20
Sevgili Meslektaşlarım, İfade özgürlüğü insanların görüş, kanaat, düşünce ve talep- lerini başlarına kötü bir şey gel- mesinden korkmadan ifade ede- bilmeleridir. Bu anlamıyla ifade özgürlüğü çağdaş ve demokratik toplumun olmazsa olmaz kri- terlerinden birisidir. Bir ülkede yeterli ifade özgürlüğü var ise, o ülkede diğer hak ve özgürlükler de vardır ve o ülke çağdaşlık se- viyesine ulaşmıştır. İfade özgürlüğü korunma- sı ve geliştirilmesi gereken bir haktır. Bu konuda ki en büyük görev ise yargı organlarına düş- mektedir. Ancak ülkemizde yar- gı organları tarafından verilen kararların ifade özgürlüğünü ge- liştiren kararlar olduğunu söyle- yebilmek olanaklı değildir. Aksi- ne çoğunlukla yargı kararlarının ifade özgürlüğünü baskılayan, kısıtlayan kararlar olduğu görül- mektedir. Ülkemizde ifade özgürlüğü- nün geliştirilmesi ve evrensel kriterlere uygun hale getirilme- si için yeni anayasa çalışmala- rı şanstır. Bu şansın iktidar ve muhalefet partileri tarafından birlikte değerlendirilerek ifade özgürlüğünün sınırlarının geniş- letilmesi sağlanmalıdır. Sevgili Meslektaşlarım; Baro Bültenimiz, siz değerli meslektaşlarımızın görüş ve dü- şünceleri ile hayat bulmaktadır. Bültenimizin sayfaları, tüm mes- lektaşlarımızın şiddet, hakaret ve suç isnadı içermeyen her görüşü- ne açıktır. Bu anlamda sizlerin görüşlerinizi içeren yazılarınızı bekliyoruz. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. En Dinamik ve Vicdanlılar İçin Hukuk Avukatların Tutuklanması ve Yeni Paradigma: Olağanüstü’nün Olağanlaşması Sanata Sansür 4 8 Yücel DEMİRER D. Çiğdem SEVER Av. Tuğçe İNAL 2 BÜLTENİ Sayı 1 / Yıl 2013 k ocaeli b arosu Başkan’dan Av. M. TAMER SOLAKOĞLU KOCAELİ BAROSU BAŞKANI Sahibi Kocaeli Barosu Adına Baro Başkanı Av. M. Tamer SOLAKOĞLU Yazı İşleri Müdürü Av. Çiğdem DEMİRCAN Yönetim Yeri Ankara Karayolu No: 111 Kocaeli Plaza K:5 İzmit/KOCAELİ 0262 321 41 12-0262 324 56 56 0262 321 13 90 www.kocaelibarosu.org.tr [email protected] Baskı - Tasarım Şen Matbaa Özveren Sokak 25/A-B Demirtepe - Ankara Tel: 0312 230 54 50 Faks: 0312 229 64 54 e-posta: [email protected] www.senmatbaa.com İfade Özgürlüğü Nereye Kadar? Ahmet ŞIK ile Söyleşi Devamı Sayfa 6’da Av. Çiğdem DEMİRCAN Meslekte Rekabet Yasağı Devamı Sayfa 16’da Av. Çağatay ALP Avukat Hakları Merkezi Devamı Sayfa 19’da Kocaeli Barosu Avukat Hakları Merkezi Yaşam Hakkına Saygı Devamı Sayfa 18’de Av. Mücella ELGİN Kızlık Soyadını Verebilmesi Devamı Sayfa 17’de Av. Elvan BAĞ

En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

Sevgili Meslektaşlarım,İfade özgürlüğü insanların

görüş, kanaat, düşünce ve talep-lerini başlarına kötü bir şey gel-mesinden korkmadan ifade ede-bilmeleridir. Bu anlamıyla ifade özgürlüğü çağdaş ve demokratik

toplumun olmazsa olmaz kri-terlerinden birisidir. Bir ülkede yeterli ifade özgürlüğü var ise, o ülkede diğer hak ve özgürlükler de vardır ve o ülke çağdaşlık se-viyesine ulaşmıştır.

İfade özgürlüğü korunma-sı ve geliştirilmesi gereken bir haktır. Bu konuda ki en büyük görev ise yargı organlarına düş-mektedir. Ancak ülkemizde yar-gı organları tarafından verilen kararların ifade özgürlüğünü ge-liştiren kararlar olduğunu söyle-yebilmek olanaklı değildir. Aksi-ne çoğunlukla yargı kararlarının ifade özgürlüğünü baskılayan, kısıtlayan kararlar olduğu görül-mektedir.

Ülkemizde ifade özgürlüğü-nün geliştirilmesi ve evrensel

kriterlere uygun hale getirilme-si için yeni anayasa çalışmala-rı şanstır. Bu şansın iktidar ve muhalefet partileri tarafından birlikte değerlendirilerek ifade özgürlüğünün sınırlarının geniş-letilmesi sağlanmalıdır.

Sevgili Meslektaşlarım;Baro Bültenimiz, siz değerli

meslektaşlarımızın görüş ve dü-şünceleri ile hayat bulmaktadır. Bültenimizin sayfaları, tüm mes-lektaşlarımızın şiddet, hakaret ve suç isnadı içermeyen her görüşü-ne açıktır. Bu anlamda sizlerin görüşlerinizi içeren yazılarınızı bekliyoruz.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

En Dinamik ve Vicdanlılar İçin Hukuk

Avukatların Tutuklanması ve Yeni Paradigma: Olağanüstü’nün Olağanlaşması

Sanata Sansür

4 8

Yücel DEMİRER D. Çiğdem SEVER Av. Tuğçe İNAL

2

BÜLTENİSayı 1 / Yıl 2013kocaeli barosu

Başkan’dan

Av. M. TAMER SOLAKOĞLUKOCAELİ BAROSU BAŞKANI

SahibiKocaeli Barosu Adına Baro BaşkanıAv. M. Tamer SOLAKOĞLU

Yazı İşleri MüdürüAv. Çiğdem DEMİRCAN

Yönetim YeriAnkara Karayolu No: 111 KocaeliPlaza K:5 İzmit/KOCAELİ0262 321 41 12-0262 324 56 560262 321 13 [email protected]

Baskı - TasarımŞen MatbaaÖzveren Sokak 25/A-BDemirtepe - AnkaraTel: 0312 230 54 50Faks: 0312 229 64 54e-posta: [email protected]

İfade ÖzgürlüğüNereye Kadar?

Ahmet ŞIK ile Söyleşi

Devamı Sayfa 6’da

Av. Çiğdem DEMİRCAN

Meslekte Rekabet Yasağı

Devamı Sayfa 16’da

Av. Çağatay ALP

Avukat Hakları Merkezi

Devamı Sayfa 19’da

Kocaeli Barosu Avukat Hakları Merkezi

Yaşam Hakkına Saygı

Devamı Sayfa 18’de

Av. Mücella ELGİN

Kızlık Soyadını Verebilmesi

Devamı Sayfa 17’de

Av. Elvan BAĞ

Page 2: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ2

Hukuk normları ve uygulaması konusun-da gerek akademik ve gerekse uygu-lamadan gelen bir ehliyeti olmayan bir

yurttaş olarak, gençlere yönelik yönetsel ve hukuksal bir kısım uygulamalara olan itirazı-mı nasıl dillendirebilirim? Düşünce ve eylemin yetkinleşmesinde en önemli bileşen olan eleş-tirinin ülkemde sorun çıkarma, baş eğmezlik ve hatta teröristlik olarak tanımlanıp, soruş-turma ve kovuşturmaya konu olmasına nasıl karşı koyabilir, bu konuda yargı organları ile üniversite yönetimlerinin ve bu arada kendi üniversitemin güvenlikçi ve tutucu yaklaşım tarzına karşı eleştirilerimi nasıl ifade edebili-rim?

Yapmayı arzu ettiğim itiraz ve uyarı dile getirilirken, ülkemizde hukuk alanının top-lumsal değişimi gecikerek izleyen yapısına, yürütmenin yargı üzerindeki zaman zaman yönü değişse de varlığı ortadan hiç kalkma-yan vesayetine, yönetici aklın çeşitli düzey ve düzlemlerde sıklıkla otoriterliğe varan yönet-me biçimlerine vurgu yapılabilir. Örneklerine çokça rastlandığı üzere konu, siyasal bir dil üzerinden yargı ve akademi dünyasındaki an-ti-demokratik zihniyetler ve bunların üzerinde yükseldiği arka plan ve sonuçları üzerinden de tartışılabilir.

Ben çokça görülen olgusal örnekler yerine, bu bağlamdaki tartışmamı, tarihsel eğilimler ve onun da ötesinde sosyolojik gerçeklikler üzerinden kurgulamak niyetindeyim. Bizim kolaylık olsun diye üzerinde tekil cümlelerle fikir yürütmeye alışık olduğumuz toplum ve toplumsal yaşam, aslında son derece karma-şık bir ilişkiler ağıdır. Ayrımlar denildiğinde ilk akla gelen sosyo-ekonomik, tarihsel, toplum-sal bağlamlar; inanç, eğitim düzeyi, coğrafi bölge, kuşak farkı ve benzeri etmenler de işin içine girdiğinde daha da karmaşıklaşır. Seç-kinci, yönetici iradesini asıl sayan ve eleşti-rel aklı sorun çıkarmaya indirgeyen tutum ve davranış yapılarının dikkate almaktan sıkça kaçındığı, en iyi olasılıkla bunlarla ilgili konu-larda “mış gibi” yaparak görüntüyü kurtarma-ya gayret ettiği kategorilerin başında gençlik yer alır. Popülist bir yaklaşımın parçası olarak tüm siyasal eğilimlerce önemsendiği iddia edilen bu kategorinin yani gençliğin özgün do-ğasının anlaşılmadığı, en çok bu gruba dahil yurttaşlara dönük eylem ve işlemlerde açığa çıkmaktadır. Söylev düzeyinde bu kategorinin dinamizmine övgüler düzen, onun enerji dü-

zeyinden çoğu zaman karşılıksız olarak yarar-lanan, yöneticilerin ve genellikle ona tabi hu-kuksal aklın bu kategorinin özgünlüklerini hiçe sayan kararlara imza atmaktan çekinmediği sıklıkla görülür.

Oysa Türkiye tarihinde ve günümüzde gençliğin çok önemli roller oynadığını biliyo-ruz. Otoriter tek parti döneminden, çok partili dönemin kutuplaşmış siyasal ortamına, dar-belerden uzayıp giden bürokratik tahakküme kadar gençlik kategorisinin yüklendiği toplum-sal ve siyasal sorumlulukların, kurumsallaş-ma düzeyi yüksek ülkelere göre daha yüksek olduğunu hep birlikte gözlemledik. Siyasal ve yönetsel mekanizmaların işleyişindeki eksik-likler ve otoriter uygulamalardan kaynaklanan bu durum günümüzde de devam etmektedir. Sendikalı olmanın, hak aramanın, gerçeği haykırmanın cesaret gerektirdiği toplumsal ve siyasal iklimimizde gençlerin aslında ku-rumsallaşmış mekanizmalarca dile getirilmesi gereken talepleri yükselttikleri sıkça görül-mektedir. Ülkemizde, güvencesiz atölye ve iş-yerlerinde, yoksul mahallelerde, kırda, kentte gündelik geçim derdi ve baskı nedeniyle dile getirilemeyen itirazlar genç sesler tarafından cesaretle ifade edilmektedir. Önemli sosyo-log Margaret Mead’ın yıllar öncesinden işaret ettiği gibi, tarihin sıkışık ve karmaşık dönem-lerinde gençlerin yaşlı kuşakların öğretmeni olması gerçekliği, ülkemiz için neredeyse hiç değişmeyen bir durum.

Aslında bu noktada şaşılacak bir durum mevcut değil. Hak ve özgürlük mücadeleleri-nin genel tarihi ve bunun yanı sıra Türkiye ör-neği, ilk olarak gençler tarafından dile getirilen ve sonradan halkın çoğunluğunca paylaşılan değer ve hedeflerle doludur. Gençler dün ol-duğu gibi, içinden geçtiğimiz altüst oluşu bol kesitte de yine en yüksek bedeli ödeyen ke-simi temsil etmektedir. Bilindiği üzere Türkiye nüfusu genç bir ülke ve bu genç nüfusun aktif kesimleri anlaşılması hiçte zor olmayan ne-denlerle politik mücadele içinde yer almakta-dır. Gençler, toplumun aktif, nitelikli ve yaşam biçimleri gereği en vicdanlı kesimlerinden biri-nin özneleri olarak siyasal baskıyı göğüsleme-leri yanında, ekonomik ve toplumsal baskılarla da karşı karşıya kalmaktadır. Bu mücadelenin özellikle öğrenci gençlik içinde yürütülen bölü-müne yönelik şüpheci bakış değişik kuşaklar boyunca hoyratça kendini yeniden üretmeye devam etmiştir. Aydın kategorisini, kitap oku-mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı suç saymaya paralel güvenlikçi bir dil olağanüstü dönemlerde iş-

kence, kitap toplatma ve benzeri biçimlerde yaşama geçirdiği baskıları bugün öğrencilere açılan sınırsız ve sorumsuz soruşturmalarla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Siyasal ve toplumsal hak arama faaliyetinin gençlere kapatılması anlamına gelen soruşturmalar, bir yanıyla bu siyasal enerjiyi hareketsiz kıl-ma hedefi taşırken, diğer yandan üniversite ortamını piyasa gereklerinin eline teslim etme hedefiyle uyum içindedir. Hak arama mecra-larının hep asgari sınırları üzerinden meşru sayıldığı kamusal alanımızda, eleştiri ve her türden hak arama faaliyetini suç olarak gören ve gösteren bir zihniyetin ağırlığı giderek daha çok hissedilmektedir.

Oysa gençlerin bu ülkenin enerjik birikimi olduğunu, bu ülke tarihinde genç siyasallaş-manın çok önemli bir pozitif mirası olduğunu göz ardı etmeden konuya yaklaşmak müm-kündür. Hukuk alanının donmuş bir sınırla-malar dizgesi olmayıp yaşamı toplumun tüm kesimleri için yaşanılır kılacak bir gelişimin motoru olduğunu gören, üniversiteleri gelecek güzel günlerin, bir başka deyişle yarının dün-yasının bugünden kurulduğu aydınlık ortamlar olarak algılayan bir zihniyetle yasakçılık ve soruşturmacı üniversite yöneticiliği bir arada düşünülemez. Unutulmamalıdır ki, üniversite ortamında gördüğümüz eylemselliklerin bir bölümü öğrencilerin akademik-demokratik taleplerinin yanı sıra ülke siyasetine ilişkin ve toplumsal değişimine yanıt niteliğindedir ve bu canlılık aslında ülkenin geleceği açısından mutlu olmayı gerektiren bir durumdur. Üni-versitelerin işlevini yerine getirmesi için gere-ken özgürlüğün, siyasal iktidara yaranmanın gereklerine feda edilmesinin hem toplumsal ilerleme önünde engel olduğu hem de uzun döneme yayılmış sorunlarımızın çözümüne geciktirici etkisi olduğu her zaman akılda tu-tulmalıdır.

