84
Beykoz Sayı 13 / Aralık 2015 beykoz.bel.tr Kultur & Sanat Cihad, doğru iletişim Dilipak: Kişiliğin gelişimi için “ben”, “ben”in gelişimi için “biz” olmak Sporcunun mütevazı ve ahlaklısı; Kelle İbrahim Hoşgörü, sabır ve dua öğreten şehir: Konya

Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

BeykozSayı 13 / Aralık 2015 beykoz.bel.trKultur&Sanat

Cihad, doğru iletişim

Dilipak:

Kişiliğin gelişimi için “ben”, “ben”in gelişimi için “biz” olmak

Sporcunun mütevazı ve ahlaklısı;Kelle İbrahim

Hoşgörü, sabır ve dua öğreten

şehir: Konya

Page 2: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13
Page 3: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13
Page 4: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

2 BeykozKultur&Sanat

24

BeykozSayı 13 / Aralık 2015 / beykoz.bel.tr

Kultur&Sanat

Yayın KoordinatörüMaksut Bilgin

Editör Ali Yıldız

Kreatif Direktör Serap Yılmaz

Grafik TasarımSemih Kaan Dursun

Yazı İşleriSerpil Köse, Muzaffer Topcu, Bade Sümen

FotoğraflarMuzaffer Topcu, Bade Sümen

Yayın TürüYEREL SÜRELİÜç ayda bir yayınlanır Yayım - Basım - Hazırlıkİdeal Eğitim Organizasyonİskender Paşa Mahallesi Açıklar SokakYücel Apartmanı No: 15/2 Fatih - İstanbul+90 (212) 486 40 00

Baskı & CiltMATSİS MATBAA SİSTEMLERİTevfikbey MahallesiDr. Ali Demir Caddesi NO:5134290 Sefaköy/İSTANBULTel: 0212 624 21 11Fax: 0212 624 21 17www.matbaasistemleri.com

“BEYKOZ KÜLTÜR SANAT” ismi başkaları tarafından kullanılmaz. Copyright sahibinden izin alınarak ve kay-nak belirtilerek yazı ve fotoğraflar kullanılabilir. Reklam-ların sorumluluğu reklam veren firmaya ait olup, İdeal Eğitim Organizasyon hiçbir şekilde sorumlu tutu-lamaz. Dergide yayınlanan yazılar yazarın düşüncelerini kapsamaktadır.

Beykoz Belediyesi adına sahibiYücel Çelikbilek

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Muzaffer Topcu

Yayın KuruluM. Hanefi DilmaçMuharrem KaşıtoğluMahmut GülbasarSalim ÖztürkEyüp Salih ElmasSuphi UçakAdem Çalışkan

Organik Hatlar

44

Kişiliğin gelişimi için “ben”“ben”in gelişimi için “biz” olmak gerekA

bdurr

ahm

an D

ilip

ak

Page 5: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

3BeykozKultur&Sanat

İÇİNDEKİLER BB

40

27

47

78

Keşfedilmeyi bekliyor

Cihad, doğru iletişim

Hoşgörü, sabır ve dua öğreten şehir

Sporcunun mütevazı ve ahlaklısı

54

Kelle İbrahim

Bitkileriniz uyurken büyüsün

Page 6: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

4 BeykozKultur&Sanat

Editör’den

Beykozumuz, doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi, özellikle sanayi tarihimiz açısından, çok değerli bazı işletmelere de evsahipliği yapıyor. Bunlardan daha önceki sayılarımızda, kurulduğu günkü işlevleriyle devam eden birkaçını anlatmıştık. Bu sayımızda tabakhane olarak kurulup ayakkabı fabrikasına dönüşen Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası’nı anlatacağız kısaca. Ve onun tv-sinema-görsel sanatlara yönelik yeni işlevini...

Beykoz Belediye binamızın da üzerinde bulunduğu cadde, çok değerli, Beykozlu bir spor adamının adını taşıyor: Kelle İbrahim. Pekiyi ne kadar tanıyoruz Kelle İbrahim’i? Sizler için derledik...

Ana karnında “Biz”den başlayıp “Ben”e ve oradan tekamül yolunda yeniden “Biz” olmaya kimlik, kendini tanıma ve Hakk’ın rızası uyarınca onu yeniden üretme, kurgulama yani “Nefis Mücadelesi” vazifemiz hakkında söyleştik Gazeteci-Yazar ve Ressam Abdurrahman Dilipak ile... İrfanımıza irfan katan değerli bilimadamı ve Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr.Mehmet Görmez’in, derununda ve özünde “Nefis Mücadelesi” anlamına gelen “Cihad”ın terörle özdeşleşmesine uzanan yol ve insanlığı bu cendereden kurtaracak formüle ilişkin sözleri, dini, ideolojisi ne olursa olsun herkesi yakalıyor yine bir yerinden...

“Gez dünyayı gör Konya’yı” diyen atalarımıza hak verircesine sayfalarımız arasında Belediyemizin düzenlediği Konya gezisini iki farklı göz ve dilden sunduk ama arada, Ardahan diye bir tabiat güzelliğini de keşfettik... Çevre köşemizde ise dünya ve Türkiye’de iklim değişikliği ile bunu hayatlarımıza, tabiata muhtemel etkilerini analiz ettik. Dünya siyasetinin Kasım ayı içinde yapılan G20 toplantısında bu konuyu ele almasını da sevindirici bulduk...

Page 7: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

5BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

25. yılını kutlayan ÇEKÜL Vak-fı, 1992 yılında Kavacık’ta oluşturduğu 92 Ormanı’na 2.000 fidan daha dike-rek, “Benim İzim Benim İmzam” kampanyasını duyurdu. Kampanya kapsamında, her bir ağacın bir sorumluluk olduğu vurgusu yapı-lırken, SMS desteğiyle yeni fidanların toprakla buluşması sağlanacak.

92 Ormanı’ndaki fidan di-kim etkinliğine kültür sanat dünyasından Demet Evgar, Hare Sürel, Ayşe Melike Çerçi, Sermet Yeşil ve Ece Dizdar da katıldı. Farklı okullardan gelen 150 öğrenci, gele-ceğe mektup yazarak, özel tasarlanan zaman kapsülüne, 25 yıl sonra açılmak üzere mektup-larını bıraktı. Zaman kapsülündeki mek-tuplar, ÇEKÜL Evi’nde ayrılan özel bir köşe-de saklanacak ve ÇE-KÜL’ün 50. yaş günün-de açılarak kamuoyunun bilgisine sunulacak. Kam-panyaya katılanlar, “ÇEKÜL”

92 Ormanı’na 2 bin fidan daha

yazarak 9290’a SMS attıklarında, yeni fidanların toprakla buluşma-

sı için 10 TL bağışta bulunmuş olacak.

92 Ormanı nasıl kuruldu?

ÇEKÜL Vakfı gönüllüsü İs-tanbullular; Mart 1992’de, gecekondulaşmayı önlemek ve kent içinde nefes alacak

alanlar yaratmak amacıy-la, beton yapılaşmanın tehdit

ettiği Beykoz Kavacık’taki bir alanı ormana dönüştürmek için

bir araya geldi. Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü

Genel Müdürlüğü, Orman Bakan-lığı Marmara Bölge Müdürlüğü

ve Alemdağ Orman İşletmesi ile teknik işbirliği yapıldı. İs-tanbullular 30 gün boyunca her gün otobüslerle alana taşındı, 217 hektar alana 100.250 adet akağaç, çı-nar, ceviz, akasya, fıstık-çamı, erguvan, kestane, meşe ve ıhlamur fidanı dikildi. ÇEKÜL Vakfı gönül-lülerinin İstanbul Kavacık’ta

oluşturduğu “92 Ormanı”n-daki fidanlar büyüdü ve bu-

gün boyları 5 m’ye ulaştı.

Page 8: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

6 BeykozKultur&Sanat

Daha önce yunuslarla yapılan engelli terapilerine yeni boyutlar ekleyen İBB Engelliler Müdürlüğü, rehabilitasyon yöntemlerinden biri olan ‘atla terapi’ sağlık uygulamasını Beykoz’da engelli çocukların hizmetine sunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı bünyesinde hizmet veren Engelliler Müdürlüğü (İSEM), engelli bireyler için geliştirilmiş rehabilitasyon yöntemlerinden biri olan atla terapi hizmetini, Beykoz Riva Göllüce Köyü’nde bulunan terapi merkezinde sunuyor.

Atla terapi nedir?

Tıbbi bir tedavi şekli olarak başta İngiltere ve ABD olmak üzere birçok ülkede kullanılan atla terapi yöntemi, atın çok boyutlu hareketleri kullanılarak, engelli çocukların duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişimlerine yardımcı olması için alternatif ve tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kullanılıyor.

Türkiye’de kısa geçmişi

İSEM’den edinilen bilgiye göre, “hippoterapi” olarak adlandırılan atla terapi Türkiye’de ilk olarak 2008’de İSEM tarafından Florya Engelliler Yaz Kampı’nda uygulanmaya başladı. Engelli çocukların duygusal devinimleri, konsantrasyonları, duruş, denge ve kas yapılarının geliştirilmesine yardımcı olan atla terapiden, İstanbul genelinde 25 engelliler merkezi ve 11 irtibat bürosuna kayıtlı

Engelli çocuklara atla terapi

serebral palsili, otizmli, mental retardasyonlu ve spina bifidalı çocuklar, kas hastalığı ve öğrenme bozukluğu bulunan, psikomotor gelişim geriliği ve işitme engeli olanlar yararlanabiliyor.

Nasıl yapılıyor?

İSEM bünyesinde çalışan uzman spor hocaları ve psikologlar tarafından değerlendirmeye alınan 4-15 yaş arasındaki engelli çocuklar, test ve ölçümler neticesinde titizlikle seçilerek, bu terapiye alınıyor. Kapasite ve gereksinimleri göz önünde bulundurularak fiziksel ve ruhsal açıdan gelişimleri için özel programlar hazırlanan engelli çocuklar, ardından profesyonel binicilik eğitmenleri tarafından atla terapi seanslarına alınıyor. Atla terapi programları kapsamında haftanın belirli günlerinde Küçükçekmece, Beykoz ve Sarıyer’de bulunan binicilik tesislerine götürülen engelli çocuklara, hemşireler ve uzman personel refakat ediyor. Binicilik kulüplerinin uzman terapistlerinin rehberliğinde verilen seanslarda, eğitmenler tarafından 30’ar dakikalık periyodlarla terapi uygulanıyor.

İSEM tarafından 2008’den bu yana Beykoz başta olmak üzere Küçükçekmece ve Sarıyer’de de bulunan terapi merkezlerinde verilen atla terapi şeklindeki sağlık uygulamasından, 7.967 engelli çocuk yararlanırken, toplam 11.548 seans gerçekleştirildi.

Page 9: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

7BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Minik Bayanlar Taekwondo Türkiye Şampiyonu Begüm Aktel ve Yıldız Bayanlar Avrupa 3.sü Berranur Çiftçi, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’i ziyaret ederek sevinçlerini paylaştı. Başkan Çelikbilek şampiyonları altınla ödüllendirdi. Beykoz Belediyespor’un yıldız sporcularından Berranur Çiftçi, 19-23 Nisan 2015 tarihleri arasında düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda 3.lük sevincini, Begüm Aktel ise 29 Temmuz-2 Ağustos 2015 tarihleri arasında düzenlenen şampiyonada Türkiye Şampiyonluğu gururunu ilçemize yaşatmıştı.

Sporcularımız elde ettikleri bu başarıyla hem Beykoz’un adını duyurdular hem de 2015 yılında İstanbul’a tek şampiyonluk getiren bayan taekwondocu ünvanına da sahip oldular. Kızlarımız şampiyonada imzası bulunan antrenörleri Osman Günaçtı ve anneleriyle birlikte Başkan Yücel Çelikbilek’i ziyaret ederek hem sevinçlerini paylaştı hem de yeni şampiyonluk hedeflerinden bahsetti.

Başarılı sporculara ödül verilecek

İlçemize bu gururu yaşatan sporcularımızı kutlayan Başkan Çelikbilek sporun her dalını desteklediklerini ve ödüllendirdiklerini ifade ederek kızlarımızdan başarılarını yeni şampiyonluklarla taçlandırmalarını istedi. Başkan Çelikbilek ayrıca sporcularımızı teşvik amacıyla belediye meclisinden her yıl çıkarılan ödül ve ödeneklerin artarak devam edeceğini müjdeledi.

Başkan Çelikbilek’ten şampiyon kızlarımıza altın

Page 10: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

8 BeykozKultur&Sanat

Şehrin dışına çıkmak için vakti ve imkanı olmayan doğa spor ve turizmi severlerin ilgi

odaklarından Beykoz, bu kez sosyal amaçlı bir trekking (doğa yürüyüşü) etkinliğine evsahip-

liği yaptı. İBB Gençlik Meclisi, toplum sağlı-ğına katkıda bulunmak ve diyabet hastalığını gündeme getirip önlem alınmasını sağlamak amacıyla 8 Kasım’da, Beykoz Ali Bahadır-A-

nadolu Kavağı güzergahlı bir doğa yürüyüşü gerçekleştirdi. Etkinlik gündelik hayatın hızlı yaşamından spor yapmaya fırsat bulamayan

gençlere, spor yapma alışkanlığı kazandırmak ve bilinçlendirmek yan amacını da taşıyordu.

Hem spor hem sosyal sorumluluk için Beykoz’u seçtiler

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü dolayısıyla zengin bir program hazırladı.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı 1. Bölge İstanbul Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen etkinlikler kapsamında

Beykoz’un çocuklarına hayvan sevgisi aşılandı. Dost Beykoz’da yer alan habere göre; İstanbul Vali Yardımcısı

Faruk Eraslan’ın da yer aldığı program çerçevesinde, Beykoz Karlıtepe Ortaokulu ile Beykoz 75. Yıl Cumhuriyet

Ortaokulu öğrencileri, önce Polonezköy Sülün Üretme İstasyonu ve Yabani Hayatı Tanıtım Merkezi’nde

bilgilendi ve ardından Polonezköy Piknik Park Hayvanat Bahçesi’ni gezdi. Papağandan kanguruya, piton yılanından

kaplumbağaya kadar onlarca hayvanı yakından görme fırsatını yakalayan Beykozlu çocuklar, bu sırada

yetkililerden hayvanlarla ilgili bilgi de aldı.

Öğrencilere hediye verildi

Proje kapsamında öğrenciler, hayvan sevgisine dair mini bir şiir yarışmasına da katılırken, 1. olan Betül Coşkun dijital

fotoğraf makinesi, 2. olan Ayşe Balta mp3 çalar ve 3. olan Melisa Büyükoğlu kulaklık kazandı. Ayrıca programa katılan tüm öğrencilere birer okul çantası ve şapka hediye edildi.

Yabani hayvanların doğanın dengesini sağlamada oynadığı rol anlatıldı

Sülün Üretme İstasyonu’nun toplantı salonunda slayt gösterisiyle birlikte bilgi verilen çocuklar, yabani

hayvanların doğa açısından ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Öğrenciler daha sonra kendilerine dağıtılan boş dosya kâğıdına, hayvan sevgisine dair duygu ve

düşüncelerini döküp, mini yarışmaya katıldılar. Bu sırada görevli kişiler, öğrencilere süt ve meyveli kek de dağıttı.

Dünya Hayvanları Koruma Günü Beykoz’da kutlandı

Page 11: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

9BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Eğitimde başarının artması için ilçedeki okul binalarının yapımına destek veren Beykoz Belediyesi, Elmalı İlkokulu’nu modern bir projeyle yeniliyor, öğrenciler pırıl pırıl bir okula kavuşuyor.

Engelli dostu

Eğitim kenti olma yolunda emin ilerleyen Beykoz’da okul alanları artarken mevcut okullar da bir bir yenileniyor. İstanbul Valiliği bünyesinde geliştirilen İSMEP projesiyle okulların deprem güçlendirme çalışmaları yürütülürken Beykoz Belediyesi ihtiyaç bulunan okulların yapımına destek veriyor. Beykoz Belediyesi’nin eğitime verdiği destekle Elmalı Mahallesi’ndeki mevcut okul binasının yerine 8 derslikli, ana sınıfı da olan yeni bir okul kazandıracak. Okul binasında laboratuvar, çok amaçlı salon ve atölye de yer alacak. Yeni yapılacak okulda engeli öğrencilerin erişimine uygun asansör ve tuvaletler de bulunacak. Yapımı ve projesinin tamamı belediye bütçesinden karşılanacak.

İPKB, 2’si Beykoz’da, 28 okulu daha depreme karşı yıkıp yeniden yapıyor

Olası depreme karşı İstanbul’daki okulların yeniden yapımını gerçekleştiren İstanbul Valiliği

Elmalı’ya 8 derslikli yeni okul

Proje Koordinasyon Birimi (İPKB), İSMEP projesi kapsamında, 3’ü engelli okulu olmak üzere 28 okulu daha yıkıp yeniden yapıyor. Yeniden yapımı için ihaleye çıkılan okulların yaklaşık olarak 200 milyon TL’ye mal olması bekleniyor. Okullar tamamlandığında 926 derslikte 33.072 öğrenci güvenli bir şekilde eğitim alma imkânına kavuşacak. Yıkılıp yeniden yapılacak okulların arasında Beykoz’dan; İshakağa İlköğretim Okulu ile Selahattin Karakaslı İmam Hatip Ortaokulu da yer alıyor.

Engellileri unutmadı

İPKB, engellilere yönelik zihinsel, işitme ve serebral palsili (beyin felçli) çocuklara eğitim veren Ataşehir Yunus Emre Engelli Çocuklar Okulu, Bağcılar Sancaktepe Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi ve Beyoğlu Halıcıoğlu İşitme Engelliler İlköğretim Okulu’nu da İSMEP kapsamına aldı. İPKB’nin engelli çocuklara yönelik yapacağı okulların tasarımlarında, diğer okullardan farklı bina ve donanım özelliklerine yer verilecek. Okullar, çocukların hem eğitim, hem de fiziki gelişimlerini sağlayacak cihazlarla donatılacak.

Page 12: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

10 BeykozKultur&Sanat

Tarihi ve doğal dokusuyla dizilerin vazgeçilmez mekânı olan Beykoz, turizmcilere göz kırpıyor. Dizi ve turizm sektörünü buluşturmayı amaçlayan Hollykoz Projesi ilk olarak TURSAB’a üye acentelere tanıtıldı.

Koruları, sokakları, kasırlarıyla her köşesi doğal film seti olan ilçede dizi ve sinema turizmini geliştirmeyi ve ilçeye olan ilgiyi artırmayı amaçlayan Beykoz Belediyesi, Hollykoz Projesi’ni hayata geçirdi. İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İSTKA) hibe desteğiyle hazırlanan proje kapsamında Beykoz’da çekilen dizilere ev sahipliği yapan 200’ün üzerinde mekânı tanıtan gezi haritası ve rehber kitap hazırlandı.

Turist ve ziyaretçilere kolaylık olması amacıyla hazırlanan “Sağım Solum Dizi” adlı rehber kitapta 10 gezi rotası yer alıyor. Yalı Yolu, Mahalle Yolu, Sahil Yolu, Kuzey Yolu, Köy yolu, Lezzet Yolu, Eski Yol, Fabrika Yolu, Koru Yolu olarak adlandırılan gezi güzergâhlarında bulunan dizi mekânları rehber kitapta tek tek tanıtılıyor. Basılan kitapçıkla ziyaretçiler müptelası oldukları dizilerin mekanlarını adım adım gezebilecek. Proje ayrıca ilçenin doğal ve tarihi güzelliklerinin tanıtımına da katkıda bulunacak.

Hollykoz Projesi turistlere alternatif sunuyor

Türkiye’nin ilk Dizi Anı Müzesi ve Fragman Evi

Tarihi Paşabahçe Vapuru’nda ise Türkiye’nin ilk Dizi Anı

Müzesi ve Fragman Evi de kuruldu. Müzede; dizi

kostümleri, set fotoğrafları ve kullanılan eşyalar

sergileniyor. Ayrıca dizi gezi haritasını web ve cep

uygulamaları da hazırlanarak turizm sektörünün ve

meraklılarının ilgisine sunuldu.

Turizmciler Kanlıca, Çubuklu ve Paşabahçe’yi

turladı

Beykoz Belediyesi projenin tanıtımı için ilk

olarak TURSAB’a üye acentelerle bir araya

geldi. Projede yer alan Sanat Yönetmeni

Turan Şahin’in rehberlik ettiği tanıtım turunda;

Kanlıca, Çubuklu ve Paşabahçe’deki dizi

mekânlarını ve sokakları gezen acente temsilcileri, diziseverlerin merak ettiği yerleri görme fırsatı buldu.

Tanıtım gezisinde doğal bir film platosu olan Beykoz’da

son 10 yılda 200’ün üzerinde dizi çekildiğini vurgulayan

Şahin: “Türkiye bugün 17 ülkeye dizi ihraç ediyor

ve dünyada ilk 3 arasında yer alıyor. İzleyiciler

artık dizilerin çekildiği mekânları ve oyuncuları

görmek istiyor ve bunun için seyahatler yapıyor. Dizler İstanbul, Beykoz

ve kültürümüzü tanıtıyor. Türkiye’yi dünyaya açan

dizilerin çekildiği mekânlar ve doğal destinasyonuyla Beykoz, turizmcilerden de ilgi bekliyor”

dedi.

Page 13: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

11BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Beykoz’da emniyetle vatandaşların elele vermesini ve suçların meydana gelmeden önlenmesini amaçlayan “2015 Yılı Huzur Toplantısı”nda emniyetin ilçede yaptığı çalışmalar kamuoyuna sunuldu, emniyet hizmetleriyle ilgili öneri ve istekler alındı. Emniyetin ilçede gerçekleştirdiği 1 yıllık çalışmaların paylaşıldığı toplantıda ağırlıklı olarak trafik hizmetleri ve toplumun kanayan yarası olan madde bağımlılığıyla ilgili konular görüşüldü.

Emniyet Müdürü Saydam: “Suçlarla etkin ve etkili mücadeleyi amaçlıyoruz”

Beykoz İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Sururi Saydam, emniyet personelinin gücünü Beykoz Halkı’ndan aldığını kaydederek, “Beykoz İlçe Emniyet Müdürlüğü olarak önceliğimiz, sorumlu olduğumuz bölgedeki suçla mücadelede etkin ve etkili bir şekilde hizmet etmek, hizmet kalitesi ve performansını da sürekli olarak arttırmaktır. Vatandaşlarımızın huzur ve emniyetinin sağlanması noktasında İlçe Emniyet Müdürlüğü personelimiz, gücünü Beykoz halkından almaktadır. Bu toplumsal katılım ve destek sayesinde ilçemizde huzur ve güvenlik tesis edilmekte, insanlarımız evlerinde ve hayatlarında huzurlu bir şekilde hareket etmektedir. Beykoz Belediyemize de trafik konusunda ve diğer hususlarda bizlere verdiği destek için çok teşekkür ediyorum” dedi.

Emniyet-Vatandaş işbirliği için Huzur Toplantıları

Gündem; trafik ve bağımlılık

Başkan Çelikbilek: “Beykozlular’ın huzurunu sağlamak bizim için mutluluk”

Konuşmasında Beykozlular’ın huzuru ve mutluluğu için Emniyet Müdürlüğü’yle işbirliği halinde çalıştıklarını vurgulayan Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, “Vatandaşlarımızın huzuru ve ilçede asayişin sağlanması için belediye olarak her türlü katkıyı sağlıyoruz. İlçemizde en büyük sorunların başında trafiğin geldiğini biliyoruz. Bu sorunun çözümü için 30’a yakın personeli belediye bünyesinde istihdam ederek bir adım attık. Şu anda 2 çekici aracımız, Emniyet Müdürlüğü’yle birlikte koordineli bir şekilde görev yapıyor” şeklinde konuştu.

“Uyuşturucu Bağımlılarının tedavi masraflarını üstleniyoruz”

Katılımcılardan madde bağımlılığıyla mücadele konusunda gelen sorular üzerine bağımlılara belediye olarak el uzattıklarını söyleyen Başkan Çelikbilek, “Belediye meclisimizden aldığımız karar doğrultusundan madde bağımlılığından kurtulmak isteyen vatandaşlarımızın tedavi masraflarını karşılıyoruz. Yeter ki kararlı olsunlar. Bunun için bütçe ayırdık. Biz bu konuda her zaman vatandaşlarımızın ve ailelerimizin yanındayız.” şeklinde bilgi verdi.

Page 14: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

12 BeykozKultur&Sanat

Beykoz Belediyesi ve İlçe Gıda Tarım Müdürlüğü tarafından arıcılığı desteklemek, doğal ve kaliteli bal üretimini artırmak amacıyla her yıl yapılan festival bu yıl da arıcılardan ilgi gördü. Festival kapsamında belediye tarafından eğitimli ve sertifikalı 285 üreticiye 100 kovan dağıtıldı, en kaliteli bal yarışmasında dereceye girenler ödüllendirildi, yarışmaya katılanlara sertifika takdimi yapıldı ve arıcılık ürünleri sergilendi.

“Beykoz birinci sırada”

Bal üretiminde birinci ilçe olan Beykoz’da arıcılığın gelişmesi için her türlü desteği sunduklarını ifade eden Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek: “Arıcılığa verdiğimiz destekle 39 ilçe içinde birinciyiz ve yaptığımız işi en iyi şekilde yapmanın gayretindeyiz. Arıcılarımıza Türkiye’de üretilen en iyi kovanları dağıtıyoruz. Bu dağıtımı da ciddi ve adil bir şekilde yaptık. İlçe Tarım Müdürlüğü’yle birlikte hareket ettik, kovanları eğitimli ve sertifikalı olan arıcılarımıza verdik. Kestane balını bir Beykoz markası yapmamız lazım. Bunun için balda markalaşmayı öneriyor ve son derece önemsiyoruz. Beykoz’daki arıcıların doğadan hakkını almasına arzu ediyoruz. Kovanları 5 yılda 15 bine tamamlayacağız ve ilçemiz arıcılığın merkezi olacak. 2017 yılındaki Arıcılık Kongresi’nin bir ayağı ilçemiz Beykoz’da yapılacak” dedi.

“Beykoz bu güzellikle değerlendirilsin’’

Beykoz’da düzenlenen festivalle kestane balının tanıtılması için yola çıktıklarını ifade eden İlçe Tarım Müdürü Halil İbrahim Keskin ise: “Beykoz’da arıcılık yapan 300 işletme bulunuyor. Belediyemizin desteğiyle arıcılık son 5 yılda oldukça geliştir. İlçe tarım müdürlüğü olarak daha çok denetim çalışmalarında yer alıyoruz. Çiftlikten sofraya gelen

Arıcılara kovan desteği sürüyor

gıdadan her aşamada sorumluyuz. Balda da şifa alalım derken zehirlenmeler olabiliyor. Arıcılıkta sahtekârlık olmaması için Bakanlığın denetim çalışmaları var. Doğru üretim için eğitim çalışmaları da yürütüyoruz. Halk Eğitim Müdürlüğü’yle birlikte 1.500 kişiye eğitim verdik. Arıcılığın gelişmesine katkı için son 5 yılda üretici ile tüketiciyi bir araya getiren bu festivalde biz de yer alıyoruz. Esas amacımız Beykoz’un bu güzellikle değerlendirilmesidir” şeklinde konuştu.

Arıcılıkta dünyada ikinciyiz

İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Dilek Boyacıoğlu: “Beykoz Belediyesi’nin ilçede arıcılığın yapılabildiğini halkıyla paylaşması çok önemli bir çalışma. Türkiye kovan varlığıyla Çin’den sonra 2. sırada, ürünler bakımında ilk 10’dayız. Bala ilave olarak üretilen propolis, polen, arı sütü gibi diğer kovan ürünleri de son derece değerlidir. Balın ilk elden arıcılardan alınması ve üretimde bilinçlenme için çalışmalar arıtılmalı” diyerek üniversite olarak bir bal araştırma merkezi kurduklarını söyledi.

Page 15: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

13BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

İlçedeki ulaşım konusunda yeni yollar ve projeler geliştiren Beykoz Belediyesi, İETT ile koordinasyon ve işbirliğini sürdürüyor. Beykoz Belediyesi ilçedeki ulaşım ağını genişletmek, yeni güzergâhlar ve ilave otobüs taleplerini iletmek amacıyla İETT Daire Başkanları ve müdürleriyle bir araya geldi. Toplantıdan ilçeye 9 ilave otobüs kararı çıktı.

Belediye Başkan Yardımcıları M. Hanefi Dilmaç, Muharrem Kaşıtoğlu, Salim Öztürk ve Başkan Danışmanı Erdoğan Coşkun Çap’ın yer aldığı toplantıya İETT adına Otobüs İşletme Daire Başkanı Ayhan Ayvaz, Ulaşım Planlama Daire Başkanı İhsan Eroğlu, İşletme Yönetim Müdürü Fatih Özcan ve Anadolu 1. Bölge Müdürü Burak Sevim katıldı. Toplantıda otobüs sayılarının artırılması, yeni belirlenecek güzergâhlar, yoğun lokasyonlar, yolcu sayıları, kısa mesafeli otobüsler ve yeni otobüs verilecek yollar hakkında vatandaşlardan gelen talepler birebir en yetkili idarecilere iletildi.

İETT’den Beykoz’a yeni otobüsler

Ümraniye ve Kadıköy’e daha çok...

