16
Tarih 15 Mayıs 1984. 12 Eylül askeri darbesi- nin ardından, 1983 sonbaharında milletvekili seçimleri yapılmış; Meclis yeniden açılmış. İşba- şında, askeri cuntanın pek hoşlanmadığı Ana- vatan Partisi hükümeti var. Ancak 12 Eylül reji- mi bütün şiddetiyle sürüyor. Bu duruma tepki gösteren, insan haklarına saygı ve demokratik- leşme talep eden 1300 aydın, imzaladıkları 6 sayfalık bildiriyi Cumhurbaşkanına ve Meclis Başkanlığına iletiyor. Demokratik çevrelerde coşku yaratan bu girişim, zamanın Cumhurbaş- kanı, 12 Eylül askeri cuntasının başı Kenan Ev- ren’in şiddetli tepkisiyle karşılaşıyor. Aydınlara etmediği hakareti bırakmayan Evren, onları, “Vahdettin de aydındı” sözleriyle itibarsızlaştır- maya çalışıyor. Bilindiği gibi, Osmanlı İmpara- torluğunun son padişahı olan Sultan Vahdettin, resmi tarihte, ülkeyi yabancı devletlere peşkeş çekmekle ve vatana ihanetle suçlanır. Tarih 11 Ocak 2016. 12 Eylül askeri darbesi- nin üzerinden 35 yıl, “Aydınlar Dilekçesi”nin üzerinden 32 yıl geçmiş. Bu defa ülkenin çeşitli üniversitelerinden 1128 akademisyen, son ay- larda Kürt kentlerinde şiddetlenen ve ağır insan hakkı ihlallerine, yüzlerce sivilin ölümüne, yüz binlerce kişinin ise yaşadığı kenti terk etmesine yol açan savaşı protesto eden bir bildiriyi imza- ladı. Akademisyenler, hükümeti hedef alarak, saldırıların derhal durdurulmasını, halkın zarar- larının karşılanmasını ve bu süreçteki insan hakları ihlallerinin soruşturularak, sorumluların cezalandırılmasını talep ediyorlardı. Ayrıca Kürt sorununun barışçı, siyasi çözümü için müzake- relere derhal başlanmasını ve bu süreçte Kürt- lerin meşru demokratik taleplerinin dikkate alınmasını istiyorlardı. Direnirsek barış ve demokrasi Direnmezsek faşizm kazanacak Tecavüz kültürü bir hastalıktan besleniyor ama ruhsal bir bozukluktan değil: Erkeklik hastalığından. Bu hastalığın önüne geçmek için mücadele etmek gerekiyor, kadınların yıllardır mücadele ettiği gibi… Akademisyenler bu saldırılardan yılmak bir yana, bildirinin imzacılarına destek olmuş ve imzacıla- rın sayısı 2225’e ulaşmıştır. Uluslar arası dü- zeyde tanınmış aydın, akademisyen ve şahsiyetler de, 356 imzalı bir destek kampanyası gerçekleştirmişlerdir. “...Unutmadan, Hrant’ın selamlarını da ileteyim sizlere. Şu an beni dinleyen herkese, bulundu- ğumuz yer kadar sonsuz selam var. Barış adına, umut adına, kardeşlik duygusunun ge- rekliliği ve yüceliği adına, bütün ruhu şadların size selamı var...” Yeni anayasa ve yeniden başkanlık sistemi tartışması İlkay Öngören > 5 Cenevre’de emperyalist paylaşım müzakeresi Mustafa Eker> 7 Çapa giderse bir daha geri gelmez! Söyleşi: N. Cemal > 8 “Ceza alsınlar ki tekrar aynı hatalar yaşanmasın” leşi: Aysun Koca> 9 Yaşam Hakkı İçin BEYAZ NÖBET, devam ediyor! Çapa taşeron işçileri > 10 Yaşamın her alanında öz yönetim, sendikalarda da... Bahadır Altan > 11 Akademisyenler demokratik kamuoyunun vicdanıdır Erkeklik hastalığı Tahir Elçi’den Hrant Dink’e Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 İşçi Sözü > 16 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada Şubat 2016 / Sayı 20 / Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İşçi Sözü Şubat 2016

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün, Şubat 2016 tarihli, 20. sayısı Direnirsek barış ve demokrasi Direnmezsek faşizm kazanacak

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Şubat 2016

Tarih 15 Mayıs 1984. 12 Eylül askeri darbesi-nin ardından, 1983 sonbaharında milletvekiliseçimleri yapılmış; Meclis yeniden açılmış. İşba-şında, askeri cuntanın pek hoşlanmadığı Ana-vatan Partisi hükümeti var. Ancak 12 Eylül reji-mi bütün şiddetiyle sürüyor. Bu duruma tepkigösteren, insan haklarına saygı ve demokratik-leşme talep eden 1300 aydın, imzaladıkları 6sayfalık bildiriyi Cumhurbaşkanına ve MeclisBaşkanlığına iletiyor. Demokratik çevrelerdecoşku yaratan bu girişim, zamanın Cumhurbaş-kanı, 12 Eylül askeri cuntasının başı Kenan Ev-ren’in şiddetli tepkisiyle karşılaşıyor. Aydınlara

etmediği hakareti bırakmayan Evren, onları,“Vahdettin de aydındı” sözleriyle itibarsızlaştır-maya çalışıyor. Bilindiği gibi, Osmanlı İmpara-torluğunun son padişahı olan Sultan Vahdettin,resmi tarihte, ülkeyi yabancı devletlere peşkeşçekmekle ve vatana ihanetle suçlanır.

Tarih 11 Ocak 2016. 12 Eylül askeri darbesi-nin üzerinden 35 yıl, “Aydınlar Dilekçesi”ninüzerinden 32 yıl geçmiş. Bu defa ülkenin çeşitliüniversitelerinden 1128 akademisyen, son ay-larda Kürt kentlerinde şiddetlenen ve ağır insanhakkı ihlallerine, yüzlerce sivilin ölümüne, yüz

binlerce kişinin ise yaşadığı kenti terk etmesineyol açan savaşı protesto eden bir bildiriyi imza-ladı. Akademisyenler, hükümeti hedef alarak,saldırıların derhal durdurulmasını, halkın zarar-larının karşılanmasını ve bu süreçteki insanhakları ihlallerinin soruşturularak, sorumlularıncezalandırılmasını talep ediyorlardı. Ayrıca Kürtsorununun barışçı, siyasi çözümü için müzake-relere derhal başlanmasını ve bu süreçte Kürt-lerin meşru demokratik taleplerinin dikkatealınmasını istiyorlardı.

Direnirsek barış ve demokrasiDirenmezsek faşizm kazanacak

Tecavüz kültürü bir hastalıktan besleniyor amaruhsal bir bozukluktan değil: Erkeklikhastalığından. Bu hastalığın önüne geçmek içinmücadele etmek gerekiyor, kadınların yıllardırmücadele ettiği gibi…

Akademisyenler bu saldırılardan yılmak bir yana,bildirinin imzacılarına destek olmuş ve imzacıla-rın sayısı 2225’e ulaşmıştır. Uluslar arası dü-zeyde tanınmış aydın, akademisyen veşahsiyetler de, 356 imzalı bir destek kampanyasıgerçekleştirmişlerdir.

“...Unutmadan, Hrant’ın selamlarını da ileteyimsizlere. Şu an beni dinleyen herkese, bulundu-ğumuz yer kadar sonsuz selam var. Barışadına, umut adına, kardeşlik duygusunun ge-rekliliği ve yüceliği adına, bütün ruhu şadlarınsize selamı var...”

Yeni anayasa ve yeniden başkanlık sistemi tartışmasıİlkay Öngören > 5Cenevre’de emperyalist paylaşım müzakeresiMustafa Eker> 7Çapa giderse bir daha geri gelmez!Söyleşi: N. Cemal > 8“Ceza alsınlar ki tekrar aynı hatalar yaşanmasın”leşi: Aysun Koca> 9Yaşam Hakkı İçin BEYAZ NÖBET, devam ediyor!Çapa taşeron işçileri > 10Yaşamın her alanında öz yönetim, sendikalarda da...Bahadır Altan > 11

Akademisyenler demokratikkamuoyunun vicdanıdır

Erkeklik hastalığı Tahir Elçi’den Hrant Dink’e

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 İşçi Sözü > 16

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada

Şubat 2016 / Sayı 20 / Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Şubat 2016

Direnirsek barış ve demokrasiDirenmezsek faşizm kazanacak

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğanolmak üzere, siyasi iktidar yetkilile-rinin bildiriye tepkisi Kenan Ev-ren’in 32 yıl önceki tepkisiyleaynıydı. İmzacılar, “aydın müsved-desi” olarak nitelendirilerek, “al-çaklıkla”, “hainlikle” suçlanıyor;haklarında “cadı kazanı” kaynatıl-maya başlanıyordu. Cumhurbaş-kanı Erdoğan, savcılara verektörlere talimatlar vererek, imza-cıların cezalandırılmalarını isti-yordu. Son gelişmenin ortayaçıkardığı en önemli gerçek; imza-lanan bildirilerin içeriği ve imzala-yanların kimliklerinin ötesinde,ülkede egemen olan rejimin ka-rakterinin son 30-35 yılda hiç de-ğişmediğidir. Yani bugün deülkede 12 Eylül benzeri bir darberejimi egemendir ve bugünün ikti-dar sahiplerinin, 12 Eylül darbe re-jiminin muktedirlerinden hiçbirfarkları yoktur.

Yeni anayasa niçin isteniyor?İronik bir biçimde, bir yandan

12 Eylül benzeri bir darbe rejimihüküm sürerken, diğer yandan, ik-tidar sahipleri, “12 Eylül anayasa-sını çöpe atıp”, yeni bir anayasanınyapımından söz ediyorlar. Şimdiyekadar 12 Eylül anayasasının bas-kıcı, despot karakteriyle hiçbir so-runları olmayan ve 12 Eylülanayasasının antidemokratik hü-kümlerine sıkı sıkıya sarılanların,12Eylül anayasası yerine demokratikbir anayasa yapmasını ummak,“ölünün gözünden yaş gelmesini”beklemekle eşdeğerdir. Anayasalartoplumsal sözleşmelerdir ve yapıl-dığı dönemdeki siyasi güç denge-sini yaratırlar. O nedenle nasıl 12Eylül darbesinin ürünü olan 1982Anayasası antidemokratik bir ana-yasa ise, düşünce ve ifade özgür-lüğünün iyice budandığı, kuvvetlerayrılığı ilkesinin rafa kaldırıldığı,örtülü bir iç savaşın yaşandığı, to-taliter bir rejiminin sürdüğü bu-günkü koşullardan demokratik biranayasa çıkmaz.

Yapılmak istenen, yeni anaya-sayla, “Türk tipi başkanlık sistemi”getirilerek, demokratik hak ve öz-gürlüklerin, kuvvetler ayrılığının,bağımsız yargının tabutuna son çi-viyi çakmaktır. Siyasi iktidar, “Türktipi başkanlık” sistemi ile ancak fa-şist tek parti rejimlerinde görülenbir “Führer”, yani “milli şef” rejimiarzulamaktadır. İktidarın tek bir ki-

şinin elinde toplandığı, tüm devletkurumlarının bu kişiye bağlı ol-duğu bir sistem istemektedirler. Busistemi, ülkenin bugünkü ihtiyacıolarak sunmaktadırlar. Eğer TürkiyeCumhuriyeti, bir kabile devleti yada tüm iktidar erkinin bir ya dabirkaç ailenin elinde toplandığı birdevlet değilse; aksine, tüm gerikalmış yanlarına karşın, “modern”bir devlet ise, bu ülkede “millişef”e neden gerek duyulur? Toplu-mun ve kurumların askeri disiplinaltında yönetilmesini gerekli kılanne olabilir? Bu sorunun cevabı,savaş koşullarıdır. İşte, “yurttasavaş, dünyada savaş” stratejisinibenimsemiş olan AKP iktidarının,“Türk tipi başkanlık sistemine” yanibir “milli şef”e ihtiyacı bu durum-dan kaynaklanmaktadır.

Hitler Almanyası örnek alınıyorBaşkanlık rejiminin daha çok

federal ya da eyalet sisteminin varolduğu ülkelerde bulunduğu Cum-hurbaşkanı Erdoğan’a hatırlatıldı-ğında, kendisi Hitler Almanyasınıörnek vererek, bir üniter devlettede başkanlık rejiminin pekâlâ varolabileceğini hatırlatmıştı. “Dervi-şin fikri neyse zikri de odur.” Böy-lece gönlünden geçen rejiminHitler rejimi olduğunu itiraf etmiş-tir.

Hitler gibi sorunlu bir kişiliğin,Almanya gibi modern bir devletinliderliğine yükselmesi ve ülkesiylebirlikte tüm Avrupa’yı yıkıma sü-rüklemesi rastlantı değildir. Bununarkasında, birinci olarak, emperya-list Alman burjuvazisinin ihtiyaç-ları; ikinci olarak ise çeşitli zaaf veyanlış politikaları nedeniyle, Hit-ler’in yükselişini engellemeyen,başta işçi sınıfı olmak üzere, ülke-nin demokrasi güçleri vardır.

Birinci Dünya savaşından yenikçıkarak, yeni sömürgelere sahipolma hedefine ulaşamayan ve1929 büyük kapitalist buhranınınyıkıcı etkilerini yaşayan emperya-list Alman burjuvazisi, güçlü birlider arayışına girmiş ve bunu Hit-ler’in şahsında bulmuştur. Yine ka-pitalist bunalımının yıkımauğrattığı emekçi kitleler, sosyalist-lerin bir çözüm üretememesi ne-deniyle, benzer bir arayışagirmiştir. Sosyalistler ve diğer de-mokrasi güçleri, geniş kitlelere yolgösterememelerinin ötesinde, sek-

ter politikaları nedeniyle bir arayagelememişler ve faşizme karşı bir-leşik bir cephe oluşturamamışlar-dır.

