12
Sabahın erken saatlerinden itibaren yüzlerce kişinin Ankara Adliyesi’nin önünü zapt etmesiyle birlikte başlayan Hopa Davası 22 tutuklu öğrencinin tahliyesiyle sona erdi. Emek ve demokrasiden yana birçok siyasi parti, dernek ve platformun katıldığı protestoya milletvekilleri ve sanatçılarda destek verdiler. Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ndeki Bükköy Kömür Ocağın- da 10 Aralık 2009’da meydana gelen grizu patlamasında yaşamını yitiren 19 madencinin yakınları, hayatını kaybedenleri yıldönümünde anmak ve 22 Aralık’ta yapılan son duruşmaya kamuoyunun dikkatlerini çekmek amacıyla Bursa’ya yürüme eylemi başlattı. TÜRK-İŞ 21. Olağan Genel Kurulu’nda Sen- dikal Güç Birliği Platformu’nun adayı Mustafa Öztaşkın’la Mustafa Kumlu arasında geçen oylamada, Mustafa Kumlu yeniden Genel Başkanlığa seçildi. 8 Aralık’ta başlayan Genel Kurul 11 Aralık günü sona erdi. Gülay Yaşar ve Öğretmen Esin Güneş’in aileleri bugün İHD İstanbul Şubesi’nde Kadın Cinayet- lerini Durduracağız Platformu ile birlikte ortak bir basın toplantısı yaptılar. Gülay Yaşar 3 Eylül 2011’de boşandığı eşi Muhittin Özücoşkun’un evinde eski kocası tarafından pencereden atılarak, Esin Güneş ise boşanmak istediği için Siirt’te kocası tarafından uçurumdan atılarak katledilmişlerdi. Geçtiğimiz ay yaşanan Van depreminin ardından, deprem riski taşıdıkları gerekçe gösterilerek birçok şehirde, kentsel dönüşüm projeleri yapılmaya başlanıyor. Kentsel dönüşüm projeleri özellikle İstanbul ve Ankara’da, yıkılan ve yerine yenileri yapı- lan yapıların ruhsat- sız olduğu gerçeği, projelerin AKP ta- rafından ekonomik otorite kurmaya yö- nelik olduğunu gös- teriyor. 13 ARALıK 2011 SALı SAYı:10 1 TL Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 724 6447 ALO YARIN 03 02 19 Aralık katliamı devletin 11 yıl önce ülkenin çeşitli yerlerindeki cezaevle- rinde bulunan tutuklu ve hükümlülere karşı gerçekleştirdiği operasyon olarak bugün hala aynı sıcaklığını koruyor. Devlet kendi cezaevlerinde zaten tutuklu bulunanlara dahi uygulayacağı şiddetin ne denli fazla olabileceğini bu katliamda göstermiştir. Sağlıkta yeni düzenlemelerle, hastaneler doktor - suz, hastalar özel hastaneye mahkûm kalıyor. Pek çok hasta aylarca süren randevu çilesi ve “katılım payı” ödemeleri yüzünden acil servislere akın edi- yor. Şimdi de yeni düzenlemeyle eczacılar mağdur. Son günlerde Türkiye’de tutuklu gazeteciler konusu hem Türkiye’de hem dünyada gündem olmaya devam ediyor. Uluslararası Gaze- tecileri Koruma Komitesi’nin raporuna göre Türkiye tutuklu gaze- tecilerin en çok olduğu ülkeler arasında girdi. Sağlıkta bir darbe de eczacılara Türkiye gazetecilerini tutukluyor Boyner: “Kriz kapıda” EKONOMİ 8 TÜRK-İŞ’te Mustafa Kumlu yeniden seçildi GÜNCEL 5 Devletin tecrit politikası ve F-Tipi ceza- evlerinin gündemde olduğu 2000’lerde yaşananları, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu ile değerlendirdik. söyleşİ 9 19 Aralık: Yaşamların yittiği hayat operasyonu! 5 ö Gülsüm Kav İnsan hakları haftası Acıları da ortak adalet arayışları da Ekonomik otoritenin diğer adı GÜNCEL 6 GÜNCEL 6 GÜNCEL 6 GÜNCEL 12 GÜNCEL 5 YÖK Başkanı değişse de zihniyet yine aynı kalıyor. 10 Aralık Cumartesi günü Anadolu Üniversitesi’nde MÜSİAD’ın düzen- lediği toplantıya katılmak isteyen Gençler Meydana İnisiyatifi üyelerine özel güvenlik ve polisin saldırısı sert oldu. Aynı saatlerde YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan görevini yeni başkana devrederken, birkaç ilde birden gençler “YÖK’ü kapattı- racağız.” dedi. Bir günlük tablo “İnsan Hakları Günü’nde YÖK’ten de bu beklenirdi.” dedirtti. Krizin yansımaları Avrupa’da birçok kesimi en- dişelendirmeye devam ediyor. Son olarak dün- yanın en ünlü futbol klüplerinden İspanyol Barcelona takımının teknik direktörü Josep Guardiola krizin önemine vurgu yaptı. Euro’da yaşanan kriz futbolu da etkiliyor. eKonomİ 7 El Classico değil “El Euro” GERÇEKLERİ AÇIKLIYORUZ! DÜNYA 11 Koloni inşaat- larının dur- durulması esasında Bush rejiminden bu yana konuşu- luyor ve 2003 yılında da kabul edildi. Bütün in- şaatların durdurulması İsrail için, uluslararası yasalar çerçevesinde de başlıca zorunluluklarından biriydi. Bu zorunluluk yerine getirilmediği gibi Ariel Şaron yönetiminde 1977- 83 yıllarındaki Menachem Begin iktidarından bu yana İsrail en vahşi işgal dönemine girdi. Üstelik İsrail’in inşaatları Filistin topraklarındaki işgalci rejimin tek kavgacı hareketi değil. YOUSEF MUNAYYER İsrail koloni inşaatları yasa dışıdır İsrail’den Yousef Munayyer bildiriyor Hopa tutukluları serbest Patlamada ölen 19 madencinin aileleri adalet istiyor Başkan farklı YÖK aynı GÜNCEL 3,10

Yarın Gazetesi Sayı 10

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın Gazetesi Sayı 10

Citation preview

Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 10

Sabahın erken saatlerinden itibaren yüzlerce kişinin Ankara Adliyesi’nin önünü zapt etmesiyle birlikte

başlayan Hopa Davası 22 tutuklu öğrencinin tahliyesiyle sona erdi. Emek ve demokrasiden yana birçok siyasi parti, dernek ve platformun katıldığı protestoya milletvekilleri ve sanatçılarda destek verdiler.

Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ndeki Bükköy Kömür Ocağın-da 10 Aralık 2009’da meydana gelen grizu patlamasında yaşamını

yitiren 19 madencinin yakınları, hayatını kaybedenleri yıldönümünde anmak ve 22 Aralık’ta yapılan son duruşmaya kamuoyunun dikkatlerini çekmek amacıyla Bursa’ya yürüme eylemi başlattı.

TÜRK-İŞ 21. Olağan Genel Kurulu’nda Sen-dikal Güç Birliği Platformu’nun adayı Mustafa

Öztaşkın’la Mustafa Kumlu arasında geçen oylamada, Mustafa Kumlu yeniden Genel Başkanlığa seçildi. 8 Aralık’ta başlayan Genel Kurul 11 Aralık günü sona erdi.

Gülay Yaşar ve Öğretmen Esin Güneş’in aileleri bugün İHD İstanbul Şubesi’nde Kadın Cinayet-

lerini Durduracağız Platformu ile birlikte ortak bir basın toplantısı yaptılar. Gülay Yaşar 3 Eylül 2011’de boşandığı eşi Muhittin Özücoşkun’un evinde eski kocası tarafından pencereden atılarak, Esin Güneş ise boşanmak istediği için Siirt’te kocası tarafından uçurumdan atılarak katledilmişlerdi.

Geçtiğimiz ay yaşanan Van depreminin ardından, deprem riski taşıdıkları gerekçe gösterilerek birçok şehirde, kentsel dönüşüm

projeleri yapılmaya başlanıyor. Kentsel dönüşüm projeleri özellikle İstanbul ve Ankara’da, yıkılan ve yerine yenileri yapı-lan yapıların ruhsat-sız olduğu gerçeği, projelerin AKP ta-rafından ekonomik otorite kurmaya yö-nelik olduğunu gös-teriyor.

13 aralık 2011 salı sayı:10 1 tl

abonelikDağıtımÖneriler

0506724

6447ALO YARIN

03 02

19 Aralık katliamı devletin 11 yıl önce ülkenin çeşitli yerlerindeki cezaevle-rinde bulunan tutuklu ve hükümlülere karşı gerçekleştirdiği operasyon olarak bugün hala aynı sıcaklığını koruyor. Devlet kendi cezaevlerinde zaten tutuklu bulunanlara dahi uygulayacağı şiddetin ne denli fazla olabileceğini bu katliamda göstermiştir.

Sağlıkta yeni düzenlemelerle, hastaneler doktor-suz, hastalar özel hastaneye mahkûm kalıyor. Pek çok hasta aylarca süren randevu çilesi ve “katılım payı” ödemeleri yüzünden acil servislere akın edi-yor. Şimdi de yeni düzenlemeyle eczacılar mağdur.

Son günlerde Türkiye’de tutuklu gazeteciler konusu hem Türkiye’de hem dünyada gündem olmaya devam ediyor. Uluslararası Gaze-tecileri Koruma Komitesi’nin raporuna göre Türkiye tutuklu gaze-tecilerin en çok olduğu ülkeler arasında girdi.

Sağlıkta bir darbe de eczacılara

Türkiye gazetecilerini tutukluyor

Boyner: “Kriz kapıda” EKONOMİ 8

TÜRK-İŞ’te Mustafa Kumlu yeniden seçildi

Güncel 5

Devletin tecrit politikası ve F-Tipi ceza-evlerinin gündemde olduğu 2000’lerde

yaşananları, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu ile değerlendirdik.

söyleşİ 9

19 Aralık:Yaşamların yittiği hayat operasyonu!

5DöGülsüm Kav

İnsan hakları haftasıAcıları da ortak adalet arayışları da

Ekonomik otoritenin diğer adı

Güncel 6

Güncel 6

Güncel 6

Güncel 12

Güncel 5

YÖK Başkanı değişse de zihniyet yine aynı kalıyor. 10 Aralık Cumartesi günü Anadolu Üniversitesi’nde MÜSİAD’ın düzen-lediği toplantıya katılmak isteyen Gençler Meydana İnisiyatifi üyelerine özel güvenlik ve polisin saldırısı sert oldu. Aynı saatlerde YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan görevini yeni başkana devrederken, birkaç ilde birden gençler “YÖK’ü kapattı-racağız.” dedi. Bir günlük tablo “İnsan Hakları Günü’nde YÖK’ten de bu beklenirdi.” dedirtti.

Krizin yansımaları Avrupa’da birçok kesimi en-dişelendirmeye devam ediyor. Son olarak dün-

yanın en ünlü futbol klüplerinden İspanyol Barcelona takımının teknik direktörü Josep Guardiola krizin önemine vurgu yaptı. Euro’da yaşanan kriz futbolu da etkiliyor. eKonomİ 7

El Classico değil “El Euro”

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

dünya 11

K o l o n i i n ş a a t -

larının dur-d u r u l m a s ı esasında Bush rejiminden bu yana konuşu-luyor ve 2003 yılında da kabul edildi. Bütün in-şaatların durdurulması İsrail için, uluslararası yasalar çerçevesinde de başlıca zorunluluklarından biriydi. Bu zorunluluk yerine getirilmediği gibi Ariel Şaron yönetiminde 1977-83 yıllarındaki Menachem Begin iktidarından bu yana İsrail en vahşi işgal dönemine girdi.

Üstelik İsrail’in inşaatları Filistin topraklarındaki işgalci rejimin tek kavgacı hareketi değil.

YOUsef MUNAYYeR

İsrail koloni inşaatları yasa dışıdır

İsrail’den Yousef Munayyer bildiriyor

Hopa tutukluları serbest Patlamada ölen 19 madencinin aileleri adalet istiyor

Başkan farklı YÖK aynı

Güncel 3,10

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN13 aRalIK 2011 YARIN

Bu hafta yaklaşan yeni yılla beraber, dar

gelirlinin umut kapısı milli piyango biletlerini

bize ulaştıran Mustafa Gül’le birlikteyiz. İşte

bize anlattıkları.

‘Ya çıkarsa’ umuduBize kısaca kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?

Ben Mustafa Gül. Ben devlet memuruydum. Emekli ol-

dum. Ek iş olarak bunu yapıyorum. Üç çocuk var okuyor.

450 milyon kira veriyorum Setbaşı’nda. Yetiremiyorum.

Emekli maaşıyla geçinmek imkansız bu yüzden mecbur

bu işi yapıyorum. 25 yıl devlet işi yaptım ama emekli ma-

aşı yetmiyor. Sabıkası olmayan herkes 2 milyar yatırdıktan

sonra piyangocu olabiliyor. Ancak herkesin durumu farklı.

Karışık çalışılıyor. Benim gibi emekli olan var, tek işi bu

olan var. Ama kimse tam geçinemiyor. Biz iyi yerde iş

yapıyoruz. O yüzden gelirimiz biraz daha iyi. Özellikle

yılbaşında işlerimiz baya güzel oluyor. 4–5 milyar alıyoruz

yani. Diğer günlerde 700–800 milyon lira. Yani ancak ayı

kurtarıyoruz. Çok az maaş alıyoruz.

Piyangoculuk mesleğinin zorlukları neler?

Her türlü insan geliyor. Bilet çalıyorlar buradan. 14 Nisan-

da iki koçan bilet çaldırdım. 2 milyarlık. Bir şey çıkmayan,

“bir şey çıkmadı” diye bağırıyor çağırıyor. Param yok di-

yorlar. Mesela geçen bir bayan kazıdı sonra “param yok”

dedi. Dedim “niye kazıyorsunuz o zaman bayan? Ben de

üç tane çocuk okutuyorum.” Bir sefer adamın biri, “ben

bilet aldım çıkmadı, 150 milyon istiyorum” diyor. “Yarın

açmayacaksın vermezsen” diyor. “Beni buradan kimse

kaldıramaz” dedim. Mafya gibi bir şey. Kardeşim çıkma-

mışsa ben ne yapayım. Dene dedim, ertesi gün gelmedi.

İnsanların piyango biletlerinden beklentileri neler?

Genelde para çıkacak diye alıyorlar. Muhtaç olan alıyor

zaten. Zenginin zaten ihtiyacı yok, almıyor. Mesela, şu

arkadaki dükkanın sahibi, kesinlikle almıyor. Niye alsın

ki, ihtiyacı yok. Genellikle dar gelirliler, bir umutla alıyor

piyonga biletini. Ama kimisi de kazıyor kazıyor... Kazıma-

yın o kadar diyorum, bunlar çıkmıyor ki. Birisi bir kazıdı:

500 milyon. İlla ki kazıyorlar. Ya şart mı? Bir tane kazıdın

işte. Beş senedir bu işi yapıyorum bir tane bir milyar, bir

kere beş milyar kazandırdım. Şart mı?

Peki ikramiye size çıksa?Şimdi bana para çıksa, ben önce ailemi, çevremi zengin

ederim. Bana bir ev yeter. Şöyle Setbaşı’nda. Yani 150

milyar çıksa yeter bana. Her çekilişte ben de piyango bileti

alıyorum. Ondan sonra sayısal loto, şans topu, kazı ka-

zan... Hepsini alıyorum yani. Ya çıkarsa! Çıkan arkadaşları

gördüm ben. 25 milyon çıkan piyangocu var. Ama binde

bir. BURSa EDA DERYA TOPER

Hazırlayan Hülya Arslan

eRdAL eReN AsILdI17 yasındaki TDKO üyesi Erdal Eren yaşı 18’e büyütülerek idam edildi. İdamın ardından Kenan Evren “Asmayalım da besleyelim mi?”dedi.

YöK FİşLEmEYE BaşLadıYÖK, öğretim üyeleri ve öğrenciler hakkında “bilgi fişi” tutulmasını istedi.

EşcİnsELLER vaRdıR Amerikan psikiyatri derneği, LGBTT örgütlerinin mücadelesi sonucunda eşcinselliği akıl hasta-lıkları listesinden çıkardı.

6. FİLo dEFoLAmerikan 6. Filosu, İzmir’e gel-di. Filonun gelişi protesto edildi. Dolmabahçe’de gerçekleşen eylem sonucunda 6. Filo karaya çıkamadı. ‘HaYata dönüş’ adı aLtında 30 dEv-Rİmcİ öLdüRüLdüF tipi hücre sistemine geçişi protesto etmek amacıyla, devrimci tutsaklar 20 Ekimde ölüm orucuna başladı. “Hayata Dönüş” adı verilen operas-yonla, 20 cezaevine müdahale edil-di. 30 mahkûm öldürüldü. Ölüm oruçlarında ise 122 kişi yaşamını yitirdi.

Sağlıkta bir darbe de eczacılara

19Aralık1969

17Aralık1984

Aralık198013

17Aralık1973

19Aralık2000

sağlıkta yeni düzenlemelerle, hastaneler doktorsuz, hastalar özel hastaneye mahkûm kalıyor. Pek çok hasta aylarca süren randevu çilesi ve “katılım payı” ödemeleri yüzünden acil servislere akın ediyor. Şimdi de yeni düzenlemeyle eczacılar mağdur. Sağlıkta dönüşüm çalışmalarıyla, sağlık harcamalarında kesintiye giden devlet, ilaç harcamalarına gözünü dikti.

Sağlık güvencesi kapsamında hastalara verilen belli ilaçların

bir kısmı devlet tarafından karşılanı-yordu. Bu masrafını azaltmak isteyen Sağlık Bakanlığı, ilaç fiyatlarında in-dirim yaptı.

üREtİcİ İndİRİm YaPmıYoR%40’lara varan indirimi ilaç üreticileri reddedince, olan eczacılara oldu, fark eczacıların cebinden çıkmaya başladı. İlaç üreticileri, devlete ‘kamu kurum iskontosu’ uyguluyor. Bu indirim yüzde 4 ile 11 arasında değişiyordu. Bu oranı sanayici ecza deposuna, ec-za deposu eczacıya, eczacı ise devlete yansıtıyordu. Devlet, iskontoyu ecza-nelerden otomatik olarak kesiyordu. Ancak 5 Kasım 2011’de Sağlık Uy-gulama Tebliği’nde yapılan yeni dü-zenlemeyle kamu kurum iskontoları arttırıldı. Devletin ilaç üreticilerinden talep ettiği oran yüzde 41’lere kadar çıktı. Üretici ilaç firmaları, eczanele-rin iskonto farklarını ve stok zararını

karşılamaya yanaşmadı. Yapılan indi-rim, sanayici, ecza deposu ve eczane zincirinde, son halka eczacıların cebin-den çıkmaya başladı.

“sİstEm İFLas Ettİ”54 eczacı odası ortak açıklama ya-parak üretici firmalara “İlacınızı sat-mayız” resti çekti. Türkiye Eczacılar Birliği Genel Sekreteri Harun Kızılay, “Sistem iflas etti” diyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Devlet, ilaca yaptığı harcama arttıkça ilaç üreticilerinden istediği kamu iskonto oranını arttırı-yor. En çok eczaneler zarar görüyor. Çözüm basit: Devlet, iskonto oranla-rını ilaç satışına göre belirlemeli. En yüksek iskonto en çok satan ilacın üreticisinden istenmeli. Eczacılar raf ve stoklarındaki ilaçları zararına veriyor.”

”mEdULa” FaRKı EcZacıdan Sağlık Uygulama Tebliği ile belirlenen yeni iskonto oranları, devletin otoma-tik ilaç takip sistemi olan ‘Medula’ya geçiyor ve otomatik olarak eczacıdan kesiliyor. Eczacının iskontosuz ola-

rak alıp, üzerine devletin belirlediği oranda kârını koyarak sattığı ilaç, Medula sisteminde yüzde 40 iskon-tolu göründüğü için sistem iskonto-yu direkt eczacının üzerinden yapmış görünüyor. Fark eczacının cebinden çıkıyor. Eczacılardan gelen bilgiye

göre 340 ilaç satışında ancak ilaçların maliyeti kurtarılabiliyor. Özellikle-küçük eczaneler batmanın eşiğinde. Eczacılar, ilaç fiyatlarında bir çö-züm sağlanmazsa yeniden ‘kepenk kapatma’ya hazırlanıyor.

yaRIn TOPlUMELİF KARAN

Müteahhitlere sicil numarası verilecek

Van depreminin ardından inşaat sektörünün düzenlenmesi ve denetimi bir kez daha ortaya çıktı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın aldığı yeni tedbirler doğrultusunda mü-teahhitlere sicil numarası verilecek. Çürük inşaat yaptığı tespit edilen müte-ahhitlerin faaliyetleri durdurulabileceği gibi meslekten men de edilebilecek. 1 Ocak 2012’den itibaren hayata geçirilecek yeni uygulama ile müteahhitleri sicil numarası üzerinden Türkiye’nin neresinde iş yaptığını ve işin işleyiş şeklini merkezden takip edilecek.

Ayrıca 1 Ocak 2012 tarihinden sonra inşaatlarda çalışan ustaların tamamı da sertifikasyona tabi tutulacak. Kalıpçı, demirci, tesisat ve elektrik işlerinde

çalışan ustaların yetki belgesi olması zorunlu olacak. Sertifikasız usta çalıştıran müteahhide kişi başına 2 bin lira ceza kesilecek. Belgesiz ustalara Bakanlık İl Müdürlüklerince “Geçici ustalık yetki belgesi” verilecek. Van depremi sonrası pek çok binada statik hata tespit eden Bakanlık yapı denetiminde görevli inşaat mühendislerine statik eğitimi verecek.

Alınan önlemler kâğıt üstünde gayet olumlu görünse bile uygulamaya ne kadarının döküleceği merak konusu. Özellikle inşaat sektöründe çalışan işçilerin büyük bir kısmının taşeron firmalar aracılığıyla sigortasız ve mevsimlik çalıştırıldığı düşünülürse, bu konu da bir düzenleme yapılmadan uygulanacak işlemler denetimi sağlamakta yeterli olacak gibi görünmüyor. yaRIn TOPLUM

İş için gelen aile yandı

Bursa’nın Gemlik İlçesi Balıkpazarı Mahallesi’nde 5 katlı bir apart-manın üçüncü katında çıkan yangında, aynı aileden 2’si çocuk 4 kişi

dumandan zehirlenerek öldü. Gemlik ilçesi Kayhan Mahallesi Salkımsöğüt Sokak’ta bulunan 5 katlı bir apartmanın 3. katında henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Edinilen bilgiye göre, anne mutfakta iken çakmakla oy-nayan küçük çocuklar mobilyaların tutuşmasına neden olarak yangını başlattı.

Apartman dairesinin camlarından alevlerin yükselmesiyle yangın çıktığını anlayan komşular kapıyı kırarak müdahale etmeye çalıştı. Anne Erihan kırılan kapıdan sağ olarak çıkarıldı ancak çocuklarının ve eşinin içerde olduğunu öğrenince, onları kurtarmak için tekrar alevlerin arasına girdi. Komşuların tüm engelleme çabalarına rağmen içeri giren Anne Erihan tekrar dışarı çıka-madı. Baba Şahdavut Ergüven ve çocukları Selçuk (3) ve Seçkin (2) hayatını kaybetti. İtfaiye ekipleri tarafından söndürülen yangının ardından, baba mutfak koridorunda, küçük çocuklar ise birbirine sarılmış halde iç oda da bulundu. Tüm ailenin dumandan zehirlenerek öldüğü bildirildi. Yangının çıkış nedeni araştırılıyor. Ergüven ailesinin yaklaşık 3 ay önce, iş olanakları daha iyi olduğu için Mardin’den Gemlik’e taşındıkları öğrenildi. Bir anlık dalgınlık nedeniyle Ergüven ailesinin umutlarla başlayan yeni yaşamları son buldu. yaRIn TOPLUM

Yayalara kırmızı ışık cezası

Manisa trafik kazalarının bir kısmına neden olan yaya hatalarına dikkat çekmek için iki saat boyunca kurallara uymayan yayalara ceza kesti.

14 trafik polisinin görev aldığı, 2 saat boyunca, sadece kırmızı ışıkta geçen 217 kişiye 70’er TL para cezası kesildi.

Manisa Emniyeti Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan uygulamada; kırmızı ışıkta geçtikleri için ceza kesilen yayaların çoğunun kadın ve üniversite öğrencisi oldu. Kentin değişik nokta-larındaki yaya geçitlerinde, 2 saat boyunca uygulama yapan 14 trafik polisi, kurallara uymayanlara ceza yazdı.

Edinilen bilgiye göre trafik kurallarına aldırmadan kırmızı ışıkta, yaya geçidini kullananların 180’ini kadın ve üniversite öğrencileri oluşturdu.