Yeni mahalle olan köylere ulaşımın çok uzun mesafe çektiği üzerinde özellikle durulan görüşmede, Beykoz’dan Ümraniye’ye giden otobüslerin doluluk oranının azaltılması ve sefer sayılarının artırılması, Kadıköy otobüslerinin sayısının artırılması kararı verildi. Araç sayısı artırılan mahallelerle birlikte yoğun saatlerde yaşanan sıkışıklıklar ve sorunlar da birebir yerinde incelenecek. Özellikle yoğun saatlerde otobüslere binecek yetkililer olumsuzlukları anında tespit ederek raporlayacaklar. Hazırlanan raporlar doğrultusunda daha hızlı ve etkin çözüm üretilmesi hedefleniyor. Okulların açılmasıyla yaşanacak yolcu sayısındaki artışın ve yoğunluğun da ilave otobüslerle ve ek seferlerle çözülmesi amaçlanıyor.

“Arıcılık Kongresi’ne hazırlanıyoruz”

Belediye’nin desteğiyle arıcılığın son yıllarda geliştiğini ve modernize olduğunu vurgulayan Arıcılar Birliği Beykoz Temsilcisi Adem Özkan katkıları ve adil kovan dağıtımı dolayısıyla Beykoz Belediyesi’ne teşekkür etti. Özkan ayrıca 2017 yılında İstanbul’da yapılacak Uluslararası Dünya Arıcılık Kongresi’ne de hazırlık yaptıklarını ve bu kongrenin Beykoz’un tanıtımına büyük katkı sunacağını söyledi.

“En Kaliteli Bal” Yarışması’nda dereceye girenler: 1. 2.000 prolin mg bal değeriyle

Hüseyin Kaya, 2. 1.493 prolin mg değeriyle Osman Fikret

Harman, 3. 1.426 prolin mg değeriyle İbrahim Mumcu

Page 16: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

14 BeykozKultur&Sanat

İş bulmada güçlük çeken dezavantajlı grupların istihdamını artırmak amacıyla İŞKUR tarafından geliştirilen Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında belediye bünyesinde 100 ilçe sakini istihdam edildi. Beykoz Kariyer Merkezi aracılığıyla aynı statüyle, Beykoz Bitkisel Biyoçeşitlilik ve Geofit Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde ayrıca 50 kişi istihdam edildi. Beykoz Kariyer Merkezi aracılığıyla duyurulan ve İŞKUR danışmanları tarafından yapılan görüşmeler neticesinde kabul edilen adaylar; park bahçeler, bitki dikimi, budama, temizlik gibi işlerde işbaşı yaptı. Belediye işlerinde istihdam edilenler arasında, iş bulma konusunda dezavantajlı grup olan; 35 yaş üstü kadınlar, engelliler ve sabıkalılar yer alıyor. Protokol gereği çalışanların maaşı İŞKUR tarafından ödenirken sosyal güvenlik sigortaları belediye tarafından karşılanıyor.

Toplum Yararına Program (TYP) nedir?

İşsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde doğrudan veya yüklenici eli ile toplum yararına bir iş ya da hizmetin gerçekleştirilmesi yoluyla özellikle istihdamında zorluk çekilen işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek işgücü piyasasına uyumlarını gerçekleştirmek ve bunlara geçici gelir desteği sağlamak amacıyla İŞKUR tarafından uygulanan programlardır.

Katılım şartları nelerdir?

•Kuruma kayıtlı işsiz olmak,

•18 yaşını tamamlamış olmak,

•Emekli, malul, dul ve yetim aylığı almıyor olmak,

•Öğrenci olmamak (açıköğretim öğrencileri hariç),

•TYP’den yararlanılmaya başlanan gün itibarıyla Sosyal Yardım Bilgi sistemi üzerinden yapılacak sorgulamada herhangi bir nakdi sosyal yardım almıyor olmak.

Katılımcılar nasıl seçiliyor?

Katılımcıların seçiminde 3 ayrı yöntem uygulanıyor. Ve her programın niteliğine göre bu yöntemlerden hangisinin kullanılacağı Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından belirleniyor.

İstihdam çözümlerinde yeni bir adım:

Toplum Yararına Çalışma

Bu yöntemler şöyle: 1. Noter kurası yöntemi, 2. Liste (başvuranlar içinden mülakat ya da iş ve meslek danışmanlığı sonucu katılımları uygun görülenlerin belirlenmesi) yöntemi, 3. %80 noter kurası, %20 liste yöntemi.

Katılımcılara hangi ödemeler yapılıyor?

•Asgari ücret

•Vergi ve sosyal güvenlik prim giderleri

TYP hangi alanlarda uygulanıyor?

•Çevre temizliği

•Kamusal altyapının yenilenmesi

•MEB’e bağlı resmi okullarda çevre düzenlemesi

•MEB’e bağlı resmi okullarda bakım onarım ve temizlik işleri yapılması

•Restorasyon, tarihi ve kültürel mirasın korunması

•Ağaçlandırma

•Park düzenlemeleri

•Vadi ve dere ıslahı

•Erozyon engelleme çalışmaları

Page 17: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

15BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Eylül başında İtalya’nın Pescara kentinde Uluslararası Akdeniz Oyunları Organizasyon Komitesi’nin (ICMG) düzenlediği 1. Akdeniz Plaj Oyunları’nda mücadele edip 3. olan erkek Plaj Hentbol Milli Takımı’nda görev alan Beykoz Hentbol Takımı’ndaki 3 isim, Beykoz Belediyesi Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Beykoz Belediyespor Kulüp Başkanı Muharrem Kaşıtoğlu’na bir ziyaret gerçekleştirerek beraberinde getirdikleri ve Milli Takım Sporcu ve Teknik Kadrosu tarafından imzalanmış bir Milli Takım formasını sundular.

Aynı zamanda Beykoz Belediyespor Erkek Hentbol Takımını İsmail Tarakçı ile birlikte çalıştıran Akın Yenigün ile oyuncular Ozan Erdoğan ve Musa Günerler’in yaptığı ziyarette konuşan Kaşıtoğlu şunları söyledi: “Beykoz Belediyespor Kulübü olarak Hentbol Şubesi’ni kurmakla ne derece doğru bir karar verdiğimizi görüyoruz. Biz bu spor dalında her zaman ifade ettiğim gibi markalaşmak istiyoruz. Geçen sezon ilk kez kurulan takımımız bilindiği üzere 2.Ligi şampiyon olarak tamamlayıp THF 1.Ligi’ne yükselme başarısı göstermişti. Bu sevincin yanında Milli Takımlar düzeyinde 3 sporcumuz ve de 1 de antrenörümüz bulunmakta. Bu da ayrı bir gurur vesilesi olmuştur. Ben Akın Hocamız ve sporcu kardeşlerimizi ülke hentboluna yaptıkları katkı nedeni ile kutluyorum. Başarılarının devamını diliyorum.” Ziyarette Hentbol Takımı Menajeri Yaşar Kesici’de hazır bulundu.

Kaynak: www.dostbeykoz.com

Beykoz’un millilerinden belediyeye ziyaret

Page 18: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

16 BeykozKultur&Sanat

Beykoz Belediyesi Paşamandıra’da 18.600 m2 arazi üzerinde Meyve Bahçesi kuruyor. 14 farklı türden 950 meyve ağacının yer alacağı alanda ziyaretçiler mevsim meyvelerini dalından koparıp yemenin keyfini yaşayacak. Beykoz’un köylerinin mahalle statüsüne kavuşmasıyla ilçenin doğal güzelliklerini gün yüzüne çıkaran hizmetler de bir bir hayata geçiyor. Yemyeşil doğası, piknik alanları ve hayvancılığı ünlü Paşamandıra artık güzelliklerini Beykoz Belediyesi’nin kuracağı Meyve Bahçesi’nde paylaşacak.

İlk fidanlar dikildi

Beykoz Belediyesi Paşamandıra’da Meyve Bahçesi kurmak için arazideki çalışmalarına başladı. Çevre duvar yapımının sürdüğü alanda fidanlar Kasım ayında toprakla buluştu. Bahçeye

Tabiatla kucaklaşmada yeni bir uygulama; meyve bahçesi

ilçenin doğal dokusuna uygun olarak elma, armut, nar, ceviz, kiraz, kayısı, karayemiş, incir, erik, kivi, şeftali, ayva, üzüm, ruscus olmak üzere 14 türden 950 meyve ağacı dikilecek.

Dalından meyve koparıp yemenin tadını yaşatacak

Mahalle’den geçen Kavaklıdere’nin kenarında hazırlanacak olan Meyve Bahçesi’nde ağaçların arasında piknik ve oturma alanları, çocuk parkları, spor ve aktivite alanları yer alacak. Köye gelen ziyaretçiler geniş ve yeşil bir arazide gezinti ve piknik yapıp dalından meyve koparıp yemenin zevkini tadacak, çocuklar doğa ve toprakla buluşacak. Ağaçların enfes kokusuyla dinlenecek olan ziyaretçiler piknik yaparken leziz meyvelerden tadacak.

Page 19: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

17BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

İftah İlim ve Kültür Derneği, Beykozlu hanımlara yönelik hazırladığı itikat ve fıkıh konularındaki seminerlere başladı. İslâmiyet’teki emir ve yasakların, teoride ve pratik uygulamada ne şekilde yer alacağı konusunda bilgi ve yorumlar sunan; özellikle dinin özünü ve inceliklerini kavramak konularında araştırarak bulgulara ulaşan İftah Akademi, Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan seminerler dizisinde, her hafta ayrı bir programla hanımlara ücretsiz olarak ders anlatıyor. 3 Kasım 2015 Salı günü, saat 10.30 ile 12.30 arasında Beykozlu Hanımlarla ilk programında buluşan İftah Akademi, sonrasında her hafta Salı günü aynı saatte toplanmaya devam ederek, hanımların manevi bilgi ve ilgilerini zenginleştirmeye hedefliyor.

Her salı saat 10.30-12.30 arası

Yalnızca Beykozlu hanımlara yönelik olarak hazırlanan program kapsamında, namazdan nikâha, kurbandan hacca ve hatta kürtaja kadar birçok konuda, merak edilen konular gündeme taşınacak. Eğitimci Büşra Taşçıoğulları ise sorulara yanıt vermenin yanı sıra Beykozlu Hanımları, bir dizi eğitime de tabi tutulacak. Her Salı sabahı, saat 10.30’dan 12.30’a kadar 2 saat boyunca devam edecek program kapsamında Beykozlu Hanımlara, Hazreti Muhammed’in (S.A.V.) hayatından örnekler sunulacak ve itikat ile fıkhın yanı sıra sünnet konularında da bilgilendirme yapılacak.

Beykoz Belediye Meclisi’nin 32. Dönem Kasım Olağan Toplantıları’nın 3. ve son birleşiminde Kadın Şefkat Evi yapımı konusunda görüş birliği sağlandı. Buna göre, uygun bir yer bulunması halinde ve ivedilikle, ilçede bir Kadın Şefkat Evi inşa edilecek; mağdur ve ihtiyaç sahibi Beykozlu Hanımlar, burada geçici süreyle konaklayabilecek. Güvenliğinin ve konforunun da tesis edileceği Beykozlu hanımlar, Şefkat Evi’nde kaldığı süre içerisinde, hem şiddetten korunmuş olacak hem de evden ayrılacakları zamana kadar geçecek süre içerisinde kendilerini dinlendirmiş olacak.

Bosna ve Yenimahalle Arkboyu için köprü

Toplantıda; Plan ve Bütçe Komisyonu, Bosna Hersek’te Spreça Nehri üzerinde bulunan ve Doboj-İstok’tan Tuzla Kenti’ne bağlantı sağlayacak bir köprü yapımı için 10 bin liralık maddi destek sağlanması konusunda ‘uygundur’ görüşünü sundu. CHP’lilerin de desteğiyle oy birliğiyle verilen kararın sonrasında Meclis’in

Hanımlar için itikad vefıkıh seminerleri başladı

Beykoz’a Kadın Şefkat Evi inşa edilecekCHP’li Üyesi Yılmaz Işık, Yenimahalle’de yapımına başlanmayan bir köprü konusunda eleştiri getirdi. Yaklaşık 10 yıldır Yenimahalle Arkboyu’nda inşa edilecek bir araç geçiş köprüsünün, her siyasi ve muhtar adayının bir seçim vaadi olmasına karşın bir türlü yapılamadığını dile getiren Yılmaz Işık, uzaktaki kardeşlerimizin olduğu kadar yakındaki kardeşlerimizin de ulaşım olanaklarından yararlanma hakkı olduğunu belirtti. Işık’ın konuşmasını cevaplamak üzere söz alan Beykoz Belediye Başkan Yardımcısı Muharrem Kaşıtoğlu ise şunları söyledi: “Doğrudur, epeydir Yenimahalle Halkı’nın Arkboyu’ndan araç geçişi yapabilecekleri bir köprü talepleri vardı. Biz o köprü talebiyle ilgili 2 yıl öncesinde girişimlere başladık. Önce, suyolu baraj havzası olduğu için İSKİ’den izin almamız epey uzun sürdü. NATO Boru Hattı oradan geçiyordu, izin almak için de uzun bir süre bekledik. O izinleri de aldık. Projeyi de yaptık ve köprüyle ilgili olarak ihale aşamasına geldik. İnşallah çok yakın zamanda bölge halkı bu köprüye de kavuşmuş olacak.”

Page 20: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

18 BeykozKultur&Sanat

Beykoz’da yaşayan Mustafa Aksoy ve Resul Kalyoncu din, dil, ırk, renk ayrımı yapılmaksızın, aynı dünya üzerinde yaşayabilen insan topluluğu olabilmek için “Sevgi Yürüyüşü” adı altında 27 Eylül’de Beykoz’dan başlayarak Sarp Sınır Kapısı’na 1.250 km yürüyecek. İkili, haberi hazırladığımız tarihe kadar olan sürede; yürüyüşün 12.gününde Bolu, 38.gününde Ordu ve 49.gününde Rize Ardeşen’e varmışlardı.

Aslen Rize Ardeşenli olup 1992 Beykoz doğumlu, şu an öğrenci olan Mustafa Aksoy ile 1979 Rize Çayeli doğumlu Beykoz’da esnaf olarak çalışan Resul Kalyoncu, çıktıkları “Barış Yürüyüşü”nü sürdürüyor. Araç kullanmadan yaya olarak yola devam ettiklerini ve yol üzerinde uygun olan yerlerde çadırlarını kurarak konakladıklarını belirten Mustafa Aksoy: “Biz aslında unuttuğumuz sevgi bağını hatırlatmaya çalışıyoruz. Bizim yürüyüşümüz tamamen sponsorsuz ve bireyseldir. İsteğimiz, yurdumuzda akan kanın durması. Bu bir protesto şeklidir fakat hiçbir şekilde şiddet, ses yükseltme, bağırma içermez. Tamamen sevgiye odaklı ve insani duygular içeriyor. Hiçbir partinin partizanlığını yapmıyor ve kabul etmiyoruz” şeklinde açıklıyor eylemlerinin sebebini. Aksoy’un söylediğine göre yürüyüş 2 ay kadar sürecek ve bittiğinde bir kitap halini alacak. Kitabın geliri ise kimsesiz çocuklara bağışlanacak. İkili bir sonraki yıl da Beykoz’dan Şemdinli’ye yürümeyi planlıyor.

Beykoz’dan başlayan Sevgi Yürüyüşü

Kasım’ın 12’sinde toplanan İBB Meclisi’ne sunulan bütçe tasdiklenerek yayınlandı. Bütçenin %44,7’lik kısmı ulaşıma ayrılıyor. İBB’nin hazırladığı 2016 Yılı Yatırım ve

Hizmet Programı’nda; Beykoz - Karlıtepe ve Beykoz Çayırı - Hz. Yuşa Tepesi arası teleferik ile Beykoz

Paşabahçe-Çubuklu sahil bandı projesi de bulunuyor.

Hatlar hakkında...

Hattın Beykoz - Karlıtepe arası kısmı 1,5 km olacak. Bu hattın kullanıma açılmasıyla ziyaretçiler Karlıtepe

Mesire Alanı’na 5 dakikada 1,5 km’lik bir gezintiyle ulaşabilecek. Söz konusu teleferik hattının metro

hatlarıyla da entegre halinde olması planlanıyor. Sultaniye Parkı’ndan başlayacak hat Beykoz Çayırı-

Hz. Yuşa Tepesi teleferik hattıyla da bağlantılı olacak. Beykoz Çayırı-Hz. Yuşa Tepesi teleferik hattı ise 2,5 km uzunluğunda olacak ve 10 dakikada kat edilecek. Beykoz teleferik hattının bir istasyonu tarihi Beykoz

Çayırı girişinde kurulması planlanan Yalıköy kapalı pazar yeri ve yer altı otoparkının hemen yanında

yer alacak. Projenin hayata geçmesiyle tarihi Beykoz Çayırı ve Yuşa Tepesi’ne ilginin de artması

hedefleniyor. Sahilden tepelere ulaşımı kolaylaştıracak teleferik hattı 190 m yüksekliğe çıkacak.

Beykoz ulaşım projeleri tasdik edildi

Page 21: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

19BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Türkiye’yi yasa boğan Soma maden faciasında yetim kalan 56 çocuk “Beykoz Soma’yı Kucaklıyor” Projesi’yle ilçeye davet edildi. Aile sıcaklığında ağırlanan çocuklara müze ziyaretleri, sosyal aktivite ve eğlencelerle unutulmaz bir İstanbul hatırası armağan edildi.

İstanbul turu yapıldı

13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen faciada yaşamını yitiren 301 işçinin emaneti olan yetimlere Beykoz ilk günlerde olduğu gibi yine vefasını gösterdi. Beykoz Belediyesi’nin hayata geçirdiği, “Beykoz Somayı Kucaklıyor Projesi” ile faciada yaşamını yitiren madencilerin emaneti olan çocuklardan 56 çocuk, 2-4 Ekim tarihleri arasında ilçede misafir edildi.

İstanbul ve Beykoz’un tarihi turistik yerlerini ziyaret eden çocuklar Boğaz Turu’na katıldı, Miniaturk, Vialand Eğlence Merkezi, Sultan Ahmet Cami ve Meydanı, Yerebatan Sarnıcı ve Beykoz Cam Ocağı’nı ziyaret eden çocuklar yaşamlarına mutluluk katan güzel anılar edindi. Proje kapsamında bazı anne babalar da misafir edildi.

Somalı yetimler ağırlandı

Paylaştıkça acılar azalır, sevinçler çoğalır

Beykoz Belediyesi Beytaş Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen projenin kapanış programına İstanbul Valisi Vasip Şahin’in eşi Şeyma Şahin, Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı ve eşi, Beykoz Belediyesi Başkan Yardımcıları Muharrem Kaşıtoğlu, M. Hanefi Dilmaç, Meclis üyesi Gülay Demirel, AK Parti İlçe Kadın Kolları Başkanı Gaye Zayıf ve somalı çocuklar iştirak etti.

Misafir çocuklara hitap eden Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı: “Sizleri dünyanın başkenti olan İstanbul’da ve İstanbul’un başkenti Beykoz’da ağırlamaktan onur duyuyoruz. O gün Soma’da büyük bir acı yaşandı. En çok da annelerin, kardeşlerin ve evlatların yüreği yandı. Onların acıları da bizi yaktı. Acılar paylaştıkça azalır, sevinçler paylaştıkça çoğalır. Bu insan olmanın gereğidir. Belediyemizin bu projeyle her ikisini amaçladığını ve başarılı olduğunu görüyorum” dedi.

Page 22: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

20 BeykozKultur&Sanat

Beykoz’u bir eğitim kampüsü haline getirecek iki önemli üniversite yatırımları sürüyor. Bunlardan ilki olan TAÜ-Türk-Alman Üniversitesi’nin TOKİ-Toplu Konut İdaresi Başkanlığı kapsamında, 1. etap kampüs binaları inşaatları ile altyapı ve çevre düzenlemesi işi 2. oturum ihalesi 23 Aralık’ta saar 14:30’da gerçekleşecek.

Yeni kampüs 3 fazdan oluşacak!

Mimar Hilmi Güner tarafından mimari çalışmaları yapılan kampüs toplam 120 bin m2 kapalı alanda tasarlandı. 3 fazda gerçekleşecek olan çalışmanın ilk aşamasında 70 bin m2 büyüklüğünde Fen ve Mühendislik Fakültesi binaları, merkezi laboratuar binası, kütüphane ve sosyal tesisler binası, merkezi derslik binaları bulunacak. İkinci aşamada fakülteler (Hukuk, İktisadi ve İdari Bilimler, Kültür ve Sosyal Bilimler) binası, Yabancı Diller Yüksek Okulu binası, Rektörlük binası ile Kongre-Kültür Merkezi binası inşa edilecek. 3. kısım ise spor merkezi olarak tasarlandı.

Kısaca TAÜ

2010 yılında kurulan TAÜ, Devlet Üniversitesi niteliği taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmaya dayalı olarak kurulan okul, 2013-2014

TAÜ’nün ihalesi Aralık’ta, Medipol’ün inşaatları sürüyor

Eğitim-Öğretim Dönemi’nde 16 Eylül 2013 günü kapılarını Beykoz’da açmıştı. İlk Türk Alman Üniversitesi olan üniversitede; Fen Fakültesi, Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kültür ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimleri Enstitüsü ve Yabancı Diller Yüksekokulu bulunuyor.

Medipol 20 bin öğrenciye eğitim verecek

Medipol Üniversitesi, Beykoz’daki yerleşkesine komşu olan arazi üzerinde projelendirilen kampüs ve hastanenin yapımına devam ediyor. “Tıp alanında rüştümüzü ispatladık” diyen üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın, “Üniversitemizin Kavacık’ta bulunan kampüsü, devam eden inşaatlarla büyüyor. İnşaatımız 240 dönümlük alanda ilerliyor. Burada hem bölgenin ihtiyacını karşılamak hem de öğrencilerimizin eğitimine katkıda bulunmak için 400 yataklık bir üniversite hastanesinin inşaatına başladık. Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hemen hemen tüm branşlarda altyapısı olan bir model geliştirildi. İlk bloğu 2016’da öğrencilerimizin eğitimi için yetiştirmeyi hedefliyoruz. Hastanemiz tümüyle 3-4 yıl sonra da hizmete girecek” dedi.

Page 23: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

21BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Beykoz Belediyesi Kültür Gezileri kapsamında sevgi ve hoşgörü diyarı Konya’ya düzenlenen ziyaretlere yaklaşık 6.500 ilçe sakini katıldı. Her gün 5 otobüsle gerçekleştirilen gezide Beykozlular, Konya’nın tarihi ve doğal güzelliklerini görme imkânı buldular.

Beykozlular hoşgörü ve sevgi diyarı Konya’da

Mevlana şehri Konya’ya yapılan ziyaretlere, genç yaşlı tüm Beykozlular ilgi gösterdiler.

Şehrin tarihi mekânlarının yanı sıra, çarşılarını ve özellikle ibadet alanlarını gezen konuklar,

Mevlana Türbesi’nden Şems-i Tebrizi Makamı’na, Alaaddin Camii’nden Karatay Medresesi’ne birçok

yeri ziyaret etme imkânı elde ettiler. Beykoz Belediyesi’nin ikramı kahvaltıyla Konya’da güne başlayan misafirler ardından sırasıyla Karatay

Medresesi, İnce Minareli Medrese, Alaaddin Camii ve Tepesi, Şems-i Tebrizi Makamı ve İplikçi

Camii’ni gezdiler. Yine Beykoz Belediyesi’nin ikramı öğlen yemeğinin ardından Beykozlular

sırasıyla Mevlana Türbesi ve Müzesi, Sultan Selim Camii, Üçler Mezarlığı, Ateşbaz Veli Türbesi,

Akyokuş’ta Konya şehir seyri, Tavus Baba Türbesi’ni ziyaret ettiler.

Page 24: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

22 BeykozKultur&Sanat

Akşam yemeği ikramının ardından konuklar Beykoz’a döndüler. Rehberler eşliğinde yapılan ziyaretlerde aynı zamanda tarihi ve kültürel bilgiler de edinen misafirler, şehrin mimari, siyasi ve sosyal gelişim süreçlerini de yakından tanıma fırsatı yakaladılar. Ayrıca Cumartesi günleri Mevlana Kültür Merkezi’nde düzenlenen sema ayinini de izleme imkânı bulan Beykozlular, semazenlerin etkileyici gösterisiyle Konya’dan ayrıldılar.

Page 25: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

23BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Kültür Gezileri’nin vatandaşlarımızın talepleri ve belediyenin geçmişe vefa

gösteren hizmet anlayışı doğrultusunda gerçekleştirildiğini ifade eden Beykoz

Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, “Dünyanın her yerinden insanların

asırlardır akın akın geldiği, hoşgörü, sevgi ve saygının merkezi Konya’yı görmek isteyen ilçe sakinlerimizle birlikte yaptığımız bu geziler, hem

manevi bir yolculuk hem de kültürel değerlerin tanıtılması, nesillere

yayılması noktasında çok anlamlı oldu. Kültür, tarih ve geçmişten kadim

izler taşıyan medeniyet şehirlerine yaptığımız ziyaretler yenilenerek

sürecek. Gezilerimize katılarak bizleri onurlandıran vatandaşlarımıza ayrı ayrı

teşekkür ediyorum” dedi.

Page 26: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

24 BeykozKultur&Sanat

İETT ile “Doğaya Dönüş ve Organik Yolculuk”Organik Hatlar İstanbul’un köylerine götürüyor

Eylül ayı ile birlikte sebze ve meyvelerin köylerde hasat zamanı da başladı. Orga-nik beslenmenin oldukça revaçta olduğu son yıllarda İstanbul’un köylerinde dalın-dan sebze ve meyve yemek, köy yumur-tası ve taze süt satın almak mümkün. Köylülerin kendi doğal ürünlerini satın alabileceğiniz köylerde bir hafta sonu geçirmek için özel aracınızın olmasına da gerek yok üstelik. İETT’nin köy hatları ile bu köylere giderek ailenizle birlikte keyifli bir gün geçirebilirsiniz.

“Tavuğu sadece sofrada gören çocuklar için”

Organik ürünler yetiştiren köylülerden biri de Beykoz Çavuşbaşı’nda yaşayan Ramazan Öztürk. Ramazan Bey Rizeli… 1953’te babası İstanbul’a yerleşmiş ve

kendisi burada doğmuş. 26 yıldır sebze meyve yetiştiren Ramazan Bey, 2 yıldır da yumurta satıyor. Hayatında hiç canlı

tavuk görmemiş çocukları ailelerinin buraya getirdiğini söylüyor.

Page 27: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

25BeykozKultur&Sanat

MOLA BBYaz-kış organik ürünler yetiştiren ve satan Öztürk, asla yapay gübre kullan-madığını ve İstanbullu’nun bu ürünlere oldukça rağbet ettiğini söylüyor. Özel müşterilerinin olduğunu vurgulayan Öztürk, özellikle haftasonları müşte-ri sayısının 200’ü bulduğunu belirti-yor. Ürünleri tarlalardan müşterilerin kendisinin topladığını ve topladıklarını satın aldıklarını dile getiren Öztürk’ün bal kovanları da bulunuyor.

“Taze ve katkısız süt için geliyorlar”

Beykoz’daki bir diğer köylü üretici de Ayşe Uzun. Süt üreticiliği yapan Uzun’un da özel

müşterileri var ve günlük olarak satışlarını yapı-yor. Ayşe Hanım İstanbul’da hem şehir hem de köy hayatını yaşamanın oldukça renkli olduğu-nu söylüyor ama tercihi doğal yaşamdan yana. “İstanbullulara da en azından ürünlerimle bunu

yaşatmaya çalışıyorum, onlar buraya taze ve katkısız süt için geliyor” diyor. İneklerini sabah

ve akşam sağdığını söyleyen Ayşe Hanım, pazar günleri kurulan ve köylü kadınların satış yaptığı

köy pazarında da ürünlerini satıyor.

Page 28: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

26 BeykozKultur&Sanat

Peki, İstanbul’dan ayrılmadan doğanın içinde bir gün için İstanbullular hangi hatları kullanabilir? İşte listesi...

Page 29: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

27BeykozKultur&Sanat

İRFAN BB

Cihad aslında nedir? Doğru iletişim nasıl kurulabilir?*

“Yeryüzünde zulmü ve fesadı ortadan kaldırmanın adı olan cihad, nasıl oldu da öldürme, yağma ve çapul kültürünün adı haline getirildi?”

Ülkemiz ve milletimiz küresel çapta ‘ümit’ haline geldi

Küresel ölçekte meydana gelen büyük değişimler ve gelişmeler, coğrafyamızda yaşanan büyük sancı-lar, dünyanın her tarafında oluşan mağduriyetler, her alanda ülkemizi ve milletimizi tarihte olduğu gibi bu-gün de bir “ümit ülke” haline getirmiştir. Allah bu mil-leti yakın tarihlerde 70 sente muhtaç olmaktan kur-tarıp dünyanın önde gelen yükselen donör ülkelerden biri haline getirdiyse bu yükselişte ekonomik, siyasi, sosyal parametrelerin yanında ve en temelinde hiç şüphesiz manevi dinamikler olduğunu unutmamalıyız.

Son yıllarda dünyanın her tarafında kanayan yarala-ra merhem olmak üzere resmi ve sivil kuruluşlarımı-zın harekete geçmesi, Arakan’dan Gazze’ye, Afrika’dan Asya’ya, Pakistan’dan Sudan’a milletimizin hayır ve iyi-lik elini taşıması, bu ümidin yeniden yeşermesine ze-min hazırlamış ve bütün alanlarda sorumluluklarımızı arttırmıştır.

