48
www.zamaniskandinavya.dk 4 - 10 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 296 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO Erdoğan, sadece Afrika’yı değil, bütün dünyayı aptal sanıyor Her şeye rağmen yolumuza devam ediyoruz Çaşmanın kaynakları ve biçimleri 41 39 6 39 EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLI KAMİL SUBAŞI ALİ BULAÇ BU HAFTA VE HER HAFTA O'nun yulu sulhtu O'nun yulu sulhtu Madem suç işlemiyorsunuz neden korkuyorsunuz? KİMLİK KAYBININ PANZEHİRİ Avrupa’da yaşayan Türkler uzun yıllar döviz kaynağı, son yıllarda ise AKP için ‘oy deposu’ olarak görüldü. Devlet olarak eğitimini düşünmediğimiz bu insanların imdadına Hizmet Hareketi’ne yakın insanların açtığı okullar yetişti. 1HABERİ 4'TE NURAY MERT: Paralel paranoyası, uygunsuz icraatlara bahane için üretildi Prof. Dr. Nuray Mert, AKP iktidarı döneminde ilk tasfiye olanlardan. Evinde buluştuğumuz Mert’e, gündeme ve kendisine dair birçok soru yönelttik. Tasfiye olduktan sonra neden konuşmadığını, medyanın akıbetini, çok tartışılan BDP otobüsü üzerindeki zafer işaretini, barış sürecini ve aile hayatını… 1HABERİ 14'TE Cimbom'da Yarsuvat çatlağı Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat, kulübün içinde bulunduğu mali krizi, Hizmet Hareketi'ne attığı iftiralarla aşacağını düşünüyor. 1 HABERİ 46'DA Danimarka’da radikalleşmeyle mücadele planı yasalaştı 1 HABERİ 7'DE RADİKAL SOLCULARIN İŞTAHINI KABARTTI Yunan halkı sandıktan birçok başkenti şaşırtan, Brüksel’i ise endişeye sevk eden bir netice çıkardı. SYRIZA’nın zaferi krizle mücadele eden Avrupa’nın değişik ülkelerindeki radikal sol partileri harekete geçirdi. 1HABERİ 8'DE

Zamandk296 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    256

  • Download
    0

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk296 eg

www.zamaniskandinavya.dk4 - 10 ŞUBAT 2015 • YIL : 7 • SAYI : 296 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

Erdoğan, sadece Afrika’yı değil, bütün dünyayı aptal sanıyor

Her şeye rağmen yolumuza devam ediyoruz

Çatışmanın kaynakları ve biçimleri41 396 39

EKREM DUMANLI SELÇUK GÜLTAŞLIKAMİL SUBAŞI ALİ BULAÇ

BU HAFTA VE HER HAFTA

O'nun yulu sulhtu

O'nun yulu sulhtu

Madem suç işlemiyorsunuz neden korkuyorsunuz?

KİMLİK KAYBININ PANZEHİRİAvrupa’da yaşayan Türkler uzun yıllar döviz kaynağı, son yıllarda ise AKP için ‘oy deposu’ olarak görüldü. Devlet olarak eğitimini düşünmediğimiz bu insanların imdadına Hizmet Hareketi’ne yakın insanların açtığı okullar yetişti. 1 HABERİ 4'TE

N U R A Y M E R T:

Paralel paranoyası, uygunsuz icraatlara bahane için üretildi Prof. Dr. Nuray Mert, AKP iktidarı döneminde ilk tasfiye olanlardan. Evinde buluştuğumuz Mert’e, gündeme ve kendisine dair birçok soru yönelttik. Tasfiye olduktan sonra neden konuşmadığını, medyanın akıbetini, çok tartışılan BDP otobüsü üzerindeki zafer işaretini, barış sürecini ve aile hayatını… 1 HABERİ 14'TE

Cimbom'da Yarsuvat çatlağıGalatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat, kulübün içinde bulunduğu mali krizi, Hizmet Hareketi'ne attığı iftiralarla aşacağını düşünüyor. 1 HABERİ 46'DA

Danimarka’da radikalleşmeyle mücadele planı yasalaştı

1 HABERİ 7'DE

RADİKAL SOLCULARIN İŞTAHINI KABARTTIYunan halkı sandıktan birçok başkenti şaşırtan, Brüksel’i ise endişeye sevk eden bir netice çıkardı. SYRIZA’nın zaferi krizle mücadele eden Avrupa’nın değişik ülkelerindeki radikal sol partileri harekete geçirdi. 1 HABERİ 8'DE

Page 2: Zamandk296 eg

2 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

DANİ

MAR

KA H

ABER

TUR

UHıristiyan Demokratların lideri koltuğunu bırakıyorZAMAN STOCKHOLM

1İsveç Hıristiyan Demokrat Parti Lideri Gö-ran Hägglund, önümüzdeki aylarda parti

başkanlığından ayrılacağını söyledi. 11 yıldır parti başkanlığı görevini yürüten Göran Hägglund, par-tisinin koalisyon ortağı olduğu bir önceki hükümet döneminde sağlık ve sosyal işler bakanlığı yaptı. Bir basın toplantısı ile kararını duyuran Hägglund,

“uzun zamandan beri bu görevi yürütüyorum. Artık bir değişikliğe ihtiyaç var” dedi. Hıristiyan Demok-rat Parti, yeni liderini baharda yapılacak kongrede belirleyecek.

Ancak partide Hägglund’un yerini alabilecek muhafazakâr çizgideki Ebba Busch Thor, Stig Bergling ile sosyal liberal çizgiye yakın olan Acko Ankarberg Johansson ve Jakop Forssmed olmak üzere dört adayın ismi şimdiden ön plana çıkıyor.

Liberal Halk Partisi “Vatandaşlık testi” uygulaması istiyorMENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç Liberal Halk Partisi, Almanya’nın baş-lattığı ve daha sonra bir çok Avrupa ülkesinde

yürürlüğe giren “Vatandaşlık testi”nin İsveç’te de uygulamaya sokulmasını istiyor. Liberal Halk Partisi, İsveç vatandaşı olmak isteyenlerin öncelikle yapılacak İsveççe dil sınavına geçmesi gerektiğini belirterek, bunun ülkeye yeni gelenlerin enteg-rasyon sürecini hızlandıracağını ileri sürdü. Halk Partisi söz konusu teklifi ilk defa 2002 seçimlerinde yapmıştı. Parlamentoda teklifi tekrar gündeme getiren Halk Partisi Başkanı Jan Björklund, verimli bir entegrasyon için aile geçimini temin edecek olanaklar, ikamet koşulları ve dil şartının önemli unsurlar olduğunu söyledi.

Halk Partisi’nin entegrasyon paketinde, aile birleşimi için çeşitli şartlar bulunuyor. Buna göre, İsveç’e ailesini getirmek isteyen bir kişinin öncelikle bir iş ve daimi kalabilecek bir evinin olması gereki-yor. Yeni gelenlere verilen geçici oturumun üç yılın sonunda iş bulmalarıyla birlikte daimi oturuma dönüşmesi teklifi de var. Teklifte 18 yaşın altındaki çocuklar için böyle bir şart bulunmuyor. Teklife tepki gösteren Yeşiller Partisi Göçmen Sözcüsü Maria Ferm, teklifin aileleri ayıracağını, entegrasyonu kolaylaştıracağının aksine daha da zorlaştıracağını ve maliyeti artıracağını söyledi.

Codan sigortanın tercihi; Polonya’da ucuza araba tamiri

“Hasar görmüş arabanızı Polonya’ya tamire gönderelim ve böylece vergiden tasarruf edin.” Motor dergisi, sigorta şirketi Codan’ın böyle bir teklifte bulunduğunu yazdı. Basın görevlisi Mads Houe, “Codan, Polonya’da bir Danimarkalı atölye sahibi birinin sahibi olduğu Avrupa Araba Hasar Merkezi ile bir anlaşma yaptı. Atölye arabayı önce Polonya’ya sonra da Polonya’dan sahibine geri gönderiyor. Bunun karşılığında 4.500 krondan tasarruf edebiliyorsunuz. Arabaları Polonya’da tamir ettirerek tasarruf sağlıyoruz. Azaltılmış veya tamamen kaldırılmış vergi buna imkân sağlıyor. Codan’ın ekonomisine tam olarak katkıda bulun-muyoruz, ancak kazancı müşteriyle paylaşıyoruz” açıklamasında bulundu. Codan, Polonya’da saat başına ödenen ücret daha düşük olduğu için tasarruf sağlıyor.

Az uyuyoruz Danimarka’da her üç kişiden biri çok az uyuyor.

Az uykunun telaş, stres, çocuklara bağırma veya aşırı televizyon izleme gibi çok çeşitli sebepleri olabilir. Tam olarak ne kadar uykuya ihtiyacınız olacağı kişisel bir durum, ancak uyku araştırmacıları, ortalama bir yetişkinin 7-8 saat arası uyuması gerektiği konusunda hem fikirler. Epinion araş-tırma şirketinin DR Haber için yaptığı anket, üçte birimizin yeterli uykuyu almadığını gösteriyor. Kısa vadede uyku eksikliği günlük hayatınızın kalitesinin düşmesi anlamına gelir. Ancak uzun vadede az uyumak ciddi uyku problemlerine sebep olur. Kopenhag Üniversitesi’nden uyku araştırmacısı olan Alice Clark, “Yalnızca güne hazır olmak için uyumuyoruz” dedi. Uyuduğumuz zaman, yenilenen pek çok vücut fonksiyonu var. Bağışıklık sistemi, metabolizma ve kardiyovasküler sistem bunlardan bazıları. Daha çok, az uyuyan insanlarda ortaya çıkan pek çok hastalık mevcut. Bunlardan bazıları, kardiyovasküler hastalık, kalp krizi, diabet ve yüksek kan basıncı ve kolestrol seviyesi. Alice Clark, “Az uyuyan insanlarda bu hastalıkların daha çok görül-düğünü görüyoruz” şeklinde konuştu.

Okul reformları öğretmenlere mesleği bıraktırdı

Her on öğretmenden biri okul reformu ve çalışma saatlerine ilişkin olarak yürürlüğe giren tartışmalı yasanın ardından geçen yazın sonunda işi bıraktı. Kommunernes og Regionernes Lönda-takontor’un (Belediye ve Bölgeler Maaş Bordroları Departmanı) Ekim 2013 ile Ekim 2014 arasındaki verileri bu sonucu ortaya koydu. Yüzde otuz oranına tekabül eden 1236 öğretmen, artık öğretmenlik mesleğini sürdürmüyor. Elde edilen veriler, öğret-menlik görevini genellikle 35 ile 44 yaş arası ve 45 ile 54 yaş arasında olan daha genç öğretmenlerin bıraktığını gösteriyor. Danimarka Öğretmenler Birliği Başkanı Bondo Christensen, bu olumsuz eğilimden dolayı endişeli. Christensen konuyla ilgili olarak, “Pek çok şehir, öğretmen bulmakta zorluk çekiyor ve yeni nesilde öğretmenlik eğitimi alanların sayısı da hiç olmadığı kadar düşük. Tüm okul sistemi yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Politikacılar okulların görevini yerine getirebilmesi için sorumluluk üstlenmeli ve öğretmenlik mesleği yeniden çekici hale getirilmeli.” açıklamasını yaptı. KL’nin Ekim-Kasım 2014’te yürüttüğü çalışma, 98 belediyeden 95’inin yeni öğretmenleri işe alırken 4 büyük sorunla karşılaştığını ortaya koydu. Bu belediyelerin yüzde 37’si, işe alım konusunda bir dereceye kadar sorun yaşarken, yüzde 54’ü herhangi bir problemle karşılaşmıyor.

Page 3: Zamandk296 eg

3 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

MF

Mahmut Çebi

Sorunun cevabı 13. cilt 256. sayfadaZaman gazetesinin vatandaşlarımıza

yaptığı en büyük hizmetlerden birisi de kitap kampanyalarıdır. Yıllarca okurlarını çok sayıda kitapla buluşturan Zaman, yüzbinlerce evi kitap ve kütüphane sahibi yapmıştır.

Zaman’ın 400 bine yakın okuruna he-diye ettiği çok değerli kitap setlerinden birisi de merhum Prof. Dr. İbrahim Canan’ın muhteşem eseri Hadis Ansiklopedisi’dir. Kütüb’i Sitte olarak bilinen 18. Ciltlik bu değerli eseri Zaman 1992 yılında okurlarına hediye etmişti.

Yakın tarihimiz bir çok fitne cereyanına beşiklik etti. Mesela unutamadığımız 28 Şubat olayları o günlerde henüz yaşanmamıştı. Şimdi de zor bir dönemden geçiyoruz. Bu seferki fitne cereyanı daha güçlü. 28 Şubat toplumda kamplaşma meydana getirmişti. Şimdiki ise ailelere kadar sirayet etmiş vaziyette.

Devam etmekte olan olayları da, tavır-ları değişen arkadaşlarımızı da anlamakta zorlanıyoruz. Aslında tarih tekerrür ediyor. Asli kaynaklara başvurduğumuzda ve yazılanları hakkaniyetle okuduğumuzda

maruz kaldığımız fitnevari olayları anlamak daha kolaylaşıyor. Ama bunun için araştırmak ve okumak gerekiyor. Ben bugün yüzbinlerce okurumuzun evinde bulunan Hadis Ansiklopedisi’ne göz atarak yaşadığımız süreci anlamaya çalışmanızı tavsiye edeceğim. Fitne bahsi 13. cildin 256. sayfasında geçiyor. Hepi topu 20 sayfa. İlgili bahsi okumak en fazla bir saatinizi alır. Evi-nizde keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazine gibi duran Kütüb-i Sitte’de olay FİTNENİN VASIFLARI başlığı altında incelenmiş.

23 alt başlıkla anlatılan bu bölümde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) kendisinden sonra çıkacak fitnelerin sıfatlarıyla alakalı olarak yaptığı geleceğe dair ihbarlar ele alınıyor. Bu ihbarlarda sadece bir fitne değil, fitnelerden bahse-dilmekte ve olayı ortaya koyan sıfatlardan bazen biri, bazen bir kaçı, bazen de hepsi görülebileceği önemle vurgulanmaktadır. Son yaşadığımız olayın bu sıfatlardan kaçına denk geldiğine mevzuyu okuyarak kendiniz karar verebilirsiniz. Ben sadece başlık ve kısa açıklamaları vereceğim, detaylarını okumayı size bırakıyorum.

1- Fitne Yavaş Gelişir: Fitne kemaline erdiği zaman basit bir sebeple ortaya çıkar.

2- Fitne Bir Kere Çıktı mı Sonu Gelmez: Fitne sönse bile bünyede açtığı yaranın izi silinmez.

3- Giren Çıkamaz: Fitneye giren hakla batılı ayırmaktan uzak kalırlar.

4- Fitne, Fikrî Gruplaşmadır: Grupla-şanlar için kendi teşkilatlarının iyi dediği dışında iyi, kötü dediği dışında kötü mevcut değildir.

5- Yalan Artar: Yalan ve iftira fitne zamanında son derece artar.

6- Gerçeklerin İstismarı: Bir kısım hakikatlar, sureti haktan görünüp batıl dava lehine istismar edilir.

7- Herkes Kendi Görüşünü Beğenir: Kitaba göre değil, kendi hevasına göre hüküm yürütülür.

8- Cehalet Artar:9- Şaşkınlık: Hayır ve şerre maruz kalı-

nınca hangisinin tercih edileceği bilinemez.10- Din-Sultan Ayrılığı: Sultan ve kitap

birbirinden ayrılacaktır. Sakın siz kitaptan ayrılmayın.

11- Din Lafta Kalır: Fitne devri gelince

din bir isim, resim ve şekilden ibaret kalır.12- Dinin Tatbikatı Zorlaşır:13- İrtidat Artar: Dini insanlar

nazarında düşürmek maksadıyla dine karşı propaganda yapılır.

14- Zenginlik Artar.15- Cimrilik Artar16- Asiller Öldürülür, Meydan Adilere

Kalır.17- Fitnede Gençler Rol Oynar.18- Katl (öldürme) Vakaları Artar.19- Teşkilatlar Adına Öldürme: Katil

niçin öldürdüğünü, maktul niçin öldürüldü-ğünü bilmez.

20- Emniyet ve Güven Kalmaz: Bu kişinin arkadaşına bile itimad edemediği zamandır.

21- Ölüm Aranır: TÜİK verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’de 3 bin 189 kişi intihar ederek hayatına son verdi. Uzman-lar intihar ve intihar girişimlerinin yakın gelecekte daha önemli bir sorun olacağını dile getiriyor.

22- Ganimet (Devlet Malı) Helal Addedilir

23- Fitnenin Girmediği Ev Kalmaz

N O R V E Ç L İ D O K T O R L A R E N D İ Ş E L İ :

Bağırsak kanseri muayenesi uzun zaman alıyor

Uzmanlar, bir buçuk yıl olan bekleme süresinin bu tür hastalar için oldukça endişe verici ve riskli olduğunu kaydetti.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Kamu hastanelerinde bağırsak kanseri (kolonoskopi) muayenesi için uzun

süre beklemek zorunda kalan hastaların, ölüm riski taşıdığı kaydedildi. Uzmanlar, bir buçuk yıl olan bekleme süresinin, bu tür hastalar için oldukça endişe verici ve riskli ol-duğunu kaydetti. Sağlık Bakanlığı, sorunun çözümüne ilişkin 200 milyar kron ayrıldığını açıkladı. Devlet televizyonunda (NRK) yer haberde, bekleme süresinin uzunluğunun, erken teşhis koyma ve hastalığı tedavi etme konusunda, uzman doktorları umutsuzluğa düşürdüğü belirtildi.

Haberde, devlet hastenelerinde çalışan doktorların, bağırsak kanseri muayenesi için uzun zaman beklemek zorunda olan hasta-lara mecburi olarak özel doktorlara gitmeleri tavsiyesinde bulundukları bildirildi. Ayrıca, bekleme süresinin endişe ve pişmanlıklara neden oluduğuna işaret edildi. Özel hasta-nelerde yapılan kolonoskopi muayenesinin pahalıya malolduğu bildirildi. Buna göre, özel hastanede bağırsak teşhisi araştırması yaptırmak isteyen bir hasta, ekstradan 5 bin kron ödemek zorunda kalıyor.

Devlet televizyonunan konuşan Ahus Devlet Hastanesi çalışanları, muayene için bekleme süresinin uzunluğunun kendilerini endişelendirdiğini ve bu durumun oldukça ‘sinir bozucu’ bir şey olduğunu dile getirdi. Bu tür hastalar için yeterli yer ve personelle-rinin olması temennisinde bulunan yetkililer, Ahus’te kolonoskopi muayenesi süresinin 45 hafta olduğu söyledi.

Bir diğer devlet hastanesi Akershus uzman çalışanlarıysa, diğer özel hastanele-

rin, hastaların bekleme zamanını kısaltmak için düzenli yeniliklere gittiklerini hatırlattı. Hastanenin, ülkedeki hasta nüfusun yüzde 10 ihtiyacını karşıladığı ve kapasite yetersizliğnden dolayı tüm hastaların tedavi edilemediği açıklandı.Uzman doktorlar, diğer meslektaşları gibi bir yıllık bekleme süresinin uzunluğundan dert yakındı. Bu

tür muayeneyi talep eden hastaların fazla bekletilmemesi gerekildiği, üç haftadan fazla bekletilmesinin bile kabullenilemez bir mesele olduğu ifade edildi.

Sağlık Bakanı Bent Høie ise, hükümetin, tüm kanser hastalarının hızlı tedavileri için harekete geçtiğini belirtti. Ocak 2015’ten itibaren ülke hastanelerin sisteminde deği-

şikliğe gidileceğini duyurdu. ‘’Değişiklikle ilgili bir paket program hayata geçireceğiz.’’ diyen bakan, aile doktorları tarafından kolo-noskopi muayenesi için kamu hastanelerine sevk edilen hastaların, 21 günden fazla bek-letilmeyeceğinin altını çizdi. Yeni uygulama için devlet bütçesinden 200 milyar kron bütçe ayrıldığını açıkladı.

Yetkililer, bu tür hastalar için yeterli yer ve personellerinin olması temennisinde buludu. FOTOĞRAF, JAN FREDRIK FRANTZEN

Page 4: Zamandk296 eg

4 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYAKİMLİK KAYBININ PANZEHİRİAvrupa’da yaşayan Türkler uzun yıllar döviz kaynağı, son yıllarda ise AKP için ‘oy deposu’ olarak görüldü. Devlet olarak eğitimini düşünmediğimiz bu insanların imdadına Hizmet Hareketi’ne yakın insanların açtığı okullar yetişti.HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Şubat 2008… Recep Tayyip Erdoğan, başbakan sıfatıyla Almanya’yı ziyare-

tinde, mevkidaşı Angela Merkel’le Berlin’de Türk kökenli öğrencilerle biraraya geliyor. Erdoğan, Almanya’da bir Türk okulu açmak istediklerini dile getiriyor. Merkel, ‘Yeterli Almanca öğrenemezler’ gerekçesiyle okul fikrine sıcak bakmadığını ifade ediyor.

Mart 2010… Almanya Başbakanı Angela Merkel, 4 yıl aradan sonra Türkiye’ye geliyor. Merkel’i ağırlamasına günler kala Die Zeit Gazetesi’ne konuşan Erdoğan, “İstanbul’da bir avuç Alman yokken Alman Lisesi ku-ruldu.” diyor, sayıları 3 milyonu aşan Türkiye kökenlinin olduğu Almanya’da mutlaka bir Türk lisesi açmak isteğinden bahsediyor. Hatta bunu bir adım daha ileri götürerek Türk üniversitesi açma hayalini de açıklıyor. Erdoğan-Merkel görüşmesinde ortaya çıkan tek somut gelişme, Türkiye’nin Almanya’da lise, Almanya’nın Türkiye’de üniversite açmasına yeşil ışık yakılması oluyor. Erdo-ğan’ın söz verdiği Türk lisesi 5 yıl geçmesine rağmen gerçeğe dönüşmezken; Almanya, 2013’te İstanbul’da Alman Üniversitesi’ni açtı.

Bu hatırlatmayı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Etiyopya ziyaretinde Hizmet Hareketi’ne mensup kişilerin açtığı eğitim kurumlarını kastedip “Bu okulları kapatın. Devlet olarak biz size okul açalım.” sözlerinden dolayı yaptık. Yaklaşık 5 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı Avrupa’da, Türkiye devletinin doğrudan veya dolaylı (kurduğu vakıflar aracılığıyla) açtığı okul bulunmuyor. Bırakın okul açmayı, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Viyana, Londra, Ko-penhag gibi başkentlerde ve Almanya’daki 14 konsolosluktan 8’inde, eğitim müşavirliği kadrosu boş. Almanya ile yapılan ikili anlaşmalar gereği bir kısmı Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir kısmı da Alman makam-larından atanan Türkçe öğretmeni sayısı bin 500’lerden 600’lere kadar düşmüş bulunu-yor. Ülkede halen temel eğitim sıralarında 750 bin civarında Türkiye kökenli öğrenci olduğu düşünüldüğünde tablo netleşiyor. Her öğrencinin bu derslere girmek istemesi durumunda öğretmen başına kabaca bin 250 talebe düşüyor. Biraz da bu nedenle söz konusu öğrencilerden yalnızca yüzde 30’u Türkçeyi yazılı olarak öğreniyor. Yüzde 70›lik kesim ise ya hiç Türkçe eğitimi almıyor ya da evde anne babasından duyduğu birkaç yüz kelimelik bir dağarcıkla konuşuyor anadilini.

Türkiye, Avrupa’daki ‘gurbetçisine’ uzun yıllar sadece ‘döviz’ kaynağı olarak baktı. AKP, kurduğu Yurtdışı Türkler Başkanlığı aracılığıyla sorunlara çözüm bulmak için çalıştığı intibaı verirken, ilerleyen yıllarda bu kurumun Avrupa’da kuracağı ‘arka bahçesi’ Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) için ‘mayalık’ ettiği ortaya çıktı. Yurtdışında yaşayan Türklere bulundukları ülkede oy kullanma hakkının verilmesiyle, AKP için Avrupa’daki 2,5 milyon seçmen ‘oy deposu’ olarak görülmeye başladı. 5 milyona yakın Türkiye kökenlinin eğitim sorununa çözüm için kolları sıvayan ise yine Hizmet Hareketi’ne yakın kişilerin açtıkları eğitim kurumları oldu.

Öncelikle bir noktanın altını çizip yazıya devam edelim; Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Türk okulu bulunmuyor. Avrupa’da Türkiye kökenlilerin bulundukları ülkenin kanun-larına göre açtığı özel okullar var. Peki, bu okullar hem Türkiye hem bulundukları ülke hem de Türkiye kökenliler için ne anlam ifade ediyor? İşte yaptıkları katkıdan bazı başlıklar:

Asimilasyonu engelliyor: Avrupa’da yaşayan Türklerin en büyük sorunu, Türk-çe’yi yeteri kadar bilmemesi. Türkçe eğitimi almadığı için anne-babasından öğrendiği kelime hazinesi birkaç yüzü geçmeyen Türkler, bulunduğu ülkenin dilini ‘anadili’ olarak öğrenip kendi değer ve kültürüne yabancılaşıp benliğinden ve kimliğinden uzaklaşıyor. Özel okullara tanınan müfredat ‘esnekliğinden’ dolayı bu okullarda Türkçe anadil eğitimi veriliyor, ‘anadil’in unutul-masının, dolayısıyla asimilasyonun önüne geçiliyor. Bu okullarda dini eğitim verilmiyor ancak müfredatta olan din dersinde İslam ve Müslümanlıkla ilgili bilgiler öğretiliyor. Di-yanet İşleri’ne bağlı olarak faaliyet gösteren

camilerde hafta sonları dini eğitim veriliyor ancak yaşı 12-13’lere gelenler kurslara uğra-mıyor. Bu kurslara gidip de yeterli dini bilgi öğrenenlerin oranı oldukça düşük.

Entegrasyonu sağlıyor: Erdoğan, Avrupa’daki Türklerle her buluşmasında ‘bulunduğunuz ülkeye entegre olun’ di-yor ama yine bu görevi bu okullar yerine getiriyor. Avrupa’da entegrasyon denince kastedilen, vatandaşlık bilinci, eğitim ve iştir. Bu okullarda yetişenler, bulundukları ülkenin kanun ve kurallarına uyuyorlar, başarılı eğitim sonunda iş hayatına atılarak entegrasyon soruna çözüm oluyorlar.

Türklerin imajını değiştiriyor: Avrupa’ya ‘para kazanmak’ için gelen Türkler, uzun

yıllar sadece işçi olarak kaldı. Türk denince, Avrupalı’nın çalışmayacağı işlerde çalışanlar akla geldi. Bu okullar bu imajı değiştirdi. Öncelikle Türklerin çalışmak ve küçük işyeri açmak dışında, eğitime de yatırım yapaca-ğını Avrupalılar gördü. Babaları ve dedeleri fabrika işçisi olanlar, üniversite eğitimi alıp saygın birer meslek sahibi oldu. İşe yaramaz adam gözüyle bakılanlar, saygı duyulacak birer vatandaş oluyor.

Kriminal suçlara engel: Avrupa’da Türk-ler arasında kriminal suç işleyenlerin oranı azımsanmayacak oranda. Eğitim hayatında başarılı olamayanlar veya ayrımcılığa tabi tutulduğuna inanan gençler, yasadışı çete-lerin ve grupların ağına kolayca düşüyor. Bu okullarda sadece eğitim değil, rehberlik hiz-metleriyle gençlerin suç şebeklerinin ağına düşmesi engelleniyor. Velilerin bu okulları tercih etmesinde en önemli etkenlerden biri eğitim kalitesi yanında suçtan uzak duran bir nesil yetiştirmesi.

İki dilli sorunu avantaja dönüştürüyor: Avrupa’da göçmenlerin eğitim problemi anlatılırken ‘iki dilli öğrenci’ tabiri kullanılır. Burda kasıt, ne geldiği ülkenin dilini ne de yaşadığı ülkenin dilini bilen öğrencidir. Devlet, bu öğrencilerin bulundukları ülkenin dilini yeterli öğrenmesi için ektsra kaynak ayırıp öğretmen istihdam ediyor. Bu okullar sayesinde Türkiye kökenli öğrenciler hem anadillerini hem de bulundukları ülkenin dilini öğreniyor. Avrupa ülkelerine ait ulus-lararası şirketler Türkiye temsilciliğinde her iki dili de bilenleri istihdam ediyor. İki dilli olmak sorun olmaktan avantaja dönüşüyor. Bu gençler sayesinde Türkiye ile ilişkiler pozitif yönde gelişiyor.

Türkiye imajı değişiyor: Avrupa’dan her yıl milyonlarca turist Türkiye’ye gelirken, tercihleri deniz, kum ve güneşin hakim olduğu sahil bölgelerimiz oluyor. Geriye döndüklerinde Türkiye denince akıllarında kebapla birlikte sahil ve deniz kalıyor. Bu okullarda görev yapan çok sayıda o ülkenin vatandaşı bulunuyor. Türkleri yakından tanı-yan bu insanlar, Türkiye’ye giderek kültür ve tarihini öğreniyor. Kültür turistlerinin sayısı artıyor. Türkiye’nin sadece güney sahillerin-den ibaret olmadığını, güçlü bir medeniyetin temsilcisi olduğunu öğreniyorlar.

Erdoğan, 2008’de Merkel’e Almanya’daTürk okulu açmak istediklerini söylemişti

Page 5: Zamandk296 eg

5 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Volvo, yeni arabası XC90’nın seri üretimine başladıMENAF ALICI STOCKHOLM

1Volvo, geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde tanıttığı Yeni Volvo XC90 modelinin seri üretimine Torslanda’da

başladı. Volvo Cars Group, istihdam ettiği yeni bin 300 çalışanı ile üç vardiya şeklinde gece gündüz çalışarak talep-leri yetiştirmeye çalışıyor. Volvo, 2015 yılı içerisinde 50 bin adeti XC90 olmak üzere toplam 500 bin adet Volvo marka araç satmayı hedefliyor. Seri üretimine başlamadan 12 bin sipariş alan Volvo, SUV segmentindeki güçlü temsilcisi XC90 modelini tepeden tırnağa yeniledi. Artırılan kalitesi, geniş mekanı ve yepyeni teknolojik özellikleriyle dikkat çeken yeni XC90, D5 AWD 2.0 lt dizel motor, 8 ileri şanzı-man ile birlikte “Momentum” olarak adlandırılacak yüksek donanım seviyesi ile sunuluyor. Segmentinin üzerinde bir içeriğe sahip olan Momentum donanım seviyesi, tamamen LED farlar kısa ve uzun aktif farlar, 12,3 inch dijital gösterge paneli, 4 bölgeli elektronik klima, ısıtmalı, elektrikli ve hafı-zalı sürücü ve yolcu koltuğu, deri döşemeler, 3 koltuk sırası ile birlikte 7 adet koltuk, elektrikli bagaj kapağı, otomatik fren kapasiteli geliştirilmiş City Safety – Şehirde Güvenlik Sistemi, şerit değiştirme uyarısı, park pilot asistanı ile birlikte ön ve arka park sensörleri ve 19¨ Momentum alüminyum jantlar gibi birçok özellik içeriyor. Her biri performans ve yakıt verimliliğinin olağanüstü bir kombinasyonuna sahip, bir dizi iki litrelik, dört silindirli Drive-E motor seçeneği su-nan Yeni XC90, 554 bin krondan başlayan bir fiyatla satışa sunuluyor.

Danimarkalılar ev seçerken süpermarkete bakıyorZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da araştırma şirketi YouGov tarafından yapılan bir anket Danimarkalıların yaşayacakları evi

seçerken nelere dikkat ettiğini gözler önüne serdi. Ankete göre Danimarkalıların ev alırken dikkat ettikleri ilk şey ai-lesine, arkadaşlarına yada tren istasyonuna yakınlığı değil ‘süpermarketlere’ yakınlığı. 1512 kişinin katıldığı ankette katılımcıların yüzde 72’si nerede yaşayacağına karar verir-ken ilk önce çevrede süpermarket olup olmadığına baktıkla-rını söyledi. Katılımcıların yüzde 57’si ise evin doğaya yakın olup olmadığına yüzde 47’si ise arkadaşlarına yakınlığına önem verdiğini ifade etti.

Danimarka Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada depozito oranının 15 baz puan düşürülerek yüzde -0.5 seviyesine çekildiği ifade edildi.

Danimarka Merkez Bankası faizleri düşürdüDanimarka’da Merkez Bankası Avro ile birlikte hızı bir düşüş yaşayan Danimarka Kronu’nu korumak için geçtiğimiz hafta faiz düşürme kararı aldı. ZAMAN KOPENHAG

1Radikal sol koalisyon SYRİZA’nın Yunanistan’dan seçim zaferi sadece Avro Bölgesi üyelerini değil Avro

kullanmayan AB üyelerinin ekonomilerinde de hızlı bir düşüşe neden oldu. Danimarka’da Merkez Bankası Avro ile birlikte hızı bir düşüş yaşayan Danimarka Kronu’nu ko-rumak için faiz düşürme kararı aldı. Bu Danimarka’da bu ay içerisinde yapılan üçüncü faiz indirimi. Bilindiği üzere Yunanistan’da seçimi radikal sol koalisyon SYRİZA’nın kazanmasının akabinde Avro hızlı bir düşüş yaşamış ve son 11 yılın en düşük seviyesine gerilemişti.

Danimarka Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada

depozito oranının 15 baz puan düşürülerek yüzde -0.5 seviyesine çekildiği ifade edildi. MB öte yandan borçlanma oranını ise yüzde 0.05 seviyesinde tuttu.

Bilindiği üzere Danimarka 1973 yılında Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen ortak para birimi olarak Avro’yu kullanmaya yanaşmayan ülkelerden. Daha önce Dani-marka’da Avro kullanımıyla ilgili yapılan referandumda halkın büyük bir bölümü halihazırda tedavülde olan Kronu para birimi olarak kullanmaya devam etmeyi tercih etti. Bununla birlikte Danimarka Kronu Avro’ya endekslenmiş durumda. Dolayısıyla Danimarka Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası’nın aldığı kararları takip ediyor.

Kalp durmasında organ bağışı mümkünZAMAN KOPENHAG

1Danimarkalı doktorlar, gelecekte kalp ölümü ger-çekleşmiş donörlerin vücutlarını organ bağışı için

taze tutmak amacıyla çalıştırabilecekler.Jyllands-Posten’ın haberine göre, geniş politik çoğunluğun benimsediği bağış eylem planının sonuçları bu yönde. Bu durum Danimar-ka’da daha fazla organ bağışı yapılmasının önünü açıyor. Uzun vadede, ani kalp durması sonucu yaşamını yitiren donörlerden de organ alınması mümkün olacak. Bugün, sadece beyin ölümü kesinleşmiş ve solunum cihazına bağlı olan donörlerden organ alınabiliyor. Kalp ölümü gerçekleşen hastalardan da organ alınmaya başlanma-sıyla, organların kan ve oksijen yetmezliğinden zarar

görmemeleri için doktorların, ölüm gerçekleştikten birkaç dakika sonra vefat etmiş donörü kalp-akciğer makinesine bağlamaları gerekecek. Etik Kurulu başkanı Jacob Birkler, “Bu durum pek çok etik soruyu beraberinde getiriyor” dedi. Jacob Birkler, Jyllands-Posten’a yaptığı açıklamada, “Donörü kurtarma umuduyla yapılmıyor, zaten bunun yapılamayacağını biliyoruz, ancak organların kalitesini korumak ve organlardan bir başkasının faydalanması için dolaşım yenileniyor” ifadelerini kullandı. Hollanda, İn-giltere ve İspanya gibi bazı ülkelerde, bir süreliğine kansız ve oksijensiz kalan organların bağışlanmasını sağlayan bu teknoloji kullanılıyor. Danimarka Organ Nakli Derneği Başkanı Dr Finn Gustafsson, kalp ölümü teşhisinin beyin ölümü teşhisinden daha belirsiz olduğunu belirtti.

Page 6: Zamandk296 eg

6 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Her şeye rağmen yolumuza devam ediyoruzZaman zaman abone ziyaretleri ve

seminerler vesilesi ile farklı şehirleri ziyaret ettiğimde sık sık ‘Haliniz nasıl?’, ‘İşler nasıl gidiyor?’, gibi sorularla karşılaşıyorum. Dostlarla bir araya geldiğimizde de yine benzer sorular soruluyor. Madem herkes ne yaptığımızı, ne halde olduğumuzu merak ediyor, bu vesile ile sizlere durumumuz hakkında özet bir bilgi vermek istedim…

Bir yılı aşkın bir süredir hemen herkes ‘Hizmet’ hakkında ileri-geri konuşuyor. Ağzı olan konuşuyor, canı sıkılan ‘paralel’ muhabbetine sarılıyor. Az da olsa olumlu konuşanlar olsa da, ‘Ali baba ve kırk ha-ramiler’ ve ‘havuz medyası’ iyi iş çıkarıyor –şimdilik-, olumsuz konuşanlar çoğunlukta. Fişlenme endişesiyle, yada kendi çıkarları doğrultusunda bir çoğu da sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu yüzden daha çok olumsuz söylemler etrafımızda dolaşıyor.

17 Aralık sonrası Türkiye’yi etkisi altına alan baskı havası, artık buralarda da kendini hissettiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümünde hareket eden ‘buralı bazıları’ kendilerine göre gayretler içerisine girerek Türkiye’deki karamsar tabloyu buralara da taşımaya ve zihinleri bulandırmaya çalışıyor yada bulandırıyor. Hoş olmayan gayretler göstererek yayınlarımıza zarar vermeye uğraşıyorlar.

İnternette ve sosyal medyada yapılan yalan yanlış haberlerle abone sayımızı azaltma gayretine giri-yorlar. Zaman zaman avukatımız aracılığıyla gazetemiz aleyhinde yapılan yalan haberleri sitelerden kaldırt- m a k durumunda kaldığımız da o l d u . Reklam veren firmalara yapılan –sözlü ve psikolojik- baskılarla reklam gelir-lerimiz azaltılmaya çalışılıyor. Onların umduğu gibi olmasa da bu baskılar sonuç vermiyor değil. Bir miktar abone ve reklam kaybı yaşıyoruz.

Er yada geç bu günler Allah’ın izni ile geçtiğinde bugün aleyte konuşan pek çok kişinin hatasını anlayıp geri dönece-ğine ve bu zorlu süreçten güçlenerek çıkacağımıza inanıyoruz. Aboneliğini ve reklamını sonlandıranlar olmakla bera-ber sürece tepki göstererek abone olan ve reklam verenler de olmuyor değil...

Reklam ve abone gelirlerimiz azaldığı için tasarruf tedbirleri almak zorunda kaldık elbette. Gazetemizi Kopenhag merkeze yakın daha güzel bir yere taşıdık. Alan olarak eski yerimize göre daha küçük ama daha hesaplı ve kullanışlı bir yere taşındık bu hafta itibariyle.

Gazete abone kampanyamız geçen se-neye göre biraz daha zorlu geçti ama her şeye rağmen geçen yılın 3 katından fazla abone yapıldı. Bu bağlamda bu süreçte bize destek veren tüm Zaman sevdalılarına tekrar teşek-kür ediyorum. Yıl içerisindeki tepkisel gazete iptalleriyle beraber yeni yapılan abonelerle geçen yılın biraz üzerinde bir abone sayı-mızla yolumuza devam ediyoruz İnşallah. Seminerlerimiz ve Danimarka Meclisi’ndeki resepsiyonlarımız ve abonelerimize yönelik kahvaltılarımız ve bayram şenliklerimiz de-vam etti. 2 yıl önce başlattığımız Türk Fimleri Haftası ise bu yıl 3.’sü ile devam edecek.

Gazetemiz Bahar, mevcut reklam po-tensiyelini korumaya çalışıyor, her ne kadar fişlenme endişesiyle reklamı durduranlar olsa

da. Ama gazetemiz aylık 10 bin adet basılmaya ve dağıtılmaya

devam etmekte. Aylık olarak yayın yapan Danca gazetemiz

Opinionen ise geçen yılki tirajı ile yoluna devam etmekte. Sadece şimdilik yılda 11 yerine 10 sayı olarak basılmakta. Yeni

yayın editörü Seyma Sert Altay ile önümüzdeki

haftalarda Opinionen’in ‘2015 abone kampanyası’ başlatılacak. Haber sitelerimiz danimarkahaber.dk ve haberisvec.com ise (kurulan yada kurdurulan alternatif haber sitelerine rağmen) her geçen gün artan ilgi ve tıklanma sayısı ile büyümeye devam

etmekte.Yerel dilde yayın yapacak (Danca ve

İsveççe) haber siteleri projelerimiz ve sevece-ğinizi umduğumuz daha başka projelerimiz de mevcut ama tabii olarak sürecin getirdiği ekonomik daralma nedeniyle bu projeleri bir müddet askıya alarak, ertelememiz gerekti. Ama nasipse en kısa zamanda sizlerin de

desteğiyle bu projelerimiz tekrar aktif hale getirilecektir.

Yakında, gazeteniz Zaman İskandinavya 300. sayısına ulaşacak. Kaldı ki Zaman, Danimarka’da 22. yılına ulaştı. Aylık haber ve reklam gazetemiz Bahar ise 17. yılına ve 124. sayısına ulaştı. En genç gazetemiz Opinionen ise 4. yılında.

Yeni yılda belki daha zorlu süreçler bizleri bekliyor ama farklı farklı aktivitelerle ve projelerle siz değerli okuyucularımızın karşısına çıkmayı hedefliyoruz. Her şeye rağmen durmadan yolumuza devam ediyo-ruz. Ama sebepler dünyasında yaşıyoruz. Bu bağlamda bir gazetenin ayakta durabilmesi için iki temel dayanak noktası vardır: Abone ve reklam. İster istemez ekonomik sıkıntı yaşamakla beraber ‘yıkılmadık, ayaktayız’ ve Allah’ın izni ve sizlerin de teveccühü ile koşturmaya ve sizlerin sesi olmaya devam edeceğiz...

[email protected]@kamilsubasi

Yeni yılda belki daha zorlu süreçler bizleri bekliyor ama farklı farklı aktivitelerle ve projelerle siz değerli okuyucularımızın karşısına çıkmayı hedefliyoruz. Her şeye rağmen durmadan yolumuza devam ediyoruz. Ama sebepler dünyasında yaşıyoruz. Bu bağlamda bir gazetenin ayakta durabilmesi için iki temel dayanak noktası vardır: Abone ve reklam. İster istemez ekonomik sıkıntı yaşamakla beraber ‘yıkılmadık, ayaktayız’ ve Allah’ın izni ve sizlerin de teveccühü ile koşturmaya ve sizlerin sesi olmaya devam edeceğiz...

Kamil Subaşı

Page 7: Zamandk296 eg

7 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. ©

Mov

ing

Med

ia A

pS

Danimarka’da radikalleşmeyle mücadele planı yasalaştıFransa’da gerçekleştirilen terör saldırılarının akabinde Danimarka’da tartışmalara neden olan ‘radikalleşmeyle mücadele eylem planı’ geçtiğimiz hafta parlamentoda yapılan oylama ile kabul edildi.ZAMAN KOPENHAG

1Fransa’da gerçekleştirilen terör sal-dırılarının akabinde Danimarka’da

tartışmalara neden olan ‘radikalleşmeyle mücadele eylem planı’ geçtiğimiz hafta par-lamentoda yapılan oylama ile kabul edildi. Hükümet tarafından hazırlanan eylem pla-nına ‘Birlik Listesi’ hariç parlamentoda bulu-nan bütün siyasi partiler destek verdi.

İlk olarak IŞİD’e katılmak için Dani-marka’da ayrılan gençlerin olduğuna dair raporların yayınlanmasının akabinde gün-deme gelen Fransa’da gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra ise değişik yönleriyle tartışmaya açılan ‘radikalleşmeye karşı eylem planı’ bugün parlamentoda yapılan oylama ile kabul edildi. Plan çerçevesinde radikalleşme ile mücadele kapsamında fay-dalı olacak projeler için 60 milyon kron bütçe ayrıldı. Söz konusu bütçenin 43,9 milyon kronu ‘radikalleşmenin önlenmesine’ dair projelere ayrıldı. Plan kapsamında; Suriye ve Irak’ta savaşa katılanların rehabilitasyonu için özel bir ‘çıkış merkezi’ ve yakınlarının radikal çetelere düşmesinden endişelenenler için özel bir telefon hattı kurulacak. Plan ayrıca Danimarka İstihbarat Teşkilatı PET’n internet üzerindeki kontrol yetkilerinin de arttırılmasının öngörüyor.

Konuyla ilgili olarak Danimarka med-

yasına konuşan Adalet Bakanı Mette Fre-deriksen, ‘‘Danimarka’da gençlerin radikal çevrelerin tuzağına düşmesini engellemek için son derece dikkatli olacağız.’’ dedi. Fre-deriksen sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Ancak

buna rağmen birileri bu yolu tercih ederse onların geri gelmesi için elimizden gelen herşeyi yaptığımızdan emin olmalıyız.’’ dedi.

Danimarka’da muhalefet Irak ve Suri-ye’ye seyahat yasağı getirilmesini istiyordu.

Ancak bu hazırlanan eylem planında yer almadı. Konuyla ilgili açıklama yapan Liberal Parti sözcüsü Martin Geertsen söz konusu siyaset yasağının başka şekilde yasalaşması için çalışmaya devam edeceklerini söyledi.

Page 8: Zamandk296 eg

MF

8 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

EMRE OĞUZ KOPENHAG

1Geçen hafta, Yuna-nistan’da genel seçimleri radikal sol koalisyon SY-

RIZA’nın kazanması, dikkatlerin bir anda Atina’ya çevrilmesine sebep oldu. Başta Brüksel olmak üzere birçok başkent, uy-guladığı kemer sıkma politikalarıyla ülkeyi krizden çıkmanın eşiğine getiren Samaras liderliğindeki Yeni Demokrasi Partisi’nin ik-tidarını tazeleyeceğini düşünüyordu. Ancak sandıktan birçok başkenti şaşırtan, Brüksel’i ise endişeye sevk eden bir netice çıktı. Kemer sıkma politikalarına son vermeyi, borçları sıfırlamayı, bedava elektrik, gıda ve kira desteği vermeyi vadeden SYRIZA, oyların yüzde 36,3’ünü alarak tek başına iktidar oldu. Son 10 yılda ülke yönetiminde etkin olan merkez soldaki Pasok ve merkez sağdaki Yeni Demokrasi Partisi ise âdeta sandığa gömüldü.

