92

Nereye Dergisi Sayı 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Türkiye'nin Arkeoloji ve Gezi Kültürü Dergisi

Citation preview

Page 1: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 2: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 3: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 4: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 5: Nereye Dergisi Sayı 3

EDİTÖRÜNNOTU

Merhaba

2014Uzunca bir aradan sonra 2014 yılının ilk sayısıyla yeniden sizlerle buluşmanın

keyfini yaşıyoruz, Merhaba.

Aslında bunu ocak ayında yapmak isterdik fakat şartlarımızın olgunlaşmasıbiraz sürdü. Dergimizi yayınlamadığımız zaman zarfında köşemize çekilmediktabii ki. Sosyal medyadan bizi takip ediyorsanız eğer bunun farkındasınızdır.www.nereye.com.tr üzerinden ülkemizin en büyük arkeoloji ve gezi portallarındanbirini oluşturduk. E-Dergi olarak bu sayımızı rahatlıkla web sayfamızdanokuyabileceksiniz. Ayrıca Seyahatname Anatolia Dergisi ile ortak hareketettiğimiz bir süreç içerisine girdik. Sadece E-Dergi olarak değil bizi basılmış, kağıtkokusu içimize işlemiş halde de okuma olanağına sahip oldu okuyucularımız.Geçtiğimiz aylarda düzenlediğimiz fotoğraf yarışmamızla yine bir ilke imza atarakArkeoloji ve Çocuk Temasını işledik ve katılması en kolay yarışmayıtakipçilerimizle buluşturduk. Yine bu yarışmayı da Seyahatname Dergisi ileortaklaşa yaptık.

Gelelim Nereye’nin 3.sayısına. Ocaktan buyana o kadar fazla konu birikmişki seçmekte oldukça zorlandık. Sizin için önce 2013 arkeoloji almanağı ve 2013 ünen önemli keşiflerini derledik. Ardından ülkemizde arkeoloji biliminin en yetkinisimlerinden Celal Şimşek ile samimi bir röportaj yaptık. Bir diğer röportaj ımızıise Japonya’dan ülkemize gelerek burada enstitü kuran Sachihiro Omura ile yaptık.Kapak konumuz ise ülkemizin yükselen değeri Laodikeia Antik Kenti oldu.

Nereye Dergisi büyük bir özveri ve emekle hazırlanıyor. Tamamen ücretsizolarak okuyucusuyla buluşan dergimizin çıkan her sayısını internetten özgürceokuyabilmeniz için elimizden gelen her imkanı zorluyoruz. İşte bir çocuğumuzudaha siz değerli okuyucularımızın eline emanet ediyoruz…

TOLGA CANDUR

Genel Yayın Yönetmeni

Tolga [email protected]

Editöryal Servis

Haber ve Çeviriler

Uğur Can UludağNur YılmazFotoğraf

Hüseyin TutkunAraştırma

Eylem ÖzdemirMuhabir Temsilcisi

Sinan Özcan

Reklam ve Halkla İlişkiler

Uğur Uslu

Tasarım

Tolga CandurÖzgün Günyar

Kapak Görseli

Laodikeia ­ Özgün Günyar

Yazınsal ve Görsel Katkıda

Bulunanlar

Prof. Dr. Celal ŞimşekSachihiro Omura

Ömer TürkSerdar Çalık

Cansu KaramuratGüneş Akdoğan

Kemal KayaSamet Tarun

İ letişim

[email protected]

https://www.facebook.com/nereyetravelhttps://www.facebook.com/nereyedergisi

https://twitter.com/NereyedergisiTel: 0536 383 18 42

Temmuz // 201 4

NEREYE 4

Page 6: Nereye Dergisi Sayı 3

Genetik Çalışmalar İsrailli Vahşi YabanDomuzlarının Avrupa’dan Geldiğini Gösteriyorİsrail’deki yaban domuzları büyük tüylü başları, uzun

burunları ve yuvarlak gözleriyle başka yerlerdeki yaban

domuzlarıyla az çok benzerlik gösteriyor. Öyle ki, bilim

insanları İsrailli yaban domuzlarının Mısır’dan İran’a Orta

Doğulu yakın akrabalarından farklı olduklarına dair herhangi

bir sebep gösteremiyorlar. Yeni bir çalışmada, Tel Aviv

Üniversitesi Arkeoloji ve Antik Yakın Doğu Medeniyetleri

bölümünden Prof. Israel Finkelstein, Dr. Meirav Meiri, Dr.

Lidar Sapir-Hen ve Zooloji bölümünden Dr. Dorothee Huchon

çevre ülkelerdeki Yakın Doğu vahşi yaban domuzunun tersine

İsrailli vahşi yaban domuzunun Avrupa’dan çıktığını buldular.

Yapılan genetik ve arkeolojik analizlerden sonra araştırmacılar

İsrail’deki vahşi yaban domuzlarının 3,000 yıl önce Filistinli

ve başka denizci akıncılar tarafından İsrail’e getirilen

evcilleştirilmiş yaban domuzlarının torunları olduklarını öne

sürüyorlar. Buluntular bu hafta Scientific Reports’da

yayımlandı. Weizmann Bilim Enstitüsü’nden Prof. Steve

Weiner ve Dr. Eilsabetta Boaretto, Hayfa Üniversitesi’nden

Prof. Guy Bar-Oz, Durham Üniversitesi’nden Dr. Greger

Larsen, Bar Ilan Üniversitesi’nden Prof. Aren Maeir ve Kudüs

İbrani Üniversitesi’nden Dr. Liora Kolska Horwitz da

çalışmaya katkı verdi.

Soyguncular ve Domuz Severler

Prof. Finkelstein: “ Yapmış olduğumuz DNA analizleri

bugün İsrail’de yaşayan vahşi yaban domuzlarının Avrupalı

domuzların torunları olduklarını kanıtladı. Bu domuzlar Demir

Çağı’nın başlarında, yaklaşık M.Ö. 900’lerde, buraya

getirilmişler. Filistin’deki arkeolojik alanlarda bulunan domuz

kemiği yığınları Avrupalı domuzların büyük ihtimalle

Filistinlilerin gemilerinde geldiklerini gösteriyor.”

Domuz kemikleri İsrail’ in güney kıyı kanadı boyunca

uzanan ve Demir Çağı’nın başlarına tarihlenen, M.Ö. 11 50 -

M.Ö. 950, Filistin arkeolojik alanlarında bol miktarda

bulundu. Ancak, eski İsrail’ in doğduğu merkezi tepeleri de

içine alan diğer bölümlerde Demir Çağı’nda domuz kemikleri

çok nadir ya da yok denilecek kadar az sayıda. Araştırmacılar

Filistinli ve başka ülkelerden gelen deniz halklarının yerel

domuz türlerinden yararlandıklarını ya da memleketlerinden

kendileriyle beraber yeni türleri getirip getirmediklerini

saptamak üzere yola çıktılar. Avrupalı ve Yakın Doğulu

domuzlar arasında şekil ve büyüklük açısından pek bir

farklılık olmamasından dolayı araştırmacılar hayvanların

NEREYE 5

Page 7: Nereye Dergisi Sayı 3

kökenlerini tespit edebilmek için DNA testi yapmak zorundaydı.

Genetik araştırmacıları dünyadaki domuzları 3 ana gruba

ayırmaktadır. Bunlar Avrupalı, Uzak Doğulu ve Yakın

Doğulu’dur. Şaşırtıcı olan şey, 25 tane İsrail’den analiz edilen

günümüz vahşi yaban domuzlarından her biri Avrupai genetik

dizilimini paylaşırken Mısır, Suriye, Türkiye, Ermenistan, Irak

ve İran gibi ülkelerdeki yaban domuzları Yakın Doğu genetik

imzasına sahipler. Tüm bu bilgilerin ışığında, araştırmacılara

göre Avrupalı domuzlar belli bir noktada İsrail’e vardılar ve daha

sonra yerel domuz popülasyonunu bastırdılar. Ne zaman

gerçekleştiğini bulmak için araştırmacılar İsrail’deki arkeolojik

alanlardan domuz kemiği topladılar ve analiz ettiler. Ele alınan

zaman aralığı Neolitik’ten Orta Çağ’a uzanmaktadır. Bu anlamda

İsrail’de en kapsamlı antik DNA çalışması yapıldı. Sonuçlar

Tunç Çağı ve Demir Çağı’nın başlarında domuzların yerel Yakın

Doğu genetiğini sergilemelerine karşın yaklaşık M.Ö. 900’lerde

bir Avrupai genetik diziliminin varlığını ve o tarihten sonra bu

genetik imzanın baskın olduğunu gösteriyor. Evcilleştirilmiş

Avrupalı domuz cinsleri Filistinlileri de içine alan Deniz

Kavimleri grupları tarafından getirilmiş olabilirler. Bu insanlar

M. Ö. 12inci yüzyılın başlarında Levant’ ın kıyısına göç etmiş ve

Gaza, Ashkelon ve Ashdod gibi bölgelere yerleşmişler.

İlave olarak, Avrupai domuzlar Roma - Bizans

dönemlerinde Haçlı Seferleri sırasında Levant’a getirilmiş

olabilirler. Zaman içinde Avrupalı domuzlar baskın gelmiş ve

bugün İsrail’de yaşayan vahşi yaban domuzları onların

soyundan gelmiştir. Araştırmacılar evcilleştirilmiş Avrupalı

domuzların yerel domuzların türlerini yok etmek için

kullanılmış olunabileceğini de düşünmektedirler. Emin olmak

için çok sayıda günümüz vahşi yaban domuzunun DNA

analizini yapıyorlar. Tel Aviv Üniversitesi Sonia and Marco

Nadler Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Meiri eğer Avrupalı

domuzlar yerel domuzlarla çiftleştirilmiş olsalardı, bugünün

vahşi yaban domuzlarının Yakın Doğu DNA’sına sahip olması

gerektiğini söylüyor. “Eğerki Avrupai domuzlar yerel

domuzlara üstün geldilerse vahşi yaban domuzlarının sadece

Avrupai DNA’ya sahip olmasını bekleriz” şeklinde sözlerine

devam ediyor. Domuz çalışması Prof. Finkelstein ve Prof.

Weiner tarafından yönetilen büyük bir projenin parçasıdır. Bu

projede Demir Çağı’nı araştırmak için modern, gerçekçi ve

canlı biliminin metodları kullanılmaktadır.

Haber Düzenleme: Cansu Karamurat

KANADA’DA BULUNANBEBEK DİNOZOR

Brooks yakınlarında bulunan yavrunun iskeleti

Alberta Nehri ’nde boğulduktan70 milyon yı l sonra araştırmacı lareşsiz şekilde korunmuş birdinozor yavrusunun kemiklerinibuldu.

1 ,5 metre uzunluğunda olan ve 3 yaşında öldüğü tahmin edilen dinozor şimdiye kadar kendi türünde keşfedilen dinozorların en

küçüğü ve en sağlam kalanı. Triceratops(*) benzeri bu genç sürüngen dünyaca ünlü Alberta Üniversitesi’nden paleontolog Dr. Philip

Currie’nin öncülük ettiği bir grup tarafından Dinosaur Provincial Park kırgıbayırında Brooks yakınlarında, Calgary’nin 200 km

güneydoğusunda keşfedildi.

Currie, başta bunun aşınmış bir yamaçtan çıkan kaplumbağa kabuğu olduğunu düşündü. Ama yavrunun Alberta’daki kazılarda sık

rastlanılan ve kafasının hemen arkasında bulunan dalgalı boynuzlara sahip chasmosaurus türünde otçul bir dinozor olduğu kanıtlandı.

“Bizim için nadir gerçekleşen bir durum böylesine küçük bir yaratıkla karşılaşmak” diyen Currie yavrunun nehirlerle bağlantılı tortu

tabakaları arasında sıkışarak boğulduğunu belirtti.

Currie ayrıca yavrunun akıntıya kapılmış olabileceğini düşündüğünü de söyledi. Tortul tabaka canlının kalıntılarını bir dereceye kadar

koruduğundan dinozorun cilt dokusunun bir kısmı görülebiliyor. Eğer yavru yaşamaya devam etseydi, 20 yıl içinde gelişecek,

kafatasıyla beraber uzunluğu 2 metreye ve toplam ağırlığı 4 tona kadar ulaşacaktı. Uzuvları vücudundan bağımsız olup yer kabuğunun

altında kalmasına rağmen, iskeletin büyük bir bölümü sağlam şekilde çıkarıldı.

Haber Düzenleme: Ecem Ürnez

Temmuz // 201 4H

NEREYE 6

Page 8: Nereye Dergisi Sayı 3

Wagrowiec’de 2500 yıldan daeski mezarlık bulundu

Lusatyan kültürüne ait ölüyakma mezarlarından biri

Polonya’nın Wielkopolska bölgesindeWagrowiec yakınlarındaki Legowo’da, arkeologlar,Geç Bronz Dönemi ve Erken Demir Devri’netarihlenen, Lusatyan kültürüne ait büyük bir halkmezarlığı buldu.

Kazı başkanı Marcin Krzepkowski “Yakılmışceset kalıntıları içeren 151 adet mezar inceledik. Sonyolculuklarında ölülerinin yanına çanak çömlekbenzeri çeşitli kaplar yerleştirilmiş, kazılarda bindenfazla çanak-çömlek ortaya çıkartıldı.” şeklinde biraçıklama yaptı.

Ölülerin gömülmüş olduğu dönemde yakılan ceset kalıntıları genellikle özel kaplarda(urne) saklanırdı. Araştırmanınyürütüldüğü mezarlıkta sık rastlanılan uygulamalardan biri de gömmeden önce bu özel kapları çanakların içineyerleştirmek, küpleri baş aşağı koymak ya da bu kapları başka çanaklarla birlikte büyük seramik kapların içineyerleştirmekti. Mezar çukuruna, bu özel kap ve içine yerleştirildiği çanağa ek olarak genellikle bir düzine, bazen de dahafazla kap yerleştirilirdi. Bazı özel durumlarda bu sayı 40’a bile çıkmıştır.

Krzepkowski: “Keşfettiğimiz binden fazla kap çeşidinin arasında zengin süslemelere sahip örnekler de bulduk. Sonyolculuğu için, ölünün yanına orak, ustura, on adet iğne ya da iğnenin kırık parçalarını da içeren çeşitli bronz nesneleryerleştirilmiş.”

Bulunan mezarlar arasında en dokunaklıları çocuk mezarları. En küçük olanlarının mezarlarında minik kaplar ve kilçıngıraklar bulundu. Yine çocuk mezarlarının birinde, arkeologlar, sapının ucunda kuş kafası figürü olan bir kaşıkbulurken bir başkasında ise iç kısmında kuş figürü olan zengin motiflerle işlenmiş bir kase ortaya çıkardı.

“Polonya’nın bu bölgesi için oldukça benzersiz bir keşif kabul edilebilecek, aile ocağıyla ilişkilendirilen ve sözde ayidolü olan kilden yapılmış dikdörtgen şeklinde bir nesne de bulundu. Bu tarz nesneler genellikle Wroclaw civarındakiSilezya mezarlıklarında bulunur.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Toplum bilimciler, Lusatya kültürünün günümüz Saksonya, Brandenburg, Almanya’nın doğusu ve ÇekCumhuriyeti’nin kuzeyinin yanı sıra Vistula ve Oder nehirlerinin havzalarında denk gelen topraklarda bulunduğunu ve buinsanların genel olarak çiftçi olduklarının ayrıca; öküz, domuz ve keçi gibi hayvanlar da beslediklerini söylüyor. DemirDevri başlangıcında açık yerleşimlere ve toplumun ortak kullanım alanlarına ek olarak kabile merkezleri ya da kargaşadönemlerinde sığınak olarak kullanılan kale çevresi yerleşimleri de vardı.

Lusatya halkının işgal ettiği bölgeler, büyük çoğunluğu süs eşyaları, balta ve orak gibi aletlerden oluşan değerlibronz eşyalarıyla da ünlüdür. Wagrowiec’de Lusatyan mezarlığı kazısına dair elde edilen ilk bilgi Jan Dlugosz’un 15.yüzyıl kayıtlarına dayanır.

Mezarlıktaki kazılar geçtiğimiz eylül ayında tamamlandı. Kazı alanının yeri 1 9. yüzyıla ait çeşitli kaynaklardageçiyordu. Ama daha önceki kurtarma kazıları ve yerel yolun genişletilme planları sayesinde daha da yoğun bir çalışmayapılabildi. Kazılar Wagrowiec Bölgesel Müzesi, MosMaiorum Arkeoloji ve Koruma Labarotuvarı’ndan Arthur Debski ileArkeolojik Dokümantasyon Labaratuvarı’ndanMarcin Krepkowski ortaklığında sürdürüldü.

Haber Düzenleme: İrem Özkan

H Temmuz // 201 4

NEREYE 7

Page 9: Nereye Dergisi Sayı 3

Roma Forumu’nda bulunan ve 5. Yüzyıldan kalanantik kilise Santa Maria Antiqua’nın 12 yıldır devameden restorasyonu bitmek üzere.

Roma’nın arkeoloji yetkilisi Mariarosaria Barberabaharda limitli düzeyde de olsa ziyaretçi kabuledebilmek için Ocak ayında hazırlıklara başlanacağınıaçıkladı. Yeterli mikroklimayı sağlamak için ziyaretgünleri kısıtlı olacak ancak yine de kilise haftada en az 3gün açık olacak.

Santa Maria Antiqua 847 yılında bir depremdetoprağa gömülmüş, 1 900 yılında İtalyan arkeologGiacomo Boni tarafından bulunmuş ve restore edilmiştiancak 1980 yılından beri halka kapalıydı.

Kilisenin yenilenip halka açılabilmesi içinbaşkentin arkeoloji yetkilileri 1 .600.000 € ve DünyaAnıtlar Fonu 700.000 € finanse etti.

Antik Roma’nın iş ve ticaret merkezi olan RomaForumu kentsel hayata dair birçok önemli bilgivermektedir. Santa Maria Antiqua buradaki PalatineTepesi’nin kuzeybatı eteklerinde yer alır ve Roma’nın enerken dönem Hristiyan eserlerinden biridir. Kiliseninzengin bezemeli duvarlarında, 6. Yüzyıldan 8. Yüzyılakadar uzanan bir zaman dilimine ait ve 250 metrekarelikbir alan kaplayan freskler bulunmaktadır. Bu nedenlekilise Ortaçağ Sistine Şapeli olarak da anılır.

Santa Maria Antiqua, dünyanın en güzelşehirlerinden biri olan Roma’nın geliştiği merkezdebahardan itibaren tarih severleri bekliyor olacak.

Haber Düzenleme: Işılsu Yıldırım

Orta Anadolu’nun Konya ilinde yer alan dünyanın en eski yerleşim

birimlerinden biri olan Çatalhöyük’te sürmekte olan kazı çalışmaları sırasında 9000

yıllık bir keten parçası bulundu. Dünyanın kendir tarağıyla örülen ilk kumaşı yanmış

bir evin zemininden çıktı.

Bu yeni keşif ilgili raporda 15 Haziran ve 15 Ağustos arasında kaydedilen

ilerlemeler de gösterilmekte. Bu süreçte 22 ülkeden gelen 120’den fazla insan çalıştı.

Rapordaki en ilgi çekici şey bir bebek iskeletinin etrafına sarılmış bu kumaş parçası.

“En İyi Muhafaza Edilmiş Parça”

Kazı çalışmalarının başında bulunan Stanford Üniversitesi üyesi Profesör Ian

Hodder’ in dediğine göre eğer tümülüs bu kadar iyi şartlarda korunmasaydı 2013

yılının en önemli keşfi hiç bulunamayabilirdi. Bu kumaş parçasından bahsederek:

“Çıkan yangın evin zemini ve altyapısını ısıtarak bir ‘fırınlama etkisi’ yarattı.

Böylece yer altındaki bu giysi parçası ve diğer şeyler bu zamana kadar çok iyi bir

şekilde korunabildi. Laboratuvarda yapılan incelemeler bu giysi parçasının kendir

tarağıyla örülmüş bir keten olduğunu gösteriyor. Böyle bir şey dünyada bir ilk ve

şimdiye kadarki en iyi muhafaza edilmiş parçalardan biri.”

Hodder bu kumaş parçasının ticaret ile ilgisi hakkında: “Çok ince bir şekilde

örülmüş bu keten parçası çok yüksek ihtimalle doğu Akdeniz’den geliyor.

Obsidyenlerin ve deniz kabuklarının, Neolitik Çağ’da Orta Asya’da yapılan uzun

mesafeli ticaretlerde takas malı olarak kullanıldığını zaten biliyorduk. Fakat bu kumaş

bize ticaret başka bir yüzünü gösterebilirdi.”

Hoder ayrıca yeni bir duvar resmi de keşfettiklerini belirtti ve ekledi: “2013 kazı

sezonunda bu tümülüsün güney eteklerinde Neolitik Çağ’dan kalma binalarda da kazı

çalışmalarına başladık. Bu binalar erken dönem binalarından daha farklı özelliklere

sahip. Daha kalın duvarlara sahipler ve büyük kiremitlerden yapılmışlar. İnsanlar

onları terk ettikten sonra ateşe verilmemişler. Bir binanın doğu tarafındaki duvarında

daha önce hiç görmediğimiz bir duvar resmine rastladık. Çatalhöyük’teki resimler

genellikle kırmızı ve koyu renklerle beyaz zemine boyanırlar fakat bu resim siyah

zemin üzerinde ve üzerinde beyaz geometrik şekiller bulunuyor. Resmin üç binanın

kuzey duvarları boyunca uzandığına inanıyoruz. Bu duvarı keşfetmek hepimiz için

çok heyecan verici bir tecrübeydi.”

Çatalhöyük’te yapılan bu kazı çalışmalarına ait rapor www.catalhoyuk.com web

sitesinde yayımlandı. Bu web sitesi şu an devam etmekte olan kazı çalışmalarına ilgi

duyan insanlar için tasarlandı. Amacı, projenin içeriği hakkında bilgi sağlamak ve

bölgede yürütülen araştırmanın değişik yönleri göstermek.

