12
1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uy- gulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısı- nın kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı. TOPLUM 2 Sonunda beklenen oldu ve Avrupa’nın en bü- yük ekonomilerinden Fransa da not mağduru oldu. Hükümet kaynaklarının AFP’ye verdikleri bil- giye göre, S&P, Fransa’nın “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu düşürürken, Almanya, Hollanda ve Lüksemburg’un “AAA” olan uzun vadeli kredi not- larını korudu. ekonomİ 8 Geçtiğimiz hafta, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın önsözünü yazdığı, Ferdi Merter Fosforoğlu, Nilüfer Aydan, Kıvanç Terzioğlu, Vedat Akdamar ve Bengü Akdamar tarafından ele alınan Yeşilçam’dan Serpintiler isimli kitap piyasaya çıkmıştı. Kitabın içeriğinde sanatçıların özel hayatlarına kadar giden olaylara karşı oluşan tepkilerden dolayı kitap toplatıldı. KÜLTÜR - SANAT 12 18 ocak 2012 çarşamba l SAYı:15 l 1 TL www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 574 6030 ALO YARıN Avukat Veysel Ok yargılanma sürecini değer - lendirdi. GÜNCEL 5 2011 yılının Ocak-Kasım döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 77,7 artarak, 70 milyar 241 milyon dolar oldu. Sağlıkta GSS dönemi başladı Ve Fransa’nın da notu düşürüldü Kültür Bakanlığı’ndan “Serpintiler” Kadınlar yasaları yazıyor Emeklilere zam değil sus payı Ergenekon’a beraat Agos Gazetesi Genel Yayın Yö- netmeni Hrant Dink’in 5 yıl önce 19 Ocak’ta öldürülmesiyle ilgili davada Yasin Hayal’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, Er- han Tuncel beraat etti. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin mahkemenin kararı sonrası şunları söyledi: Meğer Hrant Dink üç-beş kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş. Bu kadarını beklemiyorduk. Bu karar yerleşik bir geleneğin bozul- madığı anlamına geliyor. Nedir bu gelenek? Devletin siyasi cinayetler geleneği, devletin bir kısım vatanda- şını düşmanlaştırma geleneği devam ediyor. Bu kararı bir kez daha tescil ettiler. Bu devletin katil, halkını bom- balayan, imhacı, suikastçı, kundakçı gibi sıfatlarla yan yana anılmasından çok rahatsız olanlar devleti bundan arındırmak için hiçbir çaba sarf etme- diler. Bu gelenekle arınmak, yüzleş- mek cinayetlere asla diyebilmek için bu dava eşsiz bir fırsattı. Ama onlar kullanmak istemediler. söyleşİ 9 Başbuğ’a neler olacak? Cari açıkta artış sürüyor Mahkeme, Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin tutuklu sanıklarından Yasin Hayal’e “Hrant Dink’i” tasarlaya- rak öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası verilirken, bütün sanıkların, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan beraatına karar verdi. 09 Dink ailesi avukatı Fethiye Çetin: Bu dava böyle bitmez Diyeceksiniz! Gençliğin bayramı Cari açık artışı % 77.7 Hrant Dink’in katilini azmettirenler “örgüt üyeliği”nden beraat etti Hakan Öztürk AKLIN YOLU 3 Gülsüm Kav ANA FİKİR 5 Yapılması konusunda ciddi tartışmaların olduğu ve İstanbul’un kuzeyinden geçen 3. köp- rünün de olduğu Kuzey Marmara Projesi’ne şartname veren 18 firmanın hiçbiri ihale teklifi vermeyince ihale iptal edildi. Bedeli 6 milyar dolar olan projeye hiçbir firmanın girmemesi, öncelikle akla beklenen krizin olası etkisinden kaynaklanan bir çekince mi sorusunu getirdi. ekonomİ 7 Ekonomi köprüyü geçemedi 10 Hacettepe Üniversitesi bugünlerde demokratik üniversite talebi adı- na önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle 80 sonrasında üniversite gençliğinin mücadele ettiği, bedeller ödediği söz, yetki, karar hakkı için ilk adım geldi. Öğrenciler yeni rektör Prof. Dr. A. Murat Tuncer’le üniversite hakkında toplantı yaptı, kararlar aldı. Hacettepe’de neler oluyor? Emekli maaşlarının 10-20 TL artırılması ile göz boyamaya çalışılsa da ekonomik krizin altından kalkamayan devlet çareyi devamlı yeni tasarruf paketlerinde arıyor. Cari açığın ardından, bu kez de tasarruf oranları tarihin en düşük seviyelerine inince devlet harekete geçti. Bireysel emeklilik sistemine teşvik ve mevduatta vadeyi uzatmaya yönelik vergi düzenlemeleri planlanıyor. Erken emekliliği sağlayan “süper emeklilik” üzerinde de çalışmayı sürdüren hükümet, en son 1 milyon 913 bin kişinin yararlanacağı intibak yasası bakanlar kurulu tarafından kabul edildi. GÜNCEL 3 Kadın cinayetlerini durdurmak için yazılan yasa tasarısının görüşmelerinde son noktaya gelindi. Bakan Fatma Şahin’in kadın örgütlerinin taleplerinden yola çıkarak hazırladığı “Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Kanunu” son halini alıyor. Yasanın baştan yazılmaya başlandığı toplantılara katılan Kadın Cina- yetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi detayları Yarın’a anlattı. Kadın cinayetlerindeki artışı durdurmak üzere, geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunulan ve kadın örgütlerinin taleplerinin bir bölü- münü içeren yasa tasarısı tartışmalarında son noktaya gelindi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile aylardır süren görüşmele- rin sonucunda meclise sunulan tasarı 9 ay bekletilmesinin ardından geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu’nun gündemine geldi. Ancak kadın örgütleri, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmeyen hayati maddelerin yasaya konmasını istiyor. GÜNCEL 6

Yarın Gazetesi Sayı 15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın Gazetesi Sayı 15

Citation preview

Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 15

1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uy-gulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam

ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısı-nın kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı. TOPLUM 2

Sonunda beklenen oldu ve Avrupa’nın en bü-yük ekonomilerinden Fransa da not mağduru

oldu. Hükümet kaynaklarının AFP’ye verdikleri bil-giye göre, S&P, Fransa’nın “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu düşürürken, Almanya, Hollanda ve Lüksemburg’un “AAA” olan uzun vadeli kredi not-larını korudu. ekonomİ 8

Geçtiğimiz hafta, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın önsözünü yazdığı, Ferdi Merter

Fosforoğlu, Nilüfer Aydan, Kıvanç Terzioğlu, Vedat Akdamar ve Bengü Akdamar tarafından ele alınan Yeşilçam’dan Serpintiler isimli kitap piyasaya çıkmıştı. Kitabın içeriğinde sanatçıların özel hayatlarına kadar giden olaylara karşı oluşan tepkilerden dolayı kitap toplatıldı. küLTür - sanaT 12

18 ocak 2012 çarşamba l sayı:15 l 1 tl www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05065746030alO yaRıN

Avukat Veysel Ok yargılanma sürecini değer-lendirdi.

GünCEL 5

2011 yılının Ocak-Kasım döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 77,7 artarak, 70 milyar 241 milyon dolar oldu.

Sağlıkta GSS dönemi başladı

Ve Fransa’nın da notu düşürüldü

Kültür Bakanlığı’ndan “Serpintiler”

Kadınlar yasaları yazıyor

Emeklilerezam değil

sus payı

Ergenekon’aberaat

Agos Gazetesi Genel Yayın Yö-netmeni Hrant Dink’in 5 yıl

önce 19 Ocak’ta öldürülmesiyle ilgili davada Yasin Hayal’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, Er-han Tuncel beraat etti. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin mahkemenin kararı sonrası şunları söyledi: Meğer Hrant Dink üç-beş kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş. Bu kadarını beklemiyorduk. Bu karar yerleşik bir geleneğin bozul-madığı anlamına geliyor. Nedir bu gelenek? Devletin siyasi cinayetler geleneği, devletin bir kısım vatanda-şını düşmanlaştırma geleneği devam ediyor. Bu kararı bir kez daha tescil ettiler. Bu devletin katil, halkını bom-balayan, imhacı, suikastçı, kundakçı gibi sıfatlarla yan yana anılmasından çok rahatsız olanlar devleti bundan arındırmak için hiçbir çaba sarf etme-diler. Bu gelenekle arınmak, yüzleş-mek cinayetlere asla diyebilmek için bu dava eşsiz bir fırsattı. Ama onlar kullanmak istemediler. söyleşİ 9

Başbuğ’a neler olacak?

Cari açıkta artış sürüyor

Mahkeme, Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin tutuklu sanıklarından Yasin Hayal’e “Hrant Dink’i” tasarlaya-rak öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası verilirken, bütün sanıkların, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan beraatına karar verdi.

09Dink ailesi avukatı Fethiye Çetin: Bu dava böyle bitmez

Diyeceksiniz!

Gençliğin bayramı

Cari açık artışı

%77.7

Hrant Dink’in katilini azmettirenler “örgüt üyeliği”nden beraat etti

Hakan Öztürk AKLIN YOLU 3

Gülsüm Kav ANA FİKİR 5

Yapılması konusunda ciddi tartışmaların olduğu ve İstanbul’un kuzeyinden geçen 3. köp-

rünün de olduğu Kuzey Marmara Projesi’ne şartname veren 18 firmanın hiçbiri ihale teklifi

vermeyince ihale iptal edildi. Bedeli 6 milyar dolar olan projeye hiçbir firmanın girmemesi, öncelikle

akla beklenen krizin olası etkisinden kaynaklanan bir çekince mi sorusunu getirdi. ekonomİ 7

Ekonomi köprüyü geçemedi

10

Hacettepe Üniversitesi bugünlerde demokratik üniversite talebi adı-na önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle 80 sonrasında üniversite gençliğinin mücadele ettiği, bedeller ödediği söz, yetki, karar hakkı için ilk adım geldi. Öğrenciler yeni rektör Prof. Dr. A. Murat Tuncer’le üniversite hakkında toplantı yaptı, kararlar aldı.

Hacettepe’de neler oluyor?

Emekli maaşlarının 10-20 TL artırılması ile göz boyamaya çalışılsa da ekonomik krizin altından kalkamayan devlet çareyi devamlı yeni tasarruf paketlerinde

arıyor. Cari açığın ardından, bu kez de tasarruf oranları tarihin en düşük seviyelerine inince devlet harekete geçti. Bireysel emeklilik sistemine teşvik ve mevduatta vadeyi uzatmaya yönelik vergi düzenlemeleri planlanıyor. Erken emekliliği sağlayan “süper emeklilik” üzerinde de çalışmayı sürdüren hükümet, en son 1 milyon 913 bin kişinin yararlanacağı intibak yasası bakanlar kurulu tarafından kabul edildi. GünCEL 3

Kadın cinayetlerini durdurmak için yazılan yasa tasarısının görüşmelerinde son noktaya gelindi. Bakan Fatma Şahin’in

kadın örgütlerinin taleplerinden yola çıkarak hazırladığı “Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Kanunu” son halini alıyor. Yasanın baştan yazılmaya başlandığı toplantılara katılan Kadın Cina-yetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi detayları Yarın’a anlattı.

Kadın cinayetlerindeki artışı durdurmak üzere, geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunulan ve kadın örgütlerinin taleplerinin bir bölü-münü içeren yasa tasarısı tartışmalarında son noktaya gelindi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile aylardır süren görüşmele-rin sonucunda meclise sunulan tasarı 9 ay bekletilmesinin ardından geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu’nun gündemine geldi. Ancak kadın örgütleri, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmeyen hayati maddelerin yasaya konmasını istiyor. GünCEL 6

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN18 oCAk 2012 yaRıN

Bu hafta öğrencilerin kenti olarak bilinen

eskişehir’de, öğrencilerin en uğrak yerlerin-

den birinde, Ergül Aygün Usta’yla birlikteyiz.

İşte bize hem mesleğine hem de daimi müş-

terisi öğrencilere dair anlattıkları.

“İşi iyi olan kebap da yiyor...”bize kısaca kendinizi ve mesleğinizi anlatabilir misiniz?

30 senedir bu işlerin içindeyim. Lokanta, kebapçı, şimdi

de kendi yerimi açtım. Fazla para ödemeden, karnını do-

yurabileceği bir yer çalıştırıyoruz. Ucuz, birazda kaliteli,

daha taze yemekler olduğu için tercih ediliyor. İşten an-

lamayan kişiler, bunlar çok iş yapıyor, çok para kazanıyor

gibi görüyorlar. Aslında amme hizmeti gibi bir şey işte

birazcık fazla para kazanıyoruz. İşçiden 10 kat, 50 kat

para kazanmıyoruz. Zaman geliyor, kazanamadığım aylar

da oluyor. Yani şöyle diyeyim, gün haftayı, hafta ayı, ay

yılı kurtarıyor. Öyle idare ediyoruz. Bazen biz de veresiye

mal alıyoruz, paramız olduğu zaman ödüyoruz. Burada

özellikle öğrenci çok geliyor. Sıcak, ev yemeği yapıyoruz

ve ucuz sonuçta.

Dünyayı sarsan ekonomik kriz sizin işlerinize de yansıdı mı?

Krizden etkilenenler hiç faydalanamıyor. Esnafta olsa

parası, işi iyi olduğu zaman kebapta yiyor, şeyde yiyor.

Ama işler bozuk olduğunda adam gene burada 5 liraya

karnını doyurabiliyor. Bugün iş yok diyor. Öğretmenler,

memurlar, bankacılar da geliyor. Maaşı alamamış oluyor.

Bankaya kredi kartına para yatıramıyor. Ya da öğrenciler,

şu tarihe kadar bankaya babam para yatıracak, o zaman

vereceğim, o zamana kadar yazdırabilir miyiz diyor, yazı-

yoruz biz de idare ediyoruz.

çalıştığınız sektörde iş güvencesi konusunda neler söyle-

yebilirsiniz?Şimdi çoğu yerde kanunsuz çalışmalar var. Part-time

çalıştırıyor. Sigorta yaptırmıyor. 2–3 saat onu çalıştırıyor.

2 – 3 saat diğerini çalıştırıyor. Yani boşluktan kazanıyorlar.

İhtiyaç sahipleri. Onu 2 saat onu 3 saat çalıştırarak kendi

gününü kurtarmış oluyor. Bu arada vergide kaçırılmış

oluyor. Yani çalışan kesimin sırtından kazanıyorlar. Dev-

lette bunun yanı sıra zarar etmiş oluyor aslında. Bunun

kanunlaştırılması lazım. Şimdi Türkiye’de çalışma saat-

leri 8 saat deniliyor ama çoğu serbest piyasada 12 saat

çalıştırılarak vergi kaçırılıyor. Yani 12 saat çalışıyor, biraz

fazla para veriliyor. Yani kazanan işveren, kaybeden devlet

oluyor, işçi oluyor. Ben de işçilikten geldim onu biliyo-

rum. Herkes hakkıyla bir şeyler yapsın bu ülke hepimizin

herkes birbirine yardımcı olmalı birbirini kandırmamalı.

YarIn ESKİŞEHİR

Hazırlayan Hülya Arslan

19

“PETroL İçİN SaVaşa HaYIr”ABD’nin Irak harekâtına karşı çık-mak için 18 ülke meydanlara çıktı.

GaZETEcİ HraNT DİNk kaTLEDİLDİAgos gazetesinin kurucusu ve yayın yönetmeni gazeteci Hrant Dink, Ogün Samast tarafından uğradığı si-lahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

“SEka’DaN ÖLÜmÜZ çIkar“ Özelleştirilerek kapatılmasına karar verilen Seka İzmit Fabrikası’nda ça-lışan 734 işçi, kendilerini fabrikaya kapattı. 51 günlük direniş fabri-kanın Belediyeye devredilmesi ile sonuçlandı.

KaNlı PaZaRİş gününün 8 saate indirilmesi, as-gari ücretin daha adil olması ve fazla mesainin kaldırılması için Çar II. Nikolay’a bir dilekçe vermek için yürüyüşe geçen 100.000 işçiye ateş açıldı.500 işçinin öldürmesinin ardından Rusya’da ayaklanmalar başladı. İZmİr aYakLaNIYorKolluk kuvvetleri arama yapmak bahanesi ile TARİŞ işletmelerine girmek istedi; 50 kişi yaralandı, 600 işçi gözaltına alındı. TARİŞ’e bağlı işyerlerinde işçiler direnişe geçti.

GSS ile sağlıkta kriz dönemi başladı

Ocak2003

Ocak2007

19

22

22Ocak1905

19Ocak2005

Ocak1980

O gökdelenler yıkılacak

İstanbul’da yükselmeye başlayan ve şehrin tarihi dokusunu hiçe sa-yan gökdelenlere dair Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan

“gerekirse yıkacağız” açıklaması geldi. Günay: “Mevcut yapılar düzeltilecek. Tabii ki yıkım da gündeme gelecek. Sözen döneminde Park Otel’in birkaç katı yıkıldıysa, İstanbul’da yıkılmayacak hiçbir yapı tanımıyorum. Bundan sonra rahatsız edici yapılar katiyen olmayacak.” dedi.

Beşiktaş Spor Kulübü’ne ait İnönü Stadyumu’na da değinen Günay, stadın yıkılıp yeniden yapılmasının söz konusu olamayacağını söyledi. Sta-dın altında saray tünelleri ve daha pek çok tarihi buluntu bulunduğuna dikkat çekerek, otopark inşaatı gibi yeni yapıların yapılamayacağını söyledi. Stadın Taksim Kışlası yıkılarak yapıldığını ve bu durumu iyi niyetli bir davranış olarak görmediğini belirten Günay, Emek Sineması’nın yıkılması, Tren Garı’nın alışveriş merkezine dönüştürülmesi yolunda ilk adımların atılması gibi pek çok tarihi mekânın daha yıkılacak olması konusunda ise hükümetin nasıl bir “niyet” içerisinde olduğuna dair bir açıklama getirmedi. İstanbul’un tarihi silüetinin bozulmaması kaygısıyla, baştan izin verilen gökdelenlerin yıkılacak olması yüz güldürse bile, rant için İstanbul’un tarihi-nin yıkılması tartışma yaratmaya devam ediyor. Özellikle Emek Sineması’nın yıkılmaması için 1 yılı aşkın süredir pek çok eylem yapıldı. YarIn İSTANBUL

1 ocak’ta yürülüğe giren Gss’nin öngördüğü “sağlık sistemi” nin, toplumu bu kez de sağlık hizmetlerine erişim kriziyle baş başa bıraktığı, yasanın uygulanmaya başladığı ilk haftalarda kendini gösterdi. Raflarda ilaç kalmadı, 31 bin 500 lira değerinde kaçak kanser ilacı bulundu. SGK önlerini gelir tesbiti yaptırmak isteyen binlerce yeşil kartlı doldurdu.

Gss’de geri sayım başladı. Ocak sonuna kadar sağlık güvencesi olmayanlar gelir testini tamamlamak zorunda.

Sağlık bakanlığı her fırsatta ön-ce hastaları düşündüğünü ifade

etmesine rağmen, yeni yasa milyonlar-ca insanın sağlık hakkından faydalan-masına kısıtlama getirdi. Kısıtlamanın en temel gerekçesi ise sağlık hizmetle-rinin her adımında ödenmesi gereken para. Özellikle yeşil kartlı hastalar, sağlık güvencelerini kaybetmemek için SGK önlerinde uzun kuyruklar oluşturuyor.

İLaç kaçakçILIğI başLaDISağlık Bakanlığı ve ilaç üreticileri ara-sındaki fiyat anlaşması, ciddi bir ilaç yokluğuna yol açmıştı. İlaç şirketle-rinin indirim yapmayı reddetmediği, hayati öneme sahip kanser, organ nakli ilaçları gibi kronik ilaçlara raflarda rast-

lamak ciddi bir sıkıntıya dönüşmüştü. Bakanlık geri adım atarak 150’ye yakın ilaçta indirimi geri çekti. Bu süreçte İlaç şirketlerinin karında bir azalma olmadı ama binlerce eczane iflasın eşiğine gelirken, binlerce hasta ilaçsız kaldı. Hala tam anlamıyla çözülmeyen ilaç krizinde son nokta ilaç kaçakçılı-ğının ortaya çıkması oldu. Habur Sı-nır kapısında tespit edilen 31 bin 500 lira değerindeki 789 kanser ilacı ilaç krizinin geldiği son noktayı çok açık gösteriyor. Hastalar ilaç bulamıyor, ilaç bulsa bile satın alacak gücü yok. Çare vergisiz ve daha ucuza kaçak ilaç almakta. Sağlıkta merkezi düzenleme derken, kanser gibi ölümcül hastalar kaçakçıların insafına bırakıldı.

şİmDİ DE ÖZEL HaSTaNELEr rEST çEkTİ17 Ocak’a kadar SGK’lı hastalara ba-kıp bakmama konusunda sözleşme im-zalaması gereken özel hastaneler, fesih cezaları, mali yükler ve SUT( Sağlık Uygulama Tebliği) fiyatları nedeniyle anlaşmaya yanaşmadı. İlaç şirketleriyle yapılan antlaşmayı örnek gösteren özel hastaneler, devletin SGK kapsamında yapacağı ödemelerin arttırılmasını ta-lep ediyor. Bakanlık ‘’Özel hastanelere, aylık fatura bedelinin yüzde 20’sinden

fazla cezai işlem yapılmayacak’’ temi-natıyla özel hastanelerle yaptığı an-laşmaların çoğunu yenileyebildi ama akıllarda yine şu soruyu bıraktı: “hani önce hastayı düşünecekteniz?”

HaSTaLarIN HakLarI DEğİL, ÖZEL HaS-TaNELErİN kar oraNLarI koruNuYor2012 Yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Özel Sağlık Hizmeti Sunucularından Sağlık Hizmeti Satın Alım Sözleşmesi tamamen yeniden düzenlendi ve özel hastaneler lehine bazı yenilikler geti-rildi. Daha önceki sözleşmeye göre, herhangi bir özel hastanenin SGK’ya yönelik usulsüz işlem yaptığı ve bu iş-lemin doktor hatasından kaynaklan-dığının ortaya çıktığı durumlarda, o doktorun sorumluluğu olmadığı ifade edilip, hastaneye yönelik cezai işlem uygulanıyordu. Şimdi ise ceza dokto-

ra uygulanacak, hata yapan doktor 6 ay süre ile SGK’lı hasta bakamayacak. Ayrıca özel hastanelere usulsüzlük ha-linde kesilen cezalar da indiriliyor ve taksitle ödenebilecek.

‘Tam GÜN”DE ESNEmE Yok, kIYak VarEn son Başbakan’ın ameliyatında Tam Gün yasasının açıkça ihlal edilmesi ba-kanlığı yasayı yeniden düzenlemeye itti. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tam Gün uygulamalarının Türkiye’de yer-leştiğini belirterek, muayenehanesi ya da özelle ilişkisi olan öğretim üyele-rinin acil durumlarda ya da konsül-tasyon ihtiyacında hastalara müdahale edebileceğini bildirdi. Akdağ, ancak bu hizmetin çok geniş bir uygulama olarak düşünülmemesi gerektiğini vur-guladı. Konsültanlık acil durumlarda, hasta başka bir hastaneye götürüle-mediğinde ya da hizmet bütünlüğü açısından tam gün çalışmayan bir hocanın desteği gerektiğinde, tutanak tutularak gerçekleştirilebilecek. Ancak uygulamaya dökülmesi oldukça zor olan bu durum, hastaların pek çoğunu hatırlı kimseleri araya sokmak zorunda bırakacak. Sağlığa erişim hakkı artık sadece primlerini ödeyebilenlere var. Milyonlarca insan hastanesiz kaldı.

YarInTOPLUM

1- 18 yaşını geçenler, ailelerinin sağlık güvencelerinden yararlanamaya-cak, ancak aileleri çocukları için prim ödemeye devam edecek.

2- Zorunlu GSS’ye bir kuruş bile borçlu olanlar sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Ancak gecikme zammıyla prim borçlarının tamamı tahsil edilecek.

3- “Gelirim yok” deme şansı yok. Evde bakım parası alan hastanın maaşı, öğrenci bursları, ödediğin veya ödeyemediğin kira gelirin sayılacak.

4- Çalışan veya emekli eşler, prim ödemeden bir birbirlerinin GSS’sinden yaralanabilecek. Ancak burada da temel şart eşlerden birinin hiç çalışma-ması.

5- Yeşil kart’lı için de gelir testi kazanca göre değil harcamaya göre yapı-

lacak. Gelir testini geçemeyenlerin bu ay vizeleri doluyor, sağlık güvencesiz kalacaklar.

6- Özel sağlık sigortası yaptırmak isteseniz bile, sağlık kuruluşlarından yararlanabilmek için yine de GSS primi ödemek zorundasınız.

7- Şimdiye kadar kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için prim ödemeden sağlık hizmetlerinden yaralanan emekliler prim ödemek zorunda.

8- 1 milyon 700 bin sosyal güvencesi olmayan kişi gelir testi yaptırmazsa aylık gelirleri 1.800 TL sayılarak primleri ona göre hesaplanacak.

9- SGK tarafından her türlü sağlık hizmeti ödeme kapsamı dışına çı-karılabilecek. Bu tedaviler arasında kanser, diş, protez tedavileri yer alıyor.

İşte: GSS’nin kazanılmış hakları gasp eden bazı uygulamaları;

Kar yağdı, hayat durdu Cumartesi günü tüm Türkiye’yi etkisi altına almaya başlayan kar yağışı

hayatı felç etti. Yoğun kar yağışı nedeniyle metrobüslerde yaşanan aksamalar ve izdiham günlerdir devam ediyor. Pek çok kentte kar yağışından dolayı okullar tatil edildi.

Bursa Tepeören’deki trafonun kötü hava koşullarından etkilenmesi ile İstanbul’da cumartesi günü elektrik kesintisi başladı. Saatler süren, hayatı felç eden kesinti doğalgaz dağıtımında da sıkıntı yaratınca, Avrupa yakasına elektrik veren santrallere gaz verilemedi. Üniteler devreye giremedi. 380 bin voltluk sistemdeki arıza domino etkisiyle 6 ili birden vurdu. Sakarya, Kocaeli, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi etkileyen elektrik kesintisinin tekrarlanmama garantisi olmadığı açıklandı.

