32

Sİ Kızıl Bayrak 10-24

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-24 / Haziran

Citation preview

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER“Eksen kayması” tartışmaları safsatadanibarettir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3Zorlu mücadele gündemleri ve görevler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılarsürüyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5“Türkiye ile stratejik ortaklık sürüyor!” 6Sivas’ın hesabını soracağız . . . . . . . . . . 7Madenlerde ölümlerin sorumlusu kapitalizmdir!... . . . . . . . . . . 830 madencinin kanı kurumadan birmadenci daha katledildi . . . . . . . . . . . . . 915-16 Haziran Direnişi selamlandı. . . . 10ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet vesınırsız sömürü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11HABAŞ Demir-Çelik’te iş bırakmaeylemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Birleşik Metal-İş Anadolu Şube BaşkanıSeyfettin Gülengül ile MESS Grup TİSsüreci üzerine konuştuk . . . . . . . . . . . . 13KESK üyeleri tasarıya karşı eylemdeydi. . . . . . . . . . . . . . . 14-15İşçi ve emekçi hareketinden... . . . . . . . 15Karadağ cinayeti davası avukatlarıyladava üzerine konuştuk! . . . . . . . . 16-19Karadağ cinayeti davasının ilk duruşmasıyapıldı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Karadağ davası duruşması eylemlerlekarşılandı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21Gençlik işçi sınıfının çelik disiplini ilekavga alanlarında, fabrika havzalarında sınanmalıdır!Emperyalistler yağma ve egemenlik peşindedirler!. . . . . . . . . . . 22Gençlik eleme sınavlarına karşıalanlardaydı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23BM Güvenlik Konseyi, İran’a yeniyaptırım tasarısını kabul etti..... . . . . . . 24Çin’den Avrupa’ya kölece çalışma can alıyor!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25Dünya’dan işçi ve emekçi eylemleri...! 26Kırgızistan’da çatışmalar sürüyor! . . . . 27Kadına yönelik cinsel taciz ve tecavüz gün geçtikçe artıyor! . . . . . . . . 28Yeni-Osmanlıcılık ve Kürdistan sorunu…- M.Can Yüce.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Kayıp yakınlarının Ankara yürüyüşü başladı.. . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/2 4 * 18 Haziran 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Alaattin Karadağ davası 16 Haziran günü başladı.İlk duruşmada ortaya çıkan tablo polisin cinayeti örtbasetme çabasının açığa çıkmasıydı. Soruşturmanın baştanitibaren savsaklanması dahası cinayeti gerçekleştirenkolluk güçlerinin soruşturmayı yürütmesi bunugöstermektedir.

Ancak polis ve yargı mekanizmasının açık bir sokakinfazı olan Karadağ cinayetinin üzerini kolayca örtbasedilemeyeceği de açığa çıkmış bulunuyor. NitekimKaradağ cinayeti davasına 50 civarında avukatınkatılması ile çeşitli kentlerden ÇHD üyesi 215 avukatındavaya katılmak için yetki göndermesi davanın sahipsizolmadığını kamuoyuna duyurmuş oldular. Ayrıca ÇHD,İHD, THİV gibi insan hakları kuruluşları da davayamüdahil olarak katılma talebinde bulundular. Yanısıradavanın sağlıklı yürümesi için BARO’nun gözlemciolarak davayı izlenmesi talebi de bu sahiplenmenin birbaşka yönüne işaret emektedir. Mahkeme bukuruluşların müdahil olma taleplerine bir sonrakiduruşmada karar verilecek. Açık ki bu alçakçacinayetin açığa çıkarılması ve sorumlularınıncezalandırılması hukuki bir çabanın ötesinde birgirişimi zorunlu kılmaktadır. Nitekim, bu sayımızdadavaya katılan avukatlarla yaptığımız röportajda altıçizilen temel gerçeklerden biri budur. Bu ise, davanınsadece hukuki bir zeminde ve mahkeme duvarlarıarasına sıkışıp kalmamasını gerektiyor. Yapılan çağrı buyön yöndedir. Davanın ilk duruşmasındaki tablo buaçıdan umut vericidir ancak yeterli değildir. Bu nedenledavanın ikinci duruşmasına her cepheden daha güçlübir şekilde hazırlanmak için bugünden hareketegeçilmelidir. Davanın siyasi, hukuki ve tüm diğeralanlarda gündemleştirilmesi, ilerici, devrimci veemekten yana tüm güçler tarafından tam olaraksahiplenilmesi davanın seyri bakımından büyük birönem taşımaktadır. Döne döne bu konudaki görev vesorumluluklara işaret etmeli ve bu yönlü çabalarımızıyoğunlaştırmalıyız. Bundan sonra da bu konudakiçabamızı güçlendirerek sürdüreceğiz. Zira bu davasadece Alaattin Karadağ’ın katillerinin yargılanmasıanlamına gelmemektedir. Aslolan bu dava şahsındasermaye devletinin katliamcı ve infazcı kimliğininaçığa çıkarılıp mahkum edilmesidir. Bu sonuç elde

edildiği ölçüde, bu dava ile amaçlanan gerçekleşmişolacaktır.

* * * 2 Temmuz Sivas katliamının 17

yıldönümü…Katliamın bu yıldönümünde de 2Temmuz’da yitirdiklerimiz çeşitli eylem ve etkinliklerleanacak, katliamcıları lanetleyeceğiz.

Sınıf devrimcileri 2 Temmuz katliamının sorumlususermaye devletinden hesap sorma bilinciyle alanlaraçıkmalı, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesiniyükseltmek için 2 Temmuz eylem ve etkinliklerinörgütlemelidirler.

* * *Ekim Gençliği’nin 2010 Yaz Dönemi Sayısı çıktı.

Okurlarımız Ekim Gençliği’nin yeni sayısını EksenYayıncılık bürolarından ve kitapçılardan teminedebilirler.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kuşatma altındaki Gazze’ye yardım götürengemilerin siyonist savaş makinesi tarafından saldırıyauğraması, Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilimyaratmış, Washington’daki efendilerin arayagirmesiyle ortalık durulmuştu. Ancak Ankara-TelAviv hattındaki gerilim devam ederken, Brezilya-Türkiye ikilisi ile İran’ın uranyum takası anlaşmasınıimzalamaları (üçlü deklarasyon), sorunu yeni birboyuta taşıdı.

Tahran’da imzalanan “üçlü deklarasyon” sadeceTel Aviv’de değil, Washington’da da rahatsızlıkyarattı. ABD yönlendirmesiyle BM GüvenlikKonseyi’ne sunulan İran’a yeni yaptırım tasarısınaTürkiye ve Brezilya ret oyu verdiler. “Uysal müttefik”olarak anılan Ankara’daki işbirlikçilerin ret oyukullanmaları, Washington’u öfkelendirdi. Zira uşakkendisinden bekleneni yapmamış, efendiyesadakatsizlik göstermişti.

Tel Aviv’in ardından Washington’la yaşanan bupürüzler, “eksen kayması” tartışmalarının yapay birşekilde ortalığı kaplamasına vesile oldu.

“Aktif taşeronluk”un sınırları çiziliyor

Türk burjuvazisi ile onun devletinin bölgeselplanda daha aktif bir rol üstlenmeye çalıştığı,Ortadoğu’ya sermaye ve meta ihraç edebilmek içinçaba harcadığı, ABD’nin bölgesel politikalarınaparalel olarak diplomatik ve siyasi alanda daha etkiliolmaya çalıştığı biliniyor. Bu çaba sınırlı da olsa bazısonuçlar yaratmış bulunuyor.

Bu girişimler, çizilen sınırların dışına çıkmamakkoşuluyla, Washington’daki efendiler tarafından dadestekleniyor. Ancak Türk burjuvazisi bu alandahenüz sınırlı mesafe kat edebilmişken kendinigerilimlerin ortasında buldu.

Efendinin “tam itaat” dayatmasından dolayı ortayaçıkan gerilimler, “komşularla sıfır sorun” politikası ileABD-İsrail ikilisiyle tam uyum içinde hareketetmenin mümkün olmadığını çok geçmeden gözler

önüne serdi. Beyaz Saray’daki efendiler bölgede “etkin

taşeronluk” rolünün sınırlarını çizmek istiyorlar.Taşeronluk çerçevesinde de olsa, işbirlikçi sermayeiktidarının inisiyatif kullanmasına onay vermiyorlar.

Ankara’daki işbirlikçiler hizaya çekiliyor

Filistin sorunu ve İran’la ilişkiler etrafındayaşanan gerilimler, sermaye devletinin bölgedegeliştirmeye çalıştığı inisiyatifin savaş baronlarıtarafından hoşnutsuzlukla karşılandığını gösteriyor.Nitekim Türk medyasındaki ajanlarının da katkısıyla“eksen kayması” tartışmalarını tetikleyenemperyalist-siyonist güçler, zaman geçirmedenAnkara’daki işbirlikçilerin “haddini bildirme”girişimini başlattılar.

Washington’dan aldığı desteğin zayıfladığınıgören Tayyip Erdoğan,“eksen kayması” tartışmalarınasert tepki gösteriyor. Zira, ABD desteği olmazsa,başbakanlık koltuğunda oturma şansı giderekzayıflayacak. Bundan dolayı Erdoğan ve müritleri,eksenin kaydığı yönündeki söylemlerin temelsizolduğuna, Beyaz Saray’daki efendiye uşaklıkkonusunda herhangi bir sorun bulunmadığına dairvaazlar vermeye başladılar.

Tayyip Erdoğan’ın müritleriWashington’da!

Her fırsatta esas eksenlerinin Washingtonolduğunu dile getiren Tayyip Erdoğan, yardımcısıBülent Arınç ve cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ünaçıklamaları ile de desteklendi. Dahası, AKP Dışİlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ÖmerÇelik başkanlığındaki bir heyet ABD’ye gönderildi.

Havalimanı’nda basın toplantısı düzenleyen ÖmerÇelik, Türk dış politikasında “eksen kayması”tartışmalarına değindi. “Eksen kayması diye bir şeysöz konusu değildir. Aksine, tam tersine eksenin daha

çok yerine oturması, daha kalınlaşması, dahayerleşmesi diye bir şey var” şeklinde konuşan Çelik,Amerika’da bir hafta kalacaklarını, Kongreüyeleriyle, Beyaz Saray’daki muhataplar ve bazıMusevi lobileriyle görüşeceklerini, bazı düşüncekuruluşlarıyla da Türk dış politikasıyla ilgilitoplantılar yapacaklarını vurguladı.

Görüldüğü üzere, esas kıblenin Washingtonolduğunu unutmuş değiller. Nitekim ilişkilerinzedelenme tehlikesini hissettikleri anda savaşbaronları ve Yahudi lobilerinin huzuruna çıkmaküzere yola çıkmış bulunuyorlar.

Emperyalizme bağımlı olarınkıblesi: Washington!

Ankara’daki Amerikancı rejimin bölgede dahaetkili bir yer tutmak için çaba harcadığı bir sır değil.Ancak bunun, sermaye iktidarının batılıemperyalistler adına tetikçilik yapmaya son vermekveya emperyalist rejimlerle kurulu bulunan çok yönlüuşaklık ilişkilerinden vazgeçmekle bir ilgisi yoktur.

Türk burjuvazisi ve onun devleti mali, askeri,siyasi, diplomatik ve diğer alanlarda emperyalistgüçlere göbekten bağımlıdır. Bu bağımlılık ilişkisi,arada bir yaşanan çıkar çatışmaları ya da pürüzlernedeniyle ortadan kalkacak cinsten değildir.

İşbirlikçi burjuvazinin sermaye birikiminiarttırdığı, siyasi ve diplomatik gücünü pekiştirdiğigörülmektedir. Ancak bu kadarı ne emperyalistlerekafa tutmasına, ne rotayı Rusya, Çin, İran ekseninekaydırmasına yeter. Türk burjuvazisi, batılıemperyalistlere yardakçılığı kokuşmuş rejiminingüvencesi saymaktadır.

Emperyalist-siyonist güçlere rest çekip ekseniemekçiler ve ezilen halklar lehine kaydırmak şu veyabu sermaye odağının yapabileceği bir iş değildir. Buancak işçi sınıfı, emekçiler, ezilen halklar ve ilerici-devrimci güçlerin mücadelesiyle başarılabilir.

“Eksen kayması” tartışmaları safsatadan ibarettir...

Emperyalizme göbekten bağımlıolanların ekseni bellidir!

26 Mayıs genel grevinin öngünlerinde sendikalbürokrasi eylemin hedefini TEKEL Direnişi’yle sınırlıtutmaya özen gösterdi. Çoğu, bu eylem kararınınTEKEL Direnişi’nin “heyecanı ve duygusallığıyla”alındığını, dolayısıyla direniş bittikten sonra bu eylemigerçekleştirme nedeninin kalmadığını iddia ediyordu.

Oysa, TEKEL Direnişi’nin basıncıyla gündemegelmesine karşın bu eylem, işçi sınıfını ve emekçileriyakından ilgilendiriyordu. TEKEL işçilerinin yüzyüzekaldığı saldırı, sınıfa ve emekçilere yönelik genelsaldırıların özgül bir biçimiydi. Söz konusu olan, işçisınıfını iş güvencesini ortadan kaldırma, esnekçalıştırma, kazanılmış ekonomik ve sosyal haklarınıngaspıydı. Bu genel saldırının TEKEL’de uygulanmasıçabası işçilerin militan mücadelesiyle karşılanmış, bumücadele de sınıfın yakıcı ihtiyacı olan birleşikdireniş için bir kanal açmıştı. İşçi sınıfı ve emekçilerbu kanaldan ilerleyerek, kölelik zincirlerinikalınlaştıran saldırı politikalarına karşı koyma, onlarıboşa çıkarma olanağına ulaşabilirlerdi. Ancak bilinennedenlerle bu süreç kesintiye uğradı.

İşçi sınıfı ve emekçiler sermayeye karşımücadeleyi büyütemediği için, bugün sermayecephesi saldırı politikalarını birer birer raftanindirmektedir. Bu öyle birkaç maddelik bir saldırı dadeğildir. İşçi sınıfı ve emekçiler tarafından her biri“grev nedeni” olan saldırı maddeleri bir programhalinde gündeme sokulmaktadır. Sermaye cephesi,genel grevi başarma gücü gösteremeyen işçi sınıfı veemekçiler karşısında topyekûn bir saldırıyageçmektedir. Amaç, ileriye çıkma gücü gösteremeyenişçi sınıfı ve emekçiler cephesinde tam bir bozgunyaratmak ve böylece yıllardır hedeflenen sonuçlaraulaşabilmektir.

Bu amaçla gündeme getirilen saldırı programıişsizliğe çözüm bulmak adı altında “EkonomikKoordinasyon Kurulu” (EKK) tarafından hazırlandı.Zaten bu kurulun temel işlevi de bu yaftayı saldırıprogramına yapıştırmaktı.

Hazırlanan programın maddeleri tanıdık saldırıbaşlıklarından oluşuyor. Bu başlıklardan biri esnekçalışma ile ilgili. Buna göre, esnek çalışanların oranıyüzde 3.6’dan yüzde 18.8’e yükseltilecek. Bu, part-

time, taşeronluk gibi uygulamaların yaygınlaştırılmasıanlamına geliyor. Diğer saldırı maddeleri, kıdemtazminatlarının gaspı, işçi sınıfını tümdenörgütsüzleştirme ve sendikasızlaştırma sonucunuverecek olan özel istihdam bürolarının kurulması ilebölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi...

Tüm bunlar, son yıllarda köleliği pekiştirmek,kapitalistlere sınırsız, kuralsız ve keyfince sömürmeolanağı sağlamak amacıyla gündeme getirilen temelsaldırı başlıklarıdır.

Her bir saldırı maddesi gündeme geldiğinde işçi veemekçiler tarafından büyük bir hoşnutsuzluklakarşılanmış, sendika yönetimleri tarafından de grevnedeni sayılmıştı. Bu nedenle, bazen yasallaştırmadenemeleri yapılsa da, geri çekilmek zorundakalınmıştı. Ancak kapitalistlerin ve hükümetin hepgündemindeydi, sadece uygun bir an bekleniyordu.Göründüğü kadarıyla bu kez bütünlüklü bir programhalinde kapsamlı bir saldırı hamlesi planlanmaktadır.

Bu saldırıyla birlikte gündeme getirilen diğer birciddi saldırı hamlesi ise kamu emekçilerini hedefalmaktadır. Bu saldırıyla, özünde uzun yıllarayayılmış olan kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesipolitikalarının bir parçası olarak, kamu emekçilerininiş güvencesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kamuemekçilerini çalışma koşulları bakımından büyükölçüde özel sektördeki işçi sınıfıyla eşitleyecek olanbu saldırı da yukarıda özetlediğimiz saldırıprogramıyla aynı hedefleri taşımaktadır:Esnekleştirme, güvencesizleştirme ve geleceksizbırakma!

Bu saldırı programının her bir maddesi “genel grevnedeni”dir. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin boynunusıkmakla eşdeğerde sonuçlar yaratacak niteliktemaddelerdir. İşçi sınıfı ve emekçilerin önünde busaldırı programına karşı koyacak bir mücadeleyiyükseltme görevi durmaktadır. Bu somutta, 26 Mayısihanetiyle birlikte karartılmaya bırakılan genel grev-genel direniş perspektifinin yeniden canlandırılmasıanlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu döneminortaya çıkardığı güç ve olanakların yeni mücadelegündemleri çerçevesinde değerlendirilip hareketegeçirilmesi gerekmektedir. Hedef, kapsamlı saldırı

programına karşı genel grev-genel direnişi örgütlemekolmalıdır. Bu ise sınıf kitlelerinin uyarılması,mücadeleci unsurların örgütlenip eyleme çekilmesi,eylemli bir süreç içerisinde genel grev-genel direnişehazırlanılmasıyla mümkündür.

Bu noktada temel sorun, bu mücadele görevlerinikimlerin üstleneceğidir. TEKEL Direnişi ve 26 Mayısbu bakımdan son derece aydınlatıcıdır. Sendikabürokratlarının bu mücadele görevlerini üstlenme gibibir sorunları olmadığı yeterince açıktır. Ancak onlararağmen tabanda bir hareketlenme olduğu, böylecebasınç altına alındıklarında harekete geçeceklerdir. Buböyle bir durumda ne yapacakları da TEKEL Direnişisürecinde yaşananlar üzerinden iyi bilinmektedir.

Bu durumda öncelikli görev, ilerici ve devrimcisınıf güçlerine düşmektedir. Mücadele görevleriniüstlenecek, sınıfı tabandan genel grev-genel direnişhedefiyle mücadele alanlarına çekecek ve bunu aynızamanda sendikal ihanet çetelerini etkisizleştirmegöreviyle birleştirecek olanlar onlardır.

Bu noktada 26 Mayıs’ta ihanet çetesinin kapısınadayanan direnişçi işçilerin yanında saf tutan altkademe sendika yöneticilerini de yeni bir samimiyetsınavı beklemektedir. Eğer, ihanet çeteleri karşısındatok bir tutum alıp tercihlerini sınıfın tabandanörgütlülüğünü geliştirmek, mücadelesini örgütlemek,tüm sendikal olanakları onun hizmetine sunmakdoğrultusundaki sorumluluklarını yerinegetirmezlerse, sınıfın tabandan yükselen eylemiyleonlar da sendikalardan süpürüleceklerdir.

Sınıf devrimcileri bu mücadele görevlerininhakkıyla yerine getirilmesi, sürecin sınıfmücadelesinin ihtiyaçlarına bağlı olarakörgütlenmesinde belirleyici bir rol üstlenmeksorumluluğuyla yüzyüzedirler. Bulundukları tümalanlarda, saldırılar konusunda yaygın bir uyarma vebilinçlendirme çalışması yürütmeli, işçi ve emekçihareketinin mücadeleci öğelerini birleştirerek eylemlibir mücadele sürecini örgütlemelidirler. Geçmiştekölelik yasası ve GSS saldırısına karşı yürütülenmücadele süreçleri bugün yapılacaklar için örnekoluşturmaktadır. Bu deneyimlerden de öğrenerekmücadele görevlerini omuzlamalıyız.

Zor mücadele gündemi ve görevler4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Zorlu mücadele gündemleri vegörevler

Kapsamlı bir tasfiye planını adım adımuygulamaya sokan sömürgeci sermaye devleti, imhave inkâr çizgisi çerçevesinde Kürt halkına yönelikçok yönlü saldırılarını yoğunlaştırıyor. Kürdistan’daoperasyonlar ile gözaltı ve tutuklama terörü sürüyor.KCK iddianamesinde binlerce yıla varan hapiscezaları isteniyor. TMK tarörüne maruz kalançocuklarla ilgili düzenlemeyle çocuklar ailelerindenkoparılmaya çalışılıyor.

Kürt dili üzerindeki yasaklar da sürüyor. Kürtçepankart ve afiş asmak isteyen BDP’lilere valilik veemniyet müdürlükleri engel çıkarıyor. BDP Mardinİl Örgütü’nün şehir merkezine ve ilçelere asmakistediği Kürtçe pankart ve dövizler, “sakıncalı”görülerek engellendi. Kapatılan DTP’nin meclisgrup toplantısında Kürtçe konuşan Türk hakkında 6ay hapis istemiyle dava açıldı.

Son günlerde yoğunlaşan çatışmalarda asker vegerilla ölümlerindeki artış sürecin sertleştiğini işaretediyor. Kürdistan’daki operasyonların genişlemesi,askeri sevkiyat ve yığınak, PKK gerillalarıyla Türkordusu arasında sıcak çatışmalara yol açıyor. Türkordusunun taciz atışları ve sınırı geçmegirişimleriyle yaşanan çatışmalar, Kürdistan’ıngüney ve kuzey bölgelerini içine alacak bir genişliğeulaşmış bulunuyor. Operasyonlara bölgeyi tanıyankorucular da katılıyor.

Gazetemiz yayına hazırlanırken, PKKkaynakları, sınırda çıkan çatışmada ağır kayıplarveren Türk ordusunun Güney Kürdistan sınırını 2-3km geçtiğini açıkladı.

Operasyon, çatışma ve askeri sevkiyatlaryoğunlaşırken, Kuzey Kürdistan’da 11 dağ geçicigüvenlik bölgesi ilan edilerek sivillere yasaklandı.Son üç ayda Kürt illerinin yarısı “güvenlikkapsamına” alındı. Kuzey ve Güney sınırlarıarasında kurulacak “geçici güvenlik bölgeleri” ilegerillanın geçişleri sınırlandırılmak isteniyor.

Bunun için bir yandan baraj ve yol projeleriyleyerleşim yerleri ortadan kaldırılmaya çalışılırken,öte yandan Kürt halkının geçim kayna klarınınbaşında gelen hayvancılığın zorunlu kıldığıyaylalara gidişler yasaklanıyor. Sınır hattındakiyerleşim birimlerine yönelik obüs ve havansaldırıları ve sınırın değişik yerlerinde oluşturulanmayınlı arazilerle bu bölgeler insansızlaştırılmayaçalışılıyor.

Gözaltı ve tutuklama furyası da devam ediyor.Son olarak Hakkari’de 9 Haziran gecesigerçekleştirilen ev basınlarıyla, aralarında BDP’liyöneticilerin ve DİHA Hakkari temsilcisininbulunduğu 11 kişi gözaltına alındı ve tutuklandı.

Bilindiği üzere, Diyarbakır CumhuriyetBaşsavcılığı tarafından 14 Nisan 2009 tarihindebaşlatılan KCK operasyonu kapsamında birçok ildetutuklamalar yaşanmıştı. Aralarında belediyebaşkanlarının da bulunduğu 151 kişi hakkındatoplam 5 bin yılı aşkın ceza isteniyor.

Kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eski EşbaşkanıAhmet Türk hakkında, “Siyasi Partiler Kanunu’namuhalefet” suçundan cezalandırılması istemiyledava açıldı. İddianamede, Türk’ün, 24 Şubat 2009tarihinde Türkçe başladığı konuşmasına, “21 Şubat

Dünya Dil Bayramı ve halklar kendi dilleri ile kendiduygu ve fikirlerini dile getirmeleri gerekir”gerekçesiyle, Kürtçe olarak devam ettiği belirtiliyor.

Yıllardır süren “W, X ve Q” harfleri krizi dedevam ediyor. Bu harfleri kullandıkları gerekçesiyleyüzlerce kişi hakkında dava açıldı. AkdamarAdası’nın tanıtımı için hazırlanan Türkçe, Kürtçe,Ermenice ve İngilizce tabelalar da Kürtçe olduğugerekçesiyleVan Müze Müdürlüğü’nün bodrumkatında bekletiliyor.

Kışlalarda son dönem artan şüpheli Kürt askerölümlerine yenileri ekleniyor. Ölümler hakkındaverilen soru önergelerini Savunma Bakanlığı,“devlet sırrı” veya “istatistik tutmuyoruz” şeklindekiaçıklamalarla yanıtlıyor! Son iki ölümle birlikte2010’un ilk 6 ayında “şüpheli” şekilde ölen askersayısı 10’a yükseldi. En son Zonguldak veMardin’de, Ağrı ve Mardin nüfusuna kayıtlı ikiaskerin kışlada ölümünden sonra yapılan

açıklamalardaki çelişkiler dikkat çekiyor. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında

yargılanan çocuklarla ilgili yeni bir “yasaldüzenleme” beklenirken, sermaye devletinin Kürtçocukları için yeni cezaevleri inşa etmeye kararverdiği görülüyor. 2010-15 yılları arasındaDiyarbakır, Adana, Erzurum, Kayseri, İstanbul,İzmir ve Ankara’da yeni çocuk cezaevlerinin inşaedilmesi planlanıyor! Polis tutanaklarının tek delilkabul edildiği yargılamalarla çocukların yaşlarındanbüyük cezalara çarptırılmaları, sermaye hükümetininFilistinli çocuklar için ettiği sözlerin sahteliğini deortaya seriyor.

Gelişmeler, sermaye devletinin Kürt halkına veKürt hareketine yönelik saldırılarınıyoğunlaştıracağını gösteriyor. Bu uğursuz saldırıplanları ancak Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfı veemekçilerinin birleşik devrimci mücadelesiyle boşaçıkarılabilir.

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar sürüyor...

Saldırılara karşı birleşik devrimcimücadeleyi yükseltelim!

Hakkari’de tutuklama terörüprotesto edildi

Hakkari’de 9 Haziran günü gece yarısı gerçekleştirilen ev basınlarıyla aralarında BDP’li yöneticilerin veDİHA Hakkari temsilcisinin bulunduğu 11 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltı için istenilen ek sürenin ardındannöbetçi mahkemeye çıkarılan BDP’liler ve DİHA muhabiri tutuklandı.

“KCK yapılanmasında yer aldıkları” iddiasıyla gözaltına alınanlar “Örgüt üyesi olmak” suçlamasıylatutuklandı.

Tutuklama terörü Hakkari’de gerçekleştirilen eylemle protesto edilirken eyleme polis müdahale etti. BDPil binası önünde yapılan basın açıklamasında BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani, tutuklamalara yöneliktepkisini dile getirdi. “Bir insanın telefon ile kendi arkadaşını araması bile artık bu ülkede suç sayılmaktadır.”denilen konuşmada Kürt halkının baskılara boyun eğmeyeceği ifade edildi.

Açıklamanın ardından kitle mahalle aralarına dağılarak, tutuklamaları protesto etmeye başladı. Polis,Pehlivan, Bağlar ve Keklikpınar mahallelerinde kitleye zırhlı araçlarla ve gaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıdabaşına gaz bombası isabet eden Cemil Akgül adlı genç ağır yaralandı.

Sermaye devleti ABD emperyalizmine göbekten bağlıdır!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Emperyalist ABD yetkilileri, “eksen kayması”tartışmalarına da gönderme yaparak yeniaçıklamalarda bulundular. ABD’nin Avrupa veAvrasya işlerinden sorumlu Dışişleri BakanYardımcısı Philip Gordon, Türkiye’nin İran’a karşıyaptırımlara BM Güvenlik Konseyi’nde hayırdemesinden “hayal kırıklığı” duymakla beraber ABDile Türkiye arasındaki “stratejik ortaklığın” devamettiğini bildirdi. Gordon, İran sorununu ABD için“kritik bir mevzu” olarak nitelendirirken, “Uzunzamandır bir NATO müttefiki olmasına rağmen(Türkiye’nin) ABD ile ortak hareket etmemesindenhayal kırıklığına uğradık” dedi.

Gordon, Türkiye ile ABD’nin “stratejik ortak”tan“stratejik rakibe” dönüştüğü görüşüne isekatılmadığını, stratejik ortaklar arasında da görüşayrılıkları olabileceğini ve bunların açıkçakonuşulduğunu kaydetti. Türkiye’nin daha aktif birdış politika yürüttüğünü belirten Gordon, “Ancak benbunun Batı’nın rağmına olduğunu, onu ya da bunubirbirine tercih ettiğini düşünmüyorum. BizTürkiye’nin ABD ve Avrupa ile güçlü bir ilişkikurma arzusunda herhangi bir azalma kesinliklehissetmedik” dedi.

Türkiye’nin İran konusunda gayretlerini “samimi”bulduklarını ifade eden Gordon, uranyum takasıanlaşmasına ilişkin Tahran Deklarasyonu’nda gerek“zamanlama” gerekse “diğer eksiklikler” itibarıylaproblemler bulunduğunu ifade etti.

Türkiye emperyalizme bağımlı bir ülkedir vebugün Amerikan emperyalizminin köleci egemenliğialtındadır. Bu, iktisadi temel üzerinde çok yönlü, çokboyutlu bir bağımlılıktır. Emperyalizme bu kölecebağımlılık, Türk dış politikasını belirleyen temel birgerçekliktir. Türkiye hemen tüm alanlarda ABDemperyalizmine göbekten bağımlıdır. Türkiye NATOüyesidir. Türkiye’nin dört bir yanı NATO ve ABDaskeri üs ve tesisleriyle kaplıdır. İhtiyaca göre ABDemperyalizmi Ortadoğu halklarına karşı bu üsleridilediğince kullanabilmektedir. Türkiyeemperyalizme çok yönlü bağımlılık çerçevesinde birdizi başka emperyalist kuruluşa da üyedir ve işingerçeğinde bu kuruluşlar üzerinden de emperyalizmekölece bağımlıdır. AB’nin aday ülkesidir ve AB’yetek yönlü bir gümrük bağımlılığı içindedir. IMF’nin,Dünya Bankası’nın, Dünya Ticaret Örgütü’nün,İLO’nun, vb. kuruluşların bir üyesidir.

Dolayısıyla Türk dış politikasının ne olduğunuanlamaya çalışırken, Türk burjuvazisininemperyalizme göbekten bağlı bulunduğunu,dolayısıyla Türk dış politikasının bütün temelunsurlarını emperyalizme bu bağımlılığınbelirlediğini gözönünde bulundurulmalıdır. Nitekimgüncel olaylar üzerinden baktığımızda, bir “eksenkayması”nın söz konusu olmadığını, Türkburjuvazisinin izlediği dış politika çizgisinin temeldeABD emperyalizmi tarafından belirlendiği, temeltercih ve yönelimlerinin buna göre şekillendiğiortada. Türkiye’nin dış politikasını temelde hepemperyalizme bu bağımlılık ilişkileri, bu ilişkilerinçıkar ve ihtiyaçları belirlemiştir.

Kuşkusuz ki, belli alanlardaki çelişkiler, zamanzaman ortaya çıkan sorunlar ve bunun yolaçtığıpürüzler, ancak Türk burjuvazisinin gerici çıkar ve

ihtiyaçlarıyla emperyalizmin o anki tercihleri karşıkarşıya geldiğinde yaşanabiliyor. Elbette Türksermaye devletinin kendi özel çıkar, ihtiyaç, kaygı vehesaplarından kaynaklı kendine özgü tutumları davardır. Ama burada sözkonusu olan yalnızca gericiçıkarlar alanıdır.

