14
Cunta, hücre gibi örgütlendi Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda görevliydim. Darbeden 3 ay kadar önceydi. 27 Mayıs'ta MBK üyesi olan Binbaşı Fazıl Akkoyunlu Yanıma gelerek cuntaya girmemi teklif etti. Emekli Kıdemli Başçavuş Hamdi İnanç, Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda 27 Mayıs darbesinin nasıl örgütlendiğini, kimlerin hangi görevleri üstlendiğini, şüphe çekmemek için aralarında nasıl bir parola sistemi kurduklarını detaylarıyla anlatıyor. Darbe günü, Adnan Menderes'e yakınlığıyla bilinen Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'a bağlı birliklerin muhtemel karşı hareketine karşı önceden hangi tedbirlerin, titiz bir şekilde, şüphe çekmeden, planlanarak yürürlüğe konulduğuna dair ilginç anekdotlar aktarıyor. Hamdi Başçavuş bu önlemlerin, 27 Mayıs darbesinin askerler arasında çatışma çıkmadan, kan dökülmeden gerçekleşmesini sağladığı belirtiliyor. Hamdi İnanç'ın 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren cunta ile ilk irtibatını kuran da, Genelkurmay Kışla Komutanlığı 1. Tabur Komutanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu'dur. Akkoyunlu Kurmay Albay Alpaslan Türkeş'in grubunda yer alan bir subaydır. 27 Mayıs'ta Milli Birlik Komitesi üyesi olan Akkoyunlu, 13 Kasım 1960'da Alpaslan Türkeş ile birlikte tasfiye edilen 14'lerdendir. 'Hamdi, sen mert adamsın!..' Darbe ilk olarak kendi çocukları yemiştir. Akkoyunlu, 13 Kasım darbesinden sonra Afganistan'ın başkenti Kabil'deki Türk Büyükelçiliği'ne müşavir olarak gönderildi. Hamdi İnanç, Şubat 1960'da Fazıl Akkoyunlu ile yaptığı gizli görüşmeyi anlatıyor: "Şubat ayıydı. I. Tabur Komutanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu geldi. Ben o zaman Lojistik kısmında görevliydim. Bölük Komutanım Binbaşı Şahap Bey ile geldi. Akkoyunlu, çok önemli bir konuyu görüşmek istediğini söyledi. Sakin bir bölmeye gittik, çay içtik. Ben sadede gelmesini merakla bekliyordum. Ordu içinde kıpırdanmalar, öbekleşmeler duyuyorum, ama ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Bana, 'Senin mertliğine inanıyorum, ama konuştuklarımız ikimiz arasında kalacak. Kabul etsen de etmesen de sana konuyu açacağım. Demokrat Parti iktidarından mennun musun?' dedi. 'Hayır komutanım, memnun değiliz' şeklinde karşılık verdim. 'Bunları devirmek için teşekkül edecek bir cuntaya girer misin' diye sordu. Ben de, 'Binbaşım! Bütün mevcudiyetimle kabul ederim, ancak bir şartım var' dedim. 'Nedir' diye karşılık verince, 'Darbe saati geldiğinde Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda verilecek görevlerin en ağırını bana vereceğinize şimdiden söz verirseniz, gözümü bile kırpmadan bu işe girerim' dedim. 'Tamam Hamdi Başçavuş' dedikten sonra ayrıldık. Birkaç kez buluştuk, görüştük." Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ile Hamdi Başçavuş arasında ilk irtibat böylece sağlanıyor. Meşhur 555 K şifresi 27 Mayıs'a karar veren cunta faaliyetlerini sürdürürken, DP iktidarına karşı İstanbul ve Ankara Üniversiteleri'nde protesto gösterileri de giderek artmaya başlıyor. 1

27 Mayıs Darbesi

  • Upload
    hakan

  • View
    168

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 27 Mayıs Darbesi

Cunta, hücre gibi örgütlendi

Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda görevliydim. Darbeden 3 ay kadar önceydi. 27 Mayıs'ta MBK üyesi olan Binbaşı Fazıl Akkoyunlu Yanıma gelerek cuntaya

girmemi teklif etti.

Emekli Kıdemli Başçavuş Hamdi İnanç, Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda 27 Mayıs darbesinin nasıl örgütlendiğini, kimlerin hangi görevleri üstlendiğini, şüphe çekmemek için aralarında nasıl bir parola sistemi kurduklarını detaylarıyla anlatıyor. Darbe günü, Adnan Menderes'e yakınlığıyla bilinen

Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'a bağlı birliklerin muhtemel karşı hareketine karşı önceden hangi tedbirlerin, titiz bir şekilde, şüphe çekmeden, planlanarak yürürlüğe konulduğuna dair ilginç anekdotlar aktarıyor. Hamdi Başçavuş bu önlemlerin, 27 Mayıs darbesinin askerler arasında çatışma çıkmadan, kan dökülmeden gerçekleşmesini sağladığı belirtiliyor. Hamdi İnanç'ın 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren cunta ile ilk irtibatını kuran da, Genelkurmay Kışla Komutanlığı 1. Tabur Komutanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu'dur. Akkoyunlu Kurmay Albay Alpaslan Türkeş'in grubunda yer alan bir subaydır. 27 Mayıs'ta Milli Birlik Komitesi üyesi olan Akkoyunlu, 13 Kasım 1960'da Alpaslan Türkeş ile birlikte tasfiye edilen 14'lerdendir.

'Hamdi, sen mert adamsın!..'

Darbe ilk olarak kendi çocukları yemiştir. Akkoyunlu, 13 Kasım darbesinden sonra Afganistan'ın başkenti Kabil'deki Türk Büyükelçiliği'ne müşavir olarak gönderildi. Hamdi İnanç, Şubat 1960'da Fazıl Akkoyunlu ile yaptığı gizli görüşmeyi anlatıyor:

"Şubat ayıydı. I. Tabur Komutanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu geldi. Ben o zaman Lojistik kısmında görevliydim. Bölük Komutanım Binbaşı Şahap Bey ile geldi. Akkoyunlu, çok önemli bir konuyu görüşmek istediğini söyledi. Sakin bir bölmeye gittik, çay içtik. Ben sadede gelmesini merakla bekliyordum. Ordu içinde kıpırdanmalar, öbekleşmeler duyuyorum, ama ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Bana, 'Senin mertliğine inanıyorum, ama konuştuklarımız ikimiz arasında kalacak. Kabul etsen de etmesen de sana konuyu açacağım. Demokrat Parti iktidarından mennun musun?' dedi.

'Hayır komutanım, memnun değiliz' şeklinde karşılık verdim. 'Bunları devirmek için teşekkül edecek bir cuntaya girer misin' diye sordu. Ben de, 'Binbaşım! Bütün mevcudiyetimle kabul ederim, ancak bir şartım var' dedim. 'Nedir' diye karşılık verince, 'Darbe saati geldiğinde Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda verilecek görevlerin en ağırını bana vereceğinize şimdiden söz verirseniz, gözümü bile kırpmadan bu işe girerim' dedim.

'Tamam Hamdi Başçavuş' dedikten sonra ayrıldık. Birkaç kez buluştuk, görüştük."

Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ile Hamdi Başçavuş arasında ilk irtibat böylece sağlanıyor.

Meşhur 555 K şifresi

27 Mayıs'a karar veren cunta faaliyetlerini sürdürürken, DP iktidarına karşı İstanbul ve Ankara Üniversiteleri'nde protesto gösterileri de giderek artmaya başlıyor.

Meşhur 555 K şifresiyle, Mayıs ayında Harbiyeli öğrencilerin de katıldığı gösterilerdir bunlar. Şifre, "Beşinci ayın Beşinde saat Beşte Kızılay'da" cümlesindeki başharflerinden ibarettir. Bu olaylarda öğrenciler ile polisler arasında çatışmalar yaşanıyor. 27 Mayıs'ın ayak sesleridir. Harekat günü yaklaşıyor. Polisin öğrencilere zor kullanması, çok sayıda öğrencinin yaralanması gibi hadiseler, subay ve astsubay camiasını da etkiler. DP iktidarının devrilmesi fikri kökleşiyor. Öğrenci gösterilerinden etkilenen ordu mensupları arasında Hamdi İnanç da var. Hamdi Başçavuş, o günlerdeki duygularını kaleme dökmüş, gün be gün gelişmeleri yazmış. 27 Mayıs'ın gerekçeleri arasında yer alan 28-29 Nisan öğrenci olaylarına tanık olur: "29 Nisan günü oğlum Günal hastaydı. Sabah saat 9 sıralarında ilaç almak için İçcebeci Eczanesi'ne doğru askeri araçla hareket ettim. Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin önünden geçerken fakülteler bahçesinde binlerce talebenin biriktiğini gördüm. İlaçları alıp eve gittim. Saat 12 ile 13 arasıydı. Dışardan yaylım ateşi sesleri geldi. Dışarı fırladım.