2009’da yüzde 4,9 oy alan SYRIZA’nın kısa sürede sergilediği bu etkileyici per-formans, Avrupa’nın birçok ülkesinde radikal sol partilerin iştahını kabartmışa benziyor. Şu ana kadar aralarındaki fikir ayrılıkları nedeniyle bir türlü bir araya gelemeyen, haliyle de etkili olamayan radikal sol gruplar, SYRIZA’dan aldıkları ilhamla birleşmeyi tartışıyor. O ülkelerden biri, Euro Bölgesi’nin en büyük dördüncü ekonomisi olan İspanya. 2008’de başlayan ekonomik krizin akabinde tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birini yaşayan İspanyollar, Yunanistan gibi AB Merkez Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Birliği’nden oluşan troykadan yardım talep etmek zorunda kalmıştı. Ocak 2014’de troykanın yardım kapsa-mından çıktı İspanya ancak ekonominin tam anlamıyla düze çıktığını söylemek için henüz erken. Bu yüzden hükümet kemer sıkma politikalarına devam ediyor. Bununla birlikte, yapılan kamuoyu yokla-maları hükümete olan güvenin azaldığını gösteriyor. 47 milyon nüfuslu İspanya’da halk önümüzdeki mayısta yerel, aralıkta ise genel seçimler için sandık başına gidecek.

2011’deki erken seçimlerde büyük bir hezimet yaşayan Sosyalist Parti, bu sefer biraz daha ümitli ancak hâlâ halkın büyük bir bölümü krizin sorumlusu olarak onları görüyor.

Öte yandan radikal sol Podemos (Yapabiliriz) Hareketi taraftar sayısını her geçen gün arttırıyor. SYRIZA’nın zaferi onlar için âdeta umut ışığı oldu. Ocak 2014’te kurulduktan sadece 5 ay sonra gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde sürpriz çıkış sergilemiş ve oyların yüzde 7,98’ini almayı başarmışlardı. Bu sayede AP’ye 5 temsilci gönderdiler. Po-demos’un 37 yaşındaki lideri Pablo Iglesias Turrion, aralıktaki parlamento seçimleriyle birlikte İspanya’da iktidarı ele alacaklarına inanıyor. Yunanistan’daki seçimden sonra bir açıklamada bulunan Turrion, sıranın İspanya’ya geldiğini ve 2015’in değişim yılı olacağını söylüyor. Anketler İspanya’da halkın yaklaşık yüzde 27’sinin genel seçim-lerde Podemos Hareketi’ni tercih edeceğini gösteriyor. Seçime kadar bu oranın yüzde 30’un üzerine çıkması bekleniyor. İspan-ya’nın ünlü El Pais gazetesinin “Yunan seçimleri Avrupa’da yeni bir dönem açtı” diye manşet atmasının arkasında bu yük-seliş yatıyor.

Troykadan yardım talep eden bir diğer ülke olan Portekiz’de ise halk önümüzdeki ekimde sandık başına gidecek. Radikal sol partiler seçimler öncesinde birleşmenin yollarını arıyor. Tempo de Avancar (İler-leme Zamanı) isimli radikal sol hareket, halihazırda içerisinde 4 farklı partiyi barındırıyor. Hareketin liderlerinden Ana Drago, “Podemos’un İspanya’da, SYRI-ZA’nın Yunanistan’da yaptığı gibi krizin etkilerini bertaraf edecek yeni siyasi katılım formülleri arıyoruz.” diyor. Bununla birlikte hareket, Podemos ve SYRIZA’ya nispeten daha dar bir tabana hitap ediyor.

Sonuç olarak, SYRIZA’nın Avrupa’da yeni bir siyasi dalga oluşturduğu kesin. Bu dalga İspanya kıyılarına oldukça güçlü bir şekilde vuruyor; ancak Portekiz’e ulaşıp ulaşamayacağını zaman gösterecek.

RADİKAL SOLCULARIN İŞTAHINI KABARTTIYunan halkı sandıktan birçok başkenti şaşırtan, Brüksel’i ise endişeye sevk eden bir netice çıkardı. SYRIZA’nın zaferi krizle mücadele eden Avrupa’nın değişik ülkelerindeki radikal sol partileri harekete geçirdi.

İsveç eski Başbakanı Reinfeldt, iletişim danışmanı olduZAMAN STOCKHOLM

1Geçtiğimiz Eylül ayında yapılan genel seçimlerde partisinin seçimi kaybetmesinin ardından hem parti

başkanlığından hem de siyasetten ayrılan İsveç eski baş-bakanı Fredrik Reinfeldt’in ne yapacağı merak ediliyordu.

Reinfeldt’in artık bir şirket sahibi. Expressen gazetesi-nin haberine göre, eski Başbakan ismini verdiği “Fredrik Reinfeldt AB” şirketini kurdu. Fredrik Reinfeldt AB şirketi iletişim, kurumsal yönetim ve medya sektörüne danış-manlık hizmetleri verecek. Reinfeldt’in şirketinin yönetim kurulunda eski politikacı arkadaşı Roberta Alenius’in de yer alacağı kaydedildi. Haberde Fredrik Reinfeldt’in anı-larını yazdığı bir kitap üzerinde çalışmalarını sürdürdüğü de belirtildi.

İsveç siyasi hayatının son dönemdeki en belirleyici

isimlerinden bir olan Fredrik Reinfeldt, 4 Ağustos 1965 yılında doğdu. 1983 yılında Moderat Parti’nin gençlik kollarına katılan Reinfeldt zekası ve çalışkanlığı ile kısa sürede önemli bir çevre edindi. 2003 yılında ise Moderat Parti’nin başkanlığına seçildi. Sonraki dönemde ise İsveç’i günümüze getiren birçok politikanın altına imzasını attı.

8 yıl boyunca İsveç’i yöneten Reinfeldt, Eylül’deki seçim mağlubiyetinin akabinde sorumluluğu üzerine almış ve partisinden istifa etmişti. Ancak yaşının oldukça genç olması hasebiyle birçok siyasi uzman bu kararından vazgeçip yeniden politikaya dönebileceğini iddia ediyordu. Reinfeldt yaptığı açıklama ile bu konudaki tartışmalara son noktayı koymuş, politikaya geri dönmek gibi bir hedefinin olmadığını net bir şekilde ifade etmişti. Reinfeldt ayrıca uluslararası bir görevde de bulunmayacağını İsveç’te kalmaya devam edeceğini söylemişti.

Page 9: Zamandk296 eg

MF

9 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Nezaket nezaketle öğretilir!MEHMET TOY AİLE UZMANI

1Çocuklarda küçük yaşlarda soyut kavramlar oluşmadığı için onlarda

somut davranışlar daha etkili olmaktadır. Çocuklar duyduk-larından daha çok, gördüklerini benimserler. Çocuğa “Nazik ol!” denildiği zaman, çocuk o sözden bir şey anlamayabilir. Oysa nezaketi, davranışlarla ortaya koyarak anlatmak daha tesirli sonuçlar vermektedir. Edebin ilk öğretmenleri an-ne-babalar oldukları için on-lar, öncelikle birbirlerine karşı edepli ve nazik davranmalıdır-lar. Anne-babaların kendi ara-larında birbirlerine bey, efendi, hanım, hatun gibi tabirlerle hitap etmeleri çocuklara yan-sımakta, onların da nezaketli yetişmelerine vesile olmaktadır.

Zaman zaman eşler arasında nezaket sınırlarını aşan davranışlar görülebilir, hatta tartışmalar çıkabilir. Bu, bir yönüyle normaldir. Anormal olan, bu tartışma-ların çocuğun yanında yapılmasıdır. Çocuklar tartışmaya şahit olmuşlarsa eğer, tartışmanın tatlıya bağlandığını da görmeleri gerekir. Çocuklar anne-baba-larından ne görürlerse onu aynen taklit eder ve hafızalarına o şekilde kaydederler. “Bundan bir şey olmaz!” deyip yanlış söz ve davranışlarda bulunmamak gerekir. Çocukların edepli, nazik hanımefendiler ve beyefendiler olarak yetişmeleri için ailede eşlerin gerek kendi aralarındaki

uyuma, gerekse çocuklarına karşı yaklaşım tarzlarına dikkat etmeleri gerekir.

Bazen anne baba, çocuğu mülkü gibi görmekte ve ona istedikleri gibi davran-

maktadırlar. Oysa çocuğun da kendisine ait his ve düşünce dünyası vardır, onun bu yönlerinin hesaba katılması gerekir. Anne baba çocu-ğunun fikrine saygı duymalı; onu küçüm-sememeli, onun istek ve arzularına makul bir şekilde cevap vermelidir. Bazı anne babalar “Ben çocu-ğuma saygı gösteri-yorum. Çocuğumun bütün ihtiyaçlarını elimden geldiğince

karşılıyorum; yemeyip yediriyorum, daha ne yapayım?” diyorlar. Çocuğun ihtiyaç-larını gidermek veya çocuğa her istediğini vermek onu saygılı bir birey olarak hayata hazırlamak demek değildir. Asıl, çocuğun manevi dünyasına hitap etmek ve onun müspet manada şekillenmesine vesile olan söz ve davranışlara dikkat etmek gerekir. Büyükleri tarafından kibar davra-nılan çocukların nezaket ve görgü kural-larını öğrenmeleri daha kolay olmaktadır. Anne baba çocuğundan bir şey istediğinde ona; emirvari davranmak yerine ricada bulunmak, çocuğun güzel bir davranışı karşısında ona teşekkür etmek, çocuğun uygunsuz davranması durumunda ise

“lütfen” hitabıyla nazikane davranarak ona güzel örnek olmalıdırlar.

Çocuğa nezaket kurallarını öğretirken ona, “neleri yapmamalarını” değil de “neleri yapmaları” gerektiği üzerinde durulmalıdır. Çocuğun kaba davranışlarını görüp dile getirmek yerine, onun güzel bir davranışını görüp takdir etmek çocuğu daha çok motive eder. İş yapmasını sev-meyen veya yapmak istemeyen çocuğa, “Sen hiçbir iş yapmazsın!” yerine “Sen iş yapmayı seversin.” gibi ifadeler çocuğu severek iş yapmaya yönlendirir. “Bu ne biçim davranış! Sen ne yapmaya çalışı-yorsun!” gibi olumsuz ifadeler, çocuğu ailesinden uzaklaştırır. “Lan, hişt, …” gibi kaba kelimelerle hitap etmek yerine “yav-rucuğum, evladım, bir tanem… “gibi sıcak ve şefkat dolu kelimelerle hitap etmek çocuğun gönlünü kazanmaya vesile olur.

Ev içerisinde veya toplumda saygısızca bağıran, küçümseyici tavırlar takınan anne babalar, çocuğun saygısını zamanla kaybederler. Yanlış davranışları karşısında sesin yükseltilmesi çocuğun ürkmesi ve korkmasına neden olurken, bu davranış aynı zamanda çocuğun sonraki yaşantı-sına da akseder. Yumuşak dokunuşlar ve nazik kelimelerle, çocuk öğrenmeye daha meyilli hale gelir. Örnek olarak, çocuğunuz canınızı acıtacak şekilde elleriyle saçınızı çektiğinde ona bağırmayın! Bunun yerine, çocuğun yumruğunu yavaşça gevşeterek, sakin bir şekilde “Bunu yapmak yok!” gibi ifadelerle çocuk uyarılabilir.

Bazen çocuğun yanlış davranışlarını görmemek gerekir. Eğer çocuğun yaptığı yaramazlıklar görülür ve her defasında

yüzüne vurularak çocuk sürekli uyarılırsa bu, çocuğu yüzsüzleştirir ve edepsizce davranışlara sevk eder. O nedenle yapılan yaramazlıklar, her yaramazlık esnasında değil de, uygun bir zaman ve zeminde dile getirilmelidir. Yeri ve zamanı geldiğinde çocuğun önceki yaramazlıkları uygun bir şekilde dile getirilmeli, yanlışlar nazikçe ortaya konulmalı ve çocuğun bir daha yanlışa düşmemesi için doğrusu ona aktarılmalıdır.

Bazı aileler çocuklarına, evde vermeleri gereken terbiyeyi toplumda vermeye ça-lışmaktadırlar. Hâlbuki çocuk toplumda değil aile ortamında terbiye edilmelidir. Aksi durumda çocuğa toplum huzurunda ahlak dersi verilmek zorunda kalınır ki bu, çocuğu rencide eder ve anne babayı da sıkıntıya sokar. Sergilediği yanlış davra-nışından dolayı çocuk toplum huzurunda aşağılanmamalı veya olması gereken davranışlar konusunda zorlanmamalıdır. Zorlanırsa çocuğun anne babaya karşı saygısı azalır, kızgınlık ve öfke duygusu artar. İlla da çocuğa, yanlışlarını düzeltme konusunda bir şeyler söylenecekse, top-lum huzurunda değil uygun bir ortamda söylenmelidir.

Nezaketin ilk öğretmenleri olan anne babalar öncelikle birbirlerine karşı edepli ve nazik olmalıdırlar; konuşmalarına, dav-ranışlarına, yemelerine, içmelerine dikkat etmelidirler. Kişiliğin oluşmaya başladığı ve ahlaki değerlerin kazanıldığı yer olan haneler çocuklar için en büyük mektep olmalıdır. Bu mektepte nezaket dersi alan çocuklar çevrenin olumsuz etkilerine rağmen nazik kalabilmektedirler.

YORU

M

Löfven, Abbas’ı Stockholm’e davet etti İsrail gerildi

İsveç’te hükümetin Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı Stockholm’e davet etmesi İsrail’i rahatsız etti.

ZAMAN STOCKHOLM

1İsveç’in, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı Stockholm’e davet etmesi İsrail’i

rahatsız etti. İsrail’in Stockholm Büyükelçisi Isaac Bachman, söz konusu davetin İsveç hükümetinin ‘Filistin yanlısı tavrının bir başka işareti’ olduğunu söyledi. İsveç medyasına konuşan Bachman, İs-veç hükümetinin Filistin’i tanıdığını hatırlattıktan sonra ‘‘Ebu Mazin’in (Mahmud Abbas) İsveç’in yeni seçilmiş hükümetini ziyaret etmek için buraya gelecek olması bizi mutlu etmiyor.’’ dedi. Bilindiği üzere İsveç 30 Ağustos 2014 itibariyle Filistin’i tanıyan ilk AB üyesi ülke olmuştu.

İsveç’te hükümet tarafından dün yapılan açık-lamada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Başbakan Stefan Lövfen’in davetlisi olarak 10 Şubat Stockholm’e resmi bir ziyarette bulunacağı ifade edildi. Açıklamada ayrıca, Abbas’ın ziyareti boyunca İsveç Kralı Karl Gustaf XVI, Başbakan Ste-fan Lövfen, Dışişleri Bakanı Margot Wallström ve Başpiskopos Antje Jackelen ile görüşeceği belirtildi.

Öte yandan İsveç’in Filistin’i tanımasının akabinde İsrail ile ilişkileri giderek geriliyor. En son İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström’in İsrail’i yapacağı resmi ziyaret iptal edilmişti. Stockholm ziyareti kendilerinin iptal ettiğini açıklarken Tel Aviv tarafı iptal talebinin kendilerinden geldiğini savunmuştu. Söz konusu gelişmelerin akabinde İsveç Dışişleri Bakanı İsrail’i sert bir dille eleştirmiş ve İsrail’in İsrail’in “bütün çizgileri aştığını” ve “kendileriyle görüşmek zorunda kalan herkesi öfkelendirdiğini” söylemişti.

İsrail’in Stockholm Büyükelçisi Isaac Bachman, söz konusu davetin İsveç hükümetinin ‘Filistin yanlısı tavrının bir başka işareti’ olduğunu söyledi.

Page 10: Zamandk296 eg

10 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

İSVE

Ç H

ABER

TUR

U

Ericsson’un 4. çeyrekteki kârında büyük düşüş

İsveç’in çok uluslu telekom şirketi Ericsson, 2014 mali yılına ait dördüncü çeyrek sonuçlarını açıkladı. Ericsson’un 2014 yılının son çeyreğindeki kârında yüzde 30 oranında düşüş yaşandı. İsveç Radyosu’nun haberine göre Ericsson, dördüncü çeyreği 6.3 milyar kron kâr ile tamamladı. Bu rakam bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 30 daha düşük oldu. Ericsson’un satışları, en büyük pazarı Kuzey Amerika’da düşmeye devam ediyor. Ancak şirketin CEO’su Hans Vestberg, uzun vadede bu pazarın iyi gelişeceğine inandığını söyledi.

SD’nin yeni parti sekreteri Jomshof oldu

Göçmen karşıtı aşırı sağcı İsveç Demokratları Parti (SD) sekreterliğine Richard Jomshof getirildi. İsveç’in üçüncü büyük partisi konumundaki İsveç Demokratları, yaklaşık 10 yıldır parti sekreterliği vazifesini yürüten Björn Söder’in yerine Richard Jomshof’i seçti. Richard Jomshof’in yeni görevine mart ayı başı itibariyle baş-layacağı belirtildi. Yahudilerin ve diğer yerli halkların kültürlerini terk etmesi ve İsveç ulusunun bir parçası haline gelmesi gerektiğini söyleyen Björn Söder büyük tepki toplamıştı.

İsveç’te cenaze törenleri dini olmaktan çıkıyor

Estonya ve Çek Cumhuriyeti’nden sonra dünyada en az inanan ülke olan İsveç’te cenaze törenleri giderek dini boyutunu kaybediyor. İsveç resmi haber ajansı TT’nin bir haberine göre, ülkede geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden-lerin yüzde 13’ü (yaklaşık 3 bin) dini olmayan törenlerle son yolculuklarına uğurlandı. Avrupa Birliği’nin resmi kamuoyu araştırma kurumu Eurobarometre’nin 2010 verilerine göre, İsveçlilerin sadece yüzde 18’i Allah’a inanıyor. Geri kalanların yüzde 45’i “agnostik”, yani “bu konuda bir hükmüm yok, bilemem, bir güç var ama…” diyen ilgisiz ve kuşkucular; yüzde 34’i ise ateist, yani Allah veya herhangi ruhsal bir gücün varlığına inanmıyor.

Stockholm’de 20 yıldır ev sırası bekleyenler var

Başkent Stockholm’de kiralık ev tutabilmek için 20 yıl sırada beklemek gerekebiliyor.

Büyük ev sıkıntısının yaşandığı Stockholm’ün bazı bölgelerinde ev sahibi olmak için neredeyse bir ömür gerekiyor. Stockholm Ev Servisi (Bostadsförmedlingen) kentte toplam 470 bin kişinin kiralık ev için kayıt yaptı-rarak sıra beklediğini kaydetti.

Bostadsförmedlingen sadece 2014 yılında 41 bin yeni kaydın yapıldığını belirterek, bunun bir önceki yıla oranla yüzde 18 daha fazla olduğunu bildirdi. Stockholm’ün merkezi Norrmalm’da 2006 yılında 10 yılda ev sahibi olunabilecekken, 2014 yılında bu sürenin 20 yıla çıktığına vurgu yapıldı. İsveç konut derneklerini temsil eden örgüt olan SABO göre, İsveçlilerin üçte biri kirada oturuyor. Kirada oturanların yüzde 50’si de yerel belediyelerin sahip olduğu evlerde ikamet ediyor.

Göçmen Bürosu’ndan garip bir karar...

İsveç Göçmen Bürosu, Kırgızistanlı bir yaşındaki bir bebeğe oturma izni verdi, ancak ebeveyn ve 6 yaşındaki erkek kardeşine izin vermedi. Sınırdışı edilmeyi bekleyen Kırgızistanlı aile karar karşısında şaşkınlığa uğradı. İsveç Radyosu’na konuşan Kırgız baba Agik Osmanov, “Göçmen Bürosu neden sadece kızımıza oturma izni verdiğini anlamış değilim” dedi. Beş yıl önce İsveç’e gelen Kırgız ailenin bir yaşındaki kızlarının İsveç’te, diğer aile fertlerinin ise Kırgızistan’da doğduğu belirtildi.

Karara itiraz eden aile, davanın tekrar görüşülmesini

Sanner, bakanlıklar ve bunlara bağlı kurumlardan gereksiz olarak değerlendirilen tüm uygulamaların rapor edilmesini istediği açıklandı. FOTOĞRAF:ZAMAN,ENGİN TENEKECİ

N O R V E Ç H Ü K Ü M E T İ H A R E K E T E G E Ç T İ :

Emisyon kotasının bir katı fazlası masraf oluşturulmuşHükümetin, gereksiz yere devletin idari kaynaklarını kullanan uygulamalara kısıtlamalar getireceği kaydedildi. YASİR ÖZKAN OSLO

1VG gazetesinde yer alan bir habere göre, bakanlıklarda fazla zaman harcanan ve ge-

reksiz olarak görülen idari işleri asgariye indirmek için kolların sıvandığı kaydedildi. Haberi, Başba-kan Erna Solberg’in resmi facebook sayfasında da paylaşması dikkat çekti. Yerel Yönetimler Bakanı Jan Tore Sanner, bakanlıklar ve bunlara bağlı kurumlardan gereksiz olarak değerlendirilen tüm uygulamaların rapor edilmesini istediği açıklandı. Bakan Sanner’in isteği doğrultusunda, bu kurum-lardan toplamda bin 300 ‘gereksiz’ uygulamaların rapor edildiği aktarıldı.

Bakan Sanner’in ‘zaman hırsızı’ olarak nite-lendirdiği bu uygulamalardan birisi de, hükümet çalışanlarının uçak seyahatleri için aldığı emisyon kotası. Eski Başbakan Jens Stoltenberg tarafından 2007 yılında başlatılan uygulamanın idari maliyeti,

satın alınan emisyon kotalarının maliyetinden daha fazla olduğu kaydedildi. Yetkililer, geçtiğimiz yıl hükümet çalışanlarının uçak seyahatleri için 210 bin kron değerinde emisyon kotası satın alındığı, ancak bu kotanın satın alınması için kullanılan idare kaynakların maliyetinin 400 bin kronu aştığını vurguladı.

Haberi resmi facebook sayfasında paylaşan Başbakan Erna Solberg, sosyal medya üzerinden verdiği mesajda uygulamanın gereksiz ve fazla bü-rokratik olduğuna dikkat çekti. Devlete ait kurum-ların kaynaklarının daha verimli kullanılması için bu tür uygulamalarda değişiklikler yapılacağına işaret eden Solberg, şu ifadeleri kullandı: ‘’Devlet 210 bin kronluk emisyon kotası satın almak için 400 bin kron idare masraf oluşturuyor. Hükümet olarak bu zaman hırsızını kaldırıyor ve bürokrasiyi azaltıyoruz. Ama aynı zamanda emisyon kotaları satın almaya devam edeceğiz.’’

Page 11: Zamandk296 eg

11 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

Alt du behøver i ét produkt

vitacare®

kompletNYHED

Med VitaCare Komplet får du mere end din daglige multivitamin. VitaCare Komplet har tilmed et højt indhold af DHA og EPA, de gavnlige omega-3 fedtsyrer fra fisk.

• Omega 3 ilaveli multivitamin Multivitamin med omega-3

• Domuz yağı ve katkıları içermez Fri for svin

• Helal sertifikalı jelatin kapsülleri Halalcertificeret gelatinekapsel

Multivitamin med fiskeolie

Læs mere på vitacare.dk

Findes i to varianter: Til dig og din familie, Til dig på 50+ (med bl.a. ekstra vitamin D og calcium)

Forhandles hos:

0316_Komplet_annonce_130x180mm_v1.indd 1 05/01/15 12.50

Seyahat için pasaporta gerek kalmayacak1

Temmuz ayı itibariyle İsveç vatandaş-ları artık Schengen ülkesi olmayan

Avrupa Birliği (AB) ülkelerine de pasaport-suz seyahat edebilecek. İsveç hükümetinin önerdiği mevzuat değişikliği gerçekleşirse, İsveç vatandaşları aralarında İngiltere’nin de bulunduğu AB üyesi, ancak Schengen ülkesi olmayan ülkelere de sadece ulusal kimlik kartları ile seyahat edebilecek. Ko-

nuyla ilgili yazılı bir açıklama yapan İçişleri Bakanı Anders Ygeman, “İsveç vatandaş-larının bütün Avrupa’da pasaportsuz do-laşımlarını mümkün kılıyoruz” dedi İsveç kanunlarına uygunluğu açışından kontrol edilmesi için İsveç Mevzuat Konseyi’ne gönderilen hükümet teklifi onanırsa, söz konusu uygulama 1 Temmuz 2015 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek.

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

NTNU, artık ülkenin en büyük üniversitesi

Eğitim Bakanlığı’nın ülke genelindeki üniversitelerden yüksek eğitim kurumlarının birleşmesine ilişkin isteği doğrultusunda, ülkenin kuzeyindeki 4 yüksek eğitim kurumunun birleşme kararı aldığı aktarıldı. Buna göre, Sör-Tröndelag, Gjövik ve Alesund Yüksek Okullarının, Norveç Teknik Üniversitesi’yle birleştirildiği bildirildi. Yetkililer, bu birleşmeyle birlikte Trondheim’deki Norveç Teknik Üniversitesi’nin öğrenci sayısı olarak ülkenin şuandaki en büyük üniversitei olan Oslo Üniversitesi’ni geçeceğini kaydetti. Ayrıca, alınan karar doğrultusunda Norveç Teknik Üniversitesi’nin 36 bin öğrencisi ve 6 bin 500 çalışanı olacağı belirtildi. Öte yandan, Khrono gazetesinden konuya ilişkin yer alan bir haberde, üniversite çalışanlarının birleşmeye karşı çıktığı, buna rağmen üniversite yönetiminin birleşme kararı aldığına dikkat çekildi.

İşçi protestoları hayatı felç etti

Hükümetin işçi kanunlarına yönelik yapmak istediği değişiklikler ülke genelinde protesto edildi. Ülkenin en büyük işçi sendikalarının organize ettiği iki saatlik protestonun günlük hayatı olumsuz etkiledi. Yüzbinlerce çalışanın katıldığı belirtilen protesto gösterilerine toplu taşıma sektöründe çalışanlarında katılmasıyla özellikle başkent Oslo’da günlük hayatı felç etti. İşçi sendikalarının protesto sebebi, Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan yeni kanun teklifinde, işverenlerin kısa süreli işçi istihdam etmesini kolaylaştıran değişiklikler olduğu açıklandı. İşçi sendikaları, kanun değişikliklerinin çalışanların iş güvenliğini tehlikeye attığını savunmuştu. Çalışma Bakanlığı ise, değişikliklerin işsizlerin daha kolay istihdam edilebilmesi için yapılmak istendiğini söylemişti.

Jübile bayrağını IŞİD bayrağı sandılar

Stavanger şehrinde 100. yıl kutlaması sebebiyle arabalarına bayrak asan bir taksi şirketine ait ticari araç, emniyet güçleri tarafından Ortadoğu’daki terör eylemleriyle adını duyuran IŞİD bayrağı taşıdığı şüphesiyle durduruldu. Firmanın araçlarına asılan bayrağı IŞİD bayraklarıyla karıştıran bir vatandaşın ihbarı üzerine gerçekleşen operasyon sonrası, taksilere asılan bayrakların 100. yıl jübilesi bayrakları olduğu anlaşıldı. Polisin müdahelesini ‘’çok sert’’ olarak nitelendiren taksi firması, aynı zamanda emniyet güçlerinin bu tür ihbarları ciddiye almasının doğru olduğunu aktardı. Taksi firması ayrıca, araçlarına astığı bayrakların IŞİD bayrağına benzemediğini düşündüklerini ve bayrakların araçlarda asılı kalacağını aktardı.

Polis şebekesinde teknik arıza meydana geldi

Ventelo isimli telekomünikasyon şirketine ait bir mobil şebekesinde oluşan teknik arıza nedeniyle, 250 binden fazla vatandaşın mobil ulaşımının engellendiği açıklandı. Ülke genelindeki emniyet güçlerinin cep telefonu ve mobil ihtiyaçlarını ihtiya-cını karşılayan Ventelo şirketindeki arıza sebebiyle, polis teşkilatının iletişim sistemlerinde sorunlar yaşandığı aktarıldı. Öğle saatlerinde meydana gelen teknik arızanın, yaklaşık 4 saat sonra giderildiği bildirildi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Oslo Emniyet Müdürlüğü Amiri Tor Grøttum, arıza nedeniyle emniyet güçlerinin kendi aralarındaki ile-tişiminde zorluklar yaşandığını, ancak arızanın acil durumlarda aranan 112’li numarayı etkilemediğini söyledi.

Page 12: Zamandk296 eg

Ayrı yaşayan Norveçli ebeveynlerin çocuklarına ilgisi artıştaÇocuk uzmanları, ayrı yaşayıp da çocukların bakımlarını gören anne ve babaların, aralarındaki insani ilişkilerinin daha iyi olaması gerektiği hatırlatmasında bulundu.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Ayrı yaşayan çocuklu anne ve babaların, geçmiş yıllara göre çocuklarıyla daha

fazla ilgilendikleri kaydedildi. 2002’de yüzde 8 olan oran bu oranın, 10 yıl sonra yüzde 25’e yükseldiği açıklandı. Devlet televizyonunda yer alan haberde, özellikle Norveçli babaların, çocuklarına olan ilgilerinin arttığı ifade edildi. Oranın kısa zamanda oldukça hızlı arttığını vurgulayan yetkililer, bu tür çocukların ayrı ya-şayan ebeveynlerin yaptıkları anlaşmalara sadık kaldıkları bildirildi. Ancak bazı uzamanlar, asıl önemli meselenin, bu tür çocukların kendille-riyle (iç dünyalarıyla) ne kadar uyum içerisinde oldukları konusu olduğuna dikkat çekti.

Birçok ebeveynin, çocuklarının bakımlarını eşit şekilde uyguladıklarına dikkat çekilen ha-berde, anne-babaların çocuklarına normalden daha fazla zaman ayırdığı bildirildi.Bu tür ailesel konuları araştıran Sosyal Araştırmalar Enstitüsü yetkilikeri, her iki tarafın da çocukların günlük bakımı konusunda yarı yarıya haklara sahip olmaları, ne gibi (olumlu-olumsuz) sonuçlar doğurduğu konusunda net bir şey söyleneme-yeceğine parmak bastı. Ayrıca bunun neden böyle olduğuna ilişkinse herhangi bir neden gösterilemediği ifade edildi.

Ancak enstitü yetkilikeri, tahmini bazı sebepler de saralıyor. Örneğin bu tür anne-ba-balar, çocuklar için yeterli kaynaklara sahip oldukları için çocuklar sorun çıkarmıyor ya da aralarında anlaşmazlıktan dolayı bu yönteme başvuruyor.Ancak bazı çocuk psikologları, ‘’Her en olursa olsun, bu tür kişiler arasında yapılan iyi anlaşmalar, (çocuklar için) iyi bir yaşam neticesini verme konusunda anahtar bir kav-ram.’’ hatırlatmasında bulundu. Ayrı yaşayıp da çocukların bakımlarını gören anne ve babaların, (çocuklar için) aralarındaki kontaklarının sık ve insani ilişkilerinin daha iyi olaması gerektiğini hatırlatıldı.

Meselenin olumsuz yönlerine de parmak basan çocuk uzmanları, konuyla ilgili yapılan bazı araştırma sonuçlarına da değindi. Araş-tırmalarda, bu tür ortamda bulunup da anne ve babaları sorunlu olan çocukların psikolojik sıkıntılar yaşadığı ortaya çıktığına işaret edildiği kaydedildi. Diğer taraftan, SINTEF isimli bir araştırma kurumunun yaptığı bir çalışmaya göre, ebeveynleri ayrılma kararı veren çocukların daha çok annelerinin yanında yaşamayı tercih ettikleri açıklandı. Yaşam planlarında herhangi bir sorunun olmadığı, asıl meselenin, bu süreçte eb-veynlerin bir birleriyle olan kontağı ve diyaloğu olduğu vurgulandı. Çocukların her iki haftada bir yer değiştirmesinin daha uygun olduğu, ancak bunun, ekonomik ve pratik sorunları da beraberinde getirdiğine dikkat çekildi.

12 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANİSKANDİNAVYA

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Turkish Review 21x29.7cm.pdf 1 01.11.2013 19:39

Page 13: Zamandk296 eg

13 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMİ L E T İ Ş İ M P R O F E S Ö R Ü A S L I T U N Ç :

Korkusuz gazeteciler varsa bazı şeyler değişebilir

AYŞE ŞİMŞEK İSTANBUL

1İletişim Profesörü Aslı Tunç, medyaya yönelik baskıyı ‘kriz’ diye niteliyor.

Twitter sansürünü bunun son noktası olarak görüyor. Gazetecilerin nefes aldığı sosyal medyanın yeni susturulma alanı olduğuna dikkat çekip “Politikacının gözünün içine bakıp soru sorabilen korkusuz gazeteciniz varsa bazı şeyler değişebilir.” diyor.

Türkiye son zamanlarda demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğüne yönelik baskılarla karşı karşıya kaldı. Binlerce polis sürüldü, yüzlercesi açığa alındı. Savcılar, hakimler oradan oraya tayin edildi. On-larca gazeteci işinden atıldı. ‘Alo Fatih’ler ile yayınlara müdahale edildi. Oluşturulan iktidar medyasının hep bir ağızdan yazdığı yalanlar ile dizi filmden, bir haber ve iki köşe yazısından terör örgütü çıkarma çabalarına, gazetecilerin gözaltına alınmasına, tutuk-lanmasına ve gazetelere polis baskınlarına şahit oldu ülke. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aslı Tunç yaşananları kriz olarak değerlendiriyor. “Korkusuz gazeteciniz varsa, politikacının gözünün içine bakıp soru sorabilen, işinden atılacağını bilerek bunları yapan gazetecile-riniz varsa bazı şeyler değişebilir.” diyor. Son dönemde gazetecilerin Twitter hesaplarının kapatılmayla karşı karşıya kalmasını ise bas-kının geldiği son nokta olarak yorumluyor. Prof. Tunç, “Gazetecilerin yeni susturulma alanı da zannediyorum Twitter. Çünkü orada daha bir nefes alma alanı açmışlardı kendilerine. Şimdi anladığım kadarıyla onlar da rahatsızlık verici olmaya başladı. Ama

artık şaşırmıyorum.” ifadelerini kullanıyor.

AKTÖRLER DEĞİŞTİ, ÖZGÜRLÜK ALANI HEP DAR KALDIMedya ve demokrasi, sosyal medya gibi

alanlardaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Aslı Tunç, 1980’lerin medyasıyla günümüzü kıyaslayıp aktörlerin her dönem değiştiğini ancak özgürlük alanının hep dar kaldığını belirtiyor. “Seksenlerde itiraz ettiğimiz durum çok netti. Oradaki insanların ve

basının, o zamanlarda askeri darbe, gene-rallerin baskısı çok net bir mücadele alanı vardı. Ama şimdi boş vermişlik, insanların kabullenmişliği ya da bunu normal olarak kabul etmesi çok daha acıklı bir durum. O dönemde sahiplenme vardı sadece, bu dönemdeyse artık üzerine daha ideolojik sorunlar bindi, iktidarın genişlemesiyle otoriter bir tavır alması, daha tahammül-süzleşmesi atmosferi girdi. O yüzden şimdi sahiplenmenin de ötesine geçti.” tespitini

yapıyor.“Peki neydi bizleri bu duruma getiren,

böylesine tahammülsüzleştiren?” sorusuna Prof. Dr. Aslı Tunç’un cevabı ise çok net: “Hep biz-onlar, bendensin-ondansın diye-rek o kadar savrulduk ki. Birbirimize değme-yen hayatlar yaşıyoruz. O nedenle birbiri-mizin hakkını korumayı da düşünmüyoruz. Nasılsa benim yaşam alanım içinde değil, nasılsa benim gibi dünyaya bakmıyor diye düşüne düşüne birbirimizden iyice uzaklaş-tık, koptuk, tahammül edemez olduk. Ben bu yaşıma kadar bu kadar tahammülsüzlüğü hiç görmedim. Aileler, akrabalar içinde bile birbiriyle görüşmeyen, konuşmayan insanlar var. Başkalarının haklarını korumakla başlar her şey. Yani ben pek çok şeyi sadece o konuşabilsin, yazabilsin diye savunuyorsam ve hiçbir kampa ait kendimi hissetmiyorsam, önemli olan budur.”

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yayın kuruluşlarına baskının gittikçe artması, Samanyolu Yayın Grubu’na 2 milyon 700 bin lirayı bulan cezaların ke-silmesi ve gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması gibi gelişmeleri demokrasi sorunu olarak nitelendiren ünlü iletişim profesörü “Bu tür cezalar geçmişte vardı, şimdi daha fütursuzca var. Herkes boynunu bükmüş oturuyor. Çünkü korkuyorlar, müthiş bir korku, sindirilme atmosferi var. Bu konuda insanlar haksız sayılmaz, bir tweet yüzünden işten atılıyorlar, sorgula-nıyorlar, cezalar geliyor. Çıkmaz bir yol gibi geliyor.” diyor. Hiçbir gazetecinin gazetecilik eyleminden ötürü gözaltına alınmamasını, yargılanmaması gerektiğini düşünüyor.

GENELKURMAY İSTİHBARAT ESKİ BAŞKANI KONUŞTU, MEDYAYA DARBENİN GEREKÇESİ ÇÖKTÜ:

Tahşiye raporunu MİT gönderdiZAMAN İSTANBUL

1Genelkurmay İstihbarat eski Baş-kanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı

Pekin, imzasının bulunduğu Tahşiyeciler raporunun kendilerine MİT’ten geldiğini açıkladı. “Rapor Fethullah Gülen Hoca’nın konuşmasından daha önceki bir tarihte gönderildi” dedi.

Bugün'den Ömer Önder'e konuşan Emekli Korgeneral Pekin, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın 13 Mart 2009’da kuvvet komutanlıklarına gönderdiği Tahşi-yeciler Raporu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Pekin, hazırlanan Tahşiyeciler raporlarının Fethullah Gülen’in konuşma-sından daha önceki bir tarihe ait olduğunu açıkladı. Tahşiye Grubu’na yönelik kendile-rinin bir çalışma yapmadığını ancak MİT’ten gelen bilgileri diğer kuvvet komutanlıklarına ilettiklerini vurguladı.

BİLGİLENDİRME MİT’TENSöz konusu rapor ile ilgili bilgi veren

Pekin, istihbarat toplamak için yetkilerinin ve teşkilatlarının bulunmadığına dikkat çekti. Tahşiye gibi istihbarat konularının kendilerine ya MİT’ten ya Emniyet’ten ya da Jandarma’dan geldiğinin altını çizdi. Pekin şöyle devam etti: “Bu konuda da bize MİT’ten gelen bir konu var. Tahşiye konu-sunda MİT’ten bir bilgilendirme aldık. Bana

gelen bilgilendirmeyi ben de imzalayarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na (KKK) göndermişim. Diğer komutanlıklara da göndermişim. Ama o çıkan evrak, KKK’ya gönderdiğim evraktır. Bütün olay budur” dedi. Pekin, açıklamaları ile “Fethullah Gülen Hocaefendi hedef gösterdi, Tahşiye-ciler’e operasyon yapıldı” iddiasının doğru olmadığını ortaya koydu. Pekin, şunları söyledi:

GÜLEN’LE İLGİLİ DEĞİL“Söz konusu raporun Fethullah Gülen

Hoca’nın, konuşmasından daha önceki bir tarihte gönderildiğiyle ilgili bir konu vardı. ‘Tahşiyeciler konusu, Fethullah Gülen’in konuşmasıyla ortaya çıkan bir konu değildir. Daha evvelden de bu konu vardı. Bu konu üzerinde Jandarma'nın, Emniyet’in, bilgisi var. Hatta Genelkurmay İstihbarat Başkanı da bu konuyla ilgili elde ettiği bilgiyi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na göndermiştir’ şeklinde bir ifade vardı. Bu konu doğrudur.”

BİZE GÖNDERİLDİPekin, Tahşiyeciler konusunda Genel-

kurmay İstihbarat Başkanlığı’nın özel bir çalışma yapmadığını vurguladı. Kendile-rinin terörle ilgili operasyon istihbaratını yaptıklarını belirtti. Pekin, “Elde edilen bilgileri bize de gönderiyorlardı. Biz, terörle mücadelede bunu kullanıyorduk. Ama

diğer siyasi, dini örgütler bizim dışımızda. Bunu Jandarma, Emniyet, MİT yapar, bize gönderir. Haftalık, günlük veya aylık gönderir” diye konuştu.

ADIM ADIM TAHŞİYECİLER OPERASYONU- Tahşiye yapılanmasını ilk olarak MİT,

2004 yılı öncesinde takibe aldı.- 2004 - 2008 yılları arasında izlenen

örgüte verilen 'Tahşiye' ismini MİT koydu.- MİT, elde ettiği bilgileri Şubat 2008'de

Emniyet İstihbarat Dairesi'ne gönderdi.- Emniyet İstihbarat Dairesi 3 Aralık

2008’de 12 İl Emniyet Müdürlüğü ve İs-tihbarat Daire Başkanlığı'na yazı yazarak bilgileri paylaştı.

- MİT, 17 Şubat ve 30 Mart 2009 tarih-lerinde Emniyet İstihbarat'a ek bilgi notları göndererek yazışmalar yaptı.

- MİT, aynı süreçte Genelkurmay İstih-barat Başkanlığı'na da söz konusu raporu gönderdi.

- Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı da raporu 13 Mart 2009’da tüm kuvvet komutanlıklarına gönderdi.

- Fethullah Gülen 6 Nisan 2009’da her-kul.org isimli İnternet sitesinde yayınlanan vaazında Tahşiye tehlikesine dikkat çekti.

- Emniyet İstihbarat'tan raporu alan İstanbul Terörle Mücadele Şubesi de Ma-yıs 2009'da dosyayı İstanbul Adliyesi'ne

gönderdi.- Raporu alan Özel Yetkili Cumhuriyet

Savcılığı Mayıs 2009'da soruşturmayı baş-lattı ve şüpheliler teknik takibe alındı.

- 22 Ocak 2010'da Tahşiyeciler Gru-bu’na yönelik operasyonda T.Y’ye ait evde yapılan aramada 3 adet el bombası bulundu.

- Yargı paketinde yapılan değişiklikler nedeniyle 20 ay cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmaya başlanan T.Y, 17 Aralık operasyonundan sonra 14 Mayıs 2014’te kendisine operasyon yapan polis-lerden şikayetçi oldu.

- Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Tahşiye grubunu 2000 yılından itibaren takip edildiğini açıkladı. Emniyet’in, 2008’de MİT ve Jandarma’dan da gelen bilgilerden sonra operasyonel istihbarat faaliyetine başladığını söyledi.

NAZLI ILICAK YAYINLAMIŞTIİlk olarak yazarımız Nazlı Ilıcak,

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 6 Nisan 2009’daki konuşmasından önce, Mehmet Doğan’la ilgili araştırmadan askeri istih-baratın da bilgisinin olduğunu gösteren belgeleri yayınlamıştı. Ilıcak “Askeri istih-barat ve Tahşiyeciler” başlıklı yazısında Tahşiye örgütüne yönelik operasyon yapan polislerin örgüt üyesi ilan edildiğini ancak örgüt hakkında askeri istihbarat ve MİT'in de raporlar hazırladığını dile getirmişti.

Page 14: Zamandk296 eg

14İSKANDİNAVYA

14 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMN U R A Y M E R T:

Paralel paranoyası, uygunsuz icraatlara bahane için üretilen bir tezProf. Dr. Nuray Mert, AKP iktidarı döneminde ilk tasfiye olanlardan. Evinde buluştuğumuz Mert’e, gündeme ve kendisine dair birçok soru yönelttik. Tasfiye olduktan sonra neden konuşmadığını, medyanın akıbetini, çok tartışılan BDP otobüsü üzerindeki zafer işaretini, barış sürecini ve aile hayatını…TUGBA KAPLAN

1Dönemin başbakanının ‘Mert değil namert’ diye hedef aldığı ve medyada

tasfiye olan ilk gazetecisiniz. Ama o günleri hiç anlatmadınız…

O dönem hiç konuşmadım çünkü mağ-duriyet edebiyatını sevmiyorum. Biz yine ayrıcalıklı konumda insanlarız. Medyanın bir kere gözle görülmeyen baskı altında kalmış birçok mensubu var. Bu yüzden cezaevlerine girmiş olanı, cinayete kurban gitmiş olanı var. Mevcut hal içerisindekiler de zor şartlar altında çalışıyor. Asıl baskı onlarda. Çünkü onlar geçim sıkıntısı içinde o işi yapmaya mecbur. Benimki de elbet göz ardı edile-meyecek bir şeydi. İnsan hakları gözleme dernekleri, uluslararası basın kuruluşları çok yakından ilgilenip ciddiye aldılar. Onun dışında ‘mağdur oldum’ demek tarzım değil. Şikâyet edebileceğim tek konu sadece geniş kitlelere ulaşma konusunda önümüze engel konulması.

Yıllar evvel ilk kez ‘sivil dikta’ dediğinizde, çok tepki almıştınız. Bugün ‘Sen haklıymışsın, biz göremedik’ diyenler var mı?Çok oluyor ama bu benim için hiç önemli

değil. 2009’da önce ‘sivil istibdat’ diye bir yazı yazdım, sonra Vatan’a verdiğim röportajda ‘Sivil dikta kaygısı taşıyorum’ dedim. Sivil diktadan da ziyade, askeri vesayet kalkıyor. Otorite sadece üniforma ile olmaz, bunun yerine sivil bir otoriter rejim geliyor diye kaygılarımı söylemiştim. Böyle söyledim diye olmasına gerek yok. Kâhin değilim. ‘Olacak’ da demedim. Kaygı duyduğumu söyledim. İşaretlerini görmüş olabilirim. Ki öngörü, gi-dişatı engellemek adına işe yarayabilir. Ayrıca bunları o zaman söylemek daha anlamlıydı. Şimdi haklı çıkmamın bir ehemmiyeti yok. O zaman bu gidişi engelleyecek bir dikkat, tedbir oluşturursa, bir manası var. Yoksa haklı çıkmışım ne yazar, memleket bu hale geldikten sonra. Haksız çıkmak işime gelirdi. Keşke haksız çıksaydım. O zaman söyledik-lerim insanların aklına yatmayabilir. Ama en azından bir tartışma başlatmak, ciddiye alıp ‘Acaba?’ denilmedi. Hemen bir karalama kampanyası yapıldı.

