8
ARALIK 2012 | SAYI 7 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Artı Değer Topluluğu fanzini ARTI - DEGER İLETİŞİM: [email protected] Küba’yı AB mi Kurtaracak Serbest piyasa ekonomisinde bir tek ve aynı çeşit meta, bu metayı mümkün olduğu kadar elverişli şekilde satmak isteyen birçok kapitalist tarafından üretilir. Milyonlarca küçük üreticinin olduğu, hiçbir üreticinin piyasa fiyatını belirleme durumunda olmadığı, her isteyenin piyasaya girip çıkabildiği ve devletin hiçbir müdahalesi olmadan kendi kendine işleyebilen, bir piyasa mekanizması tanımı yapılır... Serbest Piyasadan Oligopol ve Monopol Piyasalara Geçiş SAYFA 4 Peki bu savaşlar,müdahaleler,dönüşümler,’’devrimler’’ kimin işine yaradı? Enerji kaynaklarının daha sıkı bir denetim altına alınması, emperyalist tekellerin daha rahat koşullarda bu kaynakları yağmalama çabası restorasyon girişiminin bir boyutu.TOBB’un 2011 yılı Ağustos ayında yayınladığı Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2010’a göre Türk savunma sanayi üretimi 2010 yılı verilerine göre 2000 yılına nazaran yüzde 100 seviyesinde bir artışla 3 milyar Dolar’a çıkmıştır.Fakat savaş sanayine yapılan yatırımların kâra dönüşmesi ve kapitalizm krizlerinin aşılabilmesi için gerekli olan,üretilen silahların tüketilmesidir... SAYFA 2 SAYFA 8 Kültür Sanat • Ağaç İrfan • Simurg • Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi • Üstü Kalsın İKTİSADA GİRİŞ İNSANLIKTAN ÇIKIŞ İKTİSADA GİRİŞ İNSANLIKTAN ÇIKIŞ Petrol Ülkesinde Depo Dolduramamak… SAYFA 5 Belgesel: “Secret of Seven Sisters” SAYFA 3

Artı Değer Fanzini, Sayı 7

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Artı Değer Fanzini, Sayı 7

Citation preview

Page 1: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

ARALIK 2012 | SAYI 7İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Artı Değer Topluluğu fanzini

ARTI-DEGERİLETİŞİM: [email protected]

Küba’yı AB mi Kurtaracak

Serbest piyasa ekonomisinde bir tek ve aynı çeşit meta, bu metayı mümkün olduğu kadar elverişli şekilde satmak isteyen birçok kapitalist tarafından üretilir. Milyonlarca küçük üreticinin olduğu, hiçbir üreticinin piyasa fiyatını belirleme durumunda olmadığı, her isteyenin piyasaya girip çıkabildiği ve devletin hiçbir müdahalesi olmadan kendi kendine işleyebilen, bir piyasa mekanizması tanımı yapılır...

Serbest Piyasadan Oligopol ve Monopol Piyasalara Geçiş

SAYFA 4

Peki bu savaşlar,müdahaleler,dönüşümler,’’devrimler’’ kimin işine yaradı? Enerji kaynaklarının daha sıkı bir denetim altına alınması, emperyalist tekellerin daha rahat koşullarda bu kaynakları yağmalama çabası restorasyon girişiminin bir boyutu.TOBB’un 2011 yılı Ağustos ayında yayınladığı Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2010’a göre Türk savunma sanayi üretimi 2010 yılı verilerine göre 2000 yılına nazaran yüzde 100 seviyesinde bir artışla 3 milyar Dolar’a çıkmıştır.Fakat savaş sanayine yapılan yatırımların kâra dönüşmesi ve kapitalizm krizlerinin aşılabilmesi için gerekli olan,üretilen silahların tüketilmesidir...

SAYFA 2

SAYFA 8

Kültür Sanat• Ağaç İrfan• Simurg• Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi• Üstü Kalsın

İKTİSADA GİRİŞ İNSANLIKTAN ÇIKIŞİKTİSADA GİRİŞ İNSANLIKTAN ÇIKIŞ

Petrol Ülkesinde Depo Dolduramamak…

SAYFA 5

Belgesel:“Secret of Seven Sisters”

SAYFA 3

Page 2: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

2+ARTI-DEGER

TÜSİAD başkanı Ümit Boyner:“Sınırlarımızdaki olay bölgedeki ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Türkiye itidal ve caydırıcılık dengesinde adım atarak süreci yürütmelidir. Esas olan uluslararası camia ve BM’nin desteği ile eşgüdümle hareket etmektir. Çünkü bu sadece bu Türkiye’nin sorunu değil, uluslararası toplumu da ilgilendiriyor.”