Bunun ötesindeki tüm sorunlarda emperyalizmetam bir sadakat sözkonusudur. Bu kendini dışpolitikada da belli sorunlar ve tutumlar üzerindengösteriyor. Bu sorunlar çerçevesinde, işbirliği içindebulunduğu emperyalist güçlerle zaman zaman belliçelişkiler, bunun ifadesi sıkıntılar yaşayabiliyor.

Fakat bu tür sorunlar, temelde bağımlılık ilişkileritarafından belirlenen temel tercihleri ve yönelimlerideğiştirmez, nitekim Gordon’un da teyit ettiği gibideğiştirmiyor da.

Açıktır ki, eğer emperyalizmin izlediği politikadevrime karşıysa, halklara karşıysa, Türk sermayedevletinin bu noktada en ufak bir sorunu olmuyoremperyalizmle. Devrimci gelişmelere ve halklarakarşı gerekli olan neyse, emperyalizmin çıkarlarıdoğrultusunda Türkiye de bunu yapıyor, bunungerekleri çerçevesinde emperyalizme tam birsadakatle hareket ediyor.

Yağma ve yıkım tam gazsürüyor...

Siyonist İsrail devletinin Gazze’ye giden yardım gemisinesaldırısı, BM Güvenlik Konseyi’nde kullanılan “hayır” oyunununyarattığı kriz, işçi ve emekçilerin ilgisini daha çok dış politikadayaşanan gelişmelere kaydırırken içeride ise kapsamlı yağma ve yıkımsaldırılarının hazırlıkları yapılıyor. Çeşitli yağma ve talan yasalarısessiz sedasız meclis gündemine getiriliyor.

TBMM gündemine geçtiğimiz hafta gelen ve AKP İstanbulMilletvekili Nusret Bayraktar ile 14 milletvekilinin imzasını taşıyantasarı, imar rantı yükselen tüm semtlerde “eskiyen yapılaşmayıyenilemek” ve “deprem riskini azaltmak” bahanesiyle “yeni emlakpazarı” oluşturmayı amaçlıyor.

Ormanları, sitleri ve tarım arazilerini “maden ocakları”na açanyasa TBMM’den geçmiş bulunuyor. Bu hafta da “kentsel rant”larınpazarlanmasını hedefleyen “kentsel dönüşüm ve gelişim projealanları”nı düzenleyen tasarı genel kurul gündemine alındı.

Uygulamaların “belediyelerle anlaşacak firmalara” yaptırılmasına“serbestlik” sağlayan tasarı, projelere “dava açılması” halindemahkemelerin karar almalarına da “koşul” getiriyor.

“Yargı denetimi”ne ve “yargı bağımsızlığı”na müdahale edilendüzenlemeye göre, mahkemeler ancak “açıkça hukuka aykırılık” saptarlarsa ve bunun da hangi yasanınihlaliyle oluştuğunu belirtirlerse iptal ya da yürürlüğü durdurma kararı verebilecekler.

Gordon: “Türkiye ile stratejikortaklık sürüyor!”

Sivas’ın katili sermaye devleti! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

35 ilerici aydın ve sanatçı 2 Temmuz 1993 günüSivas’ta sermaye devleti tarafından katledildi. Sivaskatliamının üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen olayıngerçek faillerinin açığa çıkarılması doğrultusunda hiçbirşey yapılmamıştır. Bu durum, Sivas Katliamı’nındevletin bilgisi ve planlaması dahilindegerçekleştirildiğinin en açık kanıtıdır.

Ortaya çıkan tüm veriler, Sivas katliamın çokönceden planlandığını ortaya koymaktadır. Sermayedevleti, faşistlerin ve şeriatçıların katliam yapmalarınıengellemek için gerekli “önlemleri” alabilecek zamanasahip olduğu halde hiçbir şey yapmamış, tersine katliamiçin gerekli koşulları hazırlamıştır.

İlerici ve devrimci güçler ve Alevi örgütleri 17 yıldır2 Temmuz Madımak katliamını protesto eden eylemlergerçekleştirdiler. Bu eylemler bir süre sonra katliamınyaşandığı Sivas’a taşınmıştır. Bu yıl da 2 Temmuz’daMadımak Oteli önünde, katliamda yaşamını yitirenleriçin bir anma düzenlenecek. Ayrıca bu yılki anmada yeralanlar, “Alevi Çalıştayı Raporu”na ilişkin tepkilerini degösterecekler.

Çalıştayların gösterdikleri…

Çalıştaylar sonucunda Madımak Oteli’nin müzeyedönüştürülmesi talebi yok sayıldı. Bunun yerine Sivaskatliamının unutturulmasını hedefleyen devlet politikasıçerçevesinde Madımak Oteli’nin yıkılarak parkadönüştürülmesi önerildi. Zorunlu din dersiuygulamasının devam etmesi gerektiği ifade edildi.Cemevlerinin inanç merkezi olması talebi yok sayıldı.Kısacası, Sünni İslam’ın ayrıcalık ve egemenliğiçalıştaylarda iyice pekiştirildi.

Çalıştay sonuç raporu, sermaye devletinin ve onunyürütme organı AKP hükümetinin Alevi emekçilerinindemokratik istemlerine yanıt vermek gibi bir niyetiolmadığını bir kez daha gösterdi. Devletin asıl amacınınAlevi emekçilerini kontrol altına almak olduğu, çalıştaysonuç raporuyla bir kez daha kanıtlandı.

Alevi örgütlerinin Sivas katliamına ilişkinortak açıklamaları…

Alevi örgütleri yaptıkları ortak açıklamada şunlarıifade ettiler: “Her yıl olduğu gibi bu yıl da 2 Temmuz’daMadımak Oteli’nde karanfillerimizi bırakıpkaybettiğimiz değerleri anacağız. Madımak Oteli’ninmüzeye dönüştürülmesine ilişkin mücadeledekikararlılığımızı bir kez daha göstereceğiz. Anmatöreninde aramızda sizleri de görmeyi arzuluyoruz.Vereceğiniz desteğin, farklı kültürlerin ve inançların birarada yaşayabileceği bir Türkiye özleminingerçekleşmesine katkı sunacağını, Madımak katliamınıunutturmak isteyen çevrelere etkili bir cevap olacağınainanıyoruz. Demokratik, özgür ve daha aydınlık birTürkiye için 2 Temmuz 2010 Cuma günü Sivas’taMadımak önünde buluşmak üzere…”

Sivas katliamı ile devlet, bir yandan gelişen Aleviemekçilerinin mücadelesini yok etmek istemiş, öteyandan Alevi kitlesine gözdağı vermek istemiştir. Ancakkatliam sonrasında ortaya çıkan gelişmeler Alevikitlesini hareketlendirmiş, bu ilerici-devrimci duyarlılığasahip hareketlilik, “Alevicilik” hesapları yapanlartarafından pasifize edilmiştir. Alevi kitlesinin sınıfsalniteliğinden kaynaklanan devrimci potansiyele sahip

Alevi emekçilerinin hareketliliği, bunlar aracılığıyladevletin potasına kanalize edilmeye çalışılmıştır.

Alevi örgütleri okullardaki din eğitimininkaldırılması yerine, Alevi çocuklar için Alevilik dersikonmasını ya da din dersinde Aleviliğin öğretilmesiniistiyorlar. Örneğin Almanya’da uzun girişimlerden sonraokullarda Alevilik dersi verilmesinin sağlanmış olmasıbir başarı olarak gurur vesilesi yapılmaktadır. Buyaklaşımın laiklikle bir ilgisi var mı? Oysa, dinderslerinin ne seçmeli hale gelmesi ne de içerik olaraktek bir dinin ya da mezhebin öğretisiyle sınırlı olmasıkabul edilebilir. Biçim, içerik ve uygulaması nasıl olursaolsun zorunlu din dersleri uygulaması okullardantümüyle kaldırılmalıdır.

Alevi örgütlerinin ibadethanelerin yasal statüyekavuşturulması talebi de özünde devlet desteği talebiniteliğindedir. Çünkü bununla amaçlanan, devlettenbedava yer tahsisi, bedava elektrik-su gibi beklentilerdir.Bunun daha ötesi de bazı Alevi dedelerinin devlettenmaaş talep etmeleridir. Bu talepler laiklik iddiasıylabağdaşmayan taleplerdir.

Danıştay saldırısını laikliğin “yılmaz bekçisi”pozlarındaki ordunun kontrolünde olan kontrgerillaaygıtına değil de radikal İslamcılığın hanesine yazanAlevi örgütleri tuzağa düştüler. Aynı dönemde Aleviörgütlerinin büyük bir kısmı yaptıkları açıklamalarladüzen içi çatışmada ordu ve CHP’nin yanında saftuttular. “Danıştay 2. Dairesi’ne yapılan silahlısaldırının; dinci-gerici örgütlenmelerin planlı ve bilinçlibir faaliyeti olduğuna inanıyoruz,” (Avrupa AleviBirlikleri Konfederasyonu Bildirisi...) diyeninden tutun,“yargıçlarımızın katledilmesinin Menemen’deKubilay’ın, Sivas’ta aydınlarımızın katledilmesindenfarkı yoktur...” (Pir Sultan Abdal Kültür Derneğiaçıklaması...) diyenine kadar birçok Alevi örgütü düzensolunun ağzını kullandılar.

İşçi sınıfının devrimci programı aynı zamandaAleviler’in acılarının son bulması ve Alevi emekçilerinkanını dökmüş olan kontrgerilla gibi gerici düzenörgütlenmelerinin dağıtılması talebini de içerir.

Kapitalizm çerçevesinde kalındığı sürece, tutarlıolsun veya olmasın demokrasi ve laiklik alanlarındaatılacak kimi adımların, ya da Alevi örgütlerinin şu ya dabu somut taleplerinin yerine getirilmesinin hiçbir şekildeAlevi emekçiler gerçek bir güvence olamaz. Alevi işçive emekçileri bunun olabilirliğine inandırmayaçalışmak, onları aldatmaktır. Özellikle AB sürecivesilesiyle bu yönde eğilimler daha da büyümüştür.

Alevi emekçileri alanlarda katliama karşımücadeleyi büyütmeli!

Bir kontrgerilla operasyonu olan Sivas katliamınıngerçek anlamda hesabını soracak olan tek sınıf, devrimciişçi sınıfıdır. Burjuva düzen içinde yapılacak hiçbirdüzenleme bunu gerçek anlamda sağlayamaz.

Alevilerin yüzyıllardır Alevi olmaktan kaynaklananbaskılara maruz kalıyorlar. Hala Aleviler kimliklerinigizlemek zorunda kalmakta, istemedikleri halde zorunludin dersleri uygulaması nedeniyle Alevi emekçilerininçocukları Sünni propagandaya maruz kalmakta, Aleviköylerine zorla cami dikilmekte, Aleviler’in inançlarımuteber kabul edilmemekte, çeşitli biçimlerdeengellenmektedir.

Sivas katliamının yıldönümünde demokrasi ve devletbağlamında dikkat çekilmesi gereken bir husus daha var.İşçi sınıfının devrimci programı aynı zamandaAleviler’in de acısını çok çektikleri kontrgerilla gibigerici düzen örgütlenmelerinin dağıtılması talebini deiçerir. Bu tür örgütlenmeler burjuva devletin ta kalbini,onun çelik çekirdeğini oluştururlar. Kapitalist düzen varoldukça burjuva devletin kontrgerilla örgütlenmesi,kontrgerilla elemanları eliyle tezgâhladığıprovokasyonlar da son bulmayacaktır. Kimi Aleviçevrelerinin zaman zaman ima ettikleri gibi devlet aygıtıiçinde daha çok Alevi’nin yer alması türünden taleplerlede bunun olması mümkün değildir.

Kapitalizm çerçevesinde kalındığı sürece, tutarlıolsun veya olmasın demokrasi ve laiklik alanlarındaatılacak kimi adımların, ya da Alevi örgütlerinin şu ya dabu somut taleplerinin yerine getirilmesi hiçbir şekildeAlevi emekçileri için gerçek bir güvence olamaz. Zirabu adımların kalıcı sonuçlarını elde etmenin biricikgüvencesi sosyalizmdir.

Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin tektutarlı savunucusu devrimci işçi sınıfıdır. Din ve devletişlerinin tam olarak ayrılması, Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın dağıtılması, devletin dinsel kurumlarayaptığı her türlü yardımına son verilmesi, gericilikyuvası tarikat ve cemaatlerin dağıtılması, mezhepselayrıcalıklara ve baskılara son verilmesi, devlet ve dinişlerinin tam olarak birbirinden ayrılması talepleriniiçeren devrimci işçi sınıfının programı tek tutarlı laiklikprogramıdır.

Bir daha Sivaslar’ın, Çorumlar’ın, Maraşlar’ınolmaması için, tüm burjuva devlet aygıtını tuzla buzedecek işçi sınıfı devriminin güçlü yumruğu gereklidir.O halde bir kez daha belirtelim: yüreğinde isyan ateşiolan Alevi gençler, işçi ve emekçiler için kurtuluşun vemücadelenin tek gerçek bayrağı sosyalizmin kızılbayrağıdır.

Sivas’ın hesabını sormak için devrim vesosyalizm mücadelesini büyütelim!

Kapitalizmi tarih sahnesine taşıyan ve onu egemensistem haline getiren buharlı makineler olmuştu.Buharlı makineler burjuvazinin dünyayı elindetutmasını sağlayan güçlü kolları haline dönüşürkenmakineleri çalıştıran kömür kara bir canavar olarakişçi sınıfının üstüne çöktü.

Geçtiğimiz yüzyılın başında, 10 Mart 1906yılında, Fransa “Couriere” madenlerinde grizupatlaması sonucu 1200 işçi hayatını kaybederken bukatliam dünya tarihine en büyük maden kazası olarakgeçti. Türkiye’de de 3 Mart 1992 günü Zonguldak-Kozlu maden ocağında yine grizu patlaması sonucu263 maden işçisi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenişçilerin cenazeleri bir yılı aşkın bir süre toprağınaltında bırakılırken burjuvazi tam gaz cinayetlerinedevam etti. Madenlerdeki iş cinayetleri devamederken özellikle son birkaç ay içinde bir dizikatliama tanıklık ettik. 2009’un Aralık ayındaBursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde meydana gelenpatlama sonucunda 19 maden işçisi, Balıkesir’inDursunbey İlçesi’ne bağlı Odaköy yakınlarındakikömür ocağında 23 Şubat 2010’da meydana gelengrizu patlamasıyla 14 işçi, sıradanlaşan işcinayetlerinin yeni kurbanları oldular. Son olarakTürkiye Taşkömürü Kurumu Karadon MüesseseMüdürlüğü’ne ait maden ocağında 17 Mayıs günüyaşanan grizu patlamasında 30 madenci katledildi.

Hayatını kaybeden taşeron işçilerinin cenazelerinegünlerce ulaşılamazken, burjuvazinin tetikçihükümetinin soysuz temsilcileri işçilerin “güzelöldüklerini” söylerken, Tayyip Erdoğan “ilk kez grizupatlamıyor” diye buyururken, kendisi de ilk kezsaçmalamıyor, işçi sınıfına ilk kez kin kusmuyordu.

İş sağlığı ve güvenliği sorunu tersanelerdenbaşlayarak son dönem yaşanan maden kazaları ilebirlikte işçi sınıfının en somut gündemlerinden birihaline geldi. Yaşanan iş “kazaları” bir yanıyla vahşikapitalizmin insana verdiği değerin ifadesi olurken,bir yanıyla da işçi sınıfının öfkesini arttıran bir halaldı. Özellikle yaşanan her cinayetin ardından“yetkililerin” baş döndürücü bir hızla olaylarınmağduru durumundaki işçilere saldırması vepatronların aklanması alışıldık manzaralar halinegeldi. Hal böyleyken iş güvenliği ve işçi sağlığı çokyönlü bir tartışma haline dönüşmüş oldu. Meseleninteknik ve yasalarla ilgili boyutundan siyasal veiktisadi boyutuna dek hemen her noktadan tartışmalaryürütüldü ve yürütülmeye de devam ediyor. Ancakçözüm yönünde atılan herhangi bir adım dabulunmuyor. Yasalar bir şekilde failleri aklarken,patronların tezgâhları işlemeye devam ediyor. Buölüm çarkına karşı sınıfın tepkisinin de yeterincegüçlü olduğunu söylemek mümkün değil. Böylece işgüvenliği bir “insaf” meselesine dönmüş olarak ortayerde duruyor.

İş güvenliği aslında oldukça kapsamlı ve geniş birtanım aralığına sahiptir. İş güvenliğinde esas olan birişyerinde üretim esnasında insan sağlığına zararverebilecek tüm koşullardan işçinin korunmasıdemektir. Halihazırda Türkiye’de bu iş “yaşamhakkının” savunulması mertebesine kadar inmiş olsada iş güvenliği işçinin hem bedensel hem de ruhsalolarak üretimden kaynaklanan bir zarar görmemesianlamına gelmektedir. Örneğin yüksek seste uzunsüreli çalışmak da karanlıkta veya fazla ışık altında

çalışmak da iş güvenliğinin ihlali anlamınagelmektedir. “İş kazaları”nı yaratan bir yanıylaburjuvazinin maliyetinden kaçındığı için es geçtiğiteknik önlemler olduğu kadar uzun çalışma saatleri,bir kişiye birden fazla işin yüklenmesi veya baskıaltında çalışmak gibi bir dizi etkenden de kazalarıntemel kaynaklarıdır. Bugün için tüm tartışma haklıolarak alınmayan teknik önlemlere kilitlenmiş olsa daaslında tüm kazaların altında sistemin ta kendisibulunmaktadır. Öyle ki iş güvenliğine ait, yasalardada yeri olan, tüm kurallar oldukça detaylı olmasınakarşın gerek denetim eksikliği gerekse de hukukunburjuvaziye tanıdığı sınırsız imkân ve gösterdiği“müsamaha” iş güvenliğini uygulanamaz kılmıştır.

İş Kanunu’na göre her işveren, işyerinde işçilerinsağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanıyapmak ve bunu oluşturmak için şartları oluşturmak,araçları eksiksiz bir şekilde bulundurmaklayükümlüdür. Yasalarda iş güvenliğine ilişkin şartlarda oldukça detaylıdır. Ortamdaki gürültü seviyesi,aydınlatma durumundan makinelerin rengine, uyarlıamaçlı kullanılan siren ve ışıklandırmadan bellikoşullar altında izin verilen azami çalışma sürelerinekadar bir dizi genel maddenin yanı sıra tek tekişkollarına özgü iş güvenliği tedbirleri yazılı olarakburjuva yasalarında yer almaktadır. Yine bu yasalardadenetim ve denetçi de tanımlanmış, bir dizi bağlıyıcımadde konulmuş aksi durumlar adli cezalara tabikılınmıştır. Bu durum, yasaların, yönetmeliklerin,tüzüklerin daha doğrusu burjuva hukukuna ait içindeişçi sınıfının doğrudan iradesi olmayan herhangi birbelgenin işlemeyeceğinin açık kanıtıdır. Kazalarınönlenmesi öncelikli olarak işçi sınıfının bir bütünolarak bu çarka çomak sokması ile olacaktır.Zayıflayan örgütlenmeler tekrar güçlendirilmeli,denetim konusunda işçi sınıfı temsilcilerinin, emekörgütlerinin ve uzmanlık gerektiren konularda,TMMOB gibi bağımsız örgütlenmelerin katılacağımekanizmalar oluşturulmalıdır. Tüm denetimler açıkolarak yapılmalıdır. Artık bu iş, iş güvenliği sorunuolmaktan çoktan çıkmış, “yaşam hakkının”savunulması noktasına gelmiştir.

Maden kazaları da diğer tüm iş kazaları gibiönlenemez değildir. Bir dizi gelişmiş kapitalist ülkede

iş güvenliğine dair tüm sorunlar minimalize edilmiş,katı kurallarla standartlaştırılmıştır. Elbette bununkarşılığı olarak Türkiye gibi ucuz işgücücennetlerinde katliamlar yaşanmaktadır. Taşeronlaşmaile başlayan kalifiye eleman, iş güvenliği teçhizatlarıve işverenin sorumluluğu konusundaki devasaeksiklikler, bu kazaların en temel sebepleridir. Ancaksistem, işçilik maliyetleri açısından, taşeronçalıştırmaktan vazgeçemez bir şekilde dönüşmüşolduğundan bu sorunun sistem içinde çözümü bir rüyaolmaktadır.

1978 yılından bu yana TMMOB MadenMühendisleri Odası Zonguldak Şubesi tarafından ikiyılda bir düzenlenen Türkiye Kömür Kongreleri’nin2-4 Haziran 2010 tarihleri arasında ZonguldakKaraelmas Üniversitesi konferans salonlarındagerçekleştirilen 17’ncisinin sonuç bildirgesinde şöyledenmektedir:

“Son kazanın da gösterdiği gibi işçi sağlığı ve işgüvenliği konusu madencilik işkolunda yaşamsal birönem taşımaktadır. İş kazaları uzun yıllarda oluşanbilgi birikimi, kurumsal yapı, teçhizat, denetim veeğitim etkenlerinin bir araya gelmesiyle en azaindirilebilir. Madencilik sektörünün yalnızca kâr-zarar mantığı ile değerlendirilmesi ne yazık kiönümüzdeki yıllarda da benzer kazalarınyaşanılmasını kaçınılmaz kılacaktır.’” Bu sektörkapitalist ilişkilerden bağımsız olmadığına göre sonuçbildirgesinde yer alan “kâr-zarar mantığı” ibaresikapitalizm şeklinde okunabilir. Yani en açık ifade ileölümlerin sorumlusu kapitalizmdir.

Bugün madenler için dillendirilen “kader”özdeyişlerinin tersaneler için de aynı şekildesöylendiği hatırlanırsa burjuvazinin meseleye bakışınıözetlemiş oluruz. Bu bakış salt bu söylemlerin sahibihükümete özgü değildir. Yalnızca bu hükümet elindetuttuğu gücün şımarıklığı ile bunu utanmadanpervasızca dillendirmektedir. Yani hükümetin deaçıktan belirttiği gibi sistem için birilerinin kaderiölüm, yoksulluk ve sefalettir; onlar başlarınemirlerine uymak zorunda olan ayaklardır, toprağınyüzlerce metre altında ölüm bile “güzel” sayılır onlariçin...

Toplumcu Mühendis Mimar&Şehir Plancıları

Madenler de öldüren kapitalizmdir!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Madenlerde de ölümlerin sorumlusu kapitalizmdir!

Madencilerin katili sermaye devletidir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kuralsız, kölece ve güvencesiz çalışma koşullarınınhüküm sürdüğü, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırıldığımaden ocaklarından yeni ölüm haberleri geliyor.“Maden Kanunu değişiyor”, “Ruhsatı olmayanın madenineel konulacak”, “Zonguldak’ta 7 özel ocak kapatıldı” vb.haberlerin haber portallarının manşetlerini süslediğibugünlerde alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerikapitalizmin hapishanelerini kana boyuyor.

Zonguldak’ın Kilimli Beldesi’nde bulunan TürkiyeTaşkömürü Kurumu (TTK) Karadon MüesseseMüdürlüğü’ne ait kömür ocağında 17 Mayıs günü meydanagelen grizu patlamasında katledilen 30 maden işçisinin kanıkurumadan kapitalist sömürü düzeni bir maden işçisinidaha katletti.

Grizu patlaması sonucunda göçük altında can veren 30madenciden Engin Düzcük ve Dursun Kartal isimli madenişçilerinin cesetleri göçük altından çıkarılmayı beklerkenZonguldak’tan yeni bir iş cinayeti haberi geldi.

Maden ocağında çalışan maden işçisi 27 yaşındakiSezai Topuz, konveyör banda sıkışan omuzunda taşıdığısac oluğun boğazını kesmesi sonucu öldü. 11 Haziran günüsaat 10.30’da yerin 205 metre altında yaşanan iş cinayeti,08.00-16.00 vardiyasında çalışan 1 yıllık maden işçisi SezaiTopuz’un, kazılan kömürün vagonlara akmasını sağlamadakullanılan sac oluğu omuzuna alarak üretim yerinegötürmek istediği sırada yaşandı. Uzun olması nedeniyle öntarafı aşağıya sarkarak yerdeki konveyör banda takılan sacoluk, Topuz’un boğazını kesti. Olay yerinde ölen Topuz’uncenazesi ocaktan çıkarıldı. Topuz’un cesedini asansörleyukarıya çıkaran mesai arkadaşları büyük üzüntü yaşadı.Cesedin ambulansa konulması sırasında bir madencigözyaşlarına boğuldu. Bazı madenciler de, görüntü alangazetecilere tepki gösterdi. 2 çocuk babası Topuz’uncesedi, otopsi için Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesimorguna kaldırıldı.

Topuz’un iş cinayetine kurban gittiği madenin yanısıraaynı saatlerde TTK’ya ait diğer 2 ocakta meydana gelen 2“iş kazası”nda da 3 maden işçisi yaralandı. TTK KaradonMüessesesi’ne bağlı Gelik İşletme Müdürlüğü’ne ait madenocağında çalışan maden işçileri Sedat Berber ve FedaiÇukur ile Üzülmez Müessese Müdürlüğü’ne ait başka birocakta çalışan 29 yaşındaki Hüseyin Metin, tavanbölümünden ayaklarına taş düşmesi sonucu hafif yaralandı.Yaralı işçiler, aynı hastanede tedavi altına alındı.

30 madencinin kanı kurumadan birmadenci daha katledildi

İş cinayetleri sürüyor...Pendik’te iş cinayeti

İstanbul Pendik’te asfalt düzeltme makinesinin bakımını yapan işçi, araç kapağının üzerine düşmesisonucu hayatını kaybetti.

Alioğlu Mahallesi Çevre Sokak’ta bulunan asfalt düzeltme makinesine bakım yapan Yusuf Orakçı isimliişçi, kapağın altında kaldı. Orakçı, yardıma gelen arkadaşlarının müdahalesine rağmen kurtarılamadı.Orakçı’nın cesedi, olay yerindeki incelemelerin ardından Pendik Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Derince’de iş cinayetiKocaeli’nin Derince ilçesi Çenedağ Mahallesi’nde bulunan bir inşaatta yevmiyeci olarak çalışan sıvacı

Yavuz Malkoç (41) 3. kattan düştü. Malkoç’un düştüğünü gören diğer içiler ambulans çağırdılar fakatbaşının üstüne düşün Malkoç yaşamını yitirdi.

Malkoç’un cesedi Derince Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırılırken diğer işçiler, arkadaşlarının“kader”inin bu şekilde olmasına isyan etti.

Bedel yine işçi canı…Denizli Organize Sanayi Bölgesi’nde tekstil işçilerini taşıyan servis aracı, yağış nedeniyle bozulan yolda

devrildi. Kazada bir işçi öldü, şoför ile 22 işçi yaralandı. Gökhan Tekstil’de çalışan işçileri 23.00 - 07.00vardiyasına götüren servisin yağış nedeniyle bozulan yolda takla atması sonucu midibüsün ön camındanfırlayan Selda Aydoğan, midibüsün altında kalarak hayatını kaybetti.

Bir diğer iş kazası ise Pınarkent Beldesi’nde meydana geldi. Sergen Tekstil Fabrikası’nın yemekhanebölümünün arkasındaki istinat duvarı, aşırı yağış yüzünden yemekhane duvarının üzerine yıkıldı. Tekstilişçilerinin yemek yediği sırada meydana gelen olayda, Turgut Tosun, Meryem Aslan, Ali İhsan Hallaç veAhmet Manisalı isimli işçiler göçük altında kaldı. Yaralı işçiler Özel Sağlık Hastanesi’ne kaldırılırkenMeryem Aslan’ın durumunun ağır olduğu öğrenildi.

Madenci ailelerine “ölümraporu” koşulu

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu(TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü’ne aitözel maden ocağında 17 Mayıs günü meydanagelen grizu patlamasında 30 madencinin işcinayetine kurban gitmesi karşısındagöstermelik açıklamalar yapmaktan öteyegidemeyen sermaye hükümetinin temsilcilerimadenci ailelerine teklif ettikleri “kan parası”ylada bire bir sorumlusu oldukları iş cinayetlerikarşısında “günah çıkarmak” istiyorlar.

Sermaye sınıfının sefil çıkarları sözkonusuolduğunda tüm imkan ve olanaklarını seferbereden sermaye devletinin temsilcilerinin gözündemaden işçisinin herhangi bir değeri olmadığıyaşanan son gelişmelerle açığa çıkıyor.

Göçük altında kalan 30 madenciden EnginDüzcük ve Dursun Kartal isimli madenişçilerinin cesetleri aradan geçen 1 aylık süreyerağmen çıkarılmayı beklerken iki işçinin ailesineölüm aylığı ve geliri hala verilmedi.

Devletin bu işçilerin cesetlerini aradan geçen bir aylık süreye rağmen ailelerine teslim edememişolması skandalı bir yana, cesetlerine ulaşılamadığı için nüfus kütüğü kayıtlarından düşülemeyen 2madencinin ailelerine, “hak ettikleri” ölüm aylığı ve geliri Sosyal Güvenlik Kurumu’nca (SGK)ödenmiyor.

Sermaye devletinin işçi ve emekçilere kadar önem verdiği bu olay üzerinden bir kez daha açığaçıkıyor!

Eskişehir’de 15-16 Hazirananması

15-16 Haziran Direnişi Eskişehir’degerçekleştirilen eylemle selamlandı. DİSK’inöncülüğünde yapılan eylemde Yediler Parkı’ndanAdalar Migros önüne yürüyüş gerçekleştirildi.Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalarda 15-16Haziran’ı yaratan koşulların bugün daha ağırınınyaşandığına, Tuzla tersanelerinde onlarca insanınöldüğüne değinilerek güvenceli ve insanca çalışmatalebine dikkat çekildi.

Adalar Migros önüne gelindiğinde basınaçıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasındansonra DİSK’in yanısıra eylemi örgütleyen kurumlarolan Halkevleri, TKP, EMEP ve ÖDP adına birertemsilci konuşma yaptı.

Eylem çekilen halayların ardından son buldu. 15-16 Haziran’ın sınıfsal ve mücadeleci kimliğindensoyutlanan eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Adana’da 15-16 Haziran eylemiDİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından

Adana’da bir eylem gerçekleştirildi. DİSK Genel-İşSendikası önünde bir araya gelen kitle İnönüParkı’na yürüdü. “Yaşasın işçilerin birliği, halklarınkardeşliği / Yaşasın 15–16 Haziran Direnişimiz”pankartının açıldığı eylemde DİSK Bölge BaşkanıKemal Arslan tarafından yapılan açıklamada, 15–16Haziran’ın ortaya çıkış koşullarına değinildi. “15-16Haziran Direnişi, sonuçları ve ondan çıkarılacakdersler emperyalizme, neo-liberalizme ve sömürüyekarşı bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine ışıktutmuştur ve tutmaktadır” diyen Aslan mücadeleçağrısı yaptı.