Kar yağışıyla birlikte gelen elektrik ve doğal gaz kesintisi tramvay ve metro hatlarının da durmasıyla İstanbul’da hayat durdu. Kesintinin ardından BEDAŞ’a ulaşmak isteyen İstanbullular kurumun internet sitesini çökertti. BEDAŞ’ın telefon santrali de yoğunluktan kilitlendi. Daha önce “İstanbul’da deprem olursa ne olur?” sorusu tartışılırken, kar yağışıyla birlikte hayatın dur-ması neler olabileceği konusunda az da olsa bir fikir veriyor. YarIn İSTANBUL

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 15

18 oCAk 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Silopi’de de jandarma taburundan kemik çıktı

Silopi’nin Görümlü Beldesi’ndeki Jandarma Tabur Komutanlığı’nda yapılan faili meçhul kazısında kemik

parçaları bulundu.Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğince

yürütülen soruşturma kapsamında, bir tanığın beyanları doğ-rultusunda Silopi Görümlü Taburu’nda, sabah Silopi Cumhu-riyet Başsavcılığı tarafından başlatılan kazı çalışmaları havanın kararmasıyla durduruldu. Kazı çalışmasına sonraki günlerde devam edileceği belirtildi.

Kazı çalışmalarını izleyen Şırnak Baro Başkanı Avukat Nuşi-revan Elçi, çıkışta yaptığı açıklamada, gün boyunca devam eden kazılarda 3 adet kemiğin bulunduğunu belirterek, çalışmalara devam edileceğini söyledi. Avukat Tahir Elçi ise bir askeri perso-nelin daha önce verdiği beyan üzerine 18 Ocak Çarşamba günü saat 11.00 sıralarında başlatılan kazı çalışmaları sırasında birkaç kemik parçasının bulunduğunu belirterek, “Bunlar muhafaza altına alındı ancak ceset kalıntısına ulaşılmadı. Bugünkü kazı havanın kararması nedeniyle sona erdi. Yarın saat 09.00’da aynı bölgede kazı çalışması yeniden yapılacak.” dedi. YarIn GÜNCEL

Diyeceksiniz!Süleyman Demirel kendi hükümeti zamanında, faşistler oluk oluk kan akıtıyorken “bana sağcılar adam öldürü-yorlar dedirtemezsiniz” diye buyuruyordu.Oysaki binlerce insan MHP’li çetelerce öldürüldü.Çok benzerine Tayyip Erdoğan’da rastladık.Türkiye Cumhuriyeti ordusunun F16’ları havalanmış ve bomba yağdırarak otuz dört Kürt köylüsünü paramparça etmişti. Demokrasimizdeki tek ilerleme öldürülen insan sayısındaki ilerlemeydi.Tayyip Erdoğan buna ne dedi:“Devlet kendi halkını bombalamaz.”Yani, “bana devlet halkını bombalıyor dedirtemezsiniz”.Süleyman Demirel geleneği tam teşekkül sürüyor. İyi güzel de bombaladı işte. O uçaklar bizim uçaklarımız. O köy-lüler bizim köylülerimiz.Burjuva politikacılarından elbette ki ümidi kestik. Bağım-sızlığını savunmak için uğruna ölümlere gidip gidip gel-diğimiz yargımıza bütün ümidimizi bağladık en sonunda.Onun bağımsızlığı çok önemliydi.Yürütmeden ve yasamadan çok bağımsız olmalıydı.Kesinlikle politikleşmemeliydiler.Kendi haline bırakılsa dünyanın en güzel şeyi olacak var-lıktı onlar.Hrant öldürülmüştü.Onu korumamış emniyet kuvvetlerine.Onu tehdit etmiş valiye.Bilumum mülki erkâna güvenimiz yoktu artık.Ama yargı ayrıydı.Hukukun üstünlüğü apayrı bir olaydı.Burası Türkiye değildi sadece burası bir hukuk devletiydi.O nedenle içimiz rahattı.Ve en sonunda yargı kılıcını attı, kararı kesti.“Bana sağcılar adam öldürmek için örgüt kuruyorlar de-dirtemezsiniz” dedi.Onlar yalnız ve yakışıklı kovboydular, hâkimlere göre.Milliyetçi hislere kapılmışlardı ve o nedenle yakışıklıydılar. Bunun sonucunda da her hislenmiş milliyetçi gibi tek başlarına rahatlıkla insan öldürebilirlerdi. Bir Türk zaten dünyaya bedel değil miydi? Ne gerek vardı ki organizasyo-na? Milliyetçi tosunlar zaten oldum olası örgüt işlerinden hoşlanmazlardı. Nereden çıkıyordu öyle örgüt mörgüt.Liseliler birbirlerini çıkışta dövmek için bile çete kurarken, Hrant’ı öldürenler buna hiç ihtiyaç duymamıştı.Hisli oldukları kadar akıllıydılar da. Post modern Orhan Pamuk’a karşı “akıllı ol akıllı” diyerek insan aklını savu-nuyorlardı.Özgürlük diye bağırsanız, “örgüte üye değil ama örgütün amacına hizmet ettiği için örgütten sayılır” diye ceza al-dığınız bir ülkede Hrant’ı güpegündüz öldürenler örgütlü suç maddesine sokulmadı.Cinayetin işlenmesini sağlayanları alt alta yazsanız örgüt değil koskoca bir devlet çıkar hâlbuki.Yargımız yasama ve yürütmeden bağımsız olmasına rağ-men derin devlete bağlı olabildiği için, devleti suçlu bul-madı. Davacısı kadı olanın vay haline.Sağcılar adam öldürmez.Devlet halkını bombalamaz.Milliyetçiler adam öldürürken asla örgüt kurmaz.Şu memleketin güzelliğine bakınız. Biz Allahtan daha ne isteriz.Peki, sizce bir ilerleme var mı her şeye rağmen? Bence var.Şimdi dikkat edilirse çok eskilerde sağcıların, milliyetçile-rin adam öldürdüğü dahi kabul edilmiyordu. Bugün ise bu çoktan aşılmış durumda. Sağcıların adam öldürdüğü yüce mahkemelerimiz tarafından dahi kabul ediliyor. Kabul edilmeyen sadece ve sadece bunu örgüt kurarak yapmış olabilecekleri ihtimali.İşte ilerlemiş, ilerlettirilmiş, ileri demokrasi budur.Bu kadar olur.Peki, biz bunu sizin yanınıza bırakır mıyız?Hrant’ın ve bütün Ermeni halkının hesabını sormak için sonuna kadar mücadele edeceğiz.Ey mahkemeler ve AKP siz o zaman anlayacaksınız örgü-tün ve örgütlü mücadelenin ne olduğunu.Örgütlü mücadele size göremediğiniz örgütü gösterecek.

[email protected]

Cari açığın ardından, bu kez de tasarruf oranları tarihin en düşük

seviyelerine inince devlet harekete geçti. Bireysel emeklilik sistemine teşvik ve mevduatta vadeyi uzatmaya yönelik vergi düzenlemeleri planlanıyor. Erken emek-liliği sağlayan “süper emeklilik” üzerinde de çalışılıyor. Bir yandan da emekli ma-aşlarına zam olarak yansıyacak intibak yasası üzerine çalışılması çelişki yaratıyor gibi görünse de, görünüşe aldanmayın! Çünkü emeklilerin maaşları 10-20 TL kadar ancak artacak.

bÜLENT arINç: “EmEkLİLEr YILLarDIr İSTİSmar EDİLİYor”!1 milyon 913 bin kişinin yararlanacağı İntibak Yasası yolda. Kararla ilgili açık-lama yapan Bülent Arınç, emeklilerin yıllardır istismar edildiğini savundu.

Bülent Arınç hükümet adına yaptığı açıklamada, refah payından emeklilere %75 pay verilmesini öngören yasa ile emeklilerin maaşlarında artış olacağını

belirtti. Arınç, bu artışın emekli maaş-larına 10 TL ile 290 TL arasında yansı-yacağını söyledi.

92 milyar lira tüm emekliler için ödenen para bir de intibak için düzen-leme yapılacağının altını çizen Arınç şöyle konuştu: “En çok kişinin istifade edeceği yüzde 75 olarak bakanlar kuru-lunda kabul edildi. 1 milyon 913 bin kişi yararlanacak. 2,5 milyar liralık ek ödeme bütçeye yük olarak gelecek. Yıl-lardır istismar edilen emekliler arasındaki eşitsizlik giderilecek. 10-20-250-290 lira artış olacak.”

Bülent Arınç’ın emeklileri yıllardır kimin istismar ettiğine ilişkin ise herhan-gi bir açıklama getirmemesi dikkat çekti.

VErGİ TEşVİkLErİ arTacakTasarruf oranlarının yüzde 12’lerle ge-rilemesi nedeniyle ekonomi yönetimi çalışma başlattı. Özellikle bireysel emek-lilik sistemine yeni teşviklerin getirilmesi gündemde. Büyüyen ekonomik krizi al-dığı basit tedbirlerle önleyemeyen dev-let, vergi teşviklerinin güçlendirilmesini planlıyor. Sisteme giriş, sistemde kalma süresi, sistemden çıkış ve primlerin top-lanması dahil bütün noktalar inceleniyor.

Hazinenin çalışma yürüttüğü konu-lardan biri de mevcut bireysel emeklilik sisteminin yanı sıra, daha kısa vadede yüksek prim kesintileri ile emeklilik hakkı sağlayan süper emeklilik benzeri bir yapı. Erken emeklilik getirecek bu sistemin sürdürülebilirliği inceleniyor. Ancak erken emeklilik getirse de alına-cak yüksek primler, devletin sağlaması gereken bir hak olan emekliliğin artık herkesin kendi sağlaması gereken bir ha-

le dönüşeceği ve vatandaşların cebinden daha çok para çıkacağı anlaşılıyor.

VaDE uZaTILacakTasarruf paketinin bir diğer ayağını ise mevduatta vadeyi uzatmaya yönelik ver-gi ayarlamaları oluşturacak. 650 milyar liraya ulaşan mevduatın yaklaşık 560 milyarı 3 aya kadar ve daha kısa vade-de tutuluyor. 1 yıla kadar ve daha uzun vadedeki mevduatın toplama oranı ise sadece yüzde 5,4. Merkez Bankası’nın zorunlu karşılıklarda vadeye göre farklı-laşma adımları, stopajın da kademelendi-rilmesiyle güçlendirilecek. Halen stopaj vade ayrımı olmaksızın yüzde 15. Daha

uzun vadeli mevduata düşük stopaj uy-gulaması üzerinde duruluyor.

PakET marT aYINa YETİşEcEkÇalışmaların Mart sonuna kadar ta-mamlanması planlanıyor. Paket, önce Ekonomi Koordinasyon Kurulu günde-mine daha sonraysa Bakanlar Kurulu’na taşınacak. Bir kısmı kararnameyle, bazı-larıysa yasayla düzenlenecek.

Emeklilik süresinin uzunluğu ile devamlı gündeme gelen Türkiye’de, emeklilikte öngörülen bu yeni düzenle-me olumlu gibi gösterilse de; bu kez de cepten ödemeler artacağı için, düzenle-me daha çok tartışılacağa benziyor.

Emeklilere zam değil “sus payı”

ankaraSANEM DENİz KURAL

Hükümet tasarruf miktarlarını artıracak bir paket hazırlığına başladı. Ekonomideki açıkları kapatamayan hükümet vatandaşı mağdur edecek bir paket daha getirecek. Emekli maaşlarının 10-20 TL artırılması ile göz boyamaya çalışılsa da cari açık, işsizlikte büyüme derken ekonomik krizin altından kalkamayan devlet çareyi devamlı yeni tasarruf paketlerinde arıyor.

İlker Başbuğ’un itirazı reddedildi

Tutuklama kararına itiraz eden eski Genelkurmay Başkanı İlker

Başbuğ’un talebi, kararı veren hakim tarafından reddedildi.

Hükümet aleyhine propaganda ya-pılması amacıyla kurulduğu belirtilen internet siteleriyle ilgili yürütülen “İn-ternet Andıcı” soruşturması kapsamında ifade veren eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ “Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak”, “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından geçti-ğimiz hafta tutuklanmıştı.

SaVcI TuTukLuLuğuN DEVamINI İSTEDİİstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mah-kemesi Hakimi Vedat Dalda tarafından darbeci olmak suçundan tutuklanan Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer kara-ra itiraz ederek, hakimin bir kez daha inceleme yapmasını istedi. Hakim Ve-dat Dalda’nın kararını geri almaması durumunda ise itirazın İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince ince-lenmesini istedi. Bunun üzerine Hakim Vedat Dalda’nın mütalaa istediği İstan-bul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız, Başbuğ’un tutukluluğunun devam etme-si gerektiğini bildirdi. Son kararı veren hakim Dalda, itirazın yerinde görülme-diğini ve tutuklama kararının yerinde olduğunu belirtti.

başbakaN “TuTukSuZ YarGILaNmaSINI İSTErİZ” DEmİşTİTutuklamanın ardından Başbakan Tay-yip Erdoğan, Başbuğ’un tutuksuz yargı-lanmasını temenni ettiklerini belirtmiş, Başbakanın bu açıklaması hukuku etki altına almaya çalışması nedeniyle tartış-ma yaratmıştı. Ayrıca Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiği tartış-maları da sürmüştü. Darbecilikle yargı-lanan İlker Başbuğ’a, Ge-nelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde-ki katliamlar-la ilgili ise herhangi bir soru s o r u l -maması t e p k i t o p l a -maya de-vam ediyor. YarIn GÜNCEL

Dikmen Vadisi’nde gecekondu yıkımı

Ankara’ da Dikmen Vadisi’nde bulunan gecekondu-lar 17 Şubat 2006’da meclis kararı ile kentsel dönü-

şüm projesi çerçevesinde yıkım sürecine girdi.

6 YILDIr HaLk YIkIma İZİN VErmİYor2006’dan bu yana Dikmen Vadisi’nde bulunan gecekon-duların yerine TOKİ evleri yapmak için Ankara Büyük Şehir Belediyesi yıkıma gidiyor. Ancak gidecek başka yeri olmayan Dikmen halkı yıkıma gelen çevik kuvvet ekibini, dozerleri vadiye sokmuyor. Vadide yaşayan Adem Ağören “Bu topraklarda benim ne kadar hakkım varsa o kadarını istiyorum. Zorla TOKİ evleri satmaya çalışıyorlar. Başba-kan seçimlerden önce gecekondulara tapu vereceğim dedi, seçimlerden sonra ise evlerimizi yıkmaya geliyor. Benim ev alacak durumum olsa burada yaşamazdım. Yıkıma izin vermeyeceğiz. Çünkü bizim gidecek başka bir yerimiz yok. Bu yüzden burayı yıkmaları için bizi vurmaları gerekiyor. Asker de gelse, polis de gelse beni buradan çıkaramaz.” diyor. En son 11 Ocak’ta yıkıma gelen ekipler yine evleri yıkamadan geri dönmek zorunda kaldılar.

mEcLİSİN GErEkçESİ HaZIr: VaDİDEkİ GEcEkoNDuLar kENTİN DÜZENİNİ boZuYorMeclis 2006’da kentin düzenini bozduğu, çarpık kentleş-meye yol açtığı gerekçesiyle “Kentsel Dönüşüm Projesi” kararını aldı. Başbakan Dikmen Vadisindeki gecekonduları yıkıp yerine TOKİ evleri kuracağını söylüyor. Gecekondu-larda yaşayan Bayram Onar “Ben köyde yaşıyordum. Köyde iş imkânı bulamadığım için buraya göç etmek zorunda kaldım. Buraya geldiğimde devlet ev kayıtlarımızı yaptı, suyu elektriği verdi. O zaman buralar çok kötüydü. Şimdi rant sağlamak için yıkmaya çalışıyorlar. Mademki bura-sı hazineye aitti o zaman neden ev kayıtlarımızı yaptılar? Devletin imkan sağlaması gerekirken kışın ortasında bizi sokağa atmaya çalışıyor. Bu insanlık değildir. Biz buraya çadır kurar yine de gitmeyiz.” diyor. 2009 yılında yargı tarafından kentsel dönüşüm projesinin kamu yararını gö-zetmemesi gerekçesi ile proje reddedildi. Ancak 1 yıl sonra 5998 sayılı belediye kanununda Abdullah Gül’ün de imza-

sıyla değişiklik yapıldı. Kanun kentsel dönüşüm projeleri kamu yararını gözetmese dahi uygulanabilir hale getirildi.

“bu kaDar İşSİZLİğİN oLDuğu YErDE kİmSE EV SaTIN aLamaZ”Gecekondularını yıkarak TOKİ’den ev satmaya çalıştıkları Dikmen Vadisi halkı; “Burada insanlar işsiz, işsiz olmayan asgari ücretle çalışıyor. Buradaki insanlar isteseler de ev-leri alamazlar. Biz çok memnun olduğumuz için burada oturmuyoruz. Bir ekmek almak için kilometrelerce yokuş çıkmak zorundayız. Bizim başka şansımız yok.” diyor.

başbakaN: “buNLar İşGaLcİ”!Başbakan yıkıma izin vermeyen Dikmen Vadisi halkına “bunlar işgalci, çapulcu” dedi. Buna karşı Dikmen Vadi-sinde yaşayan Bayram Onar “Bizim evlerimizin kayıtlarını yaptılar. Ayrıca biz buraya vergi veriyoruz. Vergi verdiğimiz yeri nasıl işgal etmiş oluyoruz? Birde buraya gelen dol-muşları, otobüsleri elimizden aldılar. Bakkalımızı, ekmek bayiimizi kapattılar. Suçlu olan onlardır.” dedi.

Dikmen halkı, Türkiye’deki hukuki yolların kapanması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağını söylüyor.

“250 HaNENİN 1000 LİraNIN aLTINDa GELİrİ Var”Barınma Hakkı Bürosu’nun yaptığı ankete göre; Dikmen Vadisi’nde 250 hane 1000 TL’nin altında, 52 hane 500 TL’nin altında bir gelire sahip. Barınma Hakkı Bürosu’nun temsilcisi “20 yıl önce kuş uçmaz kervan geçmez bu yerler şimdi rant için değerli oldu. Buradaki halka işgalci diyenler her yıkıma geldiklerinde buradaki halk tarafından cevapla-rını alıyorlar. Buradaki insanlar geçimini sağlayamazken ev satmaya çalışıyorlar. Doğal olarak insanlar izin vermiyor. Dün yıkıma geldiler yıkamadılar. Bugün sabah saatlerinde Barınma Hakkı Bürosuna girip evraklarımızı karıştırmış-lar, bilgisayarımızı kırmışlar. Bizi hedef seçtiler. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar biz vazgeçmeyeceğiz.”dedi.

Belediye belirli aralıklarla yıkım için Dikmen vadisine gelmeye devam ediyor. Ancak Dikmen Halkı evlerini yık-tırtmamakta kararlı gözüküyor. YarIn ANKARA

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN

Perşembe günü sabah saatle-rinde İstanbul 10. Ağar Ceza

Mahkemesi’nin talimatıyla 17 ilde, 123 adrese gerçekleştirilen KCK oprasyonları kapsamında aralarında BDP eski millet-vekili Fatma Kurtulan, BDP eski Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırahan’ın da olduğu 38 kişi gözaltına alındı. Ope-rasyon kaspsamında BDP binaları, KESK Genel Merkezi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve milletvekili Leyla Zana’nın Ankara’daki evinin de içlerinde blulunduğu birçok bina basıldı.

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Emekli Genel Kurmay Baş-kanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasından önce yaptığı açıklamalarda “Eğer İlker Başbuğ tutuklanırsa, birkaç gün içinde büyük kapsamlı bir KCK operasyonu ile yine BDP’liler tutuklanacak, demek-tir. Umarım yanılırım” demişti. Ancak gerçekleşen operasyon Demirtaş’ı haklı çıkardı.

Operasyonla ilgili detayların net-leşmeye başlamasıyla birlikte konunun muhataplarından açıklamalar da ardarda gelmeye başladı.

LEYLa ZaNa: YaZIkLar oLSuNAnkara’da kiracı olarak kaldığı evinin ba-sılması ve aranması ile ilgili İstanbul Ha-vaalanında açıklamalarda bulunan Leyla Zana ise “Bu, korku imparatorluğu de-mek. Saddamvari bir yaklaşımla bu top-lumun tümünü sindirecek mi?” diyerek

AKP’ye ve Başbakan Erdoan’a yüklendi. Zana’nın açıklamaları şöyle; “Seçim son-rası başarının verdiği özgüvenle bütün umutların yıkılmasına Başbakan neden oldu. Kürtleri dışlayarak, Kürtlerin hak talebinde bulunmasını bastırarak gün-demi değiştirdi. Daha önce de evlerimiz arandı. 2 gün önce şahsıma yönelik ‘Bu-yursun dağa gitsin’ demesini anlamakta güçlük çekiyorum. Silah konusunu en son konuşalım. Bu ülkede herkes kay-gıyla yaşamakta. Hiç kimse düşüncesini açıklama cesaretini gösteremiyor. Bu, korku imparatorluğu demek. Saddam-vari bir yaklaşımla bu toplumun tümünü sindirecek mi? Yazıklar olsun diyorum”.

bDP Eş GENEL başkaNI SELaHaTTİN DEmİrTaş: Hukuk VE aHLak DIşIBDP Eş Genel Başkanı Selahattin De-mirtaş da aramaların devam ettiği, İstan-bul il binası önünde yaptığı açıklamada yaşananları hukuk ve ahlak dışı olarak nitelendirdi. Operasyonun talimatını Başbakan Erdoan’ın verdiğini ifade eden Demirtaş, “Operasyonların hükümet ta-rafından yürütüldüğünü biliyoruz. Şimdi bir taraftan Kenan Evren darbe yapmış diye hakkında iddianame hazırlanıyor, Kenan Evren ‘Kürt yoktur’ diyordu. Onun darbesi bu yönlüydü. AKP’nin darbesi de ‘Kürtleri yok edin’ talimatıyla yapılan bir darbedir” dedi.

HÜkÜmET oParaSYoNuN arkaSINDaHükümet adına açıklamalarda bulunan Mustafa Elitaş ise oprasyonları sahiplen-

di. “Kim ki KCK içinde yer alırsa nereye kadar giderse gitsin gereken yapılır” diye-rek önümüzdeki süreçte de operasyonla-rın devam edeceğinin sinyallerini veren Elitaş “operasyonlar vazifemiz” dedi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan da benzer açıklamalar geldi. Bozdağın açıklaması şöyle: Düşünün bu-nun en başında Karayılan var. Bunların belediyeler aracılığıyla yaptıkları para toplamalar ortada. Halktan zorla alı-nan paralar, dağa eleman kazandırmalar ortada. PKK’ye sağlanan enformasyon ortada. Bu kadar gerekçe varken bunun üzerine gitmek devletin vazifesidir.

cHP mİLLETVEkİLİ aTİLLa karT: mİLLLİ İraDE İHLaL EDİLmİşTİrBDP’ye yönelik eleştirilerinin arkasında olduklarını ifade eden Atilla Kart ancak Leyla Zana’nın evinin basılarak aran-masının hukuksuz olduğunu ifade etti. Kart “Bu durum, milletvekilinin işyeri-nin, ikametgâhının aranması dokunul-mazlığın fiilen ayaklar altına alınmasıdır. AKP’nin yaratmış olduğu polis devleti uygulamasının bir tezahürüdür. Bu yö-nüyle de demokrasi ihlali niteliğindedir. Milli iradenin ihlalidir ” diyerek tepki-sini dile getirdi.

35 kİşİNİN TuTukLaNmaSI İSTENDİAradan geçen 4 günün ardından gözal-tına alınan 38 kişiden 3’ü serbest bıra-kılırken, aralarında BDP eski milletve-kili Fatma Kurtalan ve BDP eski Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan’ın da

bulunduğu 35 kişi savcılıktaki sorgunun ardından tutuklanmaları telebiyle mah-kemeye sevkedildi.

EHP mErkEZ komİTE ÜYESİ GÖkHaN aSaN: bu İLErİ DEmokraSİNİN akLIDIr EHP Merkez Komite üyesi Gökhan Asan’a sabah saatlerinde başlayan ve sür-dürülen operasyonu sorduk. Asan, bugün yapılanları ve süreci şöyle değerlendirdi: ‘’KCK adı altında bugün ve önceki gün-lerde yapılan operasyonlar Kürt Hareke-tinin siyaset alanını daraltma çabasıdır. Kürt Hareketinin yöneticilerini, gaze-tecileri, avukatları, Uludere’de öldürü-lenlerin ailelerini tutuklayarak siyaset alanını daraltacağını düşünen Hükümet kendisine karşı siyaset yürütülmesinin önünü kapatmayı amaçlıyor. Ancak nasıl ki yıllardır öldürülen,tutuklanan Kürtler siyaset alanındadaha fazla saf tuttuysa, susmadıysa, direndiyse bugün de Kürt hareketinibitiremeyecekler.KCK operasyonlarından ve tutuklama-larından kendine bir hat belirleyen AKP hükümeti bunu devam ettiriyor ve ettir-meye devam edecek. Ancak Kürt soru-nunun çözümüne dair önemli adımların atılması gerekilen bir zamanda Kürt so-rununu daha da körükleyerek çözeceğini düşünen akıl “ileri demokrasinin” aklı-dır. AKP hükümeti çözüm olmak yerine sorunun asıl sebeplerinden biri olmak yolunda ilerliyor.’’

“İnternet Andıcı” davasında şüp-heli olarak tutuklanan Eski Ge-

nelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tu-tukluluk haliyle ilgili tartışmalarda son

noktaya geliniyor. Kılıçdaroğlu’nun ardından Erdoğan’ın

da Yüce Divan’ı işaret etmesinin üzeri-ne, Cumhurbaşkanı Gül de Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini söyledi. Gül, düzenlediği bir basın top-lantısında İlker Başbuğ’la ilgili sorulan bir soruya “Sayın Başbakan’ın söylediği şeyleri ben de destekliyorum. Zaten bu konuları daha önce de ifade etmiştim, gerek Meclis’te, gerek başka ortamlarda. Diğer konu tamamen hukuk tekniğiyle ilgili bir konu. Dolayısıyla ilgili makamlar

karar verecektir. Benim şahsi kanaatim, anayasadaki özel maddenin daha geçer-li olduğu yönünde, Yüce Divan olarak.” şeklinde cevap verdi.

