24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011 Yıl: 1 Sayı: 15 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü GÜNCEL Bu ahırda temiz siyasete yer yok sf. 06-07 EMEK Modern çağın köle pazarı kuruluyor sf 20 Sivas Katliamı’nın üzerinden 18 yıl geçti. 18 yılda ne halkın öfkesi dindi ne de devlet ta- rafından hedef tahtasına oturtulan Alevilerin yarası söndü. Halkı birbirine kırdırma çabasıyla olayı kapatmak isteyen, katliamın birinci de- recedeki sorumlusu devlettir. Kendi katli- amlarını unutturmak için her türlü manipü- lasyona başvuruyor. Tüm yasaklamalara rağ- men, katledilen 33 aydın nezdinde insanca bir yaşam ve gerçek demokratik bir düzen mücadelesi bir kez daha Sivas’a ve ülkenin birçok alanına taşınacak. Devrimci demokratik kurumların karşısında devlet, Madımak Oteli önünde yapılacak anma etkinliğini yasakladığını duyursa da Pir Sultan Abdal Dernekleri Federasyonu ile DHF’nin de aralarında bulunduğu çok sayıdaki devrimci, demokratik kurum Sivas’taki anma etkinli- ğine katılacak. 2 Temmuz yaklaşırken bir açıklama yapan Demokratik Haklar Fede- rasyonu (DHF) “Ülkemiz siyasi iktidarı, Al- evilerin yaşadığı sorunları çözemez” ifadesini kullandı. DHF, ayrıca; “Ağalar ve patronlar sultasının uşaklık ettiği emperyalist sömürü düzenidir! Sorunları yaratanlar, baskı ve asi- milasyon dayatanlar, ‘açılım’ yalanlarıyla şimdi karşımıza geçerek, ‘sorunlarınızı merak ediyoruz’ demektedirler. Sorunların kaynağı olan emperyalizm uşağı burjuva-feodal ge- ricilik, ülkemiz topraklarından silinmediği sürece ne Alevilerin ne de diğer ezilen halk kesimlerinin sorunları çözülemez” ifadelerini kullandı. 18.yılında hesap sormaya f GÜNCEL Hapishanelerdeki hak gasplarına dikkat çeken TKMP, Haziran ayı rapo- runu kamuoyuna açıkladı Yunanistan’da emekçiler hükümetin kemer sıkma politikasına karşı sokak- lara döküldü Genel seçim tartışmaları üzerine PERSPEKTİF Sf. 12-13 ❯❯SAYFA 18-19 ❯❯SAYFA 10 Özgürlüğün haykırışı kırın zincirleri kapak 18_Layout 2 7/1/11 8:04 PM Page 1

1-10 Temmuz 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

18.yılında hesap sormaya Genel seçim tartışmaları üzerine PERSPEKTİFSf. 12-13 ❯❯SAYFA 18-19 ❯❯SAYFA 10 f GÜNCEL ❯ GÜNCEL Bu ahırda temiz siyasete yer yoksf. 06-07 ❯ EMEK Modern çağın köle pazarı kuruluyor sf 20 Hapishanelerdeki hak gasplarına dikkat çeken TKMP, Haziran ayı rapo- runu kamuoyuna açıkladı Yunanistan’da emekçiler hükümetin kemer sıkma politikasına karşı sokak- lara döküldü kapak 18_Layout 2 7/1/11 8:04 PM Page 1

Citation preview

Page 1: 1-10 Temmuz 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü1-10 TEMMUZ 2011 Yıl: 1 Sayı: 15 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

❯ GÜNCEL Bu ahırda temiz siyasete yer yok sf. 06-07❯ EMEK Modern çağın köle pazarı kuruluyor sf 20

Sivas Katliamı’nın üzerinden 18 yıl geçti. 18yılda ne halkın öfkesi dindi ne de devlet ta-rafından hedef tahtasına oturtulan Alevilerinyarası söndü. Halkı birbirine kırdırma çabasıylaolayı kapatmak isteyen, katliamın birinci de-recedeki sorumlusu devlettir. Kendi katli-amlarını unutturmak için her türlü manipü-lasyona başvuruyor. Tüm yasaklamalara rağ-men, katledilen 33 aydın nezdinde insancabir yaşam ve gerçek demokratik bir düzenmücadelesi bir kez daha Sivas’a ve ülkeninbirçok alanına taşınacak. Devrimci demokratik kurumların karşısındadevlet, Madımak Oteli önünde yapılacak anmaetkinliğini yasakladığını duyursa da Pir SultanAbdal Dernekleri Federasyonu ile DHF’nin dearalarında bulunduğu çok sayıdaki devrimci,demokratik kurum Sivas’taki anma etkinli-ğine katılacak. 2 Temmuz yaklaşırken biraçıklama yapan Demokratik Haklar Fede-rasyonu (DHF) “Ülkemiz siyasi iktidarı, Al-evilerin yaşadığı sorunları çözemez” ifadesinikullandı. DHF, ayrıca; “Ağalar ve patronlarsultasının uşaklık ettiği emperyalist sömürüdüzenidir! Sorunları yaratanlar, baskı ve asi-milasyon dayatanlar, ‘açılım’ yalanlarıylaşimdi karşımıza geçerek, ‘sorunlarınızı merakediyoruz’ demektedirler. Sorunların kaynağıolan emperyalizm uşağı burjuva-feodal ge-ricilik, ülkemiz topraklarından silinmediğisürece ne Alevilerin ne de diğer ezilen halkkesimlerinin sorunları çözülemez” ifadelerinikullandı.

18.yılındahesap sormaya

f GÜNCEL

Hapishanelerdeki hakgasplarına dikkat çekenTKMP, Haziran ayı rapo-runu kamuoyuna açıkladı

Yunanistan’da emekçilerhükümetin kemer sıkmapolitikasına karşı sokak-lara döküldü

Genel seçim tartışmaları üzerine PERSPEKTİF Sf. 12-13

❯❯SAYFA 18-19 ❯❯SAYFA 10

Özgürlüğünhaykırışı

kırın zincirleri

kapak 18_Layout 2 7/1/11 8:04 PM Page 1

Page 2: 1-10 Temmuz 2011

Dersim Ovacık İlçesi’nde 27 HaziranPazartesi günü Maoist Komünist Par-tisi (MKP)’ne bağlı Halk Kurtuluş Or-dusu (HKO)’yla Türk ordusu arasındayaşanan çatışmada ölümsüzleşen üçhalk savaşçısı, yapılan törenlerin ar-dından sonsuzluğa uğurlandı.

Bedel ödedikbedel ödeteceğiz!Malatya’dan Dersim Cemevi’ne getiri-len gerillalar için sabah saatlerinde tö-ren düzenlendi. Orak-çekiçli kızıl bay-raklara sarılan üç halk savaşçısıomuzlara alınarak, anmanın yapıla-cağı yere getirildi. Yapılan tören sı-rasında “Halk Savaşçıları ölümsüz-dür” pankartı açılırken, “Gerillalarölmez yaşasın Halk Savaşı”, “Yaşasınpartimiz Maoist Komünist Partisi”,“Faşistlerin korkusu Halk KurtuluşOrdusu”, “Yaşasın devrimci dayanış-ma”, “Anaların öfkesi katilleri boğa-cak”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz”,“Ağa patron devletini yıkacağız, halkiktidarı kuracağız” sloganları atıldı. Tören üç halk savaşçısı nezdinde dev-rim ve komünizm şehitleri için saygıduruşuyla başladı. Ardından Yeni De-mokrasi Aileleri Birliği adına bir açık-lama yapıldı. Nice halk savaşçıları yetişipsiperlerin başına gidecektir!“Ezenle ezilenin mücadelesi sürdükçeegemen sınıflar hakim oldukları dev-let yapısını korumak için her türlübaskı, zulüm, öldürme, toplu imhaaraçlarına başvurmaktadır. Tıpkı kö-leci toplumun liderlerinden Sparta-küs’ü öldürdükleri gibi. Karadeniz’deMustafa Suphi ve yoldaşları, Kızılde-re’de Mahir Çayan ve yoldaşları, dar-ağacında Deniz ve yoldaşları, teslimi-yete karşı bir kibrit çöpüyle bedeninitutuşturan Mazlum Doğanları, Diyar-bakır zindanlarında ser verip sır ver-meyen Komünist Önder İbrahim Kay-

pak-kaya’yı, Mercanlarda 17’leri kat-

letmekle sınıf mücadelesini bitireme-dikleri gibi bugün de Dersim OvacıkBurnak Köyü’nde üç yoldaşımız Abi-din Demir, Ozan Derman ve İsmailPerktaş’ı katlederek sınıf mücadelesi-ni durduramayacaklardır.Yoldaşlarımızı şehit etmekle mücade-lemizi engeleyemedikleri gibi bugünüç halk savaşçısını katletmekle debizleri mücadelemizden asla yıldıra-mayacaklardır. Çünkü baskı, zulüm,sömürü düzeni sürdükçe sınıf müca-delesi daha keskin bir şekilde boy ve-recektir. Nice halk savaşçılarını yetiş-tirip siperler başına gönderecektir.

Halksavaşçılarını Ovacık halkıcoşkuyla karşıladıHalk savaşçıları Aşağı Tornova Kö-yü’nde binlerce kişi tarafından alkışve sloganlarla karşılandı. Ovacık hal-kının hemen hepsi düzenlenen törenekatılırken, esnaf da kepenk kapatarakgerillala cenazelerini karşıladı.

Konak Köyü girişinde yaklaşık 4 binkişi “Halk savaşçıları ölümsüzdür”pankartı arkasında toplanarak me-zarlığa doğru sloganlarla yürüdü. Yü-rüyüş sırasında binlerce kişi coşkulubir şekilde, “Önderimiz ibrahim Kay-pakkaya”, ”Bedel ödedik bedel ödete-ceğiz”, “Gerillalar ölmez yaşasın Halk

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Halk savaşında ısrar

Tören sırasında MKP militanları da üç halk savaş-çısı için bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamadahalk gençliği kavga siperlerine çağrılarak, şunlaradeğinildi:“Partimiz üç yiğit savaşçısını daha ölümsüzlüğeuğurladı! Dostlar, yoldaşlar, siper yoldaşlarımız, devrimcisavaşın zora dayalı olduğunu onun ancak kan-can bedeliyle zafere ulaşacağını hepimiz biliyoruz.Nasıl ki; bu bedeller üzerinden dünden bugüneulaştıysak öyle de devrimi müjdeleyen yarınlaraulaşacağız.Maoist Komünist Partimiz öncülüğünde savaşanHalk Kurtuluş Ordumuz da bu bilinçle yürüyor,yürüyecektir. Yüzlerce şehidimiz bunun göster-gesidir. Halk Kurtuluş Ordumuzun kahraman savaşçılarıOzan Derman (Yılmaz), İsmail Perktaş (Fecir),Abidin Demir (Taylan) yoldaşlarımızı ölümsüzlüğeuğurladık. Bu vesileyle halkımıza şunu belirtmekistiyoruz; Devrim kitlelerin eseridir. Kitleler dev-rim ile buluştuğu oranda devrim gelişecek, büyü-yecek ve zafere ulaşacaktır.”

HKO saflarında savaşı büyütmeyeSavaşı tribünlerden izlemek kurtuluş kavgamızahizmet etmiyor. Halk Savaşı’nın her alanında özneolup, bu savaşa bilfiil taraf olmak kurtuluş kavga-mızın yegane yoludur. Halk Kurtuluş Ordusu saf-larında yer alıp savaşı geliştirmeliyiz..”MKP militanları tarafından yapılan açıklamanınardından kitle, hep bir ağızdan coşkuyla “YaşasınPartimiz Maoist Komünist Partisi”, “Yaşasın ordu-muz Halk Kurtuluş Ordusu”, “Gençler dağlara,MKP iktidara”, “Faşistlerin korkusu Halk KurtuluşOrdusu” sloganlarını attı.

Devrimkitlelerineseridir

Dersim Ovacık’ta ölümsüz-leşen üç halk savaşçısı, “Ge-rillalar ölmez yaşasın HalkSavaşı” sloganları arasındabinlerce Dersimlinin omuz-larında taşınarak sonsuz-luğa uğurlandı.

2-3_Layout 2 7/1/11 3:53 PM Page 1

Page 3: 1-10 Temmuz 2011

03güncel 1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

Sa-vaşı”, “Yaşasın partimiz Maoist Ko-

münist Partisi” sloganlarını attı.

Tören sırasında Yeni Demokrasi Aileleri Birliği vePartizan tarafından ölümsüzleşen halk savaşçıları-nın selamlandığı birer açıklama yapıldı. Açıklama-ların ardından Derman ve Perktaş, mücadele çağrı-sı yapan marş ve sloganlarla sonsuzluğa uğurlandı.

Mazgirt halkı gerillasına sahip çıktıAbidin Demir’in cenazesi Dersim merkezde yapılananma törenin ardından yüzlerce araçlık konvoyoluşturularak, Mazgirt’e bağlı Basi (Güneşdere) Kö-yü’ne getirildi.

Köy meydanında toplanan halk “Abidin Demir yol-daş ölümsüzdür” sloganlarıyla gerillasını karşıladı.Ardından “Halk savaşçıları ölümsüzdür” pankartıarkasında toplanan köylüler kortej oluşturarak me-

zarlığa doğru yürü-yüşe geçti.

Kitlesel bir şekilde gerçekleştirilen yürüyüşte,“Abidin Demir yoldaş ölümsüzdür” , “Halk savaşçı-ları ölümsüzdür”, “Yaşasın partimiz Maoist Komü-nist Partisi”, “Faşistlerin korkusu Halk Kurtuluş Or-dusu”, “Gençler dağlara MKP iktidara”, “Şehit namı-rın” sloganları atıldı.

Abidin Demir’in şahsında devrim ve komünizm şe-hitleri için saygı duruşuyla başlayan tören Yeni De-mokrasi Aileleri Birliği ve Partizan adına yapılanaçıklamalarla devam etti. Abidin Demir söylenenkavga marşları ve okunan şiirlerle sonsuzluğauğurlandı.

Halk savaşçılarının ölümsüzleştiği günden beridevrimci dayanışma içerisinde olan Halk Cephesive Partizan’ın yanı sıra BDP, EMEP, ESP, EÖC, Ova-cık, Hozat, Dersim Merkez belediye başkanları dacenaze törenlerine katılarak destek verdi.

zaferi muştuluyor

Ovacık ve Mazgirt yolu gü-zergahı üzerinde ölümsüz-leşen üç halk savaşçısı için“Ozan, İsmail, Abidin ölüm-süzdür”, “Meral’den Ozan’asürecek bu kavga” şiarlıMKP/HKO imzalı pankart-ların asıldığı görüldü.

Halk Savaşı bayra-ğını ellerinde taşı-yan halk savaşçılarıhalkın kurtuluş mü-cadelesinde ışık ol-dular.

Ozan Derman: Budüzen halk sava-şıyla değişecek!Liseli yıllarında kavgaylatanışan Ozan Derman İs-tanbul Anadolu yakasındadaha küçük yaşta yaratıcı-lığıyla ön plana çıktı. Yol-daşları arasında çoksevilen Derman kısa sü-rede bölgede halkın sorun-larına olan duyarlığı veçözme gayreti için sarf et-tiği emeğiyle bölgede öneçıkan yoldaşlar arasındayerini aldı. Daha sonra Üni-versite yıllarında halk gen-çliğinin kurtuluşununçerçeveli diplomalarda ol-madığının ve gerçek kur-tuluşun halk savaşıylaolacağının bilinciyle yü-zünü dağlara çevirdi.

İsmail Perktaş: Tür-kiye-Kuzey Kürdis-tan devrimi halksavaşıyla gerçekle-şecektir!

Yoksul bir Kürt ailenin ço-cuğu olan İsmail Perktaşyoldaş, devlet tarafındanköyleri yakılınca göçe zor-landı ve göç ettikleri İstan-bul’un emekçi semtlerindeyaşamaya başladı. Çalışmayaşamında emeğinin kar-şılığını alamaması, işve-renleri tarafından bütünhaklarından yoksun bıra-kılması sonucunda dev-rimci mücadeleye ilgiduyarak, dost devrimci birörgüt içerisinde örgütlendi.Daha sonra Maoist güçlerletanışan Perktaş, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın kurtu-luşunun Halk Savaşı’ylaolacağına inanarak, Maoistgerilla saflarında örgütlen-mek istedi. Yaptığı talebinkarşılanmasını sabırsız-lıkla bekleyen Perktaş,sınıf mücadelesinin enkeskin ve en çetin alanıolan gerilla mevzilerineulaştı.

Abidin Demir: Zaferisavaş siperlerindekazanacağız!Zor koşulların içerisinde,mücadeleye sırtını dönen-lere karşı örgütlü mücadeleçağrısını vurgulayan Abi-din Demir yoldaş da; bu sö-mürü düzeninin böyledevam etmeyeceğini, sö-mürü düzeninin ancakHalk Savaşı’yla değişece-ğine olan kararlılığıyla ge-rilla mevzilerinde yerinialdı. Kısa sürede gerillaalanında sergilediği pra-tikle, birçok sorumlulukalarak, mücadeleyi zorşartlar altında iğme iğmeören Demir, halkın geril-layla buluşmasına önderlikedenler arasında yer aldı.

Kavga bayrağıonların elindeyükseldi

MKP/HKOgerillalarıselamlandı!

2-3_Layout 2 7/1/11 3:54 PM Page 2

Page 4: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011güncel 04

Seçimlerden önce olduğu gibi, seçim sonuçlarıüzerinde de yeni demokrasi güçlerinin boykottavrına dair yoğun eleştiriler yürütüldü. Bun-lardan bazıları eleştiri sınırlarını aşarak saldı-rıya vardı. Saldırı örneklerinin en uçta olanıÖzgür Politika gazetesi yazarlarından AhmetKahraman’a ait olanıdır. Bu denli ağır saldırılarkarşısında suskun kalamazdık. Bilimsel teori-mize yapılan saldırıları yanıtlamayı tarihsel birgörev ve sorumluluk olarak addediyoruz. Adı geçen yazarın kara sözlerini aşağıda ver-erek halk kitlelerinin ve tüm ilgililerin bilgisi-ne sunup, arkasından demokratik hakkımızolarak meşru yanıt hakkımızı kullanacağız.İlk söz A. Kahraman‘ındır:“Kimileri de, Marksist, Leninist, Maoist slog-anlardan oluşan isimlerle, ‘TC’yi kurtarma’sevdalısı olarak ortalıkta dolaşıyor, bunlarDersim’in en seçme gençlerini ölüm oruçla-rında öldürten sonra, yeni bir taklayla, ‘dü-nyayı kurtaran enternasyonalist devrimciler’şarkıları söyleye söyleye, asıllarını inkar ede-rek Kürt karşıtlığı yapıyorlardı.” Yukarıdaki apolitik, bir o kadar da bayağı re-fleksle kaleme dökülmüş kindarlık ve saldırısözleri, A. Kahraman’ın Özgür Politika gazete-sindeki makalesinden alınmıştır. Bu ibretliktümceler, ideolojik-siyasi kimliğimize dostcepheden gelen en kaba saldırıyı ifade edeniftira belgesi durumundadır. Yazar derin sefa-letini kendi diliyle gözler önüne sermiştir.Özgür Politika gazetesi yazarlarından A. Kahra-man seçim sonuçlarını değerlendiren makale-sinin final paragrafını MLM’lere hayasızca sal-dırı ve mesnetsiz suçlamalarla tamamlamıştır.Öyle ki, bu paragraf sözün tam manasıyla aklaziyan ucuz kalemden dökülmüş şuursuz birkaralama örneği ve acizlik timsalidir. Devrimci kaygı, kişilik, kültür ve ahlaktan fer-sah fersah uzak olan bu sorumsuz saldırılar,yalnızca bir vekil kaybetme pahasına yapıl-mıştır. Ortaya konan bu tablonun ideolojik-felsefi arka planı dar milliyetçi burjuva ideolo-jik-siyasi dokuya dayanmaktadır; ilkel feodalhırs ve burjuva pragmatizminden peydahlan-maktadır. Benmerkezcidir ve mutlak biat kül-türünün ürünüdür.Ne A. Kahraman, ne de yazısı bu düzey ve nite-liğiyle asla muhatap alınamaz. Ne var ki, basın-da yer alarak kamuoyuna yansıyan bu açık sal-dırıyı yanıtlamak, her şeyden önce ideolojik-siyasi kimliğimizi ve komünist değerlerimizisavunmak adına gerekli ve şart olmuştur. A.Kahraman MLM’ler şahsında evrensel ideoloji

ve değerlerimize saldırmıştır. Bundandır ki, ka-muoyu önünde yanıt vermek zorunluluktur.

‘‘Güneş Balçıkla Sıvanamaz!‘‘ A. Kahraman bu satırlarında haddini aşarakMLM’lere galiz ithamlarla iftiralarda bulun-muş, siyasal kimlik ve temel değerlerine ha-karet etmekten sakınmamıştır. Aynı kişi, sözkonusu paragrafta sergilediği hoyratlıkla,devrimci demokratik etiği ezerek belleğindenkazıyıp kovmuş, etik değerleri pervasızcaçiğneyip geçtiğini resmetmiştir. Çünkü, azbuçuk dürüst olabilseydi, az buçuk etiğe uy-gun davransaydı, yeni demokrasi güçleriniKürt karşıtlığı yapmakla, ‘TC‘‘ devletini kurt-arma sevdalısı olmakla, Dersim gençleriniölüm oruçlarında öldürtmekle vb. suçlamayayeltenemezdi. MLM’lerin de tüm tarihsel, so-syal pratiği karartılamaz kadar parlak ve hal-klarımıza aşikardır. Yazarın bu kara itham ve iftiraları yanıtlan-maya gerek duymayacak kadar temelsiz veçürüktür. Zerre kadar itibarı yoktur bu kara-lamaların. Özelde yeni demokrasi güçlerinegenelde ise evrensel ideoloji-teorimize vedevrimci değerlere yapılan ağır saldırıların-dan ötürü A. Kahraman‘ı kınıyoruz.A. Kahraman ilgili paragrafta sarf ettikleriyledemokratik kültür ve normlar bakımındanyoksul ve çırılçıplak bir garabet olduğunudeşifre etmekle birlikte; bağımsız siyasi ira-deler karşısında ne kadar tahammülsüz vesaldırgan olduğunu da kanıtlamıştır. Çünkü,bunca ağır saldırı, hakaret ve iftirayı salt birvekil kaybettiği için yapmıştır. Kendi dışında-ki bağımsız siyasi iradeleri, tavır ve tutumlarıhazmedememiştir. Benmerkezci yaklaşımlaulusal hareketin irade ve inisiyatifi dışındakalanlara tahammül edemeyerek her türlüsaldırıyı mübah görmüştür. “Benim çıkarları-ma hizmet edersen iyisin ama etmezsendüşmansın‘‘ anlayışı yazarı komuta edipdamgalayan yaklaşımdır. A. Kahraman, „bunlar Dersim’in en seçmegençlerini ölüm oruçlarında öldürten...“ şeklin-deki ifadeleriyle Türk hakim sınıflarının dilinikullanma ve onların ağzından konuşma duru-muna düşmüştür. Ölüm orucu şehitlerine,devrimci kişiliklerine ve iradelerine saygısızbir saldırıda bulunmuştur. Öte yandan, ‘‘… öl-dürttüler…‘‘ atfıyla MLM’leri suçlayan ve ‘‘asıl-larını inkar ederek…‘‘ biçimindeki kastıyla, ya-zarlığını yaptığı geleneğin zindanlardakidevrimci eylem ve direniş şehitlerini, mücade-le değerlerini ve geçmişini inkar etmiş oluyor.Zira, ölüm oruçlarında şehit düşen yoldaşları-mız ve siper yoldaşlarımız devletin faşist saldı-rıları sonucunda şehit düştükleri gibi; devletintutsaklara yönelik teslim alma, kişiliksizleştir-me, tecrit-tretman ve insan onuruna aykırı bi-limum işkence ve uygulamalarına karşı insan-lık onuru adına gönüllü ve bilinçli devrimci ira-de direnişlerinde kararlılıkla şehit düşmüşler-dir. Ölüm oruçlarında şehit düşenlerin yalnızcaDersim’in ‘‘en seçme gençleri‘‘ değil, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası ‘‘gençleri‘‘, yanimilitan devrimcileri ve komünistleri olduğunuda bilmelidir A. Kahraman.TC’nin faşist katliamlarını MLM’lere yıkmak,komprador sınıfların yardakçılığı değilse, ay-mazca yalanlara sığınan özel bir karalama ça-basının ürünüdür. Yazarın ve okuyucunundikkatini çekeriz ki, ‘‘gençleri kandırıp öldür-

tüyorlar‘‘, ‘‘korkutarak zorla ölüm oruçlarınasokuyorlar‘‘, ‘‘başındakiler yiyor, gençleri ölümorucuna sokuyorlar‘‘ vb demagojisini Türkdevletinin başbakan ve bakanları söylüyordu.Yazarın söyledikleri bunlardan farklı mıdır?Dahası, ulusal hareketin de Diyarbakır zind-anlarında ölüm orucu şehitleri vardır. Zindandirenişlerinde kahramanca bedenini ateşeveren gençleri vardır. İşkencelerle katledilmişdirenişçileri vardır… A. Kahraman ‘‘Ölüm oru-çlarında Dersim’in en seçme gençlerini öldür-tüler‘‘ diyerek, sözüm ona Dersim halkınıngeri duygularına hitap edip MLM’leri tecrit et-meyi hedeflerken, kaldırdığı taşı ayağına vur-maktadır; çünkü, saygı duyulacak olan dire-nerek şehit düşmektir; çünkü, zindanlardafaşist saldırılara karşı direnerek şehit düşmegerçeği Kürt ulusal hareketine de ait bir pra-tiktir. Bizleri ‘‘asıllarını inkar etmek‘‘le suçlay-an yazarın, kendi geleneğinin geçmişini inkarettiği açıkça sırıtmaktadır.

A. Kahraman, ‘‘Asıllarını inkar ederek Kürtkarşıtlığı yapıyorlardı‘‘ sözleriyle yaptığı çar-pıtma ve iftirayla büyük bir tahrifatçı ol-duğunu ıspatlamış oluyor.

Zira MLM’ler asla ve asla Kürt karşıtı değildir-ler. Bu çirkin bir saldırı, kara bir iftiradır.MLM’lerin hiçbir pratiği, hiçbir teorisi kesinli-kle Kürt karşıtlığı (karşıtlık bir nevi ‘‘düşman-lıktır‘‘ da) anlamına gelmez-böyle yorumla-namaz. Bilakis, Kürt ulusal sorunu ve Kürtulusuna uygulanan milli zulme ilk olarak par-mak basıp bilimsel analizler ortaya koyaraköncülük yapan ve Türk hakim sınıflarının bumilli zulmüne karşı en tutarlı tavır ve karşıkoyuşun teori-pratiğini temsil eden bu gele-neğin kurucu önderi Kaypakkaya’dır. Coğra-fyamızdaki MLM’ler, pratik yetersizliklerinekarşın, ulusal sorundaki bilimsel tutum veteorik doğrultusundaki devrimci özü asla un-utmamış-inkar etmemiştir. MLM’ler, öncellerive ardıllarıyla kayıtsız şartsız olarak, Türk ha-kim sınıflarının uyguladığı milli baskıya karşı

ezilen Kürt ulusu ve azınlıkların yanında yeralmıştır. A. Kahraman, MLM’leri kasten, ‘‘TC’yi kurtar-ma‘ sevdalısı olarak ortalıkta dolaşıyor…‘‘şeklindeki sözleriyle, sadece kaba bir yalansöylemiş olmuyor; aynı zamanda feodal öfke-sinin kölesi olarak algılama özürü tespitiyleparadoksa çakıldığını ve en önemlisi de dost-düşman ayrışımında siyasi miyop olduğunugöstermiş oluyor. Zira, tüm dünyaya aleni olan yeni demokrasigüçlerinin kuruluş ve varlık gerekçelerini,TC’ye karşı mücadelesini ve köklü düşman-lığını, mücadele tarihini, bu savaşta ödediği be-delleri, ideolojik-politik duruşunu vb. tüm ko-münist gerçeğini bir kalem darbesiyle silip, körbir cüretle TC’yi kurtarma sevdalısı olarak at-fetmiştir. Ama Maoistlerin mücadele tarihi A.Kahraman’ın dil uzatamayacağı kadar berrak,devrimci ve halklarımız nezdinde saygındır.Yeni demokrasi güçleri somut pratikte de dü-zen ve düzen partilerinin teşhirini yürüterek,yasalcı reformist tasfiyeciliğin uzlaşmacı nite-liğine rağmen, devlet ve parlamento karşıtı aji-tasyon-propaganda temelinde ilkeli devrimciduruş gösteren ender pratiğin sahibidir. A. Kahraman, MLM’leri, ‘‘Marksist, Leninist,Maoist sloganlardan oluşan isimlerle,‘‘ şeklin-deki ifade biçimiyle ve ‘‘…enternasyonalistdevrimciler şarkıları söyleye söyleye,‘‘ şeklin-deki ibareleriyle demokratik ve sosyalist kül-türe ne kadar uzak olduğunu göstermeklebirlikte, enternasyonalizmden ne anladığınıda ortaya koymuştur. Zira onun için enternasyonalistlik bir şarkı,MLM ise ayrı ayrı isim ve sloganlardır. MLMbir slogan olmadığı gibi, ayrı ayrı ‘‘sloganlar‘‘hiç değildir. MLM birbirinden kopmaz bir bü-tündür ve bir ideoloji, bir bilimdir! O, dünyaproleter devrimcilerinin, dünya halklarının kı-lavuzudur; A. Kahraman’ın alay edemeyeceğikadar, dünya halkları elinde güçlü, aktüel vebüyük bir silahtır.

