16
Toplumsal bir cinnet hali yaşıyoruz. Şiddet, yaşamın her alanını teslim almış durumda. Ül- kenin bir bölgesinde kent ve kasabalar tank ve top ateşleriyle yıkılıyor; yüz binlerce insan ya- şadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor. Su- riye’deki savaş, sınırdaki il ve ilçeleri vurmaya başladı. Daha şimdiden onlarca sivil ülke dışın- dan atılan roketler yüzünden hayatını kaybetti. Spor karşılaşmaları ırkçılığın ve şiddetin körük- lendiği alanlar haline geldi. Hakemler ve rakip kulüp yöneticileri öldüresiye dövülüyor; buna rağmen saldırganlar serbest bırakılıyor. Kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Çocuk- lara yönelik cinsel şiddet, tecavüz ve cinsel is- tismar biçiminde, dini vakıflardan devlet okul- larına kadar her yerde yaygınlaşarak sürüyor. Şiddet tüm toplumu, insan ilişkilerini çürütüyor. Bu tablo, devletlerin, egemenlerin ve siyaset sınıfının, sorunları şiddet yoluyla çözme yakla- şımlarının bir sonucudur. Savaş koşullarının toplumu çürütmesine şahit oluyoruz. Siyasetin sürdürülme biçimi olarak ortaya çıkan devlet şiddeti, tüm toplumu zehirleyerek, şiddetin, tüm yaşam alanlarına, insanlar arası ilişkiye damga vurmasını getiriyor. Savaş şiddeti körük- lüyor; şiddet ise savaşın daha da yaygınlaşarak sürmesinin toplumsal temelini güçlendiriyor. Bu koşullarda, işçi sınıfı ve emekçilerin hak ta- lepleri görülmez, duyulmaz hale geliyor. Görül- düğü ve duyulduğu noktada ise egemenlerin şiddetinden nasibini alıyor; “terörist faaliyet” olarak görülüyor ve bastırılıyor. O nedenle, bu durumu tersine çevirmek hayati bir önem taşı- yor; barış mücadelesi her şeyin önüne geçiyor. Ya ayağa kalkacağız Ya da ezilip un ufak olacağız Cinsiyetçi dil istemiyoruz derken bile sırf muhalefeti eleştirmek için siyasete alet olanlar… Ezici çoğunluğu yoksulluk düzeyinde bir ücret karşılığında çalışan işçiler, burju- vazinin çıkarı için, zorunlu BES adı al- tında daha da yoksullaştırılmak istenmektedir. İşçilerin, burjuvaziye ve- recek tek bir kuruşu yoktur. Dokunulmazlıkların kaldırılması sorunu bir demokrasi sorunudur. HDP’nin par- lamentodan tasfiyesi, ‘buzdolabına alın- dığı’ söylenen parlamenter demokrasinin tasfiyesine yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilinir. Bir sorum var! Sevda > 6 Taşeron işçileri, yalan değil kadro istiyor! M. Çınar > 8 Kamu Spotu: Esnek çalışmanın “Güvenceli”si olamaz! Oya Öznur > 9 Çatışma salgını yayılıyor İşçi Sözü-Haber > 10 Acele kamulaştırma operasyonu: Sur Aysun Koca > 12 Yine ve yeniden bir şiddet sarmalının içinde İşçi Sözü-Haber > 14 Zorunlu bireysel emeklilik sigortası geliyor, pamuk eller cebe Kadın eylemci dediğin Dokunulmazlıkların kaldırılması halk iradesinin hiçe sayılmasıdır Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Mustafa Eker > 5 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada > Mayıs 2016 / Sayı 23 / Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İşçi Sözü Mayıs 2016

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Mayıs 2016 tarihli sayısı.

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Mayıs 2016

Toplumsal bir cinnet hali yaşıyoruz. Şiddet,yaşamın her alanını teslim almış durumda. Ül-kenin bir bölgesinde kent ve kasabalar tank vetop ateşleriyle yıkılıyor; yüz binlerce insan ya-şadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor. Su-riye’deki savaş, sınırdaki il ve ilçeleri vurmayabaşladı. Daha şimdiden onlarca sivil ülke dışın-dan atılan roketler yüzünden hayatını kaybetti.Spor karşılaşmaları ırkçılığın ve şiddetin körük-lendiği alanlar haline geldi. Hakemler ve rakipkulüp yöneticileri öldüresiye dövülüyor; bunarağmen saldırganlar serbest bırakılıyor. Kadın

cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Çocuk-lara yönelik cinsel şiddet, tecavüz ve cinsel is-tismar biçiminde, dini vakıflardan devlet okul-larına kadar her yerde yaygınlaşarak sürüyor.Şiddet tüm toplumu, insan ilişkilerini çürütüyor.

Bu tablo, devletlerin, egemenlerin ve siyasetsınıfının, sorunları şiddet yoluyla çözme yakla-şımlarının bir sonucudur. Savaş koşullarınıntoplumu çürütmesine şahit oluyoruz. Siyasetinsürdürülme biçimi olarak ortaya çıkan devletşiddeti, tüm toplumu zehirleyerek, şiddetin,

tüm yaşam alanlarına, insanlar arası ilişkiyedamga vurmasını getiriyor. Savaş şiddeti körük-lüyor; şiddet ise savaşın daha da yaygınlaşaraksürmesinin toplumsal temelini güçlendiriyor.Bu koşullarda, işçi sınıfı ve emekçilerin hak ta-lepleri görülmez, duyulmaz hale geliyor. Görül-düğü ve duyulduğu noktada ise egemenlerinşiddetinden nasibini alıyor; “terörist faaliyet”olarak görülüyor ve bastırılıyor. O nedenle, budurumu tersine çevirmek hayati bir önem taşı-yor; barış mücadelesi her şeyin önüne geçiyor.

Ya ayağa kalkacağızYa da ezilip un ufak olacağız

Cinsiyetçi dil istemiyoruz derken bilesırf muhalefeti eleştirmek için siyasetealet olanlar…

Ezici çoğunluğu yoksulluk düzeyinde birücret karşılığında çalışan işçiler, burju-vazinin çıkarı için, zorunlu BES adı al-tında daha da yoksullaştırılmakistenmektedir. İşçilerin, burjuvaziye ve-recek tek bir kuruşu yoktur.

Dokunulmazlıkların kaldırılması sorunubir demokrasi sorunudur. HDP’nin par-lamentodan tasfiyesi, ‘buzdolabına alın-dığı’ söylenen parlamenterdemokrasinin tasfiyesine yönelik birhamle olarak değerlendirilebilinir.

Bir sorum var!Sevda > 6Taşeron işçileri, yalan değil kadro istiyor!M. Çınar > 8Kamu Spotu: Esnek çalışmanın “Güvenceli”si olamaz!Oya Öznur > 9Çatışma salgını yayılıyorİşçi Sözü-Haber > 10Acele kamulaştırma operasyonu: SurAysun Koca > 12Yine ve yeniden bir şiddet sarmalının içindeİşçi Sözü-Haber > 14

Zorunlu bireysel emekliliksigortası geliyor, pamuk eller cebe Kadın eylemci dediğin Dokunulmazlıkların kaldırılması

halk iradesinin hiçe sayılmasıdır

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Mustafa Eker > 5

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Mayıs 2016 / Sayı 23 / Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Mayıs 2016

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete

Bugün ülkenin içinde bulun-duğu durumun müsebbibi siyasiiktidarın, “yurtta savaş, dünyadasavaş” politikasıdır. Kürt siyasetçi-lerle, siyasi iktidarın yetkilileri ara-sında gerçekleşen Dolmabahçebuluşmasının ardından, “mutaba-kat yok”, “müzakere yok”, “Kürtsorunu yok” diyerek, savaş kon-septini tercih eden anlayış, bu-günkü tablonun sorumlusudur.

Hiç kimse, halkı aldatmaya ka-kışmasın. Bugün siyasi iktidarınyaptığı iş “terörle mücadele” değil,bir bütün olarak Kürt halkını hedefalan bir teslim alma, boyun eğ-dirme operasyonudur. Orantısızgüç kullanılarak, binlerce ev ve iş-yerinin yerle bir edilmesi, yüz bin-lerce insanın yaşadıkları yerleri terketmeye zorlanması, Kürtlere yö-nelik toplu cezalandırmadır.Bunun ötesinde, sürekli barışçı si-yasi çözüme vurgu yaparak, müza-kerelere geri dönülmesiniistedikleri için HDP’li milletvekillerihedef alınmakta; dokunulmazlıklarıkaldırılarak hapse atılmak isten-mektedir. Bu durum, ülkede barışistemenin suç olarak görüldüğünüortaya koymaktadır. Ayrıca, Kürt-lere yasal siyaset yapma yolununkapatılmak istendiğini ve onlarıseçip Meclis’e gönderen Kürt halkı-nın siyasi iradesinin hiçe sayıldığınıgöstermektedir. Anayasa Mahke-mesi Başkanı, bölge kentlerindeaylarca süren sokağa çıkma yasak-larına karşı hukukçuların hak ihlalibaşvurularını, “terörle mücadele”konsepti çerçevesinde reddettikle-rini övünerek açıklamaktadır.

Siyasi iktidar, Kürtlere ait veKürt kimliğini taşıyan, temsil edenher şeye azgınca saldırmaktadır. Birspor kulübüne bile tahammül ede-memekte; Amedspor’un üzerin-den baskıyı eksik etmemektedir. Bukulübe, sudan sebeplerle, seyircisizoynama ve para cezaları verilmek-tedir. Tüm futbol karşılaşmaları vestadyumlar ırkçı-faşist propagandayapılan alanlar haline gelmişken,bu duruma göz yuman federasyon,taraftarlarının tezahüratını bahaneederek, Amedspor’a üç puankesme cezası uygulamıştır. Bu gö-rülmüş bir şey değildir. Yine Anka-ragücü maçında, Amedsporyöneticilerinin öldürülesiye dövül-mesine polis sessiz kalır ve saldır-ganlar hakkında hiçbir işlemyapmaz iken, futbol federasyonuAnkaragücü kulübüne küçük ceza-lar vermekle yetinmiştir.

Kürtleri ezmek ve onlara boyuneğdirmek konusunda tüm devletkurumları, uyum içinde, elbirliğiyleçalışmaktadır. Kürtlerin ezici ço-ğunluğu bu durumun bilincindedir.

Fakat siyasi iktidarın bu tutumu,Kürtlerde korku, yılgınlık ve tesli-miyet yaratmak şöyle dursun, psi-kolojik kopuşu körüklemektedir.Kürtler, devletten, siyasi iktidar-dan ve Kürt sorununun barışçısiyasi çözümünden umudunu gi-derek kesmektedir. Bu gelişme,kutuplaşmanın ve daha geniş bo-yutlu çatışmaların zeminini yarat-maktadır. Dolayısıyla, gelişmelersiyasi iktidarın arzuladığının aksiyönündedir. O nedenle, Kürtleri ez-meyi, teslim almayı hedefleyen po-litikalar derhal terk edilmelidir. Aksihalde ülke daha vahim olaylarasahne olacaktır.

Dünkü dost bugün düşman oldu

Sınır kentlerine düşen bomba-lar, kaza eseri değildir. IŞİD, doğ-rudan Türkiye topraklarını hedefalmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye,fiilen ve açık bir biçimde, Suriye sa-vaşına dâhil edilmektedir. Budurum, siyasi iktidarın yanlış Suriyepolitikasının sonucudur. Başlan-gıçta tüm Sünni ve Selefi güçlerleiyi ilişkiler geliştirerek, Suriye reji-mini yıkmak için işbirliği yapan ikti-dar, şimdi bu güçlerin en güçlü vekanlı olanı ile karşı karşıya gelmiş-tir.

Siyasi iktidar, Suriye Kürtlerinibastırma, gelişmelerini engellemeyolunda, IŞİD’e büyük umutlarbağlamıştı. O nedenle bu örgütleilişkiler geliştirmişti. Ancak IŞİD,başta batılı emperyalistler olmaküzere, uluslar arası toplum tarafın-dan hedef tahtasına oturtulunca,AKP iktidarı da buna paralel birtutum almak zorunda kaldı. Bu ör-gütün ülkedeki hareket serbestîsinisınırladı. IŞİD ise bu tutumu düş-manca olarak görerek, Türkiye’yihedef almaya başladı. Saldırılar so-nucunda, Kilis halkının üçte biri-nin kenti terk ettiği söyleniyor.Bu sorunun giderek daha da büyü-yeceği, Kilis, G.Antep, Hatay gibiillerin savaş alanına dönüşeceğiöngörülebilir.

Siyasi iktidar, Suriye cephe-sinde yalnız ve eli zayıftır. Re-jimle ve baş destekçisi Rusya ilekavgalıdır. Rusya korkusu yüzün-den uçaklarını kullanamamakta;IŞİD saldırılarına karşı etkili cevap-lar verememektedir. Baştan beriKürtlerle kavgalıdır; taciz ateşle-riyle onları tedirgin etmeye çalış-maktadır. Son olarak IŞİD ilekavgalıdır. Suriye’de pek etkili ol-mayan “ılımlı muhaliflerle” ilişki-siyle bir yere varması da mümküngörünmemektedir. Dolayısıyla Suri-ye’de dışlanmış; başlangıçtaki id-dialı siyasi hedeflerinden çokuzağa düşmüştür. Buna karşılık busavaşın zararlarını giderek dahafazla çekeceği görülmektedir.

Şiddet ortamında işçi hakları budanıyor

Savaş ve çatışmalar aslında eko-nomik ve siyasi krizin bir ürünü.Egemen sınıflar, kendi yarattıklarıkrizi şiddet kullanarak aşmaya çalı-şırken, bu ortamı işçi sınıfının tümkazanımlarını ortadan kaldırmakiçin kullanıyor. Modern işçi sınıfı,yaşama ve çalışma koşulları bakı-mından, yüz yıl öncesine, bir“amele” konumuna geriletilmek is-teniyor. Bunun adına ise “esnek ça-lışma” deniyor.

Birinci olarak, işçi sınıfının çokeski bir kazanımı olan, kıdem taz-minatı hakkı fiilen ortadan kal-dırılmaya çalışılıyor. Kıdemtazminatı fonu oluşturularak, buhakkın gasp edilmesinin ötesinde,işten çıkarmayla kıdem tazminatıödenmesi arasındaki bağ koparıla-rak, patronların kolayca işçi çıkar-malarının önü açılıyor.

İkinci olarak, özel istihdam bü-roları ve kiralık işçi uygulama-sıyla, iş ilişkilerinde “dayı başı”sistemi egemen hale getiriliyor.Böylece, iş güvencesi ve sendikalıçalışma hakkı ortadan kaldırıldığıgibi, yıllık ücretli izin hakkı, emekli-lik ve hatta çalışma karşılığındaücret alma hakkı bile tehlikeye giri-yor.

