98

Politika Dergisi Sayı: 22

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Politika Dergisi 22. sayısı. www.politikadergisi.com

Citation preview

Page 1: Politika Dergisi Sayı: 22
Page 2: Politika Dergisi Sayı: 22
Page 3: Politika Dergisi Sayı: 22

“Editörya”dan...

Mayıs, 2010 Sayı 22

Politika Dergisi

Değerli okuyucularımız,

Yeni bir sayıyla daha merha-

ba diyoruz, sizlere.

Demokratik savaşımlar veren

bir yurttaşı türlü oyunlarla dü-

şürürüz, yükselmesini engelleriz.

Bir parti liderini tuzakla indiri-

riz.

Ve bu bizim ülkemize demok-

rasi kazandırır…

Bu bölümde gündeme girmeyi

pek düşünmüyorum. Deniz

Baykal’a ait olduğu öne sürülen

kasetle ilgili daha o gün bir bil-

diri yayımlamıştık.

Umarım Türkiye demokrasisi

bundan sonra katakullilerle de-

ğil; akılla, örgütle, yayınla, bi-

limle, düşünceyle işletilmeye ça-

lışılır. Aksi halde bu gidiş, gidiş

değil.

Tabii, “benim adamım,senin

adamın” diye bir ayrım yaptığı-

mızdan belden aşağı vuran

komplocular genelde amaçlarına

ulaşmış oluyorlar. Sorunu, suçu

öncelikle kendimizde aramamız

gerekmektedir.

Politika Dergisi olarak, bilinçli

yurttaşların oluşturduğu gerçek

bir demokrasi yolunda yapaca-

ğımız her şeyi de yapmaya her

zaman için hazırız.

Bu sayımızda da çıtamızı bi-

raz daha yükseltmeye çalıştık.

Dolgun makaleler ve etkileyici

iki röportaj bulacaksınız. Gerisi

içeride…

Gâzi Mustafa Kemal Atatürk-

’ün “millet adamı” olarak, her

şeyi göze alıp Anadolu’ya geçişin

yıldönümünde de hepinizin

Gençlik ve Spor Bayramını kut-

luyorum. 19 Mayıs’ta doğdum,

diyerek, ulusun yazgısıyla kendi

yazgısını bir tuttuğunu gösteren

eşsiz önderimizin sevgili anısı

önünde saygıyla eğiliyorum.

Umarım beklentilerinizi karşı-

layabilmişizdir.

Demokratik ve özgür bir Tür-

kiye umuduyla...

[email protected]

Sayı 22 Kurucular:

Emrah ÖZDEMĠR Gökhan DAĞ

Bu Sayıda Yazanlar:

Alan WOODS Aylin SAPAZ

Cem O. TAMTÜRK Emrah ÖZDEMĠR Evren YELKANAT Ġrfan DEĞĠRMENCĠ Mehmet Halil ARIK

Nuran TALAY O. Kemal ÖZKAN Saadet TOKSÖZ

Selvihan ÇĠĞDEM Sevda EĞER

Karikatür:

Irmak ATABERK

Kapak Tasarım:

Emrah ÖZDEMĠR

Web Tasarım:

Gökhan DAĞ Metin TINAY

Not: Bu tabloda alfa-betik sıralama kullanıl-mıştır.

P-Foto:

GüneĢ ER

Page 4: Politika Dergisi Sayı: 22

İçindekiler

Yönetim Kurulu BaĢkanı: Gökhan DAĞ

Genel Yayın Yönetmeni: Emrah ÖZDEMĠR

Yazı ĠĢleri Müdürü: Evren YELKANAT

Ġdari ĠĢler Müdürü: Timur V. DOĞRUOK

Plan-Proje Müdürü: Nuran TALAY

Editörler: Selvihan ÇĠĞDEM

Sevda EĞER

Mayıs, 2010 Sayı 22

Politika Dergisi

Sayı 22

“Ahlaksızlığa Ortak Olmayın!” Bildirisi

Sy. 8

Alan WOODS, Çev.: Göktuğ YELKANAT Burjuva ekonomistleri neyi biliyor?

Kapitalizm Krizi ve Marksist Düşüncenin Görevleri (1)

Sy. 10

Röp. Yapan: Nuran TALAY Politika Dergisi—Yıldız POTAS Mülakatı

Siyasetin İçinden Yükselen GDO’ya Hayır Seferberliği

Sy. 16

Röp. Yapan: Nuran TALAY Politika Dergisi—William Engdahl Mülakatı

“İnsan Nüfusunu ve Davranışlarını Kontrol Edecekler.”

Sy. 20 İrfan DEĞİRMENCİ “Bizim çocuklara sorduk, adres biz değiliz.”

“Bizim Çocuklar”ın Tanıdık Eylemleri ve Söylemleri

Sy. 26

Emrah ÖZDEMİR ...hesaba çekenin kim olduğu da önemlidir...

Ergenekon, İkinci Malta Sürgünleri Olayı mı (3) Sy. 36

Page 5: Politika Dergisi Sayı: 22

İçindekiler

Mayıs, 2010 Sayı 22

Politika Dergisi

Sayı 22

Saadet TOKSÖZ Niyetler ve hedefler belli...

Cadı Avı ile Cumhuriyetin Tasfiyesi (2)

Sy. 46

Sevda EĞER 1969-78 arası heyecanlı günler

Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (III) Sy. 50

Aylin SAPAZ Üç fidan ve 68 kuşağı...

Direnç Çiçekleri

Sy. 60

Mehmet Halil ARIK “Onlar”...

6 Mayıs: Ölümsüzleşebilmeyi Çağrıştıran Tarih

Sy. 64

Emekten Yana Mühendisler “Emekten Yana Mühendisler”den gelen bildiriyi yayımlıyoruz…

EMO İstanbul Yönetiminden Çalışanlarına Emek Düşmanı Tavır: Sürgün

Sy. 68

Hakkımızda:

Politika Dergisi, Ulu-dağ Üniversitesi öğ-rencilerinin kurmuĢ olduğu bir politik gençlik hareketidir. YaratılmıĢ ve halen de sürdürülmek iste-nen apolitik gençliğe bir karĢı duruĢ fikrin-den doğan Politika Dergisi, kanunlara uyulduğu ve okuyu-cusuna saygılı oldu-ğu takdirde her türlü görüĢe önem verir. PD, Türkiye Cum-huriyeti'nin temel niteliklerini benimse-miĢ, cesaretini Mus-tafa Kemal Atatürk-'ün Bursa Nutku'n-dan almıĢtır.

Page 6: Politika Dergisi Sayı: 22

İçindekiler

Mayıs, 2010 Sayı 22

Politika Dergisi

Sayı 22

Oğuz Kemal ÖZKAN Sömürücüler, avcılar, vaatler, yalanlar...

İnsan Çiftliği

Sy. 70

Nuran TALAY Üçüncü köprüyle İstanbul’un sorunları bitecek mi?

İstanbul’a Üçüncü Köprü Önerisi ve Toplumsal Sorunlara Yaklaşımlar

Sy. 74

Selvihan ÇİĞDEM Devlet neden var, kimden korur kendini?

Siyasi Partiler Gerektiğinde Kapatılmalı mı? (1)

Sy. 78

Cem Osman TAMTÜRK Demokrasi mi, despotizm mi?

AKP Anayasası ve Türkiye Sy. 84

Sevda EĞER Bir manifesto niteliğinde...

Çocuk Hakları

Sy. 87

Page 7: Politika Dergisi Sayı: 22

İçindekiler

Mayıs, 2010 Sayı 22

Politika Dergisi

kültür sanat kültür sanat kültür sanat kültür sanat kültür sanat kültür sanat kült

Der: Emrah ÖZDEMİR

P—Kitap: Seçkiler

Sy. 90

Irmak ATABERK

ÇIZIKTIRMAK - Baykallı Dönem Kapanırken Sy. 91

Der: Evren YELKANAT

P—Kitap: Yeni Çıkanlardan

Sy. 93

Der: Emrah ÖZDEMİR

P—Film: Hasta (Sicko) Sy. 96

Güneş ER

P—Foto:

Herkesin Ağzına Bir Parmak Bal: Roman Açılımı

Sy. 93

Herkesin Ağzına Bir Parmak Bal: Alevi Açılımı

Sy. 95

Üç Fidana Özlem Sy. 94

Sayı 22

Page 8: Politika Dergisi Sayı: 22

C umhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı

Deniz Baykal‟a ait olduğu iddia edilen

kaset ile ilgili POLİTİKA DERGİSİ

Editörya‟sının bildirisidir.

Siyaseti daha fazla kiĢinin katılımıyla ve daha

fazla nitelikli insanın varlığıyla üst düzeye çıkarma-

ya çalıĢan dergimiz ve hareketimiz, CHP‘nin lideri

Deniz Baykal‘a ait olduğu iddia edilen kaseti çe-

kenleri, yayımlayanları ve bunun üzerinden siyaset

yapmaya çalıĢan-

ları kınamaktadır.

Büyük olasılıkla

montaj olsa da

montaj olup olma-

ması bizim bu

bildirimiz açısın-

dan hiçbir Ģeyi

değiĢtirmemek-

tedir. Dergimiz

daha önce baĢka

partili kimselerin

de bu biçimdeki

videolarına itibar

göstermemiĢtir.

CHP‘ye karĢı

olabilirsiniz, elbet-

te!

Deniz Baykal‘a

muhalif olabilirsiniz. Uygulamalarına kızabilirsiniz;

bu yüzden hareketler, topluluklar kurabilirsiniz;

ama Baykal‘ın yolsuzluğunu, Ģaibesini bulamayan-

ların böylesi bir iğrençliğe bulaĢmalarının anlamını

da tahmin etmekteyiz.

Ancak; olası halkoylaması, olası seçim ve Kurul-

tay öncesi Deniz Baykal bu Ģekilde ahlaksız oyun-

larla alaĢağı edilmeye çalıĢılıyor ise POLĠTĠKA

DERGĠSĠ olarak buna kesinkes, Ģiddetle karĢıyız ve

eğer bu biçimde bir ―linç kampanyası‖ düzenlenirse

açık Ģekilde Deniz Baykal‘ın yanında oluruz; çünkü

bizim gözümüzde siyaseti alçaklar ve onların al-

çaklıkları yönetmemelidir. Bu mesele üzerinden

siyaset yapan herkes de bu ahlaksızlığa ortak ol-

muĢ sayılır.

Cumhuriyet Halk Partilileri liderlerine karĢı yapı-

lan ahlaksızlıklara

karĢı dayanıĢma-

ya, diğer partili ve

partisiz tüm yurt-

taĢlarımızı da bu

iğrençliklere kulak

asmamaya çağırı-

yoruz.

Türk siyasetinin

bu önemli adamı-

nın, tuzaklar ve

özel yaĢamı ayak-

lar altına alınarak

devrilmesine sevi-

necek bir muhalifi

olduğunu düĢün-

müyoruz. Bu bi-

çimde bir baĢarı

siyaseti bir dava

olarak görmüĢ in-

sanlara yakıĢmaz.

Kısacası, Türk kamuoyunu ahlaksızlığa, “Büyük

Birader” ve “montaj” faĢizmine karĢı durmaya

çağırıyoruz.

Saygılar…

POLĠTĠKA DERGĠSĠ

Sayfa 8 Politika Dergisi

Sitede yayımlamıştık. Şimdi küçük bir düzenlemeyle...

“Ahlaksızlığa Ortak Olmayın!” Bildirisi

Page 9: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 9 Sayı 22

Page 10: Politika Dergisi Sayı: 22

Alan WOODS

U luslararası Marksist Eğilim Okulu 2009

Temmuz ayının sonunda bir toplantı

düzenledi. Günümüzde yaĢanan kapita-

list kriz dolayısıyla bir konuĢma yapan

Alan Woods, konuĢmasında iktisadi döngüler ve

sınıf mücadelesi arasındaki iliĢkiden, sistem içinde

yığılan muazzam çeliĢkiler dikkate alındığında,

hangi kurtuluĢ yolunu seçmemiz gerektiğinden

bahsetmiĢti.

Ekonomik Döngüler ve Sınıf Mücadelesi

1930‘lardan bu yana dünya en derin krizini yaĢı-

yor. Troçki, Marksist çözümlemenin yüzleĢtiği en

zor ve karmaĢık görevlerinden birinin “nasıl bir dö-

nemden geçiyoruz” sorusuna cevap vermek oldu-

ğunu ifade etmiĢtir.

Kapitalizmin son krizi diye bir Ģey yoktur. AĢırı

durgunluk dönemi, hemen hemen 200 yıldan beri

kapitalizmin değiĢmez özelliğidir. Kapitalist sistem

er geç bu en

derin krizden,

sistemin, iĢçi

sınıfı tarafından

devrildiğinde

kurtulacaktır.

Bu, gün gibi

ortadadır. Asıl

soru “krizden

nasıl kurtulunur

ve maliyeti ne

olur”? Ġkinci soru ise “ekonomik döngüler ve işçi

sınıfı bilinci arasındaki ilişki”dir. Troçki, ekonomik

döngüler ve bilinç arasında iliĢkinin, kendiliğinden

oluĢmayan bir iliĢki olduğunu defalarca açıklamıĢtır.

Bu iliĢki, somut olarak analiz edilmesi gereken bir-

çok faktör tarafından koĢula bağlanmıĢtır.

Troçki‘nin bu soruna değindiği, Komünist Enter-

nasyonal‘in ilk beĢ yıllığında bulabileceğiniz çok

önemli iki makalesi (Flood- Tide), vardır. Esas

önem taĢıyan diğer makalesi 1932 yılında yazılmıĢ-

tır, yani, 1929 büyük buhranı takip eden derin kriz

esnasında. (Bu makale, ―Komintern‘in YanlıĢlarının

3. Dönemi‖ [Ocak 8,1930]). Bu iki makale her dü-

zeyde bütün yönleriyle tartıĢılmayı hak ediyor.

“İnsan bilinci doğal olarak muhafazakârdır” çıkarı-

mı, diyalektik materyalizmin ilk önermesidir. Çoğu

insan değiĢmekten hoĢlanmaz. Yeni fikirlere karĢı-

dırlar. Ve ağır çekiç darbeleri neticesi karĢısında,

insanların bu fikirlerini terk etmeye mecbur bırakıla-

na kadar, onlar var olan toplumsal formlar ve fikirle-

re bağlı kalacaklardır (yapıĢacaklardır).

Dünya kapitalizminin Ģimdiki durumu, 1938‘de

Troçki‘nin söylediği bir sözü hatırlatır: “Tarafsız

olarak konuşuyorum, dünya sosyalist devrimi için

koşullar sadece uygun ve olgun değil, aynı zaman-

Sayfa 10 Politika Dergisi

Burjuva ekonomistleri neyi biliyor?

Kapitalizm Krizi ve Marksist Düşüncenin Görevleri (1)

Dünya kapitalizminin şimdi-

ki durumu, 1938’de

Troçki’nin söylediği bir sözü

hatırlatır: “Tarafsız olarak

konuşuyorum, dünya sosya-

list devrimi için koşullar sade-

ce uygun ve olgun değil, aynı

zamanda olgunlaşma safhası-

nı bile geçmiştir.”

Alan Woods ve Hugo Chavez

Page 11: Politika Dergisi Sayı: 22

da olgunlaşma safhasını bile geçmiştir.” Bu durum,

tarihsel bir bakıĢ açısıyla kendi iflasını açığa vurdu.

Bu herkes için apaçık meydandadır. Böyle olduğu

halde hala bir çeliĢki, paradoks içerisindeyiz. Bu

doğruysa, niçin Marksizm yanlıları hala ufak bir

azınlığı temsil etmeyi sürdürmektedir? Cevabı çok

basittir. Bilinçli olma (bilinçlilik, bilinçlendirme), ta-

rafsız durumun çok çok gerisinde kalmaktadır. ĠĢçi

sınıfı kitle örgütleri, gerçek durumun çok çok geri-

sinde kalmaktadır. En önemlisi proletarya liderleri

de tarafsız durumun çok çok gerisinde kalmaktadır.

Tüm bu faktörler bulutları dağıtamadı, ama onlar-

ca yıl süren kapitalist ekonomideki üretim artıĢı ve

tam istihdam, yaĢam standartlarıyla ilgili geliĢmeler-

le Ģartlandırıldılar.

Bu durum geliĢmiĢ kapitalist ülkelerde kısa bir

zamandır değil 50 yılı aĢkın bir süredir böyledir. Bu

durum, Amerika, Ġspanya, Fransa, Britanya‘da iĢçi

sınıfı bilinçliliğinin hangi koĢulda olduğunu gösterir.

Tabi ki bu koĢullar üçüncü dünya ülkeleri için farklı-

dır.

ĠĢçi Sınıfı Bilinçliliği

Devrimcilerin en büyük hatası, büyük halk yığınla-

rının ―Ģeyleri‖ nasıl gördüğü ve bizlerin bundan ne

anladığının karmaĢasıdır. Birçok iĢçi ve halk yığın-

ları aynı Marksist bilince sahip değildir. Krizin ilk

etkisi, yani derin piyasa durgunluğunun ilk etkisinin

halk yığınları üzerindeki yansıması, halkta Ģok etki-

si yaratmasıdır. ĠĢçiler bu kriz karĢısında afallamıĢ,

sarsıntıya uğramıĢ ve ne olduğundan da haberleri

yoktur.

Birçok insan krizin geçici olduğuna inanır. ġu

sonuca varırlar; eğer kemerlerimizi sıkarsak, kur-

ban verirsek, baĢımızı eğersek, er geç bu kriz da-

ha iyi bir noktaya gelecek ve eski koĢullara döne-

ceğiz. Birçok insanın bu bakıĢ açısıyla yaklaĢması

bunun adil ve mantıklı bir varsayım olduğunun

göstergesidir. Bu kriz bazı Ģeylerin anormal, ola-

ğandıĢı gittiğini gösterir. Ve insanlar “eski güzel

günler”e geri dönmek ister.

ĠĢçi sınıfı liderleri, iĢçi sendikaları liderleri, sosyal

demokrat liderler, eski komünistler, Bolivarcı lider-

ler, tümü; krizin geçici olduğu fikrinin desteklerler.

Bu liderler var olan sisteme bazı

eklemeler yapılarak çözüleceği-

ni hayal ederler. Öznel etkenleri

konuĢtuğumuzda, yani liderliği

konuĢtuğumuzda, bu örgütlerin

liderliği bizim için öznel bir etken

değildir. Bu, bir süreliğine süreci

durdurabilecek tarafsız durumun

önemli bir bölümüdür.

ġimdiye kadar ekonomik iyi-

leĢme belirtileri oldukça zayıf,

neredeyse yok gibidir. Reform-

cuların “yapılması gereken daha

fazla denetim ve daha fazla dü-

zenlemedir, böylece eski koşul-

lara geri dönebiliriz,” yaklaĢımla-

rı yanlıĢtır. Bu kriz normal bir

kriz değildir, geçici hiç değildir.

Sayfa 11 Sayı 22

Öznel etkenleri konuştuğu-

muzda, yani liderliği ko-

nuştuğumuzda, bu örgütle-

rin liderliği bizim için öz-

nel bir etken değildir. Bu,

bir süreliğine süreci durdu-

rabilecek tarafsız durumun

önemli bir bölümüdür.

Page 12: Politika Dergisi Sayı: 22

Kriz, devam eden süreçte asıl kırılmayı yaĢayaca-

ğını iĢaret etmektedir. Bu, konjonktür dalgalanma-

larında iyileĢme olmayacağı anlamına gelmez. Be-

lirli bir noktada ise bu kaçınılmaz olacaktır.

Bu zamanda, burjuva ekonomistler ve politikacı-

lar, en önemlisi reformcular, çaresizce bu krizden

kurtulma yolları arıyorlar. KurtuluĢ için konjonktür

dalgalanmalarının düzelmesini bekliyorlar

(umuyorlar). Devamlı olarak kurtuluĢ için ekonomik

iyileĢme belirtilerini konuĢuyorlar. Ama Ģu ana ka-

dar ekonomik iyileĢme belirtileri oldukça zayıf, ne-

redeyse yok gibi.

Ortodoks kapitalist ekonomi bakıĢ açısıyla, dün-

yadaki tüm kapitalist hükümetler tarafından alınmıĢ

olan ölçüler, güvenilmezdir. Bu ölçülerin tek açıkla-

ması paniktir. Yönetici sınıflar (iktidar sınıfları) eko-

nomik krizin politik-sosyal yankılarından dolayı

dehĢet içindedirler. Çünkü bu hükümetler ekonomi-

nin içine muazzam büyüklükte para pompalıyor ve

bu da devasa eĢi benzeri görülmemiĢ bir borç yükü

yaratıyor. Herkesin bildiği gibi, er ya da geç borçlar

geri ödenmelidir. Kendi içerisinde bu görüĢ, gele-

cekte devasa boyuttaki kriz için tek çözüm yoludur.

Hangi KurtuluĢ Yolu?

Konjonktür dalgalanmalardaki bazı iyileĢtirmeler

belirli bir seviyede kaçınılmazdır, bu herkes için

nettir. Ama aynı Ģekilde kapitalizmle yüzleĢmemek-

le, bu sorunların hiçbirinin çözüme ulaĢamayacağı-

nı da kabul etmek herkes için nettir. Kapitalizm ile

yüzleĢilmezse sonu olmayan daha derin krizlere,

özellikle de kültürel krizlere yol açılacaktır. Burjuva-

zi çaresizce, geçen yıldan itibaren 18 aydır devam

eden ekonomik yıkımla mahvolmuĢ ekonomik den-

gelerin düzelmesi için uğraĢ içerisindedir. YüzleĢ-

tikleri problem, ekonomik dengelerin düzeltilmesi

için alınan ölçütlerin, politik ve sosyal dengelerin

bütünüyle altüst olacağı endiĢesidir.

1932 yılında, ekonomik krizin en düĢük seviyede

olduğu bir dönemde Troçki‘nin, ekonomik krizin

halk yığınlarının bilinçliliği üzerindeki etkisinden

bahseden ilginç bir makalesi vardır. (Perspective

for upturn / ekonomik iyileĢme için görüĢler) ġöyle

bahseder:

“Memnuniyetsizlik, yoksulluktan kurtulma isteği,

sömürücülerden ve sistemlerine duyulan öfke, hü-

kümetsel baskılar ve korkunç işsizlikler vasıtasıyla

bastırılmış ve manevi olarak güdülmüş tüm bu duy-

gular, endüstriyel bir canlanmanın ilk gerçek işaret-

lerinde, iki misli arttırılmış enerjileriyle beraber onla-

rı çıkış yolu bulmaya zorlayacaktır.”

Ortada somut bir sorun vardır. ĠĢçiler fabrikaları-

nın kapatılacağını anlıyorlar, böylece iĢleri riske

girecek, aileleri de riske girecektir, iĢçi sendikaları

liderleri ise hiç alternatif sunmuyor. Bu durum grev-

ler üzerinde sınırlayıcı bir etki yapacaktır. Ama ufak

çapta ekonomik geliĢimin iyileĢeceği zamanda, iĢçi-

ler, patronlarının artık iĢçi çıkartmayacağının, bir-

kaç insanı iĢe alacağının farkındalar ve aynı za-

manda sipariĢ defterleri dolmaya baĢlayacak. Bu

ekonomik mücadele için güçlü bir uyaran olarak rol

alabilir.

Örneğin; aĢırı çelik üretimi yapan bir dünya düĢü-

nün. ―Ġnanılmaz derecede çelik bolluğu

var‖ (kapitalistlerin sınır anlayıĢı). Bu durum araba

üretiminde keskin bir düĢüĢe neden olur. Dünya

çapında otomobil sektöründe %30 kadar aĢırı ka-

pasite fazlası oluĢur. Kapasite fazlası diğer bir de-

yiĢle aĢırı üretim demektir. Araba üreticileri envan-

ter fazlasını (stok fazlasını) satmaya baĢlayacak,

fabrikaları kapatacak ve iĢçileri kovacaktır. Ama

stoklar azaltıldığında ve belirli bir seviyeye gelindi-

ğinde, otomobil iĢçilerini harekete geçirmek için

Sayfa 12 Politika Dergisi

Lev Troçki

Page 13: Politika Dergisi Sayı: 22

teĢvik ettirmeyi sürdürecektir ve kesin ufak bir geliĢ-

me olacaktır.

Tarihi bir örnek verelim: 1929‘dan 1933‘e kadar

ABD‘de hiç grev olmadı. Eylem de olmadı, tabii ki

iĢsizlerin isyanları hariç. Ama ufak bir ekonomik

kıpırdama olduğunda, Troçkistlerin önderlik ettiği

Minneapolis Grevinin de içinde bulunduğu, fabrika

iĢgalleri ve grev dalgaları 1933 ve 1934‘te baĢladı.

Bu ABD‘deki kitle örgütleri üstünde ani bir etki

yaptı. Bu etki CIO‘nun, yani Sınaî Örgütleri Meclisi

(Kongresi)‘nin (eski meslek sendikalarından diğer

adıyla Amerikan ĠĢçi Sendikaları Konfederasyo-

nu‘ndan ayrılan), ortaya çıkmasına ön ayak oldu.

CIO, önceden organize olmamıĢ iĢçi bölümlerini

organize eden radikal bir sendikadır. Ve aynı süreci

tekrar göreceğiz.

Troçki aynı makalesinde devrimcinin sabırlı ol-

ması gerektiğini yazar. Sabırsızlık, aĢırı solculuk

gibi “oportünizm”in anasıdır. Ayrıca her parti üye-

sinin iĢçi sendikalarına katılmaya zorlanması gerek-

tiğini de yazar. Devrimcilerin ihtiyacı olduğu Ģeyin,

kitle örgütleri arasında yakın iliĢkiler kurma, bilhas-

sa tüm sendikalarla bir zincir kurabilme ihtiyacı ol-

duğunu vurgular. Bu bir kaza (rastlantı) değildir.

Herhangi bir krizde iĢçiler kitle örgütlerinden,

kendi haklarının korunmasını isteyecekler ve bu

örgütler krizden etkileneceklerdir.

Burjuvaların Gafleti / AnlayıĢsızlığı

Troçki (ek bilgi:1938 yılında Dördüncü Enter-

nasyonal‟in kuruluş kongresinde uluslararası prog-

ram olarak kabul edilen) GeçiĢ Programında burju-

vazinin felakete gözü kapalı, hızlı bir Ģekilde kaydı-

ğını söylemiĢti. Bu kelimeler sanki dün yazıldı. Bur-

juvazi hiçbir Ģey anlamıyor; neler yaĢandığı hak-

kında hiç bir fikri yok. Panik halindeler. Çünkü gü-

venilmez ölçütler kullanıyorlar. Bu, çaresizliğin bir

iĢaretidir.

Bu da bir kaza değildir. Lenin, uçurumun eşiğin-

de olan bir adamın mantıklı düşünemeyeceğin,

rasyonel düşünemeyeceğini belirtmiĢtir. Kapitalist-

lerin en bilgisiz ve en

aptal kesimi, burjuva

ekonomistleridir. 20 yıl-

dır bu burjuva ekono-

mistleri, artık hiçbir ani

artıĢ ve düĢüĢ olmaya-

cağını, bu döngülerin

aĢıldığını söyleyerek

kendilerini överler, bö-

bürlenirler. Gerçek Ģu-

dur ki, geçen bütün

zaman içerisinde, yıl-

lardır, bu burjuva eko-

nomistler bir tek ani

artıĢ ve ani düĢüĢü

tahmin edememiĢler-

dir.

Marksist iktisatçılar

için de aynı Ģeyi söyle-

Sayfa 13 Sayı 22

1929’dan 1933’e kadar ABD’de

hiç grev olmadı. Eylem de olma-

dı, tabii ki işsizlerin isyanları

hariç. Ama ufak bir ekonomik

kıpırdama olduğunda,

Troçkistlerin önderlik ettiği

Minneapolis Grevinin de içinde

bulunduğu, fabrika işgalleri ve

grev dalgaları 1933 ve 1934’te

başladı.

Minneapolis Grevi (1934)

Page 14: Politika Dergisi Sayı: 22

yebilirim. Yıllardır, döngüleri nasıl tahmin edip ba-

Ģarılı sonuç verdiğini iddia eden çok akıllı iktisatçı-

ların, olağanüstü teorilerini duydum. Size bu konu-

da bir Ģey söyleyeceğim; keĢke haklı olsalar da,

gizlice bana Ģu formülü söyleseler. Böylece bir sü-

rü para kazanırız. Ama çok üzülerek, hatırladı-

ğım kadarıyla söylemek zorundayım ki, ekono-

mik döngülerin belirli hareketlerindeki kendi

tahminlerimiz çoğunlukla yanlıĢ çıktı.

Bu da bir kaza değil. İktisat kesin bir bilim de-

ğildir. Hiçbir zaman böyle değildi ve hiçbir zaman

da olmayacak. Tek yapabileceğiniz, genel olarak

bu süreçlerin altında yatan olguyu açıklamak ve

olayların zamanlamasına uygun, bilgiye dayalı akıl-

lı bir tahmin yapmak. Bununla birlikte, burjuva eko-

nomistlerine gülme hakkına da sahibiz. “Etkin Pi-

yasa Teorisi” diye müthiĢ bir teori tasarladılar!

Aslında o çok eski bir teoridir, yani yenisiyle ara-

sında bir fark yok. ġu anlama gelir: “Piyasayı kendi

kaderine bırakmak her şeyi çözecektir. Kendini

dengeleyecektir. Devlet müdahale etmediği süre-

ce, bu güzel piyasa mekanizmasının biçimini boz-

madığı sürece er geç her şey çok iyi duruma gele-

cek.” Buna karĢılık John Maynard Keynes, o çok

meĢhur cevabını söylemiĢtir: “Er geç öleceğiz”

BaĢarısızlıklarını itiraf eden meĢhur burjuva eko-

nomistlerinden iki alıntı yapmaktan kendimi alamı-

yorum. Barry Einchengreen, meĢhur iktisat tarih-

çisi, Ģimdilerde Ģöyle yazıyor: “Kriz düşündüğü-

müzden de çok ekonomiyi şüphe içine sokmuştur.”

Diğeri ise 2008‘de ekonomi dalında Nobel ödülü

alan Paul Kraugman; geçen sene Ģöyle diyordu:

“Son 30 yılın makroekonomik teorileri en hafif tabir-

le tümüyle faydasızdı ve en kötü tabirle kesinlikle

zararlıydı.” Sonuç olarak; onlar ekonomiyle ilgili

en ufak bir fikirlerinin olmadığını itiraf etmiĢler-

dir.

Tüm sistem bozuluyor. Onlarsa kurtuluĢ için gere-

ken ekonomik iyileĢme belirtilerini konuĢarak kendi-

lerini avutuyorlar, denemeye çalıĢıyorlar. Ama ra-

kamsal verilere baktığınızda Amerikan ekonomisi-

nin özellikle de sanayi sektöründe düĢmeye devam

ettiğini görürsünüz. Bununla birlikte düĢüĢ çok sert

bir Ģekilde olmuyor.

Borç

IMF‘nin rakamsal verileri elimde mevcut. 2010 yılı

için iyileĢme programı planladılar. Tahminen, büyük

olasılıkla yanlıĢ çıkacak, ama burada yapılan he-

saplamalardan bahsetmek istiyorum. Burada onla-

rın gelecek yıl için müthiĢ bir bakıĢ açıları var,

Ģöyle ki: Amerika‘da 0,8 büyüme; Japonya‘da 1,7,

Çin‘de 8,5, Avrupa Birliği ülkelerinde 0,1 düĢüĢ

meydana gelecek.

Burada yüzleĢtiğimiz en iyi durum senaryosu bile,

tümüyle dayanaksız bir iyileĢmedir ve beraberinde

yaĢam standartlarında bir iyileĢme değil, yaĢam

standartları üzerinde Ģiddetli baskılar doğuracaktır,

kamu harcamaları kesintiye uğrayacaktır, aynı za-

manda iĢçi sınıfı ve orta sınıf üzerinde vergilendir-

meler artırılacaktır. Bu senaryo sosyal barıĢ için mi

yapılıyor yoksa istikrar için mi? Bu gibi niteliklerle

yapılacak bir düzelme hareketi, iĢçi sınıfı çileden

çıkarmaya sürükleyecektir ve beraberinde grev dal-

gaları, genel grevlerin geleceğinden de emin olun.

Biraz da borç sorunu üzerinde tartıĢalım. Aslında

bakarsanız, burjuvazi, özellikle Amerika‘daki, eko-

nomik durgunluğun daha da derinleĢmesinden ka-

çınmak için umutsuz bir giriĢim içerisinde buluna-

rak, piyasaya, para ve kaynak pompalamanın derin

ekonomik durgunluğun etkisini artıracağından kork-

maktadır. IMF‘ye göre, 2010‘a kadar 10 zengin ül-

kenin gayri safi devlet borçları, gayri safi yurt içi

hâsılanın %106‘sı olacak. 2007‘de bu oran %78‘di.

Bunun anlamı, ek borçlanmadaki artıĢın 3 yıl içeri-

sinde 9 trilyon dolardan daha fazla olmasıdır. Yani

inanılmaz bir gidiĢat söz konusudur. Tarih boyunca

emsali görülmemiĢtir. Ama sürekli olmayabilir.

Sayfa 14 Politika Dergisi

Barry Einchengreen, meşhur

iktisat tarihçisi, şimdilerde şöyle

yazıyor: “Kriz düşündüğümüz-

den de çok ekonomiyi şüphe içi-

ne sokmuştur.” Diğeri ise

2008’de ekonomi dalında Nobel

ödülü alan Paul Kraugman;

geçen sene şöyle diyordu: “Son

30 yılın makroekonomik teorile-

ri en hafif tabirle tümüyle fay-

dasızdı ve en kötü tabirle kesin-

likle zararlıydı.”

Page 15: Politika Dergisi Sayı: 22

1930‘larda, Hitler de muazzam ordu harcamaları

programıyla aynı politikaları sürdürmüĢtü. Amerika‘-

da Roosevelt ―yeni düzen‖ adı altında sürdürdü,

fakat Amerika‘daki krize çare olamadı. Amerika‘da-

ki iĢsizlik sorunu yeni düzen politikalarıyla değil,

Ġkinci Dünya SavaĢıyla çözüldü. Bu Almanya için

de geçerlidir. Hitler 1938‘de savaĢa gitmek zorun-

da kaldı, çünkü Almanya ekonomisi çökmüĢtü. Ġkin-

ci Dünya SavaĢının asıl sebebi buydu: Avrupa‟da-

ki harcamalarından doğan problemi çözebilmek

Alman kapitalizminin zorunlu bir gerekliliğiydi.

Hitler; Avrupa‘nın istila edilmesi, Fransa‘nın zen-

ginliklerinin ele geçirilmesi ve diğer emperyalist ra-

kiplerini ele geçirmek gibi basit politikalarla bu prob-

lemi çözdü. Ancak Ģimdilerde böyle savaĢların çık-

masına imkân verilmez. Bugünlerde Avrupalı kapi-

talistler Amerika‘yla rekabet içerisindeler. Amerika‘-

ya karĢı kim savacak? Tuhaf bir Ģaka. Bu koĢullar

altında bir savaĢ çıkması olanaksız. Tabii ki zaman

zaman ufak savaĢlar olacaktır. Mesela Irak ve Af-

ganistan. Somali‘de de ufak çapta bir savaĢ var.

Fakat büyük kuvvetler arsında büyük savaĢların

çıkması imkânsızdır.

Borçların rakamsal verilerinin eĢi benzeri görül-

mediğini söylemiĢtim, ama barıĢ zamanında da bu

durumun eĢi benzeri görülmediğini söylemeliydim.

SavaĢ farklı bir konudur. Ġkinci Dünya SavaĢından

sonra Britanya‘nın kamu borçları gayri safi hâsıla-

nın %250‘siydi. Ve Amerika, gayri safi yurt içi hâsı-

lasının %100‘ünün üstünde borç yaptı. ĠĢte bu Ġkinci

Dünya SavaĢının sonucuydu. Ama 1945‘ten sonra

büyük ölçüde ekonomik iyileĢmenin yaĢanmasıyla

beraber bu borçlar ödendi. Bunun sebeplerine gir-

meyeceğim, çünkü daha önceki dokümanlarda

bunun sebeplerini beyan etmiĢtim.

SavaĢ sonrası geliĢme 30 yıl kadar sürdü

(1974‘e kadar). Ama artık bu, gündemde yok. Kim-

se bu bakıĢ açılarını artık önermiyor. Burjuva eko-

nomistler Ģu an içinde bulundukları karmaĢıklıkla

mücadele etmek için uzun ve acı dolu bir süreçten

geçileceği konusunda aynı fikirdeler. Ve çünkü

savaĢa girmek artık zor, bu vahĢi sınıf mücadelesi

içindeki tüm çeliĢkiler içtenlikle yansıtılmalıdır. Bu

gelecek dönem için gerçekçi bir bakıĢ açısıdır.

Muazzam derecede birikmiĢ borcun anlamı, yıllar

ve on yıllarca sürecek derin kesintiler ve sürekli

kemer sıkma politikalarının sürdürülmesidir. Bir

çeĢit denge gibi bunu vurgulayabiliriz: Tüm ülkele-

rin yönetici sınıflarını son 50 yıldır vermiĢ ol-

dukları ayrıcalıkları sürdürmeye gücü yetmeye-

cek, ama iĢçi sınıfının da yaĢam standartların-

dan daha çok kesinti yapılarak yaĢam-

larını sürdürmeye gücü yetmeyecektir.

Bu, sınıf mücadelesinin her yerde olan

tarifidir. GeliĢmiĢ kapitalist ülkelerde

(Ġsveç, Ġsviçre, Avusturya gibi ülkeleri de

içeren) sınıf mücadelesi gündemdedir.

Bu bakıĢ açısı bizce en iyi bakıĢ açısıdır.