Haber Düzenleme: Onur Alan

H Temmuz // 201 4

NEREYE 8

Page 10: Nereye Dergisi Sayı 3

İlk Kan Dolu Sivrisinek Fosili BulunduBilim adamlarının son derece imkansız olduğunu kabul

ettiği olaylar dizisi gerçekleşmiş. 46 milyon yıl önce eosendönem hayvanlarından birinin kanı ile ziyafet çekmiş birsivrisinek bir şekilde ölmüş, sediment tabakanın içinesıkışmış ama o zamandan bu yana karnında son yemeğindenkalan kan ile bozulmadan kalmış.

Sonuç, bu günlerde kuzey batı Montana’da bir petrolkayasında karnı hala antik hayvan kanı ile şişmiş durumda birsivrisinek fosili bulundu.

Kuzeybatı Montana’da petrol kayasında bulunan bu sivrisinekfosili emdiği kanı hala midesinde taşıyan ilk sivrisinek fosilidir

Keşif, Proceedings of the National Academy ofSciences dergisinin bu haftaki sayısında açıklandı.

Çalışmanın baş araştırmacısı, SmithsonianInstitution’dan paleontoloj ist Dale Greenwalt’a göre bufosil kayıtlarında bulunan sadece beş tane kan ile beslenenya da hematogöz böcek örneğinden birisi ve ilk kan örneğitaşıyan sivrisinek fosili, ve ekibi bunu ‘ ’yadsınamaz’’ olarakisimlendirmektedir.

Ekip, kan ile beslenen hayvanlara ait fosilbuluntularının çoğunun bir tür ısırıcı sinek olan tatarcıksineğine ait olduğunu belirtmektedir. Sivrisinekler tipikolarak, reçineli ağaçların bol bulunduğu ormanlık alanlardançok, suya yakın açık alanları yaşam alanı olarak tercihetiklerinden korunmuş sivrisinek buluntusu nadirdir.

Ayrıca, bilim adamlarının belirtiğine göre, bütünsivrisinekler kan ile beslenmez, bunlarınsa sadece dişilerikan emer.

Greenwalt’un ekibine göre tüm bu nedenlerle, 1 993yılında vizyona giren Jurassic Park flimi ile popüler olan

amber içinde korunmuş kanla beslenen sivrisinekfosilinden dinazor DNA’sının elde edildiğine dair yaygınyanılgıya rağmen, kan dolu bir sivrisinek fosilinin dahaönce bulunmamış olması şaşırtıcı değildir.

Konu açılmışken, bulunan sivrisinek fosilinin eosendönem ortalarına, kanatlı olmayan dinazorlarının yokoluşlarından yaklaşık 19 milyon yıl sonrasına aitolduğunu belirtmekte fayda var.

Dinazorlar ve kuşlar arasındaki bağı ortaya çıkaranyeni bulunmuş fosil ile ilgili daha fazla bilgi için‘Sıradışı Yumurta Fosili Dinazorlar ve Kuşlar ArasındakiBağı’ ortaya çıkardı.

Ekip ek olarak, DNA moleküllerinin fosilleşmesürecinde hayatta kalamayacak kadar karmaşık vekırılgan olduğunu, bu nedenle Montana fosilinin sonyemeğini ne tür bir hayvandan aldığını söylemeninİmkansız olduğunu söylemektedirler. Bu buluntu ilekanın var olduğunu gösteren diğer geniş moleküllerinmolekülleşme sürecinde yok olmadıkları keşfedilenlerarasındadır.

Ekip, günümüz sivrisineklerinin kan emdiktensonraki karnına benzeyen siyah ve şişmiş karnını farkedince fosili daha yakından incelemeye karar verdi.Karın testleri hayvan kanında yüksek miktarda bulunandemir iyonlarının seviyesinin çok yüksek olduğunuortaya çıkardı. Böylece Ekip örnekleri, böceğin karnındabulunanların daha kesin kimyasal içeriğini bulmak için,kütle spektroskopi kullanarak analiz etti. Kandakioksijenin taşınmasını sağlayan ve kana kırmızı rengiveren hemoglobinin parmak izi olan heme adlımaddenin varlığını işaret eden organik bileşenlerbuldular.

Bu organik bileşenlerin varlığınını, böceğin içindekiheme’nin ve dolayısı ile hemoglobinin varlığının‘ ’yadsınamaz belgeleri’’ olduğunu söylemektedirler.Bütün bunlara dayanarak, bilim adamları eşsiz birşekilde saklanmış bu sivrisinek ve bugüne kadar eldeedilen verilerin ’’ imkansız olaylar dizisinin’’ şanslısonuçları olduğu sonucuna varmışlardır.

‘ ’Böcek yemeğini yemiş, suyun yüzeyine savrulmuşve gölet yada benzeri bir yerde dibe batarak uygunoksijensiz sediment içine gömülüş’’ ve tüm bunları‘ ’kanla dolmuş şişkin-hassas karnı bozulmadan yapmışolmalı’’ diye yazmaktadırlar.

HaberDüzenleme:SerpilYavaş

H Temmuz // 201 4

NEREYE 9

Page 11: Nereye Dergisi Sayı 3

Cumbrian Müzesi Cilalı TaşDevri’nden kalan üç uçluahşap mızrakları sergiliyor

Carlisle Tullie House Müzesi’ne Cumbria Kontluk Meclisi tarafından

iki tane nadir bulunan Cilalı Taş Devri’nden kalma üç uçlu ahşap mızrak

bağışlandı ve bu mızrakların ne amaçla kullanıldığına dair teorilerin

ortaya çıkması için mızraklar halka açık olarak sergilenmeye başlandı.

Bu iki mızrak, Carlisle Kuzey Kalkınma Hattı’nın inşaatının öncesindeki

arkeolojik kazılar esnasında bulunmuş ve Cumbria ve Kuzey İrlanda’da

yaklaşık 200 yıl önce gün yüzüne çıkarılan benzer buluntuların esrarını

derinleştirmiştir.

Birleşik Krallık’ta benzer sadece 4 tane üç uçlu mızrak bulunmaktadır

ve hem neredeyse aynı şekilde tasarlanmış olmaları hem de ahşap

işçiliğinde profesyonellik gösteren yapılarının olması kabul edilebilir bir

amaç için yapıldıklarını işaret edebilmektedir. Fakat uzmanlar bu

amaçlardan emin olamamaktadırlar. Balık tutmak, avlanmak veya tarım

için yapılmış olabilecekleri üzerine teoriler bulunmaktadır.

Tullie House Müzesi bu mızrakları Sınır Galerileri’nde

sergilemektedir ve hem sosyal medyayı hem de ziyaretçileri bu konudaki

teorilerini açıklamak için teşvik etmektedir.

Diğer dört mızrak 19. Yüzyılda: ikisi bir arada yine Cumbria’daki

Ehenside Tarn’da (Şu anda British Museum’da sergilenmektedir), diğer

ikisi de Kuzey İrlanda’da Armagh’da bir bataklıkta bulunmuştur.

Carlisle’ ın bu nadir bulunan parçalara katkısının bulunuşu da

2009’da, Kuzey Kalkınma Hattı yapılmadan hemen önce, Oxford

Arkeoloji Kuzey Ekibi’nin Eden Nehri’nin Stainton köyünün batısına

kadar giden taşkın ovasında yaptığı kazılar sırasına denk gelmektedir.

Cumbria Kontluk Meclisi yeni yol hattının yapılması için toprakları

satın aldıktan sonra buluşların yapıldığı bu toprakları sahiplendi. Ön

inşaat süreci ve planlamanın önemli bir parçası da Roma dönemi

kalıntıları açısından zengin olan bu bölgenin arkeolojik incelemesinin

yapılmasıydı.

Kazılar sırasında iki tane üç uçlu mızrak 5900 ve 5400 yılları

arasına dayanan karbon ölçümleri olan Eden Nehri’ndeki eski kanalda

bulundu. Bu kanal taş aletlerin üretim sürecinin bir parçası olduğu

düşünülen binlerce çakmaktaşı parçasının bulunduğu yerleşimin

yanında bulunmaktadır. Bu da insanların ilk olarak çiftlikler

oluşturdukları zaman olan Cilalı Taş Devri’nin (Yeni Taş Çağı)

başlangıç zamanına denk gelmektedir.

İki mızrak da uzunluk olarak 2 metrenin üzerindedir ve her biri de

yaşlı (300 yaşında) bir meşe ağacından elde edilmiş tek parça bir

ahşaptan taş aletler kullanılarak ustalıkla yapılmıştır. Dayanırlıkları için

yapıldığı tahmin edilen ağır objelerdir. Su girişli bir zeminde 6000 yıl

kadar batık bir şekilde kalmış ve muhafaza olmuş olduğu için,

muhafaza edilmeleri soğuk kurutma ve mumsu bir madde enjetke

ederek bunun mızrak yapısının içindeki suyla yer değiştirmesiyle

sabitlenerek sağlandı. Eğer sadece ahşabın kuruması beklenseydi bu

mızraklara zarar verecekti.

İki mızrak da şu anda Tullie House Müzesi Sınır Galerileri’nde

sergilenmektedir. Carlisle Kuzey Kalkınma Hattı’nı inşa eden şirket

olan Balfour Beatty, mızrakların olduğu vitrinleri finanse etme

cömertliğini göstermiştir.

Tullie House’un Kolleksiyoncular ve Programlama Başkanı

Andrew Mackay “Bu mızraklar çok nadir bulunur ve bu nedenle ulusal

bir öneme sahipler. Onları Tullie House ziyaretçilerine gösterebilmek

bizim için büyük bir heyecan. Biz ne olduklarıyla ilgili farklı görüşlere

açığız bu nedenle herkesi buraya gelip onları görerek ne düşündükleri

hakkında bizi bilgilendirmeleri için teşvik ediyorum” dedi.

Cumbria Kontluk Meclisi Kabine Üyesi, otoyollardan sorumlu

Coun Keith Little “Yerel halkın bu benzersiz eseri görme şansının

olacak olması çok önemli. Kapsam, detaylara verilen önem ve bizim

arkeolojik incelemelere olan hassasiyetimiz Carlisle Kuzey Kalkınma

Hattı’nın inşasındaki önceliğimiz çok geniş bir ölçekte yer aldı. Bu

mızraklar gibi antik objeleri bulmak bir yol inşa ederken uygunsuz bir

şey gibi görünebilir fakat tarihi korumak için sadece bir şansınız

olduğu kabul edilmelidir” dedi.

Balfour Beatty’nin Bölgesel Yöneticisi Andy Dean “Bu

mızrakların yeni yolun hazırlık aşamasında gün yüzüne çıkmış olması

çok önemli ve heyecan verici bir olaydır. Proje ekibi Hadrian Duvarı ve

Tümseği’nin çevresinde arkeolojik buluşlar olabileceği

beklentisindeydiler, fakat mızraklar, aletler ve çakmaktaşlarının taşkın

ovasında bulunması da aynı derecede ulusal öneme sahiptir” dedi.

Haber Düzenleme: Pelin Saya

H Temmuz // 201 4

NEREYE 1 0

Page 12: Nereye Dergisi Sayı 3

2000 yıldan daha önce inşa edilen ÇinSeddi, antik mühendisliğin anıtsalbaşarılarından biri olarak ayaktadurmaktadır. Binlerce kilometre uzananÇin Seddi, birliğini henüz tamamlamışülkeyi yabancı istilacılardan korumuştu.

Çin Seddi’nden önce ise, Çinli bazı hanedanlar, yinekorunmak için birçok duvar inşa etmişlerdir. Yakın zamandaise Amerikalı bir arkeolog, bu duvarların en büyüklerindenbirinde yüzey araştırmaları yapmaya başladı.

Chicago’nun Bölge Müzesi ile birlikte çalışan ArkeologGary Feinman, şimdilerde “İlk Çin Seddi” diye anılan sözkonusu duvarlarda çalışmalarına direkt kazı ile başlamadı.Çin’ in doğusundaki Shandong eyaletinin çevresinde basit biryürüyüş yaparak ve herhangi başarılı bir arkeoloğun dayapacağı gibi küçük çanak-çömlek parçalarına bakınarakçalışmalarına başladı.

2 yıl önce, Feinman topraktan yapılmış bir duvar ilekarşılaştı ki bazı yerlerde duvarın boyu 4,5m idi. İnsanlar,Çin Seddi’nden yüzyıllar Shadong’da inşa edilmiş olan veyaklaşık M.Ö. 500’lere tarihlendirilen büyük bir duvarın

olduğunu biliyorlardı. Amerikalı arkeologun dakeşfettiği bu duvarın bir parçası gibi görünüyordu.Feinman, “Biz bu bölümü yürüyerek ne kadarmuhteşem tasarlandığını gördük” dedi ve şunları ekledi:“Bu duvar, ciddi anlamda Doğu Shandong’ın oldukçasarp kayalara sahip dağların yüksek sırtları boyuncauzanmaktadır. Bu uzantının yüksekte kalan bölümleriise şaşırtıcı derecede iyi korunagelmişlerdir.”

Feinman, ilerleyen zamanlarda duvar ile ilgiliçalışmaları ciddi anlamda hayata geçirmeye başladı.Duvarın izleri üzerinden taslak çizimlerini yaptı,haritalandırdı ve ayrıca daha da birkaç yüz mil dahauzatılabileceğini ifade etti. Amerikalı arkeolog,“Şimdiye kadar hiç kimse bunu yapmamıştı” diyereksözlerine şunları da ekledi: “Hiç kimse bu duvarınböylesine geniş bir alan boyunca nasıl kıvrılarakuzandığını görmemiştir.”

Duvarı inşa eden Çinli “sıkıştırılmış toprak” olarakadlandırılan bir teknik kullanmıştır. Çok açık bir şekildeanlaşılıyor ki, çalışanlar yüksekliklerin alt kısımlarındanelde ettikleri ince taneli toprağı bu duvarın üst kısmınatonlarcasını taşıyıp yığın oluşturacak şekilde bir arayagetirdiler. Daha sonra bu yığınları iyice sertleşinceye

NEREYE 11

Elif Şahin

Page 13: Nereye Dergisi Sayı 3

Arkeolog Gary Feinman, Arkeolog Linda Nicholas ve

çalışmanın diğer ekip üyeleri olan Arkeoloji Bölümü

yüksek lisans öğrencileri, arkalarında Qi duvarının bir

bölümünden sıkıştırılmış topraklı yapıların da ortaya

çıktığını gösteren bir kesit.

Gary Feinman’in izni ile alınmıştır/ Bölge Müzesi

kadar karıştırdılar. Bu konu üzerine Feinman,“Oluşturulan duvar 2500 yıl ayakta kalacak kadaryeterince dayanıklı olduğu anlaşılmaktadır” dedi.

Neredeyse yüzlerce mil çapındaki yapılandırma,çok sayıda insan gücünü gerektirmiş olmalıydı. KudüsHebrew Üniversite’den Arkeolog Gideon Shelach’ ınsöylediklerine göre, duvarın yapımını yönetmiş olan Qihanedanlığının liderlerinin, onları işgal etmek isteyenbir hayli düşmanı vardı.

“Onlar her şeyden önce, savaş için gerekli askertoplama konusunda oldukça iyilerdi.” diyen Shelach,fazla insan gücü ile birlikte liderlerin istedikleri herşeyi de yapabildiklerini ve tüm bunların sayesinde sözkonusu duvarları yapmaya başladıklarını ifade etmiştir.

300 yıldır varlığı takip edilebilen Çin Seddi’ndenfarklı olarak, “Qi Seddi” yabancı istilacıları dışarıdatutabilmek için inşa edilmemiştir. Feinman bunu: “ Sözkonusu duvar, büyük devletler arasındaki bir duvardı”diyerek yorumlamıştır.

Dönemin bölgesel hanedanları sürekli genişleyenordular kurdular. Bu ordular sert bir karakteri olan

300 yı ldır varl ığıtakip edilebi lenÇin Seddi’ndenfarklı olarak, “QiSeddi” yabancıisti lacı larıdışarıdatutabilmek içininşaedilmemiştir.Feinman bunu: “Söz konusuduvar, büyükdevletlerarasındaki birduvardı ” diyerekyorumlamıştı r.

Qui Shi Huang’ın dur emrine kadar sürekli savaştalardı veShelach’ ın da söylediği gibi neredeyse hayal edilemeyecekkadar muazzam büyüklükte bir ordu bulunmaktaydı.Shelach ayrıca sözlerine şunları da eklemektedir: “Diğerbütün devletleri fethetmiş olan Qin’in ordusu, 10 yıl farklıcephelerde savaşan ve yaklaşık 1 ,5 milyon askere sahipolan bir orduydu.”

Qin Shi Huang M.Ö. 221 ’de bölgesel bazı devletleribirleştirmiş ve doğal bir Qin Hanedanlığı kurmuştur. Qin’ inaskerleri, 1 974 tarihinde keşfedilen ünlü yaşayan modellerolan terracotta (pişmiş toprak) ordusuydu. Bu heykeller,Qin Shi Huang öldüğü zaman, onunla birlikte gömülmüşler.Huang ölmeden önce, yaptığı devasa duvar ile iyi komşularkazandığını fark etmiş ve kuzeyde de Qi duvarından dahada büyük başka bir duvar inşa ettirmeye başlamıştır.

Nihayetinde bu ikinci set halindeki duvar, günümüzdeherkesin de bildiği Çin Seddi’nin bir parçası olmuştur.Fienman’ın söylediğine göre Çin halkı, Çin’ in kırsalyerlerinde çok sayıda süregelen, bazı bölümlerinin yokolması ile tehdit içinde olan yapıların olmasına rağmendaha erken olan Qi duvarı ve bunun yeniden keşfedilmesiile ilgileniyorlar. Bu durum Fienman’a göre olumsuz birdurum değildir.

Feinman ayrıca şunları da eklemektedir: “İşin tuhafı, Qi duvarının bölümleri, toplumları birleştiren toprakyolları için şimdilerde temel oluşturuyor. Bir zamanlar insanları bir şekilde birbirinden ayrı tutmasıanlamına gelen şey, bugün bir araya getiren bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır.”

Temmuz // 201 4

NEREYE 1 2

Page 14: Nereye Dergisi Sayı 3

İstanbul Haliç’ in rahat göründüğü bir hava fotoğrafı. İnternette gezerken bulduğum bir fotoğraf keşkeorj inalide elimde olsa. Fotoğrafın açıklamasında 1 . Dünya Savaşı dönemine ait olduğu yazmakta. Fotoğrafınsiyah beyazlığı duygusal bir hava yaratıyor. Bir sürü gemi denizin üzerinde muhtemelen birçoğu savaş gemisi.İstanbul’un o dönemdeki yoğunluğunu gözümüz önüne sermekte. Dikkatli gözler fındıklı ve Cihangir i sağtarafta görebilmekte. Nusretiye caminin iki minaresi yükselirken aynı zamanda antrepolarda sıralanmışönünde. Galata köprüsü bugünkü yerinden biraz daha geride. Bildiğiniz gibi bugünkü köprü 90’larda eskiköprünün yanması üzerine yapılmıştı. Kruvazörler denizin üzerinde seğirtirken şirketi Hayriye’ye ait vapurlaryolcularını alıyor. Savaş olsa da hayat devam ediyor. O dönem de yapılar inşa edilirken topografyanınverdikleri çok iyi kullanılmaktaydı. Burada da onun güzelliği var. kalabalığa rağmen bir göz alıcılık kendinihissettiriyor.

Bu fotoğraf İstanbul’a ait güzel bir hava fotoğrafı fakat sanırım 1 . Dünya değil 2. Dünya savaşına ait birfotoğraf. Şirketi Hayriye vapurları uzaktan kırklı yıllara ait olduklarını hatırlatıyor. Fotoğrafın orij inalinibulursam sizi aydınlatırım. Aynı zamanda haliç üzerinde Unkapanı Köprüsü’de görülüyor. Buda tarihlemeiçin ayrı bir kanıt.

Fotoğraflar dönemin şaşmaz kanıtlarıdır. O dönem teknolojisinde çekilen bu fotoğrafla sanattarihçilerinin şaşmaz belgeleridir. Aynı zaman da fotoğraf bir SANATTIR. SAYGILAR.

NEREYE 1 3

Ömer Türk

Page 15: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 16: Nereye Dergisi Sayı 3

NEREYE 1 5

Serdar Çalık

Page 17: Nereye Dergisi Sayı 3

Okyanus gözlü kız (Nimbin / Avustralya)Bir kafenin penceresinden dışarıyı

izleyen bu küçük kız, önceleri onunfotoğrafını çekmeye çalışırkenki

halime baya güldü. Belirli bir sürekarşılıklı mimiklerle anlaştık bu

küçük melekle. Sonra birden bire birnoktaya daldı gözleri ve bana bu

kareyi ölümsüzleştirme şansını verdi

NEREYE 1 6

Temmuz // 201 4

Page 18: Nereye Dergisi Sayı 3

Shorncliffe İskelesi (Shorncliffe / Avustralya)Fotoğrafta görülen bu tarihi iskelesiyle ünlüShorncliffe, Avustralya’nın sessiz, sakin ve

küçük bir sahil kasabasıdır. Çevresinde yer alanbanklarda oturarak, okyanusun üzerinden doğan

güneşi izleyip huzur bulabilirsiniz

NEREYE 1 7

Serdar Çalık

Page 19: Nereye Dergisi Sayı 3

NEREYE 1 8

Temmuz // 201 4

Page 20: Nereye Dergisi Sayı 3

Kartal Eğiticisi (Caboolture / Avustralya)Her yıl düzenlenen Avustralya’nın

dünyaca ünlü ortaçağ festivalinden birkare. Eski bir gelenek olan kartalla

avlanmak için eğitilen gökyüzünün bubüyük yırtıcıları, küçüklüklerindenyetişkin hale gelene kadar sıkı bir

süreçten geçiyorlar

NEREYE 1 9

Serdar Çalık

Page 21: Nereye Dergisi Sayı 3

NEREYE 20

Temmuz // 201 4

Page 22: Nereye Dergisi Sayı 3

NEREYE 21

Serdar Çalık

Page 23: Nereye Dergisi Sayı 3

Buda Heykeli (Byron Bay / Avustralya)Kristal Kale adı verilen ve dünyada

ender bulunan kristallerin ziyaretçilertarafından görülebildiği bir müzenin

içindeki devasa Buda heykeli. Boyu 3metreyi aşan bu heykel, yine kendi

kadar büyük bir havuzun içinde,suyun ortasında durmakta

NEREYE 22

Temmuz // 201 4

Page 24: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 25: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 26: Nereye Dergisi Sayı 3

ayatımızdan bir yılı daha acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Peki biz arkeologlar ya da arkeolojiye gönül vermişH insanlar! Bizler bu yıl içinde neler yaptık ya da nelerle karşılaştık? Arkeoloji açısından 2013 yılında da birçoknoktada hatalar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Marmaray açıldıktan sonra Yenikapı durağına dikilen o panoaslında ülkemizde arkeolojinin ve geçmişin ne denli değerinin olduğunu bizlere gösterdi! Ayrıca ülkemizin başbakanınınarkeoloji için ’üç-beş çanak-çömlek’ tanımı ve bizlerin didine dinine gecesini gündüzüne katarak topladıkları imzakampanyaları neticesinde ‘göstermelik’ olarak arkeolog atamalarının artması, bizi bu 2014 yılı için haylikuşkulandırıyor. Tam bir tarih cenneti olan ülkemizde o kadar çok höyük, antik kent, ören yeri var ki bizlerin bunları günyüzüne çıkarıp tanıtacağımız yerde; halen kazılara izin zor veriliyor ve yetkililer deyim yerindeyse yapacağımız işiburnumuzdan getiriyor. Senin ve benim yani ikimizin vatanının zenginliğini, değerini, önemini ortaya çıkarmayaçalışıyoruz fakat ne hikmetse yol yapımı ve AVM’ler ülkede çok önemli bir konu ve olmazsa olmaz haline getirildi. Eğertarihi ortaya çıkarmak, eskiyi aydınlatıp gelecek kuşaklara, insanlığa fayda sağlamak suçsa hepinizden ÖZÜR DİLERİZ!Sizler avm dikmeye ve yol yapmaya devam edin…

Arkeolojiye yapılan bunca çirkin saldırılar ve ithaflar, tabii ki 2013 e damga vurdu fakat, arkeoloji hiçbir zamankaybetmedi. Kaybetmeyecek de… Şimdi bu yılda arkeolojide ne olmuş ne bitmiş hep birlikte göreceğiz.