Başkanlık sistemi bağlamındabir “milli şef” arayışı, Cumhurbaş-kanı Erdoğan’ın kişisel egosununya da demokrasiden nasibini al-mamış olmasının ötesinde, maddibir temele sahiptir. Türkiye burju-vazisi, iç savaşlar yaşayarak dağı-lan, başta Irak ve Suriye olmaküzere, Ortadoğu ülkelerinde siyasiegemenlik kurmak ve kendisineekonomik sömürü alanları açmakistemektedir. Bu temelde yeni Os-manlıcı bir perspektif toplumaegemen kılınmaya çalışılmaktadır.Kısa bir süre önce hayatını kaybe-den Koç Holding Yönetim KuruluBaşkanı Mustafa Koç’un tabutunaOsmanlı sancağı örtülmesi anlam-lıdır. Yandaş medyanın tamamı budurumu manşetlerine çıkarmıştır.Dün Gezi Olaylarını desteklemeklesuçlanan ve kimi çevrelerce “de-mokrat” olarak lanse edilenleringerçek yüzleri açığa çıkmıştır.

Akademisyenlerin açtığı yoldan yürüyelimFaşizme karşı mücadelenin işa-

ret fişeğini, imzaladıkları bildiriyle,akademisyenler atmıştır. Demok-rasi yanlısı tüm güçler ve emekçi-ler, onların manifestosu etrafındabir araya gelmelidir. Bugün ülkede,iç savaşa dönüşme potansiyeli ta-şıyan bir Kürt savaşı yaşanmakta-dır. Öncelikle buna karşı çıkmakgerekir; çünkü siyasi iktidar, Kürt-lere saldırarak, ülkenin bu enönemli demokrasi dinamiğini ezip,saf dışı bırakmanın ötesinde, kitle-leri şovenizm ve ırkçılıkla donata-rak daha geniş boyutlu bir savaşınmaddi zeminini, kitle tabanını ha-zırlamaya çalışmaktadır. Dün Hitler,nasıl Yahudi soykırımını, Almanhalkını militarize etmek ve faşistideolojisinin peşine takmak içinkullandıysa, bugün de AKP iktidarı,Kürtlere dönük katliamları aynıamaçla kullanmaktadır. O nedenledemokrasi mücadelesinin en acilgörevi bu savaşı sona erdirmeyeçalışmak olmalıdır. Bugün, barışmücadelesi, demokrasi mücadele-sinin özü haline gelmiştir. O ne-denle, akademisyenler, “zincirindoğru halkasını” yakalamışlardır;onları izlemek gerekir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Şubat 2016, Sayı: 20Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Şubat 2016

Page 3: İşçi Sözü Şubat 2016

Akademisyenler demokratikkamuoyunun vicdanıdır

Geçen ay, ülkenin çeşitli üniver-sitelerinden 1128 akademisyeninimzaladığı, “Bu suça ortak olmaya-cağız” başlıklı bir bildiri yayınlandı.Bildiride, Kürt kentlerinde ilan edi-len sokağa çıkma yasakları ve sivilyerleşim yerlerine yönelik devletgüçlerinin saldırıları kınanıyor vebu duruma son verilmesi isteniyor.Bu saldırılar sonucunda ortayaçıkan sivil can kayıpları ve yaşamalanlarının tahrip edilmesine dik-kat çekilerek, başta yaşam hakkıolmak üzere, yaşanan insan hakkıihlalleri protesto ediliyor. Bunabağlı olarak, bu ihlallerin sorumlu-larının cezalandırılması ve sivil hal-kın zararlarının tazmin edilmesiisteniyor. Sivil halka yönelik saldırı-

lara derhal son verilmesi ve Kürtsorununun çözümü için müzakere-lere başlanması talep ediliyor.

Metnin tamamına bakıldığında,bunun barış yanlısı bir bildiri ol-duğu ve devletin savaş politikala-rına ve askeri çözüm anlayışınadoğrudan karşı çıktığı görülür.Özellikle Haziran seçimlerinin ar-dından, iktidarın siyasi tercihi so-nucu, yeniden çatışma ortamınagirilmesinden bu yana, barış çağrı-ları devlet tarafından adeta terörsuçu olarak görülmeye başlandı.Barış yanlıları siyasi iktidar ve yan-daşları tarafından itibarsızlaştırıl-maya çalışıldı. Hatta daha da ilerigidilerek, 10 Ekim Ankara Barış mi-

tingine yönelik insanlık dışı saldırı-nın önü açıldı ve 100 barışseverkatledildi.

Bildirinin ardından, akademis-yenlere yönelik olarak, başta Cum-hurbaşkanı olmak üzere iktidarçevrelerinden yönelen suçlama vehakaretler, adli merciler tarafındanaçılan soruşturmalar, kolluk güçle-rinin gözaltı uygulamaları, üniver-site yöneticilerinin ilişik kesme veaçığa alma cezaları, hep barış poli-tikalarına olan bu düşmanlığınürünüdür.

Akademisyenler, bu bildiriyle si-yasi iktidarın Kürt halkına yönelenyumruğunu engellemeye teşebbüsetmişlerdir. Devletin savaş ve imhapolitikasına karşı çıkmışlardır. Ter-cihlerini barış ve ezilenlerden yanayapmışlardır.

Bildiri toplumu saflaştırdı

Bildiri etrafında dönen tartışma-lar toplumu yeniden saflaştırdı. Budefa ortaya çıkan saflaşma geç-mişte yaşanan laiklik eksenindekikutuplaşmadan çok farklıydı. Laik-lik eksenindeki kutuplaşmada AKPiktidarı ile karşıt kutuplarda yeralan “ulusalcılar”, bu defa, devletinçıkarları ve terörle mücadele adınasiyasi iktidar ile aynı safa düştüler.Bunun tipik örneği, Türkiye BarolarBirliği Başkanı Feyzioğlu’dur. Bunakarşın, samimi olarak düşünce veifade özgürlüğünden yana olanlar

ile barıştan ve Kürt sorunun barışçısiyasi çözümünden yana olanlar,aralarındaki ayrıma rağmen, aynısafta yer aldılar. Gelinen nokta, la-iklik eksenindeki kutuplaşmayagöre daha sahici ve o nedenletoplumsal mücadele açısındandaha ilerleticidir. Demokratlar iledespotları büyük ölçüde ayrıştır-mıştır.

Her ne kadar akademisyenlerhakkında soruşturmalar sürüyor vemuhtemelen bunların bir bölümühakkında ceza davaları açılacaksada, siyasi iktidarın saldırıları büyükölçüde püskürtülmüştür. Akade-misyenler bu saldırılardan yılmakbir yana, bildirinin imzacılarınadestek olmuş ve imzacıların sayısı2225’e ulaşmıştır. Uluslar arası dü-zeyde tanınmış aydın, akademis-yen ve şahsiyetler de, 356 imzalıbir destek kampanyası gerçekleş-tirmişlerdir. ABD Başkan Yardımcısıda dâhil, batılı siyasetçilerin, aka-demisyenleri destekleyerek, onlarayönelik suçlama ve saldırılara karşıtavır almaları da dikkate değer birgelişmedir.

Bu gelişmelerin yarattığı moti-vasyonla, akademisyenlerin açtığıyoldan ilerlemek, bildiriyi bir barışmanifestosu olarak görerek,bunun etrafında örgütlenip barışve demokrasi mücadelesini büyüt-mek gerekmektedir.

Aykut Özer

Şubat 2016 3İşçi Sözü

Bu suça ortak olmayacağız! Em ê nebin hevparên vî sûcî!Bu ülkenin akademisyen ve araş-

tırmacıları olarak bu suça ortakolmayacağız! Türkiye Cumhuri-yeti; vatandaşlarını Sur'da, Sil-van'da, Nusaybin'de, Cizre'de,Silopi'de ve daha pek çok yerdehaftalarca süren sokağa çıkma ya-sakları altında fiilen açlığa ve su-suzluğa mahkûm etmekte,yerleşim yerlerine ancak bir sa-vaşta kullanılacak ağır silahlarlasaldırarak, yaşam hakkı, özgürlükve güvenlik hakkı, işkence ve kötümuamele yasağı başta olmaküzere anayasa ve taraf olduğuuluslararası sözleşmeler ile ko-ruma altına alınmış olan hementüm hak ve özgürlükleri ihlal et-

mektedir.Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türki-

ye'nin kendi hukukunun ve Türki-ye'nin taraf olduğu uluslararasıantlaşmaların, uluslararası teamülhukukunun ve uluslararası huku-kun emredici kurallarının da ağırbir ihlali niteliğindedir.

Devletin başta Kürt halkı olmaküzere tüm bölge halklarına karşıgerçekleştirdiği katliam ve uygu-ladığı bilinçli sürgün politikasın-dan derhal vazgeçmesini, sokağaçıkma yasaklarının kaldırılmasını,gerçekleşen insan hakları ihlalleri-nin sorumlularının tespit edilerekcezalandırılmasını, yasağın uygu-

landığı yerde yaşayan vatandaşla-rın uğradığı maddi ve manevi za-rarların tespit edilerek tazminedilmesini, bu amaçla ulusal veuluslararası bağımsız gözlemcile-rin yıkım bölgelerinde giriş, göz-lem ve raporlama yapmasına izinverilmesini talep ediyoruz.

Müzakere koşullarının hazırlan-masını ve kalıcı bir barış içinçözüm yollarının kurulmasını, hü-kümetin Kürt siyasi iradesinin ta-leplerini içeren bir yol haritasınıoluşturmasını talep ediyoruz. Mü-zakere görüşmelerinde toplumungeniş kesimlerinden bağımsızgözlemcilerin bulunmasını talep

ediyor ve bu gözlemciler arasındagönüllü olarak yer almak istediği-mizi beyan ediyoruz. Siyasi iktida-rın muhalefeti bastırmaya yöneliktüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

Devletin vatandaşlarına uygula-dığı şiddete hemen şimdi sonvermesini talep ediyor, bu ülkeninakademisyen ve araştırmacılarıolarak sessiz kalıp bu katliamınsuç ortağı olmayacağımızı beyanediyor, bu talebimiz yerine gelenekadar siyasi partiler, meclis veuluslararası kamuoyu nezdindetemaslarımızı durmaksızın sürdü-receğimizi taahhüt ediyoruz."

Barış İçin Akademisyenler

Page 4: İşçi Sözü Şubat 2016

Erkeklik hastalığı

İşçi Sözü4 Şubat 2016

Üniversite öğrencisi 19 yaşındakiE.F.B. cumartesi gece evine dö-nüşte yürürken elinde bıçak olan33 yaşında evli ve 2 çocuk babasıservis şoförü Cengiz A.’nın tecavü-züne uğradı; saldırgan genç kızınağzını kapattı ve sürükleyerek evi-nin yakınındaki bir apartmanınarka bahçesine götürdü. Ve bu-rada bıçak tehdidiyle tecavüz etti;genç kızın çantasındaki para vecep telefonunu aldı. Cengiz A.’nınsorgusunda suçunu itiraf ettiği ve"Şeytana uydum. Şimdi yaptığım-dan çok pişmanım" dediği öğre-nildi.

Kadıköy, Bağdat Caddesi’nde te-cavüze uğradığını, para ve cep te-lefonun gasp edildiğini söyleyerekşikâyetçi olan E.F.B. "Bıçak tehdi-diyle bana tecavüz etti. Para vecep telefonumu aldıktan sonrabeni zorla minibüsüne bindirmekistedi. Ona yalvardım. Ağladım.Bunun üzerine beni tekmeleyiporada bıraktı. Kendisi uzaklaştı"dedi.

Bağdat Caddesi’nde üniversiteöğrencisinin cinsel saldırıya uğra-dığı bu olay maalesef olayın geç-tiği mekân itibariyle gündemeoturdu. Hepimiz farkındayız kibenzer bir tecavüz vakası Zeytin-burnu'nda yaşansa bu kadar konu-şulmayacaktı. Hâlbuki biz kadınlaryer, zaman ve mekan fark etmeksi-

zin her gün şiddet, taciz, tecavüztehdidi altında yaşıyoruz. Bu ne-denle bizim için bir saldırının diğe-rinden farkı yok. Ancak bazıları içinvar belli ki... Kadıköy'ün öncekidönem Belediye Başkanı SelamiÖztürk'ten, Bağdat Caddesi’ndeyaşanan cinsel saldırıyla ilgili skan-dal bir yorum geldi: Utanç vericiolay Bağdat Caddesi'nde değil,Bostancı’da ara sokakta oldu.Marka değeri olan caddeyi harca-mayın" dedi. 1 saat içinde yaptığıyoruma yüzlerce eleştiri geldi.Yoğun tepkiler üzerine tweet'inisilmek zorunda kaldı.

Tecavüz haberinin ardından Twit-ter'da 'Şamil İğde' isimli bir kulla-nıcı: "19 yaşındaki bir 'kız' gece03.00'te Bağdat Caddesi'nde netür bir eğlenceden dönebilir?" diyebir anket düzenledi. Cevap olarak'Saklambaç', 'İp atlama', 'Yağlıgüreş' ve 'Bilemiyorum" seçenek-lerini sunan kullanıcı, Twitter'datepkilerin odağına yerleşti. Cinselsaldırıya uğrayan, gasp ve darpedilen genç kadının başına gelen-leri 'gecenin o saatinde dışarıdaolmasına' bağlayan kullanıcıyaacaba bu ankete katılan kaç kişi"sen de tecavüz suçuna iştirak edi-yorsun" yanıtını verebildi?