Türkiye’deki sorunlardan biri de bu kampan-yalar olsa gerek…Kesinlikle. Siz bir şey söylüyorsunuz

hemen bir kampanyanın hedefi haline ge-liyorsunuz. Bu barış sürecinde de oldu, hâlâ oluyor. Asla bir tartışma zemini oluşmuyor, ithamlara maruz kalıyorsunuz, asla söyle-mek istediğiniz şey tartışılmıyor. Boğmaya çalışıyorlar.

AK Parti içinde yakından tanıdığınız isimlerin olduğu biliniyor. Aralarında sizi şaşırtanlar oldu mu?Kolay kolay şaşırmam. Gerçekçi bir in-

sanım. Kimseye çok fazla anlam yüklemem ama buna rağmen çok şaşırtanlar oldu tabii ki. İsim vermem. Dostluk fasılları başka bir alandır, mevzu bahsedilmez. Zaten şaşırdı-ğım da benimle ilişkileri değil, genel gidiş. Söylediklerine, savunduklarına, yaptıklarına bakıp bakıp inanamadığım birçok şey oluyor.

Bir dönem muhafazakâr camianın kadınları arasında epey popülerdiniz. Şimdi, bir zaman-lar güvendikleri fikirlerinizden dolayı sizinle iletişimi kesenler oldu mu?Zaten farklı siyasi fikirde olduğunuz

zaman fikirler ayrılıyor. Bunlara rağmen dostluk sürdürmek çok istisnai durumlar dışında mümkün olmuyor. Olduğu dönem-lerde geçici oluyor. Kamuya fikir beyan eden herkes siyasidir. Dolayısıyla irtibatımızın olması düşünülemez. Onların irtibat kesme-siyle alakalı bir şey değil. Ben istemem zaten. Yazılan çizilen, o fikirlere sahip, rahatlıkla söyleyebilen biriyle bambaşka dünyalardayız demektir. Neden bir arada oturup çay içeyim.

Zafer işaretinin, örgüt sempatisiyle alakası yokBarış sürecini, geldiği noktayı nasıl yorumlu-

yorsunuz?Biz fanilerin görebildiği kadarıyla kanaat

bildirebilirim. Nasıl bal, bal demekle ağız tatlanmıyorsa, barış barış demekle de barış gelmiyor. Dolayısıyla bu iş olur olmaz şek-linde kestirmeci bir yaklaşım içinde değilim ama kaygılarım devam ediyor. Başında da endişe verici nokta olarak iktidarın, devletin (artık ikisi aynı) Kürt meselesine bakışıyla, çözümden anladığıyla Kürt tarafının bu meseleye bakışı, sorununu tanımlama biçimi ve çözümden barıştan anladığı arasında ciddi bir makas olduğunu düşünüyorum.

Aynı düşünüyor olsalardı masaya oturmazlardı

zaten…Doğru. Bu süreçler böyle başlar zaten.

Ama uzun zaman içinde bu makasın bi-raz kapanması, daralması lazımdı sürecin rayında gitmesi için. Ama bu intibada değilim. Kaygılandığım da bu. Bir yandan müzakere sürecindesiniz, örgütün lideri ile görüşüyorsunuz. (Bunu destekleyenlerde-nim) ama IŞİD söz konusu olduğunda IŞİD ve PKK’yı eşitliyorsunuz. PKK’yı bir anda hayır cemiyeti konumuna koymalarını kimse beklemiyor ama IŞİD’le aynı pozisyona koy-duklarında, örgütle yaptıkları müzakereyi hangi zemine oturttukları sorusu ortada ka-lıyor. İkincisi PKK’ya sempati duyan tabanla nasıl barışacaklar? Onlar nezdinde bu dilin hiç değişmemesi, zaman zaman milliyetçi yerlere savrulması, müzakere yapan bir iktidarın “Bunları nasıl söyler/” dedirtecek söylemleri endişe verici. Bazı entelektüel, okumuş yazmış insanlara hayret ediyorum. “Bunlar seçim taktiği” denmesi, dillerinin bu kadar rahatça savrulması sorun çıkarır. Türk kamuoyunun barışa hazırlanması açısından ciddi bir sorun. PKK çizgisini destekleyen barışmak, demokratik çerçeveye çekmek istedikleri taban için de sorun.

BDP otobüsü üzerinde yaptığınız zafer işareti çok konuşuldu. Kimilerine göre PKK sempati-zanı oldunuz, kimilerine göre Türk düşmanı…Valla barış süreci bana yaradı. (Gülüyor)

Bu konuda açılmış birkaç dava var hakkımda. Bazıları düştü. Bazıları takip edilmiyor her-halde bekliyor öylece, Demokles’in kılıcı gibi. Bunun örgüt sempatisiyle alakası yok. BDP öncülüğündeki Bağımsızlar Barış ve Özgürlük Platformu’nun organizasyonuydu. Biz de o adayları destekleyenlerdendik. Dola-yısıyla seçim sonrasına rastlıyor. Seçimlerde de gittim bölgeye. Herkes adaylarla bir yere dağılmıştı, mitinglere katılmıştı. O işaret seçim sonrasındaki kutlamada oldu. Ahmet Türk davet etmişti. Seçimden zaferle çıktık işaretiydi. Öylesi platformlarda aynı şeyi yine yaparım.

Gizli örgüt olsa, kendini dizide ifşa etmez14 Aralık medya operasyonunu nereye koyu-yorsunuz? Gerçekten paralel bir yapı var ve ona mı yapıldı bu operasyon?Paralel yapı, örgüt iddialarını yutacak biri

değilim. Şimdiye kadar cemaat çevreleriyle hep belli bir mesafe içinde oldum. Çünkü milliyetçi ve devletçi buluyorum. Dünya gö-rüşüme uymuyor. Ama güzel dostluklarım, ahbaplıklarım da var. Başörtüsü mücadelesi verilen, muhafazakâr kesime karşı yapılan-larda ortak olduğumuz noktalar da oldu. Hiçbir kesimle doğrudan bağlantılı olmadım zaten. Cemaatin Kürt meselesine bakışı noktasında da ayrı düştüğüm konular var. Ama paralel paranoyası, devletin uygunsuz icraatlarına karşı bahane bulmak isteyenlerin ürettiği tezler. En fazla işbirliğinden bahsedi-lebilir. Bu konuda eleştiririm. Bugüne kadar böyle bir iktidarı destekleyip meşrulaştırdılar, beraber birçok konuya imza attılar. Vatan-daş açısından bu bir iktidar tablosudur. O iktidarın içinde cemaat vardır. Başka cema-atler yok mu? Daha geniş çaplı örgütlenmiş cemaatler var bildiğimiz kadarıyla. İktidar bunlarla ittifak içine giriyor. Demokratik bir ülkede vatandaşı ilgilendiren şey iktidar

Page 15: Zamandk296 eg

15 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMtablosudur. “İktidar onunla işbirliği yaptı, ötekiyle birlikte hareket etti.” Bu argümanlar ikincil meseledir. Bunun ötesinde ‘Örgüt var, çete var' söylemleri gerçekçi değil. Hayretler içindeyim. Hükümetin gazetelerinden biri özellikle her gün, bir örgüt şeması yayınlı-yor. Aklı başında olan herkes aşağı yukarı iktidar tablosunu görüyor. Otoriter gidişe dur dediği için, zamanında ittifak ettiği ke-simi tasfiye etme girişimi bu. Ama buna bir kılıf bulmak isterseniz söylenenlere inanmak durumundasınız. “Yolsuzluğu kendi içimizde hallederiz, şimdi paralel daha önemli” diyen aklı başında olduğunu düşündüğüm insanlar gördüm. Velev ki paralel yapı var. Bir vatan-daşın bu yapıyla muhatap olma imkânı yok ki. Muhatap olacağımız şey kurumlar, siyasi yapılar ve iktidardır. Her olan bitenden de siyasi iktidar sorumludur. İcraatı esnasında şikâyet ettiği bir şey varsa, onun üzerine gitmek de iktidarın görevi.

'Biz safmışız, kandırılmışız' diyorlar ama…Böyle bir şey olabilir mi? Bir yandan güçlü

olduğunu iddia eden bir iktidar, diğer taraf-tan herkese ne kadar güçsüz, saf, kandırılmış bir çocuk imajı oynuyor. O derece saf bir iktidar tablosuysa, zaten memleketi yönetme ehliyeti yok demektir. Belki bugün de bir başkası kandırıyor. Nereden bileceğim? Paralel söylemine bakınca, öyle geniş bir ağdan bahsediyorlar ki, bundan hiç haberleri yokmuş, elleri kolları bağlıymış, saflığından bu yapıya teslim olmuş bir iktidar var sanır-sınız. Eğer gerçekten böyleyse bu iktidarın ülkeyi yönetme ehliyeti yok demektir. Dün başka bir şey bugün paralel, bugün paralel yarın başka bir şey olacak. Hiç inandırıcılığı olmayan şeyler. İktidarın uygulamalarına kılıf arayanların söylemi.

Gizli örgüt olsa, kendini dizide ifşa et-mez. Soğuk Savaş döneminde komünistler böyleydi. Anarşist, komünist aranırdı her bir şeyin arkasında. Bunlar otoriter rejimlerin çok bilindik taktikleri. Düne kadar son derece yakınında yer alanlar, camianın televizyonla-rına çıkan, gazetesinde yazan, toplantılarına giden, övgüler dizen herkes saf anladığım kadarıyla.

Ya bir dönem içinde yer alanlar?Övgüler yazanları geçtim, cemaatin

içindeki yaşlı başlı bir adamın dönüşünü o kadar çok yadırgadım ki. Aşikâr bir şekilde korkusunun esiri olması. Bu beyefendi cemaatin içindeydi, sanki birtakım kötü işler olmuş ama yıllarca itiraz etmemiş gibi. Ama 15 yaşındaki bir delikanlı değil ki, “Ben orada kameramandım bilmiyorum” desin. Kalkıp bir iki günde kendini bu grubun dışında gösterip, cemaati hedef haline getirmesi aslında ülkedeki yozlaşmanın işaretlerinden. O yüzden beni ilgilendi-riyor. Bu tür otoriter rejimlerin en kaygı verici taraflarından biridir kişiliklerin bozulması. Daha doğrusu bu tür kişilik yapılarının ortaya çıkması, çoğalması. Bunun bir çıkar yol olarak görülmesi, meşrulaşması, yadırganmaması. Birdenbire belli ve bariz nedenlerle (korkma, sakınma, kendini koruma) dönüş yapması, yetmiyormuş gibi mahkemede tanık olması, bu yaşımda görmekten rahatsız olduğum şeyler. Ne şahıs ne de bulunduğu yapılar beni ilgilendirir. Ama bu tablo çok yadırgatıcı, çirkin bir tablo. Böylesi tutumlar ümidimi kaybettiriyor. İnsanlara anlam atfettiğim-den değil. Bu derece savruluşa tanık olmak umut kırıcı.

Benim vergilerimle yurtdışında ne diye okul açacaklar!Erdoğan’ın yurtdışındaki Türk okullarını kapattırmaya çalışmasını nasıl yorumlu-yorsunuz?Doğrusu öyle bayrak dalgalandırma

hevesinde olan, milliyetçi bir insan değilim. Emperyalist düşüncelerim yok. Ama bu okullar benim için bir dış ilişkiler meselesi. Ayrıca iki sene önce-sine kadar övdükleri, destekledikleri,

gururla sundukları okulları kapatmaya çalışmaları akıl alır gibi değil. Türkiye’deki insanları sindirmeye, ikna etmeye çalıştılar “Biz safmışız, fark etmedik” diye şimdi bu saflığı uluslararası boyuta taşıyorlar. Bu çok ciddi bir imaj sorunu. Neymiş efendim cema-atin okulları şer yuvasıymış, kara propaganda merkeziymiş. Daha ikna edici argümanlar bulmalılar. Bir ülkenin desteklediği, övdüğü kurumlara sonradan ‘Desteklemiyorum, bunları hemen kapatın. Bunlar hükümetin düşmanı’ demesi karşısındakileri de düşün-dürür. Bir de devlet kendisi okul açacakmış, okulları satın alacakmış. Benim vergilerimle ne diye yurtdışında okul açacaklar? Bu benim gibi düşünenlerin destekleyeceği bir şey değil. Ve oraya nasıl öğretmen atayacak? Oradaki öğretmenlerde gönüllülük esası var. Böyle bir misyon içinde hissediyordur kendini, mağdur olacağı yerlere gidip, çile çekmeyi göze alıyordur. Bu bir tercihtir. Ama bunu kalkıp, imparatorluk misyonuna, resmi politikaya çevirmek almışız. Bu işi sivil toplum yapar. Sivil toplum dışına çıkarsa sorunludur.

Demokratlık taslayıp, her iki tarafı idare edenler varAydınların iktidara angaje olması çok tartı-şılıyor. 12 yıllık süreçte nasıl bir aydın profili oluştu?Bu arkadaşların bir kısmı zaten devletçi

zihniyete sahip. Dolayısıyla şu anda zaten muktedir devlet olduğunu düşündükleri bir çevreyi’ partiyi çok gözlerinde büyütüyorlar. Başkaları tezlerinin hâlâ doğru olduğunu, AKP'nin Türkiye'yi demokratikleştirecek dinamik olduğunu düşünebilir. Etyen'le tartışmalarımız oldu ama inanın en namus-lularından biri o. Çok net bir şekilde, kendine göre bir Türkiye tanımı var. AKP'nin her şeye rağmen ne kadar demokratik bir dinamik olduğunu anlatmaya çalışıyor. Ne kadar ikna o l u r s a n ı z . Beni ikna etmez o a y r ı . A m a d a h a

kötüsü var. Dün söylediklerini bugün inkâr edenler. Hâlâ demokratlık taslayıp, eşe dosta şikâyetçi olup, entelektüel arkadaşlarının yanında muhalif, yazı başına geçince durum kurtarma işi yapanlar var. Dün ak dediğine bugün kara diyenler var. Asıl yadırgadığım inanmadığı halde, zaman zaman her iki tarafı da idare etme kaygısı içinde olanlar var. Aslında inanmadığı, ikna etmediği şeylere çok fazla telaffuz etmemek için gayret sarf edenler.

Çocukken koalisyon kelimesinin anlamını bilmiyorum diye ağlamışlığım varOkul dışında neler yapıyorsunuz?Son zamanlarda evcimen olmayı tercih

ediyorum. Çünkü evde rahat çalışabiliyo-rum. Üniversitede olmuyor çünkü. Gelen giden oluyor, kısıtlıyor. Aileye çok bağlı biriyim. Çoğu vaktimi, beni büyüten ha-lamla geçiriyorum. Üç tane kız yeğenim var, halayım yani. Onlarla çok vakit geçiriyorum. Postmodern bir geniş aile.

Yalnız değilsiniz yani…Ailenizle vakit geçirmeyi severseniz zaten

çok yalnız olmuyorsunuz. Gençliğimden beri çok önemserim ailemi. Orta yaşta da öyle oldu. Çocuklar büyüyor hepsinin talepleri var. Onlarla çok fazla vakit geçirdiğim için fazla sosyal oluyorum. Şikâyetçi değilim, ama…

Yoruyorlar galiba…Siyasal aktivizm merakı olan biriyim.

O tür aktiviteler de çok oluyor. E kızlar da olunca yoruluyorum galiba. O yüzden daha çok evde çalışmayı seviyorum. Seyahat edi-yorum sık sık. Eskiden daha çok Ortadoğu'ya gidiyordum şimdi biraz oralar kapandı. Ama benim seyahat anlayışım, gezme anlamında değil. Gezmek ayıp değil ama ben ona yat-kın değilim. Geçen sonbaharda Rojava'ya, Erbil'e, İran'a gittim bir toplantı vesilesiyle. Böyle fırsatları sonuna kadar kullanmak istiyorum.

Akademi dünyasındakiler genellikle asosyal olmakla özdeştirilir.Çok tipik bir akademisyen değilim. Po-

litik bir tarafım olduğu için olmuyor. Daha renkli bir hayatım var. Ama bu yaşlarda fazlası yoruyor insanı.

Sürekli ‘Bu yaşımda, bu yaşlarda' diyorsunuz. Yaşlanma tedirginliği mi?Değil. Orta yaşlar güzel yaşlar. Kafanızda

bir sürü şey daha yerli yerine oturuyor. Dolayısıyla insan bu yaşlarda alanıyla ilgili daha fazla çalışmak istiyor. Bana öyle oldu yani. Gençken de kendinizi geliştirme ihtiyacınız var. Ama sanki bazıları olmuyor.

Orta yaşlarda insanlar belli bir birikimi elde etmiş oluyor. Ve böyle bir

birikim üzerine insan daha çok meraklı oluyor. Parantezler daha da çoğalıyor. O yüzden daha çok vakit harcamak istiyorum merak ettiğim şeylere. Hatta öğrenmekten yazmaya fırsat bulamıyorum, engelliyor kitap vs. yazmamı.Siyasal aktivizm dışında, hobileriniz yok mu? Edebiyat, sinema, müzik…

Maalesef. O bakımdan çok yoksunum. Düz bir insan haline

geldim. Kız kardeşim beni çok suçluyor sanatla ilgilenmediğim,

tekdüze olduğum için. Aslında başlangıçta bu tür şeylere meraklı ol-

duğum için, sosyal bilimlere yöneldim. Ama zamanla evriliyor işte. Şimdi eğer roman okuyacaksam bile siyasi yönü varsa okuyo-rum. Ortadoğulu yazarları okuyorum.

Romantik ya da bir bilimkurgu filmi ilginizi çekmiyor olmalı…

Film izlemiyorum ki.Ya tiyatro?

Tiyatroyu sevmiyorum.Bütün aktivitelerde siyasi bir unsur aradığı-nız için olabilir mi?

Doğrudan siyasal mesajı olan

şeyleri sevmem ama bir süre sonra ‘Defor-masyon profesyonel' dedikleri şey oluyor. Bu bende çok oluyor. Sıradan bir film bile sey-rederken, hep politik anlamlar çıkarıyorum. Roman alacaksam, yaptığım işle bağlantısı olmasına dikkat ediyorum.

Bu sizi rahatsız etmiyor mu?Rahatsız oluyorum ama hep böyle bir

eğilim içerisindeyim. Diyorum ya defor-masyon bunlar. Çocukluğundan beri siyaset seven biri var mı bilmiyorum ama çocuklu-ğumdan beri siyasete düşkündüm. Okuma yazmayı ilk öğrendiğim zamanlar özellikle çok sıkılıyordum. Gazetelerde benim bi-lemeyeceğim kelimeleri görünce moralim bozuluyordu. Mesela koalisyon kelimesinin anlamını bilmiyorum diye ağlamışlığım var. “Ben bunları ne zaman öğreneceğim?” diye üzülürdüm. Kimse siyasetçi değil ama eve çok gazete dergi girerdi. Dün gibi hatırlıyo-rum. O zaman galiba asker cumhurbaşkanı var bir dergi kapağında. Annemler imalı imalı gülüşüyor. O kapaktan bir şey anlıyorlar. Ben bunu anlamıyorum diye kahroldum mesela. Sonradan fark ettim ki bu hiç de normal bir çocukluk değil. Fen bilimlerine, hayvanlara, uzaya meraklı olabilir bir çocuk. Ama niye ilk merak ettiği şey, koalisyon olsun? Yani deformasyona uğramam kolay oldu. (Gülüyor)

Siyaseti bu kadar seviyorsanız, neden siyaset yapmıyorsunuz?Aktif siyaseti sevmiyorum. Anlama çaba-

sını daha önemseyen biriyim. Ayrıca kolektif çalışabilen biri değilim. Hiç kimse herhalde yüzde yüz içinde bulunduğu politik ortamla anlaşmaya çalışmıyor. Birileri yüzde yüz anlaşmıyorsa, ben yüzde elli bile anlaşamam. Çok titizlenmekten, entelektüel titizliği baş-ladı bende. Her tarafı sorgularsanız zaten mevcut siyasi yapılardan birinde buluna-mazsınız. Bazıları bunlara rağmen bunu bir tarafa koyuyor ve siyaset yapıyor. Ama hiç öyle değilim. Ayrıca kontrol frik yani kontrol hastasıyım. Dolayısıyla kolektif çalışamam, çalışsam da, hiç kimsenin çalışmasını yeterli bulmam. Kimseye baş ağrısı olmayayım diye de girmem kolektif işlere.

Yıllardır sivri dilinizden mahrum etmediniz kimseleri. Ancak son zamanlarda fikirlerini ifade edenlerin durumu ortada. Aileniz “Nuray yeter artık, tut şu dilini” diyor mu?Demez olurlar mı? Annem, halam.

Söylediklerimden memnunlar tabii. Ama her aile gibi de kaygı taşıyorlar. Yeğenlerim başta olmak üzere. Çok politik çocuklarda değiller ama özellikle en küçük olan 12 yaşındakinin derdi büyük. Bir zamanlar televizyonda görünürken, birdenbire kay-boldum. O dönem beni çok suçladı. “Nasıl böyle bir imkânı reddedersin? Başbakan'a karşı bir şey söylemişsin. Nasıl böyle bir şey yaparsın?” diyor. (Gülüşmeler) En büyük derdi buydu. Bunun dışında seyahat ettiğim zamanlar kaygı duyuyorlar. Bir de özellikle başım bir aralar çok sıkıntılıyken, cezaevine girerim diye korktular.

Siz korkuyor musunuz?Hayır. Bir dava uğruna ölmek istemem,

o kadar da uzun boylu değil tabii ki (gülüş-meler). Ama çok seçim de yapamıyorsun. Bu bir öncelik meselesi. Her şeyi söylemezsen ölmezsin tabii ki ama bazı şeyler var ki, söylemekten çekiniyor olma duygusu, ödenecek bedelden daha ağırdır. Hiç kimse deli değil. Aklı başında olan herkes korkar. Kendime diyorum ki: “Bunu yapmazsam içinde bulunacağım ruh haline katlanabilir miyim? Katlanamam. O zaman söyleme-liyim.” Şimdi bol keseden atıyorum ama fikirlerimden dolayı gireceksem cezaevine de girerim, na’payım yani. Konforu seven ve buna alışık bir insanım. Ama ne yapmalıyım diye düşündüğüm dönemlerde hep söy-leme, ifade etme duygum ağır bastı. Yoksa kendime saygımı kaybederdim. Kimsenin kendine saygısı yok demiyorum. Sadece kendime saygı duyma eşiğim böyle yüksek bir yerde. Kendime ilişkin beklentim böyle. Onun dışına düşersem, katlanamıyorum.

Page 16: Zamandk296 eg

16 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMA L G I O P E R A S Y O N U N D A S K A N D A L :

UYAP çöktü, ifadeler silindi, hakim iki tutuklama verdiÖZDEMİR ÖZKAN, HASAN ÇİLİNGİR, TEKİN GÜRBULAK İZMİR

117-25 Aralık yolsuzluk soruşturma-larının ardından başlatılan algı ope-

rasyonunda İzmir’de gözaltına alınan 24 polisten ikisi tutuklandı, 22’si serbest kaldı. Polislerin mahkemede alınan ifadelerinin büyük bölümü, UYAP sisteminin çökmesi sebebiyle silindi. Avukatlar, bu durumu ‘skandal’ olarak yorumladı.

İzmir’de hükümete yakın bir gazetede çıkan iddialar üzerine emniyet mensupla-rına yönelik başlatılan algı operasyonundan ikincisi de çöktü. Haklarında gözaltı kararı bulunan 24 polisten 22’si serbest bırakı-lırken emniyet müdürleri Taner Aydın ve Memduh Tosun tutuklandı. Beş gün süren gözaltı sürecinde ilginç olaylar yaşandı. Polislerin, mahkemede alınan ifadeleri, UYAP sisteminden silindi.

İzmir’deki ikinci algı operasyonunda 24 polis gözaltına alındı. Bunlardan 10’u önceki gece savcılık tarafından serbest bırakılırken, 14 kişi tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edilmişti. Sulh Ceza Hakimi Dilek Çeliktaş, emniyet müdürleri Taner Aydın ve Memduh Tosun’un tutuklanmasına karar verirken, 12 polisi serbest bıraktı. Aydın ve Tosun, geçtiğimiz yaz yapılan

ilk operasyonda da Hakim Dilek Çeliktaş tarafından tutuklanmış ancak 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz sonucu tahliye edilmişlerdi. 14 kişinin tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmeleri üzerine polis avukatları redd-i hakim talebinde bulundu. Ancak bu talep kabul edilmedi.

İzmir’deki operasyonun en dikkat çeken noktalarından biri de polislerin mahke-medeki ifadelerinin, yüklendiği UYAP’tan esrarengiz şekilde silinmesi oldu. Mah-kemedeki sorguların yüzde 70’inin, arıza sebebiyle silinmesine rağmen iki emniyet müdürünün tutuklanması tepki çekti. Polis avukatlarından Ali Aksoy, yaşananlarla ilgili şunları söyledi: “Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyoruz. Avukatların ve müvekkil-lerin yapmış olduğu savunmalar UYAP’ın çökmesi nedeniyle yok oldu. 5 gündür gözaltında olan, fiziken bitmiş insanlara tekrar, ‘Sen ifade vermek istiyor musun?’ şeklinde sorular soruldu. Kafasını kaldıran zaten, ‘Ben neredeyim, Sen kimsin?’ diyor. Bu hale gelmiş insanlardan tekrar ifade al-manın zorluğunu hakime hanım da anladı. Ancak şu an ortada hukukî bir kaos oluştu. AİHM böyle bir şeyi kabul edemez. Yani,

‘teknolojik olarak biz aldığımız ifadeleri kaybettik, pardon’ denilemez. Şimdi öyle bir konumdayız ki ifadesi olmayan insan tutuklanmış oldu.”

Tutuklananlardan Emniyet Müdürü Memduh Tosun’un avukatı Mehmet Şener Özterzi ise dünya tarihinde ilk defa böyle bir dava görüldüğünü, iftira, suçlama, sanıklar, savcı ve hakim aynı olmasına rağmen tahliye edilen bir kişinin yeniden yargılanarak tutuklandığını dile getirdi. Sorgulama yönteminin bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurallarına göre ge-çersiz sayılacağı bir davada müvekkilinin tutuklandığını hatırlatan Özterzi, “Maalesef 18 saat süren sorgu duruşması, herhalde Türkiye tarihinde bir rekordur.” diye ko-nuştu.

Bizi, tahrif edilmiş evraklarla suçluyorlarSerbest bırakılan polisleri, adliye kapı-

sında aileleri ve sevenleri karşıladı. Anne, baba, eş ve çocukları, birbirlerine sarılarak gözyaşı döktü. Serbest bırakılan polislerden Başkomiser Talha Ülkümen, “Bizi suçladık-ları dosyanın içi boş. Mahkeme tutanaklarını

incelerseniz görürsünüz. Mesela evrakın ha-zırlandığı bir büroda, 2009 yılına ait 20 tane suçlama yapmışlar. Suçlama yapılan kişi o büroya 2010 yılında gelmiş, yani suçlamanın yapıldığı tarihte o büroda bile çalışmıyor.” dedi. Serbest bırakılan eski Kırıkkale İstihba-rat Şube Müdürü İbrahim Şimşek ise İzmir İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün sahte evrak ürettiğini iddia etti. Şimşek, “Adam 2012’de tayin olmuş, İzmir’den gitmiş, 2013 yılının İzmir’deki evrakını getirmişler koymuşlar. 2009 yılında ben gitmişim, bana geliyorlar, 2010 yılının evrakını soruyorlar. İzmir İs-tihbarat Şube Müdürlüğü, fotokopi üzerine sahte, tahrif edilmiş evrak üretmeye başladı. Avukatlarımız bununla ilgili hukukî işlemi başlatacak.” diye konuştu.

Avukat Ali Aksoy da, müvekkillerine İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde fotokopinin fotokopisi ve üzerlerinde tahrifat yapılmış evraklar üzerinden sorular yöneltildiğini açıkladı. Aksoy, “Müvekkilimize gösterilen evrakların üzerinde oynanmış, imzaların yerleri değiştirilmiş. Mahkeme evrakının üzerine, fotokopinin fotokopisi olmasına rağmen şube müdürü, ‘Aslı gibidir’ kaşesi vurmuş.” şeklinde konuştu.

Page 17: Zamandk296 eg

17 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMO K T A Y E K Ş İ :

Erdoğan'ın Aydın Doğan'ı batırması için bahaneydim

ZAMAN İSTANBUL

1CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi, 36 yıl Hürriyet’in başyazarlığını yaptı.

Aynı zamanda Basın Konseyi Başkanı olan Ekşi’nin gazete içinde önemli bir ağırlığı vardı. 28 Ekim’de HES’lerle ilgili yazısından sonra Hürriyet’ten istifa etmek zorunda kaldı. Oktay Ekşi, ayrılış süreci, iktidarın Hürriyet’e bakışı ve CHP’yle ilgili Bugün Pazar'dan Hüseyin Keleş'e çarpıcı açıklama-larda bulundu. Yazdığı yazıdan dolayı Aydın Doğan’ın kendisini korumasının mümkün olmadığını ifade eden Ekşi, o dönemde Erdoğan’ın zihninde sadece Doğan’ı batır-mak olduğunu iddia etti. Ekşi, “Ben de o sırada ele geçmiş bir fırsat teşkil ediyordum. Bu yüzden medya tarihinde görülmüş en yüksek vergi cezası kesildi. Üstelik eminim ki yüzde 95'i kanunsuzdu bu vergi cezala-rının” dedi.

İşte Oktay Ekşi'nin Bugün gazetesinden Hüseyin Keleş'in sorularına verdiği cevaplar:

HESABI ÇOCUKLARI ÖDER*En sıcak gündemden başlayalım. Bakanlar Yüce Divan’a gitmese de, firelerin miktarın-dan dolayı AK Parti’nin istemediği bir sonuç mu çıktı?Tabii ki AK Parti'nin istemediği bir sonuç

çıktı. Hatta bizim arkadaşlardan biri dedi ki, "Eğer AK Parti'den Yüce Divan'a gitmesine yönelik beş oy çıkarsa ben kürsüye çıkar anı-rırım." Bu tahmin de bana çok ciddi göründü. Ama baktık ki böyle olmadı. Özetle, Cum-hurbaşkanı sıfatlı AK Parti lideri gazetelerde çıkan beyanlarında firelere kızdığı belliydi. 17-25 Aralık yarası AK Parti'yi iflah etmez. Dünyada ödenmemiş hiçbir hesap yoktur. Sen ödemezsen çocukların öder.

AK PARTİ BİR SEÇİM SONRA YOK*Bundan sonraki süreçte bir seçim var. AK Parti ile ilgili öngörünüz nedir?7 Haziran'da seçimi alır mı almaz mı

bilemiyorum ama AK Parti'nin ömrü artık bellidir. 7 Haziran'ı alsa bile bir sonraki seçimde yoktur.

*Gazeteci olarak çok sayıda rüşvet ve yol-suzluk iddiasına şahit olmuşsunuzdur. Bugün yaşananların onlardan ne farkı var?Bu dönemde yolsuzluk bireysel bir olay

olmaktan çıktı. Kitleselleşti ve kurumsal-laştı. Zaten uluslararası ölçüm sonuçlarına göre Türkiye'de yolsuzluk oranının birer ikişer değil 10-12 basamak daha kötüleştiğini gösteriyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu, oy-lama için İngiltere programını iptal edemez miydi? Belli ki cinayet mahallinde bulunmak istemedi.

*Yolsuzluk soruşturması sürecinde internete düşen tapeler hâlâ konuşulmaya devam edili-yor. Hükümet kanadı 'montaj' dedi fakat Adli Tıp, 'gerçek' olduğu yönünde rapor hazırladı. Tapeler neden ısrarla yurtdışına gönderilmek istenmedi?Göndermeyenlerin sancısı var da ondan.

Adalet eğer Türkiye'de sağlam bir kurum olsaydı, biz bunları konuşmazdık.Türkiye'de yargı adalet dağıtmada son derece kötü sınavlar verdi. Bugün böyle, evvelki yıllar böyleydi, evvelki on yıllar da böyleydi.

DUMANLI'NIN DARBE SUÇUNDAN ALINMASINA KARGALAR GÜLER*14 Aralık'ta Zaman ve Samanyolu'na yapılan baskınlar oldu. O günün en fazla konuşulan ko-nularından bir tanesi de sizin Zaman'a giderek Ekrem Dumanlı'ya destek vermenizdi. Biraz o günü anlatır mısınız?

Fatsalı hemşerilerimin kahvaltısı vardı. Yanımda oturan biri dedi ki “Abi Zaman'ı basmışlar, Ekrem Dumanlı'yı götürecekler-miş” Darbe suçundan Ekrem Dumanlı'yı içeri alacaklarmış. Buna kargalar güler. Benim Zaman'a gitmem yapmam gereken bir şeydi. Ekstra bir şey yapmadım yani.

Ekrem ile benim dünya görüşüm çok farklıdır. En fazla yüzde 5'i ya da 10'u ör-tüşür. Daha fazlasının örtüştüğünü ne o düşünür ne de ben düşünürüm.Ama onun ifade özgürlüğüne sahip çıkmazsam benim “demokrasiye, özgürlüklere inanıyorum” dememin beş paralık değeri olmazdı.

DESTEK DEMOKRASİ VAZİFEMDİ*Bu ziyaretten sonra Ekrem Dumanlı'yla sizin karşılıklı daha önce yaşadığınız polemikler hatırlatıldı.Evet, Ekrem beni kırdı ben de ona ağır

yazdım. 7-8 sene önce yaşanmış bir şeydi. “Benim için Ekrem Dumanlı bir gazeteci olarak var ama eski dostum Ekrem Dumanlı yok” diyordum.Ama benim kişisel duygum başka yaşananlar başka. Eğer sırtımı dön-seydim, demokrasi adına dediklerimin kaç paralık değeri olurdu. Ekrem Dumanlı'ya destek olmam demokrasi göreviydi.

BU SEVİYESİZLİKTE BİR BASKI GÖRMEDİM

*Medyadan devam edelim, son dönemde Ha-vuz Medyası diye tabir edilen bir yayın grubu oluştu. Bununla birlikte bir 'Alo Fatih' hattı da ortaya çıktı. Bu 'Alo Fatih’ hatları medyanın içinde hep var olan bir şey miydi?Hayır, böyle bir seviyesizlikte bir baskıya

şahit olmadım, okuduklarım içinde de yoktu. Basın tarihimizin yaklaşık üçte birini kendim yaşadım, üçte ikisi de kitaplarda yazıyor.

ERDOĞAN’IN ZiHNiNDE AYDIN DOĞAN'I BATIRMAK VARDI*Sizin 36 senesi başyazarlık olmak üzere 44 senelik bir Hürriyet geçmişiniz var. Hürri-yet'ten ayrılmanıza sebep olan bir yazı yazdı-nız. Sonra özür dilediniz. Bu yazınız, ayrılma-manız yönünde tölere edilemez miydi?Hayır, kimse tölere edemezdi. Aydın

Bey'in beni koruması mümkün değildi. Aydın Bey'in yerinde olabilecek hiç kimse o sırada Oktay Ekşi'yi gazetede tutamazdı. Çünkü 29 Ekim 2010 akşamı, Çankaya Köşkü'nde muhterem (Erdoğan) gazetecileri topladı ve “Ben onlara göstereceğim” diyerek

savaş ilan etti. O sırada zihnindeki tek mesele Aydın Doğan'ı batırmaktı. Ben de o sırada ele geçmiş bir fırsat teşkil ediyordum. Bu yüzden medya tarihinde görülmüş en yüksek vergi cezası kesildi. Üstelik eminim ki yüzde 95'i kanunsuzdu bu vergi cezalarının.

AYDIN BEY'E GÖRÜLMEMİŞ ZULÜM YAPILDIAydın Doğan'a basın tarihinde görül-

memiş bir zulüm yapıldı. Bu tablo içinde Tayyip Erdoğan gibi bir kişiliğe karşı Aydın Doğan'ın Oktay Ekşi'yi koruması mümkün değildi. Ben Aydın Doğan'a telefon açtım ve dedim ki, “Ben bana düşen her şeyi yapmaya hazırım” O da bana gayet zarif bir şekilde “Beni rahatlatırsınız Oktay Bey” dedi.

BİR GÜN BAŞYAZARIM,YARIN YOKUM*O zaman siz istemeyerek de olsa Erdoğan'a pas mı attınız yazdığınız yazıyla?Hürriyet gibi bir gazetede başyazarlık

yapıyorsanız, mesleğinizin mayın tarlasında yaşamak gibi olduğunu bilmeniz lazım. Hürriyet son derece etkili bir gazete. Ailenin yaşamının bir parçası olmuş bir gazete. Bu yüzden üzerinizdeki sorunluluk farklıdır.

Ben hep derim ki, “Bir gün başyazar olarak yatağa yatarım, yarın yokum.” Çünkü hangi yazımın kimin ayağına basacağını bilemeden bu işi yapıyordum. Son HES’lerle ilgili yazım, son yazımmış. O gün bana kimse “Bu yazı biraz ağır kaçmış” demedi.

Yazının ertesi gününün sabahı belli ki Tayyip Erdoğan’ın adamları, “Efendim bir şey bulduk, bunu kullanalım” dedi. Erdoğan da böyle bir şey eline geçince fırsatı kaçırmadı. Ben kötü bir zihniyetten bahsediyorum.

KÖŞK'ÜN İSTİSMAR KADROSU VAR*Erdoğan o gün bu yazıdan haberdar olsa o gün tepki verirdi diyorsunuz yani?Evet. Onun kadrosu var, belli. Nerede

siyaseten istismar edecek laf buluruz, onu bulup hemen kendisine götürüyor anlaşılan.

*Yalçın Akdoğan var mıdır bahsettiğiniz ekipte?Bilmiyorum. Olabilir. Neden olmasın,

onun yakınıydı.*Aydın Bey’in üzerinde siyasetin baskısı ete kemiğe bürünmüş bir şekilde miydi?Çok açık. Adam 2008’in başında 7 milyar

liraya varan vergi cezası koydu. Bu muhabbet değildi herhalde, bu baskıydı.

MENDERES MEDYA AYRIMI YAPMADI*Tapelerde bazı yazarların işten atılma tali-matı verildiği anlaşılıyor?Bu iğrenç bir şey. İlkel, kabile devleti

düzeyinde geçerli olabilecek bir şey. De-mokraside böyle bir şey olabilir mi? Bu ‘Alo Fatih’ düzeni iğrenç bir şey. Utanç verici bir şey. Tekrar ediyorum. Adnan Menderes’e en ağır eleştirileri yönelten Dünya Gazetesi’nin Ankara temsilcisiydim.

Biz Adnan Bey’in gezilerine davet edilir-dik ve toplantılarda hiçbir ayrımcılık olmazdı.

*Hürriyet, 28 Şubat’ta askerin etkisi altında kaldı mı?28 Şubatçıların en öndeki ismi olan Çevik

Bir’i ve o anlayışı en fazla eleştiren başyazar bendim.Etkisi altında kaldı mı, onu Ertuğrul bilir herhalde.28 Şubat’a şimdi sağından so-lundan sövenler o dönem hiçbir şey demedi. Gazetecilerden söz ediyorum.Bir tanesinin ‘Çevik Bir’in Ç’si neden bu kadar büyük’ diyecek cesareti yoktu. 28 Şubat bittikten ve kabristana gömüldükten sonra çok söven oldu, evet.

Page 18: Zamandk296 eg

18 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMİsrail ile iş tutan kim?Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaklaşan seçimler sebebiyle Hizmet Hareketi’ni karalama kampanyasına yine hız verdi. Camia’yı ‘İsrail ajanı, ‘Güneydeki dost ülke’ ‘MOSSAD ajanı’ şeklinde karalayarak kitleleri etkilemeye çalışırken; söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarsızlıklar, Kürtlerin “Kurtla kuzuyu yedi, çobanla oturup ağladı” mealindeki atasözünü hatıra getiriyor.

ZAMAN ONLİNE

1TÜMSİAD'ın İstanbul'daki 6. Genel Kurulu'nda konuşan Erdoğan, dün bir

kez daha Camia’ya “MOSSAD’la işbirliği yaptığı” iftirasını attı. Erdoğan’a “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” sözünü hatırla-tarak, sarf ettiği cümleleri belgelendirmesini salık veriyoruz.

Madem Cumhurbaşkanı Erdoğan, meseleyi yine İsrail’e taşıdı, Zaman.com.tr olarak Erdoğan ve AKP hakkında daha önce gündeme gelmiş sadece birkaç habere göz attık. Böylece, kimin MOSSAD’la, İsrail ile işbirliği yaptığını, sıkı fıkı olduğunu, perde arkasından iş tuttuğunu kamuoyunun tak-dirine bırakıyoruz.

Şalom: Başbakan Erdoğan’ın oğlu İsrail ile ticaret yapıyorİsrail’in Yedioth Ahoronot gazetesinin

haberine göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan, son yıllarda iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kötüleşmesine rağmen sahibi olduğu gemi ile İsrail ile ticaret yapmaya devam etti.

Haberde, Burak Erdoğan’ın 95 metrelik dev yük gemisi Safran1’in defalarca İsrail’in Aşdod Limanı ile Türkiye arasında her iki yönde kargo taşıdığı belirtildi. Gemi en son olarak İsrail’in resmi özründen üç ay önce, 12 Ocak’ta Aşdod Limanı’na yanaşarak kargo indirip kargo aldığı ifade edildi. Erdoğan, daha önce yaptığı açıklamalarda İsrail ile sadece savunma sanayiine yönelik ticari ilişkileri askıya aldıklarını belirtmişti.

Erdoğan, ‘Yahudi Cesaret Madalyası'nı kabul ettiRecep Tayyip Erdoğan, 2004 yılında ABD

gezisinin son gününde, New York'ta ABD Musevileriyle bir araya geldi. Anti-Defama-tion Lig tarafından düzenlenen kahvaltılı toplantıya katılan Erdoğan'a, 'cesaret ödülü' verildi.

“Erdoğan, Cesaret Ödülü’nü geri verecek” denilerek şov yapıldıBaşbakanlık Kamu Diplomasisi Koordi-

natörlüğü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 2004'te verilen Cesaret Ödülü'nün iadesini isteyen Amerikan Yahudi Kongresi'ne (AJC) Türkiye'nin cevabının, Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç imzalı mektupla iletildiğini bildirdi.

Başbakanlık Kamu Diplomasisi Ko-ordinatörlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, AJC Başkanı Jack Rosen'e yollanan mektupta, ödülün iadesi talebinin, AJC'nin İsrail hükümetinin izlediği işgal ve vahşet politikalarına duyarsız kalmasının göstergesi olduğu belirtildi.

Ancak Erdoğan, ‘Cesareti Ödülü’nü iade etmeyeceğim’ dedi.

Kendisine muhalif kitleleri belgesiz, delil-siz bir şekilde İsrail ajanı, MOSSAD elamanı diye suçlayan Erdoğan’a ‘Yahudi Cesaret Madalyası” hatırlatıldı. İsrail’in Gazze'de yaptığı katliamlar nedeniyle meydanlarda İsrail'e çatan Erdoğan, ABD Yahudi Komi-tesi'nden aldığı "Yahudi Cesareti Ödülünü" iade etmeyeceğini söyledi. “Onunla, Gazze katliamı arasında ne alaka var?” diyen Er-doğan, Temmuz 2014 tarihinde Milliyet'ten Fikret Bila'ya şöyle konuştu:

"Bana verilen Musevi nişanını dillerine dolamışlar. Başbakanlığımın ilk yıllarında verilen nişanlar. İyi ama o tarihte İsrail’le

aramız böyle değildi.”

İHH Başkanı: “İsrail’le kapalı kapılar ardında ticarî ortaklıklar kuruluyor”Erdoğan ‘Mavi Marmara’ olayı üze-

rinden dahi Hizmet’e saldırdı. Ancak Mavi Marmara ile gündeme gelen ve Ortadoğu’da bölgede hükümetle birlikte birçok projeye imza atan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Başkanı Bülent Yıldırım, böyle demiyor. Mavi Marmara başta olmak üzere birçok konuda samimi açıklamada bulunan Yıl-dırım, Genç Öncüler Dergisi’ne verdiği mülakatta AKP’nin Mısır ve Suriye politi-kalarında yaptığı hataları anlattı. Yıldırım ayrıca İsrail’le kapalı kapılar ardında ticarî ortaklıklar kurulduğunu belirterek şöyle devam etti:

“Türkiye’den İsrail’e Türk Yahudileri içerisinden askere gidenler var ve asker-liğini orada yapanlar burada askerlikten muaf oluyorlar. Bu 1993’te Bakanlar Kurulu’nda alınmış bir karar ve çok kolay kaldırılabilmesine rağmen hükümet bunu kaldırmıyor. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırının geleceğini İHH gördü. Bunu Türk devleti mi göremedi? Buna rağmen asıl saldırının zirveye çıkmasından bir hafta önce konsolos buraya gönderildi. Buradan giden her Türk vatandaşı saatlerce aramaya tabi tutuluyor, çırılçıplak soyuluyor. Ben çırılçıplak soyulan milletvekilleri bilirim. Fakat İsrail’den Türkiye’ye gelirken ellerini kollarını sallayarak geliyorlar. Ayrıca doğal-gaz anlaşmalarının el altından yapılması, birtakım şirketlerin bu anlaşmaların içinde yer alması, bazı bürokrat ve siyasilere ortaklıklar teklif edilmesi, ortaklıkların kapalı kapılar ardında kurulması, ticaret hacminin artması... Bütün bunlar İsrail’e şunu söyletiyor: ‘Biz istediğimizi parayla sa-tın alabiliriz.’ Yerlere atılan Kur’an-ı Kerim bizim fakat demek ki İsrail’le ticaret yapan Müslüman tüccarların değilmiş diyorum.”

İsrail’den silah alımına “One minute” yokİsrail ordusunun Mavi Marmara gemi-

sine yaptığı baskında 9 kişiyi öldürmesi üze-rine Türkiye İsrail’le olan silah anlaşmalarını askıya almıştı. Savunma Sanayii Müsteşarı Murat Bayar, 2011 Nisan ayında yaptığı açık-lamada, “Artık İsrail’den silah almıyoruz. Bu günden sonra yeni anlaşmalar yapmıyoruz. Geçmişten kalan küçük parçalara dönük alımlar var sadece. Modernizasyonla ilgili şeyler. İsrail’e silah konusunda da ‘one-mi-nute’ dedik. Aramızda sorun olduğu da doğru. Bağlantı kurmak istiyorlar. Ancak başka ülkelerle bağlantılarımız genişledi. Birçok ülke ile çalışmamız var ama İsrail ile yok” demişti.