Kamuoyuna zorunlu Devrimci kaygı, kişilik, kültürve ahlaktan fersah fersah uzakolan bu sorumsuz saldırılar,yalnızca bir vekil kaybetme pa-hasına yapılmıştır. Ortayakonan bu tablonun ideolojik-felsefi arka planı dar milliyetçiburjuva ideolojik-siyasi dokuyadayanmaktadır; ilkel feodal hırsve burjuva pragmatizmindenpeydahlanmaktadır. Ben-merkezcidir ve mutlak biatkültürünün ürünüdür

4-5_Layout 2 7/1/11 12:52 PM Page 1

Page 5: 1-10 Temmuz 2011

güncel

açıklama

Kısacası, bütün bu iftira, karalama, saldırıve hayasızlıkları A. Kahraman‘ın portre-sini sunmaktadır. Kendisine önerimiz,halka karşı samimi bir özeleştiri yapma-sıdır. Aksi halde dost güçler arasında ni-fak tohumları saçan birisi olarak anıl-mayı hak edecektir!

Devrimci değerlere saldırımahkum edilmelidir!Üzücü olan demokratik mecrada bulunanÖzgür Politika gazetesinin bu saldırıyıyayın ilkeleriyle bağdaştırıp sayfalarındayer vermesidir. Özgür Politika gazetesi busaldırı yazısını yayınlayarak, sorumluluğuoranında yapılmış mesnetsiz saldırıya or-tak olmuştur. Özgür Politika gazetesi so-rumlu yazı işlerinden talebimiz, gazetesayfalarını devrimci olmayan üslup ve ya-zarlara kapatmasıdır. Sorumluluğa davetediyoruz. Özgür Politika gazetesi devrimcive komünistlere yapılan saldırıların kür-süsü, saldırı yapanların kollayanı ve sahi-plenicisi olmamalıdır. Gerekli duyarlılığıngösterileceğini umuyor, bekliyoruz.

Öte yandan yazarın, ‘‘Bunlar Dersim’in enseçme gençlerini ölüm oruçlarında öldür-ten…‘‘ şeklindeki ifadeleriyle, hakim sını-flar ağzıyla konuşarak zihniyetinin sefil-liğine ayna tuttuğu saldırılarını yanıtla-mak, kuşkusuz ki tüm devrimci ve komü-nistlerin görevidir. Yine, yeni demokrasigüçleri hedeflenerek yapılmış olsa daMLM’ler genellemesi yapılarak gerçe-kleştirilen saldırı, tüm MLM’lere ve bilim-sel sosyalizmin evrensel teorisine yapıl-mış saldırıdır. Bu bakımdan saldırının mu-hatabı salt Maoist güçler değil, bütündevrimci ve komünistlerdir. Dolayısıylasaldırının göğüslenmesi, esas olarak Mao-istlerin omuzlarında da olsa, genel olarakve her bakımdan tüm komünist vedevrimcilerin görevidir. Çünkü, devrimci

ve komünist değerler yalnızca bir yapıyahas değerler değildir ve yapılmış saldırısadece bir yapıya yapılmış değildir. O hal-de saldırıya karşı tavır-tutum ve yanıthakkı bütün demokratik, devrimci ve ko-münistlerin sorumluluğudur.

Fakat bu yanıt ve eleştiri; ‘‘Ahmet Kahra-man eleştirilerini direk ve somut yapma-dan…‘‘ biçimindeki şartlı yaklaşımlarlayeni demokrasi güçlerine yapılan saldırı-ları objektif olarak onaylayan ve yönlen-diren veya MLM‘lere yönelik saldırıkarşısında eleştiri yürütmekle birlikte,yeni demokrasi güçlerine yapılmış saldı-rılar karşısında nötr duran tavır bu muh-tevasıyla tutarlı değildir.

Dahası, A. Kahraman’ın saldırılarına ‘‘Der-simcilik‘‘ ekseninde verilen yanıtlar daolabildiğince eksik ve hatalı yaklaşımdır.Kuşkusuz ki, Dersim halkına yapılan sal-dırılar da kınanmalıdır. Ancak bölgeci re-fleksler halka yapılan saldırıları kınama-kla doğru orantılı değildir. Bölgeci, toprak-çı-şehirci-hemşerici tüm ayrımcı ya-klaşımlar, bölücü, geri ve zayıflatıcıdır. Enönemlisi de sınıf bakış açısından yoksun-dur. Bölgeci yaklaşımlar bilimsel vedevrimci olmadığı gibi, sakat eğilimlerdir.Hatalı yaklaşımlar başka hatalı yaklaşım-larla giderilemezler. Özellikle, BDP karşıt-lığına bürünen ‘‘Dersimcilik‘‘ tehlikelieğilimdir ve bu kabul edilemez. Dersimhalkı elbette ki, maruz kaldığı saldırılarayanıt vermelidir ama bu, ‘‘Dersimcilik‘‘gibi gerici eğilimlerle ele alınmamalıdır.

Özetle; halktan yana olan ilerici, demo-krat, devrimci ve komünist hiçbir güç;proletarya ve halk kitlelerinin değer veerdemlerine yapılan saldırılar karşısındakayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. En tutarlıtavırla bu saldırıları mahkum etmek, ta-bii devrimci ödev ve yüksek sorumlulukbilinci gereğidir.

adın sorununda çok çarpıcısorunlar yaşanmakta vebunlar genel olarak bilin-mektedir. Ancak yaşananaçık sorunlar bilinse de,

bu somut sorunların üzerinden mücade-lelerin geliştirmesinde yetersiz kalınmak-tadır. Bunun temelinde, geleneksel olaraksüregelen köklü sorunlara karşı alışkan-lıklarla adeta bir bağışıklık halinin yaşanmasıve yaşamın her anında karşılaşılan sorunlarıkanıksama durumunun yattığı gerçektir.Sorunun ihtivası o kadar geniş ve ayrıntılı,o kadar yaygın ve büyük ki, çözümü demüdahalesi de o kadar karmaşık ve zordur.Mücadelesi devrime ertelenemez kadaryaşamsal olan bu devasa sorunun, sınıflısistemle alakasından dolayı gerçek çözümüister istemez ve devrime dayanır. Sınıflarınvar ettiği sorun ve son tahlilde sınıfsalolan sorun ancak sınıfların tasfiye edil-mesiyle çözülür veya çözüm yoluna koyulur.Varlık temeli sınıflara dayanan sorun, buvarlık temeliyle ortadan kaldırılabilir. Ohalde kadın sorunu mücadelesinin sınıfmücadelesine bağlı ele alınmasının altı birkez daha çizilmelidir. Bunları tespit etmeköncelikle gereklidir. Bir şey daha gereklidir; kadın sorunu de-mokrasi sorunudur. Devrim bütün demo-kratik veya demokrasi sorunlarını içerereküstesinden gelen köklü bir eylemdir. Devrimsistemin içten iyileştirilmesiyle haklı veobjektif olarak ilgilenir ama onun işi bununlasınırlı değil, sistemin kökten nitel değişti-rilmesinde sabitlenir. Buna karşın, demok-rasi meselesi olan sorunlar devrim öncesigeliştirilebilir, hafifletilebilir, ileri çekilebilirkonulardır ve bir anlamda devrimin hazır-lıkları olarak işlev görürler. Bundandır ki,bu sorunların göreli olarak aşılması müm-kün olup, mücadelesi devrime bırakma bi-lincinden arındırılarak ele alınmak duru-mundadır. Ama devrim mücadelesinin birparçası olarak ele alınması ve köklü çözü-münün devrimle mümkün olacağı da unu-tulmamalıdır. Özcesi, kadın sorunu devrimeertelenemez ama devrimsiz de düşünü-lemez. Tersini tasavvur etmek salt cinsiyetçiyaklaşım olmakla birlikte, sorunun çözü-münde fersiz burjuva görüştür özünde.Kadın sorununda önemli analiz ve tespitleryapılıp fikir düzeyinde çözümler tartışılıpüretilmektedir. Sınıf perspektifinden ol-duğu kadar, cinsiyetçi yaklaşımlar dagüçlü bir zemin kaplamaktadır. Kadın so-runu kapsamında yaşanan baskı ve sö-mürünün cinsiyete dayalı olması, içgüdüselve haklı zemindeki cinsiyetçi reaksiyonlarıda tabiatıyla gündeme getirmektedir. Do-layısıyla bu reaksiyonlar sınıf tavrı bakı-mından kusurlu da olsalar, belli bir haklılığadayanıp demokratik özellik barındırırlar.Bu durum, sınıf hareketinin demokratikyapıya sahip olan dinamikleri yanına al-masını, onlarla çatıştığı noktada ideolojikdüzlemde çatışmasını ama çakıştığı oran-da birleşmesini gerektirir veya tanıtlar.Demokratik sahada mücadele yürütenkadın hareketi ve tüm demokratik devrimcihareket bu genel doğrultuyu esas alarak,özgün ve somut mücadeleler geliştirme-lidir. Bunun için yeterli materyal mev-cuttur. Ve bunlar üzerinde daha etkilimücadeleler yükseltilebilir.Köleci dönem, köle sahibinin köleler üze-rindeki tasarrufu, yaşam hakları da dahiltüm imtiyazlara sahip olduğu korkunç ka-

ranlık bir dönemdi. Bu toplumsal sistemgeçilse de kadın için devam etti özünde.Özellikle feodal toplumda kadının köleliğiderinleşti. Kapitalist topluma gelindiğindebu durum önemli nüanslar gösterse de,kadının, özellikle cinselliği itibarıyla me-talaştırılıp pazarlanması-satılması biçimiyleözünü korudu-koruyor. Kapitalist-emper-yalist çürümüşlük toplumsal halk kitlelerinisömürüp körelttiği gibi, kadını da çürü-müşlüğüne uygun olarak cinsel meta veseks kölesi haline getirmekte, tüketimiteşvik edip ürünlerini pazarlamanın reklamaracı olarak kullanmaktadır.Kadın bedeni ve cinselliğinin TV ekranları,gazete-dergi sayfaları, kartpostallar vevitrinlerlerde çeşitli resim veya canlı gö-rüntülerle sergilenip teşhir edilmesi yet-miyormuş gibi; sokaklardaki duvarlar, di-rekler, bina-dükkan camları, bilboardlarve yapıştırılması mümkün olan her yerçıplak kadın resim-görüntüleri ile tıkabasa doldurulmuş durumdadır.Bu durum, kadını alabildiğine aşağılayan,rencide eden ve kadına yönelik çarpık anlayışve yaklaşımı yansıtarak geliştiren ve kadınabakış açısı ile kadına yönelik cinsel saldırıyıaçıkça teşvik edip kışkırtan bir durum ol-makla beraber; kapitalist toplumun kokuş-muş yoz kültürü, kar hırsı ile kadın onurunupervasızca ayaklar altına aldığı bir durumdur.Bu durum kapitalizmin, insani değerlere,insani hak ve özgürlüklere, kadının say-gınlığına darbe vuran ağır bir çürümüşlükdurumudur. Bu tablo sınıf hareketinin önüne ve özel-likle de kadın örgütlerinin önüne şu görevikoyar: Siyasi mücadele muhtevasının birbileşeni olarak kadın sorununda, dibevurmuş burjuva dejenerasyon ve çürü-müşlüğe karşı demokratik kültür ve de-ğerler mücadelesini ataklaştırmak! Somut olarak atılması gereken adımlardanbiri; resim ve görüntülerle günlük yaşamınher anında ve her köşesinde, sokak, duvar,cam, gazete-dergi ve tabelasında pervasızcateşhir edilen kadın cinselliği ve kadın kim-liğine yönelik yapılan saldırılara karşı, gerekhukuksal zeminde davalar açarak, gereksede kitlesel eylemliliklerle tepki ve mücadelelerortaya koyulmalıdır. Kadını cinselliğiyle ren-cide edip onurunu ayaklar altına alarakteşhir eden ‘’reklamlar’’ yasaklanabilir-ya-saklanmalıdır. Tüm demokratik güçler vekadın örgütlerine öneri götürülerek ortakbir mücadelenin sergilenmesi sağlanmalıdır.Mücadelenin somut talebi; bilbordlardaki,gazetelerdeki, afişlerdeki vb. olağanın üs-tünde çıplak olan tüm kadın resimlerininsergilenmesi-reklam edilmesi yasaklan-malıdır şeklinde olmalıdır. Elbette kitleseltepki eylemleri de bunu sokaklardan he-defleyen ve besleyen mücadeleler olarakyürütülmelidir. Yani, kadın cinselliğinin pa-zarlanarak yaygınlaştırılan burjuva yozlaş-ma-yozlaştırma ve çürümeye karşı, proleterdevrimci, demokratik ve hatta insani değerve kültür adına bir savaş açılmalıdır. Busavaşı kadın örgütlerinin omuzlaması özel-likle önemli ve anlamlıdır. Elbette sınıfgüçleri esasında tüm demokratik dinamiklerbu mücadelenin öznesi olmalıdırlar.Burjuvazinin bu saldırısına karşı mü-cadele yürütmek önemli bir görev, büyükgururdur.

KKADIN SORUNUNDA SOMUT MÜCADELE

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

4-5_Layout 2 7/1/11 12:52 PM Page 2

Page 6: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011güncel 06Seçim oyunu bitti,figüranlar iş başında12 Haziran 2011 genelseçimlerinin bol aldat-macalı toz duman ha-vası henüz yellenme-mişken, ülkenin çeşitliyerlerinde yapılangözaltı ve tutuklamaterörü, devletin veonun hükümetleriyle,meclisiyle, tüm ku-rumlarının gerçek ni-teliğini bir kez dahagözler önüne serdi

Geçtiğimiz günlerde Van’ daEğitim-Sen’e yapılan gece ya-rısı baskınıyla artan saldırıfuryası, ardından yaşanan tu-tuklama ve gözaltılar, devle-tin gözler önüne serilen ger-çekliğinin somut bir yansıma-sı oldu ve bu gerçeklik önü-müzdeki süreçte de alabildiği-ne devam edecek gibi görü-nüyor.

Protesto eylemi yapıldıYapılan bu saldırılara karşıülke genelinde protesto ey-lemleriyle karşılık verildi.Başta Ankara, Van, Urfa, Ada-na, Antalya olmak üzere ülke-de KESK’e yönelik saldırılarmücadele çağrıları ve slogan-larla protesto edildi. Her ildedüzenlenen eylemlere dev-rimci, ilerici kurum ve kişilerde faal katkı sundu.

KESK’e yapılan bu son saldırı-da Van Eğitim-Sen Şube baş-kanı ve yöneticileri dahil altıüye, geçtiğimiz salı günü, göz-altına alındı. 24 Haziran Cumagünü ise 3 Eğitim-Sen üyesisavcılık tarafından serbest bı-rakılırken, şube başkanı ile

birlikte üç yönetici de tutuk-landı.Konuyla ilgili KESK’e bağlıEğitim-Sen bir açıklama ya-parak saldırı ve tutuklamalarıkınadı ve bir çok ilde yapılaneylemlerle de tutuklamalarprotesto edildi. Eğitim-Sengenel merkezinin yaptığıaçıklamada devlet tarafındanyapılan bu saldırıların bir ta-hammülsüzlüğün ifadesi veörgütlenme ve düşünce öz-gürlüğüne vurulan bir darbeolduğu ifade edilerek, şöyledenildi:

Esas duruşageçmeyeceğiz!“Bizler, son günlerde bu artanbaskılar sonucu gözaltına alı-nan ve daha sonra tutuklananVan şube başkanımız SelamiÖzyaşar, geçen dönemki şubebaşkanımız Lezgin Botan veüyemiz Garip Yaviç’in derhalserbest bırakılmasını talepediyoruz. AKP bölgede seçimhezimetini ve yaşadığı şokunfaturasını emekçilere çıkar-mak yerine hatayı kendi yü-rüttüğü siyasal ve sosyal poli-tikalarda aramalıdır. Devletintüm olanaklarını, araçlarını,memurlarını kendi lehine 12Haziran seçimlerinde seferbereden AKP, kendisine çalışma-yan, kendisine benzemek iste-meyen emekçileri hedef alanbu hukuksuz uygulamalara biran önce son vermelidir.Eğitim-Sen olarak AKP’nin buuygulamaları karşısında esasduruşa geçmeyeceğimizi birkez daha belirtiyoruz. Hertürlü hukuksuzluğa ve keyfiuygulamalara karşı, anti de-mokratik uygulamalara karşıfiili ve meşru mücadelemizibu dönem de yükselteceğimi-zi belirtiyoruz.

Bu ahırda temiz

YSK seçimler öncesi ve seçimsonrası BDP destekli bağımsızadaylar için aldığı yasakçı karar-ları ile devletin Kürt ulusal hare-ketine yönelik uyguladığı imha veinkar siyasetinde hiçbir değişik-liğe gitmediğini tekrardan gözlerönüne serdi. Seçimlerin ardından Kürt ulusu-nun oylarıyla meclise gönderil-mek istenen Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloku adayları HatipDicle, İbrahim Ayhan, GülserenYıldırım, Selma Irmak, Faysal Sa-rıyıldız ve Kemal Aktaş YSK vemahkemeler tarfından tahliyetaplepleri red edilerek, meclisesokulmadı. Bu kararlarla birliktebirkez daha ülkemizde Türkhakim sınıfları tarafından “Kürtsorununda demokratik çözüm”,“Güçlü bir Türkiye için birlik” an-layışı ile ülkemiz halklarının üze-rine çöken ve halkımızı içten içegizlice zehirleyen “demokrasi at-mosferi” paramparça oldu.

Meclis sömürenlerin şa-tosudurKurulduğu günden buyana ülke-miz halklarına uygulanan baskı,sömürü ve katliam politikalarına

anlam katmaya, halkın büyüyentepkisini düzen partileri ile devletdenetimi altında tutmaya yarayanTBMM içerisinde, halkın beklenti-lerini karşılayacak temiz siyaseteyer olmadığı YSK’nın ve mahke-melerin red kararı ile tekrardantescillendi. Verilen kararların ardından Kürtulusal hereketi ve BDP’den serttepkiler gelirken, süreci “demok-rasi” şovları ile sürdüren AKP ise“YSK’nın kararına saygıyla yakla-şılması” gerektiğini ifade ederek,devletin bürokratik kurumları ileyürüttüğü baskı organizasyo-nunda aldığı görevi yerine getirdi.

Düzen partileri omuzomuzaDüzen partileri devletin ulusal

harekete yönelik tasviye saldırısıiçerisinde omuz omuza verirken,devlet YSK üzerinden Dicle’yeuyguladığı veto ile ulusal hare-kete ve BDP’ye meclisin kırmızıçizgilerini “zorlama” telkinindebulundu. Alınan Veto kararının “doğru birkarar” olarak ilk elden değerlen-diren AKP kurmaylarının ardın-dan Başbakan Tayyip Erdoğanise veto kararından günler sonra“Türkiye bir hukuk devletidir”vurgusunu yaparak, kararın ya-rattığı havadan nemalanmakiçin, “Bugünlerde yaşanan tar-tışmalar da bir kez daha göster-miştir ki Türkiye, yeni biranayasaya, yasalarında da çokciddi bir reforma artık her za-mankinden daha fazla ihtiyaç

DHF üye ve taraftarları hakkında IMFprotestolarının ardından “Yasa dışı ör-güt üyesi olma” iddiasıyla açılan dava-nın duruşması İstanbul 9. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. Alelacele gö-rülen davada mahkeme heyeti yinesavcı ve avukatların tahliye talebinireddetti.MF ve DB protestoları sonrasında tu-tuklanan DHF üye ve taraftarları 2 yılayakın zamandır ”örgüt üyesi” olma id-diasıyla tutuklu bulunuyorlar. Tutuklukalmalarına delil olarak, herhangi bireylemde kullanılmayan boş bir poşetteçıkan parmak izi ile herkeste bulunabi-lecek bir bileklik, 8 Mart, 12 Eylül ve IMFmitinglerinde çekilmiş portre fotoğraf-lar gösterildi.Beşiktaş’ta bulunan İstanbul 9. AğırCeza Mahkemesi’nde devam eden da-vaya, tutuklu sanıklardan DHF temsil-

cisi Ali Haydar Ben ve üye ve taraftar-lardan Erdem Taş, Sebeki Özün ile tu-tuksuz sanık Besime Gülçiçek katıldı.

“Sanal suçlamalar”Savunma yapan avukat Meral Hanba-yat yaptığı açıklamada polis ve savcıtarafından hazırlanan iddianameninçelişkilerle dolu olduğunu, ayrıca örgütüyesi olma iddiasıyla tutuklanan 3 kişihakkında, somut hiçbir delil olmama-sına rağmen, tamamen sanal senaryo-ya dayanan kurgularla suçlamalar ya-pıldığını belirtti. Hanbayat, iddianame-nin bir bölümünde savcının dahi kişile-ri örgüt üyeliğiyle suçlayacak yeterlidelilin mevcut olamadığına hükümverdiğine dikkat çekerek, tahliye tale-binde bulundu.

Ali Haydar Ben’in avukatı Öznur Bayoğ-lu da müvekkilinin üzerindeki elbise ve

bileklik gibi eşyaların delil olarak göste-rildiğini belirterek, “Küreselleşen dün-yada giysiler birbirine benzeyebilir.Bunlar delil sayılamaz. Polis fail yarat-madaki beceriksizliğini sanal delillerüzerinden kapatmak istiyor.” dedi. Ba-yoğlu, havai fişeğin patlayıcı madde ol-madığına dair Yargıtay kararlarını ha-tırlatarak, Ben’in tahliyesini istedi.“Eğer suçsa herkesi yargıla-yın”Duruşmada savunma yapan DHFtemsilcisi Ali Haydar Ben, hakkındadelil olarak gösterilen eylemlerin de-mokratik hak arama mücadelesi oldu-ğunu ve on binlerce kişinin bu eylem-lere katıldığını ancak iddia makamınınsadece kendisini suçlamasının ilginçolduğunu belirtti.

8 Mart, 12 Eylül mitingleri ve zamlara

12 Haziran seçimlerindeAmed’den Kürt ulusu-nun oylarıyla bağımısızmilletvekili seçilen HatipDicle’nin kazandığı ve-killiğin YSK tarafındandüşürülmesinin ardın-dan veto kararında AKPhükümetini sorumlututan BDP ve Kürt ulusalhereketinden sert tepkigeldi

Sanalsuçlara2 yıltutukluluk

6-7_Layout 2 7/1/11 2:36 PM Page 1

Page 7: 1-10 Temmuz 2011

07güncel

Amed’de toplanan Emek, De-mokrasi ve Özgürlük Bloku ve-killeri adına açıklamada bulunanGültan Kışanak, Hatip Dicle’ninvekilliğinin düşürülmesini“darbe” olarak gördüklerini be-lirterek, çözüm umudu ortaya çı-kıncaya kadar meclisegitmeyeceklerini açıkladı

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ba-ğımsız milletvekilleri Hatip Dicle’nin millet-vekilliğinin düşürülmesi ve “KCKdavası”nda tutuklu milletvekillerinin tahliyeedilmemesi nedeniyle meclis açılışını boy-kot etti. Meclisin ilk günü Amed’de toplanan Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloku, çözüm olu-şuncaya kadar TBMM’yi boykot edecekleriniaçıkladı. Toplantının ardından Gültan Kışa-nak, Diyarbakır Kültür Merkezi’nde basınmensuplarına açıklama yaptı. Siirt milletvekili ve eski BDP Eş Genel Baş-kanı Gültan Kışanak, meclisi boykot etmekararlarını yineleyerek şu açıklamalardabulundu:

Dicle’nin veto edilmesiHer zaman bu tarihsel süreçte Kürt soru-nunu demokratik yöntemlerle çözmek, tümfarklı kimlikleri eşit yurttaşlık hukuku içe-risinde yapabilme mücadelesini en aktif şe-kilde yürüteceğiz. Karşı karşıyabulunduğumuz durumu çözüm iradesine birdarbe olarak görüyoruz.Meclise gitmeyeceğizBiz Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çöz-mek, demokratik özerkliği oluşturmak içinhalkımızdan yetki aldık. Grup toplantıları-mızı bundan sonra her hafta Diyarbakır’dagerçekleştirerek planlı bir mücadeleyi sür-düreceğiz. Bu müdahaleyi kabul etmediğimizi göster-mek için boykot kararımızı devam ettirece-ğiz. Çözüm getirilinceye kadar kararımızısürdüreceğiz.

‘Meclisiniz yere batsın’6 Blok adayına meclisin kapatılması birçokilde protesto edildi. Yapılan protesto eylem-leri “ileri demokrasi”nin “orantı”lı kollukgüçleri tarafından saldırısına maruz kaldı.Amed, Hakkari, Şırnak, İstanbul ve daha birçok yerde yapılan eylemlerin hepsi devletin“demokrasi” şovuna sahne oldu. Yapılan ey-lemlere saldıran polis, birçok kişinin yara-lanmasına neden olurken, eylemlerdeuyguladığı şiddet ise halk tarafından öfkeylekarşılandı. İstanbul-Şişli’de yapılan eylemesaldıran polislere tepki gösteren Sırrı SüreyaÖnder, “Meclisiniz yere batsın, canımızı alır-sınız en fazla, ölümden öte yol yok” şeklindeifadelerde bulunurken, Sabahat Tuncel ise“Devletin, demokrasi ve özgürlük talebinekarşı yaklaşımını bu pratik ile bir kez dahagördük” dedi. Amed’de konuşma yapanAltan Tan ise polisin, bizi tehdit mi ediyor-sun, sorusuna “Evet tehdit ediyorum. Sen 80yıl boyunca silahı doğrultmuşsun üzerimizebu tehdit olmuyor da bizim bir kaç sözümmü tehdit oluyor” dedi.

BDP boykotadevam dedi siyasete yer yok

1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

duymaktadır. Muhalefete, STK’lara vemedyaya sesleniyorum. Gelin ön şart-sız olarak özgürce konuşalım, tartışa-lım. Herkese çağrıda bulunuyorum.Gelin en geniş uzlaşmayla yeni ana-yasayı hazırlayalım.” açıklamasındabulundu. CHP ise karara saygıyla yaklaşırkenmilletvekili seçilen tutuklu adaylarıMehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ınyargı tarafından tahliye edilmemesiüzerine tartışmalara katılarak, baştahükümeti, yargıyı ve YSK’yı topatuttu.

Bağımsızlar boykot ediyorBDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) veEmek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğubileşenleri veto kararının ardından,“Parlamento ve iktidar bu haksızlığıgiderme ve demokratik siyasetin

önünü açarak çözüm olanaklarını ge-liştirme yolunda somut bir adım atın-caya kadar parlamentoyagitmeyeceğiz” açıklamasında bulundu.Öcalan: boykot kararı doğru PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avu-katları, Öcalan’ın Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloğu milletvekillerinin, Ha-tip Dicle’nin vekilliğinin YSK tarafın-dan düşürülmesi sonrası Meclis’e git-meme kararını “doğru bulduğunu”ifade ettiğini aktardı.

Demirtaş: Adım atılırsayemin törenine katılırız BDP eski Genel Başkanı ve HakkariBağımsız Milletvekili Selahattin De-mirtaş, “Çözüm konusunda somut biradım atılırsa Salı günü Meclis’tekiyemin törenine katılırız. Meclis’i ilele-bet protesto gibi bir kararımız yoktur.

Biz sorun yaratmak için değil çözümiçin Meclis’e gitmek istiyoruz. Atıla-cak adımlara göre kararımızı yenidenoturup tartışarak gözden geçirebili-riz” dedi.