Yaklaşık 150 kişinin katıldığı eyleme BDSP dedestek verdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Bursa’da DİSK 15-16 Haziran’ıselamladı

DİSK Güney Marmara Bölge Temsilciliğidüzenlediği basın toplantısı ile Türkiye işçi sınıfıtarihinin en büyük ve en etkili eylemlerinden biriolan 15-16 Haziran Direnişi’ni selamladı. Direnişin40. yıldönümünde “İşçilerin birliği ve halklarınkardeşliği mücadelemizi yükselteceğiz” dedi.Konuya ilişkin açıklamayı okuyan Ekinci, 15-16Haziran’ın haksızlığa boyun eğmeyen, sendikal hakve özgürlüklerine kararlılıkla sahip çıkan 150 binişçinin tüm engellemelere karşı ortaya koyduğukararlılığın tarihi olduğunu vurguladı.15-16 Haziran ruhuyla kıdem tazminatlarına, iştenatmalara, güvencesiz çalışmaya, kiralık işçiuygulamasına, sendikal barajlara, noter şartına,işsizliğe, esnek ve kuralsız çalışmaya karşı mücadeleçağrısı yapan Ekinci, işçilerin birliği ve halklarınkardeşliği mücadelesini yükselteceklerini ifade etti.Yaklaşık 20 kişinin katıldığı basın toplantısınaDİSK’e bağlı sendikaların şube başkan veyöneticileri ile KESK Bursa Şubeler Platformu dadestek verdi.

HSGGP 15-16 Haziran’ı selamladıHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu

(HSGGP) bileşenleri, 15 Haziran günü KadıköyAltıyol’da biraraya gelerek Yoğurtçu Parkı’nayürüdüler.

Yürüyüşün sonunda, 15-16 Haziran büyük işçidirenişinde şehit düşen Mutlu Akü Fabrikası işçisiYaşar Yıldırım, Vinleks Fabrikası işçisi MustafaBayrak ve Cevizli TEKEL işçisi Mehmet Gıdakvuruldukları yerde anıldılar.

HSGGP adına basın açıklamasını gerçekleştirenGenel-İş Anadolu Yakası 1 No’lu Şube BaşkanıŞahan İlseven, güvencesiz çalışma dayatmasına,taşeronlaştırmaya, örgütlenme hakkının gaspına, işcinayetlerine dur demek için 15-16 Haziran ruhuylamücadele çağrısı yaptı. Eylemde, KadıköyBelediyesi’ne grev kararı asan Genel-İş üyesiişçilerin mücadelesi de selamlandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bursa’da 15-16 Haziran eylemi15-16 Haziran Direnişi Bursa’da ilerici ve

devrimci kurumlar tarafından yapılan eylemleselamlandı.

Fomara Meydanı’ndan Kent Meydanı’na kadarsloganlarla yürüyen kurumlar adına yapılanaçıklamada 15-16 Haziran direnişinin hala öğretmeyedevam ettiği vurgulanarak, sosyal yıkım saldırılarınakarşı işçi ve emekçilere 15-16 Haziran ruhuylamücadele ve direnme çağrısı yapıldı.

Açıklamanın ardından kayıplar sorununa dikkatçekmek için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşgerçekleştirilen kayıp yakınlarından Fihal Çıldır birkonuşma yaptı.

Eylem BDSP, ESP, Sosyalist Parti, SDP, BDP,Partizan tarafından örgütlendi.

Kızıl Bayrak / Bursa

15-16 Haziran Direnişi yolumuzu aydınlatıyor!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

15-16 Haziran Direnişi selamlandı...

Çiğli’de 15-16 Haziran direnişi selamlandı!İzmir’de 15-16 Haziran direnişinin 40. yılı vesilesiyle 12 Haziran Cumartesi günü araştırmacı yazar Volkan

Yaraşır’ın da katıldığı bir seminer gerçekleştirildi. Çeşitli sektörlerden işçilerin katılımıyla gerçekleşenetkinlikte direnişin anlamı vurgulandı. Direnişin dersleri ele alınarak güncel görevlere dikkat çekildi.

Seminerde ilk olarak BDSP adına konuşma yapıldı. 60’larda sınıfın yaşadığı nitel ve nicel gelişim elealınarak Saraçhane mitingi ile açığa çıkan ve 15-16 Haziran’a varan süreç özetlendi.

Konuşmada sınıf devrimcileri için 15-16 Haziran’ın ne ifade ettiği sorusu da yanıtlanarak direnişin dersleriaktarıldı. Sınıfın gücünün görüldüğü, uzlaşmacı değil mücadeleci anlayışın başarısı ele alınırken hareketintemel sorununun ise siyasal bir önderlik boşluğu olduğu vurgulandı. Siyasal öncü eksikliğinin ise eyleminsona ermesi sürecinde özellikle hissedildiği ve DİSK’i aşan eylemin bizzat DİSK tarafındansonlandırılmasının bunun sonucu olduğu aktarıldı. Burjuvazinin devrimci partinin önderliğinde ilerlemeyen bugibi hareketler ile baş edebileceği belirtildi.

Konuşmanın sonunda ise aradan geçen 40 yıla rağmen devrimci hareketin halen daha gereken dersialmadığı ve sınıf eksenli bir mücadele yürütmediği vurgulandı. TEKEL ile birlikte yeni bir sürece girildiği vebu sürecin yeni 15-16 Haziranlar’ın nüvelerini barındırdığı ifade edilerek dersler doğru değerlendirilmediğisürece yeni 15-16 Haziranlar’ın da kucaklanamayacağı anlatıldı. Konuşma, sınıfın bugün ‘70’e göre dahaşanslı olduğu ve öncüsü ile buluşma imkanlarına hiç olmadığı kadar yakın olduğunun vurgulanması ile sonbuldu.

Volkan Yaraşır ise konuşmasına 15-16 Haziran’ın 125 yıllık bir birikimin sonucu olduğunu vurgulayarakbaşladı. İşçi sınıfı tarihinin Marksist ve diyalektik bir anlatımla anlatılması gerektiğini ifade ederek, işçi sınıfıtarihindeki ilk eylem ve örgütlenme biçimlerini aktardı. Dönemin Ludivzm hareketi, grev sandıkları, tabanörgütlenmeleri ve genel grev hatlarına değinerek Osmanlı tarihinden bugüne işçi sınıfının bu coğrafyadakikalkışmalarını, ayaklanmalarını, kendi gücünü hissettiği ve hissettirdiği eylemlerini aktardı.

Yaraşır, 15-16 Haziran’ın Türkiye işçi sınıfının yıkıcı gücünün açığa çıkardığını belirtti. Türkiye’dekisanayi havzalarında örgütlenmenin, bulunmanın olmazsa olmaz koşul olduğunu ve mücadelenindinamiklerinin de bu zeminde olduğuna işaret ederek konuşmasını tamamladı.

Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Gelen sorularda ve Volkan Yaraşır tarafından yapılanaçıklamalarda sendikaların bugünkü tablosu, ulusal sorunun çözümü noktasındaki tartışmalar ve mücadeledeneyiminden uzak genç işçi kuşağının örgütlenmesinin zorluklarına değinildi. Özel olarak da işçi sınıfınınmücadelesinin ve bu mücadelenin yükselişinin bir çekim gücü oluşturacağı ifade edilerek TEKELDirenişi’nden de örnekler verilip Kürt sorununun bu çekim gücü içerisinde çözüleceği belirtildi. Sermayeninve devletin dini, etnik, mezhepsel ayrışmalar yaratarak sınıfı bölmeye çalıştığı ifade edildi ve “tam da krizdönemlerinde devrim örgütlenmediği sürece karşı devrimin mayalanması kaçınılmazdır” tespitinde bulunuldu.

Canlı tartışmalarla geçen seminere 50 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / İzmir

ÜNSA Çuval’dan yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

İstanbul Samandıra’da bulunan ÜNSA AmbalajSanayi AŞ, DİSK Tekstil Sendikası’nda örgütlü birfabrika. Son yıllarda fabrikada art arda yaşanan olaylar,sendikal ihanetin utanç verici örneklerini oluşturuyor.

2008 yılında, ÜNSA Çuval Fabrikası’nıntaşeronunda ücret ve hak gasplarına karşı direnişe geçenişçilere DİSK Tekstil yönetiminin açık ihaneti, yaşananvahim tablonun sadece bir kesitini sunuyor.Hatırlanacağı gibi, ÜNSA taşeronunda kararlı birdireniş sürerken, sendika yönetimi, patronlarla arasınıbozmamak için ne yapacağını şaşırmış, çareyi açıkolarak tarafını ilan etmekte bulmuştu. Sınıfa ihanetinresmi çizilmiş, ÜNSA Çuval Fabrikası’nın kapısına,şöyle bir ilan asılmıştı: “Direnişle hiçbir ilgimiz yoktur!/ DİSK Tekstil”

Bugün, sendikalı bir fabrika olan ÜNSA’da sınırsızsömürü ve her türlü keyfi uygulama sürerken, sendikayönetimi aynı ihanet çizgisinde ısrar ediyor. Belki,bundan daha da acı olan, 6 yıl önce seçilmiş işyeritemsilcilerinin de “küçük sendika ağalarına” dönüşerek,aynı ihanet çizgisinde yol almalarıdır.

Üretiminin önemli bir kısmını taşeronlara aktarmışolan ÜNSA AŞ, sendikalı olan ana fabrikasında dasendika engeline takılmadan sınırsız sömürüyüsürdürebilmek istiyor. Kriz bahanesiyle onlarca işçiyiişten çıkartıyor, takip eden aylarda ise işlerinyoğunlaştığını söyleyerek eskiden üç işçinin yaptığı işitek işçiye yaptırıyor. Üç makineye birden bakmakzorunda kalan işçiler, bu çalışmalarının karşılığındaücret zammı almadıkları gibi, sürekli baskı ve tehditaltında çalışıyorlar.

İşçileri baskı altında tutabilmek için türlü yöntemlerdeneniyor. Bunlardan en “sevileni”, işçiler hakkındasürekli tutanak tutmak ve işçilere savunma yazdırmak.Kuralsız ve keyfi biçimde tutulan tutanaklarla işçilerşaşkına çevrilmeye, psikolojik olarakgüçsüzleştirilmeye çalışılıyor. Başka bir psikolojikbaskı yöntemi ise, sürekli olarak fabrikanın“Amerikalılara” satılacağı söylentisi çıkarmak. Yaklaşıkbir yıldır, “Sattık, satıyoruz!” diyen patronlar, işçilerüzerinde belirsizlik duygusu yaratmayı amaçlıyorlar. Bu“Amerikalılar” efsanesi ile ilgili somut bir bilgi nefabrika yönetimi, ne sendika yönetimi, ne de işyeritemsilcilerinin ağzından çıkmazken, işçiye “Yarın neolacağınız zaten belli değil, usluca çalışmaya bakın!”mesajı veriliyor.

ÜNSA Çuval’da fabrika içindeki sıcaklık yazaylarında 40 dereceye ulaşıyor. Buna rağmen, fabrikadaklima ya da havalandırma yok. İşçilerin bu konudakitaleplerini ne patronlar, ne de sendikanın işyeritemsilcileri duyuyor. Yeni işçiler asgari ücretle çalıştığıiçin, fabrikada çalışan eski işçiler art arda iştençıkarılıyor. Haksız uygulamalara itiraz eden, hakkınıarayan işçiler de anında işten çıkartılıyor. İştençıkartılmasına karar verilen işçiden önce istifa etmesiisteniyor. Eğer, işçi istifaya yanaşmazsa, fabrika içindebir bölümden diğerine sürülüyor ve her türlü bıktırmataktiği izleniyor. Bazı işçiler ise, “Sen istifa dilekçesiniyaz, biz seni çıkarmayacağız” diyen üretim müdürütarafından kandırılıyor. Geçtiğimiz günlerde bu şekildekandırılarak işten çıkarılan bir işçi, 7 yıl boyuncafabrikada çalışmış olmasına rağmen tek kuruş tazminatalamadığını, üstelik, istifa etmiş göründüğü için işsizlikmaaşı da alamadığını bildiriyor.

ÜNSA işçileri, işyeri temsilcisinin yıllardır buuygulamalara sessiz kalmasını yadırgamıyor, temsilciyiise “patronun has adamı” olarak niteliyorlar. Altı yıldıryapılmayan seçimlerin nihayet yapılması ve yeni işyeritemsilcisi seçilmesi için fabrikada imza topladıklarını,imza atan işçi sayısının 78’e ulaştığı aşamada işyeritemsilcisinin tehditlerine maruz kaldıklarını ve bizzattemsilci tarafından patrona ispiyonlandıklarınısöylüyorlar. Bu birlikteliğe ve yeniden temsilci talebineöncülük eden arkadaşlarının, patron-temsilci işbirliği ileişten çıkarılmasını ise affetmiyorlar.

İşçiler, işyeri temsilcisinin bu utanç verici icraatınınardından, sendika şube başkanı ile görüştüklerini,yeniden seçim yapılması için kendilerine söz verildiğiniama bu sözün de tutulmadığını söylüyorlar.

ÜNSA’da 2008’de yapılan toplu iş sözleşmesi de

evlere şenlik! İşçilerin herhangi bir söz hakkı olmaması için

sözleşme, patronlarla sendika arasında gizlice yapılıyor.Bir sabah, işe gelen işçilerin eline sözleşme broşürütutuşturuluyor. Tahmin edileceği gibi, bu sözleşmeşartları, ücret ve hak gasplarının ilanı oluyor. İşçiye bukadar açıkça ve yüzsüzce ihanet eden sendika, elbettene fabrikada herhangi bir eğitim veriyor, ne 1 Mayıs’ta,26 Mayıs’ta mücadele alanlarına işçileri taşımayıkendine dert ediyor. ÜNSA işçileri sendikalarından neTaksim kazanımını, ne TEKEL Direnişi’ni, ne de 26Mayıs genel grev çağrısını duyuyorlar.

Sendikal ihanet çetesi, ÜNSA işçisini belli kiküçümsüyor. Fakat, ÜNSA işçisi yaşanan açık ihanetkarşısında öfke biriktiriyor.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet vesınırsız sömürü

Aynur Çamalan’la dayanışma etkinliğiDirenişinin 100 günü, 15-16 Haziran büyük işçi

direnişinin 40. yıldönümünde denk gelen Aynur Çamalanilerici ve devrimci kurumlarla birlikte dayanışmaetkinliği gerçekleştirdi. Yenimahalle Düğün Salonu’ndadüzenlenen dayanışma etkinliği BDSP, Alınteri, DDSBve EHP tarafından oluşturulan ‘etkinlik tertip komitesi’tarafından Aynur Çamalan’la birlikte organize edildi.

Geleceksizlik, güvencesizlik ve sosyal yıkımsaldırılarına mahkûm edilen işçi sınıfının nasıl birmücadele hattı izlemesi gerektiği üzerinden 15-16Haziran Direnişi’nin yol gösterici rolünün vurgulandığıaçılış konuşmasının ardından saygı duruşuna geçildi.

15-16 Haziran’ı yaşayan işçilerin anlatılarının yeraldığı sinevizyon gösteriminin ardından etkinlik tertipkomitesinin metni okundu. Konuşmada Çamalan’ınüyesi olduğu Tez-Koop-İş Sendikası tarafından yalnız bırakıldığı, dahası sendikanın direnişin bitirilmesi içinişveren TÜBİTAK’tan daha fazla çalıştığı ifade edildi. Tez-Koop-İş yönetiminin kınandığı konuşmada, sınıfınçıkarları için Tez-Koop-İş’e sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Aynur Çamalan kürsüye çıkarak 100 günlük direnişi sırasında yaşadıklarını anlatan ve işe geri dönmek içinbaşladığı direnişte kararlı olduğunu vurgulayan bir konuşma gerçekleştirdi.

Söz alan TEKEL işçisi ise her türlü baskı, saldırıya ve sendikal ihanete rağmen işçilerin hak gasplarına karşımücadelesini sürdüreceğini, çünkü mücadele etmekten başka çıkar yol olmadığını ifade etti. Aynur Çamalanınyanında olduklarını söyledi.

Şair Mehmet Özer ise işçi ve emekçilerin kapitalizmin saldırılarına karşı direnişe geçmesinin öneminianlattığı konuşmasının ardından bir şiir sunumu gerçekleştirdi.

Etkinlikte Partizan, 78’liler Girişimi, Kot Kumlama işçileri ve BDP Ankara İl Örgütü’nün mesajları okundu.Ayrıca devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın yargısız infazına karşı eylem yaptıkları ve TEKEL eylemine katıldıklarıgerekçesiyle tutuklu bulunan 5 BDSP’linin duruşmasına ve yapılacak basın açıklamasına çağrı yapıldı.

Canlı bir atmosferde ve 150 kişilik bir katılımla gerçekleşen etkinlik, Tural Arsan ve Grup Kutup Yıldızı’nınsöylediği ezgilerle ve çekilen halaylarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

KESK’lilere “Treni alıkoymaktan” dava açıldı

25 Kasım 2009 tarihinde kamu emekçilerinin gerçekleştirdiği uyarı grevinin ardından haklarındasoruşturma açılan ve geçici olarak görevden uzaklaştırılan demiryolu çalışanları ile dayanışma eylemi yapanKESK’lilere “treni alıkoymaktan” 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

15 Aralık’ta gerçekleştirilen basın açıklamasında Ankara-İstanbul trenini alıkoydukları gerekçesiyle BTSGenel Başkanı Yunus Akıl, BTS üyesi Ali Kitapçı ile eylemde destek amacıyla bulunan SES Ankara ŞubeSekreteri Fikret Çalağan ve Eğitim Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Tuğrul Çulfa’ya “treni alıkoymak”suçlamasıyla beş yıl hapis istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşması ise 8 Temmuz günü Ankara AsliyeCeza Mahkemesi’nde görülecek.

HABAŞ işçisi kazanacak!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Türkiye’nin en büyük ve modern haddehanesinikurmakla övünen, sık sık iş cinayetlerinin yaşandığıHABAŞ Demir Çelik’te çalışan işçiler kadro hakkıtalebiyle iş yavaşlattılar.

Bakırçay Havzası’nda kurulu bulunan ve binlerceişçinin çalıştığı HABAŞ Demir-Çelik’te Erbeltaşeronunda çalışan 30’a yakın işçi “kadro hakkınıntanınması” talebiyle 12 Haziran günü saat 08.00 ile14.00 arası üretimden gelen güçlerini kullanarak işbırakma eylemi gerçekleştirdiler. Bu süre zarfındaişçiler patron vekilleri ve fabrikada örgütlü olan Türk-Metal Sendikası ile görüştüklerini belirttiler.

HABAŞ’taki iş bırakma eylemine müdahale edenMetal İşçileri Birliği (MİB) Bakırçay Havzası Metalİşçileri Birlik Komitesi ise HABAŞ işçilerine butepkiye sessiz kalmamaları ve eylemin daha farklı yolve yöntemlerle devam etmesi gerektiğini anlatanbildirilerisiyle seslendi. Bildiri dağıtımı işçilerinyoğun ilgisiyle karşılaştı. Dağıtım sürerken patronunbekçi köpekleri dağıtımı engellemek için ellerindengeleni yaptılar. Jandarmayı çağırmakla tehdit edenpatron yalakalarına karşı “yapılan dağıtımın meşru”olduğu cevabını veren MİB çalışanları yasadışı bir şeyvarsa, onun da HABAŞ patronu tarafındanuygulandığını ifade ederek bildiri dağıtımına devamettiler. MİB’in dağıttığı bildiriyi sunuyoruz:

Tüm taşeron işçiler kadroya alınsın,herkese iş güvencesi sağlansın!

HABAŞ işçileri, kardeşler!Patronlar için taşeronluk biz işçileri bölüp

parçalamak için kullandıkları en önemli silahlardanbiridir. Taşeronluk sistemi ile patronlar bir yandanişçilerin bir bölümünü insanlık dışı koşullardaçalıştırıp iş güvencesini ortadan kaldırırlar, bir yandanda çeşitli yasal yükümlülüklerden kaçarak maddikazanç sağlarlar. Ancak daha da önemlisi taşeronsistemi ile patronlar işçilerin birlikte hareket etmesine,ortak bir mücadele yürütmesine engel olmayaçalışırlar.

Kardeşler!HABAŞ’ta da taşeronluk sistemi en pervasız hali

ile uygulanıyor. Hem de her maddesi ile patronlarınçıkarını savunan yasalarda bile yeri olmayan birşekilde. Mevcut yasalarda bile işletmenin asli işleritaşeronlara devredilemezken HABAŞ’ta aynıbölümlerde aynı işleri yapan işçiler taşeron-kadroluolarak bölüp parçalanıyor. HABAŞ patronu hemsermaye devletinin, hem de işbirlikçiliği adet halinegetiren sendikacıların göz yumması sayesinde buyasadışı uygulamayı bu kadar rahat ve pervasız birşekilde hayata geçirebiliyor.

Taşeron HABAŞ işçileri;İnsanca çalışma ve yaşam koşulları ile birlikte

kadro talebi sizlerin en doğal, en meşru taleplerinizdenbiridir. Oysa HABAŞ patronu ve onun vekilleri buhaklı talebinizi ve ortaya çıkan tepkinizi her defasındazamanı belli olmayan vaatlerle ve tehditlerlegeçiştirmeye çalışıyor. Açığa çıkan tepkileriniz vegerçekleştirdiğiniz eylemler ise yeterince örgütlü vehazırlıklı olmadığınız için her defasında bu zamanıbelirsiz vaatler ve tehditler ile sönümleniyor.

Eğer kadro hakkımızı elde etmek ve işgüvencemizi sağlamak istiyorsak yapmamız gerekenörgütlenmek, tepkimizi örgütlü bir şekilde dile

getirmektir. Yemek boykotlarından, mesaiyekalmamaya, iş yavaşlatma ve durdurmaya kadar hepbirlikte göstereceğimiz tepkiler HABAŞ patronunageri adım attırmanın tek yoludur. Çünkü asalakpatronların asıl korkusu işçilerin birliği ve mücadelesisonucunda kârlarının azalmasıdır.

Ayrıca işyerinde örgütlü olan Türk MetalSendikası’nı zorlamak ve sendikalaşmak da atmamızgereken bir diğer adımdır.

Kadrolu HABAŞ işçileri;Taşeron işçilerin kadro talebi kadrolu işçilerin de

en önemli sorunlarından biridir. Kadrolu işçiler deHABAŞ’ta sayısız saldırı ile yüz yüzedir. Busaldırıları püskürtebilmek ise tüm HABAŞ işçilerininortak mücadelesi ile mümkündür. Aksi takdirdeHABAŞ işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları insancabir seviyede değil, bugün taşeron işçilerinkoşullarından bile daha ağır şekilde en alttaeşitlenecektir.

Kardeşler!HABAŞ patronu meydanı boş bulduğu için

yasadışı ve kuralsız bir şekilde bizleri sömürmektedir.Metal İşçileri Birliği bu kuralsızlığa izin vermemekiçin “sömürüye artık yeter” diyen tüm demir çelikişçilerini örgütlenmeye ve mücadele etmeyeçağırmaktadır.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya

hiçbirimiz!Metal İşçileri Birliği

HABAŞ Demir-Çelik’te iş bırakma eylemi

TİS sempozyumu hazırlıkları sürüyor...

Metal İşçileri Birliği (MİB), 2010-2012 MESS grup TİS süreci hazırlıkları kapsamında çalışmalarınısürdürüyor. İstanbul ve İzmir’de toplantılar, bülten dağıtımları gibi faaliyetlerle, 27 Haziran tarihinde yapılacaksempozyuma işçi ve emekçiler davet ediliyor.

İstanbul - Küçükçekmece 12 Haziran Cumartesi günü Küçükçekmece Metal İşçileri Birliği TİS Komitesi süreci değerlendiren ve

mücadele hattını ortaya koyan bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda 15-16 Haziran Direnişi, TEKEL Direnişi, sınıf hareketinin durumu, metal işçilerinin mücadele

deneyimleri ve TİS süreci üzerine konuşuldu. TİS sürecinde sınıfın inisiyatif ve iradesini açığa çıkaracak yöntemve araçların kullanılması gerektiğinin ifade edildiği toplantıda, sendikaların toplam tablosu değerlendirildi.Bölgede bulunan MESS kapsamındaki fabrikalar ve hedef fabrikalar üzerine detaylı tartışmalar yapıldı. AyrıcaMetal İşçileri Birliği’nin çıkarmış olduğu Mücadele Programı broşüründeki mücadele talepleri üzerine tartışıldı.

MESS’e üye fabrikalarda TİS komitelerinin kurulmasını zorlamak gerektiğinin konuşulduğu toplantıda,işçileri bilgilendirmenin ve buna dönük araçları devreye sokmanın önemi dile getirildi.

Bu süreçte süren direnişlerle sınıf dayanışmasını büyütmek için çaba harcanması gerektiği ifade edilirken,sınıfın birbirinden öğrenmesi, güçlenmesi açısından TİS sürecinin direnişteki işçilere aktarılması gerektiğikonuşuldu.

TİS görüşmelerinde tarafların tutumunun daha da belirginleştiği bir tarihte panel yapılması, TİS anketlerininkullanımı, Küçükçekmece TİS Bülteni ile fabrikalara yönelinmesi kararlarının alındığı toplantıda fabrikalarınöznel sorunlarını işleyen ve TİS görüşmelerinin yansıtıldığı özel sayıların çıkarılması da tartışıldı.

İstanbul-ÜmraniyeHazırlık kapsamında Metal İşçileri Birliği Ümraniye Yürütmesi tarafından sempozyuma çağrı afişleri

Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde, İMES-Dudullu yol hattına, Samandıra fabrikalar bölgesindeki servisgüzargahları üzerine yapıldı.

Metal İşçileri Bülteni’nin dağıtımı öncelikli olarak MESS üyesi işyerleri, sendikalı işyerleri ve metalfabrikalarına yapıldı. Sempozyum davetiyelerinin elden kullanımı devam ederken anketlerin de yapımı sürüyor.

Tüm çalışmalar ise tahammülsüzlükle karşılanıyor. İki hafta önce yapılan “MESS’i ezelim, çaldıklarını gerialalım!” ozalitlerinin hızılıca sökülmesi, hatta daha önceden sökülmeyen yerlerde bile ozalitlerin kısa zamaniçinde sökülmüş olması bu tahammülsüzlüğü belgeledi.

İzmir Toplu Sözleşme Sempozyumu hazırlıkları İzmir’de yoğunlaşarak devam ediyor. Metal İşçileri Bülteni’nin

dağıtımlarıyla başlayan çalışma kapsamında Menemen’de ve Asarlık’ta demir çelik işçilerine ve ÇiğliOrganize’de bulunan BMİS’te örgütlü işçilere bülten ulaştırıldı. Anket ve röportaj çalışmaları da sürerkensempozyuma çağrı afişleri yaygın bir biçimde kullanılıyor. Menemen-Çiğli arası demir-çelik işçilerinin servisgüzergahlarına, Çiğli merkeze ve Gaziemir’de anayol güzergahındaki köprü altlarına afişler yapıldı.

Diğer yandan da sempozyum davetiyeleri metal işçilerine ulaştırılarak TİS süreci tartışılıyor ve TİSsempozyumuna çağrı yapılıyor.

Metal İşçileri Birliği / İstanbul-İzmir

- Krizden sonra fabrikanızda-şubenize bağlıişyerlerinde ne gibi gelişmeler yaşandı? Çalışma veyaşam koşullarınız nasıl değişti?

Bu süreçte şubemizin faaliyet alanında ve yetkiliolduğumuz işyerleri içerisinde krizden etkilenenişyerleri oldu.

Bunlardan birisinde bize önce esnek çalışmayıönerdiler. Kabul etmediğimizde işçi çıkarma gündemegeldi ve direndiğimizde maalesef işçi tam birdirengenlik gösteremedi. Bunun üzerine emekliliğidolanların emekli edilmesi gündeme geldi. Buna fazladirenemeyeceğimizi gördüğümüzde de emekliliğigelenlerin kendilerinin istemesi halinde gönüllü olarakemekli olabileceklerini ve bu arkadaşlarımıza ihbartazminatının da kıdemle birlikte ödenmesini istedik vekabul ettirdik. Buna karşılık işveren kendi isteği ileayrılmak isteyen herkese, kıdemin yanı sıra ihbartazminatını da vereceğini söyleyince maalesef kendiisteği ile ayrılan üyelerimiz de oldu.

Ülkede pahalılık ve kötü yaşam şartları tümçalışanları oldukça fazla etkilemekte ve birçok çalışankredi kartı borçları ile bankalar arasında mekikdokuyarak yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Tümbunlar işçiyi bu gibi olumsuzlukları kabulezorlamaktadır. Yani geçici bir süre aldığı paraylaborçlardan kurtularak sözde rahat etmeyeçalışmışlardır.

Bölgemizde iki işyeri kısa çalışma yapmak içinçalışma bakanlığına başvurusu sonucunda, bunlardanbiri bir yıl süre ile faydalanmış süresi dolmuştur. Fakathalen bu işyerinde az da olsa sorunlar yaşamaktayız.Diğer işyeri yaklaşık 8 ay kısa çalışmadanfaydalanmış bu durumda çalışmaya devem ederkenyeni siparişler alması sonucunda kısa çalışmadanvazgeçmiştir. Bu olumsuzlukların yaşandığı birdönemde, MESS Grubu içerisinde yer alan birişyerinde de ek zam talebimiz olmuş ve alınmıştır.

- 2010–2012 MESS Grup toplu sözleşmelerindenbeklentileriniz nelerdir? Bu koşullar altında metalişçileri payına hangi taleplerle nasıl bir mücadeleyürütülmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Beklentilerimiz, kayıplarımızın telafisi vealınterimizin karşılığını almaktır. İşyerlerindeki ücretfarklılıklarının ortadan kaldırılması için mücadeleetmeliyiz. Öncelikle işyerlerindeki düşük ücretlerinyükseltilmesi ya da belli bir seviyeye çekilmesi vesonrasında da seyyanen zam talep edilmesiningerektiğini düşünüyorum, seyyanen yapılan zamlarherkesin aynı zammı almasını sağlayacaktır.

Gelebilecek dayatmalara karşı “evet” demeolasılığı yüksek olan ve MESS in alt kuruluşu gibiçalışan Türk Metal’e karşı birlikte hareket edilmesi vebu durumun tüm işçi sınıfına çeşitli argümanlarkullanarak anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Tümmetal işçileri ile birlikte, işsizlerin ve asgariücretlilerin de bu mücadeleye ortak edilmesi vebirlikte mücadele edilmesi için çalışmalar yapmalıyız.

Biz Birleşik Metal-İş Sendikası olarak mücadeleyiörmeye ve büyütmeye çalışıyoruz. Öncelikle kendiişyerlerimizde çalışmaları başlatmış bulunuyoruz. Tektek işyerlerinde var olan işyeri komitelerimizin yanısıra bu toplu iş sözleşmesi döneminde işyeri toplu işsözleşmesi kurulları kurulmuş ve bu kurullar ile

çalışmaları sürdürmekteyiz.- Mücadeleyi örgütleyebilmek için öncü işçilere

ve ilerici sendikacılara-temsilcilere ne gibi görevlerdüşüyor?

Öncelikle bütün metal işçilerini metal iş kolundatek başına da olsa sermayeye karşı mücadele edenBirleşik Metal-İş Sendikası ile birlikte ortak birmücadeleye çağırıyorum. Bu süreçte yalnız MESSgrubundaki işçiler değil tüm metal işçileri ve diğerişkollarındaki işçiler de bu mücadelenin içindeolmalıdır.

Diğer işkollarındaki mücadeleci sendikalar da bumücadelenin içine çekilmelidir. Aslında tümişkollarında, bütün toplu sözleşme dönemlerinde, işçisınıfının ortak mücadelesinin yolları aranmalı vebunun gerçekleştirilmesi için çaba sarf edilmelidir.Bunu yaparken herkes, birbiri ile olan sorunlarını yada görüş ayrılıklarını bir kenara bırakmalıdır. Görevine olursa olsun hiç kimse sorumluluktan kaçmamalıya da sorumluluğu ve olumsuzluğu bir başkasınayıkmayı düşünmeden hareket etmelidir. Başarı tümişçi sınıfının ortak başarısı olacaktır. Temsilciler vemücadeleci işçiler işyerlerinde yaşanan gerçekler ile

sendikasını doğru bilgilendirerek hareket etmelidirler. Herkes birbirinin eksiğini tamamlamak için çaba

sarf etmeli, birbirinin açığını ya da eksiğiniaramamalıdır. Çünkü yaşanabilecek olumsuzluklar yada alınamayan haklar çok uzun yıllar herkesietkileyecektir.

