2
Deuletinin ue Sancak 1997, s. 23-41 ; Ahmet Anadoluda Tanin (haz. M. Çet in Börekçi), Ankara 1999, 1, tür.yer.; ilber Tanzimat Deurinde Mahalli (1840-1880), Ankara 2000, s. 51-53, 63-64, 80-84; C. E. Fa- rah, "Necip and the British in 1841- 1842", Ar.Ott., ll (1970), s. 15-153; Yücel Özka- ya, "XV!ll. Mütesellimlik Müessesesi", DTCFD, XXVlll/3-4 ( 1970), s. 369-385; a.mlf., "Kaymakam", XXV, 84; R. B. Satloff. "Pre- lude to Conflict: Communal Interdependence in the Sanjak of Alexandretta 1920-1936", MES, XXII/2 ( 1986). s. 150-151; Halil "Os- Döneminde (tre. Mustafa Öztürk). TTK Belleten, LIV/211 (1991). s. 1233-1257; C. K. Neumann. "Selanik'te Onse- kizinci Sonunda Masarif-i Vilayet Def- terleri: Merkezi Hükümet, idaresi ve Yönetimi üçgeninde Mali TED, sy. 16 ( 1998). s. 69-97; Sabahattin Özel, "Milli Mücade- le'de Faaliyetleri", a.e., sy. 16 ( 1998). s. 121-158; Gülden "Tan- zimat ve Bürokrasisinde Yemin Mües- sesesi", Dönem Türkiye 1/ 1, istanbul2002, s. 251-265; J. Deny, "Sancak", X, 186-189; C. V. Findley, "Mut;asarrif", Ef2 (ing.), VII, 774-775; Özcan Mert, "Ayan", IV, 195-196; Halil "Eyalet" , a.e., Xl, 549- 550. l!llllli.l ALi F uAT ÖRENÇ L MUTASAWIF Tasawufi hayat benimseyen ve bu yolla kazanmaya _j ll. (VIII.) abid ve zahidlere sfifi denilmeye defa bu Ebu el-KO- fi kaydedilmektedir. abid ve zahidlerin tuttu- yolu belirtmek için süfi kelimesiyle kökten türeyen tasawuf kelimesinin kul- bu yolun m en- genellikle ehl-i tasawuf, bazan da süfi mü- elliflerden Kelabazi, eserinin ge- çen "ehl-i tasawuf mezhebi" ibaresini "ta- sawuf yolunu anla- bu Ser- rac, EbQ Talib ei-Mekki, Sülemi, Hücviri gibi müelliflerin eserle- rinde de devam Bu müellifler sü- fi ve manada fakir, garlb, saih gibi kelimeler de kullan- ancak bunlar dönemlerde mu- kelimesine temas edilmeyip da- ha çok ve tasawuf kelimeleri üzerinde Bu devirlerde fi ile kabul edilirken daha son- ikisi fark görülmeye kazanan kimse", ise kazanmaya olarak (Hücvlrl. s. 15). Hücvlrl ile mu- bu birbirinden et- tikten sonra mustasviften bahse- der. Ona göre mustasvif, tasawuf yoluna halde mevki ve itibar sahibi ol- mak için benzerneye ve ta- sawufu bir olarak kullanmaya Süfiler tasawuf yoluna ina- nan ve ehline duyan, ha- yat özenen "Bir kavme ben- zeyen hadisine (Ebu Davud. "Libas", 4) bir ve onlara ver- es-Sühreverdi mü- iman sahibi, iman- la birlikte ilim sahibi, ilim ve ima- zevk sahibi söyler. Ona göre tasawuf yolunun iyi ve bir yol inanmak bir mer- tebedir. Bu mertebede bulunan mü- denir. bu yola