Çeviren: Göktuğ YELKANAT

[email protected]

www.marxist.com

Sayfa 15 Sayı 22

Hitler 1938’de savaşa gitmek

zorunda kaldı, çünkü Alman-

ya ekonomisi çökmüştü. İkinci

Dünya Savaşının asıl sebebi

buydu: Avrupa’daki harca-

malarından doğan problemi

çözebilmek Alman kapitaliz-

minin zorunlu bir gereklili-

ğiydi.

Page 16: Politika Dergisi Sayı: 22

Mülakatı Yapan: Nuran TALAY

Ü lkemizde GDO üretimi ve tüketiminin

meclis onayından geçtiği halde yakınları-

nın halen sürüyor olması her onaylanan

yasanın kabul edilebilir olmadığının bir

kanıtı. GDO, biyoçeşitliliği ile dünyada üst sıralarda

yer alan ülkemiz için açık bir tehdit.

Ve bu açık tehdide dur demek isteyen; insan ve

çevre sağlığına zarar veren GDO‟nun sofralarda,

okul kantinlerinde, parklarda, bahçelerde, tarlalar-

da kullanılmasını istemeyen bir siyasi parti var.

Siyasetin ötesinde insan ve çevre sağlığını düşü-

nen, önceliğimiz sağlıklı bireylerdir diyen Türkiye

Partisi Kadın Kolları, GDO‟nun zararlara ilişkin

konferanslar, paneller düzenleyip ulaşabilecekleri

her noktaya bu iyi bilgileri götürmeyi amaç edinmiş-

ler.

Türkiye Partisi Kadın Kollarının bu seferberliğine

ilişkin Genel Başkan Yardımcısı Yıldız Potas ile

görüştük.

Nuran TALAY: GDO ilgili kampanya fikri nasıl

doğdu?

Yıldız POTAS: Son bir yıldır çeĢitli sivil toplum

örgütlerinin ve bilim adamlarının GDO'nun

(Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Organizmalar) hem insan

sağlığı üzerinde, hem tarım arazilerinde, hem de

Sayfa 16 Politika Dergisi

Politika Dergisi—Yıldız POTAS Mülakatı

Siyasetin İçinden Yükselen GDO’ya Hayır Seferberliği

Türkiye Partisi

Kadın Kolları,

GDO’nun

zararlara ilişkin

konferanslar,

paneller düzenleyip

ulaşabilecekleri her

noktaya bu iyi

bilgileri götürmeyi

amaç edinmiş.

Page 17: Politika Dergisi Sayı: 22

ülkemizin zengin endemik bitki yapısı üzerinde

olumsuz etkiler yaratacağını duyurdular. Özellikle

çocukların gelecekte ne gibi tehlikelere maruz kala-

bileceği endiĢesiyle, önce insan, sonra kadın ve

anne olan bizler bu konuya duyarsız kalamazdık.

Ġnsan sağlığına zararlı olabileceği Ģüphesi bile,

birer toplum bireyi olarak hepimizin sorumluluk al-

mamızı gerektirir. Ġster siyasi parti üyesi olun, ister

sivil toplum örgütü üyesi olun, isterse sade vatan-

daĢ olun; toplumumuzu, yetiĢtirdiğimiz evlatlarımı-

zın geleceğini, sağlığını düĢünmek hepimizin göre-

vidir. Ayrıca Türkiye‘miz yadsınamayacak zengin

bir bitki çeĢitliliğine sahiptir. Bu çeĢitlilik diğer ülke-

lerle kıyaslanacak olursa ne kadar Ģanslı olduğu-

muza inanamazsınız. Bizim topraklarımız verimli-

dir. Ürün almama gibi bir sorunumuz yoktur. E, o

halde neden böyle Ģüphe uyandıran bir hammad-

deye gereksininim duyuyoruz? Yoksa Amasya el-

masını, Diyarbakır karpuzunu, Tarsus üzümünü

gözden mi çıkardık? Bu konuda hem yetkililer hem

de bu iĢin uzmanı olan kiĢiler iyi düĢünmeli. Getirisi

nedir, vereceği zarar nedir; iyi hesaplanmalı.

ĠĢte bundan yola çıkarak son bir yıldır kamuo-

yunda sürekli tartıĢılan, konuĢulan, insanları tedir-

gin eden bu GDO'lu ürünlerin gelecekte verebilece-

ği olası zararlara karĢı biz de Türkiye Partililer ola-

rak ne gibi katkı sunabiliriz, fikri bizi bu kampanya-

ya teĢvik etti.

Nuran TALAY: Kampanyanızın adı?

Yıldız POTAS: Kampanyamızın adı “Genetiği

DeğiĢtirilmiĢ Ürünleri Çocuğumun Kantininde

Ġstemiyorum”dur. Bu ismi koymaktaki amacımız

çocuğumuzun alıĢveriĢ yaptığı kantinlerde satılan

ürünlerin üzerindeki etiketlerde en azından GDO'lu

değildir, ibaresinin bulunmasıdır.

Nuran TALAY: Kampanyanızın amacı ve he-

defleri nelerdir?

Yıldız POTAS: Amacımız GDO'lu ve GDO'suz

ürünü birbirinden ayıracak ve açıkça teĢhir edecek

faaliyetleri baĢlatmak ve halkımızı, bu konuda uz-

manlarla iĢbirliği yaparak aydınlatmaya çalıĢmaktır.

Hiçbir rant insan sağlığından daha önemli ola-

maz!

Kampanyamız iki etaptan oluĢmaktadır. Kam-

panyamızın ilk etabında; bu konuda geniĢ kapsamlı

çeĢitli araĢtırmalar yaptık, çeĢitli sivil toplum örgüt-

leri ile bu konuda görüĢtük (Ziraat Mühendisleri

Odası, Tüketici Hakları Derneği, vb.). Onlarla ortak

ne gibi çalıĢmalar yapabileceğimiz üzerinde konuĢ-

tuk. Bu konuyla Ġlgili Tarım Bakanlığına ve Milli

Eğitim Bakanlığına gerekli izinlerin verilmesi konu-

sunda baĢvuruda bulunmak üzere ön görüĢmeler

yaptık. ÇeĢitli basın kuruluĢlarına bu konuyla ilgili

hazırladığımız sunum dosyasını yolladık. Ġlgi gös-

terenler oldu. Göstermeyenler oldu. Yani bu ilk

etapta amacımız halkımıza ve gerekli mercilere

sesimizi duyurmaktı.

Kampanyamızın ikinci etabında ise bu konuda

paneller düzenlemek, bu konuda çalıĢma yapan

yurt içinde ve yurt dıĢındaki örgütlerlerle iĢbirliği

yapmak olacaktır.

Nuran TALAY: Kampanyanızı nasıl duyuru-

yorsunuz?

Yıldız POTAS: Kampanyamızı öncelikle basın

yoluyla duyurmak amacıyla dosyalar hazırladık.

Bunları ilgili birimlere yolladık. Sizin gibi bu konuda

duyarlı basın mensubu arkadaĢlardan ilgi gördük.

Tabii bu bizi memnun etti. Ġlerleyen günlerde sivil

toplum örgütleri ve halkımızla birlikte sesimizi du-

yurmak bizi daha da memnun edecektir. Ayrıca

Sayfa 17 Sayı 22

Amacımız GDO'lu ve

GDO'suz ürünü birbirin-

den ayıracak ve açıkça

teşhir edecek faaliyetleri

başlatmak ve halkımızı,

bu konuda uzmanlarla

işbirliği yaparak aydın-

latmaya çalışmaktır. Hiç-

bir rant insan sağlığın-

dan daha önemli olamaz!

Page 18: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 18 Politika Dergisi

broĢür ve çeĢitli yayınlarla da bu kampanyamızı

devam ettirmek istiyoruz.

Nuran TALAY: GDO‟ya ilişkin, çiftçiye, üretici-

ye, aracılara karşı bilgilendirmeniz nasıl oluyor,

bu konuda yaptığınız çalışmalar nelerdir?

Yıldız POTAS; Dediğim gibi henüz kampanyamı-

zın ilk aĢamasındayız. GeliĢmelere göre elimizden

geldiğince bu konuda da çiftçimize, üreticimize hal-

kımıza uzman kiĢilerle iĢbirliği yaparak ulaĢmaya

çalıĢacağız.

Nuran TALAY: Kampanyanıza gösterilen ilgi-

den memnun musunuz?

Yıldız POTAS; Tabii ki… Zira bir siyasi partinin

propaganda amacı gütmeden halkına nasıl yararlı

olmak istediğini göstermek ve buna duyulan ilgi

bizi memnun eder.

Nuran TALAY: Ülkemizde GDO‟nun üretilmesi

ve tüketilmesi meclis onayından geçtiği halde

kampanyanıza ısrarla devam etme nedeniniz

nedendir?

Yıldız POTAS: Evet, GDO'lu ürünlerin üretilmesi

ve tüketilmesi ile ilgili yasa Meclis onayında geçti.

Ama ya daha önceden alınan tohumlar? Onlarla

ilgili ne gibi denetlemeler yapılacak? ĠĢ yasayı çı-

karmakla bitmiyor, bunun sıkı bir denetimle takibi

gerekli. Biz de bu konuda halkımız ve bu konuda

duyarlı kiĢilerle baskı yaratıp denetimlerin daha sıkı

tutulması konusunda teĢvik edici olabiliriz.

Nuran TALAY: Siyasetin dışında sivil toplum

kuruluşu anlayışı ile sosyal sorumluluk proje-

sinde var olmanızı değerlendirir misiniz?

Yıldız POTAS: Burada Türkiye Partisi‘nin propa-

gandasını yapmak istemiyorum, ama samimiyetle

Ģunu söyleyebilirim: Biz gerçekten insanı merkeze

aldığımız için, zaten siyasetin görevi; toplumu uz-

laĢtırmak, insanının halini, yaĢamını iyileĢtirmek

için çalıĢmak değil midir? Eğer gerçekten dürüst ve

duyarlı siyaset yaparsanız, bir sivil toplum örgütün-

den farklı çalıĢmazsınız. Bizim anlayıĢımıza göre

Sivil toplum örgütleri ve siyaset birbirini tamamla-

yan unsurlar olmalı. ĠĢte o zaman toplumsal refah

ve iyi olma hali her yere hakim olur. Biz bunun bilin-

ciyle hareket ediyoruz.

Nuran TALAY: Son olarak eklemek istedikleri-

niz…

Yıldız POTAS: Her Ģeyden önce bu konudaki

duyarlılığınıza teĢekkür ediyorum. Ayrıca kampan-

yamıza gösterdiğiniz ilgiye de teĢekkür ederim.

Halk sağlığımız, çocuklarımızın gelecekte hem ru-

hen, hem de bedenen sağlıklı yetiĢmeleri ve endi-

Ģesiz bolluk ve refah içinde yaĢamaları için yapı-

lacak her olumlu ve bilinçli projelerde adımızın

geçeceğinin teminatını veriyoruz. Ayrıca toplum-

sal tüm projelerimizde yanımızda olmanızı diliyor

ve teĢekkürlerimi sunuyorum.

Nuran TALAY: Duyarlılığınız, değerli çalış-

malarınız için biz de teşekkür ederiz.

[email protected]

[email protected]

Ama ya daha önceden

alınan tohumlar? On-

larla ilgili ne gibi de-

netlemeler yapılacak?

İş yasayı çıkarmakla

bitmiyor, bunun sıkı

bir denetimle takibi ge-

rekli.

Page 19: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 19 Sayı 22

Page 20: Politika Dergisi Sayı: 22

Mülakatı Yapan: Nuran TALAY

F . William ENGDAHL kimdir?

1944 yılında ABD‘nin Minneapolis eya-

letinde doğan ENGDAHL, Princeton Üni-

versitesi‘nde okumuĢ. Alman asıllı Ameri-

kalı araĢtırmacı-gazeteci yazar Almanya‘da yaĢa-

maktadır.

“F. William Engdahl petrol ve jeopolitika üzerine

çok satan Savaş Yüzyılı: Anglo Amerikan Petrol

Siyasetleri ve Yeni Dünya Düzeni (Alfa Yayınları) –

Century of War: Anglo-American Oil Politics and

the New World Order (2004 Pluto Yayınları. Lond-

ra) kitabının yazarıdır. Kitap Fransız, Alman, Çin,

Kore, Türk, Hırvat, Sloven ve Arap dillerine çevril-

miştir. Engdahl son siyasi ve iktisadi gelişmeler

hakkında en çok tartışılan analizcilerdendir. Kışkır-

tıcı makaleleri ve analizleri sayısız gazete ve dergi-

de ve uluslararası çapta tanınmış web sitelerinde

yayınlanmıştır. Petrol jeopolitikası ve enerji konula-

rına ek olarak tarım, GATT (Genel Tarifeler ve Ti-

caret Anlaşması), WTO (Dünya Ticaret Örgütü),

Sayfa 20 Politika Dergisi

Politika Dergisi—F. William ENGDAHL Mülakatı

“İnsan Nüfusunu ve Davranışlarını Kontrol Edecekler.”

Page 21: Politika Dergisi Sayı: 22

IMF, enerji, siyaset ve iktisat konularında 1970′teki

ilk petrol ve tahıl krizinden bu yana yazmaktadır.

„Ölüm Tohumları: Kalıtım Biliminin Arkasındaki Ka-

ranlık Oyunlar -Seeds of Destruction: The Hidden

Agenda of Genetic Manipulation (2007, kitabı dün-

yadaki gıda tedariki yoluyla toplumları kontrol etme

planını belgelemektedir. Tam Tahakküm: Yeni Dün-

ya Düzeninde Totaliter Demokrasi – Full Spectrum

Dominance: Totalitarian Democracy in the New

World Order (Third Millenium Yayınları, Baton

Rouge, La.) kitabı ABD askeri devini ve dünya barı-

şına karşı tehditlerini anlatmaktadır. 2007-2008

yılında Sansürlenen En İyi Haberler için verilen

„Sansür Projesi Ödülünü‟ almıştır.”

F.William ENGDAHL, GDO olarak bilinen “Ölüm

Tohumları” yazarı. GDO üzerine Ġnsani Yardım

Vakfında verdiği konferansta insanlığı ilgilendiren

çok önemli bilgiler verdi.

“GDO‟lu gıdaları tüketmekle kendi paramızla kira-

lık katilimize sahip olduğumuzu,

GDO kullanmayan ülkelerin Uluslar arası ticaretten

veto yediğini,

Dünyanın yeni tanrılarının sahipliğine soyunanla-

rın ölüm tohumlarını yaratıcılarının olduğunu,

Tanrı olmadan tanrılığa soyunan genetikçiler…

Erkeklerin spermlerinin öldürüldüğünü…

Anne karnında „frenkeştayn‟ tohumları torunları

olduğunu…” anlattı.

GDO hakkında merak ettiğimiz sorularımıza ver-

diği yanıtlar ile dünya nüfusunun

korkunç bir oyuna maruz bırakıldığı-

nı belirtti.

Nuran TALAY: GDO ihtiyacının

ortaya çıkma nedeni nedir?

F.William ENGDAHL: GDO‘nun

dünya üzerinde ortaya çıkmasının

bilimsel bir nedeni yok. Bu insanlık

tarihi boyunca yapılan en tehlikeli

deney. Bu, tanrının doğal olarak

meydana getirdiği; yarattığı denge-

nin; düzenin insanoğlu tarafından

değiĢtirilmesi anlamına geliyor. Ġn-

sanlar tanrının yarattığı doğa ile

oynuyorlar. Toplumlar üzerinde tohumlar ile yani

temel besin maddelerini kontrol ederek hâkimiyet

kurmaya çalıĢıyorlar. GDO, ABD‟ de üç-dört zen-

gin grubun toplumları istediği doğrultuda kont-

rol edebilmesi ve yönlendirmesi üzerine kurul-

muĢ bir projedir. Kissinger‘ın söylediği net bir

cümle ile nedeni daha açık: “Petrolü kontrol

edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kont-

rol edersin.”

Nuran TALAY: Küresel tohum deposu neden

oluşturuldu?

F.William ENGDAHL: Bu çok iyi bir soru. Küre-

sel tohum deposu kimsenin ulaĢamayacağı uzak-

lıkta ve yerin altında çok soğuk depoda saklanıyor.

Bunun nedenine gelince bunun adına isim vermek-

tense ardındaki hesaplara bakmak daha doğru

olur. Özel seçilmiĢ dünyanın tüm çeĢitli tohumları-

nın örnekleri saklanıyor. ―Nuh‘un gemisi ― tarzında

Sayfa 21 Sayı 22

Kissinger’ın söylediği

net bir cümle ile ne-

deni daha açık:

“Petrolü kontrol eder-

sen ulusları kontrol

edersin, yiyeceği

kontrol edersin.”

Norveç - Svalbard

Küresel Tohum Deposu

Page 22: Politika Dergisi Sayı: 22

bir olayı örnek göstererek olumlu insani yardım

amaçlı gibi yer alsa da medyada, ardındaki düĢün-

celer para ve güçten baĢka bir Ģey değil. Küresel

tohum deposunun askeri üs gibi korunuyor olması

da oldukça düĢündürücü. Bu bölgeler Bill Gates

ve Monsanto tarafından korunuyor. Bill Gates,

Monsanto gibi devlerin bankalarının atom bomba-

sına dahi dayanıklı hale getirilmesi Ģeytani planları-

na karĢı önlem olarak alındığını gösteriyor. Ben

tohumların alınıp saklanmasını masum bulmuyor,

ardında Ģeytani planlar yattığını düĢünüyorum. La-

boratuarlarda ürettikleri tohumları Çin, Brezilya,

Türkiye, Almanya gibi ülkelerin çiftçilerine satarak

tarım üretimini ele geçirmek istiyorlar. Bu Ģekilde

çiftçiler tohumları ancak Monsanto‟dan alacağı

için Monsanto‟ya mahkûm ediliyor.

Nuran TALAY: İnsanlığın GDO‟ya ihtiyacı var

mı?

F.William ENGDAHL; Kesinlikle hayır. GDO pa-

ra için Rockefeller tarafından ortaya çıkarılan

1970 yıllarından bu yana planlanan bu proje.

“Ölüm Tohumları” kitabımda da söylediğim gibi

arkasındaki kiĢilerinin hedefi, nüfusu azaltarak

kontrol altına almak. Yiyeceği kontrol ederek

insanları kontrol etmek gibi strateji üzerine ku-

rulmuĢ bir düzen.

Nuran TALAY: GDO hangi alanlarda kullanılı-

yor?

F.William ENGDAHL: Tarımda, soya, mısır, pi-

rinç, buğday ve bazı meyve sebzelerde. Bakıldığın-

da ulusal temel besin maddeleri üretiminde kullanı-

lıyor. Arjantin‘de önceleri kullanılsa da Avrupa‘da

kabul ettirmek oldukça güç olmuĢtur. O yüzden Çin

pazarı gibi nüfus yoğunluğunun çok olduğu bölge-

lerde kullanarak nüfuslar yok edilmeye çalıĢılıyor.

Nuran TALAY: GDO‟nun insan ve çevre sağlığı-

na zararlı etkileri neler, GDO‟nun yararları olduğu

alan var mı?

F.William ENGDAHL: Kesinlikle olumlu faydası

ve yaralı hiçbir alanı yok. Monsanto ―bizim tohum-

larımız güvenli‖ dese de bununla ilgili deneyleri or-

taya koysa da bunlar gerçekleri yansıtmıyor. Ger-

çekte uzun döneme dayalı deneyler yapılamasına

da izin verilmiyor. Rusya ve Ġskoçya‘da GDO‘ya

yönelik küçük bir deney yapıldı. Ancak bunlar da

GDO‘nun zararlı etkilerini ortaya çıkaran uzun va-

deli ve geniĢ kapsamlı deneyler değildi. Fare de-

neyleri; beyinlerin küçüldüğünü, bağıĢıklık sis-

teminin çöktüğünü gösterdiği halde görmezden

gelinmiĢtir. Örneğin, GDO‘nun ilk kullanımı çiftçile-

rin ineklerinin sütlerinin verimini artırması üzerine

sunulmuĢtur. rBGH hormonu büyükbaĢ hayvanlığı

ile uğraĢan çiftçiler için çok cazipti. Monsanto pa-

tenti ile satıĢa çıkan ―Posilac‖ adlı ilacın düzenli

Sayfa 22 Politika Dergisi

Kesinlikle olumlu faydası

ve yaralı hiçbir alanı yok.

Monsanto “bizim tohum-

larımız güvenli” dese de

bununla ilgili deneyleri

ortaya koysa da bunlar

gerçekleri yansıtmıyor.

Gerçekte uzun döneme da-

yalı deneyler yapılaması-

na da izin verilmiyor.

Page 23: Politika Dergisi Sayı: 22

olarak enjekte edilmesi ile %30 oranında daha fazla

süt vereceği açıklanmıĢtı. Tabii bu cazip olaya çift-

çiler destek verdi. Ġlk yıllarda söylendiği gibi verimi

artırdı. Ġlerleyen yıllarda ilacın ineklerin metaboliz-

masını düzenleyip hücre bölünmesini artırdığı, hüc-

re ölümünü engelleyen IGF-1 adlı baĢka bir hormo-

nu da tetiklediği görüldü. O dönemde pek çok bilim

adamı kanser hücrelerini tetiklediğini söylese de

yalanlandı. Ancak hayvanlar daha erken yaĢlanma-

ya baĢlamıĢ ve meme uçlarında enfeksiyonlar mey-

dana gelmiĢti. Bazı inekler bu nedenlerden dolayı

yürüyemiyordu. Bilim adamları ilacın tehlikeli olma-

dığından bahsetmiĢti. Vermont Üniversitesi açıkla-

maları yeterli bulmamıĢtı. Deforme doğumlar ve

maslit rBGH ile ilgili olduğuna dair kanıtları olduğu-

nu söylemiĢti. Bunun üzerine Monsanto, Üniversite-

ye yardım sözü vererek açıklamalarını geri çekerek

gerçeklerin gizlenmesini sağlamıĢtır. Bu tohumlar

insanları ve insanların davranıĢları kontrol et-

mek için kullanılıyor. Bu komplo teorisi değil gözle

görülen bir komplodur. Rockefeller‘in yeĢil devrimi

dünya nüfusunu kontrol ederek bazı ırkları ortadan

kaldırmak için çalıĢmaktadır.

Nuran TALAY: İnsanların üremesi en açık şekil-

de nasıl engelleniyor?

F.William ENGDAHL: GDO mısırlarında kısır-

laĢtırıcı maddeler yer alıyor. Erkeklerin spermleri

ölü hale getiriliyor. Anne karnındaki bebekler de

annelerin GDO‘lu gıdaları tüketmesinden dolayı

hasta doğuyor. Özellikle ABD‘de otistik çocuklarda

yüksek oranda artıĢ meydana gelmiĢtir. AĢılarda

bulunan cıva tehlike saçıyor, çocukları savunmasız

bırakıyor. Beni tekerlekli sandalyeye mahkûm eden

de küçükken olduğum çiçek aĢısıdır.

Nuran TALAY: GDO‟lu tohumları kimler sağlıyor

ve bundan kazançları nedir?

F.William ENGDAHL: Birkaç zengin monopoly

oynuyor sanki. Nesilleri yok etmek, kendi tohumları-

nı vermek ve o kabul etmeyen bölgeler üzerine de

yakın bölgelerden rüzgâr etkisi ile gitmesini sağla-

yarak gıda üretimine etki ederek onları da belli fir-

malara mahkûm etmektir. Dünya üzerinde yaĢayan

altı milyarın üzerinde nüfusun kontrol edilemeyece-

ği için bu nüfusu kontrol etmek istiyorlar. Böylelikle

dünya nüfusunun çoğunluğunu bu Ģekilde yok

ederek kalanları da kendilerine köle yaparak

güç hâkimiyeti kurma peĢindeler.

Nuran TALAY: GDO‟nun uluslararası alanda

reklâmının, broşürlerinin ve ülkelere pazarlanma-

sında kullanılan paranın kaynağı nereden geliyor?

F.William ENGDAHL: Rockefeller, USA gibi dev

Ģirketler iĢbirliği içinde. Tohumları eskisi gibi gele-

neksel yöntemle çoğalmadığından çiftçiler tohum

almaya zorlanıyor. Tam anlamıyla kurulan bu tez-

gâhın ardında ABD var.

Nuran TALAY: Dünyanın birçok kesiminden

GDO‟nun zararlı olduğuna ilişkin bildirimler yayım-

lanıp, kitaplar yazılıp kampanyalar düzenlenirken,

GDO‟nun ısrarla kullanılma isteği ne anlama geli-

yor?

F.William ENGDAHL: Soru gayet güzel; pozitif

bir etkisi olmuyor. Açlığı engellemek üretimi artır-

mak yönünde olduğunu söyleniyor. Medyada

GDO‘nun zararına iliĢkin haberler yer alsa da bu

tür haberler dev Ģirketler tarafından yalanlanıyor.

Ellerinde çok büyük bir güç olduğu için GDO

için yazılan çizilen her Ģey askıda kalıyor. Ba-

ğımsız araĢtırmalara da izin verilmiyor.

Nuran TALAY: GDO‟lu tohumları kullanan top-

lumları bekleyen tehlikelerden bahseder misiniz?

F.William ENGDAHL; Pandora‘nın kutusu gibi.

Bununla ilgili yıllara dayanan bir deney yapılmıyor

asıl tehlike sonun ne olacağını meydana gelecek

türevleri hibritleri karĢında ne yapılacağının bilinmi-

yor olması.

Sayfa 23 Sayı 22

Dünya üzerinde yaşayan

altı milyarın üzerinde nü-

fusun kontrol edilemeyece-

ği için bu nüfusu kontrol

etmek istiyorlar. Böylelikle

dünya nüfusunun çoğun-

luğunu bu şekilde yok ede-

rek kalanları da kendileri-

ne köle yaparak güç hâki-

miyeti kurma peşindeler.

Page 24: Politika Dergisi Sayı: 22

Nuran TALAY: GDO ile birlikte pazarlanması

planlanan tıbbi ilaçların ilişkisi nedir?

F.William ENGDAHL; GDO‘nun etkileri tam ola-

rak ortaya çıkmadığı için bununla iliĢkilendirilmesi

konusunda bir kanıt yok. O yüzden kesin veri söy-

leyemiyorum.

Nuran TALAY: Afrika gibi gelişmemiş ülkelerde

açlığı gidermek ve bunun içinde ürünleri çoğaltmak

için kullanıldığı söylenen GDO‟lu gıdalar ile o top-

lumlarda biyolojik ve sosyolojik olarak ne tür olay-

lar meydana gelir?

F.William ENGDAHL: Sonuçta açlığı gidermek

ürünleri çoğaltmak için söylense de toprağa zarar

veriyor, iyileĢtirmek için kullanılan kimyasallarla

topraklar zehirleniyor. Verilen bazı gıdalar vitaminli

olarak da sunulsa da biyolojik olarak bağıĢıklık sis-

temlerine zarar veriyor ve kısırlaĢma gibi sorunlar

ortaya çıkıyor. Afrika‟da yaĢayan birçok kadının

artık yaĢadığı sorun açlıkla birlikte kısırlık.

Özellikle Afrika‘da açlık için üretilen altın pirinç ola-

rak adlandırılan turuncu renkli laboratuar pirinci A

vitamini açısından oldukça yüksek. Pirinçte A vita-

mini oranı çok yüksek, insanın tüketmesi gerekti-

ğinden fazla. Bu nedenle de körlükler meydana

gelmiĢtir. Ayrıca bu bölgelerde toprak iyileĢtirme

üzerine topraklara uygulanan kimyasallar sonucu

zehirli bitkiler, yabani otlar ve böcekler üremekte-

dir. Bu böcekleri öldürmesi için de yine yüksek

oranlarda böcek ilacı kullanılarak verimli topraklar

öldürülmektedir. Afrika‘da tavuklar dahi böcekleri

yemiyor, inekler zehirli otları ayırt edebiliyor. Kene

ve benzeri böcekler, domuz gribi gibi küresel virüs-

ler ile dünya nüfusu kontrol edilmeye çalıĢılıyor.

Domuz aĢısı da yapbozun parçasıydı.

Nuran TALAY: Afganistan, Afrika ve Irak gibi

gelişmemiş ülkelerde ABD‟nin etkisinin GDO ile

ilişkisi var mı? GDO‟lu gıdaların kısırlaştırma etkileri

ile toplumlar bilinçli olarak yok edilirken Avrupa İn-

san Hakları Mahkemesi engel olamıyor mu?

F.William ENGDAHL: ABD, özelikle Irak üzerin-

de kaynaklarını kullanarak yapıyor. Tohum satama-

dığı ülkelere ya konuĢlanıyor ya da komĢu bölgele-

rinden faydalanıp tohumların rüzgâr etkisi ile yay-

maya çalıĢıyor. Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘-

nin tepkisini bilmiyorum.

Nuran TALAY: Kimler elit tabakası oluşturma

peşinde? “Ölüm Tohumlarının” patronları yarata-

cakları üstün ırk ile ne yapmayı planlıyor?

F.William ENGDAHL: Yakın tarihte gizli bir top-

lantı oldu. Rockefeller, Monsanto, Bill Gates gibi

milyar dolar üzeri zenginlerin katıldığı bir toplantı.

Toplantının amacı küresel ekonomik krize çözüm

olarak konuĢulduğu düĢünülmüĢtü buradaki toplantı

tamamen nüfus artıĢını kontrol altına almak üzeri-

neydi. 6,5 milyarı aĢkın dünya nüfusunun 1,5

milyara çekilmesi gibi düĢüncelerin yer aldığı top-

lantı oldukça tehlikeliydi.

Nuran TALAY: GDO tohumları ile çiftçilik ve hay-

vancılık nasıl etkilenir, bundan elde edilecek kâr ve

zarar ne olacaktır? Çiftçilerin tohum saklaması ne-

den yasaklandı?

F.William ENGDAHL: Herhangi bir yararı yok,

aksine toprak verimini kaybediyor. Çok yüksek mik-

tarlı meyve sebze fiyatları artıĢı olacak. Belli mey-

veleri pazarlayanlar kazanacak. Doğal tohumlar ile

üretim yapan çiftçilere devlet yardımı yapılmazken

GDO‘lu tohumlar ile üretim yapan çiftçilere devlet

yardımı yapılarak GDO oyunu ile kendilerini gıda

pazarının tek hâkimi olmalarını istiyorlar.

Nuran TALAY: GDO toplumlar tarafından yete-

rince biliniyor ve tanınıyor mu?

F.William ENGDAHL: Evet, ülkeler bilse de poli-

tik dıĢ güçlerin etkisi ile kimse dile getiremiyor.

Sayfa 24 Politika Dergisi

Verilen bazı gıdalar vita-

minli olarak da sunulsa

da biyolojik olarak bağı-

şıklık sistemlerine zarar

veriyor ve kısırlaşma gibi

sorunlar ortaya çıkıyor.

Afrika’da yaşayan birçok

kadının artık yaşadığı so-

run açlıkla birlikte kısır-

lık.

Page 25: Politika Dergisi Sayı: 22

Güçlü olan ülkeler kabul etmeyince de geliĢmekte

olan ülkelere yöneliyorlar.

Nuran TALAY: İnsanoğluna ve doğal çevreye

doğrultulmuş biyolojik GDO silahından nemalanan-

lar da aynı etkiye maruz kalmayacak mı, bunun için

herhangi bir önlem almış olabilirler mi? Ve dörtnala

koşan bu tehlikeli teröre engel olunamaz mı?

F.William ENGDAHL: Mosanto çalıĢanlarına ve

kendi çocuklarına GDO‘lu gıdalar tükettirmiyor.

Nuran TALAY: GDO‟yu kullanmak istemeyen

ülkelere ne gibi siyasi yaptırımlar uygulanıyor?

F.William ENGDAHL; GDO ardında çok büyük

güç olduğu için ülkelerin hükümetleri ile çok iyi iliĢki

içindeler. GDO istemeyen ülkeler uluslararası tica-

retten muaf bırakılacağı ve bu pazarlara girmeleri-

nin engelleneceği yönünde baskı yapılıyor.

Nuran TALAY: Türkiye biyoçeşitliliği açısından

çok zengin bir ülke. Topraklarımız verimli. Buna

sahip olmamıza rağmen GDO Meclis onayından

geçti. ABD ve AB‟den herhangi bir baskı uygulan-

mış mıdır?

F.William ENGDAHL: Bilmiyorum. Bir güç, bir giri-

Ģim mutlaka olmuĢtur diye düĢünüyorum. Siyasi bir

baskı vardır. Çünkü global bir oyun ile karĢı karĢı-

yayız. Aralarında Türkiye‘nin de bulunduğu 13 ülke-

de gıdalar aracılığı ile kısırlığın arttırılması ve yaĢlı

nüfusa sistematik olarak egemen olma planları var.

Hindistan, Nijerya, Meksika, Endonezya, Brezilya,

Türkiye ve Kolombiya da dahil olmak üzere, kaynak

zenginliği açısından zengin ülkelerdir. GDO tohumu

devlet baĢkanlarına olmak üzere birçok çevreye

rüĢvet verilerek GDO konusunda ikna edilmiĢtir.

Örneğin; Türkiye et

ithal etmek istiyor.

Türkiye ben Ameri-

ka‘dan et ithal etmek

istemiyorum derse

Amerika Türkiye‘yi Dünya Ticaret Örgütü‘ne Ģikâ-

yet eder. Dünya Ticaret Örgütü testlerin

Monsanto, Rockfeller, Dupont gibi Ģirketler tara-

fından takip edildiğinden, bu karteller test sonuçları

üzerinde dilediği gibi oynuyorlar. Dünya Ticaret

Örgütü insanların kurallarını değil büyük çiftçilerin

para kurallarını korumaktadır.

Nuran TALAY: Son olarak eklemek istedikleriniz

var mı?

F.William ENGDAHL: Hızlı gıda tüketim mer-

kezlerinden çocuklarınızı ve kendinizi uzak tutun.

Domatesinizin sebze ve meyvelerinizin kıymetini

bilin. Avrupa‘da artık gerçek domates bulmak ol-

dukça güç. Unutmayalım ki onlar yani bu planları

gerçekleĢtirmek isteyenler bir avuç dolusu insan,

geriye kalan bizler ise kalabalığız. TeĢekkürler.

Nuran TALAY: Teşekkürler.

[email protected]

[email protected]

Sayfa 25 Sayı 22

Hızlı gıda tüketim merkezle-

rinden çocuklarınızı ve kendi-

nizi uzak tutun. Domatesini-

zin sebze ve meyvelerinizin

kıymetini bilin.

Engdahl‟ın “Küresel Tam Hâkimiyet”, “Ölüm

Tohumları”, “Sahte Domuz Gribi, Sahte

Gıdalar” adlı üç kitabı

Bilim+Gönül Yayınlarından çıkmıĢtır.

Ġnternetten veya

mağazalardan edinebilirsiniz.

Page 26: Politika Dergisi Sayı: 22

Ġrfan DEĞĠRMENCĠ

“B izim çocuklara sorduk, adres

biz değiliz...”

CHP Genel BaĢkanı Deniz

Baykal ve Ankara milletvekili

Nesrin Baytok‘a yönelik kurulan komplo kasetinden

sonra Deniz Baykal, istifa ettiği konuĢmasında

doğrudan hükümeti suçladı. ―Pensilvanya‘dan ge-

len üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine

inanıyorum‖ diyerek iĢaret ettiği adreste ikamet

eden Fethullah Gülen ile görüĢtüğünü, onun ve

teĢkilatının bunu yapmadığına inandığını belirtti.

Hemen ardından BaĢbakan da bir açıklama ya-

parak, bunun bir iftira olduğunu söyleyerek böyle

bir suçlamayı kabul etmedi.

Bizim çocuklar kim oluyor ve kim düzenledi bu

komployu? Sorunun cevabını almak için tarihimize

bakmalıyız.

Deniz Baykal, “Gülen‟in birinci adamı olarak bili-

nen, bir numaralı yardımcısı oradan beni aradı.

Hem de ilk gün ilk saatlerde ve 'Bizimle asla ilgisi

yok. Bizim çocuklara da sorduk. Adres biz değiliz,

iktidara bakın‟ dediler. Ben Gülen'in bu sözlerini

samimi buldum. Onlarla ilgisi olmadığına inanıyo-

rum." dedi.

Bu düzmece kaset olayı,

Fethullah Gülen ve teĢkilatı kuĢatılıp kendilerine

hizmet ve servis edilmesini sağladıkları istihbarat,

polis, hâkim, savcı, gazeteci takımının cinayet, delil

karatma, karalama, iftira atma, komplo kurma ve

yalan haberlerle süsleyip, yandaĢ medyaya servis

edip geçmiĢte yapıp, uyguladığı birçok plan, eylem-

leri ve söylemleri hatırlamamızı gerektiriyor.

* * *

1. Necip Hablemitoğlu suikastı ve sonrasında-

ki geliĢmeler.

18 Aralık 2002 tari-

hinde evinin önünde

uğradığı saldırıda

Ģehit edilen,

Türk tarihçi, araĢtır-

macı yazar Doç. Dr.

Necip Hablemitoğlu,

y a y ı n l a d ı ğ ı

―Köstebek‖ adlı kita-

bında karanlık ve

acımasız Fethullah

Gülen örgütünden,

Hizbullah terör örgütünden ve ülkemizde tehlikeli

faaliyetlerde bulunan bir takım Alman vakıflarını

ortaya döküyor, belgeliyordu.. Köstebek kitabından

alıntılar:

“Şeyhleri A.B.D.‟de yaşayan, ancak kendi ülke-

sinde Devlet Güvenlik Mahkemesi‟nde yargılanan;

C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat ör-

Sayfa 26 Politika Dergisi

“Bizim Çocuklar”ın Tanıdık Eylemleri ve Söylemleri

“Bizim çocuklara sorduk, adres biz değiliz...”

Bizim çocuklar kim

oluyor ve kim düzenledi

bu komployu? Sorunun

cevabını almak için ta-

rihimize bakmalıyız.

Page 27: Politika Dergisi Sayı: 22

gütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup

müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek

olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini,

devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullana-

bilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir

ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır...”