Üçüncü olarak, taşeron çalış-maya karşı hiçbir önlem getirilmi-yor. Özel sektörde taşeron sistemiolduğu gibi devam ederken, ka-muda çalışan 700 binin üzerindekitaşeron işçisinin, sözleşmeli perso-nel altında, kamuda istihdam edil-mesi öngörülüyor. Böylece, devleten büyük taşeron haline getirili-yor. Gerek sözleşme imzalanma-dan önce, kurumun talebi, sınav,güvenlik soruşturmaları yoluyla,gerekse imzalanan sözleşmelerinüç yılda bir yenilenmesi koşulu yü-zünden, taşeron işçisinin kadro ta-lebinin temel gerekçesi olan işgüvencesinin sağlanması mümküngörünmüyor.

Son olarak, ücretlerden yapıla-cak zorunlu bireysel emeklilik si-gortası kesintisi ile işçiden haraçalınması planlanıyor. Zaten aldığıücret kendisine yetmeyen, krediyleayakta durmaya çalışan işçi, bir desürdürmesi mümkün olmayan bi-reysel emeklilik sistemine zorla so-kularak daha da yoksullaştırılıyor.

Gelinen noktada, hayatın heralanını zehirleyen savaş politikala-rına karşı barışı, siyasi iktidarın veburjuvazinin hak gaspları yönün-deki saldırılarına karşı haklarımızısavunmak için ayağa kalkmaktanbaşka bir yol kalmamıştır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Mayıs 2016, Sayı: 23Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Mayıs 2016

Page 3: İşçi Sözü Mayıs 2016

Zorunlu bireysel emeklilik sigortası geliyorPamuk eller cebe

Hükümet çevrelerinden basınayansıyan açıklamalara göre, ilkdefa işe girenler için, zorunlu bi-reysel emeklilik sigortası(BES) dü-zenlemesi geliyor. Bir sürediristeğe bağlı olarak sürdürülen vedevletin de yüzde 25 oranındakatkı yaptığı sistem, artık zorunluoluyor.

“İlk defa işe girenler” ibaresi,halen çalışmakta olanları rahatlat-masın. Uygulama yürürlüğe girdik-ten sonra, çalışmakta olduklarıişten ayrılıp yeni bir işe girdikle-rinde, onlar da “ilk defa işe giren-ler” kategorisine dâhil oluyor.Dolayısıyla, onlardan da BES kesin-tisi yapılacak.

Ekonomiden sorumlu bakanMehmet Şimşek’in basında yeralan açıklamalarına göre, en düşükkesinti miktarı 50 TL olacak. Asgariücretin brüt 1647 TL olduğu dik-kate alındığında, maaşlardanyüzde 3 oranında BES kesintisi ya-pılacağı anlaşılıyor. Bu kesinti 6-8ay süresince zorunlu olarak yapıla-cak. Bu süreden sonra, istenirse,sistemden çıkılabilinecek. Ancak,kesilen bu para çalışana hemenödenmeyecek. Sistemden çıksanızda bu parayı alabilmek için emek-liliği beklemeniz gerekiyor. Dolayı-sıyla, halen aldığı para geçimineyetmeyen çok sayıda düşük ücretliişçi, zorunlu kesinti süresi dolunca,büyük ihtimalle sistemden çıkacak.Parasını da alamadığı için, adetaişçiden 6-8 ay boyunca haraç alın-mış olacak.

Bugün isteğe bağlı olarak sis-teme dâhil olup, bireysel emeklilik

keseneği ödeyenler ya yüksek üc-retli çalışanlar ya da rantiyeler. Al-dığı para geçimine yetmeyen vekredi kartları, banka kredileri, kısa-cası borçlanmak suretiyle hayatınısürdürebilenlerin bu sistemde ka-lıcı olmaları mümkün görünmüyor.Mümkün olsaydı, şimdiye kadarbunlar da, yüzde 25 oranındakidevlet desteğinden de yararlana-rak, sisteme girmiş olurlardı. As-lında bu gerçeği hükümet çevreleride biliyor. Ancak başlıca iki ne-denle bu uygulamayı getiriyorlar.Birincisi, ülkede tasarruf oranı çokdüşük; bu durum ekonominin ge-leceğine ilişkin kuşkular yaratıyor.Dolayısıyla, zorunlu BES sistemini,zorunlu tasarruf uygulaması olarakdeğerlendirmek mümkündür.İkinci olarak, Sosyal Güvenlik Yasa-sında, özellikle 2008 yılında yapı-

lan değişikliklerden sonra, uzunyıllar süren çalışmanın ardındanalınacak emekli maaşı sadaka dü-zeyinde kalacak. Bugünkü düşükemekli maaşlarına bile rahmetokutacak. Bu durumu, bir ölçüdede olsa, telafi etmek için bu uygu-lamayı getiriyorlar.

Burjuvaziye para lâzım

Gerek ekonomi bürokratları ge-rekse başta IMF olmak üzere, ulus-lar arası kuruluşlar, Türkiye’dekitasarruf açığını ülke ekonomisiningeleceği için önemli bir risk fak-törü olarak görüyorlar. Bakanlar vebürokratların çok övünerek açıkla-dığı yıllık yüzde 3-4 civarındakiekonomik büyüme, esas olarak,devletin ve bireylerin tüketim har-camalarından kaynaklanıyor. Butüketim harcamaları ise, büyük öl-çüde, borçlanılarak, kredilerle kar-şılanıyor. Ancak bu durum sınırageldi, dayandı. Bankaların ve şir-ketlerin, yurtdışından kolayca veucuza borçlandıkları dönem ka-pandı. Artık ülkeden sermaye çıkışıyaşanıyor.

Bu durum kaynakları daraltıyorve faiz oranlarının, hükümetin tümbaskılarına karşın, yüksek tutulma-sını beraberinde getiriyor. MerkezBankası ile AKP hükümeti arasındayıllardır sürmekte olan kavganınarkasında bu gerçek yatıyor. Or-tada kredi olarak kullanılabilecekkaynak olmadıktan sonra, idari ka-rarlarla faizleri indirseniz ne ola-cak? Merkez Bankası bürokratlarıbu gerçeği bildiklerinden, hükü-metin faizlerin indirilmesi yönün-deki baskılarına karşı direniyorlar.

Bu durumda, tasarruf oranınıarttırmak, başlıca çare olarak öneçıkıyor. Bunun sonucu olarak, işçi-lerin, emekçilerin ceplerindeki üç-beş kuruşa saldırılıyor. Zorunlu BESsistemi yoluyla zorunlu tasarrufuygulamasına gidiliyor. Buradangelecek olan para, belirli fonlardatoplanarak, ucuz bir biçimde, bur-juvazinin ihtiyacına sunulacak. Pat-ronların kredi ihtiyacı karşılanmışolacak. Daha açık bir deyişle, kar-nını doyuramayan işçi, zorunluolarak, patronlara ucuz kredi ver-miş olacak.

Ölmezsek maaş yerine sadakaalacağız

AKP iktidarı, 2008 yılında SosyalGüvenlik Yasasında yaptığı deği-

şikliklerle, işçi sınıfına iki önemlidarbe vurdu. Birinci olarak, 1 Ekim2008 tarihinden sonra ilk kez işegirenler, çalışma gün sayılarını dol-durmaları halinde, ancak 65 ya-şında emekli olabilecekler. İkinciolarak, tüm işçiler için, 1 Ekim2008 den sonraki çalışmaları içinmaaş bağlama oranı yıllık yüzde2’ye düşürüldü. Bunun anlamı şu:2008 yılından sonra sürekli asgariücretle çalışan bir işçi, 25 tam yıl,yani 9000 gün çalışıp prim ödedik-ten sonra kendisine o anki asgariücretin yarısı (25x%2=%50) tuta-rında emekli maaşı ödenecek.Yani, bugünün parasıyla, 1647 TLolan asgari ücretin yarısı olan 823TL tutarında emekli maaşı alacak.Bugün çok yakınılan en düşükemekli maaşı 1300 TL civarındadırve bu tutar 5000 günlük yani 13,5yıllık çalışma sonucunda elde edil-miştir.

Emekli olacak işçilerin bu du-ruma düşeceği tarihler çok uzaktadeğildir. Saat işlemektedir ve 2008Ekim’inden sonraki çalışmalar bu“tarifeye” girmektedir. Çalışılan hergün, ödenen her fazla prim, düşükücret alanlar için, emekli maaşınındaha da düşmesi demektir. Bun-dan sonraki yıllarda emekli olacakdüşük ücretli işçiler, “yandım Allah”pozisyonuna düşecektir. Doğalolarak, bu durum yaygınlaştıkça veçalışan işçilerin bilincine yansı-dıkça, ciddi tepkiler ortaya çıka-caktır. O nedenle AKP iktidarışimdiden tedbirini almakta; halençalışmakta olan işçileri BES siste-mine yönlendirerek, bugün dahada yoksullaşmaları pahasına,emekli olduklarında 3-5 kuruşdaha fazla gelir elde etmelerininönünü açmaktadır. Bu yolla olasışiddetli tepkileri önlemeyi amaçla-maktadır.

Kısacası, ezici çoğunluğu yok-sulluk düzeyinde bir ücret karşılı-ğında çalışan işçiler, burjuvazininçıkarı için, zorunlu BES adı altındadaha da yoksullaştırılmak isten-mektedir. İşçilerin, burjuvaziye ve-recek tek bir kuruşu yoktur. Onedenle, işçi sınıfı, topyekûn ola-rak, zorunlu BES sistemine karşıçıkmalıdır. Emeklilik koşulları açı-sından (emeklilik yaşı, prim ödemegün sayısı ve emekli maaşı bağ-lama oranı) ise, en azından ilkadımda, 1990’lı yılların koşullarınadönebilmek için mücadele etmeli-dir.

Aykut Özer

Mayıs 2016 3İşçi Sözü

Ezici çoğunluğuyoksulluk düzeyinde birücret karşılığında çalışanişçiler, burjuvazininçıkarı için, zorunlu BESadı altında daha dayoksullaştırılmakistenmektedir. İşçilerin,burjuvaziye verecek tekbir kuruşu yoktur. Onedenle, işçi sınıfı,topyekûn olarak,zorunlu BES sisteminekarşı çıkmalıdır.

Ekonomi Bakanı, Mehmet Şimşek

Page 4: İşçi Sözü Mayıs 2016

Kadın eylemci dediğin

İşçi Sözü4 Mayıs 2016

Kılıçdaroğlu Ensar Vakfı’nda ço-cuklara tecavüze yönelik olarakAile ve Sosyal Politikalar Baka-nına karşı sarf ettiği "Valisi ko-nuşmuyor, Milli Eğitim Bakanıkonuşmuyor. Aileden sorumluBakan da zaten birilerinin önüneyatmış vaziyette o da konuşmu-yor." sözleri sonrasında başınagelenleri biraz da hak etti. Niha-yetinde ‘önüne yatmak’ eril birdil. Daha önce başkalarının kul-landığını, ama o zaman sıkıntıyaratmadığını söylemek de çıkışyolu değil. Oysaki niyeti gün-deme oturan Karaman’daki cin-sel suçlara ve Aile ve SosyalPolitikalar Bakanlığının yaptıkla-rının yetersizliğine dikkat çek-mekti.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamaların-dan sonra Başbakan Davutoğ-lu’nun çağrısıyla Ankara’daeylem yapan KADEM’e (Kadın veDemokrasi Derneği), İstanbul’daeylem yapan AKP Kadın Kolla-rı’na ve Ankara’da basın açıkla-ması yapan Eğitici ValidelerDerneği (EVADER), Güzide Ka-dınlar Eğitim ve Dayanışma Der-neği (GÜZİDER) ve Yek AdımDerneği (YEKAD) isimli örgütlerebir diyeceğimiz var. Kadına yöne-lik cinsiyetçi söylemlere duyarlılı-ğınız ve eylem yapmanız çokgüzel. Peki şimdiye kadar diğer

siyaset ve politikacıların özelliklede AKP’li vekillerin, bakanlarınvs. cinsiyetçi söylemlerinde ner-deydiniz? Zaten başbakandangelen talimat üzerine eylemiyaptınız! Siz de cinsiyetçi dil iste-miyoruz derken bile sırf muhale-feti eleştirmek için siyasete aletoldunuz.

AKP’nin kabarık cinsiyetçi,kadın düşmanı sicili

Biz size AKP’nin kabarık cinsi-yetçi, kadın düşmanı sicilindenörnekleri hatırlatalım ki, belki birsonrakinden parti ve siyasetçiayrımı yapmadan gerçek bireylem örgütleyebilirsiniz.

Trabzon'un Of İlçesi'nde AKP'liBelediye Başkan Vekili Halil Ali-reisoğlu: Kadından alacağımızeğitime ihtiyacımız yok; AKP ve-kili Sait Yüce’den kadın avukata:Ben sana haddini bildirmeye ça-

lışıyorum; Davutoğlu: Aileniz sizeeş bulamazsa bize gelin; SareDavutoğlu: Kadına şiddet demekkonuyu büyütüyor; Vali HüseyinAksoy: Eskiden ‘Kocandır, severde döver de’ derdik, artık demi-yoruz; Sağlık Bakanı: Kadının tekkariyeri annelik kariyeri; Erdo-ğan: Kadınla erkeği eşit konumagetirmek fıtrata terstir , Kadınmıdır kız mıdır?; Melih Gökçek:Evi topluyorsunuz, Allah razıolsun, Tecavüze uğrayan kadınölsün; Arınç: Dayanamayıp di-reğe çıkanlar, bir kadın olaraksus. Ve daha niceleri...

Bu kadınlara bir diğer tavsiyemcinsel istismar, taciz ve tecavüzve kadın cinayeti davalarına mü-dahil olmaları. Cansel Buse dava-sında “reşit olmayanla cinselilişki” suçundan şikâyet olmadığıiçin tecavüzcü öğretmen beraatetti. “çocuğun nitelikli cinsel is-tismarı” ve “cebir tehdit ve hilekullanarak kişiyi hürriyetindenyoksun kılma” suçlarını işleme-miş sayıldı. İntihar etmesi yeterligörülmedi de şikâyetçi olmasışartı arandı. Öğretmenin gön-derdiği cinsel içerikli fotoğraf vemesajlar nedeniyle “müstehcen-lik” suçundan aldığı hapis cezasıise uygulanan iyi hal indirimiyle4 yıl 2 aya indi. Tahliye edilenöğretmen, Yargıtay kararı onarsa

tekrar tutuklanacak. Yani yaptığıtecavüz, intihara sürükleme ya-nına kar kalacak!

Kadınlara dair iyi haberlerede sevinmek gerek

Mesela Türkiye’de bir ilk olarakKadın ve Spor Çalıştayı düzen-lendi. Bu çalıştayda, kadınlarınve kız çocuklarının sporun farklıalanlarına katılımında karşılaştık-ları sorunlar ve çözüm önerilerikonuşuldu.