gi- rip ermek için çabala- gerekir; o zaman merte- besine yükselebilir. iman ve arnelin seme- relerini ilahi huzura ermenin zev- kini ise süfinin mertebesidir. Mü- mücahede, muraka- be, süfi sahibidir ('Auarifü'l- ma'arif, s. 49-53) Biri lrak'ta, Horasan'da zaman- olarak ortaya tasawufla Melame- tilik ve Melametl farklar da kaynaklarda Me- lametller ve riya- dan önem verir; bundan do- ve sema üzerinde durmaz. bir mürnin gibi esas da ihlasa ve riyadan önem vermekle be- raber Melametiler'den ve yorumlarlar. gö- re salik nefsinden o kadar çok fani ve Hak'- ta o kadar çok baki ki Hak'- tan hiçbir hatta kendi bile gelmemelidir. Böyle bir ve idrak halinde bulunan halk ve masiva gayri) riya da söz konusu olmaz. Genellikle tasavvufi kay- naklarda Melametller muhlis (ihlasa eren). ise muhlas (ihlasa erdirilen) olarak Bu iki kelime Kur- Kerim'de de geçmektedir (ei-Bakara 2/139; es-Saffat 37/40, 44, 128, 160, 69; ez- Zümer 39/2, 14). kendi bu Me- MU'TASIM et-TÜCTBT lametiler'in taç, se- ma. toplu zikir ve bunlarla ilgili adab ve riya vesilesi savun- Gafil alimierin cahil da belirten süfiler tasawuf yoluna zarariara da dikkat samimi bi- le olsa cahil gelme- özellikle Dünyevi ve maddi maksattarla muta- görünenierin bir din veya mezhebe yahut herhangi bir ilhad hareketine mensup halde muta- gibi davranan kimseler de müellifler mülhid dedikleri bu tür ki- dikkat Mesela Hücvl- rl. dönemindeki on iki tasawuf hareketin- den ikisinin kabul edilemez ret ederek tasavvuf ehlini Gaz- zall de hayat fakat kendilerini olarak ad- zümrelerden bahseder lll, 393) hükümler çerçeve- sinde manevi ve dini hayat tar- tasawuf. bu mu- denilmekle birlikte hüküm- lere söz konusu ken- dilerini tasawufi ve du- nisbet eden herkese an- lamda yola da ta- sawuf verilmektedir. : EbO DavOd, "Libas", 4; Kelabazi. Taarru{(Uiu- s. 53-54; Serrac, el-Lüma', s. 45, 516; Sü- leml, s. 113, 467; Risale (Ulu- s. 77; Hücvlri , s. 115-116, 180; Herevl, Tah- ran 1351, s. 6-10; Gazzall, lll, 393; Abdül- kadir-i Geylani. el-Gunye li-talibi Ka- hire 1288, ll, 13, 21; Sühreverdi, 'Auari{ü'l-ma'a- rif, Kahire 1939, s. 49-53, 54-65; ibnü'I-Arabl, Kahire 1293, ll, 352; lll, 44; Lamii, /'le{ehat Tercümesi, s. 14·15. SüLEYMAN ULUDAG MU'TASIM Yahya Billah Muhammed b. Ma'n b. Muhammed b. Ahmed b. et-Tücibi . 484/1091) Meriye hükümdan L (1051 - 1091). _j 429'da 038) mülükü't- tavaiften Tüc1bller'in Meriye'de (Almeria) Beni kolunu kuran Ma'n b. Su- et-Tüc1bi'dir (1042-1051). Dedesi, Endülüs Emevi hacibi Ebü Amir el- 379