1

Page 2: 27 Mayıs Darbesi

İnsafsızlar! Ateş açtılar

Fakülteler evime çok yakındı. Silah sesleri 15-20 dakika sürdü. Ne olduğunu anlamadım. Biraz sonra talebelerin, 'Hürriyet, hürriyet, istifa, istifa' sloganları attıklarını ve Plevne Marşı okuduklarını duydum. Fakültelere doğru insanlar koşuyor. Eşim ve komşumuz Feri Hanım da içlerinde. Eşim yarım saat sonra ağlayarak, 'Talebelere ateş açtılar. İnsafsızlar' dedi. Komşumuzun oğlu Hukuk talebesi Şemsi Yıldırımkaya elinden yaralanmış. Cam kırıkları kesmiş elini. Yarasını sardık. Sırtında cop izleri. Birkaç gün bizde kaldı. O akşam radyodan 'Taşralı üniversiteliler memleketlerine dönmelidirler. Bütün yurt ve pansiyonlar kapatılmıştır' denildi. Ertesi gün kışlaya gittiğimde subayları gergin gördüm."

'ANLADIM Kİ DARBELER FAYDASIZ!'

Cumhuriyet döneminde askeri darbe geleneğini başlatan ilk başarılı girişim 27 Mayıs'tır. Olağanüstü mahkemelerde yargılanan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan, İmralı'da idam edildiler. Türkiye halkını acıya boğan idamlar tartışıldı, tartışılıyor. Üç devlet adamının naaşları, Turgut Özal'ın Başbakanlığı döneminde devlet töreni ile İstanbul'daki anıt mezara nakledildi. 27 Mayıs sabahı Yüzbaşı Mehmet Alanyuva ile birlikte Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun'u enterne etmekle görevli askeri timin başında olan Kıdemli Başçavuş Hamdi İnanç, Cemal Gürsel'in Özel Muhafızı olarak görevlendirildi. DP'lilerin İstanbul'a götürülmesinde de MBK üyesi Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ile birlikte görev alan İnanç, mahkumlara gösterilen sert tutumdan ötürü darbeye karışmış olmaktan pişmanlık duyduğunu ifade ediyor.. İnanç, 27 Mayıs için darbe nitelemesinde bulunuyor, "Darbedir. İhtilal aşağıdan, halktan gelir. 27 Mayıs yukarıdan gelmiştir, bir cuntanın eseridir. 27 Mayıs'ın bizzat içinde oldum. 22 Şubat'ı ve 21 Mayıs'ı yaşadım. 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü gördüm. Anladım ki darbelerden ülkeye fayda gelmemiştir" diyor.

'Oğlum Ali, neler oluyor?!'

28-29 Nisan Olayları'nda pekçok talebe gözaltına alındı. Dedikodu gazeteleri faaliyettedir. DP'lilerin emriyle yüzlerce talebenin işkencelerde öldürüldüğü, kıyma makinelerinden geçirilerek tavuk yemi haline getirildikleri bile iddia edildi. 27 Mayıs'ın ilk günlerinde MBK üyesi Ertuğrul Alatlı ve Mithat Ceylan tarafından radyoya verilen bir bildiride kıyma makinelerine atılan öğrenciler iddiasının araştırılacağı belirtildi. Et-Balık Kurumu kuşatılarak öğrenci cesetleri arandı. Radyoda okunan bu bildiri, İngiliz Büyükelçisi'nin dikkatini çekiyor. Büyükelçi, Cemal Gürsel Paşa'ya, asılsız iddialara dayanan bildirinin dış dünyada farklı algılanacağını belirtir. Bildiriden habersiz olan Gürsel, Başbakanlık Müsteşarı Alparslan Türkeş'i çağırıp izahat istiyor. Türkeş de habersizdir. Bildiri, Alatlı ve Ceylan'ın komiteden çıkarılmasına neden olur. Asılsız iddialar darbeden önce ordu içinde de yankı buldu. Hamdi İnanç, 30 Nisan günü Cemal Gürsel'in şoförüyle yapılan konuşmayı anlatıyor:

'Paşa'nın birşeyden haberi yok'

"30 Nisan günü. Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'in şoförü Ali Şahin, Kışla Komutanlığı'na geldi. Paşa'nın aracına konulmak üzere 1 Tomson makineli ile 1 Kırıkkale tabancası istediler. Depomuzda Tomson yoktu. Birinci Tabur İkinci Muhafız Bölüğü'nden almak üzere Eğitim ve Harekat Subayı Yüzbaşı Orhan Aslan'a telefon ettim. Hemen geldi. İşimiz bitince 28-29 Nisan Olayları'nı konuştuk. Orhan Bey, Paşa'nın şoförüne, 'Paşamızın bu hadiselerden haberi yok mu? Ne diyorlar?' diye sorunca, şoför, 'Vallahi Yüzbaşım, Paşa'nın hadiselerden açık bir malumatı yoktur. Paşa'dan her şeyi gizliyorlar sizi temin ederim. Paşa'yı evinden makamına getirirken bana sordu, 'Oğlum Ali neler oluyor, sen neler duyuyorsun' dedi, ben de, 'Paşam, Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri'ne ateş açtırmışlar, hayli ölü, yaralı olduğunu duyuyoruz, milletin dilindedir' dedim. Paşam cevaben 'Oğlum, bana verilen fortraklarda nümayiş maksadıyla toplanan talebelerin zor kullanmadan teskin edilmek suretiyle dağıtıldığını bildirdiler. Nasıl olur böyle şey' dedi. Ben de 'Paşam bizim duyduklarımız ve halkın dilinde dolaşan budur' dedim. Derin derin içini çektikten sonra sükutu muhafaza etti" dedi.

'Başımızda kim var?'

27 Mayıs'a doğru Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa, kışla depolarına gelen Amerikan yapımı M-1 yarı otomatik tüfeklerin bir an önce teslim edilmesini istedi, cuntacılar emri savsakladılar.

2

Page 3: 27 Mayıs Darbesi

Üniversitelerde Adnan Menderes ve DP hükümeti aleyhinde gösteriler sürerken ordu içinde neler konuşuluyor, askerler olayları nasıl yorumluyordu? Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel Paşa'nın makam şoförü gittikten sonra Yüzbaşı Orhan Aslan ile Başçavuş Hamdi İnanç başbaşa kalıyor. Bir yandan Demokrat Parti idaresi hakkında konuşurlar, bir yandan hangi paşanın darbe lideri olacağını tartışırlar. O günkü konuşmayı Hamdi İnanç şöyle anlatıyor:

"Milleti temsil eden yüksek tahsil gençliği sindirilmiş, şimdi bütün nazarlar malum .. malum... çevrilmişti. Yüzbaşı Orhan Bey'e, 'Yüzbaşım ne olacak bu işin sonu. Akibetimizi pek karanlık görüyorum" dedim. Orhan Bey, "Hamdi! Emin ol ki şu anda Cemal Paşa ufak bir işaret etsin, birkaç saatlik iştir. Fakat Paşa mevcut hadiseleri bunu yapmaya şu anda kafi bulmuyor' dedi. Ben de gözlerin orduya çevrildiğini söyledim. Cevaben, 'Evet Hamdi, onu takdirden aciz değilim. Fakat milletin topyekun tasvip edeceği anı beklemek zorundayız. Zira kanlı bir ınkılabı milletçe hiçbir zaman arzu etmeyiz" dedi.

'Hamdi bi dakka gelir misin'

Hücre tipi ya da üzüm salkımları şeklindeki örgütlenme nedeniyle ordu birimleri içindeki aşağı kademedeki cuntacılar birbirlerini tanımamakla birlikte, büyük bir güç olduklarına inanıyorlardı. Peki Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda darbe liderinin kim olduğu konuşulmuş muydu? Hamdi Başçavuş'un bu konuda bir bilgisi var mıydı?