Bir diğeri Toz Bezi'ne En İyi Filmve En İyi Kadın Oyuncu Ödülüverildi. İki gündelikçi kadının İs-tanbul’daki hayat mücadelesinianlatan Toz Bezi, Nürnberg Tür-kiye Almanya Film Festivali’nde“En İyi Film” ve “En İyi KadınOyuncu” ödülünü aldı.

Değer Deniz cinayeti davasında,kasten öldürme, cinsel saldırı veyağma suçlarının nitelikli halin-den yargılanan C.M., 45 yıl hapiscezasına çarptırıldı.

Sedat Yurtdaş'ın Cinsel Saldırısuçlamasıyla yargılanmasınabaşlandı. Eski milletvekili ve avu-kat Sedat Yurtdaş’ın stajyerinecinsel saldırı suçlamasıyla yargı-landığı davanın ilk duruşma-sında, dosyanın Ağır CezaMahkemesi'ne gönderilmesinekarar verildi.

Bodrum Kadın Dayanışma Der-neği, Bodrum Belediye'sine "8Mart'ta kahvaltı organizasyonudüzenlemek, çiçek dağıtmak-tansa kadınlara güvenli ve koru-naklı alanlar yaratın. Sığınakaçın." dedi.

Ve dünyadan bir güzel haber;İnsan Hakları Mücadelesinde Ka-dınların Etkisi tartışıldı. Hak sa-vunucusu kadınlar Soderberg,Fatima, Barankitse, Gbowee veKulea Aurora Diyalogları'ndainsan hakları mücadelesi ve top-lumsal değişimde kadınların ya-rattığı etkiyi kendi deneyimleriüzerinden anlattı.

Ayla Çelik

Cinsiyetçi dil istemiyoruzderken bile sırfmuhalefeti eleştirmekiçin siyasete aletolanlar…

Page 5: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 5İşçi Sözü

Dokunulmazlıkların kaldırılmasıhalk iradesinin hiçe sayılmasıdır

Fezlekesi olan milletvekillerinindokunulmazlıklarının kaldırılmasınailişkin AKP tarafından getirilen ana-yasa değişikliği önerisi, Meclis Ana-yasa Komisyonunda görüşülmeyebaşlandı. Anayasaya geçici birmadde eklenerek yapılması planla-nan değişiklik önerisinin amacının,muhalefet vekilleri, öncelikle deHDP’ye dokunmak olduğu anlaşılı-yor. Anayasaya aykırı olan bir ana-yasa değişikliği söz konusu. AKP debunu bildiğinden olsa gerek, doku-nulmazlığı kaldırılacak vekillerinAnayasa Mahkemesine gitmesinin,itiraz etmesinin önünü kapatmayaçalışıyor. Onlara Meclis’te kendilerinisavunma hakkı bile tanımıyor.

Anayasanın 83/1. Maddesi, “mil-letvekilleri Meclis çalışmalarındakioy ve sözlerinden, Meclis’te ilerisürdükleri düşüncelerden sorumlututulamazlar” diyerek, muhalefetmilletvekillerini çoğunluk partisininbaskı ve tahakkümünden korumayıhedefliyor. AKP, 12 Eylül Anayasa-sından bile geriye düşüyor. Kürsüdokunulmazlığını kaldırıyor. Muha-lefet milletvekillerinin kürsüde sa-vundukları görüşler, ileri sürdüklerifikirler yüzünden tutuklanma veyargılanmasının önünü açıyor. Türki-ye’yi, faturası 1994’ten daha da ağırolacak kaotik bir sürecin içine sü-rüklüyor.

AKP’nin önerisine göre, düzenle-menin yürürlüğe girdiği tarihten iti-baren 15 gün içinde yasamadokunulmazlığının kaldırılmasınailişkin dosyalar, gereğinin yapılmasıamacıyla, yetkili merciye iade edile-cek. Hakkında fezleke bulunan mil-letvekillerinin yargılanması içinhukuki süreç başlayacak. Açılacakbu davalar hukuki olmaktan çokpolitik davalardır.

HDP Meclis’ten tasfiye edilmekisteniyorDokunulmazlıkların kaldırılmasıyla,

hakkında fezleke düzenlenen, sözde“tüm vekillere”, gerçekte ise HDP’yedokunulmak istendiği, HDP vekille-rinin en azından bir kısmının tutuk-lanmasının amaçlandığı anlaşılıyor.Amaç Meclisin içini boşaltmak, araseçim ve yeni bir anayasa ile Baş-kanlık sistemine meşruiyet kazan-dırmak, değilse farklıdavranılabilirdi. Anayasadaki “kürsüdokunulmazlığı” korunup, milletve-killerinin yargılanması için yasamadöneminin sonu beklenebilirdi. Nevar ki beklenmek istenmiyor. Belli kiaceleleri var. AKP’nin amacının,zaten fiilen hayata geçirilen başkan-lık sistemine, yeni anayasa ile meş-ruiyet kazandırmak olduğuanlaşılıyor. HDP, Başkanlık sisteminegiden yolda bir engel olarak görü-lüyor. AKP bu engelden kurtulmakistiyor. AKP, dokunulmazlıkları kaldır-

makla, altı milyon civarında oy almışve parlamentoya girmeye hak ka-zanmış bir partiyi ve vekillerini, yineaynı şekilde seçimler yoluyla değil,üzerinde siyasi ve hukuksal baskıoluşturarak siyasal zeminden tasfiye

etmeyi amaçlıyor. Bu, seçimlerin veseçmen iradesinin hiçe sayılmasıdır.Bu, HDP’nin ve onu seçen, oy verenseçmenin ve seçilenin parlamen-toda temsil edilme hakkının hiçe sa-yılması ve elinden alınmasıdır.

HDP milletvekilleri, işçi ve emekçi-lere olduğu gibi, Kürt halkına daeşitlik ve demokrasi istedikleri içindokunulmazlıkları kaldırılmak isteni-yor. AKP iktidarı, HDP’li vekilleri tu-tuklayıp yargılayarak ve mahkûmederek, demokratik muhalefetibaskı altına almayı ve sindirmeyi,işçi sınıfı ve tüm diğer ezilen kesim-lerin hak mücadelelerini ve demok-rasi taleplerini geriletmeyihedefliyor.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasıhamlesini, bu kesimlere yönelik sür-dürülen anti-demokratik saldırılarınve otoriter bir rejim inşa etme çaba-larının devamı olarak görmek gere-kir.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasıparlamenter demokratik siyasetinönünün tıkanması demektir. Budurum ülkede barış ve istikrar orta-mının gelişmesine hizmet etmeye-cek, aksine ülkede yaşanan kriz vetoplumsal gerilim daha da artacak.Kürt sorunu daha da derinleşecek.Barış umutları daha da ötelenecek-tir.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasısorunu bir demokrasi sorunudur.HDP’nin parlamentodan tasfiyesi,‘buzdolabına alındığı’ söylenen par-lamenter demokrasinin tasfiyesineyönelik bir hamle olarak değerlen-dirilebilinir. AKP’nin bu hamlesi,Meclis’in sol kanadının atılarak içi-nin boşaltılması, demokrasi güçleriaçısından bir sorundur. Ne var kidemokrasi güçleri açısından sorunolan, siyasal iktidar açısından, baş-kanlık sistemine giden yolun önünüaçacağı için bir olanaktır! BöyleceHDP’nin “seni Başkan yaptırmaya-cağız” politikasının da rövanşı alın-mış olacak. Hem Başkanlıksistemine geçmek için, AKP’nin,anayasayı değiştirmeye yetecek sa-yıda milletvekili çıkarmasını engelle-yen HDP etkisiz hale getirilecekhem de muhtemel bir ara seçimleboşalacak yerlere AKP’liler getirile-bilecek. Hem de dokunulmazlığı ol-mayan milletvekilleri açılandavalarla, baskı ve abluka altına alı-nıp pasifize edilecek. Tüm siyasalalan AKP’ye kalmış olacak.

CHP, AKP’nin değirmenine sutaşıyorDokunulmazlıkların kaldırılmasına

ilişkin AKP tasarısı tüm muhalifleregözdağı vermeyi amaçlıyor. Bugüntopun ağzında HDP var ancakbunun HDP ile sınırlı kalacağını san-mak saflık olur. Yarın sıra CHP’yegelecektir. Bugün HDP’ye yönelikbu hamleye karşı ses çıkarmayanlar,yarın sıra kendilerine geldiğinde,Alman papazın “sıra bana geldi-ğinde sesimi duyacak kimse kalma-mıştı” durumuna düşeceklerdir.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,AKP’nin anayasaya aykırı olan ana-yasa değişiklik teklifine evet diye-ceklerini açıkladı. Bu sözün,“anayasayı bir kez delsek ne olur”diyen Özal, “anayasaya aykırı amaimzalıyorum” diyen AbdullahGül’ün söyleminden ve tavrındanhiçbir farkı yoktur.

CHP lideri, “evet” gerekçesini, “asılamaç HDP’lileri yargılamak; bizhayır dersek bunlar HDP’lilerle kolkola diyecekler ve bizi zor durmadüşürecekler” diyerek açıklıyor. Busiyasi rakibinin yörüngesine gir-mektir. Zor duruma düşmemek içinAKP’ye boyun eğmek, teslim ol-maktır. CHP lideri bu tutumuylaHDP’ye karşı estirilen şoven dal-gaya, milliyetçi hissiyata ve heze-yana direnemeyeceğini, AKP’ninkarşısında duramayacağını ve belliki durmamak gerektiğini düşünü-yor. Oy kaybetme kaygısıyla, milli-yetçiliğe ve şovenizme boyuneğiyor; onun çekim alanı içine giri-yor. AKP’nin önünü açıyor.

Tasarıya evet demekle, AKP’ninbaşkanlık sistemine giden yolunönü açılmaktadır. Çünkü bu düzen-lemenin asıl amacı başkanlık siste-mine giden yolu açmaktır.Kılıçdaroğlu sorunu yanlış koyuyor.Sorun, HDP’nin yanında olup olma-mak değil, başkanlık sisteminden yada parlamenter sistemden yanaolup olmamak olarak konulmalıdır.

CHP liderliği, kendi sağınadestek vererek, kendi solunu yoketmeye soyunuyor. Böylece kendisonunu da hazırlıyor. CHP içinde,“Kılıçdaroğlu’na rağmen”, “hayır”oyu kullanacak önemli bir kitleninolduğunun açığa çıkması, dokunul-mazlık sorununun CHP’nin bir iç so-rununa, liderlik sorununadönüşebileceğinin işaretlerini veri-yor.

Mustafa Eker

Dokunulmazlıklarınkaldırılması sorunu birdemokrasi sorunudur.HDP’nin parlamentodantasfiyesi, ‘buzdolabınaalındığı’ söylenenparlamenterdemokrasinintasfiyesine yönelik birhamle olarakdeğerlendirilebilinir.

Dokunulmazlıkların görüşüldüğü TBMM Meclis Anayasa Komis-yonu. HDP’li vekiller darp edilmeden hemen önce

Page 6: İşçi Sözü Mayıs 2016

İşçi Sözü6 Mayıs 2016

Hak alma mücadelelerimize dairkonuştuğum işçi arkadaşlarımlakonuları genişlettiğimiz ve zamanzamanda birbirimize sorular sor-duğumuz olur. Özellikle de 8Mart’tan sonra kadın işçi arkadaş-larımla sohbetlerimi daha da ge-nişletip olumlu ve verimlitartışmalar yaratacağına inandığımsorular yöneltmeye çalıştım. Bu-

günkü durumumuzu ortaya koy-ması açısından da bunu önemse-dim.

Bir sorum var arkadaşlar! Femi-nizm nedir? dedim:

- 46 yaşındaki Hastabakıcı N ab-lamızın cevabı bir soru niteliğin-deydi ama cevabını da içindebarındırıyordu: “Kııız o erkek düş-manlığı değil mi?” N ablamız ce-vabı sorusunun ardından kendiyorumunu da esirgemedi; “Adı ba-

tasıcalar, nefret ediyorum onlar-dan!” N ablamızın nefretinin sa-dece “onlarla” sınırlı olmadığınıkonuşmalarımızın sonunda anla-dım. N abla “kadın hakları ve kadınerkek eşitliği” bahsi genişledikçekendi kocasından da nefret ettiğinisöyledi…

- 38 yaşındaki Hastabakıcı arka-daşımız A “Erkek karşıtlığı” diyebaşlayıp, “kadınların özgürlüğünüsavunanlar” diye devam etti. Ar-dından da tereddütle sordu: “Benöyle biliyorum, yanlış mı biliyo-rum?”

- Hastabakıcı arkadaşlarımızınçoğunluğu “feminizmin ne demekolduğunu bilmiyoruz” dediler…

- 26 yaşındaki temizlik işçisi kadınarkadaşımız da “erkek düşmanlığı”olduğunu söyledi. Ama yanındabulunan temizlik işçisi erkek arka-daşımızın cevabı “kadınlara özgür-lük hakkı” oldu…

- Ü Hemşireye sorduğumda ilkönce “kadın ve erkek eşitliği savu-nucuları” cevabını aldım. Ardındanise “erkek karşıtları” diye ekledi…

- H Hemşire “kadın hakları savu-nucuları” dedi…

- Dr. Ç’nin “Feminizm nedir?” so-rusuna verdiği cevap ise: “Kadınerkek ayrımcılığına karşı, ekono-mik, sosyal ve toplumsal eşitliğisavunan kadınlar” oldu…

- Hemşire ve Doktor kadın arka-daşlarımızın cevabı genellikle“kadın özgürlüğü”, “kadınların top-lumsal eşitliği” niteliğinde oldu…

- Hastabakıcı ve temizlik işçisikadın arkadaşlarımdan duyduğumcevap ise genelde “erkek düşman-lığı” biçiminde oldu…

Soru ve sohbetlerimizin ardından,sınıf bilinci kadar kadın olma bilin-cinin de ne kadar önemli oldu-ğunu bir kez daha gördüm. Ve birkez daha “DİREN! - Zamanı Geldi”filmindeki, SUFFRAGETTE Hareke-tindeki kadın işçinin sözlerini hatır-ladım: “Dikkat edin, her evdeyizve insan ırkının yarısıyız!”

Sevda iscisozubulteni.blogspot.com.tr

Bir sorum var!

“Erkek düşmanlığı mı,kadın erkek eşitliği mi?”

Fransa’da, çalışma yasasındayapılmak istenen değişikliklerekarşı 9 Mart'ta başlayan eylemve grevler tam gaz devam edi-yor.