OCAKPendik’te Taş Devri izleri

Marmaray Projesi Gebze-Haydarpaşa hattı Pendikmevkisinde, İstanbul Arkeoloji Müzesi denetiminde sürenkazı çalışmalarında bulunan yerleşim alanında yapılanincelemelerde, 8 bin 400 yıl öncesine ait 35 mezar, elbaltaları, kemik kaşık, deri dikmeye yarayan kemik iğne,arpa ve buğday dövmek için havan, öğütme taşı, çakmaktaşları, obsidyen kesici aletler, Bizans dönemine ait çanak-çömleklere rastlandı.

LAODİKEİA UNESCO DÜNYAMİRASI LİSTESİADAYI

Denizli Belediye Başkanı Osman Zolan, Laodikeia AntikKenti’nin UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’nealınması için başvuru yaptıklarını bildirdi.

ANTİK HAMAMIN 2.KATI BULUNDU

Bugünkü İzmir’ in ilk yerleşim yeri Antik Smyrna’dakiAgora kazıları sırasında ortaya çıkan bin 800 yıllıkhamamın, depo ve yaşam alanı olarak kullanılan yeraltındaki 2. katı ve galerileri bulundu. Antik Smyrna KazıBaşkanı Yard. Doç. Dr. Akın Ersoy, Antik Smyrna’nın kentmerkezinde kamu yapıları bulunduğunu, bu yapılardanbirinin de bin metrekarelik alana sahip hamam olduğunubelirtti.

Almanak

NEREYE 25

Page 27: Nereye Dergisi Sayı 3

ŞUBATBİZANS ZAFER TAKI ÜSTÜNE BETON!!

İÜ’nün karşısında, onlarca arkeoloji hocası veöğrencisinin gözü önünde Bizans takı parçalanıpbeton döküldü. ‘Tarih cinayeti’ni çanta satan bir esnafgördü. Bizans Zafer Takı’nın parçaları kırılıp kenaraatıldı. Altından çıkan tuğla yapılı mimari yapının daüzerine beton döküldü. Tüm bunlar İstanbulÜniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin tam karşısındaoldu. Yani onlarca arkeoloji hocasının ve yüzlercearkeoloji bölümü öğrencisinin gözü önünde..

HATTUŞA’NIN 106 YILI ADLI SERGİ AÇILDI

Hititler’ in başkenti Hattuşa’nın 1906 yılında başlayanmacerasının fotoromanı ‘Hattuşa’da 106 Yıl’ sergisi,daha önce yayımlanmamış fotoğraflar eşliğindeziyarete açıldı. Alman Arkeoloji Enstitüsü veüniversite arşivlerinden toplanan 1500 fotoğraf vefilmin içinden seçilmiş 300 orij inal fotoğraf sergideyer aldı.

MARTHöyüğe ‘ÖZELMÜLK’ Tabelası-

Kahramanmaraş’ ın Ekinözü ilçesine bağlı Akpınar köyü sınırları

içerisinde bulunan yaklaşık 3 bin yıllık höyük, kimliği belirsiz kişi ya

da kişilerce talan edildi. Yarısına yakını iş makineleri ile kazılan

höyüğün kapısına ise ‘özel mülkiyet’ tabelası asıldı. Başka bir amaç

için bölgeye giden ve içerisinde arkeologların da yer aldığı heyet,

olay karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Devasa höyük, iş makineleri

vasıtasıyla parçalanmış ve çevresine insanî yaşam için çeşme gibi

alanlar yapılmıştı. Hatta uzmanlar, bölgede çok sayıda kullanılmış,

ayakkabı ve kullanıma hazır, çaydanlık ve bardak buldu. Kısa süre

içerisinde yapılan araştırma sonunda höyüğün de içerisinde

bulunduğu kısmın 2009 yılı Aralık ayında sit alanı ilan edildiği ortaya

çıktı. Yetkililer, konuyu adli makamlara ileterek suç duyurusunda

bulundu.

KANATLI DENİZ ATI BROŞU ÜLKEMİZE DÖNDÜ-

Modern zamanların en büyük sanat skandalına neden olan ‘Kanatlı

denizatı broşu’ bu ayda Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik

tarafından mühürlü bir kutuda ait olduğu topraklara geri döndü.

“Servetiyle ünlü Lidya Kralı Karun’un(Kroisos) gömülü hazinesinde

bulunan broş, 1 966’da gün ışığına çıktı. O günden beri de başı dertten

kurtulmadı. Hatta bazı kaynaklara göre kumar borcuna karşılık

sahtesiyle değiştirildi. Hakkındaki efsanelerden biri onu haksız yere

ele geçirenlerin lanetlenmesi. İlginç olan bu eserlerin 1966 yılının

6’ncı ayının 6’ncı günü öğleden sonra saat 6’da bulunmuş olması.

Batıl inançlara göre 666 şeytanın rakamı. Kanatlı denizatının bulunuş

tarihinin bu rakamlarla örtüşmesi rivayetleri doğurdu.

Temmuz // 201 4

NEREYE 26

Page 28: Nereye Dergisi Sayı 3

NİSANANTİK KENT ÜSTÜ AVM!Bursa’nın Mudanya ilçesinde yer alan Mryleia antik kentiüzerine AVM inşa edilmesine izin veren Bursa Kültür veTabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun yaptığı buişlem, bir çok arkeologun ve Uludağ Üniversitesi ArkeolojiBölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin’ in tepkisiylekarşılaştı. Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB)Yerleşkesi’nde düzenlenen ‘Myrleia Gerçekleri’ başlıklıpanelde konuşan ŞAHİN: Mryleia antik kentine ait tarihibulguların çok önemli olduğunu , kazılarda ele geçirilenbronz çocuk heykeli figürünün çok nadir rastlanan bir eserolduğunu söyledi.Bunun bölgenin tarihi açıdan ne dereceönemli olduğunu gösteren en somut delil olduğuna işareteden Şahin, Mudanya’nın tarihi açıdan liman şehri özelliğiile dikkat çektiğini belirtti. Şahin, Mryleia ile Kapanca’nınbugüne kadar ihmal edildiğini, milattan önce 8. yüzyıladayanan tarihi boyunca Prusa limanı olarak kullanılan bubölgenin çok zengin medeniyete beşiklik ettiğini vurguladı.

BAŞBAKANIN ARKEOLOJİİÇİN ÜÇ-BEŞ ÇANAK ÇÖMLEKTANIMI! ! ! !

MAYISTÜRKİYE’NİN SESSİZ ZENGİNLİĞİ: FOSİLYATAKLARI

Türkiye’nin, yer altında ve denizlerdeki fosillerbakımından oldukça zengin bir potansiyele sahip olduğubildirildi. Mersin Üniversitesi (MEÜ) Jeoloji MühendisliğiBölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim İNAN, AAmuhabirine yaptığı açıklamada, fosilin jeoloj ik zamanlarınçeşitli dönemlerinde yaşamış canlılara ait taşlaşmışkalıntılar olduğunu hatırlattı.

‘Türkiye, fosil stoku açısından zengin bir ülke. Ülkemizdeyapılan jeoloj ik kazılarda büyük memeli hayvanlardangergedana ait 25 milyon yıllık fosile bile ulaşıldı.Tekirdağ’da bir kum ocağında, paleontoloj ik çağa aitolduğu sanılan fosil bulundu. 11 kilo ağırlığında ve 30-35santimetre uzunluğundaki bu fosilin mamut veya dinozorgibi dev cüsseli bir hayvanın ayak veya toynak kemiğineait bir parça olduğu tahmin ediliyor. Kastamonu’da 70milyon yıllık 17,5 metre büyüklüğünde mosasaur fosilinerastlandı. Anadolu’da bulunmuş en eski fosiller OrtaMiyosen’e, yani 14 milyon yıl öncesine kadartarihlendiriliyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Onuniçin Türkiye, tüm devirleri temsil eden kayalarıbarındırması ve milyonlarca yıl hüküm süren denizlerininbıraktığı fosiller nedeniyle bir cennet.’ Şeklinde konuştu.

MYRA-ANDRİAKE KAZISI BAŞKANLIĞINAANTALYAARKEOLOJİ MÜZESİ MÜDÜRÜMUSTAFA DEMİRELATANDI !

4 yıldır Prof. Dr. Nevzat ÇEVİK’ in yürüttüğü kazıyı,Antalya Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Acar, yaptığıaçıklamayla Antalya Arkeoloji Müzesi Müdürü MustafaDemirel’e devredildiğini söyledi.

Almanak

NEREYE 27

Page 29: Nereye Dergisi Sayı 3

HAZİRAN

CEVDETBAYBURTLUOĞLU VEFATETTİ- Türkiye’nin değerlibilim insanlarından arkeologCevdet Bayburtluoğlu hayatınıkaybetti. Hayatını Anadoluarkeolojisine adayanBayburtluoğlu’nun ‘Arykanda’ ,‘Erythrai’ , ‘Lykia’ adındakitapları ve çok sayıda bilimselmakalesi bulunuyor

ARKEOPARK PROJESİ ONAYLANDI-Basmane’nin en önemli tarihi değerlerinden Altınpark’ta tamamlanan kazıçalışmalarının ardından bölge, ‘Altınpark Arkeolojik Alanında ÇevreDüzenleme ve Koruyucu Üst Örtü Projesi’ ile yeni bir döneme giriyor. 2 binyıl önce şehrin kuzeye ve doğuya açılan kapılarının bulunduğu alan, KonakBelediyesi Başkan Tartan’ ın uygulamaya koyduğu proje ile İzmirlilere veturistlere açılacak. Altınpark kazılarında ortaya çıkan toprak harçlı moloz taşduvarlardan oluşan Roma ve Bizans dönemi yapı kalıntıları, Arkeopark ilekorunacak. 5 bin 300 metrekarelik alanda hazırlanan proje tamamlandığındaarkeolojik kalıntılar kapalı ve yarı açık sergileme alanlarında rahatçagezilebilecek. Arkeopark çevrenin tarihi dokusuyla bütünleşecek.

KAZILAR SORUNLUBAŞLADI- Kültür ve Turizm Bakanlığı hem izinleri hemde kazı ödeneklerini yetiştiremedi. Turizme büyük katkısı olan bilimsel kazılarsorunlu başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı kazıları için 23 milyon liraayırdığını açıkladı. Geçen yıl bu ödenek 35 milyon liraydı.TEMMUZ

ANADOLUNUN EN ESKİ KUMAŞI BULUNDU

Neolitik ve Kalkolitik döneme ait en önemli yerleşimbirimlerinden biri olan Çatalhöyük, önemli bir keşfetanık oldu. Uluslararası kazı ekibinde yer alanaraştırmacılar, antik kentteki bir mezar çukurundaAnadolu’nun en eski kumaşı olduğu düşünülen,bitkilerden yapılmış iplikler buldu. Kazı ekibinde yeralan biyo-arkeolog Scott D. Haddow, aralarındaçocuklar da olmak üzere altı kişinin kemiklerinibulunduran bir mezarda ilginç bulgulara ulaştı. Ateşeverildiği anlaşılan yapının içinde, bitkilerden yapılaniplikler ve bacak ve karın kısmındaki kemiklerdeyumuşak dokuya ulaşıldı.

Temmuz // 201 4

NEREYE 28

Page 30: Nereye Dergisi Sayı 3

ARKEOLOJİK KAZILARADUR DENİLDİ!

Türkiye’de devam eden Kültür ve Turzim Bakanlığıizniyle sürdürülen arkeolojik kazıların tamamıdurduruldu. Yabancı arkeolojik kazılar ise devam ediyor.Bakanlık ivedi notuyla tüm kazı başkanlarına kazılarıdurdurması yönünde yazı gönderdi. Kültür ve TurizmBakanlığı izinleriyle 2012 yılında, Bakanlar KuruluKararlı 116 Türk, 39 yabancı kazı, 84 Türk, 1 8 yabancıyüzey araştırması, 47 müze kazısı, 1 51 kurtarma kazısı,28 kamu yatırım alanı kurtarma kazısı, olmak üzeretoplam 483 arkeolojik çalışma vardı.

AMASYA’DA 2000 YILLIK ELMAMOZAİĞİBULUNDU

Amasya’nın merkeze bağlı Yavru Köyü’ndeyapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. 3’üncü yüzyıldaRoma Dönemi’ne ait Mozaikli Şapel bulundu.Mozaikte elma figürü de yer alıyordu. Kazıyıyürüten Hitit Üniversitesi, Karadeniz ArkeolojisiniAraştırma, Uygulama ve Araştırma MerkeziMüdürü Yrd. Doç. Dr. Esra Keskin, mozaiktesarmaşık dalı, yarım çiçek, yarım daireler şeklindebalık pulu motifi ve dalga motiflerinin de yeraldığını söyledi. Keskin, “Bu mozaiğinmerkezinde yer alan ağaç ve elma kompozisyonugerçekten çok orij inal. Eserin benzer örneklerdenfarkı, desen içerisinde desenler bulunmasıdır.Oldukça realist bir üslupla yapılan eserin ortasındayapraklar arasında elma ve keklik tasvirleri yeralmaktadır.” diye konuştu.

AĞUSTOSTRİPOLİS’TE 1500 YILLIKMOZAİKLİ EV BULUNDU

Denizli’nin Buldan ilçesiyakınlarındaki Tripolis AntikKenti’nde yürütülençalışmalarda, bin 500 yıl öncezengin ailelerin oturduğu veodalarının tabanları mozaik kaplıev bulundu. Tripolis AntikKenti’nde kazı çalışmalarınıyürüten Pamukkale ÜniversitesiÖğretim Üyesi Yrd. Doç Dr.Bahadır Duman bu evde 8 odaolduğu açıklandı.

MYRA –ANDRİAKE KAZIEKİBİ ÇALIŞMALARINIBIRAKMAK ZORUNDAKALDI

Türkiye arkeolojisine yeni bir solukgetiren ve Antalya turizmine yenibir vizyon katarak her yıl daha çokgelişen Demre’deki Myra-Andriakekazılarının ekibi, kazı sezonununbitmesine bir ay kala izinbelirsizliği nedeniyle 2013 sezonuprogramında yeralan çalışmalarıyapamadan kazıyı terk etmekzorunda kaldı. Demre’deki 4 yıllıkçalışmalarında sayısız başarı eldeeden ve çalışmaları Bakanlık vebilim dünyası tarafından örnekmodel olarak gösterilen Prof.Nevzat Çevik’ in, Bakanlar Kurulukararıyla 2009′da aldığı kazıbaşkanlığı ruhsatı, Kültür Varlıklarıve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce(KVMGM) hala yenilenmedi.

Almanak

NEREYE 29

Page 31: Nereye Dergisi Sayı 3

ARKEOLOJİ ÜNİVERSİTESİ MÜJDESİ STRATONIKEIA’DAVERİLDİ

Denizli Pamukkale Üniversitesi Senatosu Cumartesi günü Stratonikeia Antik Kenti’nde düzenlenen toplantıda bir araya geldi.Stratonikeia Kazı Başkanı Bilal Söğüt ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya, Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. HüseyinBağcı Başkanlığındaki okul senatosu ve Yatağan Kaymakamı ve Belediye Başkanı da katıldı. Organizasyon hakkında bilgi veren PAÜRektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’nın kurulması planlanan Arkeoloji Üniversitesi ile ilgili yaptığı açıklamalar dikkat çekti. PamukkaleÜniversitesi’nin 8 ayrı kentteki kazı çalışmalarına öncülük ettiğini belirten Prof. Bağcı; “Öncelikle bizim Stratonikeia Antik Kenti’ndebir araya gelmemize vesile olan Yatağan Kaymakamlığına, Belediye Başkanlığına ve GELİ Müessese Müdürlüğü’ne teşekkürediyoruz. Pamukkale Üniversitemizin arkeoloji üzerine yürüttüğü önemli çalışmalar mevcut. Bölgemiz arkeoloji alanında büyük biröneme sahip. 8 kentte yürütülen kazı çalışmalarının başkanlığını üniversitemiz yürüttüğü gibi 1 9 antik kentin araştırılması içingeliştirilen projeler de var. Ancak Arkeoloji Üniversitesi kurulması için verdiğimiz mücadele de bu konuda çok önemli. Elle tutulurgelişmelerin mevcut olduğunu belirtmek istiyorum. Amacımız Arkeoloji üzerine bir üniversite kurulamasa da Arkeoloji üzerine birenstitü kurulmasına ön ayak olmak. Gelişmeler kamuoyuyla paylaşılacaktır. Kazı çalışmalarını yürüttüğümüz antik kentlerden birtanesi de Stratonikeia. Stratonikeia yapısı bakımından ayrıca önem arz ediyor. Çünkü burası pek çok çağın izini taşıdığı gibi halayaşayan bir antik kent olarak dikkat çekiyor” dedi.

EYLÜLTAPINAK ÜSTÜNDEKİ TIR!

Helenistik dönemin en önemli yapılarından sayılan Troas AntikKenti’ndeki Apollon Tapınağı’nın üzerine tonlarca ağırlıktaki mermertozu yüklü TIR çıkarıldı. Yaklaşık 2300 yıllık antik yapının ortasınakadar çıkarılan araçtan işçiler yük boşaltırken ziyaretçiler hayretle bugörüntüyü izledi. Tapınakta beyaz çimento ile yapılan restorasyon dauzmanlar tarafından eleştiri yağmuruna tutuldu. Kazı Başkanı Prof. Dr.Coşkun Özgünel ise uygulamanın ‘normal’ olduğunu, o tırın çıkmasıiçin oraya dolgu yaptıklarını söyledi.

MARAŞ ASLANI 127 YIL SONRA EVİNE DÖNDÜ

Kahramanmaraş Kalesi’nden 1886 yılında İstanbul ArkeolojiMüzesine götürülen Maraş aslanı heykeli, 1 27 yıl sonraKahramanmaraş’a getirildi. Heykel üzerinde bulunan hiyeroglifyazıtların Gurgum krallarının soy ağacını vermesi bakımından oldukçaönemlidir.

EKİMHURRİLERİN İZLERİ İSTANBUL’DA

Küçükçekmece Gölü havzası içindeki Bathonea antik kent kazılarında bulunanerken Hitit yada ‘Hurri izleri’ , yılın en büyük keşfi olarak nitelendiriliyor.Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle devam eden kazılardaki bu keşifle, Avrupakıtasında ilk defa Hitit izlerine rastlandı. Kültür ve Turizm Bakanı ÖmerÇelik, “ İstanbul ’un aydınlanmayı bekleyen bir dönemini ortaya çıkarıyoruz”dedi. Tanrı ve tanrıça olarak iki ayrı yerde ele geçen demir heykelcikler, KazıBaşkanı Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün’ü heyecanlandırdı: “Mezopotamyaorij inli eserler İstanbul’un karanlık dönemi olarak bilinen M.Ö. 17 ve 15.yüzyıllarına tarihlenmektedir. M.Ö. 2000’e tarihlenen yine Mezopotamyakaynaklı bitümen (zift), kalay ve seramik parçaları da ele geçti.”

Temmuz // 201 4

NEREYE 30

Page 32: Nereye Dergisi Sayı 3

KERBEROS HEYKELİ BULUNDU

Denizli’de Hierapolis antik kentinde, mitoloj ide ölülere hükmeden yeraltı tanrısıHades’ in bekçisi üç başlı köpek Kerberos ve yılan heykelleri ortaya çıkarıldı.UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınan Denizli, Pamukkale’dekiHierapolis antik kentindeki kazı çalışmalarında, mitoloj ide ölülere hükmeden yeraltıtanrısı Hades’ in bekçisi olarak bilinen üç başlı köpek Kerberos ve yılan heykelleriortaya çıkarıldı.

KASIMMARMARAY DA SKANDAL PANO

Yenikapı’da yürütülen arkeolojik kazılarda çıkan buluntuların sergilendiği alandabulunan ve Yenikapı’nın İstanbul’un tarihiyle ilgili bilinenleri nasıl radikal birbiçimde değiştirdiğini anlatması gereken bir panonun en altında kırmızı ve dahabüyük puntolarla ‘ancak, tüm bu çalışmalar Marmaray projesinde 5 yıllık birgecikmeye sebep olmuştur.’ yazıyordu.

