26
İLETİŞİMİN ÖNEMİ BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLAR ANLAŞMAK VE PAYLAŞMAK ZORUNDADIR. BUNUN İÇİN İLETİŞİM YAŞAMANIN GEREĞİDİR. İLETİŞİM, ANLATMA-ANLAŞMA ÜZERİNE KURULUR.

Dil Ve Anlatim IletşIm

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İLETİŞİMİN ÖNEMİ

BİRLİKTE YAŞAYAN İNSANLAR ANLAŞMAK VE PAYLAŞMAK ZORUNDADIR. BUNUN İÇİN İLETİŞİM YAŞAMANIN GEREĞİDİR.

İLETİŞİM, ANLATMA-ANLAŞMA ÜZERİNE KURULUR.

Page 2: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İLETİŞİM

İnsan; düşüncelerini, duygularını, kaygılarını ve sezgilerini başkalarına iletebildiği ölçüde kendisini ifade edebilir.

Page 3: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İLETİŞİMİN OLMADIĞI YERDE YALNIZLIK VARDIR.

Page 4: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İletişimin Ögeleri ve Yapısı Konuşana, yazana “gönderici”; Dinleyene, okuyana “alıcı”; Sözü edilen, yazılan hususa ”ileti” İleticiye “söz, yazı, resim, çizgi, renk, görünüş,

çeşitli işaret ve hareketler” İletişimin dil biçimi halinde düzenlenmesine

“kodlama, şifreleme” Ögeler arasındaki ilişkinin gerçekleştiği ortama

da “bağlam” denir.

NOT: Gönderici bir kişi olduğu gibi, bir kurum, bir yayın organı, bir amir de olabilir.

Sözgelimi, reklamlar…

Page 5: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İletiGöndericiŞifre İletişim Kanalı

Filtre Alıcı

Bağlam

Gönderici: İletişimi değişik araçlarla başlatanileti: Kaşı tarafa gönderilen mesaj.Şifre: İletişim şekli (konuşma, resim, rakam, hareket vs)Alıcı: İletiyi alan.Bağlam: İletiye malzeme olan konudur.İletişim Kanalı: İletiye sebep olan alan, ortam vs.Filtre: Alıcının mesajı değerlendirme tarzıdır. Algıda etken olan unsurlar:- Kişinin içinde bulunduğu durum- Beklentiler- Geçmiş yaşam- Önyargılar- Şartlanmışlıklar- Toplumsal ve Kültürel unsurlar

Page 6: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Müfredat programında istenen kazanım

[!] Her türlü iletişimde göndericinin, alıcının ve gönderilecek bir iletinin, olduğu; iletişimin bir bağlamda gerçekleştiği, gönderici ile alıcı arasında ilişkiyi sağlayan bir kanal olduğu, iletinin bir iletişim kanalından bir şifre aracılığıyla gönderilmesi sonucu gerçekleştiği vurgulanır.

Page 7: Dil Ve Anlatim   IletşIm

İHTİYARIN ŞİKAYETİİhtiyarın biri bir doktora şikayet etti. "Dimağım yorgunaklım yerinde değil," dedi. Doktor: "Akıl zayıflığıihtiyarlıktandır," dedi. İhtiyar: "Gözlerim de kararıyor,“dedi. Doktor: "İhtiyarlıktandır," dedi. İhtiyar: "Sırtımdehşetli ağrıyor.' dedi.Doktor: "Zavallı dostum ihtiyarlıktan," dedi.İhtiyar adam; "Ne yersem yiyeyim bana dokunuyor,hazmedemiyorum," dedi.Doktor: "Mide zayıflığı da ihtiyarlıktandır," dedi.İhtiyar: "Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığımvar," dedi.Doktor: "Nefes darlığı da ihtiyarlığın eseridir.‘İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü dert başlar' dedi.İhtiyar kızarak bağırdı:"Bre adam Allah (cc) "Her derdin bir dermanı var" dediğihalde neden papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıpduruyorsun, sende ne akıl var ne de bilgi nereden gelipsana çattım!" dediDoktor gülerek cevap verdi:"Ey yaşı altmış, işi bitmiş dostum bu kızgınlık, bu hiddetde ihtiyarlıktandır," dedi. (MESNEVÎ’den)