Manisa Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürü Bilgi Ünal, “Amacımız yayalara ceza kesmek değil, onların kırmızı ışıkta geçmemelerini sağlamak. Bilindiği gibi kazaların yüzde 20’sine kırmızı ışıkta geçen yayalar neden olmaktadır.” dedi. Uygulama kapsamında toplam 15 bin 190 TL’lik ceza kesildi.

İki saat boyunca kuralarla uymayan yaylardan çok ilginç tepkilerde geldi. Cezanın çokluğuna itirazlardan, her gün bu yolu kullandığını ama ilk defa böyle bir tepki aldığını söyleyerek itiraz edenlere kadar pek çok farklı tepki alındı. Ancak en ilginç tepkiyi uygulamanın kamera şakası olduğunu düşünenler verdi.Trafik polislerinin oyuncu olduğunu düşünen bazı yayalar, gösterdikleri ilginç tepkilerle görevlilere zor anlar yaşattı. yaRIn TOPLUM

İlaç fiyatlarında %40’lara varan indirimi üretici reddedince, eczacı ödemek zorunda kaldı.

Plansız metrobüs öldürüyor

Metrobüs kazaları can almaya devam ediyor. En son Avcılar’da yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda kontrolden çıkarak metrobüs yoluna

giren özel halk otobüsünün metrobüsle kafa kafaya çarpışması sonucu 2’si ağır 25 kişi yaralandı. Kazalara tepki gösteren, Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlter Çelik, “İstanbul’da ‘trafiği rahat-latmak’ amacıyla yapılan metrobüs hattı bir cinayet şebekesi gibi çalışmaya devam ediyor. Sorumlu kurumlar ise bir açıklama yapmadan, yaşananları izliyorlar” dedi. Kazaların kent içi toplu ulaşım sistemindeki sorunlar çö-zümlenmeden engellenemeyeceğine dikkat çekti.

onLaRca can KaYBı Yaşandı22 Ocak 2009’da,E5’te meydana gelen trafik kazasında, minibüs ile met-robüs bariyerleri arasına sıkışan motosiklet sürücüsünün kafası kopmuştu. Bu kazadan beş gün sonra aynı yerde başka bir motosiklet sürücüsü daha kafasının kopması sonucu öldü. 30 Nisan 2009’da Topkapı’da yaşanan ka-za, 2 Mayıs 2009 Karayolu Trafik Güvenliği gününde Avcılar’da yaşanan kaza, 10 Kasım 2009’da Merter’de yaşanan kaza ve en son 17 Mayıs 2011’de Avcılar’da yaşanan kaza, can kayıplarıyla sonuçlanan kazalardan sadece bir kaçı. Hızı nedeniyle İstanbulluların büyük bir kısmının tercih ettiği metrobüs seferlerinde ufacık bir aksama bütün İstanbul’un trafiği felç etmeye yetiyor.

“İEtt YEtKİLİLERİ BU KaZaLaRdan soRUmLUdUR”Etkin ve akılcı plânlanma yerine geçici çözümlere başvurulduğunu belirten Başkan Çelik, “Can ve mal güvenliğine önem vermeyerek ölüme sebep olan başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bu işten sorumlu olan yetkililer, ‘metrobüsle kentin ulaşım sorununu çözdük’ diye medyaya demeç veren, ulaşım ve işletme bilgisinden ve İstanbul Kenti’ni analiz etmekten yoksun İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü yetkilileri, bu kazalardan sorumlu tu-tulmalıdırlar. Bu yapılmazsa, plansız ve gelişigüzel projelerin “ben yaptım oldu” mantığı ile icrası, bunların sebep olacağı can ve mal kayıpları artarak sürecektir” dedi.

can KaYıPLaRının sEBEBİ “RantÇı” anLaYış Çelik, bilimi dışlayan ‘rantçı’ anlayış’ın ‘can almaya’ devam edeceği uyarı-sında bulundu. Çelik, “Kamu yararı gözeten bir kurum olarak yetkilileri uyarıyoruz; kent ve insana dair kararlarınız ve uygulamalarınız, piyasacı rantçı anlayışınız, kente ve insana zarar verir niteliktedir. Kamu kaynakla-rının maksimum fayda ile değerlendirmek için kamusal karar ve denetim süreçlerini işletin. Metrobüs projesinde olduğu gibi eksik ve dolayısıyla yanlış kararlarınız can almasın.”dedi.

Metrobüs kazalarıyla, plansız kentleşmeyle beraber, ulaşım, barınma, alt yapı gibi sorunların ciddi problemler haline geldiği bir kez daha gözler önü-ne serildi. İnşaat sektöründe gerekli düzenlemelerin yapılması için Kocaeli depremindeki on binlerce kaybından on yıl sonra Van depreminde yeni can kayıpları yaşanınca önlem alan hükümetin bu konuda ne zaman harekete geçeceği bekleniyor. yaRIn TOPLUM

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 10

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) 2011 raporunu

yayınladı. Rapora göre 1990’ların orta-larından beri dünyada tutuklu gazeteci sayısı en az yüzde 20 arttı. CPJ, dünya çapında 179 gazeteci, editör, yayın yö-netmeni ve foto muhabirinin yayınları nedeniyle hapsedildiğini açıkladı. Bu sayı 2010’a göre tutuklu gazeteci sayısında yüzde 34’lük bir artışı temsil ediyor. 179 gazeteciden 86’sı internet, 51’i yazılı ba-sında çalışıyor, diğerleri ise radyo, televiz-yon ve belgesel yapımcılığında çalışıyor. Raporda 2011 yılındaki tutuklu gazeteci oranının, 1996 yılından beri görülen en yüksek oran olduğu belirtiliyor. En çok tutuklu gazeteci bulunan ülkeler arasın-da Türkiye’nin dışında İran, Eritre, Çin, Burma, Vietnam var.

sUÇLARI AÇIKLANMAdAN TUTUKLANIYORLARRapordaki bir diğer çarpıcı veri ise; 2011’de iddianame hazırlanmadan tu-tuklu bulunan gazeteci sayısında önemli bir artış olması. Dünya çapında tutuklu gazetecilerin üçte biri kendilerine bir suçlama yöneltilmeden, kimi zaman aile fertleri ve avukatların bile erişimi olma-dığı gizli hapishanelerde tutuluyor. Erit-re, Suriye ve Gambia hükümetleri, bu gazetecilerin varlığını bile inkar ediyor.

En YaYGın nEdEn mUHaLİFLİKCPJ, şimdiye kadar 65 gazetecinin er-ken salınmasına öncülük etti. Bu gaze-tecilerin arasında Kübalı yazar Héctor Maseda Gutiérrez ve Azerbaycanlı Ey-nulla Fatullayev gibi Basın Özgürlüğü

Ödülü sahipleri de var. CPJ’nin basın özgürlüğüyle ilişkili diğer analizleri şöyle: Gazetecilerin tutuklanmasında en yaygın gerekçe devlet karşıtlığı, ikincisi sansür kurallarının ihlali. Uzun süredir ilk defa Çin gazetecileri tutuklayan ülkeler lis-tesinde başı çekmiyor. İlk defa bir CPJ raporunda Kübalı gazeteciler yer almı-yor. 2003’te 29 tutuklu gazeteci bulunan Küba’da ise Nisan 2011’den beri hapiste gazeteci yok.

tüRKİYE’dE 65 GaZEtEcİ tUtUKLUCPJ, Türkiye’de hükümetin Kürt ya-zarlar ve editörlerin yanısıra, anaakım medyada araştırmacı-gazetecilik yapan isimleri de hapsettiği belirtiyor. Raporda, Türkiye’deki gazetecilerin, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasından sonra daha tedirgin oldukları söyleniyor.

Öte yandan, Uluslararası Gazeteci-leri Koruma Komitesi’nde belirtilmeyen diğer tutuklu gazeteciler ise daha önce başka uluslar arası örgütler tarafından ya-pılan açıklamalarda yer almıştı. Örneğin,

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Ni-san ayında Türkiye’de cezaevinde 57 ga-zeteci bulunduğunu açıklamıştı. İran’da 34, Çin’de de 34 basın çalışanının hapis olduğu belirtiliyordu. Yani Türkiye’de, 1,3 milyar nüfuslu Çin ile dünyada bas-kıcı rejimi ile anılan İran’dan iki misli fazla tutuklu gazeteci bulunuyor. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun saptamasına göre ise, geçen ay itibariyle Türkiye cezaevlerinde toplam 65 gazeteci

ve yazar bulunuyor. Bu sayının şu an 72 olduğu da söyleniyor.

BaKan ERGİn’dEn İLGİnÇ aÇıKLamaAdalet Bakanı Sadullah Ergin, tutuklu ve hükümlü gazetecilerle ilgili yaptığı açıklamada bunlar arasında, silahlı terör örgütü üyeleri ve adam öldüren katille-rin olduğunu söyledi. Ergin’in, sürekli gündeme gelen tutuklu gazetecilerle ilgili bu yaklaşımı tepki topladı. 72 tutuklu gazeteci olduğu söylemlerine cevap ve-ren Ergin, bu sayıya ilişkin açıklamalar

yaptı. 72 gazeteciden 3’ünün hiç cezae-vine girmediğini, geriye kalan 69 kişinin 6’sının tahliye olduğunu savunan Ergin, “63 kişiyi gazeteci olarak tanımlayabile-cekseniz bir kaç örnek vereceğim” dedi. Ergin, 63 kişiden 48’inin “terör örgütü” listelerinde olduğunu iddia etmekten de geri durmadı. Ergin: “Birinci sıradakini söylüyorum: Polis memurundan gasp ettiği silahla bir kişiyi öldürmek, polis-le çatışmaya girerek ateş açmak. İkinci isim: Bir kişinin kaçırılarak örgüt evine götürülmesine katılmak, eylem sırasında tabanca ve sahte polis kimliği kullanmak. Üçüncü isim: Yasadışı silahlı Devrimci Yol isimli terör örgütünün üst yöneticisi olmak. Polis aracına silahlı saldırı yap-mak, örgüt adına banka soymak. Bütün bunlar gazeteci olarak önümüze getiri-liyor. Gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde bulunanlar var ise onlara da haksızlıktır” ifadelerini kullandı. Böylece Ergin’in bu açıklamaları Türkiye’de ga-zetecilerin yazılarından dolayı tutuklan-malarının hükümet tarafından “normal” göründüğünü gözler önüne serdi.

şEnER’E BERaat, coşaR’a taHLİYEBu gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz hafta gelen iki haber tutuklu gazeteciler konusunda umut oldu. 9 aydır tutuklu olan gazeteci Nedim Şener, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “gizliliği ihlal” iddiasıyla görülen davadan beraat etti. Öte yandan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Atılım gazetesi yazarı Hasan Coşar’ın “terör örgütü MLKP üyesi olduğu ve propa-gandasını yaptığı” iddiasıyla yargılandığı davada tahliyesine karar verildi.

13 aRalIK 2011 YARIN

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Türkiye gazetecilerini tutukluyor

yaRIn GüncelSANEM DENİZ KURAL

son günlerde Türkiye’de tutuklu gazeteciler konusu hem Türkiye’de hem dünyada gündem olmaya devam ediyor. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin raporuna göre Türkiye tutuklu gazetecilerin en çok olduğu ülkeler arasında girdi. Türkiye’de ve tüm dünyada tutuklamalara tepkiler yağarken, Adalet Bakanı’nın tutuklu gazetecilerle ilgili açıklaması gerçekleri gözler önüne serdi.

Sokak çocukları polisten şikayetçi oldu

Sokakta yaşa-yan bir grup

çocuk, kendilerine dayak atıp işkence ettikleri için polisler hakkında suç duyu-rusunda bulundu. Sokakta yaşayan çocuklar, sokak ço-cuklarına dayak atıp

işkence ettiklerini söyledikleri polisler hakkında İstanbul Adalet Sarayı’nda suç duyurusunda bulundu. Burada bir basın açıklaması yapan sokak çocukları parklarda, tenha yerlerde ve karakollarda sistemli bir şekilde dayak ve işkenceden geçirildiklerini söylediler. Polislerin, sokakta ve karakollarda dayak ve işkenceden geçirdik-leri sokak çocuklarını, şikayette bulunmamaları için korkutmak amacıyla “Bak hakkınızda gasptan işlem yaparım. Görgü şahidi de ayarlarım, yıllarca hapiste sürünürsünüz” diyerek tehdit edip sindirilmeye çalıştıklarını söylediler. Son olarak geçtiğimiz günlerde Fatih’te Kadir Atakurt’un sivil polis tarafından telsizle gözüne vu-rulduğunu belirten çocuklar, karakolda da darp ve tehdidin resmi kıyafetli polisler tarafından devam ettiğini söylediler. Atakurt’un, şikayetçi olmak istemesi üzerine ise tehdit ve şantaja maruz kal-dığını belirttiler.

Sivil polis tarafından gözüne vurularak dayak yediğini öne süren Kadir Atakurt ise olayı şöyle anlattı: “Eminönü’ne ikinci el eşya almaya gittik. Tahtakale’de sivil polisler bizi kovalamaya başladı. Biz korkudan kaçtık. Ben bir yere saklandım ama polis beni yaka-ladı. Elindeki telsizle gözüme vurdu. Karakola gittiğimizde polisin dayak attığını söyledim ama ifademi değiştirerek ‘bir şahıs’ yaz-mışlar.” Açıklamanın ardından sokak çocuklarından oluşan grup, şiddet uyguladıklarını iddia ettikleri polisler hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. yaRIn İSTANBUL

Üniversitede söz hakkı isteyen gençlere saldırı

10 Aralık Dünya İnsan Hakla-rı Günü’nde Eskişehir’de Anadolu

Üniversitesi’nde düzenlenen panele katılarak söz haklarını kullanmak isteyen Gençler Mey-dana İnisiyatifi üyesi öğrencileri Özel Güven-lik Birimi (ÖGB) ve sivil polisler darp ederek gözaltına aldı. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) düzenlediği “Eğitim Merkezi Olarak Türkiye” konulu panele Genç-lik ve Spor Bakanı Yardımcısı Yusuf Tekin, YÖK üyesi Durmuş Günay, Anadolu Üniver-sitesi Rektörü Davut Aydın, rektör yardımcı-ları ve işadamları katıldı. Gençler Meydana İnisiyatifi sözcüleri ise üniversitede eğitimin tartışılacağı panelde söz haklarını kullanmak istedi. Ancak “Davetiyeniz yok” gerekçesiy-le MÜSİAD görevlileri gençleri içeri almadı. Rektörlükten bir yetkili ile görüşmek isteyen gençlere yaklaşık 10 güvenlik görevlisi tekme, yumruk ve coplarla saldırarak 4 öğrenciyi darp etti. Polisin de darp ederek yaraladığı öğren-ciler gözaltına alındı. Aynı gün akşam serbest

bırakılan gençlerin telefonlarına da “görüntü aldıkları” gerekçesi ile el konuldu. Darp edilen gençlerden kadın olanı ise güvenlik görevlile-rinin cinsel tacizine maruz kaldı. Gençler, İn-san Hakları Günü’nde yaşadıkları bu insanlık dışı saldırıya karşı sessiz kalmayarak Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundular. Darp eden ve cinsel tacizde bulu-nan güvenlik görevlilerini, herkese açık olan toplantıya kendilerini almayan yetkilileri, adını Osman olarak bildikleri sivil polis de dahil ol-mak üzere darp eden ve hakaret eden polisleri, saldırı emrini veren güvenlik şefini ve Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’nü savcılığa şikayet et-tiler. Ayrıca gözaltına alınan gençler arasında olan Gençler Meydana İnisiyatifi sözcüsü Can Ersoy’un ailesinin de saldırıda bulunanlar hak-kında suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi.

GEnÇLER mEYdanda oLmaYı süRdüREcEKSaldırı hakkında konuşan Gençler Meydana İnisiyatifi Eskişehir sözcüsü Can Ersoy, genç-lerin söz haklarını kullanmasının önündeki engellerin derhal kaldırılmasını istedi. Ersoy, üniversite mezunu işsiz oranının giderek art-ması karşısında üniversitede işadamları ile bir-likte toplantılar düzenlenmesinin ve gençlerin bu toplantılara alınmamasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Tunus, Tahrir, Madrid ve Wall Street’de gençlerin işsizliğe karşı meydan-ları zapt ettiği gibi, Türkiye’de de gençlerin “iş-sizliğe karşı gençler meydana” diyerek sokaklara çıktığını belirtti.yaRIn ESKİŞEHİR

Van’da daha geçtiğimiz günlerde bir çadır yangını da-ha çıktı. Öte yandan yetkililer ise artık bol miktarda

olan konteynerlarda kalındığını iddia ediyor. Bir yanda çadır yangınları, bir yanda “Konteyner yağıyor” açıklamaları Van’da sorunların süreceğinin bir işareti gibi.

Geçtiğimiz günlerde Van’a giden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, depremde mağdur olanların yeni evlerini yapmak için çalıştıklarını, en kısa sürede çalışmaların tamam-lanarak evlerin hak sahiplerine teslim edileceğini söyledi. Ço-cuklara da seslenen Bayraktar; “Evlerinizi ve okullarınızı en kısa sürede yapacağız. Burada ailenizle birlikte geçici kalıyorsunuz.” dedi. Ancak sürekli tekrarlanan “en kısa süre”nin ne zaman olduğuna dair bir açıklama yapmadı.

Van’dan göç edilmesi ile ilgili de konuşan Bayraktar, “Van olduğu yerde kalıyor, Van’ın merkezinin değişeceği yok.” dedi. Kentin çevre yoluna, kuzeye, Edremit’e ve doğuya doğru ge-lişme durumu olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şu anda çok sayıda ekibin kentte çalışmalarını sürdürdüğünü anlatarak köy-lerde konteyner dağıtımının yüzde 75-80’inin tamamlandığını belirtti. Bayraktar riskli yerlerde olan 12 köyün de yerlerinin değiştirileceğini açıkladı. Van’a gelen konteyner sayısının 7 bine ulaştığına dikkati çeken Bayraktar, “Yağmur gibi konteyner yağıyor Van’a.” dedi.

saKaRYa’Ya GEÇ GELEn “önLEm”Sakarya’daki orta hasarlı binaların elektrik, su ve doğalgazı-nın kesilmesi konusuna da değinen Bayraktar, “Depreme riski altında olan, depreme karşı dayanıksız olan binaları mutlaka yenileyeceğiz. Sakarya Valisi biraz bu iş için ileri adım atarak buna başladı. İstanbul’da da şu anda başlandı buna. Düzce’de de başlandı. İnsanlarımız ölmesin, mağdur olmasın diye çok daha radikal, çok daha ciddi tedbirler almak durumundayız. Meseleye insanların elektriğinin, suyunun kesilmesi olarak bakmamak lazım. Bu doğru değil. İşin özü insanlarımızı riskli binalardan kurtarmaktır.” dedi. Ancak Bayraktar, Sakarya’da depremin üze-rinden yıllar geçtikten sonra alınan bu “tedbir”in geç kalmışlığı hakkında bir yorumda bulunmadı.

ÇAdIR YANGINLARI sÜRÜYORVan’da konteynerlarla ilgili açıklamalar yapıladursun, deprem-zedelerin büyük çoğunluğu hala çadırlarda kalıyor. Depremze-delerin geçici olarak barındıkları çadırlarda çıkan yangınların ise sonu gelmiyor. Geçtiğimiz hafta Kevinli Toki konutlarının önündeki alana yerleştirilen Fevzi Kaya’ya ait çadırın yanması-nın üzerinden henüz bir gün geçmişken Halilağa Mahallesi’nde oturan Orhan Kar isimli vatandaşa ait çadır da yandı. Elektrik sobasından çıktığı tahmin edilen yangınlarda şans eseri can kaybı yaşanmadı. Ancak her zaman “şansın yaver gitmediği” Van’da, çadır yangınları sonucu ölen çocukların ardından çadır yangınlarının hala devam etmesi, hala yeterli bir önlemin hayata geçirilmediğini gösteriyor. yaRIn VaN

“Konteyner yağıyor” ama çadırlar yanıyor

Avusturya’da milli marşın cinsiyetçi

olan sözleri değiştirildi. Marşın, “büyük erkek evlatların ülkesi” mısra-sı, “büyük kız ve erkek evlatların ülkesi” olurken bu değişikliğe aşırı sağcı partiler tepki gösterdi.

Avusturya meclisi, ülkenin milli marşının birinci kıtasında deği-şiklik öngören kararı onayladı. 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren geçerli olacak karar çerçevesinde, milli marşın birinci kıtasında yer alan “Büyük erkek evlatların ülkesi” mısrası, “Büyük kız ve erkek evlatların ülkesi” olarak ve “erkek korosu” ifadesi de “koro” olarak değiştirildi.

Koalisyon partileri ve Yeşiller’in desteklediği karara aşırı sağ eğilimli Özgürlükçüler Partisi (FPÖ) ile Avusturya’nın Geleceği İttifakı (BZÖ) karşı çıktı.

Oylamadan sonra milli marşın yeni şekli çalınırken, BZÖ’den Stefan Petzner, değişikliğin gereksiz olduğunu be-lirterek, “Biz milli marşımızı istediğimiz gibi söyleriz” dedi. yaRIn GÜNCEL

Cinsiyetçi milli marş tarihe karıştı

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN13 aRalIK 2011 YARIN

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, CHP’nin teklifinin yasalaşması halinde 2 bin 427’ye yakın tutuklunun tahliye olma durumuyla karşı karşıya olduğunu,

bunların içinde terör örgütüne üye olanlar, asker polis öldürenler, çocuklara karşı cinsel tacizde bulunanlar ile tecavüzcülerin bulunduğunu savundu.

Ergin, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, uzun tutukluluk süresi ile ilgili değerlendirmede bululurken 2006’da cezaevinde bulunanlardan yüz-de 37,5’inin hükümlü, kalan yüzde 62,5’i tutuklu ve hükmen tutuklu olduğunu söyledi. 2007’de tutuklu oranının yüzde 58 olduğunu ifade eden Bakan Ergin, şu anda Türkiye’de cezaevinde bulunanların yüzde 70’inin hükümlü, yüzde 30’unun tutuklu olduğunu belirtti.

2 Bİn 427 Kİşİ taHLİYE oLUR 2011 yılının başında Yargıtay’dan tahliye olan Hizbullah sanıkları olayı olduktan sonra yapılan değerlendirmenin hatırlanmasını isteyen Ergin, “Şimdi, bir siyasetçimiz şunu söylüyor: ‘Bir kanun çıkardılar, bir baktık insanları domuz bağıyla öldürenlerin

hepsi dışarıda. Hizbullah’ın neler yaptığı toplumun belleğinde duruyor.’ Şimdi bunu diyen Sayın Kılıçdaroğlu ve bunu eleştiriyor” dedi.

Ergin, CHP’nin teklifini şöyle değerlendirdi: O teklif gerçekten yargılamaları kı-salttığımız zaman dilimi içerisinde karşılanabilecek bir tekliftir ama bugünkü şartlarda varsayın ki o teklifi getirdik burada yasalaştırdık, bu teklifin yasalaşmasıyla beraber 2 bin 427 tutuklu tahliye olma durumuyla karşı karşıyadır. Bu 2 bin 427 kişi içerisinde terör örgütüne üye olanlar, terör suçu işleyenler, asker, polis öldürenler, çocuklara karşı cinsel tacizde bulunanlar, tecavüzde bulunanlar, her türlü, toplumu irite edecek sanıklar da var. Bakınız, 2011 yılı başında sınırlı sayıda tutuklunun tahliye olması Türkiye’yi ne kadar gerdi ne kadar sıkıntıya soktu. Dolayısıyla, şunu ifade ediyorum: Sadece tutukluluk süreleriyle oynayarak Türkiye’deki uzun tutukluluk problemlerini çözme şansımızın olmadığını düşünüyorum. Buna yeltendiğimiz anda çok sayıda arzu etmediğimiz sıfattaki tutukluların tahliye olduğunu görecek ve toplumdan gelen baskıları maalesef karşılayamayacak duruma geleceğiz.” anKaRa ÇAĞLA EROĞLU

Yasanın, TBMM meclisinde ay-nen kabul edildiği gece mecliste

gerilim yüksekti. AKP, CHP ve MHP’li vekiller veto gerekçesini eleştirerek ya-sanın aynen geri gönderilmesi gerekti-ği yönünde oy kullandı. BDP’li vekil-ler ise yasaya destek vermediklerini ve Cumhurbaşkanı’nın vetosunun TBMM için bir şans olduğunu belirtti. Yasa ikin-ci kez Meclis Genel Kurulu’ndan geçtiği için ikinci kez veto etme hakkı bulun-mayan Cumhurbaşkanı, ancak anaya-saya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir.

KÜRsÜde bARdAK KIRILdIBDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, şike cezalarında indirim öngören kanu-nun 1. maddesinde partisinin verdiği önerge üzerinde söz aldı. Kürsüde ko-nuşma yapan BDP vekili Hasip Kaplan, futbolda şike iddianamesinde Nurettin Canikli’nin de adının geçtiğini söyledi. Canikli, Kaplan’ın bu sözleri üzerine “Böyle terbiyesizlik olmaz! Hukuk terö-risti” diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Kaplan elindeki su bardağını kürsüde kırdı.

TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam’ın, ‘’taraflı’’ davrandığını öne süren Kaplan, ‘’Bu kürsüde küfürler edilmemiş gibi davrandınız, buna hak-kınız yok. Tutumunuz kaygı vericidir. Bu yasama sürecini bu şekilde sürdürme imkanınız yok. Lütfen çekiliniz, taraf-sızlığınızı yitirdiniz’’ diye konuştu. AKP milletvekilleri, ‘’Genel Kurul’dan özür dilesin’’ diye bağırdı.

“sİZİ ZoRLa ZaPdEttİLER”TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, tutanakları okudu. Sağlam, ‘’Yaptığınız hareket, bardağı kürsüye vurup kırdınız. Üstüne yürüdünüz. Sizi zorla zaptettiler.

Üstüne yürüdünüz. Şimdi ben size kına-ma cezası vermek üzere savunmanızı is-tiyorum. Lütfen kürsüye buyurunuz’’ di-yen Sağlam, Kaplan’ı kürsüye davet etti. Bunun üzerine Kaplan, ‘’Ben sizin hu-kukunuz hakkında söz istiyorum’’ dedi. Sağlam da ‘’O geçti, orada yapılacak bir şey yok’’ karşılığını verdi. Kaplan ise ‘’En-gizisyon mahkemesi kuramazsınız’’ diye konuştu.

cHP: KasıtLı dEğİLdİCHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Kaplan’a, ‘’amacınızı aştınız’’ diye seslen-di. İnce sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: “Sayın Kaplan, sanki Sayın Ca-nikli bu işin içindeymiş gibi imada bu-lundunuz. Biz herkesle konuşuruz. Bun-da sakınca yoktur. Sayın Hasip Kaplan da

sinirlenmiş olabilir. Bardağı kırdı, sıçradı özel bir kasıtla Sayın Mahir Ünal’a doğru atmadı. ‘Sporda şiddet’ derken siyasette şiddetten bir geri adım atalım diyorum.”

UZLaşma sağLandıTBMM Genel Kurul’unda, şike ceza-larını indiren kanunun görüşmelerinde yaşanan tartışma, uzlaşmayla sonuçlandı.

Kanun görüşmelerinde söz alan Ha-sip Kaplan, zaman zaman iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmaların yaşanmasının doğal olduğunu söyler-ken, kürsüde bardağı vurmasının Genel Kurula karşı doğru olmadığını da belir-terek ‘’Olmaması, yaşanmaması gereken bir şey. Sayın Canikli’nin de aynı şekilde sözlerinin yanlış olduğunu söyleyeceğine inanıyorum’’ dedi. Şöyle devam etti: İd-

dianamede dikkat çektiğim konu Nuret-tin Canikli’yi incitmiş olabilir. 32 yıldır avukatlık yapıyorum, hukukçuluğumu bütün dünya bilir. Canikli de “terörist hukukçu” olmadığımı biliyordur.

AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli de kullandığı ifadelerin, tepki-sel düşüncenin yansıması olarak ortaya çıktığını belirtti. “Ben de geri alıyorum söylediklerimi” dedi.

MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, BDP’yi, hiç kimsenin dışlama-dığını, yok saymadığını kaydederek, böy-leymiş gibi göstermenin, Meclise haksız-lık olacağını belirtti. CHP vekili Süheyl Batum, şike yasasını şöyle değerlendirdi: Şike yasası için ilk başta cezalar itibariyle 15 yıl çok ağır. Cezası adam öldürmekle bir olamaz.”

Futbolda şike Meclis’i karıştırdı

anKaRaCAN ERSOY

16. Ağır Ceza mahkemesi, şike soruşturmasında savcılığın sunduğu iddianameyi kabul etti. Şike davasında ilk duruşma 14 Şubat’ta yapılacak. Tartışmaları devam eden ve şike cezalarında indirim öngören şike yasası, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün veto etmesinin ardından bir kez daha TBMM Genel Kurul’undan onay gördü. Meclis gecelerce yasayı konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun “Mısır’daki sağır sultan bile biliyor ki yargı AKP’nin arka bahçesi konumu-

na geldi” sözleri üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Kılıçdaroğlu’dan özür dilemesi için yaptığı açıklamaya, Kılıçdaroğlu’dan cevap geldi. Kılıçdaroğlu “Asıl onlar benden ve adalet isteyen herkesten özür di-lemek zorundadır” dedi.

Bütçe görüşmeleri esnasında Genel Kurul’da konuş-ma yapan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Sıfır sorun diyorlardı kiminle sıfır sorunumuz var? Suriye mi,Ermenistan mı, İran mı? Dış politikam tu-tarlılık gerektirir.

NATO’nun Libya’da ne işi var dediler gitti-ler NATO’ya teslim oldular.

Arap Baharı dedik. Arap baharı o ülkelere demokrasi

mi getirdi? Bana “özür” dile diyen yargıçlara sormak istiyorum. Dünyanın hangi ülkesinde üniversite öğrencileri

parasız eğitim istiyoruz dediği için 19 ay hapis yatar? Dünyanın hangi ülkesinde bir milletvekili hakkın-

da hükümeti eleştirdiği için bir milletvekili hakkında fezleke hazırlanır?

Bana bir örnek göstersinler basılmamış kitap hak-kında yasak getirilsin. Bu ülkede kitaplar yasaklandı da ne oldu?

Bana o yargıçlar söylesinler aranan bir insan hakime gelecek de kaçacak diye tutuklanacak. Böyle bir anlayış olabilir mi?

Çin’den daha fazla gazeteci bizde tutuklu. Bunu kal-dırmak zorundayız. “

“tUtUKLU vEKİLLER vaR”“HSYK’ya sesleniyorum milletvekillerinin dosyalarını kaldıran yargıçlar hakkında ne yaptınız. Tutuklu mil-letvekillerimiz var. Anayasanın tutuklu milletvekilleriyle ilgili hükmünü görmezden gelmek hangi hukuk anla-yışına sığar. Sormak istiyorum. Mahkum olsa eyvallah diyeceğiz ama mahkum da değil.

El Maktum’un girdiği ihale neden sorgulanamadı? Bir savcı çıktı dedi ki; ‘’Soruşturma açılması lazım.’’ Ne yaptılar o dosyayı o savcının elinden aldılar başka savcıya verdiler ve soruşturmaya gerek yoktur kararı verildi. Aradan 4 yıl geçmiş hala teminat mektubu pa-raya çevrilecek. Siz kimi koruyorsunuz El Maktum’u mu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını mı?”

“asıL sİZ BEndEn öZüR dİLEYİn”“Yandaşsanız işiniz var, yandaş değilseniz işiniz zor. Yargıtay’a 160 üye atandı. 160 üye ilk turda boş oy kullandı. Bu, yargının militanlaşması demektir. Onlar benden ve adalet isteyen herkesten özür dilemek zorun-dadır.” Güçlünün hukuku hukuk olmaz. Özel yetkili mahkemeler operasyon mahkemeleridir. Özel yetkili mahkemeler kalkmadığı sürece bu ülkeye demokrasi gel-mez. Bu mahkemeler yarın sizi de yargılayabilir. Emin olun önce biz karşı çıkacağız. Adalet herkes için olmalı sizin için de bizim için de. Adalet birileri içinse olmaz.

Kılıçdaroğlu: “Siz benden ve adalet isteyenlerden özür dileyin”

04 SIYASET

Sadullah Ergin “Tutukluluk süresi azalırsa tahliyeler çok olur”BDP’den ekonomi ve Kıbrıs çıkışı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun HSYK ve yargıya dönük eleştirilerine cevap veren Başbakan Yardımcısı Bozdağ, CHP’nin geçmişte yargıyı “ön bahçesi-özel mülkü” gibi gördüğünü öne sürdü. 12 Eylül’de yapılan refarandum ile “al gülüm-ver gülüm” döneminin sona erdiğini belir-ten Bozdağ,”Şimdiki sistemde ise yargıyı kimse-nin ele geçirme imkanı yok. Demokratik kurallar içerisinde işleyen bir yapı var ve eskiden işleyen kapalı devre kast sistemi bozuldu. Yargıyı ele ge-çirmek isteyen bir parti elindeki tüm imkanları verir mi? Biz yargı bağımsız olsun diye hepsini verdik. CHP’nin itirazı bu güne kadar yargıyı artık özel mülkü gibi kullanamamasından kaynaklanan bir itirazdır” dedi.anKaRa KüBRa USTa

TBMM Genel Kurulunda, BDP milletvekilleri, Ekono-mi Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Enerji Ve Tabii

Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulu-sal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde görüşünü dile getirdi.

25 mİLYon YoKsUL vaRBDP Muş Milletvekili Demir Çelik, TÜİK’in kayıtlarına göre, 12,5 milyon civarında işsizin olduğunu, insani yaşam indeksine bakıldığına ise 25 milyona yakın yoksul vatandaş bulunduğunu belirtti.

BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, “Avrupa Birliği Bakanı Bağış ile İçişleri Bakanı Şahin’in yerinde hiçbir zaman olmak istemeyeceğini” söyledi. Kürkçü, “Neden? Çünkü, İçiş-leri Bakanı, bir halkı hapishaneye sokmakla uğraşmaktadır. AB Bakanlığımız ise Cumhurbaşkanı’nın deyimiyle, ‘sefil bir birliğe’ ülkeyi sokmaya çalışıyor. Egemen Bağış’ın, bu işi yürütürken zaman zaman kapıldığı öfke nöbetlerini anlamak gerekiyor. Fakat bu tepkiler, büyük sorun hakkında ipucu veren küçük sinyallerdir” diye konuştu.

Kıbrıs harekatını işgal olarak nitelendiren Kürkçü, “Şimdi oradan askerimizi nasıl çıkaracağımızı bilemiyoruz. Kıbrıs halkı istemiyor bunları, bırakın bunları” ifadelerini kullandı. CHP’li Hamzaçebi, yerinden söz alarak “İşgal değildir. O dönemdeki Cumhuriyet Hükümeti, KKTC’de yaşayan Türklerin haklarını korumak amacıyla, orada devam eden zulüm ve haksızlıkları, ölümleri, cinayetleri önlemek amacıyla gitmiştir oraya” diye ko-nuştu. Hamzaçebi’nin sözlerini AKP milletvekilleri de alkışladı.

“BU tüKEtİm ÇıLGınLığı dEğİL mİdİR?” BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna ise Türkiye’nin, 2002’den bu yana Çin’den sonra doğalgaz ve elektrikte en fazla talep artışı yaşanan ikinci ülke olduğunu belirtti.

Emine Ayna şöyle dedi: “Bugün ekonominin nasıl işleyece-ğini belirleyen, serbest piyasa ekonomisidir.

Bu sistemde insanların beynine kodlanan tüketim çılgın-lığıdır. Artık bir aileye tek bir araba yetmiyor. Her bireye bir araba alınıyor. Bir kişinin 3 telefonu var. Artık özel uçaklar alınıyor, gemi alınıyor. Bunlar enerji tüketimi çılgınlığı değil midir? Yazlık ayrı, kışlık ayrı yetmiyor bir de baharlık ev alıyor. Bu çılgınlık serbest piyasa ekonomisi anlayışına dayanıyor.” anKaRa ÇİLER KAYABAŞI

TBMM Genel Kurulu’nda, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde BDP Grubu adına ko-

nuşan Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, sözlerine, “Kuran’a el basarım ki milletvekillerinin yüzde 90’ı bütçe raporunu oku-mamıştır” diyerek başladı.

Kriz dönemlerinde 3 yıllık bütçe rakamlarının belirlene-meyeceğini belirten Kaplan, Orta Vadeli Program’ın güvenlik harcamalarıyla delindiğini ifade etti.

“İşKEncEdE cEREYan YEmİş BİRİ oLaRaK...” Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına ayrılan payı eleştiren Kaplan, “Buraya göstermelik bir para aktarırsan Van depremin-de böyle enkazın altında kalırsın” dedi.

GAP’a ayrılan payın da yetersiz olduğunu savunan Kaplan, “Eskiden zam vardı sonra otomatik zam oldu sonra Hükümet zammın adını ‘uyarlama’ diye ayarladı. Bu kadar pişkinlik hiç bir hükümette görülmedi” diye konuştu. Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“12 Eylül’de darbesinde işkencede cereyan yemiş birisi olarak Edison’un kemiklerinin nasıl sızlatıldığını bilirim. Elektriğin ay-dınlanma aracı olarak insanlığın hizmetinde olması gerekmiyor mu? Siz elektriği, KDV, ÖTV ile vatandaşı soğana çevirmek, sömürmek, cebindeki kuruşu almak için kullanıyorsunuz. Bu zulüm değil mi? Edison mezardan kalksa yakanıza yapışır, amb-leminizdeki ampulü patlatır, size de bir tane çakardı.”

“EKonomİnİZ Batsın”Dış politikada sıfır sorundan “sırf soruna” geçildiğini öne süren Kaplan, Türkiye’ye komşu ülkeleri saydı. Kaplan, “Bir tarafta da Karadeniz var, onunla da sorun yaşayacak halimiz yok ya?” dedi.

Türkiye’nin tutuklamalarda dünyanın birinci sırasında yer aldığını söyleyen Kaplan, “Çünkü ağzını açan, rüya gören, dü-şünen, kitap yazan yazmayan, makale yazan yazmayan, herkes terörist diye içeri atılıyor, üç sene sonra mahkemeye çıkıyor” dedi.

Bütçeye yönelik eleştirilerini sürdüren Kaplan, “Batsın böyle bir ekonomi, böyle bir bütçe” diye konuştu.anKaRa SEVAL KUTLU

“Ekonominiz batsın”

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 10

Tutuklu ve hükümlü devrimcile-rin cezaevlerinde F tipine geçişi

engellemek amacıyla başlattıkları açlık grevini 19 Aralık 2000’de ölüm orucu-na çevirmeleri üzerine devlet ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ adı altında 20 ha-pishaneye eş zamanlı baskın düzenledi.

‘HaYata dönüş oPERasYonU’ dEğİL ‘19 aRaLıK KatLİamı’Cezaevlerinde ağır kimyasal silahların kullanıldığı baskında 30 devrimci kat-ledildi. DSP-MHP-ANAP iktidarının hazırlıklarına 1 yıl önceden başladığı katliamda, Bayrampaşa cezaevinde 6 kadın devrimci yakılarak öldürüldü. Koalisyon iktidarı tarafından adına ‘Hayata Dönüş’ operasyonu denen kat-liamın hazırlığının yapıldığı günlerde; televizyon ve gazetelerin “ölüm oruçla-rı”, “hapishaneler”, “toplumsal muha-lefetin F tiplerine yönelik tepkisi” ile ilgili haberler yasaklandığı ortaya çıktı.

2 asKERİ dEvRİmcİLER dEğİL asKERLER vURmUştU‘Hayata Dönüş Operasyonu’ sırasın-da Ümraniye Cezaevi’nde Uzman Çavuş Nurettin Kurt ile Çanakkale Cezaevi’nde Mustafa Mutlu adlı iki as-ker de hayatını kaybetmişti. İlk olarak; Nurettin Kurt’un, teslim ol çağrıları-na ateşle karşılık veren mahkûmlarca

vurulduğu açıklanmıştı. Ancak Kurt’a yapılan otopside, ölüme yol açan ya-ralanmaya “yüksek kinetik enerjili bir silahın” sebep olduğu belirlendi. Üm-raniye Cezaevi’nden çıkarıldığı iddia edilen beş adet tabancanın içinde “yük-sek kinetik enerjili silah” olarak kabul edilen uzun namlulu silahlar yoktu. Ayrıca silahın mahkûmlarda olmayan uzun namlulu bir silah olduğu belir-lendi. Ve Kurt’un ölümüne yol açan silahın mahkûmlardan elde edildiği öne sürülen silahlar olmadığı belirtildi. Ra-

porda, ölüme yol açan silahın sadece kalaşnikof ya da G-3 piyade tüfeği ola-bileceği belirtildi ve Kurt’un “askerlerin silahıyla öldüğü” kesinleşti.

HİKmEt samİ tüRK: “F tİPLERİ 5 YıLdıZLı otEL KonFoRUnda”F tiplerine geçiş sürecinin karşısında duran tutuklu devrimcileri cezaevlerin-de katlettikleri dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, birbirleriyle ilişki-lerini kesmek istedikleri ve her türlü sosyal ilişkilerini kestikleri devrimcilere

dair: “Ölüm orucu falan tuttukları yok, hepsi benim çocuklarım kadar sağlıklı” diye açıklama yapmıştı.

tEcRİt KoşULLaRı dEvam EdİYoRBaşlattıkları ölüm orucu nedeniyle dev-rimcilerin cezaevlerinde katledilmesi-nin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına rağmen; bugün hala F tipi cezaevle-rinde tecrit koşulları devam ediyor. Devrimciler her türlü sosyal ilişkileri kesilerek yalnızlaştırılıyor ve hayatla her türlü bağları kesilmeye çalışılıyor.

Sabahın erken saatlerinden itibaren yüzlerce kişinin Ankara Adliyesi’nin önünü zapt etmesiyle birlikte başlayan Hopa Davası 22 tutuklu öğrencinin

tahliyesiyle sona erdi. Emek ve demokrasiden yana birçok siyasi parti, dernek ve platformun katıldığı protestoya milletvekilleri ve sanatçılarda destek verdiler. Kamuoyunda “şemsiyeli terör örgütü davası” olarak da bilinen Hopa Davası, Hopa’da Başbakan Erdoğan’ı protesto esnasında polis saldırısı sonu hayatını kaybeden Metin Lokumcu’ya destek verenlerin “terör örgütü üyesi” olmakla

suçlanmasıyla başlamıştı. Ankara’da yaşanan ölümü protesto etmek için yürüyüş yapan çok sayıda kuruma polis saldırmış, gözaltına alınanların bir kısmıyla ilgili tutuklama kararı verilmişti.

HoPa tUtUKLULaRı YaLnıZ dEğİLdİKamuoyunda da çok defa eleştirilere tabi olan dava bugün başlamış oldu. Davaya destekçi olarak gelen BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, Türkiye’de özgürlük, adalet, kardeşliğin yok edilmeye çalışıldığını ileri sürerek, haksızlığı, halkın güç birliğinin giderebileceğini söyledi.

“Özel yetkili mahkemelerin de Devlet Güvenlik Mahkemeleri gibi tarihin çöplüğüne atılacağını” ifade eden Kaplan, “Darbeler hukuku sürüyor. Siz ada-letin simgesi değil, adaletsizliğin simgesi oldunuz. Bu halk bir gün bunun he-sabını sorar” dedi. CHP Ankara İl Başkanı Zeki Alçın ise yaptığı açıklamada, mahkemelerin eleştiri hakkını kullananları “eşkiya” olarak nitelemeyeceğine inanmak istediklerini belirterek, “adalete güveniyor, yargı bağımsızlığına inanı-yoruz, bağımsız yargımızın demokrasinin en büyük teminatı olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Davanın uzamasına rağmen adliye önünden ayrılmayan eylemciler dava sonuçlanana kadar yerlerinden ayrılmadılar. Havanın soğukluğunu da, adliye bahçesinde ateş yakarak yenen yüzlerce kişi sık sık sloganlarla taleplerini ve tepkilerini dile getirdiler. yaRIn GÜNCEL

Poşu davasında yeni bir şey yok

Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Fakültesi öğ-

rencisi Cihan Kırmızıgül’ün ‘poşu’ taktığı için tutuklu olarak

yargılandığı davada yine tahliye çıkmadı.

Cihan Kırmızıgül davasında soruşturmanın genişletilmesi talebi red-

dedildi. Bunun üzerine Kırmızıgül’un avukatı istifa etti. Mahkeme bir

sonraki duruşmayı 23 Mart’a erteledi.

Davanın 5. duruşmasında savcı, Cihan Kırmızıgül için beraat iste-

miş, 6. duruşmaya yeni bir savcı ile başlanmış ve geçen duruşmada savcı

sanığın, toplam 15 ila 45 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılmasını

talep etmişti. Bu talep doğrultusunda başlayan 7. duruşmada savcı, mü-

talaasını yinelerken sanık Cihan Kırmızıgül’ün avukatı Sait Tanrıverdi

ise soruşturmanın genişletilmesine yönelik dört talepte bulundu.

PoLİsLER BİRBİRLERİYLE ÇELİşİYoR

Avukat Tanrıverdi, telefon kayıtlarına göre olay anında sanık

Kırmızıgül’ün iki telefon görüşmesi yaptığının görüldüğünü belirte-

rek, sanığın olay anındaki konumunun belirlenebilmesi amacıyla kim

ile ve nerede görüşme yapıldığının araştırılmasını istedi. Ayrıca Cihan

Kırmızıgül’ü yakalama tutanağında 7 polisin imzasının bulunduğunu

kaydeden avukat, şimdiye kadar bu polislerden 4’ünün dinlendiğini

belirterek, diğer 3 polisin de mahkemeye getirilmesini istedi.

Olay günü bir markete molotof kokteyli atıldığını hatırlatan avukat

Tanrıverdi, markete ve marketin bulunduğu sokağı gören bir kuyum-

cuya ait 3 güvenlik kamerasına ait görüntülerin de izlenmesi talebinde

bulundu. Tanrıverdi son olarak, yakalama tutanağında imzaları bulunan

polislerden ikisinin anlatımlarının çelişkili olduğunu ifade ederek olay

yerinde tatbikat yapılması gerektiğini dile getirdi.

maHKEmE tüm taLEPLERİ REddEttİ

Mahkemenin taleplerin tümünün reddine karar vermesi üzerine savun-

ma için ek süre talep eden avukat Sait Tanrıverdi’nin bu talebi de redde-

dildi. Bunun üzerine müvekkilini savunmasının imkansız hale geldiğini

belirten avukat, istifa ettiğini açıklayarak savunmadan çekildi. Ardından

‘kendisinin savunma yapıp yapmayacağını’ soran hakime, ‘savunma için

yeni bir avukat edineceğini’ ifade eden sanık Cihan Kırmızıgül’ün sözle-

rinin ardından duruşma 23 Mart 2012 tarihine ertelendi.yaRIn GÜNCEL

13 aRalIK 2011 YARIN

19 Aralık katliamı devletin 11 yıl önce ülkenin çeşitli yerlerindeki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere karşı gerçekleştirdiği operasyon olarak bugün hala aynı sıcaklığını koruyor. Devlet kendi cezaevlerinde zaten tutuklu bulunanlara dahi uygulayacağı şiddetin ne denli fazla olabileceğini bu katliamda göstermiştir.

anKaRaÇİLER KAYABAŞI

İnsan Hakları Haftası

Gülsüm Kav

05 19 Aralık’ın da dosyaları açılsın

Hopa davasında tutuklular serbest

İşte bu yılda yine bir İnsan Hakları Haftası’ndayız. Gayretle paneller düzenleniyor, sempozyumlar, çeşitli faaliyetler vs. Hak arama örgütlerinin, yıllarını insanın doğuştan ge-tirdiği temel hakların savunusuna vermiş olanların çaba-sına bir sözümüz yok. Bir de devletin 10 Aralık haftası programı var ya, işte bu hassasiyet ve tutarlılık hakikaten incelenmeye değer. Çocukların, gençlerin hayatını zehir eden, her allahın günü eğitim hakkına saldıran okullar, insan haklarını kutluyor. Hak arayan bütün kesimlerin üstüne, ayrımsız biçimde, boğucu yakıcı gaz bombalarını gönderen valilikler, insan hakları kutluyor. Aslında bu noktada iyi olan ne biliyor musunuz? Dev-letin, yılın geri kalan bütün günlerini haklara saldırıyla geçirirken, hiç değilse bir tek gün insan haklarını hatırla-ması değil. Burada iyi olan;bu günün budevletin ne kadar başarısız olduğunu açık açık gözler önüne sermesi. Türkiye devletinin en başarısız olduğu alanlardan biri insan haklarıdır. İşte İHD ve TİHV ortak açıklamasında son derece isa-betli bir slogan bulmuşlar; “İfade vermek değil ifade et-mek istiyoruz” diyerek, bu sene kitlesel bir boyut kazanan tutuklamaları rakamlarıyla açıklıyor, dikkat çekiyorlar.Bu yıl en başa tutuklamaların yazılması doğrudur. Hukuk-ta esas olan tutuksuz yargılama iken ancak delil karartma ve hukuktan kaçma riski bulunanlar için geçerli ve dola-yısıyla istisnai olan tutuklamayı, devlet tam bir kitlesel olarak rehin alma saldırısına dönüştürmüş durumda. Öy-le ki, bir arkadaşımın tabiriyle “eskiden hakim karşısında ‘ben suçsuzum hakim bey’ denirken, bugün ‘sahi benim suçum neydi hakim bey’ denilecek haldeyiz. Ve bunu toplumun bütün kesimleri dile getiriyor. Ve devlet bu konuda toplumun bütün kesimlerine eşit bir adalet uygulamıyor.Mesela delil karartma denilince akla, en çok karartılan dönemin 90’ların kayıpları, faili meçhulleri, işkenceleri ve bütün bunların faillerinden olduğu açığa çıkmış Meğmet Ağar geliyor ama ona tutuklama yok. Mehmet Ağar’ın hala tutuklanmadığı ama basılmamış kitapların yasaklandığı bir yıl, bu yıl. Her yılı, hatta 12 Eylül’ü solladı, ihlalde sınır tanımıyor. Tek mesele tutuklama da değil. “İşkenceye sıfır töleransın” neye benzediğini, İzmir’de bir karakolda gördük; bir kadına çok sayıda sivil polis vahşi bir şiddet uyguluyor, üniformalı bir polis de odanın içinde sakin sakin telefonla konuşuyor. Bu tekil olaydaki tablo ne ise, Türkiye genelinde de tablo budur. Devlet katının, İzmir’deki işkenceyle ilgili ilk sözü ne oldu? “Kadın konsomatrismiş. Adamla da evli değilmiş”. İşkenceyle ilgili böyle bir açıklama yapılabilmesi ne an-lama geliyor? Türkiye’de her gün dört kadının erkekler tarafından öldürülmesi anlamına geliyor.Ve devlet, tıpkı işkence anında telefonla konuşan ünifor-malı polise benziyor. Seyrediyor. Kızını, kızkardeşini, yakınını kadın cinayetiyle kaybeden aileler, boşuna ümit kesmiyor ondan. Aileler artık devlete değil, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvuruyor adalet aramak için.Kadın cinayetlerinin faili erkekler, sorumlusu ise faşizmle cinsiyetçiliğin bu birliğini seyreden hatta zaman zaman kışkırtan devlettir. İnsan hakları gününde paneller, sempozyumlar yapan devlet, Bu panellerde habire “eğitim şart” anlatan, her işi eğitime havale eden devlet, Hak ihlallerinde başta yaşam hakkı olmak üzere hızla kötüye gidiş var. İşkence devam ediyor, sadece karakollarda değil başta Te-kirdağ olmak üzere cezaevlerinde sistematik işkence var. Yeni anayasa bir türlü yapılamıyor, nasıl bir yöntemle ele alınacağı değil, sadece uzun mu kısa mı olacağı tartışılıyor. İfade özgürlüğü yok, örgütlenme özgürlüğü yok. Kadın cinayetleri, çocukların hak ihllalleri görülmemiş boyut kazandı. Haberleşme özgürlüğü yok, dinleme cihazlarından insan-lar telefonla konuşamaz hale geldi. Yargı bağımsız mı? Hiç emin değiliz. Ve bütün bunlar eğitimle düzelmiyor. Eğitimi, ihlallerin üzerini örtmek için istismar etmekten vazgeç. Hele de kadına yönelik şiddet söz konusuysa, yüksek eği-tim almış erkek de kadın öldürüyor, almamış olan da. Diğerlerinde olduğu gibi burada da siyasi bir mesele var; erkekler politik olarak kendilerini aklayabildikleri için, kadına yönelik şiddeti sen siyaseten meşrulaştırdığın için rahatlıkla suç işliyor. Hem sen o kadar güçlüsün de neden kadın cinayetlerini önlemekte bu kadar acz içindesin?