çELİk: “DarbE aSkErİ Suç mu?”AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik ise parti genel merkezinde basına yaptığı açıklamada, Başbuğ’un özel yetkili mahkemelerde yargılanması gerektiğini savunurken, Yüce Divan’ı işaret edenlere eleştirerek: “42 adet internet sitesi oluşturup kirli

propaganda yapmak ve yaptırmak... Bu, mesleki suç mu? Darbeye teşebbüs etmek, zemin hazırlamak, hükümeti iskat ve ilga ile ortadan kaldırmaya çalışmak, bunun neresi askeri suç?” dedi.

Başbuğ’un yargılanacağı yer tartışma-ları sürerken, CHP ve MHP ile aynı fikri savunan Erdoğan ve Gül’e karşılık AKP vekillerinden tersi açıklamaların gelmesi AKP’nin kafa karışıklığını gösteriyor. Baş-bakan daha önce “şahsımın ve partimin arzusu Başbuğ’un tutuksuz yargılanması-dır” demişti. ankara AYŞEN KAVAS

Anayasa Alt Komisyonu, Cumhurbaşkanı Ab-dullah Gül’ün görev süresiyle ilgili düzenlemeyi

hazırladı. Gül 7 yıl görevde kalacak ve tekrar aday ola-mayacak. CHP ise “veto” istiyor.

Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısı, bazı deği-şikliklerle TBMM Anayasa Alt Komisyonu’ndan geçti. Görev süresiyle ilgili tartışmalara son noktayı koymayı planlayan komisyon başka bir tartışma konusu başlattı.

Tasarıya, “11. Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 7 yıl” olduğuna ilişkin geçici madde eklenmesi kararlaştırı-lırken, ayrıca, 11. Cumhurbaşkanı’nı için geçerli olacak şekilde “ikinci defa seçilemeyeceği” ifadesi yer aldı.

Yeni düzenlemeye göre referandumla seçilecek olan Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 5 yıl olacak ve ikinci defa da seçilebilecek.

muSTafa şENToP: “GÜL Harİç”Alt komisyon başkanı AKP’li Şentop, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Daha önce Cumhurbaşkanı TBMM tara-fından seçiliyordu, 7 yıllık süre için seçiliyor, bir daha da seçilemiyordu. Yapılan yeni düzenleme; halk tarafından 5 yıl süreyle seçilme ve iki kez seçilme esası getiriyor. Bunu bir bütün paket olarak düşündük. Bu açıdan eski hükme tabi olduğunu için Sayın Cumhurbaşkanımız, bu

konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Ta-sarısıyla getirilen hükümlerden istisna tutuluyor.” dedi.

cHP “VETo” İSTEDİGül’ün görev süresinin 7 yıl olduğunun belirtildiği öner-ge için “Anayasa’ya aykırı” ifadesini kullanan Kılaçdaroğ-lu, “Anayasa’ya aykırı bir yasanın önce Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmaması gerektiğini vurgulayarak, Anayasa değişmeden Cumhurbaşkanı’nın görev süre-sinin belirlenmesi mümkün değildir. Sayın Gül, görev süresiyle ilgili daha net olmalı ve bu yasayı veto ederek, tercihini ortaya koymalıdır.” dedi. ankara CAN ERSOY

18 oCAk 2012 yaRıN

AKP’nin ileri demokrasisi tam gaz…

ankaraHALİL ALTUNPOLAT

10. Ağar Ceza mahkemesi’in talimatıyla 17 ilde, 123 adrese gerçekleştirilen kCk oprasyonları kapsamında 33 kişi gözaltına alındı. Operasyon kaspsamında BDP binaları, KESK Genel Merkezi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve milletvekili Leyla zana’nın Ankara’daki evinin de içlerinde bulunduğu birçok bina basıldı.

04 SIYASET

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarıyla ilgili yayımlanan genelge partiler arasında

tartışma yarattı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı ge-nelgeye göre 19 Mayıs törenlerinin, Ankara dışındaki illerde stadyumlarda değil, okullarda kutlanacağını içeriyor.

Konuyla ilgili başlayan tartışmalar üzerine açıklama yapan Ömer Dinçer, “Kanun ve yönetmeliğin uygulanmasını istedik” şeklinde konuştu. Gerekçe olarak artan maliyetleri ve kesintiye uğrayan eğitimi gösteren Dinçer’e CHP ve MHP milletvekil-lerinden eleştiri geldi.

cHP VE mHP’DEN orTakLaşaN açIkLamaCHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, törenlerin stad-

yumlardan kaldırılmasını bayramın içeriğini ortadan kaldır-mak olarak yorumlarken, “Cumhuriyet Bayramı’ndan sonra 19 Mayıs Bayramı’na yapılan müdahale, AKP iktidarının bizleri bütünleştiren değil, ayrıştıran bir iktidar olduğunu bir kez da-ha göstermiştir.” dedi. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgesini 19 Mayıs ruhunun ortadan kaldırılması olarak değerlendirdi.

GÜL’DEN 19 maYIS açIkLamaSISon olarak ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tartışmalara

cevap olarak yaptığı açıklamada; 19 Mayıs’ların günümüz ko-şullarına uygun hale getirildiğini, milli bayramları kaldırmanın söz konusu olmadığını vurguladı. ankara SEÇKİN ERDOĞAN

Geçtiğimiz günlerde; Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Ali İşgören, Silivri cezaevinin bir toplama kampı olduğunu

söyleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke ha-zırlamıştı.

kILIçDaroğLu: bu fEZLEkE DİğErLErİNDEN farkLIHakkında mecliste buna benzer dört fezleke daha olan Kemal Kılıçdaroğlu,bu fezlekenin diğerlerinden farklı olduğunu belir-terek, ‘’Bu fezleke diğerlerinden farklıdır. Benim ifade özgürlü-ğümü sınırlıyor. Sen hükümeti alkışlayacaksın diyor. Böyle bir anlayışla fezleke düzenlenebilir mi? Diye sordu.

TÜrkİYE’DE Hak VE ÖZGÜrLÜkLEr GÜVENcE aLTINDa DEğİLDİrCHP’li vekiller; Kılıçdaroğlu’na dokunulmazlığının kaldırılması için verilen fezlekeye tepki göstererek, dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis Başkanlığı’na dilekçe verdiler.

Daha önce askeri darbe için göreve çağıran CHP’nin bu-günkü Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi dilekçe verdikten sonra yaptığı açıklamada; Türkiye’de 12 Eylül referandumuyla yürürlüğe giren anayasa değişikliğiyle birlikte milleti temsil eden, daha demokratik bir yapıya sahip bağımsız yargıya doğru değil tam aksine hükümetin kontrolünde olan bir yargıya doğru adım atılmıştır. Gelişmeler bunu doğrulamıştır. Bu nedenle, Türkiye’de hak ve özgürlükler güvence altında değildir’’ diye belirtti.

fEZLEkE TarTIşmaLarINa HÜkÜmET kaNaDINDaN Da açIkLama GELDİCHP’li vekillerin, Meclis Başkanı’na toplu halde giderek yalan bir cengaverlik gösterisi yaptıklarını söyleyen Başbakan Erdoğan; “Silivri’de milletin hakimleri, savcıları, millet adına sanıkları yargılıyor. İlla tiyatro görmek istiyorlarsa, kendilerine baksınlar, kendi parti grup toplantılarına baksınlar. Zira CHP grubunun, komedya sergileyen tiyatrodan farkı kalmadı” diye konuştu.

SaLİH kaPuSuZ: muHaLEfET LİDErİNE DÜşEN TuTarLI oLmakTIrSon olarak ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, partisinin Elmadağ ilçe teşkilatının açılışında yaptığı konuşma-da; Kılıçdaroğlu’nun 6 Ağustos 2011’de yaptığı bir açıklamasını hatırlatarak, ‘’İnternet andıcı ile ilgili davada bir tereddüt yok-tur. Suçtur, gereği yapılmalıdır’’ dediğini söyledi.

Öncesinde bu şekilde açıklama yaptığı halde şimdi davanın hakimlerine; ‘’Siz AKP’nin militanlarısınız, Silivri cezaevi ise toplama kampınızdır’’ demesinin tutarsızlık olduğunu savu-narak; ‘’Bir muhalefet liderinden beklenen tutarlı olmaktır.’’ şeklinde konuştu. ankara sEVaL KUTLU

Mecliste fezleke tartışmaları sürüyor

19 Mayıs stadyumdankaldırılıyor

Gül’den Kılıçdaroğlu’na dolaylı destek

Gül’ün görev süresi yedi yıl

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 15

03 oCAk 2012 yaRıN05 18 oCAk 2012 yaRıN05 Başbuğ’a şimdi neler oluyor,yarın bizi ne bekliyor?

12 Eylül darbesi hakkında iddiana-me hazırladığı için mesleğinden olan

Savcı Sacit Kayasu’nun mesleğine dönüş ta-lebini HSYK reddetti.

12 Eylül Darbesi kapsamında Kenan Evren ve diğer sorumluların yargılanması istemiyle hazırladığı iddianame gerekçesiyle mesleğinden olan Savcı Sacit Kayasu’nun ‘mesleğe geri dönüş’ talebi HSYK tarafından bir kez daha reddedildi. Hazırladığı iddia-name, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın darbecilerin yargılanması amacıyla hazırladı-ğı iddianamede delil olarak sayılan Kayasu, karara tepkili. Kayasu, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’ya verilen hakların kendisine uy-gulanmamasını da ‘hukuksuzluk’ diyerek vurguladı.

Kayasu, Adana Cumhuriyet Savcısı iken 200 yılında darbecilerin yargılanması tale-biyle bir iddianame hazırladı. Bu iddiana-me nedeniyle hakkında 2003 yılında eski HSYK kararıyla ‘meslekten çıkarılma’ cezası verildi. Kayasu meslekten çıkarmak kararı kesinleşmeden önce avukatlık yapabilmek için emekli oldu.

Yapılan anayasa değişikliğiyle yapısı de-ğiştirilen HSYK Genel Kurulu, Kayasu’nun ‘meslekten ihraç’ kararını kaldırdı. Kurul, ‘kendi isteğiyle emekli olduğu’ gerekçesiy-le, Kayasu’nun mesleğe dönüşünü ise kabul etmedi. Söz konusu karar 26 Nisan 2011 ta-rihinde kurul tarafından oyçokluğuyla kabul edildi. Karar için şöyle denildi : “Tercihini emeklilik yönünde yapan ve emeklilik hakla-rını elde etmiş bulunan ilgilinin mesleğe ka-bulüne yer olmadığı sonucuna varılmıştır.”

Kararda bu konudaki kriterler sayılırken Kayasu’nun 58 yaşında olması nedeniyle mesleğe geri dönmemesi gerektiği belirtildi. Bu kararla ilgili ise “İlgilinin 1952 doğumlu olup karar tarihi itibariyle 58 yaşında bulun-duğu da dikkate alındığından aynı kanaate ulaşılmıştır” denildi.

19 üye ile toplanan HSYK Genel

Kurulu’nda dört üye verilen karara karşı çıkarak, Kayasu’nun kendi isteğiyle emekli olmadığına dikkat çekti. Bunun üzerine kar-şı oy yazısı yazan üyeler, yazıda “7 Temmuz 2003 tarihli ‘olur’la isteği üzerine emekliye ayrılmasına onay verildiği, bu durumda il-gilinin olağan koşullarda ve isteği üzerine emeklilik talebinde bulunduğu şeklinde de-ğerlendirme yapılamaz” dedi. Bu karar üzeri-ne Kayasu, HSYK Genel Kurulu’na mesleğe dönüşüne vize vermeyen kararı gözden ge-çirmesi için ‘yeniden inceleme’ talebinde bu-lundu. Kurul, ilk kararının değiştirilmesine yer olmadığına karar verdi. Kayasu kararın kendisine bildirilmesi üzerine yeniden itiraz etti. Genel Kurul son itirazı da reddetti.

Kayasu şunları söyledi : “Kendi isteğimle ayrılmadım. Emekli olmasaydım ihraç edi-lecektim. Üç yıl açıkta kaldım. AİHM ihraç kararı haksız dedi. Aynıs Van Savcısı Ferhat Sarıkaya için yaptılar. Sarıkaya’yı birinci sını-fa ayırdılar. Ona ayrı bana ayrı kanun işlerse, kanun kanun olmaktan çıkıyor. İade-i itibar bekliyorum. Darbeciler bugün yargılanıyor, mağduriyet bana düşüyor. Bu biraz ‘Fikri-miz iktidar, kendimiz hapisteyiz’ şeklindeki sözlere benziyor.YarIn GÜNCEL

Bu da savaş dersi

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Netekim o hala açıkta

Gençliğin bayramıBir 19 Mayıs törenleri nasıl olacak tartışmasıdır gidiyor. Genç erkekler kule yapsın mı? Yapmasın mı? Genç kız-ların etek ya da şort boyları nasıl olsun?Stadyumlardaki törenler kaldırılırsa demokratik bir rejim-de olduğumuz anlaşılacakmış. Fakat eğer gençler kule yapmaya devam ederse Kuzey Kore gibi ymişiz.Bırakınız bunları. Memlekete demokrasi böyle mi gelir? Törenlerdeki gençlerin nasıl yaşadığı konuşulmayacak,Hatta en son Uludere’de olduğu gibi aynı yaşlardaki ço-cukların ve gençlerin nasıl öldürüldüğü dahi konuşul-mayacak,Lise sıralarından sonra onları nasıl bir sınav beklediği ko-nuşulmayacak,O sınavda nasıl skandallar yaşandığı, herşeye rağmen girebildilerlerse üniversite eğitimi ortamının ne olduğu konuşulmayacak,Eğer mezun olabildilerse gençleri nasıl bir gelecek bekle-diği konuşulmayacak, En son işsizlik oranlarında mezun işsizlerin oranının ne kadar yüksek olduğu konuşulmayacak,Gençliğe atfedilen bayramın etek boyu, stadyumda ne yapılacağı konuşulacak. Bir grup yazar adeta kendini adayarak gençliğin temel haklarını savunuyorum edasında törenlerin kalkmasını, bir grup yazar ise milli bayramları savunmaya adanarak törenlerin sürmesini savunacak. Bir ülkede törenlerin nasıl yapıldığı elbette bir göstergedir. Ve aynı zamanda her yanından zorunlu bir bürokrasi ve prosedür akan, gönülsüzce yerine getirilen işler düzenlen-melidir. Hadi bir an demokrasinin törenin değişmesiyle geleceğini kabul etsek bile madem bu bayram gençlere atfedilmiş, onlara sorulabilir mesela. Daha da önemlisi yıllardır adına bayram yapılan bu genç-liğe, değil törenle ilgili onların yaşadığı gerçek hayatla ilgili bir tek soru sorulmuş mudur?Türkiye’de yönetenler gençleri bir kez 19 Mayıs’ta hatırlar, zeki ve çevik olmalarını ister de, bu çocukların ne yeyip ne içtiği, eğitimi, ebeveynlerinin hali vakti, kendileri bek-leyen geleceksizlik ile ilgili bir kez soru sormuş mudur?Demokrasi gelecek ise gençlerin, kadınların, emekçinin ve Kürt halkının ne talep ettiklerini kendi öz kuvvetleriyle dile getirmeleri ve haklarını elde etmeleriyle gelecek.Ne kadar iyi ki, kendine bu soruları cevaplamayı görev bilmiş bir gençlik var. Meydanlarda anlatıyor sorunlarını ve cevaplarını. Yazın en sıcak günlerinde, kışın en soğuk günlerinde kent-lerin meydanlarında,yanarak ve üşüyerek geleceğine sahip çıkan bir gençlik var. Kentin emekçi halkıyla buluşarak haklarını eline almaya adım adım yaklaşıyor. Gençliğin bayramı, o eylem meydanlarıdır. Şu sıra bayramların “coşkuyla” kutlanması diye bir söz tutturmuş gidiyor ya siyasetçiler, Coşkunun ne olduğunu ve gençliğin nasıl bir bayram istediğini görmek istiyorlarsa, işte o meydanları görsünler.

[email protected]

İç işleri Bakanlığı’ndan ‘bir yetkili’, Sırrı Sakık’ın ‘’ma-sama mermi bıraktılar’’ iddiasını yalanladı.

BDP’li meclis idare amiri Sırrı Sakık, 9 Ocak’ta Adana hava-alanında, Ankara’dan uçağa binerken mermisiz teslim ettiği sila-hını masaya getiren polisin bir de mermi bıraktığını söylemişti. Bunun üzerine önceki gün mermiyi meclis kürsüsüne bırakan Sakık, aynı gün tehdit mektubu aldığını söyledi. Radikal’e ko-nuşan Sırrı Sakık şunları söyledi:

“Ankara’dan uçağa binmeden silahımı mermisiz teslim et-miştim. Adana’da Havaalanı Emniyet Amiri ile sohbet ettim. O sırada bir memur silahımı getirdi, bir de mermi masaya bıraktı. ‘Bu mermi bana ait değil’ dedim. Polis ise ‘Hayır, size ait’ dedi. Halk arasında ‘geco mermi’ dedikleri, pis işlerde kullanılan mermilere benziyordu. MKE mermilerinde olmayan bir kırmızı boya vardır bunların arkasında. Hatta bunun üzerine, görevli amirle 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetler üzerine konuştuk. Ankara’ya gelince silahı teslim ettiğim polisi buldum. Bana tut-tuğu tutanağı göstererek, ‘Mermiyi siz teslim etmişsiniz’ dedi. Gelip bu olayı İçişleri Bakanı ile konuştum, Emniyet Genel Müdürü’ne söyledim. Aradan bir ay geçti ve o konuşmayı yap-tığım gün bir tehdit mektubu aldım. Samsun’dan gönderilmiş.”

bakaNLIğImIZ GErEkLİ GÖrÜrSE açIkLama YaPacakTIrAdana Emniyet Müdürü Mehmet Avcı, iddiayla ilgili açıklama yapma yetkisinin kendisinde olmadığını belirterek konuşmak istemedi. Adının açıklanmasını istemeyen İçişleri Bakanlığı’nda görevli bir yetkili ise iddianın doğru olmadığını savundu. ‘Mer-mi bırakma’ iddiasıyla ilgili Adana Emniyet Müdürlüğü’nden bilgi aldıklarını, gerekli araştırmayı yaptıklarını söyleyen bakan-lık yetkilisi, BDP’li Sakık’ın asılsız iddiayla ortalığı karıştırmaya çalıştığını iddia ederek, bakanlığın ‘gerekli görürse’ açıklama yapacağını belirtti.

kamEraLar DaHİ İNcELENmEDİOlay yeri kameralarının dahi incelenmediğini belirten Sakık, olayı sorması üzerine ‘sen bu suali soramazsın’ diyen Bakan Şahin’i eleştirerek; bir içişleri bakanının dili buysa mektubun ya da kurşunun geldiği adres de bellidir’ dedi. KATASOMA diye bir örgüt bizi tehdit ediyor. Sizin diliniz aynı amaca hizmet ediyor” diye konuştu.YarIn GÜNCEL

Sakık: Kurşunun geldiği adres bellidir

İnternet andıcı soruşturma-sı kapsamında Genelkurmay

Eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un “Silahlı terör örgütü yöne-ticisi olmak ve cebir ve şiddet kullana-rak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen en-gellemeye teşebbüs etmek” suçların-dan tutuklu yargılanmasına, avukatı İlkay Sezer’den itiraz geldi. Tutuklama kararının geri alınmasını içeren itiraz doğrultusunda, 12. Ağır Ceza Mahke-mesi hâkimi Vedat Dalda bir kez daha inceleme yapılarak müteala verilmesini talep etti.

İstanbul Cumhuriyet Savcı Cihan Kansız mütalaasında Başbuğ’un tutuk-luluğunun devam etmesi gerektiğini bildirdi. Mütalaanın ardından, “Şüp-heli İlker Başbuğ hakkında toplanan deliller, suçların vasıf ve mahiyeti, şüp-helinin üzerine atılı suçları işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların varlığının halen de-vam ediyor olması, suçun CMK’nın 100. maddesinde yer alan tutuklamayı gerektirir suçlardan olması” nedenle-riyle avukatın itirazın yerinde görül-medi ve tutuklama kararının yerinde olduğunu ifade edildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinden bu karara ilişkin gelecek cevap bekleniyor.

“SİTELEr bÜYÜkaNIT’TaN kaLma” Hükümet aleyhine kara propaganda yaptığı iddia edilen sitelerle ilgili yü-rütülen internet andıcı soruşturma-sında, İlker Başbuğ’un tutuklanması tartışılırken bir taraftan da önemli ge-lişmeler yaşanıyor. İlker Başbuğ, özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı’nın yaptığı 7 saatlik sorgulamada internet andıcının kendisinden önceki Genel-kurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt tarafından hazırlandığını söyledi.

Başbuğ ifadesinde; internet andıcı belgesinde imzasının olmadığını, ken-disinden önceki Genelkurmay Başkanı tarafından hazırlanmış olmasına rağ-

men kendi göreve geldiği dönemde bunları kapattırdığını, sitelerin son güncellenme süresine bakıldığında kendi görev süresinden önce olduğu-nun görüleceğini belirtti. Başbuğ’un ifadesinde geçen, kendisinden önce Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Bü-yükanıt ve başka birkaç isimin de de-ğerlendirmeye alındığı ve soruşturma kapsamında şüpheli olup olmayacakları önümüzdeki günlerde açıklanacak.

“başbuğ ÖZEL YETkİLİ maHkEmELErcE YarGILaNmaLI” Öncelikle Başbuğ isnat edilen iki farklı suçlama vardır. Bunlardan ilki ; TCK 314. maddede düzenlenen “anayasal düzene ve bu düzene ilişkin suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma veya yönetme” suçudur. Diğer suçlama ise; TCK 312’de düzenlenen “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya ta-mamen engellemeye teşebbüs etme” su-çudur. Bu suçları işlediği iddia edilen kişiler Türk pozitif hukukunda Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmaktadır. Kafa karışıklığı yara-tan mesele Referandumla Anayasa’nın 148. Maddesidir. yasanın son halinde Genelkurmay Başkanı ve kuvvet ko-mutanlarının görevleri ile ilgili suçlarda yargılama yeri ‘Yüce Divan’ dır ifadesi vardır.

Ancak Başbuğ ile ilgili ‘İnternet andıcı’ suçlamasının görev kapsamına girmemektedir. Görevden dolayı suç işlemek demek, zimmet, rüşvet, sahte belge düzenlemek, yani görevi, yetkisi içerisinde bir şey yaparken suç işlemek demek. Bu darbeye teşebbüs suçu gö-revle alakalı bir suç değil. Görev husu-sunun ve kastının aşıldığı artık TCK ve TMK da yer alan örgütlü suçlar kapsa-mında yer alan suç tiplerini oluşturur. Kenan Evren hakkında açılan 12 Eylül davası da mı Yüce Divanda olmalı? Zira Kenan Evren de eski bir Genel Kurmay Başkanı. Aksine yukarıda izah ettiğim sebeplerle bana göre de yargılanma-sı gereken yer Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleridir.

“başbakaN VE cumHurbaşkaNI YarGIYa mÜDaHaLE EDİYor” Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın sözleri elbette yargıya müdaheledir.Tu-tuklu yargılamaya prensip olarak , hak temelli bir bakışla karşı olunabilinir ancak sırf mesai arkadaşımdır tanırım iyi biridir diyerek Başbuğ’un tutuksuz yargılanmasını ifade etmek yargıya müdaheledir. Sayıları on binleri bulan siyasi tutuklular Başbakan’ın mesai arkadaşı olmadığı için mi tutuklular? İşin esası Başbakan burada kendisini de korumaya çalışıyor. Çünkü Başbuğ görevdeyken hem MGK üyesi hem de Başbuğ’un yaptığı tüm eylemlerden

Başbakan haberdar ya da bir şekilde onay veriyor. İnternet sitelerini solcu bölücü diye andıçlama olayında hükü-met de pekala haberdardır. Kürtlere, sol muhalefete karşı yapılan her türlü haksız ve hukuksuz siyasi operasyon-larda iktidar yargı bağımsızlığı kisve-sine saklanıyor ama nedense Başbuğ meselesinde yargıya gayet yön verme çabası içerisindedir. Bu aslında yargının ne kadar bağımsız olduğunun bariz ör-neklerinden biridir.

“başbuğ 90’LI YILLarDa GÜNEYDo-ğu’DaYDI. faİLİ mEçHuL cİNaYETLErİN-DE HESabI SoruLmaLI” Son olarak Başbuğ’un 90 ‘lı yıllarda Güneydoğuda görev yaptığını biliyo-ruz. Bu yıllarda savaş tüm vahşeti ile de-vam ediyordu. Köy yakmalar , boşalt-malar, faili meçhul cinayetler , orman yakmalar… Bu katliamların hesabı so-rulması, sorgulanması ve sorumluların ortaya çıkarılması açısından o dönemki mülki askeri amirlerin de yargılanması gerekir. Buna Başbuğ’da dahildir. Yani savaş mağduru milyonlarca insan aslın-da bu yargılamada müşteki olmalı ve hesap sormalıdır. Ancak içeriği gayet siyasi olan bu tutuklama vakasının sa-dece AKP’ye yönelik suçlarla kısıtlığı kalacağı ve fıratın ötesindeki suçları kapsamayacağı belli. Yine de bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Umutlu olmak gerek.

İlker Başbuğ ifadesinde yaşar Büyükanıt’ı işaret ederek serbest bırakılmayı talep etti. Ancak bu talebi reddedildi. Süreç ise birçok soruyu beraberinde getirdi.Başbuğ Yüce Divanda mı yargılanmalı? Başbakan yargıya müdahale mi ediyor? İlker Başbuğ başka ne gibi suçlardan yargılanmalı? Merak edilen soruları Avukat Veysel Ok yanıtladı.

ankaraSELÇUK KAYGıSız

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Kamu Hukuku Anabilimdalı başkanlığını yapan ve “İnsan Hakları Dersi”

veren Prof. Dr. Anıl Çeçen, Kürt sorunuyla ilgili olarak İnsan Hakları Komisyonu’nda, “Güneydoğu’da İnsan Hakları Sözleşmesi hükmünü yitirdi. Savaş hukuku uygulansın.” dedi.

Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelen-mesine Dair Alt Komisyon’a bilgi veren Çeçen, “Güneydoğu’da yaşanan teröre artık biz normal koşullarda insan hakları açısından bakamayız. Savaş hukuku açısından bakmak durumundayız.” açık-lamasında bulundu. Devletin egemenliğini göstermesi gerektiğini iddia eden Çeçen, Kürt ailelerin 10 çocuk sahibi olmasını eleştire-rek, doğum kontrollü uygulanmasını da önerdi ve Kürt sorununa farklı bir yorum getirdi.

İNSaN HakLarI çErçEVESİ Yok, SaVaşaLIm!Güneydoğu ve Kuzey Irak’taki çatışmanın bir “ön savaş” olduğunu iddia eden Çeçen şunları söyledi: “Güneydoğu’da yaşanan teröre biz artık normal koşullarda insan hakları açısından bakamayız. Sürekli silahlı çatışmalar, sürekli zarar var. Bu çerçevede de biz artık İnsan Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği temel haklar çerçevesinde konuyu değerlendirme noktasında değiliz. Vur gerilla vur’ sözlerinin art-tığını görüyoruz. Güneydoğu’da yaşanan terörü o zaman bir savaş öncesi dönem olarak görmek ve bu çerçevede, savaş hukukunun yani Cenevre’de imzalanan protokolleri gündeme getirmek zorun-dayız. Yani bölgeyle ilgili olarak yapılmayan bir şeyi öneriyorum.”

kÜrT’E Doğum koNTroLÜ şarT!Kürtlere Dünya Bankası’nın fonlarından para yardımı yapıldığını iddia eden Prof. Çeçen, bu konuya yönelik ise, “Neden bugün Türklere yönelik bir doğum kontrolü yapılırken Doğu Anadolu’da yoksul Kürtlerin 10 tane çocuğu var? Ben araştırdım. Baktım ki, Dünya Bankası fonlarından bunlara para yardımı yapılıyor. Burada bir plan var.” dedi.

“YaPILaN EYLEmLErE fÜZE aTILabİLİr”Prof. Çeçen örgütlenme hakkının sınırlandırılıp sınırlandırıla-mayacağı ile ilgili ise şunları söyledi: “Tabii sınırlandırılabilir. Nerde bir topluluk varsa uydu üzerinden yer tespiti ile bir füze göndermek mümkün. 40-50 kişi bir araya geldiyse ve bu olaylar tırmandırılmak isteniyorsa pek ala hedef olacak. O zaman terörün tırmanmasını önlemek üzere geçici bir süre, silahlı çatışma ortamı ortadan kalkana kadar bu tür toplantılar sınırlanabilir. Ama sürekli olur demiyorum.”YarIn GÜNCEL

SacİT kaYaSu

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN

Kadın cinayetlerindeki artışı dur-durmak üzere, geçtiğimiz yıl Mart

ayında meclise sunulan ve kadın örgüt-lerinin taleplerinin bir bölümünü içeren yasa tasarısı tartışmalarında son noktaya gelindi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile aylardır süren görüşme-lerin sonucunda meclise sunulan tasarı 9 ay bekletilmesinin ardından geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu’nun gündemi-ne geldi. Ancak kadın örgütleri, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmeyen haya-ti maddelerin yasaya konmasını istiyor.

kaDINLar ELEşTİrDİYasanın tüm kadınları korumayacağını söylemesi üzerine bulunduğu tüm illerde eylemler yaparak resmi nikahlı olmayan kadınların da yasaya konulmasını talep eden kadın örgütlerini muhatap almak durumunda kalan bakanlık, Kadın Ci-nayetlerini Durduracağız Platformu gi-bi pek çok kadın örgütünün yer aldığı toplantıda yasa için buluştu. Kadınların yasada neye itiraz ettiklerini Bakanlık-la yasanın yazıldığı toplantılara katılan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Plat-formu temsilcisi Sanem Deniz Kural ile görüştük:

Yasamız için aylardır çetin bir mücadele yürütü-yoruz. Yaptığımız eylemler, takip ettiğimiz davalar, öldürülen kadınla-rın yakınlarının da içerisinde olduğu mücadelemizle yasamızı yazarak mecli-se kadar götürdük. Ancak, nihayet aylar sonra yasalaşma aşamasına gelen tasarı-mızdan Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı

maddeler son derece hayati öneme sa-hip. Eğer bir yasa çıkararak tüm kadınları korumaya niyetleniyorsanız, bu yasanın tüm kadınları kapsaması lazım. Siz tüm kadınları koruma iddianızda samimi ise-niz yasada bunu yazın.

cEZaLar caYDIrIcI oLmaLIKadınlara şiddet uygulayan erkeklere ve-rilen evden uzaklaştırma ve benzeri karar-lara uygun davranılmaması durumunda caydırıcılık içeren maddeler yasadan çıka-rılmış. Bu çok yanlış, çünkü eğer kadın-ları etkin bir şekilde korumak istiyorsak, onları koruyacak kararlara uymayanlar için caydırıcı cezalar olmalı.

mErkEZLErE İHTİYaç VarAyrıca kadına yönelik şiddeti önlemek üzere kurulacak ve yedi gün yirmi dört saat hizmet verecek merkezler Bakanlık

tarafından derhal oluşturulmalı. Buna yasada yer vermemek demek, “geciktire-bilirim”, ya da “açmayabilirim” demektir. Eğer gerçekten bu merkezler önemseni-yor ve açılması hedefleniyorsa yasada yer almalıdır.

Eğer kadını erkek şiddetinden uzak-laştırmak istiyorsak, maddi olarak onu güvence altına almamız gerekiyor. Bu nedenle yasaya eklenmesini istediğimiz korunan kadınlara nafaka bağlanma-sı maddesi tereddüde yer vermeyecek açıklıkta olmalı ve hakimin bu nafakayı vereceği güvence altına alınmalıdır.

kaDIN ÖrGÜTLErİ DaVaLarDa TarafTIrKadın örgütleri olarak yıllardır kadın ci-nayeti davalarında “Biz de tarafız” dedik ve müdahale talebinde bulunduk. Yasal hakkımız olan müdahale talebini mah-kemelerin dikkate alabilmesi için yasal

dayanağa ihtiyacımız var. Bu yasa da bu-nun için önemli bir imkan. Özellikle son dönemde Ayşe Paşalı, Münevver Karabu-lut gibi takip ettiğimiz davalarda, müca-delemizin etkisiyle katillere ağır cezalar verilebildi. Bu nedenle yasada olmasını istediğimiz kadına örgütlerine davaya ka-tılma ve müdahale edebilme yetkisinin tanınması son derece kritik.

Bahsettiğimiz konular, şu an giderek artan kadın cinayetlerini durdurmak için hayati öneme sahip konulardır. Şu an ba-kanlıkla birlikte bu taleplerimizi tartışa-bileceğimiz bir zemin yakaladık, süreci devam ettiriyoruz. Talebimiz, bakanlığın sözlerimizi dikkate alarak adım atması-dır. Kadın cinayetlerini durdurmak üze-re yasaların hazırlandığı bu tarihsel anda devlete düşen görevler derhal yerine geti-rilinceye dek taleplerimizin arkasındayız.

Kadınlar yasaları yazıyor18 oCAk 2012 yaRıN

Atama bekleyen öğretmenler Şubat’ta 44 bin atama ya-pılmazsa eylemlerini artarak devam ettireceklerini söy-

lediler.Atması yapılmayan öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı

önünde toplandı. Attıkları sloganlarla ve açtıkları ‘Ücretli öğ-retmenlik kaldırılsın. Öğretmenler atama istiyor.’ Pankartıyla devletten taleplerini dile getirdiler.

Grup adına konuşma yapan Türk Eğitim –Sen Genel Baş-kanı İsmail Koncuk, eğitim fakültelerinden mezun idealist gençlerin soğuk hava koşullarına rağmen Bakanlığın önünde toplandığını belirtti. AK Parti Hükümeti döneminde atanma-yan öğretmen sayısının iki kat arttığını söyleyen Koncuk ülke genelinde öğretmen açığının olduğunu, 350 bin öğretmenin de hazırda atama beklediğinin altını çizdi.

Sembolik bir eylem yaptıkları vurgulayan Koncuk, Şubat’ta atama yapılmaması halinde eylemlerinin artarak devam edeceği uyarısında bulundu.YarIn ADANA

Nijerya’da, akaryakıt fiyatlarındaki hızlı artış nedeniyle ülke çapında başlatılan genel grev ve gösteriler sonu-

cunda Devlet Başkanı Goodluck Jonathan, fiyatları indirme sözü verdi.

Nijerya’da halkın büyük çoğunluğu günde 2 doların altında yaşarken, Nijerya hükümeti petrolün galon fiyatını 1,7 dolardan 3,5 dolara kadar yükseltince 9 Ocak’ta başlayan genel grev ve eylemler nedeniyle halk 160 milyonlu ülkeyi felç etmişti.

Nijerya Devlet Televizyonu’nda ulusa seslenen Jonathan, petrolün galon fiyatının 2,75 dolara (litre fiyatı 60 cent) düşe-ceğini söyledi. YarIn EMEK

WHO ve ILO raporuna göre dünyada her yıl 250 milyon iş kazası meydana geliyor ve her gün

5 bin kişi bu kazalarda yaşamını yitiriyor. Türkiye’de ise her iş saatinde 32 iş kazası gerçekleşirken, her 80 daki-kada bir işçi sürekli iş göremez duruma geliyor, bunun yanı sıra her 2 saat 40 dakikada bir işçi iş kazası sonucu yaşamını yitiriyor.

İş kazalarında Türkiye Avrupa’da birinci, dünyadaüçüncü sırada. Çalışma saatleri uzayıp, güvence-

siz çalışma arttıkça iş kazaları da artıyor. Bu kadar can kaybını olduğu bir yerde meslek hastalıklarından bah-sedemiyoruz bile. Oysa çalışanların çoğu hasta. Peki işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda neler yapılıyor? Yasalar ne durumda, hastalanmamak ölmemek hakkı-mız var mı?

Bunlar neler? İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden

Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Ber-na Güler Müftüoğlu, konuyla ilgili Petrol-İş Kadın Dergisi’ne verdiği söyleşide, İnsanların artık daha sıkı ve yoğunlaştırılmış bir çalışma ortamında oldukları için ça-lışırken hastalandıklarını ve “Çalışırken hasta olmamızın

en önemli nedeni, güvencesizlik” dedi.

HEr YIL 250 mİLYoN İş kaZaSITürkiye’de iş kazaları çok yoğun görülürken, meslek hastalıklarının neredeyse yokmuş gibi algılandığına işa-ret eden Müftüoğlu, Ulusal Sağlık Konseyi’nde mes-lek hastalıklarının yüzde 500 arttırılması gerektiğinin gündeme geldiğini belirtti. Müftüoğlu, Türkiye’de hali hazırda bin hastalığın meslek hastalıkları olarak tanım-landığını söyledi. Dünyada bu rakamın 43 binle, 130 bin arasında değiştiği bilgisini veren Müftüoğlu, WHO ve ILO raporuna göre dünyada her yıl 250 milyon iş kazası olduğunu ve her gün 5 bin kişinin yaşamını yi-tirdiğini belirtti. Müftüoğlu, Türkiye’de ise her iş saatinde 32 iş kazası gerçekleşirken, her 80 dakikada bir işçinin sürekli iş göremez duruma geldiğini, bunun yanı sıra her 2 saat 40 dakikada bir işçinin iş kazası sonucu yaşamını kay-bettiğini aktardı. Müftüoğlu’un verdiği bilgilere göre, geçtiğimiz ay 57 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken, yaklaşık bin 975 işçi de yaralandı. Temmuz ayından

bu yana her ay en az 55 işçi ölümlü kazalarda yaşamını yitiriyor. Son beş ayda yaklaşık 400- 450 işçi yaşamını yitirdi. Müftüoğlu, bu durumun nedeninin, insanların kısa sürede çok iş çıkarmak için canını hiçe sayarak çalıştırılmasından kaynaklandığını söylüyor. İş kazala-rında Türkiye’nin dünya üçüncüsü olduğunu belirten Müftüoğlu, birinci sırada Hindistan’ın, ikinci sırada ise Rusya’nın yer aldığını kaydetti.

kaDINLarI Da TEHDİT EDİYorGenel olarak, iş kazalarına maruz kalanların dörtte bi-rini kadınların oluşturduğunu belirten Müftüoğlu, bu durumun sektörlerle ilgili olduğunu ifade etti. Kadınla-rın ölümlü kazaların çok görüldüğü, maden, gemi gibi sektörlerde çalışmadığını dile getiren Müftüoğlu, ancak tekstil gibi ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı sektörlerde yaşanan kazalarda zarar görenlerin kadınlar olduğunu söyledi. Son dönemlerde meslek hastalıkları ve kazaları-nın kadınları da tehdit etmeye başladığını gördüklerini belirten Müftüoğlu, “AB ülkelerinde yapılan bir araş-tırma, kimya sektöründe düşükler, erken doğumların olduğunu gösteriyor” dedi.

Ev kazaları konusunda da çalışmalar yaptıklarını belirten Müftüoğlu, kadınların perde asarken, cam si-lerken, yemek pişirirken kaza geçirdiklerini, sakatlan-dıklarını hatta öldüklerini vurguladı. Müftüoğlu, ancak bu konuda yasal olarak hiçbir uygulamanın olmadığının altını çizdi. kaYnak: ANf

Tez Koop-İş’e üye olan ve Ülker Grubu Şok marketlerinde çalışan işçileri, işveren sendi-

kadan istifa etmeye zorlayınca, Tez Koop-İş’te İstan-bul’daki Yıldızlar Holding önüne siyah bir çelenk bırakarak eylem yaptı.

Ülker grubu Şok Marketleri satın aldıktan, 1995 yılından bu yana Tez Koop-İş’te örgütlü olan işçi-leri sendikadan istifa etmeye zorladı. Tez Koop-İş Sendikası ise Ülker Grubu’nun bağlı olduğu Yıldız-lar Holding’in önüne siyah çelenk bırakarak, Şok Genel Müdürlüğü’nün önüne yürüdü. Tez Koop-İş yöneticileriyle birlikte, Deri-İş Sendika Kampa-na Direnişi işçileri ve Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak’ın’da katıldığı yürüyüş, Faruk Büyükkucak’ın ve Tez Koop İş Eğitim Sekreteri Hay-dar Özdemiroğlu’nun yaptığı açıklamayla sona erdi.

Yıllardır sendika üyesi olan işçilerin zorla istifa zorlanması konusunda, Tez Koop-İş Eğitim Sekreteri

Haydar Özdemiroğlu’na konuyla ilgili olarak Yarın’a konuştu.

“Öncelikli olarak, biz yıllardır burada örgütlü bir sendikayız. Ve sözleşmeyi Şok Migros içindeyken yaptık. Dolayısıyla 3 yıllıkta sözleşme imzaladık. 3 yıllık sözleşme boyunca üyelerimiz isterse tek tek istifa etse bile, 3 yıllık bir bağ var Şok Marketlerinin. Yani biz yetkili sendikayız ve dolayısıyla sendikayı tanımıyorum diyemez. O da şunu yapıyor, işveren götürüyor işçileri ve istifaya zorluyor. Ülker Grubu Anayasa’ya, Sendikalar Kanunu’na göre suç işliyor. Bir kere bu yasal değil, işveren hukuksuz bir şey ya-pıyor. Yargıya ittikl etmiş durumda bu konu. Peşini bırakmayacağız. Yerel radyolarda yapacağımız, destek yayınlarıyla ve eylemlerimizde bu konuda mücade-leye devam edeceğiz. Başbakan’ın kendisi işçilerin sendikaya üye olması konusunda çağrı yaparken, kendisine ait olan bir yerde işçilerin istifaya zorlan-ması, düşündürücü olsa gerek.” ankara SEVAL KUTLU

Adana’da, “Bir çift ayakkabı kadar değerleri olmadığını”söyleyen ayakkabı imalat işçileri iş bıraktı. Bodrum

katlardaki küçük atölyelerde, günde 13-14 saat boyunca, çeşit-li kimyasal maddeler teneffüs ederek iş güvencesi olmaksızın çalıştıklarını belirten işçiler, haklarını alana kadar işe dönme-yeceklerini açıkladı.

Sarıyakup Mahallesi, Ayakkabıcılar Çarşısı’nda başlayan işbırakma eylemi, kısa sürede sloganlı yürüyüşe dönüştü.

Yaklaşık 100 işçi, çarşı sokaklarında pankart ve döviz açıp yü-rüyerek, sayı başına düşen fiyatların arttırılmasını istedi. Grup adına bir açıklama yapan ayakkabı imalat işçisi Mehmet Özay, emeklerinin karşılığını istediklerini söyledi.

“EmEğImIZIN karşILIğINI VE SağLIğImIZI ISTIYoruZ”Her türlü kimyasal, yanıcı ve kanserojen maddeler içerisinde hiç bir iş güvencesi olmaksızın çalıştıklarını ifade eden Özay, “Bizler köle değil işçiyiz. Daha sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarında emeğimizin karşılığını alarak üretim yapmak istiyoruz.

Türkiye’nin her yerinde en küçük saya birim fiyatı 5 lira ikenAdana’da bu fiyat 1 liraya kadar düşmektedir. Bu ağır ve

sağlıksız çalışma koşullarında aldığımız ücret insan onurunu hiçe saymaktadır” dedi.

“İNSaNca Yaşamak ISTIYoruZ”Özay, hakları temin edilene kadar işbaşı yapmayacaklarını söy-leyerek, “Patronlar daha fazla kar etsinler diye işçi ücretlerinden kırparak maliyeti düşürmekteler. Bu şekilde emeğimizi görmez-den gelip hakkımız olan çalınmaktadır. Bizler insanca yaşamak için bir araya geldik” diye konuştu. YarIn ADANA

“Bir çift ayakkabı kadar değerimiz yok”

Ataması Yapılmayan Öğretmenler yine sokaktaydı

Nijerya Devlet Başkanı geri adım attı

Her 3 saatte bir işçi ölüyor

Haydar Özdemiroğlu: “Biz yetkili sendikayız”edİtörler

TasarIM

dAğıtım

İmtİyAz sAHİBİ

sorumlu yAzı İşlerİ müdürü

adrEs

BAsıldığı yer

SANEM DENİz KURALİBRAHİM KESKİNSELÇUK KAYGıSızBERNA GÖRGÜLÜMELİKE ÇıNARARıNÇ KıLıÇRıfAT ÇAPARDENİz ADıBELLİELİf KARANCAN ÇOKSÖYLEREMİNE AHıSLAMELTEM POSTACıfATİH PEKEDİSGÜRKAN KÖSEEzGİ CEREN AĞTAŞKAAN ARSLANÇAĞLA EROĞLU

fADİK TEMİzYÜREK

EMRE ÖzTÜRK

RUMELİ C. MATBAACı OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAz YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCıLAR / İSTANBUL

6 Aylık ABonelİk: 25 tl

SANEM DENİz KURAL ADıNA yApı kredİ hEsaP nO: 229/8873511 Iban:TR38 0006 7010 PTT hEsaP nO: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBAnkAsı hEsaP nO: 6200 2465988 Iban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİrAAt BAnkAsı hEsaP nO: 0615 57722685 5001 Iban: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 GArAntİ BAnkAsı hEsaP nO: 31/6896034 Iban: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hEsaP nO: 0177542 Iban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 ABonelİk İçİn tel: 0 506 724 64 [email protected]

18 OCAK 2012 ÇARŞAMBA SAYı: 15

kadın cinayetlerini durdurmak için yazılan yasa tasarısının görüşmelerinde son noktaya gelindi. Bakan fatma Şahin’in kadın örgütlerinin taleplerinden yola çıkarak hazırladığı “Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Kanunu” son halini alıyor. Yasa-nın baştan yazılmaya başlandığı toplantılara katılan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi detayları Yarın’a anlattı.

ankaraÇAĞLA EROĞLU

06

SaNEm D. kuraL

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 15

Seçim öncesi başbakanın vaatle-rini hatırlayalım: İstanbul’a açı-

lacak yeni bir kanal ve boğaz trafiğinin rahatlatılması, ayrıca yeni şehirleşme ile beraber yeni köprüler vs. 3. Köprü ve İstanbul trafiğinin rahatlatılması da projelerden birisiydi. Hükümet özellikle finansmanın nasıl bulunacağı sorularına, ekonominin zaten çok olumlu bir yön-de seyrettiğini ve finansman konusunda Yap-İşlet-Devret modeliyle sıkıntı çek-meyeceklerini daha önceden belirtmiş-ti. Avrupa’daki krizin bu kadar ayyuka çıkmadığı günlerde, hükümet tarafından yaratılan bu iyimser tablonun aslında bu ihale iptali ile ne kadar gerçekten uzak olduğunu görebiliyoruz.

PEkİ NEDEN VE NaSIL?2008 Amerika ve İngiltere kaynaklı em-lak krizinin etkilerini, dünya çapında fi-nans tekellerinin ve büyük bankalarının çökmesiyle, ülkemizde ise reel sektörde üretimin %20’e varan düşüşler gösterme-si, buna bağlı olarak işsizliğin cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyelerine çıkması ile görüldü. Özellikle dış pazarda yüksek hacim gösterebilen tekstil gibi endüstri-lerde, çöküşün dramatik seviyelerde ol-duğunu gözlemlemiştik. Ülkemizde ya-şanan 2001 krizi, bankacılık krizi olarak tarihe geçmiş ve Türkiye bundan önemli dersler çıkarmıştı. Sıkı denetleme ve para politikaları finans piyasalarında, başba-kanın tabiriyle krizin “teğet” geçmesini sağlarken, üretime dayalı reel sektörde ise kriz en sert Türkiye’yi vurmuştu. Çün-kü 2002’den bu yana Türkiye büyürken bir yandan finans kaynağı bakımından dış finansmana olan bağlılığı yıldan yıla

artıyordu. Tam da cari açığın 70 milyar dolar seviyelerine çıktığı bugünlerde, yani ekonomideki kırılganlığın en üst seviyelere vardığı ve Avrupa’daki borç kri-zinin git gide büyük bir resesyona işaret etmesiyle birlikte, Türkiye’ye olan etkisi de konuşulmaya yüksek sesle başlandı. Bu verilerin ışığı altında, Kuzey Marma-ra Projesi’nin ihalesine bir teklif gelme-mesi, aslında bir resesyon işareti olarak görülebilir. Şartname alan ama teklifte bulunmayan firmaların en büyük çekin-celerinin, bu projenin derinleşen prob-lemlerin büyük bir resesyona dönüşme ihtimalinin yüksek olmasından dolayı, finansmanını bulamama ve yatırımın maliyetini karşılayamama korkusu olarak belirtildi. Bunun üzerine kafayı bu proje-yi yapmaya koyan fakat evdeki hesabını çarşıya uyduramayan hükümet, gerekirse biz yaparız diyerek çıkışta bulundu.

bÜYÜmE YaVaşLIYor, rESESYoN İHTİmaLİ uZakTa DEğİLBüyüme oranın %11’i görerek Çin’i bile geride bıraktığımız geçen seneden bu yana, bu büyümenin aslında çok da hayırlı bir şey olmadığını, ekonominin verdiği sinyallerle görmüş olduk. Çün-kü Türkiye, büyüme oranı yüksek diğer ülkeler; Çin, Hindistan gibi ülkelerin aksine üreterek değil tüketerek büyüyen bir ülke olduğu için, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari işlemlerdeki açı-ğı çok yüksek seviyelere tırmandı. Bu-nun kadar önemli olan bir başka konu ise Merkez Bankası’nın enflasyonun tekrardan %10 seviyelerine gelmesiyle beraber, dolara karşı ve enflasyona karşı savaş bayrağı açması , yani ekonomiyi so-ğutma çabası kuvvetle muhtemel işsizliği arttıracak ve bir nevi durgunluğa işaret

edecek gibi duruyor. Hükümet yine de 2012 için büyüme oralarında %6-7 gibi iyimser bir tablo çizerken, hükümetin aksine uluslararası kuruluşlar bunun pek de öyle olmadığını söylüyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü büyüme oranını(OECD) %3, Uluslar arası Para Fonu (IMF) % 2.2 , Dünya Bankası % 4.3 , yatırım bankası Morgan Stanley % 2.7 ‘e düşürürken belki de en çar-pıcı rakam ise yatırım bankası Merrill Lynch’den geldi. Merril Lynch; Türkiye ekonomisinin 2012’de %0 büyüyeceği-ni belirtirken, iki çeyrek üst üste negatif yönlü bir büyüme olacağına dikkat çekti. Merrill Lynch Ortadoğu ve Kuzey Afri-ka baş ekonomisti Türker Hamzaoğlu, bunun net olarak bir resesyon olacağını vurguladı

Türkiye’nin büyümesindeki en bü-yük faktörlerden birinin yabancı serma-ye girişinin Avrupa’daki krizle ile birlikte yavaşlaması yönünde ise beklenti büyük. Ekonomist Mustafa Sönmez’in bu konu ile çarpıcı bir değerlendirmesini paylaş-mak, bu konuda bizi daha da aydınlata-cak. “Yabancı sermaye girişi geçen yılın girişini ancak 1,7 milyar dolar aşabildi ve 48,7 milyar dolar oldu. 70 milyar doları geçen cari açığı karşılamaktan çok uzak olan bu girişin eksiğini tamamlayan ne oldu? Eksiği, yerli sermayenin ülkeye dönüşü gidermeye çalıştı. Bu yıl, “kumbaraların kırılmaya başladığı”nı yani, yerlilerce dışa-rıdaki bankalarda tutulan mev-duatların, yastık altı dövizlerin yurda getirildiğini, ortaya çıka-rıldığını görüyoruz. Yerli serma-yenin özellikle mevduat ağırlıklı birikimlerinden 15 milyar doları getirdiği, geçen yıl ise bu “dönüş”ün

1,6 milyar dolarda kaldığı görülüyor. Ca-ri açık öte tarafta “zulaları” da boşalttı. “Net Hata- Noksan” olarak bilinen kayıt dışı sermaye de bu yıl yüzde 219 artarak 13 milyar dolara çıktı. Böylece cari açığın finansmanında çoğu yerli sermayedarlara ait 28 milyar doların sahne alması etkili oldu. Bu, cari açığın yüzde 40’ının bu kaynakla kapatılması demek. 2010’un aynı döneminde bu iki kanaldan giriş, açığın sadece yüzde 5’ini karşılamıştı.

