez de ‘siyasi sığınmacı’ göçü başladı.12 mart 1971 darbesi sonrasında ilk kez görülen ve az sayıda insanımızı kapsayan Türkiye’den İsveç’e siyasi sığınmacı göçünü, 1980 darbesi sonrası gerçekleşen ve binlerce sığınmacıdan oluşan ikinci büyük dalga izledi.1990 sonrası ise özellikle Türkiye’nin güneydoğusundan İsveç’e yapılan ve sayısı binlerle ifade edilen etnik ve dini karakterli siyasi ve insani gerek-çeli üçüncü mülteci göçü gerçekleşti.

1980–2002 yılları arasında Türkiye’den İsveç’e gelerek yerleşen her üç göçmen-den birisi ‘sığınma amaçlı’ olarak gelmiş ve oturma izni almıştır. İsveç günümüze kadar da siyasi ve insani nedenleri gerekçe göstererek, eski yoğunlukta olmasa da evlilikler ve son yıllarda da ‘iş garantisi’ yoluyla Türkiye’den ‘ekonomik göçmen’ almayı sürdürmektedir. Bugün İsveç’te Türkiye’den170 bin civarında ve Türkiye’nin minyatürü olan bir toplum yapımız vardır. Türkiye’nin her bölgesinden, her etnik ve dini kökenden, her inançtan, her sosyal katmandan insanlarımız yarım yüzyıldır İsveçliler ve diğer göçmen gruplarıyla barış içinde bir arada yaşamaktadırlar.”

İSVEÇ’E 1965 YILINDA KULU’DAN KİTLESEL GÖÇ BAŞLADI “İsveç’e kitlesel göç sürecinin Ağustos

1965 yılında çalışmak için Kulu ilçesinden Tahsin İzgi, Battal Yeşil, Ali Rıza Erdiş, Mehmet ve İdris Bulduk’tan oluşan beş ki-

şilik öncü grubun İsveç’e gelip yerleşmesiyle başladığı kabul görmektedir” diyen Akan, bu nedenle de 2015 yılı Türkiye’den İsveç’e kitlesel işgücü göçünün 50.yılı olarak bir dizi etkinliklerle anılacağını kaydetti.

Akan, gelen gruplar içerisinde sayıca en kalabalık olan Kululular ve Midyatlılar dışında Ürgüplüler, Kayserililer, Maraşlılar, Diyarbakırlılar, Erzincanlılar, Bolulular, Düz-celiler, Hendekliler, İzmirliler, İstanbullular, Aydınlılar, Cihanbeylililer olmak Türkiye’nin her yerinden insanın İsveç’e göç ettiğini belirtti.

“50. YIL ETKİNLİKLERİ İLE GÖÇ SERÜVENİMİZİN BİR MUHASEBESİNİ YAPACAĞIZ”Haydar Akan, yıl sonuna kadar yapa-

cakları bir dizi etkinlikle yarım asırlık süreçte İsveçlilerle birlikte oluşturdukları ortak tarihin ve göç serüvenin bir muhasebesini çıkaracak ve toplu bir değerlendirmesini yapacaklarını söyledi.

Akan sözlerine şöyle devam etti: “Bu amaçla İsveç’te ki toplumumuzun tüm kesimlerinin ve bazı örgütlerinin temsil edil-diği bir ‘50. Yıl Anma Etkinlikleri Komitesi’ oluşturduk. Komitede Kulu Gelişim Vakfı, Türk Kadınlar Federasyonu, İsveç Alevi Dernekleri Federasyonu, İsveç Türk Fede-rasyonu, Türk-İsveç Ulusal Tiyatro Derneği, Stockholm Alevi Kültür Merkezi, Avrupalı Kululular Eğitim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Stockholm Galatasaray-lılar Derneği, İsveç Fenerbahçeliler Derneği, İsveç Beşiktaşlılar Derneği ve Konyaspor yer alıyor. Başlangıçta, yaptığımız ortak toplan-tılara temsilcileriyle katılan İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu 2014 yılı sonbaha-rından itibaren katılmadı. 2015 yılı başlarına kadar ortak hazırlık çalışmalarımıza zaman zaman katılan İsveç İslam Federasyonu ve Türk Gençlik Federasyonu son haftalarda bu çalışmanın içinde yer almayacaklarını bir gerekçe de göstermeden ayrıldılar. Kuşkusuz takdir kendilerinindir.”

ETKİNLİKLER KAPSAMINDA NELERİN YAPILMASI HEDEFLENİYOR.. “Tüm imkansızlıklara rağmen hazırlığını

yapmakta olduğumuz anma etkinlikleri programımız yıl boyunca sürmesini hedef-liyoruz. Türkiye’den İsveç’e genel göç ve göçün kültürel, siyasal ve toplumsal yansı-malarına ağırlık vereceğimiz; konferanslar, seminerler, paneller, fotoğraf sergileri, film gösterimi, müzik ve tiyatro etkinlikleriyle elli yılımızı gündeme getirip anacağız. Nereden nereye geldik ve geleceğimiz ne olacak diye soracağız kendimize ve bu sorumuza hep birlikte cevap bulmaya çalışacağız.”

Sevgililer Günü’nde yaşlıları unutmadılarZAMAN KOPENHAG

1Kopenhag’da faaliyet gösteren Rosen (Gül) Derneği yetkilileri, sıkıntılı ve zor durumda

olan insanlara yardım etmek için ‘Sevgililer Gü-nü’nde, huzurevinde yaşayan sevgiye muhtaç yaşlıları ziyaret ederek, onlara gül dağıttı.

Gül dağıtarak, huzu-revinde yaşayanlara sevgi göndermeye çalıştıklarını belirten Dernek Başkanı Aykut Fahri Kılıç, “Onları unutmadığımızı göster-mek istiyoruz. Sadece

Danimarka dışında yardım etmek istemiyoruz. Rosen Derneği olarak yeni yönetimimizle yakın çevreye de bilinçli olduğunu göstererek, toplumda sosyal so-rumluluk payımızı almak istiyoruz. Aşkın, sadece karı koca arasında olması gerekmez. Komşular arasında

da olması gerekir. Derneğimizin ismi ‘Gül’ olduğu için ‘Sevgililer Günü’nde dernek gönüllerimiz ile huzurevindeki 200 kişiye birer gül dağıttık. Şaşkınlık içinde kalan yaşlılar, ‘Bizi düşünen in-sanlarda mı var?’ dediler. Herkesin sev-giye ihtiyacı var. Özellikle huzurevinde yaşayan yaşlı insanların. Biz toplumda mutluluğu ve pozitif düşünceleri böyle aktiviteler ile yayabileceğimizi umuyo-ruz.” dedi.

Kopenhag’da faaliyet gösteren Rosen (Gül) Derneği yetkilileri, ‘Sevgililer Günü’nde, huzurevinde yaşayan sevgiye muhtaç yaşlıları ziyaret ederek, 200 kişiye gül dağıttı.

Mehmet Kaplan Haydar Akan

Page 5: Zamandk298 eg

5 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAKaza yapıp kaçan milletvekili özür dilediDanimarka’da bir araca çarpıp kaçan milletvekili Bent Bøgsted tepkilere neden oldu. Çarptığı araçta hafif hasarın meydana gelmesine neden olan Bøgsted gelen tepkiler sonrasında özür dilemek zorunda kaldı. ZAMAN KOPENHAG

1Aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin (DF) üyesi olan Bent Bøgsted Dani-

marka medyasına yaptığı açıklamada çok üzgün olduğunu ve ‘oldukça kötü bir gün geçirdiği için’ kaza sonrasında olay yerinden kaçtığını söyledi.

Olay Danimarka’nın Frederikshavn şehrinde gerçekleşti. Aracının arkasına ta-şıma vagonu takılı olan milletvekili Bøgsted girdiği bir marketin park yerinden çıkarken bir aracın çarptı. Bøgsted kazanın akabinde durup araç sahibiyle görüşmesi gerekirken hızla kaçıp uzaklaşmayı tercih etti. Ancak olay bir süre sonra önce yerel gazetelere ardından da ulusal medyaya yansıdı. Çok sayıda Danimarkalı sosyal medyadan yazdığı mesajlarda milletvekili Bøgsted’e tepki gösterdi. Olayın medyaya yansımasının akabinde bir açıklama yapan Bøgsted ise özür diledi. Kötü bir gün geçirdiğini ifade eden Bøgsted buna rağmen kaçmaması ve kazanın sorumluluğunu üstlenmesi gerek-tiğini söyledi.

Polis olayla ilgili soruşturma başlattı. Bø-gsted’in ne kadar ceza alacağı bu soruşturma sonrasında belli olacak.

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. ©

Mov

ing

Med

ia A

pS

Danimarka’da bir araca çarpıp kaçan Danimarka Halk Partili (DF) milletvekili Bent Bøgsted tepkilere neden oldu.

Çek’den Norveç’e ‘Nazi üretme evi’ suçlamasıÇek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, Çek bir kadının iki çocuğunu koruma altına alan Norveç Esirgeme Kurumu’na sert tepki gösterdi.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Çek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, Norveç Esirgeme Kurumu’nun

yaptıklarını, Nazi Almanyası’nda ari ırk üretmek için açılan ‘Lebens-born’ programına benzetti. Zeman, Çek annenin çocuklarını sadece 15 dakikalığına görmeye izin verildiğini be-lirterek, “Annenin, çocuklarıyla Çekçe konuşması yasak. Norveçli yetkililer,

Çek çocukların ırklarını tanımalarını engelliyor. Norveç sistemi, ‘genç Nor-veçli üretme’ üzerine işliyor.” dedi. Norveç Esirgeme Kurumu ise konuyla ilgili açıklama yapmayı reddetti. Naziler, ‘Lebensborn’ programı çerçevesinde, ari ırk olarak belirledikleri insanların evli-lik dışı ilişki kurmasıyla yeni bir nesil oluşturmaya çalışmışlardı. Bu şekilde Almanya’da 8 bin çocuk doğmuş, işgal altındaki Norveç’te de en az bu kadar çocuk dünyaya gelmişti.

Page 6: Zamandk298 eg

İSVE

Ç HA

BER

TURU

6 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Kamil Subaşı

‘Batı ile İslam arasında bir savaşta değiliz’‘Batı ile İslam arasında bir savaşta deği-

liz’.. Bu başlık, Danimarka Başbakanı Helle Thorning Schmidt’in hafta sonu Kopen-hag’da gerçekleştirilen terör saldırıları sonrası yaptığı basın açıklamasında kullandığı bir cümle.

Malum, geçtiğimiz hafta sonu Danimarka terör olayları ile sarsıldı. Cumartesi günü ve gecesi Kopenhag’da iki farklı yere (ifade özgürlüğü ile alakalı toplantının yapıldığı bir kafeterya ve vaftiz töreninin yapıldığı bir sinagog) yapılan silahlı saldırılarda 2 kişi öldü, 5 polis yaralandı. 22 yaşındaki saldırgan da polisin yaptığı operasyon sonucu ölü olarak ele geçirildi. Bu saldırılar keşke hiç olmamış olsaydı. Keşke kimse öldürülme-miş ve yaralanmamış olsaydı… Ama oldu malesef, hem de hiç istenmeyen bir şekilde, Müslümanların adına da zarar vererek ve onları da zan altında bırakarak.

Kopenhag’daki saldırıları gerçekleş-tirenin kısa sürede yakalanmış olması belki de olası diğer saldırıları ve can kay-bını önledi. Burada polisin soğukkanlı tutumu ve yetkililerin sağ duyulu açıklama-ları tansiyonun düşmesinde ve aklı selimin öne çıkmasında önemli bir rol oynadı. Zira söz konusu terör saldırıları sonrasında Adalet Bakanı Mette Frederiksen ile ka-meraların karşısına geçen Başbakan Helle Thorning Schmidt, halihazırda saldırganın motivasyonunun bilinmediğini vurgulayarak, “Saldırganın motivasyonunu bilmiyoruz ama Danimarka gibi ülkelere zarar vermek ve ifade özgürlüğü anlayışımızı değiştirmek isteyen güçlerin olduğunu biliyoruz. Batı ile İslam arasında bir savaşta değiliz. Bu, Müs-lümanlarla Müslüman olmayanlar arasında bir savaş da değil. Bu, bireysel özgürlükler ile karanlık ideolojiler arasında bir savaş.” demişti.

Yetkililerin bu duyarlı açıklamalarını Müslümanların sağ duyulu açıklamaları ve tepkileri takip etti. Danimarka’daki Müslü-man konseyleri ve sivil toplum kuruluşları ve hatta tüm dünyadaki duyarlı Müslümanlar bu iğrenç saldırıyı kınayarak terörle hiç bir yere varılamayacağını vurguladılar.

Aynen, Sayın Başbakanın dediği gibi; ne Batı, İslam bir savaşta ne de İslam, Batı ile bir savaşta. Olmamalı da zaten. Savaş ile bir yere varılamaz; barış ile bir çok gö-nüller fethedilebilir. Ortak yaşama kültürü içerisinde farklılıklarımızın farkında olarak birlikte yaşamalı, birbirimize farklılıklarımızın güzelliklerini göstermeliyiz.

Kaldı ki, içinde bulunduğumuz ülkelerde Türkiye kökenlilerin Avrupa’ya gelişinin

50. Yılı’na yaklaştık. Bazı ülkelerde 50 yılı aştık bile. Bunca zamandır, farklı din, dil ve kültüre sahip bu coğrafyalarda kendi dinimizi ve kültürümüzü istediğimiz gibi yaşama noktasında özgür kaldık. Hatta belki bazı hususlarda -mesela düşüncelerini daha rahat ifade edebilme, başörtüsü ile okula, işe gidebilme gibi- kendi ‘Müslüman memleketimiz’ olan Türkiye’den bile daha rahat hareket edebildik ve etmeye de devam ediyoruz. Tamam, belki diyeceksiniz İslamo-fobik açıklamalar, yabancı düşmanı partiler ve onların destekçileri artışta. Hiçte tasvip etmediğimiz ‘karikatür krizi’ gibi meseleler sizleri, bizleri tüm Müslümanları rahatsız etti ama tepkimizi; insanları öldürerek, baş-kalarına zara vererek mi göstermek gerekir! Her güzelin bir kusuru, gülün bile dikeni

olmaz mı!..Danimarka’da 300 bin

civarı Müslüman yaşıyor. Bunların yaklaşık 70 bin kadarı Türkiye’den. Müs-lümanların dernekleri ve konseyleri, sivil toplum örgütleri, camileri -ki sa-dece Türkiye kökenlilere ait 50 kadar belki daha fazla, belki bir o kadar da diğer Müslüman toplumlarına ait camiler var-, 0-6 yaş grubuna hitap eden kreşler

ve ilkokul ve lise düzeyinde özel okullar var. Devlet hem bunlara müsaade ettiği gibi hem de belli kriterleri yerine getiren dernek, kreş, okul gibi kurumları maddi olarak ta desteklemekte. İskandinavya’nın en büyük İslam sanatı sergisi olan ‘Davids Samling’ müzesi de Kopenhag’da bulunmakta. Girişi de ücretsiz ve gayet güzel ve nezih bir ortamı var.

Burada sizlere Avrupa yada Danimarka propagandası yapmıyorum. Demek istiyorum ki, içinde yaşadığım ülkeyi, Da-nimarka’yı seviyorum. Sevmek de zorunda hissediyorum kendimi. Bu demek değildir ki kültürünü ve dinini benimsiyorum. Ama saygı duyuyorum. Sevilmek ve saygı duyulmak istiyorsak biz de sevmek saygı duymak zorundayız. Bunula beraber bazıları tarafından yapılan İslamofobik açıklamaları, yabancı düşmanlığını, provakatif karikatürler gibi husuları da tasvip etmiyor etmediğim gibi demokratik ortamlarda, kendimize yakışır şekilde de tepkimizi dile getirmek zorunda olduğumuzu söylüyorum. Fakat bunu yolu ne insanları öldürmekten, ne de başkalarına ve onların mallarına zarar vermekten geçer. Kaldı ki dinimiz buna -namusumuzu, canımızı ve malımızı koruma dışında- hiç bir şekilde ruhsat vermemiştir. Biz yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmeliyiz...

[email protected]@kamilsubasi

Okullarda not verme 4. sınıftan itibaren başlayacak

İktidar ve muhalefet partileri, İsveç okullarında öğrencilere not vermeye dördüncü sınıftan başlanması konusunda anlaştı. Muhalefetteki Halk Partisi Başkanı Jan Björklund ve iktidarın küçük ortağı Yeşiller Partisi Eşbaşkanı ve Eğitim Bakanı Gustav Fridolin bir basın toplantısı düzenleyerek aldıkları kararı duyurdu. Yeni karara göre, öğrencilere halihazırda 6. sınıftan itibaren verilen not sistemi, 4. sınıftan itibaren uygulanacak. Karar hemen yürürlüğü girmeyecek. 2017 eğitim yılında 100 okulda test edilecek ve yıl sonunda değerlendirmeye tabi tutulacak. Eğer faydası olduğuna kanaat getirilirse 2020 yılında bütün ülkede yürürlüğe girecek.

Ekolojik gıda satışında yüzde 38 artış

İsveç’te 2014 yılında, bir önce yıla göre ekolojik gıda satışında yüzde 38 oranında bir artış yaşandığı bildirildi. Organik gıda pazarı istatistiklerini tutan Ekoweb’e göre, İsveçliler geçtiğimiz yıl toplam pazarın yüzde 5.6’sını oluşturan 15 milyar kronluk ekolojik gıda tüketti. Konuyla ilgili İsveç Radyo’suna konuşan Ekoweb yetkilisi Cecilia Ryegård, önümüzdeki zamanlarda organik ürünlere olan talebin daha da artmasını beklediklerini söyledi.

Öğretmenlerin üçte biri mesleği bırakmak istiyor

İsveç’te öğretmenlik yapanların üçte birinin mesleği bırakmak istediği ortaya çıktı. Kamuoyu yoklama şirketi Novus’un yaptığı bir ankete göre, İsveç’teki öğretmen-lerin üçte biri, emekli olana kadar öğretmen kalmak istemiyor. Bu rakamın 40 yaş altı öğretmenlerde ise yüzde 45 civarında olduğuna da ayrıca vurgu yapıldı. Mesleği bırakmak isteyen öğretmenlerin daha çok sınıf dışı, kağıt –evrak işlerinin yoğunluğundan şikayetçi olduklarına dikkat çekildi. İsveç Öğretmenler Birliği (Lärarförbundet), meslek şartlarının daha da iyileştirilerek gençlerin öğret-menliğe teşvik edilmesi gerektiğini kaydederken, İsveç İş ve İşçi Bulma Kurumu da ülkede 56 bin öğretmene ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.

Arıcılık artık çatılarda yapılıyor

İsveç’te son yıllarda çok sayıda kişinin evinin çatı-sında ya da balkonunda arı besiciliği yaptığı kaydedildi. Arıcılığın kırsaldan büyük şehirlere kaydığını belirten arıcılık derneği BeeUrban Başkanı Mats-Ola Persson, “evlerin bahçelerine, balkonlarına ve ya çatılarına konan kovanlarda arıcılık yapmak son dönemlerde özelikle genç ve bayanlar arasında bir trend oldu” dedi. Büyük şehirlerde arıcılık yapmanın evcil hayvan beslemek gibi bir şey olduğunu ifade eden Mats-Ola Persson, İsveç şehirlerinin arıcılık için uygun olduğunun altını çizerek, “şehirlerimizde bunun için yeteri kadar yeşil alan ve çiçek mevcut” diye konuştu.

İsveç'in en yaşlı insanı hayatını kaybetti

İsveç’in en yaşlı insanı bayan Gulli Bergendal, 110 yaşında hayatını kaybetti. 1904 yılında Göteborg’da dünyaya gelen Bergendal’ın, iki dünya savaşıyla birlikte İsveç’te yaşanan bir çok önemli olaya şahitlik ettiği kay-dedildi. Kadın hakları konusunda duyarlı olduğu belirtilen Bergendal’ın İsveç’te 1921 yılında kadınlara verilen oy kullanma hakkından günümüze, her seçime gidip oy kullandığına vurgu yapıldı. İsveç Radyosu haberine göre, Bergendal’ın ölümünün ardından ülkenin en yaşlı kişisi, İsveç’in güneyinde Småland bölgesi sınırları içerindeki Emmaboda kentinde yaşayan 109 yaşındaki bir kadın oldu.

Sayın Başbakanın dediği gibi; ne Batı, İslam bir savaşta ne de İslam, Batı ile bir savaşta. Olmamalı da zaten. Savaş ile bir yere varılamaz; barış ile bir çok gönüller fethedilebilir. Ortak yaşama kültürü içerisinde farklılıklarımızın farkında olarak birlikte yaşamalı,

birbirimize farklılıklarımızın güzelliklerini göstermeliyiz.

Page 7: Zamandk298 eg

7 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAIsveç’te faizler tarihin en düşük seviyesindeİsveç Merkez Bankası’nın (Riskbank) geçtiğimiz haftaki müdahalesinin akabinde İsveç’te faiz oranları tarihin en düşük seviyesine geriledi.ZAMAN STOCKHOLM

1İsveç Merkez Bankası geçtiğimiz hafta içerisinde faiz oranlarını 0’dan -0,1’e

geriletti. Ekonomi çevreleri tarafından ‘sürp-riz’ olarak değerlendirilen müdahaleyle İs-veç Merkez Bankası faiz oranlarını 0,00’dan -0,10’a çekmeye karar verdi. Söz konusu müdahale ile İsveç’te faiz oranları ilk kez negatife düşmüş oldu. İsveç Merkez Bankası ayrıca 10 milyar İsveç Kronu değerinde devlet tahvili alacağını belirtti. Söz konusu tahviller 1 ile 5 yıl geçerli olacak.

İsveç Merkez Bankası tarafından söz konusu müdahalenin akabinde yapılan açık-lamada söz konusu müdahalenin arkasında ‘‘enflasyon hedefini koruma’’ isteğinin yattığı ifade edildi. Açıklamada şu cümlelere yer verildi: ‘‘Dünya ekonomisindeki toparlanma-nın bir bütün olarak önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor ancak bu toparlanma yavaş. Geçtiğimiz Aralıktan beri uluslararası alandaki zayıf büyümenin riskleri artmaya başladı. Petrol fiyatları düştü ki bu küresel bü-

yüme için olumlu bir işaret ama aynı zamanda küresel enflasyonu da tetikliyor.’’

Alt du behøver i ét produkt

vitacare®

kompletNYHED

Med VitaCare Komplet får du mere end din daglige multivitamin. VitaCare Komplet har tilmed et højt indhold af DHA og EPA, de gavnlige omega-3 fedtsyrer fra fisk.

• Omega 3 ilaveli multivitamin Multivitamin med omega-3

• Domuz yağı ve katkıları içermez Fri for svin

• Helal sertifikalı jelatin kapsülleri Halalcertificeret gelatinekapsel

Multivitamin med fiskeolie

Læs mere på vitacare.dk

Findes i to varianter: Til dig og din familie, Til dig på 50+ (med bl.a. ekstra vitamin D og calcium)

Forhandles hos:

0316_Komplet_annonce_130x180mm_v1.indd 1 05/01/15 12.50

Sosyal medya üzerinden çok sayıda mesaj gönderen İsveçliler güvenlik görevlisinin işine son verilmesini istedi.

İsveç’te çocuk döven güvenlik görevlisi tepkiye neden olduİsveç’te trene kaçak binmeye çalışan çocuklara güvenlik görevlileri tarafından şiddet uygulanması tepkilere neden oldu. ZAMAN MALMÖ

1Malmö’de geçtiğimiz hafta trene kaçak olarak binmeye çalışan 9 ile

12 yaşındaki iki çocuğa güvenlik görev-lileri müdahale etti. Görevlilerden birinin çocuklara şiddet uygulaması tepkilere neden oldu. Yolcular tarafından olay aynında çekilen görüntülerin medyaya yansımasının akabinde ülkenin birçok yerinden çok sayıda İsveçli olayı kınadı. Sosyal medya üzerinden çok sayıda me-

saj gönderen İsveçliler güvenlik görev-lisinin işine son verilmesini istedi. Bu arada dövülen çocuklardan birinin Müs-lüman olduğu ve olay esnasında kelime-i şahadet getirmesi dikkat çekti.

Tepkilerin akabinde güvenlik firması açıklama yapmak zorunda kaldı. Firma-nın müdürü Anders Lönnebo, ‘’görün-tüler hiç hoş değil’’ dedi ve söz konusu güvenlik görevlisi hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı.

Klippekort tarih olduZAMAN KOPENHAG

1Klippekort’ların normalde 2013 yılı Haziran ayı itibariyle sona ermesi

planlanıyordu. Ancak yeni kartların ha-zırlanmasında yaşanan bazı problemler bu sürenin 2 yıl daha uzatılmasına neden oldu. Gelinen noktada dün itibariyle klippekortların satışı resmen sona ermiş oldu. Halihazırda elinde klippekort bu-lunduranlar 30 Haziran’a kadar kartlarını kullanma hakkına sahip. Daha sonra kartlar tümüyle geçersiz olacak.

Danimarka’da klippekort uygulaması ilk olarak 1979 yılında başlatılmıştı.

İsveç Merkez Bankası Başkanı Stefan İngves basın toplantısı düzenleyerek faiz indirme kararını açıkladı

Pegida’ya İsveçlilerden sert tepkiZAMAN MALMÖ

1Almanya’nın Dresten şehrinde başlayan ve bir süre sonra Av-

rupa’nın değişik ülkelerine yayılan Müslüman karşıtı Pegida Hareketi (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatan-

sever Avrupalılar) İsveç’teki ilk protesto yürüyüşünü dün ülkenin güneyindeki Malmö şehrinde gerçekleştirdi. Yürü-yüşe sadece 50 kadar kişinin katılması dikkat çekti. Öte yandan 5 bin kadar İsveçli Pegida’yı protesto etmek için sokağa indi.

Page 8: Zamandk298 eg

MF

8 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Mehmet Ali Şengül

Hocaefendi bir barış insanıdırFethullah Gülen Hocaefendi daima

orta yolu gözetmiş bir barış insanıdır. Bü-tün insanları ortak noktalarıyla ele almış, herkesi kendi konumu itibariyle kabul edip değerlendirmiştir. İnsanın hayat tecrübesi ve entelektüel görüşüyle değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamış, farklı insanları po-tansiyel düşman olarak değil, arkadaş, dost, kardeş ve yoldaş olarak görülmesi gerektiği noktasından teşvik etmiştir.

Hocaefendi’ye göre; Allah’ın insanları farklı farklı yaratması, farklılıkları olası ayrılık sebebi olarak değil, aksine güzellik, zenginlik ve birlik vesilesi haline getiriyordu. Hoca-efendi’nin tasavvuf düşüncesi de, Allah’ın insanın ve tabiatın birbiriyle ilişkili olduğu üzerine kuruludur.

Hocaefendi bilim ve teknolojiye önem verir. Vahiy ile bilim arasında hiç bir çelişki olmadığına, Kuran’ın ilim öğrenmeyi teşvik ettiğine sık sık vurgu yapar. Kafaları ilimle aydınlanan gönülleri iman ahlak ve faziletle donatılan, maddi manevi değerlerin sahibi ülke ve dünya barışına katkıda bulanacak, hayırlı hayrül halef bir neslin yetişmesine

çok önem verir. Hocaefendi böyle bir nesli yetiştirecek öğretmenlik mesleğinin modernleşmede önemli bir yer tuttuğuna inanmaktadır. İslam dünyasının geri kalışını, Müslümanların İslam’ın ruhundan mah-rumiyetlerine ve çağdaş bilimi ihmallerine vermektedir.

Gülen, sevenlerine, dünya huzuru adına imanlı, ahlaklı, ilimle donatılmış bir neslin yetiştirilmesinin şart olduğu tavsiyesinde bulunmakta, bu kişilerin diyaloğu, teknolojiyi ve iletişim yöntemlerini insanlığın huzuru adına çok iyi değerlendirmeleri gerektiğini vurgulamakta, toplumsal huzur adına da zenginleri, fakirlere yardıma teşvik etmek-tedir. O, insanların yaşamak için değil, yaşatmak için yaratıldıklarına inanmaktadır.

Gülen’in dünya hayatı adına hiçbir beklentisi yoktur. Yılarca ve halen yapmakta olduğu vazifesinin dışında, yaşadığı evden dışarı hemen hemen hiç çıkmamakta, sadece ziyaretine gelen kişilerle görüşmekte, adeta münzevi bir hayat yaşamaktadır. 21 Mart 1999’da sağlık nedeniyle Amerika’ya gitme-siyle başlayan bu sürgün hayatı yıllardır bu

şekilde devam etmektedir.Onun şahsi karizması, mesajının cazibesi

ve iyi işlere imza atan gönüllüler hareketine mensup olanlar birbirini tamamlamakta ve ortaya güzel ve ümit veren bir tablo çıkmak-tadır. Bir çok kişi “Gülen sonrası ne olacak?” sorusunu sorsa da, gönüllüler hareketi; Hocaefendi’nin (Allah uzun ömür versin) vefatından sonra da, Onun kitap ve sünnet çizgisindeki düşüncelerini yaşatacak, Allah’ın takdirine rıza gösteren, vahdeti ruhiyeyi, vefa ve sadakati, ihlas ve samimiyeti esas alan anlayışını hayata geçirecek bir potansiyele sahip olduklarını ve bunu da aynen devam ettirebileceklerini bugüne kadar yaptıkları güzel faaliyetlerle ortaya koymuşlardır.

Hocaefendi hayatı boyunca şiddetten uzak durmuş ve sürekli barışı savunmuştur. Hocaefendi devrimci değil, toplumda eşitliği sağlamaya çalışan ve şiddetten uzak duran cami kadar eğitime, okula da ihtiyaç oldu-ğunu savunmuş ve savunmaktadır.

Gülen hakkında bu güne kadar de-mokrasi ve sivil hakların savunuculuğunu yapmasından başka bir şeye rastlanmamıştır.

Buna rağmen böylesine üzücü hadiseler ve sıkıntılar; bu hareket ve hizmetin ve benzer faaliyetlerin genellikle mevcut düzenin varlığına ve devamına muhalif, tehdit olarak algılandığı, hayallerde olmayan yalan, iftira ve kumpasların yapıldığı dönemlerde ger-çekleşmektedir.

Hukuka güvenmek lazım. Daha evvel de bir çok defa politik bir yargılamaya tabi tutu-lan Hocaefendi ve sevenleri yıllarca sancılı bir dönem geçirdiler. Bu dönemler beraatle sonuçlandı. Hocaefendi kendini akladığı gibi, temsil ettiği davanın, hareketin güçlenmesini sağladı ve Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının çıtasının yükselmesine de vesile oldu.

İnancımız odur ki, bizleri üzen bu ha-diseler ülkemizde ve dünya kamuoyunda bu hasbi, fedakar, hiçbir beklentisi olmayan fikir işçilerinin, gönül mimarlarının tanın-masına vesile olacaktır. Kıyamet kopmadan, ahir zamanda insanlığın bir defa daha yüzünün güldürülmesine namzet olan bu kahramanları Allah (cc) mağdur ve mahcup etmeyecektir.

AB’ye çok ters düzenlemeler bunlarİç Güvenlik Paketi’ni savunan Başbakan Davutoğlu ‘‘Tek bir umde gösterin ki AB standartlarına aykırı olsun.” dedi. Oysa söz konusu tasarıdaki birçok düzenleme AB standartlarına aykırı.

1Türkiye’de ne zaman, insan hakları ve demokrasi adına tartışmalı bir kanun

paketi gündeme gelse hükümet çevrelerin-den hep aynı açıklama duyuluyor: ‘‘Söz ko-nusu kanun paketi Avrupa Birliği standartları dikkate alınarak yapılmıştır.’’ Nitekim son günlerin en çok konuşulan konularından biri olan ‘İç Güvenlik Kanun Paketiyle’ ilgili de aynı durum söz konusu. Başbakan Ahmet Davutoğlu; sayısız sivil toplum kuruluşunun yanı sıra CHP, MHP ve HDP tarafından da sert bir şekilde eleştirilen paketin, ‘‘AB

standartlarında hazırlandığını’’ söyledi ve ekledi: ‘‘Muhalefete meydan okuyorum; tek bir umde gösterin ki AB standartlarına aykırı olsun, evrensel demokrasi standartlarına aykırı olsun.” Halböyle olunca; iç güvenlik yasa paketinde AB standartlarına ters olan düzenlemelerden öne çıkanları derledik:

1- YÜRÜTMEYE YARGI YETKİSİ VERİLMESİİç Güvenlik Paketi ‘Mülki Amir’ diye ta-

bir edilen valinin temelde savcının yetkisinde olan ‘gözaltı’ kararı verebilmesini öngörüyor. AB ülkelerinde bu mümkün değildir. Yü-rütmenin temsilcisi olan vali yada başka bir yetkili hiçbir şekilde yargının görev alanına müdahale edemez. Bu en temel demokratik prensipler olan ‘güçler ayrılığı’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ ilkelerine aykırıdır.

2-PROTESTOLARDA YÜZÜNÜ KAPATMA-NIN YASAKLANMASI

İç Güvenlik Paketi’nin 4. maddesinde protesto ve eylemlerde maskeli eylemcilere 4 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor.

Avrupa Birliği’ne üye hiçbir ülkede böyle bir durum söz konusu değildir. Protesto hakkı Avrupalıların en hassas olduğu haklardan biridir. Polisin protestolarda kamu malına zarar verilip verilmediğine bakar protesto-cuların ne giydiği değil.

3-81 İLİN TEK HAKİME BAĞLANMASIİç Güvenlik Paketiyle birlikte hükümet

hem dinleme kararını alınmasında ve hem de gecikmesinde zarar bulunan acil dinle-melerin tasdikinde tek merci olarak Ankara Ceza Mahkemesi üyesine başvurulması zorunluluğunu getirmektedir. 81 il ve bu illere bağlı ilçelerden gelen tüm taleplerin tek bir hakim tarafından incelenmesi mümkün

olmadığı için teknik açıdan da sakıncalı olan bu düzenleme AB standartları açısından da kabul edilebilir bir durum değil. Avrupa’da bu tarz ‘olağanüstü yetkilere sahip’ bir hakim bulmak mümkün değildir.

4-POLİSE MUĞLAK YETKİLER VERİLMESİİç Güvenlik Paketiyle polise ne olduğu

belirsiz, muğlak yetkiler veriliyor. Örneğin tasarının 1. maddesinin “eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.” Herşeyden önce Avrupa’da bütün devlet memurlarının olduğu gibi po-lisin de yetkisi ve görev alanı son derece net bir şekilde belirlenmiştir. Bu konudaki kanun

düzenlemelerinde ‘koruma altına almak’ ya da ‘Uzaklaştırmak’ gibi duruma göre farklı farklı yorumlanabilecek maddeler bulunmaz.

5-GÖSTERİLERDE BOYALI SU KULLANI-MIN ÖNÜNÜN AÇILMASI

İç Güvenlik Yasa Paketiyle polislere pro-testo eylemleri esnasında tomalarla ‘boyalı su’ kullanma yetkisi veriliyor. Boyalı su ile müdahale yöntemi Güney Afrika’daki ırkçı Aparthait yönetimi tarafından siyahların protestolarını bastırmak için kullanmasıyla hatırlanıyor. Hatta orada kullanılan mor boyaya ilhamla protestocular tarafından ‘Mor, Yönetimi Ele Alacak’ şeklinde bir slogan bile üretildi. Bu yöntem ayrıca İsrail tarafından Filistinli protestocuları küçük düşürmek amacıyla kullanılıyor.

6- ARAÇ KİRALAYAN HERKESİN TAKİP EDİLMESİ

İç Güvenlik Yasası’nın 9. maddesi bundan böyle araç kiralama firmalarına kiraladıkları araçların tamamına ‘coğrafi yer tanımlamasını sağlayan sistem veya sistemleri’ kurmasını ve gerekli hallerde bu bilgileri yetkili mercilerle paylaşmasını mecburiyeti getiriyor. Araç kiralayan yerli yabancı herkesin an be an takip edilmesini hedefleyen bu düzenleme özel hayatın gizliliğini açık bir şekilde ihlal ediyor. Bu tür cihazların kullanılması ve bu cihazlardan elde edilen bilgilerin yetkililerle paylaşılması AB standartlarıyla bağdaşmaz.

7 HAKİM KARARI OLMADAN 48 SAAT DİNLEME YETKİSİ

İç Güvenlik tasarısının en tartışmalı mad-delerinden biri de hakim kararı olmadan 48 saat boyunca dinleme yapılmasının önünü açması. Ayrıca dinlemeler sıralı amirlerin erişimine açılıyor. Bu da doğal olarak hükü-metin gizli dinlemelere erişmesine olanak sağlıyor. Yargı bağımsızlığı ve soruşturmanın güvenilirliği ilkesiyle bağdaşmayan bu dü-zenleme AB standartlarına da terstir.

Not DefteriEMRE OĞUZ

Page 9: Zamandk298 eg

MF

9 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Küsmek araya duvar örmektirMEHMET TOY AİLE UZMANI

1Ailede eşler zaman zaman birbir-lerini kırıp üzmektedirler. Kırılan

eşler de tepkilerini birbirlerine konuşarak değil, susarak gös-termeyi tercih etmektedirler. Eşlerin kısa da olsa birbirleriyle konuşmak istememeleri her ne kadar normal olsa da, pasif bir tepki olan bu davranış, eşler arasında iletişimin kopmasına ve uzun süren küslüklere se-bebiyet vermektedir. Zira küs-mek; konuşmamak ve soğuk-luk demektir ki bu da kopmak anlamına gelir. Soğukluğun yaşandığı bir yuvada da başta eşler olmak üzere o yuvadaki aile fertlerinin mutlu ve huzurlu olması söz konusu değildir.

Küsmek aşağılamaktır. Ailede eşler küsüyorlarsa, birbirlerini aşa-ğılıyorlar demektir. Aşağılamak, sevgiden mahrum bırakmaktır. Aynı zamanda aşağılamak eşe karşı yapılan en büyük bir zulümdür ve sevgi bağlarını zayıflatır. Bir insana verilecek en büyük cezalardan biri de ona küserek, onu sevgiden mahrum bırakmaktır. “Bizi düşmanın attığı taş de-ğil, dostun attığı gül yaralar.” der Hallaç-ı Mansur. Bir başkasının küslüğü çekilebilir; ancak aynı evde eşlerin küslüğüne taham-mül edilemez.

Küsmek cezalandırmaktır. Bu da bir

nevi zulümdür. Basit sebepler yüzünden günlerce, haftalarca, belki de aylarca küserek yaşayan eşler hayatlarını zulme dönüştürmektedirler. Hâlbuki küslük,

aile huzurunu bozan ve hayatın tatlı anılarını acı ve üzüntüye çeviren en büyük zulümdür. Küslük bir derttir, kısa sürede tedavi edilmezse müzmin-leşir. Konuşmamak bir eşe verilen en ağır cezalardan biridir ve eşlerin kendi arala-rına duvar örmesidir.

Küsmek sevgiliye karşı yapılan bir zulümdür. Basit nedenlere dayanan kırgınlıklar, eşler

arasında zamanla olumsuz duygulara hatta düşmanlığa dönüşür. Bu da büyük bir zulümdür. Erkek susarak, kadın ise konuşarak rahatlar. Susmak, soğukluğa ve sorunların gittikçe büyümesine yol açar. Her ne kadar erkek susarak rahatlamaya çalışsa da, kadın için susmak kendi adına bir zulümdür. Böyle bir ortamda eşlerin rahat ve huzurlu olması ise mümkün değildir. İçeriğinde ne kadar çok mesaj barındırsa da küsmek, çözümlerin en sonu olmalıdır.

Küsmek gönlün kırılmasıdır. Kırılma-

lar ise sevgiyi zedeler. Kırgınlık, eşlerin davranışlarına negatif etki yapacağından dolayı ailede huzursuzluğa neden olur. Kırgınlık beraberinde ilgisizliği getirir. Karşılıklı ilgi eksikliği ise giderek yuvada huzurun kaçmasına, birliğin bozulmasına zemin hazırlar. Böyle bir ortamda hayatla-rını devam ettiren eşlerin ruhsal ve fiziksel hastalıklara yakalanması kaçınılmaz olur. Küsen insan zayıf kişilikli insandır. Güçlü insan küsmez. Küsse de en kısa sürede barışarak hayata yeniden başlangıç yapar. Seven eş küsmez, küsen eş sevemez. Eşler küsmeyi gerektirecek sebeple karşı karşıya kalsalar da, bütün bunları birer musibet olarak görmeli ve sabırla aşmaya çalışmalıdırlar.

Küslükler aşağılayarak, kırarak, ilgisiz kalıp cezalandırarak değil; her şeye rağmen konuşularak aşılır. Küserek eşi-nizin içinde kopan fırtınalardan haberdar olmanız nasıl mümkün olur ki? Küsmeyi alışkanlık haline getiren eşler sorunlarını nasıl çözebilirler ki? Âşıkların küslüğü, birbirlerini görene kadar sürmelidir. “ Bir mü’minin diğer bir mü’mine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” buyurur Allah Rasulü (sas). Küslük çocuklara has bir davranıştır. “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın!” (Mevlana)

Her insan evinde huzur olsun ister. Ancak küskünlerin olduğu bir ortama-bu aile yuvası da olsa-Allah’ın Rahmeti inmez. Rahmetin olmadığı yerde de

huzur olmaz. Allah Resulü (sas) “Allah Teâla hazretleri pazartesi ve perşembe günleri birbirlerine küsenler hariç bütün Müslümanlara mağfiret buyurur ve (amelleri arzeden meleğe): “Küs olan bu iki kişi barışıncaya kadar onları bırak!” emreder.” Kim günahlarının affedilmesini istemez ki? Belli bir süre küsmek sıkıntıları çözme adına bir çare olsa da bu, “küsme” değil, belli bir süre “konuşmama” şeklinde olmalıdır. Küsmek yerine, ilahi Rahmetten mahrum kalmamak için azda olsa konuş-mayı tercih etmek gerekir.

Uzatılan küslükler evlilik yuvasının arasına duvar örmekten ve araya me-safe koymaktan başka bir işe yaramaz. “Biraz eşime küs kalayım da, hatasının farkına varsın!” şeklinde düşünerek onu cezalandırmaya çalışmak, birlikte geçirilen hayattan saatler, günler çalmaktır. Bunun da en büyük cezası derin bir üzüntü ve konuşulmayan her anın pişmanlığı ola-caktır. Ömür dediğimiz şey küsecek kadar çok uzun bir süre değil ki! Madem öyle, o halde; siz siz olun eşinizle iletişiminizi kesmeyin. Bir geceyi bile konuşmadan geçirmeyin. Zira uzaklık, uzaklığı getirir. Bu da öfkeye ve gerginliğe yol açar. Olumsuzlukları bertaraf etmenin yolu, eşle beraber kaliteli zaman geçirmektir. Küsmek ne kadar çirkin bir durumsa, barışmak da o kadar güzel bir duygudur. Yeter ki barış adına güzel bir niyet ile adım atın, neticeyi yaratacak olan Cenab-ı Hak’tır.

