Upload
efe-elmastas
View
226
Download
2
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Â
Citation preview
Aralık 2014
Sayı 2
22
2
Elinizdeki kâğıtlar www.facebook.com/egecalakalemdergisi sayfasının çıktılarıdır
Herkese tekrardan selamlar. Birinci sayımız o kadar
büyük bir yankı getirdi ki tanıdığımız birçok kişi bu
derece muazzam bir işe el atamayacaklarını
söyleyerek ilgisiz kalışlarını devam ettirme kararı
aldılar. Dergimizde yazısı yayınlanan yazarlarımız ise
büyük medya kuruluşlarından gelen teklifler
sonucunda transfer oldular.
Tabi ki bu söylediklerimin hepsi bir palavradan ibaret.
Yeni sayı için bizlere gönderilen çoğu yazının çalıntı
olması da ayrı bir rezalet. Gençler sorarım size. Bizler
yazı çalmanız için ne yaptık? Yazana sözlü notu mu
vereceğiz dedik?
Sevgili okur devam dersen devam edeceğiz. Yoksa
silinip gideceğiz. Tek ağacın olduğu yer orman olmaz.
Olsa olsa vaha olur. Hepinize iyi okumalar
Bu arada:
Geçen sayıda Melih Şimşek arkadaşımızın “ Canımı
Oku” şiirinin çalıntı olduğunu sonradan fark ettik.
Okulumuzda böyle bir kalemin olduğunu
düşündürdüğümüz için okurdan özür dileriz.
3
.
Kaç gündür rahatsızlığını yaşadığı, "senin mi?" sorusunu soran herkesten gözlerini kaçırdığı kasvetli günler, kendini daha büyük sorunlara devretmişti. Yüzünde yer eden utanç kırmızılıkları, var olan yazma isteğini de köreltmekteydi. İçinde sürekli "Yaptığım tam bir saçmalıktı." cümlesini tekrar ediyordu. Gözlerine bakan herkes yaptığı hırsızlığını hesabını sorar gibiydi. Ezilen benliği onu hayatın her noktasından itmişti. Bir büyüğün "Sen emek çaldın. Parmakların nasırlara kavuşmadan yazarlık şerbetinden içmek isterken çamura battın." demesini hatırladı ve içinde debelenip durduğu şeye günlerce baktı. Oturduğu sıra arkadaşının "boş ver" demesi bile içindeki kanamayı durduramıyordu. Soğuyan elleri, ölü güvercinlerin kılığında merdiven korkuluklarını kavrayıp, geçen zamanı durduracakmış gibi sıkıca asıldığında yapabildi sadece ellerini acıtmaktı. Acı bile düştüğü durum karşısında anlamını yitirmişti. Okul koridorlarında attığı her adım bir sonrakini güçleştirmekteydi. Artık burada olmamayı aklından geçirdiği günlerde, her köşe başında onun canına okuyan şiiri dillerdeydi. Haberi duymamış olanlardan gelen tebrikleri karşılamanın yükü boynuna geçirilen, ateşten bir çemberdi. Büyüyor olmak sahtekarlığa sebep değildi. Zamanı geri almanın yollarını aradı. Sözcüklerin gücünü sorguladı. Hangi harflerin yan yana gelmesi hiç yaşanmamışlığın tılsımını dudaklarına sunacaktı? İnsan ehillerinden hikayesine mutlu son aradı ama elinde kalanın kara bir leke olduğunu ancak çok sonra anladı. Okuldan çıktığı bir gün eve gitmeden mahallesinin dar sokaklarında uzun bir yürüyüşe daldı. Gördükleriyle selamlaştı. Sokak kedilerini izledi ve parkta annesinin elinden tutan, yürümeye yeni başlamış küçük çocuğu seyretti. Sonra döndü kendine baktı .İçindeki o yalnız birey, bedelleri ödenmemiş başarıların doruklarında gezinmek isteyen bir ahmaktı. Hemen eve gitti. Her zaman yaptığının tersine ellerini yıkamadan odasına geçti. Ruhunda devinip duran dalga işte nihayet gelmekteydi. Eline kalemi kağıdı aldı. Çalışma masasını karşısındaki bebeklik fotoğrafına baktıktan sonra şu an okuduğunuz yazıyı yazdı. Eziyet ve acı artık huzurdaydı.
