32
S ERÇESME ¸ A YLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: [email protected] Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 2300 Yayýn Türü: Yerel - Süreli FÝYATI: TL 3 / 3 / £ 3 HAZÝRAN 2005 SAYI: BU SAYIDA ÝSMAÝL KAYGUSUZ Cem’in Tarihsel Gerçekliði... AYHAN AYDIN Ahmet Hezarfen’in Ardýndan AHMET KOÇAK Ahmet Hezarfen Hakka Yürüdü FÝKRET OTYAM Kerbelâ, Zulme Karþý Baþkaldýrýdýr ESAT KORKMAZ Alevilik-Bektaþilikte Ruh Tasarýmý HASAN HARMANCI Sol Aleviliðe Bað mýdýr? HAÞÝM KUTLU Devlet Kaynaklý Bilgiden Arýnmalýdýr V AHAP ERDOÐDU Reformculuðun Doðuþu - Bölüm II LÜTFÝ KALELÝ Birden Çok Kadýn Almak ÝSMAIL ÖZMEN Tasavvuf Aynasýnda Vahiy Olgusu AHMET KOÇAK Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni ERDAL ZEKÝ ASLAN Ýslamiyetten Önce Araplar - I BURHAN KOCADAÐ Anadolu Aleviliði AHMET KOÇAK Sýddýk Doðan’la Söyleþtik BERRÝN SULARÝ Anýt Mezarlar Yapýldý KATRE CAN Köklü Fidan Kesildikçe Varolur SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ HBVKTD Aydýn ve Denizli Þubelerinin Düzenlediði Konferanslar Denizli’de Öncülerle Sohbet Antalya Abdal Musa KD’nin düzenlediði Cem ve Yöre Taramasý BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR 9771304 986000 ISSN 1304-986 11 ALEVÝLÝÐÝ TERÝMLERLE DÜÞÜNMEK Uyarmasý gereken aydýnýn uyumuþ ya da uyutulmuþ, Sen ise uykudasýn; Uykudaki uyuyaný nasýl uyandýracaðýz? Öðreti Olarak Alevilik Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni Alevi öðretisi, dört öðe-dört nitelik üzerine yapýlanan, “atomculuðun” yeni bir yorumu biçi- minde algýlanan ve kendini tasavvuf zemininde “ruh tasarýmý” olarak dýþa vuran bir öðretidir. Alevilikte doðasal çevrim, “varlýða geliþ” ve “varlýktaki deðiþim-dönüþüm”le açýklanýr. Tasarým gereði, “nesneye yönelme”, felsefenin temel eðilimi durumundadýr. Nesne, ister dü- þünce evreninde olsun, isterse “duyulur” evrende bulunsun, bilgiye kaynak oluþturan ve belli nitelikler taþýyan bir “varlýk”týr. Alevi felsefesinde “varlýða geliþ” ve varlýktaki deðiþim-dönüþüm, “dört öðe öðretisiile açýklanýr: Temel düzeyde ele alýndýðýnda varlýk, “dört öðe”den, yani su, hava, ateþ ve topraktan oluþur; bu dört öðe “önsüz-sonsuzdur”; bu dört öðenin çeþitli oranlarda bir ara- ya gelmesinden ve bu anda dört öðe’nin “yapýmýna” giren niceliklerin “karþýlýklý” yer de- ðiþtirmesi ile “görünüþteki” varlýklar belirir. Algýyla kavradýðýmýz nesnelerin, kendileri baþ- ka bir þeye indirgenemeyen, varedilemeyen ve yokedilemeyen dört temel öðenin çeþitli oranlarda bir araya gelmesiyle oluþmasý, “varlýða gelen” nesnenin “yoktan varedilemediði- ni” kanýtlar; onun varlýða gelmesi, doðmasý bir bileþim iken; yok olmasý ise bir “ayrýþma- dan” baþka bir þey olmayacaktýr. Alevilikteki bu tasarým “felsefeden” yola çýkar, giderek bir kuram durumuna dönüþür. Þöyle bir soru yöneltilebilir: Alevilik ciddi kuramsal bir öðreti midir? Yoksa akýl dýþý, sorgulama dýþý bir kurgu mudur?Bunu anlayabilmek için doða bilimlerinin ve Aleviliðin “bilgi üretimini” nasýl yaptýðý- na bakalým: Doða bilimlerinde doðal görüngüler, bir “atom içi” süreçler kuramý çerçevesin- de açýklanýr. Sözgelimi; elektronlarýn atom çekirdekleriyle iliþkisi, Güneþ çevresinde dönen gezegenler “örneðindeki” gibidir. Alevilikte ise doðal görüngüler, doðaya dirilik veren can” çerçevesinde açýklanýr. Bu “can”, ruh olarak algýlanýr. Buradan þöylesi bir sonuca ulaþabiliriz: Alevilikteki “ruh tasarýmý” ile doða bilimlerindeki “atom tasarýmý” arasýnda yapýsal” bir benzerlik bulunmalý ki “bilgi üretimleri” benzer olsun. Alevilikte “ilk akýl(akl-ý evvel), kendisini “evrensel ruh” biçiminde dýþa vurur. Bu bað- lamda “ilk akýl”, varlýðýn oluþturucu özüdür; bütün “hareketlerin, hareket baþlýðý altýnda toplanan bütün olaylarýn; ayrýþmanýn, birleþmenin, türlenmenin ve düþünmenin” baþlýca kaynaðý “ilk akýl”dýr. Bu nitelikleri nedeniyle ilk akýl, “diriliði” olan, etkili, üstün nitelikli, yaþatýcý-geliþtirici bir “erk”tir, ya da “erk” biçi- minde “görünüþe çýkan” harekettir. Demek ki ilk akýl” soyut deðil “somuttur, yani maddesel- dir”. Ancak onun maddesi, bizim duyu organla- rýmýzla algýlama sýnýrlarýmýzýn üstünde olduðu için “sonuçlarý” dýþýnda kendisini “algýlayama- yýz. Ýlk aklýn somutluðu, özellikle “vahdet-i mevcut” anlayýþýnda açýkça gözlenir: Çünkü, vahdet-i mevcut’ta ilk akýl, “kutsal gerekçesi- ni”, kendisine verilen bilgilerin ya da kendisin- de varolan “gizil” güçlerin görünüþe çýkmasýn- da, yani “nesnelleþmesi”nde bulur. Tanrýsal akýl gibi gözüken “ilk akýl” nesnelleþince “insan ak- (Devamý Sayfa 2’de.) Geciktik, Özür Dileriz Sevgili Canlar, Serçeþme’yi olanaksýzlýklara karþýn on sayý düzenli çýkarmayý baþardýk. Ancak elinizdeki sayý ekonomik nedenle bir ay gecikti. Gecikme nedeninden dolayý tüm canlardan özür diliyoruz. Bir daha tekrarlanmamasý için hepi- miz üzerimize düþeni yapacaðýz. Ahmet Koçak

Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Serçeşme Dergisi, Sayı 11, Haziran 2005

Citation preview

Page 1: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

SERÇESME¸

AYLIK DERGÝ

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.adýna Ahmet KoçakSorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet KoçakYönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635E-posta: [email protected]ý: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 2300Yayýn Türü: Yerel - Süreli

FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3HAZÝRAN 2005 SAYI:

BU SAYIDA

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Cem’in Tarihsel Gerçekliði...AYHAN AYDINAhmet Hezarfen’inArdýndanAHMET KOÇAKAhmet Hezarfen Hakka Yürüdü

FÝKRET OTYAM Kerbelâ, Zulme Karþý BaþkaldýrýdýrESAT KORKMAZ Alevilik-Bektaþilikte Ruh TasarýmýHASAN HARMANCI Sol Aleviliðe Bað mýdýr?HAÞÝM KUTLU Devlet Kaynaklý Bilgiden ArýnmalýdýrVAHAP ERDOÐDU Reformculuðun Doðuþu - Bölüm IILÜTFÝ KALELÝ Birden Çok Kadýn AlmakÝSMAIL ÖZMEN Tasavvuf Aynasýnda Vahiy OlgusuAHMET KOÇAK Kardeþçe Birlikte Yaþama ÞöleniERDAL ZEKÝ ASLAN Ýslamiyetten Önce Araplar - IBURHAN KOCADAÐ Anadolu AleviliðiAHMET KOÇAK Sýddýk Doðan’la SöyleþtikBERRÝN SULARÝ Anýt Mezarlar YapýldýKATRE CAN Köklü Fidan Kesildikçe VarolurSERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

HBVKTD Aydýn ve Denizli ÞubelerininDüzenlediði KonferanslarDenizli’de Öncülerle SohbetAntalya Abdal Musa KD’nin düzenlediðiCem ve Yöre Taramasý

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

9 771304 986000

ISSN 1304-986 11

ALEVÝLÝÐÝ TERÝMLERLE DÜÞÜNMEK

Uyarmasý gereken aydýnýn uyumuþ ya da uyutulmuþ,Sen ise uykudasýn;

Uykudaki uyuyaný nasýl uyandýracaðýz?

Öðreti Olarak AlevilikEsat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni

Alevi öðretisi, dört öðe-dört nitelik üzerine yapýlanan, “atomculuðun” yeni bir yorumu biçi-minde algýlanan ve kendini tasavvuf zemininde “ruh tasarýmý” olarak dýþa vuran bir öðretidir.

Alevilikte doðasal çevrim, “varlýða geliþ” ve “varlýktaki deðiþim-dönüþüm”le açýklanýr.Tasarým gereði, “nesneye yönelme”, felsefenin temel eðilimi durumundadýr. Nesne, ister dü-þünce evreninde olsun, isterse “duyulur” evrende bulunsun, bilgiye kaynak oluþturan vebelli nitelikler taþýyan bir “varlýk”týr.

Alevi felsefesinde “varlýða geliþ” ve varlýktaki deðiþim-dönüþüm, “dört öðe öðretisi”ile açýklanýr: Temel düzeyde ele alýndýðýnda varlýk, “dört öðe”den, yani su, hava, ateþ vetopraktan oluþur; bu dört öðe “önsüz-sonsuzdur”; bu dört öðenin çeþitli oranlarda bir ara-ya gelmesinden ve bu anda dört öðe’nin “yapýmýna” giren niceliklerin “karþýlýklý” yer de-ðiþtirmesi ile “görünüþteki” varlýklar belirir. Algýyla kavradýðýmýz nesnelerin, kendileri baþ-ka bir þeye indirgenemeyen, varedilemeyen ve yokedilemeyen dört temel öðenin çeþitlioranlarda bir araya gelmesiyle oluþmasý, “varlýða gelen” nesnenin “yoktan varedilemediði-ni” kanýtlar; onun varlýða gelmesi, doðmasý bir bileþim iken; yok olmasý ise bir “ayrýþma-dan” baþka bir þey olmayacaktýr.

Alevilikteki bu tasarým “felsefeden” yola çýkar, giderek bir kuram durumuna dönüþür.Þöyle bir soru yöneltilebilir:

“Alevilik ciddi kuramsal bir öðreti midir? Yoksa akýl dýþý, sorgulama dýþý bir kurgu mudur?”Bunu anlayabilmek için doða bilimlerinin ve Aleviliðin “bilgi üretimini” nasýl yaptýðý-

na bakalým: Doða bilimlerinde doðal görüngüler, bir “atom içi” süreçler kuramý çerçevesin-de açýklanýr. Sözgelimi; elektronlarýn atom çekirdekleriyle iliþkisi, Güneþ çevresinde dönengezegenler “örneðindeki” gibidir. Alevilikte ise doðal görüngüler, doðaya dirilik veren“can” çerçevesinde açýklanýr. Bu “can”, ruh olarak algýlanýr. Buradan þöylesi bir sonucaulaþabiliriz: Alevilikteki “ruh tasarýmý” ile doða bilimlerindeki “atom tasarýmý” arasýnda“yapýsal” bir benzerlik bulunmalý ki “bilgi üretimleri” benzer olsun.

Alevilikte “ilk akýl” (akl-ý evvel), kendisini “evrensel ruh” biçiminde dýþa vurur. Bu bað-lamda “ilk akýl”, varlýðýn oluþturucu özüdür; bütün “hareketlerin, hareket baþlýðý altýndatoplanan bütün olaylarýn; ayrýþmanýn, birleþmenin, türlenmenin ve düþünmenin” baþlýcakaynaðý “ilk akýl”dýr. Bu nitelikleri nedeniyle ilk akýl, “diriliði” olan, etkili, üstün nitelikli,yaþatýcý-geliþtirici bir “erk”tir, ya da “erk” biçi-minde “görünüþe çýkan” harekettir. Demek ki“ilk akýl” soyut deðil “somuttur, yani maddesel-dir”. Ancak onun maddesi, bizim duyu organla-rýmýzla algýlama sýnýrlarýmýzýn üstünde olduðuiçin “sonuçlarý” dýþýnda kendisini “algýlayama-yýz”. Ýlk aklýn somutluðu, özellikle “vahdet-imevcut” anlayýþýnda açýkça gözlenir: Çünkü,vahdet-i mevcut’ta ilk akýl, “kutsal gerekçesi-ni”, kendisine verilen bilgilerin ya da kendisin-de varolan “gizil” güçlerin görünüþe çýkmasýn-da, yani “nesnelleþmesi”nde bulur. Tanrýsal akýlgibi gözüken “ilk akýl” nesnelleþince “insan ak-

(Devamý Sayfa 2’de.)

Geciktik, Özür DilerizSevgili Canlar,

Serçeþme’yi olanaksýzlýklarakarþýn on sayý düzenli çýkarmayýbaþardýk. Ancak elinizdeki sayýekonomik nedenle bir ay gecikti.

Gecikme nedeninden dolayýtüm canlardan özür diliyoruz. Birdaha tekrarlanmamasý için hepi-miz üzerimize düþeni yapacaðýz.

Ahmet Koçak

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 1

Page 2: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Bir Alevi canýn iþyerinde, gözüm iliþti; içim bir hoþ oldu, “nasýl olur”, dedim kendi kendime “Ne-fes yeniden çýkar da haberim olmaz?” imzalara baktým “Fikret Otyam/ Erdoðan Alkan/ Lütfi Ka-leli/ Burhan Kocadað/ Ýsmet Zeki Eyüboðlu/ Cemþit Bender/Metim Demirtaþ/ Hayri Dede/ MuratKüçük/ Zeki Onaran/ Esat Korkmaz/.”

“Ayýn Dosyasý: Kerbelâ Olayý” yazýyor Nefes’in tepesinde. “Aylýk Siyasi Kültürel Dergi Yýl: 3,Sayý: 31, Mayýs 1996, Fiyatý: 60.000 Tl ( KDV Dahil)”

Baktýðýmý gören arkadaþým “Sana getirdim” dedi, sen de vardýr ama, ola ki..”1996!. Zaman nasýlda geçiyor? Nefes, Esat korkmaz canýn yönetiminde harika bir dergiydi,

“Yezit”ler den deðil, içeriden kesildi/ kestirildi nefesi!Çare tükenir mi? tükenmez! Ýþte elinizde tuttuðunuz Serçeþme aydýnlatmayý sürdürüyor.Gözlüðü takýp yazýmý okumaya baþladým iþim görülürken. Ýçlendim, gönlüm elvermedi, uzun

da olsa Serçeþme’nin “vefalý” okurlarý okusun dedim, sonlardan kýsalttým biraz, bir göz atar mýsý-nýz gözlüklü/gözlüksüz, eyvallah!.

Ýlk sayfada, bir camaltý resimden esinlenip yaptýðým kocaman bir tablonun siyah beyaz fotoð-rafý var, “Ya Ali Ya Hasan Ya Hüseyin” adlý, 1965 yapýmý, severek ama çok severek yaptýðým vesatmadýðým bir çalýþmam...

Yazýmýn baþlýðý: “Günümüzün Kerbelâ olaylarý”“Dal boyunda nazar kýlmýþ dedesi

Su içmeyip þehit olan Hüseyin”

“Boynumda fotoðraf makinalarý tekrar bindim arabaya, ne ki kýlýksýz dört kiþi, arabanýn etrafýnýsardý, arabayý kullanan Ýbrahim El Dakuki’nin kimliðini istediler benim de pasaportumu!

Baðdat...1972 yýlýnýn Mayýs ayýnýn ilk günü. Çok güzel bir havuzdu alanýn ortasýnda. Belki yüz tane büyük toprak küp, hesaplý biçimde üst

üste konmuþ, her birinden sular fýþkýrýyor, inip birkaç kere fotoðrafýný çekmiþtim. O kýlýksýz adam-lar da Ýbrahim’in isteði üzerine kimliklerini çýkardýlar, kýlýk deðiþtirmiþ dört siyasi polis!.. ÝbrahimEl Dakuki’nin biraz telaþlandýðýný anýmsýyorum. Ýbrahim, benim bir devlet konuðu olduðumu,kendisinin de bakanlýðý adýna mihmandarlýðýmý yaptýðýný uzun uzun anlattý. Mesele anlaþýldý,adamlar, havuzun yakýnýnda kralýn bir sarayýnýn fotoðrafýný çektiðimi sanmýþlar, notlar aldýlar vekimliklerimizi iade ettiler, yola koyulduk.

1 Mayýs Bayramý kutlanýyor Baðdat’ta, akýl almaz bir þamata!...Tarifsiz bir heyecan içindeyim, sarý sýcakta asfalt yol neredeyse eridi eriyecek! Haritama baký-

yorum, Mahmudiye’yi geçtikten sonra Hilla’ya uðramadan Ýskenderiye ve Müseyyen’e varýrsýnýz,daha sonra gideceðimiz yer, þehitler diyarý Kerbelâ...

Stenli askerler yola dizilmiþler, durmamýzý iþaret ettiler, sonra arabadan indirildik, stenleriylekarþýdaki karakolu iþaret ettiler, namlular bize çevrili, yürümeye baþladýk! Dev bir subay iniyordukarakolun merdiveninden biz ona o bize yaklaþtý ve hiç beklemezken selama durdu:

“Men, Kerbelâ Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa...Hoþ gelmiþsen, emir almýþam hep yanýn-da olacaðým þimdi emret, hizmete hazýr ama önce bir yorgunluk çayýna buyrun!”

Ýbrahim El Dakuki de kendini tanýttý iþte o anda Kerbelâ Belde Polis Müdürü nazým Mustafakollarýný açtý, “Ýbrahim” dedi, boynuna sarýldý, okul arkadaþlarý yýlar sonra böylece buluþtular!

Ýbrahim El Dakuki

Ýbrahim El Dakuki, Ankara Irak Basýn ve kültür Ataþesi idi. Yazar, þair ve halkbilimi araþtýrma-cýsý. Altý yýl süren güzel bir dostluk kurmuþtu Ankara’da aslen Kerkük’lü. Ne ki Baðdat’a ata-masý çýkmýþtý, “Bir gün, yakýn zamanda Irak’a geleceksin, seni ben gezdireceðim” demiþti. Ve

kýsa bir zaman sonra Irak’tan resmi bir çaðrý gelmiþ, kendimi Baðdat Havalimaný’nda bulmuþtum,Ýbrahim sarýlmýþtý boynuma.

Kral gibi aðýrlanýyordum. Þimdi, Saddam Hüseyin’in sað kolu olan Tarýk Aziz yine bakandý, zi-yaretimiz sýrasýnda Ýbrahim, beni gezdirebilmek için bakandan özel izin istedi. Uzun konuþmalar-dan sonra gerekli izni almýþtý. Bakan, benim bir gazeteci olduðumu, kendisinin ise müsteþar!.. An-cak müsteþar düzeyinde bir konuða mihmandarlýk yapabileceðini hatýrlatýnca, Ýbrahim de bakana,“O, inanýnýz bakan düzeyinde bir Türk gazeteci ve sanatçýdýr” demiþ, bunu sonradan öðrenecektim.

Kerbelâ’ya Gidiyoruz.

Önümüzde, üzeri kýlýflý, makineli tüfeði olan ve dört-beþ askerin bulunduðu bir araç vardý veKerbelâ Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa yol boyu anlatýyordu etrafýmýzý, boynumdakiçeþitli makinelerle ardý ardýna fotoðraf çekiyordum. Onlarý býrakýp sinema makinesine sarý-

lýyordum, ekrana kubbeleri sarý sarý ýþýldayan bir yapý girmiþti, ellerim titriyordu, her halde burasýdiyordum kendi kendime, evet burasý, Hz. Muhammed’in torunu, “Gönüller Sultaný” Hz. Ali’ninoðlu Þehit Hüseyin’in mekânýydý.

“Ömer’in tesiriyle Ebubekir’e biat olundu. Görülüyor ki halifenin intihabýnda temeyülatý umu-miyenin tabii temerküzünden ziyade þahsi tesir tespitiþekletmiþtir. Resüllulahýn vefatýndan yirmibeþ sene kadar bir zaman sonra âlemi Ýslamiyet içinde Ýslam’ýn en büyük zevatýndan ikisi karþý kar-þýya iddiayý hilafetle arkalarýndan sürükledikleri, ayný din ayný ýrktaki insanlarý kanlar içinde býrak-makta beis görmediler. En nihayet hilesinde muvaffak olaný, saf ve nezih olanýný maðlup ve evladve ayalini mahvu periþan eyledi ve bu suretle hilafet unvaný altýndaki imareti Ýslamiyet’i yine hi-lafet unvaný altýnda saltanatý Ýslamiyeye tahrif etti. Saltanatý Emeviye, büyük istilalar yapmakla be-raber baþtan nihayete kadar hunin ve elim vekayý ile ancak doksan seneyi doldurabilmiþtir.”

2 Sayý 11

SERÇESME¸

DUYURUFeyzullah Çýnar’a ait belge ve

fotoðrafý olan ya da anýlarýný yazmakisteyen canlarýn dergimizle

iliþkiye geçmelerini bekliyoruz.Hüsniye Çýnar - Serçeþme Dergisi

lýna”, daha doðrusu soyut insanýn “toplumsalaklýna” dönüþüverir.

Anlaþýlacaðý gibi Aleviliðin ruh tasarýmýn-da “maddeci” bir yan vardýr: “Maddesel,” yani“somut” olduðu için ruh ya da ruhsal varlýklarda týpký gördüðümüz ve duyu organlarýyla algý-ladýðýmýz “nesneler” gibidir. Bizim görmüyorya da duyu organlarýyla algýlayamýyor olma-mýz, ruhun “maddeselliðini” ortadan kaldýr-maz. Ürettiði sonuçlarla biz onu “somut” ola-rak algýlarýz. Demek ki ruh da herhangi bir“nesne” gibi atomlardan kuruludur: Atomlar-dan kurulu bir “bütün”dür demek daha doðru.“Dirilik” denilen þey ruhu oluþturan atomlarýn“birleþmesinden” oluþur; “ölüm” ise bu atomla-rýn “daðýlmasý-ayrýþmasý” anlamýna gelir. Bunedenle “dirilik” bir birleþme, “ölüm” ise bir“çözülme”dir.

Anadolu Aleviliðinin ruh tasarýmý, “var-lýk”tan esin alan ancak akýl yürütme yoluyla“kurgulanan” düþsel tasarýmýn “tasavvufi ma-ya” olarak kullanýldýðý bir “maddeci” tasarým-dýr. Bu tasarýmda “birey”, “toplum” ve “doða”gibi somut kimlikler, doðasal ve toplumsal nes-nel geliþim sürecinin “bir parçasý” olarak açýk-lanýr. “Ben”,”Tanrý”, “Hak” gibi soyut kimlik-ler, görünmeyen ancak görünen nesneleri kuranatomlardan kurulu “nesnelerin” nesnelleþme-siyle/doðalaþmasýyla açýklanýr.

Demek ki doða bilimlerinin “bilgi üretimsüreci” ile bir “felsefi din”, bir “bilgelik öðreti-si” olan Aleviliðin “bilgi üretimi” arasýnda “ta-savvufi” kutsanmýþlýðýna karþýn, onu “bilimsel”bir kuram durumuna yükselten bir “koþutluk”bulunmaktadýr.

Bu koþutluk gereði Aleviler-Bektaþiler me-tafiziðin tersine:

Doðayý; nesne ve olaylarýn rastlantýsal biryýðýný olarak deðil, birbirine organik olarakbaðlý ve baðýmlý nesne ve olaylarýn bir bütünüolarak görür.

Doðanýn; hareketsizlik ve deðiþmezlik için-de deðil, her an deðiþip yenileþen ve geliþen birsüreç içinde olduðunu ileri sürer.

Geliþme sürecinin; basit bir büyüme süreciolmadýðýný, “niceliksel” deðiþmelerden “nite-liksel” deðiþmelere sýçramalarla geçen bir sü-reç olduðunu savunur.

Geliþmenin; alttan üste doðru sarmal bir ge-liþim izleyerek gerçekleþtiðini, nesne ve olayla-rýn içindeki “çeliþmelerden” doðduðunu savlar.Diðer yandan “idealizmin” tersine:

Maddenin bilinçten “önceliðini ve baðým-sýzlýðýný”, hareket eden olaylarýn “hareket edenmaddenin” farklý biçimleri olduðunu, olaylarýnve nesnelerin baðlýlýklarýyla baðýmlýlýklarýnýnmaddenin “geliþme yasasý” gereði olduðunu,evrensel geliþmenin bu “yasaya” göre oluþtu-ðunu ileri sürer.

Evrenin ve yasalarýnýn bilinebileceðini, bilgisürecinin evrensel yaþamla birlikte “pratikle doð-rulanarak sonsuza deðin geliþeceðini belirtir.

Kerbelâ, Zulme Karþý Baþkaldýrýdýr

Fikret Otyam

(Baþtarafý 1. Sayfada.)

Öðreti Olarak Alevilik

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 2

Page 3: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

3Haziran 2005

SERÇESME¸

Bu sözleri bazý Alevi canlarýn bikez daha okuyup, üzerine düþmeleri-ni niyaz ederim!

O büyük, o eþsiz yüce insan Mustafa kemal (Atatürk) 1338 (1922)’deTürkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kerbelâ olayýný böyle yorumluyordu.

Nazým Mustafa arabadan iner inmez, bazý Aleviler kendisini “asker-ce” selamlýyor, resmi giysililer ise “hazýrola”geçiyorlardý ve sayýlarý dabir hayli idi.

Dizlerimde Derman mý?Dizlerimin dermaný kesildiðini bugün gibi anýmsýyorum, yorgunluktanmý acep? Hayýr.

Büyük bir kapýdan avluya girdik.Heyecanla sordum.“Nazým Mustafa can, acaba fotoðraf ve film çekebilecek miyim?”Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa can gözüyle ve hayretle baktý:“Nasýl? Elbette! Kendi evindeymiþ gibi!”Avlunun etrafý livan ve hücrelerden oluþmuþ.Çiniciliðin en güzel ör-

nekleri. Aralarýnda siyah çinilerden oluþan Kuran ayet ve sureleri uzayýpgidiyor. Ýnsanlar.. Livanlar önünde... Hücreler içinde.

Rüya gibi kadýnlar, siyah çadýrlarýn içinde, elleri yüzleri açýk. Sey-yidler etrafýmýzý sardýlar, hoþ geldiniz diyorlar, biraz tedirgin... Belde Po-lis Müdürünün mihmandarlýk ettiði bu kara makas deðmemiþ pos býyýk-lý zat kim ola?.. Mihman... Mihman... Mavi, sarý yeþil Osmanlý mavisi...çiniler çiniler...siyah yazýlar.

Nazým durdu, ellerini açtý, “dua edelim” dedi. Duaya durduk.Biraz sonra, nice “canlar” arasýnda O’nun yüceliðini, acý ölümünü

dinlediðim, milyonlarca insanýn O’nun için hâlâ “kanlý gözyaþý” döktüðüþehit Hüseyin’in yattýðý yere girecektim. Ýki kapý vardý. Altýn ve gümüþve bugün dahi yeniden yapýlmasýný aklýmýn almayacaðý ninelerle seyrinedoyum olmayan bu nakýþ cümbüþünün, insanoðlunun nice hünerinin “Sa-natýn doruðuna ulaþtýrdýðý” iki kapý. Üzerinde kalýn bir cam var. Altýnlarsoluk ýþýkta bile parlýyor, mermerlerin damarlarý bu güzelliklere bir baþ-ka güzellik katýyor ve içerden yakarýþlar, feryatlar geliyordu ve iki kum-ru bunlara sanki eþlik ediyordu ve güvercinler. Ýnsanlar, kuþlar aðlýyordu.

Bir dakika sonra içerideyim.Kubbe, kýrýk aynalardan gümüþlendi, sandukanýn bulunduðu yerin

üstünden bir nur yaðmuru, anlatýmsýz renklere dönüþüp iniyordu gümüþve oyma sanatýnýn en güzel örneði sanduka.

Rengarenk avizelerden süzülen ýþýklar, yine kýrýk aynalarla bezeli kub-beye vuruyor, yine ýþýk, yine renk olarak düþüyordu sandukalarýn üzerine.

Ve ÝnsanlarVe insanlar, mýrýltýlarla, gözyaþlarýyla, ellerini, yüzlerini, gözlerini san-dukaya sürüyor, sürüyor, dönüyorlardý dört tarafý.. Bu insan selinin için-de buldum kendimi, katýlývermiþtim aralarýna... Ses alma aracým açýktý.Sanki kolumdan tutup insan selinden ayrýlacakmýþým gibi bir duyguyakapýlmýþ, bu doyumsuz sevgi, ýþýk, nakýþ cümbüþünden bu caný yoksunkýlacakmýþ gibi her þeyi, ama her þeyi bir anda yutarcasýna görmek, bel-leðime nakþetmek istiyorum. Boynumdaki fotoðraf makineleri bir o yanabir bu yana sallanýyor, bu arada denk geldiðinde deklanþöre basýyor, boy-numa asýlý mikrofondan yürek parçalayan yakarýþlar, sanki bir senfonigibi kahve renkli þeride geçiyor.

“Bu Ýmam Hüseyin’in çocuklarýdýr, Ali Ekber ile Ali Asgar. Buradayatmýþlar. Ýmam Hüseyin orada yatmýþ. Burada, özü için ölen askerleriyetmiþ iki kiþiydiler... On Muharremde, bunlar da Hüseyin için þehit ol-muþlardýr... Burada yatan þahýs... Habibi Muzahir... Bu þahýs. Hz. Hüse-yin’in alemdarýydý.. Yani bayraktarý... Harp ettikleri esnada bayraðý, atüzerinde kaldýrmýþtý... Yani Müzahir’in oðlu Habib.. Bu köþe, HazretiHüseyin’i kestikleri yerdir.”

Tek tek anlatýyor Nazým Mustafa can, o kendine has Türkçe’siyle.Burasý, her yaný mermer bir bölüm. Bir seyyid ayakta duruyordu. Yi-

ne dualar edildi, gözyaþlarý dökülüyordu asýrlar sonra Þehit Hüseyin’e veyakýnlarýna, diðer þehitlere…Kýrk gün sonra getirdiler, 20 seferde...Onun için 20 seferde, bütün...Türkiye’den...Ýran’dan...Afgan’dan...Hind’den... Suriye’den... Lübnan’dan... Irak’ýn bütün köþelerinden bura-ya gelir, yani baþýn döndürüldüðü gün... O gün Kerbelâ’nýn nüfusu birmilyondan fazla olur... Çoluk çocuk gelir, herkes...

“Þurada ne yazýyor Nazým can?”“Yazýyor...Kale seydin kavneyn...Hüseyin...Minni vane Hüse-

yin...Yani?.. Yazmýþ...Hazret Peygamber...Yani Peygamber efendi-miz..diyor...Hüseyin bendendir...Ben Hüseyin’denim... yani Ýmam Hüse-yin’i bu kadar severdi...”

Türbenin kýble tarafýnda anlatýmsýz güzellikte tezyinat var... Giriþiniki tarafýnda iki minare, bunlar da altýnlý.

Nazým can anlatmaya devam ediyor:“...Peygamber’in torununun baþsýz cesedinin gömüldüðü Kabr al Hü-

seyin adý verilen yer, zamanla Þii’ler için vazgeçilmez bir ziyaret mahal-li oldu..... Halk arasýnda, Hüseyin’in türbesi civarýnda gömülenlerin cen-nete gideceði inancý hakim. Bu nedenle birçok yaþlý ve sakat ziyaretçi,hayatlarýnýn son günlerini yaþamak üzere bu türbe civarýna gelir veyaölürler buraya nakledilerek türbe civarýna defnedilirler...”

Daha sonra, biraz ötede Hüseyin’in üvey kardeþi Abbas’ýn da türbe-sini ziyaret ettik. Bu türbe de sevgi doluydu. Ýþleme, nakýþ, renk cümbü-þü sanat doluydu.

Arkama dönüp bir daha baktým türbeye.Ýran’da Irak’ta, Türkiye’nin çeþitli bölgelerinde çoðu kez sabahlara

dek O’nun için mersiyeler, deyiþler, yakarýþlar, öyküler derlediðim, in-sanlarýn yüreðinde onulmaz bir acý olarak duran Hz. Hüseyin’e.. O’nunmekânýna.

Ýnsanlar, taa dýþ kapýya kadar geri geri çýkýyor, kapýya yüz sürüp el-lerini açýyorlardý göðe doðru… Gözleri yaþlý nice insan, bir yudum suyahasret kýldýrýlýp öldürülen Hüseyin ve yakýnlarý þehitler için asýrlardýrdualarýný eksik etmiyor, sevgisi asýrlardýr insanlardan insanlara geliyor-du gözyaþlarý eþliðinde.

Bu, salt acýma deðil, haksýzlýða, zulme karþý tepkidir… Ýsyan yani,tarifsiz bir sevgiyle karýþýk.

Ýki Kere Ölen Adam1 Mayýs 1972, saat 12.30 sularýnda, bizim gittiðimiz, istikamette,üzerinde tabutlar olan araçlar da Necef’e yol alýyordu!..

Anlatýmsýz bir sýcak ortalýðý kavuruyor, kimi zaman toprak, kimi za-man bozuk, kimi zaman gýcýr gýcýr asfalt yol üzerinde, ta karþýlarda yer-den bir þeyler yükseliyordu, suyumsu... Oraya yaklaþtýðýmýz zaman busu görüntüsü veren þey, ýslak gibi görünen þey daha, daha ileriye gidiyorve çiðneyemiyorduk bu ýslakýmsý þeyi!.

Yolun saðýnda ve solunda baþýboþ develer, kara kýl çadýrlarda rüya gi-biydi!.. Kimi zaman tam görünüyor, kimi zaman dumanlarýn arasýna gi-riyordu ve duman deðildi bu aslýnda.. Sýcak, sadece sýcak ve sýcaðýn et-kileri... Yani serap...

Výv, výv diye geçiyordu, üzeri tabutlu araçlar... Kamyonlar, taksiler,minibüsler...Výv výv diye geçiyordu, sýcaðýn içinden, hýzla...

Ölüler geçiyordu Necef’e doðru... Biz de gidiyorduk Necef’e sýcak-tan kavrularak... Otomobilin pencereli sýký sýkýya kapalýydý, açmamla biralev doluyordu, kavurucu, piþirici... Ölüler gidiyordu Necef’e araçlarla.

Yolun solunda, Necef’e yakýn, kalabalýk vardý... Ýki araç çarpýþmýþ..Ýçinde Pakistanlý üç kiþinin olduðu, araç Necef’ten gelirken, direksiyon-daki sýcaktan uyumuþ mu ne, Necef’e tabut götüren, ölü götüren bir araç-la ölümlü bir þekilde çarpýþmýþ... Ölüler vardý yerde... Tabuttaki ölü deparçalanmýþtý ve adam iki kere mi ne ölmüþtü böylelikle?

Trafik ilgilileri, Necef Belde Polisi yetkilisi ölülerin ve paramparcaolmuþ insanlarýn baþýndaydý...

Yine de ölüler gidiyordu Necef’e araçlarýn üzerinde, tabutlar... Tabut-lar...Bir zehirli kýlýç darbesiyle öldürülecek ehl-i sünnete göre dördüncühalife Hz. Ali’nin türbesi Necef’tedir. Ali evlatlarý vasiyet ederler ki, öl-dükleri zaman O’nun yanýna, Necef’teki “Vadisselam”a “Barýþ Vadi”negömüleler...

Barýþ Vadii’nde sayýsýz ölü, sayýsýz mezar var... Zengin ölülerin tür-beleri var, ötelerde Hz. Ali’nin vasiyeti üzerine gömüldüðü kabri vardýr...

“Beni gusl ettikten sonra bir tabut gelecek. Beni ol tabuta koyunuz.Ol tabutun ön tarafý tutulmuþtur. Siz arka tarafý tutunuz. Tabut hangimekânda durursa orada zemini kazýnýz. Ol mahalde bir taþ çýkar.Bani ol arada defnediniz ve kabrimi zeminle beraber düzleyiniz”

Gün gelecek, kabrin olduðu yede Harun Reþit, bakýmýna doyum ol-mayan türbe yaptýracak ve bu can dahi 1972 yýlýnda, aðzým bir karýþ açýk,elimde, içinde renkli filmler olan film ve fotoðraf makineleriyle, ses al-ma makinalarý saatlerce huþû içinde seyredip, þaþkýnlýðýmdan yerdekiulu kitaplara basarak, dolaþacak, ulu kitabýna bastýðým adamdan özür di-lerken, “isteyerek basmadýn ki, neden özür dilersin” sözünü duyacaktým.

Hazreti Ali’nin Türbesinde...Necef’in bir adý da Meþhed-i Ali’dir. Hila’nýn güneyinde yetmiþ dört binnüfuslu eski bir kent.

Araba yavaþ yavaþ ilerliyordu çarþý içinden... Film çekiyorum... Eskive bir tuhaf yapýlar, evler, dükkânlar... Pencereler kafesli, saçaklar ve ta-rihten önce kalmýþ bir hava bu evlerde, dükkânlarda... Çoðu kerpiç vetahta karýþýmý, evlerin...Yýllar önce hatta asýrlar... Kufe civarýnda kuruldubu kent... Emeviler zamanýnda Halife Ali’nin gömüldüðü yer gizli tutul-

Devamý 4. sayda

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 3

Page 4: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

4 Sayý 11

SERÇESME¸

duðu için çeþitli görüþler ortaya atýldý, anlaþamadý tarihçiler bu konuda...Bazý tarihçiler Ali’nin mezarýnýn Necef’te olmadýðýný da ileri sürdüler.Buradaki mezarýn Âdem Yahut Nuh Peygambere ait olduðu söylentileri deçýktý... Necef’te Hz. Ali’nin mezarý üzerinde deðerli halý ve perdelerle süslübüyük türbe. Musul Haldani Hükümdarý Ebülheyca tarafýndan yaptýrýldý.Þii Büveyhi Hükümdarý Adududdevle de, burada bir türbe yaptýrdý...

Necef, 1052’de Baðdatlý tutucular tarafýndan yakýldý. Selçuklu hü-kümdarý Melikþah ve veziri Nizamülmülk, Ali ve Hüseyin’in mezarlarýnýziyaret ettiler. Ýlhanlýlar devrinde kente Fýrat üzerinde bir kanal açtýrýldý1263’de... Kýsa bir süre týkanmýþtý bu kanal, Þah Ýsmail emir buyurdu kikanal temizlene...1534’de Kanuni Sultan Süleyman kutsal yerleri dolaþtý,ziyaret etti. 1573’de yeni bir kanal açtýrýldý, bu kanal da týkandý... Bu se-fer imdada Abdülhamit II, yetiþti. Buraya Veri el-Þeyh ve El Haydariyekanallarýný armaðan etti. Osmanlý devleti yönetimi sýrasýnda kent Kerbe-lâ Sancaðý’na baðlý bir ilçe merkeziydi. Birinci Dünya Savaþý’nda Ýngi-lizler burayý da iþgal etti, sonra Irak devleti sýnýrlarý içine alýndý.

Ve milyonlarca insanýn ulu bir kiþisi Hz. Ali’nin türbesinin kapýsýnageldiðimiz zaman, resmi polis görevlisine selam duruyordu, soluk hakielbiseli erler ve bazý siviller... Kerbelâ Polis Örgütü yetkilisi, çekinerek,fotoðraf çekebileceðimi bildiriyordu!

“Kendi evin gibi istediðin gibi çek fotoðraf...”Etrafýmýzý Seyyidler alýverdi, Belde Polis Görevlisi’ne saygýlýydýlar...

Daha önce “sýký bir tedbir”in alýndýðýný görmemek için “saf” olmak gere-kirdi...Türbeye yaklaþmýþtýk. Kapýda durduk ve dua edildi... Sonra ayak-kabýlarýmýzý verdik... Kapýda, kapýnýn kenarýnda, duvar dibinde aðlayan,düþünen, yemek yiyen, uyuyan insanlar vardý... Bir kadýn, siyah abasýnýniçinde, altýn gümüþ ve mine karýþýmý bir sanat þaheseri olan kapýyý öpü-yor, ellerini açýp dua ediyordu... Mor dövmeli yüzü acýlýydý, gözlerindenyaþlar iniyordu...Türbenin içinden birbirine karýþan sesler, feryatlar, aðla-malar geliyordu dualara karýþan... Tuhaf bir duygu içindeydim. Ýran’daMeþhed’de Ýmam Rýza’nýn türbesine giderken de ayný duygularý taþýmýþ-tým... Anlatýlamaz... Hakkýnda ciltler dolusu kitap okuduðum, menkýbe-lerini iþittiðim, saz eþliðinde yüceliðini dinlediðim milyonlarca insanýnsevgilisi Hz. Ali’nin sandukasý karþýmdaydý... Tavan, bugün yapýlmasý sa-nýrým zor olan ekleme ufak aynalarla aþaðý doðru bir ýþýk nuru saçýyor, re-ngarenk ampuller, çiniler, altýn ve gümüþ þaheserleri nakýþlar, seyrine do-yum olmayan yazýlar, avizeler, hatta dev vantilatörlerin gür gür dönüþü,altýn kaplama. Gümüþ nakýþ, eskimek bilmeyen o kahverengi aðaç tabut,parmaklýklar ve bu parmaklýklara uzanan eller, dudaklar, gözyaþlarý, du-alar insanýn nefesini kesmeye yetiyor ve artýyordu...

“Fikret Bey, mümkün mertebe insan tasviri alma..”Kýrmýyordum, bana bu olanaðý tanýyan dostun isteðini. Yaþlý seyyid-

ler, görevliler pek hoþ bakmýyorlardý, biraz da bundandý objektifi baþkayönlere çeviriþim... Elimde ses alma makinesi, boynumda üç ayrý kame-ra, öte elimde film makinesi, aðzým açýk, þaþkýnlýk içinde bu, tadýna eri-þilmesi güç güzelliðin hangisini saptayacaðýmý bilemez dalaþýyordum...

Ali canlarý yerlerdeydi... Önlerinde kutsal kitap ve kitabýn hemen“Turba” namaz taþlarý Kerbelâ topraðýndan yapýlan...

Sivil resmi polis eþliðinde, iþimi çabuk bitirmeye çalýþýyor, durma-dan, ardý ardýna deklanþöre basýyor, mikrofonu uzatýyor ve film kamera-sýnýn düðmesine basýp, o güzel þeyleri saptayan cýzýrtýsýný dinliyor, aynýanda “Ya elimden alýrlarsa bunlarý” diye düþünüyordum...Korktuðumbaþýma gelmedi...

Bize eþlik eden polis görevlisi, elinden geldiðince çalýþmalarýmý ko-laylaþtýrýyordu... Rehber seyyidlerin öylesine, ara sýra sýkýntýlý bakýþlarý-na raðmen...

Dýþarý çýktýðým zaman ter içinde kalmýþtým, içerinin o tuhaf serinliði-ne raðmen ve bir adam, yerlere uzanmýþ insanlarý dürtükleyip çýkarýyor-du, baðýrarak ve ara sýra elindeki sopayla dürterek!..