YORU

M

İsveç İstihbarat Teşkilatı: 32 İsveçli IŞİD için savaşırken öldüZAMAN STOCKHOLM

1Son dönemde yayımlanan bir çok araş-tırma Avrupa’nın değişik ülkelerinden

çok sayıda kişinin IŞİD’e katılmak için Orta Doğu’ya gittiğini gösteriyordu. Bununla bir-likte birçok ülkede yetkililer tam bir rakam vermeye yanaşmıyordu. İsveç’te daha önce terör uzmanları IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra bölgeye giden İsveçli sayısının 300 kadar olduğunu ifade etmişti. Dün ise İsveç medyasına açıklamada bulunan İstihbarat Teşkilatı Sapo sözcüsü Nerikes Allehanda IŞİD safarında savaşıp şu ana kadar haya-tını kaybeden İsveçli sayısının 32 olduğunu söyledi.

Bu arada hükümet terörizm ile mücadele için yeni bir eylem paketi üzerinde çalışıyor. İçişleri Bakanı Angers Ygeman söz konusu paketin yaza kadar hazır olmasını ümit ettiklerini söyledi.

Avrupa Birliği terörle mücadele ko-ordinatörü Gilles de Kerchove geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada şu ana kadar Avrupa genelinden 3 bin kadar kişinin IŞİD saflarına katıldığını söylemişti.

Danimarka’da 60 yıldır ilk defa fiyatlarda düşüş yaşanıyorDanimarka ekonomisi son dönemde birçok yönden oldukça ilginç bir seyir izliyor. Danimarka İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkede mevcut tüketici fiyat enflasyonuna benzer bir durum en son 1954 yılında görüldü.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka Merkez Bankasının geçtiğimiz günlerde Danimarka

Kronuna ardı ardına yaptığı müdaha-lelerin etkileri ekonomi dünyasında gö-rülmeye başladı. Mevcut tüketici fiyat enflasyonuna benzer bir durum en son 60 yıl önce görüldü. Fiyatlar son 60 yılın en düşük seviyesine geriledi. Danimar-ka’da 60 yıldır ilk defa fiyatlarda düşüş yaşanıyor.

2015 yılı Ocak ayı fiyatları geçen yıl aynı ay ile kıyaslandığında yüzde 0,1 gerilemiş durumda. Bu da Danimarka’da yıllardır görülmemiş bir şey. Fiyatlarda yaşanan söz konusu düşüş öncelikle petrol fiyatları; yakıt ve ısınma giderleri ayrıca giyim ve iletişim giderlerinin azalmasına neden oluyor.

Öte yandan ekonomide gözlenen bu seyir bazı ekonomistler tarafından ‘teh-like sinyali’ olarak algılanırken bazıları da ekonominin ‘pozitif yönde’ olduğunu savunuyor.

Nordea Bankası’nın uzmanlarından Størup Nielsen, deflasyonun Danimarka ekonomisine bir hediye olduğunu düşünüyor.

Danimarka Devlet Televizyonu DR’ye konuşan Nielsen’e göre; enerji fiyatlarının düşmesi ve düşük vergilerden kaynaklandığı sürece düşük enflasyon, Danimarka hanelerinin alım gücünü artırabilir. 2015 yılı Ocak ayı fiyatları geçen yıl aynı ay ile kıyaslandığında yüzde 0,1 gerilemiş durumda

Page 10: Zamandk298 eg

10 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAB A Ş B A K A N S O L B E R G :

Hiç kimse çocuğuna şiddet uygulama hakkına sahip değilBaşbakan Erna Solberg, çocuklara yapılan şiddete çözüm konusunda sunulacak her türlü teklife açık olduğunu söyledi.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Hükümetin, şiddete maruz kalan ço-cuk davalarını araştırmak için uzman

bir ekip oluşturacağı kaydedildi. Konuyla ilgili Meclis’te bir konuşma yapan Başbakan Erna Solberg, çocuklara uygulanan şiddet ve her türlü taciz hakkında sert mesajlar verdi. Hiç kimsenin, hiçbir çocuğa şiddet uygula-maya hakkının olmadığının altını çizdi.

Hiçbir din ve kültürün, çocuklara şiddeti yasaklayan Norveç kanunlarının üzerinde olamayacağını belirten Başbakan Erna Solberg, “Mesele bu kadar basit. Ülkede hiçbir grup, gerek kendi gerekse başkalarının çocuklarına kaba kuvvet uygulama hakkına sahip değildir. Böyle birşeyin vuku bulduğu taktirde karşılığı hapis cezası olacaktır.”

Solberg, çocuk bakım evlerine ilişkin yeni bir yasa tasarısı hazırlanacağı sinyallerini de verdi. Buna göre, bu tür bakım evleri, şiddete ve her türlü saldırıya maruz kalan çocukları himayesi altına alacak ve adli incelmeleri takip edecek.

Bununla birlikte Başbakan Erna Solberg, oluşturulacak uzaman ekibin, daha önce uzun zaman gündemde kalan ‘Monika davası’nı da inceleyecdeğini bildirdi. Bergen şehrinde yaşayan 8 yaşındaki Monika Svig-linskaja ismindeki kız çocuğunun gizemli ölümünün yeniden gündeme gelmesi, ülke genelinde çocuklara yapılan şiddet ve taciz olayları gündeme getirmişti. Polis, Monika Sviglinskaja’nın 2011’de kendini intihar et-tiğini iddia etmişti. Ancak daha sonra küçük kızın üvey babasının, cinayetten dolayı göz altına alındığı kaydedilmişti. İntihar uzman-ları ise, ülke genelinde son 50 yılda sadece 2 tane çocuğun kendini intahar ettiğini açıklamış, bu tür intihar olaylarına oldukça seyrek raslandığını vurgulamıştı.

Devlet televizyonuna konuşan Çocuk

Hakları Vakfı Direktörü Avukat Thea Totland, çocuklara yapılan şiddetin ve taciz-lerin nedenlerinin, yetişkinlere nispeten pek araştırılmadığı konusunda dert yakınmıştı.

Totland, meselenin üzerine gidilmeyep, pek ciddiye alınmadığını dile getirmişti. “Çünkü insanlar, çocukların kendilerine yapıldığını iddia ettiği her türlü tacizi ve şiddeti pek cid-

diye almıyor, inanmak istemiyor.” şeklinde konuşan Totland, yetişkenlere yapılan şiddet olaylarının ise daha fazla ciddiye alındığına parmak basmıştı.

Başbakan Erna Solberg, çocuklara şiddet meselesi çözümünün, kaliteli bir topluma sahip olmada temel rol oynadığını kaydetti. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Anadolu Dil ve Kültür Merkezi’nden bütün velileri ilgilendiren programDanimarka’da Anadolu Dil ve Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Türkçe Akademisi tarafından 19 - 21 Şubat günlerinde anadil eğitiminin ehemmiyeti ve velilerin öğrencilerin başarısı üzerindeki etkilerini vurgulamak için özel bir ‘Veli Akademisi tanıtım programı’ gerçekleştirilecek.ZAMAN KOPENHAG

1Başta Avrupa olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Türkiye

kökenli insanların en önemli sorunlarının başında gelen anadil eğitimi yetersizliği ha-lihazırda binlerce öğrencinin eğitim haya-tını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Bu-nunla birlikte bu çerçevede olumlu adımlar da atılmıyor değil. Danimarka’da Türkçe Akademisi kurulduğu günden bu yana ‘anadil eğitimi’ ve ‘ikidillilik’ konusunda kayda değer çalışmalar yapıyor. Onlardan

biri de ‘Veli Akademisi’. Avrupa’da anadil eğitimi denilince akla gelen ilk isimler-den biri olan Heidelberg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Havva Engin, Anadolu Dil ve Kültür Merkezi Başkanı Enes Fatih Doğan ve Bambi Çocuk Yuvası Müdiriyesi Gül-han Gezen’in konuşmacı olarak katılacağı programda; iki dillilik, göçte okul öncesi ve okul sürecinde iki dilli yetişmek ve anadilin önemi, Danimarka eğitim sisteminin yapısı ve işleyişi, Danimarka eğitiminde velilerin yeri ve Danimarka okul sisteminde meslek okullarının yeri gibi çeşitli konular masaya

yatırılacak. Türkçe Akademisi konuyla ilgili yayımladığı açıklamada velilerin öğrenci başarısı üzerindeki etkisi şu cümlelerle ifade ediliyor: ‘‘Danimarka eğitim sisteminde bir öğrencinin okul başarı oranının yarısını, velilerin evde çocuklarıyla ev ödevlerini çalışmaları, onları değişik ders konula-rına hazırlama aktiviteleri belirlemektedir. Buna ek olarak, eğitim sistemi velilerden, sıkı ve düzenli bir şekilde öğretmenlerle - eğitmenlerle iletişim içinde olmalarını ve kendi çocuklarının başarılarını birebir takip etmelerini beklemektedir. Değişik

bir eğitim sisteminden gelen Türk kökenli veliler demografik çalışmalara göre, önemli bir bölümü evlilik yoluyla Danimarka’ya gelmekte ve eğitim sistemini hiçbir şekilde tanımamaktadır – eğitim sisteminin ve ak-törlerinin bu yüksek beklentileri karşısında hayli zorlanmaktadırlar.

3 gün boyunca sürecek projenin ana hedefi, Türk kökenli velileri, Danimarka eğitim sisteminin yapısı, işleyişi ve beklenti-leri konularında bilgilendirmek, veli hakları ve okulda veli çalışmalarına aktif katılma temelinde kendilerini eğitmektir.

Page 11: Zamandk298 eg

11 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

Brevik, tecridi mahkemeye taşıyorOslo’da 77 kişiyi katleden ırkçı Anders Behring Breivik, diğer mahkumlarla temas kurabilmek için yasal süreç başlatıyor.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Breivik’in avukatı Geir Lippestad, uygulanan tecridi ‘işkence’ olarak nitelendirdi. Breivik’in

yazdığı mektupların alıcılarına da gönderilmesini isteyen avukat, konuyu mahkemeye taşıyacağını dile getirdi. Bir anda ülke gündemine oturan ha-ber, bazı gazetelerin manşetine taşındı. Ülkenin en büyük gazetelerinden Dagbladet manşetten duyurduğu haberi, “Breivik’in avukatı, devlete karşı direniyor” başlığıyla verdi. Geir Lippestad’ın, ‘hükümetin insan haklarını ihlal ettiği’ gerekçesiyle dava açma hazırlığında olduğunu söyledi.

“Brevik her zaman tecrid altında tutulamaz. Kendisi, diğer mahkumlarla kontağa geçmek istiyor.” ifadelerini kullanan Norveçli avukat Lip-

pestad, davanın ana meselesinin Brevik’in izole edilmesi olduğunu belirtti.

Mahkemenin, meseleyi yeniden ele almasını dilediklerini açıklayan Lippestad, uzatılmış tecridin, Avrupa İnsan Hakları kanunlarının 3. maddesine aykırı olduğunu belirtti. Davayı, Paskalya’dan hemen önce açmayı planladıklarını bildirdi.

Breivik şu anda, ülke genelinde diğer mah-kumlarla konuşulmasına izin verilmeyen, yüksek güvenlikle kontrol edilen tek mahkum. Daha önce de, Norveç Islah Hizmetleri Kurumu, cani Breivik’in 220 farklı kişiye göndermek istediği mek-tubu, şiddet ve terör içerdiği nedeniyle onamamıştı. Aralık 2014’te ise, Brevik’in mektup göndermesi resmen yasaklanmıştı.

Engellilerin iş hayatına kazandırılması için kollar sıvandı

Çalışma Bakanlığı, daha fazla engellinin iş haya-tına atılması için çalışmaların başlatıldığını duyurdu. Hükümetin, konuyla ilgili çalışmalar için toplamda 210 milyon kron ek bütçe ayırdığı bildirildi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çalışma Bakanı Robert Eriksson, engellilerin iş hayatına kazandırılmasına ilişkin Norveç’in şimdiye kadar yeterince iyi çaba sarfetmediğini, hükümetin konuya ilişkin ayırdığı ek bütçenin her engelli birey için farklı şekilde kullanıla-cağına dikkat çekti. Aftenposten gazetesine konuşan Eriksson, şimdiye kadar engellilere iş veren şirketlerin, diğer şirketler için iyi örnekler olduğunu vurguladı. Öte yandan, İstatistik Kurumu’nun (SSB) rakamlarına göre, her 10 engelliden sadece yaklaşık 4’ünün iş bulabildiği aktarıldı. Ayrıca, ülke genelinde iş sahibi olmak isteyen fakat işsiz durumda olan yaklaşık 85 bin engelli vatandaşın bulunduğu belirtildi.

Terör tehlikesi artıştaSilahlı Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Kjell Grand-

hagen, yapılan yeni değerlendirmelere göre Norveç’e karşı yurt içinde veya yurt dışında gerçekleşmesi muhtemel terör saldırıları riskinin arttığını söyledi. Geçtiğimiz hafta yayımlanan ve ‘’FOKUS 2015’’ adı verilen raporda, Norveç’te terör ihtimalinin artmasına özellikle üç sebep gösterildi. Grandhagen, bu üç sebebi şöyle açıkladı: ‘’Bir, Rusya’nın Kırım adasına girmesinin akabindeki gelişmeler ve ayrıca Ukray-na’nın doğusundaki direnişçilere verilen destek. İki, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler. Burada silahlı terör örgütleri büyük bölgeleri kontrol ediyor. Bu durum, Batıdaki ülkeler için terör tehlikesini değiştirmiş durumda. Üç, internet ortamındaki gelişmeler. Yani bazı gurupların internet ortamında casusluk yapması ve istihbarat sağlaması tehlike durumunu değiştiriyor.’’ Grandhagen, ayrıca Norveç’e karşı en büyük terör teh-likesi oluşturan gurubun Ortadoğu’daki IŞİD gurubu olduğunu aktardı.

Birçok köprü çökme tehlikesinde

Günlük gazetelerden VG’de yer alan bir habere göre, ülke genelinde 100’ün üzerinde köprünün çökme tehlikesi bulunduğu ortaya çıktı. Birçok insan tarafın-dan kullanılan köprülerin çoğunun eskidiği, kirişlerinin çürümeye başladığı ve bu yüzden yıkılma tehlikesi bulunduğu aktarıldı. Konunun kamuoyunda yankılan-masının ardından yerel medyaya değerlendirmelerde bulunan Ulaştırma Bakanı Ketil Solvik-Olsen, kara-yollarına bakım yapılmasının hükümet için oldukça önemli olduğunu, bir önceki hükümetin yeterince iyi bir iş yapmadığını söyledi. Karayollarına bakım yapılması için ayrıcal bütçenin yıllar sonra artırıldığına dikkat çeken Solvik-Olsen, sadece 2015 yılında bakım bütçesinin 2014 yılına göre yüzde 40 artığının altını çizdi.

Yoksul çocukların sayısında rekor artış

İstatistik Kurumu’nun (SSB) rakamlarına göre, yoksulluk sınırı altından yaşayan çocukların sayısında son yılların en büyük artışı görüldüğü aktarıldı. Devlet Radyo-Televizyon Kanalında (NRK) yayınlanan bir habere göre, yoksulluk sınırının altına yaşayan çocuk-ların sayısı, geçtiğimiz yıla göre, yüzde 8 artarak 84 bin 300’e ulaştığı bildirildi. Buna göre, ülkedeki çocukların yüzde 8,6’sının yoksulluk sınırının altında yaşadığına dikkat çekildi. Bu artışın uzun zamandır gerçekleşen en yüksek artış olduğunu vurgulayan İstatistik Kurumu Yetkilisi Jon Epland, ‘’Yoksulluk sınırını ülke genelin-deki farklı gelirlerle hesaplıyoruz. Ülke genelindeki gelir son yıllarda artmakta, ancaka sürekli çoğalan bir gurup insanlar bu artışa ayak uyduramıyor.’’ dedi.

İsveç’teki dini kurumlardan “nefret”e karşı kampanyaMENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç’te farklı dinlere mensup temsilcilerin bir araya gelerek oluşturdukları İsveç Din-

lerarası Ulusal Konseyi, “Nefreti Reddet” adlı bir kampanya başlattı.

İsveç Dinlerarası Ulusal Konseyi, “her bireyin inanç özgürlüğünün olduğu ve dini vecibelerini yerine getirme hakkını savunan bir toplumda nefretin kabul edilmez bir durum olduğu”nun vurgulandığı bir de manifesto yayınladı.

İsveç’teki üç büyük dinin temsilcileri; İsveç Müslüman Konseyi Başkanı Elvir Gigovic, İsveç Yahudi Toplulukları Resmi Konseyi Başanı Lena Posner-Körösi, İsveç Hıristiyan Konseyi Başkanı Olle Kristenson geçtiğimiz hafta içerisinde İsveç Başbakanı Stefan Lövfen’i ziyaret ederek söz konusu manifestoyu sundu.

Başbakan Stefan Lövfen, “Nefreti Reddet” kampanyasını gönülden desteklediğini belirterek, hükümet olarak demokrasinin gelişimi ve nefret suçlarına karşı farklı inanç temsilcileri ile diyalog içerisinde birlikte çalışacaklarını söyledi.

İsveç Müslüman Konseyi’nden Elvir Gigovic ve Helena Hummasten, Bosna İslami Toplu-mu’ndan Mustafa Setkic, İslami Şii Topluluğu Haider Ibrahim, İsveç Budist İşbirliği Konseyi’nden Trudy Fredriksson ve Bhante Dhammaratana, İsveç Bahai Meclisi’nden Örjan Widegren, Hindu Topluluğu’ndan Sudhagar Ragupathy, Manda-ean‐Sabian Topluluğu’ndan Genzabra Salwan, İsveç Sih Toplumu’ndan Alkhammas Jaspal Singh, İsveç Yahudi Toplulukları Resmi Konseyi’nden Maynard Gerber, İsveç Hı-ristiyan Konseyi’nden Karin Wiborn, İsveç Kilisesi’nden Antje Jackélen, Suriye Ortodoks Kilisesi’nden Benjamin Atas, Stockholm Katolik Kilisesi’nden Anders Arborelius ve İsveç Pente-kostal Cemaati’nden Pelle Hörnmark’ın imzasını taşı-yan manifestoda şu ifadeler yer aldı:

“Tüm dünyada, din adına şiddet eylemleri gerçekleştiri lmektedir. İsveç’te, Yahudi kuruluşla-rına, kiliselere ve camilere yıkıcı saldırılarda ve cezai yaptırım gerektiren fiillerde

bulunulmuştur ve insanlar, kendi dini sembollerini giydikleri ya da taşıdıkları için tacizlere ve fiziksel saldırılara maruz kalmaktadır. Bu, her bireyin inanç özgürlüğü ve kendi dinini ifade etme ve vecibelerini yerine getirme hakkını savunan bir toplumda kabul edilmez bir durumdur.

“DİNİ VURGULU SALDIRGANLIĞI, NEFRETİ VE ŞİDDETİ KESİNLİKLE REDDEDİYORUZ”İsveç’teki farklı din ve inanç topluluklarının

temsilcileri olarak, gerek hedefi olduğumuz ge-rekse kendi toplumlarımızdan kaynaklanan, dini vurgulu saldırganlığı, nefreti ve şiddeti kesinlikle reddediyoruz. Buna karşılık, dinlerin, İsveç’teki ve tüm dünyadaki sosyal ve demokratik gelişmeye katkıda bulunma yolunda yarattığı fırsatların altını çizmek istiyoruz. Dinlerimiz, dürüstlüğü, adaleti, başkalarını sevmenin önemini ve herkesin iyiliği için çalışmayı vurgulayan ilkelere dayanmaktadır. Farklı dinlere mensup insanların birbiri ile çelişen inançları olabilir, ancak insanlar, toplumda en iyiye ulaşma çabaları açısından birlik içindedir. Din özgürlüğüne ve Nefreti Reddet!’e olan desteğimizi göstermek istiyoruz.

Dini inançları olsun ya da olmasın herkes, de-mokratik bir toplumdaki din ve inanç özgürlüğünü savunma görevi taşır. Farklı toplulukların üyeleri, birbirlerinin inançlarının gereklerini yerine getirme haklarını desteklemek istemektedir. Ayrıca siyasi temsilcileri, devlet kuruluşlarını, sivil toplum ör-gütlerini ve adaleti ve barışı savunan herkesi ayağa kalkmaya ve Nefreti Reddet!’e olan desteklerini göstermeye teşvik ediyoruz.

Page 12: Zamandk298 eg

• Birinci sayfadan devamDanimarka’yı sarsan ilk saldırı cumartesi

günü katılımcıları arasında Hz. Muham-med’e (sas) hakaret karikatürleri çizen İsveçli Lars Vilks’in de olduğu Kopenhag’daki ‘Sanat, Dine Hakaret ve İfade Özgürlüğü’ konferansına yönelikti. Kimliği belirsiz kişinin otomatik silahla gerçekleştirdiği saldırıda 55 yaşındaki belgesel yapımcısı Finn Nörgaard hayatını kaybederken, 3 poliste yaralandı. Olay yerinden gasp ettiği araçla kaçan saldırganı bulmak için Kopenhag’da polis sokaklara indi. İkinci saldırının adresi Kopenhag’daki sinagog oldu. Pazar günü-nün ilk saatlerinde gerçeleştirilen saldırıda Sinagog’u koruyan iki polis yaralanırken, 37 yaşındaki Mosheh Dan Uzan hayatını kaybetti. Yahudi toplumu Dan Uzan’ın sinagogda toplantılarda bekçilik yaptığını açıkladı. Saldırgan bir kez daha polise yakalanmadan olay yerinden uzaklaşmayı

başardı. Saldırıyı gerçekleştiren ismi tespit eden

polis pazar günü saat 5 sularında Kopen-hag’ın Nörrebro semtinde bulunan bir eve operasyon düzenledi. Teslim ol çağrısına ateşle karşılık vermesiyle çıkan çatışmada saldırıların faali olduğu belirtilen 22 yaşındaki Omar Abdel Hamid El-Hussein ölü olarak ele geçirildi. İki saldırının zanlısı olan Omar Abdel Hamid El-Hussein’in 2013 yılında banliyö treninde bir gencin bıçaklanması olayına karıştığı için gözaltına alındığı ortaya çıktı. Bıçaklama olayına karışan Hamid El- Hussein olaydan 2 ay sonra yakalanırken, mahkeme tarafından 2 yıl hapse mahkum edildi. Ancak uzun tutukluluk süresinden dolayı Omar Abdel Hamid El-Hussein ocak ayında serbest kaldı. Kopenhag’da 10 saat içinde gerçekeşen 3 çatışmada 3 kişi haya-tını kaybederken, toplam 5 polis yaralandı. Polis, ayrıca terör zanlısı Hamid El- Husein’e

yardım ettiği iddiasıyla 2 kişiyi gözaltına aldı. Danimarka’ya vuran saldırılarla ilgili

ilk açıklamayı Başbakan Helle Thorning- Schmidt yaparken, bunun bir terör saldırısı olduğunu ifade etti. Adalet Bakanı Mette Frederiksen ile basının karşına geçen Helle Thorning, tüm toplumu terör ve karanlık güçlere karşı birlik olmaya çağırdı. ‘Bu İs-lam – Batı veya Müslümanlarla- Müslüman olmayanlar arasında bir savaş değil’ diyen Danimarka Başbakanı ‘Ulus olarak asla unut-mayacağımız birkaç saat yaşadık. Terörün oluşturmak istediği korku ve çaresizlik hissini tecrübe ettik ama buna bir toplum olarak karşılık verdik. Bu özgürlük ve demokrasi ile karanlık güçler arasında bir mücadeledir. Bu saldırı hepimize karşı yapılmıştır.’ dedi. Terörün hedefi olan korku ve güçsüzlüğün acı tadını ülke olarak tatdıklarını ifade eden Helle Thorning- Schmidt, ‘Ancak buna gerekli cevabı verecek güçte olduğumuzu gösterdik. Terörle mücadele için yeni ya-salara ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum.’ diye konuştu. Başbakan Thorning- Sch-midt ayrıca sinagog saldırısıyla ilgili olarak

Yahudilere geçmiş olsun mesajı gönderip, ‘‘Danimarka’daki Yahudileri korumak için ne gerekiyorsa yapacağız.’’ dedi. Adalet Bakanı Mette Frederiksen ise saldırılar sonrası halkın polise çok yardımcı olduğunu belirtirken, Kopenhag sokaklarında halkın daha fazla polis görmeye alışması gerektiğini söyledi.

Danimarka Başbakanı Helle Thorning- Schmidt, saldırının gerçekleştiği Sinagog’u ziyaret ederek, Yahudi toplumunun temsil-cileriyle görüştü. Saldırıda hayatını kaybeden Mosheh Dan Uzan’ın vurulduğu yere çiçek bırakıp, saygı duruşunda bulundu.

Öte yandan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Yahudilere yönelik bu tür sal-dırıların artarak devam edeceğini belirterek, ‘Avrupa’da bulunan Yahudileri evleri olan İsrail’e çağırıyoruz’ dedi. Netanyahu’ya cevap ise Danimarka’da bulunan Yahudi-lerin Hahambaşı Jair Melchior’dan geldi: ‘Terör İsrail’e gitmek için sebep değildir’. Danimarka’da bulunan Müslüman dernek ve teşkilatlar da saldırıları şiddetle kınarken, toplum olarak teröre karşı birlik içinde hara-ket edileceğini açıkladılar.

12 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

12 GÜNDEM

ÇIFTE SALDIRI SONRASIDANIMARKA TEYAKKUZDA

Müslümanlar saldırıyı kınadıDanimarka’da yaşanan saldırılar

Avrupa’nın birçok ülkesinde geniş yankı buldu. Birçok ülkeden Danimarka’ya destek mesajları yağdı. Bu arada Danimarka’da bulunan İslami kuruluşlar da saldırıyı kınayan açıklamalar yaptılar. Danimarka İslam Konseyi (Dansk Islamisk Råd) yayımladığı açıklamada, ‘‘Danimarka İslam Konseyi olarak bütün

Danimarka’yı terörizme ve radikalizme karşı birlik olmaya davet ediyoruz. Umarız bu saldırıları gerçekleştirenler bir an önce yakalanır.’’ ifadelerine yer verildi. Açıklamada ayrıca saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı dilenirken yaralı polislerin de bir an önce eski sağlıklarına kavuşmaları dilekleri ifade edildi.

Terör kurbanlarını binlerce kişi andıTerör saldırısının ilk hedefi olan Kru-

dttönden kültür merkezinin yakınındaki meydanda toplanan yaklaşık 30 bin kişi terör kurbanlarını andı. Meşalelerle ge-ceyi aydınlatan anma törenine Başbakan Helle Thorning- Schmidt ve Veliahtprens Frederik’inde aralarında bulunduğu çok sayıda politikacı katıldı. Başbakan Helle

Thorning- Schmidt anma töreninde yaptığı konuşmada Yahudi toplumuna seslenerek, ‘Yalnız değilsiniz. Size yapılan saldırı tüm Danimarka’ya yapılmıştır’ dedi. Anma törenine çok sayıda müslümanda katılırken, papaz, hahambaşı ve imam teröre karşı kol kola birlikte yürüdüler.

Page 13: Zamandk298 eg

13 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

E Ğ İ T İ M B A K A N L I Ğ I İ N C E L E M E B A Ş L A T T I :

Öğrenciler hak ettiği eğitimi alamıyorNorveç'te okullarda yapılan bir araştırmaya göre, eğitim dışı faaliyetlere harcanan zamandan dolayı, müfredatın yaklaşık yüzde 24’ü işlenemiyor. Eğitim Bakanlığı konuyla ilgili inceleme başlattığını duyurdu.

YASİR ÖZKAN OSLO

1Okullardaki eğitim dışı faaliyetlerin, öğren-cilerin hak ettiği eğitimi alamamasına neden

olduğu ortaya çıktığı kaydedildi. Ülke genelindeki okullarda yapılan bir araştırmaya göre, eğitim dışı faaliyetlere harcanan zamandan dolayı, derslerdeki müfredatın yaklaşık yüzde 24’ünün işlenemediği aktarıldı. Araştırmaları gerçekleştiren öğretmen-ler, sonuçların oldukça endişe verici olduğunu, bu nedenle Eğitim Bakanı Torbjørn Røe Isaksen’e konuyu mektupla bildirdiklerini kaydetti.

Öğretmenlerden gelen bilgileri değerlendiren Eğitim Bakanı İsaksen, konuyla ilgili yerel med-yaya yaptığı açıklamada durumu ‘kabul edilemez’ bir şey olduğunu bildirdi. Öğretmenlerin bu tür problemleri kendisine bildirmesinin olumlu olduğu vurgusunda bulunan İsaksen, sözlerine şöyle devam etti: “Eğer ders için ayrılan zamanın yüzde 24’ü eğitim dışı faaliyetlere harcanıyorsa, bu yanlış bir durum. Öğrenciler hakları olan eğitimi almalı. Okullar kendi istedikleri gibi eğitimi değiştiremez.’’

Daha önce birçok öğretmen ve öğrenciden benzer şikayetlerin kendisine ulaştığını belirten İsaksen, konuya ilişkin incelemelerin başlatıldığını aktardı. Isaksen, Eğitim Bakanlığı tarafından yapı-lan incelemenin önümüzdeki yılın Nisan ayında hazır olacağını, inceleme yapılması için ayrılan bütçenin yaklaşık 2 milyon kron olduğunun altını çizdi. Isaksen ayrıca, incelemenin bu tür sorunların en sık liselerde yaşandığını, bu nedenle araştırma-

nın sadece liseleri kapsayacağını söyledi.Öte yandan, kamuoyuna açıklamalarda bu-

lunan öğretmenler de eğitim dışı faaliyetlere çok fazla zaman harcanmasına isyan etti. Öğretmenler adına konuşan Norveç Öğretmenler Birliği Başkanı Gro Elisabeth Paulsen, eğitim dışı faaliyetlerin derslerle ilişkili olması gerektiğini, ancak yapılan birçok faaliyetin derslere ilişkin olmadığına dikkat çekti. Paulsen, şu ifadeleri kullandı: “Eğer okul yöneticileri yazar, müze ve tiyatro ziyaretleri gibi kültürel aktiviteler sunmak istiyorsa, bunu ders saatlerinin yerine değil, ders saatlerine ek olarak sunmalı.’’

Yıllardır yabancı dil öğretmenliği yapan Chris-tiane Delord ise, birçok eğitim dışı faaliyetlerinin müfredatla ilişkili olmadığını, bu durumun öğren-cilerin derslerin geri kalmasıne sebep olduğunu ak-tardı. “Ders zamanın başka aktivitelere harcanması en çok eğitime ihtiyaç duyan, en zayıf öğrencileri etkiliyor. Bu haksızlık ve hiç demokratik değil.’’ diyen Delord, yetkililere durumu düzeltmeleri için çağrıda bulundu.

Okullarda gereğinden fazla zaman harcandığı belirtilen ve yetkililerce ‘zaman hırsızllığı’ olarak tabir edilen eğitim dışı faaliyetlerin başında okul gezileri, kurum ziyaretleri ve spor günleri bulunu-yor. Okulları ziyaret eden yazarların konuşmaları, eğitim fuarlarına katılımlar ve okul baloları da derslerin yüzde 24’ünün işlenmesine engel olan eğitim dışı faaliyetler arasında bulunuyor.

Eğitim Bakanı İsaksen, ders için ayrılan zamanın yüzde 24’ünün eğitim dışı faaliyetlere harcanmamasını yanlış bir durum olarak değerlendirdi. FOTOĞRAF:ENGİN TENEKECİ

Türk kökenli politikacıdan taziye ziyareti Liberal Parti’den milletvekili adayı

Ömer Çiftçi saldırının hedeflerinden biri olan sinagogu ziyaret edip, Yahudi toplu-muna taziyetlerini bildirdi. Hahambaşı Jair Melchior ve Yahudi Toplumu Başkanı Dan

Rosenberg Asmussen ile görüşen Çiftçi, sal-dırıdan duyduğu üzüntüyü ifade etti. Eşi ve çocuklarıyla Dan Uzan’ın hayatını kaybettiği yere çiçek bırakan Ömer Çiftçi, teröre karşı birlikte haraket edilmesi gerektiğini söyledi.

Page 14: Zamandk298 eg

14 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Mahmud Abbas Stockholm’de Dışişleri Bakanı Margot Wallström ve Başbakan Stefen Lövfen ile bir araya geldi.

Filistin lideri Abbas İsveç’i ziyaret ettiFilistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir dizi ziyaret gerçekleştirmek için geçtiğimiz hafta içi Stockholm’e geldi.ZAMAN STOCKHOLM

1Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir dizi ziyaret gerçekleştirmek için geçtiğimiz hafta içi Sto-

ckholm’e geldi. İsveç’in Filistin’in bağımsızlığını tanıyan ilk AB üyesi ülke olmasının akabinde gerçekleştirilen ziyaret İsveç ile İsrail arasındaki diplomatik tansiyonun biraz daha yükselmesine neden oldu. İsrail’in İsveç Büyükelçisi İsaac Bachman ‘‘Ebu Mazin’in (Mahmud Abbas) İsveç’in yeni seçilmiş hükümetini ziyaret etmek için buraya gelecek olması bizi mutlu etmiyor.’’ demişti.

Mahmud Abbas Stockholm’de Kral XVI. Carl Gustaf’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Margot Wallström ve Başbakan Stefen Lövfen ile bir araya geldi. Başbakan Lövfen görüşme sonrasında gerçekleştirilen ortak basın toplantısında, ‘‘Bize göre Filistin artık bir devlettir. Bu yüzden Filistin devletine ve yönetimine yönelik beklentilerimiz de yükselecektir.’’ dedi. Lövfen ayrıca; ‘‘Hem Filistin ile hem de İsrail ile iyi ilişkilere sahip olmakta bir çelişki yok.’’ dedi.

Ziyarette ayrıca İsveç’ten Filistin’e 1,5 milyar kronluk (180 milyon dolar) yardım paketinin verilmesine karar verildi. Söz konusu yardım paketi 2019 yılına kadar tamamlanacak ve yolsuzlukla mücadele, cinsiyet eşitliği ve insan hakları gibi alanlarda kullanılacak.

Başbakan Lövfen ile yaptığı görüşme sonrasında konuşan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, yardım paketi için teşekkür ettikten sonra, ‘‘Dilerim başka ülkeler de İsveç’in yaptığı gibi Filistin’in bağımsızlığını tanır.’’ dedi.

İsveç’te 2014’ün en yaygın isimleri belli oldu; Mohamed ve Ali ismi ilk 100’deZAMAN STOCKHOLM

1İsveç İstatistik Kurumu (SCB) ülkede en yaygın olarak verilen isimleri açık-

ladı. İstatistikî verilere göre 2014 yılında ülkede doğan bebeklere verilen en popüler kız ismi Elsa ve en popüler erkek ismi ise Lucas oldu.

2013 yılında 51. sırada olan Mohamed ismi 7 sıra birden yükselerek 2014 yılında 44’üncü olurken, Ali ismi de ilk defa ilk

100 isim arasına girdi. İstatistik Kurumu verilerine göre 2014 yılında İsveç’te doğan 850 kız çocuğuna Elsa ismi verilirken, 860 erkek bebek Lucas, 331 kişi Mohamed ve 149 bebek ise Ali ismini aldı.

İsveç’te 2014 yılında verilen en popüler 10 kız ismi1. Elsa2. Alice3. Maja

4. Agnes5. Lilly6. Olivia7. Julia8. Ebba9. Linnea10. Molly

İsveç’te 2014 yılında verilen en popüler 10 erkek ismi1. Lucas

2. William3. Oscar4. Oliver5. Liam6. Elias7. Hugo8. Vincent9. Charlie10. Alexander

Gurbetçi baba oğlu için buz gibi soğukta açlık grevi yapıyorDanimarka’da yaşayan gurbetçi baba Ali Rıza Şahbaz oğlunu hapisten kurtarabilmek için Kopenhag’da buz gibi soğukta açlık grevi yapıyor. Zaman’a konuşan baba Şahbaz, ‘‘Açlıktan çok soğuk ile mücadele ediyorum. Özellikle geceleyin çok soğuk oluyor. ’’ dedi. ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da oğluna mahkeme tarafından ve-rilen 10 yıllık hapis cezasını fazla bulan Ali Rıza

Şahbaz’ın adalet mücadelesi devam ediyor. Acılı baba temyiz davası öncesinde ‘açlık grevi’ yapmaya başladı. Zaman’a konuşan Şahbaz, ‘‘Bu bir babanın adalet çığ-lığıdır. Oğluma haksız yere 10 yıl hapis cezası verdiler. Temyiz davası öncesinde sesimi duyurabilmek için açlık grevi yapmaya karar verdim. Dava boyunca greve de-vam edeceğim. Çıkacak karara göre de daha fazla devam edip etmeyeceğime karar vereceğim.’’ dedi. Başkent Kopenhag’da Kraliyet Sarayı’nın karşısında bulunan Marmlor Kilisesi’nin kenarında kurduğu çadırın içinde yaşayan Ali Rıza Şahbaz sesini duyurmaya çalışıyor.

Danimarka’da önceki yıl Kopenhag yakınlarındaki Hoje Taastrup tren istasyonunda göçmen gençler ile Da-nimarkalı gençler arasında çıkan kavgada Danimarkalı

gençlerden biri hayatını kaybetmişti. Olay Danimarka medyasında geniş yankı buldu. Kavgaya karışan genç-lerden biri de Ali Rıza Şahbaz’ın 16 yaşındaki oğlu Hikmet Şahbaz idi. Her ne kadar cinayet başka birisi tarafından işlenmiş olsa da hakim Hikmet’e de 10 yıl hapis cezası verdi.

"Oğlumun yeri hapis değil"Oğlunun tesadüfen kavganın içine düştüğünü

savunan baba Ali Rıza Şahbaz, ‘‘Oğlumun yeri hapis değil okuldur.’’ diyor. Danimarka’da daha önce ırkçı gerekçelerle öldürülen Türk genci Özgür Deniz Uzun’un davasına atıfta bulunan Ali Rıza Şahbaz, ‘‘Bir Türk genci tamamen ırkçı gerekçelerle öldürülmesine rağmen katillerinden birine 4,5 yıl diğerine ise 3 yıl hapis cezası verildi. Öte yandan oğlum Hikmet kimseyi öldürmediği halde 10 yıl hapis cezası aldı. Bunun ayrımcılık olduğunu düşünüyorum.’’ dedi.

Başkent Kopenhag’da Kraliyet Sarayı’nın karşısında bulunan Marmlor Kilisesi’nin kenarında kurduğu çadırın içinde yaşayan Ali Rıza Şahbaz sesini duyurmaya çalışıyor.

Page 15: Zamandk298 eg

15 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMK E M A L İ Z M 1 0 Y I L S O N R A K A FA S I N DA TA K K E İ L E G E R İ D Ö N D Ü

Bu kitabı dindar Müslümanlar için yazdım

TUĞBA KAPLAN

1İstanbul Enstitüsü Başkanı ve Fatih Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr

İhsan Yılmaz, konferansların renkli yüzü, TV programlarının aranan ismi. Yılmaz’la Ufuk Yayınları’ndan yeni çıkan Kemalizm’den Erdoğanizm’e kitabını konuşmak üzere bir araya geldik.

Kitapta ben de bunun izini sürüyorum. Kemalizm değişmedi. Kemalist İslamizm diye bir şey çıktı onu anlatıyorum. Erdo-ğanizm deyince ete kemiğe bürünüyor. Kemalo-İslamizm kavramıyla aslında, şu an iktidarın başındaki ismin yaptıklarını, yapmak istediklerini anlatmaya çalışıyorum. Kitapta Taha Akyol'un Atatürk'ün İhtilal Hukuku kitabına referans veriyorum. Onlara bakıldığında Atatürk'ün tarzı, davranışları bugün Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı şey-ler. “Halk beni seçti, beni seviyor. Dolayısıyla meclis beni dinlemek zorunda. Bakanları istediğim gibi atarım. Meclis çok önemli değil ben halka hesap veririm.” anlayışı ihtilal hukuku. Belki Atatürk'ün döneminde bunlar mazur görülmüştür ama artık 2015 yılında-yız. 60 yıllık bir demokrasi serüvenimiz var. O sebeple benzer şeylerin yapılıyor olmasını mazur görmek için bir sebep yok.

Yani, Kemalizm ara mı vermişti?Kemalizm, 10 yıl sonra kafasında tak-

keyle geri döndü. Daha yeşil renkli, besme-leyle içinde ‘Allah, peygamber' söylemlerinin çokça geçtiği Yeşil Kemalizm. Bu retoriği sıyırdığınızda altından çıkan şey yine Kema-lizm. Ve aslında Kemalizm böyle çok otantik, orijinal bir ideoloji değil. Otoriter, Ortadoğu ülkelerinin pek çoğunda olan tek adam re-jimi. Kuvvetler ayrılığının olmadığı, basının özgür olmadığı, sivil toplumun devletin bir uzantısı olduğu bir yapı. Sivil topluma hiçbir alan bırakmayan, bireyle devlet ara-sındaki mesafeyi sıfırlayıp, bireyi koruyacak bütün kurumları sıyıran bir anlayış. Şu an resmi olarak Tek Parti döneminde değiliz ama bir gidişattan bahsediyoruz.

İsteseler resmiyette Tek Parti dönemini getiremezler mi?Resmiyette olması o kadar kolay değil.

Türkiye çoğulcu bir ülke oldu. Gezi Parkı olaylarının da gösterdiği üzere insanlar bas-tırılmaya karşı çıkıyor artık. Evet, otoriter bir gidişat var. Ama otoriter rejimin gelmesi hemen olacak bir şey değil. Gezi türü patlamalardan endişe ediyorlar. O yüzden Güney Kore'den protestoları bastırmak için bol bol yeni silahlar, gaz bombaları alıyorlar. Demek ki, milletin üzerinde daha çok baskı kuracaklar ve tepkilerden, ayaklanmalardan korkuyorlar. İkincisi ordu müdahale edebilir korkusu. Ki bu çok yersiz bir korku değil. Maalesef ki ordu 10 yılda bir hep müdahaleyle gelmiş.

Otoriterleşme 2011'den sonra mı başladı?Bazı isimler erken fark etti ama pek

çoğumuz fark etmedik. Fark edenler de gi-dişattan tahminde bulunduklarını söylüyor. Ama bizler ‘Yok artık o kadar da olmaz. Bu kadar çıldırmazlar.' dedik. Hatta benim ‘AK Parti otoriterleşmez' diye bir yazım var üçüncü dönemde. ‘Seçim var dört yılda bir, ekonomik istikrar var böyle bir şeyi nasıl yapabilirler' diye otoriterleşmeyece-ğini söylemişim. Ama yapıyorlar. Yazının sonunda ‘ancak delirirlerse' diye yazmıştım. Ki delirdiler de.