[email protected]

Mehmet Ağar gereğini yapmış

Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar; yargı

sürecinin olumsuz etkilenme-ye çalışıldığını iddia ederek, “Şahsımı hedef gösteriyorlar” dedi.

“tüRKİYE BİR HUKUK dEvLEtİ-dİR BUna HEPİmİZİn İnanması LaZım”15 seneyi aşkın bir süredir kamu görevinde bulunmadığını anlatan Ağar, “ Bütün

bu zaman zarfında aynı elde aynı dilde aynı kalemde bir değişiklik yok. Bütün bunların hepsi Meclis soruşturması dahil olmak üzere, çeşitli soruşturmalar da dahil olmak üzere geçmeyen kanal kalmamıştır. Tüm bu kanallar da araştırılmıştır ve araştırılmaya da devam edecektir. Türkiye bir hukuk devletidir. Buna hepimizin inanması lazım. Türkiye’de hepimizin adalete ve orada görev yapan insanların adaletine inanmamız lazım. Aksi taktirde kaos olur “ diye konuştu.

“sİnEYE ÇEKE ÇEKE YoLUmUZa dEvam EdİYoRUZ”Mehmet Ağar kendisinin de kontrgerillanın bir parçası olduğunu ve İstanbul Emniyeti’nde görevli olduğu dönemde belirli isimlerden para aldığını söyleyen Eski MİT’çi Mehmet Eymür’e cevap vererek; “Şahsımla ilgili devam eden bir yargı süreci var. Yüksek yargıya taşınmıştır. Türkiye’de tabii konusu yargıda olan hiçbir meselenin tartışılmaması söz konusu olamaz. Ancak hiç kimsenin bu kai-deye dikkat ettiğini görmemiz mümkün değildir . Bütün bunları sineye çeke çeke hukuka ve adalete sonsuz bir güven içinde, yolumuza devam ediyoruz. Ancak bu son dönemde sürekli olarak aynı ağızdan çıkan meseleler içinde parasal birtakım ithamlar söz konusu olunca, hayal bile edilemeyecek isnatlar söz konusu olunca, ailemle beraber bir şeyler söyleme kararlılığı içinde olduk ve bu kararlılığımı sizlerle paylaşıyorum.” dedi.

“BİZ o süREÇtE üZERİmİZE düşEnİ En İYİ şEKİLdE YaPtıK”“Devlet sahipsiz değil, bir kişi de değil. Devletin kurumları ve belli kuralları var

ancak bunların hepsini anlayabilmemiz mümkün değildir” diyen Ağar, “Biz tarihin o sürecinde üzerimize düşeni en iyi şekilde yaptık. Kusurumuz olduysa bilerek değil, hizmetin kendisinden kaynaklanan kusurlardır” diye açıkladı.yaRIn GÜNCEL

mEHmEt ağaR

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN

Ankara Büyük Anadolu Hotel’de 8 Aralık’ta başlayan TÜRK-İŞ

21. Olağan Genel Kurulu, yapılan se-çimin ardından sona erdi. Seçimde, 362 delegenin tamamı oy kullandı. Oyların 350’si geçerli sayıldı. Oyların 223’ünü Mustafa Kumlu, 127’sini ise Sendikal Güç Birliği Platformu’nun desteğiyle aday olan Petrol-İş Genel Başkanı Mus-tafa Öztaşkın aldı. Bu sonuçla Musafa Kumlu, yeniden TÜRK-İŞ Genel Baş-kanı seçildi.

TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu da şu isimlerden oluştu: “Genel Sekreter Pev-rul Kavlak, Genel Mali Sekreter Ergün Atalay, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Irgat, Genel Eğitim Sekreteri Ra-mazan Ağar.”

sEndİKaL GüÇ BİRLİğİ nasıL YoLa ÇıK-mıştı?Sonuçlara bakıldığında Sendikal Güç Birliğine doğrudan katılmış olan sendi-kaların dışından da Mustafa Öztaşkın’ın oy aldığı görüldü. Mustafa Kumlu’nun TEKEL işçilerin genel grev talebine kulak tıkaması ve işçilerin taleplerine karşı AKP ‘ye yakın durması ile Mustafa Kumlu’ya ve Türk-İş yönetimine muha-lefetin sesi yükselmeye başlamıştı. Tem-muz 2011 tarihinde Basın-İş, Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Petrol-İş, Kristal-İş, TÜMTİS, Tekgıda-İş, Tezkoop-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın ka-tılımıyla kurulan Sendikal Güç Birliği

Platformu Türk-İş Genel Kurulu’na kadar Türkiye’nin dört bir yanında bin-lerce işçinin katıldığı bölge toplantıları gerçekleştirmişti. SGBP çağrı metninde , “Türkiye’de sendikal hareketin ciddi bir tıkanıklık yaşadığı, emekçilerin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm ürete-mediği” belirtilmişti.

sonUÇLaRa nE dEdİLER?Sonuçların açıklanmasının ardından ilk olarak konuşan Petrol-İş Başkanı Mustafa Öztaşkın, Sendikal Güç Birliği Platformu olarak 10 sendika olarak bir araya geldiklerini, birlikteliklerinin de süreceğini kaydetti. Kararlarımızı genel kurula getireceğiz. Umarım iş birliği için-de bu kararlar alınır. Bunun ipuçlarını da Mustafa Kumlu ve Pevrul Kavlak’ın konuşmasında aldık. Ancak bu kararlar alınmazsa gereğini yapacağız. Seçilen ar-kadaşlarımızı tebrik ediyoruz” dedi.

Teşekkür konuşması yapan Mustafa Kumlu, “İşte yine ateşten gömleği giy-dim. Biliyorum, üzerimize atılan ateş topları nedeniyle yine yanmadığımız bir tek gün olmayacak.” dedi. . Genel ku-rulda ifade edilen her görüşün zenginlik olduğunu söyleyen Kumlu, “Menfi ya da müspet eleştiriler başımızın tacıdır. Her biri kayıtlara girmiştir, bu eleştirilerin ışı-ğında yola devam edilecektir.” ifadelerini kullandı.

BaşBaKan YaRdımcısı vE ÇaLışma BaKanı’na tEPKİ

3 gün süren Genel Kurul’da ilk defa AKP’nin protesto edildiği görüldü. Genel Kurulun açılış konuşmasını yapmak için kürsüye gelen Mustafa Kumlu’nun sözleri “Susukun Türk-İş istemiyoruz, Yüzü işçi-ye dönük Türk-İş istiyoruz” sloganlarıyla sık sık kesildi. CHP Genel Başkanı Ke-mal Kılıçdaroğlu’nun da konuşma yaptığı genel kurulun ilk gününde, Kılıçdaroğlu kendi iktidarlarında taşeronluk sistemini tarihe gömeceklerini, her işçinin sendi-kalı ve güvenceli olacağını dile getirdi. İşsizliğin en büyük tehlike olduğunu söy-leyen Kılıçdaroğlu ayrıca, “Ülke büyüyor’ diyorlar. Ülke büyüyorsa işsizlik niye var? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Git kahveye herkes işsiz. OECD ülkeleri arasında işsizlikte en kötü durumdayız” diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın konuşması sırasında ise salonda tansiyon yükseldi. Bozdağ’ı neredeyse konuşması süresince, yuhalayan salonun sol tara-fındaki delegeler ve üyeler,“İşçi düşmanı hükümet istifa, Gün gelecek devran dö-necek AKP halka hesap verecek” slogan-ları attı. Bozdağ’ın kürsüden indiği sırada kavga çıktı.

Türk-İş 21. Olağan Genel Kurulu’nda Sendikal Güç Birliği Platformu’nun önergeleriyle Türk-İş’in önüne mücadele görevleri konuldu.

‘KıdEm taZmİnatına doKUnULması GEnEL GREv sEBEBİdİR’

Kıdem tazminatına dokunulması

durumunda genel greve gidilmesi karar-laştırıldı. “Kıdem tazminatı Türk-İş ve işçi sınıfının kırmızı çizgisidir” denilen önergede, kıdem tazminatının var oldu-ğu haliyle kalması, fona dönüştürülmesi durumunda Türk-İş Genel Kurulu’nun kararının genel grev olacağı oy birliğiyle kararlaştırıldı. Genel Kurul’daki oylama-da en fazla oy alan önerge, kıdem tazmi-natının kaldırılması durumunda genel grev ilan edilmesi kararı oldu.

Oy birliğiyle kabul edilen önergeler-den biri de Kampana ve Savranoğlu Deri işçilerinin aylardır sürdürdüğü direnişe Türk-İş’in Örgütlenme Fonu’ndan yar-dım aktarılması şeklindeydi.

‘GaZEtEcİLERE öZGüRLüK’Türk-İş 21. Genel Kurulu’nda günde-me gelen önergelerden biri de tutuklu gazetecilerle ilgiliydi. Türk-İş Genel Kurulu’nun cezaevlerindeki 60’dan fazla gazeteci, yazar ve bilim insanının fikirle-rinden ve mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklu ve hükümlü olmasından büyük kaygı duyduğu ifade eden önergede, “Basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeler içeren başta Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere Türk Ceza Kanunu ve diğer ilgili mevzuattaki tüm hüküm-lerin acil olarak değiştirilmesi amacıyla gerekli girişimlerin başlatılması için par-lamentoya ve hükümete çağrıda bulunur” denildi.

Gazetecilere özgürlük ana eksenin-deki önergede oy birliği ile kabul edildi.

Gülay Yaşar ve Öğretmen Esin Güneş’in aileleri bugün İHD İstanbul Şubesi’nde Kadın Cina-

yetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte ortak bir basın toplantısı yaptılar. Gülay Yaşar 3 Eylül 2011’de boşandığı eşi Muhittin Özücoşkun ‘un evinde eski kocası tarafından pencereden atılarak, Esin Güneş ise eşinden boşanmak istediği için Siirt’te kocası tarafından uçurumdan atılarak katledilmişlerdi. Her iki kadının da ortak yönü “intihar ettikleri” iddiası ile dosyalarının kapatılmaya çalışılması. İki kadının da aileleri kızlarının “intihar ettikleri”ne inanmıyor ve tüm güçleriyle adalet mücadelesi veriyorlar.

Gülay Yaşar’ın babası Duran Yaşar ve Siirt’ten gelen Esin Güneş’in ailesi Fahriye-Yüksel Işık, bugün Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile ortak bir basın toplantısı yaptılar. İki aile de 4 Ocak’ta yapılacak olan Esin Güneş’in davası için herkesten destek beklediklerini belirttiler.

savcıLıK taKİPsİZLİK KaRaRı vERdİ, dEvLEt sUÇU öRtüYoRBasın toplantısı boyunca gözyaşlarına hakim olamayan acılı anne Fahriye Işık; “Kızım kocası tarafından katle-dildi. Ramazan’da pikniğe gitmişler, oradaki uçurumdan intihar ettiği iddia ediliyor. Ramazan ayında pikniğe mi gidilir? Kızımın tırnaklarının arasından doku aldı-lar, bir erkeğe ait DNA çıktı. Demek ki kızım katiliyle boğuşmuş.”

Savcılığın önce takipsizlik kararı verdiğini söyleyen anne Fahriye Işık, kendi mücadeleleri sonucu dava açıl-dığını belirterek katil kocanın hala tutuklanmadığını söyledi ve sözlerine şu şekilde devam etti; “Adam elini kolunu sallaya sallaya geziyor . Her şey apaçık ortada, bütün delliler ortada. Yine de bu adamı tutuklamıyorlar.

Kızımızın hakkını arıyor, adalet istiyoruz. Türkiye’de bir sonuç alamazsak eğer, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz. Bizim kızımız öldü, başka Esin’ler ölmesin.”

dEvLEt dEğİL, PLatFoRm YaRdım EttİDavaları için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kendilerine sürekli destek verdiğini belirten Fahriye Işık; “Onlara güveniyoruz. Devlette bulamadığımızı bu kadın platformunda bulduk” dedi.

Baba Yüksek Işık ise “Katillerin hemen bulunmasını istiyoruz” dedi.

KıZım İntİHaR EtmEdİ, KatLEdİLdİDaha sonra Gülay Yaşar’ın babası Duran Yaşar sözü aldı ve şunları söyledi; “Kızım ayrıldığı eşi tarafından bal-kondan atılarak katledildi. Olaya intihar süsü verilmek isteniyor. Ben kızımın eski eşi tarafından katledildiğine inanıyorum. Olay günü kızımın telefonu en büyük de-lilken, telefon olay yeri ekibi tarafından direk kocasına teslim ediliyor. Adalete güveniyoruz, ve kızımın katilinin peşindeyiz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor-mu’ na güveniyoruz. Olaylar iyi takip edilirse gerçek ortaya çıkacaktır” dedi.

Esİn GünEş İÇİn 4 ocaK’ta sİİRt’tEYİZAilelerinin konuşmalarının ardından Kadın Cinayet-lerini Durduracağız Platformu adına basın açıklaması yapan Selin Çalışkan, mücadeleyi yükselttikçe, kadın katillerine hak ettikleri cezaların verilmeye başlandığını, Ayşe Paşalı ve Münevver Karabulut davalarının buna en büyük örnek olduğunu belirtti. Kadın cinayetlerinin sistematik bir olay olduğunu, hükümet ve yargısıyla bü-tünlüksel bir hal aldığını belirten Çalışkan, bu nedenle

sistematik ve bütünlüksel bir mücadele hattı örülmesi gerektiğini ifade etti. Gülay Yaşar ve Esin Güneş’in ai-lelerinin platforma başvurmalarıyla kadın cinayetleri konusunda kimin daha samimi olduğunu kanıtladıkla-rını belirten Çalışkan, Esin Güneş’in davasında ailesiyle birlikte mücadele edeceklerini ve her davada ailenin ya-nında olacaklarını belirterek Esin Güneş’in katillerinin hak ettikleri cezayı alacakları güne kadar bu davadaki mücadelelerini tüm kararlılıkla sürdüreceklerini kamu-oyuna duyurdular.

Daha sonra Esin Güneş davasının ikinci duruşma-sının 4 Ocak’ta görüleceğini hatırlatan Platform, Siirt’e giderek davaya müdahillik talebinde bulunacaklarını belirterek Ayşe Paşalı, Münevver Karabulut, Gülay Yaşar’ın davaları sahiplendikleri gibi Esin Güneş’inde davasına sahip çıkacaklarını duyurarak basın toplantısını bitirdiler. İsTAnBul SILA GEMİCİOĞLU

TÜRK-İŞ’te Mustafa Kumlu yeniden seçildi

anKaRaHALİL ALTUNPOLAT

13 aRalIK 2011 YARIN

KesK-DİsK-TTB ve TmmoB’un gerçekleştirdiği “İşçi sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. Çıkarılan yasalarla taşeron çalışmanın giderek arttığı vurgulanarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığının altı sıkça çizildi.

Acıları da ortak adalet arayışları da

KESK üyeleri, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Me-mur Sen’in Bursa Şubesi’nin açılışında yaptığı konuşma

nedeniyle Arınç hakkında suç duyurusunda bulundu.Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Memur Sen’in Bursa

Şubesi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Görevi kötüye kullan-ma ve Sendikal hakların engellenmesi” suçlarını işlediğini belir-ten KESK üyeleri, Arınç hakkında suç duyurusunda bulundu.

KESK üyeleri, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Memur-Sen Bursa Şubesi’nin açılışında söylediği, “Memur-Sen hiçbir siyasi partiyle organik bağı olan siyasi parti değildir. Doğrusu da budur. Ama başka sendikalar başka partilerin il merkezleri gibi çalışıyor” sözleri nedeniyle görevi kötüye kullanma, sendikal hakların kullanılmasını engelleme ve hakaret” suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu.

Adliye önünde açıklama yapan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın hükümet sözcüsü Memur Sen’i açıkça işaret ederek, 12 Eylül Referandumu’nda hükümetle ortak tutumu nedeni ile övgüler düzdüğünü ve diğer sendikalara gözdağı verdiğini ifade etti. yaRIn EMEk

Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ndeki Bükköy Kömür Ocağında 10 Aralık 2009 günü meydana gelen grizu

patlamasında yaşamını yitiren 19 madencinin yakınları, hayatını kaybedenleri yıldönümünde anmak ve 22 Aralık’ta yapılan son duruşmaya kamuoyunun dikkatlerini çekmek amacıyla Bursa’ya yürüme eylemi başlattı.

2 YILdIR AdALeT YOKMustafakemalpaşa İlçesi’nde bulunan ‘Bükköy Madencilik’e ait kömür ocağında, 10 Aralık 2009 tarihinde meydana gelen grizu patlamasında, 19 madenci hayatını kaybetmişti.Bursa 3’ün-cü Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın geçen ay yapılan duruşmasında mahkeme, karar için Aralık ayına ertelenirken, mahkeme savcısı Mehmet Aybek, davada tutuksuz olarak yargı-lanan sanıklardan, Bükköy Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Ercan ile yönetim kurulu üyeleri Orhan Latif Ercan (45), Kasım Karataş (52), Taşeron Fahrettin Şolpan (51) İşletme Müdürü Hayrettin Çelik (47), ve Ocak Şefi Bayram Erdoğan (55) hakkında, ‘Taksirle Birden fazla kişinin ölümüne neden olmak suçundan 15’er yıla kadar hapis cezası ile cezalandırıl-malarını istedi.

BU dava tüm madEncİLERİn davasıMustafakemalpaşa’da 40 madenci yakının yaptığı yürüyüşte,” Bu dava bizim davamız değil tüm madencilerin davası, Suçlular cezasını çeksin, Maden ocaklarında şartlar düzelsin çalışanlar ölmesin aileler gözyaşı dökmesin” pankartlarının taşındı. Grizu patlamasında ölen Murat Hanay’ın ağabeyi Nihat Hanay yaptığı açıklamada amaçlarının maden şehitlerinin 2’inci yıldönümün-de anmak olduğunu söyledi.

Sorumluların en ağır cezayı alması için ellerinden ne gere-kirse yapacaklarını belirten Hanay, “Hukuki davamız devam ediyor. Bu bizim kişisel meselemiz değil. Bizim canımız yandı. Yitirdiklerimiz geri gelmeyecek ama maden ocaklarında patla-maların tekrar yaşanmamsını istiyoruz. Bizim kanayan yaramızı hekimler değil hakimler durdurabilir” dedi. yaRIn EMEk

Patlamada ölen 19 madencinin aileleri adalet istiyor

KESK Arınç’a suç duyurusunda bulundu

eDİTörler

TaSaRIM

DAğıTım

İmTİyAz sAhİBİ

Genel KoorDİnATör

adReS

BAsılDığı yer

SANEM DENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELÇUK KAYGISIZBERNA GÖRGÜLÜMELİKE ÇINARarıNç kılıçRIFAT ÇAPARDENİZ ADIBELLİELİF KARANCAN ÇOKSÖYLEREMİNE AHISLAMELTEM POSTACIFATİH PEKEDİSGÜRKAN KÖSEEZGİ CEREN AĞTAŞkaaN arslaNÇAĞLA EROĞLU

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE ÖZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 AylıK ABonelİK: 25 Tl

SANEM DENİZ KURAL ADINA yApı KreDİ hesAp no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 PTT hesAp no: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBAnKAsı hesAp no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİrAAT BAnKAsı hesAp no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 GArAnTİ BAnKAsı hesAp no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 aKBanK hesAp no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 ABonelİK İçİn Tel: 0 506 724 64 [email protected]

13 aralık 2011 salı sayı: 10

TÜrK-İş 21. olağan Genel Kurulu’nda sendikal Güç Birliği platformu’nun adayı mustafa öztaşkın’la mustafa Kumlu arasında geçen oylamada, Mustafa Kumlu yeniden Genel Başkanlığa seçildi. 8 Aralık’ta başlayan Genel Kurul 11 Aralık günü sona erdi. Başbakan Yardımcısı ve Çalışma Bakanı’nın protesto edildiği Genel Kurulda grev kararı da alındı.

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 10

13 aRalIK 2011 YARIN

El Classico değil “El Euro”07 EKONOMi

sÖZLÜKÇe

EKONOMİ POLİTİK: Üretimin toplumsal yapısını inceleyen bilim. ekonomi politik, üretimin ve bölüşümün toplumsal ilişkilerini tarihsel gelişme-leri içinde inceler.

DOĞAL DEĞER: Bir malın üretim değeri. Adam Smith deyimidir. Smith’e göre değiştirmeye konu olan her malın bir doğal değeri, bir de pi-yasa değeri vardır. Doğal değer malın üretim maliyeti, Piyasa değeri de arz-talep yasasına göre belirlenir.

?

İngiltere’siz yola devam

Dünya devi işletmeler krizle başedememeleri üzerine çareyi kapitalizmin en ölümcül silahlarina sarılmakta

buluyor. Birçok devin kar oranlarinin büyüme miktarlari eksi seviyelere geldiği bir dönemde işçi çıkarmalar giderek çoğalıyor.