DÜNYANIN EN ESKİ UYARI LEVHASI

İngiliz Daily Mail gazetesi, Çatalhöyük’te bulunan ve 9 bin yıllık olduğu tahminedilen duvar resmini sayfalarına taşıdı.“Dünyanın en eski uyarı levhası” başlığıylayayımlanan haberde, duvara çizilen resimde Çatalhöyük yakınlarında bulunanHasan Dağı’nın volkanik durumunun tasvir edildiği ve resmin bir ikaz levhasıolduğu ifade edildi. ABD’deki California Üniversitesi’nden volkanolog AxelSchmitt tarafından yapılan araştırmalarda, Hasan Dağı’nın bundan yaklaşık 9 binönce faaliyette bulunmuş olduğu tespit edildi.

ARALIKAKSARAY ULU CAMİİ’ NİN MİNBER KAPILARI YENİDENTÜRKİYE’DE

Türkiye dışına yaklaşık 15 yıl önce yasa dışı yollarla çıkarılan Aksaray’dakiUlucami’ye ait minber kapısı kanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından aitolduğu topraklara geri getirildi.

22 Şubat 1998 tarihinde yerinden sökülerek götürülen minber kapısının kanatları,1 5 yıldır İnterpol aracılığıyla aranıyordu. Hakkında çalıntı ve polis kayıtlarıbulunan kapının uzun yıllardır bulunamamış olmasının sebebi, eserin kaçakçılarcakamuoyuna unutturularak, bir nevi soğutma devresine sokulmak istenmesi olarakdeğerlendiriliyor. Bakanlığın yürüttüğü çalışmalar neticesinde yapılan gizlioperasyonla eser Türkiye’ye geri kazandırıldı. Eser geçtiğimiz ay AnkaraEtnografya Müzesi Müdürlüğü’nde koruma altına alındı. Kapı kanatlarınınAksaray Ulucamii’ne ait olduğuna yönelik değerlendirmenin teyit edilmesiamacıyla, uzmanlar tarafından yerinde incelemelerde bulunuldu. İnceleme sonucuhazırlanan raporda, kapı kanatlarının Aksaray Ulucamii minberinin kapısına aitolduğu kesin olarak tespit edildi.

Almanak

NEREYE 31

Page 33: Nereye Dergisi Sayı 3

Temmuz // 201 4

Page 34: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 35: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 36: Nereye Dergisi Sayı 3

Son zamanların en ünlü arkeoloji hikayesi Kral 3. Richard’a ait olduğu düşünülenkemiklerin keşfidir. İngiltere’nin bu kötü şöhretli kralına ait olan kemiklerLeicester’da bir park arazisinin altında bulunmuştur. Doğal olarak bu keşif 2013yılının en heyecan verici 1 0 keşfi listesinde başı çekmektedir.

Ancak bir keşif için her zaman tarihi bir karaktere ihtiyaç yoktur. Mısır ve Romagibi arkeolojik etkin noktalarda her bir parça heyecan verici bir haberdir. ArkeologlarKızıl Deniz kıyısında Mısır’ ın en eski limanını su yüzüne çıkarttılar ve Roma’dansadece 20 mil uzaklıkta, şehrin ilk anıtsal mimarisinin keşfi duyuruldu.

Bu yılın keşifleri bin yıllık dönemi kapsamakta. Yani, onlar bizlere çok uzakyerlerden geldiler ve heyecan verici çeşitliliğe, insanın icat ve yaratıcığının ulaştığısınırlarına yakından bir göz atma fırsatı verdiler. Bu buluntuların içinde en eskisi olanGeorgia’da ortaya çıkarılmış kafatasları belki de bilim insanlarının bizlerin ilkatalarını anlama konusundaki fikirlerini değiştirebilir.

2012 yılının Eylül ayında a parkın altında bir iskeletkeşfedildi. Keşfi gerçekleştiren Leicester ArkeolojikFaaliyetler Üniversite’si (ULAS) heyecan verici ama bir okadarda durumla ilgili ipuçları verdi. Tüm ipuçları KralIII. Richard ile bağlantılıydı. Bu ipuçları arasında iskeletinbulunduğu yer, savaş yaraları ve belkemiği bozukluklarıyer almaktadır. ULAS’ın müdürü olan Richard Buckley“uygun bilimsel analizler aracılığı ile onu kanıtlamakzorundayız.” şeklinde konuştu. Yani kalıntılar radyokarbon tarihlemesi, izotop analizi ve detaylı osteoloj ikincelemelere tabi tutuldu.

Tüm sonuçlar tarihi hesaplarla tutarlı ve Richard’ ınaile kütüğünden iki nesille yapılan genetik karşılaştırmaŞubat ayında nihai bir sonuç verdi. Buckley “onun makulbir şüphenin de ötesinde 3. Richard olduğunusöyleyebiliriz” dedi.

Kısacası, kalıntıların kimliği doğrulandıktan sonra birbaşka grup arkeolog Bosworth Field’ ın kesin olarak yerinibelirlediklerini duyurdu. Burası aslında savaşın yapıldığınainanılan yerden 1 mil uzaklıkta bir yerdir. Buluntulararasında bir silah zulası, gülleler, zırh ve Richard’ ınşövalyelerinden birine ait olduğu düşünülen gümüş birrozet vardır.

Hem tarihçiler hem de Shakespeare 3. Richard’a hemzihnen hem de bedenen bükülmüş olarak atfetmişlerdir.Ayrıca O 500 yıldan daha fazla bir zamanda bu kadar fazlailgi görmemiştir. Son olarak Buckley “elbette, Onunkarakteri hakkında bir şeyler söyleyemiyoruz ki buherkesin daima bilmek istediği şeydir” diyerek sözlerinibitirdi.

III. Richard’ın Son Eylemiİngiltere, Leicester

En Heyecan Verici 1 0 Keşif

Page 37: Nereye Dergisi Sayı 3

Tek Başına Bir Homo Erectus

Gürcistan, Dmanisi

Paleoantropologların kafatası üzerinde yapmış olduğu analizler sonucu 1 ,8 milyon yaşında olduğu tespit edildi.Georgia Dmanisi arazisinde bulunmuş olan bu kafatası insan türlerinin yeniden kategorize edilmesine yol açtı. 9 m2 likbir alanda bulunan bu 5. kafatası aslında 2005 yılında kazıldı. Dış görünüşlerdeki farklılıklara rağmen, birlikte elealındığında, bu beş bireyin Homo erectus ile aynı türden olduğuna inanılmakta.

En son keşfedilen kafatasında beyin küçük bir alana sahip olmasına karşın çok büyük bir yüz mevcuttur. ZurichÜniversitesi paleoantropoloğu Christoph Zollikofer “varolan sınıflama standartlarına göre, eğer kafatasının bu iki kısmıfarklı alanlarda parçalar halinde bulunsaydı bu kafatası parçalarını farklı iki tür olarak değerlendirebilirdik.” şeklindekonuştu. Ayrıca, “bu beş farklı kafatası Homo erectus bireylerinin bilim insanlarının düşündüğünden daha fazla çeşitliliğesahip olduğunu gösterdi.” diyerek sözlerine devam etti.

Zollikofer, kafataslarının şekil ve boyutlarının çeşitliliğine dayanarak kabaca 1 .8 milyon yıl öncesinenin tüm Homofosillerinin tek bir insan türüne ait olduğuna inanıyor. Son olarak, Zollikofer “bu dönemin Afrika’da bulunan tümfosilleri, Homo habilis, Homo rudolfensis, ve Homo ergaster, Homo erectus türünün uzuvları olarak düşünülmeli.”diyerek sözlerini bitiriyor.

Temmuz // 201 4

NEREYE 36

Page 38: Nereye Dergisi Sayı 3

Ortaya Çıkarılan Roma Yapılarıİtalya, Gabii

Roma’nın 11 mil doğusunda bulunan antik Gabii şehrinde arkeologlar bir yapı kompleksini gün ışığınaçıkarttılar. Bu yapı Roma’nın en erken anıtsal mimarisini yansıtan bir örnek olabilir. M.Ö 3. veya 4. yüzyılatarihlenen bu muazzam yapı Michigan Üniversitesi’nden bir ekip tarafından kazıldı. Yapı Roma’nın büyükanıtlarının çoğundan daha erken bir tarihe aittir. Büyük taş blok yapı insan yapımı 3 terasa karşılık gelmekteve 2000 m2 lik bir alan kaplamaktadır. Bu fevkalade dizayn sıra sütunlar, geometrik desenli zeminler, duvarresimleri ve büyük merdivenler içermekte.

Arazi tam olarak kazılmadığından dolayı yapının kamusal mı yoksa özel bir amaç için mi kullanılmışolduğuna karar verilemiyor. Gabii Projesi’nin yöneticisi olan Marcello Mogetta çalışmanın son neticesinebakmaksızın, Roma Cumhuriyeti arkeolojisinde bu yapının eşi benzerinin olmadığını belirtiyor. Eğer bu yapıözel bir konutsa , tam boyutu İtalya’daki çağdaşları olan aristotik Roma evlerinden farklı kılar ki bu yapıRoma ve Pompei’den daha büyüktür.

Mogetta , “Onu kamusal bir yapı olarak yorumlar isek, haritada olmayan bir bölgeye hareket edeceğiz.”şeklinde konunun vahametini gösterdi. Ayrıca, hâlâ o dönemde devlete ait binaların ağaç direkler vedayanıksız malzemeden yapıldığını da sözlerine ekledi. Gabii yapısı sivil bağlamda anıtsal mimarinin erkenbir örneğini verdi.

En Heyecan Verici 1 0 Keşif

NEREYE 37

Page 39: Nereye Dergisi Sayı 3

Kuzey Peru’da Castillo de Huarmey’in merkezinde bir defin alanı Varşova Üniversitesi’nden MiloszGiersz ve ekibi ayrıca Peru Katolik Üniversitesi tarafından ortaya çıkarıldı. Gün ışığına çıkarılan odalardaWari İmparatorluğunun kraliyet kadınlarından 3 veya 4 tanesinin kalıntıları mevcuttur. Onlara otururpozisyonda 40 adet asil kadın eşlik etmekte. Ve vücutları oturan gömülerin üstüne atılmış 7 kurbanlık bireybulunmakta. Ayrıca, 1 ,300’den fazla Kraliyet erkekleri tarafından kazanılabilen kulak aksesuarları ve altın vegümüşten yapılmış bazı aletler bulunmuştur.

Giersz, arkeolojik bir kazıda ilk kez Wari kadınlarına ait, prestij i gösteren eşyalarla dolu bir mezarbulduklarını söyledi. Hemen ardından da pamuk ve deve yünü kumaşlarının mezar eşyası olarak bırakıldığınıve Wariler tarafından bunların altından daha değerli bulunduğunu belirtti. Giersz mezarın M.S. 750’etarihlendiğini tahmin etmekte. Kraliyet erkeklerinin de gömüleri bu mevkide bulundu. Ama kadınlarınkikadar büyüklükte odalarda değildiler. Bu mezar Wari toplumunun en yüksek seviyelerinde yaşayan kadınlarınsahip olduğu roller hakkındaki soruları cevaplamış oldu.

Wari Anaerkil Bir Düzen mi?

Peru, Castillo de Huarmey

Temmuz // 201 4

NEREYE 38

Page 40: Nereye Dergisi Sayı 3

En Yaşlı Bataklık Cesedi

İrlanda, County Laois

rlanda’da Cashel bataklığının ortasında keşfedilen bir ceset üzerinde yapılan radyokarbonİ tarihlemesinin sonuçları geldiğinde bir sürprizle karşılaşıldı. Cashel Adamı Avrupa’daki en yaşlıbataklık bedenidir. Cashel Adamı erken bronz çağında yaşamış, yaklaşık olarak M.Ö. 2000, veaçıkça şiddetli bir ölümle hayatını kaybetmiş. CT taramalar gösterdi ki omurgası iki yerdeparçalanmış, keskin bir darbe kolunu kırmış ve sırtına birçok defa balta ile burulmuş. İrlanda UlusalMüzesi’nden arkeolog Eamonn Kelly Cashel Adamının gömüsünün antik bölgesel bir sınıradayandığına inanıyor. Ve, adamın yaralarının mahiyeti kurban edilme töreni için kanıtlar teşkiletmekte. Bu, Demir Çağından iyi bilinen Krallık ve Hakimiyet ile bağlantılı ayin, eskidendüşünüldüğünden 1 ,500 yıl daha eskiye gitmektedir.

En Heyecan Verici 1 0 Keşif

NEREYE 39

Page 41: Nereye Dergisi Sayı 3

Kuzey Amerika’nın En Eski Petroglifi*Nevada, Winnemucca Gölü

Paleo-Kızılderililer çoğu kez öncü kâşifler ya da usta mamut avcısı olarak düşünülürler. AmaNevada’nın Winnemucca Gölündeki geometrik kaya oymalarının yapılan yeni tarihleme çalışmalarıonların aynı zamanda hünerli sanatçılar olduğunu gösteriyor.

Colorado Üniversitesi paleo-iklimbilimcisi Larry Benson’ın liderliğindeki ekip karbonatlı vepetroglifleri kaplamış olan tortunun tarihini belirleyebildi. Benson, tüm oymalar sular altındakalmadan ve karbonatla kaplanmadan önce bu sanat eserinin 10,000 yıldan daha uzun bir süre önceyapılmış olduğu sonucuna varıyor. Daha sonra “biz onların eski olduklarını bildik ama bu kadar eskiolduklarını bilemedik.” şeklinde sözlerine devam etti. Benson’a göre eski zaman sanatçılarının buoyma-işlemeleri en aşağı 1 5,000 yıl önce yapmış olmaları kuvvetle muhtemel.

Ancak bu sanatçıların tasvirle anlatmaya çalıştıkları şeyler belirsiz. Petrogliflerin bazılarıbulut ve şimşeklere benzerken bazıları da baklava desenli. Ayrıca ağaç örüntüsüne benzeyençizimler de mevcut. Winnemucca Gölü havzasına sahip olan Pyramid Lake Paiute kabilesioymaların kutsal olduğuna inanıyor.

*: Mağara resmi

Temmuz // 201 4

NEREYE 40

Page 42: Nereye Dergisi Sayı 3

Kmer İmparatorluğunun YenidenHaritasının Çıkarılması

Kamboçya, Siem Reap Vilayeti

Yeraltında kalmış yüzyıllık ağacın parçalarını gösterenHavadan Lazer Algılamaarkeologların antik Angkorbölgesi hakkındaki anlayışlarınıyeniden şekillendiriyor. Dahaönceleri bilim insanları Kmerşehirlerinin ve tapınaklarınınduvarlar ya da hendeklerleçevrelenmiş olduğunainanıyorlardı.

Sidney Üniversitesi’ndenDamian Evans’ ın liderliğiniyaptığı bir ekip tüm bu ağdizgelerinin tahkimatın ötesinekadar uzandığını gösterdi.Örneğin, haritalama projesiAngkor Wat’ ın meşhurhendeğinin her iki tarafında daşehirleşmenin olduğunugösteren deliller buldu. Tam busırada M.S. 1 2.yy Kmerbaşkenti Angkor Thom fizikselolarak dört katına çıktı.Görüntüleme yöntemi şehir-blokyapısının 3,5 milkare gibi çokbüyük bir alanın da ötesineyayılmış olduğunu gösterdi.Aslında şehir 1 3 milkaredendaha fazla bir araziyikaplamakta. Ve planlanmış olanşehir alanı Angkor Thom’dan100 yıl önceye tarihlenenAngkor Wat’ ı da içinealmaktadır.

Buluntular Angkor’un sahip olduğu olanakların ötesindebüyüdüğünden dolayı çöktüğü teorisini desteklemektedirler. Evans“Elinizdeki şey 20.yy’da arabanın icat edilmesi ve yaygınlaşmasıyla gelişendevasa ve düşük yoğunluktaki mega şehitlere benzer kentsel bir yapıdır.” derve sözlerini “ çok büyük- daha az yoğunluklu bir çevre ile sarılı yoğun birkent merkezi” şeklinde bitirir.

En Heyecan Verici 1 0 Keşif

NEREYE 41

Page 43: Nereye Dergisi Sayı 3

Sömürgeci YamyamlıkVirjinya, Jamestown

İlk kalıcı Yeni Dünyakolonisi olan Jamestown’dansömürgeciler arasındakiyamyamlık vakkalarınıanlatmakta olan altı farklırivayet yayılmakta. 1 609-1610yılı sert kışı boyunca 300 kişiyietkileyen ve toplu açlığa sebepolan dönemle ilgiliJamestown’un eski başkanıGeorge Percy 1625 yılındaşunları yazdı, “hayatta kalmakiçin hiçbir şeyi yapmaktankaçınmadılar… Mezarları kazıpölüleri çıkarttılar ve onlarıyediler.”

Preservation Virginia’ lı arkeolog WilliamKelso 1994’den bu yana Jamestown’u bu

ilkbahara kadar kazıyordu ki Percy’ninürkütücü açıklamalarından şüphelendi.

Bunun akabinde yaptığı çalışmalar sonucubu ilkbaharda ekibi 14 yaşındaki bir kızaait kesilmiş kafatasını buldu. Kız çocuğu

bir çöp çukuruna at ve köpek kalıntılarıylagömülmüştü. At ve köpek bu insanların bir

başka besin kaynağını oluşturmaktaydı.Başlangıçta Jane’ in zenginler sınıfının bir

üyesi olduğu düşünülüyordu. Ancak sonyapılan analizler Onun daha alt tabakayaait biri olduğunu gösterdi. Jamestown’un

zenginleri kalay-kurşun alaşımı kaplardanyemeklerini yiyiyorlardı. Ve bu da

kendilerini zehirlemelerine yol açıyordu.Jane’ in kalıntıları herhangi bir Amerikankolonisindeki yamyamlığı kanıtlayan ilkfiziksel kanıtlardır. Kelso, yamyamlığın

varlığı konusunda hiçbir şüpheninolmadığını belirtti.

Dünyanın En Eski LimanıMısır, el-JarfVadisi

Arkeologlar Süveyş’ in 110 milgüneyindeki el-JarfVadisi’nde yapılankazılar esnasında tekne, halat ve çanakçömlek parçaları keşfetti. Bulunaneserler 4. Hanedan kralı ve Büyük GizaPiramiti’ni yaptıran Kufu ya daKeops’un hükümdarlık döneminetarihlenmekteler.

Bir araya getirilen büyük bloklarve Keops’un isminin yazıldığı kireçtaşılevhalar L şeklindeki iskeleyibiçimlendirmektedir. Çok sayıdakibüyük gemilerden kireçtaşı çapalarbakır ve bazı taşların SinaYarımadası’ndan Nil Vadisi’ne doğruihraç edilirken yaptığı yolculuğatanıklık etmektedirler. Paris SorboneÜniversitesi’nden Mısır BilimcisiPierre Tallet “antik iç limanların nehirkıyılarında oldukları biliyoruz. Ama el-JarfVadisi iskelesi kendine benzer

yapılardan 1 ,000 yıl daha eskiyetarihlenmektedir.” demekte ve yaklaşık4,500 yaşında bir liman olduğunusöylemektedir.

Ayrıca, Tallet ve meslektaşlarıyüzlerce küçük parça arasında 10 taneçok iyi korunmuş papirüs buldu. Biraraya getirip birleştirilmesinin çok zorolduğu bu belgeler Mısır’da şimdiyekadar bulunmuş olan en eskipapirüslerdir. Onlardan birisi EskiKrallığın Büyük Piramiti inşaa edengörevlilerinden biri olan Merrer adındakibir adamın yazmış olduğu günlüktür.Tallet piramitin inşaası hakkında çokkısıtlı bilgilerin olmasına rağmen, anıdefterinin her çalışma günü için kesinbeyanlar sunduğunu söylüyor.

Temmuz // 201 4

NEREYE 42

Page 44: Nereye Dergisi Sayı 3

Kazıcı Yaratıklar

Almanya, Stolpe

İngiltere, Cumbria

Kaliforniya, San Diego

Saha çalışması uzun bacaklı insanlar için rahatsız edici olabil ir. Ama kazma için çukuraçan hayvanlara güvenil iyor. Bu kürklü yaratıklar Avrupa’nın iki farklı bölgesinde pahabiçi lemez yardımlar sağladı lar. Bir porsuk Kuzey Almanya’da 9 tane 900 yaşında ölügömüsü keşetti . Araziyi kazmaya devam eden arkeolog Felix Biermann bu mezarlarhakkında hiçbir bi lginin olmadığını ve posuğun desteği olmaksızın araştırma yapmanın dabir gerekçesinin olmadığını bel irtti . Ingi ltere Cumbria’de tünel kazan köstebekler 2. yyWhitley Kalesi ’nde antik objeleri yukarı itti ve çok değerl i kaledeki Roma hayatınıkanı tlayan nesneleri açığa çıkarttı lar. Yalnızca önceden olan iki kazı vardı . Ve şimdi WhitleyKalesi koruma altında ki bunu arkeologlar asla ortaya çıkaramazlardı . Başka bir örnek deeğitimli torpi l (mayın) bulan yunuslar San Diego açıklarında bir tane 1 9. yy Howelltorpidosu keşetti ler. 50 tane yapı lmış olan bu torpidolardan sadece 2 tanesi öncedenbulunabilmişti .

Hazırlayan: Cansu Karamurat

En Heyecan Verici 1 0 Keşif

NEREYE 43

Page 45: Nereye Dergisi Sayı 3

Temmuz // 201 4

Page 46: Nereye Dergisi Sayı 3

Gezginler (ya da turistler, seyyahlar, gezentiler, aylaklar vb…) çoğunlukla gıpta ile bakılan,hayranlık duyulan ve bazı zamanlarda ise alaycı tepkilere maruz kalan kişilerdir. Kime sorsanızhayatı boyunca seyahat etmeyi istediğini, bunu hep hayal ettiğini söyler. Gerçekte çok az kişibunu gerçekten başarabilir. Her fırsatta farklı coğrafyalar, farklı yerler görmeyi isteyen fakatbunu başaramayanlar ise önünüze bir sürü farklı sebep sunar. Bu sebeplerin bir çoğunun aklayatkın, mantıklı gelmesi son derece doğal olsa da hepimiz biliyoruz ki bunlar bir avuçbahaneden fazlası olamaz. Hal böyle olunca kedi – ciğer ikilisi misali gezginler hakkında birsürü söylenti, önyargı ile dolu fikirler ortalığa saçılmaktadır.Biraz önyargıları yıkmak, biraz da yanlış olduğunu düşündüğüm yorumlara açıklıkgetirmek amacıyla gezginler hakkında yanlış bilinen gerçekleri sıraladım. Acaba gerçektengezginler düşündüğünüz gibiler mi; yoksa hiç akla gelmeyecek tarzlara mı sahipler? Buyrunokuyun.Gezginler Küstah ve Kibirlidir

Karşılaştığım: “İyi ki bir yer görmüşsün, ikide bir lafa sokmasan olmaz!” Ne zaman cümleye “Hiç unutmam bir günBelgrad‘dayım…” veya “Biliyor musun Cebelitarık aslında…” diyerek başlasam bazı insanların bunu küstahlık, kibirveya kendini beğenmişlik olarak yorumladığını gördüm. Bunu görmek beni gerçekten de üzüyor.