Ancak İsrail’den silah alımlarının durmadığı 24 Temmuz’da basına yansıyan haberlerle ortaya çıkmıştı. “İsrail Savunma Bakanlığı Yabancı Savunma Yardım ve İhracat Dairesi”(SIBAT) Başkanı General Şimaya Avieli, Haaretz gazetesine yaptığı açıklamada “Türkiye’ye yapılan silah ihracatı hiçbir zaman durmadığı gibi, İsrail devleti-nin çıkarları korunarak devam etmektedir. Geçmiş yıllardaki ilişkilerin aynen devam etmediği doğrudur. Ancak rakamlara bakı-lırsa Türkiye’ye yapılan silah ihracatı hiçbir zaman sıfır olmamıştır” diye konuşmuştu.

Avieli, 2012 yılında 7.4 milyar dolarlık silah ihraç ettiklerini belirterek, bu rakama ağırlıklı olarak Asya-Pasifik ülkeleriyle Azer-baycan gibi yeni ve güçlü alıcılar sayesinde ulaştıklarını söylemiş; özellikle Türkiye, Vietnam, Malesya, Endonezya’daki büyük savunma sanayi ihalelerini almak için yoğun çaba gösterdiğini açıklamıştı.

Avieli’nin söylediklerini doğrulayan ge-lişme Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) bir ilanı ile ortaya çıktı. MKE’nin 3 Eylül’da verdiği ilana göre; kurumla İsrail Savunma Sanayi Şirketi (IMI) arasında tank muhimmatı için anlaşma yapıldı. Bu

anlaşmayla İsrail’in resmi savunma sanayi şirketi olan IMI’den 31 bin 508 parça tank muhimmatı satın alındı.

Rakamlarla silah ortaklığıBirgün’ün 20 Temmuz 2014 tarihli ha-

berine göre Recep Tayyip Erdoğan, İsrail ile ilişkilerini sıfırladıklarını iddia etse de ticaret verilerin Erdoğan'ı yalanladığı ortaya çıktı.

Haberde Türkiye ile İsrail arasında 2 mil-yar dolarlık anlaşmalar bulunurken, ticaret hacmi ise düşmek bir yana katlanarak devam ettiği belirtilerek şöyle deniliyor:

Hali hazırda Türkiye ile İsrail arasında ekonomi ve savunma alanlarında bir dizi antlaşma bulunuyor. 2 milyar dolarlık bu işbirliği anlaşmaları Erdoğan'ın Davos çıkışı-nın ardından da devam etti. HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın İsrail ile savunma sanayide yapılan antlaşmalara ilişkin verdiği soru önergesini 19 Aralık 2012 tarihinde yanıtlayan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz o dönem bu ticareti gözler önüne sermişti. Yılmaz, verdiği cevapta, İHA'ların İsrail ile yapılan antlaşma sonucunda temin edildiğini vurgulamıştı.

Artan kimyasal madde ithalatıÖte yandan TÜİK verilerine göre

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında İsrail ile ticaret hacmi 1 milyar 406 milyon dolar iken 2012 yılında ise bu rakam 4 milyar 40 milyon dolara kadar yükseldi. Öte yandan İsrail Hayom Gazetesi Aralık 2013'te JNS.or'a dayandırarak verdiği haberde, İsrail'in 2013 yılının Ocak ve Eylül ayları arasındaki 9 aylık dönemde Türkiye'ye yaptığı ihracatın yüzde 66'sının kimyasal madde olduğu, özellikle kimyasal madde ihracatında İsrail'in Türkiye arasında büyük bir artış olduğu, iki ülke ara-sındaki kimyasal madde ticaretinin 1.8 milyar dolara çıktığına dikkat çekilmişti. Konu o zaman Meclis'e taşınmış ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise bunu yalanlayamamıştı.

Tank mühimmatı sevkiBaşbakan Erdoğan, Amerikan Yahudi

Kongresi’den aldığı cesaret madalyası ödülünü geri verme şovu yaparken, İsrail Askeri Endüstrisi ile Türkiye Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) arasında 15 Haziran 2014 tarihinde gerçekleşen askeri malzemelerin taşınmasına yönelik bir ortaya çıktı.

BirGün’ün ele geçirdiği sözleşmede şu ifadelere yer alıyor: ”Kurumumuz ihtiyacı 10 adet 20 ft’lık konteynır içinde taşınacak 8 kalemde 46.359 adet 120 mm tank mü-himmatı parçası 15.06.2014 tarihinde İsrail Deniz Limanı’ndan İstanbul Limanı’na ihale dokümanına uygun olarak taşınacak.”

İsrail'e OECD kıyağı1963 yılından bu yana onlarca Türk hü-

kümetinin İsrail'in üyeliğine vize vermediği OECD konusunda AKP 2010 yılında büyük bir jeste imza attı. Üstelik, vetonun kaldırıl-ması Mavi Marmara'dan sonra oldu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, HAS Parti'nin başında iken, İsrail'in OECD üyeliğine AKP'nin onay verdiğini hatırlatmış ve "Erdoğan'ın kalbi Ali, dili Muaviye söylü-yor" demişti. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın One Minute çıkışına dikkat çeken Numan Kurtulmuş, gerçek eleştirinin uygulamalarda olması gerektiğini vurgulamıştı. OECD üyeliği için İsrail'e vetonun kaldırılmasının yapılan eleştirilerin göstermelik olduğunun ispatı olduğunun altını çizmişti.

Page 19: Zamandk296 eg

O'nun yulu sulhtu

Page 20: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Nebiler Nebisi’nin (Aleyhissalatü vesselam) hayatı denge üzerine kuruluydu. Çalış-masından aile hayatına, beslenmesine kadar her şeyde bizlere rehberlik etti. Efendimiz’in “İnsanoğlu, midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır.” ikazını dikkate alabilsek, günümüzün en büyük sağlık problemlerinden biri olan obezite ve bundan kaynaklı sıkıntılardan kurtulacağız. Ayrıca Rahmet Peygamberi, midesinin üçte birini suya, üçte birini

havaya, yalnızca kalan üçte birlik bölümünü yemeğe ayırıyordu. Biz de bu ideal ölçüye uyarak kendimize zulmetmemiş oluruz. Yemekleri sıcak, meyveleri tok karna yemeyerek, sünnete uygun beslenebiliriz. Hatta beyaz un yerine kepekli arpa ununu tercih etmek bile sünnete ittiba için başlangıç olabilir.

Danışman: Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dİyetisyen Büşra Gürbüz

ON DÖRT ASIRLIK BESLENME REÇETESI

“LOKMALARI AĞZINIZA GÖRE

ALINIZ VE IYICE ÇIĞNEYINIZ.”Tokluk hissinin oluşması yemeğin miktarı ile değil,

çiğneme süresiyle ilgili. Beyin, 20 dakika sonra tat aldığını hissetmeye başlıyor. Ayrıca yediklerimizi az çiğnersek hazımsızlık, şişkinlik, gaz

sancıları ve kabızlık oluşuyor.

“SUYU OTURARAK VE

ÜÇ YUDUMDA IÇIN” Herhangi bir içeceğin ayakta

tüketilmesi, o içeceğin direkt on iki parmak bağırsağına gitmesine se-

bep oluyor. Bu da ileriki yıllarda ülser ve koleraya yol açabiliyor. Üç yudum-da içilen su da dil ve ağız bölgesinde daha fazla durduğundan, tükürük be-zleri için gerekli olan suyun emilimi-ni artırıyor. Öte yandan Resûlullah

Efendimiz, suyu yemek esnasında içiyor. Zira böyle

yapmak,tokluk hissi veriyor.

GÜNDE IKI ÖĞÜN YEMEK YERDI

İki Cihan Serveri, günde yalnızca iki öğün yemek yiyerek

vücudunun istirahatine dikkat ederdi. Bunların biri sabah, diğeri ise gün batımı ile akşam namazı arasındaydı. Her saatte mideyi doldurmak sindirim organlarında

yanma, ekşime, bulantı, şişkinlik gibi rahatsızlıklara yol açıyor. Bu sebeple iki yem-

ek arasında 8-12 saat boşluk olmalı. Ayrıca Efendimiz, yedikten hemen sonra yatmazdı.

Zira yemeğin üzerine yatmak sindirimi zorlaştırıyor. Bunların yarı sıra, O’nun

(Aleyhissalatü vesselam) ölçüsü ortalama öğün olarak bir kâse

çorbaya tekabül ediyordu.

YEMEKTE OTURMA ŞEKLI

Kâinatın Efendisi, yer sofrası kullanırdı. Sol ayağını katlayıp sağ ayağını karnına

çekerdi. Bu durum balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapa-tarak gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önlüyor. Böylece mide doluyor ve do-

ygunluk hissi oluşuyor.

EFENDIMIZ’IN YEDIKLERI VE IÇTIKLERI

Efendimiz (sas), sindirimi kolay olan yiyecek ve içecekleri tercih ederdi. Meyveleri yem-

ekten önce yerdi. O’nun hayatında tükettiğini bildiğimiz bazı gıdaları

şöyle sıralayabiliriz: Koyunun ön kolu ve sırtı, pirzola, tavuk, arpa ekmeği, et çorbası, tirit, kabak, zeytinyağı, çökelek, kavun, helva, bal, hurma, kavun, karpuz, üzüm, ayva, acur,

misvak ağacının meyvesi, bal şerbeti, kuru üzüm şırası,

süt, turşu.

“YEMEKLERI ÇOK SOĞUK VE ÇOK SICAK

YEMEYINIZ!”Resûlullah, yemekleri ılık

tüketirdi. Nitekim aşırı kaynar yiyecekler sindirimi zorlaştırıyor,

boğaz hastalıklarına davetiye çıkarıyor. Aynı şekilde soğuk yemekler de sindirim sistem-

inin bozulmasına sebep oluyor.

Page 21: Zamandk296 eg

04.02.2015 05:25 07:48 12:09 13:48 16:17 17:37 05.02.2015 05:23 07:45 12:09 13:50 16:20 17:40 06.02.2015 05:22 07:43 12:09 13:52 16:22 17:42 07.02.2015 05:20 07:41 12:09 13:54 16:25 17:45 08.02.2015 05:18 07:38 12:09 13:56 16:28 17:48 09.02.2015 05:15 07:36 12:09 13:58 16:30 17:50 10.02.2015 05:13 07:33 12:09 13:59 16:33 17:53

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

04.02.2015 05:57 08:21 12:40 14:17 16:47 18:07 05.02.2015 05:55 08:19 12:40 14:19 16:49 18:09 06.02.2015 05:53 08:16 12:40 14:21 16:52 18:12 07.02.2015 05:51 08:14 12:40 14:23 16:54 18:14 08.02.2015 05:49 08:11 12:40 14:25 16:57 18:17 09.02.2015 05:47 08:09 12:40 14:27 17:00 18:20 10.02.2015 05:45 08:06 12:40 14:29 17:02 18:22

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

04.02.2015 05:49 08:05 12:33 14:20 16:49 18:09 05.02.2015 05:47 08:02 12:33 14:21 16:51 18:11 06.02.2015 05:45 08:00 12:33 14:23 16:54 18:14 07.02.2015 05:44 07:58 12:33 14:25 16:56 18:16 08.02.2015 05:42 07:56 12:33 14:27 16:58 18:18 09.02.2015 05:40 07:53 12:33 14:29 17:01 18:21 10.02.2015 05:38 07:51 12:33 14:30 17:03 18:23

04.02.2015 05:55 08:20 12:38 14:14 16:44 18:04 05.02.2015 05:53 08:17 12:38 14:16 16:46 18:06 06.02.2015 05:51 08:15 12:38 14:18 16:49 18:09 07.02.2015 05:49 08:12 12:38 14:20 16:51 18:11 08.02.2015 05:47 08:10 12:38 14:22 16:54 18:14 09.02.2015 05:44 08:07 12:38 14:24 16:57 18:17 10.02.2015 05:42 08:05 12:38 14:26 16:59 18:19

04.02.2015 05:58 08:24 12:41 14:16 16:46 18:06 05.02.2015 05:56 08:22 12:41 14:18 16:48 18:08 06.02.2015 05:54 08:19 12:41 14:20 16:51 18:11 07.02.2015 05:52 08:17 12:41 14:22 16:54 18:14 08.02.2015 05:50 08:14 12:41 14:24 16:56 18:16 09.02.2015 05:48 08:12 12:41 14:26 16:59 18:19 10.02.2015 05:45 08:09 12:41 14:28 17:01 18:21

04.02.2015 06:03 08:36 12:46 14:14 16:43 18:03 05.02.2015 06:01 08:34 12:46 14:16 16:46 18:06 06.02.2015 05:59 08:31 12:46 14:18 16:49 18:09 07.02.2015 05:57 08:28 12:46 14:20 16:51 18:11 08.02.2015 05:54 08:26 12:46 14:22 16:54 18:14 09.02.2015 05:52 08:23 12:46 14:24 16:57 18:17 10.02.2015 05:50 08:20 12:46 14:27 17:00 18:20

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

04.02.2015 05:55 08:01 12:39 14:36 17:05 18:25 05.02.2015 05:53 08:00 12:39 14:38 17:07 18:27 06.02.2015 05:52 07:58 12:40 14:39 17:09 18:29 07.02.2015 05:50 07:56 12:40 14:41 17:11 18:31 08.02.2015 05:48 07:54 12:40 14:43 17:14 18:34 09.02.2015 05:46 07:51 12:40 14:44 17:16 18:36 10.02.2015 05:45 07:49 12:40 14:46 17:18 18:38

04.02.2015 05:46 07:54 12:31 14:26 16:55 18:15 05.02.2015 05:44 07:52 12:31 14:28 16:57 18:17 06.02.2015 05:43 07:50 12:31 14:29 16:59 18:19 07.02.2015 05:41 07:48 12:31 14:31 17:02 18:22 08.02.2015 05:39 07:46 12:31 14:33 17:04 18:24 09.02.2015 05:38 07:44 12:31 14:34 17:06 18:26 10.02.2015 05:36 07:42 12:31 14:36 17:08 18:28

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

04.02.2015 05:56 08:05 12:40 14:34 17:03 18:23 05.02.2015 05:54 08:03 12:40 14:35 17:05 18:25 06.02.2015 05:53 08:01 12:40 14:37 17:07 18:27 07.02.2015 05:51 07:59 12:40 14:39 17:09 18:29 08.02.2015 05:49 07:57 12:40 14:41 17:12 18:32 09.02.2015 05:47 07:55 12:41 14:42 17:14 18:34 10.02.2015 05:45 07:53 12:41 14:44 17:16 18:36

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

ZEYNEP KAÇMAZ

1İçeride biri var. Aranızda sadece bir kapı. Ve o kapı her açıldığında heyecanla “Bizim hastamız

nasıl?” sorusu düşüyor dilinize. Çoğu zaman cevap aynı: “Durumunda bir değişiklik yok.” O birkaç gün yıllar gibi gelse de koridorlarda umut nöbetine devam. Kaç saat, kaç gün bekleyeceğini bilmeden… Akıl, fikir, duygular hasılı bütün hayat kritik ediliyor. Yo-ğun bakım hastalarının yakınları genelde böyle bir iç muhasebe ve yeniden inşa sürecinden geçiyor. Acaba buz gibi makinelere bağlanan, kendini bilmeden yatan yakınımız orada neler yaşıyor?

Kendine has bir soğukluk ve insanı iten bir taraf barındırıyor yoğun bakım üniteleri. Misafirleri ise genellikle ileri dönem parkinson, inme, beyin kanaması ve kalp sorunları yaşayanlar oluyor. Ayrıca zatürre ve astım gibi sebeplerle solunum yetmezliği yaşayanlar, elektrik çarpanlar ve kanser hastalarının yolları da yoğun bakım ünitesinden geçebiliyor. Burada hastalar suni solunum cihazı ya da kalp ritmi ve kan basıncını takip eden monitörlere bağlanabiliyor. Ateşleri ve kan-larındaki oksijen miktarı düzenli olarak izleniyor. Zaten hemşire ve doktorlar her an tetikte bekliyor. Yoğun bakımdaki hastaların kiminin bilinci açık kiminin de kapalı oluyor. Buradaki kişilerin temel ihtiyacı solunum. Çünkü yoğun bakımda öncelikli amaç, hastayı tedavi etmek değil, yaşatmaya çalışmak…

Onlar, kablo ve makinelere bağlanmış şekilde yatarken hemşire veya yardımcı personel de bes-lenme ve temizliklerini yapıyor. Birçoğu ağız yoluyla beslenemediğinden, burunlarından bir boru takılıyor ve bununla özel gıdalar veriliyor. Bu şekilde dahi beslenemeyenlere ise damardan serum veriliyor. Günde en az bir kez hastanın vücudu özel sünger ve temizlik maddeleriyle siliniyor. Saç ve sakal temizliği yapılıyor, tırnakları düzenli olarak kesiliyor. İlginç olan şu ki, odada her gün bu hareketlilik yaşansa da bilinci

kapalı hastalar, iyileştikten sonra bunların hiç birini hatırlamıyor. Ancak tam da bu hususta Fatih Üniver-sitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Doç. Dr. Hüseyin Fidan dikkat çekici bir noktaya değiniyor: “Bilinci açık olanların da yüzde 70’i yoğun bakımdaki durumlarını, odadaki o faaliyetleri hatırlamıyor. Yüzde 30’luk dilim de bölük pörçük bir şey anımsıyor. Mesela kendisiyle ilgilenen hemşireyi iyileştikten sonra hatırlayabiliyor.” Ancak bilinç açık da kapalı da olsa, yoğun bakımda yaşanılan-ların çoğunun üstünü örtüyor. Bunun güzel bir durum olduğunu söyleyen Doç. Dr. Hüseyin Fidan, “Çünkü yoğun bakımda bir başkası tarafından hastanın altı ve vücudu temizleniyor. Böyle halleri hatırlamamak güzel bir şey.” diyor. Evet, yoğun bakımdayken hastanın vücut bağımsızlığı ortadan kalkıyor, odada olan biteni hatırlamıyor. Ancak bunlar onun rüya görmesine engel değil. Hatta kimi zaman rüya gördüğü dışarıdan izlendiğinde alenen belli oluyor. Mesela; hasta o halde el ve kollarını havaya kaldırabiliyor. Lakin iyileştikten sonra, yine bu rüyaları hatırlaması mümkün olmuyor.

Yakınlarına tepki veriyorlarYakınları, günde iki kez hastalarını görebiliyor.

Aslında bu görüşmeler, kişinin iyileşme sürecini hız-landırıyor. Bilinci açık olanların aileleriyle duygusal yakınlaşmaları daha fazla oluyor. Her ne kadar bir önceki ziyaretçisiyle ne konuştuğunu hatırlamasalar da yakınlarının ziyareti onların sağlığını olumlu et-kiliyor. Şuuru kapalı olanlar ise sağlık personelinin konuşmalarına tepki vermezken yakınlarının ses-lerine bir şekilde yanıt veriyor. Mesela gözlerinden yaş gelebiliyor, parmaklarını oynatabiliyor. Ayrıca yakınlarının ziyaretleri dışında birtakım uygulamalara da reaksiyon gösterebiliyorlar. Bu sebeple kimi aile hastasına Kur’an-ı Kerim, kimisi Türk sanat müziği yahut kaydettiği aile fertlerinin seslerinin dinletilmesini istiyor.

“İşçilerin parasını verin”Bilinci yerine gelen hastaların ilk cümleleri, hareket-

leri yahut yazdıkları nasıl bir yaşam tarzına sahip oldu-ğunu kısmen de olsa gösteriyor. Mesela, doktorumuzun anlattığına göre bir hastanın ilk sözü “İşçilerin parasını verin.” olmuş. Bir başkası da el ve kol hareketleriyle namaz kılmak istediğini belirtmiş ve ona teyemmüm aldırılarak namazını eda etmesi sağlanmış. Tabii bu yargı herkes için geçerli değil. Susadığını, su içmek istediğini belirten de oluyor.

Organ yetmezliğinden vefat ediyorlarYoğun bakımdaki hastaların çoğu enfeksiyonla yoğun

bakıma geliyor. Enfeksiyonun kanı zehirlemesi olarak tarif edilen sepsis sebebiyle hastalar çok kısa sürede (ilk bir hafta, on gün) yaşamını kaybediyor. Sepsiste başta böbrek olmak üzere tüm vücut organlarında yetmezlikler ortaya çıkıyor.

Yoğun bakımdaki bir hastanın iyileşeceği ve hayatını kaybedeceği hususunda bir tahmin yürütmek doğru değil. Çünkü tıpta hastalık değil, hasta var. Yani her hasta kendine münhasır.Yoğun bakımda öleceği beklenilen ancak hastaneden yürüyerek çıkıp giden kişiler olduğu gibi iyileşme umudu taşıdığı halde birkaç saat içerisinde vefat edenleri de görmek mümkün.

Tedavisini aldığı halde neden iyileşmiyorlar?Hasta yakınlarının ve birçoğumuzun aklına genellikle

şu soru geliyor: “Tedavisini aldığı halde hastalar neden iyileşmiyor?” Biz de bu suali doktorumuz Hüseyin Fidan’a yöneltiyoruz: “Bu sorunun maddi sebepleriyle ilgili araştırmamız hasta yaşadığı müddetçe her an devam ediyor. Bu sorunun manevi nedenlerini insanların takdirlerine bırakıyoruz.” cevabını alıyoruz.

Öte yandan yoğun bakımdan çıkan kişilerde bilme, yönelim, günlük yaşamı idame ettirme hususlarında eksiklikler görülebiliyor. Hastalıktan sağlıklı bir insan haline dönmek bazen aylar bazen de yıllar alabiliyor.

neler oluyor? Yoğun bakımda

Page 22: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

TWİTTER HESABINIZIN BUZLANMAMASI İÇİN ANTİFRİZ KULLANIN

Avukat Eren Keskin, 2005’te yaptığı bir konuşma sebebiyle,yıllar sonra ilk kez 301’den ceza alan kişi oldu.

AKP milletvekili Tülay Babuşcu, “Osmanlı’nın 90 yıllık reklam arası sona erdi” dedi.

Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldüren polislere savcı müebbet istediği hâlde, hâkim “iyi hal”den indirim yaptı.

Zulme ses çıkaramayanların son sığınağı: “Cemaat de savaş dili kullanıyor.”

KIŞ

GE

LDİ,

OR

TAD

U’D

A Y

AP

RA

K K

IMIL

DA

MA

SI

NO

RM

AL

RÜYA: Benim dedem hacdr. Hatta onun dedesi de hacdr. Böyle böyle Hac-lar olmuş bizim admz. Rüyamda Barcelo-na’nn başkanym. Benim gerçek hayattaki şoför de takmn hocas. Bi topçu var, o yaz Dünya Kupas’nda izlemişim, Burkina Fasolu olduğu için yabanc kontenjanna taklyor alamyorum, deli oluyorum. Sonra benim şoför diyor ki “Hocam Burkina Faso, Dünya Kupas’na katlmad sen bu topçuyu nerde izledin?” Ulan ben izledim dediysem izlemişimdir diyorum, şoför bana cevap veriyor, olacak iş değil. Der-ken, “Hadi lan sen anca rüyanda izlemişin-dir!” diye laf koyuyor, uyanyorum.

TABİR: Rüyanzda dünyaca ünlü bir futbol kulübünün başkan olma-nz, ailenizdeki mübareklik katsaysnn çokluğundan. Müslümanlğn şampiyonlar ligindesiniz bir nevi. Ama Burkina Fasolu bir genç futbolcu, delalet eder ki yetimin, garibann hakkna girecek işler yaptnz. Üstelik bu işler “dünya kupas”nda vuku bulmuş, bir nevi alenî işler. Fakat bahti-yarsnz ki, şoförünüz helal süt emmiş bir yiğit ve sizi bu konuda uyaracak. O vakit “Sen kimsin?” demeyip dinleyin. Eğer dikkate almazsanz, “Anca rüyanzda” izlersiniz baz maçlar…

ÇETELER SORUYOR: HOCAM, DÖVME CAİZ Mİ?

ALİ GÜRSEL

KIRMIZI ŞAPKALI KURT Dağıstan Çetinkaya

BİT YENİĞİ FATİH ÇELEBİ

Page 23: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Şüphesiz her Türk kz, komşu k-zyla muhakkak kyaslanacaktr. Zira herkesin mutlaka başarl, akll, uslu, tertipli, hamarat komşu ya da akraba kz vardr. Bu kz türü, genç yaşta anneler ve teyzeler arasnda kendine sarslmaz bir yer bulur. Kariyer ha-yatna yaptğ kekler ve böreklerle adm atan bu hanm kzmz, ayn zamanda parmakla gösterilen ideal gelin tipidir.Tpk elinden her işin gelmesiyle bizim mahallede ün salan Havva gibi. Baklava yufkas bile açan Havva, lisede saysal bö-lümü tercih edince duyduğumuz övgülerle NASA’da mühendis oldu sanmştk. Gerçi daha sonra hemşire oldu ama mahalle teyzelerinin gözünde artk o bir başhekimdi.Yine bir gün annem asabiyetle ev işleri yapyor, inatç lekelerle savaşyordu. Ben de süpürülmüş, silinmiş yerlere basmamak için akrobasi yaparak evden kaçma planlar yapyordum. Canmn derdine düşmüştüm tabii. Annem de “Bir kere de bir işin ucundan tut” diye söyleniyor, bir yandan da pencereden örtü silkeliyordu. Ve karş pencerede Havva belirdi. Feriştah’n Mükremin Çtr için söylediği gibi, bir insan pencerede ancak bu kadar belirebilirdi.Avn görmüş avc misali görünmemek için hafifçe pencerenin yanna çekilen annem, sinsice izlemeye başlad Havva’y. Sonra gözlerini kst, yana devirdi ve küçümseyerek bana bakt. Evet, acaba şimdi hangi aşağlk yönüm Havva’nn mega yönüyle kyas-lanacakt? Dudak bükerek, “Havva eline elma almş yiyor... Sen bir kere bile dolaptan meyve alp yeme kzm.” dedi. Utancmdan yerin dibine girip girip çktğm o günü hiç unutamam.Daha sonra Havva evlendi kurtulduk, diyorduk ki... An-nem şehirleraras telefonlarda bkmadan Havva’dan bahsedip durdu. Hafta sonu annesine gelip sabahtan akşama kadar dar dar (süpürge sesi) evini süpürüyormuş falan. Havva yüzünden kaç defa elimde viledayla ilk uçağa atlayp memlekete gitmek istedim de arkadaşlar durdurdu.Birçok genç kz hayattan soğutan, intihara sürükleyen, sivilce sebe-bi Havva’lar; bi bitmediniz... Düşün annelerin yakasndan yahu...

Komşu kızı Havva

TÜRK OKULLARI ALTIN MADALYADA REZA’YLA YARIŞIYOR TORPİL

OK

ULL

AR

DA

TA

BLE

T BİL

GİS

AY

AR

DAĞ

ITIL

AM

AY

INC

A,

TAB

LET

HA

P D

ITIL

AC

AK

T

O

KOM

PLOC

U ŞE

VKET

KÜRK MANTOLU MÜBERRA

Çetin Dozer+Yusuf Örs

RA

Çetin Dozer+Yus

ATMAKLA SUÇLANAN POLİSLER, TORPİLLE İŞE ALINANLARI UNUTTURDU

*Mahalle Delikanls mizac itibaryla serttir, soğuktur, kolay kolay yumuşamaz. Kof Kabada-y’nn sertliği hep tiyatrodur, işine gelince ylşr.*Mahalle Delikanls’nn kendince bir adalet anlayş vardr. Kof Kabaday için adalet kendinde başlar kendinde biter.*Mahalle Delikanls, sayg duyulacak düşmandr. Kof Kabaday, teyzelerin “Aman hiç muhatap olma pis herifle!” dediğidir.*Mahalle Delikanls’nn raconu vardr. Kof Kabaday’nn raconu, raconsuzluktur.*Mahalle Delikanls’nn adamlar sr ortaklardr. Kof Kabaday’nn adamlar suç ortaklardr.*Mahalle Delikanls paray cebinde tutar. Kof Kabaday paray hep aklnda tutar.*Mahalle Delikanls sevince, “Şirler pençe-i kahrmda olurken lerzân / Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek” der. Kof Kabaday sevince, “Ya benimsin, ya toprağn!” der.

Mahalle Delikanls vs. Kof Kabaday

Serhat Albamya

s

Page 24: Zamandk296 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

Öteden beri İlâhî bir kanun olarak Cenâb-ı Hak, âsî kavimlere -ahirette ceza vermesi muhakkak ve mu-kadder olmakla beraber- terbiye ve te’dib için çok defa, dünyada da ceza vermiştir. Hakikaten, Hazre-ti Lut kavmi hakkındaki ceza, ürpertici ve ibret verici mahiyettedir. Hazreti Lut’un vazifeli olduğu Sodom ve Gomore, Lut Gölü çevresindedir. Bu birkaç belde, bir gecede tek bir sayha ile yerle-bir edilmişlerdir. Hazreti Lut’un kavmini, utandırıcı günahları ve acı sonlarıy-la en ince teferruatına kadar anlatan Kur’an-ı Kerim, Hazreti Nuh’un kavmini de tafsilâtıyla nakleder. Tufan hâdisesi zuhur eder. O günkü dünya karaları suların altında kalır; denizler buharlaşır; gökten yağmurlar ya-ğar; yerden sular fışkırır ve bütün o âsi cemaat helâk olur... Ancak, sefine-i Nuh’a (aleyhisselâm) binen az bir grup, bir kısım zayıf hadislere göre 60-70 insan, Al-lah’ın tevfikiyle kurtulur.

Evet, Ümmet-i Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelince, hakikaten ister ümmet-i davet (Müslü-man olmayanlar) isterse ümmet-i icabet (Müslüman-lar) olsun, bugün hepsi de pek çok melaneti birden işlemektedir. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) davetini duyan Avrupa, Amerika ve sair yerlerde öyle kötülükler irtikâp edilmektedir ki, hakikaten ne Hazre-ti Lut ne Hazreti Salih ne de Hazreti Hud devrinde bu melanetlerden hiçbirisi irtikâp edilmemiştir.

Ancak, O’nun ümmetinden olma hususiyeti, âde-ta bu ümmete paratoner olmuştur. Bu hususiyeti teyit eden Kur’ân-ı Kerim’den bir ayetin işaretini ve Efendi-miz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir müjdesini zikret-mek yerinde olur.

Enfâl Sûresi’ndeki bir âyette, “Sen onların içinde bulundukça, Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azap edecek değildir.” (Enfâl, 8/33) buyrulmaktadır.

Hatta burada Resûl-i Ekrem’in (sallallâhu aley-hi ve sellem) mukayeselere gelmeyen büyüklüğünü mukayese için, şu hususu belirtmekte yarar görüyo-ruz. Hazreti Mesih’in şöyle dediğini Kur’ân-ı Kerim nakleder:

“Eğer onlara azap edersen, onlar Senin kullarındır (dilediğini yaparsın); eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Azîz ve Hakîm’sin.” (Mâide, 5/118)

Evet, Hazreti Mesih, azan, sapan cemaatinin du-rumunu Allah’a karşı ifade ederken, “Eğer Sen onlara azap edersen onlar Senin kulların. Eğer mağfiret eder-sen, Azîz ve Hakîm Sensin.” der. Hâlbuki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) için Kur’an’ın ifadesi şöy-ledir: “Habibim! Sen onların içindeyken Ben onlara azap edecek değilim. Aynı zamanda istiğfar ettikleri, (Bana döndükleri) müddetçe onlara azap etmeyece-ğim...” (Enfâl, 8/33)

Ayetten anlaşılıyor ki, Ümmet-i Muhammed’in iki mühim paratoner ve iki mühim seddi var. Belâlar, bu paratonerlerle tesirsiz hâle gelecek ve azaplar bu sedleri aşamayacaktır.

Birincisi: Maddî ve mânevî şahsiyet-i mâneviye-i Ahmediye’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) içimizde bulunması -İlâ yevmi’l-kıyame Allah devam ettirsin!-

İkincisi: Ümmet-i Muhammed içinde hakka, hakikate sahip çıkan ve daima Allah’a yönelen ehl-i hizmet ve ehl-i istiğfar bir zümrenin bulunması... Bundan dolayı rahmetinden bekleriz. Allah bize, bil-hassa toplu olarak azap etmeyecektir...

Hadis-i şerife gelince, sahih hadis kitaplarında gördüğümüz şekliyle, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ümmetinin helâk olmaması için Allah’a (celle

celâluhu) çok yalvardı. Bu yalvarmalarının en mühimi de Veda Haccı’nda, Arafat ve Müzdelife’de oldu. Bu iki mübarek yerde O, Allah’ın ilham ettiği ölçüde pek çok şey diledi. Hatta kul haklarının affı için dahi yalvar-dı-yakardı. Ancak, bu husus kabul edildi mi edilmedi mi bir şey diyemeyeceğim!

İRADEYLE HALLEDİLECEK MEVZULAREvet, O Sultanlar Sultanı’nın, Ümmet-i Muhammed’in helâk olmaması mevzuunda pek çok yalvarış ve yaka-rışları olmuştu. Bunu sahabe-i kirama şöyle anlatıyor: “Ben, Rabb’imden, benim ümmetimi helâk etmeme-sini istedim. Rabb’im benim bu duamı kabul buyurdu. Dedi ki: ‘Onların helâki kendi aralarında olacaktır. Gü-nah işledikleri zaman Ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım.’ Ben bunun da kalkmasını diledim; ama Rabb’im bunu kaldırmadı.”

Evet, iradeleri ile halledecekleri bu mesele kaldırıl-mamıştı... Başka kavimler günah işledikçe semavî ve arzî afetler onları kırıp geçirecek; ama Ümmet-i Mu-hammed cürüm işledikçe birbirine düşecek, ittihat ve ittifakları bozulacak, ihtilaflarla hırpalanacaklar. İşte, Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunun kalkmasını Rabb’isinden çok diledi; ancak, Cenâb-ı Hak -hikmetini Kendi bilir- bunu kaldırmadı.

Bir de şu hususu, bir ayetin işareti, ehl-i keşif ve tahkikin beyanı olarak arz edeceğim. Bir yerde az dahi olsa, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’a, dine ve diyanete samimî hizmet varsa ve orada ehl-i hakkın mağlup olma endişe ve tehlikesi de bulunmuyorsa bu işi yapan topluluk, paratoner gibi belâların def u ref’ine vesile olacaktır. Evet, bu şekilde dine hizmet eden, on tane samimî adam olsa bunlar paratoner gibi belâları kırıp def u ref’ine vesile olacaktır. Ama ehl-i hak mağlup ise Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri onları da sarsacak-tır. İşin doğrusunu Allah bilir.

İkindi SohbetleriAzâbın aşamayacağı sedler

Cenâb-ı Hak, âsî kavimlere -ahirette ceza vermesi muhakkak ve mukadder olmakla beraber- terbiye

ve te’dib için çok defa, dünyada da ceza vermiştir. 1

Başka kavimler günah işledikçe afetler onları kırıp geçirecek ama Ümmet-i Muhammed cürüm

işledikçe birbirine düşecek ve ittifakları bozulacak.

2Bir yerde az dahi olsa, dine-diyanete samimî hizmet varsa bu işi yapan topluluk, parato-

ner gibi belâların def u ref’ine vesile olacaktır.3

Page 25: Zamandk296 eg

Rabb’imiz! Biz zayıf ve kusurlu kullar, nefislerimizi dizginlemekten aciz kaldık. Bizi nezdinden bahşedeceğin tam bir azm ü ikdamla ve

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” hazinesinden lütfedeceğin kuvvetle rızıklandır.. nefislerimizin kirlerinden, lekelerinden arındır ve günah-

larla âlûde şu kullarını şekâvete götüren yollara düşmekten muhafaza eyle.. bizi, sürekli kötülüğü emreden nefislerimizin merhametsizliğine

ve insî, cinnî şeytanların acımasızlığına terk etme..

Garip, yurdundan yuvasından uzak kalan, dostundan, ahbabından ayrı düşen de-ğildir. O, yaşadığı dünya, içinde bulunduğu toplum itibarıyla hâlinden, yolundan anlaşılmayan; yüksek idealleri, ötelere ait düşünceleri, başkaları uğruna şahsî zevklerinden fedakârlığı ve fevkalâde himmet ve azmiyle, kendi toplumunun kanunlarıyla sık sık zıtlaşıp çakışan, çevresi tarafından yadırganıp irdelenen ve her davranışıyla garipsenen insandır.

Abdullah Aymaz

İslamî araştırmalarİtalya ‘ya ilk defa 1992 yılının Temmuz ayında Ame-

rika’ya giderken ayak basmıştım. 17 Mart 1997’de tekrar geldim.

18 Mart günü PISAI’yi (Pontificio Istituto di Stadi Arabi e d’Islamistica) ziyaret etmiştim. Haftada (o zaman) 26 saat Arapça dersi verilen bu müessesede İslamî ilimler öğretiliyordu. O zaman Rektör Yardımcısı Prof. Justo Lacunza Balda (daha sonra rektör de oldu) ile görüştük. Bir ara, koltuğunun altındaki dosyayı gösterip “Beş senedir Taliban konusunu araştırıyordum, şimdi ders veriyorum.” dedi. Ben şaşırmıştım. Biz o tarihte Taliban’ı duyalı henüz bir sene olmuştu. Benim bu hayretime karşı bana “Biz Fethullah Gülen’in ‘genetik kopyalama’ konusundaki düşüncelerine de ilgi duyarız.” dedi. Yani sadece Arapça ve

İslamî ilimler üzerinde durmuyor, aynı zamanda “yaşayan İslamı” da inceliyorlardı. Doktora ve master yapan ne kadar öğrencileri olduğunu sorduğumda, “72 tane.” dedi. Ama aralarında o zaman hiç Müslüman öğrenci yoktu. Onun için kendilerinden iki kontenjan istedim. Böylece iki öğrencimiz girmiş oldu. Şimdi ellinci yılında, 1800 öğrencinin master ve doktora yaptığını söylediler.

Üç gün süren Ellinci Yıl Altın Jübilesi’ne katıldım. Alman, İngiliz, Irak, Libya, Endonezya ülkelerinin büyükelçileri katıldı. Bizim Vatikan Büyükelçimiz Prof. Mehmet Paçacı Bey de katıldı. Bazı hususları nakletmek istiyorum:

Açış konuşmalarından sonra, ilk gün aralarda müzik programları oldu. Direktör, Cezayirli Mehdi Elias Baba-Ameur idi. Cello çalıyordu.

Onun gibi Müslüman olan Fiorela Asseri (Arnavutluk’tan) violin, İranlı Reza Muhsinpur da tar çalıyordu. İtalya ve Bulgaristan’dan iki sanatçı vardı. Mehdi ile aralarda sohbet ettik. Musiki ve maneviyat ilişkisi üzerinde du-runca meraklandı ve sorular sordu. “Hz. Mevlânâ ‘Ruhlar âleminde ‘Elestü bi Rabbiküm?’ hitabını duyunca büyük zevk duydular, müzik ile hâlâ o zevki bulup o manevî hazzı yaşamak istiyorlar’ diyor.” dedim.

90 yaşındaki Prof. Maurice Borrmans, PISAI’nin tarihini anlattı. Bu müessese önce Tunus’ta kurulmuş. Oradan elli sene önce 1965’te Roma’ya taşınmış. Açış konuşmasını Ağcaniyan isimli bir Ermeni kardinal yapmış...

Prof. Maurica Borrmans ile bir akşam yemeği yedik. 90 yaşında, çok dinç... Hafızası hâlâ güçlü... Kendisi aslen Fransız. “Küçük Prens” kitabının yazarı ile hemşehri... Kur’an ayetlerini hayranlıkla ezbere okuyor. Bir ara coştu; Zilzâl ve Nasr sûrelerini sesini yükselterek okudu. Hz. Meryem ve Hz. İsa ile ilgili âyetleri de derin bir duygu yoğunluğu ile okudu. İmam-ı Gazâli ve Râzi’ye de hayran-lığı var. PISAI’de master yapan arkadaşlarımızın hocası... Onlar hakkında güzel sözler söyledi.

Yemekte Mısırlı Prof. Scattolin Giuseppe de vardı. Sohbet sırasında kendisiyle 1997’de görüşmüş olduğumu hatırladım. O zaman bana Maroviç, Mısır’dan bir profesör arkadaşının Konya’da İbn-i Fâriz üzerine bir araştırma yapacağını söylemişti. Arkadaşlarımız kendisine yardımcı olmuşlardı. İstanbul’a geldiğinde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda o tarihlerde görüşmüştük. Bediüzzaman Haz-retleri eski eserlerinde İbn-i Fârız’dan “a’şak” yani “çok âşık” diye bahseder. “Aşkı, irfanından aşkındır.” mealinde ifadeleri vardır. Prof. Maurice Borrmans, Vehhabi ve Selefi anlayışlarından rahatsız. “Bir cebimde İncil varsa, öbür cebimde Kur’an vardır daima. Ama Tunus’ta beni camilere sokmadılar. ‘Memnu!’ diyorlar. Siz Hanefiler öyle değilsi-niz. Rahatlıkla girip çıkabiliyoruz.” diyor. Prof. Scattolin de “Bir seferinde girmek istedim. ‘Müslüman mısın?’ dediler. ‘Mısırlıyım!..’ dedim, öyle girebildim.” diyor.

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Prof. Maurica Borrmans ile bir akşam yemeği yedik. 90 yaşında, çok dinç... Hafızası hâlâ güçlü... Kendisi aslen Fransız. “Küçük Prens” kitabının yazarı ile hemşehri... Kur’an ayetlerini hayranlıkla ezbere okuyor.

Efendimiz buyurmuştur ki: “Mü’min, kabrine konduğu zamanda başının ucunda güzel yüzlü bir kişi görünür. Adam: ‘Sen kimsin?’ der. O da, ‘Ben senin amelinim. Kıyamete kadar sana yâr-ı vefadâr ve enîsim.’ Keza kötü bir insan da kabre konduğu zaman başının ucunda, habis, çirkin ve manzarası Cehennem azabını tattıracak bir insan beliriverir. Adam ona sorar, ‘Sen kimsin?’ O da: ‘Ben senin kötü amelinim. Kıyamete kadar senin vefasız yârin ve dostunum.’” (Müslim)

Demek ki, amel de temessül ediyor. Hatta denebilir ki Cennet’te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı, mü’minin ameline bağlıdır. Binaenaleyh, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in görüşüne göre, Cennet mevcuttur. Cennet’i inkâr etmek Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat daire-i kudsi-yesinden dışarıya çıkmak demektir. Ancak, Cennet’in, bir çekirdeğin bir ağaç hâline gelmesi gibi, gelişip inkişaf etmesi, mü’minlerin amellerine bağlıdır. Ameller devam ettikçe de o, inkişaf edecektir. O hâlde denebilir ki, her bir mü’minin Cennet’i, henüz kendisi

hakkında tam inkişaf etmemiş, bir kısım dalı budağı henüz tamamlanmamış. Mü’min; namazıyla, orucuyla, haccıyla, zekâtıyla, Müslümanlıkta sadakatiyle o Cennet’e yeni yeni buudlar, renkler kazandıracak, revnaktarlığını artıracak, nihayet, haşr u neşr olup ahirete gittiği zaman onu tam inkişaf etmiş olarak bulacaktır. Bunun gibi, insanın amelleri de Cennetlerde temessül edecek ve mü’min onlardan istifade edecektir. Bu hususu ifade için, ehlullahtan bir zat, “Burada bir Sübhanallah der, orada bir meyve-i Cennet yersin.” buyurur. Evet, burada bir Elhamdülillah der, orada Allah’ın nimetlerinden istifade edersin. Binaenaleyh her amel, orada değişik şekilde insanın istifadesine takdim edilecektir ki, biz bunların hepsine “te-messül” diyoruz. Bazı Müslümanların devamlı olarak okudukları evrâd da böyle temessül edebilir. Veya o evrâd, bir melek tarafından Cenâb-ı Hakk’a takdim edilirken, o melek ona nezaret eder. Sanki o melek, okunan evrâdı temsil ediyor gibi olur.

fasıldan fasılaAmellerin şahs-ı mânevîsi

Aşk ve Vuslathis dünyası

Şahlanırken doludizgin mavi hülyalarla, Duyar Cânân’ı rûh sihirli râyihalarla.

Sardıkça her yanı o füsunlu hâtıralar, Köpürür dalga dalga vuslat tüten duygular.

Uzaklaştıkça kendine ait sahillerden, Ağarır az ötede ufuk, ağarır birden..

Derken sarar her yanı Mâşuk’un câzibesi, Duyulur tasavvurlar üstü sihirli sesi...

Varlık aşkla gürleyen bir mûsıkî kesilir, Az ötede sihirli bir âleme erilir.

Artık her yerde bir sırla gezer ki, büyülü,Her manzarada tüllenir Cânân’ın kâkülü...

Hislerde işveyle tüten bir üslûp duyulur, Derken insan ötelere sırlı bir yol bulur.

Düşünceleriyle hummâlı, ruhu pür-neş’e, Ziya püskürür, fecrin tepeleri peş peşe...

Rüya gibi bir iklime varılır ki; eşsiz, Kuşatır füsûnuyla bir haz, her yanı sessiz.

Donakalır, sarı güller gibi alnında ter, Sonra da bir ışığa erer ve her şey biter...

Solar bütün renkler; yeşil, mavi, pembe ve mor, Mekân ‘lâ mekân’ olur, zamanın nabzı durur.

Görülen bu rüya bitince her yan ağarır, Ruh da, vuslata ereceği rıhtıma varır.

Anlar o zaman gayenin Allah olduğunu; Duyar, var olmanın zevkini duyanlar bunu..

M. Fethullah Gülen

Page 26: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

4 İŞLEM

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Renklendirilmiş bölgede her sayy sadece bir kere kullann.

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

•Aşağda verilen kelimenin harflerindenyararlanarak yeni kelimeler oluşturun.

•Aşağ ve yukar hareket ederken bir ön-ceki basamakta bulunan harfleri kullann.

•Diyagramda kelime tekrar olmamal.

•Kelimeler ek almş olabilir.

KELİME ZİNCİRİ

•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.

OKLARLA KUTU DOLDURMAKU

•Aşağdaki boş kutulara 1’den 9’a ka-dar olan saylardan dört tanesini yazn.

•Her sayy bir kere kullann.

•Yazdğnz saylarla eşitlikleri sağlamay ihmal etmeyin.