Sorunların kaynağı din değil, işgal, savaş, dikta rejimleri ve temelde sömürge yönetimidir

Bugün İslam coğrafyasında olup biten her şeyi ama her şeyi din etiketi yapıştırarak tahlil etmek gibi bir yanlışlık yapılmaktadır. Aslında bu, ciddi bir kategori hatasıdır. Ekonomiden, sosyal yapıdan özellikle kabile kültüründen, aşiret yapısı ve toprak yönetiminden, coğrafyadan kaynaklanan sorunları, dine mal ede-rek değerlendirmek doğru değildir. Aslında dinden kaynaklanmayan sorunları, işgallerin, savaşların, dikta rejimlerinin, sömürge yönetimlerinin doğurduğu bü-tün sorunları İslam’dan kaynaklanmış gibi göstermek doğru bir yaklaşım tarzı olmadığı gibi Müslümanlar’ın kabul edebileceği bir durum da olmamalıdır. Bü-tün sorunların dinsel olarak etiketlenmesi objektif bir değerlendirme yapma imkânını da ortadan kal-dırmaktadır. Üzülerek belirtmek isterim ki; her tür-lü güç ve ideoloji taraftarları toplumsal meşruiyeti sağlamak için dine referansta bulunmaktadırlar. Bu-rada dinin kullanımı dediğimiz bir pragmatizm ege-men olmaktadır.

Yeni iletişim yolları bulmalıyız

İşte Din-i Mübin-i İslam’ın bu coğrafyada işlenen bü-tün günahların referansı haline getirilmesi teşebbü-

*Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Yurtdışı Din Hizmetleri Konferansı”nda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yaptığı konuşma

Page 30: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

28 BeykozKultur&Sanat

sü, rahmet dininin bir şiddet aracına dönüştürülme-si, din adına vahşetlerin işlenmesi ve bunun başka dünyalarda da öfke ve düşmanlıkları beslemesi, islo-mofobik endüstriye zemin hazırlaması gibi hususlar dikkatlerimizi yeniden köklü olarak iletişim ve eğitim kavramlarına çevirmiştir. Bu sebeple toplantımızın ana başlığı “Din Hizmetlerinde Yeni İletişim İmkânları ve Eğitim Paradigmalarımız” oldu.

İletişim konusunda burada üzerinde durmamız gere-ken sorular şunlardır: İnsanların din ile bağ kurmak için buldukları yeni iletişim yolları nelerdir? İnsanlar bu yeni imkânlarla din ile hayat arasında doğru bir bağ kurabilirler mi? Yanlış din anlayışlarının yoğun-laşmasında, dinin tabiatına muhalif nesebi gayri sa-hih yorumların artmasında bu iletişim kanallarının rolü nedir? Biz bunlara alternatif daha doğru ileti-şim imkânları bulamaz mıyız? İslam açık kaynaklı bir dindir. Kur’an ve sünnet herkesin okumasına açıktır. Günümüzde, özellikle internet üzerinden her tür-lü bilgiye, düşünceye, yoruma ulaşmak mümkündür. Marjinal örgütler taraftar ve üyelerini genellikle in-ternet vasıtasıyla devşiriyor. Peki biz internet de da-hil mevcut araçları, ortamları, zeminleri kullanarak ve bunlara belki yenilerini katarak sahih mesajı en ücra köşelere kadar nasıl ulaştırabiliriz? Mesele inter-net üzerindeki çeşitli teknoloji ve platformları nasıl kullanacağımız, görsel ve yazılı medyada ne şekilde yer alıp almayacağımızdan çok, daha önce ve daha derindeki mesele, muhteva, içerik ve öz meselesidir. Özün hemen yanında üslup meselesidir.

Öğretilmiş cehalet en büyük cehalettir. Bu nedenle eğitimi de gözden geçirmeliyiz...

Şiddet üreten yeni din anlayışlarının ortaya çıkma-sında eğitim paradigmalarının etkisi nedir? Öğretil-miş cehalet en büyük cehalet olduğuna göre bizatihi dini öğreten mekanizmalarımızı, eğitim müfredatımızı gözden geçirme mecburiyeti yok mudur? İslam üni-versitelerinde, şeriat fakültelerinde, ilahiyat fakülte-lerinde, medreselerde, imam-hatip liselerinde, Kur’an kurslarında hakim olan eğitim paradigmalarımızda yanlışlıklar yok mudur? Camilerde verilen yaygın din eğitiminin bu meyanda yeri nedir?

“Selefilik” maske ve markası altında türeyen binbir çeşit virüs, güya “öze dönüş” vehmiyle İslam’ın özünü tahrip ediyor

Peki biz kendi bünyemiz içinde üreyen, Malik bin Ne-bi’nin tabiriyle, “ölü fikirler”i tedavi edebilecek miyiz? “Ölü fikirler”, dışarıdan empoze edilen “öldürücü fikir”-lerden daha tehlikelidir. Çünkü onlar bağışıklık siste-mini çökertir ve savunmaları devre dışı bırakır, oysa “öldürücü fikirler”e karşı bünyenin belli bir direnci ve silahları vardır. Bugün sözüm ona “Selefilik” maskesi ve markası altında türeyen binbir çeşit virüs, güya “öze dönüş” vehmiyle İslam’ın özünü tahrip etmekte, Müs-lümanlar’ı dalalete sevk etmektedir. İslam’ın genleriy-le oynanmasına, Müslümanlar’ın kimlik ve kişilik zaafı yaşamasına yol açmaktadır. Bugün İslam ümmetinin

Page 31: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

29BeykozKultur&Sanat

İRFAN BBruh ve beden sağlığını tehlikeye atan bu “ölü fikir-ler”, sadece selef-i salihinin yolunu ve izini istismar etmekten ibaret değildir. Esasen her taklit bir “ölü fikir” fidesini, tohumunu içinde barındırır. Ehl-i Beyt yolunu kültleştirerek koca bir toplumun düşünce ve duygu dünyasını tarihin bir anında dondurmak, sonra da bir kurtarıcı mehdinin geleceği inancıyla ataleti, eylemsizliği, beklemeyi din haline getirmek acaba kime hizmet eder?

Bugün yaşanan trajedilerin en büyük sebeplerinden bir tanesi batının kendi tarihi sürecinde ortaya çıkan “nihilizm”in (hiçcilik ve umutsuzluk) İslam dünyasına sıçramasıdır

Bugün yaşanan trajedilerin en büyük sebeplerinden bir tanesi, Batı dünyasında ortaya çıkan “nihilizm”, yani “hiçlik/umutsuzluk felsefesi”ni doğrudan İs-lam’ın kendi kaynaklarına dayanarak, dini bir meşru-iyet kazandırılarak İslam coğrafyasında yaşanmaya başlamasından ibaret olduğunu ifade etmek iste-rim. Bütün bu soruların cevabı üzerinde dört gün boyunca müzakerelerde bulanacağız. Bütün bunları sadece kendimiz için değil acılar içerisinde kıvranan İslam coğrafyasında yaşayan bütün kardeşlerimizin geleceği için konuşmak zorundayız.

Latin Amerika’ya kadar tüm dünyaya bin küsur yıllık yalnızlığını dağıtarak Endülüs esintilerini taşıyacak bir ufka ihtiyacımız var

Dinimiz, dilimiz, edebiyatımız, medeniyetimiz ba-kımından en fazla medyun bulunduğumuz Asya’ya vefa borcumuz var. Rusya’nın “mekteb-i harbiyesi”n-deki tahsillerini ikmal eden, çeyrek asır önce esaret zincirinden kurtulan, şimdi bir kimlik muhasebesi içinde yönünü arayan kardeşlerimize karşı insani ve İslami ve insani vazifelerimiz var. Balkanlar’da yaşa-yan Müslüman kardeşlerimiz tarihten kopmak veya tarihe çakılı kalmak gibi bir ikilem arasındaysa, el-birliği, gönül birliği ile yeni bir tarih yazmaya ihtiya-cımız var. İnsanlığın beşiği ve gelecek birkaç yüzyıla yayılacak yeni bir medeniyet hamlesinin eşiği Afrika kıtasına söyleyecek sözümüz var. Latin Amerika’ya bin küsur yıllık yalnızlığını dağıtarak Endülüs esinti-lerini taşıyacak bir ufka ve kadroya şiddetle ihtiya-cımız var. Küreselleşen dünyada evrensel bir mesele olarak tebelvür eden Müslüman azınlıkların hali ve istikbaline dair sorumluluklarımız var.

İslam’ı tehdit eden 6 büyük illet...

Öncelikle bugün İslam dünyasında sadece kan dö-külmüyor sadece mezhepler arasında çatışmalar yaşanmıyor; asıl büyük çatışma ve acı üzülerek be-lirteyim, doğrudan inancımız üzerinde yaşanmak-tadır. Bugün İslam dünyasında kaos dönemlerinde ortaya çıkan ne kadar illet varsa bu illetler, İslam inancını tehdit altına almaya başlamıştır. Benim son zamanlarda üzerinde durduğum 6 büyük illeti bura-da tekrar etmek istiyorum:

1.Kendi inanç sabitelerimiz ve tali meseleler üzrin-den yargılarda bulunmak: Bunlardan bir tanesi, “kendi inanç sabitelerimizi tartışma konusu yapmak”, “kendi ındi yorumlarımızı dinin sabitelerine dönüştürmek”, “akaid konusu olmayan nice tali meseleleri inanç me-selesi haline getirmek” ve “daha sonra onları sabit fikirlere dönüştürerek inanmayanları tekfir etmek”. Aslında İslam’ın inanç esasları, Resul-ü Ekrem İslam’ı “ikra” emriyle tebliğ etmeye başladığı günden itibaren ilmek ilmek dokunmuştur, gergef gergef örülmüştür. Ve tarih boyunca medeniyetler kurarak yolunda de-vam etmiştir.

Ama kaos dönemlerinde insanlar bu sabiteleri bıra-kıyor, kendi indi nesebi gayri sahih yorumlarını dinin sabitelerine dönüştürüyor, inanç esası haline getiri-yor, kendisi gibi inanmayanları da tekfir ederek, tekfir ettiklerini de katletmeye başlayarak, tekfir ettikle-ri insanlarla da savaşmayı cihad zannederek İslam?a yapılabilecek en büyük kötülüğü yapıyor. Öncelikle biz inancımızın sabiteleri üzerinde durarak bunları asla tartışma konusu yapmamalıyız.

2.Fıkhımızı sadece zahiri yoruma indirgemek: San-ki yaratıcının maksadı yokmuş gibi, gayeye matuf bir emir yokmuş gibi, niçin ve nasıl sorusuna cevap veril-miyormuş gibi sadece zahire takılıp kalmak, maslahatı yok saymak, kıyası, ictihadı yok etmek, dinin sadece metinlerden ibaret olduğunu zannetmek, o metinleri sadece birer hüküm ambarına dönüştürmek ve sade-ce hikmetsiz birer hüküm olarak onları telakki etmek gibi büyük bir yanlışlık. Aslında bütün bu kaos dönem-lerinden önce de bu bizatihi eğitim paradigmalarımız içine sokularak İslam dünyasını sardı ama buna karşılık vermede bizler acziyet içinde kaldık.

3.İbadetleri şekle indirgemek: İbadetlerin o ahlak boyutunu, bizi iyi insan kılma boyutlarını yok sayarak sadece şekle indirgemek, son yıllarda İslam dünyasını tehdit altına alan, illetlerden biridir.

4.İslam’a davette kabalık: İslam daveti, çağrısı, hik-meti ve mevize-i haseneyi beraberinde getirmiştir. O güzel mücadeleyi, hikmeti bırakmak ve bunu kaba bir şekilde çağrıya dönüştürmek bu illetlerden biridir.

5.Önceliklerimizin ortadan kalkmış olması: Parça-cı yaklaşmak, ilkelerimizde hiyerarşiyi kaybetmek yine karşı karşıya kaldığımız illetlerden bir tanesidir.

6.İslam’ın temel kaynaklarının istismar edilmesi: Kuran’ın ayetlerinin sloganlara, hadislerin bağlamından kopartılıp müminin mümine doğrulttuğu bir silaha dö-nüştürülmesi.

Ölü fikirlerin bizi kuşatması

Başta Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere Ha-nif dinin kaynaklarının ehil olmayan zihinler tarafından araçsallaştırılmasını önleyecek bir din eğitimi müfre-datı bugün çok önem arzetmektedir. Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak için hangi esasların takip edilmesi ge-

Page 32: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

30 BeykozKultur&Sanat

rektiği konusunda sayısız çalışma yapıldığını ama yine de Kur’an istismarının önlenemediğini hep bir-likte acı ile müşahede ediyoruz. Bu durumda çok daha temelli ilkelerin geliştirilmesi gerektiği orta-dadır.

Kuran’ın herhangi bir ayeti bağlamından koparılarak sloganlaştırılamaz

Hicr Suresi’nde yüce rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in şikâ-yetini, Kur’an-ı Kerim ile ilgili bir şikâyeti dile getir-mektedir. O da, herhangi bir ayeti bağlamından ko-pararak sloganlaştırılması, Kur’an’ın bütünlüğünden koparılmasıdır. “Onlar ki Kur’an’ı parçalara ayırırlar, O’nu bütünlüğünden koparırlar, kendi ideolojilerinin sloganı haline getirirler” denmektedir. Bunu bugün yeniden İslam dünyasına hatırlatmak zorundayız.

“Öteki” ve “insanın dokunulmazlığı/ ismet” kavramlarını hatırlamak ve hakim kılmak

Taha Suresi 2. Ayet-i Kerime’de; “Ben bu Kur’an’ı size eşkıyalık yapasınız diye göndermedim” dendiği halde Kur’an-ı Kerim’i her türlü eşkıyalığın meşrulaştırıcı bir aracı haline getirme çabalarını nasıl önleyebiliriz? Rengine, diline ve dinine bakmadan insan hak ve öz-gürlüklerinin garantörü olarak Allah’ı gören, bir insa-nın hakkına tecavüzü Allah’ın sınırlarına, yani hudu-dullaha tecavüz olarak tanımlayan, bütün gayesinin insanların önlerini görmelerini sağlayacak bir zihin ve kalp birlikteliğini yani hidayeti sağlamak olduğu-nu beyan eden ve insanların önüne, “Ey iman eden-

ler! Hep birden barışa girin” diyerek toplu halde barışa girmeyi hedef olarak koyan bir kitabın, bu coğrafyada işlenen eşkıyalıkları onaylayan bir kitap olarak takdim edilmesi ne kadar da esef vericidir! Allah’ın kitabı nasıl olur da şiddetin, insan onurunu ayaklar altına alan iş-kencenin meşrulaştırma aracına dönüştürülebilir!

Bütün mevcudata karşı merhametli olmayı ilke ola-rak benimsediğini; “O kendi nefsine rahmeti yazmıştır” diye aktaran Allah’ın kitabı nasıl olur da şiddetin, insan onurunu ayaklar altına alan işkencenin meşrulaştırma aracına dönüştürülebilir! İslam geleneklerinde, İslam medeniyetinde hem “öteki” tanımı hem “insanın do-kunulmazlığı” kavramı tartışılmıştır. Bir anlayışa göre “öteki”, sadece zalimdir. Bir anlayışa göre de, ki ana akım İslam’ın dışında kabul ediyorum bunu, “öteki”, mü-min olmayan, inanmayan herkestir. Bugün birinci anla-yışın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor: “Öteki zalimdir”.

İnsanın dokunulmazlığı “ismet” kavramıyla ifade edil-miştir bizim fıkıh kitaplarımızda. “İsmet”, insanın do-kunulmazlığı demektir. Ama dokunulmazlığın kaynağı konusunda 2 farklı görüş serdedilmiştir. Birincisi, do-kunulmazlık insan olmaktandır. Dokunulmazlığın sebebi ademoğlu, insan olmasındandır. Bir diğeri ise, dokunul-mazlık sadece iman ve eman ile olur. Ya iman edecek ya da sözleşme imzalayacak bizden eman isteyecek. İşte bugün akaitten olmayan bütün ındi yorumlarını akait haline getirenler, dokunulmazlığı sadece imana bağlayanlar, kendisi gibi inanmayan, düşünmeyen, ha-disleri kendileri gibi yorumlamayan, kendisi gibi o garip düşüncelere sahip olmayan her insanı tekfir etme gibi bir hastalıkla karşı karşıya kaldığını hep birlikte acı acı izliyoruz.

Page 33: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

31BeykozKultur&Sanat

İRFAN BBTabii/fıtri olanın üzerine giydirilen her kimlik din, mezhep, meşrep, etnisite insanların bu haklarını koruma ihtimalini zayıflatmaktadır

Kur’an’ın bütün hedefi; insanın onurlu bir hayat sür-me mücadelesinde ona destek olmaktır. “İnsanlık onuru”nun; can, mal, nesil, akıl, din gibi temel hak ve özgürlüklerinin sağlanmasıyla korunabileceği açıktır. Ama bir o kadar da açık olan şudur ki; doğal/fıt-ri olanın üzerine giydirilen her kimlik; din, mezhep, meşrep, etnisite, insanların bu haklarını koruma ihti-malini zayıflatmaktadır. Din mensuplarının kendi ındi yorumlarını önceleyerek mutlak hakikat iddialarının ve bu iddialarının onları sürüklediği çatışmaları bu çerçevede hatırlamak yeterlidir. Bütün bu tartışma-ları bir trajedi yaratmaması için İslam Bilginleri insa-nın doğuştan getirdiği 5 temel hakkın; can, mal, nesil, ırz, akıl ve din emniyetinin her şart altında korunması gerektiğinde ittifak etmişlerdir.

Bugün din dili bir mahkeme ve yargı diline, bir ceza ve infaz diline dönüştürüldü

Her türlü ahlak ve erdeme kaynaklık etmesi yönüyle din, sabit ve evrensel bir gerçeklik olarak hayata da kaynaklık etmelidir. Çalmayacaksın, öldürmeyecek-sin, iftira atmayacaksın, yalancı şahitlik yapmaya-caksın gibi insanın aklına, insafına ve vicdanına hitap eden temel değerlerle hayata dokunurken bir mah-keme ve yargı diliyle sürekli cezalardan, infazlardan bahseden bir din anlayışının, uzun vadede kendini marjinalleştireceği ve marjinal örgütlerin enstrüma-nına dönüşeceği açıktır. Bugün din dili bir mahkeme ve yargı diline dönüştürüldü. Bir ceza ve infaz dili haline getirildi. Bunun da dinin marjinalleşmesine ve marjinal örgütlerin bir enstrümanına dönüşmesine yol açtığını ifade etmek isterim. Bugün bu coğraf-yada bütün marjinal yapıların yaptığı şey bana so-rarsanız budur.

Şeylerin yer değiştirmesi; huzurun aracı cihadın yağma ve çapul kültürüne dönüştürülmesi

Şu soruyu sormak da bilim ahlakının gereğidir: Bir kutsal kitap nasıl olur da insan aklını donduracak uygulamalara kaynak olarak kullanılabilir? Esenliğin, barışın, huzurun kaynağı olan bir din nasıl olur da tam tersine şiddetin, öldürmenin, yıkıcılığın kayna-ğı haline getirilebilir? Yeryüzünde zulmü ve fesadı ortadan kaldırmanın adı olan cihad, nasıl oldu da öldürme, yağma ve çapul kültürünün adı haline ge-tirildi?? Yeryüzünde zulmü ve fesadı ortadan kaldır-manın adı olan cihad, nasıl oldu da esir alıp insanları köleleştirmek, kadınların namusuna tecavüz etmek gibi öldürme, yağma ve çapul kültürünün adı haline getirilebilir? Aksansız bir Oxford İngilizcesi ile esir-lerin boğazını kesmenin İslam’la hiçbir ilişkisi olma-dığını akıl ve mantık sahibi olan herkes bilir. Bu an-cak korku imparatorluğu kurmak için bir PR değeri taşıyabilir. Hiç kimse, hiçbir ahlak ve hukuk tanıma-yan yağma ve çapul kültürüne İslam’dan bir mesned

aramaya kalkışmamalıdır. Burada üzerinde durmamız gereken husus; harici sebepler ne olursa olsun, İslam dünyasının kültürel fay hatları ile oynansa dahi bu ga-rip düşüncelerin nasıl ortaya çıktığıdır. Ne yazık ki; bu tür güçlere ve güç ideolojilerine karşı bugün İslam’ın müntesiplerinin pek de hazırlıklı olmadıklarını kabul et-mek lazım. Tarihte kelam, felsefe, tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf gibi disiplinlerle büyük bir entelektüel gele-nek oluşturan Müslüman düşünürlerin açtığı bu çığırı günümüz Müslümanları’nın daha ilerilere taşıması ge-rekirken maalesef çağımızda ortaya çıkan çarpık ve aykırı yapılarla baş etme konusunda bile yeterince ba-şarılı olunamamıştır.

Daha adil, daha yaşanabilir, çevreye ve insana daha duyarlı yeni bir dünyayı inşa etme idealine biz Müslümanlar hangi söylemle ve hangi eylemle katkı sunabiliriz?

Alem-i İslam bugün bir karar noktasında bulunuyor: Ya daha ziyade bölünüp ufalacak, veya birleşerek güçle-necek. Müslüman önderler; âlimler, siyasiler, işadamla-rı, aydınlar, sanatçılar bu 2 seçenek arasındaki tercihi yapmak durumundadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Müslüman coğrafyaya dayatılan sınır-lar aşındı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra galipler ta-rafından dizayn edilen ve dünya barışını 5 büyük güce ipotek eden Birleşmiş Milletler düzeni yok oldu. Daha adil, daha yaşanabilir, çevreye ve insana daha duyar-lı yeni bir dünyayı inşa etme idealine biz Müslüman-lar hangi söylemle ve hangi eylemle katkı sunabiliriz? Müslümanlar olarak dünyaya ne vaad edebiliriz? İnsan-lığın hangi yarasına merhem olabilir, hangi problemine çözüm önerebiliriz? İslam, bu çağın insanının hangi so-rularına cevaplar verebilir? Bir Müslüman niçin iyi bir komşu, iyi bir yol arkadaşı, iyi bir işveren, iyi bir çalı-şan, iyi bir eş, iyi bir öğretmen ve iyi bir öğrencidir? Dünyaya umut verebilir miyiz? Her hal ve şart altında zalimin hasmı, mazlumun dostu olabilir miyiz? Dünyaya aşk vaad edebilir miyiz? Maddenin esiri olmak isteme-yen ruhlara manevi kapılara ulaşma yolunda rehberlik edebilir miyiz?

Yeni bir din diline ihtiyacımız var

Yeni bir din diline ihtiyacımız var. Bu dil, tüketici bir dil mi, üretici bir dil mi olacaktır, önce buna karar verme-liyiz. Bizden önceki alimlerin ürettiği hazineleri, müs-rif bir mirasyedi misali harcamakla mı iktifa edeceğiz, yoksa selef-i salihine hayru’l-halef olarak yeni prob-lemlere yeni çözümler bulacak, karşımıza çıkan duvar-larda yeni kapılar mı açacağız? Her şeyden önce yeni din dili aşka ve bilgiye dayanmalı, kalbe ve akla hitap etmelidir. Yeni din dili, Akif merhumun veciz ifadesiy-le; “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı / Asrın idrakine söyletmeli İslam’ı”. Bu cümleyi bile nerdeyse 50 yıldır, “Acaba akaid açısından bu bizi nereye götü-rür?” tartışması yapanların olduğuna hep birlikte şahit oluyoruz. Halbuki burada açıkça Akif, asrın idraki kö-relmişse bile Kur’an’ın o büyük ruhuyla o idraki açmayı kastediyor. Yeni din dili davet, tebliğ, hikmet, irşad ek-senine dayanmalı, Yeni din dili reklam, imaj, propagan-da tuzağına düşmemelidir.

Page 34: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

32 BeykozKultur&Sanat

Hızlı bir tempoyla değişen dünyada, farkındalık yaratacak yeni fikirlerin paylaşıldığı Türkiye İnovasyon Haftası, bu yıl da insan yaşamının bütün alanlarını etkileyen bilim, inovasyon, teknoloji,

tasarım, e-ticaret, girişimcilik, sıradışı kadınlar, sinema, akıllı kentler, nanoteknoloji, müzik, tıp ve iş dünyasının dünya starlarını ağırlıyor.

Türkiye’nin geleceğini inşa etme adına 3-5 Aralık 2015 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi Harbiye’de buluşacak birçok inovasyon

gurusu ile çok sayıda üst düzey yönetici ve yönetici adayını bir araya getirecek etkinliğin kayıtları başladı. Etkinlik süresince birbirinden

ünlü ve uzman yabancı ve yerli isimlerin konuşmacı olacağı Türkiye İnovasyon Haftası 2015 İstanbul’da bu yıl Hollanda da “partner ülke”

olarak yer alacak.

Türkiye’nin en inovatif şirketlerini seçmek üzere başlattığımız İnovaLİG’in büyük finali de Türkiye İnovasyon Haftası 2015’te yapılacak.

Büyük final değerlendirmesinde 5 kategoride Türkiye’nin İnovasyon Şampiyonları, ödüllerini sahnede katılımcıların huzurunda alacak. Bu

yıl ayrıca İnovalig’in yanı sıra, ilk kez dünya çapında düzenlenecek Global Imp3rove ödül töreni de Türkiye İnovasyon Haftası’nda olacak.

Türkiye İnovasyon Haftası bu yıl interaktif deneyimlerin yaşanacağı ufuk açıcı etkinliklere de evsahipliği yapacak. Geçen yıl yaklaşık

40.000 kişinin katıldığı, yaratıcı ve yenilikçi düşünme kabiliyetlerinizi geliştirebileceğiniz bu etkinlikle geleceğin sınırlarını keşfetme

yolunda rakiplerinizin gerisinde kalmak istemiyorsanız, siz de vakit kaybetmeden yerinizi ayırtın. Unutmayın! Katılımın ücretsiz olduğu

etkinlikte www.turkiyeinovasyonhaftasi.com web adresinden online kayıt zorunluluğu var.

Türkiye İnovasyon Haftası 3-5 Aralık

Kadir Has Üniversitesi, 1-6 Aralık tarihleri arasında Suriyeli savaş mağduru çocukların dünyayı ağlatan acılarını renklere döktükleri “Durma Resim Yapalım” isimli projenin sergisine evsahipliği yapıyor.

“Durma Resim Yapalım” 1-6 Aralık

Page 35: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

33BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

Sadberk Hanım Müzesi, kuruluşunun 35. yılında tarihin ışıltılı sayfalarına

yolculuğa çıkaran bir sergiye evsahipliği yapmaya hazırlanıyor.

17-20. Yüzyıl arasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuyumculuk zevkini

yansıtan değerli taşlarla bezenmiş eserlerin yer aldığı ‘Cevher’ sergisi,

3 Aralık’tan itibaren Sadberk Hanım Müzesi’nde 31 Mayıs 2016 tarihine

kadar görülebilecek.

139 parçalık bir koleksiyondan oluşan ‘Cevher’ sergisinde; Osmanlı

İmparatorluğu’nun kuyumculuk beğenisini yansıtan elmas, zümrüt,

yakut gibi değerli taşlarla süslenmiş eşyalar ve ince işçilikleriyle birer mücevher niteliği taşıyan mineli eserlere yer veriliyor. Bu değerli

eserler arasında kemer tokası, yazı kutusu, divit, kaşık, fincan zarfı,

sakızlık, şerbetlik, cep saati, yelpaze, sineklik, tütün çubuğu, enfiye kutusu, broş, nişan ve terlik gibi farklı türde

objeler bulunuyor.

“Cevher” Sergisi 3 Aralık 2015 - 31 Mayıs 2016

Page 36: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

34 BeykozKultur&Sanat

S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM), Akbank Sanat işbirliğiyle gerçekleştirdiği “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisi

kapsamında düzenlenen SSM Alman Sineması Günleri devam ediyor. II. Dünya Savaşı sonrasındaki yıkım ve olumsuzluk havasına bir cevap olarak 1957 senesinde Düsseldorf’ta

doğan sanat akımı ZERO’yu şekillendiren tarihsel ve kültürel olaylar çerçevesinde hazırlanan film gösterimi programı, ZERO temaları ve prensiplerine uygun olarak yenilikçi ve

farklı yapımlara odaklanıyor. Etkinlik serisinde yer alan tüm yapımlar, orijinal dublaj ve Türkçe altyazılar eşliğinde ücretsiz

olarak sinemaseverlerle buluşuyor.

Alman Sineması Günleri 10 Ocak 2016’ya kadar

Sinan Logie’nin Türkiye’deki ikinci kişisel sergisi ‘Bilinçdışı Manzaralar’, UNIQ

İstanbul’da yer alan Uniq Gallery’de. ‘Bilinçdışı Manzaralar’, Logie’nin geçtiğimiz sene

Öktem & Aykut’ta gerçekleştirdiği ilk sergisi ‘Kaosun Doğası’nın devamı niteliğinde bir

sergi. Kaosun Doğası’nda daha çok desenleri görülen Logie’nin, ‘Bilinçdışı Manzaralar’da

tuval üzerine eserleri izlenecek. Bu sergi aynı zamanda, Öktem & Aykut ile Uniq Gallery’nin

bir seri olarak gerçekleştireceği işbirliğinin ilk halkası. Logie’nin soyut eserleri, onun

hem mimari disiplininden, hem de kaykay deneyiminden izler taşıyor. Sergide yer alan

kağıt ve tuval üzerine eserlerinde, şehri içeriden gören hareketli kent manzarası

soyutlamaları yer alıyor. Logie’nin Fluid Structures (Akışkan Yapılar) üstbaşlığını

verdiği eserleri; uzam, beden ve zihin arasındaki ilişkiyi, sanat aracılığıyla tartıştığı

bir soyutlama serisi.