Gerçek: Çoğu zaman gezginler gittikleriyerler hakkında konuşmayı severler.Uzun bir yolculuğa çıkan kişinin elindekien güzel bilgiler bunlardır. Genelde butür cümleler uydurma veya hava atmakolarak algılansa da gezginlerin gittikleriyerleri anlatması gerçekten de heyecanlıve keyif vericidir. Normal olarak insanhayatında olup bitenler hakkındakonuşmayı sever. Tıpkı bir doktorun acilserviste olanları anlatması veya biröğretmenin arkadaşlarına sınıftakiçocuklar hakkında bir şeyler anlatmasıgibi gezginler de yaşamları gereğigezdiği, gördüğü yerleri anlatmaktankeyif alırlar.

Gezginler Zengin İnsanlardırKarşılaştığım: “Aylarca evinden uzakta, oradan oraya yürüyerek seyahat ettiğine göre çok zengin olmalısın! ” Çokzengin olsam yatımla, karavanımla ve hatta özel uçağımla seyahat ederdim dostum.

Sohbet etmek için bir araya gelen gezginlerden daha keyifli ne olabilir ki?

NEREYE 45

Güneş Akdoğan

Page 47: Nereye Dergisi Sayı 3

Gerçek: Gerçekten de seyahat etmek pahalıya patlayabilir. Bir çokgezginin sıradan bir vatandaştan daha zengin olmadığını biliyorum.Buna ben de dahilim. Benim için buna rağmen seyahat etmeyibaşarmak zorlu fakat muhteşem bir deneyim olmuştur. Seyahat etmekher türlü para biriktirmeye, gerektiğinde günlerce basit bir noodle ilehayatta kalmaya, çoğu zaman yemek ve yatacak yer karşılığı hiçaklınıza gelmeyen işleri yapmaya kesinlikle değer. Eğer size bir yılboyunca sadece makarna, peynir, ekmek yedikten sonra birikenparanızla 6 aylık Hindistan seyahati yapabileceğinizi söylesem, inatlaeve kebap sipariş etmeye devam eder misiniz?

Gezginler ÇalışmazKarşılaştığım: “Bu kadar çok gezip tozduğuna göre hiç bir işte dikiştutturamadığın çok belli.” Hey, sadece işe yaramazlar mı tatil yaparlarsanıyorsun?

Gerçek: Sağlam bir yıllık izin ve bu izinde çılgınca tatil yapmak isteyenleriyıllar süren ağır iş hayatı beklemiyor mu? Buna karşılık benim gibi yıllıkizin almayı bekleyecek kadar sabırlı olmayanlar da yol üzerinde eğitim,tarla, hostel gibi farklı alanlarda çalışabiliyor. Para kazanırken hiç aklınızagelmeyecek yerlerde, hiç duymadığınız, bilmediğiniz yeni deneyimlerkazanmanın en iyi yolu da budur. Bir çok genç gezgin gittikleri yerlerdegönüllü işler yaparak hem çalışıyor hem de seyahat edebiliyor.

Gezginler Kafasına EstiğiGibi Çekip GiderlerKarşılaştığım: “Ohh ne güzel arkadaşım, seni bağlayan hiç bir şeyyok. Canın ne zaman istese çantanı alır, canının istediği yeregidersin.” Bu cümleyi her duyduğumda derin bir Ahhh! çekerim.Sevgili dostum Gabriel en yakın şahidimdir. 1 0 yıldır yaptığımplanların sonunda kendisine inatla “Kalmak mı zor, gitmek mi?”diye sorduğum soru her daim aklımda.

Gerçek: Siz de canınız ne zaman isterse çantanızı alıpcanınızın istediği yere gidebilirsiniz! Bunu isteyen herkesyapabilir. Gezginler uzaydan gelmiş canlılar değillerdir.Hatta bir çoğu ortalama bir zekadan fazlasına bile sahipdeğildir. Bu konuda bana güvenin. Ben de (tanıdığım birçok gezgin de) kafama estiği an çekip gitmekten en az sizinkadar korkarım, çekinirim. Gezginler de değer verdikleri birailenin üyesidir, sevdikleri, kopmak istemeyecekleri dostlarıvardır, Dünya’nın bir ucunda 6 ay gezebilmek için düzenesokmak zorunda oldukları bir hayatları vardır. Tıpkı herkesgibi. Burada fark yaratan durum son derece basittir.Gerçekten farklı yerleri, kültürleri, hayatları, deneyimleriyaşamak isteyen kişiler sadece hayal kurmakla yetinmiyor.Gerekli planları, düzenlemeleri yapıyorum, sahip olduğum,korumak istediğim bir çok şeyden vazgeçerek yollaradüşüyorum.

Gezginler HayalDünya’sında YaşarlarKarşılaştığım: “Ne zamana kadar böyle yaşayabilirsin? Artıkdüzenli bir iş sahibi olsan, aile kursan, normal bir hayatın olsafena olmaz mı?” Bana “NORMAL”in resmini çizebilir misinAbidin?

Gerçek: Bir çok insana göre gezginler sorumluluktankaçan, gerçek!? Dünya’ya uyum sağlayamayanserserilerdir. Kabul ediyorum, seyahat etmek bir çoknormal durumun dışında davranmama sebep olabilir.Buna davranışlarım, fikirlerim, tepkilerim, yaşamtarzım da dahildir. Hatta bir serseri olduğumu bilesöyleyebilirim. Fakat bu beni bir hayal dünyasınınkahramanı yapmaz. Seyahat ederken düşündüğünüzüntam tersine, gerçek sandığınız hayatta yaşarken hiçolmadığım kadar disiplinli davranmak zorundayım.Gerçekten disiplinli bir hayatım olmadığını düşünenlereblogumu detaylı bir şekilde incelemelerini tavsiyeederim. Hem gerçek denilen hayatın sadece 9′dan 5′ekadar dört duvar bir ofiste ekrana bir takım yazılaryazmak olduğunu düşünüyorsanız vakit kaybetmedenbir psikologa görünmelisiniz.

Kaynak:http://www.drummerlizard.com/

NEREYE 46

Temmuz // 201 4

Page 48: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 49: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 50: Nereye Dergisi Sayı 3

Laodikeia Antik Kenti 2003 yılında kazılmaya başlanmış ve şuan görülen tüm eserler toprak altındaymış.10 yılda inanılmaz bir yol kat edilmiş ve kent yeni bir Efes olma yolunda ilerliyor. Laodikeia AntikKentinde kazılar 12 ay aralıksız devam ediyor. Bu özelliğiyle Türkiye’de bir ilk olma özelliğine sahip. Benkenti gezerken bir yandan da meslektaşlarımın yani arkeologların çalışmalarını izliyorum. Sanırım bumuhteşem güzelliği bu özverili çalışmaya borçluyuz.

ent adını Seleukos kralı II.Antiokhos’un karısıKLaodike’den alıyor. MÖ.3.yy’da kurulan kentingeçmişi aslında Tunç Çağına kadar dayanıyor. KentMS.7.yy da geçirdiği büyük depreme kadar ihtişamlıyaşamını sürdürmüş depremden sonra tamamen terkedilmiş ve günümüz Denizli kent merkezine taşınmış.Kentin her bölgesinden çalışmalar devam ediyor.Kısa süre önce İncil’de sözü geçen Anadolukiliselerinden biri Laodikeia’da bulundu.Ziyaretçilerin bu muhteşem yapıya girmelerine şuaniçin izin verilmiyor. Fakat kazı başkanı Prof. Dr.Celal Şimşek üniversiteden hocam olduğu içingezebiliyorum. Size buradan şunun bilgisiniverebilirim. Önümüzdeki yıllarda Laodikeia AntikKentinin adını çok duyacaksınız. Daha önce tabanmozaiklerinin bu kadar sağlam kaldığı bir kiliseyerastlamadım.

Kent, daire biçimli surlarla çevrili biri kuzey, diğerikuzeydoğuda iki tiyatro kalıntısı var. Kentin buözelliği onu yine eşsiz kılıyor. Laodikeia öyle birantik kent ki Anadolu’nun en büyük stadyumyapısına sahip. Aynı zamanda içinde 4 hamambulunduran da tek kent. Kent en parlak döneminiyaşadığında dokumaları ve iç çamaşırları bir markakonumundaydı. Denizli’nin tekstilciliğinin tarihikökleri olduğu anlaşılıyor.

Laodikeia

NEREYE 49

Page 51: Nereye Dergisi Sayı 3

Laodikeia’da Hıristiyanlığın Önemi veYedi Kilise

Ortaya çıkışı ile birlikte baştaDoğu Bölgeler olmak üzere hızlayayılmaya baş¬layan HıristiyanlığınAnadolu topraklarına ulaşması şüphesizİsa’nın havarilerinden olmayan AzizPaulus’un yaptığı geziler sayesindeolmuştur. İsa’yı rüyasında görerek benimtabirimle bir maceraya atılan Paulus,daha önce amansız bir biçimde karşıçıktığı bu yeni inancın en ateşlisavunucusu olur ve onu yaymak içinyolculuklar yapar, topluluklara mektuplaryazar. İşte bu mektuplardan biri deLaodikeia’ya gönderilmiştir.

Anadolu’nun MS 1 . yy’daki sosyo-ekonomik yapısına bakıldığındaLaodikeia kenti Batı Anadolu’nun büyükmerkezlerinden birisi olarak karşımızaçıkmaktadır. Aziz Paulus’un Efes kentinekadar yaptığı üçüncü yolculuğu sırasındaLaodikeia Kilisesinde okutulması için birmektup göndermesi de kent nüfusununbu dönemde Hıristiyan bir topluluğubarındıracak yoğunlukta olduğunugöstermektedir.

Laodikeia, antik yol güzergâhlarıüzerindeki kavşak noktasında olması,topografik yapıya bağlı Seleukospolitikasına uygun yer seçimi, askeri,idari ve ekonomik konumu sebebiylebölgenin merkezi konumundadır. Romaİmparatorluk Dönemi’nde, kent stratej iköneminin de etkisiyle daha da büyümüş,ticarette özellikle de yün ve tekstilticaretinde adını duyurmuştur. AntikDönem’de büyük üne kavuşan Laodikeiayünlü dokuma ürünleri, İmparatorDiocletianus’un (MS 284-305) MS 301yılına ait fermanındaki fiyat genelgesinede girmiştir. Roma İmparatorluk Dönemiile birlikte kentin kazandığı bu ticarikimlik ve kentte yaşanan ticari devinim,hem sanat hem de dini açıdan yeniakımların kente kolayca girmesini vetanınmasını sağlamıştır.

Temmuz // 201 4

NEREYE 50

Page 52: Nereye Dergisi Sayı 3

Laodikei Antik Kenti'nden Pamukkale manzarasıgörülmeye değer. Kazı ekibi tapınağı restore ettiktensonra modern bir çatı ile korumaya almış ve bumuhteşem manzarayı seyderebilmemiz için seyirterası oluşturmuşlar.

Page 53: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 54: Nereye Dergisi Sayı 3

Kente girişte sizi Doğu Bizans Kapısı karşılıyor ve hemen arkasından uzayıpgiden Suriye Caddesi. Bu cadde toplam 900m uzunluğunda fakat 400m'likkısmının kazısı yapılmış ve ayağa kaldırılmış. Caddenin ortasında kanalizasyonsistemi, iki yanında bir ya da iki basamakla yükseltilen portikler ve gerisindekidükkan sıraları yer alır.Erken Bizans Döneminde yeniden ayağa kaldırılan cadde iki sütun bir ayaksistemine göre yapılmıştır. Cadde tabanlarında devşirme mermer mimari bloklarile kanalizasyon kapağı olarak heykeller kullanılmıştır.

Page 55: Nereye Dergisi Sayı 3

Depremler ve savaşlarlayıkılan Helenistik Kent,Bizans Dönemindeyeniden ayağa kaldırılıyor.

Suriye Caddesininkanalizasyon sistemindekapak taşı olarakkullanılmış işlemeli birmimari blok.

2006-2011 yılları arasında kazısı tamamlanan ve 2000m².lik ada (insula) üzerine inşa edilen A Evi, iç avlulu(peristylli) üç ev kompleksinden meydana gelmektedir. AEvi’nde toplam olarak 47 mekân, 5 dükkan ve 2 koridoryer almaktadır.

Özellikle 1 No.lu Ev, peristylli avlusu, çeşmesi, havuzu,fırını ve bu alanın çevresine sıralanmış diğer mekânları iletipik Roma İmparatorluk Dönemi sivil konut mimariplanını bozulmadan günümüze yansıtmaktadır.

Dükkanların hemen önünde yer alan biroyun tahtası. Bizans Döneminde sütunbaşlıkları oturak olarak kullanılmış.

Temmuz // 201 4

NEREYE 54

Page 56: Nereye Dergisi Sayı 3

Tapınak A yapısının kazıya başlangıç aşaması Yapılan çalışmalardan sonra son hali

Suriye Caddesi’nin kuzeyinde yer alan Tapınak A, etrafı portiklerle çevrili (58 x 42.33 m, 54 adet sütunlu) dikdörtgen planlı bir avlunun kuzey tarafına inşa edilmiştir. Korinth düze-ninde prostylos planlı (4 burgu yivli sütunlu) yapı, traverten bloklarla inşa edilen ve mermer plakalarla kaplanmış olan yüksek bir podyuma sahiptir. Antoninler Dönemi’nde (MS 2. yy)yapılan tapınak, Severuslar ve İmparator Diocletianus Dönemi’nde (MS 284-305) büyük çaplı tamiratlar geçirmiştir.

Kazılarda ortaya çıkarılan bulgulara göre, tapınağın altındaki tonozlu mekânın MS 4. yy’da Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından, hemen yanında bulunanLaodikeia Kilisesi’nin arşiv binası olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tapınak A, bölgedeki tüm antik kentleri etkileyen MS 494 yılı depremi ile birlikte yıkılmıştır.Yapılan restorasyon çalışmaları sonunda, tapınağın prostylos sütunları ve az sayıda avlu portiği sütunu ile toplam olarak 19 adet sütun ayağa kaldırılmış, merdiven basamakları ve ikiyanındaki korkuluklar restore edilmiştir. Tapınağın giriş kapısı orijinal hali esas alınarak tamamlanmış ve yan duvarları yükseltilerek cephesine üçüncü boyut kazandırılmıştır. Naosun(kutsal oda) altında yer alan ve tonoz örtüsü yıkılmış bulunan mekânın üzeri, çelik konstrüksiyonla desteklenen kırılmaz cam ile kaplanmıştır.

Page 57: Nereye Dergisi Sayı 3

Kazı ve restorasyon çalışmalarıyla ilerleyenyıllarda ki durumuYapılan çalışmalardan sonra son hali

Suriye Caddesi’nin kuzeyinde yer alan Tapınak A, etrafı portiklerle çevrili (58 x 42.33 m, 54 adet sütunlu) dikdörtgen planlı bir avlunun kuzey tarafına inşa edilmiştir. Korinth düze-ninde prostylos planlı (4 burgu yivli sütunlu) yapı, traverten bloklarla inşa edilen ve mermer plakalarla kaplanmış olan yüksek bir podyuma sahiptir. Antoninler Dönemi’nde (MS 2. yy)yapılan tapınak, Severuslar ve İmparator Diocletianus Dönemi’nde (MS 284-305) büyük çaplı tamiratlar geçirmiştir.

Kazılarda ortaya çıkarılan bulgulara göre, tapınağın altındaki tonozlu mekânın MS 4. yy’da Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından, hemen yanında bulunanLaodikeia Kilisesi’nin arşiv binası olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tapınak A, bölgedeki tüm antik kentleri etkileyen MS 494 yılı depremi ile birlikte yıkılmıştır.Yapılan restorasyon çalışmaları sonunda, tapınağın prostylos sütunları ve az sayıda avlu portiği sütunu ile toplam olarak 19 adet sütun ayağa kaldırılmış, merdiven basamakları ve ikiyanındaki korkuluklar restore edilmiştir. Tapınağın giriş kapısı orijinal hali esas alınarak tamamlanmış ve yan duvarları yükseltilerek cephesine üçüncü boyut kazandırılmıştır. Naosun(kutsal oda) altında yer alan ve tonoz örtüsü yıkılmış bulunan mekânın üzeri, çelik konstrüksiyonla desteklenen kırılmaz cam ile kaplanmıştır.

Page 58: Nereye Dergisi Sayı 3

Denizli horozunungeçmişi çok eskileredayanıyor. Kenttençıkan bu horozişlemeside modernbir şekildesergileniyor.

Hellenistik Dönem’de yapılan BatıTiyatrosu artan kent nüfusuna cevapveremeyince, ikinci tiyatro olarakMS 2. yy’da yapılmıştır. Yapı,topografyaya uygun şekilde yamacınoyulmasıyla inşa edilmiştir vekuzeydoğuya Lykos Ovası’nabakmaktadır. Tek diazomalı olan yapı110 m, orkestrası ise yaklaşık 40-41m çapında olup sahne yayşeklindedir. Orkestranın geniştutulması, oturma basamaklarınındaha eğimli düzenlenmesine nedenolmuştur. Bina değişik tamiratlarlaMS 7. yy’a kadar kullanılmıştır.

Laodikeia

NEREYE 57

Page 59: Nereye Dergisi Sayı 3

Kendine özgü kertenkeleleriyle biyolojik çeşitlilikyönünden de çok zengin Laodikeia Antik Kentimutlaka görülmesi gereken değerlerimizden.

Anadolu'nun enbüyük stadyumyapısına sahipkentte henüz bualanda bir çalışmayapılmamış.

Latrina (tuvalet)

Temmuz // 201 4

Page 60: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 61: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 62: Nereye Dergisi Sayı 3

Ülkemizde her yıl onlarca üniversite açılır oldu ve hemen hemen hepsinde arkeoloji ilkaçılan bölümlerden biri durumunda. Her yıl yüzlerce mezun vermesinin karşılığındaöğrencilerin önü pek de aydınlık gibi gözükmüyor. Ama şu da bir gerçek ki hangibölümden mezun olursanız olun kendinizi geliştirmediğiniz takdirde her zaman işinizçok zor olmuştur. Bu gerçekleri önümüze koyarak arkeoloji dünyasının Türkiye’de kien yetkin isimlerinden Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr.Celal Şimşek ile kendi hayatı üzerinden ve yaşadıklarını anlatarak arkeolojiye gönülvermiş insanları bir nebzede olsa bilgilendirmek istedik. Umuyoruz ki röportajımızıbeğenirsiniz.

Hocam röportajımıza başlarken ilk merak ettiğimizkonu arkeoloji bilimine ilginiz ne zaman oluştu veçocukluğunuzda da arkeolog olmayı hayal ediyormuydunuz?

Aslında arkeolojiyi çocukluğumda hiç seçeceğimidüşünmedim size bunu açıkça söyleyebilirim. Hatta vehatta lise son sınıfa gelene kadar düşünmedim. Bizimzamanımızda şimdi olduğu gibi böyle çok dershaneyoktu Denizli’de. Şimdi bizim zamanımız deyinceM.Ö.’de anlaşılmasın (gülüyoruz). Ben 1982 senesindeDenizli Lisesi’nden mezun oldum. Bu yıllarda haftasonları Denizli Lisesi’ndeki hocalar gönüllü dersveriyorlardı. Birde hiç unutmuyorum BüyükDershane’nin çok kalın bir kitabı vardı (şimdi budershane var mı bilmiyorun). O kitabı aldım ve okudum.Arkeoloji bölümleri bizim mezun olduğumuz sene ilkdefa üniversiteye öğrencilerini dil puanı ile aldı. Odönemde arkeoloji bölümü 5 üniversitede vardı.Bilemiyorum belki dil bilinmesi zorunlu gibi bir şartkoydular onun için böyle bir puanlamaya gidildi. Bendedil puanı ile arkeoloji bölümüne girdim. Şimdi bubölümü neden tercih ettiğimi söyleyeyim size. Odönemde Selçuk Üniversitesi, edebiyat Fakültesibünyesinde yer alan bölümün tam adı Arkeoloji veSanat Tarihi olarak geçiyordu. Böyle olunca da banabiraz cazip geldiğini söyleyebilirim şahsen. Hem SanatTarihi hem de Arkeoloji eğitimi alacağımı ve uzmanlıkalanımın daha geniş olacağımı düşündüğümden dolayıseçtim. Aslında benim hayalim Edebiyat okumaktıbunun sebebi de şiire karşı aşırı bir ilgim olmasıydı.Birkaç şiirimi de takip ediyorsanız web sayfamızdayayınlıyorum. Kısaca şöyle diyeyim ben o zaman kaderbizi arkeolog olmaya doğru zorladı , fakat okumayabaşlayınca da bırakamadım, sevdim.

Peki arkeoloji okuma kararınızı ailenize nasıl anlattınız?Sevmeden sadece puanım yetti diye okunabilecek birmeslek değil.

Şimdi şöyle başlayayım o zaman. Ben Denizli, Çameli’ninbir köyünde doğdum ve annem babamda okuryazar değildi.Babam sonradan öğrenmiş okumayı yazmayı. Babam çokmüthiş el yazısı yazar ve benden başkada kimse okuyamaz(gülüyoruz).

Arkeoloji için söylenende bir durum var aslında elit birkesime hitap eden hobi olarak yapılan maceraperestlerinmesleği derler.

Zaten bizim dönemimiz başlayana kadar da öyleymiş bunusöyleyebilirim. Birde 1983’de ben arkeoloji bölümünükazandığımda çok öyle işsizlik yoktu. Ya arkeologoluyordunuz ya da öğretmen bu ikisinden birisini mutlakaoluyordunuz.

Mezun azdı hocam değil mi?