MU'TASIM et-TÜCTBT · 2020. 9. 4. · MU'TASIM et-TÜCTBT Mansur'un kumandanlarından Veşka (Hu esca) Valisi Muhammed b. Ahmed b. Su madıh et-Tüdöı idi.Babasının ölümü

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Osmanlı Deuletinin İdari Taksimatı-Eyalet ue Sancak Teucihatı, Elazığ 1997, s. 23-41 ; Ahmet Şerif, Anadoluda Tanin (haz. M. Çet in Börekçi), Ankara 1999, 1, tür.yer.; ilber Ortaylı, Tanzimat Deurinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Ankara 2000, s. 51-53, 63-64, 80-84; C. E. Fa-rah, "Necip Paşa and the British in Syıia 1841-1842", Ar.Ott., ll (1970), s . 15-153; Yücel Özka-ya, "XV!ll. Yüzyılda Mütesellimlik Müessesesi", DTCFD, XXVlll/3-4 ( 1970), s. 369-385; a.mlf., "Kaymakam", DİA, XXV, 84; R. B. Satloff. "Pre-lude to Conflict: Communal Interdependence in the Sanjak of Alexandretta 1920-1936", MES, XXII/2 ( 1986). s. 150-151; Halil Sahillioğlu, "Os-manlı Döneminde Irak'ın İdari Taksimatı" (tre. Mustafa Öztürk). TTK Belleten, LIV/211 (1991). s. 1233-1257; C. K. Neumann. "Selanik'te Onse-kizinci Yüzyılın Sonunda Masarif-i Vilayet Def-terleri: Merkezi Hükümet, Taşra idaresi ve Şehir Yönetimi üçgeninde Mali işlemler", TED, sy. 16 ( 1998). s. 69-97; Sabahattin Özel, "Milli Mücade-le'de İzmit Mutasarrıflarının Faaliyetleri", a.e., sy. 16 ( 1998). s. 121-158; Gülden Sarıyıldız, "Tan-zimat ve Osmanlı Bürokrasisinde Yemin Mües-sesesi", Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 1/ 1, istanbul2002, s. 251-265; J. Deny, "Sancak", İA, X, 186-189; C. V. Findley, "Mut;asarrif", Ef2 (ing.), VII, 774-775; Özcan Mert, "Ayan", DİA, IV, 195-196; Halil inalcık, "Eyalet" , a.e., Xl, 549-550. G;ı

    l!llllli.l ALi FuAT ÖRENÇ

    L

    MUTASAWIF ( ..S~! )

    Tasawufi hayat tarzını benimseyen ve bu yolla Hakk'ın yakınlığını

    kazanmaya çalışan kişi. _j

    ll. (VIII.) yüzyılda bazı abid ve zahidlere sfifi denilmeye başlanmıştır. İlk defa bu sıfatla tanınan kişinin Ebu Haşim el-KO-fi olduğu kaydedilmektedir. Aynı yüzyılın sonlarına doğru abid ve zahidlerin tuttu-ğu yolu belirtmek için süfi kelimesiyle aynı kökten türeyen tasawuf kelimesinin kul-lanımı yaygınlık kazanmış, bu yolun m en-suplarına genellikle ehl-i tasawuf, bazan da mutasawıf adı verilmiştir. İlk süfi mü-elliflerden Kelabazi, eserinin adında ge-çen "ehl-i tasawuf mezhebi" ibaresini "ta-sawuf yolunu tutanların görüşleri" anla-mında kullanmış, bu kullanım tarzı Ser-rac, EbQ Talib ei-Mekki, Sülemi, Kuşeyri, Hücviri gibi diğer sCıfi müelliflerin eserle-rinde de devam etmiştir. Bu müellifler sü-fi ve mutasawıfın yanı sıra aynı manada fakir, garlb, saih gibi kelimeler de kullan-mışlar, ancak bunlar arasında mutasawıf yaygınlık kazanmıştır. İlk dönemlerde mu-tasawıf kelimesine temas edilmeyip da-ha çok sCıfi ve tasawuf kelimeleri üzerinde durulmuştur. Bu devirlerde mutasawıf sCıfi ile eş anlamlı kabul edilirken daha son-

    raları ikisi arasında fark görülmeye başlanmış. sCıfi "Hakk'ın yakınlığını kazanan kimse", mutasawıf ise "Hakk'ın yakınlığını kazanmaya çalışan kişi" olarak tanımlanmıştır (Hücvlrl. s. ı 15). Hücvlrl sCıfi ile mu-tasawıfı bu şekilde birbirinden ayırt et-tikten sonra ayrıca mustasviften bahse-der. Ona göre mustasvif, tasawuf yoluna inanmadığı halde mevki ve itibar sahibi ol-mak için mutasawıfa benzerneye ve ta-sawufu bir çıkar aracı olarak kullanmaya çalışan kişidir. Süfiler tasawuf yoluna ina-nan ve ehline yakınlık duyan, onların ha-yat tarzına özenen kişileri, "Bir kavme ben-zeyen onlardandır" hadisine işaretle (Ebu Davud. "Libas", 4) bir bakıma mutasawıf saymış ve onlara "müteşebbih" adını ver-mişlerdir. Şehi\beddin es-Sühreverdi mü-teşebbihin iman sahibi, mutasawıfın iman-la birlikte ilim sahibi, sCıfinin ilim ve ima-nın yanında ayrıca zevk sahibi olduğunu söyler. Ona göre tasawuf yolunun iyi ve doğru bir yol olduğuna inanmak bir mer-tebedir. Bu mertebede bulunan kişiye mü-teşebbih denir. Müteşebbihin bu yola gi-rip Hakk'ın yakınlığına ermek için çabala-ması gerekir; o zaman mutasawıf merte-besine yükselebilir. iman ve arnelin seme-relerini devşirip ilahi huzura ermenin zev-kini yaşamak ise süfinin mertebesidir. Mü-teşebbih mücahede, mutasawıf muraka-be, süfi müşahede sahibidir ('Auarifü'l-ma'arif, s. 49-53)