"2 Mayıs 1960. Kışlada iken, Yüzbaşı Orhan Aslan yanıma geldi. 'Hamdi bir iki dakika gelir misin, radyom arıza yaptı, bakar mısın" dedi. Beraberce Lojistik kısmından çıktık kışla benzinliğine doğru yürüdük. Bana, 'Hamdi seni deftere kaydediyorum, artık arzularımız gerçekleşecek. Bu hususları bilen burada dört kişiyiz. Bizim Kışla Kumandan Muavini Yarbay Emin Atan, Birinci Tabur Komutanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu, ben, bir de sen. Bu hususlar çok gizli tutuluyor. En güvendiğin arkadaşına dahi açılmayacaksın' dedi. Yalnız merak ederek sordum, 'Yüzbaşım başımızda kim var?' Dedi ki, 'Onu katiyetle ben de bilmiyorum, söylemediler. Yalnız beşer kişilik komisyonlar halen çalışmadalar. Sırası geldikçe sana da bizce bilinmesinde mahzur bulunmayan hususları muntazaman bildiririm. Bundan sonra sık sık talimat almak üzere seni yanıma çağıracağım. Veya gün aşırı yanıma uğrayacaksın. Fakat hiç kimsenin şüphelenmemesi için aramızda derhal bir parola sistemi ihdas edelim.' Anlaştık. Yanında birileri varsa, radyo lambasıyla ilgili cümleler söyleyecektim. Böylece kimse bizden şüphelenmeyecekti. 27 Mayıs'a kadar radyo lambaları kataloğu parolası ile irtibatımız ve talimat alıp verişimiz muntazaman devam etti. Bu arada Binbaşı Fazıl Akyonlu ile de belirli süreler içinde görüşmeye devam ediyoruz. Fazıl Bey'in teması daha çok komisyon ve kıt'alarla idi."

Erdelhun Paşa silahları istiyor

Menderes hükümetini devirmeyi kafaya koyan cunta mensupları hummalı bir şekilde, ama son derece gizlilik kuralları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürüyor. Darbe günü, darbeye karşı muhtemel tepkileri de dikkate alan cuntacı subaylar, bu yönde çeşitli tedbirleri almayı ihmal etmiyorlar. Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa, Menderes hükümetiyle iyi ilişkiler içindedir. Darbe günü O da enterne edilecektir.

Hamdi Başçavuş, Genelkurmay Kışla Komutanlığı'ndaki hazırlıkları şöyle anlatıyor:

"Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ile görüştükten sonra tetikteyiz. Bir gün M-1 piyade tüfekleri geldi bize, yarı otomatik, Amerikan silahları. Bizde o zaman yoktu bu tüfeklerden. Muhtemel bir şeyler için hazır tutulmak üzere gelmiş. Muhafız taburlarına verilmek üzere, Lojistik kısmına geldi bunlar. Sakın kimseye dağıtmayacaksınız diye talimat verildi bize. Bölük Komutanım Binbaşı Şahap Kayan Bey de işin içinde. O silahlar depoya gelmesine rağmen dağıtılmadı."

Hamdi Başçavuş'un sözünü ettiği Amerikan tüfekleri neden dağıtılmamıştı? Silahların darbe günü kendilerine karşı kullanılabileceğinden mi endişe ediyorlardı? Erdelhun Paşa'nın Menderes yanlısı tutumu nedeniyle, ordu içinde darbeye karşı bir direnç mi bekleniyordu? Cuntacılar herşeyi düşünüyordu. Hamdi İnanç anlatıyor:

"16 ya da 17 Mayıs'tı. Kışla Mal Saymanı Binbaşım Şahabettin Kayan pürtelaş odaya girdi. 'Hamdi. Şimdi Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi emir buyurdular. Çok acele muhafız erlerine verilmek üzere Ordonat Dairesi'ne yazı yaz. 20 adet yarı otomatik Amerikan M-1 piyade tüfeğinin tertibini şiddetle istiyorlar şeklinde olsun' dedi. Yazıyı çok acele kaydıyla yazdım. Bu tarihlerde Şahap Bey'in durumdan kati olarak malumatı bulunduğunu sanmıyorum.

3

Page 4: 27 Mayıs Darbesi

Ancak darbeyi müteakip Milli Birlik Komitesi azası Birinci Tabur Kumandanı Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ile sıkı temasını bildiğim gibi, Binbaşı Şahabettin Kayan, Fazıl Bey'den aldığı malumatları bana motamot büyük bir itimatla söylemekten asla çekinmemiş bir kumandandır."

Silahları teslim etmeyelim'

"Binbaşı Şahabettin Kayan Bey son zamanlara kadar Yüzbaşı Orhan Aslan ve cunta ile irtibatlı olduğumdan haberdar değildi. 20 Mayıs Cuma günü, Binbaşı Fazıl Akkoyunlu, lojistik kısmına geldi, Binbaşı Şahabettin Bey'i yanına alarak dışarı çıktı. Bir süre sonra Binbaşı Şahabettin geldi. Beni çağırarak, 'Hamdi, Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi'nin emniyeti için tertip edilecek M-1 tüfeklerinin Milli Harekat'tan evvel alınmamasını Binbaşı Fazıl Bey istiyorlar. Aksi halde bu silahların bize karşı kullanılma ihtimalini varit görüyorlar. Her ne pahasına olursa olsun bu tüfeklerin teslim alınma ameliyesini sekteye uğratıp, ne pahasına olursa olsun bu silahları almayacağız' dedi. Şahabettin Bey Ordonat Dairesi'ne gidip 'Yazdığımız yazıda bir husus unutulmuş, onu ilave edelim' diyerek evrakı geri aldı. Halbuki Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa en kısa zamanda M-1 tüfeklerinin emniyetine memur muhafız takımlarına tevziini ve iki adet M-1 tüfeğinin de bizatihi gece emniyeti için konulmasını şiddetle emir buyurmuşlardı. İşte Binbaşı Şahabetin Kayan Bey'in bu sabotajı üç ile beş kahramanın şehit edilmesini mutlak önlemiştir kanaatindeyim."

TÜFEK BAŞINA 150 MERMİ

"23 Mayıs Pazartesi, Binbaşı Fazıl Bey yanıma geldi, 'Durum nasıl' dedi. 'Tamam komutanım. Tüfek başına 150 mermi dağıttık, makinalı tabancalara fazlasıyla mermi verdik' dedim. Fazıl Bey, 'İkinci parti mermileri sakın ola ki dağıtma, bu hususta daima benimle temas edin. Harekat günü için benzin ikmali nasıl olacak, bütün arabaları ikmal edebilecek benzini depo edebilir misin' dedi. 'Merak etmeyin komutanım. O işi planladık. Bir iki güne kadar üç benzin deposu dolmuş olacak. Şehir cereyanının kesilebileceğini dahi düşünerek kolla çalışan orta depoya 47 ton benzin koyacağım' dedim. 24 Mayıs günü talimat almak üzere Yüzbaşı Orhan Aslan'ın yanına gittim. Yanında bir Yedek Levazım Teğmeni vardı. Biraz sonra Teğmen ayrıldı. "Komutanım, durum ne merkezdedir" dedim, bana, "Bütün hazırlıklar tamam. Artık bir gün meselesidir, yarın sabah mutlaka görüşelim" dedi. O ana kadar üye kaydında bir çoğalma olduğuna dair Orhan Bey'den hiçbir malumat almadım. Yolda Şahabettin Bey'le karşılaştım. Bana durumu kısaca izah etti. Orhan Bey'le temasımı bilmiyordu. Binbaşı Şahabettin'e , "Komutanım Levazım Üsteğmeni Selahattin Çakmak pek ateşli biliyorsunuz. Cemal Paşa'mızın veda mesajını dağıta dağıta bihal oldu. Fazıl Bey'e söyleseniz, bu gençten de istifade etsek, itimada şayandır. Bir kişi daha kazanmış oluruz' dedim. Kabul etti, 'Atılgan bir çocuktur, istifade edilir, söylerim' dedi."

ŞİFREYLE HABERLEŞİYORUZ

25 Mayıs 1960 Çarşamba günü, saat dokuzda aynı şekilde, tedbirli olarak Yüzbaşı Orhan Bey'e gittim. Yanında kimsecikler yoktu, 'Durum Yüzbaşım, durum' dedim. Güldü. İki elini birbirine vurarak, 'Tamamdır, bu akşam 25 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlayan gecenin saat üç otuz ila dördünde hürriyetimizi ilan edeceğiz. Bugün bu maksat için nöbet alıyorum. Mütemmin malumatı saat onyedi otuz ila onsekizde benden alırsın' dedi. Saat 17.30 oldu. Ancak Orhan Bey'den son talimatı almadım. Bu arada servis saati girdi. Binmesem, şüpheli durum olacak. Tarihi günü kamufle etmek için servis jipine bindim. Maltepe'de Sıddık ağabeyimin evine gittim. Şoför Ali Karacan'a, saat 18'de beni buradan alması için talimat verdim. İlhan yengem hep ordunun havali hakkında sualler tevcih ediyor, kaçamak cevaplar veriyorum. Nihayet şoför geldi, tekrar Genelkurmay Kışla Komutanlığı'na döndüm. Üzerime aldığım görev gereği Orhan Bey'den aldığım talimatı Binbaşım Şahabettin Bey'e mütemmim kat'i durumu bildirmem gerekiyordu."