Tabii mezun azdı gençler hiç yanlış olmasın ama o sene 30bin öğrenci almıştı üniversiteler. Açık öğretim de yeni yenikuruluyordu yani girdiğiniz zaman böyle gelecek kaygısıyoktu. Üniversiteden mezun olduğunuzda bir şekilde işbuluyordunuz.

Hocam sizin dönemleriniz için mezun az ve mezun olmaktazor derler.

Celal Şimşek

NEREYE 61

Page 63: Nereye Dergisi Sayı 3

Bu çok doğru bir tanımlama. Şimdi biz ilk dersegirdiğimizde Prof.Dr. Levent Zoroğlu hoca derse gelmiştimitoloj i dersiydi hiç unutmam bu anımı. Biz tabii sınıfta25 kişi falanız hoca o zaman kızmıştı “bu kadar kalabalıksınıfmı olur” diye. Bizden önce ki sınıf 10 kişiymiş.Bizim sınıfımızda 20 kız 5 erkekti ve hepsi kolejmezunuydu. Birde dil puanıyla aldığı için kimsedeİngilizce sorunu yoktu ama o halde bile 4 yıl İngilizceeğitimi aldık. Ben bunun yanında birde pedagojikformasyon aldım ne olur ne olmaz diye. Demiştim yaarkeolog oluyordunuz ya da öğretmen.

Aslında siz bir müzeci olarak başladınız meslekhayatınıza. Peki daha sonra eğitimci olmaya nasıl kararverdiniz? Pamukkale Üniversitesi’nde ArkeolojiBölümünü kurmak nasıl bir düşüncenin ürünüydü vehangi aşamalardan geçtiniz?

Bu soru önemli bir soru. 86 yılında okulu bitirince 87yılında Y.Lisans eğitimine başladım. 1988’de de KlasikArkeoloji alanında sınava girdim ve Adıyaman Müzesi’neatandım. O zamanlar da çok az arkeolog alıyordu

Bakanlık. Belki öğrenciler atama konusunda şuan dahaşanslı fakat bu seferde mezun olan öğrenci sayısı çokfazla. Şimdi ben size bir örnek vereyim. Biz o dönemde500 kişi sınava girdik 5 kişi alındı. O dönemde önceyazılı bir sınava giriyordunuz daha sonra da mülakatuyguluyorlardı. Esasen ben yazılı sınavı birinciliklekazandım fakat torpilimiz yoktu herhalde, nerdenbulacağız torpili mülakat sonucuyla birinci yedektenatandım. Böyle olduğu için normalden 3 ay sonraatandım Adıyaman Müzesi’ne. 90 yılında yükseklisansımı tamamladım. Levent Zoroğlu hoca ileçalışmıştım Burdur Müzesi’ndeki Kırmızı FigürlüSeramiklerdi tez konum. Adıyaman Müzesi’nde arkeolojiile buluşmam başladı diyebilirim. Derslerdegördüklerinizin çok dışında eserlerle karşılaşıyorsunuz.Bu açıdan müzede bulunan ekipte çok önemli. Benimşanlı olduğum diğer bir noktada budur, aslında çokuyumlu bir ekibin üyesi olmuştum. 4 yıl görev yaptıktansonra 92 yılında Denizli Müzesi’ne tayin oldum. Kendimemleketim olduğu için gelmekte istiyordum. Y.Lisansıbitirdikten sonra doktoraya devam etmek istiyordum,fakat Adıyaman uzak bir bölgede olduğu içinyapamıyordum. Zaten arkeoloji bölümü o zaman çok azüniversitede bulunuyordu seçeceğiniz yerler de belliydi.

Denizli’ye geldikten sonra ben de Laodikeia’yıgördüm. Gerçi daha önceden biliyordum fakatgörevli olarak gelince bu sefer sorumluluk içindegezdim kenti buda başka bir etki bıraktı bende.Kendi kendime dedim ki “ben bu kentikazmalıyım”.

Temmuz // 201 4

NEREYE 62

Page 64: Nereye Dergisi Sayı 3

Müze arkeologları ören yerlerini belirli periyotlar halindedenetlerler biliyorsunuz. Denizli’ye geldikten sonra ben deLaodikeia’yı gördüm. Gerçi daha önceden biliyordum fakatgörevli olarak gelince bu sefer sorumluluk içinde gezdimkenti buda başka bir etki bıraktı bende. Kendi kendimededim ki “ben bu kenti kazmalıyım”.

Hocam siz hazır konuyu açmışken biz bir soru dahaekleyelim buna. Tanışmanız bu şekilde oldu fakat başka birkent değil de “Neden Laodikeia”?

Tam böyle başladı işte tanışmam. Önceden biliyordum amahiç o gözle bakmıyordum. Bu dediğim sizler içinde geçerliaslında. Şimdi birçok kaynak var ve görsel medyadan dolayıdaha çok bilgi sahibisiniz. Bizim zamanımızda Türkçekaynak yoktu. Bir işte Ekrem Akurgal hocanın AnadoluUygarlıkları kitabı vardı o da sonra çevrildi Türkçeye. İlkAnadolu’da kazı yapılan kentleri tanıtan monografik birkaynaktır. Hala öğrenciler bakar bu kitaba fakat şimdi çokdeğişti oradaki bilgiler.

Şimdi ben kenti kazmaya karar verdim fakat bunu yapmakiçin akademisyen olmam gerektiğini biliyordum. Sonra çokenteresan bir şey oldu. Konya-Selçuk Üniversitesi’ndeProf.Dr. Ramazan Özgan hocayı aradım. Kendisi doktorahocamdır çok sevdiğim, değer verdiğim bir insandır. Dedi ki“Celal doktoraya gel”. “Müracaatlar ne zaman” diyesordum.”Oğlum” dedi “müracaatlar yarın bitiyor”(gülüyoruz). Bunu duyunca hemen apar topar gittim otogarabir bilet buldum geldim Konya’ya. Başvuru yaptım vemülakatlara girdim sonra 93 yılında doktoraya başladım.Devlet memurluğunda öyle bir şey vardır, bir yeregittiğinizde, zor bir iş varsa ya da bir yerlere birilerigönderilecekse son geleni gönderirler (gülüyoruz). Buherhalde her yerde öyledir gençler ama ben bunun çokfaydasını gördüm. 5 yıl kadar Denizli Müzesi’nde çalıştımama ben Hierapolis’de durdum. Özelliklede GüneyNekropolü kazılarını yürüttüm. Orada baya bir tecrübekazandım kazı çalışmaları ile ilgili olarak. Tabii bu sırada dadoktora tezimi hazırladım yani anlayacağınız iki işi bir aradayürüttüm. Ancak arkadaşlar laf etmesin diye benim birprensibim vardı hiç gündüz mesai saatlerinde doktora tezimiçalışmadım. Çoğu zaman müzede sabahladım. Bekçi hepsöylerdi bana “yav Celal bey zaten 1 -2 saat sonra gerigeleceksin ben bir çay demlerim şuradan simit alırızkahvaltımızı yaparız” derdi. Bizde orada sabahı bekçininyaptığı çayla birlikte geçiştirirdik. Şunu unutmayın karşınızabir hedef koyacaksınız ve onun doğrultusunda çalışacaksınız.

Şunu unutmayın karşınıza birhedefkoyacaksınız ve onundoğrultusunda çalışacaksınız.Ben bu sözü hep gençlere söylüyorum. Açıkçasısöylemek gerekirse biz köylü çocuğu olduğumuz içinkimse elimizden tutmadı. Biz başkalarına göre dahafazla çalışmak zorundaydık.

Belki bir adım gerideydiniz, bir dezavantajınız vardı.

Bir adımda değil belki iki-üç adım geriden başladık.97 yılının mart ayında doktoramı bitirdim ve 24Aralık’da da Pamukkale Üniversitesi’nde ArkeolojiBölümünü kurdum. Bilal hocanız (Prof.Dr. BilalSöğüt) 1 Haziran 2000’de gelmiş bölüme. Mustafahocanız ise (Yard.Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı) 1 5Nisan 2002 yılında gelmiş bölüme. 2002 yılında YÖKArkeoloji ve Sanat Tarihi bölümlerini ayırdı. Ben hepsöylüyorum bizde sacın ayağı sağlam bastı yere.

Şimdi geçen gün bir hesap yaptım Türkiye’nin en büyük arkeoloji bölümü 30tane öğretim üyesi ve asistanı olan başka bir bölüm yok

Celal Şimşek

NEREYE 63

Page 65: Nereye Dergisi Sayı 3

Mustafa hocanız, Bilal hocanız ve ben. Bilal hocanızlazaten okuldan buyana tanışıyorduk. Özellikle Mustafahocanızın mimari alandaki tecrübesini bildiğim içinçağırmak istedim ve o da teklifimizi kırmadı ve bölümegeldi.

Mustafa hocamızda sizin gibi müzeci.

Evet aynı şekilde oda doktoralı bir müzeci. Hocanızıbizimle birlikte birkaç yer daha istemişti ama o gitmedibizi tercih etti. Bu hocalarımla birlikte bir macerayla bubölümü kurduk diyebiliriz. Şimdi geçen gün bir hesapyaptım Türkiye’nin en büyük arkeoloji bölümü 30 taneöğretim üyesi ve asistanı olan başka bir bölüm yok.

En çok kazıya sahip olan bölümlerden biride diyebilirmiyiz?

Böyle demeyelim de en çok göze batan kazıları yapan birbölüm diyebiliriz. Klasik Arkeoloji bölümümüzde 4profesörümüz var. Bundan ziyade alttan da genç nesilsağlam geliyor. Sıfırdan bir şeylere başladık ve ciddianlamda bölümü bir yerlere getirdiğimizi düşünüyorum.Yeterlimi derseniz tabii değil ama bizde durmuyoruz sürekliçalışmalarımıza devam ediyoruz.

Birazda teknik birkaç soru soralım hocam. LaodikeiaAntik Kenti’nde kazılar başlamadan önce 2002 yılındakihalini biliyoruz. Şuan ise karşımızda oldukça ihtişamlı birkent var. Bunun nedeni kazılarınızın 12 ay boyuncasistemli bir şekilde devam etmesi mi?

Laodikeia kazıları ülkemizde ilk olma özelliği taşıyor. Kazıyapmak bir ekip işi, restorasyon keza öyle. Bunun yanındabir finans işi. Hadi bunların ikisini finans ve ekibibulursunuz da birde iklim işi. İklim kazı yaparken çokönemlidir. Kibyra’da 4-5 ayı geçemezsiniz, Kars’ta 2 ay.Sonra ne oldu kış başladı. Şimdi bakın bunlar hepbirbirleriyle alakalı iklim de yetmiyor bunun yanındaÜniversitenizle kazı alanınız arasındaki mesafede önemli.

Laodikeia şehir merkezinde bir kazı sadece 6km uzaklıkta.

Evet, örneğin ben sabah derslere giriyorum öğlen kazıyagidiyorum. Akşamüzeri tekrar okula dönüyorum. Biz birazfarkına vardık mı? Varmadık mı? Bilmiyorum amaTürkiye’de arkeolojinin konsepti biraz değişti gibi geliyorbizimle. Bunun sebebine gelince çünkü biz kazı verestorasyon projelerini bir arada yürütüyoruz. Yetişmiş birekibimiz var tabii bu ekibi tutmak içinde para lazım. Pekibu nasıl oldu derseniz. 2008 yılında Denizli BelediyeBaşkanı şuanda Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekciile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında yapılan bir protokolsayesinde oldu. Bize Denizli Büyükşehir Belediyesi bufinansları , bu altyapıyı sağlamamış olsa bu şekildeçalışamazdık. Benim her zaman söylediğim bir söz vardır.Bir Japon atasözü “dağ size gelmez sizin dağa gitmenizlazım” der. Yani kazı yapacaksanız altyapıyı kurmakzorundasınız, ekibi tamamlamak zorundasınız ve finansısağlamak zorundasınız. Kazı başkanları aynı zamandaplanlamacı ve iyi ekonomisttir de. Bu röportaj ı yaptığımızgün itibari ile Laodikeia’da 180 kişi çalışıyor.

Şimdi geçen gün bir hesap yaptım Türkiye’nin en büyük arkeoloji bölümü 30tane öğretim üyesi ve asistanı olan başka bir bölüm yok

Temmuz // 201 4

NEREYE 64

Page 66: Nereye Dergisi Sayı 3

İşçi ve uzman ekip birlikte mi?

İkisi beraber, haziran ayı itibariyle okullar kapanıncaöğrenciler gelmeye başlıyor ve sayı 250 civarını buluyor.Laodikeia kazılarını düşünecek olursak hemen hemen1000 kişilik bir kitlenin geçimini sağlıyor. Şimdi çokbölüm açıldığından ve öğrencinin çokluğundan sözediyoruz ama 12 ay boyunca bizde çalışan işçilerharicinde 15 arkeolog, 10 restoratör, 3 mimar ve 30 tanede usta var. Kazımızın ana iskeletini bu kadrooluşturuyor.

Peki hocam diğer kazılar ne yapabilir? Bu desteğibulmak ve kazılarını daha kapsamlı sürdüre bilmekiçin.

Dediğim gibi arkeolojik kazı bir finans işi. Siz ne kadarsürdürmek isteseniz de finans olmazsa kazıyısürdürmenizin mümkünü yok. Biraz önce söylediklerimaynen geçerli olmak üzere tüm şartları sağlayan bir kazıalanı olmalı. Benim şüphesiz ki bir tavsiyem olamaz.Herkesin bir çalışma sistemi ve tekniği vardır, ama bizimsistemimiz böyle. Sürekli projeler yapıyoruz, mümkünolduğu kadar belediyeye de yükümüzü azaltmakistiyoruz. Belediye aracılığıyla bizim aldığımız kaynağınçoğu emlak vergilerinden oluşuyor.

Belediye yerel seçimler öncesi sizi desteklemeye devamedeceklerini kampanyalarında da belirtmişti.

Şimdi Laodikeia kazısı Denizli’ye mal olmuş bir kazıdır.Bu da hep birlikte ekip olarak özverili bir şekildeçalışmamız sayesinde oldu diye düşünüyorum. Bildiğinizgibi Denizli bir sanayi kenti ama bunun yanında da birturizm kenti. Türkiye’de turizm açısından ilk 5 e giriyorve Pamukkale’nin yılda 2 milyonu aşan bir ziyaretçisayısı var. Laodikeia’da tam ortalarında yer alıyor.Özellikle de yol güzergahında olması ve Yedi Kilise’denbirine sahip olması açısından turistlerin uğrak yeri olmuşdurumda. Uzun süreli çalışmalarımız sonucundaLaodikeia UNESCO Geçici Dünya Kültür Mirasılistesine dahil edildi. Hep beraber, Kültür ve TurizmBakanlığı’nın da büyük katkılarıyla İyi işler yapmışolmalıyız ki bunun sonuçlarını da aldığımızı görüyoruz.

Arkeoloji’nin sadece arkeologlardan oluşmayan birbilim dalı olduğunu biliyoruz. Buna dayanarak da sizhangi bilim dallarından uzmanlarla çalışıyorsunuz.

Arkeoloji bilimi büyük bir fanus . Geçmişte yaşayaninsanların bıraktığı somut verileri incelediğimize görebunun içinde şiir var, bunun içinde mimari var, bununiçinde kültür var, bunun içinde sanat var, bunun içindespor var en uç noktaları söylüyorum size. Aklınıza negeliyorsa var. Arkeoloji’nin dünyadaki gelişenkonseptine bakarak bizde Laodikeia’da yaşayan birarkeopark kuralım diye konuşuyoruz. Şimdi bizimekibimizde arkeologlar, mimarlar, sanat tarihçiler,restoratörler var. Özellikle antropolog uzmanlar var.Jeologlar var ekibimizde özellikle bölgenindepremselliğiyle ilgili çalışmalar yapıyorlar. Ortakçalıştığımız botanikçiler var. Yeni çıkardığımız kitaptaonların da flora ve fauna üzerine yazıları oldu. Epigraflarvar yazıtları bize çözümlüyorlar. Arkeoloji diğer bilimdallarını da içinde barındıran çok geniş bir alan.Düşünün ki kimyacının arkeoloji ile bağlantısı var.

Laodikeia kazısıDenizli’ye mal olmuş birkazıdır. Bu da hepbirlikte ekip olaraközverili bir şekildeçalışmamız sayesindeoldu diye düşünüyorum.

Celal Şimşek

NEREYE 65

Page 67: Nereye Dergisi Sayı 3

Fizikçinin arkeoloji ile bağlantısı var. Arkeolojinin içindeher şey var esasen, onun içinde çok farklı bakış açılarınasahip gruplarla çalışılması yararlı olur diye düşünüyorum.Öğrencilerin de anı defterlerimize yazdığı gibi “kaz kaznereye kadar”.

Geçtiğimiz yıllarda Hıristiyanlık açısından önemli birkilise buldunuz. Bulunan kilise ne açıdan önemli verestorasyon çalışmaları tamamlanıp ne zaman tam olarakziyarete açılacak?

Bizim için Laodikeia Kilisesi çok önemli. Biliyoruz kiözelliklede Büyük Konstantinus zamanında Hıristiyanlığınkabul edilmesiyle birlikte Laodikeia’da bu din çok hızlı birşekilde yayılıyor. Biz aslında kiliseyi tesadüfen bulduk. Azönce dediğim gibi teknolojiyi de kullanıyoruz. Değişikprojelerden aldığımız tam takım GPR dediğimiz birsistemimiz var. Aynı zamanda Fotogrametrik Scannerkullanıyoruz. Biz o bölgede tarama yaptık 11 tane nişi olandikdörtgene yakın kare planlı bir yapıya rastladık.

Kazı çalışmalarına başlarken kütüphane olabileceğinidüşünerek başladık daha sonra çalışmalar ilerledikçeyapının Laodikeia Kilisesi olduğunu anlayabildik.Yapının önemi vurgulamak için şunu söyleyeyim hemenBüyük Konstantinus döneminde yapılmış ve orij inalliğibozulmamış tek yapı diyebiliriz. MS. 494 yılında kenttamamen yıkılmış ve bitmiş neredeyse. Halk kenti terketmiş yapılarda yıkıldığı haliyle kalmış. Şuanda kilisedehemen hemen 8-9 restoratör çalışıyor. 1 2 ay üzerininkapalı olduğu bir çatı örtüsü var. Özelliklede mozaiklerinve opus sectile döşemelerinin sağlamlaştırılmasıyapılıyor. Laodikeia Kilisesi Türk Arkeolojisi açısındanuygulanan restorasyon teknikleri bakımından çok özelbir yerdedir. Bir proje hazırladık ve Güney Ege Kalkınmaajansına bu projeyi sunduk finans oradan sağlandı. Üstörtü projesi bitince bu yıl Ekim ayı gibi LaodikeiaKilisesi’ni ziyarete açmayı düşünüyoruz. Bu güzelliğihep birlikte yaşayacağız.

Geçtiğimiz aylarda Uluslararası ArkeolojiUygulamaları Sempozyumunu ilk defa siz düzenledinizbir nevi önderlik yaptınız diyebiliriz. Bunudüzenlemenizde ki amacınız neydi ve arkeoloji biliminenasıl bir katkısı oldu?

Biraz önce de söylediğim gibi arkeolojinin sadece kazmaolmadığını, kazdığınız yapının restorasyonunu vekonservasyonunun doğaya açık olduğu için iyi bir şekildeyapılması gerektiğini savunuyoruz. Ülkemizde çeşitliyerlerde ve kazılarda farklı uygulamalar yapılıyor tabiibunun birde uluslararası kriterleri var. Böyle birsempozyuma öncülük etmemizin sebebi ortak veevrensel bir noktada buluşalım istedik. Dünyanın kabulettiği standartlar doğrultusunda uygulamaları yapalımdüşüncesiyle de elimizi taşın altına koyduk. Kazısonucunda ortaya çıkardığınız her malzeme eşsiz.Üzerinde çalışma yaparken hata yapma gibi bir lüksesahip değilsiniz. Evrensel kriterler çerçevesinde bunu eniyi şekilde korumalısınız, ayağa kaldırmalısınız vegelecek kuşaklara aktarmalısınız. İşte tamda bunun içinyaptık sempozyumu. Arkeolojik alanlarda uygulamayapan mimarlar, restoratörler, kimyagerler, fizikçiler vekazı başkanları gibi çeşitli bilim insanlarının yoğunkatılımıyla gerçekleşti. Bunun biz 2.sinin yapılmasını vesüreklilik arz etmesini istiyorduk ama kimse pek sahipçıkmadı. Çünkü sempozyum düzenlemek çok zor vesempozyum sonunda herkesi memnun etmek deimkansız. Önemli olan ortak noktada buluşmaktır. Şimdi

Temmuz // 201 4

NEREYE 66

Page 68: Nereye Dergisi Sayı 3

bu Güney Ege Kalkınma Ajansı’ndan bizim birfinansımız var sempozyum düzenlemesiyle ilgili bendeburadan sizin aracılığınızla söylüyorum 2.sini dezannedersem biz yapacağız. Bu sayede belki her yılolmasa bile iki yılda bir yapmak üzere geleneksel halesokmayı düşünüyoruz. Böylece herkes birbirinin neyaptığını görmeli ve doğru noktasında birleşmeli. Benceeleştirmek çok kolay, birbirimizi eleştirme yerine nasıldoğru noktada buluşabiliriz bilinciyle hareketedebilirsek arkeoloji için daha güzel olacağınıdüşünüyorum.

Yeri gelmişken sempozyumda tartışılan önemlikonulardan biride arkeoloji biliminin konumuydu.Hocam sizce arkeolojinin önceliği bilim yapmak mı?Olmalı yoksa turizm mi?

Bu çok tartışılan bir mesele olarak son zamanlardakarşımıza çıkıyor. Arkeolojik bir alan sadece biliminsanlarının değildir, evrensel kültür mirasıdır. İştehemen yanımızda Pamukkale ve Hierapolis UNESCOlistesinde keza Laodikeia geçici listeye girmiş durumda.Ben burayı kazıyorum siz buraya gelemezsiniz diye birşey yok. Bu evrensel kültür mirasını herkesin görmehakkı var. Benim nasıl kazı yapmak ve çalışmakhakkımsa, başka bir insanın da görme hakkı var.