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

EKSTRA BÖLGELİ SUDOKU

OKLARLA KUTU DOLDURMA

4 İŞLEM

KELİME ZİNCİRİ

/ = 3

- +

+ = 9

= =

2 6

8 x 1 = 8

- +

4 / 2 = 2

= =

4 3

2

1 6

5 2

4 6

6 3

2

1 3 5 2 6 4

4 2 6 1 3 5

5 1 3 4 2 6

2 6 4 3 5 1

3 5 1 6 4 2

6 4 2 5 1 3

1 4 2 4

2 14 3

3 11 4

9 31 5

141 1

1 13 4

2 31 1

4 212

F İ R K A T E Y N

S A K L A M B A ÇS A K L A M A

M A S A LL A M

B A S A M A K

A M AB A S M A

Farkl çözümler bulunabilir.

Page 27: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

3 ŞU

BAT

2015

SAL

I

Yeni

Bah

ar Ço

cuk 08

-09 B

ulm

acal

ar

3 ŞU

BAT

2015

SAL

I

ÇÖZMECE

Page 28: Zamandk296 eg

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

Yeni Bahar Çocuk 15

3 ŞUBAT 2015 SALI

1

2

3

4

5

6

7

8

Malzemeler:ZımbaSimli evaKüçük bardakYapıştırıcıSicim ipi2 adet peluş şönil2 adet oynayan göz1 adet kırmızı ponponMakas

1

2

3

4

5

6

7

8

9

KÂĞIT HELVA

Önce bardağın alt kenarlarına yapıştırıcıyı sürüp ipi dolamaya baş-layın. Sicim yok ise istediğiniz bir renkteki yün ip ile sarabilirsiniz. Bardağı tamamen sarana kadar yapıştırıcı ve ipi kullanın. Sonra şö-nili şekildeki gibi yanlara koyup ip ile birkaç kez sıkıca dolayın.

Kırmızı ponpon ve simli evadan kesmiş olduğu-nuz yarım daireyi (ağız kısmı) yapıştırın. Oyna-yan gözleri de şekildeki gibi yapıştırabilirsiniz.

Simli evanın üzerine şekildeki gibi iki adet el resmi çizin ve makas ile düzgünce kesin. Şö-nilden kesilmiş iki küçük parçayı da gözlerin üzerine yapıştırın. Kolay gelsin.

İplikten kalemlik yapalım

erhaba arkadaş-larım. Yarıyıl tatili gelir de ben boya

kalemlerim için kalemlik yapmaz mıyım? Bu sefer yaptığım kalemlik diğerleri gibi değil, canım sıkılınca kollarına değişik şekiller verip oynayabiliyorum. Üstelik masamda bana arkadaşlık ediyor. Arada bir ona baktığımda gülmeden yapamıyorum :) Sizler de eğlenceli bir kalemlik yap-mak isterseniz malzeme-lerinizi hazırlayın ve bana eşlik edin, hoşça kalın.

M

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Cumada hutbe okunurken sünnet kılınır mı?

Soru: Cuma namazı için arkadaşımla camiye gittik. Ancak geç kal-dığımızı camiye girince anladık. Herkes sünneti kılmış hocaefendi de hutbe okumak üzere cemaatin içinden minbere doğru gidiyordu.Ben hemen oturdum, arkadaşım ise acele ile sünneti

kılmaya yöneldi. Çevreden el kol işaretiyle oturması ifade edilmişse de sünneti kıldı. Tabii ben sünneti terk etmiş oldum. Namazdan sonra cemaatten, hutbe başlamak üzere iken sünnet kılınmaz, diyenler olduğu gibi, henüz hutbe başlamadığından sünnet kılınır, diyenler de oldu. Ben de acele ile kılsam iyi olacaktı galiba, diye pişmanlık duydum. Bu konuyu kime sordumsa farklı cevaplar aldım, şüpheden kurtulamadım. Şimdi sorum şöyle olacak: Cumaya geç kalıp da hutbe okunmak üzere iken camiye gelenler, sünneti terk mi etmeliler benim gibi. Yoksa acele ile sünneti kılıp sonra hutbeyi dinlemeyi mi tercih etmeliler arkadaşım gibi? Böyle durumlarla çok karşılaştığımızdan dolayı bu duruma bir açıklık getirmeniz çok faydalı olacaktır bizim gibi cumaya geç kalanlar için, diye düşünüyorum?

Cevap: Önce cuma namazını kısaca bir tarif ederek başla-yalım isterseniz.

-Bilindiği üzere cuma namazı on rekatlı bir namazdır. Baştan dört rekat sünneti kılınır, hutbe okunduktan sonra iki rekat da cuma farzı kılınır, bundan sonra da dört rekat son sünnet kılınarak on rekatlı cuma namazı tamamlanmış olur.

Bundan sonra isteyenler her öğlede kıldıkları öğle farzı ile iki rekat sünneti de kaza namazı niyetiyle yine kılarlar. Bu kısa cuma namazı tarifinden sonra gelelim en başta kılınacak ilk sünneti kılmanın vaktine. Dıştaki ezan okunduktan sonra camide herkes kalkar, ilk olarak dört rekatlı ilk sünneti kılar.

Bundan sonra imam hutbe okumak niyetiyle minbere doğru yürümeye başladığı andan itibaren ilk sünneti kılma vakti bitmiş olur. Çünkü hutbe dinlenecek bundan sonra.

Bu konuda ilmihallerde verilen bilgilerde şöyle denmektedir:

-Cumaya geç kalıp da imam hutbeye çıkmak üzere iken camiye gelen kimse, artık sünneti kılamaz, oturup hutbeyi

dinlemeye başlar, kılamadığı ilk sünneti de cumanın farzından sonra kılar.

-Şayet imam hutbe için ayağa kalkmadan gelip sünnete başlamış da, imam da ondan sonra hutbeye yönelmişse, başladığı sünneti uzatmadan iki rekat olarak kılar, hemen hutbeyi dinlemeye yönelir.

Anlaşılan odur ki, cuma namazı için camiye erken gelmeli, ilk sünneti hutbe başlamadan kılmalı, hutbe başlamışsa sünneti farzdan sonra kılmaya niyetlenerek hutbeyi dinlemeyi tercih etmelidir.

-Hutbe okunurken cemâat başka bir şeyle meşgul olmayıp olanca dikkatiyle hutbeyi dinlemeye kilitlenmelidir.

Bundan dolayı hutbe okunurken birine söz söylemek, el, kol işaretiyle yol göstermek gibi şeylerle meşgul olmak harama yakın şekilde mekruh görülmüştür.

-Hutbede geçen bazı dualara gizlice amin denebilir. Yine sessizce salavat da getirilebilir.

-Ayrıca hutbe okunurken camiye gelenler dikkatleri da-ğıtmamak için buldukları boş yere oturmayı tercih etmeliler. İleriye geçmeye uğraşarak dikkatleri dağıtma sorumluluğunu yüklenmemeliler.

-Hutbeyi dinlerken iki dizi üzerine oturmakta zorluk çe-kenler, bağdaş kurup oturarak hutbeyi rahatlıkla dinleyebilirler. Bunda bir mahzur da akla gelmemelidir.

Gelelim cumaya erken veya da geç gelenlerin alacakları sevap karnelerine. Cumaya erken gelmeyi teşvik eden Buhari hadisinde şöyle önemli bir sevap sıralamasına da dikkat çekilmektedir:

-“Cuma günü melekler mescidin kapılarını tutarlar, insan-ları geliş sırasına göre yazarlar. Gelişlerine göre; deve bağışla-mış, sığır bağışlamış, koyun bağışlamış, tavuk bağışlamış, serçe bağışlamış ve yumurta bağışlamış.. gibi sevap kazandıklarını kaydederler!” a.sahin@za man.com.tr

Bundan sonra isteyenler her öğlede kıldıkları öğle farzı ile iki rekat sünneti de kaza namazı niyetiyle yine kılarlar. Bu kısa cuma namazı tarifinden sonra gelelim en başta kılınacak ilk sünneti kılmanın vaktine. Dıştaki ezan okunduktan sonra camide herkes kalkar, ilk olarak dört rekatlı ilk sünneti kılar.

Kahve ve şeker, cildi yaşlandırıyorGünlük tüketilen yemekler ve içecekler, cilt sağlığı üzerinde etkilidir. Cilt için zararlı olan besinler kimi zaman çabuk yaşlanmaya ve sağlıksız bir cilde sebep olabilir.

1Dermatec Polikliniği dermatoloji uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, günde iki-üç bardaktan daha

fazla kahve tüketmenin vücuttaki kortizol denen stres hormon düzeyini artır-dığını, bunun da cildi yıprattığını ve yaşlanmayı hızlandırdığını söylüyor. Kahvenin vücudu susuz bıraktığını da kaydeden Ertek, “Vücut su-suz kaldığı zaman da ciltte kuruluğa ve cansızlığa sebep olur. Bu durum cilt kırışıklıklarının oluşmasını ko-laylaştırır.” di-yor. Şekerin de cildin düşman-ları arasında ol-duğunu belirten

Ertek, cildin daha parlak ve sağlıklı bir yapıda olması için kandaki şeker miktarının sürekli kontrol altında

tutulması gerektiğini dile getiriyor. Ertek, “Şeker, bağışıklık sistemini zayıflatırken

bakterilere karşı savaşan antikor-ların üretimini baskılayabilir.

Zayıflayan bağışıklık sis-temi ciltte lekeler, sivilce ve aknelere yol açabilir. Yine

şekerli içecekler de cildin kurumasına neden ola-

bilir. Bu nedenle cil-din sıvı ihtiyacını su ile karşılamak en doğru seçe-nek olacaktır.” ZAMAN ONLINE

Page 29: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

nun Yolu sulhtu

sallallahu aleyhi ve sellem( )’

CUMA TARAS

1İslam’ın barış, kardeşlik, hoşgörü ve uzlaşma dini olduğunun örneklerini Allah Resûlü’nün

(sallallahu aleyhi ve sellem) hayatının her kare-sinde görmek mümkün. O, her zaman sulhu tercih etmiş; yapılan bütün zulümlere misliyle karşılık vermek yerine hep af ve müsamaha yolunu kul-lanmıştı. Ya Şefkat Güneşi’ni rehber edinen bizler nasıl davranıyoruz acaba?

Günümüzde bazı insanlar öldürmeyi, kesmeyi, şiddeti, intihar saldırılarını İslam için yaptıklarına şartlanmış durumda. Oysa kırıp dökmekle, insan-lara zarar vermekle, İslam’ın emniyet ve barış dini olduğu gerçeğine büyük zarar veriliyor. Kimileri bunları cihat olarak algılıyor; dine hizmet için bunu yaptıklarını söylüyor. Bu tehlikeli ve din ile te’vil edilmeyen durum için İlahiyatçı-Yazar Dr. Reşit Haylamaz, “İnsanlar kendi hissiyatlarını dine fatura ediyorlar aslında. Bir yerden cımbızla tek cümleyi çekiyorlar, olayları kendi açılarından ele alıyorlar.” diyor.

Oysa günümüzde yansıtılanın aksine Efendi-miz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatı diyalog üzerine kuruluydu. Kendisine zulm edenlerle bile irtibatını kestiği hiç görülmedi. Onları İslam dininin güzel yüzüyle tanıştırmak için elinden gelen çabayı gösterdi. Kimliğinden, milliyetinden, kabilesinden dolayı hiç kimse ile bağlantısını kesmedi.

ZULME ŞEFKATLE KARŞILIK VERDİ

Merhum Cemil Meriç der ki: “Zulüm, zulümle değil, feragatle yok edilir.” Bu söz ne güzel anlatıyor Şanı Yüce Nebi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) güçlü olduğu halde ortaya koyduğu tabloyu. Mek-keli müşriklerin yaptığı bütün zulümleri feragatle yok ederek, onları hidayete çağırması, müsamaha ile kalplerini yumuşatma gayreti içine girmesinin sayısız örneği var kutlu hayatında.

Şefkat, merhamet, emniyet, kardeşlik ve insanlarla bir arada yaşamanın nasıl olması ge-rektiğini her zaman pratikte gösteriyordu Kutlu Nebi. İnsanları kazanmanın yolunun hoşgörü ve müsamahadan geçtiğini en iyi O biliyordu. Hicret etmek zorunda kaldığı Mekke’yi yıllar sonra fethederken de bu bakış açısını görmek mümkündü. Bir zamanlar Efendimiz’i her türlü zulüm ve baskıya maruz bırakan müşrikler bu kez onun iki dudağı arasından çıkacak sözlere odak-lanmışlardı. “Ey Kureyş! Bugün benden hakkınızda nasıl bir karar vermemi bekliyorsunuz?” buyurdu Allah Resûlü. “Hayır murat ediyor ve Sen’den hayır bekliyoruz.” cevabını verdi müşrikler. Bunun

ardından Efendimiz onların gönüllerine su serpen şu cümleleri kullandı: “Ben bugün size kardeşim Yusuf’un ‘Bugün sizin için kınama yoktur; umulur ki Allah da hatalarınızı affeder, çünkü O (cc)merhametlilerin en merhametlisidir/’ dediği gibi derim. Haydi, gidin; hepiniz hürsünüz!” Şefkat Peygamberi’nin güçlü olduğu durumlarda bile kin, nefret ve şiddetten uzak kalıp gönüllerin fethettiğinin bir kanıtı bu hadise.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hep sulh yolunu tercih etmişti. Hayatında bunun örneklerine çokça rastlamak mümkün. Bedir Savaşı’nda esir düşen müşrikleri on müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakması O’nun yaşatma idealinin bir göstergesi. Yine Uhud’da da canı kadar sevdiği amcası Hazreti Hamza ve halasının oğlu Abdullah Bin Cahş şehit edildiğiri hatırlayalım. Müşrikler amcasının vücudunu paramparça etmişler, Kutlu Nebinin başını yarıp, dişini kırmışlardı. O (sallallahu aleyhi ve sellem) ise kendisini öldürmek isteyenlerin akıbetini düşünüp “Allah’ım! Kavmimi bağışla; çünkü onlar beni bilmiyorlar!” duasında bulunuyordu. Hudeybiye ise, sahabilerin büyük kısmı müşriklerle savaşmayı arzu ederken, kendisin barıştan yana oluşu O’nun Sulh Peygamberi olduğuna bir başka güzel delil.

PROBLEMLERİ KONUŞARAK ÇÖZERDİ

Mü’minlerin korumakla mükellef olduğu şeyler aklı, canı, malı, iffet, namus ve dinidir. Bunlara yönelik kasıtlar olduğunda, koşullar göz önüne alı-narak savaş yolu seçilebilir. Ancak önemli bir nokta var ki İslam’da savaşın içi bile şefkat ve merhamet doludur. Fahri Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kılıçla meselelerin çözülemeyeceğini çok iyi biliyordu. Çünkü O gönüllerin fethinin kılıçla yapılacak fetihten daha kalıcı olduğuna inanıyordu. Ama gelin görün ki birileri Efendimiz’i sanki savaş peygamberi gibi göstermeye çalışıyor. Bu haksız ve kabul edilemez yakıştırmalara İlahiyatçı-Yazar Reşit Haylamaz, “İslam adına yapılan katliamları dinle tevil etmek cinayettir. Efendimiz’in savaşları müdafaa savaşıdır. 23 yıllık peygamberlik hayatında O’nu savaş için meşgul eden gün sayısı 79’u geçme-miş, bunun sadece 13 saatinde kılıçlar çekilmiştir. Savaşın olmadığı İkinci Bedir ve Tebûk’ü de dâhil edecek olursak Asr-ı Saâdet’in gündemini savaş, toplamda 144 gün meşgul etmiştir.” diyerek cevap veriyor. Allah Resûlü kimsenin kanını akıtmamış ve kimseyi öldürmemiştir. Ölümle burun buruna geldiğinde bile kendisini öldürmek üzere hücum eden bir insanı ölmeyecek bir yerini hedefleyerek sadece etkisiz hale getirmeyi düşünmüştür.

Page 30: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

BismillâhirrahmânirrahîmElhamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn.

Ve’s-salatü ve’s-selamü alâ Resûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî

ve sahbihî ecmaîn.Ferdün Hayyün Kayyûmün Hakemün Adlün Kuddûs.

Ey her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık ihsan eden Allah’ım!

Ey kendisine gönülden inanan kullarını her zaman koruyup gözeten Allah’ım!

Ey zerrelerden seyyârelere kadar topyekün mevcûdatın gerçek sahibi!

Ey dertli kullarının sıkıntılarını gideren!Ey gamlı ve mahzun kullarının

hüznünü feraha çeviren!Ey şefkate muhtaç kullarını re’fet ve rahmetiyle sevindiren!

Ey yardımsız kalanların imdadına yetişen!

Ey haksızlık ve zulme maruz kalanların biricik sığınağı olan Rabb’imiz!

Halimizi Sana arz ediyoruz. Sen dilersen bütün sıkıntı, meşakkat ve tasaları kaldırmaya kâdirsin Allah’ım! Başımıza gelebilecek bütün zararlardan, kayıplardan, musibetlerden,

baskılara maruz kalmaktan, gam ve tasa yudumlamaktan, dehrin hadiseleri altında ezilmekten ve daha

başka belalara dûçar bulunmaktan bizleri koruyan ve koruyacak olan yalnız Sensin Allah’ım!

Ey koruyup gözetenlerin en güzeli Allah’ımız! Bizleri her zaman korumanı, daima himayen altında tutmanı diliyoruz. Bizlere iman-ı kâmil, a’mâl-i saliha ve ihlâs-ı etemm lütfet-

mekle dinimiz ve ahiretimiz hususunda yardım eyle

Ya Rabbî!Ey Rabb’imiz, hakkımızda kötülük düşünenlere fırsat

verme. Sana iman etmiş masum kullarının aleyhinde entrika çevirenlerin komplolarını boşa çıkar. İnananlara oyun

oynamak isteyenlerin oyunlarını boz ve bizlere haksızlık yapanlara hadlerini bildir. Ümmet-i Muhammed’in başında dönüp duran kara bulutları kaldır. İnananlara rahmetinle ve

mağfiretinle muamelede bulun. Kalplerimizi birbirine ısındır ve te’lif buyur. Başta milletimiz olmak üzere her türlü tefri-kadan ülkemizi, Hira coğrafyasını, bütün dünyayı muhafaza

buyur ve huzur bahşeyle. Bizlere birlik ve dirlik lûtfeyle. Yüce Allah’ım bizlere her türlü endişe ve tasa karşısında

ferec ve mahreç yollarını göster. Rabb’imiz, kalplerimizi ve bütün kullarının kalplerini imana, İslam’a ve Kur’an yolunda

hizmete tevcih buyur.

Ey Rabb’im! İnananlara oyun oynamak isteyenlerin

oyunlarını boz

Sayın Hidayet Karaca Beyefendi’nin

avukatı aracılığıyla bize ulaştırdığı

duasına gönülden ‘Âmin’ diyoruz.

Page 31: Zamandk296 eg

31 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı ............................................................................................. + 46 769020425• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: [email protected] Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Genel ve ‘basına dair’ özgürlüklerdeki konumu-muz giderek sarsılıyor. Özellikle tam üyelik müzake-resi yürüttüğümüz Avrupa Birliği (AB) gidişattan bir hayli kaygılı. Birliğin çatısı Avrupa Parlamentosu (AP) ocak ayında -başta 14 Aralık Medya Darbesi- gazete-cilere baskı uygulanmasına “diplomatik lisandaki en sert tepki biçimiyle” ses verdi; olup bitenleri oylamaya katılan 593 vekilin 551’inin tasdikiyle “kınadı”. ABD Washington merkezli ve dünyaca saygın sivil toplum kuruluşu Freedom House’un 195 ülkedeki durumu irdeleyerek hazırladığı “Dünyada Özgürlük 2015” raporu da iç karartıcı. Bolivya, Mozambik ve Papua Yeni Gine’nin yer aldığı “Kısmen özgür” kategori-sindeyiz. Ardından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) de, -19’a karşı 77 evetle kabul edilen “Avrupa’da medya özgürlüğünün korunması” başlıklı raporuyla-Ankara’yı ihlalleri bitirmeye çağırdı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ise demokrasi ve öz-gürlükler yürüyüşünde irtifa kaybına uğradığımızı; 10 yıllık kazanımların çöpe atıldığını söylüyor. Şu ifadeler HRW raporundan: “Hükümet yargıyı yürütmenin kontrolüne almak, medya ve internet sansürünü artırmak, gazetecileri yargılamak için eşi görülmemiş adımlar atı.” Geçtiğimiz hafta içi, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi bünyesindeki Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizmasınca (EPİM) da bu

sahadaki karnemiz Cenevre’de sorgulandı. Toplan-tıda 122 üyenin temsilcisi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a sorular yöneltip eleştirilerini sıraladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) eski yargıç-larından ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’e göre soru sayısı bir rekor. “Askerî darbe dönemleri dâhil, itibarımız böylesine dibe vurmamıştı. “İç ve dış mihraklar söylemi” artık prim yapmıyor. Arınç’ın cevaplarında hiç ‘paralel yapı’ dememesi de bunun ispatı.

DÜNYADAN AK PARTİ’YE DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK ÇAĞRISI

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, An-talya’daki “Geleceğin Öğretmeni” adlı sempozyumda dile getirdiği ‘yazboz’ ifadesi itiraf gibi algılanınca tevile çabaladı. Oysa yeni cümleleri de birbiriyle çelişiyordu: “Eğitim yazboz tahtasına dönmüş değil.”, “Eğer bir yazboz tahtasından söz edile-cekse dünyadaki eğitimin bütününde bu manzarayı görüyoruz.”, “Türkiye’de istisnai bir şey yok, bunu yapmazsak bir görevi-mizi yerine getirmemiş oluruz.” Şimdi de sempozyumdan bir pasaj: “Değişimin hızı gittikçe artıyor. Dolayısıyla öğrencilerimiz nitelik değiştiriyor. Daha da değiştirecekler. Eğitim dünyası tam bir yazboz tahtası.” Burada dünya genelindeki eğitimden mi söz ediyor? Yorumu size kalmış! Kovboy filminden misal veriyor Avcı: “Salon vardı, orada sık sık kavga çıkar, bir köşede de piyanist piyanosunu çalmaya devam eder. Başucunda, ‘Piyanist elinden geleni yapıyor, lütfen ateş etmeyin’ yazar.” Bakana göre milli eğitimin hali de böyle: “Ben de böy-lesine bir topyekûn altüst olmuş, böylesine bir değişim ortamında Bakanlığı’mızın da bu değişime ayak uydurabilmek için, aldığı kararlarla sık sık eğitimi yazboz tahtasına

çevirmekle eleştirildiğimiz için, yaptığımız işin ne olduğunu bir de böyle anlatmaya çalıştım.”

MİLLİ EĞİTİMBAKANI HAKİKATEN NE DEMEK İSTEDİ?

NORMAL GÜVENLİK SORUŞTURMASIYLA MİT’İN İRTİBATI!

Milliyet’in “MİT raporuyla memur alımı” manşeti sonrası öğrendik ki, Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan,

“Seçici davranılıyor. Detaylı araştırma yapılıyor. Klasik bir kurumun elaman alınırken yaptığı

araştırmalar var. Güvenlik soruşturması falan, MİT raporları onlara bakılıyor. Biz de

bunlara bakıyoruz.” derken yanlış anlaşılmış: “Bana yöneltilen soru sadece TİB yönetici ve çalışanlarına yönelikti. Devlet memurlarına

atfetmek üzücü.” Peki ya, normal güvenlik soruşturmasıyla MİT’in irtibatı!

ŞAHİN ALPAYGazeteci-yazar

“Hizmet okullarına yöne-lik nefret söyleminden, açık söyleyeyim utanç

duyuyorum.”

DENGİR MİR MEHMET FIRATEski milletvekili, AK Parti’nin kurucularından

“IŞİD vahşileri (Tayyip Erdoğan’ın) söylediği gibi Kobani’yi düşürseydi, birileri kesinlikle bugün dört kollu

çiftetelli oynuyor olurlardı.”

Page 32: Zamandk296 eg

32 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMBİZİM SOL KENDİNİ YENİLEYEMİYORRadikal sol koalisyonun Yunanistan’da iktidara gelmesini ve Türkiye solunun neden böyle bir başarıya imza atamadığını, ÖDP’nin kurucularından eski bağımsız milletvekili Ufuk Uras’a sorduk.BÜNYAMİN KÖSELİ

1Yunanistan’da radikal sol koalisyon SYRIZA’nın çok büyük bir oy oranıyla

iktidara gelmesi, Türkiye’de faaliyet göste-ren sosyalist sol grupları heyecanlandırdı. Aslında heyecandan ziyade bir ‘imrenme’ duygusuydu dışa vuran. “Acaba biz de ik-tidar olabilir miyiz?” sorusu, henüz Türkiye solunun çok uzağında. Neredeyse bir asırlık geçmişi olan sosyalist sol, Türkiye’de hiçbir zaman iktidar alternatifi olamadı. Bugün de durum, Türkiye sosyalistlerinin penceresin-den bakıldığında, hiç de iç açıcı değil.

Bizim de cevap aradığımız sorunun ekseni aynı: “Sosyalist sol, bu topraklarda neden başarılı olamadı? Ya da önümüzdeki dönemler için bir umut ışığı var mı?”

Bu sorunun cevabını, Türkiye’de, SYRIZA hareketini en yakından tanıyan isimlerden biri olan eski bağımsız millet-vekili Ufuk Uras’a yönelttik. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi içerisinde siyaset yapmaya devam eden Uras, sosyalist solun içinde, mütedeyyin kesime karşı en saygılı kişilerden biri olarak tanınıyor. Uras ayrıca, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluş sürecindeki en aktif siyasetçilerden biriydi. Türkiye’de beklenen başarıyı gösteremeyen ÖDP’nin yapı itibarıyla SYRIZA hareketi ile büyük benzerlikleri var.

Türkiye’de sosyalist sol hareketin niçin iktidar alternatifi olamadığı sorusuna cevap aramaya Cumhuriyet’in ilk yıllarından baş-lamak gerekir şüphesiz. Türkiye sosyalist sol hareketi, bugün bile hâlâ şaibesini koruyan Mustafa Suphi ve 15 arkadaşının Karade-niz’de öldürülmesiyle, baştan ölü doğum yapıyor, daha 1921’de. Mustafa Kemal’in Suphi’ye ‘Yoldaş’ diyerek mektup yazdığı göz önüne alındığında, onun ve arkadaş-larının önemi daha iyi anlaşılabilir. Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) ilk Merkez Komite Başkanı olan Suphi’nin ölümünde, İttihatçıların parmağı olduğu iddiasını bir yerlere not etmekte fayda var. Türkiye’de, ilk kuşak komünist önderlerden Şefik Hüsnü ve Hikmet Kıvılcımlı’nın, o dönemin şart-larında ciddi bir varlık gösterememesinin sebeplerini toplumun sosyolojisinde aramak gerek. Osmanlı’dan bize miras kalan toplum sosyolojisinde, ‘teba’ kavramının önemli bir yeri vardı. Osmanlı, tarıma dayalı bir üretim toplumu olduğu için burjuva sınıfından yok-sundu. Bu miras, aynıyla, yeni Cumhuriyet’in toplumsal kodlarını da şekillendirdi. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve Hikmet Kıvılcımlı gibi sembol isimler, bu yüzden bir imkânsızı ba-şarmak için yola çıkmıştı. İşçi sınıfı olmadan sosyalist devrim yapmaya koyulmuşlardı! İşçi sınıfının cılız kalması, ilerleyen yıllarda da solun bölünmesine sebep olacaktı.

1960’ların sonunda, Türkiye İşçi Partisi (TİP) içerisindeki kavganın asıl nedeni de buydu. Millî Demokratik Devrim (MDD) tezini benimseyen Mihri Belli ve çevresi, Türkiye’deki işçi sınıfını yetersiz görüyor, ordu içerisindeki Kemalist kadro ile ittifak yaparak devrim yapmayı planlıyordu. Mihri Belli ve çevresinin, 1965’te parlamentoya 15 milletvekili göndermeyi başaran Mehmet Ali Aybar ve çevresi ile kan uyuşmazlığı tam da bu noktada başlıyordu. Aybar’ın ‘güler yüzlü sosyalizm’ anlayışına göre parlamentoda, yani yasal zemin içinde kalınmalıydı. Bu, MDD taraftarlarına göre bir ihanetti. Ve beklenen oldu, 68 kuşağı ile birlikte dünya üzerinde esen sosyalist sol rüzgârlar, Mihri Belli çevresindeki genç kuşağı illegaliteye yönlendirdi.

Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Doğu Perinçek, İbrahim Kaypakkaya, Yusuf Küpeli

ve Münir Ramazan Aktolga gibi isimler ve onların etrafında kümelenen kesim, ken-dilerini silahlı mücadele içerisinde buldu. Bu erken kalkışma hüsran ile bitti gençler açısından. 12 Mart 1971 Muhtırası, solun üzerinden silindir gibi geçti. Sonrasında, sosyalist sol onlarca fraksiyona bölündü. Devletin istihbarat örgütleri, sağ fraksiyonları kullandığı gibi solu da dizayn etti, darbelere zemin hazırladı. 1970’lerde ‘Toprak işleye-nin, su kullananın’ sloganı ile yola koyulan Bülent Ecevit bir müddet, sosyalist solun bile sempatisini kazandı ama sonrası gelmedi. Türkiye’de sosyalist sol, Sovyetlerin tarihe gömülmesiyle bir depresyon dönemine girdi. Devrimci-Yol’un devamı sayılabilecek ÖDP’nin kurulması da işte böyle bir dep-resyon sürecinden kurtulmak için bünyenin gösterdiği refleksti. Ancak beklenen yine olmadı. Bundan sonra sözü Ufuk Uras’a bırakıyoruz.

Eşiği yüzde 3 barajıyla aştılar Uras, Yunanistan’daki SYRIZA hareketi

ile ilişkilerin nasıl başladığını anlatarak giriş yapıyor: “Biz, 1996’da ÖDP’yi kurunca, Kıbrıs meselesinin çözümü adına birtakım

çabalara girdik. Bugün SYRIZA içerisinde faaliyet gösteren Yunan siyasetçileri Türki-ye’ye davet ettik, biz oraya gittik, karşılıklı deklarasyonlar yayımladık. 1993’te 2,9 oy alarak barajın altında kalmışlardı. Biz, ÖDP olarak 1999 seçimlerinde 0,8 oy aldık. Sol içi birlik ve bütünlüğü sağlayamadık ama SYRIZA bunu başardı. Bizdeki malzeme bu. Mesela, kalıcı tek bir mahalle meclisi oluşturamadık. Şu an bunu Kürt hareketi yapıyor, yapmaya çalışıyor. HDP, eğer barajı aşarsa, AKP’ye gidecek olan 35-40 civarında milletvekilini kendisi alacak. Şu an herkes HDP’nin barajı geçmesini istiyor. Biz, sol olarak, Fatsa’da Terzi Fikri’nin denediği halk meclisleri projesini hayata geçiremedik. Tabii bir de devlet bunu çiğnedi geçti.”

Uras, sözü tekrar, SYRIZA ile geçmişte kurulan ilişkilere getiriyor: “Milletvekili olunca, Yunanistan’a gittim ve parlamentoda bir konuşma yaptım. ‘Kardak Kayalıkları piknik alanı olsun, Kıbrıs militarizmden arındırılsın’ dedim. Bunun adımları atıla-bilirdi, hâlâ atılabilir. Türkiye dış politikası hâlâ kendi kısır gündemleri ile uğraşıyor. O gün de bizim SYRIZA ile kurduğumuz iyi ilişkilerin farkında değillerdi. SYRIZA,

Yunanistan’ın o radikal milliyetçi politika-sından dönüş yapabilir. Yıllardır iki ülke milyarlarca dolarını silaha yatırdı. İki ülkenin silah harcamaları, son on yılda yaklaşık 279 milyar dolar.”

Uras, Türkiye’deki sosyalist hareketlerin başarısız olmasını şu sebeplere bağlıyor: “Biz, Sovyetler çöktükten sonra bir yüzleşme sürecine yanaşmadık. Sovyetler yıkıldı çünkü bürokratik bir diktatörlüktü. 21. yüzyılda artık şu anlaşıldı: Çok sesli bir siyaset yürütmeli ve ancak halkın onayını alarak iktidara gelme-lisiniz. Kamuyu, yurttaşın ortak alanı hâline getirmelisiniz. 21. yüzyıl solu, bu yüzleşmeyi yaparak daha çoğulcu, daha demokratik bir şekilde inşa edilmeliydi. Türkiye solunda kendini yenileyememe gibi bir hastalık var. Bugün, TKP bile Mustafa Suphi cinayeti ile yüzleşme taraftarı değil. SYRIZA’nın başarısı, bir koalisyonla birlikle, farklı kültürel dina-miklerin bir arada yaşama isteğine karşılık verebilmelerinde yatıyor. SYRIZA, başarılı olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bir eşik vardı ve onu aştı. Tabii bunu yüzde 3 barajı ile aştı. Bizim yüzde 10 barajı, önümüzde ciddi bir engel olarak duruyor ama bunu bir bahane olarak sunmak yanlış. Yunanistan’ın bir Kemalizm’i yok ayrıca…”

Uras, önemli bir noktaya daha dikkat çekiyor: “Bugün Yunanistan’da çalışanların neredeyse yüzde 95’i sendikalı, son yıllarda toplam 35 genel grev yapıldı. Biz Gezi di-renişinin bile keyfini çıkaramadık. Erdoğan püskürtülmüştü Gezi’de. Kendini elit gören, mütedeyyin kesimi sadece camide sanan, fabrikada, tarlada, hayatın içinde onları gör-meyen, kimliğiyle, inancıyla onu tanımayan pozitivist bir sol görüş hâkim. İşte tam da bu noktada Kemalizm’in yedeğine giriyorsun. Rüştünü ispat edemiyorsun.”

SYRIZA, DHKP-C’YE KARŞI NASIL BİR TAVIR ALACAK? Türkiye’de faaliyet gösteren Marksit-Leninist örgüt DHKP-C, cephe gerisi olarak yıllardır Yunanis-tan’ı kullanıyor. Örgütün burada, militanlarına silahlı ve ideolojik eğitim verdiği üç kampının olduğu biliniyor. SYRIZA’nın, önümüzdeki dönemde, DHKP-C’ye karşı nasıl bir tavır alacağı merak konusu oldu. Özellikle Ecevit Şanlı’nın Şubat 2013’te ABD Ankara Büyükelçiliği’ne düzenlediği canlı bom-balı saldırı sonrasında Yunanistan, örgüte üst üste operasyon düzenlemişti. Geçen yıl düzenlenen operasyonlarda, örgütün en önemli isimlerinden biri olan ve silahlı kanat sorumlusu olduğu iddia edilen Hüseyin Fevzi Tekin’in de aralarında bulunduğu çok sayıda DHKP-C’li yakalanarak cezae-vine kondu ancak Tekin ve bazı DHKP-C’liler SYRIZA iktidarının daha ilk günlerinde tahliye edildi. Mehmet Yayla ve Hasan Biber isimli üst düzey iki yönetici ise 7 yıl hapis cezası aldı. Murat Korkut isimli bir militanın SYRIZA üyeleri ile birlikte çekilen fotoğrafları basına yansımıştı.

Page 33: Zamandk296 eg

33 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

İBRAHİM TÜRKMEN

1Yunanistan’da seçimleri kazanan sos-yalist Syriza’nın Avrupalı borç veren-

lerle ilişkileri ve Grexit diye bilinen AB’ye vedası ihtimali, krizin pençesinden kur-tulma çabasındaki Avrupa ekonomisinde işlerin daha kötüye gidebileceği endişelerini artırdı.

Yunanlar yaşadıkları sorunların baş müsebbibi olarak troykanın dayattığı acı kemer sıkma politikalarını görüyorlar, ki bu anlayışları, son genel seçimlerde ortaya çıkan tabloda da açıkça okunabiliyor.

Syriza seçim kampanyalarında hiç lafı eğip bükmeden, Yunanları aşırı tasarruf politikalarının boyunduruğundan kurtarma vaadiyle oy talep etmişti ve aldığı oy oranı da halkın, söz konusu politikaya desteğini göstermesi açısından kayda değer. Tsipras, zaferinin daha ilk saatlerinde, ne için söz verdiyse ona uygun davranacağını ve kendilerine duyulan güvene aykırı hareket etmeyeceklerini ilan etti. İlk icraatları da bu duruşu destekler mahiyetteydi.

Kravat takmamasıyla dikkat çeken çiçeği burnunda başbakan, çarşamba günü

özelleştirme süreçlerini durdurduğunu açıkladı. Özelleştirme AB ve IMF ile yapılan kurtarma anlaşmasının şartları arasındaydı ve iptal kararı Syriza hükümetinin AB’ye retorik dışında ilettiği en somut ve şimdiye kadarki en sert mesajı oldu. İşten çıkarılan memurların geri alınacağını duyurdu ve asgari ücreti yeniden ihdas etti. Maliye Bakanlığı koltuğuna kemer sıkma po-litikalarının mahut bir muhalifi olan ve kendini “özgürlükçü Marksist” olarak tanımlayan Yanis Varoufakis atandı. Diğer kabine tercihleri bir denge gözetildiğini gösteriyor. Parti Euro’yu ve Avrupa Birliği’ni kapitalizmin ezici aktörleri arasında gören bir ideolojik altyapıya sahip ancak artık iktidarın mesuliyetini omuzlarında taşıyan Tsipras’ın bundan sonra retoriğini yumu-şatması beklenebilir.

Yunanistan’ın Avrupa ile 240 milyar Euro’luk bir borç yapılandırma anlaşması bulunuyor ve zaten 100 milyar Euro’luk bir “saç tıraşı” kolaylık olarak affedildi. Avrupa, kalan borcun ekseriyetle kamu kaynaklı olması yüzünden yeni bir affa sıcak bakmıyor. Ancak eğer bir müzakere vuku bulursa, mevcut borçların vadesi uzatılarak

yeni faiz yükünde tıraş söz konusu olabilir.Avrupa’nın ilk tepkileri olumsuz ama

temkinli oldu. Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble bazı kuralların ve anlaşmaların bulunduğunu hatırlatırken, tarafları finansal verilerin ve hâlihazırdaki durumun ne olduğunu iyi düşünmeye çağırıyordu. Fransa’nın kendisi de bir solcu olan Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron da kuralların belli olduğunu vurguladı. Avrupa’nın fikirlerini değiştirmek gibi bir durumu bulunmadığını söyleyen Fransız bakan, “Yunanistan’ın evvelce verilmiş taahhütleri bulunuyor.” dedi.

Her hükümet, öncekilerin yaptıkları uluslararası anlaşmalara devletin devamlılığı esasında uyar. “Pacta sund servanda” ya da Türkçesiyle “ahde vefa” diye bilinen bu diplomatik kural Syri-za’yı bağlayacak mı? Syriza’nın Avrupa’ya yönelik sert söylemi bu hususta şüpheler uyandırıyor. Tsipras, borçların silinmesi, yeniden yapılandırılması ve tasarruf tedbirlerinin gevşetilmesi konu-sunda Avrupa’nın olumlu adım atmaması hâlinde, birlikten ayrılıp kendi para ve maliye politikalarını bağımsız olarak idare etme yoluna yönelebileceklerini gizlemi-

yordu. Ancak bunun maliyeti yüksek olacak. Yunanistan’ın drahmiye dönmesi hâlinde ilk etapta beklenen sert bir devalüasyon ve kaçınılmaz bir hiperenflasyon. Ardından ülkeden sermaye kaçışı başlayacak ki bunu engellemek için Yunanistan’ın yapabileceği pek bir şey gözükmüyor. Ayrıca, Syriza’nın, özünde Keynesyen programı borçları tır-mandıracak.

Uluslararası Finans Enstitü-sü’nün yap-tığı bir araştırmaya göre Grexit’in Avrupa’ya maliyeti ise 1 trilyon doları bulabilir. Bu açıdan Avrupa, Yunanistan’ın borcunun bir kısmını silmek ile bütün borcun dört katı bir maliyeti üstlenmek seçenekleri arasında tercihte bulunmakta muhtemelen zorlan-mayacaktır. Bununla birlikte, Avrupa’nın duruşunda bu tehdide boyun eğilmesi hâlinde zor durumdaki diğer AB ülkele-rinde de radikal söylemlerin yükselebileceği endişesi de etkili.

Tsipras’ın söylemleri bir retorikten mi ibaret yoksa gerçekten ülkesini AB’den çıka-racak kadar gözünü karartmış durumda mı? Bunun cevabını ilerleyen günler gösterecek. Ancak şu ana dek attığı adımlar, Syriza liderinin şakasının olmadığını gösteriyor.

Ekonominin SyrIza’yla imtihanı

Page 34: Zamandk296 eg

34 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEMDÜNYAYI SARAN HİZMET AŞKIÇeyrek asır evvel küçük adımlarla Nahçıvan’dan yola çıkan eğitim kervanı, BUGÜN 160 ülkeye ulaşIP gönüllere girdi. ŞİMDİ öz yurdunda garip düşen fedakârlara dünya sahip çıkıyor.

MESUT ÇEVİKALP

1Arşivler yalan söyler mi? Türkiye’de son dönemde Türk Okulları’na dair

yürütülen ‘kara propagandayı’ da arşivlerle yüzleştirelim istedik. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı resmî siteleri, okulları “örgüt, istihbarat merkezi” gösteren mevcut iktidarı yalanlıyor. Dev-letin arşivleri, Türk Okulları ve adanmış öğretmenleri hakkındaki methiye haberleri ve raporlarından geçilmiyor. Daha acısı, bugünlerde sınır ötesinde muhataplarına Türk Okulları’nı kötüleyenlerin bir-iki yıl önce bizzat ‘övgüler’ düzdüğünü gösteriyor.

Bir de üçüncü ülkelerin arşivleri var. Ankara’dan giden ‘O okulları kapatın’ taleplerine aksi yönde cevap verilmesi, okul-ların sınır ötesindeki sicillerinin de temiz olduğunu gösteriyor. Okulları kapatmak şöyle dursun, sahiplenmenin arttığı yan-sıyor ekranlara. Mesela, Romanya Eğitim Bakanı Remus Pricopie, önceki hafta “Ben de çocuklarımı bu okullara vereceğim.” diyerek hükümetinin Türk Okulları’na arka çıktığını dünyaya gösterdi. Afganistan Millî Eğitim Bakanı Asif Nang, savaşa rağmen Afgan gençlerini terk etmeyen gönüllü öğretmen ve Türk Okulları’nı minnetle an-dıklarını, ülkelerinde yeni okullar açılmasını istediklerini duyurdu. İftira kampanyasına karşı Nijeryalı mezunların hazırladığı video klip de izlenmeye değer. Dünün öğrencileri, bugünün akademisyen, işadamı ve bürok-ratları hep bir ağızdan “Bu okullar bizim, kimseye bırakmayız” diyor!

Öz yurdunda ‘garip’ düşenlere dünyada sahip çıkanların listesini uzatmak mümkün elbette. Ancak bu fasılda gayemiz söyle-nenlerden ziyade yaşananları nakletmek. Zira kendi hükümetlerinin karaladığı, hatta ‘ajan’ ilan ettiği gönüllü öğretmenlere dünyanın sahip çıkmasının ardında pek bilinmeyen fedakârlık, adanmışlık destanı yatıyor. 1990’larda Orta Asya’dan başlayıp çeyrek asırda dünyaya uzanan adanmışlar kervanını anlatmak kolay değil. İşte aslını tarihin yazacağı bu destandan satırlara düşen üç damla, ‘Barış Okulları’ kitabından üç küçük kesit:

Anadolu’dan Nijer’e su taşıyanlar: Kuzeybatı Afrika ülkesi Nijer, 10 yıl önce dünyanın en fakir ülkesiydi. 13 milyonluk ülkenin yüzde 70’i açlık sınırında yaşıyordu. Bugün bu denklem eskisi gibi değil artık. 2003’te komşu Nijerya’dan gelen iki öğ-retmen ülkenin makûs talihini değiştirdi. Başkent Niamey’de açılan Bedir Türk Okulu, kısa zamanda, kaderine küsen halka umut ışığı oldu. Halkın teveccühü ile ilkokulun ardından ortaokul ve lise açıldı. 11 yılda öğrenci sayısı 40’tan 1500’e, okul sayısı 5’e yükseldi. Ancak bu adanmışlara yetmedi. Çünkü su, gıda, giyecek de yoktu Nijer’de. Ülkedeki su krizi bunaltıcı noktaya ulaşmıştı. Bırakın kullanma suyunu, içme suyu bile yoktu. Eğitimciler kafa kafaya verip bu derde çare aramaya koyuldu. İçlerinden biri ‘su kuyuları açalım’ dedi. İlk araştırmalarında 300 metreye inildiğinde temiz suya ulaşıldığını öğrendiler. Ancak bu derinlikten su çıkarmanın maliyeti bel-lerini büktü; 6 bin dolar! Türkiye’de hatırlı esnafların kapılarını çalıp yardım istediler. 2006’da 10 kadar su kuyusu açıldı. Ancak asıl patlama Kimse Yok mu Derneği’nin devreye girmesiyle oldu. Geçen 7 yılda susuzluğun yaşandığı 50 farklı bölgede 300 kadar su kuyusu açıldı. Anadolu insanının yardımıyla Nijer’e kazandırılan su kuyuları halkı biraz daha umutlandırdı. Gönüllüler yetindi mi? Elbette hayır! Su kuyularını

Kurban’da et dağıtımı, Ramazan’da giysi yardımları izledi. Bir taraftan da ülkedeki Osmanlı bakiyesi Türklerin izini bulup Türkiye ile temasını sağladı Türk Okulları. Evlenemeyenlere düğün yardımı yaptılar, işi olmayanlara makine dağıttılar. Ardından gelen TUSKON zirveleri fakirliğin etki-sini biraz daha kırdı. Nijer kendi ayakları üstünde doğrulmaya başladı. Anadolu insanını, okullarını ve öğretmenlerini her ortamda dualarla anan Nijerliler ‘birileri istiyor’ diye bu civanmertlere yüz çevirir mi, ‘Sizleri burada istemiyoruz’ der mi?