Karşı bir anket sosyal medyadakadınlar tarafında düzenlendi:Zanlının profili nedeniyle, "34 ya-

şındaki evli ve 2 çocuklu bir 'erkek'gece 3'te Bağdat Caddesi'ndeneden cinsel saldırıda bulunur?”Seçenekler de şöyle :

"Erkek" olduğundan "Errkek" ol-duğundan "Errrkek" olduğundan.En son seçenek önde gidiyordu.Aksi yönde eklenen yorumlar davardı: "Namussuz olduğundan""Şerefsiz, haysiyetsiz olduğundan""Klinik ruhsal sorunları olduğun-dan" "Pislik olduğundan" "Sapıkolduğundan" "Adi olduğundan"gibi.

Dilimizde tüy bitti anlatmaktanama bir kez daha söyleyelim:Hayır, zannettiğiniz gibi her teca-vüzcü sapık değil; ruh hastası dadeğil. Cinsel saldırıda bulunan er-kekler arasında ruh sağlığı bozukolanlar olabilir. Ancak hastalıktandaha büyük bir sorun duruyor kar-şımızda: Erkeklik. Nedir “Erkeklik”peki? Kadını aşağılama hakkınıkendinde görebilmek, bu hakkadoğuştan sahip olduğuna inan-mak, kadınla ilgili her konuda herşeyi yapma hakkına sahip olmakve maalesef nerdeyse devlet gü-vencesiyle.

Kadını ve dahi kendi gibi "erkek"olmayanı aşağılamanın türlü yoluvar. Tecavüz bu yolların içindeki enağırı. Bu erkek egemen düzende"tuttuğunu kopartabildiğini" gös-termek isteyen bir adamın kendiniispat çabası. Bu "kadını aşağıla-mayı, kadına her türlü şeyi yap-mayı kendinde hak görme" mevzu,öyle "sapıklık" mefhumu ile açıkla-nabilecek bir durum değil. Yanisizce bu kadar erkeğin hemen hergün kadınlara, çocuklara,LGBTİ'lere cinsel saldırıda bulun-ması tesadüf olabilir mi? Bu teca-vüz eden erkeklerin tümünün"hasta" olduğu iddia edilebilir mi?Evet, tecavüz kültürü bir hastalık-tan besleniyor ama ruhsal bir bo-zukluktan değil: Erkeklikhastalığından. Bu hastalığın önünegeçmek için mücadele etmek ge-rekiyor, kadınların yıllardır müca-dele ettiği gibi... Devletin bukonuda yasalarıyla üzerine düşeniyapması için baskı unsuru oluştur-mak gerekiyor. Yoksa biz kadınlarbu ülkede tecavüze, katliama uğ-ramadan tesadüfen yaşadığımızı;mücadele etmezsek ses çıkarmaz-sak dayanışmazsak; yaşam hakkı-nın, insanca ve canımızın istediğişekilde yaşamanın erkek egemenzihniyet tarafından bize reva gö-rülmediğini gayet iyi biliyoruz.

Ayla Çelik

Tecavüz kültürü birhastalıktan besleniyorama ruhsal birbozukluktan değil:Erkeklik hastalığından.Bu hastalığın önünegeçmek için mücadeleetmek gerekiyor,kadınların yıllardırmücadele ettiği gibi…

Page 5: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 5İşçi Sözü

Yeni anayasa ve yeniden başkanlık sistemi tartışması

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiği-miz günlerde “Yeni Anayasa İçinHep Birlikte” adı altında yeni ana-yasa kampanyasını başlattı. Kasımayındaki seçimle elde ettiği gücükullanarak özgüven tazeleyen Er-doğan, yine “millet” adına konuş-maya başladı. Kampanya açılışkonuşmasında milletin “milli” biranayasa istediğini ve bu anayasa-nın da düğüm noktasının parla-menter sistemin kaldırılması vebaşkanlık sisteminin getirilmesiolacağını açıkladı.

Parlamenter sistemin köküne kibrit suyu

2007 yılında yapılan anayasa de-ğişikliği sonucunda, ilk kez 16Ağustos 2014 tarihinde Cumhur-başkanının halkoyu ile belirlenmesive bu göreve kendisinin getirilme-sinin ardından, Erdoğan, başkanlıksisteminin bir şekilde uygulan-maya başlandığını söyledi. Aslındadaha önceleri de söylediği gibi, fii-len bir başkanlık sürecinin işletildi-ğini yeniden itiraf etti. Yanianayasaya aykırı olarak, bu uygu-lamayı sürdürdüğünü kabul etti.Ancak yine de fiilen sürdürülensistemin hukuken uygulanabilmesiiçin, anayasada değişiklik yapıl-ması ve bunun için de belirli sa-yıda milletvekilinin desteği

gerekiyor.

367, 330 ve referandum matematiği

Kasım seçimleri sonucunda 317milletvekiline sahip olan AKP, yinede anayasayı tek başına değiştire-bilecek milletvekili sayısına ulaşa-madı. 330 milletvekilinin imzası ileanayasa değişikliğini referanduma(halkoyu) götürmek mümkün olu-yor. Bugünkü Meclis aritmetiğinde,Erdoğan’ın da işaret ettiği yenianayasa ve başkanlığı getirmeninyolu bu. Ancak gerekli 330 imzaiçin de AKP’nin bir ortağa ihtiyaçduyduğu ortada. Zaten bu yüzdenmuhalefet partileri ile görüşmeleryapıldı. CHP ve MHP ile yapılangörüşmelerde yeni anayasa yapıl-ması konusunda uzlaşılsa da, mu-halefet partileri başkanlıksistemine destek vermediklerinibildirdi. Yaşanmakta olan çatışmasürecinin gerginliği nedeniyle,HDP ile görüşme dahi yapılamadı.

İç savaş gölgesinde siyasi tahterevalli: Öz yönetim & Başkanlık7 Haziran seçimlerine, HDP’nin,

bağımsız adaylarla değil de, partiolarak girmesi neticesinde yüzde10’luk seçim barajının yıkılması ve

elde ettiği 80 milletvekili ileAKP’nin 13 yıllık tek başına iktidarsultasına son verdiği gerçeğini biryana koyun. Ardından, RojavaKürtlerinin ve PYD’nin emperyalistgüçlerin gözünde kazandığı önemnedeniyle, AKP’nin Suriye politika-sının çökmesi gerçeğini de diğeryana koyun. Şimdi bunlara Oslogörüşmelerinden başlayıp, Dolma-bahçe Mutabakatına kadar süren“Çözüm Süreci”ni ekleyin. İşte kar-şınıza çıkan tablo: Kürt Siyasi Ha-reketi ile AKP’nin uzlaşması nekadar mümkün ve eğer mümkündeğilse, önümüzdeki süreç neleregebe?

Haziran seçiminin hemen ardın-dan seçim sonuçlarını değerlendi-

ren Davutoğlu, başkanlık sistemi-nin halk tarafından kabul görme-diğini söylemişti. Yani Haziran2015 seçimi başkanlık sistemi iste-yen AKP ile bunu reddeden muha-lefet partileri arasında geçmiş verekabet, “Seni Başkan Yaptırmaya-cağız” sloganı kitleler nezdindenkabul gören HDP’nin zaferi ile so-nuçlanmıştı. Bu noktada Davu-toğlu seçim neticesini doğrudeğerlendirmişti. Ancak AKP, son-raki süreçte koalisyon ihtimallerinirafa kaldırıp, Kürtlere yönelik sa-vaşı yükselterek, Kasım’da yeni birseçime gidilmesini istedi. Haziranseçim sonuçlarını tanımayan vekaybettiği oyları, PKK’ya karşı açıkbir savaş açarak geri kazanmayaçalışan AKP politikasına, gerekli di-renci gösteremeyen muhalefet,Kasım seçimini kaybetti. Rüzgârtersine döndü ve AKP kaybettiğiBaşkanlık sistemi tartışmasını bugün yeniden alevlendirme imkânıbulmuş oldu.

Bu noktada, Haziran’dan Kasım’akadar, iki seçim arasında geçen sü-recin doğru değerlendirilmesiönem arz ediyor. Zira bu süreçtetüm demokrasi ve emek güçlerineyönelik saldırılar artarken yeterlidirenç ve doğru politika sergilene-mediği gerçeği kabul edilmelidir.Ne bombalı saldırılara karşı, ne degazetecilere ve Kürt siyasetçilereyönelik gözaltı ve tutuklama karar-ları ile yapılan baskılara karşı, neyazık ki, olması gereken dirençlekarşı konulmuştur. Oysa doğru po-litikalar neticesinde yakalanılanseçim zaferi, ne kadar güçlü birAKP karşıtı blok olduğunu bizegöstermiştir.

Son tahlilde, siyasi sarkaç,AKP’nin Başkanlık Sistemi ve Ana-yasa değişikliği talebine karşı KürtSiyasi Hareketinin öz yönetim yada özerklik talebinin karşılıklı ger-çekleştirilip gerçekleştirilmeyeceğinoktasına gelecektir. Bu noktadahangi tarafın dirayetli kalacağı, ül-kenin ve bölgenin siyasi tablosunuşekillendirecektir. Tabii ki Suri-ye’deki emperyalist kavganın vara-cağı aşamanın, AKP-Kürt SiyasiHareketi savaşımında belirleyiciolacağı da unutulmamalıdır.

İlkay Öngören

Haziran’dan Kasım’akadar, iki seçimarasında geçen süreçtetüm demokrasi ve emekgüçlerine yöneliksaldırılar artarken yeterlidirenç ve doğru politikasergilenemediği gerçeğikabul edilmelidir.

Page 6: İşçi Sözü Şubat 2016

İşçi Sözü6 Şubat 2016

IŞİD’e karşı başarıyla mü-cadele edip, onu sürekli ye-nilgiye uğratan ve halenSuriye nüfusunun yüzdeonunun yaşadığı genişçe birbölgeyi denetiminde bulun-duran, Rojava yönetimineCenevre Konferansında yerverilmedi. Böylece, KürtlerKonferanstan dışlanmışoldu. Bunu, esas olarak,Türkiye’nin vetosuna bağla-mak, gerçek durumu açıkla-maktan uzak olduğu gibi,Türkiye’nin diplomatik ağır-lığını abartmak olur.

Bu sonuç tamamen Ce-nevre Konferansının niteliğive Kürtlerin belkemiğinioluşturduğu DemokratikSuriye Meclisinin siyasi çiz-gisi ile alakalıdır. Çeşitlietnik gruplardan demokra-tik muhalefeti bünyesindetoplayan Demokratik SuriyeMeclisi, bütün dış müdaha-lelerden uzak, demokratik ,

laik ve birleşik Suriye’nin in-şasını hedefliyor. Ülkeninbirliğinin yanı sıra, rejimindemokratikleşmesini ve laikbir devlet yapısını savunu-yor.

Ancak Cenevre Konferansı,kendisine Suriye DestekGrubu adını veren, ABD veRusya gibi uluslararası güç-ler ile İran, Türkiye, SuudiArabistan gibi bölgesel güç-lerin inisiyatifiyle toplanı-yor. Bu güçlerin her biriSuriye’de sürmekte olan içsavaştan sorumlu olduklarıgibi aynı zamanda bu ül-kede siyasi egemenlik kur-mak istiyorlar. IŞİD’ingüçlenmesi, tüm Avrupa’yısaran mülteci akını gibi,sürmekte olan savaşın ya-rattığı olumsuz siyasi vetoplumsal sonuçları bertarafedebilmek için, bir barışkonferansı toplamak zo-runda kalıyorlar. Bu konfe-

ransta, savaş yoluyla eldeedemediklerini, müzakeremasasında elde etmeye çalı-şacaklar. Dolayısıyla hiçbiri-nin ülkenin bağımsızlığı vedemokratikleşmesi gibi birgündemi yok. Kendi adla-rına mücadele eden taşeronörgütleri masaya sürerek,

bu süreçten kazançlı çık-maya çalışacaklar. Dolayı-sıyla bu gündemdeKürtlerin ve Demokratik Su-riye Meclisinin talep veprogramının yeri yok. O ne-denle Cenevre’de Kürtlereyer yok.

İkinci olarak, Konferansadavet edilen taraflar ve ör-gütler bir uluslar arası ya dabölgesel gücün taşeronu ol-masına karşın, Kürtlerinpartisi PYD ve onun içindeyer aldığı Demokratik SuriyeMeclisi, tüm uluslar arası vebölgesel güçlerden bağım-sız bir güç. O nedenle hemrejim, hem güdümlü muha-lifler hem de dış güçler, PYDve Demokratik Suriye Mecli-sini kendilerinden ya dakendilerine yakın görmüyor;o nedenle dışlıyor. Kısacası,PYD ve Demokratik SuriyeMeclisi, bağımsız, demokra-tik , laik ve birleşik bir Su-riye talep ettiğinden ve tümgüçlerden bağımsız bir çizgive politika izlediğinden, Ce-nevre Konferansından dışla-nıyor. Ancak dışlanmasınakarşın, taşıdığı bu özelliklerdolayısıyla, Suriye’deki endoğru siyasi çizgiyi temsilediyor. Bu doğru politikanınbelkemiğini oluşturan Su-riye (Rojava) Kürtleri, Su-riye’deki en önemlidemokrasi dinamiği olaraköne çıkıyor.

Bu özelliklerinden ötürüdeğil ama Suriye’deki en et-kili askeri güç olmaları veIŞİD’e karşı verilen mücade-ledeki vazgeçilemez önem-leri yüzünden, ABD veRusya, Kürtleri gözden çıka-ramıyor. Kendilerine, Konfe-ransın ilerleyenoturumlarında masada yerverileceği vaat ediliyor.

İşçi Sözü-Haber

Cenevre Konferansında neden Kürtler yok?

Kapitalizmin küreselekonomik krizine çözümbulmak ve yeni sömürüpolitikalarındaortaklaşmak amacıylayan yana gelen G20liderleri, bunun yerineParis’te yaşanan IŞİDsaldırılarını, Suriye vemülteci politikalarınıgündeme aldılar.