Bunu böyle ayrıştırma değil de arkeolojik çalışmalardanhem bilim insanları yararlanmalı hem de turizm yönünüön plana çıkmalı diye yorumlamak daha doğru olur.Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bugündünyada turizm bakımından örnek verecek olursakmesela İtalya’da milyonlarca İnsan arkeolojik alanlarınıve müzelerini görmeye geliyor. Mesela Fransa’daözellikle Louvre Müzesi’nde uzun kuyruklardabekleyerek içeri giriyorsunuz. Yani burada sadece biliminsanları çalışacak içeri girmeyin diyebilir misiniz?Karşılıklı olarak birbirinden yararlanma şeklindeolmalıdır. Benim görüşüme göre bu yönüyle bakmamızgerekir.

Hocam öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi geriçevirmediğiniz için teşekkür ederiz. Son olarak artıkmezun olan öğrencilere ne gibi tavsiyeleriniz var ya dakendilerini geliştirmek adına neler yapmalılar sorusuylabitirmek istiyoruz.

Özellikle sosyal medya üzerinden kampanya yapan bizimgibi takipçileri fazla hocalara yüklenen bir grup var. 500arkeolog istihdamı ya da işsiz arkeologlar kampanyasıiçin ne yapacaksınız diye yükleniyorlar. Bizim öncelikligörevimiz bilim insanı olarak öğrencilerimizi en iyişekilde eğitmek. Eğitmemek gibi bir lüksümüz olamaz

Hep öğrencilerimesöylüyorum mesleğiseviyorsanız ve bumeslekle ilgilifedakarlıkyapacaksanız devamedin. Şöyle söyleyeyimben tekrardandünyaya gelmiş olsamyine arkeolojiyiseçerdim.

Celal Şimşek

NEREYE 67

Page 69: Nereye Dergisi Sayı 3

Ama benim öğrencilerime her zaman söylediğim tavsiye,

bu bilim dalı gelecekte sizin omzunuzda yükselecek. Bize

bir bayrak teslim edildi, biz o bayrağı bir yerlere götürmeye

çalışıyoruz. Siz onu daha üst noktaya taşımak zorundasınız,

çünkü dünya çok küçüldü artık. Benim öğrencilere

tavsiyem 1 .sınıftan itibaren çok iyi bir şekilde

hazırlanmaları, hem dillerini geliştirmeliler hem de bilim

dalına vakıf olmalılar. Yaz dönemlerinde mutlaka kazılara

katılmaları çok önemli. Okullarını bitirdikten sonra

Bakanlık azda olsa alımlar yapıyor. Yeni kurulan

büyükşehir belediyelerinde arkeolog istihdamları zorunlu

hale gelecek ve yeni kadrolar açılacak şüphesiz. Bunlarında

ötesinde özellikle üniversitelerde ÖYP kadroları açılmaya

başlandı. Bunun içinde en önemli olan lisans not

ortalamanızın yüksek olması. Ardından ALES sınavına

girerek ondanda yeterli puanı almanız gerekiyor. Yine aynı

şeyi söylüyorum kendini çok iyi yetiştirmiş arkeoloji

bölümünden mezun bir kişi rahat bir şekilde iş bulur diye

düşünüyorum. Problem aslında öğrencilerin moralinin biraz

bozuk gelmesiyle başlıyor bunu düzeltmekte bizim

elimizde. Bu yönde teşvik ediyoruz fakat çalışarak bir yere

gelinebileceğini unutmamaları gerekiyor. Sizin bu çabanız

boşa gitmeyecektir bundan emin olabilirsiniz. Hep

öğrencilerime söylüyorum mesleği seviyorsanız ve bu

meslekle ilgili fedakarlık yapacaksanız devam edin. Şöyle

söyleyeyim ben tekrardan dünyaya gelmiş olsam yine

arkeolojiyi seçerdim. Çünkü hiç kimsenin tatmadığı

güzellikleri ve mutlulukları yaşıyoruz. Bunları aynı şekilde

öğrencilerimizin yaşaması içinde uğraşıyoruz. Bizler

mezun ettiğimiz öğrencilerin bir yerlere geldiğini

gördüğümüzde gerçekten çok mutlu oluyoruz. Kendi

kendime o zaman diyorum ki gerçekten iyi yetiştirmişiz ve

bu mutluluğu tarif edemem size. Benim son söyleyeceğim

öğrencilere çalışmaları, çalışmaları ve çok çalışmaları.

Temmuz // 201 4

NEREYE 68

Page 70: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 71: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 72: Nereye Dergisi Sayı 3

1986 yılının 31 Mayıs’ında vurulur ilk kazma. Türkiye’nin önemli bilim insanlarındanArkeolog Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün öngörüleri ile başlar kazı. Bir dünya mirasınıKırşehir Kaman’a kazandıracak yatırım, kilometrelerce öteden, deniz aşırı bir ülkedengelir. Ve ilk kez bir prens ‘Kazı Heyeti ŞerefBaşkanı’ olarak Türkiye ve Dünya tarihinegeçer. Bu prens: Japon Altes Prensi Takahito Mikasa’ dır.

İç Anadolu’nun tam ortasındaönemli bir ticaret yolunun üzerinde yeralan ve birbirinden özel binlerce eseribağrına basan Kalehöyük; 280 metreçapının, 1 6 metre yüksekliğinin içindeyüzyıllar boyunca dört ayrı kültürkatmanını saklayıp, bu şaheserleringünümüze ulaşmasını sağladı. Ne var ki;Kaman-Kalehöyük’ün görücüye çıkaneserleri hâlâ buzdağının görünen yüzükadar. Eski çağlardan modern çağa;Anadolu tarihini ve onun dünyadakiyerini ortaya koyan kazıların 50 yılboyunca sürmesi, Kalkolitik ve NeolitikÇağlara ait eserlerin ve eski kültürkatlarının gün ışığına çıkması bekleniyor.Önemli bir ticaret yolunun üzerindedirKaman – Kalehöyük. Eğitimini Japonyave Türkiye’de tamamlayan ve 38 yıldırTürkiye’de yaşamakta olan Dr.SachihiroOmura başkanlığındaki Japon kazıheyetince yürütülen kazılar ilehedeflenen; Anadolu’nun ortasında yeralan Kalehöyük’ün kültür stratigrafisininincelenerek Anadolu’nun Dünya tarihi vekültürleri içerisinde hangi rolü oynadığınıöğrenmek. Kazılar sonucunda, Eski TunçÇağı (M.Ö.23.-20.yüzyıl), Orta ve GeçTunç Çağı (M.Ö.20.-1 2.yüzyıl), DemirÇağı (M.Ö.12 – 4.yüzyıl) ve OsmanlıDönemi (M.S.1 5 – 17. yüzyıl)’ne aitbulgular ortaya çıkarıldı.

Sinan Özcan

Yukarıda bahsettiğimiz önemli ticaretyolu kavramı, herkesin bildiği üzere AsurTicaret Kolonileri Çağıdır. Bu dönemdeKaman Kalehöyük’te güçlü yerleşimler vebuluntular tespit edilmiş, bunlar gün ışığınaçıkarılmıştır.

Kalehöyük’te yapılan kazılar; gerekkültür varlıklarımızın tanıtılması, bilimselolarak değerlendirilmesi, koruma altınaalınması, sergileme açısında disiplinli birprogram sürdürülmesi bizlere verilecek birders niteliğindedir aslında. Bulunduğu Kamanilçesinin ve Çağırkan kasabasının sosyo-ekonomik yapısına olan etkisi ve bölgeinsanının da buna katılması, taktirlekarşılanacak bir oluşumdur. Kaman’da bircaddeye Japon Prensi’nin adının verilmesi vebölge halkının kazı ekibini benimsemesi ileuzun yıllar süren kazı çalışmaları(yaklaşık 36yıl), ayrıca orada kazı yapan işçilerin bilgi-birikimi ve işlerine duyduğu saygı ileprofesyonellikleri dikkat çekici unsurlardır.

O kadar yazdık çizdik… Peki bu kazıdançıkan eserler müzeye nasıl hazırlanıyor?Envanteri nasıl tutuluyor? Hangi şartlar altındakorunmaya alınıp sergilenmek içinbekletiliyor? Bu eserler nerede incelenipyayınları yapılıyor? İşte tüm soruların cevabı,Kalehöyüğün yanı başında bulunan JAPONANADOLU ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ’ dür.

Kaman - Kalehöyük Kazı ları

NEREYE 71

Page 73: Nereye Dergisi Sayı 3

Enstitü, Kaman İlçesi, Çağırkan Beldesinde,Kalehöyük kazı evinin yanında bulunmaktadır.2006yılında yapımına başlanan Enstitü’de; Araştırma Bölümü,Depo Bölümü ve Lojman bölümü olmak üzere 3 bölümvardır. Araştırma Bölümü; kazıyla ilgili çalışmalar vediğer araştırmalar için çeşitli labaratuarlar, çalışmaodaları, kütüphane, konferans salonu ve fotoğrafhaneyiiçermektedir. Bu enstitünün çalışma amacı; arkeolojikkazı ve yüzey araştırmalarını yürütmek, kazı vearaştırmalardan elde edilen bilgileri ve eserleri incelemekve yayınlanmasını sağlamaktır. Ayrıca bölge halkına; eskiAnadolu tarihi hakkında bilgi aktararak, tarihimiraslarına sahip çıkmalarını sağlamak da Enstitünün enönemli amaçlarından biridir.

Kaman Kalehöyük Kazıları neticesinde ülkemizekazandırılan önemli bir yapı da KAMANKALEHÖYÜK ARKEOLOJİ MÜZESİ’dir. Yıllardırsüren kazılarda çıkarılan eserlerin yerinde sergilemeihtiyacı ortaya çıkmış bu sebeple, Japon hükümetinin"kültürel mirası koruma programı" kapsamında verdiğihibe ile yapılan, 2008 yılında inşaatına başlanan müzeJapon Prensi Tomohito Mika ve Kültür ve Turizm BakanıErtuğrul Günay'ın katılımları ile 2010 yılında açılmıştır.Müze, günümüz müzecilik anlayışına farklı bir bakışaçısı getirmiş, enstitü ve kazı alanıyla birlikte bir bütünoluşturması ülkemizdeki tek örnek olmuştur.Aynızamanda gerek mimari gerekse teknolojik açıdan bir çokalanda ülkemiz müzecilik anlayışına değişik bakış açılarıkazandırmıştır. Höyük şeklindeki mimarisiKalehöyük'ten esinlenilerek yapılmıştır. Müzetasarımında Kalehöyük kazılarından çıkan buluntularınsergilenmesi amacı güdülmüş ve bu amaç kadar, höyükkazısında kullanılan özel yöntemlerinde ziyaretçilereanlatılması amaçlanmıştır. Arkeologların, eski eser vemimari kalıntıların ortaya çıkarılması için höyüküzerinde, 1 0x10m boyutlarında açtıkları açmalar

müzenin açık sergi alanında görülmektedir.Arkeolojik eserlerin zamana ve ortam koşullarınakarşı korunmasını sağlamak üzere özeliklimlendirilmiş deposu ve sergileme sistemi ileburadaki kültür mirasının sonraki nesillere en iyişekilde aktarılması amaçlanmıştır. Eserlerin sergilenişbiçiminde diğer müzelerden farklı olarak, en üsttabakadan alt tabakalara doğru inen bir kronolojiksistem uygulanır. Bunun sebebi ise halen kazılarınsürmesi ve en tabakalara henüz inilememesidir.Vitrinlerde sergilenen eserlerin bir bölümütanımlarıyla ve bir bölümü de eserin nasılkullanıldığını gösteren çizimlerle desteklenmiştir.Teşhir salonunda, ziyaretçilerin, Kaman Kalehöyük,Yassıhöyük ve Büklükale ören yerleri hakkında fikirsahibi olmaları için duvarlar bir takım tanıtıcıfotoğraflarla birlikte bilgi sahibi olunabilecekkronolojik cetveller, tanıtım panoları ve görsellereşliğinde sunulmuştur. Ayrıca müzede yapılan çocukve uzman eğitimi projeleri de gerçektenprofesyonelliğin ürünüdür.

İşte bütün bunlar Anadolu’da arkeolojiyeverilen önemi göstrermektedir. Yapılan kazı, kurulanenstitü ve müze konteksi gerçekten bir arkeolojitutkunluğunun göstergesidir. Bizler burada bunusayfalarca yazabiliriz. Binlerce resimle sizeyazdıklarımızı kanıtlayabiliriz. Ama hiçbir yazı ya daresim, oraya gidip te gördükleriniz gibi olmayacaktır.Çünkü sizler, o küçük kasabanın o harika müzenin veenstitünün içine girdiğinizde benim bu yazdıklarımınönemi olmayacak. Orada yaşadığınız ve geçirdiğininzsaatleri unutamayacaksınız. Sizlerden ricam: gidinoraya, gezin-görün düşünün! Evet düşünün. Çünküorada sizleri düşündürecek (iyi anlamda ) bir çok şeybulacaksınız.

Temmuz // 201 4

NEREYE 72

Page 74: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 75: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 76: Nereye Dergisi Sayı 3

S.Ö---HOCAMÖNCELİKLE VAKİTAYIRDIĞINIZ İÇİN

TEŞEKKÜR EDİYORUZ. TÜRKİYE’YE GELİŞİNİZİNBİR

HİKAYESİVAR MI? NASIL GELDİNİZÜLKEMİZE?

S.O--- 1 972 YILINDA JAPONYA DA MEZUN OLDUKTAN

SONRA YÜKSEK LİSANS İÇİN TÜRKİYE YE GELDİM.

TÜRKİYE TAM BİR ARKEOLOJİ CENNETİ. DÜNYANIN

TARİH MERKEZİ BANA GÖRE TÜRKİYEDİR. BENİM

GELDİĞİM YILLARDAARKEOLOJİ ÖĞRENCİSİ ÇOK AZ

SAYIDAYDI. ANCAK SON YILLARDA ÇOK İYİ BİR

SAYIYA ULAŞILDI. GELDİĞİMDE DE TAHSİN ÖZGÜÇ

HOCAMIZLA TANIŞMAYI ÇOK İSTİYORDUM. ANKARA

ÜNİ. DİL-TARİH FAKÜLTESİNDE HİTİTOLOJİ

BÖLÜMÜNE BAŞLADIM. DAHA SONRA DOKTORAMI

ÖN ASYAARKEOLOJİSİ ÜZERİNE YAPTIM.

S.Ö--- PEKİHOCAMTAHSİNHOCAMIZSİZE NELER

KATTI. HAYATINIZDAKİÖNEMİNEDİR TAHSİN

HOCANIN.

S.O--- HİTİTOLOJİ BÖLÜMDE OKURKEN TAHSİN

HOCAYLA BAĞLANTI KURUP YANINA GİTTİM.

KONUŞTUKTAN SONRA İSTİYORSAN BENİMLE

ÇALIŞABİLİRSİN AMA HİTİTOLOJİYİ BOŞLAMA BOŞ

BIRAKMA DEDİ. SENİNLE ARKEOLOJİ ADINA

ÇALIŞMALAR YAPARIZ DEDİ. BENDE

HEYECANLANDIM TABİKİ HOCAM DEDİM. BUNUN

MUTLULUĞUNU TARİF EDEMEM SİZLERE. TAHSİN

HOCAYLA 32 SENE BOYUNCA BİLGİ ALIŞVERİŞİNDE

BULUNDUK. BİLİYORSUNUZ Kİ O DÖNEMDE TAHSİN

HOCA KÜLTEPE DE ÇALIŞIYORDU VE ÖN ASYA

ARKEOLOJİSİNDE UZMAN BİR BİLİM İNSANIYDI.

S.Ö--- PEKİHOCAMTAHSİNHOCAYLA BELİRLİBİR

GEÇMİŞİNİZOLDUVE SİZ 1985TENBERİKAMAN-

KALEHÖYÜKTE ÇALIŞIYORSUNUZ. BURAYINASIL

KEŞFETTİNİZDİYE SORMAKİSTİYORUM.

S.O---KEŞİF YOK. OKULUM BİTTİKTEN SONRA

TAHSİN HOCANIN YANINA TEKRAR GİTTİM. TAHSİN

HOCAYLA NERDE KAZI YAPMAM GEREKTİĞİNİ

KONUŞURKEN BANA GARANTİ YERDE

ÇALIŞMALISIN DEMİŞTİ. YANİ İÇ ANADOLU

BÖLGESİNDE OLMAM GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ VE

BEN DE ZATEN İÇ ANADOLUYU İSTİYORDUM. BANA

UZAK YERDE OLMA BENİM YAKINLARIMDA

BİRYERDE KAZI YAPMANI İSTİYORUM DEDİ. TAHSİN

HOCAM VE BEN BURADAKİ HÖYÜĞÜN

VARLIĞINDAN HABERDARDIK VE BURADA

ÇALIŞMAM GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ VE BENDE

EKİBİMLE BURADA ÇALIŞMAYA BAŞLADIM.

S.Ö----- HOCAM1985TEN2012 YE KADAR ARALIKSIZ

OLARAKBURADA ÇALIŞTINIZ. TÜRKİYE

ARKOLOJİSİNE NELER KAZANDIRDINIZYADA BİŞEY

KAZANDIRDIĞINIZIDÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

S.O---- ASLINDA PEK BİRŞEY YOK. BİRŞEY YOK

DERKEN YANLIŞ ANLASILMASIN BURASI O KADAR

ZENGİN VE GÜÇLÜ Kİ HENÜZ BİRŞEYLERİ

AÇIKLAMAK İÇİN BİLE ERKEN. BİLİYORSUNUZ

ARKEOLOJİ SÜREKLİ DEĞİŞEN BİR BİLİM. YARIN

BİRGÜN BİR YERDE ÖNEMLİ BİR ŞEY ÇIKTIĞINDA

ESKİYİ DEĞİŞTİREBİLİYOR. ÖRNEĞİN ARKEOLOJİ

DÜNYASONDA 1100-700 YILLARI ARASI KARANLIK

ÇAĞ OLARAK BİLİNİYOR. FAKAT BİZ BURADA

KARANLIK ÇAĞA TARİHLENEN ZAMAN DİLİMİNDE

ÇOK GÜÇLÜ YAPILARA VE ESERLERE RASTLADIK.

BENİM DE BUNU BİLİME SUNMAM İÇİN İNSANLARA

AÇIKLAMAM İÇİN BANA ZAMAN GEREKİYOR. O

YÜZDEN ÇALIŞMALARIMIZI TİTİZLİKLE YAPIP,

İNSANLIĞA VE TÜRKİYE YE SUNMAYI

HEDEFLİYORUZ. BİLİYORSUNUZ BURADA

DÜNYANIN SAYILI MÜZELERİNDEN BİRİ OLAN VE

JAPON PRENSİMİZ MİKASA’NIN KATKILARIYLA

AÇILAN KAMAN KALEHÖYÜK ARKEOLOJİ MÜZESİ

VAR. MÜZEMİZ O KADAR ZENGİN VE ZİYARETÇİ

AÇISINDAN YOĞUN Kİ BU İNSANLARA DAHA İYİYİ

DAHA GÜZELİ SUNMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ ASLINDA.

Özel Röportaj

NEREYE 75

Page 77: Nereye Dergisi Sayı 3

S.Ö--- HOCAMGÜNÜMÜZDE YAŞANANÖNEMLİBİR

SORUNA DEĞİNMEKİSTİYORUM. SONYILLARDA

ARKEOLOJİKSİTALANLARITAHRİPEDİLİYOR VE

ÜZERİNE BETONLAR DÖKÜLEREKÇEŞİTLİYAPILAR

YAPILMAKİSTENİLİYOR. BUKONUHAKKINDA NE

DÜŞÜNÜYORSUNUZ.

S.O---- TÜRKİYE TAMAMEN MÜZEDİR. YANİ

OLUŞUMUYLA YAPILARIYLA KENTLERİYLE TAM BİR

AÇIK HAVA MÜZESİDİR. BUNU DA HERKES BİLMEK

ZORUNDADIR VE ONA GÖRE DAVRANMALIDIR.

BİZLER BÖYLE BİR DURUMLA KARŞILAŞIP TEPKİ

GÖSTERSEK DEVLET BÜYÜKLERİ BİZE NE

KARIŞIYORSUNUZ DER. FAKAT YAPILAN BU

UYGULAMALAR ÇOK YANLIŞTIR. ŞU TÜRKİYE DE

ARKEOLOJİYE ÖNEM VEREN KAÇ KİŞİ VAR.

POLİTİKACILAR OLSUN HABER MERKEZLERİ OLSUN

MEDYA OLSUN BUNLARDAN KAÇI ARKEOLOJİYE

ÖNEM VERİYOR? BİZİM YAPACAĞIMIZ ÜLKE

GENÇLERİNE BUNU AŞILAYIP ONLARA DERS VERMEK

ZORUNDAYIZ. SİZ BİLEMEZSİNİZ DEYİP ONLARI

KIRARAK DEĞİL DE HERŞEYİ HERKESE GÖSTERMEK

ANLATMAK ZORUNDAYIZ.

S.Ö--- PEKİHOCAMSİZJAPONYADANGELDİNİZ

BURAYA. JAPONYADA BÖYLE BİR DURUMLA

KARŞILAŞILDIMIHİÇ? YADA JAPONYA DA

ARKEOLOJİYE NASIL DEĞER VERİYORLAR?

S.O--- JAPONYADA TOPLAM 44 İL VAR VE BU İLLERİN

HEPSİNDE ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ VAR. BU

ENSTİTÜLERDE DE 30-40 ARASINDAARKEOLOG

ÇALIŞIYOR VE DEVLET YILLIK 200 MİLYON DOLAR

ÖDENEK VERİYOR ARKEOLOYJİYE.

S.Ö---- HOCAMSONOLARAKTÜRKİYEDEKİ

ÜNİVERSİTELER DE ARKEOLOJİBÖLÜMÜ

ÇOĞUNLUKLA KLASİKARKEOLOJİANA BİLİMDALI

ALTINDA VERİLİYOR. SİZDE ÖNASYA

ARKEOLOJİSİNDE UZMANSINIZ. ÜLKEMİZDE

ARKEOLOJİBÖLÜMÜALTINDA ÖNASYA

ARKEOLOJİSİANABİLİMDALIÇOKAZ. SİZBUNU

NASIL YORUMLAMAKİSTERSİNİZ?