MÜSİAD Adıyaman Şube Başkanı Mehmet Dağtekin:“Bugün Türkiye bölgede öncü rol üstlenerek, Ortadoğu’da birleştirici bir rol oynamaktadır. Yarın diktatörlerin değil, halkın başa geçtiği bir Suriye’de bu daha da iyi anlaşıla-caktır. Bu da ülkemiz için gerek prestij açısından, gerekse ticari manada oldukça önemli bir getiri sağlayacaktır. Sa-vaş maalesef bizim bölgemizin kaderi durumunda. Temeli 1900’lü yılların başında cetvelle çizilen sınırlarımız, bugünkü Ortadoğu’nun sınırları ve başına konulan kukla liderler de maalesef bugünlerin hazırlayıcısıdır.Uzun vadede düşünecek olursak, Suriye ile ticari ilişkilerimiz daha da gelişecektir.

Elbette bizim iş adamlarımızın, sanayicilerimizin,Suriye’de, İran’da ve Kuzey Irak’ta bir takım yatırımları vardı. Ama bugün yaşanan olumsuzluklar, yarın öncü rolü üstlenen lider ülke konumunda olan Türkiye’nin de büyük katkılarıyla düzelecek olan birOrtadoğu’da her şey lehimize çevrilecektir”

2010 yılında Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin kendi-sini yakması,Ortadoğu’da tarihsel öneme sahip bir süreci tetikledi.Üstelik bu süreç Türkiye’yi de bir komşusuyla savaşın eşiğine getirecek denli kritik bir hal aldı. Ardından Mısır geldi.İşsizliğe karşı ayaklanan halk Mübarek rejimine isyan etti.Daha sonra dalga Libya’ya yayıldı. Bölgedeki kimi ülkelerde haklı gerekçelerle sokağa dökülen halkın tepkisiyle başlayan süreç,siyasi yoksunluktan kaynakla-nan sebeplerden,inisiyatif bu süreçten faydalanacağını an-layan emperyalizme geçti.Kontrolü ele alan NATO,BM

gibi güçler öncelikle Libya’da Kaddafi’nin kimyasal silah bulundurduğu ve sivil halkı öldürdüğü iddiasıyla ‘‘insani’’ müdahalede bulundular.Ve sıra Suriye’de.Aynı amaçlarla aynı bahanelerle ABD, Libya’da İngiltere,Fransa ve İtalya eliyle yaptığını Suriye’de Türkiye eliyle yapıyor.

Peki bu savaşlar,müdahaleler,dönüşümler,’’devrimler’’ kimin işine yaradı? Enerji kaynaklarının daha sıkı bir de-netim altına alınması, emperyalist tekellerin daha rahat koşullarda bu kaynakları yağmalama çabası restorasyon girişiminin bir boyutu.TOBB’un 2011 yılı Ağustos ayında yayınladığı

Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2010’a göre Türk savunma sanayi üretimi 2010 yılı verilerine göre 2000 yılına nazaran yüzde 100 seviyesinde bir artışla 3 milyar Dolar’a çıkmıştır. Fakat savaş sanayine yapılan yatırımların kâra dönüşmesi ve kapitalizm krizlerinin aşılabilmesi için gerekli olan,üretilen silahların tüketilmesidir. Sermaye, mermi, bomba, top, tank, tüfek, uçak, helikopter ve de ‘insan’ gibi ‘ürün’lerin üzerinden sağlayacağı kara ağzı sulanarak baktığından savaş ister. Savaş endüstrisine bunca yatırım yapanlar “Aman savaş bitmesin! Hâttâ yenileri de çıksın!” diye ellerini ovuşturmazlar mı?

Tüm bunları düşününce hiç unutmadığımız bir resim geliyor hayalimize:Picasso’nun Guernica’sı.Ve o tabloyu unutulmaz kılan o diyalog… bir Nazi subayı, ressamın evinde Guernica’nın fotoğrafını görünce, “Bunu siz mi yaptınız?” diye sorar ve Picasso’dan “Hayır, siz yaptınız.” cevabını alır.Bu tablo zamanla barışın,savaş karşıtlığının simgesi haline gelir. Yıllar sonra dönüp resme baktığımızda çizilen sınırlar,kurulan devletler,birleşmiş ülkelerden geriye kalan sınırlar TÜSİAD’ın ve MÜSİAD ‘ın da içinde yer aldığı tablodur demek yerine;bu tablonun o zaman diliminde kalmasını yeğliyoruz.