Yapılması gereken, üniversitelerin toplum-ların temel düşünce üretme mekanizmaları olduğu gerçeğinin, her türden eleştiri ve hak arama faaliyetinin meşruiyetinin ve gençlerin kendilerine ilişkin kararlarda söz hakkı oldu-ğunun daima akılda tutulması ve üniversite yöneticisinden kolluk kuvveti yöneticilerine, iddia makamından yargıçlara kadar güvenlik-çi dil ve yaklaşım tarzlarının sahte rahatlama hissinden uzak durmayı başarabilmektir. Bu türden bir yaklaşımın yolu, özgür aklın irade-sine saygı göstermekten ve ülkesinin tarihsel birikimi ve sosyolojik yapısıyla ilgisini kesme-yen bir hukuk anlayışından geçmektedir.

En Dinamik ve Vicdanlılar İçin HukukYücel DEMİRER / Kocaeli Üni. Öğrt. Gör.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 3: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ3

BASVURANLAR :Ercan Gül , Deniz Kahra-man, Zehra Delikurt, Erkan Arslangezer

OLAYLARBaşvuranlar, 3 Aralık 1999 tarihinde, Ankara

DGM Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılmışlar ve yasadışı silahlı bir örgüt olan Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist-Türkiye İşçi Köylü Kur-tuluş Ordusu –Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği ile ilgili olarak sorgulanmışlardır.

Cumhuriyet Savcısı, söz konusu gösteriler-de, başvuranın üzerinde Partizan yazılı bir pan-kartın arkasında bulunduğunu ve TKP/ML-TİK-KO genel sekreterinin posterini taşıdığını ileri sürmüştür. Zehra Delikurt’un bahsi geçen gös-terilerde “Biz işçinin, köylünün yiğit sesiyiz, nam-luya sürülmüş halk mermisiyiz’ ve ‘Marks, Lenin, Mao, Önderimiz İBO, Savaşıyor Tikko’ şeklinde sloganlar attığı iddia edinilmiştir.

Ayrıca, Zehra Delikurt’un Ankara’daki okul-ların duvarları ‘TKP/ML-TİKKO, İBO yaşıyor, TİKKO savaşıyor’, ‘Yaşasın partimiz TKP-ML-TIKKO’, ‘Gerillalar ölmez, yaşasın halk savaşı’, ’Parti ve devrim şehitleri ölümsüzdür’, ’TKP/ML-TİKKO işçi köylü el ele demokratik devrime’ gibi TKP/ML-TİKKO lehine sloganlar yazdığı id-dia edilmiştir. Ayrıca, başvuranın kültür merkez-lerinde ve sol görüşlü bir siyasi parti merkezinde düzenlenen seminerlere katıldığı iddia edilmiştir. Ayrıca, başvuranın Özgür Gelecek adlı gazeteyi sattığı da iddialar arasında yer almaktadır.

Cumhuriyet Savcısı, Ercan Gül’ün 1997 yılın-da düzenlenen 1 Mayıs gösterisine katıldığını ve gösteride ‘Liderimiz İbrahim Kaypakkaya’, ‘Ya-şasın halkın adaleti’, ’Yaşasın partimiz TKP-ML’, ‘İktidar namlunun ucundadır’, ‘Biz işçinin ,köylü-nün yiğit sesiyiz,namluya sürülmüş halk mermi-siyiz’, ‘Liderimiz Kaypakkaya, işçi, köylü, gençlik halk savaşında birleştik’ gibi TKP/ML-TİKKO lehine sloganlar atıldığını kaydetmiştir. Cumhu-riyet Savcısı, Ercan Gül’ün 1999 yılında yapılan gösteride yasadışı sloganlar attığını iddia etmiş-tir. Ayrıca, Ercan Gül’ün evinde bazı yayınlar, TKP/ML-TİKKO’ ya üye bir kişinin resmi ve bir kitap bulunduğunu da kaydetmiştir.

Cumhuriyet Savcısı, Erhan Arslangezer’in 1996-1997 yıllarında düzenlenen 1 Mayıs gös-terilerine, 1998 yılında düzenlenen Nevruz kut-lamalarına ve 97 ve 98 yıllarında yapılan Sivas Katliamı’nı anma etkinliklerinin katıldığını iddia etmiştir. Başvuran, söz konusu gösterilerde ‘Ya-şasın partimiz TKP/ML’, ’Faşizme isyan, halka önder partizan’, ’İktidar namlunun ucundadır’, ’Bizde hesapları namlular sorar’ şeklinde slo-ganlar atmış ve başvuranın evinde söz konusu örgüt yanlısı yayın ve kitapların bulunduğunu kaydetmiştir.

Cumhuriyet Savcısı Deniz Kahraman’ın da 97-98 yıllarında 1 Mayıs gösterileri, 2 Temmuz 1998 anmaları ve Nevruz kutlamalarına katı-lıp, TKP/ML-TİKKO lehine sloganlar attığı iddia edilmiştir. Mahkeme TMK 7/2 maddesi uyarınca, Zehra Delikurt, Ercan Gül, Erkan Arslangezer ve Deniz Kahraman’ı şiddet yöntemlerine teşvik edecek şekilde örgüt propagandası yapmak su-çundan hapis cezasına çarptırmıştır.

HUKUKAİHS’NİN 10. MADDESİNİ İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASIBaşvuranlar, ilk derece mahkemesinin ken-

dilerini bazı dergileri okumak, gösterilere katıl-mak ve slogan atmaktan dolayı mahkum etmesi nedeniyle mahkumiyetlerinin ve verilen cezanın AİHM 10. maddesine aykırı olduğu konusunda şikayetçi olmuşlardır.

Hükümet, başvuranların görüşlerini ifade et-meleri veya toplantıya katılmaları nedeniyle de-ğil, TCK’ nın 169. maddesi uyarınca yasadışı bir örgüte yardım ve yataklık etme suçundan yargı-lanıp mahkum edildiklerini ileri sürmüştür.

AİHM, izlenen amaçların meşruluğuyla ilgi-li olarak, makamların ulusal güvenliği ve kamu düzenini korumaya çalıştıklarını gözlemlemek-tedir. Bu nedenle, şikayet konusu müdahalenin ‘demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı’ konusunun açıklığa kavuşturulması gerekmek-tedir.

AİHM, denetleme yetkisini kullanırken şika-yet konusu müdahaleyi davanın bütünü ışığında incelemelidir. Özellikle, söz konusu müdaha-lenin ‘izlenen amaçlarla orantılı’ olup olmadığı yerel makamlar tarafından öne sürülen gerek-

çelerin ‘ilgili ve yeterli’ olup olmadığı konularının AİHM tarafından açıklığa kavuşturulması gerek-mektedir. Ayrıca, müdahalenin orantılı olup ol-madığı incelenirken, uygulanan cezaların niteliği ve ağırlığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu noktada, AİHM, söz konusu davadakine benzer sorunlar içeren bir çok davada AİHS’ nin 10. maddesinin ihlalini tespit ettiğini hatırlatır. (Yılma ve Kılıç/ Bahçeci ve Turan/ Kızılyaprak/ Feridun Yazar)

Söz konusu davada, 97 ve 98 yıllarında yapı-lan 1 Mayıs gösterilerinde ve Sivas Katliamı anı-sına 2 Temmuz 1998 tarihinde yapılan gösteride ve Nevruz kutlamalarında başvuranların slogan attığı konusu taraflar arasında ihtilaflı değildir. Ayrıca, dava dosyasından, söz konusu göste-rilerin sakin birşekilde sonuçlanmadığına veya gösterilerde şiddet eylemlerinde bulunulduğuna dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır.

AİHM, ‘İktidar namlunun ucundadır’, ‘Bizde hesapları namlular sorar’ gibi sloganların şiddet içerikli olduğunu gözlemlemektedir. Bununla bir-likte, bu sloganların bilinen ve kalıplaşmış sol-cu sloganlar olduğu ve izinli gösterilerde slogan atıldığı göz önünde bulundurulduğunda, slogan-ların şiddete veya ayaklanmaya çağrıda bulun-duğu düşünülemez. AİHM, yerleşik içtihadına göre, 10. maddenin 2. paragrafının yalnızca kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içe-ren ‘bilgiler’ veya ‘ fikirlere ’değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlara da uygulandığını hatırlatır. Bunlar ‘demokratik bir toplumun’ olmazsa olmazları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir.

Yukarıda anlatılanları göz önünde bulun-duran AİHM, başvuranları, başkalarını şiddet yöntemlerine, silahlı direnişe veya isyana teşvik ederek ‘ulusal güvenliği’ veya ‘kamu düzenini’ etkilediğinin düşünülmeyeceği kanaatindedir.

Yukarıdaki unsurları göz önünde bulunduran AİHM, söz konusu dava koşullarında, yapılan müdahalenin ‘demokratik bir toplumda gerekli olmadığı’ sonucuna varır. Buna göre, AİHS’ nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.

AİHS Madde 10:İfade Özgürlüğü 1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlara

bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne bağlamasına engel değildir.

2. Bu özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke

bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, baş-kalarının şeref ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargılama organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ GÜL VE DİĞERLERİ

STRAZBURG / 08.06.2010

Av. Sibel AKTÜRK

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 4: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ4

Bu öyküsünde Kafka, özel iğneler-le idam mahkumlarının sırtlarına suçlarını yazarak ölümlerine yol

açan bir makinenin “adalet”i sağladı-ğı bir Ceza Sömürgesini anlatır. Aynı zamanda bir hukukçu olan Kafka’nın yazdıkları hukuk, cezalandırma yetkisi ve ceza usul normları üzerine bir ye-niden düşünme pratiği olarak da oku-nabilir. Yıllar önce okuduğum bu öykü Türkiye’de bir süredir bazı davalar üzerine yeniden gözden geçirilmesi gereken bir metin oldu.

Kısa bir süre önce bir başka ya-zıda liberal hukuk teorisinin olağan/olağanüstü ayrımını değerlendirerek olağanüstü rejimlerin hukuk sistemi bakımından “hakları yutan bir karade-lik” değil, tam tersine hukuk sisteminin belirleyici unsurlarından ve bu anlam-da da hakların sınırı olduğundan bah-setmiştim.3 Yazının temel argüman-larından biri hukuk sisteminin bu ikili yapısının tarihsel bir analizinin yapıl-masının bugünü anlamak bakımından da önemli olduğuydu.

Olağanüstü rejimler ilk olarak aske-ri makamların yönetimde etkin olarak olağanı aşan yetkilere sahip olması anlamıyla sıkıyönetim, ikinci aşamada ise belli bir durum, mekan ve zamana bağlı olarak olağanüstü hal olarak bil-diğimiz durumu karşımıza çıkarmıştır. Bugün yaşadığımız dönem ve üçüncü aşama ise sadece Türkiye’de değil, dünyada da özellikle 2000’lerin başın-dan itibaren terörle mücadele adı al-tında gelişmiştir. Bu dönüşüm olağa-nüstü rejimin askeri otoritenin elinden çıkması, ama daha da önemlisi zaman

ve mekanla sınırlı olmaksızın, olağa-nüstü hal ilanı gibi özel bir işleme gerek olmadan ve yargının önemli bir aktör olduğu, bu bağlamda da siyasi aktör-lerin de sadece normlar değil, aynı zamanda yargı organları eliyle meşru-laştığı bir evreyi beraberinde getirmiş-tir. Türkiye’deki sürece baktığımızda pek çok koşul aynı olmasına karşılık son on yıldır olağanüstü hal ilan edil-meyen ülkemizde binlerce insanın tu-tuklu yargılandığı politik davaların bir çığ gibi büyüdüğünü ve her ne kadar isimleri değişse de özel yetkili mah-kemelere ilişkin yaşanan sorunların olağanüstü hal benzeri sonuçları be-raberinde getirdiğini görürüz.4 Bunun için bazı rakamlar önemli birer göster-ge5: 2008’de 1615, 2009’da 6345 ve 2010’da 7712, 2011’de 7403 kişi Te-rörle Mücadele Kanununa (TMK) göre mahkum edilmiştir. Bu üç yılda TMK kapsamında yargılanan ve mahkum olan kişi sayılarındaki artış beş katına yaklaşmaktadır. Bu davaların sadece tamamlanan davalar olduğu ve çok sayıda çok sanıklı davanın da devam ettiği düşünüldüğünde bugün Türki-ye’de TMK’ dan yargılanan kişi sayı-sının çok yüksek olduğu görülecektir. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2011 yılında TMK’ ya göre işlenen “suç sa-yısı” 12.020 olarak açıklanmıştır ve bu tür davaların genellikle çok sanıklı olduğu düşünüldüğünde6 sanık sayı-sının ne kadar yüksek olduğu anlaşıl-maktadır. Bunun dışında, terörle mü-cadele adı altında asıl sınırlandırılanın ifade özgürlüğü olduğu yine aynı veri-lerden ortaya çıkmaktadır. 2011 yılın-da bu yasa kapsamında yargılanan-ların 7210’u TMK’ nın 7. maddesinin 2. fıkrasında yer alan propagandayla

ilgili hükümden, 139 kişi ise 6/2. mad-desinden yargılanmıştır. Ve görünen o ki ifade özgürlüğünün daha özel bir görünümü olan savunma hakkı da bu kapsama girme yolunda.

Gelelim ÇHD baskınına ve neden yeni bir yazı yazmaya gerek olduğu-na. Bunun en önemli nedeni bir yurt-taş olarak yukarıdaki rakamların getir-diği endişelerin ötesinde -her ne kadar avukat kimliği kullanmasam da- bir hukukçu olarak yaşananların düşün-dürdükleri. Henüz yargılananlar dahi kendilerine avukatlık mesleğiyle ilgili sorulanlar ve basında yer alanlar dı-şında gizlilik nedeniyle tam olarak neyle suçlandıklarını bilmiyorlar ve yargılama süreci devam edecek, bu nedenle içeriğe ilişkin bir değerlendir-me için çok erken. Ancak basına yan-sıyanlar ve çeşitli basın açıklamaların-dan anlaşıldığı kısmıyla dahi bugüne kadar yaşananlar yine bir “olağanlaş-ma” sürecinin tüm işaretlerini taşıyor. Emniyet Müdürlüğü’ nün “basın açık-laması” ile açıkça bir suçlama, kapılar kırılarak sabaha karşı baskınları, ara-malarda baro temsilcisi bulunmama-sı7, hatta ÇHD bürosu aranırken baro başkanının alınmamaya çalışılması gibi uygulamalar8 ilgili avukatlar ve ÇHD açısından olduğu kadar avukat-lık mesleği bakımından rencide edici ve aynı zamanda usul bakımından hukuka aykırılıklar içeriyor. Bu geliş-meler diğer yandan da savunma hak-kı, örgütlenme özgürlüğü, avukatlık meslek kuralları ve etiği bakımından da endişe verici. Bunun ötesinde son yıllarda revaçta olan “kozmik oda”, “kriptolu şifre”, “casusluk”, “11 çelik kapı” gibi bir retorik ile doğrudan baş-bakanın dahi bu konularda adeta sa-

Avukatların Tutuklanması ve Yeni Paradigma:Olağanüstü’ nün Olağanlaşması,

D. Çiğdem SEVER Atılım Üni. Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi

“Giydiği hükümden haberi yok mu bu adamın?”“Hayır” dedi subay, “Ona bunu bildirmekte mana yok.