Fethullahçılar ve Hizbullahçılar

“Fethullahçıların son iki yıl zarfında başlarına ge-

len tüm olumsuzluklardan sorumlu tuttukları -biri

TSK kökenli- beş "can düşmanı" için taşeron peşin-

de olduklarını hiç bileniniz var mıydı?!. Dahası, ön-

ce Ülkü Ocakları vasıtasıyla bu beş "can düşma-

nı"nın korkutularak pasifize edilmesi talebini içeren

girişimlerin sözkonusu olduğunu; ancak Devlet

Bahçeli'nin cemaate ve diğer şeriatçı yapılanmalara

mesafeli davranışı nedeniyle olumlu yanıt alınama-

dığını kaç kişi bilir?!. Keza, cemaate bağlı emniyet-

çilerin devreye girmesi önerisinin riski nedeniyle

geri çevrildiğini?!. Ve en önemlisi de "tedbir merha-

lesi"ndeki fethullahçıların, tedbiri bir kenara bıraka-

rak hizbullahçılara müstakbel taşeron olarak yeşil

ışık yaktıklarını?!.”

"Almanlardan Fethullahçılara, Türkiye Cumhu-

riyeti'nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm

unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete de-

ğer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı

olarak 'evet, değer' diyorum.

Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!.."

Dedi ve öldürüldü… Cinayeti iĢleyen fail buluna-

madı ve dava Ergenekon davası ile birleĢtirildi.

* * *

2. Hrant Dink cinayeti ve geliĢmeler

Hrant Dink

cinayetindeki

i s t i h b a r a t ,

e m n i y e t ,

skandalı Eski

Emniyet Ge-

nel Müdürlü-

ğü Ġstihbarat

Dairesi BaĢ-

kanı Sabri

Uzun, Hrant

Dink suikastı-

na yönelik ihbarın kendisine ulaĢtırılmadığını söy-

ledi. Uzun, "17 Şubat 2006'da Dink'e saldırı düzen-

leneceğine yönelik rapor, İstihbarat Daire Başkan-

lığı'nın C şubesine gelmiş. Ben raporun geldiğini

2009'da basından öğrendim. Bana bildirilseydi bu

müessif olay gerçekleşmezdi." dedi! (Zaman Gaze-

tesi 26 Nisan 2010)

Türklüğü aĢağılama iddiasıyla hakkında dava

açılan ve hedef gösterilip öldürülen Dink'in 19

Ocak 2007 tarihli son yazısından bazı önemli alın-

tılar…

“Başlangıcında, “Türklüğü aşağılamak” suçlama-

sıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı‟nca hakkımda baş-

latılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk

değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa‟dan aşinay-

dım. 2002 yılında Urfa‟da gerçekleşen bir konfe-

ransta yaptığım konuşmada “Türk olmadığımı...

Türkiyeli ve Ermeni olduğumu” söylediğim için

“Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla üç yıldan beri

yargılanıyordum.”

“Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay‟da temyize

başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi‟ne de gideceğim. Bu süreçlerden her-

hangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edece-

ğim. Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuş birinin

benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla

birlikte yaşama hakkı yoktur.”

“Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi

duygusaldım. Tek silahım samimiyetimdi. Ama

gelin görün ki beni Türkiye insanının gözünde yal-

Sayfa 27 Sayı 22

“Almanlardan

Fethullahçılara, Türkiye

Cumhuriyeti'nin üniter ve

laik yapısına göz diken tüm

unsurlara karşı bunca zah-

mete ve mihnete değer mi,

diyorsanız, Atatürk'ün ma-

nevi mirasçısı olarak 'evet,

değer' diyo-

rum.” (Hablemitoğlu)

Page 28: Politika Dergisi Sayı: 22

nızlaştırmaya ve açık hedef haline getirmeye çalı-

şan derin güç, bu açıklamama da bir kulp buldu ve

bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan hakkım-

da dava açtı. Üstelik bu açıklamayı tüm basın ve

medya vermişti ama onların gözüne batan ille de

AGOS‟takiydi. AGOS sorumluları ve ben, bu kez

de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk. “Kara mi-

zah” dedikleri bu olsa gerek.

Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargı-

yı etkileme hakkı olabilir ki?

Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargı-

yı etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor.

Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki

yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu

satırlarla yüklü.

(Bu mektuplardan birinin Bursa‟dan postalandığı-

nı ve yakın tehlike arzetmesi açısından da hayli

kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli

Savcılığı‟na teslim etmeme rağmen bugüne değin

herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not

düşeyim.)”

Hrant Dink öldürüldü ve dava bizim çocuklar

tarafından Ergenekon davası kapsamına alındı!

* * *

3. Üzeyir Garih

cinayeti ve geli-

Ģen olaylar

25 Ağustos 2001

Cumartesi günü

Türkiye vahĢi bir

cinayetle irkildi.

Alarko Holding

Yönetim Kurulu

BaĢkanı ünlü iĢa-

damı Üzeyir Garih,

Eyüp Mezarlığı'n-

da on yerinden

bıçaklanarak öldü-

rülmüĢ olarak bulundu

Alarko Holding BaĢkanı Üzeyir Garih 10 bıçak

darbesiyle öldürüldü. Garih'in cesedi, Eyüp Sultan

Mezarlığı'nda bulundu. Garih'in katil zanlısı olduğu

iddia edilen "Deli Fuat" lakaplı bir kiĢi yakalanarak

Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Katil zan-

lısının suçu kabul ettiği bildirildi. (Ntv arĢiv)

'SoruĢturmada büyük skandal'

Adının açıklanmasını istemeyen bir emniyet mü-

dürü, Garih cinayetinin soruĢturmasıyla ilgili yaĢa-

nan skandal geliĢmeleri, değerlendirdi.

Cinayetle ilgili soruĢturmayı en üst düzeyde yetki-

liler üstlendi. Ancak soruĢturmanın seyri daha ilk

günden itibaren kafaları karıĢtırmaya baĢladı. Önce

13 yaĢındaki bir boyacı çocuk "tinerci, deli, psiko-

pat" olarak nitelenerek katil zanlısı ilan edildi ve

medyada afiĢe edildi. F.N.'nin cinayetle ilgisinin

olmadığı anlaĢılınca, Garih'in kayıp cep telefonun-

dan alınan sinyalle yeni bir zanlı bulundu. Aralık

2000'de afla serbest bırakılan cinayetten hükümlü,

firari er Yener Yermez aranmaya baĢlandı. Ardın-

dan Yermez'in cinayet sırasında beraber olduğu

öne sürülen kız arkadaĢı Pınar KonuĢkan yakalan-

dı. KonuĢkan'ın cinayeti itiraf ettiği bilgisi alındı,

ancak aynı gün içinde ifadesini geri aldığı ve çeliĢ-

kili ifade verdiği açıklandı.

Üzeyir Garih cinayeti davası sonuçlanıp baĢından

beri çeliĢkili ifadeler veren, perde önündeki (!) katil

hakkında hüküm verildiği halde bizim çocuklar (!)

tarafından Ergenekon davasına bağlandı!

Sayfa 28 Politika Dergisi

Üzeyir Garih cinayeti

davası sonuçlanıp ba-

şından beri çelişkili ifa-

deler veren, perde

önündeki (!) katil hak-

kında hüküm verildiği

halde bizim çocuklar

(!) tarafından Ergene-

kon davasına bağlan-

dı!

Page 29: Politika Dergisi Sayı: 22

ĠĢadamı Üzeyir Garih‘i öldürmekten ağırlaĢtırılmıĢ

ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Yener

Yermez‘in Ergenekon soruĢturması kapsamında

bilgisine baĢvurulmak üzere BeĢiktaĢ‘taki Ġstanbul

Adliyesi‘ne getirildi. ―Ergenekon‖ soruĢturmasını

yürüten savcılık, iĢ adamı Üzeyir Garih'i öldürdüğü

gerekçesiyle müebbet ağır hapis cezasına çarptırı-

lan Yener Yermez'in bilgisine baĢvurdu.

(Hürriyet 20/01/2009)

***

4. DanıĢtay saldırısı ve geliĢen olaylar

17-05-2006 tarihinde DanıĢtay 2. Daire üyesi

Mustafa Yücel Özbilgin‘in ölümü ile sonuçlanan

Silahlı saldırı düzenlendi. Yapılan ―kanlı DanıĢtay

baskınında‖ ağır yaralanan iki yüksek yargıcın Ay-

taç Kılınç isimli öğretmenin baĢörtüsü takmasıyla

ilgili olumsuz kararı veren DanıĢtay üyeleri olduğu

ortaya çıkmıĢtı.

13-02-2006 tarihinde Vakit gazetesi tarafından

manĢetten „ĠĢte o üyeler‟ baĢlığıyla hedef gösteril-

miĢlerdi ve ―bizim çocuklar‖dan biri, 3 ay sonra Va-

kit gazetesinin manĢetten verdiği fermanla DanıĢ-

tay baskınını yaptı.

Katil Alparslan Arslan‘ın cebinde Vakit gazetesi-

nin o günkü kupürü bulunmuĢtu.

5 DanıĢtay üyesinin yaralandığı saldırıdan 2 ay

önce verilen karar nedeniyle hayatından endiĢe

eden 2.Daire BaĢkanı Mustafa Birden, Ankara Em-

niyet Müdürlüğü'ne bir resmi yazı yazarak, "Bazı

basın organ-

larının kendi-

sini hedef

k o n u m u n a

get i rdiğine"

dikkat çeke-

rek koruma

v er i lm esi n i

istedi.

Bu talebi

değerlendir-

mek için An-

kara Valisi

Kemal Önal

baĢkanlığın-

da toplanan Ġl Koruma Kurulu ise "yeterli personel

bulunmaması gerekçesiyle çağrı üzerine koruma

kararı" verdi. Saldırının yapıldığı dairenin Aytaç

Kılınç adlı öğretmenin baĢörtüsü takmasıyla ilgili

olumsuz karar vermesinin ardından yapılan bu

baĢvuruyla ilgili sonucun 1 ay önce kendisine gön-

derildiğini ifade eden emniyet yetkilileri, "Kimse

böyle bir Ģeyin olmasını istemez. Ama DanıĢtay'da

10 binlerce önemli karar veriliyor. Bizler de sayısız

koruma talebi alıyoruz.

Kaldı ki Sayın Birden'in talebi uygun görülerek,

koruma kararı verilmiĢtir. Ancak kararda belirtildiği

gibi herhangi bir tehdit aldığı anda bize haber ver-

mesi istenmiĢtir. Bu güne kadar bir müracaatı da

olmamıĢtır" dediler. Binanın bulunduğu yer itibarıy-

la güvenlik açısından uygun olmadığının bilindiğini

de ifade eden emniyet yetkilileri, "Kaldı ki binanın

dıĢında ve içinde resmi polislerimiz bulunmaktadır!

(Hürriyet 17/05/2006)

Mustafa Yücel Özbilgin‘in saldırıdan 2 ay önce

koruma istediği ortaya çıktı. Ancak Ankara Valiliği

tarafından çağrı üzerine koruma kararı verildi

―Bizim çocukların‖ hedefindeki bir DanıĢtay üye-

sinin korunmama (!) emrini kim vermiĢ olabilir? Ve

DanıĢtay baskını da ―bizim çocuklar‖ tarafından 20

-04-2009 tarihinde Ergenekon’a bağlandı!

Katil oğlunun önce türban nedeniyle bu saldırıyı

yaptığını savunan ve davanın Ergenekon davasıy-

Sayfa 29 Sayı 22

“Bizim çocukların” he-

defindeki bir Danıştay

üyesinin korunmama

(!) emrini kim vermiş

olabilir? Ve Danıştay

baskını da “bizim ço-

cuklar” tarafından 20-

04-2009 tarihinde Er-

genekon’a bağlandı!

Page 30: Politika Dergisi Sayı: 22

la birleĢtirildiğinde bu kez suçu Ergenekon‘a atan

Alparslan Aslan‘ın babası Ġdris Aslan‘dan inciler!

Önce:

“Laiklik adı altında ülkeye ihanet ediliyor”

Ġdris Aslan‘ın duruĢma öncesi dile getirdiği,

―Milletin değerlerine saygılı olun, saygılı olmayana,

milletin değerlerine hakaret edene bu millet gere-

ken dersi verir. Ülkede Ġslam düĢmanları var. De-

ğerlerimizi benimseyenler yürekli olsun, korkak

olmasın. Ülkeye yüz bin Ģehit verdik, gerekirse yüz

bin Ģehit daha veririz‖ Ģeklinde ifadelerinin suç içer-

diğini belirtti.

(Basın 11/08/2006)

Sonra:

DanıĢtay saldırısını gerçekleĢtiren Alparslan

Arslan‘ın babası Ġdris Arslan, DanıĢtay saldırısının

oğlunun tek baĢına yapacağı iĢ olmadığını belirte-

rek, ―DanıĢtay saldırısı organize bir iĢ. Hem de çok

çok organize iĢ… DanıĢtay saldırısının içinde Da-

nıĢtay‘ın güvenliğini sağlayan OYAK vardır.

Belki Emniyet‘in bazı Ģahısları vardır, hepsinin

ötesinde Ergenekon vardır. Alparslan Arslan gide-

cek, kamera kayıtlarına müdahale edecek, müm-

kün mü? Alparslan Arslan DanıĢtay binasından x-

Ray cihazından geçerken silah ötüyor, buna rağ-

men Alparslan Arslan‘ın üzeri aranmıyor. Demek ki,

bu iĢ en ince ayrıntısına kadar önceden düĢünül-

müĢ, hesaplanmıĢ, planlanmıĢ, gerekli yerlere ele-

manlar yerleĢtirilmiĢ, kimin ne konuĢacağı ve kimin

ne yapacağı önceden düzenlenmiĢ‖ dedi!

(Vakit gazetesi 28-04-2010)

* * *

5. Ġstanbul ġiĢli Emniyet Müdürlüğünden Er-

han Turan adlı 23 yaĢındaki soyguncu ġiĢli ve

Mecidiyeköy‟deki iki McDonald's restorantını,

kurusıkı tabanca ile soyduktan sonra yakalanıp

göz altına alındığı binanın 7. katından atlayarak

intihar etti!

Taraf gazetesinin konuyla ilgili yorumu:

McDonald's soyguncusu Emniyet camından atla-

dı!

Ġstanbul ġiĢli‘de 15 gün önce McDonald‘s restora-

nını kurusıkı tabanca ile soyup, 17 bin 500 TL ile

kaçan Erhan Turan, önceki sabah Mecidiyeköy‘de

aynı restoranın bir baĢka Ģubesinden, 9 bin 350

TL‘yi çaldıktan sonra polis tarafından yakalandı.

Her iki soygunu maskeli olarak gerçekleĢtiren 23

yaĢındaki Erhan Turan gözaltında tutulduğu ġiĢli

Ġlçe Emniyet Müdürlüğü‘nün yedinci katındaki ġiĢli

AsayiĢ Büro Amirliği‘nin penceresinden atlayarak

intihar etti!

(30/03/2010 Taraf gazetesi)

Ġstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın ve

Ġstanbul Valisi Muammer Güler'in konuyla ilgili yoru-

mu:

“O intihar utançtan olabilir!”

Sayfa 30 Politika Dergisi

Katil oğlunun önce

türban nedeniyle bu

saldırıyı yaptığını sa-

vunan ve davanın Er-

genekon davasıyla

birleştirildiğinde bu

kez suçu Ergenekon’a

atan Alparslan Aslan-

’ın babası İdris Aslan

Page 31: Politika Dergisi Sayı: 22

―Polis TeĢkilatı‘nın kuruluĢunun 165‘inci yıldönü-

mü dolayısıyla Ġstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin

Çapkın, Ġstanbul Valisi Muammer Güler‘i dün maka-

mında ziyaret etti.

Hırsızlık iddiasıyla gözaltında tutulduğu ġiĢli Em-

niyet Müdürlüğü binasının 7‘nci katından düĢerek

hayatını kaybeden 23 yaĢındaki Erhan Turan‘la ilgili

soru üzerine Çapkın, ―ġüphemizi çeken çarpıcı her-

hangi bir Ģey yok. Konuyu tahkik etmeye devam

ediyoruz‖ diye konuĢtu. Vali Güler de, ―ĠĢlediği suç-

tan dolayı mahcubiyet duyduğu anlaĢılmıĢtır. Bun-

lar zaman zaman olan hadiselerdir. En ince ayrıntı-

sına kadar inceleniyor‖ dedi!‖ (Hürriyet 02/04/2010)

* * *

6. O dönem Ġstanbul BüyükĢehir Belediye

BaĢkanı olan, Ģimdiki BaĢbakanın oğlu Ahmet

Burak Erdoğan‟ın neden olduğu ölümlü kaza ve

aklanması!

11-05-1998 tarihinde ses sanatçısı Sevim

Tanyürek‘in ölümüne neden olan kazada direksiyon

baĢında olup ―bizim çocuklar‖ tarafından nasıl ak-

landığını bir kez daha hatırlayalım.

Ahmet ehliyetsiz araç kullanıp ölümlü kazaya yol

açıyor tutuklanmıyor!

Sevim Tanyürek koma halinde hastaneye kaldırı-

lıyor, Ahmet tutuklanmıyor!

Sevim Tanyürek hayatını kaybediyor Ahmet tu-

tuklanmıyor!

Mahkeme günü Ahmet duruĢmaya gelmiyor, Ġn-

giltere‘ye dil eğitimine gidiyor!

Ahmet kusursuz bulunmuyor! Sevim Tanyürek

8‘de 8 kusurlu ve Ahmet aklanıyor!

Tabii ki bizim çocukların yardımıyla!..

* * *

7. Yaptığı haber programlarında zaman zaman

hükümeti eleĢtirme cesareti gösteren,

Ve aynı eleĢtirileri yapan konuklarını programın-

da ağırlayıp hükümet politikalarını deĢifre eden

gazeteci Uğur Dündar‘ın özel hayatına Fethullahçı

medya tarafından tecavüz edilmesi ve nedense

Uğur Dündar‘ın eĢinin sık sık Brezilya‘ya yalnız

baĢına gittiğini çeĢitli imalarla yazmıĢtı ve yayın-

lanmıĢtı gazetelerinde.

Samanyolu haberdeki ―bizim çocukların‖ hiç zah-

met demeden belgelediği uçuĢ raporları:

''Uğur Dündar'ı zora sokacak belge Dündar,

―Evlendikten sonra karımın tek baĢına yurt dıĢına

çıktığını ispat edilirse intihar ederim‖ demiĢti. O

çizelgeyi yayımlayan Vakit, Dündar'a soruyor...

―Ergenekon soruĢturmasına yönelik 2. iddiana-

mede karısının sık sık Brezilya‘ya gittiğine dair id-

diaların yer alması üzerine Uğur Dündar çok sinir-

lenmiĢti. Dündar, Star Ana Haberde, yüksek sesle

Ergenekon Savcıları'na, Adalet Bakanı'na ve BaĢ-

bakan'a seslenmiĢti Dündar daha sonra iddialı bir

Sayfa 31 Sayı 22

1966 03 Nisan

- Başbakan Sü-

leyman Demirel

konuştu: Türki-

ye’de Amerikan

üssü yoktur

Amerikan tesisi

vardır.

Page 32: Politika Dergisi Sayı: 22

cümle kurarak ―Evlendikten sonra biri çıkıp karımın

tek baĢına yurt dıĢına çıktığını ispat ederse intihar

ederim‖ demiĢti. Ancak Uğur Dündar‘ın manken eĢi

Yasemin Baradan (Jasmin Mroz)‘ın yanında Uğur

Dündar olmadan defalarca yurt dıĢına çıktığı belir-

lendi.‖

ĠĢte Yasemin Baradan‘ın yanında kocası Uğur

Dündar olmadan yurt dıĢına çıkıĢ yaptığı seyahat-

lerin tarihleri:

ÇıkıĢ: GiriĢ: Havaalanı:

31.8.1995 19.11.1995 Atatürk Havaalanı

10.01.2009 12.01.2009 Atatürk Havaalanı

(Samanyolu haber.com)

* * *

8. Türkiye, 2003 yılı kasımında Ġstanbul‘da mey-

dana gelen ġiĢli, Levent ve Beyoğlu‘na düzenlenen

ve 57 kiĢinin ölümüne ve yüzlerce kiĢide yaralan-

masına yol açan bombalı saldırılarla sarsılmıĢtı..

Bomba yüklü araçlarla ve peĢ peĢe yapılan saldırı-

larda büyük bir istihbarat ve emniyet ihmali görül-

müĢtü...

Ve tabii ki BaĢbakan önceden MĠT tarafından

yapılan bir ihbar olduğu haberlerini yalanlamıĢtı!

Erdoğan: 'MĠT önceden uyarmıĢtı' haberleri ya-

lan!

BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan, MĠT'in Ġstan-

bul'daki son saldırılar öncesi ''yeni saldırılar

olabileceği'' yönünde uyarı içeren bir raporu kendi-

sine ilettiği yolundaki haberleri yalanladı.

Cuma namazını kılmak için TBMM'ye gelen BaĢ-

bakan Erdoğan, MĠT'in son saldırılar öncesi kendi-

sine herhangi bir rapor iletip iletmediği yolundaki

sorular üzerine, "Böyle bir rapor yok. Hiçbir alakası

yok. Hepsi spekülasyon bunların" dedi!

(Hürriyet 21/11/2003 )

* * *

9. Ankara Ticaret Odası. BaĢkanı Sinan Aygün‘ün

10 Nisan 2008 tarihinde ofisindeki tuvalette bozuk

olan Ģofbenin tamiri sırasında gizlenmiĢ Glock mar-

ka bir tabanca bulundu (!) ve daha sonra yaĢanan

geliĢmelerde ve geçen sürede kim tarafından ne

amaçla konduğu asla ortaya çıkmadı y ada çıkarıl-

madı!

ATO Meclis BaĢkanı Nuri Gürgür bu konuda bir

açıklama yaptı.

Yaptığı açıklamada, Aygün‘ün çalıĢma ofisinin

arka odasındaki tuvalet kısmında bulunan Ģofbenin

bozulması üzerine tamirci çağrıldığını anlattı.

Tamircinin tamirat iĢlemini yaparken bir Glock

marka tabancanın yere düĢtüğünü ifade eden

Gürgür, bunun üzerine olaydan 10 Nisan Polis Ka-

rakolu‘nun haberdar edildiğini bildirdi.

Aynı gün saat 18.30‘da gelen emniyet görevlileri-

nin tabanca ile ilgili tutanak tuttuklarını anlatan

Gürgür, halen bu olayla ilgili Emniyetten kendilerine

ulaĢan bir açıklama olmadığını söyledi.

―Tabanca nedir? Bir eylemde kullanılmıĢ mıdır?

diye açıklama gelmedi‖ diyen Gürgür, ancak bu

olayın son derece ilginç olduğunu söyledi. Gürgür,

Ģunları kaydetti:

―Bu tabanca-

yı oraya koyan

Sinan Aygün

olamayacağına

göre, onun dı-

Ģında da bu

alanı baĢka

kullanacak in-

san olmayaca-

ğına göre, bu

Sayfa 32 Politika Dergisi

Page 33: Politika Dergisi Sayı: 22

tabanca oraya kimin tarafından ve ne amaçla yer-

leĢtirildi?‖

Ve tabii ki ATO baĢkanı, Sinan Aygün bizim ço-

cuklar (!) tarafından sürdürülen Ergenekon dava-

sında ―bizim çocuklar‖ tarafından yerleĢtirilen Glock

marka silahın gölgesinde önceden cezasını çekiyor

ve sonradan yargılanıp aklanmayı bekliyor!

* * *

10. Sen misin ĠçiĢleri Bakanını sorgulayan!

Deniz Baykal ile birlikte komplo kurulan Ankara

milletvekili Nesrin Baytok ATO baĢkanı Sinan

Aygün‘ün ofisine yerleĢtirilen silaha dikkat çekip

medeni cesaretiyle,

Bu önemli konuyu gündeme getirmiĢti.

―CHP'li Baytok'tan Atalay'a Glock sorusu: CHP

Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, ĠçiĢleri Bakanı

BeĢir Atalay'a, ―ATO BaĢkanı Sinan Aygün'ün, Er-

genekon operasyonu kapsamında gözaltına alın-

ması ile ofisine silah gizlenmesi olayı arasında bir

iliĢki‖ olup olmadığını sordu.

Baytok, Atalay'ın yanıtlaması istemiyle TBMM

BaĢkanlığına sunduğu soru önergesinde, ATO

Meclis BaĢkanı Nuri Gürgür'ün, ―Aygün'ün ofisinde-

ki bozuk Ģofbenin tamiri sırasında Glock marka sila-

hın bulunduğunu, durumun emniyete iletildiğini an-

cak emniyet birimlerinin 3 ay geçmesine rağmen

silahla ilgili kendilerine bilgi vermediğini‖ açıkladığı-

nı anımsattı.

Aygün'ün odasında bulunan silaha iliĢkin hangi

iĢlemlerin yapıldığının açıklanmasını isteyen

Baytok, ―Silah nereden gelmiĢtir, kime aittir ve seri

numarası nedir? Sinan Aygün'ün ofisinde bulunan

bu silahla herhangi bir suç iĢlenmiĢ mi? Silah giz-

lenmesi olayının önemli bir sivil toplum kuruluĢunun

baĢkanına yönelik suikast giriĢiminde ya da bir iftira

kampanyasında kullanılabileceği değerlendirilmiĢ

midir? Sinan Aygün'ün, Ergenekon operasyonu

kapsamında gözaltına alınması ile ofisine silah giz-

lenmesi olayı arasında bir iliĢki var mı?‖ diye sor-

du.‖

(02/07/2008)

* * *

Bizim çocuklar kim oluyor?

Fethullah Gülen

teĢkilatının aynı

hedef (Türkiye

Cumhuriyeti‘nin her

kalesini kuĢatma ve

sözde Ġslami yöne-

tim adı altında dıĢ

güçlere teslim et-

mek) için ülkeyi

kuĢatan her kade-

mesindeki bireyle-

ri…

Deniz Baykal‘ın,

Fethullah Gülen ve AKP hükümeti arasındaki çok

yakın iliĢkiyi bildiğinden Ģüphe yok. Bu durumda

Gülen‘in mesajını samimi bulup hükümeti suçlama-

sı belki siyasetin bir parçasıdır ve aralarında ne

konuĢma geçtiğini bilemeyiz, o ayrı bir konu.

Bütün bunları bizim çocuklar yapmıĢ olabilir, ama

asla insanların özel odalarına gizli kamera yerleĢti-

rip, çekim yapıp ve montajlayarak, kimseyi -baĢta

ailesini- zor durumda bırakarak belden aĢağı vura-

rak kimseye iftira atmaz bizim çocuklar! Koskoca

“BaĢbakan” yalan söyleyecek değil ya! Günahla-

rını almayın bizim çocukların!

[email protected]

Sayfa 33 Sayı 22

Bütün bunları bizim ço-

cuklar yapmış olabilir,

ama asla insanların özel

odalarına gizli kamera

yerleştirip, çekim yapıp ve

montajlayarak, kimseyi -

başta ailesini- zor durum-

da bırakarak belden aşağı

vurarak kimseye iftira at-

maz bizim çocuklar!

Page 34: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 34 Politika Dergisi

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK, SPOR BAYRAMI VE ULUSAL BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN

91. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN!

Page 35: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 35 Sayı 22

Page 36: Politika Dergisi Sayı: 22

Emrah ÖZDEMĠR

(D eğerli okuyucular, bugüne değin oku-

mada gösterdiğiniz dayanç için teşek-

kür ederim. Ayırdındayım; hem yazı

dizisinin bölüm sayısı, hem de bölüm-

lerin içindeki uzunluk sizi yordu. Bu yüzden, olaylar

üzerinde ayrıntılı olarak durmadan, olabildiğince

kısaca geçip bu bölümde konumuzu sonlandırma-

ya çalışacağım. Birinci bölüme başlarken belirtti-

ğim gibi, tarihsel ve güncel iki olayı karşılaştırmaya

çalıştığımız bu yazı dizisi salt tarih yazısı değildir.

Olayı enikonu öğrenmek isteyenlere Bilâl N. Şim-

şir‟in Malta Sürgünleri kitabını okumalarını salık

veririm.)

“Bekirağa konukları”, öncelikle hem Ġngilizlerin,

hem de Ġngilizcilerin (yani Damat Ferit gibilerin)

“siyasi intikamını alma” duygusuyla tutuklanmıĢ-

tı. Gel gelelim, koĢullar değiĢtikçe yeni amaçlar ve

nedenler ortaya çıkmaya baĢlamıĢtı: Yüksek Komi-

ser Vekili Tuğamiral Richard Webb‘in, M. Kemal

PaĢa‟nın Samsun‟a çıktığı gün dile getirdiği söz-

lerine göre; hem Damat Ferit‘ten alınan bilgiyle

“mahkûm etmenin ve cezalandırmanın zorluğun-

dan” hem de bu kiĢilerin “direnişe iyi bir katkı vere-

ceğinden ve bu hareketin önlenmesi gerekliliğin-

den” bu kimselerin uzaklaĢtırılması gerekmekteydi.

Yani, yeni koĢullar, ulusal kurtuluĢçuların; yani -adı

biraz ileride konacak olan- Kemalistlerin engellen-

mesi amacını doğurmuĢtu. Bunun yanı sıra, yalan

yanlıĢ tanıklarla cezalandırma yapılamayacağı da

ortaya çıkmıĢtı. Üstelik Boğazlıyan Kaymakamı

Kemal Bey‘in idamı toplumu ayağa kaldırmıĢsa da

daha önceden Ali Ġhsan (Sabis) PaĢa‘nın sürgüne

gönderilmesi hiç tepki çekmemiĢtir. Ayrıca tutuklu-

ların Bekirağa Bölüğü‘nden kaçacağına ve hatta

hükümet tarafından salıverileceği veya halkın

Bekirağa Bölüğü‘ne doğru yürüyeceğine iliĢkin kor-

kular da vardır; çünkü Ġzmir‘in iĢgali toplumda bü-

yük protestolarla karĢılaĢmıĢtır.

Ġlk Sürgün Kafilesi: 78‟ler

Ġzmir‘in iĢgali ile birlikte (15 Mayıs 1919) yurtta

emperyalistlere karĢı tepkiler çoğalıyordu. 23 Ma-

Sayfa 36 Politika Dergisi

Ergenekon, İkinci “Malta Sürgünleri” Olayı mı? (3)

Hesaba çekilen kadar, hesaba çekenin kim olduğu da önemlidir...

Richard Webb’in, M. Kemal

Paşa’nın Samsun’a çıktığı

gün dile getirdiği sözlerine gö-

re; hem Damat Ferit’ten alı-

nan bilgiyle “mahkûm etme-

nin ve cezalandırmanın zor-

luğundan” hem de bu kişile-

rin “direnişe iyi bir katkı ve-

receğinden ve bu hareketin

önlenmesi gerekliliğinden” bu

kimselerin uzaklaştırılması

gerekmekteydi.

Sultanahmet Mitingi

Page 37: Politika Dergisi Sayı: 22

yıs‘ta ünlü Sultanahmet mitingi yapılacaktır, yurt-

severler tarafından. Ortam çok gergindir.

Sürgün düĢüncesi Ġngilizlere göre kaçınılmaz ol-

maya baĢlayınca ve sonrasında bu düĢünce kabul

edilince Webb çabucak bir liste yapıp Londra‘ya

gönderir. Bekirağa‘da 250 civarında kiĢi bulundu-

ğundan ve hepsini sürmek olanaksız olduğundan

“en tehlikelileri” Londra‘ya rapor halinde gönderir.

Bu ―en tehlikeli‖ kiĢiler 59 kiĢidir; ancak bir de adı-

nın karĢısına ―yıldız‖ imi konulan kimseler vardır ki

onlar için “dikkat” denilmiĢtir. 19 adet olan “yıldızlı”

kiĢinin içinde eski Sadrazam Sait Halim PaĢa‘dan

Yunus Nadi‘ye, Ziya Gökalp‘ten gazeteci Hüseyin

Cahit Bey‘e kadar birçok kimse vardır.

ĠĢin ilginç yönü ve asıl niyetleri ortaya çıkaran imi

Ģudur ki; olayların baĢlangıcında, genel olarak Er-

meni olayları yüzünden suçlamaların yapıldığı söy-

lense de bu “yıldızlı” kimselerin içinde “sürgün”

suçundan mimlenen yalnızca bir kiĢi vardır; eski

Sivas Valisi Sabit Bey. Genel olarak, “asayiĢi

bozmak” diye diplomatik bir suç uydurulmuĢtur.

Aslında ―asayiĢi bozmak‖ demek, “iĢgali engelle-

meye çalıĢan” veya “direniĢe eğilimi olan” de-

mektir. Ġngiliz DıĢiĢlerinde Türkiye masasında bulu-

nan Edmonds, “Fethi (Okyar) Bey‟in ve birkaç

kişinin daha „yıldız‟ı hak ettiğini” not eder. Fethi

Bey adının ne anlam içerdiğini ikinci bölümde söy-

lemiĢtik.

Sonunda, Damat Ferit‘in ve Ġngilizlerin olası dire-

niĢe karĢı korkularından dolayı 28 Mayıs 1919‘da

11‘i Kars ġûrası‘ndan* Ġngilizlerin doğrudan tutuk-

ladığı kimse, 14‘ü rütbeleri yüzbaĢı-albay arası olan

asker grubu ve 53‘ü Bekirağa KoğuĢu‘ndan olmak

üzere 78 kiĢi Malta‘ya doğru yola çıkar. Ali Ġhsan

PaĢa ve onunla birlikte giden onbaĢısı ile birlikte 80

kiĢi olmuĢtur Malta sürgünleri.(*Kars Şûrası, ordu-

suz kalan Kars-Ardahan-Batum civarındaki yerli

halkın haklarını korumak

için kurulmuştur. 9. Ordu

Komutanı Yakup Şevki

Paşa da listededir, fakat

hastanede olduğundan ilk

sürgün kafilesine yetişeme-

miştir.)

Ġngilizler, gemiyle önemli

(tehlikeli) gördükleri Türkleri

Malta‘ya Müttefiklerin ortak

kararıyla değil, kendi önceliklerini kullanarak

apar topar götürmüĢlerdir. Fransızların dahi haberi

olmamıĢ, hatta bu olay Fransa-Ġngiltere arasında

küçük bir diplomatik krize neden olmuĢtur. Fransız-

lar alelacele sürgüne gönderilme iĢini, General F.

d‟Esperey‘in deyimiyle ―İngilizlerin kendi amaçları-

nı gözeten siyasal bir önlem olarak‖ tanımlamıĢlar-

dır.

Bu arada Mustafa Kemal, Saraya ve Ġngilizlere

karĢı çıkıyor, restleĢmeler havada uçuĢuyordu.

Hükümet darbesinin sonuçsuz kalacağı belli olmuĢ

ve bu yeni kahraman Samsun‘dan Amasya‘ya,

Erzurum‘dan Sıvas‘a ―Anadolu‘nun yoksul ama

vefalı bağrına‖ diriliĢ tohumları atmaya baĢlamıĢtır.

Daha sonrasında Mustafa Kemal‘in Anadolu

hareketinde yanında bulunan Rauf (Orbay) Bey‘in

ve Kara Vasıf Bey‘in Ġstanbul‘daki Meclisten tutuk-

lanması meseleleri de vardır. Bu uzun bir tartıĢma

konusudur.

Binbir güçlükle, değiĢik taktik ve manevralarla 9.

Ordu MüfettiĢi olarak 19 Mayıs 1919‘da Samsun‘a

gidebilen Mustafa Kemal PaĢa, 8 Haziran‘da Ġngi-

lizlerin baskısıyla Ġstanbul‘un ―geri dön‖ çağrısıyla

karĢılaĢmıĢtır. Önce geçiĢtirmiĢ, sonrasında

“ulusal direniĢi” örgütlemeye koyulmuĢtur. Bun-

ların çoğu, büyük olasılıkla, bilginiz dâhilindedir.

Malta‘ya sürülmek istenen Mustafa Kemal PaĢa,

direnmiĢ ve ulusunun kahramanı olmuĢtur. Eski

Ġttihat ve Terakkicilerin (ĠTC) katılımı yüksek olsa

da artık Ġngilizlerin gözünde yeni bir düĢman belir-

miĢtir: Kemalistler!

Sayfa 37 Sayı 22

İşin ilginç yönü ve asıl niyet-

leri ortaya çıkaran imi şudur

ki; olayların başlangıcında,

genel olarak Ermeni olayları

yüzünden suçlamaların yapıl-

dığı söylense de bu “yıldızlı”

kimselerin içinde “sürgün” su-

çundan mimlenen yalnızca

bir kişi vardır; eski Sivas Vali-

si Sabit Bey.

Page 38: Politika Dergisi Sayı: 22

Kemalistler, ĠTC‘cilere göre daha diplomatik,

daha akılcı, daha halkçı ve gerçekçi davranmıĢ ve

Ġngilizlerle kısıtlı olanaklarla çetin savaĢlar vermiĢ-

lerdir. Mustafa Kemal‘in ve takımının kararlı ve

ulusal bağımsızlık çizgisi sayesinde Malta sürgün-

leri konusunda adım adım birçok baĢarı elde edil-

miĢtir. Son iki yüz yıldır karĢılıklılık nedir bilmeyen

ve sürekli geri adım atmaya alıĢmıĢ olan Osmanlı

siyasası alıĢılmadık bir biçimde, bitmek üzeredir.

Bekir Sami PaĢa da Osmanlı‘nın bu alıĢkanlığını

bırakamadığı için görevinden ayrılmak zorunda

kalmıĢtır. Mustafa Kemal, Söylev‘de belirttiği üze-

re, savaĢ zamanında bile egemenlik ilkesiyle bağlı

kalarak “Malta‟ya sürülmüş olanların, ilgili mahke-

melerimizde yargılanmak üzere, İstanbul‟a getiril-

meleri yoluna gidilmesi” siyasasını izlemiĢtir. (bkz.