İşçi sınıfının ortak mücadelesine ve haklarımız içinher alanda ortak mücadeleye!

Kızıl Bayrak / Ankara

BMİS Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile MESS Grup TİS süreci üzerinekonuştuk...

“Haklarımız için her alanda ortakmücadeleye!”

MİB 15-16 Haziran ruhuyla MESS’iezmeye çağırdı

Metal İşçileri Birliği (MİB), 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 40. yıldönümünde, metal işçilerini,metal patronlarına karşı mücadeleyi büyütmeye çağırdı. Mecidiyeköy otobüs duraklarında toplanan Metalİşçileri Birliği üyesi öncü işçiler yolu trafiğe kapatarak MESS binası önüne yürüdü. “15-16 Haziran ruhuylaMESS’i ezelim çaldıklarını geri alalım! / Metal İşçileri Birliği” pankartının açıldığı yürüyüşün ardından binaönüne gelindiğinde gerçekleştirilen basın açıklamasında işçi ve emekçilerin kapsamlı bir saldırı dalgasıylayüz yüze kaldığı ifade edildi. Kazanılmış sosyal hakların birer birer tırpanlandığı, çalışma ve yaşamkoşullarının çekilmez bir hal aldığı dile getirildi.

Metal işçilerinin ise işçi ve emekçilere dönük bu saldırılardan fazlasıyla etkilendiğine dikkat çekilirkenmetal patronlarının örgütü olan MESS ile TİS görüşmelerinin başlayacağı hatırlatıldı.

Açıklama öncü metal işçilerine Metal İşçileri Birliği çatısı altında sendikalarına, sosyal haklarına vegeleceklerine sahip çıkma, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin gösterdiği yoldan mücadeleyi yükseltmeçağrısı yapılarak son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kamu emekçileri mücadelesinden...14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

KESK üyeleri tasarıya karşıeylemdeydi

KESK tarafından alınan eylem kararı çerçevesindealanlara çıkan kamu emekçileri, 657 sayılı Devlet MemurlarıKanunu’nda değişiklik öngören tasarıyla birlikte kamuemekçilerinin iş güvencesine saldırıldığını ifade ettiler.

14 Haziran Pazartesi günü Adana Eğitim Sen önündetoplanan kamu emekçileri buradan AKP önüne yürüdü. AKPönüne gelindiğinde basın açıklaması Eğitim Sen ŞubeBaşkanı Güven Boğa tarafından okundu. Yapılan açıklamadayapılmak istenen değişikliğin neler getireceği söylenerek busaldırılara karşı mücadele edileceği vurgulandı.

Yaklaşık 200 kamu emekçisinin katıldığı eyleme BDSP dedestek verdi. Eylem AKP il binasına siyah çelenkbırakılmasının ardından sona erdi.

Ankara’da Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önündetoplanan KESK üyeleri sloganlarla AKP Ankara İlBaşkanlığı’na yürüdü. KESK’lilerin AKP önünde basınaçıklaması yapması polis barikatıyla engellenirken barikatönünde basın açıklamasını KESK Genel Başkan Sami Evrenokudu.

Evren, KESK olarak 15-16 Haziranların ruhunutaşıdıklarını ve hakları için bu tasarıya direneceklerini söyledi.Eylemde “Gözaltılar serbest bırakılsın” pankartı açan KESKüyeleri Halk Cephesi’ne yönelik operasyonlar çerçevesindegözaltına alınan KESK üye ve yöneticilerinin serbestbırakılmasını istediler.KESK İzmir Şubeler Platformu, 15 Haziran günügerçekleştirdiği eylemle 657 sayılı yasada yapılmaya çalışılandeğişiklikleri protesto etti.

Saat 12.20’de Eski Sümerbank önünde biraraya gelenKESK üyesi emekçiler AKP Konak İlçe binasına yürüdüler.Eylemde, Halk Cephesi’ne yönelik openasyonda gözaltınaalınan KESK MYK üyesi Akman Şimşek, SES MYK üyesiMeryem Özsöğüt ve BES Ankara yönetiminden AdnanDaracıoğlu’nun serbest bırakılması da istendi.

KESK Bursa Şubeler Platformu üyeleri FomaraMeydanı’nda toplanarak sloganlarla Haşim İşçanCaddesi’ndeki AKP İl Başkanlığı’na yürüdü. AçıklamayıKESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Cemal Akkurtgerçekleştirdi. TÜMTİS üyelerinin yanısıra ilerici güçlerin dedestek verdiği eyleme 100 kişi katıldı.

Kayseri Eğitim Sen binası önünde toplanan kamuemekçileri, 657 sayılı yasada yapılmaya çalışılandeğişiklikleri protesto etmek için AKP il binasına yürüdü.

AKP il binası önünde gerçekleştirilen basın açıklamasınıKESK Kayseri Şubeler Platformu dönem sözcüsü SedatÜnsal yaptı. Ünsal, tasarı ile ne amaçlandığına dikkat çekti.Konuşmasının devamında mücadele çağrısı yapan KESKdönem sözcüsü Ünsal, 15-16 Haziran’ın 40. yıldönümündekamu emekçilerinin siyasi iktidarın emek karşıtı politikalarınısineye çekmeyeceği dile getirdi. BDSP, EMEP ve ESP’nindestek verdiği eyleme yaklaşık 100 emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana - Ankara - İzmir - Bursa - Kayseri

KESK: Yoksulluğa çözüm, toplu sözleşme KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, Temmuz ayı ücret artışlarıyla ilgili yazılı açıklama yaptı.

TÜİK’in hesapladığı enflasyon rakamları için “şaibeli” değerlendirmesini yapan Şimşek, gıda ve enerjigibi kalemlerde enflasyonun genel enflasyon oranının çok üzerinde olduğunu söyledi.

Şimşek, kamu emekçilerinin 2010 ücret artışının geçen yıl yapılan ‘toplu görüşme’lerde yüzde 2,5olarak belirlendiğini hatırlattı ve sendikalarının toplu görüşme anlayışını reddederek görüşmelerekatılmadığı bilgisini verdi.

“Tamamen enflasyona endeksli bu ücret artışı anlayışı katılan diğer konfederasyonların huzurundabenimsenmişti. Enflasyona endeksli ücret artışı Hükümetin ve toplu görüşmeci konfederasyonlarıneseridir” diyen Şimşek, enflasyona endeksli ücret artışı modelinin kabul edilir bir yanı olmadığınadikkat çekti. Bu modelin sadece kamu emekçilerinin yoksulluğunu sabitleyen bir sistem olarak işlediğinibelirten Şimşek, “Oysa yapılması gereken milli gelir içerisinde emekçilerin payını arttırıcı, emekçileriyoksulluktan kurtaracak bir ücret modelinin benimsenmesidir” açıklamasında bulundu. Şimşek,yoksulluğun çözümünün hükümetle oturulacak toplu sözleşme masasında olduğunu belirtti.

Türkiye ILO’da “Kara Liste”de

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, ILO Konferansı’nda Türkiye’nin “Kara Liste”ye alınmasınailişkin DİSK Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.

Cenevre’de yapılan 99. ILO Konferansı’na katıldıklarında “Türkiye için utanç verici bir tablo ilekarşı karşıya” kaldıklarını söyleyen Çelebi, Türkiye’nin temel sendikal hakları ihlâl ettiği, yasa veuygulama düzeyinde sözleşmelerine uymadığı için ILO’nun “Aplikasyon Komitesi”nin gündemindeolduğunu vurguladı. Hükümete uyarıda bulunan DİSK Genel Başkanı, emekçilere dayatılan acıreçetenin, hükümet için acı sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in, ikinci istihdam paketi ile ilgili açıklamalarını da hatırlatan Çelebi,kıdem tazminatının kaldırılması, güvencesiz, esnek çalışma koşullarının yaygınlaştırılması, kiralık işçiuygulamalarına hukuki meşruiyet sağlanmasının bir çözümmüş gibi sunulmasını eleştirdi.

KESK’liler serbest bırakılsın!Kızıldere’de yapılan Mahir Çayan anması ve Güler Zere için yapılan eylemler gerekçe gösterilerek 15

Haziran günü Ankara, İzmir ve İstanbul’da düzenlenen ev ve kurum baskınları sonucunda, aralarındaKESK Örgütlenme Sekreteri Akman Şimşek, SES Kadın Sekreteri Meryem Özsöğüt ve BES AnkaraŞubesi yöneticisi Ahmet Dananoğlu’nun da bulunduğu 30 ilerici ve devrimci gözaltına alındı.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Sami Evren ve Büro EmekçileriSendikası arkadaşlarının gözaltına alınması karşısında sessiz kalmayacaklarını dile getirdi.

KESK: Arkadaşlarımız serbest bırakılsın!Evren gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istedi. Evren’in yazılı açıklamasında şu ifadelere yer

verildi: “Avukatların emniyet kaynaklarından aldığı bilgiye göre arkadaşlarımız Güler Zere anması veMahir Çayan’ın ölüm yıldönümü anmalarına katıldıkları için gözaltına alınmıştır. Bilindiği gibi Güler Zereyakalandığı amansız hastalıktan sadece geç salıverildiği için kurtarılamamış ve aynı durumda olan hastatutuklular için öne çıkmış bir toplumsal kişiliktir. Zulme uğramıştır ve halkın vicdanında önemli bir yeredinmiştir.

Mahir, Deniz, İbo gibi özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesinde Türkiye tarihine geçmiş; kayıplarıhalkın ve emekçilerin belleğinde silinemez bir yer edinmiş bir tarihsel kişiliklerdir. Toplumun bellek vevicdanında yer edinmiş kişilerin ölüm yıldönümlerinde anmalar yapılması etkinlikler düzenlemesi nezamandan beri bir suç olarak görülmektedir?

Yapılmak istenen suç teşkil etmeyen etkinliklerin gerekçe gösterilerek, toplumun örgütlü kesimlerininyıldırılmasıdır.”

BES’ten KESK üyelerine dönük gözaltılara protestoBES, KESK’in ve BES’in kurulduğu günden beri çok yoğun baskılarla, sürgünlerle, işten atmalarla,

idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kaldığı belirtildi. KESK üye ve yöneticilerine, demokrat kurumlara yönelik geliştirilen baskı, gözaltı ve

cezalandırmaların hiçbir demokratik ve hukuki ölçüye sığmadığı ifade edildi. Bu tür uygulamaların, temel insan haklarından olan örgütlenme ve ifade özgürlüğünün ihlali olduğu

vurgulana açıklama şu sözlerle noktalandı: “Demokratik açılım söylemlerinin gündemde olduğu bir dönemde, bu tür baskı ve gözaltılar,

tutuklamalarla, AKP Hükümetinin kendine demokrat olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır. ”

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..Türk-İş şubelerinden UPS

direnişine destekUPS Kargo işçilerinin TÜMTİS çatısı altında

sürdürdükleri direnişlerinin 43. gününde Türk-İş’ebağlı sendikaların İstanbul şubeleri direnişteki işçileredestek ziyaretinde bulundu.

Ziyarette konuşan Türk-İş 1. Bölge TemsilcisiFaruk Büyükkucak,Türk-İş ve bağlı sendikalar olarak;işçilerin ve sendikanın taleplerinin kabul edileceğigüne kadar direnişi destekleyeceklerini, maddi vemanevi olarak işçilerin yanında olmaya devamedeceklerini söyledi. Büyükkucak’ın konuşmasınınardından eylem atılan sloganlarla son buldu.

Bunun yanısıra işçilerin sendikal mücadeleleriçeşitli şekillerde devam ediyor. Sabah vardiyasındayeni işbaşı yaptırılmak istenen işçilerin önü sabahakarşı 04.00 sularında direnişçi işçiler tarafındankesilerek iş başı yapmaları engellendi. Yaklaşık 10işçi bu şekilde geri çevirdi. İşçilerin işbaşı yapmasıdirenişçi işçiler tarafından engellenince aktarmamerkezindeki müdürler tırlara yükleme yapmak içinçalışmak durumunda kaldı.

Sigortasız çalışmaya karşıİzmir’de Deri İşçileri Derneği, Kundura İşçileri

Derneği, İşçi Hakları Derneği, Özgür YaşamKooperatifi, Ortak Yaşam Kooperatifi, KondulardaYaşam Kooperatifi, Afrikalılar Derneği ve 78’lilerDerneği’nin ortak örgütlediği “Herkese sigorta”kampanyası kapsamında toplanan imzalargerçekleştirilen eylemle TBMM’ye gönderildi. YKMönünde bir araya gelen kitle buradan SGK’ya yürüdü.

“Sigortasız ve güvencesiz çalışmaya hayır”pankartının açıldığı basın açıklamasını Deri İşçileriDerneği Başkan yardımcısı İlhan Hepgülenler okudu.Açıklamada, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişianlatıldı. Daha sonra sigortasız ve kayıt dışıçalışmanın önlenmesi için başlatılan kampanyaanlatıldı. Eyleme BDSP ve Alınteri de destek verdi.

Deva Holding’te işçi öfkesiKocaeli Köseköy’de kurulu Deva Holding’e ait

ilaç fabrikasında “kısım kapatma” gerekçesiylePetrol-İş üyesi 8 kadın işçi işten atıldı. Petrol-İşKocaeli Şubesi ve fabrikada çalışan sendika üyesiişçiler işten atma saldırısına karşı eylemgerçekleştirdi.

İşten atma saldırısına tepki gösteren Petrol-İşSendikası Kocaeli Şube Başkanı Ali Ufuk Yaşar, iştençıkarılma gerekçelerinin hukuki olmadığını söyledi.Yaklaşık 130 işçinin çalıştığı Deva Holding’e ait ilaçfabrikasında Petrol-İş Sendikası geçen yılörgütlenmişti.

Kadıköy Belediyesi’nde grev kararıGenel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1

No’lu Şube, Kadıköy Belediyesi’nde grev kararı aldı.11 Haziran günü Kadıköy Rıhtım’da toplanan işçilerKadıköy Belediyesi’ne yürüdüler.

Belediye önünde basın açıklamasını okuyanGenel-İş Anadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Şahanİlseven, taşeronlaştırmanın, güvencesiz, köleceçalışma koşullarının dayatıldığını ifade etti.Açıklamanın devamında Kadıköy Belediyesi’nintutumu eleştirildi.

Kadıköy Belediyesi’nin birinci yıl için %2, ikinciyıl için 0 zam gibi komik önerilerde bulunduğunu

söyleyen İlseven ortak mücadele çağrısı yaptı.Eyleme BDSP de destek verdi.

Adana’da TEKEL işçilerindenprotesto

Adana’da Türk-İş 4. Bölge Temsilciliği önünde biraraya gelen TEKEL işçileri güvencesiz çalışmakoşullarını protesto ettiler.

“4/C’ye hayır – Direnen TEKEL işçileri”pankartının taşındığı eylemde AKP hükümetiningüvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırdığıvurgulandı.

TEKEL işçisi Kenan Aslantaş’ın gerçekleştirdiğibasın açıklamasında hükümetin, esnek, güvencesiz,sigortasız ve sendikasız çalışma sistemini en ağırşekilde uyguladığı söylendi.

Emekli-Sen’den oturma eylemiEmekli-Sen, emekli maaşlarından dernek aidatı

kesintisi yapılmaması, emekli aylıklarınınyükseltilmesi, emeklilerin örgütlenmesinin önündekiengellerin kaldırılması ve emeklilere sendika hakkınıntanınması istemiyle 11–12 Haziran’da şube vetemsilciliklerinin bulunduğu tüm merkezlerde ikigünlük oturma eylemi yaptı.

Bursa’da 11 Haziran günü Fomara Meydanı’ndatoplanan Emekli-Sen üyeleri iki gün süren oturmaeylemi başlattılar.

Kot işçileri Ankara’da buluşuyorÇalıştıkları merdiven altı kot taşlama ve yıkama

atölyelerinde ölümcül silikozis hastalığına yakalanankot işçileri “sosyal güvenlik hakları”nın tanınmasıtalebiyle 3 gün boyunca Ankara’da olacaklar.Aileleriyle beraber Ankara’ya gidecek olan kotişçileri 22-23-24 Haziran tarihlerinde, yaşadıklarısorunları ve taleplerini hükümetin yanısıra meclisgündemine de taşıyacaklar.

Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi(KKİDT) tarafından gerçekleştirilecek 3 günlükeylem öncesinde dayanışma çağrısı yapan kot işçileriherkesi, çadır kurarak konaklayacakları Güvenpark’açağırıyorlar.

Assan Gıda işçileri kararlıBalıkesir-Susurluk yolu üzerinde kurulu bulunan

Assan Gıda’da Tek Gıda-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan işçilerin direnişi 1 ayıaşkın süredir devam ediyor.

Fabrika önüne kurdukları direniş çadırıyla kararlıbekleyişlerini sürdüren işçileri ziyaret eden Tek Gıda-İş Sendikası Genel Teşkilat Sekreteri Recep Ali Çelikburada yaptığı konuşmada direnişlerine devam edenAssan işçilerine teşekkür etti. Tek Gıda-İş Sendikasıolarak bu mücadelenin sonuç almadanbırakılmayacağını ifade eden Çelik, Assan Gıda’yatanıdıkları sürenin dolduğunu belirtti. İşten atılanişçilerin işe geri almasını ve yasalara saygılıdavranılmasını talep eden Çelik, “hem işyerlerini,hem işverenlerini çok sevdiklerini, kıymetverdiklerini” dile getirdi.

Kartal Koşuyolu’nda eylemİstanbul’da Kartal Koşuyolu Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nde çalışırken 26 Mayıs genel eyleminekatıldıkları için işten atılan Dev Sağlık-İş Sendikasıüyesi taşeron işçileri 14 Haziran günü hastane önündeeylemdeydiler.

Genel-İş üyesi Kartal Belediyesi işçileri, SESüyesi sağlık emekçileri, TEKEL işçileri, BDSP, BDP,Dr. Lütfü Kırdar Hastanesi çalışanları, Yakacık KadınDoğum çalışanları, İstanbul Tabip Odası, Validebağçalışanları ve hemşirelerin de destek verdiği eylemdebasın açıklamasını okuyan Dev Sağlık-İş üyesi Ziyaİncedere atılan işçiler olarak hastaneye, geleceklerineve onurlarına sahip çıktıklarını söyledi.

Balcalı’da taşeron ihalesiyaptırılmadı

Adana Çukurova Üniversitesi BalcalıHastanesi’nde 14 Haziran günü sağlık emekçileritaşeron firmaların girişini engelleyerek hizmet alımihalesinin yapılmasına engel oldu.

Saat 09.30’da Dev Sağlık-İş üyesi sağlık işçileriihale salonlarının kapılarını tutarak taşeron firmalarıiçeri almadı ve ihalenin iptal edilmesini sağladı.Dışarıda SES ve Dev-Sağlık İş üyesi 50 emekçi deeyleme destek verdi. Yarım saat sonra güvenlik şefi,başhekimin eylemin bitirilmesi talimatı verdiğini veişçilerin burayı terk edip dışarıda eylemlerine devametmesi gerektiğini bildirdi. Sağlık çalışanları ise bunukabul etmeyeceklerinin, ihale iptal edilmedengidilmeyeceğinin başhekime bildirilmesini istediler.Yarım saat sonra eylem yerine gelen hastanebaşhekimi sağlık emekçileri ile görüşmek istedi.

Başhekimle görüşen sağlık emekçilerininmücadelesi sonuç verdi. Başhekim dışarı çıkarakfirmalara bu ihalenin süresiz iptal edildiğini söyledi.Eylem alkışlarla sona erdi.

- Devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım2009 akşamı Esenyurt-Avcılar polisi tarafındankurşunlanarak katledilmesinin ardından açılandavanın ilk duruşması 16 Haziran günü Bakırköy 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Devletin,cinayeti örtbas etme çabasının açık yansıması bir diziihmali barındıran dava süreci ile katiller yineaklanmaya çalışılıyor.

Bunların yanısıra, duruşmada 50 avukat hazırbulunurken çeşitli illerden ÇHD üyesi 215 avukatdava için yetki belgesi gönderdi.

İlk duruşmada ortaya çıkanlarla birlikte,Karadağ cinayeti davasının toplam tablosunu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

“Yargı cinayetleri ne etkili birsoruşturma ne de etkili bir kovuşturmaile ele alıyor”

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul ŞubeBaşkanı Av. Taylan Tanay: Kolluk güçlerininişledikleri cinayetleri özellikle ikiye ayırırlar. Biriinfazın kendisi, kolluk tarafından, özellikle ‘90’lıyıllardan itibaren Türkiye’de kolluk cinayetleri sokakortasında, dağlarda gerçekleşir hale geldi. Bugünkütabloya baktığınız zaman kitlesel rakamlar varönümüzde, polis tarafından katledilmiş. Diğer birgerçek ise yargı ayağı. Polis cinayetlerinin yargı ayağıda önemli. Aslında bu cinayetlerin bu kadarçoğalmasının nedeni de o. Yargı bir nevi bu cinayetleriteşvik etmiştir. Teşvik etmesinin nedeni deaklamasıdır. Bu cinayetlerin çoğu, birkaç istisnadışında tamamına yakını, cezasızlık güvencesinealınmıştır. Ya kolluk veya memurlar “nefsi müdafaa”denilerek ya da görevlerini yerine getirdiklerigerekçesiyle beraat ettirilmiştir. Ya zaman aşımıyla yada ertelemelerle ceza almaktan kurtulmuşlardır.Aslında Alaattin Karadağ ile ilgili yaşadığımızhukuksal süreç de buna işaret etmektedir. Bu tip

davalarda özellikle soruşturma safhası çok önemli. Budavaya konu soruşturmada da, ceza sisteminin içinealınmış bir kısım girişimin olduğunu anlıyoruz.Soruşturma öncelikle bu cinayeti işleyen kollukbirimlerine aktarılmıştır. Bu aynı zamanda gerekli olandelillerin toplanmaması, toplanmış olan delillerin deiğfal edilmesi sonucunu doğurmuştur. Dosya buyüzden başından itibaren akamete uğratılmıştır. Bugündosyanın sonunda, bu cinayetin açıklığakavuşturulmasının önü tıkanmıştır. Otopsi sırasındayaşananlar gibi, soruşturma evresindeki işlemlerinbirçoğu hukuka aykırı yapılmıştır. Bu yüzden Karadağdosyası diğer dosya örneklerine benziyor. Onlarla aynıhukuksal kadere doğru sürükleniyor. Türkiye’de neyazık ki yargı, hep bunları akladı. Bugünkü davasırasında yaşadıklarımız da bunun göstergelerindenbirisi. Yani yargı, cinayetleri ne etkili bir soruşturmane de etkili bir kovuşturma ile ele alıyor. Davalarböylesi bir ciddiyetle ele alınmayınca böylesi kitleselrakamlar karşımıza çıkmış oluyor.

“Adli Tıp raporu çok önemli”Av. Güray Dağ: Karadağ cinayeti davasının

soruşturma aşaması ciddi eksiklikler ve yanlışlıklarbarındırıyor. Olay polisin fail olduğu bir olay.Dolayısıyla soruşturma sürecinin o birimin dışındabaşka bir birim tarafından yürütülmesi gerekiyor.Avcılar polisi olmazdı da Bakırköy polisi olurdu,Büyükçekmec polisi olurdu, jandarma olurdu. Ancakbu soruşturma bizzat suçu işleyen polisin, sanığıngörev yaptığı polis merkezince yürütülmüş durumda.Dolayısıyla süreç buradan sakat. Delillerinkarartılması söz konusu. Kuzuyu kurda emanet etmekdurumu tam da, böyle şey olmaz. Zaten bununyansımaları da var. Dosyada savcı soruşturmaaşamasının amiri teorik olarak ancak pratikte her şeyipolis merkezinin yaptığı anlaşılıyor. Savcı sadece imzaatmakla yetinmiş. Bunu duruşmada dile getirdik.Birtakım görüntüler var ancak görüntüler savcınınelinde olması gerekirken polisin elinde. Normalkoşullarda el konulan hiçbir şeyi -bu belge olur,görüntü olur farketmez- inceleme yetkisi kolluğundeğildir. Bunu kural olarak hakim yapar, hakimingörevlendireceği bilirkişi yapar, hakimeulaşılamıyorsa savcı yapar. Ama asla polis yapamaz.Burada polis yapmış. Polise “al sana delilleriveriyorum. Delilleri karart, kalanını bize ver” diyerekbir imkan yaratılmış. Açıkça bu görülüyor. Şu angörüntüler hala Terörle Mücadele Şubesi’nde.Savcılığa sorduğumuzda bunu söylüyor. Olay yerigörüntüleri var ancak bunlar da dosyada yok. Yine detüm bunlara rağmen ortaya çıkan iddianame güzel biriddianame. Şimdiye kadar bu tür davalar polisin

cezasızlık güvencesi altında yargılandığı davalaroluyor. Ceza verilmemesini bırakalım, dava açılmamışolan dosyalar oluyordu. Bu davada ilk defa sanık polishakkında “kasten adam öldürmeden” dava açılmışdurumda. Bu anlamda bir ilk. Davanın tüm eksik veaksak yanlarına rağmen bu önemli bir gelişme. Amasonuç alabilmek için soruşturma sürecinin çok etkinörülebilmesi gerekiyordu ama yapılmadı. Onun için,iddianame böyle açılmış olmasına rağmen eğerşimdiye kadar karartılmamış delilleri elde edemezsekdavanın sonucunda çok iyi bir sonuç alma şansımızolmaz. Dolayısıyla polis yine aklanır. Onun için enazından bundan sonraki süreçte elde kalabilen, polisinyok etmeyi unuttuğu, karartmayı ihmal ettiği delillervarsa bunlar gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayabilir.Bu anlamda Adli Tıp raporu çok önemli. Adli Tıpraporunda önce ayağa sonra göğüse ateş edildiğiortaya çıkarsa, bu olayın infaz olduğunu çok netortaya koyacak. O zaman bütün delillerin karartılmışolması bir yana yine de kasten adam öldürmeden cezaverilebileceği kanısındayım. Onun için Adli Tıpraporu çok önemli ancak henüz dosyaya girmiş birrapor yok. Soruşturma sürecinin nasıl yürüdüğüneilişkin bu da bir ipucu veriyor. Otopsi raporu 25Mart’ta Büyükçekmece Savcılığı’na gitmiş, çünküolay yeri Büyükçekmece’nin görev alanında. Ancakağır ceza suçu olduğu için davaya burası bakıyor. 25Mart’ta dosya Büyükçekmece’ye gönderilmiş ancakBüyükçekmece Savcısı zahmet edip dosyayı dahagöndermemiş.

“Yargısız infaz yeni bir olgu değil”

Av. Şerife Ceren Uysal: Yargısız infaz Türkiye’deyeni bir olgu değil. Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi’nde Türkiye’nin mahkum olduğu davalarabakıldığında “yargısız infazların” ne kadar geniş birgerçekliği ifade ettiği görülebilir. PVSK’da yapılandeğişikliklerle polisin yetkisinin arttırılmasından sonrabu tür infaz olaylarının arttığını görüyoruz. AlaattinKaradağ son iki-üç yılın uzun listesi içinde yer

CMYK

Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla dava üzerine konuştuk

“Hukuki mücadele, s meşru mücadele ile bir

Karadağ cinayeti davası avukat 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

CMYK

almaktadır. Sorun şu ki bu tür infazlar, yargıya intikalettiğinde de maalesef bir şekilde aklanıyor. Genelde yacezasız bırakılıyor ya da etkisiz cezalarla üstüörtülüyor. Bu da genel bir kanıksamayı besliyor. Genişbir kesim bu tür olaylar karşısında gerçeği görüyorama yapılacak bir şey olmadığını düşünüyor.

Bugün gerçekleşen duruşmanın önceliklibaşarısının bu nokta olduğu düşüncesindeyim. Kısa birsürede 200’ü aşkın avukat bu dosyaya katılmakistediğini açıkladı. Bugün 50 avukat bizzat duruşmadahazır bulundu ve yargısız infaz gerçeğinin ortayaçıkartılması için emek harcadı. ÇHD, TİHV, İHD gibidemokratik kitle örgütleri duruşmada taraf oldular.Bütün bu tablo, kanıksamaya karşı güçlü bir tepkiyiifade etmektedir. Dediğim gibi, duruşmanın önceliklebu yanının önemli olduğunu düşünüyorum. Buduruşmaya katılan avukatların yalnızca AlaattinKaradağ cinayetinin aydınlatılması değil, amaTürkiye’deki yargısız infaz olgusunun açığaçıkartılması bilinciyle hareket ediyor olması önemlidir.

İlk duruşmada soruşturmayı genişletmeye yöneliktaleplerimizin kabulü açısından bir yol katedildiğiifade edilebilir. Ama ileriye dönük söz söylemek içinhenüz erken. Elimizde “kasten adam öldürme” suçunuesas alan bir iddianame var. Ancak soruşturmaaşamasında eksik bırakılan onlarca nokta, özellikledelillerin toplanması boyutuyla mahkemenin üzerinekalmış durumda. Bu açıdan şu ana kadar ne kadardelilin karartıldığını, ne kadarının mahkemeyetaşınabileceğini kestirebilmek güç. Otopsi raporu,kamera, telsiz ve ambulans kayıtları ve atış mesafesineilişkin raporlar elimizde yok. Bunlar geldiğinde dahaderli toplu değerlendirebiliriz.

Ancak özensizlikler aşılmış değil. Örneğin bugüntanıkların mahkeme kaleminde, hatta mahkeme kalemiile duruşmayı birbirine bağlayan koridordatutuldukları bir tablo ile karşılaştık. Mahkemeheyetinin haberinin olup olmamasından bağımsız, buçok tehlikeli bir durumdur. Ama aynı zamanda birsıkıntının da ifadesidir. Hukuki olmayan, ifadeleritopyekûn geçersizleştiren bu durum, aynı zamandaAlaattin Karadağ cinayeti ile ilgili bugün dinlenentanıkların tamamının bir kurguyu tekrarladıklarına dayorulmalıdır. Bu durumun ilk duruşmada yalın birbiçimde açığa çıkmasının da önemli olduğunudüşünüyorum.

“Karadağ’ın öldürülmesi açık biryargısız infaz”

Av. Seyit Nusret Öztürk: Olayı öğrenmemiz vesoruşturma sürecine vekil olarak müdahale etmemiztalep edildiği andan itibaren olayla ilgili verileritoplayınca Alaattin Karadağ’ın öldürülmesinin açık bir

yargısız infaz olduğu düşüncesi uyanmıştı. Daha sonracenaze işlemleri aşamasında yaptığımız incelemeleri,tanıkların ilk andaki ifadelerini dikkate alınca, budüşüncemiz pekişti. Bu olayın yargısız infaz olduğunailişkin en önemli delillerden biri Alaattin Karadağ’ınvücudundaki kurşun izleridir. Bunu da mahkemeyesunacağız. Karadağ’ın bacaklarında ve göğsündekurşun yarası izleri var. İki olasılık sözkonusu, ya ilkönce bacaklarından yara aldı arkasından göğsündekikurşun yarası meydana geldi. Ya da göğsündekikurşun yarasını ilk önce aldı, bacağındaki kurşunyarası sonra meydana geldi. Bu iki olasılık da olabilirama ilk kurşun yarasını göğsünden alma olasılığı banadaha uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Çünkü vücudunakurşun bir taraftan diğer tarafa girip çıkmış. Uzaktanatış sonucunda meydana gelmiş olsaydı vücudununiçinde kalmış olma ihtimalinin çok daha yüksekolduğunu düşünüyorum.