Neyse ki yazınızda bir ihtimallik açık kapı bırak-mışsınız…Bu kadar sınırın aşılacağını bilemiyor-

duk. 2011 öncesi yoktu böyle şeyler. Belki tek tük vardı. Yolsuzluk sağdan soldan duyuluyordu. Ama bugünkü gibi davaya dönüşmüş, tapelerin olduğu şeyler vardı da görmezden mi geldik? Söylentiler vardı. Si-lüet meselesini ilk manşete taşıyan Zaman Gazetesi'ydi. O zaman dershane mevzuu falan yoktu. Isparta Belediye başkanı Zaman temsilcisini ve Cihan muhabirini dövdü korumalarıyla birlikte, hastanelik etti. 2009 yerel seçimleri öncesinde yaşandı bu olay. Neden dayak yedi bunlar, yolsuz-luğu haber yaptıkları için. Ama sanki hiçbir şey görülmüyormuş gibi davranılıyor.

Desteğin sebebi o günlerde ülkenin gidişatı olabilir mi?Tabii, bir de o ortama bakmak lazım.

AB'yi, demokratikleşmeyi, yeni anayasayı, eşit vatandaşlığı, herkes için özgürlüğü savunan başka partiler vardı da görmezden mi gelindi? Sırf bunların cübbesi takkesi var diye kimse peşlerine düşmedi. “Ergenekon davalarıyla, darbeci geçmişle hesaplaşılsın, darbelerin önüne geçilsin. Hâlâ yeni de-nemeler var suikastlar, cinayetler oluyor, Hrant'lar, Santoro'lar öldürülüyor, Zirve cinayetleri oluyor.” dendi. Ve o gün bunlara sadece AKP sahip çıktı. Sadece AKP mi? AB de, AİHM de, Türkiye'nin pek çok liberali ve demokratı da sahip çıktı. Do-layısıyla sadece bizler bir tarafta değildik. 2011'den sonra bozulmaya başladı ve biz de eleştirdik. Today's Zaman'da ben 2009-2010 itibarıyla eleştirmeye başladım. O tarihten itibaren işten attırmaya çalışıyorlar.

Ordu müdahale edecek olsa bile, halk nazarında AKP mazlum olacakZoraki demokratlıktan bahsediyorsunuz…Mecbur kaldılar zoraki demokrat olmaya.

Ama sonra bundan da vazgeçtiler. ‘Bu de-mokratlık bizi bozuyor' dediler. Bilemiyoruz, beyinlerinin içini göremiyoruz. ‘Nasıl olsa üçüncü dönemdeyiz yüzde 50 bizi seviyor' dediler. Yüzde 50'nin şımarıklığı vardı. 2010'da Anayasa Mahkemesi'nin yapısın-daki değişiklik ve parti kapatmayı zorlaştırdı. Oradaki kompozisyon değişince, AKP'nin en önemli korkularından biri ortadan kalktı ve kendilerini güvende hissettiler. Ergenekon,

Balyoz davalarıyla birlikte ordunun darbe ya-pabilme potansiyeli minimize edildi. Orduya saygı halk arasında düştü. Dolayısıyla ordu müdahale edecek olsa bile, halk nazarında AKP mazlum olacak.

Erdoğan'ın kendini benzettiği, Menderes etkisi ya-şanacak…Kesinlikle. 1959-60'ta yapılanlar bu

dönemde yapılanlara benziyor. Basının, muhalefet partilerinin üzerine muazzam gidiliyor. Realiteden kopukluk var. O kara kalabalıklar cesaret veriyor. Nobran, itici bir üslup var. Ülke yönetilemez hale geliyor. Bütün bu hatalarına rağmen zalim bir şe-kilde hukuka ve demokrasiye aykırı olarak darbe yapıldı. Menderes mağdur edildi. Ve o mazlumlukla artık kimse Menderes'in hatalarını konuşmadı. Haklı olarak. Ama siyaset bilimi analizi olarak bugünden bakınca onun da hatalarını soğukkanlılıkla söyleyebiliyoruz. Her ne kadar o çizgiye gelinmese de, günümüz için de aynı şey geçerli tabii. Erdoğan bunlar karşısında kendini rahat hissetti. Ve kendi projesini hayata geçirmek istedi. Dindar nesil projesi. ‘Homo Dindar Nesilus' diyorum ben buna. Yani yeni insan türü, en iyi insan.

İktidarların makbul vatandaş projesi hiç bitmeyecek anlaşılan…Kemalistlerin ki Homo LASTUS'tu.

Laikçi, Atatürkçü, Sünni ve Türk'se birinci sınıf vatandaşsın, hatta en iyi insansın. En makbul vatandaş profiline sahipseniz, Homo LASTUS iseniz general, büyükelçi, hakim yargıç olabilirsiniz. Değilseniz, dışlanırsınız. Mesela Kürt'seniz bunu hiç dile getirmemelisiniz. Getirirseniz, 70'lerde Şerafettin Elçi'nin başına geldiği gibi ‘Bu ülkede Kürtler vardır, ben de Kürt'üm.' dediğiniz için hapse atılırsınız. Kendinizi asimile ederseniz ve mutlu bir şekilde yaşarsanız, cumhuriyet ırkçılık yapmaz herkese kapıları açıktır. En makbul Homo LASTUS. Makbul da Lozan Müslüman'ı…

Lozan Müslüman'ı kimler?Diyanet Müslüman'ı da denilebilir.

Bu proje Kemalo-İslamist ve Erdoğanist dönemde devam ediyor. Yine Diyanet çok makbul hutbeler ve siyasi mesajlar

veriyor. AKP'nin istemediği şeylerden bah-sedilmiyor. Mücadele ettiği gruplar varsa onların aleyhinde mesajlar duyuyorsunuz. Tamamen siyasi bir araç olarak kullanı-lıyor. Dolayısıyla Lozan Müslüman'ı şu anda ‘Homo Dindar Nesilus', dindar nesil projesinin ilk ayağı. Ortalama bir Türk va-tandaşıdır. Namazına gidip gelen ama dinin sosyal siyasal alana bakan yönü olduğunu düşünmeyen dindar vatandaş. Bir de imam hatipler üzerinden daha politize olmuş, dini ideolojik açıdan yorumlayan, İslam'ın siyasi bir yorum olduğunu düşünen, onun maneviyata, nefse ahirete bakan yönünü bir tarafa bırakıp, siyasi yönüne bakan dindar nesil. Buna da ‘Homo İmam Hatipus' diyorum. Devlette bunlar daha makbul. Devlette eski ‘Homo LASTUS'ların yerine artık ‘Homo İmam Hatipus'lar getiriliyor.

Hizmet Hareketi bir ideoloji olmadığı için sivil İslamSivil İslam eşittir Hizmet Hareketi anlamı çıkıyor. Tek örneği Hizmet Hareketi mi?İdeolojik, politik olmayan, İslamcı

siyaset gütmeyen. Sivil toplum alanında kalmaya razı, bireyde başlayıp bireyde biten bir İslam anlayışı. Hizmet Hareketi üzerinde somutlaştırıyorum ama bunun manifestolarından sadece biri olduğunu da belirtiyorum. Hizmet Hareketi bunlar içinde en büyüğü, 160 ülkede olması itibarıyla glo-bal meydan okumalara tepki verebilecek en iyi laboratuvar bizim için. Hizmet Hareketi bir ideoloji olmadığı için sivil İslam. Dini daha çok maneviyat olarak görmesi, insanın kendini insanı kamil etmesi, etrafına faydalı olması, elinden, dilinden emin olunması, yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevmesiyle ilgili.

Sivil İslam'ın makbul vatandaş profiline mi ait bu özellikler?Eğer bir makbul vatandaştan söz ede-

ceksek, sivil İslam'da makbul vatandaş iyi insandır. Fakat devletin görevi iyi insan yaratmak değil. Sivil İslam'da devletin hiç-bir görevi yoktur çünkü devlet kendisinden korunulması gereken bir nefs-i emmaredir. Efendimiz'in hadisinden yola çıkarak ‘Dev-letle göz açıp kapayıncaya kadar bile baş başa kalınmamalı.

Devlet gölge etmesin başka ihsan istemez diyorsunuz yani…En makbul devlet, gölge etmeyen dev-

lettir. En iyi devlet, insanlara nasıl iyi insan olacağını anlatmayandır. Maksimum fikir özgürlüğü olmalı. Farklı gruplar anlatacak ve sonra insan seçimini yapacak. Böyle bir ortamda yapılan seçim zaten tahkiki imanla yapılan seçimdir. En ufak bir zorlukta di-ninden vazgeçmez. Hemen hırsız, yolsuz olmaz.

Uzak durmayı bırakın, ‘devlet baba' diye kutsanıyor…Bu kesinlikle bir imtihan ve kaybediyo-

ruz. Devlet babamız değil ki. Ben bu kitabı özellikle dindar Müslümanlar için yazdım denilebilir. Devlet sanki Allah yapısı, dinin emri, kutsal bir kurummuş gibi algılıyoruz. İnsanlara hizmet için, insanların özgürlüğü, güvenliği, insan haklarının yaşaması için vardır. Devlet buna hizmet etmiyorsa, yedi-riyor, işkenceler ediyorsa, yuhalatıyorsa, 16 yaşında ölmenize sebep oluyor, katilinizin kim olduğunu aramıyorsa nasıl kutsal olabilir? Zalimdir ve kimin de yönettiğinin önemi yoktur. İslami açıdan makasıd-ı şeria dediğimiz, şeriatın ana maksatlarına baktığımızda da bunu görüyoruz.

Page 16: Zamandk298 eg

16 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ16 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMKENDIMLE ILGILI GEREĞINI YAPIYORUM EFENDIMBugün bütün özgül ağırlıklar ‘tek adam’ sisteminin tehdidi altında. Ve bu siyasetle de sınırlı değil. Yeni Türkiye’nin liderine ayak uydurmaksa tercihiniz, kendinizi sıfırlamanız kaçınılmaz bir SON!

MUHSİN ÖZTÜRK

1Dönemin başbakanı ve oğluna ait ol-duğu iddia edilen telefon ‘tape’sinde,

evdeki paralarla ilgili olarak ‘Daha sıfırlaya-madınız mı?’ diye soruluyordu. Bu ‘tape’nin, görünür siyasi sonucu olmasa da siyasi tarih literatüründe karşılığı olduğu gerçek. ‘Sıfır-lama’ kavramı bir başka açıdan ‘muktedir’in söylemine ayak uydurmaya çalışan herkes için mukadder oldu.

Türkiye’de uzun yıllar değer olarak var olmuş nice kişi ve kurumun sıfırlanmasında kullanılacak en yararlı kavram ilginç bir yerde ortaya çıkıverdi. Büyük bir medya grubunda ‘hükümet komiseri’ görevi yapan ‘Alo Fatih’, işleri ‘Reis’in istediği şekilde yürütememesinden dolayı ağır fırça yedi-ğinde “Kendimle ilgili gereğini yapacağım.” deyiverdi. Sansürü, kimin ekrana çıkaca-ğını-çıkmayacağını ve alt yazıları yeterince kontrol edemeyen kişiydi o. En güçlünün tarif ettiği ‘görev’e talip olan kişinin, yüksek mevkilere geldiğinde tek gözeteceği şeyi bir an unutması hâlinde başına geleceğe en güzel örnekti. İktidar medyasının önde gelen üç yayın yönetmeninin birlikte kapı önüne konması da belki bu türe girebilir. O devasa öğütücü gücün gadrinden kurtulabilmek mümkün mü?

Henüz oluşmakta olan Yeni Türkiye teamüllerini ilk fark edenler, yeni döneme en çabuk ayak uyduranlar oldu. Yeni bir devir vardı ve bu devrin parametreleri bütünüyle farklıydı. ‘Yeni Türkiye, ileri demokrasi’ lafları havada uçuşsa bile şeytan ayrıntıda gizliydi. Ankara’nın yeni koridorlarına kulak veren, üstün sezgileriyle değişmekte olan düzene sessiz sedasız ayak uyduran ipi göğüsleye-cekti. Böyle bir anda en dindar olanının pek de ‘yolsuzluğa’ karşı olmadığı, en liberalin de ‘yasaklara’ ve ‘baskı devletine’ meyyal olduğu ortaya çıktı. En sivil olan fenafil devlet olmuştu bile. Eskinin demokratı demokratlığı bozuk para etmişti. En MGK karşıtı antimi-litarist, MGK’ya methiyeler düzmekteydi.

Âdeta yılların muhkem kaleleri çökmüş; kimlikler, hikâyeler birbirine karışmıştı. Kim kimdi, nereden gelmiş, nereye gidi-yordu? Niye o konuşan genç özgürlükçü(!) akademisyen buram buram Vural Savaş

kokuyordu? O hocaya ne olmuştu öyle? Yılların tecrübeli siyasetçisi hırsla niye o mayınlı araziye dalmıştı? Belli ki “kendi hakkında gereğini yapmak’ Yeni Türkiye’nin en geçerli teamülü olmuştu! Sıfırlanan şey sadece hukukun üstünlüğü, özgürlükler, sivillik, adalet, vicdan, siyaset ve Türkiye’nin dünyadaki itibarı olmamış, nice kişi ve kurum da tanınmaz hâle gelmişti.

Özgül ağırlığın ağırlığı!Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK

Parti hareketinin ‘abisi’, partinin 3 kurucu liderinden biri ve hâlen hükümet sözcüsü. Son birkaç yıldır hükümet ve AK Parti’nin duruşu olarak dillendirdiği şeylerin tersinin çıkması, sözlerinin kaale alınmaması yahut bizzat partililerce çiğnenmesi sırasında ‘benim bir özgül ağırlığım var’ deyivermişti. Özgül ağırlığı ile ilgili sözlerinin muhatabı bizzat Recep Tayyip Erdoğan’dı. Şikâyet ettiği durum defalarca cereyan etti; kâh sustu, kâh şikâyet etti. Bülent Arınç’ın gelgitleri, ustalık döneminin yeni siyasi karakteristiği-nin sonucuydu. Erdoğan’ın ‘baş-kanlık sistemi’ adını verdiği ama aslında her şeyi zapturapt altına almak demek olan yeni düzene ilişkin nasıl tavır alınacağı kestirilememişti belli ki. Yeni dönemin ‘kurşun askeri’ yeni yet-meler eski ağır ağabeylere karşıydı; resmen ‘ha var, ha yok’ durumuna düşürülmüştü. AK Parti’nin aldığı büyük destekte ve güvende Arınç’ın ve bir-kaç kişinin orada ol-masının önemi vardı ama

onlar o güvene karşılık veremez, kötü gidi-şata set çekemez oldu. Öte yandan Bülent Arınç direniyor. Malumu ilan ederek “Yüzde 50 bizden nefret ediyor. Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir.” dedi. Direnmek lafın gelişi; yakında üçüncü dönemi dolan milletvekili olarak vedaya hazırlanırken bazı problemlere dikkat çekiyor. Hâlen, üst üste çıkartılan yasalarla muhaberat devletini inşa eden partinin hükümet sözcüsü o. Gelecek günlerin sürprizlere gebe olmasını dileriz, zira konu ‘özgül ağırlık’ meselesi olmayı çoktan geçti.

Kardeşlik hukuku derken!Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı ma-

kamında henüz oturduğu sırada ‘kardeşlik hukuku’ dâhilinde siyaseten tasfiye edildi. Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan’dan farklı düşündüğünü belli ettiği yahut inisiyatif alması beklenen Gezi gibi tüm konularda

geri adım atmak zorunda kaldı. Cum-hurbaşkanlığı seçimleri sürecinde

dönemin başbakanı Erdoğan ve çevresi, onun varlığını yok sayarak Cumhuriyet tarihinde Köşk’te ilk defa sivil kişi ve siyasetin var olacağı propagandası yaptı. Sanki Gül’ün

cumhurbaşkanlığı hiç yaşanmamıştı ya da eski vesayet düzeninin bir devamı olarak var

olmuştu. Birkaç nazik düzeltme dışında argü-

man buydu. Gül, 17 Aralık öncesinde Türkiye’nin

geleceğinde etkinliği sürecek en önemli

siyasi aktör iken,

henüz Köşk’ten inmeden önce Erdoğan ey-lem planına uyumlu hareket etmek suretiyle kendi siyasi geleceğini neredeyse bitirdi. Yasakçı ve devleti otoriter kılan MİT, HSYK, İnternet yasalarını onaylayan cumhurbaşkanı olması her kesimin teveccühünü kazanan kimliğine büyük darbe vurdu. Tam da bu nedenle ne Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne adım atarken arkasında partisini bırakacağı kişilerin içinde Gül vardı ne de Gül’ün ‘ben de varım’ diyecek hâli. Gül, yasaları onaylayarak ‘öteki’ yüzde 50 nezdin-deki itibarını sarsarken, “eldeki yüzde 50”nin alanına da sokulmadı. 11. Cumhurbaşkanı Gül biraz da kendi güttüğü stratejiyle kendi ipini çekti. Gelecek günlerdeki siyasi etkinliği tamamen onun cesaretiyle, ‘kendi kendine’ ne yapacağı ile ilgili artık.

Bir yiğitoğlu, Davutoğlu!Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday-

lığını koyacağını açıklamasıyla başbakanın kim olacağı merakıyla gözlerin çevrildiği isimlerden biriydi Davutoğlu. Sadece buna yakıştırıldığı için değil, yıllardan beri 2014 senaryolarında isminin geçmesine kaynaklık eden arzusuydu bunun sebebi. Evet, bir lider değildi; Erdoğan’ın karizmasıyla karizma ya-rıştırması beklenmeyeceğinden tercih edildiği yorumları da yapıldı. Ama bir aurası, kadrosu hatta Erdoğan’dan farklı olarak entelektüel birikimi ve buna bağlı da bir medeniyet tasavvuru vardı. Belki bir zamanlar vardı. Üs-telik Erdoğan’dan sıkılmaya başlayan partili için de iyi gelecekti. Erdoğan’ın kurguladığı iktidar denkleminde kim başbakan olsa ‘etki-siz’ olacaktı; Gül’ün diskalifiye edilmesi, etkili olabileceği varsayımından dolayıydı belki. Gelinen noktada Davutoğlu’nun Arınç’tan farkı henüz ‘ama benim özgül ağırlığım var’ cümlesini kurmamış olması. Mustafa Karaalioğlu’na “Gülen Hareketi deme örgüt

de, çete de!” diyen Erdoğan, Karaalioğlu’ndan alamadığı verimi Davutoğlu’ndan almış gözüküyor. Mizah

dergileri Davutoğlu’nun neye dönüştüğünü

çizmekle meşgul. Davutoğlu, sadece

entelektüel itibarı ve medeniyet

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hayrettin Karaman ve Recep Tayyip Erdoğan.

Page 17: Zamandk298 eg

17 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝtasavvuru iddiasını değil, kendinden bek-lentileri de, icranın başı olmanın gücünü de ‘bitirme’nin eşiğinde. Bir dirençten söz etmek gerekiyorsa konu bununla ilgili. Bütün senaryolar ‘acaba toparlayabilir mi’ üzerine.

Bir hareket tasfiye oldu!Üç AK Parti önde gelenine dair bu de-

ğinmeler AK Parti’nin dönüşen hikâyesinin yansıması aslında. 10 yıllık mirasını kendi elleriyle heba eden bir partiden söz ediyoruz. 10 yıl boyunca neyle savaştı ise artık onu savunan, karşı olduğunu ilan ettiği ‘vesayet’i başka türlü yaşatan, demokrasiden elde ettiği güçle demokratik hayata büyük darbe indiren bir parti hüviyetinde artık. Türkiye tarihinde ‘devrim’ niteliğindeki hikâyesini kendi eliyle sonlandırmış durumda. ‘İç ve dış düşmanlar’ artık Türkiye’nin en önemli siyasi hareketinden soruluyor, daha ne olsun!

Bertaraf olmadık çok şükür!Liberal Düşünce Topluluğu (LDT)

Türkiye’nin son 20 yılına damga vurmuş en önemli düşünce kuruluşlarından biriydi. Hem üyelerinin faaliyetleri hem de yayın-larıyla Türkiye’nin özgürlük literatürüne ciddi katkı verdi. 2002 yılından itibaren AK Parti iktidarı döneminde LDT, genel itibariyle askerî vesayetin sona erdirilmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekçesiyle açık desteğini esirgemedi. Pek çok liberal, demokrat sivil kesim gibi. Mustafa Erdoğan gibi muhafazakâr kesimde büyük saygınlığı olan isimlerin AK Parti’nin demokratikleşme programında yönlendirici etkisi olduğu da açık. 2011’de siyasete yönelik eleştiriler geti-ren Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Star Gazete-si’nden uzaklaştırıldı. 2013 Gezi olaylarından itibaren Atilla Yayla, Bekir Berat Özipek, Murat Yılmaz, Gülay Göktürk gibi LDT çatısı altındaki isimler, iktidarın dolaşıma soktuğu ‘iç ve dış düşmanlar’, ‘gezi darbesi’ gibi söylemleri büyük ölçüde sahiplendi, iktidarın özgürlükleri hiçe sayan hatta bitiren tutumunu ‘büyük tehditler’ ve çözüm süreci gerekçesiyle savundu. Özgürlükleri değil iktidarı savunmayı tercih etti. Mustafa Erdo-ğan, İhsan Dağı, Bican Şahin, Kazım Berzeg gibi LDT’nin diğer önde gelen isimleri Ak Parti’nin bu yeni durumunu demokrasiye ve özgürlüklere karşı açık tehdit olarak gördüler. Bu ayrışma 17 Aralık’tan sonra da artarak de-vam etti ve Liberal Düşünce Topluluğu ikiye bölündü. Sorun; 21 yılını dolduran LDT’nin özellikle aktif üyeleri üzerinden baskıları, yasakları, hukuksuzlukları, linçleri savunan hatta bunların şekillenmesine bizzat katkı yapan bir ‘düşünce’ grubu olarak algılanıyor artık. 28 Şubat’a direnmiş, neredeyse çeyrek asırlık özenle biriktirilmiş özgürlük mirasının bir kısım sahipleri ‘çok büyük tehditler var’ gerekçesiyle ülkenin sıkıyönetime doğru gidişinin en büyük destekçisi olmuştu. Bir tarih heba edilmişti. Televizyon ekranlarında iç güvenlik yasasını ‘demokratik hayatın devamı için gerekli’ diye savunan LDT üyesi görmek artık kimseyi şaşırtmıyor. Mustafa Erdoğan görev yaptığı üniversitede iktidar baskılarıyla dekanlık görevinden ayrılmak zorunda bırakıldığında hâlihazırdaki LDT üyelerinden ses çıkmadı. İtirazları var mıdır, ‘korku devleti’nin işleyen mekanizmasından çekinilmekte midir yoksa ‘ileri demokrasi’nin kaçınılmaz gerekleri olarak mı görmektedir-ler, bilinmez.

Türkiye böyle özgürlük görmedi!LDT’nin hem önemli bir düşünce kuru-

luşu olmasında hem de söz konusu gerileyen imajında en önemli aktörlerden biri siyaset bilimci Prof. Dr. Atilla Yayla oldu. Daha öncesinde de Atatürk’e ‘Bu adam’ dediği için haksız saldırılara uğrayan, kendisinin de sıklıkla belirttiği gibi Türkiye’deki liberallerle en geniş iletişim ağını kurmuş kişi aynı za-manda. Bu nedenle diğerleri değil ama onun 2013 sonrası aldığı pozisyon özgürlükçü çevrelerde büyük hayal kırıklığı üretmiş du-rumda. Sadece LDT’nin 20 yıllık çizgisinden sapmasında etkili olmuş değil, her kişiye

nasip olmayacak bir düşünce adamı kimliğini bizzat kendi elleriyle sarsmış oldu. Yayla’ya göre paralel devlet o kadar büyük tehlike ki, bu tehlike bertaraf olana kadar –ki bu hayli uzun sürecektir- sıkıyönetim, yasaklar, baskılar meşru görülebilir. Yazdıklarından çıkarılacak sonuç bu. Gazetecilerin açıkça siyasi iktidarca tehdit edildiği, içeriye atıldığı, işlerini kaybettiği; gazetelerin kapatıldığı ya da iktidar lehine el değiştirdiği tarifsiz bir baskı ve özgürlük karşıtı ortam için “Tür-kiye’de basın, tarihte hiç olmadığı kadar özgür” diyebildi. Demekle kalmayıp bunu ispatlamaya da girişti. Her yazısında oto-nomi ve paralel diyerek ‘savaşa en amansız destek veren kişi’ portresi çizse de 2013 yazına kadar Zaman’da yazarken otonomi

ve paralel tehdidinden söz etmişliği yoktu. Köşk’te Erdoğan’ın sofrasıyla ilgili ayrıntılar verirken ‘eleştirdim’ vurgusu yapması, yer yer kıyısından köşesinden eleştiriyor görün-mesi kendi imajıyla ilgili aşınmadan bihaber olmadığının göstergesi olmalı. Zira, liberal saygın bir kişinin ‘illiberal’ portresi herkesin dilinde. Tıpkı LDT üyesi özgürlük dostla-rının Patagonya’ya savruluşu gibi. İktidar nezdinde artan itibarın bedeli özgürlükçü kimliğin toprağa gömülmesi oldu. Tıpkı Etyen Mahçupyan, Osman Can gibi partiyle bütünleşirken demokratlıkları buharlaşanlar gibi.

Diyanet kime emanet?Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez,

TV’de kendilerine yönelik eleştirilere cevap yetiştirirken son dakika eklemesi babında ‘bir kamu kuruluşu’ olduklarını söylüyor. Yani özerkliği olmayan, hiyerarşiye tabi kuruluş olarak yukarıdan gelen emirlere açık. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin aynı gün içinde kurulması Cumhuriyet rejimi için her ikisine yüklenen anlamla ilgili. Bu nedenle de mütedeyyin kesimlerin serpilip büyümesi Diyanet’in uzağında gerçekleşti. Kurumun devletten ve siyasetten gelecek etkiye açık yapısı son yıllarda iyice su yüzüne çıktı. Askerî vesayet etkilerini hutbelerde gösterirdi, şimdi Yeni Türkiye devleti etkilerini fazlasıyla gösteriyor. Seçimlere yakın siyasi iktidara destek çıkma anlamına gelen hutbe okutmaktan, sadece siyasi iktidarın sorun ettiklerini sorun eden ‘din’i kaygı taşımasına kadar her bakımdan sorgulanan bir kurum artık. Camiler hiç bu kadar siyasetin etkisi altına girmemişti. Öte yandan Hayrettin Karaman gibi İslam hukukçularının ‘yolsuzluk hırsızlık değildir’ demeleri, demekle kalmayıp üzerine yazılar yazmaları ilahiyat dünyasındaki gerilemenin bir başka veçhesi. ‘Umumun hakkı için cüz feda edilebilir’ gibi Mecelle hükümlerini hatırlatarak bir toplumsal kesimin imhasına meşruiyet üreten görüş de oradan geldi. Ahmet Taşgetiren’den Yusuf Kaplan’a uzanan muhafazakâr aydın kesiminin dinî ve dünyevi hassasiyetleri neredeyse ‘iktidar’ın dinî ve dünyevi hassasiyetleri ya da hassasiyetsizliklerine dönüşmüş durumda. Muhafazakâr aydın, ilahiyatçı ve diyanet memurları hiç bu kadar jakoben bir siyasetin parçasına dönüşmemişti. Artık onlar yeni ‘kırmızı kitap’ın marifetlerinden dem vuru-yor, en önde gözükmenin yarışını veriyorlar. Başta alternatifleri var mıydı? Elbette.

Devletin yedeğindeki sıfırlanan sivil ve dinî cemaat!Görünen tabloya bakılırsa Hizmet Hare-

keti dışında pek çok dinî cemaat ya da tarikat, iktidarın gönüllü ya da zorunlu destekçisi durumunda. Yeni Asya, Çarşamba Cemaati gibi istisnalar olsa bile. Ancak bu tamamıyla gönül rızasıyla oluşmuş bir tablo değil. ‘Millî irade’ ilanlarının hangi baskılarla elde edil-diğine dair konuşmalar yansımıştı medyaya. Hatta bazı vakıf ve kurum yöneticilerine yönelik ağır küfürlü ifadeler de yer almak-taydı. Tabii ki hepsi zorla hizaya getirmenin ürünü değil. Düne kadar siyasetle hiç ilgisi olmayan cami cemaati ve tarikat üyelerinin ağızlarında Erdoğan’ın ‘casus, virüs, darbe, çapulcu, terörist’ sözcükleri dolaşıyor. Bu du-rumda Ali Bulaç’ın analizlerine dayanabiliriz. AK Parti öncesinde öyle ya da böyle kendi imkânları ile ayakta duran ‘sivil’ dinî gruplar 12 yıl içerisinde devlet kaynaklarıyla içli dışlı olmanın sonucu artık sivil hüviyetlerini yitirmişler, devletten gelecek her teklife ve tehdide boyun eğebilecek duruma gelmiş-lerdir. “Aslında siyasetle ilişkim yok ama AK Parti’ye darbe yapıldığı için oradayım” diyerek tarafını açıklarken kaybettiği sivilliğin resmini çiziyor pek çokları. Kendi söylemini üretmiyor, iktidarın ürettiğini kullanıyor. Bir iktidar siyaseti içinde ne güneşler batıyor!

Aslında hiç olmadılar mı? Muhafazakâr kimliğe sahip iktidara en

yakın olanlar İslamcı ve gelenekçi yazarlardı. En çok etkilenenler de onlar oldu. Ünlü şair-den mülhem, ‘nice entelektüeller vardı ama aslında hiç yoktular’ diyecek kadar. Yine Ali Bulaç’ı referans verirsek “İslamcı entelektüel-ler Çanakkale’den sonra ikinci büyük kıyıma uğratıldı AK Parti döneminde”. Bu kıyım me-murlaşma ile oldu. Dünün İslamcı yayıncısı, yazarı, gazetecisi, düşünürü, akademisyeni, kanaat önderi ya resmen devlet memuru oldu ya da bulunduğu yerde iktidarın imti-yazları ve söylemleriyle kuşanarak gönüllü olarak o memurluğa intisap etti. Bir zamanlar Kemalist aydınların yaşadığını muhafazakâr ve İslamcı aydınlar yaşadı; ‘Biz bilmeyiz, beyimiz bilir’ diyerek gözlerini, kulaklarını, bütün alıcılarını neredeyse tümüyle Anka-

17 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

SETA’da bir panel. Atilla Yayla: “Türkiye’de basın, tarihinin en özgür dönemini yaşıyor.”

Bank Asya operasyonu baştan sona hukukun ve ‘bazı insanların’ sıfırlanmasının göstergesiydi.

Yeni dönemin en şaşırtıcı isimleri Etyen Mahçupyan ve Yasin Aktay oldu.

Page 18: Zamandk298 eg

18 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ18 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

ra’dan gelecek mesajlara diktiler. Belki bu sayede hayallerinde umamayacakları maddi imkânlara kavuştular ama itibar, vicdan ve düşünce sıkletinde küme düştüler. O yüzden televizyonlarda ‘savunulması imkânsız şey-leri savunurken’ düştükleri gülünç durumlar içler acısı. Sanki hiç değerler, vicdan ve özgürlük siyasetinin parçası olmamış gibiler. Canlı yayında “soğukkanlı şekilde yalan” söylüyorsun dendiğinde diyecek bir sözü kalmayacak kadar.

Tank var, think yok!“Büyüyen Türkiye’nin çok geniş politik

seçeneklere ihtiyacı var’ diye varlık gösteren, çoğunluğu Ankara merkezli düşünce kuru-luşları pıtrak gibi çoğalırken zamanla ‘Türk usulü Think-Thank’ gerçeğiyle karşılaştık. Düşünce kuruluşlarının durumu Erdoğan’ın bize özgü ‘başkanlık sistemi’ modeline benzedi; içinde düşüncenin kırıntıları dahi olmayan, tamamen iktidarın siyasi öncelikle-rini hatta komplo teorilerini raporlaştıran ve televizyon ekranlarında tekrarlama dışında işlevi olmayan kurumlara dönüştüler. Dü-şünce, düşünce kuruluşu, düşünce kuruluşu uzmanı büsbütün -istisnaları olmakla bir-likte- iktidarın dümen suyuna girdi, iktidar da onların kısıtlı argümanlar dünyasına mahkûm. Karşılıklı sıfırlama mekanizması, karşılıklı kazançlı çıkma mekanizması olarak görüldüğü için tercih edilmiş olsa gerekti. O düşünce kuruluşlarının artık tanınan uzmanlarını her gün bir başka konuda ‘uz-manlıklarını’ sergilerken görmek mümkün.

Patronuna âşık sendika!Ajanslara “yaklaşan seçimler nedeniyle

bulunduğu görevden istifa etti” diye bir sendika başkanının haberi düştüğünde kimin nereden adaylık koyacağı hemen belli oluyor. Öyle bir sendika düşünmelisiniz ki temsil ettiği işçileri ya da memurları yani emekçileri değil, pazarlık masasına oturduğu ‘büyük patron’un çıkarlarını korumakla

yükümlü olsun. Ayrıntıları geçen günlerde Aksiyon’un ‘Tüken-iş’ kapağında işlenen neredeyse işçi ve memurları sürdürülebilir köleliğe mahkûm eden sistem bazı sendika liderlerini iktidar nezdinde hatırı sayılır kılarken ‘zorba’ siyasetin de parçası olmuş, değerler ve ‘emekçi’nin hakkı sıfırlanmıştı.Elbette kendilerininki de!

Arkanda biz varız, sen yap!“Bürokrasiye güven olmaz, onlar güç

kimdeyse ona göre hareket eder.” Ankara gerçekliği için söylenen bu söz her dönem için geçerli ama hiç bu kadar dozu kaçmamıştı. Hukukun bu denli ayaklar altına alınması ancak darbe dönemlerinde olabilirdi. Torpil, adam kayırma, siyasi taraftarlık neyse de büsbütün hukukun dışına çıkmak ve açıkça ‘suç’ teşkil eden eylemleri rutine çevirmek... Efkan Ala’ya atfedilen ‘siz dediklerimizi yapın, biz sizi koruruz’ sözünün karşılığı var. Devletin hukuk dışı pozisyona itilmesi, dev-leti devlet yapan adalet ve hukuk terazisinin kırılması devletin ‘sıfırlanması’ anlamına da geliyor. Eğer hâlâ hukuk devletinden söz ediyor olacaksak ileride devletin ‘rutin dışı’na çıkmasına aracılık eden herkesin sorumlu ol-duğu açık. Tıpkı seçilenler gibi bürokratlar da ‘hukuksuzluğun’ hiçbir meşruiyeti olmadığı gerçeğini hatırlıyor olmalılar. Türkiye’nin dış dünyada tarihte eşine az rastlanır itibar kaybı elbette ‘faiz lobisi’nin marifeti değil. Devleti yönetenlerin içeride ve dışarıda ne yaptıkları ile doğrudan ilintili küme düşme hâli.

Hocam nerede ne konuşulacağını iyi bilir! Onları akil adamlar listesinden de tanıyor

olabilirsiniz. İktidar yandaşlığının nasıl yıpra-tıcı etkisi olduğunun idrakinde ama bunun efsunundan vazgeçemeyen Türkiye’nin anlı şanlı akademisyenlerinden söz ediyoruz. Onları sıklıkla ‘ama çözüm süreci’ derken bulursunuz; zira iktidarın yalanına, yasağına, baskısına arka çıkarken ‘çözüm’ü paravan olarak kullanırlar. Hiç maliyet getirmeyen

eleştiriler de yaparlar; dedik ya farkındadırlar dışarıdan nasıl görünüyor olabileceklerinin. Bunun için kaygılanır; sözleri karşısında du-dak kenarıyla gülümseme dahi onları çıldırta-bilir. Çoğunlukla bir tartışma ortamını değil, ‘yandaşların bir arada’ olduğu programları tercih ederler. Ağır akademisyen olmanın imkânlarını kullanır; zor cümlelerle nasıl bir taraftarlık içinde ya da nasıl bir tarafsızlık içinde olduğunu anlatmaya çalışırlar yerine ve zamanına göre. Kendi meslektaşları ve entelektüeller içinde durumları hayli zordur. Lafının ağırlığı değil, propaganda değeri ve bunun iktidardaki karşılığı kalmıştır geriye.

Başörtülü yazarın aktüel siyasetle imti-

hanı! Şüphesiz Türkiye’nin en mağdur kitlesi

başörtülülerdi. Uzun yıllar üniversitede okumalarına bile izin verilmedi. Kamuda çalışamazdılar. Askerî vesayetin bitimi ile bir-likte bu durum değişti, çok şükür. Bu ülkede her vatandaşın hiçbir ayrıma uğramaksızın devletin de toplumun da her yerinde olmak hakkı vardı ve bu engellenemezdi. Öte yandan muhafazakâr ve mütedeyyin kişiler ülkeyi yönetmeye başlamıştı ama ‘kamusal alan’da ve merkez medyada görünür ‘ba-şörtülü’ yüzleri yoktu. Dışlanan bir kimlikti ‘başörtülüler’ ve oraya da alınmamıştı. Za-manla değişen güç ilişkileri ve bazı tanınmış yazarların el vermesiyle –ki şu sıralar pişman olsalar gerek- güncel siyasi yorumlar yapan başörtülü yazarlarımız oldu. Konuştukla-rından, yazdıklarından, yeterliliklerinden ve birikimlerinden bağımsız böyle yazarların olması bir eksikliğin tamamlanması gibi görüldü ve üzerinde durulmadı. Hatta iyi bir şeydi. Muhafazakâr medyada öteden beri var olan, sosyolojik ve kültürel hayat alanında yazıp çizenleri bir kenara koyarsak özellikle 2013 sonrasında gerçek bilginin ve değerlerin sınandığı kriz anlarında siyasi güncel yorumcu ‘başörtülü yazarlar’ en kötü sınav verenler hanesine kaydoldular. Sanki birdenbire bütün ‘misyon’, ‘dava’ onların

üzerine yüklenmişti de gereğini yapmışlardı. Kimisi Gezi olayları sırasında muhtemelen ilk defa duyduğu ‘faiz lobisini’ anlatma gayretkeşliğinde, kimi üretilen Kabataş olayı şahitliği yaparken, kimi iktidar adına diğer tarafa hakaretler yağdırırken yakalandı. İstis-naları var mıydı? Olabilir de olmayabilir de.

Genç Siviller rahatsız değil! Özellikle 2007 civarında askerî vesayet

ataklarına karşı girişilen demokrasi mücade-lesi ve darbe davaları sırasında adını duyurdu Genç Siviller. Sayıları çok değildi ama etkili ‘sözleri’ vardı ve haklıydılar. Zamanla herkes onları tanıdı; genç sivil olmak ayrıcalıklı bir nişandı. Köprünün altından çok sular aktı. 2013 süreci Turgay ve Yıldıray Oğur kardeş-lerin ayrı düşmesine, grubun bölünmesine sebep oldu. Pek sesleri çıkmasa da Genç Siviller özgürlük ve demokrasi mücadelesi sahasında değil, iktidarın stratejileri alanında boy gösteriyor artık. Hâlihazırdaki üyeleri ‘havada karada’ iktidar savunuculuğu içinde. Belki muhteşem bir uyum demeliyiz! Sözge-limi, “Dünya 5’ten büyüktür” kampanyası Genç Siviller’e ait bir iktidar projesi gibi. Dünyanın ünlü gazetelerine verilen ilanların yüksek maliyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı fonundan karşılanmış.

Yalan dünya!Kendi kendini sıfırlayan zümreyi tanımak

zor değil. İktidar haklı, diğerleri haksızdır özetle. Eğer siyasi iktidarın (ki artık bütünüyle devletin) karşı karşıya olduğu bir grup varsa ve onunla amansız bir mücadeleye girildiyse “tamam bak yenildiniz, bittiniz, tükendiniz, özür dileyin” diye ilan etmek onlara düşer genellikle. Bir tür amigoya dönüşmüşlerdir. Sözünün kuvvetine ve kıymetine değil o an dayandığı ya da kendine dayanak yaptığı ik-tidarın gücüne güveniyorlardır artık. İktidarın dolaşıma soktuğu söylemin doğruluğuna bakmaksızın ona sarılmaları pek çok kere ‘yalan’a düşmelerine yol açar. En hazin tarafı da bu olsa gerek.

Bir zamanlar Genç Siviller vardı! Aslında hâlâ varlar ama eskisinden biraz farklı.

Page 19: Zamandk298 eg

DUADA DENGE:

İKİ DÜNYA SAADETİ

Page 20: Zamandk298 eg

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

“Oraya gitme, öcüler yer!”Çocuklarımızı kontrol etmek, istemediğimiz davranışlarını engellemek isterken verdiğimiz tepkiler onları korkutabiliyor.ZEYNEP KIRŞAN

1Çocuklar henüz hayat serüvenlerinin çok başında. Mesela, 4, 7 veya 12 ya-

şındaki birini düşünelim. Bilmediklerinin, bildiklerini birkaç kere aştığını hemen tar-tabiliriz. Bu tespit, onları küçümsemekten ziyade bedenen ve ruhen ne kadar güçsüz olduklarının bir göstergesi. İnsanoğlunun ayaklarını yere bastıran, deneyimleri zira. Küçüklerin karşılarına çıkan her olay onlar için ‘yeni’ bir durum. Yeni olan her şey ise

insanı ‘korkutur’. Çocuklarımızın sahip ol-duğu korkulara işte bu zaviyeden bakmak gerekiyor. Yetişkin olana kadar, onların bir şeylerden korkması, gelişimlerinin bir par-çası. Gördükçe, öğrendikçe, tanıdıkça bu korkuları azalıyor.

Çocuk korkularının bütün yönlerini Uzman Psikolog Gülten Türer’e sorduk. Bilmediğinden korkmalarını doğal oldu-ğunu söyleyen Türer, evlatlarımızın normal diyemeyeceğimiz korkularına dikkat çekiyor. Bunlar genelde, ebeveyn, büyük abi, abla ya da çevredeki diğer büyüklerin tutumundan kaynaklanıyor maalesef. Küçüğü kontrol edebilmek ve istenmeyen davranışlarını engellemek için verdiğimiz tepkilerle yapı-yoruz bu yanlışı. Örneğin, “Yemek yemezsen seni dilenciye veririm.”, “Oraya gidersen öcüler yer.”, “Yaramazlık yaparsan seni terk ederim.”, “Susmazsan doktor iğne yapar.” sözleri hepimize tanıdık geldi değil mi? Ağ-zımızdan çıkan, sonuçları düşünülmeyen bu tepkiler, anlık çözümler getirse de ‘korkak’ bir çocuğun temellerini atıyor. Dahası kaygı bozukluğu, travma, fobi, panik ve depresyon gibi birtakım psikiyatrik sorunlara davetiye çıkarıyor.

Korkular çocuk büyüdükçe değişiyor Çocukların her dönem bir şeylerden

korktuğunu ifade eden psikolog Türer, ebeveyn doğru yaklaşımlar uyguladığında korkuların kendiliğinden geçtiğini söylüyor. Aksi takdirde ‘kalıcı’ hale geliyor. Bebekler acıkma, susama, altının ıslanması gibi nedenlerle korku tepkisi vermeye başlıyor. Altıncı aya geldiklerinde artık korkuları belirginleşiyor. Yaşa göre değişen korkuları psikoloğumuz Türer şöyle sınıflandırıyor:

0-2 yaş: Büyük objeler, yüksek ve ani ses, anne-babadan ayrılma, yabancı kişiler, alışıl-mamış nesne ve yeni ortamlardan korkuyor.