Çocuk ikmale kaldı müteakiben 2703 lira

Bnb.Tahsin Atalay, şifreli olarak, '26 Mayıs'ta darbe yok' dedi. 'Orhan bu akşam şarkı dinlemeyiversin' tabiri, '25 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlayan gece harekata geçemiyoruz, bu yüzden şarkıyı

dinleyemiyoruz' demekti.

Menderes hükümetine karşı darbe 25 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlayan gece yapılacaktı. Herşey ona göre planlandı. Kıdemli Başçavuş Hamdi İnanç, 25 Mayıs günü Kışla Komutanlığı'ndaki son hazırlıklarla ilgili talimatları bekliyordu. O günü anlatıyor:

4

Page 5: 27 Mayıs Darbesi

"25 Mayıs günü 19.00 sıralarında nöbetçi subayı olan Orhan Bey'e yine aramızdaki şifreli konuşma anahtarı olan lamba kataloğu ile gittim. Yanında İkinci Tabur Karargah Bölük Kumandanı, Muhafız Bölük Kumandanı yani, Üsteğmen Necati Özgen (Harp Akademileri eski Komutanı) olduğu halde kışla kantini ile kıt'a nöbetçi subaylığı arasından geçen yolun üzerinde duruyorlardı. Jipi durdurup selam verdim ve 'Yüzbaşım şu radyo lambalarını ver de takalım. Bütün işimi gücümü bırakıp iki lambanın temini için uğraşıyorum' dedim.

'Yüzbaşına hizmet kolay mı, biraz yorulacaksın tabii' diye latife ettikten sonra, 'Hamdi, Atalay Binbaşı ile size haber göndermiştim, zahmet olacak, lambalar Atalay'da, alıver. Aman ihmal etme. Bir aydan beri radyo dinleyemiyorum' dedi. Parolanın manasını anlamıştım. Yanında başkası olduğu için benle konuşamamış, ancak son durumdan haberdar ettiği Binbaşı Tahsin Atalay'dan malumat almamı istemişti. Atalay Binbaşı'nın da bu işin içinde olduğunu böylece anlıyordum. Gizlilik kurallarına son derece riayet ediliyordu.

Tarihi günün tahakkuku için vazife alan subayların birbirlerinden malumatlarının bulunmaması ve ancak harekat saatinden üç ile dört saat önce toplandıkları zaman hayretler içerisinde birbirlerinin yüzüne bakarak 'Yahu sen de mi varsın?' şeklindeki konuşmalarına bizzat şahit oldum.

Komite büyüklerimiz tarafından ne planlı ve gizlilikle çalışmalar yapıldığını, hiç tahmin ve ümit etmediğim subaylarımızı toplanma yerimizde gördüğüm zaman anladım. İki subay ki, darbe olacağından haberleri var, fakat hareket saatine takaddüm eden zamana kadar birbirlerinden haberleri yok."

Darbeye saatler vardı. Hamdi Başçavuş sigara üstüne sigara içiyordu. Gece harekat başlayacaktı. Genelkurmay Kışlası'ndan çıkan Hamdi Başçavuş, son talimatları almak üzere o akşam Bnb. Tahsin Atalay'ın evine gidiyor ve bir sürprizle karşılaşıyor:

'Orhan akşam şarkı dinlemesin'

"Saat 20.30'da Tahsin Atalay'ın evine gittim. Pijamalı olarak beni karşıladı. Selamladım. 'Binbaşım, Orhan bey gönderdiler, radyo lambalarını almaya geldim' dedim. Binbaşı Tahsin Bey, 'Hamdi radyocu dükkanı kapamıştı, lambaları bu akşam alamadım. Yarın kışlaya giderken uğrar alırım. Sen yarın (26 Mayıs) saat 9. 30'da lambaları Orhan Bey'den alırsın, zararı yok, Orhan da bu akşam şarkıyı dinlemeyiversin' dedi. Bu şifreyi de hemen çözdüm. Yani 'Bu akşam tehir edildi. Yarın son talimatı almak üzere saat 9.30'da Yüzbaşı Orhan Bey'i gör' anlamına geliyordu. 'Orhan bu akşam şarkı dinlemeyiversin' tabiri de, '25 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlayan gece harekata geçemiyoruz, dolayısıyla şarkıyı dinleyemiyoruz' demekti. Binbaşım beni yemeğe alıkoydu, gece 11.00'de müsaade isteyip çıktım. Örf-i İdare gece saat 10'dan itibaren sokağa çıkma yasağı koyduğu için, Binbaşı Tahsin Bey, 'Bende müsaade kartı var, beraber gideriz, biraz hava almaya da ihtiyacım var' dedi. Yanımızda binbaşının Savaşan ve Varol isimli çocukları da olmak üzere askeri jipe bindik. Aksilik, araç çalışmadı. Telefon etmek suretiyle kışladan yeni bir araç istetti. Saat 23.30'da araç geldi.

Kışla Kumandanlığı'na geldik. Orhan Yüzbaşı nöbetçi olduğu için uyumamıştı. Üsteğmen Necati Özgen yatağına uzanmıştı. Orhan Bey'le kısa bir görüşme yaptım. Sonra Tahsin Bey beni evime bıraktı."

'BOMBA GİBİYİZ HAMDİ, HAZIR OL'

Darbe günü ertelenmişti, ama ne zaman düğmeye basılacaktı. Yoksa olmayacak mıydı? Bu sorular Hamdi Başçavuş'un zihnini kemirip duruyordu. Sabaha kadar uyuyamadı. Ne olup bittiğini çok merak ediyordu. O günü şöyle anlatıyor: "Ertesi sabah. 26 Mayıs. 'Ya Allah Bismillah' diyerek yatağımdan sağ tarafımdan kalktım. Saat sekizde servis jipine binerek Kışlaya geldim. İlk işim saat 9.30'da Yüzbaşı Orhan Bey'i görmek üzere Eğitim ve Harekat Subaylığı'na doğru yürüdüm. Merdiven başında Binbaşı Fazıl Bey bekliyordu, 'Bomba gibiyiz Hamdi. Orhan Yüzbaşı'yı hemen gör' dedi ve uzaklaştı. Yüzbaşı Orhan yalnızdı. Askerce selamladım. 'Otur Hamdi. Dün akşam yanıma geldiğin zaman yabancılar vardı. Seni durum değişikliğinden bizzat haberdar edemedim. Bu nedenle Atalay Binbaşı'ndan öğrenmeni istedim. Hamdi dün öğleyin bildirdiğim gibi harekata 25 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlayan gece başlayacaktık. Bazı sebepler yüzünden bugüne tehir edildi, 26'yı 27'ye bağlayan gece düğmeye basacağız. Bu hususta İstanbul Birinci Ordu ağır bastı. Harekatın tehirine kızdılar bile, özel şifrelerle durum yeniden kesinleşti. (Çocuk ikmale kaldı, müteakiben 2703 lira) tellendi. Şimdi bütün hazırlıklar tamam. Örf-i İdare kıtaları dahil, başta Harp Okulu, bütün kıtalar harekata iştirak edecekler. Evvelallah yarın sabah saat dörtte hürriyet ışıkları bütün yurdu aydınlatacak. Sen şimdiden kıyafetini hazırla, akşam saat 20.30'da buraya gel. Toplanma yerimiz Kışla

5

Page 6: 27 Mayıs Darbesi

Kumandan Muavini Yarbay Emin Atanç Bey'in odasıdır. Saat 20.30'dan itibaren kapılar kapatılacağından giriş için Atalay Binbaşı ile bir parola kararlaştırın' dedi.

Hamdi, silahlanıyor musun?

Menderes, ordudaki kıpırdanmalardan haberdardı, ama darbeye ihtimal vermiyordu. Oysa darbeciler seferi elbiselerini giymeye başlamıştı.