Amasya Protokolleri) Ayrıca Kemal PaĢa, Türke

zulüm yapmıĢ Ermenilerin de yargılanması gerekti-

ği savını ortaya atarak, siyasal karĢıakın yapmıĢtır.

Yeri gelmiĢtir, misilleme amacıyla O da -ileride pa-

zarlık konusunda çok yararı olacağı üzere- Ġngiliz-

leri tutuklatmıĢtır. Nitekim 10 Ekim 1919‘da Ġngiliz

Amirali de Robeck, Mustafa Kemal Paşa‟nın diş-

lerini göstermesiyle İngiliz aslanının saygınlığının

sarsıldığını yazar.

Sonrasında Ebüzziyazade Velit Bey‟den Celal

Nuri (Ġleri) Bey‘e kadar millî hareketi destekleyen

kimselerden ve paĢalardan oluĢan bir grup daha

Malta‘ya sürülmüĢtür.

Büyük Millet Meclisi‘nin açılmasından 18 gün

önce, Damat Ferit de boĢ durmayıp, padiĢahı gibi

yarı-tanrı olarak gördüğü Ġngilizlere, Millî Mücadele

kahramanlarının adlarını neredeyse eksiksiz olarak

liste hâlinde sunar: Mustafa Kemal (Atatürk) Pa-

Ģa, Kâzım (Ġnanç) PaĢa, Ali Fuat (Cebesoy) Pa-

Ģa, Kâzım Karabekir PaĢa, Kâzım (Özalp) Bey,

Ġsmet (Ġnönü) Bey… Gıyabında idam ettikleri En-

ver, Talat, Cemal PaĢalar…

5 Ağustos 1920‘de ise bir yıl önce asılan Kemal

Bey gibi, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey de “millî

Ģehit” olur. BeĢ gün sonra Osmanlı‘nın son ve yü-

rürlüğe girmeyen antlaĢması olan Sevr imzalanır.

Sevr AntlaĢması‘yla aynı ay içinde10 kiĢi daha

sürgün edilir.

16 Ekim 1920‘de ise Türk tarihinin gördüğü en

hain yöneticilerden birisi (belki de birincisi) olan

Damat Ferit PaĢa, bir daha hükümete girmemek

üzere, siyasal yaĢamımızdan çekilir. Damat Ferit‘-

ten sonra yeniden kabine kuran yaĢlı Tevfik PaĢa‘-

nın zamanında da (Kasım 1920) iki adet sürgün

daha yapılır ve toplam 144** kiĢi Malta sürgünlerin-

de yer alır ve liste 2820 Mehmet RüĢtü Bey‘in

adıyla kapanır.

(**Gülmece: Tarihi bozma konusunda önde giden

bir kişi olan İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak

144 kişi olan sürgün sayısını, Cumhuriyete Giden

Yol adlı kitabında 676 olarak yazmıştır. Abartılır,

ama bu kadarına da pes…)

Sürgünlerin ülkemize geri verilmesini, yaşanan

diplomasiyi, oluşan ortamı vd. öğrenmek için Şim-

şir‟in sözünü ettiğim kitabına bakabilirsiniz. Biz bu

Sayfa 38 Politika Dergisi

Nitekim 10 Ekim

1919’da İngiliz Ami-

rali de Robeck, Mus-

tafa Kemal Paşa’nın

dişlerini göstermesiyle

İngiliz aslanının say-

gınlığının sarsıldığını

yazar.

Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey

Page 39: Politika Dergisi Sayı: 22

noktadan sonra yorum ve sonuç aşamasına geçi-

yoruz.

* * *

Türk Ordusunun Süreçlere Etkisi

Türkiye‘de, kuramlarını toplumsal, siyasal, ya-

Ģamsal verilere dayandıramamıĢ; genel olarak Batı-

da eğitim görmüĢ ve oradan aldıkları ezberleri yine-

leyen aydınlar, Türk Ordusuna saldırmanın

“demokrasi gereği” olduğunu sanıyorlar. Bu, yal-

nızca içinde bulunduğumuz döneme ait bir yargı

değildir. KuruluĢ yıllarımızda da bugünküne benzer

birtakım düĢünceler belirmiĢti. Onun için bu konu-

da, o dönemin önemli kalemlerinden Yunus Nadi‘-

nin Türk Ordusunun özgün durumuna iliĢkin yaptığı

değerlendirmelere bakmakta yarar var:

“Başka memleketlerde, başka milletlerde ünifor-

malı zabitler kütlesi ilk anlarında belki daha ziyade

yeni fikirlere karşı gelen ve getirilen kuvvetler gibi

görünebildiği halde, bizim Türkiyemizde durum ter-

sinedir. Burada ordu, milleti yükselten yeni fikir-

lere öncü olmuştur. Gazi bunu Türk milletinin lehi-

ne kaydolunmak lazım gelen çok büyük bir mazha-

riyet ve çok yüksek bir meziyet görüyor.”

1908 Devrimi, Ulusal KurtuluĢ SavaĢı, 1961 Ana-

yasasına kadar birçok tarihsel olayda Türk Ordusu-

nun itici ve öncü rolü yadsınamaz. 1980‘de Türkiye

tarihinin en gerici müdahalesi yapılmıĢsa da Türk

Ordusunun geleneksel yapısı 12 Eylül‘e uygun de-

ğildir. Dilekte bulunmak ayrı, saptama yapmak ay-

rıdır. Orduya, kurtarıcıya siyasal alanda hiç gerek

duymayalım, istiyoruz; ama ulusumuz hâlâ Musta-

fa Kemal‘in ―kurtarıcıya gereksinim duymaya-

cak kadar devrimci bireylere sahip‖ bir ulus ol-

ma ülküsüne eriĢememiĢtir. Demokrasiyi deĢme-

den, gericilere ve

ayrılıkçılara karĢı ve

en önemlisi emper-

yalizme direnme

açısından ordumu-

zun caydırıcılığına

gereksinmekteyiz.

DüĢünsel, toplum-

sal, psikolojik vs.

zincirlerinden kurtu-

lamamıĢ ve diğer

uluslara göre ordu-

suna çok güvenen

bir topluma sahip

olmamızı da ayırıcı

bir etmen olarak not

etmek lazımdır. Ba-

sının çoğunu ele

geçirmiĢ, halkı bu

Sayfa 39 Sayı 22

Dilekte bulunmak ayrı, sap-

tama yapmak ayrıdır. Ordu-

ya, kurtarıcıya siyasal alanda

hiç gerek duymayalım, istiyo-

ruz; ama ulusumuz hâlâ

Mustafa Kemal’in

“kurtarıcıya gereksinim duy-

mayacak kadar devrimci bi-

reylere sahip” bir ulus olma

ülküsüne erişememiştir. De-

mokrasiyi deşmeden, gericilere

ve ayrılıkçılara karşı ve en

önemlisi emperyalizme diren-

me açısından ordumuzun cay-

dırıcılığına gereksinmekteyiz.

Page 40: Politika Dergisi Sayı: 22

yönde rahatça yönlendirebilen; kurumları yönlendi-

rebilen; insanları niteliksizleĢtirmiĢ olan emperya-

lizmin kale olarak Orduyu görmesi olağandır.

Çevrimsel olarak, emperyalistlerin artık doğrudan

Türkiye‘ye saldırma olasılığı da Ordu ile dıĢ güçle-

rin çatıĢmasına olanak vermektedir. Sovyetler ya-

Ģarken Türkiye‘ye verilen rol ile bugün verilen rol

çok farklıdır. Bunları da göz önüne almakta yarar

var.

Türk Ordusu 1990‘lı yıllara dek, rejim ve ulusal

bütünlük tehlikedeyken kendinde sorumluluk görür-

dü. Ve ABD‘nin istediği büyük operasyonlara da

imza atmıĢtır. Bugün ise hem ulusal bütünlük açı-

sından, hem siyasal rejim açısından Türkiye‘den

beklenen Ģeyler daha farklıdır. TSK‘den Barzanile-

re ağabeylik yapması ve millî devletin demokratik-

leşme adı altında gevĢetilmesi ile rejimin ĠslamileĢ-

tirilmesine göz yumması beklenilmektedir. Ġran‘ın

Ġslam dünyasındaki etkisinin azaltılması için Türki-

ye, Ġslam dünyasına Ġslami bir imgelem oluĢturula-

rak “Truva atı” olarak sokulmak isteniyordu. Buna

kanıt olarak “nükleer aracılık” konusunda ve Filistin

meselesinde ABD‘nin Türkiye‘ye ısrarla önem ver-

mesini gösterebiliriz. Tüm bunlar da TSK‘nin gele-

neksel ve laik yapısına uymuyordu.

Üstelik TSK‘de 1990‘lardan itibaren antiemperya-

list bir kuĢak üst kademelere çıkmaktaydı. Her za-

man askerî rejimlere karĢı çok katı bir tutum sergi-

leyen Attilâ Ġlhan bile “…Türkiye'de, eğer akademi

(Harp Akademileri) toplantılarında Erol Manisalı

ders veriyorsa iş çok ciddî.” demiĢtir. Eski Genel-

kurmay BaĢkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, ABD‘nin Irak

iĢgaline açık olarak karĢı çıkmıĢtır. (Hilmi

Özkök‟ün görevdeyken yaptıkları da küçük Ergene-

kon gibidir.) Kısacası, burada bir saptama yapmak

olanaklıdır. Bugün Ergenekon davasında tutuklu

bulunan veya tutuksuz yargılanan emekli komutan-

ların çoğu, söz edilen “ulusalcı - antiemperyalist”

çizgiye geçmiĢ olanlardır. Türk Ordusunun Batının

doğrudan hedefi olmasının bir nedeni de budur.

1 Mart Tezkeresi sonrası, Ordunun tavrına iliĢkin,

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz

Türk gazetecilerle (Birand, Çandar) yaptığı söyle-

Ģide net konuĢmuĢtu: “Ordu, hangi nedenle olursa

olsun, o önemli ve de oynamaları gereken liderlik

konumuna tam olarak sahip çıkamadı…”

Kısacası, millîci ve aydınlanmacı çizgiye sahip

olacak olan güçlü bir Türk Ordusu, ABD‘nin son

planlarına bu Ģekilde hizmet edemezdi. Hatta okya-

nus ötesi güçlere engel dahi olabilirdi. Ne var ki,

bugün olaylara verilen tepkiye bakarsak, üst kade-

menin de bir noktaya kadar uzlaĢtığını sezinliyoruz.

Türk Ordusunu genel değerlendirme dışında tut-

mamın nedeni “genel dışında”, “özgün” bir durumu

olduğundandır.

Ġki Süreç Arasındaki Benzerlikler ve Ayrımlılık-

lar

“Malta sürgünleri” ile Ergenekon sürecinin ilk

karĢılaĢtırması, iĢ baĢında olan hükümetler dolayı-

sı ile yapılmak istenirse; önce Ergenekon‘un ne

zaman baĢladığını belirlemek gerekir. Siyasal anla-

mıyla değerlendirildiğinde Ergenekon operasyonla-

rının “öncül seferleri”nin, Hilmi Özkök‘ün Genel-

kurmay BaĢkanı olması, Irak iĢgali ve AKP‟nin tek

baĢına iktidar olmasıyla baĢladığı söylenebilir.

Fetullahçıların yıllardan beri Polis TeĢkilatını ele

geçirdiği ve diğer kurumlara da iyiden iyiye etki bili-

nen bir gerçek. Bu süreçte bazı kurum ve güçleri

sessizce ele geçirme, yumuĢak politika izleme

(genel olarak AB eksenli demokratikleĢme söylem-

leri ile), ekonomik liberalleĢme adı altında tekelleĢ-

me stratejileri izlenmiĢtir. CumhurbaĢkanlığı seçimi-

nin getirdiği hava, adil bir seçim olmasını engelle-

miĢtir. Eylemli Ergenekon ise, iĢte bu süreçten son-

ra ortaya çıkmıĢtır. Aslında öncesinde planlanmadı-

ğı söylenemez; çünkü Abdullah Gül, seçimden 13

gün kadar önce “Ümraniye soruşturmasına dikkat

edin. O iş çok büyüyecek.” demiĢtir gazetecilere.

Sayfa 40 Politika Dergisi

1 Mart Tezkeresi sonrası, Or-

dunun tavrına ilişkin, ABD

Savunma Bakan Yardımcısı

Paul Wolfowitz Türk gazeteci-

lerle (Birand, Çandar) yaptığı

söyleşide net konuşmuştu:

“Ordu, hangi nedenle olursa

olsun, o önemli ve de oynama-

ları gereken liderlik konumuna

tam olarak sahip çıkamadı…”

Page 41: Politika Dergisi Sayı: 22

Henüz sorgulama “Ümraniye” aĢamasındayken

böylesine net konuĢmuĢtur Bay Gül.

ĠĢte bu yüzden “erken-Ergenekon” diye adlandıra-

bileceğimiz bu süreci yumuĢak geçiĢ hükümetleri

ile geçirdiğimiz söylenebilir. Bu ilk AKP dönemi

(2002-2007), yumuĢaklığı bakımından Ali Rıza Pa-

Ģa hükümeti gibi de algılanabilirse de benzerliği

tam oturtmak olanaklı değildir; çünkü AKP‘nin ilk

dönemi hazırlanıĢ dönemi olarak sayılmalıdır.

Sonraki AKP hükümeti ise Damat Ferit dönemi-

nin sertliğinde olmuĢ; (yaĢlı, hasta fark etmez) ga-

zeteciler, komutanlar, sivil toplum önderleri, siya-

setçiler vs. sabahın 4‘ünde darbeye benzer bir bi-

çimde evlerinden alınmıĢlardır. Ayrıca iĢbirlikçilik

noktasında da benzer özellikler, eylemler vardır.

Örneklerini yazı dizisinin tamamını okuduğunuzda

daha fazla bulabilirsiniz.

KarĢılaĢtırmayı “uluslararası durum”a göre yap-

tığımızda; günümüzde Sovyetlerle yaptığı Soğuk

SavaĢı yenerek bitirmiĢ bir ABD vardır. O dönemde

ise Ġngiltere önderliğinde Genel SavaĢı kazanmıĢ

bir Ġtilaf Devletleri grubu vardır. Ancak bu bağlamda

bakıldığında, sorun ve tutarsızlık Ģudur ki, Türkiye

(Osmanlı) o dönemde yeniklerle birlikte savaĢmıĢ-

ken, bugün Batı (NATO) bloğu içinde yer alan bir

ülkedir. Bu tutarsızlığın nedeni ise Ģudur: Türkiye

ve “anlaĢmamıĢ” birtakım Türkler, bugün o günkü

gibi bir “cezalandırma”dan çok, bir “önlem al-

ma”yla karĢı karĢıyadır. Cezalandırmalar da vardır

günümüzün teslim olmayan Fahrettin PaĢalarına,

HurĢit PaĢa‘ya, 1 Mart Tezkeresindeki direniĢe,

Cumhuriyet Mitinglerine vs. Zaman zaman Yeni

Osmanlı, Büyük Ortadoğu Projesi gibi adlarla

anılan bu yeni sürece ortak olmayan ve karĢı çıkan

kimselerin etkisiz hâle getirilmesi daha genel bir

tanım olabilir. Elbette Ġslamcı geçmiĢi olan hükü-

metin -Ġngilizlerin de belirttiği gibi, o döneme ben-

zer olarak- “siyasal öç” alma gibi eylemlilikleri de

vardır.

Sanıkların niteliklerine göre bir değerlendirme

yapmak gerekirse; ekonomide, basında, siyasette,

haberalmada, eğitimde vs. gücü ve etkisi bulunan

insanların Ergenekon süreciyle susturulduğunu,

etkisizleĢtirildiğini, zorunlu sürgünde bekletildikleri-

ni saptıyoruz. Malta sürgünleri meselesinde ise,

önce eski Ġttihatçılar ve basın dünyasından önemli

kiĢiler ile daha sonrasında Kemalistler sürgüne

gönderilmiĢtir. Olayların gidiĢ biçimine göre tutuk-

lamaların yönü de değiĢkenlik göstermiĢtir. Erge-

nekon‟da da gündeme göre ―dalga‖ların yapıldığı

gizlenemeyecek bir gerçek.

Her iki “insan avında” da ulusalcı güçler hedef

alınmıĢtır. Çünkü Türkiye‘de tarihsel olarak direniĢ

noktaları “ordu – aydın – küçük burjuva / halk” üç-

lemesi olmuĢtur. O dönemde

de hedefte ordu ve onun ko-

mutanları vardır. Türklerdeki

ordu geleneğinin getirmiĢ oldu-

ğu güçlü ordu ve millet-ordu

birlikteliğinin Türkiye düĢman-

ları için hedef seçilmesi ola-

ğandır.

Ekonomik anlamda da il-

ginç bir benzerlik vardır: Ġttihat-

çılar, o dönem gayrimüslimlere

dayanan burjuvaya karĢı yavaĢ

yavaĢ yükselen Türk ticaret

Sayfa 41 Sayı 22

Her iki “insan avında” da

ulusalcı güçler hedef alın-

mıştır. Çünkü Türkiye’de ta-

rihsel olarak direniş nokta-

ları “ordu – aydın – küçük

burjuva / halk” üçlemesi ol-

muştur. O dönemde de he-

defte ordu ve onun komu-

tanları vardır.

Page 42: Politika Dergisi Sayı: 22

burjuvasına dayanmaktaydı. (Kapitülasyonu Birin-

ci Dünya Savaşı sırasında tek taraflı fesheden

İTC‟dir.) Bugün ulusalcıların çoğu ve CHP ise

Fethullahçı sermayeye karĢı gücü zayıflamıĢ olan

geleneksel Türk burjuvazisini ve küçük burjuvayı

temsil etmektedirler.

Vahidettin, sürekli Ġngilizlerin desteğini merak

ederken; bu gün de Erdoğan, her önemli olay ön-

cesi ABD‘ye gitmektedir. Ġkisinde de “devrilme”

korkusu vardır. Erdoğan‘ı değerlendirmeyi size

bırakıyorum ama Vahidettin Damat Ferit aracılı-

ğıyla Allah‟tan sonra İngilizlere olan güvenini belir-

tiyordu.

O gün (savaĢ suçları ve Ġngilizlere kötü davran-

ma dıĢında) Ermenilere “kırım” yapıldığı savı var-

ken, bugün PKK ile mücadelenin Kürtlere “kırım”

olarak öne sürüldüğü*** bir iddia vardır. BaĢsavcı

Ġlhan CĠhaner‘in deyimiyle “GTTÖ” (Gizli Tanık

Terör Örgütü) diye adlandırabileceğimiz bir gerçek-

lik vardır her iki davada da. O gün “tanık” önadıyla

Türkiye‘nin aynı anda değiĢik kentlerinden değiĢik

insanları suçlayan Ermeniler varken, bu gün de

―gizli tanık terörizmi‖ vardır. Eski PKK itirafçıları

bugün saygın (muteber) görülüp bir davayı yönlen-

direbilmektedir. (***Kürtlere karşı bazı haksız uygu-

lamalar yapılmış olabilir; ancak konu bununla ilgi-

sizdir. Cihaner o dokunulmaz dönemde JİTEM‟i

incelemeye kalkışmış bir başsavcıdır.)

Ġttihat ve Terakki ilerici (Batıcı) ve milliyetçilerin

örgütüyse de ĠTC‘ye karĢı oluĢan cephe, çok ilginç-

tir, “liberal – Ġslamcı” ortaklıktır. Hepsi Osmanlı‘-

nın Batılı bir ülke haline gelmesi için çalıĢsa da o

dönemki Batıcı liberaller de Ġslamcıların kuyruğuna

takılmıĢlardır. Ġttihatçılar ise daha yerel ve daha

devrimci olmuĢlardır.

Ġttihat ve Terakki Cemiyeti ve üyeleri yaptıkları

bazı uygulamalar yüzünden eleĢtirilebilir. Ancak, Ģu

gerçeği de belirtmekte yarar var: KuruluĢ aĢamala-

rında, kesin bir dille reddetseler de “yerel kongre

iktidarlarının” temelinde büyük oranda eski Ġttihat-

çılar veya Ġttihat yakınları vardı. Bu da bugün em-

peryalizme direniĢ açısından (milliyetçi ve solcula-

rın gözaltına alınmasıyla) göz önünde tutulmalıdır.

Dün doğrudan iĢgal güçleri tarafından yargılan-

dıkları için kamuoyu o gün onlara destek vermiyor-

du. Bugün Adnan Menderes zamanındaki toplama-

lara göre daha bilinçli ve dirençli bir kamuoyu varsa

da ses kayıtları, montajlar, yapıştırmalar, başka

söze başka anlam yakıştırmalar vb. ile halkın kafası

karıĢtırılmaktadır. En nihayetinde “demokrasi dini-

ne” olan bağlılığından dolayı halkın küçümseneme-

yecek çoğunluğu da inanmak zorunda kalmaktadır.

Sonuç olarak, iĢgal güçleriyle veya değil, siyasal

öç almak için veya ülkenin selameti için, dolaylı

veya doğrudan, öyle veya böyle, iki davada da bir

“insan avı” amacı güdüldüğü kesindir.

Deniz Baykal‟a Yapılan Darbeye Benim Yoru-

mum ve Ergenekon‟la ĠliĢkilendirmem

Deniz Baykal‘ı ve kurmaylarını antidemokratik

davranmakla, ortayolcu kalmakla, nitelikli insanları

yükseltmemekle vs. suçlayabiliriz. Ancak, bir liderin

bir “Büyük Birader” ve “montaj” darbesiyle dev-

rilmesini kabul edip bundan medet ummak, bir

Sayfa 42 Politika Dergisi

O gün “tanık” önadıyla

Türkiye’nin aynı anda de-

ğişik kentlerinden değişik

insanları suçlayan Erme-

niler varken, bu gün de

“gizli tanık terörizmi” var-

dır. Eski PKK itirafçıları

bugün saygın (muteber)

görülüp bir davayı yön-

lendirebilmektedir.

Page 43: Politika Dergisi Sayı: 22

―fırsatçı” iĢidir. Emperyalizm açısından çoğu zaman

“güvenilmez adam” olan 1 Mart‘ın en önemli sa-

vaĢımını veren, statükocu damgası yemeyi göze

alıp memleketi savunan, Ġsrail‘in sınırımızdan top-

rak almasına karĢı büyük mücadele veren, yurtse-

verlerin yanında olan Deniz Baykal, Yılmaz

Özdil‘in dediği gibi, Silivri‟ye gönderilemediği için,

evine gönderilmiştir. Öcalan bile Kürt açılımına

bağlamıĢtır Baykal‘a yapılanı, ki dar anlamda haklı-

dır. Son dönemde CHP‘nin oylarını arttırması,

(Aydınlık gazetesin yayımladığı üzere) Rand‘in

yazdığı gibi millîci bir hükümetin geliyor olması;

buna karĢı zamanında yaptıkları “ılımlı Ġslamcılar”

gibi “ılımlı, kontrol edilebilir bir Atatürkçü” olu-

Ģumu iktidara taĢıma gereği uyandırmıĢ olabilir em-

peryalistlerde.

Kemal Kılıçdaroğlu çok değerli bir siyasetçi; an-

cak Kılıçdaroğlu‘nun örgüte dayanan bir yapısının

olmaması “müdahaleciler” açısından fırsat olarak

görülüyor olabilir. Siyaset yalnızca bir vitrin ve gö-

rüntü iĢi değildir. Ayrıca Kılıçdaroğlu birçok öbeği

bulunan partiyi bir arada tutamazsa “diğer bekle-

yenlere” de kapı

açılmıĢ olacak. Ve

2002‘de

DSP‘ninkine

benzer bir sonla

bitebilecektir

CHP. Belirt-

memde yarar

var: Bu say-

dıklarım olum-

suz olasılıklar-

dır, önceden

önlem alınması

için dile getirdim

yalnızca.

CHP açısından

en doğrusunun,

Deniz Baykal

ma-

kamda yer almasa da “Deniz Baykal‟la birlikte” bir

takım kurmak olduğunu söyleyebilirim. Ayrıntısını

CHP‘nin seçmenleri ve delegeleri söylesin. ġunu

da -diğer seçenekler için- söylemeden geçemeye-

ceğim: Bugün kendini Atatürkçü diye tanımlayan-

lar ―ılımlı‖, ―görüntüde Atatürkçü‖, ―çağdaĢ bilinen‖

vitrin adamlarından bir Ģey bekliyorlarsa; Kemal

Atatürk‘ün Millî Mücadele‘ye karĢı daha ılımlı gö-

rünen A. Rıza PaĢa hakkında, onun zamanında

daha fazla kan kaybedildiğini söylemesini de anım-

satmak isterim. Çünkü, böyle durumlarda “tek

cephede birleĢme” olasılığı azalmaktadır.

KiĢisel DüĢüncelerim ve Son

Mustafa Kemal PaĢa Malta sürgünlerinin içinde

imtihana çekilmek lazım gelenlerin olduğunu fakat

hesaba çekenin millet olmadığını ve bilakis milleti

daha ağır bir felakete sürükleyen insanların tutuk-

luları hesaba çektiğini söylüyordu. Ergenekon me-

selesinde de benim bakıĢ açım tıpkı M. Kemal

PaĢa‘nın o günkü Bekirağa tutuklularına iliĢkin

görüĢleri gibidir. Ben savcı veya yargıç değilim;

bilemem paĢanın birisi masum bir insanı öldürmüĢ

mü? Bu adlî bir olay olurdu; fakat Ergenekon, Av-

rupalılardan Amerikalılara, Erdoğan‘dan Gül‘e

kadar birçok kimse ve kesim tarafından dillendiril-

diği veya ima edildiği gibi “siyasi” bir davadır. Ġçle-

rinde suçlular olabilir ama “toplama” mantığıyla

Sayfa 43 Sayı 22

Bugün kendini Atatürkçü

diye tanımlayanlar “ılımlı”,

“görüntüde Atatürkçü”,

“çağdaş bilinen” vitrin

adamlarından bir şey bekli-

yorlarsa; Kemal Atatürk’ün

Millî Mücadele’ye karşı da-

ha ılımlı görünen A. Rıza

Paşa hakkında, onun zama-

nında daha fazla kan kay-

bedildiğini söylemesini de

anımsatmak isterim.

Page 44: Politika Dergisi Sayı: 22

yapılan bir davadır bu. Niyetin yargılamaktan ziya-

de alıkoymak olduğu çok açıktır.

Tutuklamalar sürerken yansızlığıyla bilinen, üstat

Oktay EkĢi ile iletiĢim kurma olanağı kurmuĢtum.

O zaman ―soruĢturma ve kovuĢturma‖ aĢamasın-

daki bir olayın içeriğine değinemeyeceğini söyle-

miĢti. Çok değil, bu sözlerinden 3 ay sonra ise net

bir biçimde “Müjdeler olsun, çünkü artık sanıkları

değil, Atatürk'ü yargılıyoruz.” yargısına ulaĢmıĢtı.

Ayrıca Balbay‘a destek için Silivri‘ye gittiğini de

biliyoruz.

En baĢında ben de sustum, bekledim tabii. Ama

bu noktadan sonra birkaç tane suçlu bulup mesele-

yi konuĢmamak, yargı meselesi olarak görmek;

sonuç olarak, suça ortak olmak demek-

tir.

Bazen, daha ılımlı bir şekilde kontrol

edilemiyor muydu Türkiye, diyenler olu-

yor. Yani, ABD niye gerek duysun bir

sürü insana acı çektirmeye? Yalnızca

orada tutup mu baĢarılı olabilir? Değil

tabii. George Orwell‘ın ünlü ―Bin Dokuz

Yüz Seksen Dört” adlı romanını oku-

yanlar bilir, romanda Winston‘un da

söylediği gibi, iktidarı uygulamak için

yalnızca itaat ettirmek yetmez; onlara

“acı da çektirmek” gerekir. Özcesi

ABD ve Yeni Dünya, varlığını ve iktida-

rını yaĢatmak için, gücünü, muhaliflerine hissettir-

mek zorundadır.

Sonuç olarak; yapay gazeteler oluĢturabilir, ya-

zarlar satın alabilirsiniz. Sahte belgeler üretip ka-

muoyunu yanıltabilirsiniz. Suçsuz insanları toplum-

sal hapishanelere tıkıp, saygınlıklarını zedeleyebi-

lirsiniz. Bugünü kurtarabilirsiniz; ama yarın…

1909‘da 31 Martçıları tepeleyerek kendini göste-

ren Türk aydınlanması, 2007 Cumhuriyet Miting-

lerinde Kemalist devrimin tamamlanmasının daya-

nacağı tabanı görmüĢtür. Bu süreci erteleyebilseler

de durduracaklarını hiç sanmıyorum. Yarın da, dün

olduğu gibi, -Ġngiliz destekli- liberal ve gerici ittifakı

hem 31 Mart‘taki hem Millî Mücadele yıllarındaki

gibi baĢarısızlığa düĢeceklerdir.

Evet, Nusret Bey ve Kemal Beyler asılmıĢlardır;

ama yurtlarında, saygınlıklarıyla ve yurttaĢlarının

omuzlarında ölmüĢlerdir. Önünde sonunda ulusal-

cıların yeri bu yurttu. YanlıĢlıklar da yapsalar, kötü

iĢlere de bulaĢsalar yereldiler; bugünkü Ergenekon

sanıklarının çoğunluğu gibi. Peki kökü burada ol-

mayan yandaĢlar diledikleri sonuca varamazlarsa

ne yapacaklar? Ya geçmiĢteki bazı benzerleri gibi

sürgünde yoksulluktan ölecekler ya da diğer ben-

zerleri gibi Ģiir, magazin, felsefe yazıp bir köĢeye

çekilecekler. Tabii, yazmaya yeteneği olanlar sade-

ce…

Bekirağa‘dan kaldırıp birkaç idam yapmıĢlardır,

birçok komutanı, devlet adamını tutuklu bulundur-

muĢlardır; ama Millî Mücadele‘yi engelleyememiĢ-

lerdir. Türk ulusunun bir “koyun sürüsü” olduğunu

Sayfa 44 Politika Dergisi

“Bin Dokuz Yüz Seksen

Dört” adlı romanı oku-

yanlar bilir, romanda

Winston’un da söyledi-

ği gibi, iktidarı uygu-

lamak için yalnızca

itaat ettirmek yetmez;

onlara “acı da çektir-

mek” gerekir.

Kaymakam Kemal Bey‟in

cenazesi

Page 45: Politika Dergisi Sayı: 22

söyleyen Vahidettin gibi düĢünüp, bu “sürünün”

baĢındaki “çobanları” ele alınca ulusun direneme-

yeceğini sanmıĢlardır. Fakat tarih “düĢledikleri ve

çizdikleri biçimde” tecelli etmemiĢtir.

Peki, bu gün için Ergenekon baĢarılı olmuĢ mu-

dur? Evet, Cumhuriyet Mitinglerinin ardı kesilmiĢ;

Cumhuriyet gazetesinde iç sorunlar ortaya çıkmıĢ;

TV kanalları satılmıĢ, kapatılmıĢ, susturulmuĢ; üni-

versiteler, barolar, STK‘ler vs. sindirilmiĢtir. Ancak,

bu Ģimdilik bir baĢarı olduğunu gösterse de gelece-

ğin güvencesini kimse veremez… Bir kurtarıcı çık-

masa da “ulusal güçler” hep birlikte Samsun‘a

çıkabilir. Tarihe baktığımda gördüğüm Ģudur: Bana

sorarsanız, kimse elini ovuĢturmasın, derim…

Benim sürecin süreğine iliĢkin önerime gelince;

aydınları, askerleri, -zorunlu olarak- eĢrafı, biraz da

millî kahramanlığı arkasına alarak aydınlanma dev-

rimini gerçekleĢtiren Kemalizm, bugün de tarihsel

görevini sürdürebilir. Bugün üstelik toprak ağaları-

nın desteğine gereksinim yoktur. ĠĢbirlikçi cephe

olan dinci-liberal ittifakına karĢı ulusalcı bir çizgi

oluĢturulabilir. Kentli, bilinçli, eğitimli büyük bir kitle

vardır; millî bilince sahip bir burjuvazi vardır; budan-

mıĢ olsa da iĢçi örgütleri vardır; siyasal alanda yal-

nızca milliyetçi – solcu bölünmesi aĢılmak üzeredir.

Sosyalist yine sosyalist, milliyetçi yine milliyetçi,

Kemalist yine Kemalist kalmalı; fakat -kurucu irade-

ye benzer olarak- toplumsal temelli “dıĢa karĢı

bir”, “kendi içinde gevĢek‖ bir koalisyon kurulma-

lıdır. GeçmiĢle yaĢamak yerine; feodalitenin devril-

mesinden eğitime, dıĢ politikadan kurumların yapı-

sına kadar birçok yenileĢmenin, devrimin yolu açı-

labilir. Bunun için, günlük siyasi kavgalara değil,

ileri adımdaki devrimlere bakılmalıdır. O zaman,

hareket partileĢmese bile, olan siyasal partiler

topluma ayak uydurmak zorunda kalır. Sözün

özü; öyle veya böyle, bu iĢ tamamlanmalıdır.

[email protected]

SeçilmiĢ Kaynaklar:

ABALIOĞLU Yunus Nadi, Cumhuriyet Yolunda,

Cumhuriyet Yayınları, 1999.

ATAY Falih Rıfkı, Atatürk‘ün Bana Anlattıkları,

BateĢ Atatürk Dizisi, 1998.

ATAY Falih Rıfkı, M. Kemal‘in Mütareke Defteri ve

19 Mayıs, Cumhuriyet Kitapları, 1999.

BAYAR Celal, Ben de Yazdım, Sabah Kitapları,

1997.

COġKUN Alev, Samsun‘dan Önce Bilinmeyen 6

Ay, Cumhuriyet Kitapları, 2009.

ORWELL George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört,

Can Yayınları, 2006.

ÖZDEMĠR Bülent, Ġngiliz Ġstihbarat Raporlarında

FiĢlenen Türkiye, Yeditepe Yayınevi, 2008.

SONYEL Salahi, Türk KurtuluĢ SavaĢı ve DıĢ Poli-

tika, Cilt: 1, 1987.

ġĠMġĠR Bilâl N, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi,

2008.

TANÖR Bülent, Türkiye‘de Yerel Kongre Ġktidarları

(1918-1920), Cumhuriyet Kitapları, 1998.

www.hurriyet.com.tr

www.milliyet.com.tr

www.stargazete.com

www.odatv.com

www.ulusalkanal.com.tr

Sayfa 45 Sayı 22

Türk ulusunun bir “koyun

sürüsü” olduğunu söyleyen

Vahidettin gibi düşünüp,

bu “sürünün” başındaki

“çobanları” ele alınca ulu-

sun direnemeyeceğini san-

mışlardır. Fakat tarih

“düşledikleri ve çizdikleri

biçimde” tecelli etmemiştir.

Page 46: Politika Dergisi Sayı: 22

Saadet TOKSÖZ

“T am bağımsızlık denildiği za-

man, doğal, siyasal, mali, adli,

askeri, kültürel ve her alanda

bağımsızlık anlaşı-

lır.” (Mustafa Kemal ATA-

TÜRK, 1924)

Yazının birinci bölümünde, 1950‘li yıllarda Ameri-

ka‘da komünizme karĢı uygulanmıĢ ―Cadı Avı‖nı,

burada da Cumhuriyetin tasfiyesi için Ergenekon

adı altında uygulamaya koyduklarından bahsetmiĢ-

tim. Bunun için de Siyaset-Ġstihbarat-Medya üçlü-

sünün iĢbirliği ile uygulamaya sokulduğunu ve bu-

nun doğruluğunu ispatlayan basında yayınlanan

haberlerden örnekler vermiĢtim.

Bizdeki kurguyu, AKP, Polis TeĢkilatının içine

yerleĢmiĢ CIA ajanları, Taraf gazetesi ve Gülen

cemaatine bağlı yayın organları Ģeklinde oluĢturul-

duğunu ve bu organizasyonun hukuksal ayağını

oluĢturan Gülen‘in ―ıĢık okulları‖nda ve Amerika‘da

yetiĢmiĢ savcılar grubunu da dahil ederek Cumhuri-

yetin tasfiyesini gerçekleĢtirme çabası içinde olduk-

larını söylem ve eylemlerinden anlamaktayız.

Dalgalar halinde sürdürülen Cadı Avı, ilk önce

ülkenin laik rejimine sahip çıkan aydınlar, gazeteci-

ler, bürokratlar ve sanatçılarla iĢe baĢlatıldı. Çünkü

bu kesimdeki kiĢiler, hükümetin icraatlarını eleĢtire-

rek, halkı uyandırmaya baĢlamıĢ, önlerinde çok

büyük bir engel olarak durmaktaydılar. Ayrıca psi-

kolojik açıdan, Cumhuriyet‘in felsefesine ve değer-

lerine saldırmayı halkın gözünde meĢrulaĢtırıp, reji-

min sorgulanması açısından gerekliydi. Daha sonra

da TSK‘yı dahil ederek, rejim savunmasını zayıflat-

manın peĢine düĢtüler.

TSK‟nın gücünün azaltılarak, boyunduruk altı-

na almak istemelerinin sebeplerine gelince:

TSK‘nın sistem üzerindeki ağırlığı her dönem

ABD‘nin önünde aĢılamayan bir engel oluĢturmuĢ-

tur. ABD‘nin Kuzey Irak‘ı iĢgalinde TSK‘nın kendi-

siyle birlikte hareket etmemesi ve TSK‘nın bu iĢgali

Türkiye Cumhuriyeti‘nin toprak bütünlüğüne karĢı

Sayfa 46 Politika Dergisi

Niyetler ve hedefler belli...

Cadı Avı ile Cumhuriyetin Tasfiyesi (2)

Ayrıca psikolojik

açıdan, Cumhuriyet-

’in felsefesine ve de-

ğerlerine saldırmayı

halkın gözünde meş-

rulaştırıp, rejimin

sorgulanması açısın-

dan gerekliydi.