Yine duruşmanın birlik ve dayanışmayı yansıtmaaçısından da anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bugünburada onlarca avukat arkadaş duruşma sırasında çabaharcadık. Bunu sürekli kılmamız gerekiyor.

Dosyada büyük eksiklikler var. Bu eksiklikleringiderilmesi için bugün burada anlamlı bir mesafe katettik. Aynı zamanda tanıkların ifadelerinde bir diziçelişki yakaladık. Birinin söylediği ötekini tutmuyor.Bu da zaten yargısız infazın şüphe götürmez bir olguolduğunu anlamamızı sağlıyor.

“Mahkumiyet verilip verilmeyeceğikamuoyunun ilgisine ve tepkisinebağlı”

Av. İbrahim Ergün: Bugünkü duruşma sürprizgeçmedi. Diğer dosyalarda olduğu gibi “çatışmadaöldü” senaryosuna uygun ifadeler verildi. Zatengelenler öldüren polislerdi. Dolayısıyla farklı bir şeysöylemediler. Bugünkü duruşmada ortaya çıkan enönemli şey; Alaattin’in bir yerde yaralanıp yeredüştüğü ve kalktığının ortaya çıkmasıydı. Bugünkü

ifadelerden çıkarabildiğim en önemli sonuç budur.Onun dışında standart işlemler yapıldı. Bazı delillerintoplanmasıyla ilgili taleplerimiz vardı. Onlar önemliölçüde kabul edildi. Ama sorun şu ki o delillerin çoğu(telsiz kayıtları vs.) yok edilmiş olabilir. Diğer tanıklardinlenecek ve bu duruşmada tutuklama talep edildiancak bu talep reddedildi. Önümüzdeki duruşmalardadiğer tanıklar da dinlendikten sonra bir keşifyapılmasını umuyoruz. Adli Tıp raporu da gelmemiş.Onlar geldikten sonra olayın bizim dediğimiz gibiortaya çıkacağını umuyoruz. Mahkumiyet verilipverilmeyeceği ise biraz da kamuoyunun ilgisine vetepkisine bağlı.

“Alaattin Karadağ’ın sağ yakalanıpinfaz edilmiş…”

Av. Cemal Yücel: Meslek hayatımın başındanitibaren yargısız infaz davalarına giriyorum.Mahkemelerin ve Yargıtay’ın yargısız infazolaylarındaki uygulaması polisi koruma, kollama veberaat ettirme şeklinde olmuştur. Çoğu olayda da davaaçılmamıştır. Bu olayda davanın açılmasını bir şansolarak görüyorum. Ancak bizim bu dosyadanedindiğimiz izlenim ve olaydan hemen sonra basınaifade veren tanıklardan anladığımız kadarıyla bu olayAlaattin Karadağ’ın sağ yakalanıp infaz edildiğişeklinde görünmektedir. Tabii ki yargılamayımahkeme yapıyor. Umarız ki delil karartma çabalarınarağmen bizim tespitimiz doğrultusunda bir kararverilir ve ceza çıkar. Ancak daha evvelki uygulamalar,mahkeme ve Yargıtay kararları gözetildiğinde beraatkararı çıkacak gibi muhtemel gözüküyor. Ama beraatkararı çıkarsa bizze yanlış olur ve ceza-mahkumiyetkararı verilmesi doğru olur. Bugün avukatarkadaşlarımızın bu davaya ilgisi son derece iyiolmuştur. Umarım bu ilgi devam eder.

“Dava etkin bir şekilde takipedilirse sonuca yönelik etki edilebilir”

Av. Rahim Çoksusamış: Bu yargılamada çok

k...

okakta örülecek fiili- rlikte ele alınmalıdır!”

tlarıyla dava üzerine konuştuk... Sayı: 2010/24 * 19 Haziran 2010 * Kızıl Bayrak * 17

basit, hakimin kendiliğinden uygulaması gereken,maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılmasıgereken, sorgulama hakkımız, doğrudanlık ilkesi,duruşmaya katılma hakkımız gibi noktaları bilekalabalık katıldığımız ve bastırarak yaptığımız içinnispeten düzgün işledi. Onun için katılım hem nicelikhem nitelik açısından önemli. Bu tip davalarda amaçyargılayıp gerçeği bulmaktan çıkmış, sanıklarıaklamaya yönelik bir faaliyet olarak devam ediyoryıllardır. Bu dosyanın da aynı akibetle karşılaşmamasıiçin toplumsal duyarlılığın arttırabilmesi lazım. Bugünpolis tanıklar kalemden çıkıp duruşmaya girdi.Duruşmayı dinleyerek giriyor! Bunu mahkemedetutanaklara geçirttik. Normalde tanıkların kalemde birişi olmaz. Dışarıdan çağrılır. Duruşmayı dinlemez,duruşma salonundaysa çıkartılır. Bu tanıklarduruşmayı dinleyerek giriyor. Basit bir usul hükmününuygulatılması için bile büyük bir çaba sarfedilmesigerekiyor. Dava etkin bir şekilde takip edilirse sonucayönelik etki edilebilir. Sonuçta soruşturmanınyürütülüş aşamasına da baktığımız zaman amacınyargılamak değil polisi aklamak gibi bir yola girdiğiyönünde ciddi kuşkularım var. Bu noktada ciddi birmücadele gerekiyor.

“Müdahalenin güçlü olmasındankaynaklı da mahkeme ilk duruşmadabir geri adım attı”

Av. Keleş Öztürk: Bence bu olayda temel sorunşuradan kaynaklanıyor. Aslında yasalarda poliseyargısız infaz yapma yetkisinin verilmiş olmasınınyarattığı rahatlığın polis tarafından kullanılması ortayaçıktı. En baştan belki de fırsatını bulmuş olsalardı herikisini de vuracaklardı. Bütün planları ona yönelikoldu. Olayın akışında da anlaşıldı. Bunu dakahramanca yapma yetkisini kendilerinde görmüşler,çünkü PVSK’da böyle bir yetki verilmiş. Bu yetkiyisonuna kadar zorluyorlar. Dolayısıyla kendileri içinsuçsuzluk durumu yaratıyorlar. Mahkeme heyetindeaslında böyle bir hazırlık olduğu anlaşıldı.Müdahalenin güçlü olmasından kaynaklı da mahkemeilk duruşmada bir geri adım atmış görünüyor. Buradankatilin cezalandırılması sonucu çıkar mı? Bunun çokşüpheli olduğunu düşünüyorum.

- Özellikle TMY ve PVSK’daki değişikliklerlebirlikte süregelen polis terörü ve cinayetleriuygulamaları daha da artmış durumda. Polisterörüne ve cinayetlerine Engin Çeber, AlaattinKaradağ gibi siyasi-devrimci kimliğe sahipinsanların yanısıra böylesi bir konumda olmayanlarda karşı karşıya kalıyor. Bu tabloyla birliktedeğerlendirildiğinde, polis terörü ve cinayetlerinekarşı yürütülecek mücadele nasıl bir eksendeörülmelidir? İlerici ve devrimci güçler, emek-meslekörgütleri ve duyarlı kurumlar bu süreçte nasılkonumlanmalı ve neler yapmalıdırlar?

“Herkesin bu davaya katılmasıgerekiyor!”

Av. Taylan Tanay: Polis terörüne karşı mücadele

sadece hukusal bir mücadele değil. Elbitte ki bunun birduruşma ayağı, bir dava ayağı var ve bu bir şekildetakip edilebilmeli. Ama polis terörüne karşı mücadelebir siyasal mücadeledir her şeyden önce, bir demokrasimücadelesidir. Bu durumu böyle ele almak gerekir.1991 yılında Terörle Mücadele Yasası’na kolluğadurmaksızın ateş etme yetkisi getirilmek istendi, dahasonra bu Anayasa Mahkemesi tarafından ortadankaldırıldı. Ama 2006 yılında, özellikle TMY’dekideğişikliklerden sonra, PVSK’daki değişikliklerlebirlikte, AKP iktidarında herkesin yaşama hakkınınaçık şekilde ihlal edildiğini görüyoruz. Bu durumönemli rakamlara, inanılmaz rakamlara ulaşmışdurumda. Yani, bu aynı zamanda bir iktidarmücadelesidir, bu açıdan da bakmak gerekir. AKP’yekarşı yükseltilecek mücadelenin bir argümanı olarakbakmak lazım. Böyle bakınca da, bu ülkedekitoplumsal-siyasal-sendikal muhalefetin bu işin parçasıhaline gelmesi lazım. Yani, Alaattin Karadağ davasısadece onun siyasal olarak sahip olduğu hareketinyahut ailesinin işi değil, bu ülkede demokrasimücadelesi veren herkesin görevidir. Sendikalarıngörevidir, onlarla da bağlantılıdır. Dolayısıyla bu tipdavalarda, toplumsal, siyasal ve sendikal muhalefet,birleşik bir şekilde mücadeleyi yürütmek zorundadır.Bizim bu davada yaşadığımız en önemli sorun bu gibigözüküyor. Tabii, Engin Çeber davası ve başkadavalarda bu durumun kısmen kırıldığını görüyoruz.Hem avukat sayısı hem de katılan örgüt açısındankısmen kırıldığını görüyoruz. Ama umarım bunlardevam eder. Bu tip davalarda, başlangıçta avukatsayısı, demokratik kitle örgütü sayısı yoğun oluyor.Ama bu mücadele çok zor ve uzun soluklu birmücadele. Öyle olunca da insanlar bir süre sonrayalnız kalıyor, aileler yalnız kalıyor.

Sizin de belirttiğiniz gibi, yalnızca politikcinayetler yaşanmıyor bu ülkede. Yaşam hakkı,herkesin, sıradan yurttaşların da ihlal ediliyor. BaranTursun bir mütahitin oğluydu, öldürüldü. ÇağdaşGemlik, gencecik, başında jöle bulunan birmokorsiklet sürücüsüydü, genç bir çocuktu. YasinKırbaç, sakat kaldı. O bir tinerciydi, sokakta kaldı.Alaattin Karadağ bir devrimciydi. Bu ülkede yaşayanherkesin, yoksulların, bu anlamıyla, iktidar dışındaduran herkesin- iktidardan yararlananlar dışındaherkesin yaşam hakkının açık bir tehdit içerisindeolduğunu gösteriyor. Yaşam hakkı için mücadeleetmek bu davalarda yer almakla mümkün. Genelolarak bu tip yasal değişikliklerin ortadan kaldırılması,özellikle yaşam hakkını ve temel hak ve hakhürriyetleri ortadan kaldıran bu düzenlemelerinortadan kaldırılması, hem de polis cinayetlerinin pratikolarak ortadan kaldırılması etkili, sürekli ve güçlü birmücadeleyle mümkün. Bu da ancak birleşikmücadeleyle örülebilecek bir iş. Herkesin bu davayakatılması gerekiyor.

Davayı sadece hukuk mücadelesi olarak ele alırsakyanılırız. Davayı, toplumsal mücadelenin, adalet

mücadelesinin ve ekmek mücadelesinin bir parçasıolarak algılamak gerekir.

Bizler ÇHD olarak, bu davayı ve benzer davalarıdevamlı olarak takip ediyoruz. Bu davada da hukusal,siyasal olarak ailenin, hareketin yanındayız.

Herkesi de bu davayı sahiplenmeye, buradandemokrasi mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.

“Eğer biz bu salona sıkışıp kalırsakpolis aklanıp çıkar”

Av. Güray Dağ: Bu noktada kamuoyu baskısı,siyasi takip çok önemli. İyi takip edildiğinde sonuçalınabildiğini yavaş yavaş görmeye başladık. EnginÇeber olayı birebir örtüşmüyor belki ama Antalya’daÇağdaş Gemik vardı. Orada polis, “dur ihtarı”nauymadığı gerekçesiyle motosikletiyle giden 17 yaşındabir genci öldürmüştü. Kamuoyu baskısıyla dava açıldave ilk defa polise 16 yıl 8 ay hapis cezası verildi.“Kasten adam öldürmeden” ceza verilmedi amaYargıtay savcısı “Hayır burada kasten adam öldürmevar, kasten adam öldürmeden ceza verilmeliydi”diyerek mahkeme kararının ve cezanın o anlamdaeksik olduğunu beyan etti. Oradan da tarihi bir kararçıkacak. Bu tamamen kamuoyu baskısı ile ilgili,tamamen takiple ilgili. Takip ederseniz sonuç alırsınız.Bugün iyi bir takip vardı. 50’ye yakın avukatınbulunması 215 vekalet olması çok iyi oldu. Mahkemede beklemiyordu. Hakim “Bu kadar kalabalıkolduğunu bilmiyordum” diyerek başladı. Bunu böyledevam ettirmemiz lazım.

Bu tür davalarda yargılanan aslında devlet, çünküsanık kolluk. Kendini devlet güvencesinde hissedenkişiler. Zaten bu suçu devletten aldıkları bu güçleişliyorlar. Dolayısıyla muhatabımız devlet. Böylesiyasi bir muhatapla yürütülecek mücadelenin dehukuki mücadeleden ibaret kalmaması gerekiyor. Butür davalarda mücadele adli savunmayla sınırlıtutulamaz. Mutlaka bunun adliye dışında toplumsaldesteğinin olması gerekiyor. Engin Çeber, ÇağdaşGemik olayları, bunlar hep dışarıdan, adli savunmaylasınırlı kalmayan bir mücadeleyle yürütüldüğü içinolumlu sonuçlandı. Burada da aynı şeyi yapmamızgerekiyor. Eğer biz bu salona sıkışıp kalırsak polis

Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla konuştuk...18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

aklanıp çıkar. Çıkmasını engelleyemeyiz. Bunun içinde dışarı ayağının iyi örülmesi gerekiyor. Bütündemokratik kitle örgütlerine çok önemli bir iş düşüyor.

Bir de, gözden kaçırılan bir şey daha oluyorgenelde. Anasayada yaşam hakkı temel bir hak olarakdüzenleniyor ama arkasından da hangi hallerde yaşamhakkı ortadan kaldırıldığında bunun meşru kabuledileceği, suç olmayabileceği düzenleniyor. Bunlaranayasada, ceza yasasında değil. Hakkında yakalamaemri olan birisinin yakalanması sırasında öldürülmesihalinde bunun suç olmayabileceği anayasa hükmü.Sadece burada değil, o liberallerin çok bel bağladığıAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi’nde de aynı cümle var. Dolayısıylaoradan da bakmak gerekiyor. Yakalama emri herhangibir insan hakkında verilebilir. Çok basit bir suçtandolayı verilebilir. Bir kişi duruşmaya çağırılmıştır,gitmemiştir, yakalama çıkmıştır hakkında. Onuyakalarken polis öldürürse suç olmayabiliyor. Bununda sorgulanması gerekiyor. Bu tip davalar belki bununda tartışılmasını sağlar. Bu aslında ‘82 Anayasası’nınnasıl faşizan bir anayasa olduğunu da ortaya koyuyor.

“Mücadele toplumun duyarlıkesimlerinin bütününü kapsamalıdır”

Av. Ş. Ceren Uysal: Son dönemde“demokratikleşmeye” ilişkin bir dizi söylem var.Ancak bu söylemlerin hepsinin altının boş olduğu hergün yeni örneklerle ortaya çıkıyor. Bir güvenlik ikilemiortaya atılarak yasalarla ve fiili uygulamalarlatoplumsal yaşam bir hapishane ortamına dönüşüyor.Hedef bir korku toplumu yaratmak.

İşkence, yargısız infazlar söz konusu olduğundaörülecek mücadele bu tür hukuk dışı, daha da önemlisiinsanlık dışı uygulamaları önlemek için verilmesigerektiği kadar, bu korku atmosferini de dağıtmayayönelik olmalı. Mücadelenin açık ki iki yönü var. Hemnitelikli yürütülen bir hukuksal mücadele, hem deesasında hukuki ayağı da belirleyebilecek güce sahipbir sokak ayağı örülmek zorunda. Aksi halde biriningüdük kalışı, diğerini de sakatlıyor. Burada belkiözellikle eklenmesi gereken nokta bu mücadelenintoplumun duyarlı kesimlerinin bütününü kapsar birbiçimde yürütülebilmesi. Demokratik kitleörgütlerinden, siyasal örgütlere, ailelerden, avukatlarakadar herkesin birleşik bir tarzla yürüteceği birmücadele, toplumun geniş kesimlerinin soruna karşıduyarlılığını artırabileceği gibi, bugüne egemen olanbu korku-kaygı atmosferini de kıracağını ve enönemlisi önleyici etki yaratabileceğini dedüşünüyorum. Son birkaç yıl içerisinde özellikle GülerZere’nin serbest bırakılması ve Engin Çeber’inkatillerinin yargılanması süreçleri hukuksalmücadelenin sokak ayağının önemini gözler önüneserdi. Gerçekten de sokakta birleşik tarzda yürütülenfiili-meşru bir mücadele olmadığında, hukuki alandayapılanların etkisinin sınırını görmek gerekiyor.Sokaktaki mücadele olmadığında yapılan her başvurubürokrasi cenderesinde sıkışmaya mahkum oluyor,yapılan en iyi savunma bir beraat kararı ileduymazlıktan geliniyor.

“Engin Çeber davası bir dönümnoktasıdır”

Av. Cemal Yücel: Engin Çeber davası bir dönümnoktasıdır. Hakikaten “Türkiye’de de hakimler var.Bazen adil kararlar verilebiliyor” diyebileceğimiz birkarardır. Çünkü Engin Çeber de tıpkı Alaattin Karadağgibi, adım adım gelişen polis, jandarma ve gardiyanşiddeti sonucunda kaybettiğimiz bir kişidir. Buanlamda özellikle PVSK’nın polise silah kullanırkenbana göre çok geniş bir şekilde verilen yetkisinindaraltılması gerekir. PVSK’nın 16. maddesininyeniden düzenlenmesi gerekir.

“Sınıf çatışmasının doğurduğu birolayla karşı karşıyayız”

Av. S. Nusret Öztürk: Aslında bu mücadelenin üçboyutu var. Meydana gelen yargısız infaz olaylarıylailgili hukuksal sürece aktif katılımla bu olaylarıngerçekleştiricisi olan yani tetiği çeken kişilerinyargılanıp cezalandırılması için bu süreçlere katılmakgerekir. Bu sürecin birinci ayağı budur. Bu süreceinsanların sağlıklı biçimde katılmasını sağlamak çokdaha geniş bir çabadan geçiyor. Bu konuda toplumiçerisinde varolan duyarlılığı geliştirmek gerekiyor. Oyüzden politik, hukuksal aktörin, demokratikkurumların bu sürecin aktif öznesi haline getirilmesigerekir. Bir başka ayağı ise, bu konuda yaşadığımıztoplumun gerçekliğinden hareketle bunun nerelerdenkaynaklandığını ve toplumsal-siyasal ve sosyalsebeplerinin neler olduğu konusunda ciddi politik-sosyal çalışmaların yürütülmesidir. Bu infazlar göktenzembille inmiyor. Sınıf çatışmasının ve çelişkisinindoğurduğu bir olayla karşı karşıyayız. Bunlar sağlıklıbiçimde yürütüldüğü koşullarda toplumsal muhalefetinyayılacağını düşünüyorum. Bu çabaların uluslararasıdüzeyde de başka ülkelerdeki benzer toplumsaltabanlara da yayılarak genişletilmesi gerektiğinidüşünüyorum. Sendikalardan, demokratik kitleörgütlerine, siyasal örgütlerden ailelere, avukatlara busorun karşısında duyarlı bütün kesimler yanyanagelmek zorunda. Bu tür saldırıların karşısına ancakböyle geçilir. Mahkemelerde ancak bu yolla sonuçalınır. İleride yeni infazların, işkencelerin olmamasıancak böyle sağlanır.

“Polis yapıyor, savcılık düzgünsoruşturmuyor, mahkeme aklıyor,Yargıtay onuyor”

Av. Rahim Çoksusamış: Bu konuda kamuoyuduyarlılığının çok önemli olduğunu düşünüyorum.Alaattin Karadağ’ın davasında polis şunu yapmayaçalışıyor. “Alaattin Karadağ bir terör örgütüne üyedir”diyerek dosyada bir yer açmaya çalışıyor ve Alaattin’inpotansiyel öldürülebilir bir insan olduğunu ima etmeyeçalışıyor. Yasada yapılan değişiklikten sonra yaşananolaylara da bakarsak sadece siyasi nitelikte olmayan,trafikte kaçan insanların bile takiple patır patır arkadanvurularak, çatışma bile olmadan öldürülebildiğinigördük. Bu tip davalar takip edilerek kamuoyuduyarlılığı arttırılmazsa toplumun polisle bir şekildekarşı karşıya gelen bütün insanlarının maktül olmariski var. Çünkü o yetki, o cezasızlık polisin elinde çokbüyük bir koz olarak duruyor. Polis yapıyor, savcılıkdüzgün soruşturmuyor, mahkeme aklıyor, yargıtayonuyor. Sistematik bir iş yani. Bunu yapan sadece polisdeğil. Polis bu işi sadece kendi belindeki silahıngücüyle yapmıyor. Siyasal bir güçle yapıyor. Sonuçtada en fazla, AİHM adil yargılanma hakkının ya dayaşam hakkının ihlalinden devlete yaptırım uyguluyor.Bu da zaten vatandaşın cebinden ödenen, hazinedenalınan paralarla telafi ediliyor. Sadece bu tarzıtutturursak, Türk yargı sisteminde polisler aklanır vetazminata mahkum olurlarsa, ki zaten devlet bu savaşaçok ciddi paralar harcıyor ve bu miktar gözlerinde biledeğil, bu işi meşrulaştırırız. O yüzden herkesin, sadece

devrimcilerin, ilericilerin değil, sıradan vatandaşlarında yaşam hakkını koruması için bu tip davalara duyarlıolması gerekiyor.

“Herkes o sokakta yaşayanlarıntanıklığını sağlamalı”

Av. İbrahim Ergün: Engin Çeber olayındakamuoyunun ilgisi çok önemliydi. Başlangıçtan beriilgilendikleri için bazı deliller ortaya çıkarılmakdurumunda kaldı. Biraz ekstra bir gelişme oldu. Bundada öyle bir kamuoyu yakalanabilirse faydası olabilir.Şu ana kadar görünen o ki o noktada değiliz.Kamuoyunun ilgisi çekilemediğinde ise delillereulaşmak çok zor oluyor. Çeber davası gibi işkencedosyalarında olduğu gibi yargısız infazlarda da birbaşlangıç olur mu bilemiyorum. Şu anda Karadağdavasına 200’ü aşkın avukatın müdahil olması önemlibir şey. Daha ciddi bir kamuoyu oluşturulmasıgerekiyor. Bundan sonrasında ise olayı görenlerintanıklık yapmasını sağlamak gerekiyor. En büyükproblemimiz budur. Bu olayla ilgili kamuoyu oluşmasıtanıkların da ifade vermesini sağlayabilirse olayınortaya çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Aksi haldesadece polisin topladığı bilgilerle yargılama yapılıyor.Bu nedenle bununla ilgilenen herkes o sokaktayaşayanların tanıklığını sağlamalı.

“Güçlü bir müdahale olmasamahkeme geri adımı atmayacaktı”

Av. Keleş Öztürk: İkinci olarak, Engin Çeber olayıfarklı bir olay. İşkence yasağı bütün dünyada veTürkiye’de kabul edilmiş bir durumdur. Yasal olarakda düzenlenmesi var. Yargısız infazla işkence olayınıaynı paralelde değerlendirmek en azından psikolojik veyasal olarak mümkün değil. Bu olayda Engin Çeberolayı kadar kamuoyu yaratmanın şansının olmadığınıdüşünüyorum. Çeber olayını bütün televizyon kanallarıve kamuoyu birden üstüne atlayarak bir anlamdasahiplendi. Bu olayda polisin durumu göz önündebulundurulduğunda böyle bir kamuoyunun mümkünolmadığını düşünüyorum. İşkence kötü bir şeydir amapolise karşı koyulursa veya silah çekilirse her şeyi hakemiştir psikolojisi hem toplumda oluşturulmuş hem dekamu kurumlarının kendisinde de bu var. Güçlü birmüdahale olmasaydı bugünkü duruşma da mahkemebu geri adımı atmayacaktı.

“Suçluların cezalandırılmaları içinelemizden geleni yapacağız”

Av. Bilge Han: PVSK’daki değişikliklersonrasında, polis cinayetine ve şiddetine maruz kalmışkişilerin sayısı çok fazla artmıştır. AKP iktidarındainsan haklarında ilerleme olduğu söyleniyor fakatistatistikler bunun tam tersini gösteriyor: BaranTursun, Çağdaş Gemik, Alaattin Karadağ... Bu dapolise verilen yetkilerin arttırılması ile ilgili.Biliyorsunuz, Engin Çeber davasında sanıklardan birkısmına müebbet hapis cezası verilmesi kararı çıktı. Bumücadale sonrasında ortaya çıkmış bir sonuç, çok daalışılmış olmadığımız bir sonuç. Karadağ davasının datakipçisi olacağız. Suçluların cezalandırılmaları içinelemizden geleni yapacağız.

Polis terörüne ve cinayetlerine son!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

TKİP militanı devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın 19Kasım 2009 günü Esenyurt-Avcılar polisi tarafındankatledilmesinin ardından açılan davanın ilk duruşması16 Haziran Çarşamba günü saat 10.30’da Bakırköy 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 4 saat sürenduruşmada dava 9 Kasım 2010 tarihine ertelendi.Duruşmada 50 avukat hazır bulunurken çeşitli illerdenÇHD üyesi 215 avukat da yetki belgesi gönderdi.

Duruşmada ayrıca yargılanma sürecinin sağlıklıyürütülmesi için İstanbul Barosu’ndan gözlemci talepedildi.

Çağdaş Hukuçular Derneği (ÇHD) ve Türkiye İnsanHakları Vakfı’nın (TİHV) izlediği duruşmada yineÇHD, TİHV ve İnsan Hakları Derneği (İHD) davayamüdahil olarak katılmak istedi.

Duruşmaya, Sanık Oğuzhan Vural ve avukatı TolgaYurdakul, müşteki Abdullah Karadağ, Münir Karadağ,Mustafa Karadağ, müşteki mağdur İsmail Durmuş veavukatı Ertan Akbaba ve Abdullah Karadağ’ın vekillerikatıldı. Alaattin Karadağ’ın katledildiği gün olayyerinde olan “görevli” polis lerden Tolga Tekneli,Muhammed Bozkurt, Zafer Arık ve sanık avukatınınduruşmaya dahil ettiği Özkan Engin duruşmada tanıkolarak dinlendi.

Savcılık soruşturmasında bir dizi işlemin hayatageçirilmemesi, delillerin karatılması ihtimalini akıllaragetirirken, duruşmada müdahil avukatların ve müştekiAbdullah Karadağ’ın, kasten adam öldürmektenyargılanan sanık Oğuzhan Vural tutuklu yargılanmasıtalebinin reddedilmesi polis terörünün ve cinayetlerininaklanmaya çalışıldığına işaret etti.

Sınıfın devrimci partisi Alaattin Karadağ’ı selamladı

Bakırköy Adliyesi’nin çevresinde çeşitligüzergahlarda Alaattin Karadağ için yapılan afişlemelerdikkat çekti. Alaattin Karadağ’ın resminin yer aldığı“TKİP” imzalı afişlerde “Alaattin Karadağ kavgamızdayaşıyor!”, “Alaattin Karadağ katledildi! Katil polishesap verecek!”, “Devrimciler ölmez, devrim davasıyenilmezidir!” şiarları vardı.

BDSP’liler Alaattin Karadağ’ın duruşmasıboyunca adliye önündeydiler

Duruşma öncesi Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP), adliye binası önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi. Devrimci Hareket, Kaldıraç ve Teori vePolitika’nın da destek verdiği açıklaması sonrasında 4saat süren duruşma boyunca BDSP’liler adliyeninönünde sloganlarla, marşlarla duruşmanın bitmesinibekledi. Bu süreçte “Alaattin Karadağ yoldaşölümsüzdür! Devrimciler ölmez, devrim davasıyenilmez! / BDSP” pankartı, BDSP flamaları ve AlaatinKaradağ’ın fotoğrafları taşındı.

Saat 15.30 civarında biten duruşmanın ardındanavukatlar dışarı çıkarken, kitle “Karadağ cinayetiaydınlatılsın!”, “Katil polis hesap verecek!”, “Katildevlet hesap verecek!” sloganlarıyla avukatları

karşıladı. Müdahil avukatlar tarafından adliye önündepolisin genişleyen yetkileri, dava süreci, ve duruşmaüzerine bilgilendirme yapıldı.

Yargısız infazlar cezasızlıkla ödüllendiriliyor

Avukat Güray Dağ tarafından yapılan açıklamada,son yıllarda sıkça yaşanan polis cinayetine 19 Kasım2009 günü Alaattin Karadağ’ın öldürülmesiyle biryenisinin daha eklemiş olduğu ifade edildi. PVSK’dayapılan değişiklilerin bu tür cinayetlere kapı araladığınısöyleyen Dağ, Baran Tursun, Çağdaş Gemik ve SonerÇankal’ı hatırlatarak onların da polis kurşunuylahayatını kaybettiğini belirtti.

Bu cinayetlerin en temel insan hakkı olan yaşamhakkının nasıl hiçe sayıldığının bir göstergesi olduğunubelirten Dağ, “yargısız infaz” olarak nitelendirilenkolluk cinayetlerinin Türkiye’de bir yöntem olarakuygulandığını ifade etti. Yargı pratiğinin de genellikleyargısız infazları “cezasızlık güvencesiyle”ödüllendirildiğinin altını çizen Dağ, yaşanan yargısızinfaz olaylarında en az failler kadar onları cezasızbırakan yargının da sorumlu olduğunu vurguladı.

Karadağ’ın öldürülmesinin de tipik bir yargısız infazolduğunu belirten Dağ, silahlı çatışma yaşanmışolmasının bu gerçeği değiştirmediğini dile getirdi. Dağ,dosya incelendiği taktirde Karadağ’ın polis tarafındanyaralı olarak ele geçirildiği halde, tekrar ateş edilerekkasten öldürüldüğünün görüleceğini belirtti. Ambulansahaber verilmeyerek de Karadağ’ın ölümününbeklendiğini ifade etti.

Çağdaş Hukukçular Derneği’nin mücadelesine dedeğinen Dağ, başta yaşam hakkı olmak üzere insanhakları ihlallerine karşı hukuki mücadele yürüten“yargısız infaz” ve “işkence” davalarından faillerincezasızlık güvencesine sığınmalarını engellemek ve hakettikleri şekilde cezalandırılmaları için hukuki mücadeleveren ÇHD’nin Alaattin Karadağ’ın infaz edilmesiolayının da takipçisi olacaklarını dile getirdi.

Katil polisin tutuklaması talebi reddedildi

Dağ konuşmasının devamında davanın ilk duruşmasıhakkında bilgi verdi. Ortaya çıkan tablo özetle şöyle:

- Görevi İzmir’e alınan sanık Oğuzhan Vural’ıntutuklanması talebi reddedildi.

- Davaya sanık Oğuzhan Vural’ın yanısıra olay günü

görevde olan diğer polisler de katıldığı ve tanık olarakdinlendi.

- Sanık Vural’ın avukatı olarak davaya dahil edilenÖzkan Engin de tanık olarak dinlendi.

- Olay günü polislerin minibüsüne zorla bindiğiİsmail Durmuş tanık olarak dinlendi.

- Olay yerinin görüntü kayıtlarının sunulması talepedildi.