DHF: Karar şaşırtıcı değildir12 Haziran seçimlerinde boykot tavrıile düzeni ve düzen partilerini teşhiredip, meclisin devletin halklar ve ezi-len ulus ve milletler üzerindeki baskımisyonunu aktaran Demokratik Hak-laf Federasyonu, YSK’nın Dicle’yi vetoetmesinin şaşırrtıcı olmadığını açık-ladı.Kararın ne YSK’nın, ne AKP’nin ne de“barışa engel olmaya çalışan karanlıkbir odağın” işi omladığına dikkatçeken DHF, “Bu karar, Türk hâkim sı-nıflarının, TC’nin kuruluşundan bu-güne kadar Kürt ulusal sorunundakipolitikasının tezahürüdür. Hatip Dicleşahsında alınan karar, bizim gibi em-peryalizme göbekten bağımlı yarı-sö-mürge ve yarı-feodal ülkelerde, enküçük demokratik hak mücadelesinindahi, ezilenlerin devrimci mücadele-sini şart koştuğunu bir kez daha ka-nıtlamıştır.” ifadelerini kullandı. Devletin, ezilenlerin dişiyle, tırnağıylasöke söke kazandığı hakları, onlarıdevrimci kuvvetlerinden yoksun bıra-karak vura vura geri almaya çalıştığınıhatırlatan DHF, “Hatip Dicle şahsındagörünür olan saldırıda da hâkim sınıf-lar, Kürt ulusunun demokratik-meşrumücadelesini zorla bastırma tutumla-rından vazgeçmeyeceklerini ilan et-miştir. Kürt ulusuna: ‘Düzenimirahatsız eden mücadele yöntemlerinibırak ve gel meclis çatısı altında banayedeklen’ demişlerdir.Devletin gerici-faşist saldırılarınakarşı ‘demokratik-meşru tepkileriniortaya koyacaklarını’, ‘karar geri alın-mazsa meclise gitmeyeceklerini’açıklayan Kürt ulusunun meşru, de-mokratik iradesinin mücadelesini sa-hipleniyoruz.” açıklamasındabulundu.

karşı yapılan eylemlerin suç olarak gös-terilemeyeceğini savunan Ben, söz ko-nusu eylemlerin mahkeme tarafından“yasa dışı” olarak gösterilmeye devamedilmesi durumunda, bu eylemlere izinveren ilgili kamu görevlileriyle, 12 EylülGazi Mahallesi’nde yaşanan katliamhakkında “devletin karanlık yapılan-ması yaptı” şeklinde açıklamada bulu-nan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dayargılanması gerektiğini ifade etti.

Duruşmada taleplere ilişkin verilen ara-nın ardından mahkeme heyeti Ali Hay-dar Ben, Erdem Taş ve Sebeki Özün’üntutukluluk hallerinin devamına kararverirken yeni yapılacak duruşmayı 1Kasım 2011 tarihi olarak belirledi.

Polis fezlekeleri davayışekillendiriyorDavanın seyri ile ilgili gazetemize açık-

lamalarda bulunan Av. Meral Hanbayat,hukuki belge niteliği taşımayan polisfezlekelerinin yargılamaları en başın-dan itibaren şekillendirdiğini belirtti.

Hanbayat müvekkillerin yasadışı örgütüüyesi oldukları iddiasıyla yargılandığını,ancak bu iddiayı kanıtlayacak somuthiçbir verinin iddianamede bulunmadı-ğını aktararak şunları söyledi: “Örneğin;Gaziosmanpaşa Demokratik HaklarDerneği başkanı olan Ali Haydar Ben’indernek adına katılmış olduğu her yasal,demokratik eylem(Gazi Anması, 8 MartMitingi, İMF protestosu vb) yasadışı ör-güt faaliyetiymiş gibi gösterilmektedir.Havai fişek patlayıcı bir madde olmadığı-na ilişkin yargı kararları varken, bu içti-hatlar yok sayılmıştır. Eylemi gerçekleş-tiren kişinin bilekliğiyle Ali HaydarBen’in taktığı bileklik benzer diye bu ey-lemle ilgili yargılanmaktadır. Yine birbi-

riyle ilgisi olmayan sanıklar ve olaylar,aynı dosyada bir araya getirerek kamuo-yu etki altına alınmaya çalışılmıştır. İlkduruşmadan bu yana Savcılık Makamıtahliyesini isterken Mahkeme Ali Hay-dar’ı tahliye etmemektedir. Kaldı ki atılısuçlardan beraatini de istendiğini hatır-latmak isteriz. Buna rağmen 20 aydır tu-tuklu olarak yargılanmaktadır.” dedi.

İnsanlar özgürlüklerindenyoksun bırakılıyorHanbayat, mevcut yasal düzenlemele-rin, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi-nin içtihatlarını dahi yok saydığını ve in-sanların özgürlüklerinden yoksun bıra-kıldığı gibi ağır cezalara çarptırıldığınıifade etti. Hanbayat kendi yasalarını yoksayan mahkemelerin, savunmaların gö-rüşlerini dikkate alacaklarına inanmakneredeyse hayal olduğunu belirtti.

6-7_Layout 2 7/1/11 2:36 PM Page 2

Page 8: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011emek 08

Yaşamlarını topraktan kazanan çay üreticile-rine devletin nasıl baktığını ve halkın tepkisi-nin nasıl sokaklara taştığını Hopa’da yaşananprotesto eylemlerinde gördük. Çay alım fiyat-larını açıklayan devlet her zamanki gibi üreti-cinin istediği fiyatın çok altında bir fiyat açık-layarak halkın karşısında olduğunu bir kezdaha ortaya koydu.

Tayyip Erdoğan’ın seçimler öncesindeki mitingkoşturmacaları içerisinde yolunun buraya düş-mesi, üreticileri sokaklara çıkardı. Ve eylem birdevlet klasiği ile son buldu, 1 ölü onlarca gözaltı,soruşturma ve tutuklamalar...

Bu bölgede yapılan ilk ve son eylem değil tabiiki bu eylem. Öncesi ve sonrası da var bu yaşa-nanların. Çünkü Karadeniz üreticisinin çok te-mel kritik sorunları var. Üretemez hale getiri-len, ürettikleri ürünleri elinde kalan üreticilerürünlerini artık sokağa döküyor. Çay üreticile-rini yaptığı da buydu. Ürünlerini sokağa dökençay üreticileri özel sektör ve devlet arasında“tost” olmaktan bıktı.

Geçtiğimiz haftalarda çay alım fiyatları açık-

landı. Verilen 1 lira 10 kuruşluk tutar üreticilerielbetteki kızdırdı. Çay-Sen de fiyatlara ilişkinyaptığı açıklamasında 1 lira 50 kuruşun altındayapılan fiyat uygulamasının üreticiyi her şekil-de zarara sokacağına dikkat çekti.

Çay üreticilerinin derdi ne?Kökleri çok daha öncesine dayanan tarım poli-tikalarının yarattığı yıkımın sonucunda, bugünüreticiler ürettikleri çayı sokağa dökecek ka-dar isyanın eşiğine getirildi. AB uyum süreciadı altında sermayedarlara sunulan çay, artıküretici için de tüketici halk için de “keyif çayı”olmaktan çıktı. 2002 yılında AKP hükümetegeldiğinde özel sektör 250 bin ton yaş çay ala-biliyordu. Bu rakam tırmandıkça tırmandı vebugün özel sektör 600 bin tonun üzerinde yaşçay alabiliyor. Devlet üreticinin ürettiği çayıkendisi almıyor. Üreticiyi özel sektördeki ser-mayedarların eline bırakıyor. Ürünün elindekalmasını istemeyen üretici mecburen özelsektördeki çay alıcısının verdiği fiyata razı geli-yor-gelmek zorunda bırakılıyor. Diğer taraftanyılda 50 ton civarında ülkeye sokulan kaçakçay da üreticinin en büyük sıkıntılarından.Ürünlerinin değerini düşüren kaçak çay soru-nuna ilişkin de devletin bir duyarlılığı söz ko-nusu değil.

Üretim daima geriletiliyorÜlkemizde uygulanan politikalarla tarım daimageriletiliyor. Tarım alanında istihdam 2001-2008yılları arasında yüzde 15 azalırken, tarımınGSMH payı 1998’de yüzde 17’den, 2008’de yüzde9’a indi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun2001 rakamlarına göre; 100–500 dekar toprağa

sahip işletmeler yüzde 32, 50 – 100 dekar arasıyüzde 24, 2001’de yüzde 65 olan küçük üretici (0– 50 dekar arası), 2008 hesaplamalarına göre;yüzde 32’ye indi. “olumlu” gelişmeler ise 500 de-kar ve üzerindeki büyük işletmelerde görüldü.2001’de yüzde 1 olan oran yüzde 6’ya yükseldiyani 0 – 50 dekar arası araziye sahip küçük üre-ticinin yarısı ya toprağını terketmiş ya da ban-kaya veya tefeciye kaptırmıştır. Kısacası; tarım-da küçük üretici yok olurken büyük işletmeler 6kat artmış durumda. Diğer taraftanüreticiyeüretimi tekellere bıraktırmanın yolları deneni-yor. Verili topraklar maden yasaları ile delik de-şik ettiriliyor, insansızlaştırılıyor. Yani bir avuçsermayedar işletecek ne varsa ele alacak, kimeisterse ona satacak. Topraklarından koparılan,üretemez hale getirilenler ise sermayedarlarınfabrikalarında çalışan işçi haline gelecek!

İhracat minumuma çekiliyorÇeşitli verilere göre Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeyıllık 1 milyon ile 1 milyon 200 bin arasında deği-şen çay üretimi yapılıyor. Bu üretimin yarısın-dan biraz azını ÇAYKUR üreticiden alıyor gerikalanı ise özel şirketlere bırakılıyor. Üreticiyeyaşatılan onlarca sıkıntı ile üretim azami alt se-viyeye çekilmeye çalışılırken ithalat uygulama-sının yaygınlaştırıldığı ülkemizde ihracat da enalt seviyelere çekiliyor. Bu çayda da kendisinigösteriyor. Çay ihracatında büyük bir gerilemesöz konusu. 2002’de yılda ortalama 5 bin tonkuru çay ihraç edilirken, ÇAYKUR’ un verilerinegöre, 2003 yılında 7 bin 41 ton kuru çay dış satı-mı gerçekleştirildi. 2004’te 5 bin 80 ton, 2005’te 5bin 685 ton ihracat yapıldı. Daha sonraki yıllardaihracat yarı yarıya azalarak ortalama 2 bin 500

tona geriledi. 2010’da ise 792 tona düştü.

Üretici dikkate alınmıyorAKP’nin politikalarının eleştirildiği açıklama-da, fiyatların kimi dernekler tarafından hükü-mete yakın şekilde rakamlarla belirlenmesinetepki gösterildi. Bu derneklerin neye göreböyle rakamlar çıkarttığının sorulduğu açık-lamada, “Çay Üreticileri Sendikası olarak biz,yaş çay fiyatının, kampanyadan on beş günsonra açıklamasını bir talihsizlik olarak de-ğerlendiriyoruz. Üretici tarlaya girerken çayınkilosunu kaça biçtiğini bilememektedir. Bu iseüreticiyi kale almamak, umursamamak anla-mına gelmektedir. Siyasal iktidarın ‘kaç kuruşzam yapacağımızı biz biliriz, sizde kimsiniz ki,devletin imkanları ölçüsünde en makul olanıveririz’ edaları takındıklarını üreticiler olarakfarkındayız, biliyoruz.” denildi.

“AKP kapitalistleri,yandaşlarını düşünüyor”Devlet tarafından verilen 1 lira 10 kuruşun çayüreticisinin beklentisini karşılamadığının belirtil-diği açıklamanın devamında şunlar ifade edildi:“Bizim hesaplamalarımıza göre 1 Lira 54 kuruşunaltında verilecek para üreticiyi zarara sokacaktır.Perişan edecektir, zarar ettirecektir, umutsuzlu-ğa sürükleyecektir. Üretici her halükarda çayınıbahçeden toplayacak, fakat bunu sadece mecburolduğundan yapacaktır. Taban fiyata rağmen özelsektör 0,75 kuruşa çay almaya devam etmekte-dir. AKP, patronları, kapitalistleri, yandaşlarını,yakınlarını düşünmekten vatandaşlara bir türlüsıra gelmemektedir.”

Çayınkeyfi

kalmadıÜreticiye yaşatılan onlarca sı-kıntı ile üretim azami alt sevi-yeye çekilmeye çalışılırkenithalat uygulamasının yaygın-laştırıldığı ülkemizde, ihracat daen alt seviyelere çekiliyor. Buuygulama çayda da kendisinigösteriyor

Erzurum Garı’nda hareket halindeyken üze-rinde bulunduğu vagonun demirinin kırılmasısonucu vagonun altına düşen tren teşkil me-muru Abdulselam Kılıç, iki bacağını birdenkaybetti. Karabük’te ise meydana gelen kaza-da 1 işçi yaşamını yitirdi, 7 işçi yaralandı.

Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası(BTS) Genel Merkezi, Erzurum Tren Garı’nda,BTS üyesi tren teşkil memuru Abdulselam Kı-lıç’ın, hareket halindeki trenin vagonunun ba-samağını tutan demirinin kırılması üzerinevagonun altına düştüğünü ve iki bacağını

kaybettiğini açıkladı. Kılıç’ın Erzurum AziziyeAraştırma Hastanesi’nde tedavisi sürüyor.

Bir işçi yaşamını kaybettiKarabük’te, demiryollarındaki bakım ve kont-rol çalışmalarında kullanılan araçların tüneldeçarpışması sonucu 1 işçi yaşamını yitirdi, 7 işçiise yaralandı. Karabük ile Eskipazar ilçesi de-miryolu güzergahındaki Cildikısık tünelinde,motorlu vagonet ile oto drezin çarpıştı.

Kazada, raylarda bakım çalışması yaptıklarıöğrenilen araçlardaki işçilerden Ali Günaydınyaşamını yitirirken, 7 işçi yaralandı. Karabük

Devlet Hastanesi’ne kaldırılan yaralılardanHasan Topçakıl’ın hayati tehlikesinin bulundu-ğu bildirildi.

TCDD yönetimi sorumludurYaşanan iş kazalarından TCDD yönetimininsorumlu olduğunu belirten BTS, “TCDD yöne-timini bir kez daha başta tren teşkil memurlarıolmak üzere demiryolcuların sorunlarına kar-şı duyarlı olmaya, ölümlü ve yaralanmalı kaza-ların yaşanmaması için gerekli önlemleri al-maya, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Baş-kanlığını ise rant amaçlı olarak üçüncü şahıs-

larla yaptığı ve yolcuların gara giriş ve çıkışla-rını engellenmesine neden olan kiralama söz-leşmesini iptal etmeye çağırıyoruz” dedi.

BTS, TCDD Genel Müdürlüğü’ne, tren teşkilmemuru olarak çalışan personelin görevlerinisağlıklı bir şekilde yapabilmeleri için vagonbasamakları, tutunma ve cankurtaran demir-lerinin tam ve sağlam bulundurulması için ge-rekli önlemlerin alınması ve elde telsiz taşımayerine yaka mikrofonlarının kullanılması içingerekli çalışmaların başlatılması talebiyle yazıgönderildiğini de sözlerine ekledi.

BTS: Kazalardan TCDD sorumludur

8-9_Layout 2 7/1/11 7:28 PM Page 1

Page 9: 1-10 Temmuz 2011

DİSK-AR tarafından yapılanişsizlik araştırmaları ve hazır-lanan raporda yer alan ra-kamlar; devletin belirttiği gibiişsizliğin azaldığını değil, bü-yük bir istikrarla yükseldiğiniortaya koydu

İşsizlik rakamlarına ilişkin devletin yet-kili makamları, istatistik kurumları vebağlantılı basını aracılığı ile duyurulanrakamlarda işsizlik oranının azaldığınailişkin ifadeler yer alıyor. Açıklanan ra-kamlara göre ülkede işsizlik oranı 2011yılı mart döneminde, bir önceki yılınaynı dönemine göre 2,9 puan azalarak,yüzde 10,8 oldu. İşsizlik oranı 2010 Martdöneminde yüzde 13,7 seviyesinde idi.

TÜİK tarafından açıklanan işsizlik ra-kamlarının yanı sıra Türkiye Devrimciİşçi Sendikaları Konfederasyonu Araş-tırma Enstitüsü (DİSK-AR) de 2011 Martdönemi işsizlik rakamlarına ilişkin ra-porunu açıkladı. DİSK-AR’ın sunduğuişsizlik rakamları ise işsizliğin azalmakbir yana hızla arttığını bir kez daha orta-ya koydu.

İşsizlik artışında istikrar!DİSK-AR’ın TÜİK Hanehalkı İşgücü An-keti Mart 2011 dönem sonuçları üzerin-den yaptığı araştırmanın sonuçlarınagöre, başta umutsuzluk olmak üzere çe-şitli nedenlerle son 3 aydır iş arama ka-

nallarını kullanmayan ve işe başlamayahazır olan umudu kesik işsizlerin de he-saba katıldığı, geniş tanımlı işsizlik oranıyüzde 17,68 oldu. 1 saat bile çalışsa işsizsayılmayan, yetersiz ve eksik zamanlıistihdam edilen gizli işsizler ilave edildi-ğinde bu oran yüzde 22 düzeylerine ula-şıyor. İşsiz sayısı resmi olarak 2 milyon816 bin olarak açıklanırken, rapora göreumutsuz işsizlerle 5 milyon, gizli işsiz-lerle 6 milyon 131 bin düzeyinde.

1993-2000 yılları ile 2003-2010 yıllarıişsizlik oranlarını dikkate alınarak ya-pılan hesaplamalarda işsiz sayısının2000’li yıllarda 1990’lı yılların 2 katınıaştı. 1993-2000 yılı döneminde ortala-ma işsiz sayısı umudu kesik olduğu

için ya da diğer nedenlerle işe başla-maya hazır olup da iş aramayan ve bunedenle işsiz sayılmayanlar da dahiledildiğinde, 2 milyon 142 bin iken, busayı 2003-2010 döneminde ortalama4 milyon 305 bin düzeyinde çıktı.Umutsuzlarla birlikte işsizlik oranı dailgili dönemde 1990’lar için ortalamadayüzde 9,30 iken, 2000’lerde yüzde17,01’e fırladı. İşsiz sayısının cumhuri-yet tarihi rekoru kırdığı 2009 yılındabu oran yüzde 20,64’e ulaştı. Rapordaüniversiteli işsizlerin sorunlarına dadikkat çekildi. 1993-2000 yılları içinortalama yüksek öğrenim mezunu iş-siz sayısı 121 bin iken, 2003-2010 yılla-rı için 342 bin oldu.

Yasalar işe yaradı (!)Çıkarılan yasalar, istihtam paketleri ile ıs-rarla kayıt dışı, esnek çalışma ve taşeron-luğu büyüten devlet hedefi tutturdu!DİSK-AR raporundaki verilere göre kayıtdışı çalışanların sayısı 1 milyon 70 bin kişi-lik devasa bir artış gösterdi. Eksik ve ye-tersiz istihdam edilenlerin sayısı kriz ön-cesinin 359 bin üzerinde gerçekleşti. Geçiciişlerde çalışanların sayısı da kriz öncesidöneme göre 198 bin kişi arttı.

“İşsizlik saldırı aracı olarak kul-lanılıyor”Açıklanan araştırma sonuçlarının ardındanraporun sonunda ise değerlendirmeler yeraldı. İşsizliğin kazanılmış haklara yönelikbir saldırı aracı olarak kullanıldığı belirtile-rek raporda şu ifadelere yer verildi: “İşinyoğunlaştırılmasını ve daha az kişi ile dahaçok iş üretilmesini yani sömürüyü artırma-yı hedefleyen esneklik uygulamaları, ku-ralsız çalışmanın yaygınlaştırılması, işsizli-ğin çözümü olarak topluma dayatılıyor.Buna karşın çalışma sürelerinin ve ücretliizin hakkının, gelir kaybı yaşanmaksızın,daha fazla denetim ve daha fazla kayıtdışımücadele ile Avrupa standartlarında sağ-lanmasının, işsizlik sorununu büyük oran-da çözeceği görülmek istenmiyor. Türkiyekrizle birlikte işsizlikte ölümü görmüştür,şimdi 5 milyon işsiz ile sıtmaya razı edilmekistenmektedir. İşsizlik konusunda Türkiyeçözümsüz değildir. Yeter ki, işsizliği sömü-rüyü artırmak için kendine bir fırsat olarakgören sermaye kesimlerinin ideolojik saldı-rılarına Türkiye teslim olmasın.”

Biri işsizlik azaldı mı dedi?1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü emek haber 09f

Ontex-Canbebe işçileri, diren-işlerinin 130. gününde fabrikaönünde bir dayanışma etkinli-ği düzenleyerek mücadelele-rinde kararlılık mesajı verdiler

Direnişteki Ontex-Canbebe işçilerinindüzenlediği dayanışma etkinliği, değişikiş kollarında direnişte olan işçilerin vedevrimci-demokratik kurumların katılı-mıyla coşkulu bir şekilde yapıldı.

Dayanışma etkinliği direnişte olan On-tex-Canbebe işçileri adına yapılan biraçıklamayla başladı. 130 güne yayılan di-reniş sürecinde hedeflerini ve direnişebaşlama talepleri anlatılarak, Ontex’indünyanın en büyük mali tekellerindenbiri olduğu ve bu güce işçileri sömürerekulaştığı ifade edildi. İşten atılan arkadaş-larının mücadelesini yürütürken sendi-kal bürokrasinin ihanetiyle karşılaştık-larını söyleyen işçiler, kendilerine yapı-lan baskılara ve direnişlerinin bitirilmesiçabalarına rağmen mücadelede kararlıolduklarını belirttiler.

Ontex ürünlerine boykotDirenişlerini işe geri dönebilmek ve sen-dikal demokrasi talebiyle yürüttükleri,direnişlerini çeşitli eylem biçimleriyleboyutlandırarak kamuoyunun günde-mine taşımaya çalıştıklarını ifade edenOntex işçileri, sendikal bürokrasinin sal-dırılarına ve devletin direnişlerinin içiniboşaltarak etkisizleştirme girişimlerinekarşı mücadele etmekte kararlı oldukla-rını, önümüzdeki süreçte Ontex ürünle-rini boykot eylemlerini arttırarak diren-işlerine yeni bir halka ekleyeceklerinidile getirdiler. Yapılan açıklamada Ontex işçilerinin hercumartesi Taksim’de yaptıkları yürüyüşve protesto eylemlerini daha kitleselyapma hedefinde oldukları belirtildi.

Sendikal bürokrasiyekarşı mücadeleyeYapılan konuşmanın ardından direniştebulunan Legrand işçileri söz alarak di-renişlerinde sendikal ihanetle yüz yüzekalmak durumunda kaldıklarını belirte-rek Ontex direnişini güçlendirme çağrısıyaptılar. Etkinlik sırasında PTT direnişçi-

si Cafer Kalağ kürsüye gelerek 6 aydırdirenişte olduklarını, direnişleri boyuncagerek PTT yönetiminin gerekse polisinyoğun baskılarıyla yüz yüze kaldıklarınıifade ederek, kendi iş kollarında bulunansendikanın, işçilere sahip çıkmak yerineolaylara seyirci kalarak esas saflarınıbelli ettiklerini açıkladı. Kalağ, ayrıca ta-şeronlaşma konulu bir sempozyum dü-zenleyeceklerini ifade ederek yapacak-ları sempozyuma direnişteki işçilerin vehalkın katılımını beklediklerini ifade etti.

Direnişlerimizi ortaklaştıralımEtkinlik sırasında Kampana işçileri dekürsüye gelerek 99 gündür ağır çalışmakoşullarına ve taşeronlaştırmaya karşıdirenişte olduklarını anlatırken işçi di-renişlerini ortaklaştırarak güçlendirmeçağrısı yaptılar.

Burger King’te çalışan işçiler de söz ala-rak kendi direniş süreçlerini anlattılar.

İşçiler yolu trafiğe kapattıOntex işçileri vardiya değişiminin yak-laştığı bir anda yolu trafiğe kapataraksloganlarla yürüyüşe geçtiler. Sendikalihanetin teşhir edildiği konuşmalar ya-

pılırken Ontex’teki çalışma koşullarınada değinildi. Servis araçlarının geçişi sı-rasında “Yaşasın Ontex direnişimiz”,”Di-rene direne kazanacağız”,”Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”şeklinde sloganlar atan direnişteki işçilertekrar yolu trafiğe kapatarak çadır önü-ne kadar yürüdüler.

Pınar Sağ’dan işçilere mesajEtkinlik sırasında direniş ve kavga tür-küleri söylenirken son olarak Pınar Sağsahneye çıkarak “Direniyorsunuz, karşı-nızda saygıyla eğiliyorum. Bu ülkeyi yö-netenler bir gün elbette işçi sınıfının,üretenlerin gücünü görecekler. Tüm işçiyoldaşlarımın nasırlı ellerinden öpüyo-rum” diyerek, Ontex işçilerinin direnişiniselamladı. Pınar Sağ’ın sahneye çıkma-sıyla kitlenin coşkusu doruğa ulaşırkenhep bir ağızdan türküler söylenerek ha-laylar çekildi.

Dayanışma etkinliğine bazı siyasi parti-ler ve sendikaların yanı sıra; DHF, BDSP,UİD-DER, DİK, Tekstil-Sen, DAF katılarakdestek verdi.

Taksim’deki eylemlerimizi büyüteceğiz

8-9_Layout 2 7/1/11 7:28 PM Page 2

Page 10: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011güncel 10

Tecride Karşı Mücadele Plat-formu (TKMP) Taksim’de yap-tığı basın açıklamasıyla hapis-hanelerde devrimci tutsaklarıntecrit, tretman politikalarıylateslim alınmaya çalışılmasınıprotesto etti

İSTANBUL- Tecride Karşı Mücadele Plat-formu (TKMP), üyeleri hapishanelerdeyaşanan hak ihlallerine dikkat çeken birbasın açıklaması gerçekleştirdiler. TKMPeylem sonrası haziran ayı hak ihlallerineilişkin hazırladığı raporu basına dağıttı.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya ge-len TKMP üyeleri “Tecride son” pankartıarkasında toplanarak tecrit saldırılarınıprotesto ettiler. TKMP adına yapılan ba-sın açıklamasında, hapishanelerde tecri-din ağırlaştırılarak sürdürüldüğüne dik-kat çekildi. Açıklamada, F tipi hapishane-lerde tecrit işkencesinin son 11 yıldır ar-tarak devam ettiği, tutsakların işkence-ler, baskılar ve yasaklamalarla teslimalınmaya çalışıldığı aktarıldı.

10 yıl içerisinde 1758 tutuklu ve hüküm-lünün hayatını kaybettiğine değinilirken,devletin F tipi hapishanelerde tutsaklarıtek ve üç kişilik hücrelerde tutarak ağırtecrit koşullarına devam ettiği, tecrit vetretman politikalarıyla devrimci tutsak-ların teslim alınarak devrimci kişilikle-rinden ve mücadelelerinde koparılmayaçalışıldığı ifade edildi.

Devrimci tutsaklarındirenişini büyütüyoruzTKMP’nin hapishanelerde devrimci tut-saklara yapılan işkencelere karşı içerideyaşanan direnişi dışarıya taşıyarak güç-lendirdiği, bu direnişin büyütülmesi mü-cadelesinin bir ifadesi olarak artık her ayhapishanelerde yaşanan hak ihlalleri iletecrit işkencesini teşhir eden raporlarhazırlayacakları belirtilerek, haziran ayıhak ihlalleri raporunun hazır olduğu bil-dirildi.

Tecrit sessiz ölümdürYapılan basın açıklamasında, tecridin birinsanlık suçu ve sessiz ölüm olduğu, in-sanın beden ve ruh sağlığına olumsuz et-kilerinin kanıtlandığı, kendisine insanımdiyen herkesin tecrit işkencesine karşıbir araya gelerek mücadele etmesi ge-rektiği anlatıldı.

Tecride karşı ortakmücadele çağrısı

Tecride karşı mücadelelerine bu ülkedeyaşayan aydınlardan sanatçılara ve biliminsanlarına kadar herkesin omuz vermesigerektiğinin ifade edildiği açıklama, halkında bu mücadelede yerini alması gerektiğivurgularıyla devam etti.Basın açıklaması sırasında sık sık, “Dev-rimci tutsaklar teslim alınamaz”, “İçeridedışarıda hücreleri parçala”, “Kahrolsun fa-şizm yaşasın mücadelemiz”, “Devrimcitutsaklar onurumuzdur” sloganları atıldı.