Durum böyle olunca, toplam ser-maye girişi, 2010’da cari açığı karşılayıp döviz rezervini 13 milyar dolar artırırken, bu yıl rezerv artışı yüzde 52 azalarak 6,3 milyar dolarda kaldı.” Yazısını Avrupa’da-ki borç krizinin Türkiye’ye giren yabancı yatırımın düşmesinin ülkeyi durgunluğa iteceğini belirtirken, aslında 3. Köprü ihalesinin iptalinde de gördüğümüz, fir-maların dahi aslında bu beklenti içerisin-de olduğunu, bu yüzden de maliyeti ve riski yüksek bu projeye ihale vermemesi, ülkedeki ciddi dış finansman kaynakla-rının yavaşlamasından ve buna bağlı bir durgunluk beklentisinden kaynaklandı-ğını görebiliyoruz.

18 oCAk 2012 yaRıN07 EKONOMiKöprü ihalesindeki sonuç resesyon mu?yapılması konusunda ciddi tartışmaların olduğu ve İstanbul’un kuzeyinden geçen 3. köprünün de olduğu Kuzey Marmara Projesi’ne şartname veren 18 firmanın hiçbiri ihale teklifi vermeyince ihale iptal edildi. Bedeli 6 milyar dolar olan projeye hiçbir firmanın girmemesi, öncelikle akla “Beklenen krizin olası etkisinden kaynaklanan bir çekince mi?” sorusunu beraberinde getirdi.

İstAnBulALPER ALEMDAR

Wall Street Journal gazetesi, Başbakan Erdoğan’ın pa-ra politikası açıklamasına ilişkin Merkez Bankası’na ya

Nobel ödülü kazandıracağını ya da ülkeyi çıkmaza sokacağı şeklinde yer verdi.

ABD’li Wall Street Journal Gazetesi’nin haberine göre, eko-nomistler Başbakan Tayyip Erdoğan’ın faiz lobisi çıkışı hakkında hayal kırıklığı yaşıyor. Gazetenin haberinde, Başbakan’ın salı günü verdiği demeçte faizlerin daha düşük seviyelerde olması gerektiğini söylediği hatırlatıldı ve “Ortodoks ekonomik teo-rinin aksine Başbakan yüksek faizlerin enflasyona yol açtığını söylüyor” denildi.

Wall Street Journal’a konuşan ekonomistler Merkez Bankası’nın politikalarını anlamakta zorluk çektiklerini söylü-yor. Ekonomistlere göre, mevcut politikaların 2011’de yüzde 8.2 büyüyen ülkeyi sert bir inişe, hatta resesyona sürükleyebilir. RBS Gelişen Ülkeler Başekonomisti Tim Ash, Başbakan’ın yorumla-rının piyasaları rahatsız ettiğini söyledi. Ash, Türk Lirası üstüne spekülatif bir saldırı olduğuna dair hiçbir gösterge olmadığını da ekledi. Ash, Merkez Bankası’nın politikalarını ise şu şekilde yorumladı: “Banka alışılmışın dışında politikalar uyguluyor. Bu kararlar Merkez Bankası’na ya Nobel ödülü kazandıracak ya da ülkeyi çıkmaza sokacak.” Merkez Bankası ise ekonomik politikalarını savunuyor. Mevcut politikaların iç talebi dizginle-mek ve Türk Lirası’nın değerini korumak için gerekli bir seçim olduğunu söylüyor. YarIn EKONOMİ

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türk şirketlerini uyardı. “Kredi kalitesini etkileyecek

unsurlar var” diyen Moody’s, Türk şirketleri konusunda “ihtiyat-lıyız” mesajı verdi. Moody’s’in Türk şirketlerini değerlendirdiği raporda, “Türk şirketlerinin kredi kalitesini gelecek 12-18 ayda etkileyecek bir dizi unsur var” yorumuna yer verildi. Moody’s’e göre, finans dışı alanda faaliyet gösteren şirketler iç piyasaya odaklanmaları sayesinde ekonomik büyümeden fayda sağlaya-bilir. Ancak Moody’s yine de Türk şirketleri konusunda durağan ve ihtiyatlı olduğuna dikkat çekti. YarIn EKONOMİ

Ya Nobel, ya çöküş

Moody’s Türkiye’yi uyardı

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütçe rakamlarını açıklıyor. Şim-

şek, “İşsizlikteki hafif artışlar ekonomide yavaşlama sürecine girdiğimizi gösteri-yor” dedi.

İşte Şimşek’in konuşmasından satır-başları;

* Euro bölgesi krizinde en kötüsü geride kaldı diyebiliriz.

* ABD’den gelen veriler gayet iyi, bu da sınırlı iyimserlik getiriyor.

* Ekonomide yavaşlama sürecine giriyoruz.

* İşsizlikteki hafif artış ekonomide yavaşlama sürecinin başladığını göste-riyor.

* Son çeyrek itibariyle TL’nin yük-selmesi iç talebin daha makul düzeye inmesiyle cari açıkta azalma başladı.

* Dünyada kamu borç stokunun sür-dürülebilirliği sorunu var. Bizde ise bu oran yüzde 40’ın altında. AB’de yüzde 90’a dayandı. Biz bu rakamı yüzde 32’le-re indirmeyi öngörüyoruz.

2011 YILI bÜTçE rakamLarI* 2011 yılında merkezi yönetim büt-

çe giderleri 313 milyar 302 mil-yon lira, faiz hariç bütçe giderleri 271 milyar 90 milyon lira, merkezi yöne-tim bütçe gelirleri 295 milyar 862 milyon lira, genel bütçe vergi gelirleri ise 253 milyar 765 milyon lira olarak gerçekleşti.

* Bu sonuçlara göre, 2010 yılında 40 milyar lira olan merkezi yönetim bütçe açığı 2011 yılında yüzde 56.5 oranında azalarak, 17 milyar 439 milyon liraya düştü.

* Bizim ilk hedefimiz 33.5 milyar-dı. Daha sonra bunu 22 milyara revize etmiştik. Gelinen noktada hem revize hem de başlangıç hedefinin çok altında kapatmış olduk.

* Faiz dışı fazla 3 kat artışla 24.7 mil-yar TL oldu.

* Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1.4 seviyesinde. Van depremine ayrılan kaynak olmasaydı bu oran daha düşük olabilirdi. YarIn EKONOMİ

Ekonomide yavaşlama dönemi

mEHmET şİmşEk

sÖZlÜKÇE

Para POlitikasi: Para, kredi ve faiz hacim ve hadlerini ayarlayarak ekono-mik dengeyi sağlama ve sürekli kılma politikasıdır. Bazı ekonomistlere göre enflasyonlar ve bunalımlar ancak para politikasıyla önlenebilir. Bu da para sektöründe hükümet müdahalesiyle sağlanabilir. Özel sektör üstündeki etkisi ne olursa olsun, hükümet mutlaka para politikasında ipleri elinde tutmalıdır.

?

“AB en az 5 yıl daha krizde” Davranışsal finans uzmanı Profesör Gülnur Muradoğlu,

mevcut Euro krizinin 1929 yılındaki buhrandan daha derin olduğunu ve krizden 5 yıldan önce çıkılmasının mümkün olmadığını söyledi. Londra’daki City Üniversitesi Cass İşletme Okulunda davranışsal finans uzmanı olan Profesör Gülnur Mu-radoğlu, bu yıl Avrupa’da ve İngiltere’de resesyon olasılığının mevcut olduğunu ifade etti.

Mevcut Euro krizinin, 2008 yılında yaşanan ekonomik kri-zin bir parçası olduğunu belirten Muradoğlu, 2008 krizinin bazı sebeplerinin reel, bazı sebeplerinin ise davranışsal olduğunu kaydetti. 2008’deki krizin ABD’deki ipotek borçlanmasından başladığını ve tüm dünyaya yayıldığını hatırlatan Muradoğlu, şöyle konuştu: “Kriz 2008’de, ABD’den sonra ilk İngiltere’yi vurdu, oradan Avrupa’ya, oradan da gelişmekte olan ülkelere geçti. Şimdi ise ABD’ye doğru geri dönüyor. Şu an krizin ikinci safhasındayız ve ikinci safhada Arap baharı da, Yunanistan’daki problem de bunun bir parçası oldu.”

PİYaSaLarIN kENDİ kENDİNİ DÜZELmEZAvrupa ülkelerinde iyi liderlik yapılamamasının Euro krizini et-kilediği yorumlarına katılmayan Muradoğlu, “1929 buhranında öğrenildi ki, likidite temin edilmezse kriz derin ve uzun oluyor, dolayısıyla likidite temin edildi. Liderlerin geniş bakış açıları önemli. Genel bakış açısı olarak benim tehditkâr bulduğum şey, piyasaların etkin olduğuna ve kendi kendini düzelteceğine iman etmiş olmak, bu doğru bir şey değil” dedi.

ab krİZE mEYİLLİEuro bölgesindeki borç krizi için önümüzdeki 2-3 yılın kri-tik olduğunu söyleyen Muradoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yunanistan’ın Euro’dan atılacağını düşünmüyorum, çünkü bu çok riskli olacaktır. Eğer bir Avrupa topluluğu olmasaydı, Yunanistan’ın batışı Avrupa’da birkaç devleti batırabilirdi. Eğer Yunanistan topluluğun bir parçası olmasaydı, etkisi çok daha şiddetli ve derin olurdu. Dolayısıyla ne Avrupa’nın birlikten çıkması için Yunanistan’ı zorlayacağını, nede Yunanistan’ın birlikten çıkmaya çalışacağını düşünüyorum. “İngiltere’nin Euro krizinin çözümlenmesinde dışarıda durmasını olumlu bulmadığını ifade eden Gülnur Muradoğlu, “Hem İngiltere’nin Euro’ya girmesinin lehine olduğunu düşünüyorum, hem de Eu-ro bölgesindeki yasal düzenlemelerin içinde yer almasının lehine olduğunu düşünüyorum” dedi. Bu yıl İngiltere’de ve Avrupa’da resesyon olasılığının mevcut olduğunu söyleyen Muradoğlu, “Bu kriz, 1929 buhranından daha derin bir kriz. Dolayısıyla böyle bir krizin 1-2 yılda geçmesini beklemek safiyane olur. Bunun için verilecek süre, minimum 5 yıl diye düşünüyorum. 5 yıldan önce bu krizden çıkılmasının kolay olmadığını düşü-nüyorum” dedi. YarIn EKONOMİ

GErçEkLErİ

açIkLIYoruZ!

Ulaştırma, Deniz-cilik ve Haberleşme Bakanı

Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na 3. Köprü yapımını da içeren Kuzey

Marmara Otoyolu projesinin öz kaynak-la yapılacağını açıkladı. Ayrca bakan Öz kaynaklarla en kısa zamanda ihaleye çıka-caklarını da açıkladı. Kuzey Marmara Oto-yolu projesi ihalesi için şartname alan

18 firmadan teklif gelmemişti. Bu gelişmeler üzerine ihale iptal

edilmişti.

3. kÖPrÜ VErGİYLE GELEcEkUlaştırma, Denizcilik ve Haberleş-me Bakanı Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na 3. Köprü yapımını da içeren Kuzey Marmara Otoyolu projesinin öz kaynakla yapılacağını açıkladı. Ayrıca bakan en kısa zamanda ihaleye çıka-caklarını da açıkladı. Bu son gelişme-ler, konunun çözüme kavuşturulduğu izlenimi yaratsa da durum vatandaş için pek de öyle değil. Açıklamanın ilk kısmında projenin öz kaynaklarla yapılacağı belirtiliyor. Projenin öz kay-naklarla yapılması demek, halka yeni vergilerin gündeme gelmesi anlamını taşıyor. Yani köprü vatandaşın cebin-den çıkacak yeni vergilerle yapılacak. Açıklamanın ikinci önemli noktası ise, proje öz kaynaklarla yapıldıktan sonra ihaleye gidileceği, yani özelleştirileceği. Yani halkın vergileriyle yapılacak olan köprü özelleştirilerek kazancı devlete değil özel kurumalara gidecek. Vatan-daş yaptıracak, patronlar kazanacak.

uLuSLararaSI baSINDa YEr buLDuİsrail Jerusalem Post gazetesince yayım-lanan bir haber analizinde, Türkiye’nin 5 milyar dolarlık ihaleyi iptal kararında

yabancı şirketlerin uluslararası kaynak bulmada karşılaştığı sorunların etkisi-nin bulunduğu öne sürüldü. Ankara tarafından getirilen “katı koşulların” caydırdığı belirtilirken, “Ancak teklif vermesi beklenen uluslararası şirketler için aynı derece önemli olan unsurun uluslararası fonlamadaki sıkılaştırma olduğunu söylüyorlar” denildi. Şirket-lerin yaklaşımına ilişkin şu değerlen-dirme yapıldı: “Böyle bir taahhüdün altına girme tereddütleri, sermaye arzının giderek sıkılaştırıldığı bir dö-nemde Türkiye’nin, önümüzdeki yılda karşılaması gereken büyük dış finans-man yükümlülüklerinin olduğunu anımsatıyor. Ülkenin çok büyük bir cari işlemler açığı var ve Citigroup’un yeni Küresel Piyasalar raporuna göre, her yıl 35-40 milyar dolarlık orta ve uzun vadeli borcunu çevirmesi gere-kiyor.” Cari açığın Kasım’da gerilediği haberlerinin üzerine liranın güçlendiği ancak açık sorununun çözümünden uzak olduğu savunulurken açığının bu yıl GSYH’nin yüzde 10’u düzeyinden yüzde 8’e gerilemesi beklense de bunun hala çok yüksek olduğu düşünüldüğü de kaydedildi.

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN08 18 oCAk 2012 yaRıN

man

GERİDE KALANLAR

Doğal sit alanı ilan edilen Rize’nin İkizdere Vadisi’nde 50 yıl önce inşa edilen İkizdere hid-roelektrik santral (HES) projesi için yapılacak kapasite artırımı nedeniyle, yöre halkı ve sivil top-lum örgütlerinin öneri ve görüş-lerinin alınacağının duyurulması, tepkilere neden oldu. İkizdere Derneği eski Başkanı ve Mimar

Mühendisler Grubu (MMG) Genel Başkan Yardımcısı Jeofizik Mühendisi Kadem Ekşi, HES projelerinin doğal hayata verdiği zararlar ve yöre halkının tepkileri ortadayken kapasite artırımı için görüş alınacağının söylenmesinin aldatmacadan öte bir şey olmadığını kaydetti, “Bunu unutsunlar” dedi.

İkİZDErE HaLkI DİrENİşE HaZIr ESkİ JİTEm bİNaSINDa kEmİk buLuNDuDiyarbakır’da bir dönem Jandarma İs-tihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi binası (JİTEM) ile Diyarbakır Kapalı Cezaevi ile Adliye Sarayı’nın bulundu-ğu Saraykapı Mevkii’nde restorasyon çalışmaları sırasında insanlara ait 6 ka-fatası ve kemik bulundu. Merkez Sur İlçesi Saraykapı Semti’nde bulunan ve 1990’lı yılarda JİTEM merkezi, Jandarma Merkez Komutanlığı, Di-yarbakır Kapalı Cezaevi ve Diyarbakır Adliye binasının bulunduğu alanda

insanlara ait 6 kafatası ve kemikler bulundu. İnsanlara ait olduğu belirtilen kemik-lerin DNA testi yapılması için İstanbul Adli Tıp merkezine gönderileceği bildirildi.

Enerji Bakanlığı yetkilileri 6 ili etkileyen elektrik kesintisinin tekrarlanmama garan-tisi olmadığını söyledi. Yetkililer ABD’de bile 36 saatlik kesinti olduğunu hatırlat-tılar. Enerji Bakanlığı geçtiğimiz hafta İs-tanbul başta olmak üzere Sakarya, Kocaeli, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi etkileyen elektrik kesintisinin tekrarlanabileceğini

açıkladı. Bakanlık yetkilileri arızanın kötü hava koşullarından kaynaklandı-ğını ileri sürerek dünyada da böyle büyük kesintilerin yaşandığını öne sürdü. ABD’de 2003 yılında yaşanan büyük kesintiyi hatırlatan bakanlık yetkilileri bir değerlendirme toplantısı yapılacağını belirtti.

Uludere katliamından sağ kurtulan Davut Encü, Servet E., Hacı E., Gülyazı Alay Komutanlığına ifadeye çağ-rıldılar. Haklarında “pasaport kanununa muhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlal etme” ve “ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlamalarından işlem başlatıldı. İfadeye vermeye gelmemeleri halinde zorla karakola

götürülecekleri kendilerine bildirildi. 35 kişinin öldürüldüğü katliamın ardından soruşturmayı yürüten savcılıklar Genelkurmay Başkanlığı’ndan konunun aydınlatıl-ması açısından son derece önemli olan 4 saatlik heron görüntülerini istemiş ama söz konusu görüntüler gönderilmemişti. Fakat Uludere Kaymakamı’na yönelik saldırı hakkındaki soruşturma hızlıca tamamlanıp, bombardımanda yaşamını yitiren sivillerin yakınlarının da bulunduğu kişiler tutuklanıp cezaevine konulmuştu.

ELEkTrİk kESİNTİSİ TEkrarLaNabİLİr NaSIL Sağ çIkarSINIZ?

Neler Oluyor?Barcelona’daki bir sergide konuşan Merkez Bankası

Başkanı Başçı, ‘’İktisat sadece paradan ibaret değil, biraz kültür ve sanat tarafının da ön planda olması gerekir’’ dedi.

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre, 2011 Ocak-Aralık döneminde Türkiye’de toplam taşıt üretimi yüzde 9, taşıt ihracatı ise yüzde 5 arttı.

Türkiye’de 2011 yılında köprü ve otoyollardan 349 milyon 847 bin 151 araç geçti, bu araçlardan toplam 732 milyon 681 bin 161 lira gelir elde edildi.

Karayolları Genel Müdür Yardımcısı ve Kuzey Mar-mara Otoyolu İhalesi Komisyonu Başkanı İhsan Ak-bıyık, İstanbul Boğazı’na 3. köprü yapımını da içeren Kuzey Marmara Otoyolu ihalesine teklif veren olmadı-ğını bildirdi.

Uluslararası piyasada altının onsu 10 günde yüzde 4,32 oranında değer kazanarak 1.640,24 dolara yükseldi.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 2010 yılının kasım ayında gördüğü 71 bin puan seviyeleri-nin bugün yüzde 30 altına gerileyerek 49 bin 800 puan seviyelerine indi.

Türk Sağlık-Sen’in açtığı dava sonucunda mahkeme, kesinti yapılmasına karşın Konut Edindirme Yardımı (KEY) ödemesi alamayan memura, ödeme yapılmasına hükmetti.

EKONOMiVe Fransa’nın da notu düşürüldüsonunda beklenen oldu ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden fransa da not mağduru oldu. Hükümet kaynaklarının AfP’ye verdikleri bilgiye göre, S&P, fransa’nın “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu düşürürken, Almanya, Hollanda ve Lüksemburg’un “AAA” olan uzun vadeli kredi notlarını korudu.

Kaynak, kuruluşun not kararı konusunda hükümetleri bil-

gilendirdiğini kaydetti. Aynı kaynak, Avusturya ve Finlandiya’nın kredi no-tuna ilişkin bilgi vermedi. Fransa Mali-ye Bakanı François Baroin, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s’un Fransa’nın kredi notunu düşürdüğünü doğruladı. Baroin, Fran-ce 2 televizyonuna yaptığı açıklamada, Fransa’nın kredi notunun AAA’dan AA ‘ya indirildiğini söyledi.

SarkoZY acİL ToPLaNTI YaPTIBu arada Standard and Poor’s’un, Fransa’nın da aralarında bulunduğu bazı Avro Bölgesi ülkelerinin kredi notlarını düşüreceği iddiası üzerine Fransa Cum-hurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 3 bakanı ile acil toplantı yaptı. AFP muhabiri, Sarkozy’nin, Başbakan Farnçois Fillon, Ekonomi Bakanı François Baroin ve Bütçe Bakanı Valerie Pecresse’i toplantı yapmak üzere ofisine çağırdığını belirtti. Fransa Bütçe Bakanı ve hükümet söz-cüsü Valerie Pecresse, Fransa’nın “ken-dinden emin” olduğunu ve “borcunu ödeyebileceğini” söyledi.

16 aYIN EN DÜşÜk SEVİYESİBu arada Euro, dolar karşısında 2010 Ağustos ayından bu yana en düşük se-viyeye geriledi. Euro’nun gerilemesinde, S&P’nin Fransa’nın da aralarında bulun-duğu bazı Euro Bölgesi ülkelerinin kredi

notlarını düşürebileceği haberleri etkili oldu. 17 ülkenin ortak para birimi euro, TSİ 17.20’de dolar karşısında 1,2638 seviyesine gerileyerek son 16 ayın en dü-şüğünü gördü. Euro, dün TSİ 24.00’de dolar karşısında 1,2816 seviyesindeydi.

ÖNcEDEN uYarI YaPILmIşTIEuro Bölgesi’nden üst düzey yetkili, Standard & Poor’s’un bugün, Almanya hariç birkaç Euro Bölgesi ülkesinin kre-

di notlarını düşürebileceğini açıklamış ancak hangi ülkelerin kredi notlarının düşürülebileceğine ilişkin bilgi verme-mişti. S&P, geçen yıl aralık ayı başında, 15 Euro Bölgesi ülkesinin kredi notunu düşüreceği uyarısında bulunmuştu. Ku-ruluş, Euro Bölgesi’nin kötüleşen borç krizinin bölgenin güçlü ülkelerini etki-lediğine işaret ederek, kredi notu AAA olan Almanya, Lüksemburg, Avusturya, Finlandiya, Fransa ve Hollanda ile diğer

9 ülkenin kredi notunu muhtemel in-dirim için izlemeye aldığını bildirmişti.

Standard and Poor’s, bu karara Euro Bölgesi’nde artan sistematik stresi ge-rekçe göstermiş, Euro Bölgesi’nde diğer bir resesyon riskinin artmasının kararın sebeplerinden biri olduğunu da ifade etmişti. Euro Bölgesi’nin diğer iki ül-kesi Yunanistan, en kötü kredi notuna sahipken Kıbrıs Rum Kesimi’nin kredi notu da izleme altında bulunuyor.

fransa ALPER ALEMDAR

En büyük tehdit İtalya

AB ekonomisinde risk devam ediyor

ABD daha çok borçlanacak

Kredi derecelendirme kurumu Fitch Ratings, Euro blo-ğunun geleceği için en büyük tehdidin İtalya olduğunu

ileri sürdü. Kurum, buna gerekçe olarak da İtalya’nın büyük borç yükünü, yüksek borçlanma maliyetlerini ve bunlara kar-şılık ortada borç krizinin tüm bölgeye yayılmasını önleyecek bir planın bulunmamasını gösterdi.

Fitch küresel derecelendirme bölümü başkanı David Riley, bu nedenlerle, Ocak ayı sonlarına doğu İtalya’nın kredi notu-nun düşürülme olasılığının yüksek olduğunu belirtti Londra’da düzenlenen basın toplantısında “İtalya, krizin ön cephe hattın-dadır” diye konuşan Riley, ülkenin devlet tahvilleri getirisinin yükselmesini “krizin adamakıllı yoğunlaştığının işaretidir” sözle-riyle yorumladı. İtalya, 2012 yılında 440 milyar Euro değerinde devlet tahvili ve hazine bonosu satmayı planlıyor. Riley, yürür-lükteki borçlanma maliyetleri göz önüne alındığında, bunun ürkütücü bir iş olduğunu söyledi. İtalya’nın teknokrat hükümeti bir darbe de bir müsteşarın ailesi için Tuscan’da tatil hediyesini kabul ettiği iddiaları üzerine istifa etmek zorunda kalmasıyla yedi. YarIn EKONOMİ

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, Frankfurt’ta yapılan faiz toplantısının ardından düzen-

lenen basın toplantısında yaptığı açıklamada “küresel talepteki ılımlı büyüme ile Euro Bölgesi’nde zayıf iş dünyası ve tüketici güveninin bölgenin büyüme hızına zarar verdiğini” söyledi.

Finansal piyasalardaki gerilimlerin beklendiği gibi Euro Böl-gesi’ndeki ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilemeyi sürdürece-ğini belirten Draghi, ekonomik görünümün yüksek belirsizlik ve aşağı yönlü riskler taşımaya devam ettiğine dikkati çekti. Eu-ro Bölgesi’nde enflasyonun birkaç ay daha yüzde 2’nin üzerinde kalacağını, daha sonra yüzde 2’nin altına gerileyeceğini ifade eden Draghi, bölgede maliyet, ücret ve fiyat baskılarının ılımlı seyrini sürdürebileceğini, enflasyon oranının da fiyat istikrarına uygun kalması gerektiğini vurguladı.

Para PoLİTİkaSI ÖNEmLİPara politikasının orta vadede fiyat istikrarını sürdürmesinin esas olduğunu vurgulayan Draghi, enflasyon çıpası, para po-litikasının Euro Bölgesi’nde istihdam yaratma ve ekonomik büyümeyi desteklemeye katkı sağlaması için ön koşul olduğuna işaret etti. Draghi, refinansman operasyonları için likidite fon-larının Euro Bölgesi bankalarına destek vermeyi sürdüreceğini ve reel ekonomiyi finanse edeceğini kaydederek, standart dışı para politikası önlemlerinin geçici olduğunu belirtti.

Euro Bölgesi’nin büyüme hızına bir dizi unsurun zarar verdiğinin görüldüğünü kaydeden Draghi, bunların küresel talepteki ılımlı büyüme ile Euro Bölgesi’nde zayıf iş dünyası ve tüketici güveni olduğunu söyledi. İç talebin Euro Bölgesi borç piyasalarındaki devam eden gerilimlerinin yanı sıra finansal ve finansal olmayan sektörlerdeki bilanço düzeltme sürecinden zarar gördüğünü bildiren

aşağI YÖNLÜ rİSkDraghi, “aşağı yönlü risklerin küresel ekonomi, korumacı ön-lemler ve küresel dengesizliklerin nizamsız düzeltilmesi olası-lığıyla ilgili olduğunu” kaydetti. Sermaye pozisyonlarındaki artışla desteklenen banka bilançolarının sağlamlığının eko-nomiye zamanla uygun kredi fonlarını sağlamada ana unsur olacağını ifade eden Draghi, bankaların sermaye artırımı plan-larını uygulamasının, Euro Bölgesi’nde ekonomik faaliyetlerin finansmanına zarar verecek gelişmelerle sonuçlanmamasının esas olduğunu vurguladı.