2-4 yaş: Bu dönemde ayrılık ve kayıplara karşı çok duyarlı. Önceki korkulara karanlık, yalnız kalma, yılan, köpek gibi çeşitli hayvan korkuları ekleniyor. Ebeveynin korkuları varsa model alarak öğreniyor.

4-6 yaş: Karanlık, hayali yaratıklar, hırsız-lar ve kaçırılmaktan korkuyor.

6 yaşından sonra: Okul, sosyal korku, vücuda gelebilecek zararlarla ilgili somut korkular görülüyor. Hayali yaratıklarla ilgili korkular ise gittikçe azalıyor.

Evladımızın mizacı yatkınsa, yanlış diyemeyeceğimiz davranışlarımız bile onda

‘korku’ üretebiliyor. Örneğin, annesi aşırı yediren bir çocukta

boğulma korkusu oluşabiliyor.

Hatta su korkusuna kadar varıyor… Böyleleri banyo yapmak

istemiyor. Her yıkanmada sorunlar çıkabi-liyor. Hatta kazağın boğma ihtimaline karşı, giyinmek istemeyebiliyor. Fiziksel sağlığına çok dikkat eden bir ebeveynsek ve sürekli “Dikkat et!” diyorsak bu yönlendirme de korku aşılayabiliyor küçüğe. Buna göre, her

korkunun her çocukta farklı sebeplerle ortaya çıktığını ifade etmek gerekiyor.

Meselenin en vurucu yanlarından biri de farkında olmadan evladımıza kendi korkularımızı aşılıyor olmamız. Örneğin, köpekle karşılaştığımızda çocuğumuzun elini daha sıkı tutmamız bile onun köpekten korkmasına sebep olabiliyor. Anne-baba kaygılarının çocuğa geçtiği konusunda uyaran psikoloğumuza göre, neyden tedir-ginsek küçük genelde ondan korkuyor. Kalp atışları artıyor, kasları geriliyor. Kaçma veya

kavga etme isteği tetikleniyor. Korktuğunu anlayabileceğimiz belirtileri de, bedensel ve ruhsal olarak ikiye ayırıyor: Bedensel olarak; ürperme, gözbebeklerinde büyüme, deride solma ya da kızarma, terleme, sık tuvalete gitme, öğürme, geğirme, kusma, boğazda düğümlenme, sersemlik hissi, uyuşma ve karıncalanma ve uyku bozukluğu gözlem-leniyor. Ruhsal olarak ise; huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe, düşünceleri toplamada güç-lük, zihnin durması hissi, denetimi yitirme yaşayabiliyor.

Korkular çocuk büyüdükçe değişiyor Çocukların her dönem bir şeylerden korktuğunu

ifade eden psikolog Türer, ebeveyn doğru yaklaşımlar uyguladığında korkuların kendiliğinden geçtiğini söylüyor. Aksi takdirde ‘kalıcı’ hale geliyor. Bebekler acıkma, susama, altının ıslanması gibi nedenlerle korku tepkisi vermeye başlıyor. Altıncı aya geldikle-rinde artık korkuları belirginleşiyor. Yaşa göre değişen korkuları psikoloğumuz Türer şöyle sınıflandırıyor:

0-2 yaş: Büyük objeler, yüksek ve ani ses, an-ne-babadan ayrılma, yabancı kişiler, alışılmamış nesne ve yeni ortamlardan korkuyor.

2-4 yaş: Bu dönemde ayrılık ve kayıplara karşı çok duyarlı. Önceki korkulara karanlık, yalnız kalma, yılan, köpek gibi çeşitli hayvan korkuları ekleniyor. Ebeveynin korkuları varsa model alarak öğreniyor.

4-6 yaş: Karanlık, hayali yaratıklar, hırsızlar ve kaçırılmaktan korkuyor.

6 yaşından sonra: Okul, sosyal korku, vücuda gelebilecek zararlarla ilgili somut korkular görülüyor. Hayali yaratıklarla ilgili korkular ise gittikçe azalıyor.

Evladımızın mizacı yatkınsa, yanlış diyemeyece-ğimiz davranışlarımız bile onda ‘korku’ üretebiliyor. Örneğin, annesi aşırı yediren bir çocukta

boğulma korkusu oluşabiliyor. Hatta su korkusuna kadar varıyor… Böyleleri banyo yapmak istemiyor. Her

yıkanmada sorunlar çıkabiliyor. Hatta kazağın boğma ihtimaline karşı, giyinmek istemeyebiliyor. Fiziksel sağlığına çok dikkat eden bir ebeveynsek ve sürekli “Dikkat et!” diyorsak bu yönlendirme de korku aşılayabiliyor küçüğe. Buna göre, her korkunun her çocukta farklı sebeplerle ortaya çıktığını ifade etmek gerekiyor.

Meselenin en vurucu yanlarından biri de farkında olmadan evladımıza kendi korkularımızı aşılıyor olmamız. Örneğin, köpekle karşılaştığımızda çocuğu-muzun elini daha sıkı tutmamız bile onun köpekten korkmasına sebep olabiliyor. Anne-baba kaygılarının çocuğa geçtiği konusunda uyaran psikoloğumuza göre, neyden tedirginsek küçük genelde ondan kor-kuyor. Kalp atışları artıyor, kasları geriliyor. Kaçma veya kavga etme isteği tetikleniyor. Korktuğunu anlayabileceğimiz belirtileri de, bedensel ve ruhsal olarak ikiye ayırıyor: Bedensel olarak; ürperme, göz-bebeklerinde büyüme, deride solma ya da kızarma, terleme, sık tuvalete gitme, öğürme, geğirme, kusma, boğazda düğümlenme, sersemlik hissi, uyuşma ve karıncalanma ve uyku bozukluğu gözlemleniyor. Ruhsal olarak ise; huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe, düşünceleri toplamada güçlük, zihnin durması hissi, denetimi yitirme yaşayabiliyor.

Page 21: Zamandk298 eg

18.02.2015 04:55 07:12 12:09 14:15 16:53 18:13 19.02.2015 04:53 07:10 12:09 14:16 16:56 18:16 20.02.2015 04:50 07:07 12:09 14:18 16:58 18:18 21.02.2015 04:47 07:04 12:09 14:20 17:01 18:21 22.02.2015 04:45 07:02 12:08 14:22 17:03 18:23 23.02.2015 04:42 06:59 12:08 14:24 17:06 18:26 24.02.2015 04:40 06:56 12:08 14:26 17:08 18:28

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

18.02.2015 05:26 07:45 12:40 14:44 17:23 18:43 19.02.2015 05:23 07:42 12:40 14:46 17:26 18:46 20.02.2015 05:21 07:40 12:40 14:48 17:28 18:48 21.02.2015 05:18 07:37 12:40 14:50 17:31 18:51 22.02.2015 05:16 07:34 12:40 14:52 17:33 18:53 23.02.2015 05:13 07:31 12:40 14:54 17:36 18:56 24.02.2015 05:10 07:28 12:40 14:55 17:38 18:58

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

18.02.2015 05:21 07:32 12:33 14:45 17:22 18:42 19.02.2015 05:18 07:29 12:33 14:46 17:24 18:44 20.02.2015 05:16 07:27 12:33 14:48 17:27 18:47 21.02.2015 05:14 07:24 12:33 14:50 17:29 18:49 22.02.2015 05:11 07:21 12:33 14:52 17:31 18:51 23.02.2015 05:09 07:19 12:32 14:53 17:34 18:54 24.02.2015 05:06 07:16 12:32 14:55 17:36 18:56

18.02.2015 05:23 07:43 12:38 14:41 17:20 18:40 19.02.2015 05:21 07:41 12:38 14:43 17:23 18:43 20.02.2015 05:18 07:38 12:38 14:45 17:25 18:45 21.02.2015 05:16 07:35 12:38 14:47 17:28 18:48 22.02.2015 05:13 07:32 12:38 14:49 17:31 18:51 23.02.2015 05:10 07:29 12:37 14:51 17:33 18:53 24.02.2015 05:08 07:27 12:37 14:53 17:36 18:56

18.02.2015 05:26 07:48 12:41 14:44 17:23 18:43 19.02.2015 05:24 07:45 12:41 14:46 17:25 18:45 20.02.2015 05:21 07:42 12:41 14:47 17:28 18:48 21.02.2015 05:19 07:39 12:41 14:49 17:31 18:51 22.02.2015 05:16 07:36 12:41 14:51 17:33 18:53 23.02.2015 05:13 07:33 12:41 14:53 17:36 18:56 24.02.2015 05:11 07:31 12:41 14:55 17:38 18:58

18.02.2015 05:30 07:57 12:46 14:43 17:23 18:43 19.02.2015 05:27 07:54 12:46 14:45 17:25 18:45 20.02.2015 05:24 07:51 12:46 14:47 17:28 18:48 21.02.2015 05:21 07:48 12:46 14:49 17:31 18:51 22.02.2015 05:19 07:45 12:46 14:51 17:34 18:54 23.02.2015 05:16 07:42 12:45 14:53 17:37 18:57 24.02.2015 05:13 07:39 12:45 14:55 17:39 18:59

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

18.02.2015 05:29 07:32 12:39 14:59 17:35 18:55 19.02.2015 05:27 07:30 12:39 15:01 17:37 18:57 20.02.2015 05:25 07:27 12:39 15:02 17:39 18:59 21.02.2015 05:22 07:25 12:39 15:04 17:41 19:01 22.02.2015 05:20 07:23 12:39 15:05 17:43 19:03 23.02.2015 05:18 07:20 12:39 15:07 17:46 19:06 24.02.2015 05:16 07:18 12:39 15:08 17:48 19:08

18.02.2015 05:20 07:24 12:31 14:49 17:25 18:45 19.02.2015 05:18 07:21 12:31 14:51 17:28 18:48 20.02.2015 05:16 07:19 12:31 14:52 17:30 18:50 21.02.2015 05:13 07:17 12:30 14:54 17:32 18:52 22.02.2015 05:11 07:14 12:30 14:56 17:34 18:54 23.02.2015 05:09 07:12 12:30 14:57 17:36 18:56 24.02.2015 05:07 07:10 12:30 14:59 17:38 18:58

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

18.02.2015 05:29 07:35 12:40 14:57 17:34 18:54 19.02.2015 05:27 07:32 12:40 14:59 17:36 18:56 20.02.2015 05:25 07:30 12:40 15:01 17:38 18:58 21.02.2015 05:23 07:27 12:40 15:02 17:40 19:00 22.02.2015 05:20 07:25 12:40 15:04 17:43 19:03 23.02.2015 05:18 07:23 12:40 15:05 17:45 19:05 24.02.2015 05:16 07:20 12:40 15:07 17:47 19:07

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Inananlar neleri merak etmeli?ENGİN TENEKECİ

1Ayet ve hadisler, gereğinden fazla ge-lişmiş olan merak duygusunun terbiye

edilebileceğini gösteriyor. Kapalı kapılar ar-kasında konuşulanları dinlememeyi, insan-ların gizli hallerini araştırmamayı öğrenmek mümkün. İslâm büyükleri ise dozunu aşma-yan merakın ilim tahsili konusunda önemli bir dinamik olduğunu söylüyor.

İslam dininin gösterdiği en önemli hedef-lerden biri, insanların duygularının terbiye edilmesi. Yüce Allah’ın (cc), insana verdiği maddi-manevi duyguları, semavi vahiy ve nebevi ahlâkla kontrol altına almak, onları müstakim bir yola yöneltmek gerekiyor. Benzetmede hata olmasın, üzerine binileme-yen vahşi bir atı evcilleştirip, ondan istifade edilecek hale getirmek gibi.

İslâm âlimleri, insanın sahip olduğu en önemli duygular arasında yer alan merak duygusunun da terbiyesi üzerinde durur. Bu melekenin; iman, İslâm, ihsan, marifet, ilim gibi hayatî gerçekleri öğrenme adına önemli bir duygu olduğunu nazara verir. Aksi takdirde, yaradılış gayesine uygun bir şekilde kanalize edilmeyen bu duygunun, insanın şahsi ve toplumsal hayatı adına büyük tehditler oluşturacağını ifade ederler.

Ayet ve hadislere baktığımızda da in-sanın merak duygusu üzerinde durduğu görüyoruz. Mesela inananları, birbirlerinin gizli hallerini merak edip araştırmaması ko-nusunda ikaz eder. Kapalı kapılar arkasında konuşulan şeyleri merak edip, dinlememe konusunda ihtarda bulunur. Cenab-ı Hak, Hucurât Sûresi’nin 12. ayetinde, “(Merak edip de) Birbirinizin gizli hallerini araştırma-yın.” buyurur. Bu düsturu kendilerine rehber edinen hal ve takva ehli, bu ayetlerin tehdit tokatlarına maruz kalmamak için oldukça dikkatli hareket etmişler.

‘Merak, ilmin hocasıdır’Hz. Ayşe’nin (r.anha) rivayetiyle, Efen-

diler Efendisi Hz. Muhammed’in de (sas) merak duygusu üzerinde fevkalade hassas davrandığı ifade edilir. Efendimiz’in, sahabe efendilerimize, başkalarının konuşmalarına kulak kabartmamaları, özel hayatlarını araştırmamaları konusunda hatırlatma ve uyarılarda bulunduğuna dikkat çekilir. Zira, Peygamber Efendimiz (sas) Buhârî’de geçen bir hadiste açık bir şekilde, “Başkalarının konuşmalarını dinlemeyin, mahremiyetleri araştırmayın.” buyurur.

“Merak, ilmin hocasıdır.” diyen Bediüz-

zaman Said Nursi Hazretleri, 23. Söz’de, insanın dünyaya ilim ve dua vasıtasıyla kemale erip, olgunlaşmak için geldiğini dile getirir. Nitelik, istidad ve kabiliyet itibariyle herşeyin ilme bağlı olduğuna işaret eder. Bütün hakiki ilimlerin esası, madeni, nuru ve ruhunun; marifetullah (Allah’ın isim ve sıfatlarını vicdanen bilmek) ve onun temel esasınınsa iman-ı billah yani Allah’a inanç olduğunu vurgular. Hatta Üstad’ın, Âyetü’l-Kübrâ isimli eserinde, kâinattan Ya-ratıcısını soran birinin bu merak duygusunu; Allah’ı, yarattıklarını, peygamberlerini, eşya ve hadiselerin perde önü-arkasını tanımaya yönlendirdiği görülür.

Üstad Hazretleri, 19. Söz, Onuncu Reş-ha’da ise, insanın asıl merak etmesi gereken şeyin üzerinde durur. Bir insanı daha çok tahrik eden şeyin merak olduğuna değinir. “Hattâ eğer sana denilse: Yarı ömrünü, yarı malını versen; Ay’dan ve Jüpiter’den biri gelir, Ay’da ve Jüpiter’de ne var ne yok, ahvalini sana haber verecek. Hem

doğru olarak senin istikbalini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek.’ diyen Üstad, insanın merakı varsa bütün bunları vereceğini söyler.

‘Merak, hastalığı ikileştirir’Üstad Hazretleri, ilerleyen satırlarda,

konuyu, asıl merak edilmesi gereken bahse getirir ve şöyle der: “Halbuki şu zât (Hz. Muhammed), öyle bir Sultan’ın ihbar ve haberini söylüyor ki: Memleketinde Ay bir sinek gibi bir pervane etrafında döner. O yeryüzü olan o pervane ise bir lâmba etrafında pervaz eder. Ve o Güneş olan lâmba ise o Sultan’ın binler menzillerinden bir misafirhanesinde binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır. Hem öyle acayip bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir değişimden haber veriyor ki: Binler yeryüzü bomba olsa patlasalar, o kadar acayip olmaz...)”

Said Nursi, Hastalar Risalesi olarak adlandırdığı 25. Lem’a’da, merak duygusu-

nun, hastalığın üzerinde meydana getirdiği olumsuz yanlarına da atıfta bulunur: “Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen, hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O merakın, senin hastalığını ağırlaştırır.” Hastalığının hafifleşmesini isteyen hastaya, (hastalığını) merak etmemeye çalışması tembihinde bulunur. Hastalığının faydaları, sevabını ve çabuk geçeceğini düşünmesi hatırlatmasını da yapar. Hastanın merakını kaldırarak, hastalığın kökünü kesmesini söyler.

Üstad, merakın hastalığı ikileştirdiğini; maddî hastalığın altında merak ile manevî bir hastalığı kalbine verdiğini; maddî hasta-lık ona dayanarak devam ettiğini söyleyerek, özetle şunları der: “Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider. Hususan vehim ve kuruntuyla bir dirhem maddî hastalık, bazan merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider.”

Page 22: Zamandk298 eg

puffmizah.com 9 ŞUBAT 2015 PAZARTESİ SAYI: 5zah.com 9 ŞUBAT 2015 PAZARTES

Yazan: Şafak Demir Çizen: Nuri Can

Page 23: Zamandk298 eg

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

puffmizah.com 9 ŞUBAT 2015 PAZARTESİ SAYI: 5zah.com 9 ŞUBAT 2015 PAZARTES

Yazan: Şafak Demir Çizen: Nuri Can

TERLEYEN BİR SORUMLU OLMAK İSTİYORSAN HAMAMA GİDECEKSİN!

aba tarifle ‘muhafazakâr-dindar’ kitle-yi tektipleştirmede bir ksm çevrelerce skça kullanlan bir tâbir var: ‘Badem byk’. Yeni ‘muhafazakâr’ neslin epey

ksmnn braktğ ince ve seyrek byk kastediliyor güya. Geçenlerde şüpheye düştüm, ‘badem byk-llar…’ diye söylenen şey hakknda acaba ben mi yanlş malumat sahibiydim? ‘Badem byk’ bildiğim kadaryla 1930’lu, 40’l yllarda dünyada hayli moda olmuş bir byk brakma çeşidi. Bugünden baknca pek de sempatik olmayan, hatta sevimsiz diyebileceğimiz bu tarzda byklaryla zihnimizde yer etmiş tandk pek çok sima var tarihte. En meşhur örnek Adolf Hitler. Mesela ‘Şarlo’ tiple-mesiyle Charlie Chaplin, Laurel-Hardy ikilisinin Hardy’si... O dönemde Türkiye’de de yaygn elbette badem byk. Misalen zamann başvekille-rinden Recep Peker, Şükrü Saracoğlu, Şemsettin Günaltay, maarif vekillerinden Hasan Âli Yücel

üst dudaklarndaki üçgen çukuru işgal eden kllarla ülkemize hizmet verdi-ler… Yani bahis mevzuu tamlama, zan-nedildiğinden çok farkl bir byk üslubunu işaret ediyor esasnda ve şu anki dönüştüğü mânâ itibaryla tam bir galat- meşhur... Bana has bir yanlg olmasn diye her ihtimale karş tashih veya teyid için tuttum internetten araştrdm, birkaç muteber kaynağa sordum, evet, badem byk tam da bu: Burnun hizasna isabet eden bölgede çkan terbiye edilmiş minimal kesim kllar…

Pekâlâ günümüz sosyo-politik vasatnn alametifarikas olan ince ve seyrek byğn ad aslnda nedir? Valla onu tam olarak bilemiyo-rum, mütehasss bir berbere danşmak lazm. Yüce Meclis’imiz yolsuzluk-rüşvet iddialar için araş-trma komisyonu kurmak gibi işlerle uğraşacağna bu mevzuda meclis araştrma komisyonu kursa yeridir. Öte yandan herkesin bencileyin kara, gür

byklara sahip olmasn beklemiyorum muhakkak ki, ama bu yeni zevatn b-

raktğ byk stilinden hazzetmediğimi de belirtmem lazm. Bazen bu hüzünlü b-

yk modelinde srarc simalarla sk karşlaşyorum. O an en yakndaki bakkala bi’koşu varp permatik alasm, hzlca muhteremin üst dudağndaki efekte girişesim geliyor, o derece. Bu kllar çkmyorsa, ucundan gösteriyorsa, yar yolda uzamaktan vaz-geçiyorsa bu srar niye birader? Salla iki jilet dar-besi, sen sağ ben selamet yahu! O ‘otoriter-baba’ figürünün faças bozulur, toplum içindeki ‘erkeksi’ duruşuna halel gelir diye mi kayglsn, nedir?

Gördüğünüz gibi gayet kldan-tüyden bir me-seleyi vuzuha kavuşturdum sevgili okurlar. Ama bunun kymetini kim bilecek ki memlekette... Öyle bir entelektüel çoraklk, tükenmez bir vurdum-duymazlk, dipsiz bir adamsendecilik, alelacayip bir nobranlk var ki sormayn gitsin…

İKİRCİKLİ FİKRİ

K‘Badem bıyık’ über alles!

Böcek davasına Erdoğan’ın danışmanı Mustafa Varank’ın itirafları damgasını vurdu.

byğm şekil önümden çekil

İç Güvenlik Paketi ilepolise önleyici gözaltı yetkisi veriliyor.

AK

P İ

LMİH

ALİ

NE

RE

PA

RTİ

DE

ST

EK

LEN

ME

FAR

Z-I

AY

N

RÜYA: Şinasi Bey merhaba. Rüyamda bahçede ip atlyoruz. Üç arkadaşz. Ca-nan’la Cavidan ipi çeviriyor, ben atlyo-rum. Derken bi bakyorum altmda zemin yok, havadaym. Karşdan Berke geliyor, Berke benim ilkokulda sevdiğim çocuktu afedersiniz. Berke tut elimi diyorum, senin ayağn yere basmyor, gelmem ben oraya diyor. E seninki de basmyor diyorum ama hiç iplemiyor beni. Bi koluna Cavidan’ öbürüne Canan’ takp gidiyor. Ben havada ip atlarken uyanyorum.

TABİRİ: Çirkin kadn yoktur, az PR vardr. PR deyince hemen aklna çirkin düşünceler gelmesin. Buradaki tantm stra-tejisi, mahalledeki teyzelerin, işyerindeki ablalarn tatl diline bağl. Canan ve Cavi-dan, senin yerine ksmet bulunan kzlardan bazlar. Karşdan Berke geldiğini onlar sen daha ip atlamazken bile biliyorlar. Çakallar çünkü. Sen iple dörde kadar sayarken, onlar Berke’yle kaş göz yapyorlar. Sen de saftirik saftirik ip atlyorsun. Hâlbu-ki erkek milleti, ayaklar yere basan kz ister. Yolda yürümelerine yardm edecek, önlerine çkan frsatlardan haberdar edecek kadnlar… Bulur bulmaz ayr, fakat senin gibilerin hayatta işi zor kzm.

AMERİKA, DOLAR’I TÜRKİYE ÜZERİNDEN FIRLATIYOR

KIRMIZI ŞAPKALI KURT Dağıstan Çetinkaya

BİT YENİĞİ FATİH ÇELEBİALİ GÜRSEL

Page 24: Zamandk298 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

ü’min; inanan, güvenen, emin bir geleceğe namzet olan, çevresine emniyet

vaad eden ve iç içe farklılıkları bulunan özel konumlu bir âbide insandır. O, bütün bir ömür boyu her işini Allah tarafından görülü-yor olma mülâhazasına bağlar ve her zaman imrendiren bir incelik ve nezaket içinde bu-lunur. Bu engin ve derin duyuş ve duruşuyla o, halk karşısında da Hak karşısında da hep nazik, terbiyeli, hatırnaz ve incedir. Öyle ki, hayatıyla tehdit edilse, değişik baskılara ma-ruz kalsa ve iftiraya uğrasa da, meşru mü-dafaanın dışında herhangi bir kabalığa asla tenezzül etmez. Evet, o, Allah’a kul olmanın benliğinde hâsıl ettiği zarafet ve derinlikle bü-tün tavır ve davranışlarında fevkalâde kibar, olabildiğine temkinli, dediklerinin-ettikleri-nin farkında, her konuda ciddî mi ciddî, aynı zamanda rahat, mülâyim ve herkese sinesi açık müstesna bir insandır.

Zaten o, mefkûresini ifade etmeyen her türlü plan ve projeden, netice itibarıyla Al-lah’a götürmeyen dağınık düşüncelerden, lağv u lehv sayılan davranışlardan ve boş lakırdı, boş mülâhazalardan uzak mı uzak; sükûtu fikir, konuşması zikir, zâhir ve bâtın hâsseleriyle hep O’na kilitli, melekler kadar teveccühü derin ve arı-duru, her zaman yük-sek uçmaya hazır ve gerilimi baş döndürücü, fakat aynı zamanda kendi plan ve projelerini gaye ölçüsünde öne çıkarmayacak kadar da yöneldiği Yüce Dergâh’a saygılı, gözleri hep ufuk ötesinde, himmeti dağları delecek ka-dar yüce, hayatının gerçek deseni kabul ettiği inançlarını yedi cihana duyurma gayretiyle tam bir metafizik gerilim içinde, yaptığı ve yapacağı işlerin gerektirdiği nezaketin de far-kında kusursuz bir basiret insanıdır.

Yetirir o dapdaracık ömrünü hem dün-yayı imar etmeye hem de ukbâyı peylemeye; boşuna zayi etmez kendine ilk bahşedilen mevhibelerin en küçüğünü ve meşgul olmaz

dünya ve öteler adına bir şey vaad etmeyen “mâlâyâniyât”la.. rahatlıkla bağışlayabilir kendine lütfedilenlerin bütününü Hak rızası yolunda.. bağışlar ve bir pulunun boşa gitme-mesi konusunda da olabildiğine titiz davra-nır. Çalışıp kazanırken hak ölçülerine ve ha-ram-helâl mülâhazalarına fevkalâde dikkat ettiği gibi, edip eylediği işlerin birer çağlayana dönüşüp ötede Cennet ırmaklarını oluştur-ması için de her zaman rıza hedefli, “i’lâ-yı kelimetullah” yörüngeli hareket eder, dik-katli ve hesaplı davranır; damlasını deryalara çevirme yollarını araştırır, zerre ile güneşleri peylemeye çalışır ve bir ömür boyu gelip ge-çici şeyleri ebedîleştirmek için çırpınır durur.

“Ben” Değil, Her Zaman “Biz”Herkesi ve her şeyi O’ndan dolayı sever, her zaman sevgi soluklar ve çevresinde sevgiden bir atmosfer oluşturur. Koşar ağlamaları din-dirir, âh u vâhları keser, ızdıraplara panzehir-ler çalar ve gülmeye çevirir feryad u figanları.. hamd ü senâlara döndürür çaresiz sinelerden yükselen iniltileri.. rıdvan meltemleri hâline getirir etrafta esip duran alevden fırtınaları. Âlemin inlememesi için hep inler durur ve başkalarının ağlamaması için de gözyaşlarını ceyhun eder. O kendine, başkaları için bir şey ifade etme durumuna göre değer ve-rir ve onun nazarında “ben” değil her zaman “biz” söz konusudur. Hod-gâm değil diğergâmdır; beden in-sanı değil bir ruh ve mânâ eridir. Çiğnetmez kalbini cismine ve ruhunu da bedenine. Pey-gamberâne bir iffet ve ismet peşindedir. Meşru dairenin zevk ve lezzetlerini yeterli bulma mevzuunda öyle bir disiplin kahramanıdır ki, ne-fis ve cismaniyetle mücadele-de iradesinin hakkını vererek -Allah’ın izniyle- bir hamlede her engeli aşar ve gider ta ruhunun

ufkuna ulaşır.Gönülden O’na inanmış her mü’min,

O’nun ilk armağanlarını, daha sonraki lütuf-larına erme adına önemli birer vesile bilir ve değerlendirir.. ve bunlarla gerçek kimliği olan Hakk’a kulluğu, O’nun yakınlığını ve O’nun hoşnutluğunu elde etmeye çalışır. Aksine, tam inanamadığından dolayı ilk mevhibeleri görmeyen ve onları iman, mârifet ve muhab-bet yolunda değerlendiremeyenler ikinci ve sermedî lütuflardan da mahrum kalırlar.

Aslında böyleleri, bütün bütün ahiret hayatlarını ihmal ettikleri gibi, dünyada da hiçbir zaman tam mutlu olamazlar; inkâr kaynaklı bir sürü problem altında hep inim inimdirler ve kat’iyen stres-lerden, hafakanlardan kurtu-lamazlar. Depresyonlar yaşar, cinnet nöbetleri geçirir, parano-yalarla kendi huzurlarını dinamit-ler ve

öteki âlemlerin

aydınlık bir koridoru sayılan

bu güzel dünyayı kendileri hakkında

Cehennem’e çevirirler.. Evet, bunlar, diğer insanları

sevemez hatta farklı mülâha-zalarla kendilerinden başka herkesten

nefret eder, nefret ettiklerinden nefret görür; her zaman hırsla kıvranır durur, umduklarını

e l d e edememenin inkisarıyla inler;

ölüm korkusuyla tir tir titrer; daha çok yaşama arzusuyla nelere nelere

katlanır; çok defa bu karmakarışık his-lerle sıhhatlerini bozar ve zihnî teşevvüşlere

girerler. Akı kara, karayı ak, iyiyi kötü, kötüyü iyi görmeye başlarlar. Kendileri gibi düşün-meyenleri düşman ve hain görür, sürekli hıyanet kâbuslarıyla yatar-kalkar ve vicdan-larındaki Cehennem zakkumundan dolayı daha Cehennem’e gitmeden Cehennem ız-dıraplarıyla kıvranır dururlar.

Hakikî mü’mine gelince o, Allah’ın ken-disine lütfettiği her şeyi yedi, yetmiş ve yedi yüz veren başaklara çevirir.. bunları O’na yükselmenin merdivenleri hâline getirir, Hak hoşnutluğuna (rıza ufku) ulaşmada birer rampa gibi kullanır... ve yürür Cennet miras-çılarıyla beraber inşirahla tüllenen akıbetine doğru…

M

Allah karşısındaki duruşuyla

İkindi Sohbetleri

Page 25: Zamandk298 eg

Rabb’imiz, Senden bütün varlığı kuşatan rahmet havuzuna bizi de almanı dileniyoruz; işte kalblerimiz de bu duygularla Senin ulu dergâhına yönelmiş bir vaziyette. Bize merhametinle muamele et... Bütün günahlarımızı ve ku-surlarımızı yarlığa... Ömrümüzün geri kalan kısmında da bize sıhhat, afiyet

ver ve bizleri dupduru ve katışıksız salih ameller işlemeye muvaffak eyle! Mevcudatın Efendisi’ne salât ü selam ederek dualarımızı Kâbe-i Muazza-

ma’da yapılmış dualar gibi kabul buyurmanı diliyoruz.

Dünden bugüne bütün fenalar ve fenalıklar, onların daha kötüsü nazara verile-rek millete kabul ettirildi. Hatta “ehven-i şer” diye alkışlattırıldı. Tıpkı “Dinsizi görünce, imansıza rahmet okuma” atasözünde olduğu gibi... Bu hain fikir hangi mel’un sistemden kaynaklanırsa kaynaklansın, inançlarımız, tarihî düşüncemiz, örf ve âdetlerimiz adına böyle bir izâfîliği mutlak bir gerçekmiş gibi kabullenip ölçü hâline getirmek, sonu gelmeyen bir soysuzlaşma ve yozlaşmaya “evet” demekten başka bir şey değildir.

Abdullah Aymaz

‘Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşaallah!’

Büyükler hep talebelerine “İmtihanlardan imtihan olacak, eleklerle eleneceksiniz!..” diyerek ikâzlarda bulun-muşlardır…

Zaten dünya bir imtihan meydanı değil midir? Cenab-ı Hak, Mülk Sûresi’nde şöyle buyurmuyor mu? “O Allah ki, hanginizin daha güzel işler yapacağınız hususunda sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı.” (67/2)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Afyon Hapishane-si’nde yazdığı bir mektupta şöyle diyor:

“Aziz, sıddık, vefâdar ve şefkatli kardeşlerim,İki gündür hem başımda, hem âsâbımda tesirli bir nezle

ağrısı var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüşmekten teselli ve ünsiyet almaya ihtiyacım içinde acîb tecrid ve yalnızlık vahşeti beni sıktı; böyle bir nevi şikâyet kalbe geldi: ‘Neden bu tâzib oluyor, hizmetimize faydası nedir?”

“Birden, bu sabah kalbe ihtar edildi ki: Siz bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa altın mı, bakır mı diye mihenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve ‘Nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mı, yok mu?’ Üç-dört eleklerle elenmek, hâlisâne, sırf hak ve hakikat nâmına olan hizmetinize pek çok lüzumu vardı ki, İlâhî kader ve Rabbanî inayet müsaade ediyor. Çünkü, böyle imtihan meydanında inatçı ve bahaneci insafsız muârızların karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki; hiçbir hile, hiçbir enâniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam hâ-

lis, hak ve hakikatten geliyor. Eğer perde altında kalsaydı, çok mânâlar verilebilirdi; daha ehl-i iman avam halk itimad etmezdi, ‘Belki bizi kandırırlar’ der. Havas (üst tabaka) kısmı da, vesvese ederdi; belki, ‘Bazı makam sahipleri gibi, kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapıyorlar’ diye daha tam itimat etmezlerdi. Şimdi imtihandan sonra, en inatçı vesveseli kimseler dahi teslime ve kabule mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşâallah.” (On Dördüncü Şua)

Dikkat edilirse Üstad Hazretleri olayları hep hizmetle ilişkilendirerek peşindeki sır ve hikmetler üzerinde durmuş, bu eza-cefa ve kötülüklerin hizmetimize faydası nedir, diye araştırmıştır… Bize de şu günlerde çok muhtaç olduğumuz muhasebemizi ve durum muhâkememizi yapmamız konusunda bize yol göstericidir…

Bu hizmet-i imâniye ve Kur’aniye’de ihlâs çok önemli-dir. İşin içine nefis girmemelidir. “Sizin bu şiddetli imtihana girmeye ve inceden inceye, altın mısınız yoksa bakır mı diye mihenge vurmaya” ihtiyaç vardı. Ayrıca bazılarının “Sizi her cihette insafsızca tecrübe etmeye” ihtiyaçları vardı…

Peki bütün bunlara Kader-i İlahî ve inayet-i Rabbaniye niçin müsaade ediyor? “Nefislerinizin hisseleri ve desiseleri (sinsi hileleri) var mı, yok mu, diye üç-dört eleklerle elenmeye, hâlisâne sırf Hak ve hakikat nâmına olan hizmetinize pek çok lüzumu olduğundan dolayı…”

Her zaman netice ne oluyor? “Böyle imtihan meyda-nında inatçı ve bahaneci insafsız muarızların karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki, hiçbir enâniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam hâlis, hak ve hakikatten geliyor. (…) Şimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli kimseler dahi teslime ve kabule mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşaallah...”

Netice itibarıyla böyle olması daha güzel değil mi?

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Bu hizmet-i imâniye ve Kur’aniye’de ihlâs çok önemlidir. İşin içine nefis girmemelidir. “Sizin bu şiddetli imtihana girmeye ve inceden inceye, altın mısınız yoksa bakır mı diye mihenge vurmaya” ihtiyaç vardı. Ayrıca bazılarının “Sizi her cihette insafsızca tecrübe etmeye” ihtiyaçları vardı…

Dünyahis dünyası

Burada hiç kimse durucu değil,Hepimiz dünyadan göçmeye geldik.

Kör olan bu işi görücü değil,İyiyi kötüden seçmeye geldik.

Pazarcılar gibi alış-verişle,Hem bağ tımarı hem meyve derişle,

Az bir sıkıntı, biraz bekleyişle,O çetin köprüyü geçmeye geldik.

Gelmedik buraya boş dava için,Encâmı karanlık bir kavga için,

Dünyalara ait bir sevda için,Bizler âb-ı hayat içmeye geldik.

Kehf Ashâbı gibi mağaralarda,O en Kutlu ile mübârek GÂR’da,

Henüz ölüp gömülmeden mezarda,Bitmeyen çileyi çekmeye geldik.

Niceler düştüler dünya ağına,Vuruldular bahçesine-bağına,

Anlarlar varınca son durağına,Biz o bağı ekip biçmeye geldik..

M. Fethullah Gülen

Page 26: Zamandk298 eg

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

4 İŞLEM

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Renklendirilmiş bölgede her sayy sadece bir kere kullann.

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

•Aşağda verilen kelimenin harflerindenyararlanarak yeni kelimeler oluşturun.•Aşağ ve yukar hareket ederken bir ön-ceki basamakta bulunan harfleri kullann. •Diyagramda kelime tekrar olmamal.•Kelimeler ek almş olabilir.

KELİME ZİNCİRİ

•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.

OKLARLA KUTU DOLDURMAKU

•Aşağdaki boş kutulara 1’den 9’a ka-dar olan saylardan dört tanesini yazn.•Her sayy bir kere kullann.•Yazdğnz saylarla eşitlikleri sağlamay ihmal etmeyin.

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

OKLARLA KUTU DOLDURMA

4 İŞLEM

KELİME ZİNCİRİ

- = 1

+ /

x = 3

= =

8 2

8 / 4 = 4

- +

6 x 1 = 6

= =

2 5

3 2 4 1 6 5

1 5 6 4 3 2

6 1 3 5 2 4

2 4 5 3 1 6

4 3 2 6 5 1

5 6 1 2 4 3

1 3 2

6 4

3 4

5 2 1

3 66

102 4

1 66

42 2

55

2 29 1

3 57 54

4

M E Y L E T M E K

K A B İ L İ Y E TB A Y İ L İ K

K A B İ LA L İ

T A B İ L İ K

T İ KK İ L İ T

Page 27: Zamandk298 eg

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

17 Ş

UBAT

201

5 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ço

cuk 08

-09 B

ulm

acal

ar

17 Ş

UBAT

201

5 SA

LI

ÇÖZMECE

Page 28: Zamandk298 eg

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15

17 ŞUBAT 2015 SALI

1

2 3

Malzemeler:4 adet peluş şönil4 adet büyük boy düğme4 adet küçük boy düğme

1

2

3

KÂĞIT HELVA

Önce büyük boy düğmeyi alıp şö-

nili bir deliğinden geçirin.

Küçük boy düğ-meyi de alın ve alt kısmındaki delik-

ten geçirin. Büyük düğmenin ortasına

denk gelmesine dikkat edin.

Şimdi şönili şe-kildeki gibi düğ-melerin altından

birbirine dolayın. Böylece düğme-

lerimiz sabitlenip yerinden hiç çık-mayacak. Kolay

gelsin.

Düğmeden çiçek yapalım

erhaba arkadaşla-rım, bu hafta anne-min dikiş kutusunu

bir güzel karıştırdım. İçinde ne buldum dersiniz? Bir sürü rengârenk düğme.Düğmeler orada boş boş duracağına an-nemden izin alıp onlardan gü-zel bir çiçek demeti yaptım. Si-zin de evinizde kullanılmadan duran düğmeleriniz varsa bu şekilde değerlendirebilirsiniz. Unutmadan, 6 yaşından küçük arkadaşlarımız bu etkinliğimi-zi bir büyüğü ile yaparsa çiçeği daha güzel olabilir :) Hoşça kalın.

M

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Tavrımızı bir de büyüklerin sözleriyle tartmak?

1- Peygamberimiz (sas) ve sahabesine olan sevgine ümitle bakabilirsin. Çünkü peygamber ve sahabe sevgisi saf sevgidendir. Onlara dünyevi bulanıklık ve riya kolay giremez! Ahirette O sevdiklerin seni yanlarına çağırabilirler. Çünkü ‘kişi sevdiğiyle beraberdir!’ haberi bir hadistir. Bunu unutma!

2- Ana ve babanın evlatlarına duaları, peygamberin ümmetine duası gibi değerlidir! Bu duaları alan kimse ömür boyu sevinmeye hak kazanmış demektir. Bu dualardan mahrum kalan kimse de ömür boyu pişmanlığa müstahak duruma düşmüş demektir. Onlar adına hayırlar işleyip sevaplar göndermekten başka çare kalmamıştır artık.

3- Dünyada şöhret peşinde koşan kimse, asıl ahirette meşhur olmak gerektiğini hissedemez! Dünyada meşhur olan nice şöhretli kimseler var ki, ahirette meçhul kalırlar, kimse onları tanımaz!

4- Makamların en yükseği, ölünceye kadar mütevazı hayatta kalmaya razı olma makamıdır! Bunu unutma!

5- Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna gidince de konuş. Böylece iradeni kullanarak kendine hakim olma ahlakı da kazanmış olursun!.

6- Akıllı kimse, sadece hayrı ve şerri bilen kimse değildir. Akıllı kimse, hayrı gördüğünde ona tâbi olan, şerri gördü-ğünde de ondan uzak kalan kimsedir!.

7- Kötülüklerini gizlediğin gibi iyiliklerini de gizlemeye bak ki, riyaya kapı aralamayasın.

8- Bir kimse kendi ayıbını hatırında tutarsa, başkasının ayıbıyla meşgul olma cesareti bu-lamaz kendinde. Kendi ayıbından gaflet ederse başkasının ayıbıyla meş-gul olmaktan kaçınma

gereği duymaz.9- Bir kimse Allah’ın kendisine ihsan ettiği nimetleri

düşünürse, başkasına ihsan ettiği nimetlere hasetle baka-maz. Şayet kendisine ihsan ettiği nimetleri düşünemezse, başkasına ihsan ettiği nimetlere haset etmekten de kendini alamaz. O nimetlere aslında kendisinin layık olduğunu bile düşünebilir.

10- Bir kimse kendini çok akıllı bilir de, kimse ile istişa-reye tenezzül etmezse Allah ona en akılsızların yapmayacağı yanlışı yaptırarak haddini bildirir. Bir kimse de kendini çok akıllı bilmez de çevresiyle istişareye gerek duyarsa Allah ona akıllıların dahi düşünemeyeceği iyilikleri ilham eder, başarı yollarını açar..

11- Kim başkası için bir kuyu kazarsa, eninde sonunda kendisi de aynı kuyuya düşer.

12- Kim de başkasının gizli kalmış ayıbını ilan ederse, bir gün kendisinin de gizli kalmış ayıpları ilan edilir..

13- Bir kul Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederse, melekler onun iki gözü arasını öperler ‘Alnı öpülecek kimselerden oldun şimdi.’ derler.

14- Bir kimse alimlerle salihlerle oturursa, kendisi cahil de olsa alim salih gibi ilgi görür, itibar kazanır.

15- Bir kimse çevresine karşı büyüklük taslarsa Allah onu küçültür, küçük görünürse Allah onu büyütür.

16- Bir kimse dini hafife alırsa kendisi de hafife alınır. Dine hürmet gösterirse kendisine de hürmet gösterilir.

17- Bir kimse başkasının malını kendisi için mubah görürse, bir gün birileri de onun malını kendisine mubah görür..

18- Adalet ile zulüm karşılıklı iki yol gibidirler. Birine yönelen ötekine arkasını dönmüş olur. Siz adalet yoluna yönelin ki, arkanızda kalan zulüm sizden uzaklaşsın.