    Biri lrak'ta, diğeri Horasan'da eş zaman-lı olarak ortaya çıkan tasawufla Melame-tilik ve mutasawıfla Melametl arasındaki farklar da kaynaklarda belirtilmiştir. Me-lametller ihlası gerçekleştirmeye ve riya-dan uzaklaşmaya önem verir; bundan do-layı hırka, farklı kıyafet ve sema üzerinde durmaz. sıradan bir mürnin gibi yaşamayı esas alırlar. Mutasawıflar da ihlasa ve riyadan kaçınmaya önem vermekle be-raber ihlası veriyayı Melametiler'den farklı algılar ve yorumlarlar. Mutasawıflara gö-re salik nefsinden o kadar çok fani ve Hak'-ta o kadar çok baki olmalıdır ki aklına Hak'-tan başka hiçbir şey, hatta kendi varlığı bile gelmemelidir. Böyle bir şuur ve idrak halinde bulunan kişide halk ve masiva (Hakk'ın gayri) bulunmayacağından riya da söz konusu olmaz. Genellikle tasavvufi kay-naklarda Melametller muhlis (ihlasa eren). mutasawıflar ise muhlas (ihlasa erdirilen) olarak nitelendirilmiştir. Bu iki kelime Kur-'an-ı Kerim'de de geçmektedir (ei-Bakara 2/139; es-Saffat 37/40, 44, 128, 160, ı 69; ez-Zümer 39/2, ı ı. 14). Mutasawıflar, kendi konumlarını bu şekilde açıklayarak Me-

    MU'TASIM et-TÜCTBT

    lametiler'in karşı olduğu hırka , taç, se-ma. toplu zikir ve bunlarla ilgili adab ve erkanın riya vesilesi olmayacağını savun-muşlardır. Gafil alimierin yanında cahil mutasawıfların da bulunduğunu belirten süfiler bunların tasawuf yoluna vereceği zarariara da dikkat çekımişler, samimi bi-le olsa cahil mutasawıftan hayır gelme-yeceğini özellikle vurgulamışlardır.

    Dünyevi ve maddi maksattarla muta-sawıf görünenierin dışında başka bir din veya mezhebe yahut herhangi bir ilhad hareketine mensup olduğu halde muta-sawıf gibi davranan kimseler de vardır. SCıfi müellifler mülhid dedikleri bu tür ki-şilere dikkat çekımişlerdir. Mesela Hücvl-rl. dönemindeki on iki tasawuf hareketin-den ikisinin kabul edilemez olduğuna işaret ederek tasavvuf ehlini uyarmıştır. Gaz-zall de hayat tarzıarı isıarn'la uyuşmayan, fakat kendilerini mutasawıfe olarak ad-landıran birtakım zümrelerden bahseder (İ/:ıya', lll, 393) Şer'! hükümler çerçeve-sinde yaşanan manevi ve dini hayat tar-zına tasawuf. bu hayatı yaşayanlara mu-tasawıf denilmekle birlikte şer'! hüküm-lere uymaları söz konusu olmaksızın ken-dilerini tasawufi inanış. düşünüş ve du-yuş şekline nisbet eden herkese geniş an-lamda mutasawıf, tuttukları yola da ta-sawuf adı verilmektedir.