Page 7: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 7İşçi Sözü

Suriye’de, emperyalistler ve iş-birlikçi bölge ülkeleri, taşeronolarak kullandıkları cihatçı örgüt-ler üzerinden sürdürdükleri sa-vaşı sona erdirmek için, dahaönce iki kez deneyip başarısız ol-dukları, Cenevre barış görüşme-lerini yeniden başlatıyor.Uluslararası Suriye Destek Grububünyesinde 14 Kasım’da düzen-lenen Viyana toplantısındançıkan ve 18 Aralık’ta BirleşmişGüvenlik Konseyince de oybirliğiile alınan karar doğrultusundaoluşturulan yol haritasına göre;Suriye’de süren savaşı sona er-dirmek için, öncelikle taraflararasında ateşkes sağlanması vealtı ay sürecek görüşmeler so-nunda bir “geçiş hükümeti” ku-rulması öngörülüyor. Ardından,yeni bir anayasa yapılması ve BMgözetiminde on sekiz ay içindeseçimlere gidilmesi planlanıyor.Kararda, Esad’ın siyasi gelece-ğine ilişkin bir belirleme bulun-muyor.

Herkesin “teröristi” farklı!

Suriye rejimi ile muhalifler ara-sında, 25 Ocak’ta, BM gözeti-minde başlaması planlanan barışmüzakereleri, 29 Ocak’a erte-lendi. Ancak konferans bu tarihtede başlayamadı. Ertelemenin ne-deni, Esad rejiminin karşısında,muhalefet olarak kimlerin, hangiörgütlerin yer alacağı konusundaortaya çıkan anlaşmazlık; yani

hangi örgütlerin “ılımlı muhalif”,hangisinin “terör örgütü” olduğukonusunda tarafların anlaşama-malarıdır.

IŞİD ve El Kaide üyesi ElNusra’nın, Suudi Arabistan’ın ba-şını çektiği, Sünnî cephe tarafın-dan desteklenmesi bir sorunoluşturuyor. Bu örgütler BM’nin“terör örgütü” listesinde, dolayı-sıyla hem ABD ve Batı hem deRusya, Suriye rejimi ve İran,IŞİD’e ve El Kaide’ye karşı savaşısürdürecek. IŞİD ve El Nusra dı-şındaki örgütlerden hangisinin“terör örgütü” olduğu konu-sunda da taraflar arasında birmutabakat yok.

Savaş, emperyalizm ve bölgeülkeleri tarafından cihatçı örgüt-ler aracılığıyla sürdürülen bir ve-kâlet savaşı olduğu için, asiller,

vekillerini “ılımlı silahlı muhale-fet” olarak takdim edip meşru-laştırarak, masada yer almalarınısağlamaya ve bu yolla Suriye’ningeleceğinde belirleyici olmayaçalışıyorlar. Ahrar ül Şam, Ceyşulİslam gibi örgütler Suudi Arabis-tan, Katar ve AKP tarafındandesteklenip, “ılımlı muhalefet”olarak sunulmalarına karşın,IŞİD’den ideolojik olarak pek defarkı olmayan bu grupları, Su-riye, İran ve Rusya, terör örgütüolarak değerlendiriyorlar

Masada Kürtlere yer verilmiyor

Suriye denkleminin asli unsur-larından birisi ve bölgede IŞİD’ekarşı savaşan en önemli yerelgüç olmalarına karşın, Kürtleremasada yer verilmek istenmiyor.Ahrar ül Şam, Ceyş ül İslam gibicihatçı grupları destekleyen veCenevre’de yer alması için çalı-şan başını Suudi Arabistan’ınçektiği Sünni Cephe, AKP’nin deetkisiyle, Kürtleri dışlıyor. Kürtle-rin yanı sıra, içinde Arapların,Süryanilerin, Ermenilerin, Türk-menlerin, Çerkezlerin de yer al-dığı Demokratik SuriyeMeclisi’nin Cenevre görüşmele-rine katılmasını engellemek içinelinden geleni yapıyor.

ABD, PYD’yi bir “terör örgütü”olarak görmüyor. Çıkarları örtüş-tüğü kadarıyla ve örtüştüğüyerde, IŞİD’e karşı, PYD’ye destekveriyor. Son olarak, ABD BaşkanYardımcısı Biden de, Türkiye ziya-retinde, AKP, HDP ve CHP vekil-leri ile yaptığı görüşmede, “PKKile PYD’yi birbirinden ayırmak,ayrı değerlendirmek gerektiğini”söylemişti. ABD, Türkiye ile ilişki-leri bozmamak için olsa gerek,PYD ile Türkiye arasında ince birpolitika izliyor. PYD’nin ve Kürt-lerin de içinde yer aldığı Demo-kratik Suriye Meclisinin Cenevregörüşmelerine katılması konu-sunda çekimser davranırken;Rusya’nın PYD ve DemokratikSuriye Meclisi’nin Cenevre’de ol-masını istediği belirtiliyor.

AKP’nin Kürt politikası kendin-den önceki tüm burjuva iktidar-

lar gibi ret ve inkâr mantığınadayanıyor. Türkiye’de, “Kürt so-runu yoktur” diyerek, “çözümsürecini” ve Dolmabahçe Muta-bakatını sona erdiren AKP, sa-dece Türkiye içinde Kürtsorununun barışçıl siyasal çözü-münü engellemeye çalışmaklayetinmiyor. Kürtlerin Suriye’dede yok sayılmasını sağlamaya,bir statüye sahip olmasını ve Ce-nevre barış görüşmelerine katıl-masını engellemeye çalışıyor.

Cenevre’de paylaşım kavgasıveriliyor

Emperyalistler ve işbirlikçi ül-keler, hesaplarını gerçek bir barışiçin değil, Suriye’nin paylaşımıüzerine yapıyor. İçinde Suriyehalklarının ve ezilenlerinin yer al-madığı bir barış, Suriye’de barışve demokrasiye değil, bu ülkeninpaylaşımına hizmet edecektir.

Henüz barış masasının nasılkurulacağı görüşmelere kimlerinve hangi örgütlerin katılacağıkonusunda bir mutabakatın ol-madığı bugün, barış için kat edil-mesi gereken uzun bir yolun,aşılması gereken çok fazla enge-lin olduğu görülüyor. Hâlbukibölgede ve Suriye’de acil olarakbir ateşkes kararı alınmasına,akan kanın durması, kuşatma al-tında olan yerlerdeki sivil halkagıda ve ilaç-sağlık yardımı götü-rülmesine ihtiyaç var. Ülkeiçinde, Türkiye’de, Ürdün’de,Lübnan’da vs. mülteci durumunadüşmüş insanların sorununa acilolarak bir çözüm bulunması ge-rekiyor.

Sürecin demokratik bir Su-riye’nin inşası yönünde mi ilerle-yeceği, yoksa yeni birboğazlaşmaya mı yol açacağınışimdiden öngörmek zor. Emper-yalistler, işbirlikçi bölge ülkelerive cihatçı taşeron örgütler kovul-madan, Suriye’de kalıcı bir barışsağlanamaz; demokratik bir Su-riye inşa edilemez.

Mustafa Eker

Cenevre’de emperyalistpaylaşım müzakeresi

Emperyalistler, işbirlikçibölge ülkeleri ve cihatçıtaşeron örgütlerkovulmadan, Suriye’dekalıcı bir barışsağlanamaz;demokratik bir Suriyeinşa edilemez.

PYD lideri, Salih Müslim

Page 8: İşçi Sözü Şubat 2016

İÜ Çapa taşeron işçilerindenKadir Ağsu ile yıkılacağı ve bu ne-denle de İstanbul’un altı ayrı nok-tasına taşınacağı söylenenişyerlerine dair konuştuk:

Dekanınızın basına yaptığıaçıklamayla taşınma konusu ye-niden gündeme geldi. Düşünceve kaygılarınızı bize aktarırmısın?

2011 yılında gerçekleştirilen birproje var. Bu projeye göre dep-remde zarar gören binaların yıkılıp,yeniden ve yerinde yapılması ge-rekiyordu. Bütün sağlık emekçileri-nin; hocalarımızın, asistanlarımızın,kamu emekçilerinin, kadrolu sağlıkişçilerinin, halen ‘muvazaalı’ olarakçalıştırılan biz taşeron işçileriningüvenli bir iş yerine ihtiyacımız ol-duğu açık. Şifa bulmak isteyenhastalarımız açısından da buna ih-tiyaç var. Bu nedenle de, sağlıkemekçileri olarak, 2011 projesineolumlu baktık ve destekledik. 2012yılında, ilk olarak, çocuk bölümübinası yıkıldı. Yerine yenisi yapıla-caktı. Yıkılan binanın yerine, 2016yılı itibariyle yeni bir bina yapıl-madı ve ortaya çıkan alan otoparkolarak kullanılıyor. Yeniden ve ye-rinde inşası için tek bir çivi bile ça-kılmış değil. Ardından çocukpsikolojisi bölümü yıkıldı. Onunyerine yapılan bir bina da yok.“Fatih belediyesi tarafından imarizni verilmiyor” muş. Boş ve oya-lama niteliğinde bir gerekçe. Çapave Cerrahpaşa hastanelerinin ara-zisi İstanbul Üniversitesinin tapulumalıdır. Ne İstanbul BüyükşehirBelediyesi’nin, ne de Fatih Beledi-yesi’nin arazisidir. Ayrıca 2011 ta-rihli projenin gerçekleştirilebilmesi

için İstanbul Üniversitesi’nin Zey-tinburnu ve İkitelli arazileri TOKİ’yeverilmiştir. Bu projeyi bir an evvelgerçekleştirsin diye verilmiştir amahiçbir adım atılmamıştır. “Yaptık-ları, yapacaklarının göstergesidir”özdeyişini hatırlatıyor. Kentsel dö-nüşüm adı altındaki talanları verant hesaplarını görüyoruz. İstan-bul Üniversitesi’nin göz alıcı arazi-sinin sermaye kesiminin dikkatiniçektiğini, üzerine muhtelif hesap-ların yapıldığını biliyoruz. Serma-yenin el koyma hesaplarına,icranın en üst makamlarınca kayıt-sız kalınmadığını da ortada. Yapı-lan açıklamaları hepimiz biliyoruz.

Taşeron işçileri olarak kaygıla-rınız nelerdir?

2016 Eylül ayı itibariyle, İstanbulÜniversitesi Çapa yerleşkesi taşınıpboşaltılacakmış. Bilgi kaynağımız,Haziran 2015 tarihli İstanbul Üni-versitesi Yönetimi toplantısından“sızdığı” söylenen bir “karar” veDiş Hekimliği’nce bildirilen “ta-şınma” duyurusu. 2017 yılı itiba-riyle, İstanbul Üniversitesi ÇapaHastanesi diye bir şeyin kalmaya-cağı belirtiliyor. Tümüyle yıkılaca-ğını söylüyorlar. DekanımızınHürriyet gazetesi röportajında ol-duğu gibi, muhtelif medya kuru-luşlarına verilen demeçlerdenöğreniyoruz. Doğrudan doğruyasağlık emekçilerine açıklanan vebildirilen bir durum yok. Hocaları-mız dahi basın yoluyla bilgi sahibiolduklarını söylüyorlar. Ne akade-mik kurullarda ne de başkaca biryerde açıklayıcı bilgi veriliyor.Özellikle de taşeron işçileri olarakçok kaygılıyız. Genelde, Çapa’nınelimizden kayıp gideceğini veranta açılacağını, özelde ise, baştataşeron işçileri olmak üzere toplubir işçi kıyımına girişileceğini dü-şünüyoruz. Çapa’nın, birbiriyle ala-kasız, altı ayrı yere taşınacağındansöz ediliyor. Bir ucu Beylikdü-zü’nde diğer ucu Tuzla’da olan altıayrı yerleşim noktası. Sağlık emek-çileri altı ayrı noktaya dağıtılacak.Bu durum sadece taşeron işçilerinikaygılandırmıyor. İstanbul Üniver-sitesi’nin seçilmiş Rektörü niteli-ğindeki Prof. Dr. Raşit Tükelhocamız da kaygısını açıkça belirti-yor: “Çapa giderse bir daha gerigelmez...”

Sağlıkta Dönüşüm Yasası’nınetkisi nedir?

Üniversite hastanelerinin özerkbir yapısı var. Yıkım ve tasfiyeylebu ortadan kaldırılacak. Bir proto-kolle bakanlığa bağlayıp özerk ya-pısını ortadan kaldırmak istiyorlar.Bu konuda Prof. Dr. Taner Görenhocamızın açıklamasını hatırlaya-lım: “Marmara Üniversitesi Tıp Fa-kültesi’ni Pendik Eğitim veAraştırma Hastanesi’ne taşıyıp,Sağlık Bakanlığı ile protokol imza-lama zorunda bıraktılar. Taşınaca-ğımız Sultangazi Eğitim veAraştırma Hastanesi’nde bizleredayatılacak olan da bu.” Bütün bugelişmeler AKP Hükümeti’nin Sağ-lıkta Dönüşüm Yasası ile başlattığı

sürecin devamı. Hastanın müşteri,sağlık hizmetinin kârlı bir iş olarakgörüldüğü, geliri artırmanın türlüyollarının dayatıldığı, paran kadarsağlık hizmeti alabileceğin bir dö-nüşüm. Şimdi sonuçları ortaya çı-kıyor. Sağlıkta Dönüşüm’lebaşlatılan Akıllı Laboratuar uygula-masıyla, dâhiliyeden sağlık hizmetialan bir hastamız tahlillerini yaptı-rabilmek için ayda üç kez hasta-neye gelmek zorundadır. Bununiçin de onbir günde bir yenidenkayıt açtırmak zorunda. Gelinşimdi bu yıkımı ve altı ayrı noktayadağıtılışımızı bir de hastalarımızaçısında hesaplayın. Tahliller, teşhisve tedavi süreçleri açısından hasta-mız bir uçtan diğer uca İstanbulturu yapacak demektir. Tıp öğren-cisi arkadaşlarımız açısından dadurum vahim. Tıp eğitimi uygula-malı bir eğitimdir ve öğrenci arka-daşlarımız hastalarımızla iç içeolmak zorunda. Öğrencilerimizaynı gün İstanbul’un farklı noktala-rına eğitim ve uygulama için gide-bilecek mi? Sağlık emekçileriaçısından durum farklı mı? Çolukçocuk sahibi sağlık işçileri biruçtan bir uca nasıl işe gidecekler?Taşeron sağlık işçisi arkadaşlarımızkreş hakkından bile faydalandırıl-mıyorlarken, yeni bir ev kiralamave taşınma, yeni bir kreş bulma te-laşına mı düşürülecek? Kaç tanesibunu yapabilecek? Her zaman ol-duğu gibi “işine gelmiyorsa istifaet ve git” diyecekler. Fiilen yeni birişten atma süreci başlayacak.Toplu iş sözleşmesi de dâhil hakla-rımızı almaya hazırlanırken, taşe-ron eliyle ‘muvazaalı’ (hileli) işçiçalıştırmaya karşı mücadele yollarıkat etmiş ve kadrolu çalışma hak-kımızı almak üzereyken yeni birdarbeye daha hazırlanıyorlar. Bugerçeklik ise 2012 yılında kurdu-ğumuz altı aylık direniş çadırı gün-lerimizi hatırlatıyor. Herkes eminolsun ki haklarımıza sonuna kadarsahip çıkacağız.