Page 47: Politika Dergisi Sayı: 22

bir tehdit olarak kabul edip ve bu tehdide karĢılık

Özel Kuvvetler Komutanlığını kurgulaması, TSK‘yı

ABD‘nin birinci dereceden hedefi haline getirdi.

1995 yılında Genelkurmay BaĢkanı Ġsmail Hakkı

Karadayı‘nın emriyle ABD‘ye karĢı Kuzey Irak‘a

yapılan “Çelik Harekâtı‖ bardağı taĢıran son damla

oldu. Bu yüzden kendi emrinde hareket edecek bir

partiyi iktidar yapmaları farz olmuĢtu. Zaten yeteri

kadar vakit kaybedilmiĢti.

AKP iktidara geldikten sonra ABD hükümeti Ku-

zey Irak‘tan Türk askerinin çekilmesi yönünde sıkıĢ-

tırmaya baĢladı. Bunun için 2 Nisan 2003‘de Ab-

dullah Gül, Colin Powell ile yaptığı 9 maddelik

gizli anlaĢmanın birinci maddesi, TSK‟nın Kuzey

Irak‟tan 4 ay içinde çekilmesi üzerinedir. Kuzey

Irak‘tan çekilme sözü veren hükümet, bu defa TSK

ile anlaĢamadı. Çünkü TSK‘nın iddiası, Kuzey Irak‘-

tan çekilmesi halinde PKK‘nın Türkiye‘ye sızmaları-

nı önleyemeyecekleri gibi, o bölgenin coğrafi koĢul-

larından dolayı olası bir saldırıya karĢı sınırları ko-

ruyabilmek mümkün olamayacaktı. Böylece kurum-

lar arası çatıĢmanın temelleri atılmıĢ oldu. Söz din-

lemeyen TSK, aynı yıl içinde generallerin tasfiyesi

hamlesiyle karĢılaĢtı. 2003 Ağustosunda Yüksek

Askeri ġura Toplantısında 55 General tasfiye

edildi. Bu durum Cumhuriyet tarihinde ilk defa ya-

Ģanmıyordu. Demokrat Parti iktidara geldiğinde de

ilk yaptıkları Ģey olarak, Orduda o güne kadar gö-

rülmemiĢ bir oranda subay tasfiyesi yapılmıĢtı. AKP

de ―kopyala, yapıĢtır‖ Ģeklinde aynı politikaları de-

vam ettiriyor. ġimdi bu generallerin çoğu Ergene-

kon ve Balyoz kapsamında tutuklanmıĢ, yargılanı-

yorlar.

Özkök‘ün göreve getirilmesinden sonra, TSK‘nın

ABD‘ye baĢkaldırıcı tutumu Özkök sayesinde aĢa-

ğıya çekilmiĢ, hatta öyle ki, 2004 yılında Kuzey

Irak‘ta Özel Kuvvetler subaylarımızın baĢına geçiri-

len çuval ile baĢlatılan ―Psikolojik Harekat Operas-

yonu‖ karĢısında Özkök‘ün, bırakın sert bir tutum

takınmasını, uzlaĢmacı bir yol izlemesi, TSK‘nın

sistem üzerindeki ağırlığına ciddi bir darbe vur-

muĢtur.

ġimdi sıra Anayasa değiĢikliğine geldi.

Bugün devam eden rejimin dönüĢtürülmesi için

uygulanan bu operasyon dalgalar Ģeklinde sürüp

giderken, diğer yandan Anayasada istedikleri deği-

Ģiklikleri yapma gayretine düĢtüler.

Bildiğiniz gibi Anayasa değiĢikliğinde en çok tar-

tıĢılan konu, yargı bağımsızlığını denetim altına

almaya çalıĢan maddeler.

TSK‘dan sonra sistem üzerinde etkin ağırlığı

olan diğer kurum yargıdır. Bu sebeple ele geçiril-

mesi gereken en önemli kurumların baĢında gel-

mektedir. Dikkat ederseniz, 1. turda oylanan mad-

delerin çoğu asker ve yargıyı denetleyecek mad-

deleri içeriyor olmasıdır. Bu kurumların denetlen-

mesi taraftarıyım, ancak bu denetimin ne amaçla

kullanılacağı önemlidir. Meclis BaĢkanına, Genel-

kurmay BaĢkanına ve Kuvvet Komutanlarına sivil

mahkemelerde yargılama yolu açılıyor. Askeri Yar-

gıtay denetim altına alınıyor. Hakimler ve savcıla-

rın denetimi Adalet Bakanlığı‘na veriliyor.

HSYK‘nın yapısı yeniden düzenleniyor. Anayasa

Mahkemesi‘nin yapısı yeniden düzenleniyor. Yapı-

Sayfa 47 Sayı 22

AKP iktidara geldikten sonra

ABD hükümeti Kuzey Irak’-

tan Türk askerinin çekilmesi

yönünde sıkıştırmaya başla-

dı. Bunun için 2 Nisan

2003’de Abdullah Gül, Colin

Powell ile yaptığı 9 maddelik

gizli anlaşmanın birinci

maddesi, TSK’nın Kuzey

Irak’tan 4 ay içinde çekilmesi

üzerinedir.

Page 48: Politika Dergisi Sayı: 22

lan bu değiĢiklikler hakkında bir yorum yapmaya

gerek yok sanırım. “Görünen köy kılavuz istemez.”

der büyüklerimiz. Yorumu size bırakıyorum. Yalnız,

dikkatimi çeken 10. madde var ki, Ģöyle diyor:

Anayasanın, “milletvekilliğinin düşmesi” başlıklı

84. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılıyor.

Buna göre, milletvekilliğinin düşürülmesi uygula-

ması kaldırılıyor.

Bence de, değiĢmesi gereken en elzem madde

buydu! Milletvekillerimizin gözü aydın!

Bu aslında bir “karĢıdevrim” operasyonudur.

Türkiye Cumhuriyeti devrimler sayesinde, dinle

devletin ayrıĢtığı, çağdaĢ toplumlar oluĢturmak

amacıyla kurulmuĢtur. Yani, Cumhuriyetin kendisi

devrimdir ve bu devrim anayasa ile korunma altına

alınmıĢtır. Devlet bütün dinlere eĢit mesafede ola-

cak, vatandaĢın din ve vicdan hürriyetini koruya-

caktır. Rejimin bu özelliklerine karĢı “Demokrasi

var, ben istediğimi yaparım” derseniz, o zaman bu

“karĢıdevrim” olur.

Bu yüzden TSK‘yı etkisiz hale getirip, istedikleri

anayasal düzenlemeleri de yapınca Türkiye Birleşik

Devletlerinin oluĢması için gerekli zemini hazırlamıĢ

olacaklar. Erdoğan, baĢkanlık sistemini gündeme

getirerek boĢuna nabız yoklamıyor.

Unutulmaması gereken tarihsel bir gerçek vardır.

Bu coğrafyada gücünü sürdürebilen, ayakta kalabi-

len uluslar daima güçlü bir orduya sahip olmuĢlar-

dır. Orduları zayıflayınca da yıkılıp gitmiĢlerdir

(Roma, Bizans, Selçuklu Devleti, Osmanlı Ġmpara-

torluğu gibi). Bu netameli coğrafyada güçlü bir Tür-

kiye Cumhuriyeti‘nin devamlılığı, baĢta ekonomi,

toplumsal düzen ve daha birçok unsurun yanında

güçlü Türk ordusunun ayakta kalıĢıyla olanaklıdır.

ġu anda Ortadoğu cadı kazanı gibi kaynamaktadır.

Ġsrail ve ABD‘nin, Araplarla çatıĢması halen devam

etmekte. Irak baĢlı baĢına bir kaos halinde. ABD ve

Ġsrail‘in koruması altında olan Kuzey Irak‘ın, doğu-

dan Ġran, batıdan Sünni Araplar, güneyden ise ġii

Araplar tarafından tehdit altında olduğu ortadadır.

Kafkaslar coğrafyası deseniz, orası da sorunludur.

Pakistan ve Afganistan‘da çok Ģiddetli terör hare-

ketleri sürmektedir. Türkiye‘nin o bölgede silahlı

kuvvetler açısından daha etkin bir rol alması isten-

mektedir. Yani, ABD bizim ordumuzun gücünden

faydalanıp, Ortadoğu‘da ―kafa koparma‖nın peĢin-

de.

Bölgede, Türk Ordusunun gücü herkes için hilaf-

sız caydırıcı unsurdur. TSK, iki yıl önce Kuzey Irak‘-

ta teröre karĢı bir gece operasyonu yaptı. Bu ope-

rasyon tüm dünyada genelkurmaylar ve askeri oto-

riteler tarafından izlendi. Böylesi etkin bir gece ope-

rasyonun, ancak birkaç ordunun yapabileceğini tüm

dünya yazdı. Bu sebeple, topla, tüfekle yapamadık-

larını psikolojik savaĢ taktikleri ile bu gücü etkisiz

hale getirmeye çalıĢıyorlar.

Burada temel üç hedef var.

1. ABD, TSK‘yı boyunduruk altına

alarak, Ortadoğu‘nun en güçlü ordu-

larından birine sahip olacak.

2. Denetim altına alınan TSK ile

Rusya destekli Ġran‘a saldıracak.

TSK‘nın desteğini almadan bu saldı-

rıya cesaret edebilmesi mümkün de-

Sayfa 48 Politika Dergisi

Kafkaslar coğrafyası de-

seniz, orası da sorunlu-

dur. Pakistan ve Afga-

nistan’da çok şiddetli te-

rör hareketleri sürmek-

tedir. Türkiye’nin o böl-

gede silahlı kuvvetler

açısından daha etkin bir

rol alması istenmektedir.

Page 49: Politika Dergisi Sayı: 22

ayaklanmalar karĢısında, AKP hükümetinin baskı-

sının daha da artacağını ve tamamıyla temel hak

ve özgürlükleri hiçe sayarak tepeden inme rejim

değiĢikliğini ülke huzurunu tesis etmek açısından

gerekliliğini ortaya koyacaktır. Önce boz, sonra

düzelt.

Kabul etmek lazım!

AKP‘nin zemininde 85 yıllık bir karĢıdevrimci fikir

birikimi, mücadele deneyimi ve 85 yılda yaratılan

büyük bir taban var.

Peki, bizim tarafta?

Biraz özeleĢtiri yapılabilmesi açısından, bu soru-

nun cevabını sizlere bırakıyorum.

Yazımı, Adolf Hitler‘in yakın arkadaĢlarından

biri olan ve kitlesel propagandanın “Büyük Yalan”

olarak bilinen tekniğini kullanmadaki ustalığı ile

bilinen Joseph Goebels‘in sözüyle bitirmek istiyo-

rum:

“Yalan ne kadar büyük olursa, inanan o kadar

çok olur”

[email protected]

Sayfa 49 Sayı 22

ğildir. Bu sayede bu hamleyle bölgenin iki büyük

ordusuna karĢı, kafa tutabilme Ģansını bulacak.

3. Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ni, BirleĢik Devlet-

lere dönüĢtürüp, kurgulayacağı tampon devletlerle

hem Ortadoğu‘da söz sahibi olacak hem de mevcut

kaynakları ele geçirmiĢ olacak.

Bu sebeple Cumhuriyeti savunan ve koruyan kiĢi

ve kurumları saf dıĢı bırakarak Cumhuriyetimizi

savunmasız bir Ģekilde ele geçirip, ortadan kaldır-

mayı hedefliyorlar.

AKP iktidarındaki hükümetin ülke rejimini değiĢtir-

me çabaları yüzünden kritik bir dönemden geçiyo-

ruz. Bu süreci mümkün olduğu kadar kansız bir

Ģekilde tamamlamaya çalıĢsalar bile, halkın isyan-

ları baĢ göstermeye baĢlamıĢ, bazı liderlerin ve

bakanların burunlarına yapılan müdahaleler sonu-

cunda kandamlaları ortalığa savrulmaya baĢlamıĢ-

tır. Aynı, 80 öncesi gibi üniversitelerde çatıĢmalar

baĢlamıĢ, halk hakkını aramak için sokaklara dökül-

müĢ, hükümete protesto etmektedir. Bu da yakın

bir tarihte bu konunun mimarlarının istediği gibi ül-

keyi kaosa götürerek, yeniden yapılanmanın iç di-

namikler üzerinden büyük bir temizlik operasyonu

olan “Ergenekon Cadı Avı”nın halk üzerinde ya-

rattığı korku ve endiĢelerin dıĢa vurumu ve ülke

rejimine sahiplenmesinin sonucu olan iç savaĢa

sürüklenmesine öncülük etmek planın önemli bir

ayağıdır. Gittikçe gerilen ortamda baĢ gösteren

Kabul etmek lazım!

AKP’nin zemi-

ninde 85 yıllık bir

karşıdevrimci fikir

birikimi, mücadele

deneyimi ve 85 yıl-

da yaratılan büyük

bir taban var.

Page 50: Politika Dergisi Sayı: 22

Sevda EĞER

“S iz görmezden gelseniz de

Gerçekler var olmayı sürdürür-

ler…” (Huxley)

Kısım 3: 1969–1978

1969 04 Ocak Irk ayrımcılığının kaldırılmasına

dair uluslararası sözleĢme BirleĢmiĢ Milletler Genel

kurulunda kabul edildi. Türkiye sözleĢmeyi 2001‘e

kadar onaylamadı.

1969 06 Ocak ―Vietnam Kasabı‖ diye bilinen CIA

ajanı Robert Kommer‟in aracının, Ankara‘ya bü-

yük elçi olarak atandıktan sonra yaptığı ODTÜ zi-

yaretinde, aralarında daha sonra polis tarafından

vurularak öldürülen Taylan Özgür‟ün de bulundu-

ğu öğrenciler tarafından yakılması.

1969 08 Ocak Singer DikiĢ Makinesi fabrikasın-

da iĢçilerin hak arayıĢının baĢlaması. Polisin 1 gün

sonra saldırması sonucu 14 iĢçi 9 polis yaralandı.

1969 22 Ocak TEKSĠF sendikasına bağlı iĢçilerin

Defterdar Fabrikası‘nda greve baĢlaması.

1969 26 Ocak Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi

(CKMP) BaĢkanı Alpaslan TürkeĢ Ġstanbul Ġl

Gençlik Kongresi‘nde “Hareket başladı” dedi.

1969 10 ġubat CKMP‘sinin adı ―Milliyetçi Hare-

ket Partisi‖ (MHP) olarak değiĢtirildi. BaĢkanlığa 27

Mayıs darbecilerinden Alpaslan TürkeĢ getirildi.

1969 10 ġubat ABD 6. Filosu‘na ait gemilerin

devrimci öğrencilerin protestosuna uğraması.

1969 13 ġubat Ġstanbul‘da kız öğrencilerin 6. Fi-

lo‘yu protesto yürüyüĢü düzenlemesi.

1969 15 ġubat Türkiye Öğretmenler Sendikası

(TÖS) tarafından düzenlenen ―Büyük Eğitim Yürü-

yüĢü‖ yapıldı. Binlerce öğretmen “halkımızı sömü-

rüden kurtaracağız” sloganıyla bozuk eğitim düze-

nine karĢı yürüdü.

1969 16 ġubat Amerikan 6. Filosu‘nun Ġstanbul‘u

ziyaret etmesi antiemperyalist bir gösteri düzenlen-

mesine neden oldu. Çoğu iĢçi olan 30 bin kiĢilik

topluluğa Ģeriatçı çevreler polisin yardımıyla saldır-

dı. Gerici militanlar “Müslüman Türkiye” sloganı

atmaktaydı.

Türkiye tarihine „Kanlı Pazar‟ olarak geçen olay-

da Ali Turgut Aytaç, Duran Erdoğan öldürüldü.

200 kiĢi yaralandı.

Sayfa 50 Politika Dergisi

1969-78 arasındaki heyecanlı günler...

Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (III)

Kanlı Pazar

Page 51: Politika Dergisi Sayı: 22

1969 10 Mart Anadolu Ajansı çalıĢanları greve

gitti.

1969 22 Mart Devrimci Gençlik Kurultayı‘nın Ġs-

tanbul‘da toplanması.

Fikir Kulüpleri Federasyonu(FKF) Lideri Yusuf

Küpeli ile Deniz GezmiĢ bir manifesto yayınlaya-

rak “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türki-

ye” hedefi için mücadele programını açıkladılar.

1969 06 Nisan MHP‘nin alt kadrosu Ülkü Ocakla-

rı Birliği‘ne bağlı militanların, Hacettepe Üniversite-

si‘nde düzenlenen doğum kontrol seminerini bas-

ması.

Ġstanbul ġehir Tiyatroları sanatçılarının “hak yürü-

yüşü” yapması.

1969 10 Nisan Milliyetçi Parti lideri Osman Bö-

lükbaĢı Türkiye‟de komünizm Demirel sayesinde

gelişti, dedi.

1969 11 Nisan Ġstanbul‘da 15 bin üniversite öğ-

rencisi akademik demokratik hakları için boykota

baĢladı.

1969 16 Nisan Söke‘de 100 köy halkının ve An-

kara‘dan giden devrimci üniversite öğrencilerin katı-

lımıyla ‘Toprak Reformu ve Bağımsızlık‘ mitinginin

düzenlenmesi.

1969 28 Ekim Ankara

Siyasal Bilgiler Fakülte-

si Öğrenci Derneği ile

ODTÜ öğrenci birlikleri-

nin valilik kararıyla ka-

patılması.

1969 01 Kasım Siliv-

r i ‘ n i n

Değirmenköy‘ünde yok-

sul topraksız köylülerin,

Esenceli Çiftliği ‘nin

5.000 dönümlük arazisi-

ni iĢgal etmesi. 65. Tü-

men birliklerinin müda-

halesiyle iĢgal kırıldı.

1969 04 Kasım Anka-

ra Siyasal Bilgiler Fa-

kültesi‘nde öğrenci boy-

kotunun baĢlaması.

1969 14 Aralık Yıldız Devlet Mühendislik ve Mi-

marlık Akademisi‘nde devrimci öğrenci Battal

Mehetoğlu‟nun polis desteği alan MHP sempati-

zanı ülkücü militanlarca öldürülmesi. Battal

Mehetoğlu ülkücü militanlarca öldürülen 8. öğren-

cidir.

1969 18 Aralık Türkiye Öğretmenler Sendikası

ile ilkokul Öğretmenleri Sendikası‘nın düzenlediği

120 bin öğretmenin katılımıyla 3 gündür süren boy-

kot sona erdi. TÖS BaĢkanı Fakir Baykurt‟a iĢten

el çektirildi. 2 bin öğretmen hakkında soruĢturma

açıldı.

1969 19 Aralık Amerika‘nın Akdeniz‘deki çıkarla-

rını korumak amacıyla oluĢturulan Amerikan 6.

Filosu‘nun Ġzmir‘de yaptığı gövde gösterisi, devrim-

ci üniversitelilerin ve yurtseverlerin hıĢmına uğradı.

Amerikalı askerler tartaklanıp denize atıldı.

1970 04 Mart Yüksek Denetleme Kurulu BaĢkanı

Süleyman Demirel‘in kardeĢi Hacı Ali Demirel‟e

satılan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü‘nün

Ankara, Maltepe‘deki arsaları için soruĢturma açıl-

ması.

SoruĢturma açan denetleme kurul üyelerinden 8‘i

üç gün sonra görevden alındı.

1970 06 Mart Sultanahmet Ġktisadi ve Ticari Bi-

limler Akademisi‘ne konferansa gelen Amerikalı

Sayfa 51 Sayı 22

Page 52: Politika Dergisi Sayı: 22

Profesör, üzerine dökülen bir çuval un ve atılan

yumurtalarla devrimci öğrencilerin protestosuna

uğradı.

1970 18 Mart “Demirel kardeĢlere” verilen kre-

dileri incelemek üzere komisyon kurulmasına karar

verildi.

1970 06 Nisan Siyasal görüĢleri nedeniyle Al-

manya‘da okuyan Türk öğrencilerin burslarının ke-

silmesi. Berlin Üniversitesi rektörü, CumhurbaĢkanı

Cevdet Sunay‟dan durumun düzeltilmesini rica

etti.

1970 11 Kasım “İnsanlığa karşı savaş suçlarının

zaman aşımına uğramazlığı Avrupa Sözleşmesi”

yürürlüğe girdi. Türkiye onaylamadı.

1970 17 Kasım Ülkü Ocakları komandolarının

Ġstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesini basması.

Okul süresiz kapatıldı.

1970 23 Kasım Ortak Pazar‘a geçiĢ çalıĢmaları-

nı protesto eden devrimci gençler Ortak Pazar Ser-

gisi‘nin camlarını kırdı.

1970 24 Kasım Adana‘da Türkiye Öğretmenler

Sendikası‘nı basan MHP sempatizanı militanların

öğretmenleri dövmesi.

1970 27 Kasım Ankara, Hacettepe, Orta Doğu

Teknik Üniversitesi 4 günlük boykota baĢladı.

1970 05 Aralık Ġstanbul Çapa Yüksek Öğretmen

Okulu‘nda 2 öğrencinin MHP sempatizanı ülkücüler

tarafından vurulması. Mehmet AslantaĢ 9 Aralık‘ta

öldü.

1970 20 Aralık Kapıcılar sosyal hakları için yürü-

yüĢ yaptı.

1970 22 Aralık Kadıköy Mühendislik ve Mimarlık

Özel Yüksek Okulu öğrencilerinin, Vatan Mimarlık

ve Mühendislik Özel Yüksek Okulu‘nu satıl alması.

1970 28 Aralık 5 gün önce MHP‘li ülkücüler tara-

fından pusuya düĢürülüp kurĢunlanan Dev-Genç

üyesi Ġlker Mansuroğlu‟nun yaĢamını yitirmesi.

1971 01 Ocak Zonguldak‘ta 600 maden iĢçisi

direniĢe geçti.

1971 10 Ocak 500‘ü aĢkın mülki amir hükümeti

protesto kararı aldı. BaĢbakan Süleyman Demirel

“direnişe geçen memurlar suçludur” dedi.

1971 11 Ocak ĠĢ Bankası 4 devrimci genç tarafın-

dan soyuldu. ĠçiĢleri Bakanlığı bankayı soyanların

Deniz GezmiĢ ve Yusuf Aslan olduğunu öne sür-

dü.

1971 12 Ocak Anayasa Mahkemesi, özel yüksek

okulların Anayasa‘ya aykırı olduğuna karar verdi.

1971 17 Ocak ODTÜ Rektörü Erdal Ġnönü‟nün

evinin önüne dinamit koyulması.

1971 23 Ocak Emeklilerin, Ankara‘da Emekli

Sandığı binasını basması.

1971 28 Ocak Ġzmir‘de 6. Filoyu protesto eden 20

devrimci genç gözaltına alındı.

1971 30 Ocak Ġstanbul‘da Dev-Genç‘li öğrenciler

“Özel öğretimin devletleştirilmesi” talebiyle yürüyüĢ

düzenledi.

1971 15 ġubat ODTÜ‘de devrimci öğrencilerin

Kennedy anıtını havaya uçurması.

Ülkü Ocaklı sağ görüĢlü bir grup öğrencinin Ġstan-

bul Üniversitesi‘ni iĢgal etmesi

Devrimci gençlerin Amerikalı ÇavuĢ J.R. Finley‟i

kaçırması ve 7,5 saat sonra serbest bırakması.

Sayfa 52 Politika Dergisi

1971 10 Ocak 500’ü

aşkın mülki amir hü-

kümeti protesto kara-

rı aldı. Başbakan Sü-

leyman Demirel

“direnişe geçen me-

murlar suçludur” de-

di.

Page 53: Politika Dergisi Sayı: 22

1971 01 Mart Ankara, Ege ve Diyarbakır Tıp Fa-

kültesi asistanlarının akademik demokratik sorunla-

rının çözümü isteğiyle oturma eylemine baĢlaması.

Batman‘da 3 bin iĢsizin petrol rafinerisini basma-

sı.

Türkiye‘de ilk çoban grevinin Konya‘nın Sazgeçit

köyünde gerçekleĢmesi.

1971 05 Mart Amerikalı 4 asker THKO üyelerince

kaçırıldı. Bir gün sonra ODTÜ polis tarafından ba-

sıldı. Çıkan çatıĢmada Erdal ġener adlı devrimci

öğrenci polis kurĢunuyla ölürken 32 kiĢi yaralandı.

Kırıkhan‘da Türkiye ĠĢçi Partililer (TĠP)e saldırıldı.

Olayda 3 kiĢi öldü 23 kiĢi yaralandı.

1971 08 Mart Sivas Yıldızeli‘nde TĠP ilçe sekrete-

rinin MHP sempatizanı biri tarafından öldürülmesi.

1971 12 Mart Silahlı Kuvvetler, hükümeti ve par-

lamentoyu suçlayan bir muhtıra yayınladı. Demirel

istifa etti. Muhtıra; Genelkurmay BaĢkanı, Kara

Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Ko-

mutanlarının imzasını taĢıyordu.

1971 15 Mart “Atatürk” adının özel okullarca

kullanılması yasaklandı.

1971 16 Mart THKO liderlerinden Deniz GezmiĢ,

Hüseyin Ġnan ve Yusuf Aslan Sivas Gemerek‘te

yakalandı.

„‟Türkiye, emperyaliz-

me karşı ilk Kurtuluş Sa-

vaşı‟nı veren ve onu dize

getiren ülkedir. Bütün

ezilen uluslara ışık tutan

ve Kurtuluş Bayrağını

dalgalandıran Türkiye

halkı, bundan 50 yıl önce

görevini yapmıştır. Ne

yazık ki, o zaman yurdu-

muzu terk etmek ve ye-

nilgiyi kabul etmek zo-

runda kalan emperyalist

ülkeler, sonradan bir

avuç satılmışın menfaati

uğruna tekrar yurdumuza

girdiler ve Kurtuluş Sava-

şı‟nda gerçekleştireme-

dikleri emellerini bugün gerçekleştiriyorlar. Ulusu-

muz, Amerikan emperyalizminin sömürüsü altında

ezilmektedir. Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen

yüz binlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı

pençesi cirit atmaktadır. Yurdumuzun bağımsızlığı

için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda

şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini

korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.

Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selâm ol-

sun...” (Deniz Gezmiş-Savunma)

1971 20 Mart Batman‘da miting yapan 3 bin köy-

lü “açız” diye bağırdı.

1971 10 Nisan MHP sempatizanı ülkücülerin,

Balıkesir Öğrenci Yurdu‘na yaptıkları silahlı saldırı-

da Niyazi Tekin adlı öğrencinin hayatını kaybet-

mesi.

Sayfa 53 Sayı 22

1971 05 Mart Amerikalı 4 as-

ker THKO üyelerince kaçırıldı.

Bir gün sonra ODTÜ polis ta-

rafından basıldı. Çıkan çatış-

mada Erdal Şener adlı devrimci

öğrenci polis kurşunuyla ölür-

ken 32 kişi yaralandı.

Page 54: Politika Dergisi Sayı: 22

1971 09 Ekim THKO Birinci Davası‘nda yargıla-

nan 25 kiĢiden 18‘i hakkında idam kararı verildi.

Deniz GezmiĢ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ġnan‟ın

idamları onaylanırken diğer cezalar müebbet hap-

se çevrildi.

1971 11 Ekim Komünist teorisyen ve eylem ada-

mı Doktor Hikmet Kıvılcımlı Belgrad‘da hayatını

kaybetti. 12 Mart muhtırası sonrası Türkiye‘de hak-

kında “vur emri” verilmiĢ bulunuyordu.

"İstanbul 1. Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı-

na

Sayın Yargıcım

Adımın karıştığını öğrendiğim 146. madde suçla-

ması ile görülmekte olan davadan kaçmış olduğum

söyleniyor. Gerçekte hiçbir mahkemeden kaçmış

değilim. Herkesin bildiği gibi, tedavisi bulunmayan

bir hastalıktan (kanser) ötürü Türkiye‟de iki yıldan

beri 13 müdahale ve 4 ameliyat geçirmiştim. Türki-

ye‟de başka hiçbir şey yapılamayacağını anlayın-

ca, son bir ümitsiz girişim olarak, Türkiye dışı daha

ileri teknikli tıp dünyasına başvurmak istedim. An-

cak yıllardan beri yapılmış bütün pasaport dilekle-

rim neticesiz kaldığından, başka bir yolla ülkemden

ayrılmak zorunda kaldım.

Yaptırdığım çeşitli muayeneler ve tedaviler so-

nunda, hastalığın meş'um ve çabuk gelişimini önle-

yecek hiçbir tedbirin olmadığını anladım. Ve 70 yıl

bu kara toprağın kuru öküzü gibi yaşadığım ülkem-

de gene öyle hesap vererek yatmaya kararlıyım.

Geliyorum. ( 29 Eylül, 1971; Hikmet Kıvılcımlı)

1971 03 Aralık Ankara Üniversitesi SBF Anayasa

Profesörü Mümtaz Soysal‘a ―Marksizm propagan-

dası‖ yaptığı gerekçesi ile 6 yıl 8 ay hapis cezası

verildi.

1971 31 Aralık Zonguldak‘ta 600 maden iĢçisi

ocaklara inmedi.

1972 10 Ocak Askeri Yargıtay‘ın Deniz GezmiĢ,

Yusuf Aslan ve Hüseyin Ġnan için idam kararını

onaylaması.

1972 24 Ocak THKP-C lideri Mahir Çayan‟ın

dedesinden kalan mirasa sıkıyönetim mahkemesi

tarafından el konulması.

1972 04 ġubat Milli Ġstihbarat TeĢkilatı (MĠT) parti

liderlerine brifing verdi: Siyasal suçlarda idam affı

“sol” bir slogandır.

1972 18 ġubat THKP-C üyesi UlaĢ Bardakçı‟nın

öldürülmesi.

1972 06 Mart MHP Niğde Senatörü Kudret Bay-

han‟ın, otomobilinde Fransa‘ya götürülmek üzere

30 milyon dolarlık baz morfinle yakalanması.

Meclis Adalet Komisyonu‘nun Deniz GezmiĢ,

Yusuf Aslan ve Hüseyin Ġnan için idam cezalarını

onaylaması.

1972 11 Mart ―AnarĢistlere‖ yardım ettikleri ge-

rekçesi ile sol görüĢlü 57 subay ile 11 astsubayın

ordudan atılması.

1972 15 Mart THKP-C üyesi Ziya Yılmaz‘a idam

cezası verilmesi.

1972 17 Mart THKO‘nun kurucular Deniz Gez-

miĢ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ġnan‟ın idamlarının

TBMM‘de onaylanması.

Sayfa 54 Politika Dergisi

Page 55: Politika Dergisi Sayı: 22

1972 23 Mart CumhurbaĢkanı Cevdet Sunay‟ın

Deniz GezmiĢ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ġnan‟ın

idam cezalarını onaylaması.

1973 25 Mart CHP Deniz GezmiĢ ve arkadaĢla-

rının idamının iptali için Anayasa Mahkemesi‘ne

baĢvurdu.

Üç gün sonra sıkıyönetim mahkemesi baĢvuruyu

reddetti.

1972 27 Mart Yılmaz Güney‟in tutuklanması.

1972 30 Mart Kızıldere‘de THKP-C lideri Mahir

Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan,

Erkan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Ni-

hat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Ömer Ayna ve THKO

liderlerinden Cihan Alptekin ile kaçırdıkları Ġngiliz

teknisyenler ordu birliklerinin ağır silahlarla baskın

yapması sonucu öldürüldü.

1972 03 Nisan Ankara Sıkıyönetim Komutanı,

CHP‘nin sıkıyönetim savcılarını ‗aĢırı sağın

temsilcisi‘ olmakla itham etmesini anlayamadığını

söyledi.

1972 18 Kasım Ġstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı

gazeteci Ġlhan Selçuk‟u tutukladı.

1972 16 Aralık Vladimir Ġlyiç Lenin‟in ―Ne Yap-

malı‖ isimli kitabını yayınlamakla suçlanan ‗Sol

Yayınları‘ sahibi Muzaffer Erdost‟un 7,5 yıllık mah-

kumiyet kararını Yargıtay‘ın onaylaması.

1972 18 Aralık Anayasa Profesörü Uğur

Alacakaptan 6 yıl 3 ay, Uğur Mumcu 5 yıl 10 ay

hapis cezası aldı.

1972 25 Aralık Lev Troçki‟nin ―Sürekli Dev-

rim‖ kitabını yayınlayan yayınevi sahibi Bülent

Habora 7,5 yıl hapse mahkum oldu.

1972 26 Aralık Yazar Fakir Baykurt ve 7 arka-

daĢı 8‘er yıl 10‘ar ay hapis cezası aldı.

1973 26 Ocak Fikir suçundan tutuklu Çetin Al-

tan, Doğan Koloğlu, Alpay Kabacalı, Ġrfan Der-

man ve YaĢar Kemal‟in yargılanması.

1973 26 Ocak BaĢbakan Ferit Melen “İşkence

yalandır” dedi.

1973 31 Ocak Karikatürist Turan Selçuk‟u dö-

vüp iĢkence eden 3 polis hakkında soruĢturma

açıldı.

1973 03 ġubat toplumsal olay-

ları önlemesi için polise elektrikli

cop dağıtılması.

1973 22 ġubat TBMM‘de üni-

versite olaylarının çözümü için

yapılan tartıĢmada söz alan Ada-

let Partisi Sivas Milletvekili Kadri

Eroğan “30–35 profesörün ipini

çekeceksin, bu iş düzelir” dedi.

1973 30 Mart Ücret yetersizli-

ğinden öğretim üyelerinin istifa

etmeleri üzerine dört yüksek okul

kapatıldı.

Sayfa 55 Sayı 22

1973 22 Şubat TBMM’de

üniversite olaylarının çözümü

için yapılan tartışmada söz

alan Adalet Partisi Sivas Mil-

letvekili Kadri Eroğan “30–35

profesörün ipini çekeceksin, bu

iş düzelir” dedi.

Page 56: Politika Dergisi Sayı: 22

1973 11 Nisan Diyanet ĠĢleri etini yemek ama-

cıyla at ve eĢek kesmenin günah olmadığını söyle-

di.

1973 23 Haziran Uluslararası Gazeteciler Fede-

rasyonu‘nun Türkiye‘de basın özgürlüğünün olma-

dığını açıklayıp, tutuklu gazeteci ve yazarların ser-

best kalmasını istemesi.

1974 6 Mart Hilafetin kaldırılıĢının 50. yılı dolayı-

sı ile PTT tarafından çıkarılması planlanan pulların

Milli Selamet Partili bakanlar tarafından durdurul-

ması.

1974 17 Nisan Sol Yayınlarından çıkan “Halk Sa-

vaĢı, Halk Ordusu” isimli kitabın komünizm pro-

pagandası yaptığı gerekçesi ile yayınevi yönetmeni

Muzaffer Erdost‟un 7,5 yıl hapse mahkum edilme-

si.

1974 20 Temmuz Türkiye, Kıbrıs‘taki geliĢmeleri

engellemek üzere

“Barış Harekâtı”

adı ile bir çıkarma

hareketi düzenle-

di.

1974 16 Aralık

Haberlerde göste-

rilen haritadaki

Kuzey Amerika‘-

nın Viladimir Ġlyiç

Lenin‟e benzediği

ihbar edilince sav-

cılık soruĢturma

baĢlattı.

1975 23 Ocak Vatan Mühendislik ve Mimarlık

Yüksek Okulu MHP sempatizanı ülkücüler tarafın-

dan basıldı. Kerim Yaman adlı devrimci öğrenci

öldürüldü.

1975 28 Ocak CHP Genel BaĢkanı Bülent Ece-

vit, olayların baş sorumlusu Milliyetçi Cephedir,

dedi.

1975 05 ġubat ABD‘nin, Kıbrıs Harekatı dolayısı

ile Türkiye‘ye silah ambargosu uygulaması.

1975 15 ġubat Tüm Öğretmenler BirleĢme ve

DayanıĢma Derneği (TÖB-DER) 7 ilde hayat paha-

lılığı ve faĢizmi protesto mitingleri düzenledi. MHP

sempatizanı ülkücülerin ve bölgede yaĢayan gerici-

lerin saldırısına uğrayan gösterilerde 1 kiĢi öldü 60

kiĢi yaralandı.

1975 20 ġubat Ġstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı

ĠETT grevini yasakladı.

1975 23 ġubat Ġstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı

tekstilde gerçekleĢecek tüm grevleri yasakladı.

1975 08 Mart Ġlerici Kadınlar Derneği‘nin müca-

deleleri sonucu ilk kez kamuya açık bir alanda

“Kadınlar Günü” kutlaması yapıldı.

1975 22 Mart MHP Genel BaĢkanı ve BaĢbakan

Yardımcısı Alpaslan TürkeĢ‟in Diyarbakır gezisi

sırasında çıkan olaylarda 2 kiĢi öldü, 46 kiĢi yara-

landı.

1975 24 Nisan MHP sempatizanı ―komandolar‖

Site Öğrenci Yurdu‘nu silahlarla bastı. 1 kiĢi öldü.

23 kiĢi yaralandı, 324 kiĢi gözaltına alındı.

Sayfa 56 Politika Dergisi

1974 6 Mart Hilafe-

tin kaldırılışının 50.

yılı dolayısı ile PTT

tarafından çıkarılma-

sı planlanan pulların

Milli Selamet Partili

bakanlar tarafından

durdurulması.

Page 57: Politika Dergisi Sayı: 22

1975 17 Kasım Gaziantep‘te bütün ortaokul lise

öğrencilerinin, tüm öğretmenler ve öğrenci velileri-

nin boykota gitmesi.

1975 22 Aralık Sosyal Sigortalar Kurumu çalı-

Ģanları iĢçi-memur ayrımına karĢı direniĢ baĢlattı.

DireniĢe katılan 1248 iĢçi bir hafta sonra iĢten çıka-

rıldı.

1976 13 Ocak Hacettepe Üniversitesi‘ni basan

MHP sempatizanı ülkücüler Nuray Erenler isimli

devrimci öğrenciyi öldürdü.

1976 01 ġubat ABD uçak firması Lockheed

açıkladı: Türk Hava Kuvvetleri‟ne uçak satabilmek

için Türkiye‟de rüşvet veriyoruz.