    BİBLİYOGRAFYA :

    EbO DavOd, "Libas", 4; Kelabazi. Taarru{ (Uiu-dağ). s. 53-54; Serrac, el-Lüma', s. 45, 516; Sü-leml, Taba~at, s. 113, 467; Kuşeyrl, Risale (Ulu-dağ), s. 77; Hücvlri, Keş{ü'l-mahcub (Ul udağ), s. 115-116, 180; Herevl, Taba~atü'ş-şu{iyye, Tah-ran 1351, s. 6-10; Gazzall, İf:ıya', lll, 393; Abdül-kadir-i Geylani. el-Gunye li-talibi tarf~ı'l-1.1a~, Ka-hire 1288, ll, 13, 21; Sühreverdi, 'Auari{ü'l-ma'a-rif, Kahire 1939, s. 49-53, 54-65; ibnü'I-Arabl, el-Fütuf:ı[ıtü'l-Mekkiyye, Kahire 1293, ll, 352; lll, 44; Lamii, /'le{ehat Tercümesi, s. 14·15.

    ~ SüLEYMAN ULUDAG

    ı ı

    MU'TASIM et-TÜciBİ ( ~f~f)

    EbCı Yahya ei-Mu'tasım-Billah Muhammed b. Ma'n b. Muhammed

    b. Ahmed b. Sumadıh et-Tücibi (ö . 484/1091)

    Meriye hükümdan

    L (1051-1091).

    _j

    429'da (ı 038) doğdu. Babası, mülükü't-tavaiften Tüc1bller'in Meriye'de (Almeria) Beni Sumadıh kolunu kuran Ma'n b. Su-madıh et-Tüc1bi'dir (1042-1051). Dedesi, Endülüs Emevi hacibi İbn Ebü Amir el-

    379

  • MU'TASIM et-TÜCTBT

    Mansur'un kumandanlarından Veşka (Hu-esca) Valisi Muhammed b. Ahmed b. Su-madıh et-Tüdöı idi. Babasının ölümü üze-rine Mu'tasım-Billah lakabıyla amcası Ebu Utbe İbn Sumadıh'ın üç yıl süren naibli-ği altında tahta çıktı. Bastırdığı sikkeler-de Vasil5.- Billah ve Reşid takaptarını da kullanan Mu'tasım'ın kırk yıl devam eden melikliği komşularıyla mücadele içinde geçti. Saltanatının ilk yıllarında Gırnata'nın (Granada) Ziri Hükümdan Badis b. HabbCıs ile babası zamanındaki dostane ilişkileri sürdürdü. Dayısı Belensiye Meliki Abdülaziz b. Ebu Amir'in LCırka (Lorca) M-kimi İbn Şebib isyan etti ( 443/1051) Mu'-tasım bu isyanı bastırıp topraklarına tek-rar sahip oldu. Abdülaziz'den sonra oğlu Abdülmelik el-Muzaffer ile mücadeleye de-vam eden Mu'tasım, Badis'in yardımıyla onun üzerine yürüdüyse de bir başarı ka-zanamadı (452/ 1060) Ardından Gırnata'yı istila etmeye niyetlendi; ancak bunu da ba-şaramadı. O tarihte LCırka, Ceyyan (Jaen) ve Beyyase de (Baeza) Meriye Devleti'nin hakimiyeti altında bulunuyordu. Badis'in ölümünden sonra tarunu Abdullah b. Bu-lukkin ile savaşmaya başlayan Mu'tasım nihayet onunla bir anlaşmaya vardı. Mu-rabıt Hükümdan Yusuf b. Taşfın Endülüs'e geçtiğinde ( 483/1 090) Mu'tasım artık yaşlandığı için oğlu Muizzüddevle ile Yusuf b. Taşfın'e kıymetli hediyeler ve ordusuna yardımcı bir birlik gönderdi; bu askerler Zellaka savaşına (479/1086) ve Aledo ku-şatmasına katıldı.