Everest’i aşan Ferhat’lar: Asya Kıtası’nın Nijer’i de Nepal’di. Dünya gündemine Eve-rest Dağı ve Maocu gerillaların sürdürdüğü savaşla taşınan ülkede fakirlik, kıtlık diz bo-

yuydu. Ülke dünyaya kapılarını kapatmıştı. Güvenlik endişesi ile devletler başkent Katmandu’da yerleşik elçi bulundurmu-yor, bu ülkedeki işleri komşu ülkelerdeki sefirler üzerinden görüyordu. Türkiye de bu yolu izliyordu. Diğer açıdan mazlum Nepal adanmış eğitimciler için koşturulması gereken ülkelerdendi. İlk eğitimci 2001’de ayak bastı Katmandu’ya. Filipinler’deki Türk Okulları onu Nepal’e kovandan çıkan ‘oğul’ gibi uğurladı. Elinde bir küçük bavul, cebinde 400-500 dolar vardı. Hayalleri büyüktü ama... Filipinler’deki okulun bir benzerini burada açmaktı gayesi. İlk 4 ay kalacak ev bile tutamadı. Nepalliler diğer yabancılar gibi ondan da ürkmüştü! Ev bulamayınca bir tapınağa sığındı. Orada yatıp kalkıyor, ibadete gelenlerle iletişim kurmaya çalışıyordu. Beşinci ayında biri ona sahip çıktı. Ev verdi. O da Türkiye’deki dostlarına haber saldı: “Evi tuttum, okul için öğretmen ve para gönderin.”

Öğretmenler gelmeden, terk edilmiş bir binayı ucuza kiralayıp inşaata girişti. Ülkeye gelişinin yıl dönümünde elle gösterebileceği bir okul binası, sırtını dayayabileceği 2-3 öğretmen arkadaşı olmuştu. ‘Meridyen’ adını verdikleri Türk Koleji, 2002 yılında 100 öğrencisiyle başladı eğitime. Özverili öğretmenler, iki sene zarfında okulu 1500 yabancı kolej arasında ilk 5’e sokmayı ba-şardı. Okulun sıra dışı başarısı halkın, devlet ricalinin teveccühünü artırdı. Sonraki 12 yılda öğrenci sayısı 1500’e, okul sayısı ikiye yükseldi. Ülkeyi uluslararası olimpiyatlarda başarı ile temsil eden Türk Koleji bizzat devlet tarafından sahiplenilmeye başladı. Everest’i aşıp Nepallilerin gönlüne giren

Ferhat’lar, ülkede ‘yabancı’ görülmüyor artık.

“Almaya değil vermeye ilk kez siz geldi-niz”: Yüzyılın depremi ansızın yakaladı Ha-itilileri… Sadece 41 saniye sürse de ardında devasa bir enkaz bıraktı. Taş üstünde taş kalmadı âdeta; okullar, hastaneler, devlet binaları yıkıldı. Karayipler’in yoksul ülkesi bir günde 100 yıl geriledi sanki. Olayın insani boyutu daha vahimdi! 10 milyonluk ülkede 1,5 milyon kişi evsiz kaldı, 200 bin kişi öldü, 300 bin kişi yaralandı. Bu felaket, 13 bin kilometre ötedeki Haiti’yi, adanmış-ların gündemine soktu. İlk etapta Kimse Yok mu Derneği’nin acil yardım ekibi düştü yola. Ardından yardımlarla gönüllüler izledi ilk gidenleri. Sahra hastanesi kuruldu, aşevi açıldı. Hatta cenaze ekibi oluşturuldu; sokaklarda kalan cesetlerin gömülmesine yardım edildi. Atlatılan ilk şokun ardından kalıcı yardımlara geçti adanmışlar. Önce tam teşekküllü bir hastane kurdular. O faaliyete girmeden ilk Türk Okulu’nun temeli atıldı. Gönüllülerin Haiti’yi, Haitilileri yeniden ayağa kaldırmak için sergilediği çaba Devlet Başkanı Michel Martelly’nin de gözünden kaçmadı. Gönüllüleri kabul edip gayretlerini takdirle karşıladı. Devlet Başkanı’nın o kabulde yaptığı konuşma adanmışların onca yorgunluğunu giderdi: “Türkler 13 bin kilometre uzaktan gelip zor durumdaki Haitililer için hastane, okul ve öğrenci yurdu inşasına girişti. Haiti ta-rihinde son 5 asırdır ilk kez birileri karşılık beklemeden bize bir şeyler verdi. Herkes buraya bir şeyler almaya gelirdi. Türkler bir şeyler vermeye geldi. Türkiye halkına ülkem adına teşekkürlerimi sunuyorum.”

Page 35: Zamandk296 eg

35 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANGÜNDEM

En çok kafa karışıklığı olan sorulardan biri bu. Bilinçli iki çarpıtma yapılıyor: Oslo görüşmeleri sorgulanıyordu deniyor; diğeri de KCK’ya sızmış MİT elemanlarının deşifre edildiği iddiası. İlkinden başlayalım, Oslo’yu sızdıran PKK beklentisinin aksine AK Parti zor durumda kalmadı. Toplum, terörün bitirilmesi için gerektiğinde terör örgütüyle bile masaya oturulmasına hazır olduğu mesajını verdi. Zaten bugün çözüm süreci yürütülebiliyorsa oradan alınan kredi iledir. Ayrıca Oslo görüşmeleri biri CHP millet-vekili olmak üzere 23 kişinin suç duyurusu üzerine Ankara’da soruşturuldu ve takipsiz-lik verildi. 7 Şubat savcıları da kesin bir dille bu iddiayı yalanladı. İkinci suçlamaya cevabı rahmetli Mehmet Ali Birand’ın köşesinden okuyalım. Birand savcılarla görüşmesini köşesine taşımıştı. “Biz seni deşifre etmedik.

S e n o r a d a ça l ı ş ı rken seni alıp çıkart-madık. Sen molotof kokteyli atarken yakalandığın için ben senin yakana yapıştım...” diye savunmuştu savcılar kendini. Birand, “Em-niyetten savcılığa yollanmış olan suç listesi de epey kabarık. Listeyi gördükten sonra ‘Ne yapalım şimdi?’ diye sorduklarında yanıt veremiyorsunuz.” cümlesiyle de şaşkınlığını paylaşıyordu.

‘Molotof atma’ i fadesi

önemli zira artık yüksek sesle Serap Eser cinayetinin failleri arasında istihbarat elemanlarının bulunduğu ileri sürülüyor. HDP’li Hasip Kaplan ve Selahat-tin Demirtaş’ın Meclis tutanaklarına geçen sözlerinden sonra eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de iddiaları teyit eder şekilde

konuştu. Tatmin edici açıklama henüz yapılmış değil. Başka bir

olayda molotof atarken yakalanan A.S. isimli şahsın teşkilata çalıştığını,

MİT mahkemeye gönderdiği bilgiyle doğrulamıştı.

O günlerde Hürriyet’te Mehmet Yılmaz da iki konuyu ayırmak gerektiğini vurgu-luyordu: “Bunlar çok ciddi iddialardır. Ve ciddiyetiyle orantılı olarak soruşturulması gerekiyor. MİT yetkililerinin, hükümetin talimatıyla PKK’nın yöneticileri ile çatış-maların durdurulması için görüşmeleri, bazı anlaşmalar yapmaları başka şeydir, iddia edilen suçlar başka şey! İstihbarat toplama ve hükümetin talimatıyla devlet adına görüşme faaliyetlerinin dışına çıkıldıysa, bunun neden yapıldığını da öğrenmek gerekir.”

Hakan Fidan’a yakalama çıkarıldı mı?Sürecin en etkili yalanlarından biri karşımızda. Aslında

sadece o günkü gazetelere bakarak bile birçok çarpıtılmış bilginin doğrusuna ulaşılabilir. Savcı’nın Müsteşar Hakan Fidan’ı ‘telefonla bizzat arayarak’ ifadeye davet ettiği ilk günden ortaya çıkmıştı. Ardından dosya deşifre olup kriz büyüyünce diğer görevlilere yakalama çıkarıldı, Fidan’ın ise İstanbul’a gelmeden ifade verebilmesi için Ankara Başsavcılığı’na yazı yazıldı. Buna rağmen hâlâ Fidan’a yakalama hatta tutuklama kararı çıktı diye yazanlar/konuşanlar bulunuyor.

Algı operasyonun’un en dramatik bölümü Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun da kitabında aynı senaryoyu gerçek gibi tekrarlamış. “İlginçtir, o ifade saatinde, Başbakan Erdoğan ameliyat masasında olacaktı. Ameliyat 15 dakika gecikince Başbakan, ifadeye çağırma konusundan haberdar oldu.” diyor Uzun. Oysa dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, tam 74 gün önce 26 Kasım’da ameliyat olmuştu. 7 Şubat tam aksine Erdoğan’ın en yoğun günlerinden biriydi. Meclis Grubu’nda her zamanki gibi uzun konuştu. Ardından İs-tanbul’a geçerek ikindi namazında İbrahim Subaşı’nın cenazesine katıldı, tabutunu taşıdı. Sonra tekrar Ankara’ya döndü, çünkü ertesi gün önceden planlanmış önemli bir toplantısı vardı. Ankara’da valileri topla-yarak terörle mücadele konusunda durum değerlendirmesi yaptı. BDP ve Ergenekon’a

yüklendi, faili meçhullerin ucunun buralara ulaştığını söyledi. 9 Şubat’ta yoğun görüşme trafiği MİT krizi odaklıydı. Bakanlarıyla ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüştü. Köşk’e çıkıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bir araya geldi. Önceden belirlenmiş programını da aksatmadı: Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür ve İmam Hatip Me-zunları Derneği üyelerini ayrı ayrı kabul etti. 10 Şubat günü diğer çalışmaların yanında Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın cenazesine katıldı. Akşamın ilerleyen saatlerinde İs-tanbul’da Medipol hastanesine giderek 26

Kasım’da yapılan operasyonun son aşama-sını gerçekleştirdi. Başbakanlık yaptığı yazılı açıklamada “işlemin 30 dakika sürdüğünü” vurguladı. Makam arabasıyla hastaneden ayrılan Erdoğan’ın doktorlarla birlikte Fenerbahçe- Karabük maçını seyretmek için hastanede bir müddet daha beklediği belirtildi. Görüldüğü gibi “narkozcu doktor 15 dakika erken gelseydi…” diye başlayan cümleler tamamen uydurma.

Ortaya çıkan yeni bilgiler de var. Mesela dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün mahkemede verdiği ifadesinde “Erdoğan ile yapmış olduğum görüşmede

PKK-KCK operasyonları ve kamuoyunda 7 Şubat krizi olarak adlandırılan çalışmalarda suça karıştığı tespit edilen MİT mensupları hakkında dosya kapsamında bizzat şahsım brifing vermiştir.” dedi. Atayün, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı da şahit gösterdi. Erdoğan bu ifadeyi yalanlamadığı gibi, operasyonu engellemek için neden gi-rişimde bulunmadığı hakkında da açıklama yapmadı. Kimse ‘yargı bağımsız’ türünden laflar etmesin, zira Erdoğan’ın soruşturma deşifre edildikten sonra yaptıklarından dolayı inandırıcı olmaz.

7 Şubat’ta sorgulanan neydi?

BÜLENT KORUCU

YINE MEVSIMI GELDI. 7 ŞUBAT EFSANELERI ISITILIP GÜN-DEME SUNULUYOR, ESKI BEYANATLAR ARŞIVDEN ÇIKARILIP TARIHI DEĞIŞTIRILEREK YAYINA VERILIYOR. HÂL BÖYLE OL-UNCA TEMCIT PILAVINA IŞIK TUTMAK VE BAZI GERÇEKLERI

HATIRLAMAK GEREKIYOR.

7 ŞUBAT EFSANELERI!

Ya Erdoğan 15 dakika önce ameliyata girseydi!

Page 36: Zamandk296 eg

36 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYA

İBRAHİM TÜRKMEN

1Ham petrol fiyatları yedi ayda yüzde 60’a yakın değer kaybederek varilde

40 dolar sınırına dayandı. Vadeli işlemler borsasındaki temayüller satış yönündeki baskının devam ettiğini gösterirken, yüksek maliyetle üretim yapan petrol firmalarının hızla rekabetten çekiliyor olması fiyatların tekrar artacağı yönündeki tahminleri kuvvet-lendiriyor. Kimse bu yıl içinde petrolün nasıl bir güzergâh takip edeceğinden emin değil. Üretim maliyeti hesaplarından bütçe hazır-lıklarına, para politikası kararlarından ha-ne-halkı tasarruf tutumlarına dek her şeyle doğrudan ilgisi bulunan petrol fiyatlarındaki belirsizlik, ekonomilere öngörülememenin maliyetini yüklüyor.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı salı günü düzenlediği bir basın toplantı-sında, beklenti yönetimi diye okunabilecek bir hamleyle normalde 24 Şubat’ta toplan-ması planlanan Para Politikası Kurulu’nun (PPK) 4 Şubat’ta toplanacağını duyurdu. Başçı, yılın ilk yarısındaki enflasyon oranının geçen yıldan gelen baz etkisinin yanında petrol fiyatlarındaki düşüşün yansımalarıyla birlikte önemli bir miktar gerileyeceğini ön-görüyordu. Başçı yıl sonu enflasyonuyla ilgili kurumsal tahminlerinin yüzde 5,5 olduğunu ilan etti, ki bu oran yüzde 8’i bulan piyasa tahminlerine göre oldukça sert bir indirime tekabül ediyordu. Üstelik son 45 yılın en düşük enflasyon oranı anlamına geliyor. Neticede Şubat’taki olağanüstü toplantıda 1 puandan fazla bir indirim beklentisi oluştu.

Başkanın beklenmedik çıkışı piyasalarda çok yönlü ma’kes buldu. Amerikan Merkez Bankası Fed’in “sabırlı bekleyişe devam” edileceği açıklamasının da etkisiyle dolar/lira kuru hızla tırmanmaya başladı. Kur, perşembe günü 2,4’ün üzerine çıktı.

Petrolün varil fiyatının 2015 ortalamasının 70 dolar civarında olacağı varsayımı üzerin-den Türkiye’nin kârı 15 milyar dolar civarında bulunabilir. Petroldeki her 10 dolarlık düşüş cari açıkta 4,4 milyar dolarlık bir gerilemeye yol açıyor. Böyle bir durumun, dolar talebini düşürerek kurlar açısından destekleyici bir etki doğuracağını da söylemek mümkün.

Petrolde bir toparlanmanın ne zaman başlayacağına dair net bir fikir oluşmuş değil. Geçen hafta içinde yayımlanan Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) aylık raporu, yılın ilk

yarısı boyunca envanterlerin artmaya devam edeceği, ikinci yarıda ise arzın düşük fiyatları artık destekleyememesiyle bir yükselişin başlayabileceği öngörüsünde bulunuyor. Rapor, fiyatların kısa bir sürede çevrileceğini beklemediklerini, ancak mevcut dalganın tersine döneceğine dair işaretlerin de artık daha belirgin hâle geldiğini vurguluyor.

Düşen petrol yerli ve global enerji piya-salarında bazı değişiklikler doğuracak. Yeni durumun kazananları kadar, kaybedenleri de bulunuyor. Beklenen başlıca gelişmeler şunlar:

1) Gelirlerindeki ciddi azalmaya rağmen, OPEC yeni durumda kazananlar arasında duruyor. Petrol kartelinin küresel üretimdeki payı artacak. OPEC üyelerinin dünya toplam kanıtlanmış rezervlerinin yaklaşık yüzde

POMPADA BOZULAN DENKLEM Türkiye’de petrol fiyatlarındaki değişiklikler

pompaya yansırken biraz ikiyüzlü davranır. Artışlar fazla tereddüt göstermeden akaryakıtın litre fiyatlarında kendini gösterir. İndirimler ise biraz ağır hareket eder. Mesela ham petrol fiyatının yüzde 60 değer kaybettiği son 7 aylık süre zarfında benzin istasyonlarının tarifelerindeki değişim yüzde 18 ile 20 arasında kaldı. Bunda akaryakıt vergilerinin fiyattan bağımsız olması kadar, doların da aynı dönemde Türk Lirası karşısında değer kazanmasının, az da olsa, rolü var.

Vergiler önemli bir konu. Zira akaryakıt istasyon-larını âdeta bir vergi dairesi gibi kullanan hükümet benzinde litre başına 2,12 lira, motorinde ise 1,6 lira vergi alıyor. Ayrıca tüketim üzerinden yüzde 18

vergi daha tahsil ediliyor. Geçen yıl Haziran ayında litre fiyatı 5 lira seviyesinde olankurşunsuz 95 oktan benzin bugün İstanbul’da 4,16 kuruştan satılıyor. Dizel fiyatı ise 3,59 lira seviyelerinde. Bundan da benzinin ve motorinin vergisiz fiyatlarının 1,62 lira civarında olduğunu buluruz.

Haziran ayında, vergiler çıkınca kalan fiyat 2,38 lira dolaylarındaydı. Bu durum, vergiler etki etmeseydi benzini yüzde 32 daha ucuza alabileceğimiz anlamına geliyordu. Liranın dolar karşısında aynı dönemde yaşadığı yüzde 14’lük değer kaybı da eklenince fark daha da kapanacak ve sadece piyasa yapısı, arz talep ve üretim dinamiklerinde değişimle açıklanacak doğal fark kalacaktı.

UCUZ PETROLÜN MALİYETİPETROLün fiyatı yedi ayda YÜZDE 60’Tan fazla ERİDİ. kazananlar da kaybedenler de Bundan sonra ne olacağını merak ediyor. Belirsizlik örtüsüne bürünmüş petrolün 2015’teki favori rengi yine siyah.

Page 37: Zamandk296 eg

80’ine sahip olmalarına rağmen toplam yıllık üretimdeki payları yüzde 45’in bile altına inmişti. Amerika’nın kaya petrolü ve kaya gazı devrimi ve artan fiyatların yüksek maliyetli üretim saha-larındaki yatırımları cazip kılması bu değişimde etken olmuştu. Yeni dönemde, fiyatlar tekrar toparlanıp kâr marjları dengelenene kadar petrol arzında bir daralma yaşanarak, OPEC’in üretim payı artmaya devam edebilir. Amerika’da geçen yılın Ekim ayından bu yana aktif petrol kuyusu sayısının yüzde 15 düşerek 1.366’ya gerilemesi bunun bir delili.

2) OPEC’te eşitler arasındaki birinci ve kartelin bel kemiği Suudi Arabistan, petroldeki üstünlüğünün tadını çıkarıyor. Suudi yönetimi isterse bir günde, tek bir cümleyle fiyatları hızla yukarı çekebileceğinin farkında. Şu anda talep ile arz arasında bir dengesizlik bulunmasına rağmen, üretimi kısmayacağını ilan eden Suudi Arabistan, Amerika’nın kaya petrolüyle kuvvetlenen elini zayıflatarak uzun vadeli pazar payına yatırım ya-pıyor olabilir. Amerika ile birlikte, Rusya ve İran’a karşı petrol silahını kullanıyor olduğunu söyleyen analistler de yok değil. Suudi Petrol Bakanı Ali al-Naimi artık 100 dolar/varil seviyelerinin bir daha görülmeyeceğini söylüyordu ve 700 milyar doları aşan rezervleriyle Suudiler, fiyatları bir süre daha bu seviyelerde tutmanın maliyetine katlanabilecek durumdalar.

3) Petrol üretici ve dağıtıcı firmaların piyasa değerlerinde büyük erimeler yaşandı ve bu ka-yıpların daha da kötüleşmesi imkân dairesinde. Örneğin, perşembe günü dördüncü çeyrek mali sonuçlarını açıklayan Shell, gelirlerinde yüzde 51’lik bir düşüş açıkladı ve gelecek üç yıl için harcamalarını toplam 15 milyar dolar kısacağını duyurdu. “Yedi Kız Kardeşler”in diğer üyeleri için de durum iç açıcı değil. Bununla birlikte, küçük

ölçekli üretim yapan firmaların rekabette zemin kaybetmesi kaçınılmaz duruyor. Sonuçta, Ame-rika başta olmak üzere sektör içi konsolidasyona yönelik satın almalarda bir artış görülebilir.

4) Deflasyondan kurtulmak için yürürlüğe konan parasal genişleme tedbirlerinin etkilerinin zayıflayacağını söylemek mümkün. Maliyet enflasyonlarındaki azalma, zayıf talep şartlarında deflasyonu daha da derinleştirebilir. Ekonomik daralmaların, kırılganlığı yüksek gelişmekte olan ekonomilere de sirayet edebileceği ihtimal dışında değil. Olumlu beklentiler de söz konusu… Petrol fiyatlarındaki 10 dolarlık bir düşüşün Euro bölgesi büyümesine 0,1 puan katkıda bulunacağı hesap-lanıyor. Bu artış hem tüketicilerin harcanabilir gelirlerindeki iyileşme kanalıyla hem de düşen üretim maliyetleri yoluyla gerçekleşiyor. Küresel ekonomiye etkileri ele alan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası hesaplarına göre, 40 dolarlık bir düşüş toplam yıllık üretimini, düşmenin kalıcı olmadığını öngören baz senaryoya göre bu yıl 0,5 puan genişletecek. Gelecek yıl ise aynı durumun devam etmesi hâlinde küresel ekonomi ilave bir 0,8 puanlık büyüme kaydedecek.

5) Fed’in çarşamba günü gerçekleşen son para kurulu toplantısı, faiz artırımıyla ilgili net bir takvim belirtmese ve hatta bu yıl bir artırım olabileceğini ima etse de, enflasyondaki petrol kaynaklı gerilemeye paralel olarak kararın 2016 yılına sarkabileceği ihtimali hâlâ mevcut. 1938’de erken artırım yüzünden buhrandan çıkışın gecik-tiğini unutamayan Fed’in önceliği enflasyondan önce büyümeyi desteklemek. Son veriler büyüme dinamiklerinin hızla rayına oturduğunu gösteriyor ama petroldeki belirsizlik tabloyu çetrefilli hâle getiriyor. Fed’in ucuz petrol maliyeti yüzünden para politikasını sıkılaştırmada ağırdan alması mali piyasalarda çalkantılı bir dönemi tetikleye-bilir. Fed güçlenen ekonomide genişlemeci bir politikayı sürdürmek durumunda kalarak ilerisi için daha riskli bir döneme yol açabilir. Fed’in faiz artırımını ertelemesi, ileride çok sert bir artırımı gerektireceği ihtimal dâhilinde gözüküyor.

6) Yenilenebilir enerji kaynakları ile nükleer enerji alanındaki yatırımları bir miktar yavaşla-tabilir.

7) Kırılgan ekonomik dengeler üzerinde duran ve denk bütçe için petrol fiyatlarının yüksek sey-retmesine muhtaç nispeten kapalı ekonomiler için büyük sıkıntılar söz konusu olabilir. Venezuela, varil fiyatının 110 doların altında seyretmesiyle ciddi ödemeler dengesi ve bütçe açıkları riskiyle karşı karşıya. Şu anda bu ülkede enflasyon yüzde 60’ı aşmış durumda, kemer sıkma politikaları kapıda ve ülke büyük bir sosyal buhrana düşmek üzere. İran ve Irak’ta ise üretim maliyetleri oldukça düşük olmasına rağmen büyük miktarlı gelir kayıplarından ve bunun toplumsal istikrarsızlıkları daha da derinleştireceğinden endişe duyuluyor. Deutsche Bank ve IMF verilerine göre İran’da denk bütçe ancak 131 dolar/varil seviyesinde mümkün. Bu miktar Irak için 101 dolar. Çok çalkantılı günler geçiren Libya’nın, bütçe denk-leşmesi için varil fiyatının 184 dolar olmasına ihtiyacı var. Bir diğer ifadeyle, söz konusu ülkeler için istikbal çok da parlak gözükmüyor.

8) Yaptırımlar yüzünden zor günler geçiren Rusya’nın kredi notunun S&P tarafından geçen hafta yatırım yapılabilir alanın altına indirilmesi bu ülke için daha büyük bir bunalımın habercisi oldu. Rusya ihracat gelirlerinin yüzde 70’e yakınını petrol ve gaz satışından elde ediyor. Petrol fiyat-larındaki ani düşüşle karşı karşıya kaldığı cari açık sorununu Rusya ithalat talebini indirerek çözmek durumunda kalıyor. Geçen yılın ilk yarısından bu yana yüzde 70’in üzerinde değer kaybetti ve doğrudan satış müdahaleleri yetersiz kalan Rus merkez bankası faiz oranlarını yüzde 17 gibi astronomik oranlara çıkarmak durumunda kaldı, ki bu bile yeterli olmadı. Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin bu ülkeye yaptığı satışlarda ve Rus turistlerden elde ettiği gelirlerde büyük daralmalar olacağının işareti.

9) İç piyasada otomotiv satışlarında bir artış görülebilir. Petrol bazlı hammadde ile üretim yapan sektörlerdeki firmaların kârlılıkları yük-selecektir. Akaryakıt dağıtım firmalarının satış gelirlerinde yükseliş beklenebilir. Havayolu taşımacılığı yapan firmaların mali durumlarında da iyileşme görülmesi kaçınılmaz görülüyor.

37 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANDÜNYA

Ali H. Aslan

Dünya, ‘kralınız çıplak’ diyorGeçen hafta yayınlanan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Freedom

House yıllık raporları, Ankara’nın 2014’teki yoğun anti-demokratik tasarrufları-nın Türkiye’nin uluslararası konumuna ve imajına verdiği büyük zararı belgeliyor.

AKP yönetiminde ülkenin demokrasiler kulübünden hızla uzaklaşması, ulusal güvenliği ve çıkarları tehdit ediyor. Bunun Türkiye’ye ekonomi dahil faturaları zaman içinde daha net ortaya çıkacaktır. Öte yandan, bağımsız göz-lemcilerce baskıcı olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi hedef aldıkça, maksatlarının tam aksine, dünyada Hizmet Hareketi’ne saygı ve sempati artıyor.

HRW raporu şu çarpıcı cümleyle başlıyor: ‘Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Ağustos 2014’te cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü aşındıran adımlarla Türkiye’de geçen on yılın kazanımlarını yok ediyor.’ Gezi olaylarından sonra hükümetin ‘medyayı ve interneti kontrol’ ve ‘eleştirenlere göz açtırmama’ politikası güttüğünü belirten HRW, yolsuzluk iddialarına mukabil yapılanları ise şöyle özetliyor: “Hükümet hakimler, savcılar ve polislere yeniden atamalarla ceza adalet sistemine müdaha-leyi yoğunlaştırdı, Türkiye’nin zaten politize olmuş yargısına daha fazla yürütme kontrolü uygulamaya kalkıştı ve internet özgürlüklerini daralttı.”

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ GERİYE GİDİYORFreedom House ise raporunda Türkiye’yi 2014’te ‘geriye giden’ ülkeler

kategorisine koydu. Buna temel gerekçeler olarak ‘yolsuzluk karşıtı ve yargısal mekanizmalara siyasi müdahaleler’ ile ‘çoğunluktaki Sünnilerle azınlıktaki Aleviler arasında artan gerilimler’ gösterildi. Her iki arızada da önemli rol oynayan siyasi aktörlerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya lideri Vladimir Putin, Mısırlı Sisi, Çinli Jinping gibi imajı bozuk liderlerle aynı ligde değerlendirilmesi dikkat çekti. Erdoğan’ın ‘demokratik çoğulculuğa’ karşı ‘artan oranda saldırgan’ bir kampanya yürüttüğü kaydedilen raporda, medya patronlarından sansür yapmaları ve eleştirel gazetecileri kovma talebinde bulunduğu, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymadığı, muhabirleri tehdit ettiği, kadın gazetecileri azarladığı, eğitim müfredatında ‘garip’ değişiklik talimatları verdiği, cumhurbaşkanlığı sarayında ‘gölge kabine’ kurduğu, anayasal kuralları ve kendi hükümetinin bakanlarını baypas ettiği anlatıldı.

Freedom House raporunda dikkat çekici başka bir nokta, hükümet cenahının çoğunu montaj diye hasıraltı etmek istediği sıfırlama tapesi dahil kayıtların muteber kaynak olarak görülüp alıntılanması. CHP eski lideri Deniz Baykal’a ait cinsel içerikli videonun sızdırılmasını Erdoğan’ın onayladığı izlenimini uyandıran kayıtlara bile raporda değinilmiş. Anlaşılan Ankara’nın sansür ve algı operasyonları, Türkiye sınırları dışına pek tesir etmemiş.

HİZMET HAREKETİ MAĞDUR GÖRÜLÜYORRaporlardaki bir başka dikkat çekici husus ise, Hizmet camiasının Erdoğan

ve hükümetin iddia ettiği gibi demokrasiye tehdit olarak görülmemesi. Aksine, muhalifliğinden dolayı mağdur edilen bir grup imajı ön planda. Freedom House, Erdoğan ve AKP yetkililerinin Fethullah Gülen’in ‘takipçileri’ne ilaveten, eleştirel gazeteci ve işadamları ile Alevi azınlık mensuplarını ‘sözde’ hain ilan ettiğini belir-tiyor. Hükümetle ilgili olumsuz yayın yapan medya kuruluşlarının kapatıldığı ya da soruşturulduğu tespitinin hemen ardından 14 Aralık’ta Zaman ve Samanyolu TV mensuplarına ‘terörist’ iddiasıyla yapılan gözaltı ve tutuklamalardan bahsediliyor. Yani Hizmet sempatizanlarına ‘silahlı terör örgütü’ suçlaması ciddiye alınmıyor.

Hükümet cenahı güya Hizmet Hareketi’ni dünyada marjinalleştirecekti, ama giderek kendileri marjinalleşiyor. Uluslararası raporlara baskıcı olarak yansıyan Erdoğan ve hükümet tarafından hedef alınması, Hizmet’i otomatikman mağdur ve mazlum kategorisine sokuyor. Türkiye’nin önde gelen sivil muhalefet unsuru olarak algılanmasına yol açıyor. Yani Erdoğan’ın nefret objesi olması, Hizmet’in dünyada önünü açıyor, uluslararası saygınlığını pekiştiriyor. Mesela ‘kapatın’ çağrısında bulunduğu yurtdışındaki Türk okullarının Ankara’nın manipülasyon-larından ve yolsuzluk çarklarından uzak sivil teşebbüsler olduğu, 160 dolayında ev sahibi ülke nezdinde ispatlanmış oluyor. Tutuklamalarla, reklam tahditleriyle, vergi teftişleriyle, patronlarına engellerle üzerine gidilen Hizmet’e yakın medyanın bağımsız ve cesur gazeteciliği tescilleniyor.

HİZMET’İN TANITIMINA ERDOĞAN KATKISIHizmet camiası böylesine mağdur edilmeseydi, belki de şu anda dünyada

açılan bazı kapıların yanına bile yaklaşılamayabilirdi. Mesela son iki haftada Zaman yazarı ve Today’s Zaman muhabiri Sevgi Akarçeşme, Washington’daki prestijli Ulusal Basın Kulübü dahil, Amerika’nın birçok muteber kuruluşunda medya öz-gürlüğü ve demokrasiyle ilgili konuşmalar yaptı. Fatih Üniversitesi öğretim üyesi ve Samanyolu TV programcısı Doç. Dr. Savaş Genç, en iyi beş düşünce kuruluşundan biri seçilen Woodrow Wilson Center’da konferans verdi. Bazı AKP savunucuları ise entelektüel seviyelerinin ve eleştiriye tahammüllerinin düşüklüğünü ispatlayan sabotaj hamleleriyle sunumcuların demokrasinin tehlikede olduğu yönündeki argümanlarını güçlendirdiler. Doğrusu bazen Erdoğan ve avanelerine Hizmet’in dünyada tanıtımına dolaylı katkılarından ötürü teşekkür edesim bile geliyor…

Evet, dünya neyin ne olduğunu çok iyi görüyor. Birleşmiş Milletler’in Cenev-re’de gerçekleşen Evrensel Periyodik İzleme (EPİ) toplantısına hükümeti temsilen katılan Bülent Arınç rekor sayıda üye ülkeden insan hakları sorusuyla karşılaştı. Bağımsız gözlemci kuruluşların raporları genelde olumsuz. Erdoğan’ın başkanlık sistemini otoriter bir tek adam saltanatı kurmak için istediği görüşü hakim. Türkiye adım adım dünyada yalnızlığa itiliyor. Çok yazık.

Page 38: Zamandk296 eg

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMAN

Y E D İ N C İ O Ğ U L :

Cadı ne yana düşer usta!MAHMUT NEDİM HAZAR

Canavar kültürü neredeyse insanlık tarihi kadar eskiye dayanır. Özellikle egemen sınıfların oluşmaya başlamasından sonra canavar bir ihtiyaç olarak görülür ve her ne kadar kültürel doku tiplerine göre farklılık arz etse de, genelde ortak bir ihtiyaçtan doğar canavarlar. Ve fonksiyonalite bağlamında bir canavarlaşmayı baskılamak ya da gizle-mek için türetilir genelde. Etimolojik olarak kökenine inildiğinde tanımın oturduğu temel ‘yırtıcılık’tır. Ve insanlık geliştikçe mutasyon geçirir bu kültür ve kavram. Zannedilmesin ki modern toplumlarda canavar yoktur!

Mark Neocleous’un “Canavar ve Ölü”sünde ideolojiler oturtulur bu ihtiyacın karşısına. Özellikle güncel algılayıcı, zerkedici olarak medya perspektifinden ele alınır ve şöyle denir: “Seri katiller, pedofiller, despotik liderler… Bunların hepsi ölümü davet eden canavarlardır…” Ölümün kendisini değil de, ölüyü bile canavar olarak kullanan yönetici-lerden bahseder Cohen ve Emerson.

Sinema da bidayetinden beri kullanır canavarı. Kimi zaman düz anlamıyla kimi zaman metaforik olarak. Rus yönetmen Ser-gey Vladimirovich Bodrov (hani şu meşhur Cengiz Han filminin usta ismi) meselenin sathında gezen bir meraklı düzeyinde ele alıyor meseleyi ve Seventh Son–Yedinci Oğul’da bize bir canavar öyküsü anlatıyor. Özden ziyade kabuğa, içerikten ziyade şekle önem veren yapısıyla… Joseph Delaney’in “Ha- yaletin Çırağı” adlı kitap dizisinden, M a t t Greenberg tarafın- dan sinemaya uyarlanan film, pek çok esaslı gönderme-nin yanından büyük bir umarsızlıkla savuşup gider-ken, yönetme-nin ‘görsellik

bana yeter’ zihniyetine teslim olup kalıyor.Hikâye şu: Farklı bir zamanda ve farklı

bir evrende; efsaneler ve sihrin hükümranlığı sürmektedir. Türünün son temsilcisi olan bir savaşçı, kötülükle mücadele edecek olan son kahramanı bulmak için yola çıkar. Sahip olduğu olağanüstü güçlerle canavar cadıyı bir tek son kahramanın yok edeceğine inanan son savaşçının karşısına Yedinci Oğul olarak bir çiftçi çıkar. Görünürde hiçbir özelliği yoktur ve savaşçımız her şeyi sıfırdan öğretmek zorunda kalacaktır.

Gelin görün ki kötülük de hapsedildiği yerden kaçmayı başarmıştır. Bir yarış başlar, kötü ruhlu cadı gelip her şeyi yok etmeden, kahramana gerçekte kim olduğunu anlatıp öğretmek gerekmektedir. Bir çiftçinin kahra-mana dönüşmesi ise kolay iş değildir!

7. Oğul deyince eminim çoğunuzun aklına –benim gibi- Sezai Karakoç ustanın meşhur ‘Masal’ şiiri gelmiştir. Karakoç, mez-kur şiirinde tüm çocuklarını batıya gönderen doğulu bir babanın hikâyesini anlatır. Batının yok ediciliğine dair iç burkan bir hikâye vardır ‘Masal’da.

Bodrov’un filminde ise kötülüğe karşı hazırlık yapan türünün son örneği bir sa-vaşçı ile insanlığın son umudu (sonradan kahramana dönüşecek) bir sıradan çiftçinin

canavara karşı mücadelesi var. Ve ne yazık ki, aksiyona kurban edilen bir destan hayal kırıcı bir yüzeysellikle harcanıp gidiyor.

Bir canavar modeli olarak cadı figürünün çok önemli bir özelliği var; muhatabı değiştir-mek. Karakoç, Masal’ında şöyle anlatır bu konuyu: “Sizin bir tek ama büyük bir gü-cünüz var/ Karşınızdakini değiştirmek/Gömün beni değiştirmeden…” Aslında Homeros’nun Circe’si gibi etkileyici bir figüre dönüştürebilmek mümkünken nedense teknolojinin son imkânlarına kurban gitmeyi tercih ediyor 7. Oğul.

Feleğin çemberinden geçmiş savaşçı Gregory tiplemesiyle Jeff Bridges dışında dişe dokunur bir oyunculuk da olmayan Sergei Bodrov’un filmi özellikle dijital destekli –bilgisayar oyunu misali- gösteri meraklılarını tatmin edecektir şüphesiz. Ancak, bu türde özellikle Narnia gibi etkileyici serilere imza atmış Hollywood’un kendi bağımlılarında bile kalıcı bir etki bırakmayacağı aşikâr. 7. Oğul’un atari salonlarından farkı, sine-mada önünüze konsol koyup elinize ‘joystick’ vermemeleri!

YEDINCI OĞUL(SEVENTH SON)Yönetmen: Sergey BodrovOyuncular: Julianne Moore, Jeff Bridges, Ben Barnes, Kit Harington, Djimon Hounsou Tür: Aksiyon, Fantastik, Macera Süre: 98 dakika 2014 ABD, Ingiltere, Çin, Kanada

Page 39: Zamandk296 eg

Ali Ünal

39 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

Selçuk Gültaşlı

Erdoğan, sadece Afrika’yı değil, bütün dünyayı aptal sanıyor

Cumhurbaşkanı sıfatını ne kadar hak et-tiği meydanlara inerek Anayasa’yı pervasızca ihlal etmesiyle tartışmaya açılan Erdoğan bu unvanla çıktığı Afrika turunda Türk okulları-nın kapatılmasını talep etti.

Talebi ilettiği Etiyopya’nın tavrı ne olacak, henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz Afrika kamuoyunun Erdoğan’ın kendini bir nevi ‘beyaz efendi’ yerine koyarak münasebetsiz tekliflerde bulunmasını büyük bir ferasetle değerlendirdiği.

Kara Kıta’da hem en büyük nüfusa hem de en büyük ekonomiye sahip olduğu için ‘Afrika’nın devi’ olarak anılan Nijerya’nın muteber gazetelerinden The Leadership yazarı Vincent Kanayo doğru ama bir miktar eksik tespitiyle Erdoğan’ın Afrikalıları aptal yerine koyduğunu savunuyor. Tespit, arz-dan arşa kadar doğru ama Erdoğan sadece Afrika’yı değil, bütün dünyayı aptal yerine koyuyor. Mantıken müflis, aklen mefluç izahlarına bütün küre-i arzın inanmasını istiyor.

Kanayo, birkaç soruda bu müflis ve mef-luç aklın ipliğini pazara çıkarmış. Erdoğan, ülke içine konuşurken bu okulların Türkiye’yi kötüleme üsleri, yurtdışına çıkınca da terör faaliyetlerinin merkezi haline geldiğini iddia ediyor. Kanayo da haliyle soruyor, madem bu okullar terör üssü, neden Batı’ya koşup şika-yet etmiyorsun? Öyle ya, 11 Eylül ABD’de olmuş ama Hizmet’ten ilham almış okullar hem hâlâ faaliyette hem de çok başarılı, 11 Mart 2004’te İspanya’da, 7 Temmuz 2005’te İngiltere’de yüzlerce kişinin katledildiği terör saldırıları yaşanmış. Daha birkaç hafta önce Fransa’da son 45 yılın en büyük terör eylemi yapılmış. ‘Terör’ dendiğinde kendisini din-lemeye hazır ve nazır bütün bir Batı dünyası ve bu ülkelerin hemen hepsinde Türkiye menşeli okullar varken, neden Afrika turuna çıkıyor? Kanayo lafı uzatmadan cevabı veriyor: ‘Çünkü Batı bu zırvayı kabul etmez. Erdoğan kendi küçük aklıyla geri kalmışlık-ları yüzünden Afrikalıların aptal olduğunu düşünüyor.’ ‘Bu çaresiz savaş çığırtkanını boş verin, Hizmet’le irtibatlı okulların Afrika’ya kazandırdığı eğitim ve ekonomi standart-

larına odaklanın’ diyen Kanayo’ya göre, ‘Gülen’den ilham alan okulların ihanetle suçlanması Afrika’ya değil, Erdoğan’a hizmet ediyor. Afrika, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın düşündüğünden daha akıllı’.

Sadece Afrika değil, Avrupa da, Amerika da, Asya da daha akıllı. Hiçbirisi aptal yerine konmayı kabul etmiyor.

17 Aralık’tan bu yana Erdoğan’ın devletin bütün imkanlarını seferber ederek Brüksel’e yığdığı danışmanların, açılan temsilciliklerin, yapılan onca ziyaretin hiçbir işe yaramadığı görülüyor. ‘Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı gazeteci değil, terörist’ diye mesaj atmadığınız AB yetkilisi kalmamış ama Avrupa Parlamentosu, 15 Ocak’ta aldığı kararla ‘hadi oradan’ demiş. Kurucu üyesi olduğun Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi basın raporunda iddia ettiğin hiçbir şeye inanmadığını kayda geçirmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2014 raporunda Türkiye’nin Rusya’yı geçerek ifade hürriyeti ihlal şampiyonu olduğunu tespit etmiş. Sen Türkiye’deki gazetecilerin dünyanın en özgür basın çalışanları olduğunu söyleyip duruyorsun. Avrupa da, ABD de raporlarıyla ‘beni aptal yerine koyma’ diyor.

Samanyolu’nu ‘Efendimiz’i kamyona bindirdiler’ diye ağzına dola, Kur’an’la dalga geçtiği artık parti genel başkan yardımcınız Mehmet Ali Şahin tarafından tescillenen Egemen Bağış’ı hâlâ kürsülere çağır; ‘AB üye-liği gibi bir derdimiz yok’ de iki gün sonra AB liderlerini arayıp ‘üyelik stratejik hedefimiz’ diye kendini tekzip et; meydanlarda ‘askeri vesayetle mücadele ettik’ diye yeri göğü inlet, televizyonlarda ‘Ergenekon ve Balyoz’un içinde de onlar var’ de. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan ilk kaçan parti seninki olsun, sen yine de Türkiye’nin ‘şahlanması’ için yeni anayasa sözü vermeye devam et. Ve bütün dünyanın ‘evet sana inanıyoruz, çünkü aptalız’ demesini bekle.

Ziya Paşa, 1870’ten bugüne sesleniyor:En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnunSen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsınBir gün gelecek sen de perîşan olacaksınEy gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın

Çatışmanın kaynakları ve biçimleriALİ BULAÇ

İçinden geçmekte olduğumuz sürecin en belirgin özelliği, dünyamıza yakıştırılan “kü-resel bir köy” tanımlamasının aynı zamanda “küresel bir tehdit”i içermesidir.

Her ne kadar kısa bir süre içinde milyonlarca insanın bir anda haya-tını kaybetmesine yol açan dünya savaşlarının (Birinci ve İkinci Dünya savaşları) geride kalmış olduğu yolunda yaygın bir kanaat varsa bile, yerküresini birkaç defa topluca imha edebilecek nükleer ve biyolojik silahların var olması ve silah teknolojisinde her geçen gün çok daha feci ve imha edici gelişmelerin sürmesi tehlikenin devam etti-ğini göstermektedir. Hiç eksilmeyen bölgesel savaş ve çatışmalar yüz binlerce -Ruanda ve Irak örneğinde görüldüğü üzere milyon-larca- insanın bir anda hayatını kaybetmesine sebep olabiliyor. Hiç kuşkusuz küresel ölçek, dünyanın da küresel ölçeklerde etkilenmelere açık olmasının başlıca sebebidir. Eskiden Roma ile Kartaca arasında yıllarca süren

savaşlar olurdu; Türklerle Çinliler, Yunanlılar ile Persler, Müslümanlarla Bizanslılar ara-sında hiç eksilmeyen savaşlar böyleydi. Ancak bütün bu savaş şekillerinde askeri, sosyal ve siyasi etkinin alanı sınırlı, etkileri bölgeseldi;

kısaca ateş düştüğü yeri yakıyordu. Bugünse yerküre şiddet derecesine göre her bir savaştan derin bir şekilde etkileniyor. Fiziki olarak insanların yaşadığı şehirler harabeye dönüyor; borsalar, para piyasaları altüst oluyor ve sosyal patlamalar geliyor.

Monolotik ve sıkı hiyerarşik özellikler taşıyan en son devlet

biçiminin (Sovyetler Birliği) dağılmasından sonra bir anda ve dünyanın çeşitli bölgele-rinde baş gösteren etnik ve dini çatışmalar, hep var olagelmiş bölgesel savaşlara yeni bir boyut katmış oldu. Dağılan Sovyetler henüz yatışmış sayılmaz, Ukrayna krizi ve daha öncesinde Gürcistan bunun örneğidir. Şu var ki en şiddetli, tahripkar ve merhamet duygularından uzak çatışmaların yaşandığı bölge İslam dünyasıdır. Pakistan’dan Mısır’a, Suriye’den Yemen’e, İslami Afrika’ya kadar

tam bir kaosun içinde her bir grup diğeriyle çatışıyor.

Söz konusu çatışmaların sahici faktörler sonucunda mı ortaya çıktığı, yoksa kimlik siyasetleri çerçevesinde mi şekillendiği tar-tışmalı olsa da, bunların aslında çok daha derinde yatan sebepleri dolayısıyla kendini tehdit altında hisseden insan gruplarının sorunu oldukları gayet açık. Dünya çok sahici biçimde Zengin Kuzeyliler ile Yoksul Güneyliler arasında bölünmüş durumda. Dünya kaynaklarının yüzde 80’inden fazlasını kullanan zenginlerin genel nüfus içindeki oranları yüzde 15 dolayındadır. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, yoksulluk denizi içinde 10 insandan ancak 1 tanesi refah içinde yaşa-yabilecektir. Bu eşitsiz ve yoksullaştırıcı süre-cin, kendini küreselleşme olarak ifade ettiği yeni ideoloji, bütün dünyayı tek ve monolotik bir pazara çevirip tek bir kültürün cenderesine hapsetmektedir. Bu süreçte bazı toplumların, din ve etnisitelerin kendilerini küresel bir tehditle karşı karşıya hissetmeleri doğaldır. Dikkat çekici husus şu ki, Samuel Huntin-gton, dünyayı Batı, Konfüçyanist ve İslam

olmak üzere üç kutba ayırıp, bu kutuplar ara-sında çatışmayı kaçınılmaz görürken, aslında verili dünyayı tasvir etmiyor, resmediyordu. Gelecekte “böyle olacak” demiyor, “böyle olmalı” diyordu. “Medeniyetler çatışması” herhangi zorunlu bir gerçeğe tekabül eden bir gelecek kestirimi değil, dünyanın bu yönde şekillenmesini isteyenlerin sosyal bilimleri, kültürü ve dini suistimal ederek, niyetlerini bir kuram çerçevesinde kabul edilebilir hale getirmeleridir. Eğer belli başlı ana, ara ve potansiyel kriz bölgelerini derinden sarsan bu çatışmalarda kimlik siyasetleri bağlamında, din ve etnik unsurlar, başka kaynaklara birer atıf sayılıyorsa, bu durumda çatışmanın ger-çekten göründüğünden çok daha karmaşık mahiyetine yakından bakmakta yarar var. Öyle anlaşılıyor ki, şimdiye kadar formüle edildiği şekliyle, “dinler arası”, “kültürler arası” ve “medeniyetler arası” çatışmalar artacak, beşeriyeti yoracaktır. Kök manala-rından biri “silm” olan İslam, beşeriyet için çıkış yolu gösterme potansiyeline sahipken, müntesipleri kendi aralarında acımasızca çatışıyor.