Açıklama üzerine inceleme baĢlatan TBMM ko-

misyonu, BaĢbakan Demirel ve Milli Savunma Ba-

kanı Ferit Melen‟i sorumlu bularak soruĢturma açıl-

masını istedi. SoruĢturma açılmadı.

1976 20 ġubat Türkiye‘deki 23 Amerikan üssün-

de Türk Harp-ĠĢ Sendikası tarafından greve gidil-

mesi.

1976 27 ġubat Hayali mobilya ihracatı ve KDV

yolsuzluğu suçundan Yahya Demirel‟e tutuklama

kararı çıkması.

1976 27 Mart ABD arasında yapılan Savunma

ĠĢbirliği AnlaĢması‘na göre Türkiye üslere izin vere-

cek, ABD ise buna karĢılık 4 yıl için 15 milyar lira

ödeyecek.

1976 08 Nisan SBF‘ ye saldıran MHP sempatiza-

nı ülkücülerin okul önünde ateĢ açarak Hakan

Yurdakuler‟i öldürmesi.

Bu olayı protesto eden diğer öğrencilere de

polisin ateĢ açması sonucu Burhan Barın ve

EĢari Oran‟ın polis kurĢunuyla vurularak ya-

Ģamını yitirmesi.

1976 12 Kasım Öğrenci olayları nedeniyle

Ġstanbul Üniversitesi süresiz kapatıldı.

1977 06 Ocak MHP sempatizanı ülkücüler

Gaziantep‘te öğrencilere ateĢ açtı. Lise öğren-

cileri YaĢar ÇatalbaĢı ve Rıfat Çiçek yaĢamı-

nı yitirdi.

1977 11 Ocak Yaralı arkadaĢlarını ziyarete gi-

den Ziraat Fakültesi öğrencileri, MHP sempatizanı

ülkücüler tarafından yaylım ateĢine tutuldu. Ahmet

Sökan isimli öğrenci öldürüldü.

1977 22 Ocak MHP sempatizanı ülkücüler Ġs-

kenderun‘da lise öğrencisi Yavuz ÇalıĢkan‟ı üzeri-

ne dinamit atarak öldürdü.

Yıldız Mimarlık ve Mühendislik Akademisi kanti-

nini basan MHP sempatizanı ülkücüler Levent Er-

soy‘u öldürdü.

1977 24 Ocak CerrahpaĢa Tıp Fakültesi öğrenci-

si Hüseyin Yavuz ve Baki Ünlü ülkücülerin silahlı

saldırısı sonucu öldürüldü.

1977 03 ġubat Ġstanbul Teknik Üniversitesi öğ-

rencisi Zeki Erginbay ölü olarak bulundu.

1977 21 ġubat daha önce yasaklanan

Emmanuelle adlı film tekrar gösterime girdi.

1977 01 Mayıs Taksim alanında yapılan 1 Mayıs

kutlamalarında çıkan olaylarda çoğu iĢçi 33 kiĢi

Sayfa 57 Sayı 22

1973 22 Şubat TBMM’de

üniversite olaylarının çözümü

için yapılan tartışmada söz

alan Adalet Partisi Sivas Mil-

letvekili Kadri Eroğan “30–35

profesörün ipini çekeceksin, bu

iş düzelir” dedi.

Page 58: Politika Dergisi Sayı: 22

binalara yerleĢtirilmiĢ uzun menzilli silahların ateĢ

açması sonucu çıkan panikte öldürüldü. Katliam,

“faili meçhul” olaylar arasına sokularak örtbas edil-

di.

1977 09 Kasım Süleyman Demirel konuĢtu: 70

sente muhtaç olduğumuz devirde hacılarımıza 70

milyon dolar bulduk.

1977 27 Aralık Ġstanbul Ġktisadi ve Ġdari Ġlimler

Akademisi yakıldı.

1978 16 Mart Ġstanbul Üniversitesi öğrencilerinin

üzerine bomba atıp ardından silahlarla tarayan

MHP sempatizanı ülkücüler, Cemil Sönmez, Baki

Ekiz, Hatice Özen, Hamit Akın, A.Turan Öner,

Murat Kurt, Abdullah ġimĢek isimli gençleri öldür-

dü, 100‘den fazla öğrenciyi yaraladı.

1978 24 Mart Ülkü Ocakları ile ilgili soruĢturma

baĢlatan savcı Doğan Öz öldürüldü. Katil Ġbrahim

Çiftçi cinayeti Ankara Ülkü Ocakları Derneği‘nin

talimatıyla iĢlediğini söyledi.

1978 06 Nisan ĠÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Doç. Server Tanilli‟nin uğradığı silahlı saldırı sonu-

cu felç olması.

1978 18 Nisan Malatya Belediye BaĢkanı Hamit

Fendoğlu‟nun öldürülmesini protesto eden MHP‘li

ve Milli Selamet Partili gruplar Alevilere ve solcula-

ra ait 700‘e yakın ev ve iĢyerini tahrip ettiler. 3‘ü lise

öğrencisi 8 kiĢi öldürüldü. 200 insan yaralandı.

1978 21 Nisan Malatya‘da “içme suyuna solcula-

rın zehir karıştırdığı” ihbarının asılsız olduğu ve

MHP il baĢkanının özel hastanesinden yapıldığı

anlaĢıldı.

1978 11 Temmuz Sanat Tarihçisi ve dil bilimci

Bedrettin Cömert ülkücüler tarafından öldürüldü.

1978 08 Ekim Ankara Bahçelievler‘de TĠP üyesi

7 genç MHP‘li ülkücü militanlarca katledildi.

"Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatır-

dık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için

Abdullah (Çatlı)‟a birini gönderdik. Abdullah eter ve

pamuk vermiş 'hepsini teker teker bayıltıp

öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen

Abdullah'la konuştum. 'evde öldürmek zor olacak.

İkişer ikişer götürüp öldürelim dedim. 'olur' dedi. İki

kişiyi büyük reis'in arabasına bindirip Eskişehir yo-

luna götürdük. Müsait bir yer bulup

ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş

ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını

anlayınca Abdullah, 'tek tek boğalım

bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğ-

dum, diğer dördünü bu şekilde öldür-

mekte zor olacaktı. Arkadaşları gön-

derdim. Sonrada sedirin üzerinde bu-

lunan dört kişiye yakın mesafeden

ateş ederek mermilerin hepsin boşalt-

tım. Silahı da götürüp Abdullah'a ver-

dim." (Haluk Kırcı-ifade)

‗‘…12 Eylül öncesinde meydana

gelen ve komünist ihtilal hayallerine

Sayfa 58 Politika Dergisi

1978 24 Mart- Ülkü

Ocakları ile ilgili so-

ruşturma başlatan

savcı Doğan Öz öldü-

rüldü. Katil İbrahim

Çiftçi cinayeti Ankara

Ülkü Ocakları Derne-

ği’nin talimatıyla işle-

diğini söyledi.

Server Tanilli

Page 59: Politika Dergisi Sayı: 22

kapılanların baş-

lattıkları şiddet

olaylarının so-

rumluları ve ce-

za landı rı lması

gerekenler, Ha-

luk Kırcı ve onun

durumundaki bir

kaç ülkücü ol-

muştur! Devleti

yıkmak ve komü-

nist bir rejim kur-

mak isteyenlerin

yaptıkları bütün

eylemler, sonuç-

larıyla birlikte

ortadan kaldırıl-

mış, bütün fatura

ülkücülere kesil-

miştir.

1991 yılında

çıkarılan İnfaz

Kanunu'yla birlik-

te tahliye edilen

Haluk Kırcı‟nın

başına açılan gaileler, anlatılanlarla sınırlı kalma-

mıştır.

Cezaevinden çıktıktan sonra ticaret hayatına atı-

lan Haluk Kırcı'nın iş arkadaşlarından biri de ülkücü

hareketin gençlik liderliğini yapmış olan ve hakkın-

da değişik iddialar bulunan Abdullah Çatlı idi. Bu iki

arkadaş, 1991 ile 1995 yılları arasında beraber tica-

ret yapmışlar, 1995 yılının başlarında da ticari or-

taklarına son vermişlerdi. Abdullah Çatlı‟nın 3 Ka-

sım 1996 günü Susurluk' ta geçirdiği trafik kazasın-

da vefat etmesinden sonra, basının içine çöreklen-

miş birçok solcunun ortaya attığı mesnetsiz iddia-

lardan Haluk Kırcı da fazlasıyla nasibini almış-

tır...‟‟ (Ülkücü medya‘dan)

1978 20 Ekim ĠTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi

Dekanı Ord. Prof. Bedri Karafakioğlu ülkücüler

tarafından öldürüldü.

1978 29 Ekim MHP sempatizanı ülkücüler To-

kat‘ta solcuların gittiği bir kahveyi taradı. 3 kiĢi ha-

yatını kaybetti.

1978 22 Aralık MaraĢ‘ta faĢist-gerici katliam.

MHP sempatizanı ülkücülerin, gericilerin ve polisin

desteğini alarak solcu ve Alevilere saldırması so-

nucu „resmi‟ kayıtlara göre 105 kiĢi öldü 176 kiĢi

yaralandı.

MHP Genel BaĢkanı Alpaslan TürkeĢ Katliam

öncesi 29 Ekim 1978 günü Almanya‘da ülkücülere

bir konuĢma yapmıĢtı: Bize açıkça katil diyenin

ağzını yırtarım!

(SON)

[email protected]

Kaynaklar:

A.Timur BĠLGĠÇ, Tarihte Neler Olmadı ki- Dünya

ve Türk Tarihi Kronolojisi, Pelikan Yayınları.

Turhan FEYĠZOĞLU, Fırtınalı Yıllarda Ülkücü Ha-

reket, Ozan Yayınları.

Aydınlık

Türksolu

www.denisgezmis.org

www.milliocak.com

Sayfa 59 Sayı 22

MHP Genel Başkanı

Alpaslan Türkeş Kat-

liam öncesi 29 Ekim

1978 günü Alman-

ya’da ülkücülere bir

konuşma yapmıştı:

Bize açıkça katil di-

yenin ağzını yırta-

rım!

Page 60: Politika Dergisi Sayı: 22

Aylin SAPAZ

T arih yazılmaya baĢladığından beri insan-

lar arasında kıyasıya bir mücadele süre-

geldi. Hayatımızdaki kaygılar her geçen

gün artıyor ve hızla büyüyor. Bilimde,

iklimde, yerkürede, ekonomide, jeopolitik yapıda

hepsinden önemlisi değer yargılarında... Yüzyıllar-

dır en sert mücadelelerden bir tanesi devletle halk

arasındaki münasebet oldu.

Toplumsal adalet; gaz odalarında, nükleer silah-

ların altında, sıkıyönetimlerle, cezaevlerinde ma-

sum insanlara türlü iĢkencelerle ve birilerinin men-

faatine uygun düĢtüğü için gencecik fidanların da-

rağaçlarında asılmalarıyla tecelli etti.

Türkiye'nin dönüm noktalarından biri olan 68'li

yıllarda Deniz GezmiĢ'ler halk savaĢını savunmak

için Filistin'e, Mahir Çayan'lar silahlı mücadeleyi

baĢlatarak Kızıldere' ye gittiklerinde, Ġbrahim

Kaypakkaya'lar onurlu mücadelelerini ele verme-

mek için türlü iĢkencelere gözünü kırpmadan göğüs

gerdiler. Gericiliğe, bölücülüğe, iĢgale, sömürüye,

her türlü yozlaĢma ve yabancılaĢmaya, tüm bunla-

rın suçlusu emperyalizme karĢı “Bağımsızlık”,

faĢizme karĢı “Demokratik Devrim” mücadelesi

verdiler.

Onlarınki 68 kuĢağının destansı öyküsüdür.

Kentlere sığmayan, sokaklardan taĢıp alanları

dolduran genç ve güzel insanların öyküsü.

YaĢanası bir dünya özlemiyle yanıp tutuĢurken

yüreğindeki devrim ateĢini sevip, eyleme dökenlerin

öyküsü.

Sayfa 60 Politika Dergisi

Üç Fidan ve 68 Kuşağı...

Direnç Çiçekleri

Gericiliğe, bölücülüğe,

işgale, sömürüye, her

türlü yozlaşma ve ya-

bancılaşmaya, tüm

bunların suçlusu emper-

yalizme karşı

“Bağımsızlık”, faşizme

karşı “Demokratik Dev-

rim” mücadelesi verdi-

ler.

Page 61: Politika Dergisi Sayı: 22

Ülkesindeki karanlığın aydınlık olacağına inanan-

ların; yaĢamı hiçe sayıp sonsuz güzelliklerin peĢin-

de koĢanların öyküsü...

Devraldığı devrimci mirası daha da geniĢleterek

devam ettiren ölümün nereden geleceğini düĢün-

meden mücadeleyi sürdürenlerin öyküsü...

Türkiye 68 Hareketi “tam bağımsızlık” ilkesinin

öncülüğünde toplanan ve geliĢen yurtsever, ilerici

gençlik hareketidir. Ülkenin temel yapı taĢını oluĢtu-

ran, tam bağımsızlık ruhunu yaymaya çalıĢan De-

niz'lerin, Yusuf'ların, Hüseyin'lerin öyküsüdür...

O yıllarda devrimci direniĢ gençlik hareketlerinin

sınırlarını aĢarak halk kitlelerinin mücadelesine dö-

nüĢtü. Bir tarafta ülkeyi zorla faĢistleĢtirmek isteyen

güçler, diğer tarafta malını, canını, onurunu koru-

maya çalıĢan emekçi halk vardı...

Toplumun isteklerine, vatanın sessiz iĢgaline ka-

yıtsız kalan bir devrimci hareket olamaz. 68 gençlik

hareketi, toplumun değerlerini savunan devrimci

geleneğin sosyalist çizgideki en önemli atılımıdır.

68 kuĢağı görüĢ farklılıklarını bir tek amaçta ve

yolda eriterek birliğini sağlamıĢtır. 68 yapısal olarak

gençliğin emperyalizme karĢı büyük devrimci Mus-

tafa Kemal Atatürk'ün açtığı yolda onun izinde

kararlıca yaptığı büyük bir yürüyüĢtür. Gençliğin

birliğini gösteren büyük bir harekettir.

68 hareketi yurtsever bilince sahiptir. Tam ba-

ğımsızlığın gençlik içindeki kitlesel bir haykırıĢıdır.

Bugün mücadelemizde örnek almamız gereken

Sayfa 61 Sayı 22

Toplumun isteklerine,

vatanın sessiz işgaline

kayıtsız kalan bir dev-

rimci hareket olamaz.

68 gençlik hareketi,

toplumun değerlerini

savunan devrimci gele-

neğin sosyalist çizgide-

ki en önemli atılımıdır.

Page 62: Politika Dergisi Sayı: 22

gençlik hareketi 68 kuĢağıdır. Üniversite iĢgallerin-

de, ―tam bağımsız Türkiye yolunda Mustafa Kemal

yürüyüĢü‖nde en önde yürüyen 6. Filo eylemlerin-

de ön saflarda yer alan Deniz GezmiĢ'tir.

Onlar inanç ve kanaatlerinin gereğini yaptı, ideo-

lojik çıkıĢlarında ve eylemlerinde haklı oldukların-

dan emin adımlarla yürüdüler devrim yolunda; eğer

haksız olduklarını düĢünselerdi bu haksızlığı orta-

ya koyan neden ve etkenleri düzeltmeyi vazife ola-

rak kabul etmezlerdi.

O yıllarda geceyarıları bir tek insan görünmezdi.

Sokak lambalarının sarı ıĢığı altında sonsuza uzu-

yormuĢ duygusu veren caddeler; hava ıĢıyana ka-

dar bomboĢ olurdu. Önemli kavĢaklarda, meydan-

larda, tanklar, bariyerler dururdu. ĠĢgal edilmiĢ bir

kentin, esir insanları gibi yaĢarlardı.

68 gençliğinin bütünlüğü ve direnci dünyadaki

diğer gençlik hareketlerinden çok daha ve etkili ve

kalıcı olmasını sağlamıĢtır.

Bizim savunduğumuz 68'in tam bağımsızlık yo-

lunda halkı kazanma ve gençliği birleĢtirme azmidir,

Bizim savunduğumuz emperyalizme karĢı bir

haykırıĢtır,

Bizim savunduğumuz mücadeledir...

Bağımsızlık ve emperyalizme karĢı birlik temelin-

de doğan 68 hareketinde gençlik kendi mirasından

kopmayarak, devrimci bir mücadele içinde yer al-

mıĢtır. Bugünün ihtiyacı 68 ruhudur. Bugün gençli-

ğin Amerikan emperyalizmine karĢı birlik olması

gerekmektedir. Bugün yine “tam bağımsız Türki-

ye” Ģiarı, gençliğin en büyük sloganı olmalıdır. Bu-

gün gençlik Mustafa Kemal' e gerçekten sahip çık-

malıdır.

Bugünün devrimcileri de Deniz GezmiĢ, Hüseyin

Ġnan, Yusuf Aslan ve daha nice devrimcinin mira-

sından aldığı güçle, halkına yine umut olacak ve bu

iğrenç iĢgale karĢı direnecektir. halkına yine umut

olacak ve bu iğrenç iĢgale karĢı direnecektir68 in

Sayfa 62 Politika Dergisi

Bugünün ihtiyacı 68 ru-

hudur. Bugün gençliğin

Amerikan emperyalizmine

karşı birlik olması gerek-

mektedir. Bugün yine

“tam bağımsız Türkiye”

şiarı, gençliğin en büyük

sloganı olmalıdır. Bugün

gençlik Mustafa Kemal' e

gerçekten sahip çıkmalıdır.

Page 63: Politika Dergisi Sayı: 22

bağımsızlık haykırıĢı günümüze ıĢık tutmaktadır.

Darağacındaki son sözleri ''Tam Bağımsız Türkiye''

olan Deniz GezmiĢ i, Hüseyin Ġnan ı, Yusuf Aslan‘ı

ve nice tam bağımsızlık yolunda yürüyen devrim

Ģehitlerini saygıyla anıyorum...

Tekerrür eden tarihten ders alma özrümüzü, Tür-

kiye tarihinde çok önemli bir yer tutan 60'lı 70'li yıl-

ların çok iyi sorgulayıp, bilgi edinip daha sonra fikir

sahibi olarak bir parça gidermemiz mümkün olacak-

tır.

Hiçbir kanun, fikirleri yok edecek yetkiye sa-

hip değildir. Halkın haklarını, hürriyetlerini ve

canlarını alabilirsiniz; lakin fikirlerini, Ģereflerini

almaya yetecek yetki ve iktidar, hiçbir yasada,

hiçbir kimsede yoktur. Olamayacaktır...

Ġçimizdeki güç, inanç, vatan sevgisi, bizim tüm

zorlukları aĢmamızı sağlar. DıĢtaki ve içteki düĢ-

manlarımızın oyunlarına alet olmamızı engeller.

Damarlarımızda akan kan ve inançlarımız bu denli

güçlüdür.

Eğer vatanımızı toprak olarak kabul ettiysek; iĢçi-

mizi, köylümüzü, madenimizi, nehrimizi bir parçası

saymıĢsak vatanın; elbet kısa çöp uzun çöpten

hakkını alacaktır. Köhne düzen, bunak düzen salta-

natın daimi sürmeyecek.

Kıtlıklarda, kıranlarda, namussuzluklarda, satıl-

mıĢlıklarda Mustafa Kemaller, Denizler, Yusuflar,

Hüseyinler olup kanlı karanlıktan doğup gelece-

ğiz...

Ġstekleri ve eylemleri olması gerekenin tam ba-

ğımsız, sömürüsüz, ayrı inançlara sahip, aynı

topraklarda yaĢayan, aynı havayı soluyan in-

sanların kardeĢçe yaĢayabilecekleri huzurlu bir

Türkiye‟de yaĢamaktı; yırtılan bir pankart gibi, Ģe-

hirlerin ortasına çığ düĢürdüyse öfkeleri, en az bir

karıncanın yüreği kadar namuslu, çalıĢkan elleri ve

yürekleri…

[email protected]

Sayfa 63 Sayı 22

Halkın haklarını,

hürriyetlerini ve can-

larını alabilirsiniz; la-

kin fikirlerini, şerefle-

rini almaya yetecek

yetki ve iktidar, hiçbir

yasada, hiçbir kimse-

de yoktur. Olamaya-

caktır...

Page 64: Politika Dergisi Sayı: 22

Mehmet Halil ARIK

6 Mayıs… Tarihte pek çok 6 Mayıs‘lar ya-

ĢanmıĢtır. Daha çook yaĢanacaktır da...

Aslında bir yılın, 365 gününde sıradan bir

gündür 6 Mayıs. Ama bazen öyle bir olay

olur ki o günü ölümsüz ve unutulmaz kılar.

Elbet yüzlerce tarihi olaya sayfa açmıĢtır 6 Ma-

yıs‘lar. Önemli kiĢiler doğmuĢtur, ölmüĢtür, yasalar

geçmiĢtir parlamentolardan, hapislikler baĢlamıĢtır,

cezalar bitmiĢtir. Mutluluklar kadar acılara da tanık-

lık etmiĢtir her gün, her tarih gibi 6 Mayıs‘lar da.

Ama bir 6 Mayıs vardır ki, kör gecenin saat;

1.00‘i ile 3.00 arasında yaĢanan; o yılın tüm günle-

rine, 1972‘nin 365 gününe rahmet okutacak kadar

acı, bir o kadar da onurlu bir drama sahne olmuĢ-

tur o yılın 6 Mayıs‘ı. Aradan geçen 38 yıllık süre

bile, bu 6 Mayıs‘ta yaĢanan acıyı küllendirmeye

yetmemiĢ, yaĢanan onuru gölgeleyememiĢtir.

Sehpa önünde sorulan en haksız en acımasız

hesabın tarihidir bu 6 Mayıs! Aynı zamanda ölüm-

süzleĢebilmenin!

Önce birincisi alınmıĢtır hücresinden, ayakkabıla-

rının bile bağlanmasına fırsat verilmeden. Son ha-

zırlıkların tamamlanması bahanesiyle, baĢgardiyan

odasından biraz sonra can vereceği idam sehpası

seyrettirilmiĢtir kendisine. Ve gecenin gongu 01.00‘i

vurmaktadır. Vakit tamam denmiĢtir kendisine. Bir

―hadi eyvallah!‖ çekmiĢtir çevresindekilere, vakur

adımlarla idam sehpasına yürürken. Ayakkabıları-

nın düĢmemesi için bağlanmasını istemiĢtir son

talep olarak. Çift katlı ilmik boynuna geçirildiğinde

Sayfa 64 Politika Dergisi

“Onlar”...

6 Mayıs: Ölümsüzleşebilmeyi Çağrıştıran Tarih!

Sehpa önünde

sorulan en haksız

en acımasız hesa-

bın tarihidir bu 6

Mayıs! Aynı za-

manda ölümsüzle-

şebilmenin!

Page 65: Politika Dergisi Sayı: 22

haykırmıĢtır gecenin kör karanlığına doğru, meydan

okurcasına kendisini idama mahkum edenlerin su-

ratına;

“YaĢasın tam bağımsız Türkiye! YaĢasın Türk

ve Kürt halklarının kardeĢliği! YaĢasın iĢçiler

köylüler! Kahrolsun emperyalizm!”

Son tekmeyi kendisi vurmuĢtur ayaklarının altın-

daki tabureye. Masa üzerinde birkaç tur atan tabu-

re, yuvarlanmıĢtır masadan aĢağıya. Ama ayakları

masaya değer vaziyette kalmıĢtır ipin ucundaki

adamın. Masanın çekilmesi emredilmiĢtir cellâda.

Tam 25 dakika sürmüĢtür bu iĢkence ipin ucunda.

Ġkincisi getirilmiĢtir baĢgardiyan odasına, yukarı-

daki iĢlemler sürdürülürken. Bir öncekine az sonra

can vereceği sehpası yerine, bizzat arkadaĢının

idamı izlettirilmiĢtir ikincisine. Çünkü idam hükmü-

nün altına imza attırılan mahkeme baĢkanı Ģahsın

ifadesiyle,‖ibret-i müessese‖ olsun diyedir uygula-

malar.

Aynı kararlılık ve vakurla tırmanmıĢtır idam seh-

pasına ikincisi de, tıpkı birincisi gibi. Ġlmik bir taraf-

tan boynuna takılırken haykırmıĢtır idam heyetinin

suratlarına tükürür gibi.

“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutlu-

luğu için Ģerefimle bir defa ölüyorum! Sizler,

bizi asanlar, Ģerefsizliğinizle her gün öleceksi-

niz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler

Amerikanın hizmetindesiniz. YaĢasın devrimci-

ler, kahrolsun faĢizm!”

Belki daha söyleyecek çok Ģeyi vardı ama daha

fazlasına tahammülsüzdü idam mangası.

Onlardan önce davranıp bastı tekmeyi ayakları-

nın altındaki tabureye... Birincisi kadar uzun sür-

medi sallanması ipin ucunda. Cellât tek ilmikle iĢi

bitirdiğini beyan etmiĢti heyete.

Üçüncüsü çoktan getirilmiĢti baĢgardiyanın seyir

odasına, ―ibret-i müesseseden‖ ders alsın diye. Ve

seyrettirildi ikincinin ipe çekiliĢi saniye saniye.

Seyircileri kendileriydi ipe çekilenler, bir de he-

yet! Sahneler tekrarlanıyordu aktörleri değiĢtirile-

rek. Aynı kararlılık ve aynı onurlu duruĢla, sehpa-

daydı üçüncüsü! Haykırdı tarihe, gecenin derinli-

ğinde! Sanki biraz sonra ebediyen susacak o değil-

miĢ gibi!

“Ben hiçbir çıkar gözetmedim! Halkımın mut-

luluğu ve bağımsızlığı için savaĢtım! Bu bayra-

ğı bu ana kadar Ģerefle taĢıdım! Bundan sonra

bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Ya-

Sayfa 65 Sayı 22

Seyircileri kendileriydi

ipe çekilenler, bir de he-

yet! Sahneler tekrarlanı-

yordu aktörleri değiştiri-

lerek. Aynı kararlılık ve

aynı onurlu duruşla, seh-

padaydı üçüncüsü! Hay-

kırdı tarihe, gecenin de-

rinliğinde! Sanki biraz

sonra ebediyen susacak o

değilmiş gibi!

Page 66: Politika Dergisi Sayı: 22

Ģasın iĢçiler, köylüler, yaĢasın devrimciler, kah-

rolsun faĢizm!”

Saat tam 03.00. Ekip bitirmiĢti baĢarıyla iĢini.

Mahkeme heyetinin en yetkilisi, keyifle derin nefes-

ler çekmekteydi sigarasından, sehpaya yakın bir

ağaca yaslanıp.

Ġçlerinde 35 doktorun da bulunduğu 276 kiĢilik bir

―Milli Ġrade‖nin, histeri çığlıkları ile tempo tutarak

―üçe üç - üçe üç” diyerek onay verdiği görev ta-

mamlanmıĢtı.

ĠĢte böyle bir güne uyandı 6 Mayıs 1972 sabahı

yataklarından kalkanlar! 3 eksikle uyandılar! De-

niz, Yusuf, Hüseyin yoktu!

Hayatlarının baharında, henüz 24–25 yaĢlarında

idam sehpasında 11 yıl öncesinin intikam duygula-

rına kurban edilen, bu gençler bir tek kiĢinin bile

canına kıymamıĢtı. “Ülkemizin bağımsızlığı için

Amerikan emperyalizmine karĢı bir mücadele-

den baĢka bir Ģey istemedik” demiĢlerdi savun-

malarında! Zaten biliyorlardı, kelle istemek için ha-

zırlanmıĢtı iddianame.

Pekii! Ya görevini baĢarıyla(!) ifa etmiĢ, ağaca

yaslanarak keyifle sigarasını tüttüren kimdi dersi-

niz? Onu da anımsatalım kısaca. O da, daha yeni,

22 Nisan 2010 tarihinde, yemekte boğularak ölen,

cenazesinde, imamın ―merhumu nasıl bilirdiniz!‖

sorusunu bile sormadığı için topluma bir ilk yaĢatan

Ali Elverdi!

[email protected]

Sayfa 66 Politika Dergisi

Page 67: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 67 Sayı 22

Page 68: Politika Dergisi Sayı: 22

E MO (Elektrik Mühendisleri Odası) Ġstan-

bul ġube teknik görevlilerinin görev yer-

leri, kendileri ile daha önceden konuĢul-

madan ve rızaları sorulmadan değiĢtiril-

meye çalıĢılmaktadır. EMO Ġstanbul ġube çalıĢanı

mühendislere, 12 Mayıs günü faks aracılığı ile gö-

revlendirme yazıları gönderilerek, 13 Mayıs günü

yeni görev yerlerine gitmeleri emredilmiĢtir. Her-

hangi bir özel Ģirkette dahi iĢi ile ilgili bir değiĢiklik

yapılacağında çalıĢanların önce rızası sorulurken,

mesleki demokratik kitle örgütü olması gereken

EMO‘da nasıl olur da çalıĢanlara bir demirbaĢ gibi

davranılabilir; bugün burada, yarın Ģurada dur de-

nilebilir? Örneğin EMO Ġstanbul ġube MĠSEM gö-

revlisi Nidal Aras, ġiĢli‘de ikamet etmesine karĢın

Kartal temsilciliğe sürülmüĢtür. Hem görev yeri hem

de görev tanımı bir kalemde değiĢtirilmeye çalıĢıl-

mıĢtır. ÇalıĢanın rızası olmaksızın görev yerini

değiĢtirmenin adı sürgündür. ÇalıĢanı muhatap

almadan yazı gönderip ertesi günü baĢka bir

yerde görevlendirmenin adı sindirmedir, yıldır-

madır.

ÖzelleĢtirme politikalarına karĢı çıkan; BEDAġ

çalıĢanlarının sürgün edilmesine, onların davaları-

na müdahil olarak destek vermeye çalıĢan EMO

nasıl olur da kendi çalıĢanlarına aynı biçimde dav-

ranabilir? EMO Ġstanbul ġube tarafından sekretar-

yası yürütülen TMMOB Ücretli ve ĠĢsiz Mühendis

Mimar ve ġehir Plancılar Kurultayı‘nda iĢverenlerin

çalıĢanlara karĢı uyguladığı sindirme ve yıldırma

(mobbing) uygulamalarına karĢı mücadele etme

kararı alınmıĢken, EMO Ġstanbul ġubesi yönetimi

bu kararın gereğini yapacağına kendi çalıĢanları

üzerinde mobbing uygulamaktadır.

Ayrıca bu yıldırma ve sürgün uygulamasında o

kadar pervasızlaĢabilmiĢlerdir ki, herhangi bir Yö-

netim Kurulu (YK) kararı bile almaya gerek duyma-

mıĢlardır. YK kararı olmadan, YK Yazman üye im-

zası ile gönderilen bir yazıyla değiĢiklik yapmaya

kalkılarak bırakalım demokratik iĢleyiĢi, EMO yö-

netmelikleri ve iĢ yasası da açıkça ihlal edilmiĢtir.

Bu giriĢim ile yönetim erkini elinde bulunduran siya-

si guruplar yönetim anlayıĢlarını açıkça ortaya koy-

muĢlardır. Seçimler sonrasında yalnızca “yönetim

organlarını paylaşmak” için birlikte hareket eden

gruplar, “yönetimde çoğunluğu elde ettik; kimseye

hesap vermeyiz, istediğimizi yaparız” tavrıyla hare-

ket etmektedirler. Yönetim Kurulundaki Emekten

Yana Mühendisler grubu üyeleri bu durumun Yö-

netim Kurulunda görüĢülmediğini ve Yazman üye-

nin yetkilerini aĢtığını bildirmiĢlerdir. ġube YK BaĢ-

Sayfa 68 Politika Dergisi

“Emekten Yana Mühendisler”den gelen bildiriyi yayımlıyoruz…

EMO İstanbul Yönetiminden Çalışanlarına Emek Düşmanı

Tavır: Sürgün!

Özelleştirme politika-

larına karşı çıkan;

BEDAŞ çalışanlarının

sürgün edilmesine, on-

ların davalarına mü-

dahil olarak destek

vermeye çalışan EMO

nasıl olur da kendi ça-

lışanlarına aynı bi-

çimde davranabilir?

Page 69: Politika Dergisi Sayı: 22

kanı acil toplantı isteklerini anlamsız gerekçelerle

geçiĢtirmiĢtir. ġubede örgütlü Sendika'nın toplantı

isteği ise Yönetim Kurulu henüz toplanmadığı için

yine YK BaĢkanı tarafından ertelenmiĢtir. Yazman

asıp keserken, BaĢkan önüne perde germektedir.

Bu iki kiĢinin bulunduğu gruplar yönetim erkini pay-

laĢmıĢ bulunuyor ve görülen o ki “al gülüm ver gü-

lüm” esasına göre çalıĢıyorlar.

Bizler AKP iktidarının baĢını çektiği, sermayenin

isteklerine göre çalıĢma yaĢamını kuralsızlaĢtırma

çabalarına karĢı, özelleĢtirmeler ve ardından 4-C

kölelik uygulamaları ile çalıĢanları sindirmeye çalı-

Ģan zihniyete karĢı mücadele örgütlemeye çalıĢ-

maktayız. Özellikle önümüzdeki dönemde elektrik

dağıtım özelleĢtirmeleri ve mühendislik alanında

nitelikli emeğin güvencesizleĢtirilmesi uygulamaları,

EMO'nun da bu mücadelede ön safhada yer alma-

sını zorunlu kılmaktadır. Ancak bu mücadelede bir

mevzi olması gereken EMO Ġstanbul ġube kendi

mühendis çalıĢanlarına karĢı sindirme ve sürgün

politikası uygulamaktadır.

Sermayenin tüm gücü ile emek güçleri ve savu-

nucularına saldırdığı bu dönemde birleĢik bir müca-

delenin kurulması zorunludur. Bu mücadelenin

emek eksenli olması gerektiği hem Kurultayda hem

de sonrasında Tekel iĢçilerinin direniĢinde açıkça

ortaya çıkmıĢtır. Bizler de EMO'nun seçimler sonra-

sı ―demokratların‖ elinde emek mücadelesinde yer

alacağı umudu içindeydik. Ancak durumun pek de

düĢündüğümüz gibi olmadığını hayretler içinde

görmekteyiz.

EMO Ġstanbul ġube yönetimini uyarıyoruz: Yaptı-

ğınız yanlıĢtan bir an önce dönünüz! Demokrat

kamuoyuna bir an önce özeleĢtirinizi veriniz. Eğer

bu yanlıĢta ısrar ederseniz, emek düĢma-

nı bu uygulama ile anılacaksınız.

Bu emek düĢmanı uygulamaya karĢı,

bütün meslektaĢlarımızı ve demokratik

kamuoyunu birlikte mücadeleye çağırıyo-

ruz.

Emekten Yana Mühendisler

www.emekcimuhendisler.org

Not: Yazıda adı geçenlerin ve EMO yöne-

timinin yanıt hakkı vardır. (PD)

Sayfa 69 Sayı 22

Bizler de EMO'nun se-

çimler sonrası

“demokratların” elinde

emek mücadelesinde

yer alacağı umudu

içindeydik. Ancak du-

rumun pek de düşün-

düğümüz gibi olmadı-

ğını hayretler içinde

görmekteyiz.

Page 70: Politika Dergisi Sayı: 22

Oğuz Kemal ÖZKAN

Y aĢadığımız dünyadaki merkantilist akım-

larla baĢlayan, liberal ve küresel ekono-

miye dayalı sistem, insanlığı ―avlayan‖

ve ―avlanan‖ olarak iki gruba ayırmıĢtır.

Avlayan grup, her geçen gün saldırılarını arttırmak-

ta, kendi düzenini korumak için avları üzerinde,

onu kuĢatarak baskı kurmakta ve onların kendileri

gibi kavrama ve yönetme yetisi olduğunu kabul

etmemektedir. Dünya nüfusunun yüzde 1‟inin

dünya nimetlerinden faydalandığını düĢünür-

sek, bu dünyanın insanlık için, büyük çoğunlu-

ğunun av olarak görüldüğü, kendi hayatları

hakkında söz hakkı olmadığı, geleceklerini öz-

gürce ve hür iradeyle belirleyemediği, bir çiftli-

ğe dönüĢtürüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ayrıca sömürülen bu çoğunluk, hayvanlardan farklı

olarak düĢünme gücüne sahip olmasına rağmen,

düĢünmekten çok onlar gibi içgüdüleriyle hareket

ederek, baskılara boyun eğme, saldırılardan kaçma

ve kaderine razı olma yolunu seçmektedir.

Bu “Ġnsan Çiftliği”nde, insanlık “yaşamın özü

nedir?” sorusunu sormaktan aciz, kavrama ve dü-

Ģünme yetisini adeta kaybetmiĢtir. ġu kısa hayatla-

rı, sefalet içinde ve hiç durmadan çalıĢmakla geçer.

ÇalıĢmaktan kaçanlarsa, üç kuruĢ uğruna ve hayat-

larını onların boyunduruğu altına sokarak, avcıların

tuzaklarını kurmasına yardımcı olma yolunu seçer-

ler. ÇalıĢanlara, canlı kalabilecekleri ve iĢlerini iyi

yapabilecekleri kadar yemek verilir. ĠĢe yaramaya-

cak hale gelince, önüne atılan üç beĢ kemikle ha-

yatlarını son nefeslerine kadar idare ettirmeye çalı-

Ģırlar. Bu çiftlikte, insanlar sadece iĢlerini daha iyi

yapabilecek, moral ve sağlığını muhafaza edecek

kadar istirahata ve özgürlüğe sahiptirler. Ġnsanlar,

Sayfa 70 Politika Dergisi

Sömürücüler, avcılar, vaatler, yalanlar…

İnsan Çiftliği

Şu kısa hayatları, sefalet

içinde ve hiç durmadan

çalışmakla geçer. Çalış-

maktan kaçanlarsa, üç

kuruş uğruna ve hayat-

larını onların boyundu-

ruğu altına sokarak, av-

cıların tuzaklarını kur-

masına yardımcı olma

yolunu seçerler.