Fiili bir mücadeleden mi bahsediyorsunuz?

Memleket yangın yerine döndü.Sömürüye, kıyıma ve kentsel ta-lana karşı, Çapa’dan başlayarak,yeni bir Gezi’nin başlamayacağınıngarantisi var mı? Çağrımız açık venet: Şeffaflığa davet ediyoruz! İs-tanbul Üniversitesi Tıp Fakültesiyerinde ve yeniden yapılanmalıdır!

Söyleşi: N. Cemal

İşçi Sözü8 Şubat 2016

Toplu iş sözleşmesi dedâhil haklarımızıalmaya hazırlanırken,taşeron eliyle‘muvazaalı’ (hileli) işçiçalıştırmaya karşımücadele yolları katetmiş ve kadroluçalışma hakkımızıalmak üzereyken yenibir darbeye dahahazırlanıyorlar. Herkesemin olsun kihaklarımıza sonunakadar sahip çıkacağız.

Çapa giderse bir daha geri gelmez!

Prof. Raşit Tükel

Page 9: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 9İşçi Sözü

İÜ Çapa Tıp Fakültesi Hastane-si'nde taşeron işçi olarak çalışır-ken, zorla indirildiğikanalizasyonda kaptığı virüs ne-deniyle 1,5 yıl önce hayatını kay-beden Zafer Açıkgözoğlu'nundava sürecini Avukat, Tıp dok-toru ve İSİG aktivisti Yıldız ErtuğÜnder ve Avukat Onur De-niz’den dinledik.

Dava ve soruşturma sürecin-den biraz bahseder misiniz?

Kaza ile ilgili suç duyurusunuZafer’in sağlığında yapmıştık.Vefatından sonra aile adınaaçtık. Suç duyurusunda 2013’tenbu yana 4-5 savcı değişmiş du-rumda. Bunun özel bir nedeniolduğunu düşünmüyoruz. Bile-bildiğimiz kadıyla tayinlerle ilgiligibi görünüyor. En son İstanbulÜniversitesi Rektörü hakkında dasuç duyurusunda bulunulduğuiçin dosya özel soruşturma büro-suna gitti. Dosya yaklaşık 2 aydırözel soruşturma bürosunda bu-lunuyor. Buradaki savcı ile henüzgörüşemedik, görüşmeye gittiği-mizde raporlu veya izinde ol-duğu söylendi.

Bundan bir önceki savcı bilirki-şiye göndermeyi kabul etmişti. İşHukuku bilirkişisine gitti ve İşHukuku bilirkişisinden bunu biriş kazası olduğu ve üniversiteyönetiminin kusurlu olduğunadair rapor yakın bir tarihte niha-yet geldi. Zaten bu rapordansonra özel soruşturma bürosunagönderildi. Şimdi savcının davaaçmasını bekleme aşamasında-yız. Bunu takip ediyoruz ve sıkçaziyaretler yapıyoruz ama görüşe-

bilmek çok mümkün olmuyor. Bunedenle o aşama oldukça ağırilerliyor. Çünkü rektör için özelsoruşturma izni Türkiye için sı-kıntılı konulardan birisi…

Sürmekte olan davanın ko-nusu nedir?

SGK’ya yaptığımız başvurulardabunca zamana rağmen henüz birrapor gelmedi. İki müfettiş gö-revlendirilmişti. Bu iki müfettişçok ayrıntılı bir inceleme yaptılar.Hem gidip yeri gördüler, hem deZafer’in çalışma arkadaşlarındanbirçok tanığı dinlediler. Tutanak-ları kendilerine ulaştırdık. Ol-dukça ayrıntılı bir dinleme ve notalma süreci oldu. Ancak tüm in-celemeler yaklaşık 1 yıl önce bit-miş olmasına rağmen, rapor bir

türlü açıklanmıyor. Tüm bu araş-tırma incelemeden sonra, kritikde bir rapor olduğu için, raporunçoktan açıklanmış olması gere-kirdi.

Bu rapor bunca zaman üzerinehala açıklanmayınca biz de iş ka-zasının tespiti davası açtık. Şu angörülmekte olan dava bu dava-dır. İş kazasını tespitini mahke-meden istedik. Çünkü raporunaçıklanmaması ile ilgili bilgi ve-rilmiyor, bu konuda kimseye ula-şılamıyor.

İş kazası tespit davasının ilk du-ruşması oldu. 18 Şubat’ta ikinciduruşma olacak. Hâkim yoğunbir çabayla, tüm tanıklarımızıdinleme kararı verdi. Bu kararolumlu ve çok rastlamadığımızbir karar. Çünkü beş tanığımızvar ve genelde yoğunluk nede-niyle iki tanık dinlenir.

Dava sürecinden beklentileri-niz ne yönde?

Öncelikle iş kazası olduğununtespiti önemli. 18 Şubat’ta görü-lecek olan dava buna yönelik.SGK’nın iş kazasıdır demesi ha-linde doğrudan tazminat davasıgündeme gelecek. SGK iş kazasıolmadığını söylerse, mahkemebunun iş kazası olup olmadığınıkendisi tespit etmek durumunda.Zaten davayı bu nedenle açtık.Eğer rapor bize sunulsaydı ve işkazası olduğu kabul edilseydi,bu davayı açmaya gerek olmayıpdoğrudan ceza ve tazminat da-vası olacaktı. Şimdi tespitini deyaptırmak zorunda kaldık. Bun-dan sonraki süreçte mahkemetanıkları dinleyecek, bilirkişiyeyollayacak. Bizim de tekrar keşiftalebimiz olur. İş kazası oldu-ğuna hükmedilirse, süreç tazmi-nat davası ile devam edecek.

Özel soruşturma bürosunasunulan rapor bu davada nekadar etkili olur?

Biz onu da bu davada sunduk.Kısmen işe yarıyor ama her mah-kemenin kendi işleyişi içindekendisinin ayrı bir rapor almasıgerekiyor. Yani o rapor tümüyle

bağlayıcı değil. Elbette, o raporarağmen olumsuz bir rapor gel-mesi ihtimali çok düşük.

Dava süreci ile ilgili, raporla-rın açıklanmaması dışında ya-şadığınız başka olumsuzluklarvar mı?

Sorun, iş kazası olup olmadı-ğına karar verilemesi noktasındakilitleniyor. Çok açık kanıtlarıyla,çok sıkı takip edilen ve birçokkesim tarafından desteklenen,göz göre göre iş cinayeti olan birdavada ‘iş kazası değildir’ demekçok da kolay değil. Fakat rapo-run bunca zaman bekletilmesi deözellikle aile için çok ciddi birmağduriyet oluşturuyor. İş bu ra-porun gelmesi ile bitmeyecek;rapor tazminat davası ve cezadavasının başlangıcı olacak. Yanisüreç çok daha fazla aşamalı…

18 Şubat’taki dava için destekve dayanışma talebiniz var el-bette…

Yargılama süreci Türkiye’degenel olarak uzun ve sancılı birsüreç. Zafer’e sahip çıkılması çokönemli. Çapa Tıp Fakültesi Has-tanesi bileşenleri çok güzel birdayanışma örneği sergiliyorlar.

Duruşma öncesi bir genel top-lantı yapıp basın açıklaması yap-mayı düşünüyoruz. Çapa’danarkadaşları ve İşçi Sağlığı İş Gü-venliği Meclisi ile 17 Şubatgünü Hastanede basın açıkla-ması yapacağız. Katılmak iste-yen diğer bileşenlere deduyurmuş olalım.

***Söyleşiyi Zafer’in son mektu-

bundaki dileği ile bitirelim: “…Ya-şamak istiyorsanız, sevdiklerinizlemutlu bir yaşam sürmek, evlen-mek, çocuk sahibi olmak istiyor-sanız; var olan şartların,eğitimlerin tamamlanmasını iste-yin. Çalışma Bakanlığı baştaolmak üzere, tüm sorumlularınyasalarca cezalandırılması enbüyük dileğimdir. Ceza alsınlar kitekrar aynı hatalar yaşanmasın.”

Söyleşi-Aysun Koca

Zafer Açıkgözoğlu’nun dileğidir“Ceza alsınlar ki tekrar aynı hatalar yaşanmasın”

Çok açık kanıtlarıyla,çok sıkı takip edilen vebirçok kesim tarafındandesteklenen, göz göregöre iş cinayeti olan birdavada ‘iş kazasıdeğildir’ demek çok dakolay değil. İş buraporun gelmesi ilebitmeyecek; raportazminat davası ve cezadavasının başlangıcıolacak. Yani süreç çokdaha fazla aşamalı…

Av. Yıldız Ertuğ Ünder

Page 10: İşçi Sözü Şubat 2016

İşçi Sözü10 Şubat 2016

Sağlık alanındaki meslek örgütlerive sendikalarımız, İstanbul TabipOdası ve SES İstanbul Şubeleri’ninortak çağrısıyla, İstanbul Üniversi-tesi İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa)Hastanesinde bir araya geldiler. 11Ocak 2016 tarihli çağrının amacıYaşam Hakkı İçin Beyaz Nöbetbaşlatmaktı.

Monoblok binası önünde topla-nan sağlık emekçilerinin ortak vur-gusu “Sağlık kurumları askeriamaçla kullanılmasın, çatışma me-kânı olmaktan çıkarılsın. Sağlık ku-ruları ve sağlık çalışanlarınayönelik tüm saldırılar durdurulsun”oldu.

İnsani duyguları ırkçı bir felce uğ-

ratılmamış, yanı başındaki kardeşiiçin nefret politikalarıyla kışkırtıl-mamış olan hangi sağlık emekçisiarkadaşımız, bu son derece insanive mesleki yaşam hakkı taleplerinekayıtsız kalabilir ki? Bizler de, öğleyemeği paydos saatleri olan 12.00- 13.00 arasında, Yaşam Hakkı İçinBeyaz Nöbet’teki yerimizi aldık. İn-sani ve mesleki görevimizi yerinegetirmeye çalıştık ve devam ede-ceğiz.

11 Ocak 2016 tarihinde İstanbulÜniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi(Çapa) Hastanemizde başlatılanYaşam Hakkı İçin Beyaz Nöbet’tesağlık örgütlerimizin temsilcileritarafından konuşmalar yapıldı.Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı

Prof. Dr. Raşit Tükel hocamız, İstan-bul Tabip Odası Yönetim KuruluÜyesi Dr. İncilay Erdoğan ve SESAksaray Şube Başkanı AydınErol’un konuşmaları ardındanortak basın açıklaması okundu veözetle şunlar vurgulandı:

“Sağlık çalışanları olarak bizler,ileri evre bir kanser hastasını birgün daha fazla yaşatmak için gecegündüz çırpınırken bu ülkenindiğer yakasında çocukların, kadın-ların katledilmesine, sağlık hizmet-lerine ulaşımın engellenmesineseyirci kalamayız. Bu nedenle birkez daha sesleniyoruz; Çatışmalarson bulsun ve bir an önce sokağaçıkma yasakları kaldırılarak yurt-taşların sağlık hizmeti almasınaengel olan tüm uygulamalara sonverilsin. Sağlık kurumları askeriamaçla kullanılmasın, çatışma me-kânı olmaktan çıkarılsın. Sağlık ku-ruları ve sağlık çalışanlarınayönelik tüm saldırılar durdurulsun.”

Öldürülen sağlık emekçisi arka-daşlarımızın anıldığı basın açıkla-masıyla, Yaşam Hakkı İçin BeyazNöbet fiilen başlatılmış oldu:

“Çatışmalarda öldürülen sağlıkemekçisi arkadaşlarımız EyüpErgen, Abdullah Biroğlu, ŞehmusDursun ve Aziz Yural’ı saygı ve öz-lemle anarken, bugünden itibarençatışmasızlık sağlanıncaya kadarher gün öğle saatlerinde (12.00 -

13.00 arası) İstanbul Tıp Fakülte-sinde Yaşam Hakkı İçin Beyaz Nö-bet’te olduğumuzu ilan ediyoruz.”

Yaşam Hakkı İçin Beyaz NöbetTemel Bilimler Binası önündedevam ediyor ve birçok kişi vekurum destek veriyor. 160 gündürBarış Nöbeti tutan Kadıköy BarışBloku Çapa'daydı ve destek verdi-ler. Bizleri en çok duygulandıranBeyaz Nöbet katılımcımız ise, yü-reğimizde önemli ve anlamlı biryeri olan, Suruç Katliamından ya-ralı olarak kurtulan sağlık emekçisiarkadaşımız Çağla Seven oldu. Bu-günkü saldırı ve çatışmaların adetabaşlangıcı niteliğinde olan SuruçKatliamının o acılı günlerinde ÇapaTaşeron İşçileri olarak yaptığımız“Diren Çağla!” çağrılarımızı bir kezdaha hatırladık. Çağla arkadaşı-mızla birlikte yaşam için direndik,şimdi Yaşam Hakkı İçin Beyaz Nö-bet’teyiz.