Nasıl olsa gövdesiyle, bizzat öğrenecek.”…”Esas kaidem şudur: Suçtan şüphe edilemez.”

F. Kafka, Ceza Sömürgesi1

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 5: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ5

nıklar suçluymuşçasına yaptığı açıkla-malar10, haberlerde avukatların şiddet eylemlerinin doğrudan failiymişçesine görüntülerin iç içe gösterilmesi, acil bir arama kararı olmamasına rağmen -tutukluluk kararından anlaşıldığı ka-darıyla kaçma şüphesi olduğu düşü-nülen- Dernek Başkanı Selçuk Koza-ğaçlı Suriye’de iken arama yapılması ve arandığını öğrenip kendisi gelmesi-ne rağmen uçaktan inerken sanki ka-çakmış gibi muamele edilmesi gibi ay-rıntılar barolar başta olmak üzere pek çok uluslararası ve ulusal kurumun/kişilerin olayı kınamasına ve pek çok gösteriye neden oldu.

Dokuz avukatın tutuklandığı bu da-vayla birlikte 45 avukatın mesleğiyle ilgili olarak tutuklu olduğu ülkemizde tutuklu öğrenci sayısı 845, Türkiye cezaevlerinde bulunan lise ve üni-versite öğrencisinin toplam sayısı ise 2824. Başka bir önemli rakam ise yine tehlikeli(!) bir meslek olarak tutuklu gazeteciler: Uluslararası Gazeteci-leri Koruma Komitesi’nin yıllık olarak yayınladığı ve dünyadaki tutuklu ga-zetecilerin sayısını açıkladığı rapora göre 1 Aralık 2012 itibariyle dünyada 232 gazeteci tutuklu bulunurken Tür-kiye’de son yıllarda bu rakamın 100’ü geçtiği zamanlar olmuştur ve raporda bu rakam 76.11

Bir Tutuklama Gerekçesi?: “Ma-sumiyet karinesi” ya da “Suçtan şüphe edilemez”

Yukarıdaki rakamlar, bu olay ve pek çok davada istisna ile kuralın yer değiştirdiğinin, bu anlamda olağanüs-tünün olağanlaştığı bir örneği tutuklu yargılanma meselesinde çarpıcı bi-çimde karşımıza çıkıyor. Oysa mo-dern ceza hukuku adına belki de en önemli tarihsel kazanımlar yasallık il-kesi ile masumiyet karinesidir12 ve bu karinenin de doğal sonucu tutuklu yar-gılamanın “istisna” olmasıdır. Becca-ria 1764 yılında yazdığı Suçlar ve Ce-zalar Hakkında’ da tutuklama başlığı atında suçlunun tutuklanmasına iliş-kin belirti/kanıtların yargıç tarafından değil, yasa tarafından belirlenmesi gerektiğini vurgular. Çünkü Beccaria’ ya göre “yargıçların verdikleri kararlar bir yasa hükmünün özel uygulama-sı değilseler, her zaman özgürlükleri çiğneyici niteliktedir.”13 İkinci aşama-da da yasada belirtilen bu durumların gerçekleştiğinin gerekçelendirilmesi

önem taşımaktadır. Yani kuralın değil, istisnanın uygulanması için mutlaka gerekçeli bir kararla yasada belirtilen durumların gerçekleştiğinin belirtilme-si ve bu gerekçelerin oluşturulmasın-da da istisnaların dar yorumlanması şeklindeki evrensel hukuk ilkesinin uygulanması gerekir. Bu durum 6352 Sayılı Kanunla değişik 101/2. madde-sinde de açıkça belirtilmiş olmasına rağmen mahkemelerin hala gerekçe olarak şablon bazı soyut ifadeler kul-landıkları ve bu anlamda da gerçek anlamda bir gerekçe yazmadıkları görülmektedir. Oysa 6352 sayılı Ka-nunun gerekçesinde AİHM’ in bu ne-denle Türkiye aleyhine kararlarına da atıfla14 “somut olayda tutuklama tedbi-rinin ölçülü olduğunu somut olgularla gerekçelendirmek” amacı da açıkça belirtilmiştir.15 “Tanık beyanları, takip vb.” şeklindeki soyut açıklama dışında gerekçenin bulunmaması ve soruştur-manın gizliliğine karar verilmesi birleş-tiğinde tutuklanan kişinin kendisini sa-vunması imkansız hale gelmektedir.

Sanığın Savunma hakkı ve Sa-vunma Makamının Savunma Hakkı

Yine modern ceza hukukunun ol-mazsa olmazlarından birisi de bir avukat tarafından temsil edilebilmedir ve bu hak savunma hakkının da çok önemli bir parçasıdır. Savunma hak-kı Anayasa’da hak arama hürriyeti ve AİHS’ te adil yargılanma hakkı adı altında davacı ve davalı sıfatındaki kişilerin, özellikle de ceza yargılama-sında sanığın kullandığı bir hak olarak görülür.16 Oysa görünen o ki artık sa-dece kendini savunma ve bir vekil ara-cılığıyla savunulma hakkının ötesinde savunma makamının vekilini savunma hakkını ve mesleki faaliyetleri nede-niyle yargılanma tehdidi hissetmemesi gerektiğini konuşmamız gerekiyor.

Sonuç?Kafka’nın öyküsünün sonunda ne

mi olur? Makineyi ve sistemi anlattığı yolcunun sistemi beğenmemesi üzeri-ne subay (yani yargıç, infaz memuru..) makineyi “Adil ol” yazısına ayarlayıp kendisi makinenin içine girer. Adaletin aldığı her yara hem toplumu, hem de özel olarak mahkeme salonunda gö-rev yapanları yaralıyor, yani o iğneler hepimizin sırtında. Bu nedenle hepi-miz adaleti, adil yargılanmayı, savun-ma hakkını ve istisnanın kural olma-masını savunmak zorundayız.

1 Franz Kafka, Ceza Sömürgesi, İz Yayıncılık, 2001, s. 24.

2 Hak Mücadelesi ve Hukuk başlıklı sempozyumda su-nulan bildirinin yazı hali Çağımızda Hukuk ve Toplum dergisinde yayınlanmıştır. D. Çiğdem Sever, “Olağa-nüstü Hal: Hukuk Sisteminin Karadeliği mi?”, Çağı-mızda Hukuk ve Toplum, 29/8, s. 21-27.

3 Ayrı bir çalışma konusu olabilecekse de 28 Ocak 2013 tarihinde TBMM Adalet Komisyonu’ndan ge-çen Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun tasarısının terörle mücadele kapsamını iyice genişletecek ve yeni yaptırım/önlemleri beraberinde getirecek bir kapsama sahip olduğu da belirtilmelidir.

4 İstatistikler Adalet Bakanlığı web sitesinden alınmış-tır: www.adlisicil.adalet.gov.tr

5 KCK İstanbul davasında sanık sayısı 79 iken, KCK basın davasında 46, Ergenekon ana davasında 275dir ve Balyoz davasında 365 sanık yargılandı. Bu davaların genellikle yan davalarının da olduğunu be-lirtmek gerek.

6 İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkan Yar-dımcısı Ömer Kavili de, polisin baskın sırasında İs-tanbul Barosu’nu arayarak avukat istemediğini açık-lamıştır. http://www.etha.com.tr/Haber/2013/01/31/guncel/chdden-yalanlara-yanit/

7 Bu durum İstanbul Barosu Başkanınca ileri faşizm olarak nitelenmiş ve kendisinin de alınmak istenme-diği kınama açıklamasında belirtilmiştir. https://t24.com.tr/haber/istanbul-barosu-saldirilara-karsi-mes-ru-mudafaa-hakkimizi-kullanacagiz/222165

8 11 çelik kapının gerçek olup olmadığını görmek üzere bir gazetecinin doğrudan aranan mekanla-ra giderek yazdığı bir yazı için bkz. Onur Erem, “11 çelik kapıya kozmik takip”, Birgün, 4 Şubat 2013, http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_co-de=1359968907&year=2013&month=02&day=04, Daha da ilginci bir başka gazetecinin 11 kapı reto-riğini inandırıcı bulmayıp bu konuda haber yapmak-tan çekinmesine ilişkin özeleştirisidir: Tuğçe Tatari, “Korkudan o meşhur 11 kapıdan geçemedim!”, Ak-şam, 6 Şubat 2013, http://www.aksam.com.tr/korku-dan-o-meshur-11-kapidan-gecemedim-9064y.html

9 Bu açıklamayla ilgili ÇHD’nin suç duyurusunda bulun-duğunu da belirtmek gerek. www.bianet.org, 5 Şubat 2013.

10 Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi açıkla-ması: JoelSimonand Bill Sweeney, “Türkiye eleşti-rel gazetecileri terörist olarak sunuyor”, (http://www.cpj.org/blog/2013/01/conflating-critics-with-terro-rists-in-turkey.php) Bununla birlikte şu an itibariyle Türkiye’de kaç gazetecinin tutuklu olduğu kesin ola-rak bilinmemektedir. Bu konuda ulusal bir veri tabanı olmadığı gibi bazı kaynakların gazeteci tanımını farklı yapabilmesi nedeniyle farklı rakamlara da ulaşmak mümkündür. Ancak avukatlıktan farkı olarak kendi-sine gazeteci diyen ve bu yönde faaliyet yürüten ki-şilerin gazeteci olarak kabul edilmesi gerektiğini de belirtmek gerek.

11 Bu durum Anayasanın 38. Maddesinin 4. fıkrasında da açıkça belirtilmiştir: “Suçluluğu hükmen sabit olun-caya kadar, kimse suçlu sayılamaz”.

12 CesareBeccaria, Suçlar ve Cezalar Hakkında, (Çev: Sami Selçuk), İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s. 150.

13 Tutuklamanın istisnai olması ve gerekçe zorunluluğu uluslararası hukukta da düzenlenmiştir. Avrupa Kon-seyi Bakanlar Komitesi’nin R (80) 11 Sayılı tutukluluk hakkındaki Tavsiye kararı ile AİHS’in 5. maddesi bu anlamda önemli birer kaynaktır. Mahkemenin yerleşik içtihatlarına göre, “Madde 5. gereğince şüpheli veya sanığın “tutuksuz” olmasına ilişkin bir karinenin var-lığı esastır. AİHM, Neumeistera.Avusturya, Başvuru No: 1963/63 sayılı kararı, Kudla V. Polonya Başvuru No: 30210/96 vb.

14 CMK’nın 100/3. maddesinde yer alan katalog suçla-rın da tutuklamayı bu suçlar bakımından kural haline getirmediğini ve yine bir gerekçenin gerekli olduğunu da ayrıca belirtmek gerek.

15 Savunma hakkıyla ilgili genel bir çerçeve çizen bir ça-lışma için bkz. Zeki Hafızoğulları, “Genel Çizgileriyle Savunma Hakkı”, Ankara Barosu Dergisi, 1994/1, s. 20-40.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 6: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ6

Kocaeli Barosu’ nun ifade özgürlü-ğüne ilişkin hazırladığımız bülteninde bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için öncelikle size teşekkür ediyoruz. İfade özgürlüğü kapsamında “yazdığı kitabın sakıncalı bulunması sebebiy-le tutuklanmış bir gazeteci olarak” bir sembol haline geldiniz. Bu kapsamda Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlü-ğü alanında nereye gittiğini düşünü-yorsunuz?

Son bir kaç yıldır en çok tartışılan ko-nulardan birisi olmakla birlikte Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü sorununun bugüne ait bir mesele olmadığını söyle-mek gerekiyor. Eskiden de bundan fark-lı bir durum yoktu. Şimdilerde, neyse ki, daha fazla tartışılıyor o kadar. Ancak bu tartışmalar bizi evrensel demokrasi ilke-lerini özümseyen bir ülke noktasına ta-şıyacak mı çok emin değilim. Bir kaç ne-denden ötürü bu endişeyi taşıyorum. İlkin bugünlerde düşünce ve ifade özgürlüğünü dert ediniyor görününlerin geçmişte sorun yine yerli yerinde duruyorken bu meseleyi ilişkin rahatsızlık hissetmemeleri. Bunun nedeni de kanımca geçmişte de var olan faşizan yasalardan kaynaklı bu sorunun şimdilerde kendilerini de mağdur edebile-ceğini görmeleri sanırım. Örneğin 1990’lı yıllarda çoğu Kürt ve sosyalist gazeteci meslektaşlarımız devlet kaynaklı cinayet-lerde öldürüldüğünde de, ya da TMK ve TCK’nin faşizan hükümleriyle hapsedil-diğinde tipik devlet savunma refleksi de bugünküyle aynıydı: “gazeteci değil terö-ristler”. Bu yalanın arkasına devletin sığı-nıyor olması doğru değil ama anlaşılabilir. Ama gazetecilik meslek örgütlerinin ya da şimdilerde “muhalif” olduğunu öne süren kimi kişi ve grupların da bu söylemi be-nimsiyor olmasından bahsediyorum. Bu örneğin bize anlattığı, umarım yanılıyo-rumdur ama sanırım mevcut iktidar bile-

şenlerinin siyasi zihniyetine uzak olmakla ilintili bir muhalefet anlayışından ibaret. Daha önce de bir yerlerde söylemiştim, Türkiye’nin demokrasi sorununu ya da bu konu özelinde düşünce ve ifade özgürlü-ğü sorununu bir sopa olarak tanımlarsak eğer Türkiye’de kimi muhalif odaklar için mesele sopanın kendisi değil sopayı ki-min tuttuğundan ibaret. Yani bu iktidar alaşağı olsa ve şimdilerde muhalif görü-nenlerin savunduğu bir zihnniyet iktidarda olsa, eminim düşünce ve ifade özgürlüğü sorununda olumlu bir gelişme olmayacak ve bu sefer de tam karşıt zihniyetten yeni mağdurlar üretecek. Ama şimdinin kimi “muhalifleri” için bu sorun olmayacak. De-mokrasi karşınızdakinin sıfatına ve kim olduğuna bakarak eğip bükeceğiniz bir olgu değil. Maalesef Türkiye’de bu nok-taya gelmiş insan sayısı çok çok az. Bu bağlamda Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında gittiği noktayı daha da karanlık görüyorum. Çünkü mevcut iktidar bileşenleri memlekette düşünce ve ifade özgürlüğünün dolayısıyla kamusal dene-tim aracı olan ya da olması gereken gaze-teciliğin de sınırlarını ve tanımını yeniden çiziyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen, ifa-de etmeyen ve yazmayan herkesin faşist yasalar eliyle “terörist” ilan edilebileceğini, hapislerde çürüyebileceğini her gün yeni örnekleriyle kanıtlamaya devam ediyorlar.