TKMP haziran ayı raporunukamuoyuyla paylaştıTKMP haziran ayında F tiplerinde yaşananhak ihlallerine dair raporunu kamuoyuylapaylaştı.Hazırlanan raporda Sincan 1 ve 2 No’lu FTipi Hapishaneleri ile Kandıra 2 No’lu F TipiHapishanesi’nde yaşanan tecrit uygula-malarına dikkat çekildi.Devrimci tutsakların sohbet hakkının sı-nırlandırıldığı, açılan soruşturmalarla di-siplin cezaları verildiği, tutsaklar tarafın-dan gönderilen mektupların bazı sayfala-rının ve tutsak üretimlerinin çalınarakmektupların sansürlendiği, gelen mektup-lar için de benzer uygulamaların yapılaraktecridin giderek derinleştirildiği açıklandı.

Ermenek’te işkencelerdevam ediyorErmenek Hapishanesi’nde yaşanan hakgasplarına da değinilen raporda, askerlerintutsaklara saldırarak işkence yaptıkları vedevrimci tutsaklara sürgün cezaları veri-lerek yapılan saldırıların, tecridin giderekderinleştirilmesiyle boyutlandırıldığı anla-tıldı.Ağırlaştırılmış müebbet hapis alan tut-saklara yaşam koşullarının düzeltilmesitalebiyle kapı dövme eylemi yaptıkları içinhavalandırma sürelerinin 2,5 saatle sınır-landırıldığının belirtildiği raporda, direnentutsaklara yaklaşık 2 yılla 3 yıl arasındadeğişen ziyaret yasakları getirildiği, ileti-şim kurma haklarına da benzer cezalarverilerek hücre hapislerinin uygulandığınadikkat çekildi.Tutsakların gönderdikleri mektupların vefaksların da engellenerek gönderilmediği,dışarıdan gelen mektupların da verilmedi-ğine değinildi.

Kandıra’da faşizm iş başındaDevrimci tutsakların öğle yemeğinden ze-hirlenmesi sonrası hastaneye sevk iste-melerine rağmen, tutsakların taleplerininreddedildiği, yemeklerden numune alına-

rak tahliller yapılması önerilerinin gör-mezden gelinerek geçiştirildiği, zehirlenentutsakların durumları acil olmasına rağ-men çok geç hastaneye götürüldükleri,hastaneye kelepçeli götürülmelerini pro-testo eden tutsakların hastaneye götürül-meyerek tutsaklara “gidin orada ölün”şeklinde ifadeler kullanıldığı anlatıldı.

Tutsaklar sağlık haklarındanyararlanamıyorHasta tutsakların rahatsızlıklarının dikka-te alınmadığı, tansiyonu yükselen tutsak-lardan birinin hastaneye kaldırılmadığıeğer bir tutsak kalp krizi geçirmiş olsaydıölmesinin kaçınılmaz olduğu ifadeleri kul-lanılarak tutsaklara dayatılan tecridin ka-bul edilemez olduğu belirtildi.Devrimci tutsaklara mektup ve ziyaretçiyasakları verildiği, zılgıt çekmek, sloganatmak, türkü ya da marş söylemek vb. ge-rekçelerle verilen cezaların sürekli arttırıl-dığı, radyo dinleyen tutsaklara, “radyonunsesi çok çıkıyor” diye radyo hoparlörününsöküldüğü, bu tür uygulamaların ortaçağ-da bile görülmediği, tutsakların yer deği-şikliği taleplerinin karşılanmadığı, hapis-hane kantinlerinde satılan şeylerin düşükkalitede ve normal fiyatlarının 2-3 katüzerinden satıldığı belirtildi.

TKMP, haziranraporunu açıkladı

10-11_Layout 2 7/1/11 1:28 PM Page 1

Page 11: 1-10 Temmuz 2011

11gençlik

KP, 12 Haziranseçimlerinde, em-peryalizm acısındanönemli bir “sınav-dan“ geçti. Bu sı-navın ortalama

sonuçları başından belliydi. Ama yinede seçimler, “demokrasi“ lokomotifinin,halk kitleleri arasında tozu dumanakatması için gerekliydi. Uşaklıkta, ustalık dönemine sınıf at-layan AKP’nin, seçimin hemen ak-abinde, onu bekleyen görevlere sarıl-ması planlamalar arasındaydı. Örnekmodel, İslam demokrasisinin ikinciMarmara kuşatmaları gündemdeyden,Suriye’de ezilen halk kitlelerinin de-vrimci öfkesi, kısmen rahatsızlık yarat-maya basladı. Madem ki ortada bir problem var, ma-dem ki problemleri çözmek üzere “tan-rının eli“ misali uzanan, haçlı faşizmine,siyonist totaliterizme rağmen İslamdemokrasisi var, o halde “insani“kaygılar için meclisin açılmasına zamanyoktu. Nitekim öyle de oldu. AKP geri-ciliği, Türkiye-Kuzey Kürdistan’dakikomprador kapitalist ve toprak ağalarınıtemsilen, ilk sınavına soyundu;‘Suriye’nin emperyalist üretim iliski-lerine entegresi caizdir’.Suriye`de haftalardır süren, halkkitlelerinin gerici sisteme karşı isyanseli, gelinen aşamada hem yerel gericilikaçısından hem de emperyalizm açısın-dan bariz tehlike olusturmaktaolduğunu, daha önce gazetemiz aracılığıile beyan etmistik. Bu tespitimizigüçlendiren etmenleri iki ana hat üz-erinden değerlendirebiliriz. Birincisihalk kitlelerinin artık eskisi gibiyönetilmek istenmiyor olması ve gericisınıfların artık eskisi gibi yönetemiyorolması ve yıllar yılı yaşanılan ekonomikangaryanın tutmaması sonucu ortayaçıkan mali buhran. Lenin bu sürecikısaca ‘devrimci durum’ olarak özetle-mektedir. Devrimci önderlik sorununungün gibi ortada durmasına rağmenSuriye`de vaziyet budur. İkinci etmenegemen gerici güçler, bölge üzerindeyeni sömürü ilişkilerini tesis için an bean uğraş vermektedirler. Esad gericiliği,bir yandan „reform“ safsatalarını gün-demleştirirken, diger yandan ise, tümmilitarist aygıtlarını, pervazsızca halkkitlelerine karsı kullanmaktadır. Sınıfmücadelesinin doğası gereği, iktidarıaltın tepside sunma niyetinde değil.Esad gericiliğine paralel olarak, Orta-doğu’nun yeniden dizaynı için kollarısıvamış. Amerikan emperyalizmi, birfiil restorasyon sürecine başlamak için,sözde halkçı söylemlerle, ülkenin et-nisite duyarlılığını da gözeterek, birtakım grupları arkasına almaniyetindedir. Yine bu minvalde AKP`yeönemli görevler düşeceği de görülme-lidir.Daha meclise adım atmadan Suriyesınırına doğru yol almakta vakit kay-betmeyen Davutoğlu, emperyalizmeuşaklıkta sınır tanımayan Türk hakimsınıflarının emellerini eğilim boyutuyladile getirmektedir. `Reformlar kafideğil`diyen Erdoğan, düne kadar

`kardeşim` dediği Esad`ın idam mangasıiçin hazırlıklara koyulmaktadır. 10binden fazla Suriye vatandasını “kabul“eden hakim sınıflar, sivillerin güvenliğiicin, Suriye`nin iç kısmına doğru birtampon bölgeyi gündemlerine almışdurumdadırlar. Bu sinsi planın Suriye`de kısmen tut-tuğunu söylesek abartmış olmayız.Geçtiğimiz haftalarda, cuma günüyapılan protesto eylemlerine “ErdoganCuması” adı verildi. Suriye halkınıngerici sultaya karşı haklı direnişi veoluşan muazzam devrimci durum,sınıfın önderliği sorunsalından kaynakli,gerici dünyaya entegre olmakla yüzyüzedir. Uluslararası konjektürde, ABD; AvrupaBirliği’ni Esad’ın gitmesinden yana zor-luyor. Esad, günbe gün yanlızlaşıyor.Halk kitlelerinin öfkesinin önüne geçile-meyeceği herkesin malumu. Haftalardırdurdurulamayan isyan yayılmakta vesilahlı direnişlere dönüşmektedir. Tümbu devrimci durumu kendi potasındaeritmek üzere yola çıkan ABD em-peryalizmi, AKP hükümetini ilk sınavınahazırlıyor. Örnek model soyutta değilsomutta modelliğini kanıtlamak üzere.Osmanlı`dan kalan sömürgeci geleneğin“tecrübelerine“ dayanarak, “sivil“kaygılar üzerinden bu duruma meşrupozisyon yaratma çabası içerisinde.Gerici iktidara karsı yapılan eylemlerin“Erdogan Cuması“ olarak adlandırılmasıise, bahsini ettiğimiz zeminin ne derecegüçlü olduğunu gösteriyor. Esad’ınKürt bölgelerine olası bir saldırısı sonu-cunda, on binlerce Kürdün Kuyez-Kürdistan`a doğru mülteci akımı oluş-turması da söz konusu. Kürt devrimcidinamizmini tasfiye etmeye yeminlihakim sınıfların, bu mülteci akımındanyararlanarak, Kürt sorununu “bin yıllıkkardeşlik“ yalanına çekmeleri ise birbaşka olasılık. Görüldüğü gibi Ortadoğu’da sular du-rulmuyor. Halk kitlelerinin haklı de-vrimci isyanı, önderlik sorununa rağ-men, dünyanın egemenlerini rahatsızetmenin ötesinde, çılgına çevirmiş du-rumda. Hem yerel zorbaların hem deuluslararası para babalarının Orta-doğu’da, yeniden yapılandırmanınharekete geçmesi için, bir dizi saldırıve kontrol markaj siyaseti izleneceğiaşikar. Bölgeye paralelliğinden dolayı,Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki hakimsınıfların bu projede başat rol oynay-acağı bilinmelidir. Devrimci-komünistgelenek, zayıflığına rağmen, bu gericiyönelimi deşifre etmek ve baştaTürkiye-Kuzey Kürdistan olmak üzere,tüm Ortadoğu’daki ezilen halk kitlelerinidoğru rotada, proleter dünya devriminekenetleyecek şekilde harekete geçirme-lidir. Türk hakim sınıflarının, “örnekmodel“ süreci, bizleri sadece meselelerebir halkadan bakan değil, gerici zincirinbütününü gören ve ona göre konum-lanan ihtilalci-komünist calışmayı hay-ata geçirmekle mükellef kılmaktadır.AKP temsiliyetinde Türk hakimsınıflarının vereceği bu ilk sınav, aynızamanda devrimci-komünist hareketinde bu bağlamdaki ilk sınavı olacaktır.

ASINAV BAŞLIYOR

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlu

YÖK Genel Kurulu, ÖSYM Başkanı Ali Demirve bazı ÖSYM çalışanları hakkında, AnkaraCumhuriyet Başsavcılığı’nca istenen soruş-turma izniyle ilgili olarak, “Cezai sorumlulukşartları oluşmadığından men-i muhakemesiile disiplin soruşturması açılması yönündekitaleplerin oy çokluğuyla reddine” karar verdi.

YÖK Ali Demir’i akladıYÖK Genel Kurulu’nun ÖSYM Baş-kanı Ali Demir hakkında vermişolduğu bu karar, sınavlara girenbinlerce öğrencinin çalınan ge-leceklerinin hiçe sayıldığını gös-terdi. Sistematik bir eziyetedönüştürülen sınav sisteminin,sınavların yapılmasını sadecegüvenlik sorununa indirgeyerekkendisi dışında sürekli hata yapanbirilerini arayan Ali Demir’in ve ÖSYMBaşkanlığı’na akademik hırsızlık yaptığıbilinen birsini getirenlerin aklanması dışın-da bir anlam taşımamaktadır. ÖSYM tarafından yapılan sınavlar sonrasıortaya çıkan kopya olaylarının ardındantepkilerin hedefi haline gelen ÖSYM Baş-kanı Ali Demir için ‘öğrenciler ÖSYM Baş-kanı Ali Demir’in elini öpmelidir’ diye açık-lama yaparak, Ali Demir’in arkasında ol-duğunu her fırsatta ifade eden YÖK Baş-kanı Ziya Özcan bu sefer ÖSYM Başka-nı’na kol kanat gererek öğrencilerin gele-cekleriyle oynayanların arkasında ola-caklarını bu şekilde dile getirmiştir.

Güvenlik üst seviyedeYÖK Başkanı Özcan’ın devletin üst kade-melerinde görevli bir kişiden “LYS sorularıçalınacak ve bir AK Parti milletvekilinin e-mail adresinden tüm ülkeye dağıtılacak”şeklinde ihbar aldığını ve sınavın güvenlikönlemlerinin en üst düzeye çıkarıldığınıvurgulaması belleklerimizdeki tazeliğinikorumaktadır. KPSS ile başlayıp neredeysetüm sınavlara yayılan kopya olaylarını ört-bas edenlerin, bugüne kadar sınavlardahiçbir sorun yaşanmamışçasına, AKP’ye

yönelik komplo senaryoları üzerin-den kendilerini aklamaya çalış-

maları, en başından beri sürecinnasıl ve kimler tarafından şe-killendirildiğinin açıkça gös-termiştir. Ali Demir’e YÖK kal-kanı

12 Eylül kurumlarından olanYÖK’ü, AKP’nin sahiplenmesi-

nin sebeplerinden birisi böyle-likle ortaya çıkmıştır. Siyasi kad-

rolaşma aracı olarak görülenÖSYM’nin yetkilerle donatılmış BaşkanıAli Demir, skandalların altına bir bir imzaatmakta hiçbir sakınca görmemiştir. Çün-kü, Ali Demir’in YÖK kalkanıyla korumave aklanmasında “görevinin gerekleriniçok iyi yerine getirmesi” ve dolayısıylaAKP’ye gösterdiği rızanın olduğuna şüpheyoktur. Dolayısıyla AKP’nin adaleti Ali De-mir’i de kollarının altına almıştır. Ancakbilinmelidir ki Ali Demir’i asıl aklaması ge-rekenler, Demir’in sorumluluğundaki sı-nav sürecinde eziyete ve psikolojik şidde-te maruz kalmış milyonlarca öğrencidir.

YÖK, ÖSYM Başkanı Ali Demirhakkında soruşturma açılma-sına izin vermedi

daha neler

Öğrencilere soruşturmaMart ayında Osmangazi Üniversitesi’ndeEGSİAD (Eskişehir Girişimci Sanayiciler veİşadamları Derneği) toplantısına gelen AliBabacan’ı protesto eden 20’ye yakın öğ-renciye rektörlük tarafından soruşturmaaçıldı.Soruşturma saldırısı yetmiyormuş gibirektörlük bir de öğrencilerin ailelerini tele-fonla arayarak “uyarıda” bulundu.Açılan soruşturmalara tepki gösterengençlik örgütleri KESK binasında bir arayagelerek açıklama yaptı. Öğrenciler adınaaçıklamayı yapan Su Erdoğan soruştur-

malar bir an önce geri çekilsin çağrısındabulunarak, “Eğitim hakkımız engellene-mez” dedi. Erdoğan “Muhalif öğrencilerinüzerindeki bu baskılara artık son verilme-lidir. Rektörle yaptığımız görüşmede AliBabacan’ın gelişinin protesto edilmesinedair öğrenciler hakkında soruşturma açıl-mayacağı belirtildi. Ama verilen sözde du-rulmadı. Öğrenci arkadaşlarımız hakkındasoruşturma açıldı. Üniversiteler öğrencile-rin özgürlüklerinin sınırlandırıldığı yerlerdeğil, bilmin siyasetin ve eğitimin araştırıl-dığı yerler olmalıdır” şeklinde konuştu.

10-11_Layout 2 7/1/11 1:28 PM Page 2

Page 12: 1-10 Temmuz 2011

Yazımızda 12 Haziran 2011 Genel Seçimleriüzerine, ana hatlarıyla kısa değerlendir-meler yapmaya ve esasta ise boykot tak-tiğini bu genel tablo içerisinde değerlen-dirmeye çalışacağız.

AKP’nin “Seçim Zaferi”,Göreli Gerçektir!Seçim süreci sonlandı. Sonuçları ise yo-ğun ve geniş tartışmalarla değerlendiril-mektedir. Bu değerlendirmeler pek tabii-dir ki her cepheden belli bir sınıf bakışaçısıyla yapılmaktadır. Herkes durduğuyerden bir perspektif ortaya koyup neti-celer çıkarmaktadır.

Kuşkusuz ki, çeşitli taraf ve anlayışlar busonuçları kendi penceresinden ve sınıfsalyeteneğiyle okumaktadır. Kimi düzeni na-sıl daha iyi temsil edebilirim kaygısıyla,kimi bir dahaki sefere halk kitlelerini nasılmanipüle edip nasıl daha fazla oy alırımkaygısıyla, kimileri ise devrime nasıl hiz-

met ederim fikriyle hareket etmektedir.Nereden, nasıl ve hangi pencereden bakıl-dığı şüphesiz ki önemlidir. Düzen içindeduranlar, bu ufuktan bakarak sonuçlar çı-karıp değerlendirmelerde bulunurken;ulusal hareket ve yasal demokratik ze-minde duranlar kendi penceresinden,devrimci zeminde duranlar ise devrimciufuktan bakıp değerlendirmeler yapmak-tadırlar.

Yapılan değerlendirmeler belli bir eğilimtaşımaktadır ki, bu eğilim, seçimlerdençıkan başarı sonuçlarının nedenlerineinen sorgulama temelinde mevcut iktidarya da düzene daha fazla yakınlaşmayı ifa-de etmektedir. Düzen partileri için bu tar-tışma anlamsızken, seçimlere katılan ya-sal demokratik partilerde de bu eğilimintatlı kaşıntıyla belirdiği görülmektedir.“AKP yüzde 50 oyu nasıl aldı, ben nasılalırım?”, “daha fazla vekil nasıl çıkarırım”derin hesabı, fiilen burjuva siyaset saha-sına çekmektedir. Seçim yarışçısı tümpartiler; “AKP nasıl bu başarıyı elde etti?”bilmecesini masaya koyup AKP’ye gıptaetmekte ve bu kulvara koşmaktadırlar.

AKP’nin başarı bilmecesinin yanıtınınkonjonktürel şartlara bağlı olup, AKP hü-kümetinin devletin yapılandırılması vetasfiye eyleminin görevlisi olması vesile-siyle emperyalist sermaye, güçler ve diğerbüyük sermaye tarafından desteklenipgüçlendirildiğini söyleyelim. Yeniden yapı-lanmanın memurluğu ona tüm avantajlarıveren öğedir. Elde edilen başarının temelfaktörü budur. Gülen cemaati faktörü debu destekler içindedir elbette. Kitleleringerici-dini duygularına hitap edilmesiveya bu zeminde örgütlenilmesi, yanı sırahalk kitlelerinin yoksulluklarının devletinolanaklarının seferber edilerek kullanıl-ması, AKP’nin sağladığı başarısının başlı-ca etmenleri arasındadır. Özcesi, AKP’ninneden başarı sağladığı sır değildir.

Bu başarıyı bilmece haline getirerek sor-gulayanlar objektif olarak AKP’yi taklitetmeye heveslenmekte ve AKP’lileşmeyoluna girmektedirler. Genel olarak se-

çimler ile seçim sonuçları hâkim sınıflardüzenini daha geniş zeminde meşrulaş-tırmaya, kitleleri düzen içindeki seçim ya-rışıyla o ya da bu düzen partisinin peşinetakılmaya sevk ederek, geniş halk kitlele-rini düzen veya devlete daha etkili olarakçekmektedir. Vekil seçme-seçilme, par-lamentoya girme, hükümete gelme he-saplarıyla yapılan seçim sonuçlarının de-ğerlendirilmesi, yasalcılık iştahını kabart-makta ve burjuva-feodal anayasal ze-minde siyaset yapma hazzını stratejikeğilime doğru derinleştirmektedir. Bu,sinsi tasfiyecilik ve açıktan reformist ge-lişmedir.

Burjuva cenahta yapılan değerlendirme-ler istisnasız olarak AKP ile BDP’nin “za-fer”inde birleşmektedirler. Çıkan sonuçlaritibarıyla bakıldığında bu ikili “zafer” reelbir gerçek ve pratik bir doğrudur. Türkhâkim sınıflarının partilerinden birisi olan

AKP’nin, diğer düzen partilerine karşı za-fer kazandığı su götürmez doğrudur ki,ezilen Kürt ulusunun siyasi partisi BDP de36 “milletvekili” ile “zafer” kazandı.

AKP, CHP, MHP ve BDP’nin seçimlerde al-dıkları oy oranı ve sonuçta çıkardıkları“milletvekili” sayısı gibi ölçülerle bakıldı-ğında, her partide belli bir “başarının” ol-duğu görülmektedir. Eğer bu “başarıyı”pürüzsüz tam bir başarı olarak tarif eder-sek, kaybeden kim sorusuna yanıt vere-meyiz ve herkes kazandı gibi ucube birsonuca gideriz. Demek ki, buradaki ka-zanma ölçütü sadece kendi geçmiş du-rumları ölçü alındığında bir başarı olaraktasavvur edilebilir. Ama BDP’nin çıkardığıvekil sayısıyla sağladığı başarı ile AKP’ninelde ettiği oy oranıyla üçüncü kez hükü-met olması önemli bir başarı olarak bun-dan ayrılır. AKP oy oranını arttırsa da ve-kil sayısında geriledi ve özellikle BDP ya

Genel seçim Tartı

1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

Boykot tavrı eleştirilirken en yaygın ifade şu söy-lemde birleşmektedir; “Boykot tavrı CHP’ye yara-dı.” Bu söylem esasta Dersim somutunda yaşanandurumu kastetmektedir. Hemen söyleyelim ki, boykot tavrı basit fayda me-selesi olarak ele alınamaz, “yaradı-yaramadı” tar-tışmasına indirgenemez. Bu söylem politik olma-makla birlikte, maddiyatçıdır ve salt vekil çıkar-maya endeksli bakış açısıdır. Günübirlik ve geçiciçıkarları uzun vadeli stratejik çıkarların önündetutan dar bir yaklaşımdır.CHP vekil çıkarır diye, boykot etme sandığa git oykullan diyemeyiz. Tersine devrimci taktik gereği

boykot ederiz; boykot düzeni yıkar diye de boyk-otu benimsemeyiz. Ama sınıf tutumu, tavrı ve du-ruşu adına, göreli süreç ve anda hiçbir maddi ka-zanım sağlayamasak da, hatta geçici olarak pratikkaybımız da olsa, boykot tavrı doğrudur. Kazanımve kaybın ne olduğu doğru saptanmalıdır. Aksihalde anlık çıkarlar peşine takılır stratejik çıkarlarıyitiririz; stratejik politikayı reel politikaya kurbanederiz; büyük çıkarları küçük çıkarlara feda ede-riz; reformları devrime tercih ederiz… Anda hiçbirfayda sağlamayan ama geleceğe miras bırakantavrı, anda maddi ve göreli kazanım sağlayan amageleceğe tasfiye bırakan tavra-taktiğe yeğ tutarız.

İlerici, demokratikkurumların dikiştutmayaneleştirileri

››

Boykot taktiğimiz doğrudangerici düzen ve onun seçimleroyununu teşhir ederek, mev-cut tasfiyecilik şartlarında buhileyi ve hilenin stratejik tahri-batlarını deşifre edip, bununkarşısında devrimci duruşugeliştirmek özüne oturmak-tadır. Düzen partilerini vedüzeni kitlelerden tecrit et-meyi hedeflemektedir. De-vrimci hareketin vedevrimimizin karşı karşıyaolduğu büyük tasfiyeci saldırıve tehlikeyi göz ardı ederek, biranlamda bunu feda ederekulusal hareketin Türk parla-mentosuna birkaç vekil gön-dermesini tercih edemezdik

12-13_Layout 2 7/1/11 4:28 PM Page 1

Page 13: 1-10 Temmuz 2011

da Kürt ulusal hareketinin başarısı karşısın-da mağlup oldu. Fakat BDP’nin AKP ve “TC”devleti karşısında aldığı başarıya karşın, Kürtillerinde AKP’nin aldığı oylar ve çıkardığı vekilsayısına göre de bir zayıf karın taşımaktadır.

CHP seçim propagandalarında gördüğü ilgi-den hareketle büyük umuda kapıldı. Dünyayasalt alkışlayıcı kitlesini görme gözüyle bakıpgeniş halk kitlelerini görmediği için aşırı he-defler saptadı. Ama seçmen, salt CHP’ningördüğü kadar olmadığı için hedeflerinde ya-nıldı, alacağı oy ve hatta iktidar iddiaları daboşa çıktı.

Düzen partilerinin başarısızlıkları elbette kibizlerin derdi olamaz. Fakat başarıları doğru-dan bizleri ilgilendirir. Halk kitlelerinin düzenpartilerine öyle ya da böyle “umut bağlama-sı”, peşine takılması bizler için önemliyken,seçimlerin tek başına bir gösterge olamaya-cağı da açıktır. Düzen partilerine verilen oy-

ların birçok sebebi vardır. Alternatifin olma-yışı, manipülasyonlar ve rüşvetlerin dağıtıl-ması, kitlelerin yoksulluğunun kullanılması,para cezaları, seçimlerin geleneksel bir alış-kanlık olması, kitlelerde belli bir arayışın vebeklentinin olması, düzen partileri arasındatoplumda bir kamplaşmanın yaratılması gibisebepler, kitlelerin sandığa gitmesi ve düzenpartilerine oy vermesinin nedenleri olaraksıralanabilirler. Bu sebeplere karşın, düzenpartilerinin başarısı, yani kitleleri yedekle-meyi başarmış olması üzerinde önemle du-rulması gereken bir konudur.

BDP eksenli blok belli bir başarı sağlamıştır.Fakat bu başarı göreli bir maddi kazanımolup, kitlelerin düzen içine çekilmesi sonu-cuyla yaşanan stratejik kayıp karşısında sonderece önemsizdir. Belli sayıda vekil parla-mentoya gönderildi fakat düzenle kopuşunkeskinleştirilmesi gereken tasfiyeci tehditkoşullarında yığınlar düzene yönlendirildi.