GÜNCEL

GİZEM AYRANCI

İKTİSADA GİRİŞ İNSANLIKTAN ÇIKIŞ

Patronlar Neden Savaş İster?

Page 3: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

+3ARTI-DEGERGÜNCEL

Her sayısını büyük bir zevkle okuduğumuz National Geographic Kasım ayı sayısını elimize aldığımızda büyük hayal kırıklığına uğradık. Küba ekonomisi-

nin çöktüğünü, devlet memurlarının yaşamlarını ufacık maaşlarıyla ancak işyerinden çalarak idame ettirdiği, ulusal haber kanallarının utanç verecek şekilde otosansür veya şişirme politikaları uyguladıklarını kaleme alan National Geographic Küba ekonomisini korsan taksicilik yapan bi-risini baz alarak anlatması bizi hayretlere düşürdü.

Küba sosyalist devlet anlayışıyla tanıştığı günden iti-baren devasa ekonomiye sahip değildi. Tam aksine sınırlı imkanlarıyla her daim zorlu ekonomik koşullar içinde ülke ekonomisi kalkındırılmaya çalışıldı. Bu kalkınma çabaları elbette bazı zorlukları beraberinde getirdi. Bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışan Küba yönetimi ekonomi po-litikalarını oluştururken tek başına hareket etmek yerin halkıyla beraber ekonomi politikalarını oluşturdu. Bundan iki yıl önce gündeme gelen ekonomik değişimler bir çerçeve halinde ülke çapında işyerlerinde, okullarda, mahallelerde düzenlenen 163 bin 79 toplantıda toplam 8 milyon 913 bin 838 katılımcı tarafından tartışıldı. Bu toplantıların sonucunda çizilen genel çerçeveye birçok konu başlığı

eklenerek sonuç metni oluşturuldu. Tabi bu arada Kü-ba’nın nüfusunun 11 milyon olduğunu hesaba katmayı unutmamak gerekir.

National Geographic ‘‘Küba batmamayı başarabilecek mi?’ başlığını atarken bazı noktaları işaret ederek çamur at izi kalsın mantığıyla son dönemlerde birçok tartışma konusuna neden olan Küba kapitalizmle mi kucaklaşıyor sorusunu yazılarda açığa vurmaya çalışmış. Sovyetler Bir-liği’nin yıkılması ile beraber bir çok göstergelere dayanarak Küba’nın da kapitalizmle kucaklaşacağını iddia edildi. Peki Küba nasıl kapitalizmle kucaklaşabilirdi ? Devlet işletme-lerinin ve doğal kaynakların özelleştirmeler yoluyla serma-yeye peşkeş çekilmesi, eğitim, sağlık ,barınma ve benzeri sosyal haklarının geri alınması ve bu alanlarda yürütülen faaliyetlerin piyasaya açılması, reel ücretlerin düşürülmesi ve işsizleştirilmesi; ekonominin finansallaştırılması, rantiye ve spekülasyona teslim edilmesi; emperyalist kurumlar-la yapılan anlaşmalar yoluyla ekonominin dışa bağımlı hale getirilmesi; yabancı sermayeye ayrıcalıklı teşvikler tanınması ile Küba Kapitalizmle kucaklaşabilirdi. Küba bu ekonomi politikalarına ne dün ne de bugün hiçbir şekilde başvurmadı.

KÜBA’YI AB Mİ KURTARACAK?National Geographic Bu Sefer Aydınlatmadı

ABD’nin çöken ekonomisinin altın-da kalanlar ve kıl payı kurtulmayı başaranlar var. Almanya ve Fransa krize elini kaptırıp henüz kolunu kaptırmayanlardan.

Şu anda AB’nin lokomotifi görü-nümündeki Almanya, bu görünümü-nü krizle boğuşan diğer AB ülkeleri üzerindeki hegemonyasına borçlu. İspanya, Yunanistan, Portekiz ve İtal-ya’da ekonomik küçülmeler,%25’e varan yüksek işsizlik oranları, kamu harcamalarındaki düşüş ve poli-tik baskılar devam ederken ABD ekonomisine alternatif olarak AB gösterilmeye devam ediliyor. Asıl alternatifin ne olduğunu görmemek için üç maymunu oynamaya devam eden ve ettiren politikalar izliyorlar.