29 Mart 2011 de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘’Ergenekon’’ so-ruşturması kapsamında yazmış oldu-ğunuz’’İmamın Ordusu’’ adlı kitap tas-lağının dağıtım ve satışını yasakladı. Mahkeme kararı İçişleri Bakanlığı tara-fından Türkiye genelindeki tüm kitabe-vi ve kırtasiyelere gönderildi. Bakanlık, “İmamın Ordusu” isimli doküman ve kitap taslağının dağıtım ve satışının yasaklandığını belirtti. Buna rağmen internetten kitabınız 200 bin kişi tara-fından indirildi. Sizce kitabınızla ilgili yapılan yasaklamalara karşı kitabınızın

binlerce kişi tarafından okunması ge-lecek için bir ümit vaat ediyor mu?

Her şeyden önce sizin aracılığınızla bu sivil itaatsizlik eylemine katılanlara teşek-kür ederim. Elbette ki bilgiye zincir vurula-mayacağını kanıtlamak açısından, gerici ve faşist bir zihniyete en güzel yanıt bu eylemle varılmış oldu. Ama mevcut olan-dan daha ümitli olmam için sanırım o 200 bin kişiyi sokakta görmeyi dilerdim. Belki yanılıyor olabilirim ama sanal aktivizm beraberinde bir tembelliği de getirmiş durumda. Klavyenin başında bir şeylere tepki göstermek, bir takım “eylemliliklere” katılmak küçümsenemez ancak ben hala umudu diri tutmanın sokak eylemliliklerin-den geçtiğini düşünüyorum.

Siz Oda TV davası kapsamında tu-tuklanana kadar daha önce de Hırant Dink suikasti sonrasında Nokta dergi-sinde yayımlanan “Asker İç Güvenlik-ten Elini Çekmeli” başlıklı röportaj ve “Hayata Dönüş” operasyonlarının yıl-dönümünde Bayrampaşa Cezaevi’nin kadın koğuşunda sağ kurtulan Münev-ver Köz ile yapılan “Bayrampaşa’da O gün” başlıklı söyleşi nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden yargılandınız. Bir gazetecinin TCK ‘nın 301. Maddesinden dolayı yargılanma-sını nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de düşünce ve ifade özgür-lüğünü kısıtlayan 30 civarında yasa var. 301. madde de bunlardan birisi. Faşizan özellikler taşıdığı çok açık bu yasa sade-ce gazetecileri ilgilendirmiyor ya da mağ-dur etmiyor. O yüzden bu yasa maddesin-den kimsenin yargılanmamasını dilerim. Bırakın iktidar odakları ya da sözcüleri 301 ve benzeri yasaları gerekçe göste-rerek bizlere terörist desin. Önemi yok. İktidar dili böyledir. Dünyadaki otoriter, totaliter ya da faşist her baskı rejiminde iktidarın sahipleri ve sözcüleri bu yalanın ardına sığınır. Türkiye’de de yapılan bu. Elbette ki gazetecilerin suç işleme özgür-

Ahmet ŞIK ile Söyleşi

Av. Çiğdem DEMİRCAN

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 7: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ7

lüğü olduğunu savunmuyorum. Ama 301 ya da benzeri özellikler taşıyan yasa mad-deleri gerekçe gösterilerek gazeteci yar-gılamanın abesliği ortada. Gazetecilik her şeyden önce kamusal bir iş. Kamu adına denetim görevini gazeteciler yerine getirir. Ama siz yasaların cenderesi altında mes-leği yapamaz hale getirirseniz bu başka ve daha büyük bir sonunun varlığına işa-ret eder. Demek ki halkın gözünden bir şeyleri kaçırmak peşinde olan bir iktidar vardır. Memlekette olan biten de bundan ibaret.

Halen kitap yazmaya devam ediyor-sunuz,yaşadıklarınız sizde hiç yılgınlık yarattı mı?

Yani böyle bir soruya nasıl yanıt ver-sem bilemedim.Yılgınlık yok elbette. Ama yorgunluk var mı derseniz düşünmeden evet derim. Çünkü Türkiye’de demokrasi mücadelesine öyle ya da böyle katkı sun-

mak deyim yerindeyse tam anlamıyla iğ-neyle kuyu kazmaktan ibaret. O yüzden yılmadan yorulmaya devam edeceğim.

Cezaevlerinde 100 e yakın tutuklu ga-zeteci var .Onlar için ne söylemek ister-siniz?

Hapisteki meslektaşlarım için Türkçe-nin güzel şairlerinden Adnan Yücel, çok sevdiğim “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” isimli şiirini anımsatsam yeter her-halde. O güzel şiirinde Adnan Yücel şöyle der:

“ey herşey bitti diyenler korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. ne kırlarda direnen çiçekler ne kentlerde devleşen öfkeler henüz elveda demediler. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

Son dönemde eylem yapan öğrenci-lerin tutuklandıklarına şahit oluyoruz. Sizce bu durum eylem yapan öğrenci-lerin düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlamıyor mu?

Düşünce ve ifade özgürlüğü sorunun sadece gazeteciler üzerinden tartışmak çok anlamsız. Ve maalesef bu şekilde ve eksik tartışıldığı için de sonuç almak kolay olmuyor. Elbette öğrencilerin yaptığı da düşüncenin ifade edilmesinden başka bir şey değil ve aynı kapsamda değerlendiril-mesi gerekir. Tıpkı KCK davalarında yar-gılanan binlerce kişiye olduğu gibi. Kürt meselesini, öğrencilerin parasız, bilimsel eğitim görme hakkı talep etmesini ya da suyuna, toprağına sahip çıkarak doğanın talan edilmesine karşı çıkanların yaptıkla-rı eylemleri suç olarak göremezsiniz. Bu kapsamda değelrendirilen her türlü ceza mantığı düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımına engeldir. Aslında baştan iti-baren konuştuğumuz bu devasa sorunun çözümü basit. TMK’yi çöpe atmadan, TCK’nin faşizan hükümlerini evrensel de-mokratik çağdaş hukuk normlarına uygun hale getirmeden bu sorun bitmez.

Tutuklu bulunduğunuz dönemde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Öz-gürlüğü ödülü aldınız. Bu bağlamda en son olarak Basın Özgürlüğü konusun-da neler söylemek istersiniz?

Gazeteciler bir araya geldi mi en çok meslek dedikodusu yaparlar. Laf ne ka-dar dolansa da nihayetinde mesleğin ne kadar kötüleştiğine mutlaka gelir. Her se-ferinde de “Bundan daha kötüsü yoktur” denir. Ama mutlaka daha kötüsüne dair örnekleri yaşamakta gecikmeyiz. Bugün gelinen nokta da bundan daha kötüsü ol-mayacağına dair bir hissiyat uyandırıyor. Çünkü oto sansür çok yaygınlaşan bir kural haline geldi. Sansür her daim var-dı ki oto sansür de. Ama bu kadar yaygın kullanımına en azından son 20 yılda ben tanık olmamıştım. 12 Eylül faşist darbesi sırasında yaşanan kimi örneklerle kıyas-lama yapılabilir ama adı üstünde o dönem faşist darbe yıllarıydı. Şimdi sivil bir iktidar döneminde yaşanıyor tüm bunlar. Gele-cek günlerin daha güzel olacağına dair bir umudum yok açıkçası.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Page 8: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ8 İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Sanat,bireyin duygu ve düşüncelerini yaratıcılık özeliğini de kullanarak ifade etmesini sağlayan yöntemlerden birini

oluşturmaktadır. Sanat kimi zaman var olanı betimleyerek insanların gözünde canlandır-mayı sağlayıp, kimi zaman insanı insana anla-tıp toplumu eğitmek, kimi zaman da kimsenin bırakın söylemeyi aklından dahi geçirmeye cesaret edemeyeceği şeyleri bir eser olarak halka sunmak amacına haizdir. Bu sebeple-dir ki sanat, tarih boyunca birileri tarafından lehe kullanılmakla birlikte birileri tarafından ise kendilerince belirlenen gerekçelerle kontrol altına alınarak sınırlandırılmıştır. İşte bu ev-rede sanatın, bireyin düşüncelerini serbestçe açıklayabilmesi olarak tanımlanması halinde sanat özgürlüğünün bir sınırı olması gerekip gerekmediği ve gerektiğinde sanat eserlerine sansür uygulanmasının yerinde olup olmaya-cağı soruları akla gelmektedir. Oysa ki sana-tın kapsamı ve işlevi düşünüldüğünde sanatın sınırsız bir özgürlüğe sahip olması gerektiği yadsınamayacak bir gerçektir. Ancak bu öz-gürlüğün tek sınırının, kişilik hakları ile insan onuru olabileceği akla gelmektedir. Yalnız böyle bir durumda dahi söz konusu sınırlama-nın somut olaya göre değerlendirilmesi gerek-tirmektedir ki bu durum da edebiyatımızda yer alan pek çok yazı türünü hiçe saymamız an-lamına gelecektir. Bu çalışmada yıllardır var olan ancak son günlerde ülkemizde ayyuka çıkarak kanayan bir yara halini almış olan sa-nat ile sanat özgürlüğünün değerlendirilmesi üzerinde durulacaktır.

1982 Anayasasında sanata ve sanat öz-gürlüğüne ilişkin olarak iki madde bulunmak-tadır. Bunlardan birini Kişilik Hakları ve Ödev-leri bölümünde yer alan ve ayrı bir insan hakkı olarak nitelendirilen ‘Bilim ve Sanat Hürriyeti’ başlığı altında yer verilen 27. madde (MAD-DE 27-(1) Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.(2) Yayma hakkı, Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilme-sini sağlamak amacıyla kullanılamaz.(3) Bu madde hükmü yabancı yayınların ülkeye gir-mesi ve dağıtımının kanunla düzenlenmesine engel değildir), diğerini ise Sosyal ve Ekono-mik Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan ve ‘Sanat ve Sanatçının Korunması’ başlığı altında yer verilen 64. madde (MADDE 64 - Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması,

değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır) oluşturmaktadır. Anayasamızın 27. mad-desine baktığımızda söz konusu maddede sa-natçının herhangi bir sınırlamaya maruz kal-madan eserini tamamladıktan sonra yayma hakkı dahi ele alınmış olup sadece yabancı yayınların ülkeye girmesi ve dağıtımı aşama-sında kanunla bir düzenleme yapılacağına yer verilmiştir. Burada yabancı eserin içeriğine dair herhangi bir sınırlama yapılabileceği hu-susuna yer verilmemiştir. Anayasamızın 64. maddesinde ise sanat eserinin ve sanatçının korunması ve desteklenmesine dair tedbirler alınacağına yer verilmiştir.

1982 Anayasası göz önünde bulundurul-duğunda; geçtiğimiz aylarda ülkemizde gün-deme gelmiş olan Yunus Emre’nin yüzlerce yıllık 8 kıtadan oluşan ilahi türündeki ‘Bana Seni Gerek Seni’ şiirine yer verilen okul kita-bından ‘‘Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşk-le birkaç huri/ İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni’’ dörtlüğü çıkartılarak söz konusu yazı türü yayınevi tarafından sansürlenmiş ve kitabı inceleyen Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun da sansürlenmiş haline “beklenen kazanımlar sağlandığı” gerekçe-siyle onay vermiş olmasını, aynı şekilde Kay-gusuz Abdal’ın ‘Nefes’ adlı şiirinde Alevilik kültürüne ait kavramların yer aldığı dizelerin sansürlenmesini, Devlet Güzel Sanatlar Ga-lerisi’nde başlayan “Artnüyet” isimli sergideki resimlerin ise ters çevrildiğinin ortaya çıkma-sını, tüm bunlar da yetmezmiş gibi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ‘Dünya Edebiyatı -100 Temel Eser’ listesinde gösterilen kitaplar ara-sında yer alan John Steinback’in ‘Fareler ve İnsanlar’ adlı eserinin İzmir İl Milli Eğitim Mü-dürlüğü Kitapları Değerlendirme ve İnceleme Komisyonu tarafından sakıncalı bulunması

ve gayri ahlaki bölümler içermesi nedeniyle yasaklanmak istenmesini, ayrıca tüm dünya-da çocukların ilgiyle okuduğu Jose Mauro de Vasconcelos’un ‘Şeker Portakalı’ adlı eserini okutan bir Türkçe öğretmeni hakkında veliler-den birinin kitabın Türk örf ve adetlerine aykırı içeriğe sahip olduğunu ve kitabın içerisinde birçok küfür içeren argo sözcükler bulunduğu-nu belirterek yaptığı başvuru üzerine soruş-turma açılmış olması nedeniyle söz konusu eserin sansürlenmek istenmesini hukukun filt-resinden geçirmemiz gerekmektedir.

Gündemde yerini almış sansüre ilişkin bu konular anayasaya aykırılık oluşturmakla birlikte yüzyıllar önce yazılmış bir şiirin san-sürlenerek beklenen kazanımların gerçekleş-mesi amacıyla bir kıtasının ya da bir kültüre dair kelimeler içermesi nedeniyle söz konusu kelimelerin çıkarılmış olması o şiirin bütünlüğü üzerinde oynamak anlamına gelip sanatçının düşüncelerine ket vurmaktan başka anlama gelmemektedir. Ancak bu husus, yıllardır ül-kemizde değişmeyen bir durum olmakla bir-likte sanatın hitap ettiği kesimin genişliğinden ötürü bununla da kalmayıp bugüne kadar tarihimizde pek çok sanat eseri yaratılmış ol-masına rağmen bu eserlerin ya hiçbir zaman yayınlanmaması ya da yayınlanmaları için izin alınması gerekilen kişilerce kendi istekleri doğrultusunda sansürlenerek yayınlanmaları-na izin verilmesi sanat özgürlüğünün bununla birlikte düşünce özgürlüğünün de ihlal edilme-sidir. Sansür, sanat eserinin celladı olmaktan başka bir şey olmayıp sanat eserinin bütün-lüğünün bozulmasının nedenini oluşturmakta-dır.

Sanatçının yaratmış olduğu bir esere oku-yucunun, izleyicinin kendi bakış açısıyla farklı anlamlar yüklemesi mümkündür. Kaldı ki bu durum, sanatın amacının gerçekleşmekte ol-duğunu göstermektedir. Ancak bu sebeple yıllar önce yazılmış eserler hakkında birileri-nin kendi düşüncelerine göre anlamlar yük-leyerek, o eserin kendi isteği doğrultusunda yayınlanmasını sağlayarak onu halka sunmak tek tip insanlar yaratmaktan öteye gidemeye-cektir. Her sanat eserinin ‘herkes tarafından beğenilmesi gerektiği’ gibi bir düşüncenin ol-ması mümkün değildir ancak birilerinin ken-disince yanlış olan bir eseri sansürlemekten ziyade o esere karşı bir eser yaratması, karşı düşüncelerini bu şekilde ortaya koyması en doğrusu olacaktır. Ancak böyle bir durumda ülkenin gelişmesi mümkün olup aksi durumda ülkede kültür seviyesi düşük, tek tip bir gençlik yetiştirmekten ileri gidilemeyecektir.