Son olarak, ABD bankası Citigroup, 4 bin 500 çalışanını işten çıkarmayı planlıyor. ABD devi ünlü bankanın Üst Yöneti-cisi (CEO) Vikram Pandit, Goldman Sachs Finansal Hizmetler Konferansı’nda yaptığı konuşmada, bankanın maliyet azaltma programı kapsamında 4 bin 500 kişiyi işten çıkaracaklarını belirterek, işten çıkar-manın bankanın iş gü-cününün yüzde 2’sini oluşturacağını ifade etti. Pandit, söz konu-su işten çıkarmaların gelecek birkaç çeyrek dönemde gerçekleşti-rileceğini vurguladı. yaRIn EKONOMİ

Doğalgaz zammı yolda

Yeni yıla girilmesiyle doğalgaza zam olup olmayacağı me-rakla bekleniyor. Her yıl zam rekorları kıran doğalgazın

artan döviz kurlarının ardından nasıl bir görünüme kavuşacağı vatandaş tarafından tahmin edilebilse de, yine bir umut zam olmayabileceği beklentisi var.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, doğal-gaz zammına ilişkin değerlendirmeleri yaptıklarını söyledi. BOTAŞ’ın başta kur olmak üzere maliyetleri nedeniyle yüzde 45’e yakın zam ihtiyacı olduğu açıklanmıştı. Bunun için ekim ayında yüzde 14’e varan oranda zam yapıldı. Şimdi yine yüzde 30’luk bir zam ihtiyacı bulunduğu ifade ediliyor. Ancak yeni bir zammın yapılıp yapılmayacağı belirsiz. Yapılacak zam aynı zamanda enflasyonu da etkileyecek. Bu nedenle zammın yapıl-mayacağına yönelik beklenti yüksek. Enerji ve Tabii Kaynak-lar Bakanı Taner Yıldız katıldığı bir televizyon programında, doğalgaz zammına ilişkin bir soru üzerine, doğalgazın döviz kaynaklarından ithal edilen bir kaynak olduğunu ve kendile-rinin de zammın olmaması için uğraştıklarını söyledi. Son 29 ay içerisinde aldıkları doğalgaza yüzde 39 zam geldiğine işaret eden Yıldız, “Ama biz bunları diğer enerji kalemleriyle bir ha-vuza koyup çıkacak fiyatları değerlendirmeye gayret ediyoruz. O yüzden kendi içerisinde değerlendirmelerimiz devam ediyor. Aralık ayının henüz başındayız” diye konuştu.

aRaLıK EnFLasYonUna EtKİsİ nE oLacaK ?BOTAŞ’ın ekim ayında yapılan zamdan sonra maliyetleri açısın-dan yüzde 30’luk bir zamma ihtiyacı olduğu biliniyor. Bunun ne kadarının zam olarak yansıyacağı aralık ayının sonuna kadar yapılacak değerlendirmelerde ortaya konulacak. Yapılacak zam çift hanelere doğru giden enflasyonu yükseltecek. 1 Ocak 2012 itibariyle doğalgaza eğer zam yapılırsa bu ocak ayı enflasyonunu etkileyecek. Yani aralık ayı enflasyonunu etkilemeyecek. Dolayı-sıyla 2011 yılının toplam enflasyonuna etkisi olmayacak. Ama kasım ayı enflasyonu ile yüzde 9.48’e yükselen ve aralıkta da yükselmesi beklenen enflasyondaki yükseliş zamla körüklene-cek. Ekim ayında yapılan zammın enflasyona etkisi 0.2 puan oldu. yaRIn EKONOMİ

AB’nin 17 üyesinin dahil olduğu Euro Bölgesi, bütçe disiplinini güçlendirecek yeni bir anlaşmayla yola devam

kararı alırken kalan 10 AB üyesinden İngiltere ve Macaristan haricindekiler, euro ülkelerinin anlaşmasına katılma isteğinde bulundu. Zirvede AB içindeki derin ayrışmayı gösterircesine Euro Bölgesi’nin zirveleri yılda en az 2 kez düzenlenmek üzere resmileştirildi.

Euro Bölgesi liderlerince bu sabah yayımlanan ortak dekla-rasyonda, piyasalardaki tansiyonun yükselmeye devam etmesi nedeniyle ‘’daha güçlü ekonomik birliğe doğru ilerlemeye’’ karar verildiği ve bu kapsamda bütçe disiplinini güçlendirecek yeni bir anlaşmanın imzalanarak parasal birliğin ardından mali birliğe doğru adımlar atılacağı bildirildi. ‘’Mali sözleşme’’ adı verilen yeni hükümetlerarası anlaşmayla Euro Bölgesi’nde büt-çe açığı gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 3’ünü aşan ülkeler ‘’otomatik yaptırımlara’’ uğrayacak. Bu yaptırımlar ancak Eu-ro Bölgesi üyelerinin çoğunluğu karşı çıkarsa askıya alınacak. yaRIn EKONOMİ

Papademos da kemer sıkın dedi

Mali krizle mücadele temelinde tasarruf amacıyla bazı kamu kurum ve kuruluşların iptal edilmesi ya da birleştirilmesinin yanısıra bir dizi özel-

leştirilme yapılmasını da içeren yeni bütçe, 2012 yılı içinde devlet harcamaları kısıtlanarak, bazı vergilerin arttırılması yoluyla toplam 10,4 milyar euro’luk tasarruf yapılmasını öngörüyor.

Yunanistan’ın alacaklılarına karşı güçlü bir müzakere kartı oluşturacağı belirtilen yeni bütçede ayrıca, ilk kez Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) yüzde 1,1 oranına denk gelen 2,4 milyar euro’luk faiz dışı kredi sağlanması hedefleniyor.

YUnanİstan’sıZ oLmaZBaşbakan Papadimos dün geç saatlere kadar süren oylama öncesinde yaptığı konuşmada, Yunanistan için kritik bir dönemde uygulanacak 2012 bütçesinin, ülkenin ilerideki 10 yılı açısından önem taşıdığını söyledi. Papadimos ayrıca, Yunanistan’ın euro kuşağında bulunduğunu ve burada kalmaya devam ede-ceğini belirterek, “Yunanistan Avrupa’ya aittir. Yunanistan olmadan Avrupa düşünülemez” diye konuştu. Eski Başbakan Yorgo Papandreu da konuşma-

sında, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkojy’nin Avrupa’daki borç kriziyle ilgili izlediği politikayı eleştirerek, “Kri-zin, sadece Yunanistan’ın sorunu olmadığı konusunda kendilerini uyarmıştım ama anlamadılar. Hala da anlamıyorlar” dedi.

avRUPa’Ya vERİLEn söZLER vaRAvrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) aldığı maddi destek karşılığında üstlendiği yükümlülükler çerçevesinde, GSMH’deki açığı yüzde 1’e düşürmesi gereken Yunanistan’ın, belirlenen hedefleri tutturabilmesi için, bugüne kadar alınan tedbirlerin dı-şında 2015 yılına kadar 22 milyar avroluk ek önlemler uygulaması gerektiği değerlendiriliyor.

AB, AMB ve İMF’nin 110 milyar euro’luk mali destek paketinden Yunanistan’a bugüne kadar yaklaşık 65 milyar euro ödeme yapıldı. Şimdiye kadar yapılan yardımların nasıl bir sonuç getirdiği ise, halkın hala devam eden tepkileri ile enflasyon ve işsizlik oranları sayesinde ortaya çıkıyor.yaRIn EKONOMİ

Devler liginde işçi kıyımına devam

Krizin yansımaları Avrupa’da birçok kesimi endişelendirmeye devam ediyor. Son olarak dünya-nın en ünlü futbol klüplerinden İspanyol Barcelona takımının teknik direktörü Josep Guardiola krizin önemine vurgu yaptı. Euro’da yaşanan kriz futbolu da etkiliyor.

İspanya’da bu hafta Real Madrid – Barcelona maçı konuşulurken, Barcelona teknik direktörü

Pep Guardiola’nın basın açıklaması gündemi futbol-dan tekrardan Avrupa’da ve İspanya’da yaşanan krize çevirdi. Bir basın mensubunun cumartesi oynanacak maç ile ilgili sorusu üzerine ‘’Önemli olan El Clasico değil, Merkel ve Sarkozy’nin avroyu kurtarması’’ dedi. Guardiola’nın bu açıklaması, tüm dünyada merakla beklenen maç öncesinde dahi esas gündemin, Avrupa’yı yakan kriz olduğunu gösterdi.

İşsİZLİK İsPanYa’nın GündEmİÖzellikle, İspanya bu krizden en fazla etkilenen ülke-lerden biri olarak biliniyor. İşsizlik oranı % 21.7 ora-nındayken, genç işsizlik oranı ise bunun 2 katı olarak göze çarpıyor. Ülkedeki borçlanma, GSYİH’nin büyük bir oranını karşılarken,uygulanmak istenen yeni kemer sıkma politikaları ülkede özellikle 15 Mayıs hareketiy-le başlayan gençlik öncülüğündeki halk muhalefeti, bu politakalara karşı tepkisini halen sürdürmekte. Sol Meydanı’nı haftalarca işgal eden gençlerin ardından, iş-sizliğe ve yoksulluğa karşı ayaklanmalar tüm Avrupa’ya yayılmıştı.

FUtBoL da oLsa KRİZ KRİZdİRAslında kriz sadece bankaları, borsaları ve vatandaşı etkiler diye konuşulur. Ama doğal olan krizin her alanı etkiliyor olması. Guardiola’nın Euro’da yaşanan kri-

zin derbi maçtan daha önemli olduğunu söylemesinin nedenleri var tabii ki. Bilindiği gibi bu sektörde (Spor olmasına rağmen sektör haline gelmiş olan) inanılmaz derecede yüksek transfer ücretleri oluşmakta. Doğalın-da, Euro’da yaşanacak her türlü sıkıntı milyon dolarlık sözleşmelerin yapıldığı, inanılmaz reklam gelirlenin olduğu sektörü feci şekilde etkileyecek. Peki bu durum bizim “yerli” futbol camiasını da etkilemeyecek mi? Yoksa kriz futbolu da mı teğet geçti?

İsPanYa’da KRİZ BİZdE şİKEİspanya’da bunlar yaşanırken bizde ise tek gündem fut-bolda yaşanan şike. Siayselerin de gündeminde olan şike soruşturmaları, konunun İspanya’daki gibi algılan-masından daha önde. Siyasiler gibi futbol camiasının da kriz ilk gündemi olamıyor doğal olarak. Ama bizde de transferler Euro ile yapılmıyor mu? Tabii ki evet. Reklam gelirleri ve diğer gelirler de Euro üzerinden. Yani aynı şekilde bizi de etkileyecek kriz.

İsTAnBul ALPER ALEMDAR

yunanistan’da, lucas papademos başkanlığındaki geçici hükümet tarafından hazırlanan 2012 bütçesi parla-mentoda onaylandı. Yeni bütçe, Parlamento’da 299 milletvekilinin katıldığı oylamada 41’e karşı 258 oyla kabul edildi. Papandreu’dan farklı bir uygulama sözkonusu olmayacak gibi görünüyor.

15 Avrupa ülkesine not şoku

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P), 15 Euro Bölgesi ülkesinin kredi notunu düşüreceği uyarısında bulundu. S&P,

yaptığı açıklamada Euro Bölgesi’nin kötüleşen borç krizinin bölgenin güçlü ülke-lerini etkilediğini belirterek kredi notu AAA olan Almanya, Lüksemburg,

Avusturya, Finlandiya, Fransa ve Hollanda ile diğer 9 ülkenin kredi notunu muhtemel indirim için izlemeye aldığını belirtti. Standard and Poor’s, bu karara Euro Bölgesi’nde son haftalarda artan sistematik stresi gerekçe gösterdi. Euro Bölgesi’nin diğer iki ülkesi Yunanistan, en kötü kredi notuna sahipken Kıbrıs Rum Kesimi’nin kredi notu da izleme altında bulunuyor. S&P, ABD’de piyasalar kapandıktan sonra yaptığı açıklamada, Euro Bölgesi’nde diğer bir resesyon riskinin artmasının kararın sebeplerinden biri olduğunu da ifade etti.

saRKoZY vE mERKEL: “UYaRıYı dİKKatE aLacağıZ”Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, S&P’nin uyarısından sonra yaptıkları ortak açıklamada, “Almanya ve Fransa’nın, birlikte aldıkları kararın büyüme, rekabet edebilirlik ve istikrarı desteklemek için Avro Bölgesi’nin idaresini güçlendireceğini tekrar teyit ettiğini” bildirdi. Açıkla-mada, “Fransa ve Almanya’nın, Euro Bölgesi’nin istikrarını sağlamak için Avrupalı kuruluşlar ve ortaklarıyla işbirliği içinde gerekli her türlü önlemi almada kararlı ve tam dayanışma içinde olduğu” vurgulandı.

Fransa Maliye Bakanı Francois Baroin de, S&P’nin, Sarkozy ve Merkel’in dün yaptıkları ortak açıklamayı dikkate almadığını, Fransa’nın daha önce duyurduğu tasarruf önlemleri paketini genişletme planı bulunmadığını söyledi.

JUPPE: “aLmanYa-FRansa anLaşması Yanıt nİtELİğİndE”Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe ise, Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel’in Eu-ro Bölgesi’nin borç krizini aşmak için Paris’te dün aldığı kararların, Standard & Poor’s’un (S&P) sorularına “yanıt” niteliği taşıdığını söyledi. Juppe, RTL radyosuna yaptığı açıklamada, “Avrupa anlaşması, Avrupa ekonomisinin yönetiminin yeterli olmadığından bahseden S&P’nin önemli sorularından birine yanıt. Bunu, bütçe disipliniyle büyük ölçüde iyileştireceğiz” dedi. “S&P’nin uyarısının indirme değil gerileme uyarısı” olduğunu vurgulayan Juppe, “Uyarı, Euro Bölgesi’nin tamamını

kapsıyor. Belki, Fransa için özel imada bulunuluyor, ancak diğerlerinden daha fazla çaba göstermemiz gerektiğini biliyoruz, bu kesin” diye konuştu.

KRİtİK ZİRvEdEn YaPtıRım KaRaRı ÇıKtıS&P’nin Euro Bölgesi üyesi 15 ülkenin kredi notlarını düşürebileceği uyarısı, cuma günü düzenlenecek Avrupa Birliği (AB) zirvesinde borç krizini çözmek için radikal adımlar atması konusunda AB liderleri üzerindeki baskıyı artıracak.

Sarkozy ve Merkel, dün Paris’te görüştükten sonra yaptıkları açıklamada, fazla harcama yapan ülkeleri sıkı kontrol altında tutmak amacıyla AB anlaşmasında de-ğişiklik yapılmasını istediklerini söylemişti. İki lider, planlarının, Euro Bölgesi’nde bütçe açıkları Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 3’ünü geçen ülkelere otomatik yaptırımı ve zor durumdaki Euro Bölgesi ülkeleri için daimi kurtarma fonu Avrupa İstikrar Mekanizması’nın (ESM) devreye sokulmasının tarihinin erkene alınmasını kapsadığını belirtmişti. yaRIn EKONOMİ

Avrupa ülkelerinde son dönem sıkça gerçekleşen not oranlarına dair yeni gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Birçok bankanın notunun düşmesi yada negatif izlemeye alınmasının ardından, daha geniş kapsamlı bir uyarı Standart and Poor’s’tan geldi. 15 Avrupa ülkesinin kredi notunun düşürülmesi söz konusu.

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN08 EKONOMi 13 aRalIK 2011 YARIN

Açıklamanın ‘’arka plan’’ başlıklı bölümünde, Türk ekonomisinin,

bir önceki 10 yılda uygulanan yapısal reformlar ve yenilenmiş politika çerçe-velerinin semeresini görerek, 2011’in ilk yarısı boyunca güçlü büyüme göstermeye devam ettiği belirtildi. Bununla birlikte, büyümenin giderek daha fazla şekilde iç talep ve ithalattan desteklendiği, bunun güçlü kredi büyümesiyle desteklendiği, düşük faiz oranları ve kısa vadeli sermaye akışlarındaki artışla beraber para birimi-nin değer kazanmasını yansıttığına dikkat çekildi.

Açıklamada, cari işlemler açığının gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yak-laşık yüzde 10’una denk gelecek şekilde hızla arttığı kaydedildi. Enflasyonun hızla yükseldiği ve 2011 yılının sonunda yüzde 9,5’a ulaşmasının tahmin edildiği, bu sevi-yenin yüzde 5,5’lik hedefin epeyce yukarı-sında olduğuna işaret edildi. Açıklamada, dıştan finanse edilen talep patlamasının Türkiye’nin bazı alanlardaki direncini za-yıflattığı da kaydedildi.

Sermaye girişlerinin, potansiyel olarak dalgalı finansman tarafından bastırıldığı ve kısa vadeli dış borcun keskin biçimde hızla yükseldiğine dikkat çekilen açıkla-mada, bankaların bu akışların çoğunu emmesiyle, dış fonlama açığının krediyi yavaşlatacağı belirtildi. Mali olmayan şirketlerin net döviz borçlarının önemli oranda arttığına işaret edildi. Açıklamada, mali denge iyileşmeye devam ederken ve kamu borcunun GSYH’ye oranı düşer-

ken, mali performansın hem içeride hem dışardaki tehlike arzetmeyen ekonomik koşullar tarafından desteklendiği kayde-dildi. Politika karşılıklarının büyük cari iş-lemler açığı oluşumu ve yüksek enflasyon oluşmasını engellemede yetersiz kaldığı belirtilen açıklamada, para politikasının, rezerv gereksinimleri, faiz oranı koridoru ve politika faizinin alışılmadık karışımına doğru yön değiştirdiği ve bunun fiyat ya da finansal istikrarı sağlayabileceğini gös-termediği ifade edildi.

‘’BüYümE oRanının YüZdE 2’YE düşEcEK’’Türkiye’deki büyüme oranının, zayıf ser-maye girişleri nedeniyle 2012’de hızla yüz-de 2’ye düşmesinin beklendiği bildirilen açıklamada, bunun kısmen Türkiye’deki büyük cari işlemler açığına dair kaygıları yansıttığı kaydedildi.

Açıklamada, daha sınırlı dış finansma-nın, cari işlemler açığını GSYH’nin yüzde 8’ine indirebileceği ve ithalatı bastırabi-leceği, enflasyonun hala yüksek bir oran olan yüzde 6,5’a düşmesinin beklendiği de ifade edildi. Açıklamada ortaya konan tabloda, 2012 yılı tahminlerine ilişkin, Türkiye’deki reel GSYH büyümesi yüz-de 2, cari işlemler dengesi de -7,8 olarak gösterildi. IMF İcra Direktörleri Kurulu, para politikasının yürütüldüğü ortamın zorluğunu kabul ettiklerini belittikleri açıklamada, yine de daha sıkı bir mali tu-tum ve uygun makro ihtiyati politikalarla birlikte, ekonomik büyüme ve sermaye akışları üzerindeki muhtemel etkisini he-saba katarak politika faiz oranında ihtiyat-lı yükselme imkanı gördüklerini kaydetti.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜ-SİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner,

Rekabet Kurumunca düzenlenen Perşembe Konfe-ransları kapsamında, TÜSİAD olarak hazırladıkları ‘’Türkiye’de büyümenin kıstasları ve bir önceliklendir-me çalışması’’ raporuyla ilgili sunum yaptı.

Piyasa mekanizmasının tek başına teknoloji içe-riğinin artmasını sağlamayabileceğine dikkati çeken Boyner, bu anlamda Türkiye’nin rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, dolayı-sıyla bir sanayi politikasına ihtiyaç olduğunu yineledi.

Beşeri sermayenin de önümüzdeki dönemde cid-di kısıt olmasının yüksek bir ihtimal olduğunu ifade eden Boyner, ‘’Beşeri sermaye yetersizliği kayıtdışılık ile de yakından ilgili. Kayıtdışılığın da rekabetin önün-de ciddi engel olduğunu düşünüyoruz’’ diye konuştu. Boyner, kamunun vergiyi tabana yayarak vergi gelirini artırması ve kamu hizmetlerine özellikle eğitim ve alt-

yapı konularına daha fazla harcama yapması gerektiğini belirtti.

son 20 YıLda 4 BüYüK KRİZTürkiye ekonomisinin son 20 yılda 4 büyük kriz ile karşı karşıya kaldığını, özellikle 2001 krizi sonrası hızlı bir toparlanma ve reform sürecine girildiğini anlatan Boyner, şöyle konuştu:

Buna rağmen özellikle 2008 yılının son çeyreğinde başlayan küresel kriz önemli bir gerçeğin altını kuvvetle çiziyor. O da ekonomimizdeki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizler her an kapımızı çalabilir. TÜSİAD olarak ülkemiz kaynaklı krizlerin oluşma-ması ve uluslararası krizlerle ise etkili şekilde mücadele etmenin en önemli aracının rekabet gücümüzü ve ve-rimliğimizi artıracak reform sürecinin devam ettiril-mesi olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirdik. Ancak bu sayede yakaladığımız yüksek büyüme oranlarını

sürdürüebilir kılabiliriz ve ekonomimizin gerektirdiği yapısal dönüşümü tamamlayabiliriz.

‘tüRKİYE üZERİndEKİ RİsK aLGısı son 10 YıLda önEmLİ oRanda düştü’Boyner, artık Türkiye üzerindeki risk algısı ve risk priminin, son 10 yılda önemli oranlarda düştüğünü kaydederek, bunların yanı sıra kobilerin finansmana erişiminin arttığı yönünde yeterli olmasa da gösterge-lerin bulunduğunu ifade etti. Boyner, mali sistemin erişilebilirliğinin de bundan 10 yıl öncesine göre iyi-leşmiş durumda olduğunu, artık bankacılık sisteminin dış piyasalardan kolaylıkla borçlanabildiğini ve kredi miktarında da ciddi bir artış olduğunu söyledi. Kredi miktarındaki artışın yatırımların verimliliğinde artış yaşanacağı anlamına gelmediğini de vurgulayan Boy-ner, esas kıstasların yatırımların getirilerinde olduğunu söyledi. yaRIn EKONOMİ

ımF, Türk ekonomisinin 2011’in ilk yarısında güçlü büyüme gösterdiğini, ancak büyüme oranının zayıf sermaye girişleri nedeniyle 2012’de hızla yüzde 2’ye düşmesinin beklendiğini bildirdi. IMF’den kamu bilgi notu başlığı altında yapılan açıklamada, IMF İcra Kurulu’nun, Türkiye ile 4’üncü madde gözden geçirmelerini 30 Kasım’da tamamladığı belirtildi.

ımF’nin yaptığı “kriz her ülkeyi etkileyecek” açıklamasının ardından sonunda Türkiye’de de kriz üzerine benzer açıklamalar gelmeye başladı. TÜSİAD Başkanı Boyner, ekonomideki olumlu göstergelere rağmen dış kaynaklı krizlerin her an Türkiye’nin kapısını çalabileceğini söyledi.

IMF’den Türkiye’ye şok uyarıİsTAnBul İBRAHİM KESKİN

Eşitsizlikte Türkiye dünya ikincisi

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, dünya-nın önde gelen ekonomilerinin hemen hepsinde varlıklı

ve yoksul kesimlerin gelirleri arasındaki uçurumun gittikçe de-rinleştiğini bildirdi. Araştırmada Türkiye ikinci sırada yer aldı.

Araştırmacılar inceledikleri 22 ülkenin 17’sinde, 1980’lerden 2008’deki mali krize kadar gelir eşitsizliğinin büyüdüğünü belir-lediler. OECD Araştırmasında gelir eşitsizliğinin en büyük ol-duğu ülkelerin Şili, Meksika, Türkiye ve ABD olduğu saptandı.

Almanya, Danimarka ve İsveç gibi geleneksel olarak eşitlikçi ülkelerde bile son dönemlerde gelir uçurumu büyüdü. OECD, küresel olarak, nüfusun en varlıklı yüzde 10’luk bölümünün, en yoksul yüzde 10’luk bölümün eline geçenden 9 kat fazlasını kazandığını kaydetti.

EKonomİK BüYümE YoKsULa da YansıR mı?OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, Paris’te düzenlenen top-lantıda raporu açıklarken, “Bu araştırma, ekonomik büyümenin getirdiği yararların, otomatik şekilde daha yoksun kesimlere de yansıyacağı şeklindeki varsayımları geçersiz kılmıştır.” dedi. Gurria, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir büyüme stra-tejisi geliştirilmezse, gelir eşitsizliğinin artmaya devam edeceğini kaydetti. OECD, yaşanan durumdan son 30 yıldır istihdam piyasasında kaydedilen değişimleri sorumlu tutuyor.

Yetkililer, teknolojik gelişmelerin en yüksek ücretli kesi-me yaradığını, daha yoksul konumdaki çalışanların ise geçici, yarım-zamanlı veya düşük ücretli işleri yapmak zorunda bıra-kıldıklarını kaydediyorlar. Kendi işinde çalışanların da daha düşük ücretler aldıkları gözlendi. Gerek ekonomik büyüme, gerekse durgunluk dönemlerinde benzer eğilim gözlendi. Gelir eşitsizliğinin en fazla arttığı ülkelerin genelde krizden en çok etkilenen ülkeler olması ise krizin daha çok alt gelir düzeyinde bulunan kesimi etkilediğinin bir göstergesini oluşturdu. Yani patronlara oranla çalışanlar daha fazla kayba uğramış durumda. Bu durumun nedenlerinden biri ise, düşük ücretli işler sektö-ründe çalışanların sayısının giderek artması. Hatta bu sektörde elde edilen gelirde bile düşme söz konusu. yaRIn EKONOMİ

Zafer Çağlayan:“İyi ki, kriz çıkmış”

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan “2008’de iyi ki kriz çıkmış. Türkiye’ye hasta muamelesi yapılıyordu. Şimdi

ise kimin hasta kimin sağlıklı olduğu ortada” dedi.Ekonomi Bakanı Çağlayan, 2008 krizinin Türkiye’nin siyasi

ve ekonomik istikrarını ortaya koyduğu en net dönem olarak değerlendirerek, o dönemde Türkiye’nin gelmiş olduğu noktayı en iyi şekilde gösterdiğini söyledi. Buna bağlı olarak ise Çağlayan “2008 krizi iyi ki çıkmış. Türkiye’ye hep hasta denilirdi. Şimdi kim hasta görüyoruz. Hastalara acil şifalar diliyorum. Fakat çok kolay şifa bulabilecekleri kanaatinde değilim” dedi.