Sulh, ama nasıl?Müsteşrikler, İslâm’a cepheden

saldırmakla Müslümanları İslâm’dan uzaklaştıramadıklarını, tam tersine, cepheden saldırılar karşısında Müslümanların kenetlendiğini görünce, tam bir nifak olan suret-i haktan görünme yolunu seçtiler.

Yazdıkları eserlerde, diyelim ki 90 doğrunun içine 10 yanlışı monte ederek Müslümanların iman ve teslimiyetlerini sarsmaya çalıştılar. İçinde yaşadığımız süreçte de, AKP’nin Hizmet’e cepheden saldırması Hizmet’i sadece güçlendirmektedir; fakat Hizmet insanlarının kuvve-i maneviyelerini sarsacak, bazılarında sarsan ve mevcut zulmü ve hukuksuzluğu zihinlerde, kalblerde hafifletecek en tehlikeli üç yaklaşım var: (1) Hizmet’in onu öldürmek için haksızca ve hukuksuzca boğazının sıkıldığı bir zamanda “Cemaat’in de hatası olmadı mı?” suçlamasında bulunmak; (2) Delilsiz ve mesnetsiz, “Hizmet de Ergenekon, Balyoz gibi davalarda hata yapmıştı; yaptığının karşılığını görüyor.” zehrini akıtmak. (3) Suret-i haktan görünmek. Bu üçüncü yaklaşımı, Ali Bulaç’ın aktarmasına göre, meselâ Taşgetiren’de görüyoruz. Şöyle konuşmuş Taşgetiren özetle:

“Cemaat’in problemi bizatihî varlığından kaynaklanmıyor. Hiç kimse Cemaat’e okul, dershane açtığı, fakir fukaraya yardım götürdüğü için kızmıyor. Problem, Cemaat’in siyaseti yönlendirmeye çalışmasında, politika empoze edip, o politikaya uyulmadığını gördüğünde devlet içerisindeki uzantılarını siyaseti terbiye etmek için kullanmasında ortaya çıkıyor. Bir cemaatin siyasî düşüncesi, devlet içinde mensupları olur mu, olur. Bir gazetede köşe yazısı yazar mı cemaat mensupları, yazar. İktidarı eleştirirler mi, eleştirirler. Ama cemaatin mensubu bir görevli bulunduğu devlet dairesinde müsteşarı, bakanı dinlemez de, cemaatin merkezinden kaynaklanan inisiyatifi kullanmaya kalkarsa, işte problem buradan çıkıyor.”

Ali Bulaç, “Bu tespitlerin tümü doğru” dese de, Taşgetiren’in Cemaat’e yönelttiği suçlamayı haklı çıkarıcı tek bir delilin bir yıldır ortaya konamadığını yazıyor. Demek ki, bu suçlama, her şeyden önce mevcut pratikte doğru değil; yani Cemaat’in hiçbir mensubu, bulunduğu devlet dairesinde “Cemaat merkezi”nden kaynaklanan inisiyatif kullanmamış; öyleyse, böyle bir iddia ile Cemaat’e yapılanlar, tamamıyla zulüm ve haksızlıktır. İddia, mevcut pratikte bir defa daha doğru değil; çünkü yine Bulaç’ın dikkat çektiği üzere, Cemaat, hukuksuzca bir davranış olarak, tamamıyla bitirilmek üzere yurtdışındakiler dâhil, bütün müesseseleriyle hedefte. İkinci olarak, Taşgetiren’in iddiası, teorik olarak ve özü itibariyle de yanlış. Çünkü siyaset, halkın iradesiyle iktidara gelir, ama iktidara geldikten sonra onu yönlendirecek olan, hukuktur. Şu ana kadar da Cemaat’e mensup diye sorgulanan, içeri alınan, vazifesinden azledilen onca Emniyet ve Yargı mensubunun hukuksuz davrandığına dair tek delil ortaya konamadı.

Sulh meselesine gelince: Evet, sulh, hayırdır. Fakat ortada bir mesele varsa, hayır olan sulh nasıl ve nerede sağlanacak? Fertler arası meselelerde fertlerin kendi şahsî haklarından vazgeçivermesi bir fazilettir. Fakat mesele millet meselesi, ülke meselesi, hak ve hukuk meselesi, milyonların meselesi ise burada kimse fedakârlıkta bulunamaz; fedakârlık ihanet olur. Kur’an da, bu konuda gayet açıktır: “Mü’minlerden iki taife birbirleriyle savaşırlarsa aralarını bulun. Bir taraf diğeri aleyhine tecavüz edecek olursa, tecavüz eden tarafla Allah’ın emrine boyun eğinceye kadar savaşın. Artık boyun eğerse bu iki taifenin arasını adaletle bulun ve adalet hususunda titiz davranın. Allah, adalet hususunda titiz davrananları sever.” (49:9-10)

Evet, sulh hayırdır; ama sulh, adalet, hem de titizce adalet üzerinde yapılır ve o zaman hayır olur.

Page 40: Zamandk296 eg

40 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

Bir Kant cesareti veya ‘üniversite lokomotif olsun’ istiyorsak…

ÖMER FARUK NOYAN*

1Modern felsefenin mimarı kabul edilen Alman filozof İmmanuel Kant, 12 Ekim

1794’te o günkü Prusya Kralı II. Friedrich Wilhelm’in imzasını taşıyan bir mektup alır.

Mektupta Kant açıkça tehdit edilmekte-dir: “En yüce kişi Kral II. Friedrich, Kant’ın ‘Salt Aklın Sınırları İçinde Din’ kitabında ve diğer yazılarında Kutsal Kitab’ın ve Hıristiyanlığın öğretilerini çarpıtmasını ve istismar etmesini büyük bir hoşnutsuzlukla izlemektedir. Gençliğin öğretmeni olarak Kant, yükümlülüklerine ve ülke babasının hedeflerine karşı bir davranış içerisindedir… Bundan böyle, Krallığın en sert tedbirlere başvurmaması için Kant, daha öncekilere benzer suçlar işlememeli, yükümlülüğüne uygun olarak saygınlığını ve yeteneğini ülke babasının hedefleri doğrultusunda kullanmalıdır.” (Aydınlanma Felsefesinde Üniversite Kavramı, Onur Bilge Kula, Düşü-nen Siyaset, Nisan 1999, Sayı: 3)

Kral’ın yukarıdaki tehdidini nezaketle karşılayan Kant, cevabî mektubunda suç-lamaları kabul etmez, ölümün yakınlığını kastederek, 71 yaşında biri olarak hesap vereceği günlerin yaklaştığının ve sorumlu-luğunun bilincinde olduğunu belirtir.

Bu hâdisenin devamına aşağıda bakmak üzere dönüp ülkemizi bir daha anlamaya çalışalım.

Her yeni gün Türkiye’nin gündemine yeni tartışma konuları düşüyor. Sürekli değişen bu tabloda meseleleri yeterince konuşamıyoruz. Din, siyaset, hukuk, bilim, sanat, spor, kısacası hangi konu olursa ol-sun, sağlıklı yaklaşımlarla müzakere etmek imkânından mahrumuz. Ülke atmosferine çatışma, kutuplaşma, hesaplaşma psikolojisi hâkim. Çözüm için ise çok şey gerekiyor: İyi niyet, soğukkanlılık, dinlemesini bilmek, öz-saygıyı korumak, kendine ve muhataplara karşı dürüst olmak. Bu konularda topluma rehber olma sorumluluğu taşıyan üniversi-teler ne yapabilir?

Üniversitelerden ne bekliyoruz?Birkaçı istisna, Türkiye’de üniversite

yapılanmasının ciddi bir kalite problemi var. Kaliteden ne anladığımızı izah sadedinde şu soruyu soralım: Toplum olarak ama ondan da önce üniversite câmiası olarak üniversiteden ne bekliyoruz?

Bu soruya doğru cevaplar bulmanın bir yolu dünyanın saygın üniversitelerinin alâmet-i fârikalarını görmekten geçiyor:

Geleceği temsil eden öğrenciye değer ver-mek, bilimi sevdirmek, ayrımcılıktan uzak durmak, ifade hürriyetini tavizsiz yaşatmak, yeni düşünce ve projelere açık olmanın öte-sinde bunları teşvik etmek, bilim ve teknoloji üretmek, başarıyı ödüllendirmek, çocukları ve gençleri bilinçlendirmek, itimat telkin etmek...

Dünyanın gözde üniversitelerinde bütün bunlar dünden bugüne çok büyük ölçüde sağlandığı için, akademik kadro ve öğren-ciler bu yolun doğru olduğunu tecrübeyle hissediyor, konuşma ve dinleme âdâbını korumaya, çıtayı yüksekte tutmaya özen gös-teriyor. İngiltere, İskoçya, İrlanda, İspanya, Katalanya, Fransa, Korsika, Japonya veya ABD üniversitelerinde Katolik-Protestan, sağcı-solcu, dindar-ateist, şintoist-budist, si-yah-beyaz, Katolik-Amerikan yerlisi-WASP (beyaz Anglosakson-Protestan) öğrencilerin birbirlerine taş, sopa ve baltalarla saldırdığına

dair geçmişte ve bugün bir şey duymadık. Onlar da insan, şartlar olgunlaştığında (!) onlar da canavarlaşabilir, fakat yüzlerce yılın tecrübesiyle kurdukları ve korumaya çalıştık-ları üniversite sistemi, hemen her toplumda görülebilecek problemleri bu şekilde çözme (!) sığlığına geçit vermiyor. Kamuoyu da aksi durumun kendi ayağına kurşun sıkmak an-lamına geldiğini çok iyi biliyor. Bunu tasavvur etmek bile bir kâbus onlar için.

Üniversitenin günümüzdeki tanımı (yapı ve fonksiyonu) esas alınarak yapılan değerlendirmede dünyanın hâlen faaliyetine devam eden en eski üç üniversitesinde (sı-rasıyla Bologna-1088, Oxford-1096, Camb-ridge-1209) ve hâlen en iyilerin başında gelen Harvard’da (1636) fişleme yapıldığını varsayalım bir an için. Soru ve cevap gerek-tirmeyen bir varsayım.

‘Bilime ve düşünceye engel olmayın yeter’Peki bizim üniversitelerimiz Türkiye için

ideolojiler-üstü, dinler-üstü, mezhepler-üstü bir ümit sebebi olabilir mi? Üniversiteler, bilhassa ABD’de olduğu gibi, bilim-teknolo-ji-akıl ve vicdan açısından ülkenin lokomotifi olabileceklerini gösterebilir mi?

Bu nasıl olacak? Büyük alt-üst oluşlardan sonra mı? Tarihî yanlışları tekrar ettikten sonra mı? Toplumun akıl, vicdan ve sağduyu güvencesi olarak görmek istediği üniversi-teler sahil-i selâmet için pusula fonksiyonu görebilir mi?

Kant, babasının ölümünden bir yıl sonra 1798’de kaleme aldığı Fakültelerin Tartışması (Der Streit der Fakültäten) adlı eserinin he-men girişinde üniversite kavramını şu şekilde açıklar: “…üniversiteleri derin bilgili kişiler (profesörler) oluşturur. ...üniversite özerktir, çünkü derin bilgili kişileri ancak derin bilgili kişiler değerlendirebilir.”

Yaşlı filozof aynı kitapta ‘üniversitede hiç olmazsa bir fakülte (felsefe fakültesi) bağımsız olmalı’ ilkesini savunur: “Üniver-sitede yönetimin buyruklarından bağımsız hiç olmazsa bir fakülte olmalıdır. Bu fakülte buyruk vermemeli, hakikat adına herkes için hür bir değerlendirme yapmalıdır; bu fakültede akıl, kamu da dahil, açıkça ko-nuşma hakkına sahip olmalıdır. Böyle bir akıl olmaksızın, hakikat, yönetimin zararına olan durumlar da dahil, açığa çıkamaz. Akıl, tabiatı gereği hürdür ve buyrukla bir şeyin hakiki sayılmasını kabul etmez…”

Kant bu noktada konuyla ilgili bir anek-dot aktarır:

“Fransız bir bakan saygın ticaret erbabını çağırır ve ticaretin nasıl geliştirilebileceğine ilişkin tavsiyelerini sorar. Birçok kişi söz alıp konuştuktan sonra yaşlı bir tüccar şöyle der: ‘Siz sadece yollar yapın, iyi para basın, çabuk para değiştirme hakkı sağlayın vs, fakat gerisini bize bırakın!”

Kant devam eder: “Yönetim felsefe fakül-tesine eğitim-öğretimle ilgili bir şey sorarsa, verilecek cevap aşağı-yukarı yaşlı tüccarınki gibi olmalıdır: Siz bilimlerin ve düşüncenin ilerlemesini önlemeyin yeter!”

Hür düşünceye pranga vurulmamalıİki asrı aşan bir zaman önce Kant, üni-

versite için aklında-vicdanında billurlaşan çözümü anlatmaya çalışıyor. Olmazsa olmazı hür düşünce olan insan tabiatını ve üniversite kavramını esas alıyor. Bunu yaparken ezber-den veya sloganla konuşmuyor, tarihin öğ-rettiklerinin ışığında analitik olmaya çalışıyor.

Türkiye’nin hâl-i hazırdaki durumuyla bir hayli geriden geldiği çok açık. Türkiye, zihin emeğinin henüz ciddi anlamda kıymetlen-dirilemediği bir ülke. Düşünce için hemen hiçbir bedel ödenmediğinden, içinde bu-lunduğumuz vahim şartların ne anlam ifade ettiğini bile kavrayabildiğimiz söylenemez.

Bugün, siyasetin ve siyasî endişelerin üni-versite üzerinde belirleyici olamadığı ülkeleri yeniden keşfetmek gerçekten bir ihtiyaç. Bu konuda toplumun aydınlatılmasına öncülük edebilecek insanların biraz daha aktif olması gerekiyor. Gelecekte akademisyen olacak gençlerin sığlıktan ve anlamsız kavgalardan korunması, zihin emeğinin saygınlığını fark etmesi, bunun için gerekirse bedel ödenebileceğini vicdanen tasdik etmesi çok önemli. Ancak böyle olursa, onların bugünü ve yarını daha sağlıklı değerlendirmelerini ümit edebiliriz.

Yoksa trafik, maden, inşaat ve kadın-ço-cuk cinayetlerinin en aza inmesini, din, ırk, etnisite ve mezhep üzerinden boğuşmaların bitmesini, içi boşalmış eğitim sisteminin ce-surca ıslahata tâbi tutulmasını beklemeyelim.

Çözüm için olmazsa olmaz hususların başında, üniversitelerimizde hür düşünceye pranga vurulmaması, öğrenciye değer ve-rilmesi, akademisyen kavramının doğru ör-neklerle hayat bulması, slogan ve etiketlerle konuşulmaması geliyor. Akademisyenlerimiz en azından bunu başarabilir; fişlenseler de, fişlenmeseler de. Çünkü bu, para ve geçim için yapılan bir iş değil, olamaz.

*Celâl Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi

Page 41: Zamandk296 eg

4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANYORUM41

Madem suç işlemiyorsunuz neden korkuyorsunuz?Aylardır gündeme getirilen kanun maddelerine bir

bakın; göreceksiniz ki pek çoğunda bir suçun ortadan kaldırılması hedefleniyor. ‘Suçlu’ durumuna düşü-rülmüş insanlar, torba yasalar vasıtasıyla kurtarılmak isteniyor.

Demek ki, kurtarma çalışması yapan ekip hâliha-zırdaki suçu da biliyor, suçluyu da. “Yok kanun, yap kanun” denilerek çivisi sökülen devlet aygıtı bu kaba metotla kumpasçıları kurtarabilir mi? Hayır! Çünkü suçu işleyen de, işleten de bir gün mutlaka hesap vermek zorunda kalır.

Bir bankanın batırılmaya çalışılması elbette kanunlara aykırıydı. Bu konuda uluorta be-yanda bulunan, en akıl almaz iddiaları TV ekranlarında haykıran, batırmak amacıyla haber yapıp yazı döşeyen, hukuksuz işlem yaparak bankayı iflasa zorlayan herkes suç işledi. Vaktiyle pervasız bir şekilde suça bu-laşanlar şimdi paçaları tutuşmuş bir vaziyette çare arıyor. Yeni Sermaye Piyasası Kanunu ile sadece BDDK, SPK gibi kurumların hukuksuz uygulamaları değil; tetikçi figüranlığını yapan medya da aklanmak isteniyor. Kanunsuz işlem yapması için bürokratlara baskı yapanlar, o baskıya boyun eğenler, spekülatif haber yapanlar vs. topluca suç işledi ve hiçbir yasa onları adaletin pençesinden kurtaramadığı gibi tarih nezdinde aklanamazlar…

Bir başka misal: 17 Aralık sonrası Emniyet Teşki-latı’nda tasfiye yapabilmek için hem adlî soruşturmalar yapıldı hem idarî. Adalet huzuruna çıkarılanların ezici çoğunluğu - şaşaalı gözaltı şovuna rağmen- serbest bırakıldı. Tutuklananlar ise -iddianame bir türlü yazılamadığı için- mahkemeyi bekliyor. Tabii hakimlik ilkesini bir kenara iterek adaleti askıya alanlar yargı mensuplarına yaptıkları onca tazyike rağmen um-dukları sonucu alamayınca idarî soruşturmalarla ceza yağdırmaya başladı. Müfettişlerin kim tarafından ve nasıl motive edildiği artık ayan beyan biliniyor. Haksız cezaların haddi hesabı da yok. Ve o cezaların hukukî değil siyasî olduğu, müfettişlerin kendi yetkilerini aşarak mahkeme gibi davrandığı pek çok raporda gün yüzüne çıktı. Yani? Kanun nizam tanımamazlık ‘emir kulları’nı suça ortak etti. Onları koruyabilmek için yollar aranıyor, unvanlar dağıtılıyor, korunaklı payeler veriliyor. Son emniyet müdürleri atamasının müfettiş yoğunluklu olmasının sebebi belli. Bir gün sular durulduğunda kanunsuz iş yapanlar da, yaptıranlar da hesap vermez mi sanıyorsunuz? ‘İç Güvenlik Paketi’ne yerleştirilen korumacı maddeler, hukukun ayaklar altına alındığı dönemde suç işleyenleri unutturamaz ki!

Torba yasalarla suçlular aklanıyorŞimdi yeni bir aşamada olduğumuz Yeniçağ yazarı

Ahmet Takan’a gönderilen mektupla ortaya çıktı. Bir emniyet müdürünün Takan’a gönderdiği mektupta yer ismi, katılımcılar, gündem maddeleri vs. en ince ayrın-tısıyla naklediliyor. Toplantının ana mesajı korkunç bir senaryonun devlet eliyle devreye sokulacağını gözler önüne seriyor. Emniyet Teşkilatı içinden seçilen ve 54 kişiden oluşan 3. ve 4. sınıf emniyet müdürlerine çözüm sürecinin tükendiği, artık ‘kan dökülecek’ bir mücadele tarzının seçildiği aktarılıyor. Bu amaca yönelik tayinlerin yapıldığı ifade edilerek bahsi geçen 54 emniyetçiye yeni görev yerlerindeki misyonları anlatılıyor. Aynen ‘Kırın! Geçirin! Geri durmayın!’ talimatı veriliyor. Bu feci senaryonun anlatıldığı mektupta kimlerin toplantıya

başkanlık ettiği, kimlerin konuşmacı olduğu tek tek söyleniyor. Başta Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü olmak üzere diğer genel müdür yar-dımcıları, terörle mücadele, istihbarat, özel harekat, kaçakçılık vs. Hepsi oradaydı, deniyor. Emniyet Genel Müdürü Celalettin Lekesiz ve yardımcısı Zeki Çatalkaya gibi isimler veriliyor.

T a k a n , bütün bunları 25

Ocak 2015 tarihinde yazdı ve hâlâ cevap yok. ‘Kürt Sorunu’ ve ‘Çözüm Süreci’ ile ilgili devletin karşısına oturup pazarlık yapanlar bile bu korkunç iddianın üzerine gitmiyor. Tuhaf değil mi? “Va-tanın kurtarılması bizim elimizde” denilerek olayların içine atılan emniyet yetkilileri 90’lı yıllardaki gibi karanlık olaylara karışır mı? Karışırsa, bunları kim korur? “Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın, o adamı alın... Gerekirse yasa yapar, yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız...” diyenler sürekli kanun dışı iş yapılmasını sağlıyorsa, bırakın başkasını, kendilerini nasıl koruyabilecek ki? Bazı MİT elemanlarının suça bulaştığı tespit edilince özel bir yasa çıkarıldı ve onların soruşturulması özel izne tabi tutuldu. Bu bir çıkış yolu gibi görüldü bazılarına. Doğrudur. Bir müddet yakayı kurtarmak bu tarz yasalarla sağlanabilir. Ne var ki suç daima suçtur; gölge gibi adamı takip eder, kâbus gibi mücrimin üstüne çöker bir gün. Mevcut yasalara göre hiçbir yetkili kanun dışı bir emir veremez; verse bile hiçbir memur o emri yerine getirmek zorunda değildir. Emir vericilerin panikle yasa üstüne yasa çıkarması ve torbalarla suçu aklayıp paklama gayretine girmesi yapılanların kanun nezdinde suç olduğunun da ispatıdır. Suç olmasaydı bu kadar korku olmazdı…

İstiklal Mahkemeleri’ni kurun da millet sizi tanısınSon mahalli seçimden hemen sonra bazı seçilmiş

medya gruplarının patronları ve yayın yönetmenleri huzura çağrılmıştı. Bu gazeteci milletinin ağzında bakla ıslanmaz; onların sağda solda anlattıklarına göre ‘stratejik toplantı’da kimileri kelle avcısı kesildi. Kraldan çok kralcılar çıktı meydana ve ‘paralelle mücadele’ konusunda canlı kanlı tekliflerde, telkinlerde bulundu. O coşkun havadan mutsuz olup da sesini çıkarama-yanlar da vardı şüphesiz. Nitekim biri o atmosferi azıcık yumuşatmak, gerçek gündeme yönelmek gerektiğini söyleyince fırçayı yedi. Ve o gün her yol mübah sayıldı birilerine. Yalanın, iftiranın, hakaretin haddi hesabı yok onlar için.

Bu arada kelle avcılığı çoluk çocuğa kadar indi. İstihbarat devşirmesi toy kadroların çiğ yorumlarında hukuk, adalet aramak imkânsız. O yüzden “Okullar ne olacak, hâlâ yayın yapan medya kuruluşları var?” gibi garip sorular sorulabiliyor ve buna röportaj adı verilebiliyor.

Bir de güngörmüş kişiler edasıyla mangalda kül bırakmayanlar var. Onlardan biri geçenlerde binlerce insanın tutuklanacağını, Silivri Cezaevi’nin almaya-cağını üfürüyordu. Hayatı boyunca matruşka oynamış ve rengarenk urbalarla sağda solda dolaşarak kendine çöp ev inşa eden adamın içinde ne faşist bir canavar yaşarmış; onu da gördük. Tabii soran yok: Böyle bir iddia doğruysa sen nereden biliyorsun? Sana (ve senin gibilere) bu bilgileri kim veriyor ve seni kendi suçuna neden ortak ediyor? Velev ki bu meşum iddian doğru olsun, değil on binlerce, milyonlarca insanı tutuklasanız siz zalimden korkulacağını mı sanıyorsunuz?

Hele geçenlerde hukukçu kimliği ile bir zaman şöhret yapmış (ve maalesef benim de hukuka saygılı bir adam sandığım) biri zalimlere akıl hocalığı yapıyor.

Mevcut kanunların yetersiz olduğunu yeni yasalar çıkarılarak ancak mü-

cadele edilebileceğini söylüyor. Ey hafıza kaybına uğramış, bir dönem kaldığı yerleri unutmuş arkadaş! Bir şey kanunda suç

değilse, yeni kanun ihdas edip suç icat etmek zulmün daniskası

değildir de nedir? Sen hukuk diplomanı manavdan mı aldın ki özel kanunlar, özel mahkemeler, özel suçlar önerebiliyorsun. Yazık…

Bir de ‘cemaat faşizmi’nden bahsedip, savcıları, hâkimleri, polisleri bir kitleye karşı motive ederek daha çok kelle isteyenler var. Şu anki zulmü bağımsız ve tarafsız yargının icraatı ilan edebilmek için insanın ya aklını kaybetmesi lazım, ya vicdanını. Arpalıklar eşliğinde boy atıp filizlenen ve elde ettiği menfaatlerin kaybedilmemesi için her türlü kötülüğe alkış tutmaya hazır olan insanların entelektüellikle bir alakası olabilir mi?

Dün devletin ceberut tarzından müşteki olanlar şimdi devlet eliyle Yezid rolü oynamayı ve her geçen gün birkaç giyotin daha kurmayı kendilerine meslek edinmişler. Bunları ne tatmin eder? Ne tatmin eder ki paralel paranoyasına kurban edilen tsunami sükûn bulsun. Onlara naçizane tavsiyem: En iyisi İstiklal Mah-kemeleri’ni kurun ve sizin gibi düşünmeyen herkesi sorgulayın, yargılayın, infaz edin. Ama unutmayın bu yoz ve yobaz tavrınız, bir gün mutlaka iğneden ipliğe hesaba çekilecek ve faşizm dolu yaklaşımlarınızın hesabını tarih huzurunda ve maşeri vicdanda vereme-yeceksiniz.

PANORAMAKim ne derse desin Zaman,değer üretmeye

devam ediyor; edecek de. Son örnek bugün piyasaya çıktı. The New York Times gibi çok önemli bir dünya markası ile 3 yıllık sözleşme imzalandı ve gazetenin her ülkedeki önemli medya organlarıyla ortaklaşa çıkardığı yıllık dergi (Turning Points) Türkiye’de Zaman’la birlikte hazırlandı. Bugünden itibaren gazete bayilerinde, D&R mağazalarında, Remzi Kitapevlerinde, Migroslarda… erişebileceğiniz bu güzel eser hem 2014’e bakışınızı yenileyecek hem

de önümüzdeki yıl bizi bekleyen global mevzular için vizyon verecek.

YENİ BAHAR adlı harika bir dergimiz var. Aileye, çocuklara hitap ediyor. Yıllık abone olan okurları-mıza her salı doğrudan ulaştırılıyor bu nefis dergi. Bayilerden almak da mümkün. Bu salıya mahsus özel bir uygulama yapacak Yeni Bahar. 1 milyon okurun tamamına gönderilecek 200. özel sayı. Alıcı bir gözle inceleyin lütfen. Hâlâ yıllık abone değilseniz yarından tezi yok müşteri hizmetlerini arayın. Böyle

bir derginin size, ailenize katacağı o kadar çok şey var ki…

ÜST AKIL diye bir palavra tutturmuşlar temcit pilavı gibi geveleyip duruyorlar ve bu yolla ‘cemaat’i suçluyorlar. Maksatları Amerika, Almanya, İsrail gibi ülkelerle cemaati ilişkili göstermek. Bu korkunç yalanı sürekli söyleyenler şayet zerre kadar Allah’a ve ahirete inanıyorlarsa bu meşum iddialarını ispat eder. Yoksa milyonlarca insanın eli yakalarında olacak; hem dünyada hem ahirette…

Ekrem Dumanlı

Page 42: Zamandk296 eg

1

2

3

4

5

Göz alc, çarpc

Pek yaramaz

çocukTelefon lakrds

Pasak, leke

Yark, yrtk

Av

Alternatif

Askerlik dairesi

Saymaca,

yazl

Maden ocağ

yolu

Adet, say

İstanbul’da tarihi bir kule

Sardalya yavrusu

Tarihte bir İslam

devletiKsaca

kiloamper

Eski bilgisayar oyunu

Gümüşün

sembolü

Kuran’n ilk em

ri

Araz

Parlama

Bir şair (M

uallim...)

İşaretCenini canlya

bağlayan kordon

Vasflan-drm

ak

Ş,Urfa ilçesi

Karakul kuzusu postuAvustralya’da keseli hayvan

Ticaret mal,

sermaye

Ara bozucu

Kaln tahta

Ham selüloz

Fal

Rus astronot (Yuri...)

Lezzetli bir tür balk

Gümüş

Bir ac nidas

Metal

olmayan

Korkulan kim

se

Lokum

Doğal kurşunlu

sülfürŞam

an

Sağlamlk

dayankllk

Kuzu sesi

Vali olma

durumu

Alan, meydan

Çok anlayşl sezgili kim

se

Bir nida

Çekinik

Kabul etm

eme

Hastalktan yeni kurtuluş

dönemi

Ksaca lityum

Yayla evi

İtalya’da nehir

Bir nota

Bir soru

Büyük şehir

Dağ keçisi

Yaver

Mağara

Yer mum

u

Gaye

Tahln öğütülm

üşüÖncelik, üstünlük

Güneş doğm

adan önceki aydnlk

Toptan karşt

Uzlaştrma

veya kitap yazm

a

Ksrlk, verim

sizlik

Yeryüzü düzlüğüKanguru

mem

leketi

Yere alçak bir bulut türü

Üstün zdd

Akl

Fasla

Ülkemizin

trafik remzi

Karşk renkli

Gümüşün

remzi

Galyumun

sembolü

Yani’nin sessizleri

Bir tarafa doğru eğm

e

Başkalar

Sonsuza kadar

Karş çkma

Sarmsak

kokulu bir gazKam

ufle etm

ek

Bir tür yaban m

ersini

Soyluluk

ABD’nin 33. başkan (Harry...)

Bir ay

Başarsz olm

uş kimse

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

192 ŞUBAT 2013 CUM

ARTESİ ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Yeryüzüne gönderilen son hak din

Bir tür küçük balk

Bir şair (...Şehabettin)

Askeri buyruk, em

ir

Cenab Allah’n bir

ismi

Bir tür kumaş

Hastalkl, düşkün

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn

çiz gi ler le be lir len miþ 3’e

3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

7

853

21

96

289

7

95

76

842

7

23

15

327

18

4

92

5

581

23

8

4

9

48

62

95

73

1

29

17

43

86

5

53

76

81

42

9

67

81

49

35

2

93

45

72

18

6

15

23

68

97

4

96

38

17

52

4

42

73

59

61

8

81

52

46

79

3

T E

B R

E

Ş A

R

Ü

V U

N

C

İ

N

O

Ü

Ç Y

P N

A

Y S

İ N

İ

Ö

C Z

T Ü

Y

V A

Ç T

Þ F

G B

Ý

R

Ç C

E U

I

Z A

B R

E

F A

Z

Ö

E I

K Y

E Ç

F T

A Y

N

T V

L M

E

N

D

İ R

E

K L

Ý G

A E

Ç V

J E

U

C M

İ

N

L M

K

Þ L

M

E N

P

K Z

T A

L İ

I D

T

U

E R

O

Þ

U

A M

O

H

R

V

A K

B

K Ý

N

S R

Ð

R

A A

E M

Y

C N

N

V E

P L

C E

T F

G E

O

Ý A

L E

M

N

E P

İ D

E

M

İ K

R

T

U

G R

U

V

L N

R

A

K E

E Ý

S

K Ü

İ

F E

R

R

A Ý

N

A S

K Ý

E Z

Ğ B

İ A

L A

Y V

İ L

O

B

Ý V

E Ý

Ç L

J D

I

A L

F R

D

O

C D

S

Ý İ

A Y

E İ

L C

N

C

K D

L

G N

N

A

T N

R

U

Ğ

E K

V G

E E

B A

H

İ E

C S

N

A Y

Ý A

T S

J G

N

G Ý

L G

U

E Ç

H

E Ü

O

A

U

H

U

Y Ç

Ý V

N

L

A S

K İ

L R

E

K S

A Ü

Ğ

Ç E

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ASKERLİK, BO

LİVYA

, CEBELİTARIK, ÇAĞLAYAN, D

EĞİRMEN

, EPİDEM

İ, FİLATELİ, GERİLLA,

HAM

İYET, İSTANBU

L, JİNETE, KO

RNEA

, LİNİN

, MEN

DİREK, N

İSYAN, O

DESA

, ÖLÇM

EK, PRATİK, RU

GAN, SEKOYA

, ŞERBET, TRAKE, USTA

, ÜVEY, VU

RGU, YÜ

CEL, ZAFER.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

��

���

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

����

��

���

����

��

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

���

���

��

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

�����������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

���������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Ölülerin kyamette diril-

tilmesi, kyam

et.– Şehirden küçük, köyden büyük yerleşim

merkezi, belde.

2) Vakit geçirmeden, ksa sürede,

çabucak, bir çrpda.– Beddua. 3) Kökten, cezrî, kesin.– Ölüm

lü, gelip geçici, kalm

sz. 4) Grtlak, boğaz.– Eğilim

, temayül. 5) Dede, büyük baba,

ata.– Halk arasnda Mülk Sûresi’ne

verilen bir başka ad. 6) Halk dilinde köpek.– Baz bitkilerin dal, yaprak, m

eyve kabuğu vb. bölümlerinde ve

baz hayvanlarn derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batc çkntlardan her biri.– İyi duyulan (ses). 7) Sğr-diligillerden, çiçekleri beyaz ve m

enekşeye çalan krmz renkte,

eczaclkta kullanlan bir bitki, eşekkulağ. 8) Yanc, renksiz, az kokulu karbon ve hidrojen birleşim

i.– İki sert cism

i birbirine bağlamaya yarayan,

iki ucu sivri ve kvrk metal parça.

YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Eskiden Dşişleri Bakanlğ’na verilen ad. 2) Belirti, nişan, iz. 3) Şiddetli, sert.– Bir bağlaç. 4) Giysi, yorgan çarşaf vb.nin gereken belirli

yerlerine düğmenin geçirilebilm

esi için iplikle örülerek veya biye ile yaplan küçük yark.– Ağacn kollarndan her biri. 5) Tabaklanm

ş ceylan derisi.– İzm

ir’in bir ilçesi. 6) Göstermelik, satlk

şeylerin sergilendiği caml bölm

e veya yer, vitrin. 7) Pul kanatllardan, vücudu, kanatlar ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatl, çok sayda türleri olan böceklere verilen genel ad. 8) Bir renk.– Yüzün göz, kulak ve burun arasndaki bölüm

ü. 9) Elçi.– Dem

irin sembolü. 10) Açktan açğa,

herkesin içinde, gizlemeden, açkça.

11) Bey söğüdü, sorgun ağac.– Cepte taşnan küçük torba. 12) Ölüm

den sonraki hayat, öteki dünya, ukba.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

P U

S U

L A

A

K İ

K A

A L

İ S

A M

İ

Y E

N

S

R U

M

K

İ T

A P

F

A

A S

F

İ R

İ K

F

A L

F

F İ

N A

L

F A

R E

A K

İ K

L

A T

E R

İ T

Z A

R İ

F

F İ

N İ

K E

İ P

E R

İ T

N

A L

A N

42 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk296 eg

1

2

3

4

5

Göz

alc,

çarpc

Pek

yara

maz

ço

cuk

Tele

fon

lak

rds

Pasa

k, le

ke

Yar

k, yr

tk

Av

Alte

rnat

if

Ask

erlik

da

iresi

Saym

aca,

ya

zl

Mad

en o

cağ

yo

lu

Ade

t, sa

y

İsta

nbul

’da

tari

hi b

ir k

ule

Sard

alya

ya

vrus

u

Tari

hte

bir

İsla

m d

evle

tiK

saca

ki

loam

per

Eski

bilg

isay

ar

oyun

uG

ümüş

ün

sem

bolü

Kura

n’n

ilk

emri

Ara

z

Parl

ama

Bir şa

ir

(Mua

llim

...)

İşar

etCe

nini

can

lya

bağl

ayan

ko

rdon

Vas

flan-

drm

ak

Ş,U

rfa

ilçes

i

Kara

kul

kuzu

su p

ostu

Avus

tral

ya’d

a ke

seli

hayv

an

Tica

ret m

al,

serm

aye

Ara

boz

ucu

Kaln

taht

a

Ham

sel

üloz

Fal

Rus

astr

onot

(Y

uri..

.)

Lezz

etli

bir

tür

balk

Güm

üş

Bir

ac n

idas

Met

al

olm

ayan

Kork

ulan

ki

mse

Loku

m

Doğ

al

kurş

unlu

lfür

Şam

an

Sağl

amlk

da

yan

kll

k

Kuzu

ses

i

Vali

olm

a du

rum

u

Ala

n, m

eyda

n

Çok

anla

yşl

sezg

ili k

imse

Bir

nida

Çeki

nik

Kabu

l et

mem

e

Has

talk

tan

yeni

kur

tuluş

döne

mi

Ksa

ca li

tyum

Yayl

a ev

i

İtaly

a’da

neh

ir

Bir

nota

Bir

soru

Büyü

k şe

hir

Dağ

keç

isi

Yave

r

Mağ

ara

Yer

mum

u

Gay

e

Tah

ln

öğüt

ülm

üşü

Önc

elik

, üs

tünl

ük

Gün

doğm

adan

ön

ceki

ay

dnlk

Topt

an k

arş

t

Uzl

aştr

ma

veya

kita

p ya

zma

Ks

rlk

, ve

rim

sizl

ik

Yery

üzü

düzl

üğü

Kang

uru

mem

leke

ti

Yere

alç

ak b

ir

bulu

t tür

ü

Üst

ün zd

d

Ak

l

Fas

la

Ülk

emiz

in

traf

ik r

emzi

Karş

k re

nkli

Güm

üşün

re

mzi

Gal

yum

un

sem

bolü

Yani

’nin

se

ssiz

leri

Bir

tara

fa

doğr

u eğ

me

Başk

alar

Sons

uza

kada

r

Karş çk

ma

Sar

msa

k ko

kulu

bir

gaz

Kam

ufle

et

mek

Bir

tür

yaba

n m

ersi

ni

Soyl

uluk

ABD

’nin

33.

başk

an

(Har

ry...

)Bi

r ay

Başa

rs

z ol

muş

kim

se

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

192

ŞUB

AT 2

013

CU

MA

RTE

Sİ Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Yery

üzün

e gö

nder

ilen

son

hak

din

Bir

tür

küçü

k ba

lk

Bir şa

ir

(...Ş

ehab

ettin

)

Ask

eri

buyr

uk, e

mir

Cena

b

Alla

h’n

bir

is

mi

Bir

tür

kum

Has

talk

l,

düşk

ün

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab

lo d

a ki

tram

lý k

a lýn

çi

z gi le

r le

be lir

len m

iþ 3

’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka

dar

ra k

am la

rý b

i rer

ke

z ku

l la na

rak

yer l

eþ ti

-ri

n. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap-

ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k-le

ri d

ol d

ur d

u ðu

nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý da

n aþ

a ðý y

a ve

sol

-da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi r

er k

ez

kul la

nýl m

ýþ o

l sun

.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

7

8 53

2 1

96

28 9

7

9 5

7 6

8 4 2

7

2 3

1 5

3 2 7

1 8

4

9 2

5

5 81

2 3

8

4

9

48

62

95

73

1

29

17

43

86

5

53

76

81

42

9

67

81

49

35

2

93

45

72

18

6

15

23

68

97

4

96

38

17

52

4

42

73

59

61

8

81

52

46

79

3

T

E

B

R

E

Ş

A

R

Ü

V

U

N

C

İ

N

O

Ü

Ç

Y

P

N

A

Y

S

İ N

İ

Ö

C

Z

T

Ü

Y

V

A

Ç

T

Þ

F

G

B

Ý

R

Ç

C

E

U

I Z

A

B

R

E

F

A

Z

Ö

E

I K

Y

E

Ç

F

T

A

Y

N

T

V

L

M

E

N

D

İ R

E

K

L

Ý

G

A

E

Ç

V

J E

U

C

M

İ

N

L

M

K

Þ

L

M

E

N

P

K

Z

T

A

L

İ I

D

T

U

E

R

O

Þ

U

A

M

O

H

R

V

A

K

B

K

Ý N

S

R

Ð

R

A

A

E

M

Y

C

N

N

V

E

P

L

C

E

T

F

G

E

O

Ý A

L

E

M

N

E

P

İ D

E

M

İ

K

R

T

U

G

R

U

V

L

N

R

A

K

E

E

Ý S

K

Ü

İ F

E

R

R

A

Ý

N

A

S

K

Ý

E

Z

Ğ

B

İ A

L

A

Y

V

İ

L

O

B

Ý V

E

Ý

Ç

L

J D

I

A

L

F

R

D

O

C

D

S

Ý İ

A

Y

E

İ L

C

N

C

K

D

L

G

N

N

A

T

N

R

U

Ğ

E

K

V

G

E

E

B

A

H

İ E

C

S

N

A

Y

Ý A

T

S

J

G

N

G

Ý L

G

U

E

Ç

H

E

Ü

O

A

U

H

U

Y

Ç

Ý V

N

L

A

S

K

İ L

R

E

K

S

A

Ü

Ğ

Ç

E

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

SK

ER

LİK

, B

OLİV

YA

, C

EB

ELİT

AR

IK,

ÇAĞ

LA

YA

N,

DEĞİR

ME

N,

EPİD

EMİ,

FİL

AT

ELİ,

GE

RİL

LA

, H

AMİY

ET,

İS

TAN

BU

L,

JİN

ET

E,

KO

RN

EA

, LİN

İN,

ME

NDİR

EK

, NİS

YA

N,

OD

ES

A,

ÖL

ÇM

EK

, P

RA

TİK

, R

UG

AN

, S

EK

OY

A, Ş

ER

BE

T, T

RA

KE

, U

STA

, Ü

VE

Y, V

UR

GU

, Y

ÜC

EL

, Z

AF

ER

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

���

��

����

����

��

����

����

��

��

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

��

����

����

��

��

��

����

����

����

����

��

��

��

��

��

��

����

��

��

��

����

��

��

����

��

��

����

��

����

��

����

����

����

��

����

����

��

����

����

��

��

����

��

����

����

���

���

����

��

����

����

���

���

���

��

��

����

��

����

��

��

��

����

��

��

����

����

��

��

����

����

����

����

��

��

����

��

����

��

���

����

��

����

��

����

����

��

��

��

����

��

��

����

����

����

����

��

����

��

����

����

��

��

��

����

��

��

����

��

����

��

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

����

���

����

����

��

���

���

���

��

���

��

����

����

����

��

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

��

����

����

����

��

����

����

��

��

��

����

��

��

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

�����

�����

���

�����

�����

����

����Ğ

�����

���İ

�����

������

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

����

����

������

�����

������

����

����

�����

����

�����

�����

����

���

�����

�����

���İ

������

���İ

�����

����

����

�����

����

��

SOLD

AN S

AĞA

1) Ö

lüle

rin

kya

met

te d

iril-

tilm

esi,

kya

met

.– Ş

ehir

den

küçü

k,

köyd

en b

üyük

yer

leşi

m m

erke

zi, b

elde

. 2)

Vak

it g

eçir

med

en, ks

a sü

rede

, ça

buca

k, b

ir çr

pda

.– B

eddu

a. 3

) K

ökte

n, c

ezrî

, kes

in.–

Ölü

mlü

, gel

ip

geçi

ci, k

alm

sz.

4) G

rtl

ak, b

oğaz

.–

Eğili

m, t

emay

ül. 5

) Ded

e, b

üyük

bab

a,

ata.

– H

alk

arasn

da M

ülk

Sûre

si’n

e ve

rile

n bi

r b

aşka

ad.

6) H

alk

dilin

de

köp

ek.–

Baz b

itki

leri

n da

l, ya

prak

, m

eyve

kab

uğu

vb. b

ölüm

leri

nde

ve

baz h

ayva

nlarn

der

isin

de b

ulun

an

sert

, ucu

siv

ri v

e b

atc çkn

tla

rdan

he

r bi

ri.–

İyi d

uyul

an (s

es).

7) Sğr-

dilig

iller

den,

çiç

ekle

ri b

eyaz

ve

men

ekşe

ye ç

alan

kr

mz r

enkt

e,

ecza

clk

ta k

ulla

nla

n bi

r bi

tki,

eşek

kulağ

. 8) Y

anc,

renk

siz,

az

koku

lu

karb

on v

e hi

droj

en b

irleşi

mi.–

İki s

ert

cism

i bir

biri

ne b

ağla

may

a ya

raya

n,

iki u

cu s

ivri

ve

kvrk

met

al p

arça

. YU

KAR

IDAN

AŞA

ĞIYA

1) E

skid

en Dş

işle

ri

Bak

anlğ’n

a ve

rile

n ad

. 2) B

elir

ti, n

işan

, iz

. 3) Ş

idde

tli,

sert

.– B

ir b

ağla

ç. 4

) Giy

si,

yorg

an ç

arşa

f v

b.ni

n ge

reke

n b

elir

li

yerl

erin

e düğm

enin

geç

irile

bilm

esi i

çin

ip

likle

örü

lere

k ve

ya b

iye

ile y

apla

n

küçü

k ya

rk.

– Ağa

cn

kolla

rnd

an h

er

biri

. 5) T

abak

lanm

ş c

eyla

n de

risi

.–

İzm

ir’in

bir

ilçe

si. 6

) Gös

term

elik

, satl

k şe

yler

in s

ergi

lend

iği c

aml

böl

me

veya

yer

, vit

rin.

7) P

ul k

anat

llar

dan,

cudu

, kan

atla

r in

ce p

ulla

rla

ve t

ürlü

re

nkle

rle

örtü

lü, d

ört

kana

tl,

çok

say

da t

ürle

ri o

lan

böc

ekle

re v

erile

n

gene

l ad.

8) B

ir r

enk.

– Yü

zün

göz,

kul

ak

ve b

urun

ara

snd

aki b

ölüm

ü. 9

) Elç

i.–

Dem

irin

sem

bol

ü. 1

0) A

çkt

an a

çğa

, he

rkes

in iç

inde

, giz

lem

eden

, aç

kça.