SANATA SANSÜR

Av. Tuğçe İNAL

Page 9: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ9İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

AVUKATLARIN GÖZ ALTINA ALINMASI İLE İLGİLİEGE - MARMARA BÖLGE BAROLARI

BASIN AÇIKLAMASI18 Ocak 2013 sabahı Der-

nek binaları ve Avukatların evlerine yapılan baskınlar-da kapılar kırılmış, Kanunun Açık hükmüne rağmen Baro temsilcileri gelmeden arama işlemine başlanmıştır. Biz-ler Ege ve Marmara Baroları olarak savunma mesleğine yönelik bu saldırıyı şiddetle kınıyor, savunmayı savun-mak için kararlılığımızı ka-muoyunun bilgisine sunuyo-ruz.

18 Ocak 2013 sabahı TMK 10.Md.ile özel görevli İstan-bul Cumhuriyet Başsavcılı-ğı’nın talimatı ileİstanbul ve Ankara’da Çağdaş Hukukçu-lar Derneği Şube Binalarıve ÇHD Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı ve ÇHD Genel Merkez Yöneticisi Av. Oya Aslan, İstanbul Şube Başkanı Av. Taylan Tanay ve İstanbul Şubesi yöneticileri Av. Güçlü Sevimli, Av. Güray Dağ, Av. Gülvin Aydın ile önceki Şube Başkanlarından Av. Serhan Arıkanoğlu ve Efkan Bolaç, Ankara Şube yöneticisi Av. Betül Vangölü Kozağaçlı ve ile ÇHD üyeleri Av. Özgür Yılmaz, Av. Ebru Timtik, Av. Barkın Timtik, Av. Naciye Demir, Av. Günay Dağ ve Av.Şükriye Erden’in ev ve bürolarında sabah 04.00’ten itibaren arama ve gözaltı işlemleri başlamıştır.

Dernek binaları ve Avukatların evlerine yapılan bas-kınlarda kapılar kırılmış, Kanunun Açık hükmüne rağmen Baro temsilcileri gelmeden arama işlemine başlanmıştır.

Bu arada bazı basın yayın organlarına meslektaşları-mız terör örgütü üyesi olarak lanse edilmiş ve bu yönlü yayınlar yapılmıştır.

Çağdaş Hukukçular Derneği 1974 yılında kurulan ve “ Hukukun, insanlığın binlerce yıllık tarihsel kazanımlar ışı-ğında geliştirilmesi, insanın özgürleşmesi ve demokratiklik temeline dayalı, toplum bilinci ile güvence altına alınmış bir hukuk sisteminin kurulması, başta yaşam hakkı olmak üzere temel haklara ve insanlık onuruna yönelik her türlü saldırının önlenmesi için çalışma yapmak” amacıyla kurul-muş bir hukukçu örgütüdür.

Haklarında arama, yakalama işlemi yapılan meslektaş-larımız ise bu amaçla etkin çalışma yapmaları ile bilinen ve toplumsal davalarda savunma görevini üstlenmiş, bu özel-likleri ile hukukçu çevrelerin yakından tanıdığı kişilerdir.

Bu operasyon, öncesinde yaşanan olay ve gelişmeler göstermektedir ki, meslektaşlarımızın yukarıda belirttiği-miz özellik ve faaliyetlerinin siyasi iktidarda yarattığı rahat-sızlığın ürünüdür.

Son dönemde mesleki faaliyetini ifa edişi sebebiyle çok sayıda meslektaşımız olağanüstü soruşturma ve kovuştur-manın hedefi haline gelmiştir.

Nitekim bu olay savunma mesleğine saldırı ve taham-mülsüzlüğün zirveye çıktığı noktadır.

Bizler Ege ve Marmara Baroları olarak savunma mes-leğine yönelik bu saldırıyı şiddetle kınıyor, savunmayı sa-vunmak için kararlılığımızı kamuoyunun bilgisine sunuyo-ruz.

Saygılarımızla İzmir Barosu Başkanı Aydın Barosu BaşkanıAv.Sema PEKDAŞ Av.Sümer Germen Balıkesir Barosu Başkanı Bursa Barosu BaşkanıAv.Yaşar MEYVACI Av.Ekrem DEMİRÖZ Çanakkale Barosu Başkanı Denizli Barosu BaşkanıAv.Bülent ŞARLAN Av.Müjdat İLHAN

İstanbul Barosu Başkanı Kocaeli Barosu BaşkanıAv.Doç.Dr.Ümit KOCASAKAL Av.Tamer SOLAKOĞLU Muğla Barosu Başkanı Yalova Barosu BaşkanıAv.Mustafa İlker GÜRKAN Av. Cevdet BEKLER

Page 10: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ10

Genç Avukatlar MeclisiGenel Kurulu Yapıldı

Baro Aidat Borcu OlmayanMeslektaşlarımıza

Ferdi Kaza Sigortası Yaptırıldı

Borçlar Hukuku - Kira PaneliYapıldı

Baromuz Genç Avukatlar Meclisi’nin İkinci Olağan Genel Kurulu 21 Aralık 2012 günü Baro İdari Binası Av. Umut Gümüş Eğitim Salonu’ nda gerçekleştirildi.

Genç Avukatlar Meclisi Genel Kurulu’ nda Divan Başkanlığı na Av. M. Haluk ÖNDER, Divan Katipliklerine ise Av. Selin SÜLOĞLU ve Av. Sara MUNGAN seçildiler.

Genel Kurulu’ un açılış konuşması yapan Genç Avukatlar Meclisi Başkanı Av. Kadir Caner KARAKADILAR Genel Kurul’ un herkese ha-yırlı olmasını dileyerek, Kocaeli Barosu’ nun yaklaşık üçte birinin kıde-mi beş yıla kadar olan avukatlardan oluştuğunu belirtti. Genç Avukatlar Meclisi’ nin öneminden bahsetti ve görev sürelerinde ellerinden geleni yaptıklarını bundan sonra yeni seçilen meslektaşlarımızın bu görevi la-yıkıyla yaparak genç avukatların yaşadıkları sorunları ve çözüm öneri-lerini Baro Yönetimi’ ne ileteceklerine inandıklarını söyledi.

Dilek ve temenni konuşmaları sonrasında Genç Avukatlar Meclisi Yürütme Kurulu’ nun 30 kişilik seçimi gerçekleştirildi. Seçim sonucunda Veli Beyaztaş, Anıl Acurman, Batuhan Kandemir, Sırma Bengüer, Ali Güney, Eda Ayın, Ayşe Gürkan, Hilal Ceren Hatipoğlu, Seda Akyol, Senay Güner, Tamer Ejderoğlu, Yasin Erdil, Görkem Bora Taner, Meh-met Emre Kalaycı, Ender Oğuz, Şerife Manay, Erhan Gökbayrak, Alev Diler, Mustafa Berk Uluç, Mehmet Çakır, Buket Polatoğlu, Eray Selim Şener, Öznur Fırat, Muhammed Yurtkulu, Mehmet Hayrullah Doğan, Huriye Banu Canayakın, Özhan Kurt, Hakan Üstün, Serkan Çağlar Işık ve Burak Şahin Yürütme Kurulu’ na seçildiler.

Baromuz, baro keseneği borcu olmayan meslektaşlarımızı, primle-ri Baromuzca ödenmek üzere Ferdi Kaza Sigortası yaptırmıştır. Baro keseneği borcunu henüz ödememiş olan tüm meslektaşlarımız, aidat borçlarını ödedikleri takdirde ferdi kaza sigortası kapsamına dahil edi-leceklerdir.

Baromuz ile MAPFRE GENEL SİGORTA A.Ş. arasında yapılan anlaşma gereğince, her meslektaşımız 20.000,00 TL kazaen ölüm, 20.000,00 TL kazaen kalıcı sakatlık ve 1.000,00 TL tedavi gideri temi-natlarını kapsayan ferdi kaza sigortası kapsamına alınmıştır.

MAPFRE GENEL SİGORTA A.Ş. tarafından yapılan Ferdi Kaza Si-gorta poliçeleri, MAPFRE GENEL SİGORTA A.Ş. Bölge Yöneticisi F. Elif KOCAMAN tarafından Baro Başkanımız Av. M. Tamer SOLAKOĞ-LU’ na 02 Ocak 2012 tarihinde teslim edildi.

Baromuz tarafından düzenlenen ve Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre GÖKYAYLA’ nın konuşmacı olarak katıldığı “BORÇLAR HUKUKU - KİRA” konulu panel 05 Ocak 2013 Cumartesi günü 13.00 - 18.00 saatleri arasında Gebze Ticaret Odası Konferans Salonu’ nda yapıldı.

Sayın Hocamız Doç. Dr. Emre GÖKYAYLA Borçlar Kanunu’ nun kira bölümünde yapılan değişiklikler ile ilgili uygulamadan örnekler ve-rerek meslektaşlarımızı bilgilendirdi.

Çok sayıda meslektaşımız “BORÇLAR HUKUKU - KİRA” konulu paneli ilgiyle izledi.

FAALİYETLER

Page 11: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ11

Stajyer Avukatlarımız İle Kahvaltı Yapıldı

Baromuz tarafından stajyer avukatlarımızın tanışma ve kaynaşma-ları amacıyla düzenlenen kahvaltı organizasyonu yapıldı.

05 Ocak 2012 Cumartesi günü saat: 09.30’da Kocaeli Borsa Res-taurant’ ta yapılan kahvaltıya Baro Başkanımız Av. M. Tamer SOLA-KOĞLU, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Mehmet AKGÜL, Av. Gülhanım KARA, Av. Çiğdem DEMİRCAN, Av. Kadir Caner KARAKADILAR, Av. Melek Salih FIRAT, Av. Alattin ÇAKMAK, Av. Nuri ALMAZ, Staj

Eğitim Kurulu Üyeleri Av. Türkan KESKİN, Av. Nalan ÖRENGÜL ile stajyer avukatlarımız katıldılar.

Kahvaltı organizasyonu stajyer avukatların, avukatlık mesleğinin sorunlarının ve güncel sorunların konuşulduğu bir ortamda gerçek-leşti.

FAALİYETLER

“ODTÜ’DE POLİS ŞİDDETİ”BASIN AÇIKLAMASI

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ODTÜ Kampüsü içerisindeki TUBİTAK Bi-nasına Göktürk Uydusunun fırlatıl-masını izlemek üzere geldiği sırada, demokratik bir hak olan protesto hakkını kullanmak üzere üniversite kampüsünde toplanan öğrencilere karşı polisin gösterdiği tavır ve şid-det, demokratik hukuk devleti içeri-sinde kabul edilebilir bir önlem değil-dir.

Olaylar sonrası, ODTÜ Rektörlü-ğü tarafından yapılan açıklamadan anlaşıldığı gibi, öğrencilerin protesto eylemi, “Şiddet içermeyen, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamayan, eğitim ve araştırma faaliyetlerini engellemeyen ve çevreye zarar ver-meyen” nitelikteyken, polisin Başbakan’a karşı öğrenciler tarafından protesto yapılacağı istihbaratı üzerine, kampüse 20 panzer, 8 Toplum-sal mücadele aracı (TOMA), 110 otobüs, yaklaşık 3000 Çevik Kuvvet sevk etmesi ve öğrencilere yönelik “ orantısız güç “ kullanımı tüyler ürperticidir.

Demokratik Hukuk Devletinde kişi hak ve özgürlükleri devlet ta-rafından öncelikle korunması gereken haklardandır. Protesto hakkı da, demokrasinin içinde gelişen, özgürlük ortamının bir parçasıdır. Olayların görüntüsünden de anlaşılmaktadır ki, üniversite öğrencileri

herhangi bir eyleme geçmeden polis gazlı, sopalı, basınçlı su ile saldırıya geçmiştir. Bilim ve özgürlük yuvala-rı olarak her türlü görüşe, bilimsel gelişmeye, araştırmaya açık olması gereken üniversitelerimiz ODTÜ’de yaşanan bu olay sonucu gittikçe tır-manan protestolara sahne olmakta-dır. Bu gelişme ülkemizin geleceği açısından son derece endişe verici-dir.

Ortamın daha da gerilmesine hiz-met edecek uygulamaların devam ettiğini, ODTÜ olayları nedeniyle çok

sayıda öğrencinin gözaltına alınmasıyla öğrenmiş bulunmaktayız. Bu uygulama ve yöntemler, ancak ve ancak demokrasi karşıtlarının ek-meğine yağ sürecektir.

Bu nedenlerle, ülkemizi idare edenlerin bir an önce demokratik hu-kuk devleti içerisinde karşıt görüş ve fikirlere, şiddet içermeyen en ağır eleştirilere, tahammül gösterilecek hoşgörü ortamının yaratılması için gerekli tavır ve davranışları göstermeleri ve bu yönde uygulamalara derhal ve eksiksiz başlamalarını bekliyoruz.

“ Demokrasi, Özgürlük ve Hukuk ” her zaman, herkese lazım ola-cak evrensel ilkelerdir. Bu temel ilkelerin hiç bir zaman, hiç kimse ta-rafından akıldan çıkarılmaması gereklidir.

Page 12: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ12

TBB ile ABB Tarafından Düzenlenen“Hukuk Mesleğinin Geleceği -

Bölgesel Baro Liderleri”Forumu Yapıldı

“Hukuk Muhakemeleri Kanunu”

Semineri Yapıldı

Türkiye Barolar Birliği ile Amerikan Barolar Birliği’nin ortaklaşa dü-zenledikleri “Hukuk Mesleğinin Geleceği - Bölgesel Baro Liderleri” Fo-rumu Ankara’da Türkiye Barolar Birliği’nin Av.Özdemir Özok Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapıldı.

Siirt ve İstanbul Barosu Başkanları’nın hava muhalefeti nedeniy-le katılamadıkları uluslararası nitelikteki toplantıya konuşmacı olarak, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcıları Av.Berra Besler, Av.Talay Şenol, İspanya, İrlanda, Belçika, Libya, Tunus, İran Baro Başkan ve liderlerinin yanı sıra Ankara, İzmir, Mersin, Muğla, Zonguldak Baro Başkanları ile Baro Başkanımız Av. M. Tamer SOLAKOĞLU katıldılar.

Amerikan Barolar Birliği Önceki Başkanı Av. Robert Grey ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. V.Ahsen Coşar’ ın yaptıkları açış konuşması ile başlayan etkinlikte Baro Başkanımız Av. M. Tamer SOLAKOĞLU “Adil Yargılanma Hakkının Sağlanmasında Baroların Rolü” konulu bö-lümde adalete erişim ve mahkeme önünde hak aramanın adil yargıla-madaki etkileri konusunda görüş ve düşüncelerini aktardı.