Bilinçdışı Manzaralar 14 Kasım-13 Aralık

Page 37: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

35BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

35 BeykozKultur&Sanat

Barok, klasik ve romantik dönem müziklerini enerjik icralara dönüştüren Staatskapelle

Dresden Solistleri, klasik trompetin en başarılı genç virtüözlerinden Tine Thing Helseth ile 1 Aralık akşamı İş Sanat sahnesinde buluşacak.

Atilla Birkiye’nin düzenlediği, Mehmet Birkiye’nin sahneye uyguladığı “İnsan Sadece Bir Araç” başlıklı

dinletide usta tiyatrocular Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek, 7

Aralık’ta Haldun Taner’in Bayanlar 00, Konçinalar, İznikli Leylek ve Sancho’nun Sabah Yürüyüşü hikâyelerini seslendirecek. Klasik müziğin en

parlak genç yıldızları arasında yer alan keman virtüözü Charlie Siem, Avrupa’nın en köklü oda

topluluklarından biri olan Camerata Salzburg ile 10 Aralık’ta sahne alacak. Kubat ve klarnet sanatçısı

Hüsnü Şenlendirici ile piyanist Hüseyin Sermet ve kontrbas sanatçımız Fora Baltacıgil, 22 Aralık

akşamı Virtü-Öz Türküler projesiyle İş Sanat sahnesinde buluşacak. Genç müzisyenlerin yoğun

ilgileri sonucunda bu sezon Millî Reasürans’ta Parlayan Yıldızlar sersisi kapsamında 12 parlayan

yıldızın konseri gerçekleştirilecek. Bunların ilki Ilgın Top ve piyanist Orçun Yıldıran’ın konseri, 21 Aralık’ta Milli Reasürans Konser Salonu’nda

ücretsiz olarak izlenebilir.

Akbank Sanat, Türk edebiyatının usta kalemlerini Akbank Sanat Edebiyat Buluşmaları’nda ağırlamaya devam ediyor. Küçük İskender’in moderatörlüğündeki gerçekleştirilecek söyleşilerde ilk olarak 17 Aralık’ta Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy okurlarıyla buluşacak. Etkinliğin devamında 22 Aralık’ta Ferhan Şensoy, 24 Aralık’ta Ahmet Ümit, 29 Aralık’ta Pelin Batu ve Mustafa Altıoklar yer alacak. “Ustalar ve Öğrencileri” adını taşıyan konser dizisinde, ülkemizin klasik müzik alanında önde gelen üç müzisyeni, çellist Dilbağ Tokay, keman sanatçısı Hakan Şensoy ve piyanist Gülsin Onay, sırasıyla; 9, 15 ve 23 Aralık’ta, sahneyi genç ve yetenekli öğrencileriyle paylaşarak seyircilere keyifli anlar yaşatacaklar. Uluslararası müze koleksiyonlarında çalışmaları ile yer alan Boris Becker ve Murat Germen‘in video tekniğiyle gerçekleştirdiği “Yeni Kent Manzaları Video Programı: Köln Istanbul”, Akbank Sanat, Goethe Institut Istanbul, Labor, Köln işbirliği ile Aralık ayında Akbank Sanat’ta 2-5 ve 8 Aralık’ta izleyiciyle buluşuyor. Kuruluş, 16 Aralık 2015-13 Şubat 2016 tarihleri arasında ev sahipliği yapacağı Monochrome sergisi ile dijital sanatın en saf haline odaklanıyor. Ceren ve Irmak Arkman kuratörlüğündeki sergide, dünyaca ünlü dijital sanatçılar Ryoichi Kurokawa, LIA, Memo Akten, Joanie Lemercier, Quayola ve Simon Heijdens’ın yanı sıra İstanbul’un dijital sanat alanında dikkat çeken isimleri Selçuk Artut, Ouchhh ve Refik Anadol’un eserleri yer alıyor.

İş Sanat’ta Aralık

Akbank Sanat’ta gelecek 2 ay

Page 38: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

36 BeykozKultur&Sanat

4 Aralık’ta Ferhat Göçer konserinin yer aldığı merkezde; 25 Aralık’ta Ferhangi Şeyler gösterisi var. Önümüzdeki yılın ilk 2 ay programı ise şu şekilde: 24

Ocak Mabel Matiz Konseri, 6 Şubat Göksel Konseri, 14 Şubat Mustafa Ceceli Konseri, 19 Şubat MFÖ Konseri, 20 Şubat Gülşen Konseri, 27 Şubat Nil Karaibrahimgil

Konseri.

Bostancı Gösteri Merkezi, gelecek 2 ay

Çarlardan Yıldızlara Fantastik Rus Sineması

Pera Film, Seagull Films işbirliğiyle Rus sinemasının uzun soluklu fantastik bilimkurgu geleneğinin nadir filmlerini içeren “Çarlardan Yıldızlara: Fantastik Rus Sineması” programı; 9 ve 13 Aralık’ta Sıfır Kenti (Zero City), 12 Aralık’ta İz Sürücü (Stalker) ve 13 Aralık’ta Aya İlk Ayak Basan (First On the Moon) filmleriyle tamamlanacak.

İz Sürücü

Rus sinemasının en önemli yönetmeni Tarkovsky’ye ait filmde; gizemli bir bölgede dilekleri gerçek kılan bir oda olduğu söylenmektedir. İz Sürücü bir ücret karşılığı sizi askeri kontrol noktaları ve daha bilinmeyen tehlikeleri atlatarak oraya götürecektir.

Sıfır Kenti

Perestroyka döneminin en önemli filmlerinden biri olan Sıfır Kenti, bölgede imal edilmiş bir havalandırma parçasının boyutunu değiştirmesi için elinde talimatlarla birlikte küçük bir kasabaya gelen Moskovalı mühendis

Varakin’in hikayesini anlatıyor.

Aya İlk Ayak Basan

Aya ilk ayak basanın Neil Armstrong ve Buzz Aldrin olduğunu mu düşünüyordunuz? O zaman tekrar düşünün, çünkü Alexei Fedorchenko’nun sarsıcı ilk filminin ortaya çıkardığı üzere Sovyet kozmopilot Ivan Kharlamov 1938 yılında oraya gidip gelmiş, sonrasında bu deneysel ve çokça gizli uçağını Şili’ye götürmüş, buradan da Çin ve Moğolistan üzerinden, sonunda Rusya’ya varacak şekilde Pasifik’te zorlu bir yolculuğa çıkmıştı.

30 Ekim - 13 Aralık 2015

Page 39: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

37BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

Nejat Erem Retrospektif

20 Kasım - 20 Aralık

Sanatçı, yarım asırdan fazla bir zaman dilimi içerisinde yağlıboya ve suluboya eserlerin yanında fotoğraf ve karikatür-leri ile Türkiye sanatında değerli bir yer almıştır. Eserlerinde insana has renkler ve şekiller kullanırken bize bakmamız gereken açıyı en doğru şekilde anlat-mıştır.

Çoğu zaman eserlerinde çocukluğumu-zu, gençliğimizi ve bizi etkileyen objeleri göstermiştir. Farklı eserlerinde bir araya gelmiş ve ahenkle ortaya çıkmıştır. Onun anlatısı insanlara hiçbir zaman soğuk ya da uzak kalmamıştır. Tamamen samimi ve tamamen etkileyicidir. Onun kuşları canlı, ağaçları yeşil ve bilge, kadınları ne-şeli ve erkekleri zevklidir. Işıklar altında ve farklı bir boyutta morlarını, sarıla-rını ve yeşillerini sürekli dans ederken görürsünüz. Bu hareket eseri izlerken önce gözlerimize sonra ruhumuza hitap eder.

20 Kasım – 20 Aralık 2015 tarihleri ara-sında Pazar hariç her gün Galeri Ek-sen’de ziyaret edilebilir.

Türk halk müziğinin iki usta ismi Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu, 16 Aralık’ta Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’nde aynı sahneyi paylaşıyor. Oğur ve Demircioğlu, çoğu eski, bazıları ise çok eski Anadolu türkülerinden oluşan bir repertuvarı seslendiriyorlar. Bu nedenle kendi ifadeleriyle performanslarını “bir birlikte hatırlama çabası” olarak görüyorlar. Düo formatında gerçekleş-tirdikleri, benzersiz ve ustalıklı türkü yorumları, Türk halk müziğinde yeni bir tarzın doğuşuna yol açıyor.

Erkan Oğur - İsmail Hakkı Demircioğlu Konseri

16 Aralık 2015

Page 40: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

38 BeykozKultur&Sanat

İran’ın Bob Dylan’ı olarak da anılan ef-sanevi müzisyen Mohsen Namjoo’nun merakla beklenen ikinci Türkiye turne-si kapsamındaki konserlerinin tarihleri açıklandı. Namjoo, 12 Aralık’ta Anka-ra Congresium’da, 17 Aralık’ta Bursa BAOB’da, 18 Aralık’ta İzmir Cantainer Hall’da ve 19 Aralık’ta da İstanbul Volk-swagen Arena’da muhteşem bir müzik ziyafeti sunmaya hazırlanıyor.

Mohsen Namjoo Konseri 12 - 19 Aralık

Siyasetten günlük yaşama, “uyuşmazlığın” bilimsel bir yaklaşımla nasıl analiz edilip çözüldüğünü; matematiğin estetiğini; organların üç boyutlu yazıcılarda basılmasına imkan verecek teknolojileri; kuantumun temel kavramlarını; bilimin girişimcilik ruhu ile geniş kitlelere nasıl hizmet ettiğini; beynin çalışma prensiplerini, bakma ve görmenin neden farklı olduğunu; algılamanın bilimsel ve nörolojinin temellerini merak edenler için Sabancı Üniversitesi Karaköy Bilim ve Kültür Akademisi kapılarını Minerva Palas’ta altıncı kez açıyor. Eğitimler, her biri 7’şer farklı dersten oluşan, derslerin Türkçe olarak işlendiği, çok geniş bir yelpazede merak edilen konuları bir araya getiren 2 dönemden oluşuyor.

Ayrıntılı bilgi ve başvuru için; http://cumartesiokulu.sabanciuniv.edu

Sabancı Üniversitesi Karaköy Bilim ve Kültür Akademisi eğitimleri 28 Kasım 2015 - 16 Ocak 2016 ve 6 Şubat - 26 Mart 2016

Page 41: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

39BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

TOFD/Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, yıllardır sürdürdüğü sanatsal çalışmalarına, “Rüya ve Maskeler” isimli dans gösterisiyle devam ediyor. Geçtiğimiz iki yılda, 51 defa yoğun ilgiyle sahnelenen Rüya ve Maskeler, yeni sezonunda 10 Kasım ve 24 Kasım tarihlerinde Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde perdelerini açtı. Gerçek yaşamdan esinlenilerek oluşturulan hikayesiyle Rüya ve Maskeler; engellenerek yaşamaya zorunlu bırakılmış amatör bir dansçının, toplum baskısı olmaksızın, özgürce ve dışlanmadan dans edebilmek için verdiği mücadelede karşılaştığı güçlükleri anlatıyor. Tan Sağtürk’ün sanat danışmanlığını yaptığı, senaryosunu Ramazan Baş’ın yazdığı ve Hakan Ceyhan’ın koreografisini üstlendiği Rüya ve Maskeler’i sahneleyen ekip 5 ortopedik engelli, 1 işitme ve konuşma engelli ve 7 engelsiz olmak üzere toplam 13 dansçıdan müteşekkil. Canlı müzik performansı eşliğinde sahnelenen gösteride ayrıca piyanoda Linda Kaso, gitar-flütte Kerim Altınok ve mandolinde Selim Altınok olmak üzere 2 görme engelli 1 engelsiz sanatçı yer alıyor. Gösteri, 15 Aralık’ta Beylikdüzü Kültür ve Sanat Merkezi ile 17 ve 24 Aralık’ta ise Beşiktaş Fulya Sanat Merkezi’nde izlenebilir.

Rüya ve Maskeler Dans Gösterisi

10 Kasım - 24 Aralık

Sessiz sinemanın eşsiz örneklerini geniş kitlelere tanıtan Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri’nin ikincisi, 3-6 Aralık 2015’te gerçekleşiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın

katkısıyla gerçekleşen festivalde, büyük kısmı ilk kez seyirci karşısına çıkacak Osmanlı döne-mi görüntülerinden Diva filmlerine, Chaplin ve Keaton klasiklerinden Alman dışavurumculu-

ğuna, kadın yönetmenlerin filmlerinden ‘renkli sessizler’e kadar birçok bölüm yer alıyor.

Festival bu yıl ayrıca, dünyanın ilk film şirketi Gaumont’un 120. yıldönümünü ve Buster Kea-ton’un doğumunun 120. yılını, özel gösterimler-

le gündeme getiriyor.

2. Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri 3-6 Aralık

Page 42: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

40 BeykozKultur&Sanat40 BeykozKultur&Sanat

1.829 m rakımda, Anadolu’nun kuzeydoğusunda yer alan Ardahan ili, kuzeyinde Acaristan Özerk Cumhuriyeti, kuzeydoğusunda Gürcistan ve kısmen de Ermenistan, güney ve güneydoğusunda Kars, güneybatısında Erzurum ve batıda Artvin illeri ile sınırlıdır. Oltu’ya, Batum’a, Artvin’e, Ahıska’ya ve Kars’a açılan önemli geçitleri ve boğazları vardır. İl alanı ana çizgileriyle 1.800-2.100 m yükseltilerinde ovalarında yer aldığı dalgalı bir yapıya sahip plato görünümündedir. İl topraklarının görünümü çoğunlukla sıra dağlarla bölünmüş, bunların arasında yüksek düzlükler, ova ve vadiler şeklindedir.

Ardahan zenginlikleriyle keşfedilmeyi bekliyor

Tarihi Urartular’a kadar biliniyorArdahan’ın tarihine ait en eski yazılı belge Çıldır Gölü’nün

güneybatısındaki Taşköprü Köyü Kayalığı’na, Urartu Kralı II. Serdur’un (MÖ 753-735) kazdırdığı fetih kitabesidir. Yörede

ilk Türk yerleşimi MÖ 720 yılında Kıpçaklar’ın ataları olan Kimmerler’in bölgeye gelmesiyle başlamıştır. MS 628 yılında

Hazar Türkleri’nin bir kolu ve Ardahan adının kaynağı olan Arda Türkleri yöreyi ele geçirmişlerdir. 1069 yılında Alparslan

tarafından fethedilerek Selçuklu egemenliğine giren Ardahan, 1551’de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil olmuştur. Kura Nehri

yukarı havzasında yer alan Ardahan, Göle, Hanak ve Çıldır bölgesi 93 Harbi olarak bilinen 1877 Türk-Rus Savaşı’na kadar Osmanlılar’ın

“Ardahan Sancağı”nı oluşturuyordu. O zamanki “Sancak” (Liva) deyimi, şimdiki “İl“ (Vilayet) karşılığında kullanılıyordu.

1828-1855 yıllarında Rus işgaline maruz kalan Ardahan, 1878 Berlin Antlaşması’yla savaş tazminatı yerine Kars

ve Batum’la “Elviye-i Selâse” (üç il) Ruslar’a bırakılmıştır. Bu süre zarfında esaret altında yaşamak zorunda kalan Ardahan’da yer yer ayaklanmalar olmuş ise

de bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 1918 yılında imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile

Osmanlılar’a iade edilmiştir. Böylece Ardahan’da 40 yıllık Rus hakimiyeti son bulmuştur. Resmen “Elviye-i

Selâse” denilen üç sancağın, 1918 Nisanı’ndaki ilk kurtuluştan doğan sevinci 6 aydan fazla sürmemiş; 30

Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes

Page 43: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

41BeykozKultur&Sanat

KARDEŞ ŞEHİR BB

41BeykozKultur&Sanat

KARDEŞ ŞEHİR BBAnlaşması’yla ordumuzun çekilmesi sonucu Ermeni ve

Gürcüler’in işgaline uğramıştır. Bunun üzerine Ardahan, 5 Kasım 1918’de ilk Müdafaa-i Hukuk teşkilatımız olarak

Kars’ta kurulan Milli Şura adlı geçici hükümete katılmış; 6 ay süresince doğuda Ermeniler,

kuzeyde Gürcüler’le mücadele edilmiştir. Milli Şura Hükümeti’nce Mondros Mütarekesi şartları

reddedilmiş, I. Ardahan Kongresi (3-5 Ocak 1919) ve II. Ardahan Kongresi (7-9 Ocak 1919) ile kurtuluşa

giden yol açılmıştır. Ardahan, Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa komutasındaki ordumuz tarafından 23 Şubat 1921’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.

7 Temmuz 1921 tarihinde mutasarrıflık yapılan Ardahan 1926 yılında 877 sayılı kanunla ilçe

yapılarak Kars iline bağlanmıştır. Halkın talebi ve SSCB’nin dağılmasıyla bölgede meydana gelen

gelişmeler göz önüne alınarak 27.05.1992 tarih ve 3806 sayılı kanunla yeniden İl statüsüne kavuşmuştur.

Tarihi zenginlikler, ile Ardahan ve Şeytan kaleleri...

Taştan yapılan tarihi Ardahan evlerinin dikkat çektiği ilde şehir merkezindeki tarihi Ardahan

Kalesi, Selçuklular tarafından yapılmış ve Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Ardahan Kalesi, Rumeli Hisarı’nın yapımı itibariyle bir örneği gibidir. Bunun

dışında il sınırları içinde ya da Türk dönemi ve Urartular’dan kalma kaleler arasında en dikkat

çekenleri arasında; Kalecik, Altaş, Şeytan, Kazan, Sevimli, Kurtkale, Kinzi, Cak ve Savaşır Kalesi

sayılabilir.

Boğazlarda ve sınırlarda XIX. Yüzyıl sonrasında savunmada kalelerin önemini yitirmesinin ardından

Tabya adı verilen askeri savunma yapıları ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devletinde sıkça kullanılan

bu savunma yapılarından 4 tanesi de Ardahan’da bulunmaktadır. Bunlar; Ramazan Tabyası, Ahali Tabyası,

Kötenelik Tabyası ve Senger Tabyası’dır.

Doğal zenginliği, spor, turizm ve araştırmacıları bekliyor

Dağ, yayla, kanyon, vadi, mağara, göl ve akarsulardan oluşan doğa sporları ve doğa turizmine ilgi duyanlar

için eşsiz imkanlar sunan yörede, Ardahan-Göle arasında Uğurlu Dağı üzerindeki kayak merkezi ile

ayrı bir cazibe merkezi konumundadır. Okçuoğlu, Bülbülhan, Hanak, Serinkuyu, Çavdarlı, Alaçam, Baştoklu ve Koyunpınar Yaylaları dikkat çeken

yaylaları oluşturmaktadır. Kura Nehri yatağı boyunca 50-600 m arasında değişen genişliğiyle

yaklaşık olarak 90 km’lik vadi, kanyon turizmiyle ilgilenenler için iyi bir seçenektir. Cot Suyu’nun

oluşturduğu vadi de vadi turizminin yanı sıra Beşikli ve Sukarışan Mağaraları ile ikinci bir seçenek daha

sunmaktadır.

Page 44: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

42 BeykozKultur&Sanat

1950-1350 m rakımları arasında seyreden bu derin vadiler, flora-fauna (bitki-hayvan) çeşitliliği ve doğal güzelliklerce zengin olup bilimsel araştırmalar için ise bakir bir alan oluşturmaktadır. Ayrıca bu vadi içerisinde, tarihi kale ve kulelerden olan Kazankale, Şeytan Kalesi, Kurt Kale, mağaralar ve harabeler yer almaktadır. Vadi, rafting ve dağ-doğa (trekking) yürüyüşü sporlarına uygun parkurlar içermekte dolayısıyla ekolojik turizm potansiyeli oluşturmaktadır.

Çıldır’ın çıldırtıcı güzellikleri, Aktaş’ın hareketli adaları

Doğu-batı yönünde uzanan eşiklerle birbirinden ayrılan her iki çanakta çökme sonucunda

oluşan Çıldır Havzası Çanağı’nın derin kısımları göllerle kaplanmıştır. Bu göllerden Aktaş Gölü

kapalı bir göl olup suları acıdır. Ardahan ile Gürcistan sınırı arasındaki göl üstünde sürekli hareket halinde olan 12 adacık bulunmaktadır. Göçmen kuşlar deyince de Manyas’tan sonra

belki de ilk akla gelen kuş terminallerindendir.

Bunun yanında güneyden Arpaçay’a açılan Çıldır Gölü ise tatlı su gölüdür. Gölün özellikle kuzeyinde, derinliğin 130 m’yi aştığı bilinmektedir. Göl yüzeyi şiddetli kış aylarında donmakta, tatlı olan göl sularında sazan (Cyprinus carpio), şafak balığı (Aspius spec) ve alabalık (Salmo trutta) yaşamaktadır. Akçakale Köyü ile Doğruyol Bucağı arasında büyük bir koy yerleşmiştir. Bu kesimde burunlar ve burunların nihayetinde küçük adalar bulunmaktadır: Boy Adası, Büyükada, Kuşadası bunlardan bazılarıdır. Etrafındaki dağların hemen her mevsim tepelerinden karın yok olmadığı, dağlardan göle akan derelerinde kırmızı benekli alabalıkların tutulduğu, yaylalarında heyecanlı bir telaşın her zaman sürdüğü Çıldır Gölü görülmeğe değerdir.

Page 45: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

43BeykozKultur&Sanat

KARDEŞ ŞEHİR BBKışın buz tutan gölde atlı kızakların turistleri

gezdirdiği, gölün bir yerinden delinen buz tabakasından bazen sarı sazanın tutulduğu, bazen dalgıçların deneme yaptığı göl, yazın

etrafını saran binbir çeşit çiçekle büyüleyici bir görünüm kazanmaktadır. Kaçırdığınızda

üzüleceğiniz bazı görüntüler olabilir. Bu yüzden Fotoğraf makineniz veya kameranızla her

köşesinden bambaşka ve nefis estanteneler yakalayacağınız gölde gezinti yaparken

deklanşörünüzü ve kameranızı açık tutun. Her gün bir televizyon veya film ekibinin Çıldır

Gölü’nde bir şeyler ararken veya bir şeyler çekerken bulabilirsiniz. Çıldır Gölü sadece

balıktan ve manzaradan ibaret değildir. Çıldır Gölü kendi ozanlarını, kültürünü ve festivallerini de

ortaya çıkarmıştır. Yaz sıcağında herkesi pikniğe ve eğlenceye davet eden bir göl festivali, bazen de kışın dondurucu soğuğunda buz tutmuş yüzeyinde

buz ve paten festivalinde bulabilirsiniz kendinizi.

Yöresel tadlar ve el sanatlarıArdahan’ın kaşar peyniri ve balı, ülke çapında ün yapmıştır, alma dolması, evelik aşı, pişi, bozbaş, kuymak, ekmek aşı ve helva ünlü yöresel yemekleridir. Ardahan’da halıcılık ve gümüş işlemeciliği en önemli el sanatlarıdır. Gümüş kemer, başlık ve takılar yöreye gelen turistler tarafından büyük ilgi görmektedir.

Page 46: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

44 BeykozKultur&Sanat

“İlim ilim ilmektir / İlim kendin bilmektir” düsturu uyarınca girdiğimiz; kendimizi, ailemizi, eş-dostumuzu, canlı-cansız varlıkları, dünyayı, insanlığı, kainatı bilme yolculuğumuzun bu durağında gazeteci-yazar ve amatör ressam Abdur-rahman Dilipak karşıladı bizi. Dilipak’la nefsini (kendini) bilme, nefis, hak, hakikat, adalet, nefaset (estetik) ve in-san, ve Türkiye toplumu, ve insanlık konularında yaptığı-mız söyleşi, nefsinin arzularına uyduğunda canavarlaşa-cak kadar kibre, sorumsuzluğa kapılan bir varlık haline geldiğimiz için, kendimizi ne kadar uysallaştırabildiğimizi, ve uysallaştırma metodu olarak kültürümüzün, medeniy-yetimizin gücünü düşünmeye itti. Vardığımız nokta ise başlıkta yer alıyor zaten...

İnsanlığın en eski sorusudur ben neyim, kimim, varlık ne, nasıl ve niçin meydana geldik? Sanırım kendini bilme çabasının bir sonucu... da neden bu çaba dersiniz?

Bizim geleneğimizde “Nefsini (kendi kimliğini, kişiliğini) bi-len rabbini bilir” hadis-i şerifi önemli bir yer tutar ki bu, felsefede sebep-sonuç ilişkisine dayalı, “ben varsam beni var eden bir başka şey var” önermesine varır. Erdem Be-yazıt’ın bir şiir kitabının adındaki gibi “ey sebep”. İlk sebep o yaratan bir’e, Allah’a gider. O “ol” demiştir ve biz olduk. Var olan beden ve can. İnsan akıl sahibi bir yaratık (var-lık dersek egzistansiyalist bakışla var olmuş ama neden, nasıl oldu bilmiyorum gibi bir manaya gelir. Bu nedenle yaratılmış manasına bu ifadeyi tercih ediyorum) ancak akıl sahibi tek yaratık değil, sınırlı akıl taşıyan varlıklar da var. Bizi insan, ekmel-i (olgunlaşmış, tamlanmış), eşref-i (en şerefli) mahlukat (yaratık) ve ayrıca “bel hüm edal” de

(Araf 179’da “hayvandan aşağı” manasında bir ifade) ya-pabilen aktif bir akıl var. Kuran-ı Kerim pasif akıldan söz etmiyor. Hatta. “kitap yüklü eşek” (Cuma 5) diyor mesela çok bilene. Yahut bilip de tersini yapana “belam” diyor. Zamanın sanat, siyaset, ticaretini en iyi bilen kişilerin-den birine, Ebu Cehil, “cehaletin babası” diyor.

Peki akıl nasıl ve hangi yolda kullanılır?

Aklın kullandığı ana malzeme “bilgi”dir. Kur’an-ı Kerim bilgiyi 2’ye ayırıyor: Gerçeğin Bilgisi, Hakikatin Bilgisi. Gerçeğin bilgisini biz, 5 duyumuzla algılıyoruz. Hakikatin bilgisi içimizde yaratılıştan mevcut; arının bal yapması, kuşun uçması gibi. Ve bir adı da vicdan. Hakikat bilgisinin ikinci kaynağı da peygamberler tarafından bize getirilen bizi adil, barışçıl kılan dindir. Bu dinin ta Hz.Adem’den bu yana adı İslam’dır ve barış, huzur, teslimiyet manasını taşır. Allah’a, barışa giden yolda bizim aklımızla vicda-nımızın barışık olması gerekiyor. İnsanın insanla, tabi-atla, fıtratı yani yaratılış gayesiyle barışması gerekiyor. Adalet, barış ve hürriyet böyle elde ediliyor. Kendimiz olabilmemiz için Allah’tan başkasını rab edinmememiz gerekiyor. “Hür insan” nefsine de köle olmayan demek.

Nefis kelimesini açalım mı biraz? Mesela ego mu demek?

Tam değil. Nefis kelimesi, izzet-i nefs sizin parmak izi gibi diğerlerinden farkınızı ifade ediyor. Kişiliğiniz, bil-gi-becerileriniz kadar ana-babanız, doğduğunuz zaman,

Kişiliğin gelişimi için “ben”“ben”in gelişimi için “biz” olmak gerek

Abdurrahman Dilipak:

Page 47: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

45BeykozKultur&Sanat

SÖYLEŞİ BBdoğan büyüyen biri için böyle bir ihtimal ne kadar mevcut?

İnsan fıtratı akıldan ibaret değildir. Henri Bergson fıtrat dışındaki bilgiye “sezgicilik” dediği bir kavramla açıklama getirir. Biz dünya dışı alanlarla, güneş sistemi, galaksilerle sürekli, gerek fiziksel gerek metafiziksel iletişim halindeyiz-dir. Uzaydan izole edilmedik, yaratılıp uzaya fırlatılmadık. Her gün şeytan ve meleklerle diyalog halindeyiz. İbadetlerimiz ruhani yönlerimizi hatırlamak ve hatırlatmak, ruhani yön-lerimizi geliştirmek içindir. İnsan özüne döndüğünde bulur. Mesela Hz.İbrahim’in örnek alacağı biri yoktu. “Ahlakı kimden öğrendin?” diye sorduklarında, “Ahlaksızdan” demişti. Hz.İb-rahim’in torunu Hz.Yakub’un 11 evladı Hz.Yusuf’u kuyuya attı, firavunun sarayında Hz.Musa vardı. Firavunun karısı Hz.Asi-ye’nin örneği kimdi? Demek ki yalnızca 5 duyuyla algıladı-ğımız bir dünyada yaşamıyoruz. Bunların dışında algısı açık bir ruhani kimliğimiz var ki bizi kendi içimizde hakka davet eden, hakikatin bilgisini kulağımıza fısıldayan, o da kainatla iletişim içinde...

Peki neden “hakikat” konusunda anlaşamıyoruz?