Genelkurmay Kışla Komutanlığı'nda harekat nasıl başlayacak, kim, nerde görev alacaktı? Asıl işi yapacak olanlar alt kademelerdeki askerler olacaktı. Araçları onlar sürecek, tankları onlar kullanacak, noktalara onlar dizilecek, Komite'nin emniyetini onlar sağlayacaktı. Cumhuriyetin ilk darbesiydi. Dayanamayıp Yzb. Orhan Aslan'a sordum: 'Yüzbaşım vazifelerimiz ne olacak?'

'Akşam toplandıktan sonra tebliğ edilecek' dedi.

Bnb.Tahsin Atalay ile parola tespit edip rutin işlere döndük. O gün Bnb. Şahap Bey ile görüştük. Üstğ. Selahattin Çakmak'ın cuntaya alınması konusunu Bnb. Fazıl Akkoyunlu'ya açıp açmadığını sordum, "Bugün söylerim" dedi. Saat 20.30'da Bnb. Şahabettin Kayan bey ile toplanma mahalline geldiğimizde Üstğ. Çakmak'ı görünce çok şaşırmıştım, o da işin içindeymiş.

Yüzüm kıpkırmızı oldu

Başbakan Menderes, ordudaki kıpırdanmalardan haberdardı, ama darbeye ihtimal vermiyordu. Oysa darbeciler seferi elbiselerini giymeye başlamışlardı: "26 Mayıs öğleden sonra saat 15.30'da akşama giyeceğim seferi kıyafetimi temin etmek için Kışla Karargah Birlik Kumandanı Bnb. Muzaffer Demirtaş beye gittim. Hemen emir verdi. Depboycu er geldi, bej renki bir yaz elbisesi getirdi. Lojistik kısmına gittim. Bşç. Mehmet Özdemir kolumun altındaki elbiseyi görünce, 'Ne o Hamdi, hayrola silahlanıyor musun' dedi. 'Hayır. Bej elbisem harap oldu, günü birliğine giyeceğim' dedim, ama irkildim. Hazırlıklardan haberi varmış gibi geldi. Yüzüm kızardı, o an yüzüme bakmadı, baksa farkederdi. Arkadaşımdı. Söylememde beis yoktu, yemin verilmişti, söyleyemezdim."

Binbaşıya elbise olmadı

Kıyafetini çoktan paketleyen Hamdi İnanç anlatmaya devam ediyor:

"Bnb. Şahabettin Bey geldi, 'Hamdi bir takım elbise bul, vaktimiz çok az' dedi. 'Başüstüne' diyerek Birinci Tabur Karargah Bölüğü'ne giderek bir takım elbise aldım. Şahabettin Bey şişman ve göbekli olduğundan elbise uymadı. Diğer bölüklerden değiştirdik, yine olmadı, mecburen geceye bej elbiseleri ile katıldı. Saat 17'00'de Şahabettin Bey ile kışladan evimize doğru hareket ettik. Binbaşım beni indirirken şoförüne, 'Saat 20.30'da Hamdi Başçavuşu alıp bana geleceksin' dedi. Reisimiz Fazıl Akkoyunlu, 'İsterseniz eşlerinizle vedalaşabilirsiniz' demişti. Eşime mevzuyu açtım, yeni elbiseme rütbelerimi dikti. Darbe sonuçlanana kadar ağzını sıkı tutmasını rica ettim:

'27 Mayıs sabahı duyacağın silah seslerinden sakın ürkme. Bilakis o sesler hürriyetimizin müjdecileri olacaktır' diyerek, kapıdan sağ ayağımla çıkıp 'Allah'a ısmarladık' dedim."

Üsteğmenim sen de mi buradasın

26 Mayıs akşamı, 9'a doğru Bnb. Atalay ile Bnb. Şahap Bey'i akrabası Fuat Bey'in evinden aldık. Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti'ndeki toplanma mahallimize geldik. Toplanma yerimiz Kara Kuvvetleri Merkez Dairesi'nin bulunduğu binanın birinci katındaki Kışla Kumandan Muavini Yarbay Emiş Atanç'ın odası ile Kışla Personel Subayı Bnb.Tahsin Atalay'ın odaları idi. Elbisemi değiştirmek için Yzb. Orhan Aslan'ın odasına girdim. Paketlediğim elbiseyi çıkararak giyindim. Bnb. Atalay'ın makam odasına girdim. Kapıyı açar açmaz irkildim. Beş yabancı subay vardı. Kimdi bunlar, ne maksatla gelmişlerdi? Vaziyet değişmiş miydi acaba? diye düşünürken, Orhan bey, 'Bizdendirler bizdendirler. Bir kaçı sınıf arkadaşımdır, diğerleri de komite tarafından vazifeli olarak gönderildiler'

6

Page 7: 27 Mayıs Darbesi

dedi. Saat 21.00 civarıydı, Levazım Üstğm. Selahattin Çakmak gelmez mi!. 'Ooo üsteğmenim sende burdasın demek' dedim. 'Kambersiz düğün olur mu' dedi.

'Saat 3'e kadar dayanalım'

Fazıl Akkoyunlu ayağa kalktı: "Geç kalıyoruz arkadaşlar, Enterneye başlayalım. Parolamız 'İnkılap'tır, işareti ise 'El Kaldırmak'tır."

26 Mayıs. Akşam saat 21.00. Kışlada harekat başladı. Komite Üyesi Albay Alparslan Türkeş, kışlaya gelerek bir süre kaldı. Kışladaki harekatın başındaki Bnb. Fazıl Akkoyunlu, Türkeş ile birlikte hareket ediyordu. İlk iş, görev taksimatının yapılacağı toplantının emniyeti için kışlanın konrolünü ele geçirmekti. Darbeye saatler vardı. Hamdi İnanç, gerilim dolu geceyi anlatıyor:

"İlk olarak Yedek Piyade Teğmen Vahdet Tiryakioğlu tabancasını çekerek binanın dışında nöbet bekleyen eri enterne etti. Eri, Kışla Maaş Mutemedi İhsan Efendi'nin odasına hapsettik. Böylece binanın nöbet değiştirilmesi kaldırılmış bulunuyordu. İçerden dışarıya haber sızmaması için, Üsteğmen Selahattin Çakmak ile Teğmen Basri Sarıkaya devriye subayı olarak görevlendirildi. Toplantı mahallimizin emniyeti için civarda dolaşan 25 kadar başı boş eri topladık. İhsan Beyin odasını geçici tevkifhane yaptık. Yakalanan erler arasında Hariciye Vekaleti İstihbaratı emrindeki bir şoförle Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanlığı'nın ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın şoförü vardı.

Bizi teker teker avlarlar

Bir ara kolunda nöbetçi subayı kolluğu bulunan bir yüzbaşı binanın üst katından inerek toplantı odasına girdi. Bizden sanarak 'Hoşgeldiniz yüzbaşım' dedim. Fakat Yüzbaşı Orhan Aslan'ın yüzü karardı. İşin içinde bir kurt yeniği olduğunu anladım. Fazıl Akkoyunlu, "Siz nerede vazifeliydiniz' dedi, subay da, 'Üst katta Merkez Dairesi'nin nöbetçi subayıyım. Odaları dolaşmak kastıyla inmiştim. Baktım ki kalabalık bir konuşma sesi var, buraya girdim' dedi. Subayı enterne ettik. 'Sabaha kadar misafirimiz olacaksınız' denildi. Yüzbaşı, "Başüstüne binbaşım. Yalnız vekalet nöbetçi Amirini görmem lazım, telefon ederler' dedi. Fazıl bey, 'Lüzumu yok, şimdilik telefona çıkmazsınız' dedi. Gözaltına aldığımız subay, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı Tank Ulaştırma'da vazifeli Kayserili Mehmet Özkurt, Kore'de yaralanan değerli bir subaymış. Utandım. Ama küçük bir hata herşeyi bozabilirdi. Erdelhun Paşa'nın enternesinde bizimle birlikte o da görev aldı. Albay Cevat Kırca ve Yarbay Emin Atanç, Yzb. Kemal Öz'e 'Her iki oto bölüğünü hareket ettirebilecek misin' dedi. 'Ettiririm' dedi. 'Hemen sessizce benzin ikmallerini yaptırın. Milli Müdafaa Vekaleti, Erkanı Harbiye Umumiye Riyaseti, Müsteşar, Kara Kuvvetleri Kumandanlığı şoförlerini nezaret altına alın' dedi. Silahsız bulunan ve kışla ekibi ile vazife almak üzere Komite tarafından gönderilmiş subaylar diğer bölüklerden makinalı tabanca getirmemizi isteyerek, 'Bir baskın olması halinde saat üç buçuğa kadar kendimizi müdafaa edebilmeliyiz, aksi halde bizi teker teker avlarlar' dediler. Hemen sten ve tomsonları hazır ettik."