Baromuz tarafından düzenlenen ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa-kültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahim KARSLI ve Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Cem BUDAK’ ın konuşmacı olarak katıldığı “HUKUK MUHA-KEMELERİ KANUNU” konulu seminer 19 Ocak 2013 Cumartesi günü 13.00 -18.00 saatleri arasında Gebze Ticaret Odası Konferans Salonu’ nda yapıldı.

Seminerde sayın hocalarımız, HMK’ da yapılan değişiklikler ve de-ğişiklikler sonrası uygulamada yaşanan sorunlar ile ilgili bilgi ve görüş-lerini aktardılar.

Meslektaşlarımız “HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU” konulu se-mineri ilgiyle izlediler.

FAALİYETLER

Page 13: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ13FAALİYETLERFAALİYETLER

“MAŞUKİYE’DE AÇILMAK İSTENEN TAŞ OCAĞI”BASIN AÇIKLAMASI II

28 Kasım 2012 tarihinde yaptığımız basın açıklama-sında, “ Yüksek Hızlı Tren ” hattının yapımı için Kartepe - Maşukiye Bölgesi’ nde açıl-mak istenen taş ocağının bir doğa tahribatına yol açacağı-na işaret etmiş ve taş ocağının açılmasından vazgeçilmesini talep etmiştik.

O günden bugüne, taş oca-ğının açılmasından vazgeçil-mediği gibi, konunun giderek siyasi bir çekişmeye ve inat-laşmaya dönüştüğünü üzülerek görmekteyiz.

Belirtmek isteriz ki, “ Yüksek Hızlı Tren Projesi ” ülkemizin önemli projelerinden biridir ve gelişmişlik göstergesidir. Yine belirtmek isteriz ki, bu proje kentimiz doğasına ve su kaynak-larına geri dönülmez zararlar verilmeksizin gerçekleştirilebilir.

Maşukiye Bölgesi’ nde açılmak istenen taş ocağı ile, sade-ce koruma altına alınması gereken 35 - 40 yıllık kestane ve ıhlamur ağaçlarına zarar verilmeyecek, aynı zamanda Doğu Marmara Bölgesi’ nin tek içme suyu kaynağı olan Sapanca Gölü’ nün de kirlenmesine yol açılacaktır. Çünkü ;

Taş ocağının açılacağı alan, Sapanca Gölü’ nü besleyen beş dereden biri ve en büyüğü olan Yanık Deresi’ nin yanıdır. Bu alan, Sapanca Gölü Havzası olup, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Çevre Düzeni Planı’nda da “ uzak mesafeli su ko-ruma alanı ” olarak belirlenmiştir. Koruma alanında, maden-cilik faaliyeti yapılamayacağı gibi, Su Kirliliği Kontrolü Yönet-

meliği’ nin 20. maddesi gereği dinamit patlatma yöntemi de kullanılamaz. Taş ocağı açıl-ması ve dinamit patlatılarak mıcır temin edildiği takdirde ne kadar önlem alınırsa alınsın, Yanık Deresi ve dolayısıyla Sapanca Gölü kirletilecektir. Hatta dinamit patlatılması so-nucu yer yüzeyinde oluşabile-cek kırılmalar sebebiyle dereyi besleyen su kaynağının yön değiştirmesi veya kaybolması bile söz konusu olabilecektir.

Kocaeli Barosu olarak, Doğu Marmara Bölgesi’ nde yaşa-yan tüm yurttaşlarımızın, hatta gelecek nesillerimizin hakkı-nın olduğu içme suyu kaynağını, hiç kimsenin hiçbir gerekçe ile kirletme hakkı olmadığı düşüncesiyle;

İçme suyu kaynağının kirletilmesi göze alınarak, Maşuki-ye’ de taş ocağı açılması istek ve inadından vazgeçilmesini, bu konuda kentimizi yönetenler başta olmak üzere, tüm Ko-caeli’ lerin kentimizin doğasına ve suyuna sahip çıkmasını beklediğimizi, yüksek hızlı tren hattının yapımı için gerek-li olan aynı nitelikteki taşın, Körfez İlçesi’ nde bulunan taş ocaklarından temin edilebileceğini belirterek, taş ocağının açılmasına yönelik idari işlemler aleyhine, Avukatlık Kanunu’ nun 76. maddesinin Barolara verdiği insan haklarını korumak görev ve yetkisine dayanarak yasal mücadele başlatacağı-mızı, Kocaeli kamuoyunun bilgisine sunarız.

Page 14: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ14

UĞUR MUMCU’YU ANDIK

24 Ocak 1993’te aracına düzenlenen bombalı saldırı sonu-cu hayatını kaybeden hukukçu, gazeteci, yazar Uğur Mumcu, ölümünün 20’nci yılında sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile gerçekleştirilen törenle anıldı

Törene Kocaeli Baro Başkanı Sayın Av. M. Tamer Solakoğ-lu, Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Halit YILMAZ, KYÖD Başkanı Sayın Haşmet BELEN, ADD Başkanı Sayın Mustafa KÜPÇÜ, ÇYDD Başkanı Sayın Gülşen MÜSTECAP-LIOĞLU, CHP İl Başkanı Sayın Yalçın KUŞKAN, CHP İzmit

İlçe Başkanı Sayın Selman YILDIRIM, SES Başkanı Sayın Murat HARATA’ nın yanı sıra birçok vatandaş katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından tüm sivil toplum örgüt-lerinin ortak imzasının bulunduğu basın açıklamasını Kocaeli Baro Başkanı Sayın M. Tamer SOLAKOĞLU okudu.

Ortak basın açıklamasını okuyan Baro Başkanı Sayın Av. M. Tamer Solakoğlu, “Uğur Mumcu’yu katledilişinin 20’nci yı-lında anarken, aramızdan ayrılışının acısını yüreklerimizde ilk günkü gibi hissediyoruz. Uğur Mumcu’nun yaşadığı dönemde yazdığı, araştırarak ortaya koyduğu gerçeklerden ders alın-saydı, bugün şikayet edilen karanlık yapılanmaların, hukuk-suzlukların önüne geçilmiş olacaktı” dedi.

Sayın Solakoğlu, “Uğur Mumcu cinayeti ülkemizin gazete-cileri, hukukçuları ve aydınlarının öldürüldüğü ne ilk ne de son faili meçhul cinayettir. Hala failleri bulamadılar. Çünkü araş-tırmak kimsenin işine gelmiyor. Biz faili meçhul cinayetleri aydınlatmadan demokratik bir hukuk devleti olamayız. Toplu-mu aydınlatma, kardeşçe yaşama ve yaşatma şiarını sürekli yansıtan bir gazeteci olarak Uğur Mumcu’nun, bir demokrasi şehidi olarak tarihimizde altın harflerle yerini aldığı ülkemizde yaşayan herkes tarafından kabul edilmektedir” ifadelerini kul-landı. Basın açıklamasının ardından anma törenine katılanlar, Uğur Mumcu Büstü’ne karanfil bıraktılar.

FAALİYETLER

Page 15: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ15FAALİYETLERFAALİYETLER

Cumhuriyet tarihinden günümüz son deği-şikliğine kadar İcra iflas Kanunu toplam-da 22 kez değişikliğe uğramıştır. En son

6352 sayılı yasayla bir kısım değişiklikler yapıl-mış ve yasanın bazı maddeleri değiştirilmiş, ka-nun yeni haliyle 05.01.2013 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

Yapılan değişiklikler her ne kadar yürürlük tarihinden önce biliniyor da olsa, uygulamada alt yapı eksiklikleri ve getirilen değişikliklerin nasıl uygulamaya geçirileceği hususunda hemen her icra müdürlüğü ve bununla birlikte her ilde fark-lılıklar görülmektedir. Bu da yaşanan sıkıntıların yapılan düzenlemeden değil, yapılan değişikliğin uygulanmasından kaynaklandığı gerçeğini açı-ğa çıkartmıştır.

Elbette gerek uygulayan memurların gerek-se de avukat meslektaşların söz konusu yasa ve uygulamaya yönelik genelgenin ayrıntılarına vakıf olmaması bu konuda çokça mağduriyetle-re sebep olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu nedenle yapılan birkaç değişikliğe ve değişik-liklerin dayandırıldığı düzenlemelere değinilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikli tartışma konusu; 05.01.2013 tari-hi itibariyle artık icra dairelerinde yapılan bütün işlemlerden doğan harçların adalet bakanlığıyla anlaşmış olan Vakıfbank’a yapılması konusu-dur. Yapılacak işlemlerde kolay olacağı ve icra dairesinde kurulu POS cihazının Vakıfbank’a ait olması ve bu şekilde Vakıfbank’ın tekelleştirilmiş olması meslektaşlar arasında tartışma konusu olmuştur. Ancak başka bankalarla çalışılması halinde hesap işletim ve havale ücretlerinin ke-sileceği iddiasıyla ve genelge de açıkça Vakıf-bank’tan hesap açılması gerektiği ve bir çok icra müdürlüğü tarafından bu durum diretildiği için bir nevi kesinlik kazanmıştır.

Son düzenlemeler yürürlüğe girdi tarihten iti-baren avukatların tam anlamıyla uyum sağlama-sı her ne kadar bekleniyor ve bu konuda hiçbir imtiyaz sağlanmıyorsa bile alt yapı göz önünde bulundurulduğu icra dairelerinin düzenleme-ye hazır olmadığı açıktır. Öyle ki ; memurların eğitilmediği ve en önemlisi mevcut memur sa-yısının son düzenlemelerin getireceği iş yükünü kaldırmaya yeterli olmadığı, icra dairelerinde ki tarama cihazlarının aktif olarak kullanılmadığı, havale işlemlerinde aksamalar yaşandığı ve en önemlisi günlük yüklüce işlemlerin yapılması ge-rekli olan Vakıf Bankası’nın alt yapısının yeterli olmadığı..

Bankaya yapılan havale işlemlerinde doğan sıkıntılar dışındaki bir diğer en önemli husus icra dairelerinde avukatın bilgisayarlara dokun-mamasından başlayan yer yer esnetilen ancak temelinde UYAP üzerinden hukuka aykırı işlem-lerin yapılmasını engelleyici kısıtlamalar getiril-

mesi..İcra İflas yasası icra takibine başlanılması

için icra müdürlüğüne yalnızca bir takip talebiy-le başvurmanın yeterli olduğunu düzenlemiştir. Yasaya göre geri kalan bütün işlemler memur-lar tarafından yapılacaktır. Ancak son dönem düzenlemelerine kadar ki dönemde iş yükünün ağırlığı ve vatandaşın mağdur edilmemesi adı-na icra dairelerinde görevli memurlar tarafından yapması gereken bütün işlemler avukat ve avu-kat katipleri tarafından yapılagelmiştir. 6352 Sa-yılı yasa avukatın bilgisayara dokunmasını en-gellemiyor elbette ancak uygulamada yapılacak bütün işlemlerin artık sadece icra memurları va-sıtasıyla yapılması adı altında avukatın icra mü-dürlüklerinden uzaklaştırılması söz konusu ol-maya başlanmış ve bunun yansıması olarak bir kısım icra memurları tarafından icra müdürlükle-rine setler çekilmiş ve saygı sınırlarını zorlayıcı tedbirler alınmaya başlanmıştır. Tedbirin alınış amacı vatandaşın hakkını korumak ve görevli olmayan kişiler tarafından yapılması mümkün olan hukuka aykırı işlemlerin kontrol edilmesinin imkansız olmasıdır. Ancak bu durum avukatı hu-kuka aykırı eylemlerin yegane sorumlusu ve bir nevi tehlike olarak görmeyi ve saygı sınırlarını zorlayıcı tedbirler almayı haklı göstermez kana-atindeyim.

Bu ve bunun gibi sorunların; aynı yargı çev-resindeki meslektaşlarımız tarafındangündeme getirilmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi adına bir toplantı düzenlenmiş ve aksaklıklar dile ge-tirilmiştir. Ancak bu toplantıda en çok dikkatimi çeken husus ‘Avukatlar barkodun arkasına geç-mek için ısrar etmemeli’ tabiri olmuştur. Zannet-miyorum ki; hiçbir meslektaşım herhangi bir icra dairesinin boğucu kalabalık ve tozlu ortamında üç metre yükseklikteki dolaplardan dosya indir-mek istesin veya takip açıldıktan sonra numara-törle uğraşsın, ödeme emri hazırlasın yada pos-tane sırasında uzun süreler bekleyerek tebligat göndermek için can atsın..

Elbette herkesin işini yapması en güzeli ve bu sağlandığı sürece kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum ancak, gerekçesi ne olursa olsun bu gün yaşanılan ve avukatın önüne bir set çe-kip barkodun arkasına geçemezsin bilgisayara dokunursan hakkında tutanak tutulur şeklinde bir tabirin uygulanması ve buna rağmen konu-nun sadece barkodun hangi tarafında kalındığı boyutunda anlaşılması kelimenin tam manasıy-la mesleğim, meslektaşım ve meslek örgütüm adına utanç vericidir kanaatindeyim.Özellikle tüm dünyada saygı ve hürmetle karşılanan mes-leğimizin ülkemizde en yakın çalışma arkadaş-larımız tarafından ayaklar altına alınmasını ve bununun yine meslek örgütlerimiz tarafından mantık zeminine oturtulmaya çalışılmasını esef-le karşılıyorum. Bütün bunlar göstermiştir ki ya-sanın isabetli olmasının çokta önemli olmadığı

önemli olan uygulayanların yasayı nasıl algıla-dığıdır. Ve yargının en önemli unsurlarından biri olan savunmanın iş kendi hakkını savunmaya geldiğinde nedense acizleştiği ve atıl kaldığıdır.

Gelinen noktada; son durum yeni açılan bir takibin ilk sorgusundan başkaca hiçbir sorgu-lamanın icra müdürlüğünde yapılamayacağı, sorguların avukatlar tarafından ofislerinde ve Uyap üzerinden yapılacağı, her türlü taleplerinin sistemden taratılarak gönderileceği gibi bir çok farklılık içeriyor. Düzenleme bir yönden her ne kadar yerinden takip edilebilirlik açısından sağ-lıklı olsa da, aynı sorgulama işlemini önce ofi-sinden sistem üzerinden yapıp, daha sonrada akıbetini sorgulamak ve yapıldığından emin ol-mak için icra müdürlüğünden bizzat denetlemek zorunda olan avukatların işi oldukça zor. Bir gün içerisinden sistem üzerinden gelen taleplerin hepsinin karşılanması kontrol edilmesi yerine atılması ve işleminin yapılması icra müdürlüğün-deki memur sayısı göz önünde bulunduruldu-ğunda imkansız.