- Otopsi raporunun görüntülerinin ve notlarının davadosyasına eklenmesi istendi.

- 112 ambulansının ne zaman geldiği vb. bilgilerinsorulması talep edildi.

- Alaattin Karadağ’ın giysilerinin kriminal olarakincelenmesi istendi.

Ardından BDSP adına yapılan konuşmada şunlarsöylenerek Bakırköy Adliyesi önündeki bekleyiş sonbuldu:

“Alaattin Karadağ cinayeti davasını, bu düzeninişkenceci, infazcı ve katliamcı kimliğini teşhir ettiğimizbir kürsüye çevireceğiz. Alaattin Karadağ’ın Davası’nıntakipçisi olacağız.”

Duruşmadan notlar:

- Bakırköy Adliyesi 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörülen duruşma sabah saat 10.00’da başlamasıgerekirken sanık Oğuzhan Vural tarafının ve polislerinduruşma hakimini yönlendirmesi ile saat 14.00’e alındı.Buna karşın müdahil avukatlar tarafından yapılan itirazüzerine duruşma önceden belirlendiği gibigerçekleştirildi.

- Duruşmada müşteki Alaattin Karadağ’ın kardeşiAbdullah Karadağ’ın ifadeleri çarpıcıydı. “En basithırsızlık ve taş atan çocuklar olayında dahi çocuklartutuklu yargılanmaktadır. Bu dosyada ise kasten adamöldürmekten dava açılmasına rağmen sanık tutuksuzyargılanmaktadır. Sanığın tutuklanmasını talepediyorum” diyen Abdullah Karadağ, sanık OğuzhanVural’ın kollandığına dahası sermaye devletinin yargıayağının taraflı tutumuna işaret etti.

- Duruşmada minibüs şoförü İsmail Durmuş’unavukatı tarafından Durmuş’un ifadesinin kapalıoturumda alınması talep edildi. Durmuş’un güvenlikendişesi duyduğu dile getirilerek bu talep ifade edildi.Sadece mahkeme heyetine ifade verilmek istenirkenbunun usulen yeri olmadığı için Durmuş, duruşmaiçerisinde ifadesini verdi. Kendisinin kimin tarafındanvurulduğunu anlayamadığını belirten Durmuş, minibüseise sanık Oğuzhan Vural’ın zorla bindiğini ve o hattaçalışmamasını rağmen minibüsün zorla olay yerineyönlendirildiğini söyledi.

- Duruşmada dikkat çeken bir diğer nokta isetanıkların duruşma salonuna duruşmayıizleyebilmelerine imkan sağlayan kalem ve salonubağlayan odalardan girmesiydi. Mübaşir tarafından ismiokunan olay günü görevli polislerden tanık TolgaTekneli’nin 1 saniye içerisinde salona girmesi deduruşmanını tanıklar tarafından dinlendiğini göstermişoldu. Bunun üzerine dava izleme komisyonun müdahaleve itiraz etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Karadağ cinayeti davasının ilk duruşması yapıldı...

“Yargısız infazlar cezasızlıklaödüllendiriliyor!”

Polis terörünün ve cinayetlerinin hesabını soracağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Alaattin Karadağ davasının ilk duruşmasınınyapıldığı 16 Haziran Çarşamba günü BağımsızDevrimci Sınıf Platformu (BDSP) İstanbul, Adana veİzmir’de gerçekleştirdiği eylemlerle Alaattin Karadağcinayetinin aydınlatılmasını istedi. Polis terörünün vecinayetlerinin hesabının sorulacağı söylendi.

İstanbulDuruşma öncesi BDSP, adliye binası önünde basın

açıklaması gerçekleştirdi. Devrimci Hareket, Kaldıraç ve Teori ve

Politika’nın da destek verdiği açıklama öncesi, adliyeönünde polis terörü ve cinayetlerini teşhir edenajitasyon konuşmaları yapıldı.

Basın açıklamasında, Alaattin Karadağ’ın bircinayet şebekesi haline gelen Esenyurt-Avcılar polisitarafından sokak ortasında alçakça katledildiğihatırlatılarak, polisin cinayetle ilgili ilk açıklamasınınardından burjuva medyanın ağız birliği ederek herzamanki gibi bu infazı meşrulaştıracak bir yayınçizgisi izlediği, Karadağ’ın ölüm orucu direnişçisi ve“kesinleşmiş cezası” olduğunu öne çıkararak, bucinayeti haklı ve meşru göstermeye çalıştığı belirtildi.

Açıklamada, sermaye devletinin Karadağ’ıninfazının ardından yürütülen mücadeleye detahammül göstermeyerek saldırılarını sürdürdüğü,Ankara, İzmir, Samsun ve Bursa’da “Poliscinayetlerine ve terörüne son!’ diyen onlarcaBDSP’linin keyfi ve temelsiz gerekçelerle evleri vekurumları basılarak gözaltına alındığı, 5 BDSP’lininise tutuklandığı hatırlatıldı.

“Alaattin Karadağ’ın ailesinin suç duyurusuüzerine, türlü oyalamalarla, delil karartmak ve görgütanıklarını “ikna etmek” için zaman kazanıldıktansonra dava açıldı.” sözleriyle devam edenaçıklamada, Karadağ’ı sokak ortasında infaz edenpolislerden biri olan Oğuzhan Vural’ın “kasten adamöldürme, görevi kötüye kullanma ve kişilerin mallarıüzerinde usulsüz tasarruf” suçlarından tek başınayargılanacağına dikkat çekildi.

İzmirİzmir’de yapılan açıklamaya DHF, Alınteri, KÖZ

ve EHP destek verdi. Kemeraltı’nda yapılan basın açıklamasında

Karadağ cinayeti davasının takipçisi olma ve devlet-polis terörüne karşı mücadeleyi yükseltme çağrısıyapıldı.

Açıklamada, üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’unsivil faşist ve polis işbirliği ile katledilmesihatırlatıldı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:“Şerzan’ın ve Alaattin’in katilleri ise arkalarını

yasladıkları sermaye iktidarı ile birlikte ölümlistelerine yenilerini eklemeye devam ediyor. PolisVazife ve Selahiyet Kanunu’nda yapılan değişikliktensonra polisin geniş yetkilerle donatılarak bu vebenzeri faşist uygulamaların, infazların önü daha daaçıldı. Bu kapsamda hak arama mücadelesi yürütenişçi ve emekçilerden, parasız ve bilimsel bir eğitimhakkı için mücadele eden öğrencilere; madenlerdeyakınlarını yitirenlerden, özgürlük mücadelesi verenKürt halkına kadar herkes bu süre zarfında daha da

yoğunlaşan bir baskı ve şiddete maruz kaldı. İşçilere,öğrencilere gazlarla, coplarla saldırıldı; gençlerimizpolis kurşunlarıyla öldürüldü; yüzlerce insantutuklandı.”

AdanaAdana’daki ilerici ve devrimci güçler İnönü

Parkı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.

Yargısız infazların son bulmasının talep edildiğieylemde “Alaattin Karadağ cinayeti aydınlatılsın!Yargısız infazlara son!” pankartı açıldı. Basınmetninde şunlar söylendi:

“Ekonomik, sosyal yıkım saldırılarının işçi veemekçilerde yaratacağı tepkiden ve bu tepkininörgütlenmesinden korkanlar çareyi her zamandevrimcileri ve demokratları imha etmektebulmaktadır. Çokça tanık olduğumuz üzeregerektiğinde darağaçları kurulmuş, gerektiğindeişkencelerde, sokak ortasında, eylemlerde,hapishanelerde, faşist katliamlarda mücadele ateşisöndürülmek istenmiştir. Sömürü düzeninin sahipleri,saltanatlarını tehlikeden, yani sömürüsüz, eşit birgelecekten korumak için sürekli benzer yollarıseçmişlerdir. Yargısız infazların son zamanlarda sıkçayaşanıyor olmasının da başka bir açıklaması yoktur.Polise tanınan yetkilerle gittikçe artan bu infazlarneredeyse artık günlük yaşanır hale gelmiştir. Son 3yılda işlenen bu gibi cinayetlerin sayısı 255’tir.”

BDSP, DHF, ÇHKM tarafından örgütlenen eylemeHalk Cephesi, Mücadele Birliği Platformu, İHD veESP destek verdi.

Basın açıklamasında ayrıca bu sabah evlerineyapılan baskınlarla gözaltına alınan ve halengözaltında tutulan Devrimci Proletarya okuru 4kişinin serbest bırakılması istendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir - Adana

Karadağ davası duruşması eylemlerle karşılandı

“Polis terörünün ve cinayetlerininhesabını soracağız!”

Almanya’da Alaattin Karadağdavasını sahiplenme çağrısı

BielefeldDevrimci işçi Alaattin Karadağ’ın infaz edilmesinin ardından açılan davayla ilgili yapılan ilk duruşmaya

paralel olarak Bielefeld’de bir bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi. Türkiye’de oluşturulan kamuoyu desteğinin bir ayağının da Avrupa’da örülmesi gerektiği bilinciyle

toplantıya örgütlenirken toplantı çağrısı 15 Haziran Salı günü yapılmış olmasına rağmen toplantıya 20 kişikatıldı. Toplantıdan önce Alaattin Karadağ’ın partiye başvuru metni, DGM savunması, cezaevi ve ÖO sürecinianlattığı değerlendirmesi ve kardeşinin ona dair yaptığı açıklama dağıtıldı. Toplantı, mahkeme sonrasındakigelişmelerin aktarılmasıyla başlandı, daha sonra da Alaattin Karadağ’ın sokak ortasında infaz edilmesininpolitik arka planı, buna karşı örgütlenen kampanyalarla neler yapıldığı anlatıldı. TKİP’nin, Alaattin Karadağ’ınkatledilmesine ilişkin yaptığı açıklamanın okunmasını ardından tartışma kısmına geçildi.

Burada herkes Alaattin Karadağ’ın infazına karşı Avrupa’da bir kampanya yürütülmesi konusundahemfikirdi. Almanca ve Türkçe olarak bildiriler çıkarılması ve bunun göçmen ve yerlilere ulaştırılması, yerlikurum ve kuruluşlara da çağrı yaparak onlarla bir toplantı yapılması gibi belli kararlar alındı. Bunlar üzerinedaha geniş çaplı konuşabilmek, daha geniş bir kesime ulaşabilmek için bir başka toplantı tarihi belirlendi.

Bielefeld’den komünistler

EssenAlaattin Karadağ davası için 14 Haziran günü Almanya’nın Essen kentinde basın açıklaması

gerçekleştirildi. MLPD’nin organize ettiği ve her hafta düzenli biçimde gerçekleştirilen Montags Demo’ya (Pazartesi

gösterisi) denk getirilen basın açıklamasında Karadağ’ın polis tarafından katledildiği belirtildi. Dava sürecine ilişkin bilgilendirmenin de yapıldığı basın açıklamasında, sınıf devrimcilerinin mahkeme

kürsüsünü, sermaye devletinin ve polisinin katliamcı ve işkenceci kimliğinin cepheden teşhir edilip, katliamınhesabının sorulacağı bir kürsüye çevirme hedefiyle hareket edildiğinin söylenmesiyle son buldu.

Ezici çoğunluğunu MLPD taraftarları ve Alman emekçilerinin oluşturduğu kitle, basın açıklamasını ilgiyledinledi, alkışlarla desteklerini sundu.

Kızıl Bayrak / Essen

Gençlik partiye, devrime, sosyalizme!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Türkiye sınıf hareketi açısından ders çıkaracağı birsüreç geçirdi. Geçmişe nazaran sınıf hareketininyaşadığı kıpırdanmalar ve Tekel direnişi ile birlikte,“işçi sınıfı öldü” nidaları ile dolaşan siyasal yapılarınbile yüzünü sınıfa döndüğü bir dönemde işçi sınıfıdevrimcileri haklılıklarını bir kez daha görmüş oldu.Tarih sahnesine çıkışımızdan bugüne değin sınıfdevrimciliğini bayrak edinen bizler sesimiz,soluğumuz, bilincimiz, yüreğimizle işçi sınıfınınyıkıcı ve yapıcı gücüne duyduğumuz güven ile fabrikafabrika, havza havza emeğin gücünü örgütledik. Gençkomünistler olarak alanlarımıza işçi sınıfının sesinisoluğunu taşıdık, taşımaya devam ediyoruz.

Üniversitelerimiz öğrenim süresinin sonunagelirken bizler de soluğumuzu bölge çalışmalarındaalacağız. Fabrikalarda, havzalarda, mahallelerdeçalışmalarımıza devam edeceğiz. Bölge çalışmalarınınGenç Komünistlere kazandıracakları bir yana, başlıbaşına sınıf yönelimimizi kavrayıp özümsemek bilebizler için önemli bir adım olacaktır. Dahası sınıfdevrimcilerini geleneksel halkçı akımlardan ayıran entemel noktayı, döne döne yaptıkları sınıf vurgusunu,işçi sınıfının tarihsel misyonunu kavramadangideceğimiz herhangi bir çalışma alanı “farklı bir yazgeçirmemizin” dışında bir anlam taşımaz. Ya da işçisınıfının var olan tablosu karşısında umutsuzluğakapılmamıza neden olabilir. Sınıf yöneliminikavramanın salt bir yazıyla ya da gideceğimiz birbölge çalışmasıyla olmayacağını bilincimizdençıkartmayalım. Sınıf devrimciliği bir yaşamdır,özümsenmediği sürece her çaba iğreti olarakkalacaktır. Vurgu noktalarımızın önemini azaltmadanişçi sınıfının tarihsel misyonuna dair kısa bir giriş ilebaşlayalım…

İşçi sınıfı, devrimci parti ve sınıfçalışması…

“Bugün burjuvazi ile karşı karşıya gelen bütünsınıflar içerisinde yalnızca proletarya gerçektendevrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar modern sanayikarşısında erirler ve nihayet yok olurlar; proletaryaise onun özel ve temel ürünüdür.” 1848 yılındaKomünist Manifesto’da Marx ve Engels işçi sınıfınıngücüne işaret ederken onu sonuna kadar devrimciolmak anlamında “gerçekten devrimci” tek sınıfolarak tahlil eder. Sermayenin kendisini var ettiğidüzlem, emeğin üzerindeki sömürüsü, kâr ve birikimhırsı işçi ve emekçilerin çıkarları ile taban tabanazıttır. İşçi sınıfı başka hiçbir sınıfta olmayan bir gücesahiptir ve bunu üretim sürecinde bulunduğu yerdenalmaktadır. Üretimden gelen gücü ile işçi sınıfı tümtoplumsal hayatın temelindeki üretimi sağlar. Yani işçisınıfı sınıf olarak üretimi durdurduğunda hayatı dadurdurmuş olur. Kapitalizmin var olduğu koşullardaişçi sınıfı sistemin belirlediği üretim ilişkileriiçerisinde bulunur ve üretim araçlarının sahibideğildir. Marksist-Leninist ideoloji işçi yığınını üretimilişkileri içerisinde yapısal konumuna göre tanımlar.Bu da ‘sınıf’ demektir. Sınıf Marksist-Leninistterminolojide ‘kendiliğinden’ ve ‘kendisi için’ sınıfşeklinde kullanılır. Ve bu kavramı tahlil ederken salt

iktisadi kategorilerle yetinemeyiz. Marx, FelsefeninSefaleti kitabında durumu şöyle ortaya koyar:

“Tam bir sivil savaş demek olan bu savaşın içinde,gelecekteki muharebelerin gerektireceği bütünunsurlar gelişir ve birleşirler. Bu noktaya vardığındaörgütlenme siyasal bir karakter kazanır. Ekonomikkoşullar önce ülkedeki yığınları emekçiler halinegetirmişti. Sermayenin egemenliği bu yığına ortak birkonum ve ortak çıkarlar yarattı. Böylece bu yığındaha bu noktadan itibaren sermaye ile ilişkisibakımından bir sınıf oluşturur, ama henüz kendisi içinbir sınıf olmaz.

Sadece bir kaç evresine işaret ettiğimiz bu savaşıniçinde bu yığın birleşir ve kendisi için bir sınıfoluşturur. Savunduğu çıkarlar sınıf çıkarları halinegelir. Ama sınıfa karşı sınıf savaşımı bir siyasalsavaşımdır... Proletarya ile burjuvazi arasındakiçelişki bir sınıfa karşı sınıf savaşımdır; ki bu savaşımen yüksek ifadesine kavuştuğunda bütünsel bir devrimhaline gelir.”

Bu sıralanan özellikler işçi sınıfının kapitalizmiortadan kaldırmaya ve sınıfsız topluma giden yoluaçmaya hem doğası gereği itilen hem de bunamuktedir yegâne devrimci sınıf olduğunu gösteriyor.Elbette bu, işçi sınıfının bunu gerçekleştireceğiningaranti edilmiş olduğu anlamına gelmiyor. Sınıfınöncü örgütlenmesinin, proletaryanın bağımsızörgütlenmesinin var olmadığı durumlarda işçi sınıfınıniktidar mücadelesinin başarıya ulaşamayacağı bilimselbir gerçekliktir. Marksist ideolojinin temeli üzerindekurulan birlik maddi olarak somutlanmadığıdurumlarda gerçek bir güç haline gelemez. Partiningerçek rolü ancak bunun var olduğu koşullarda hayatageçer.

“Devrimci teoriyle, toplumsal gelişme ve sınıfmücadelesi yasalarının bilgisiyle ve nihayet devrimcieylem tecrübesiyle donanıp silahlanmış bir partiörgütü, proletaryanın sınıf bağımsızlığının biricikgüvencesi ve sermayeye karşı dişe diş mücadelesininen temel silahıdır.” (“Büyük Ekim Devrimiaynasında parti davası”ndan... Partileşme Süreci 1)

“İktidar savaşımında, proletaryanın örgüttenbaşka bir silahı yoktur. ... Proletarya, ancak,Marksizmin ilkeleri üzerinde ideolojik olarakbirleşerek ve bunu, milyonlarca emekçiyi bir işçi sınıfıordusu halinde kaynaştıran maddi örgüt birliğiylepekiştirerek, yenilmez bir güç haline gelebilir vegelecektir. Ne Rus otokrasininin bunak yönetimi ne deuluslararası sermayenin ömrünü doldurmuşegemenliği bu orduya dayanabilecektir.”( Lenin, “BirAdım İleri, İki Adım Geri”)

Komünistler parti örgütlenmesinde iki temelnoktayı esas alırlar. Öncelikle de “devrimiörgütlemenin her şeyin öncesinde devrimiörgütleyecek partiyi örgütlemek olduğu”nuvurgulayarak... Birincisi : “İdeolojik kimliği, sınıfsalkonumu ve tarihsel-siyasal amaçlarıyla proletaryanınsınıf partisi, kurulu düzen karşısında ihtilalci birkonumdadır ve varoluş biçimi de buna uygun olmakzorundadır. Partinin ihtilalci esaslara dayalı illegalörgütlenme ihtiyacı buradan doğmaktadır. Partiörgütlenmesinin tek ve mutlak varoluş biçimi

olmamakla birlikte, illegalite, temel ve ilkesel önemdebir sorundur. İllegalite sorununun özü, düzeninhukuksal çerçevesi içine sığıp sığmamak değil, bizzatdüzenin içine sığamamaktır.”

İkincisi ise sınıf içerisindeki konumu:“Partiörgütünün sınıf içinde varoluş biçimi ise, fabrikahücreleri temeline dayalı bir parti örgütlenmesi temelLeninist düşüncesinde ifadesini bulur. Parti sosyalizmile sınıf hareketinin birliği ise, fabrika hücreleritemeline dayalı bir parti örgütlenmesi de bubirleşmenin temel ve tarihsel amaçlara, her şeydenönce iktidarı ele geçirme amacına, en uygun örgütselgerçekleşme biçimidir. Tarihsel deneyim, partiörgütlenmesinin sınıf bünyesindeki bu varoluşbiçimiyle onun ihtilalci niteliği ve hareket kabiliyetiarasındaki kopmaz ilişkiyi bütün açıklığı ilegöstermiştir.” (“Parti: Proletaryanın DevrimciÖncüsü”, Partileşme Süreci 1)

Sınıfın öncüsünün programı ışığında örgütlenenher çalışma alanı bu bütünsellikle hareket eder. Sınıfyönelimimizi en genel anlamıyla özetlemeye çalıştık.

Sınıf çalışmasından öğrenmek

Sınıf devrimciliğinin gençlik içerisinde temsilcisiolan Genç Komünistler bu çerçevede soluğu sınıfçalışmasının içerisinde alırlar. İşçiler ve emekçiler,tüm yaşamları boyunca çalışmak durumundadırlar.Üretim sürecinin içerisinde bulunarak üretkenliği,işbölümünü ve paylaşımı yaşayarak kavrarlar vesınıfsal bir norm haline getirirler. İşçi sınıfı, kolektifyaşam alanı olan fabrikada disiplin altına girmiş vekarakterini korumuştur. Özel mülkiyet alanının dışındaolan bir sınıfın yaşama şansını ancak böyle bir disiplinve çalışma temposu ayakta tutabilmektedir. İşçi sınıfıdevrimcilerinin de işte bu basit gerçeklerden hareketegeçmesi ve kendi yaşamları içindeki zaaflara karşıacımasızca mücadele etmesi gerekmektedir.

“Tüm baskı ve propaganda aygıtları ile örgütlüolan bir sisteme karşı koymak, bu çürümüşlüğün tümyaşamımızı ablukaya alan zincirini kırmak ve kendikültürümüzü yaratmak için adımlarımızıhızlandırmalı, iktidar mücadelesine odaklanarakörgütlü olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz.Karşımızdaki sistematik terör ve baskı aygıtına karşıkoyabilmek için, işçi sınıfının çelik disiplininikuşanabilmeli ve kendimizi devrimci yaşam içindebilimsel programımız ışığında tekrar ve tekrarüretebilmeliyiz. Yaşamımızdaki zayıflıkları, küçükburjuva zaafları, ancak böyle bir temelde çözmekmümkündür.” (Ekim Gençliği, 62.sayı/2003)

Genç Komünistler açısından kendileriniyenileyecekleri, sınıf içerisinde soluk alıp verecekleri,devrimci iç yaşamı başka bir alanda örgütleyecekleribir yaz dönemine giriyoruz. Israrlı ve uzun soluklu birmücadele için proletaryanın disiplinini kuşanmakancak iktidar gibi bir iddianın temsilcisi olmak ilemümkündür. Bu süreç ise yaşamımızı devrimciilkelerimiz dahilinde yıkıp yıkıp yeniden kurmaklaolacaktır. İşçi sınıfının öncüsü olan partimizin ışığındasınıf çalışmasından öğreneceğimiz fazlasıyla şeybulunmaktadır.

Gençlik işçi sınıfının çelik disiplini ilekavga alanlarında,

fabrika havzalarında sınanmalıdır!

Eleme sınavlarında elenmeyeceğiz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

“Eleme sınavlarındaelenmeyeceğiz!”

“Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz!Alacağız!” diyen liseliler, Tepe Naitulus önünde biraraya gelerek, “Eleme sınavlarında elenmeyeceğiz!”şiarıyla Kadıköy Meydanı’nda 11 Haziran günü birmiting gerçekleştirdiler.

Anadolu’da Yaşam Kooperatifi, Demokrasi veÖzgürlük Gençliği, Demokratik Yurtsever Gençlik,Dev-Genç Birliği, Dev-Lis, Dev-Lis, DevrimciLiseliler Birliği, Liseli Dev-Genç, Liseli Genç Sol,Liseli Hareket, Liseli Kıvılcım, Liseli Öğrenci Birliği,Mayısta Yaşam Kooperatifi, Öğrenci Birliği, Tümİlerici Gençlik Derneği, Yeni Demokrat Gençlik imzalıana pankart arkasında kortejler oluşturan liseliler,yürüyüş boyunca sloganlarla taleplerini dillendirdi.

Devrimci Liseliler Birliği, mitinge “ÖYS, ÖSS,YGS, LYS... Eleme sistemi devam ediyor...Geleceğimiz için mücadeleye!” pankartı ile katıldı.

Liseli Dev-Genç kortejinin arkasından ise“Çocuklarımızın arkasındayız” pankartıyla velileryürüdü.

Kortejlerin miting alanına girmesinin ardındanmiting programı saygı duruşu ile başladı. Saygıduruşunun ardından ortak metni okuyan EylemKaraca, 2-3 senede bir değiştirilen sınav sistemlerindeelemeci mantığın hakim olmaya devam ettiğinisöyledi. TEKEL işçilerinin mücadelesine de değinenKaraca, TEKEL işçilerine yapılan saldırıların aynızamanda gençliğe de yapıldığını söyledi. Karaca,Zonguldak’ta Karadon Maden Ocağı’nda 30 işçininegemenlerin kar hırsı uğruna katledildiğini belirterek,“Egemenlerin tüm yanıltma çabalarına rağmen bizgençlik, işçilerin katilinin sistem olduğunu biliyoruz”dedi.

Elemeci sınav sisteminin öğrenciler üzerindekiolumsuz etkisinin son örneğinin Soner SemihSipahi’nin intiharı olduğunu söyleyen Karaca, baştaKürtçe olmak üzere anadilde eğitimin önündekiengellerin kaldırılmasını istedi. TMK mağduruyüzlerce çocuğun eğitim hakkından mahrumbırakıldığını belirterek, Erdal Eren’in yaşını büyütüpasan zihniyetle 12 yaşındaki çocukları hapse atan,Şerzan Kurt’u katleden zihniyet arasında hiçbir farkolmadığını söyledi. Sistemin, asimilasyonpolitikalarına da değinen Karaca, Yatılı BölgeOkulları’nın da bu çemberin içinde yer aldığınısöyledi.

Ortak metnin okunmasının ardından Eğitim SenDönem Yürütmesi adına, Eğitim Sen Kartal 5 NoluŞube Başkanı Feyzullah Coşkun, eğitimin sınıfsaliçeriğinin daha da belirginleştiği, temel bir insan hakkıolmaktan çok piyasada alınıp satılan bir meta olduğuve sürekli eşitsizlik ürettiği bir süreçte, üniversitesınavlarını bir umut kapısı olarak göstermenin biraldatmaca ve hayalperestlik olduğunu söyledi.

Yapılan konuşmaların ardından, Güneşli DünyaMüzik Grubu, Önder Babat Müzik Topluluğu, SerhadRaşa ve Çakıl Taşları Müzik Grubu sahne aldı.

800 kişinin katıldığı miting coşkusuz biratmosferde gerçekleşirken, mitingde yapılan ortakaçıklamanın ardından birçok kişi alanı terk etti.

Ankara’da liseliler elemesınavlarına karşı alanlardaydı....

Ankara’da “Sistemin şıklarına boyun eğmiyoruz!Çözüm eleme sınavlarında değil örgütlümücadelededir!” diyen liseliler, 14 Haziran günü bireylem gerçekleştirdi.

Yüksel Caddesi’nde toplanan ilerici ve devrimciliseliler, Sakarya Caddesi’ne yürüdüler.

Devrimci Liseliler Birliği, Devrimci ProleterGençlik, Liseli Hareket, Liseli Öğrenci Birliği,Marksist Liseliler, Özgür Lise, Umut Kültür Derneği,Yeni Demokratik Gençlik ana pankartları arkasındakortejler oluşturularak gerçekleştirilen yürüyüşte sıksık sloganlar atıldı.

Liseli genç komünistler eyleme “Paralı eğitiminiz,Eleme sınavlarınız, Stajınız ve Sömürünüz SizinOlsun! Gelecek Bizimdir! / DLB” pankartı ilekatıldılar.

Sakarya Caddesi’nde gerçekleştirilen basınaçıklaması şu sözlerle başladı:

“Bizler geleceği ellerinden alınmış, okul

polisleriyle baskı altına alınmaya çalışılan, kendi anadili dışında bir dille eğitim görmek zorunda bırakılan,paralı eğitim saldırıları ile her dönem daha fazlasömürülen liselileriz”

Açıklamada, sistemin işçi-emekçi çocuklarıüzerindeki sömürü alanlarından biri olan meslekliselerine değinilerek, meslek lisesi öğrencilerinin ucuziş gücü olarak görüldüğü belirtildi.

İmha ve inkar edilmeye çalışılan Kürt halkınınanadili ile eğitim alamadığı söylenerek, Ceylan Önkol,Uğur Kaymaz ve Şerzan Kurtta örnekleri üzerindensistemin faşist, şovenist ve milliyetçi karakterine vurguyapıldı.

Açıklama, gençliğin gerçek kurtuluşununüniversite kapılarından değil örgütlü mücadeledengeçtiği vurgulanarak sonra erdi.

Açıklamanın ardından Mamak İşçi Kültür Evimüzik topluluğu sahne aldı. Eylem hep bir ağızdansöylenen Enternasyonal Marşı ile son buldu.

Devrimci Öğrenci Birliği’nin de destek verdiğieyleme 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

Liselilerden YGS-LYS protestosuLiseli Gençlik Muhalefeti, 13 Haziran günü gerçekleştirdiği eylemle “YGS-LYS-ÖSS hepsi ölüm hepsi

işkence” dedi. Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen liseliler sloganlarla Taksim Tramvay Durağı’na yürüdü. Basın

açıklamasını okuyan İpek Kıyak, YGS ve LYS ile öğrencilerin karşılaştığı sorunlara değinerek, MeslekLiseleri’ne ilişkin yeni düzenlemenin saklanan yüzünün asıl amacının ise İmam Hatip Liselerinin önünüaçmak olduğunu dile getirdi. “Askeri kışla değil okul istiyoruz” diyen Kıyak, liselerde kıyafet yönetmeliği ilede öğrencilerin tek tipleştirilmesinin hedeflendiğini belirtti.

Antakya’da eleme sınavlarına karşı eylem12 Haziran günü liseliler Antakya’da da eleme sınavlarını protesto ettiler. Yunus Emre Parkı’nda toplanan

Liseli Kıvılcım ve Dev-Lis üyesi lise öğrencileri buradan “Sınavlar kalksın yaşama zaman kalsın” yazılıpankartın arkasında sloganlar eşliğinde Ulus Meydanı’na kadar bir yürüyüş düzenlediler.

Ulus Meydanı’nda okunan basın metninde üniversiteye giriş sınavları seçici-değerlendirici değil eleyicikarakterli olduğu vurgulandı. Sınav sisteminin eşitsizliğine değinilen açıklamada zenginlere ayrıcalıklıokullarda, yüksek kalitede, gelişmiş araçlar ve donanım içinde eğitim verilirken emekçi ve yoksul çocuklarınaise ihtiyaç duydukları hiçbir şeyden anlamayan bir nesil yetiştirmeye yönelik bir eğitim sistemi sunulduğusöylendi.

Gençlik eleme sınavlarına karşı alanlardaydı...

“Kurtuluş sınav salonlarında değilmücadele alanlarında!”

Brezilya-Türkiye ikilisinin İran’la uranyum takasıanlaşmasını imzalamasının hemen ardından hareketegeçen emperyalist güç odakları, İran’a yaptırımıağırlaştıran yeni bir yasa tasarısını BM GüvenlikKonseyi’ne sundular. Güvenlik Konseyi üyesi ABD,Çin, Fransa, İngiltere, Rusya ile Almanya (5+1devletleri) tarafından desteklenen tasarı, bekleneceğiüzere kabul edildi.

Geçici üyeler Avusturya, Japonya, Meksika,Uganda, Bosna-Hersek, Gabon ve Nijer tasarıyadestek verirken, İran’la uranyum takası anlaşmasınıimzalayan Brezilya ile Türkiye tasarıya ret oyu verdi;Washington’dan gelen talimata uyan Lübnan rejimiise, oylamada çekimser kaldı.