Çağlayan, şu an Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik kriz sürecini Avrupa’yı yönetecek ve bu sistemi krizden çıkaracak liderlerin olmayışı olduğunu iddia edip, Sarkozy ve Merkel’in görüşmelerine atıfta bulunarak şunları söyledi: “Şimdi ‘Mer-kozy’ ikilisi yönetiyor. Bir türlü istenilen iradeyi ortaya koya-mıyorlar. Merkozy ikilisinin Sarkozy’si sanki Fransa ve Avrupa ekonomisinde hiçbir problem yokmuş gibi dönüp ‘cambaza bak cambaza’ der gibisinden Türkiye’nin Ermenistan’la olan Ermeni meselesine giriyor. Sen git kendini kurtar önce...”

2008 krizinden işsizliğin artması ve cari açıktaki büyüme olarak etkilenen Türkiye’nin ekonomi bakanının sanki Türkiye krizden hiç etkilenmemişçesine yaptığı bu açıklamalar, hükü-metin krizi yokmuş gibi gösteren tavırlarının devam edeceği izlenimi yarattı. yaRIn EKONOMİ

Boyner: “Kriz kapıda”

Neler Oluyor?AB, borç kriziyle mücadele için bankalarının Ulusla-

rarası Para Fonu’na (IMF) 200 milyar euro kredi vermeyi kararlaştırdı.

Standard and Poor’s (S&P), Euro Bölgesi’nin önde gelen bankalarını olası bir indirim için “negatif ” izle-meye aldı.

Avrupa’daki borç krizinin, uzun vadede Euro’nun değerini düşüreceğinden korkan ünlü rock müzik grubu Metallica, 2013’te çıkmayı planladığı Avrupa turnesini 1 yıl öne çekti.

İtalya’da Monti hükümetinin açıkladığı kemer sıkma paketi tepkilere yol açtı. İtalyan halkı karamsar. Önlem-lerin en çok çalışanları vuracağı düşünülüyor.

Yargıtay, bankaların aldığı yıllık kredi kartı kullanım ücreti kesilmesine karşı 10 yıl içinde itiraz edilebileceğine hükmetti.

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in maaşı, tasarruf önlemleri çerçevesinde 2015 yılına kadar donduruldu.

man

GERİDE KALANLAR

Denizli’de kocasının şiddetine uğrayan kadın, kocasının elinden kurtularak yola fırladığı sırada minibüsün çarpması sonucu hayatını kaybetti. 33 yaşındaki tekstil işçisi Suna Kara-bulut, 22 Kasım’da evlerinin yakınındaki bir çay ocağında işsiz eşi Ercihan Karabulut’u ar-kadaşlarıyla kumar oynarken görerek yanına gitti. Çıkan tartışmada kocasının tokat atması üzerine yola doğru koşan Suna Karabulut’a, Cemal Gökpınar’ın kullandığı servis midi-büsü çarptı. Genç kadın olay yerinde haya-

tını kaybetti. Ercihan Karabulut ifadesinde, “Bağırınca ağzını kapattım. Ancak, tokat atmadım” dedi. Ancak yakındaki bir gazinonun güvenlik ka-merası görüntüleri Ercihan Karabulut’u yalanladı. Görüntülerden Ercihan Karabulut’un jandarmadaki ifadesinin aksine eşine iki tokat attığı belirlendi. Zanlının eşinin öldüğünü gördükten sonra minibüse binip kaçtığı anlaşıldı.

Koca şİddEtİndEn KaÇaRKEn can vERdİ cüBBELİ aHmEt Hoca tUtUKLandıCübbeli Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak Metris cezaevine gönderildi. “Karagümrük Çetesi” olarak bilinen suç örgütüne yönelik operasyon kapsamında tutuklanan Ahmet Mahmut Ünlü’nün, para karşılığı cinsel iliş-kiye girmek zorunda bırakılan kadınları Fas ve Kazakistan’dan getirttiği öne sürülüyor. Polis, Karagümrük Çetesi’ni takip sırasında Ahmet Mahmut Ünlü’nün ve yakın korumalarının

çete üyeleri ile görüştüğünü tespit edildi. Bu görüşmelerde yapılan şifreli konuşma-lardan yola çıkılarak yapılan takip sonucunda Cübbeli Ahmet Hoca’nın, kamuoyuna yansıyan şantaj amaçlı seks görüntülerini yayan kişilerin bulunması için Karagümrük Çetesi’nden yardım istediği saptandı. Cübbeli Hoca’nın çete lideri olduğu belirlenen Nejat Ergin ile yaptığı telefon görüşmesinde Ergin’in Ünlü’ye “Buyur hocam, emret hocam” diye hitap ettiği ortaya çıktı.

İzmir Büyükşehir Belediyesine yönelik ope-rasyon kapsamında gözaltına alınan ve çıka-rıldıkları mahkemece serbest bırakılan, ancak Cumhuriyet Savcılığının yaptığı itiraz sonucu haklarında yakalama kararı alınan 13 kişiden 7’si, tutuklanarak cezaevine gönderildi. 22 Kasım Salı günü düzenlenen operasyonun

ardından mahkemece serbest bırakılan, ancak cumhuriyet savcılığının yaptığı itiraz sonucu haklarında tutuklama kararı çıkartılan 13 kişi arasında bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratları, gözaltına alınarak yeniden mah-kemeye çıkarıldı. Nöbetçi mahkemede, haklarında tutuklama kararı verilen kişiler arasında özel şirket yetkililerinin de bulunduğu belirtiliyor.

Rusya’nın başkenti Moskova’da Devrim Meydanı ve Bolotnaya Meydanı’nda topla-nan yaklaşık 40 bin kişi 4 Aralık’ta yapılan seçim sonuçlarına tepki gösterdi. Seçimlerin yenilenmesini talep eden göstericiler, Mer-kez Seçim Kurulu Başkanı’nın da görevden alınmasını istedi. Rusya’nın en doğu kenti

Vladivostok’dan en batısı Kaliningrad’a kadar yaklaşık 40 ayrı kentte düzenlenen gösterilerde Duma seçimleri protesto edildi ve adil seçim çağrısı yapıldı. İnternet ve sosyal iletişim ağları üzerinden organize olan gruplar 24 Aralık tarihini yeni gösteri takvimi olarak belirledi. Birbirinden çok farklı gruplar ellerinde “Hırsızlar ve soygun-cular, oylarımızı çaldı” dövizleri taşıdı, “Putin iktidardan ayrıl!” slogan attı.

İZmİR’dE BELEdİYE oPERasYonUnda 7 tUtUKLama RUsYa’da sEÇİmLER PRotEsto EdİLİYoR

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 10

devletin F-tipi cezaevleri projesinin ilk gündeme geldiği dönemlerde ya da 2000’lerde sizin de içinde bulunduğunuz bir kesim buna karşı çıktı-lar, eylemler yaptılar, bazı kazanımlar ve kayıplar gerçekleşti. Bu süreci ve tecrit politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönem, devlet terörünün tırmandığı, iktidar bloğunun militarist unsurlarının “düşman konseptleri” geliştirip, iktidarla-rına direnen tüm odaklara karşı “gayri ni-zami” yıldırma, sindirme, yok etme savaşı yürüttüğü kanlı ve daha karanlık bir dö-nemdi. Ülkenin genel politik atmosferi ile kıyaslandığında hapishaneler, dışarıdan çok daha politize mekanlardı. Siyasi mahkum-lar, “içerideki” örgütlenmeleri, kurdukları dayanışma ağları ile içeride, dışarıdaki po-litik ortamı da etkileyen direnme odakları oluşturmuşlardı. Ülkeyi “ele geçirenlerin”, “ülkenin gerçek sahiplerinin” buna taham-mül etmeleri olanaksızdı. Bu gün de olduğu gibi “paralel iktidar” veya “ikili iktidar” du-rumları narsist, büyüklenmeci muktedirler için her zaman savaş nedenidir. Seksenler-de Fatsa’yı dillerine bu kadar dolamalarının veya KCK’yı terör örgütü ilan etmelerinin nedeni de aynı meydan okuma algısıyla il-gilidir. Devlet, “ele geçirdiklerini” kapattığı hapishanelerini tekrar ele geçirmek, oralarda da mutlak iktidarını kurmak için “Tufan operasyonu”nu planladı ve uyguladı. Bu operasyonun ana hedefi, her şeye rağmen direnen, veya içinde hala direnme ateşini koruyan herkesi sindirmek, söndürmekti. Hapishanelerin fiziki koşulları her zaman olduğu gibi o dönemde de çok kötüydü, mahkumlar, kötü yönetilen, sağlıksız me-kanlarda tutuluyorlardı. Fakat devletin, ka-pattığı mahkumlara karşı sorumluluğunu yerine getirmemesinden kaynaklanan bu ye-tersizliklerin çözümü veya alternatifi “F tipi” hapishaneler değildi. Devlet ve borazanlığını yapan ana akım medya, eski hapishanelerin bu kötü koşullarını ileri sürerek, F tipi ha-pishaneleri “dubleks villa” veya “beş yıldızlı otel” olarak topluma sundu, ayrıca hapisha-neler, militan yetiştirilen, silahlı örgüt üyele-rince yönetilen toplumun huzurunu tehdit eden ve zapt-ı rapt altına alınması gereken odaklar olarak ilan edildi. Kısacası, “Tu-fan” bulutlarının hapishanelerin üzerinde toplanmasında, malum medyanın önemli katkısı oldu.

“F tipi” ile ne yapılmak istendi? “F Tipi” ile yapılmak istenen, her şeye rağ-men direnen, politik kimliklerini, mücadele kararlılıklarını bırakmayan yani teslim ol-mayan siyasi mahkumları teslim alarak, top-luma göz dağı vermek, sindirmektir. “Tufan operasyonu”nun acımasızlığı, hunharlığı, gaddarlığı yanında, ikinci kez “ele geçirilen” mahkumların F Tipi hapishanelere “kabul-leri” sırasında ve bu hapishanelerde uygula-nan kuralların acımasızlığıyla da toplumun özellikle uslanmayan kesimlerine, içerde veya dışarıda direnenleri nelerin beklediği sergilenmiştir. Kimyasal silahlarla yakılmış kadın mahkumların silahlı askerler arasın-da battaniyelerine sarılmış yıkık hapishane binasından çıkarken çekilmiş fotoğraflarını unutmak mümkün mü? O fotoğraf mekan ve zaman dışı bir fotoğraftır, mazlumlar ve zalimlerin ilişkisini veya zalimlerin zavallı-lığını anlatır, o fotoğraf, Goya’nın “3 Mayıs 1808” adlı kurşuna dizilenleri tasvir ettiği

tablosu kadar evrenseldir bence. İnsan yavrusu ancak öteki insanların var-lığında onlarla ilişki içinde insanlaşabilir. İnsanın ötekine olan ihtiyacı en temel en insani ihtiyaçtır. Ötekinin olmadığı yerde bütün duygularınız, düşünceleriniz, algıla-rınız boşluğa akar. Onları sizin kılan şey öte-kinin varlığıdır, ancak ötekinden size dönen, ötekinin yeni bir anlam verip size yansıttığı duygu, düşünce, hatta imgeler sizin olur. Bu nedenle ötekinin bize bakmasını, dinle-mesini, konuşmasını, dokunmasını isteriz.

A.Rimbaud’un deyişiyle “Ben ötekidir”. Ötekini kaybeden yani izole edilen insan-lar, yanıtsız yutucu boşlukla baş başa kalan-lar, benlik’lerini bütünlük içinde tutmakta, kimliklerini, özdeşimlerini sürdürmede, ge-liştirip dönüştürmede zorlanırlar. Bir bebek için izolasyon insanlaşmayı olanaksız kılar, bir erişkin için ise, kimliğini öteki üzerin-den tekrar tekrar sınayıp yeniden kurmayı olanaksızlaştırır.

2002’de gazetede çıkan bir yazınızda tam bu konudan bahsediyorsunuz. Yazıda 13.yyda Ro-ma İmparatoru Frederic’in yaptığı bir deney üzerinden, bu günün siyasi iktidarına mesaj gönderiyordu. Roma İmparatoru Frederick II yüzlerce se-ne önce öteki olmadan insan yavrusu yine insan hatta Laince konuşan insan olur mu sorusunun yanıtını aradı. Onlarca bebeğe rahibeler yalnızca baktı: besledi, temizledi ama konuşmadı, bırakın konuşmayı, yaşa-mayı bile başaramadılar. Bilim böyle bir de-neyi etik nedenlerle yapamıyor, ama bakım verenlerin izole ettikleri şanssız çocukların ruhsal gelişimlerinde onarılmaz aksamala-rın olduğunu biliyoruz. Gönüllü erişkinler üzerinde yapılan izolasyon deneyleri, kişinin kırılganlıklarına göre değişmekle birlikte 48 saatten sonra ciddi ruhsal tepkilerin ortaya çıktığını gösteriyor. Uyarandan yalıtılmış ortamlarda çalışanlar (kutuplarda, gözlem evlerinde, deniz fenerlerinde) için onları olumsuz ruhsal etkilenimlerden koruyacak önlemlerin alınması bilimsel bir gereklilik-tir. F Tipi hapishaneler, mahkumları ötekin-den yoksun bırakarak yalıtmayı ve ötekilerle birlikte kurduğu ben kimliğini parçalamayı amaçlar. Burada yalıtım ister tek kişilik is-terse 3 kişilik hücrelerde olsun, bu tecrittir. Tecrit mutlaka tek kişilik hücrede olmaz, literatürde grup tecridi kavramı da vardır. Ayrıca F Tiplerinde mahkumlar günün büyük kısmını dışarıda diğer mahkumlarla

birlikte geçirip, yatmaya “odalarına” gitmi-yorlar. Aksine hücrelerin havalandırmaları bile “müstakil”

tecritle işkence arasındaki fark nedir, bir ayrım koyabilir miyiz? İşkence kavramını bir kişiye diğer kişi veya kişiler tarafından ruhsal fiziksel acı verilen her durumu kapsayacak şekilde kullanmak kavram kargaşasına yol açacağı için yanıl-tıcı olabilir. Ancak F Tipi hapishanelerde uygulanan tecrit yöntemleri, cezalandırma

sistemi, dış dünyayla temas kısıtlamaları dikkate alınırsa, bunların süreğen ruhsal, bedensel işkence olarak nitelenebileceğini düşünüyorum.

aBd’nin ırak’a özgürlük getiriyoruz diyerek girmesinden pek bir farkı yok aslında “Hayata dönüş operasyonu”nun. devlet de kendi cezaev-lerine, hayata döndürüyorum, sağlıklı cezaevleri sağlıyorum diyerek giriyor sonuçta.Bu operasyonun çok önceden planlanmış, hayata geçirmek için fırsat kollanan, asker- sivil devlet görevlilerinin birlikte kotardıkla-rı ibretlik bir gösteri olduğunu bu gün artık bir çok ayrıntısıyla biliyoruz. Mahkeme sü-recinde ortaya çıkan gerçekler gösteriyor ki “Tufan operasyonu” bir toplu katliamdır. Devletin, bozgunculara nasıl bir “hayat” vaat ettiğini canlı yayında biz tanıklara iz-lettiği bir toplu katliam. Kendi hayatlarının devletin gözünde bir hiç olduğunu bilmeleri istenen biz tanıklar, katliamı gerçekleştiren-lerin cezalandırılmasını haykırarak hayat dönebiliriz.

Bir yandan da orada süren bir ölüm orucu vardı. ölüm oruçları meselesini nasıl değerlendiriyor-sunuz? Ölüm orucu “her koşulda desteklenmesi gereken bir eylemdir” denilemez. Ölüm orucuna Türkiye’de hangi koşullarda baş-vuruldu buna bakmak gerekir. Ellerinde kendilerini, fiziksel ve ruhsal bütünlükleri-ni koruyacak başka hiçbir müdahale, tepki verme, direnme aracı kalmayan insanların, bir tepki veriş şekli olarak ortaya çıktı. Bi-liyorsunuz, her kültürde insanların ‘hayır’ demek için çeşitli jestleri vardır. Bu jestler-den hemen hemen her kültürde değişme-yen biri ‘ağzını kapatıp başını sallamaktır’. ‘Hayır’ demek için bizim kültürümüzde başımızı yukarı kaldırırız, Batılılar sağa

sola çevirirler. Esasında bunun kökeni bir bebeğin annesinin ona zorla yemek yedi-rirken verdiği ilk direnme tepkisidir. Ağzını kapatır ve kafasını çevirir. Bu ilk ‘hayır’ın işaretidir. İlk ‘hayır’, köken olarak ötekinin arzusuna, kendisine dayatılana, ilk diren-me olarak ortaya çıkar. ‘Ben varım, Benim de bir inisiyatifim var, benim de bir arzum var” diyen insanın verdiği ilk jest ve tepkidir verileni reddetmek, içine almamak. Mah-kumlar, devletin hapishanelerde ne fırtınalar estirdiğini yaşayarak bildikleri için, ellerinde

kalan, kendilerine ait tek şeyi bedenlerini eylem alanına çevirdiler. Bu başını çeviren bir çocuğun çaresizliğine tepki verme im-kanlarına mahkum edilmektir. İnsanlar bu noktaya kadar neden itildiler? Demokratik, hayat sevici bir devlet, neden güvenlikleri, hayatları kendi sorumluluğunda olan yurt-taşlarının ruhunu teslim almak için beden sınırlarına kadar sıkıştırıp kovalıyor? sorma-mız gereken soru budur. Mahkumlar niye açlık grevindeler değil; niye sadece ağızlarını kapayarak, bir şey yemeyerek tepki veriyor bu insanlar. Onların eylem repertuarı içeri-sinde başka bir eylem yöntemi var mıydı? Bırakılan başka hiçbir şey kalmamıştı. Sa-dece kendi bedenleriyle, kendi bedenlerine hükmetme ve onun üzerinde bir inisiyatif kullanmayla ilgili kararlarını verdiler, bunu uyguladılar. Esasında tabii ki insan yaşamını sonlandırabilecek, ona zarar verecek ki bu-nun sonuçlarını hala görüyoruz, hala uzun süreli açlığın bedenlerinde bıraktığı izler-le yaşayan insanlar var. Böyle bir eylemin desteklenmesi, her koşulda desteklenmesi mümkün değildir. Ama o koşullarda ki o ko-şullar devlet tarafından yaratılmıştır. “Evet, bu eylemciler bir şekilde sadece ölmek için değil; bir şekilde insanca yaşamak için bu eylemi yapıyorlar. O nedenle bu bir intihar eylemi değildir. İntihar eyleminde tamamen bilinci kapatıp yok olmak arzusu vardır. Bu eylemlerde hayatı önemseyen bir pazarlık çabası vardı. Mahkumlar diyorlardı ki; “Ba-na/bize şunu şunu yapmazsan, bu eylemden vazgeçerim”. Yani “hiçbir şekilde ben bu eylemi sonlandırmam değil”. Biliyorsun o

zaman pek çok arabulucu insanlar geldiler gittiler. Ne istiyorlardı? İnsanın insanlığını, kimliğini yani hayatını aşındırıp elinden alacak tecriti istemiyorlardı, talepleri buy-du. Sonra “5 hücrenin kapıları açık kalsın”a razı olundu. Esasında ‘hayat dönüş’ adı bir operasyona verilecekse bu operasyon tecrite direnenlerin operasyonudur. Onlar insanca yaşanabilecek koşulların dışındaki koşulları reddettiler ve bir şekilde insanca bir hayatı sürdürmek, hayatta kalmak için direndiler. Burada, intiharın tersine, yüzü dışa dönük bir talep, ötekini dikkati alma, ötekiyle bir şekilde alışverişe girme ve bir şekilde pazar-lık etme dinamiği var. Ama yaptığı katlia-ma, ‘Hayata Dönüş’ operasyonu adını veren devlet, bunu hiçbir zaman yapmadı. Tufan çok önceden planlanmıştı, bütün aradaki pazarlıklar planın bir parçasıydı, hiçbir şe-kilde zaten dikkate alınmayacağı kararlaştı-rılmıştı, bunu artık kamuoyu biliyor. Ve bu ölümcül operasyonu planladığı gibi yerine getirdi. Bazı görevlilerin bu ölümcül oyun-da rol almayı reddettiklerini ama yerlerine sahte imza atacakların hemen bulunduğunu öğreniyoruz. Gerçekte görüldüğü gibi bu bir tahammüden işlenmiş hayatı yok etme eylemidir. Yani iddia edilenin aksine ölü-me/öldürmeye odaklanan mahkumlar değil, devlettir. şu anda tecrit koşulları genel mantık olarak iş-liyor durumda… Bahsettiğiniz çerçevede ruhsal sorunlarla karşılaşıldı mı, Böyle bir araştırma var mı?Ne yazık ki böyle bir araştırma bilim insan-larınca yapılamadı. Çünkü o cezaevlerine girmek, o kişilerle görüşmek pek mümkün değildi. Ancak ölüm oruçları döneminde hastanelerde yatarak tedavi görenler veya tahliye edilenlerle yapılmış bazı çalışma-lar var. Fakat mahkumlar bunu hapishane koşullarında kendileri yaptılar ve bir kitap haline getirdiler. Kitap: Selami Kurnaz “Tec-rit Yaşayanlar Anlatıyor” 2005’te Boran ya-yınevinden çıktı. Bunun dışında, burada uzun süre aç kalan insanların beyinlerinde bellek kaybına yol açan hasarlar olabiliyor. Bu %50 ler civarında kalıcı hasarlara kadar çıkabiliyor. Sonradan iyileşebilenler oluyor belli oranlarda ama özellikle yakın bellekle ilgili bellek kaydında önemli hasarlar olan insanlar var. Ruhsal etkileri anlamında ha-len tecrit koşullarında yaşayanların ruhsal etkilenimleri önemlidir. Bir de açlık grevle-ri sürecinde beyinleri bir şekilde etkilenip, bellek kayıplarına sebep olmuş insanların dramı var. Bu da “hayata dönüş”ün hayata dair çok önemli bir sonucu: bellek kaybı.

Korsakoff sendromu ile ilgili bir dernek var aynı zamanda.Evet bir dernek kurdular. Kendi içlerinde dayanışarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. İnsan Hakları Vakfı’nın, TTB’nin destekleri var. Devlet, bu insanların kimliklerini, bel-leklerini silerek yok etmeyi bile başaramadı. Korsakoff sendromu, o günlerde yaşadıkla-rını onlara unuttursa bile, işte şimdi burada bizim yapmaya çalıştığımız gibi açlık grev-lerinde, ölüm oruçlarında ölenleri, belleği-ni yitirenleri, toplumsal bellek hatırlıyor ve hatırlamaya özellikle de onları kimlikleriyle hatırlamaya devam edecek. Onlar unuttuk-ları, kaybettikleri bellekleriyle bize yok edil-mek istenen kimliklerini hatırlatıyorlar.

13 aRalIK 2011 YARIN

esKİşehİrCAN ÇOKSÖYLER

09

evet, bu eylemciler bir şekilde sadece ölmek için değil; bir şekilde insanca yaşamak için bu eylemi yapıyorlar. o nedenle bu bir intihar eylemi değildir.

seksenlerde Fatsa’yı dillerine bu kadar dolamalarının veya KCK’yı terör örgütü ilan etmelerinin nedeni de aynı meydan okuma algısıyla ilgilidir. Devlet, “ele geçirdiklerini” kapattığı hapishanelerini tekrar ele geçirmek, oralarda da mutlak iktidarını kurmak için “Tufan operasyonu”nu planladı ve uyguladı.

“F Tipi” ile yapılmak istenen, her şeye rağmen direnen, politik kimliklerini, mücadele kararlılıklarını bırakmayan yani teslim olmayan siyasi mahkumları teslim alarak, topluma göz dağı vermek, sindirmektir.

19 Aralık:Yaşamların yittiği hayat operasyonu!

Devletin tecrit politikası ve F-Tipi cezaevlerinin gündemde olduğu 2000’lerde yaşananları, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu ile değerlendirdik. Fo

Toğr

AF: S

AVAŞ

KOC

AKAY

A

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN

Gençler Meydana İnisiyatifi, 10 Aralık Cumartesi günü Anka-

ra, Eskişehir ve İstanbul’da yaptığı ey-lemlerle YÖK’ün kapanmasını istedi. YÖK’ün yeni başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atanırken, böylece YÖK’ün en azından dört yıl daha var olacağı an-laşılmış oldu.