Buuygulama amaçlandığı gibi yargılamanın hızlanmasına yarar mı zaman gösterecek ancak öncelikli olarak avukata fazladan iş yüküne ne-den olacağı, sonrasında ve en önemlisi ekono-mik olarak da külfet anlamına geleceği açık. Zira 2006 yılından bu yana kullanılmakta olan Uyap sistemi bir süredir avukat kullanımına da açıl-mış ve bir kısım icra işlemleri Uyap üzerinden ücretli olarak yapıla gelmiştir. Ancak işlem başı fiyatın fahiş olması nedeniyle Barolar Birliğinin girişimleri sonucu bu ücrette indirim sağlanmış ve sorgulama işlemleri 5TL’den 2 TL’ye indi-rilmiştir. Ancak bu bedelin dahi yüksek olduğu ve Barolar Birliğinin bu konuda daha kararlı ve kesin adımlar atması gerektiği düşünesindeyim. Çünkü sorgulamanın ücrete tabi olması önce avukata ve tabi ki vatandaşa yansımakta ve so-nuç olarak parası olmayan vatandaşın hakkını arayamayacağı sorusunu akıllara getirmektedir. Bu durumun sosyal devlet kavramıyla ne kadar bağdaştığı ise başkaca ve büyük bir tartışmanın konusu olacaktır kuşkusuz.

Yukarıda açıklana hususlar başlıca ve gün-lük en sık karşılaşılan ve tartışılan konular. El-bette yasa bütün bunlarla beraber birçok farklı yenilik daha getirmiş olmakla beraber yeniliklere alışılması ve düzenlemenin işlevsel hale gel-mesi öncelikle zaman ve daha sonra da karşı-lıklı anlayışla olacaktır kanısındayım. Keza bu sıkıntılar yalnızca baromuzda değil birçok baro mensubu meslektaşlar tarafından da yaşanmış ve yapılan başvurular sonucu adalet bakanlı-ğı tarafından görevlendirilen Bakanlık yetkilileri düzeyinde ve birçok farklı baro bazında çözüm önerileriyle gündemde ve çözülmeye çalışılmak-tadır.Ancak görülmektedir ki yeterli kararlı adım-lar atılmadığı ve zamana bırakıldığı sürece buna da alışılacaktır.

6352 Sayılı Kanunla İcra İflas Kanununda Yapılan Değişiklikler Getirdikleri Götürdükleri

Av. Zehra BOZKURT

Page 16: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ16

Son yıllarda avukat sayılarındaki artış dikkate alındığında piyasa koşulları-nın da beraberinde rekabet unsurunu

doğurduğunu söylemekten kaçınamayız. TBB verilerine göre, 31.12.2002 tarihi iti-

bariyle avukat sayılarındaki toplam rakam; 46.552 iken 31.12.2011 tarihi itibariyle bu sayı 74.452’ ye ulaşmış bulunmaktadır. 2013 itibariyle ise mevcut rakamların artmış olduğu tartışmasızdır.

Piyasada koşullarının bu kadar dalga-lı, gelgitler içerisinde olduğu, vatandaşının devletle derdi, sorunu bitmeyen bizim ülke-miz için belki bu sayı az bile denilebilir.

Peki bu sayı gerçekten de az ve yeter-siz mi? Sokağa çıktığımızda kafamızı kal-dırdığımızda bu sayının gerçekten de az olduğunu söylemenin mümkün olmadığını belirtmek isterim.

Avukatların iş elde etmek için, reklam sa-yılabilecek her türlü teşebbüs ve harekette bulunmalarının yasaklandığı Avukatlık Ka-nunu’nun 55. maddesinin, yargının üçlü un-surunun hukuk felsefesince ki hukuk felse-fesi Hukuk Fakültelerinde önem verilmeyen bir derstir ancak bu bambaşka bir konudur, en önemli ancak ülkemizde değer görme-yen savunmanın temsilcisi olduğumuzu her defasında söylediğimiz, kamu hizmeti oldu-ğunun göz ardı edilmesinden her defasında yakındığımız biz avukatlar kamu görevinin niteliğine uygun hareket etmekte miyiz?

Yasanın yönetmeliğe bıraktığı düzenle-me esaslarına baktığımızda, reklam yasağı hakkında tabelaların boyutundan, rengin-den, şeklinden basılı evraklara, internet or-tamına kadar varan detaylı düzenlemeleri barındırdığını görmekteyiz.

Yönetmelik tabelanın 70x100 boyutunu geçemeyeceğini ancak birden fazla avu-katın aynı büroda çalışması halinde, hukuk bürosunun söz konusu olması halinde, bu ölçünün 100x150 cm’ ye kadar artırılabile-ceğini belirtmekte, bu tabelanın tek olacağı-nı ve en çok tabelada iki renk olabileceğini de belirtmektedir.

Cadde üzerinde kafamızı kaldırdığımız-da ölçüye istisnalar hariç kimsenin pek al-dırış etmediğini görüyoruz, böyle tabelalara

sahip avukatlık bürolarının ve avukatların sanırım tek bir gerekçesi var. O da tabela-cı firmanın işgüzarlığı ya da bir tanıdığımın hediyesi olması sebebiyle inisiyatifim dışın-da gelişen bir konu olması denilebileceğini, savunulabileceğini düşünüyorum.

Tabela içeriğine baktığımızda; avukatlık unvanı ile ad ve soyadın, aynı büroda bir-likte çalışma halinde, avukatlardan birinin veya bir kaçının adı ve soyadı veya sadece soyadının tabelaya yazılabileceği yönetme-likte belirtilmesine rağmen biz avukatlar bü-rolarımıza, akla gelen her türlü hukuki terim vs. kullanılmaktadır.

İnternet olayına gelince ise, bu konu başlı başına bir sorun, reklamın ağababası, uygulayıcı meslektaşlar için savunma yolu yok çünkü arama motorlarında ön sırala-ra gelebilmek için servis sağlayıcılara belir miktarda ödemeler yapmak gerekmekte.

Arama çubuğuna, hukuk dalının adı ve şehir adını yazdığımızda arama motoru bize en iyi olduğunu iddia eden ceza, boşanma ve diğer dallarda çalışan meslektaşlarımızı göstermekte.

Meslektaşların boş vakitlerini değerlen-dirdiği internette yer alan portallarda adını, şehrini, adresini sakınmaksızın veren, dolu

dolu cevaplar ile soru soran vatandaş ya da meslektaşın sorularını cevaplayan meslek-taşımın kendi reklamını en güzel şekilde ya-pıyor olması da teknolojinin bir cilvesi.

Başta da belirttiğim gibi demek ülkemiz-de avukat sayısı fazla, bu fazlalık rekabeti ve dolayısıyla reklam ihtiyacını doğuruyor. Toplum olarak da gösterişe düşkün ve me-raklı olduğumuz için de zengin gösterenden yana tercih yapılıyor. Yasayı, yönetmeliği bir kenara bıraktığımızda aslında burada reklam yasağına aykırı davranan meslektaş diğer meslektaşların, mesleğin etik değerle-rine aykırı davranıyor.

Reklam yasağı konusunda beni en çok düşündüren ise, mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımın bu yasağı en çok ayaklar altına alması oluyor. Çok değil bundan en fazla 2 yıl öncesine kadar staj eğitim dersle-rinde rekabet ve reklam yasağı konusunda mesleki etik konusunda eğitim alan arka-daşlarımın bunları umursamadan billboard vari tabelalar kullanması oluyor.

Tüm meslektaşlarım daha çok kazansın ancak bu kazançların reklamsız, toplumun gösteriş merakından kaynaklı zaaflarının kullanılarak kandırılması yoluyla yapılma-ması dileğiyle.

Meslekte Rekabet YasağıAv. Çağatay ALP

FAALİYETLER

Page 17: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ17FAALİYETLER

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI IŞIĞINDA KADININ VELAYETİ ALTINDAKİ ÇOCUĞUNA KENDİ

KIZLIK SOYADINI VEREBİLMESİ

Ülkemizde soyadı kullanma zo-runluluğu 21 Haziran 1934 yı-lında kabul edilen ve 2 Temmuz

1934 yılında resmi gazetede yayım-lanan 2525 Sayılı Soyadı Kanunu ile başlamıştır. O dönem kabul edilen bir çok kanun gibi söz konusu kanun da İsviçre ‘den alınmıştır. Kanun ince-lendiğinde tıpkı Medeni Kanunu’ muz gibi erkek iradesine üstünlük tanıyan ve kadını ikincil plana atan madde-lerin varlığı dikkat çekmektedir. Bun-lardan biri de kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasıdır. İlgili maddede “ Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile baba-sının seçtiği veya seçeceği adı alır. “ denilerek eşlerin boşanması halinde çocuğun velayeti annesinde olsa dahi babasının soyadını taşıyacağı belirtil-miştir.

Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi’nde eşinden boşanan ve çocuğunun vela-yeti kendisine verilen anne tarafından, çocuğa velayeten açılan davada anne, çocuğuna kendi kızlık soyadının veril-mesini talep etmiştir. Yerel Mahkeme’ de Soyadı Kanunu’nun 4/2. maddesi-nin Anayasa’nın 10., 13 ve 41. mad-delerine aykırı olduğu kanaatine vara-rak iptali için Anayasa Mahkemesi’ ne başvurmuştur.

Anayasa’ nın 10. maddesinde; her-kesin, dil, ırk, renk cinsiyet ..... ve ben-zeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, kadınların ve erkelerin eşit haklara sahip olduğu, devletin ise bu eşitliğin hayata geçme-sini sağlamakla yükümlü olduğu belir-tilmiştir. Yine 41. maddede “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasın-da eşitliğe dayanır.” denilerek kadın ve erkek arasındaki eşitliğe vurgu ya-

pılmıştır. Anayasa Mahkemesi gerek Ana-

yasa’ nın ilgili maddeleri gerekse de Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılı-ğın Önlenmesi Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Söz-leşmesi, ve Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi’ nin kadın ve erkek eşitliğine vurgu yapan maddelerine dayanarak 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’ nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “ Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile baba-sının seçtiği veya seçeceği adı alır “bi-çimindeki cümlesini Anayasaya aykırı bularak 08/12/2011 tarihinde İPTALİ’ ne karar vermiştir. Karar oybirliğiyle verilmiş olup, 14/02/2012 tarihinde resmi gazetede yayımlanmıştır.

KARARDAN HEMEN SONRA AÇILAN DAVALAR... Anayasa Mahkemesinin söz konu-

su kararı vermesinden kısa bir süre sonra Körfez Asliye Hukuk Mahkeme-sinde açmış olduğumuz davada, an-nesinin velayeti altında bulunan U.Ç’ nin gerek Yüksek Mahkeme kararı gerekse de Çocuk Haklarının Kulla-nılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi gereğinde annesi ile aynı soyadını taşımasının üstün menfaatine uygun

olacağını belirterek Ç... olan soyadı-nın annesinin kızlık soyadı olan G... ile değiştirilmesini talep ettik. Yerel Mah-keme 31/05/2012 tarihinde talebimiz doğrultusunda karar vererek davamızı kabul etti. Sonradan açılan birçok da-vada da Türkiye’nin farklı yerlerinde benzer kararlar verildi.

Söz konusu dava Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmakta olup, dava-cısı küçüğü velayeten anne, davalısı ise baba ve Nüfus Müdürlüğüdür. Her ne kadar görevli mahkeme olarak As-liye Hukuk Mahkemeleri görülmektey-se de davanın içeriğine bakıldığında Aile Mahkemelerinin görev alanına girer mi şüphesi de doğmaktadır. Zira 01/03/2012 tarihinde Anayasa Mah-kemesi tarafından son fıkrasındaki “KOCA” kelimesi İPTAL edilen Mede-ni Kanunu’muzun 173. maddesinde, eşinden boşanan kadının eski eşinin soyadını kullanabilme talepli yada eski eşinin soyadını kullanan kadının, kendi kızlık soyadını kullanmaya izin talepli açtığı davada görevli mahkeme Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemele-ri, aile hukukunun söz konusu olduğu durumlarda görevli mahkemelerdir. Dava her ne kadar soyadının değiş-tirilmesi talepli olsa da temel olarak, aile kaynaklı bir davadır. Zira MK’nin 173. maddesinin temeli ile de nerdey-se aynıdır. Fakat 173. maddenin MK’ da, 4/2. maddenin 2525 sayılı kanun-da düzenlendiği ve Aile Mahkemele-ri’nin görev alanının daha çok Medeni Kanununun Aile Hukukuna ilişkin bö-lümünden kaynaklandığı düşünülür-se görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu görülecektir. En azından şu ana kadar söz konusu mahkemede açılan davalar için görev-sizlik adına Yargıtay’ca verilen aksine bir karar mevcut değildir.

Av. Elvan BAĞ

Page 18: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ18 FAALİYETLER

1.7.2004 tarihinde yayınlanan 5199sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve 12.5.2006 tarihinde yayınlanan Çevre ve Orman

Bakanlığının Yönetmeliği incelendiğinde yerel yönetimler yani belediyeler,sahipsiz hayvan-ları kayıt altına almak,kısırlaştırmak,aşılamak, rehabilite etmek ve aldığı hayvanları tekrar al-dığı yerine bırakmak zorundadır.

5199 sayılı yasanın 4/a-maddesi;Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.

4/b-Evcil hayvanlar,türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir.Sahipsiz hayvanlarında,sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.

4/c-Hayvanların korunması,gözetilmesi,-bakım ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.

4/j-Yerel yönetimlerin gönüllü kuruluş-larla işbirliği içerisinde ,sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması için hayvan bakımevleri ve hastaneler kurarak bakımla-rının ve tedavilerinin sağlanmaları ve eğitim çalışmaları yapmaları esastır” denilmekte ise de,ilimizde Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin ve Gebze belediyelerinin Rehabilitasyon mer-kezi bulunmakta olup,diğer yerel yönetimler yasanın kendilerine verdiği bu yükümlülüğü yerine getirmemişlerdir. Kaldı ki,mevcut re-habilitasyon merkezlerinde tedavi için gerekli laboratuar,röntgen cihazı vs. gibi donanımlar bulunmamaktadır.Ayrıca hasta nakil aracıda bulunmamaktadır.

Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen belediyeler,” vatandaşın şikayeti var” diyerek anne köpekler yiyecek aramaya çıktıklarında yavruları alarak Kocaeli Büyükşehir Belediye-si geçici bakımevine götürmekte, burada an-nesinden koparılmış anne sütüne ihtiyacı olan 1-2 aylık bebekler toplu yaşamadan doğan viral virüs ve yeterli bakım yapılmamasından ve aşısız olmalarından dolayı ölmektedirler. Ayrıca yerel belediyelerce şikayet üzerine toplanan köpekler yerleşim alanlarından uzak yerlere ve ormanlara atılmakta açlıkla müca-dele etmekte ve alındıkları yerlere dönmek isterlerken ne yazık ki yollarda ölmektedirler.