11

) Bey

söğ

üdü,

sor

gun

ağac.–

Cep

te

taş

nan

küçü

k to

rba.

12)

Ölü

mde

n

sonr

aki h

ayat

, öte

ki d

ünya

, ukb

a.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

P

U

S

U

L A

A

K

İ K

A

A

L İ

S

A

M

İ Y

E

N

S

R

U

M

K

İ

T A

P

F A

A

S

F

İ R

İ

K

F

A

L

F

F

İ N

A

L

F

A

R

E

A

K

İ K

L A

T

E

R

İ T

Z

A

R

İ F

F

İ N

İ

K

E

İ

P

E

R

İ T

N

A

L

A

N

1

2

3

4

56

Dum

an ki

riCa

sus,

gizli

revli

Sesle

ilgili

Şidd

etli k

uru

soğu

k

Fiyat

yafta

s

Bir m

antk

ön

erm

esi

Kate

gori

Dum

an ki

ri

Ölüm

ceza

s

Bir s

ay

Küçü

k, m

ini

Su Ahlak

Hint

soylu

su

Bilg

i edi

nme,

öğ

renm

e

Yeşil

çam

’n

bir b

ayan

oy

uncu

suHu

kuk a

dam

Kapl

ama

Ölüd

en a

rta

kalan

lar

Göste

rge

bilim

iTu

fan

peyg

ambe

ri

Sine

mad

a gü

ndüz

sterim

iKşla

kap

s

İlave

, yam

a,

katk

Bir b

ağlaç

Hayt

a,

külh

anbe

yi

Beya

z

Bir ş

air ve

de

vlet a

dam

Bir A

rap

harfi

Baba

, ata

Mer

hale,

sa

fha

Bir s

az şa

iri

(...S

ağ)

Buna

ma

Eski

Japo

n ed

ebiya

tnda

ilk

el tü

rkü

Akc

olan

Emar

e

Bir

peyg

ambe

r

Bir r

enk

Çiftç

i, orta

Bir m

eyve

Bir s

u ha

yvan

Müb

arek

üç

aylar

dan

biri

Şika

r

Efen

dim

iz dö

nem

i ka

biles

iYe

rfstğ

Uzun

bir

tür

hanç

er

Erke

k ad

Bir o

rganmz

Boş,

syrl

Ayn

biçi

mde

İlave

Titann

rem

zi

Koyu

nlar

da

bir h

asta

lk

Rady

umun

re

mzi

Zam

biya

’nn

başk

enti

Karşk

renk

li

Satra

nçta

bir

taş

Avuç

içi

Suçu

bağşla

ma

Uçur

um

Görk

em

Günü

n ilk

sa

atler

inde

ki ye

me

işlem

inin

ad

Resim

deki

hayv

anlarn

su

içm

e ye

ri

Trak

ya

yöre

sinde

uz

aklk

ifad

esi

Pisto

n

Bir t

ür b

alk

Seyy

ar

Gizli

güç

Ksa

ca

sant

imet

re

Amm

e

Boğa

z ks

mn

da

oluş

an b

ir ha

stalk

Araf

atta

va

kfey

e du

ran

Uygu

lama

Akl

İnlem

e

Kafiy

e

Fiil, a

mel,

ça

lşm

a

Ek, y

ama

Boyu

tlar

Yer a

lt si

peri

Asya

’da

yüks

ek b

ir bö

lge

Gaye

Buyr

uk

İsten

ilen

vasf

ta o

lan

Özen

Elem

e ale

ti

Tam

irat

Allah

’n e

vi

Tortu

, çök

elti

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

194

ŞUBA

T 20

13 P

AZAR

TESİ

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Tekn

enin

de

vrilip

alt

üst

olm

as

Baş

aşağ

gelec

ek

biçim

deEv

lilik a

kdi

Tem

izlik,

te

miz

olm

a

Mek

ansz

Erte

leme,

ge

ri b

rakm

a

Bir r

enk

Aşç

yardm

cs

Çpl

ak, s

açsz

baş

Bir t

ür e

tli

zeyt

in

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya ve

sol-

dan

sa ða

1’de

n 9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi re

r ke

z ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

5

3 2 4

18

2 4 3

93

4 6 2

7

3

1 9

2

9 7

5

8 3

4

2

6 5 8

34

8 6 5

19

5 7 1

8

68

97

41

25

3

25

43

96

17

8

31

72

85

69

4

97

83

64

51

2

42

17

85

63

9

53

69

21

47

8

89

71

35

42

6

54

29

67

81

3

14

38

62

75

9

K N

L

K Ü

L

R Ü

G

Z Ö

H

N

F

Ý Þ

Ü

R N

A

B V

İ C

Ç A

N

Ö

K T

Ý A

R P

E M

V

U

S L

A T

Ü

İ M

F

L A

B T

R S

G T

G L

V R

T U

O

N

E

Z E

B R

E C

Ý

O

İ T

E R

D

Z D

Ý

M

A R

Ý S

R L

R Ü

T

İ İ

H

L A

M

Ý Ü

B

P E

N

Y E

S Ç

Y E

R Ö

U

Ö

A

R T

D

E A

İ E

R Y

M

G B

Z T

C U

A

L U

T

M

R L

U

R C

E J

O

K Ç

İ N

Ü

A

K A

E Ş

K Þ

Ç

A R

Y K

Z A

S Ç

K G

J U

G

N

V O

A

M

G Z

H

E G

L E

L E

A

Ý K

S N

Ý

T S

İ L

İ F

U

Ş D

E Ö

A

G S

H

L O

T

D

T C

E M

M

N

B M

E

S Ğ

Z G

M

R U

R

A

N

L A

V A

M

K E

Ö

D

İ R

B Ş

N

O

Ý G

M

L Z

J N

R

O

U

F C

A Y

S

D

O

E T

L A

S A

Y Ý

A

M

C M

Y

G Y

R A

T K

B O

Ç

O

Z Ð

Z E

O

Ð L

O

Ç L

E D

E

N

U

Ý N

A

Ð N

A

Y N

U

D

R

A S

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AP

ANDİSİT

, BÖ

BREK

, CER

BEZE

, ÇAT

LAM

AK, D

OYU

RUCU

LUK,

EST

ETİK

, FİLİS

TİN

, GEZ

EGEN

, H

ALTE

R, İM

TİH

AN, K

ORK

UTE

Lİ, L

EYLA

K, M

AVAL

, NO

SYO

N, O

RMAN

, ÖZG

ÜRL

ÜK,

PEN

YE, R

OST

O,

SAN

DU

NYA

, ŞAM

DAN

, TEM

MU

Z, U

ZMAN

, ÜYE

LİK,

VU

SLAT

, YAS

AL, Z

ÜM

RE.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

����

����

����

��

����

����

����

��

���

���

���

����

��

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

����

����

���

�����

����

����

�����

����

�����

���

����

����

�����

����

�����

���

����

���

����

����

�����

����

�����

����

����

����

���İ

����

����

�����

����

�����

����

�����

����

����

�����

����

��

����

�����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Sin

ir sis

tem

inin

tüm

ör-

lerle

çeşit

li ilişk

ilerin

i inc

eley

en t

p da

l. 2)

Adl

ar a

yn o

lanl

arda

n he

r bi

ri.– Ö

dent

i. 3)

Bir

kim

seni

n al

eyhi

nde

konuşm

a, çe

kişt

irme,

ay

plam

a,

kötü

lem

e.– B

ir ye

mek

türü

.– Bi

r not

a. 4

) En

ksa

zam

an p

arça

s.– Y

etki

n, e

rişki

n,

eksik

siz, ağ

rbaş

l, m

ükem

mel

.– Ha

sr

otu,

kili

z, ko

fa. 5

) Erg

in.–

Hava

daki

ksek

s.

6) İn

san

iste

nmey

en

seçe

nekl

erde

n bi

rini,

çoğu

nluk

la ik

i se

çene

kten

biri

ni iz

lem

eye

zorla

yan

tartşm

a, so

run.

– Gel

in ta

c. 7)

Hüc

re

çeki

rdeğ

inde

bul

unan

ve

krom

atin

ta

nele

rini t

aşy

an ağ

biçim

inde

ki

iplik

si ya

p.–

Yüks

ek se

sle b

ağrm

a,

haykrm

a. 8

) Ack

l, ü

zünt

ü ve

rici.–

Gem

i başla

rnda

bul

unan

çeşit

li şe

kille

r ve

rilm

iş oy

ma

ağaç

. YUK

ARID

AN

AŞAĞ

IYA

1) Si

stem

li bi

r biçi

mde

düz

en-

lenm

iş bi

rçok

ola

y a

çkla

yan

ve b

ir bi

lime

tem

el o

lan

kura

llar,

yasa

lar

bütü

nü, t

eori,

kur

am. 2

) Tah

sisat

. 3)

Tesli

m o

lmuş

, boy

un eğm

iş.– G

üney

Am

erik

a’da

bir ü

lke.

4) K

rgzi

stan

’da

bir ş

ehir.

– Yer

e se

rilen

, hal g

ibi t

üylü

olm

ayan

, hav

sz k

aln

dok

uma.

5) B

uz

üstü

nde

kaym

ak iç

in k

ulla

nla

n, ço

ğun-

lukl

a ta

ban

na, d

ar u

zun

bir ç

elik

tak

l ay

akka

b. 6

) Cen

netin

bir

bölü

mü.

– İs

tihba

ratla

ilgi

li de

vlet

kur

umu.

7)

Bir

ilim

iz.– S

odyu

mun

sem

bolü

. 8)

Pad

işah,

şehz

ade

ve p

aşal

arn

sa

raya

aln

an k

arav

aşla

r ara

snda

n se

çtik

leri

kad

n, ik

bal.

9) Y

anar

dağl

arn

skür

ttüğ

ü m

adde

.– Ci

naye

t işle

miş

olan

kim

se. 1

0) Ks

a öm

ürlü

küç

ük

bitk

ilere

ver

ilen

gene

l ad.

– Ge

nel-

likle

soğ

uk o

lara

k ye

nile

n bi

r et ü

rünü

. 11

) Üze

rine

iplik

, tel

, şer

it vb

. sarla

n,

kena

rlar

çk

ntl

, eks

eni b

oyun

ca

delik

silin

dir,

bobi

n. 12

) Bir

batn

da

doğa

n ik

i kar

deş.–

Bir

yağş ş

ekli.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

H

A Ş

İ R

K

A S

A B

A

A

L E

L A

C E

L E

A

H

R

A D

İ K

A L

F

A N

İ

İ

M

İ K

M

E

Y İ

L

R

C

E T

T

E B

A R

E K

E

İ

T

D İ

K E

N

N E

T

Y

K

A R

A K

A F

E S

E

T İ

L E

N

K E

N E

T

43 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANBULMACA

1

2

3

4

5

Göz a

lc,

çarpc

Pek y

aram

az

çocu

kTe

lefo

n la

krd

s

Pasa

k, le

ke

Yark

, yrtk

Av

Alte

rnat

if

Aske

rlik

daire

siSa

ymac

a,

yazl

Mad

en o

cağ

yo

lu

Adet

, say

İstan

bul’d

a ta

rihi b

ir ku

leSa

rdal

ya

yavr

usu

Tarih

te b

ir İsl

am d

evle

tiK

saca

kil

oam

per

Eski

bilg

isaya

r oy

unu

Güm

üşün

se

mbo

Kura

n’n

ilk

emri

Araz

Parla

ma

Bir ş

air

(Mua

llim...)

İşare

tCe

nini

canlya

bağl

ayan

ko

rdon

Vasf

lan-

drm

ak

Ş,Urfa

ilçes

i

Kara

kul

kuzu

su p

ostu

Avus

tralya

’da

kese

li hay

van

Ticar

et m

al,

serm

aye

Ara

bozu

cu

Kaln

taht

a

Ham

selü

loz

Fal

Rus a

stro

not

(Yur

i...)

Lezz

etli b

ir tü

r ba

lk

Güm

üş

Bir a

c ni

das

Met

al

olm

ayan

Kork

ulan

kim

se

Loku

m

Doğa

l ku

rşun

lu

sülfü

rŞa

man

Sağl

amlk

da

yan

kllk

Kuzu

sesi

Vali o

lma

duru

mu

Alan

, mey

dan

Çok a

nlayşl

sezg

ili kim

se

Bir n

ida

Çekin

ik

Kabu

l et

mem

e

Hast

alkt

an

yeni

kurtu

luş

döne

mi

Ksa

ca lit

yum

Yayla

evi

İtalya

’da n

ehir

Bir n

ota

Bir s

oru

Büyü

k şeh

ir

Dağ

keçis

i

Yave

r

Mağ

ara

Yer m

umu

Gaye

Tah

ln

öğüt

ülm

üşü

Önce

lik,

üstü

nlük

Güneş

doğm

adan

ön

ceki

ay

dnlk

Topt

an ka

rşt

Uzlaştrm

a ve

ya ki

tap

yazm

a

Ksr

lk,

verim

sizlik

Yery

üzü

düzlü

ğüKa

ngur

u m

emle

keti

Yere

alça

k bir

bulu

t tür

ü

Üstü

n zd

d

Akl

Fasl

a

Ülke

mizi

n tra

fik re

mzi

Karşk

renk

li

Güm

üşün

re

mzi

Galyu

mun

se

mbo

lüYa

ni’n

in

sess

izler

i

Bir t

araf

a doğr

u eğ

me

Başk

alar

Sons

uza

kada

r

Karş çkm

a

Sarm

sak

koku

lu b

ir ga

zKa

muf

le

etm

ek

Bir t

ür ya

ban

mer

sini

Soylu

luk

ABD’

nin

33.

başk

an

(Har

ry...)

Bir a

y

Başa

rsz

olm

uş ki

mse

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

192

ŞUBA

T 20

13 C

UMAR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Yery

üzün

e gö

nder

ilen

son

hak d

in

Bir t

ür kü

çük

balk

Bir ş

air

(...Ş

ehab

ettin

)

Aske

ri bu

yruk

, em

ir

Cena

b

Alla

h’n

bir

ismi

Bir t

ür ku

maş

Hast

alkl,

düşk

ün

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi r

er

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e ya

p-m

a lý sý

nýz

ki, b

ü tün

3 lü

k-le

ri d

ol du

r du ð

u nuz

da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

7

8 53

2 1

96

28 9

7

9 5

7 6

8 4 2

7

2 3

1 5

3 2 7

1 8

4

9 2

5

5 81

2 3

8

4

9

48

62

95

73

1

29

17

43

86

5

53

76

81

42

9

67

81

49

35

2

93

45

72

18

6

15

23

68

97

4

96

38

17

52

4

42

73

59

61

8

81

52

46

79

3

T E

B R

E

Ş A

R

Ü

V U

N

C

İ

N

O

Ü

Ç Y

P N

A

Y S

İ N

İ

Ö

C Z

T Ü

Y

V A

Ç T

Þ F

G B

Ý

R

Ç C

E U

I

Z A

B R

E

F A

Z

Ö

E I

K

Y E

Ç F

T A

Y N

T

V

L M

E

N

D

İ R

E

K

L Ý

G A

E

Ç V

J E

U

C M

İ

N

L M

K

Þ

L

M

E N

P

K

Z T

A L

İ I

D

T U

E R

O

Þ

U

A M

O

H

R

V

A K

B

K

Ý N

S

R

Ð R

A

A E

M

Y C

N

N

V E

P L

C E

T F

G E

O

Ý A

L E

M

N

E P

İ D

E

M

İ K

R

T

U

G R

U

V

L N

R

A

K

E E

Ý S

K

Ü

İ F

E R

R

A

Ý N

A

S K

Ý

E Z

Ğ B

İ A

L A

Y V

İ L

O

B

Ý V

E Ý

Ç L

J

D

I A

L F

R

D

O

C D

S

Ý İ

A Y

E İ

L C

N

C

K

D

L G

N

N

A T

N

R

U

Ğ E

K

V G

E E

B A

H

İ E

C

S N

A

Y

Ý A

T S

J G

N

G Ý

L G

U

E Ç

H

E Ü

O

A

U

H

U

Y Ç

Ý V

N

L

A S

K

İ L

R

E K

S

A Ü

Ğ

Ç E

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ASKE

RLİK

, BO

LİV

YA, C

EBEL

İTAR

IK, Ç

AĞLA

YAN

, DEĞ

İRM

EN, E

PİD

EMİ,

FİLA

TELİ

, GER

İLLA

, H

AMİY

ET, İ

STAN

BUL,

JİN

ETE,

KO

RNEA

, LİN

İN, M

ENDİR

EK, N

İSYA

N, O

DES

A, Ö

LÇM

EK, P

RATİ

K,

RUGA

N, S

EKO

YA, Ş

ERBE

T, T

RAKE

, UST

A, Ü

VEY,

VU

RGU

, YÜ

CEL,

ZAF

ER.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

��

���

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

����

��

���

����

��

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

���

���

���

��

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

���

�����

����

�����

����

���

�����

����

�����

����

�����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

�����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

����

�����

���

�����

�����

����

����

����

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Ölü

lerin

ky

amet

te d

iril-

tilm

esi,

kya

met

.– Şe

hird

en k

üçük

, kö

yden

büy

ük y

erleşim

mer

kezi,

bel

de.

2) V

akit

geçi

rmed

en, ksa

süre

de,

çabu

cak,

bir

çrpd

a.– B

eddu

a. 3)

kten

, cez

rî, k

esin

.– Öl

ümlü

, gel

ip

geçi

ci, k

alm

sz. 4

) Grt

lak,

boğ

az.–

Eğili

m, t

emay

ül. 5

) Ded

e, b

üyük

bab

a,

ata.

– Hal

k ar

asn

da M

ülk

Sûre

si’ne

ve

rilen

bir

başk

a ad

. 6) H

alk

dilin

de

köpe

k.– B

az b

itkile

rin d

al, y

apra

k,

mey

ve k

abuğ

u vb

. böl

ümle

rinde

ve

baz

hayv

anla

rn d

erisi

nde

bulu

nan

sert

, ucu

sivr

i ve

batc çkn

tlar

dan

her b

iri.– İy

i duy

ulan

(ses

). 7)

Sğr-

dilig

iller

den,

çiç

ekle

ri be

yaz

ve

men

ekşe

ye ç

alan

krm

z re

nkte

, ec

zac

lkta

kul

lan

lan

bir b

itki,

eşek

kulağ

. 8) Y

anc,

renk

siz, a

z ko

kulu

ka

rbon

ve

hidr

ojen

birl

eşim

i.– İk

i ser

t ci

smi b

irbiri

ne b

ağla

may

a ya

raya

n,

iki u

cu si

vri v

e k

vrk

met

al p

arça

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Es

kide

n Dşiş

leri

Baka

nlğ’n

a ve

rilen

ad.

2) B

elirt

i, nişa

n,

iz. 3

) Şid

detli

, ser

t.– B

ir ba

ğlaç

. 4) G

iysi,

yo

rgan

çarşa

f vb

.nin

ger

eken

bel

irli

yerle

rine

düğm

enin

geç

irile

bilm

esi i

çin

iplik

le ö

rüle

rek

veya

biy

e ile

yapla

n kü

çük

yark

.– Ağ

acn

kol

larn

dan

her

biri.

5) T

abak

lanm

ş ce

ylan

der

isi.–

İzm

ir’in

bir

ilçes

i. 6)

Gös

term

elik

, satl

k şe

yler

in s

ergi

lend

iği c

aml

bölm

e ve

ya y

er, v

itrin

. 7) P

ul k

anat

llar

dan,

cudu

, kan

atla

r in

ce p

ulla

rla v

e tü

rlü

renk

lerle

ört

ülü,

dör

t kan

atl,

çok

sa

yda

türle

ri ol

an b

öcek

lere

ver

ilen

gene

l ad.

8) B

ir re

nk.–

Yüzü

n gö

z, k

ulak

ve

bur

un a

rasn

daki

böl

ümü.

9) E

lçi.–

De

miri

n se

mbo

lü. 1

0) A

çkt

an a

çğa

, he

rkes

in iç

inde

, gizl

emed

en, a

çkç

a.

11) B

ey s

öğüd

ü, s

orgu

n ağ

ac.–

Cep

te

taşn

an k

üçük

torb

a. 12

) Ölü

mde

n so

nrak

i hay

at, ö

teki

dün

ya, u

kba.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

P

U S

U L

A

A K

İ K

A

A

L İ

S A

M

İ Y

E N

S

R

U M

K İ

T A

P

F A

A

S

F İ

R İ

K

F A

L

F

F

İ N

A

L

F A

R E

A

K İ

K

L A

T E

R İ

T

Z

A R

İ F

F

İ N

İ

K E

İ

P E

R İ

T

N

A L

A N

Page 44: Zamandk296 eg

44 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR1 milyon üye mümkün mü?AHMET ÇAKIR

1Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım’ın başlatıp tek başına yürütüyor gibi göründüğü ‘1

milyon üye’, çok önemli bir proje. Böyle bir girişimin ülkedeki demok-rasinin gelişmesine varın-caya değin sonuçları olur. Ancak Başarı şansının sıfırın altında olduğunu görmezden gelemeyiz. Bugüne kadarki benzer girişimler ve bu işin zor-lukları başarı şansını yok ediyor. Önce şurada anla-

şalım: Aziz Yıldırım çok önemli bir iş yapıyor. ‘1 milyon üye’ kampanyası için yurdu karış karış dolaşıp bu işin gerçekleşmesi yolunda önemli adımlar atıyor. Üstelik durumu sa-dece bu açıdan da göremeyiz. Herhangi bir kulübümüzün ya da sosyal bir kuruluşun 1 milyon üyesinin olması muhteşem bir olay. Bu üyelerin durumu ve statüsü ne olursa olsun sadece o kulüp için değil aynı za-manda demokrasi için de çok yararlı böyle bir örgütlenme.

Zaten demokrasimizin Batı ölçeğinde yerleşip kökleşme imkânı bulamayışında, o yoldaki adımların mehter usulü atılabil-mesinde böylesi bir örgütlenme eksiğinin önemli payı var. İktidarlar ya da başka güçler, attıkları yanlış adımlarla ilgili olarak karşılarında böyle bir güç bulduklarında, yapacakları işlerle ilgili olarak bir değil birkaç kez düşünmek zorunda kalırlar. Bunun dışında da yararları olur böyle bir örgütlen-menin. Örneğin, öteki kulüpleri de peşinden sürükler, iş büyür.

Çok da güzel olurGelgelelim, böylesi bir projenin başarı

şansı inanın ki sıfırın bile altındadır! Bugüne kadar yapılmak istenen buna benzer işlerin hemen tümü büyük bir fiyasko ile sonuçlan-mıştır. Bunların nedenleri niçinleri elbette ki çoktur ve farklıdır. Gerçi, o günlerden bu yana olumlu anlamda bazı değişiklikler olduğu da kabul edilebilir. Özellikle haber-leşme ve iletişim alanında atılmış bulunan dev adımlar büyük bir avantajdır. Ancak yine de böyle bir hareketin başarı şansı hemen hiç yoktur.

Sayın Yıldırım’ın gündem belirleme ve toplumu harekete geçirmeye çabasına da saygı duymak gerekir. 3 Temmuz sürecinin tamamı, yeniden yargılanma durumu, havuzdan çıkma tartışması gibi konular belli başlı örneklerdir. Bu konularda belli bir medya desteği bulduğu da açıktır. Nitekim şu 1 milyon üye kampanyasına bir divan kurulu üyesinin itirazının tek gazetede o da satıraralarında kalmış olması bunun bir kanıtıdır. O üyenin itirazı ciddiye alınacak niteliktedir.

Buna benzer konulara her zaman ilgi duydum ve kimin neyi nasıl yaptığını öğren-meye çalıştım. Kişisel bilgi, ve gözlemlerim sonucunda varabildiğim nokta şu: Ne yapar-sanız yapın vatandaşımız böyle işlere pek ilgi duymuyor. Özellikle futbolu seven insanlar -bu memlekette spor denilen alanın yüzde 90’ını o kaplıyor-, belli davranış kalıplarının ötesine geçmiyor. En fazla kombine kart alıyor, maçını izliyor, mağazadan alışveriş ya-pıyor, o kadar; üsttarafına pek kulak asmıyor.

Dikkat ederseniz, kampanya başlayalı epeyce zaman oldu, henüz herhangi bir rakam açıklanmıyor. Özel olarak araştırdı-ğımızdan filan değil, konuyla ilgili sohbetler sırasında bu işlere yakın eş-dost niteliğindeki insanların söyledikleri rakamların düşüklüğü karşısında dehşete kapılırsınız -ben değil, siz-. Yani bir yandan sanki binlerce kişi akın akın gelip bu işe giriyormuş gibi bir izlenim oluşturulmaya çalışılıyor ama öte yandan durumun pek parlak olmadığını yakında tam

olarak öğreniriz.Üstelik sayı belli bir noktaya oluştu-

ğunda, onunla başedebilmek için dev bir or-ganizasyon gerekecek. Yani 100 bin kişi üye oldu diyelim. Onlarla ilişkilerin yürütülmesi için belki de en az 100 kişinin çalışacağı orta büyüklükte bir şirket kurmak gerekecek. Bu kişilere ödenecek ücretler ve organizasyonun

öteki masrafları, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmedi durumu ortaya çıkara-bilir. Belki daha önemlisi, böyle bir ilişkiyi yürütmenin imkansız denecek kadar zor oluşu.

Bugünden yarına gerçekleşecek bir iş olarak görmemeli

Şu anda ülkemizde devlet dışında bu kadar çok insanla ilişkiyi yürütebilen kuru-luşlar, özel bankalar, telefon organizasyonları gibi zaten zorunlu sayılabilecek durumlarla ilgilidir. Gönüllülük esasına dayanan sosyal bir ilişki kapsamında böyle bir rakam bugüne kadar hayal bile edilmedi. Hayalinin kurul-ması ve peşinde koşulması çok önemlidir, değerlidir ancak gerçeğe uzaktır. Dolayısıyla bunu bugünden yarına gerçekleşecek bir iş olarak görmemek gerekir. Öyle bakılırsa yılgınlık olur, dağılır.

Sözünü ettiğim 100 bin kişiyle günü-müzün iletişim olanakları içinde elbette ki elektronik posta ya da sosyal medya aracılı-ğıyla bağlantı kurulabilir. Ancak kimi zaman yasal zorunluluk ya da başka nedenlerle onlara bildiğimiz geleneksel yollarla mektup filan göndermek gerekebilir. 100 bin kişiye gönderilecek mektupların yazılması, zarflan-ması, adreslerin yazılması, postaneye teslimi gibisinden işlemleri gözünüzün önünde bir canlandırmaya çalışın. Üstelik bunlar hemen akla gelenler…

Üye sayısı belli bir noktaya ulaştığında, sözgelimi 50 bin olduğunda hemen başlaya-cak birtakım rahatsızlıkları garanti edebilirim. Bu işe girenlerin büyük bölümünün “kulüp üyesi oluyorum” motivasyonuyla hareket ettiğinden eminim. Ancak bir süre sonra bu üyeliğin herhangi bir getirisinin olmadığı, sadece yıllık ödenti ilişkisinin bulunduğu yolunda yakınmalar başlayacak ve kopmalar olacaktır. Bir derbi maça bilet isteyip de alamayan kişiler “başlarım böyle üyeliğe!” diyecektir.

Zaten bu kişilere nasıl bir üyelik statüsü-nün tanınacağı, ne gibi avantajlar sağlanacağı yolunda da belirsizlikler ortadadır. Belli bir sayıdaki üyeler için delege seçilerek genel kurul üyeleri olabilmeleri gibisinden düşün-celerin hiçbir geçerliliği yoktur. İlgili yasalar ve uygulama imkanları bunun için kesinlikle elverişli değildir. Bunlardan doğacak ya-kınma ve kopmalar bu büyük yürüyüşü sık sık kesintiye uğratabilecektir.

Sayın Yıldırım’ın bu işi tek başına gö-türüyormuş gibi uygulama içinde oluşu da ciddi bir sakıncadır. Bu işi kulübün kurumsal kimliğine aktarmak ve o şekilde yürümek gerekir. Başka yöneticiler, profesyonel ça-lışanlar, sporcular sürekli olarak işin içinde yer almalıdır. Zaman zaman yapılabilen göstermelik toplantılar amaca ulaşmak için kesinlikte yeterli olmayacaktır.

Uzatmaya gerek yok, harika bir proje ama başarıya ulaşması için belirsizlikler ortadan kaldırılmalı, insanların hangi statüde üye olup ne gibi haklara sahip bulunacakları iyi anlatılmalı. Sayın Yıldırım’ın günün birinde görevden ayrılması halinde işin nasıl yürüyeceği güven verici biçimde ortaya konulmalıdır. Şu anda görünen odur ki sayın Yıldırım bu konudaki açıklamasının tersine ömürboyu başkanlık konusunda kararlıdır ve 1 milyon üye de kendisine bağlı bir proje olarak gündemde kalacaktır.

2009-12 arasında TSYD Genel Sekreteri olarak görev yaptım. Bin 300 dolayındaki üyemizle temas edebilme konusunda yaşadı-ğımız sıkıntıları anlatmaya çalışmak, yıllık 12 lira olan aidatların ödenmesindeki sıkıntıları gündeme getirmek boşuna yorgunluk olur. Üstelik 1963’te kurulmuş, organizasyonu oturmuş, sağlıklı işleyişi olan bir kuruluştan sözediyorum…

Aslına bakarsanız o kadar uzağa git-meye gerek yok, kulüplerin şu anda genel kurul üyeleriyle ne kadar sağlıklı bir ilişki kurabildikleri üzerinde bir araştırma yapılsa ortaya çok eğlenceli durumlar çıkabilir. ‘20 bin kayıtlı üye var ama aidatını ödeyip oy kullanacak kişi sayısı 8 bin’ gibisinden genel kurul haberleri herhalde gözünüzden kaçmamıştır. O kadar sık tekrarlanıyor ki…

Hayal kurmak iyidir hatta gereklidir ama onu gerçek sanmamak koşuluyla...

Page 45: Zamandk296 eg

45 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR

Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat, kulübün içinde bulunduğu mali krizi, Hizmet Hareketi'ne attığı iftiralarla aşacağını düşünüyor. 41,6 milyon liralık vergi ve 1 milyar 428 milyon liralık toplam borçtan bunalan Yarsuvat, yalanlanmasına rağmen "Aziz Yıldırım'a komplo" iddiasını tekrarladı. Amatör şubeleri kapanma noktasına gelen kulüpte futbol ve basketbol şubeleri bile tehdit altında.OSMAN AYKUT

1Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat, kısa süre önce bir gazeteciye verdiği

mülakatta, Hizmet Hareketi'nin Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'dan 50 milyon dolar istendiği, bu paranın verilmemesi üzerine de 3 Temmuz şike davasının başladığı yö-nünde büyük bir iftira atmıştı. Bu çirkin iddia hem Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak hem de Aziz Yıldırım tarafından yalanlanmıştı.

Hatta Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinden duyurunun ‘rüşvet ve yolsuzluk operasyonu'nun takvim tarihi olan saate yani 17.25'e denk getirilmesi dikkate değer bir ayrıntıydı. Diğer bir önemli nokta ise Gala-tasaray futbol takımının, Gençlerbirliği maçı için Ankara'ya gittiğinde Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı ziyaretinin sonrasına denk gelme-siydi. Yarsuvat'ı müfteri durumuna düşüren ifadelere kendi yöneticileri ve Sarı-Kırmızılı taraftarlar büyük tepki göstermiş, başkanın açıklamalarının şahsını bağladığı ifade edi-lerek, bu çirkin düşünceyi benimsenmemişti.

Taraftarınca da görevinden istifa etmesi yüksek sesle dillendirilen Duygun Yarsuvat, hezeyan dolu açıklamalarını, katıldığı bir

televizyon programında sürdürdü. Cim Bom'un 78 yaşındaki başkanı, daha önce yaptığı, “Ak Saray ziyareti sonrası tüm ka-pılar bize açıldı.” şeklindeki ifadelerini bile yalanlayarak başladığı konuşmasında yine Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen'i hedef aldı. Hükümetin attığı adımların haklı mı, haksız mı olduğunu sorgulamadığını belirten Yarsuvat, defalarca yalanlanmasına rağmen, "Cemaatçi polisler Aziz Yıldırım'a komplo kurdu.” söylemini sürdürdü.

BORÇ ÇOK, PARA YOK, YÖNETİM ZORDASporun her branşında izleri görülmeye

başlanan siyasetin, Türk futbolunun dev kulüplerine sıçramasının altında kötü mali yönetimlerin yattığı biliniyor. Öyle ki; UEFA kriterleri gereği, Galatasaray'ın önümüzdeki sezon Avrupa kupalarına katılamama teh-likesi mevcut. Özellikle 41,6 milyon liralık son vergi cezasından sonra bu tür iftiraların sıklaşmasını kamuoyu çok iyi takip ediyor. Sarı-Kırmızılıların 6 Aralık'ta düzenlenen Olağan Genel Kurulu'nda borcu toplam 1 milyar 428 milyon lira olarak açıklanmıştı. Net rakam ise 811,5 milyona liraya ulaştı. Mayıs ayına kadar ödenmesi gereken toplam tutar 80 milyon Euro. Bu rakam ise ancak kamu bankalarından sağlanabiliyor.

2023'E KADAR GELİRLER TEMLİK ALTINDABorçlar ödenemiyor, bankalardan kredi

çekilemiyor, Federasyon'dan verilen paralar alındı. Passolig uygulamasıyla tribünlere taraftar gelmiyor. Yönetim yeni kaynak ara-yışında ancak hiçbir yerden para bulamıyor. Kulübün tüm gelirleri, 2023'e kadar temlik altında. Futbol ve basketbol şubelerini kişisel kefalet sonucu bulunan para sayesinde ucu ucuna yaptığı ödemelerle ayakta tutabilen Yarsuvat yönetimi, amatörleri bitirme nok-tasına geldi.

Futbolculara yapılan 5 milyon Euro'luk son ödeme de Abdurrahim Albayrak'ın ke-faletiyle gerçekleşti. Camia içinde konuşulan iddialar çok ürkütücü. Basketbol ve futbol takımlarının bile faaliyetlerinde aksamalar olabileceği belirtiliyor. Millet Gazetesi'nde önceki gün çıkan haberde, Sarı-Kırmızılı yönetimin, Galatasaray Eğitim Vakfı Başkanı İnan Kıraç'tan destek istediği, duayen isim-den “Önce vakfa olan borcunuzu ödeyin. Beş kuruş vermem.” cevabını aldığı belirtildi.

İFTİRALARA TARAFTAR BAKIŞI• Be adam seni Tayyip Erdoğan mı, Ga-

latasaray'ın başkanı yaptı? Sen futbol kulübü başkanı mısın, yoksa bir AKP milletvekili misin? Salla sallayabildiğin kadar. Utanıyorum Galatasaraylı oldu-ğumdan.

• Madem topa girdin, memlekette yol-suzluk yapılmış diyorlar. Yürekliysen bir de bu konuda bişeyler söyle Sn. YARSUVAT...

• Delil olmadığı sürece kimse kumpas var diyemez. Bu adam da yaşlanmış hasta bence.

• Ya bu memlekette herkes mi kukla kardeşim?

• Konuş konuş vergi borçlarınız belki silinir.

• Cumhurbaşkanı sizi duruşma saatinde çağırsa gider misiniz? Futbol takımı üç dört saat sonra maça çıkacaksa bütün takım oraya gitmez. Belki futbolcuları

temsilen bir iki kişi gidebilir. O maç berabere bitti.

• Amcacım sen bi sus ya.• Bu memlekette hiç kimse gerçekleri

söyleyemiyor. Yok paralel yapı kumpas kurmuş yok Fener'e operasyon yap-mışlar.

• GS camiası ve taraftarı bu yöneticiler yüzünden en garip dönemlerini yaşıyor.

• Arkadaşım sen hükümet sözcüsü mü-sün yoksa kulüp başkanı mısın? Sana ne Gülen'den sana ne ABD'den. Sonra da GS-Hükümet bağını söylediğimizde 'yok öyle birşey' diyorlar.

• Benim bildiğim eskiden insanlar ihtiyar yaşlarına geldiğinde aklıselim, akil insanlar sayılırdı. Şimdikilerin birçoğu-nunsa (bu dede de dahil) aklı karışmış.

• Galatasaray'ın başına bu kadar seviye-sizi gelmemişti.

• Parasızlıktan, hükümete nasıl yarana-

cağını şaşırmış. Galatasaray gibi büyük bir kulübe yazık

• Sayın başkan, siyasi görüşlerinizi lütfen başkanlığı bıraktığınız zaman dile geti-rirsiniz... Galatasaray siyasi bir kuruluş değildir.

• Ben Galatasaraylıyım. Seni başkan olarak istemiyorum. Sen oraya spor için gelmemişsin belli. Haziranda seçim var. Koy adaylığını yap siyasetini, yalanını dolanını. Koca bir spor kulübünü kötü niyetlerine alet etme.

• Kaçak saray nelere kadirsin. Takım bir saraya gitti, başkan sıyırdı. Yav he he başkan.

• Yarsuvat galiba bakanlık sözü aldı. Baksana nasıl yıkama yağlama yapıyor.

• Türkiye'den manzaralar. ''Ayaklar baş, başlar ayak olmuş!'

• AKP'nin yalakası. Futbol adamı mısın, siyasetçi misin Allah aşkına bir açıkla?

Seni GS'nin başına niye getirdiler ne vaad ettiler.

• Galatasaray'ın başkanına elif gibi dim-dik durmak yakışır. Kapıların açılması için o kapıların önüne yatacak başkan değil.

• Mayıs bir an önce gelsin bundan kurtu-lalım. Bunun kadar boş konuşan birini daha görmedim.

• Dede vekilliği garantiledi, bakanlığa oynuyor.

• Kaçak sarayın yeni basın sözcüsü. Fenerlilerin sizler tarafında aklanmaya ihtiyacı yok.

• Biz Galatasaraylılar olarak, kulübü siya-setin içine sokmasından esef duyuyoruz. Bırak git ne halt yiyeceksen ye.

• Galatasaray'da bütün sorunları çözdün, siyaset kaldı.

• Bu adamda bir numaralar var ama ne. Bir kulüp başkanından fazlası.

GALATASARAY'DA YARSUVAT ÇATLAĞI

Page 46: Zamandk296 eg

46 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR

ZEKAİ ALTUN

1Yeşil sahaların yıldız futbolcuları oynadıkları futbol ve attıkları goller dışında transfer-

leriyle de her daim gündem olmayı başarıyor. Fakat transfer dönemlerinde futbolcularla birlikte, başka aktörler de bir anda sahnenin en değerli oyuncuları olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar o ana kadar adı sanı pek duyulmayan, fakat futbolcunun geleceği ile bizzat sorumlu olan menajerlerden başkası değil.

Bir futbolcu ve onun ailesi için menajerin önemi oldukça büyük. İyi ve güvenilir bir menajer, futbolcunun yeni yol haritasında yükselmesine etkili olurken, yanlış yol tercihlerinde çöküşüne de neden olabilir. Ailelerde yaşanan bu ciddi gelecek kaygısı ise ‘menajer babaların’ ortaya çıkmasına neden oluyor. Profesyonelleşemeyen ya da küçük yaşta yıldızı parlayan futbolcuların menajerliklerini genelde ya babaları yapmakta ya da babalar transferlerde ciddi roller alırlar. Buna sebep ise hem çocuğuna iyi bir gelecek hazırlamak hem de kazanılan paranın yine aile içerisinde kalma düşüncesi.

Bu hafta Türk futbol severler bir ‘menajer baba’ olayını yeniden yakından takip etti. Özellikle Beşiktaş ve Trabzonsporluların yakından şahit oldukları Tolgay Arslan transferinde de gözler menajer baba Erhan Arslan’daydı. Beşiktaş’ın Almanya’nın Hamburg takımından büyük uğraş sonrası takıma kazandırdığı Tolgay transferinde başaktörü menajer baba oldu. Baba Arslan, oğlu için daha çok para veren Trabzonspor ile anlaşır-ken, Tolgay’ın daha az paraya karşılık, oynamayı çok arzuladığı Beşiktaş’ı tercih etmesi bir anda her iki kulüp arasında git-gellere neden oldu. Yaşanan bu kargaşa her iki takım taraftarını da heyecanlandırmış, hatta Trabzonsporlu yönetim futbolcuyla birlikte zafer fotoğrafı bile çektirmişti. Fakat son noktayı Tolgay’ın babasına karşı gelerek yumruğunu masaya vurması belirledi ve Siyah Beyazlılar mutlu sona ulaştı.

Tolgay Arslan’ın İstanbul’a eli sargılı halde gelmesi ise bu iddiaları doğrular cinstendi. Oysa ki transferinden bir gün önce çekilen fotoğrafta genç oyuncunun elinde herhangi bir alçı ya da sargı görünmüyordu. İstanbul’a eli sargılı gel-mesi Tolgay’ın Beşiktaş’la anlaşmasından sonra babasının, “Trabzonspor çok daha fazlasını verdi neden kabul ettin?” diyerek kendisine baskı yapması sonrası sinirlendiği ve kızgınlık anında öfkeden elini duvara vurduğu öne sürülmüştü. Bu gelişmeden sonra Tolgay’ın apar topar sağ eline alçı yaptırarak İstanbul’a geldiği ve Siyah Beyazlı formaya kavuştuğu iddia edildi.

En popüler menajer babalar Messi, Santos ve ÖzilDünya futbolunda da menajer babalar aslında

oldukça yaygın. Barcelona’nın Arjantinli yıldızı Lionel Messi ve Brezilyalı futbolcusu Neymar’ın menajerliklerini halen babaları yapmakta. Hatta Arsenal forması giyen Türk asıllı Alman oyuncu Mesut Özil’in de uzun bir dönem menajerliğini babası yürütüyordu.

Fakat transfer dönemlerinin gözdesi baba menajerler, her zaman oğullarını koruyup kollaya-mıyor. Kimi zaman aşırı koruma isteği ya da maddi çıkar kaygısı, yıldız futbolculara zarar da veriyor.

Menajer baba ile futbolcu oğul arasındaki en dikkat çeken ikili ise Mesut Özil-Mustafa Özil olarak göze çarpmakta. Özil’in Arsenal’e transferi sırasında yaşanan maddi anlaşmazlıklar medyaya yansımış, ikilinin arası açılmıştı. Hatta olay bir-birlerine dava açacak aşamaya bile gelmişti. Bir başka dünya yıldızı Lionel Messi ise babası Jorge Messi hakkında vergi kaçırdığı yönünde çıkan iddialar yüzünden mahkemeye çıkmak zorunda kalmıştı. Brezilyalı Neymar’ın babası Neymar Da Silva Santos da oğlunun Barcelona’ya transferi sırasında usulsüz gelir elde ettiği iddiasıyla hakim karşısına çıkmak zorunda kalarak dünya yıldızı olma yolunda ilerleyen oğluna sıkıntılı anlar yaşatmıştı.

Messi

Özil

Tolgay Arslan'ın babası Erhan Arslan

Yıldızların babalarla imtihanı

Neymar Da Silva Santos

Page 47: Zamandk296 eg

47 4 - 10 ŞUBAT 2015 ZAMANSPOR

İsmail Kartal, eleştirileri ‘7’ bitirdiSezona tutuk başlayan Fenerbahçe’nin sonradan yükselişe geçmesi Sarı-Lacivertli camianın yüzünü güldürüyor. Ağır eleştirilere rağmen takımını zirveye taşıyan Teknik Direktör İsmail Kartal ise hesaplarının bir bir tutmasının haklı gururunu yaşıyor. 7 maçlık seri yakalayan Kartal, şimdi de Trabzon’u gözüne kestirdi.HALİT ÖLMEZ İSTANBUL

-Sezon başında gösterdiği performans nedeniyle ağır eleşti-rilere uğrayan İsmail Kartal, son 12 haftada adeta Fenerbah-

çe’yi uçuşa geçirdi. Kimi maçlarda istifaya dahi davet edilen ve gözyaşlarına hakim olamayan Kartal, 18. hafta itibarıyla övgü-lerden en büyük payı almış durumda. 53 yaşındaki teknik adam, öncelikle takımın form durumunu düzeltmek için kolları sıvadı. Zira nisan ayında kazanılan şampiyonluğun ardından oyuncular neredeyse 3 aylık bir süreyi ciddi antrenman yapmadan geçirdi. Haziranda 2014 Dünya Kupası’nın olması da Kartal’ı zorlayan başka bir etken olmuştu. Fizik olarak zayıf gelen oyunculara birden kondisyon yüklemesi yapamayan ‘Arap İsmail’ lakaplı çalıştırıcı, öğrencilerinin maçlarla formunu bulmasını beklemek durumunda kaldı. Nitekim oyuncuların her hafta üstüne koyarak ilerlemesi Kartal’ın haklı olduğunu gösterdi. Deneyimli taktisye-nin hanesine yazılan en büyük artı ise Alper Potuk’u kazanması olarak gösteriliyor. Emenike’nin formsuzluğu sonucu Nijeryalıyı kesen başarılı çalıştırıcı, forvete Musa Sow’u çekmişti. Senegalli forvetin boşalttığı sol kanada ise Alper’i monte eden Kartal’ın bu hamlesi Kanarya’nın hücumlarına gözle görülür bir zenginlik kazandırdı. Ayrıca sakatlığı atlatan Egemen Korkmaz ile G.Saray derbisinde gördüğü gereksiz kırmızı kartla gözden düşen Bruno Alves’in de yeniden takıma dönmesi tecrübeli hocanın elini güçlendirdi.

Son 12 maçtır bileği bükülmeyen Fenerbahçe, bu sürede 7 maçlık galibiyet serisi de yakalamış durumda. Sarı-Lacivertliler 3 maç daha kazanırsa 2010-11 sezonundaki 10 maçlık serisini yineleyecek. Her fırsatta ikinci devrenin ilk 3 haftasına vurgu yapan İsmail Kartal, bu hedefine de yaklaşmış durumda. Üst üste oynadığı iki deplasmandan 6 puan çıkaran Kanarya, önümüzdeki hafta sahasında ağırlayacağı Trabzonspor maçını da kayıpsız geçerse şampiyonluk yolunda önemli bir avantaj yakalamış olacak.

Page 48: Zamandk296 eg

3670 40 80, atlasbio.dk Rødovre Centrum 96

Rødovre Centrum Gratis P-pladser

KØB BILLETTER OG TILMELD DIG VORT NYHEDSBREV PÅATLASBIO.DK

Danmarksremiere d. 19/2

Danmarkspremiere d. 26/2 Danmarkspremiere d. 18/3