“Hakikat”e değil “gerçeğ”e, “varsayılan gerçeğ”e göre hareket ediyor, daha çok da, hakikati eğip büküyoruz. “Aydın”la “mü-nevver” arasındaki fark da burada ortaya çıkıyor. Münevver hakikatin, aydınsa gerçeğin peşindedir. Ve akıl-nefis-şeytan üçlüsü çoklukla hakikati eğer büker. İhtiyacınız olmayan şeyi ihtiyaç gösterir, erdemlerin arkasına saklanıp gerçeğin al-gısıyla oynar, lunaparklardaki aynalar gibi. Aydın karakteri Prometeus’tur; tanrıdan ışığı çalmak ister, onunla teknoloji üretir, güvenliği sağlar. Münevverse Allah’ın nuruyla bakar, hakikate ulaşıp eşyayı yaratılış gayesine uygun kullanmak ister, kendi aklı ile rablik ve ilahlık taslamaz, çıkarları için ya-ratılış gayesini eğip bükmez, çatışma çıkarmaz. Çatışmanın temelinde tevhid değil tefrika vardır. Tefrika kendi beninin, nefsinin şeytani arzu ve çıkarlarına uyan, hizmet eden akılla,

cinsiyet, ırk, millet, toprak, vb de bunun parçalarını oluşturuyor. Siz bunları ya da bunlardan bir kısmını di-ğerlerininkinden üstün tutup kutsarsanız faşist olu-yorsunuz. Faşizmin babası şeytandır. Yaratılış özelliği yani nurdan yaratılmış olması dolayısıyla kendini top-raktan yaratılan insana karşı üstün görme eğilimin-deydi. Bu arada aslında insan da tekil bir varlık değil; akıl, beden, can, ruh, nefs adı verilen farklı varlıklardan oluşuyor. Nefis bazen bizi insanlıktan eder. Akılla nefis şeytanla üçlü oluşturduğunda o bizim felaketimizdir. Nefsimizi akılla, vahiyle, fıtratla kontrol edersek o nefs bizi cennete taşıyan bir araca dönüşür. Ruhumuz her zaman azizdir, Allah’tan iz taşır. Şeytandan bu nedenle bize secde etmesi istenmiştir. Beden ve can nötür-dür. Canınıza kontrolsüz nefis hakimse heva ve heves peşinde koşuyorsa o da sizi felakete sürükleyebilir. Bugün yediğimiz, içtiğimiz, tadına varmak istediğimiz birçok şeyi aslında canımız istemez, nefsimiz canımızı kullanır. Bedenimizde bizden olmayan, bizden bağım-sız 3 varlık vardır: Melekler, şeytan ve cin. Melekler her zaman hayri (hayrı ister), şeytan şerridir (kötülüğü ister). Cinler ise bizim gibidir; meleğe de şeytana da hizmet edebilir. Şeytanla özdeşleştiğimizde, yani misal yaratılış gayemizden uzaklaşarak kendi misyonumuza ihanet, onu red ve inkar ile günah işlediğimizde küfür ortaya çıkıyor. “Zulüm” de aslında budur.

Derler ki “insan” kelimesinin bir manası da “unutan”dır, “nisyan”la aynı köktendir. Sanırım bizler, pek çok şeyle beraber yaratılış gayemizi de zamanla unutuyoruz. İtikadımıza göre Allah-ü Teala, Hz.Muhammed’e kadar peygamberler, ve her daim gönderdiği ermiş, hikmet sahibi kişiler, veliler, düşünürler vs ile bize hatırlatıyor. Peki bunu kendi kendimize hatırlama imkan ve şansımız var mı? Hele de laik, maneviyata uzak bir dünyada

Page 48: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

46 BeykozKultur&Sanat

Toplumda yanlış bulduğumuz hususları değiştir-mek için öneriniz nedir? Eğitim şart mı ;) ?

Bunların, “şuradan başlayalım” diyeceğimiz bir çözümü yok. Herkes kendi istikametini hakka çevirecek ve yürümeye baş-layacak. Allah bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, za-man zaman onları arttırarak zaman zaman eksilterek imtihan edecektir. Ra’d 11.Ayet’te belirtildiği üzere; biz kendimizi değiş-tirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeye-cektir. Çevresel şartları değil önce kendimizi dönüştürmemiz gerekiyor. Allah servet ve iktidarı insanlar ve halklar arasında evirir çevirir. Bunların çok olduğu yerde de az olduğu yerde de sabrederek, şükrederek ve gerektiğinde direnerek doğru kullanmazsanız cehenneme doğru daha hızlı yol alabilirsiniz.

Yaşadığınız semtte ne ararsınız?

İstanbul’u seviyorum. Burada yaşamaktan çok memnunum. Şu an Üsküdar’da Çengelköy sırtlarında yaşıyorum. Daha önce Cağaloğlu, Aksaray ve Pendik’te de yaşadım ama ikamet için Anadolu yakasını tercih ettim çünkü yerleşim daha düzenli ve bina yükseklikleri daha makul. İstanbul’u bu yakadan özel-likle Üsküdar’dan izleyebiliyorsunuz. Oturduğum bina, yüksek bir yerde, önü açık, gökdelenler arasında kaybolmuyorsunuz. gökyüzünü, güneşin doğumunu, kuşların gün doğumu ve ba-tımında nasıl hareket ettiklerini görebiliyorsunuz, denize ine-biliyorsunuz. Denebilir ki İstanbul’u sahilden de izlemek müm-kün ama sahilde oturmak çok da sağlıklı değildir aslında. Dağ yamaçlarını seçmek gerekir daha sağlıklı yaşamak istiyorsak. Ayrıca bu tür yerlerde yaşamak fıtratıma uygun. Nefsinizi çok müdahil kılmazsanız kurbağanın, ördeğin yüzmesi gibi insan kendi fıtri varlığı ile uyumlu olanı seçer. Suyu dökün, nereye akacağını bilir, onun gibi. Ayrıca çok seyahat eden biri oldu-ğum için havaalanına daha yakın bir bölge olduğundan Üskü-dar’ı seçtim. Yoksa misal Beykoz da İstanbul’u görmek için ha-rika bir mekan olurdu. Doğduğun yerde yaşamak gerekmiyor aslında. Hadis-i Şerif’te bildirildiği üzere “yeryüzü bize mescid kılındı”. İnsanlar yaşsdıkları yerde biyolojik varlığını sürdürmek için gerekli temiz su, verimli toprak, iş alanı arar öncelikle. Şehirlerde yaşayanlar içinse iş yeriyle evi arasındaki mesafe, trafik durumu önemlidir. Ve bir de sosyal tarafı var ki, insan ailesi, eşi-dostuna yakın olmak ister.

ideolojiyle çıkar. Tevhide, yani hem içimizdeki farklı kimlikler ve hem toplumla beraber “biz” halinde, biz duygusuna sahip çıkarak birliğe yürürsek yakınlaşı-rız. Aslında farklılaşarak ben olma özelliğimizi, kişi-liğimizi geliştirebiliriz ama adalet temelli şeylerde, hakikate ilişkin, vahiy temelli konularda tevhide yü-rümemiz gerekiyor. Farklılıklarımıza rağmen bir ara-da, barış içinde yaşamamız gerekiyor.

Nasıl sağlayacağız farklılıklarımıza rağ-men bir arada yaşamayı, barışıklığı, daha hakikat konusunda dahi uzlaşamıyor-ken?

Adalet ilkesi çok önemli burada. Adaletle yeryüzü daha mutlu, daha adil, daha özgür insanların yaşa-dığı bir coğrafyaya dönüşebilir. Ama tabii dediğiniz üzere, burada, bazen, vahyi kendi aklımıza göre tevil edip dönüştürebiliyor, ideolojileştirebiliyor, mezhebi tefrikalar yaratabiliyoruz. Bunlar da insanın rablik, ilahlık iddiasının bir sonucu. “İlahlık” insanın kendi ka-naatini başkalarına dayatarak hüküm koyması, “rab-lik” başkalarını kendi kurallarınıza göre terbiye etme demek ki bunlar da çatışma ve tefrika getiriyor. Hz.Ali, Hz.Osman’ı şehit edenler, günümüzün bazı, dini referans aldığını söyleyen devlet ya da terör örgütleri de kendilerine dini referanslar buluyorlar; dini anlamak yerine dine farklı anlamlar yükleyerek, onu tevil ederek ya da onun dışında yeni şeriatlar icad ederek. Muharref dinler de, mevcut mukaddes metinlerin dönüştürülerek değiştirilmesiyle bu şe-kilde ortaya çıkmamış mıydı zaten.

Page 49: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

47BeykozKultur&Sanat

GEZİ BB

Beykoz Belediyesi tarafından düzenlenen Kül-tür Gezileri’nin üçüncü durağı, Edirne ve Ça-nakkale’nin ardından Konya oldu. Beykozlular’ı Türkiye’nin dört bir yanındaki tarih ve kültürle buluşturmayı amaçlayan ücretsiz geziler, 12-30 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleşti. Konya gezilerinin ilk seferi, tur otobüslerinin 12 Ekim gecesinde Beykoz Belediyesi önünden hareket etmesiyle başladı. Bizler de bu gezilere katılarak, Anadolu’nun tarihi şehri Konya’yla ilgili izlenimle-rimizi sizler için derledik.

Şems ve “Mutlak Kemâl”in varlığı

Akşam saatlerinde ilçeden hareket ediyoruz ve 7 saat süren yolculuğun ardından, sabahın erken saatlerinde, sonbahar güneşinin esir aldığı Kon-ya’ya uyanıyoruz. Şehrin girişinde tur rehberleriy-le buluşmanın ardından ilk durağımız; Mevlana’nın ilahi aklını fetheden alim Şems-i Tebrizi’nin tür-besi oluyor. 13. Yüzyıl’da inşa edilen yapının kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor ancak 1510 yı-lında Abdürrezakoğlu Emir İshak Bey tarafından mescidle birlikte elden geçirilmiş ve genişletil-miş. Eyvan şeklinde olan türbe, mescide, kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle açılarak devam ediyor. Diğer yönlerde; biri altta, diğeri üstte ol-mak üzere ikişer penceresi bulunuyor. Türbenin duvarlarında herhangi bir bezeme bulunmaması-nın yanı sıra, tavanı geometrik motiflerle bezen-

Hoşgörü, sabır ve dua öğreten şehir: Konya

miş. Maneviyat hissi yüksek olan bu bölgede Mev-lana’nın kalemiyle Şems’e adanan Divân-ı Şems-i Tebrizi’den alıntılar yapmamak mümkün olmuyor. 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaşan Mevlâna, eserlerinde; Şems’de “mutlak kemâlin varlığını”, ce-malinde de “Tanrı nurlarını” gördüğünü ifade ediyor. Ancak Mevlana ve Şems’in beraberlikleri uzun sür-müyor, Şems aniden ölüyor...

Sakin ve huzurlu bir kent

Şems-i Tebrizi Türbesi’nin ardından, Konya’nın son-bahar güneşinde gezmeye devam ederek ikinci durağımıza ulaşıyoruz; 1221-1237 yılları arasında Tür-

Şems-i Tebrizi Türbesi

Yazı ve Foto: Bade Sümen

Page 50: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

48 BeykozKultur&Sanat

kiye Selçuklu Sultanı olan ve saltanatı boyunca elde ettiği prestij ile dünyanın en önemli sultan-ları arasında yer alan I. Alaeddin Keykubad Tepesi ve Camii. Geniş bir alana yayılmış olan parkın içe-risinde yer alan sultan sarayından geriye, sade-ce yıkıntılar ve harabe duvar kalmış. Rengarenk çiçeklerle bezenmiş parkta gezerken, yol boyu uzanan ağaçların dört bir yana savrulmuş dalla-rı arasından gökyüzünü görmek mümkün olmu-yor. En eski Selçuklu eserleri arasında yer alan cami avlusunda; I.Mesud, Kılıç Arslan, II. Rükneddin Süleyman, I.Gıyâseddin Keyhüsrev, I.Alâaddin Key-kubad, II.Gıyâseddin Keyhüsrev, IV.Kılıç Arslan ve III.Gıyâseddin Keyhüsrev’in mezarları bulunuyor. Konya’ya tepeden bakan cami, dönemin en önemli eserleri arasında yer alıyor.

Camiyi geride bırakıp, parkın sonuna doğru iler-lediğimizde karşımızda hiç durmadan yaşamaya devam eden Konya’yı görüyoruz. Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip ili olmasından kaynaklı, sokakları ve yolları oldukça geniş. Nüfus yoğunlu-ğu fazla olmayan kent genel olarak sakin görünü-yor. Bu nedenle trafik hiçbir zaman tıkanmadan hızla akıyor, caddelerde yürümek her zaman ra-hat oluyor ve en önemlisi yerel halk telaşsız bir şekilde hayatını sürdürmeye devam ediyor.

Sihirli şadırvan: İplikçi Cami Şadırvanı

Ekim ayı olmasına rağmen hala sıcacık güneşin

ısıttığı Konya’da bir sonraki durağımız İnce Mina-reli Medrese oluyor. I.Alaeddin Keykubad Tepe-si’nin batısında yer alan medrese; Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin Ali tarafından, hadis ilmi oku-tulmak üzere 1254 yılında kurulmuş. Mimarı Kelük bin Abdullah olan medresenin Selçuklu taş işçiliği şaheserlerinden olan taç kapısı üzerinde kabart-malı geometrik ve bitkisel bezemelerle birlikte Selçuklu sülüsüyle yazılmış “Yasin” ve “Fetih” sure-leri bulunuyor.

Zümrüt işlemeleri ile ilgi çeken medreseyi geride bırakarak, parkın çevresinden aşağıya inerek Ala-eddin Caddesi’ne ilerliyoruz. Gelişmiş altyapısı ile halkına kolay ve ucuz bir yaşam sunan Konya’da ulaşımın en rahat yolu, şehrin merkezi yerlerinde bulunan tramvay. 5 adet üniversiteye evsahipliği

Sihirli Şadırvan: İplikçi Camii

Semazen Gösterisi

Page 51: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

49BeykozKultur&Sanat

GEZİ BByapan Konya’nın en prestijli üniversitesi Selçuk Üniversitesi. Üniversite kampüsüne tramvayla rahatça ulaşılabiliyor olması Konya’yı, öğrenciler için de kolay bir kent haline getiriyor.

Tramvay yolunu takip ederek ince uzun Alaeddin Caddesi’nde ilerliyoruz ve bir sonraki durağımız olan İplikçi Cami’ni ziyaret ediyoruz. Cami; Şem-seddin Altınoba tarafından 1201 yılından sonra yaptırılmış, Somuncu Ebubekir tarafından ge-nişletilmiş ve yenilenmiş. Cami, iplikçiler çarşısın-da bulunduğu için bu adı almış. 1951-1960 yılları arasında Klasik Eserler Müzesi olarak kullanılan cami, 1960 yılında tekrar ibadete açılmış. Yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği camide en çok ilgi çeken şey ise; avlusunda bulunan şadırvan. İlk bakışta sıradan bir şadırvan olarak görünen yapı, mimarisindeki yankı düzeneği ile ziyaretçileri hayrete düşürüyor. Sütunlarından herhangi biri-nin önünde durulup konuşulduğunda sesin yankı yapması ile, sadece karşıdan gelen ses işitiliyor. Ziyaretçilerin sıra sıra deneyimlediği bu ilginç akustik düzenek; eski zamanlarda şadırvanda ders okutulurken, öğrenciler sadece öğretmen-lerinin sözünü duyabilsin diye inşa edilmiş. İlerle-yen dönemlerde ise dedikodu yapan kadınların, dedikodu yapmalarını önlemek amacıyla kullanıl-mış. İlginç ve bir o kadar da esrarengiz olan şa-dırvandan ayrılırken, ezanın sesinin duyulmasıyla birlikte çevre halkının camiye gelerek cemaati oluşturduğunu görüyoruz. Birlik ve beraberliğin güzelliğiyle yaratılan bu kutsal atmosferden ay-rılarak, Konya sokaklarını arşınlamaya devam edi-yoruz.

“Hamdım, piştim, yandım”

Bir sonraki durağımız ise; “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir” sözleriyle gönlünün ve aklının yüceliğini nesillerden nesillere aktaran Mevlana’nın türbegahı... 1207 yılında bugün Afga-nistan sınırları içerisinde yer alan Horasan ülke-sinin Belh şehrinde doğan Mevlana, 1231 yılında

Konya’da vefat ediyor. Bu iki tarih arasına milyon-larca güzellik sığdıran Mevlana; insanlara, yürekle-rindeki aşk ile yaşayıp güzellik ve doğrudan şaş-mamalarını öğütlüyor. Düşünceleriyle, zamanının, bugünün ve geleceğin en önde gelen alimlerini bil-gilendiriyor. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesi seçiliyor. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’nda bugünkü yerine defnoluyor.

Bu yeryüzünde geçirdiği ömrünü “hamdım, piştim, yandım” sözleriyle anlatan; “Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az ko-nuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tut-mayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya ta-hammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır ola-nıdır” sözlerini ise insanlığa vasiyet eden Mevlana’yı her gün yerli ve yabancı binlerce turist ziyaret edi-

Mevlana Müzesi

Mevlana Türbesi

İplikçi Camii

Page 52: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

50 BeykozKultur&Sanat

yor. Kendini bilmeye ve aşka dayanan felsefesi yüzyıllar boyunca tüm dünyayı etkileyen Mevlana, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilere ku-cak açıyor. Günümüzde en çok ziyaret edilen mü-zelerden biri olan yapıda en ilgi çeken parçalar; Mevlana Celaleddin Rumi’nin Kubbe-i Harda (Yeşil Kubbe) olarak anılan türbesi, dergâh eşyaları, de-ğerli el yazmalarının dışında bugünkü kemanların öncüsü olarak kabul edilen sekiz telli keman, sabır taşları ve Galileo’nun asıldığı dönemde astronomi dersleri vermek için kullanılmış olan küre...

Misk-i Amber öyküleri

Müzede yer alan ve belki de her ziyaretçinin özel olarak zaman ayırdığı yer ise, misk-i amber kokulu cam bölme. Rivayete göre; Yavuz Sultan Selim, Ku-düs’e giden vezirine, Mescid-i Aksa’dan misk-i am-ber kokulu su getirmesini emrediyor. Vezir bunu, dönüş yolunda hatırlıyor. Ne yapacağını bilemeyen vezirin aklını Hannas (Şeytan) çeliyor ve civardaki dereden bir kap su alıyor. Bu şekilde Yavuz Sultan Selim’i kandırabileceğini düşünen vezir saraya va-rıyor ve padişahın huzuruna çıkıyor. Mescid-i Ak-sa’dan olduğunu söylediği su kabını Yavuz Sultan Selim’e sunuyor ve geri çekiliyor. Sultan Yavuz, iki avucu arasında tuttuğu kabı kokluyor. Suyun ko-kusunu içine çektikten sonra başını yavaş yavaş kaldırarak vezire bakıyor. Son derece sakin ve bil-ge bir ses tonuyla; “Bunun misk-i var ama amberi yok” diyerek, veziri cezalandırıyor. Sultan Yavuz, Allah aşkıyla yaşayan her insanın misk-i amber kokusunu alabileceğini ama yüreği ve aklı kötü-lükler tarafından çelinenlerin sıradan bir koku işi-teceğini söylüyor. Bu rivayetle hayat bulan misk-i amber kokusu, Mevlana Müzesi içerisinde; dört tarafı camla kaplı, uzun ince bölmenin içerisinde

bulunuyor. Dört küçük aralıktan alınan koku, kişinin yüreğindeki Allah aşkının bir göstergesi sayılıyor. Müzenin tam ortasında yer alan misk-i amber ko-kusunu herkes alamasa da bu kimseyi orayı gör-mekten geri çevirmiyor.

Tanımadığımız insanlar: Çanakkale Şehitleri

Çanakkale Şehitliği

Misk-i Amber

Hava yavaş yavaş kararmaya başlarken Şehit-lik Abidesi’nin kapısından giriyoruz. Daha ilk adı-mımızda bizi top, tüfek ve silah sesleri karşılıyor. Çatışma seslerinden kaçmaya çalışırken; tanıma-dığımız, bilmediğimiz yüzlerce isimle karşılaşıyoruz. Çanakkale Şehitleri anısına yapılan müzede, tüm Çanakkale Şehitleri’nin isimlerinin ve aile kayıtla-rının yazılı olduğu anıtlar bulunuyor. Müzenin içe-risinde, maketlerle inşa edilmiş Çanakkale Savaşı canlandırmaları yer alıyor. Göze hitap eden ve ol-dukça başarılı bir çalışma olan proje, ses efekt-leriyle destekleniyor. Bu coğrafyada yaşayan tüm halkların geleceğini şekillendiren ve tarihte önemli bir yere sahip olan Çanakkale Savaşı’nı biraz şaş-kın, biraz buruk şekilde arkamızda bırakmaya ça-lışıyoruz...

Alış-veriş ve yemek zamanı

Az önce çıktığımız savaş ortamının ağırlığını üze-rimizden atmaya çalışarak Konya gezimize devam ediyoruz. Konya çarşısının hemen girişinde bu-lunan Aziziye Camii’ne uğruyoruz. Dönemin kilise mimarisi ile Selçuklu cami mimarisinin karışık izle-rini taşıyan camiye, bölge esnafının gelişini izliyo-ruz. Ezan ile namaza çağrı yapan imamın sesi tüm çarşıda yankılanırken, dükkanların önüne serilmiş tezgahlar dikkatimizi çekiyor. Sıra sıra neylerden renkli ve beyaz çeşitleri olan Konya şekerine, Se-mazen pabuçlarından dergahlarda giyilen yelekle-re kadar binbir çeşit eşya alıcılarını bekliyor. Aslı beyaz renkte olan Konya şekeri, her renkten olan

Page 53: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

51BeykozKultur&Sanat

GEZİ BB

Etli Ekmek

Konya Şehir Merkezi

çeşitleriyle ziyaretçiler tarafından yoğun ilgi gö-rüyor. Konya’nın en ünlü yiyeceği ise, etli ekmek. Etli ekmek, Mevlana (karışık), kavurmalı ekmek ola-rak üç çeşitte sunulan ekmeklerin boyu 1 metre civarında oluyor. İnce uzun olan ekmeklerin, pide çeşitleri de denemeye değer. Yolu Konya’ya dü-şenlerin kesinlikle tatmaları gereken bir lezzet etli ekmek. Konya mutfağının bir diğer gözdesi ise bamya çorbası. Ekşi olan bamya çorbasının yapı-mı, bamyaların temizlenmesi ve ayıklanmasından dolayı hayli zahmetli bir iş. Hazır olduğunda ise; mükemmel lezzette, içinizi ısıtan, sağlıklı bir çorba karşınızda duruyor.

Toprak ananın bu coğrafyadaki en büyük parçası

Mevlana Dergahı’nın aşçısı Ateşbaz-ı Veli’nin Tür-besi’ni de ziyaret ettikten sonra, Mevlana Kültür Merkezi tarafından her cumartesi ücretsiz olarak sergilenen Mevlevi Sema Gösterisini izlemek için yola koyuluyoruz. Konya, yerleşim olarak çok büyük bir alana yayılmış olmasına rağmen ziyaret ettiği-miz yerlerin hepsi birbirine 10 dakikalık mesafede yer alıyor. Ana mekanların şehrin merkezinde yer alıyor olması, gelen turistler ve ziyaretçiler için büyük bir kolaylık sağlıyor. Artık havanın tamamen kararmasıyla birlikte Mevlana Kültür Merkezi’n-deki ana salonda yerimizi alıyoruz. Işıkların yavaş yavaş kararmasıyla birlikte inanılmaz güzellikte bir gösteri başlıyor. Semazenlerin attıkları her adım-la, kendi etraflarında döndükleri her çemberle, her dönüşte savrulan etek uçlarıyla birlikte kendinizi büyülü bir atmosferin içinde buluyorsunuz.

Hoşgörü, sabır ve dua öğreten kent Konya’ya, son durağımız olan Sema gösterisi ve Semazenlerle birlikte veda ediyoruz. Konya’dan ayrılırken; bitkiye hayat, insana besin, hayvanlar alemine yuva veren toprak ananın, bu coğrafyadaki en büyük parçasını sevgiyle ve saygıyla selamlıyoruz...

Page 54: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

52 BeykozKultur&Sanat

Doğal güzellikleriyle olduğu kadar tarihi değerle-riyle de öne çıkan Beykozumuz’un sanayi tarihimiz açısından önemli bir değeri Kundura Fabrikası... 2.Mahmut tarafından kurulduğu 1810 yılından 1826 yılına kadar tabakhane (orjinali debbağhane, yani deri işleme tesisi) olarak hizmet veren kuruluş, bu yıldan itibaren keçi derisinden askeri kundura üretimi yapmaya başlamış. Ama sanmayın ki bir fabrika gibi makinelerle yapılan bir üretim bu.

2005’ten bu yana çekimler için set, organizasyonlar için alternatif imkanı

Beykoz Kundura Restorasyon ve Dönüşüm Pro-jesi’nin genel tasarımının geliştirilmesi ve gere-ken bürokratik yolculuğu süresince 2005’ten bu yana kapılarını sinema, dizi, fotoğraf ve video klip çekimlerine açmış bulunuyor. Mekan ayrıca sergi, sokak basketbolu gibi organizasyonları için me-kan arayanlara alternatif de sunuyor. Firma yet-kililerinin verdiği bigilere göre, kısa süreli çekim-lerle başlayan bu macera zaman içinde gelişerek Beykoz Kundura‘nın yeni kimliğinin oluşmasına da ön ayak olmuş durumda. Beykoz’a ve İstanbul’a değerini daha da hissettirecek bir proje için çalış-malar sürerken mekan, hala çekimlere ve etkinlik-lere evsahipliği yapmayı sürdürüyor.

Zanaatle başladı sanatla devam ediyor

Beykoz Kundura Fabrikası

Page 55: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

53BeykozKultur&Sanat

ZAMANA DİRENEN BB2004 yılında 30 milyon dolara alındı

2004 yılının sonunda özelleştirmeyle satışa çıkan araziyi Yıldırım Holding açık artırma so-nucunda 29 milyon 750 bin dolara satın aldı. Tamamı 182.705 m2 olan arazide yapılaşma izni korunması gereken binalar da dahil 64 bin m2’yi kapsıyor. Üzerinde 30’a yakın endüstriyel bina bulunan arazide satın alındıktan sonra 25 bina ve 10 bin ağaç tarihi ve kültürel değer olarak Koruma Kurulu’nca tescil edilmiş bulu-nuyor.

Tarihi-kültürel değerleri korunurken yeni yaşam alanları ve otel de kurulacak

Hürriyet Gazetesi’ne verdiği Holding adına Cengiz Semercioğlu’na verdiği söyleşide Serpil Yıldırım, Yıldırım Holding Gayrimenkul Geliştir-me Projesi adını verdikleri proje ile alanın tari-hi kimliğinin korunurken platoların devam ede-ceği bir plan oluşturduklarını söylüyor. Proje otel, villalar, dükkanlar ve sanat komplekslerini de kapsıyor tabii.

Beykoz’a, öğrencilere sahip çıkıyor

2008 yılından beri arazide yaşayan Serpil Yıl-dırım, Beykoz’a ve esnafına sahip çıkarken, öğ-rencilere de ücretsiz hizmet veriyor. Yıldırım’ın

Bir müjde: Beykoz Kundura Sahnesi geliyor

Mekanda çekilen film ve diziler...

Beykoz Kundura Sahnesi, sinema salonu, tören ve tiyatro salonu... Proje kapsamında eskiden ka-zan dairesi olan binayı dönüştürdüklerini söyle-yen Yıldırım buraya Anadolu yakasının en iddialı sanat merkezini yapmayı planladıklarını açıklıyor.

2005 yılında Mustafa Altıoklar’ın yönettiği “Beyza’nın Kadınları” adlı psikolojik gerilim filmiyle başlayan ve Athena’nın iki klibiyle devam eden set olma işlevi kapsamında çekilen film ve dizilerden birkaçı şöyle: Hatırla Sevgili, Kurtlar Vadisi, Eve Giden Yol, Eve Dönüş. Öyle Bir Geçer Zaman ki, Karadayı, Keşanlı2, Kocamın Ailesi, Güneşin Kızları, Bugünün Saraylısı, Yunus Emre Aş-kın Yolculuğu, Diriliş Ertuğrul.

verdiği bilgilere göre buraya kısa film çekmeye öğ-renci de geliyor, kıyafet çekimi yapmak isteyen blog-ger da... Firma alanı kullanmak isteyenlere kiralıyor yal-nızca. Bir de kurdukları butik otelden ücreti mukabili faydalanabiliyor isteyen. Beykoz Kundura Fabrikası, yapımcılarla anlaşma yaparken “Sponsorlarınız hari-cinde lütfen Beykoz esnafından alışveriş yapın” tav-siyesinde bulunuyor. Semercioğlu’nun yazdığına göre gelip çekim yapmak isteyen öğrencilerden, okulların-dan resmi evrak getirmeleri halinde para istenmiyor.

Page 56: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

54 BeykozKultur&Sanat

Bitkileriniz uyurken büyüsünKışın bahçe bakımının ipuçları...