5199 sayılı yasanın 20/D maddesi “sahip-siz hayvanlar öncelikle kafes ve ağ ile yaka-lanır, bu yakalamanın mümkün olmadığı du-rumlarda yakalama sopasıyla da yapılabilir,

uyuşturucu tüfek ile yakalama veteriner hekim kontrolü altında yapılabilir” demekte ise de, sokak hayvanlarını yakalanması, veteriner hekim kontrolü olmadan, temizlik işçileri tara-fından uyuşturucu iğne atılarak yapılmakta ve birçok hayvan daha yakalama safhasında ne yazık ki hayatlarına kaybetmektedirler. Yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak Kocaeli Büyük-şehir Belediyesine ait Rehabilitasyon Merkezi’ nde gönüllülerin hayvanları görmeleri ve on-lara bakmaları yasaklanmıştır. Bu durumdan acilen geri dönülmesi gerekmektedir.

Biz yüzyıllardan beri sokaktaki hayvanları ile birlikte yaşayan bir ulusuz. Uzun yıllardan bu yana ülkemiz sokaklarında kedi, köpek gibi evcil hayvanlar yaşamakta olup, bun-ların toplanarak barınaklara tıkılması, toplu yaşamaktan kaynaklanan viral hastalıklardan ölmelerine sebep olacaktır. Ayrıca doğal den-ge bozularak zararlı haşaratların artması ile insan sağlığına son derece zararlı durumlar

oluşacaktır.5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’

nda yapılacak değişiklikleri kapsayan yasa tasarısı sahipli sahipsiz bütün hayvanları fe-laketin eşiğine getirmiştir. Mevcut yasanın 6. maddesinde “aşıla, kısırlaştır, aldığın yere bı-rak” maddesinin muhafaza edilmesi gereğine inanmaktayız.

Hayvanları sokağında bakanlara destek verilmeli, idari kurumlarca bu kişilere yapılan psikolojik ve idari baskılara son verilmelidir. Bilinmesi gereken gerçek şudur ki TÜM CAN-LILARIN YAŞAM HAKLARINA SAYGI DU-YULMASI GEREKMEKTEDİR. HİÇBİR CAN-LININ YAŞAM HAKKI ELİNDEN ALINAMAZ ve TARTIŞILAMAZ.

“Bir toplumun büyüklüğünü ve gelişmişli-ğini anlamak için hayvanlara nasıl muamele ettiğine bakmak yeterlidir.” Mahatma Gandhi

Yaşam Hakkına SaygıAv. Mücella ELGİN

Page 19: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ19

AVUKAT HAKLARI MERKEZİ

FAALİYETLER

Kocaeli Barosu bünyesinde 04.03.2010 tarihinden itibaren faaliyet gösteren Mesleki Sorunlar Ve Avukat Hak-

ları Komisyonu Baro Yönetim Kurulu’nun 14.03.2012 tarihli kararı ile Avukat Hakları Merkezi’ ne dönüştürülmüştür.

Avukat Hakları Merkezi; meslektaşla-rımızın mesleklerini icra ederken ve mes-lekleri dolayısıyla yaşadıkları problemlerin çözümünde meslektaşlarımıza destek ol-mak, gerektiğinde müdahale ederek mes-leğimizin saygınlığını arttırmak, hukukun üstünlüğünü, savunmanın ve yargının ba-ğımsızlığını ilke edinerek, ulusal ve uluslar arası hukuk çerçevesinde avukat haklarının tanınması, uygulanması, geliştirilmesi ile mesleki sorunların tespiti ve çözümlenmesi konusunda uygulamaya yönelik araştırma-lar ve çalışmalar yapmayı amaçlamaktadır.

Mesleki Sorunlar Ve Avukat Hakları Ko-misyonu olarak faaliyetine başlayan Avukat Hakları Merkezi birçok alanda çalışmalar yürütmüş olup günümüze kadar yapılan ça-lışmaların özeti aşağıdaki gibidir: • Baromuz bünyesinde bulunan meslek-

taşlarımızın mesleklerini icra ederken karşılaştıkları sorunların tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesine yönelik merkez üyeleri tarafından bir anket çalışması ha-zırlanmış ve meslektaşlarımızın katılımı ile bu çalışma tamamlanmıştır. Anket çalışması sonucu elde edilen verilerin meslektaşlarımız ile paylaşımı için Baro bülteninde yayınlamıştır.

• Kanunlar tarafından avukatlara tanınmış olan hak ve yetkileri kullanan ve avukat-lık mesleği üzerinden hukuka aykırı para kazanan, hukuki bilgiden yoksun bir şe-kilde iş takipçiliği yaparak birçok insanın hak kaybına uğramasına neden olan kişilerin faaliyet alanını ortadan kaldır-mak için merkez üyeleri tarafından bir çalışma başlatılmış ve bu kapsamda ilçe temsilcileri ile de bağlantıya geçilmiştir. Bu hususta cezai soruşturma yapılabil-mesi için delil toplama, vb. konularla ilgili Baro başkanlığına yazılı raporlar ibraz edilerek yardımcı olunmaya çalışılmış-tır. Komisyonumuz tarafından tespit olu-nan deliller de nazara alınarak avukatın münhasır yetkilerine tecavüz ettiği tespit

edilen kişi ve kuruluşların bir kısmı hak-kında Kocaeli Barosu tarafından Cum-huriyet Savcılıklarına suç duyurularında bulunulmuş ve yine bu kişilerin bazıları-nın idari para cezası alması sağlanmış-tır. Bu hususta yapılan çalışmalar devam etmekte olup, avukat haklarının, münha-sır yetkilerinin zedelenmesinin ve vatan-daşların hak kayıplarının önüne geçilme-si hedeflenmektedir.

• Yukarıda belirtilen hususlara ek olarak avukata münhasır işleri yapmakta olan kuruluşlar ( hasar tespit merkezi vb.) hakkında cezai soruşturmanın başlatıla-bilmesi için delil toplama çalışması mer-kez üyeleri tarafından yürütülmüştür.

• Vatandaşların hak kaybına uğraması-nın önüne geçilmesi yönünde il ve ilçe adliyelere, bazı kurum ve kuruluşlara asılacak bilgilendirici afiş hazırlanması yönünde merkez üyeleri tarafından bir çalışma yürütülmüş ve hazırlanan afişler amaçlandığı gibi adliyeler, kurum ve ku-ruluşlarda yayınlanmıştır.

• Cezaevi girişlerinde avukat olarak mes-lektaşlarımızın yaşamakta olduğu arama problemleri ile müvekkil ile savunmaya ilişkin olarak paylaşılan belgelerin veril-mesinde çıkarılan sorunlara yönelik pa-nel düzenlenmiştir.

• Meslektaşlarımızın mesleklerini icra ederken mesleklerini icra ederken ya-şadıkları problemlerde Avukat Hakları Merkezi olarak münferit olaylarda anın-da müdahale edilerek mesleki dayanış-ma sağlanmış ve çözüme ilişkin etkin rol üstlenilmiştir.

• Kocaeli Barosu Yönetim Kurulu tarafın-dan komisyonumuza/ merkezimize ha-vale edilen, meslektaşlarımızın anında müdahale gerektirmeyen fakat dilekçe ile baroya başvuru yaparak dile getir-dikleri sorunlarla da ilgilenilmiş, gerekti-ğinde meslektaşlarla görüşme yapılarak destek sağlanmıştır. Özellikle başka Ba-ro’lara kayıtlı meslektaşlarımızın Koca-ali’de yaşadıkları sorunlar bakımından, dava incelemesi ve sair araştırmalar yapılarak, rapor halinde Kocaeli Barosu Yönetim Kurulu’na sunulmuştur.

• Arabuluculuk Kanun Tasarısı’nın yasa-laşmasından önce tasarı, komisyon üye-lerimizce incelenmiş; Kanun tasarısında

arabulucuların hukuk fakültesi mezunu olması şartının öngörülmemiş olması başta olmak üzere eksiklikler tespit edil-miş ve hazırlanan rapor Kocaeli Barosu Yönetim Kuruluna sunulmuştur.

• Avukatların yeşil pasaport hakkına sahip olabilmesi için yasal düzenlemeler ve başta Ankara Barosu olmak üzere diğer Barolar tarafından yapılan çalışmalar araştırılmış ve bu Barolar ile iletişime ge-çilmiştir.

• Avukatlık Kanunu Tasarısı hakkında tartışmalar yapılarak tasarıda görülen eksiklikler bakımından yapılabilecekler hususunda planlama yapılmasına karar verilmiş ve çalışma başlatılmıştır.

• Meslektaşlarımız (262) 322 36 36 tele-fon ve 0 533 741 55 77 GSM numarası ile Avukat Hakları Merkezi’ ne ulaşabilir-ler. Merkez’in meslektaşlara tanıtılması ve etkinliğinin artırılması için çalışmala-rımız devam etmekte olup işbu yazının hazırlandığı şu günlerde tanıtım broşür-lerimizin Kocaeli Barosu Başkanlığı ile koordinasyon içerisinde dağıtımı sağlan-maktadır.Meslektaşlarımızın savunmayı temsil iş-

levini yerine getirebilmesi için sahip olma-sı gereken haklara ulaşması, bu hakların kullanılmasının önlenmesi yahut zorlaştı-rılması, mesleğin saygınlığını ve onurunu zedeleyecek tutum ve davranışlarla karşı-laşmasının günümüzde münferit olaylardan sayılmayacak bir hal aldığı da göz önüne alındığında mesleki dayanışmanın önemi şüphe götürmez bir gerçektir. Mesleki daya-nışmanın sağlanabilmesi ve amaca hizmet edilebilmesi için Avukat Hakları Merkezi bünyesinde çalışacak gönüllü meslektaş-lara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle gönüllü olan meslektaşlarımızın Kocaeli Barosu Avukat Hakları Merkezi ne başvura-rak bu mesleki dayanışmaya katkıda bulun-masını arzu ediyoruz.

Unutmayalım; yanında olduğumuz her meslektaşımız, yanımızda olacak bir mes-lek camiası demektir. Mesleğimizin ve mes-leki hayatımızın kalitesi, saygınlığı, huzu-ru, birlik ve beraberliği için kurulan Avukat Hakları Komisyonu da bu sebeple Avukat Hakları Merkezi haline getirilmiş olup mes-lektaşlarımızın katılımıyla da gün geçtikçe etkinliğini artıracaktır.

Kocaeli Barosu Avukat Hakları Merkezi

Page 20: En Dinamik ve Sanata Sansür Vicdanlılar İçin Hukukweb.e-baro.web.tr/uploads/41/BULTEN 2013 SAYI 1.pdf · mayı, dünya ve ülke meseleleri üzerine bilgi ve bilinç sahibi olmayı

KOCAELİ BAROSU BÜLTENİ20 FAALİYETLER

LİNCOLNYönetmen : Steven SpielbergOyuncular : Daniel Day Lewis Tommy Lee Sones Sally Field

Amerikanın en sevilen başkanının iç savaş döneminde,meclis içinde ver-diği mücadeleyi anlatan film,Abraham Lincoln’ın hayatının son dönemini an-latıyor.Lincoln rolüyle son derece ba-şarılı bir performans sergileyen Lawis Lincol’ne olan benzerliği de seyirciyi hayretler içinde bırakıyor.

ANNA KARENİNAYönetmen : Joe WrightOyuncular : Keria Knightley Jude Law

Anna Karenina yenilikçi bir edebiyat uyarlaması.Yönetmen Joe Wright , Tolsyoy un ölümsüz eserini danstan ve tiyatrodan ilham alan bir yaklaşımla perdeye aktarmış.

Pİ NİN YAŞAMI (LİFE OF Pİ)Yönetmen : Ang LeeOyuncular : Richard Parker Suraj Sharma

Kanadalı yazar Yann Martel in 2001 yılında yayımlanan edebiyat ödüllerini kazanan aynı adlı romanından uyar-lanan film yılın en merakla beklenen filmi.Gemi kazasının ardından bir Ben-gal kaplanıyla büyük okyanusta 227 gün boyunca hayta kalma mücadelesi veren genç Pi nin öyküsü.Spritüel bir dünyaya esrarlı bir yolculuk.

BULUT ATLASI (CLOUD ATLAS)Yönetmen : Quentin TarantinoOyuncular : Leonardo Dicaprio - Samuel L.Jackson

Tarantino nun kariyerinin ilk westerni.Siyah ödül avcısı Django nun kendisini özgürlüğe kavuşturan dişçiyle birlikte karısını kurtarmak için acımasız bir plantasyon sahibine karşı girdikleri mücadeleyi an-latıyor.

AŞK-AMAURYönetmen : Mishael HanekeOyuncular : Emmenuelle Riva Jean Louis Trintignant

Hanekenin altın palmiye ödüllü ve şu ana dek Amerika da verilen tüm yabancı film ödüllerini toplamış filmi.Filmin ele aldığı yaşlılık sorunla-rı ile Aşk görülmeye değer bir film.Modern yaşamın fobisi haline ge-len yaşlılık acı bir gerçeği de gözler önüne seriyor.

OPERASYON ARGOYönetmen : Ben AffleckOyuncular : Ben Affleck Bryan Cranston

Gerçek bir olaydan yola çıkıyor.4 Kasım 1979 da militanlar Tahranda-ki ABD büyükelçiliğine hücum eder. 52 Amerikalıyı rehin alır.6 rehin ka-çarak Kanada büyükelçiliğinin evine sığınmayı başarır.Olaya müdahale Cin nin onları güvenli bir şekilde ülkeden çıkartması anlatılır.İran çe-kimleri İstanbul da yapıldı.

UÇUŞ (FİGHT)Yönetmen : Robert ZemeckisOyuncular : Danzel Washington John Goodman

Whip Whitaker (Danzel Washington) tec-rübeli bir pilottur.Bir uçuş sırasında cid-di bir problem ortaya çıkar ve Whitaker uçağı yere çakılmaktan kurtararak indir-meyi başarır.Onun sayesinde yolcuların büyük bölümü sağ olarak kurtulur.Whita-ker ulusal kahraman ilan edilir.Ancak za-manla ayrıntılar ortaya çıktıkça Whitaker ında kim olduğu,nasıl hata yapıldığı ve uçakta aslında neler olduğu gün yüzüne çıkar.

DÜŞLER DİYARI (BEASTS OF TEH SOUTHERN WİLD)Yönetmen : Bent ZeitlinOyuncular : Quvenzhane Wallis Dwight Henry

Film , altı yaşındaki küçük zen-ci kız Hush puppy nin gözün-den hikaye anlatılıyor.ABD nin en yoksul ,haşin iklimli,üstelik hep büyü ve sihirle ilişkilen-dirilmiş yöresi olan Lousiana çevresindeki bir avuç insanın sefil hayatını anlatmaktadır.Küçük oyuncu Quvenzhane Wallis harika oyunu görülmeyi hak ediyor.

YASAK AŞK(A ROYAL AFFAİR)Danimarka,İsveç,Norveç,Fin-landiya ortak yapımıOyuncular : Mads Mikkelsen Alicia Vikander

Berlin film festivalinde en iyi senaryo en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmış bir film.Da-nimarka tarihine ait mutlaka görülmesi gereken bir film.

Sinema RehberiAv. Yusuf ALTINTAŞ