Fransız Çalışma Bakan’ınınadına atfen “el Khomri” yasası

olarak nitelendirilen bu tasarı,işçi ve emekçilerin kazanılmışhaklarını gasp eden düzenle-meler getiriyor. Öyle ki “işsiz-liği sona erdirmek” ve“istihdam yaratmak” bahane-siyle, güvencesiz ve esnek ça-lışma dayatılmak isteniyor.

Tasarı yasalaşırsa, günlük ça-lışma saatleri 10’dan 12’ye çı-kacak. Dolayısıyla haftalıkçalışma süresi de artacak. Geceçalışmalarında saat ücretiyüzde 25 ila 50 fazla ödenir-ken, bu oran yüzde 10’a düşe-cek.

İşçiler kadar geleceğin işçi veemekçileri olan öğrenciler detasarıya karşı mücadele ediyor-lar. Öyle ki 31 Mart’ta düzen-lenen genel grev ve eylemlereülke genelinde 1,2 milyon kişikatıldı. Aynı gün öğrenciler Pa-ris’te Cumhuriyet Meydanı’nda“Gece Ayaktayız” sloganıylatoplantı ve forumlar başlattılar.O tarihten bu yana meydanadeta eylemcilerin işgali al-tında.

28 Nisan’da işçiler ve öğrenci-ler bir kez daha sokaklara çıktı.İşçi sendikaları ve öğrenci ör-gütleri yayınladıkları ortak bil-

diri ile işçileri, emekçileri, öğ-rencileri, işsizleri ve emeklileribu yasaya karşı sokaklara çık-maya çağırdı. Paris, Rennes,Nantes, Marsilya, Lyon ve LeHavre başta olmak üzere çoksayıda şehirde kitlesel eylemleryapıldı. Yasası tasarısının geriçekilmesi talebi bir kez dahayüzbinlerce kişinin katılımıyladile getirildi.

İşçi sınıfının uluslararası birlik ,mücadele ve dayanışma günüolan 1 Mayıs'ta da aynı talepbelirleyiciydi.

Şu sıralar Fransa meclisindeolan yasa tasarısı, 3 Mayıs’tan12 Mayıs'a kadar görüşülecekve 17 Mayıs'ta oylamaya sunu-lacak. Fransa’yı Mayıs ayındaeylem ve grevlerin şiddetini ar-tıracağı günler bekliyor.

İşçi Sözü-Haber

Fransa’da eylemler tam gaz

Cumhuriyet Meydanı, “Gece Ayaktayız” eylemi.

Page 7: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 7İşçi Sözü

“Ülkenin içine düştüğü duru-mun işaretlerini 7 Haziran ön-cesi Diyarbakır’daki mitingdepatlayan bombayla gördük.Suruç ve Ankara patlamala-rında yüzlerce yurttaşımız ha-yatını kaybetti. Ülkemiz yangınyerine döndü. Bildirinin kalemealındığı günlerde hükümet1990’lar konseptine geri dönüşyapmıştı. Cenazeler sokaklardakaldı. Çocukların ölü bedenleribuzdolaplarında saklandı. Sağ-lık bakanlığı 355 bin yurttaşınevinden ayrıldığını söyledi. Buülkenin yurttaşları olarak maa-şımızı alıp korunaklı hayatları-mızı sürdürmedik. Ağır insanhakları ihlallerinin durmasını is-tedik. Bildirimiz hükümeteuyarı ve talep içeren bir bildiri-dir.”

Bu Suça Ortak Olmayacağız!başlıklı Barış İçin Akademisyen-ler bildirisini imzalayan akade-misyenlerden Muzaffer Kaya,Esra Mungan, Kıvanç Ersoy veMeral Camcı terör örgütü pro-pagandası yaptıkları suçlama-sıyla tutuklanmışlardı.Haklarında hazırlanan alelacelebir iddianameyle 1,5 ila 7,5 yıl-ları arasında hapis cezası iste-nilmişti. Tutukluakademisyenlerin yargılandığıdavaya 22 Nisan’da İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde baş-landı. Yukarıdaki sözler ise du-ruşmada savunmalarını yapanakademisyenlerden MuzafferKaya’ya ait. Kaya özetle şunlarıdile getirdi. “Bizim nezdimizdeTürkiye vatandaşlarının barışhakkı, düşünce ve ifade özgür-lüğü yargılanmaktadır. Savcılık

bu iddianameyi Vikipedia’dakiyanlış bilgilerden yararlanarakhazırlamıştır. Nutku iyi bir hocadeğilim ama böyle bir yazıyı(iddianameyi) bir öğrencim ver-seydi on üzerinden iki verirdim.Savcıya göre bizim bildirimizinyazılma nedeni ‘özyönetimedestek olmak.’ Bildiride bir kerebile özyönetim kelimesi geçmi-yor. Savcının yazdığı yerde ise14 kere özyönetim kelimesi ge-çiyor. ‘Birleşmiş Milletler göz-lemcilerinin görevligöndermesine zemin hazırla-mak’ diye bir suç olamaz. Erdo-ğan da bize hakaret ettiğikonuşmasında Chomsky’yi ‘gel-sin görsün’ diye çağırmıştır. Oçağırınca suç değil, biz çağı-rınca mı suç?”

Devletin kulu değil yurttaşız:“İddianamede elle tutulur hiç-bir şey yok” diyerek savunma-sına başlayan Esra Mungan ise“ne bir delil ne de bir tanık var”vurgusuyla devam etti. “İddia-name asıl şunu demek istiyor;‘Sen devlet gibi düşünmek zo-rundasın. Eğer bunun aksinidüşünüyorsan seni tutuklarım.’Devleti ısrarla barışa davetetme hakkım bulunmaktadır.Gerçek ve kalıcı bir barış talepediyorum. Bir yurttaşın devlet-ten talep edebileceklerini talepediyorum. Biz devlete hitapettik çünkü bizim tek yasal mu-hatabımız var. Devleti tekmeyledevrilen masaya geri oturmayaçağırdık. Metnimiz bölgede yokedilen insanların, kentlerinmetnidir. Metinde örgüte övgüdeğil devlete hitap ve barış

çağrısı var. Okuyan düşünenbiri olarak devleti sorgulama veeleştirme hakkım var."

Zoraki kahraman yarattılar:“Mahkemenin karşısında Ana-yasa’yı savunmak da bizedüşmüştür” diyen Kıvanç Ersoy“barışı savunmak Anayasal hak-tır ve aydın olarak da vazife-mizdir” diyerek şunları dilegetirdi. “Savcı bize ‘aydın’diyor. Teşekkürler ama aydınkelimesinin anlamını bilmiyor.Aydın otoriteyi karşısına alır.Okuduğumuz ve imzaladığımızkelimeler aydın olmanın bir ge-reğidir. İmzaladığımız bildiriaydın olmanın gereğidir. Can-sız bedeni buzdolabında sakla-nan çocukların, beyaz bayraklavurulanların can güvenliği içinbildiriye imza attık. Barış istedi-ğimiz için attık. Barışı savun-mak aydın sorumluluğudur.Aydın hiçbir çıkar gözetmedenhiçbir yerden talimat almadankorkusuzca fikrini savunan kişi-dir. ‘Kanlarında duş alacağız’diyenler dışarıdayken biz tutuk-landık. İddianame bizim gibiişinde gücünde akademisyen-lerden zorla kahraman yarattı.Şimdi herkes ‘Kıvanç hocanındenklemleriyiz!’ diyor. Hiç kim-senin ‘Savcı İrfan Fidan’ın id-dialarıyız’ diyeceğini sanmam.Akademisyenler bağımsız bi-reylerdir, kimse onları imza at-maya da çekmeye dezorlayamaz.”

Muhalif görüşler devletçenahoş karşılanmıştır: “İsmailBeşikçi ‘iddianameniz savun-mamdır’ demişti. Ben de iddia-nameniz ve her iki metin(akademisyenler bildirisi vebasın açıklaması metni) benimsavunmamdır diyorum” diyereksavunmasına başlayan MeralCamcı şunları dile getirdi. “Birbilim insanı için aslolan dü-şünce üretmektir. Bilim insanıtanıktır. Aslolan eleştirel dü-şünce üretmek, yazmak, konuş-mak, gerçekleştirmektir. Sessiztanıklığın konu dahi olmaya-cağı ise aşikârdır. İmza metnisivil ölümlerine, yasaklara,yaşam hakkının ihlal edilmesinemuhalefetin dile getirilmesidir.Ötekinin acısına sessiz kalmakmizacıma ve bilimsel ahlakıma

uygun değil. Tanıdığım tek ini-siyatif ise kendi inisiyatifimdir.Emekten, eşitlikten yana inisi-yatif alırım. Aydın içinde yaşa-dığı topluma karşı sorumludur.”

Tutuklu akademisyenler Mu-zaffer Kaya, Esra Mungan, Kı-vanç Ersoy ve Meral Camcıİstanbul 13. Ağır Ceza Mahke-mesi’ndeki ilk duruşmalarındatahliye oldular. Kırk günlük si-yasi tutsaklıkları sona erdi.Yargı makamı, eldeki iddiana-menin tutarsızlığı ve savunma-lar karşısında zor durumlaradüştü. Savcı tarafından verilenara mütalaada, davada durma,TCK madde 301'den yargılan-mak üzere Adalet Bakanlı-ğı’ndan izin istenme vetutukluluğun devamı talepedildi. Verilen aradan sonra ta-lebini değiştirerek yenileyensavcı, Adalet Bakanlığı’ndangelecek cevabın gecikebileceğigerekçesiyle, sanıkların tahliye-sini talep etti. Savunma avukat-larından Meriç Eyüpoğlu’nun,“tahliye talebine katılmakla bir-likte diğer taleplerin dayanak-sız olduğu, sanıkların beraatetmeleri ve davanın düşmesigerektiği” yönündeki itiraz vesavunması kabul edilmedi.Savcı ve mahkeme heyetinin,duruşma salonunda, birbirleri-nin kulaklarına eğilerek fısıldaş-maları ve fikir teatisindebulunmaları savunma avukatla-rını ve izleyenleri rahatsız etti.Bunun üzerine savunma avu-katlarından Gökhan Küçük’ünmahkeme başkanına yönelikolarak “ben de sizin kulağınızabir şeyler söylemek istiyorum”demesi gülüşmelere yol açtı.Mahkeme başkanının “belki deözel bir şeyler söylüyordur”diye cevap vermesi ise du-ruşma salonundaki tepki ve gü-lüşmeleri artırdı. Savcılığıntalepleri mahkeme heyeti tara-fından kabul edildi. Dava hak-kında durma ve AdaletBakanlığı’nca verilecek TCKmadde 301'den yargılanma iz-ninin beklenmesine karar ve-rildi. Tutuklu akademisyenlertahliye edildiler.

İşçi Sözü - Haber

Devleti barışa davet etme hakkımız bulunmaktadır: Gerçek ve kalıcı bir barış talep ediyoruz!

Çağlayan Adliyesi, Büyük Adalet Şöleni

Page 8: İşçi Sözü Mayıs 2016

Taşeron denilen kölelik düze-ninden nasıl kurtulacağımızı,bundan sonra hangi mücadeleyollarını denememiz gerektiğinikonuştuğumuz süreçle genelseçimler çakışınca, siyasi parti-ler bir dizi seçim vaadinde bu-lundular. “Taşerona kadro” yada “kamuda taşeronu tamamenortadan kaldıracağız” vaatleriortalığı kapladı. HDP’nin seçimprogramından etkilenenCHP’nin “kadro” vaatlerinecevap vermek zorunda kalaniktidar partisi AKP oldu.

Sanki 13 yıldır hükümet olanve kamuda taşeronlaşmayı birçığ gibi büyüten bizzat AKP’ninkendisi değilmiş gibi; “Seçim-lerden sonraki ilk üç ay içindekamuda taşeron işçisi kalmaya-cak. Hepsi karolu olacak” de-nildi. Oysa biz AKP’nin bu“kadro” yalanlarından bıkmışusanmış ve en son Karayollarıişçileri gerçeğinden de görüpöğrendiğimiz gibi bu seçimvaadinin altından da taşeron iş-çilerine yönelik yeni hak gasp-larının çıkacağına eminolmuştuk. Evet, “kadro” vaadibir kez daha AKP’nin seçim ya-lanı oldu ve seçimlerden üç aysonra ortaya atılan “üç yıllıközel sözleşmeli personel” saç-malamalarının ötesine geç-medi.

Kadrolu işçi olamayacağımızgibi, güya bizlere bahşettikleri“üç yıllık özel sözleşmeli perso-nel” olabilmenin yolunun da sı-navdan geçtiğini

müjdeleyiverdiler. Bunla da ye-tinmediler; "Bugüne değin ka-zanılmış tüm haklarınızdan,çalışma sürelerinizden, hattaaçmış ve de kazanmış olduğu-nuz dava ve alacaklarınızdantümüyle vazgeçmek kaydıyla”diyerek “üç yıllık özel sözleş-meli personel” olabileceğimizimüjdelediler. Kayıtlı ve de şartlıolarak “kazanılmış tüm hakları-mızdan vazgeçiyoruz” beyan-namelerimize rağmen “üç yıllıközel sözleşmeli personel” ola-bilmemizin de garantisi yok. Birde işe yeni başlıyormuşuz gibisınavdan geçecekmişiz. Bu dayetmemiş olmalı ki “özel gü-venlik soruşturması” yoluylaAKP hükümetine uygun bir işçiolup olmadığımıza da ayrıcakarar vereceklermiş.

Bütün bu seçim yalanlarına vede açığa çıkan gerçeğe rağmenAKP hükümetinin işçi düşmanıyüzünün tamamen açığa çıktı-ğını -maalesef ki- sanmayalım.İşçi olma bilincimize ve debütün haklarımızı ancak veancak mücadele sonucundaelde edebileceğimiz gerçeğine

ulaşmadığımız sürece aldatıl-maya mahkûmuz. Öyle de olu-yor. Neden böyle söylüyorum?

Tam da bu konuları konuşmaküzere işyerimdeki bir gurup ar-kadaşımla hafta sonu buluş-maya karar vermiştik. O güngelip çattığında ise son andamazeret belirtip gelemeyece-ğini söyleyen taşeron işçisi ar-kadaşlarım oldu; “BaşbakanDavutoğlu’nun hafta sonu biretkinliği var. Oraya gidecek vekadro istiyoruz diyeceğiz” dedi-ler. Oysa biz ne türden eylem-likler geliştirmeliyiz diyekonuşup ardından da işyeri-mizde fiiliyata geçirecektik.

Arkadaşlarımız ne mi yap-mışlar?