19- İfrat ile tefrit iki uçtur. Uçlarda yer almak, gövdeden uzak kalmak demektir. En doğrusu, kısa ömürlü uçlarda de-ğil uzun ömürlü ortada olmak, gövdeyi temsil edebilmektir.

20- İslam’da ‘ya hep ya hiç’çilik yoktur. Şimdi hepsini de yapamam, öyle ise hepsini de terk etmem gerekir, denmez. Belki şimdi bu kadarını yapayım, gelecekte de kalan kısmı yaparım, diyerek başlanır.

Dikkat! Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın da daha doğmadı. Öyle ise sen şu can çekişen gününü değerlendire-rek gönder de, doğmamış günlerde yaparım, diyerek giden borçlular sürüsüne sen bari katılma!

Dünyada şöhret peşinde koşan kimse, asıl ahirette meşhur olmak gerektiğini hissedemez! Dünyada meşhur olan nice şöhretli kimseler var ki, ahirette meçhul kalırlar, kimse onları tanımaz!

Kimler implant yaptırabilir?MERVE TUNÇEL

1İmplant tedavisi, diş kaybı yaşayanların can simidi. Peki uygulama nasıl yapılıyor? İmplant

yaptırırken nelere dikkat etmeli.Günümüzde implant en sık yaptırılan diş uygu-

lamaları arasında. Çene kemiğine yerleştirilen, diş kökünü taklit eden titanyum esaslı bir materyal olan implant, eksik dişleri tamamlamada başarılı bir yöntem. Eksik dişlerin tamamlanması, sadece estetik olarak de-ğil, sağlık yönünden de faydalı. En önemli artılarından biri düzgün çiğneme işlevinin geri kazanılması. Kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi yönündeki büyük engel ortadan kalkarken estetik beklentiler de karşılanmış oluyor böylelikle. Özellikle görünen kısımlardaki diş kayıpları hastanın özgüvenine büyük darbe vuruyor. Takılıp çıkarılan protez kullanan kişilerin özgüvenini kaybettiği, sosyal hayatlarında olumsuzluklar yaşadığı bilinen bir gerçek. İmplant tedavisinin kişiye sağladığı faydalar konusunda Esnan Diş Hastaneleri Genel Müdürü Diş Hekimi Osman Sarıaslan anlattı.

Tedavide kullanılan implantın markası şüphesiz önemli. Ancak implantın yapıldığı koşullar çok daha

önemli. İmplant tedavisi steril ve tam donanımlı bir ameliyathanede yapıldığı takdirde başarı oranı yüzde 99. Bu nedenle yapılacak merkezi iyi seçmek gerekiyor. Bu sayede sorunlu bir ağız yapısı olanlar sadece bir günde yepyeni dişlere kavuşabiliyor. Çekilmesi gereken veya eksik dişlerin yerine yerleştirilecek yeni dişler bazı hastaları korkutsa da özel imal edilmiş modelin implant uygulamasına dönüşmesiyle bu kaygılar son buluyor. Hastalara aynı gün geçici protezleri takılabiliyor. Ağrı ve sıkıntının en aza indirildiği uygulamada hem estetik hem fonksiyon bir arada kazanılıyor. Esnan Diş Has-taneleri Genel Müdürü Dt. Osman Sarıaslan, implant tedavisi ile birlikte diğer tedavileri de yaptırmanın mümkün olduğunu söylüyor. Genel anestezi ameliyat-hanesinde bir seferde birden fazla işlemi kısıtlı zamanda yaptırmak isteyen hastalara böyle bir imkân sunuluyor. Cerrahi bir işlem olan implant operasyonundan önce hastaya lokal anestezi uygulanıyor. Bu yüzden hasta acı veya ağrı hissetmiyor. Genel sağlık durumu uygun, diş eksikliği olan ve uygulanacak bölge açısından uygun koşulları taşıyan herkes implant yaptırabiliyor. Aşırı endişeli hastalara sedasyon uygulanarak yarı uykulu hale geçmeleri sağlanıyor.

Page 29: Zamandk298 eg

HUYU HUYUMA BOYU BOYUMAMELEK ÖZDEN

1Her genç kız ve erkek belli bir yaşa geldikten sonra mutlu bir yuva kurmak

ister. Çevresindekiler de en az onun kadar heveslidir bu konuda. Bir de okul bitip eli ekmek tutmaya başladıysa her gittiği yerde “Evlilik ne zaman?” sorusuna muhatap ol-ması işten bile değildir. Bu tepkiler bazen o kadar abartılır ki kişi, kendisini evde kalmış kız ya da erkek gibi görmeye başlar. O za-mana kadar karşısına birçok kişi çıkmıştır oysa. Ancak farklı sebeplerden dolayı nikâha kadar ilerlememiştir. Zira evlilik gibi bir müessesenin kurulması çok basit bir mevzu değildir. Üzerimize giyeceğimiz elbiseyi bile alırken defalarca düşünen bizlerin bu ko-nuda hassas davranması mühim olsa gerek. Özellikle Allah rızası istikametinde hayırlı nesillerin yetiştirilmesi için kurulacak olan yuvalarda... Nitekim uzun yıllar hastalıkta sağlıkta, gençlikte yaşlılıkta hem bu dünyada hem de ahirette beraber olmak çoğumuzun hayali. Bu hayale doğru yürürken dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de evlenecek kişilerin birbirlerine denk olması. Çiftlerin eğitim seviyesi, ekonomik durum, dini inanç ve yaş gibi alanlarda ben-zer altyapılara ve denkliğe sahip olmaları sağlıklı bir evlilik için mühim. Tabii ucu fazla-sıyla açık bir mesele denklik. Maddi-manevi her konuda denklik şart mıdır? Yoksa bazı önemli hususlardaki uyum evliliğin selameti için yeterli midir? Yani çiftler zamanla bazı farklılıkları tolere edebilir mi?

Meseleye önce dini açıdan bakacak olursak; inançlı bir müminin evlilikte denklik meselesinde ilk göz önünde bu-lundurması gereken husus, dinî hayattaki denkliktir. Yazar Ahmed Şahin, evlilikte dini denkliğin mühim olduğuna işaret ediyor. İslam hukukunda bununla ilgili ‘küfüv’ tabiri kullanılmaktadır ki tarafların terazinin iki gözü gibi birbirine eşit seviyede olmaları şeklinde düşünülebilir. Ancak böylesine denklik çok fazla görülmemekle birlikte mutlaka bir tarafta bir konuda ağırlık, diğer tarafta da başka konularda ağırlık söz konusu oluyor. Bu hususta önemli olan tarafların dindarlıkta denklik sağlamaları, hayatın temel mefhumlarında aynı anlayış ve inanış içinde olmalarıdır. Şayet dindarlıkta denklik yoksa birinin haram deyip uzak kaldığına öteki, “Bunda ne var, çağın icabıdır.” diyerek tercih etme temayülünde ise burada durup düşünmek gerek.

Zira bu temel konuda ayrılık ileride birçok konularda da ayrılıkların olacağına işarettir. Ahmed Şahin’e göre böylesine köklü ayrı-lıklar, tarafları mutlu ve bahtiyar olacakları bir hayata götürmez. Sonunda da Allah’ın en sevmediği mubah olan boşanma, kaçınılmaz hâle gelir.

Bediüzzaman Hazretleri, özellikle dinî anlayıştaki denklik mevzuunu nazara verdiği bir yerde hanımlara özetle şu tavsiyede bu-lunur: “Eğer, size tam muvafık ve dindar bir eş bulamamışsanız, kendinizi açık saçıklıkla satmayın. Size lâyık ebedî bir arkadaş, İslâm terbiyesini almış bir vicdan eri çıkıncaya kadar sabredin. Dünyanın geçici zevkini tatmak için ebedî hayatınızı tehlikeye atmayın. Bugünkü medeniyetin sefahati içinde boğulmayın.” Eşler arasında aranan bu eşitlik ve denkliğe dinî literatürde “kefâet” denir. Kur’an’da doğ-rudan kefâetin üzerinde duran bir ayet yok. Ancak bazı yorumcular ayet ve hadislerden bunun çıkarılabileceğini söylüyor. Nitekim bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselam) Hz. Ali’ye (radıyallahu anh) hita-ben şöyle buyurmuştur: “Üç şeyi geciktirme: Vakti geldiğinde namazı, hazırlandığında cenazeyi, dengini bulunca kızı evlendirmeyi.” Kefâet, kadının haklarını korumak, daha doğrusu onun haksızlığa maruz kalmasının önüne geçmek için aranılan bir şarttır. Çünkü

bunda esas olan erkeğin kadına eşit veya ondan daha iyi bir se-viyede olmasıdır. Konuyla alâkalı olarak mezhep imamları farklı kıstaslar getirmişlerdir. Daireyi en geniş tutanlar Hanefîler olmuştur. Hanefîler evlenecek çifler arasında altı noktadan erkeğin kadına denk olmasını şart koşmuşlardır. Bunlar; dindarlık, İslâm, hürriyet, nesep, mal ve meslektir. Mâlikîler ise, sadece diyanet noktasında ve muhayyerliği gerektirecek kusurlardan salim olma hususunda kefâete itibar etmişlerdir.

Asıl denklik ‘insan olmak’ta Evet, özetle dinimiz yuvaların selameti

için dini anlamda denkliğin gözetilmesini tavsiye ediyor bizlere. Meselenin bir de sosyal ve psikolojik boyutu var. Uzman psikolog ve aile terapisti Didar Kantarcı’ya göre her ne ka-dar birliktelik için bazı denklikler mühim olsa da ön şart ya da mutluluk için bir koşul değil. Zira yaş farkı 12’den fazla olup çok mutlu olan çiftler olduğu gibi yaşları denk olup anlaşamayanlar da mevcut. Karakteri daha olgun bir kadının kendinden yaşça büyük bir adamla geçinebileceği gibi bunun tam tersi de geçerli. Zira Peygamber Efendimiz (sallal-lahu aleyhi ve sellem) ile müminlerin annesi Hazreti Hatice validemizin evliliklerinde bu yaş farkının mutluluğu etkilemediği gayet açık. Çoğu zaman etrafımızda gördüğümüz çiftlerin yaşlarına ya da mesleklerine bakıp

şaş ır- dığımız o l a b i l i y o r . “Nasıl anlaşı-yorlar acaba?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Çünkü etrafımızda, ilkokul me-zunu bir kadınla evlenmiş bir profesör ya da ortaokul terk bir adamla evlenmiş üniversite mezunu bir kadın görmek hiç de zor değil. Didar Kantarcı, üniversite mezunu olmayan bir erkeğin, doktora yapmış bir akademisyen hanım ile anlaşabileceği kanaatinde. Ken-dini geliştirmiş, görmüş, geçirmiş, bir insan kendini üniversite mezunu birinden daha iyi yetiştirebilir. Günümüzde böyle örnekler mevcut. Aksine iki akademisyenin evliliğinde oldukça yüksek düzeyde fiziksel şiddet ve anlaşmazlığa da rastlanıyor bazı vakalarda. Terapist Kantarcı, dünyevi denkliklerin de-ğişken olduğu ve evliliğin buna bağlı olarak kurulmaması gerektiği konusunda kişileri uyarıyor. Zira bugün zengin diye evlendiğiniz eşiniz yarın fakir düşebilir ya da çok güzel

olan hanımınız yaşlanabilir, kaza geçirip güzelliğini kaybedebilir. Asıl önemli olan insanı insan olarak, olduğu gibi sevmek, beğenmek, fikir ve hayata bakış açısı olarak anlaşabilmektir.

Her evlilikte farklı imtihanlar var. Kadın ve erkekler en çok eşleri

ile imtihan olurlar. Problemler değişik değişiktir. İnsanın ve mutluluğun tek bir

doğrusu ve şartı yok. Kültür, diller, yaşlar farklı olabilir ya da her şey çok denk ve benzer olabilir. Asıl olan eşinizin Allah tara-fından size gönderilmiş bir nasip olduğunu bilip güzel yanlarını görebilmek, nefsinize zor gelen taraflarına ise sabırla yaklaşmaktır. İlişkilerde mutluluğun sırrı; sabır, saygı, sevgi, takdir, teşekkür, tebessüm ve tevekküldür.

Mesela evliliklerde kültür farkından kaynaklı kadın erkek rolleri, evin yönetimi, sorumlulukların paylaşımı, kadının hayat içindeki yaşayışı, çocukların yetişme tarzı gibi konularda anlaşmazlık olabilir. Kantarcı’ya göre burada, geleneklerin göreneklerin ‘insan mahsulü’ ritüeller olduğu ve esneyebileceğini unutmamak gerekli. Şahıslar birbirlerinin geldiği topluma ve kültüre saygı duyabilmeli ve ‘insan olmak’ ortak paydasında bulu-şabilmelidir. Çok mu zor peki tüm bunları başarması? Kayserili bir ailenin kızı olan psikoloğumuz Didar Kantarcı’nın Çin’de doğmuş büyümüş eşiyle sürdürdüğü mutlu mesut evliliği zor olmadığının belki de en güzel kanıtı…

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Page 30: Zamandk298 eg

18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Duada denge: Iki dünya saadetiELİF TEMİZAY

1Bir misal anlatılır: Dervişin biri ‘Al-lahü Teâlâ nasıl olsa rızkımı veriyor’

diye kendisini eve kapatır. Sürekli ibadetle meşgul olur. Evdeyken elinde yemek tep-sisiyle bir kadın gelir. Kapıyı vurup, “Derviş efendi içeride misin?” diye seslenir. Ama bir cevap alamaz. Kadın bir iki defa seslendik-ten sonra, “Evde yok herhalde.” der. Bunu duyan derviş içeride olduğu anlaşılsın diye öksürür. Evdeki sesi işiten kadın yemek tepsisini kapıya bırakır. Mübarek zat bunun üzerine, “Ya Rabbi, veriyorsun veriyorsun da öksürtmeden vermiyorsun.” der.

Yukarıda anlatılan kıssa, aslında hepimiz için ibretlik mesajlar barındırıyor içinde. Şöyle ki, dünyalık işlerimizde bile bir emek harcamadan sonuç elde edemiyoruz. Mutlaka bir gayret sarf etmemiz gerekiyor. Her konuda gerekli olan bu çabayı dua ederken de gösteriyor muyuz dersiniz? Sözlü istemeye gelince Cenab-ı Hakk’a methiyeler dizerken, iş O’nun rızasını kazanmak için yapmamız gerekenlere gelince maalesef biraz ıskalıyoruz. Yani fiilî duamız biraz eksik. İlahiyatçı Hümeyra Hub, bu hususa dikkat çekerek şu örneği veriyor: “‘Allah’ım kırık gönülleri birbiriyle barıştır, cennette tekrar bizlere güzellik ihsan et.’ diye dua ediyor ama aynı ben, hayatımı yaşarken hiçbir kırık gönlün kapısını çalmıyorsam benim samimiyetime güvenilir mi?” Hub, sebeplere riayet edip neticeyi Allah’tan istemenin önemine dikkat çekiyor. Dualarımızın kabul olması için isteğimizi sadece dil ile ifade etmek her zaman yeterli olmuyor. Onların gerçekleşebilmesi için fiilen de dua etmemiz gerekiyor. İlahiyatçı-yazar Cemil Tokpınar da derslerinde başarı elde etmek için dua eden bir öğrencinin bunun yanında planlı, programlı ve sürekli çalışması gerektiğini

söyleyerek bu hususua dikkat çekiyor. Bu şekilde kavli dua fiili duayla desteklenmiş oluyor. Tokpınar’a göre insanların çoğu fiili gayretin de bir nevi dua olduğunu bilmiyor. Elde ettiği başarıyı kendi çabasının doğal bir neticesi zannediyor. Öğrencinin ders çalışması, başarısını oluşturacak binlerce şarttan sadece birisi. Onun eli, gözü, dili, zekâsı, hafızası Allah tarafından yaratıldığı gibi yaşaması için gerekli olan bütün şartlar da Yüce Yaratıcı tarafından hazırlanıyor. Bü-tün bunları yaratan Rabb’imizin aslında hiç çalışmadan o başarıyı vermesi de mümkün. Ancak çalışmak şartını bir fiili dua olarak insana bırakmıştır ki başarıyı kimin istediği ortaya çıksın ve ona ihsan etsin.

İşin sırrı, karşılıksız istemekte…Duanın daha çok dünyevî çıkarlar için

kullanıldığını da sıkça görüyoruz günü-müzde. Mesela kimimiz ev talep ediyor kimimiz de istediği arabayı markasına va-rıncaya kadar söylüyor Allah’a yakarışında.

İşte bu noktada ister istemez aklımıza, “Peki, dua ederken neyi nasıl isteyeceğiz?” sorusu geliyor? İlahiyatçılara göre kişi, duayı sadece dünyevi çıkarlar için kullanarak bütün neticelerini de burada istememeli. Dünyalık şeyler duaya maksat yapılmamalı. Bu durum kişinin kendisini küçültüp duayı anlamadı-ğını gösteriyor. Cenab-ı Hakk’a münacâtın bir ibadet olduğunu söyleyen Hümeyra Hub, asıl karşılığın uhrevi olduğuna değiniyor. Biz niyazımızı ayakta kalmak, hem dünya hem de ahiret saadetimiz için istiyoruz. Karşılığı beklenerek edilen dua bizi yanılgıya götürüyor.

Dua etmemizin asıl sebebini Rabb’imizin emretmesi, duamızın neticesini ise O’nun rızası olarak açıklıyor İlahiyatçı-yazar Cemil Tokpınar. Bu nedenle münacatlarımızın kabulü dünyadan ziyade ahirete yöneliktir.

Mesela iyileşmek için dua eden bir hasta, dua emrini yerine getirdiği için büyük bir ecir kazanır ve ahirette bunun mükâfatını görür. İyileşmek ise Cenab-ı Hakk’ın rızası

kazanıldıktan sonra ikram edilen bir lütuftur. Yoksa duada sadece dünyevî istekleri esas maksat yapmak, bunlar gerçekleşmeyince de üzülmek, hatta sitemkâr ifadelerle Allah’a şikâyet etmek, duanın sırrını anlamamaktır.

O (sas) hem dünya hem de ahiret için dua ederdiKur’an-ı Kerim’de ve Efendimiz’in (sal-

lallâhu aleyhi ve sellem) hadislerinde yer alan dualarda hem dünyevî hem de uhrevî isteklerin yer aldığını görüyoruz. Kabir ve cehennem azabından, nefis ve şeytanın şerrinden, küfür, şirk ve dalalet ile bela ve musibetlerden Allah’a sığınıp; rahmet, mağfiret, af, hikmet, nusret, ilim, sabır ve afiyet gibi güzellikleri Allah’tan istemek, bu duaların en belirgin özelliği. Nitekim karanlık bir gecede, denizin ortasında, balığın karnında çaresiz kalan Hazreti Yûnus, “Beni şu gecenin karanlığından, denizin boğuculuğundan ve bu dehşetli balığın karnından çıkar, selamet sahiline eriştir!” demek yerine tevhid, tesbih ve nefis muhasebesini ifade eden şu duayı terennüm etmiştir: “Senden başka ilâh yoktur. Seni tesbih ederim. Muhakkak ki ben zalimlerden oldum.” Hayatımızın her şeyi zaten Rabb’imizin elindeyken biz duayla O’na güvendiğimizi gösteriyoruz. Bunun da yerinde ve sağlıklı olabilmesi için istiğfar, salavat, temiz olmak, günahlardan arınmak gibi şartları var. Zira Sad bin Ebî Vakkas’ın yaşadığı hadise bizim için en güzel örneklerden. Mübarek sahabi, bir gün Peygamber Efendimiz’e gelerek, “Ya Resûlallah dualarımın kabul olması için bana dua et.” diyor. Efendimiz de “Yediğini içtiğini helal yap, temiz yap ki duaların kabul olsun.” buyuruyor. Allah Resûlü, niyazda bulunmak yerine ona dularının kabul olması için yol gösteriyor.

Page 31: Zamandk298 eg

31 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı ............................................................................................. + 46 769020425• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] .............................+45 71 51 43 85Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................+45 70 20 69 70

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziEditorial Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Kraliçe’nin yerinde olmak istemezSoma faciasının ‘fıtri’liğini ispatlarken 1800’lü yıllardaki İngiltere’yi örnek veriyor. Ak Saray’ı Buckingham Sarayı ile kıyaslıyor. Başkanlık sistemini savunurken “İngiltere’de de Kraliçe var” diyor. İngilizler ise bu benzetmelere sadece gülüyor.

AYTEN ÇİFTÇİ DENİZ

1İleri demokraside Avrupa’ya örnek olan İngiltere’den ‘Yeni Türkiye’

hakkında haberler duymak nasıl bir şey? Doğrusu burada ‘Yeni Türkiye’den ziyade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’si ve Ak Saray’ı, bir de her hafta olaylı icraatları konuşuluyor. Geçen hafta yayımlanan “Er-doğan ‘Kraliçe’ olmak istiyor” başlıklı haber de İngiliz basınındaki komik dış haberlerden bir tanesiydi.

Erdoğan zaman zaman ‘İngiltere’yi örnek göstererek icraatlarını kıyas tutmuş, Buckingham Sarayı’nın harcamalarını Ak Saray’ınkiyle mukayese etmişti. Hatta Türkiye ile İŞİD konusunda ortak müca-dele etmek için Türkiye’ye giden İngiltere Başbakanı David Cameron’a Buckingham Sarayı’nın restorasyon harcamalarının ne kadar olduğunu ve basının konuyu irdeleyip irdelemediğini sormuştu. Son olarak da Türkiye’yi monarşi ile yönetmek istemesi İngilizleri güldürdü. Zira İngilizler 800 yıl önce parlamenter sistemin temellerini atıp monarşinin yetkilerini sınırlamışlardı. Bu yıl da Magna Carta’nın yani kralın yetkilerinin sınırlandırılmasının 800. yıl dönümünü kutluyorlar.

13. yüzyılda Avrupa’da kralların istekleri kanundu. İngiliz kralları da, savaşlar ne-deniyle ülkeyi yoksullaştırmışlardı. Sadece yoksul halk değil, zengin soylular ve öz-gürlüğü elinden alınan kilise de muzdaripti. Saray, baronları yüksek vergilerle darboğaza itiyordu. Kaybedilen savaşlarla birlikte bıçak kemiğe dayanmıştı. Buna isyan eden ba-ronlar, dönemin en etkili din adamlarından Papa III. Innocent ile birlikte, Kral John’u bir sözleşme yapmaya zorladı. 1215 yılında Magna Carta Libertatum/Büyük Özgürlükler Sözleşmesi yapıldı. Politik bir krizin semeresi olan sözleşmeyle birlikte, kral ve erkânının hukukun üstünde olmadığı kaydedildi.

Tarihte ilk kez monarşinin sonsuz yetkileri din adamları ile halk adına sınırlandırıldı.

Magna Carta, İngiliz monarşisinin gü-cünün kırılma noktası. İngiltere parlamenter sisteminin altyapısını oluşturan bir mihenk taşı da denebilir. Ünlü İngiliz tarihçi Simon

Schama, Magna Carta’yı, ‘Özgürlüğün doğum sertifikası değil, fakat despotizmin ölüm sertifikası’ diye tanımlıyor.

Magna Carta ile demokratik hayata adım atan İngiltere, bugün, Avrupa’nın en gelişmiş demokrasisine sahip. Sözleşme

sadece İngiliz anayasasını değil, pek çok ülkenin anayasasını da etkilemiş. Özellikle Avrupa ülkelerinde uygulanan yasaların kökleri Magna Carta’ya uzanıyor. Örneğin, Avrupa’da hiçbir hâkim, kuvvetli deliller olmadan kimseyi dava etme yetkisine sahip değildir. Yasal bir karar olmadıkça, kral, cumhurbaşkanı, devlet başkanı ya da o zevattan biri emretti diye özgür bir kişinin tutuklanması, hapse atılması, işkenceye maruz bırakılması, sürgün edilmesi veya mal ve mülküne el konması mümkün değil. Doğrusu, keyfî tutuklamaların yapıldığı ‘Yeni Türkiye’ye bu sistem pek uygun görünmü-yor. Örneğin, yapılan hukuksuz tutuklama-ları ve hükümetin Hizmet Hareketi’ne karşı başlattığı cadı avını, İngiliz parlamenterler hayretler içerisinde izliyor. İngiltere Adalet Bakanı Simon Hughes, Türkiye’deki basın özgürlüğüne yönelik gelişmelerden İngiliz hükümeti olarak endişe duyduklarını açıkça ifade etti.

“Türkiye’deki akıl tutulması, 8 asır önce temeli atılan İngiliz parlamentosunu değil de monarşiyi neden benimsiyor?” sorusunun cevabı cehalette gizli.

İngiliz kraliyet ailesi sadece Birleşik Krallık’ta değil, kuşkusuz tüm dünyada bir popülariteye sahip. Yedikleri, içtikleri, giydikleri, söyledikleri hep magazin konusu. İngiltere kamuoyunda kraliyete desteğin ve sarayın prestijinin Prenses Diana’nın ölümünden sonra gerilediği düşünülüyor. BBC’ye göre, Monarşi, Kraliçe’nin diplomatik kabiliyeti vesilesiyle ayakta duruyor gibi. Zira sarayın varlığı, bugün kültürel diplomasinin ötesinde bir şey değil. Kraliçe, parlamen-tonun açılış törenine katılır, daha önceden hazırlanmış metni okur, çeşitli programlara katılır, yabancı devlet adamlarını ağırlar, ülkenin tanıtımı adına elinden geleni yapar. Kraliçe’nin bir gemisi yok mesela. Rolls Royce’larının çoğu “tüple” çalışıyor. Saray, yer altına kurulan özel ve masrafsız bir sistemle ısıtılıyor.

Yargı, iktidarın çiftliği olduHANIM BÜŞRA ERDAL

1Savcılar, daha önce serbest bırakılan kişileri 3’üncü defa gözaltına aldırıp

sulh ceza hakimi de tutukluyorsa, kimse normal hukukun işlediğini iddia edemez. ‘Paşa keyfe’ göre işleyen bir süreç var. Ama tutuklama kararları kimin keyfine göre ve-riliyor; işte bu nokta tartışmalı. Polislerden, daha operasyon aşamasında yapılanlarla ‘intikam’ alındığı çok açık. Hukuk, intikam aracı değil, adalet aracıdır.

Uzun zamandır Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuktan çok hukuksuzluklarla gündeme geliyor. Polislere ve medyaya yö-nelik operasyonlarda hukuksuzluk şahikası sayılacak işlemler yapılıyor. 8 Şubat 2015’te gözaltına alınan 21 polis ile ilgili süreç 15 Şu-bat’ta sona erdi. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 91’e göre, toplu işlendiği iddia edilen suçlarda 4 gün olarak düzenlenmişken, polisler hakkında tam 8’inci günde karar çıktı ve 17 tutuklama var. 4 gün emniyette, 3 gün de adliyede -7’nci kattaki nezarette tutulan ve soğuk duş yapmak zorunda bırakılarak kötü muameleye uğrayan polislerden, daha operasyon aşamasında yapılanlarla ‘intikam’ alındığı çok açık. Gözaltı süresinin uzamasına ‘UYAP arızası’ gerekçe gösteriliyor. Bu, seçim günü kesilen elektrikler için ‘trafoya kedi

girdi’ savunması kadar inandırıcı. Hukuk, intikam aracı değil, adalet aracıdır. Ama ge-linen noktada kanun, Anayasa ve de evrensel ilkeleri takmayan sulh ceza hakimlikleri, yargıyı adeta çiftlik haline getirdi. Bunun örneklerini geriye dönüp hatırlayalım.

Yargının elinde rehin gibi tutuldularTarih 22 Temmuz 2014. İstanbul Terörle

Mücadele ve İstihbarat Şubesi polislerine yönelik ilk operasyon yapıldı. Savcılık ve ilk kez uygulamaya geçecek olan sulh ceza hakimlikleri ya beceriksizlik ya da bilerek gözaltı işlemlerini uzattı. Hangi gerekçeyle olursa olsun, kanuni gözaltı süresi aşılarak polislerin 8 gün yargının elinde ‘rehin’ gibi tutulması CMK’ya aykırıydı. Ramazan ayında, yaz günü nezarette kalorifer yaktı-racak kadar intikam alma niyetini açık eden muktedirler, açıkça suç işledi. Daha sonra 14 Aralık medya operasyonu oldu. Zaman Ga-zetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın aralarında bulunduğu medya mensupları gözaltına alındı. Bu hukuksuz operasyonda da mahkeme kararını sorgular bittikten sonra ancak 5’inci gününde açıkladı. Hakim, sorgu bittikten sonra kararı hemen açıklama yerine ertesi gün öğleden sonraya randevu vermişti.

Page 32: Zamandk298 eg
Page 33: Zamandk298 eg

33 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMÇALDIKLARI HUKUKA TORBAYLA KILIF DIKIYORLAR

MHP Milletvekili Mehmet Günal, son 12 yılda çıkan torba yasaları kitaplaştırdı. Torba kanunların haramın içine helal katarak hepsini helalmiş gibi gösterdiğini anlatan Günal, “Torbalarda Soma’nın bareti de var; paralar, altınlar VE kol saatleri de…” diyor.NURSEL DİLEK PINARBAŞI

1Ağzı açık genişçe bir torba düşünün… Bir tarafında altınlar, dolarlar, Eurolar,

saatler; diğer tarafında maden işçilerinin bareti, hukuk kitabı, Anayasa Mahkemesi, HSYK, Danıştay amblemleri… Bahsettiğimiz bir kitabın kapağı. MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal’ın Meclis’teki torba kanunlarla ilgili yazdığı kitap, bugünlerde Meclis koridorlarında birçok kişinin elinde. Kapağın üzerindeki semboller aslında her şeyi özetliyor. Son dönemde Meclis’ten jet hızıyla geçen torba kanunların nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Günal, kitabı “AKP’nin kanun eliyle hukuku katletmesinin, başka bir deyişle çaldığı hukuk minaresine kanun kılıfı diktirmesinin, helale-haram karıştırılarak millete nasıl hepsi helal diye yutturulmaya çalışıldığının, kısacası torba hukukun ya da hukuk torbasının hikâyesi.” şeklinde özetliyor.

Peki, torba kanun ne demek, nasıl çıka-rılıyor? Birbiriyle hiçbir ilgisi bulunmayan onlarca konuyu içine alan teklif ve tasarılara milletvekillerinin taktığı isim ‘torba kanun’. İsim biraz da önergelerle yeni maddelerin tasarıya eklenmesiyle ‘içine atılan torba’ ben-zetmesiyle üretilmiş. İçtüzükte böyle bir kayıt da kanun ismi de yok. Resmî adı, ‘Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ olan torba yasalar eklenen maddelerle komisyona ilk geldiğinin iki hatta üç katı maddeyle Genel Kurul’dan geçiyor. 2010 yılına kadar AKP’nin çok başvurmadığı bir yol torba kanun uygulaması. Hatta torba kanun uygulamasının yanlışlığını vurgulayan Bakanlar Kurulu kararı bile var. Bakanlar Kurulu 19 Aralık 2005 tarihinde bu konuyu konuşmuş ve bir yönetmelik hazırlanmasını istemişti. Kurul’un 2005/9986 sayılı kararı uyarınca hazırlanan “Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” de 17 Şubat 2006 tarihli ve 26083 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Yönetmeliğin konuyla ilgili çarpıcı iki maddesi şöyle:

“Konu itibarıyla aralarında bağlantı bulunması sebebiyle birden fazla mevzuatta düzenleme yapılmasını gerektiren hâller dışında, bir çerçeve taslak ile birden fazla düzenlemenin hükümlerinde değişiklik yapılamaz. Yapılacak değişiklikler her dü-zenleme için ayrı ayrı çerçeve taslaklar ile yapılır. Değiştirilmesi öngörülen maddelerin birden fazla olması durumunda bunlar tek bir çerçeve madde içinde değil, her biri ayrı çerçeve maddeler ile düzenlenir.”

İktidarının başlarında torba yasaya pek iltifat etmeyen AKP, son zamanlarda bu uygulamaya sıkça başvuruyor. Birbiriyle hiçbir alakası olmayan kanunlar bir torbaya sığdırılarak Meclis Genel Kurulu’na getirili-yor. Kanun fabrikası hâline gelen Meclis’te AKP milletvekilleri bile neyi oyladıklarından çoğu zaman habersiz.

12 yılda 150 torba kanun geçmiş Meclis’ten. Böyle bir dönem şimdiye kadar hatırlanmıyor. MHP Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal, gelinen süreci özetlemek ve tarihe not düşmek için yazmış kitabı. Bir de AKP’nin helal ve haramı nasıl ka-rıştırarak torba kanun hâline getirdiğine dikkat çekmek için... Günal, kitabın yazılma nedenini ‘Plan ve Bütçe Komisyonunda ve TBMM Genel Kurulu’nda AKP iktidarının

çoğunlukçu anlayışına ve parmak sayısına güvenen dayatmacı anlayışına başkaldırış’ şeklinde özetliyor. Günal’ın bundan önce ya-yımlanmış sekiz kitabı var. Mayın Temizleme İsrail ve AKP kitabını Ahmet Davutoğlu’na, ‘Ekonomi Nereye Gidiyor’ kitabını da bakan-lığı döneminde Zafer Çağlayan’a göndermiş. Bu kitap da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a gider, diyor. Kitabın girişi Nisa sûresinin 135. ayetiyle başlıyor: “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü

Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip büke-rek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

-Nisa sûresi’nin 135. ayetiyle başlıyor kitap. AKP’lilere bir göndermede mi bulunuyorsu-nuz? Biz defalarca uyarıyoruz; ama AKP men-

supları bunu dinlemiyor. Dinî sembolleri, dinî bilgileri kullanarak dini siyasete alet ediyorlar. Biz sürekli uyarıda bulunuyoruz; ama sadece bizim uyarımız olarak değil Allahü-teâlâ’nın uyarısını da kendilerine bildirmiş olalım istedik. 135. ayette önemli

uyarılar var. Allahü-teâlâ adaletle hükmedin diyor. Kitabın kapağı da zaten AKP’lilere bir göndermede bulunuyor. Torba kanunun nasıl ortaya çıktığını işaret ediyor.

-Nasıl çıkıyor torba kanunlar?Tabii, torba kanun hukuku katletme yolu.

Çaldıkları hukuk minaresine kılıf dikiyorlar. Hukukun nasıl torbaya doldurulduğuna biz şahitlik ediyoruz. Daha öncesinde de bu kadar torba kanun çıkmıyordu, artık sahibinden ihtiyaçtan satılık gibi. Yasama eliyle hukuksuzlukların üzerini örtmek, kanun yoluyla hukukun katledilmesi. Soma diye başlayıp bütün rantın, özelleştirmenin geldiğini gördük.

-Kitabın kapağı bunu anlatıyor aslında.Kitabın kapağında para, pul, altın, saat

yani haram yolla elde edilen kazançlar var. Bir tarafta da madencinin kaskı, hukuk ku-rulları var. Yani haramlar ve helaller. Çoğu torba kanun bu şekilde çıkıyor. Örneğin Soma Kanunu’nu bir günde çıkaralım dedik ama 38 gün Plan Bütçe Komisyonu’nda sabahlara kadar uğraştık, bunların kavgasını verdik, hukuksuzlukları anlattık ama bunlar bir nebze duyuluyor bir nebze duyulmuyor. Hem işin arka planını hem de orada yaşa-nanları anlatalım istedik. Torbada sunmak benim fikrimdi. Haramlarla helalleri bir torbaya doldurduklarını göstermek istedik. Çünkü AKP artık her şeyi torbaya dolduru-yor. AKP’liler neye parmak kaldırdıklarını bile bilmiyorlar.

-Nasıl yani?Aynen öyle. Bunu defalarca test ettik.

Yasanın içini bile bilmiyorlar, önerge mi oy-lanıyor madde mi oylanıyor haberleri yok. Biz

Oktay Bey’le (Vural) dedik ki, bunlara bir numara çekelim, önergeyi biz verdik. Elimizi kaldırmadık, arkadaşlara da tem-bih ettik, onlar da kaldırmadı. Bunla-rın hepsi el kaldırdı. Sonra birden anla-dılar durumu. Ama iş işten geçmişti. Komedi yani.-Neyi oyladıklarını bile bilmiyorlar…

Bu süreçte par-mak demokrasisi

hâkim oldu. Yani, biz tek başına iktidarız, istediğimizi yaparız, anlayışı. Çoğu bırakınız önergelerin içeriğini, bazen neye el kaldırdık-larını bilmeden bir itaat anlayışıyla parmak kaldırıyor. Birçok hayati kanun Meclis’ten maalesef böyle geçti.

-Torba kanun çıkarılırken birçok konu dikkat-lerden kaçırılıyor aslında. Adrese teslim, şahsa özel kanunlar da ekleniyor değil mi?Yapılan düzenlemeler toplumun

beklentilerinin karşılanması, çalışanlar ile esnaf, çiftçi ve sanayicilerin sorunlarına çö-züm getirilmesi yerine kamu arazileri nasıl talan edilebilir, kadrolaşma nasıl sağlanır, usulsüzlükler ve yolsuzluklar nasıl örtülür, denetimden ve yargıdan nasıl kaçılabilir mahiyetini taşıyor. Son torba kanunlardan bir tanesinde şahsa özel düzenleme mesela, Genel Kurul’da madencilerin maddesinin arasına koyup çıkardılar. Bunların hepsi özel rant düzenlemeleri. Rant düzenlemeleriyle başka şeyleri karıştırıp getiriyorlar.

Doç. Dr. Mehmet Günal’ın daha önce yayınlanmış sekiz kitabı bulunuyor.

Page 34: Zamandk298 eg

34 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMVEKILLIK YOLUNDA ISTIFAMI ARZ EDERIM

Çoğu üst düzey bürokrat, akademisyen ve siyasi parti temsilcisi, 7 Haziran’daki genel seçimlerde aday adayı olmak için istifa etti. Görülmemiş istifa furyasında öncelikli tercih AK Parti oldu. Bu durum ‘bürokrasinin siyasallaşmasının en önemli göstergesi’ olarak yorumlanıyor.NURSEL DİLEK MANAVBAŞI

1Rektörler, danışmanlar, belediye baş-kanları, bakan yardımcıları, özel ka-

lem müdürleri, genel müdürler, doktorlar, müşavirler… Ankara geçen haftayı her ka-demeden istifalarla geçirdi. Bürokrasinin en önemli koltukları seçim nedeniyle boşalmış durumda. 7 Haziran’da kendini vekil koltu-ğunda görmek isteyen herkes partilerin ka-pısını aşındırıyor. En fazla talep iktidar par-tisine. AK Parti’ye eğilim neredeyse patlama noktasında. Üç dönem nedeniyle partinin yarıdan çoğu neredeyse değişecek. Hâl böyle olunca seçilmesine kesin gözüyle bakılan da aday, ismini ilk kez duyuran da…

İstifa edenlerin pek çoğunun şansı düşük. Amaç biraz da ‘safımız belli olsun’. Bir diğer nedense milletvekili olamasalar bile bürok-raside iyi yerlere gelebilmek. Çünkü partili olmanın bürokraside yükselmenin neredeyse tek kriteri olduğunun hepsi farkında. Kimi yerini korumak kimi de ‘bizim de önümüz açılsın’ mantığıyla istifa ediyor. İstifasını veren soluğu Meclis’te alıyor; amaç biraz kulis yapmak biraz da kendini tanıtmak. Meclis koridorlarında herkesin dilinde aynı espri: “Bu dönem aday adayı olmayanı dövüyorlar!”

Ankara’da Meclis koltuğuna oturabil-mek için istifa edenlerin sayısı 500’ü aşmış durumda. 17 Aralık sürecinin ardından hukuksuz uygulamalara imza atan ya da kirli bağlantıları ortaya çıkan bazı isimler dokunulmazlık zırhına kavuşmak için vekil olmanın yolunu arıyor. Bürokraside boşalan koltukları şimdilik vekâlet eden isimler dolduruyor. İstifa dilekçelerini sunanlardan hiç şüphesiz en dikkat çekeni Hakan Fidan. Bu seçimin en tartışmalı ismi olacağını da söylemek mümkün. İstifasını verdiği tarih bile manidar! Bundan üç yıl önce 7 Şubat 2012’de savcı tarafından ifadeye çağrıldığında kıyamet kopmuştu. O yüzden sadece istifa tarihi bile konuşulma nedeni. Fidan’ın adı, 7 Haziran sonrasında AK Parti’nin yeniden ik-tidar olması hâlinde, ya dışişleri bakanlığı ya da başbakan yardımcılığı için sıkça anılıyor. Fidan’ın, güvenlik alanında oluşturulacak yeni yapılanma çerçevesinde, tüm güvenlik birimlerinin bir şekilde ilişkilendirileceği güçlü bir başbakan yardımcısı görevi üst-leneceği de yapılan tahminler arasında. Konuşulan bir diğer ihtimal ise AK Parti

VEKİLLİK İÇİN İSTİFA EDEN BAZI İSİMLER Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve eski

Genel Sekreter Prof. Dr. Mustafa İsen Ma-liye Bakanlığı Müsteşarı Naci Ağbal Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mu-

hammet Balta Çevre ve Şehircilik Bakanlı-ğı Müsteşar Yardımcısı Mücahit Demirtaş Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Erkan Kan-demir Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ekrem Atbakan Türk Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Seçil Özkan Orman ve Su İşleri Ba-kan Yardımcısı Dr. Nurettin Akman Maliye Bakan Yardımcısı Abdullah Erdem Cantimur Devlet Su İşleri Genel Müdürü (DSİ) Akif Öz-

kaldı Çalışma Bakanı Bakan Yardımcısı Halil

Etyemez Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun eski Genel Müdürü Hasan Albayrak Eski SGK Başkanı ve Başbakanlık Başmüşaviri Emin Zararsız Başbakanlık Ekonomik Sosyal ve Kültürel İşler Başkanı Kasım Bostan Ulaş-tırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Türker Yörükçüoğlu Tarım Bakanlığı Personel Genel Müdürü Nizamettin Ekinci TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Özel Kalem Müdürü Mücahit Durmuşoğlu TOKİ Baş Hukuk Mü-şaviri Abdullah Güler Galatasaray Üniver-sitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga Eski Kamu Güvenliği Teşkilatı Başkanı Ulvi Saran Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıkla-

rını Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya

Memur Sen Konfederasyonu Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu Erzurum İl Müftüsü Ha-san Çınar Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ali Hürata AB Bakanlığı Bakan Yardımcısı Alaattin Büyükaya TETAŞ Genel Müdürü Münib Karakılıç Millî Eğitim Bakanlığı Müs-teşar Yardımcıları Salih Çelik ve Yusuf Büyük MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdü-

rü Kemal Biçerli Özelleştirme İdaresi Baş-kan Yardımcısı İbrahim Halil Kırşan RTÜK Uluslararası İlişkiler Daire Başkanı Mehmet Çakırtaş RTÜK Başkanlık Müşaviri Yaşar Uğurlu Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Bilal Çetin AK Parti Genel Merkez Ekonomi İşleri Başkanlığı Özel Kalem Müdürü

Berat Uzun Muğla Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcısı Avukat M. Emin Akbaşoğlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Ge-nel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Ümit Güner TMSF Varlık Yönetimi Dairesi Başkanı Hasan Köroğlu Gençlik ve Spor Bakanlığı Müşaviri (dünya şampiyonu millî güreşçi) Selçuk Çebi Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı Ham-

za Yerlikaya TBMM Başkanı Müşaviri Necati Mesut Özen Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Ünsal Ban Necmettin Erbakan Üni-versitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Göka

Page 35: Zamandk298 eg

35 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

24

yıldır bu koltukta oturuyordu. Bu koltuktan kalkmasına neden olan tek şey onun için de vekillik yoluydu.