Yüzlerce çift ayakkabý arasýnda bizimkini buluverdi adam, elindekiçengelli sýrýða taktý, ayakkabýlarý uzattý!

Necef’in çoðu yeri savaþtan kalma gibiydi...Yeni yollar, yeni alanlaraçmak için yýkýlýyordu eskiler, buraya da el atýlmýþtý...

Vadisselam...Barýþ Vadii...Necef’te bizim bildiðimiz mezarlara benzemeyen ucu beli olmayan birmezarlýk var... Vadisselam, yani Barýþ Vadii diyorlar...Mezarlar iç içe,yan yana, ardý ardýna, bitiþik...

“O kadar çok ölü geliyor ki, artýk yeni mezara yer kalmadý gibi...Dehlizler var, bu koca mezarlýðýn çeþitli yerlerinde, buralardan gömülürölüler, bu dehlizler törenle býrakýrlar ve örterler dehliz aðzýný... Aþaðýsýdehlizdir...” dedi mihmandarým.

Þoförümüz Ali, “Babamý geçen hafta burada gömdük... Bir ziyaretedeyim” dedi ve uzaklaþtý.

Sonra yol boyu anlatmaya devam etti törenlerini...

Hz. Ali’nin türbesinin dýþýnda iskeleler kurulmuþtu... Kimbilir, asýr-lardýr kaçýncý kez onarýlýyordu! Necef’li bir zengin onarýmý üzerine al-mýþtý... Altýn kaplamalar dahil!

Sen de SevHz. Muhammet, ileride üçüncü imam olacak torununu kucaðýna almýþ-tý... Mescitteydi...Hüseyin doðduðu zaman sað kulaðýný ezan, sol kulaðý-na kamet okuyan dedesinin sakalýný okþuyordu. Hz. Muhammet, Hüse-yin’in aðzýný aðzýna almýþ “Allahým” demiþti... “Allahým, ben seviyorumbunu. Sen de sev...” Boynundan öperdi her daim. “Hüseyin bendendir,ben Hüseyin’denim... Allah sevsin Hüseyin’i seveni.”

Ýnsanlarýn eþitliðine çalýþan, gönlü yüce, yoksulluklarýn koruyucu-suydu, birlikçiydi, dirlikçiydi...

Muaviye, Hicret’in 54 yýlýnda (664-665) oðlu Yezit’i kendisine veli-aht olarak atadý... Çoðu kiþi razý olmadý, Hüseyin de...

Bi’at etmediler. Muaviye ölünce oðlu Yezit yerine geçmiþti... Tek is-teði Hüseyin’in kendisine bi’at etmesiydi. Medine Valisi Velid’e, MekkeValisi Amr’a buyruk üstüne buyruk salýyor, bi’at etmeyenlerin boyunla-rýnýn vurulmasýný emrediyordu. Hüseyin emri bildirene:

“Ey Emir, biz nübüvvet Ehl-i Beyt’iyiz, risalet madeniyiz. Yezit’sesuçlara bulanmýþ bir kanlýdýr. Benim gibi birinin ona biat etmesineimkan yok” yanýtýný verdi..”.

Hüseyin, Medine’de rahat edemeyeceðini anlayýnca Mekke’ye gitti.Iraklýlar yalvararak çaðýrýyorlardý O’nu. Baþka imam tanýmayacaðýz, di-yorlardý. Bunun üzerine Hüseyin, amcasý oðlu Müslim’i Kufe’ye gönder-di... Bunu duyan Yezit, hileyle, Kufelileri kandýrdý...Ve sonunda, yani sa-vaþta Müslim bozuldu, þehit oldu.

Ýlk Kuvvet...Yezit’in bin kiþilik ordusu O’nu ve yakýnlarýný Irak’a yakýn bir yerde kar-þýladý. Yezit’e bi’at etmesini istediler. Mektuplar geldi. Mektuplar gitti.. Ýs-tediðinden caymýyordu Yezit... Hüseyin, son mektubunu attý elinden, “Ma-hlulün rýzasý için yaradanýn gazabýný satýn alan kavim kurtulamaz”dedi.Yezit’in yaya-atlý otuz bine yakýn cengâveri Kerbelâ yakýnýnda toplandý.Öncüler, Hüseyin’in ve adamlarýnýn biat etmesini yeniden istedi; BasraValisi ve Ehl-i Beyt’in baþ düþmanlarýndan Ziyad oðlu Ubeydullah’ýn,emriyle beþ yüz kiþilik bir kuvvet Fýrat’ý muhasara etti... Bir katre su ver-ilmeyecekti Ehl-i Beyt canlarýna, bir damla...Emir, bir zalimin emriydi...

SavaþErtesi gün savaþ baþladý. Hüseyin, tarifsiz acýlar içinde ashabýnýn tekerteker þehit olduðunu görüyordu. O þehidin baþýndan bir diðerine koþuyor,onlarý kanlý kanlý çadýra taþýyor, bir yenisine bakýyor, didiniyordu çare-sizlik içinde...Çadýrlarda çocuklar, kadýnlar susuzluktan kývranýyordu,Kerbelâ, peygamber sülalesinin feryatlarýyla inliyordu... Ýnsanlar deðil,çöl de yanýyordu...Öte yandan Fýrat’ý tutan askerlerin atlarý. Yani Ye-zit’in askerlerinin atlarý korkunç sýcak altýnda Fýrat sularýnda serinliyor-du!...Ortanca oðlu Zeynelabidin aylardan beri çektiði sýtmanýn yeni birnöbetine tutulmuþ, inliyordu:

“Su, suuu...suuu... Bir yudum su..”Hüseyin, oðlunu avutmuþ, “Sabah oluyor ya Zeynelabidin... Sabret”

demiþ ve oðlunu yakarýþýný duymamak için oradan uzaklaþmýþ ve kardeþiAbbas’ýn çadýrýna giderek, yeteri kadar adam alýp Fýrat’tan bir kýrba sugetirmesini istemiþti.Elli bir cengâver, Ehlibeyt seveni çarpýþa çarpýþakýrbalarý doldurmuþ ve savaþ alanýna getirmiþti. Günlerden beri çöl yazý-da susuzlukla da savaþan, kývranan insanlar kýrbalara saldýrmýþ, büyük-ler haklarýný kadýnlara ve çocuklara baðýþlamýþtý... Onlar sadece dudak-larýný ýslatmakla yetinmiþlerdi...

Hüseyin, Yezit’in komutaný Ömer ile yeniden görünüþ, O’nu inandýr-maya çalýþmýþtý: Ama her þey çaresizdi, Fýrat’ta kuvvetler çoðalmýþ, biryudum su verenin kellesinin giderileceðini bildirmiþti. Beri yanda çadýr-dakilerin susuzluðu son haddine varmýþtý, kývranýyordu insanlar...

Kerbelâ çölü yanýyordu Ehlibeyt ile beraber... Muharrem’in sekizin-ci Çarþamba günü ve gecesi de böyle geçti.

Ertesi günü Ömer’in komuta ettiði Yezit kuvvetleri savaþa baþlamýþtý.Atlar dizi dizi dizilmiþti. Savaþ geleneklerini bozan Yezit kuvvetleriEhlibeyt canlarýnýn atlarýný ayaklarý altýnda parçalamak için bir düzenegirmiþlerdi. Hüseyin, sevenlerini toplamýþ, Kerbelâ’nýn kana boy-anacaðýný, kendisi için buna hakký olmadýðýný söylemiþ, isteyenin gide-bileceðini ve gönül komayacaðýný söylemiþ ama bir kiþi bile uymamýþtýbu uyarýya.

Baþtarafý 3. sayda

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 4

Page 5: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

5Haziran 2005

SERÇESME¸

Ve savaþ baþlamýþtý... Bir avuç can, ordularla cenk ediyordu... Ortaya çýkan savaþçýlar kýlýçlar-la vuruþuyor, birbirlerine naralar atarak meydan okuyordu... Ehlibeyt canlarý gidiyordu tektek...Vuruþuyorlardý yiðitçe, ama hepsi yararsýzdý, canlara kýyýlacaktý tek tek.. Bir þilte üzerindeyatan Zeynelabidin’in sesi soluðu kesilmiþti artýk, susuzluktan...Ötede bir yaþýnda bir bebek,Hüseyin’in oðlu Ali Asgar, o minicik elleriyle bir þey tutuyordu, ara sýra aðzýna götürüyordu; bu,susuzluðunu gidersin diye anasýnýn verdiði bir taþ parçasýydý!.. Bir yanda ölüm savaþý, öte yandaölüm susuzluðu..

Amca Abbas, dayanamayýp sürmüþtü atýný Fýrat’a doðru... Bir kýrba su doldurmuþtu ölümü gö-ze alýp... Cenk ede ede kendi alanýna doðru geliyordu, pusudaki bir Yezid bir kýlýç darbesiyle, Ab-bas’ýn kavisler çizen kýlýçlý sað kolunu uçurmuþtu! Kalkan tutan sol koluyla su kýrbasýný bacakla-rýnýn arasýna sýkýþtýrmýþ, bir süre önce yanýndayken ‘Ya kahramam amca, bir yudum su, bir yudumsu...’ diye inleyen Hüseyin’in kýzý Sakine’ye su yetiþtirmek için tüm acýlarýný unutmuþtu... Fakatikinci bir kýlýç darbesi ile sol kolunu da Kerbelâ çölüne düþürmüþtü! Abbas atýný mahmuzlamýþ fa-kat bu sýrada bacaklarýnýn arasýnda bir serinlik hissetmiþti, bu kýrbadan geliyordu ve tek bir ok kýr-bayý da delmiþti... Abbas, o anda atýndan yuvarlandý...

Hüseyin...Olanlarý acýyla seyreden Hüseyin atýný sürmüþ ve Abbas’ýn yanýna gelmiþti... Artýk dayanamayanHüseyin “Ýþte þimdi bel kemiðim kýrýldý” diyerek hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþlamýþ, Abbas’a sondiyeceklerini sormuþ, þu cevabý almýþtý:

“Beni çadýra götürme... Sakine’ye söz verdim su getireceðim diye”. Sonra da ruhunu teslim et-miþti. Ardýndan Hüseyin’in onsekiz yaþýndaki oðlu Ali Ekber de diðerleri gibi savaþa savaþa canvermiþti çöl yazýnda.Hüseyin, son görevini yapmak için mini mini Ali Asgar’ý eliyle havaya kaldýrmýþ ve karþýya hay-kýrmýþtý:

“Ben Halifeniz Yezit’e biat etmediðim için kanýmý helal biliyorsunuz. Fakat bu, bir yaþýndakiçocuk masumdur... Peygamberinizin torunudur...O’na olsun acýyýp bir yudum su veriniz...”

Yezit’in komutaný Ömer, en ünlü niþancýsý Harmele’ye ‘Sustur þunu’ diyerek Hüseyin’i iþaretetmiþti ve gerilen bir yaydan fýrlayan ok, güneþ altýnda pýrýl pýrýl parlayan bebek Ali Asgar’ýn boy-nunu delip geçiverdi!Hüseyin, acýlar içinde seslendi, “Sað kalan tek oðlum Ali Zeynelabidin’e iyi bakýn, bu vasiyetim-dir” demiþ, atýný savaþ alanýna sürmüþtü... Karþýsýna çýkan iki kiþiyi kýlýçlayan Hüseyin, atýnýFýrat’a sürmüþ, bu arada Yezit kuvvetleri çadýrlarý sarmýþtý... Çadýrlardan feryatlar yükseliyor, kýz-gýn çöl yazýda iyice þahlanan atlarýn kiþnemeleri feryatlara karýþýyordu. Hüseyin bu sýrada geridöndü, kuvvetler daðýldý... Kimse çýkamýyordu karþýsýna, ikindiye kadar devam etti bu durum...Karþý tarafýn da maneviyatý bozulmuþtu... Herkes bu iþi baþkasý yapsýn diye beklerken Ömer, yine Harmele’ye emir vermiþ, tereddüt ettiðinigörünce “Ya Harmele’ demiþti... “Ya Harmele... Bir yaþýndaki çocuklarý öldürmekten çekinmiyor-sun da Hüseyin’e ok atmaktan mý korkuyorsun?”

Harmele yayýný kaldýrmýþ, niþanýný almýþ ve fýrlayan ok, Hz. Muhammet’in torunu Hüseyin’inaðzýna saplanmýþtý!...Bunu baþkalarý da izlemiþ ve üzerine saldýran kana susamýþlar mýzrak ve ký-lýçlarla Ýmam Hüseyin’i yere serip delik deþik etmiþlerdi... Hüseyin’e son darbeyi vuracaklarýn el-leri havaya kalkýyor, yapamýyorlardý yapacaklarýný, son olarak yapacaklarýný... Acý acý bakýyorduHüseyin bunlara.

Þimr adlý Yezit mensubu hançerlerini Hüseyin’in boynuna dayadý ve Hüseyin, “Haydi, ne du-ruyorsunuz?” dedi, “Haydi ne duruyorsunuz kes, tam ceddim Muhammet’in öptüðü yerden kesi-yorsun...”

Þimr, Hüseyin’in bakýþlarýný görmemek için, O’nu ters çevirmiþ ve arkadan kesmiþti.Günlerden Cuma idi ve kitaplar bu tarihi 12.10.680 olarak yazar...

Bu Günün Petrolü: ZemzemZaman zaman düþünürüm, eðer Hz. Muhammet, Medine’ye dönerken Gadiri Hum’da verdiðihutbede, “Cenab-ý Hak, benim Mevla’m (büyüðüm) dür. Ben de bütün müminlerin Mevla’sý, yanibüyüðüyüm. Ve ben kimlerin büyüðü isem Ali de onlarýn büyüðüdür.” buyurmasýydý.

Hz. Muhammed’in yakýnlarý yani Haþimiler, Hz. Ali’nin halifeliðini bekliyorlardý. Halife olanEbubekir’e biat etmek belli ki kabulü zor durumdu, nitekim isyanlarý belirlemiþlerdi:

“Ali’den baþkasý halife olamaz. O halife olmadýkça da kýlýçlarýmýzý kýnýmýza sokmayýz, kims-eye bi’at etmeyiz.”

Ali birlikçiydi.Hz. Ali’nin birlikçiliðine ilk canlý örnek:“Ümmetin icmali ile verilmiþ karara muhalefet hatadýr.” Bu sözle biat saðlanmýþtýr. Ali geçim

sýkýntýsý içindedir, kimileri gibi hiçbir nimetten yararlanma yoluna gitmemiþ, çekildiði inzivadakendini Kuran’ýn toplamasýna vermiþtir. Ýkinci birlikçiliði, Ömer’e de biat etmesi! Hýrstan uzak birinsan. Kendi yoksulluðuna raðmen daha yoksularý koruyan, kollayan...

Üçüncü birlikçiliði, Halife seçilen Osman’a da ilgi ve yardýmlarýný esirgememesi... Osman’ýnhalifeliðiyle Emevilerin saltanatý iyice kendini göstermiþ, Haþimiler bir kenara itilmiþ, ikiliðin to-humlarý, meyvelerini vermeye baþlamýþtýr.

Yýllar sonra Hicret’in 34. Milad’ýn 656 yýlýnda halkýn ýsrarlý istemiyle halifeliði kabul etmiþtiAli... Ve insanlarý rüþvetçilerden, çýkarcýlardan, zulümcülerden kurtarmak ilk iþi olmuþ, düzenleribozulanlar karþý duruþa geçmiþlerdi. Kitaplar çeþitli tarihler düþüyor:

Hicret’in kýrkýncý yýlý. 9 Kasým 661... 24 Kasým 661... 22 Ramazan, Ali’nin göçüþü...Oðullarý Hasan ve Hüseyin’e son sözlerine bakalým:“...Ya Hasan... ya Hüseyin. Size mertlik ve faziletten ayrýlmamanýzý öðütlerim. Zalimlere bilezulmetmeyiniz. Muhammet ümmeti arasýnda nifak çýkarmaktan sakýnýnýz.”Ve Allah’ýn rýzasýna nail Ali, öldüðü zaman ardýnda sadece 600 dirhem býrakmýþtý! ”

ÞEMÞÝK, KÜRECÝK VE AKÇADAÐ’DANGÖÇ EDENLERE

ÇaðrýMalatya ili, Akçadað (Arða) ilçesi, Küreciknahiyesine baðlý Þemþik (Þamîþkân) köyündedünyaya geldim.

Bu köy ve çevresi üzerine bir kitap hazýrlý-yorum. Osmanlý döneminde ya da sonradanÞemþik, Kürecik ya da Akçadað’dan göç edenaileler hakkýnda bilgi topluyorum.

Bana gereken bilgiler þunlar: Göç eden ailelerin soyadlarý; Hangi aþiret ya da kabileye baðlý olduklarý; Göç ettikten sonra nereye yerleþtikleri veÞimdi yaþadýklarý yer.

Çalýþmama katkýda bulunmanýzý dilerim.Yardýmlarýnýz için þimdiden teþekkürler.

Þahin AydýnPostfach 10012446201 BottropAlmanya

Tel: 00.49.2041.693 954Faks: 0180506033406811Cep tel: 00.49.179 426 2483e-posta: [email protected]: www.sahinaydin.de

CEMAL YEÞÝL

Erenler

Þöyle bir yokladým ezelden beriNice þere meydan olduk erenlerYine de geçmedik edep erkândanÝkrâr verip ikrâr aldýk erenler

Kâmil Mürþit ile yola gireliDostun cemaline secde kýlalýÖzümden Hâkk’ý bulduk bulalýMansur ile dâr’a durduk erenler

Hiç gitmedik iki yüzlü kadýyaDost ile müþküle dönmüþüm diyeHalimi arz ettim pirim Veli’yeCem olduk bir yerde çözdük erenler

Çok Hýzýr paþalar ferman yazdýlarAsýldý Pir, Nesimi’yi yüzdülerKerbela’da bize mezar kazdýlarDaha dün Sivas’ta yandýk erenler

Göç göç oldu bizi sür eyledilerBühtan edip yolu sarp eyledilerNice meydan gördük harp eyledilerHak uðruna cenge girdik erenler

Bir nazarda baktýk bütün âlemeHerkes ahvalini yazmýþ kalemeYazamadýk bizi biz bir kelimeMihmani’yim dile geldik erenler

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 5

Page 6: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

6 Sayý 11

SERÇESME¸

levilik-Bektaþilikte; evrenin içinden geldiðine inanýlan, hareketeden doðanýn kendisi olarak önsüz-sonsuz bir enerji biçimindealgýlanan, eyleme yönelerek doða ya da doða parçalarý kim-liðinde görünüþe taþýnan ve onlara dirilik, devinim kazandýrantanrýsal öz, ötesinde, insanýn içinden geldiðine inanýlan, hareket

eden beynin kendisi olarak önsüz-sonsuz bir enerji biçiminde algýlanan, eyleme yönelerek bedenkimliðinde görünüþe taþýnan ve ona dirilik, devinim kazandýran tanrýsal öz, “ruh” olarak algýlanýr.Demek ki gövdenin ya da nesnenin “görünmeyen” yanýna, bâtýnýna “ruh” adý verilir. Ruhun kay-naðý gövdemizi, bedenimizi ya da nesneyi oluþturan “maddenin” kendisidir, yani canlýnýn ya dacansýzýn “maddesi”dir. Doðal olarak bir “ruhsal” gerçeklikten önce bir “fizyolojik” ya da “nesnel”gerçeklik vardýr. Daha doðrusu “ruh” denilen þey, insan baðlamýnda, “kendi kendisiyle iliþkisindeya da kendi içgüdülerinin yöneliminde, yani kendini bilme sürecinde hareket eden beynin ken-disi”dir. Ruh, “hareket eden beynin” kendisi olarak doðar, geliþir ve “ölür.”

Felsefi tasarýmda zâhir bâtýndan ayrýlmaz: Zâhir (þeyin biçim olarak algýlanan görünen kýsmý),bâtýna ulaþmayý saðlayan bir “araç”týr. Bu “aracý” kullanmasýný öðrenmek durumundayýz. Yinezâhir hangi “madde”den kurulmuþsa, bâtýn da ayný “madde”den kurulmuþtur; zâhir hangi “yasa”yabaðlýysa bâtýn da ayný “yasa”ya baðlýdýr.

“Ruh” da, “Tanrý” da gövdenin ya da doðanýn görünmeyen yanýnýn “kimliklendirilmiþ” biçim-leridir; kimlikler “eyleme” geçince gövde ve doða, görünüþe taþýnýr; demek ki gövde de, nesne deözünde bir “ruh”tur, bir “Tanrý”dýr. Ruhun ya da Tanrý’nýn görünmüyor olmasý, onlarýn “nesnelli-ðini” ortadan kaldýrmaz.

Doðayý iki bölüme ayýrabiliriz: canlý doða ve cansýz doða. Cansýz doðada “ölüm” yoktur; canlýdoðada ise “ölüm” vardýr. Canlý doða doðar, geliþir ve ölür; bu süreç “önsüzden-sonsuza” uzanýr;canlý doða ölünce cansýz doðanýn, yani ölü doðanýn bir “parçasý” olur; ölümsüzleþir, çünkü ölü do-ðada “ölüm” yoktur; kendi bilincinin sözcülüðünü yapamasa da “yanýlmazlýk” vardýr. Beyin sezgi-sel zeminde kendine yönelirken “iç duyum” yöntemini uygular. Sezginin penceresinden bakýldýðýn-da yaþamýn ve bütün gerçekliðin bir “oluþ”, “varlýða geliþ” olduðu algýlanýr. Gerçekte bedenler,nesneler deðil “eylem, hareket” vardýr; gövdeler, nesneler bu hareketle, eylemle “görünüþe” çýkmýþvarlýklardýr.

Tasavvufi tasarýmda “tanrýsal esin”, “tanrýsal öz” olarak algýlanan ruh, bilgisini “gövde” yo-luyla, bu gövdenin dýþ dünyayla iliþkisi yoluyla edinir. Görüldüðü gibi “iç duyum” ya da “içe ba-kýþ” sonuçta “dýþ duyum” tarafýndan biçimlendirilmektedir. Bu baðlamda iç duyum, “düþünceninkendi üzerine dönmesi, zihnin içeriðinin düþüncede yansýmasý”dýr. Zihnin, kendi iþlemlerini ele al-masý sonucu doðan “içerikler”, iç duyumun ürettiði “veriler”dir. Kiþi sezgisel zeminde “iç duyum”yöntemiyle “kendini bilmek” eylemine baþladýðýnda önce kendine, sonra kendinden doðaya yöne-lir; karþýsýnda “beden” ya da “nesne”yi bulur: Bu “nesne” ya canlý doðayý, özelde hisseden doðayýya da cansýz doðayý, özelde hissetmeyen, ölü doðayý temsil eden “somut” bir varlýktýr. Canlý ya dacansýz doðanýn kökeni “sürekli hareket” içinde bulunan bir “erk”ten kaynaklanýr; bu “dirilik” ka-zandýran bir güçtür. Bu gücün önsüzden sonsuza doðru akýþýnda cansýz doðada bir “nesnel sü-reç”ten, canlý doðada ise bir “yaþam”dan söz edilir. Kiþi kendine yönelince, içini, ruhunu “dölleye-rek” doðayý “dolaysýz” temsil eden ve ruhundan daha “bilge” olan “bedenine” atlar; bedeninin“bilgeliði”yle örtüþür; kendini “ebedi” kavramlarýn “zorbalýðýndan” özgürleþtirir. Bunu gerçekleþ-tirirken, doðasýnýn (bedeninin) bilincinde olmadýðý yönlerinin yönlendirmesiyle oluþan olumsuz-luklarýný ortadan kaldýrýr. Bu o kiþinin ya da o kiþinin ruhunun, kendi bedeninde “ölümsüzlüðe” ka-vuþmasýdýr; “ölmeden evvel ölmesi” ya da “yaþarken dirilmesi”dir. Kendinden çevresine yönelin-ce karþýsýnda doðayý bulur: Doðada bulunan bütün öðeler, bu öðelerden oluþan bütün nesneler “di-ri”dir; bu nedenle doðanýn bütünü de “diri”dir. Ona dirilik kazandýran “doðanýn ruhu”, “doðanýncaný” ya da “doðanýn aklý”dýr. Bu ruh, bu can, bu akýl doðanýn bütünündedir; belli bir yerde deðil-dir; sýnýrsýzdýr, sonsuzdur: Maddenin içinde onu yönlendiren bir “erk” niteliðindedir. Bu “erk”inen üst kimliði olan Tanrý, “doðanýn aklý” ya da “doðanýn doðasý”dýr. Ancak doða, kendi bilincininsözcülüðünü yapamaz; bir “bilinçsizlik” durumu söz konusudur. Demek ki Tanrý da kendi bilinci-nin sözcülüðünü yapamaz, o da “bilinçsizlik” durumunda bulunur. Kiþi canlý doðanýn temsilcisiolarak kendini bilmek eylemine geçip ölmeden evvel ölerek ölü doðayla bütünleþtiðinde doðanýnsözcüsü olur, Tanrý’nýn sözcüsü olur; doðanýn ya da Tanrý’nýn bilinçsizlik durumu, yani kendiniifade edememe durumu sona erer; bir kez daha ölmeden evvel ölür ya da yaþarken dirilir; insan,“Konuþan Tanrý” olarak dünyalaþýr. Doðal olarak Aleviliðin anladýðý Tanrý ile Ýslamlýðýn ya daHristiyanlýðýn kabullendiði Tanrý birbirine “benzemez”. Alevilikte Tanrý iki niteliðiyle tanýmlanýr: a) Bedenin, varlýðýn bâtýnýnda “keþfedilen”, algýlanan ve açýklanan “soyut” varlýk, b) Bu soyut varlýðýn “oluþ” niteliði kazanmasýyla yani eyleme geçmesiyle “somut” duruma gelennesne, beden.

Görüldüðü gibi bir Alevi inançtan “medet” umsa da (tasavvufi tasarýmýn mantýðý gereði) özün-de asýl “belirleyici” olan “þeyler”in kaynaðý üzerine tasarým yapmak zorundadýr. Kendini ortodoksinanç alanýnýn “dýþýna” taþýyarak gerçekleþtirilen ve “masalsýz” olarak sunulan bu nesnel tasarým-lar; kendini, doðayý ve toplumu sorgulayýcý insanýn “pusulasý”dýr.

Alevilik-Bektaþilikte Ruh Tasarýmý

Esat Korkmaz

PÝR SULTAN

OLMAYINCA

Viran bahçelerde bülbül öter miGönül eðlencesi gül olmayýncaMerhemsiz çið yara piþer biter miBir gerçek veliden el olmayýnca

Nefse uyan Hakk'a uymuþ deðildirGaziler namazýn kýlmýþ deðildirBu gezen abdallar derviþ deðildirArkasýnda hýrka þal olmayýnca

Tabibsiz yaraya merhem sarýlmazMürþit olmayýnca pîre varýlmazYüz bin tabur kursan Yezit kýrýlmazEli Zülfikâr'lý Al'olmayýnca

Bu aþk meydanýnda bir divan olurO meydana düþen nevcivan olurÝtikatsýz talip boþ kovan olurVýzýlar arýsý bal olmayýnca

Deðme arif bunu böyle bilemezBilse de yinede ârif olamaz Her dede ölüyü diri kýlamazHünkâr Hacý Bektaþ Vel'olmayýnca

Ýki melek gelir sual sorarlarDöker burcunu da gevher ararlarBir kýlýn üstüne köprü kurarlarGeçemezsin Hakk'a kul olmayýnca

Pir Sultan'ým baþtan dalga aþýrýrO dalgadýr âþýklarý coþururHer bildiðin rehber çið mi piþirirYanýp ateþlere kül olmayýnca

HÜSEYÝN ÇIRAKMAN

Kumrular

Aðacýn dalýna konmuþ yanyanaSevgiyle yaslanmýþ durur kumrularÖzünü özüne katmýþ can canaBir birine buse verir kumrular

Sýmsýký sarýlmýþ eþi eþineTünemiþ bir dala garip baþýnaYanaðý yanaðýna döþü döþüneKanadýn eþine vurur kumrular

Bir sessizlik hüzün çökmüþ üstüneErkek baba güven vermiþ dostunaNe güzel yatmýþlar dalýn üstüneDünyayý toz pembe görür kumrular

Sizin evden seyredelim onlarýHatýrýma geldi acý baðlarýBizlerde yaþadýk ayný çaðlarýÝnþallah murada erer kumrular

Bahar havasýna neþe katmýþlarSevgiyi beraber alýp tatmýþlarOnlar birbirine gönül etmiþlerKereme muhabbet verir kumular

Aynaya bakýp ruhlarýn muhabbetini izleyebilenler ya da bu muhabbete katýlabilenler,

kendini yetiþtirmiþ demektir.ASercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 6

Page 7: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

7Haziran 2005

SERÇESME¸

Alevilik-Bektaþiliðin son yýllarda kendisini en çok örgütlediði alansiyasettir. Tüm dünyada olduðu gibi küreselleþmenin sistematikolarak tetiklediði ve Aleviliðin de etkilendiði ve ilgilendiði bir

alandýr siyaset. Toplumsal oluþumlarýn, politikasýz oluþturulamayacaðýbilinen bir gerçektir. Anadolulu toplumlar, insanlýðýn grupsal olarak ken-disini yönettiði ilk andan beri politikayý bilmekte ve politik öngörüler ge-liþtirmektedir. Özellikle toplumsal dönüþümlerin yönetimsel görüngüsüAnadolu’yu bu anlamda belirlemiþtir. Ýlkelliðin neredeyse hiç yaþanma-dýðý bu topraklarda kültürel birikimler arasýnda yaþamýný kuracaðý politi-kalarý nasýl belirleyeceðini bilmiþtir insanlýk. Bu kültürel devamlýlýðýn si-yasal ve sosyal sürüþünün bir boyutu da insani politikadýr.Alevilik çerçevesinde deðerlendirdiðimizde ise özellikle adsal anlamdatopluluk bilinciyle hareket etmeye baþlandýðý 1200’lü yýllardan beri ken-disine farklý topluluklar tarafýndan dayatýlan çok þeye karþý, yaþayabilece-ði bir siyaset güderek yanýt vermiþtir. Kimi zaman bunu doðrudan elinesilah alarak gerçekleþtirmeye çalýþmýþ, kimi zaman ise sanatla, edebiyat-la, inançla yapmýþtýr. Yarattýðý toplumsal kurumlarý da bu alanlarla besle-yen Alevilik birçok farklý kültürel birikime de bu anlamda kapý açmýþ,koruyucu ve hoþgörülü olmuþtur. Özellikle Hacý Bektaþ’ýn oluþturduðutopluluk -yol sahibi- olma bilinci önemli bir sýçrama yaratmýþtýr. Yaþadý-ðý dönem içinde Alevilik- Bektaþilik anlayýþýnýn kurumlaþmasýný, merke-zileþmesini saðlayan bir bilinçle hareket etmesi ve ardýllarýna sürebile-cekleri kendine has bir kentsel “yol” býrakmasý Hacý Bektaþ’ý önemli kýl-mýþtýr ý Hacý Bektaþ’la baþlayan ve yerleþik, deðiþmez külliye merkezlibu “Serçeþme” anlayýþý Aleviliðin kurumsal anlamda belli bir disiplin ya-ratmasýnýn altyapýsýný oluþturmuþtur. Anadolu’da yer yer merkezi , silah-sýz güç odaklarýyla, otoritelerle çatýþarak veya savaþarak kendini besleyenBâtini anlayýþlarýn -tekkevari olsa da- en geliþmiþini yaratýlabilmiþtir.

Hacý Bektaþ’ý izleyenler tarafýndan kurumsallaþtýrýlan Alevilik öðretisistemi, Osmanlý devlet siyasetine yön vermenin yanýnda uzunca bir süreaskeri ve politik olarak da sisteminin sürmesini saðlamýþtýr. Yönetsel an-lamda özellikle ekonomik dayatmalarýn Alevilere yönelmesiyle birliktefarklý bölgesel anlayýþlar yaratýlmasý, Osmanlý ekonomik sisteminin veinançsal “cihatçý” tarzýyla mücadele etmesine yardýmcý olmuþtur.

Tarih bilgisi vermek ve bunu makale arasýnda eriterek aktarmak zorolacaktýr. Tüm Alevilik- Bektaþilik çalýþanlarý buna hak vereceklerdir.Ancak günümüz durumunu kýsmi bir sosyolojik ve antropolojik tartýþ-maya açabiliriz. Bunu 2004 tarihli bir araþtýrma1 ile açmak daha pratikve örneklem açýsýndan kolay olacaktýr. Bunu yaparak ayný zamanda butür çalýþmalarýn Alevilik- Bektaþilik boyutunu nasýl bir noktada görmekistediklerini de irdeleme þansýmýz doðmaktadýr. Elbette bunu bir tartýþmaplatformu olarak deðerlendirip belli bir düzeyde kalarak sürdürmek gö-revimiz olmalýdýr. Özellikle bir çalýþmayý eleþtirmek hiçbir sonucuna ka-týlmamak olarak deðerlendirilmemelidir. Bu tür çalýþmalarýn -özellikle-anketlerle yapýlanlarýn, Aleviler tarafýndan da -ankete katýlýrken dahi- ih-mal edildiði ve farklý politikalara bilinçli veya bilinçsiz çekildiði bilindi-ðinden, sorunu çok taraflý olarak düþünmek durumundayýz.

Aleviliði din sosyolojisi çerçevesinde “anlamaya ve açýklamaya ça-lýþan bir araþtýrma olan” Sünköy çalýþmasý kendisinden elli yýl önce ya-pýlmýþ olan N. Erdentuð’un çalýþmasý da2 dikkate alýnarak yapýlan bir ça-lýþmadýr. Ancak ayný köy üzerine yapýlan çalýþmalarýn sorularý ve çýka-rýmlarý arasýnda fark bulunmaktadýr. N. Erdentuð’un araþtýrmasý dahaçok Sünköy üzerine bir monografi çalýþmasý. Y.M. Keskin’in çalýþmasýise Sünköy’ün sosyo-kültürel deðiþimi üzerine. Ancak daha çok dini birçerçevede deðerlendirerek tanýmlar ve sorular oluþturmuþ. Bunu da dinsosyolojisi yönünden deðerlendirdiði için yaptýðýný belirtmektedir. Aka-demik olan her iki çalýþma da bilimsel yöntem ve teknikler kullanmýþtýr.Bu çalýþmalarý karþýlaþtýrmak ve elli yýl arayla yapýlan iki çalýþmayý kar-þýlaþtýrmak ayrý bir çalýþmanýn konusudur. Biz her iki çalýþmayý da dik-kate alarak konumuz açýsýndan Keskin’in çalýþmasý üzerinde duracaðýz.

Kýrsal Kesim Aleviliði Sorularý

Anket formunda “herhangi bir idari veya siyasi yönü yoktur” iba-resi yer almasýna raðmen Keskin, her anket sorusunun deðerlen-dirme kýsmýna siyasi çözümlemeler eklemiþtir. Yer yer de doðru-

dan ankete ek olarak karþýlýklý görüþmelerden elde edilen baþý sonu belliolmayan “iþe” gelen alýntýlar eklenmiþ durumda. Bu alýntýlar kimi yerler-de çok kez de tekrarlanmýþtýr. Sorular içinde Ýslami söylemin egemen ol-duðunu görmek ise daha da þaþýrtýcý. Örneðin; “Aþaðýda sayýlan ibadet-lerden hangilerini ne sýklýkla yerine getirmektesiniz” sorusunda; “Mu-harrem orucu tutmak, Hýzýr orucu tutmak, Cem Ayini’ne katýlmak gibi

þýklarýn yanýnda, Namaz kýlmak, Ramazan orucu tutmak” gibi þýklarýnolmasý bunun en açýk göstergesidir. Aldýðý yanýtlarý bilen bir pozisyondahazýrlanmýþ ankete eklenen deðerlendirmeler ise daha ilginç. Birbirinebenzer birçok görüþmeyle elde edilen bilgi Ýslami bir karakterde deðer-lendirilmektedir. Örneðin, “Sürekli düþkün olanlar ise, ‘yol düþkünü’ ka-bul edilerek, topluluk dýþýna itilir. Bunlar, Kur’an’da evlenilmesi yasakolanlarla evlenenler, ikrardan dönenler ve zina yapanlardýr” diyor yazar.Baþka bir örnek yine; “Saha araþtýrmamýzý gerçekleþtirirken, imkanlarýnelverdiði ölçüde araþtýrma sahasýndaki toplumun en önemli dini uygula-malarýndan bir kýsmýna (Muharrem Orucu, adak kurbaný ve mevlid gibi)bizzat katýlarak….” gibi cümle içinde yer verilen ancak anket sorularýiçinde yer verilmeyen Aleviliðe ait olmayan “mevlid” gibi kavramlarý daAleviliðin bir parçasý olarak göstermeye çalýþýyor. Sünköy’de katýldýðýnýsöylediði bir mevlidi aslýnda birçok kavramý açýkladýðý gibi açýklayabi-lirdi. Örneðin; Alevilerde mevlid olmadýðý halde, sonradan yerleþmiþ birritüel olduðunu söyleyebilirdi. Ancak yazar Ýslam dairesini tamamlayanunsurlara ulaþmak istediði için bunu aktarma ihtiyacý duymuyor ve Ale-viliðe sýzan ve yozlaþtýran kavramlarý Aleviliðin ritüellerinden biriymiþgibi saymayý tercih ediyor.

Sol Deðerler, Aleviler ve Anket

Alevilik olgusunu ankete taþýdýðý sorusunda, “Alevi-Bektaþi olgusu-na yüklenen anlam açýsýndan oluþturduðu, ‘ayrý bir din, Ýslami birmezhep veya tarikat, Ýslamýn özü, bir düþünce veya yaþam biçimi’

gibi sorularýn anket yanýtlarýný deðerlendirdikten sonra, Yaþlý deneklerinaksine, Aleviliði Ýslam dairesi dýþýnda varsayma, bunun yerine, onu, birinanç ve yaþama sistemi olarak algýlama eðiliminin 40 ve daha aþaðý yaþ-lardaki denekler tarafýndan oldukça kabul görmesi, Alevi-Bektaþiliðin buyaþ grubundakiler tarafýndan dinsel bir olgu olmaktan daha çok siyasi (ide-olojik) bir olgu olarak algýlanmasýna baðlanabilir.” yorumuyla, gençlerinnasýl baktýðýnýn bu anket çerçevesiyle ilgisi olmamasýna karþýn aktarmadangeçemiyor. Yazar bilimsel sýnýrlarda kalacaðýný ve “siyasi yön” oluþturma-yacaðýný belirtmesine karþýn, baskýn bir deðerlendirmeyi tercih ediyor.

Araþtýrmanýn deðerlendirme kýsmýnda, Alevilik ve Sünnilik çerçeve-sinde ele alýnan sorular, okuma yazmasý olmayan, az olan veya en fazlaortaokulu bitiren yaþlý kuþaðýn anket yanýtlarýný destekleyen ifadelere yerverilmiþtir. Ancak eðitim seviyesi yüksek ve -okuma yazmayý boþ verin-üniversite bitirmiþ bulunan insanlarýn Aleviliðe bakýþlarýný ideolojik birçerçevede deðerlendirmiþtir. Yine yazar çalýþmasýnda Alevi-Bektaþi ol-gusuna yüklenen anlamý grup içi dinamikler çerçevesinde deðerlendirdi-ðinde özellikle “1980’li yýllarýn sonu ile ve 1990’lý yýllarýn baþlarýndanitibaren” Alevilik-Bektaþilikle ilgili yaþanan enformasyon yoðunlaþma-sýný deðerlendirirken özellikle bu dönemi yaratan Alevi-Bektaþi örgütle-rini suçlar bir açýyla yaklaþmaktadýr. Genelde “Alevi Uyanýþý”, “Alevili-ðin Kurumsallaþmasý” olarak görülen dönemin özellikle yeniden Alevi-lik açýsýndan dinin, tarihin, çaðdaþ siyasi dönüþümlerin tartýþýlmasýnýspekülatif, ideolojik ve siyasi açmaz olarak deðerlendirmektedir. Aleviörgütlerinin kurucularýnýn çoðunun “1980 öncesi ülke gündemini haylimeþgul eden sað-sol kutuplaþmalarýnýn genelde solunda yer alan eskiMarksist’lerden müteþekkil olup (Kaynak olarak A.Yalçýnkaya’nýn Alevi-likte Toplumsal Kurumlar adlý kitabýný göstererek) çoðunluðu Alevilik-Sünnilik arasýndaki mevcut farklýlýklarý bir ‘sýnýflar arasý mücadelenindýþa vurumu’, bir “muhalefet hareketi” ya da “bir yaþam biçimi ya dakültürü”, “toplumsal bir baþkaldýrýnýn ideolojisi” veya bir “düþünce veyayaþam biçimi” biçimindeki deðerlendirmelerini sol ideolojik karmaþanýnyansýmasý olarak deðerlendirmektedir. Çalýþmaya akademik olarak yak-laþtýðýný belirten Keskin, bu deðerlendirmesinin ardýndan, “Aleviliðin Ýs-lam dairesinin dýþýnda düþünülmesinin imkaný bulunmamaktadýr” biçi-minde tanýmlayarak araþtýrma sahasýnda da “toplum üyeleriyle” yaptýðýsöyleþilerde “aklý selim sahibi Alevi temsilcileri” ile yukarýdaki kanýyaulaþtýðýný iddia etmektedir.

Yazarýn çalýþmasýnýn birçok yerinde olduðu gibi Sünniliðe yüklenenanlam kýsmýnda da ankete katýlanlarýn özellikle gençlerin ‘Sünniliði“Kur’an ve sünnete dayalý katý bir þeriat anlayýþý” þeklindeki taným de-nemesinin en fazla 31-40 ve daha düþük yaþ grubundaki denekler arasýn-da raðbet görmesidir. Kanaatimizce bu durumu, söz konusu yaþ grubun-dakilerin yaþlý gruba göre, çaðdaþ ideolojileri (daha sol ideoloji) dahaaçýk olmalarýný baðlamak daha uygun düþmektedir’ biçiminde yorumlar-la Aleviliði ve bunun yanýnda Sünniliði oradan da genel olarak Ýslamý,dinleri ve farklý dünya görüþlerini tartýþan dinamik, bilinçli kuþaðýn gö-

Sol Aleviliðe Bað mýdýr?Hasan Harmancý

(Devamý 8. Sayfada)

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 7

Page 8: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

8 Sayý 11

SERÇESME¸

rüþ açýsýný daraltmaya çalýþmaktadýr. Araþtýrmasýnda yine Sünnilik ile ilgili kalýp yargýlar bölü-münde Sünnilere iliþkin geliþtirilen kalýplardan birisi olan “Þeriatçý” taným denemesinin çoðunluk-la eðitim düzeyi yüksek olan Aleviler tarafýndan daha sýklýkla kullanýldýðýný belirtmektedir. “Sözkonusu önyargý kalýbýnýn en çok, üniversite mezunlarýnca kullanýlmasýný, bu gruptakilerin büyükbir kýsmýnýn sahip olduðu sol ideolojinin, hakim kültüre (Sünnilere) karþý geliþtirdiði söylemin biryansýmasý olarak algýlamak yanlýþ olmasa gerek” çözümlemesiyle neredeyse anketin içinde çýkanaklýndaki “Ýslam dairesi” kavramýyla – ne olduðu anlaþýlmasa da – çakýþan her tür söylemin özel-likle 40 yaþ altý ve sol söyleme dayandýðýný ve bundan dolayý da aslýnda Keskin’in hazýrladýðý an-kete –bizce- gençlerin tesadüfen katýlmasýnýn kendisi için bir þansýzlýk olduðu görülmektedir.