Avrupa Konseyi’nin 9 Aralık 2011 tarihinde açıkladığı güçlü ekonomik birliği sağlayacak anlaşmadan memnun olduklarını bildiren Draghi, yeni mali sözleşmenin, Euro Bölgesi ülkele-rinde kamu maliyelerinin uzun soluklu sürdürülebilirliğine önemli katkı sağlayacağına işaret etti. Mali konsolidasyonla birlikte sağlam ve iddialı yapısal reformların acilen uygulanması çağrısında bulunan Draghi, mali konsolidasyon ve yapısal re-formların güveni, istihdam yaratmayı güçlendireceğine dikkati çekti. YarIn EKONOMİ

ABD Başkanı Barack Obama, federal hükümetin borçlanma

limitinin 1,2 trilyon dolar daha artırıl-ması için Kongre’ye resmi bildirimde bulundu. Obama, Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner’a gönderdiği mektupta, borçlanma limi-tinin artırılmasının, var olan yükümlü-lüklerin karşılanması için gerekli oldu-ğunu belirtti.

Beyaz Saray, geçen Ağustos ayında ülkenin temerrüde düşmesini önlemek için borçlanma limitinin artırılması konusunda Kongre üyeleriyle anlaş-maya varmıştı. Bu anlaşma kapsamın-da Obama’nın böyle bir talebi bekle-

niyordu. Obama’nın teklif ettiği artış gerçekleşirse, hükümetin faaliyetlerini finanse edebilmek için alabileceği borç miktarı 16,4 trilyon dolara yükselecek. Bu rakamın, hükümete bu yılın sonuna kadar borçlanma yetkisini kullanmada yeterli olacağı düşünülüyor.

15 gÜNlÜK sÜREKongre’nin, Obama’nın bu teklifini reddetmek için 15 günü bulunuyor, bu süre içinde teklif Kongre’nin her iki kanadından da reddedilmezse, yürür-lüğe girecek. Bu açıdan bakıldığında Obama’nın Kongre’ye teklif gönder-mesi aslında formalite niteliği taşıyor. Çünkü Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olsa da Senato’da teklifi reddedecek yeterliliğe sahip olmadıklarından bu teklif, 15 gün sonra otomatik kabul edilmiş olacak.

Ancak, özellikle seçim yılı olması iti-

bariyle Cumhuriyetçilerin bu konuyu, “Obama’nın bütçe açığını kontrol edile-mez boyutlara çıkardığı” şeklindeki eleş-tirilerinin dozunu artırmada fırsat ola-rak kullanacakları yorumları yapılıyor. Nitekim Cumhuriyetçiler, Obama’nın mektubunun hemen ardından, çoğun-lukta oldukları Temsilciler Meclisi’nde teklifi reddeden bir tasarıyı gelecek hafta oylamaya sunacaklarını açıkladı.

ABD yönetimi ve Kongre geçen Ağustos ayında, ülkeyi krizin eşiğine getiren borçlanma limiti sorununda son dakikada anlaşmaya varmış ve limitin üç aşamada 2,1 trilyon dolar düzeyinde ar-tırılması karara bağlanmıştı. Kongre, ge-çen Ağustos’ta borçlanma limitinin 400 milyar dolar, eylül de 500 milyar dolar artırılmasını kabul etmişti. Obama’nın teklif ettiği 1,2 trilyon dolarlık artış da, söz konusu anlaşmanın son aşamasını oluşturuyor. YarIn EKONOMİ

7 bin kişi işsiz kalacak

Belçikalı süpermarket zinciri Delhaize, yaklaşık 5 bin ça-

lışanını işten çıkarmayı planlıyor. Delhaize’den yapılan açıklamada, ABD ve güneydoğu Avrupa’da 146 mağaza-nın kapatılacağı, söz konusu mağaza-larda çalışan yaklaşık 5 bin kişinin de işten çıkarılmasının planladığı bildiril-di. Delhaize’in, geçen yılın tamamında 21,1 milyar avro ciro elde ettiği tahmin ediliyor.

NoVarTİS 2bİN kİşİYİ çIkaracakİsviçreli ilaç şirketi Novartis, ABD’de yaklaşık 2 bin çalışanını işten çıkar-tacak. Şirketten yapılan açıklamada, ABD’deki eczacılıkla ilgili faaliyetlerinin yeniden yapılandırılması kapsamında bin 960 çalışanın işine son verileceğini bildirdi. Yılın ikinci çeyreğinde başla-yacak işten çıkarmalarla şirket, 2013 yılına kadar 450 milyon dolar tasarruf sağlamayı hedefliyor. YarIn EKONOMİ

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 15

Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak yargılama-nın adil olduğunu düşünüyor musunuz?Hrant Dink cinayetinin ardından İstanbul 14. Ağır Ceza mahkemesinde görülmekte olan cinayet davası dışında, Trabzon Sulh Ceza mahkemesinde Trabzon jandarma gö-revlilerinin yargılandığı dava ve çok sayıda soruşturma ve soruşturmaya dönüşmeyen inceleme yapıldı. Bütün bu yargılama ve soruşturma süreçlerinin ortak noktası ne-dir diye sorarsanız, bu sorunun cevabı, hiç tereddütsüz, bütün bu süreçlerin, maddi gerçeği ortaya çıkarmada ve sonuca ulaş-mada etkili olmayışları ile adil yargılanma hakkına aykırılıkları şeklinde olur.

Telekomünikasyon İletişim başkanlığı (Tİb)’den gelen kayıtlar sonucunda yeni bir soruşturma talebinde bulunmanız söz konusu mu? Bizim soruşturmanın başından beri, Hrant Dink cinayetinin öncesi, hazırlığı, işlenme-si ve sonrasındaki manipülasyon ve delil-lerin yok edilmesine ilişkin şikayetlerimiz ve soruşturma istemlerimiz oldu ancak bu davayı iddianame il e çizilen sınırın dışına çıkaramadık. Sanki güçlü bir irade tara-fından soruşturmanın başında çizilen bir sınırın dışına çıkılması yine o güçlü irade tarafından engellendi.

Yasin Haya, haksız tahrik indiriminden yarar-lanırsa bu ne anlama gelir?Bu davayı izleyen kamuoyunun baskısı nedeniyle böyle bir ihtimalin olamayaca-ğını varsayıyorum. Ancak, bu cinayeti planlayanlar, hazırlayanlar, işletenler ve sonrasında sınırı çizenler, böylesi bir ih-timali de düşünmüşlerdi ve bütün plan bunun üzerine kurulmuştu. Yani, onlara göre, Hrant Dink, zaten ‘Türklüğe hakaret etmiş hain bir kişiydi ve Ermeniydi’ üstelik böyle olduğu, yüksek yargı tarafından da tescillenmişti. Bu duruma kızan milliyetçi öfkeli bir genç, diğerinden yardım alarak gidip onu vurmuştu! Ancak bu plan tutma-dı, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından öylesine güçlü bir kamuoyu baskısı yarattı ki bu cinayet, planlayanların bu konudaki öngörüleri çöktü.

Tİb kayıtları ile ilgili emniyetin tutumu konu-sundaki fikirleriniz neler?Emniyet ve jandarma ve aynı zamanda devletin diğer kurumları bu cinayetin çi-zilen sınırları dışına çıkmama ve cinayetin ardındaki gücü aydınlatmama konusun-da uyum içindeler. Bu kurumların hep-si, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisinin bütün ayrıntılarına vakıf oldukları halde cinayeti engellememe konusunda da uyum içindeydiler. Burada, davanın sınırlarını çizen ve bu uyumu sağlayan o güçlü ve de-vasa örgütlenmeyi tartışmadan varacağımız her sonuç eksik olur diye düşünüyorum.

basında çıkan haberlerin davanın seyri ile ilgili etkili olduğunu düşünüyor musunuz?Basın, üzerinden beş yıl geçmesine rağ-men bu davayı özellikle bazı gazeteciler eliyle takip ediyor. Bunun çok önemli

olduğunu düşünüyorum. Ancak, kimi noktalar çok çok önemli olduğu halde yukarıda söylediklerim dışında, basının bu noktalar üzerinde durmak yerine san-sasyonel haberler ve söylemler üzerinde durduğunu gözlemledim. Örneğin, yok edilen kamera kayıtları, sanıkların iletişim kayıtları, cinayet günü, görüntülere takılan kişiler ve bu kişilerin kimliklerinin araştı-rılması konusunda basının tavrı son derece eksikti. Örneğin, bu şahıslardan birinin Osman Hayal olduğu iddiasını dahi basın yeterince araştırmadı. Adli Tıp Kurumu, kayıtların yetersizliğinden söz ederek, bu kişi, Osman Hayal’dir ya da değildir diye-meyiz’ dedi. Biz bunun üzerine gelişmiş teknolojik imkanlarla bu incelemenin ye-niden yapılması gerektiğini söyleyerek tek-rar inceleme talep ettik. Ancak, mahkeme bu talebimizi reddetti. Basın bu konuyu görmezden geldi. Oysa bu konu açıklığa kavuşturulursa çok çok önemli bir eşiği aşmış olacaktık.

Gardiyanların kendisini tehdit ettiğini söyle-yen Yasin Hayal, kullanıldığını ve yüzleştirme yapılırsa kimlerin kendisini kullandığını göste-rebileceğini söyledi. bu noktada 17 ocak’ta nasıl karar açıklanabilecek?Yasin Hayal, isim vermiyor bence birileri-ne, bir yerlere mesajlar gönderiyor. Karar duruşması öncesinde, bu çağrısının önemli olacağını düşünüyor.

Davanın Ergenekon soruşturmasıyla ilgisi ol-duğunu düşünüyor musunuz?Hrant Dink cinayetinin alt yapısını oluşturan, onu bir nefret nesnesi olarak sunan ve hedefe koyan birtakım kişile-rin bugün Ergenekon davası sanıkları arasında olduğunu görüyoruz. Bütün çabalarımıza rağmen Hrant Dink ci-nayeti soruşturmasında ve davasında bu kişilerin ifadesini dahi aldıramadık. Pek çok soruşturma ve davada önemli olan delillerin ve ipuçlarının bu davada üzerine gidilmedi. Bu cinayetin Ergene-kon soruşturması ile ilgili olup olmadığı ancak bütün bu delillerin ve ipuçlarının üzerine gidilerek anlaşılabilir. Bu aşa-mada bu soruya net bir yanıt verebilmek hukuken mümkün değildir.

bu davayı demokrasi açısından nasıl değer-lendiriyorsunuz?Daha davanın başında bir röportaj sıra-sında şöyle demiştim; “Bu dava aydınla-nırsa Türkiye aydınlanacak”. Bugün bu söylediklerimi daha güçlü ve binlerce bulgu ile destekleyerek söyleyebilirim. Evet, bu dava ile ‘bir bebekten katil ya-ratan karanlığın” aydınlanabilmesi için bütün şifreler, bütün anahtarlar ortaya çıktı. Şimdi bize düşen bu yoldan yürü-mek, siyaset cinayet geleneği ve Ermeni düşmanlığı geleneği ve zihniyeti ile bu dava sayesinde yüzleşilebilir. Ve karanlık, demokrasiye dönüştürülebilirdi. Bu da-va bu açıdan bir fırsat, bu fırsatı şu ana kadar değerlendiremedik ancak bundan sonra değerlendirebilir ve geleceğimizi, demokrasi üzerine kurabiliriz.

18 oCAk 2012 yaRıN

İstAnBulMELİKE ÇıNAR

09

Siyasi cinayetler geleneği devam ediyor

19 Ocak 2007’de Hrant Dink, genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde 3 el ateş edilerek öldürüldü. 5 yıllık hukuk mücadelesinde maalesef sona geliniyor. Maalesef, çünkü çok fazla yol kat edildiği söylenemez. Deliller, bu cinayetin ardında birkaç kişi olduğunu göstermiyor. Dahası var ancak davanın ilerlememesi için ayrı bir çaba var gibi. 5 yıllık hukuk mücadelesinin sonucu ne olacak göreceğiz ancak toplumun vicdanı sel olup akacaktır ve bu davayı böyle bitirmeyecektir. Konuyla ilgili İstanbul Barosu Azınlık Komisyonu eski başkanı aynı zamanda Dink Ailesi’nin avukat fethiye Çetin sorularımızı yanıtladı.

‘HraNT’IN arkaDaşLarI’NDaN HaYko bağDaT, DaVa SÜrEcİNİ DEğErLENDİrİrkEN bu YIL 19 ocak’Ta NELEr YaPILacağINI YarIN GaZETESİ’NE aNLaTTI:

Dava 17 ocak’ta görülecek. Sizler neler yapmayı planlı-yorsunuz?Dava uzun süredir bizim için önemli değil; uzun süredir beklentimiz oldukça zayıf. Soruşturmanın derinleşmesine izin vermeyen bir sürü ayrı mecra var. Ayrı mecrada bunu yapan kurum ve kişi var. Gerek yargı, gerek mahkeme hakimi, avukatlarımı-zın, soruşturmanın derinleştirilmesi ve gerçek faille-rin ortaya çıkması için verdiği 80’e yakın dilekçenin birçoğunu kabul etmedi, davaları birleştirmedi. Aynı zamanda kamu görevlilerine, üst merciler dava açma-dı. Bunun için bakanlığın izin vermesi lazım. Mesela MİT’e soruşturma izni vermedi bakanlık. Bunun haricinde de bir sürü şey oldu. Direk soruşturmayla ilgisi olmayan bir sürü konuda da yine haksızlıklar yaşandı. Katili, ne o poster yapanlara doğru dürüst bir soruşturma yapıldı, ceza verildi; ne Dışişleri Ba-kanlığı bürokratları için birsoruşturma yapıldı. Dolayısıyla bu davadan bizim uzun süredir bir beklentimiz yok zaten. Fakat dava-nın bitiyor olması 5 yılla ilgili bir şey. Hakim, 5. yıla varmadan bitirmek istiyor bunu. Buradan bir şey çık-mayacağının artık herkes farkında. Bu 5 yılı geçerse hani yargılama onunla ilgili bir şey, hakim bundan öncekinde açıkça beyan etti zaten. O yüzden 19’un-dan önce veya işte bunların yakalanmasından önce tam 5 yılı tamamlamadan bitirmek istiyor. O yüzden 17 Ocak’a ertelendi dava ve o yüzden son zamanlarda 1 hafta arayla mahkemeler devam ediyordu. Bu, dedi-ğimiz gibi bu yargı sürecinin usulen bozulma ihtimali çok kuvvetli bu yargılamanın. Sanık avukatlarının da şikayetleri var. Ama yeni bir yargılama, AİHM ya da yargıtay aşaması nasıl olacak hep beraber göreceğiz. Ama niyet yok bunu görüyoruz. Hiçbir kurumda niyet yok. Şimdi biz 19 Ocak’ta yürüyüş yapmayı planlıyoruz. Başka etkinlikler de olacak tabii. Du-ruşmada da olacağız ve sonuca göre açıklamalarda bulunacağız. 13:00’da Taksim’den Agos’a yürüyüş yapacağız. Agos önünde oldukça kalabalık bir bek-lentimiz var. Bu konunda toplum her yıl zaten bir hassasiyet gösteriyor. Hrant’ın arkadaşları olarak planlarımız bunlar. Sessi bir yürüyüş olacak. Aile bize katılacak bu yürüyüşte. Avukatlarımız bizimle birlikte yürüyecek. Umarım vekillerimiz gelir bizimle yürür. Tüm kesimlere çağrı yapıyoruz. Hrant’ın cena-zesini kaldıran yüz binlerce insanın heterojen yapısı burada da işler diye düşünüyoruz. Şimdiye kadar bize gösterilmiş ve belirlenmiş mecralarda gösterilerimizi yapabildik. Ama yine bir şeye itiraz etmemiz lazım. Yeni eylem biçimleri de düşünmemiz lazım. Sokak-ta, kapalı alanlarda, elimizde çok fazla malzeme var. Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Cazip bir konu. Ama bu işin cazipliği bizim yaptığımız işlerden değil; Hrant’ın kendisinden. Ve bizde mümkün olduğu kadar bunu ayakta tutmaya çalışıyoruz.

Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden tam 5 yıl geçti, yapılan 25 duruşma boyunca Hrant’ın ailesi, arkadaşları bunun bir derin devlet

cinayeti olduğunu söyledi.25. duruşmasına gelinen Hrant Dink cinayeti davasında “Örgüt yoktur”

kararı verildi. Yasin Hayal ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alırken, Ahmet İskender’e 12 yıl ceza verildi. Diğer sanıklar beraat etti.

“bİr ÖrGÜT YokTur”Hrant Dink davasında karar duruşması görüldü. Karara göre; Yasin Hayal kasten adam öldürmekten ağırlaştırılmış müebbet cezasına alırken, Ahmet İskender 12 yıl hapis cezası aldı. Erhan Tuncel içinse, “Yeterince tutuklu kal-mıştır diyerek bu akşam salıverilmesine” karar verildi. Hrant Dink davasında yargılanan diğer sanıklarla ilgili olarak ise; “Ortada örgüt yoktur” diyerek be-raat kararı verildi. Davanın arkasından Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin basına bir açıklama yaptı. Açıklamasında; “Bizimle dalga geçtiler, dalganın en büyüğünü meğerse sona saklamışlar. Bu dava bitmedi yeni başlıyor” dedi.

“fIrSaTLarI kuLLaNmaDILar”Gerçekten bu karar ne anlama geliyor? Geleneğin hiçbir şekilde bozulmasına izin verilmediği anlamına geliyor. Nedir bu gelenek? Devletin siyasi cinayet-ler geleneği ve devletin bir kısım vatandaşını ötekileştirerek düşmanlaştırma geleneği. Ellerindeki fırsatı da ellerinin tersiyle reddettiler.

“bİTTİ DİYENE kaDar bİTmEYEcEk.”“Biten bir komedi dosyasıdır bizim için bu dava yeni başlıyor. Tetikçilerin yargılandığı bu süreçte bebekten katil yaratan karanlığa saklanan bütün fail ve failler bütün çıplaklığıyla ortaya çıktılar. Bu nedenle yeni başlıyor. Gideceğimiz çok yol var. Bunların her birini büyük bir kararlılıkla sorgulayacağız. Karan-lıkların aydınlanması, faillerin yargılanması için her şeyi yapacağız. Biz bitti diyene kadar bu dava bitmeyecek.” Hrant’ın Arkadaşları’ndan Gülten Kaya ise, karara ilişkin, “Şairin dediği gibi, ‘Cinayeti sadece kör bir kayıkçı gördü” dedi. Beşiktaş Adliyesi’nin önünde yapılan basın açıklamasının arkasından, şu anda, Hrant Dink’in ailesi, arkadaşları ve siyasi partilerle Hrant Dink’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu ve Hrant Dink’in öldürüldüğü Agos Gazetesi’nin önüne doğru yürüyüş gerçekleşti.

foto

ğrAf

: SEÇ

İL SU

CU

“Bu davaböyle bitmez”

Hrant Dink cinayeti sonucunda açılan davanın 25. duruşması olan ve karar duruşması olarak öngö-rülen dava, 17 Ocak Salı günü görüldü. "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeniyiz" sloganıy-la beş yıldır birçok demokratik kitle örgütünün, sendikanın ve siyasi partinin cinayetin hesabı-nın sorulmasına dair mücadelesi sürdü. Beş yıldır bu cinayetin derin-leştirilmesine dair avukatların hiçbir girişimi sonuç vermedi, ne Ergenekon ne de bu cinayetin gerçek sorumluları yargılandı. Bu mücadeleyi beş yıldır sürdürenler 19 Ocak Perşembe günü iki eylem gerçekleştirecekler. Bu yürüyüşlerden ilki saat 13.00'te Taksim Meydanı'nda Agos Gazetesi'nin önüne olacak, ikincisi ise saat 19.00'da Taksim Tramvay Durağı'ndan Galatasaray Meydanı'na doğru gerçekleşecek. Hrant Dink cinayetinin hesabını soranlar hep birlikte alanlarda olacaklar.

Emekçi Hareket Partisi’nden çağrı

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN

Önceki dönem söz haklarını kul-lanmak isteyen öğrencilere karşı

başlatılan soruşturma dalgasının yerine bugün söz kullanabilecekleri toplantılar düzenleniyor. Öğrencilerin siyaset yap-masının önündeki engelin kaldırılacağı sözünü veren Tuncer, öğrencilerle yapa-cağını söylediği ilk toplantıyı 14 Ocak Cumartesi günü Mehmet Akif Ersoy Salonu’nda gerçekleştirdi.

NaSIL başLaDI?Yine alışık olunmayan bir yöntemle, Rektör Murat Tuncer üniversitede siyasal çalışma yürüten tüm gençlik örgütü tem-silcilerini görüşmeye davet etti. 14 Ocak cumartesi günü öğrenci temsilcileriyle bir araya geldiği tanışma toplantısında Tun-cer, üniversiteye dair projelerini paylaştı. Tuncer, üniversitede gerçekleştirilen her türlü eylemin demokratik hak olduğu-nun altını çizerek, üniversitelerdeki fikir ve ifade özgürlüğünün önündeki engel-lerin kalkmasının şart olduğunu işaret etti. Polisin muhalif öğrencilere yönelik müdahalesinin de önünü kesmeye çalışa-cağını, öğrencilere soruşturma açılmasına izin vermeyeceğini belirtti. Toplantıda, önceden açılmış olan siyasi soruşturma-ların tamamının iptal edildiğini açıkladı.

Kampüslerde öğrencilerin karşı karşı-ya kaldığı problemlerin de konuşulduğu toplantıda, yurtların gece giriş saatleri, kütüphanelerin ve çalışma alanlarının ka-panış saatleri gibi konulara da düzenleme-ler getirildi. Yapılacak sistematik toplan-tıların tarihi her ayın 2. cumartesi günü olarak belirlenip, öğrencilerin de yönetim mekanizmalarına dahil olabileceği alanlar oluşturuldu.

NE Gİbİ TaLEPLEr kabuL EDİLDİ Rektör Tuncer’in öğrencilerle anlaştığı uygulamalardan bazıları ise şöyle:

- Polisin üniversiteye girmesine izin vermeyeceği

- Fikir özgürlüğü olduğunu ve kesin-likle bunun baskılanmayacağı,

- Afişler için öğrencilerin istedikleri yerlere ve istenilen büyüklükte panolar yapılacağını ama camlara asmanın çirkin bir iz bıraktığını, hakaret vb. durumlar olmadığı sürece siyasal düzeyi olan hiçbir afişe müdahale edilmeyeceği,

- Önceden güvenlik gerekçesi ile oku-lun gaz bombası, gaz maskesi ve kalkan aldığını ama artık bunların alımını dur-durduğunu böyle güvenlik önlemlerine ihtiyaç olmadığı,

- Sınavlar süresince kütüphanenin 24 saat açık kalacağını ve gece 12.00’den sonra ücretsiz çay, kahve, çorba verileceği,

- Eskiden açılan siyasi soruşturmaların tamamını iptal ettiğini,

- Okula girişlerde kimlik sorulmasını kaldırdığını,

- Vakıf Bank’ın daha önceden rek-törlük makamına hediye ettiği mer-cedes marka aracı geri göndererek 200 öğrenci’ye burs vermesini sağladığını,

- Önceden 12.00 yurtlar için 02.00 öğrenci evleri için olan giriş saatini 02.00’a çekilerek farklılığın ortadan kaldırıldığını ve bir süre sonra giriş saati uygulamasının tamamen ortadan kaldırılacağını,

- İstenilen yerde stand açmaya hiç-bir engel konulmayacağını ve çevrede özel güvenliklerin öbeklenmesine izin verilmeyeceğini,

- Üniversite konseyi oluşturmayı he-deflediğini (akademisyenlerden, öğrenci-lerden oluşan) çoğulcu bir yaklaşımla üni-versitede herkesin ele ele vererek daha iyi bir gelecek ve Hacettepe yaratabileceğini,

- Öğrencilere serbest kürsü kurmak istediğini.

ÖğrENcİLEr koNuşTu, rEkTÖr oNaYLaDIToplantının büyük bölümünde öğren-cilerin söz alarak taleplerini dile getirdi. Rektör Tuncer, “Bu üniversitenin sahibi sizsiniz.’’ diyerek sorunların öğrencilerle birlikte çözüleceğine bir kez daha işaret etti. Öğrencilerin sosyalleşebileceği alan-ların oluşturulmasının gerekliliği tartışı-lırken düzenlenecek etkinliklerin önün-deki engellerin kalkması gerektiği fikir birliğiyle kabul edildi. Engelli öğrencile-rin sorunlarına da değinilerek kampüste yaşamlarını kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmasına karar verildi.

Öğrenciyi rahatsız eden ve geleceğini etkileyen her türlü uygulamayı kaldıra-cağını söyleyen Tuncer, yaşanacak taciz olayları karşısında en ağır cezaların veri-leceğini sert bir ifadeyle belirtti. Yaşanan ulaşım, barınma ve sağlık sorunlarına karşı da çözümler üretilmesinin ardın-dan toplantı kararlarını yayınlayacak bir komisyon oluşturuldu.

Hacettepe Üniversitesi’nde neler oluyor?18 oCAk 2012 yaRıN

Bakırköy Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ilçedeki ilköğ-retim okullarında yaptığı Seviye Belirleme Sınavı’nda

Ermenilere yönelik ayrımcı bir sorunun bulunması alınan tep-kiler nedeniyle iptal edildi.

Geçen hafta Bakırköy’deki ilkokullara yapılan SBS’de, Erme-nilerle ilgili dışlayıcı ifadelerin yer aldığı bir soru öğrencilerin karşısına geldi. Sınavda yer alan Sosyal Bilgiler bölümünün, Radikal gazetesinin “Les Miserables” (Sefiller) manşetinin kul-lanılarak sorulan ilk sorusu şu şekildeydi: “Mondros sonrasında kurulan ve amacı dünya kamuoyuna Ermenilerin yaptığı zulüm-ler hakkında belge ve Fransızca eserler yayınlayarak etkilemek olan aşağıdaki hangi Cemiyet daha etkili olsaydı bugün Ermeni meselesi ile ilgili bu gazete haberi yayımlanmayabilirdi?”