Page 8: Dil Ve Anlatim   IletşIm

EYAZ’IN SIRRI

Gazneli Sultan Mahmud'un has kölesi Eyaz, saraya geldiği ilk gün üstünde olan postuyla çarığını bir odaya asmış, o günleri unutmamak için onları orada tutuyordu. Odanın kapısına bir kilit vurmuştu, kimseleri oraya sokmuyordu. Eyaz her gün bu odaya gelir, orada oturur ve kendi kendine: "Boşuna büyüklük taslamaya kalkışma işte çarığın işte postun," derdi.Düşmanları, onun padişaha olan yakınlığını kıskananlar, Eyaz'ın bu odada bir hazine sakladığını, altın ve gümüş torbaları biriktirdiğini sanarak onu gözden düşürmek için Sultan Mahmud'a şikayette bulundular:"Sen bu kadar değer veriyor, bu kadar ihsanda bulunuyorsun, o ise senden çaldığı altınları ve gümüşleri bir odaya kitlemiş oraya kimseyi sokmuyor," dediler. Padişah bunu söyleyenlere:"Gece yarısından sonra o odanın kilidini açarak içeriye girin, oradaki altınları, gümüş ve mücevherleri size bağışladım. Fakat neler gördüğünüzü gelip bana anlatacaksınız," dedi.Adamlar sevinerek padişahın huzurundan ayrıldılar. Sabırsızlıkla beklemeye başladılar. Gece yarısı olunca da kapının kilidini kırarak odaya daldılar. Fakat o ne? Odada bir çift çarıktan ve eski bir posttan başka bir şey yoktu. Belki yere gömmüştür altınları diye odanın içini kazmaya başladılar. Fakat yine de bir şey bulamayarak yaptıklarından ve söylediklerinden pişman olarak Sultan Mahmud'un huzuruna varıp gördüklerini olduğu gibi anlattılar. (MESNEVÎ’den)

Page 9: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 10: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 11: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 12: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 13: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 14: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 15: Dil Ve Anlatim   IletşIm
Page 16: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Müfredat programında istenen kazanım

[!] Göstergenin kendi dışında bir başka şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen nesne, görünüş ve olgu olduğu belirtilir. Her göstergenin gösteren ve gösterilenden oluştuğu, bunların birbirinden ayrılmadığı ifade edilir. Gösterge bilimin gösterge sistemlerini inceleyen çalışma alanı olduğu, gösterge bilimin göstergeler üzerine kurulduğu belirtilir.

Page 17: Dil Ve Anlatim   IletşIm

KÖSENİN SAKALI...

Vaktin birinde, Anadolu'nun bir yerinde bir bey yaşarmış... Geniş tarlaları, sürü sürü koyunları var-mış. Ekilir biçilir, sağılır süzülürmüş ama, yetmez-miş... Doğrusu, yanında çalışanlar iyi değillermiş... Dalıp kırpan, çalıp çırpan olursa, bereket mi olur or-da?..

Bey, bakmış ki böyle gitmeyecek... Adamlarını çekip çevirecek, işini alıp devirecek biri gerek... Helâl süt emmiş bir kahya bulsa, işler yoluna girecek... Haber salmış dört bir yana... Kâhya arandığını duyanlar sökün etmişler... Biri gelmiş, beşi gitmiş, şehlâ gelen şaşı gitmiş... Bey, öyle olur olmaz adama kâhyalık mi verir?.. Derken, bir akşam üzeri, kösenin biri girmiş içeri... Gençten biri... Selâm vermiş, beyin elini öpmüş ve işe talip olduğunu söylemiş... Bey, kö-seyi tartıp teraziledikten sonra gözü tutmuş. Ama iyi bir sınavdan geçirmeden de işe almak istememiş... Bey demiş ki köseye:

Page 18: Dil Ve Anlatim   IletşIm

"Bak oğul... Sen iyi bir delikanlıya benziyorsun Ama kâhyalık zoriştir... Ha demeyle haylanmaz, kuru çubuk yaylanmaz... Kâhyadediğin esnemez ama es-nek olur... Ben seni sınayacağım. Busınavı başarır san, kâhyam olursun..."Köse, boyun büküp gerdan kırmış: "Buyur ağam" demiş. "Nasılsınayacaksan sına. Karşı durulur mu alın yazgısına?.."Bey, iki öksürmüş, bir yutkunmuş. Sonra da: "Bak oğul" demiş."İşte sana bir koyun parası... Bu parayla beğendiğin bir koyun al.İster ağıla kapat, İster çayıra sal... Kırk gün sonunda, bukoyunun yününden kürk, derisinden börk isterim... Bu kadardeğil. Canından can, kanından kan isterim... Üstelik, koyunu diri;paramı geri isterim..."Köse, dalmış... Bir verip, bin almış... Bu nice iştir diye bir hayli kafa yormuş. Sonunda da kabul etmiş Almış parayı, çıkmışdışarı.Az gitmiş, uz gitmiş... Bir yolun kavşağında, bir adama rastlamış.Selâm vermiş. Adını sormuş adamın. Adam demiş, "Benim adımEse..." Köse de ken-dini tanıtmış: "Benim adım da Köse..."

Page 19: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Konuşa konuşa, birlikte yola devam etmişler.. Gah konaklamış azıklarını yemişler, gâh bir ağacın dibinde dinlenmişler.. Tekrar devam etmişler yollarına...Derken bir yokuş çıkmışönlerine... Ese, suratını buruşturmuş: "Bizim köy bu tepenin ardındadır" demiş."Lâkin, bu yokuş olmazsa, köyümüzün güzelliğine diyecek yoktur..."Köse, gülmüş:"Altı üstü bir yokuş" demiş. "Yarı yere kadar ben seni, yarıdan sonra sen beni taşısan,yokuş düz gibi gelir..."Ese, bu anlamlı sözü anlayamamış. Dizlerine dayanarak tırmanmaya başlamış,Köse de onun peşinden gitmiş... Sonunda yokuşun başına gelmişler. Bir de bakmışki Köse, her taraf yemyeşil tarla... Başaklar henüz yeni oluşmakta ama, içleridolu dolu..."Ese emmi" demiş. "Maşallah ekinleriniz çok bereketli... Ama doğrusu merakettim. Bunlarıyediniz mi, yoksa yiyecek misiniz?.."Ese, bu anlamlı sözü de anlayamamış... İçinden I kıs kıs gülerek, "Bu adamın aklının birtahtası noksan herhalde... Daha ekinler yeni başağa duruyor. Nasıl yemiş olabiliriz ki?"

diyedüşünmüş... Ama cevap vermemiş. Sözü başka yere getirerek, yürümeye devam

etmişler...

Page 20: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Tarlaları geçip köyün kıyısına geldiklerinde, serviler altında gölgelenenmezarlığı gören Köse, yine. Ese'ye sormuş:"Ese emmi?.. Allah rahmet eylesin... Bu mezar-lıkta yatan ölülerinizden,hâlâ yaşayanlar var mıdır?.."Ese, başını iki yana sallayıp yürümüş. Bu sözde-ki anlamı da çözememiş,İçinden, "Bu adamın aklı sulanmış besbelli... Hiç ölenlerin içindeyaşayanlarKöye girmişler... Ese, bir evin Önünde durup, yarım ağızla:"Köse kardeş" demiş "İstersen buyur, bir ayranımızı iç. Sonra yolunadevam edersin..." Doğrusu, Köse bu teklifi reddetmemiş:"Eğer zahmet olmazsa, bir tas ayranınızı içeyim" demiş.İçeri girmişler. Ese, Köse'yi bir odaya almış, yer göstermiş... Sonra da,odadan çıkıp gitmiş. Ese, öbür odaya geçip, kızına bir ayran yapmasınısöylemiş. Kız, ayranı hazırlarken, Ese de, Köse'den söz ediyor muş.Köse'nin saflığına gülüyormuş...

Page 21: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Ese'nin kızı, oldukça akıllı, sözün özünü bilen birkızmış... Babasını dinledikten sonra, biraz sıkılarak:"Babacığım" demiş. "Sana akıl vermek haddim değilama, anladığım kadarıyla, bu Köse dediğin yolarkadaşın akıllı biri olmalı. Çünkü her sözünde birmânâ var..."Ese, kızının aklına güveniyormuş. Şaşırmış... "İyi de,ne mânâ olacak Köse'nin sözlerinde kızım?" diyesormuş.Kız başlamış bu mânâlar üzerinde konuşmaya.. Demişki:"Meselâ.. Yokuşu çıkarken söylediği söz... Yarısınakadar ben seni yarıdan sonra sen beni taşı sözü...Bunun anlamı şudur:

………………………………………………………….