    Cömertliğiyle meşhur olan Mu'tasım En-dülüs'ün her tarafından Meriye'ye gelen alim, edip ve şairleri himaye eder, onlara sarayında ilgi gösterip ihsanlarda bulu-nurdu. Bunlar arasında şair İbn Ubade, İbn Şeref, Es'ad b. Billita, İbnü'ş-Şehid, coğrafyacı İbnü'd-Delai el-Uzri ve Ebu Ubeyd el-Bekri sayılabilir. Kendisi gibi oğulları Muizzüddevle, Refıuddevle, Reşidüddevle ve kızı ümmü'l-Kiram da devrin ün-lü şairlerindendi; yazdıkları şiirlerden bir bölümü çeşitli kaynaklarda yer almıştır. Mu'tasım Meriye'nin iman için büyük gay-ret göstermiş, şehre temiz su getirmek amacıyla kanallar açtırmış, çeşitli bina ve saraylar yaptırmıştır. Bunlardan Sumadıhiyye Sarayı'nın çok güzel bir botanik bah-çesi vardı. Yusuf b. Taşfın'in büyük bir dev-let adamı olarak takdirini kazanan Mu'ta-sım, ölümünden (22 Reblülevvel484 1 14 Mayıs ı 09 ı) bir süre önce halefi Muizzüd-devle'ye İşbiliye (Sevilla) Murabıtlar'ın eli-ne geçtiği takdirde Meriye'yi onlara bırakıp Hammadller'in hakimiyetindeki Mağ-

    380

    rib topraklarına sığınmasını vasiyet etti ve oğlunun bu vasiyete uyarak üç gemiy-le Bicaye'ye (Bougie) gitmesi üzerine Beni Sumadıh hanedam sona erdi (Ramazan 484 1 Eki m- Kasım ı 09 ı ) . Diğer bir rivaye-te göre ise Mu'tasım hastalığına rağmen şehri kuşatan Murabıt kuwetlerine şiddetle karşı koymuş. ancak içeri girmele-rini önleyememiştir.

    BİBLİYOGRAFYA :

    İbnü'd-Delai, Terşl'u 'l-al]bar (nşr. AbdülaZız ei-Ehvanl) , Madrid 1965, s. 84-85; Feth b. Hakan el-Kaysi, Kala'idü'l-'i~yan, Bulak 1283, s. 47; İbn Bessam eş-Şenterini. e?-:fal]fre, 1/2, s. 729-734; İbn Diliye ei-Kelbi, el-fl1utrib (nşr. İbrahim el-Eb-yari v.dgr.). Kahire 1993, s. 34 vd.; ibnü"I-Ebbar. el-Hulletü's-siyera' (n şr. Hüseyin MOnis). Kahire 1963-64, ll , 81; ibn Hallikan, Vefeya.t, V, 39-45; ibn Said ei-Mağribi, el-Mugrib, ll, 195-198; İbn izari. el-Beyanü'l-mugrib, lll, 167-168, 174, 192; ibnü'ı-Hatib, A'malü'l-a'lam (nşr. E. Levi-Pro-vençal), Beyrut 1956, s. 190-192; M akkari, Nef-/:ı.u 't-tfb, tür.yer.; R. Dozy, Recherches sur l 'his-toire et la litterature des arabes d'Espagne, Lei-den 1881, 1, 241-274; D. Wasserstein, The Rise and Fa ll of the Party Kings, Princeton 1985, s. 83, 147; J. A. Tapia, Almerfa Musulmana 1 (711-1172), Almeria 1986, s. 217-261; J. Bosch Vila, "al-Mariyya", Ef2 (ing). VI, 576; E. Levi-Proven-çal, "Ma'n", İA, VII, 273; a.mlf., "Mı1tasım" , a.e., Vlll , 749-750; a.mıf .. "Tucibiler", a.e., Xll/1 , s. 479. ~

    IJ!IIIbJ JORGE LIROLA

    MU'TASIM- BiLLAH (.dı4~!)

    Ebu İshak el-Mu'tasım-Billah Muhammed b. Harun er-Reştd b. Muhammed

    el-Mehdi- Billah el-Abbas!

    L

    (ö. 227 /842)

    Abbasi halifesi (833 -842).