Başbakan Davutoğlu’nun et-kinliğine gitmişler. Davutoğlukonuşurken işçi arkadaşlarımız-dan birisi “Başbakanım! Başba-kanım!” diye seslenmiş. Hemenetrafını saran özel görevliler se-sini kesmesini söylemişler. Göz-dağı vermişler. Arkadaşımızarkasına dönüp baktığında isekendisine destek veren ve ses-lenen birilerini görememiş.Hayal kırıklığına uğramış.Çünkü diğer arkadaşlar özelgörevlilerin gözdağından çe-kinmişler. Bunun üzerine “Baş-bakanım! Başbakanım!” diyeseslen taşeron işçisi arkadaşı-mıza özel görevliler tarafındaniki seçenek sunulmuş; “Sen miçekip gidersin yoksa biz mi senidışarıya atalım?” Yani adetaNasrettin hoca’nın Fil ve Padi-şah fıkrasına ve bu kıssadan alı-

nacak hisseye dönüşmüş.

Fıkra şöyle: Padişah yoksul bir köye bir fil

göndermiş ve bu filin bakımınıbeslenmesini siz üstleneceksi-niz demiş. Köylü yoksul, filibeslemeye ve bakımını yap-maya güçleri yetmiyor. Kendiçocuklarına bile zor bakıyorlar-mış. Nasrettin hocaya dertyanıp yakınmışlar, o da dayana-mayıp “gidip padişah efendi-mizle konuşalım” demiş.“İçinizden bir gurup seçin veberaberce gidelim” diye öner-miş. Arkasında bir gurupla bir-likte hoca padişahın huzurunakabul edilmiş. Padişah homur-danarak ne istediğini sormuş.Hoca da filden, iştahından veköyün köylünün yoksulluğun-dan söz ederek lafa başlamış.Padişah kızgın ve gür bir sesle“bre mendebur ne istersin?”diye sormuş. Hoca arkasınadönüp bir bakmış ki, kimsecik-ler yok. Köylüler korkup kaç-mışlar. Hoca darda kalmış,bunalmış. Padişah homurtu-sunu artırmış ve “de diyeceğinimendebur” diye buyurmuş.Hoca da padişaha dönüp;“Köylü sizden çok memnun, pa-dişahım çok yaşa deyip bakmakiçin bir fil daha isterler”demiş…

Taşeron kölelik düzeni AKPhükümeti eliyle önce fiilen sis-temleştirildi. Ardından da sırataşeron düzenini yasallaştır-maya geldi. Şimdi ise daha dabeteri kapımızda ve kiralık işçibürolarıyla günü birlik çalıştırı-lacağız. Hiçbir hak ve hukukasahip olamayacağız. “Padişahımçok yaşa!” biat ve nakaratlarıylaAKP hükümetinden medetumarak bir yere varamayacağı-mız da ortada.

Taşeron işçileri yalan-dolandeğil kadro istiyor!

KAD RO HAK KI MI ZI İS Tİ YO RUZ!

Sağır sultanın kulaklarını pat-latana kadar bu talebimizi hay-kırmak zorundayız.

M. Çınariscisozubulteni.blogspot.com

İşçi Sözü8 Mayıs 2016

“Bütün haklarımızımücadeleler sonucundaelde edebileceğimizgerçeğineulaşmadığımız sürecealdatılmayamahkûmuz”

Taşeron işçileri, yalan değilkadro istiyor!

Page 9: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 9İşçi Sözü

Televizyon ekranlarında “kamuspotu” adı altında bir video yayın-lanmaya başlandı. Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı tarafından hazır-lanan bu videoda, güvencesiz veesnek çalışma dayatması allanıppullanıyor. Aklımızla dalga geçerce-sine bu spota, “Güvenceli Esneklik…İş'te Güven İşte Güvence” adı veril-miş…

Videoda önce, mevsimlik tarım iş-çisi bir ailenin zor çalışma koşulları,traktör römorklarında yaptıkları yol-culuklar, düşük ücrete mahkûm ol-

maları, sigortasız çalıştırılmalarıgösteriliyor. Ardından, “Yüzbinlercemevsimlik tarım işçisinin hak ettiğisosyal güvence, mutluluk ve refahşartlarına kavuşmaları için büyük biradım atılıyor. Gerekli iyileştirmeler

artık hayal değil. İş’te güven iştegüvence” deniliyor. Bu sırada gö-rüntü değişiyor; daha önce eldendüşük ücret alan işçi bu kez banka-matikten dolgun bir maaş çekiyor,traktör yerine servis minibüsündeyolculuk yapılıyor, yüzler gülüyor…

Mevsimlik tarım işçilerinin çalışmave yaşam koşullarını tamamen de-ğiştirecek, refaha ve mutluluğaulaştıracak bu “büyük adım”ın neolduğu konusunda ise hiçbir vurguyok videoda. Televizyon yayınındaherhangi bir açıklama olmasa daÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğı’nın “kamu spotu” ile ilgili yaptığıaçıklamadan öğreniyoruz bu “büyükadım”ın ne olduğunu: özel istihdambüroları, yani kiralık işçilik.

Başbakanlık tarafından Meclis Baş-kanlığı’na sunulan, kiralık işçilik yasatasarısına göre, mevsimlik tarım iş-çileri de “geçici iş sağlama sözleş-mesi” ile çalıştırılabilecek. Yani tarımişçileri, işçi simsarlığı yapan şirketlertarafından tarım işletmelerine geçicisözleşmelerle kiralanabilecek. İşçile-rin nerede ve nasıl çalışacaklarınabu şirketler karar verecek. İşçilik üc-retlerini düşük tuttukları ölçüdegöze girecek, kazanç elde edecek-

ler. Bu haliyle mevcut “çavuş-dayıbaşı” hiyerarşisine yasal bir kılıf dasağlanmış olacak.

Kiralık işçilikle, iş güvencesinin,gelir güvencesinin, sağlık ve sosyalgüvenliğin yan yana gelemeyeceğiaçık. Örgütlenme ve toplu sözleşmehakkı ise uzak bir hayal. Çünküamaç; ucuz, güvencesiz ve örgütsüzişçi çalıştırmak. İşçilerin bu sistemeboyun eğmelerini sağlamak.

AKP Hükümeti, mevsimlik tarım iş-çilerinin beklentileriyle oynuyor, işçisimsarlığından önce “umut simsar-lığı” yapıyor. Yalandan ibaret bir“kamu spotu” hazırlayarak, tartış-maları devam eden bir yasa tasarı-sına zemin hazırlamaya ve işçilernezdinde meşruiyet sağlamaya çalı-şıyor.

Oysa başta taşeron çalışanlarolmak üzere işçiler uzun zamandırkadrolu ve güvenceli çalışma tale-binde ısrar ediyor, fiili mücadele yü-rütüyorlar. Bakanlığın spotuna karşıişçilerin spotu hazır: Esnek çalışma-nın “güvenceli”si olmaz! Kadrolu vegüvenceli iş talebini yerine getirmekiçin, palavra atmayın, adım atın!

Oya Öznur

Kamu Spotu: Esnek çalışmanın“Güvenceli”si olamaz!

Kiralık işçilikle, işgüvencesinin, gelirgüvencesinin, sağlık vesosyal güvenliğin yanyana gelemeyeceği açık.

İTF Taşeron İşçileri:Özel sözleşme değil kadro istiyoruz!

İTF - İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa)Hastanesi’nde gerçekleştirilen yürü-yüş ve basın açıklamasıyla AKP Hü-kümeti’ne “Seçim vaatlerini yerinegetir ve sözünde dur” çağrısı yapıldıve “Kadro hakkımızı istiyoruz” de-nildi.

“Susma haykır taşerona başkaldır!”,“Özel statü istemiyoruz!”, “Taşeronişçisi köle değildir!” talep ve slogan-larının yükseltildiği yürüyüş ve basınaçıklamasına İstanbul Tabip Odası,Sağlık ve Sosyal Hizmet EmekçileriSendikası (SES) ve İTF öğrencileridestek verdiler. Genel İş Sendika-

sı’na üye taşeron işçilerinin de katıl-dığı basın açıklamasında konuşantaşeron işçisi Cemal Bilgin “Tür-kiye’nin koskoca başbakanı yalansöyler mi? Söylüyor ve bizi kandırı-yor. Özel sözleşmeli personel statü-sünü dayatıyor. Biz bu hapıyutmayacağız” diyerek taşeron işçi-lerinin tepkisini dile getirdi. SESadına konuşan kamu emekçisi ErsoyAdıgüzel de “Başbakan taşeronamüjde diyerek umut tacirliğinedevam ediyor. Bu umut üç saat sü-rebildi. Bunun kadro değil sözleş-meli ve güvencesiz çalışma olduğuaçığa çıktı. Mücadele etmezsek ta-şeron işçisine kadro gelmez” diyevurguladı. İstanbul Tabip Oda-sı’ndan Dr. Coşkun Canıvar’ın ko-nuşmasındaki vurgu ise “Mahkemekararları uygulanmıyor, siyasi iktidarve üniversite yönetimi açıkça suç iş-liyor. Anayasal suç işleniyor” oldu.Taş-İş-Der adına konuşan kamuemekçisi Güneş Cengiz ise konuş-

masında “Özel sözleşmeli personelireddettik, bunu normalleştirmeye-ceğiz” dedi.

İstanbul Tıp Fakültesi Hastane-si’nde gerçekleştirilen yürüyüş vebasın açıklaması “Hükümet’e kırmızıkart gösteriyoruz”, “Taşeron çalışmayasaklansın!” döviz ve talepleriylesonlandırıldı. Taşınan dövizlerdendikkat çekenler şunlar oldu: “Başba-kanımız kadro sözünüzü tutunuz!”,“Hastanemizi kim yönetiyor? Hoca-larımız görev başına!”, “Kandırılmakistemiyoruz!”, “Çapa’da tek adam ik-tidarına son!”

Basın açıklaması sonrasında ko-nuştuğumuz Çapa taşeron işçileri“Kadro talep ve eylemlerimizedevam edeceğiz” dediler.

D. Ereniscisozubulteni.blogspot.com

Page 10: İşçi Sözü Mayıs 2016

İşçi Sözü10 Mayıs 2016

Ülkeler arasındaki ve ülkeleriniçindeki siyasi sorunları şiddet yo-luyla çözme eğilimi güç kazanıyor.Bu durum, bir yandan komşu ülke-ler arasında savaşlara diğer yan-dan ülkelerin içinde iç savaşboyutuna ulaşan çatışmalara yolaçıyor. Bunun bir nedeni, geçmiş-ten kaynaklanan ve bugüne kadarçözülmeden gelen sorun ve çeliş-kilerin varlığı ise, diğer nedeni debu ülkelerde hüküm süren despotyönetimlerin kolayca şiddete baş-vurma eğilimleridir. Buna bir debölgesel ve uluslar arası güçlerinhegemonyacı eğilimleriyle bu ça-tışmaları körüklemeleri eklenince,çatışma salgını tüm dünyaya yayı-lıyor.

Bunun son örneği, 25 yıl öncekisavaşın ardından görece sakinliğinikoruyan Ermenistan-Azerbaycanarasındaki ilişkilerin tekrar bozul-ması ve bu iki ülkenin geçtiğimizhaftalarda yeniden şiddetli bir sa-vaşa tutuşmalarıdır. Sovyetler Birli-ğinin dağılmasının ardından bu ikiülke, Karabağ meselesi yüzündensavaşa tutuşmuştu. Savaş, otuz binkişinin ölümü, Azerbaycan toprak-larının yaklaşık yüzde yirmisininErmenistan tarafından işgali ve Ka-rabağ’ın bağımsızlığını ilanıyla so-nuçlanmıştı. Savaşın ardından,Azerbaycan ve Ermenistan, arala-rındaki sorunları Minsk Grubu ül-kelerin öncülüğünde barışçı yollaçözmekte anlaşmıştı. Bu iki ülkearasındaki çelişkiler tarihsel kök-lere sahip ise de, yeniden savaşatutuşmalarının ardında güncel si-yasi ve ekonomik nedenler de var.Böl-yönet politikası SSCB’de de

sürdü

Rus Çarlığı, Lenin’in deyimiyle, bir

halklar hapishanesiydi. 1917 Ekimdevriminden sonra, halklar göreceözgürlük kazanmalarına rağmen,sorunların çoğu çözülmeden kaldı.Devrimden kısa bir süre sonra yö-netimi ele geçiren bürokratik sınıf,yönetici sınıfların klasik bir taktiğiolan, “böl ve yönet” politikasınısürdürdü. SSCB, 16 Sovyet cumhu-riyetine bölünmüştü ama her cum-huriyette çok sayıda etnik grup vemilliyetten insanlar bir arada yaşı-yordu. Stalinist bürokrasi, bu etnikgruplar arasındaki çelişkileri kendilehine kullanan bir politika sürdü-rerek, iktidarını güçlendirdi. Bu po-litikanın Kafkasya’daki

yansımalarından birisi de, halkıbüyük ölçüde Ermenilerden oluş-masına rağmen Ermenistan’dancoğrafi olarak koparılmış olan Ka-rabağ’ı Azerbaycan’a bağlamaktı.Buna karşılık, Azeri halktan oluşanNahcivan, Azerbaycan’a bağlı ol-makla birlikte, bu ikisi arasındacoğrafi bir bütünlük yoktu. Arala-rında Ermenistan Cumhuriyeti yeralıyordu. SSCB’de buna benzer on-larca örnek göstermek mümkün-dür.

Sovyetler Birliği döneminde peksorun yaratmadan yürüyen buyapı, Sovyetler Birliği dağılıp, ye-rine yerel bürokratik sınıflar öncü-lüğünde bağımsız ulusal devletlerkurulmaya başlandığında, ciddi si-yasi çelişki ve giderek çatışmalarayol açtı. İşte, Karabağ’ın Azerbay-can’a bağlı kalmak istememesi so-nucu olarak daErmenistan-Azerbaycan savaşıçıktı. Savaş, Ermenistan’ın, Karabağile coğrafi bütünlük sağlayacak şe-kilde, Azerbaycan topraklarını işgaletmesiyle sonuçlandı. 25 yıldır busorun aşılmaya çalışılıyor ancaksorun çözülemeyince, yeni çatış-malara yol açıyor. Milliyetçilik kışkırtılıyor

Son çatışmalar, Azerbaycan tara-fının saldırısıyla başladı. Bunungüncel ekonomik ve politik neden-leri var. Petrol, Azerbaycan ekono-misinin motoru; ülkenin temelgelir kaynağı. Ancak petrol fiyatla-rının dibe vurması ülke ekonomi-sini sarstı. Son bir yılda,Azerbaycan parası (Manat) dolarve avro karşısında yüzde elli ora-nında değer kaybetti. Ekonomikdurum bozulunca halkın tepkisi dearttı. Ayrıca geçen Kasım ayındayapılan seçimleri muhalefet parti-lerinin tamamı boykot etti. AvrupaGüvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT), seçimlerin adil olmadığın-dan o kadar emindi ki, gözlemcigöndermeye bile teşebbüs etmedi.Halkın ekonomik ve siyasi temellitepkilerini bastırmaya çalışan des-pot yönetim, yeni bir savaş vezafer icat edip, halkın milliyetçiduygularını kabartarak kendisineyönelen tepkilerin azalmasını he-defledi. O nedenle, böyle bir andasavaş çıkarttı.