Yaþlýlarda Aleviliðin Ýslamiyet olarak algýlanýþý yüksek, genelde ise farklý. Alevi yaþlýlarda yoz-laþma ve Sünniliðe benzeme sözkonusu iken, gençler kentsel, kültürel, inançsal, siyasal ve benzeriAleviliðe ait sorunlarý yaþadýklarý için dinamik ve sorunlarla birlikte çözümleri de bilmekte ve tar-týþabilmektedirler. Gençlerin yozlaþmaya karþý duruþlarý Sünniliðin kurumsallaþmýþ boyutu karþý-sýnda Aleviliðin nasýl bir tavýr izlemesi gerektiðini daha iyi bilmelerinden dolayý -Sünni aðýzla ko-nuþan Dedelerin ezbere tekerleme söyler gibi ürettikleri Ýslami kavramlara karþýn- Aleviliði yenibir biçimlendirmeye gitmeleri yazarý birçok yönden etkilemiþ görünmektedir. Özellikle gençlerineðitim düzeylerinin yüksekliðinden dolayý “dini referans” kaynaklarý -Ýslam dahil- tartýþabilmeleriAleviliðin özsel olarak her þeyi aklýn süzgecine taþýmasý olarak deðerlendirilmelidir. Yazar için bukarmaþayý görmemesi onun özellikle Sünnilikle Aleviliði karýþtýran Dedelerin, bazen okuma- yaz-ma dahi bilmeden geleneksel Aleviliði kendince yeniden Kurani bir söylemle tanýmlamaya çalýþ-týðý ve yozlaþtýrdýðý bir dille Sünniliðe kattýðý boyutu daha çok ele almakta. Örneðin: Ýbrahim ÖzerDede’nin (Sünköy’de yaþayan) “Alevi gençlerin inançsýzlýða sürüklenmesinin, biz Dede’lerin debir takým kabahati varsa da, en önemli nedeni 68 Kuþaðý’nda aramak gerekir.” ifadelerini büyükbir memnuniyetle ve genel Aleviliðin özeleþtirisi olarak dikkate almaya çalýþmaktadýr. Alevilik öð-retisinin kurumsal yozlaþmasýnýn kentleþme boyutunu da çeþitli yerlerde dikkate alarak çalýþmasýn-da ele alan Keskin için sol ideolojik deðerleri yargýlayan ve eleþtiren bir sonuca ulaþtýðýnda bütünçalýþmasýnda olduðu gibi genel sonuca ve suçlayýcý tanýmlamalara gitmektedir.

Günümüz Alevilik anlayýþýnda yeni elle tutulur ifadeler yaratmak yerine Din Sosyolojisi çalýþ-masý olarak deðerlendirdiði anket çalýþmasýný “Yapýsal- fonksiyonel (Ýþlevsel) kuramýn yaklaþým,anlamý ve açýklamalarýný temel almakla birlikte yorumlayýcý ve sosyoloji geleneði içinde yer alanEtnometodolojiden de yararlandýðýný belirtmesine karþýn” analizlerinde kuþak çatýþmasý, bilinç,aydýnlanma, yeniden düþünme gibi noktalardan bakmak yerine Aleviliðin namaz ile niyaz benzeþ-mesi yanýnda aslýnda çok da ilgilendiði baþka bir olgu bulunmamaktadýr. Ýslamý öðretme çabasýözellikle eðitimde ters tepmektedir. Ýslam’ýn Alevileri Sünnileþtirme çabalarý –Feedback anlamýn-da– istenen noktaya gelmemesi Alevi bir ailenin her koþulda çocuklarýný farklý yönlendirdiðiningörülmesi yazara göre “orta ve yüksek öðrenimlerini zorunlu olarak þehirde tamamladýklarý düþü-nüldüðünde, þehirleþmenin ve bunun sonucunda da modern eðitimin, sözkonusu toplumun inançöðelerini ihmal etme tutumlarý üzerinde ne derece olumsuz etkilere neden olduðu sonucuna götür-mektedir.” Alevilere Kuraný Kerim’in öðretilememesi yazarý özellikle araþtýrma yaptýðý köy genç-lerinin aydýn, kendilerini ortaya koyabilir olmasý noktasýnda tehlikeli bir durum olarak görmekte-dir. Yine kentsel, sosyo-kültürel deðiþim sürecinin “Alevi-Bektaþi topluluklarý’nýn inanç sistemlerive müesseseleri üzerinde bir takým sarsýntýlarýn meydana gelmesine neden olmuþtur. Bu durum,daha çok genç kuþaklarda, özellikle þehirlerde yüksek tahsil gören ve birtakým din karþýtý ideoloji-leri benimseyenlerin çok olduðu kesimlerde, daha açýk bir þekilde kendisi göstermektedir.” ifade-siyle Alevilerin töresini bozan kesimin “yüksek tahsil gören” aydýnlarýn suçu olduðu görülmekte-dir. Yine Ýbrahim Özer Dede’nin sözleriyle yola çýkarak “Günümüzde Aleviliðin artýk adý kalmýþ.Özellikle gençler için, artýk hiç bir þeyin önemi yok. Hele, On Ýki Eylül öncesi sola kayanlarýn Ale-viliðe vurduðu darbeyi hiç kimse vurmadý...” kanýsýný öne çýkarmasý yine gençlerin Aleviliði ne ha-le getirdiðini destekleyen “önemli” deðerlendirmeler olmaktadýr.

Fýrat Üniversitesi Bilimsel Araþtýrmalar Yönetim Birimi tarafýndan desteklendiði belirtilen buçalýþmanýn Alevi kitledeki siyasallaþmanýn özellikle sola meyilli kýsmýnýn Aleviliði yozlaþtýrdýðý,kirlettiði bir boyuta doðru çekilmesi akademik çalýþmanýn sonunda beklenen bir sonuç olmasa ge-rek. Yine yaþlýlarýn Alevi gençlerin zorunlu din dersi karþýsýndaki durumu, Aleviliðin Diyanet’tetemsili, Alevi kimliði gibi önemli sorunlara duyarsýz ve daha çok olana yamanma tavrýna karþýngençlerin bu kurumlarýn kaldýrýlmasý ve toplumsal, siyasal deðiþiklikle beraber Aleviliðin var kýlýn-masý çabasý Keskin tarafýndan anlaþýlamamakta ve yargýlanmaktadýr. Keskin’e göre, “Ýslam þemsi-yesi altýnda yer alan Sünni Alevi eðilimler, daha ziyade birbirini anlamaya, bilgilenmeye yöneldik-leri takdirde köklü anlaþmazlýklar ortadan kalkacaktýr. Bu yöneliþ ayný zamanda milletleþme süre-cini de hýzlandýracaktýr.” Bu ifade yazara göre, “Aleviliðin Sünnilikle bütünleþmesinde HüseyinÖzer Dede’nin -anket içinde yapýlan mülakatýnda ifade ettiði gibi- hepimiz Müslüman’ýz. HepimizAllah’ýn kulu, peygamberin ümmetiyiz. Kitabýmýz bir.” sonucuna ulaþarak, “deðiþim sürecinde kýr-sal kesim Aleviliði” ve örnek köy olarak aldýðý Elazýð’ýn Sünköy’ü anket çalýþmasýnda vardýðý so-nuç, bir önyargýyý besleme amaçlýdýr. Genel olarak Alevilerin kýrsal kesimde yaþadýklarý dinsel so-runlar yerine onlarýn nasýl daha çok Sünni kavramlar kullanýlarak Alevilik sembollerinin Ýslam dai-resi içinde yer alacaðýnýn projesi olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Keskin, Ýslam’ýn “amentüsü” diyebilinen imanýn esaslarýný hiçbir þekilde yerine getirmeyen Allah, melekler, kitaplar, peygamberler,ahiret ve kader anlayýþý birbirinden farklý olan iki farklý inancýn birbiriyle nasýl namaz ve niyaz ara-sýnda ortaklaþa denge kurabileceðinin peþinden koþmaktadýr. Keskin’e göre, yine Hüseyin ÖzdenDede’nin ifadeleriyle yola çýkarsak Allah, peygamber ve Kur’an öne çýkarsa Alevilerin de Bekta-þi’lerin de Sünni-Alevilerin de, farklý Alevilerin de hiç bir bütünleþme sorunu kalmayacaktýr.

Anketin Öðrettikleri

Postmodernizmin, evrenselci modernizmin bakýþýný meþru olmaktan çýkartýrken doðrusal vemutlak doðrular olarak öne çýkartýlmýþ olan inançlarla toplumsal düzenin “rasyonel” biçimdeplanlanmasý ne yazýk ki mümkün görünmemektedir. Kültürel söylemlerin postmodernist, kü-

(Baþtarafýý 7. Sayfada)ALÝ ULVÝ ÖZTÜRK

2 TemmuzHüzünlerimle göm beni oðul,

alýp götüreyim tüm aðularý,aksýn ölü bedenimden topraða.

Acýlarýmla göm beni kýzýmalýp götüreyim tüm acýlarý

sancýsýz dönsün dünya.Baþucumdaki taþ Sivas karasýAyakucumdaki Maraþ, Çorum, Gazi.Karalarýmla göm beni topraðýna

ýslat gözün yaþýyla mezar topraðýmý.Kansýn Sivas yanýðý bedenimAkarsu’larýna.Aðla, akýt yüzyýllarý, Özlem’iHasret’iMetin ol, bu kaçýncý ölümümAsýmSen koy topraðýma beni unutma.Sen sula yüreðimdekiÇimen’iAðla semah dönen minik kuþaGüneþ doðacak kirpiklerin arasýnaDoðacak hesabýný çoktan ödediðim

alýn yazýmaKin tutarým minik kuþ

semah dönen seni vuranaKin tutarým minik kuþ

türkü diyen seni yakana.Yanýyorum, yanýyoruz oðulAydýnlýk olacak yurdumun Göðü, topraðý, insaný.Iþýsýn yeþersin filiz versin.Fidan’lar büyüsün serçe yavrularýna yuvaYanýyorum, yanýyoruz kýzým,Bilim ve gerçek anlý açýk

uzansýn güneþe gökyüzüne...Galip gelsin insanlýk

galip gelsin yürek.Yandý göð ekinimiz harman vakti

gelmeden.Bu yangýn sevda yangýný deðil,Bu yangýn yürek yangýnýBu yangýn Kerbelâ yangýnýMadýmak’ta yansa da ateþler,Öyle bir ateþ verdim kiDost ve düþman yüreklere...Bir taraf intikam yeminlerinde,Bir taraf hain gülse deYeniden doðarýz küllerimizde,Olup çelik kanatlý kuþlar.Yeniden doðuyoruz yüzyýllardýr,Kýzýlýrmaða akmýyor mu turnalar,Yeniden doðuyor iþte Pir Sultan’lar.Yandýk yanýyoruz.O günlerden bugünlere.Kýrklar kere kýrklar olduk,Dem tuttuk bir üzüm tanesinde.Daha nice yüzyýllar þavkýyacak ýþýðýmýz,Dolanacak Sivas’larda.Bizi ateþe verenler, mesala düþünüzde

göreceksiniz bizi,Mansur’un kesik koluZülfikâr olup dolanacak baþýnýzda.Apansýz bir ateþin içinde bulacaksýnýz

kendinizi.Hiç olmayan insan yanýnýzdan

tutuþturacaðýz siziYürek yangýnlarýmýz yakacak,

göz yaþlarýmýzda boðulmadýysanýz hâlâ,

yürek yangýnlarýmýz yakacak hepinizi...

Ýstanbul 2005

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 8

Page 9: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

9Haziran 2005

SERÇESME¸

resel bu yeni süreçte, yeniden tanýmlanmaktadýr. Farklýlýklarýn ve heterojenliðin özgürleþtirici güçolarak öne çýktýðý süreçte inançlara güvensizliðin felsefi pragmatizme dönüþtüðü süreçte köy ya-þamýnýn kentsel izdüþümler altýnda ezilmesinin evrensel bir dil kullanarak toplumu üst anlatýlarýný-inançlar baþta olmak üzere- günlük yaþam yargýsý olarak deðerlendiren ve totaliter bir fetiþist tu-tumla yaþayan “Alevi aklýný” manipulasyona açýk bir kendiliðindenlikmiþ gibi göstermesi bilim vefelsefe sýnýrýnda çözülemeyen bir sorundur. Ancak hâlâ, Keskin’in yaþadýðýna inandýðý metafizikiddialarýnýn süren, boþ ve Aleviliði de kapsayan eksik ve nüktevi hayal resimleridir kurduðu. An-ket çalýþmasý içinde formülasyonunu kurduðu “öteki’ni” anlatmaya çalýþtýðý, algýlamaya çalýþtýðýmodernitenin hayat çözümlemesiyle, inançlarýn hayat kurmasýný ayný evrenin düzlemi içinde gü-venilebilir bütüncül bir kaos olmaktan öteye götürememektedir. Tarihsel süreklilik içinde bir diziparçalanmýþ ve çeþitli yönleri olumsuz ya da iç içe geçmiþ farklý inançlarýn geçmiþ köprüsüylekendisini korumaya çalýþan ve ayný zamanda kopuþ yaþamaya çalýþan “deneyimsel” bir öðretininAleviliðin, genel olarak Bâtini felsefi inançlarýn- aslýnda Keskin’ ve benzerlerinin “ölüm kampý-na” almaya çalýþtýðý bir inancý nasýl kendince projelendirebileceðinin yoludur. Aleviliðe daha çokÝslam karþýsýnda, Ýslami bilgi birikimi cephesinden bakarken; vahþi, ilkel, boþ inanç, acýnacak top-lumsal enerjiye sahip, kendi aklý eksik ve Ýslami deðiþmez öze uymayan karakterde ve Ýslami kim-liði yýkýcý bir boþ tanýmlamanýn serzeniþini kurmaktadýr satýr aralarýnda. Yazar için eski dünyanýnküllerinden yeniden yaratmaya çalýþtýðý ve din sosyolojisinde kullanýlan Rousseau deðiþtirdiði,Descartes’in ünlü söylemi olan “Düþünüyorum, öyleyse varým” düþüncesini “Hissediyorum,öyleyse varým” biçiminde kavramaya çalýþan bir aklýn “öteki”nin dizginlenebileceðinin çeliþkisiüzerine kurmaya çalýþýyor kitabýnýn deðerlendirme kýsmýný. Akademik destek alarak hazýrladýðýnýiddia ettiði çalýþmasý aslýnda muhafazakârlýðýn, gelenekçiliðin, Aleviliðin uymayan simgeleriçerçevesinde Ýslamiyet’e nasýl entegre edilebileceðini hem de taþralý bir etnosantrik pozisyonlageliþtirmeye çalýþmaktadýr. Gerilimi olabildiðince Aleviler içinden, arka plandan ön plana çekerekAlevilerin bütünsel olarak güçlü kesimi olan yaþlýlarýyla, dinamik kesim olan ve özgün ve özgürgençleriyle deðiþmeyen coðrafyasýnda çatýþmaya çekmekte. Alevilerin “anonim kimliklerini” çe-þitli araçlarla kamuoyuna taþýyan Keskin temel dönüþümünü neredeyse Alevi gençlerin “KomünistManifesto” dýþýnda hiç bir þeyi görmeyen yüzlere sahip olduðunu tetiklemektedir.

Alevi yaþayýþý içinde son dönemlerde geliþmeye baþlayan burjuvai anlamda yabancýlaþma di-kenini Alevilerdeki Dede- talip iliþkisini dahi zedeleyecek ve yaþamýn, Alevilik kavramýn dýþýna çý-karacak -zaaflara dönüþtürecek- bir toplumsal zorlamaya çekmektedir. Kitle içinde ikircikli gibi gö-rünen ancak, popüler kültür bütünleþmesinin yarattýðý ve geleneksel çatýþmanýn doðal olduðu pop-vari tarih ifadeleri içinde Aleviliðin metropolitan söylemlerle, postmodern kalýplar ve planlar çer-çevesinde “Ýslami daire”de olmasý, geleneksel, klasik, kentsel deðerlerin aktifleþtirilmiþ, taktikselenerjisiyle boðdurulmaya çalýþýlan metavari bir inanç olarak görmektedir. Son dönemlerde özellik-le devletin yapmaya çalýþtýðý ve Alevileri de kitle tüketimi açýsýndan günümüz rejimsel rengi içindekapitalist standartlaþtýrma çeliþkisinde yeniden Aleviliði tartýþmaktadýr. Toplumsal dalgalanmanýnkentsel, tüketim iliþkisi içinde geliþen kaygýlarý içinde pazara dönüþen Alevilik özellikle yazar içinson 20 yýlýn kültürel, ekonomik ve politik kökenler açýsýndan “örgütlenme” biçimi dahil olmak üze-re ( Alevi vakýf ve derneklerin) yarattýklarýný gerici bir atmosferle yýkmaya çalýþmaktadýr.

Alevi Gençlerin Gücü

Aleviliðin dinamik ilerici kuþaðýnýn Alevilik için oluþturmaya baþladýðý -geçici görünse de-geniþletilmiþ teorik çalýþmasýnýn Alevi inancýnýn geleneksel boyutuyla stratejik açýdan so-runlu görünmesine karþýn kurumsal deðerler ve dünya sisteminin yeniden oluþan “melez-

leþme” sürecinde ciddi bir ilerleme gücü olduðu ortadadýr. Ýlerleme sadece teknolojik olarak düþü-nülmeyeceði için insani deðerlerin birikimini kendi içinde –grafiksel olarak düþünmemek kaydýy-la– örgütlü toplum modeline doðru sembolleri “kirlense” de kolektif gücünü kullanmaya, inançsalve kolektif heyecanýný toplumsal formasyon açýsýndan geliþtirmeye devam etmektedir. Alevilikbugün iniþli çýkýþlý “mistik” bir birikime sahip olsa da astroloji, mitoloji ve farklý inançsal semboll-er ve göstergeler kullansa da hem ekonomik anlamda, hem de farklý inanç ve kültürlerle evrenseldeðerler açýsýndan rekabet edebilir’ bir gelecek birikimine sahiptir. Özellikle inançsal felsefi akra-balýðý açýsýndan yerel kültürel deðerlerle kýrsal veya kentsel, anaerkil veya ataerkil, cemaatsel veyakimliksel, kültürel olsun kamusal bir verimlilik göstermektedir. Yetiþen yeni Alevi kuþaklar, mis-yonlarýnda “iniþli-çýkýþlý” geçiþler yaþasalar da eylemsel anlamda teorilerini destekleyen patlamanoktalarýna sahiptirler. Özellikle Alevilerin son dönemlerde mimari açýdan Cemevleri konusunda-ki yenilikçi tutumlarý yasal anlamda zorunlu din dersleri ve Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na karþý tu-tumlarý, Alevi kimliði ve Alevilerin laiklik anlayýþýný dayatmalarýnýn taban bulmasý güçlü müdaha-le planlarýnýn göstergesidir. Aleviliðin kültürel anlamda kitlesel güce sahip olmasý tartýþtýðýmýz ki-tabýn yazarý Keskin’in etkilediði gibi içeriden olsun, dýþarýdan olsun Aleviler üzerinde hesapçý po-litika, inanç vb. güçlerin karþýsýnda çekirdek bir alternatif geliþtirmektedir. Tarihi açýsýndan yete-rince yargýlanmýþ olan Aleviliðin son dönemlerde bu tür “bilimsel”, “akademik” anlamda tartýþýlý-yor, araþtýrýlýyor gibi gösterilmesine karþýn aslýnda Alevilik tabusunun hâlâ Ýslam içindeki çatýþma-lý, çýplak duruþunun bir yandan ticarileþtirilmesi, bir yandan doðrularýnýn teslim alýnmasý sürecinindevamý ve tekrarýdýr. Keskin istiyor ki Aleviler sembollerini, ütopyalarýný Ýslam içerisine yönlen-dirsinler. Kentsel modernizmin gelenekleri yutmaya baþladýðý bir süreçte Aleviliðin Ýslam içerisinesýðýnarak tuhaf bir ezansal ve namazi dekorasyon, kod ve semboller üçgenine katýlsýn. Keskin’inçalýþmasýnda ortaya çýktýðý gibi amaç bu çalýþmalarda Alevilik, Ýslam’ýn kitabi kalýplarý ve imajsalverileriyle taban tabana mekânsal, akýlsal ve kültürel anlamda uyum saðlasýn.

KAYNAK1 Pir Sultan Abdal’ýn, Þah Hatai’nin ve Þeyh Bedreddin’in kendine has hareketleri baþta olmak üzere

Celali Ýsyanlarýný ve benzerlerini ayýrmamak gerek.2 Yahya M. Keskin, Deðiþim Sürecinde Kýrsal Kesim Aleviliði- Elazýð Sünköy Örneði-, ilahiyat Yay.,

Ankara 2004,3 Nermin Erdentuð, Sün Köyü’nün Etnolojik Tetkiki, AÜ DTCF Yay. Ankara 1959.

BÝR KASET

Yusuf Gül’den ÜzülmeYusuf Gül, TRT Gençlik Korosu ile baþladý. Onbir yýldýr ayný kurumda müzik yapmanýn yanýn-da kiþisel olarak da eserler vermeye devam edi-yor. Telden Dile 1, Telden Dile 2, Bir ÖmreTürkü ve Sevdanla Çýktým Yola albümlerindensonra Gül beþinci albümünü yayýnladý.

Usta iþi eserlerle çýkardýðý yeni albümündeson zamanlarda çok denenen týnýlarla çýkýyorkarþýmýza. Albümünde M. Eroðlu, Melüli, Ýb-reti, Micrumi, Pir Sultan Abdal’ýn eserlerinikullanmasý zor ve iddialý bir yol denediðiningöstergesi. En zor olan usta iþi eserleri tekrarakaçmadan yorumlamaktýr. Yusuf Gül sesininayrýcalýðýný ve müzik birikimini kullanarak,bildiðimiz týnýlarý yeniden sunuyor.

Son albümünde seçtiði eserlerle müzik ka-riyerinde aldýðý mesafe belli olan Gül çaðýmýzsorunlarýný da iþlediði çalýþmalar yapmýþ. Sözve müziði kendisine ait olan “Üzülme”adlý ese-rinde insanýn gözpýnarlarýnýn dibinde aðlamak-lý bir hüzün býrakan, genzini yakan ama umutda veren bir çýðlýk düetiyle çýkýyor karþýmýza.Gülay’la yorumladýðý bu eserinde, Gül;

“National Geographic TV bir Afgan kýzý-nýn fotoðrafýný gösterdi. Kýzýn gözleri çokgüzeldi, resmi çeken gazeteci Afgan kýzýnsavaþtan sonraki halini gösterdi, yaþlanmýþ,çok yýpranmýþ… Bundan etkilenip yazmýþolduðum bestemdir diyor.”

Bir sanatçýnýn en önemli görevi gördüðüayrýntýlarý yorumlama görevini çaðý ve sonrasýiçin sürdürmesidir. Gül, küreselleþmeyle bütündünyanýn ortak kaderini gözleriyle anlatan veyansýtan bir kadýnýn ruhsal ve bedensel yansý-masýnýn sorumluluðunu yerine getiriyor. Sava-þýn acýsý baþka nasýl anlatýlýr ki zaten. Anadolutopraklarýnda yaþamý sorgulamanýn mümkünolduðunu gösteriyor.

“Yokluk senin peþinde miEkmeðinde aþýnda mýBaharýnda kýþýnda mý”

Güzel ritmik sözler olarak düþünmeyin, ezginingücü boðazýnýzda düðümler oluþturuyor. Ulus-lararasý kadýn hareketinde yer alan Alevi kökenlibirkaç kadýn üyesinden birisi olarak tanýdýðýmýzYaþar Seyman’a ait olan sözleriyle “Zazam”adlýçalýþmasý da farklý bir tat katmýþ albüme.

“Zazam zazam zazamSöyle nedir cezamBen þimdi zazasýzDerdimi kime yazam”

ASC’den çýkan Yalancý Bahar & Üzülmealbümünün akýllarda kalacak ezgiler taþýdýðýnýgörmek sevindirici. Heyecanýnýn devam etmesidileðiyle Yusuf Gül’e albümünde baðlamala-rýyla destek veren M. Eroðlu ve O. M. Öztürkve diðer emeði geçenlere teþekkürler…

Hasan Harmancý

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 9

Page 10: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

10 Sayý 11

SERÇESME¸

Bilim adamý Tombe’nin, tarihsel bel-leði yok edilmiþ halklar için sonderece öðretici bir uyarýsý vardýr. O,bu uyarýsýnda, “bir halk için en büyük

felaket der, tarihlerinin düþmanlarýnca yazýl-mýþ olmasýndadýr.” Tombe’nin bu uyarýsý, ül-kemiz tarihinin en kadim toplum kategorisiolan biz Kýzýlbaþlar açýsýndan elli kez dahaönemli olarak önümüze çýkmaktadýr. Çünkü,hem kapitalizm öncesi ümmet devletlerin (din-lerin), hem de kapitalizm dönemi ulus devlet-lerin (dinlerin), düzen içine çekmek istedikleri,bunun mümkün olmadýðý yer ve durumlarda dayok saydýklarý temel toplum kategorisi olmuþ-lardýr.

Özellikle Anadolu-Mezopotamya coðraf-yasý açýsýndan ele alýndýðýnda, söz konusu ol-gu, tarih boyunca, bu yönden sayýsýz katliamve kýrýmýn yaþandýðý görülmüþtür. Kadim Ký-zýlbaþ hareketindeki sürek, egemen dinlerdeki,ayný baðlamda devletlerdeki sürek ölçeðindekýrýmý ve katliamý getirmiþtir. Otantik yapýsýtümüyle daðýtýlmýþ olmasýna karþýn, varlýðýnýbir biçimde devam ettiren Kýzýlbaþ Alevi top-luluðunun sistem içine çekilmesi, sistemlerinbasit bir bileþeni konumuna getirilmesi isteðison bulmamýþ, günümüzde de devam etmekte-dir. Bu noktada, karþýlýklý duruþ, Ýslamiyet içinne ise Hýristiyanlýk için de ayný olmuþtur Yahu-dilik için de. Hepsinin Kýzýlbaþ Aleviler örneðibölgenin tekmil doðal toplum süreklerine karþýtavýrlarý hep ayný olmuþtur. Çünkü onlar ege-mendirler ve devlettirler. Doðal toplum iseDevlet dýþýdýr, sistem dýþýdýr.

Bu gün, kendini bilmek, bilince çýkartarak,siyasal ve hukuksal alanda kendisi için hak ta-lebinde bulunmak üzere hareket eden, Kýzýl-baþlar yönünden, karþý karþýya kalýnan politikave uygulamalar, yine ayný mahiyettedir.

Fakat görülen odur ki katliam ve kýrýmlarýnen katmerlisi toplumsal zihinlerde, belleklerdegerçekleþtirilen katliam ve kýrýmlardýr. Bununen temel göstergesini yaþamakta olduðumuz ta-rihsizlikte görmekteyiz. Tarih belleði, egemendevletlerin sultasý altýndadýr. Son on beþ yýllýkmücadelenin esasýný, toplumumuzun yitirilmiþtarihsel belleðini yeniden canlandýrma çabasýoluþturmaktadýr. Kolay olmamýþtýr ama yine deküçümsenmeyecek ölçekte yol alýnmýþtýr.

Verilen uðraþ sonucundaki kazanýmlarýmý-za ayaklarýmýzý saðlam basarak, üzerimizeörtülen inkâr küllerini ayýklama gayretindengeri durmamak zorundayýz. Bir toplum eðer

yeniden kendisini bulmak istiyorsa yapacaðýen temel görevlerin baþýnda gelmektedir bu.

Her tarihsel uðrakta da görüldüðü üzere,kadim doðal toplum süreði, ne zaman kendinegelse ve kendini bilme özgürleþme isteði duy-sa, egemenlerin katliam ve kýrýmlarýnýn yanýbaþýnda, asimilasyon politika ve uygulamalarýhazýr beklemektedir. Her dönemde, hizmetleri-ne koþturduklarý düþün ve kalem erbabý hazýrve nazýrdýr yaný baþlarýnda. Bunlarýn içinde entehlikeli olanlar da Kýzýlbaþ Alevi toplumun-dan transfer ettikleridir. Biz bu gibilere ötedenberi asimilasyonun köprübaþlarý demekteyiz.Bu toplumun deðerlerini istismar ederek peþle-rinden sürüklerler. Egemen düzenin alimleriyleulemalarýyla kol kola sefer halindedirler. Butoplumu içten fethetmek üzere yýðýnla misyo-ner kollarý sývamýþtýrlar.

Ünlü 28 Þubat harekatý sýrasýnda Ýran Cum-hurbaþkaný Hatemi’nin, Türkiye CumhuriyetiCumhurbaþkaný Demirel’e yazdýðý mektup sonderece öðreticidir bu yönden: “Bu KýzýlbaþAleviler” diyor Hatemi, “tarih boyunca bölgeülkelerinin baþýna beladýr. Ya bunlarý asimileedip düzen içine çekiniz ya da izin veriniz bizyapalým bunu. Biz bir hayli deneyimliyiz bu ko-nuda.”

Misyonerlik ve bu baðlamda asimilasyonkonusunu, gündemimize aldýðýmýz bu süreçte,Kýzýlbaþ Alevi hareketini olduðu kadar bir par-çasý olduðumuz genel Alevi-Bektaþi hareketinide bu noktada uyarmak durumundayýz. Tom-be’nin uyarýsýna büyük anlam vererek, son birkez daha bitirmek üzere harekete geçen vetarih bilincinin karartýlmasýný saðlamak üzeremeydanlarýmýza boca edilen, inkârcý tarih anla-yýþlarýný, meydanlarýmýzdan süpürmek duru-mundayýz. Geçmiþle doðru tarzda buluþulacak-sa, en temel görevlerden birinin bu olduðu bi-linmek durumundadýr.

Ýkincisi ve en önemlisi, bir tek tarih yazýmý-nýn mümkün olmayacaðýný bilerek, tarih ya-zýmlarýnýn resmiyetlerin, bir baþka deyimle, si-yasi alan sultasýnýn dýþýna çýkarma uðraþýsý ver-meliyiz. Tarih çalýþmalarýnda hiçbir tarihçi,kendini herhangi bir baský altýnda hissetmeme-si gerektiði gibi, yaptýðý çalýþmalarýn sonuçla-rýndan da hiçbir þekilde zarar görmemelidir vebu nedenle tarih konusu týpký din, dil, etnisidevb konular gibi “kiþiye özel alan” konusu olma-lýdýr. Devlet bu alanlardan elini çekmelidir. Bubizim öznel kaygýlarýmýzdan kaynaklanan biristek deðil, burjuva devlet yapýsýnýn baþlangýç-

Kýzýlbaþ Alevi HareketiDevlet KaynaklýBilgiden ArýnmalýdýrHaþim Kutlu

Bir halk için en büyük felaket, tarihlerinin düþmanlarýnca

yazýlmýþ olmasýndadýr.Tombe

DERVÝÞ KEMÂL ÖZCAN

Hacý Bektaþ-ý Veli

Size sesleniyorum ey Hacý Bektaþ Veli,Sülb-ü Ahmed-i Muhtar, veçhi Cenabý Ali.Yüreðim huzur buldu, seni sevdim seveli,Lütfet bir kez göreyim doðal mühürlü eli…

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaDinine, imanýna Hak dediðim merhaba

Muhammet’le Ali’den aldýn gerçek dersini,Bir gezip dolaþtýn dört kapýnýn hepsini.Horasan’dan Urum’a duyurmuþtun sesini,Derdime iksir yaptým ben senin nefesini...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaKitab-ý Kur’anýna Hak dediðim merhaba

Gerçekleþtirmek için en büyük emelini,Gelip Urum’a attýn Türk’lüðün temelini.Türk halkýna uzattýn kerametli elini,O tarihte gündeme getirdin Türk dilini...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaDostuna, yarânýna Hak dediðim merhaba

Doðuþtan lekesizdi tertemiz özün senin,Talib-i âþýkana kýbleydi yüzün senin.Yediyüz yýl sonrayý görürdü gözün senin,Dinleyenler anlardý, Türkçeydi sözün senin...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaDiline, lisanýna Hak dediðim merhaba

Gelmiþ geçmiþ âlimler senden ilham aldýlar, Senin bilgeliðine hepsi hayran kaldýlar.Zamanla bu âlimler birer mucit oldular,Sayende bu dünyaya ünlerini saldýlar...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaÝlimle, irfânýna Hak dediðim merhaba

(...)Faziletler cem olup vücut bulmuþlar sende,Erdemli kiþiliðin ilgi yarattý bende.Arý gibi bal yapmak istedim peteðinde,Bir elim ellerinde, bir elim eteðinde...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaDestine, demanýna Hak dediðim merhaba

Yoluna girmek için arzeyledim halimi,Bir rehber-i kâmile verdim iki elimi.Kutsal kemerbest ile baðladýlar belimi,Bühtan yapmasýn diye lâl ettiler dilimi...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaCem’ine, meydanýna Hak dediðim merhaba

Dahil-i derðah olup, aþk ile ikrar verdim,Kurbanýmý týðlayýp, meydana sofra serdim.Ölmeden evel ölüp Hakk’ýn sýrrýna erdim,Sana þükürler olsun, cemâli didar gördüm...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaYoluna, erkânýna Hak dediðim merhaba

Soylusun, erdemlisin, Pirisin Erenlerin,Derdi, gamý kalýr mý cem’ine girenlerin.Muradý hasýl olur gönlünü verenlerin,Tümüne selam olsun, yolunu sürenlerin...

Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaCanýna, canânýna Hak dediðim merhaba

Derviþ Kemal yazmýþsa, bu senin sayendedir,Biz gibi acizlere ilhamý verendedir,Affetme gücü sende, kusur yükü bendedir,Derdim çoksa gam yemem, çünkü derman

sendedir...Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhabaDerdine, dermanýna Hak dediðim merhaba

Uzunköprü, 2 Aðustos 1983

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 10

Page 11: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

11Haziran 2005

SERÇESME¸

ta öngördüðü en temel dayanaklarýndan biridir.Ýþine geldiðinde iþine gelen konuyu politika dýþýiþine gelen konuyu politikanýn kendisi gibi elealmak olmaz, ki Türkiye Cumhuriyeti devletibaþýndan beri bu sakat iliþkiyle malûldur. Din,dil, etniside gibi birçok konu nasýl devletin as-li unsurlarý olarak devlet olmuþlarsa ve poli-tikanýn doðrudan konusu olmuþlarsa Tarih deöyledir. “Türk Dil, Tarih kurumu” resmi tarihöðretisinin üretildiði temel yapýlardan biridir.

Rengini Açýða VuranlarSon yirmi yýlda yapýlan tarih çalýþmalarýnýnezici çoðunluðu kaynaðýný, Tombe’nin sözünüettiði daðarcýktan almaktadýrlar. Bu tarih yazý-mýnda ilk gibi görünenlerin birçoðu bu günyerlerini ve renklerini de açýða vurmuþ duru-mundadýrlar!. Birçoðu Ümmet-Ulus Din’in içi-mizdeki ayaklarý olarak yol yürütüyorlar. Ki-misi MHP, kimisi CHP vb. elbiselerini giymiþolarak!.. Bunlar biliniyorlar ama henüz bu etkien baðýmsýz çalýþýyor gibi görünenlerimiz dede sürmektedir bir biçimde. Ýþte bu, kaygý veri-cidir ve üzerine gidilmesi gerekir.

Özellikle þu noktalarda gidilmesi gerek-mektedir:

Birincisi: Güncel Alevi Bektaþi hareketi,genel yapýsý itibariyle politik bir harekettir vehukuksal çerçevede demokratik anayasal haktalebiyle politika meydanýndadýr. Hareketin buözelliði, zorunlu olarak devletle bir biçimdeiliþkilenmeyi beraberinde getirmektedir ve budoðaldýr. Doðal olmayan ise Alevi Bektaþihareketi, kendi öz kimliðini belirlerken, devle-tle sorunun doðasý gereði iliþkilenmesini bualana da yansýtmasýdýr. Gerek kimliðin taným-lanmasýnda gerekse tarihselliðin ele alýnmasýn-da devlet endeksli yaklaþýmdan bir türlü sýyrý-lamamaktadýr. Büyüðünü görünce kendisiniayaða kalkmak zorunda hisseden genç örneði.“Kutsal Devlet”ya da “Devlet Baba” anlayýþýöylesine zihinlere kazýnmýþtýr ki bir çoðumuzbunun farkýnda bile deðildir. Siyasal ve hukuk-sal alanda zorunlu iliþkilenmelerin sanki heralanda da iliþkilenmeyi getirmesi zorunluymuþgibi bu etkinin çekim alanýndan sýyrýlmakmümkün olmuyor. Ama sýyrýlmadan da özgür-leþme olmayacaktýr. Bu hem Kýzýlbaþ geleneði-nin bir gereðidir hem de modern insan olmanýnbir gereðidir.

Bu ruhsal þekillenme bile, tarihsel bakým-dan yaþanýlan asimilasyon politika ve uygula-malarýnýn derin etkisi nedeniyledir ve bu müthiþbir darlýktýr. Diðer yandan bu darlýðý besleyenve kýþkýrtan ise hiç kuþkusuz devlettir. Devletinyukardan beri ifade etmeðe çalýþtýðýmýz yapýsalözelliðinin kavranýlamamasý, tekmil yanýlgýlýyaklaþýmlarýn da esas kaynaðýdýr.

Ýkincisi: Tarihselliði ve toplumsallýðý dar biralana hapsetmesi, onun hem kendisini hem deiliþkilendiði resmi yapýlanmalarý doðru kavra-masýný engellemektedir. Çünkü, temel olan ken-disini doðru tanýmak ve tanýmlamaktýr. Ölçübizzat kendisidir. Kendisini sýnýrlý ve görecelibir alanda tanýmladýðý ölçüde ve kendisinin hemtarihselliðini hem de toplumsallýðýný doðru tarz-da analiz edip kavramadýðý ölçüde, iliþkilendiðihiçbir yapýyý doðru kavrayamaz.

Güncelliði bakýmýndan, ana gövdesi itibari-bariyle kendisi, siyasal bir harekettir. Siyasal

alanýn konusu olaný, bakýyorsunuz, “inanç”olarak tanýmlayarak yol alýyor. Ýnanç dediðinizyerde “din” konuþuluyor ve doðal olarak ila-hiyat konuþuluyor. Maddi ve manevi oluþuitibariyle koskoca bir toplumsal yapýlanma,“Allah-Pir-Cemevi” iliþkisine indirgeniveriyor.Her þey bundan ibaret kabul edilmiþ oluyor.Diðer yandan, bir kere alan böyle zemine düþü-rüldüðünde ve baðlý olarak ilahiyat konuþuldu-ðu yerde, çoðu kere de ilahiyatçý olmadýðý içinabese kaçan þekilde, kiþi kendisini Ýslami ver-ilerle sýnýrlýyor ve Ýslami öðelerle kendisiniaçýklamaya çalýþýyor. Ýslamý da doðru dürüstbilmeden yapýyor bunu. Daha birkaç zamanönce Ýslami verilerin bittiði yerde “Türklük”öðeleri sýralanýyordu. Þükür o bir ölçüde aþýldý.

Oysa, gerek tarih yazýmýmýzda gereksetoplumsal belleðimizi geliþtirmede, öz etkin-liðimiz bakýmýndan, maddi ve manevi varlýðý-mýzýn tamamýna yayarak kendimize bakmakdurumunda olduðumuzu gözden kaçýrmama-lýyýz. Toplum olarak baðýmsýzlaþmaya çalýþ-týðýmýz ve varlýðýmýzý olduðumuz gibi ortayakoymaya ve kabul ettirmeye çalýþtýðýmýz busüreçte, konu varlýk ya da yokluk derekesindeönemlidir. Çalýþmalarýmýzda, temel istem,kendimizin olduðu kadar devletin ve etkisininde baðýmsýzlaþmasý isteðidir. Devlet olgusununcumhuriyet pelerinlisinden kaçýp cüppelisinedüþmek olmaz. Türkiye Cumhuriyeti devlettirama sözünü ettiðimiz Ýslamiyet de devlettir.Kýzýlbaþ topluluðu ne dünkü devleti ne de bugünkü devleti kabul etmemiþtir. Devlet olgu-sunu kabul etmemiþtir. Kuþkusuz otantik yapý-sýyla etmemiþtir. “Biz Emevilikten gelen Ýslamdeðiliz ve bu Ýslamdan hiç olmadýk” demeninbaþkaca bir sosyal toplumsal karþýlýðý yoktur.Tarihsellik ve toplumsal bellek açýkça kendisi-ni bu noktaya endekslemelidir.

Böyle hareket ettiðinde bize göre büyükHünkar'ýn, Ne ararsan kendinde ara þeklindekitarihsel çaðrýsý meydanýmýzdaki yerini bulabilirve tarihin kaydettiði bedelgâhlarýna ancak buþekilde doðru bir cevabýn sahibi olabilir.

Bin Yýllýk GerçekÖnünde on bin yýllýk Anadolu ve Mezopotamyagerçeði durmaktadýr ve bu gerçeðin en temel va-risidir. “Kur’an Hz. Muhammed’e inmiþtir amaMuhammed Kur’an’a sýðmamýþtýr.” Eðer sýð-saydý Hadisler olmazdý!. Alevilik ise temel ola-rak, dünyasal gerçek Ýnsandan hareket etmiþ veokunacak en büyük kitap insandýr demiþtir. Ohalde, Din ve diyanete sýðdýrmaya çalýþmakboþunadýr bu yolaðý.

Ne demiþti koca Hünkâr:

“Ne ararsan kendinde araMekke’de, Kudüs’te Haç’ta deðil.”

Tam da kýyým ve katliamlarý takip eden veböylesi bir daðýlma ve yýlgýnlýk ortamýnda ya-pýldý bu davet. Hem tarihseldi hem de muthiþstratejik. Yoðun asimilasyon politika ve uygu-lamalarýnýn eþlik ettiði kaçýþ öneminde yapýlanHünkâr çaðrýsý günümüze ýþýk tutuyor. Kimsekendi gerçeðinden sinikçe kaçamaz kaçma-malýdýr.

Gerçeðe Hû!

HAÞÝM KUTLU

Gerçeðe Hû!Kaynamaz kazaný ne yobazdýrHam ervaha meydaným yoktur- sevdiðimTükürsen yüzüne nazý niyazdýrMerdi nadana eyvallahým yoktur-sevdiðim

Ýnkâra talimi kullukta yarýþýrHarami sofrasýnda lokma kapýþýrHem cahil cühela söze karýþýrYalan makamýna pervahým yoktur-sevdiðim

Ýnsan olmuþ þu insanýn kurduYalan dolan her meydaný sardýDinime küfreden softanýn merdiDinli hemi dinsiz þiþinen çoktur-sevdiðim

Ýnsan ol hem insanýn carýna yetKârin insan olsun budur hizmetZorda darda varolmaktýr marifetMarifet ehline kurbaným çoktur-sevdiðim

Meydan açtým Hakk’a erek benimSoya tapmam yola sürek benimDaylemi’de seðiren yürek benimCüppeye secdem niyazým yoktur- sevdiðim

SerçeþmeYýllýk Abone Bedeli

Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 EuroÝngiltere 40 Sterlin

Abone bedelini Genel Ajans Basým DaðýtýmOrganizasyon Ltd Þti adýna Posta Çeki

Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki formu okunaklý doldurun ve

dekont ile birlikte bize faks ile iletin:+90.(0)212.519 5635

Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,abone bedelini aþaðýdaki adrese

yollayabilir: Avrupa Baþ TemsilciliðiTel: +49.179.107 88 56

Hüseyin AkýnPostbank

Kontonummer: 826 857 303Bankleitzahl: 25 01 00 30

AdýSoyadý

KuruluþTelefon - ÝþTelefon - EvTelefon - CepFaksE-postaPosta AdresiSokak NoSemt - ÝlçePosta KoduÞehir - Ýl/EyaletÜlke

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 11

Page 12: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

12 Sayý 11

SERÇESME¸

Reform hareketinin lideri Luther, dünyevigerçekliðin ruhsal gerçekliðin tümü ilekarþýtý olduðunu savunuyordu. O nedenlekilise ile devlet birbirlerinin alanlarýnakarýþmadan, baðýmsýz olarak hareket et-

meliydiler. Luther, siyasetin laikliðini dindar olmanýnbir seçeneði olarak görüyordu. Ýnançlý bir din adamýolarak, din ile siyasetin devlet ile kilisenin ayrýlýðý de-mek olan laikliðin Hýristiyan inancýnýn arýndýrýlmasýbakýmýndan zorunluluðunu vurguluyordu. Luther, budüþüncelere Roma Katolik Kilisesi’ne olan nefretininbir sonucu olarak ulaþmýþtý.