4
Hava yağışlı ve kapalıydı. Okuldan çıktığında, sokağın sahipsiz köpeklerinden birinin yavrusu olan, o sibirya kurdu gözlere sahip,kirli sarı tüylü köpekle ilgili olarak kurduğu planı uygulamak için, çok iyi bir gün olduğunu düşünmüştü. Yavruyu doğduğundan beri gözlemliyordu, kendisine alıştırması zor olmamıştı. Her gelişinde mutlaka onun için bir şeyler getirir, besler, okşar, sever biraz zaman geçirdikten sonra da hayvanı olduğu yerde bırakarak eve dönerdi. Akıllı ve uysal bir hayvandı, onun her dediğini yapar hale gelmişti.
Hiç tereddüt etmeden küçük yavrunun yaşadığı eski ve terk edilmiş binaya gitti. Köpek Barış’ı görür görmez sevinçle yanına geldi, paçalarına sürtünerek sevgiyle etrafında dolaştı. Barış elindeki yiyecekle hayvanın eve kadar kendisini izlemesini sağladı.
Kuyruğunu sallayıp ince, güvenli ve sevecen sesler çıkararak arkasından bahçenin giriş kapısına kadar gelen köpeğin içeri girmesini engellemek için, elindeki son parçayı kapının yanına koydu. Köpeğin yiyeceğe yönelmesiyle bahçenin demir kapısını çabucak açtı. Daha önceden hazırlayıp, kapının iç yanına yerleştirdiği kocaman taş parçasını, biraz da zorlanarak, eline aldı, usulca açık bıraktığı kapıdan dışarı çıktı. Köpek hala önündekiyle uğraşıyordu. Sessiz olmaya özen gösteren Barış’ı hisseden köpek başını kaldırıp, tanıdık yüzü görmenin verdiği güvenle ona baktı. Kuyruğunu sallayarak tatlı tatlı, havlamayla hırlama arası hoş sesler çıkarıyordu. Köpek yavrusunu ilk gördüğü günden bu yana aklına koyduğu şeyi yapmasına az kalmıştı. Elindeki taşı olabildiğince yukarı kaldırdı, kısa hırlamalar ve mutlu kuyruk sallamalarla kendisine bakan hayvanın kafasına bıraktı, taşın tam yerini bulmasıyla birlikte de önüne uzandığı duvara kan ve beyin karışımının sıçraması bir oldu. Barış bir an olduğu yere çakılıp kaldı. Hiç kıpırdamadı. Akşam karanlığı çöküyordu. Yavaşça başını sağa sola çevirdi. Issız sokakta kendisini gören olmamıştı. Hiç bir şey olmamış gibi sakince bahçe kapısında içeri girdi, kapıyı kapattı. Eve ilerledi, geride kalansa taşın, köpeğin kafasına düştüğü anda boğulan sesiyle, köpeğin tarif edilemeyen tuhaf hırıltısıydı.
5
Hayatının bu ilk ve tek cinayetini hatırlamasına sebep televizyondaki hayvan severlerle ilgili haberdi. Haberde sokak köpeklerinin öldürmesini protesto eden, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir grup, ellerinde pankartlarla gösteri yapıyor, belediye başkanıyla görüşmelerini engellemeye çalışan güvenlik görevlileriyle tartışıyordu. Toplanan kalabalık da seyirlik bir oyunmuşçasına, tepkisizce olan biteni izliyordu. ‘Geleceği parlak’ tanımına uygun bir çocukluk ve gençlik döneminden sonra, istediği meslekte, istediği konumdaydı. Başarılı bir akademisyen doktordu.
Çocukluğu, delikanlılığı çok yorgun ve yoğun geçmişti, bugün de her zamanki gibi yoğun ve yorgun geçen bir iş gününün ardından, gece yarısı, haber tekrarlarını izlerken takıldığı bu haber Barış’ı irkiltmişti, kendi kendine söylenir gibi; ‘’Biliyor musun, dedi, on iki on üç yaşlarımda ben de bir köpek öldürdüm.’’ Karısı başını ondan yana çevirerek ne söylediğini anlamaya çalışırcasına Barış’a baktı, sonra söyleneni anlayamamanın verdiği bir tepkisizlikle televizyona döndü, bir iki saniye sonra tekrar ona dönerek; ‘’Nasıl yani? dedi şaşkınlıkla.’’ ‘’Nasıl olacak, öldürdüm işte’’ ‘’Sana mı saldırdı?’’ ‘’Hayır, bana hiçbir şey yapmadı, yapamazdı zaten, küçük yavru bir köpekti. Kocaman bir taşı kafasına indirerek öldürdüm.’’ ‘’Hayır, inanmıyorum, sen böyle bir şey yapamazsın! ‘’ ‘’Gerçekten yaptım.’’ ‘’Neden ama? ‘’ ‘’Merak. Taş köpeğin kafasına düşünce ne olacağını merak ettim.’’