“Açık olan yaraya sinekler üşüşüyor”

Türkiye’nin, bu sorunda, Azerbay-can’ın yanında tutum aldığı bilini-

yor. Yine kısa süre önce, Özel Kuv-vetler Komutanının Azerbaycan’ıziyaret ederek, Ermenistan-Azer-baycan sınırında silahıyla birlikteverdiği poz, basına yansıdı. Siyasiiktidar ve devlet yöneticilerinin,Türkiye ile Azerbaycan arasındakiilişkileri, sürekli olarak, “tek millet,iki devlet” şeklinde tanımlamalarıda, son saldırının arkasında, siyasiiktidarın da, en azından teşvikedici bir rolü bulunduğunu göste-riyor.

İkinci olarak, başta İsrail olmaküzere kimi batılı güçler, İran’ı ve buülkenin Azerbaycan bölgesinihedef alarak, “Büyük Azerbaycan”modelini sıklıkla dile getiriyorlar.Özellikle son zamanlarda, İsrail’inAzerbaycan ile ekonomik ve askeriilişkileri ciddi bir gelişme gösterdi.Bu ülke, Azerbaycan’ı, İran’ı kuzey-den kuşatan bir üs olarak tasavvurediyor. Azerbaycan’ın modern si-lahlara sahip olduğunun son çatış-malarda ortaya çıkması, İsrail ilegelişen askeri ilişkilerinin, bu ülkeyicesaretlendirdiğini ortaya koyuyor.

25 yıl önceki savaşta, Ermenistan’ıaktif olarak destekleyip, bu ülkeninsavaşı kazanmasını sağlayanRusya, her iki ülke üzerinde de enetkili güç olarak ortaya çıkıyor. Herne kadar başlangıçta, Ermenistan’ıKafkasya’daki en güvenilir mütte-fiki olarak görse de, bugün dahadengeli bir politika izliyor. Kafkas-ya’yı kendi arka bahçesi olarakgörüp, “yabancıları” bu alana sok-mamayı hedefliyor. Bütün bölgeülkelerine de, kendisinin kabul et-meyeceği hiçbir gelişmeye izinvermeyeceğini vurguluyor. Son ça-tışmalardan sonra da, yatıştırıcı,arabulucu bir güç olarak devreyegiriyor.

Kısacası, Ermenistan ile Azerbay-can arasındaki sorunlar tarihselköklere sahip olan karmaşık sorun-lar. Ancak, gerek her iki ülkede dedespotik rejimlerin hâkim olmasıgerekse bölgesel ve uluslar arasıgüçlerin kendi çıkarları çerçeve-sinde “yarayı parmaklamaları”, so-runu çözümsüz hale getiriyor.Oysa halklarının çıkarlarını temsileden demokratik yönetimler için,bu sorun çözülmeyecek cinstendeğil.

İşçi Sözü-Haber

Çatışma salgını yayılıyor

Ermenistan ileAzerbaycan arasındakisorunlar tarihsel kökleresahip olan karmaşıksorunlar. Ancak, gerekher iki ülkede dedespotik rejimlerinhâkim olması gereksebölgesel ve uluslar arasıgüçlerin kendi çıkarlarıçerçevesinde “yarayıparmaklamaları”,sorunu çözümsüz halegetiriyor. Oysahalklarının çıkarlarınıtemsil eden demokratikyönetimler için bu sorunçözülmeyecek cinstendeğil.

Page 11: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 11İşçi Sözü

anKARA’da nasıl öldürüldük?

“Yüreğiniz insandan, emekten,adaletten, barıştan yana çarpar-ken öldürüldünüz mü hiç? Siz hiçkatledildiniz mi?” anKara katlia-mının ardından konuşan İstanbulTıp Fakültesi taşeron işçisi R.Sılam Örs anlatmaya devam edi-yordu; “Onbinlerce insan tek sestek yürek olarak ‘emek, barış, öz-gürlük’ diye haykıracaktık. Yineve bir kez daha ‘taşeron siste-mine hayır’ diye haykıracaktım.Ama onlar bizlere kadrolu, gü-venceli iş ve barış yerine ölümüverdiler. Bize düşen 100’ü aşkınarkadaşımızın parçalanmış be-denleri ve yıllarca aklımızdançıkmayacak olan vahşet karelerioldu.” Matbaa işçisi Derviş ise“Ankara Barış Mitingi’nde bom-balar patlatıldı. 100’ü aşkın işçive emekçi katledildi. Ölenlerinhepsi kardeşimiz ve arkadaşı-mızdı. Ağızlarındaki barış şiarlarıAnkara Garı’nın semalarında asılıkaldı” diye anlatmıştı. İTO yöne-timinden Dr. İncilay Erdoğan iseanKara katliamına dair “Bubomba hepimize atıldı. Hiç biri-mizi ayırmadı. Emekçiyi, taşe-ronu, profesörü, kadını, erkeği,hiçbir siyaseti ayırmadı” demişti.

anKara Katliamının ardından altıay geçti ve katliamın arka planı,azmettireni, öldüreni ve göz yu-manıyla, tüm açıklığıyla ortayaçıkıverdi. DİSK Genel BaşkanıKani Beko 26 Nisan günü anKarakatliamına dair şunları söylemekzorunda kaldı: “Gördük ki kat-liamı bilmeyen bir tek biz kalmı-

şız. Herkes durumdan haberdar-mış.”

10 Ekim günü DİSK, KESK,TMMOB ve TTB’nin düzenlemişolduğu Emek Barış DemokrasiMitingi’ne yapılan bombalı saldı-rıların hükümet ve polis yetkili-leri tarafından öncedenbilindiğine dair, yani anKara kat-liamında nasıl öldürüldüğümüzleilgili açığa çıkanlardan bazılarınıhatırlayalım mı?

Ankara Barış Mitingi’ne bombalı saldırı yapılacağı önceden biliniyordu:

İstihbarat yetkililerine ulaşanbilgiye göre bombacıların kimliğive hatta bombanın nerede patla-tılacağı bile açıkça biliniyormuş.Bu bilgiler İçişleri Bakanlığı mül-kiye müfettişlerinin emniyet gö-revlileri hakkında hazırladığı “öninceleme” raporunda yer alıyor.Bombacı Yunus Emre Alagöz’ünismi ve Ankara saldırısının açıkçayer aldığı istihbarat bilgilerinde,HDP’nin özel olarak hedefe ko-nulduğu belirtiliyor.

Raporun ardından haklarındaadli soruşturma yapılması iste-nen polis yetkililerinin kendile-rine yönelik “ihmal ve önlemalmama” suçlamaları karşısındakisavunmaları ise şöyle: “İstihbaratHDP’ye yönelikti, HDP mitingintertip komitesinde değildi.” Mi-ting tertip komitesinde yer alan-lar ise, polisin sorması üzerine

HDP ve CHP’nin mitinge katıla-caklarını bildirdik diyorlar ve mi-ting günü eşzamanlı olarakpatlatılan iki bombanın hedefnoktası HDP oluyor.

Yer ve hedef bilinmekle kalmı-yor, bombacıların kimliği bile bi-liniyor. Bilinmeyen tek şey isesadece saldırının saati oluyor.

Sonuç; ne katliam sonrasındane de bu belgeler açığa çıktıktansonra hiçbir emniyet yetkilisihakkında soruşturma ve davaaçılmadı. Bu belgeleri haberyapan Evrensel ve Cumhuriyetgazetesi muhabirleri hakkındaise hemen soruşturma açıldı.

Bombacıların telefonu polistarafından dinleniyordu: İstihbarat Daire Başkanlığı,

Suruç katliamının faili Şeyh Ab-durrahman Alagöz’ün kardeşiolan bombacı Yunus Emre Ala-göz ile bağlantılı olduğu Meh-met İşik’in kullandığı GSMnumarasının katliamdan iki günönce Ankara’daki GSM numara-larıyla iletişime geçtiğini tespitetmiş. Göstere göstere geliyo-rum diyen bombacılara ve kat-liama dair polis hiçbir önlemalmıyor.

Polis uyarılmadı: TEM şube müdürü C büro amiri

Hüseyin Özgür Gür’e mitinginsaldırının hedefi olacağına dairistihbarat bilgisini üstlerineneden iletmediği ve nedenönlem alınmadığı soruluyor.Şube müdürü istihbarat bilgisiniiletmeme gerekçesini sık sık butürden uyarı yazısı geldiğini vebunun polisler üzerinde “olum-suz psikolojik etki” oluşturdu-ğunu söyleyerek açıklıyor.

Bombacı serbest bırakılıyor:Emniyet istihbaratınca IŞİD’in

bomba uzmanı olarak bilinenTuncay Kaya, anKara katliamın-dan 11 gün önce serbest bırakılı-yor. 14 Şubat 2015 tarihindetutuklanan Kaya, 29 Eylül 2015tarihinde Konya 2. Ağır CezaMahkemesi’nce serbest bırakıl-mış. “IŞİD içinde bomba eğitimiverdiği” bilgisine sahip olunanTuncay Kaya, anKara katliamınınardından “muhtemel eylem” uya-rısıyla yeniden arama listesinealınıyor.

“Mağdur” olan polismiş: Her şey bu kadarla da kalmıyor.

Katledilenler değil, katliamdaölen ve yaralanan arkadaşlarınayardım için koşanlar değil depolis “mağdur” muş! Katledilen-lere yardıma koşanlara gaz sıkanpolisler hakkında soruşturmaaçılmasına da izin verilmiyor.Çünkü o polisler de linç edilmekorkusundan dolayı ölü ve yara-lılara gaz sıkmışlar. O nedenle deo polisler “mağdur” muş!

Bütün bunlar Ankara’da nasılöldürüldük sorusunun cevabınıaçık ve net biçimde anlatmayayetiyor.

İşçi Sözü - Haber

Göstere gösteregeliyorum diyenbombacılara vekatliama dair polishiçbir önlem almıyor.

Page 12: İşçi Sözü Mayıs 2016

İşçi Sözü12 Mayıs 2016

Acele kamulaştırma operasyonu: Sur

Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçe-sinde 2 Aralık 2015’te başlayansokağa çıkma yasakları, nere-deyse 3 ay sonunda kaldırıldı.Ardından geciktirilmeden Suriçin ‘acele kamulaştırma’ kararıçıkarıldı.

Ancak acele kamulaştırma ka-rarının yanında, neden kamu ya-rarına olduğuna dair raporun dasunulması gerekirken, bu gerek-çenin açıklanmasını hâlâ bekli-yoruz.

Yasal hırsızlık

Acele Kamulaştırma, İstan-bul’da ilk kez 15 yıl önce İstan-bul’un tarihi merkezindeFatih-Sulukule’de uygulanmış,mahallenin asıl sakinleri olanyoksul Romanlar mahallelerin-den sürülmüştü. O zamanlar or-tada bir savaş dahi yoktu.Bugün ise Sur ile beraber Silopi,Silvan, Nusaybin, Cizre gibi yer-leşmeler savaşla yerle bir edildi,şimdi de bir bir ‘acele kamulaş-tırma’ yöntemiyle bize ait olanbağ, bahçe, ev, arsa bir anda eli-mizden almak isteniyor. Bir neviyasal ‘hırsızlık’ yapılıyor.

Sur içi bölgesi ile Tarihi Sur’untamamı, 6306 sayılı Afet Yasasıkapsamında 2012 yılında zaten

‘Riskli Alan’ ilan edilmişti. O za-mandan bu zamana, ‘riskli’ olanSur ilçesi ve ‘risk’ altında yaşa-yan Sur halkı için herhangi birçaba gösterilmeyip, savaş ba-hane edilerek Sur’ un ele geçi-rilmek istenmesinin haklı vebizden yana bir sonucunu bek-leyemiyoruz.

Hükümet Sur’da vaat yarışındaDaha sokağa çıkma yasakları

sürerken bu hesapların yapıldığıbiliniyordu. Ocak ayında Çevreve Şehircilik Bakanı Sur’da yaşa-yanların çarpık yapılaşma mağ-duru olduğunu, bu sorunu TOKİeliyle çözeceklerinin müjdesinivermişti!

Hemen sonrasında BaşbakanDavutoğlu, “Diyarbakır Sur’uöyle inşa edeceğiz ki aynen To-ledo (İspanya) gibi mimari do-kusuyla herkesin görmekistediği bir yer haline gelecek”diyerek, kentsel dönüşüm bek-lentilerini boşa çıkarmadı. AcabaDavutoğlu Toledo örneğini ve-rirken Toledo’nun Cervantes’inünlü romanı Don Kişot’un geç-tiği topraklar olarak da bilinenözerk Castilla-La Mancha bölge-sinin başkenti olduğunu biliyormuydu? Herhangi bir siyasetçi-nin çıkarına, rantına malzemeolmayan, bir tek taşının dahi

orijinal haliyle korunduğu Tole-do’nun AKP tarafından örnekmimari olarak gösterilmesi, yaonların cahil olduğunu ya dahalkı aptal yerine koyduğunugösterir.

Başbakan Davutoğlu, "Vatan-daşlarımız hangi siyasi görüşteolursa olsun her birini en iyişartlarda konut imkânına kavuş-turacağız. Acele kamulaştırmagibi tamamen hukuki adım on-ların mülkiyet haklarını kesin-likle tehlikeye sokmayacağı gibiteminat altına alacaktır" diyebaşlamış; Kalkınma Bakanı,Çevre ve Şehircilik Bakanı veKültür ve Turizm Bakanı kamu-laştırma sürecinde kimseninmağdur edilmeyeceği yönündevaatlerde bulunmuşlardı.

Bütün bu vaatler, neredeyse 15yıldır tüm kentsel dönüşüm uy-gulamalarında, o mahallede ya-şayan halkı yerinden etmedenönce söylenen aynı nakarattır.Hiçbir özellikleri ya da ayırt edi-cilikleri yoktur, her zaman ken-dilerini tekrar ederler! Sonra daortada bir plan dahi yokken,utanmadan Sur’a neler yapacak-ları animasyonlarla gösterirler.

Sur’da kültürel kıyım

Sur’a yerinde incelemelerdebulunmak üzere giden MimarlarOdası’ndan Mücella YapıcıSur’daki gözlemlerini şöyle ak-tarıyor, “Bizi rahatsız eden vehayrete düşüren husus asker,tank ve zırhlı araçlara çok sayıdamoloz kamyonunun eklenmişolmasıydı. Bu moloz kamyonlarıyıkılan evlerden sürekli bir şey-ler boşaltıyorlardı. Bu bizi çokrahatsız etti çünkü operasyonla-rın bittiği söylenmesine rağmenhalk mahallelerine dönemezkenbir yandan da evleri yıkılıyor veeşyaları başka bir bölgeye atılı-yordu. Tarihi bir sit alanı yıkılıpiçindeki eşyalarla birlikte biryerlere dökülüyor. Bugün me-sela Başbakan Davutoğlu’nuneşi Sare Hanım Sur’da bir ev is-tediğini söylüyor. İşte Sur’daartık ancak Davutoğlu’nun eşigibi zengin insanlar ev isteyebi-lir.”