S.O----BENİM AÇIMDAN TÜRKİYE İÇİN EKSİ BİR

DURUM. ÇÜNKÜ TÜRKİYEDE ON BİNLERCE HÖYÜK

VAR. AMA KLASİK ARKEOLOJİYE DALINA GİREN,

EGEDE AKDENİZDE YOĞUN GÖRÜLEN ANTİK

KENTLERDE ÇOK VAR. TÜRKİYEDE HERŞEY VAR.

AMA İNSANLAR ANTİK KENTLERİN O İHTİŞAMINI

GÜZELLİĞİNİ GÖRÜNCE ONLARA İLGİ GÖSTERİYOR.

HÖYÜĞE BAKIYOLAR Kİ BİR TOPRAK YIĞINI.

GÖZLERİ KORKUYOR. O YÜZDEN KLASİK

ARKEOLOJİYE YÖNELİYORLAR. BENCE ÖNASYA

ARKEOLOJİSİNE DE ÖNEM VERİLMESİ GEREKİYOR.

HOCAM VERDİĞİNİZ DEĞERLİ BİLGİLER İÇİN ÇOK

TEŞEKKÜR EDERİM. UMARIM BUNLARI HERKES

BİLİR VE TÜRKİYEDEKİ ARKEOLOJİ GEREKEN

ÖNEMİNİ KAZANIR. BİZLERDE SİZLER GİBİ BU

YOLDA İLERLEMEYE ÇALIŞACAĞIZ. BİZLERE

ÖNAYAK OLDUĞUNUZ İÇİN YOLUMUZA IŞIK

TUTTUĞUNUZ İÇİN MİNNETTARIZ.

Temmuz // 201 4

NEREYE 76

Page 78: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 79: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 80: Nereye Dergisi Sayı 3

Avustralya’nın neredeyse tam ortasında, çorak vedümdüz ovada yer alan Ayers Kayası (Uluru)görenleri şaşırtıyor. Bu yaşlı kızıl kaya kütlesi,milyonlarca yıldır rüzgarların savurduğu kumlarlaaşınarak meydana gelmiş. Avustralya yerlileriAborjinler için kutsal olan bu kaya, günümüzdeAvustralya’nın sembollerinden biri haline gelmiş.

Güneşin konumuna göre gün içerisinde renkdeğiştiren Ayers Rock, şafak vakti turuncu, güniçerisinde paslı kahverengi, gün batımında iseinanılmaz güzellikte bir kızıl renge bürünüyor.

Çölün ortasında yanan bir kor gibi görünen kaya,1 870 yılının başlarında Ernest Giles ve William C.Rose isimli iki kaşif tarafından keşfedilinceyekadar, hiçbir Avrupalı tarafından görülmemişti.Daha sonraları Güney Avustralya Bölgesi başbakanıolan Sir Henry Ayers adına ithafen bu kutsal kayayaAyers Rock dendi.

Avustralya’nın göbeğinde, Alice SpringsKasabası’na 450 km’e uzaklıkta bulunan AyersRock, isminin ilk akla getirdiği gibi aslında tekparçadan oluşan dev bir kaya değil. Çoğukaynaklarda dünyanın en büyük tek parça çakıl taşıolarak geçiyor, oysa bu bir ynalış bilgi. Yeryüzühareketleri ile 500 milyon yıl önce yukarıya doğruitilmiş olan bir kumtaşının büyük bir bölümü yeraltında bulunuyor.

Ayers Rock’un Kuzey Doğu tarafında yer alan 150metre yüksekliğindeki dilim Kanguru Kuyruğuadıyla anılıyor. Kayalığın etrafında tam bir turyürüyüş 4 saat sürüyor, uzunluğu ise 10 km.

Kemal Kaya

NEREYE 79

Page 81: Nereye Dergisi Sayı 3

Kütlenin 348 metre yükseklikte olan, yassılaşmış tepesi, inselberg veya ada dağ olarak adlandırılıyor. Yaklaşık3 km uzunluğundaki Ayers Rock üzerinde çok sayıda oyukla görülebiliyor. Çoğu yerde tepesinden aşağıyadoğru akan suların yarattığı oyuklar kayaya etkileyici bir görünüm kazandırmış. Kayanın yamacından aşağıyainen bir siyah çizgiler şeklindeki oyuklardan, yağış sezonda şelaleler dökülüyor.

Kayalığın bazı bölümlerinde küçük göletler oluşturan yağmur suları, bu civarda yaşayan canlılar için de biryaşam kaynağı. Kayanın güney ucundaki Maggie Kaynakları olarak bilinen gölet, en kurak mevsim dışında,hemen her zaman su bulunduruyor. Diğer göletler ise, birkaç hafta veya ay içerisinde kızgın çöl sıcaklarınadayanamayıp kuruyor.

Bu göletlerde yaşayan ve boyları 1 .8 metreye kadar uzayan son derece zehirli yılanlar, Aborjinler tarafındankutsal kayanın koruyucusu olarak kabul ediliyor. Kangurular, wallabiler, 1 50’ye yakın kuş türü ve yabanideve yine bu civarda yaşıyor. Bunun dışında çok çeştili cinte kertenkele, kurbağa, keseli köstebek ve fare, buekolojinin bir parçası olarak bu bölgede yaşamını sürdürüyor.

Bölgede yaşayan Aborjin kabilesi olan Anangu halkı, bu kayalığı Uluru olarak adlandırıyor. Binlerce yıldıryaşamlarının merkezi olan bu kayaya büyük bir saygı duyuyorlar. Aborjin dilinde ‘gölgeli yer’ anlamına gelenkayalığın üzerindeki her oyuk, her mağara, her detayın onlar için önemli bir anlamı bulunuyor. ÇoğunluğuMutitjulu ve Kantju koyaklarında, kül ve odun kömürleriyle yapılmış Aborjin duvar resimleri Uluru’nunduvarlarını süslüyor.

Uluru’ya komşu Kata Tjuta kayalıkları ile birlikte UNESCO Dünya Kültür ve Dünya Doğa Mirası Listesindeyer alıyor. 1 985 yılında bu yana 1 ,400 km kare genişliğinde olan bu bölge Uluru-Kata Tjuta Milli Parkı olarakilan edilmiş.

Temmuz // 201 4

NEREYE 80

Aborjin Duvar Resimleri

Page 82: Nereye Dergisi Sayı 3

Uluru nerede

Uluru, Alice Springs kasabasının yaklaşık 400 kmgüneybatısındaki Yulara yerleşim merkezininyakınında yer alıyor. Her yıl 50 bini aşkın turistziyareti alan Uluru, Avustralya’nın Kuzey Eyaleti(Northern Territory) toprakları içerisinde yeralıyor.

Alice Springs, Queensland eyaletine 1180 km;Darwin’e 1490 km uzaklıkta bulunuyor

Ne zaman gidilir

Her mevsim gidilebilir, ancak bu bölge Haziran-Temmuz aylarında gece çok soğuk; Kasım-Aralıkayalarında ise çok sıcak. Ocak ve Mart aylarındaise çok rüzgarlı olabiliyor. Benim bulunduğumHaziran döneminde kiraladığım arabanın camlarıbuz tutmuştu, ancak gündüz sıcaklıkları makuldüzeydeydi.

Nasıl gidilir

Qantas havayolları, Darwin, Sydney, Melbourne,Brisbane, Adelaide, Cairns ve Perth şehrinden AliceSprings’e günlük uçuşlar düzenliyor. Qantas havayollarıUluru’ya direk uçuşlar da yapıyor.

Adelaide üzerinden The Ghan Railway treniyle deulaşmak mümkün. Bu ünlü tren ile Alice Springeulaşmanın maliyeti, uçak biletinden daha pahalıolabiliyor.

Alice Spring’den karayolu ile gitmek mümkün.

Kemal Kaya'nın bloğu ve yazının linkihttp://yoldaolmak.com/avustralya-kutsal-kaya-uluru-ayersrock.html

Kemal Kaya

NEREYE 81

Page 83: Nereye Dergisi Sayı 3

Temmuz // 201 4

Page 84: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 85: Nereye Dergisi Sayı 3
Page 86: Nereye Dergisi Sayı 3

Dr. Pat McGovern, bir biyomoleküler arkeolog ve Philedelphia'daki Pensilvanya

Üniversitesi Müzesinde, Arkeoloji ve Antropoloji müzesinin 5.katında büyük ve

esrarlı bir bilimsel ekipmanla bana bu süreci açıklıyor. 'Biz her zaman kızılötesi

spektometresiyle başlarız.' diyor. Bu da bize organik maddelerin korunurluğu

hakkında fikir verir. Orada tandem üzerinde bulunan sıvı spektometresinin, bazen

iyon siklotron rezonans ile birleştiğinde ve katı fazlı mikro-ekstre gaz kromatografisi

ve kütle spektometrisi ile birleşiyor.

Sonuç? Bir bira tarifi . . .

irkaç gözenekli kil kırıkları yada bir bronzB fincan reçine benzeri kalıntının, küçükkalıntılarıyla başlayan McGovern, bazı belirlemeleregöre Antik Norseman veya Etrüsk veya Shanyhanedanının binlerce yıl önce başladığı gibi içiyordu.McGovern, bir karton kutudan Çin antik çanak-çömlekkırıkları içeren çeşitli poşet çıkarır. o insanlardaM.Ö7000 lerde avcı-toplayıcılıktan çiftçiliğe geçişbaşladı ve birkaç yüzyıl içinde dünyanın bilinen eneski içeceğe teşhis ettiğini tanımladı. Başka birkutudan da M.Ö 1200-200 arasına tarihlenen dörtiskandinav yerleşiminden toplanan çanak-çömlekartıklarını çıkarır. Bunların hepsini temel olarak özdeşolan içecekleri McGovern; bin yıldan fazla süreniskandinavyada 'Nordic Grog' ismiyle nitelendirdi.

Detaylar, Danimarka Arkeoloji Dergisinin nisansayısındaydı. Ama sizin merakınız daha çok biranın tadınayönelmiştir: ) ve yakınlardaki bir şarap veya biramağazasından en son bir Muirgen Birası isteyin.Daleware merkezli bir bira, 1 997 yılında Antik Bira Serisibaşlattı ve 1999 yılında Midas'a işaret ederek Türkiye'de2.700 yıllık eski bir mezarda çömlek parçalarıkalıntılarından esinlenerek McGovern ile birlikte çalıştı.Muirgenden sonra Çin, Honduras, Peru, Mısır, İtalya veşimdide İskandinavyadaki arkeolojik buluntularadayanarak bunları yeniden canlandırdı. Nordic Grog,Kvasir rekreasyonuyla efsanevi bir iskandinav ismini alırve tükürük ile doğan cüceler tarafından öldürülür.Muirgen, yaklaşık 2300 kaba yapılmış ve bu kış 27eyalette mevcut bulunmaktadır.

Bira Arkeoloj isi

NEREYE 85

Page 87: Nereye Dergisi Sayı 3

Muirgen Birasının coğrafyalarda tadıdeğişebilir fakat hepsinin ortak bir yönüvardır: Değişmezdir. Bizi hayata geri getirenbu antik içeceklerin her birinin en az iki şekerkaynağı vardır. Şirketin kurucusu SamCalagione; 'onlar bal veya üzüm, meyve veyatahıl olabilir. ' diyor.

Erken toplumlar lezzetleri böyle karıştırarakyapıyor ve siz de tadı merak edebilirsiniz.ama can sıkıcı bir soru: Neden durdular?Neden karmaşık, derin katmanlı içkiler sonrazaman içinde giderek homojenize olmuş ballikörü, üzüm şarabı likörü kategorisindekısıtlanmış-silolanmış olsun? Nordic Grogdururken nasıl olur da Bud Light aldın?

Calagione, 1 516 yılında Bavyera yöneticileritarafından uygulanan kısıtlamalarda, bazıyığınlar tarafından Bira Saflık Yasası olarakbilinecektir. onlar bira için 'sadece su arpa veşerbetçi otu' ile yapılabilir diyorlardı. Birainsanlar için 10bin yıl boyunca egzotik,mayalı ve karışık tarzda olmuştur. amaşimdiki biraya 500 yıllık bir gelenek dahilindedünya çapında ticari olarak %99 oranındabaşvuruldu. Bu da Almanlar için oldukçafazla oranda kazanılmış bir savaştır.

McGovern'in parçası için bira üreticileri,onun uzmanlaşması yönünde doğal birilerleme görür ve büyük ölçekte Muirgenüretimine başlar. Onlar; 'malzemeleri sınırlakullanarak insanlar için başarılı bir ürünolsun' diyorlar ve sonunda marketlerin onunladolmasını istiyorlar.

Kvasir kimsenin düşündüğü gibi akıcı birürün değildir. bu karışık bira, meyve şarabı,bal likörü ve (diğer maddeler arasında)çivanperçemi, kırmızı böğürtlen, kızılcık vemersin ağacı şurubu ile tatlandırılmıştır.Calagione ise tadarken 'ben çok heyecanlıyım'diyor. Ben ise Kvasir'in ilkel bir lezzetolacağını düşündüm ve modern tadı: sonderece kuru, parlak ve ekşiydi.

Calagione Muirgeni ve sonraki Antik Birayıtartışırken 'bir bira olarak tanımlanabilirolmayacaktır fakat deneysel bir biradır. 'olduğunu söylüyordu.

Ama buna eski demek güvenlidir. Çok, çokeski. . . . .

'bir bira olarak tanımlanabilirolmayacaktır fakat deneysel birbiradır. '

Temmuz // 201 4

NEREYE 86

Page 88: Nereye Dergisi Sayı 3

Özel Röportaj

Page 89: Nereye Dergisi Sayı 3

llerim bulaşık detarjanı kokuyor,Eparmaklarımda mürekkep izi var. Mürekkeptenasla rahatsız olmam, bulaşık yıkamak da bazenstresimi alır ancak burada değil, ben buraya aitdeğilim. Burası benim ne dünyam ne dehayalimdeki yer. Yapmak istediğim iş dağlarınarkasından gülümsüyor arada sırada. Sonra birmüşteri geliyor, o gülümseme siliniyor. Elimdengelenin en iyisini yapmak zorunda olduğumubiliyorum, aldığım parayı hak etmem gerektiğini de.Yoksa en başta kendime saygısızlık yapacağım,“başarısız” olarak görünmek de cabası. Bu zamanakadar çalıştığım işlerde, yaptığım stajlarda hepisteyerek öne atıldım ben.

İlk kez bu kadar isteksizim. İsteksizliğimkonsantrasyonuma yansıyor. Dikkatim süreklidağılıyor. Elimden geleni yapmak istememe rağmeniçimdeki ses bazen çok baskın çıkıyor ve buisteğimi köreltiyor. “Ben Sanat Tarihi okudum,burada işim ne? Ben televizyoncu olmakistiyordum, Okan Bayülgen-Uğur Dündar-YılmazÖzdil üçlüsüyle çalışmak en büyük hayalimdi amaşimdi buradayım. Tanrım neden?” Müşterilerin birigidiyor, diğeri geliyor. Mızmızlık yapmayı kesmemkonusunda uyarıyorum kendimi, gülümsüyorumsonra, gözlemlerimden yeni yazılar çıkarır; farklıhayatlar tanırım düşüncesiyle sarılıyorum işe. Ozaman siliniyor “neden?” sorusu, yanıt aramaya dauğraşmadan sadece işimi yapıyorum. İlk kez bukadar siliğim, lafa söze karışmadan sadecesöyleneni yapıyor; işi öğrenmeye çalışıyorum.Çünkü biliyorum, başaramamak daha kötü, enkötüsü de bunca işsiz varken haksızlık yaptığınıdüşünmek zaten. Bu düşünceyle kendimizorluyorum. “İşsiz de kalabilirdin. Evet, hayallerinegeç kaldın, belki bambaşka bir yoldasın, belki hiçbirşey istediğin gibi olamayacak ama en azından kendiayaklarının üzerinde duruyorsun, paranıkazanıyorsun. Az da olsa, kendin kazanıyorsun.Şimdi hak et onu” diyorum.

Sanat Tarihi bölümünü okuyup da mezun olançok az arkadaşımla görüşüyorum. Görüştükleriminçoğu işsiz, bir kısmı da benim gibi çok farklısektörlerde çalışıyorlar. Formasyon (bilmeyenleriçin öğretmen olmak isteyenlerin almak zorunda

oldukları form, bu yüzden belirli bir ücretkarşılığında bu sertifikayı veren üniversitelerdeneğitim almak gerekiyor) deseniz eğitim sistemininyapboz tahtasına dönmesi yüzünden bu sene önceAles sınavı ile alınmasına karar verildi artık dönemortalarında öğrendik ki bundan vazgeçmişler okuyanherkes formasyon alabilecekmiş, ben tek sene ilekaybettim. Umarım bölümde okuyanlar alabilirler vealdıkları zamanda atanabilirler. KPSS’de sadece ikikişi alıyor bölüm yine. ÖYP, Öğrenci YerleştirmeProgramı’nda da, daldan dala konduruveriyorlar sizi.İstanbul’da mı okudunuz, pat Van’dasınız. Ya da tamtersi. Her ülkemizin toprağı ancak bunun içinuyumunu sen sağlıyorsun, verdikleri üç kuruş burslageçinmeye çalışıyorsun. Sadece mezun olarak birsürü problemle boğuşmuyor sanat tarihçisi. Öğrenciolarak sadece “sınavları geçme odaklı” insanlar var.Ne kadar yüksek alırsa, not kaçırırsa, birilerininayağını kaydırır; fikrini çalarsa o kadar çok primyaptığını düşünen ve birlik olmazsa maalesefbirilerinin hakkını her an gasp edeceğini bir türlügörmeyen öğrencilerden bahsediyorum.Azımsanamayacak kadar çoklar ve her ançoğalıyorlar.

TÜSAK yasa tasarısını da yeni duyuyoruz belkide yeni farkına varıyoruz. Hani İngiliz modelinden(ç) alınma ancak içerik olarak uzaktan yakındanbağımsız, tamamen Bakanlar Kurulu’na bağlı-Başbakan’ın atayabileceği kurul üyelerinin olduğusanatla ilgili olduğu söylenen(! ) yeni kanun taslağı.Devlet Tiyatroları’nı yok etmeye (özelleştirmeye)yönelik olduğu düşünen bir çok sanatçının 2013’teyaptığı onca eylem vardı ya, unuttunuz mu? İşteyasa tasarısının içeriğini okuduğunuzda bunu dahanet göreceksiniz. Neyi mi? Birçok şeyin maddi vemanevi Başbakana, bakanlar kuruluna bağlandığındaözgür bir sanattan uzaklaşacağımızı…

“Ne sanatı be kardeşim? Açız! ” diyenlerigördükçe gerçi bu yazıyı yazdığıma utanıyorum,geçenlerde 301 madencimiz “kaderin bir oyunu”sonucu hayatını kaybetti. O yüzden büyük sıkıntı var.Halkın bir kısmını sanata inandirmak da güçlükçekiyoruz, eğitimini alan bizler işimizi yapamıyoruz,bölümde okuyanların büyük bir çoğunluğu sırfüniversite bitirme derdinde. Oradan nasılsa farklı bir

Temmuz // 201 4

NEREYE 88

Page 90: Nereye Dergisi Sayı 3

sektöre kayacak, yeter ki bitirsin şu bölümü!

Çok az insan da olsa iyi ki tanıyorum, halen idealist, bir şeyler yapabilme gücünü buluyor sevdiklerinden,içinden, yaşama azminden, hayat sevgisinden. Halen didiniyor, direniyor onca olumsuzluğa rağmen işte.Talim ediyor bazısı da benim gibi, çalışmak zorunda olduğundan, böyle düşününce utanıp işe sımsıkısarılırken de diyor ki kendi kendisine: “daha kötüsü de olabilirdi, hadi kızım biraz daha!” Aslında o yüzdenyazamıyorum kendi sorunlarımız o kadar büyük ki. Gençliğin en azından, tek bir fakültede dört sene boyuncaokuyan 200 öğrencisini düşünün, bir kısmı bu dertlerle boğuşuyor. Ekmek elden su gölden de değil. Bencesanat tarihi staj ları zorunlu olmalı çünkü mezun olduğunda nereye başvurursan başvur sana sordukları soru:“Deneyimin var mı?”

- “Deneyimim yok ama isteğim var.”- “E şey… Sabahları gelirsin yerleri şöyle bir silersin, rafları temizlersin, arada çay verirsin, gelen

müşterileri ağırlarsın, tablolar hakkında bilgiler verirsin, ayda bir kez-sergi olduğunda-9’da çıkarsın.”- “Sigorta, yemek, yol?”- “Hımm, sen de haklısın. Olabilir bunlar.”- “E yani olacak mı?” diyemiyorsun tabii anlatmaya başlıyorsun, eğer karşı tarafın yüzü son cümleyisöylerken hafiften gülümsüyorsa. Gülümsemiyorsa susuyorsun ve görüşme sona eriyor.

Evet, bir çok yetenekli sanatçı var, açılan galeri var, yapılan müzayedeler ve sergiler var. Ama SanatTarihçileri bu trenin herhangi bir lokomotifi çok nadir olabiliyor. “Deneyim” kazanmak istese de tam tersinekarşı tarafından denenen insanlar oluyorlar. Durum vahim, gerçekten. Canınızı sıkmak gerçekten istemedim.Ama çoğu mezunun, okuyan insanın hali bu.

Bu yazıyı aslında utanarak yazdım, parmaklarımdan saç diplerime kadar terledim, utandım, sıkıldım,gerildim. Ama yazmam gerekiyordu. Bir şekilde demek gerekiyordu “buradayız” diye. Susmak doğrudeğildi. Ölen 301 madencimizin çalışma koşullarını düşündüm de sanırım ben mızmızlık ediyorum, vicdanımhiç rahat değil. Öte yandan şurası bir gerçek ki eğer sussaydım sanat tarihçilerinin görünmeyen, görünmek deistenmeyen hayatına kimse girmeyecekti. Gazetelerin arka sayfalarında, bazı televizyon programlarının sondakikalarında dillendiren bunca sorun, her şey gibi, unutulacak ve “hayat karanlık, yoz, renksiz, anlamsız”devam edecekti. Ben bunların olmasını istemedim ve yazdım. Yazmaya da devam edeceğim.

Tüm içtenliğimle

Sessiz Çığlık

NEREYE 89

Page 91: Nereye Dergisi Sayı 3

Temmuz // 201 4

https://www.facebook.com/nereyedergisi

https://twitter.com/Nereyedergisi

Page 92: Nereye Dergisi Sayı 3