Dadyan Okulu’nda sınav gözetmenliği yapan ve Ermeni olmayan bir eğitimci soruya tepki göstererek, böyle bir soru-nun sorulduğu bir sınavda gözetmenlik yapmayacağını söyledi ve sınav salonundan ayrıldı. Bunun üzerine sorudan haberdar olan Dadyan Okulu ve Yeşilköy Ermeni İlköğretim Okulu yö-neticileri, sınavı durdurdu.

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileriyle sınav hakkında görüşmeye başlayan yöneticilere, sınavın durdurulması nede-niyle Bakırköy Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin tepki gösterdiği ve okul yöneticileri hakkında soruşturma açılabi-leceğini söyleyerek baskıda bulundukları öğrenildi. Buna kar-şın yöneticiler bu tip sorular nedeniyle çocukların pedagojik gelişiminin büyük zarar gördüğünü belirterek, sorunun iptal edilmesini talep etti. Bunun ardından uzun süren görüşmeler so-nucunda sorular iptal edilerek sınav iki okulda da tamamlandı. YarIn EĞİTİM

İzmir’deki Ege Üniversitesi öğrencisi F.G., başörtülü ola-rak derslere girmesini engellediği ve fotoğraflarını çekerek

rahatsız ettiğini söylediği Prof.Dr. E.R.P. hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Ege Üniversitesi Rektörlüğü de, Prof. Dr. E.R.P. hakkında soruşturmaya izin verdi.

Matematik bölümü öğrencisi F.G. şikayet dilekçesinde, öğretim üyesinin özellikle derslere giriş çıkış saatlerini takip ettiğini, bölüm binasının kapısına geldiği zaman da karşısına dikilip başörtülü bir şekilde okula girmesini engellediğini, cep telefonuyla fotoğrafını çekerek hakaret ettiğini iddia etti. Bu olayın ardından peruk takarak çözüm bulmaya çalıştığını ifade eden F.G., Prof.Dr. E.R.P.’nin, eğitim öğretim hakkının engel-lenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal, kamu görevinin sağladığı yetkiyi kötüye kullanarak hürriyeti tehdit, kişinin huzurunu bozma, ayrımcılık yasasını ihlal ettiğini ve bu nedenlerden do-layı cezalandırılmasını talep etti.

Dilekçeyle ilgili Ege Üniversitesi Rektörlüğünün, Prof.Dr. E.R.P. hakkında soruşturma açılmasına izin verip dosyayı Sav-cıya gönderdiği öğrenildi. Öğrenci F.G. ise, bu durumda birçok öğrencinin olduğunu ve çoğunun psikolojisinin bozulduğunu, bazılarının da okuldan ayrıldığını söyledi. YarIn EĞİTİM

Geçtiğimiz hafta, yine bir Meslek liseli öğrenci okulda asansör boşluğuna düşerek ağır yaralandı.

Hakkari’nin Aşağı Merzan Mahallesi’nde bulunan Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrencilerden Yusuf Ferdi Özatak, 4’üncü kattan henüz hizmete sokulmayan ve asansörü bulunmayan asansör boşluğundan aşağıya düşerek ağır bir biçimde yaralandı. Ardından hastaneye kaldırılan Özatak’ın asansör boşluğuna nasıl düştüğünü araştırmak için Hakkari Emniyet Müdürlüğü ekipleri, okuldaki güvenlik kamerası görüntülerine de el koydu. Savcılık ta, emniyetin aldığı görüntülerden yola çıkarak olayda ihmali bulunan kişiler hakkında soruşturma başlattı. Bu olay, geçmişte Meslek liseli öğrencilerin yaşadıkları olayların ardından da başlatılan soruşturmalar gibi normal gösterilmeye çalışılıyor.

arkaDaşLarI ProTESTo ETTİOlayın ardından Özatak’ın arkadaşları, arkadaşlarının yara-lanmasını protesto etmek için Hakkari Valiliği binası içinde bulunan Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüyüş yaptı. ‘Hükümet istifa’, ‘Sorumlular hesap versin’ sloganları atan öğrencilerin va-lilik binasına gitmelerine izin vermeyen polis öğrencileri valiliğe almadı. Öğrenciler bunun üzerine Hakkari Devlet Hastanesi’ne yürüdü. Daha sonra okul önünde toplanan öğrenciler, bir sü-re oturma eylemi yaptıktan sonra sınıflarına girdi ve derslere devam etti.

Hakkari Valisi’nin ve İl Jandarma Komutanı’nın yaralanan Özatak’ın durumu hakkında bilgi alıp, babası Sadi Özatak’a geçmiş olsun demesi de dikkat çekti. YarIn EĞİTİM

Geçtiğimiz hafta İstanbul Üniversitesi’nde duvara afiş asmak isteyen Gençler Meydana

İnisiyatifi üyeleri, özel güvenlik tarafından soruştur-ma açılmakla tehdit edilerek darp ve hakarete maruz kaldı. Yaşanan bu olay da, ‘üniversitelerde politikanın yasaklanması neye bağlı?’ sorusunu akıllara getirdi.

Gençler Meydana İnisiyatifi’nin Ankara, Eskişehir ve İstanbul’da yaptığı eylemleri öğrencilere anlatmak için Pazartesi günü İstanbul Üniversitesi’nde her za-man afiş asılan yerlere duvar gazetesi ve afişlerini as-mak isteyen iki öğrenci, Özel Güvenlik Birimleri’nin soruşturma tehditleriyle karşılaştı.

Öğlen saatlerinde öğrenci kimleri yanında olma-dığı için okula girmekte güçlük çeken Gençler Mey-dana inisiyatifi üyesi iki öğrenci, afişleri astıktan sonra okulun kapısından dışarı çıkarken özel güvenlikler tarafından ablukaya alındı ve kimliklerini vermedik-leri takdirde okuldan çıkamayacakları söylendi.

Öğrencilere hakaret ederek saldıran özel güven-likler, inisiyatif üyesi iki öğrenciyi okulun öğrencileri olmamakla itham etti. Bunun ardından öğrencile-rin, kimliklerini Özel Güvenlik Birimlerinin alma hakkının olmadığını ifade etmeleri üzerine ÖGB’ler polisleri çağırarak öğrencilerden zorla kimliklerini aldı ve tutanak tutacaklarını söyledi.

Saldırıya uğrayan Gençler Meydana İnisiyatifi

üyesi Osman Erdem, konuyla ilgili şunları belirtti: “Afiş asarken özel güvenliğin afiş asmamızı 1 aydır takip ettiğini öğrendik. Gençler meydana çalışmamız hükümet tarafından bastırılmaya çalışılıyor. Okuldan çıkmamıza bile izin vermediler, bu da onların baskıcı ve tehditkâr tavrını gösterdi. Ama üniversitenin asıl sahibi biz olduğumuz için ÖGB’lere rağmen çalışma-larımıza devam edeceğiz.”

‘SİYaSET YaPmaYa DEVam’Yaşanan olay üzerine açıklama yapan Gençler Mey-dana İnisiyatifi, bu saldırının kendilerini asla yıldır-mayacağını, üniversitelerde siyaset yapmaya devam edeceklerini belirtti. Ayrıca açıklamada, üniversite rektörü Yunus Söylet’e seslenilerek şunlar söylendi: ”Sadece 1 ay değil her ay bu duvar gazetelerini asarak işsizliğin ne demek olduğunu yazacağız, hükümetin yalanlarını açığa çıkartacağız, duyuracağız. Okul du-varlarında baskı, zulüm değil fikir, düşünce, müca-dele gözükecek. Yunus Söylet’e buradan bir kez daha duyuralım tehditleri, soruşturmaları ile ÖGBleri ile Polisleri, Çevikleri ile saldırarak bizleri susturabilece-ğini zannetmesin.

Bugün 2 arkadaşımızı gördün, yarın 100 oluruz. O yüzden ey Rektör Yunus Söylet, geçtiğimiz hafta faşistlere açtığın kapıları biliyoruz. Çeviklere açtığın

kapıları biliyoruz; 30 öğrenciyi gözaltına aldırttın. Sen de şunu bil ki: kapatsan da kapıları mücadele edenlere, siyasal olana, özgür düşünceye, bilimselliğe biz o kapıları açmasını biliriz. ”

SÖYLET’İN ÖZErkLİk aNLaYIşIİstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet, yaklaşık iki hafta önce üniversitelerin olabildiğince özerk ol-ması gerektiğini belirtmiş, ‘Üniversiteler ne kadar top-lumsallaşır ve şeffaflaşırsa özerklik konusunda o kadar rahat olurlar.’ demişti. Söylet, iki hafta önce üniver-sitesini çevik kuvvet polislerine açmış, 30 öğrenciyi gözaltına aldırmıştı. Bir hafta sonra Gençler Meydana İnisiyatifi üyelerine yapılan saldırı, üniversitede po-litikanın engellenmeye çalışıldığını gösterdi. Bunun yanında, Hacettepe Üniversitesi’nde rektör öğren-cilerle görüşme yaparken, İstanbul Üniversitesi’nde Yunus Söylet’in öğrencilerin her türlü söz hakkını engellemeye çalışıyor olması, Söylet’in özerklik anla-yışını gösterdi. İstAnBul ARıNÇ KıLıÇ

Sınavda ayrımcı soru

Profesöre başörtüsü soruşturması

Meslek liseli ağır yaralandı

İstanbul Üniversitesi’nde afişe engel

ankaraECEM YAzıCı

Hacettepe üniversitesi bugünlerde demokratik üniversite talebi adına önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle 80 sonrasında üniversite gençliğinin mücadele ettiği, bedeller ödediği söz, yetki, karar hakkı için ilk adım geldi. Öğrenciler yeni rektör Prof. Dr. A. Murat Tuncer’le üniversite hakkında toplantı yaptı, kararlar aldı.

YÖk kaLkmaDaN DEmokraTİk ÜNİVErSİTE mÜmkÜN mÜ?Öğrenci örgütleri temsilcilerine Hacettepe’de yapılması planlanan deği-şimleri sorduk.

GENçLEr mEYDaNa İNSİYaTİfİ SEçkİN ErDoğaN fİZİk mÜHENDİSLİğİ bÖLÜmÜYeni Rektör Tuncer’in bu tavrı aslında daha büyük hedefler için görece “de-mokratik” bir ortam yaratarak Hacette-pe Üniversitesi’nin uluslar arası düzeyde rekabet şansını artırmayı hedeflediğini, bunun yanı sıra her türlü örgütlenmenin önünü açmayı önüne koyduğunu gösteri-yor. Bugün üniversitemizde gelişen süreç açısından, siyasi faaliyetin önüne engel konulmaksızın yürütülebilmesi için atı-lan adımları olumlu değerlendiriyoruz. Günümüz öğrenci hareketinin üniver-sitelerdeki söz hakkı talebinin önünün bir düzey açılmasıyla birlikte meselenin darbe ürünü YÖK kaldırılmadan tam anlamıyla çözülemeyeceği açıktır. Ama rektör Tuncer’in yapmak istediği bu dü-zenlemeler bizim için ve tüm üniversiteler için örnek bir model olabilir. Bu sebeple görüştüğümüz her bir maddenin sonuna kadar takipçisi olacağız. Bugün rektörle bu değerlendirmeleri yapmamız yıllardır tüm kuşakların sürdürdüğü demokratik üniversite mücadelesinin bir sonucudur.

GENçLİk muHaLEfETİ PINar aLİşaN bİLGİ VE bELGE YÖNETİmİ bÖLÜmÜHacettepe Üniversitesi’nde izlediğimiz tablo aslında YÖK’ün yeni dönem po-litikalarının yansımasından başka bir şey değil. Üniversitelerin piyasalaştırılması ve Bologna Süreci’nin işletilmesi için öne çı-karılan özgürlük vaatleri yalnızca üniver-site kapılarının sermayeye açılabilmesinin yolunu açmak üzere söyleme dökülüyor. Yeni Rektör Tuncer’in polisin üniversiteye girişinin engellenmesi, kampüste siyase-tin yapılmasının serbestleştirilmesi gibi demokratik yaklaşımlarının altında yatan gerçeklerin kısa zamanda açığa çıkacağını düşünüyorum.

DEmokraTİk GENçLİk HarEkETİ SİNEm muT SağLIk İDarESİ bÖLÜmÜAKP Hükümeti’nin son süreçte yü-rüttüğü politikaların, ‘’İleri demokrasi söylemlerinin bugünki somut adımları-nı Hacettepe Üniversitesi’nde başlayan uygulamalarla hayata geçirildiği apaçık ortadadır. Özel şirketler ile üniversiteler arasındaki bağın kuvvetlendirilmesi, Bo-logna Süreci’nin devamlılığının sağlana-bilmesi bakımından gerekli olan özgür ortamın öğrencilere demokratikleşme sağ-lamaktan çok üniversiteleri piyasalaştırma hedefi taşıdığını düşünüyorum.

ÖğrENcİ koLEkTİfLErİ ÖZGÜr boZkurT ELEkTrİk ELEkTroNİk bÖLÜmÜYeni Rektör Prof. Dr. A. Murat Tuncer’in bu tavrını yeni dönem öğrencilerle so-run yaşamamak için yapılan idareci bir tavır olarak ele alıyoruz. Hacettepe Üniversitesi’nin bu yeni rektörü cemaa-tin içinden geliyor ve sağ geçmişe sahip bir kişi. Zaten yeni YÖK Başkanı’nın da atanmasıyla başlayan YÖK içinde de baş-layan sürecin işleticisi olacağını gösteriyor.Öğrencilere söz hakkı tanıyarak demok-rasinin yolunu açtığı bir ortamda gelişen reformlara karşı tutumunu ne denli ko-ruyabilecek merak ediyoruz.

Hacettepe Üniversi-tesi Rektörü Prof. Dr.

Murat Tuncer ve öğrencile-rin yaptığı toplantıdan sonra üniversite yönetimi tarafın-dan ilk somut adım atıldı.

“ÖğrENcİDEN YaNa uYGuLa-maLar DEVam ETmELİ”Hacettepe Üniversitesinde fi-nal döneminin başlaması ile birlikte kütüphaneye 24 saat girilebiliyor. Ayrıca 20:00-21:00 saatleri arasında ücret-siz çay, 23:00-00:00 saatleri arasında ise ücretsiz çorba dağıtımı üniversite tarafın-dan yapıldı. Öğrenciler ise oldukça memnun. Hacet-tepe Üniversitesi Öğrencisi Enes Çıraklı “Bu uygulama ne kadar basit görünse de öğrencilerin talebi üzeri-ne ve öğrencilerden yana olan bir uygulama olduğu için gerçekten çok önemli. Çünkü ilk defa öğrencilerin talepleri rektör tarafından uygulamaya sokuldu.” de-di. Felsefe Bölümü 3. sınıf öğrencisi Anıl, “Öğrencilere ücretsiz çorba dağıtılmasın-dan yeni haberim oldu. Öğ-rencilerin dinlenmesi ve ta-leplerinin yerine getirilmesi çok güzel bir adım.” derken bütün öğrenciler üniversite yönetiminin öğrenciden ya-na uygulamalarının devam etmesi gerektiğini söyledi. ankara CEYHUN DUMAN

Hacettepe’de ilk somut adım

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 15

Çarşamba günü 11 Ocak’ta patronaya yakınlığı ile bilinen

Coe-Rexecode araştırma merkezi ise son derece “bilimsel” bir çalışmayı kamuoyuna sunarak liberal hüküme-te arzuladığı değişiklikler için gereken temeli sunuyor.

“HaLk YETErİNcE çaLIşmIYor...” Araştırmada iddia edildiğine göre tam gün çalışma saatine göre Fransa Av-rupa ülkeleri arasında sondan birinci konumda bulunuyor. Yani Fransızlar Avrupa’nın en az çalışan milleti. Bu cümle kulağa bir yerlerden tanıdık geliyor, Yunanistan’da 2008 krizinin suçlusu tembel olan halktı. Ancak bu sefer Coe-Rexecode şirketi Yunanistan’ı tam gün çalışma saatine göre yıllık 1971 saatle Avrupa’nın en “çalışkan” halkı ilan etmiş durumda. Fransızlar ise yıllık 1679 saatle Fransa’daki ekonomik durgunluğun esas nedeni ilan ediliyor.

Araştırmanın bu hafta ortaya çık-ması ve çalışma saati üzerine odaklan-ması bir tesadüf değil. 1890 yılında ilk 1 Mayıs kutlamalarıyla başlayan ve 19. yy’dan beri işçi ve emekçilerin başlıca taleplerinden biri olan iş saatinin düşü-rülmesi Fransa’da 2000 yılında Sosyalist ve Komünist parti koalisyonu tarafın-dan gerçekleştirilmiş ve yasal haftalık çalışma saati 35 saate indirilmişti. Bu yasanın ne denli uygulanıp uygulanma-dığını bir kenara bırakalım, 35 iş saati kapitalistleri oldukça rahatsız ediyor. Araştırmanın açıklanmasının hemen ardından Çalışma Bakanı Xavier Bert-rand sendika liderleri ve patronlarla birlikte yaptığı bir toplantıda “Bugün, yayınlanan çalışma ile görüyoruz ki da-ha çok çalışmamız gerekiyor, insanları

daha fazla çalıştırmamız gerekiyor.” bu-yurdu. Sarkozy’nin sloganın bir parçası olan “daha fazla çalışma”nın ise halen bir anlamı olduğunu vurguladı. Sloganın diğer parçası olan “daha çok kazanma” kısmını da söylemeyi unuttu herhalde.

bu araşTIrma bİLİmSEL DEğİLDİr!Ancak son derece dikkatli olunması gereken bir konu var. O da istatistik araştırmaları yapılırken kullanılan me-todun sayıları oldukça etkilediği ger-çeği. Öncelikle şunu söyleyelim Coe-

Rexecode şirketi bilimsel bir araştırma yapamaz çünkü bilimselliğin temeli olan tarafsızlığa sahip olması imkânsız. Sitelerinde kendini şöyle tanımlıyorlar : “2006 sonbaharında, Rexecode ve Paris endüstri ve ticaret odasının ekonomik gözlem merkezinin birleşmesinden olu-şan özel bir kurum”. Hemen ekleyelim üyeleri büyük bankalardan, yatırım fonlarından ve patronlardan oluşmakta.

Şirketin kullandığı rakamlar IN-SEE ulusal araştırma kurumununki ile aynı. Ancak Avrupa genelinde bir araştırma kurumu olan OCDE olduk-ça farklı rakamlar sunuyor. OCDE’ye göre Fransızlar 2009 yılındaki tam gün çalışma saatine göre Almanlar’dan daha çok çalışmakta. Oysaki Ceo-Rexecode’a göre Fransızlar Almanlar’dan 224 saat daha az çalışmakta. Yine aynı şekilde Coe-Rexecode’un rakamlarına göre dahi yarı zamanlı çalışma saati göz önünde bulundurulduğunda Fransızlar Avrupa ortalamasının üstünde çalışı-yorlar. Bu rakamlardaki oynamalar ise şundan kaynaklanıyor: 2002-2003 yıl-ları arasında iş araştırmalarında temel alınan Mart ayı rakamı tüm yıla yayıl-dı, böylece tatil günleri de istatistiklere

dâhil edildi. Sonuç ise açık; bir yılda yapılan araştırmalarda çalışma saatin-de ciddi düşüşler gerçekleşti. Ancak bu emekçilerin daha az çalıştığı anlamına gelmiyor. Ceo-Rexecode ise gönüllü olarak bu metodolojik değişikliği göz ardı ediyor.

cGT: “çok PaHaLIYa maL oLuYoruZ!”CGT sendikası yöneticisi Bernard Thi-bault bu son derece “bilimsel” araştır-ma ile kapitalistlerin emekçilere verdi-ği mesajın son derece açık olduğunu söyledi : “çok pahalıya mal oluyoruz...”

İş ve İstihdam Zirvesi’nde Sarkozy’nin önereceği her patronun isteğine göre çalışma saatinin yüksel-tip azaltılması ve buna bağlı olarak da maaşların oynaması yani kısaca “reka-bet-istihdam uzlaşması” böylece zaruri bir uygulama konumuna getirilmiş durumda. 35 saatlik iş süresi ise içi boş bir yasaya dönüştürülecek. Hâlbuki çalışma saatinin düşürülmesi Fransa’da istihdam oranını arttırmıştı. Ancak ka-pitalistlerin istediği ne pahasına olursa olsun iş gücü maliyetini düşürmek. Bunun için de emekçilere her yerden saldırıyorlar.

fransafİKRİYE YıLMAz

Halkın bu tembelliği yok mu?18 oCAk 2012 yaRıN

Dünya Turu

Belçika Kraliyet Akademisi tarafından yapılan ve harç paralarının arttırılmasını öneren yükseköğretimin finans-

manı ile ilgili araştırma yayınlandı. Senelerden beri var olan bir tartışma yeniden alevlendi. Bu çalışma gerçekten « bilimsel » mi?

Öğrenci hareketi uzun zamandır yükseköğretimin olabildi-ğince büyük bir kitleye açık olabilmesi için bir kampanya yürüt-mektedir.Ancak üniversite rektörleri olaya bu açıdan bakmıyor. Eğitimin devlet gelirinde çok küçük bir yer tutması gözleminin ardından birçok yıldan beri yükseköğretimimn finansmanı ko-nusu canlı bir tartışmadır.

ÖğrENcİLEr HarçLara ZammI DurDurDuFrankofon Öğrenciler Federasyonu bu sorun üstünde bir kam-panya yürütüyor ve kazanımlar elde ediyor : Bu konuda Bakan Marcourt’un Temmuz 2010 yılında bir karar çıkartmasını sağ-ladı ve bu kararla birlikte burslu öğrenciler için kayıt sırasında ve destek derslerinden para alınmamaya başlandı.

Ancak üniversite rektörleri aynı fikirde değiller. Birkaç ay önce Kuzey Bölgesi’nin rektörleri harç paralarının arttırılması ve bir giriş sınavının konması için mevzilerini aldılar. Eski rek-tör ve KULeuven derneğinin başkanı Andre Oosterlinck harç paralarının birçok öğrenci için ikiye katlanmasını önerdi.

Ve Frankofon rektörler sırasıyla harekete geçiyorlar. Franko-fon Rektörler Konseyi’nin başkanı Didier Viviers Akademi’deki bir grup uzmandan sonuçları karşılaştırmak amacıyla diğer Av-rupa ülkelerindeki eğitimin finansmanı ile ilgili bir araştırma yapmalarını istedi.

Öncelikle bu uzmanlar grubunu kimlerin oluşturduğuna bakalım. Üyeleri her şeyden önce eski rektörlerden oluşuyor: Marcel Crochet (UCL), Pierre de Maret (ULB), Andr2 Jau-motte (ULB), Françoise Thys-Clemet (ULB), Philippe Dubois (UMons), Moniaue Mund-Dopchie… Diğer üyeler de aynı şekilde yönetimde bulunmuş isimler …

«YÜkSEkÖğrETİm HErkESE açIk oLamaZ»Bu uzman grubu tarafından hazırlanmış olan çalışma şu sonuç-lara varıyor. Öncelikle, «verimli olmayan bazı dalların silinmesi » yoluyla eğitim arzı rasyonalize edilmeli. Aynı şekilde çalışma « eğitimin evrensel olarak herkese açık olması cömert ancak sınır-larını açıkça göstermeye başladı. » sonucuna varıyor ve « yüksek başarısızlık oranından kaynaklanan insan ve finans ziyanını » önlemek gerektiğini savunuyor. Son olarak da « öğrencilerin ve ailelerin formasyona olan katkıları tabu bir konu olmaktan çıkmalı. Bu tartışma toplumsal adalet ve üniversitelerin finans-manı çerçevesinde sürdürülmeli. »

Anlayın işte: Yükseköğretim herkese açık olamaz ve biz de elekten geçirmek için eğitim ücretlerinin yükseltilmesini öne-riyoruz..

Devlet kamusal bir pozisyon almaya cesaret etmek yerine rektörlere çağrı yapıyor. Böylece yükseköğretime olan ulaşımı sınırlamak da rektörlere kalıyor, hem de bilimsel bir çalışmayı baz alarak. Halbuki çok başka bir bilimsel eğitim, bütün genç-lerin parasız ulaşımı için devlet bütçesinin eğitimi finansman etmesi üstünde çalışabilirdi. BelçİkA Lİzz PRİNTz

Mısır ayaklanmanın yıldönümünü kutlamaya hazır-lanırken birçok eylemci ve devrimci taleplerin yerine

getirilmediğini söyleyerek kutlamaları eleştiriyor.Mısır’ın Yüksek Askeri Şurası Çarşamba günü, 25 Ocak’ın

ulusal bayram günü ilan edileceğini duyurdu. YAŞ üyesi Üsteğ-men İsmail Etman Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmasının ilk yıldönümü için kutlamaların Kahire’de-ki Tahrir meydanında olacağını duyurdu.

Başka bir Tahrir kutlaması ise 10 Şubat YAŞ’ın ilk defa halkla iletişime geçtiği gün yapılacak. Aynı gün Tunus ve Mısır ara-sında bir futbol maçı yapılacak.

Ancak devrimciler aynı fikirde olmadıklarını ifade ettiler. İnsan hakları savunucusu Nazlı Hüseyin “YAŞ karşı devrim yürütmektedir. Ortadan kaldırmaya çalıştığı bir devrimi kutla-mak istemesi inanılmaz.” dedi ve şunları ekledi : “25 Ocak’taki yıldönümünü kutlamak için hiçbir neden yok, çünkü bu yıl hiçbir ilerleme olmadı, özellikle de toplumsal haklar ve özgür-lükler açısından... Devrim amaçlarına ulaşmalıdır. 2011’in son 3 ayındai YAŞ ve ordu protestoculara karşı suç işlemiştir. O zaman neden YAŞ kalkıp da devrimi kutluyor?”

Ödüllü film yönetmeni ve siyasi aktivist olan Muhammed Diab’a göre bu durum “halk desteğini kazanmak isteyen YAŞ’ın Taktiği”ni göstermektedir. Ahram Online’a konuşan Diab “Bu kutlamanın kutuplaşmış, protestocular ve ordu yanlıları arasın-da bir sokak çatışmasına dönüşmesinden korkuyorum.” dedi.

Özgür Mısır Partisi’nin üyesi Mahmud Salem başlıca amaç-larının gerçekleşmediği bir evrimi kutlamanın anlamsız olduğu-nu ve “devrim bir askeri geçit töreni değildir.” dedi. kaYnak: AHRAMçevİrİ: fİKRİYE YıLMAz

İran’ın Şiraz ilinde sadece bir günde 12 kişi idam edildi. Bu idamlarda 5 kişi aynı anda

ve aynı caddede sokak ortasında ve halkın önün-de ve 7’si Şiraz Cezaevi’nin içinde gerçekleşti.