Öztorun gizli toplantıda

Darbe gecesi saat 01'de Kışla Ekibi ile Komite'nin gönderdiği subaylar, vazife taksimi yapılmak üzere Ekip Kumandanı Bnb. Fazıl Akkoyunlu'nun emri üzerine toplandık. Aramızda Topçu Bnb. Necdet Öztorun da vardı. Fazıl bey görevleri belirledi. Yzb. Mehmet Alanyuva, Yzb. Mehmet Özkurt, ve bana, Rüştü Erdelhun Paşa'nın evinin muhasara edilmesi ve tevkifi vazifesi verildi. Bnb. Tahsin Atalay, Genelkurmay Nöbetçi Amiri olarak telefonun başında oturacak ve muhaberat, vazifeli ekiplerimiz tarafından kesilinceye kadar hariçten yapılacak telefon çağrılarına cevap verecekti. Yanına Levazım Üsteğmen Selahattin Çakmak verildi.

Erdelhun inattır, teslim olmaz

Albay Cevat Kırca, "Erdelhun inat bir şahsiyettir. Evinde M-1 Amerikan tüfeği ve filintanın bulunması kuvvetle muhtemeldir. Ateş açma ihtimali pek kuvvetlidir. Takviyeli ekiple muhasara edin. Mümkün mertebe ateş açmadan ele geçiriniz. Sağ salim ele geçirilip taksiratını adalet huzurunda ödemelidir" dedi. Fazıl bey ayağa kalktı, "Geç kalıyoruz arkadaşlar, Enterneye başlayalım. Önce makam garajındaki, vekalet garajındaki şoförlerin tevkifi ile başlatın. Siz, Erkanı Harbiye Umumiye Riyaseti, Kara ve Deniz Kuvvetleri muhabere merkezlerini faaliyetini durdurun. Benle beraber gelen ekiple emniyet mangalarını saf dışı ettikten sonra Ankara Örfi İdare Kumandanlığı

7

Page 8: 27 Mayıs Darbesi

Karargahı'nı enterne edeceğiz, Komiteye karargah olarak emre hazır bulunduracağız. Sizler kışlanın batı ve güney emniyetine, Oto Bölüğü araçların giriş çıkışlarını kontrol altına almak üzere birer subay ve astsubayı makinali tabancalarla mücehhez oldukları halde giriş ve çıkış kapılarına koyacaklar. Bu hususu Yzb. Kemal Öz sağlayacaktır. Arkadaşlar parolamız, 'İnkılap'tır, işareti ise 'El Kaldırmak'tır" dedi.

Erdelhun çok telaşlıydı

SAAT 5.25'de Türkeş'in sesinden Türkiye darbeyi öğrendi. Menderes Kütahya'da, Bayar Çankaya Köşkü'nde alındı. Cumhuriyet döneminde ilk kez hükümet düşürülüyor, askerler idareye el

koyuyordu.

Başbakan Adnan Menderes 27 Mayıs'ta Kütahya'da idi. O sabah Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'yı enterne etmekle görevli ekipte yer alan Kd. Başçavuş Hamdi İnanç anlatıyor:

"Yzb. Orhan Aslan tarafından hazırlanan silahlar subaylara dağıtıldı. Dahili enterne ve tevkif işleri ile görevli subaylar saat 2.45'de harekete geçtiler. Erdelhun Paşa'nın evinin muhasarasında bulunacak olan ekible, enterne ettiğimiz 25 kadar eri Kışla Sinema Salonu'na naklettirmek için ayrıldık. Kapı kilitliydi, tekmeyle kapıyı kırdım. Erleri içeri doldurduk. Başına nöbetçi koyduk. Yzb. Alanyuva ile birlikte takviyeli takımı almak üzere 1. Tabur Nöbetçi Subaylığı'na gittik. Depboycu eri çağırarak tomson mermilerinin bulunduğu sandıkları açtırdım. Sayı ile vermeye kalkınca, ittim, 'Şimdi zaman sayı ile vermek zamanı değil' diyerek ceplerimi mermiyle doldurdum. Yzb. Mehmet Alanyuva yürüyüş komutu verdi. Kara Kuvvetleri Merkez Dairesi'nin bulunduğu binanın ön cephesine geldik. Burada takımı çöktürdük, üç mangaya ayrıldık. Albay Cevat Kırca geldi, 'Hazır mısınız çocuklar?' dedi, 'Hazırız' cevabını verdik. Yzb. Alanyuva, yavaş bir sesle 'silah doldur' komutu verdi. Adi adım marş komutasıyla yürüyüşe geçtik. Erdelhun Paşa'nın evinin önüne geldik. Cevat Albay, 'Ben diğer enternelere nezaret için geri dönüyorum' diyerek ayrıldı. Üç manga halinde Oğan Apartmanı'nın bahçe duvarlarına mevzilendik.

Erlerin haberi yoktu

Erler nereye ve niçin geldiklerini bilmiyordu. Erlerden biri 'Başçavuşum vazifemiz nedir, ne maksatla geldik?' dedi. 'Arkadaşlar şu evi kordon altına alıp tarassut etmeye emir aldık. Parola inkılap işareti el kaldırmaktır. Parolayı bilmeyen her kişiyi enterne etmeye vazifeliyiz. Canımıza kast edilmedikçe silah kullanıp cana kıymayacağız" dedim. Saat 3.45 sıralarıydı. Bakanlıklar istikametinden silah sesleri geliyordu. Erlerden biri, 'Evin içinde biri geziniyor komutanım' diyerek perdesi açılan pencereyi gösterdi. Biri telaşlı telaşlı geziniyor. Gün ışıdığı için odanın içinde gezinen kişi mükemmelen farkediliyor. Silah sesleri artıyordu. Yzb. Mehmet Özkurt'tun mangasından seri ateş edildiğini gördüm. Erler 'Komutanım izin verin biz de ateş edelim' dediler, 'Apartmandaki insanları beyhude korkuya düşürmeyelim' dedim. Pencerelerdeki insanlar 'Neler oluyor?' deyince, 'Canınız ve malınız emniyettedir' cevabı verdim. Yzb. Alanyuva'ya 'artık Erdelhun'u aşağıya davet edelim mi?' dedim. 'Tamam Hamdi Başçavuş' demişti ki, bir askeri jip geldi. Bir general ile bir teğmen inerek eve girdiler, silahlıydılar. Bir deniz subayı arkalarından yürüdü. İçerde bir süre kaldılar. Erdelhun'u büyük bir tantana ile çıkarıp jipin içine koydukları gibi götürdüler. Erdelhun'u almaya gelen meşhur Burhan Paşa'ymış. Deniz subayı da Yarbay Yavuz Seneoğluymuş. Bizden önce davranmaları iyi oldu. Erdelhun'un küçük rütbeli subaylarca tevkif edilmesi hoş olmayacaktı.

Her taraftan mermi yağıyor

Vekalete doğru yürüyoruz, mola verdik, bir taraftan şiddetli bir ateş açıldı. Derhal mevzi aldık. Genelkurmayın önü, Dahiliye Umum Müdürlüğü. Jandarma Genel Kumandanlığı taraflarından silah sesleri... Dikmen'e çıkan yolun kavşağında bir M-47 Tankı. Heyula gibi kulesini çevire çevire namlusundan dumanlar fışkırarak ateş ediyor. Riyaseti Cumhur Muhazı Alayı bizden değil mi? Değilse vaziyet vahim. Takımın üstüne havan düşebilir. Yeni Meclis binasının önünde bir süvari birliği var. Erat mevzilenmiş. Tüfek namluları Dahiliye Vekaleti ve Toprak Mahsülleri Ofisine çevirilmiş. Ateş ediyorlar. Gayr-i ihtiyarı tomsonu ateşledim. Bir askeri araç içindeki subay, 'ateş kes' diye bağırdı. Ateşi kestik, bizdenmişler. Saat beşe geliyordu. Sükunet hasıl oldu. Yzb. Alanyuva, 'Hamdi takımı topla Yenimahalle'nin asayişi için gidiyoruz' dedi. Gittik. Mahalle sakinleri camlardaydı. Alanyuva, 'Muayyen bir zaman için dışarı çıkmayın. Radyolarınızın başında bulunun. İhtiyaçlarınız karşılanacaktır' dedi. Saat 5.25'de Ankara Radyosu'nda konuşan Albay Türkeş'in sesinden Türkiye, yönetime askerlerin el koyduğunu öğrendi. Menderes

8

Page 9: 27 Mayıs Darbesi

Kütahya'da askerler tarafından gözetim altına alındı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde kısa bir direnişten sonra teslim oldu. Cumhuriyet döneminde ilk kez bir hükümet düşürülüyor, askerler idareye el koyuyordu.