Tasarı, İran’a yönelik mali kısıtlamaların daha dasıkılaştırılmasını, seyahat yasaklarının artırılmasını,halen uygulanan BM silah ambargosunungenişletilmesini, uluslararası alanda İran bankalarıylaolan alım-satım işlemlerinin sıkı denetlenmesini,İran’a giden/İran’dan gelen gemilerin yasaklanankargo taşımaları yönünde ‘ciddi şüphe’ duyulmasıdurumunda, açık sularda sıkı kontrole tabitutulmasını hedefliyor.

Tasarının kabulü, BM’nin, emperyalist zorbalarınparavan örgütünden başka bir şey olmadığının yenibir kanıtı olmuştur.

Halkların geleceğini tehdit eden emperyalist/siyonist güçlerdir!

Birkaç yıl içinde nükleer başlıklı silahüretebileceği gerekçesiyle İran’a yaptırım kararıaldıran emperyalist güç odakları, güya bölge vedünya barışını korumaya çalışıyorlar. Gerçekleritersyüz eden bu tiksinti verici söylem, son yıllarda,savaş baronları hizmetindeki medya tekelleritarafından, sistematik bir şekilde dünya halklarınaempoze ediliyor.

Oysa emperyalist zorbalar sadece Ortadoğu’dadeğil, son yüzyılda yerküremizde patlak veren tümgerici savaşların dolaysız sorumlularıdır. İkiemperyalist paylaşım savaşı, pek çok bölgesel savaş,sayısız işgal, faşist cuntalar, etnik çatışmalar… Onmilyonlarca insanın katledilmesine, çok dahafazlasının sakat kalmasına, ülkelerin tahripedilmesine, halkların birbirine düşmanlaştırılmasınayol açan bu savaşları, sefil çıkarları için kışkırtanlaremperyalist güçlerden başkası değildir.

Yüzyıldır Ortadoğu halklarının kanını akıtan bugüçler, halen devam eden Afganistan, Irak ve Filistinişgallerinin de sorumlularıdır. Afganistan’la Irak’ıemperyalist işgal orduları eliyle tahrip eden, 62 yıldırFilistin’de katliam yapan İsrail savaş makinesinisilahlandıran, finanse eden ve insanlığa karşı işlediğisuçları savunanlar da emperyalist güç odaklarıdır.

20.Yüzyılı baştan sona kana bulayan, “tarihinsonu” safsatalarına rağmen 21. Yüzyıla Afganistan,ardından Irak işgalleriyle giriş yapan emperyalistgüçler, insanlığın geleceği açısından halen de enbüyük tehdidi oluşturuyorlar.

Her biri nükleer silah deposu olanemperyalist devletler...

Birkaç yıl içinde nükleer silahüretebileceği iddiasıyla İran’a yaptırımkararı aldıran emperyalist güçler,yerküremizin yaşam alanlarını defalarcayok edebilecek miktarda kitle imhasilahı stoklarını el altında tutuyorlar.Yeni silah sistemleriyle savaşaygıtlarını sürekli tahkim eden budevletler, dünya üzerindekiegemenliklerini, haydutçayöntemlerle sürdürmeyeçalışıyorlar.

Nükleer silah stoklamaklayetinmeyen bu güçler, özellikle deemperyalist ABD rejimi, sefilçıkarları için bu silahları başka devletlere desatıyor.

Nükleer silah üretebilmeleri için, Hindistan’laPakistan rejimlerine gerekli teknik ve altyapıdonanımını satan ABD, 1970 tarihli NükleerSilahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı(NPT) hoyratça ihlal etmiştir. İsrail’e kitle imhasilahları üretme olanağı sağlayan Dimona tesisinikuran İngiliz/Fransız emperyalistleri de, NPTanlaşmasını ayaklar altına almışlardır.

İsrail’in, Dimona nükleer tesisinde kitle imhasilahları üretmesine destek sunan ABDemperyalizmi, NPT anlaşmasına imza atmayıreddeden bu ırkçı-siyonist devlete “özel koruma”sağlayarak da, uluslararası anlaşmalara zerre kadaritibar etmediğini gözler önüne sermektedir.

Görüldüğü üzere tüm veriler, nükleer tehdidinemperyalist/siyonist güçlerden kaynaklandığınaişaret etmektedir.

İran’ın nükleer programı etrafında dönengerici hesaplar…

Nükleer silah stoklayıp, NPT anlaşmasını ayaklaraltında çiğneyen güçlerin, dünyayı kitle imhasilahlarından korumak için çaba sarf ettikleriiddiasının, elbette bir inandırıcılığı olamaz. Ziraolgular, gerçeğin bunun tam tersi olduğunukanıtlıyor.

Hal böyleyken, emperyalist güçlerin İran’a karşıblok tutum almalarının altında yatan esas neden,sadece bu ülkenin nükleer programı olmasa gerek.Meselenin nükleer programın ötesinde olduğu, 5+1devletlerinin önerdiği nükleer takası önerisinin İrantarafından kabul edilmesinin hemen ardındanyaptırım tasarısının gündeme getirilmesidir. Bututum, emperyalist güç odaklarının, farklı güçlertarafından kullanılan inisiyatife tahammülsüzolduklarını kanıtlıyor.

Kendileri tarafından önerilmesine rağmen, İran ileBrezilya-Türkiye ikilisi tarafından imzalanan nükleer

takası anlaşmasını boşa düşürmek için blok tutumsergileyen emperyalistler, “dünyanın efendileri biziz,bizim onayımız olmadan imzalanacak anlaşmalarınuygulanmasına fırsat tanımayız” mesajını vermektegecikmediler. Yaptırım kararıyla ırkçı-siyonist rejimimemnun eden emperyalist güç odakları, önlerindediz çökmediği için, İran yönetimini cezalandırmayakararlı olduklarını gösterdiler.

Kararın oybirliği ile alınmasını sağlamaya çalışanABD başkanı Barack Obama, telefon diplomasisiyleTürkiye ile Brezilya’nın ret oyu vermesini önlemeyeçalıştı; ancak başarılı olamadı. Zira İran’la yaptıklarıanlaşmaya rağmen evet oyu vermek ya da çekimserkalmak, Türkiye-Brezilya ikilisi için alçaltıcı birtercih olurdu.

BM ile emperyalist güç odaklarını ikiyüzlülüklesuçlayan İran yönetimi ise, kararı tanımayacağını ilanetti. Uluslararası ilişkilerde işlerini kısmen zorlaştırsada, yaptırım kararını iç politika malzemesi olarakkullanan gerici mollalar rejimi, İranlı işçi veemekçiler üzerindeki baskı ve sömürü politikalarınıpervasızca uyguluyor.

İran’ın nükleer programını gerekçe gösterenemperyalist güçler, “dünyanın egemeni biziz”mesajını, küstahça üsluplarıyla ilan ederken,Türkiye-Brezilya ikilisi, aynı gerekçeyi, “biz artıkbüyük oyuncular arasına katılmaya hak kazandık”havasına girmenin olanağına çevirme hevesinekapıldılar. Mollalar rejimi ise, yaptırım tasarısını içpolitikada istediği gibi at koşturmanın fırsatı olarakkullanıyor.

Koparılan bunca toz-dumanla ortalıkbulandırılırken, insanlığın geleceğini tehdit eden kitleimha silahları yerli yerinde duruyor. Vurgulamakgerekiyor ki, savaşların kaynağı olan kapitalistsistem yıkılmadıkça, ne nükleer silahlardan ne yıkıcısavaşlardan arınmış bir dünyaya ulaşmak mümkünolacaktır.

Kahrolsun emperyalizm!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

BM Güvenlik Konseyi, İran’a yeni yaptırım tasarısını kabul etti...

Emperyalistler yağma ve egemenlik peşindedirler!

Kapitalizm öldürür! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

İş yasaları, kölece çalışma koşulları, düşük ücretlerve artan iş cinayetleriyle kapitalist sömürünün merkezisayılan Çin’de, yakın zamanda 11 çalışanı da azgınsömürü koşullarına dayanamadığı için intihar edenFoxconn şirketi tartışılıyor.

Günlük ücretlerin 2 dolara düştüğü, bir işçininömrünün ortalama 35 olduğu Çin’de, işçilerinörgütlenme, grev hakları olmadan çalıştığı biliniyor.Kölece çalışma günde 15 saate kadar çıkabiliyor.Türkiye’den de alışık olduğumuz şirket kurallarıyüzünden işçiler yanındaki çalışma arkadaşlarıylakonuşamıyor, izinsiz tuvalete gidemiyor. Kadın işçileriçin sorun bir kat daha artıyor, hamile kalmalarıyasaklanan kadın işçiler, patronların ve fabrikayöneticilerinin sistemli tacizlerine maruz kalıyorlar.

Dünyanın önde gelen teknoloji devleri için üretimyapan Tayvan merkezli Foxconn tekeli de, bu çalışmakoşullarının hakim olduğu Çin’deki şirketlerdenyalnızca biri. Şirketin Longhua bölgesindekiişletmesinde son 6 ay içerisinde 10 işçi intihar etti.Ölenlerin hepsi Çin’in yoksul bölgelerinden çalışmayagelen genç göçmen işçilerdi. Son kurbanı, 27 yaşındakiYan Li isimli mühendisi ise geçtiğimiz haftalardaölüme sürükleyen şirket, Çin Emek İzleme Örgütü’negöre, genç mühendisi haftalarca gece mesaisinekalmaya, çoğu zaman da 24 saat aralıksız çalıştırmayazorlamış.

Foxconn şirketinin sahibi Hon Hai PrecisionIndustry önceki ölümler gibi genç mühendisinölümünün de çalışma koşullarıyla ilgili olmadığınısavunarak “her şeyin normal olduğunu” işçiintiharlarını “olağan” olarak göstermek istemişti. “540bin çalışanımız var. Uzmanlara sorduk, intihar oranıgayet normal bir seviyedeymiş” açıklamasını yapmaarsızlığında dahi bulunmuştu. Ancak intiharlarınındünya çapında tepki toplamasının ardından bir basınçhisseden asalak patronlar, önce çözümü düzenli“terapilerle”, çalışanlara çalıştıkları süre boyuncamüzik dinletmede aramış ancak bunun intihargirişimlerini engellememesi yeni yöntemlere itmişti.

Foxconn’dan “pratik” çözüm önerileri!

Kötü ruhların kovulması için Budist rahiplerinşirkete getirilmesinden, mola veren işçilerin rahatlamasıiçin şarkıcı, dansçı ve fiziksel egzersiz eğitimcilerininişe alınması, fabrikada psikiyatr görevlendirmeye kadargeniş bir yelpazede sıralanabilecek “önlemler” işçilerüzerinde adeta deney malzemesi olarak kullanılıp,işçilerin hangi şartlarda daha uzun çalıştırılabilecekleriaraştırılıyor. İşçilerin yatakhanelerden aşağı atlamasınınönüne geçmek için üç metre yüksekliğinde tel örgülerinşa eden şirket, çalışanlara intihar etmeyeceklerinedair taahhütname de imzalatıyor!

Tüm bu saçmalıkların da ortadaki bunalımı çözümüretememesi sonucu Foxconn patronu itibarınıkurtarmak ve uluslararası baskıyı hafifletmek için sonkozunu geçtiğimiz hafta oynadı. 1 Ekim itibariyleyüzde 70’e varan zam sözü verip, zammın karşılığıolarak çalışanlardan 1 Ekim 2010 tarihine kadar hiçbirçalışanın intihar etmemesini talep etti. Zammın daancak bu durumda uygulayacağını duyurdu.Foxconn’daki kuralsız ve kölece çalışma koşullarınınüzerini ücret zamlarıyla kapatmak isteyen Foxconn

patronu, şirketteki çalışma koşullarında düzeltmeyapılacağına ilişkin herhangi bir şey açıklamazken,intihar girişimlerine karşı kamuoyuna bilgi sızmasını daböylelikle engellemiş oldu.

İşçi mezarlığı Foxconn Türkiye’de!

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde faaliyet gösteren AvrupaSerbest Bölgesi’nde (ASB) üretime başlayacağıbelirtilen Foxcon firmasının, Aralık 2010 tarihindenitibaren üretime başlayacağını ve ilk etapta ayda 200bin masaüstü bilgisayar üretimi gerçekleştirmeyiplanlanıyor. HP’ye masaüstü bilgisayar üretecek olanFoxconn firmasının bölgede büyük üretim hacmi veistihdam yaratacağı şeklinde açıklamalar yapılırken,şirketin yılda 2,4 milyon adet bilgisayar üretimiyapması hedefleniyor.

Bu hedef doğrultusunda ilk yıl içinde 400, gelecekyıl ise 2 bin kişinin istihdam edilmesi planlanırken, busayının alt kalemlerini üreten 30 firma ile birlikte çoğuteknik eleman 5 bine ulaşması bekleniyor. Türkiye’dede Çin benzeri bir “teknoloji” üssü kurmaya hazırlananşirket, bu ülkenin emekçilerinin “etinden sütünden”

faydalanmak niyetinde. Böylece Türkiye tıpkı Çin,Vietnam, Kamboçya gibi emperyalist tekellere ucuz işgücünün sağlanacağı bir yer haline getirilmek isteniyor.Elbette sermaye sınıfı ve medyanın (yakın zamandafabrikanın açılışını “işsizlere” müjdeleyen medyadahaber “piyango acaba hangi ile vuracak” şeklindeduyurulmuştu.) Foxcon’un bu girişimini alkış kıyametkarşılaması da boşuna değil. Çoktandır yabancısermayenin bu akınına hazırlanan burjuvazihazırlıklarını da hız kesmeden devam ediyor. Biryandan çıkartılan yasalarla iş güvencesi ortadankaldırılarak büyük şirketler için hazırlık yapılırken, biryandan da taşeronlaşma ile esnek çalışmagüçlendiriliyor. Örgütlenmelerin halihazırda zaten varlayok arasında olduğu bir ortamda, güvencesizçalışmanın önü açılıp, yabancı mühendislerin ülkeiçinde çalışmasının önündeki engeller kaldırılan yasalarkaşla göz arasında meclisten geçiriliyor, bir diziüniversite mezununu küreselleşmeye kurban edecekmesleki dönüşümler de tamamlanıyor. Özet olarakTürkiye’ye biçilen sadece uygulamacı rolü hayatbuluyor.

Bunun anlamı ise özelleştirmeler ile başlayan,KİT’lerin yabancı sermayeye peşkeş çekilmesi ilekendini gösteren sürecin, köle pazarları misali tekellereköle satılmasına dönüştüğüdür. Dünya kamuoyununilgisini çeken bu intiharlar buzdağının görünenkısmıdır. Bunun öte yanında sömürü ve köleliğin aşamakaydetmesi bulunmaktadır. Örgütsüz işçi kitlelerinin busaldırıyı karşılama olanağı da açık ki bulunmamaktadır.Türkiye’de sendikalar yasasının değiştirilmesitartışmalarının da eklendiği saldırı paketinin ve“güvenceli” esneklik safsatasının karşısındadurmadığımız sürece de sonumuz Foxconn’daçalışanlardan farklı olmayacaktır.

Çin’den Avrupa’ya kölece çalışma can alıyor!

Almanya’da emekçiler sokağa çıktı“Krizinizin faturasını biz ödemeyeceğiz” diye haykıran on binlerce kişi Almanya’nın Stuttgart ve Berlin

kentlerinde hükümetin saldırı politikalarını sokağa çıkarak protesto etti. Gösterilere 45 bin kişi katıldı.

Berlin’deki yürüyüşe sendikalarla birlikte yüzden fazla örgüt ve inisiyatif çağrı yaptı ve protesto gösterisine20 bin kişi katıldı.

Berlin’deki gösteride “Krizin adı kapitalizm!”, “Herkese iş, insan hakları ve güvenli bir gelecek!”,“Emeklilik yaşamaya yetmeli!” gibi pankartlar dikkat çekerken konuşmalarda “Kapitalizmin ne olduğunu bizher gün yaşıyoruz. Krizin yükü işçi ve emekçilerin ve onlarını ailelerinin üzerine yıkılmak isteniyor” denilerek

mücadele ve genel grev çağrıları yapıldı.

“Krizinizin faturasını biz ödemeyeceğiz” başlığı altında Stuttgart’ta gerçekleştirilen yürüyüşe 20 bin işçi veemekçi katıldı.

Hauptbahnhof Meydanı’nda toplanan değişik uluslardan emekçiler ve ilerici devrimci kurumların taşıdıklarıpankart ve flamalarla alan doldu. Yürüyüş boyunca atılan sloganlarda ve yapılan konuşmalarda tam anlamıylaenternasyonal bir hava vardı. “Proleterier aller Länder vereinigt euch/ Tüm Dünya işçileri birleşin!” Kızıl Bayrakimzalı pankartla eyleme katılan komünistler kızıl bayraklar taşıdılar.

Mitingin yapılacağı Schlossplatz’a gelindiğinde konuşmalar yapıldı. Hükümetin uygulamaya soktuğuyasalara karşı tepkilerin öne çıktığı mitingde Sosyal Demokrat Parti temsilcisi, sahneden yaptığı konuşmasırasında yumurta ve domates yağmuruna tutularak yuhalandı. Yeşiller’in konuşması sırasında ise kitledenprotestolar yükseldi. Eşzamanlı olarak Berlin’de gösteriler düzenlendi.

Her iki kentte de polisin provokasyonları yaşandı. Berlin’de polis kendilerine atılan havai fişekler nedeniyle Anti-kapitalist Blok kortejine saldırdı ve birçok

kişiyi gözaltına aldı. Stuttgart’da ise polis, gençlerin olduğu gruba saldırdı. Yürüyüşe katılan göstericiler polisin elinden gençleri

almayı başardılar.

Dünyadan...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Dünya Kupası’nda işçi eylemiGüney Afrika’da 2010 Dünya Kupası süresince

maçların oynanacağı stadlarda güvenlik hizmeti verenişçiler, maaşları söz verildiği gibi ödenmediği içineylem yaptılar.

Organizasyondan muazzam kârlar elde eden FIFA,maçların oynanacağı stadlarda güvenlik hizmetisağlayan işçilerin maaşlarını düşürdü. İşçilerin Durbanşehrinde başlayan eylemleri Güney Afrika başkentiCape Town’a da yayıldı.

İlk olarak 13 Haziran’da oynanan Almanya-Avustralya maçından sonra eylem yapan işçiler,Güney Afrika polisinin saldırısına maruz kaldı. Polis,müdahale sırasında göz yaşartıcı bomba ve plastikmermiler ile ateş etti.

Durban’da işçilerin yaptığı eylemin bir günsonrasında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkentiCape Town’da da güvenlikten sorumlu işçiler eylemyaptılar. Cape Town’da İtalya ve Paraguay arasındaoynanacak maç öncesinde stada giren yaklaşık 80 işçi,taraftarlar içeri girmeden önce stattan polis müdahalesiile çıkarıldı.

Paris’te onbinler reform tasarısınakarşı yürüdü

15 Haziran günü, Fransa’nın Paris kentindeonbinlerce kişi Sarkozy hükümetinin emeklilikreformu tasarısını sokaklara çıkarak protesto etti. FOsendikası yürüyüşe 70 bin kişinin katıldığını açıkladı.

Fransız işçi ve emekçileri, hükümetin 16 Hazirangünü ele alacağı, emeklilik yaşının 62’den 63’eyükseltilmesini öngören tasarıya karşı çıkıyorlar.Sendika ise işçi ve emekçilerin 60 yaşında emekliolmasını savunuyor.

Romanya’da “tasarruf paketi”protesto edildi

Romanya’da hükümet, kamu emekçilerininücretlerinden ve emekli maaşlarında yüzde 15-25 arasıkesinti yapmak istiyor. Başbakan Boc, IMF’nindayatmalarını gerekçe göstererek “tasarrufa” gitmeninşart olduğunu öne sürüyor. Bununla beraber Romanyahükümeti kamu alanında 1,36 milyon işyerinin 195binini tasfiye etmek istiyor.

Bu saldırı dalgasına yanıt oluşturmak için 15Haziran günü Romanya’da parlamentoda hükümetegüven oyu tartışmaları yapılırken binlerce kişi başkentBükreş’te gösteri yaptı.

Hükümetin “tasarruf önlemleri” paketini protestoetmek üzere binlerce işçi parlamento binasının önündetoplanırken, protesto sırasında 3 bin 500’den fazlakamu çalışanı ve emeklinin protesto gösterisinedeniyle trafik aksadı. Protesto sırasında barikatlaraşılarak parlamento binasına girmeye çalışıldı. .

Cezayir’de ArcelorMittal işçilerigreve gidiyor

Cezayir’in kuzeydoğusundaki Annaba kentindefaaliyet yürüten ArcelorMittal fabrikasında, 5 bin çelikişçisi 10 Haziran günü işverenle yapılan görüşmelerintıkanması üzerine süresiz greve gitme kararı aldılar.

Grev bazı yasal nedenlerden dolayı 20 Haziran’dabaşlayacak. İşçiler daha fazla ücret talep ediyorlar.

Minnesota’da 12 bin hemşire grev yaptıAmerika’nın Minnesota eyaletinde 12 bin sağlık

emekçisi 10 Haziran günü bir günlüğüne grevegitti.

Sağlık emekçileri çalışma koşullarınındüzeltilmesini talep ediyorlar. Klinik tekellerininüretim ve esnek çalışmayı daha da artırmakistemesine karşı çıkan sağlık emekçileri, bununçalışma koşullarnı ağırlaştıracağını söylüyorlar.Hemşireler bu süreçte hastaların sağlığı ileoynandığını da dikkat çekiyorlar. Söz konusugrev, ABD’de hemşirelerin gerçekleştirdiği enbüyük grev oldu.

Roma’da 100 bin kişi alanlarçıktı

Roma’da 100 bin kişi Berlusconi hükümetininbütçede 24 milyar dolar kısıtlamaya gitmek içinhazırladığı tasarruf programına karşı sokağa çıktı.CGİL Sendikası’nın çağrısını yaptığı protestoyürüyüşüne özellikle kamu emekçilerinin büyükkatılımı gözlendi. Birçok göstericinin tişörtlerineyazılmış “Herşey bizim sırtımızda!” yazısı dikkatiçekti.

Berlusconi hükümeti kamu emekçilerininücretlerini dondurmayı ve yerel idarelere ayrılanbütçeyi kısıtlamayı planlıyor.

İtalya Sendikalar Birliği CGİL, tassarruf programakarşı 25 Haziran’da genel greve gitmeye hazırlanıyor.

İspanya’da sendikalar genel grevehazırlanıyor

Bask bölgesinde bulunan liman kenti Bilbo’dabinlerce işçi 12 Haziran günü José Luis Rodríguezönderliğindeki İspanya hükümetinin planladığı saldırıpaketini protesto etmek için alanlara çıktı. Protestogösterisinde “Kısıtlamalar durdurulsun!”, “Basklıişçiler kendi geleceklerini kendileri tayin etmeli!” şiarıyükseltildi.

Yürüyüş çağrısını ELA, LAB, ESK, STEE-EILAS,EHNE ve Hiru sendikaları yaptı. Sendikalar 29Haziran günü Bask bölgesindeki işçi ve emekçileregenel grev çağrısı yaptılar.

Sol sendika LAB başkanı Ainhoa Etxaide, yaptığıkonuşmada büyük sermayenin krizin yükünü işçisınıfının üzerine yıkmak için herşeyi denediğini,hükümetin özelleştirme uygulamalarını yenidengünderme getirdiğini vurguladı ve şunları söyledi:“İşçi sınıfının hakları yok ediliyor . Bizim sendikalar

olarak kapitalizmin karşısına koyacağımız sosyal veekonomik modelleri güçlendirmek için vakitolgunlaşmıştır.”

En büyük Bask sendikası ELA başkanı AdolfoMuñoz ise, hükümetin işyerlerini yok etme planlarınavurgu yaptı ve şunları söyledi: “Buna verilecek tekcevap vardır: Grev. İşçi hakları babadan oğulageçmez, uğruna mücadele edilmeli.” Konuşmasındaayrıca İspanya İendikası CCOO (İşçi Komisyonları)ve sosyal demokrat UGT’yi eleştirerek, bunlarınhükümet ile sosyal diyalog arayışlarında olduklarınıve sorunlara bu sistem içinde çözümler bulunabileceğiumutlarını yaydıklarını vurguladı.

Yunanistan demiryollarında grevYunanistan’da kamu demiryolları ulaşım grubu

şubesi Trainose’un özelleştirilmesine karşı bugün (10Haziran) başlatılan 24 saatlik grev nedeniyle yüzlercesefer iptal edildi.

24 saatlik greve giden Demiryolu ÇalışanlarıFederasyonu (POS), Yunanistan’da günlük olarakyapılan 460 demiryolu bağlantısından sadece 3’ününhizmette kaldığını belirtirken, Atina uluslararasıhavaalanına giden şehirlerarası trenlerin de duracağınıbildirdi. POS Başkanı Nikos Kioutsoukis, hükümetingeçen hafta açıkladığı Trainose şirketinin yüzde49’unun satışını öngören planına karşı tepkilerini dilegetirdiklerini söyledi.

Yunanistan’daki sermaye iktidarı, geçen hafta üçyıllığına geniş bir özelleştirme programı açıkladı.Özellikle ulaşım sektörleri ve postaneleri etkileyecekolan program kapsamında ilk olarak Trainoseşirketinin satışı öngörülüyor.

Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...

15 Haziran 2010 / Romanyı

Kırgızistan’da Celalabad ve Oş kentleri ile çevrebölgelerde 11 Haziran gecesi patlak veren KırgızlarlaÖzbekler arasındaki etnik çatışmalar sürüyor. 4 gündürdevam eden çatışmalarda 171 kişi öldü, yaklaşık 1800kişi yaralandı. Celalabad’da ambulans sıkıntısıyaşanıyor. Can güvenliği olmadığı için sağlıkekiplerinin çalışmakta zorlandığı ifade ediliyor.

Son haberler, bölge insanının kendi kaderiyle başbaşa kaldığını gösteriyor. Çatışmaları dünyaya duyurangazeteciler ise Oş’tan tahliye edildi. Yabancı misyontemsilcileri de kentten ayrıldı.

Kabul ettiği mülteci sayısı daha önce 80 bin olarakaçıklanan ancak bu rakamın 45 bin olduğunu ilan edenÖzbekistan, daha fazla mülteciye ‘hayır’ dedi.Özbekistan, en az 15 bin kişinin beklediği sınırıkapattı.

Bakiyev’in devrilmesinin ardından başa geçengeçici hükümet, olayların patlak vermesinin hemenardından Rusya’dan asker talep etmiş ancak ret cevabıalmıştı. Son olarak, eski SSCB ülkelerininoluşturduğu, Rusya öncülüğündeki Ortak GüvenlikAntlaşması Örgütü’nden de barış gücüyle ilgiliolumsuz bir açıklama geldi. Kırgızistan’a helikopter,araç ve diğer malzemeler gönderebileceğini söyleyenörgüt sekreteri Nikolay Borduja, barış gücü taleplerineolumlu bir yanıt vermedi.

“Bir şey yapmak imkansız” diyen UluslararasıKızılhaç Komitesi, etnik çatışmalardan büyük endişeduyulduğunu, krizin devam edecek gibi göründüğünüaçıkladı. Celalabad kentinde durumun kötü olduğunuve Kızılhaç ekiplerinin buraya giremediğini söyleyenkomitenin Orta Asya ve Doğu Avrupaoperasyonlarından sorumlu Pascale Maige Wagner,“Kızılhaç ekipleri Celalabad’ın çok yakınındaolmalarına rağmen yollarını değiştirmek zorundakaldılar, bir şey yapmak olanaksız” dedi.

Bu arada, Oş kentindeki Furkat ve Narimanilçelerinde bu gece de çatışmaların sürdüğüöğrenilirken, Celalabad eyaletinde Özbeklerin yoğunyaşadığı ilçelerde evlerin yakıldığı ve yağmalandığıkaydediliyor.

İsviçre’de yabancı düşmanlığına veırkçılığa karşı miting

İsviçre’de yaşayan göçmenler, gerici kampanyalar eşliğinde körüklenen yabancı düşmanlığı ve ırkçılığakarşı miting gerçekleştirecekler.

İsviçre’de örgütlü olan UNIA Sendikası tarafından organize edilen ve 50’ye yakın ilerici, demokrat, kurumve kuruluşun desteklediği miting “Herkes için: Özgürlük, Eşitlik, Onur” sloganıyla gerçekleştirilecek.

26 Haziran 2010 tarihinde yapılacak olan miting için saat 14.30’da Bern Waisenhausplatz’da toplanılacak.Mitingin destekçilerinden BİR-KAR da katılım sağlayacak.

“Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, dışlanma artık İsviçre’de günlük hayatın bir parçası haline geldi. SVP gibiyabancı düşmanı partiler, kampanyalarına milyonlar harcayarak halk oylamalarında istediklerini kabulettirmek istiyorlar. Toplumun sorunlarına sahip çıkıyor gibi gözükerek hükümete ve parlamentoya yabancıdüşmanı tavırlarını kabul ettiriyorlar. Suçlu arama ve güvensizlik politikalarına karşı demokratik ve sosyaltemel haklarımız için dayanışmacı bir mücadele için çağrıda bulunuyoruz” ifadelerine yer verilen mitingintalepleri ise şöyle:

- Herkese ve bu arada kağıtsızlara da çalışma hakkı, iltica taleplilerine güvence, kağıtsızların durumuyasallaştırılsın, insanlık yasadışı olamaz

- Herkese ve bu arada kağıtsız olarak burada yaşayanlara da evlenme hakkı, sevgi sınır tanımaz - İnsan hakları ve insanlık onuru için mücadeleye evet, bu mücadeleye omuz verenler cezalandırılmaz,

toplum dışına itilemez, suçlu gözü ile bakılmaz.- Herkese yeteri derecede sosyal yardım imkanı, acil yardım uygulamaları hemen kaldırılsın, işsizlik

sigortasında yapılmak istenen kısıtlamalar durdurulsun

BİR-KAR’dan piknikler

Lozan’da piknik etkinliğiİsviçre’nin Lozan kentinde İşçilerin Birliği

Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)tarafından düzenlenen “halk pikniği” etkinliği buyıl BİR-KAR taraftarları ve Lozan kantonundakiİsviçreli bir grup olan MPS (Sosyalizm içinHareket) ile birlikte 13 Haziran günü yapıldı.

Kolektif emeğin ürünü olarak gerçekleştirilenpiknik organizasyonu politik içeriği bakımındanda canlı ve oldukça verimliydi. Piknikte yürütülentartışmalar katılımcı kitlenin beğenisiylekarşılandı.

Yapılan ortak sohbetlerde dünyada veTürkiye’deki son gelişmeler üzerine konuşmalaryapıldı. Piknikte BİR-KAR adına yapılankonuşmada Türk devletiyle İsrail arasında patlakveren olaylar aktarılarak her iki devletin dekatliamcılıkta aynı olduğu söylendi.

2010 yılında Taksim Meydanı’nı kazanımınyurtdışında da etkisini gösterdiği ve coşkuyarattığı söylendi.

Direnişteki UPS işçileriyle dayanışmanınönemine dikkat çekilen konuşmada direnenişçilerin yalnız bırakılmaması gerektiği ifade edildi.

MPS temsilcisi ise, TEKEL Direnişi sürecinde BİR-KAR’la birlikte direnişe destekte bulunduklarınıanlatarak başladığı konuşmasında kapitalizmin küresel krizi üzerinde durdu.

Yaklaşık 55 kişinin katıldığı piknikte direnişteki UPS işçilerine maddi destek toplandı.