Kalvin ve Zwingle gibi reformcular ise Luther’inbu yaklaþýmýna karþý çýkýyorlardý. Onlara göre Hýristi-yanlar inançlarýný manastýrlara çekilip, inzivaya kapan-mak yerine toplumsal yaþama ve politikaya katýlarakifade etmeliydiler. Kalvin’e göre emek ve çalýþmakkutsaldý. Ona göre Tanrý yarattýklarýnda görülebilirdi.O nedenle astronomi, coðrafya, biyoloji alanlarýndakiçalýþmalar Tanrý’ya olan inancý güçlendirirdi. Kal-vinciler dindarlýklarýnýn yanýnda, çok iyi bilimci deoluyorlardý. Örneðin Polonyalý astronom NicolausCopernicus (1473-1543) bilimin insanlardan daha ilahiolduðunu söylüyordu.

Reform hareketinin önderi Luther, düþünsel olarakson derece tutucuydu. Dinden reform yapmak gibi biramacý da yoktu. Hýristiyanlýðýn ilk dönemlerindeki aslýna dönüþ amaç-lanmýþtý. Luther, kendisinden sonra gelen reformcular gibi, hem devrim-ci hem de tutucu idi. Bu reformcular Tanrý’ya olan açlýklarýný, ötekiinsanlara karþý duyduklarý nefretle dengeliyorlardý. Papa’dan, Türkler-den, Yahudilerden, kadýnlardan ve baþkaldýran köylülerden nefret edi-yordu. Bütün bunlar Tanrý ile kulun arasýna giriyor ve Tanrý ile doðrudaniliþkiye engel oluyorlardý. Tanrý’nýn mutlak egemenliðini saðlamak için,her yolu deneyerek kötülükleri ve bu kötülüklerin kaynaðýný yok etmekgerekliydi. Ýncil insanlarýn anlayabileceði dile çevrilmeliydi. BöyleceTanrý ile, onun emirleriyle kullar aracýsýz yüz yüze gelebileceklerdi. Lut-her, Aristo’dan nefret ediyor, Erasmus’tan iðreniyordu. Ona göre akýl veakýlcýlýk insaný Tanrý’dan uzaklaþtýrýyor, onu sonunda Tanrý-tanýmazyapýyordu. Böylece Luther akýl ile inancý ayýran ilk laik Avrupalý oldu.Bu Tanrý’ya dönüþ dinin dünya iþlerinden arýndýrýlýp, salt ilahi bir dün-yaya taþýnmasý, kendiliðinden laisizmi de birlikte getiriyordu. Benzer birlaisizm anlayýþý, Ýmam Cafer ve kimi Ýslam düþünürlerinde de görülmek-tedir. Siyasetin laikleþmesi, dindar olmanýn bir baþka yolu idi.

Ýncili Latince’den ilk çeviren de Luther idi. Ýncil’in Avrupa dillerindebasýlýp geniþ yýðýnlara daðýlmasý matbaacýlýðýn yaygýn hale gelmesininnedeni idi. Batý’nýn tarým topluluðundan sanayi toplumuna dönüþmesiYeni Dünya’nýn yaðmalanmasýyla baþladý. Bu yaðma Tanrý adýna yerlihalkýn kültürleri ile uygarlýklarýyla yok edilmesi pahasýna gerçekleþtirili-yordu. Sanayi toplumuna dönüþüm, giderek artan pazar arayýþlarý yanýn-da, köklü toplumsal, siyasal, düþünsel ve dinsel deðiþimleri de zorunlukýlmýþtý. Avrupa’da üçyüz yýlý kapsayacak olan kanlý, sancýlý ve savaþým-larla dolu Siyasal devrimler dönemi baþladý. Ýngiltere ve Fransa gibidemokratik devrimlerini tamamlayan ülkeler güçlendi, güçlendikçe degeleneksel toplumlar bunlarýn karþýsýnda direnemez oldu. Avrupa’nýnlaik, demokrat olmayan toplumlarý bu geliþmelerin gerisinde kaldýlar.

Kendi pazarlarý doygunlaþtýkça yeni pazarlar gerekiyordu. 1830 ile1915 arasýnda Cezayir, Aden, Tunus, Mýsýr, Sudan, Libya ve Fas Avru-palýlar tarafýndan sömürgeleþtirildiler. Bu sömürgelerin tümü Müslü-man’dý. Sömürgelerden saðlanan hammaddeler Avrupa sanayisini besli-yor, üretilen mamul maddeler sömürge ülkelerin pazarlarýna rekabet ede-meyecekleri fiyatlarla geri dönüyordu.

Süveyþ Kanalý’nýn açýlmasý Mýsýr’ýn yýkýmý oldu. Kanal Mýsýr’ýn top-raðýnda onun emek ve mali gücü ile açýlmýþtý. Yalnýzca Kanal þirketi Av-rupalýlarýndý. Ýngiltere þirket çýkarlarýný koruma gerekçesiyle Mýsýr’ýiþgal etmiþti. Yapýlan demiryollarý Mýsýr’ýn pamuðunu, tarým ürünleriniSüveyþ yoluyla Avrupa’ya taþýyordu. Yerli halk giderek yoksullaþýyordu.Yerli Hýristiyanlara yönelik açýlan misyoner okullarýnda sömürge hizme-

tinde çalýþacaklar yetiþtiriliyordu. Sömürge yö-netimine karþý en ufak bir kýpýrdanýþ, kuklayönetimle iþbirliði içerisinde þiddetle bastýrýlý-yordu. 1923-1952 döneminde yapýlan 17 seçi-min tümünü Ýngilizlere karþý olan Vafd (Halk)partisinin kazanmýþ olmasýna karþýn ancak beþkez kýsa sürelerle iktidara gelebildiler. Ötekile-rin hepsinde Kral ve Ýngilizlerin baskýsýyla ikti-darlarý önlendi.

Osmanlýnýn I. Dünya Savaþý’nda yenilip par-çalanmasýyla Suriye, Irak, Filistin eyaletleri desömürgecilerin boyunduruðu altýna girmiþti. Ba-þa geçirilen kukla yönetimler, sömürge politika-larýnýn uygulayýcýlarý olarak kendi halklarýnýndemokratik taleplerini görmezlikten geliyorlardý.

3-Cihad Dini ÝslamMuhammed tanrý buyruðunu bütün insanlarateblið etmek üzere tanrý tarafýndan görevlendi-rilmiþti. Ýslam bütün evrenin dini olacaktý. Bubaðlamda cihad, Ýslam’ýn temel koþullarýndanbiri idi. Din için kutsal savaþýn (cihad) Ýslamdininin dünyayý ikiye ayýrdýðý bir anlayýþýnkaçýnýlmaz sonucudur. Birincisi, Ýslam dünyasý(dar al-Ýslam), yani barýþýn ve Ýslam Hukukunun

hüküm sürdüðü dünya, ikincisi Ýslam’ýn dýþýndaki (dar al-harb) dünya.Daral-harb için ölenler þehittir ve doðrudan cennete gider.

Yedinci yüzyýldan 17. yüzyýlýn sonuna kadar Ýslam, Arap yarýmada-sýndan batýda Pirenelere dayanmýþ, doðuda Filipinlere dek uzanmýþtý. Ký-lýç zoruyla gerçekleþtirilen bu yayýlma Viyana önlerinde durdurulabildi.Bu tarihten sonra Ýslam gerilemeye baþladý. 1970’lere kadar süren bu dü-þüþ, petrol, aþýrý nüfus, göç ve köktendincilikle diriliþe geçti.

Esas olarak Ýslam, tek tanrýlý dinlerin en sonuncusu olmasý nedeniyleÝsa’dan yedi yüzyýl sonra, bir baþka anlatýmla, insanlýk tarihinin göreceliolarak daha geliþkin bir aþamasýnda ortaya çýkmasý nedeniyle, toplumsalolduðu kadar, ideolojik olarak da öteki tek tanrýlý dinlerden daha rasyo-neldir. Hýristiyanlarýn tanrýsý, erildir. Ýsa’nýn babasýdýr ve göklerde yaþar.Ýslam’ýn tanrýsýnýn cinsiyeti yoktur. Evrenin her yerinde, aðaçta, çiçekte,taþta, suda, ateþte, insanda vardýr.

Hz. Muhammed anasý belli babasý belli bir “insandýr”. O göklerdedolaþan, mucizevi bir yaþam süren peygamberlerden farklý olarak, ötekiinsanlar gibi yaþayan, geçimini saðlayan aile babasý sýradan bir insandýr.Tanrý buyruklarýný Cebrail kanalýyla insanlara ileten, iletilenleri çevresi-ne aktaran bir aracý, bir elçidir yalnýzca. O tanrýnýn emirlerini insanlarailetmekle görevlendirilmiþtir. Ýnsanlar, bu emirler uyarýnca tanrýnýn tek-liðine, en son peygamber olarak Muhammed’in tanrýnýn elçisi olduðunainanacaklardýr. Kur-an tanrýnýn sözleridir. Ýnsanlar tanrýnýn bu buyrukla-rýna göre hareket etmeliler. En son peygamber olarak Muhammed’e gön-derilen Kur-an eksiksiz ve mükemmeldir.

Kuran’ýn tebliðcisi olarak Muhammed’in söyledikleri ve yaptýklarý(hadis) Kuran’ýn emirleri ile birlikte insanýn bu dünyada yaþamasýnýn ko-þullarýný ve ölümünden sonra cennete gitmenin yolunu (þeriat) gösterir.

Muhammed’in yaþadýðý dönemde þeriatýn kurallarý yorum getirmeye-cek kadar açýk ve nettir. Hadisler þeriatýn yolunu aydýnlatýr. Kuran pey-gamberin ölümünden 30 yýl sonra Halife Osman tarafýndan derlenerekbir kitap haline getirilmiþtir. Bu süre Ýslam’ýn bir devlet biçimi olarakoluþtuðu bir dönemdir. Þeriatýn koþullarý (insanýn insanlarla, insanýn tan-rýyla olan iliþkileri) deðiþmektedir. Ortaya çýkan yeni durumlarda þeriatauyumun yolu, benzeþtirme (kýyas) ve akýl yürütme (içtihat) olmuþtur.Zaman içerisinde içtihatlarda ki farklýlýklar mezhepleri doðurdu.

“Benden önceki peygamberler yalnýzca kendi topluluklarýna gönde-rildiler, ben bütün insanlýk için gönderildim” diyor bir hadis. Ýþte bunedenledir ki bir cemaate gönderilen emirler zamanla ya yanlýþ yorumla-nýyor ya unutulmuþ oluyor yada özü çarpýtýlýyordu. Son peygamberingönderilmesinin nedeni de budur. Bütün insanlýða gönderilen en son pey-gamber tanrýnýn emirlerinin doðrudan aktarýcýsýdýr ve bu emirler olduðu

Reformculuðun Doðuþu ve Laikliðin Kaynaðý*

Bölüm - II

Vahap Erdoðdu

Martin Luther’in ünlü vaazý

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 12

Page 13: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

13Haziran 2005

SERÇESME¸

BÝR KÝTAP

Ýslam’da Kadýnlar!Cihat-Þeriat-ReformLütfi KaleliAlev YayýnlarýISBN 975-335-051-1 / 15 x 23 cm / 216 sayfa

LÜTFÝ KALELÝ’NÝN ÖNSÖZ’ÜNDENÝslâm’da kadýnýn yerini saptamak hiç de zordeðildir. Bu konuda referansýmýz, Kuran ayet-leri ile Peygamber sözleridir. Biz de, reddimümkün olmayan bu kaynaklara baþvurarakÝslâm’da kadýnýn yerini görmeye ve göster-meye çalýþtýk:

Kadýný “fitnesi büyük, uðursuz; domuz veeþek gibi namazý bozan hayvanlar” düzeyindegören; onu “pis” sayan; “eksik akýllý” ve “eksikdinli” kabul eden Ýslâm þeriatý, kadýnýn Hac,Oruç ve Namaz gibi dini görevlerini hayýzlý ol-duðu sürece yerine getirmesine engel olmak-tadýr. Kadýný tesettürle kapatýp evde köle gibiçalýþtýran; yanýnda yakýný olan bir erkek bulun-madan sokaða çýkmasýný ve de okur-yazar ol-masýný bile yasaklayan erkeðe tanýnan üstün-lükle kadýnýn bir meta gibi kullanýlmasýný sað-layan; abdesti ve namazý bozucu gördüðükadýnýn elini dahi sýkmayý günah sayan; hülleyöntemiyle kadýnýn onurunu ayaklar altýnaalan; boyun eðmeyen kadýna þiddet uygulayan,dahasý öldüren bu Ýslâm þeriatý, insanlýk dýþýçok ilkel bir anlayýþtýr. …

Bu arada Ýslâm’da cennetin ve cihadýn daönemini irdelemek gereðini duyduk: Cahilbýrakýlmýþ, aç ve sefil yaþayan insanlara ... ötedünyada öylesine mutlu bir yaþam sunulmak-tadýr ki … þartlandýrýlan cahil insanlar, dinadýna cihat etmenin ... kaçýnýlmaz bir görevolduðunu kabullenerek ölümü pahasýna savaþaatýlmaktan ve masum insanlarý dahi öldürmek-ten çekinmemektedirler…

Ýnsan haklarý baðlamýnda Ýslâm’ýn þeriatýnýmasaya yatýrrken; 21. yüzyýlda Ýslâm’da birreform yapýlmasýnýn kaçýnýlmaz olduðunu dabu kitapta tartýþmaya açtýk.

gibi doðru bir biçimde aktarýlmýþtýr. O nedenle Ýslami tebliðler hem “evrenseldir”, hem de ebediolarak deðiþmeyen doðrulardýr. Böylece Ýslam Ümmeti de evrensel olacak ve öteki ümmetlerinyerini alacaktýr. Evrensel olduðuna göre , ümmetin bütün bireyleri, kültürleri, ýrklarý, renkleri neolursa olsun, ayný hak ve sorumluluklara sahip eþitlikçi ve bir bütünlük içerisindedirler. Ýslamgerçeði karþýsýnda, deðiþik inançta olanlar bile, bu bütünlük (ümmet) kapsamýndadýr.

Ama Ýslam bu bütünlüðünü uzun süre koruyamamýþtýr. Uygulanan politikalar ve Ýslam anlayý-þýna yaklaþým farklýlýklarý peygamberin ölümünün ardýndan ayrýþmalara neden olmuþtur. Ýlk ayrýlýkharicilerle baþ göstermiþtir. Esas ayrýlýk ise, peygamberin yerini alacak halifenin kimliði konusun-da ortaya çýkmýþtýr. Daha sonralarý derinleþen bu ayrýlýk, Ýslamiyet’i Þiilik ve Sünnilik olarak ikiana mezhebe bölmüþtür. Ayrýlýk bununla da kalmýþtý. Þiilik, Ýsmailik, Nusayrilik, Dürzilik, Alevi-lik gibi tarikatlara bölündü. Daha Ortodoks sayýlan Sünnilik de Hanifilik, Hambelilik, Malikilikgibi mezheplere bölündü. Bu ayrýlýklara karþýlýk hepsi de Muhammed’in ümmetinden sayýlýyor, Ýs-lam birliði içerisinde bir arada yaþýyorlardý.

Öte yandan Ýslam, kendinden önceki tek tanrýlý dinleri ve peygamberleri “hak” sayýyor ve üm-meti içerisinde bu dinden olanlarýn kendi inançlarýný yaþamalarýný, kendi kural ve geleneklerinisürdürmelerini hoþgörü ile karþýlýyordu. Þeriat insanlara tanrýnýn emirleri doðrultusunda nasýlyaþamalarý gerektiðinin kurallarýný, yasalarýný koymuþtu. Yanlýþ yapanlar cezalandýrýlýyordu. Þeri-atý korumak, yanlýþlarý cezalandýrmak, ümmeti düþmanlara karþý korumak, Ýslamiyet’i yaymak içinsavaþmak (cihad); bütün bunlar için güçlü bir otoriteye, yani güce gerek vardý. Bir baþka anlatým-la, Ýslamiyet, devlet olmadan varlýðýný sürdüremezdi. Bu siyasal eylem ayný zamanda tanrýya hiz-met etmek anlamýna geliyordu. Siyaset, dinin bir parçasý, tanrýya yakýnlaþmanýn bir yolu idi.1

Aslýnda, Ýslamiyet’i, öteki dinlerden, Muhammedi öteki peygamberlerden ayýran budur. Bubaðlamda Ýslamiyet ayný zamanda bir devlet biçimi, Muhammed de peygamberliðinin yanýnda birdevlet adamýdýr. Ýster Þiilikte olsun, ister Sünnilikte olsun, siyasal iktidar, Ýslam inancýnýn en temelöðesidir. Þiilik devlet baþkanlýðýnýn (halifeliðin) peygamber soyundan gelmesi gerektiðini savu-nurken Sünnilik, halifeliðin, ümmetin seçtiði yada atadýðý kiþiler olacaðýný savunmuþtur. Halife,peygamber adýna onun iþlevlerini, iktidarýný yürütür. Esas iktidar tanrýnýn elindedir. Liderler tanrýadýna ümmeti yönetirler. Yöneticinin iyi yada kötü olmasý önemli deðildir. Halifenin elinde ne tan-rýnýn yasalarýný yapma gücü vardýr, ne de bu yasalarý teblið eden peygamberin gücü. O, yalnýzcatanrýnýn iradesini temsil eder. Þeriatýn toplum üzerindeki egemenliðini saðlar. Savaþta ve barýþtaümmete önderlik eder, vergi toplar, yasalarý uygular. O, ayný zamanda ümmete imamlýk eder. Bubaðlamda, tanrý adýna, peygamberin temsilciliðini yürütür. Bu nedenle de yalnýzca tanrýya ve vic-danýna karþý sorumludur. Ümmetin görevi ise kayýtsýz þartsýz itaattir. En kötü yönetici bile, yöneti-cisizlikten yeðdir. Yönetici, ümmetin önde gelenlerine (þura) danýþmalýdýr. Onlarýn önerilerini venasihatlerini dinlemelidir.

Ýslam, Avrupa’dan ayaðýnýn kesilmesinden sonra dünya nüfusunun üçte birini kucaklayan enbüyük güçtü. Ýslam uygarlýklarýn geliþtiði merkezleri elinde tutuyordu. Orta Doðu, Asya veAfrika’nýn büyük bölümü Ýslam’ýn egemenliði altýnda bulunuyordu.

Onaltýncý yüzyýlýn baþýnda üç büyük Ýslam imparatorluðu vardý. Küçük Asya, Anadolu, Irak,Suriye ve Kuzey Afrika’yý elinde tutan Osmanlý Ýmparatorluðu; Ýran’da hüküm süren SafaviÝmparatorluðu ve Hindistan’ý elinde tutan Moðol Ýmparatorluðu. Her üç imparatorluk da birbir-lerinden farklý Ýslami bir anlayýþ sergiliyorlardý. Moðollar hoþgörülü, felsefi rasyonalizme eðilim-li, Müslüman olmayanlarla iyi iliþkiler kuran bir politika izliyorlardý. Talan, yaðma, yýkýp yakmayadayalý bir imparatorluk kurmuþlardý. Þamanizm ile Ýslami “felsefeyi” birleþtiren bir inanç taþýyor-lardý. Timur ehlibeyt sülalesinden geldiðini öne sürmüþtü. Anadolu’yu istila ettiklerinde Alevilerehoþgörü ile baktýklarý bilinmektedir.

Safaviler Ýran’da bir Þii Ýmparatorluðu kurmuþlardý. Þah Ýsmail’in kurucusu olduðu Safavi Ým-paratorluðu Þiiliði ilk kez resmi devlet dini haline getirmiþti. O zamana dek Þiilik daha çok sýnýr-lý bir seçkin kesimin inancý olarak yaþatýlýyordu. Þiilik Sünniliðe kýyasla daha rasyonel, daha en-telektüeldi. Bu nedenle de belirli bir seçkinler grubunun dini olmuþtu ve politikanýn dýþýnda kal-mýþtý. Þiiler Sünni kaynaklý, Kuraný akla dayandýrmaya çalýþan “Mutazile” tarikatýna yakýn-laþmýþtýr. Önceleri Þiilik Araplar arasýnda, Irak’ta ortam bulmuþtu. Çoðunluðu Kerbela veNecef’te kümelenmiþlerdi. On dokuz yaþýndaki Þah Ýsmail Safevi sofizmi yaymaya baþlayýncaSünni Ýran ona kucak açtý. Þah Ýsmail 1501’de Tebriz’i alýnca, resmi din olarak Þiiliði ilan etmiþti.

Yedinci Ýmam soyundan geldiðini öne süren Þah Ýsmail, çaðýna göre serbest düþünceli, sanatave felsefeye önem veren bir kiþi idi. Hatayý mahlasýyla yalýn bir Türkçe kullanarak yazdýðý þiirlerAnadolu Aleviliðinde kalýcý etkiler býrakmýþtý.

Ýslam’ýn en büyük imparatorluðunu ise Osmanlýlar kurmuþtu. Safaviler gibi Osmanlýlar da Mo-ðollarýn yerlerinden koparýlarak savaþçý Alpler tarafýndan, “gaza” ile kurulmuþ bir devletti. Orta As-ya geleneklerini Ýslam ile kaynaþtýran bu göçebeler Anadolu’ya yaptýklarý akýnlarda, hoþgörülü dav-ranýþlarý ve yerel despotlara karþý savaþýmlarý ile yerli halkýn destek ve sempatisini kazanmýþlardý.

Ýslam coðrafyasý geniþledikçe deðiþik kavim ve kültürlerle karþýlaþmýþ, devletin iþlevi ve bunabaðlý olarak da þeriatýn kapsamý deðiþmiþtir. Ama devletin ve onun yönettiði toplumun maddi-ma-nevi bütün faaliyetleri tanrýnýn emirleri (Kuran) doðrultusun de ve þeriatýn sýnýrlarý içerisinde yürü-tülmüþtür. Toplumdaki bütün kötülükler, sorunlar bu çerçeveden uzaklaþtýðý ölçüde artmýþtýr. Bun-larý gidermenin yolu yeni çareler, yeni yollar aramak deðil, tersine Kuran’a ve þeriata geri dönmek-tir. En ideal Ýslam devleti peygamber ve ardýndan gelen halifelik döneminde yaratýlmýþtýr. Bu dö-nem altýn çað olarak adlandýrýlýr. Bir hadise göre peygamber kendi döneminin en iyi yönetim biçi-mi olduðunu, onu izleyen yönetimin ikinci en iyi yönetim olacaðýný, daha sonraki yönetimlerin gide-rek kötüleþeceðini söylemiþtir. Bu kötüye gidiþ her yüzyýlda bir gelecek olan bir yenileþtirici (mü-ceddit) tarafýndan toplumu Ýslam’a yönlendirecek ve Ýslami düzeni yeniden kurarak, önlenecektir.

KAYNAK

1 Ibn Taymiyya, Al-siyasa, Albert Haurani, Arabic Thought ýn the Liberal Age, s.4. * Reformculuðun Doðuþu ve Laikliðin Kaynaðý baþlýklý yazýnýn ilk bölümü dergimizin 10 sayýsýndaIlýmlý Ýslam ya da Ýslam Radikalizmi baþlýðýyla yayýnlanmýþtýr.

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 13

Page 14: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

14 Sayý 11

SERÇESME¸

Eðer yetim kýzlar hakkýnda adaleti koruyacaðýnýzdan korkmazsanýz,sizin için uygun olan kadýnlardan ikiye, üçe, dörde kadar nikahlayýn.Eðer bu durumda adaleti gözetemeyeceðinizden korkarsanýz, bir tekkadýnla ya da elinizin altýnda bulunan cariyelerle yetinin. Ýþte bu yol,adaletten sapmamanýz için en uygun yoldur. (Nisa: 3)

Ýslam’da dördü aþmamak koþuluyla birden çok kadýn ile evlenmek, biremir deðil, ihtiyaç duyulmasý halinde bir izin ve ruhsattýr. Erkeðingüçlü ve istekli olaný, birden çok evlilik yapabilir. 1

Peki bir erkek, kadýnlar arasýnda adaleti koruyabilir mi?Bu mümkün deðildir.Eðer kadýnlar cahil deðillerse ve de dinsel kýskaç altýnda kadere rýza

göstermiyorlarsa, kumalý yaþamý asla kabullenmezler.

Her ne denli özen gösterseniz de, kadýnlar arasýnda adaletli dav-ranmaya asla güç yetiremezsiniz. O halde kadýnlarýnýzýn arasýnda biri-sine fazla yönelip de diðerini itilmiþ konumda askýya alýnmýþ býrak-mayýn. Eðer haksýzlýktan sakýnýrsanýz, tanrý baðýþlayýcý ve merhametsahibidir (Nisa: 129.)

Tanrý böyle demesine raðmen Ýslamcý erkekler çok eþli yaþamayý ter-cih ediyorlar, zavallý kadýnlar da erkeðe boyun eðip kumalý yaþama rýzagösteriyorlar:

“Din için bu dünyaya ölmeye geldik!” diyerek dinsel bazda örgütle-nen Aczmendilerin lideri 60’lýk Müslüm Gündüz, kýzý yaþýndaki 24’lükFadime Þahin ile Ýstanbul’da basýlýp tutuklanýnca, yiðitlenerek “Hapistençýkýnca kadýn sayýsýný dörtleyeceðim!” diye haykýrmýþ idi.. Sorgulamadaanlaþýldý ki Müslüm Gündüz’ün Elazýð’da bir resmi nikâhlý, bir de imamnikâhlý iki karýsý varmýþ; fakülte mezunu Fadime Þahin ise karý olarakkullandýðý üçüncüsü imiþ... Ýstanbul’un Tuzla beldesinde 60’lýk bir Þeyh,yaþlarý 18 ile 25 arasýnda deðiþen zavallý 15 genç kadýnla tam bir haremhayatý yaþarken yakalanýnca, görüldü ki bu þeyh de dini kullanarakhazine arazilerini kapatýp çiftlik kurmuþ ve tam bir cennet yaratmýþ budünyada kendisine...

Ýstanbul’da bilgisayar operatörü olarak çalýþan 17 yaþýndaki bir kýz,42 yaþýnda 5 çocuk babasý Siverek’li bir adama nikahsýz olarak kaçmýþidi. Araþtýrma sonucu görüldü ki adamýn iki eþi de resmi nikahsýz yaþa-mayý kabullenmiþ bir zavallý idi...

Bunlara zavallý diyoruz da, peki Prof. ve doktor olarak ayný haltýiþleyenlere ne demeliyiz? Prof. Dr. Servet Rüþtü Karahan, 25 yýl nikahlýyaladýðý ve 2 erkek çocuk edindiði ilk eþi Hatice Karahan’ýn üzerine birdoktor olan Vildan Aða’yý ikinci eþ olarak imam nikahlý alýp 7 yýliçerisinde bir kýz çocuðu da ondan edinmiþtir. AKP iktidarý da onu bubaþarýsýndan (!) dolayý SSK Genel Müdürü yaparak ödüllendirmiþtir...

Oysa Türk Ceza Kanunu’nun 237’nci maddesi, evli olduðu haldeimam nikâhlý ikinci eþ alan erkeðe de, bilerek o erkekle evlenen kadýnada 6 aydan 3 yýla dek hapislik cezasý öngörmektedir. Ama bu yasayýipleyen kim? Bu yasa o denli iplenmiyor ki Hülya Avþar da, Seda Sayanda nikahsýz iki karýlý yaþayan Siverekli adamý ve eþlerini televizyon pro-gramlarýna çaðýrýp þov yaparak, türlü ev araç ve gereçleri hediye edereknikâhsýz ve de kumalý yaþamý adeta özendiriyorlardý da yasa uy-gulayýcýlarýnýn kýlý bile kýpýrdamýyordu...

Bunlar, Türkiye gibi laik demokratik bir ülkede yaþayan acý gerçek-lerden sadece birkaçýdýr. Çok eþli yaþamýn alabildiðine serbest olduðuSuudi Arabistan’dan ise sadece bir örnek vermek isterim. 30-Aralýk-2004 tarihli Vatan gazetesinde çýkan haber þöyledir:

Suudi Arabistan’da 64 yaþýndaki Salih el-Sayeri, 50 yýldda 58 evlilikyaptý. Yaþýyla ayný sayýda evlilik yapmayý hedefleyen Salih el-Sayeri,‘Ýdeal eþ 14 yaþýnda olmalýdýr. Ýslam’da ayný anda 4 evlilik serbest,ben de bu kuralý bozmadan evliliklerimi yapýyorum’ diyor. Ýlk evlil-iðini 14 yaþýnda yapan Salih el-Sayeri, yýlda bir dördüncü karýsýnýdeðiþtiriyor...

Ýyi Kadýn Erkeðe Boyun Eðendir.Erkekler, kadýnlarý gözetip kollayýcýdýrlar. Çünkü Tanrý, erkekleridaha üstün kýlmýþtýr. Erkekler, mallarýyla kadýnlara nafaka/yiyeceksaðladýklarý için onlar üzerinde hakimdirler. Ýyi kadýnlar, kocalarýnaboyun eðen, saygýda kusur etmeyen: Tanrý’nýn kendilerini koruduðugibi, karý-koca arasýndaki gizliliði koruyan uysal kadýnlardýr.Kocalarýna itaat etmeyen; baðlýlýk göstermeyen; sadakatsizlik,serkeþlik, namussuzluk etmelerinden korktuðumuz kadýnlara önce

öðüt verin, sonra onlarý yataklarýnda yalnýz býrakýn. Yine yola gelme-zlerse onlarý evden uzaklaþtýrarak cezalandýrýn. Eðer yine uslanma-zlarsa dövün. Bunun üzerine size boyun eðer saygýlý davranýrlarsaartýk baþka yol aramayýn. Tanrý yücedir ve büyüktür. (Nisa: 34.)

Kadýný Kullanma ve BoþamaKadýnlar sizin tarlanýzdýr. O halde tarlanýza dilediðiniz þekilde girinve ekin. Ancak nefisleriniz için önceden onlara bir þeyler gönderin(Bakara: 223.)

Ey Peygamber! Eþlerine þöyle söyle: -Eðer þu iðreti dünyada hayatýnýve onun süsünü istiyorsanýz, haydi gelin size boþanma bedellerinizivereyim de sizi güzellikle serbest býrakayým. Yok eðer Tanrý’yý,resulünü ve ahret yurdunu istiyorsanýz, bilin ki Tanrý, sizin güzeldüþünüp güzel hareket edenlerinize büyük ödül hazýrlamýþtýr.(Ahzap:28,29.)

Boþanmýþ kadýnlar kendi baþlarýna üç hayýz (adet görme) ve temi-zlenme süresi beklerler. Eðer Tanrý’ya ve ahret gününe inanmaktaiseler, Tanrý’nýn onlarý rahimlerinde yarattýðýný saklamalarý kendiler-ine helal olmaz. Kocalarý bu süre içinde herhangi bir þekilde barýþ-mak isterlerse, eþlerini geri almaya herkesten daha çok haksahibidirler. Erkeklerin kadýnlar üzerinde meþru haklarý olduðu gibi,kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Ancak erkekler, kadýn-lar üzerinde bir derece daha üstündürler. (Bakara: 228.)

Boþanma iki kezdir. Ondan sonra ya iyilikle geçinmek ya da güzel-likle serbest býrakmak gerekir. Onlara verdiðimiz þeyleri geri alma-nýz size helal deðildir. Ancak erkekle kadýnýn Tanrý’nýn sýnýrlarý ko-rumada endiþe etmeleri hali baþkadýr. Eðer erkekle kadýnýn ilahi sý-nýrlarý koruyamayacaðý endiþesine düþerseniz, o zaman kadýnýn ver-diði fidyeyi serbest býrakmada ikisi için de bir günah yoktur.

Bu konudaki hadis þöyledir:

Kadýnlarýnýzý, ancak zina nedeniyle boþayabilirsiniz.Kocalarýna, kendilerini boþatan veya kocalarýndan ayrý yaþayan ka-

dýnlar, ikiyüzlü bozguncularýn ta kendileridir. Kocasýndan boþanmakisteyen kadýna, Tanrý, cennet kokusunu haram kýlmýþtýr.

Hülle ile Kadýný AþaðýlamaBütün bunlarýn ardýndan yine erkek kadýný (üçüncü kez) boþarsa,kadýn bir baþka kocaya varmadan artýk ilk eþine helal olmaz. Ýkinci e-rkek eðer kadýný boþarsa ve de ilk erkekle kadýn Tanrý’nýn sýnýrlarýnauyup onu koruyabileceklerine inanýrlarsa, birbirleriyle tekrarevlenmelerinde bir sakýnca ve günah yoktur. Ýþte bunlar anlayýþlýinsanlar için Tanrý’nýn koyduðu sýnýrlardýr. (Bakara: 230.)

Hadisler þöyle;

Talak (þöyle ya da böyle yaparsam karým boþ olsun, gibi sözlerleyapýlan yemin) üzerine, ancak münafýk (bozguncu, ikiyüzlü) olan kiþiyemin eder.

Üç talak ile boþanan kadýn, baþka bir erkekle evlenip boþanmadýkça,birinci kocaya helal olmaz.

Ýkinci koca, kadýnýn balýndan; kadýn da erkeðin balýndan tatmadýkça(yani cinsel iliþkide bulunmadýkça) o kadýn, talakla boþayan birincierkeðe helal olmaz.

Ayþe anlatýyor:Allah’ýn Resulü’ne þöyle soruldu: -Adamýn biri karýsýný boþadý. Karýsý da bir baþkasýyla evlendi. Ancak,

evlendiði bu ikinci kocasý, zifafa girdikleri halde cinsel iliþkide buluna-madý ve boþadý. Þimdi bu kadýn, ilk boþandýðý kocasýyla evlenebilir mi?

Allah’ýn Resulü, þu yanýtý verdi:-Ýkinci koca, kadýnýn balcaðýzýndan, kadýn da ikinci kocanýn bal-

caðýzýndan tatmadýkça (ikisi arasýnda fiili cinsel iliþki gerçekleþmedikçe)o kadýn, ilk kocasýyla evlenemez.

Hadis:

Nikahlanýp evlenerek çiftleþip kurduðunuz aile yuvanýzý, talak ileyýkmayýnýz! Talak’ýn gümbürtüsünden arþ-ý ilahi (Tanrý katý) titrer.

Bu talak uygulamasý; genelde-kadýn erkek, özelde ise kadýn için sonderece onur kýrýcý bir uygulamadýr. Sözde bu uygulama ile erkeðin karý-sýný boþamasý zorlaþtýrmak istenmektedir, ama kadýn büsbütün aþaðýlan-maktadýr. Ýnsan haklarý baðlamýnda bu uygulama asla kabul edilemez...

KAYNAK1Diyanet Ýþleri baþkanlýðý’nýn görüþü, 19 Nisan-1998, Hürriyet.

Birden Çok Kadýn AlmakLütfi Kaleli

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 14

Page 15: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

15Haziran 2005

Vahiy sözcük olarak bir tür “esinle-me”dir. Gizli olanýn açýklanmasý-ný belirtir. Yani, Tanrý’nýn bizzatkendisini ve amaçlarýný açýklama-sýna iþaret eder. Esinleme olmak-

sýzýn Tanrý bilgisi olmaz. Genel olarak bu açýk-lama, Tanrý’nýn kendini her þeyde bizzat açýkla-dýðý görüþüne dayanýr. Tanrý, iþaretini ve müh-rünü her þeyin üzerine basmýþtýr. Evren, dünya,tarih ve insanlýk doðasý, Tanrý açýklamalarýnýn“görünüþleri”dir. Gerçeklerin Tanrý’da sürekli-liðinin bir iþareti olan vahiy, insanla Tanrý ara-sýndaki özel iletiþim yollarýndan biridir. Bazýla-rý esinlemeyi bir tür “yaþam biçimine” indirger-ler. Bu görüþ, Tanrý’yý bu dünyanýn her yerindemevcut olma düzeyine indirgediði için eleþtiril-miþtir Bazýlarý ise dinin bu yolla, yani “esinle-me” ile insanlarýn belirli biçimde davranmalarý-ný saðlamak, belirli bir yaþam biçimini izleme-leri için onlarý teþvik etmek üzere öyküler an-latma yolunu seçtiðini, yöntem olarak esinle-meyi (vahyi) kullandýðýný öne sürerler. Barth’ýn“fideizm” ifadesinde görülen vurgulama, esin-lemede zorunlu ve merkezi öðelerdir; onsuzTanrý bilgisi elde edilemez.

Ayrýca, mutasavvýflar, her þeyin Allah'ýnadlarýnýn ve sýfatlarýnýn bir tecellisi, bir mazha-rý olduðunu anlatmak için birçok benzetmeleryapmýþlardýr. Bunlardan biri de ayna ile ilgiliolandýr, bu benzetmeye göre; Allah, karþýlýklýkonmuþ “yokluk aynasýna” bakan bir varlýk gi-bidir. Bu karþýlýklý aynalar ortadaki varlýðýn“sonsuzca” görüntüsünü verirler. Ortadaki var-lýk, aynalarýn önünden çekilirse aynalar “bom-boþ” kalýr. Bunu, somut olarak gösterebilmekiçin, mutasavvýflar, karþýlýklý aynalarýn ortasý-na bir de “mum” koyarlar, böylece aynalardanyansýyan pek çok mum görüntüsü belirir, an-cak ortadaki varlýk halindeki “gerçek mumu”kaldýrdýðýnýzda, görüntülerin hepsi yok olur. Ýþ-te, Tanrý ile yaratýlmýþlar âlemi arasýndaki iliþ-ki gizemciler tarafýndan böyle anlatýlmaya ça-lýþýlýr. Bu “ayna-mum” olgusuna yukarýda birnebzecik deðinildi.

“Vahiy” olgusuna gelince, yukarýda kýsacadeðindiðimiz bu kavramý yeterli biçimde ve de-rinlemesine çok yönlü inceleyip anlatmak konu-muz dýþýnda kalsa bile, yine de iþe bir nebze do-kunmakta yarar görüyoruz. Bunu þöyle bir alý-ntý yaparak ifade etmeye, açýklamaya çalýþalým:

Burada bir sual akla gelir. Çünkü Kur’anfahr-ý kâinat Efendimize Cebrail vasýtasýylaayet ayet þu kadar sene zarfýnda inzal olmuþ-tur. Fakat Kur'an, Ramazan-ý Þerif'in Kadirgecesi “Resulullah'ýn vücudu nuranisinecümleten ve birden” indi. Ve dünyaya Pey-gamberimiz geldikten sonra da “Melek Cib-ril vasýtasýyla kýrk yaþlarýnda, vak'alarýn ha-lli için vücud-u unsuriyyesine ayet ayet, yanikýsým kýsým nazil olup inmiþtir. Hatta birdefa Resul-ullah Cebrail A.S'ya ‘Kur’an’ýnereden getiriyorsun?” buyurmuþlar. Bununüzerine Cebrail AS perde-yi, müsa'ade-i Re-sul-ullah'tan sonra, kaldýrýp bakýnca, o vakitResul-ullah'ýn vücud-u nuraniyyesinden alýpvücud-u unsuriyyesine getirdiklerini Resul-uEkrem'e arzeder (1).

Cebrail’e manalar bildirilmiþtir. Lafýz son-radýr. Aþk ilk olandýr, giz bilginin içindedir,hepsi binanýn sahibinden sorulur. Tasavvuf

vahyin varlýðýný, Tanrý ile iletiþim kurma yolla-rýndan biri olduðunu kabul eder. Kullanýlan öl-çü biçimi bu ve benzerleridir. Özü budur.

Görülüyor ki, burada, “mecâzi” ile “hakiki”kavramlarý iç içe girerken Kur'an'ýn anlamlarý-ný da etkiler. Böylece zâhir ile bâtýna ulaþmayolu açýlmýþ olur. Buna göre, bilginin de me-câzi olaný, hakiki olaný vardýr diyebiliriz. Da-hasý gizemciler bunu böyle kabul ederler. Buolguda Cebrail, Kur’an’ý levh-ý mahfuz’danalýp Nur-u Muhammed’e taþýyarak getirmekte-dir. Sözünü ettiðimiz simgesel anlatým böylecereyan etmektedir.Yol açýlmýþtýr. Ama burada,bizim bildiðimiz düz klasik mantýk ile us mec-listen kovulmuþ, onlarýn yerini eskilerin vahiydedikleri esinleme almýþtýr. Oradaki aþk bilgisikavramýnýn içeriðinde ne vardýr? Özü, biçimi,kapsamý nedir? Aþkýn denizinde sevgi sularýdoludur, oluþturuculuk vardýr. Vahiy suyun yü-zündedir. Aþk yapýcýdýr, yýkýcý olamaz. Sevgisevilenin oluþumuna katkýda bulunabilmektir.Sevgi büyük bir güdü, ulu bir güçtür. Kutsaldýr(ilahidir). Öyleyse her þey “oluþturanda, olu-þan da, oluþ da” O dur. (Semme veçhullah)'danyola çýkan Hallac-ý Mansur giderek sonunda“Enel Hakk'a” varýr. Bu sevgi tasavvufta “mu-habbet” olarak ifade edilir. Muhabbet derinsevgidir, içi Allah ile doludur, güven yoludur.Korku ise yalnýzca sevgiyi kaybetmedir, sevgi-sizliktir. Ýnsan yaratýcý kudretin bir uzantýsýdýr(ilahi nefha). Buna sevgi ile varýlýr. Bir anlam-da bu, insan ile Allah'ýn ezeli anlaþmasýdýr, ya-ni zaman ötesi bir ahdleþme'sidir. Kur'an buna“Misak ve Ahd” diyor (bkz. Araf 171-173; Ba-kara 27; Taha. 115). Büyük Mutasavvýf Cü-neyd el Baðdadi (ölüm 298/910) tarafýndan busistem insanýn bireysel, toplumsal ve evrenseltüm iliþkilerinin temeli sayýlmýþtýr. Ýþte tasav-vufun bu aynasý, insaný ve evreni tüm boyutla-rý ile gerçeði bütün incelikleriyle, dipsiz derin-likleriyle, sonsuz geniþliðiyle, yücelerin yücesiyüksekliði ile görür ve gösterirken; insana,O'nu yani Tanrý'yý bulmak, O'na varmak içinkendi iç dünyasýndaki varlýðý görüp, öðrenerekbütün boyutlarýyla kendini tanýma; kendini bil-diði takdirde de bütün evreni bilme, tanýma,öðrenme olanaðý saðlamaktadýr. Ýnsan tasavvufyolculuðuna, bu düþünce ve niyetlerle çýkar.Böylece insan “Allah'ýn ahlâký ile ahlâklanmýþolur.” Tasavvufun son sözü budur. Yaratýcý ileinsan soyu arasýnda ezelden (öncesizden) ebe-de (sonrasýza) deðin sürecek bir pakt (misak-anlaþma) zaman dýþýnda, kavram aþamasýnda,tüm insanlar henüz ruhken o evrede yapýlmýþ-týr. Böyle kabul edilir.