İcraatları itibariyle dev-letin en güçlü genel müdür-lük koltukları da sırasıyla boşaldı. Devlet Demir Yolları (TCDD), Devlet Su İşleri (DSİ) ile Kredi ve Yurtlar Ku-rumu da seçim fırtınasından nasibini alan kurumlardan. Yaklaşık 12 yıldır TCDD Genel Müdürü olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde İETT Genel Müdür Yardımcılığı yapan Süleyman Karaman da istifa edenler arasınday-dı. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım gibi Erzin-can Refahiye doğumlu olan Karaman, Yıldırım’ın dostu ve yakın çalışma arkadaşıy-dı. 7 Ocak 2003’te TCDD Genel Müdürü olan Kara-man, Sakarya’da 41 kişinin yaşamını yitirdiği hızlandırıl-mış tren kazası sonrası Eylül 2004’te görevden alınmıştı. Mahkeme kararıyla Temmuz 2005’te yeniden koltuğuna dönen Karaman döneminde 2008’de de Kütahya’da mey-

dana gelen tren kazasında 9 kişi yaşamını yitirmiş, 37 kişi yaralanmıştı. 17 Aralık son-rasında da gözaltına alınması gündeme gelmiş ancak alın-mamıştı. Bu nedenle aday gösterileceğine kesin gözüyle bakılan isimlerden.

Devlet Su İşleri Genel Müdürü Akif Özkaldı, 1986’da mühendis olarak başladığı kurumda 2007’de genel müdür yardımcısı oldu. 2011’den itibaren genel müdürlük koltuğuna oturan Özkaldı, görevinden

ayrılarak siyaset yolunda ilk adımını attı. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne Mayıs 2013’te atanan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Kay-makcan da Çorum’dan AK Parti milletvekili olmak için istifa edenlerden.

AK Parti’den milletvekili olmak için belediye başkan-lığından istifa eden birkaç isimden biri Kayseri Bü-yükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki. Oysa AK Parti Sözcüsü Beşir Atalay, belediye başkanlarına “İstifa etmesinler, aday olamaya-caklar, listeye giremeyecek-ler.” demişti. Ancak Atalay’a, 20 yıldır aynı koltukta oturan Özhaseki’nin istifa etmeyi düşündüğü sorulun-ca “Çok istisnai bir durum olursa partinin kararı olur. Bir iki örnek olabilir.” ceva-bını vermişti.

İstifa edenler arasında dikkat çeken diğer isimler ise Davutoğlu ekibinden. Baş-bakan Ahmet Davutoğlu’nun dört danışmanı da aday olmak için istifa etti. Ali Sarıkaya, Vedat Bilgin, Ertan Aydın ve Taha Özhan görev-lerinden ayrıldı. Ayrıca Yıldı-rım Beyazıt Üniversitesi’nde görev yapan Davutoğlu’nun özel doktoru Celil Göçer de istifa etti.

Bu yıl bürokrasideki istifalarda önemli bir fark göze çarpıyor. Geçmiş dö-nemlerde yine ağırlık iktidar partisinden yanaydı ancak muhalefet partisinden de çok sayıda bürokrat aday adayı oluyordu. Bu kez muhalefet-ten aday adayı olan bürokrat sayısı bir hayli az! Nedeni ise seçilememe durumunda geri dönememe korkusu. Normalde aday adayı ya da aday olan bürokrat seçileme-me durumunda bir ay içinde görevine geri dönebiliyor. Ancak yerine atama yapıl-mışsa koltuğunu kaybetme ihtimali söz konusu.

MHP, CHP VE HDP’DEN KİMLER ADAY ADAYI?Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Usta, Büyükelçi Hü-seyin Avni Bıçaklı, eski Elazığ Valisi Muammer Muşmal, merkez va-lileri Kadir Koçdemir, Mustafa Erkal ve SSK Teftiş Kurulu’ndan Fah-rettin Oğuz Tor’un MHP’den aday adayı olacağı konuşuluyor. Ayrıca Gençlik ve Spor Bakanlığı Bakanlık Müşaviri Aslan Karanfil, Bolu Vali Yardımcısı Mustafa Özsoy, Denizli Vali Yardımcısı Tuncay Engin, Re-kabet Kurumu Başuzmanı Hilmi Bolatoğlu, Sosyal Politikalar Bakanlığı Müşaviri ve eski Vakıf Hizmetleri Daire Başkanı Kazım Birin, Sayıştay Denetmeni Hüseyin Edis, Kızılay Şube Başkanı Mustafa Keskin, Tarım Bakanlığı Ziraat Yüksek Mühendisi Fehmi Kiraz ve Maliye Bakanlığı Aksaray Defterdarlığı Gelir Uzmanı Tuğrul Karacaer, MHP’den aday adayı olacak bürokratlar. MHP’ye nazaran CHP’de hareketlilik daha az. En bilinen isimse YARSAV eski başkanlarından, Ömer Faruk Emi-nağaoğlu. Hem yargıçlık görevinden hem de sendikadan istifa eden Eminağaoğlu, CHP’den aday adayı olacağını ilk açıklayan isimlerden. HDP, hiç şüphesiz bu seçimin en çok konuşulan partisi. Bürokrasi-den olmasa da çok sayıda kişi ve kurumdan partiye talep var. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) eski yöneticilerinden Kemal Bül-bül ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Muhar-

rem Erbey HDP’den aday adayı.

e-mail: [email protected]

FOTOĞRAF: MAHMUT BURAK BÜRKÜK

genel başkanlığı ve başbakanlık...Aslında Fidan’la ilgili herkesin aklındaki soru

şu: “Hakan Fidan, MİT müsteşarlığı gibi kudretli bir görevden neden vekilliğe geçmek istiyor?” Milletvekili olmanın, dokunulmazlık ve koruma zırhı almanın ayrıcalığı var; ama MİT müsteşa-rının koruma zırhı da milletvekilinkinden aşağı kalır değil. Son düzenlemeyle, Başbakanlık’ın izni olmadan yargılanamıyorlar. Fidan’la ilgili ‘Benim sır küpüm’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘olumlu bakmıyorum’ yorumu da kafaları karıştır-mış durumda. Cumhurbaşkanına hem yakın olup hem de ona rağmen istifa etmek pek mantıklı gelmiyor. Her sözü emir telakki edilen siyasi bir güce rağmen Fidan’ın istifası danışıklı dövüş şeklinde yorumlanıyor. Fidan’la ilgili bir diğer senaryo ise Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanında yer alarak artık safını belli etti iddiası. Görünense Fidan’ın önümüzdeki dönemde çok tartışılacak bir isim olması. Fidan’la ilgili merak edilen bir diğer ayrıntı da nereden aday olacağı. Ankara 1. Bölge 1. sıradan aday olma ihtimali yüksek. Bu arada Fidan, 7 Haziran’a kadar boş durmayacak. Başbakan’a danışmanlık yapacak.

En eski müsteşar da yokAK Parti hükümetinin iktidarı dönemindeki

en eski müsteşar olan Tarım Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları da siyasete girmek için emekliliğini isteyenlerden. 2005’te müsteşar yardımcısı, 2006’da da müsteşar olan Mirmah-mutoğulları, 9 yıldır bu koltukta oturuyordu. Bu koltuktan kalkmasına neden olan tek şey onun için de vekillik yoluydu.

İcraatları itibariyle devletin en güçlü genel müdürlük koltukları da sırasıyla boşaldı. Devlet Demir Yolları (TCDD), Devlet Su İşleri (DSİ) ile Kredi ve Yurtlar Kurumu da seçim fırtınasından nasibini alan kurumlardan. Yaklaşık 12 yıldır TCDD Genel Müdürü olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan-lığı döneminde İETT Genel Müdür Yardımcılığı yapan Süleyman Karaman da istifa edenler ara-sındaydı. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım gibi Erzincan Refahiye doğumlu olan Karaman, Yıldırım’ın dostu ve yakın çalışma arkadaşıydı. 7 Ocak 2003’te TCDD Genel Müdürü olan Ka-raman, Sakarya’da 41 kişinin yaşamını yitirdiği hızlandırılmış tren kazası sonrası Eylül 2004’te görevden alınmıştı. Mahkeme kararıyla Temmuz 2005’te yeniden koltuğuna dönen Karaman dö-neminde 2008’de de Kütahya’da meydana gelen tren kazasında 9 kişi yaşamını yitirmiş, 37 kişi yaralanmıştı. 17 Aralık sonrasında da gözaltına alınması gündeme gelmiş ancak alınmamıştı. Bu nedenle aday gösterileceğine kesin gözüyle bakılan isimlerden.

Devlet Su İşleri Genel Müdürü Akif Özkaldı, 1986’da mühendis olarak başladığı kurumda 2007’de genel müdür yardımcısı oldu. 2011’den itibaren genel müdürlük koltuğuna oturan Özkaldı, görevinden ayrılarak siyaset yolunda ilk adımını attı. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne Mayıs 2013’te atanan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Kaymakcan da Çorum’dan AK

Parti milletvekili olmak için istifa edenlerden.AK Parti’den milletvekili olmak için belediye

başkanlığından istifa eden birkaç isimden biri Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki. Oysa AK Parti Sözcüsü Beşir Atalay, belediye başkanlarına “İstifa etmesinler, aday olamayacaklar, listeye giremeyecekler.” demişti. Ancak Atalay’a, 20 yıldır aynı koltukta oturan Özhaseki’nin istifa etmeyi düşündüğü sorulunca “Çok istisnai bir durum olursa partinin kararı olur. Bir iki örnek olabilir.” cevabını vermişti.

İstifa edenler arasında dikkat çeken diğer isimler ise Davutoğlu ekibinden. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dört danışmanı da aday olmak için istifa etti. Ali Sarıkaya, Vedat Bilgin, Ertan Aydın ve Taha Özhan görevlerinden ayrıldı. Ayrıca Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde görev yapan Davutoğlu’nun özel doktoru Celil Göçer de istifa etti.

Bu yıl bürokrasideki istifalarda önemli bir fark göze çarpıyor. Geçmiş dönemlerde yine ağırlık iktidar partisinden yanaydı ancak muhalefet partisinden de çok sayıda bürokrat aday adayı oluyordu. Bu kez muhalefetten aday adayı olan bürokrat sayısı bir hayli az! Nedeni ise seçile-meme durumunda geri dönememe korkusu. Normalde aday adayı ya da aday olan bürokrat seçilememe durumunda bir ay içinde görevine geri dönebiliyor. Ancak yerine atama yapılmışsa koltuğunu kaybetme ihtimali söz konusu.

MHP, CHP VE HDP’DEN KİMLER ADAY ADAYI?Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Usta, Büyükelçi Hüseyin Avni Bıçaklı, eski Elazığ Valisi Mu-ammer Muşmal, merkez valileri Kadir Koçdemir, Mus-tafa Erkal ve SSK Teftiş Kurulu’ndan Fahrettin Oğuz Tor’un MHP’den aday adayı olacağı konuşuluyor. Ayrıca Gençlik ve Spor Bakanlığı Bakanlık Müşaviri Aslan Karanfil, Bolu Vali Yardımcısı Mustafa Özsoy, Denizli Vali Yardımcısı Tuncay Engin, Rekabet Kuru-mu Başuzmanı Hilmi Bolatoğlu, Sosyal Politikalar Ba-kanlığı Müşaviri ve eski Vakıf Hizmetleri Daire Başkanı Kazım Birin, Sayıştay Denetmeni Hüseyin Edis, Kızılay Şube Başkanı Mustafa Keskin, Tarım Bakanlığı Ziraat Yüksek Mühendisi Fehmi Kiraz ve Maliye Bakanlığı Aksaray Defterdarlığı Gelir Uzmanı Tuğrul Karacaer, MHP’den aday adayı olacak bürokratlar. MHP’ye na-zaran CHP’de hareketlilik daha az. En bilinen isimse YARSAV eski başkanlarından, Ömer Faruk Eminağa-oğlu. Hem yargıçlık görevinden hem de sendikadan istifa eden Eminağaoğlu, CHP’den aday adayı olaca-ğını ilk açıklayan isimlerden. HDP, hiç şüphesiz bu se-çimin en çok konuşulan partisi. Bürokrasiden olmasa da çok sayıda kişi ve kurumdan partiye talep var. An-kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, Mardin Artuklu Üniversitesi Öğ-retim Üyesi Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) eski yöneticilerinden Kemal Bülbül ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan

Yardımcısı Muharrem Erbey HDP’den aday adayı.

P O L İ S K O R K M A Z ’ I N K O R E L İ E Ş İ :

Türkiye’yi hırsızlardan daha çok seviyorum1

Polis Hakları Savunucuları Derneği tarafından, '17-25 Ar-

lık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası polislere yapılan hukuksuz-luklar ve ailelerin mağduriyetleri' konulu program düzenlendi. Prog-ramda konuşan Komiser Hüseyin Korkmaz'ın Güney Koreli eşi Leyla Korkmaz, "Güney Kore'de bir kara-kola bile girmeyen biri şimdi Türki-ye'de cezaevinde eşimi ziyarete gi-diyorum. Buna da şükrediyorum. İlk başlarda izin vermiyorlardı, yabancı muamelesi yapıyorlardı. Bir aya yakın izin verilmedi. Her hafta Bakanlıktan izin alarak görüşüyorum. Evli olmama rağmen yabancı muamelesi görüyo-rum. Ben yabancıyım ama hırsızlar-dan Türkiye'yi daha çok seviyorum." dedi. Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan'ın eşi Nazife Demirhan ise evlerini aramaya gelen polislerin kimin evini aradıklarını ve ne aradıklarını bilmediklerini söyledi.

Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleşen programa Polis Hakları Savunucuları Derneği Başkanı Fuat Çakmak, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Millet ve Adalet Partisi Eş Genel Başkanı İdris Naim Şahin, Demokratik Ge-lişim Partisi Genel Başkanı İdris Bal, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Masum Türker'in Başdanışmanı Uğur Güner, İzmir Bağımsız Milletvekili İlhan İşbilen, Milliyetçi Hareket Par-tisi Kütahya Milletvekili Alim Işık, polis aileleri ve çok sayıda davetli katıldı. Programda emniyet mensubu aileleri yaşadıkları mağduriyetleri ve başlarından geçen olayları anlattı. Em-niyet Müdürü Nazmi Ardıç tarafından yönetilen ilk panele Emniyet Müdürü Yurt Atayün'ün kızı Elif Atayün, Ko-miser Hüseyin Korkmaz'ın eşi Leyla Korkmaz, Emniyet Müdürü Hayatı Başdağ'ın eşi Hacer Başdağ katıldı.

Komiser Hüseyin Korkmaz'ın Güney Koreli eşi Leyla Korkmaz, Tür-kiyedeki ve Güney Kore'deki hayatını karşılaştırdı. Güney Kore'de karakola bile gitmediğini kaydeden Korkmaz, "Türkiye'de cezaevinde eşimi ziyarete gidiyorum. Buna da şükrediyorum. İlk başlarda izin vermiyorlardı, yabancı muamelesi yapıyorlardı. Bir aya yakın izin verilmedi. Her hafta bakanlıktan izin alarak görüşüyorum. Evli ola-mama rağmen yabancı muamelesi görüyorum. Ben yabancıyım ama hırsızlardan Türkiye'yi daha çok

seviyorum." şeklinde konuştu.

'ÇOCUĞUM BABASINI UNUTTU, ÖMRÜNÜN YARISINI BABASIZ GEÇİRDİ'Çocuğunun 1 yaşında olduğunu

hatırlatan Korkmaz, "Çocuğum baba-sını unuttu. Ömrünün yarısını babasız geçirdi. Kapalı görüşe gidiyoruz, ses gelmiyor. Telefonu kulağına verince telefona bakıyor. Eşim, 'O canım arkasında Dilruba'ya bakmak nasıl bir duygu biliyor musun? Sanki doğumda hastanede camın arkasında çaresiz bakmak gibi bir şey' diyor. 6 aydır bunu yaşıyoruz. Eşim 'biz yetişkin olduğumuz için bize sadece hasret düşüyor. Sabredebiliyoruz. Dilruba için öyle değil. Ben çok şey kaybettim. Onun baba deyişini duyamadım. Yürüyüşüne şahit olamadım. Aklım normal bir şey dese de kalıbım kabul etmiyor bu durumu' diyor." ifadelerini kullandı.

Korkmaz konuşmasına şöyle devam etti: "Eşim 17 Aralık'a bakıyor. Şu anda mali şubeden tutuklu 8 kişi var. Onlar da 25 Aralık dosyasından tutuklular. Sadece eşim 17 Aralık dosyası sorumlusu. İçerde olan herkes suçsuz ama eşim hem suçsuz hem de alakasız yerden yatıyor. 25 Aralık dosyasında eşimin imzası yok. Neden tutuklandığını da bilmiyoruz."

Programın ikinci panelini ise Emniyet Müdürü Yasin Topçu yö-netti. Topçu'nun yönettiği panele eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan'ın eşi Nazife Demirhan, Emniyet Müdürü Ömer Köse'nin eşi Esma Köse ve Emniyet Müdürü Os-man Açıkgöz'ün eşi Özlem Açıkgöz katıldı.

Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan'ın eşi Na-zife Demirhan operasyon sırasında başından geçen şu olayı anlattı: "Evimiz aranırken bir olay yaşamış-tım. 22 Temmuz gecesi operasyon başladığında televizyondan listeler yayımlanmaya başladı. Eşimin de ismi vardı. Bekliyoruz, gelen giden yok. Sabah oldu yine kimse gelmiyor. Eşim 'daha fazla beklemeyeceğim' dedi. Ben gideyim dedi. Bana da evde kalmamı, gelenlere yardımcı olmamı söyledi. Gittikten birkaç saat sonra geldiler, aramaya başladılar. Ben onlara yardımcı oldum bakmadıkları yerleri bile açıp gösterdim. Saklayacak hiçbir şeyimiz yoktu.

Page 36: Zamandk298 eg

36 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ36 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYAMÜSLÜMAN TETIĞI ÇEKTIĞINDE HABER OLUR

ABD yönetiminin nefret suçuna kurban giden üç Müslüman öğrenciye sahip çıkmaması İslam dünyasını ayağa kaldırdı. Medyanın ilgisizliği tepkiyi büyüttü. ‘Müslüman öldüğünde değil, tetiği çektiğinde haber olur’ kanaati pekişti.

MESUT ÇEVİKALP

1İslam dünyasını ayağa kaldıran kat-liam, ABD’nin Kuzey Carolina eya-

letine bağlı Chapel Hill kentinde 10 Şubat günü yerel saatle 17.15 sularında yaşandı. Çevresinde asabi ve takıntılı haliyle bilinen Craig Stephen Hicks, otopark konusunda tartıştığı komşusunun evine girip Deah Bereket (23) ile eşi Yusor Muhammed Ebu Salha (21) ve baldızı Razan Muhammed Ebu Salha’yı (19) başlarından vurarak kat-letti. Saldırının ardından olay yerinden kaçan zanlı Hicks (46), avukatının önerisi üzerine 20 saat sonra polise teslim oldu. Soğukkanlılıkla cinayeti itiraf etti. Cinayet kadar acıtan ‘ikiyüzlülük’ hali de Hicks’in teslim olması üzerine başladı.

Hicks, ilk ifadesinde katliamı ‘basit bir otopark tartışmasına’ dayandırdı. Saldırının ‘nefret suçu’, ‘İslamofobi’ kısmını örttü. Yerel polis birimi de soruşturma dosyasını ‘otopark tartışması’ üzerinden açtı. Zira yet-kililer, vakanın ‘terör saldırısı’, ‘nefret suçu’ kapsamına girmesi durumunda hukuki ve toplumsal sonuçlarının daha ağır olacağının farkındaydı. ABD yönetimi de olaya ‘adi vaka’ kapsamında yaklaştı. Ülkede 11 Eylül saldırıları sonrası ortaya çıkan, IŞİD terörüyle güçlenen ‘İslamofobi’ varlığını

deşifre etmeme gayretiydi aslında bu. Zira İslamofobi hastalığının tespiti yönetime mücadele yükümlülüğünü getirecekti! Bundan ötürü Washington katliamı çok gündeme taşımadı. Ana akım medya da bu duruşu benimsedi. Üç masum gencin ölümü flaş haber olarak bile yansımadı ekranlara! Hâlbuki medya son olaya kadar bu tür silahlı saldırıları hep ‘acil’ koduyla duyuruyordu.

Devlet ve medya görmezlikten gelse de Amerikalılar sosyal medyada yaşananın ‘nefret suçu’ olduğunu haykırdı. ‘#Chapel-HillShooting’ etiketi altında buluşan mil-yonlar ırkçılığı, katliamı, katliam karşısında sessizliğe bürünen yönetimi kınadı. Çarpıcı twitlerden birini Florida Barry Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halid Beydun attı: “Müslümanlar, ancak tetiği çektiklerinde haberlere çıkıyorlar, vurulduklarında değil. Chapel Hill cina-yetlerinin medyada yer almaması da bunu ispatlıyor.”

Öldürülenlerin Kuzey Carolina Üniver-sitesi’nden arkadaşı Fatima Zohra Hedadja da yönetimdeki olayı örtme hâlini eleştirdi: “Müslümanlara bir şey olduğunda gerçek nedenin dışında her zaman başka bir sebep söyleniyor. Burada da harika üç insanın ne-den öldürüldüğünü bilmiyoruz. Haberlere

bakıldığında da ulusal medyada çok fazla yer edinmedi.” Hedadja, birkaç ay önce evlenen arkadaşlarının yardımseverlikleriyle öne çıktıklarını anlattı: “Kötülükten uzak duran, tertemiz insanlardı. Diş hekimliği öğrencisi Deah, Türkiye’deki Suriyeli mülte-ciler için yardım kampanyası düzenledi. Bu yaz da Türkiye’ye giderek mülteci çocukların dişlerini tedavi etmeyi planlıyordu.”

Hâlbuki Hicks’in sosyal medya he-sapları ve mahalle sakinlerinin ifadeleri, saldırının temelinde İslam karşıtlığı, ırkçılık ve nefret suçunun yattığını gösterdi. Zira Hicks yakın geçmişe kadar sosyal medya üzerinden İslam’a, Müslümanlığa ağır hakaretlerde bulunuyordu. Amerika’da yaşayan Müslümanları açıktan hedefe alıyor, silahıyla pozlar veriyordu. İslam ve Müslümanlara karşı hıncının ağustosta Suriye’de IŞİD’e rehin düşen Amerikalı gazeteci James Foley’in katledilmesinden sonra iyice arttığı internet üzerinden yazdığı mesajlara bile yansımıştı. Patlamak için kıvılcım bekleyen dinamit gibiydi! Otopark tartışması o aradığı kıvılcım oldu.

Amerikalı Müslümanlar Başkan Oba-ma’nın 3 gün sonra verdiği taziyeyi samimi bulmadı. FBI’ın soruşturmaya 48 saat sonra başlaması umursamaz tavrın göstergesi oldu.

ABD, Erdoğan’a cevap verdiORHAN AKKURT NEW YORK, CİHAN

1ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Cumhurbaşkanı Tay-

yip Erdoğan’ın, Obama yönetiminin North Carolina’da 3 Müslüman gencin öldürülmesine sessiz kaldığı suçlama-sını kabul etmediklerini söyledi.

Günlük basın toplantısında konuyla ilgili soruya karşılık Psaki, “Kimse Dışişleri Bakanı’nın (John Kerry) ve bu binadakilerin bu haberleri görüp, ailelerin ve toplumun neler his-settiğine dair ne kadar insan olduğunu sorgulamasın.” dedi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “Düşüncelerimiz ve dualarımız, ölenlerin aileleri ve ar-kadaşlarıyla birliktedir.” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın ardın-dan yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Barack Obama ve öteki ABD’li üst düzey yetkilileri öldürülen Müslüman gençlerle ilgili sessiz kalmakla suçla-mıştı.

Page 37: Zamandk298 eg

37 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ37 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYA

Kerim Balcı

İşte dünya insanları!

Fena ve fani bir adamın, gazetenin namusu olan manşetini dikte etmek suretiyle iğfal ettiği Star şeysi –hep Nedim Hazar’ın benimkini bastıran üslubunun eseri bunlar, yoksa hayatta kullanacağım ifadeler değil– işte o Star şeysi pek hayırlı bir hizmet yapmış.

Kendi niyeti ne kadar şerir olursa olsun, benim dünyamda pek bir hora geçti. Basılı Star şeysinin –Ah Nedim abi ahh!– okurları belki görmediler. Web sitelerine yüksek çözü-nürlüklü, dünya haritası üzerinde, oklarla gösterilmiş, eğitim gönüllülerinin daha önce hangi ülkelerde görev yaptıkları bilgilerine kadar ayrıntılar bulunan bir infografik yüklemişler. Onların kasıtları bir örgüt izlenimi verip, başkanı da filan-cadır, hepsi de CIA operasyonudur falana getirmek. Fakat infografik benim pek bir işime yaradı. Şimdilik bilgisayarıma masaüstü resmi yaptım. İleride, Star şeysinin –Alacağın olsun Nedim abi!– attığı başlığı “İşte dünya insanları!” diye değiştirip, bastırıp, çerçeveletip daim göreceğim bir yere de asmayı düşünüyorum. Ömrüm boyu dua listemdir; beş vakit dualarımda anılacak 108 eğitim gönüllüsü kahraman, hem de renkli resimli, elan yaşamakta oldukları ülkeler de verilmiş. Harika! Star şeysi –A, alıştım birden!– lütfedip yağlı karton kâğıda bastırsın, paraya kıyıp alacağım bile.

İnfografikte adları yanlış yazılanlar alınmasın. Onların hepsini “fî külli enhâ’il-âlem ve fî külli nevâhi’l-hayat” ifadesiyle anıyoruz. Eğitim gönüllüsü ablalarım ve bacılarım da darılmasınlar. Eldeki malzeme bu. “Koskoca Milli İstih-barat Teşkilatı aylardır çalışıyor ve bir tek sözde imamları tespit edebilmiş. İmameler nerede be vicdansızlar!” diyerek kızmasınlar. Ataerkil bir toplumun evlatlarıyız hepimiz... Ben de zamanında merhum Hacı Kemal Erimez Ağabeyimin arkasından “Hizmetin Ağabeyleri” diye bir şiirimsi yazmıştım da ablalarım alınmıştı, “Bu Hizmet’in ablaları yok mu!” diye... Düzelecek, düzelecek...

İnfografik eksik de olsa çok şeyi özetliyor. Birincisi diyor ki, Osmanlı’ya nasip olmamış bir yaygınlığa kavuşmuş Hizmet’in eğitim gönüllüleri. Hani Hocaefendi’nin “ufkumu daraltıyor” diyerek kaldırttığı Osmanlı haritası var ya, onun yerine asılacak bir şey bu. Hatta, yine grafikteki bilgilere bakılırsa 160 ülkede 2600 eğitim müessesesi varmış. Keşke bir de kurumların haritasını yapsalar da onu da bunun yanına assam. Buna bakıp dua etsem, ona bakıp şükretsem...

Vicdanı tefessüh etmemiş herhangi bir Türkiyeliye, mem-leketin büyükelçiliğinin olmadığı ülkelerde bile okullar açan bu kahraman eğitim gönüllülerinin grafiğini göstersek tepkisi “Helal olsun onlara!” olacaktır.

Cemaat enaniyeti yapmıyorum. Allah sadece bize lütfetmiyor. Kur’an’ın lafzının ve tilavetinin kamu cihana öğretilmesiyle hususi olarak vazifelendirildiklerine inandı-ğım Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendi Hazretleri’nin talebeleri de 160 ülkede Kur’an kursları açtılar. Onları da daim dualarımda anıyorum, anıyoruz. Helal olsun onlara da! Star şeysi onların da grafiğini yapsın, onu da alıp duvarıma asmazsam namerdim!

İnsanı üzen, memleketimizin MİT’inin neredeyse bütün işlerini bırakıp eğitim gönüllülerinin peşine düşmesine rağmen sağlıklı bir liste hazırlayamamış olması. Yahu bir cemaatin Facebook sayfalarından kolaylıkla derlenebilecek gönüllüler listesini yanlış hazırlayan MİT, gerçekten örgüt olan yapılara nasıl nüfuz edecek? Yakın coğrafyamızda saha hakimiyetini nasıl temin edeceğiz? İnfografiğin sağına soluna yerleştirilmiş ifadeler Püff’ü birkaç ay idare edecek malzeme sağlayacak türden. Yahu sırf denemek için Google Efendi’ye sordum oradaki bilgiler bile daha güncel ve daha doğru... Hakan Fidan siyasete girmek için istifa etmiş olmasaydı, bu beceriksizlik yüzünden istifasını istemek gerekirdi!

Yine de gönüllerimize, “Elhamdülillah, dünyanın her yerine gitmiş eğitim gönüllüsü arkadaşlar,” inşirahını serptiği için müteşekkirim bu grafiği hazırlayanlara. Henüz gidileme-miş ülkelerin listesini de bi zahmet geçseler de oralara gidecek gönüllülere iştiyak [email protected]

Ukrayna krizinde Türkiye’nin sıfırlanan özgül ağırlığıFARUK AKKAN MOSKOVA

1İzlediği politikalarla hem Batı’da hem Do-ğu’da yıldızının parladığı dönemde bölgesel

sorunların çözümü için kapısı çalınan Türkiye, Karadeniz komşusu Ukrayna’daki krizde devre dışı kaldı. Ankara, ciddi sorunlarla karşı karşıya olan Kırım Tatarları konusunda da herhangi bir inisiyatif geliştiremedi.

Türkiye’nin Karadeniz komşusu Ukrayna’da bir yıla yakın süredir Soğuk Savaş dönemlerini aratmayan bir kriz yaşanıyor. 2008’de Gürcistan savaşında Kremlin’e ilk gelen lider olan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, aldığı inisiya-tifle tüm Kafkaslar’da barışın kurucusu olmaya çalışmıştı. Aradan geçen 7 yılda Türkiye’nin yanlış dış politikaları ile sıfırlanan özgül ağırlığı Ukrayna krizinde bir kez daha su yüzüne çıktı. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri ve Kazakistan son bir hafta içinde yoğun diplomasi trafiği geliştirdi. Aleksandr Luka-şenko’nun cumhurbaşkanı olduğu Belarus’a gelen Almanya ve Fransa liderleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile 18 saat süren tarihi zirve sonunda ateşkes anlaşmasına imza attı. Baş döndüren bu yoğun diplomasi trafiğinde kimsenin aklına, “Bu konuda Ankara ne düşünür?” sorusu ise gelmedi.

İran nükleer sorununda ve Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk girişimi, Ermenistan-Azer-baycan krizinin çözümüne yönelik atılan adımlar Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefleri ile eşzamanlı gelişti. Batı ve Ortadoğu ile sağlıklı ilişkiler kurabilen Ankara, Kuzey komşuları tarafından da takdirle karşılandı ve stratejik ortaklık boyutunda ilişkilerin geliştirilmesi için çaba sarf edildi. Ancak son yıllarda Mısır, Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleri ile kavgalı, Brüksel’den uzaklaş-mış, ABD ile iç siyasi hesapları yüzünden limoni ilişkilere sahip Ankara’nın Rusya’daki ağırlığının da hafiflemesi kaçınılmaz. Moskova’nın Ukrayna krizi nedeni ile iplerin kopma noktasına geldiği Batı’ya laf

çakan bir Türkiye’yi konjonktür gereği dışlamaması olağan. Moskova-Ankara hattında karşılıklı güvene dayanan ilişkiler Arap Baharı ve Suriye krizinde kırılma yaşadı. Rusya, Ortadoğu’da radikal unsur-ların güçlenmesinde Ankara’nın parmağı olduğunu düşünüyor.

Ukrayna’da gerçekleşen devrimin hemen ardından dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davu-toğlu’nun Kiev’e giderek yeni yönetimle görüşmelerde bulunması Moskova’da tepkilere neden oldu. Rus basını Mısır’da yapılan darbeye tepki gösteren Ankara’nın Ukrayna’da aynı yakla-şımı göstermemesini eleştirdi. Geçen yıl Malezya Havayolları’na ait yolcu uçağının düşürülmesi ola-yında Erdoğan’ın yaptığı “Ukrayna hava sahasında Malezya uçağı, maalesef Rusya tarafından füze ile vurularak indirildi…” açıklamaları da Kremlin’de not edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı delil sunmadan yapılan açıklamalar konusunda uyarıda bulundu. Rusya, Montrö Anlaşması’nın ihlal edilerek NATO gemilerinin Karadeniz’e giriş yaptığı konusunda da Ankara’ya endişelerini iletti. Batılı ülkelerin uyguladığı yaptırımlara Türkiye’nin katılmaması ise memnuniyetle karşılandı.

Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını sözlü olarak kınayan Ankara, Kırım Tatarları konusunda da herhangi bir inisiyatif geliştiremedi. Tatarlar, Ankara’dan uzun yıllar çektikleri acıyı dindirecek makul politikalar geliştirilmesine katkı sağlamasını bekliyor.

Ateşkese saatler kala çatışmaUkrayna’da ateşkesin yürürlüğe girmesine

saatler kala Kiev ve Rusya yanlısı ayrılıkçı milis-lerden sert açıklamalar geldi. Ukrayna lideri Petro Poroşenko, ateşkese uyulmaması durumunda ülke genelinde sıkıyönetim ilan edileceğini açıkladı. Milisler ise ateşkese uyacaklarını ancak saldırı olması durumunda karşılık vereceklerini söyledi. Çatışmaların sürdüğü Doğu Ukrayna’da son 24 saat içinde 7 asker öldü.

Page 38: Zamandk298 eg

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Türk müziğinin efsane isimlerinden Müzeyyen Senar geçen hafta (8 Şubat) 97 yaşında vefat etti. Senar, kısmi felç geçirdiği için uzun süredir yürüyemiyor ve konuşamıyordu. Sanatçı, Bebek Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda

defnedildi. Türk musikisine yeni bir soluk getiren Senar İstanbul Radyosu’nda söylediği şarkılarla adını geniş kitlelere duyurmuştu. Senar’ın yeteneği, Türk sanat müziğinin büyük hayranı Mustafa Kemal Atatürk’ün de ilgisini çekti ve sanatçı birçok kez

onun huzurunda şarkı okudu. 1938’de Ankara Radyosu’nun ilk yayınlarına katıldı. Türkiye’nin ünlü gazinolarında yaptığı başarılı sahne programları ve plak çalışmalarıyla Türk musikisine yeni bir soluk getirdi. Senar, 1998’de devlet sanatçısı seçildi.

Dillerde nağme adın

Page 39: Zamandk298 eg

39 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

Ali Ünal

39 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

Selçuk Gültaşlı

Avrupa müezzinliğine adaylığımı açıklıyorum

Bülent Keneş’ten öğrendiğim tabirle Star şeysinin “Dünya imamları”nı manşet yaptığı haberini alınca tatlı bir heyecana kapıldım. Erdoğan’ın ‘tak-şak’ mevkuteleri 17 Aralık’tan bu yana yayınladıkları yüzlerce imam listesine beni bir türlü layık görmüyorlardı. Şanım şöhretim mahdut kalıyor, istediğim kitlelere açılamıyor, üç-beş okur mektubu, birkaç tweette teselli arıyordum.

Enaniyetimi okşayan ilk heyecan dalgasının beni esir alması Erdoğan’ın Latin Amerika yolunda yaptığı açıklamalarla oldu. “Türkiye’deki şehir imamları açıklandı ve bunların hepsi birden kaçıverdi. Yakında belki de ülkelerin imamları açıklanacak. Ül-kelerin imamlarının açıklanmasıyla birlikte uluslararası camiada bakalım neler olacak.” dediğinde bir hissiyatım oluştu, tabii. Yine de bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim.

Hemen ertesi gün listenin mezkur gazetede yayımlandığını duyunca bir koşu en yakın bilgisayara ulaştım. İnternet zayıf olduğu için yavaş yavaş gelen birinci sayfayı önce padişah resimlerinin süslediği Osmanlı Devleti Soyağacı’na benzettim. Sayfa netleştikçe dünya ‘imamlarının’ mübarek çehreleri seçilir olmaya başladı. Heyecanım katlanırken fotoğrafları bir çırpıda taradım. Bir daha taradım. Daha da teferruatlı iç sayfadaki habere sakladım ümidimi. Zaytung Bey’in tespitiyle ‘üzerine güneş batmayan cemaat’ şemasına dikkatle attığım hızlı nazar neticesiz kaldı. İnsan en azından Andorra ya da ne bileyim Lihtenş-tayn imamlığına layık görmez mi?

Halbuki daha kasımda utanarak sıkılarak Avrupa imamlığına adaylığımı açıklamıştım. İktidar medyasının ‘Almanya imamı’ ilan ettiği Alman Cumhurbaşkanı Gauck’un en korktuğum rakibim olduğunu, büyük tecrübesinin gözümü korkuttuğunu ama yine de centilmence mücadele edeceğimi beyan etmiştim. Adaylığımı açıklamamın hemen ardından çok sayıda destek almış, cemaatin ağır topları ‘oyumuz sana’ yollu mesajlar bile göndermişti. Ümitlenmiştim.

İnkisar-ı kalp ile dış haberler sayfamızın görünmez kahramanlarından Namık Kemal Parlak’ı aradım. ‘Listede kendimi göremedim’ diyecek oldum. Şu cevabı verdi: “Abi merak etmeyin, yakında ‘17 Aralık darbesi sonrası kurulacak hükümetin bakanlar listesini ele geçirdik’ diye haberler çıkar. Orada AB Bakanı olarak isminizi görebiliriz…” Olur mu olmaz mı derken şunu ilave etti: “Haberde şöyle bir cümle de muhtemel: ‘frapan’ kod adlı Zaman Brüksel Temsilcisi, Avrupa Birliği kurumlarında, bilhassa Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye aleyhtarı lobinin odağıydı. Akıcı İngilizcesi, mütebessim çehresinin ardına gizlediği hain planları ile Komisyon’da ve Avrupa Parlamentosu’nda Yeni Türkiye’den habersiz birçoklarının beynini ifsad edip, raporlara tesir ediyordu. Türkiye raporlarına ait taslak metinlerin bilgisayarından çıkması da S.G.’nin nasıl bir hıyanet içinde olduğunu hiçbir delile gerek kalmaksızın ortaya koydu.”

Bu muhavereden sonra Erdo-ğan’ın Meksika Devlet Başkanı Nieto’ya Meksika imamının ismini verdiği haberlerini okudum. Rahmetli Özal yurtdışı gezilerinde Türk işadamları için yatırım avcılığı yapardı, Erdoğan bu gezileri paralel avcılığına çevirdi diye aklımdan geçirirken bir de üstadımız Ahmet Turan Alkan Hocamızı arayayım dedim.

O belki başka bir açılım getirebilirdi. Haberi henüz görmemişti. İlk sorusu ‘Sen var mısın?’ oldu. Listede olmadığımı, üzüldüğümü söyleyince, ‘Üzülme, çalış seni de imam yapalım. Şimdilik bir müezzinlik ayarlayalım sana.’ dedi. Kısa bir tereddütten sonra biraz da kerhen, ‘İyi olur hocam ama muvakkaten olsun. Gözüm imamlıkta.’ diye haddimi aşan bir karşılık verdim. ‘Şimdilik dişini sık, bakarız duruma.’ diye kapıyı açık bıraktı. Hocamın beni ilzam etmesi üzerine, imamlığa liya-kat kesbedemediğimi, bu yüzden şimdilik hedefi küçülterek Avrupa müezzinliğine adaylığımı açıklamanın uygun olacağına hükmettim.

Felah ve necat bulamayız!ALİ BULAÇ

Yaklaşık yarım asırdır fikir hayatı içinde-yim, yazıyorum, konuşuyorum. Anladım ki hayat hakiki öğretmendir.

Yıllardır zihnimi meşgul eden bir soru-nun cevabını son bir senede buldum. Soru şu: Neden Müslümanlar, kitaplarında yer alan hükümlere göre hayatlarını kurmu-yorlar, neden ihtilafa düştüklerinde İslami hükümlere göre ihtilaflarını çözemiyorlar?

Yaşadığımız hayat pratiklerinden çıkar-dığım sonuç şu: Müslümanlar bilgilerini teorik (nazari) seviyede tutuyorlar, imana dönüştürmüyorlar. Bilgi ile iman arasında yakın ilişki var. Zira iman, kendisinden emin olduğumuz bilgidir. Bu bilgi hem bize muh-taç olduğumuz hakikat ve doğruluk konu-sunda yol gösterir, hem bizi varlık âleminde güvenli (emin) kılar.Biz Müslümanlar belli bir bilgiye ve bilginin emniyetine sahibiz, ancak bu bilgiyi imana dönüştürmüyoruz. İmana dönüşmemiş bilgi amellerimize yansımıyor, kesin olarak aramızda barış ve emniyeti sağlayarak ilahi hükümler hayat pratikleri-

mizde tezahür etmiyor. Bu, bir yönüyle sigara paketinin üzerinde “Sağlığa zararlıdır, ölüme yol açar” yazısını okuduğu halde, sigara içmeye devam eden tiryakinin çelişkisine benzer. Esasında bilerek yanlış, hatalı ve haksız bir davranışı yapmak cahiliyedir. Maalesef biz Müslümanlar rahmetli Seyyid Kutup ve Muhammed Kutup’un dedikleri gibi “cahiliye çağı” içindeyiz. Pekiyi, bilgiyi imana dönüştürmek ve imanı amellerde tezahür ettirmek için ne yapmak lazım? Önemini inkâr etmemekle beraber, asıl konunun teorik bilgiyle yetinmek olmayıp bilginin pratiğe temel teşkil etmemesinde yattığını düşünüyorum. Bir yılı aşkın zaman-dır yaşadığımız Hizmet-Hükümet kavgası üzerinde düşünüyorum ve diyorum ki “Bir kumpasa veya haksızlığa maruz kaldığını iddia eden” biri –bu biri her iki taraf olabilir-, eğer İslamî hükümlere göre kendini savuna-cak olursa ne yapmalı?

Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (sas), böylesi durumlarda genel prensipler vaz’e-derler, prensiplerin vaz’ı da emir sigalarıyla gelir. Mesela bunların başında şunlar gelir: a)

Adaletle hükmedin, ma’rufu em-redin, münkerden sakındırın; b) Anneniz-babanız, en yakınlarınız aleyhinde olsa bile adaleti ayakta tutanlar olun; c) Suçlar şahsidir, kolektif ceza vermeye kalkışmayın; d) Birinin suçu sabit olsa da ceza verirken intikamcı davranmayın.