Birlikte, bir kez daha, sağlık veyaşam hakkı için umutluyuz. Hipo-krat’tan bugüne; dil, din, ırk ve cin-siyet ayrımcılığı yapılmaksızın,herkes sağlık ve yaşam hakkına sa-hiptir.

Yaşam hakkı için Beyaz Nöbet’eve yaşam hakkını savunmaya çağı-rıyoruz!

İÜ Çapa Taşeron İşçileriİscisozubulteni.blogspot.com.tr

Yaşam Hakkı İçin BEYAZNÖBET, devam ediyor!

Yaşamdan yanayız, Umuttan yanayız, Barış’tan yanayız!

31 Ocak'ta Kadıköy'de 'Barışa1000 Kadın' eyleminde birayagelen kadınlar“Bizler ölümdendeğil, yaşamdan yanayız! Bir kişi-nin daha ölümüne tahammülümüzyok. Artık tek bir genç, yaşlı,çocuk, bebek, asker, polis gerilla,direnişçi, kadın, erkek ölmesin diyebarış diyoruz, hakikat diyoruz, mü-zakere diyoruz. Ölümlerin durmasıhepimizin adil, eşit, özgür yaşaya-bildiği bir düzende, barışla müm-kün, biliyoruz.Bu nedenle silahların değil taraf-

ların konuştuğu, tarafların birbirinegüvenebildiği ve kadınların da

parçası olduğu bir müzakere süre-cine ihtiyacımız var. Bu ülkeyi yö-netenlerin sorumluluğu, görevibarış koşullarını hazırlamaktır, ha-kikati ve barışı elimizden almakdeğil!” dediler.

Meclis Başkanlığı'na iletilecekolan imza kampanyasında 1 Şu-bat'a kadar 5000 kadın ve 150Kadın ve LGBTİ örgütü destekverdi.

"Ölümden Değil Yaşamdan Yana-yız Barış ve Hakikat Hakkımızı Sa-vunuyoruz" diyen kadınlar 6Şubat’ta Diyarbakır’daki barış nö-betine çağırıyor.

İşçi Sözü-Haber

Çağla Seven

Page 11: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 11İşçi Sözü

Yaşamın her alanında özyönetim, sendikalarda da...Demokratik özerklik ve öz

yönetim kavramları, ne saltbir coğrafyayla, ne de o böl-genin halkıyla sınırlı birtalep. Bu konudaki teorik tar-tışmaları bir kenara bırakarakşöyle dersek sanırım çok id-dialı konuşmuş olmayız "Özyönetim, ezilen sınıfların,halkların kendi pratiğininürünü olarak var ettikleri, ya-şamın her alanında tutuna-cakları, yeniden var etmedeesas alacakları 21. Yüzyılındemokratik, devrimci talebi-dir."

Bütün sivil toplum örgütle-rinde, en fazla da sendika-larda buna uygun yenidenyapılanmalara ihtiyaç var.Çünkü bir avuç istisna dı-şında sendikalar, yaşanansavaş ortamında, ülkenin vedolayısıyla işçilerin bu enönemli sorunu karşısında yaaçıkça iktidarın yanında yeralıyor, ya da suskunluğuylayaşanan katliamlara ortakoluyorlar. Bu tutumları da sı-nıfın alnına kara bir leke sür-müş oluyor.

Sendikada "işçi öz yönetimi"

İşçilerin sendikalarda de-mokrasi ve öz yönetim talep-leri yeni değil. Sendikalmücadele tarihi, aynı za-manda sendikal bürokrasiyekarşı mücadelelerin de tarihi.Çok eskiden beri kullanılan"İşçiler sendika yönetimine!"sloganı bunun en somut gös-tergesi. Bu sorun 2010 TekelDirenişi sırasında, Türk İş veTek Gıda İş yönetimine tepki-lerle daha görünür halegeldi. Tekel direnişindenhemen önce ise Hava-İş yö-netimine muhalefet eden is-çilerin oluşturduğuGökkuşağı Hareketi, önerdiğialternatif modelle dikkatçekti. Sivil Havacılık İşçileri-nin "Ters Piramit" olarak ad-landırdığı model, tamanlamıyla sendikada bir "işçiöz yönetimi" girişimiydi.

Gökkuşağı Hareketi, müca-delenin ön saflarında yer

almış, bu nedenle kimileriişten atılmış işçilerden oluşu-yordu. Sendikalarında gör-dükleri yanlışları eleştiripdönüştürmeye çalışan, ancakher defasında bürokratik sen-dika iktidarının kendini önce-leyen duvarlarıylakarşılaşmışlardı. Amatör ruh-luydular, iktidar olmaktançok, kendi pratiklerindenürettikleri bir modelle demo-kratik bir sendika ve genişişçi kitlesini sendikal müca-deleye katacak bir işleyişi he-defliyorlardı.

Bunun için mevcut hiyerar-şiyi tersine çevirerek, ayaklarıbaş yapmak gerekiyordu. Onedenle önerdikleri modele"TERS PİRAMİT" dediler.Hava-İş'te kamuoyundaki"demokratik" imajının ter-sine, işçilere kendi temsilcile-rini bile seçme hakkıtanımayan, şeffaflıktan uzak,kadın işçilerin bizzat sendikayöneticilerince tacizlere uğ-radığı, kirli bir tek adam li-derliği hüküm sürüyordu.Muhalif işçiler bu yapıyı ara-larında hiç bir hiyerarşi olma-yacak, eşit yetkilerledonatılan 9 kişilik eş başkan-lığa dönüştürmeyi öneriyor-lardı.

Ters piramidin en üstündetemel karar organı İşçi Mec-lisi, onun altında seçimle be-lirlenen iş yeri temsilcileri,onların altında eş başkanlarşeklindeki 9 kişilik yönetim

kurulu ve en altta 3 uzman-dan oluşan yürütme kuruluyer alıyordu. Evrensel demo-kratik kuralları yaşama geçi-ren, doğrudan demokrasiyisendikal işleyişin merkezinekoyan bir işleyiş hedefleni-yordu. Zaman içinde profes-yonel sendikacılığa sonverilecek, sendikacılık birmeslek olmaktan çıkarıla-caktı.

Aralık 2009 tarihinde yapı-lan genel kurulda, 24 yıllıksendika iktidarının karşısındaGökkuşağı delegelerininamatörce kendi ilkelerini an-latmaları görülmeye değerdi.Erkek egemen delege profi-line, ilkelerinden vazgeçme-yerek bir kadın işçiyi genelbaşkan adayı olarak sundular.Atilay Ayçin yönetimi her şeyihesaplamış, divan başkanlı-ğına her türlü hileyi yaparak"meslektaşı" Petrol İş GenelBaşkanı Mustafa Öztaşkın'ıseçtirmişti. MHP eğilimli şu-belerin oylarını alabilmek içingenel kurul öncesinde Meh-metçik Vakfına işçilerin para-sından 10 bin tl bağış dahiyapmıştı! Bütün bunlara rağ-men oylar 146-146 eşit çı-kınca, yine tek yanlı olarakbelirlenmiş sandık kurulundageçersiz bir oy Ayçin lehinegeçerli sayılarak "iktidar" ko-runmuş oldu.

İşçilerin ezici çoğunluğununonları istemediğini ve bu 4yılda patronların boş durma-yacağını bilmelerine rağmenbir dönem daha maaş alarakiktidarda kalmayı kâr saydılar.THY patronları da derin biroh çekmişlerdi. Çünkü işçile-rin sevip, sayıp destekledik-leri Gökkuşağı sözcülerininyönettiği bir sendika, bu des-tekten uzak eski yönetimdençok daha tehlikeliydi. So-nuçta bu dönemi en iyi “de-ğerlendiren” işveren oldu.AKP iktidarını arkasına alanTHY patronları iş yerlerindekadrolaşmasını tamamladı,mücadeleci işçileri işten attı,bütün kesimleri sindirerek2013 genel kurulunda bas-kıyla şiddetle amacına ulaştı.

"Sendikalarda demokratikişleyişi" savunmak

Sendikaları, bu işi meslekedinen, devletle iç içe geçmişprofesyonellerden kurtarmakve işçi öz yönetimlerine ka-vuşturmak, sınıf mücadelesi-nin aşması gereken öncelikliengellerden biridir. Bu müca-deleyi sendikalarda iktidarpolemiğinin tarafı olarakdeğil, sendikal örgütlenme-nin demokratik dönüşümüolarak tartışmak gerekiyor.HDP, öz yönetim ve demokra-tik özerklik kavramlarını mü-cadelenin pratiğinden üretenbir partidir. Aynı zamandabunu demokratik kitle örgüt-lerine ve en önemlisi de sen-dikalara taşımayı başaracakgüce sahip tek kitle örgütü-dür. O nedenle sivil havacılıkişçilerine özgü bu modelingeliştirilip bütüne seslenecekbiçimde parti programındayer alması gerektiğini düşü-nüyoruz. Çünkü bir talep ola-rak "Sendikalarda demokratikişleyişi" savunmak alternatifbir model önermeden müm-kün değildir. İşçileri sendika-lara üye olmaya çağırmak vesadece yüzde 5'nin sendikalıolduğu tabloyu değiştirmekde ancak bu yolla başarılabi-lir.

Hava-İş'in bu günkü, THYpatronlarının güdümünde biryönetime mahkûm edilişisınıf mücadelesi açısındanönemli dersler içeriyor. O ne-denle bu süreci bütün detay-larıyla anlatan bir belgeyisendika kamuoyuna sunaca-ğız. Her şeye rağmen demo-kratik sendikal işleyişinilkelerinin bir tohum misaliişçilerin gönlünde varlığınısürdürüyor olması önemli birkazanım olarak bizi umutlan-dırıyor.

İşçi Sözü gazetesi yazarla-rından Bahadır Altan'ın HDP

konferansında yapmış olduğukonuşmanın metnidir.

Bahadır Altan

Sendikaları, bu işi meslekedinen, devletle iç içegeçmişprofesyonellerdenkurtarmak ve işçi özyönetimlerinekavuşturmak, sınıfmücadelesinin aşmasıgereken öncelikliengellerden biridir.

Page 12: İşçi Sözü Şubat 2016

İşçi Sözü12 Şubat 2016

Kitap: Gezi'den Sonra Sınıf neoliberal sınıf teorilerinin eleştirisi*Selim Ergunalp - h2o kitap

2013 yılının Mayıs ayının songünlerinde İstanbul Gezi Parkı’nda“üç beş ağaç yüzünden başlayan”ve Haziran ayının ortalarına kadarneredeyse tüm illere yayılan ey-lemler, yakın tarihte benzeri olma-yan yeni bir sayfa açtı. Yer yer birayaklanma özellikleri gösteren ey-lemler siyasi, sosyolojik ve kısmenfelsefi alanlardaki tartışmaları dacanlandırdı. Bugüne kadar dadevam eden bu tartışmalar çerçe-vesinde özellikle Gezi’nin hangi sı-nıfın eseri olduğu konusu ağırlıklıbir yer tuttu. Kimileri piyasa araş-tırma şirketlerinin yaptıkları anket-lere dayanarak Gezicilerin kaçtanesinin “beyaz yakalı” veya “pla-zacı” olduğuna, kaç tanesininhangi okulu bitirdiğine bakaraksınıf tahlilleri yaptılar. Bazıları yenitoplumsal sınıfların ortaya çıktığınısavunarak işçi sınıfının devrimciişlevinin sona erdiğini ilân ettiler.

Ancak bu tartışmalar ve yorum-larda kullanılan savlar Gezi’nin ka-rakteri ile sınırlı kalmadı. Gezidensonra toplumsal sınıfların tahlili,konumları ve genel olarak toplum-sal sınıflardan ne anlaşıldığı konu-sunda yeni bir döneme girildi.Marksist sınıf anlayışının 21. yüzyı-lın sorunlarını kavramaya yeterliolmadığını, çözümler üretemedi-ğini kanıtlamak için yoğun birçaba ortalığı kapladı. Bu kitabınamacı son zamanlarda pek modaolduğu gibi Marksizm’in eksikle-rini, gediklerini tamamlamak,Marksizm’e yeni açılımlar getirmekdeğildir. Daha çok Marksizm’intoplumsal sınıflar konusundakiunutulmuş olan veya unutturul-

maya çalışılan çözümlerini tekrarhatırlatmak; bu konudaki tahrifatı,kısmen de olsa gözler önüne ser-meye katkı da bulunmaktır. Buyüzden de polemiklerin yer yer önplana çıkması kaçınılmaz oldu. Bukitapta çeşitli bağlamlarda pole-miklere bolca yer verilmesini bazıokuyucular yadırgayabilir. Belkiburada, Troçki’nin otobiyografikkitabı Hayatım içinde aktardığı biranısı daha açıklayıcı olabilir. 1902veya 1903 yılında Lenin, Paris’te,sürgün edilmiş üniversite profe-sörleri tarafından kurulan bir Rusyüksekokulunda, Rusya’daki tarımsorunu hakkında üç konuşma yap-mak üzere davet edilir. Okulun li-beral profesörleri Lenin’den,konuşmasında, mümkün olduğukadar polemiğe girmemesini ricaederler. Fakat Lenin’in böyle bir önşartla konuşma yapmaya hiç niyetiyoktur ve ilk konuşmasına “Mark-sizm’in devrimci bir teori olduğu,dolayısıyla doğası gereği pole-mikçi bir teori olduğu,” açıklamasıile başlar.