Tüm bunlar önümüzde dururken; yıllardır ABD ambargosuna maruz kalan ve yirmi küsur yıldır Sovyet-ler desteği olmadan kendi ayakları üzerinde durabilen ve ‘‘batmamayı başarabilen’’ sosyalist bir ada ülkesi

olan Küba gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Masal tadında yazılanların aksine gerçek Küba’da gözlerimizi açarsak; sermayenin bütün dayatmalarına ve girişimlerine rağmen Küba’da ba-rınamamasıyla gelir dağılımındaki eşitsizliğin önüne geçildiğini, özel mülkiyetin ortadan kalktığını, açlığın ve sefaletin Küba’da görülmediğini, insanların sosyo-kültürel faaliyetle-rinin devletin sübvanse etmesiyle çok ucuza mal olduğunu görebiliriz.

Küba’da dünyaya gelen her çocuk aslında insanca bir yaşamın içine do-ğar. Eğitimin bütün aşamalarından ücretsiz olarak faydalanan her birey bilimin yarattığı aydınlıkla gelecek kaygısı olmadan büyür.

Küba’nın ticaret yöntemleri diğer ülkelere göre daha farklıdır. Küba her türlü ithalata karşı sağlık ihraç et-mektedir. Her yıl binlerce doktorunu komşusu Venezüella’ya göndererek karşılığında petrol alıyor. Kendi hal-kına verdiği eğitimle kurduğu eşsiz

sağlık sistemiyle tüm dünyaya in-sanlığı öğretiyor. Küba’nın duyarlılığı sadece komşu ülkelere değil kom-şu kıtalara kadar uzanıyor. Afrika’ya gönderdiği sağlık görevlileriyle kara kıtada hastalıklarla boğuşan çaresiz halklara umut taşıyor.

Her şeye rağmen Küba dimdik ayakta duruyor. Che’nin hayaleti kimin kulağına ne fısıldıyor bile-miyoruz ama Küba halkı devletiyle bütünleşmiş yapısıyla tabiri caizse düşman çatlatıyor. FidelCastro’nun sözleri Küba’nın durumunu özetli-yor: ‘‘VAMOS BİEN’’.

AB Peki Kimi Kurtaracak?

ÜNAL ÇELİK - GÜLCAN KIRIŞ

Page 4: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

4+ARTI-DEGER TEORİK BAKIŞ

Serbest Piyasadan Oligopol ve Monopol Piyasalara Geçiş

Serbest piyasa ekonomisinde bir tek ve aynı çeşit meta, bu metayı mümkün olduğu kadar elverişli şekilde sat-mak isteyen birçok kapitalist tarafından üretilir. Mil-

yonlarca küçük üreticinin olduğu, hiçbir üreticinin piyasa fiyatını belirleme durumunda olmadığı, her isteyenin piya-saya girip çıkabildiği ve devletin hiçbir müdahalesi olmadan kendi kendine işleyebilen, bir piyasa mekanizması tanımı yapılır. Bu piyasanın en önemli belirleyeni ise birbirleriyle rekabet(tam rekabet) halinde bulunan üreticilerdir. Böyle bir tanımlama yaptıktan sonra metanın değerinin piyasanın kendi iç dinamikleri tarafından otomatik olarak belirlendiği varsayılır. Arzı ve talebi belirleyen fonksiyonlar hesaplanır ve bu iki fonksiyonun karşılıklı etkileşim içerisinde, meta fiyatlarını bir denge noktasında buluşturduğu “matema-tiksel işlemler ve grafiklerle” ispatlanmaya çalışılır.

Dikkat etmemiz ve incelememiz gereken unsur bu varsayımların doğruluğu ve gerçekle olan ilişkisidir. Gü-nümüzde böyle bir piyasa modeli varlığını sürdürmekte midir? Üreticiler arasında tam rekabet var mıdır? Piyasa fiyatları üreticilerin iradesinden bağımsız nesnel ekonomi yasalarına göre mi belirlenir? Bu sorulara cevabımız şüphesiz olumsuz olacaktır. Kapitalizmi üreticiler arasında serbest rekabetten uzaklaştıran ve monopollerin oluşmasına gö-türen süreci anlayıp bu mekanizmanın eğilimlerini ortaya koymalıyız. Öncelikle kapitalizmin ortaya çıkış sürecini ve gelişim aşaması arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları belirleyip, nasıl bir değişime uğradığını analiz etmeliyiz.