Bir baþka açýdan baktýðýmýzda Misak keyfi-yeti, biri ezelde, diðeri ölüm sonrasýnda yeralan iki metahistorik olgu arasýna yerleþtirilmiþbir simgeler dizini olarak görülür. Bunlardan il-ki, yaratýcý ile insan arasýnda “Bezm-i” Elest'teyapýldýðýna inanýlan anlaþma (pakt)dýr. Bunagöre, Tanrý, her þey kavram evresindeyken bü-tün ruhlarý bir mecliste toplayarak (Birabbü-küm) “ben sizin Rabbi'niz deðil miyim?” diyesorduðunda bütün ruhlar bu görkemli güzelli-ðin karþýsýnda vecd içinde, sevgi ile dop-doluve esrük bir tarzda titreyerek “kalubele” (evetevet) demiþlerdir. Diðer sözleþme ise, bu paktýnbir tür muhasebesi olan “haþr” nitelendirmesi-dir (2) yani ölümden sonra, ikinci kez dirilip,bir araya gelme, toplanma ve ulu divanda hesap

vermedir. “Haþir,” Müslümanlýðýn temel inanç-larýndan biridir. Bu inanca göre, her kul ölecekkýyamet günü dirilecek, toplanýp Tanrý di-vanýnda hesap verecektir. Buna haþr dendiði gi-bi ba’s da denir. Tanrý, Kur’an’da, tersini düþü-nenlere “Biz birinci yaratýþtan âciz olduk muki?” (Kaaf suresi 5) diye yanýt verir. Çürümüþinsan kemiklerini elinde ufalayarak “Bunlarakim can verecek?” diye yeniden dirilmeyi müm-kün görmeyenlere ise yine Kur’an’da “Önceyaratan, onlarý gene diriltecektir” der (Yasin su-resi 77-78). Bir baþka ayette “O, yaratýr, O’nuniçin birinciden daha kolaydýr” bu derken, her-hangi bir þeyin ikinci kez yapýlmasýnýn birinci-den daha kolay olacaðý anýmsatýlmaktadýr.Haþri, yadsýyanlar olduðu gibi, cismânî ya daruhânî olduðunu ileri süren kelâmcýlar da var-dýr. Bazýlarýna göre, ana karnýnda olmak ölmek-tir, doðmak ise yeniden dirilmektir. Haþýr, ikin-ci yaratýlýþta bu doðmaya verilen addýr. MýsýrlýZunnûn, “vahyin arý kovanýndan getirdiðin ensaf süzme bal, sevgimi arýttý ve besledi beni”derken, bakýn koca Yunus Emre nasýl sesleni-yor:

“Beni bende demen bende deðilimBir ben vardýr bende benden içeri”

Böylece insanýn görünen yönleri ile içindegömülü görülmeyen, ilk baþlangýca deðin uza-yýp giden yönleri de olduðunu vurgulayan birsezgi denizinde yüzerken bu olguyu anlatmayaçalýþýr.

KAYNAKLAR1 Mevlana Celâlettin-i Rumi, akt.MustafaKara,Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi s. 302.2 Ayni eser s:303.

Tasavvuf Aynasýnda Vahiy OlgusuÝsmail Özmen

BÝR KÝTAPÝslam ÝmparatorluklarýTarihindeÝktidar Mücadeleleri ve Aleviliðin Doðuþu

Ýsmail KaygusuzSu Yayýnlarý13,5 x 21 cm, 288 sayfaISBN 975-6709-44-8 15 YTL

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 15

Page 16: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

I) Tapýnmanýn Genel Tanýmý ve Alevi Tapýnma Anlayýþý

Tapýnma sosyo-psiklojik anlamda, toplumun üst yapýsýný oluþturandeðerler ve kültür kat(man)larýndan din ve dinsel inançlarýn temel öðe-sidir; bireyin Tanrýsýna yaranmasý, yani kendisini iyi bir kul olarak kabulettirebilmesi için açýða vurduðu davranýþ ve eylem biçimlerinin tamamýolarak tanýmlanabilir.

Birey bunlarý uygularken, Tanrýya kendini daha yakýn duyumsa-yarak, kazandýðýný düþündüðü yücelikle içsel ya da ruhsal dünyasýnýdoyurduðu gibi, yaþadýðý toplumda bir üst kiþilik belirlemesi yapar.

Ýbadet, ibad (kullar) tarafýndan yapýlan ritüellerin genel adý oluyor;bu etkinliklerin en açýk belirleyicisi de “dua etme/niyaz etme,yalvarma/yakarma,çaðrý” anlamlarýna gelen salat sözcüðü Kur’an’datam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen hiç bir açýklama yoktur.Ortodoks Ýslam’da tapýnma bireyseldir; inananlar korkulan Tanrýnýn zul-münden korunmak, yalvarýp yakararak baðýþlanmak ve ödüllendirilmekister. Bu inancýn Tanrýsý, iyiliði de kötülüðü de verir; Sözde kulunu sýna-mak adýna insana hem kötülük yaptýrýr, günah iþletir ve hem de iþlediðigünahtan ötürü cehennem ateþinde yakar!

Bu ibadet anlayýþý ve bu türden tapýnmalar bekleyen bir Tanrýinancýyla, Aleviliðin, yakýndan uzaktan bir iliþkisi yoktur. Hacý Bektaþasýl tanýmý yapmýþtýr: “Ve insanoðlu için önemli olan ibadet, doðruluk veinsaný sevmektir” (Makalat, s. 73). Alevi canýn Rahman’ý da Kur’an’ý dainsandýr; Gördüðüne tapar, hayale deðil. Bunu biz deðil aþýklarýmýz-ozanlarýmýz söylüyor:

19.yüzyýlda Türabi inancýný;

“Kuranidir sözümüzRahmanidir yüzümüzHakk’ý görür gözümüzAldanmayýz hayale”

Biçiminde açýklarken, 13. yüzyýlýn sonlarýnda bilge Yunus ‘enelhak’makamýndan þöyle seslenmiþti:

“Mülk yaratýp dünya düzen ol bahçevan heman benemHalk içinde dirlik düzen dört Hünkar kitabý doðru yazanAð üstüne kara düzen ol yazýlan Kur’an benem... Kafirdürür inanmayan evvel ahir heman benem...”

20.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, daha dün Ýbreti’nin dilinden ve sazýnýntellerinden dökülenler de aynýdýr:

“Gayip lazým deðil nideriz lafiMevcut gördüðümüz bizlere kafiSevgi ab-ý hayat safidir safi (...)

Hakký ispat edip Kamil Ýnsan’daOnu pek yakýndan gördük inandýk (...)

Minareye çýkýp bize baðýrmaHaberimiz vardýr saðýr deðiliz

Sen kendini düþün bizi kayýrmaAllah’la biz ayrý gayrý deðiliz

Bu, fiziksel ya da biyolojik birliktelik deðil, tanrýsal özün insandasaklý oluþudur. Bu öz Ýmam Ali’de, Ehlibeyt beþlisinde, Ýmamlarda bü-yük velilerde tecelli ettiði gibi, insan-i Kamil’de, insanlýða hizmet edenher gerçek insanda görünüm alanýna çýkar. Yine Hacý Bektaþ Veli Maka-lat’ýnda daha açýk biçimde vurgulamaktadýr:

“Eger muhiblere sorsalarkim, Tanrýyý nice bildiniz. Pes, muhiblercevap verelerkim, kendü özümüzden bildik ve hem kendü özümüzüÇalap Tanrýdan bildik ( yani,kendi özümüzde Tanrýyý, Tanrýda dakendimizi bildik, onunla bir bütünüz)… (agy, s.32, 36).”

Ve Kaygusuz Abdal’ýn dediði gibi,

“Eþya-yý mahluk Halik’ten ayrý degüldir (yani yaratýlmýþ nesneler-maddeler, yaratýcýsýyla birdir; ayrý olamaz...”.

Alevi inançlý bireyin tapýnmasýnda, kendisi ile Tanrýsý arasýnda içindeyaþadýðý toplum var, halk var, insan var. Yine kendisinden baþlayarak,onlara karþý görev ve sorumluluklarýný yerine getirmiþ olmasý ve insan-larla sevgi, yardýmlaþma, paylaþým temelinde iliþkilerini düzenlemesiyleTanrýyý memnun edeceði ve ona daha yakýn olacaðý anlayýþý vardýr.

I-A) Alevi Toplu Tapýnmasý Cem’in Kökeni (Kýrklar Meclisi ve Miraç)

Bilindiði gibi Görgü Ceminin bir diðer adý da Kýrklar Cemi’dir. Aleviinanç geleneði, Görgü Cemi’nin kökenini Muhammed PeygamberinMiraç’tan döndüðünde Kýrklar Cemi’ne alýnýþýna baðlamaktadýr.

Sünni ve Þii geleneðinde Mirac olgusunun, biçimi ve sayýsý üzerindeçok sayýda rivayet vardýr. Biri Mekke, diðeri Medine’de olmak üzere enaz iki kez Muhammed’in Miraca çýktýðýndan tutunuz da, Peygamberin,“ikisi Mekke’de, 118’i Medine’de” olmak üzere tam 120 kez Mirac yaþa-dýðýna dair bir hadisten bile söz edilmektedir.

Kuran’ýn XVII. ve LIII. surelerinin sadece iki ayetinde geçen Miraçolayýnýn Alevi-Bektaþiler tarafýndan anlatýlýþý da yapýlan yorumu da Sün-ni ve Þiilerinkinden çok farklýdýr.

Cebrail Tanrýnýn kendisine görünmek istediði haberini getirir. Yýldý-rým gibi hýzlý uçan kanatlý at, Burak’a binerek göðe yükselir. Muhammedkendisini Kudüs’de Süleyman Peygamberin tapýnaðý (Kuran’da Mesci-dül Aksa adý geçmektedir) üzerinde uçarken bulur ve nurdan bir merdi-ven görür. Ve merdivene týrmanarak Tanrýyla buluþmaya çýkar. Yedincikata çýktýðýnda, Tanrý katýna varmadan önüne heybetli bir arslan dikilir,bu Ali’dir. Kükrer býrakmaz onu. (Ýmamlardan rivayet edilen Þii Miracanlatýlarýnda da Peygamberin çeþitli biçimlerde Ali ile karþýlaþmasý var-dýr; ama sadece Anadolu Alevi geleneðinde Ali’yi arslan donunda gör-düðü alatýlýr) Peygamber arslandan çekinir; mühür yüzüðünü (hatem)aðzýna vermesini fýsýldar kulaðýna Cebrail.

Ýmam Cafer Sadýk Buyruðu’nda ve birçok ozanýn “miraçname” adýverilen nefeslerinde ayrýntýlarýný bulabiliriz.

Muhammed Miraç dönüþünde Kýrklar sohbetteyken kapýlarýný çalar.Burada geçtiði anlatýlan konuþmalarý ve arþ-ý ala’da, yani göðün en yük-sek katýnda geçen bu metafiziksel olaylarý Dede’lerden dinlememiþ, yada Buyruk’tan okumamýþ Alevi can yoktur. Kýrklar Meclis’inde Ali çý-karýp yüzüðünü (hatem) geri verince, Muhammed onun büyüklüðünütasdik edip “Ey ashaplar, gerçek Ali’dedir; Ali’ye varýn, ondan isteyindileklerinizi” der. Kýrklar ikrar verip ikiþer ikiþer musahib tutarak, Ali’yetalip olurlar. Muhammed de Cebrail’in rehberliðiyle Ali ile kardaþlýkolur. Yer gökle, Cebrail Adem peygamberle, Muhammed Ali ile musa-hiptir artýk.

Alevi inanç söylenceleri arasýnda çok önemli bir yeri olan bu gökselKýrklar Meclisi olgusu, Peygamberin Ýslam’ý yaymaya ve yaþatmaya ça-lýþtýðý Mekke dönemindeki kendisine baðlý ilk kýrk inananla yaptýðý gizlitoplantý ve tapýnmalarýn, toplum bilincinde kutsanýp mitoslaþtýrýlmasýdýr.Bunun Ýlk örneðini VIII.y.y ortalarýnda Ýmam Muhammed Bakýr ve Ca-fer Sadýk döneminde yazýlmýþ Ummu’l Kitab’da görüyoruz; Adem yara-týlmadan önce (yaratýlýþ ötesinde) Tanrý’nýn kendi nurundan yaptýðý vekendi tahtýnýn en yakýnýndaki kubbeye yerleþtirdiði Ehlibeyt beþlisidýþýnda, onlara baðlý ve 12 nakib, 28 necib tanýmlamasýyla (kýrklar),1000 renkli Beyazlýk denizinde yaþayan, farklý renklerde nurdan ruhsalvarlýklar olarak burada geçen Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar vb. ve-rilen adlar göstermektedir ki bunlar, Peygambere ilk inanan gerçek Kýrk-lardan baþkasý deðildir.

Mekke’de ilk Ýslam topluluðunun tapýnma yeri yoktu. Ýbn Hiþam’ýn(ö.828) Siyar-ý Nebi’’sine (s. 159, 190) göre, 1 Ýslam Peygamberi yakla-

16 Sayý 11

SERÇESME¸

Cem’in Tarihsel Gerçekliði, Sosyo-Ekonomik ve Psikolojik Ýþlevleri ÜzerindeKýsa Deðerlendirme

Ýsmail Kaygusuz

Bu teblið, Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý Genel Merkezi’nin 2-3 Nisan 2005 tarihinde düzenlemiþ olduðu “Alevilerde Cem, Cenaze Kurban Gibi Toplantý ve Ritüellerinin Uygulanýþ Biçim ve Ýþlevleri Sempozyumu”na sunulmuþtur.

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 16

Page 17: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

17Haziran 2005

SERÇESME¸

þýk 13 yýllýk Mekke döneminde, ancak yarýsýnda tamamladýðý kadýnlý er-kekli kýrk kiþilik inananlarýyla kendi evinde, Mekke’nin en dar ve gizlisokaklarýnda bulabildiði uygun bir mekanda ya da bir maðarada tapýnmadüzenlemeye baþlamýþtýr. Miraçla birlikte geldiði bildirilen akþam, geceve sabah olarak Tanrýya dua etmeyi, (salatý) anlaþýlýyor ki, putperestMekkelilerin aðýr baskýlarý yüzünden, kendilerini güvenceye aldýklarý za-manlarda akþamdan baþlayarak sabaha kadar toplu tapýnma biçimindeyerine getiriyorlardý.

Bilginler Miraç olgusu ya da mucizesi tarihinin, Muhammed’in pey-gamberliðinin VI.yýlý ya da Hicret’ten IV yýl önce olmasý gerektiði üze-rinde anlaþýrlar. Birincisi, 616 yýlý Kýrklarýn, yani ilk Ýslamlarýn sayýsýnýnkatýlan bir kiþi ile kýrka tamamlandýðý tarihtir. Artýk Kýrklar Meclisi ku-rulmuþtur. Yukarýda söylenen gizli yerlerde geceleri cem olup, hem giz-lice ibadetlerini yapýyor hem de gündüz bulabildikleri, çeþitli biçimlerdesaðlayabildikleri günlük yiyecek ve içeceklerini paylaþýyor. Kuþkusuzyarýnki yaþamlarý ve Ýslam’ý yayma hizmetlerinin planlarý da konuþuluptartýþýlýyordu. Bu kýrký tamamlayan kiþi Khattab oðlu Ömer idi. Ýbn Hi-þam’ýn kitabýndan baþka, Ýkhvan as-Safa’da (IV.Risale 16.kýsým) dahi þukýsa açýklama vardýr:

“Peygamber ilk kez misyonu ve propaganda eylemine Hatice ilebaþladý, sonra vasisi Ali, dostu Ebubekir, Malik, Abuzer Þuayp, Bilal,Salman, Mikdad, Cubeyr, Ammar, Basir ve diðerleriyle, bir kadýn 39erkekten oluþan bir topluluk (Alevi inanç geleneðinde bu sayý 19kadýn 21 erkek olarak gösterilmektedir) oluncaya kadar sürdürdü.Peygamber, ya Abu Cehil’in ya da Ömer’in din deðiþtirerek Ýslam’ýngüçlendirilmesi için Tanrýya yalvardý ve kýrk kiþi oldular: o zamanyüce davayý açýða vurdular (izharu d-dava)...”2

Ýlk Kýrklar arasýnda adý geçen sahabilerden Ebubekir ile Ömer’inUmmu’l Kitab’taki 12 Nakib ve 28 Necib arasýnda adlarý bulunmamak-tadýr. Ayrýca Kolayni Usul-i Kafi’ eserinde, Ýmam Bakýr’ýn Salman,Mikdad, Abu Zer, Ammar Yesari gibi birkaçý dýþýnda, diðer sahabilerindinin kurucusu Dede’sine ihanet ettiklerini söylediðini yazmaktadýr.Ömer bin Khattab, aþaðýda göreceðimiz gibi, Medine’de ilk toplu tapýn-mada, -isterseniz ilk Cem’de diyebilirsiniz-, ikrar verip Ensar’dan biriyleyol kardeþi (musahip) olmuþtu. Ancak Ebubekir ve Ömer, ikisi de Pey-gamber’in cenazesini bile kaldýrmadan verdikleri ikrarlarýndan döndüler.

Kýrklar Meclisi, etkinliklerini ve toplantýlarýný gizli yürüterek Yesrib-lilerle iliþkiler geliþtirmiþti. Mekke gibi zengin ticaret toplumunun, kut-sal inançlarý ve tüm deðerler sistemini altüst eden Ýslam dininin bu ilkmensuplarý, elbetteki gizli bir örgüt gibi çalýþacaktý. Bu baðlamda araþ-týrmacý ve tarihçilerin, olayýn bu yönünü görmek istemeyip, KýrklarMeclisi’ni ya toptan yadsýmalarý, ya da hayali “göksel meclis” gibideðerlendirmelerini doðrusu yadýrgýyoruz. Bu gizli meclis, özellikleMekke ticaret aristokrasisi dýþýndaki yoksul kabile mensuplarýný, Bede-vileri ve yerli-yabancý emekçi köleleri Ýslam’a çekebilmeleri için, yenive eþitlikçi, paylaþýmcý bir sistemi öngören inanç ve toplu tapýnma kural-larý yaratmýþlardýr; Ýslami söylemle Peygambere vahiy yoluyla inen ayet-lerin istedikleri ve öngördükleri düþünce ve eylemleriydi. Bu bir avuç in-san, din kurucusunun önderliðinde ve kendilerini güvencede tutacak birhizmet daðýlýmý çerçevesinde, gizlice toplanýp, tapýnýyor; konuþup, tartý-þýyor ve kendi kendilerini eðitiyorlardý.

Öbür yandan Hicret (göç) etmeye karar verdikleri, Yesrib (Medine)tarýmla uðraþan bir kabileler konfederasyonuydu ve topraðý ortak kulla-nýyorlardý. Ayrýca bazý kabileler Musevi olduðu gibi aralarýnda yaþayanHýristiyanlar da bulunuyordu. Bu nedenlerden dolayý, sýðýnma durumun-da kalacaklarý bu topluma uygun deðerler de geliþtirmeliydiler. Böylece“Kýrklar” söylencelerinde günümüze kadar ulaþan (simgesel) bir üzümtanesini kýrka bölmek ya da ezip þerbet yaparak, kýrk kiþinin tatmasýnýsaðlayacak bir bölüþümcülük ve birine neþter vurulunca hepsinde aynýacýyý duyuracak, kan çýkartacak kardeþlik ortamý oluþmuþ olan bu meclisMedine’ye taþýnýp, daha da geliþtirildi.

I-B) Medine’ye Göç, Tapýnma Yeri ve Kardeþlik Tutma Muhammed peygamber 622 yýlýnda Medine’ye, 12’sini nakib (vekil)olarak orada dini yayma hizmeti için gönderdiðinden Kýrklardan 28’ineek olarak son birkaç yýlda Ýslam’a yeni kazandýrdýklarýyla birlikte 70’inaz üzerinde Mekkeliyle göç etmiþti. Burada ilk iþ olarak tapýnmalarýnýyapmak ve her türlü toplumsal, ekonomik ve güvenlik sorunlarýný konuþ-mak için geniþ bir avlu yaptýrdý. Muhammed Mekke’den gelen tüm Müs-lümanlarla (muhacir), bir yýl önce gönderdiði 12 kiþinin Medine’de Ýs-lam’a çevirdiði yerlileri (ensar) burada kardeþleþtirdi. Ünlü “Medine Ve-

sikasý”nýn ikinci maddesiyle, tarihe mal olmuþtur. Demek ki asýl zorun-lu, yani farz olan, yazýya geçirilmiþ bulunan tapýnma “kardeþlik” tutmak-tý. Bu kardeþlik, Medine toplumunun sosyo-ekonomik koþullarýnda, ta-pýnma törenlerinin bir parçasý olarak, ortak çalýþýp, kazancý ortaklaþakullanmak temelinde ömür boyu ailecek sürdürülecek yol ve inanç kar-deþliðiydi. Ortodoks tarihçilerin “Muahat Akdi” (Kardeþlik Anlaþmasý)adýný verdikleri bu tören, Alevi toplu tapýnmasý Görgü Cemi’nin en ö-nemli kurumu Musahipliðin kökenidir ve kesintisiz ayný ilkeler baðla-mýnda “ikrar verme, yola girme yada yol kardeþi olma” ritüelleriyle gü-nümüze deðin sürmüþtür.

Muhammed Hamidullah kardeþlik uygulamasýný þöyle anlatýyor:

“Mekkeli muhacirler için Hz. Peygamber bir genel toplantý tertipledi.Bu toplantýda her çalýþan, eli iþ tutan Medineli Müslüman’ýn (Ensar),bir Mekkeli Müslüman’ý (Muhacir) “kardeþ edinmesi” teklifinde bu-lundu (Muahat Anlaþmasý). Buna göre iki tarafýn aile mensuplarý, busuretle ortaklaþa çalýþacak, kazanacaklar ve hatta öz kardeþler, yeðen-ler ve baþka akrabalar bertaraf etmek suretiyle birbirlerinin mirasçýsýolacaklardý. Bulunan bu çare, bu usul senelerce devam etmiþ…”3

Profesör olayý sadece bir “ekonomik çare” gibi gösterip, kardeþliktutmayý ilk Ýslam cemaatinin toplu tapýnmasýnýn bir öðesi olduðunu gör-mek istemiyor. Her ne hikmetse Ortodoks Ýslam bilginleri, MuhammedPeygamberin her önemli kararý ve eylemini Tanrý’dan aldýðý ayetlerebaðlarken bu çok önemli ritüeli bir antlaþma maddesi olarak deðerlendi-riyorlar. Neyse ki yazar, kardeþlik uygulamasýnýn yýllarca sürdüðü gerçe-ðini saklayamýyor. Bu ritüeller Ýslam’a giriþ, aydýnlatýcý din kurucusununhuzurunda, ikrar verme/baðlanma/ant içme töreniydi ve de biçim ve özolarak Alevi-Bektaþi inancýnda uygulanan Musahipliðin ilk örneðidir.Ayný zamanda bir çeþit mal ve can ortaklýðýnda güvenceye alýnmýþ, top-lumsal ve ekonomik baðlamda kurumlaþtýrýlmýþ olduðu kadar inanç veyol kardeþliðidir. Örnek olarak verilen Mekkeli ticaret adamý Abdurrah-man Avf ve Hattap oðlu Ömer ile kardeþleþen iki Medinelinin içtenliklebenimseyip her þeylerini bölüþmeye hazýr olduklarýný görmekteyiz. 4

Bazý kaynaklarda farklý sayýlar verilmesine raðmen, bilinen odur ki,Muhammed Peygamber 13 yýllýk Mekke döneminde Ýslam’a çevirebildi-ði 70’in biraz üzerinde Mekkeli Müslüman ile Medine’ye göç etmiþti.Yine her iki tarafta baba, oðul kardeþ ve akrabalarýn bulunduðu Bedr sa-vaþýna katýlan Müslüman erkek sayýsýnýn yetmiþ olduðu bilinmektedir.Böyle olunca ilk kardeþlik tutan muhacir ve ensar’dan Müslüman sayýsý150 civarýndaydý.

Bu ilk toplanma, “cem” olma (toplanma) yerinin adý cami deðil, mes-cid (secde edilen, niyaz yapýlan yer) idi. Bu sýrada küçük Kuba mescidin-den sonra daha geniþ bir avluya sahip Medine mescidini yaptýrmýþ ve ilkgeniþ toplu tapýnma kardeþlik ritüellerini, yani musahipliði burada ger-çekleþtirmiþ bulunuyor. Alevilerin tapýnma yeri olan Cemevi, bu ilkmescidin iþlevlerini hala sürdürmektedir.

Muhammed’in Hakka yürümesiyle birlikte ikrarlarýný bozan ve kendi-lerini halife ilan edenler tarafýndan meclis daðýtýldý. Üyelerinin bir kýsmýgaspçý yönetimin yanýna geçti, Salman, Abu Zer, Kamber, Mikdad, Bilalvb. sadýk kalanlar ise sürgünden sürgüne uðrayarak yaþadýlar. Fatima’yýayný yýl kaybeden Ali’ye ise 24 yýl boyunca tam bir gözaltý yaþatýlmýþtý.

Gerek Kýrklar Meclisini ve gerekse Muhammed’in Medine’de ger-çekleþtirdiði inanç ve yol kardeþleri topluluðu uygulamasý IX.yy. ortala-rýna doðru ilk kez Basra’da “Temizlik Kardeþleri” (Ýkhvan-as Safa) adýy-la örneklendi. Ýmam Cafer’in oðlu Ýmam Ýsmail soyundan bir gizli Ýma-ma baðlýydý bu gizli topluluk. Bir giriþ töreniyle güvenilir, sýnanmýþadaylar kardeþler topluluðuna kabul ediliyordu. Yaklaþýk iki kuþakboyunca süren bu topluluk, birisi geniþ bir özet olmak üzere 53 Risa-le’den oluþturulmuþ ve dönemin dünyasýnda bilinen tüm bilim ve felsefe-leri, din ve inançlarý hakkýnda ayrýntýlý bilgiler içeren dünyanýn ilk ansik-lopedisini hazýrlayýp yayýnlayarak kendi kendini feshetti. Temizlik Kar-deþleri’nin öngördüðü toplum tasarýmý, ruhsal yaþamýn, cennette ölümsü-zleþen sonsuzluk hedefi üzerine kurulmuþ mükemmelliðe ulaþmasý içintüm özellikleriyle cennetin nesnelleþmesi, dünyaya taþýnmasýdýr.

“Bunun için Dünyayý ve insanlýðý bozulmaktan ve bozan kuþaklardan(baþ hedef Abbasiler olmak üzere tüm baskýcý yönetimlerden) kurtar-mak gerekir”. Ancak bu alanda baþarýlý olmak için de “din ve inanç-lar konusunda bilinçli ve gerçek bilimleri özümsemiþ bu alanlardayetiþmiþ eðitimli, deneyim sahibi kardeþlere (Ýkhvan) gereksinim var-dýr ve dinler, ancak mensubu topluluklarla karþýlýklý konuþup tartýþ-mak ve yardýmlaþmakla yüceltilebilir” (Ris. I.100, 140; Ris. IV.126)

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA

(Devamý 17. Sayfada)

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 17

Page 18: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Ve ikrar verip musahip tutanlar, yol oðlu-yol evladý olurlar. Bu bað-lamda “Yola Giriþ” ya da “Ýkinci Doðuþ” Olarak Musahipliði tanýmlayanÝlk yazýlý kaynak ise erken (proto) Ýsmaililere dayanmaktadýr. 879 yýlýn-da Güney Arabistan’a gönderilmiþ ilk Ýsmaili daisi Mansur el Yemen(ölm. 914) olarak bilinen Ýbn Havþab’ýn, “Kitab al-alim wa’l-Ghulam(Bilgin ve Öðrencisinin Kitabý)” adý altýnda yazdýðý, Ýsmaili Aleviliðinegiriþin ilkelerini belirleyen yapýtta yola giriþi, “yeni bir isimle, ikinci yada yeniden doðuþ” olarak tanýmlandýðýný görüyoruz

II) Cem ve Erkanlarý ya da Tapýnma KurumlarýnýnDünü ve Bugünü

Baþtan belirtelim: Alevi-Bektaþi Cem ve erkanlarýnýn günümüzeulaþan uygulanmakta olan ritüellerinin çoðu, AnadoluAleviliðinin XVI.y.y yarattýðý büyük Kýzýlbaþlýk siyasetininürünü olan Ýmam Cafer Sadýk Buyruðu kitabýnda biçim-

lendirilip bazý genel kurallar çerçevesine sokulmuþ. Çok kullanýlan birsöylemle “baþýmýz Buyruða baðlanmýþ”týr. 13. yüzyýlda Hacý Bektaþ Veli’nin düzenlediði düþünce ve inanç ilkelerine, dönemin (16.yy.ýn) sosyal,ekonomik ve siyasal koþullarýna uygun olarak açýlým saðlanmýþ; bu ilkel-er geliþtirilmiþ ve yeni eklemlemelerle deðiþimlere uðratýlmýþtýr.

Ýmam Cafer Buyruðu’nda Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr:“Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; mü-minleri (erkekler) melek, Müslimleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cenettaamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri cennet esvabýdýr...Pirlerinmürþitlerin evleri Mekkeleridir. Onlarý ziyaret edenler bin bir kere hacýve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...”Bu inanç anlayýþý Ortodoks Ýslam’a tamamýyla aykýrýdýr. Çünkü Ale-

vilik, içinden çýkmýþ olduðu Ýslamiyet’i batini/tevil yorumlarýyla þeriatkarmaþasý ve doðmalarýndan arýndýrýp, akýlcý bir anlaþýlýrlýk içinde, bir-çok inanç ve felsefeleri de özümseyerek, toplumsal kurumlar biçimindegeliþtirip yaþama geçirmiþtir. Bu kurumlar Alevi-Bektaþi toplumununsosyal, ekonomik, adli ve ahlaki gereksinimlerini eþitlik ve paylaþýmcýilkeler çerçevesinde karþýlayabilen bir iç yönetim ve yaþam düzeni oluþ-turmuþtur. Alevi-Bektaþi inanç toplumu, Ýslam dinini kendisi gibi algýla-yýp ve kendisinin tapýnma biçimlerini uygulamadýðý için dinsiz sayan; Ýs-lam dýþý ve kafir görerek katlini vacip sayan baskýcý Þeriat devletlerininadalet sistemlerine, yani kadýsýna-kudatýna güvenmediði için kendi ada-let düzenlerini de yaratmýþlardý. Þeriat temelli egemen yönetimlerin tümbaský ve zulümlerine, resmi din dayatmalarýna, iþte bu, nesnel dünyayayönelik tapýnma kurumlarýyla yarattýklarý düzen sayesinde göðüs gererekvaroluþlarýný sürdürebilmiþtir. Cemler Ýki Ana Bölümde Ýncelenmelidir:

I. Görgü Cemi/Ayn-i Cem ya da Cemleri; ikrar verme-musahiplikcemi, görülüp-surulma/baþokutma cemi, düþkün kaldýrma ve yaþamsonudardan indirme cemleri, bir diðer deyiþle bu erkanlarýn uygulandýðý cem-ler Görgü Cemi’dir.

II. Muhabbet Cemleri/Eðitim–öðretim amaçlý temsili cemler (AbdalMusa Kurban Cemi, Hýzýr Cemi, Koldan Kopan erkaný/gençleri yetiþtir-me, On iki Hizmet görme temsili eðitim cemi...

II-A) Cemde Görülüp/Sorgulanma/Baþokutma Erkaný; Manevi Temizliðe Ulaþma Ya da Düþkün Sayýlma

“Görgü ve ayn” sözcükleri eþ anlamlý ve “göz ve görmek”le ilgilidir.“Ayin” sözcüðünün ses benzerliðiyle birlikte taþýdýðý anlam aðýr bastýðýn-dan ötürü “Ayin-i Cem” kavramý kendini kabul ettirmiþ, Bu yüzden Cem-ler sadece dinsel baðlamda deðerlendirilmiþ. Bunun böyle olmadýðýný engüzel biçimde Hatayi þu dizelerle veriyor:

“Murtaza Ali’dir pirimiz bizimGöregeldiðimiz sürer giderizKýrklar’dan ayrýlmýþ sürümüz bizim (...)

Cennet cehennnem korkusun çekmeyizBurda sorulmuþtýr sorgumuz bizim Kazancýmýz meydana getiririz Eksiðimiz var ise bitirürüz

Aþna meþrep evinde otururuz...(yani huyunu-husunu tanýdýðýmýzdostlarla birarada bulunuruz Ý.K.)”

On iki hizmet sahibi canlar tek tek dar’a durup, dualarýný alarak hiz-metlerinin baþýna geçmesiyle Meydan açýlýr ve Görgü Cemi baþlamýþ

olur.. Bu Cem’e girmeye musahip olmuþ canlarla, genellikle o günlerdemusahip olacak adaylar hak kazanmýþtýr.Birer tapýnma kurumu ya da ri-tüeller topluluðu olan Cem erkanlarýnýn her biri baþlý baþýna bir söyleþi,konferans konusudur. Bu nedenle sadece Görgü Cem’indeki Görülüp-Sorulma’ ile Musahiplik uygulamasýna kýsaca deðineceðiz:

Genellikle Görgü’ye her keresinde iki musahip, eþleriyle/bacýlarlabirlikte dört can olarak dar meydanýna çýkar. Ayaklar yalýnayak, baþlaraçýktýr; bacýlar neçek indirir, yani baþörtülerini, yazmalarýný omuzlarýnadüþürürler. Bellerine kemerbest baðlamýþ, ayaklarý mühürlü (sað ayaðýnbaþ parmaðý solunkinin üzerinde) Pir huzurunda, yani Ali MeydanýndaMansur Darý’na dururlar. Rehber Dar’da bulunan canlarýn saðýna geçipMeydan’a niyaz/secde ettikten sonra þunlarý (gülbenk) söyler:

“Allah Erenler! Bu canlar; Muhammed-Ali divanýnda, erenler mey-danýnda, Pirin huzurunda elimiz erde, yüzümüz yerde, özümüz dar’-da; erenlerin Dar-ý Mansur’unda canýmýz kurban, tenimiz tercümandiyorlar. Bu fakirlerin elinden, dilinden aðrýnmýþ-incinmiþ can karýn-daþ varsa dile gelsin, bile gelsin! Haklý hakkýný dilesin. Bu canlar‘haklýdan ve Hak’tan gelen hakkýma razýyým’ derler, Allah Eyvallah!”

Postta oturan Dede onlara bu ilk hayýrlýyý, yani duayý verdikten sonradar’daki talipleri sorgulamayý ve telkinlerini sürdürür:

“Eyvallah kapýsýndasýnýz; döktüðünüz varsa doldurun, aðlattýðýnýzvarsa güldürün, yýktýðýnýz varsa kaldýrýn! Doðru gez, dost gönlünüincitme. Pirine mürþidine teslim-i rýza ol! Söyledikleriniz meydanýn,sakladýðýnýz sizin olsun! Dil verdik konuþasýnýz, el verdik tutasýnýz,göz verdik göresiniz! El gövdenin kaþýndýðý yeri bilir; doldurun dök-tüklerinizi, güldürün aðlattýklarýnýzý...”

Cem’deki canlarýn hepsi birbirine eþit ve yol bacýsý/kardeþidir.Cem’de ana-baba, karý-koca, kan baðý, bacý-kardeþ ayrýcalýðý yoktur.Kardeþ kardeþin, oðul babanýn ve baba oðul’un, kadýn kocasýnýn ya dakoca karýsýnýn yanlýþlarýný kusur ve kabahatlerini Meydan’a dökebilir.Kendisine yapýlan bir haksýzlýðýn bedelini isteyebilir. Dede böyle bir du-rumda, tanýklarýyla birlikte onlarý da dar’a çekerek dinler, yüzleþtirir. De-de yargýç örneði sorgulama yaparken, Cem’de bulunan tüm canlar, erlerve bacýlar eþit oy sahibi bir çeþit adalet heyeti/jüri durumundadýr ve sonyargýyý bu Cem erenleri verir.

Saklanmýþ bir yüz kýzartýcý suçu, ya kendisi itiraf eder ya da oradakicanlardan biri ortaya korsa dar’daki kiþi düþkün sayýlýr; eðer verilecek düþ-künlük cezasýný çekmek istemez ya da dayanamazsa Cem’den çýkarýlýr.Aðýr cürüm, zina vs. gibi toplumca kýnanan baðýþlanamayacak suçlar iþle-miþ, haksýz yere eþini boþamýþ ve nikahlý kadýn kaçýrmýþ kimseler zatendüþkündür; yedi yýl boyunca Cem’e alýnmadýðý gibi toplumdan da tama-mýyla dýþlanmýþlardýr. Yasal cezalarýný çektikten sonra da Cem’e alýnmakiçin Dede’nin verdiði ve Cem erenlerin onayladýðý Düþkünlük cezasýnýçekmesi gerekir. Bu kiþilerin musahipleri de düþkün sayýlýr, yol kardeþi ola-rak görevini yapmadýðý ve musahibinin yaptýklarýna engel olmadýðý için.

Dar’da sorgulananlardan biri yada birkaçý, bazý canlara karþý kaba-hatli, haksýz bulunursa, onlar tarafýndan baðýþlansa yada zararlarý karþý-lansa bile, cemaatin keseceði cezayý ödemek zorundadýr; maddi durumu-na göre ondan Cemde hazýr bulunanlar için bir kurban kesmesi, sofra aç-masý, lokma dökmesi vb. taleplerini yerine getirirler. Bu cemaatin “edep-erkan duruþ” hakký, yani görülen canlarýn ayakta dar’da kaldýklarý süreceonlarýn da diz üzerinde oturarak dar çekmelerinin karþýlýðýdýr. Eðer Ce-maat toplu halde, “biz Þah’a kadar razýyýz, Hak da razý olsun!” diye üçkez seslenirse, Dede dualarýný vererek dar’daki canlarý indirir. Talibingörülmesi sitemden (tarýk altýndan) geçirilerek tamamlanýr. Görgüdengeçen talipler manevi temizliðe ulaþmýþ ve tüm saflýðýyla gönül huzuruiçinde Hak lokmasý yemeðe hak kazanmýþtýr.

II-B) Dün Bunlar Aynen Uygulanýyordu, Ya Bugün? Þimdi soralým: Görgü Cemi kurulsa, bu kurallar çerçevesinde görülüpsorulacak talip var mý dersiniz? Hangimiz –eðer varsa- musahibimizi veeþlerimizi yanýmýza alýp, Hak Meydaný’na çýkarak Pirin ve Cemaatin hu-zurunda özümüzü dar’a çeker; yaptýðýmýz yanlýþlarý, iþlediðimiz kaba-hatleri, yalanlarý ve kötülükleri meydana döküp hesabýný verebiliriz? Ve-remeyiz. Babalarýmýz, dedelerimiz ve atalarýmýz; onca yasaklayýcý baskýve zulümlere karþýn, kar kapýyý kesince, gecenin karanlýðýnda doðanýngüvencesine sýðýnarak, kýþ mevsimi boyunca Cem’lerini gizlice eksiksizyapýyor, toplu tapýnmalarýný kesintisiz uyguluyorlardý.

Dedelerimizden biri bu dünyaya geri gelse, yolumuzun erkanlarýnagöre topumuzu “düþkün” sayýp, hepimizi “düþkünlük darý”ndan geçir-

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA

18 Sayý 11

SERÇESME¸

(Baþtarafý 16. Sayfada)

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 18

Page 19: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

19Haziran 2005

SERÇESME¸

mek isteyecektir. Bir patron bir büyük iþ adamý baþý açýk, belinde kemer-best, yalýnayak ayaklarý mühürlü Mansur dar’ýna duracak ve:

“Ben bu büyük varlýðý, bu sýnýrsýz sermayeyi iþçimin, çalýþanlarýmýnemeklerinin artýk deðeriyle elde ettim. Onlarýn emeklerinin tam karþýlý-ðýný vermedim. Muhammed Ali divanýnda, Hak Meydanýndayým. Boy-num kýldan incedir Pirimin huzurunda; malýmla canýmla meydandayým,haklý hakkýný istesin. Verilecek her türlü cezaya razýyým, Allah Eyvallah”mý diyecek? Demez.

Bir talip Pir huzuruna çýktýmý; bunlar sorulur ve hak sahipleri hakkýnýister. Oysa resmi din konumundaki Ortodoks Ýslam, yani Sünnilik deÞiilik de, “bu serveti sana veren Cenab-ý Allahtýr; senin kýsmetini levh-ikalemde alnýna yazmýþtýr...”diyor. Bu inanç ve anlayýþ kuþkusuz onadaha yakýn gelecektir. Öyleyse bu kiþilerden taliplik de Dedelik de bek-leyemezsiniz; o yerini bulmuþ, öz çýkarlarýna uygun olan resmi inancýnyanýndadýr, yine çýkarlarý gereði, kendisine “büyük Alevi iþ adamý, Alevipatron, tanýnmýþ Alevi büyüðü ya da dedesi” denilmesine de bir itirazý ol-maz. Hatta bu doðrultuda Alevi toplumunun önderliðine de soyunur...Bunlar ozanýn dediði gibi, asla “Kýrklarýn Cemi’nde dar’e düþ ol”amaz-lar. Dar’a düþmek, nara (ateþe) düþmek olur, yapamazlar.

Oysa Görgü cemleri ortamý, Alevilerin hem yaþam düzenini hem debiçimini belirlemiþtir. Aleviliðin “eline, beline ve diline sahip ol” ahlakkuralýndan daha önemli ilkesi “malý mala, caný cana katmak”týr, yanisevginin sonsuzluðunda bütünleþerek, malý-mülkü birleþtirip ortaklaþakullanmak ve eþitlik (koþullarý) içinde yaþamak!

II-C) Musahiplik Ritüellerine Kýsa Bir Bakýþ:Kökeninden baþlarda söz ettiðimiz musahiplik törenini musahip tutmadarý çerçevesinde toparlayýp özetlersek: Rehber ya da mürebbi musahipolacak çiftleri, her bakýmdan gerektiði gibi hazýrlamýþtýr. Genellikle “öl-meden önce ölmeyi” simgeleyen, kefene dolanmýþçasýna ak bezlere sarý-lýdýr Meydan’a geldiðinde. Ayaklarý yalýnayak, baþlarý açýktýr. Bellerin-de, kemerbest (belbaðý) vardýr. Rehber, canlarý eþiðe niyaz ettirir. Ýçerigirip, dedenin huzurunda “Mansur darý”na dururlar. Pir: “Ey talipler bubir uzak yoldur, gelemezsiniz! Gelme gelme, dönme dönme! Geleninmalý, dönenin caný! Bu yol demirden yay, oddan gömlektir giyemezsiniz,gidiniz!” dedikten sonra, onlar geri gider; eþiðe varýp, gene gelirler. Budurum, üç kez tekrarlanýr. Musahiplik, yola girerken malýný mülkünü,kendine ait olan her þeyini meydana koyup, ortaklýða sunmaktýr. Dede,yüzüstü yatar durumda, yani eþleriyle “Fazlý darý”ndaki musahip canla-rýn üzerlerine örtülü kefeni simgeleyen akbezi kaldýrýr, bir gülbank okur.Böylece yola girmiþ, ikrar vermiþ bu canlar, edeb-erkân durumunda, yani“Nesimi darý”ndadýr þimdi. Artýk zakirlerin musahiplik üzerine söyledik-leri nefes ve düvazlar dinlenir. Arkasýndan yeni yola girmiþ canlarýn, ta-rýk altýndan geçmelerinden sonra, dolularý içilecek ve kestikleri kurbanlokmalarý yenilecektir...