Günümüzde toplumsal sınıflarüzerine yürütülecek bir tartışmakaçınılmaz olarak, öncelikle, tarih-sel maddeci anlamda sınıfların var-lığını reddeden teorileri vesosyolojik tahlilleri ele almak, on-larla tartışmak zorundadır. Birçokçevrede toplumsal sınıflar hakkın-daki bir çalışmanın, siyasal düşün-celerin etkisiyle veya siyasal biraçıdan kaleme alınması bilimsellik-ten uzaklaşmanın bir göstergesiolarak kabul ediliyor. Bense top-lumsal konuları siyasetten arınmışbir şekilde ele almanın hem ola-

naklı olmadığı hem de bilimsel ol-madığı kanısındayım. BugünMarksizm toplumsal muhalefetüzerindeki egemenliğini kaybetmişgörünüyor. Onun yerine bir yan-dan Weberyan, Brourdieu’cü, Gid-dens’ci ve benzeri neoliberalteoriler ve sosyolojiler, diğer yan-dan değişik unvanlar altında (neo,post, analitik ve benzeri) temelönermelerinden ve hedeflerindenuzaklaşmış, devrimci içeriğinden“temizlenmiş” bir Marksizm geçi-rilmeye çalışılıyor. (Şüphesiz, MaxWeber’in neoliberal bir teorisyenolduğu kast edilmiyor, burada kastedilen Weber’in savlarına dayana-rak üretilen teorilerdir.) Bir yandantoplumun hemen hemen bütünücretli çalışan grupları proleterle-şirken, diğer yandan proletaryayakatılan her yeni toplumsal tabaka,kesim için yeni “sınıflar” icat edili-yor. Kapitalizmin bekası için herzaman daha çabuk, daha fazla tü-ketmenin erdem haline getirildiği,tüketim yoğunluğunun refah ola-rak anlaşıldığı günümüzde tüketimahlâkı toplumsal bilimlere de sız-mış görünüyor. Çağdaş, modernteorisyenler, sosyologlar “eski teo-rilerden sıkıldık, hepsini tükettik,bize yeni teoriler, yeni sınıflar ge-rekli,” diye haykırıyorlar. Toplum bi-limlerinde, toplumsal sınıflarınortadan kalktığı ya da önemini yi-tirdiği bunların yerini sınıfsal mev-kilerin, habitusların, çoğunlukların,çeşitli modern tabakaların aldığıtezleri hemen hemen tüm tartış-maların odak noktasını oluşturu-yor. Liberal eğilimleri ile ön planaçıkan toplum bilimcilerin çoğu, sı-nıflar ve tabakaları birbirine karıştı-ran tezleri piyasaya sürüyorlar. Butezlerin çoğu, daha iyi bir eğitimaldıklarından veya emekleri dahagözde, daha saygın kabul edildi-ğinden “orta sınıfı” meydana getir-dikleri savunulan beyaz yakalılar,bilişim işçileri, plaza çalışanlarıüzerine yoğunlaşıyor. Çünkü klasikanlamda işçi sınıfının ortadan kalk-makta olduğu kabul ediliyor. Buteorisyenlerden bazıları için, bilim-sel değil, ahlaki savlarla destekle-dikleri sömürü kavramı, emeğinisatarak geçinen ücretlilerle kapita-listler arasındaki bir ilişkiyi değil,ücretlilerin bir bölümü ile diğerbölümleri arasındaki ilişkiyi tanım-

lıyor.

Marx, tarihsel maddeci anlayışabağlı olarak, toplumların tahlilinenasıl yaklaşılması gerektiği hak-kında, Grundrisse adlı kitabındaözlü ipuçları verir: “Belli bir ülkeyiekonomi politik açısından incele-diğimiz zaman önce o ülkenin nü-fusu, bunun sınıflara dağılımı,kentler ve kırsal bölgeler, kıyılar,üretimin çeşitli dalları, ithalat veihracat, yıllık üretim ve tüketim,meta fiyatları vb. [deneysel veriler]ile başlarız. Gerçek ve somut olan-dan, gerçek ön varsayımdan yolaçıkmak, böylece ekonomide söz-gelimi tüm toplumsal üretim faali-yetinin temeli ve öznesi olantoplum ile başlamak doğru gibigözükür. Oysa daha dikkatli bakıl-dığında bunun yanlış olduğu or-taya çıkar. Toplum, örneğinoluşmuş bulunduğu sınıfları he-saba katmazsak bir soyutlama ola-rak kalır. Eğer kaynaklandıklarıöğelerden, örneğin ücretli emek,sermaye ve benzerinden haberi-miz yoksa bu sınıflar da yine boşlaftan ibarettir.” Dolayısıyla, 1) sa-dece görgül (ampirik) verileri ma-tematiksel, sosyolojik veistatistiksel açıdan irdeleyen araş-tırmalar bir sınıfsal perspektif açı-sından ele alınmadıkça havadakalacaklardır; 2) sınıfların kaynak-landıkları öğeler ücretli emek, ser-maye ve benzeridir ve sınıflarancak bu öğeler açısından irdele-nebilir. Bu kitapta da çeşitli neoli-beral sınıf tezlerine ve teorilerineeleştiriler yöneltirken bu yaklaşımıgöz önünde tutmaya gayret edile-cektir. Belki bir kere daha hatırlat-mak yararlı olabilir. Bu kitabıniddiası ne yeni sınıflar keşfetmekne de toplumsal sınıflar hakkındayeni teoriler ortaya koymaktır. Ya-pılmak istenen sadece, son yıllardagittikçe yaygınlaşan ve belirli çev-relerde etkili olmaya başlayan,Marksizm’e ve tarihsel maddecisınıf anlayışına yönelik tahrifat vesaldırıların en önemlilerine ait sav-ları, Marksizm’in özgün kaynaklarıile karşılaştırarak yanıtlamaya ça-lışmaktır.

Selim Ergunalp

* Kitabın önsözünden alınmıştır.

Page 13: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 13İşçi Sözü

Filistinli Şair Eşref Fayadh

"... Kalbimi ok delmiş azizşarkı söylüyor Şarkı söyleyip Tanrı'ya dualar edi-

yorbizi kötülüklerden korusun diye Seviyor Tanrı biziSınavdan geçiriyor yıpratıyor bizive hesap soruyor

cezalandırıyorbazen de bağışlıyor Tanrı, affını diliyorum affinı kadınlar için ve aşıklar için, herkesler için. .."

Filistinli şair Eşref Fayad (AshrafFayadh) yukaridaki şiiri yüzünden2013 yılında “Tanrı’ya hakaret

etmek ve İslam dinini terk et-mekle" suçlanarak, dört yıl hapisve 800 kırbaç cezasına mahkûmolmuştu. Belki de tek suçu SuudiKrallığının şeriatı altında yaşıyorolmasıydı. Diğer bir Suudi yargıç,bir yıl sonra bu kararı az buldu ve"dinden çıktığı, ateist fikirler yay-dığı" gerekçesiyle Fayad'ı idamamahkum etti. Genç şairin infazı anmeselesi...

Buna isyan eden dünya şairleri 14Ocak’ta, 44 ülkede aynı anda, Fa-yad’a özgürlük için şiirler okudular.Türkiye Yazarlar Sendikası da Kadı-köy Khalkedon Meydanı’nda Fa-yad'tan şiirler okuyarak buetkinliğe katıldı. Meydanda topla-nan Kadiköylülere amaçlarını anla-tan şair yazar Yaşar Miraç, Fayad'ıidama mahkûm eden Suudi Kra-lın'ın Türkiye'de yerlere kadar eği-lerek karşılandığına dikkat çekti."Bu sözler Tanrı'ya hakaret kabuledilseydi sık sık Allaha "sitem"

eden Adana halkının yarısı idamedilirdi!" diyerek kararın saçmalı-ğını vurguladı.

Ülkemizde ise sadece düşüncele-rini açıklayarak Kürt illerindeki kat-liamlara karşı çıkan, bu suça ortakolmayacaklarını söyleyen akade-misyenlere yönelik linç uygulama-ları farklı mı dersiniz?

Akademisyenlerin, hukuksuz göz-altılar, soruşturmalar, işten atmalaryanında, faşist çetelerin hedefi ha-line getirilmeleri Suudi Kralının candostu hükümet liderliğinde sürü-yor. Geçen ay, herkesin sessizce sı-ranın kendisine gelmesinibeklediği bir ortamda, hiç bir cidditepki almadan mesai saatlerinincuma namazlarına göre ayarlan-dığı düşünülürse, benzer uygula-maların ülkemiz için hiç de uzakolmadığını söylemek mümkün.

Bahadır Altan

Çizimlerini yapıp hazırladığımkız ve erkek çocuk figürlerini, -kartondaki el çentiklerinden-metrelerce uzunlukta bir zinciroluşturacak şekilde elele tutuş-turulmuş olarak yere sermeyidüşündüm ve Ağustos 2015'tenbaşlayarak arkadaşlarımınmaddi-manevi destekleriylehazırlıklarımı bu yönde ilerlet-tim. Bu düşüncem, 21 Eylül2015 Dünya Barış Günü'nde,fırtına nedeniyle tasarı düze-yinde kaldı.

6 Aralık 2015 Pazar günü, herbiri 63 cm yüksekliğindekibeyaz kartondan matbaa bıçağıile kesilerek hazırlanmış 3500figürün, toplamda yaklaşık 850metreye yayılan bir uzunlukta,İzmir'in Güzelyalı kıyı şeridindeeş-dost-arkadaş dayanışma-sıyla yerleştirilmesiyle hayatageçti.

Tasarım: Yalçın ÇıdamlıGrafik: Yalçın Çıdamlı, Arzu F.

GüngörMüzik: Bird Creek / "Pas de

Deux"

Teşekkürlerimle: Tahir Ün,Ayşen Özkaya, Hürriyet Dere-başı, Arzu Demirci, MahmutEşitmez, Haluk Tekeli, CüneytPala, Coşkun Üsterci, Zeki Gül,Sema Yavuz, Levent Yavuz,Şahin Koçan, Arzu Süer, RızaEkinci, Ahmet Erkan, Canan Ar-moni Altın, Nilay Dereobalı,Mehmet Güzel, Serpil Güzel,

Enis Bakışkan, Melek Göregenli,Şefika Topalakçı, Nihat Topa-lakçı, Ersun Balcılar, BünyaminÇakır, Yalçın Şardağı, Efe Yak-kan, Sibel Altıneş, Eylem Tunalı,Meryem Hacıibrahimoğlu,Bengü Demiray, Aşkın Doğan,Ecem Zeyrek, Vildan Çalışır,Aylin Ereren, Dilek Kurt, PınarŞahin, Volkan Şahin, Alinda,Oytun, Yaman, Arkadaş Mat-baacılık.

Bünyamin Çakır

İzmir, Plastik Sanatçılar olarak, 9Ocak 2016 tarihinde; Türkiye’deyaşanan çatışma ortamı, haksız so-kağa çıkma yasakları, yüzbinlerceinsanın maruz kaldığı hak ihlallerive gerçekleşen sivil ölümlerin kar-şısında olduğumuzu belirtmek; busuça asla ortak olmayacağımızı

ifade etmek için basın açıklama-sında bulunmuştuk. Bu basın açıklaması sonrası aldı-

ğımız karar doğrultusunda ‘yaşamhakkı ve özgürlükler için tuvalini alda gel’ etkinliği kapsamındabugün konak meydanında, İzmirliPlastik Sanatçılar olarak buluştuk

ve sorunların çatışarak değil, barışve demokratik yöntemlerle çözül-mesi için, evrensel ve en temelinsan hakkı olan; yaşam hakkınınkorunması, özgürlükler için, tuval-lerimizi boyadık.

İşçi Sözü-Haber

Yaşam hakkı ve özgürlükler için tuvalini al da gel

Page 14: İşçi Sözü Şubat 2016

İşçi Sözü14 Şubat 2016

Yine inşaat yine iş cinayeti

Esenyurt’ta Fi Yapı'nın 32 katlıkonut inşaatının yük asansörü 23.kattan zemine çakıldı. Asansördebulunan ve yaşları 17-19 ve 21olan 3 işçi hayatını kaybetti.

Şantiyedeki işçiler “Asansörünbakımı yoktu, kontrolü yoktu. Yu-karıdaki asansör de arızalı. Yuka-rıda kalmış. Askıda kalmış. Asansördaha önce birkaç kere düştü. Hiç-bir asansörün yağı bile yok. Defa-larca uyardım. Şantiyeye gittim.Güvenliğe gittim. İşi yetiştirmemizi

istiyorlar. Biz de işi yetiştirmesekparamızı alamıyoruz” dediler.

Olay yerinde inceleme yapanMakine Mühendisleri Odası’ndanuzman Tuncay Tönger asıl tespitindaha sonra yapılacak incelemelersonrası netleşeceğini ancak dışarı-dan bakıldığında olayın bakımsız-lık ve kontrolsüzlük nedeniyleyaşandığının anlaşıldığını söyledi.

İş Güvenliği uzmanları İş güven-liği kurallarının inşaatlarda tamolarak uygulanamadığını, yapılan

istatistiklerde ölümlü iş kazalarınınMadenlerde ve İnşaatlarda çoğun-lukla yaşandığının bilinmesine rağ-men alınan önlemler yetersizkaldığını belirtiyorlar.

Devlet tarafından atanan kay-yum denetimine olan inşaattaasansörün bakımının, 50 bin TL'liktutarı nedeniyle yaptırılmadığı or-taya çıktı. Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Bakanlığı, "İstanbulEsenyurt'ta meydana gelen iş ka-zası, iş müfettişlerince yapılan tef-tiş sonucu çalışmanındurdurulduğu bloklarda meydanagelmiştir" diyerek ihmal zincirin,nson halkasında yerini almış oldu.

Bir yıl önce Torunlar GYO’nunMecidiyeköy’de yaptığı Torun Cen-ter projesinde asansör 32. kattanzemine çakılmış, 10 işçi can ver-mişti. Sonrasında yapılan incele-melerde ve açılan davada verilenifadelerde asansörün sürekli düş-tüğü ama gerekli önlemlerin alın-madığı belirtilmişti.