Serbest rekabet, kapitalizmin henüz gelişme aşamasında sermayenin yoğunlaşmasını sağlayan ve üretimi arttıran bir dinamik olarak görülebilir. Kişilere ait sermayenin bi-rikmesiyle, herbir kişinin kontrolu altındaki sermaye de artmış olur. Böylece daha büyük ölçekte üretimde mümkün olur. Küçük ölçekte ve manifaktür üretim yapan işletmeler, makinalaşma ve sermaye birikimiyle birlikte daha büyük ölçekte üretime geçiş yaparlar. Kişisel birikimin artmasına paralel olarak sermayenin merkezileşmesi yani birleşerek bi-reysel işletme olmaktan çıkıp anonim işletmelere dönüşmesi üretimin toplumsal bir hal almasını sağlar. Sermayedarlar diğer kişilerin sermayelerinin yöneticisi durumana gelirler.

Merkezileşmede ilk ve önemli etken büyük ölçüde üretim alanında aranmalıdır. Üreticiler arasındaki rekabet malların ucuzlatılması ile yapılır. Bu ucuzluk ise, her şey aynı kal-mak şartıyla, emeğin üretkenliğine yani üretim hacmine bağlıdır. Böylelikle küçük üreticilerin bir kısmı bu rekabette erir, bazıları da daha etkin işletmelere kayar. Böylelikle çok sayıdaki üretici arasındaki rekabetin yerini, monopol ve

oligopol şeklindeki az sayıda üreticinin kontrol ettiği bir piyasa mekanizması alır.

Merkezileşmeyi ortaya çıkaran bir diğer unsur ise kredi sistemidir(bankalar,tahvil piyasası vb). Toplumda dağınık bulunan para kaynaklarını bireysel kapitalistlere yada şirket şeklindeki kapitalistlere aktararak mali sermayenin tekelleş-mesini sağlar. “Bankaların ilk ve temel görevi, ödemelerde aracılık hizmeti görmektir. Bu yolla, atıl para-sermayeyi faal sermayeye, yani kar sağlayan sermayeye dönüştürürler; her çeşit para gelirlerini toplayarak, bunları kapitalist sınıfın emrine verirler. Bankalar geliştikçe ve az sayıda kurumlarda yoğunlaştıkça, mütevazı aracılar olmaktan çıkıp, belli bir ülkenin ya da birçok ülkenin hammadde kaynaklarının ve üretim araçlarını çoğunu, kapitalistlerin ve küçük patronların para sermayelerinin hemen hemen tamamını emirlerinde bulunduran muazzam tekeller haline gelirler.” Lenin Em-peryalizm kitabının” Bankalar ve Yeni Rolleri” bölümde, mali sermayenin üretim alanına hakimiyet kurmasını ve tekelleşme sürecini ele alarak gözler önüne sermiştir.

Tekelleşme sürecini birde istatistiki verilerle inceleyelim. Amerikan Birleşik Devletleri’nde, demir sanayisinde 17 tekel egemendi. Bu tekeller, 1959’da çelik üretim potan-siyelinin %94’ünü denetliyordu. Bu tekellerden ikisi, U.S. Steel Corparation ile Bethlehem Steel Corporation, ülke çelik üretim kapasitesinin %50’sini ellerinde tutuyordu. İlk grubun 140 çelik fabrikası ve 180 yüksek fırını vardır. Demir filizi rezervinin %70’e yakın bölümünü denetler ve özel demiryolu ulaşımına sahiptir. Petrol sanayinde en büyük tekel, ABD ve diğer petrol sanayinde, egemenlik kurmuş 20 kumpanyayı içeren “Standard Oil”dir.

Otomobil sanayisinde ise üç büyük tekel vardır: Gene-ral Motors, Ford ve Chrysler. Bunlar, 1958’de ABD oto-mobillerinin %93’ünü imal ediyorlardı. Bu üç tekel, aynı zamanda, silah ve savaş malzemesi yapımında da önemli bir rol oynuyordu. İkinci Dünya Savaşında askeri taşıt araçlarının %100’ünü, uçak motorlarının %75’ini, zırhlı araçların %40’ını, diğer top, tüfek ve makineli tüfeklerin de %30’unu üretiyorlardı.

Sonuç olarak üretimdeki rekabet, küçük işletmelerin bü-yük işletmeler tarafından yutulmasına ve büyük tekellerin doğmasına neden olmuştur. Tekellerin doğuşuyla birlikte üretim az sayıda firmanın denetimine girmiştir. Böylelikle fiyatlar bu tekellerin imtiyazında belirlenerek sermayenin sonsuz egemenliği sağlanmıştır.

EMRECAN ÇİÇEK - EZGİ KARATEPE

Page 5: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

+5ARTI-DEGERNE İZLESEK?