Boykot taktiğimiz üzerinedeğerlendirmelerDevrimci demokratik güçler arası birlik vedayanışmanın geliştirilmesi büyük önem-dedir. Ama bu birlik ve dayanışmanın ni-teliği daha da önemlidir. Söz konusu bir-lik-dayanışma-ittifak vb. tasfiyeciliğe hiz-met eden, kitleleri düzen içine yönelterekdevrimci duruşu zayıflatan bir içerik taşı-yorsa, bu ileri bir blok birliği değil, bilakisreformist ve tasfiyecidir. Devrimci demo-kratik güçler arası ilişki ve birlik biçimleri-nin geliştirilmesi hâkim sınıflar ve düzen-lerine karşı mücadelede önemli bir adım-dır ve gereklidir de. Fakat bu birlikler dev-rimci duruş ve ilkeler temelinde oluşmakdurumundadır, tasfiyeciliği geliştiren içe-rikte değil. Daha somut olarak söylersek, söz konusublok seçimler şahsında olmak kaydıylaulusal hareketin desteklenmesi mantali-tesiyle oluşan bir bloktur. Evet, ulusal ha-reketin desteklenmesi genel bir doğrudur.Fakat bu destek mutlak değildir. Yani ulu-sal hareketin her yönüyle desteklenmesideğil, demokratik muhtevasının destek-lenmesi çerçevesinde kalan bir destektir.Şayet ulusal hareket reformist çizgideilerliyor ve somut eylemi ya da pratiği geriuzlaşma niteliğinde olup stratejik olarakegemen sınıflar lehine işliyor veya bu rota-da ise, dahası stratejik ve ideolojik çizgisi-ne bağlı olarak seçimleri stratejik bir mü-cadele biçimi olarak atfedip kitleleri bura-ya sevk ediyor ve bu anlamda da gerici-faşist parlamentoyu-düzeni meşrulaştır-maya hizmet ediyor ise, bu eğilimini des-teklemek proleter devrimci siyaset adınabenimsenemez. En önemlisi de seçimler politikası-taktiği,salt ulusal hareketin desteklenmesi veyadesteklenmemesi sorununa indirgene-mez. Boykot taktiğimiz de bu darlıkla elealınmış bir taktik değildir. Boykot taktiği-miz doğrudan gerici düzen ve onun seçim-ler oyununu teşhir ederek, mevcut tasfi-yecilik şartlarında bu hileyi ve hileninstratejik tahribatlarını deşifre edip, bunun

karşısında devrimci duruşu geliştirmeközüne oturmaktadır. Düzen partilerini vedüzeni kitlelerden tecrit etmeyi hedefle-mektedir. Devrimci hareketin ve devrimi-mizin karşı karşıya olduğu büyük tasfiyecisaldırı ve tehlikeyi göz ardı ederek, bir an-lamda bunu feda ederek ulusal hareketinTürk parlamentosuna birkaç vekil gön-dermesini tercih edemezdik. Esas olan sı-nıfın çıkarları ve devrim sorunudur. Bura-ya dair görev ve sorumluluklarımızı unu-tarak, ulusal hareketin reformist çizgisin-de daha da pekişmesine omuz vermekdoğru olamazdı…Şunu dedik; devletin yeniden yapılandırıl-ması süreci oldukça kapsamlı ve derin birtasfiye sürecidir ki, bu, coğrafyamız sınıfhareketinin önünde büyük bir kuyu kazanve devrimci hareket için koyu karanlık birdöneme gebelik eden niteliktedir. Buuğurda tüm siyasetler veya alt kazanımlarstratejik olan bu meseleye feda edilircesi-ne tabi kılınmalı ve stratejik devrimci du-ruş örgütlenmelidir. Devrimimizin kazanı-mı veya kaybı buradan geçmektedir. Bumanada seçimler taktiğinin de buna uy-gun tayin edilmesi gerektiğine işaret ede-rek, bu taktiğin boykot olması gerektiğininaltını çizdik. Bu tahlil ve taktiğimiz doğ-ruydu-doğrudur. Çünkü boykot tavrı bağ-rında, bilumum karşı-devrimci saldırılarave bunun inceltilmiş uzvu olan yasalcı-re-formist tasfiyecilik saldırısına karşı enkeskin devrimci duruşu ifade etmektedir.Boykot tavrı geleneksel bir tutum değildir;tamamen somut koşullar ve konjonktürelşartların öne sürdüğü ihtiyaçtır.Proleter devrimci politika taktikle ilgilen-diği gibi stratejiyle de ilgilenmek zorunda-dır; anlık politik meselelerle ilgili olduğukadar, en az o kadar da genel mesele veuzun vadeli planlarla da ilgilidir; reform-larla ilgili olduğu gibi, devrimle doğrudanalakalı olmak durumundadır; somut ça-tışmayla ilgili olduğu gibi, genel çatışmay-la; parçayla olduğu kadar, bütünle; somut-taki kazanımlarla olduğu kadar, stratejikkazanımlara daha çok adapte olmak zo-rundadır.

tışmaları Üzerine

perspektif

Kuşkusuz ki, Kürt ulusunun demokratiktaleplerini ve mücadelesini destekler vedaha ileri haklar elde etmesini benim-ser-isteriz. Ama bunu, Türk parlamento-suna birkaç vekil göndermesine verilenya da verilmeyen destekle sınav etmeyiz. Dahası, salt “Boykot tavrı CHP’ye yaradı”gerekçesiyle boykot tavrını mahkûmedersek, boykot etmediğimizde de se-çimler şahsında gerici faşist düzen kitle-ler nezdinde meşrulaştırılmış ve devletkazanmış olur; devletle hâkim sınıflarayaramış olur seçimlere katılma taktiği.

En hafifiyle yasalcı reformist eğilim vetasfiyecilik kazanmış, onun işine yaramışolur. Peki, buna ne diyeceğiz? BoykotCHP’ye yaradı ise, seçime katılmak tasfi-yeciliğe, reformizme, en önemlisi de dü-zene yaramadı mı? Nasıl bakılırsa bakıl-sın, “Boykot tavrı CHP’ye yaradı” söyle-mi, yüzeysel bakış açısıyla sarf edilmişbasit bir söylemdir. Pragmatizme hap-solmuş sığ bir görüştür. Bu söylem bilim-sel tutum, ideolojik bakış ve stratejikyaklaşımdan kesinlikle yoksundur.“Boykot CHP’ye yaradı” diyen anlayış

yeni demokrasi güçlerini günah keçisiolarak gösteren anlayıştır. CHP’nin Der-sim’de büyük oy alması veya BDP’nin ve-kil çıkaramamasının günah keçisi boy-kot ve yeni demokrasi güçleri değildir-yapılamazlar. Kılıçdaroğlu faktörünün busonuçlarda rol oynadığı açıktır. Feodaldeğer yargıları, Dersimlilerin Kılıçdaroğ-lu’nun peşinden CHP’ye büyük oy ver-mesinin asıl nedenidir. CHP’ye verilen oypotansiyeli gözler önüne getirildiğinde engeniş tabandan CHP’ye oy gittiğini gös-termektedir. CHP’ye giden bu oylara biz-

lerin de ulusal hareketin de geniş tabankitlesinden oyların dâhil olduğu açıktır. Budurumda, özellikle ulusal hareket cephe-sinden yapılan eleştirilere binaen söyleye-lim ki, hataları hep dışarıda arama ve hepdışımızdakileri suçlama yerine, biraz dakendi hatalarımıza bakmamız daha doğruolacaktır. Dolayısıyla, “Boykot CHP’ye yaradı” diye-rek boykot tavrını mahkûm etmeyekalkmak ve yeni demokrasi güçlerini so-rumlu tutarak suçlamak yersiz olduğukadar, akla hakarettir de.

Devamı sayfa 14’te

12-13_Layout 2 7/1/11 4:28 PM Page 2

Page 14: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011güncel14Baş tarafı sayfa 12-13’de

Çifte standartçı eleştireltutum ve Dersim gerçeğinigöremeyen hatalı tutumHer şeye karşın söylenmelidir ki, eğer yeni de-mokrasi güçleri seçimlere katılmış olsaydı kuş-kusuz ki Dersim’deki sonuçlar farklı olurdu. Buanlamda boykot tavrı, objektif olarak seçim so-nuçlarına etki yapmıştır. Bu etki BDP’nin vekilkaybetmesiyle ilişkilense de, esasta boykot ira-desi olarak tasfiyeciliğe ve düzene karşı bir du-ruş anlamı taşımaktadır. Niyetten bağımsız ola-rak ve bağımsız irade ve tavır gereği dengelerdeğişmiş, CHP düzen içi yarışı geçici olarak ka-zanmıştır. Boykot inisiyatifinin ayrışması ilebirlikte, geri kalan oyların düzen partileri ileBDP arasında paylaşılması olanaklı olmuştur ki,bunda da düzen partisi CHP başarılı çıkmıştır.Boykot oyları çıkarıldığında, diğer oylarda BDPgereken oyu alamamış, bilakis fazla oyu CHP al-mıştır. Bağımsız devrimci irade olarak geliştirdi-ğimiz devrimci taktiğimiz olan boykotu, BDPvekil çıkarıp Türk parlamentosuna göndereme-yecek diye değiştiremezdik. BDP’nin CHP’yeveya Türk hâkim sınıflarına karşı başarılı olma-sını elbette ki isteriz. Fakat bunun için devrimcisiyasetimizden taviz veremeyiz. Ulusal müca-delenin demokratik mücadelesini desteklemek,onu seçimlerde desteklemeye indirgenemez.Seçimler meselesi salt ulusal hareketin destek-lenip desteklenmemesinin bir sınavı ve ölçüsüdeğildir. Seçimler, günün şartlarında faşist dü-zenin kitleler nezdinde güven tazelemesi vetasfiyeci süreci derinleştirerek devrimci hare-keti yasal zeminde eritme gibi bir özellik taşı-maktadır. Bundandır ki, bu şartlarda seçimleriboykot edip devrimci duruşu güçlendirmekvazgeçilmez devrimci bir taktikti. Anlık sonuçları nasıl olursa olsun, bu devrimciduruşun temsil edilmesi büyük bir ihtiyaçtı. Dev-rimci strateji ve taktiğe salt anlık geçici kazanım-lar gözüyle bakılamaz. Devrimci strateji ve takti-ğe sadece düzen içinde belli hakları kazanmaylasınırlı bir araç olarak bakılamaz. Böyle bakanlarbütünü parçaya feda edenlerdir. Uzun vadeli ger-çek çıkarları kısa vadeli geçici çıkarlara peşkeşçekenlerdir. Devrimci faydacılar değil, burjuvapragmatistlerdir. Böyle bakanlar reformlarıamaçlaştıran ekonomistlerdir. Böyle bakanlardüzen içi iyileştirmeleri devrime tercih eden ya-salcı reformistlerdir. Böyle bakanlar düzeni mü-kemmelleştirme amacını geçmeyenlerdir. BDP ekseninde yapılan değerlendirmelerdeDersim öne çıkarılıp eleştiri adına ağır itham vesaldırılara tabi tutulmaktadır. Eleştiri sınırlarınıgeçen hakareketler içeren değerlendirmeleriyadırgıyoruz. Bundan da önemlisi tutarsızlıkşurada ki, diğer Kürt illerindeki durum göz ardıedilmektedir. Eğer bir “ihanet”, kendini inkâr veözünü ret varsa, bu sadece Dersim ile sınırlı de-ğil, AKP’ye bonkörce oy ve vekil veren genelKürt illeri için de geçerlidir.Elbette Dersim’in CHP yanlı tutumu eleştirilmesigerekendir. Ama aynı şey Diyarbakır’dan, Ur-fa’ya kadar birçok Kürt şehri için de geçerlidir.Dersim’in yaşadıkları ağırken, tüm Kuzey Kür-distan’ın yaşadığı da bir o kadar ağırdır. Yani,Dersim’in CHP’ye oy vermesi kötü ama Kürt ille-rinin AKP’ye oy vermesi olağan mıdır? O haldeneden sadece Dersim yadırganıp hakarete tabitutuluyor? Kaldı ki, verilen oylardan dolayı kitle-leri suçlamak anlamsız ve tamamen duygusaltepkidir. Dahası, Dersim’e yapılan haksız eleştirive saldırılar esasta başka adrese yönelmektedir.Dersim’in ayrıcalıklı eleştirilere maruz kalması-nın kapalı anlamı ve ifadesi budur. Aksi haldeeleştiride çifte standart uygulanmazdı.BDP adına söylersek; başarısızlıklarımızın se-beplerinden kendimizi sorumlu tutmamız dahadoğru olacaktır.

Dersim’in devlet karşıtı kimliğe sahip olduğu ge-nel olarak doğrudur. Bununla birlikte geniş kit-lesi ulusal hareketi de, büyük oranda ve bütün-lüklü olarak benimsememektedir. Buradan çı-kan sonuç şudur: Dersim sınıf hareketine dahayakındır ve büyük kitlesi somut olarak yeni de-mokrasi güçlerini kanıksamış durumdadır.CHP’ye büyük oy vermesi bu gerçekle çelişir gö-zükse de, Dersim kitlesinin yeni demokrasi güç-lerine yakın olduğu savını çürütmez. Ki, CHP’yeoy vermesinin, yukarılarda açıkladığımız gibibelli özgün sebepleri vardır. Bunlar; geniş Der-sim kitlesinin CHP’yi sol parti görmesi, Kılıçda-roğlu faktörü, feodal değer yargılarının seçim-lerde etkili olması, CHP yerel temsilcilerinin aşi-ret desteğiyle oy toplayabilmesi, kötünün iyisiolarak tercihte bulunmaları ve ulusal hareketinDersim kitlesine karşı doğru yaklaşmamasıveya belli hatalar yapmış olması, özellikle yenidemokrasi güçlerine karşı olumsuz pratiklerigibi sebepler, Dersim kitlesinin seçim tercihle-rindeki başlıca sebeplerdir. Şu da söylenmelidirki, Dersim halkının yeni demokrasi güçleriningenel anlamda yakın olduğu ne kadar doğruysada, bu yakınlık sağlam bir örgütlülüğü, tam birtesir ve nüfuz anlamına gelmemektedir. Kendili-ğinden ve nispeten gevşek bir taraftarlık duru-mu egemendir. Dolayısıyla, yeni demokrasi güç-lerinin Dersim kitlesi üzerinde önemli bir etkiyesahip olduğu doğru olmakla birlikte, her durum-da ve mutlak bir inisiyatifinden bahsedilemez.Boykota karşın, CHP’ye verilen oylar bunu tanıt-lamaktadır. Her şeye rağmen Dersim halkınınyeni demokrasi güçlerini kucakladığı kabul edil-melidir. Ki, bu durum, kesintisiz sayılabilir müca-dele pratiği ve gerilla savaşında verilen bedellergöz önüne alındığında son derece anlaşılırdır.

Ulusal hareket Dersim’in yeni demokrasi güçle-rine yakınlığını bildiği için, Dersim adına yürüt-tüğü eleştirileri Dersim üzerinden yeni demo-krasi güçlerine yollamaktadır. Hatta ulusal ha-reket çevresinden açık biçimde MLM’lere veYeni Demokratik güçlere saldıran eleştirileryükselmektedir. Ki, Ahmet Kahraman isimliÖzgür Politika gazetesi yazarının ağır saldırı vekaralamaları bunun açık örneğidir. A. Kahra-man’ın söz konusu saldırıları en hafif deyimleson derece çirkin, sorumsuz, şuursuz ve ay-mazcadır. Dersim halkı bu saldırıları gördükçeulusal harekete karşı mesafesini koruyacaktır.Otoriter, baskıcı ve kaba yöntemlerle sindirile-meyecek önemli bir dinamiktir Dersim halkı.Zor ve haksızlığa dayalı otoriteye başkaldırmaruhu, demokratik bilinci ile birlikte, tarihseltecrübe ve geleneğinden edindiği bir özellikolarak doğasında vardır.

Dersim’in doğru anlaşılması gerekir, ancak herşeye karşın Dersim halkı CHP’ye oy vererek,demokratik bilinç ve tarihsel belleğine aykırıdavranarak kendisine haksızlık yapmıştır.Çünkü Dersim halkı boykot tavrını etkili olarakortaya koymadığı gibi, ezilen Kürt ulusunun si-yasi partisi ile faşist düzen partisi CHP arasın-daki tercihte; ezen egemen Türk ulusununkomprador partisini ezilen mazlum ulusun par-tisine yeğ tutmuştur.

Son bir söz: Boykot tavrının örgütlenmesi ye-terli zamana yayılarak ve topyekûn bir çabaylayürütülemese de, yeni demokrasi güçlerininbaşarılı bir çalışma yürüttüğü ve Dersim somu-tunda önemli bir boykot iradesinin ortaya kon-duğu teslim edilmelidir. Dersim kitlemizinesasta boykot tavrına riayet ettiği genel olarakgörülmüştür. Dersim’deki boykot oranı kü-çümsenemeyecek bir başarıdır.

Özünde, başında ve sonunda sınıflıtoplumların bir sonucu olarak kendinivar eden kadın sorunu, evet bir sonuç.Bir bütün olarak ezilen, sömürülenhalkın içerisindeki bu cinsel ayrılık sis-tem için oldukça önemli. Ve bu önemive itibarı nedeni ile bu ayrım daima ko-runur, bir cins –erkek olan- üstün cinsolurken bunun karşısında aşağılık ol-makta –kadın cinsi- diğer cinse kalır.

Bizim değerlendireceğimiz şeyse budefa özgül sorunlar içerisinde kadınsorunu değil erkek sorunu! Yani erkeksorununu erk olma olabilme duru-munu biraz deşeceğiz.

Bir toplumun hem en önemlisi hem enönemsizi. Emek alanında sömürülen,sırtına –kadından daha az olsa da-yükler konan erkeklerin var edilmeevresi, onursal pohpohlanma,aşağılanma süreci oldukça erkenyaşlarda başlıyor. Şerefine kurbanlarkesilen, adına davul zurnalar çalınanerkek olarak dünyaya gelen bir diğerezilenimiz… En aşağılananı annesitarafından özellikle böbürlendirilerekbüyütülür. Babanın başının dikgezmesine, annenin ise kendini kızdeğil de erkek doğurduğu için dahaçok onurlu hissetmesine nedendir.Çırılçıplak foroğrafları çekilir, en çoktacinsel organı üzerine sevilir. Onu“büyük” yapan, erk-ek yapan organıüzerine sevilir. “Bacılarını” anasını ko-

Erk-ek

Eğitimde, askerde, iş ye-rinde aşağılanan emeğisömürülen erkeğin“egemenliği” ise elbet-teki evindedir. Evindehemen yanı başındakikendinden daha “aşağı-lık” olan kadına yönelirtüm erk-eklik

14-15_Layout 2 7/1/11 1:38 PM Page 1

Page 15: 1-10 Temmuz 2011

15kadın1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

ruyacak, babasının soyunu sürdürecek,anasına hamarat gelin getirecek bir kur-tarıcıdır aynı zamanda. Ve bunu yapabile-ceğinin kanıtlarını yavaş yavaş göstermesibeklenir.

Öncelikle ağlamayı unutmalı. Erkekadamın ağlamayacağı daha çok küçükyaşta öğretilir, öğrenmek kaçınılmaz vezorunludur. Yoksa “kız gibi”“suçlama”sının doğrudan muhatabı olur.Ve bunun “aşağılanmak” olduğunu anla-ması için ergenliğe gitmesine gerek yokdaha da önceden öğrenilir bu… Dışarıdadiğer çocuklarla yapılan kavgalarda dayakyiyerek eve geldiyse bir de babadan dayakyer. “Dövülme döv” eğitimi kendi ma-hallesindeki yan komşusunun çocuğunakarşı bir eğitimdir. Bu yaşamında önemlibir belirleyen olacaktır da… Daimabireylere yüklenmek ve saldırmanın, asıl“dövenlere” ise sebat etmenin ilkel eğitimi!

Büyümek iyi midir, onlar için iyidir çünküneye dönüşecekelerini bilemezler henüz.

Evde suyu, yemeği daima önüne gelir. Bu-laşık, çamaşır yıkamak daima “diğeri”tarafından halledildiği için bunları bilme-sine de yapmasına da gerek yoktur. Evdedaima bir temiz kokusu, bir saygı sultasıvardır, anne, “bacı” tarafından sunulan.“Bu ne müthiş bir saygı tanrım, ne önemlibir şahsiyetim!”

Bunlar erk-ek olma “önemini” kavramakiçin yeterli oluverir. Erkek olmak için sün-net olmak, askere gitmek, evlenmek,çalışmak ritüelleri sıraya girmiştir ve sırasıgelen erk tarafına geçer…

Tabii aslında meselenin başka olduğu hepönünde duruverir ama ya üstüne basar yada etrafını dolanır.

Yarım yamalak, anti bilimsel, erk-ekolma duygularının eğitimcilerce deokşandığı okulları bitirirler. Okula gitmekişinin hemen ardından askerlik gelir.Askerlik yapmak özellikle her “Türkerkeği” için erkek olmanın en önemlikoşullarından bir diğeri. Burada kendi

cinsi, en az kendi kadar erk-ek olantarafından olabildiğine aşağılanır. Bir üstaşamada devletin malıdır. Her şeyöncesinde belirlenmiş, nasıl davranılacak,ne yenilecek, ne zaman uyunacak, ne za-man tuvalete gidilecek, ne zamangülünecek-ağlanacak ve aklınızagelebilecek yüzlerce şey… Burada tam birkişiliksizleştirme, adeta insani yanlarınıtamamı ile erk-ekleştirme süreci işletilir.Bir yandan ağır “milli duygular” sırtınayüklenirken, ayağı bir birine dolanmışkenyürünmesi istenir. Şiddet olağanca nor-malleştirilir. Dayak yemeden oradanayrılmak anormalleşir. O 15 aylık süreaskerlikten sonra bir ömür anlatılası birhikayeye dünüştürülür. Ve anlatıla an-latıla bitirilemez, bu insanı hiçe sayan, in-sanı insanlığından uzaklaştıran yoksayan uygulama. Stockholm sendromu bir hastalık adıdır.1973 yılından bir bankayı soymak için gi-ren soyguncu buradaki müşteri ve çalı-şanları rehin alır. Rehin alma olayı bir kaçgün sürer. Bu süre içerisinde soyguncu vekurbanları arasında bir bağ gelişir ve artıkkurban “suç”lu olan kişiyle daha yakındır.Onu savunacak kadar... Ve artık kurbanınsuçlusuna duyduğu, arasında kurduğu bağbu şekilde tanımlanmaya başlanır. Stock-holm sendromu, askerlik durumunu bukadar normalleştiren ve kendilerine birpislikmiş gibi davranan komutanlarındanilah gibi bahseden erkekler için uyumlu birtarif sanki!Askerden çıkınca elbette bir iş bulmak ge-rekir. Sonrasında evlenmek ritüeli de ger-çekleştirilir. Eve para getirmek ailesinebakmak zorunda olan erkek “ne iş olursayaparım abiler”dedir artık. Ama evin deher koşulda “direği”dir. Eğitimde, askerde,iş yerinde aşağılanan emeği sömürülenerkeğin “egemenliği” ise elbetteki evinde-dir. Evinde hemen yanı başındaki kendin-den daha “aşağılık” olan kadına yönelirtüm erk-eklik. Patrona, kendini hiçleştirensisteme karşı sessizliğini korurken, biryandan da kendine verilen erk-ek olma“hediyesi” ile olabildiğine kadına yüklenir.Her iki ezilen olma durumunu, karşısında-kinin insan olması durumu, çoktanunut(turul)muştur. Ve işte bundandır tecavüzler, katliamlar,kadına uygulanan her türlü şiddet “kadı-nın sorunudur”... Kendi insanlığından vazgeçmiş olma durumu ise kendine her şeyerağmen verilen o kutsal erk-eklikten kay-naklı gözünde yoktur. Haber Türk gazetesinin bir köşe yazarıvar.. İsmi Serdar Turgut. Kendisi kadınlarayönelttiği aşağılamalarla erk-ekliğini ençok hissedenlerdendir. 24 Haziran 2011 ta-rihli HT sayısında Turgut “Yavaş seks”başlığı ile bir yazı kaleme aldı. Turgut ka-dınlar erkekleri öldürür diyerek bunudadaha inandırıcı kılmak için kendi seks ha-yatından örnekler veriyor. “Bir erkeğin er-ken ölümünü hazırlayan şey”lerden demvuruyor. Kadını aşağılayan, onun toplumiçerisindeki konumunu iyice pekiştiren

anlayışla kaleme alınmış bir yazı. Kadınla-ra ilişkin burjuvazi tarafından şöyle bir an-layış verilir: “Kadınlar anlaşılmaz, ömürtörpüsüdürler, çok şey isterler, ne istedik-lerini bilmezler” gibi ihtamlarla kadın farklıbir varlıktır, bir anlamda gerektiğinde ok-şanan olabilecek gerektiğinde ise her türlüşiddeti hak eden bir tür! Turgut’ta bu anla-yışla “kadınların erkeği nasıl öldürdüğü-nü” anlatıyor okurlarına...

Ve bir tarafta her gün kadınlar katlediliyor“bir nedenden”. Turgut bu kadınların kat-liamını erk-ekleştirdiği bu toplum içerisin-de ne kadar da “iyi” meşrulaştırıyor. Bir in-sandan önce sistemin kendine verdiği ay-rıca lüks ve erk-ek olma durumu ile oka-dar mutlu ki Turgut, her gün katledilen ka-dınların gözümüzün önünde duran ölüle-rinden hiç de rahatsız değil. O seks hayatı-nın değişkenliğinden ve bunun sorumlusukadınlardan dem vuruyor(!)

Ve başınızı diğer, daha büyük kitle üzerineçevirin. Evet sistem erkeklere erk olun di-yor. Ama sonuçta insansak ve bireyin ira-desi de varsa –ki kuşkusuz var- evet öyleise bu “kadının sorunu” diyerek kendinizidışında tuttuğunuz şey de nedir? Her şeyerağmen erk olma hazzını bırakmamak mı,bir şekilde ezerek mutlu olmanın yollarınıaramak mı, yoksa en güçlü olana sistemekarşı koymamak için hem ezilen hem deezen olmak durumunu tamamen kabuletmek mi? Kadın ya da erkek olmadanönce insan olmak, dayatılanı kabul etme-mek olmamalı mıdır insanı doğanın diğercanlılarından ayıran? Bir insanı böylesinegörmeyen, emeğini görmeyen, kendine,yanı başındakine yabancılaşmış bir erk-ekken, “kadın sorunu” olarak tarif edilen-ler aslında hiç değilse biraz da olsa “erkeksorunu” değil midir?

Toplumun o büyük kesiminden bir şekildeayrışmış devrimci erkekler için de tabloçok parlak değil aslında. “Kadın sorunu”üzerine bu bireylerle çok şey konuşabilir-siniz, “kadın sorununun” kadınlardandaha çok farkındadırlar. Birçok şey söyle-yebilirler... Fakat buranın en temel sıkıntı-sı ise pratiktir... “Kadın sorunu” olarak ta-rif edilen şeylerin içerisine girmeyi, onukendinden başlayarak yıkmayı ise dışar-daki insanın aksine teorize edebilme ye-teneği ile, sorunun hemen yanından ge-çerler. Mücadele alanında yer alan kadın-ları hep bir “ileri taşıma” kaygısı vardır.Bu o kadını daima geri olarak görme algı-sının bir yansımasıdır. Aslında teoride yı-kılması gereken olarak konulan erkekegemen anlayış pratikte hüsrana uğrar.Pratikten çıkan teori ise aslında devrimcierk-eklerin toplumda onlara da verilenerk-eklik durumundan bir şekilde hazduymaları ve bunu gerçek anlamda yık-mak istememeleri durumudur. Yoksa ne-den her grupta en çok konuşan erkek,her görevlendirmede en çok öne çıkanlaryine erkekler olsun ki? Sorun düşünüldü-ğünden, herkesi içine alacak kadar, çokdaha büyük ve kapsamlı bizce...

sorunu üzerine

14-15_Layout 2 7/1/11 1:38 PM Page 2

Page 16: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011yaşam16

“Tüm maddeler zehirdir, ilacı zehirden ayı-ran dozudur.” Paraselsus (1493-1541).Bu yazımızda ilaç kullanım alışkanlıkları-mız ve “alternatif-tamamlayıcı tıp” a nasılbakmamız gerektiği konusunda kısa deği-nilerde bulunacağız. Öncelikle doğru ta-nımlamalar yaparak kafamızdaki bulanık-lığı ortadan kaldıralım. İlaç nedir? İlaç, hüc-re üzerinde meydana getirdiği etki ile birhastalığın teşhisini, tedavisini veya bu has-talıktan korunmayı mümkün kılan, canlı-lara değişik uygulama yöntemleri ve doz-larla verilen doğal, yarı sentetik veya sen-tetik kimyasal maddelerdir. İlk ilaç yapı-mıyla ilgili net tarihi bilgi yoktur. AncakSümerler ve uzak doğu halklarının bitki-lerle ve ilkel sayılabilecek bazı yöntemlerlekimi hastalıkları tedavi ettiklerine dair bil-giler mevcuttur. Modern tıbbın temelleri atılırken bir yan-dan da eczacılığın temelleri atılmıştır. Sü-reç her ne kadar modernleşme olarak ta-riflenmiş olsa da insan yüzünü hep “doğalmaddelere” dönmüştür. Yani eczanedenreçeteyle aldığımız ilaçların yan etkilerininolduğu ancak “doğal maddelerin” zararsızolduğu inancı mütemadiyen hakim olmuş-tur. Durum böyle olunca kırsal kesimdedağ bayır gezip ot toplayan, şehirlerde ak-tar aktar dolaşıp şifa arayanların sayısıazımsanmayacak boyutlara ulaşmıştır. Budurumu cehalet ile açıklamak yeterli değil-dir. Çok sayıda okumuşun, hekimin de aynıdavranışı sergilediğini hepimiz biliyoruz.Sorun bilimden ne anladığımızda, bilimselsüreçlerde hangi yolu, hangi yöntemi kul-landığımızdadır. Yöntemler sonuçları de-ğiştirebilir. O nedenle aynı olay karşısındaseçilen iki farklı yöntem iki farklı sonuç do-ğurabilecektir. Bilimsel veriler her zaman kesin hükmütaşıyamaz. Nitekim yıllarca doğru bilinenbirçok şey sonradan aynı bilim insanları

tarafından reddedilmiştir. Bilim teoriler üs-tünden şekillenir ve teorilerin amacı ken-dilerini kanıtlamaktır. Kendini kanıtlayanteoriler kesin doğrudur denemez, ancakbaşarılı oldukları söylenebilir.Tüm bilimlerin olduğu gibi tıbbın da yönte-mi diyalektik materyalizm olmalıdır. Bilim-sel verileri değerlendirme, mukayese etme,deneysel süreçten geçirme ve doğru sonu-ca varma ancak ve ancak diyalektik ma-teryalizm ile mümkün olabilir. Tıp alanındaidealizme kayanlar, hastalıkları ve tedavi-lerini enerjiyle, ruhla, rengarenk taşlarla,otla, tüyle, kılla, okunmuş ya da okunma-mış suyla tanımlayıp tedavi etmeye çalışır-lar. Sonuç: Hastalar açısından fiyasko, şar-latanlar için rant… Modern tıp, kişinin tekbaşına kaldıramayacağı bilgi demektir. Onedenle her gün yeni yeni dallar, branşlarçıkmakta. Tek kişinin altından kalkamaya-cağı bu bilgi yükünü o denli “hafifletip” herhasta için “iksir” kıvamında reçeteler, öne-riler sıralayanlar idealist şarlatanlardır, ağ-lık tüccarlarıdır. Üstelik bu işin öncülüğünüyapanların bir kısmı tıp kökenli değildir.Uluslararası bir boyut kazanan bu sektö-rün elbette ki kendisini belli bir tanımaoturtması gerekmektedir. Bu tanım baş-larda “alternatif tıp” olarak dillendiriliyordu.Modern tıbba alternatif olmak tepki topla-yınca süreç içerisinde beyaz bayrağı salla-yan bu kesim ağırlıklı olarak “destekleyicitıp” tanımını kullanmaya başladı. İsim de-ğişse de işin özü aynı kaldı. Kendilerini al-ternatif ya da modern tıpçılar olarak ta-nımlayan bu güruh, bir dönem için denemeyanılma yöntemiyle bulunmuş olan “kocakarı” ilaçlarından beslenmiştir. Ancak olayıilerletip işin içine bir miktar din sosu, birmiktar metafizik sosu karıştırıp, formülle-rini daha da zenginleştirmişlerdir. Halkınbinlerce yıllık tecrübelerine dayanan bazıkoca karı ilaçlarını, şifalı bitkileri toptanreddetmek didaktik bir yaklaşım olur. Ni-

tekim ilaçların birçoğu bu bitkilerden eldeedilmektedir. Ancak kuşaktan kuşağa tec-rübe yoluyla aktarılan bu bilgiler ve yön-temler ciddi tahribatlara uğramıştır. “Ko-cakarı” ilaçları modern bilimsel tıp anlayışıyokken halkın sağlığına önemli katkılarsunmuştur. Modern bilimsel tıpta önce hastalıklar bu-lunur sonra bu hastalıklara tedavi yollarıbelirlenir. Çok eski çağlarda bilinen hasta-lık sayısı onlarla ifade edilirken, günümüz-de binlerle ifade edilir duruma gelmiştir.Dolayısıyla tedavisi henüz bulunamamışhastalıklar alternatif tıpçılarca en çok suis-timal edilen hastalıklardır. Örneğin bazıkanserler hariç tedavisi mümkün olmayankanser grubu hastalıklara iyi geldiği iddiaedilen onlarca deli saçması reçete, karışımve önerileri medya hemen her gün flaş ge-lişme olarak duyuruyor. Yine bu alternatiftıpçılar maddelerin plasebo etkilerindenyararlanmaktadır. Plasebo, ilaç maddesiiçermeyen bir maddeyi alan kişinin, ilaç al-dığını sanıp iyileşmesi yahut ilacın iyi gel-mesidir. Yani tamamen nörolojik ve psiko-lojik mekanizmalarla kendini iyi hissetme-sidir. İlaç deneyleri yapılırken ilaçlar plase-bo maddelerle karşılaştırılarak etkinlikleritespit edilir.