Her zaman gibi sokaktaki idamlar için hü-kümet 2 gün önceden sokağa pankart astı ve idamları duyurdu. Uluslar arası AF Örgütü’nün raporuna göre 2011 yılının idamların sayısı 2009’a göre 3 kat artmış durumda.

İran hükümeti senelerdir siyasileri, hırsızlıkla suçlananları,18yaş altındaki çocukları, nikâhsız aşk yaşayan erkek ve kadınları, uyuşturucu sa-tanları ve hatta eşcinselleri idam ediyor.

İran’daki insan hakları savunucuları ayrıca bir raporda 2011 yılının idamlarını 600 kişi ilan etmiş ve İran’daki açığa çıkan gizli idamlardan da bahsetmiş. Ayrıca bu da bu raporda kayde-dilmiş ki büyük bir ihtimal hükümet onlarca kişiyi daha gizlice idam etmiş ve daha açığa çıkmamıştır.

Dünya insan hakları savunucuları defalarca İran Hükümeti’ni iki konuda eleştirmiş idam-lara son verin demişler ama İran Hükümeti idamları Allah ve Peygamber emri ve kural-larıyla gerçekleştiriyoruz biz Müslüman’ız di-yerek Allah’ı ve Kuran’ı bahane ederek hızla insanları idam etmekte ısrarlı. Dünya insan hakları savunucuları idam hükümleri çok hız-lı ve İran yasalarına bile uymayan şartlarda gerçekleşiyor ve ayrıca bu kadar kolay ve çok sayıda insanları idam ediyorsunuz diye İran hükümetini eleştiriyorlar.

Nüfusa bakarak İran Hükümeti dünyada en çok insanları idam eden ülkenin rekoruna sahiptir. Nüfusa bakmayarak da İran, Çin’den sonra dünyada ikinci vatandaşını çok sayıda idam eden ülkedir. İrAn PEYMAN BASHİRİ

Belçika’da eğitim hakkı gasp ediliyor

Mısır’da 25 Ocak kutlama günü ilan edildi

İran’da idamlardevam ediyor

fransa’da 18 ocak’ta sarkozy’nin başkanlığında yapılacak olan iş ve istihdam zirvesi yaklaşıyor. fransa Cumhur-başkanı daha Aralık ayından itibaren çalışma koşullarının esnekleştirilmesinin krizden tek çıkış yolu olduğunu duyurmuştu. 2011 yılında ise Cumhurbaşkanı’nın başlıca sloganı “daha fazla kazanmak için daha çok çalış”idi.

Medyanın büyük çoğunluğu toplum-

sal hareketlerle ilgili sıklıkla yanlış ve negatif bir tablo sunuyor. Bizler ne yazık ki bu büyük kampanyaya alışmış durumdayız. Ancak Noel’den bir hafta önceki

havaalanı güvenlik görevlilerinin direnişiyle ilgili

radyo ve televizyon kanalları yanlış bilgi rekorlarını

kırdılar.Roissy ve Lyon’da uçuşların neredeyse hepsi-

nin gerçekleşmesine rağmen “binlerce yolcunun

bloke” olduğunu iddia ettiler. Bazı gazeteciler

grevcileri “rehin almak”la suçladı. Bu hareket ege-

menlerin çifte oyununu gözler önüne serdi. Bir

taraftan resmi görevlilerden biri olan Nathalie

Koscıusko-Morizot’un “güçlü ve uzlaşmacı sendi-

kaların önemi” üzerine söylemi, öte taraftan polise

başvurarak grevi kırmayı denemeleri... Bunların

hepsi havaalanlarında asgari bir kontrol servisinin

uygulanmaya başlayacağı anonsu ile son buldu.

Devletin tam olarak ikiyüzlülüğü idi bu. Ancak

devlet kaynak yokluğu çekmiyordu. Bu çatışmadan

olumlu bir çıkış mümkündü. Paris Havaalanı’nın

anaparasının büyük çoğunluğuna sahip olan devlet

gerçek bir uzlaşmanın yolunu açabilirdi. Ancak

grevi kırmayı seçti.Bu patlamanın nedenleri üzerinde biraz dur-

mak ve şu soruyu sormak gerekiyor: Yapılan açık-

lamalardaki şiddet, polis güçlerinin kullanılması

esasında bu direnişin parmak bastığı temel sorun-

ları halktan gizlemeye yönelik değil mi?

Bu talepleri olan hareket çok büyük rahatsızlık

veriyordu. Öncelikle çünkü alım gücü problemi-

nin altını çiziyordu. Grevcilerin talebi olan 200

euro tek bir meslek dalını aşan bir eko yaratabilirdi.

Aylık 1300 euro kazanan çalışanlar için 200 euro,

ayın 25’ine geldiklerinde cüzdanlarında eksik olan

para idi. Ancak Fransa’da 5 ile 6 milyon çalışan

aynı durumda yaşıyor ki bu da Fransa’nın düşük

maaşlar ülkesi olduğunu kanıtlar niteliktedir. 5

yıllık “daha fazla kazanma” planlarının asıl görevi

bu olmalı. Ardından bu grevin amaçlarından biri

de özelleştirmelere ve bunun sonucu olarak ortaya

çıkmış olan taşeronlaşmaya karşı çıkmaktı. Mantık

oldukça açık. Paris Havaalanı güvenlik işçilerini

yarım düzine kadar şirketten sağlıyor.( Brinks, Se-

curitas...) Taşeronlaşma geriye kalanla ilgileniyor.

Pazar en düşük fiyatı sunan tekliflere göre işliyor.

Fiyatlar üstündeki baskı hayal gücünü aşıyor. Bu

baskı ise sabit olmayan değerleri yani çalışanların

maaşlarını ve çalışma koşullarını sıkıştırıyor. Yarı

zamanlı çalışma 5 işçiden birini etkiliyor. Aynı şe-

kilde iş sözleşmesi bölünmüş zaman aralıklarına

göre düzenleniyor ve gün içinde karşılığı ödenme-

miş büyük boşluklar oluşuyor. Tam tersine ise öğle

yemeği arası en aza indiriliyor.Her aktivite parçalara bölünerek rekabet arttı-

rılıyor. Bu şirketler ve aracılar arasındaki sözleşme

en fazla 3 yıllık olduğundan çalışma koşullarında

herhangi bir iyileştirme yapılamıyor. Her şey re-

kabet mantığına göre işliyor. Hava yolu taşımacı-

lığının güvenlik sisteminin dışında bu iş alanında

kutuplaşma üstüne kurulu bir toplumu amaçlayan

hassas bir mantığın göstergesidir. Bir taraftan iyi

maaşlı soylu işler diğer taraftan kötü karşılanan,

maaşı düşük değersiz işler...Politikanın, medyanın ve patronların darbele-

rinin sonu geldi. İşçiler, günlük baskılara alışmış

olmalarına rağmen boyun bükmekten usandılar.

Anladılar ki hangi şirket için çalışırlarsa çalışsınlar

aynı sistemin kurbanı oluyorlar. Şirketlerinin on-

lara çizdiği sınırı ve diğer işçilerle aralarında yara-

tan rekabeti aşmayı başardılar. Ve bu gelecekte de

devam edecektir. çevİrİ: fİKRİYE YıLMAz

Gelecekte olacaklardan korkun!

J.c. LE DuİGou

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 15

04 EKiM 2011 YARIN

Çukurova Tıp Fakültesi Balcalı Devlet hastanesinde çalışan ve kadroları yapılmadığı gerekçesiyle düzen-ledikleri eylemde gözaltına alınan 27 işçi hakkında, “ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla dava açıldı. 27 yıl hapis istenen işçilerin hukuk mücadelesi bu hafta başlıyor. İşçiler üniversite yöneticilerin konu ile ilgi-

li herhangi bir adım atmamasından dolayı, ihalenin yapıldığı binanın önünde gerçekleştirdikleri eylemde, çevik kuvvet tarafından sert bir müdahaleye maruz kal-mış, 27 kişi tutuklanmıştı. Biz de Yarın ekibi olarak Çukurova’nın taşeron işçilerinse selam gönderiyoruz. adana YARıN

Yarın’dan Çukurovaişçilerine

selam

Bakanlık, Yeşilçam’a “vefa” borcu diyerek hazırladığı ki-

tapta, Nur Sürer’den Tarık Akan’a, İl-yas Salman’dan Bülent Ersoy’a kadar birçok Yeşilçam sanatçıyla ilgili notlar yer alıyor. Yalnız şöyle bir ayrıntı var ki, emektar Yeşilçam oyuncularının, sinema oyunculuklarından ziyade, siyasi, etnik ve cinsel kimliklerini ele alan bir kitap görüyoruz. Kitabın gündeme oturmasını sağlayan şey ise, sanatçıların muhalif olması, eylem-lere katılması, etnik kimlikleri veya cinsel yönelimlerinin açıklanması ve kitabın sadece bunun üzerine yoğun-laşıyor olması. Yeşilçam’dan Serpintiler kitabında, bunun bir suçmuş ve mah-kum edilmesi gerekiyormuş gibi bir yer verilmesi ise, muhalif sanatçıları “fişlemenin” yeni bir uygulaması mı-dır, dedirtiyor insana. Yakın zamanda muhalif gazetecilerin tutuklanması, daha kitabı baskıya gitmeden yazarla-rın tutuklanması ve arkasından sinema sanatçılarının siyasi, etnik ve cinsel yö-nelimlerinin ön plana çıkarılarak bir kitap hazırlanması vb; hepsinin bir tesadüf olmasını beklemiyoruz elbet-te ki!

bu Tam aNLamIYLa İHbarcILIkTIr!Nur Sürer, kitapta ismi geçen sanatçı-lardan birisi. Uçurtmayı Vurmasınlar filmindeki İnci karakteriyle hafıza-larımızda yer edinen Nur Sürer’den bahsetmesini beklediğimiz kitap, Nur

Sürer’in eşiyle başlıyor cümlelerine. Kitapta Nur Sürer’in eşi Sarp Kuray hakkında, ‘16 Haziran Hareketi’ isimli silahlı bir örgütün üyesi olduğundan ve müebbet hapse mahkum edildi-ğinden bahsediliyor. Nur Sürer’in ise, kadın haklarıyla yakından ilgilendiği, politik duruşuyla bilindiği ve 2007’de katıldığı 1 Mayıs kutlamalarında gö-zaltına alındığı gibi ayrıntılı bilgileri veriyor kitap.

Diyarbakır’da bir dizi filmi için çekimlerde olan, Nur Sürer’i aradı-ğımızda, konuyla ilgili olarak; “Bu tam anlamıyla bir ihbarcılıktır” diyor ve devam ediyor; “İhbarcı niteliğinde yapılan bir şey. Siyasi kimliğimi ihbar-cılık ve muhbirlik yaparak kullanmış-lardır. Yaptığım filmlerle ve aldığım sayısız film ödülleriyle beni gündeme getirmek yerine, siyasi kimliğimi, kul-lanmaları muhbirliktir. Ben Ertuğrul Günay’dan bir açıklama bekliyorum. Asıl açıklama yapması gereken odur. Kadın eylemlerine katıldığımı yaz-mışlar. Elbette katılacağım, bu ülkede her gün kadınlar öldürülürken ne ya-pacaktım. Ben bir kadınım, kadınlar öldürülürken seyredecek miydim? Er-tuğrul Günay bilerek mi bu önsözü yazıyor merak ediyorum. Benim sine-ma oyunculuğumla ilgilenmek yerine kocamın kim olduğuyla ve benim kim olduğumla ilgileniyorlar. Evet siyasi bir kimliğim var. Elbette ki siyasiyim ve kocamın da kim olduğunu bilerek evlendim. Çünkü aşık oldum. Bu ya-pılanlara Ertuğrul Günay bir açıklama yapmak zorundadır” demişti.

Bunun üzerine Bakan Ertuğrul Günay konuyla ilgili olarak: “İyi niyet-le destek verdik, ama arkadaşlar biraz kolaycılık yapmışlar” dedi. Açıklama-sında şunlara da değindi. “Talihsiz bir gelişme. 40 yıldan beri sinema sek-töründe var olan bir vakıf bizden bi-yografik bir kitap yapmak için destek istedi. Biz de iyi niyetle tüm sinema sektörünü kapsayacak bir kitap ola-cağı düşüncesiyle destek verdik. Ama arkadaşlar biraz kolaycılık yapmışlar, editörün bütün çalışmasını denetleme-mişler. İyi niyetle destek verdiğimiz bir yayından sıkıntı çıkmasından üzüntü duyduk. Aslında kitapta büyük ölçüde rahatsız olunacak bir şey yok ama bazı sanatçı arkadaşlarımızın haklı olarak tedirgin olacakları bazı ifadeler var. Uyardım kendilerini, bundan sonra bu kitapların son hali bize gelmeden gelmeden herhangi bir katkı yapma-

yacağız. Bundan sonra bizden destek almakta biraz daha zorlanacaklar, ken-dileri zararlı çıktı yani.” dedi.

Sadece Nur Sürer değil, muhalif olan sanatçıların kimlikleri ihbar için kullanılırken, Bülent Ersoy gibi sanat-çılarında cinsel yönelimlerine yönelik bir kitap hazırlanmış. Ayrıca İbrahim Tatlıses, İlyas Salman gibi sanatçıların-sa etnik kimlikleri ön plana çıkartıl-mış. İşte bunlardan birkaçıdır.

YÜrÜYÜşE kaTILDI Tarık Akan: Devrimcileri övdükleri için Türkiye’de hapis cezasına çarp-tırılan sanatçılarla dayanışmak için 2011’de yapılan yürüyüşe katıldı. Özellikle 70’li yıllarda Yeşilçam film-lerinde oynadığı ‘Ferit’ karakteri ile bi-linen Tarık Akan, sinema oyunculuğu-nun yanında siyasi olarak ‘sol’ görüşe yakınlığı ile tanınmaktadır.

araP VE kÜrT aSILLI İbrahim Tatlıses: Gerçek adı İbrahim Tatlı’dır. Arap ve Kürt asıllı Türk ses sanatçısı, besteci, yapımcı, sinema oyuncusu ve TV programcısıdır. Türksolu’nda yazıyor .

TÜrkmEN aLEVİSİİlyas Salman: Uzun yıllardır oynadığı ‘Kürt’ tipi rolleri yüzünden Kürt ola-rak kabul edildi. Bunu açıkça yazanlar da olmuştur. Ancak 2007 yılında ken-di yazısında ve kitabında ‘Türkmen Alevisi’ olduğunu belirtti. Kendisi sol görüşlüdür. TKP’nin Kartal’da yaptığı 1 Mayıs mitingine katılmıştır. Şu anda ise Türksolu Dergisi’nde yazmaktadır.

Nuri Alço: Genellikle tecavüzcü ve kötü adam rollerinde oynamıştır.

80’li yılların erotik simgelerinden Ahu Tuğba ile bazı filmlerde rol almıştır.

Aydemir Akbaş: Türk sinemasının gişe hasılatı bakımından neredeyse battığı dönemde, sinema sektörünü kurtarmak ve hızla kapanmakta olan sinema salonlarının iş yaparak açık kal-ması adına Yeşilçam’ı saran seks film-leri furyasındaki rolleriyle ünlü olan Aydemir Akbaş, bu dönemde dahi asıl titri olan dram ve komedi tarzından vazgeçmemiş, bulunduğu her filmi de bu özellikleriyle şekillendirmiştir.

Ahu Tuğba: Türk sinemasının 80’li yıllardaki seks sembollerinden biri oldu. Genellikle fahişe, uyuşturucu bağımlısı ama kalbi temiz karakterleri canlandırdı. Erkekçe Dergisi’ne pozlar verdi.

Türkan Şoray: 1983 yılında oyun-cu Cihan Ünal ile evlenen Türkan Şoray, kurallarını bozarak ‘Mine’ fil-miyle birlikte soyunmaya ve öpüşmeye başlamıştır.

Banu Alkan: ‘Afrodit’ lakaplı sanat-çı, her zaman olumlu tepki toplamasa da sürekli gündemde kalmayı başar-maktadır. Sinema kariyerine son veren sanatçı, Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasında olmayı sürdürüyor.

Kitapta, Bülent Ersoy’un kadın ye-rine ‘erkek fotoğrafı’ kullanıldı. Müzik yaşamına başladığından beri önemli başarılara imza attığı belirtilen ve ses tonunun, Japonya’da yapılan testler sonucu ‘yüzde yüz kusursuz’ bulun-duğu ifade edilen Ersoy için, ‘Sahneye çıktığı yıllardan itibaren, transseksüel kimliği doğrultusunda görüntüsü hızla değişti. O yıllarda bu konumuyla ilgi çektiği kadar tepkilerle de karşılaştı’ denildi.

Geçtiğimiz hafta, kültür Bakanı ertuğrul Günay’ın önsözünü yazdığı, ferdi Merter fosforoğlu, Nilüfer Aydan, Kıvanç Terzioğlu, Vedat Akdamar ve Bengü Akdamar tarafından ele alınan Yeşilçam’dan Serpintiler isimli kitap piyasaya çıkmıştı. Kitabın içeriğinde sanatçıların özel hayatlarına kadar giden olaylara karşı oluşan tepkilerden dolayı kitap toplatıldı.

Kültür Bakanlığı’ndan “Serpintiler”

eskİşeHİrSEVAL KUTLU

1. En sevdiğiniz erdem? Sabır.

2. Başlıca özelliğiniz? Rahatlık, keyif.

3. Mutluluk nedir? Hayatı sevdiklerinle

paylaşmak, yeni yerler keşfetmek.

4. Mutsuzluk nedir? Aldatılmak.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Önyargı.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan.

7. En sevmediğiniz şey? İstismar edilmek. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Kendini herkesten üstünmüş gibi davranan aşırı kibirli insanlar, benciller, iki yüzlüler.

9. En sevdiğiniz iş? İnsanları dinlemek, sorunlarına çözüm bulmak, onlara kendilerini anlatabilmek.

10. En sevdiğiniz şair? Lord Byron.

11. En sevdiğiniz yazar? Oruç Aruoba.

12. Kahramanınız? Christopher McCandless.

13. Kadın kahramanınız? Hannah Arendt.

14. En sevdiğiniz çiçek? Akasya.

15. En sevdiğiniz renk? Koyu mavi.

16. En sevdiğiniz yemek? Balık.

17. En sevdiğiniz düstur? Küçük şeylerden mutlu

olmak.18. En sevdiğiniz söz?

Mutluluk sadece paylaşılınca gerçektir.

18sOrU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

bUrhan barLas ÖĞRENCİ - MUĞLA

Yılın kelimesi ‘occupy - işgal et’ seçildi

Nasa’nın son ç a l ı ş m a s ı n a

göre 2100 yılında Kanada’nın bir çok kenti ekolojik değişi-me uğrayacak. Küresel ısınmadan etkilenen bölgelerin ise savun-masın sıcak noktalar olduğu belirtilen çalış-mada, ekolojik değişim ile birlikte birçok bikri ve hayvan türünün yok olabileceği vurgulandı.

Çalışma hakkında CBC televicyonuna konuşan Nasa İklim Bilimcisi Duane Walliser, ekolojik değişim nedeniyle zarar görmesi muhtemel bölgelerdeki otlak ve ormanların yok olacağını savundu. Tüm dünya genelinde de önümüzdeki yülyıllarda eşi görülmemiş bir ısınma yaşa-nacağı, bazı bitki ve hayvan türlerinin yok olacağını ve birçok bölgenin çöl ve tundralar haline geleceğini kaydeden Walliser, “Fakat Batı Kanada en ağır darbeyi alan bölge olacak” dedi.

Çalışmaya göre dünyanın karasal yüzeyinin yüzde 37’sinde tek bir ekosistem ya da biyom hakim olacak. Dünya kara yüzeyinin yüzde 49’luk diğer bölgelerinde ise değişimin en hafifinden olan bitki türle-rinin değişmesi yaşanacak. NASA daha önce de ‘’BM İklim Değişikliği Paneli’’ne, bu yüzyılda sıcaklıkların 2 ila 4 derece artacağına ilişkin bir rapor sunmuştu. YarIn BİLİM

Dil bilimciler, ‘occupy’ (işgal et) kelimesini 2011’de ‘yılın sözcüğü’ seçti. Amerikan Diyalekt Topluluğu,

geçtiğimiz cuma Portland, Oregon’da senelik toplantıların-da her sene olduğu gibi oylamayla ‘yılın sözcüğünü’ seçti. Hatırlanacağı üzere 2009 yılın sözcüğü ‘tweet’, 2010 yılının sözcüğü ise ‘app’ olmuştu.

Oylama her sene üç kelime arasında yapılıyor. Bu sene ‘occupy’, ‘FOMO’ ve ‘%99’ arasında yapıldı. “Fear of Mis-sing Out’ ifaesinin kısaltması olan FOMO; sosyal medya-daki bilgilere boğulmaktan kaynaklı anksiyete anlamında kullanılıyor.

Amerikan Diyalekt Topluluğu Yeni Sözcükler Komitesi Başkanı Ben Zimmer, ‘Occupy’ oldukça eski bir sözcük, an-cak son birkaç ayda ulusal ve uluslararası hareketler sayesinde

yeniden canlandı ve yeni ve öngörülemez yönlere evrildi” diye konuştu. Eylül ayında Wall Street’te başlayan ve ABD’nin birçok şehriyle birlikte; Londra, Madrid, Berlin ve Paris gibi birçok Avrupa şehrini de saran “işgal” hareketi hızla tüm dünyayı sarmış, tüm yıla damgasını vurmuştu. Hatta Time yılın kişisi olarak occupy eylemcilerini seçmişti. YarIn KÜLTÜR

Küresel ısınmadan ilk etkilenen Kanada

mELaNkoLİ

EJDErHa DÖVmELİ kIZ

çİZmELİ kEDİ

DEmİr LEYDİ

Lars Von Trier’in yönettiği ‘’Melankoli (Melancholia)’’ filmi, dram sahneleriyle sinemaseverlerle buluşacak. Filmde, me-lankoliye dalan Justine hayatı bir dram-mış gibi yaşayan bir kadınken, ablası ‘’normal’’ olandır. Justine’in düğün günü geldiğinde bütün aile tören için bir araya gelir. ‘’Melankolia’’ adlı gezegen, güne-şin arkasından çıkmış, dünyaya doğru gelmektedir. Yaklaşan kıyameti herkes kendine göre karşılar.

David Fincher’in yönettiği ‘’Ejderha Dövmeli Kız’’ filmi, gerilim sahneleriy-le izleyicilerin karşısına çıkacak. Film-de, Henrik Vanger, İsveç’in en zengin sanayicilerinden biridir. Gazeteci Mika-el Blomkvist’i, geniş ailesinin bir üyesi tarafından öldürüldüğüne inandığı ye-ğeninin kayboluşunu araştırmakla gö-revlendirir. Mikael Blomkvist, başına geleceklerden habersiz, İsveç kıyılarının açığındaki bir adaya doğru yola çıkar.

Chris Miller’ın yönettiği ‘’Çizmeli Kedi (Puss in Boots)’’ filmi, animasyon sah-neleriyle izleyicilerin ilgisini çekecek. Filmde, Çizmeli Kedi, Shrek ile tanış-madan çok önce kasabasını kurtarmak için hayat okulundan mezun Kitty Yu-muşakpati ve elebaşı Humpty Dumpty ile bir maceraya atılınca kahraman olur. Çizmeli Kedi’nin başarısız olduğunu gö-rebilmek için ünlü haydutlar Jack ile Jill ise işleri daha da karıştırır.

Phyllida Lloyd’un yönettiği filmi, İngi-liz siyasetçi Margaret Hilda Thatcher’in biyografisi anlatılıyor. Filmde, erkek egemen bir dünyada, sınıf ve cinsiyet engellerini çökerten Demir Leydi’nin (Iron Lady), güç ve güç için ödediği be-del konu alınıyor. İngiltere ve Arjantin arasında yaşanan Falkland Adaları kriz dönemine odaklanılan filmde, sıra dışı ve karmaşık bir kadının şaşırtıcı ve anlayışlı portresi sergileniyor.

Sanatçılardan ‘F tipi’ne hayır eylemi

ZENNE

Caner Alper ile Mehmet Binay’ın yönet-tiği ve Kerem Can, Erkan Avcı, Giovanni Arvaneh ile Rüçhan Çalışkur’un oyna-dığı ‘’Zenne’’ filmi, dram sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak. Eşcinsel olduğu gerekçesiyle aracında vurularak öldürülen ve 3 yıl geçmesine rağmen katili yakalanamayan Yıldız’’ın gerçek hikâyesinden uyarlanan film, Doğulu Ahmet, zennelik yapan Can ve Alman fotoğrafçı Daniel’in hikayesini anlatıyor.

Vizyondaki filmler

Nurgül Yeşilçay ve Erkan Can’ın da aralarında bu-lunduğu birçok ünlü isim “Kanayan yaramız hapis-

haneler” kampanyasına destek veriyor. Ece Temel Kuran, Yetkin Dikiciler, Vedat Türkali, Nurgül Yeşilçay ve Erkan

Can gibi sanat dünyasından birçok isim, bu kez F tipi ha-pishanelerin kapatılması için objektif karşısına geçti. İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu İstanbul Şubesi’nin, “Tecrit öldürüyor, F tipi hapishaneler kapatılsın” sloga-nıyla hayata geçen kampanyası kapsamında, ünlü isimler parmaklıklar arkasına geçerek eyleme desteklemeye devam edeceklerini açıkladılar.

Bu fotoğrafların amacıysa tahliye edilmeyi bekleyen 258 hasta mahkuma ve tecrit edilen mahkumlara dikkat çekmek. “Kanayan yaramız hapishaneler” başlıklı kam-panya kapsamında bir de eylem serisi gerçekleşecek. Kam-panyaya destek verenler ilk hafta saat 18.00’de Kadıköy’de siyah elbiseleri ve ellerinde fenerleriyle buluşup, F harfi oluşturacak. Bu gösteriler, ilerleyen haftalarda Mecidiye-köy ve Taksim’de devam edecek. Kampanya için çekilen fotoğraflarsa 24 Ocak’ta Tütün Deposu’nda sergilenecek. YarIn KÜLTÜR