Ortadoğu’nun dünya kamuoyunda sürekli tartışılıyor olması, üzerinde projeler, planlar yapılıyor olma-sı yeni değil. Nedenleri çeşitli olmakla beraber en

önemlisi Ortadoğu’nun petrolü. Bu nedenleri anlatan çok sayıda kitabın ve belgeselin içinden Artı-Değer okuyucuları için “Secret of Seven Sisters” (yedi kardeşin sırrı) ‘ı seçtik.

Hikayeye kısaca bir göz atalım…. Petrol Ülkesinde Depo Dolduramamak… Suçlu Kim dersiniz? Belgeselin yapımcısı Irak ziyareti sırasında karşılaştığı durum için böyle diyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nda donanmada petrolün kulla-nılmaya başlanması ve otomobil endüstrisinin gelişmesi ile birlikte petrol kullanımı yükseldi, şirketler arasındaki rekabet büyüdü. Ancak rekabet pazarın dengesini bozmaya başlamıştı. Şimdiki adları ile Sheell, Exxon ve BP şirketleri bir araya gelerek gizli bir anlaşma yaptılar. Şimdilik fiyatları beraber belirleyeceklerdi.

Her şey 8 Ağustos 1928 Kuzey İskoçya’da yapılan bu gizli anlaşma ile başlamıştı. Daha sonra bu anlaşmaya 4 büyük şirket daha katıldı ve 7 Kız Kardeş olarak bilinmeye başladı-lar. Yaptıkları sözleşme ancak 1950 yılında ortaya çıkacak ve bu belgeden dolayı hiç biri yargılanmayacaktı. Yedi kız kardeş dünyayı parsellemiş, kendi arasında bölüşmüştü.

Amerikan yaşam tarzında, kişisel otomobil kullanımının yaygınlığından ötürü, merkezine oturan petrolden ötürü petrol kartellerinin gücünün ve bunun da ötesinde haya-tın her alanındaki plastikten sanayiye, ordudan ulaşıma bir çok noktada hayati öneme sahip petrolün ülkelerin iktidarlarını nasıl alaşağı edip yerine yenilerini getirdiği-ni, milyonların hayatlarını kendi çıkarları adına nasıl hiçe saydığını göreceksiniz bu belgeselde. Dünyanın en önemli

kaynaklarını eline geçirmiş olan bu şirketler aslında dünyayı ele geçirmiş bulunuyorlar diyebiliriz. Ortadoğu’da ileri olan ve halkın çıkarına hareket eden ne kadar düşünce varsa hepsine düşman petrol kartelleri, krizlerden karla çıkan, savaş çıkartarak ülkeleri birbirine düşüren bir yapı halini almış durumdalar ve bunu yalnızca tek bir sebep için ya-pıyorlar: Daha fazla para, daha fazla kar. Yedi kız kardeşin işine gelen ne varsa Ortadoğu halklarının işine gelmiyor.

Her bir tarafa yayılmış olan bu şirketlerin oturup düşü-nünce açıklayamayacağımız düzeyde büyüklükte olduğunu görüyoruz ancak bu belgesel bir çok karmaşıklığı ve soru işaretini ortadan kaldırmak adına önemli bir özet. Suudi Arabistan’ın kuruluşu İran’da Musaddık’a yapılan darbe, Şii iktidarı, Süveyş kanalı problemi, OPEC’in kurulması, Arap ülkelerinin İsrail ile olan savaşı, Saddam Hüseyin’in petrol politikaları, İran-Irak savaşı, Irak-Kuveyt savaşı, ABD’nin Irak işgali ve bir çok olayda bu kartellerin bizzat müdahalesi ya da etkisi sade bir dille anlatılmakta. Belgesel genel akışı içinde bu olayları kronolojik bir şekilde birbirine bağlamayı da başarmış. Birçoğumuz olayları ‘‘Arkasında Amerika var!’’ diyerek açıklamayı yeterli buluyoruz. Yanlış değil ama yetersiz. Belgesel bu noktadaki açlığı bir nebze giderebilecek konumda.

Anlamak için gideni ve gelmekte olanı deyip, güzel bir kış akşamın da çayınızı demleyip bu belgeseli izleyebilirsiniz.

Belgesele facebook sayfamızdan ulaşabilirsiniz.Facebook sayfamız: http://www.facebook.com/ArtiDegerToplulugu

SUÇLU KİM DERSİNİZ?