Karısının şaşkınlıktan kocaman açılan gözlerindeki inanamamazlık ve hayal kırıklığı karşısında Barış anlattığına çoktan pişman olmuştu. Ama artık çok geçti. Bu zamana kadar dillendirmeyi istemediği olayın, birden bire ve kolayca kelimelere dökülmesine şaşırmıştı.
Aslında merak olayın küçük bir bölümüydü. Ne tür bir duyguyla yaptığını çok iyi bildiği, her zaman hatırlamaktan tuhaf bir zevk aldığı o an işte yine karşısındaydı.
Sınavları başarıyla geçtiği zaman da aynı zevki alıyordu, kendisinden beklenen başarıyı gösterdiği zaman babasının gururlanmasına şahit olduğu zaman da. Acaba aynı şeyi bir daha yapar mıydı…ama şimdi de aynı zevki başarılı ameliyatlarından sonra alıyordu.
Bu arada babası da çok iyi, attığını vuran başarılı bir avcıydı!
6
Uf
Bildim kem ile şeri, eyledim ben de bir vakit olmazları
yordum elimi büktüm belimi serdim bir bir varları.
yoklar yoktu varlar içinde,
ben yoldum çok yollar içinde
ne yüzüm vardı ne düzüm
ben bir derviş idim kendim içinde
Varamadım kendime sordum her ötekine
o çok benler içinde…
ay buldum gün gördüm sor oldum sorlar mertebesinde
yıldım kendimden caydım hepsinden çıktım nefsimden
uy oldum oy oldum uf oldum düştüm kendi içimden
7
Ben bir çekirge sevdim bugün. Ağustos’un sıcağı, susuzluktan bayılmışım, henüz kepenklerim açılmamış, yarı baygındım karşılaştığımızda. Birden içimden ateş çıktı, kalbim adrenalin hucümuna uğradı onu görünce. Çirkin mi çirkin, iki parmak büyüklüğünde, koskocaman, yaşlılıktan kimi yerleri kahverengiye dönmüş, yeşilimsi bir çekirgeydi O, kurumaya yüz tutmuş bir ağaç dalı misali.
“Ben buraya nasıl geldim?” dercesine düşüncelere dalmış, mutfağımın ortasında duruyordu. Kesin erkek bir çekirgeydi, yolunu kaybetmiş olmasına rağmen vakur halinin arkasında öyle bir kibir seziliyordu ki, kesin çekirgelerin kralı dedim. Aradan bir asır geçse yol sormaya tenezzül etmeyecekti besbelli. Bir seramikten diğerine zıplıyor, etrafına bakınıyor, nereden geldiğini bulmaya çalışıyordu.
“Bay çekirge, bakar mısınız?”
“Bay çekirgee”
“Hu huuu, kimse var mı içeride?”
Görüntü var, ses yok, dalmış, gitmiş. Dedim ya, kesin erkek, sesleniyorsun, konuşuyorsun, cevap yok.
Korkutmamak için usulca yaklaşınca, sinirle döndü. “Bu mutfağı benim yolumun üstüne kim inşa etti?” havasında “Çekil önümden” dercesine üstüme zıpladı. “Ayy!” diye bağırıvermişim.
“Niye sinirleniyorsunuz bayan, siz heyhüla gibi önüme çıktınız.” Kendi boyuna bakmadan, bir de beni devasa olmakla suçlamaz mı, bütün tüylerim diken diken oldu. Hani kibarlık vardı eskiden, hanımlar öndendi, yol verilirdi. Ama haklı tabii, anladı bu hafta iki kilo aldığımı. Saç baş birbirine girmiş, hanımefendilik mi kalmış. Makyajım bile yok, yarı çıplak, yalın ayak, başım kabak. Neyse zaten rezil oldum, yol göstereyim de çıksın bari diye, “Yardımcı olmamı ister misiniz?” dedim tüm kibarlığımla. “Yardıma gerek yok!” dedi kısa ve net kelimelerle tersleyerek.
Çekirge ile Dans
8
Geldiği pencereye erişmesi imkansız, çoktan yere inmiş, inadım inat, yardımda
kabul etmiyor. Vallahi erkek.
Tüm özgüvenim gitmiş bir halde kapıyı açayım derken, o zıpladı, ben zıpladım.
Onunla dans ettiğimi sandı zavallı.