Bir anlamıyla Sur’da kültürelkıyım yapılıyor. Diyarbakır Ba-rosu, kararın yürütülmesinindurdurulması ve iptali için Da-nıştay'a dava açmış durumda.

Bütün insanlığın mirası olanSur insanlık değerleri ile birlikteyok edilmek istense de, savaşkoşulları kentleri yeniden yıkmave inşa etme aracı olarak kulla-nılsa da Tahir Elçi’nin son sözle-rini hep tekrarlamak gerekir “Bukadim bölgede, insanlığın buortak mekânında silah, çatışma,operasyon istemiyoruz”

Aysun Koca

Page 13: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 13İşçi Sözü

Taşeronlaşma: Emek gücünün güvencesiz şartlarda tüketilmesiKiralık işçi bürolarının yasalaştırılması

çalışmalarıyla birlikte taşeron düzenive güvencesiz işçilikle ilgili tartışmalarda tekrar canlandı. Bazı sözüm ona“sol” liberallerde dâhil olmak üzerepek çok yazar ve sosyolog bu geliş-menin işçi sınıfını ortadan kaldırmaktaolduğunu yeni sınıf ve tabakaların işçisınıfının yerini aldığını iddia ediyorlar.Güvencesizlikle ilgili çalışmalarındanhareketle; “ücretliler toplumunda,mülk sahipliği ile emek arasındakitemel karşıtlığın önemini kaybetmeyebaşla”dığı, dolayısıyla toplumsal çeliş-kilerin ve çatışmaların “sınıflı toplummodelinden önemli farklılıklar göste-ren ücretliler toplumu modeline göreşekillenmeye” başladığı savunuluyor.(Özatalay Cem, Türkiye’de ÜcretlilerToplumunun Başkalaşımları, s. 137)Üretim sürecinin yerel ve küresel dü-zeyde re-organizasyonu ve emekçile-rin istihdamında, taşeronluktansözleşmeli işçiliğe kadar uygulananyeni yöntemler, emekçilerin sınıf ka-rakterinin değiştiği, genel olarak tümsınıf yapılarının ve konumlarının artıktarihsel maddeci teoriler ile açıklana-mayacağı iddialarını körüklüyor.

Sanayi işçilerinin, kamu sektöründeçalışanların ya da hizmet sektörü işçi-lerinin güvencesiz şartlarda istihdamedilmeleri işçi sınıfının azaldığını veyaortadan kalkmakta olduğunu değil,ama gittikçe büyüyen bir kesiminin,devletin de desteği ile yasal düzenle-melerle son derece ağır çalışma koşul-larına mahkûm edildiğinden başka birşeyi göstermez. Türkiye’de taşeronluk /taşeronlaşma sözcükleri ile ifade edi-len, güvencesiz çalışma şartlarının fe-laketli sonuçlarını her gün günlükbasın-yayın organlarından takip etmekmümkün. Güvencesizleştirme; ne son20 - 30 yılda ortaya çıkmış bir olgudur,ne de sadece “üçüncü dünya” ülkele-rinde, kapitalizmin henüz tam geliş-mediği toplumlarda görülen birolgudur. Aksine kapitalizmin doğa-sında olan temel eğilimlerinden biridir.Söz yerindeyse “güvenli” çalışma yaniişçilerin sosyal haklarının tanındığı, üc-retlerin ve sosyal güvenlikle ilgili hak-ların istikrarlı bir gelişim gösterdiğiçalışma şartları, kapitalizmin tarihindesadece 2. Dünya Savaşının sonundanSovyetler Birliğinin yıkılışına kadargeçen süre içinde sadece belirli ülke-lerde ve belirli sektörlerde kısmen gö-rülen istisnai bir durumdur.Güvencesiz (preker) çalıştırma, kapita-lizmin en geliştiği ülkelerde de yıllardıruygulanan bir yöntemdir. Avrupa Bir-liği ülkelerinde (İngiltere, Almanya) iş-çilerin büyük bir çoğunluğunun özel işyeri sözleşmeleri, kısa süreli sözleşme-ler, işçi bulma şirketleri tarafından kira-lanarak istihdam edildikleri veya ünlüBMW otomobillerinin üretiminin 21taşeron şirkete dağıtılmış olduğu bili-

nen örneklerdir. Rusya’da yabancı şir-ketlerin yaklaşık yüzde 75’i, Rus şirket-lerinin ise yüzde 35-50’si taşeron işçisikullanıyor. Hindistan’da özel sektör-deki işçilerin yüzde 30’u taşeron aracı-lığıyla istihdam edilmektedir. İmalattabu rakam yüzde 50’ye varmaktadır. İs-panya’da geçici işçilik bütün istihda-mın yüzde 30,9’unu oluşturuyor.(IndustriALL sendika birliğinin “ÜçlüTuzak” adlı broşüründen. Kaynak:www.industriall-union.org) ABD’de ça-lıştığı halde yoksulluk sınırının altındayaşayanların tüm çalışan nüfusa oranı2007 yılında %28 iken, 2013 yılında%32’ye yükselmiştir. Sosyal güvence-nin en iyi organize edildiği sanılan Al-manya’da 40 milyon toplam çalışannüfus içinde 14 milyonu ya hiç sigor-tasız ya da sadece sınırlı sigortalıdır vetamamen sosyal sigortalar kapsamınagiren iş yerlerinin sayısı sürekli azala-rak, bu gün 26 milyon civarındadır.(Hansen, Tobi; “Das Prekariat - Klas-senlage und Klassenkampf”, Revolu-tionärer Marxismus 44, November2012) Bu örnekler aynı zamanda gü-vencesiz çalıştırmanın (taşeronluk veyapreker çalışma şartlarının) otomobilsanayinde görüldüğü gibi sadecemerdiven altı atölyelerine veya inşaatsektörüne özgü bir yöntem olmadığı-nın da kanıtıdır. Güvencesizleştirmetüm sektörlerde, tüm sanayi kollarındauygulanan bir yöntemdir.

Tabii ki emeğin yoğunlaşması, sa-dece işçinin daha fazla çalışmasınınsonucu değil, üretim araçlarının mo-dernleşmesinin ve üretim sürecinin re-organizasyonunun da bir sonucudur.Ancak emeğin üretkenliğinin, dolayı-sıyla toplumsal üretimin artması vezenginleşmesi işçi sınıfının daha refahyaşam şartlarına kavuşmasını getir-mez. Karl Marx, 1867 yılında yayınla-nan ‘Kapital’ de artık nüfusun ortayaçıkış sebeplerini incelerken, aynı za-manda kapitalist sermaye birikimininsonucu olarak sefaletin, istikrarsızlığın,dolayısıyla güvencesizliğin nasıl dur-maksızın yeniden üretildiğini de açık-lar: “... kapitalist toplumda, emeğintoplumsal üretkenliğini yükseltmeyeyarayan bütün yöntemler, bireysel işçi-

nin sırtına yıkılarak hayata geçirilir.”“Bundan dolayı, ... aldığı ücret nekadar yüksek ya da düşük olursaolsun, işçinin durumunun, sermayeninbirikmesi oranında, kötüleşmek zo-runda olduğu sonucu çıkar.” (Marx,Karl “Kapital, cilt 1, sayfa 623, YordamKitap, İstanbul) Emeğin yoğunlaşmasıve üretkenliğin artması; işsizliği, yarı -işsizliği, geçici işsizliği de beraberindegetirir. Emeğin yoğunlaşmasının birsonucu olarak, kapitalist için aynı de-ğerde emeği daha ucuza almanın ola-nakları da ortaya çıkar. Bu daistikrarsız, güvencesiz, çalışmanın ka-pılarını açar. Aynı değerde emeği dahaucuza almak; belli bir iş yerindeki işçi-lerin sayısını azaltarak da olur onlarınsosyal haklarını, sigorta primlerini,emeklilik haklarını tırpanlayarak daolur. Çünkü “emeğin üretkenliğindekiyükselme emek gücünün değerini dü-şürür ve böylece artık değeri artırır,bunun tersi, yani üretici güçtekidüşme, emek gücünün değerini yük-seltir ve artık değeri azaltır.” (Age;sayfa 497) Ancak güvencesizleştirmesadece kentlerde yerleşik, klasik sanayisektöründe çalışan işçileri hedefalmaz, son otuz, kırk yılda kırsal alan-dan kentlere göçün olağan üstü yük-sek olduğu Türkiye gibi ülkelerde;kentlerin yeni sakinlerini de içine çeker.“Göreli artık nüfusun üçüncü katego-risi olan durgun artık nüfus, faal işçiordusunun bir bölümünü oluşturur;ancak, tümüyle düzensiz çalıştırılır.Yaşam koşulları, işçi sınıfının ortalamanormal düzeyinin altına düşer ve tambu durum, onları sermayenin özel sö-mürü dallarının (taşeronluk gibi) geniştemeli haline getirir.” (Age; sayfa 621)

Taşeron yöntemler altında çalıştırmabüyüğünden küçüğüne, geniş bir şir-ketler paletinde ve hemen her sek-törde sıkça başvurulan biruygulamadır. Ancak işten çıkarılan vedaha kötü anlaşma şartları altında yineaynı şirket ya da taşeron şirket veya ki-şiler tarafından tekrar işe alınan işçi, işyerinde çoğunlukla gene aynı işi yap-maya devam ederken kapitalist üretimsürecinin özgün karakteri ve sonuçlarıdeğişmez. İşçiler üretim araçlarınınmülkiyetine sahip değillerdir ve buyüzden ancak emeklerini satarak ge-çimlerini sağlayabilirler. Emek güçlerinihangi anlaşma - sözleşme şartları al-tında olursa olsun bir kere sattıkla-rında artık onun sahibi kapitalisttir.“Emek gücünün kapitalist tarafındantüketilmesi biçiminde gerçekleşenemek süreci, iki belirgin özellik göste-rir. İşçi emeğinin kendisine ait olduğukapitalistin denetimi altında çalışır. (....)Ama ikincisi, ürün onun dolaysız üreti-cisinin, yani işçinin değil, kapitalistinmalıdır.” (Age, sayfa 188) Ve bu üretimsürecinin sonunda kapitalist, işçininürettiği artık değere el koyar. Sınıf

farklılıklarının temelinde bu özelliklervardır. Peki, güvencesiz, geçici çalış-tırma, yetkin işçilerin işyerlerinden atı-larak yerlerine taşeron şirketleraracılığıyla acemi işçilerin istihdamedilmesi sadece yakın geçmişte görü-len bir gelişme midir? 1867 yılında Ka-pital’in birinci cildi yayınlandığındaMarx şöyle yazıyordu: “Ayrıca, ... kapi-talist, gittikçe artan ölçüde hünerli işçi-leri daha az hünerli olanlarıyla, olgunemek gücünü henüz olgunlaşmamışemek gücüyle, erkek işçileri kadın işçi-lerle, yetişkin işçileri gençlerle ya daçocuklarla değiştirerek, aynı miktardasermaye ile daha fazla emek gücüsatın alır. Bundan dolayı, birikimdekiilerlemeyle birlikte, bir yandan, dahabüyük bir değişir sermaye, daha fazlasayıda işçiyi işe sokmaksızın, dahafazla emeği; öte yandan, aynı büyük-lükteki değişir sermaye, aynı büyük-lükteki emek gücü kütlesiyle dahafazla emeği ve son olarak, daha yük-sek nitelikteki emek güçlerini işten çı-karma yoluyla, daha düşük niteliktekiemek güçlerini harekete geçirir.” (Age;sayfa 614) Teknik işbölümündeki geliş-menin her adımıyla birlikte, bir meta-nın üretilmesi için gerekli olantoplumsal ortalama emek zamanı dabuna paralel olarak azalıyor. Yani birmetanın üretiminde ortalama olarakgerekli ya da toplumsal olarak gerekliemek zaman, emeğin üretkenliğindekiher değişmeyle, kendisi de değişmek-tedir. Emek gücünün yoğunluğunuarttıran her yenilik, aynı meta için ge-rekli olan emek zamanını da azaltmak-tadır.

Taşeronlaşmanın birinci sonucu; aynıkalan emek gücünün güvencesiz şart-larda tüketilmesidir. İkinci sonucu; yeniteknolojilerin uygulandığı alanlarda,buralarda belirli bir metayı üretmekiçin (diğer her şey aynı kalmak şartıyla)gerekli toplumsal emek zaman çokyüksek olduğundan bu alanda harca-nan emeğin değeri göreceli olarakdaha yüksektir. Bu süreçte emek za-manın yüksek oluşunun sebepleri, sözkonusu teknolojinin (yöntemlerin)henüz tamamen gelişmemiş olması,herkes tarafından uygulanabilir olma-yışı gibi olgulara dayanır. Aynı metanınüretimi için gerekli olan emek zama-nın sürekli değişkenliği bu zaman dili-minin karşılığında ödenen ücretlerinde değişkenliğine yol açar.

Selim Ergunalp Not: “Taşeronlaşma: Emek Gücünün

Güvencesiz Şartlarda Tüketilmesi”başlığını koyduğumuz bu metin İşçiSözü gazetesi için “Gezi’den SonraSınıf - Neoliberal Sınıf TeorilerininEleştirisi” adlı kitaptan yazarı SelimErgunalp tarafından özetlenmiştir. -N. Cemal

“Kapitalist toplumda,emeğin toplumsalüretkenliğiniyükseltmeye yarayanbütün yöntemler,bireysel işçinin sırtınayıkılarak hayatageçirilir” Karl Marx /Kapital / 1867

Page 14: İşçi Sözü Mayıs 2016

İşçi Sözü14 Mayıs 2016

Dolmabahçe’den bugüne: Yine ve yeniden bir şiddet sarmalının içindeBir yıl önce PKK’nin silahlı güç-

lerini sınır dışına çekmesini, si-lahı Türkiye’de bir bütün olarakbırakmasını ve Kürt meselesininbarışçıl demokratik yollarla çö-zümünü konuşuyorduk. 2013Newroz çağrısıyla başlayanÇözüm Süreci Türkiye’nin Kürt-lerle ilişkisini kendi sınırlarındanöteye bölgesel ölçekte yenidendüzenlemesini hedefliyordu.