II-D) Cem Erkânlarýnýn Ýþlevsel Nitelikleri Azalmýþ, Deðiþmiþ Bulunmaktadýr

Musahipliðin inanç baðlamýnda tasarlanmýþ toplumsal ve ekonomik yap-týrýmlarý, günümüzün sýnýflar arasý çeliþki ve uçurumlarýn derinleþmiþolduðu toplumlarýnda tüm deðerleriyle bugün uygulamaya konulamaz,hayata geçirilemez. Özellikle, malvarlýðýný ve kazancý “yol kardeþiyle”paylaþma ve ortaklaþa kullanma yaptýrýmýnýn uygulanmasý, burjuva kap-italizminde ve günümüz küresel kapitalistleþme süreci koþullarýndakuþkusuz olanaksýzdýr. Yaþanmakta olan sosyo-ekonomik düzen; birey-sel mal edinme-servet sahibi olma ve sýnýrsýz kazanç tutkusunukörükleyerek, Alevi toplumunun tarihsel eþitlikçi ve insan sevgisine day-alý “ben”likten uzak paylaþýmcý ortak bilincini yok olma sýnýrýna getir-miþtir. Kentleþme sürecinde zaten Cem Erkanlarýnýn adli ve ekonomikiþlevleri kendiliðinden simgesel iþlerliðe dönüþüp ahlaki boyutta ilerliy-or, inanç öðeleri tabanýnda sosyo-psikolojik iþlevleri aðýrlýk kazanmýþtýr.

Kapitalizmin sýnýfsal katmanlarýnda kaçýnýlmaz olarak yer almýþAlevi-Bektaþi inançlý toplum kesimleri, musahipliðin en azýndan birlikberaberlik, yardýmlaþma, insan severlik, alçakgönüllülük, kimseye zararvermeme, herkesi eþit görme, kardeþçe davranýþ vb. moral deðerleriniönde tutmayý unutmamalýdýr. Emekçi sýnýfsal konumlarý bu deðerleriyaþatmaya elveriþlidir. En azýndan Musahipliðin gerçek anlamý sýkçavurgulanýp kavratýlarak, sadece bu sosyo-psikolojik baðlamda biçimselde olsa uygulanmasý, toplumsal saðlýðýmýz için çok önemli ve yüksekdeðerde bir kazançtýr. Ayrýca Hak-Muhammed–Ali huzuru kabul edilenDar Meydanýnda simgesel sorgulanmanýn bile, tevhidi, düvazimamý

semahýyla yaþadýðý coþku içinde vereceði psikolojik dinginlik ve içhuzuru ölçümünün sýnýrý yoktur.

Sonuç OlarakAlevi-Bektaþi toplu tapýnmasýnda “Düþkünlük” kapsamýnýn da daraltýl-masý zorunluluktur. Topluma veya bireylere karþý, yüz kýzartýcý yada aðýrsuçlar iþlemiþ, çeþitli nedenlerden ötürü eþinden boþanmýþ taliplere aðýr“düþkünlük darý çektirilmesi” ya da kýsa ve uzun süreli, “yola alýnma-masý, toplumdan tamamýyla soyutlanmasý” gibi bir çeþit maddi-maneviiþkenceden geçirilmesi biçiminde cezalandýrmalar uygulanamaz.. Çað-daþ laik ve demokratik devletin ceza yasalarýnýn iþlevlerini Cem erkan-larý her hangi bir biçimde üstlenmemelidir. Ama kuþkusuzdur ki Alevi-Bektaþi canlar, “döktüðünü doldurmuþ, yýktýðýný yapmýþ, aðlattýðýnýgüldürmüþ, aðrýttýðýndan-incittiðinden razýlýk almýþ, kendi nefsi dahilherkesle barýþýk” olarak Cemlere girmek ve iþlevleri daraltýlmýþ da olsatüm tapýnma ritüellerini bu koþullarda yerine getirmekle yükümlüdür. Bugün Alevi-Bektaþi inanç toplumu olarak bu baðlamda birlikteliðimizinve deðiþim kararlarýnýn merkezi Serçeþme Hacý Bektaþ Veli’ninDergah’ýdýr. Hünkar’ýn gösterdiði “bir olalým, iri olalým, diri olalým”hedefine ancak bu gerçekleþtiðinde ulaþabiliriz, inanç yapýmýzý ve erkan-larýmýzý onunla yeniden tanýmlayabiliriz.

Hüü, gerçeðin demine! Tüm canlara aþk-ý niyazlarýmý sunuyorum!

NOTLAR;1 Aktaran Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, “Three Times Salat or Du’a”,

www.ismaili.net ) 2 Yves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents,

Alger, 1973, s.373)3 Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuð, Resulullah Muhammed, 1992, s.

102-1034 Engineer, Asghar Ali, The Origin and Development of Islam 1988, s. 97, 99-

105)

KAYNAKÇA:Abdülbaki Gölpýnarlý, Yunus Emre ve Tasavvuf, Ýstanbul-1961 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal'ýn Mensur Eserleri, Ankara- 1983 Al Shahristani, (Arapça'dan Çev. Jean-Claud Vadet),Kitab Al-Milal Les

Dissidences de l'Islam, Paris-1984Asgar Ali Engineer, The Origin and Development of Islam, New Delhi- 1988Asghar Ali Engineer, The Islamic State, Delhi (India)- 1994Aziz Yalçýn, Makalat-ý Hacý Bektaþý Veli, Ýstanbul-1993 Cahit Öztelli, Bektaþi Gülleri, Ýstanbul-1985 Celaleddin Ulusoy, Yedi Ulular, Ankara- tarihsiz D.Sourdel, “La Politique Religieuse du Calife abbaside al Mamun'', REI XXX

(1962) Ebu Cafer Muhammed b. Yakub b. Ýshak el Kulayni, çev. Vahdeddin Ýnce, Usul-

ü Kafi Cilt I, Ýstanbul, 2002Farhad Daftary, The Ismailis, Their History and Doctrines, 2.Baský, Cambridge

University Press -1992 G.Hossein Sadiki, Les Mouvements Religiues Iraniens in IIer et IIIme Siecles en

Iran, Paris-1939 Henry Corbin, Temps Cyclique et Gnose Ismailienne, Paris-1982Ýmadeddin Nesimi, (Haz: Hüseyin Ayan) Nesimi Divaný, Ankara-1990 Ýmam Caferi Sadýk Buyruðu, (Haz: Heyet) Ýst. 1989 Ýsmail Kaygusuz, Alevilikte Dar ve Dar'ýn Pirleri, Ýstanbul-1993 Ýsmail Kaygusuz, Musahiblik, II.Baský, Ýstanbul-2004Ýsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut, Ýstanbul, 2004Julius Welhausen, (Almanca'dan Çev.: Prof. Dr. Fikret Iþýltan), Ýslamiyetin Ýlk

Devrinde Dini-Siyasi Muhalefet Partileri, Ankara-1989 al-Kashi, Abu Amr Muhammed b. Umar, Ikhtiyar Ma‘rifat ar-Rijal, ed.Hasan al-

Mustafawi, Mashad, 1348/1969Marshal G.S. Hodgson, The Order of Assasins (The Struggle of the Early Nizari

Ýsmailis Against the Ýslamic World), Netherland (Mouton Co.)-1955 Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuð, Resulullah Muhammed, Ýstanbul, 1992Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, Three Times Salat or Du’a, www.ismaili.net ) Richard Bell, The Origin of Ýslam, London, 1968Sadeddin N. Ergun, Bektaþi Þairleri ve Nefesleri 1-2, Ýstanbul-1955 W. IVANOW, "Notes sur l'Ummul-Kitab", Revue des etudes Islamiques, 1932,

s.419-482; "Ummul Kitab", Der Islam 23 (1936)Yves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents, Alger,

1973.

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 19

Page 20: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

20 Sayý 11

SERÇESME¸

Þube Baþkaný Hasan Erden’in Açýþ Konuþmasýndan

Deðerli canlar, hoþ geldiniz der, saygýlarýmýsunarým.

Aleviler demokratik, laik ve sosyal hukukdevletinin savunucularýdýr. Hele laiklik bizAleviler için vazgeçilmezdir. 26-27 Mart 2005tarihinde Alevi Bektaþi Federasyonu’nca An-kara’da gerçekleþtirilen Birinci Alevi Kon-feransý’na DÝSK, KESK, Türk-Ýþ, Eðitim Sen,Ýnsan Hakký Derneði ve Ýnsan Haklarý Vakfýgibi örgütlerin genel baþkan düzeyinde katýl-malarý, konferansý daha da anlamlý kýlmýþtýr.Konferansta çýkan sonuç bildirgesinde ...zorunlu din derslerin kaldýrýlmasýna yönelik birimza kampanyasý baþlatýlmasý kararý çýkmýþtýr.Kampanya 20 Nisan 2005’te baþlamýþtýr ve 12Eylül 2005 tarihinde sonlandýrýlacaktýr.

Aleviliðin salt bir din ya da mezhep olarakdeðerlendirilmesi, bu deðerlendirmeyi yapanýyanýltýr; Aleviliði anlaþýlmaz kýlar. Oysaki Ale-vilik bir kültür, bir felsefe ve tarihsel olaylarýnbulunduklarý coðrafyadaki oluþumudur. Özünüyitirmeden geliþmeye, yenileþmeye açýktýr.Din, dil, ýrk ve mezhep ayrýmýna karþýdýr. Mer-kezinde insan ve sevgi vardýr. Baðnazlýðý red-deder; akla, mantýða, bilime önem verir.

Bu nedenle zorunlu din derslerinin kalkma-sýný istiyoruz. Eðitimin dinselleþmesine, bilim-den uzaklaþmasýna karþýyýz. Zorunlu din ders-lerinin kaldýrýlmasý sorunu, sadece Alevi-Bek-taþilerin meselesi deðildir; demokratik, laik,sosyal hukuk devleti özlemi duyan tümdemokrat aydýn ve ilericilerin de görevidir.Anadolu’da harmanlanan tüm kültürler hepi-mizindir. Kültürler var olma nedenimizdir.

Sizlere koca Yunus’un sevgisi, Pir SultanAbdal’ýn direnci, Hacý Bektaþ Veli’nin inancý,Atatürk’ün düþüncesiyle saygýlar sunuyorum.

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

HBVKTD DENÝZLÝ MERKEZ ÞUBESÝ

Konferans

Þube Baþkaný Sümran Ünaldý’nýnAçýþ Konuþmasýndan

Yozluðun, yobazlýðýn, iþsizliðin, adaletsizliðin,haksýzlýðýn, hukuksuzluðun yaþandýðý günü-müzde tavýrlarýný insan haklarýndan, adaletten,haktan, hukuktan, laik cumhuriyetten yanakoyarak, onurlu bir yaþamýn mücadelesiniverebilenler, merhaba, hoþ geldiniz…

Alevi toplumu baþka inanç sistemlerininegemen olduðu coðrafyada yaþamýþtýr. Buyaþam gereði kimliklerini saklamak, gizlemek,bazý semboller ya da terimlerle ifade etmek du-rumunda kalmýþtýr. Alevi erkân ve yolunu gü-nümüze kadar taþýyan dedelik kurumu da,“Alevi bilgisi çok aðýr, çok önemli bir yük ol-duðu için ehil olmayanlara verilemez” gerek-çesiyle Alevi inanç sistemini gizli tutmuþtur.

Bu tavýr, Alevi toplumunun kapalý bir top-lum, Alevi inanç sisteminin de gizli bir inanýþgibi görünmesine neden olmuþtur. Bu tavýr,Alevi inanç sisteminin yozlaþmadan günümü-ze kadar taþýnmasýna önemli deðeri katmýþ ol-masýna karþýn, bazý araþtýrmalarýn yanlýþ mec-ralara sürüklenmesine, Alevi toplumunun bazýanlamsýz, yanlý ve maksatlý sorularla karþýkarþýya kalmasýna da neden olmuþtur.

Bugün bizleri bir araya getiren neden bueksikliði gidermektir ... Hep birlikte Alevliðidoðru öðrenmek anlamýnda, bilgilenmektir.

HBVKTD AYDIN MERKEZ ÞUBESI

Konferans

Serçeþme Nisan ayýnýn son haftasýndan baþla-yarak Mayýs ayý boyunca her hafta sonu Alevi-Bektaþi örgütlerinün düzenlediði bir etkinliðekatýldý.

Genel Yayýn Yönetmenimiz Esat Korkmaz,7 Mayýs’ta Hacý Bektaþ Veli Kültür ve TanýtmaDerneði Aydýn Þubesi’nin düzenlediði bir kon-ferans verdi.

Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma DerneðiDenizli Þubesi 14 Mayýs’ta bir Panel düzen-lemiþti. Panele Esat Korkmaz’ýn yaný sýra AtillaErden de konuþmacý olarak davetliydi. AncakAtilla Erden bir saðlýk sorunu nedeniyle yolcu-luk yapamayýnca, bu etkinlik de bir konferansadönüþtürüldü. Bu etkinlik sýrasýnda, yöredekitarama ve örgütlenme çalýþmalarýna öncülükeden Tekin Özdil ile görüþme olanaðý bulduk.Yörede cem yürüten Sultan Ana ile tanýþtýk,muhabbet ettik.

Antalya Abdal Musa Kültür Derneði, 11Mayýs’ta temsili bir “Kýrklar Cemi” düzenle-miþti. Konuþmacý olarak Fikret Otyam, AliAksüt, Esat Korkmaz davetliydi. Cemi yönetenMehmet Turan Dede, Derneðin rehber ve Baþ-kaný ile birlikte Esat Kormazý da kendi yanýndaoturmaya davet ederek onurlandýrdý.

Antalya Abdal Musa Kültür Derneði, 21-22Mayýs tarihlerinde Toros’larda dað ve yaylaköylerindeki Alevi-Bektaþiler arasýnda yürüt-tüðü tarama çalýþmasýna Serçeþme dergisininde katýlmasýný istedi. Büyükköy’de yaþayanAleviler ve Toroslar’da aðaç kesiminde bulu-nan bir Tahtacý Alevi obasý ziyaret edildi.Dönüþ yolu üzerinde Korkuteli’nde yaþayancanlar ziyaret edildi.

Bu sayfalarda örgüt yöneticilerinin etkinlik-lerde yaptýklarý konuþmalardan ve canlarla ya-pýlan sohbetlerden yerimiz ölçüsünde seçkilersunuyoruz.

Gözlemlerimiz arasýnda sevindirici olduðukadar üzücü olanlarý da var. Denizli’de Cemyürüten bir Anamýzýn olmasý çok olumlu birolgu olarak deðerlendirdik. Buna karþýn SultanAna’nýn konumuna ve cem yürütmesine tepkiduyanlarýn varolmasý ise beklenen bir olumsuz-luk. Buna karþýn Esat Korkmaz, Antalya’daBüyükköy’de uzun yýllar Dikme Dedelik yap-mýþ canýmýza, “bir kadýnýn cem yürütmesine nedersin” diye sorduðunda, bu canýmýzýn hiçtereddütsüz verdiði, “bu çok iyi bir þeydir”demesi ise Alevi toplumunun bilgeliðini veolgunluðunu yansýtýyordu.

Sünni baský altýnda, özellikle bilinen kara-çalmalar karþýsýnda, musahipliðin Alevliðin ençok aþýnan kurumlardan biri olduðunu gözlem-ledik. Hem Korkuteli’nde ilçe merkezindeyaþayan ve Sünni çevre içinde yaþama-çalýþmazorunda olan canlar arasýnda, hem de Tahtacýlararasýnda bu konudaki bilgi, görgü ve erkâneksikliðini, hatta çarpýk ve yanlýþ bilgilenmeyigördüðümüzde doðal olarak üzüldük.

Gittiðimiz yörelerdeki örgütlerde hem rutin,ama iyi yapýlmazsa etkinliklerin baþarýlamaya-caðý küçük görevlerde, hem de etkin ve sorum-lu yönetici görevlerde, canla baþla ve baþarýylaçalýþan çok sayýda Alevi kadýný görmemiz iseen sevindirici gözlemimiz oldu.

SerçeþmeEtkinlikleri

Esen Uslu

Denizli Konferansýnda açýlýþta katýlanlara kulak abdesi veren canlarýmýz

Aydýn Konferansýnda derneðin eski ve yeni yöneti-cileri, yaþlýlar ve gençler bir aradaydý

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 20

Page 21: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Sultan AnaDikme dedeler, yani dedelerin gelemediði za-manlarda, ortamý idare edebilecek, sorulan so-rularý yanýtlayabilecek kiþilerdir. Bazý yerleredede iki sene, dört sene gelmeyebiliyor, budurumda dikme dede vekâlet ediyor.

Sultan Ana’ya karþý çýkan böyle birisi var,‘post elden gidiyor’ diyor.

Sünnilerde bir direnç vardýr, ulema sýkýþtýðýzaman ‘din elden gidiyor’ diye baðýrýr. Bizimdedelerimizin de bir kýsmý, doðru fikirlerle, uy-gulamalarla karþýlaþtýklarý zaman, ‘post eldengidiyor’ diye feryada baþlýyorlar. Bizdeki budirenç de Sünnilerdeki o direncin bir benzeri.

Köyde bir amcamýz var, ‘Kadýndan dedemi olur’, ‘kadýna niyaz mý olur’, ‘kadýnýn eli miöpülür’ gibi Alevilik felsefesiyle hiç uyuþma-yan þeyler söylüyor. Sanki Sünni bakýþla, kadýneli deðdiði zaman abdesti bozulacakmýþ gibikonuþuyor. Karþýsýndakine kâmil insan, mürþitgözüyle bakmýyor. Postta oturaný o toplumun

ortak iradesinin temsilcisi olarak görmüyor.Kadýn olarak görüyor. Kadýn olarak gördüðüzaman da, bir Alevinin gözündeki kadýn deðilde, cinsellik açýsýndan kadýn olarak görmekaklýna geliyor. Bu nedenle Sultan Ana’nýn öneçýkmasý çok da iyi oldu.

Gençliðe GüvenmekDerneðe gidip gelenlerin yüzde sekseni üniver-site gençliðidir. Türkiye’de hiçbir Aleviderneðinde yapýlmayan bir þeyi yaptýk. Kuru-luþtan bu yana, ilk sene hariç, üniversitelerinaçýldýðý günden baþlayarak, kapandýðý günekadar düzenli Pazar söyleþileri yapýyoruz. Busöyleþilerin iki, üç ay önceden konusu, konuþ-macýsý belli. Demokratik kitle örgütlerine, par-tilere duyurularýný asýyoruz. Çok çeþitli konu-larý kapsýyoruz. Örneðin, geçtiðimiz günlerdebirinin konusu Ýnsan Psikolojisi ve Hitabet idive konuþmacý da bir doçent doktordu. Ko-nuþmacýlarý aydýn demokrat kiþilerden özenleseçiyoruz. Demokratik kitle örgütlerininönderlerini, kendi mesleðinde katký yapabileninsanlarý çaðýrýyoruz.

Gençlerin salondan gelen sorularýný ayrým-sýz yanýtlýyoruz. Toplantýlarda tartýþma ortamýsýnýrsýzdýr. Hakaret ve saygýsýzlýk içermediðimüddetçe hiçbir fikrin bu salonda konuþulma-sýna yasak koymuyoruz. Fikrine güvenen savu-nur. Bu konu burada konuþulmaz diye bir þeyyok. Alevi toplumunun doðru fikirlerdenkorkusu yoktur. Alevilik senkretiktir, baðdaþ-macýdýr, diyoruz. Eðer bize söylenen fikir doð-ruysa, benimseriz. Gençliðe güvenmek gerek.Ýnanç önderliði ayný zamanda fikirlerin taþýyý-

cýsý olmak demektir. Gençlerin beynin meþguleden sorunlara yanýt getirren, bu anlamdafelsefe ve kültürümüzü yeni nesillere aktaraninanç önderlerimiz ve örgütlerimiz taþýyýcýlýkgörevinin önemli bir parçasýdýr.

Tarama GöreviTaþýyýcýlarýn rolü kadar derleme de önemli. De-dem Hakk’a yürümeden önce anlattýðý iki hika-ye vardý. Baþka hiç kimseden duymamýþtým.Sonra da hiçbir yerde duymadým. Her gidi-þimde diyordum ki, bu hikayeleri bu seferteybe alayým. Ben kaydedemeden dedemHakk’a yürüdü. Sonraki yýllarda bunlarý ne birkitapta okudum, ne de baþka birinin anlattýðýnýduydum. Þimdi bin pismaným.

Artýk kim bana böyle bir haber getirirse,peþinde koþuyorum, kayda geçirmek için çaba-lýyorum. Bunlarýn içinde felsemizin örnekleriyatýyor. Bunlarýn taranmasý, derlenmesi veçözümlenmesinin yapýlmasý gerekiyor. Bul-duklarýný açýp bakýyorsun içinde bir hazine,koca bir dünya yatýyor.

Her örgüt yöresindeki Alevi varlýðýný taný-malý. Bunun için tarama yapmak en önemligörevlerden biri. Her örgüt bu konuda en az birkiþiye görev vermeli.

Geçen sene çocuklarý da aldým, bir köy, ikiköy derken derleme yaptým. Tek tek her insan-la konuþmak gerek. Bu alan çalýþmasý çokönemli. Ayrýca diðer veri kaynaklarý da taran-malý. Yöredeki tüm kaynaklarý taradýk. Budaha çok sayýda kiþi tarafýndan düzenli olarakyapýlýrsa, önemli bir birikim saðlanacaktýr.

Sultan Ana: On beþ on altý senedir bu hizmetisürdürüyorum. Babam da dedeydi. Kayýnpe-derim de. Cemlerde büyüdüm. Cem yönetiyo-rum. Görgü yapýyorum.

Esat Korkmaz: Veliyettin efendi ile görüþtünüzmü?

Sultan Ana: Efendimi bu yýl Ankara’da iki kezgördüm. Bu sene Efendim evine erken geldi.Ben de biraz hastaydým, doktoruma gitmiþtim.Doktorum, ‘ben seni Efendimin yanýna götüre-yim Ana’ dedi. ‘Yormayacaksam gidelim’dedim. ‘Yok’, dedi, ‘yormaz!’

Veliyettin efendiler de yeni gelmiþler, dahaevi filan düzenlememiþlerdi, kulaklarý çýnlasýn.‘Bu sene erken geldim, saðuk, kar çok Hacý-bektaþ’ta’ dedi. Davet etti, ‘Burada kalalým’dedi. O zaman doktor can, ‘Hayýr, bende mis-afirler Efendim, sað olun’ dedi. O gece otur-duk, gece yarýsýna kadar konuþtuk.

Ýkinci gidiþimde ise Ýstanbul’a gidiyordu.Az görebildim Onu çok seviyorum. O da banaçok destek veriyor, sað olsun.

Denizli’de ilk kez Tekin Beyle tanýþtýk ve obeni destekledi. Daha önce benim hizmetimçoktandýr sürüyordu, ama derneðin bilgisi yok-tu. Tanýþtýktan sonra tüm yöneticiler beni des-teklediler.

21Haziran 2005

SERÇESME¸

DENÝZLÝ’DE ÝKÝ ÖNCÜ ÝLE SOHBET ETTÝK

Cem Yürüten Sultan Ana

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

DENÝZLÝ’DE FEDERASYONUN BÖLGE TEMSÝLCÝSÝ TEKÝN ÖZDÝL’LE SOHBET

Kapsamlý Yöre Taramasý Her Örgütün Asli Görevidir

Sultan Ana yürütteceði bir ceme bizidavet etmeye söz verdi.

O cemden izenimlerimizi sizlere dahasonraki sayýlarda sunacaðýz.

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 21

Page 22: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

22 Sayý 11

SERÇESME¸

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

Baþkan Gülçin Akça’nýn Açýþ Konuþmasý

Dostumuzla beraber, yaralanýr kanarýz Her nefeste aþk ile yaradaný anarýz, Erenler meydanýna vahdet ile gir de görKýrk budaklý þamdanda kýrkýmýz bir yanarýz

Sevgili Cem Erenleri,Bizlere her zaman destek veren dostlarý-

mýza teþekkür ediyoruz. Birlik ve beraberliðeçok gerek duyduðumuz þu günlerde, dernekle-rimizin önemi daha bir artmaktadýr. Dernekle-rimizi çoðaltarak, daha geniþ kitlelere ulaþabi-liriz. Kültürümüz büyük bir bahçedir. Dernek-lerimiz bu sevgi bahçesinin barýþ çiçekleridir.Ýsimlerimiz farklý da olsa, tavrýmýz birdir. Düþ-manýmýz kindir, sevgidir yolumuz bizim.

Bu cehalet yaktý gitti milletiGelin buna çare bulalým canlarSilelim gönüllerden kini nefretiSevgi, saygý ile dolalým canlar

Kimse boþ laflarla nara atmasýnNefsine uyup da gönül yýkmasýnHer kafadan ayrý bir ses çýkmasýnÖzde sözde bir olalým canlar

Onurlu bir yaþam felsefesinden Barýþ, huzur doðar her ilkesindenDer Dertli Divani Þah nefesindenSevgi türküsünü çalalým canlar

Sözlerime son verirken ... yolu sevgidengeçen tüm dostlarýmýza, derneðimiz adýna say-gýlarýmý sunuyorum.

Ali Aksüt’ün KonuþmasýndanBirkaç aydýr buradan ayrýydým, ama gönlümayrý deðildi. Anadolu’muzun dört bir yanýndabu ülkenin dörtte birini teþkil eden canlar yaþý-yor. ... Yaylalarý süsleyen Yörüklerden, Ege’deHarmandalý dönen zeybeklere; Teke yöresininisyancý Kýzýlbaþlarýndan, þu yörenin güzelimAbdallarýna varýncaya kadar, bu topraðýninsanlarý, bu toprakta yetiþmiþ her çiçek bizim

çiçeðimiz. Bunu biliyorum, bunu bildiðim içinde dernek faaliyetlerinden uzak kaldým, amaAnadolu insanýndan uzak kalamadým.

Daha gidilmedik köyler var. Yazýlmadýkþeyler var. Bir deli derviþin gitmesi lazým, ora-lara bir þeyler yapmasý lazým. Eksik olur, nok-san olur, ama o ... çiçeðin köküne bir damla suverenlerden birisi de biz oluruz diye oralaragittim.

Trakya’da, Dimetoka’da türbesi olan SeyidAli Sultan’ýn, Kýzýldeli’nin dergâhý etrafýndatoplanmýþ canlarý gezdim, 69 köy. Tire’denyola çýkan, karýlarýmýzýn al yanaðýndan gayrý,dünya malýnda her þeye ortaðýz diyen, yüzyýl-lar ötesinden koca Þeyh Bedreddin’in ardýlla-rýný gezdim. Çanakkale’den gelirken baktýmKazdaðlarý’na. Sarýkýz dedi ki, Aksüt bendenAntalya’daki canlara selam götür.

Manisa’da Karaca Ahmet’in makamlarýn-dan bir tanesi var, Horozköy’de. Alibey’deAbdal Musa Cemi yapýyorlardý, Ali Aksütgelmiþ dediler. Bir güzel muhabbet yaptýk.Karaca Ahmet kulaðýma bir þeyler fýsýldadý.

Þeyh Bedreddin’in annesini, babasýný özle-yince gittiði Tire’ye geçtim. Canlarý gördüm,Çaylaklarýn köylerine uðradým. Harmandalý-lar’ýn Akhisar’da Saruhanlý’da köylerine uðra-dým. ...

Hacý Bektaþ diyor, “yola birlikte gidilir.”Ayný çatýnýn altýnda el ele yürüyen dostlar ola-rak görürsem sizleri gözlerim açýk gitmeyecek.

Fikret Otyam’ýn KonuþmasýndanKaranlýkta þöyle bakýyorum, er kiþiler biraz az.Her zaman söylerim þu Kýzýlbaþ milletinde akýlyok. Ne iþiniz vardý bu Allahýn sýcaðýnda bura-da? Bakýn bu akþam Kanal D veriyor,Galatasaray-Fenerbahçe maçý var. Bütün Tür-kiye orada, siz buradasýnýz. ... Efendim, ben deakýlsýzým; benim ne iþim var burada? Üstelikyezitlerin en yezidi benim. ...

Ben bu Kýzýlbaþ milletinden þikayetçiyim.61 yýlýnda Hü Dost diye bir dizi hazýrlýyorumCumhuriyet gazetesine. Rahmetli Cemal Gür-sel’de canlardandý, takip ettim, Gölbaþý’ndayakaladým. “Sen” dedi, “ne peþimde dolaþýyor-sun?”

“Ya Paþam” dedim, “kaç tane Alevi varTürkiye’de?” Þöyle saðýna soluna baktý araba-nýn içinde, “Otyam, 7-8 milyon var” dedi.

61’de 7-8 milyon, 2005’te 20 milyon olsun.Bunun on milyonu okuma yazma bilmez. Beþmilyonu bilmez de, ulan, bir milyonu da mýbilmez? En güzel Alevi-Bektaþi dergileri, ki-taplarý kaç satýyor? Yok, biz Alevi milleti oku-muyoruz. …

Þimdi yeni bir dergi çýkýyor, Serçeþme di-ye. Ali aþkýna el kaldýrýn, kimler okuyor? Kaçkiþi okuyor bakýn, [el kaldýranlarý sayarak]iki… üç… beþ! Bu ayýp bana yeter. Demekbenim yazýlarýmý sevmiyormuþsunuz.

Aslýnda sizin hiç ayýbýnýz yok, baðýþlayýnbeni....

Mehmet Turan DedeCemi yönetmek için erenlerden rýza aldýktansonra yaptýðý, meydan açýþ konuþmasýndan:

Bu mekan erenler meydaný, bu meydan canlarmeydaný, bu meydana özünde karasý olan, için-de nifak yarasý olan ne gelir, ne katýlýr. Cemi-miz, “Kýrklar Cemi” temsili olarak gerçekleþti-rilecek. … Bizim muhabbetimiz ibadettir. Bizibadeti canlarýn bir araya gelip, gönüllerinceHakk’ý arama, halkta Hakk’ý bulma yolundayaptýklarý muhabbette buluruz. O nedenle mu-habbet gönülleri birlemeden yapýlmaz, yapýla-maz. ...Gönül birliði gülbengini vermedenönce, ne güzel þeyler söylemiþler hem bu yolunpirleri, hem de kurtuluþ ve aydýnlanma erleri…

Ýnsanlarýn, bir arada olmak gereksinimiduyduklarý her yerde, gönüllerinin de, yürekle-rinin de, amaçlarýnýn da bir olmasýný yeðlemiþo büyük usta ne güzel söylemiþ:

“Yaþamak, birer birerVe hep beraber

Sevinçli bir destan okur gibi, Ve hep birlikte

ipekli bir kumaþ dokur gibi yaþamakYaþamak bir aðaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeþçesine”

Ruhu þad olsun sevgili Nazým Hikmet ustanýn.

ANTALYA ABDAL MUSA KÜLTÜR DERNEÐÝ’NÝN DÜZENLEDÝÐÝ

Temsili “Kýrklar Cemi”ne Katýldýk

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 22

Page 23: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

23Haziran 2005

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

ANTALYA ABDAL MUSA KÜLTÜR DERNEÐÝ ILE BÝRLÝKTE ANTALYA ILÝNDE YÖRE TARAMASI

Güzel Ýnsanlar ve Yitirilmekte Olan Deðerler

Büyükköy’ülü Canlarý Ziyaret EttikAntalya yöresindeki taramaya Dernek Baþkaný Gülçin Akça, zakirlerSüleyman Demir ve Mehmet Ali Çaðlak ile birlikte çýktýk. Ýlk olarakBüyükköy’e, dernek yöneticilerinden Bahri Yumak’ýn evine indik. Kor-kuteli sýnýrlarý içinde, Toros daðlarý arasýnda Hacý Bekar yaylasýndakurulu köyde Aleviler Sünnilerle birlikte yaþýyor. Bahri canýn, ÇalýBaba’nýn yanýbaþýnda kurulu evinde soluklandýk.

Köye yeni ve görkemli bir cemevi yapýlmýþ. Geniþ ve yüksekmeydaný, mutfaðý ve hizmet tesisleri var. Çelik çatýlý binanýn inþaatýbüyük ölçüde bitmiþ ancak içi henüz tamamlanmamýþ. Köyde Aleviliðinyaþamasýnda büyük hizmet görmüþ eski cemevini, köyün eski dikmededesi Hüseyin Ekiz can ve günümüzdeki rehber Mustafa Yaðmur cangezdirdi. Bir yaný topraða gömülü ve giriþi güvenceye alýmýþ muhkembir yapý olan eski cemevinin yeri ve duvarlarý el dokumasý halýlarla kaplý.

Rehber bize gözcü makamýndan baþlayarak tüm makamlarý, postlarýve her birinin pirini ayrýntýlarý ile anlattý. Dikme dedeyle birlikte cemdeuyguladýklarý usul ve erkanlarý uygulayarak gösterdiler. Esat Kormaz vedernek yöneticilerinin sorduklarý sorularý yanýtladýlar, bilgilendirdiler.Esat Korkmaz’ýn usuller ve erkanlar üzerine anlattýklarýn dikkatle din-lediler. Kendilerini hiç ziyaret etmeyen dernek yöneticilerini kýnadýlar.

Genç bir kýzýmýz, yerel kadýn giysilerini giyindi. Üçeteðinin arkaortasýna iþlenmiþ hayat aðacý nakýþýný, bu konuyu daha önceki bir çalýþ-masýnda ele almýþ olan Esat Korkmaz’a özellikle gösterdi.

Sonra Hüseyin Ekiz canýn evinde tarihi halý ve kilimler arasýndasoluklandýk. Yol uzun, iþ çok dedik, canlara doyamadan ayrýldýk.

Toroslar’da Bir Tahtacý Obasýna Konuk OldukToroslarda çam ormanlarýnda maktada olan Tahtacý obalarý olduðunu veAbdal Musa Derneði yöneticilerinin onlarla iliþki kurduðunu duyduðu-muzda çok sevinmiþtik. Bizim geleceðimizi duyduklarýnda buyursunlarbizim halimizi de görsünler demiþler. Yolumuzu ikinci konak olarakonlarýn obalarýna çevirdik. Ana, baba, oðul, gelin ve yeni doðmuþ torun-dan oluþan Efendi ailesini kesimde bulduk. Ana toruna, gelin çalýþan

erkeklere bakýyordu. Efendiler de diðer canlarla birlikte kesim, biçme,soyma, kütük çekme ve istif iþleriyle uðraþýyorlardý. Bizi görünce her iþibýraktýlar. Aldýlar, yükseðe kurduklarý obalarýna götürdüler. Aðýrlamak,yemek çýkarmak için ellerinden geleni yaptýlar

Mersin, Merkez’e baðlý Kuzucu Belen köyünden, Toroslarda sekizSünni köy içinde tek olan bir Alevi köyünden geliyorlar. Ýþleri nedeniyleyýlýn böyük bölümünde o orman senin, bu makta benim dolaþýyorlar.

Neredeyse yirmi beþ yýldýr cem görmemiþler. Cem semahlarýný bilmi-yorlar. Ama dýþarý semahlarý denen, mengiyi düðünde-dernekte oynuyor-lar. Gösterin bize dedik, “yahu, düdüksüz-davulsuz mengi oynatýyor-sunuz, bize deli derler” deseler de bizi kýrmadýlar. Önce erkekler, sonraailece oynayarak mengiyi gösterdiler.

Sohbet sýrasýnda, “sizde müsahiplik nasýldýr” diye sorunca, birsoðukluk oldu. “Bizde müsahiplik yoktur, iyi gözle de bakmayýz” diyeyanýtlayýnca, meraklandýk; daha ýsrarla sorduk. Uzun yýllar cem tutma-yan, görgü yapýlmayan yörelerinde, Sünnilerin alýþýldýk “mum söndü”kara çalmalarýnýn baskýsý altýnda müsahiplik kurumunun, gelenekselolarak bu kuruma çok deðer veren, aþina ve peþine gibi daha üst biçim-lerini uygulayan Tahtacýlarca bile yanlýþ anlaþýldýðýný üzülerek gördük.Esat Korkmaz kendilerine uzun uzun müsahipliðin ne olduðunu, kayna-ðýný, toplumsal anlamýný açýkladý. Sonra rýzalýk alýp ayrýldýk.

Korkuteli’nde Ýsa Kavak Cana Konuk OldukGeri dönüþ yolunda son konaðýmýz Korkuteli’nde ticaretle uðraþan ÝsaKavak canýn evi oldu. Uzun süren yoðun çalýþma döneminin yorgun-luðuyla bir gün olsun evinde dinlenmek isterken, üzerine biz geldik.Buna karþýn Alevi konukseverliði ve candanlýðý ile karþýlandýk.

Ýsa can bize yörede görgünün yalnýz musahibi olan evli çiftler arasýn-da yapýldýðýný ve bekarlara, yabancýlara kapalýlýðýn sürdüðünü anlattý.

Hemen müsahiplik törenlerini sorduk. Anlatmaktan kaçýndýðýný göz-leyince, sorularýmýzý derinleþtirdik. Bu kapalýlýk kaygýsý, sözünü sakýn-ma nereden geliyor diye irdeledik. Gördüðümüz Ýsa canda da, konuþ-tuðumuz pek çok canda olduðu gibi Alevi örgütlerinin yöneticilerinekarþý kýrgýnlýk, kýzgýnlýk ve güvensizlik olduðu. Yýllar boyunca kimsekapýlarýný çalmamýþ. Bir tek Ali Aksüt hariç. Hiç bir yönetici gelmemiþ.Bir de yerel bir gazete çýkarma giriþimine abone toplayanlar gelmiþ.Canlar abone olmuþ. Sonra ne gazete gelmiþ, ne de bir ses çýkmýþ.

Ýsa canýn ve eþinin anlattýðýna göre, canlarýn dedeleri felç geçirmiþ,dört yýldýr talip üzerine gidemiyormuþ. Yerine ne oðlunu ne de baþkasýnýyetiþtirmediði için görgü yapýlamaz olmuþ. Yenge, “maddiyat aðýr bastý,töre unutuluyor” dedi. Sünnilerin aðýr bastýðý bir ortamda, genellikle tica-retle geçinen canlarýn en büyük dertlerinden biri haftada bir Cuma bileolsa camiye gitme zorunda kalmalarý.

Cenazeler de büyük sorun. Cenaze kaldýracak yetkinlikte bir dedeyok. Kendi yýkadýklarý cenazeyi, eve çaðýrdýklarý cami hocasý dualýyor.Sonra kendi usulleriyle gömüyorlar.

Ailenin oðlu askerden yeni gelmiþti. Ona askerde bir ayrýmcýlýklakarýþýlaþýp karþýlaþmadýðýný sorduk. Orduda hala süren içler acýsý uygu-lamalardan örnekler verdi. Ýyi yetiþmiþ, Alevilik-Bektaþilik felsefesiniiçiine sindirmiþ, geleceðe güvenle bakan gençler gördük.

Ýsa candan duyduðumuz sitem, her gittiðimiz yerde karþýmýza çýktý.Alevi örgütlerinin ve özellikle yöneticilerin yöre tarama, iliþki kurma,bilgi ve hizmet götürme iþlevini daha kapsamlý olarak yerine getirmesizorunlu. Yapýlan cemlere ve etkinliklere çevredeki Alevileri katma açý-sýndan eksiklik hissediliyor. Umarýz bu tarama bu açýdan yararlý olur.

SERÇESME¸

Büyükköy eski cemevinde Dikme Dede, üç etekli kýzýmýz ve rehber canlar

Efendi ailesi ve canlarý Toroslarda “davulsuz-düdüksüz” mengi oynuyor

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 23

Page 24: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

24 Sayý 11

Pir Sultan Abdal Kültür Derneði Sultanbeyli Þubesi “KardeþçeBirlikte Yaþama Þöleni”ni 29 Mayýs 2005 Pazar günü coþkuylagerçekleþtirdi. Saat on iki-on dokuz arasý yapýlan programýn

sunuculuðunu Radyo Barýþtan Hüseyin Kelleci yaptý. Etkinliðin açýlýþkonuþmasýný yönetim kurulu adýna Dernek Þube Baþkaný Sadegül Çavuþyaptý. Sadegül, konuþmasýnda da gördüðünüz gibi Sultanbeyli’de cemeviyapmak için burada ki yönetici arkadaþlar, çok sýkýntýlý günleryaþamýþlar. Ýki yýldýr adliye koridorlarýnda hukuk savaþý vermiþler. Budurum halen devam etmektedir. Sadegül Çavuþ ve Pir Sultan AbdalKültür Derneði adýna bugüne kadar açýlmýþ olan 54 ayrý dava kazanýlmýþolmasýna raðmen, Cemevi yýkýmý için açýlan sekiz dava halen sürmekte-dir. Sultanbeyli Belediyesi ve Sultanbeyli Ýþadamlarý Derneði YönetimKurulu tarafýndan açýlan bu davalarýn beþinci duruþmasý 20 Haziran saaton’da Sultanbeyli Adliyesinde yapýlacaktýr.

Sadegül Çavuþ’un haricinde etkinliðin içeriðine yönelik PSKD GenelBaþkaný Kazým Genç, Ýsviçre ABF Genel Baþkaný ve ABK ikici BaþkanýÝsmail Ataþ, ABF Yönetim Kurulu Üyesi ve Hubyar Kültür Derneði Ge-nel Baþkaný Ali Kenanoðlu, Milletvekili Ali Rýza Gülçiçek de birerkonuþma yaptýlar.

Derneðin bugüne kadar ki çalýþmalarýna ve etkinliðin gerçekleþmesi-ne katký sunanlara birer Plaket verildi. Plaket verilenler: Serçeþme Der-gisi’nden Esat Korkmaz (adýna Ahmet Koçak), Hacý Bektaþ Veli DergâhýPostniþini Veliyettin Ulusoy (adýna Ergül Þanlý), AABK Gen. Bþk. Tur-gut Öker (adýna Ýsmail Ataþ), Ali Kenanoðlu (Hubyar Kültür DerneðiGenel Baþkaný), Engin Polat (adýna ÇYDD Sultanbeyli Þube BaþkanýSabri Yýldýz), Mehmet Çamur (Þahkulu Sultan Dergahý), RadyoBarýþ’tan Ali Rýza Erkan (adýna Ýsmail Pehlivan) Milletvekili Ali RýzaGülçiçek, Elif Bolat (Maraþ’lý, 85 yaþýnda olan Elit Bolat. Cemevi yeri-nin ilk yapýldýðý günlerde yýkým tehlikesine karþý gece gündüz eve gitme-den günlerce nöbet tutmuþ).

Etkinlikte sýrasýyla sahneye çýkan sanatçýlar Sevcan Orhan, AhmetÞahin, Gülcihan Koç, Ali Ekber Eren, Tolga Sað, Dertli Divani, UlaþÖzdemir, Feyzullah Ürer sevilen halk türkülerini seslendirdi. Pir SultanAbdal Kültür Derneði Sultanbeyli Þube Semah Ekibi de etkinlikte çeþitliyörelerin semahlarýndan bir demet sundu.

Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni ülke içinde yaþayan farklý inançgruplarýnýn birbirine karþý hoþgörülü olasýný temenni eden bir etkinlikoldu. Etkinliði organize eden arkadaþlarý can-ý gönülden kutlarýz.

Sadegül Çavuþ’un Konuþmasý12 yýldan beri Pir Sultan Abdal Kültür Derneði Sultanbeyli þubesifaaliyet yürütmektedir. Bu çerçevede gerek üyelerimizin gerekse de üyeolmasa da Pir Sultan felsefesine gönül baðý ile baðlanan yada sempatiduyan yurttaþlarýmýzýn da taleplerini karþýlamaya çaba göstermekteyiz.Ýlçemiz sýnýrlarý içinde inancýmýzýn gereklerini yerine getirebileceðimizbir Cemevimiz yoktur.