Hadi dans edelim etmesine, ”Valsin ilk adımları, dokunmak olmaz” derken,
“Ne valfi, kolbastı yapıyoruz.” diye cevapladı. Geri gittim, bayılmak üzere. “Kışt
kışt” dedim,
Umuru değil.
“Kışt, pist, giiit” dedim.
“Bana değildir, İnşallah” dedi. Kaçtıkça yaklaştı. Kesin erkekti. Baktım olacak gibi
değil, üstüne mutfak bezi attım.” Karanlıkta kalınca, kur yapmakla suçlamaz mı
beni, daha neler, aldığım gibi attım dışarı. ‘Anlamıştır başına geleni, sırnaşık.’
demeye kalmadan, ”Bu kadın cinsine de akıl sır ermiyor” diye fırlayıp gitti, arkasına
bakmadan. Bu kadar terslenirken, arkadaşlığımı hoşuma gitmişti yüzyıllık
yalnızlığımın içinde, farklı gelen tavırlarımı, cehaletini kibirle gizlemesi mi gözümü
boyamıştı bilinmez. Baka kaldım ardından, yüreğimde hafif bir sızı…
9
Güzel günlerim vardı benim. Neşeliydim önceden. Babam, annem birde yaramaz
erkek kardeşim ile yaşardım. Hiç üzülmezdim, ağlamazdım kolay kolay. En sevdiğim
günler ise cumartesi, pazardı. Ailemizin bir arada olduğu günlerdi. Özellikle pazar
güne özel bir kahvaltı soframız vardı. Bir gün sofrayı hazırlarken bir tek seni almayı
unutmuştuk. Hemen üzerimi değiştirip arka sokaktaki bakkala gittim. Gittim ama
nasıl gitmek koştura koştura… Sanki dünyanın en hızlısı benmişim gibi geliyordu
bana. Koşmamın nedeni senin çabuk tükenmendi. Seni sıcak bulan hemen kapıp
götürüyordu çünkü. Bakkala vardığım zaman senin bittiğini ve yolun karşı tarafındaki
bakkala gitmemi söyledi. Bende hemen yolun karşısına koşup seni sordum. Karşı
bakkal var olduğunu söyledi. Sevinçle “sekiz tane istiyorum” dedim. Karşı bakkal
bana baktı ve “Şanslısın. Sadece sekiz simidim kalmıştı.” dedi.. Son kalan simitleri
alabilmenin sevinciyle eve koşarak ilerlerken yüzümde bir garip tebessüm vardı. Eve
vardığım zaman babam tuhaf bakışlarıyla bu kadar kısa sürede nasıl gidip geldiğimi
sorguladı. Saate baktığımda anladım ki evden çıkalı beş dakika olmuştu. . O zaman
için böyle koştuğumun nedenini senin hemen tükenmen olduğunu sanıyordum ama
gerçek nedeni ailemle geçireceğim iki dakikayı bile kaybetmemek istediğimi son iki
yıldır yeni anlıyorum. Şu son iki yılda seni almamaya başladık biliyorsun. İki yıl önce,
yani ben on iki yaşımdayken babamla annem çok kötü bir kavga ettiler ve boşandılar.
Onlar boşandıktan sonra bir daha hiç almadık seni. Mutluluğumuzla beraber ağız
tadımızda gitmişti. Bizleri n bir arada oluşunu simgesi “sen”i almayışımız bu
yüzdendi. Artık daha iyiyim ve tekrar ailemiz bir arada olmasa da seninle birlikteyiz
şimdi.
Bak bir mutlu aile daha geçiyor şu deniz kenarından. Umarım onlarda bizim gibi
olmaz değil mi İzmir Simidi. Eğer onların da durumu bizim gibi olursa sen sadece
benim ol! Olur mu? İzmir Simidi sadece benim...
İzmir Simidi
10
'Dost' dedi
Dinçti sesi bir an
Muhabbetten ayırmadığı gözleri eğildi
yere
Sesi durdu, üşüdü biraz
Ölen oğlu döküldü dudaklarından
Beni koydu yanına.
Başsağlığına yetişen sesim
Hissettim
Kederle değerlendim içim buruk
'Ondandır dost' dedi
Yiten bir oğul
Kıyasız anlamı derin
Şimdi o duyguyu nasıl anlarım?
Nasıl olur da anlatırım.
11
İnsan denen şu varlık, her
rengiyle güzeldir
Sakın seni bulamam
sanma.
Israrım ayaklarından
güçlüdür
Yalnız insanların, hep
kalabalık düşünceleri
olur..
Şiir üşengeçlerin değil
müşkülpesentlerin işidir
12
Sayfamızı
Beğen
#egecalakalemdergisi