Page 71: Politika Dergisi Sayı: 22

yaĢam sınırları çizilen avcılar tarafından bununla

yetinmeye alıĢtırılmıĢlar, bu düzenin dıĢına çıkma-

ya çalıĢanlara çeĢitli damgalar vurulmuĢtur. Bu

damgalar, insanların idrak gücünü yitirmesine ne-

den olmuĢ ve içgüdüsel davranıĢlarla, yaĢadıkları

hayatın sefalet ve kölelik olduğunun farkına varma-

ları engellenmiĢtir.

Oysaki çiftliğin imkânları ve kaynakları tüm insan-

lığın ihtiyacını ve hatta ihtiyacından fazlasını karĢı-

layabilirdi. Ġnsanlık, özgürce ve hakça bu kaynakları

paylaĢabilirdi. Sınırları olmayan bir dünyada kar-

deĢçe yaĢanılabilirdi. Her insan bir baĢkasının hak-

kını yemeden, sömürmeden, sömürülmeden Ģerefli,

adil ve eĢit Ģekilde bir ömür geçirebilirdi. Fakat içle-

rinden bir grup, bu kaynakların kendi tekelinde ol-

ması ve kendi amaçları doğrultusunda kullanmak

adına sadece kendi menfaatlerini gözeterek, insan-

lığı bölmeye, ayırmaya, birbirine düĢürmeye çalıĢ-

mıĢtır. Bu grup azınlık olmasına rağmen, kısa süre-

de çoğunluk üzerinde egemen olmayı baĢarmıĢ,

çoğunluk ise bu azınlık grup karĢısında birlik ola-

mamıĢ, onların “bizim refahımız sizin refahınız”

sözlerine kanmıĢlardır. Avlayan grubun elindeki

gücün ve kaynakların cazibesi, avlanan gruptakileri

ya onların emri altında hareket etmeye ya da onlar

gibi olmaya yöneltmiĢtir. Bu durumda düzenin, ez-

mek ve sömürmek üzerine kurulu olmasına neden

olmuĢtur. Ġnsan Çiftliği‘nde yaĢayan insanlar, sürü

psikolojisiyle “nasıl olsa düzen böyle, karnımız doy-

duktan sonra özgürlük ve bağımsızlık da nedir,”

demeye baĢlamıĢlardır.

Avcılar arasında da, zaman zaman çıkar kavga-

ları olmaktaydı. Bu kavgalar çok büyük savaĢlara

dönüĢmekteydi. Tabii ki bu savaĢlarda, yine sözde

barıĢ zamanlarında avlanan gruptakiler hayatlarını

kaybediyorlardı. Çünkü onların görevi, itaatkârlık

çerçevesinde hizmet ve mevcut düzenin sahipleri-

nin refahını temin etmekti. Aslında bu savaĢlar,

Ġnsan Çiftliği‘nde yaĢayan insanlar için, normal za-

mandaki yaĢamlarından daha tehlikeli değildi. Bu

çiftlikte çalıĢırken, iĢle ilgili kazalar ve hastalıklar-

dan dolayı ölen sayısı, her yıl yapılan savaĢlardan

daha fazlaydı. SavaĢlar aynı zamanda, kendilerini

kanıtlama fırsatı da veriyordu. ġereflerini çalanlar

tarafından, Ģeref madalyalarıyla onurlandırılma

fırsatı.

Düzenin sahipleri ve koruyucularının, av olarak

gördükleri halklara en baskın ve sinsi saldırı ve

sömürüleri, kendi ürettikleri malları satarak ve bu

malların kullanımına uygun yaĢam biçimlerini em-

poze ederek olmaktadır. Politik kontrolü her zaman

ellerinde tutarak, kendi topraklarına ithal mal alımı-

nı kısıtlayarak ve kendi çıkarları doğrultusunda

oluĢturdukları iktisadi sistemi ve bütünlüğü kura-

rak, egemenliklerini kurmakta ve yeryüzü kaynak-

larını kendi tekellerine almakta zorlanmamıĢlardır.

Ġktisadi rekabet temeline oturtulan bu düzende, her

Sayfa 71 Sayı 22

Page 72: Politika Dergisi Sayı: 22

zaman kazanan, iktisadi kuralları kendi siyasi çı-

karları doğrultusunda belirleyenler oluyordu.

Günümüzde bu emperyalist güçlerin kendi amaç-

larına ulaĢmak ve egemenliklerini korumak için

kullandıkları en önemli materyallerden birisi de te-

rörizmdir. Egemen ve emperyalist güçler, 11 Eylül

saldırılarından sonra, avlarını köĢeye sıkıĢtırma

kozlarını iyi kullanmıĢ ve tüm insanlık da buna bir

Ģekilde alet olmuĢ ya da bu güçlere boyun eğmek

zorunda kalmıĢtır. Ġkiz Kulelere yapılan saldırıda

3000‘ e yakın kiĢi ölmüĢtür ve tüm dünya ayağa

kalkmıĢtır. Elbette ki bir terörist saldırı karĢısında

insanlık, gerekli sağduyuyu gösterecek ve tepkiyi

koyacaktır. Fakat insanlık;

Dünyada yüz milyonlarca insan AIDS, kanser vb.

hastalıklardan, çaresizlik dolayısıyla yaĢamını yiti-

rirken,

1 milyara yakını açlık sınırında yaĢarken ve mil-

yonlarcası açlıktan ve susuzluktan ölürken,1 milya-

ra yakını evsiz ve sokaklarda yaĢarken, yoksullukla

boğuĢurken, Bosna‘da BoĢnak Müslümanlara soy-

kırım yapılırken, Hocalı‘da binlerce sivile katliam

yapılırken, 1 milyona yakın sivil insan Irak‘ta ölür-

ken, Filistin toprakları iĢgal edilirken, siviller öldürü-

lürken ve bunlar gibi benzeri olaylarda aynı sağdu-

yuyu gösterebilmiĢ midir? Tepkiler ve savaĢlar,

insanlığın çıkarlarına mı hizmet etmekte yoksa

egemen güçlerin mi? Ġnsan Hakları Beyanname-

leri ve insanlığın geleceği ve birliği için oluĢturulan

ittifaklar, dünya halklarının evrensel ilkeleri benim-

semesinde ve uygulamasında ne kadar etkili ol-

muĢtur?

Ġnsan Hakları Beyannamesinin, ilk maddesinde

yazan “insanlar eşit doğar” ilkesini hayata geçir-

mek, bu emperyalist güçlerin hegemonyası altında

gerçekleĢebilir mi?

Yine “hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulun-

durulamaz” maddesinde kölelik tanımı, eski çağlar-

da yapılan insan ticareti anlamıyla mı sınırlandırılı-

yor ki, bu düzende savaĢlardan daha çok iĢ kazala-

rında insanlar ölmektedir?

“Herkes kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, her-

hangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden

dönme hakkına sahiptir.” maddesi sadece emper-

yalist ve egemen güçlere tanınan bir ayrıcalık mı-

dır?

Emperyalist güçlerin de bu bildirgenin altına imza

atmalarına rağmen, diğer maddelerde de insanlık

için tanınan haklar, uygulamalara bakıldığında bir

aldatmacadan öteye gitmemektedir. Artık insanlığın

amacı, bu bildirgede de aynı Ģekilde yazdığı gibi,

hak ve özgürlüklerin gerçekleĢeceği toplumsal ve

uluslararası düzeni oluĢturmak olmalıdır. Sömürü-

len sınıflarda, avlanan konumundan, sürü psikoloji-

sinden kurtulmalı, kendisine özgü çözümler üretme-

li, uzun yaĢamanın değil, onurlu yaĢamanın müca-

delesini vermelidir.

George Orwell‘in Hayvan Çiftliği eserinden

esinlenerek baĢladığım bu yazıda, dünyayı kendi

atlarını istedikleri gibi koĢturabilecekleri çiftliğe çevi-

ren emperyalist güçler karĢısında, insanlığın duru-

munu özetlemeye çalıĢtım. Ġnsanlık, kendisini sınıf-

lara ayıran ve sömüren bu güçlere karĢı, mücadele

etme iradesini ortaya koymak zorundadır. Ġnsanın

doğası, varlığı, genetik özellikleri bunu gerektirmek-

tedir. Doğanın kaynakları ve yaĢam koĢulları, eĢitçe

paylaĢılmadığı ve hakça oluĢturulmadığı sürece,

avlayan ve avlanan her zaman olacaktır. Ġnsan var-

lığına yakıĢmayan avlama ve üstünlük zihniyeti yok

olmadıkça, avlayanın yani emperyalistlerin çıkarla-

rına alet, suçlarına ortak olmamak, insanlığın varlı-

ğının temel koĢulu olarak kabul edilmedikçe, insan-

ların büyük çoğunluğu av olmaya devam edecektir.

[email protected]

Sayfa 72 Politika Dergisi

İnsan Hakları Beyan-

namesinin, ilk madde-

sinde yazan “insanlar

eşit doğar” ilkesini

hayata geçirmek, bu

emperyalist güçlerin

hegemonyası altında

gerçekleşebilir mi?

Page 73: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 73 Sayı 22

Page 74: Politika Dergisi Sayı: 22

Nuran TALAY

T arihi, kültürü, eĢsiz boğazı, Ģairlerin uğru-

na Ģiirler yazdığı, Ģarkılar bestelediği,

tabloların yapıldığı güzel Ģehir Ġstanbul.

Ġstanbul uzun yıllardır kapasitesini aĢan

bir nüfus yoğunluğuna rağmen tüm güzelliği ile

ülkemizin gözbebeği.

Ülkemiz nüfusunun ortalama %15‘inin yaĢadığı

kentte yıllardır çözülemeyen trafik, altyapı, çarpık

kentleĢme, deprem ve göç gibi birçok sorunu var.

Tüm sorunlar ülke genelini de olumsuz yönde etki-

lemektedir. Ġstanbul‘un trafik sorununa çözüm bul-

mak için üçüncü köprü önerisinin hayata geçirilme-

si Ġstanbul‘un yükünü hafifleteceği yönünde düĢü-

nülse de detaylı inceleme yapıldığında hafifletmek-

ten çok, yük getireceği ve yeni sorunların meydana

gelmesine neden olacağı görülecektir.

Öncelikle, Ġstanbul‘u bekleyen deprem tehlikesi

ve göç sorunu varken, bu alanlarda yeterli çözüm-

ler üretilemezken yeni çözümler ile sorun üretmek

Ģimdiye kadar yapılan iĢleri de sekteye uğratacak-

tır.

Bunun nasıl olacağını sorunları tek tek inceleyip

kümülatif değerlendirme ile görmek mümkün ola-

caktır.

Çarpık kentleĢme: özellikle büyük Ģehirlerde

meydana gelen nüfus yoğunluğunun artması ile

plansız programsız geliĢigüzel yapıların, altyapıya

ve çevre koĢullarına önem vermeden yapıların

kontrolsüz büyümesidir. Kentlerde zaten azınlıkta

olan doğal çevreler, ormanların yakılıp yıkılması ile

doğal değerler yok olmaktadır. Çarpık kentleĢme

sonucunda su, hava ve doğal ürünler arasındaki

dengelerin de bozulması ile çevre kirliliği de oluĢ-

maktadır.

Çarpık kentleĢmenin en büyük nedeni hızla artan

göçlerdir. Türkiye genelinde doğru ve dengeli nüfus

yoğunluğunun ve yerleĢiminin olmaması göçü des-

teklemektedir. Eline taĢı, tahtayı, kumu-çimentoyu

alan bulduğu boĢ toprağa ev adı altında bir yapı

yapan ve üstüne bir de imar affının çıkarılması ve-

ya siyasi partilerin oy toplama esnasında tapu vaat-

leri verilmesiyle, sorun çığ gibi büyümeye devam

edecektir. Belki de buna neden olan sorunların ba-

Ģında toplumsal değil bireysel hareket etmenin,

benmerkezciliğin yarattığı çözümsüzlüktür. Zira

belediyelerde değiĢen kadrolar bir öncekinin yaptı-

ğını beğenmemekte, sorunlarına yeni fikirler üretip

Sayfa 74 Politika Dergisi

Üçüncü köprüyle İstanbul’un sorunları bitecek mi?

İstanbul’a Üçüncü Köprü Önerisi ve Toplumsal Sorunlara Yaklaşımlar

İstanbul’un trafik sorununa

çözüm bulmak için üçüncü

köprü önerisinin hayata ge-

çirilmesi İstanbul’un yükünü

hafifleteceği yönünde düşü-

nülse de detaylı inceleme ya-

pıldığında hafifletmekten

çok, yük getireceği ve yeni

sorunların meydana gelmesi-

ne neden olacağı görülecektir.

Page 75: Politika Dergisi Sayı: 22

yine bu projeleri tamamlayamamasından kaynak-

lanmaktadır.

Büyük kentler, artan çarpık yapılanma ve nüfus

yoğunluğu ile yaĢanmaz hale gelmektedir. Bir yer-

den bir yere ulaĢmakta karĢılan güçlüklerle iĢ kaybı

ve fiziksel güçte kayıplar meydana gelmektedir ki

bireyleri olumsuz yönde etkilemektedir. Büyük kent-

lerde özellikle iĢe baĢlama ve bitiĢ saatlerinde ko-

ĢuĢturan insanların mutsuz bakıĢları ve bu yorgun

bedenleri toplumsal mutsuzluğa itmektedir. Tüm bu

olumsuzluklar neticesinde üretimde, eğitimde, pro-

jelerde verimlilik düĢmektedir. Ġstanbul‘da her ge-

çen gün artan trafik çilesi, hava kirliliği, ulaĢım so-

runların hızla artması ve sosyal yaĢam alanlarının

giderek kaybolması anlamına gelmektedir. Böyle

giderse uğruna Ģiirler yazılan tabloları yapılan Ģe-

hirde güzelliklerin yerine çöpleri toplanmayan, ka-

nalizasyonları kokan, hırsızlığın daha da arttığı bir

kent gelecektir.

Devletin ülke genelinde kentleĢme ve yerleĢim

planlarını konularının uzmanları ile masaya otura-

rak hayata acilen geçirmesi nüfus yoğunluğunu ve

sorunlarının yüklendiği belli baĢlı Ģehirlerin sırtın-

dan alması gerekmektedir.

Altyapı: Su, elektrik, doğalgaz ve kanalizasyon

ve yol gibi tesisleri bünyesinde barındıran altyapı

konusunda Ġstanbul çok dertli. Her yağmur yağıĢı-

nın ardından yaĢanan su baskınları, yollarda kalan

araçlar ve mazgallardan taĢan sular ile kâbusa dö-

nüyor. Belediyelerin bu alanda yaptığı iyileĢtirme

çalıĢmalarını artırması gerekmektedir.

Trafik sorunu; ülkemizde özellikle büyükĢehirle-

rimizde yaĢayan birçok

kiĢiyi bunaltmaktadır.

Araçların çokluğu, park

alanlarının yeterli olmayıĢı

özellikle Ġstanbul‘un taĢı-

makta güçlük çektiği bir

nüfus yoğunluğu nedeni

ile meydana gelen trafik

sorununa çözüm, bir düzi-

ne köprü yapılsa çözülme-

yecek cinsten.

Trafik kurallarına trafik-

teki birçok kiĢi uymadığın-

dan sorunun daha da bü-

yümesine sebep olmakta-

dır. Trafik kurallarını ve trafik iĢaretlerinin ne anla-

ma geldiğini bilmeyen birçok kiĢi direksiyon baĢına

geçiyor, bunun adına da trafik canavarlığı deni-

yor. Bu anlamda denetimlerin artırılması ve her üç

yılda bir sürücülerin ehliyetlerini yenilemeleri adı

altında bilgileri yenileme ve trafik kurallarına uyum

yeterliliği sınavları düzenlenmelidir. Böylelikle di-

reksiyon baĢına geçen herkes önce kendi can gü-

venliğini, sonrasında yayaların ve diğer sürücülerin

can güvenliğini tehlikeye atmayacaktır. Bir de ehli-

yeti olmayıp meraktan, babasının arabasına veya

akrabasının arabasına atlayıp da trafik terörü yara-

tanlar var ki, burada da ailelere büyük düĢüyor.

Çocuklarına görgü, ahlak ve beĢeri münasebetler

gibi toplumsal kuralları da öğretmeleri gerekmekte-

dir. Bir çocuk dünyaya getirmek büyük bir sorumlu-

luk gerektiriyor.

Köprü yapıldığında öncelikle o bölgedeki yeĢil

alanlar yok ediliyor, sonrasında imara açılıyor ve

Ġstanbul‟un taşı toprağı altındır diyen, Ģansını bü-

yük bir Ģehirde denemek isteyen herkes yaĢam

Ģartlarını ve karĢılaĢacağı güçlükleri düĢünmeden

Ġstanbul ve benzeri büyük Ģehirlere geliyor. Bahse

konu olan göç sorununu da iĢlemeden önce trafik

sorununa çözüm olarak sunulan köprülerin, artan

göç olaylarına ve otopark alanlarının olmayıĢını da

göz önünde bulundurursak çözümsüz bir çözüm

olarak sunulduğunu görmekteyiz.

Göç Sorunu: Sosyal, ekonomik, siyasi, dinî, eği-

tim gibi birçok sebeplerden ötürü insanların topluca

bulundukları bölgelerden bir baĢka bölgeye taĢın-

ması ile meydana gelen göçte, eğitim ve iĢsizlik

sorunu sebebi baĢı çekiyor. Ülkemizde göçler ge-

Sayfa 75 Sayı 22

Page 76: Politika Dergisi Sayı: 22

nellikle doğu bölgelerinden Batı ve Ġç bölgelere

olmaktadır.

Türkiye Ġstatistik Kurumu‘nun ülke içi göçlerine

dair istatistik raporundan illerin aldığı - verdiği göç

ve göç hızına dair raporundan oluĢturduğumuz

tablodan da görüleceği gibi özellikle Mardin, MuĢ,

Ardahan ve Tunceli gibi illerimizin büyük oranda

göç verdiğini, Çankırı, Ankara gibi illerimizin de

yüksek oranda göç aldığını görebiliyoruz.

Ġllerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net

göç hızı (2008 – 2009 dönemi)

Son yıllarda göç sorunda iĢsizlik baĢı çekiyor,

demiĢtik. Kaldı ki ülkemizin her alanında iĢsizlik

büyük bir sorun. Yıllarca ayakta durmuĢ birçok fab-

rika üretimlerini durdurmuĢ veya kapısına kilit vur-

muĢtur. Alınan banka kredileri veya teĢvik kredileri

de baĢta cazip gelse de firmalar alacaklarını tahsil

edemediğinden, ihracatta yeterli desteği bulamadı-

ğından kendini dahi döndüremez duruma gelmiĢtir.

Dolayısıyla insanlar yeni yerleĢim yerlerinde yeni

arayıĢlar peĢinde koĢarak ailelerini geçindirmek

için ciddi mücadele vermektedir.

Bir diğer göç sorunun önemli maddesi ise eğitim.

Ülkemizde bazı illerimiz eğitimde birçok imkânı

bünyesinde barındırırken bazı illerimizde ortaöğre-

timi bir yana bırakalım, anaokulu veya okul öncesi

eğitim kurumlarına dahi sahip değil. Eğitimde fırsat

eĢitliğinin olmaması, parası olana iyi bir eğitim im-

kânın sunulması ülke genelinde ayrımcılığa ve top-

lumsal bozukluğa neden olmaktadır.

Ülkemiz genelinde büyükĢehirlerde yaratılan eği-

tim ve iĢ imkânlarının Doğu bölgelerimizde de yara-

tılması, yeni iĢ istihdamlarının oluĢturulması ile hem

bölge ekonomik olarak kalkacak hem de okula gi-

demeyen birçok çocuk okuma imkânı bulacaktır.

Elbette iĢsizliğe ve eğitime çare bulurken özellikle

doğu illerimizin töre ve terör olaylarına da çözüm

bulmak gerekiyor. 10–12 veya 13–14 yaĢındaki

kızlarımızın dünya evine değil okula gönderilmesi

gerekiyor.

Deprem; ülkemizin kaderi değil gerçeği. Ve bu

gerçekle yaĢamak yerine, yapılarımızı buna göre

yapmak yerine kaderciliğin tercih edilmesi toplum-

sal bir sorun. Ġstanbul depremine ve ülkemizin ge-

nelinde meydana gelebilecek depremlere iliĢkin

Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal ġengör ile

yaptığımız röportajlardaki ortak tespit bilgi ve yeter-

liliğimizin olmayıĢıdır. Özellikle restorasyon çalıĢ-

malarında dahi kendi bilim adamlarımızın yeterli

olmayıĢı veya olanlara da danıĢılmaması gibi so-

runlar da mevcut.

Yapıların depreme uygun Ģartlarda yapılmayıĢın

altında yatan bazı müteahhitlerin daha çok para

kazanma arzusu da yatmaktadır. Dere yataklarına

yapılan evler, alt yapıya önem vermeden yapılan

binalar ve kalitesiz malzeme ile yapılan binaların en

küçük sarsıntı da dahi zarar görmesi muhtemel.

Sayfa 76 Politika Dergisi

Page 77: Politika Dergisi Sayı: 22

ODTÜ‘nün yapıları depreme dayanıklı yapılara

haline çevirmek için ürettiği karbon lifli polimer uy-

gulaması var. Bu uygulama; tuğlaların çimento ile

birleĢmesi meydana getirilmiĢ duvarları bir arada

tutmayı hedefliyor. Tuğla duvarı beton duvara çevi-

ren ve bu sayede duvarların yıkılmasının önüne

geçerek binaların yıkılmasını ve yıkılan duvarların

altında kalıp ölümlerin olmaması için geliĢtirilen

formülün mevcut yapılarda ve yeni yapılarda mutla-

ka kullanılması gerekir.

Altyapı, trafik ve çarpık kentleĢme sorunlarının

çözülmemesi de olası Ġstanbul depreminde kayıpla-

rın kat kat artmasına neden olacaktır. Bir damla

yağmur yağması ile kilitlenen bir trafikte hangi dok-

tor hastasına yetiĢebilir, hangi itfaiye yangını sön-

dürebilir? Elbette bu durumda hiçbir yardım ihtiyaç

duyulan yere ulaĢamayacaktır. Telefonların dahi

çalıĢmadığını, hastaneler gibi önemli sağlık ve gü-

venlik kurumlarının depreme dayanıklı olmaması ve

yeterli önlemler alınmaması verilebilecek kayıpların

tahmin edilmesini kolaylaĢtırıyor.

Okullarda da yine deprem güçlendirme çalıĢmala-

rı ve deprem anında neler yapılması ve alınabile-

cek önlemlere dair ders verilmesi gerekmektedir.

YaĢanan depremler ülkemize ekonomik yönden

de çok büyük zarar vermektedir. Ve beklenen Ġstan-

bul depremi nüfus yoğunluğu ve ekonomik gücü ele

alındığın da altından kalkamayacağımız mali yükler

getirecektir.

Çarpık kentleĢme, altyapı, trafik, göç ve deprem

sorunlarının yaratığı sorunlar yaĢam kalitesini ve

verimliliğini düĢürdüğü gibi ekstra yük ve maliyet

getiriyor. Tüp geçit gibi ulaĢıma çözüm olarak sunu-

lan proje tamamlanmadan üçüncü köprü projesinin

sunulmuĢ olması sorunlara samimi olarak yaklaĢıl-

madığını gösteriyor.

Üçüncü köprü ayağı Sarıyer‘in köyü Garipçe.

Garipçe sit alanı olduğu için çivi dahi çakılmayan

bir yer. Garipçe ve Poyrazköy arasında yapılacak

üçüncü köprü bölgede bulunan su havzalarına ve

doğal yapıya zarar verecektir. Ve bu bölgede yeĢil

alanın çokluğu ve köprü nedeni ile zarar görebile-

cek olması bile bu denli nüfus yoğunluğunu barın-

dıran Ġstanbul‘un solunum yollarının tıkanması an-

lamana gelmektedir.

Ġstanbul‘un tarihi dokusuna ve doğal değerlerine

karĢı yürütülebilecek üçüncü köprü projesi açık bir

tehdit niteliğinde.

Sonuç olarak; ülkemizde büyük Ģehirlerin sırtına

yüklenmiĢ ekonomik, sosyolojik ve eğitim yükleri-

nin planlı projeli dağıtılması gerekmektedir. ġehir-

lerin yükünü hafifletmek nüfus yoğunluğunun kont-

rolünü sağlamaktan geçiyor. Kendi memleketinde

eğitim alan ve iĢ imkânı bulan alıĢtığı ortamda ya-

Ģamını süren bireyler daha mutlu ve verimli olacak-

tır. Bu sayede toplumsal mutsuzluk ortadan kalka-

caktır.

Sorunlara bireysel değil de toplumun iyiliği,

refahı için kucaklayıcı bir Ģekilde yaklaĢılırsa

alınacak baĢarı, sorunları neredeyse kökten

çözecektir.

[email protected]

Sayfa 77 Sayı 22

Kendi memleketinde

eğitim alan ve iş imkânı

bulan alıştığı ortamda

yaşamını süren bireyler

daha mutlu ve verimli

olacaktır. Bu sayede

toplumsal mutsuzluk

ortadan kalkacaktır.

Page 78: Politika Dergisi Sayı: 22

Selvihan ÇĠĞDEM

“U luslar, egemenliklerini, geçici bile

olsa, bırakacağı meclislere dahi

gereğinden fazla inanmamalı ve

güvenmemelidir. Çünkü meclisler

bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel

despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle

kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına

giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebi-

lir.” (Mustafa Kemal ATATÜRK)

“AKP Anayasası” olarak tarihe geçirilmek istenen

anayasanın değiĢiklik paketinde, ısrarla değiĢtiril-

mek istenen maddelerin baĢında parti kapatmalar-

la ilgili madde geliyor. RTE‘nin ―baĢkanlık sistemi‖

istemesinin altında yatan temel sebep bunu gösteri-

yor. Sert bir kuvvetler ayrılığı gerçekleĢtirerek yasa-

ma ve yürütme ile yargıyı birbirinden tamamen ayı-

rarak bu iki organı yargının denetiminden çıkarmak.

Bu sayede partilerin yaptığı hiçbir etkinlikten so-

rumlu tutulmaması sağlanacak ve haklarında yasal

iĢlem baĢlatılmasının da önü kesilmiĢ olacak. Bunu

isteyen kim? Yaptığı faaliyetlerle hakkında laik Tür-

kiye Cumhuriyeti‘nde ―ılımlı Ġslam‖ modelinin odağı

olduğu için kapatma davası açılan; fakat Anayasa

Mahkemesi‘nden kıl payı geri dönen hükümet parti-

si AKP. Parti kapatma davası ülkenin aleyhine çö-

zümsüz kalmıĢtır kalmasına, ama bunu fırsat bile

RTE baĢının bir daha ağrımaması için baĢkanlık

sistemine geçiĢi Ģekere bulayıp halka sunmaya

çalıĢmaktadır. Daha açık bir ifadeyle AKP, iĢin ikti-

darlık kısmını aĢmıĢ ve diktatörlük boyutuna ulaĢ-

mıĢtır. Ergenekon gibi yapay soruĢturmalarla ülke-

nin önde gelen aydınlarını toplamıĢ, farklı sesleri

susturmak için baskı oluĢturmuĢtur. ġimdi ise ülke

savunmasını güçsüz düĢürmek için TSK‘yı farklı

eylemler içine çekmeye çalıĢmaktadır. Bu sayede

bir taĢla iki kuĢ vurmayı hedefleyen AKP, ülkenin

hem dıĢarıya karĢı strateji geliĢtirmesine engel ol-

Sayfa 78 Politika Dergisi

Devlet neden var, kimden korur kendini?

Siyasi Partiler Gerektiğinde Kapatılmalı mı? (1)

Daha açık bir ifadeyle

AKP, işin iktidarlık kıs-

mını aşmış ve diktatör-

lük boyutuna ulaşmış-

tır. Ergenekon gibi ya-

pay soruşturmalarla ül-

kenin önde gelen aydın-

larını toplamış, farklı

sesleri susturmak için

baskı oluşturmuştur.

Page 79: Politika Dergisi Sayı: 22

makta dolayısıyla saygınlık kaybına yol açıp, onu

savunmasız bırakmakta hem de içerde, halk ara-

sında, kargaĢalığa neden olmaktadır. Tüm bunlar

eksi hanesine yazılmaktaysa da parti kapatma en-

geline takılmamakta; bu da bana bir şey olmaz

mantığıyla yola devam etmesini sağlamaktadır.

Bizim tartıĢacağımız konu ise, baĢkanlık siste-

minden önce “Siyasi Partiler Gerektiğinde Neden

Kapatılmalı?” konusudur. Bu soruya yanıt verdiği-

miz takdirde konunun ciddiyetini de kavramıĢ ola-

cağız.

Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmezleri olan

modern siyasi partiler 19. yy.da yaĢama geçmiĢtir.

Siyasi partilerin devlet yönetimindeki etkinlikleri ve

ulusal bilinci temsil görevi nedeniyle kurulmaların-

dan çalıĢmalarına kadar uyacakları esaslar ve ka-

patmalarında izlenecek yöntem ve kurallar özel

olarak belirlenmiĢtir. Siyasi partilerin uyacakları

esasların anayasada yer alması, çalıĢmalarının

anayasa ve yasalarla denetlenmesi, onların demok-

ratik yaĢamın vazgeçilmez öğesi olduklarını doğru-

lamaktadır. Fakat siyasi partilerin devlet örgütü ve

kamu hizmetleriyle yoğun iliĢkide bulunmaları onla-

ra sınırsız etkinlik alanı ve özgürlük olanağı sun-

maz. Eylemlerin yoğunluğu ve sosyal gereksinim

yönünden baĢvurulacak son yöntem ise demokrasi

düĢüncesiyle bağdaĢmayan eylemlerin odağı olan

bir siyasi partinin kapatılmasıdır. (1) Ama asıl

önemli nokta burada baĢlamaktadır. Kapatıldıktan

sonra yapılan giriĢimler ve alınan tedbirler ile izle-

necek yöntem devletin geleceğine yön verecektir.

Bu konu üzerinde Onursal Cumhuriyet BaĢsavcı-

sı Sabih Kanadoğlu Ģunları söylemektedir: “Parti

kapatmayla ilgili olarak tartışılması gereken ilk ko-

nu, partinin hangi sebeplerle kapatılması gerektiği-

dir. AİHM‟ ne göre „hedef anti demokratikse, faşiz-

mi hedefliyorsa, rejimi tehlikeye sokuyorsa kullan-

dığı araçlara bakılmaz amaca bakılır. Demokratik

sistemlerde partiler kapatılmaz gibi temelsiz bir

savunmanın karşısına anayasanın 68. maddesi

çıkmaktadır. „Siyasi partilerin tüzükleri, programları

ve eylemleri devletin bağımsızlığına, ülkesi ve mil-

letiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,

eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliği-

ne, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı

olamaz. Sınıf ve zümre diktatörlüğünü veya her-

hangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi

amaçlayamaz. Suç işlenmesini teşvik edemez.

Demokrasi adına sınırsız bir özgürlükten söz edile-

mez; çünkü demokrasilerde demokrasiyi yok etme

özgürlüğü olamaz. Bu durumda demokrasi kendini

koruma ihtiyacındadır ve gerekli tedbirleri alır. Si-

yasi partiye getirilen sınırlama başka hak ve özgür-

lüklerin önünün açılması için yapılır. Demokrasiyi

kendi ideolojik saplantıları için araç olarak kullan-

mak isteyen siyasi partilerin kapatılması demokra-

sinin varlığını sürdürebilmesi için şarttır.”

Sayfa 79 Sayı 22

Laikliğin evrensel bir ta-

nımı yoktur. Her mille-

tin kültürel, siyasi ve ta-

rihi yapısı laiklik ilkesi-

ni şekillendirir. Ülkemiz-

deki laiklik de bize özgü

olmasıyla birlikte teme-

linde din duygusunun

devlet işlerine karıştırıl-

maması yatar.

Page 80: Politika Dergisi Sayı: 22

Laikliğin evrensel bir tanımı yoktur. Her milletin

kültürel, siyasi ve tarihi yapısı laiklik ilkesini Ģekil-

lendirir. Ülkemizdeki laiklik de bize özgü olmasıyla

birlikte temelinde din duygusunun devlet iĢlerine

karıĢtırılmaması yatar. Ayrıca siyasal ve kiĢisel

çıkarlar uğruna, dini duyguların istismar edilemeye-

ceği açıkça belirtilmiĢtir. O halde Türk laikliği de-

nince akla kısaca dinin siyasete alet edilemeyece-

ği, bilimden baĢka yol gösterici tutulmaması gerek-

tiği akla gelmelidir. Anayasada millî, laik ve demok-

ratik devletin korunması için yaptırımlar bulunmak-

tadır. Türkiye‘nin laik yapısı çoğunluk öyle istiyor,

diye tartıĢmaya açılamadığı gibi kimsenin laiklikten

rahatsız olması gibi bir konu da söz konusu ola-

maz.

Parti kapatmanın nedenlerinden biri de ülkenin

milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı davranıĢlar-

da bulunmaktır. Bu bölünmez bütünlük anayasa ve

bağlı yasalarla pekiĢtirilmiĢtir. Siyasi partilere ya-

sakları aĢmama zorunluluğu ve yasaklara göre

hareket etme yükümlülüğü yine anayasanın belli

maddelerinde belirtilmiĢtir. Bu, devletin bağımsızlı-

ğını ve bütünlüğünü korumaktır, hukuk devleti ilke-

lerine bağlılıktır, eĢitliktir, insan haklarıdır, laik cum-

huriyet ilkesidir; diktatörlüğe özenmeme, suça teĢ-

vik etmeme ilkesidir. Bu yasakların dıĢına çıkan

siyasi partiler, ülkenin geleceği için demokrasi adı-

na durdurulmak zorundadır.

Anayasada kuvvetler ayrılığı olup devlet organla-

rı arasında hiç bir üstünlük yoktur. Üstün olan ana-

yasa ve yasalardır. Millet, egemenliği, sadece san-

dıktan çıkan oylarla kullanmaz. Egemenlik kayıtsız

Ģartsız milletinse -ki öyle- bu egemenliği millet ya-

sama, yürütme ve yargı organlarıyla kullanır. Bun-

ların birine yüklenen üstünlük demokrasinin oluĢ-

masını engeller ve rejim değiĢikliğe gider. Denet-

lenmeyen bir yasama organının adı demokrasi ola-

maz. Yargı denetiminden mahrum yönetim ancak

Sabih Kanadoğlu‘nun da belirttiği gibi “dikta” olur.

Çünkü yargı yetkisini de kullanan millî iradeyi temsil

ediyor, demektir ki hâkimler de kararları “Yüce Türk

Milleti” adına verir.

Yüzde 47‘lik bir oyla iktidar olan bir partiye kapa-

tılma davası açılamaz, diye hiçbir bilimsel açıkla-

maya dayanmayan sözler büyük bir pehlivanlıkla

söylenmektedir(!) Devlet kalıcı, hükümet ise geçici-

dir. Türkiye‘de böyle bir müdahalenin olması, devle-

tin varlığını gösterir. Devlet kendini korur, koruması

da gereklidir.

Tüm çağdaĢ ülkelerin anayasasında siyasi parti-

lerin kapatılmasıyla ilgili yaptırımları bulunmaktadır.

Avusturya, anayasaya aykırı söylemleri nedeniyle

büyük bir oy çokluğuyla gelmiĢ olan Heider‘in parti-

sini kapatmıĢtır. Yine ırkçılık yaptığı nedeniyle yük-

sek bir oy potansiyeliyle gelen Hitler‘in partisi Al-

man yasalarınca kapatılmıĢtır. Avrupa devletlerinde

bir parti ırkçılık yapıyorsa, dava bile açılmadan ka-

patılabilir. Yine Almanya‘da ve Fransa‘da

―anayasayı koruma daireleri‖ bulunmaktadır ve si-

Sayfa 80 Politika Dergisi

Yüzde 47’lik bir oyla

iktidar olan bir parti-

ye kapatılma davası

açılamaz, diye hiçbir

bilimsel açıklamaya

dayanmayan sözler

büyük bir pehlivan-

lıkla söylenmektedir(!)

Page 81: Politika Dergisi Sayı: 22

yasi partiyi yaptıklarından dolayı hukuk düĢmanı

gibi gösterebilmektedir. Orada kalkıp da hiç kimse

millî iradeyi yok sayıyorlar, diye böyle bir karara

karĢı çıkmamaktadır. Bu da oy çokluğuyla iktidar

olan hiçbir partinin o ülkenin anayasasından üstün

olmadığının göstergesidir. “Bizi millet getirdi,” diye-

rek halka sürekli mağdurları oynamak gaflet ve ce-

halet göstergesidir. Çünkü açılan dava millet irade-

sine değil, milletin iradesiyle baĢa geçip, sonra da

laik cumhuriyetin aksine hareket eden siyasi parti

hakkındadır. Olayın hukuksal boyutunu görmezden

gelerek halkı yanlıĢ yönlendirmeye kimsenin hakkı

yoktur.