Alternatif tıpSon dönem dikkat ettiyseniz gün içindeözellikle ev kadınlarını hedef alan yayınlaryapan TV programlarının sayısında ciddibir artış vardır. Kimi çıkıp tıkanmış damar-ları açan mucizevi ilacını anlatıyor, kimi çı-kıp yazın nasıl toksinlerimizden kurtulaca-ğımızın reçetesini yazıyor vs… Tıkanmışaterosklerotik damarları açtığını savunanzat-ı muhteremin, insan yodamarlarını ki-reç kaplamış su borularıyla karıştırıyor ol-duğunu kanaatindeyiz. Piyasadaki ilaçların yarısından çoğu bitkikaynaklıdır. O halde neden bu şifalı bitkiler-

le tedaviye mesafeli duruyoruz? Maddelerinetki mekanizmaları yanında dozları daönemlidir. Bazı ilaçların terapotik (güvenli)doz aralığı çok dardır, bu ilaçların bilinçsizkullanımı ölüme varan tablolara neden ola-bilir. Miligramlarla ifade edilen doz değişim-leri bile çok ciddi sağlık sorunları yaratabili-yor. Terapotik doz aralığı dar olan ilaçlarıörnekleyecek olursak; insülin, kalp ve tan-siyon ilaçları, psikiyatrik ilaçlar, kemotera-pide kullanılan bazı ilaçlar...İlaçlar sadece bir uzman tarafından (he-kim,eczacı) başlanmalı ve takip edilmelidir.Herhangi bir hastalık için kullanılacak ilaçya da ilacın dozu hastanın inisiyatifine bıra-kılamaz. Hasta bir sabah kalkıp “bugün in-sülinimi yapmak istemiyorum ya da akşamiki kat doz yapmak istiyorum” diyemez, te-daviyi reddetmiyorsa şayet. Kullandığımızkimi ilaçların kimde ne yan etkiye sebepolacağını dahi tam olarak bilemiyoruz. Ör-neğin yıllarca güvenle kullandığımız bir ila-cın yararlı veya zararlı yeni bir etkisi keşfe-dilebiliyor. Ayrıca aynı hastalık kişiler arasıtedavi farklılığı gerektirebilir. Yani reçete ki-şiye özel hazırlanır. Hal böyleyken TV’ye çı-kıp izleyen herkese aynı tedavileri önermeketik ve bilimsel değildir.Doğal olanın zararsız olduğu inancı “alter-natif-destekleyici tıpçıların” hep işine gel-miştir. Hatta bu çevreler kimi ürünlerinipazarlarken hiçbir yan etkisinin olmadığınıbelirtirler. Oysa bu tamamen bir aldatma-cadır. Yan etkisi olmayan hiçbir madde ola-maz. İçtiğimiz çayın, soluduğumuz oksije-nin bile yan etkisi vardır. Yan etkiyi bir ta-rafa bırakalım, hangi maddenin alerjiye,anaflaksiye (alerjinin sistemik ve ölümcülşekli) neden olacağını dahi bilemiyoruz. Bunedenle kimi zaman bilmediğimiz bir mad-denin çok ufak dozlarla dahi kullanımınabağlı ölümlere rastlayabiliyoruz.Doğal olan ürünlerin zararsız olduğu anla-yışı birçok ciddi sağlık sorunlarına nedenolmuştur. Her gün onlarca hasta kullandığıotların, çayların yarattığı basit ve önemlisağlık sorunları nedeniyle hastanelerebaşvurmaktadır. İlginç bir örnek vermekgerekirse, geçmiş yıllarda fazla miktardaerik çekirdeği yiyen bir çocuk siyanür ze-hirlenmesinden hastaneye kaldırılmıştı.Görüldüğü gibi bazen doğal bir ürününiçinde zehir etkisi olan bir ağır metal bilebulunabiliyor.Elbette ki büyük ilaç firmalarının güvenilir-liği de tartışma konusudur. Hatta ilaç sektö-rünün silah sektöründen daha çok kazan-dırdığı bilinen bir gerçektir. Ancak ilaç fir-maları ayrı bir tartışma konusudur. Vurgu-lamak istediğimiz nokta şudur; önemli olanakılcı ve bilimsel ilaç kullanımıdır. Hastalık-ların tanı ve tedavilerinin yapıldığı yerler vebu işi yapanların kim olduğu bellidir. Hasta-lıkları yeniden tanımlamaya ve keşfetmeyegerek yoktur. Bir ilacın başından geçenlerkarmaşık ve mazisi çok uzundur. Muhtelifbitkileri ve kimi maddeleri karıştırıp, kava-nozlayıp ilaç buldum diyerek halkın önüneçıkmak, bu işi bilimsel-deneysel olarak ya-panlara hakaret etmek ve halkın sağlığıylaoynamaktır.

Doğal olan zararsız mıdır?Alternatif tıpçılar maddelerin plasebo etkilerinden yararlanmaktadır. Plasebo, ilaç maddesi içermeyen bir maddeyi alan kişinin, ilaç al-dığını sanıp iyileşmesi yahut ilacın iyi gelmesidir. Yani tamamen nörolojik ve psikolojik mekanizmalarla kendini iyi hissetmesidir. İlaçdeneyleri yapılırken ilaçlar plasebo maddelerle karşılaştırılarak etkinlikleri tespit edilir

16-17_Layout 2 7/1/11 1:42 PM Page 1

Page 17: 1-10 Temmuz 2011

Ayamama Deresi’ne vidan-jörlerle boşaltılan atık sula-rın derede geri dönüşü im-kansız tahribatlar yarattığıortaya çıktı

Aşırı kar hırsının kurbanı olan Aya-mama Deresi, hayatı tehdit eder du-ruma getirildi. Farklı yerlerinden nu-muneler alınarak yapılan analizleregöre, suda yüksek miktarda alümin-yum, krom, nikel, antimon ve cıvatespit edildi.

Marmara Denizi’ne dökülen deredekikirlilik başta deniz ekosistemi olmaküzere tüm canlıların sağlığını tehditediyor.

Yaşanan doğa katliamı ile ilgili olarakÇevre Mühendisleri Odası (ÇMO) biraçıklama yayınladı. Tespit edilenyüksek miktarda ağır metallerinAyamama Deresi çevresindeki tümyaşamı olumsuz etkilemekte olduğubelirtilen açıklamada şu ifadelere yerverildi;

“Tuzla’da gömülü bulunan zehirli atıkvarilleri, Dilovası’na bırakılan atık ça-murlar, havza alanlarına harfiyat dö-kümleri, Alibeyköy Barajı’na İSKİ te-sisinden verilen atıksu ve son olarakAyamama Deresi’ne atıksu deşarjı,yerel yönetimlerin politikasızlığı ve

Kar hırsı yüzünden tehlikede

üzen, temelleri bozuk birdüzendir. Cumhuriyetolarak kuruldu, bir cum-huriyet değildi; askerî vedinsel bürokrasi, kopra-dorlar, ağalar ve bilcümle

karşı-devrimci zevat tarafından devrimolasılığına karşı inşa edildi, ama adına«devrim» dendi. Halk büyük bir titizlikleyönetim erkinin dışında tutuldu, amaCumhur’un (halkın) kendi kendisini yö-netme rejimi olduğu söylendi, «köylümemleketin efendisidir» dendi. «Kürtve Türk halkını temsil» savıyla uluslara-rası toplantılara oturuldu, ama «iki ku-rucu halk»tan biri olduğu söylenen, nü-fusun yüzde otuzunu oluşturan Kürtlerrejimin kölesi olarak kaldılar, dilleri ya-saklandı, aşağılandılar, her beş yılda bir,on yılda bir kanlı katliamlara uğratıldı-lar, malları-mülkleri yağmalandı, evleri-yurtları başlarına yıkıldı, kadın ve ço-cukları ganimet olarak paylaşıldı, yerle-rinden yurtlarından sürüldüler.Kendi aralarında da pek barışık bir dü-

zenleri hiçbir zaman olmadı, sadeceüretici emekçi insanlara, mağdur du-rumdaki etnik ve dinsel gruplara karşı

birleştiler, onun dışında hep dövüştüler,birbirlerinin canını da okudular yani. Birigeldi biraz takkeli, öteki geldi biraz po-tinli... Aslında hepsi de potinli ve takkeliadamlardı, takke ve potin bizim «cum-huriyet» rejimimizin en temel mitleridir.Tarihimize kanlı vahşetler, dehşetli ca-nilikler yaza yaza bugüne geldiler. Artıkeskisi gibi gitmiyor, çelişkiler çok fazlazorluyor bizim cumhuriyet olmayancumhuriyetimizi!... Ya sahiden cumhu-riyet gibi cumhuriyet olacak, ya da kan,gözyaşı, çatışma, yıkım, yoksulluk, dışabağımlı kölelik sürüp gidecek; ortası yokbunun. Rejimin politik kurumları ve ka-droları da bu karşı konulmaz tarihi yolayrımının baskısı altındadır ve bu ne-denle bunalıyorlar. İnsanın onlara daacıyası geliyor sahiden, kendinizi onla-rın yerine koyduğunuzda, açmazı siz dehissedersiniz, doluya koysan olmuyor,boşa koysan olmuyor…Böyle gitmeyeceği belli, onlar da bunubiliyorlar. Fakat sırtlanlar gibi birbirlerinikolluyorlar, birbirlerinden korkuyorlar veherkes birbirlerinden «bilinen bir sır»rısaklamaya başlıyor, bilmezlikten geliy-orlar, duymuyorlar ve başlıyorlar tekrar

koro halinde hep birlikte aynı nakaratısöylemeye; «üniter», «bölünmez», «tekdilli», «tek dinli», «tek bayraklı»,«tekuluslu» devlet tartışılamaz nutukları, ..«hainler… bölücüler»!İşlerine geliyor da hani. Toplumu etnikve dinsel sorunlarla yorunca, bölünce,birbirleriyle kavgaya sokunca emekçiinsanları kolay sömürüyorlar. «Ne ola-cak, üç günlük dünyada ne diye başınıbelaya soksunlar ki» , cebini doldurangidiyor, öteki geliyor… Adama yüzde 40,yüzde 50 oy veriyorsunuz, mecliste yüz-de 60-63 çoğunluk kurduruyorsunuz;hadi çöz diyorsunuz, çözmüyor, o se-çimden o seçime sallıyor temel sorunla-rı… Cepleri dolmaktan patlayacak dere-cede şişince de başlıyor “ben olsamasardım“, “on binleri süreriz üstünüzehaa!“ diye babalanmaya başlıyorlar, ik-tidarın bütün olanaklarını kullanarak,ötekine hayat hakkı tanımıyorlar, birinivekillikten düşürüp kendi adayını yerinekoyuyorlar, ötekilerine Çin işkencesi ya-pıyorlar, muhalifleri sürüm sürüm sü-ründürüyorlar, yüzlerce, binlercesini ha-pishanelere atıyorlar, sorgusuz sualsiz,“gitsin yatsınlar ...“ diyorlar. Hiç kimse

ceza aldıktan hapishaneye konulmazülkemizde, mutlaka cezayı fazlasıylayattıktan sonra yargı kararı gelir ve hepalacaklı çıkarlar oradan.!Son olay tam bir komedi. Muhalefetinve Kürt hareketinin sabrını mı testediyorlar, yoksa bilmediğimiz daha va-him bir operasyonun ilk sinyalleri mibunlar, henüz tam belli değil. Yasamaorganının önünde onca ağır gündemvarken, iktidar tarafından daha ilk gün-den bizzat parlamentonun kendisini so-run haline getirdiler. Tutarsızlıklar veçelişkilerin yarattığı zikzaklar dansında“hukuk” ve “yargı” kılıfı bir işe yaramıy-or, apaçık, yargı kurumlarını manivelayapan siyasi bir tavırla karşı karşıyayız .Bu bir, kaos ve kargaşa yaratarak asılsorunlardan dikkatleri uzaklaştırmataktiği mi, yoksa keyfi yönetime doğrugidişin sinyali midir? Asıl önemli olanbudur. Yoksa seçilmiş dört kişi parla-mentoda olsa ne olur, olmasa ne olur.Yani sorun daha ciddi gözüküyor… Busanımda yanılmış olmayı dilerdim...

DBOZUK DÜZENDE SAĞLAM ÇARK OLMAZ

MAYA ≫ arif bilgin

1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü çevre haber 17f

denetimsizliği sonucu yaşanan doğakatliamlarına sayabildiğimiz örnek-lerdir. Açıktır ki mevcut koruma faali-yetlerinin yetersizliği ve göstermelikdenetim mekanizması devam ettikçebu örneklere yenileri de eklenecektir.2009 Eylül ayında Ayamama Dere-si’nin taşması sonucu yaşanan sel fe-laketi 31 kişinin hayatını kaybetmesi-

ne sebep olmuş, ardından her yağ-murda su baskınları yaşanan ‘Avrupa’kentimizi yönetenler Ayamama Dere-si’nde ıslah çalışmalarının yapılacağı-nı, dereyi kirleten atık suların inşaedilecek kollektörlerle toplanarakarıtma tesisine verileceğini müjdele-mişlerdi. 2011 yılı Ağustos ayında ta-mamlanması hedeflenen Ayamama

Deresi ıslah çalışmalarının tamam-lanmadığını geçen hafta yaşanan subaskınıyla öğrendik. Ayamama Dere-si’nin ıslah çalışmalarının aciliyeti or-tadayken ve Büyükşehir PlanlamaMüdürlüğü’nce hazırlanan planlar Be-lediye Meclisi’ne gönderilmişken buplanlar çıkarılamamakta, ıslah çalış-maları tamamlanamamaktadır.”

16-17_Layout 2 7/1/11 1:42 PM Page 2

Page 18: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011dünya18

Yunanistan parlamentosu, 5 yıllık 28,4 milyaravro tutarındaki tasarruf paketiyle ilgili yasatasarısını kabul ederek, sağlık, eğitim vedaha birçok insan yaşamını ciddi oranda ilgi-lendiren alanlarda kısıtlamaya gidecek.

Paket şart koşuluyorduParlamentodan geçen paket, Yunanistan’ın110 milyar avroluk IMF-AB yardımının beşincidilimi olan 12 milyar avroyu alabilmesi içinemperyalistler tarafından ön şart olarak ilerisürülüyordu. Kısıtlama paketinde özelleştir-me ajansının kurulması, kamuya ait gayri-menkullerin özelleştirilmesine hazırlık, vergiartırımı, kamu sektöründe işten çıkarmalarile soysal güvenlik alanında yeni düzenleme-ler yer alıyor.

Tasarruf paketinde devlet memurları işten

çıkarılabilecek, vergi artışı gelecek, sağlıkalanında kesintiler yapılacak, halktan alınanprimler artırılacak, halkın değerleri ile yaratı-lan kamuya ait yerler özelleştirilecek. Öze-likle Yunan hükümetinin en büyük iddiasıözelleştirmeler. Hükümet, Hellenic Postbank,Yunan doğalgaz dağıtım şirketi, At yarışı or-ganize şirketi ve Pire limanı gibi onlarcakamu kurum ve kuruluşunu en kısa süredesatma kararı aldı.

Emperyalistler rahat nefes aldıYunanistan hükümeti emperyalistlerin veyerli patronlarının cebini doldurmak adınauyguladığı politikaların sonucunda içerisinedüştüğü finans kriziyle birlikte üyesi olduğuAvrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Para Fonutarafından uyarılarak, gerekli düzenlemeleriyapması ve dış borçlarını ödeyerek iç kriziniçözmesini istenmişti. Ardından Yunan hükü-metine sermaye aktarımlı yol haritası çizenAB ve İMF, halka yönelik yapılan zorunlu har-camaların ve halkın kazandığı sosyal ve eko-nomik hakların törpülenmesini ve böylecedış borçlara aranacak kaynağın bu politika-larla yaratılmasını şart koşuyordu. Parlamen-todan geçen kemer sıkma tedbirlerini içeren5 yıllık plan, AB ve İMF’ye istediği rahat nefesaldırdı.

Silah da kullandı!Kemer sıkma paketine karşı başlayan dev

Yunanistan’da halkın günlerdirsürdürdüğü sokak eylemleri vehayatı durduran grevlere rağmen,içerisine düştüğü finansal kriz-den kurtulmak isteyen Yunanis-tan hükümeti, halkın isyanınaaldırış etmeden AB ve İMF’nin is-teğini kabul etti ve tasarruf pa-ketini onayladı.

Yunanhalkıisyanda

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanangelişmeler üzerine BAAS ve BeşarEsad’a karşı ayaklanmayı başlatan Suri-ye halkı “terörle mücadelede kararlılık”stratejisiyle bölgedeki hesaplar için bas-kı ve zulümle bastırılmaya çalışılıyor.Suriye’de güvenlik güçleri ayaklananhalka en ağır silahları kullanarak, şe-hirleri tankların, panzerlerin işgali al-tında tutarken, emperyalistlerin talan,sömürü politikaları da “ticaret ve yatı-rımı teşvik” projeleriyle sürdürülmek-tedir.

Emperyalizminbarışçıl çözümü!Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Şam Bü-yükelçisi Ömer Önhon’ın da katıldığı veyaklaşık 5,5 saat süren Çankaya MilliGüvenlik Kurulu Toplantısı Cumhur-başkanı Abdullah Gül’ün başkanlığındayapıldı. 28 Haziran 2011 tarihinde ger-çekleştirilen toplantıya Başbakan Re-cep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Baş-kanı Org.Işık Koşaner ile kuvvet komu-tanları ve MGK üyesi bakanlar katıldı.Ortadoğu’daki bölge halkının reformisteklerinin ‘barışçıl’ yoldan çözülmesigerekliliği belirtilen toplantıda, “Terörekarşı güvenlik kuvvetlerince yürütü-len etkin mücadeleye hiçbir ayrım gö-zetilmeksizin, bölgelerarası gelişmişlikfarklılıklarının giderilmesine yönelikolarak yürütülen ekonomik, kültürel,sosyal nitelikteki kapsamlı çabalardaha da artırılmak suretiyle kararlıkladevam edileceğinin altı çizilmiştir” de-nilerek ortak kararlar alınmıştır.MGK Genel Sekreterliği, Çankaya Köş-kü’nde gerçekleşen toplantının ardın-dan bir bildiri yayınladı. Bildiride, top-lantıda asayiş ve güvenliği etkileyen içve dış gelişmelerin değerlendirildiğikaydedildi. Toplantıda, Suriye ve Libya başta ol-mak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrikabölgesinde meydana gelen son geliş-melerin de değerlendirildiği belirtilenbildiride, şunlar kaydedildi: “Bu çerçe-vede, bölge halklarının meşru talep vebeklentileri doğrultusunda kapsamlısiyasi, sosyal ve ekonomik reformlarınbir an önce yürürlüğe konulmasına veanayasal demokrasinin tesisi ile so-nuçlanacak gerçek bir siyasi değişimsürecinin başlatılmasına atfedilenönem vurgulanmıştır. Halk hareketle-rinin yaşandığı bölge, ülkelerinde deği-şimin barışçı yollarla tamama erdiril-

mesinin bölgemizin barış ve istikrarıbakımından hayati önem taşıdığı birkez daha teyit edilmiştir” denildi.Beşar Esad Kürt partilerinden oluşa-cak bir heyetle görüşmek istediğini vegörüşmenin arka planında yatan he-sabın ise BAAS hükümetinin Kürt-Arap birleşik muhalefetini bölmek ol-duğu ve yanı başında ayaklanan halk-ların direnişlerinden Suriye halkınıncesaret aldıklağı gelen açıklamalararasındaydı.Bu bağlamda kısa sürede reformlarlasahneye çıkan BAAS hükümeti veEsad aile diktatörlüğü ise genel (g)afçıkararak vatandaşlıktan çıkardığı 300bin kadar Kürdü Suriye vatandaşlığınakabul ederek, baskı ve şiddetten kaçanSuriyelilerin Türkiye-Irak sınırlarındayığılmasının önüne geçti. Başta ABD olmak üzere, AB emperya-listlerinin de pastadan büyük pay almahamleleri böylece sürüyor. 1970-1973yıllarında Libya için hazırlanan karartaslakları bugün de Suriye için alın-maktadır. NATO üyesi İngiltere, Fransa,Almanya ve Portekiz, Birleşmiş Millet-ler Güvenlik Konseyi’ne sunduklarıSuriye ilgili kararı, BM’den çıkması içinAlmanya ve Fransa da özel görev aldı. Uluslararası diplomasiyi hızlandıranegemenler ve uşakları aldıkları mis-yonları gayet başarılı hayata geçir-mektedirler. Gaziantep’i ziyaret edenABD’nin Büyükelçisi Francis Ricciardo-ne Suriye’deki gelişmeler üzerine so-rulan bir soruya; ‘’Biz Türkiye ile bera-beriz. Bütün Ortadoğu’da aynı şeyi isti-yoruz. Demokrasi, kalkınma, istikraristiyoruz. Hepimiz beraber hem NATOmüttefikleri olarak hem dostlar olarakaynı değerleri paylaşıyoruz. Onun içinen yakın işbirliğimiz bulunuyor” diyecevap verdi.

“Müslüman Kardeşler” ile“koloniyel prestij”Ortadoğu halkları boğazlanıp, iç çatış-maya sürüklenirken, emperyalistlerin“hem turist olarak, hem de iş için gel-dik, ticaret ve yatırımı teşvik en iyi se-viyede devam edecektir” yönündekiitirafları da esasında AKP hükümetinintarihsel olarak aynı köklerden geldikle-ri için Müslüman Kardeşler Örgütü’nüdesteklemesi misali, emperyalistlerinde eski “koloniyel prestij”ini doğalgazve petrol gelirleri üzerinden sürdürme-sinin günümüz politikasında da geçer-liliğini koruduğunu söyleyebiliriz.Tüm sömürü ve talan politikaları çer-çevesinde, Suriye ordusunun sivilleriöldürmesi de, mültecilere açılan çadır-lar da ABD ve AB emperyalizmi baştaolmak üzere haksız savaş propaganda-sının ürünü olduğunu bilmek gerekir.

Emperyalistlerinpazarlıklarısürüyor!Uluslararası diplomasiyihızlandıran egemenler veuşakları aldıkları misyon-ları gayet başarılı bir şe-kilde hayata geçiriyor

18-19_Layout 2 7/1/11 7:31 PM Page 1

Page 19: 1-10 Temmuz 2011

19dünya

853 senesinde müttefikdevletler İngiltere, Fran-sa, Piyemote-Sardinya,Osmanlı ile çarlık Rus-ya’sı arasında Kırım sa-vaşı yapıldı. Bu savaş,

Akdeniz ve doğu Avrupa’da çarlık Rus-ya’sının yayılmacı politikaları nedeniyleçıkarları tehlikeye giren Batı’nın ilk kezRusya’ya açtığı savaştı. Karadeniz tarihboyunca jeostratejik konumu sebebiylebüyük güçlerin iştah kabartan çekimmerkezi oldu. Osmanlı’nın 300 senelikkapalı denizi Karadeniz, enerji mücade-lesinin öne çıktığı 21’inci yüzyılda daönemini arttırarak korumakta.2006 senesinden itibaren ortaya çıkanbazı belirtiler eski Doğu Blok’u lideri Rusyaile ABD elebaşılığındaki emperyalizm ara-sında kılıçların kınından çekildiğine dairöngörüleri doğruluyor. Bir yanda ABD’ninRusya’yı çeşitli bölgelerden kuşatmayayönelik faaliyetleri yoğunlaşırken diğeryandan bundan rahatsızlık duyan Rusyetkililer ise askeri faaliyetlerini artırarakABD’yi tehdit etmekten geri durmuyor.ABD’nin eski Doğu Blok’u ülkelerindeki et-kinliğinin artması, Polonya ve Çek cum-huriyetinin füzesavar sistemlerini toprak-larına kabul etmesi, Romanya, Bulgaristanve Gürcistan’ın topraklarında ABD’ye üsvermesi Rusya’yı ciddi anlamda rahatsızediyor. Ancak bunlardan çok daha fazlahuzursuz eden ise ABD’nin Karadenizüzerindeki emellerinden vazgeçmemesi.2006 NATO Riga zirvesinde ABD “demo-kratik çok taraflılık” fikri bağlamında küreselişbirliği şemasını ortaya attı. Batılı müt-tefikleri tarafından biraz da isteksizcekabul edilen küresel işbirliği şemasınagöre NATO, görev alanı dışındaki bölgelerdede bölge ülkeleriyle askeri operasyonlardahil işbirliği yapmalıydı. Büyük OrtadoğuProjesinin yan ürünü olarak ortaya atılanGeniş Karadeniz ve Büyük Karadeniz Pro-jesi, canlanan transatlantik ilişkilerin veaynı zamanda “demokratik çok taraflılık”fikrinin uygulanması olarak görülmelidir.Eski Sovyet alanında sınırlı etki araçlarınasahip olduğunun farkında olan ABD, sözkonusu bölgenin genişlemiş Avrupa vegeniş Ortadoğu arasında bulunduğu vekilit enerji transit bölgesi konumundandolayı Avrupa güvenliği açısından hayatiönem taşıdığı vb. gerekçelerle büyük Ka-radeniz’in Avrupa tarafından kapsanmasıiçin müttefiklerine baskı yapıyor. Avrupave ABD’nin ortak çıkarlara sahip olduğusavıyla temellendirilen geniş Karadenizbölgesinde transatlantik işbirliği fikrinindoğal sonucu olarak Ukrayna, Moldova,Azerbaycan ve Ermenistan’ın NATO yoluylaBatı’ya bağlanması “kalıcı barış” adınaABD tarafından dayatılıyor.