Page 22: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Ese, başını sallamış... İçinden, "Galibakızım haklı" diye geçirmiş. Kız. Yinedevam etmiş:"Başağa durmuş buğdaylarımızı görüncesöylediği söz ise daha anlamlı." demiş."Köse, bu sözüyle şunu söylemekistemiş babacığım: …………………………

Page 23: Dil Ve Anlatim   IletşIm

"Vay be!.." demiş Ese..." Peki, ya mezardakiölülerimiz için söylediği ne mânâya geliyor?.,bu ölüler arasında yaşayanlar da var mı? Diyesormuştu Köse... Yoksa bu sözünde de mi birmânâ var?.."Ese'nin kızı, anlamlı anlamlı gülmüş?“Olmaz mı babacığım? Hem de ne mâna...Köse, bu sözüyle demek istemiş ki: ………………

Page 24: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Ese'nin aklı iyiden iyiye karışmış... Bakmış ki, kızı haklı... Ama,anlamlarını bilemediği için bu soruları cevapsız bıraktığına daüzülüyormuş... Kızının hazırladığı ayranı alıp, Köse'yi buyur ettiği odayagelmiş... Ayranı uzatmış.Sonra da:"Buyur, afiyetle iç Köse kardeş... Lakin, yolda cevap vermediğim manâlıSözlerini cevaplandırmak istiyorum..."Köse, ayranını içerken, Ese de, kızından aldığını satmaya başlamış...Ama Köse bu işi yutmamış..."Bana bak Ese emmi" demiş. "Bunların cevabını bilseydin, yerinde cevaplardın, belli ki sana bir akıl veren var... Biz boş insanlar değiliz.Bunları her akıl anlayamazdı. Senden ricam, bu sorularımı kimcevaplandırdıysa ona bir sorum daha olacak... Bu müşkülümü çözerseniz, sizlere duacı olurum..." Ese, kem küm etmemiş. Sözündoğrusunu söylemiş... "Yalana yaslanmaya ne gerek var Köse kardeş“demiş. "Kızım cevap verdi. Müşkülün neyse sor, onun da cevabınıalalım..."

Page 25: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Köse, bitişik odadan, kızın duyacağını tahmin et-tiği bir seslesorusunu sormuş.Tabii, bu soru, Bey'in kâhyası olmak için çok önemli olan koyunmeselesiymiş..Köse, Bey'in kendisine verdiği görevi, aynen anlatmış. Kız dabitişik odadan dinlemiş... ,Köse, yüksek sesle, güya Ese'ye soruyor gibi konuşmuş:"Sana bir koyun alacak kadar para veriyorum. Canından can,kanından kan isterim. Üstelik, koyunumu diri, paramı geriisterim..."Köse'nin sorusu biter bitmez, kapı iki kere tıklamış. Ese, boşayran tasını alıp çıkmış. Az sonra içeri gelmiş. Köse'ninkarşısına dikilmiş..."Bak Köse Kardeş" demiş.

…………………………………………………………….

Page 26: Dil Ve Anlatim   IletşIm

Köse, bir sevinmiş, bir sevinmiş ki, ne diyeceğini bilememiş. Ama bol bolduâ etmiş Ese'ye ve Ese'nin kızına... Hemen gerisin geri düşmüş burayakadar arşınladığı yollara... Beyin yaylasında, doğumu yakın bir koyunalmış ve... Ve kırk gün sonra, beyin karşısına çıkmış."İşte beyim" demiş. "Böyle, böyle, böyle... Var mı bir diyeceğin?"Bey, çok sevinmiş... Gülerek Köse'ye bakmış:"Var diyeceğim" demiş. "Bundan geri kâhyamsın... Hem de dâmadımsın."Bey, kızını Köse'ye vermiş. Köse, öylesine se-vinmiş ki, bir anda sakalı,Bıyığı çıkmaya başlamış... Birden, aklına Ese'nin kızının iyiliği gelmiş.Beye demiş ki:"Beyim, bu akıl benim değildi. Yolda karşılaş-tığım, Ese adındaki biradamın kızının aklıydı..."Bey buna çok sevinmiş. "Sana verecek bir kızım vardı, verdim... Onu daAlacağım bir yiğit oğlum var, aldım gitti..." demiş. Gidip Ese'nin kızınıistemiş. Düğünler olmuş, muratlarına ermişler... Bize de şerbetvermişler...