Mevsimin özelliğine bağlı olarak so-ğuyan iklimden dolayı bitkilerin bir kısmının optimal büyüme hızları yavaşlar ve hatta durgunluk dönemine girer. Bu duru-ma halk arasında “bitkile-rin uyuması” da denir. Bu dönemde bitkide su iletimi vs gibi durumlar olmaya-cağından bitkileri sulama, çim alanlar için biçim gibi bakım çalışmalarına ihti-yaç yoktur. Temel olarak yapılması gereken işleri şu şekilde sıralamak mümkün: Kış gübrelemesi, budanması, drenaj kontrolü, kışlık ilaçlama-lar, toprak işlemesi. Şimdi kısaca bunları anlatalım...

Budama: Yaşlı, kuru, zayıf, hasta ya da bitkinin gelişimini engelleyecek biçimde oluşan bölümleri-nin kesilerek ayıklanmasına budama denir. Bahçe bakım işlerinde sağlıklı bitki gelişimi için budama en önemli çalışmalardan bir tanesidir. Gelişi güzel bitki budamaları bitkinin gelişimine geri dönüşü

olmayacak zararlar verebilir. Bitki tü-rüne göre büyümenin en az oldu-

ğu kış aylarında budama tercih edilmelidir. 2,5 cm üzerindeki

budama yaralarında mutlaka koruyucu macun uygula-ması yapılmalıdır. Koruyucu macun uygulaması yapıl-maması bitkinin hastalan-masına sebep olacaktır.

a. Form budamaları: Bah-çelerde bulunan şekilli bitkilerin formunu korumak

amacıyla yapılan budama-lardır.

b. Gençleştirme budamaları: Bu budamalar bitkilerde daha taze

sürgünler oluşturduğu için bitkide daha fazla çiçek ve daha sık bir bitki formu oluşturur. Çiçeksiz bitkilerde de yaşlı dallar kök boğazı-na yakın yerlerinden kesilerek taze sürgünlerin oluşması ve bunun neticesinde alttan itibaren dolgun bitkilerin oluşması hedeflenir.

Page 57: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

55BeykozKul-

HAYAT BBc. Meyve budamaları: Bahçelerimizde bulunan meyveler için en uygun budama ayı kış aylarındadır. Bu meyveler-de su yürümesi tamamen durduğundan bitki budamaları bitkiler için gereklidir. Bitkide meyve kalitesini arttıran başlıca etmen budamadır. Budanan bitkide meyve sayısı değil meyve kalitesi artar.

d. Ölü dal budamaları: Bitkiler zaman içerisinde farklı nedenlerden dolayı dal kurumaları yapa-bilir. Bitki içerisinde kuruyan dalların kesilerek bitkiden uzaklaştırılması gerekmektedir. Kesi-lip bitkiden uzaklaştırılmayan dalların kuruma-sı aşağıya ve içeriye doğru devam edeceğin-den bitkide kurumalara neden olabilir.

Gübreleme: Her ne kadar uyku veya durgun-luk döneminde olsalar da bitkiler için besin takviyeleri çok önemlidir. Çünkü kış aylarında yaz aylarındaki azot ve fosfor kullanımına oran-la daha fazla potasyum ağırlıklı gübreler özellikle çim alanlar için uygulanmalıdır. Bitkiler içinse koyun gübreleri ve organik gübrelerin yanında bitki türüne özel gübreler kullanılarak bitkilerin bahara daha kuv-vetli çıkmaları için gereklidir. Aynı zamanda soğuk kış aylarında bitkilerin kök boğazını sıcak tutarak bitkilerin kış zararlarından korunmasını sağlar.

Drenaj Kontrolü: Toprağın su tutma kapasite-sini aşan fazla suyun toprak içerisinde yatayda ve düşeyde hareket etmesi ya da geçirimsiz yüzeylerde çeşitli nedenlerle oluşan suyun alandan tahliyesi işlemine drenaj denir. Peyzaj alanlarda kışın yağışların artmasıyla drenaj problemi yaşanmaktadır. Bu problem bit-ki köklerinin çürümesine ve ölümlere neden olmaktadır. Çim alan ve bitkilerin sağlıklı kök gelişimi için mutlaka fazla suyun tahliyesi için drenaj sistemleri oluşturulmalıdır.

İlaçlama: Kış aylarında bitki zararlıları yaşamlarına devam etmektedir. Bazı türler faaliyetlerine devam ederken bazı türler kuluçka dönemine girmiştir. Kış aylarında ilaçlama ziraat mühendislerimizin belirlemiş olduğu ilaçlama takvimine göre, etkin bir şekilde devam etmelidir. Bilinçsiz ve uygun olmayan ekipmanlarla yapılacak ilaçlama bitki-ye ve çevreye zarar verecektir.

Temizleme: Kış aylarında çim alan üzerindeki temizlenmeyen yapraklar, altta kalan çimlerin çürümesine ve bozulmalarına neden olur. Kışın don tutmuş ya da kar yağmış çim üzerinde gezilmemelidir.

Toprak İşlemesi: Kışın bitkilerin kök boğazında-ki topraklar kabartılmalıdır. Bu sırada kabartılan toprağa; torf, yaprak çürüntüsü, organik gübre gibi koruyucu malzeme karıştırılarak toprak nemini don-lardan korumuş oluruz. Her türlü bitki dikimi yapabilir veya yer değişimi yapabiliriz.

Page 58: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

56 BeykozKultur&Sanat

Kehribar Zamanında AşkBige Güven Kızılay’ın Hayy Yayınları’ndan çıkan romanı... Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar! Münevver Hanım ile İhsan Bey’in zarif aşkı bu. Yüzyılın aşkı! Cumhuriyet döne-minin ölümsüz aşkı... Vefa, diğergamlık, zara-fet, sadakat, dayanışma üzerine inşa edilmiş bir evlilik hikâyesi… Üstelik gerçek... Bugünden bakıldığında gerçek olamayacak kadar ger-çek! İsmini İhsan Bey’in kehribar rengi göz-lerinden alıyor. Çünkü aşk biraz da kehribara benzer aslında... Bir ağacın özsuyu gibi insanın doğasında vardır... Reçine diye yüzüne bakma-dığımız o şey, yıllar boyunca binbir mevsi-mi yaşar, en sert rüzgârlarda savrulur, en vahşi yağmur taneleriyle dövülür, en sıcak güneşle ısınır, en soğuk karla kaplanır... So-nunda ise şahane bir renkte çok değerli bir taşa dönüşür. Adına o zaman kehribar derler… Aşkın kehribar hali herkese nasip olmaz. Çün-kü sabır gerektirir. Emek gerektirir. Hoşgörü ge-rektirir. Vefa gerektirir. Reçineyi mücevher yapan zorlu süreçte ellerinizi sımsıkı kenetleyip durabi-liyorsanız eğer, boynunuza kehribardan kolyenizi ışık ışık bir nişan gibi takarsınız.

Kehribar aşkın ta kendisidir...

Âşıktım Hatırlamıyorum

Caner Yaman’ın Hayy Yayınları’ndan çıkan deneme türü eseri... Düşlerin yüzüne soğuk su vursak kendine gelir mi o temiz yanımız? Âşıktım Hatırlamıyorum, bizi uyuşturan, şaşırtan, rahatlatan, ağlatan, güldüren kısacası bizi biz yapan tüm yönlerimize sesleniyor. Yitip gitmeye yüz tutmuş o “çok sevgili” yaşanmışlıkların içine yolculuğa çıkartıyor. “Yü-rekte demlenmiş”, damıtılmış kelimelerin bir araya gelmesiyle kurgulan-mış uzun öyküler ve denemelerle edebiyatın büyülü lezzetini tattırıyor. Yaman “İçindeki bütün sesler sustuğunda, bir odada tek başıma kaldı-ğımda” yalnızlıktan değil yazdıklarımdan medet umuyorum. Çünkü onlar kendine söyleyemediklerim oluyor, herkesten gizlediklerim… bazen can yakıyor bazen, bazen can veriyor!” diyor. Yaklaşın yaklaşın bu kitap he-pimizin gizini deşifre ediyor ve bizi ortaklaştırıyor.

Sıradışı OsmanlıMurat Kutlu’nun Hayy Yayınları’ndan Popüler Tarih etiketiyle çıkan ese-ri şöyle anlatıyor kendini: Resmi tarih asık suratlıdır. Savaşları, antlaş-maları, yıkılan ve kurulan devletleri anlatır. Oysa ayrıntıda bambaşka bir tarih gizlidir. Tarihin bütün renkleri, geçmiş zamanların insan merkezli çeşitliliği, resmi tarihin gölgesindeki sıradışı tarihte yatar. Kutlu’nun ka-leme aldığı Sıradışı Osmanlı, “Resmi tarihin gölgesinde kalan”, “Osmanlı siyasetinin renkli notları”, “Osmanlı’da günlük yaşamın renkleri”, “Osmanlı gelenekleri”, “Osmanlı’da meslekler üzerine” ve “Osmanlı kültürü” bölüm-lerinden oluşuyor. Siyaseti, bilinen ve bilinmeyen şahsiyetleri, âdetleri, örgütlenmeleri, günlük yaşamın ayrıntıları ile sıradışı bir Osmanlı tarihi.

Page 59: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

57BeykozKultur&Sanat

YENİ YAYINLAR BB

Fıtrat Pedogojisi - 2 Peygamberlerin Çocuk Eğitimi Metodları

Hayy Yayınları’ndan Hatice Kübra Tongar kalemiyle Pedagoji etiketiyle yayınlanan bu eser, Türkiye’de ilk olarak tarif ediliyor ve Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e peygamberlerin çocuk eğitim metodlarını anlatıyor!

Onların hayatlarını ‘geçmişin hikâyeleri’ gözüyle okuduk. Mucizeleri mercek altına alıp, insanüstü özellikler atfettik. Oysa her biri bizle-re örnek olarak seçilmiş birer eş, baba, arkadaş, kardeş modeliydi...

Türkiye’de ilk defa Kur’an’da geçen peygamberler kıssaları pedagoji bilimi ışığında kaleme alındı. Peygamberlerin çocuk eğitimi metodları,

anne-babalara kılavuz olması duasıyla yazıldı. Hatice Kübra Tongar Fıtrat Pedagojisi Serisi’nin ikinci kitabında hepimizin aklındaki soruları

yanıtlıyor: 1.Çocuk eğitimi nerede ve nasıl başlar? 2.Özgüvenli çocuk yetiştirmenin yolları nelerdir? 3.Çocuk sevildiğini nasıl hisseder? 4.Cin-siyete göre saygınlık eğitimi nasıl verilir? 5.Çocuk eğitiminde anne ve

babanın rol dengesi nasıl olmalıdır?

İkinci Analitikler’in Orta ŞerhiKlasik İslam felsefesi geleneğinde Aristoteles’in İkinci

Analitikler’i bağlamında gelişen burhân çalışmaları, sadece bilimsel bilgiye ulaşmak için teorik bir çerçeve sunmakla kalmamış, aynı zamanda en temel ilkelerini metafizikten

alan ve vardığı bilimsel sonuçları yine metafizikte sorgula-yan bir bilim ve felsefe zihniyetinin de inşa edilmesini sağ-lamıştır. Bu bilim ve felsefe zihniyeti, İslam dünyasında XII. Yüzyıl’dan sonra özellikle mantık biliminin diğer konularına ilgi duyan düşünce geleneği tarafından, batıda ise modern dönemlerde bilimsel faaliyeti metafizikten kesin çizgilerle

ayıran “pozitif” bilim anlayışı tarafından ihmal edilmiş ve ne yazık ki bu ihmal günümüze kadar uzanmıştır. Klasik

yayınları’ndan çıkan bu çalışma, Endülüslü ünlü filozof İbn Rüşd’ün, Aristoteles’in İkinci Analitikler’ine yazdığı Orta

Şerh’ine (Telhîsu’l-Burhân) dair bir incelemenin ardından, eserin Arapça orijinali ve Hacı Kaya tarafından yapılmış

Türkçe tercümesini ihtiva ediyor.

İmparatorluğun Bedeli19. Yüzyıl’ın başında dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Osmanlı

İmparatorluğu’nun yaşadığı mali krizin temel nedeni, taşrada topla-nan vergilerin önemli bir bölümünün aracıların elinde kalmasıydı. Reform adımlarıyla artırılan vergi geliri sayesinde İmparatorluk 1.Dünya Savaşı’na kadar ayakta tutuldu. Bu nedenle, 19. Yüzyıl’da

Osmanlı merkezî yönetiminin vergi gelirlerini nasıl artırabildiği sorusu önem taşıyor. Çalışmasında bu soruya yanıt arayan Nadir Özbek, reformların ve mali merkezileşme sürecinin merkezî hazi-

neye giren vergi gelirlerini nasıl artırdığını gösterirken, bu sürecin toplumsal ve siyasal bedelinin de bir hayli ağır olduğunu gözler

önüne seriyor. Halk üzerindeki baskının artmasının siyasi rejimin meşruiyetini sorgulattığını, vergi rejiminin eşitlik ve adaletten uzak

olmasının imparatorluğun birçok bölgesindeki milliyetçi hareket-lere ivme kazandığını vurgulayan çalışma, önce Rumeli’de, sonra

Doğu Anadolu’da patlak veren Sırp, Yunan, Bulgar ve Ermeni so-runlarının ardında vergi meselesinin de olduğunu ortaya koyuyor.

Kısaca eser, modernleşme olarak tanımlanan reformların, Osmanlı toplumunu oluşturan halklara nasıl bir bedel ödettiğini, gündelik

hayatın somutluğu içinde inceliyor.

Page 60: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

58 BeykozKultur&Sanat

Can Yayınları’ndan Yeni Bir Yayın Formatı: MinikitapYaratıcı baskı formatları açısından farklılıklara alışkın olmayan yayıncılık sektöründe, son yılların belki de en etkili tartışması “Basılı kitap mı, e-kitap mı?” başlığını taşıyordu. Kitap kokusunu sevenlerle teknoloji çağına doğanları karşı karşıya getiren bu başlı-ğa eklenebilecek üçüncü seçenek Can Yayınları’ndan geldi: Minikitap. İstanbul Kitap Fuarı’nda ilk kez tanıtılan Minikitap, okurlar tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Şeker Portakalı, Simyacı, Dava, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar, 1984 ve Zorba gibi kült eserlerle başlangıç yapan seri, çok kısa süre içinde geniş bir yayın yelpazesine sa-hip olacak. Bugün itibariyle tüm kitabevleri ve zincir mağazalara dağıtımı başlayan Minikitap’ı, kendine özel standıyla tüm kasa yanlarında görmek mümkün olacak.

Yayıncılığın yeni motto’su: “Küçük Al, Büyük Oku!”

Can Yayınları tarafından format hakları satın alınan Minikitap, basılı kitapları e-kitap kadar kolay okunur ve taşınır hale getiren bir konsepte sahip: Kitaplar, Avrupa’nın 150 yıllık matbaası Jongbloed BV tarafından Hollanda’da, bu baskılar için özel üretilen In-doprint kağıdı ile uluslararası patentli Minikitap formatında basılıp ciltleniyor. Mürek-kep, sayfa ve cilt tekniği, bu küçücük kitabı mucizevi bir buluşmayla rahat okunur kılıyor. Sayfa inceliği ustalıkla ayarlanan Minikitap, binlerce sayfalık bir kitabı bile cepte taşıyabilmeye olanak sağlıyor. Üstelik yazı karakterlerinin boyutları sıradan bir kitapla aynı büyüklükte ve tüm kitapları ‘tam metin’ okumak mümkün!

Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi 2016İletişim Yayınları’ndan resimli, edebiyat tarihinden seçme bilgilerle yepyeni öyküleri bir arada sunan, Türkçe edebiyat takvimi… 60’tan fazla yazarın katkısıyla hazırlanan, 11 farklı çizerin çizgileriyle hayat verdiği Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi, edebiyat müptelalarının masasında başköşeye kurulmaya hazır. 365 günün her birinde edebi-yat tarihine, yazarlara, eserlere dair bilgiler vermesiyle nostaljik takvimlere benzese de sadece malumatfuruş bir takvim değil bu, çok daha fazlası… Türkçe edebiyatın en seçkin isimleri bu takvimde hikâyelerini tefrika ediyor, karşınıza yepyeni öykülerle çı-kıyorlar. Ayrıca farklı farklı kitaplardan seçilen alıntılar, size okumadığınız birçok eser hakkında fikir vererek “edebî keşifler” yapmanızı sağlarken; çizerlerin öykülere eşlik eden illüstrasyonları, yaratılan tiplemeler, karikatürler ise okuma zevkinizi artıracak.

Köpek Kalbi

Sinan Atlası

Rus edebiyatının güçlü ismi Mihail Bulgakov’un Köpek Kalbi adlı eseri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Modern Klasikler Dizisi’nde yerini aldı. Bulgakov, Köpek Kalbi’nde sokak köpeği Şarik’in öyküsünü anlatır. Dünya çapında bir bilimadamı olan Profesör Filipoviç, evine götürüp beslediği Şarik’i ameliyat ederek, er bezlerini ve hipofiz bezini adi bir suçlununkilerle değiştirir. Köpek arsız, yüzsüz, şehvet düşkünü ve kaba saba bir insana dönüşür. Şarik, insan haliyle profesörün hayatını cehenneme çevirse de, Sovyet bürokrasisinde kendine bir konum edinebilecektir. Komünistlerin küçük burjuva değerleri-nin üstünde yeni bir Sovyet insanı yaratma ideallerini hicveden Köpek Kalbi, Bulgakov’un en çok tartışılan yapıtıdır.

“İmparatorluğun Mimari Dehası” Sinan’ın kendi yazdıkları ve 477 eserinin yer aldığı “Sinan Atlası”, şimdiye kadar yayınlanmış Mimar Sinan kitapla-rından oldukça farklı. Mimar Sinan’ın bizzat yazmaya başladığı ama ahir ömründe tamamlamaya fırsat bulamadığı otobiyografik konsepti gerçek-leştirmek üzere hazırlanan başyapıt, Sinan ekolünün yeni yetişen kuşakla-ra tanıtılmasını amaçlayan Sinpaş Holding’in desteğiyle süren uzun akademik araştırmalar ışığında, Mimar Sinan Üniversitesi uluslararası akademik sertifi-kasyonu ile hazırlandı. Kültür, mimarlık ve tarih okurları ile Koca Sinan’ı kendi yazdıkları ve eserleriyle daha yakından tanımak isteyenlerin ilgiyle okuyacakları “Sinan Atlası”, yayınlandı. Sinpaş Holding’in katkılarıyla yayınlanan bu değerli ça-lışmanın proje koordinatörlüğünü Mustafa Aksay, metin yazarlığını ise Prof. Dr. Suphi Saatçi üstlendi.

Pena’dan en beğenilen kitaplar

Page 61: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

59BeykozKultur&Sanat

YENİ YAYINLAR BBPena’dan en beğenilen kitaplar

Gündemde en dikkat çeken yazarların kitaplarını Türkçe’ye kazandırmak misyonuyla çalışma-larını sürdüren Pena Yayınları, en beğenilen yazarların sevilen kitaplarını yayınlamaya devam

ediyor.

Yeşil Deniz Kabuğu

Sarah Jio’nun yeni kitabı Yeşil Deniz Kabuğu, tüm dünyada ilk kez Türkiye’de okurlarıyla bu-luştu. Jio, Yeşil Deniz Kabuğu’nda, kendi yaşamından esinlendiği bir olay üzerinden, ‘herkesin

mutlaka bir hikâyesi vardır’ mesajına dikkat çekiyor.

Osmanlı’nın son yılları / İmaret

Yannis Kalpouzos tarafından kaleme alınan “İmaret”; Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılla-rında, Yunanistan’ın Arta kentinde biri Türk biri Yunan iki gencin, iki can dostun hikâyesini

tarihi olayların fonunda aktarıyor.

Mutfağın mucizeleri / Tatlı Hayat

ABD’nin dünyaca ünlü yemek dergisi Gourmet’nin baş editörü, ünlü yazar Ruth Reichl’ın son kitabı “Tatlı Hayat”, bir yemek dergisinde işe başlamak için yaşadığı yerden ayrılan, derginin kapanmasıyla birlikte derginin şikâyet ve tarifler için kullanılan aktif hattında çalışmak zo-

runda kalan Billie Breslin’in hikâyesini anlatıyor.

$eytanla Pazarlık

Finans uzmanı Andreas Loizou’nun borsanın içyüzünü ve paranın nasıl kazanıldığını anlatan kitabı $eytanla Pazarlık Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle

okurlarla buluşuyor. Andreas Loizou’nun bir mega-zengin müşterisinin milyonlarca dolarlık dolandırıcılık

soruşturması altındayken esrarengiz biçimde ortadan kaybolmasıyla Loizou’nun yaşadıklarını anlatan kitap,

okuyucuları finansın yeraltı dünyasına indirerek, oyuncuları ve ne oyunların oynandığını gösteriyor.

$eytanla Pazarlık, göz yaşartıcı pazarlıklara, pervasızca alınan risklere ilk elden şahit olan Andreas

Loizou’nun hikâyesini, karanlık görkemli, elit finans dünyasındaki bireysel hesaplaşmasını anlatıyor. Loizou kitapta piyasaların gerçekte nasıl çalıştığı, uluslararası

finansçılar ve parayla oyun oynayanların somut olarak ne yaptıkları ve paranızla satın alınan risklerin söylenildiği gibi ahlak dışı olup olmadığı gibi sorulara

ışık tutuyor.

Uluslararası Politika ve Film - Mekân, Vizyon, Güç

Matbuat Yayın Grubu’nun tescilli markası İyidüşün Yayınları, yeni bir sinema kitabı yayınladı. Jeopolitiğin medya yansımalarına ve özel olarak sinema ile etkileşimine odaklanan Uluslararası Politika ve Film, her ikisi de jeopolitik

uzmanı olan Sean Carter ve Klaus Dodds tarafından yazıldı ve Columbia Üniversitesi’nin ShortCuts serisinden yayınlandı. Uluslararası politikanın

boğucu dünyasının sinemayla ve diğer popüler kültür formlarıyla çok az ilişkisi olduğu düşünülse de, görselliğin devletlerin ve uluslararası

arenanın kurulmasında başat bir unsur olduğunun öne sürülebileceğini söyleyen yazarlar bu kitapta, jeopolitik gücün icrasından dünya liderlerinin koreografilerine ve basındaki görünümlerine; film çekimi için yer aramaya

ve set kurulumuna kadar birçok konunun görselliğin kritik rolüne ve kurucu işlevine işaret ettiğini söylüyor.

Page 62: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

60 BeykozKultur&Sanat

Atmosferde başta karbondioksit (CO2) olmak üzere sera gazlarının (metan, diazotmonooksit, hidroflo-rokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürtheksaflorid) konsantrasyonlarının artmasının başlıca nedeni in-sandır. Özellikle enerji üretimi ve ulaşımda fosil ya-kıt kullanımı, arazi kullanımındaki değişiklikler, or-mansızlaşma, tarım ve atıklar gibi insan faaliyetleri başlıca sera gazı kaynaklarıdır. Sera gazları güneş ışınları ile ısınan yüzeylerden karasal ışınımla atmos-fere yayılan uzun dalga boyundaki ısı enerjisinin at-mosferi geçerek uzaya yayılmasını engellemekte ve dünyanın ısınmasına neden olmaktadır. Sera etkisi olarak da adlandırılan bu olay sonucunda 1880-2012 yılları arasında dünyamızın ortalama sıcaklığı, 1961-1990 ortalamasına göre 0,85 °C artmıştır. Sıcaklık-ların artmasına bağlı olarak da iklimler değişmeye başlamıştır. Bu iklim değişikliklerine bağlı olarak sı-cak hava dalgalarının, şiddetli sağanak yağışların, sel ve taşkınların, kuraklıkların, fırtına, hortum ve don olaylarının sayısında, tekrarlanmasında ve şiddetin-de artışlar olmaktadır.

Sıcaklık 2 °C artarsa geri dönemeyiz

2014 ve 2015 yılları iklim değişikliğinin etkilerinin yo-

Küresel Isınma’da kritik değerlere az kaldı...

ğun olarak yaşandığı yıllar olmuştur. 2013 yılında 397 ppm olan atmosferdeki CO2 konsantrasyonu 2 ppm kadar artarak 2014 yılı itibarıyla 399 ppm’e ulaşmıştır. 2015 yılında da yıllık ortalama CO2 konsantrasyonunun ilk defa 400 ppm değerinin üzerine çıkacağı öngörülmektedir. Atmosferdeki CO2 için kritik değer 450 ppm olarak kabul edil-mektedir. Çünkü 450 ppm CO2 konsantrasyonu dünyanın ortalama sıcaklığının yaklaşık 2 °C ka-dar artması anlamına gelmektedir. 2 °C sıcaklık artışı ise iklim değişikliği ile mücadelede geri dö-nülemez nokta. Bu eşik değerinin aşılması de-mek dünyadaki doğal ekosistemlerin, canlıların ve insanlığın varlığının tehlikeye girmesi demek. Bu geri dönülemez noktaya önümüzdeki 25 yıl içinde ulaşılması mümkün.

Son 40 yılda afetlerde 2 milyon insan hayatını kaybetti

2014 yılı meteorolojik kayıtların tutulmaya baş-lanmasından itibaren en sıcak yıl oldu. 2015 yılı yaz aylarındaki sıcaklıklar da rekor seviyelere ulaştı. Nitekim sıcak hava dalgaları nedeniyle Hindistan’da 2.500, Pakistan’da 1.400, Fransa’da

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından 16 Eylül 2015 tarihinde organize edilen Küresel Isınma Kurultayı’nın VII.’sinin sonuç bildirgesi...

Page 63: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

61BeykozKultur&Sanat

ÇEVRE BB700 kişi hayatını kaybetti. Uzmanlara göre 2015 yılı 2014 yılından daha sıcak olabilir. 2015 yılının ilk yarı-sında dünyada sel, çığ, toprak kayması, sıcak hava dalgası, fırtınalar gibi meteorolojik afetler sonucunda 6 bin ki-şiden fazla insan hayatını kaybetti. Dünya Meteoro-loji Örgütü’nün verilerine göre 1970 yılından itibaren hidrometeorolojik afetlerin sayısında dünya genelinde artış bulunmakta. Dünya Me-teoroloji Örgütü’nün yayınla-dığı bir rapora göre 1970-2012 yılları arasında 8.835 afette, 2 mil-yona yakın insan hayatını kaybetti. Hidrometeorolojik afetlerden etkilenen insanların sayısının ise yüz milyonlarca olduğu tahmin ediliyor.

Ekonomik kaygılarla önlem alınmıyor ama afetlerden yılda 100 milyar dolar kayıp yaşanıyor

İklim değişikliğinin etkile-rinin her yıl daha fazla his-sedilmesine rağmen iklim değişikliği ile mücadelede ülkeler ekonomik kaygılar nedeniyle adım atmaktan çe-kinmekte. Ancak Münich RE Reasürans şirketinin verilerine göre, son 1980-2014 yılları arasın-daki hidrometeorolojik afetlerin neden olduğu toplam ekonomik kayıp 3,3 trilyon dolar civarında. Başka bir ifadeyle yıl-lık 100 milyar dolar kadar bir eko-nomik kayıp gerçekleşmekte.

Türkiye’nin kaybı 1.400 kişi ve 2,2 milyar dolar

Türkiye’de de iklim değişik-liğinin etkileri yoğun olarak hissedilmekte. Son yıllarda özellikle sel, taşkın, fırtına, dolu, kuraklık gibi hidrome-teorolojik afetlerin sayıla-rında artış yaşandı. Ağustos sonunda Hopa’da meydana gelen 8 kişinin hayatını kaybet-tiği, 3 kişinin ise kaybolduğu sel afetinin son 53 yılın en yüksek ya-ğışından kaynaklandığı yetkililerce açık-

landı. Ülkemizde Uluslararası Afet Veri Bankası kayıtlarına göre 1900-2015

yılları arasında sel ve taşkınlar-da 1.399 kişi hayatı kaybetti, 1,8 milyon insan olumsuz etkilen-di. Bu sellerin ülke ekono-misine neden olduğu zarar ise 2,2 milyar dolara ulaştı. Ülkemizde ilk defa 2014 yı-lında iklim değişikliğine bağ-lı olarak oluşan sel, taşkın, dolu, kuraklık, fırtına ve don olaylarından bağ, bahçe, tarla

ve seraların etkilenmesi so-nucunda gıda ürünlerindeki, fi-

yatların arttığı kabul edildi. 2015 yılında da yaşanan olumsuz hava

koşullarının enflasyon üzerindeki etki-leri devam etti.

2015: Mücadelede kritik yıl

Bilindiği üzere gelişmiş ülkelerin sera gazı salımlarını azaltma-sını öngören Kyoto Proto-kolü’nün süresi 2012 yılında sona erdi. Kyoto sonrası ola-rak adlandırılan yeni sürecin çalışmaları devam etmekte. 2015 Aralık ayında Paris’te İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP21) toplana-

cak. Konferans öncesinde 1 Ekim 2015 tarihine kadar ülke-

lerin sera gazı salımlarının azal-tılması yönünde yapabilecekleri

katkıları Birleşmiş Milletler İklim De-ğişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreterya-

sı’na sunmaları gerekiyordu. Bugüne kadar 146 ülke emisyon azaltım katkı planla-

rını sekreteryaya sundu. ABD ve Çin ise ilk defa sera gazı salımlarında

azaltıma gideceklerini açıkladı.