Etem Menderes'in sesi titriyordu

Yüzbaşı Kemal Öz: Görevim Kışlanın güney kapısındaki nizamiyeden hiçbir aracın dışarı çıkmaması ve içeri girmemesini temin etmekti. Bu nedenle sten makinalılarla techiz edilmiş bir müfreze teşkil ettik. Yedek Teğmen Vurla Dolaştır ile Yedek Teğmen Mehmet'i Kışlanın Batı emniyetine memur ettim. Ben Bnb. Fazıl'dan alacağım emirlere intizar etmek üzere Bölük Karargahında kalacaktım. Emredildiği anda lüzumu kadar motorlu aracı emre amade tutuyordum. Saat sabaha karşı dördü vuruyordu. Etraftan gelen şiddetli silah sesleri sabahın sükunetini çoktan ihlal etmişti. Telefonun başındaki nöbetçi er koşarak geldi, 'Yüzbaşım telefondan istiyorlar' dedi. Koştum, 'Ben yzb. Kemal' dedim, telefonun kulaklığından, telaşlı bir sesle 'Mehmet Halimoğlu ile Milli Müdafaa Vekili'nin arabasını gönderiniz' kelimelerini duydum. Cevaben 'Siz kimsiniz' deyince, telaşlı bir sesle, 'Ben Milli Müdafaa Vekili Etem Menderes, çok acele araba gönderiniz' cevabını aldım. 'Peki beyefendi, şimdi gönderiyorum' diyerek kapattım. Etem Menderes'in şevrole arabasına, şoförüne el koymuştuk. Bilahare kendisi de teslim alınarak Harp Okulu'na gönderildi.

Türkeş'i yalnız bırakamazdık

Yüzbaşı Orhan Aslan: "26 Mayısı 27'ye bağlayan gece Bnb. Fazıl Akkoyunlu, Yrb. Emin Atanç, Yrb. Kadri Dekak, Üstğ. Selahattin Çakmak ve ben vekalet makam şoförlerini, Milli Müdafaa Vekili Etem Menderes'in emniyetine memur vekalet içinde Kışla Subaylığı'nın altında özel koğuşlarda silahlarıyla yatan emniyet ve muhafız mangalarını silahtan tecrit ettik. Kapıda iki er vardı, yanlarına giderek, 'çocuklar tabancalarınızda mermi var mı' dedim, 'var komutanım' dediler, 'bakayım' diyerek jarjörlerini çıkarıp cebime koydum. Etem Menderes'in müsteşarı Orgeneral Salih Coşkun'un şoförlerini enterne ettik. Menderes'in şoförü Mehmet Halimoğlu, 'Ben vekil şoförüyüm, silahımı vermem' diyerek direndi, sonra teslim oldu. Erleri Kışla Sinema Salonuna hapsettik. Erkanı Harbiye Umumiye Riyaseti Nöbetçi Subaylığı'nı enterne ettik. Kısa sürede Genelkurmay'ın kontolünü ele geçirdik. Bir ara silah ateşi başladı, karşı ateş açtık. Kışlanın batısındaki giriş kapılarının emniyetine memur edilen Bnb. Şahap Kayan geldi. Beraber mevzilenip ateşe karşılık verdik. Sonra ateş kesildi.

'Türkeş'i ben götürdüm'

Üsteğmen Selahattin Çakmak:

"26 Mayıs gecesi Kışla'da Reisimiz Fazıl Akkoyunlu'nun toplantısına Albay Türkeş geldi. Bir süre konuştuktan sonra 'Harp Okulu'na gideceğim' dedi. Yaya gitmeyi düşündü, vazgeçti, jiple gitmeye karar verdi. Türkeş'e 'Albayım refakat edebilir miyim' dedim. Böyle kritik anlarda Türkeş'in yalnız bırakılmaması elzemdi. Harp Okulu'nun etrafı Harbiyeliler tarafından çevrilmişti. Arabamızı durdurup, 'parola' diye seslendiler. Türkeş el kaldırdı, 'geçin' dediler. Çemberin içinden geçerek Harp Okuluna girdik. Türkeş'e muvaffakiyetler dileyerek ayrıldım. Saat 22.30'a geliyordu. Bölüklerden otomatik silahlarımızı alarak saat üçte hareket ettik.

'Ne istersek yaparız değil mi?'

27 Mayıs'tan sonra Demokrat Partililere uygulanan utanç verici muameleler yüzünden darbeye karışmış olmaktan nedamet duydum.

Genelkurmay Başkanlığı Kışla Kumandanlığı'ndaki darbede önemli rol oynayan Kıdemli Bçş. Hamdi İnanç, 27 Mayıs'ı takip eden günlerde Cemal Gürsel'in muhafızlığını yaptı. Hamdi İnanç, DP'lileri'a götürülmesinde de görev aldı. İnanç'ın yaşadıkları, Cumhuriyet dönemindeki ilk askeri darbenin gün gün nasıl gerçekleştirildiğini göstermesi bakımından öğretici. 27 Mayıs cuntasının çatladığı ve parçalandığı 13 Kasım Operasyonu'nda Hamdi İnanç gibi, 14'lere yakın subay ve astsubaylar gözaltına alınıyorlar. 1962'de Hindistan'dan Türkiye'ye dönen Alpaslan Türkeş, İnanç'a, 'Hamdi, Hamdi, 13 Kasım günü, şöyle Çankaya'ya doğru tırmansaydınız, emin ol bizi bırakırlardı' dediğinde, 'Komutanım, sizden önce bizi derdest ettiler, o fırsatı vermediler ki' cevabını alıyordu. İnanç, 27 Mayıs'tan sonraki iki ayı anlatıyor:

Cemal Paşa'ya muhafız oluyorsun

9

Page 10: 27 Mayıs Darbesi

"27 Mayıs sabahı Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'yı enterne ettikten sonra Kışla'ya döndüm. O gün Cemal Gürsel Paşa Genelkurmay'daki makamına yerleşti. Ertesi sabaha kadar binanın dış emniyeti için görevlendirildim. 28 Mayıs günü, Bnb. Şahap Kayan telefonla aradı, 'Gürsel Paşa'nın muhafızı olarak seni seçtik, hazırlan' dedi. Bir asker gelerek, 'Bnb. Fazıl Akkoyunlu sizi Genelkurmay birifing salonunda acele bekliyor' dedi. Salonda Komite'ni grubu var, İstanbul grubu henüz gelmemiş. Bnb. Fazıl beni takdim etti, 'Muzaffer Özdağ, iki arkadaşıyla İzmir'de bulunan Gürsel Paşa'yı getirdi. Paşa'yı Komitenin başına geçirdik. Ona muhafız verilecek. Düşündük, bu işin içinden gelen Hamdi Başçavuş bu işe layıktır, ona verelim dedik. Şu andan itibaren Paşa'nın özel muhafızısın. Seferi kıyafetini çıkarıp günlük kıyafetini giy, Paşa'nın Emir Subayı Yzb. Cemal Bey'in yanına giderek bu işi deruhte edin' dedi. 'Emredersiniz' diyerek selamlayıp çıktım.

Gazeteciler yağcılık yapıyordu

Eve gittim, kıyafetlerimi giydim, thomson ve barebellum (Etem Menderes'in silahı, daha sonra iade ettik)'u yanıma alarak Genelkurmay'a, Emir Subayı Cemal Bey'in yanına gittim. 'Seni bekliyordum. Şuraya otur. Paşa'nın odasına direkt girmek yasaktır. Gelen her şahsı bana bildirecek, benim iznim olmadan kimseyi içeri sokmayacaksın' dedi. O gün gelen gidenin haddi hesabı yok. Tarihi simalar ellerindeki yazılı emirleri ibraz ederek, 'Bizler inkılap önderimiz Gürsel Paşa'nın özel davetiyelerine icabet eden inkılap hükümetinin vekilleriyiz. Bendeniz devlet vekilliğine tayin edildim, bendeniz Maliye Bakanlığı'na tayin edildim, Paşa hazretlerini görebilir miyiz' diyerek teşrif ediyorlardı. Gürsel Paşa'yla Başvekalete gidecektik. Aşağı inerken birinci katta kendini selamlayan bir erin omuzuna iki elini koyarak 'Nasıl, istersek her şeyi yaparız değil mi' dedi. Paşayı makam aracına bindirdik. Ben şoför mahalline, Cemal Bey'in yanına oturdum. Başvekalete geldik, Paşa, Komite üyelerinin toplandığı odaya girdi. 2 saat sonra Adnan Menderes'in odasına geçtiler. Yabancı basın mensuplarını orada kabul etti. Başvekaleti terkederken bu kez bizim gazeteciler karşıladılar. Gazeteciler, 'Paşam bunca yıllık gazeteciyiz, hayatımızda ikinci defa buraya gelebildik' dediler. Paşa'ya şirin gözükmek için yarışıyorlardı.