Kamuoyunda uyum yasalarý diye bilinen, ve çeþitli deðiþikliðe iliþkin4928 sayýlý kanunun 9. maddesi ile 3 Mayýs 1985 tarihli ve 3194 sayýlýimar kanununda yer alan, "cami" ibaresi "ibadet yeri" olarak deðiþtir-

ilmiþ ve ‘Ýl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alýnmak veimar mevzuatýna uygun olmak koþuluyla ibadethane yapýlabilir’ ibaresieklenmiþtir.

Bu yasal ve toplumsal dayanaklarýmýzla beraber, 29 temmuz 2003 tari-hinde 11160 imza toplayarak ilçemiz sýnýrlarý içinde yer alan 1325 no’luparselin derneðimiz adýna ibadethane/Cemevi yeri olarak tahsis ve tesciledilerek imar planýnýn bu doðrultuda deðiþtirilmesini talep ettik.

29 aðustos 2003 tarihinde Saadet Partili belediye baþkaný Yahya Ka-rakaya’nýn bize verdiði cevapta ise, Söz konusu yerin Cemevine ayrýl-masý mümkün deðil, imar mevzuatýna aykýrý diyerek reddetti.

Belediyeden olumlu bir cevap alamayýnca 10 Mayýs 2003 tarihinde,tüm olumsuzluklara raðmen görmüþ olduðunuz 50 metrekarelik bu ge-cekonduyu ve morgu yapabildik. Mahkeme kararýyla tescil ettirerektapuyu aldýk. Benim adýma ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði adýnaaçýlmýþ olan 54 ayrý davayý da kazandýk.

11 Haziran 2004 tarihinde tekrar imza toplayarak, mahkeme kararýy-la almýþ olduðumuz bu yerin cemevi ibadethane olarak ayrýlmasýný, imarplanýnda deðiþiklik yapýlmasý talebinde bulunduk. Yeni seçilen AKP’libelediye baþkaný Dr. Allattin Ersoy tarafýndan 17 haziran 2004 tarihilicevabýnda, bahsedilen yerin Ýski Dere Mutlak Korumada kaldýðý bahane-siyle talebinizi yine reddetmiþtir. Oysa bahsedilen yerde devletinokullarý, onlarca Cami ve yüzlerce ev var. Tüm bunlar yetmezmiþ gibibirde Ocak 2005 tarihinde yeni Islah imar planýna göre belediye tarafýn-dan Cemevimizin yeri park alaný olarak ayrýldý. Ýtiraz dilekçemizekarþýlýk belediyenin 12 Mayýs 2005 tarihinde verdiði yanýt (18 gün önce)‘ibadet yeri fonksiyonu verme imkanýmýz yoktur’ diyerek yine reddetti.

Bilgi edinme hakkýmýzý kullanarak, Cemevlerinin yasal statüsü hak-kýnda Diyanet iþleri baþkanlýðýndan bilgi istedik. Diyanet iþleri baþkanvekili Mehmet Görmez imzasýyla yapýlan açýklamada þu ifadelere yerverildi. ‘Sizler Müslümansýnýz, Müslümanlarýn ibadet yeri cami vemescittir. Cemevleri ibadethane deðildir’ yanýtýný verdi. Biz TürkiyeCumhuriyetinde asli unsur olan Alevilerin, bugün Hýristiyanlarýn,Yahudilerin ibadethaneleri yasal olarak kabul edilmiþken cemevlerininibadethane olarak kabul edilmemesini anlamýyoruz.

Aleviliði yaþatmak yarýnlara gelecek kuþaklara taþýmak, evrensel bo-yutuyla dünyayý kucaklama noktasýnda bizleri ýsrarla yok sayan; gerici,yobaz, baðnaz, düþünceye karþý inatla iki yýldan beri adliye koridor-larýnda ki hukuk savaþýmýz devam etmektedir.

Olumsuzluklarý tersine çevirebilen, direnebilen, en küçük katkýdamutlu olmasýný bilen, gerçekçi, tarafsýz, en önemlisi de geleceði bugün-den görebilen kadrolarý, dava adamlarýný iþ baþýna getirmek zorundayýz.Bu vasýflara sahip kadrolar yaratmak, biz ve bizim gibi düþünenlerin enbaþta gelen görevleri olmalýdýr. Bu kavramý iyi anlayýp, ona göre hareketetmeliyiz.

Þu konu bir kez daha net olarak bilinmelidir ki Aleviler demokrasi-nin, laikliðin, cumhuriyet deðerlerinin, aydýnlýk, çaðdaþ ve insanlarýninsanca yaþadýðý bir Türkiye’nin yýlmaz savunucusudurlar. Bu doð-rultuda üzerlerine düþeni yapmýþ ve yapmaya hazýrdýrlar. Ýstemleri tümülke insanlarýnýn iyiliði, dostluðu ve kardeþliði içindir. Bu doðrultudafarklýlýklarýmýzýn bir zenginlik olduðu bilinciyle tüm insanlara kucakaçmaktadýrlar.

Kellemize hançer vurulsa da, boynumuza kement asýlsa da, dönendönsün, ben dönmezem yolumdan’ anlayýþýný eðer bir araya getirebi-lirsek, Banazlý Koca Haydar Pir Sultan’ýn kararlýlýðý ile yürüyebilirsek,ülkemizin bütün sorunlarýný çözebileceðimize inanýyorum. Bu inançla,bu yolda bir kez daha Sultanbeyli’den, Hak-Muhammet-Ali, HünkarHacý Bektaþ’ý Veli’yi seven tüm insanlara sevgi ve saygýlarýmý sunuyor,aydýnlýk bir bakýþ açýsýna sahip olmanýza yetecek kadar güneþ diliyorum.

SULTANBEYLÝ PÝR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEÐÝ

Kardeþçe Birlikte Yaþama ÞöleniAhmet Koçak

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 24

Page 25: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

25Haziran 2005

SERÇESME¸

Arap halklarý Ýslam dininden çokönce tanýnýyorlardý. Araplar ikiana kola ayrýlmýþlardý. Bu kollar-dan ilki yada daha doðru bir de-yiþle ilk topluluk Kahtaniler

(Arab-ý aribe) olarak adlandýrýlýyorlardý. Halkve dini gelenek Kahtanileri Hz Nuh’a baðlýyor-lardý. Hz. Nuh’un oðlu San’ýn soyundan gel-dikleri iddia ediliyordu. Ýkinci kýsým Araplarise Arabistan’nýn kuzeyinde yaþýyorlardý. Halkbu topluluðu Adnaniler adýný vermekteydi. Ad-naniler Hz. Ýbrahimin oðlu Hz. Ýsmaile baðlan-maktaydý. Bu nedenle halk bu topluluða Ýsmai-liler adýmda uygun buluyordu. Adnaniler ayrý-ca Arabý Müstaribe saný veriliyordu. Kahtani-ler yani Arab-ý Müstaribeler asýl Araplar olarakkabul edilirken Arab-ý Müstaribe olarak adlan-dýrýlan Adnaniler ise sonradan Araplaþanlarolarak kabul ediliyorlardý.

Adnaniler kuzey Arabistanda ayrýca ortaArabistan ile bu bölgelerin devamý olan Necefçevresinde yaþýyorlardý. Güney Arabistan böl-gesi Yemen ve daha iç bölgelere kadar uzan-maktaydý. Daha önce uygarlýk alanýna çýkanArap topluluklarý birçok devletler kurma baþa-rýsýný göstermiþlerdi. Güney Arabistan AraplarýYemen bölgesinde ünlü Nebati Krallýðýný kur-dular. Tanýnmýþ kraliçeleri Zenobe (Zeynep)büyük ün kazanmýþtý.Güney Arabistanda Kah-tani Araplarý Himye, Seba ve Kehlan devletle-rini kurmuþlardý. Sen-a ve Sebe bu devletlerinen tanýnmýþ kentleri idi. Filistin dolaylarýndaEnbat devleti de bu kurulan politik birliklerarasýndaydý. Adnaniler yani Kuzey ArabistanAraplarý da Ad ve Semud gibi tanýnmýþ Araptoplumlarý olarak benimsenmiþlerdir. Ýslam uy-garlýðýndan çok önce Kahtani Araplarý Himyeve Kehlan devletlerini ayrýca Arap devletleri-nin en tanýnmýþlarýndan olan Nebatilerin kur-muþlardýr. Nebatilerin baþkenti Patra (Petra)idi. Bu arada yine Araplarýn kurduðu devletle-rin Amelika kavmi ile baðýný ve bunlarýn Araphalklarý arasýndaki yerini de belirtmemiz gere-kir. Güney Arabistan Araplarý yavaþ yavaþ oparlak günlerinin ardýndan zayýflayýp güçleriniyitirdiler ve tarih sahnesinden silindiler.

Orta Arabistan’da Doðan Ýslam

Orta Arabistan Hicaz ve çevresini kap-sýyordu. Kuzey Araplarý, yani Adna-niler bu bölgeye egemen idi. Güney

Arabistandaki Himya Arap krallýðý 6. yüzyýlakadar yaþamýþ, daha sonra daðýlmýþ, M.S. IV.yüzyýlda ise tekrar yýkýlmýþtý. Yemenden OrtaArabistan ve Hicaza kadar yayýlýp gerilerkenyine Yemenden doðup Hicaz ve Orta Arabistanbölgesine uzanan Kinde Kabileler birliði kýsasürede daðýlýp gitti. Bir daha tarih sahnesineçýkmamak üzere ortadan kalkýp yok oldular.

Araplardan Hýristiyanlýðý seçenler, Gassa-niler devletini kurdular. Gassaniler, orta Ara-bistan Araplarýnýn (Bedevilerin) doðu Romayayani, bilinen adýyla Bizans Ýmparatorluðunakarþý yürüttükleri çapuka akýnlarýný önleme ça-basý vermiþlerdir. Bu dönemde Lahimi Kabile-ler birliði de önemli bir devlet olarak görün-mekteydi. Lahimi ailesinin öncülüðü altýnda

Sasani Ýmparatorluðunun yandaþý olan baþken-ti El-Hira þehri olarak adlandýrýlan yöreyi mer-kez edinen Arami kökenli Hristiyan kabilelerbirliði idi. Yukarýda vurguladýðýmýz gibi Lahimyada Lahimi Krallýðý Sasani yandaþýydý. An-cak Kinda (Kinde) ve Gassaniler gibi güçlü de-ðildi. Bir Arami acem (Fars) birliðine dayan-maktaydý.

VI. yüzyýl da bu devletler yok olup tarihinkaranlýðýna karýþtýlar. 525 yýlýnda YemenninHabeþiler tarafýndan iþgal olunduðu görüldü.Kinde Krallýðý 529 yýlýnda son buldu. Habe-þistan 535 yýlýnda Orta Arabistana saldýrdý. 570de ise, Hicaza kadar uzandýlar. Ancak 572 deSasaniler onlarý Yemenden uzaklaþtýrdýlar. 584yýlý geldiðinde Gassaniler artýk Romalýlarýndesteðini kaybetmiþlerdi.

602 Lahimler devleti Sasanilerce yok edil-di. Bu dönemde yalnýzca Hicaz bölgesindekiMekke Araplarýn en görkemli kenti olarak par-lýyordu. Gerçektende Hicaz bölgesinin en güç-lü kenti Mekke þehri idi. Hicazda Araplarýnmerkezi olmuþtu. Mekke her yýl yapýlan pana-yýrlarla ve Araplarýn geleneksel dinlerinin Hacmerkezi olmasýyla ünlü bir kentti. Mekkede II.güçlü aile en saygýn ve en önemli topluluðuoluþturuyordu. Bu aileler Ben-i Haþim (Haþi-mi) ve Ben-i Ümmiye (Emeviler) idi. Emevilerile Haþimilerin akrabalýklarý vardý. Ayný za-manda birbirlerine düþmanlardý. Kýsaca bu du-rumu özetleyelim.

Emeviler Haþimilerin yeðeni, Haþimiler deEmevilerin amcasý idi. Kureyþ kabilesi MS.V.Yüzyýl’dan itibaren Kâbenin sahibi ve koru-yucusu olmuþtu. Kabilenin baþýnda Kusay adlýbir kiþi bulunuyordu. Bu kiþi dürüst ve namus-lu biriydi. Kusayýn Abdimenaf adýnda bir oðludoðdu. Abdimenafda babasý Kusay gibi çalýþ-kan, onurlu ve haktanýr bir kiþi oldu. Abdime-nafýnda Haþim ve Abdi Þems adlý iki oðlu var-dý. Bunlardan Haþim, Abdi Þemse göre dahayetenekli ve çalýþkandý. Haþim, Kureyþ kabile-si tarafýndan çok sevilmekteydi. Kardeþi AbdiÞemsin ise Ümmeye adýnda bir oðlu doðmuþ-tu. Ýþte bu Ümmeye çocukluðu ve gençliðindenitibaren amcasý Haþime karþý büyük bir kýs-kançlýk, kin ve nefret duygularý beslemekteydi.Ümmeye babasý Abdi Þemsin vefatýný tak-ibeden yýllar içerisinde büyük bir servete sahipoldu. Amcasý Haþim ile karþý karþýya geldi.Ümmeyenin bu tavrý yüzünden Haþim huzur-suz oluyordu. Sonunda yeðenine þöyle bir öne-ride bulundu. Kureyþ ileri gelenlerinin gözeti-minde bir yarýþma düzenleyelim, yarýþmayýkim kazanýrsa, Kâbenin yönetimi onda olsundedi. Ümmeye bu öneriyi kabul etti. YarýþmaÜmmeyenin maðlubiyeti, amca Haþimin gali-biyeti ile sonuçlandý. Yarýþmayý kaybeden Üm-

meye ve onun torunlarý bu maðlubiyeti unut-madýlar. Haþim ve onun soyuna hep kin duydu-lar. Burada anlattýðýmýz Ümmeye yani Emevi-ler Muaviyenin ve Yezidin atalarý olan kiþiler-dir. Haþim ise, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz.Hasan, Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt-in atasý olanþahýstýr.Tek bir cümle ile tekrar özetlersekEmeviler, Haþimilerin yeðenleri, Haþimiler iseEmevilerin amcalarýydýlar.

Tarihin akýþý öyle bir geliþti ki, Emevilerinbu kini hiçbir zaman bitmedi. Hz. Muhamme-din karþýsýnda Ebu Sufyan, Hz. Alinin karþýsýn-da Muaviye, Hz. Hüseyinnin karþýsýnda ise, Ye-zid bu olay nedeni ile yer aldýlar. Elbetteki an-latýlan bu öykü gerçeði yansýtsa da sorunu an-latmakta yetersizdir. Haþimi–Emevi mücadele-sinin sosyo ekonomik ve düþünsel temellerivardýr. Ancak konunun geniþliði nedeniyle ay-rýntýya girmiyoruz.

Kureyþ kabilesi bir boylar birliði idi ve 10boydan oluþuyordu. Bu boylar sýrasý ile þunlardý:

Ben-i Haþim (Haþimiler)Ben-i Ümmeye yada Ümmeye (Emeviler) Ben-i NevfelBen-i Abd’dârBunlar en tanýnmýþ boylardý. Bu boylarýn

yanýnda daha zayýf 6 boy bulunmakta idi. Þim-di bunlarý da belirtelim.

Ben-i EsedBen-i TeymBen-i MahzumBen-i CumhBen-i AdyBen-i SehmÝþte bu boylar Kureyþ Kabileler birliðini

oluþturuyordu. Yoksul aileler kýzlarýný diri diritopraða gömüyor, zengin aileler ise, kýzlarýnýkoruyup gözetiyordu. Her kabilenin bazý gö-revleri vardý ve buna uyuyorlardý.

Kureyþ Araplarý ve Hicazýn diðer Arap ka-bileleri Gazve adýný verdikleri seferlere çýkar-lar yaðmalarda bulunurlardý. Araplar yalnýzcayaðma yapmazlar, ticarete de büyük önem ve-rirlerdi. Araplarda gezgin halk þairleri kabilekabile gezerek yaþadýklarý aþklarý bir çalgýeþliðinde dile getirirler, bununla övünürlerdi.Arap kadýnlarý ticaret yaparlar, büyük kervan-larý yönetirlerdi. Örnek vermek gerekirse, EbuSufyannýn eþi Hind çok zengin bir kadýndý.Hz.Muhammedin eþi Hz.Hatice ise deve ker-vanlarýna sahipti. Deve hem dayanýklýlýðý hemde yük taþýma kapasitesi nedeniyle Arabistandaticaretin dinamosu iþlevini görüyordu. Kadýn-lar geçici evlilikler yapabilirler, özel yaþamla-rýnda özgür davranýþlar sergileyebilirlerdi. El-bette ki burada söylediklerimiz zengin ve soylukadýnlar söz konusu olsa da doðru olan ve ta-rihsel olarak yaþanan gerçek budur. Araplaradinsel yönden bakýldýðýnda ise özetle þunlarsöylenebilir. Ateþe, taþa, suya ve bunun gibibirçok varlýða tapan Araplar Laat, Manat veUzza gibi tanrý ve tanrýçalara taparlardý. AyrýcaAraplarda putlara tapmak dinlerin temeli idi.Her kabilenin deðiþik putlarý vardý. En büyükArap tanrýsýnýn adý Allahdý. Ancak bunun Ýslâ-miyetin tek tanrýsý olan Allah ve onun algýsýveya anlayýþý ile uzak ya da yakýn hiçbir iliþki-si ve baðlantýsý yoktu.

KERBELÂ: TARÝHÝN DÖNÜM NOKTASI

Ýslamiyetten Önce AraplarBölüm - I

Erdal Zeki Aslan

Her kabilenin deðiþik putlarý vardý.En büyük Arap tanrýsýnýn adý Allahdý.Ancak bunun Ýslâmiyetin tek tanrýsý

olan Allah ve onun algýsý veyaanlayýþý ile uzak ya da yakýn hiçbir

iliþkisi ve baðlantýsý yoktu.

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:01 Page 25

Page 26: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

26 Sayý 11

Ahmet Hezarfen’i geçirdiði ani rahatsýzlýk sonucu kaybettik. Kendisiyleilgili; Yaþamý, Görüþ ve Düþüncelerini derlediðim ve Alev Yayýnlarýarasýnda çýkarmaya birlikte karar verdiðimiz ve bu konuda AhmetKoçak’la da üçlü bir görüþme yaptýðýmýz, kitabýn basým hazýrlýðýiçindeyken geçirdiði ani rahatsýzlýk sonucu maalesef, bu büyük insanýkaybettik. Bir büyük acý tüm içimi kapladý, beni yaktý, kavurdu.

Zaman zaman çeþitli rahatsýzlýklarý nedeniyle tedavi görse de; kalpyetmezliði, tansiyon, prostat gibi bazý hastalýklarý olsa da, en son DursunGümüþoðlu’yla birlikte 21 Mayýs 2005, cumartesi günü toplam dört saat-lik bir çalýþma birlikteliðinden de yine bir aradaydýk. Bizi yine her za-manki bilgelik ve sevecenlikle karþýlayan Hezarfen’in, 22 Mayýs’ta ge-çirdiði ani kriz sonucu hastaneye kaldýrýlan bu büyük insanýn kalbi, 27Mayýs tarihinde durdu. Bazýlarý için büyük umutlar doðuran ama kendisiiçin hayatýnýn belki de en zor yýllarýnýn yaþanmasýna sebep olan, 27 Ma-yýs’ýn yýldönümünde, yani yine tarihi bir günde vefat etmiþti.

Sevenlerinin kalbinde hiçbir zaman silinmeyecek izler býrakarak son-suzluða uðurladýðýmýz Ahmet Hezarfen; yeri gerçekten doldurulamaya-cak bir örnek insan olarak hatýrlanacak, eserleriyle, görüþ ve düþüncele-riyle, örnek kiþiliðiyle hep bizlerle yaþayacak.

Atalar ruhuna kavuþan ruhu huzur bulsun! Kainatý gerçek anlamýylaaydýnlatan; bilgelerin, erenlerin, alperenlerin yanýndaki yeri hazýr ve na-zýr olsun! Iþýðý hep bizlerin üzerinde olsun!, diyoruz.

Ahmet Hezarfen Üzerine...Anýlar canlandý birden benliðimde. Onunla ilgili binlerce güzel andan,güzel anýdan bahsetmek gerekir belki. O büyük bir tevazuya sahip olma-sýnýn yanýnda esprili bir kiþiliðe de sahipti. Hiç kimseyi kýrmamasýnýnyanýnda ince nükteleriyle, olumsuzluklarý da eleþtirmesini çok iyi bilirdi.

Oldukça zeki olmasýnýn yanýnda, alçakgönüllülüðü hiç kimsenin gö-zünden kaçmayan Ahmet Hezarfen, yýllarýn, acýlarýn, yokluklarýn olgun-laþtýrdýðý kiþiliði ve karakteriyle çevresindekilerden hemen ayrýlan biryapýya da sahipti.

Padiþaha bile minnet etmeyendi ki, kula asla ama asla boðun eðme-yen, herhangi bir menfaat için birine dil dökmeyen, yenilmez bir yüreðesahipti. Her zaman namerdin karþýsýnda olmuþtur. Her zaman haklýnýn,ezilenin, mazlumun yanýnda olmuþtur. Pislik dediði, insanlýða kara çalangericilerin, barbarlarýn, emek sömürücülerinin, dünyayý kan gölüne çevi-ren emperyalist sistemlerin karþýsýnda, daima dimdik ayakta durmuþtur.

Doðayý çok sevmiþtir. Çiçekleri, aðaçlarý, tarlalarý... insana huzur ve-ren, hayat veren, bereket kaynaklarýný gözü gibi korumuþtur. Bu aradakedilere ve köpeklere de özel bir sevgisi vardý.

Çok yetenekli bir insan olarak yeri gelince taþýn suyunu çýkarýp, eli-nin emeðiyle de hayatýný kazanmýþ, eþini ve çocuklarýný aç koymamýþtýr,namerde muhtaç etmemiþtir. O sadece bir fikir iþçisi, emekçisi; o sadeceemektar bir aydýn, yazar deðil; ayný zamanda gerçek anlamýyla bir iþçive köylüdür de. Hiçbir zaman da bu kimliðini saklamamýþ, bilakis herzaman bu yönleriyle övünmüþtür.

Çevirisini yaptýðý Bulgaristan’daki faþist cezaevlerinin tarihini anla-tan Faþizmin Zindanlarýnda eserinde olduðu gibi; her zaman gericilerin,ýrkçýlarýn karþýsýnda; ilerici güçlerin, halkýnýn yanýnda yer almýþtýr.Emekçi halk kitlelerinin kurtuluþunun eðitimden, kültürden geçtiðini çokiyi bilen bir insan olarak Ahmet Hezarfen’in en büyük tutkusu okumakolmuþtur. O edebiyat eserlerine çok önem veren; roman, hikaye ve þiiri deçok seven bir kiþiydi. Türk ve dünya tarihi en çok sevdiði konulardý.

Onun hiçbir zaman tam bir karamsarlýða büründüðünü görmedim.Mutlaka ama mutlaka sabýrla, daha mantýklý açýlýmlarla, umut dolu birgeliþmenin ve geleceðin olacaðýna inancýný hep muhafaza ederdi. En sý-kýntýlý günler de bile mutlaka, o sýkýntýnýn çözümünün akýl ve mantýk yo-luyla bulunacaðýný, düþünmenin ve sabretmenin bunun en iyi ilaçlarý ol-duðuna inanýrdý. Gerek dünyayla ilgili yaþananlar, gerek iþle ilgili, gerekkitaplarla ilgili her konuda sorunlarý, problemleri realist bir þekilde de-ðerlendirip, çok akýlcý yorumlarda bulunurdu.

Onunla nice toplantýlarýn yapýmýnda, planlanmasýnda da bir aradaydýk.Yunanistan’daki Kýzýldeli (Seyyid Ali Sultan) Dergahý’na beraber yaptýðý-mýz gezi de çok verimli olmuþtu. Bu gezinin onun üzerinde derin etkileriolduðunu, bu geziye katýlabildiðine çok sevindiðini, özellikle ailesindenedindiðim izlenimler sonucu rahatlýkla söyleyebilirim. Seksen beþinde birdelikanlý olarak, bu artýk benim son önemli ziyaretim, dediði bu her yö-nüyle tarihi gezimizde de gördüðüm gibi, o tüm benlik duygularýndan so-yutlanmýþ, bir insan-ý kamil olarak, gerçek erenlerin izine katýlmýþtý.

Ahmet Hezarfen; gerek tarih bilgisi, gerek yurtsever bir aydýn olarakgezi boyunca karþýlaþtýðýmýz kimi olumsuzluklarý deðerlendirmesiyle, nederece ayrýcalýklý bir kiþi olduðunu bize göstermiþ oluyordu. 17 Nisan2005’de, Kýzýldeli Sultan Dergahý avlusundaki tarihi dut aðacýnýn altýn-da, Ajans 21 Çekim Ekibi’nin kameralarýna, 593 yýl önce Þeyh Bedred-din’in kazasker olarak imza attýðý Kýzýldeli Dergahý’na iliþkin tarihi birbelgeyi okurken ki duygu seli ve sonsuz bir kývanç içindeki coþkusu ha-fýzamdan silinmeyecek en tarihi anlardan birisi olarak benimle birlikteyaþayacaktýr.

O yaþama, tarihe, gerçeklere, insana inanan ama gerçekten inanan birinsandý. Erenlerin izinde, erenlerin yolunda, ýþýðýnda hep güzellikler bu-lan, bir toplum önderi olarak hep doðrunun yanýnda yer almýþtý. Haksýz-lýða uðrayanýn yanýnda, zarar görse bile doðruyu söyleme dürüstlüðündegerçek bir aþk insanýydý Ahmet Hezarfen.

Herkesle, her þeyi paylaþmayan bir kiþiliðe sahipti. Çok konuþmazdýzaten. Hele insanlar arasýnda dirhemle konuþur, bol bol dinlerdi. O çoktutumluydu. Her yönüyle tutumluydu. Tek bir kaðýt parçasýný ziyan et-mezdi. Hiçbir zamanýný boþa geçirmezdi. Her zaman dilimini deðerlen-dirirdi. Sürekli okurdu, araþtýrýrdý, yeni þeyler öðrenmek isterdi. Az amaöz konuþurdu, yani konuþma konusunda da çok tutumluydu.

Hiç kimseye bir rahatsýzlýk, zarar vermek istemezdi. Son derece ki-bardý. Son derece anlayýþlýydý. Þu ana kadar hiçbir kimsenin kalbini kýr-dýðýný, bir baþkasýný gücendirdiðini duymadýk. Nihayetinde o da bir in-sandý. Onun da çok sevdiði, pek sevmediði insanlar vardý. Ama hiçbir þe-kilde insanlara hakaret etmezdi.

Sevenlerinin gönlünde taht kuran Ahmet Hezarfen, gerçek anlamýylaburada sýralayamayacaðýmýz kadar çok meziyet sahibi, gerçek bir deðer ola-rak ölümsüzler arasýna karýþmýþ, bir ýþýk olarak evrende sürekli insanlarý,insanlýðý aydýnlatmaya devam edecektir. Anýsý önünde saygýyla eðiliyoruz.

Ahmet Hezarfen’in Ardýndan

Ayhan Aydýn

Padiþaha bile minnet etmeyendi ki, kula asla ama asla boðun eðmeyen,

herhangi bir menfaat için birine dil dökmeyen, yenilmez bir yüreðe sahipti.

Her zaman namerdin karþýsýnda olmuþtu. Her zaman haklýnýn, ezilenin, mazlumun yanýnda olmuþtu.

Pislik dediði, insanlýða kara çalan gericilerin, barbarlarýn, emek sömürücülerinin,

dünyayý kan gölüne çeviren emperyalist sistemlerinkarþýsýnda, daima dimdik ayakta durmuþtu.

Ahmet Hezarfan 1920-2005Savaþýmýmýzda Yaþayacak

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 26

Page 27: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

27Haziran 2005

SERÇESME¸

Kalp yetmezliði, tansiyon gibi hastalýklarý nedeniyle 22 Mayýs Pazar günü rahatsýzlananHezarfen, Kadýköy Siyami Ersek Hastenesi, Yoðun Bakým ünitesine kaldýrýlmýþtý. Burda birsüredir tedavi gören deðerli yazar, Osmanlý tarihi belgeleri araþtýrmacýsý, çevirmeni Ahmet

Hezarfen, 27 Mayýs 2005 cuma günü Hakk’a yürüdü. Yazar için 28 Mayýs 2005 Cumartasi günü saat, 13.00’de Cem Vakfý Genel Merkezi Yenibosna

Cem Kültürevi’nde bir cenaze merasimi yapýldý. Törene Cem Vakfý yöneticileri, þube baþkanlarý,bazý yazar-araþtýrmacý dostlarýyla, dedeler, babalar, ailesi ve Hezarfen’in sevenleri katýldý. Cenazemerasiminde Ayhan Aydýn ve Sadýk Göksu Ahmet Hezarfen’in yaþamý, çalýþmalarý, kiþiliði üzeri-ne birer konuþma yaptýlar.

Daha sonra Ahmet Hezarfen’in naþý, uzun süredir yaþadýðý Küçüksu’daki evininin önüne götü-rüldü. Burada komþulardan ve sevenlerinden helallik alýndý. Ýkindi vakti Küçüksu Hacý Zihni Ca-mii’ne getirilen Ahmet Hezarfen’i burada da sevenleri yalnýz býrakmadý. Atatürk’ün Bütün Eser-leri, Kaynak Yayýnlarý, Serçeþme Dergisi, Aydýnlýk Dergisi, Ýþçi Partisi, Þahkulu Sultan Dergahý,Beykoz Belediye Baþkaný ve TKP’den temsilcilerin de katýldýðý cenaze namazýndan sonra, ellerüzerinde en son görev yaptýðý Defterdar Emin Paþa Ýlkokulu önüne getirilen Hezarfen için buradabir dakikalýk saygý duruþunda bulunuldu.

Ahmet Hezarfen’in naaþý dostlarýnýn, ailesinin, sevenlerinin omuzlar üzerinde Anadolu Hisa-rý’ndaki ebedi istirahatgahý olacak mezarlýða götürüldü. 1989 yýlýnda vefat etmiþ olan ilk eþi AyþeHezarfen’in yanýna defnedildi.

Hatýrasý önünde saygýyla eðilirken, yayýnlanan ve yayýnlanmasýný umduðumuz diðer eserleriy-le sonsuza kadar yaþayacaðýna inancýmýzý belirtiyoruz.

Ahmet Hezarfen Kimdir?

Doðum yeri, Bulgaristan’ýn Razgrad Ýlçesi’ndeki Yunus Abdal (Yonkovo) Köyü’dür. Nüfuscüzdanýnda doðum tarihi 9 Aðustos 1921 olarak yazýlsa da, yaþ haddinden emekliye ay-rýlma zamaný gelince bir yýl daha çalýþmak için, 1985’te mahkemeye baþvurarak yaþýný asýl

doðum yýlý olan 1920’ye göre bir yýl küçültmüþtür.Türk ve Bulgar ilkokullarýný bitirdikten sonra 1934-37 öðretim yýllarýnda Razgrad Rüþtiye’sinde

(Ortaokul) okudu. 1938 yýlý kaçak ya da gerek pasaportla Türkiye’ye göçme yolu ararken II. Dünyasavaþý çýktý. Göçemeyince, Þumnu’daki Nüvvab medresesine 4. sýnýftan yazýldý, 1938-43 öðretimyýllarýnda okuyarak mezun oldu. 1943/1944’te okulun Ali (yüksek ) kýsmýný okumak için yazýlsa damali durumunun yetersizliði nedeniyle köyündeki Türk ilkokulunda öðretmen olarak çalýþmayabaþladý. Ýki yýl öðretmenlikten sonra askere gitti. Ýþçi-asker (trudovak) olarak Balçýk, Þumnu veSüleymanlýk (Spasovo) askeri çiftliklerinde bir yýl çalýþtý. 1946/47 öðretim yýlý Silistre ÝlçesiKýzýlburun Rüþtiyesi’nde, sonraki yýllarda kendi köyü olan Yunus Abdal Rüþtiyesi’nde yýlýna kadaröðretmen olarak 1951 yýlýna kadar Türk azýnlýðýn eðitimine ve kültürüne hizmet etti.

26 Ocak 1951’de ailece Türkiye’ye göçtü. 1952/53 öðretim yýlýnda Isparta Ýli’nde ÝslamköyÝlkokulu’na öðretmen olarak atandý. Ayný ilin Sütçüler, Hamidiye ve Hamallar ilkokullarýnda çalý-þýrken çocuklarýný okutmak için Eþkiþehir’e göçtü. Eskiþehir ilinin Nemliköy, merkeze baðlý Er-tuðrul Gazi ve Tepebaþý ilkokullarýnda görev yaptý.

Ýþçi partisinin kurucularýndan Mehmet Ali Aybar ve Cemal Hakký Selek'le tanýþtýktan sonra ÝþçiPartisi’nin kuruluþ çalýþmalarýna katýldý. 1963 yýlýnda Komünist Parti kurmaktan, idam istemiyleyargýlandý. Bu suçtan sýyrýldý, ama komünist propaganda yapmaktan bir yýl ceza aldý. 1964 yýlýnda,sekiz ay kadar Eskiþehir Cezaevinde yattý. Bu cezadan sonra meslekten men edildi.

Siyasi nedenlerle Bolu Ýli Yýðýlca’ya nakil edildi. Bolu Ýli’nin Selamlar, Ardýçdibi köyleri ilk-okullarýnda çalýþýrken saðlýk nedeniyle naklini Ýstanbul’a istedi. Ýstanbul’da Anadoluhisarý Defter-dar Mehmetbey Ýlkokulu ve Paþabahçe Ýlkokulu’nda çalýþýrken, 1986’da yaþ haddinden emekliyeayýrdýlar. Emekli olduktan sonra 1986’dan, 1991 yýlýna kadar, Ýstanbul-Baþbakanlýk Osmanlý Arþi-vi’nde Osmanlýca’dan yeni yazýya çevriler yaptý. 1992’den, 1995’e kadar DÝSK’te; 1996’dan bu-güne de Cem Vakfý’nda araþtýrmacý olarak çalýþtý.

Osmanlýca yanýnda Bulgarca, Makedonca ve Esperanto dillerini bilen Hazerfan, bu dillerdençeviriler de yapmýþtýr. Ayrýca 1983’te Edirne Eðitim Yüksek Okulu’nu bitirmiþti.

Ahmet Hezarfen’in Yapýtlarý

KitaplarHo Amca (Ho Chi Minh),

Esperanto’dan Çeviri (Muhsin Yürük’le),Habora Yay., Ýstanbul, 1969

Faþizmin Zindanlarýnda, Bulgarca’dan Çeviri, (Zad JelezniteReþetki-Bulgaristan’da Faþist CezaevlerTarihi, Yazar Kosaþki), Bilim Yay., Ýstanbul, 1980

17-20. Yüzyýllarýnda Osmanlý Devletinde Esnaf, Ýstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý Birliði, Ankara, 1999

Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi 1. Cild,Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999

Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 1. Cilt,Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000

Japonya (Tarih Tezi Iþýðýnda), Hikmet Kývýlcýmlý, (Osmanlýca’danÇeviri), Tarih Bilimi Kitaplarý, 2000

Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 2. Cilt,Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2002

Osmanlý Arþivi’nde Mühimme ve Ýrade Defterlerin’de Aleviler-Bektaþiler,(130 Adet Orijinal Belge - Osmanlýca), Karacaahmet Sultan Kültür Derneði, Ýstanbul, Ekim 2002

Osmanlý Belgelerinde Dersim Tarihi,Etik Yayýnlarý, Ýstanbul, Mart 2003

Osmanlý Belgelerinde Diyarbakýr Tarihi, Etik Yayýnlarý, Ýstanbul, Haziran 2003

Dergi MakaleleriYön, Ant, Türk Solu, Yarýna Doðru, Tarih veToplum, Toplumsal Tarih, Belgelerle Türk Ta-rihi, Cem, Karacaahmet, Þahkulu, Hacý BektaþVeli, Yol, Kimlik ve Tarih (Ýdentitat und Gesc-hichte-Almanya), Kuvvayi Milliye, Kaynak,Mütefferika, Munzur.

Gazete MakaleleriYeni Iþýk (Sofya), Halk Gençliði (Sofya), Anayurt (Ankara), Demokrat Isparta, Türk Gücü (Eskiþehir), Sakarya (Eskiþehir),Kervan (Ýstanbul), Niðde, Balýkesir, Beykoz,Balýkesir Politika, Niðdemiz Gazetesi.

Ansiklopedilere KatkýSosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansik-lopedisi ile Ýstanbul Ansiklopedisi’nde Bulga-ristan ve Bulgarlara iliþkin yazýlarý vardýr. Atatürk’ün Bütün Eserleri (Kaynak Yay.) hemdanýþman ve birçok belge çevirisi vardýr.

Basýlacak YapýtlarýKatip Çelebi’nin Fezlekesi, Çeviri, Mühimme

Defterinden Belgeler, Kaynak Yayýnlarý.Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 3. ve 4.

Ciltler, Kaynak Yayýnlarý.Kýzýldeli (Seyyid Ali Sultan) Dergahý’na Ait

Belgeler.Osmanlý Arþiv Belgeleri Iþýðýnda Anadolu Ve

Rumeli’deki Aleviler Bektaþiler.Anadolu ve Rumeli’de 16.-20. Yüzyýllarda Za-

natkar, Esnaf, Çiftçi, Irgat, Vergi Topla-yanlar ve Tümünün Belini BükenKapitülasyonlar ve Dýþ Güçler. (5 Cilt)

Deliorman, Razgrat, Þumnu, Yunus AbdalKöyü, Yabanabad Kazasý Araþtýrmalarý.

Tarihin Ýzinde, Dergi Yazýlarý.

ÝÞÇÝ SINIFININ VE ALEVÝ-BEKTAÞÝLÝÐÝN ÇALIÞKAN ERÝ

Ahmet Hezarfen Hakk’a YürüdüAhmet Koçak

Þikayetim Hakk’a kula deðil kiBir zalim sevdaya düþürdü beniCan dostum dururken ele deðil kiAþýlmaz daðlardan aþýrdý beniMecbur etti beni vefasýz yara Yaktý bu sinemi ateþe naraHallac Mansur gibi düþürdü daraSevda kazanýnda piþirdi beniÇok hayaller kurdum gerçek olmadýArtýk bu gönlümde umut kalmadýGönlüm sevdi ama murat almadýGerçek hedefimden þaþýrttý beniDoðmaz bu gönlümün sevda güneþiYýllardýr dinmedi gözümün yaþýBak ne hale koydun Garip Bektaþ’ýDeryadan deryaya taþýrdýn beni

Erzurumlu Âþýk Garip Bektaþ

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 27

Page 28: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

28 Sayý 11

Bize kendinizi tanýtýr mýsýnýz?

Ben Adýyaman Gölbaþý, Aþaðý Nasýrlý köyünde doðdum. Üniver-siteyi bitirdikten sonra bir süre matematik öðretmenliði yaptým. Ogünkü koþullardan dolayý yurtdýþýna çýktým. Yirmi üç yýldýr yurt-

dýþýnda yaþýyorum. Çocukluk yýllarýmda baðlama çalmaya, on iki-on üçyaþýndan itibaren þiir yazmaya baþladým. O yýllarda radyodan HacýTaþan, Neþet Ertaþ, Arif Sað’ý dinliyordum. Baðlama çalmamda bunlaretken oldu. Okul yýllarýnda baðlama çalmayý ilerlettirme imkaným oldu.Yurtdýþýnda da tümüyle müzikle ilgilenmek zorunda kalmamdan dolayý,bu iþi ilerletme çabasý içerisine girdim. Orda müzik eðitimi (çok seslimüzik-armoni) aldým. Ve 1978 yýlýndan beri Berlin Merkez Beledi-yesi’nin 4000 öðrencisi, 400 öðretmeni olan müzik okulunda öðretmen-lik yapýyorum.

Almanya’da aldýðýn bu eðitim yapmýþ olduðun eserlerin yorumlan-masýnda da dikkat çekiyor.

Ben çok sesli müzik eðitiminin yaný sýra, ses tekniði üzerine de ça-lýþma yaptým. Ýnsanýn boðazýnda ses telleri, kalçadan enseye kadarses kanallarý var. Bu eðitim tiyatroda da, spikerlikte de var. Burada

(Türkiye’de-AK) diyafram diyorlar. Tam karþýlýðý karýn sesidir. Bunlarýkullanarak söylendiðinde detone (ses kaymasý-AK) ortadan kalkýyor.Sesler daha duygusallaþýyor daha içten geliyor. Ben bunun eðitiminialdým. Önemli olan bunlarý kullanarak söylemek. Bu yüzden türkülerihem kalýn ses hem ince sesle okuyabiliyorum. Ses aralýðým aþaðý yukarýdört oktav. Bunun bana faydasý türkü söylediðim anlarda türküleri hiç zor-lanmadan, rahatlýkla söyleyebilmemi yani hareket alanýmý geniþletiyor.

Halk müziði denince ozanlýk, aþýklýk geleneði ilk akla gelen þeyler. Bukonudaki görüþlerinizi öðrenmek isteriz.

Ýnsanýn bir içindeki dünyasý, birde dýþýndaki dünyasý var. Bana göreinsanýn içindeki dünya, dýþarýdaki dünyadan daha derin. Ýnsan oiçindeki dünyadaki duygularý herhangi bir þekilde dýþarý vuruyor, his-

settikleri þeyleri anlatýyor. Renklerle anlatýnca resim çýkýyor, sözlerleanlatýnca þiir çýkýyor ve seslerle anlatýnca müzik çýkýyor ortaya. Ýnsanýndoðuþundan bu yana çevresiyle iletiþim içindeki hissettiklerini herhangibir þekilde yansýtmýþ. Bir arada yaþayan toplumlar, daha sonra bunu yan-sýtmak içinde birbirine yakýn olmuþ. Kendine özgün müzik aletleri geliþ-tirmiþ, kollektif bilinci geliþtirmiþ. Biz buna son biçimiyle halk müziðidiyoruz. Her ulusun kendi halk müziði var. Bizde (diðer toplumlarý fazlaincelemedim ama) türküler giderek sadece eðlence aracý deðil, o toplu-mun herhangi bir þekilde kontrol etme ve toplumu yönlendirme, kendiiçerisinde sanki yaþamýn kurallarýný türkülerle belirleyip daha ileri bo-yutlara taþýmak için böyle bir formasyon üstlenmiþ. Yetenekli, toplumdabu formasyonu üstlenen (müziðe karþý, söz söyleme yeteneði olanlar) in-sanlar, bir taraftan toplumun duygusal ihtiyaçlarýný dile getirmiþler. Birtaraftan da o toplumda sosyolojik görevler (toplumu yönlendirme, o top-luma bilirkiþi olma, danýþýlan kiþi olma) üstlenmiþler. Bunlara biz ozandiyoruz. Çalýp söyleyen, topluma bir þeyler anlatan, kötülükleri yok et-meye, iyilikleri çoðaltmaya çalýþan insanlar. Bu tabi giderek küçük top-lumlardan büyük toplumlara geçtikçe o toplumlarýn, o uluslarýn veya obölgelerin kiþiliði biçimine dönüþüyor.

Günümüzde yapýlan beste müzikler hakkýnda düþündüðünüzü anlatýrmýsýnýz? Sizin yaptýðýnýz bu müziklere halk müziði mi diyeceðiz, nediyeceðiz?