Parti kapatmalarına iliĢkin Cumhuriyet gazetesine

23.4.2008 tarihinde verdiği röportajda Süleyman

Demirel Ģunları söylemiĢtir: “Anayasa Mahkemesi‟-

ne şimdiye kadar 47 tane parti kapama davası açıl-

mıştır. Bunlardan 24 tanesi kapatılmış gözükmekte-

dir. Fakat bu partilerin 16‟sı kongrelerini yapamadı-

ğı, işlevlerini gerçekleştiremediğinden yani tabela

partisi olduğu için kapatılmıştır. İdeolojik bir tarafı

yoktur. Diğer sekizinin dördü dinin siyasete alet

edilmesi, diğer dördü de Türkiye‟nin bölünmez bü-

tünlünü tehlikeye soktuğu için kapatılmıştır. Bu iş-

lemde yargıya gidilmesi bir güvencedir. Yasama

veya yürütme organlarında şu veya bu sebepten

dolayı aksama meydana gelirse yargı müdahale

etmelidir. Bizim sistemimizde davayı Yargıtay cum-

huriyet başsavcısı açar. Ayrıca bu bir ceza yargıla-

ması değildir. Bu yüzden dokunulmazlıkla ilgili bir

sorun içermez. Cumhurbaşkanı partinin kapatılma-

sına söz ve eylemleriyle neden olmuşsa o da yargı-

lanabilir. Yargı açılan davanın o ülkenin sosyal,

siyasal ya da ekonomik şartlarını ne ölçüde etkile-

yeceğini düşünmez. Aksi takdirde siyasallaşır. Yar-

gı sadece kanunu düşünür ve ona göre hareket

eder. Davalar açılınca birtakım çalkantılara sebep

olur mantığıyla kanuna göre suç sayılan bir konuya

göz yumulamaz. Bu sebepten dolayı da mahkeme-

ye baskı yapılamaz, mahkeme yönlendirilemez.

Anayasanın 138. maddesi bakın ne diyor:

„Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa,

kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatleri-

ne göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, mer-

ci veya yargı yetkisinin kullanılmasında mahkeme-

lere veya hâkimlere emir ve talimat veremez, ge-

nelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında yasama mecli-

sinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru so-

rulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir

beyannamede bulunulamaz. Yasama ve yürütme

organlarıyla ilgili idare; mahkeme kararlarına uy-

mak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme

kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların

yerine getirilmesini geciktiremez.”

Parti kapatma gerekçelerinden birisi de partinin

Ģiddete baĢvurması gösterilmektedir. Fakat kaste-

dilen Ģiddet sadece kaba kuvvetten, yakıp yıkmak-

tan ibaret değildir. Partinin yaptığı psikolojik baskı

da Ģiddet göstergesidir. Örneğin insanlara ümmet

ve kul olma anlayıĢını aĢılayan, onları haklarından

haberdar olma özgürlüğünden alıkoyan, önce fakir-

leĢtirip sonra kaderciliğe iten; oy toplama uğruna

toplumu laik - antilaik, baĢı açık - türbanlı, demok-

rat - ılımlı Ġslamcı, Türk- Kürt, Alevi- Sünni vs. gibi

bölmeye çalıĢan anlayıĢ psikolojik şiddete meydan

Sayfa 81 Sayı 22

“Bizi millet getirdi,” di-

yerek halka sürekli mağ-

durları oynamak gaflet

ve cehalet göstergesidir.

Çünkü açılan dava mil-

let iradesine değil, mille-

tin iradesiyle başa geçip,

sonra da laik cumhuri-

yetin aksine hareket eden

siyasi parti hakkındadır.

Page 82: Politika Dergisi Sayı: 22

veriyor hatta onu gerçekleĢtiriyor demektir. Tıpkı

sıcak savaş ve soğuk savaş iliĢkisinde olduğu gibi.

Eski ve Onursal Cumhuriyet BaĢsavcısı Vural

SavaĢ da 28.3.2008 tarihli “AKP Çoktan Kapatıl-

malıydı” baĢlıklı söyleĢisinde: “Partilerin kapatıl-

dıktan sonra tekrar gelmesi hatta yüksek bir oyla

gelmesi gibi genelde yanlış bir kanı var. Fakat dün-

yaya ve Türkiye‟ye baktığımızda tam tersi görül-

mektedir. Yüzde 21 oranında oy almış hükümette

bulunan ve başkanlığını Necmettin Erbakan‟ın yap-

tığı partinin kapatılması için Eski Yargıtay Başsav-

cısı Vural Savaş dava açmıştır. Ve 97‟de açılan

dava sonucu 98‟de parti kapatılmıştır. Yine maz-

lumları oynamaya çalışan bir parti vardı ve mağdu-

riyet diye anlatılan her şey gerçekleşti. Ne oldu? Bir

yıl sonraki seçimlerde oyları yüzde 21‟den yüzde

15‟e düştü. İktidar ortağı bile olamadılar. Kapatılan

partilerin yerine başka partilerin geldiği çok doğru.

Fakat örneğin Alman anayasa mahkemesi yedekle-

ri de kapatabilir durumda. Bizim hukukumuzda böy-

le bir kanun yok ne yazık ki. Yapılması gereken şey

tüm bunlar göz önüne alınarak yaptırım gücü daha

yüksek ve gerçekçi siyasi partiler yasası yapılmalı-

dır. Fakat 2002‟de karşımıza çıkan AKP‟nin durumu

çok farklı. Bir defa bu parti Erbakan‟ın devamı nite-

liğinde kurulmadı. 99 seçimlerinden 2002‟ye kadar-

ki var olan koalisyon hükümeti üs üste başarısızlık-

lar sergiledi. IMF politikaları, Kemal Derviş tartış-

maları, Rahşan affı vs her şeyin üst üste gelmesiyle

ve bir de iktisadi kriz araya girince iyice bunalan

millet AKP‟yi bir umut kapısı olarak gördü. Başka

bir partinin özellikle de sol partinin değil de AKP‟nin

oy almasında durup bir düşünmek gereklidir. Muha-

lefet iyi çalışmadığından, halka amacını iyi göstere-

mediğinden doğal olarak güven duygusu da yarata-

mıyor. Bu dava 2003‟te açılsaydı. Ve parti kapatma

nedeni kabul edilseydi, AKP tekrar iktidar olabilir

miydi? Hem de oyunu katlayarak… Üstelik RTE‟nin

CHP sayesinde kazandığı milletvekilliği dolayısıyla

başbakanlığı gidecek siyaset yasağı gelecekti. Ab-

dullah Gül de cumhurbaşkanı olamayacaktı. Şimdi

ne oldu? Üstelik bir sol partinin desteğini alarak

gelen RTE, halka dönerek “Bize yargı bile dokuna-

mıyor edasıyla yıllardır iktidarda saltanat sürüyor.

Üstelik en ufak dişine dokunan bir olayda ise beni

buraya yüzde 47 ile halk getirdi, halkın iradesine

karşı mı çıkıyorsunuz?” diye mağduriyet taslıyor.”

Ģeklinde görüĢlerini dile getirmiĢtir.

Yüzde 47‘lik oyun ise anlaĢılamayacak bir tarafı

bulunmamaktadır. Birileri ABD‘nin kulağına adamı

delikten süpürmeyin, kullanın, demesinin ardında

ince bir ayrıntı vardır. Acaba ABD, AKP‘yi delikten

süpürmek isteseydi; Gülen‘den iĢ adamlarına, Ġkin-

ci Cumhuriyetçilerden Siyonist çevrelere, büyük

patronlardan kapı uĢağı olmuĢ medyaya kadar des-

tekçi bulabilecek miydi? Zaten ülkemizde AB-D‘nin

istemediği bir partinin iktidar olmadığı bilinen bir

gerçektir. Seçim sistemini bozukluğu (malum baraj

sistemi), oldubittiye getirilen bir seçim, açılmayan

sandıklar, kendisine oy çıkmayan yerlerin bölünüp,

oy çıkan yerlere bağlanması ve eski oy verdiği par-

tiye küsüp de sandık baĢına gitmeyen milyonlarca

insan da aslında AKP‘nin neden bu Ģekilde tek ba-

Sayfa 82 Politika Dergisi

Birileri ABD’nin kulağı-

na adamı delikten süpür-

meyin, kullanın, demesi-

nin ardında ince bir ay-

rıntı vardır. Acaba ABD,

AKP’yi delikten süpür-

mek isteseydi; Gülen’den

iş adamlarına, İkinci

Cumhuriyetçilerden Siyo-

nist çevrelere, büyük pat-

ronlardan kapı uşağı ol-

muş medyaya kadar des-

tekçi bulabilecek miydi?

Page 83: Politika Dergisi Sayı: 22

Ģına iktidar olduğunu kanıtlar durumda. Yoksa yüz-

de 47‘lik bir oy potansiyeli abartılacak kadar bir

çokluk yaratmıĢ değildir. Geriye kalan yüzde 53‘lük

kesimi yok saymak da kimsenin haddi değildir. ġu

da bir gerçek ki yüzde 99 oy oranıyla da gelse-

ler hükümetler devlete nüfuz edemez.

Elbette ki bir partiyi kapatmakla iĢ bitmiyor. Bu bir

ceza yargısı olmadığından dokunulmazlıklardan

söz edilemez. Parti kapatıldıktan sonra Cumhur-

baĢkanı da dâhil laik ve demokratik Türkiye Cum-

huriyeti‘ne karĢı savaĢ açmıĢ bütün siyasetçiler

yargılanmalı, bu konuda asla taviz verilmemelidir.

Bu gün artık siyaset yasağı getirmek de caydırıcı

cezalar arasında yer almamaktadır. Atatürk nasıl

Türkiye Cumhuriyeti‘ni kurduğunda onun sürekliliği-

ni sağlamak için hanedan üyelerini yurt dıĢına sür-

güne göndermiĢse bugünün Vahdettinleri de aynı

uygulamaya tâbi olmalıdır. Ayrıca onların burada

faaliyet gösterecekleri aracı niteliğindeki vakıflara,

derneklere, yazılı ve görsel yayın organlarına ve

hatta okullarına yasak getirilmeli, yıkıcı ve bölücü

faaliyetlerine fırsat verilmemelidir. EĢine rastlanma-

mıĢ kadrolaĢma hareketinin önüne bu Ģekilde geçi-

lebilir ancak. KarĢıdevrimin hedefine ulaĢmasına

fırsat vermemek için dıĢ iliĢkilerde temkinli olmalı,

kayıtsız Ģartsız bir bağımsızlık için

ekonomik anlamda ayaklarımız üzerin-

de durmayı öğrenmeliyiz.

Tüm bunlarla birlikte anayasa da

yeniden düzenlenmelidir. Ġçimizi oyan,

iliğimizi kemiğimizi sömüren yabancı

ajanların dayattığı ılımlı İslam kıvamın-

da sivil anayasa değil, Türk kültürüne

ve karakterine uygun ulus bilincine

dayalı bizi yansıtan halkçı, demokratik,

laik anayasa hazırlanmalıdır. Mevcut

yasalarla Türkiye Cumhuriyeti kangren

olmuĢ, çıkmaza girmiĢ ilerleyememek-

tedir. Daha gerçekçi ve Ortaçağ kar-

maĢasından sıyrılmıĢ, içinde bulundu-

ğumuz çağa uygun yasalar düzenlen-

melidir. Yasalar birilerinin dini inançla-

rına göre değil, akıl ve bilimin önderli-

ğinde yapılmalıdır. Ulu Önder Ata-

türk‘ün vasiyetini ancak onun ilke ve

devrimleri ıĢığında gerçekleĢtireceği-

mizi unutmamalıyız. Çünkü söz konu-

su vatansa gerisi teferruattır.

(1) Yalçınkaya, Abdurrahman (AKP‘nin kapatılma-

sına iliĢkin iddianame-giriĢ)

[email protected]

Sayfa 83 Sayı 22

İçimizi oyan, iliğimizi

kemiğimizi sömüren ya-

bancı ajanların dayattığı

ılımlı İslam kıvamında

sivil anayasa değil, Türk

kültürüne ve karakterine

uygun ulus bilincine da-

yalı bizi yansıtan halkçı,

demokratik, laik anayasa

hazırlanmalıdır

Page 84: Politika Dergisi Sayı: 22

Cem Osman TAMTÜRK

G ündemin ana maddesi bir süredir Ana-

yasa değiĢikliği ve daha uzunca bir

süre de bu gündem süreceğe benzer.

Uzunca bir süredir yazıp çiziyoruz. Ül-

kenin çok daha önemli sorunları var:

Ġnsanlar aç, iĢsiz, çaresiz. Önce on-

lara bir çare bulalım, sonra daha sa-

kin ve rahat kafa ile Anayasa deği-

Ģikliği konularına eğiliriz, diyoruz

ama kimse dinlemiyor. Ġlla ki Anaya-

sayı değiĢtireceğiz. Neden? Çok çe-

Ģitli mazeretler var, ama genel olarak

toplarsak, zaten yapıldığı dönemdeki

Türkiye toplumunun dinamiklerine,

talep ve beklentilerine, hassasiyetle-

rine uygun olmayan, yani o günkü

toplum açısından da dar gelen bir

elbise bugün için tümüyle dar gelme-

ye baĢlamıĢ, daha doğrusu o elbise yırtılmaya, pat-

lamaya baĢlamıĢ.

Toplum artık bu elbiseye sığmıyor. O zaman da

zaten zorla sığdırılmıĢtı. Toplum bugün geliĢti, de-

ğiĢti, dönüĢtü. Artık Türkiye toplumu dünyayla bü-

tünleĢme iradesini ortaya koymuĢ bir toplumdur.

Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip.

Yani Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi değil. Böyle

bir ülkenin değiĢen, dönüĢen dinamik bir toplumuna

bu anayasayı, 30 sene önceki anayasayı dayatma-

nın hiçbir anlamı yoktur. Bu anayasa sürekli sorun

ve kriz yaratıyor. Hemen her gün bu anayasa ek-

senli bir sorunla bir krizle karĢı karĢıya kalıyoruz.

Dolayısıyla esas itibariyle yapılması gereken bu

anayasanın bir tarafa bırakılmasıdır, deniyor.

Gerçekten öyle mi, tartıĢılır. Veya Ġngiltere yüzyıl-

lar öncesinin Ġngiltere‘si midir ki hâlâ yazılı bir ana-

yasa kullanmıyor, diye düĢünülebilir. Ama bir husus

var ki, göz ardı etmek olanaksız. Anayasa, toplu-

mun tamamını kucaklaması gereken bir baĢ yasa-

Sayfa 84 Politika Dergisi

Demokrasi mi, despotizm mi?

AKP Anayasası ve Türkiye

Toplum artık bu elbiseye sığ-

mıyor. O zaman da zaten

zorla sığdırılmıştı. Toplum

bugün gelişti, değişti, dönüş-

tü. Artık Türkiye toplumu

dünyayla bütünleşme irade-

sini ortaya koymuş bir top-

lumdur.

Page 85: Politika Dergisi Sayı: 22

dır. Peki, Ģimdi kim yaparsa yapsın bir anayasa, bu

iĢi baĢarabilecek mi? Rahatlıkla hayır diyebiliriz.

Zaten sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın hiç-

bir ülkesinde bu mümkün değildir. O yüzden de

anayasalar genellikle olağanüstü dönemlerde yapı-

lır. Tabii ki birileri bu anayasadan memnun olmaz,

eline fırsat geçtiğinde kendine uymayan maddeleri

değiĢtirir. ĠĢte bu gün yapılan da bu iĢtir. AKP ken-

dine uymayan maddeleri değiĢtirme çabasında-

dır. HoĢ, imkânı olsa tamamını değiĢtirip bizi “Ilımlı

İslam Cumhuriyeti” haline getirir ama ne çare; ne

ordu ne halk buna izin vermez. Orduyu saf dıĢı bı-

rakmak için bunca zamandır yapılan belden aĢağı

saldırıların asıl sebebi de budur.

Hazır insanlar geçim derdinde iken Ģu Anayasa-

nın en azından bir bölümünü kendi çıkarıma değiĢ-

tireyim diye uğraĢıyorlar.

Türk ulusunun eleĢtiren kurumlarına, bilim adam-

larına, demokratik kitle örgütü temsilcilerine, muha-

lefete, sendikalara, medyanın yürekli temsilcilerine,

toplumun kendisinden ve kendilerinden olmayan

tüm kesimlerine danıĢıp bir mutabakat aramak yeri-

ne bağırıp, çağırıp efelenerek, korkutarak, sopa

göstererek katılımcı, özgürlükçü anayasa yapıyor-

lar.

Anayasa yapıyorlar ve her zaman olduğu gibi

yalanlarına halkı Ģahit tutuyorlar. Millete gideceğiz

ve millet karar verecek. Millet dediğiniz kimler? Ayrı

bir millet mi var; aĢağılayıp, iteklemediğiniz, aç bı-

rakmadığınız? Satın alınmıĢ iradeler korku, tehdit,

imrendirme ile baskı altına alınmıĢ millet. ġuurları,

vicdanları sömürülen millet daha hangi yalanların

onay merkezi, noteri, yalancı Ģahidi olacak? Bu oy

kullanmaktan baĢka zaman hatırlanmayan insanı-

mızla alay etmek değilse nedir?

Bu anayasa değiĢikliğini hazırlayanlar kendilerini

alay etmekte haklı sanıyorlar. Önce insanları yok-

sul bırakacaksınız, onlara iĢ ve eğitim temin etmek

yerine önlerine yarım ton kömürle bir torba son

kullanma tarihi geçmiĢ gıda atacaksınız ve alay

etme hakkı kazanacaksınız. Bu adam yerine koy-

madığınız (koysanız iĢ ve eğitim verirsiniz) kitleye

anayasa değiĢimini soracaklarmıĢ. Orada ne yaz-

dığından bile haberi olmayanlara onaylatacaksınız

ve geçerli olacak.

Sayfa 85 Sayı 22

Millet dediğiniz kimler?

Ayrı bir millet mi var; aşa-

ğılayıp, iteklemediğiniz, aç

bırakmadığınız? Satın alın-

mış iradeler korku, tehdit,

imrendirme ile baskı altına

alınmış millet. Şuurları,

vicdanları sömürülen millet

daha hangi yalanların

onay merkezi, noteri, ya-

lancı şahidi olacak?

Page 86: Politika Dergisi Sayı: 22

Mevcut Anayasada değiĢmesi gereken maddeler

yok mu? Dolu. Mesela, dokunulmazlıklar, siyasi

partiler kanunu ile ilgili bölüm, seçim barajı vs.

Ama onlara dokunmayı asla aklından geçirme-

yen iktidar partisi, yarın Yüce Divanda hesap vere-

ceği mahkeme hâkimlerini kendisi atasın istiyor.

Ülkenin dibini de oysa, bir parti

―kapatılmasın‖mıĢ. Kendileri laikliğe

aykırı fiillerin odağı olmaktan sanıklar

ya, kendilerini sağlama alacaklar.

Ülkemizde çıkarları olan ABD, AB ve

bunların ardında dolanıp medet uman

çıkar çetelerinin taleplerini bir bir karĢı-

lamak mevcut anayasamızla mümkün

olmadı. Gerçi AB uyum yasaları altında

82 anayasası dumura uğratıldı, 90.

madde ile sömürge yasaları üstün bir

güç olduysa da tümden vatanımızı par-

çalamak için yetmedi. ġimdi bir adım

daha ileri gidilmek isteniyor. Bunun için

de AKP elinden geleni yapıyor.

Hatırlanacaktır, bu AKP, ―Öcalan‘ın

terörist olduğunu kabul etmezlerse gö-

rüĢmem‖ deyip, bu gün bu Anayasa

değiĢikliği için o parti milletvekillerinin

içinde bulunduğu partiden medet

uman, AKP‘dir. DıĢ ülkelere verdiği gibi

terörist savunucularına da taviz veren

AKP‘dir.

ĠĢte bu AKP Anayasa değiĢikliği yap-

maya çalıĢmaktadır.

Bu, ufak tefek arızaları bulunun bir

arabayı, hayatında motoru ilk defa

gören birinin tamir etmesi demektir.

Anayasa tüm ulusun ortak metni, ileriki yaĢamını

hukuk temelleri içerisinde bağımsızca yaĢama met-

nidir. Hayatın kalbi, beyni olan anayasa gayriciddî,

dayatmayla ve kendi çalıp oynayarak ortaya çıka-

cak sıradan bir ulusal protokol değil. Benim, çocuk-

larımın, Türk ulusunun geleceğini karartmak hiçbir

devlet memurunun, bunlar seçilmiĢler de olsa hak-

ları hadleri değil. Seçilmek yıkmak, tahrip etmek

değildir.

DeğiĢiklik paketinin içine konan birkaç küçük el-

ma şekeri halkı tatmin etmeyecektir. Bu sayede

kendi kiĢisel çıkarlarına ve uygulayacakları despo-

tizme hizmet edecek maddelerin geçmesine Türk

halkı izin vermeyecektir.

[email protected]

Sayfa 86 Politika Dergisi

Bu, ufak tefek arızaları

bulunun bir arabayı, ha-

yatında motoru ilk defa

gören birinin tamir etme-

si demektir.

Page 87: Politika Dergisi Sayı: 22

Sevda EĞER

Çalın davulları,

Bayram var, çocukların bayramı…

Hakları var hem hukukları…

Ġsterse Ģikâyetçi olurlar sizlerden haa!

Çocukların ‗şikâyet hakkı‟ var!

Vurmayın onlara ermez aklı deyip,

Sabah ne yediğini unutur lakin

Unutmaz 4 yaĢında inen tokadı

Hem iyi etmez hiçbir hekim, o yarayı

ÇalıĢtırmayın tarlada, inĢaatta, madende…

Üç otuz paralara hem de

Gidememek pahasıyla mekteplere

‗Eğitim hakkı var ‗ çünkü

Öyle yazar bildirgede…

Atmayın hastane, cami önlerine

Sepet içinde göğsüne iliĢmiĢ küçücük notlar ile…

Ġstemezsen hiç doğmaz,

Ġlacı bile var satılır 3–5 Liraya

Bırakmayın insafına, bırakmayın

Esirgenemezler esirgeme kurumlarında

‗Tanıma hakkı‟ var çünkü

Ana baba olarak sizleri

Ve bilme hakkı var geçmiĢini, geldiği yeri

Atasını, inancını, lisanını, bir de

Sizlerle büyüme Ģartı var

Fikri sorulmadan, geldiği yeryüzünde…

AĢıları var mesela, küçüklükten

Büyümesi için sağlık ile

Ölmemeli değil mi bir insan bu çağda

Kızamıktan hele illa Tetanos‘tan

Ücretsizdir hepsi korkmayasın

‗Sağlık hakkı‟ olduğundan değil dediğim

Acı çekmeden yetiĢme gereği olduğundan, önerim

Bir önceki çocuğun nüfusunu yamamayın üstüne

‗Kimlik hakkı‟ var hiç yoksa

Bir isim, bir hüviyet

Sadece ona ait olan…

Sayfa 87 Sayı 22

Bir manifesto niteliğinde...

Çocuk Hakları

Page 88: Politika Dergisi Sayı: 22

Kondurmayın suçlarınızın aletlerini küçük ellerine

Vermeyin 12‘lik kızı 70 yaĢındaki dedelere

Satmayın organ simsarlarına,

Kadavrasını bulmak istemiyorsanız, bir gün çöplük-

te

Ġstemiyorsanız baĢından vurulmuĢ bir gün

Bir metrelik tabutla musalla üstünde

Sürmeyin ateĢin, savaĢın, panzerin önüne…

Dünya‟da;

200 milyondan fazla çocuk iĢçi bulunuyor. 132

milyon çocuk tarımda çalıĢtırılıyor. Birçoğu mafya-

nın elinde dilencilik, gasp, yankesicilik yaptırılıyor.

Milyonlarca çocuk, savaĢ sonrası sürgün ve mül-

teci hayatlarında ağır travmalarla yaĢamaya çalıĢı-

yor.

Kuzey Afrika baĢta olmak üzere dünya genelinde

her yıl binlerce çocuk açlık, susuzluk ve aĢısı olan

hastalıklardan ölüyor.

5 yaĢın altında ölen çocuk sayısı 2006‘da 9,7

milyon.

Bir yılda 250 bin çocuk silahlı çatıĢmalara soku-

luyor.

Türkiye‟de;

1 milyon 400 bin korumaya muhtaç ve kimsesiz

çocuğa sosyal güvenlik sistemi kurulamamıĢ, en-

gelli çocuklara verilen hizmet ise sınırlı kalmıĢtır.

5 çocuktan biri çalıĢtırılmaktadır. (YaklaĢık 6 mil-

yon)

4 çocuktan biri yoksuldur.

3 çocuktan biri yetersiz beslenmeden dolayı geli-

Ģim geriliği yaĢamaktadır.

1990 yılından itibaren mayın, iĢkence, toplumsal

ve aile içi Ģiddet sonucu 284 çocuk yaĢamını yitirir-

ken; 10.760 çocuk fiziki ve psikolojik zarar görmüĢ-

tür.

Bir yılda 83.000 çocuk çeĢitli suçlardan polis kay-

dına geçmiĢtir.

2003 yılında 57.000 çocuğun madde kullandığı

saptanmıĢtır.

Hiç aĢı olmayan çocuk oranı %46‘dır.

Okuma yazma oranında kız ve erkek çocuk ayrı-

mı mevcuttur. Sadece 2003 yılında 640 bin kız ço-

cuğu okula gönderilmeyerek eğitim hakkından

mahrum bırakılmıĢtır.

Evrensel Çocuk Hakları SözleĢmesi ―her çocuğun

dernek kurma, derneğe üye olma hakkı var‖ der-

ken, Türkiye‘de dernek kurma ve üyelik yaĢı 18‘den

küçük çocukların bulunduğu dernekler süresiz ka-

patılmaktadır.

En vahimi;

Memleketimizde çocuğa yönelik hak ihlalleri, cin-

sel taciz, fiziksel/psikolojik Ģiddet ve istismar izlene-

memektedir!

Not: Veriler, 135 kaynak taranarak 67 uzman

akademisyen görüĢü alınarak hazırlanan

‗Türkiye‘nin Çocuk Gerçeği‘ çalıĢmasından alınmıĢ-

tır.

[email protected]

Sayfa 88 Politika Dergisi

Page 89: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 89 Sayı 22

Page 90: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 90 Politika Dergisi

P—Kitap: Seçkiler

Bilâl ġimĢir,

Malta Sürgünleri

Yusuf Akçura,

Türkçülüğün Tarihi

Ġsmet Ġnönü,

Hatıralar

Olivier Roy,

Siyasal Ġslamın Ġflası

Dr. Rıza Nur,

Cumhuriyet Öncesinin Perde Arkası

Thomas Merton,

Gandhi ve ġiddet dıĢı DireniĢ

Colin Barker,

Devrim Provaları - Paris 1968, ġili 1972, Portekiz 1974, Ġran

1979, Polonya 1981

Bu Bölüme ĠliĢkin Önerileriniz Ġçin: [email protected]

Feroz Ahmad,

Ġttihat ve Terakki 1908-1914

Mustafa Kemal

ATATÜRK:

“Ben

çocukken

fakirdim. İki

kuruş elime

geçince bunun

bir kuruşunu

kitaba

verirdim. Eğer

böyle

olmasaydım,

bu

yaptıklarımın

hiçbirisini

yapamazdım.”

George Orwell,

Hayvan Çiftliği

Francis Fukuyama,

Devlet ĠnĢası

Mahmut Makal,

Köy Enstitüleri ve Ötesi

Muammer Aksoy,

Devlet Hukukla YaĢar

Korkut Boratav,

Bir Krizin Kısa Hika-yesi

Hazırlayan Emrah ÖZDEMĠR

[email protected]

Page 91: Politika Dergisi Sayı: 22

ÇIZIKTIRMAK / Baykallı Dönem Kapanırken...

Sayfa 91 Sayı 22

[email protected]

Page 92: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 92 Politika Dergisi

03.03.2010 tarihinde, Mustafa GÖKÇEK

(Edebiyatçı, Yazar, ġair, Oyun Yazarı ve Tiyatro

Eğitmeni) tarafından kurulan TÜRKGEB; özelinde,

genç edebiyatçılara öncelik için ve bu konuda sa-

mimiyetle bir yol açmaktadır. Birliğin internet sitesi-

ne ve e-postalarına* gönderilecek öykü, şiir ve

tiyatro oyunlarından, oluĢan seçkiler (Bir yıllık

oluşumundan sonra), her yıl kitapçık haline dönüĢ-

türülecek. Seçilen yazılar arasından, yayımlanma-

ya ve anılan kitapçık da yer alacak. Yazılardan

oluĢan dosyadan (her yıl seçilecek bir konu), yılso-

nunda üyelerine birer adet verilecek. Ayrıca, yılso-

nunda, yazıları kitapçıkta yer alanlarla, küçük bir

söyleĢi, toplantı ve sonucunda da kokteyl verile-

cek.

Bu durum hemen her yıl tekrarlanacak. Böylelikle

eleĢtirmenler ve ajans iĢbirliği çerçevesinde, kamu-

oyuna, seçilen arkadaĢlar, zaman içinde tanıtıla-

cak. Yıllar sonra da olsa, edebiyatımızın tarihsel

sayfalarında, bu gençlerin yer almaları sağlanacak.

ÇalıĢmalar, her yıl yenilerek katlanacak ve daha

iyiye gidilmesini ve ileride gençlerin iyi birer edebi-

yatçı olmaları sağlanabilecek…

* [email protected];

www.mustafagokcek.com;

[email protected].

Katılım şartları;

- 25 yaşında veya daha küçük olmak...

- Edebiyata ilgi duyması, yazıya ve okumaya karşı

sevgi, duyarlılığının olması…

- Yazmanın bir tür yük değil; aksine, duygu ve dü-

Ģüncelerinin, her zaman ön plana çıkması…

Türkiye Genç Edebiyatçılar Birliği (TÜRKGEB)’nden Duyuru

P—Foto: Herkesin Ağzına Bir Parmak Bal: Roman Açılımı

Page 93: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 93 Sayı 22

[email protected]

Der: Evren YELKANAT

Dünya tarihini nesnelden özele indirgeyerek yeni-

den yazmayı amaçlayan fakat bunu yaĢı gereği

tamamlayamayacağını da bilen ve 1982 yılında

sonsuzluğa ulaĢan Marksist tarihçi E.H.Carr‘ın, ya-

zımını ölmeden önce tamamladığı ―Komintern ve

Ġspanya Ġç SavaĢı‖ isimli eseri geçtiğimiz ay

―ĠletiĢim Yayınları‖ tarafından Türkçeye çevrilerek

yayınlandı.

E.H.Carr kitabında, Ġspanya‘daki iç savaĢı detaylı

bir Ģekilde ve haritalarla bize anlatmasının yanı sıra

Ġspanya Ġç SavaĢı sırasında Sovyetler Birliği‘nin ve

Komintern‘in ―Ġspanya Ġç SavaĢı‖ ile ilgili görüĢlerini

ve Sovyetler Birliği‘nin o dönemki ―Ġspanya Politika-

sını‖ da net bir biçimde ortaya koyuyor.

Stalin ve UGT Genel Sekreteri Largo Caballero

arasındaki yazıĢmaları ve Ġtalya Komünist Partisi

Merkez Komite Üyesi Palmiro Togliatti‘nin Moskova

Komünist Enternasyonal Karargahına gönderdiği

gizli raporları da içeren ―ekler bölümü‖ ise kitabın

―bilimsel bir metotla‖ yazıldığını gözler önüne seri-

yor.

―REZORFAD LAS FILAS DEL PARTIDO

COMUNISTA‖

Türkiye‘nin en karanlık olaylarının gerçek yüzünü

ortaya koymaya çalıĢarak çok zor ve zahmetli bir

iĢe giren Erol Mütercimler, kendine has üslubuyla

700 sayfalık bir kitabı tek bir nefeste okunabilecek

bir duruma getirmiĢ. Gümrük Birliği‘nden Varlık

Vergisine, Topal Osman‘ın öldürülmesinden Ata-

türk‘ün BektaĢilerle olan iliĢkisine kadar birçok ko-

nunun iĢlendiği bu kitapta, en özensizce yazılmıĢ

bölümün 1 Mayıs 1977 katliamı olduğu kanaatin-

deyim.

CIA ve Türkiye‘deki iĢbirlikçileri tarafından ger-

çekleĢtirilen bu provokasyon ve cinayete, ―Sol‘a

dönüp sizin de bu katliamda az da olsa parmağınız

var diyerek rol biçmek, insafsızca olmuĢ.

Ergenekon operasyonu nedeniyle gözaltına alın-

dıktan bir süre sonra serbest bırakılan emekli Bin-

baĢı Erol Mütercimler‘in bu kitabı, Türkiye‘deki ka-

ranlık olayları öğrenmek isteyenler için birebir…

[email protected]

P—Kitap: Yeni Çıkanlardan

Künye:

Adı: Komintern ve

Ġspanya Ġç SavaĢı

Orijinal Adı: The

Comintern and The

Spanish Civil War

Yayınevi: ĠletiĢim

Baskı: 1.Baskı Mart

2010, Ġstanbul

Yazar: Edward Hallett

Carr

Yayına Hazırlayan:

Tamara Deutscher

Çeviren: Ali Selman

Künye:

Adı: Aynadaki Tarih—

Komplolar, Suikastler,

Provokasyonlar, Ġsyanlar

Yayınevi: Alfa

Baskı: ġubat 2010,

Ġstanbul

Yazar: Erol Mütercimler

Sayfa Sayısı: 672

Çeviren: Ali Selman

Page 94: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 94 Politika Dergisi

ġenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız

O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaĢırız

Gitti dostlar Ģölen bitti ne eski heyecan ne hız

Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız

O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaĢırız

Bir yangın ormanından püskürmüĢ genç fidanlardı

GüneĢten ıĢık yontarlardı sert adamlardı

Hoyrattı gülüĢleri aydınlığı çalkalardı

Gittiler akĢam olmadan ortalık karardı

P—Foto: Üç Fidana Özlem / Güneş ER

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra

Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara

Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara

Geceler uzar hazırlık sonbahara

(Attilâ ĠLHAN)

Page 95: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 95 Sayı 22

[email protected]

Onlar…

Anadolu‘nun en ücra

köĢelerinde,

Allah, Muhammed, Ali!

diyerek semaha duran,

TaĢlanan, yakılan ama

barıĢçılıklarından ödün

vermeyen;

Türkiye Alevileri…

Sağdaki fotoğrafta

d u r a n b a y ,

“Gözcü”dür. Görevi

“Cem”in sakin geçme-

sini sağlamak ve

“rehber”e yardımcılık

yapmaktır. Gözcü, ken-

di Ģahsında Ġslamın

halkçı yorumu olarak

bilenen Ebuzer el

Gıffari‟yi simgeselleĢ-

tirmektedir.

AĢağıdaki fotoğrafta da

“Hak, Muhammed, Ali” sev-

dalıları, erenler secdeye ka-

panmaktadırlar.

Açılım diyerek politikaya

alet edilmek istenen bu in-

sanların eĢit yurttaĢlıktan,

temel hak ve özgürlükler-

den ve baĢka mezheplerin

dayatılmasından baĢka bir

istekleri bulunmamaktadır.

Kısacası demokratik, laik

bir Türkiye‟de yaĢamak

istemektedirler yalnızca.

Onlar da bunu her defa-

sında yinelemektedirler ve

gündelik siyasetin içine

çekilmekten kurtulamamak-

tadırlar.

P—Foto: Herkesin Ağzına Bir Parmak Bal: Alevi Açılımı / Güneş ER

Page 96: Politika Dergisi Sayı: 22

Sayfa 96 Politika Dergisi

Emrah ÖZDEMĠR

YavaĢ yavaĢ para ödemeye baĢladığımız, temel

hak olan sağlık için AmerikanlaĢmanın bizi götüre-

ceği yer: Sicko (Hasta).

Marketlerde ilaç satılmasına özenenler…

“ABD‟nin yaptığı her şey doğrudur.” diyen-

ler…

“Ne olacak canım, devlete ödeyeceğimize,

sigorta şirketlerine öderiz prim.” diyenler…

“Özelleşme iyidir.” diyenler…

Evet, çoğumuzun binlerce lira ödemesini gerekti-

ren bir hastalığımız yok…

Ya olduğunda? Ya Ģu an olanlar?

Belgeselin dili biraz abartılı gelebilir, ama insan

yaĢamını özel Ģirketlere bıraktığımızda baĢımıza

nelerin gelebileceğini görmemiz açısından baĢarılı

bir yapıt.

Mutlaka izlenilmelidir, ama; -doktorların bazen

dediği ve filmin sloganı gibi- “biraz canınız yanabi-

lir!”

Yönetmen : Michael Moore

Yapımcı : Michael Moore

Yazan : Michael Moore

Müzik : Erin O'Hara

Oyuncu : Michael Moore

Görüntü Yönetmeni : Andrew Black

Yapım Yılı, Ülkesi : 2007 , ABD

Süre : 123 dakika

Özgün Dil : Ġngilizce

Tür : Belgesel

Gösterim Tarihi : 19 Mayıs 2007

Özgün Adı : Sicko

Prodüksiyon Ģirketi : Dog Eat Dog Films

[email protected]

P—Film: Hasta (Sicko)

Page 97: Politika Dergisi Sayı: 22

ŞEHİT ASKERLERİMİZİ

VE ŞEHİT EMEKÇİLERİMİZİ

SAYGIYLA, MİNNETLE, BÜYÜK ÜZÜNTÜYLE ANI-

YORUZ.

AİLELERİNİN, SEVDİKLERİNİN VE ULUSUMUZUN

BAŞI SAĞOLSUN.

PD

www.politikadergisi.com — [email protected]

TeĢekkür:

> Uludağ Üniversitesi‘nin eskimez rektörü Mustafa

Yurtkuran‘a,

> Değerli hocamız Sertaç

Serdar‟a,

> Hocamız Tahir

BaĢtaymaz‘a,

> YeniÇağ yazarı Arslan

Bulut‘a,

> Banu Avar‘a,

>Dilek ve Oktay

Sinanoğlu çiftine,

> Cumhuriyet yazarı Emre

Kongar‘a,

> Soner Yalçın‘a ve

odatv.com‘a,

> Milliyet gazetesi yazarı Melih AĢık‘a ve elbette

Haldun Ertem‘e,

> UMED BaĢkanı Erdinç

Dündar‟a

> Metin Tınay ve Verim

Hosing‘e,

> Tüm emeği geçenlere

> Ve tabii ki desteğini esirgemeyen tüm okurla-

rımıza

Dergimize verdikleri destekten ötürü teĢekkür

etmeye borç biliriz.

Page 98: Politika Dergisi Sayı: 22