EGEMEN KARADENİZ - MUSTAFA TUNCAY

Page 6: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

6+ARTI-DEGER KÜLTÜR SANAT

AĞAÇ İRFAN“İnsan hafızasının balık hafızasıyla kıyaslanamayacak denli zayıf kaldığı dünyamızda, ülkesinden kaçmak zo-runda kalırken bir ağacın hafızasına yaslanmıştı. Çünkü ağaç insanın sırrını taşır! Taşıdı da! Ve ülkenin en kıy-metli yazarlarından birisinin sır perdesi altında bırakılan cinayetinin tüm gizlerini taşıdı sahneye…”

Oynayan İnsan Tiyatrosu tarafından sergilenen “Ağaç İrfan” adlı oyun 1948 yılında katledilen Saba-hattin Ali’nin hikayesini bir ağacın tanıklığıyla anlatıyor. Sezon açılışını 9 Aralık Kadıköy Halk Eğitim Merke-zi’nde gerçekleştirecek olan oyun kurgusuyla merak uyandırıyor. Yapılacak olan sonraki gösterimlerinde de kaçırılmaması gereken oyunlardan biri, Ağaç İrfan. Cümleleriyle kök saldığımız toprak misali, düzene karşı ezildikçe sertleştiriyoruz yüreklerimizi ve bu kez de o toprakların hikayesinden tanıyacağız Sabahattin Ali’yi.

Yazan: Serkan BilgiYöneten: Halil ErsanSahne Tasarımı: Beril ÖzkoçakIşık Tasarımı: Alev TopalHareket Düzeni: Sertaç CanbolatYönetmen Yardımcıları: Ayşe Tılısbık, Leyla YazıcıTasarım: Ezgi Nur AkıncıMüzik: İki ŞehirOyuncular: Beran Soysal, Cansu Fırıncı, Erhan Alpay, Halil Ersan, Şeyma Peçe, Pınar Alev

ÜSTÜ KALSINTiyatro Gerçek tarafından sahnelenen Cemal Süreya’nın şiirlerinden ve bazı düzyazı metinlerinden oluşan, müziğin şiirlere eşlik ettiği tek perdelik gösteri Üstü Kalsın, gelecek gösterimlerinde şiir sevenler tarafından kaçırılmaması gere-ken etkinliklerden biri.

Metin ve Yöneten: Atilla BirkiyeOyuncular: Hakan Gerçek, Tilbe SalimMüzik: aria (Cengiz Onural - Bora Ebeoğlu)Işık ve Yönetmen Yard.: Sema Öztaş

Page 7: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

+7ARTI-DEGERKÜLTÜR SANAT

Ruhi Karadağ’ın yönetmenliğini yaptığı, geç-tiğimiz 30 Kasım tarihinde gösterime giren Simurg, 1996’da F Tipi cezaevlerine karşı başlatılan ölüm oruçlarına katılmış Korsakoff hastası 6 kişinin, 2000’deki Hayata Dönüş katliamına bakışlarını konu ediniyor. Daha önce hiç yayınlanmamış görüntülerin de yer aldığı yarı-belgesel film adını; yanarak kül olan, küllerinden yeniden doğan, gözyaşları şifalı kuştan alıyor.

SİMURG

ÖNCE BİR BOŞLUK OLDU KALP GİDİNCE

AMA ŞİMDİ İYİ

Talimhane Tiyatrosu tarafından sahnelenen oyun; insan tacirlerinin eline düşüp pasaportları alınıp, evlerde kilitli tutularak fuhuşa zorlanan yüzlerce kadından birini, Dija-na’nın hikayesini anlatıyor. Fuhuşa zorlanan bu kadının kendini pazarlayan adama aşık olması, yaşadığı her şeyi görmezden gelmeye çalışarak planladığı mutlu günlere, özgürlüğüne ve pasaportuna kavuşmayı doğacak çocu-

ğuyla birlikte beklemesi, bu beklediği süreçte her şeyin aksi şekilde ilerlemesi konu ediliyor. Oyun aşık oldukları erkeklerin tuzaklarına düşerek, çaresizliğin ve umutsuz-luğun verdiği hayatta kalma çabasıyla, başka insanlara pazarlanan kadınların hikayesini çok ince, titiz ve dikkatli bir şekilde işliyor. Birçok ödüle sahip bu oyun, 17, 24 Aralık tarihlerinde Şişli Blackout’tasahnelenecektir.

Yazar: Lucy KirkwoodYönetmen: Mehmet Ergen

Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, Güliz GençoğluÇeviren: Seçil Honeywill

ÖZLEM EFE

“Biz dışarıda o kadar kalabalıktık ki, içeride yalnızız ve üşüyoruz.”