Ben yüz sene öncesinde yaþasaydým, bu üretimle o yörenin halkozaný olurdum. Þu an ozaným demek haddimiz deðil. O dönemde-ki ozanlar da beste yaptýlar. O da besteydi. Ama o söylenen türkü,

halk içinde söylendikçe olgunlaþýyor, arýndýrýlýyor. Eðer müzikte, sözdeuymayan biçimler varsa giderek dilden dile söylene söylene olgunlaþýyor,o yörenin kiþiliðini yansýtan bir unsura dönüþüyor, anonimleþiyor.

Tarihsel derinlik içinde süzülüp geliyor, gelenekselleþiyor.

Tabii süzülüp geliyor bir lezzet kazanýyor. Þu anda maalesef o þansýmýzyok. Ben bugün söylüyorum, yarýn milyonlarca insan duyabiliyor. Albü-me giriyor veya notaya anlýyor. Onun için fazla deðiþme þansý yok (ellisene sonra ne olur bilemiyorum). O anlamda þu andaki beste mi, türkü mü

tartýþmasý çok anlamlý deðil. Bu tür tartýþmalarý býrakmak gerekiyor. 50-100-1000 sene önce yaþayan insanlar o dönemin duygularýný, sorunlarýnýanlatan türküler yazdýlar. Þimdi de bu dönemin sorunlarýný, koþullarýnýanlatan, duygularýný yansýtan besteler yapýlmasý gerekiyor ki bir sürek-lilik, devamlýlýk olsun halk geleneðinde. Hep geçmiþte söylenenleri tüke-terek olmaz. Gelecek kuþaklara ne aktaracaðýz. Bu dönemden bir þeyleraktarmak gerekiyor. Bu sadece bir görev olarak deðil tabi. Ben onu sev-diðim için, içimde biriken duygularý, etkilendiðim þeyleri müziðe, sözedöküyorum. Bu ilerde insanlarýn ortak duygularýný yansýtýnca kabul gö-rüyor. Yansýtmazsa dar bir çerçevede kalýyor. Bu anlamda bestelerin ya-pýlmasý gerekiyor.

Bu durumda geleneksel müziðin oluþum süreci tamamlandý demek migerekiyor? Bundan sonra üretilen eserlerin gelenekselleþme þansý ol-mayacak mý?

Müzik, kültür bir üst yapý kurumudur. Bunun alt yapýsýnda -birbinayý düþünün temelinde- tarih var, coðrafya var, o dönemdeyaþanan tarihsel olaylar var, toplum psikolojisi var. Örneðin

1900’lere bakýyorsunuz savaþ türküleri, savaþa karþý türküler çýkýyor.1980’lere geliyorsunuz, bakýyorsunuz cezaevi türküleri çýkýyor. Yani herdöneme özgü yapýlan, o dönemi yansýtan eserler oluyor. Bu bana göreþöyle: Onu deðiþtirme yada yönlendirme þansýmýz yok. Geliþen toplum-sal olaylar, toplum psikolojisi nasýl bir konuma sürükler müziði, onubilemiyoruz. Ama ben geleneksel müziði, o yörelerin müziðini sankibana binlerce yýl öncesini anlatan bir tarih görüyorum. O türküler oanlamda çok büyük bir lezzet veriyor. Ama þu andaki yapýlan biçimiylegelecek kuþaklara ne kadar, nasýl aktarýrýz onu kestirmek çok zor.

1950’lerdeyken þunu bilmek çok zordu veya bilebilir miydik:1960’lar olacak, 1970’ler olacak, köyden kente büyük bir göç olacak, es-ki geleneksel yapý kýrýlacak, eski müzik köyde kalacak, kente uyum sað-layamayacak. Varoþlardan o dönemin koþullarýný, acýlarýný yansýtan ara-besk ortaya çýkacak. Daha sonra yavaþ yavaþ giderek (1980’lerde), batý-nýn da propagandasýyla pop müziði aðýrlýk kazanacak. Gençler artýk hiç-bir þey düþünmeyen, sorunlarý düþünmeyen, müziði sadece eðlencelikolarak gören bir yapýya bürünecek. Daha sonra 1990’larda bu durumainsanlar, toplum, hatta gençlerde þunu diyecek. Nereye gidiyoruz? Sil-kinme dönemi. Ondan sonra bakýyorsunuz, halk müziði kasetleri, yöre-sel kasetler tekrar gündeme giriyor. Onlar tekrar ele alýnýyor. Bazýlarýnakatkýda bulunarak, gitar katýlýyor, ney, kaval geliyor üst üste.

Önceden bunlar yoktu. Bunlar gündeme geliyor. Eski geleneksel tür-küler ve yeni yapýlan türküler bu çerçeve içersinde yeniden toplumasunuluyor. O anlamda dediðim gibi, bu bir sosyolojik geliþme, tarihselkonumla da ilgili, toplumun yaþadýðý psikolojik durumla da ilgili. Yirmisene sonra nasýl olur, bilemiyorum ama nasýl olursa olsun ben þunu savu-nuyorum. Geleneksel müzikle, o binlerce yýl birikilen bir damla bal gibiolan müzikle fazla oynamamak gerekiyor. Yapmak isteyen arkadaþlar budönemde bence döneme özgü yeni besteler üretmeye çalýþsýnlar. Obesteleri yeni forumlarla sunmaya çalýþsýnlar. Eski biçimle çok fazlaoynayýnca; dað baþýndaki bir kulübenin üzerine beton kalýbýný dökmüþgibi bir þey oluyor. Çökertme, onu tümden bozma tehlikesi de var.

Günümüzde ne yazýk ki, bahsettiðin tehlike var. Türkülerin, deyiþlerinsözlerinde, müziklerinde ve yorumlanmasýnda ciddi bozulmalar sözkonusu, bunu gözlemliyoruz. Sonuçta yapýlanlarla halk müziðine cid-di zararlar verdikleri bir gerçek. Senin bu konuda tespitlerin var mý?

Ýnsan iþin içinde olursa kafa yoruyor. Niye böyle, ben ne düþünüyo-rum, nasýl olmasýný isterdim. Bu anlamda tabii her konuda þundanyanayým. Her insan, sadece sanatçýlar deðil, bir þeylere taraf olmalý.

ALMANYA’DA YAÞAYAN SANATÇIMIZ

Sýddýk Doðan’la ÞöyleþtikAhmet Koçak

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 28

Page 29: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

29Haziran 2005

SERÇESME¸

Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibiSerçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurtiçinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyu-cusunun özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zor-luklarý birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.

Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlarile nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz.

Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone olmaya, abone yapmaya, temsilcilikgörevini üstlenmeye, bulunduklarý yöreye derginin toplu getirtilmesini,elden daðýtýlmasýna el vermeye çaðýrýyoruz.

Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor

BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR:Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Darmstad HüseyinAkýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat Bican +49.170.751 25 35; GladbachBehçet Soðuksu +49.173.510 03 54; Hamburg A. Varol +49.172.453 14 62; HanauKemal Nayman +49.173.667 72 91; Kassel Hüseyin Öztürk +49.162 153 33 20;Kiel Erdoðan Aslan +49 174 484 18 34; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 0195; Stuttgart Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat+43.650 841 55 99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Kanada:Toronto Ahmet Akkuþ +1.416.652 98 54; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 9633 44; Hollanda: Schieadam Halil Cimtay +31 619 92 22 84; Gelderland Ali RýzaAðören; +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr +41.78 808 40 07;Norveç: Dramman Hasan Bulut +47.9803 7761.

Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; GümüþhacýköyFeruz Oruç 0542.664 35 14; Ankara: Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen 0532.313 8778; Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37; Antalya: Merkez Gülçin Akça 0532.28272 80; Burdur: Merkez Mehmet Turan 0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin

Özdil 0546.237 32 96; Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer 0535.872 63 03;Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu 0532.254 26 06; Gaziantep: Merkez HüseyinKeskin 0537 242 38 42; Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan 0326-614 26 50; Ýstan-bul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 73 79; Acýbadem Koray Berktaþ0533.244 61 25; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar Mustafa Kýlçýk0536.552 68 75; Bahariye Zehra Ünder 0533.722 03 91; Beyazýt Bekir Delibaþ0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42; Fatih Rukiye Delibaþ0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12; Kadýköy Kazým Erol0216.347 14 41; Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09; Sarýgazi-Taþdelen ErgülÞanlý 0532.410 51 79; Soðanlýk Hasan Harabati 0532.787 70 98; SultanbeyliSadegül Çavuþ 0535.491 07 58; Yenidoðan Salih Arslan 0535.941 15 09; Ýzmir:Merkez, Hüsniye Çýnar 0532.512 59 62; Konya: Beyþehir Salman Zebil 0542.43156 91; Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin 0544.217 98 05; Nurhak Hasan Çadýr0535.511 12 99; Nevþehir: Hacýbektaþ Erhan Çetin 0536.426 94 33; Samsun:Terme Emrah Çolak 0542.341 33 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.26305 79; Urfa: Kýsas Ahmet Aykut 0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 6375; Zonguldak Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532 740 42 50.

Bir þeylere karþý çýkýyorsanýz, size ters geliyorsa karþý çýkabilmelisiniz.Söyleyebilmelisiniz onlarý. Bu toplumsal bir görevdir. Bu anlamda birsanatçý olmaya çalýþan, sanat yapmaya çalýþan bir kiþi olarak da bu konu-da kafa yormaya çalýþýyorum. Bir þeyler üretmeye çalýþýyorum. Benimgözlemim þu: Daha öncede söyledim. Müzik bir üst yapý kurumu. Bununaltýnda sosyolojik geliþmeler, tarihsel geliþmeler, toplum psikolojisi var.Bu anlamda toplumun bastýðý taban kültürdür. O taban yavaþ yavaþsarsýlmaya baþlayýnca, bozulmalarda baþlýyor.

Özellikle yurtdýþýndan gelen (özel TV’lerin çoðalmasýyla birlikte)kaynana gelin, pop yarýþmalarý, vb. gibi programlarýn olmasý bir özgürlükortamýymýþ gibi gözüküyor. Son zamanda, özellikle gençlerde müziðisadece eðlenme aracý, bir meta, para kazanýlan, kullanarak bir yerevarýlan bir araç olarak görme yaygýnlaþtý.

Kolay yönden köþe dönme bir amaç haline geldi. Futbolcu olup yirmiyaþýnda milyarder olacaksýn. Ya da üç þarký ezberleyip bedenini, bir yer-lerini de göstererek (sakatatçýlýkta yaparak) hiçbir altyapý ve birikimolmadan çabucak, ucuz, kestirme yollardan bir yerlere ulaþacaksýn.

Eskide gençlik örgütleri vardý, siyasi kuruluþlar, dergiler, üniversitegençliðinin sosyal aktiviteleri vardý. Toplumu etkileyen en azýndan belir-li bir kesimi yönlendirebilecek toplumda denge unsuru olabilecekkurumlar vardý. Maalesef son 20-30 yýlda o eski sosyolojik yapý bozu-lunca, bu kurumlar tümüyle ortadan kalkýnca, sanki biranda toplumunayaðýnýn altýndaki kilim çekildi. Bir kýsmý eski yapýya (hem siyasi hemkültürel olarak) tutunabilenler diri olarak kaldýlar ayakta. O yapýyýkaybedenler, yeni bir yapýyý oluþturacak güçte, birikimde, bilgi biriki-minde olmayýnca iyice dejenere oldular. Birincisi bu.

Ýkincisi bu toplumsal bozulmanýn müziðe yansýmasý. TV’lerde, yenialbümlerde, kuruluþlar arttýkça çabuk tüketilmesi gerekiyor bir þeyin.Çabucak beste yapýlýp piyasaya çýkmasý gerekiyor. Bu konuda da enkolay þey nedir? Var olan türküleri alacaksýn, herkesin bildiði türküleri,yeni bir þeyler ekleyeceksin. Satacaksýn onlarý, para kazanacaksýn ve biryerlere geleceksin. Bunu kontrol eden bir kurum da yok. ÖrneðinBeethoven, Mozart, Çaykovski’nin bir eserini alýp bozamazsýnýz siz.Birileri dur baklalým der. Sahibi var çünkü. Halk türkülerinin sahibi kim?Halk! Onun sahip çýkmasý lazým. Tabii bir de çaðdaþ toplumda bir kuralvar: Üreticinin denetleyicisi tüketicidir. Aslýnda toplumun burada sahipçýkmasý, tavýr koymasý gerekiyor. Onun, kendi deðerlerinin bozulduðunukullanýldýðýný hissettiði anda, en azýndan albümleri almayarak, boykotederek onun yayýlmasýný önleyebilir. Bu bir tavýrdýr. Bence en etkili tavýrbudur. Halk Müziði sanatçýlarýn örgütsüzlüðü özellikle bunda çok büyükbir etken. Gerçekten ciddi bir örgütlenme olsa kendi aralarýnda etkileþimolacak. Daha diri kalýnacak, kimsenin morali bozulmayacak, ümitsizliðekapýlmayacak, bir bilgi iletiþimi olacak.

Üçüncüsü de çok sesli müzik yapan sanatçýlara (Türküler bence çoksesli olmalý. Ýnsan tek boyutlu bir yaratýk deðil.) çok sesli, ayný anda bir-çok þeyi düþünen, düþünebilen, hissedebilen yapýya sahip sanatçýlaraönemli görev düþüyor. Hele hele þu günden sonra. Çünkü tüm dünya mü-ziklerini dinliyor, gitardaki, piyanodaki týnýlarýn tadýný alabiliyoruz. Ora-daki çoksesliliði hissedebiliyoruz. Bu yapýlacak yeni bestelerde kullaný-labilir. Halk müziðini iyi bilen, halk müziði sanatçýlarý eðer böyle çalýþ-

malardan yola çýkarlarsa o zaman daha saðlýklý olur. Halk müziðini bil-meyenler, halk müziðini sadece bir basamak olarak kullanýnca bozulma-lar (dejenerasyon) oluyor.

Yurt dýþýna çýkmadan önce derlemecilik yaptýðýnýzý biliyoruz. Malat-ya yöresinin türküleri üzerinde çalýþmalar yaptýnýz. Bu birikiminiz-den yola çýkarak, kýsaca derlemeciliðin tarifini yapar mýsýnýz?

Son 50-60 yýlda TRT gibi kültür iþlerini yürüten kurumlarýn oluþma-sýyla, halk kültürlerinin araþtýrýlmasý da yapýlýyor. Onlarýn gidipköylerde, o yörenin ozanlarýnda, aþýklarýnda, türkü icracýlarýnda; o

yörenin aðýtlarýný, kýna havalarýný, halaylarýný, manilerini öyküleriylebanda alarak getirilip notaya alýnýp, arþivlenmesine derleme deniyor. Be-nim çok sevdiðim bir söz var. Bir Alman bestekar “müzisyen sadece mü-zikten anlýyorsa o, müziði de anlayamaz” diyor. Derleme yapan insan(ya da kurum) gittiði yörenin tarihsel, coðrafi, ekonomik yapýsýný, çev-reyle olan iletiþimini de öðrenmek zorunda. Ondan sonra derlediðiniztürkünün tahlilini iyi yapabilirsiniz.

Son olarak bize yurt dýþýndaki müzik çalýþmalarýndan bahseder misin?

Weding Armoni orkestrasýyla (Berlin’de birkaç tane büyük or-kestra var, bu da onlardan birisi) birlikte çalýþmaya baþla-mýþtýk. 93 yýlýnda Hollanda da bir müzik festivali yapýldý. Her

ülkeden bir orkestra çaðrýldý. Bizim okulun direktörü de çok etkin birinsandý. Almanya adýna bizim orkestrayý önerdi. Yoðun bir çalýþma so-nunda Hollanda’ya gittik. Bir hafta boyunca, konserler ve TV program-larý yaptýk. Ve böylece orkestra kalýcýlaþtý.

Orkestrada yaklaþýk seksen kiþi var. Bunlarýn yarýsý Alman müzis-yenlerden, yarýsý Türk, karma bir orkestra. Bu çalýþmayý yaparken, ortakdeðerlerde kaynaþmayý saðlamaktý amacýmýz. Bundan yola çýkarak çokbüyük projeler içerisinde yer aldýk. Bundan iki sene önce Berlin Parla-mentosu önünde (Alman TV’si ikinci kanalýnda canlý yayýnlanan) BerlinFilarmoni orkestrasýyla bizim orkestra konser verdik, on binlerce insanve TV’leri baþýnda milyonlarca insana. Daha sonra Avrupa müzik akade-misyenleri, üniversitenin kürsü baþkanlarý, profesör ve doçentlerin yap-týðý bir kongre vardý, Almanya’nýn Leipzig kentinde. Kongre üç günsürdü. Bir gününü bize ayýrmýþlardý. Bizim orkestrayý yöneten þefle bir-likte bu çalýþmalarý anlatan bir günlük seminer verdik orda. Bu orkestra-nýn küçük bir bölümüyle Ankara’ya ve Ýstanbul’a TV programlarýnageldik.

Ben þuna inanýyorum. Uluslar arasýndaki dostluklar mutlaka kültür-den geçecek. Halk müziðinin uluslararasý boyuta taþýnmasý da bu açýdanönemli. Yüz sene önce bir köyde yapýlan bir türkü, komþu köyleri etkile-yebiliyordu. Þu anda insanlar, artýk sadece bir ülke deðil, tüm dünyada-ki toplumlarýn müziklerini ayný anda duyabiliyor, hissedebiliyor. Onlarýngüzelliklerini alabiliyor, müzik aletlerinden faydalanabiliyor. Bu aslýndaçok güzel bir þey uluslarýn kardeþliði adýna.

Teþekkürler…

Not: Bu söyleþi, Anadolu’nun Sesi radyosunda yaptýðým Gezgin adlý program-dan kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 29

Page 30: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

30 Sayý 11

Bir sözümüz vardýr ya “artýk ölsem de gamyemem” derler. Halamýn mezarýný da ölümün-den on iki yýl sonra, babasýyla birlikte anýtlaþ-týrarak yaptýrabilmiþ olmanýn mutluluðunu,ancak böyle ifade edebilirim.

Davut SulariSoyunun, Ýmam Musa-i Kazým’ýn torunu Ýbra-him Mükerrem’in oðlu Seyit Mahmut HayraniVeli’ye dayandýðý rivayet edilen Davut Sulari,l925 yýlýnda Erzincan ili Çayýrlý ilçesinde BabaVeli ve Cezayir Ana’dan doðdu. Yöreninbüyükleri ve baðlý bulunduðu Kureyþan Ocaðýpirleri tarafýndan sýnava tabii tutuldu, el verildive dedelik görevini üstlendi. On yedi yaþýndapir elinden bade içerek mest-i elest oldu, âþýk-lýk sýfatýna erdi

Bir Hak aþýðý, halk aþýðý olan Davut Sulari,genç yaþýndan baþlayarak sazý elinde kimi za-man yaya, kimi zaman atla Anadolu’yu karýþkarýþ gezdi. 1948 yýlýnda Muzaffer Sarýsö-zen’le tanýþtý. Sarýsözen ve Ulvi CemalErkin’den nota dersleri alarak, 1949 yýlýndaÝstanbul Radyosu’na mahalli sanatçý olarakgirdi. Bu çalýþmasýný 1963 yýlýna kadarsürdürdü.

1949 yýlýnda ilk plaðý olan “Kýz SeninDerdinden Derbeder Oldum”un piyasaya çýk-masýndan sonra Davut Sulari bütün Türki-ye’nin tanýdýðý, herkesin sesine ve sazýna hay-ran kaldýðý bir sembol haline geldi. Birçok ünlüsanatçý, Sulari’nin sesini örnek aldý, hatta taklitetti. Kendisi de birçok ozana ustalýk yaptý, yolgösterdi.

Davut Sulari, 1985 yýlýnýn Ocak ayýnda,Erzurum Âþýklar Bayramý sýrasýnda rahatsýzla-narak Hakk’a yürüdü.

Bence bedeni toprak olana dedem DavutSulari, býraktýðý muhteþem eserlerle ve Alevikültürüne ve düþüncesine yaptýðý katkýlarlaadýný tarihe altýn harflerle yazdýrarak halayaþayan bir ozandýr.

Dedemim vefatýndan bu yana hayalim, onaadýna yakýþýr bir anýt yapmaktý. Sað olsun

küçük oðlu yýllar önce dedemin mezarýný yap-týrmýþtý. Benim hayalimdeki anýt gecikse de,bir görevi yerine getirmiþti.

Ancak, Çayýrlý’ya mezarý ziyaret gidenherkes, beni gördüðü yerde, ‘Baba Davut’unmezarý öyle olmamalý, ona yakýþýr bir anýtolmalý’ diye eleþtiride bulunmaktaydý. Bueleþtiriler yoðunlaþýnca kendi kendime, ‘EvetBerrin, henüz geç deðil, bu anýtý yaptýrmalýsýn’dedim. Ne pahasýna olursa olsun, bu hayalimigerçekleþtirmeye karar verdim.

Bu benim ona olan gönül borcumdu. Onuntorunu olmam, ona sahip çýkmam sadecetürkülerini söylemek anlamýna gelmemeli.Onu kavramak, onu her yönüyle bir bütünolarak onu algýlamak gerekir. Ben de içindeolmak üzere tüm halk müziði sanatçýlarý,dedeme ve onun gibi Alevi-Bektaþi kültürünehizmet etmiþ nice ozana sahip çýkmalýdýr.Onlarýn deyiþler, nefesleri ve türküleriyle isim-lerini duyuran biz sanatçýlar, o ozanlarýn, âþýk-larýn emeklerinin hakkýný vermeliyiz.

Edibe SulariEdibe Sulari, 1955 yýlýnda Âþýk Davut Sula-ri’nin en küçük kýzý olarak dünyaya geldi. Ýlko-kulu Çayýrlý’da okudu. Erzurum Ebe Okulu’nadevam ederken, babasýnýn kendisini konserlereyanýnda götürmeye baþlamasýyla sanat hayatý-na atýldý.

Evli ve üç çocuk annesi olan Edibe yaþa-mýný Ýsviçre’de sürdürmekteydi. Evlendiktensonra Ýsviçre’ye yerleþmesi, onu bir süre içinmüzikten koparmýþ olsa da yüreðinde o ateþhiç sönmemiþti. Yeniden sanat hayatýna dönü-þünü 1985 yýlýnda çýkardýðý “ Bugün BayramGünü Derler” albümüyle yaptý.

Ama ne acýdýr ki, Türkiye tarihine yazýlankara leke “2 Temmuz Sivas”ta, týpký diðer cankardeþleri gibi tek suçu bizim türkülerimizisöylemek olan Edibe Sulari de o uðursuz otel-de kara bir dumanla yok olup gitti.

Ben ve bizler onlardan aldýðýmýz o ýþýkladevam ediyoruz. Dvet, “Onlar Iþýk Oldular”,önümüzü görmemizi ve bilinçlenmemizi sað-ladýlar.

Anýt MezarlarAnýt mezarlar, Nevþehir Taþý diye bilinen

ve el emeðiyle þekil verilen taþtan yapýldý. Altýaylýk çalýþmayla projeyi hazýrlayan mimar can,bu makamlara Sulari mahlasýný taþa iþleyen biranýtýn yakýþacaðýna beni ikna etti.

Anýt mezarlarýn yapýlmasýnda Çayýrlý ÝlçesiBelediye Baþkaný Sayýn Fevzi Kýlýç’ýn desteði-ni göz ardý etmek mümkün deðil. Dedemin vehalamýn yattýklarý mezarlýkta çevre düzenleme-si baþlatan ve bu çalýþmalarý hala sürdürmekteolan Sayýn Kýlýç’a, belediye çalýþanlarýna veÇayýrlý halkýna gösterdikleri destekten dolayýteþekkürü bir borç biliyorum.

Artýk mutluyum ve huzurluyum. Bir torunve bir yeðen olarak bu iki ünlü isme, dedemeve halama hizmette bulunmanýn güzelliðiniyaþýyorum.

Dedeme hizmeti devam ettirmeye kararlý-yým. Dedemin hizmetinde geleceðe yönelikçalýþma ve hazýrlýklarým sürüyor. Onun torunuolmak bir insana bahþedilecek en güzel onur.Soyadýný taþýyor olmaktan gurur duyuyorum.Ýyi ki var olmuþsun, var etmiþsin.

Davut Sulari ve Edibe Sulari Anýt Mezarlarý YapýldýBerrin Sulari

DAVUT SULARÝ

Benim kurbanlarým

Elde düðün bayram benim neyimeBenim kurbanlarým çok evvel olduSorayým fakire bir de beyimeDemi devranlarým çok evvel oldu

Eller güler oynar içim kan aðlarÂlem al yeþilde can kara baðlarDeðiþti asýlar silindi çaðlarMeydaný meydaným çok evvel oldu

Davut Sulari'yem çaðladým aktýmRiyakâr kullardan nefretten býktýmÞöhret kalasýný kökünden yýktýmO ahdý peymaným çok evvel oldu

DuyuruSerçeþme’nin Yazý Ýþleri Müdürü

Ahmet Koçak’ýÇarþamba günleri saat 15:30 - 17:00

arasýnda Marmara bölgesinde ve internetteANADOLU’NUN SESÝ RADYOSU’nda

(92.9 FM)Gezgin programýnda

dinleyebilirsiniz.

SERÇESME¸

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 30

Page 31: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Sinan Cemgil ve yoldaþlar ölüm yýldönümlerinde 31 Mayýs 2005’deyoldaþlarýnýn Karacaahmet Mezarlýðýnda yaptýðý bir anma toplan-týsý ile anýldý. Anma Ufuk Karakoç’un, Ruhi Su’nun Mahsus

Mahal adlý eserini ve Nazým Hikmet’in bir þiirini okumasýyla baþladý.Sonra Tuncer Tümer katýlýmcýlarý saygý duruþuna davet etti:

“Okunan eserler Sinan Cemgil’in çok sevdiði eserlerdi. Nazým’la nekadar yakýn olduðunu hepimiz biliyoruz. Ben þimdi Sinan Cemgil,Kadir Manga, Alpaslan Özdoðan ve bugüne kadar kaybettiðimizbütün þehitlerimiz için bir dakikalýk saygý duruþuna davet ediyo-rum.”

Saygý duruþundan sonra Tuncer Tümer, konuþmak isteyenlere sözverdi. Bazý konuþmalardan seçki bölümler þöyledir:

78’liler Giriþimi Adýna Hasan Fýrat: “31 Mayýs 1971, otuz dört yýlönce katledilen yoldaþlarýmýz Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoðan ve KadirManga’yý anýyoruz. Hem uluslararasý çapta hem Türkiye’de altmýþlardayükseliþe geçen sol iklimin temsilcileri olan üç yiðit yoldaþýmýzNurhak’ta katledildi.(…) Yoldaþlarýmýz emperyalizme, emperyalizminiþbirlikçilerine, despot devlete karþý halk için mücadelenin içinde oldu-lar.(…) Gerek 12 Mart darbesi gerekse darbeden sonra yükselen halkhareketinin nedenleri içinde yoldaþlarýmýzýn büyük katkýsý vardýr.(…)Kýzýldere’nin, Nurhak’ýn ve daha birçoðunun katliam olduðu sýr deðil.(...) Hem 12 Mart’ta, hem 12 Eylül’de darbecilerin halka ve devrimcilerekarþý iþledikleri suçlarý yargýlayamadýk.”

Orhan Ýyiler: “Bize hiç kimsenin söyleyemeyeceði kadar doðrularýmezarlarýndan haykýrarak söylüyorlar ve gösteriyorlar. Sokrates’ýn birdizisindeki sözü de unutamýyorum. “Þimdi ölüler yaþayanlardan dahadiri”... Bize býrakýlan miras ... þudur: “Kardeþliðin, eþitliðin, barýþýn,ekmeðin ve özgürlüðün dünya burçlarýna tekrar dikilebilmesi!” … Bizehayatýn gerçek felsefesini aktaranlar, mücadelenin damýtýk felsefesiniverenler 68’in öldürülmüþ, þehit olmuþ yiðitleridir. .... Ýdam sehpasýndao haykýrýþ “yaþasýn Türk ve Kürt halklarýnýn birliði. KahrolsunAmerikan emperyalizmi. Yaþasýn Marksizm ve Leninizm” diyenlerindoðrultusunda hepimiz mücadeleyi büyültmek zorundayýz.”

Atilla Keskin: “Sinan’la 63’lerden 70’lere kadar belli bir süreci birliteyaþadýk. Sinan’ý ne zaman anýmsasam hep gülerek anýmsarým. ...Sinan’ýn o güzel gülümseyen yüzünü tekrar bugün canlandýrmak için biranekdot anlatmak istiyorum.(...) Ýstanbul’dayýz. Birlikte, sanýyorumCaddebostan’ýn arka taraflarýnda idi, yýkýlan evlerine gidiyoruz. Hertarafa apartmanlar dikilmiþ, ama orda bir tane konak kalmýþ. Eski Ýstan-bul evlerinden. Yýkýlmaya yüz tutmuþ duruyor öyle bahçenin, gülleriniçinde. Dedim ki, “yahu hocam nasýl direnmiþ þu ev,” “Direniriz direni-riz hocam, bizim aile zaten hayatý boyunca direnmeye alýþýktýr” dedi.

Bekir Harputlu: “Sinan’ý ben tanýdýðýmda, okula geldiðimde sanýyo-rum 1965’ti, Ortadoðu’da. Atmýþ altý ve altmýþ yedi yýllarýnda ... Sinan’ýnilk geldiði günü hatýrlýyorum. Tabii belli bir mirastan, Cemgil mirasýndan

gelmiþti. Orta Doðu’ya geldiðinde Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye oldu. ...31 Mayýs 1971. Camiden aldýk Sinan’ý buraya -mezarlýða- kadar yürüy-erek getirdik. Çok ilginç bir þey vardý Sinan’da. Yüzlerce insan yürüyor-du tam arkamýzda. Üç-dört kilometre tanklar, toplar ve ordu komutanlarýnýdahi ayaðýna kadar getirtmiþti.”

Ertuðrul Kürkçü: “Yolda gelirken konuþuyorduk Hasan’la, Ataol’la.‘Ortadoðu Teknik Üniversitesi’ndeki devrimci harekette fazladan birenerji var.’... Ben bu enerjinin bir bölümünün, hatta büyükçe bir bölümü-nün Sinan’da olduðunu düþünüyorum. Kendi kiþisel tarihime bakarakbunu söyleyebilirim. Ben 1966 yýlýnda okula girdim. Yol arayýþýnda birgenç insandým. Tam bilmiyordum ne olacaðým? Bu kadar çok inanmýþ, okadar çok ciddi, sanki baþýnýn üstünde bir haleyle gezen insan birdenokuduðum okulda beliriverdi. Dediler, Sinan Cemgil’dir. Adnan bey’inoðlu. Sinan’da hepimizden fazla olanýn bir de bu olduðunu düþünüyo-rum. ... Sinan’ý ilk dinlediðim form’u hatýrlýyorum, tamam dedim yolu-mu buldum bu adamý takip edeceðim artýk. ... Bir gün dediler Sinançaðýrýyor görüþmemiz lazým. Boykotlar yapýlmýþ, iþgal tamamlanmýþSinan kaçak artýk. Ve Sinan büyük bir maceradan söz etti. Sanki bir efsa-neyi tekrar etmeyi planlýyor. Yarý masalsý geldi bana, ama kapýldým. Ge-rilla mücadelesi baþlayacak. 1969’da Sinan’ýn kafasýnda vardý artýk...”

Halil Çelimli: “Yaþamak için bir tek Sinan Cemgil’in arkadaþý olmakbile yeterli. ... Sinan’ýn yakýn arkadaþýyým. Düþünüyorum nedir bu,Sinan’ý Sinan yapan? ... Sinan yaþamýmda beni hâlâ etkileyen, etkile-meye devam eden bir insan. Sinan benim arkadaþým, yoldaþým vehocam. Bakýnýz üç þeyi ayný anda söylüyorum. Hemen, hemen aynýyaþlardayýz Sinan’la. O 1944 doðumlu, ben 1946 doðumluyum. ...Komer olayýnda Sinan baþtan aþaðý bizimle beraberdi. Yalnýz býrakmadýhiçbir zaman. Sinan’da tepeden týrnaða bir insanlýk vardý. ... Sinan’danhâlâ çok alacaðýmýz dersin olduðunu düþünüyorum.”

Mete Ertekin: “ODTÜ’nün iþgalinde Sinan’la bir gece devriye dolaþý-yoruz. Merkezi ýsýtma sisteminde iþçilerin arasýnda bir yabancýya rast-ladýk. ... Üstünü aradýðýmýzda üzerinden baþta Sinan Cemgil olmak üzereHüseyin Ýnan ve ... dört tane öldürülmesi gereken arkadaþýn isim listesiçýktý. Ne yapacaðýz bu adamý diye düþündük. Ayakkabýlarýný çýkarttýk,çoraplarýný, elbiselerini aldýk. Soðuk kýþ günüydü, dedik “hemenburadan uzaklaþ git; gidene kadar da seni gözleyeceðiz”. Sinan “gördünmü adamlar bizi tek, tek avlamak istiyorlar” dedi. Bunlarý hepimiz çokiyi biliyorduk o dönem ... Sinan’ýn ve diðer arkadaþlarýmýzýn ölümhaberini, Mamak’ta aldýk. Nazif diye bir Alevi gardiyan vardý. Bizimlearasý çok iyiydi. Kese kaðýdýnda bir þeyler getirdi bize, “içindekileri boþverin gazeteyi okuyun” diye. Gazeteden yapýlmýþ bir kesekaðýdý, okesekaðýdýnda okuduk..”

31Haziran 2005

SERÇESME¸

SÝNAN CEMGÝL MEZARI BAÞINDA ANILDI

Köklü Fidan Kesildikçe VarolurSinan Cemgil’i Yoldaþlarý Anlattý

Katre Can

Nurhak DaðýNurhak daðý senin yüce baþýnda Aðustosta duman olur kar olurMeri keklik kayalarýn baþýnda Öter dertli dertli intizar olur

Hani benim uzun boylu Sinan’ýmYüreðime ateþ düþtü yanarýmYiðit yiyen daðlar sizi kýnarým

Bundan böyle dönmek bize ar’olur

Der Mahzuni fermanýmýz yazýlýrMezarýmýz uca daða kazýlýr

Elbet düzen böyle gitmez düzelir Köklü fidan kesildikçe var olur

Halil ÇelimliErtuðrul Kürkçü

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 31

Page 32: Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

SERÇESMEBÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

¸

Türkiye’de demokrasinin geleceðini Avrupa Birliði’ne giriþsürecinde yapýlacak zorunlu deðiþikliklere baðlayanlar,Avrupa Birliði çevresinde yaþanan bir dizi geliþme ile hayalkýrýklýðýna uðradý. Kýsa süre içinde birbirinin ardýndan Fransave Hollanda’da yapýlan referandumlar Avrupa Birliði Anaya-

sa’nýn açýk farkla reddedilmesi ile sonuçlandý. Almanya’da Sosyal De-mokratlar, kýrk yýldýr kaleleri olan Kuzey Ren Vestfalya’da bölgeselseçimleri kaybetti. Sözde “Türk Dostu” Þansölye Gerhard Schröder, buyenilgi karþýsýnda federal hükümet için bir erken seçim çaðýrmak zorun-da kaldý. Bu seçimi kaybetmesi ve yerine Hýristiyan Demokratlarýn sözde“Türk Düþmaný” lideri Angela Merkel’in gelmesi olasýlýðý doðdu. Zatendaha kýsa bir süre önce de Katolik Kilisenin baþýna bir baþka sözde “TürkDüþmaný” Alman, Papa olarak seçilmiþti. Abartmalar, yanýlsamalar biryana bu deðerlendirmeler, halkýmýzda yaygýn olan kendi kendini aldat-maktan öteye anlam kazanmaktadýr. Geliþme, Türkiye’nin AB üyeliðipazarlýðýnýn gündemin gerilerine düþmesine yol açmaktadýr.

Temmuz ayý ile birlikte Avrupa Birliði’nin döner Baþkanlýðýný altý ayiçin üstelen Ýngiltere Baþbakaný Tony Blair’in üzgün ruhlara su serpen“geniþlemeye devam” açýklamalarýna karþýn, Avrupa Birliði’ninönümüzdeki döneme yönelik siyasi gündemi alt üst olmuþ ve belirsizlik-lerle dolmuþtur. Bu durumdan en çok etkilenecek ülkelerin baþýndaTürkiye gelmektedir. AB’nin motoru durumundaki ülkelerde ekonomikdurgunluk ve gerileme yaþanýrken; Euro diðer uluslar arasý para birim-lerine karþý aþýrý deðerlenirken; yükseklik iþsizlik sürerken; sanayininÇin’e ve Uzak Doðu’ya doðru yer deðiþtirmesi sürerken, AB’de dikkat-lerin geniþlemeye ve siyasi biriliðe deðil; daha acil görülen ekonomikkonulara yoðunlaþacaðý görülmektedir. Ekonomik konular arasýnda ABbütçesi üzerinde anlaþmak, üye ülkelerin bu bütçeye yaptýklarý katkýlarve bütçeden aldýklarý paylar üzerine yürütülecek pazarlýklar daha da öneçýkacak gibi görünüyor. Avrupa iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýnýn nasýlgeri alýnacaðýnýn hesabý aðýr basýyor.

Bu koþullarda bazý Alevi-Bektaþi örgütü yöneticilerinin, Türkiye’ninEkim ayýnda baþlayacak olan üyelik görüþmelerden önce AvrupaBirliði’nin de “bastýrmasýyla” kazanýlabilecek haklar olarak gördüklerikonularda bir ilerleme beklemenin olasýlýðý hýzla ortadan kalkmaktadýr.Þimdi Alevi-Bektaþi örgütlerinin çalýþmalarý tümüyle bu hedeflere yön-lendirmenin zararlarý daha iyi görülecektir.

Aleviler Gerçeklere Gözlerini Kapatamaz

Konularý sýnýrlamak, “öncelikle ve yalnýz benim çýkarlarým”diyen “azýnlýk kafasý”yla Alevi-Bektaþi hareketini, “kendi”sorunlarýymýþ gibi görülen ve gösterilen dar hedeflere hap-setmeye çalýþmaktýr. Ancak, bu sorunlarýn çözümüne yöne-lik istemleri, “yetkili ve etkili devletûlar” tarafýndan “kabul

edilebilir” hale getirmek için içlerini boþaltmak, kaçýlýnmaz olarak engerici güçlerle uzlaþmaya çabalamak demektir.

“Devletin verdiði zorunlu din dersleri kaldýrýlsýn, seçmeli hale geti-rilsin”, sloganý bu kafanýn en güzel örneklerinden biridir. Bedelsiz, eþit,demokratik, laik, bilimsel ve kaliteli temel eðitim istemi kolay gerçek-leþir bir hedef olarak görülmemektedir. O zaman istemlerimizi, AB’niniteklemesiyle yetkili ve etkili devletimizce kabul ettirilebilir sanýlan,daha sýnýrlý istemler olarak öne sürmek gerekir diyorlar

Ancak bu sýnýrlý istemin, Alevilerin-Bektaþilerin, “kalu beladanberi” bildiði, tanýdýðý devletten, Alevilere Aleviliði öðretmesini istemekdemek olduðu unutulmaktadýr. Bu devletin, bugün ilkokul öncesi çocuk-larýn bile dini eðitimle yetiþtirilmesini yasa haline getirmeye çalýþmaktaolduðu unutulmaktadýr. Bu devletin Alevilere nasýl bir Alevilik öðrete-ceðine gözler kapanmaktadýr. Bu devletin tarihindeki Alevi kýrýmlarýný,daha dün Sivas’ta yakýlanlarý, Þah Hatayi’nin “Yandý vücudum kül oldu /Ta kalu beladan beri” dediði gibi, seyrettiði unutulmaktadýr.

Ama gerçeklere gözlerini kapatmak, onlarýn sonuçlarýndan kurtul-maya yetmez. Bunlara gözlerini kapayanlar, Ýranlý Þii gericilerin ülkemi-zin yöneticilerine, “Ülkenizdeki Alevileri madem siz Sünni yapamýyor-sunuz, býrakýn biz Þii yapalým” demesinin altýnda yatan gerçekliðe gözle-rini kapatmýþ olur.

Alevilik-Bektaþilik içe kapalý küçük köy üretmenleri topluluklarýnýn,göçerlerin, yörüklerin inancý, yaþam biçimi ve kültürüdür. Devletle iliþ-kisini en aza indiren içe kapalý toplumsal doku sayesinde bugüne gelebil-miþtir. Kapitalizmin köy topluluðunu ve kapalý yaþantýyý silip geçen; eskiköylüleri, göçerleri, kentleþmeye, iþçileþmeye zorlayan etkileri karþýsýn-da Alevilik-Bektaþilik yok olmama savaþý vermektedir. Böyle ciddi birtehditle karþý karþýya olan Aleviliði-Bektaþiliði devlete teslim etmek,onun bir an önce yok edilmesini istemekten baþka bir anlama gelmez.

Aleviler-Bektaþiler Laik Demokrasi Ýstiyor

Pekala, Aleviliðin-Bektaþiliðin yok edilmesini önlemeye yöne-lik doðru demokratik siyasi istemleri neler olabilir? Örneðineðitim alanýnda Alevi-Bektaþilerin istemi, devletin dinden vedin eðitimden elini çekmesi; dinin ve dini kurumlarýn devleteðitiminden kovulmasýdýr. Bu istem, laikliðin ilk adýmlarýndan

biridir, demokrasinin olmazsa olmaz koþuldur. Alevi-Bektaþiler, eðitimalanýnda kapsamlý demokrasi ve laik bir istem yükseltmek zorundadýr.

Devletin din eðitiminden çekilmesi ve dinin de devletten kovulma-sýný, diðer demokratik-laik istemlerden kopararak istemek de olanak-sýzdýr. Bu istem, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kaldýrýlmasý; devlet bütçe-sinden din iþlerine pay ayrýlmamasý; dini vakýf ve kuruluþlarýnýn gelirle-rinin denetim ve vergilendirilmesi; özel sermaye vakýflarý eliyle elde edi-len dini eðitim ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý gibi bir dizi istemle baðlýdýr.

Yalnýz din eðitimi üzerine istemlerin gerçekleþmesi istemek, “bizimistemlerimiz gerçekleþsin, bu düzenin ezdiði baþka kesimlerin demokra-tik istemleri ne olursa olsun” demek de olanaklý deðildir. Aleviler-Bek-taþiler tüm demokratik istemleri kendi istemleri gibi canla baþla savun-malýdýr. Kendi istemlerini bu genel çerçeve içine oturmak, bu genel çer-çevenin diðer istemlerini de içine sindirmek, benimsemek zorundadýr.

Doðal olarak bu kapsamlý istemler kolay elde edilir istemler deðildir.Ancak, bunlarý kazanmak kolay deðildir diye, Türkiye’de yaþayan Ale-vi-Bektaþilerin istemlerini, kapsamlý demokrasi istemi yerine, AvrupaBirliði çevrelerinde kabul göreceði umulan “azýnlýk kafasý” ile dar çýkar-larla sýnýrlandýran yaklaþým sanýldýðý gibi sonuç alýcý deðildir.

Tam tersine, bu yaklaþým aslýnda Aleviliðin-Bektaþiliðin kaderinidüþmanýna terk etmek demektir. Bu nedenle günümüzde “azýnlýk kafasý”,dar kafalý ve kýsa vadeli çýkarlar peþinde koþan, kendini AB’ye beðen-dirmeye dayanan yaklaþýmlar Alevi-Bektaþi hareketine ciddi zararlarveren bir gericiliðe dönüþmektedir.

TÜRKÝYE’YE DEMOKRASÝ AVRUPA BÝRLÝÐÝ’YLE GELECEK HAYALÝ ÇÖKERKEN

Alevilerin Ýstemlerini “AB’ye Göre Saptamak” Sonuç VermezEsen Uslu

Sercesme 11-2.qxd 15.07.2005 15:02 Page 32