Karadeniz’in stratejik derinliği2005 senesinde Doğu Akdeniz’de NATObünyesinde oluşturulan AKTİF ÇABAoperasyonu görev alanının, ABD’nin Rus-ya çevresinde girememiş olduğu tek böl-ge olan kapalı deniz Karadeniz’i de kap-sayacak şekilde genişletilmesi planı, bi-lindiği gibi Rusya’nın yumuşak karnı ola-rak gördüğü Kafkasya’da egemenliğiningüneyden daha da sınırlanacağı endişesive Türkiye’nin, boğazlar üzerindeki ege-menliğinin tartışılacağı korkusuyla karşıçıkması sonucu 2006’da engellenebilmişti.

Bunda hiç şüphesiz ABD’nin Irak bataklı-ğında içinden çıkılmaz durumda olmasıve daha da önemlisi İran ile olan gerginliğinde rolü vardı. Ne var ki Bulgaristan veRomanya’da deniz üssü kurmak için an-laşmalar yapan ABD, talebini ertelemişgibi görünse de Karadeniz’e girmekte ıs-rarlıdır.Ortadoğu üzerinde bir şemsiye gibi dur-makta olan Karadeniz, Kafkasya’yı doğrudandenetleyebilecek konumda olmamasınarağmen Hazar havzası ve Orta Asya petrolve gazının Batı pazarlarına erişimindeetkin bir bölgedir. Ayrıca Doğu Karadeniz’desaptanan alternatif enerji hidrojen, bölgeninönemini daha da arttırmakta. ABD, stratejikönemi olan Karadeniz’de bayrak göstere-mezse zafiyet oluşacağı, enerji hammad-delerinin Batı’ya güvenli geçişi ve Kafkas-ya’dan Orta Asya’ya uzanan İslam ülkele-rinin kontrolü açısından sorunlar çıkabi-leceğinin farkındadır. ABD’nin Karadenizve çevre ülkelerine ait ana hedefi: Soğuksavaşın sona ermesini takiben ortadankalkan Avrupa’daki Rus etkisinin yenidencanlanmasını önlemek, Ukrayna ve Gür-cistan’ı NATO’ya entegre ederek Rusya’nınKaradeniz’deki stratejik konumunu dahada kısıtlamak,enerji güvenliğini sağlamasadedinde Kafkasya ve Hazar bölgesinemüdahale edebilmek için Karadeniz’de je-Ostratejik üstünlüğü ele geçirmek olaraksayılabilir. ABD bu üç hedefe ulaşabilmekiçin NATO’nun genişleme stratejisini kul-lanarak Karadeniz bölgesinde caydırıcı vepolitik kontrolü sağlayabilecek daimi biraskeri gücü konuşlandırmakta kararlıdır.Stratejik denklem içerisinde Karadeniz’inrolü ABD açısından olağanüstü artmışolup 21.yüzyıl stratejik denklemi içerisindeciddiye alınması gereken yeni bir odaktır.Romanya ve Bulgaristan ile birlikte fotoğ-rafın parçaları bir araya getirildiğinde,ABD’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasındansonra NATO’nun genişleme stratejisini kul-lanarak askeri yığınağını, Avrupa’dan Ka-radeniz ve Kafkasya’ya kaydırmaya çalıştığıgörülecektir.Dağılan Sovyetler Birliği sonrasında ABDelebaşılığındaki emperyalizm, Kuzey Mol-dova, Beyaz Rusya ve Ukrayna hariç tümeski Sovyet peyklerini emperyalist sistemebağlamış durumda. Bundan sonraki ABDplan ve stratejilerinin amacı Karadeniz,Hazar ve Orta Asya üzerinden benzer birjeostratejik konuma ulaşmak olacaktır.Bu açıdan Karadeniz Batı’dan Doğu’yadoğru uzanan jeostratejik eksenin enönemli enstrümanını oluşturuyor. Alter-natif enerji kaynakları bakımından zenginKaradeniz ile Hazar’daki enerji kaynaklarıve hidrokarbonların batı Avrupa’ya güvenlibir şekilde ulaştırılması kavgasındaABD’nin petrol ve gaz devleri, Rusya’nınenerji çarları ile büyük bir mücadeleyehazırlanıyor.Rusya’nın güvenliği açısından Karadeniz,kesinlikle taviz verilmeyecek ve hiç çekin-meden savaşı göze alacak derecede önem-lidir.ABD’nin de koşullar olgunlaştığındaKaradeniz için AKTİF ÇABA operasyonuprojesini doğrudan veya “küresel NATO”adı altında tekrar gündeme getirmesi bek-lenmelidir. Karadeniz’in soğuk suları ısı-nırken meselenin Türkiye için vahim olantarafı ise Karadeniz konuşulurken Montrörejiminin revize edilmesinin de masayayatırılacak olmasıdır.

1ABD’NİN YENİ ORTADOĞU’SU; KARADENİZ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

grev hayatı felç ederken, halk sokak-lara çıkarak hükümeti sert bir dilleuyardı.Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi’nin(PAME) çağrısı ile 28-29 Haziran tarih-lerinde gerçekleştirilen 48 saatlik grev,ülkede yaşamı durma noktasına getirdi.Ülkede yılın dördüncü genel grevi olaneylemde emekçiler, başkent Atina baş-ta olmak üzere birçok bölgede eylemlerdüzenledi. Eylemlerin merkezi duru-munda olan Atina’da Sintagma Meydanıve parlamento önünde toplanan halkkendilerini engellemek isteyen polisleçatıştı. Polisin sert müdahalesine karşıemekçiler, atina sokaklarını barikatlarlatutuşturdu. Polis halka karşı kimyasalmadde kullanarak saldırdı. Polisin gazbombalarıyla kitleye saldırmasına kar-şılık, eylemciler de gaz maskelerini ta-

karak, polisle çatıştı. Yoğun gaz bomba-ları ve kimyasal madde kullanımındansonra kitlenin üzerine ateş açan polisonlarca kişiyi yaraladı, çok sayıda kişiyide gözaltına aldı.

Sadece metro çalıştıGrev süresince toplu taşıma hizmeti ta-mamen dururken sadece Atina metrosuprotesto gösterilerine katılacak halkınulaşımını sağlamak amacıyla hizmetverdi. Sivil havayolu taşımacılığı çalışan-larının greve katılımı ile iç ve dış hatlardaçok sayıda sefer iptal edildi. Denizciliksektörü çalışanları da anakara ile adalararasındaki seferleri durdurdu. Temizlikçalışanlarının iş başı yapmamalarıylabirlikte kentlerde çöplerin toplanmadı.Hastanelerde yalnızca acil müdahale ge-rektiren hastalar tedavi edildi.

18-19_Layout 2 7/1/11 7:32 PM Page 2

Page 20: 1-10 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 1-10 TEMMUZ 2011

AKP hükümeti döneminde kamu hizmetleri-nin serbest piyasaya açılması ve özelleştirme-ler, çalışma yaşamında esnek üretim, kamuhizmetlerinde çalışanların sosyal haklarınınve iş güvencesinin kısıtlanması konularındayaptığı yasal değişiklikler arasında yer bula-mayan Özel İstihdam Büroları yeniden TBMMgündemine getirilecek.

AKP iş başındaAKP yeni kabinesini oluşturmasının ardındanbirbiri ardına emekçiler açısından tehlike arzeden hak gasplarını ve kölece yaşam koşullarınıdayatan ekonomik kararları meclisten geçirme-

ye kaldığı yerden devam edecek. Özel İstihdam Büroları’na yetki artırım planı,bölgesel asgari ücret, esnek çalışma modelle-rini yeni kabinesi ile tekrardan gündeme ala-cak olan AKP, özelikle “geçici iş ilişkisi” adı al-tında, daha önce mecliste kabul edilmiş ancakCumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından gerigönderilmiş Özel İstihdam Büroları’nı yetkiartırımıtekrar gündeme getirilecek.

İşçiler köle statüsüne gelecekÖzel İstihdam Büroları (ÖİB)’nın en kısa tanı-mı; işçilerin mal-meta gibi tanımlanarak, bubüro patronları tarafından istenilen firmaya

ya da fabrikaya güvencesiz bir şekilde satıla-bilecek veya kiralanılabilcek. ÖİB tarafından patronların korkulu rüyası olansendikal örgütlenme, kıdem tazminatı vb. iş-güvenliğini ve işçilerin sosyal haklarını garan-ti altına alan kazanımlar törpülenerek, işçilerve emekçiler korunmasız bir şekilde köle sta-tüsüne konulacak. Modern çağın köle pazarını resmedecek ÖİB’ler,1 Ağustos 2008’de Resmi Gazete’de yayınlananÖzel İstihdam Büroları Yönetmeliği’yle ÖİB’ler iş-çilere iş, patronlarada işçi bulup karşılığında iş-verenden komisyon alacak.ÖİB yasallaşmasıyla birlikte herrangi bir ser-mayesi olan bir patron 10 metrekarelik birdükkan açarak bünyesinde en az 2 bin işçi tu-tarak, sadece asgari ücret ödemesi yapıp, işçi-leri çalışmak üzere göndereceği fabrikalardan,atölyelerden fatura mukabili para alıp kâr ede-cek. İşçilerin kanuni olarak işyeri 10 metrekarebüro gözükecek, ama çalışacağı yer ise fabri-kalar olacak. Sendikalı olabilecekleri veyahakları için grev yapacakları tek yer 10 metre-karelik ÖİB. Çalıştıkları herhangi bir fabrikadaveya bir iş kolundaki patrondan hiçbir hak is-teyemeyecekler. Ücretlerini veya yasal hakla-rını alamazlarsa dava açacakları yer ÖİB.

Bütün haklar çöpeTaşeronlaşma sisteminden dahi daha geri olanbu uygulamada, belirli süreli iş akitlerinin sonaermesinden kaynaklı gerek ihbar gerekse kı-dem tazminatı olmayacağından ötürü tüm ki-ralık işçiler ihbar ve kıdem tazminatı alamaya-cak. Ayrıca ÖİB uygulaması ile işçilerin yıllıkücretli izin hakları da tarih olacak. İşçilerin tabioldukları Özel İstihdam Bürosu, patronla sade-ce işçi kiralama sözleşmesi yapacak. İşçiyekarşı asıl patronun yani işçilerin kiralandıklarıyerlerin sahipleri, emek gücünü sömürdükleriişçilere karşı hiçbir sorumluluk almayacak.

125 gündür direnişe devam edenCasper işçileri için 25 Haziran’da da-yanışma etkinliği düzenlendi. Etkin-lik, sendikalar, MAS-DAF işçileri,G.E.A direnişçileri ,devrimci-demo-kratik kitle örgütleri ve siyasi parti-ler tarafından desteklendi. CasperBilgisayar’da çalışan işçiler de mesaibitiminde etkinliğe katılarak direniş-teki arkadaşlarına destek verdiler. Etkinliğin açılış konuşmasını dire-nişçi işçilerden bir işçi yaptı. Sendikalörgütlenme sürecine nasıl geldikle-rini anlatan işçi, sendikalı olduklarıiçin işten atıldıklarını ve anayasalhakları olan sendika haklarını sa-vunmak için direnişe geçtiklerinianlattı. Mücadelelerinde kendileriniyalnız bırakmayarak sınıf dayanış-masını yükselten işçilere ve devrim-ci-demokratik kitle örgütlerine te-şekkür eden direnişçi işçi, mücade-lede kararlılık mesajı verdi.

Casper işçileri yalnızbırakılmadıEtkinliğe katılan GEA işçileri ileMAS-DAF işçileri Casper işçilerinindirenişini destekleyen mesajlar ve-rerek patronların işten atma saldırı-larına karşı birleşerek ortak bir mü-cadele hattı öreceklerini ifade ettilerve direnişi büyüteceklerini belirttiler.

Casper’a sendikamutlaka girecekCasper Bilgisayar direnişine destekvermek için gelen Birleşik Metal-İşSendikası Genel Örgütlenme Sekre-teri Özkan Atar bir konuşma yapa-rak Casper yönetimini kınadıklarınıve sendikanın Casper’a mutlaka gi-receğini, bunun için mücadelede ka-rarlı olduklarını ifade etti.Birleşik Metal-İş Sendikası GenelSekreteri Selçuk Göktaş da söz ala-rak, anayasal hakları olan sendikalhakları için direnen Casper işçilerinidesteklediklerini söyleyerek, direni-şi boyutlandırma ve büyütme karar-lılığında olduklarını açıkladı.

Mücadeleyi yükselterekkazanacağızDİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgünde bir konuşma yaparak direnişidesteklediklerini ve mücadeleyiyükselterek Casper’a gereken ceva-bı vereceklerini belirtti.Dayanışma etkinliğinin düzenlendiğialanda Casper işçilerinin mücadele-lesini anlatan resim sergisi açıldı.Bilgesu Erenus, Pınar Sağ, Ender Yi-ğit, Cemal Gürel dayanışma etkinli-ğine katıldılar ve şiirler okuyarak vetürküler söyleyerek direnişe sesle-rini kattılar.

“Modern” çağın kölepazarı kuruluyor

Özel İstihdam Büroları’na yönelik yetki arttırımı girişimi tekrardan hü-kümetin gündeminde. Yetki artırımı gerçekleşirse işçileri grev, toplusözleşme, izin, kıdem ve ihbar tazminatı olmayan bir iş yaşamı bekliyor

Para babaları hükümetin büyük desteği ile zengin-liğine zenginlik katarken halkın boğazından girenekmek her geçen gün daha da küçülüyor. Asgariücrete yapılan zam açlık sınırının yine altında kaldı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 1 Temmuz-31Aralık 2011 tarihleri arasında geçerli olacak as-gari ücrette düzenlemeye gidecek. Düzenle-meyle yılın ilk yarısında 16 yaşından büyükleriçin yüzde 4.7 artırılan asgari ücrete, yılın ikinciyarısı için yüzde 5.1 zam yapılacak. Buna göre,halen 16 yaşından büyük bekar bir işçi için brüt796.50, net 629.96 lira olan asgari ücret, yüzde5.1’lik zamla brüt 837, net 658.95 liraya yüksele-cek. 16 yaşından küçük işçiler için geçerli olanasgari ücret ise gelecek aydan itibaren 25,77 liraartırılacak. 16 yaşından küçükler için brüt

679,50, net 546,20 lira olan asgari ücret, bu artış-la brüt 715,50, net 571,97 lira olacak.

Açlık sınırı: 878 TLTürkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu(TÜRK-İŞ) tarafından her ay düzenli olarak yapı-lan “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının so-nuçları, 2011 Haziran ayı itibariyle çalışanlarıngeçim standartlarını ortaya koydu. Hazırlananraporda dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli veyeterli beslenebilmesi için yapılması gerekengıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 878,18 lira ol-duğ ortaya çıktı.

DİSK Araştırma Entitüsü’nün (DİSK-AR) AsgariÜcret Raporu’na göre, asgari ücretlinin ortalamabir buzdolabı alabilmek için 30 ay boyunca çalış-ması gerekiyor. Çünkü yapılan zorunlu harca-maların dışında asgari ücretli bir kişinin ev eş-yasına ayırabildiği tutar aylık sadece 36 lira.

İşte DİSK-AR Asgari Ücret Raporu’na göre yapı-

lan bir dizi araştırmalar:

*1 Temmuz tarihinde yürürlüğe girecek olanzamla eşi çalışmayan, 2 çocuklu bir asgari ücret-li, asgari geçim indirimli aylık 689 TL’lik gelirin-den gıdaya ayırabildiği günlük 7,74 TL’lik geliri ilehem eşinin, hem kendinin, hem de çocuklarınınkarnını doyurmak zorunda kalacak.

*Mayıs 2011 tarihi itibari ile ortalama kira bedeli497 TL’yi bulurken, asgari ücretlinin kira ve diğerkonut harcamaları için ayırabildiği tutar sadece212 TL. Buna göre asgari ücretli en sağlıksız çev-rede, kentsel donatı hizmetlerinin en az olduğu,deprem riski altındaki konutlarda yaşamak zo-runda bırakılıyor. Sefalet sadece sofrada değil,sağlıksız konutlarda da asgari ücretliyi buluyor.

*Tek bir belediye otobüs biletinin Tülke ortala-masında 1,38 TL olduğu koşullarda, asgari ücret-linin ulaşım için ayırabildiği günlük pay sadece1,75 TL. Bu gelirle bulunduğu yerden hareket et-mesi bile imkansız.

Casper’dadirenişçiişçiler biraraya geldi

Asgari ücret yine yoksulluk sınırının altındaAsgari ücrete yapılan zam yine açlıksınırının altında kaldı. Yapılacak zamoranı temmuz ayında yüzde 5.1 oldu.

emek20

20-21_Layout 2 7/1/11 7:41 PM Page 1

Page 21: 1-10 Temmuz 2011

yi edebiyatıyaratma işizor iştir. Ka-lemi pranga-layan ön gö-r ü l e r d e n ,

alışkanlıklardan, yerleşik de-ğer yargılarından, beylik bi-çim ve anlatım tarzlarındankopmak kolay değil. Nesneyinasıl algılıyoruz, sembolikmi, derin mi? İçkin ve aşkınanlamlarıyla, birbirlerininiçini gösteren, gizemli, şeffafzerrecikler arasında; görün-meyen, ansız, anlaksız, mil-yarlarca inkâr parıltısınınarasında; doğası, geçmişi vegeleceği olmayan, yapay bi-çimlerin, metaforların ara-sında; sonlu ile sonsuzluk,duyum ile duyum ötesi ara-sında; ve nihayet sözcüklerinarasında; avare hülyalarladolaşma hakkına sahibiz.Ama gördüğümüz bu ışıltı-nın, bu kıpırtının, bu inkârınaltında yatan ve kendi va-roluş koşullarını derindenetkileyen ne?Yaratıcı, nesne ile özneninbitmez tükenmez çatışmasıiçinde, bu çatışmanın bir par-çası olarak yaşıyor ve yazı-yor. Söyleminde bir kök-geçmiş, kendini ele verme-yen, uzak bir gelecek, birağırlık var mı? İnsanın sahipolduğu sonsuz enginliğininkarşısında, kendisini cücegibi hissetmesine rağmen,bu enginliği yaratıcı dehanınateşinde biçimlendirip birüst seviyede anlatma cesa-retini gösterebiliyor mu?Belli bir yaştan sonra, iyi ede-biyatı yaratmak daha zor.Duygu dünyasının parçala-rıyla takıntılı bir şekilde ya-şadığım için sesleri, anlam-ları, gizemleri eskisi gibi du-yamıyor, berrak ve şeytanibir şekilde anlayamıyorum.Girdiğim düşünce ve hayallabirentlerinden çıkamıyo-rum. İşin sadesine ve kola-yına kayıyor kalemim. Göz-den geçirmek istediğim ro-manlar, bana karşı direni-yorlar. Külliyatın dişlerini tektek çekip dama atmak veÇingene gibi bağırmak geli-yor içimden: “Al gökyüzü,ver bana diş, kedininkindenbeyaz, köpeğinkinden sağ-lam olsun.”Anlatmanın, hikâye etmeninötesinde bir şeydir iyi ede-biyat. Ne, nasıl anlatılıyor?Dil ve gizem zenginliğini, in-sanın özgürlük duygusunayayılan ve derinlemesinenüfuz eden bir ses çeşnisiyle,zamana ve mekâna bağlıkalmaksızın, devinen, de-rinleşen bir estetiğin aracı,

ebesi haline getirmek. Ya-ratıcı, kendisi ile barışık de-ğildir; kendi içinde büyüyen,ama dışa doğru açıldıkça kü-çülen ve küçüldükçe de güç-lenen, parçalayan bir akıldıro. Karmaşık bir sorundur ya-ratıcı; tüm zamanların canalıcı sorununa bir sorun ola-rak dayatır kendisini.Ne kadar çok yaratıcı var,kendi gölgelerinin sanal ger-çeğinde, kendi kuyruklarıylaoynayan. Yaratıyorlar, gök-yüzüne yükseliyorlar veoradan evrenseli kurumuş,tekil bakışlarla bakıyorlarinsanlara. Balzac’ın benzet-mesini çağrıştırıyor bunlarındurumu. Ağaca tırmanıp,oradan aşağıdaki yaratıklaragururla bakan maymunlarabenziyorlar; kıçlarının aşa-ğıdan çok daha iyi görün-düğü gerçeği hariç, her şeyibiliyorlar. İnsan yarattıkça ve yaşlan-dıkça düşüncesini, hayalini,-yalıtlayanı yalıtlayarak, an-lamı anlam üstüne doğruoyarak- varlığın mutlak gü-cünden, bilinen ya da keş-fedilen gerçeklerin ceberut,hesapçı prangasından kur-tarıp, sırlar mahşerinin öte-sine, varlık ve yokluk, yaşamve ölüm gailesinden kurtu-luşun rahminde ışıl ışıl gü-lümseyen sonsuzluk ateşinedoğru sürme eğilimi içinegiriyor. Bu yolculuk süreciiçinde anlam kazanıyor, ger-çek yaratıcılık.Ömrümün asli ve asil çabası,musallat olduğu her şeyi,kendine göre biçimlendiren,tanımlayıcı, nasihatçı, daya-tıcı aklın müsibetinden kur-tulmak yönünde oldu. Na-sihatçı baba yuvası, öğret-men okulu, örgüt ve cezaevicenderesi. Uçurumun kıyı-sında uçurak bir duruş. Be-nim pek de şikayet etmedi-ğim, hassas, biricik, gençgerçeğim. Bilince düşen herışığın iç dünyasını, onun ya-rattığı ilk duygulanımdan,görünmeyen bağlantılarınadeğin, tüm yapısını çözüm-lemek, kurmak ve bunu birdeğişim aracı olarak kullan-mak isteyen güzel serüve-nim. Dünyayı kurtarmaktankendimi idrak etmeye za-man bulamadım. Kendimiidrak etmenin yarattığı tatlıkrize çok genç yaşlarda gir-seydim nasıl olurdu? Yoksayanılıyor muyum? İnsanın,dünyasal kurtuluş hareke-tine katılması ile kendini id-rak etmeye başlaması aynışey değil mi? İşte, iyi edebi-yatın başladığı yer.

İİYİ EDEBİYAT

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu21kültür sanat

Kültüre ve sanatsal üretimlerin elitleşmesi-ne karşı halk için kültür, halk için sanatperspektifi ile hareket eden Yüz Çiçek AçsınKültür Merkezi (YÇKM), kendi bünyesindeyarattığı üretimleri ile yeni demokrasi kültü-rünü inşa etmeyi hedefliyor. Bu bağlamda bir çok kültürel etkinliğe evsahipliği yapan YÇKM, kendi üretimleriyledüzenlediği etkinliklerle faaliyetlerini sürdü-rüyor. Uzun bir aradan sonra ilk oyunu ilesahneye çıkan YÇKM Tiyatro Atölyesi, “Ben

Öğrenciyken” adlı oyunla kendisini seyirciy-le buluşturdu. YÇKM etkinlik salonunda sahnelenen oyun,izleyiciyi okul yıllarında yaşadığı dönemleregötürerek herkesin kendinden bir şeylerbulduğu bir atmosfer yaratıyor. Oyun öğret-men öğrenci ilişkisi çerçevesinde gelişirken,devletin eğitime bakışını da sorguluyor. Bubakışın öğrenciler üzerinde yarattığı etkiyianlatması bakımından da güçlü bir kompo-zisyon çiziyor.

YÇKM’de tiyatrogösterimi yapıldı

Uzun bir aradan sonra tiyatro çalışmalarına yeniden başlayan Yüz ÇiçekAçsın Kültür Merkezi (YÇKM) Tiyatro Atölyesi, “Ben Öğrenciyken” adlı oyu-nunu kitlelerle paylaştı

Koyuncu, sıcak gülüşünüezgileriyle halka bıraktı1972 yılında Artvin’in Hopa İlçesi’nde doğan Ka-zım Koyuncu, 33 yıllık yaşamında, geride çok sa-yıda özgün eserle birlikte ilkeli ve kararlı bir ya-şam bırakarak aramızdan ayrıldı.

Gerek üretimleriyle gerekse de yaşamdaki dev-rimci duruşuyla konserlerden çevre eylemlerine,nükleer santrallere karşı mücadeleden insan hak-ları mücadelesine kadar pek çok alanda yerini aldı.

Nükleer santrallere ve HES’lere karşı verdiği mü-cadelede her zaman halkın yanındaydı. Yaşamıve insanı savunurken hiçbir zaman toplumsalmücadeleden kopmadı.

Karadeniz müziğini zirveye taşıdıKaradeniz müziğini evrensel değerlerle bütün-leştirerek geniş kitlelerle bütünleştirdi Kazım...1993 yılında arkadaşlarıyla bir araya gelerekŞuku grubunu kurdular. Lazca üretimlerini kit-lelerle paylaşan grup bu dilin gelişimine deönemli katkılar sunar. Gruba iki arkadaşlarınındaha katılımıyla isimlerini değiştirerek ZugaşiBerepe (Denizin Çocukları) adını alırlar ve müzikçalışmalarına devam ederler.

Müzikteki tercihini Lazca rock’tan yana yapar.Kazım Koyuncu bir açıklamasında, Lazca rockmüziğinin hem Lazca’nın yaşatılmasına önemlikatkıları olduğundan hem de müziklerinde ya-rattıkları dinamizmin, kendilerini yöre insanınınenerjisiyle bütünleştirdiğinden söz eder.

Zugaşi Berepe grubu fazla tanınmasa da müzikteçok önemli işlerin altına imzasını attı. Zamanlakendilerine has bir tarz geliştirerek geniş kitlele-rin beğenisini kazandılar.

Kurdukları grup 2000’lerin başında dağılınca mü-zik çalışmalarına tek başına devam etme kararıalır. Bu dönemde Viya (2002) ile Hayde (2004) al-bümlerini çıkararak müziğini giderek geliştirir.Çıkardığı albümler geniş kitlelerin beğenisini ka-zanır. Binlerce kişinin katıldığı konserlerinde üre-timlerini halkla birlikte hep bir ağızdan söyler.

Müzikteki gelişimi sürerken, Çernobil’de yaşa-nan nükleer patlama sonrası Karadeniz Bölge-si’nde kanser vakalarında yoğun artışlar veölümler yaşanmaktadır. Üretimlerinin doruğun-dayken kansere yakalandığını öğrenir.

Kansere karşı mücadelesi inatla sürerken mü-zikten hiçbir zaman kopmaz. Üretimlerine vekonserlerine devam eder. Halk, konserlerinde,onu hiç yalnız bırakmaz. Müzikteki enerjisi vecoşkusu giderek artarken kanserden gördüğütedaviye rağmen hastalığın vücudunda yarattığıtahribat giderek artar. Yaşadığı onca acıya rağ-men o dost gülüşünden hiçbir şey kaybetmez.

25 Haziran 2005’te uzun süreden beri mücade-le ettiği kansere yenik düşer. Geride geniş kit-leler tarafından beğeniyle dinlenen albümlerinive o sıcak dostça gülüşünü bırakarak aramız-dan ayrılır.