Page 8: Artı Değer Fanzini, Sayı 7

BİR AYDIN VE İKTİSATÇININ ARDINDAN

TEVFİK ÇAVDAR1931 yılında Salihli’de dünyaya gelen Tevfik Çavdar’ın babası demiryolcuydu. Babasını mesleğinden ötürü Tür-kiye’nin bir çok ilini dolaşmış olan Çavdar ilkokula Sam-sun’da başlayıp Kayseri’de devam etti, İstanbul’da İlkokul ve Ortaokulunu tamamladı.Lise yıllarının bir kısmını da İstanbul’da tamamlayan Çavdar lise yıllarının son dön-melerini babasının tayinin Adana’ya çıkması nedeniyle Adana Erkek Lise’sinde tamamladı.

Çavdar’ın babası oğlunun mühendis olmasını istiyordu.Bu yöndeki baskılara dayanamayan Çavdar Teknik Üniversite’ye girdi.Teknik Üniversitede kendi ilgi alanına yoğunlaşamayan Çavdar ,babasının vefatı ile beraber okulu bıraktı.Annesinin desteği ile beraber okumak istediği İktisat fakültesine girdi.

İstanbul İktisat Fakültesi’nden mezun olmasının ar-dından uzun yıllar Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda görev yaptı. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü mastır programında ve ODTÜ Şehircilik Bölümü’nde akademisyenlik görevlerin-de de bulunan Çavdar,Türkiye’nin yakın dönem tarihi ve iktisat alanında birçok değerli çalışamaya imza attı.

Yazma egzersizlerine ortaokulda başlayan Çavdar’ın ilk yayımlanan kitabı “Türkiye 1968” oldu.Daha sonrasın da “Türkiye’de yüzyıllık pahalılık”,”Türkiye’de liberalizmin doğuşu” nu kaleme alan Çavdar,1983-94 arasın da bir si-yaset aralığı verdi.Sonrasında “Türkiye Demokrasi Tarihi” kitabını ele alarak Osmanlıdan günümüze demokrasi in-celemelerinde bulundu.”Talat Paşa”,”İttihat terakki”,”Tür-kiye Ekonomisinin tarihi”,”Bir İnkılabın Gün Batımı:1908 2008”,”Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem”,”Türkiye’nin Yüzyılına Roman Tanıklığı” diğer kaleme aldığı önemli kitaplarındandı.

Çavdar Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama

Teşkilatı’nda görev yaptığı dönemlerde kalkınma ile ilgili bir çok konuda çalışmalar yaptı.Kalkınma ve büyümenin birbirinden farklı şeyler olduğunu söyleyen Çavdar. Bü-yümeyi obeziteye benzeterek, bunun zararlı olacağını her büyümenin iyi bir büyüme olmadığını anlattı.Bir büyü-menin iyi olabilmesi için önemli olan noktanın,bir üretim biçiminden daha üst üretim biçimine gidiş yönünde ne kadar yol alınabileceğini göstermesi olacağını söyleyen Çavdar

kalkınmayı bu temeller üzerine kurdu.Çavdar yaşamını şekillendiren Adana’yı”Benim bilinçlen-

mem üniversite değildir. Benim bilinç kaynağım Adana’dır ve Çukurova’dır. Adana sömürünün net olarak görüldüğü bir yerdir.” demiştir. Çavdar, pamuk toplama işçilerinin demiryolu istasyonunda görüldüğü günleri anlatarak, bi-linçlenmesinin o dönemlerde Adana’da başladığını söy-lüyordu. Nuri Has’ın binasını, Sabancıları ve büyük bir lüksü gördüğü Adana’da aynı zamanda büyük sefaleti de gördüğünü belirtiyordu.

Adana’da gördüklerini hiç unutmadı. Hayatı boyunca yazdıklarında, söylediklerinde emekçileri aydınlatmayı hedef edindi. Asıl üzerinde durmak istediği eğitimciliğin ise;emekçilere işçilere yönelik olandır dedi.Bu yüzden bir çok sendika ve meslek örgütünde işçi sınıfına yönelik eği-timler verdi. Birçok Emekçinin el kitabı olsun diye “Ali ile Fitnat” serisini oluşturdu. İşçi sınıfına eğitimleri bu kitap üzerinden resimler çizerek anlattı.

Hep daha ötesini düşündü ve yazdı. Sömüren sömürülen olduğu müddetçe sınıf kavgasının bitmeyeceğini; sınıfın adı değişir ,tanımı değişir ama sınıf kavgasının sürekli olacağını yaşamı boyunca dile getirdi.

TUĞÇE GÜNAY - KÜBRA BIÇAK