    _j

    HarCınürreşid'in Soğd asıllı bir cariyesin-den 1 O Şaban 1BO'de (ı 8 Ekim 796) Bağdat'ta dünyaya geldi. 179 (795) yılında doğduğu da rivayet edilir (Ta beri. IX, ı ı 9) Ço-cukluk yıllarında gerekli eğitimi alamadığı ve bu sebeple ilim açısından zayıf kaldığı kaydedilmektedir. Kardeşleri Emin ile Me'-mCın arasında cereyan eden iktidar müca-delesi sırasında Bağdat'ta kalıp siyasi ha-dise! erden uzak durdu. İlk resmi görevi 200 (816) yılında yaptığı hac emirliğidir. Ülkeyi Merv'den yönetip Bağdat'a dönme-yen Me'mCın'a karşı Bağdat'ta halife ilan edilen İbrahim b. Mehdi'nin emriyle 202'-de ( 8 ı 7) Mehdi b. U Ivan el-HarCıri liderli-ğindeki bir Harici isyanını bastırdı (a.g.e., Vlll, 558) 213 (828) yılında Me'mCın tara-fından Mısır ve Suriye valiliğine tayin edil-di ve Türkler'den askeri birlikler teşkil et-

    mekle görevlendirildi. Başlangıçta Bağdat'ta kalmaya devam eden Mu'tasım, Mısır'da bazı Arap kabilelerinin isyan edip onun gönderdiği arnili öldürmesi üzerine (Re-blülevvel 214 1 Mayıs 829) Mısır'a gitti ve isyanı bastırdıktan sonra Bağdat'a döndü (21 5/830) Ertesi yıl da AbdCıs el-Fihri bazı arnilieri öldürünce Halife Me'mCın bizzat Mısır'a giderek Afşin'in (Haydar b. Kavus) yardımıyla isyanı bastırdı (2 ı 7/832).

    Valiliği döneminde Mu'tasım, Halife Me'-mCın'un Bizans seferlerine katılarak önem-li başarılar elde etti. Onun 216 (831) yılındaki Anadolu seferinde otuz kale fethet-tiği rivayet edilir (a.g.e., Vlll, 625) Mu'ta-sım , 218 (833) yılındaki Bizans seferi için de geniş hazırlıklar yaptı ve halife ile bir-likte yola çıktı. Me'mCın'un BedendOn (Po-zantı) suyu yakınlarında vefat etmesi üze-rine ( ı 8 Re ce b 2 ı 8 1 9 Ağustos 83 3) bazı kumandanlar oğlu Abbas'a biat etmek is-tedilerse de özellikle Afşin başta olmak üzere Türk kumandanları Me'mCın'un kar-deşi Ebu İshak Muhammed'in halife ol-masını istiyordu. Anlaşmazlığın hallinden sonra Abbas b. Me'mCın muhtemelen Türk-ler'in baskısıyla amcasına biat edince Ebu İshak Muhammed el-Mu'tasım-Billah un-vanıyla halife ilan edildi. Me'mCın'un, da-ha önce Mu'tasım'ı veliaht tayin ettiğine dair rivayetler şüphe ile karşılanmakta ve-ya böyle bir tayinin Me'mCın'un ölümüne sebep olan hastalığı sırasında Türk ku-mandanlarının etkisiyle yapıldığı ileri sü-rülmektedir (Y ıldız, İsmail Hakkı Uzun-çarşılı'ya Armağan, s. 23).

    Mu'tasım-Billah, siyasi açıdan ortaya çıkabilecek bir istikrarsızlığın önüne geçmek düşüncesiyle Bizans seferine devam et-meyip Bağdat'a döndü (ı Ramazan 2 ı 8 1 20 Eylül 833) ve başşehirde düzenlenen bi-at merasimiyle taç giydi. Mu'tasım'ın ha-life olmasıyla Arap ve İranlı unsurlardan sonra devlet yönetimi Türkler'in eline geç-meye başladı. Cahiz, Türkler'i iyi tanıyan Mu'tasım'ın onlara ihsanda bulunup etra-fına topladığını kaydeder (Hilafet Ordusu-nun Menkıbeleri, s. 76) . Bu olay Türk tari-hi açısından da önemlidir. Mu'tasım-Billah sayesinde Abbasiler'in hizmetine giren Türk askerleri, Tolunoğulları ve İhşidiler'in ku-ruluşunda olduğu gibi Türkler'in kitleler halinde İslamiyet'e girmesinde de önemli rol oynadı.

    Kendisine vezir olarak ilk önce Fazi b. Mervan'ı seçen Mu'tasım-Billah, geniş yet-kiler verdiği vezirin bir süre sonra yüksek miktarda haksız kazanç elde ettiğini öğrenince maliarına el koydu ve onu hapse