ABD, Çin ve Türkiye planlarını sundu

ABD 2025 yılına kadar sera gazı salımlarını 2005 yılına göre %26-28 oranında azal-tacağını bildirdi. Çin ise 2030 yılına kadar birim GSMH ba-

şına sera gazı salımlarını 2005 yılına göre %60-65 oranında

azaltmayı taahhüt etti. Çin ay-rıca, 2030 yılında fosil yakıt dışın-

daki enerji kaynaklarının birincil enerji üretimindeki oranını %20’ye çıkarmayı,

Page 64: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

62 BeykozKultur&Sanat

ormanlardaki ağaç servetini 4,5 milyar m3 daha arttırmayı vaad etti. Ül-kemiz de 30 Eylül 2015 tarihinde 2020 sonrası dönem için sera gazları emisyon azaltım katkı planını (INDC) sundu. Katkı planına göre, 2030 yılı için emisyon azaltım çalışması yapılmadığı takdirde ül-kemiz emisyonlarının 1,175 milyar ton olacağının he-saplandığı, ülke olarak alı-nacak önlemlerle bu değe-ri %21 azaltarak 929 milyon tona düşüreceğimiz belirtil-di. Bu, günümüzde 460 milyon ton olan sera gazı salımlarımızı 2030 yılında 2 katına çıkarmayı hedeflediğimiz anlamına gelmekte. Oysa çoğu ülke 2005 yılını temel alarak bu yıldaki emisyonları 2025 ya da 2030 yılında değişik oranlarda azaltma-yı taahhüt etti. Ülkemiz sera gazı salımları açısından 2012 yılı itibarıyla 18. sırada yer al-makta. Ancak 2030 yılında 8. sıraya kadar yükselmesi mümkün. Bu arada aday olduğumuz Avrupa Birli-ği’nin 2030’da 1990 yılına göre %40 azaltmayı taah-hüt ettiğini de belirtmekte yarar var. Bu nedenle iklim değişikliği politikamızın AB ile yürütülen müzakerelerde sorun yaratabilir.

İki uluslararası toplantının lideriyiz ama...

Ülkemiz Paris’teki İklim Değişikliği Taraflar Konferansı öncesinde iki önemli toplantıya ev sahipliği yapacak. Bunlardan ilki Çölleş-me ile Mücadele Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP 12) ve 12-23 Ekim 2015 ta-rihleri arasında Ankara’da toplanacak. Bilindiği üzere çölleşme kurak, yarı kurak ve yarı nemli iklim özel-liklerine sahip bölgelerde iklim değişikliği ve insan faaliyetleri de dâhil olmak üzere çeşitli faktörlerden kaynaklanan arazi bozulumu olarak adlandırılmaktadır. Dünya-daki tarım alanlarının yaklaşık %44’ü kurak alanlarda yer almakta ve yakla-

şık olarak 2 milyar insan kurak bölgeler-de yaşamaktadır. Türkiye’nin ise %60’ı

çölleşme riski taşımaktadır. İklim değişikliğine bağlı olarak kurak

alanların genişleyeceği öngö-rülmektedir. Bu nedenle COP 12’de ele alınacak konulardan bir tanesi de iklim değişikli-ği olacak. Burada alınacak kararlar ülkemiz tarafından COP12 başkanı sıfatıyla Pa-ris’teki taraflar konferan-sında sunulacak. Ankara’da-ki COP 12 hemen sonra 15-16

Kasım 2015 tarihlerinde Antal-ya’da G20 zirvesi düzenlenecek.

Zirvede küresel ekonomik durum yanında kalkınma, enerji güvenliği,

iklim değişikliği, yoksulluğun gideril-mesi, istihdam, mülteciler, yolsuzlukla mü-

cadele ve gıda güvenliği gibi konuların da görüşülmesi beklenmekte. Paris

Konferansı’ndan sadece 15 gün önce gerçekleştirilecek G20 Zirvesi’nde, iklim değişikliğinin gündeme alınması ve atılacak adımların netleştirilmesi çok önemli. Çünkü atmosfere sa-lınan sera gazlarının %80’in-den G20 ülkeleri sorumlu.

Nitekim 20 ülkeden Suudi Arabistan haricinde 19’u Paris

Konferansı öncesinde emisyon azaltım katkı planlarını açıkladı.

G20 ülkelerinden Meksika, Ar-jantin, Endonezya, Güney Afrika

ve Türkiye indirim taahhüdünde bu-lunurken, diğer ülkeler 2030 yılına kadar

değişik oranlarda azaltım gerçekleştirme sözü verdi. Hâlbuki ülkemizin önünde

hem COP 12 hem de G20 Zirvesi’nde başkanlık yapması nedeniyle iklim

değişikliğini önleme konusunda liderlik yapmak için tarihi bir fırsat bulunmaktaydı. Ancak ülkemiz enerji üretiminde dışa bağımlılığı azaltmak ge-rekçesiyle enerji üretiminde kömüre ağırlık vermekte. Ni-tekim 2023 yılında 14 milyar ton olan linyit ve 1,3 milyar ton kadar olan taşkömürü re-

zervlerimizin tamamının enerji üretiminde kullanılması plan-

lanmakta. 2023’te birincil enerji talebinin %86’sının fosil yakıtlar ta-

rafından karşılanması öngörülmekte. Yenilenebilir enerjinin payı ise gerileyerek

Page 65: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

63BeykozKultur&Sanat

ÇEVRE BB%6’ya düşecek. Ülkemizin iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında olmasına rağ-men çözüme ortak olmaması, hem sera gazı sa-lımlarını 2030 yılında 2013 yılına göre 2 katına çı-karacak olması ve hem de uluslararası fonlardan yararlanmak istemesi iklim değişikliği konusun-da yalnız kalmasına neden olabilir. Hâlbuki 2015 yılı iklim değişikliği ile mücadelede bir dönüm noktası olmuştu. ABD ve Çin dahi az ya da çok sera gazı salımlarını azaltma sözü vermiş, Papa Francis ile bazı İslam âlimleri iklim değişikliğiy-le mücadele edilmesi gerektiğini belirten açık-lamalarda bulunmuşlardı. Hatta Türkiye dahil 27 ülkedeki ruhani liderler Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’u ve kendi ülkelerindeki devlet başkanlarını ve cumhurbaşkanlarını “iklim değişikliğine neden olan tehditlere karşı acilen harekete geçmeye ve 2050 yılına kadar %100 yenilenebilir enerji hedefi koymaya” çağıran imza kampanyası düzenlemişti. Bütün dünya Paris Konferansı’na odaklanmışken iklim değişikliğini önleme ve sera gazlarını azaltma açısından lider ülke olma şansı olan ülkemiz, tarihi bir fırsatı ka-çırdı.

Gelecekte Türkiye’nin iklimi nasıl olacak?

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından gelecekte Türkiye ikliminin nasıl olacağına dair bazı projeksiyonlar çalışıldı. Sera gazı salımları-nın sınırlandırılmaması, bugünkü artış trendinin devam etmesi durumunda (RCP8.5 senaryosu) ülkemizde sıcaklıkların 2013-2040 döneminde 3 °C, 2041-2070 döneminde 3-4 °C, hatta yaz mevsiminde 5 °C, 2071-2099 döneminde ise ülke genelinde 6 °C kadar artabileceği tahminleri ya-pılmakta. Yağışlarda da mevsimsel yağış dağılım-larında değişkenlik beklenmekte. Kış yağışların-da Akdeniz Bölgesi’nin orta ve doğu kesimleri ile Güneydoğu ve İç Anadolu’nun güneydoğusunda tahmin yapılan 3 dönemde de azalışlar, ülkenin geri kalan bölümünde ise artışlar öngörülmekte. İlkbahar yağışlarının genel olarak kıyı bölgeleri ile Doğu Anadolu’da artacağı, İç Anadolu ve Gü-neydoğu Anadolu’da azalacağı, yaz yağışlarının Karadeniz ile Ege ve Marmara Denizi kıyılarında artabileceği, diğer bölgelerde ise azalacağı, bu azalmanın % 50’lere ulaşabileceği öngörülmek-te. Sonbahar yağışları ise tüm ülkede daha az olacak, bu mevsimdeki azalışların %60’lara ula-şabileceği belirtilmekte. Sıcaklıkların artması yağışların genel olarak düşmesine bağlı olarak kuraklıkların yaşanacağı, aşırı sıcak günlerin (35 °C daha sıcak) sayısının artacağı tahmin ediliyor. Özellikle Doğu Karadeniz ile Antalya ve Muğla’nın kıyılarında şiddetli sağanaklar da artacak. Ayrıca kar örtüsünde azalma ve dağlardaki buzullarda erime bekleniyor.

Türkiye’yi neler bekliyor?

Yukarıda kısaca özetlenen iklim projeksiyonla-rına göre ülkemizi daha sıcak, daha kurak ve za-man zaman da şiddetli sağanak yağışlar bekliyor. Buna göre de iklimsel olaylardan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen sektörler için risk anlamına gelmekte. Bu sektörlerin başında tarım, hayvancı-lık, orman ve turizm geliyor. Dolaylı olarak ise tüm sektörler etkilenebilir. Ülkemizde iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanabilecekler aşağıda özetlenmiştir.

•Akarsu akışlarında düzensizlik, göllerin kuruması, içme, kullanma ve sulama suyu miktarlarının azal-ması,

•Kuraklıklara bağlı olarak yeraltı su kaynaklarının daha fazla kullanılması ile birlikte su kaynaklarında daralma,

•Şiddetli sağanakların etkisiyle özellikle Doğu Ka-radeniz ve Akdeniz kıyılarında sel ve taşkın olayla-rında artış,

•Tarımsal üretimde kuraklık, sel ve taşkın, dolu, fır-tına gibi zararlar nedeniyle azalma,

•Bazı tarım alanlarının verimsizleşme nedeniyle kul-lanılamaz hale gelmesi,

•Tarım alanlarının azalması, verim kayıpları ve has-talıklar nedeniyle daha fazla gübre ve ilaç kullanımı,

•Deniz seviyelerinde artış ve derelerin taşıdığı su miktarındaki azalmaya bağlı olarak tuzlu deniz su-yunun dere yatakları boyunca iç kesimlere ulaşma-sı, tarım alanlarında tuzlanma,

•Yem üretimindeki azalma ve meraların artan ku-raklıktan zarar görmesi sonucunda hayvancılığın zarar görmesi

•İç suların kuraklık nedeniyle azalması ve denizle-rin ısınmasına bağlı olarak su ürünleri üretiminde azalış,

•Üretimdeki azalmaya bağlı olarak et ve gıda fiyat-larında artış,

•Ormanlarda yangın, böcek ve mantar zararlarının artması,

•Biyoçeşitlilikte azalma ve bazı türlerin yok olma riski ile karşı karşıya kalması,

•Bazı canlı türlerinin göç etmek zorunda kalması, ancak parçalanan habitatlar nedeniyle göç edeme-mesi,

Page 66: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

64 BeykozKultur&Sanat

•Kırsal alanlardan kentlere göçlerin artması ve işsizlik,

•Kuraklık ve açlık sorunları ne-deniyle başta Afrika’dan ol-mak üzere uluslararası iklim göçlerinde artış,

•Rüzgâr ve su erozyonunda artış,

•Kentlerde fırtınalar nedeniy-le ağaç devrilmeleri, çatı uç-maları gibi olaylarda artış,

•Yanlış yapılaşma, dere ve taşkın yataklarının yerleşime açılması ile be-tonlaşma nedeniyle kentlerde sel ve taş-kınların daha fazla yaşanması,

•Artan sıcaklıklara bağlı olarak yaz aylarında klima kullanımının yay-gınlaşması ve elektrik kesinti-leri,

•Denizlerde ve karalarda is-tilacı tür olarak tanımlanan yabancı canlı türlerinin sayı-sında artış,

•Akdeniz Bölgesinde aşırı sı-cak günlerin artışına bağlı olarak turist sayısında azalma, buna karşılık Karadeniz Bölge-sinde turist sayısında artış,

•Kar yağışındaki azalmaya bağlı olarak kış turizmi alanlarının kullanım dışı kalması,

•Rafting gibi doğa sporlarının zarar görmesi

•Salgın hastalıklar ile sıcak hava dalgalarına bağlı ölüm ve has-talıklarda artış,

•Değişen iklim koşullarına uyum sağlayamayan işletme ve şirketlerin küçülmesi ya da kapanması,

Sera gazı salımlarını azaltma ve iklim deği-şikliğine uyum konusun-da yapılması gerekenler

Küresel ısınmayı azaltmak için ön-celikle ülke olarak sera gazı salımlarını

azaltmamız gerekli. Bunun için öncelikle fosil yakıt odaklı

enerji üretimini azaltmalı ve güneş enerjisi gibi büyük potansiyele sahip olduğu-muz yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz önem taşımakta. Son yıl-larda enerji verimliliği ko-nusundaki çalışmalar art-mış durumda.

Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tara-

fından ülkemizde bina sektö-ründe %30, sanayi sektöründe

%20 ve ulaşım sektöründe %15 ka-dar enerji tasarruf potansiyeli olduğu belirtilmekte. Ancak enerji verimliliği

konusunda enerji nakil hatların-daki kayıpların azaltılması gibi

atılacak çok fazla adım bu-lunmakta. Sera gazı salımla-rını azaltmak için üzerinde durulması gereken diğer bir konuda çimento, de-mir-çelik gibi enerji yo-ğun sektörlerdeki yoğun enerji kullanımının azal-tılması gerektiği. Sera gazı salımlarının azaltıl-ması için bazı mali teşvik-

ler, sübvansiyonlar ya da vergilendirme gibi finansal

mekanizmaların sayısında son yıllarda artış var. Örneğin Enerji

ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tara-fından elektrik ve doğal gaz kullanım-

larından ek vergi almak üzere çalışmalar devam etmekte. Yenilenebilir enerji,

yeni teknoloji kullanımı, atıkla-rın azaltılması gibi konularda

da teşvikler uygulanmakta. Ancak sera gazı salımlarını azaltmak için atılan adım-ların yeterli olduğunu söy-lemek mümkün değil. Bu konuda özellikle ihracat hedefleyen firmalar her-hangi bir devlet desteği beklemeden rekabet ko-şulları gereği kendi emis-yonlarını azaltmaya yönelik

çalışmalar yapmaya başladı. Üstelik yaptıkları yatırımların

birkaç yıl içinde geri dönüşü oldu. Ayrıca iklim dostu tekno-

lojiler geliştirilmesi yeni ekonomik fırsatlar da sunmakta.

Page 67: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

65BeykozKultur&Sanat

ÇEVRE BBUyum çalışmalarımızın sayısı düşük

Ülkemizdeki asıl sorun iklim değişikliğine uyum konusundaki çalışmaların azlığı. Uyum, iklim de-ğişikliğinin beklenen etkilerine karşı önlemler almak olarak özetlenebilir. Ülkemizde beklenen iklim değişiklikleri yukarıda özetlenmiştir. Bu beklenen iklimsel değişiklikler kapsamında uyum konusunda yapılabileceklere dair örnekler ise aşağıda verilmiştir.

•Kuraklığa karşı su kaynaklarını verimli kullan-mak, su hasadı yapmak, az su tüketen sulama sistemlerini yaygınlaştırmak, tarımda kuraklığa dayanıklı türler kullanmak ya da kuraklığa daya-nıklı genotipler geliştirmek,

•İçme suyu havzalarında her türlü yapılaşmayı ve kirlenmeyi engellemek,

•İklim değişikliğine hassas tarım alanlarının ya da ısınma sonucunda yılda 2 ürün alınabilecek belir-lenerek buraların korunmasını sağlamak,

•Hidrometeorolojik afetlerden etkilenen tarım alanlarını korumak için rüzgâr perdeleri tesis etmek, ürünleri örtü ile korumak gibi önlemleri uygulamaya koymak, çiftçiye bu önlemler konu-sunda destek olmak,

•Art arda yaşanabilecek kurak dönemler için bir-kaç yıllık tahıl stoku yapmak,

•İhtiyaç fazlası tarımsal üretim yapılmasını en-gellemek için ürün planlaması yapmak,

•Hayvancılığı geliştirmek için meraların ıslahını sağlamak, yem bitkileri üretimini ve ahır hayvan-cılığını teşvik etmek,

•İklim değişikliğine bağlı olarak ekim zamanları

da değişeceğinden çiftçiyi bu konuda bilinçlendir-mek,

•Beklenen iklim değişiklikleri de dikkate alınarak afet risk haritaları hazırlamak ve riskli alanların ya-pılaşmaya açılmasını engellemek,

•Kıyılardaki yapılaşmalarda (kıyı doldurarak yapılan havaalanları, Karadeniz sahil otoyolu gibi) deniz se-viyesinin yükseleceğini, ısınmaya bağlı olarak kıyı-larda rüzgâr, buharlaşma, yağış, sis gibi meteorolo-jik olayların değişeceğini dikkate almak,

•Turizm tesisi izinlerinde bina yalıtımına önem ver-mek, yoğun klima kullanımı sonucunda elektrik ke-sintileri yaşanması ihtimaline karşı tesislerin kendi enerjisini üretmesini teşvik etmek,

•Kış turizmi izinlerinde düşük yükseltili alanlarda te-sis yapılmasından kaçınılmasını sağlamak, izinlerde kendi elektriğini üretmek ve su kaynaklarına za-rar vermemek koşuluyla yapay karlama sistemleri planlanmaya dâhil etmek,

•Dere yataklarının ıslah adı altında beton yataklara alınması yerine, havzalarındaki yüzeysel akışı azal-tacak, suyun toprağa sızmasını sağlayacak, derele-rin denize döküldüğü yerlerde akışını engellemeye-cek önlemler almak,

•Doğal orman alanlarını korumak, parçalanmış habi-tatları ekolojik koridorlarla birbirine bağlamak, özel orman kurmayı teşvik etmek,

•Kentlerde yol kenarlarındaki ve parklardaki sağlı-ğı bozulmuş ve devrilme riski olan ağaçların yerine yenileri dikmek,

•İstilacı türlerin yayılmasını engellemek için karanti-na önlemleri almak,

•Sıcak hava dalgalarında çalışma saatlerini değiş-tirmek.

Page 68: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

66 BeykozKultur&Sanat

Türkiye’de mimarlık, içmimarlık ve tasarım disiplin-lerinin önde gelen temsilcilerini yıl boyunca buluş-turan en önemli etkinliklerden ‘2D1 Tasarım Top-lantıları’nın beşincisi “2D1 Kimlik Değiştiren Yapılar” başlığıyla Yapı-Endüstri Merkezi’nde düzenlendi. Mimarlık, tasarım, mimarlık tarihi, ve yenileme/ye-niden işlevlendirme alanlarında projeleri ile öne çı-kan isimler; mekanın tarihini, yeni kullanımlarla nasıl canlandırıldığını tartışmak ve deneyimler üzerinden yeni kullanımlarını yorumlamak üzere ‘2D1 Kimlik Değiştiren Yapılar’ etkinliğinde bir araya geldi.

Türkiye’de binalar bilmeden restore ediliyor

Türkiye’de bilmeden ve binaları tanımadan resto-rasyon yapıldığını vurgulayan konuşmacılar, bina-ların hem yapım hikayesinin bilinmesine hem de o binaya yeni bir hikaye yaratarak işlevsellik kazan-dırılmasına dikkat çekti. Yapıların önce sahiplenme duygusuyla ele alındıktan sonra, yenilenme aşama-sında içine yaratıcılık katarak standart olmayan bir sonuca ulaşmanın hedeflenmesi gerektiği konuşul-du.

Korunması gereken ve nasıl korunacağı...

Doç. Dr. Deniz Dokgöz, sunumda “Boşluğu Tasarla-mak… İzmir Mimarlık Merkezi” başlığı ile Cumhuri-yet’in ilk yıllarına ait İzmir Alsancak’ta atıl durumda bulunan Tekel Eski Deposu’nun kente kazandırıla-rak İzmir Mimarlık Merkezi’ne dönüşümünü bir boş-luğun tasarısı olarak ele aldı. Mimar Kerem Ergi-noğlu, “Yaratıcılar Standart Mekân Sevmez” başlıklı

Tasarım dünyası, “2d1 kimlik değiştiren yapılar”da bir araya geldi

konuşmasına “Neden yapıları dönüştürüyoruz?” sorusu ile başladı. 19. Yüzyıl sonuna tarihlenen eski bir depo binası olan Tuz Ambarı ile 2000’li yılların başında AVM olarak açılmış ancak reka-bet şartlarında hizmet dışı kalmış bir binanın ya-ratıcı endüstrilerdeki iki farklı firmanın ofisine dönüşmesi serüvenlerini aktardı. Mimar Nevzat Sayın, sunumda “Neyi/Nasıl Sürdürmeli?” başlığı ile 1914’te inşa serüvenine başlanan 1983 yılın-da işlevsiz kalıp terk edilen Silahtarağa Elektrik Santrali’nin 4 ve 6 No’lu kazan daireleri, mimarlık fakültesi ve kütüphane dönüşümü ile hayat bulan bir üniversite, fakülte binaları ile geçmiş ve şim-diye ışık tuttu. Fark edilir bir yapı olma durumları, tasarım düşünceleri ve değerlendirmeleri ile dö-nüşen Gürallar Plaza ofis binası ile dönüşüm na-sıldır sorusuna yanıt aradı. Kendisi için en önemli olanın “Korunması gereken nedir?” sorusunu sor-mak olduğunu, ardından ise konunun “Neyi, neden ve nasıl koruyacaksınız?” sorularına yanıt vererek geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Page 69: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

67BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BBIII. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali...

Dünyanın en prestijli kısa film ödüllerinin verildi-ği platform olma hedefini sürdüren III. Uluslara-rası Boğaziçi Film Festivali, sinemanın gelişmesi-ne katkı sağlayacak yeteneklerin filmleri ile çok önemli eğitim ve atölyeleri ile 20 Kasım’da baş-lıyor. 20-27 Kasım tarihleri arasında gerçekleş-tirilecek Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde filmler En İyi Ulusal Kısa Kurmaca, En İyi Ulusal Kısa Belgesel, En İyi Uluslararası Kısa Kurmaca Ve En İyi Uluslararası Kısa Belgesel kategorilerinde yarışıyorlar. Ayrıca, İstanbul Medya Akademisi’nin Genç Yetenekler Ödülü de festival kapsamında verilecek.

Uzun metrajda da iddialı

Türkiye’de ve dünyada etik, estetik ve teknik bü-tünlüğe sahip sinema filmlerinin gelişmesini sağ-lamak amacıyla düzenlenen Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde bu yıl Uluslararası Uzun Metraj Filmler kategorisi de yarışacak. Festival, kısa film-lerde olan iddiasını uluslararası uzun metraj filmler kategorisinde 50.000 Dolarlık ödül ile pekiştiri-yor. Türk ve dünya sinemasının seçkin örnekleri-nin yer alacağı festivalde verilecek ödüller, genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesi-ne katkıda bulunmayı amaçlıyor. Festival Başkanı Ogün Şanlıer, “Festivalimizle ulusal ve uluslararası kategorilerdeki kısa film yarışmalarımıza 111 ülke-den 2621 başvuru alarak kısa film alanında genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesi-ne katkıda bulunmaya devam ediyoruz. Bu yıl ilk kez yarışma kategorilerimiz arasında 365 başvuru ile Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’na yer vererek evrensel sinema tecrübelerini festival ta-kipçilerimizle paylaşmaktan mutluyuz” dedi.

Türkiye prömiyerlerini yaptılar

Üçüncü yılında da 10 filmin Türkiye prömiyerine evsahipliği yapacak Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, geçtiğimiz iki senede olduğu gibi ilklere

sahne olacak. Uzun yarışmada yer alacak Border-less (24 Kasım 2015 Salı, 18:30, Atlas Büyük Salon), Our Every Day Life (25 Kasım 2015 Çarşamba, 18:30, Atlas Büyük Salon) ve Bir Dostoyevski (Ye-raltından Notlar) uyarlaması olan Johnny Walker (26 Kasım 2015 Perşembe, 21:00, Atlas Büyük Sa-lon) filmleri ekiplerinin katılımıyla Türkiye prömiyeri yapacak. Journey To The Shore ise, 21 Kasım 2015 Cumartesi, 21:00, Atlas Büyük Salon) Türkiye prö-miyerini yapacak bir başka uzun film olacak. Kısa film kategorisinde ise, 6 film Türkiye prömiyeri ve 1 film İstanbul prömiyerini yapacak. Belgesel dalında Every Last Child; Dünya sineması alanında ise One & Two, Chasuke’s Journey, Se Dio Vuole, Heavenly Nomadic, The Lamb, Wondrous Boccaccio prömi-yer yapacak.

Miyazaki’nin Çağdaş Masalları

Dünyaca ünlü Japon manga ve anime sanatçısı Hayao Miyazaki’nin 9 filmi Çağdaş Masallar: Ha-yao Miyazaki özel bölümü adı altında gösterilecek. 1984’den 2013’e sanatçının önemli filmlerinin yer al-dığı seçkide The Wind Rises, Ponyo, Howl’s Moving Castle, Spirited Away, Porco Rosso, Kiki’s Delivery Service, My Neighbor Totoro, Castle in the Sky, Na-usicaä of the Valley of the Wind filmlerinin göste-rimleri yapılacak.

Kısa animasyon filmler

Kısa animasyon film gösterimlerinde bu yıl 6 ya-bancı film dikkat çekiyor. Birçok festivale katılan Hırvatistan’dan Lea Vidaković’in ödüllü filmi “The Vast Landscape”, Slovenya’dam Julia Kolenako-va’nın “The Predators of Transylvania”, Rusya’dan Svetlana Andrianova’nın “A Little Star”, Almanya’dan Florian Grolig’in “In the Distance”, Estonya’dan Riho Unt’un “The Master” ve Litvanya’dan Ignas Meüli-nas’ın “Woods” adlı kısa animasyon filmleri de Ulus-lararası Boğaziçi Film Festivali’nde gösterime gire-cek filmlerden bazıları.

Page 70: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

68 BeykozKultur&Sanat

Dünyaca ünlü piyanist, müzik ziyafeti yaşattı

“Ertuğrul 1890”, 5 Aralık’ta...

Sanat Yönetmenliğini Orkestra Şefi Gürer Aykal’ın üstlendiği 16. Uluslararası Antalya Piyano Festivali dünyaca ünlü yerli ve yabancı birçok yıldızı müzikseverlerle buluşturdu. Bu yıldızların en önemli-lerinden biri 22 Kasım’da sahne alan dünyaca ünlü piyanist Saleem Ashkar.

Son yıllarda verdiği resitaller ile adından söz ettiren dünyaca ünlü piyanistin konseri, Antalya Kültür Merkezi’nde gerçekleşirken, müzikseverler, fırtınalı müziklerin bestecisi Beethoven’ın ilk piyano sonatından son sonatlarına uzanan bir yolculuğa çıktı.

Kuşimoto kıyılarında 1890 yılında meydana gelen Türk savaş gemisi Ertuğrul Fırkateyni kazasını konu alarak Türk-Japon dostlu-ğunun işlendiği “ Ertuğrul 1890” filminin çekimleri ta-mamlanırken Vakayama’da-ki yetkililere yönelik özel bir gösterim yapıldı. Film, 5 Aralık’ta gösterime girecek.

Japon-Türk ortak yapımı olan eserde 125 yıl önce meydana gelen Ertuğrul Fırkateyni kazasında ha-yatını riske atarak kaza-zedelere yardım eli uzatan Oşima halkı ve 30 yıl önceki İran-Irak Savaşı’nda kurtar-ma uçağı yollayarak Japon vatandaşlarını kurtaran Türk hükûmetini merkez alan filmin çekimleri her iki ülkede yapıldı. Filmde dil ve kültür farklılıklarının önüne geçen bağlar ve samimiyet anlatılıyor.

Page 71: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

69BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi (İKÜSAG), sanatseverleri, heykel sanatının dışavurumcu ve gerçeküstü temsilcisi Akın Yıldırım’ın 30’a yakın eseri ile buluşturdu. İKÜSAG sezonun ikinci sergisinde heykel sanatçısı Akın Yıldırım’ı 4 - 25 Kasım tarihle-ri arasında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde ağırladı. Son yıllarda bronz dökümü andı-ran pirinç ve bakır eserleri ile dikkat çeken sanatçı New York, Boston, Paris gibi sanat merkezlerinde yer aldı ve 2008 yılında Louv-re Müzesi’nde düzenlenen uluslararası salon sergilerinde ‘’jüri özel ödülü’’ nü almaya hak kazandı.

Akın Yıldırım kimdir?

Akın Yıldırım 1963 yılında Ordu’da doğdu. 1984’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Aka-demisi Temel Sanat ve Bilimler Bölümü’nden mezun oldu. Özellikle Özer Kabataş’ın sa-nat üzerine görüşlerinden çok etkilendi. İlk heykel sergisini 1989’da gerçekleştirdi. Uzun yıllar bakırla çalıştı. İlk dönemlerde totem-ler ve detaylı müzik enstrümanları üzerine çeşitli çalışmalar yaptı. Sonrasında dışa vu-rumcu ve gerçeküstü anlayış yöneldi. Zaman zaman soyut işler denedi. Soyut çalışmaların çok büyük bir kısmı masif ahşap heykeller-den oluşuyordu. 1992 yılında “Fonksiyonel Heykeller” adı altında bir sergi açtı.1994 ile 1998 yılları arasında daha çok çeşitli türler-de hayvan kemikleriyle çalıştı. Bunları masif kullanmakla birlikte bakır protezler ve ahşap da kullandı, birbirini yaratan destekleyen formlar üretti. Gerçek formları hiçbir zaman dışlamadı. Tabii bir bakış açısıyla anatomik olarak, insan ve hayvan heykelleri çalıştı. Bütün bu anlatılan farklı bakış açılarını, hatta derin izler bırakmış bazı ekolleri içeren, tek heykelin bünyesinde birbirinden farklı ekolle-ri görebileceğimiz çalışmalar yaptı. 2006’dan sonra geleneksel malzemesi olan bakırı kullanmakla birlikte, çoğunlukla pirinç hey-keller üzerinde çalışmaktadır. Bu çalışmalar bronz dökümü andıran ama döküm olmayan eserler olarak bugüne kadar koleksiyonlar-daki yerini aldı. Sanatçı İstanbul’daki kişisel ve karma sergilerinin yanı sıra New York, Boston ve Paris’te sergilere katıldı. SNBA tarafından Louvre Müzesi’nde her yıl düzen-lenen uluslararası delegasyonların katılımıy-la gerçekleşen salon sergilerinde ülkemizi temsil eden sanatçılar arasında yer alan Akın Yıldırım, 2008 yılında “Jüri Özel Ödülü’nü” aldı.