20-21_Layout 2 7/1/11 7:41 PM Page 2

Page 22: 1-10 Temmuz 2011

güncel22

Umudu büyütmek için

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği (YDAB) “Kökle-rimize sarılıp içeride ve dışarıda umudu büyü-teceğiz” kampanyasının amacına ulaşmasıiçin, başta aileler ve yoldaşlarımız olmak üzeregüçlü bir kitle potansiyeli içinde örülmesi ge-rektiğini açıkladı.İşte Yeni Demokrasi Aileleri Birliği’nin yaptığıaçıklama:Ezenlere karşı ezilenlerin baş kaldırıp isyanetmesinden günümüze dek bu mücadele tümamansızlığıyla sürdü ve sürüyor. Ezilenlerinproletarya ideolojisi rehberliğinde ve ulusalbağımsızlık temelinde yürüttüğü bu haklı mü-cadelede çok ağır bedeller ödendi-ödeniyor.Dünya gericiliğine karşı verilen mücadeleninbir parçası da ülkemiz topraklarında yaşanı-yor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz işçi veyoksul köylülüğün halk iktidarı için verdiğimücadelede çok ağır bedeller ödendi. Ege-menler haklı mücadelemizi bitirmek için bir-çok yöntemi devreye soktu. Kurtuluşumuziçin mücadele eden yüzlerce oğlumuzu, kızı-mızı, babamızı, annemizi, eşimizi, can yoldaşı-mızı katlettiler, katledemediklerini hapisha-nelerde yok etmeye çalıştılar. Binlerce insanıen vahşi işkence uygulamalarından geçirdiler.Yüzlerce devrimci kaybedildi. Egemenler ha-pishaneleri, katliamları ve işkence metotlarınıverdiğimiz mücadeleye karşı caydırıcı bir etkiolarak hep kullandılar.Egemenlerin ayakta kalmak için başvurduğu

yöntemlere kısaca vurgu yaptık. Şimdi asılkonumuza dönersek, hepimizi bildiği gibi 2005yılında 17 kızıl karanfilimizin ölümsüzleşmesi-nin ardından Yeni Demokrasi Şehit ve Tutsak

Aileleri Birliği olarak faaliyetimize başlamıştık.Yaklaşık 6 yıldır kesintisiz olarak, yeni de-mokrasi mücadelesinde ölümsüzleşenler vetutsak düşen oğullarımızın, kızlarımızın, ya-kınlarımızın ve can yoldaşlarımızın değerlerinive mücadelesini bu isim altında yürütüyorduk.2011 yılında ismimiz gelen öneriler ve yapılantartışmaların ardından Yeni DemokrasiAileleri Birliği olarak değiştir-dik.Bizler Yeni Demok-rasi Aileleri Bir-liği olarakbugünekadar700’eya-

kınoğlu-muzu,kızımızı,eşimizi, ba-bamızı, anne-mizi ve can yol-daşlarımızı ölümsüz-lük kervanına uğurladık..Her biri yüreğimizin birer parçasıydı.Her birinin ortak bir iddiası vardı. Bu da; kötü-lerin olmadığı bir dünya yaratmaktı.Sınıfsız-sömürüsüz bir dünya kurmaktı. Her biri vuru-lurken canımız yandı. Acı çektik. Onlara “katil”dediler, “terörist” dediler. Aileler olarak hor-landık, tutuklandık, işkence gördük, cenazele-

rimizi almaya giderken eziyetler gördük, acıyaşadık. Bazen tek tek, bazen toplu olarak,katledildik. Ağladık sızladık, resimlerini elbi-selerini saklayıp kokladık, resimlerine baktıkhatırladık. Ama oğullarımız, kızlarımız, canyoldaşlarımız biz ailelerinden sadece bunubeklemiyordu. Oğullarımız ve kızlarımız iyi

şeyler için mücadele ettiler, insanın in-sanı sömürmediği, ezmediği,

işkence görmediği, sı-nıfların olmadığı bir

dünya için mü-cadele ettiler

ve buuğurda

vu-rul-

du-lar.

Kanemici ke-

neler gibi neyüz kızartıcı bir

suç işlediler ne deişçinin, köylünün ve

yoksulun malını mülkünütalan ettiler. Onlar iyi ve özgür yarın-

lar için mücadele ettiler. Dolayısıyla biz YeniDemokrasi Aileleri Birliği olarak oğullarımızı,kızlarımızı ve can yoldaşlarımızı artık bede-nen anmak için değil, onların bizlere bıraktığıdüşüncelerini, mücadelelerini anlatmak veneden öldüklerini öğrenmek bilinciyle sarıl-

malıyız köklerimize. Bu uğurda can veren şe-hitlerimizin analarıyla, babalarıyla, kardeşle-riyle, eşleriyle ve çocuklarıyla bir araya gele-rek, şehitlerimizin bedenlerine sahip çıkmanınyanında düşüncelerini, mücadelelerini kendi-mize rehber alarak bu yürüyüş kervanını ya-şadığımız her alanda sımsıkı köklerimize sarı-lıp büyütme çabası içerisinde olmalıyız. Tutsakoğullarımız ve kızlarımızın, can yoldaşlarımı-zın yıllardır tecrit duvarlarını yıkmak için baş-lattıkları direniş halen bedel ödenerek sürdü-rülüyor. Çocuklarımıza uygulanan bu tecritintüm topluma uygulandığı bilinciyle “İçerde dı-şarıda hücreleri parçala” şiarını kuşanıyor,kendimizi de bu mücadelenin bir parçası ola-rak görüyoruz. Yani sözün kısası “Dün çocuk-larımı sadece bedenen savunuyordum. Bugündüşünceleriyle birlikte savunuyorum” diyenArjantinli bir anamızın doğru buluşunu kendi-mize rehber alıyoruz ve bu bilinç ışığında“Köklerimize Sarılıp İçeride Dışarıda UmuduBüyüteceğiz!” şiarı adı altında 3 Temmuz-7Ağustos tarihleri arasında Dersim’de bir kam-panya çalışması başlatıyoruz.Bu kampanyamızın kısaca temel hedefleri:Dünün, bugünle güçlü bağını kurup özgür ge-leceğe emin adımlarla yürümektir. Bu temeldekomünizm mücadelesinde ölümsüzleşen vetutsak düşen yoldaşlarımızın ailelerinin kendiaralarında güçlü bir bağ kurmasını, birlikte işyapma bilincini ve kavga halayına tutuşupölümsüzleşen ve tutsak olan oğullarımız, kız-larımız, kardeşlerimiz babalarımız, anneleri-miz ve can yoldaşlarımız gibi geleceğimizi kir-letmeye çalışan bir avuç kan emiciler karşı-sında tüm şehit, tutsak ve aktivist aileleri ola-rak bir çatı altında halaya tutuşmayı bir insan-lık görevi olarak görüyor ve bu sorumluluk bi-linciyle hareket etmemiz gerektiğini düşünü-yoruz. Bu bilinçledir ki; birbirimize daha yakınolmak ve iyi günümüzde, kötü günümüzdeberaber olma sevincini ve coşkusunu paylaş-mak için; yoldaşlarımızın kavga ideallerini or-tak bir mücadele mevzisi etrafında sahip çıka-cakları bir anlayışı güçlü kılacak;” Köklerimizesarılıp içeride ve dışarıda umudu büyüteceğiz”kampanya çalışmasına şehit ailelerimiz, tut-sak ailelerimiz, aktivist ailelerimiz bulunduğuher alanda sesiyle, yüreğiyle katılması gününvazgeçilmez sorumluluklarını içerisinde taşı-maktadır.

“Bugün düşünceleriyle birliktesavunuyorum” diyen Arjantinlibir anamızın doğru buluşunukendimize rehber alıyoruz ve bubilinç ışığında “Köklerimize sarı-lıp içeride dışarıda umudu büyü-teceğiz!” şiarı adı altında 3 Tem-muz-7 Ağustos tarihleri arasındaDersim de bir kampanya çalış-ması başlatıyoruz

Günler ağır. Günler ölüm ha-berleriyle geliyor.

En güzel dün-yaları

yaktık elleri-mizleve gözümüz-de kaybettik

ağlamayı:bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıpgözyaşlarımız gittilerve bundan dolayıbiz unuttuk bağışlamayı...Varılacak yere

kan içinde varılacaktır.Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadartırnakla sökülüp kopartılacaktır... N.HIK-MET

Mayıs ayındaydık. Bir bütün olarak baktı-ğımızda; ölüm ile yaşam, yengi ile yenilgi,başarı ile başarısızlık iç içe geçmiş mayısayında. Türkiye devrimci hareketine öncülüketmiş birçok yiğit devrimci mayıs ayındaölümsüzlüğe uğurlandı. Komünist önder İb-rahim Kaypakkaya şahsında tüm ölümsüz-leri andığımız bir gece yapıldı. Sinevizyondasenden önce ve senden sonra kavgada ölüm-süzleşenlerin resimleri geçti sırayla. Ne kadarçoktu sana sıra gelene kadar yitirdiklerimiz.

Yürüyüşü bozmadan tek ses ve yürek olarakgeçtiler. Tüylerim diken diken oldu. Yüzle-rinde aynı bildik ifade vardı. Gözleri parlıyordu.Ama yarım kalmış görevlerinin, burukluğuvardı aynı zamanda bakışlarında.

Sıra sana gelince nefesim tutuldu. Ellerimtitremeye başladı. Gururlandım. Senden önceve senden sonra gidenler hep bir ağızdanşunu söylüyorlardı; “Kavga bitmedi dahasürüyor ve sürecek yeryüzü aşkın yüzüoluncaya kadar…” Bir sonra düşenler bayrağıyere düşürmeden taşımanın mutluluğunuve gururunu taşıyordu. Bizlere de tarihselgörevi bir kez daha hatırlatıyorlardı, “Bubayrak yere düşmedi ve asla düşmeyecekte,bu görev sizlerin” diye!

Zor süreçlerden geçiyoruz. Yılgınlık ve ka-ramsarlık sarmış insanları. Umutsuzluklarınıbahanelerle örtmeye çalışıyorlar. Tasfiye-ciliğin önünün açıldığı günümüzde görev-lerimize her zamankinden çok sarılmalıyız.Sizler bunu hatırlatıyordunuz geçiş töreni-nizde.

Ölümsüzlüğe kavuştuğun 7 Temmuz tarihiyaklaştıkça rüyalarıma konuk olmaya baş-ladın yine. Uzun zamandır uğramaz olmuş-tun. Senin şahsında tüm yitirdiklerimizisaygıyla anıyor ve bıraktığınız bayrağı yeredüşürmeyeceğimizi beyan ediyorum

Yoldaşın

7 Temmuz 2005 tarihinde yitirdiğimiz Özlem Eker’e dair…

22-23_Layout 2 7/1/11 2:21 PM Page 1

Page 23: 1-10 Temmuz 2011

apısal değişik-likten geçmekteolan Türkiye, se-çim sonrası de-ğişimin sancıla-rını yaşıyor.

Devlet aktörlerinin tümü par-lamentoda, karşılıklı birbirlerinirehin almış durumdalar. Ak-törlerin her biri bu geçici “kriz”i,pazarlık masasında güçlü birele sahip olmak için tahvile çe-virmeye çalışıyor.Fakat batısında Yunanistan’ınekonomik ve güneyinde de Su-riye’nin siyasi krizi tarafındanablukaya alınan AKP hüküme-tinin fazla zamanı yok. Uzlaşmakiçin elini çabuk tutmak zorunda.Aksi takdirde sıcak paranın Tür-kiye piyasalarından çekilmesi;PKK’nin kendisine başka bölge-sel ittifaklar araması ve savaşıtekrar başlatması halinde AKPhükümetinin bir sene bile da-yanamayacağı, bütün yorum-cuların ortak kanısı.Bütün toz dumana rağmen Türkhâkim sınıflarının yeni temsilcisiAKP’nin, ama öyle ama böyleKürt burjuvalarının ve ağalarınınyeni temsilcisi PKK ile uzlaşmasıuzak bir olasılık değildir. ÖzelliklePKK ve genel olarak Kürt bur-juvazisi bu uzlaşmaya son de-rece açıktır. Murat Karayılan’ın,Hasan Cemal’e verdiği mülakattaaltını çizdiğim noktalar, söz ko-nusu uzlaşmanın hangi iktisadive siyasi sebeplerden ötürü heriki ulusun burjuvazisi için gerekliolduğunu açık seçik ortaya koy-maktadır. Okuyalım:“Türkiye’nin bugün geldiği nok-tada yeni, açılımcı bir anayasayave adil bir iç barışa ihtiyacı var.Barış ve demokrasiyle birlikteTürkiye ekonomik olarak dahaçok büyür, zenginleşir. Ve Orta-doğu’ya da emsal olur. Kürt so-runu, barış ve demokrasi bakı-mından Türkiye’nin ayağını bağ-lıyor. Bunu çözerse, çok dahaileri gider. Kürt halkı demokratikTürkiye ve demokratik özerklikiçin oy verdi, bir ‘proje’ye oy verdiKürtler. Bakın ‘özerk Kürdistan’deyimini kullanmıyoruz ya daçok seyrek kullanıyoruz. Şimditoplumsal barışın kapısını açmakBaşbakan Erdoğan’ın elindedir.Hem milletvekili krizini çözmek,hem Kürt sorununda köklü birçözümün kapısını açmak AkParti liderinin elindedir. Bugünböyle bir tarihsel liderliğe ihtiyacıvar Türkiye’nin. Bunu gerçek-leştiren lider, tarihe geçer.” (Mil-liyet, 27 Haziran) Murat Karayılan’ın, Türk hâkim

sınıflarının iktisadi ve siyasi çı-karlarını gözeterek yaptığı tes-pitler, Kürt burjuvazisinin de buiktisadi ve siyasi yapıdan ne-malanmak istediğini şüpheyeyer bırakmayacak kadar deşifreetmektedir. Öte yandan Kara-yılan’ın vurguladığı “toplumsalbarış” ise başka bir fenomenihatırlara getirmektedir. Son dö-nemde Kürt burjuvaları ve aşirettemsilcileri tarafından sürekliyeni bir Kürt genç neslindenbahsedilmektedir. Satır aralarıdikkatli okunduğu takdirde Kürtsiyasi eliti, T.C. ile yapmakta ol-duğu bu pazarlıkta söz konusugençliği hem kendisi için hemde T.C. için bir tehdit unsuruolarak gördüğünü belli etmek-tedir. Ahmet Türk’ün, Aslı Ay-dıntaşbaş’a verdiği mülakattanokuyoruz:“Arkamızdan, savaşla büyümüş,birlikte yaşam görmemiş farklıbir kuşak geliyor. Biz yaşlı kuşakdaha farklı süreçleri yaşadığımıziçin daha kolay diyalog kuruyo-ruz. Ama duygusal ayrışma baş-ladı. Özellikle de gençlerde. Bunuortak akılla engellememiz ge-rekir. Kürtler açısından artık buanlayışla, mevcut statükoyla ya-şam sürdürülebilir değil. BuTürklerle Kürtler birlikte yaşa-mayacak anlamına gelmiyor.Ama bizlere bir statü lazım.”(Milliyet, 29 Mayıs 2011)Yeni nesil Kürt gençliğini T.C.ortaklığıyla engellemeyi önerenAhmet Türk’ün bu sözleri, sanı-rım, Murat Karayılan’ın bahset-tiği “toplumsal barış”ın kiminleve kime karşı sağlanacağına iliş-kin de bir fikir vermektedir. Zira konuyla bağı içerisinde, yeninesil Kürt gençliğini, gerilla üze-rinden örgütleyip kontrol etme-nin, T.C.’nin de çıkarına olduğudaha şimdiden dile getirilmeyebaşlanmıştır. Başka nedenler-den ötürü çok daha derinleme-sine ele alınıp üzerinde, müna-kaşa edilmesi gereken CengizÇandar’ın, “Dağdan İniş- PKKNasıl Silah Bırakır” başlıklı TESEVraporunda aynen şu satırlarıokumaktayız: “Silahlı mücade-lenin miadını doldurduğu görü-şünü dile getiren Kürt şahsi-yetlerden biri “’silahları bırakın’ön şart olmasın” dedikten sonra“dağların boşalması Hizbullah’ındoldurmasıyla sonuçlanır. Silahlıİslami Kürt hareketi, İran, Hamas,Hizbullah, El Kaide gibi unsurlarınetkisi altına girer. Bırakın dağdadursunlar. Eylemsizlik sürdüğütakdirde, PKK’nin dağda bulun-ması, Türkiye’nin çıkarına” şek-

linde ilginç bir görüş dile getir-miştir. (Age. Sayfa, 65-66.) Çandar’ın raporunda andığı İs-lami örgütlerin yerini, yarın birgün Kürdistan’da devrimci, dev-rimci milliyetçi veya komünistörgütler almış olsa, Türk ve Kürtburjuvazisinin tehdit algısı farklımı olacaktır? Haliyle Ahmet Türk’ün talep ettiğistatünün, hangi sınıf için ve ne-den gerekli olduğu anlaşılmak-tadır. Seçimler sonrası yaşananbütün uzatmalara rağmen PKK,mobilize ettiği şiddet ögesininaslında müzakere yoluyla statüelde etmek için olduğunu adetahaykırmaktadır. Murat Karayı-lan’ın, Hasan Cemal’e “İki yıl öncesize yine Kandil’de dediğim gibi,biz piknik yapmaya çıkmadık kidağa... Erdoğan kendi çalıp kendioynamak istediği için başarısızoldu birinci açılım. AKP dedi ki,ben yapacağım bu işi. Başkasınımuhatap almayacağım. Halbukitango yapmak için iki kişi gerek-mez mi?” (Milliyet, 28 Haziran)sözleri, ister barışçıl isterse silahlıolsun, BDP-PKK siyaseti ve ideo-lojisinin özünde Kürt burjuvazisive ağalarının siyaseti ve ideolojisiolduğunu bütün çıplaklığı ile or-taya koymaktadır.Şimdi! Seçimi boykot edip, Yük-sek Seçim Kurulu önünde HatipDicle’nin vekillik hakları için pro-testoya katılan Demokratik Hak-lar Federasyonu’na; “Kürt UlusalSorunu ve Kürt Ulusal HareketiGerçeği” diye perspektif kalemealanlara; “Cuma namazlarınıumursayanlara”; Velhasıl, Türkve Kürt burjuvazisinin Tango’su-na ritim tutanlara; Devrimci ko-münist/proleter enternasyona-list İbrahim Kaypakkaya’nın şusözlerini hatırlatmak isterim:“... Milliyeti ne olursa olsun, bi-linçli Türkiye proletaryası, çeşitlimilliyetlere mensup burjuvazive toprak ağalarının kendi üs-tünlükleri ve imtiyazları için yü-rüttükleri mücadelede tamamentarafsız kalacaktır. Bilinçli Türkiyeproletaryası, Kürt milli hareketiiçindeki Kürt milliyetçiliğini güç-lendirmeye yönelen eğilime asladestek olmayacaktır; burjuvamilliyetçiliğine asla yardım et-meyecektir; Kürt burjuvalarınınve toprak ağalarının kendi üs-tünlükleri ve imtiyazları için gi-riştikleri mücadeleyi kesinlikledesteklemeyecektir; yani, Kürtmilli hareketi içindeki genel de-mokratik muhtevayı destekle-mekle yetinecek, onun ötesinegeçmeyecektir.” (Seçme Yazılar),sayfa, 227.)

YTANGO’YA RİTİM TUTMAK

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

1-10 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü güncel 23f

Irak’tan gelen yardımlarlayapılan deprem konutların-da yaşayan Arızlı halkıaleyhine harekete geçendevlet yetkilileri, halkın ba-rınma haklarına karşı birsaldırı başlatarak konutla-rın boşaltılması talebiyledava açmıştı. Kocaeli Valili-ği’nin girişimiyle açılan da-vada depremzedelerin ko-nutlarda oturma sürelerinidoldurdukları ve belirlenenaylık aidatları ödemedikleriiddia edildi. Valilik açtığı da-vayla halk düşmanı yüzünüaçıkça ortaya koyarken,Arızlı halkının valiliğe ceva-bı direniş oldu.

Kocaeli 1. İcra Hukuk Mah-kemesi’nde görülen davadaalınan kararla 43 ailenin ko-nutları tahliye etmesi isten-di. Halkın bu karara cevabıdireniş oldu ve çeşitli ey-lemlerle barınma hakkınıkamuoyunun gündemine

taşıdı.

“Toplantı ve Gösteri Yürü-yüşleri Kanunu’na muhale-fet” ve “görevi yaptırma-mak için direnmek” iddia-sıyla açılan dava Kocaeli 2.Asliye Ceza Mahkemesi’ndegörüldü. Mahkeme RecepUğur, Recep Or ve CananYamak’a 9‘ar ay hapis verir-ken; Orçun Demir beraatetti. Verilen hapis daha son-ra 7 ay 15’er güne indirildi.

Mahkemeden çıkan kararatepkilerini dile getiren Arızlıhalkı, verilen kararın haksızolduğunu belirterek dep-remzedelerin hiçe sayıldığı-nı ve yaşadıkları konutlarabürokratların yerleştirilme-ye çalışıldığını ifade ettiler.

Hapis verilenler arasındabulunan Recep Uğur, 18 Ni-san’da yaptığı eylemle ya-şadıkları konutlardan çıka-rılma girişimlerini protestoederek kendini yakmıştı.

Arızlı halkınındirenişine engel

Çine İlçesi sınırlarında bulu-nan Madran Dağı’nda RüzgarEnerji Santrali (RES) kurul-masına karşı çıkan İbrahim-kavağı köylüleri , 21 Hazirangünü santralin yapımını üst-lenen Kıroba AŞ. firmasınınçalışanlarını engellemek iste-mesi üzerine jandarma veköylüler arasında arbede ya-şandı. Yaşanan arbededebiber gazı ile köylülere saldı-ran jandarma, havaya ateşaçtı. Yaşanan olaylarda birçok köylü yaralandı ve gözal-tına alınan köylülerden birikadın iki kişi tutuklandı.Yaşam alanlarına kesinlikleRES kurdurmayacaklarınısöyleyen İbrahimkavağı köy-lülerinden 56 yaşındaki Halilİbrahim Tel, “Bu santralin kö-yümüz sınırlarında kurulma-sına asla müsaadeetmeyeceğiz. Ben 56 yaşında-yım ve yıllardan beri bu dağ-larda hayvanlarımı otlattım. Budağ sayesinde de 3 tane evla-dımı evlendirdim. Ama bugündağımızı elimizden almak isti-yorlar. Sesimizi duyurmak içintüm köylü gerekirse Anka-ra’ya kadar yürürüz” diye ko-nuştu.

Köylülerin yapılmasını iste-mediği RES projesinin, Ormanİşletme Müdürlüğü tarafındanşirkete arsayı ‘mezarlık ya-pımı’ için tahsis edildiğininbelgesi ortaya çıktı. 15 Eylül 2010 tarihinde yatı-rımcı firma Kıroba AŞ.‘nintalebi üzerine verilen, AydınOrman İşletme Müdürü im-zalı, 15. 09. 2010 tarih ve B. 18.1. OGM. 1. 22. 01. 03. 241. 05.29. 2076-1628 sayı numaralıve 238 bin 654, 78 metreka-relik alana ilişkin izin oluruarazinin nasıl peşkeş çekil-diğini ortaya çıkardı. ÇineOrman Şefliği’ne gönderilenyazıda, şu ifadeler var; “İş-letme şefliğiniz dahilinde Kı-roba Elektrik Üretim A. Ş.adına 238. 654, 78 metreka-relik alanda mezarlık yeri ta-lebine bölgemüdürlüğümüzün03/09/2010 tarih ve 446 sa-yılı oluru ile onay verilmişolup, noter tasdikli taahhütsenedi ve bedellerin yatırıl-dığına dair dekontlar işletmemüdürlüğümüze intikal etti-ğinde, sahanın teslim edil-mesi için tarafınıza bilgiverilecektir. “

Çine köylüleriRES istemiyor

22-23_Layout 2 7/1/11 2:21 PM Page 2

Page 24: 1-10 Temmuz 2011

Hemû nemetên “Demokrasî”yê dema dawîde li heberê gel bi lez pêk tê. ParlamenterêBloka Ked Azadî û Demokrasiyê Hatîp Diclebi biryara YSK’ê ve parlamenteriya wî hatdaxistin. Ev biryara bi hêla parlamenterêndin ên blokê û bi hêla gelê Kurd ve tê şer-mezarkirin. Ev çalakiyana bi êrişên hêzêndewletê yên “demokrasiya pêşveçûyî” û“bijêre” ve rûzbar man.

Amed, Colemêrg, Şirnex, Stenbol û gelek

bajarên din de hemû çalakiyên ku pêk hatinde şova “demokrasiya” dewletê derket pêş.Parlamenterên BDP’ê boykota parlamen-toyê daxuyakir û bi tevê gel bi çalakiyanve derketin li ser qadan. Di van çalakiyande tabloya ku derkete holê esas navnîşanaçareseriya Pirgirêka Neteweyên Kurd nîşanême dide. Çalakiyên Stenbol-Şîşliyê de lihember êrişên polêsan Sirri Sureya Onderbertek daye û waha gotiye; “Bila parla-

mentoya we bikeve binê erdê, hûnê zêdetirruhê me hildin, ji mirinê wêdatir rê tune”.Sabahat Tuncelê jî gotiye; “me li hemberdaxwaza demokrasî û azadiyê pratîka dew-letê carek dîsa dît”. Altan Tan jî di axaftinaxwe ya Amedê de ji ber pirsa polêsan kugotine ‘hûn me tehdît dikin’ waha got; “Erêez wê tehdît dikim. Tu 80 sale bi gula ve têser me, ev nabe tehdît çend peyvê me jiwe re dibib tehdît”.

Parlementeriya Hatîp Dîcleyê bi biryara YSK’ê ve hat daxistin.Parlamenterên Bloka Demokrasî, Azadî û Kedê ev rewşa şerme-zar kirin û biryara boykota parlamentoyê hildan. Çalakiyên pêktên bi tevlêbûna bi girseyî berdewamdike.

g

Ji Kurdan rebanga çareseriyê;rêz bigirên!

Li gorî her pergalê navgînên reveberiyêû awayê reveberiyê henin. Evan nav-gînên reveberiyê û awayê reveberiyêli gorî çînên sewêr şêwe digire. Binyatadewleta modern (li gorî hinek kesa jîpostmodern) li ser mîrata mirovahiyapeşiya hatiye avakirin û hemû taybe-tiyên wê pêdihisîne. Hinek caran biawayê olîgarşiyê, hinek caran bi awayêmonarşiyê, hinek caran jî bi awayê de-mokrasiya burjûvayê derdikeve holê.Lê belê çi heye hevpariya wana bingehya awayê reveberiyê li ser xwedîder-ketin û evirandina cîhana milkên taybete. Û temamî kesayetiya dumend hildi-girênê. Ango bi awayî teşeyî û bi awayêbi xweyî ev rewşa xwe nîşan dide, lêbelê awayê teşeyî xwe derdixe pêş.Bi taybetî jî ya ku di roja me de tê nir-xandin û tê ecibandin demokrasiyaburjûvayê ye. Parlamentoyê hinek dew-letan ji vê pergalê re mînak tên dayîn.Lê belê her çikas propaganda vê teşeyareveberiyê bê dayîn jî, bi demokrasiyarast re tu eleqeya wê tûneye. Bilî vê jîtu bijêrek nade pêş mirov û bi tu şertîjî vê wedatir nikare biçe. Çimkî pratîkannîşanê me dide ku ev peyva wateyawê gelek hatiye tengkirin û hatiye he-piskirin.Li hember van hemû çalakiyên antî-demokratîk daxwaza vê pergalê wêrastiya dûrdixe. Anjî wek mînaka welatême ku tu rengê demokrasiyê di navaxwe de star nake, veşartina sazbûnaxwe ya faşîst de serkeftî dibe. Ev de-mokrasiya ku dibe bûjena propagan-dayê sazbûna burjûva-feodal

vedişêre,rengên çînî nexuyadike ûhemû xeletiya jî bi xwe re tîne.

Ev rewşa ku rastiyê nîşanê me nade liser zimanê komeke diyar de bilî têgîniyêpêşve naçê. Faşîzm ya ku di nava îqtî-darê de kok girtiye bi pergala parla-mentoyê ve jî bê, bi awayê mîlîtarîzmêve jî bê taybetiya wê yek e. Taybetiyawê jî em di selteneta kedxwarî de bigirênheta mafên me yên demokratîkên hê-san, em di netewe û netewatiyên bin-dest de bigirên heta baweriyên cudaango ev taybetiya hemû civakê dixebinderst û diçeysîne û di nava vê hiş-mendiyê de star dibe. Welatê me kuvegerandine girtîgehê jî awayê vê tay-betiyê ye. Em vê taybetiyê bînin berçavdema hilbijartinan û dawiya wî ji me remînakek şênber e. Van bûyerên dawiyêve carek dîsa hate teyît kirin ku parla-mento heza çareseriyê nine. Di Pirsgi-rêka Neteweyên Kurd de, ji bo navnî-şana “çareseriyê” nîşandayîna parla-mentoya şerpeze ya ku bi sosa de-mokrasiyê ve hatiye şuştin jî nîşanême dide ku sazbûna faşîst hewceyêveşartinê nake.

Beriya hilbijartinan jî berbestkirinênvê dewletê dawiya hilbijartinan jî ber-dewam kir. 88 sale parlamentoya kunebibû çareserî bi carê ve bû çareserî.Çînên serwêr ên Tirk 88 sal şûnda carêve Kurd ketin bira wan û çend sal şûndaberxwe ketin ku çima pirsgirêk çaresernekirine. Çi bû nizam lê demokratiyafaşîzma 88 salî care ve hat girtin. Goti-nên çareseriyê jî; em îro gelek mînakanve rast tênê.

‘Ji mirinê wêdatir rê tune’

‘Bila parlamentoya we bikeve binê erdê’

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

24_Layout 2 7/1/11 4:21 PM Page 1