Kur’an-ı Kerim adaletle ve ma’rufla hare-ket etmeyi emreder ama adaleti ve ma’rufu, münkeri tarif etmez, prensipler vaz’eder. Çünkü adalet olayın zuhuru anında ortaya çıkar. Bir baba ikiz çocuklarından birine 50 TL., öbürüne 25 TL. harçlık verirse; bir anne kahvaltıda iki çocuğundan birine bir yumurta verip diğerini mahrum bırakırsa adaletsiz davranmış olur.

Adalet fıtridir, kitaplardan öğrenilmez. Mesela geçmişte siyasi partiler kapatıl-dıklarında şöyle diyorduk: Yasalara göre bir partili suç işlemişse, suçun cezasını o şahıs çeksin, neden partiyi kapatıp bütün partilileri ve seçmenini cezalandırıyorsunuz? Şike davasında Sayın Erdoğan şöyle itiraz ediyordu: “Kişilerle kurumlar birbirinden ayrılmalı. Başkanının ve diğer üyelerinin

karıştığı işler dolayısıyla bir futbol kulübünün ve milyonlarca tarafta-rının cezalandırılması haksızlıktır.” Bu eleştiri doğruydu, bugün için de

doğrudur.Pekiyi, şimdi bakalım: “İspatsız itham”

yolunu kullanarak koca bir devletin bilu-mum mekanizmalarını harekete geçirenler, -velev ki iddialarında haklı iseler de- hasım seçtiklerine böyle mi davranıyorlar? Yukarıda saydığımız dört temel prensipten birine dahi riayet edilmiyor! Değil adaletle hükmetmek, bir yanardağ gibi lav püskürten kin ve husumetle hasım bütün varlığıyla –okulu, finans kuruluşu, medyası, ticareti, dünyanın ücra köşesindeki elemanıyla- imha edilmek isteniyor. Bilgi imana dönüşmedikçe, iman amellerde tezahür etmedikçe felah ve necat bulmamız mümkün mü? Bu, tam da Efen-dimiz (sas)’in “Kur’an okuyacaklar ancak boğazlarından aşağı inmeyecek” buyurduğu durumdur. Bunun sonu büyük hüsrandır. Bilelim!

Gelin hepimiz bu evrensel ve ebedi pren-siplere teslim olup, hakkımız öyle arayalım.

Dördüncü dönem ve Türkiye’yi bekleyen

Bütün boyutlarıyla üzerinde her bakımdan çalışmalar yapmayı gerektiren ve ileride de yapılacak bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde, ülkeyi saran ahlâk ve karakter tefessühünü, küçük, günlük ve hasis menfaatlerin nasıl ahlâkî değerlere tercih edilebildiğini, ayrıca, nasıl bir toplumsal hafıza malûlü olduğumuzu acı acı müşahede ediyoruz.

Hz. Bediüzzaman’ın çok önemli iki tesbiti vardır. Biri, 1930’ların başında ülkede İslâm adına bir ferec beklenti-sinin gerçekleşmemesi karşısında şu açıklamayı yapar: “Evet, ufukta emareleri belirmiş bir ferec vardı; fakat camilere bid’atlar girdiği ve halk, Din’e ve kendi-sine en büyük düşmanlık yapanları, on-larda gördüğü tek bir iyilikle affediverdiği için kaldırıldı.” Bediüzzaman’ın, Türkiye daha 10 yıllık periyotlara girmeden çok önce, İbrahim Sûresi’nin 5’inci âyetine dayalı olarak yaptığı bir diğer tesbiti ise şudur: “Zavallı millet! 10 yılda bir başına gelenlerden ders almaz, her 10 yılda bir aynı musibetlere maruz kalır.” Hz. Üstad’ın iki tesbitinin de temelinde şu gerçek var: Millet olarak, feraset ve basiretten, dolayısıyla, “Mü’minin ferasetinden korkun; çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.” hadis-i şerifinde ifade buyrulan feraset ve basireti kazandıracak seviyede imandan mahrumuz.

İçinde yaşadığımız dönem, tek parti iktidarının daha fazla sürdürülemeyeceği gerçeği karşısında sistemin, sağ tabana dayanarak sürdürülmesi sürecinin dördüncü dönemidir. Bu süreçte bazıları itibariyle itikadî, bazıları itibariyle amelî nifaktır halkın feraset ve basiretini örten; imanındaki İlâhî nuru alıp götüren; günlük basit ve hasis menfaatleri ahlâkın önüne geçiren. Bu sürecin ilk üç devresi (1950,1960, 1961,1971,1980, 1980,1991,1997,2002) yüksek enflasyon, anarşi, terör ve siyasî ve ekonomik krizler eşliğinde darbelerle bitti ve her bir kriz ve darbe, ülkemize çok pahalıya maloldu. Merhum Menderes, 1959’da olsun istifa

ile muhalefete çekilebilseydi; 1980 öncesi siyaset anarşi, ekonomik sıkıntı, toplum içi gerginlikler karşısında ve bir türlü netice vermeyen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak bir tavır ortaya koyabilseydi; adım adım geliyorum diyen 28 Şubat darbesi öncesi, 1994’te Hoca-efendi’nin başlattığı ve toplumun bütün kesimlerini kucaklayıcı hoşgörü diyalog fırsatı iyi değerlendirilebilse ve yeterli siyasî basiret gösterilebilseydi, her bir dönemi bitiren büyük krizler ve darbeler yaşanmayabilirdi. Bediüzzaman’ın mil-letin yaşadıklarından ders alamamasına, hafızasızlığına, feraset ve basiretsizliğine bağladığı periyotların içinde yaşadığımız dördüncüsü için ise 30 Mart belediye ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir fırsattı. Ne yazık ki, bu fırsatların heba edilmiş olması bir yana, bu periyot, ağırlaşarak ve arkasında ağır bir enkaz bırakma yolunda devam ediyor. Bir yanda adalet tamamen rafa kalkmış ve hukuk adına umursamazca cinayetler işleniyor; diğer tarafta, Din’e, ülkeye ve insanlığa dupduru hizmetten başka bir “suçu” olmayan bir cemaat hukuksuzluklarla, yalanlar ve iftiralarla bitirilmeye çalışılıyor; bir diğer yandan, ahlâkî tefessüh ve çöküntü, katlanarak sürüyor; bütün bu olup bitenler karşısında sesleri çıkması gerekenler ise, bırakın seslerini çıkarmayı, olup bitenlere destek oluyor. Dolayısıyla bu dördüncü dönem, bu ülkeye ve halka, daha önce ödediği bedellerden çok daha büyüğünü ödetmeye aday. Bu atmosferde, insanlık tarihinin sırt çatlatan yükünü üzerinde taşıyan ve en kritik bir eşikte bulunan Hizmet’in mensuplarına ise müsbet ha-reketle hizmetlerini katlayarak sürdürme ve Allah’a dua dua yalvarma düşüyor. Onlar bunu yapabildikleri zaman Türkiye, ödeyeceği ağır bedelle birlikte, 70 yıla yakındır içinde süründüğü nifak cenderesinden inşallah çıkacak ve güzel bir bahara uyanacaktır.

Page 40: Zamandk298 eg

40 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ40 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

SYRIZA’nın zaferi: Avrupa Birliği için temel bir sorunDIDIER BILLION*

1Yunan radikal sol partisi SYRIZA’nın seçim zaferi ve lideri Alexis Çipras’ın

başbakanlık görevini alması Avrupa Birli-ği’nin kırılgan dengeleri için önemli bir siyasi gelişme oldu.

Bu zafer, öncelikle yıllardan beri kendi-sine dayatılan insanlık dışı kemer sıkma po-litikasına artık tahammül edemeyen Yunan halkının isyanını ortaya koyuyor. Avrupa’nın her yerinde siyasi ve ekonomik dünyanın liderlerini bölen kriz, SYRIZA’yı iktidara ta-şımaya hizmet etti. Devletlerin kamu borçları desteklenebilir ve meşru mudur? Kemer sıkma politikası mı yoksa Obama’nın yaptığı gibi ekonomik atılım politikası mı gerekli? SYRIZA’nın sunduğu çözümler, sınırsız bir kemer sıkma politikasının savunucusu olan Angela Merkel tarafından yönlendirilen Avrupa liderlerinin bir bölümünden güçlü tepkiler gelmesine sebep oldu.

LİBERAL AVRUPA’YA KARŞI SOSYAL AVRUPAYeni Yunan hükümeti, Avrupa Komis-

yonu, Avrupa Merkez Bankası, Uluslararası Para Fonu’nun oluşturduğu Troyka tara-fından kendilerine dikte edilen ve ülkeyi toplumsal çöküşe götüren 324 milyar Euro’ya ulaşmış olan kamu borcunun bir bölümünün yeniden değerlendirilmesini talep ederek aşırı kemer sıkmaya dayalı ekonomik programları tartışmaya açmak istiyor. Diğer taraftan yeni hükümet işten atılmış memurların yeniden işe alınması, asgari ücretin artırılması, en yoksul hanelere yardımı öngören geniş kapsamlı bir atılım politikasını ve özellikle Pire Limanı gibi simgesel önemi de olan özelleştirmelere son vermeyi hedefliyor. Dolayısıyla yeni yazılan senaryo Liberal Avrupa’ya karşı Sosyal Avrupa’dır.

Yunanistan’ın yeni yöneticileri, üye devletlere bütçe ve vergi konusunda ağır zorunluluklar empoze eden Euro alanı içinde kalarak programlarını kabul ettirmeye çalışacak. Buna direnişler güçlü olacak gibi görünüyor. Almanya, Yunan taleplerini kabul etmek istemiyor. Bunu sadece Yunanistan’ın kamu borçlarının iptali ya da azaltmasının olumsuz ekonomik etkisi olacağı için değil; özellikle Berlin’in bu konuda teslim olma-sının Pandora’nın kutusunu açacağından, hemen ardından İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya’nın borçlarının da yeniden yapılan-dırılmasının dayatılacağı için istemiyor.

Alexis Çipras ve hükümeti, stratejile-rinin çok önemli bir siyasi risk taşıdığını gayet iyi biliyor. Eğer programlarına ve seçim kampanyaları sırasında verdikleri sözlere bağlı kalmak istiyorlarsa, yeni Maliye bakanı

Yannis Varufakis’in pazarlık yapmayı iste-mediğini açıkladığı, Troyka karşısında hiçbir tavizi kabul edemezler. Sorun büyük. Eğer Yunan hükümeti borç ya da kemer sıkma sorunu karşısında gerilerse sadece ulus-lararası finans örgütleri tarafından ezilmiş olmakla kalmayacak, kendisine ülkeye diz çöktüren toplumsal ve siyasal krizi çözmeleri için destek verenler, verdikleri desteği hemen geri çekeceklerdir.

YENİ YUNAN HÜKÜMETİ TESLİM OLACAK MI?Bu sebeple, Avrupa Merkez Bankası’nın

4 Şubat’ta Yunan bankalarına sağladığı finansman olanaklarını askıya alması son derece kaygı verici. Bu karar yeni Yunan hükümetinin açıklama ve kararlarına oto-riter bir tepki ve Atina’ya angajmanlarını anımsatmak için radikal bir yol oldu. Diğer bir deyişle, Alexis Çipras’ın kemer sıkma politikasına son vermesinde, Avrupa Mer-kez Bankası’nın filli olarak yeniden finanse etmeyi yasakladığı Yunan bankalarına dönük

finansal akışı kesmeye karar vermesi etkili oldu. Bu karar kesinlikle siyasi ve sonuçları ağır bir karar. Sadece Yunanistan’a karşı finans piyasalarından spekülatif bir dalga oluşturmayacak. Aynı zamanda Yunan halkını sarsacak ve ülke bankalarında panik rüzgârı da estirecektir.

Siyasi bir tedbir almak gerekiyor. Aslında birçok alanda Avrupa kararlarının oybirliği ile alındığını biliyoruz. Bu anlamda Atina da bir baskı gücüne sahiptir. Yunan hükümeti birçok Avrupa Birliği dosyası konusunda en-gelleyici olabilir. Kamu Gücü ve İdari Reform Bakanı Yorgo Katrugkalos’un, Yunanistan’ın hiçbir zaman serbest ticaret antlaşmasını onaylamayacağını ifade ettiği Atlantik-Aşırı Proje hakkındaki görüşmelerde olduğu gibi, kendisi için temel önemde görünen konularda, yeni bir güç dengesi dayatabilir.

Yunan hükümeti çatışmaya mı yönele-cek, teslim olmak zorunda mı kalacak? Konu önemli. Sorgulanabilecek olan, sadece Av-rupa Birliği’nin liberal ekonomik dogmaları empoze etmesi değil ama Euro’nun devam-

lılığıdır. Tek para birimi, zenginliğin Kuzey Avrupa’da en üst düzeyde kutuplaşmasına ve Güney Avrupa’da da az gelişmişliğe sebep oluyor. En zenginlerden en yoksullara ekonomik ve finansal transferlerde gerçek bir dayanışmacı paylaşımın yokluğunda ortak paranın yaşayabilmesi riske girmektedir. Brüksel’in yöneticileri zaman kazanmaya çalışabilirler ama Almanya’nın ödemek istemeği bir zaman gelecektir. Sıkıntı içinde olan devletlerin rekabet gücünü yeniden oluşturmalarını sağlamak için, Euro-drahmi, Euro-frank, Euro-liret gibi ulusal alt birimler oluşturmak gerekmeyecek midir?

Bu sorunlar bugünün sorunları değil. Şimdi açıkça ortaya çıkan durum, SYRI-ZA’nın zaferini, son yıllardaki ekonomik ve siyasi kriz bahane edilerek gündeme alınma-yan Avrupa Birliği’nin geleceği hakkındaki tartışmaları tekrar gündeme getirmiştir. Avrupa Birliği’nin geleceği için gerçeklerle yüzleşmenin zamanı geldi.

*PARİS ULUSLARARASI VE STRATEJİK İLİŞKİLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ

Page 41: Zamandk298 eg

41 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM41

Ağzını topla!Hani bir türkü vardır; der ki “Sandık üstünde

sandık/Aman efeler yandık/Düşünmeden söz verdik/Biz sizi bir adam sandık.” Aylardır pelesenk oldu dilime bu mısralar. Derin bir hayal kırıklığı içinde söylendiği aşikâr bir nağme ile bugünkü Türkiye manzarası ne kadar da örtüşüyor!

Adam sandık! Boyuna posuna baktık; aldandık. İslamî duyarlılığı var diye düşündük; öyle bir hava veriyordu kendine zira. İnsanî bir yaklaşımı var diye tasavvur ettik; öyle bir kanaat oluşturmaya yönelik davranışları vardı çünkü. Delikanlı gibi duruyordu, hasbî görünüyordu, samimi pozlar veriyordu.

Sonra bir uğursuz rüzgâr esti sağdan soldan. Fitne ateşini kızıştırdı dört bir taraftan. Maskeler düştü bir anda. Görüldü ki bazılarının içinde ne sevgi varmış ne saygı. Onca zamandır içinde sakladığı, bir vesile üreterek üstüne abandığı kocaman bir benlik davasıymış.

Sapır sapır dökülmeye başladı koca koca adamlar. Sonra toy delikanlılar... Kendini bu denli seven, nasıl oldu da başkasını sevebilirdi ki! Kendine bu derecede hayran, hiç mümkün müydü bir başkasının yaptığı güzel işleri takdir edebilsin. Kendine adeta tapınan, nasıl olacaktı da egosu dışında bir ölçü bulup insanlara hakikati haykırabilecekti.

Şimdi her gün yeni hakaretler üretiliyor, yeni ifti-ralara başvuruluyor. Edep çoktan rafa kalktı. Kendine ilim adamı süsü verip onca yıldır entelektüel birikim edasıyla dolaşanlar sokak ağzıyla konuşuyor, kof kabadayılık taslamayı yiğitlik sanıyor. Meğer kravatlı ve şatafatlı urbaların altında sokak serserilerini bile utandıracak derecede bir cehalet gizliymiş. Bir niza’ sonrası bazılarında ortaya çıkan gerçek mahiyet keşke sadece kendi çaplarının göstergesi olsaydı! Keşke temsil ettiklerini iddia ettikleri; ancak nezaket ve nezaheti itibarıyla erişemedikleri o çileli davaya zarar vermemiş olsalardı!

Ey sevgili okur! Ey güzel Türkiye!Şahit olduk ki çapsızlık hiçbir zaman bu kadar

yaygınlık kazanmadı, kitleler üzerine tahakküm kurmadı. Milyonlarca insanın huzurunda insanlara hakaret savuranlar, şartların eşit olmadığını zoraki canlı yayınlarla yapılan suçlamaların aynı şartlarda cevaplanamayacağını biliyor. Bu yüzden –Allah’ı ve ahireti de hesaba katmadan- en ağır itham-larda bulunmaya; gıybet, iftira, yalan gibi en büyük günahları defalarca işlemeye devam ediyor. Aynı imkân içinde, aynı ortamda muhataplarına iki kelam edebilirler mi? Alacakları somut cevaplarla rezil olacaklarını bilmiyorlar mı? Gazete sütunlarında, TV ekranlarında, miting meydanlarında mütemadiyen hakaret savuranlara, en azından kendi namıma, derim ki: “Ağzını topla!”

Evet; ağzını topla ey çapsız küfürbaz köşe yazarı! Ağzını topla kendi ayıplarını kapatabilmek için baş-kasına iftira eden siyaset erbabı! Ağzını topla! Dostça, kardeşçe, delikanlıca söylüyorum: İnsanların hakkına tecavüz ediyorsunuz, gerçek dışı beyanlarla suizan dalgası oluşturuyorsunuz, kafanızdan uydurduğunuz senaryolarla masum insanlara iftirada bulunuyorsu-nuz…

İnsanların emeğine göz dikersiniz de, âh almaksı-zın bu dünyadan şen-şakrak göçüp gidebilir misiniz! Hayatında karınca ezmemiş insanlara katil muamelesi yapar da, onlardan helallik almadan kabre huzur içinde gireceğinizi mi sanırsınız! Uydurma isnatlarla davalar açıp insanları zindanlara doldurunca; mazlum âhının tutmayacağını sanarak başınızı yastığa huzur içinde koyacağınıza mı inanırsınız!..

Kaleminden her gün kan damlayan adam! Ağzın-dan her gün yalan ve iftira saçan adam! Şeytanın bile aklına gelmeyecek kirli iddiaları milyonların huzurunda telaffuz eden adam! Ağzını topla!

O ağızla tarihin altın yapraklarına yâd-ı cemil olacak bir şerh düşemezsin. O ağızla dünyada hayırla yâd edilemezsin. O ağızla düğüne gider gibi kabre yürü-yemezsin. O ağızla kabir meleklerinin suallerine cevap veremezsin. O ağızla mahşer günü yakanı mazlumların

elinden kurtaramazsın!..Kim olursan ol, hangi partinin neyi olursan ol, hangi

cemiyetin/cemaatin ferdi olursan ol; insanlara hakaret etme, onlar hakkında iftirada bulunma hakkın yok!

Ya zulüm? Onun varlığına dair sorunun cevabını ancak mazlum verir. Hiçbir zalim, kendini zalim ola-rak görmez. Bütün zalimlerin haklı gerekçeleri vardır

kendince. Ortada bir zulmün olup olmadığına karar verecek kişi(ler) kendilerine zulüm yapıldığını düşü-nenlerdir. İşte o mazlumlar, toplumun bütün kesimleri, ortada Yezid’lere yakışan bir zülüm olduğuna inanıyor. “Yok, biz çok adiliz” demek yetmez; toparlanmak, nefis muhasebesi yapmak gerekir.

Toparlanmanın ilk adımı ağzını toplamaktır. Ağzını topla ey zalim! Bu ağızla bu ülkeye huzur vermiyorsun; veremezsin de! Çünkü ne insanîdir bu üslubun ne İslamî!

Yüzde 50 neden nefret ediyor?Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın geçenlerde

söylediği sözleri tarihe emanet etmek, yapılacak ilmî çalışmalara kaynak göstermek gerekiyor. Ne diyordu Arınç: “Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50 nefret söylemine dönüyor. Bu bizim yüzde 50 oy almamıza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir.”

Arınç yukarıdaki çarpıcı sözlerini sokaktaki göz-lemine dayandırıyor. Eskiden sokağa çıktıklarında taraftarların sevgisine rastladıklarını, muhaliflerinin saygı duyduğunu naklediyor. Peki ya şimdi? “Şimdi bir nefretle bakış seziyorum” diyor Başbakan Yardımcısı.

Çok doğru tespitler!Bu karamsar tablo sebep midir sonuç mu? Kesin-

likle sonuç! Sebeplerini özellikle Tayyip Erdoğan'ın başvurduğu keskin dilde aramak gerekiyor. Maalesef Tayyip Bey kendine fanatikçe bağlı küçük bir zümre dışında herkesi hedef tahtasına koydu, rencide etti, hatta bazen hakarete boğdu. Elinizi vicdanınıza koyun

ve cevap verin: Erdoğan'ın aşağılamasına maruz kalmayan bir kitle var mı bu ülkede? Liberaller, de-mokratlar, solcular, sağcılar, Kürtler, Aleviler, sivil toplum kuruluşları?..

Başta böyle yıkıcı dil yoktu. O yüzden AK Parti toplumun hemen her kesiminden (ve dahi ulus-lararası arenadan) büyük destek aldı. Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda adım attıkça alkış aldılar, destek gördüler. Ne yazık ki dünyanın en eski kuralı burada da işledi ve “Güç bozar” kaidesi hayata geçmiş oldu. Sonrası, feci bir güç zehirlenmesi. Mesela şu vahim tablo içinizi sızlatmıyor mu: Her dönemde cumhurbaşkanlarını beğenmeyen birileri oldu; ama Erdoğan kadar hiç kimse keskin bir nefretin hedefi olmadı. Üzücü bir durum. Fanatikçe arka çıkan dar bir zümre hariç, kendi partisindeki insaflı insanlar da “Bu kadarı çok! Bu keskin söylem sürdürülemez.” diyor. Fısıltıyla ifade edilen bu eleştiri, Erdoğan'ın yıllar boyu ötekileştirdiği kitlelere kadar uzanınca koyu bir nefrete dönüşüyor. Bu hal, sevmeme/beğenmeme gibi tabii bir çerçeveyi çoktan aştı, “Türkiye’yi yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkarabilir” noktasına savurdu.

Aslında yeni fırsatlar çıktı karşılarına. Erdoğan, şerefi ve namusu üzerine ettiği yemin gereği toplu-mun tamamını kucaklayabilir, kendini siyaset üstü bir konuma taşıyabilirdi. Davutoğlu, atanmışlığın mahkûmu olmayıp şahsiyetli bir çıkışla vakur bir siya-set sergileyerek kutuplaşmayı bertaraf edebilirdi. İlim adamı kimliğini bir kenara bırakarak kutuplaşmanın yanında yer almamalıydı. O yüzden Arınç, onu da eleştiriyor. Haksız değil elbette.

İş işten geçmiş midir, bilemiyorum. Arınç’ın yüzde elli tespitine kulak verirlerse bir çare bulunabilir, toplumun tamamıyla yeniden köprüler inşa edilebilir. Aksi halde kutuplaşmanın mimarlarını çok çetin gün-ler bekliyor. İnanmayan yakın siyasî tarihimizin çarpıcı örneklerini hatırlayıversin… “ANAP'ı yıkan budur.” cümlesini Başbakan Yardımcısı boşuna kurmuyor…

İnsaf yahu! Recep Tayyip Erdoğan bir grup gazeteciye “Ce-

maat PKK’dan daha beter.” demiş. İnsaf! Güya Cemaat ülkeye daha çok zarar vermiş. Zerre kadar gerçeği yansıtmayan bu cümlelerde derin bir garaz, iflah olmaz bir nefret, ucu bucağı olmayan bir şiddet görünüyor.

PKK, silahlı bir örgüt. Şehit ettiği asker ve polis bir yana; halktan katlettiği (Kürtler dahil) binlerce

insan var. PKK ile sürekli müzakere yapıldığı ve bunun direktifinin Erdoğan tarafından verildiği net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Cemaat dediğiniz hareket ise daha Erdoğan yokken bile var olan bir sosyal gerçeklik. Onlarca yıl içinde binlerce kere testten geçmiş, sivil, demokrat, barışçı kimliği ile dünyanın dört bir yanında hizmet etmiştir. Kıskanmaya, emeklerine göz dikmeye, yerine çakma oluşumlar ihdas etmeye gerek yok. Değer üretme mev-zuunda kabızlıktan kurtulamayan bütün oluşumlar, var olan değerleri tüketmeye çalışır. Sonuç! Tabii ki hüsran.

Cemaat hakkında yapılan bütün irrasyonel tespitler, beyin yıkamaya yönelik yayınlar, aslında hizmeti daha geniş kitlelere ve uluslararası arenaya taşıyor. Korkut-maya yönelik gayretler de boşuna. Hizmet’e gönül veren hiçbir fert zulümden korkmaz. Anlaşılamayan şu: Bu korkusuz insanlar, dik duruşlarını şov olsun diye yapmıyor; verdikleri sınavın dünyada mükafatını da beklemiyor…

“Cemaat PKK’dan beter” lafı talihsiz bir tespittir. Toz-duman dağılınca, ölçüsü kaçmış bu tip sözler didik didik edilir; demokrasi ve hukuk platformunda herkes hesaba çekilir. Ve bütün ehli vicdan feryat eder: İnsaf yahu!

Ekrem Dumanlı

Page 42: Zamandk298 eg

42 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

5

6

Bir sahabe (...Bin Cebel)

Delinecek denilen

atmosfer

tabakas

Amerikan

armudu

Suriye’de bir şehir

Şarbon

Yalanc cennet

Kör

Dşla ilgili

Bir nota

İsim

Duman kiri

Ud sanatçs

Bir jimnastik

arac

Yerme,

çekiştirme

Kütahya’nn bir ilçesi

Seyrek olm

ayan

Artrma

Bal yapan hayvan

Ülkü, düstur

Tantaln remzi

Bir deniz rütbesi

İplik

İstanbul’da bir sem

t

Müsadere

Rahatlama

nidas

Bağrsaklar

Bacaklar benekli at

Bayndr

Layk, m

ünasipBir yazar (Şevket...)

Dullar

Sahip

Müziğin canl

çalnacağnn ifadesi

Alt resimdeki

Güneşten önceki aydnlkBir nota

Galyumun

remzi

Mikroskop cam

Kt, yetersiz

Vekaleten değil

Gözde ağ tabaka

Yiyecek, nevale

Bir harfin okunuşu

Sevimsiz

Son, sonraki

Ödün

Kakm

Eşek sesi

Bir tür çay dem

leme

aletikuka hecesi

Yabani spanak

Bir nota

Düzine

Baklan çoluk çocuk

Güzel kadn, kraliçe

Umum

i

Söz, lakrd

Delikli pazar torbas

Ankara’nn bir ilçesi

Bir yüzey ölçüsü birim

i

Fasla

Yüzyl

G. Amerika’da

ormanla kapl

büyük bir ülke

Aldrş etme

Sağ resimdeki

ünlü film

Geçmiş

Bir deyim

Belediye işleri

Bir kş hastalğ

Hal, tavr

Orta kulak iltihabCivann

sembolü

Rütbesiz askerler

Gelecek

İkaz

Ksaca iridyum

BudunArap

takviminin

alltnc ay

Değerli bir tür kum

aşGüm

üşün rem

zi

Eli güçlü olan

Ağaçlkl yol

Amel, fiil

Rumeli’de

kullanlan bir seslenm

e

Kuran’da olurArtvin’de

halkoyunuGüvenilir

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

195 ŞUBAT 2013 SALI ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Sert bir rüzgar

Bir gün

Oburlar

Ana olarak

Yuvarlak yutulacak ilaç

Sol üst resim

deki ödüllü film

Pulsuz büyük bir rm

ak balğ

Sürülmeden

braklmş

tarla

Helak edilen bir kavim

Uzun ve tum

turakl konuşm

a

Cilve

Denizli ilinin bir ilçesi

Çplak toprak

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-

rin. Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

-lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

NKÜ

SUD

OKU

ÇÖZÜ

583

6

75

428

34

23

4

1

2

9

8

1

6

94

5

71

8

194

476

3

83

65

21

74

9

72

58

49

13

6

14

93

67

82

5

61

53

72

49

8

39

46

18

57

2

78

25

94

63

1

16

42

53

98

7

98

74

61

25

3

25

39

78

41

6

Y I

U

R

M

U

K S

U

R

U

T E

J

I Ð

V S

E A

D

R

F Ð

E D

N

M

L I

Ý E

N

R

A L

A M

E

L E

I

D

N

Þ N

F

I Ğ

Ç G

B A

K Ç

L

I A

M

U

E T

O

S İ

D

R

E V

A

Z K

D

K Z

N

I Y

P E

A H

A

R

V Ş

A Ö

P

F A

K A

I R

K

S O

M

A H

N

N

T

Þ E

N

K T

E Ý

Z

L B

Þ Ö

R

G

H

Y J

A D

Ş

R

S

G R

E

D

İ F

E İ

R

E Z

A P

A

R

U

T P

A Z

Ð L

F Ş

R

N

G Ý

T H

M

T

N

R

T V

T E

F L

Ü

E

G M

L

I D

A

F E

K D

O

F

U

V

S U

R

B

H

N

E B

R

D

Ý Y

G N

N

C E

O

A N

U

Ç

V E

N

J Ð

O

A V

R

K Ý

E A

N

İ R

S

E N

Z

L O

T

M

F R

F

H

K R

Ý

A R

İ

Z Ý

P Ð

Þ Ö

N

D

A

V R

J

Ü

N

T E

M

A K

İ T

S İ

D

M

O

E R

L V

F E

U

L V

R

U

H

R

J R

A

F Ş

Ü

Ð K

Ð M

P

D

S E

A Z

G

Ý N

O

Y

S A

Z İ

N

A G

R

O

I

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ARDAH

AN, BEVLİYE, CU

MH

URBAŞKAN

I, ÇARŞAF, DÖ

NGEL, ED

EBİYAT, FADIL, GARN

İZON

, H

ORO

Z, İSTİKAMET, KEH

KEŞAN, LEM

ALAR, MEN

FEZ, NESR

İN, O

RGANİZASYO

N, Ö

FKE, PUD

RA,

REDİF, SED

EF, ŞEDD

E, TIKNAZ, U

SKUM

RU, Ü

LFET, VERDİ, YILD

IZ, ZORALIM

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

����

��

����

����

���

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

��

����

��

����

���

���

���

����

��

����

����

���

���

����

���

����

�

����

����

��

����

����

����

����

��

����

�����

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

��������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Sivas’ta Anadolu Selçuklular dönem

inde Selçuklu Başveziri Sahip Ata tarafndan 1271 ylnda inşa ettirilen, adn m

inare-lerindeki çinilerden alan tarihî yap. 2) Karadeniz’in kuzeyinde bir iç deniz.– Bir olay, bir haber veya sözü nakletm

e. 3) Kadn.– Bir şeyin olmasna

veya belli bir hâlde bulunmasna yol

açan şey.– Molibdenin sem

bolü. 4) Vilayet.– Karştlk, karşt olm

a, ztlk, çelişki.– Bir çoğul eki. 5) Baz hayvan ve bitki hücrelerinde bulunan, iğne biçim

inde billur madde.– Bir renk. 6)

Boya yapmnda kullanlan bir m

adde.– Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kim

se, tank. 7) Mukaddes üç

aylardan biri.– Bir dakikann altmşta

biri olan zaman birim

i. 8) Elçilikte görevli askerî uzm

an. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Antalya’nn bir ilçesi. 2) Bir kişiyi ilgilendiren, hususi.– Peygam

ber Efendim

iz (sas)’i övmek için yazlm

ş şiir. 3) Dam

arlarmzda dolaşan

hayati sv.– Faiz. 4) Makedonya’nn

plaka işareti.– Testere ile biçilen veya

rende, matkap vb. araçlarla işlenen

bir şeyden dökülen krntlar. 5) Su üstünde yüzen, insan ve yük taşm

aya yarayan büyük taşt, gem

i. 6) Demir-

yollarnda yol kontrol ve bakm

için kullanlan küçük araba. 7) Snr karakolu, m

üstahkem m

evki.– Bir nota. 8) Onaylam

a, tasdik sözü.– Kadnlarn om

uzlarn örtmek için

kullandklar geniş atk. 9) Bir arac tutm

aya yarayan bölüm.– Kişinin

sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin norm

al olmayan bir biçim

de arttğ ruh hastalğ. 10) Hitap ünlem

i.– Taştan tabut şeklinde m

ezar, sanduka. 11) Şam

’da tarihî bir cami. 12) Em

retme,

yaptrma gücüne sahip olan (kim

se).

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

N Ö

R O

O N

K O

L O

J İ

A D

A Ş

A

İ D

A T

K

Z E

M

P

İ L

A V

M

İ

A N

K

A M

İ

L

S A

Z

R E

Ş İ

T

S I

C A

K

İ K

İ L

E M

K A

L A

K

Y

L İ

N İ

N

N A

R A

E L

İ M

T A

L İ

M

A R

42 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk298 eg

43 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

1

2

3

4

5

6

Bir

saha

be

(...B

in C

ebel

)

Del

inec

ek

deni

len

atm

osfe

r ta

baka

s

Am

erik

an

arm

udu

Suri

ye’d

e bi

r şe

hir

Şarb

on

Yala

nc

cenn

et

Kör

la il

gili

Bir

nota

İsim

Dum

an k

iri

Ud

sana

tçs

Bir

jimna

stik

ar

ac

Yerm

e,

çekişt

irm

eKü

tahy

a’n

n bi

r ilç

esi

Seyr

ek

olm

ayan

Artr

ma

Bal y

apan

ha

yvan

Ülk

ü, d

üstu

r

Tant

aln

rem

zi

Bir

deni

z rü

tbes

i

İplik

İsta

nbul

’da

bir

sem

t

Müs

ader

e

Raha

tlam

a ni

das

Bağ

rsak

lar

Baca

klar

bene

kli a

t

Bay

ndr

Lay

k,

mün

asip

Bir

yaza

r (Ş

evke

t...)

Dul

lar

Sahi

p

Müz

iğin

can

l ça

lnac

ağnn

ifa

desi

Alt

resi

mde

ki

Gün

eşte

n ön

ceki

ay

dnlk

Bir

nota

Gal

yum

un

rem

ziM

ikro

skop

ca

m

Kt,

yete

rsiz

Veka

lete

n deği

l

Göz

de ağ

taba

kaYi

yece

k,

neva

le

Bir

harf

in

okun

uşu

Sevi

msi

z

Son,

son

raki

Ödü

n

Kak

m

Eşek

ses

i

Bir

tür

çay

dem

lem

e al

eti

kuka

hec

esi

Yaba

ni

spa

nak

Bir

nota

Düz

ine

Bak

lan

çolu

k ço

cuk

Güz

el k

adn

, kr

aliç

e

Um

umi

Söz,

lak

rd

Del

ikli

paza

r to

rbas

Ank

ara’

nn

bir

ilçes

i

Bir

yüze

y öl

çüsü

bir

imi

Fas

la

Yüzyl

G. A

mer

ika’

da

orm

anla

kap

l bü

yük

bir

ülke

Aldrş

etm

e

Sağ

resi

mde

ki

ünlü

film

Geç

miş

Bir

deyi

m

Bele

diye

işle

ri

Bir

hast

alğ

Hal

, tavr

Ort

a ku

lak

iltih

ab

Civa

nn

sem

bolü

Rütb

esiz

as

kerl

er

Gel

ecek

İkaz

Ksa

ca

irid

yum

Budu

nA

rap

takv

imin

in

allt

nc a

y

Değ

erli

bir

tür

kum

aşG

ümüş

ün

rem

zi

Eli g

üçlü

ola

n

Ağa

çlk

l yo

l

Am

el, f

iilRu

mel

i’de

kulla

nla

n bi

r se

slen

me

Kura

n’da

olu

rA

rtvi

n’de

ha

lkoy

unu

Güv

enili

r

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

195

ŞUB

AT 2

013

SA

LI Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Sert

bir

zgar

Bir

gün

Obu

rlar

Ana

ola

rak

Yuva

rlak

yu

tula

cak

ilaç

Sol ü

st

resi

mde

ki

ödül

lü fi

lm

Puls

uz b

üyük

bi

r r

mak

ba

Sürü

lmed

en

bra

klmş

ta

rla

Hel

ak e

dile

n bi

r ka

vim

Uzu

n ve

tu

mtu

rakl

konuşm

a

Cilv

e

Den

izli

ilini

n bi

r ilç

esi

Çpl

ak to

prak

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti-

rin

. Ö

y le

yer l

eþ ti

r me

yap

ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i dol

dur d

u ðu n

uz da

tab

lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý y

u ka r

ý dan

aþa

ðý ya

ve

sol

dan

sa ða

1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am-

lar d

an b

i rer

kez

kul

la ný

l mýþ

ol s

un.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

5 8 3

6

7 5

42 8

3 4

2 3

4

1

2

9

8

1

6

9 4

5

7 1

8

1 94

4 76

3

83

65

21

74

9

72

58

49

13

6

14

93

67

82

5

61

53

72

49

8

39

46

18

57

2

78

25

94

63

1

16

42

53

98

7

98

74

61

25

3

25

39

78

41

6

Y

I U

R

M

U

K

S

U

R

U

T

E

J

I Ð

V

S

E

A

D

R

F

Ð

E

D

N

M

L

I Ý

E

N

R

A

L

A

M

E

L

E

I

D

N

Þ

N

F

I Ğ

Ç

G

B

A

K

Ç

L

I A

M

U

E

T

O

S

İ

D

R

E

V

A

Z

K

D

K

Z

N

I Y

P

E

A

H

A

R

V

Ş

A

Ö

P

F

A

K

A

I R

K

S

O

M

A

H

N

N

T

Þ

E

N

K

T

E

Ý Z

L

B

Þ

Ö

R

G

H

Y

J A

D

Ş

R

S

G

R

E

D

İ F

E

İ

R

E

Z

A

P

A

R

U

T

P

A

Z

Ð

L

F

Ş

R

N

G

Ý

T

H

M

T

N

R

T

V

T

E

F

L

Ü

E

G

M

L

I D

A

F

E

K

D

O

F

U

V

S

U

R

B

H

N

E

B

R

D

Ý Y

G

N

N

C

E

O

A

N

U

Ç

V

E

N

J Ð

O

A

V

R

K

Ý E

A

N

İ

R

S

E

N

Z

L

O

T

M

F

R

F

H

K

R

Ý A

R

İ

Z

Ý P

Ð

Þ

Ö

N

D

A

V

R

J

Ü

N

T

E

M

A

K

İ T

S

İ

D

M

O

E

R

L

V

F

E

U

L

V

R

U

H

R

J R

A

F

Ş

Ü

Ð

K

Ð

M

P

D

S

E

A

Z

G

Ý N

O

Y

S

A

Z

İ

N

A

G

R

O

I

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

RD

AH

AN

, B

EV

LİY

E,

CU

MH

UR

BAŞ

KA

NI,

ÇA

AF,

NG

EL

, E

DE

BİY

AT,

FA

DIL

, G

AR

NİZ

ON

, H

OR

OZ

, İS

TİK

AM

ET,

KE

HK

AN

, L

EM

AL

AR

, M

EN

FE

Z,

NE

SRİN

, O

RG

ANİZ

AS

YO

N,

ÖF

KE

, P

UD

RA

, R

EDİF

, S

ED

EF,

ŞE

DD

E,

TIK

NA

Z,

US

KU

MR

U,

ÜL

FE

T, V

ER

Dİ,

YIL

DIZ

, Z

OR

AL

IM.

��

�İ

��

��

��

����

����

��

����

��

����

��

��

��

��

����

��

��

��

����

���

����

����

��

����

����

��

����

��

����

����

����

��

��

���

����

����

��

����

����

��

����

����

��

��

����

����

��

����

�

��

���

����

��

����

���

���

��

����

��

����

��

���

���

����

��

����

��

����

��

����

����

����

��

��

��

��

��

��

����

����

���

��

���

���

����

��

����

����

��

���

���

����

��

����

��

��

����

���

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

��

��

���

���

���

����

��

��

��

��

��

��

����

����

��

����

��

��

���

���

��

��

����

��

����

����

��

��

��

����

����

���

��

��

����

����

����

����

��

��

���

���

����

��

����

����

��

����

����

����

��

����

��

����

����

����

��

����

����

��

����

��

��

��

��

���

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

��������

����

����

����

�����

�����

�����

����

����

�����

���

��������

����

����

�����

����

��

���

������

����

����

����

����

����

�����

����

����

�����

����

����

����

�����

����

�����

����

���

����

������

���

�����

�����

�����

����

��������

�����

����

SOLD

AN S

AĞA

1) S

ivas

’ta

Ana

dolu

Se

lçuk

lula

r d

önem

inde

Sel

çukl

u

Baş

vezi

ri S

ahip

Ata

tar

afn

dan

1271

y

lnda

inşa

ett

irile

n, a

dn

min

are-

leri

nde

ki ç

inile

rden

ala

n ta

rihî

yap.

2) K

arad

eniz

’in k

uzey

inde

bir

deni

z.–

Bir

ola

y, b

ir h

aber

vey

a sö

nakl

etm

e. 3

) Kadn

.– B

ir ş

eyin

olm

asn

a ve

ya b

elli

bir

hâld

e b

ulun

masn

a yo

l aç

an ş

ey.–

Mol

ibde

nin

sem

bol

ü. 4

) V

ilaye

t.–

Karş

tlk

, karş

t ol

ma,

zt

lk,

çeliş

ki.–

Bir

çoğ

ul e

ki. 5

) Baz h

ayva

n

ve b

itki

hüc

rele

rin

de b

ulun

an, iğn

e bi

çim

inde

bill

ur m

adde

.– B

ir r

enk.

6)

Boy

a ya

pmn

da k

ulla

nla

n bi

r m

adde

.–

Gör

düğü

nü v

e bi

ldiğ

ini a

nlat

an, b

ilgi

vere

n ki

mse

, tank

. 7) M

ukad

des

üç

ayla

rdan

bir

i.– B

ir d

akik

ann

alt

ta

biri

ola

n za

man

bir

imi.

8) E

lçili

kte

göre

vli a

sker

î uzm

an. Y

UK

ARID

AN

AŞA

ĞIYA

1) A

nta

lya’

nn

bir

ilçes

i. 2)

Bir

kişi

yi il

gile

ndi

ren

, hus

usi.–

Pey

gam

ber

Ef

endi

miz

(sa

s)’i

övm

ek iç

in y

azlm

ş

şiir

. 3) D

amar

lar

mz

da d

olaş

an

haya

ti sv.–

Fai

z. 4

) Mak

edon

ya’nn

p

laka

işar

eti.–

Tes

tere

ile

biç

ilen

veya

ren

de, m

atka

p vb

. ara

çlar

la iş

lene

n

bir şe

yden

dök

ülen

krn

tla

r. 5

) Su

üs

tün

de y

üzen

, ins

an v

e yü

k taş

may

a ya

raya

n b

üyü

k taş

t, g

emi.