Berlin BİR-KAR’dan piknikAlmanya’nın Berlin kentinde BİR-KAR tarafından piknik düzenlendi. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen pikniğe, bu yıl kötü hava şartlarına rağmen 100 kişi katıldı. İşçi ve emekçiler arasında dostluk ve arkadaşlık ilişkilerini pekiştirmek, toplumsal sorunlar üzerine

tartışmalar yürütmek ve kültürel-sportif faliyetlerde bulunmak amacıyla düzenlenen pikniğe katılımcıların ilgisiyoğun oldu.

BİR-KAR / Lozan-Berlin

Kırgazistan’da çatışmalar sürüyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kırgızistan’da çatışmalar sürüyor!

“Siirt’te 7 ilköğretim öğrencisi kızın 14-70 yaşlarıarası onlarca kişi tarafından 2 yıl boyunca tecavüzemaruz kaldı. Olay, genç kızlardan birinin müdüryardımcısının tacizine dayanamayıp rehberliköğretmenine yaşadıklarını anlatması ile çözülmeyebaşladı. İlköğretim öğrencisi 14 yaşındaki H.T. vegeçen yıl okulu bırakmak zorunda kalan 16 yaşındakiablası S.T.’nin şikayetlerinin ardından 100 kişisorgulandı. 25 kişi gözaltına alınırken 16 kişi isetutuklandı. Tecavüzcülerin arasında Siirt’in tanınmışailelerine mensup esnaflar, tarikat şeyhleri, bir asker,bir polis, okulun müdür yardımcısı, kızların sınıfarkadaşları ve daha onlarca kişi bulunuyor.”

“Van Erciş’te yolda bulunan bir flash disk’tekigörüntüler sayesinde aydınlanan olayda, aralarındazabıta ve güvenlik görevlilerinin de bulunduğu 14kişinin bir kız öğrenciye tecavüz ettiği ortaya çıktı.”

“Tunceli’nin Ovacık ilçesinde Adalet ve KalkınmaPartisi (AKP) eski ilçe başkanı Rıza Çolak’ın zihinselengelli A.K.’ye (15) tecavüz girişiminde bulundu.Karakola sığınan Çolak, tutuklanarak cezaevinegönderildi.” (...)

Yukarıda saydığımız birkaç örnek, kız çocuklarınayönelik cinsel saldırıların son günlerde öne çıkanları...Ancak bu rakamlar gün geçtikçe artıyor, sadece Mayısayında 27 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edilmesi, enaz 41 kadın ve kız çocuğunun cinsel taciz ve istismarauğraması basına yansıyanlar arasında yeralıyor.

Son günlerde yaşanan cinsel istismar vakalarıürkütücü boyutlara varmışken konu çarpıtılmaya,nedenleri ise karartılmaya çalışılıyor. Son örneklerinKürt illerinde yaşanması cinsel istismarın bir bölgeyeaitmiş gibi gösterilmek, gerilikle feodal baskılarla vb.tanımlanmak isteniyor. Ancak yaşanan taciz vetecavüzler ne bir bölgeye aittir ne de Türkiye’ylesınırlıdır. Dünyada saatte 500 taciz ve tecavüz olayınınyaşanması ise, cinsel istismarın genel bir niteliktaşıdığını göstermek için yeterlidir.

Tecavüz, erkek egemen sistemin kirlipolitikalarından biridir. Kadının kimliğini ve iradesiniyok saymadır. Aynı şekilde zora dayalı bir şekilde“haddini bildirmek” ve tamamen kontrol altındatutulmasını sağlamak amacıyla yapılan bircezalandırmadır. Tecavüz, erkeğin kadına yönelikbireysel şiddeti olarak görülmekle ve böyleyansıtılmakla birlikte, gerisinde erkek egemen anlayışve bu sistemde kadına verilen değer yatmaktadır. Buanlayışla beslenen yasalar sonucu da cinsel saldırıyıgerçekleştirenler cezasız, kadınlar korumasızkalmaktadır. Sonucu ise, uygulamaların sürmesi,şiddetin daha da meşrulaşması olmaktadır.

Taciz ve tecavüz aynı zamanda bir devletpolitikasıdır. Egemenler geçmişten beri,egemenliklerini pekiştirebilmek için işçi ve emekçilerüzerindeki baskıyı eksik etmemişler ve bunun parçasıolarak ezilen sınıfa ve ulusa mensup kadınlara yönelikcinsel saldırıları daima kullanmışlardır. On yıllardırKürt halkının karşı karşıya kaldığı saldırılarda Kürtkadınlarına yönelik taciz ve tecavüz bilinmektedir.Coplu tecavüz iddiası karşısında bir 12 Eylül paşasının“cop niye kullanalım elimizde taş gibi askerler var”sözü, tecavüzcü kimliğin itirafından başka bir şeydeğildir.

Gözaltında, hapishanelerde devrimci, ilericikadınlara yönelik şiddet de bilinmektedir. 19 Aralık“Hayata Dönüş” operasyonunda kadın ve erkekdevrimcilere cinsel şiddet de uygulanmıştır. Bugünhapishanelerde halen kadın tutukluları askerleraramaktadır. Aileler de aramalar sırasında aynı şekildeaşağılayıcı davranışlara maruz kalmaktadırlar.

Tecavüz bir devlet polikası olduğu gibi devlet aynızamanda tecavüzcüleri de korumaktadır. Geçtiğimizgünlerde Dersim’de yaşanan olay son dereceçarpıcıdır. Dersim’in Ovacık ilçesinde tecavüzgirişiminde bulunan AKP eski ilçe başkanı Rıza Çolak,devrimcilere ve yurtseverlere karşı bölgede işbirliğiyapan ve ajanlaştırılan bir kişidir. Bu denlipervasızlığın gerisinde bölgede yıllardır sırtınıdayadığı devlete ve onun kolluk güçlerine güvenyatmaktadır. Zira yaşanan tecavüz girişiminin ardındanhalkın elinden onu kaçırarak kurtaran da devlet vekolluk güçlerinin kendisi olmuştur.

Yine Hüseyin Üzmez de hala hafızalardadır. Küçükyaşta kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan, dinci-gerici Vakit gazetesinin yazarlarından olan HüseyinÜzmez’i tahliye edebilmek için devletin kurumlarıseferber olmuştur. Üzmez, ancak kamuoyu basıncı

sonucu ceza alabilmiştir. Taciz ve tecavüz, kadına yönelik baskı, şiddet ve

saldırıdır. Ancak bu sorun sadece kadınları ilgilendirenbir sorun değildir. Erkek egemen anlayışla kuşatılmış,kadın cinsinin değersiz kılındığı bir toplumda, kadınayönelik cinsel istismar aynı zamanda toplumsal birsorundur. Şiddete karşı mücadele, toplumsalmücadelenin, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin birparçasıdır. Dolayısıyla şiddete karşı mücadele, sadecekadınların değil, aynı zamanda işçi ve emekçierkeklerin sorunudur da.

Bugün bu ciddi ve her geçen gün büyüyen sorunkarşısında başta işçi ve emekçi kadınlar olmak üzeretüm işçi ve emekçiler, yasalarda ve toplumsal yaşamınher alanında cinsiyete dayalı ayrımcılığa son verilmesi,her alanda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılıkilkesinin hayata geçilmesi, şiddet gören kadınlar içinçeşitli tedbirlerin alınması, devletin uyguladığı cinselşiddetin sona erdirilmesi için, kapitalizmin kadınımetalaştıran tutum ve uygulamalarına, kadınıköleleştiren kültüre, değer yargılarına ve dinselgericiliğe karşı ortak mücadeleyi büyütmesigerekmektedir.

Cinsel sömürüye son!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kadına yönelik cinsel taciz ve tecavüz gün geçtikçe artıyor!

Ovacık halkı tecavüzlere karşı yürüdüDersim’in Ovacık İlçesi’nde AKP Ovacık İlçe eski Başkanı 38 yaşındaki Rıza Çolak’ın bir kız çocuğuna

tecavüz girişiminde bulunması ilçede tepkiye neden oldu. Çolak hakkında tutuklama kararı verilirken bölgehalkı tecavüz girişimine binlerce kişilik protestoyla tepki gösterdi.

9 Haziran akşamı ilçe dışında kendisine ait otomobilde zihinsel engelli 14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüzgirişiminde bulunurken çevrede bulunanlar tarafından görülen Rıza Çolak, Ovacık İlçe EmniyetMüdürlüğü’ne sığınmasının ardından, zırhlı askeri araçla götürüldüğü Ovacık Jandarma Karakolu’nda savcıtarafından ifadesi alındıktan sonra sevk edildiği nöbetçe mahkemece tutuklandı. Çolak’ın tutuklanmasınagerekçe olarak, “Küçük yaştaki çocuğu alıkoyup, cinsel istismarda bulunmak”, “Silahla tehdit”, “Adamyaralama” gösterildi.

Tutuklanan Çolak, “Tunceli” Kapalı Cezaevi’ne götürülürken, ilçedeki gerginlik devam etti. Tecavüzgirişimi kepenkler kapatılarak protesto edildi. Aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu Ovacıklılar,Emniyet Müdürlüğü’nün hemen yanında bulunan Hükümet Konağı önünde toplanarak 5 saat süren oturmaeylemi ve protesto gösterisi yaptılar.

Eylemde şunlar söylendi:“Özürlü kıza cinsel istismarda bulunan, yıllardır devlet tarafından beslenen ve sahip çıkılan bir şahıstır.

Halkı tehdit ve şantajlarla sindirmeye çalışmıştır. Ama görüyorsunuz ki Ovacık halkı, kadın, çoluk, çocukherkes tepkisini ortaya koymuştur. Bu tür olaylar maalesef Türkiye’nin birçok yerinde yaşanmaktadır. Kişilikbozukluğu olan, toplumdan dışlanan kişilerin yaptığı kabul edilemez bir harekettir. Bundan sonrabaşkalarının bu hareketi yapmasına müsaade etmeyeceğiz ve bunun hesabı da sorulacaktır.”

Özellikle son birkaç haftanın gelişmeleri, TC’nin“eksen” tartışmalarını gündemin ilk sıralarına taşıdı.AKP, ikinci hükümet döneminden sonra Ortadoğu’dadaha etkin ve atak bir rol oynamaya çalıştı.“Komşularla sıfır sorun” parolasıyla işe başlayanDavudoğlu, anılan rolün altını her fırsatta çizmeyeçalıştı. Rusya ile geliştirilen ekonomik ve politikilişkiler, daha sonra dondurulsa da Ermenistan ilegeliştirilen protokoller, özellikle Suriye ve İran ilekurulan ilişkiler bu “bölgesel güç” olma isteğininbelli başlı işaretleri niteliğindedir.

2007’de ABD ile ulaşılan Irak, Güney Kürdistanve PKK eksenli mutabakatla Irak ve GüneyKürdistan üzerinde daha etkin bir rol oynamaya,PKK bahanesiyle Güney’i bombalamaya başladı,yani Irak ve Kürdistan politikasında daha etkin birkonum elde etti. Kuşkusuz bunun bir çok nedeni var,ancak en önemli nedeni, ABD’nin Irak ve Ortadoğu,Afganistan politikalarında yaşadığı başarısızlıklardır.Bu başarısızlıklar, hem Irak ve Güney’de, hem deOrtadoğu genelinde politik bir boşluk bıraktı. TC debu boşlukta “bölgesel bir güç” olarak sivrilmekistiyor.

“One minute” çıkışıyla başlayan ve giderekgenişleyen İsrail krizi, Arap kamuoyunu kazanmanınyanı sıra, yukarda vurguladığımız bölgesel bir güçolma isteminin de bir sonucudur! Gazze’ye yardımgirişimi de aslında bu politikanın daha somutadımlarından biridir. İsrail de bunu bildiği içinyardım gemilerine saldırdı ve böylece TC’yemeydanın boş olmadığını, kendi yöntemleriylegöstermiş oldu.

Geçen hafta BM Güvenlik Konseyi’nde İran’ayaptırımlar konusu oylandığında TC, ret oyunukullandı.

“Eksen” tartışmaları da bundan sonra alevlendi.Bir görüşe göre, son gelişmeler ve tavırlarla TC,yönünü Batı’dan Ortadoğu’ya, Avrasya’yaçevirmiştir. Batının buna tepkisi sert olacak,Türkiye’yi er-geç cezalandıracaktır. Diğer bir görüşegöre ise Türkiye eksen kayması yaşamamaktadır,aynı eksende, ama bölgede kendi konumunugüçlendiren bir politika izlemektedir. Butartışmaların devam edeceği, hem de derinleşerekdevam edeceği kuşkusuzdur.

ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye cepheden veşiddetli bir tavır alması, en azından yakın gelecektepek mümkün görünmemektedir. Aralarında belliçelişkilerin olduğu bir olgudur. Ancak bu çelişkininözü ve boyutları, abartılanların ötesinde çok temellive kopma noktasında değildir. Bu konuda taraflarında istek ve niyetleri yoktur, bunun arkasındakistratejik çıkarları da buna izin vermemektedir.

Ortaya çıkan durum, Türkiye’nin bölgedekendisinin bir merkez, bir “eksen” olduğu bir politikgüç olma çizgisinden çok, ortaya çıkan boşluğudoldurma, “diğer aktörlerin” zayıflıklarına oynamapolitikasıdır. Elbette bu, çok düz ve sorunsuzyürüyen bir çizgi değil, çelişkileri, zaman zamandenetlenmeyen sonuçları olabilen bir çizgidir. Ancakson noktada, “Batı ekseninin” dışında, ona rağmen veondan çok bağımsız bir eksen oluşturma politikasıdeğil, onu tamamlayan, ama tamamlarken kendirengini vurmaya çalışan, daha fazla “pay” eldeetmeyi hesaplayan bir politikadır. Buna ana eksenebağlı bölgesel hegemonyacı güç olma politikası da

denilebilir.TC, İran’a ambargo konusunda ret oyu verirken,

bir bakıma, anılan rolü oynamak istemiştir. Hem sonyıllarda çizdiği bölgesel duruşuna uygun davranmış,hem de ABD ve AB’nin İran üzerinde bundan sonrageliştirecekleri politikalar için bir “köprü” rolüoynayabileceğini göstermeye çalışmıştır. Ne kadarbaşarılı olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusudur,ancak burada, bu tutumunun bir eksen kayması,stratejik olarak yeni bir eksen oluşturma veya yenibir eksene kayma anlamına gelmediğini vurgulamayaçalışıyoruz.

Hiç kuşkusuz, TC’nin bölgesel hesaplarının birtarihsel arka planı var. Özal döneminde, reel sosyalistblokun çöktüğü dönemde çok daha net dilegetirilmişti: Yeni Osmanlıcılık!

Osmanlı devletinin tarihsel egemenlikalanlarında, yani Balkanlar’dan Orta Asya’ya,Ortadoğu’yu kapsayan alanlarda etkin, güçlü vehegemonik bir güç olma stratejisiydi bu ve“Adriyatik’ten Çin’e kadar” uzanan bir alan olarakda tanımlanıyordu. Bu “stratejik ufuk”, ABD’ninYeni Dünya Düzeni stratejisi ile bir çatışma içindedeğil, bir uyum içindeydi. Anılan genel düzenin etkinbir bölgesel ayağı olma iddiasındaydı. Ancak bu“stratejik ufuklarını” uygulamada başarısız oldular.

Bunun en temel nedeni, Kürdistan’daki savaştı vebütün güç ve olanaklarını, dikkat ve enerjilerini busavaş üzerinde yoğunlaştırmışlardı. Aslında Özal’ınyaklaşımında Güney’i de içine alan ve bütünKürtler’in hamisi olmayı hedefleyen bir “çözümplanı” vardı, bu, daha sonra da kimi yazarlartarafından dile getirildi. Buna göre Kuzey Kürtleri’nebelli haklar verilecek, PKK af veya benzeri birpaketle sorun olmaktan çıkarılacak, düzene entegreedilecek, Güney Kürtler’i ise gevşek bir“federasyonla” TC’ye bağlanacaktı. Ancak bu planınkoşulları yoktu, TC’nin esas iktidar güçleri bukonuda en sıradan bir adıma bile şiddetle karşıydılarve dolayısıyla bu planın uygulama şansı olmadı.

Kürt sorunu konusunda hiçbir esneme eğilimini

göstermeyen TC, bölgesel hegemonyacı bir güç olmahayallerinden hiçbir zaman vazgeçmedi. BugünOrtadoğu’da uygulamaya konulan da bunun dahagüncelleştirilmiş bir versiyonudur. Ancak GüneyKürtler’i ve onların Federe Hükümeti’yle belli biryakınlaşma içine girseler de Kürdistan sorununayaklaşımları, esas olarak, geleneksel resmi çizgiyiaşmaktan uzaktır. Bundan dolayıdır ki, Ortadoğu’daetkin olma heves ve pratikleri, Kürdistan sorunuüzerinden ayaklarına dolanma potansiyeline sahiptir.Bu nedenle başarı şansları hemen hemen yoktur, kimibaşarı gibi görünen adımların ise geçici ve göreceolmanın ötesinde bir anlamı olmaz!

Aslında TC’nin Ortadoğu perspektifinde yayılma,etkin bir hegemonyacı güç olma stratejisindeKürdistan’ın verili konumunu sürdürme ihtiyacıtemel etkenlerden birdir. Suriye ve İran ilegeliştirdikleri ilişkilerin özünde bu var. GüneyKürdistan hükümetiyle geliştirdikleri ve belli birnoktaya getirdikleri ilişki ve Irak hükümetiyleyaptıkları anlaşmaların temelinde de Kürdistansorununa temel yaklaşımları vardır.

Ancak her defasında denendiği gibi, bu bastırmave tecrit politikası kimi geçici “rahatlamalar” getirsede pratikte başarısızlığa mahkûm bir politikadır.

Kürdistan’da ise PKK, yeni bir “savaş dönemine”girdiğini belirtmektedir, pratik faaliyetlerini budoğrultuda yapmaktadır. Yapılan resmi açıklamalarabakılırsa bu yeni dönemin tek yanlı olarak“Demokratik Özerkliğe” doğru yol alabileceğibelirtilmektedir. Bu durum ve açıklamalar, Kürdistansorunu eksenli tartışmaları yeni noktalara taşımaeğilimindedir. “Savaş” ve “Demokratik Özerklik”konusu yeniden bir tartışmayı zorunlu kılmaktadır.Savaşın kendisi ile politik programı arasında büyükbir dengesizlik var. Daha da önemlisi, bu“programın” arkasındaki düşünsel ve ruhsal duruştur.Bu konudaki değerlendirmeyi bir sonraki yazımızdayapmayı düşünüyoruz.

15 Haziran 2010

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Yeni-Osmanlıcılık ve Kürdistan sorunu…M. Can Yüce

Kürt halkına özgürlük!

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube GözaltındaKayıplara Karşı Komisyon, kayıplara dikkat çekmekve taleplerini dile getirmek için GalatasarayLisesi’nde gerçekleştirdiği eylemin ardındanAnkara’ya hareket etti.

Cumartesi Anneleri her cumartesi günüGalatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdikleri oturmaeylemlerinin 272’ncisi gerçekleştirdiler. Her haftaolduğu gibi kayıpların fotoğraflarının vekaranfillerin taşındığı eylemde, bu yürüyüşün kayıpyakınlarının sorunlarına dikkat çekme kaygısıylayapıldığı ifade edildi. Cumartesi Anneleri,yakınlarının gözaltına alınırken, gözaltındasorgulanırken tanıkların olduğunu, yakınlarınısorgulayanların kimliklerinin bilindiğini ifadeederek bugüne kadar kayıplara dair yapılanbaşvuruların sonuçsuz kaldığını belirttiler.

Açıklamada şunlar söylendi: “Artık kayıplarımızbulunsun. 15 yılda iktidarlar değişti, yönetenlerdeğişti, siyasetçiler değişti ancak devlet politikasıolarak uygulanan bu tutum hiç değişmedi. Hukukişlemeli, kimse kayıp yakınlarını görmedi, duymadı.Artık bu duyarsızlığa bir son verelim. 7 gün sürecekAnkara yürüyüşünü başlatıyoruz”

Basın açıklamasının ardından “Kayıplarbulunsun!” sloganlarıyla Karaköy’e kadar yürüyüşgerçekleştirildi.

Kayıp yakınları Bursa’da!Bursa’da, Kent Meydanı’nda ilerici ve devimci

güçlerce alkışlarla karşılanan kayıp yakınlarıburadan Haşim İşcan Caddesi’ndeki AKP İlBaşkanlığı’na kadar yürüyüş gerçekleştirdiler. İlkolarak İHD Bursa Şube Başkanı Mustafa Yağcı biraçıklama yaparak yürüyüşçüleri selamladı vekayıpları unutmadıklarını ifade etti.

Daha sonra gözaltında kaybedilen Hasan Ocak,Nurettin Yedigöl ve Tolga Baykal Ceylan’ın aileleriyaptıkları açıklamalarda katillerin bulunmasını veyargılanmasını talep ettiler. Kayıplara karşı devletinkör, sağır ve dilsizi oynadığını belirten aileler

mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerinibelirttiler.

Yapılan açıklamaların ardından FomaraMeydanı’na yürüyen kayıp yakınları burada oturmaeylemi yaptılar. Kayıp yakınları olarak 272. kezyapılan oturma eyleminde ilk olarak 15-16 Hazirançalışmaları yaparken faşistlerce katledilen Fihal

Çıldır Erünsal’ın kardeşi bir konuşma yaptı. İstanbulİHD Şubesi’nden Gülseren Yoleri ise, bugünküoturma eylemini Bursalı olan ve 8 Ekim 1992gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu ile 5 Ocak1994 kaybedilen Ali Efeoğlu için yaptıklarınıbelirterek katillerden hesap sorulana kadar mücadeledevam edeceklerini belirtti.

Kayıp yakınları Ankara’ya yürüyor...30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/24 * 18 Haziran 2010

Kayıp yakınlarının Ankara yürüyüşü başladı

Sermaye devletinin bakanıonursuz aramayı savundu

Devrimci, yurtsever tutsakları baskı altında tutmak ve onların iradelerini kırmak için gerçekleştirilenuygulamalarından biri olan ince arama sırasında kolu kırılan Lokman Laçin isimli tutsak için BDP BatmanMilletvekili Bengi Yıldız’ın TBMM’ye verdiği soru önergesi yanıtlandı.

Lokman Laçin isimli tutsağın, Erzurum H Tipi Cezaevi’nden Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’ne naklisırasında çıplak aramaya direndiği için zorla aranırken kolunun kırılması üzerine Adalet Bakanı SadullahErgin’in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi verildi.

Bakan Ergin, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı HakkındakiTüzüğün ‘Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım’ başlıklı 46. maddesini hatırlatarak cevap verirken, faşist devletuygulamalarını savundu.

Ergin bu maddeye göre hükümlünün üzerinde yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddiemarelerin varlığı ve kurumun en üst amirinin gerekli görmesi durumunda çıplak olarak veya bedençukurlarında arama yapılabileceğini söyledi. Ergin çıplak aramanın hükümlünün kabul etmemesi durumundazor kullanarak gerçekleştirilebileceğini belirtti.

Bakan Ergin, Laçin’in Sincan F Tipi Cezaevi’ne kabulü sırasında arama yapılmasının zorunlu olduğununkendisine bildirildiğini belirterek, “Zorluk çıkarması üzerine görevli memurlar tarafından kolları tutularakaranmış, hükümlü buna direnç göstermiş ve arama bittiğinde ise mahkûm kolunun kırıldığını söylemiştir”dedi.

Yanıtta idari yönden yapılan soruşturma sonucunda cezaevi müdürlüğünün aldığı disiplin kararına da yerveren Ergin, şunları aktardı: “Kırığın hükümlünün direnişi sırasındaki ters hareketi sonucunda meydanagelmiş olabileceği belirtilerek, bir infaz ve koruma başmüdürü ile sekiz infaz memuru hakkında disiplincezası verilmesine yer olmadığına karar verildi.”

Adli yönden başlatılan soruşturmanın halen derdest olduğunu söyleyen Ergin, Laçin’inse 45 gün süreyleziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası aldığını, bu cezanın adli ve idari soruşturmalar tamamlanıncayakadar askıya alındığını söyledi.

Siyasi tutsakların cezaevlerinde karşı karşıya kaldığı pek çok işkenceden biri olan bu uygulama yüzünden,tutsaklar sağlık kontrollerini dahi yaptıramıyor. Tutsak yakınlarına da dayatılan bu onur kırıcı uygulamayısavunabilen Ergin ise bu tutumuyla sermaye devletinin cezaevi politikalarını sahiplendiğini gösteriyor.

CMYK

MücadelePostası

Adana ve Mersin’degözaltı terörü

Adana ve Mersin’de Devrimci Proletarya okurları,İnsan Hakları Derneği, Genç-Sen ve EğitimEmekçileri Derneği üyeleri bu sabah erken saatlerdeTerörle Mücadele polisleri tarafından yapılan evbaskınları ile gözaltı terörüne maruz kaldılar.

Adana’da sabah 06.00 sularında yapılan evbaskınları sonucunda Devrimci Proletarya okurlarıMine Kaynak, Ahmet Veli Kök ve MerkanAksoydan’ın yanısıra İnsan Hakları Derneğiüyelerinden Ecevit Uğur gözaltına alındı.DevrimciProletarya okurlarından Merkan Aksoydan’ın evindebulunan 1 adet bilgisayar kasası ve dizüstü bilgisayarael konuldu.

Mersin’de sabaha karşı yapılan ev baskınlarındaMersin Eğitim Emekçileri Derneği temsilcisiöğretmen Nuray Koç, Üreti-yorum Mersinçalışanlarından Selçuk Arslan, Genç Sen yöneticisi veMersin Üniversitesi öğrencisi Lütfü Uçal ve Genç Senüyesi gözaltına alındı.

EKSEN Yayıncılık Büroları

Samsun’da tutuklama terörü sürüyor...

Samsun’da 1 Haziran günü sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarıyla 4’ü Halkevi üyesi, 7’si ÖğrenciKolektifleri üyesi toplam 11 kişi gözaltına alınmış, operasyonun ardından da 3 Haziran günü Liseli GençUmut’tan Doğan Barış Erol isimli lise öğrencisi “Yasadışı örgüt üyesi oldukları” gerekçesiyle gözaltınaalınarak tutuklanmıştı.

Mahkeme sonrası serbest bırakılanlardan Öğrenci Kolektifleri üyesi Ezgi Özdemir, Ferhat Kaya veEren Söylemez 10 Haziran günü savcılığın itirazı üzerine çağrılarak mahkemeye çıkarıldılar. Mahkemeyeçıkarılan üç üniversite öğrencisi hakkında tutuklama kararı çıktı.

Son tutuklamalarla birlikte Samsun’da 2’si Samsun Halkevi, 5’i Öğrenci Kolektifleri üyesi olmak üzeretoplam 7 kişi tutuklanmış oldu.

Halk Cephesi’neoperasyon

15 Haziran günü Ankara, İzmir ve İstanbul’da HalkCephesi’ne dönük operasyon kapsamında yapılan evve kurum baskınlarıyla Halk Cephesi çalışanları,Gençlik Derneği üyeleri, TAYAD’lılar ve KESK’liyöneticiler gözaltına alındı.

Ankara’daki ev baskını sabah saat 05.00 sularındagerçekleşirken evlerin yanısıra çeşitli kurumlar dabasıldı. Ankara Haklar Derneği ve Çankaya KültürDerneği’nde yaklaşık 7 saat boyunca aramalar yapıldı.

Kızıldere’de yapılan Mahir Çayan anması ve GülerZere için yapılan eylemlerin gerekçe olarakgösterildiği baskınlarda 30 kişi gözaltına alınırkengözaltına alınanlar arasında KESK ÖrgütlenmeSekreteri Akman Şimşek, SES Kadın SekreteriMeryem Özsöğüt ve BES Ankara Şubesi yöneticisiAhmet Dananoğlu da bulunuyor.

Ayrıca İstanbul’da yapılan ev baskını sonucugözaltına alınan TAYAD’lı Ahmet Kulaksızve İzmir’de gözaltına alınan 3 kişi Ankara’yagötürüldü.

Sağlık taşeronlaştırmaya kurban edildiSES Şanlıurfa Şubesi, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü’nün, aşılama hizmetini ihale yolu ile taşeron

firmalara vermesi nedeniyle aşı hizmetinde yaşanan aksamalara dikkat çekmek amacıyla basın açıklamasıyaptı.

Güvencesiz çalışmaya işaret eden sağlık emekçileri Şanlıurfa’da bu yılın sonunda uygulanmayabaşlanacak olan aile hekimliği uygulamasına zemin hazırlandığının altını çizdiler.

SES Şanlıurfa Şube Sekreteri Hikmet Evin tarafından yapılan açıklamada, aşılama hizmetinin sağlıkmüdürlüğünün yanlış uygulamaları ve önemsemezliği nedeniyle dört aydan fazla süredir aksadığını ifadeetti. Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü’nün, aşılama hizmetini ihale yolu ile firmalarla anlaşarak yaptığınıancak ilk yaptığı ihalede taşeronun aşı araçlarının sahiplerine ödemeleri düzenli yapmaması, sigortaödemelerinin bir kısmını bu kişilerden kesmesi ve Sağlık Müdürlüğü’nün biz ihaleyi yaptık karışmayızdeyip duyarsız kalması nedeni ile araç sahiplerinin defalarca iş bırakması ile ihalenin iptal edildiği bilgisiniverdi.

Dört aydan fazla süredir aşılamaların yüzde elli civarında düştüğünü söyleyen Evin, son iki aydır dageçici anlaşma sağlanan taşeron aşı araçları ile günlük yevmiye usulü ve sigortasız çalıştırıldığını sözlerineekledi. Aşı araçlarının olmamasının ayrıca bebek, gebe ve lohusa takiplerini de aynı oranda düşürdüğününbelirtildiği açıklamada son günlerde bakanlıktan gelen genelgede de aşıların önemine tekrar vurguyapıldığı söylendi.

SES’in açıklamasının son bölümünde ise, sağlık çalışanlarının güvencesizleştirilmesi anlamına gelenve bu yılın sonuna doğru Şanlıurfa’da uygulanmaya başlanacak aile hekimliğine geçiş için alt yapıoluşturulmak istendiği ifade edildi. Açıklamada, Sağlık Müdürlüğü’ne, Şanlıurfa’da bu ay içerisinde 5yaşın altındaki çocukları kapsayan aşı kampanyasını hangi araçla ve hangi ekipmanla tamamlamayıdüşündüğü sorusu yöneltildi.

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Samsun'da tutuklama protestosuna polissaldırısı

Liseli Genç Umut, Dev-Lis ve Liseli Arkadaş'dan oluşan Samsun Muhalif Öğrenci Birliği, 1Haziran'daki polis operasyonunun ardından tutuklanan Liseli Genç Umut üyesi Doğan Barışcan Erol için13 Haziran günü eylem gerçekleştirdi. Süleymaniye Geçidi'nde basın açıklaması yapmak için İstiklalCaddesi üzerinde yürüyüşe geçen eylemciler, yürüyüşün bitimine kısa bir mesafe kala polis tarafından 'yolukapattıkları' gerekçesiyle durduruldular. Yaşanan tartışmanın ardından polis, eylemcilere biber gazlarıylasaldırdı.

Polis saldırısının ardından tekrar toparlanan eylemciler, kaldırım üzerinden yürüyüşlerini tamamlayarakbasın açıklamasını gerçekleştirdiler.

“Özgürlük için 'barış', 'barış' için özgürlük / Muhalif Öğrenci Birliği” pankartının açıldığı eylemde basınaçıklamasını gerçekleştiren Turgut Türkpençe, polis tarafından gerçekleştirilen operasyon ve ardındanyaşanan tutuklama terörüne değinerek demokratik lise mücadelesi vermenin, parasız eğitim istemeninteröristlik olmadığını vurguladı.