Sanata “Pusula” oldu

Page 72: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

70 BeykozKultur&Sanat

İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Mer-kezi’nin (IRCICA) Malezya Hükümeti ve Restu Vakfı işbirliği ile düzenlediği Putrajaya Ulusla-rarası İslam Sanatları ve Kültür Festivali 2015 (PIIACUF 2015) bu yıl “İpek Yolu ve Baharat Yolu Hazineleri” teması ile gerçekleştirildi. İslam kültür ve sanatının parlaklığını vitrine taşıyan PIIACUF 2015 programı kapsamında IRCICA Genel Direktörü Doç. Dr. Halit Eren de “İslam Medeniyetinde Sanat” konulu bir konuşma yap-tı. PIIACUF 2015’e katılan ülkeler arasında; Tür-kiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kuveyt, Cezayir, İran, Çin, Endonezya, Tunus ve Malezya yer aldı. PIIACUF 2015 Festivali ile İslam kül-tür ve sanatının tanıtılması ve İslam kültür ve sanatına ilgiyi artırarak, bu alandaki çalışmalara öncülük edilmesi hedefleniyor.

Rekor adayı 1 km’lik hat eserin kaydı yapıldı

PIIACUF 2015 Festivali’nde pek çok etkinlik ve aktivite düzenlendi. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), Osmanlı dönemin-

Malezya’da İslam Sanatları ve Kültür Festivali düzenledi

de Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevere ile ilgili Haremeyn Sergisi’nde ziyaretçilerle bu-luşturdu. Ayrıca Guinnes Rekorlar Kitabı’na aday 1 km’lik hat eserin kaydı PIIACUF 2015 Festivali’nde yapıldı. İslami gerçekleri ve tarihi üzerine bir sergi ve Uluslararası Kitap Fuarı festivalde yer aldı. Res-tu Vakfı tarafından uluslararası sanatçıların katıldı-ğı moda gösterileri, kültürel gösteriler, el sanatları gösterileri, çocuklara özel sanat etkinlikleri ve çeşitli aktiviteleri gerçekleştirildi.

Page 73: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

71BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

Ulusal ve uluslararası binlerce etkinliğin ger-çekleştirildiği İstanbul Lütfi Kırdar, her yıl ol-duğu gibi bu yıl da birbirinden farklı etkinlikle-re ev sahipliği yaparak ziyaretçilerini ağırlıyor. İstanbul Lütfi Kırdar’ın Kasım ayı etkinlik liste-sinde kongre, konferans ve konser gibi birçok farklı etkinlik yer aldı. İstanbul Lütfi Kırdar’ın Kasım ayı etkinlikleri kapsamında sırasıyla; 12 - 15 Kasım’da Türkiye’nin önde gelen uluslara-rası sanat fuarı Contemporary Istanbul, 16 - 21 Kasım’da Türkiye’nin en büyük marka ve pazar-lama etkinliği Brandweek, 20 - 22 Kasım’da 22. Dünya Ekokardiyografi ve Kardiyoloji Kong-resi, 25 - 26 Kasım’da Türkiye’deki en büyük iş dünyası organizasyonlarından Perakende Günleri ve 30 Kasım’da Tekfen Filarmoni Yaşar Kemal’e Saygı Konseri yer aldı.

Kasım ayında dopdoluydu...

“İyi bir şey yap izi kalsın” şiarıyla cazseverlere dokunmaya devam eden Raba Di Babba Grubu, 14 Kasım Cumartesi akşamı, “Raba Di Babba ile Nüktedân Bir Caz Gecesi” konsepti ile Taksim’de Jazz Com-pany’de sahne aldı. Özel repertu-varları ile performans sergileyecek Raba Di Babba grubunun yanı sıra Kasım ayında; Fötr Blues Band, Olgun Açar Jazz Band, İlham Gen-cer & İpek Dinç Yüce, Funda Sezer &Latin Night, Uğur Güneş Band ve Nilüfer Verdi Arrangements, müzik severlerin buluşma noktalarından Jazz Company’de sahne alan isimler arasındaydı.

Öncelikli derdi paylaşmak

“İyi bir şey yap izi kalsın” şiarıyla dokunduğu kulakları ısırmamaya özen göstererek kurulmuş, dinleyeni ilk temasta korkutmayacak kadar popüler, idolleşmeyecek kadar avan-gard bir müzik yapmayı tercih eden Raba Di Babba grubu, “Metalaşmak için değil paylaşmak için çalıyoruz ve eğlenmeyi de önemsiyoruz” diyor.

Nüktedan bir caz gecesi

Page 74: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

72 BeykozKultur&Sanat

Semt Pazar Yeri tasarım yarışması için son başvuru 7 Mart!

PROSteel 2016 Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarış-ması’na başvurular 26 Ekim’de başlıyor. Türk Yapısal Çelik Derneği ve Borusan Mannesmann tarafından Yapı-Endüstri Merkezi organizasyonuyla bu yıl 16.’sı düzenlenen yarışmada öğrencilerden haftanın 1 günü pazar yeri olarak kullanılacak, diğer günler kentin sosyal-kültürel ve sanatsal vb etkinliklerine olanak verecek 2.000-2.500 m2 büyüklüğünde bir mekan tasarlamaları bekleniyor. Son başvuru tarihi 7 Mart 2016 olan yarışmada katılımcıların yarışma-ya kayıt için son başvuru tarihine kadar facebook üzerinden kayıt formunu doldurmaları (www.face-book.com/BorusanMannesmannBoru adresinden) gerekiyor. Baskı göndermek yok, her şey dijital!

Öğrencilere verilen yüksek ödül miktarlarının yanı sıra bu yıl öğrencilerin katılım masraflarını minimu-ma indirmek amacıyla; www.prosteel.org web sitesi dijital yüklemeye olanak sağlayacak ve Istanbul dışından katılan son elemeye kalan projelerin sahiplerinin ödül törenine geliş-gidiş masrafları yarışma tarafından karşılanacak. Yarışmacıların

1960’ların unutulmaz The Rat Pack Show gösterisi, ilk kez Türkiye’de! Frank Sinatra’nın

100. yaşı anısına Sinatra & Friends konseri Yapı Kredi ana sponsorluğunda ve IEG Live organi-

zasyonuyla “Good Music in Town’’ kapsamın-da 20-22 Kasım 2015 tarihlerinde İstanbul’da

Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde yapıldı. Sinatra & Friends - 100. Yıl Konseri İstanbul’da

The Rat Pack Show geleneklerine uygun bir şekilde, izleyicilerine 1960’ların o unutulmaz

anlarını, Frank Sinatra, Dean Martin ve Sammy Davis Jr.’un canlı performanslarını ve eğlenceli

şovlarını yaşattı.

Sinatra & Friends konseri

projelerin son hallerini en geç 23 Mart 2016 Çarşamba günü saat 23.59’a kadar www.proste-el.org adresinin ilgili bölümüne 50 MB’yi aşma-yacak şekilde tüm belge ve paftalarını hepsi tek bir dosya içinde zip dosyası olarak yüklenmesi gerekiyor. Öğrencilerin danışman olarak öğre-tim üyelerinden destek alabilecekleri yarışma ile ilgili tüm soruları da 3 Aralık 2015 Perşembe gününe kadar yarışmanın web sitesi üzerinden cevaplanacak.

Ödüller

Birinci olacak ekibe 8 bin TL, ikinci ekibe 5 bin TL, üçüncü ekibe ise 3.500 TL para ödülü ve-rilecek. Bunun yanı sıra, tasarımlarında ağırlıklı olarak Borusan Mannesmann ürünleri kullanan ekiplerden biri 7.500 TL tutarında Borusan Mannesmann Özel Ödülü’nün sahibi olacak. Ayrıca toplam 5 bin TL değerinde Mansiyon ve Teşvik ödül, son elemeye kalan projelerin katı-lımcılarına ise “PROSteel 2016 Başarılı Katılım Belgesi” verilecek.

Page 75: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

73BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

Abdi İbrahim Otsuka’nın katkılarıyla hazırlanan, Türkiye’de bir ilk olan ve şizofreni konusun-da toplumsal farkındalık yaratmayı hedefleyen ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Gü-nümüze Şizofreni Serüveni’ Sergisi’ni 5 bin kişi ziyaret etti. Sergide en çok ilgiyi ‘Empati Kabi-ni’ ve ‘Dönen Yatak’ gördü. Konunun uzmanları tarafından hazırlanan zengin içeriği, üç boyutlu kutularda görsel ve işitsel efektleri ve canlan-dırmaları ile büyük ilgi çeken bu yaratıcı sergi 5-15 Kasım tarihlerinde Cermodern’de Ankaralı-lar ile buluştu.

Ruhsal bozukluğu olanlarla empati kuruldu

İlk çağlardan günümüze ruhsal hastalıkların tanı-sı ve tedavisinde kullanılan yöntemler, toplumun konuya yaklaşımı, bu serüvenin ana oyuncuların-dan olan bilim adamları ve hekimler, ilginç gör-sel ve canlandırmalar, ‘‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüve-ni” sergisinde İstanbul’lu ziyaretçiler ile buluştu. Toplamda 5 bin kişinin ziyaret ettiği sergide, bir şizofreni hastasının, hastalığın en yoğun döne-minde neler hissettiğini deneyimlemeye imkan veren ‘Empati Kabini’ yoğun ilgi gördü. Bu kabi-ne giren ziyaretçiler ve hasta yakınları, kabinden son derece etkilenmiş olarak çıktı. Tamamen

Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni Sergisi’ni 5 bin kişi ziyaret etti

gürültüden yalıtılmış ve karanlık olan bu kabinde şizofreni hastalarında sıkça görülen görsel ve işit-sel halüsinasyonların canlandırmaları yapılarak, on-ların neler yaşadıklarının ve hissettiklerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve hastalarla empati yapılabilmesi amaçlanıyor.

Sergide bulunan ‘Dönen Yatak’ ve aynalar da ziya-retçilerin oldukça ilgisini çekti. Dönen yatak, bilimsel kanıtların bulunmadığı ve hekimlerin ellerindeki te-davi yöntemlerinin kısıtlı olduğu dönemde, şizofreni hastalarının tedavi amacıyla nelere maruz kaldığını gösteren iyi bir örnek. 1850’lerde şizofreni tedavi-sinde kullanılmış olan bu yöntemde, hasta ortadaki dönen bir mekanizmaya bağlı bir yatağa yatırılıyor ve bağlanıyordu. Daha sonra yatağın hızla döndü-rülmesiyle oluşan merkezkaç kuvvetiyle beyinde-ki kan basıncının artması ve hastanın dengesinin tekrar sağlanabilmesi amaçlanıyordu. Hastada bu sırada bulantı, boğulma hissi, korku ve bilinç kaybı gibi etkiler görülebiliyordu. Sergide, ziyaretçilerin bu deneyimi yaşayabilmeleri için daha yavaş dö-nen temsili bir mekanizma oluşturuldu. Ayrıca sergi alanına dağınık olarak yerleştirilen insan formunda kesilmiş aynalarla, ziyaretçilere şizofreninin cinsi-yet, ırk, kültür, eğitim, sosyal ve ekonomik sınıftan bağımsız olarak, herkesin hayatında bir olasılık ola-rak bulunduğu, toplumda yaklaşık her 100 kişiden birinde görülebildiği hatırlatıldı.

Page 76: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

74 BeykozKultur&Sanat

Organ nakli, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Tam donanımlı merkezler-de alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonra-sı kişiler yeniden yaşama tutunuyor, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebiliyor. 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla görüştü-ğümüz Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof.Dr. K.Yalçın Polat şu bilgileri verdi...

Hastalar nakil, cerrahlar eğitim için Tür-kiye’yi tercih ediyor

Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başa-rı oranları açısından Türkiye dünyada ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurtdışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Tür-kiye’de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok ge-lişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye’ye geliyor. Özel-likle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor.

Son 10 yılda organ nakli için önemli adımlar atıldı

Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşıla-narak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye’de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavu-şabiliyorlar.

2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış var

Sağlık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre şu anda 22.00 böbrek, 2.200 karaciğer, 600 kalp, 260 pankreas, 50 akciğer, 4 kalp kapağı, 5 ince bağır-sak hastası kadavradan nakil olabilmek için bek-liyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması sebebiyle birçok kişi bu bekleyiş esnasında yaşa-mını yitirebiliyor. Birçok kişi de kadavradan organ bağışı olmadığı için aile ya da yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşabiliyor.

Türkiye, organ naklinde dünyada ilk 5’te

Organ nakli sonrası hastaları sağlıklı bir yaşam bekliyor

Nakil olan kişilerin nakilden sonra en çok me-rak ettikleri konu, normal hayatlarına ne zaman dönebilecekleri oluyor. Hatta bazı hastalar eski yaşamlarına geri dönemeyeceklerini, eskisi gibi olamayacaklarını düşünerek endişeye kapıla-biliyorlar. Nakil olan hastalarının bu konudaki endişeleri yersizdir. Tam tersi nakil olan kişileri zor günler değil, sağlıklı bir hayat bekliyor. Or-gan nakli ile yeniden hayata kazandırılan kişiler ortalama 3 ay sonra sosyal, iş yaşantılarına geri dönüp yeniden çalışan üreten insan olabiliyor. Bu süreçte çocuk sahibi olunabiliyor, kişi yaşan-tısına eskisi gibi sürdürebiliyor.

Organ nakli, hastalığı sebebi ile son evrede olan hastalara yönelik multidisipliner bir tedavi şeklidir. Başarılı bir şekilde gerçekleşen nakilden sonra insanlar doktorlarının önerileri çerçeve-sinde hareket etmeliler. Düzenli ilaç alımı ve doktor kontrolleri ihmal edilmemelidir. Nakil ka-dar nakil sonrası yaşam da önemlidir. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi çok önemlidir.

Organ bağışı konusunda toplumsal du-yarlılık oluşmalı

Türkiye’nin yıllık istatistiklerine bakıldığında böbrek nakli sayısı yılda ortalama 3 bin civa-

Page 77: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

75BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

rındadır. Bu rakam, az değildir; ama yeterli de değildir. Çünkü bunların çoğu canlıdan canlıya ya-pılmış nakillerdir. Türkiye’de kadavra bağışı çok az olduğu için canlı vericili nakiller ön plana çıkmak-tadır. Ülkemizde hala kadavra bağışı yeterli dü-zeyde değildir. Organ bağışı konusunda toplumda yeterli duyarlılığın oluşmaması hala bilgi eksikliği-nin, önyargıların hatta yanlış inanışların olduğunu göstermektedir. İnsanlar hayattayken organla-rının bir parçasını yakınlarına verebiliyor; ancak öldükten sonra vermek istemiyorlar. Öldükten sonra organın bir işe yaramayacağı unutuluyor. Bu, organ bağışı konusunda bir paradoksun oldu-ğunun en güzel kanıtıdır. Organ bağışı algısında bir yanlışlık var ve bunun aşılması gerekiyor.

Hayattayken organlarınızı bağışladığı-nızı ailenize söyleyin

Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık kadavra sayısı 25-30’ken, Türkiye’de bu rakam 4.7’dir. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailelerin-den çoğunlukla “red” cevabı alınmaktadır. Ortala-maya bakıldığında beyin ölümü gerçekleşenlerin sadece %26’sının organlarının alınabildiği görü-lüyor. Kadavradan gerçekleştirilebilecek nakiller için toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Organ bağışı konusunda doğru bilginin aktarılması çok önemlidir. Toplum olarak bilinçlenme sağlandıkça organ bağışına yaklaşım daha pozitif hale gele-cektir.

Page 78: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

76 BeykozKultur&Sanat

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, “Tapu ve Kadast-ro Genel Müdürlüğü (TKGM) Tarihe Işık Tutuyor” projesinin tanıtımında konuştu. “TKGM, ilmi araştırmalarda en önemli kaynaklardan biri olan tahrir defterlerinin çevirisi projesini hayata geçirmektedir” diyen ve GM’ye bağlı Arşiv Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülen projenin tanıtımında konu-şan Güllüce, 247 tahrir defterinin çevirisinin tamamlandığını anlattı.

Arşivlerle ilgili çalışmaların gelecek nesillere bilgi aktarımı konusunda önemli olduğunu belirten Güllüce, “Bu arşivler gelecek nesillere tarihi ve maziyi aktaran, bilgi ve belge merkezi olarak büyük bir öneme sahiptir. Köklü bir devlet geleneğine sahip olan bir milletiz, tarih boyunca kurduğu tüm siyasi yapılanmalarda bu asalet içinde hareket etmiştir. Bu asalet bizi kültür arşiv hazinesi niteliğindeki her bilgi-yi muhafaza etmeye mecbur bırakmaktadır” diye konuştu. Bakan Güllüce, Osmanlı’dan intikal eden arşiv hazinelerin bir kısmının Türkiye’deki kurum arşivlerinde ve kütüphanelerde muhafaza edildiğini kaydederek, şunları ifade etti: “Geçmişin aydınlatılmasında arşivler büyük bir öneme sahip. Arşiv bel-gelerinin tasnif edilmesini tamamlayan TKGM, arşiv hazine-

247 Tahrir Defteri tercüme edilerek arşive aktarıldı

Kısaca Tahrir Sistemi ve Tapu Tahrir Defterleri 4-5 yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun her bir köşesindeki sipahiyi, köylüyü, yollar üzerindeki derbentleri bekleyen, yol yada köprü tamir eden veya kervansaraylara hizmet eden insanları, madencileri, güherçileci, şapçıları, yağcıları, tuzcular ve diğer türlü türlü görevler üstlenmiş çeşitli sınıflara mensup halkı ve nihayetinde üretilen mahsulleri, alınan vergileri, pazar ve gümrük yerlerini “Tapu Tahrir” defterleri sayesinde öğrenmek mümkün-dür. Bu defterler, İmparatorluk denilen bu muazzam makinenin çarklarının nasıl işlediğini anlamak bakımından en önemli kay-naklardan birisidir.

Tahrir nedir ?

Osmanlı devletinde fethedilen yerlerde uygulanacak idari teş-kilat ve sistem çerçevesinde, tayin olunan heyetler marifetiyle nüfus, arazi ve emlağın tesbit ve kaydedilmesi işlemine tahrir, bu bilgilerin kaydedildiği deftere de tapu tahrir defteri denirdi. Bu kayıtlar düzenli olarak tutulur ve bir bölgenin fethedilmesi ardından hemen ilk tahrir yapılırdı. Vergi gelirlerindeki artış-a-zalışlar ya da yeni bir padişahın tahta çıkması gibi sebeplerle de ortalama 15-30 yılda bir yenilenirdi. Arazi tahrir sistemi, Os-manlılar’dan önce İslam, Türk-İslam ve Moğol devletlerinde de uygulanmaktaydı. Ortadoğu devlet yapısında gelenekselleşen bu sistemi Araplar Mısır ve İspanya’da, Selçuklular İran’da, İlhanlılar İran ve Hindistan’da daha önce uygulamışlardı.

Kerkük Tahrir Defteri

Page 79: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

77BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

Engelsiz sinema salonuBoğaziçi Üniversitesi de bir ilke imza attı ve sinemada engel-leri kaldırdı. Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’de ilk defa bir filmin sesli betimlemeli izlenebilmesi için bir sinema salonu altyapısını hizmete sundu. Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Tekno-loji ve Eğitim Laboratuvarı (GETEM), Sesli Betimleme Derneği, Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü ve Başka Sinema işbir-liği ile hayata geçen; SineBU Sesli Betimleme açılışı, 12 Kasım Perşembe günü Akvaryum (Yönetmen: Ayşegül Doğan) adlı kısa film gösterimi ile gerçekleşti. Bu sayede görme engelliler ve engelli olmayan bireyler bir arada aynı anda sinemada film seyredebilecekler. Boğaziçi Üniversitesi Sinema Salonu’nda her ay bir film aynı anda hem kulaklık ile betimlemeli hem de betimlemesiz gösterilecek. SineBU’da 15 Kasım’dan itibaren ay boyunca Emin Alper’in Abluka filmi sesli betimleme ile izleyiciy-le buluşacak. Biletler SineBU’dan temin edilebilecek.

SineBU Tel: 212 359 48 90

lerinin ilimin hizmetine sunulması noktasında da önemli bir adım atmaktadır. Askeri, coğrafi, beşeri, iktisadi alanlarda yapılacak ilmi araştırmalarda en önemli kaynaklardan birisi olan tahrir defter-lerinin çeviri projesini hayata geçirmektedir. Tozlu raflarda kalan bilginin ne insanlığa ne de geleceğe hayrı olmayacağını biliyoruz. Böyle bir karar verdik ve bunların hepsinin hayata geçirilmesi ve basılması gerektiğini düşündük. Amasya iliyle başlayarak tanıtımı yapıyoruz.

Gerekli ve yeterli şartlara sahip bir arşiv binasına kavuşacağız

Arşiv binası projesiyle ilgili bilgi veren Güllüce, bakanlık olarak karar aldıklarını ve modern, bugünkü teknolojide bir arşivde neler olması gerekirse onların olacağı bir arşiv binası projesi başlattık-larını belirterek, “İnşallah benden sonraki arkadaşım da bu projeyi devam ettirir. Türkiye’de o kadar değerli, kıymetli eserlerin ser-gilendiği, muhafaza edildiği, iklimlendirmesinden yangınına kadar diğer birçok teknik şartlar içeren bir arşiv binasına kavuşuruz diye umut ediyoruz” dedi.

Bölgesel tartışmalarda hakem olacak

Arşiv Dairesi Başkanı Zeynel Abidin Türkoğlu ise tahrir defterleri-nin bölgesel tartışmalarda da hakem olacağını aktardı. Türkoğlu, “Tahrir defterleri yalnızca Türk tarihi açısından değil Osmanlılarca Tahrir Sistemi’nin uygulandığı, Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Kıbrıs, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Ma-caristan, Makedonya, Bosna-Hersek, Filistin, İsrail, Hırvatistan, Sırbistan-Karadağ, Kosova, Slovenya ve Ürdün gibi devletlerin sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi tarihlerinin aydınlanma-sı bakımından da büyük önem taşıyor” diye konuştu. Hersek livasinin Propoli kazası nüfus

ve hasılatını gösteren mufassal tahrir

Page 80: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

78 BeykozKultur&Sanat

Hayatını futbola adayan Kelle İbrahim, kendini “Beykoz’da bir nokta, İstanbul’da top, Ankara’da güneş” olarak ifade edermiş. Adı artık Beykoz’da stadyum, bir ana caddede ve adına düzenlenen turnuvalarla yaşıyor...

1908 yılında kurulan Beykoz Spor Ku-lübü’yle özdeşleşmiş bir isim olan Kelle İbrahim, Trabzon’un, eskiden Of şimdi ise Hayrat ilçesine bağlı Hunduz Kö-yü’nde, Ellidokuzoğlu sülalesinden Ha-san Ağa’nın oğullarının en büyüğü ola-rak 1897 yılında doğdu. Babasının Sultan Abdulaziz’in Bahçıvanbaşısı olduğu yer alıyor kaynaklarda ve kendisinin çocuk yaşlarda saray terbiyesiyle büyüdüğü... Demek ki daha çok küçükken İstanbul’a gelmiş ve anlaşıldığı kadarıyla da Bey-koz’a yerleşmişler.

Sporcunun mütevazı ve ahlaklısı, Kelle İbrahim“Beykoz’da bir nokta, İstanbul’da top, Ankara’da güneş”

Page 81: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

79BeykozKultur&Sanat

ANISINA BB10 yaşında başladı

Hayatına baktığımızda futbola küçük yaşta muhtemelen 10 yaşında Bey-koz Çayırı’nda Beykoz Spor’da baş-ladığını görüyoruz. 14 yaşındayken Anadoluhisarı Kulübü’ne girdi ve 15 yaşına bastığı yıl kulübün birinci takımında yer aldı. Anadoluhisarı takımında 4 yıl oynadıktan sonra dikkat çekerek 1917 yılında devrin şampiyonu olan Kadıköy’deki Al-tınordu Kulübü’ne transfer oldu. Transfer edilen futbolcu mertebe-sine çıkmak öyle olağanüstü şartlar bahşetmedi ama. Tersine fedakarlık-ları katmerli hale getirdi. Altınordu’da top koşturmanın minik faturasını Kelle İbrahim şöyle anlatıyor: “Sa-bahın ilk ışıklarıyla birlikte Emin ve ben, Beykoz’dan yaya olarak yola çıkardık. Kadıköy’e gider-ken, yolda deniz kenarında bir yere çöker kumanyala-rımızı çıkarıp yerdik. Sonra maç saatinde sahaya çıkar oynardık. Maçın bitiş düdü-ğüyle birlikte tekrar dönüş yoluna koyulurduk. Takım arkadaşlarımız evlerine va-rıp ayaklarını uzattıklarında biz daha yolu yarılamamış olurduk.”

Nasıl “Kelle” oldu?

Kendisine “Kelle” lakab ve soya-dını kazandıran 1924 Paris Olimpi-yatları’na katılarak Beykoz Spor’un milli takıma verdiği ilk oyuncu olma ünvanını elde eden İbrahim Kelle, 3 kez milli forma giydi. Olimpiyatlardaki kamp-ta, dünyanın en seçkin sporcularının katıldığı bir gösteri yarışmasında Milli Takımımızın antrenörü İskoçyalı Billy Hunter ile karşılıklı topu yere düşür-meden 500 kez topu birbirlerinin kafalarına atarak şampiyon oldu-lar. Hunter yorulunca İbrahim kendi başına devam etti. Topu kafasında 165 kez daha sektirdi. Bundan dolayı “Kelle” lakabını aldı, Soyadı Kanunu’y-la da bu lakabını soyadı yaptı. Ayrıca olimpiyatlarda Dünya Şampiyonu olan Uruguaylılar’a kafa vuruşu yapmayı öğ-retti. Burada da topu kafasının üstünde düşürmeden 150 kez sektirdi.

Page 82: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

80 BeykozKultur&Sanat

Hem oyuncu hem başkan hem malzemeciydi

Olimpiyatlardan sonra İsveç’teki bir maçta sakatlanan Kelle İbrahim, İstanbul’a dönün-ce ilk kulübü Beykoz’a geçti ve 1942 yılına kadar bu takımda santrhaf olarak kaptanlık yaptı. 30 yıl aralıksız ve son 20 yılını da sa-kat bir şekilde oynayan tek futbolcumuz-dur. 45 yaşına kadar sürdürdüğü futbolcu-luk akabinde takımda antrenörlük de yapan İbrahim Kelle’nin, başkanlığında bile sporcu-ların formalarını bazen Ortaçeşme’de, ba-zen eve götürerek kendisinin yıkadığı bü-tün Beykozlularca biliniyor. O kulübün hem başkanı, gerektiğinde malzemecisiydi, oldu-ğunca mütevazı ve kibar bir beyefendiydi. Hiç evlenmeyen, 1.78 cm boyundaki Kelle İbrahim 2 Şubat 1965’te Beykoz’da hayata gözlerini yumdu.

Kaynaklar:

dostbeykoz.combeykozdanizler.blogspot.com.trhayrat.net

Turnuvada kupa 2. kez Ayyıldız’a gitti

Bu yıl 3.sü düzenlenen Beykoz Kelle İbra-him Veteranlar Masterler Futbol Turnu-vası’nda grup maçları tamamlandı. Toplam 14 Takımının 2 Grupta mücadele ettiği karşılaşmaların ardından 4 Ekim’de oyna-nan finalde Bağcılar ile Ayyıldız takımları karşı karşıya geldi. Bağcılar’ı 2-1’lik skor ile geçen Ayyıldız takımı 3 senede 2. kez şampiyonluk elde etmiş oldu. Türk futbo-luna oynadıkları dönem damga vurup iz bırakmış Recep Çetin (Takoz Recep), Ogün Temizkanoğlu, Hakan Tecimer, Hasan Vezir, Muharrem Vezir gibi birçok ismin de forma giydiği turnuvada yaşanan heyecan üst se-viyelere çıktı…

ANISINABB

Page 83: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13
Page 84: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:13

Babil’in Asma, Beykoz’un Meyve Bahçeleri…

Beykoz Belediyesi Paşamandıra’da 18.600 m2 arazi üzerinde Meyve Bahçesi kuruyor. 14 farklı türden 950 meyve ağacının yer alacağı alanda mevsim meyvelerini dalından koparıp yemenin keyfini yaşayacaksınız. Babil’in asma bahçeleri gibi Beykoz da meyve bahçeleriyle anılacak…

beykoz.bel.tr