Eylemden önce Eskişehir’de Gençler Meydana Sözcüsü ve 3 arkadaşı gözal-tına alınırken, eylemlerde gözaltındaki Gençler Meydana üyelerine destek ve-rildi. Eylemlerde sık sık ‘YÖK’ü Kal-dırmaya Gençler Meydana!’ sloganı atı-larak tüm gençler meydanlara, YÖK’ü kapatmaya çağırıldı.

‘YEnİ BaşKan İstEmİYoRUZ!’Üç ilde yapılan eylemler, oturma eylemlerinin ardından basın açıkla-masının okunmasıyla sona erdiril-di. Yapılan basın açıklamalarında,

Cumhurbaşkanı’nın darbeden kalma yetkisiyle yeni bir başkan atayacağı; fakat gençlerin istediklerinin yeni bir başkan değil YÖK’ün tamamen kapa-tılması yönünde olduğu belirtildi. Bu isteğin tüm öğrencilerin talebi olduğu-nu söyleyen Gençler Meydana İnisiya-tifi, ‘..Bu istek, üniversitelerde okurken geleceksizlikle karşı karşıya kalan tüm gençlerin talebidir ve biz YÖK’ü kapat-tıracağız!’ dedi.

500’dEn FaZLa öğREncİ tUtUKLUBasın açıklamasında YÖK’ün 1980 dar-besinin bir ürünü olduğu, darbecilerin üniversiteleri tahakküm altına alabil-mek için kurdukları bir kurum olduğu söylendi. YÖK’ün üniversitede politik faaliyet yürüttüğü için eğitim hayatı-na son verilen, soruşturmalarla boğu-şan ve hatta şu anda tutuklu bulunan 500’den fazla öğrenciden de sorumlu olduğu söylenirken, şöyle devam edildi: ‘Darbe karşıtı olduğunu anlatan AKP

hükümeti ise yalan söylediğini, YÖK düzenini devam ettiriyor olmasıyla ortaya çıkarmaktadır. Darbeye hesap-laşmak demek onun tüm kurumlarıyla hesaplaşmayı gerektirir. Darbeyle he-saplaşmak heybeden çıkan bir söz ola-maz. Cumhurbaşkanı Gül’ün de hala üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK’ün başına yeni başkan ataması bu kurumu savunması demektir.’

öğREncİLERİn GELEcEğİ ÇaLınıYoRYapılan eylemlerde YÖK’ün, üniver-sitelerde baskısını her geçen gün daha da arttırdığı söylendi ve ‘Üniversiteler-deki baskıları sistematik hale getiren YÖK’ün amacı bilimi patronların hima-yesine bırakmaktır. Üniversitenin şir-ketlerle işbirliğini arttırarak öğrencilerin emeğinden ve geleceğinden çalmaktır. Sermaye bizim eğitimimiz hakkında söz söyleyemez.’ denilerek eğitimin ni-teliğinin sermayenin ihtiyaçlarına göre belirlenemeyeceği belirtildi.

ünİvERsİtELER mağaZaLaR ZİncİRİ GİBİAyrıca, üniversitelerin harç paralarıyla beraber kısmen özelleştirildiği vurgula-nırken, üniversitelerin YÖK tarafından artık bir mağazalar zinciri gibi yönetildi-ği söylendi ve şöyle devam edildi: ‘Üni-versitelerimiz para basan darphaneler sizin gözünüzde. Mezun olanlarımıza ise ne bir iş ne bir gelecek vaat edebili-yorsunuz.’.

Bunun ardından, Gençler Meydana İnisiyatifinin YÖK kalkana kadar hep meydanlarda olacağı belirtilerek tüm gençler ve öğrenci velileri de meydan-lara çağırıldı.

Meclis’te yapılan bütçe gö-rüşmelerinde, Milli Eğitim

Bakanlığı’nın 2012 yılındaki büt-çeyle ilgili yaptığı öneri kabul edildi; ama kabul edilen plan öğrenciler ve eğitim emekçileri tarafından tepkiyle karşılanıyor.

11 Aralık Pazar günü, 2012 yı-lında MEB’e ayrılacak olan bütçe TBMM’de görüşüldü. Yapılan bütçe görüşmelerinde en çok bütçenin eği-tim ve sağlığa ayrıldığı görülürken, eğitime ayrılan bütçe 39 milyar 169 milyon 379 bin TL oldu. MEB bütçe-si 2011 yılında 34 milyar 112 milyon 163 bin TL idi. Bu sene öğretmen, derslik, okul ihtiyacı ve öğrenci sayısı artmasına rağmen bütçede pek bir de-ğişiklik olmaması dikkat çekti.

BütÇE FaZLa ama vELİLER PaRa ödüYoREğitime ayrılan bütçe fazlaymış gi-bi görünüyor; fakat hala eğitimdeki

ihtiyaçlar öğrenci velileri tarafından karşılanmaya devam ediyor. Okullara ayrılan bütçe, ihtiyaçlara yetmediği için okullardaki ihtiyaçlar hala bağış, aidat gibi kavramlarla velilerden kar-şılanıyor.

Eğİtİm-sEn: BütÇE YEtERsİZHenüz bütçe görüşmeleri yapılmadan önceki gün bu konuyla ilgili bir açık-lama yayınlayan Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu, önümüzdeki sene ayrılması planlanan bütçenin yetersiz olacağını belirtti.

Açıklamada, eğitime ayrılan büt-çenin fazla gibi göründüğü; fakat çok belirsiz bir halde olduğu belirtilirken, ‘Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 2011 yılına göre yüzde 14,8 artışla 39 mil-yar 169 milyon TL olmuştur. Bütçe rakamları içinde en kapsamlı ve en yaygın kamu hizmetleri olan eğitime ve sağlığa ayrılan payın sadece rakam-

sal büyüklükleri üzerinden övünenler, dikkat edilirse bu payların nerelere harcanacağından hiç bahsetmemek-tedir.’ denildi.

Ayrıca, bütçenin fazla olmasının temel nedeninin personel fazlalığı ol-duğu belirtildi ve şöyle denildi: “Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, sayısal ola-rak tüm bakanlıklar içinde en büyük bütçelerden birisidir. Ancak kamuda çalışan personelin yüzde 48’i eğitim alanında yer almaktadır. Dolayısıyla MEB bütçesinin büyüklüğünün te-mel nedeni, hükümetin eğitime ver-diği önemden değil, büyük ölçüde personel ödemelerinden kaynaklan-maktadır. Eğitim yatırımlarına ayrılan paylar, MEB bütçesi içindeki yatırım payları ve öğrenci başına yapılan har-camalar dikkate alındığında, MEB bütçe büyüklüğünün oldukça yeter-siz kaldığı açıkça görülebilmektedir.” yaRIn EĞİTİM

Gençler “YÖK’ü kapattıracağız!” dedi13 aRalIK 2011 YARIN

YÖK’ün Yusuf Ziya Özcan başkanlığında yaptığı son toplantıda Selçuk Üniversitesi’ndeki bazı fakültelerin

Konya Üniversitesi’ne bağlanması yönündeki tavsiyesi, Kon-ya halkı, üniversite senatosu ve bazı milletvekilleri tarafından tepkiyle karşılandı.

YÖK, yaptığı son Genel Kurul’da Selçuk Üniversitesi’ne bağlı olan Meram Tıp, Ahmet Keleşoğlu Eğitim ve İlahiyat fa-kültelerinin Konya Üniversitesi’ne bağlanması yönünde ‘tavsiye’ kararı almıştı. Konya’da yapılan seçimin ardından belirlenen ilk altı rektör adayıyla yapılan görüşmeler sonucu alınan bu karar, Konya’daki birçok öğrenci, akademisyen ve veliden tepki gördü.

Üniversitenin hiçbir öznesiyle değerlendirilmeden alınan karar, üniversite senatosu tarafından büyük tepkiyle karşıla-nırken yapılan açıklamada, bu kararın 2574 sayılı Yükseköğ-retim Kanunu’na aykırı olduğu belirtildi. Ayrıca, YÖK’ün bu tavsiye kararının kabul edilemez olduğu belirtilen açıklamada şunlar söylendi: “Tavsiye kararı hem Selçuk Üniversitesi hem de üniversiteden ayrılması planlanan fakültelere zarar verecek, üniversitenin gelişmesini tersine döndürecektir. Sorulmadan, danışılmadan, istişare edilmeden alınan tavsiye kararı hem üni-versiteye hem de ayrılacak fakültede okuyan öğrencilere, görevli akademisyenlere haksızlıktır. ..Üniversitenin akademisyen sayısı bu bölümlerin ayrılmasıyla yarı yarıya düşecektir. Üniversitenin araştırma-geliştirme fonunu besleyen Meram Tıp Fakültesi’nin henüz eğitim öğretime bile başlamamış bir üniversiteye bağ-lanması Selçuk Üniversitesi’nin araştırma-geliştirmeye ayırdığı kaynakların dörtte üç oranında düşmesine, dolayısıyla üni-versitenin bulunduğu noktadan çok gerilere düşmesine sebep olacaktır.” yaRIn EĞİTİM

Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencileri ‘tanımak’ için oluşturduğu anketin öğrencilere dağıtılması büyük bir

skandala yol açtı.MEB’in hazırladığı anketle ilgili okul yönetimlerine gön-

derilen genelgede, rehber öğretmenlerin her öğrenci için anket sorularını cevaplaması ve 30 Kasım’a kadar da teslim etmesi istenmişti; fakat anket Konya’da bir okulda öğrencilere dağıtı-lınca, büyük bir skandalın olduğu ortaya çıktı.

İddialara göre, Konya Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu yönetimi, bakanlığın internet sitesinden çoğalttığı anket formlarını, okulun rehber öğretmenlerine teslim etti. Ancak öğretmenler kendilerinin doldurması gereken formları, ‘yan-lışlıkla’ öğrencilere dağıttı.

‘ÇocUğUnUZ cİnsEL İstİsmaRa UğRadı mı?’Ankette yer alan “Yakın zamanda aile içinde travmatik yaşantı oldu mu? Çocuğun ebeveynleri ya da başkaları tarafından fizik-sel istismara uğradığına dair bulgu var mı? Çocuğun ebeveynleri ya da başkaları tarafından cinsel istismara uğradığına dair bulgu var mı?” sorularını öğrencilerin cevaplamasını isteyen rehber öğretmenleri, durumun farkına varınca anketleri geri topladı.

Konuyla ilgili okul müdürüyse, ‘Cinsel içerikli sorular gö-zümüzden kaçmış.’ derken, il milli eğitim müdürü de konuyu inceleteceğini belirtti. yaRIn EĞİTİM

Eylül ayında üniversitelerin açılmasıyla beraber rektör-lükler, yeni uygulamalarıyla öğrencilere sıkıntı yaşatmaya

devam ediyor.Yeni dönemde başlayan ve bazı üniversitelerin öğrencileri

almak zorunda bıraktıkları kredi kartı özelliği taşıyan öğrenci kimlikleri, artık rektörlükleri, Marmara Üniversitesi’ndeki gibi, akademisyen ve öğrencilere öğrenci kimliği-banka kartı vermek için kampanya yapmaya itti.

Rektörlük, henüz yeni dönem başlamadan Haziran ayında yaptığı duyuruda, Denizbank ile anlaşmalı olan ve ‘kampüs kart’ olarak adlandırılan kartların reklamını yapmaya başlamıştı. Rektörlük, Haziran ayından bu yana birçok yolu deneyerek öğrencilere ve akademisyenlere vermeye çalıştığı kartın ‘kimlik kartı, yemekhane ödeme kartı, kapı geçiş kartı, kütüphane kartı’ olarak kullanılacağını belirtiyor.

KaRtı oLana %25 İndİRİmLİ PİdESon olarak ta bir pideciyle anlaşan rektörlük, öğrencilere ve akademisyenlere mail yoluyla duyurduğu kampanyada, kam-püs kart sahibi olanların Bafra Pide’den %25 indirimli yemek yiyebileceklerini belirtti. Rektörlük, uygulamanın 2013’e kadar süreceğini de belirtirken, bu uygulamayla ilgili Eğitim-Sen’in iptal dilekçesi verdiği öğrenildi.

BaşKa ünİvERsİtELERdE KULLanıYoRHem kredi kartı hem de öğrenci kimliği olarak kullanılabilen kartlar, sadece Marmara Üniversitesi’nde verilmiyor. Gazi Üni-versitesi, Ordu Üniversitesi ve Ege Üniversitesi gibi üniversite-lerde de uygulanan bu sistem, öğrencilerin ve akademisyenlerin izni dışında bilgilerinin bankaya verilmesinden dolayı çok fazla tepki topluyor.

Aylar önce Ege Üniversitesi’nde bir öğrencinin itirazıyla geri çekilen bu uygulama, yeni üniversitelere de yayılacak gibi gözüküyor. yaRIn EĞİTİM

Üniversitelerde artık bütünleme kalkıyor. Bu sistemin yerine ise,

öğrencilerin senede 4 kez sınav olacağı kredili sistem geliyor.

Anadolu Üniversitesi YÖK’le bera-ber, Açıköğretim sisteminin değişme-siyle ilgili bir karar alarak bütünleme sınavlarını kaldırdı. Bu karardan, içinde olduğumuz dönem Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin bazı bölümleri etkile-nirken, önümüzdeki sene tüm bölümler bu sisteme geçecek. Öğrencilerin artık senede iki defa kayıt yenileyeceği belir-tilirken, bu dönemler ‘Güz Dönemi’ ve ‘Bahar Dönemi’ olacak.

Bu sistemi anlatan İktisat hocası Ömür Gülmez, “Kredili sistem geldi-ğinde bütünleme sınavı kaldırılacak. Bir yıl, (Güz ve Bahar dönemi olmak üzere) iki ayrı döneme bölünecek. Her dönemin ara ve final sınavı olacak. Yani eski sistemde senede her iki dönem için birer defa yapılan ara ve final sınavları, bu sistemde her dönem için yapılacak. Bu da demek oluyor ki; öğrenci bir eği-tim-öğretim yılı içerisinde 4 defa sınava girecek. Ders geçme puanlamasında ise ‘Harfli Sistem’e geçilecek. Yani; örgün üniversitelerin uyguladığı sistem. Örnek olarak belirtmek gerekirse, 50-55 arası CC olarak adlandırılacak. Yine bu siste-min açıköğretime getirdiği yeniliklerden

biri, öğrenciye her dönemde 30 kredi ta-nımlanması. Öğrenci bir sene içerisinde alttan kalmış dersi bulunmamak kaydıy-la, üst sınıfından 15 kredilik ders alabi-lecek. Bu da 4 yıllık bir bölümü, 3 yılda bitirebilme olanağı sağlayacak.” yaRIn EĞİTİM

YÖK’ün tavsiyesine Konya’dan tepki

MEB: Hiç cinsel istismara uğradın mı?

Rektörlükten ‘pide kampanyası’

Üniversitelerde bütünleme kalkıyor

Gençler meydana İnisiyatifi, yöK Başkanı yusuf ziya özcan’ın görev süresinin bittiği gün üç ayrı ilde yaptığı eylemlerle ‘yöK’ü kapattıracağız!’ diye haykırdı. Gençler, YÖK Başkanı’nın değiştiği gün ‘Yeni YÖK Başkanı değil, YÖK’ün kapanmasını istiyoruz!’ dedi ve YÖK’ün üniversiteler üzerindeki tahakkümünü anlattı.

anKaRaarıNç kılıç

EsKİşEHİR İstanBUL

Yeni YÖK Başkanı: Gökhan Çetinsaya

Yeni YÖK Başkanı, 10 Aralık Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Ab-dullah Gül tarafından atandı. YÖK Başkanlığı’na atanan İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. 47 yaşında olan Çetinsaya’nın, Os-manlı ve Modern Türkiye Tarihi, Ortadoğu Tarihi ve Siyaseti ve Türk Dış Politikası konularıyla ilgili çalışmalar yaptığı biliniyor.

Eğitim bütçesi yetmiyor

Gençler Meydana Gazetesi 3. sayı çıktı

Gençler Meydana İnisiyatifi’nin Türkiye ve Dün-ya gündemini kaleme aldığı Gençler Meydana

Gazetesi’nin 3. sayısı çıktı.Gazetenin bu sayısında dünya gündeminden, Türkiye gündemine, öğrenci sorularından, kültür sanata olmak üzere geniş bir içeriğe sahip. Geçti-ğimiz dönemde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, atanması yapılmayan öğretmenlere “Yönelimlerine göre başka iş bulsunlar.” demesi; İş-Kur’un, raporunda genç işsizliğin sebeplerinin tembellik ve eğitimsizlik olduğu-nu açıklaması ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın, 30 tane maden mühendisine iş vereceğini söylemesi gibi konular

ön planda. Ancak, Türkiye’de bir yılda mezun olan ma-den mühendisi sayısı tüm dünyanın maden mühendisi ihtiyacını karşılayacak kadar olması nedeni ile Gençler Meydana Gazetesi bu sayısında da manşetinde “Genç işsizlere çözüm değil, oyalama planı” baş-lığına yer veriyor.

Gazete ayrıca Avrupa ve ABD de yaşanan ekonomik kriz ve bu durumun yarattığı genç işsizlik nedeni ile meydanları işgal eden gençlere ve devlet baş-kanlarının krize dair açık-lamalarına da bolca yer vermiş. yaRIn EĞİTİM

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 10

K o l o n i inşaatları-

nın durdurulması esasında Bush re-jiminden bu ya-na konuşuluyor ve 2003 yılında da kabul edildi.

Bütün inşaatların durdurulması İsrail için, uluslararası yasalar çerçevesinde de başlıca zorunluluklarından biriydi. Bu zorunluluk yerine getirilmediği gibi Ariel Şaron yönetiminde 1977-83 yılla-rındaki Menachem Begin iktidarından bu yana İsrail en vahşi işgal dönemine girdi.

Üstelik İsrail’in inşaatları Filistin topraklarındaki işgalci rejimin tek kav-gacı hareketi değil. ABD kongre üye-si Brian Baird’i alıntılayacak olursak eğer yasa, “sana ait olmayan topraklar üstüne inşaat edemezsin.” diyorsa, bu yasanın önemli bir maddesi de “ başka topraklarda başkalarına at olan şeyleri yok edemezsin.” Tabii ki Batı Banka-sındaki inşaatların yanında, Filistin binalarının da yok edilmesi söz konusu.

Yıkımların çoğu Batı Bankasının C bölgesinde oluyor. Bu bölge Batı Ban-

kasının %60’ını oluştururken İsrailli’ler buradaki kontrolü tamamen ellerinde bulunduruyorlar. Birleşmiş Milletlerin İşgal altındaki topraklarda insani me-seleler koordinasyonu (UNOCHA) Yayınladıkları raporda şunları diyor: “2011’in ilk altı ayında, OCHA C bölgesinde 342 Filistin binasını yıktı, bunların 125’i oturum amaçlı idi ve

351’i çocuk 656 Filistinlinin yerinden edilmesine neden oldu. Bu 2010 yılının aynı dönemine göre 5 kat daha fazla.”

Oysaki en rahatsız edici şeylerden biri de C bölgesindeki yıkım emirle-rinin yalnızca 90 gün önce verilmiş olması. Bütün bunlar Filistinlilerin varlıklarını kendi toprakları üzerinde

parçalanmış bölgelerle sınırlamak için. Tarafsız olan kimse bir okulun, su ka-nallarınını güneş panellerinin ve evlerin yıkılmasını savunamaz. Gerçi bu yıkım-lar Obama’nın cılız eleştirilerine karşın bugün hızı artarak devam ediyor. İsrail koloni inşaatları yasadışıdır ve insani değildir.

Rusya, bölgede yeni bir silahlı çatışmanın felaketle sonuçlanacağını belirterek, İsrail’i

İran’a karşı askeri bir müdahaleye girişmemesi ko-nusunda uyardı.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryab-kov, İsrail’i İran’a karşı bir askeri operasyona karşı uyararak, “Bölgede özellikle bu ölçekteki bir aske-ri çatışma bir felakete neden olur” diye konuştu. Ryabkov, İran’ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varılması için çabaların sürdürülmesi gerektiğini ifade ederek, “Biz İsrailli karşıtlarımıza Rusya’nın neden böyle bir çaba içine girdiğini an-lattık. İsrail’i olası bir askeri operasyon başlatılması yönünde karar almaması için uyardık.” dedi.

Bu durumun son derece ciddi olduğunu ve söz konusu bölgenin zaten birçok çatışma nedeniyle istikrarsız hale geldiğini savunan Ryabkov, “Başka bir silahlı çatışma, özellikle bu boyuttaki bir çatış-ma kesinlikle felaket olur. İsrailli partnerlerimize pozisyonumuzu bu şekilde izah ettik” diye konuştu. Ellerinde İran’ın nükleer programının askeri amaçlı olduğunu ispatlayan raporların bulunmadığını be-lirten Ryabkov, “İran’ın nükleer programında askeri unsura dair bir delil yok” dedi. İran’ın nükleer prog-

ramıyla ilgili müzakere olasılı-ğının tüketilmediğini savunan Ryabkov, “Müzakere potan-siyeli tükenmiş değil. Rusya tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor.” diye konuştu.

RUsYa “HER dURUma HaZıR”Sergey Ryabkov bir soru üzerine ABD’nin Doğu Avrupa’da kurmayı planladığı füze kalkanına karşı gelecekte misilleme olarak ilave askeri-teknik önlem olasılığını dışlamadıklarını belirterek, “Süreci çok yakından takip ediyoruz. Anlaşma sağlanamaması halinde Kalingrad’da faaliyete geçirilen radar üssüne ilave askeri-teknik önlemler almayı düşünüyoruz.” dedi.

Rusya’nın füze kalkanı konusunda Washington ile ABD’nin koşulları çerçevesinde bir anlaşmayı ka-bul edemeyeceğini söyleyen Ryabkov, “Rusya ülke-mizin füze kalkanı konusundaki mantığını ABD’ye anlatacak. Moskova füze kalkanı konusunda ülke-mizin zararı anlamına gelecek ABD’nin koşulları üzerinde bir anlaşmaya varamaz.” diye konuştu. yaRIn DÜNYA

İsrail koloni inşaatları yasadışıdır

Rusya’dan İsrail’e açık uyarı

13 aRalIK 2011 YARIN

Dünya Turu

“Wall Street’i İşgal Et” eylemcileri hareketin 3. ayını kutlamak amacıyla ABD’nin dört bir yanındaki binlerce

göstericiye çağrıda bulundu.İşgal Et hareketinin bir kaç haftadır süren tahliyeler so-

nucu hızı kesildi. Çarşamba günü, San Francisco’daki kamp boşaltılırken, İşgal Et Boston tahliyeye karşı olan yasal koru-masını kaybetti. Hareketi örgütleyenler 17 Aralık’ta İşgal Et hareketlerinin yeniden büyüyeceğini umduklarını söylediler. Polisin Zuccotti Parkı’nı boşaltmasından bu yana eylemcilerin toplanacağı bir yer arayışı sürüyor. Tidal adlı İşgal Et eylemci-leri tarafından yayınlanan dergide Judith Butler, akademisyen ve Kaliforniya Üniversitesi’nde feminist teorisyen, hareketin öneminden bahsetti.

Butler şunları söylüyor : “Vücutlar yan yana gelip, öfkelerini kamu alanında dile getirdiklerinde ve çeşitliliği ortaya koydukla-rında aynı zamanda çok geniş taleplerde bulunuyorlar. Dikkate alınmayı ve değer verilmeyi talep ediyorlar; görünme ve özgür-lüklerini kullanma haklarını gerçekleştiriyorlar; yaşanabilir bir hayat için çağrıda bulunuyorlar. Bu değerler tekil taleplerle dile getiriliyor; ama onlar aynı zamanda sosyo-ekonomik ve politik düzende temelden değişiklikleri de talep ediyorlar.” 17 Aralık’ta işgal etmek istedikleri bölge Wall Street’e 15 dakika yürüme mesafesindeki Juan Pablo Duarte Meydanı. Ancak şimdiden bu konuda tartışmalar var. Park Trinity Kilisesine ait. yaRIn DÜNYA

Kimse Occupy Wall Street hareketini önceden öngö-remedi ya da öngörülemedi. Bu hareket Kanada’da ön-

celikle “işgal” denemesini Wall Street’teki New York Borsası yakınlarında yaptı. Eylemciler daha önce Tahrir’de ve İspanya’da Sol meydanında kurulan kamplardan ve çadırlardan etkilendi ve buna benzer bir taktiği denediler.

Hedef Wall Street’in kendisi ve onun %1lik zenginleriydi. Bilindiği üzere Wall Street A.B.D’de finans kapitalin sembolü olarak görülüyor. %1lik kesim ekonomiyi ve hükümeti kontrol eden büyük kapitalistler olarak görülüyor(Aslına bakarsanız %0.1 demek daha doğru olur). 10 binlerce insan 2 Kasım’da genel grevle Oakland’da yolları kapadı

%99 ‘un %1 üzerinde düşmanlık fikri, finans patronlarının Wall Street’te yaşaması ve bu küçük parkta Finans- Kapitalin merkezine doğrudan işgal hareketidir. Wall Street’teki bu hare-ket, binlerce insanın ve grupların katılımıyla, birçok irili ufaklı yerleşim merkezlerinde, şehirlerde ve kampüslere kadar yayıldı.