6) D

emir

-yo

llar

nda

yol

kon

trol

ve

bakm

için

kul

lan

lan

küçü

k ar

aba.

7) Snr

ka

rako

lu, m

üsta

hkem

mev

ki.–

Bir

n

ota.

8) O

nayl

ama,

tas

dik

sözü

.–

Kadn

lar

n om

uzla

rn

ört

mek

için

ku

llan

dkl

ar g

eniş

atk.

9) B

ir a

rac

tu

tmay

a ya

raya

n b

ölüm

.– K

işin

in

sevi

nç,

ven

ve h

er t

ürlü

etk

inliğ

inin

n

orm

al o

lmay

an b

ir b

içim

de a

rttğ

ru

h ha

stalğ.

10) H

itap

ünl

emi.–

Taş

tan

ta

bu

t şe

klin

de m

ezar

, san

duka

. 11)

Şa

m’d

a ta

rihî

bir

cam

i. 12

) Em

retm

e,

yaptr

ma

gücü

ne

sahi

p ol

an (

kim

se).

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

N

Ö

R

O

O

N

K

O

L O

J

İ

A

D

A

Ş

A

İ

D

A

T

K

Z

E

M

P

İ

L A

V

M

İ

A

N

K

A

M

İ

L

S

A

Z

R

E

Ş

İ T

S

I

C

A

K

İ

K

İ L

E

M

K

A

L

A

K

Y

L

İ N

İ

N

N

A

R

A

E

L İ

M

T

A

L İ

M

A

R

1

2

3

4

5

6

Süre

n, sü

rücü

Mon

aco’n

un

trafik

rem

zi

Bir n

ota

Ksa

ca

halin

yum

Ünlü

bir

hika

ye

Bir d

eyim

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

Bir tp

bitk

isi

Bir U

zakd

oğu

hasta

Altn

Sanm

a

Güm

üş

Herk

esçe

ku

llan

lan

Bir m

üzik

aleti

Basto

n

Bozkr

Rey

Yarş

böl

ümü

İlkel

su taşt

Seyr

ek

olm

ayan

Kuze

yimizd

e bu

luna

n de

niz

Bir t

arm

za

rarl

s

Kabe

’nin

olduğu

yön

Efen

dim

iz’in

bi

r ad

Bin

gram

Bir b

ağlaç

Katib

iadil

Bir t

ür ka

ba

doku

ma

Man

isa’n

n bi

r ilç

esi

Bir n

ota

Sahi

plik

vere

n bi

r ön

ekTa

tl b

ir m

adde

Maç

ta

seyir

ciyi

coştu

ran

Tüm

ör

Ağz

sk

Bir s

oru

eki

Bir y

em b

itkisi

Geri

çekil

me

ksac

a ak

tinyu

mBi

r tür

bas

k m

akin

esi

Sody

umun

re

mzi

Bir m

üzik

aleti

Tan

vakt

i

Bir u

zakl

k ifa

desi

BJK

eski

başk

an

(Sül

eym

an...)

İcar

Vasf

, key

fiyet

Bağ

rma

Şam

an

Kşn

yağa

n

Övm

e

Müz

ikte

bir

mak

am

Bir ç

oğul

eki

Orta

k çka

r gr

ubu

Kaplca

Tekin

ol

may

an

Bir o

rganmz

Yasa

klana

rak

koru

nan şe

y

Öz, c

an

Bir ç

içek v

eya

baya

n ism

i

Üst r

esim

deki

hayv

an

Kuzu

sesi

Nisp

et

Seçk

in

Yene

n bi

r yeşil

lik

Ksa

öm

ürlü

bi

r böc

ek

Mille

tvek

ili

Uzak

olm

ayan

Bir p

aşam

z (K

azm

...)

Rütb

esiz

aske

r

Suçu

bağşla

ma

Beya

z

Bir t

ür

halko

yunu

Yap

labilir

lik

Futb

olda

bir

mev

kiAv

rupa

’da b

ir tü

r gey

ik

Bir t

ür b

oyun

bağ

Bale

yapa

n ka

dn

Ayn

ilk g

ün

hali,

ayça

Bölg

esel

Küçü

k ye

rleşim

bi

rimi

İspirt

o oc

Ziraa

t

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

Deni

zin

kaba

rmas

Erke

k bale

rin

Görs

el bi

r sa

nat

Bir A

rap

harfi

Japo

nya’d

a bi

r şeh

ir

Sca

klk

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

196

ŞUBA

T 20

13 Ç

ARŞA

MBA

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Dş k

arşt

Yüce

Belir

ti

Başk

enti

Lond

ra o

lan

ada

ülke

si

Bir y

erde

yaşa

yanl

ar

topl

uluğ

u

Yaba

nc

Allah

’n

verd

iği h

er

türlü

lütu

f

Bir e

rkek

ism

i

Bilin

en, b

elli

Doku

ndur

ma

yolu

yla

anlat

ma

Helyu

mun

re

mzi

Seciy

e,

kara

kter

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’

e 3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le

yer le

þ tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i dol

dur d

u ðu n

uz da

tab l

o-nu

n bü

tün

ku tu

la rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka d

ar r

a kam

lar-

dan

bi re

r kez

kul

la ný

l mýþ

ol su

n.

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

6

1 5

3 8

2 78

6 1

8 4

5

9

3

7 4 92

82

7

2 6 7

1

3

5 9

8

4

5

6

2

5 3

6

4 1

51

98

46

37

2

74

29

31

56

8

63

85

72

14

9

62

81

94

73

5

45

93

27

18

6

31

78

56

92

4

96

72

53

48

1

21

58

94

67

3

48

37

61

29

5

E V

H

Ö

A R

E B

R İ

N

Y E

P

F A

D

E S

İ S

K A

N

R A

L Ý

E V

R A

İ R

F Ð

E M

U

R

N

L

Ý D

O

Ý

N

V L

Ý A

N

N

B F

O

T İ

G L

E G

E D

A

S A

H

U

R

M

L M

R

T S

D

R B

Z M

I

O

Y

T B

O

N

U

E P

E H

V

S G

A D

A İ

P F

E T

S İ

L U

N

S

Y E

H

L D

N

Þ

B Ş

T A

K A

Y Ç

U

Þ G

R H

H

H

E

U

D

M

N

S G

Ý

Ö

İ T

U

E N

U

C

A G

Ý T

A T

Z S

R Ç

D

T N

Ş

A Z

F E

Ý E

I İ

R E

L K

L A

F Y

R S

U

M

B B

R Ü

K

Ü

Ş Ý

Y G

İ Ü

Ð

A

I U

Ð

U

N

M

R R

N

Ð A

Ş V

D

N

Ý E

İ K

S I

O

D

R F

E M

E

M

J C

H

P K

K Ş

U

R N

N

Ý

N

İ Z

O

L A

D

A C

I O

Ý

M

C Ü

Ö

R U

A

G R

U

M

H

R

S E

V E

N

F L

L R

Ý H

R

J R

Ğ K

N

Ş

J K

K T

E Y

İ N

A

Ü

Ş A

H

E

Ö

R Z

E M

İ

R A

D

Y

A H

Ç

H

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AK

SİSE

DA, B

ECAY

İŞ, C

ADAL

OZ,

ÇAĞ

RIŞI

M, D

İLBİ

LGİSİ,

END

ERU

N, F

İNAN

SMAN

, GEL

GİT,

H

AYDA

Rİ, İ

HLA

L, K

ON

GRE,

LİS

TE, M

ADD

E, N

EDAM

ET, O

HRİ

, ÖFK

E, P

EYNİR

, RÜ

KÜŞ,

SAH

UR,

ŞA

İR, T

EHDİT

, UH

REVİ

, ÜŞE

NM

EK, V

OLT

, YAS

AMA,

ZIB

IN.

��

�İ

��

��

��

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

��

����

����

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

����

����

����

����

�

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

���

����

����

���

��

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

����

�����

���

�����

����

���

������

���

�����

����

�����

���

�����

�����

����

����

����

����

���

����

�����

���

�����

����

����

����

�����

���

�����

����

����

�����

�����

����

����İ

�����

�����

���

������

�����

����

����

����

�����

���İ

������

������

�����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Baz ü

lkel

erde

kab

ul

edile

n, iy

ileşm

e ih

timal

i olm

ayan

ha

stal

arn

vey

a ha

yatn

ken

di b

aşn

a sü

rdür

emey

ecek

ölçü

de sa

kat o

lan

kim

sele

rin y

aşam

n s

ona

erdi

rme

uygu

lam

as.–

Uya

r. 2)

Can

a ya

kn,

uy

sal,

sevi

mli.

– Gül

düre

n, tu

haf v

e gü

zel s

öz, ş

aka.

3) B

ir işt

e ye

tkili

ola

n,

bir işi

yapa

n, e

rbap

.– Dişi

geyi

k, ce

ylan

, ka

raca

. 4) K

ur’a

n’da

bir

sure

.– Taşm

a üc

reti.

5) Ta

lih, b

aht, şa

ns.–

Tedi

rgin

, be

zmiş,

usa

nmş,

bez

ginl

ik g

etirm

iş. 6

) Ci

simle

rin h

arek

etle

rini y

örün

ge, hz

ve

ivm

e vb

. kon

ular

bakmn

dan

ince

leye

n m

ekan

ik k

olu.

- Bir

nota

. 7) U

sanç

an

lata

n bi

r ses

lenm

e sö

zü.–

Gene

llikl

e ka

rn k

asla

rnn

güç

lend

irilm

esi i

çin

yap

lan

bede

n ha

reke

ti.– A

t yav

rusu

. 8)

Ela

zğ’n

bir

ilçes

i.– Y

apra

klar s

alat

a ol

arak

yen

en b

ahar

l, ço

k y

llk

bir

bitk

i. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Bi

r hal

ife

ad.–

Ana

mad

dele

ri yu

mur

ta, u

n ve

şeke

r ola

n, iç

erisi

ne k

uru

üzüm

, ka

kao,

fndk

vb.

kon

ular

ak f

rnda

pişir

ilen

tatl

çöre

k. 2)

Çor

ap, m

endi

l, el

dive

n gi

bi g

iyim

ile

kurd

ele,

dan

tel

gibi

giy

si sü

süne

yar

ar şe

yler

ve

bunl

arn

satl

dük

kân.

3) B

irden

bire

, ap

ansz

. 4) M

sr’d

a bi

r neh

ir.– P

arla

ma,

pa

rlda

ma.

5) B

ir kü

rk h

ayva

n.–

Vaki

t ka

ybet

med

en, d

erha

l, ça

buca

k. 6

) Gü

neyd

oğu

Asya

’da

yaşa

yan

kuyr

uklu

bi

r may

mun

. 7) M

ahke

me

sonu

ç be

lges

i.– E

ski d

ilde

ok. 8

) Şili

ve

Güne

y Am

erik

a’da

kalit

eli b

ir ka

hve

türü

. 9) M

atba

acl

kta

kulla

nla

n sağa

doğr

u ya

tk y

az k

arak

teri.

10) G

enel

-lik

le su

kyla

rnda

, bat

aklk

yer

lerd

e ye

tişen

ince

, açk

sar

renk

li ka

mş,

ha

sr o

tu, k

ofa,

saz.–

Tita

nn

sem

bolü

. 11

) Bağşl

ama.

– Bir

işin

yap

lmasn

a ka

rş o

lan

yasa

l vey

a ya

sa dş

eng

el,

mem

nuiy

et. 1

2) B

ir pe

ygam

ber a

d.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

G

Ö K

M

E D

R E

S E

O

A

Z A

K

R İ

V A

Y E

T

Z

E N

S

E B

E P

M

O

İ

L

T E

Z A

T

L E

R

P

R

A F

İ T

M

A

V İ

A

N İ

L İ

N

Ş A

H İ

T

Ş

A B

A N

S

A N

İ Y

E

A

T A

Ş E

M

İ L

İ T

E R

43 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

5

6

Bir s

ahab

e (..

.Bin

Ceb

el)

Delin

ecek

de

nile

n at

mos

fer

taba

kas

Amer

ikan

arm

udu

Suriy

e’de

bir ş

ehir

Şarb

on

Yala

nc

cenn

et

Kör

Dşla

ilgili

Bir n

ota

İsim

Dum

an ki

ri

Ud sa

natçs

Bir j

imna

stik

ar

ac

Yerm

e,

çekiş

tirm

eKü

tahy

a’nn

bi

r ilçe

si

Seyr

ek

olm

ayan

Artr

ma

Bal y

apan

ha

yvan

Ülkü

, düs

tur

Tant

aln

rem

zi

Bir d

eniz

rütb

esi

İplik

İstan

bul’d

a bi

r sem

t

Müs

ader

e

Raha

tlam

a ni

das

Bağ

rsak

lar

Baca

klar

bene

kli a

t

Bayn

dr

Layk

, m

ünas

ipBi

r yaz

ar

(Şev

ket..

.)

Dulla

r

Sahi

p

Müz

iğin

canl

çaln

acağnn

ifa

desi

Alt r

esim

deki

Güneşt

en

önce

ki

ayd

nlk

Bir n

ota

Galyu

mun

re

mzi

Mikr

osko

p ca

m

Kt,

yete

rsiz

Veka

lete

n deği

l

Gözd

e ağ

ta

baka

Yiye

cek,

ne

vale

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Sevim

siz

Son,

sonr

aki

Ödün

Kakm

Eşek

sesi

Bir t

ür ça

y de

mle

me

alet

iku

ka h

eces

i

Yaba

ni

span

ak

Bir n

ota

Düzin

e

Bakl

an ço

luk

çocu

k

Güze

l kadn

, kr

aliçe

Umum

i

Söz,

lakr

d

Delik

li paz

ar

torb

as

Anka

ra’nn

bi

r ilçe

si

Bir y

üzey

öl

çüsü

biri

mi

Fasl

a

Yüzyl

G. A

mer

ika’da

or

man

la ka

pl

büyü

k bir

ülke

Ald

rş e

tme

Sağ

resim

deki

ün

lü fi

lm

Geçm

Bir d

eyim

Bele

diye

işle

ri

Bir kş

hast

alğ

Hal, t

avr

Orta

kula

k ilt

ihab

Civa

nn

sem

bolü

Rütb

esiz

aske

rler

Gele

cek

İkaz

Ksa

ca

iridy

um

Budu

nAr

ap

takv

imin

in

allt

nc a

y

Değe

rli b

ir tü

r ku

maş

Güm

üşün

re

mzi

Eli g

üçlü

ola

n

Ağaç

lkl y

ol

Amel

, fiil

Rum

eli’d

e ku

llan

lan

bir

sesle

nme

Kura

n’da

olur

Artv

in’de

ha

lkoyu

nuGü

veni

lir

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

195

ŞUBA

T 20

13 S

ALI Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Sert

bir

rüzg

ar

Bir g

ün

Obur

lar

Ana

olar

ak

Yuva

rlak

yutu

laca

k ila

ç

Sol ü

st

resim

deki

öd

üllü

film

Pulsu

z büy

ük

bir

rmak

ba

Sürü

lmed

en

bra

klmş

tarla

Hela

k edi

len

bir k

avim

Uzun

ve

tum

tura

kl

konuşm

a

Cilve

Deni

zli ili

nin

bir i

lçesi

Çpl

ak to

prak

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya

ve s

ol da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka da

r ra

kam

-la

r dan

bi re

r kez

kul

la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

5 8 3

6

7 5

42 8

3 4

2 3

4

1

2

9

8

1

6

9 4

5

7 1

8

1 94

4 76

3

83

65

21

74

9

72

58

49

13

6

14

93

67

82

5

61

53

72

49

8

39

46

18

57

2

78

25

94

63

1

16

42

53

98

7

98

74

61

25

3

25

39

78

41

6

Y I

U

R

M

U

K

S U

R

U

T

E J

I Ð

V S

E A

D

R

F Ð

E D

N

M

L I

Ý E

N

R

A L

A M

E

L E

I

D

N

Þ N

F

I Ğ

Ç G

B A

K

Ç L

I A

M

U

E T

O

S İ

D

R

E V

A

Z K

D

K

Z

N

I Y

P E

A H

A

R

V Ş

A Ö

P

F A

K

A I

R

K

S O

M

A H

N

N

T

Þ E

N

K

T E

Ý Z

L B

Þ Ö

R

G

H

Y J

A D

Ş

R

S

G R

E

D

İ F

E İ

R

E Z

A P

A

R

U

T P

A Z

Ð L

F Ş

R

N

G Ý

T H

M

T

N

R

T V

T E

F L

Ü

E

G M

L

I D

A

F E

K

D

O

F U

V

S U

R

B

H

N

E B

R

D

Ý Y

G N

N

C E

O

A N

U

Ç

V E

N

J Ð

O

A V

R

K

Ý E

A N

İ

R

S E

N

Z

L O

T

M

F R

F

H

K

R

Ý A

R

İ

Z Ý

P Ð

Þ Ö

N

D

A

V R

J

Ü

N

T E

M

A K

İ

T S

İ D

M

O

E

R

L V

F E

U

L V

R

U

H

R

J R

A

F Ş

Ü

Ð K

Ð

M

P D

S

E A

Z G

Ý N

O

Y

S A

Z İ

N

A G

R

O

I

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ARD

AHAN

, BEV

LİYE

, CU

MH

URB

AŞKA

NI,

ÇARŞ

AF, D

ÖN

GEL,

ED

EBİY

AT, F

ADIL

, GAR

NİZ

ON

, H

ORO

Z, İS

TİKA

MET

, KEH

KEŞA

N, L

EMAL

AR, M

ENFE

Z, N

ESRİN

, ORG

ANİZ

ASYO

N, Ö

FKE,

PU

DRA

, RE

DİF

, SED

EF, Ş

EDD

E, T

IKN

AZ, U

SKU

MRU

, ÜLF

ET, V

ERDİ,

YILD

IZ, Z

ORA

LIM

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

����

��

����

����

���

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

����

����

����

���

��

����

��

����

���

���

���

����

��

����

����

���

���

����

���

����

�

����

����

��

����

����

����

����

��

����

���

����

����

����

����

����

��

��

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

���

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

����

�����

���

���İ�İ

���

�����

����

�����

����

��

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

���

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Siv

as’ta

Ana

dolu

Se

lçuk

lula

r dö

nem

inde

Sel

çukl

u Ba

şvez

iri S

ahip

Ata

tara

fnda

n 12

71

yln

da inşa

ett

irile

n, a

dn

min

are-

lerin

deki

çin

ilerd

en a

lan

tarih

î yap.

2) K

arad

eniz

’in k

uzey

inde

bir

deni

z.–

Bir o

lay,

bir

habe

r vey

a sö

nakl

etm

e. 3)

Kadn

.– Bi

r şey

in o

lmasn

a ve

ya b

elli

bir h

âlde

bul

unm

asn

a yo

l aç

an ş

ey.–

Mol

ibde

nin

sem

bolü

. 4)

Vila

yet.–

Karşt

lk, k

arşt

olm

a, ztlk

, çe

lişki

.– Bi

r çoğ

ul e

ki. 5

) Baz h

ayva

n ve

bitk

i hüc

rele

rinde

bul

unan

, iğn

e bi

çim

inde

bill

ur m

adde

.– Bi

r ren

k. 6

) Bo

ya y

apmn

da k

ulla

nla

n bi

r mad

de.–

rdüğ

ünü

ve b

ildiğ

ini a

nlat

an, b

ilgi

vere

n ki

mse

, tank

. 7) M

ukad

des ü

ç ay

lard

an b

iri.–

Bir d

akik

ann

altm

şta

bi

ri ol

an z

aman

biri

mi.

8) E

lçili

kte

göre

vli a

sker

î uzm

an. Y

UKAR

IDAN

AĞIY

A 1)

Anta

lya’

nn

bir i

lçes

i. 2)

Bir

kişiy

i ilg

ilend

iren,

hus

usi.–

Pey

gam

ber

Efen

dim

iz (s

as)’i

övm

ek iç

in y

azlm

ş

şiir.

3) D

amar

larm

zda

dol

aşan

ha

yati

sv.–

Fai

z. 4

) Mak

edon

ya’nn

pl

aka

işar

eti.–

Tes

tere

ile

biçi

len

veya

rend

e, m

atka

p vb

. ara

çlar

la iş

lene

n bi

r şey

den

dökü

len

krn

tlar

. 5) S

u üs

tünd

e yü

zen,

insa

n ve

yük

taşm

aya

yara

yan

büyü

k taşt

, gem

i. 6)

Dem

ir-yo

llarn

da y

ol k

ontr

ol v

e ba

km

için

kul

lan

lan

küçü

k ar

aba.

7) Snr

kara

kolu

, müs

tahk

em m

evki

.– Bi

r no

ta. 8

) Ona

ylam

a, ta

sdik

söz

ü.–

Kad

nlarn

om

uzla

rn ö

rtm

ek iç

in

kulla

ndk

lar

geniş a

tk.

9) B

ir ar

ac

tutm

aya

yara

yan

bölü

m.–

Kişin

in

sevi

nç, g

üven

ve

her t

ürlü

etk

inliğ

inin

no

rmal

olm

ayan

bir

biçi

mde

art

ruh

hast

alğ.

10) H

itap

ünle

mi.–

Taş

tan

tabu

t şek

linde

mez

ar, s

andu

ka. 1

1) Şa

m’d

a ta

rihî b

ir ca

mi. 1

2) E

mre

tme,

ya

ptrm

a gü

cüne

sah

ip o

lan

(kim

se).

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

N

Ö

R O

O

N

K

O

L O

J

İ

A

D A

Ş

A İ

D A

T

K

Z

E M

P İ

L A

V

M

İ

A

N

K

A M

İ

L

S A

Z

R

E Ş

İ T

S

I C

A K

İ

K İ

L E

M

K

A L

A K

Y

L

İ N

İ

N

N

A

R A

E

L İ

M

T

A L

İ M

A

R

Page 44: Zamandk298 eg

44 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANSPORAfrikalı teknik adamsız Afrika Kupası 30. Afrika Uluslar Kupası’nın en dikkat çekici görüntüsü teknik adamlık koltuğundaki ‘beyaz adam’lardı. Afrika’da takım yönetmenin yolu Avrupa’da bir kulübü çalıştırmaktan geçiyor.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Ekvator Ginesi’nin ev sahipliğini yap-tığı 30. Afrika Uluslar Kupası’nı Fildişi

Sahilleri, finalde Gana’yı seri penaltılarda geçip 23 yıl aradan sonra kupayı kazandı. Kupadan hafızalarda kalan görüntü ise saha kenar yönetiminde ‘beyaz adam’ hakimiye-tiydi. Afrika Uluslar Kupası’nda mücadele eden 16 takımdan 13’ünün teknik adamlık koltuğunda Avrupalılar oturdu. Afrikalı tek-nik adamların çoğunlukta olduğu son kupa ise 2002’de oldu.

Saha yönetiminin ezici çoğunluğunun ‘beyaz adam’da olması ister istemez Afrika’dan teknik adam çıkmıyor mu sorusunu akıllara getiriyor. Tanzanya milli takımını 3 yıl çalıştıran Danimarkalı Kim Poulsen, Afrikalıların yabancı teknik adamı tercih etmesinin en önemli nedeninin kabile sistemi ve politik kaosun devam etmesi olduğunu söylüyor. Poulsen, politik baskıdan bunalan futbol federasyonlarının çareyi yabancı teknik adamda bulduğu tezini dile getiriyor. Aslında Poulsen’in söylediği durumun benzerini Sepp Piontek öncesi Türk futbolu yaşamıştı. Piontek, o yıllarla ilgili olarak, ‘Benden önce görev yapan yerli teknik adamlar iyi veya kötü olmasına bakmadan Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’dan eşite yakın oyuncu almak zorunda kalıyordu. Ben yabancı olduğum için denge gözetme yerine iyi olanı milli takıma alarak bu kötü geleneği yıktım’ diyecekti. Kamerun’un eski kalecisi Joseph Antonine Bell, uzun yıllar bu sorunun gündemde olduğuna dikkat çe-kerek, “Afrikalılar kötü bir sonuçta hemen kovulurken, daha çok ücretin ödendiği Avrupalılara daha fazla tahammül gösteri-liyor. Gelen teknik adamlar da Avrupa’da iş bulamayanlardan oluşuyor.” diyor.

Son 13 Afrika Uluslar Kupası’na baktığımızda tam 8 kez kupayı yerli teknik adamlar kazanmış. 2013 Nijerya kupaya uzanırken teknik direktör kendi evladı Stephen Keshi’ydi. Mısır, 2006-08-10’da kupanın sahibi olurken teknik direktör Hassan Shehata, 1998’de ise Mahmud El-Gohary saha kenarında görev yaptı. 1996’da Güney Afrika ‘evladı’ Clive Barker, 1992’de Fildişi Sahilleri Yeo Martials ile, 1990’da Cezayir ise Abdulhamid Kermali

ile Afrika Uluslar Kupası’nı kazanmayı bildi. Demokratik Kongo’nun teknik pat-ronu Florent Ibenge, sorunun kaynağının Afrikalılarda özgüven eksikliği olduğuna bağlarken, Nijerya’nın yetiştirdiği en popüler teknik adam olan Stephen Keshi, yabancı teknik adam istilasını ‘Afrika futbolunun yavaş yavaş ölmesi’ olarak tanımlıyor.

Afrikalılar, ne kadar başarılı olursa olsun ‘öz yurdunda garip’ muamalesi görüyor. Bunun en canlı örneği Nijeryalı Stephen Keshi. 2004-06’da çalıştırdığı Togo’yu tarihinde ilk kez Dünya Kupası’na taşıyan isim olan Stephen Keshi, Almanya 2006’nın başlamasına 3 ay kala kovularak koltuk Alman Otto Pfister’e teslim edilmişti. Brezilya 2014’te Nijerya’yı 2. tura taşıyan Keshi’nin başarısının ödülü kovulmak olmuştu. Nijerya 2013’te Keshi ile Afrika Uluslar Kupası’nı kazanırken, Keshi’nin kovulmasının bedelini 30. Afrika Uluslar Kupası’na katılamayarak ağır bir şekilde ödedi. Benzer bir durum Nijerya’yı 2010 Dünya Kupası’na taşıyan Shaibu Amodu’nun başına gelmiş, kupanın başla-masına kısa bir süre kala takım İsveçli Lars Lagerback’e emanet edilmişti. Afrika’da bir ülkeye teknik adam olmanın yolu Av-rupa’da bir ülke veya kulüp çalıştırmaktan geçiyor. Güney Afrikalı ünlü yorumcu Emeka Enyadike, teknik adamlara ilk sorunun ‘Avrupa’da takım çalıştırdın mı?’ olduğunu, ‘evet’ cevabı vermeyen hiçbir teknik adamın milli takımın başına geçme şansının olmadığını söylüyor. İşin ilginç yanı ise Afrika ülkelerini çalıştıran Avrupalı teknik adamların sıradan isimlerden oluşmasıdır. Avrupa kulüplerinde iş bulamayan teknik adamlar rotayı Afrika’ya çeviriyor. Afrika ülkeleri daha çok Fransız, Alman ve Portekizli isimleri tercih ediyor. Zambiya Teknik Direktörü Honour Janza ise adeta Türkiye’de klişe olan ‘Çare Drogba’ diyor. Janza, Afrika futbolunun adını Avrupa’da duyuran Didider Drogba, Samuel Eto’o, Michael Essien, Toure kardeşler Yaya ve Kolo, Mahamadou Diarra ve Seydou Keita gibi futbollarının son dönemlerini yaşayan yıldızların teknik adam olarak Afrika’ya dönmeleriyle Afrikalı teknik adamların yeniden ayağa kalkacağına inanıyor.

Afrika Uluslar Kupası’nda görev yapan teknik adamlarGüney Afrika: Ephraim Mashaba ..............................................................................................................................(Güney Afrikalı) Cezayir: Christian Gourcuff ..................................................................................................................................................................... (Fransız) Burkina Faso: Paul Put .................................................................................................................................................................................(Belçikalı) Kamerun: Volker Finke ....................................................................................................................................................................................(Alman) Cape Verde: Rui Aguas ........................................................................................................................................................................... (Portekizli) Kongo: Claude Le Roy .................................................................................................................................................................................. (Fransız) Fildişi Sahilleri: Herve Renard ............................................................................................................................................................... (Fransız) Gabon: Jorge Costa .......................................................................................................................................................................................(Portekiz) Gana: Avram Grant .....................................................................................................................................................................................................(İsrail) Guinea: Michel Dussuyer .......................................................................................................................................................................... (Fransız) Ekvator Ginesi: Esteban Becker .....................................................................................................................................................(Arjantin) Mali: Henryk Kasperczak .....................................................................................................................................................................(Polonyalı) Demokratik Kongo: Florent Ibenge .......................................................................................................................................(Kongolu) Senegal: Alain Giresse .................................................................................................................................................................................... (Fransız) Tunus: Georges Leekens .........................................................................................................................................................................(Belçikalı) Zambiya: Honour Janza .....................................................................................................................................................................(Zambiyalı)

Page 45: Zamandk298 eg

Bliv medlem af Opinionen og fåDanmarks eneste tværkulturelle magasin

leveret til døren og adgang til allePremium-artikler på nettet!

Tegn abonnement på www.opinionen.dk

Opinionen har fået en snak med en muslim, en jøde, en hindu, en organisation og et hospital for at fi nde ud af, hvordan de kommer igennem julen.Tema om jul på tværs af Danmark. s. 9-12/

Det er værdiordfører for Dansk Folkeparti, Pia Kjærsgaards, opfordring til indvandrere. Hun savner, at indvandrere viser mere vilje og engagement for samfundsdebatten. s. 23/

24. december på tværs af Danmark »Kom ud af busken«

TEMA

#33 - ÅRGANG 4DECEMBER 2014 KR. 30,00

DEBAT

- Magasinet med tværkulturel kant

organisation og et hospital for at fi nde ud af, hvordan de kommer igennem julen.Tema om jul på tværs af Danmark. s. 9-12/

opfordring til indvandrere. Hun savner, at indvandrere viser mere vilje og engagement for samfundsdebatten. s. 23/

- Magasinet med tværkulturel kant- Magasinet med tværkulturel kant- Magasinet med tværkulturel kant- Magasinet med tværkulturel kant- Magasinet med tværkulturel kant

Flere unge dansktyrkere udvandrer til Tyrkiet, viser nye tal. En rundspørge som Opinionen har foretaget blandt 219 unge dansktyrkere afslører desuden, at tre ud af fi re unge dansktyrkere overvejer at fl ytte. Årsager: De vil væk fra »debatten om indvandring og islam«, og de vil til »et samfund i økonomisk opblomstring«. Jakob Çelik blev en af udvandrerne. s. 6-8/

FIRMABOSS I TYRKIET

Ballademageren fra Taastrup blev

Den franske presse har oplevet sit vær-ste terrorangreb i historien.s. 13/ Erdogan-regimets antidemokratiske indgreb har fået EUs alarmklokker til at ringe. s. 14-15/

Opinionen har været ude i offentligheden for at finde ud af, hvad befolkningen mener om dobbelt statsborgerskab. s. 5-6/

Terror i Paris Grønt lys til dobbelt statsborgerskab Angreb mod pressefriheden i Tyrkiet

SAMFUND

TEMA

TEMA

#34 - ÅRGANG 5 JANUAR 2015 KR. 30,00

- MAGASINET MED TVÆRKULTUREL KANT

Pressefrihed er en af grundpillerne i vores demokrati. Opinionen giver dig en dybdegående analyse af pressefriheden, dens barrierer og konsekvenser. Tema om pressefrihed s. 8-15/

Pressefrihed

#35 - ÅRGANG 5 FEBRUAR 2015 KR. 30,00

- MAGASINET MED TVÆRKULTUREL KANT

Tema om frivillighed s. 10-11/

Revolutionerende form for frivillighed?

”Det er forkert at klandre islam for noget, som begås af nogle få tanke-tomme mennesker” s.12-13/

Opinionens nyeste tiltag – ”Se verden gennem Instagram”, vil hver måned udvælge Instagrammere fra forskellige lande. s.2/

Er de sociale medier det primære i vores hverdag? I så fald vil FOMO kunne udvikle sig til angst. s.6-7/

Kun kr.

250,- pr. år.Studierabat

på kr. 50,-

Page 46: Zamandk298 eg

46 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ46 18 - 24 ŞUBAT 2015 ZAMANSPORRakibi aşağılamak bizi yüceltir mi?AHMET ÇAKIR

1Dünyada geçerli spor ve sportmenlik anlayışının o kadar uzağındayız ki on-

ların utandırıcı buldukları davranışlar bizde erdem sayılabiliyor. Milyonlarca taraftarı olan camialar adına konuşan insanlar, ne-zaket ve zarafetten son derece uzak kişiler. Rakibi aşağılamaya dönük sözlerin, onlardan önce kendilerini vurduğunu dahi göremeye-cek kadar körleşmişler. Ne yazık ki bunu ka-bullenen bir toplumsal ortam da sözkonusu.

Geçen haftayı da asla çözemediğimiz sorunlardan birinin kimbilir kaçıncı kez gündeme gelip tartışılmasıyla geçirdik. Fenerbahçe-Trabzonspor maçı öncesinde Bordo Mavili kulübün başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun karşılaşmanın hakemi Bülent Yıldırım’ı telefonla arayıp konuşmuş olmasıyla başlayan süreç, bir yığın tartışmaya yol açtı.

Hacıosmanoğlu’na bunun için verilen ceza, onun tepkisi, yeniden cezalandırılma-sıyla ilgili gelişmelerin başlatılması filan o kadar önemli değil… Karşılaşma sonrasında Fenerbahçe cephesinden gelen açıklamalar çok daha fazla üzerinde durulması gereken, sportmenlik dışı hareketlerdi.

Spor denilen işin temeli, rakibe saygı. Bunun da çok basit bir nedeni var: İşinizi ancak onunla birlikte yapabiliyorsunuz. Tek başınıza, burada tam yerini bulan argo deyişle, ancak kumda oynarsınız! Rakibiniz, sizi var eden etkenler arasında ilk sırada yer alıyor. Normal zeka düzeyindeki herkes ona saygı göstermenin gerekliliğini buradan çıkarabilir.

Fakat bizde tam tersine bir süreç işli-yor. Çağdaş dünyada geçerli sportmenlik anlayışının çok uzağında oluşumuz burada bütün haşmetiyle kendini gösteriyor. Sadece yöneticiler değil, taraftarlar da bu işin gö-nüllü bir parçası. Sahaya çıkan Rakip takımı yuhalamaktan tutun da onları öldürmek istercesine tuhaf tepkiler bunun kanıtını oluşturuyor.

Yıllar önce, sahaya çıkan rakip takımın yuhalanmasının ne kadar saçma bir iş ol-duğunu, profesyonel futbol oynamış olup o zaman yorumculuk yapan bir arkadaşıma anlatmaya çalışmıştım. “Deli misin sen!” diye tepki göstermişti. “Bu bizim en büyük silahlarımızdan biri. Daha sahaya çıkarken morallerini bozacaksın ki maç boyunca dizleri titresin.”

Centilmenlik, anlamsız bir Batı hayranlığı mı?Rakip takım ve oyuncularının, kendile-

rine sunulacak olan futbol adlı bir eğlencenin parçası olduğunu, en azından bunun için onlara saygı göstermek gerektiğini anlat-maya çalışmak boşunaydı. Bunu sonrasında konuştuğum hemen tüm kesimlerde gör-düm. Yöneticisinden taraftarına, rakibi, yok edilmesi gereken bir düşman olarak gören anlayış sporumuza egemendi.

Kuşkusuz, o günden bu yana biraz mesafe aldık. Aslında bu da kendi iç dina-miklerimizin harekete geçmesiyle olmadı. Dünyada bu işe bizden çok farklı bakıldığının örneklerini o kadar çok görüyoruz ki bunlara bakarak “Galiba biz yanlış yapıyoruz.” diyen-ler de çıkabiliyor. Aslında biz hiçbir konuda yanlış yapmayız ama galiba bu kişilerde Batı hayranlığı var! Ha ha ha!

Örneğin, birkaç yıl önce, şampiyon ol-muş rakibin son maçta alkışlanması işi sanki korkunç bir durummuş gibi gösterilmeye çalışılmış ve ‘asla yapmayız’ gibisinden bir tavır alınmıştı. Sonrasında ‘önce onlar alkışlasın’ gibisinden bir mahalle kavgası noktasına doğru gelindi, bugünlerde ‘niçin alkışlamayalım’ diyebilenleri görüyoruz. Çok şükür.

Kulüp yöneticilerinin bazı açıklamaları-

nın ilgili yasaya aykırılığı iddialarının bizzat Futbol Federasyonu başkanımız tarafından dile getirilmesi de olayın ilginç boyutlarından birini oluşturuyor. Yöneticiliği ve başkanlığı döneminde aynı işleri kendileri de defalarca yapmış olduğundan, ortaya ‘tencere dibin kara…’ durumu ortaya çıkıyor.

Adını vermekle Seba olunmuyorEllerinde sportif yönden cezalandırma

gibi çok etkili olması gereken bir silah bulu-

nurken yaşanan çaresizliğin itirafı, ibret verici bir durum. Savcılar göreve çağrılıyor ama kolay kolay da onun istediği yönde adım atılamıyor. Çünkü böyle işleri düzeltmeye ortadan başlanamaz, baştan işi sıkı tuta-caksınız. Örnek icraata, tutarlı bir geçmişe ve bundan kaynaklanan saygınlığa sahip olacaksınız. Sezona adı verildi diye bir anda herkes Süleyman Seba olmuyor!

Onun spora bakışının, rakiplerle olan ilişkisinin tamamen tersi sözler etmiş, işler

yapmış kişilerin, vefatının ardından gös-termeye çalıştıkları saygı da pek inandırıcı olmuyor. Böylesi simgesel hamlelerin etkili olabilmesi için sizin de benzer türden bir geçmişe sahip olmanız, aynı spor anlayışını benimseyip uygulamış olmanız gerekiyor. Başka türlüsü anlamsız bir gösteri olarak kalıyor. Geçmiş olsun!

Belki de işin en tatsız yanlarından birini, bazı kulüp sözcülerinin, asla böyle bir işi yapamayacak insanlar arasından seçilmesi oluşturuyor. Koskoca camialar adına, öy-lesine nezaket ve zerafetten yoksun kişiler kamuoyunun karşısına çıkıp da konuşabili-yor ki insan ‘bu mudur’ diye ürperiyor. Aynı sözleri söylemenin çok daha usturuplu yolları var ama bu sözcülerin haberi ve niyeti yok!

Zaten genel olarak toplumsal hayatımızın hemen her alanında karşılaştığımız mizah anlayışından yoksunluk, espri yeteneğinin olmayışı, yaşadığımız sıkıntıları biraz daha artıran bir etken. Rakibi aşağılama amaçlı, son derece çirkin ve hatta iğrenç birtakım sözler yerine çok daha akıllıca ve eğlenceli şeyler söylenebilir. Bunu yapabilen adamlar neredeyse hiç yok denecek kadar azaldı.

Bu işleri düzgün biçimde yapmaya ça-lışanlar hiç yok değil. Ancak onların varlığı bizi toplam bir kaliteye ulaştırmakta yeterli olmuyor. Ayrıca onların söyledikleri değil öteki çirkinlikler gündem oluşturuyor. Çünkü arkalarındaki topluluğun talebi genellikle ‘bizim yönetim niçin gürlemiyor!’ şeklinde oluyor. Bunu yaptığınız takdirde birtakım avantajlar elde ettiğiniz kanısı toplumda yaygın.

Bunca yıldır gösterilen onca çabaya karşın en asgari düzeyde bir spor kültürü oluşturamayışımız da hazin bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Yaşadığımız sıkıntıların büyük bölümü bundan kaynaklanıyor.

Peki, bu yılki kadromuzda niye yoktu?Bunu araştırmaya filan gerek görmedim.

Kendisine sorup derdini deşmekten de kaçındım.

Çünkü asıl üzücü olan, siyasal bir an-laşmazlığın buralara kadar taşınabilmesi. Hakan Şükür’ün partisinden istifa etti diye bu işle hiçbir ilgisi olmayan yerlerde bile yok sayılmaya çalışılması.

Belli ki oyuncuların seçimini yapanlar, yetkili ve etkili bazı kişilerin tepkisini çek-mekten endişe edip Hakan Şükür’ü dışarıda bırakmayı yararlı görmüşler.

Tek adam yönetimi, dikta tartışmalarının her geçen gün yoğunlaştığı şu dönemde, bunlara yol açan nedenlerden birinin de böylesi korku ve endişeler olduğunu, bu olay çok açık biçimde ortaya koymuyor mu?

Biriyle siyasal anlaşmazlığa düşüldü-ğünde onu insan olarak da yok saymanın hatta yok etmeye çalışmanın pek övünülecek bir durum olmadığını anlamak çok mu zor?

Hiç değilse yarın öbürgün benzer bir durumun sizin de başınıza gelebileceğini düşünüp ona göre hareket etmek gibisinden bir insani erdemden bu kadar mı uzağız?

Hakan Şükür’ü yok saymak! Pek kimsenin dikkatini çekmesi gere-

ken bir durum değildi, işim nedeniyle far-kettim, geçen haftasonu Antalya’da Gloria Resort Hotel’in gerçekten olağanüstü spor tesislerinde Parlamenterlerarası maçlar yapıldı. Açıkçası katılım da pek etkileyici görünmüyordu; Macaristan, Polonya ve Gürcistan dışında ülkenin katılmadığı turnuvada final oynadık. Macaristan’a 1-0 yenilip ikinci olduk.

Parlamenterlerimizin futbol oynaması

benim için çok hoş bir olay. Ancak işin değişik bir yanı var. ‘Şu anda TBMM’deki en iyi oyuncu durumundaki kişi kimdir’ diye sorsam, ilgilenmeyenler bile ‘Hakan Şükür’ karşılığını verebilir. Türk futbol tarihinin hemen tüm rekorlarının sahibi olan Şükür, futbolu bıraktıktan sonra da kendine iyi bakması nedeniyle böylesi veteran turnuvalarının yıldızı olabilecek durumda. Nitekim önceki yıllarda oynayıp bunu göstermişti.

Page 47: Zamandk298 eg

47 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ

“Gönül Ekran”

facebook.com/irmaktv

twitter.com/irmaktv

instagram.com/irmak_tv

youtube.com/irmaktv

www.irmaktv.com.tr

• D Smart Kanal 91• Teledünya Kanal 155

• Digitürk Kanal 65• Frekans 11096

Symbol Rate 30000 Fec 5/6 Vertical

İdeal aile hayatnn çerçevesiniçizmeye devam eden Bizim Yuvamz,yepyeni formatyla devam ediyor. SunuculuğunuCihan Yenilmez'in üstlendiği Bizim Yuvamz'a, İlahiyatç Hasan Yenibaş ve Aile danşman Efkan Yeşildağ konuk oluyor. Canl olarak ekrana gelecek Bizim Yuvamz, her çarşamba saat 20:30'da Irmak TV'de...

20.30ÇARŞAMBABİZİM YUVAMIZ

CANLI

Page 48: Zamandk298 eg