İşçi Sözü - Haber

İşcinayetlerisürüyor

Aydın’ın Köşk İlçesi Başçayır Ma-hallesi’nde bulunan kum oca-ğında, Abdulsamet Düken adlı işçiiş cinayeti kurbanı oldu.

Özel bir şirkete ait olan kum oca-ğının karışım tesisinde, ince kumsilosuna düşen 56 yaşındaki Ab-dulsamet Düken hayatını kaybetti.İnce kum silosunun altında birayak olduğunu fark eden işçiler,hemen makineleri durdurdular.Olay yerine AFAD, itfaiye ve 112acil ekipleri geldi.

Uzun çabalar sonucunda kum si-losundan cansız bedeni çıkarılanişçinin Abdulsamet Düken olduğuanlaşıldı. Kum ocağında iş cinayetikurbanı olan Abdulsamet Dü-ken’in cenazesi, mesai arkadaşları-nın yardımıyla morga kaldırıldı.

İşçi Sözü - Haber

İzmirAydın’ın Köşk İlçesi Başçayır Ma-

hallesi’nde bulunan kum oca-ğında, Abdulsamet Düken adlı işçiiş cinayeti kurbanı oldu.

Özel bir şirkete ait olan kum oca-ğının karışım tesisinde, ince kumsilosuna düşen 56 yaşındaki Ab-dulsamet Düken hayatını kaybetti.İnce kum silosunun altında birayak olduğunu fark eden işçiler,hemen makineleri durdurdular.Olay yerine AFAD, itfaiye ve 112acil ekipleri geldi.

Uzun çabalar sonucunda kum si-losundan cansız bedeni çıkarılanişçinin Abdulsamet Düken olduğuanlaşıldı. Kum ocağında iş cinayetikurbanı olan Abdulsamet Dü-ken’in cenazesi, mesai arkadaşları-nın yardımıyla morga kaldırıldı.

İşçi Sözü - Haber

Aydın

Çevre ve ŞehircilikBakanlığı’nın yeni düzenlemesikâğıt işçilerini işsiz bıraktı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,geri dönüşüm firmalarının sokak-taki toplayıcılardan atık almasınıyasakladı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,2011 yılındaki yönetmeliği daya-nak göstererek kâğıt işçilerinden,kâğıt alan lisanslı firmalara yolla-dığı tebligat ve denetleme me-murları ile toplayıcıdan kâğıtalmaları durumunda yasal çerçe-vede 140.000 TL ceza uygulayaca-ğını belirtti. Düzenleme 500binden fazla kâğıt işçisinin işsizkalması anlamına geliyor.

Geri Dönüşüm İşçileri DerneğiBaşkanı Dinçer Mendillioğlu şart-ları iyileştirme adı altında kâğıt iş-

çilerinin işsiz bırakıldığını söyleye-rek şunları ekledi “Bir topluluk dü-şünün ki geçmiş dönemdehayvancılık yapmış hayvancılık bit-miş, çiftçilik yapmış çiftçilik bitmiş,şu veya bu şekilde hayata tutun-muş her tutunmaya çalıştığıalanda mesleği elinden gitmiş. Buinsanlara büyük kentlerin sınırlaraiçerisine göç ederek kalkmış gel-miş burada yaşamaya çalışmış.Birde elinden bu iş gitmiş. Bir andabu insanlar işsiz kaldı. Bu insanlarişsiz kalırsa ne yapacak? Bizde busoruyu sormak istiyoruz. Biz busoruya yapacağımız olumsuz şey-lere kılıf bulmak açısından bir uy-durmaya gitmiyoruz. Sokaktayaşayıp sokakta düşünen insanınçaresi yok. Çaresiz kalan insanında

her şeyi yapma meyili taşıyacaktır.Biz bunun olmaması için toplumdabir kamuoyu oluşturmak istiyoruz.Bununla ilgili insanlarımız bilgilen-sin istiyoruz. Sömürü sistemininyasalardan tutun en aşağıdaki 7yaşındaki çocuğuna kadar uzananuzun bir süreç olduğunu artık fer-yat figan anlatmak istiyoruz. Top-lum bu sese kulak versin bu sesinmuhatapları kimse belediyelerin-den meclisine firmalarına kadar butoplumun tüm bileşenlerini ilgilen-diren bir durumun söz konusu.”

İşçi Sözü - Haber

Page 15: İşçi Sözü Şubat 2016

Şubat 2016 15İşçi Sözü

DİSK-Ar: İşsizlik son 77 ayın en yüksek düzeyinde

İşsizlik oranındaki artış, kayıtlıişsizlerin çalışma hayatındanuzak kalmaması amacıyla uy-gulamaya sokulan Toplum Ya-rarına Çalışma Programıkapsamındaki kişilerin sayısın-daki artışa rağmen arttı. Bu ki-şiler hakları söz konusuolduğunda işçi kapsamında de-

ğerlendirilmiyor ve en temelhaklardan yoksun bırakılıyor.Programın amacı da "istihda-mında zorluk çekilen işsizlerinçalışma alışkanlık ve disiplinin-den uzaklaşmalarını engellen-mesi" olarak ortaya konuluyor.Buna karşın işsizlik verilerindebu kişiler “çalışan” kategori-

sinde değerlendiriliyor. Söz konusu kişiler işsiz kapsa-

mında değerlendirilseydi resmiişsizlik oran yüzde 11,1'e yük-selecekti. Resmi işsiz sayısı ise186 bin kişilik artışla 3 milyon333 bine yükselecekti. Bu sayıCumhuriyet tarihinin en yüksekişsiz sayısıdır. Türkiye ekono-misi 3 yılda 926 bin yeni işsizyarattı. İşsizlik rakamları bir önceki

döneme göre Toplum YararınaÇalıştırılan işsizlerin istih-damda görünmesi nedeniylegerçek verilerin altında gö-ründü. Bu durum işsizliğin etki-sini azaltmıyor. Bu tehlikegençler, kadınlar, geçici çalı-şanlar açısından ciddi boyutlar-dadır.Türkiye'de 5 kişinin yapacağı

işi 4 kişi yapıyor64. Hükümet eylem programı

uzun çalışma süreleri, düşükücret dayatması, taşeronluk,

güvencesiz çalışmanın yaygın-laştırılması temelinde şekille-nen istihdam politikalarındaısrarın sürdüğünü gösteriyor.Türkiye haftalık çalışma süre-

lerinin emsallerine göre çokdaha yüksek olduğu bir ülkedir.Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyas-landığında haftalık çalışma sü-relerindeki fark 12 saatibuluyor. Buna göre Türkiye'de 5kişinin yapacağı işi 4 kişi yapı-yor.Bir yandan işgücüne katılım

oranlarını yükseltirken, öteyandan işsizlik verileri ile mü-cadele etmenin yegâne yolu,gelir kaybına yol açmaksızınhaftalık çalışma süreleriniazaltmaktan geçmektedir.

DİSK-AR Ocak 2016 raporun-dan derlenmiştir.

İşçi Sözü-Haber

İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiMeclisi’nin (İSİG) Ocak 2016’dayaptığı açıklamaya göre: 2015yılında en az bin 730 işçi iş ci-nayetinde yaşamını yitirdi.

İSİG raporunda yer alan bil-giye göre: AKP Hükümetleridöneminde 16 bin 471 işçi işcinayetlerinde öldü.

AKP’nin iktidara geldiği Kasım2002 yılının son iki ayında 146işçi iş cinayetlerinde öldü.2003 yılında 811 işçi iş cina-

yetlerinde öldü. 2004 yılında843 işçi iş cinayetlerinde öldü.2005 yılında bin 96 işçi iş cina-yetlerinde öldü. 2006 yılındabin 601 işçi iş cinayetlerinde

öldü. 2007 yılında bin 44 işçi işcinayetlerinde öldü. 2008 yı-lında 866 işçi iş cinayetlerindeöldü. 2009 yılında bin 171 işçiiş cinayetlerinde öldü. 2010 yı-lında bin 454 işçi iş cinayetle-rinde öldü. 2011 yılında bin710 işçi iş cinayetlerinde öldü.2012 yılında 878 işçi iş cinayet-lerinde öldü. 2013 yılında bin235 işçi iş cinayetlerinde öldü.2014 yılında bin 886 işçi iş ci-nayetlerinde öldü. 2015 yılındabin 730 işçi iş cinayetlerindeöldü. Toplamda ise AKP Hükü-metleri döneminde iş cinayet-lerinde ölen işçi sayısı 16 bin471 oldu.

İşçi Sözü-Haber

İSİG Meclisi: AKP Hükümetleri döneminde iş cinayetlerinde ölenişçi sayısı 16 bin 471

Page 16: İşçi Sözü Şubat 2016

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Agos gazetesi Genel Yayın Yö-netmeni ve Başyazarı Hrant Dink’ikatledilişinin 9. yılında da andık.Hrant’ın vurulduğu yerde “Öz-lemle, Öfkeyle, İnatla” toplananHrant’ın Arkadaşlarının ellerindekızıl karanfiller vardı ve “Hrant’laErmeni, Tahir Elçi’yle Kürdüz” dedi-ler.

Hrant Dink’in katledilişinin 9. yı-lında, hala, gerçek suçlular ortadayok ve azmettiren devlet yetkilile-riyle örgütsel ağ bir sır gibi gizlen-meye devam ediliyor. Geçen 9 yılınardından, gösterilen çaba ve mü-cadeleler sonucunda, yeniden yar-gılanmaya başlanılacak.

9 yıl sonra yeniden bir arayagelen Hrant’ın Arkadaşları,Hrant’ın katledildiği saat olan15.05’de saygı duruşunda bulun-

dular. Saygı duruşu sırasındaalanda bulunanlara seslenen HrantDink’in kendi sesi oldu. Ardındanda, gözaltında polis tarafındankatledilen Hasan Ocak’ın ablasıMaside Ocak hazırlanan metniokudu ve “Hrant’ımıza Tahir’imizesöz, mücadeleyi sürdürmeyedevam edeceğiz” dedi.

Hrant’ın 9. yıl anmasına damga-sını vuran ise, Diyarbakır’da, DörtAyaklı Minare önünde katledilenTahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’ydi.Türkan Elçi’nin ağzından bizlereseslenen ise Tahir Elçi oldu:

“Kuşlar uçarken arkalarında hü-zünler bırakır. 19 Ocak ve 28Kasım, biri kış, biri kışa üç kala,kalpten imanla dolu olanlara hü-zünle bıraktı. Yitişimiz kış hüz-nüydü. Gidişimle sımsıcak

telaşlarımız, bitmeyecek sandığımhayat gayelerini, yerdeki bazalttaşlara fısıldadım. Taş beni duydu,mermi duymadı…

Mazlumların acısını anlayabil-mek için her şeyden evvel insanolunmalı. Vicdan girdaplarında de-belenmek için insanların vicdanıolmalı. Parmağı tetikte olan vic-dandan nasibini alamaz…

Sizler beni Diyarbakır’da son-suzluğa uğurladıktan sonra dos-tum Hrant beni karşıladı. ‘Erkengeldin kardeşim, her zamanki gibiacele ettin’ diye sitem etti. ‘Dostlaryüreği acıyınca sitem edermiş’dedim…

Nar yaprakları bizimle barışacak,gözyaşlarımız durulacaktı. Nusay-bin’de, Cizre’de, Sur’da, ayaklarıçıplak çocuklar, bir yatak bir yor-

gandan ibaret hayatlarını el araba-larıyla taşımayacaktı. Yetimliğin,öksüzlüğün tadına bakmalarınamani olacaktık. Hrant kardeşim,geride bıraktıklarımın, yaşayanla-rın, yaşamayanların, yeni doğanla-rın, torunların, çocukların daselamı var, dedim. Seni sürekli yâdeden arkadaşlarının dedim. ‘Biliyo-rum, her gün onları izliyorum’dedi. ‘Bundan sonra sende hergün göreceksin geride kalanları’dedi. O an beni görmenin sevincisilindi. Yıllar öncenin, ebedi olma-yan hayatına ait karanlık bir perdeçöktü yüzünün çizgilerine; ‘Tetiğiben gördüm, benim tetiğin ikizkardeşiydi. Tetikçiler birbirlerinebenzerler, katledilenlerin birbirle-rine benzemesi gibi’ dedi. İkimizinde yüreği sızladı. Ölenlerin yüreğikurur sanmayın. Yürek çürümez.Bir tek yüreksizler toprak olup gi-derler…

Biz, bulanık gölleri olan bir ülke-nin sürekli temiz kalmayı isteyeninançlı nilüferleriydik. Nilüferler kimerhameti simgelerler. Bu merha-met ve temizlik göldeki ruhu kir-lenmişleri hep rahatsız etti. Savaşyüzyıllarında tekerrür eden oyu-nuyken, bizler oyunbozandık.Ayaklar altında ezilen garibanlarınyüzsuyu hürmetine, biz hayatı ba-rışla kafiyelendirmeye çalıştık…

Kuşlar uçarken arkalarında sa-dece hüzün bırakmaz. Yüreğindeince sızıyla kanayan kadınlar veçocuklar da kalır. İşte o zaman kı-yamet kopar. Gözyaşları, acıları ta-rifte acze düşer. Unutmadan,Hrant’ın selamlarını da ileteyimsizlere. Şu an beni dinleyen her-kese, bulunduğumuz yer kadarsonsuz selam var. Barış adına,umut adına, kardeşlik duygusunungerekliliği ve yüceliği adına, bütünruhu şadların size selamı var. Biziunutmayacağınızı biliyoruz, gözü-müz arkada kalmayacak.”

İşçi Sözü - Haber

Tahir Elçi’den Hrant Dink’e

İ şç i Sözü • Ay l ık , Sürel i S iyas i Yayın • Şubat 2016 • Sayı : 20 • isc i sozu.org • i l et i s im@isci sozu.org