'Paşaların odasına silahla girilir mi?'

Saat 20.00 sıralarında Başvekaletten ayrıldık, Genelkurmaya döndük. Paşayı Orduevine götüreceğiz, ama Cemal Bey içeri girip söyleyemiyor, Komite üyeleri orada. Topu bana attı. Elimde tomsonla tak tak girdim, 'Sayın komutanım, orduevine gitmemiz gerekiyor' dedim, 'Yooo, öyle tomsonla monsonla gitmem' dedi. Bir kahkaha salonda. 'Her türlü güvenliğiniz deruhte edilmiştir Paşam' dedim, 'Hay hay' dedi, elini omuzuma koydu. Dışarı çıkınca Korgeneral Muzaffer Alankuş geldi, 'Çocuklar olur mu böyle, silahla paşaların yemek yediği salona girilir mi' dedi. Biraz sonra Paşa'nın doktoru Yarbay Mustafa Bey, Emir subayı Cemal önde, yanında ben, bindik, orduevine geldik. Orduevine gelirken Yarbay Mustafa Bey, Paşa'ya, 'Paşam çok söylentiler var, Altındağda toplantılar yapılıyormuş, karşı hareket için. Benim evde sizi misafir etsek' deyince Paşa, 'Yok, yok. En uygun yer orduevidir, orada kalacağız' dedi. Paşa'nın bitişiğindeki odada Dahiliye Bakanı Tümgeneral İhsan Kızıloğlu kalıyordu. Gece yoğun bir trafik yaşandı, Generaller bir o odaya bir bu odaya girip çıkıyordu. Paşa sabah 7.30 sıralarında kalktı. Caddeye çıkınca balkonlardan alkışladılar. Milli Müdafaa Vekaletine geldik. Kaç gündür uykusuzdum, Cemal Bey, 'Gerekirse seni çağırtırım' diyerek izin verdi. En son 3 Haziran'da Gürsel Paşa Anıtkabiri ziyaretinde Bnb. Şabap Kayan ve Üstğ. Selahattin Çakmak muhazıf olarak bulunduk. 17 Haziran cuma akşamı evimin balkonuna oturuyordum. Saat 19 sıraları. Bir jip geldi. İçinden bir er inerek, 'Binbaşım Şahabettin Kayan Bey sizi bekliyor' dedi. Şahap Bey, 'Hamdi, Fazıl Akkoyunlu bizi istemişler. Yassıada'ya nakletmek üzere heyeti vekileyi götürmek için vazife verecekler. Eve söyle, gidiyoruz' dedi.

Tankları üzerimize salacaktın demek

Genelkurmay Kışla Kumandanlığı Nöbetçi Amirliği'ne gittik. Fazıl Bey saat 21 sıralarında gelerek, 'Tamam mısınız çocuklar? Beni takip edin' dedi. Bnb. Şahap, Yedek Teğmen Reşat, Yedek Teğmen Basri Sarıkaya ve ben Fazıl Beyin jipini takip ettik. Harp Okuluna gittik. Talebeler tepeden tırnağa silahlıydıar. Talebe kordonunun içinde iki askeri otobüs bekliyor, içinde heyeti vekiliye üyeleri. 100 km hızla Etimesgut'a doğru seyrettik. Yollara noktalar dizilmiş. Saat 22'de vardık. 54 DP'liyi İstanbula götürecek 5 adet C-47 askeri nakliye uçağı hazır. Bir subay elinde isim listesi, okuyor, Etem Menderes, cevap: 'Buyrun efendim.' Aramızdan geçerek uçağa bindiriliyor. Sıra subaylar grubuna geliyor, Rüştü Erdelhun Paşa'nın ismi okunuyor. Harbiyeliler, Erdelhun için, 'yüz karamız', Namık Ergüç için 'Gençlik katili', Yusuf Demirdağ için 'Tanklarını üzerimize salacaktın demek' diyerek taciz ettiler. 5 uçaklık filo 22.30'da 10'ar dakika ara ile havalandı. Benim uçakta Rıfkı Salim Burçak, Trabzon mebusu Fikri Karanis, diğer mebuslar var. Konuşmak yasak. Başımızda bir haşin albay var. DP'lileri Yeşilyurt Askeri Havaalanı'nda 1. Ordu'ya teslim ettikten sonra Ankara'ya döndük."

10

Page 11: 27 Mayıs Darbesi

27 Mayıs'ın canlı tanığı 76 yaşındaki Hamdi İnanç'ın anlattıkları burada bitiyor

Yeşilyurt vakası utanç vericiydi

Uçağın içerisinde bir olayla karşılaştım. Rahmetli babamla çocukken çok evine gidip, yemeğini yediğimiz çayını içtiğimiz, Rize Mebusu Hüseyin Agun'la göz göze geldik. Kıpkırmızı oldum. Utandım. O kadar gitmişiz, gelmişiz. Adam büyüklük gösterdi, yan döndü, göz göze gelmemek için. Saat 24'e 10 kala Yeşilyurt Askeri havalanına indik. Beş uçak da meydana indikten sonra sabıkların tahliyesine sıra ile başlandı. Orada çok korkunç olaylarla, utanç duyduğum olaylarla karşılaştım. DP'lileri Birinci Ordu teslim alacak, oradan da Yassıadaya gidecekler. Bizim görevimiz Yeşilyurt Havaalanına salimen getirip teslim etmek. Yeşilyurt Askeri Havaalanı'nda hep teğmen, üsteğmen, teğmen, üsteğmen. Yüzbaşı, binbaşı az. Başlarında yarbay, albay var, çoğu küçük rütbeli. DP'liler uçaktan indirilirken isimler okunuyor, o genç subaylar DP'lilere bir hakaret ediyorlar, bir hakaret ediyorlar, anlatamam. Yüzlerine tükürenler mi, saçlarından çekenler mi dersiniz. Ne laflar, ne küfürler. Bnb. Fazıl Bey müdahale etti, 'Arkadaşlar fikirlerimizi sabote ediyorsunuz, adalete teslim edeceğiz, yapmayın' diyor, bırakıyorlar, sonra tekrar başlıyorlar. Fazıl Akkoyunlu'nun ikazlarına rağmen böyle devam etti. Bu şekilde, utanç verici bir şekilde teslim ettik.

KEŞKE DARBEYE KARIŞMASAYDIM

"Yeşilyurt'ta Demokrat Partililere yapılan kötü ve utanç verici muameleyi bir türlü hazmedemedim, hala hazmedemem. O geceyi havaalanındaki misafirhanede geçidik. Ertesi gü'da biraz dolaştık. O gün aynı uçaklara binerek Ankara'ya hareket ettik. Uçağımız Yassıada üzerinden geçti. Yassıada göründü, hepimiz camlara hücum ettik, Sabıkları görmek istiyoruz. Uçağımız iki kez Yassıada üzerinde uçtu. Akşam saat 12.00'de Ankaraya geldik. Yeşilyurt'ta yaşadığım bu olay içimde derin bir burukluğa neden oldu. Ve sonra yaşadıklarım, Komitenin ikiye bölünmesi, 13 Kasım'da, Genelkurmay Kışla Komutanlığı'ndaki harekatın başındaki Binbaşı Fazıl Akkoyunlu ve Albay Alparslan Türkeş'in, 12 arkadaşıyla tasfiye edilmesi, Talat Aydemir'in 27 Mayıs'ın sıcaklığı geçmemişken iki kez darbe girişiminde bulunması, bir sürü idealist insanın heba edilmesi, darbelerin memlekete iyilik getirmediğini gösterdi. Üç insan yok yere idam edildi. Bu nedenlerden ötürü darbeye karışmaktan nedamet duydum."

11