Biz %99’uz hareketi aslında bir nevi anti-kapitalist bilincin hareketlenmesi sonucu ortaya çıktı. ABD’yi resesyona sürük-leyen bu finans-kapitaller Büyük Buhran’dan beri Amerika’ya kontrol altına alan %1’lik grup ülkedeki eşitsizliğin 1 numaralı sorumlusu olarak gösteriliyor.

Daha yeni liberal ekonomist Paul Krugman New York Ti-mes’daki yazısında: “ Büyüyen Occupy Wall Street büyüyerek devam ederken, hedef gıdım gıdım değişti. Aşağılayıcı ithamlar, ağlamaların yerini aldı. Finansın modern lordları protestoculara baktılar ve sordular. Bizim ABD ekonomisi için yaptıkları-mızı bilmiyor musunuz? Cevap: Evet. Protestocular kesinlikle Amerikalı elitlerin bizler için neler yaptıklarını çok iyi biliyor-lar. Bugün burada olmalarının nedeni de tam budur.” dedi. sAn FrAnCİsCo BARRY SHEPPARD

Yapılan bir protesto eyleminin ardından şehir konseyi TUC(Sendikalar Kongresi)’e 10bin poundluk hasar para

cezası verdi. TUC cezayı ödemeyi reddetti. Bu olay medyada büyük yankı uyandırdı. Yapılan eylem Birmingham’da “Arap Baharı” olarak görülüyor. Sıkça söylenen şeylerden biri “Tahrir Meydanı’nda yapabilirlerse, Birmingham’da da yapabilirler.” oldu.

Yapılan eyleme ceza kesilmesi sendikalıları oldukça kızdır-dı. Şehir konseyini protesto etmek amacıyla düzenlen eyleme BBC haber kanalının rakamlarına göre 30.000 kişi katıldı. yaRIn DÜNYA

Amerika’daki işgal eylemlerinin bir benzeri de Filipinler’de yapıldı. Yoksulluğa dikkat çekmek isteyen öğrenciler ve

çalışanlar, başkent Manila’da kamp kurdu. Tarihi Mendiola Köprüsüne çıkmaya çalışan eylemciler, polisin sert müdahale-siyle karşılaştı.

Güneydoğu Asya ülkesi Filipinler’de, ABD’deki işgal ey-lemlerinin bir benzeri yapılıyor. Başkent Manila’da iki gündür kampta olan öğrenciler ve çalışanlar, tarihi Mendiola köprüsün-de gösteri yapmak isteyince polisi karşılarında buldu. Ülkede hızla artan yoksulluğa dikkat çekmeyi amaçlayan protestoculara önce basınçlı su, ardından da copla müdahale edildi. Olaylarda 10 eylemci yaralandı, beş kişi de gözaltına alındı.

Dünyanın en kalabalık 12. ülkesi olan Filipinler’de, nüfusun yüzde 75’i yoksulluk sınırında. Aquino hükümeti, krizle mü-cadelede gerekli önlemleri almamakla suçlanıyor. yaRIn DÜNYA

“Wall Street” 3. ayına hazırlanıyor

Occupy Wall Street nasıl ortaya çıktı?

İşçiler Birmingham’ı ele geçirdi

İşgal hareketi Filipinler’de

YOUsef MUNAYYeR

İşgal altındaki Filistin topraklarındaki yasadışı İsrail yerleşimleri ile ilgili ABD başkanı Obama ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki “anlaşmazlık” medya tarafından çokça ele alındı. Obama’nın başa geçmesinden bu yana İsrail’in koloni inşaatlarının durdurulması hedeflerden biriydi ve bu hedef asla yerine getirilmedi ve takip edilmedi.

sERGEY RYaBKov

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana Moskova’da düzenlenen en büyük mitinge

binlerce kişi katıldı. Kremlin’in güneyindeki Mos-kova Nehri üzerinde bir adada düzenlenmesine izin verilen gösteriye katılanların sayısı 50 bin civarında olarak açıklandı.

St. Petersburg’un da aralarında bulunduğu bazı kentlerde de gösteriler düzenlendiği bildirildi. Ko-münistlerle milliyetçiler ve liberallerin arasındaki farklılıklara rağmen destek verdikleri mitingin ka-tılımcıları, geçen hafta yapılan seçimlerde yapılan usulsüzlükleri protesto ediyor. Başbakan Vladimir Putin’in partisi Birleşik Rusya uğradığı destek kay-bına karşın seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı.

HaLK sEÇİmLERİn YEnİdEn YaPıLmasını İstİYoRBBC’nin Moskova’daki muhabirlerinden Steve Rosenberg, Putin’in geçmişte bu tür bir protesto eylemiyle karşı karşıya kalmadığını hatırlatıyor. 10 yıldan uzun süredir iktidarda olan Putin, önce devlet başkanı, şimdi de başbakan olarak ülkenin en sevilen ve güçlü siyasetçilerinden biri olarak görülüyordu. Ancak göstericilerden biri BBC muhabirine, son gelişmeleri değerlendirirken ‘’Rusya değişiyor’’ de-di. ‘’Adil Seçimler’’ temalı eylemin katılımcılarının talebi pazar günü gerçekleştirilen seçimlerin yeniden yapılması.

Hafta boyunca Moskova ve St Petersburg’da düzenlenen Putin karşıtı mitinglerde yüzlerce ki-şi gözaltına alınmıştı. Moskova’da miting için ise 50 binden fazla çevik kuvvet görevlisi ve toplumsal olaylara müdahale etmekle görevli asker sevk edildi. BBC’nin Moskova’daki muhabiri Daniel Sandford, geçen hafta kentin bir demokrasiden çok polis dev-leti görüntüsü verdiğini söylüyor.

PUtİn aBd’Yİ sUÇLadı Rusya Başbakanı Vladimir Putin, seçimlerden sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın “muhalefet grupları arasındaki bazı eylemcilere gereken ortamı hazırladığını” öne sürmüştü. Rusya lideri, “Clinton onlara sinyal verdi, onlar da işareti alarak eyleme girişti” dedi.

Eylemcileri “malum senaryoya uygun şekilde ve başkalarının siyasi çıkarları doğrultusunda hareket etmekle” suçlayan Putin, “Rus siyasetini etkilemek için yabancı ülkeler için çalışan kesimlerden hesap sorulacağını” söyledi. yaRIn DÜNYA

Rusya’da on binlerden seçimlere itiraz

Vazgeçmiyorlar. Afganistan ve Irak’taki kanlı onlarca yılın, Pakistan ve Yemen’deki şiddetli

çalkantıların, Lübnan’daki yıkımın ve Libya’daki kat-liamın ardından ABD ve arkadaşlarının Orta Doğu’yu işgal etme hırsını tatmin ettiğini umuyor olabilirsiniz. Ancak görünüşe göre öyle değil. Bir kaç aydır İran’a karşı İngiltere ve Fransa tarafından desteklenen ABD- İsrail savaşının başladığına dair kanıtlar artıyor: Siber savaş, askeri üstlere saldırı ve son olarak da İranlı bir generalin öldürülmesi.

Saldırılar gözden kaçmıyor, ama medyanın uydur-duğu hikâyelerle zekice üstü örtülüyor: İran’ın nükleer programı, ABD’nin Suudi elçisine düzenlenecek olası suikast... İngiltere devletinin İran bankalarını cezalan-dırmaya karar vermesinden ve AB’yi İran petrolünü boykota çağırmasından sonra geçen hafta İran’daki İngiltere elçiliği gösterilere sahne oldu ve hemen ar-dından da İngiltere’deki İran elçileri sınır dışı edildi. Bu da çatışmanın nasıl birdenbire alevleneceğine kanıt oluşturuyor. İsrail askerlerinden birinin “modern savaş” diye adlandırdığı şey hepimizi etkileyecek olan eski tip savaşa dönüşebilir.

Geçen ay, The Guardian gazetesinde İngiliz savunma bakanlığından biri ABD’nin İran’a saldırması halinde İngiltere’nin desteğini alacağını söyledi. Her ne kadar yetkililer kamuoyunu savaş fikrine alıştırmaya çalışsa da aynı 8 yıl önce Irak’ta olduğu gibi İngiltere ABD’nin haksız bir saldırısına tam güç destek verecek.

Dışişleri sekreteri Jack Straz için “düşünülemez” ola-rak kabul edilen şey, David Cameron için “gündemden düşürülemez” bir şeye dönüştü. Ancak parlamentoda bu hafta Straw’un varisi David Miliband tarafında söylenen “İran ile uyurgezer bir şekilde savaşa girmek” sözü hiç tartışılmadı.

Esasında İran’ın nükleer silah yapımına giriştiği ile ilgili hiç bir güvenilir kanıt yok. Yukiya Amano’nun tüm çabalarına rağmen ( WikiLeaks tarafından hak-kında ABD’nin tüm stratejik kararlarında parmağı ol-duğu söyleniyor) Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın son raporu beklenen haberi vermedi.

Irak’ın işgal sürecindeki gibi en güçlü iddialar ba-tılı devletlerin “gizli istihbarat”larından geliyor. Ancak ABD’nin gizli istihbarat şefi James Clapper bile İran’ın nükleer silah yapımını 2003’te durduğunu söylüyor.

İran’ın ABD ve İsrail’e çıkardığı en büyük zor-luk Suriye, Lübnan Hizbullah ve Filistin Hamas ile ittifak içinde olması. Bir ABD ve İsrail saldırı-sı bölgeyi tam bir savaş alanına çevirebilir. İstail Mossad’ın başlarından Meir Dagan bunun tam bir “felaket” olacağını söyledi. Belki de bu hiç olmaya-cak. Ama ABD, İsrail ve İngiltere’de tersinin düşü-nenler var. Bu Ortadoğu’daki en şiddetli savaş olabilir. İrAn SEUMAS MİLNE

Ortadoğu’da dengeler değişiyor

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 10

04 EKiM 2011 YARIN

Binlerce anonim internet kullanıcısından oluşan ünlü hacker grubu Anonymous Gülen Cemaati ve tutuklu gazeteciler hak-

kındaki düşüncelerinin yer aldığı bir mesaj yayınladı. Mesajda, tutuklu gazeteci sayısının 117’ye ulaştığı, bu durumun sadece Türkiye değil, tüm dünyadaki insanların özgürlük ve demokrasi anlayışına saldırı olduğuna dikkat çekildi. Gülen ve cemaat üyelerinin de birçok ülkede her yıl milyarlarca dolar kazandığını ifade etti.

Anonymous’un “dünyaya açık mektubumuzdur” dediği bildiride, tutuklanan gazetecilerin sayısının 117’yi bulduğuna dikkat çekildi ve bu durumun ifade özgürlüğü ve demokrasiye karşı saldırı olduğu vur-gulandı.

mİLYaRLaRca doLaR KaZanıYoRTüm dünyada okullar ve şirketler açan Fethullah Gülen ve takipçilerinin medya ve gazeteciler tarafından sorgulanması gerektiği ifade edilirken, Gülen ve cemaat üyelerinin dünyanın eğitim sistemini etkilemeye çalış-tığı ve sızdıkları ülkelerde hukuk, güvenlik ve hak eşitliğini göz önünde bulundurmaksızın her yıl milyarlarca dolar kazandığı aktarıldı.

Açıklamada, Fethullah Gülen’in Türkiye’de önemli bir siyasi etkisi bulunduğu ve cemaat üyelerinin kendilerine karşı duranları terörist ilan ettiği söylendi. Açtığı davalarla, demokrasiyi kendisine karşı olan her-kesi sindirmek ve korkutmak için kullandığını ifade eden Anonymous, Türkiye’deki protestocular ve dünyadaki habercilerle birlikte olduklarını belirtti.

sansüRLEmE FİKRİ onLaRdan Açıklamanın devamında Gülen’in, yakın zamanda takipçileri için yaptığı haftalık video yayınlarından birinde bilgi akışını ve yaratıcı gazeteciliği köstekleyecek şekilde internetin sansürlenmesi fikrini savunduğu ak-tarıldı.

Gülen’in internet sitelerinin filtrelenmesini, sansürlenmesini ve hü-kümet kontrolündeki izleme sistemlerinin halkın takip etmesini onayla-dığı iddiasına yer verildi. Dünyadaki tüm gazetecilerin Fethullah Gülen cemaati ile ilgili çalışmaları dikkatle takip etmesi rica edildi.

Anonymous’un her zaman insan hakları, ifade özgürlüğü ve demok-rasi için dünyadaki özgür bilgi akışının sağlanmasına çalışacağının altı çizilerek bildiri bitirildi. yaRIn TEKNOLOJİ

Daha önce de birçok insanın mülkiyet hakkı elinden alına-

rak, yaşadıkları yerleri terk etmelerine neden olan kentsel dönüşüm projeleri vardı ancak ilk kez AKP iktidarı dö-neminde 2005 yılında tarihin en eski roman şehri olan Sulukule’nin kentsel dönüşüm adı altında boşaltılmasına, tüm halkın buradan sürgün edilmesi-ne şahit olduk. Evlerini bırakan Sulu-kuleliler yaşanan olaylara tepkilerini eylemlerle ortaya koymuş ancak kol-luk güçlerinin bu eylemlere karşılığı sert olmuştu. Şimdi ise o topraklarda TOKİ’nin yaptığı villalar ödenilen fi-yatların 4 katı fiyata satışa sunuluyor. Üstelik Sulukule halkı kendi evlerin-den çok uzakta açlık ve yoksullukla

savaşırken oluyor tüm bunlar.

sULUKULE’dEn sonRa taRLaBaşıSulukule’den sonra Türkiye’nin yok-sullaştırılmış şehirlerinden biri olan

Tarlabaşı gündeme gelmişti. İstan-bul Tarlabaşı’nı Paris’teki Champs Elysees’ye dönüştürmeyi iddia ettikleri proje ile, yine bir çok yurttaşın evsiz kalmasına ve sürgün edilmesine neden olunmuştu. İşte bu iki olay kentsel dö-nüşüm projelerinin Akp hükümeti dö-nemindeki amacını iyice ortaya çıka-rıyor. Değerlerinden çok düşük fiyata mülk sahiplerinden alınan ve yerlerine villalar, kuleler yapılarak yandaşlarına yavaş yavaş aktarılıyor.

Geçtiğimiz ay yaşanan Van dep-reminin ardından Erdoğan’ın iktidarı kaybetsekte bunu yapacağız söylemin-den sonra kolları sıvayan İBB başkanı Kadir Topbaş başkanlığında, 39 bele-diye başkanıyla birlikte deprem riski bulunan binaların kentsel dönüşümle yenilenmesini yapacak Kentsel Dönü-

şüm Müdürlüğü’nü süper yetkilerle donatan yönetmelik hazırladı. Amaç, itiraz ve yazışmalarla mahal vermeden işlemleri süratle gerçekleştirmek. İBB İstanbul’un sülietini bozmadan ger-çekleştireceğini söylediği birçok proje-de ise tamamen halkın üzerinde siyasi otorite kurma amaçları yer almakta ve tarihi binaların arkasından gökdelenler hızla artmaktadır.

aKP’nİn EKonomİK otoRİtEsİ toKİTOKİ Başkanı Erdoğan

Bayraktar’ın 3.5 milyon konutun yarısının kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılacağını açıklama-sı gayrimenkul sektöründe yeni bir dalgalanma yarattı. Bayraktar kentsel dönüşümdeki iddiasını “Başaramazsak defolur gideriz!” sözleriyle duyurdu. Sektörün liderinden bu denli iddialı sözleri ardın girişimciler kentin mo-lozu ve hurdası için bile yarışır hale geldi. Hatta moloz karşılığı bedava yıkım promosyonu bile başladı.

Evinin kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılacağını duyan bir va-tandaşın yetkililere soracağı ilk soru ise kuşkusuz “Ben nerede yaşayacağım?” olacaktır. Ancak bu soruya verilecek bir yanıtı bulmak ise imkansız. Her proje için ayrı bir yöntem geliştiren TOKİ ve yerel yönetimler vatandaşın güvenini çoktan kaybetmiş durumda.

Türkiye’de kentsel dönüşüm insan-ların yıllardır yaşadıkları yurtlarından başka diyarlara gönderildikleri bir pro-jeye dönüşmüş durumda. İnsanların kafasında ise AKP’nin söylediği iddialı sözler değil, evlerinden ayrılmak iste-

meyen Ayazmalıların, Sulukulelilerin ve aylarca kapılarının önündeki polis panzerleriyle yaşamak zorunda kalan Başıbüyük sakinlerinin yaşadıkları kal-dı. Bu insanların öncelikleri başlarını sokabilecekleri bir evdir. Ne yazık ki bu ülkenin ekonomik gerçeklikleri deprem gerçeğinin bir kaç adım önün-de. İstanbul’da riskli bina sayısının yüksek olduğu ve dönüşümde öncelik Fatih, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Bah-çelievler ve Güngören kentin merkezi sayılan ve dolayısıyla arazi rantının son derece yüksek olduğu bölgeler. Hal

böyle olunca evinin yıkılmasına izin veren vatandaş eski evlerinin yerine inşa edilen yeni konutlardan ev ala-bilmek için binlerce lira borcun altına girmek zorunda kalıyor. Bu da yetkili-lerin işini kolaylaştıran ama vatandaşı zora sokan başka bir durum. Zaten AKP’nin hazine küplerini doldurma eylemleri ilk değil. TOKİ’de AKP’nin halk üzerinde kurduğu ekonomik si-yasi otoritesinin en büyük göstergesi.

Anonymous’tan tutuklu gazeteciler uyarısı

Geçtiğimiz ay yaşanan Van depreminin ardından, deprem riski taşıdıkları gerekçe gösterilerek birçok şehirde, kentsel dönüşüm projeleri yapılmaya başlanıyor. Kentsel dönüşüm projeleri özellikle İstanbul ve Ankara’da, yıkılan ve yerine yenileri yapılan yapıların ruhsatsız olduğu gerçeği, projelerin AKP tarafından ekonomik otorite kurmaya yönelik olduğunu gösteriyor.

Ekonomik otoritenin diğer adı

İsTAnBulDENİZ ADIBELLİ

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük

2. Başlıca özelliğiniz? Sevecenlik

3. Mutluluk nedir? İstediğini elde etmek

4. Mutsuzluk nedir? İstediğini elde edememek

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Tembellik

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İhanet

7. En sevmediğiniz şey? Yalan 8. En sevmediğiniz kişiler?

Yalanı karşısında savunmasız kaldığım kişiler

9. En sevdiğiniz iş? Sigara içmek

10. En sevdiğiniz şair? Can Yücel

11. En sevdiğiniz yazar? Cezmi Ersöz

12. Kahramanınız? Annem

13. Kadın kahramanınız? Annem

14. En sevdiğiniz çiçek? Nergis

15. En sevdiğiniz renk? Beyaz

16. En sevdiğiniz yemek? Yoğurtlu makarna

17. En sevdiğiniz düstur? Hiçbir zaman kararlı

olmadığım için, hep kararlı olmak istemişimdir

18. En sevdiğiniz söz? Hayallerinden vazgeçme

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

sonGÜl ADıBellİ ÖĞRENCİ - MALATYA

Ömür Çağdaş Ersoy, 31 Mayıs Hopa olayları sıra-sında Metin Lokumcu’nun ölümünü Ankara’da pro-testo eden gençlerden biriydi. Birçok şehirde yapılan protestolarda gözaltılar olsa da Ankara tutuklamaların olduğu tek il olmuştu. Özel yetkili 11. Ağır Ceza bu gösteri nedeniyle onun da içinde bulunduğu 22 kişinin

tutuklanmasına karar vermişti. 7 ay Ankara Sincan 2 No’lu L tipi Cezaevinde tutuklu kaldı. 9 Aralık Cu-ma günü Ankara davası vardı ve serbest bırakılan 22 tutuklunun arasındaydı. Bizde Yarın Gazetesi olarak Çağdaş’a öncelikle geçmiş olsun diyor, Hopa olayların-da gösterdiği mücadelesini selamlıyoruz. anKaRa yarıN

Yarın’dan Ömür

Çağdaş Ersoy’a

selam

Darwin’in evrimi sansüre takıldı Sözde “Güvenli İnternet” döneminin başlamasıyla birlikte Hükümet yan-

daşlarının web siteleri internet filtresine takılmazken, diğerleri teker teker takılmaya başladı. Bunlardan biri de Darwin’nin Evrim Teorisi. Siteye Çocuk Profili altında yasak gelirken, bu teoriye karşı olan Evrim aldatmacası sitesine ise erişim sağlanabiliyor.

Geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren ve girmeden önce binlerce internet kul-lanıcısının tepkisiyle karşılaşınca, isim değişikliği ile yeniden karşımıza çıkan “gü-venli internet” filtresi çocuk ve aile profilleri olmak üzere 2 kategoriden oluşuyor. Filtre’nin amacı girilen yasaklı kelimelerin yer aldığı internet sitelerini bloke du-rumuna getirmek. Ancak bu uygulama son günlerde yaşanan olayda göz önünde bulundurulduğunda hiç de öyle gözükmüyor. Çünkü çocuk profili uygulamasında Evrim teorisini anlamak adlı web sitesine giriş yasaklı durumda. Ancak karşıt görüşlerin yer aldığı evrim aldatmacası sitesi ise aynı profilden erişilebiliyor. Eğer söylendiği gibi internet filtresi kelimelere bağlı olsaydı iki sitenin de çocuk profilin-den erişilemiyor olması gerekirdi. Durum böyle olunca sözde “Güvenli internet” uygulamansın, birilerinin tekelinde, yandaşlarını öne çıkarma planlarından başka bir şey olmadığı çok açık ortaya çıkıyor. yaRIn TEKNOLOJİ

leyla İpek / Yarasa / ÖyküCeylan Alas / Ay Ülkesine Yolculuk / ÖyküFuat sevimay / Torakçı / ÖyküAlpaslan Akdağ / Yedikat Yeraltında Mısralar / ŞiirGürdal özçakır / Zonguldak Maden MühendisMekteb-i Alisi / Araştırma

Ayrıca Seçici Kurulca mansiyona değer bulunan ürünler ise şöyle:

Pablo Neruda’nın mezarı açılıyor Şilili komü-

nist şair Pablo Neruda’nın, cinayete kurban gidip gitme-diği araştırılmak üze-re mezarı açılacak. 1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Neruda’nın faşist diktatör Pinoc-het rejimi tarafından

zehirlendiği iddialarının tekrar gündeme gelmesiyle yargıç Mario Carroza, Şili Komünist Partisinin Başkanı Guillermo Teillier tarafından Haziran ayında adalete teslim edilen

ve Neruda’nın ölümünün araştırılmasını isteyen dilekçeyi kabul etti.

Şili Komünist Partisi, şairin prostat kanserinden ölme-diğini, doktoru tarafından yapılan ne olduğu belirsiz bir enjeksiyonun ardından kalp krizi geçirdiğini belirtti.

Neruda’nın sekreteri ve şoförü Manuel Araya da rutin kanser tedavisi için hastaneye giden şaire “esrarengiz bir ilaç” enjekte edildiğini, soförü Araya, Neruda’nın öldüğü gün hastane yatağından kendisini ve eşini arayarak dokto-run uyurken kendisine bir ilaç enjekte etiğini söylediğini belirtti.

Aynı zamanda Şili’de 1972 ve 1990 yılları arasında ik-tidarda kalan Pinochet’in diktatörlüğü sırasında işlenen 725 cinayetle ilgili soruşturma da başlatıldı. yaRIn saNat

Maden Mühendisleri Odası tarafından ve bu yıl ikincisi düzenlenen “Madenci Edebiyatı Ödülleri”, 4 Aralık Dünya

Madenciler Gününde gerçekleştirildi. Bu yılın başında 70 ma-dencinin hayatını kaybettiği ve her 7 saatte bir maden kazasının yaşandığı Türkiye’de, madencilerin yaşadığı zorlukları anlatan ve madencilerin dili olmaya devam eden edebiyat ödüllerinde dere-ceye giren ürünler belirlendi. Ödül töreni ise Maden Mühendisleri Odası’nın kuruluş yıl dönemi olan 20 Aralık’ta gerçekleştirilecek. Çiğdem Ülker, Kemal Ateş, Engin Çetinbağ, Kevser Ruhi, Tek-gül Arı‘dan oluşan Seçici Kurul’unun yarışmaya katılan ürünler arasında yaptığı değerlendirme sonucunda ödülleri hak kazanan edebiyat seçkileri ise şöyle:

Madenci edebiyatı ödülleri

Bilsen Balcı / Araf / Öyküİbram erdem / Kömür Karasıdır Kanayan / ŞiirAlaaddin Kara / Büyük Madenci Yürüyüşü / Anı