Dolmabahçe’de yapılan top-lantıda öngörüldüğü gibi ilerle-medi. Tam “Kürt meselesininsilah ve şiddet yolundan siyasetyoluna girmesi konusunda kritikeşik aşıldı” diye düşünülürkenDolmabahçe’deki toplantıdansonra yaşananlar iki yıllık diya-log sürecini sonlandırdı. İki yıllıkçatışmasızlık sona erdi, çatışma-lar kırsal alandan kentlere taştı,30 yıllık çatışma sürecinde gö-rülmemiş ölçüde yoğunlaştı vebüyük yıkımlar meydana getirdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü ta-rafından 2015 Aralık ayında ha-zırlanıp İçişleri Bakanlığı’nasunulan rapora göre sokağaçıkma yasaklarından etkilenen

nüfusun toplamının 1 milyon300 bin olduğu belirlendi. Ra-pora göre yaşanan çatışmalarsonucu 100 bine yakın kişi evle-rini terk etmek zorunda kaldı.

Hükümete yakın kaynaklarınverilerine göre sokağa çıkmayasağı, operasyonlar ve kent ça-tışmaları sonucu evlerini terketmek zorunda kalan yurttaşla-rın sayısı 2016 Ocak ayı sonuitibariyle 200 bine ulaştı. SağlıkBakanı Müezzinoğlu, terör olay-ları yüzünden 355 bin kişiningöç etmek zorunda kaldığınıaçıkladı.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV) verilerine göre sokağaçıkma yasaklarının başladığı 16Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016tarihleri arasında Diyarbakır (34kez), Şırnak (9 kez), Mardin (11kez), Hakkâri (5 kez), Batman (2kez), Muş (1 kez) ve Elazığ’daki(1 kez) toplam en az 22 ilçede,resmi olarak tespit edilebilen enaz 63 kez süresiz ve gün boyusokağa çıkma yasağı uygulandı.Söz konusu tarihler arasında72’si çocuk, 62’si kadın, 29’u 60

yaş üstü olmak üzere en az 310sivil sadece resmi sokağa çıkmayasağı ilan edilmiş zaman dilim-leri içerisinde ve ilgili bölge-lerde hayatını kaybetti.

Binlerce işyerinin faaliyet gös-terdiği, 50 binden fazla çalışa-nın olduğu Diyarbakır-Sur’daekonomik hayat tamamıyladurdu.

2013-2015 Çözüm Süreci başa-rısızlıkla sonuçlandı. Maalesef,yine ve yeniden bir şiddet sar-malının içinden geçiyoruz.Cizre, Sur, Ankara derken, Kürtmeselesi bağlamında işler hergeçen gün daha kötü bir nok-taya gideceğimize işaret ediyor.Barış ve siyasi çözüme dair söz-ler duyulmaz oldu.

Müzakereyi dışlayan bir yolladevlet, ne Kürt meselesi ile başedebilir, ne de onu çözebilir.30 yıllık bir çatışma dönemin-

den sonra 2013-2015 ÇözümSüreci’yle birlikte Kürt meselesi-nin silah ve şiddetten arındırıla-rak siyasi bir çözümekavuşturulması konusunda çok

önemli mesafeler alınmıştı.Bugün ise, 2013 Newroz’u ilebaşlayan sürecin çok daha geri-sine düşüldü.

İyi tasarlanmış kurumsal/orga-nizasyonel mimariyle birliktekamuoyunun taraflar üzerindekidenetimini artırmasına ve taraf-ların masadan kalkmasını engel-lemesine imkân tanıyacak yenibir Yol Haritası ya da EylemPlanı oluşturulmalı ve kamuo-yuyla paylaşılmalıdır. Esnek birçerçevede ele alınacak böylesibir Yol Haritası hem zamanınetkin kullanımını, hem muğlâk-lıkların giderilmesini hem deaktörlerin taahhütlerini yerinegetirmesini kolaylaştıracaktır.

Cuma Çiçek ve Vahap Coşkuntarafından hazırlanan, Nisanayında Barış Vakfı tarafındanyayınlanan Dolmabahçe’denGünümüze Çözüm Süreci: Başa-rısızlığı Anlamak ve Yeni Bir YolBulmak başlıklı rapordan özet-lenmiştir.

İşçi Sözü-Haber

Yazılı, görsel, dijital basındantakip edilebildiği, emek-meslekörgütlerinden gelen bilgiler ileişçiler, işçi yakınlarının bildirim-leri ışığında tespit edilebildiğikadarıyla 2016 yılının ilk dörtayında yaşanan iş cinayetlerişöyle:

Ocak ayında en az 115 işçi,Şubat ayında en az 143 işçi,Mart ayında en az 160 işçi,Nisan ayında ise en az 168 işçi

yaşamını yitirdi.

Bu yılın ilk dört ayı itibarıylaşiddetlenen savaş ortamı ile bir-likte sermayenin işyerlerindeuyguladığı baskı ve zor rejimi-nin en görünür biçimi olan iş ci-

nayetlerinde artış gözlendi.

Tarım, Orman işkolunda 45emekçi; İnşaat, Yol işkolunda 43işçi; Taşımacılık işkolunda 20işçi; Belediye, Genel İşler işko-lunda 11 işçi; Metal işkolunda 9işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Si-nema işkolunda 8 emekçi; Enerjiişkolunda 7 işçi; Madencilik iş-kolunda 6 işçi; Gıda, Şeker işko-lunda 3 işçi; Sağlık, SosyalHizmetler işkolunda 3 işçi; Sa-vunma, Güvenlik işkolunda 3işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 2 işçi;Çimento, Toprak, Cam işkolunda2 işçi; Petro-Kimya, Lastik işko-lunda 1 işçi; Tekstil, Deri işko-lunda 1 işçi; İletişim işkolunda 1işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman

işkolunda 1 işçi; Konaklama, Eğ-lence işkolunda 1 işçi; ve çalış-tığı işkolunu belirleyemediğimiz1 işçi yaşamını yitirdi.

İstanbul’da kot kumlama atöl-yesinde çalışırken silikozis has-talığına yakalanan 30 yaşındakiSerdal Dündar, memleketi Bin-göl’de tedavi gördüğü DevletHastanesi’nde yaşamını yitirdi.Dündar, Bingöl’de hayatını kay-beden 65’inci kot kumlama iş-çisi oldu.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclis raporundan derlenmiştir.

İşçi Sözü - Haber

Nisan ayında en az 168, bu yılın ilk 4 ayında ise en az 586 işçi yaşamını yitirdi

Page 15: İşçi Sözü Mayıs 2016

Mayıs 2016 15İşçi Sözü

3. Köprü’de işçilerden prim eylemi

3. Köprü inşaatı doğayı katlet-meye, iş cinayetlerine, emek sömü-rüsüne devam ediyor.

IC İçtaş İnşaat ile Astaldi ortaklı-ğında kurulan ICA ortaklığı tarafın-dan yapılan 3’üncü köprünün sontabliyesi yerleştirilirken, Erdoğan iş-çilere 3’er bin TL ikramiye, evlen-mek isteyenlere de düğünyapılması için İC Holding YönetimKurulu Başkanı İbrahim Çeçen’den

söz almıştı. Sözün tutulup tutulma-yacağının takibini de Ulaştırma, De-nizcilik ve Haberleştirme BakanıBinali Yıldırım yapacaktı.

İşlerinin bitmesine 2 ay kala ikra-miye sözünde durulmadığını, 700kişinin işten çıkarıldığı bilgisi alındı.

150 işçi ikramiyeleri ödenenekadar eylem yapacaklarını duyurdu.Basın açıklamasını okuyan işçi

“Cumhurbaşkanımız, yüklenici fir-maya ‘Bu işin adını koyalım. Her-kese üçer bin lira’ demişti. Biz,köprü bitmeden işten çıkartılanlardediğimizde ise, ‘İşten çıkartılanlarahemen, işten çıkmayanlara da ra-mazandan önce ödenecek. Sözümsöz mü, söz. Bu da senin sadakanolsun demiş’ idi (İbrahim Çeçen’e).Verilen sözün hiçbiri yerine getiril-medi. İşten çıkan arkadaşlarımızköpek muamelesi gördü. Bir de üs-telik dışarıya atmak için koruma ça-ğırıyorlar. Sanki biz burada sadakatopluyoruz. Bize söz verilen hakkı-mızı istiyoruz” dedi.

3. Boğaz Köprüsü'nde "ikramiye"krizi haberlerinin ardından ICA İçtaşAstaldi Ortaklığı'nca yapılan açıkla-mada, "Projede görev alan işçileresöz verildiği gibi söz konusu ikra-miyeler Ramazan ayından önceödenecek olup iş bitimi nedeni ileişten çıkmış olan isçilerin ikramiye-leri ise resmi bildirimleri müteakipödenmektedir" denildi.

İşçi Sözü-Haber

Amasya’nın Merzifon Suluovailçesinde bulunan Soma Hol-ding’e bağlı Gurmin Enerji A.Ş.bünyesinde işletilmekte olanYeni Çeltek Maden Ocağı’ndamaden işçileri tarafından başlatı-lan direniş oluşturulan protoko-lün vaatleriyle sonlandırıldı.

Yeni Çeltek Maden Ocağı’nınkapatılması yönünde karar alın-mış, maden işçilerinin Soma’yagönderileceği açıklanmış, kararatepki gösteren maden işçileri di-renişe geçmişti. Yeni ÇeltekMaden Ocağında 1200 metreyeraltında başlatılan direniş veaçlık grevi 21 gününde, 13 Nisan2016 günü sabah saat 06’da

sona erdirildi.

Yeni Çeltek Maden Ocağı 1955yılından bu yana faaliyetteydi.1980 yılındaki maden işçileri di-renişi ve 1990’da 68 maden işçi-sinin öldüğü grizu patlamasıylaişçi sınıfının hafızasında yer edi-nen Yeni Çeltek Maden Oca-ğı’nın işletmesi 2013 yılındaSoma Holding’e verilmişti. Dire-nişçi maden işçileri maden oca-ğının kapatılmasına karşı çıkıyor,alacak ve tazminatlarının öden-mesini istiyorlardı.

Yeni Çeltek Maden Ocağı’nda kidireniş Çalışma Bakanlığı müste-şarlığı, Türkiye Maden İş Sendi-

kası yönetimi ve TKİ genel mü-dürlüğünce oluşturulan bir pro-tokolün “taleplerin yerinegetirileceğine” dair vaadiyle son-landırılmış oldu. Yeni bir bacaaçılana, havalandırma ve güvenliçalışma ortamının gerekleri ye-rine getirilene kadar üretime araverildiği yönünde yapılan açıkla-malar arasında, işçilerin taleple-rinin karşılanacağı vealacaklarının ödeneceği yönündevaatlerde bulunuldu.

220 işçiyle başlatılan Yeni Çel-tek Maden Ocağı’ndaki direnişemadencilerin aileleri de destekvermişti. Birlik beraberlik ve fiilimücadelenin getirdiği direnişsesi karşılıksız kalamazdı. Kal-madı ve ilk aşamayı kazanımlasonuçlandırdı. Ama bir gerçekdaha var ki aynı birlik ve bera-berlik ruhuyla, fiili mücadeleningücüyle söz konusu vaatlerin ta-kipçisi olmak gerekiyor. Vaatlerinboş vaat olmaktan çıkmasının enönemli dayanağı da fiili müca-dele olacaktır. Yeni Çeltek MadenOcağı direnişçileri de bu gerçe-ğin farkındalar ve “vaatlerin ta-kipçisi olacağız”, “direnmekkazanmaktır” diyorlar.

D. Eren

Yeni Çeltek: Direnmek Kazanmaktır!

Borusan: Ya Allah, Bismillah!

Geçtiğimiz ay Borusan’daağır çalışma koşullarının yolaçtığı iş cinayetinde iki makinearasında kalan Koray Çalış-kan’ın ölümünü haberleştir-miştik. Yine haberimizde“Borusan Mannesmann Fabri-kası yönetimi işçi sağlığı vegüvenliğine dair tedbirleralmak yerine, arkadaşları içinüzülen ve tepki gösteren işçi-lere yönelik olarak ‘bizim ya-pacağımız bir şey yok. Duaedin. Cumaya gidin’ demekleyetinmiştir” diye vurgulamış-tık. Borusan’da işçi sağlığı vegüvenliğinin tamamen ve sa-dece “Allah’a emanet” bir halegeldiği bugün için daha netaçığa çıkmış gibi görülüyor.

Borusan’a iş başvurusundabulunan işçilerle yüz yüze ya-pılan mülakatlarda neler soru-luyor dersiniz? İşegirebilmenin ön koşulu “Ce-nabı Allah” ve “Hz. Muham-met”e dair ahretlik sorularacevap verebiliyor olmak. Busoruları cevaplayabildiğiniz(ya da sessiz kaldığınız) tak-dirde ardından “Atatürk”e dairsorularla karşı karşıya kalıyor-sunuz. Yani sadece dinendeğil, siyaseten de sorgulanı-yorsunuz. Bu sorulardan hare-ketle fabrikada çalışırkenişverenine şükreden ve boyuneğen bir karaktere sahip olupolmadığınız sorgulanıyor.Bunun adına inançlarla oynan-mak suretiyle gayet ucuza ge-tirilen bir işçi sağlığı yöntemideniyor. Borusan Mannes-mann’da olası bir iş cinaye-tinde beklenen, işçilerincumaya gidip dua etmekle ye-tinmesi. Ölen işçinin ailesi ise“mukadderat” denilerek suspayı kabilinden verilecek cüzimiktardaki “kan parası” ilesusturulacak.

Borusan Mannesmann’daaçığa çıkan, vahşi kâr hırsı ne-deniyle oluşturulan güvenlik-siz ve güvencesiz emeksömürüsünün din ve Allah kis-vesiyle perdelenmek istenme-sinden başka bir şey değildir.

D. Eren

Page 16: İşçi Sözü Mayıs 2016

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Şehirlerimizi ve insanlığımızı en-kaza dönüştürmeye çalışan tankla-rın ve topların, ardı ardınapatlatılan canlı bombaların, sokakve caddelerimizi gaza boğan polisşiddetinin tek, ama tek bir amacıvar. Topyekûn diz çökmemizi vesaldırılarla gasp edilen haklarımızkarşısında sessiz soluksuz kalma-mızı istiyorlar. 1 Mayıs 2016 süre-cine şiddet ve katliam sarmalıylageldik, getirildik. Savaşın enönemli hedefi olan işçi sınıfı sa-dece gasp edilen haklarıyla ve par-çalanmış geleceğiyle değil,paramparça edilen bedenleriyle desavaşın fiilen kurbanı oldular. DİSK,KESK, TMMOB ve TTB gibi emekmeslek örgütlerinin 10 Ekim 2015tarihinde anKARA’da düzenlediğiEmek Barış Demokrasi Mitingi’neIŞİD eliyle düzenlenen bombalısaldırıların ardından işçi ve emek-çilerin sokağa çıkıp hakları içinmücadele edemeyeceklerine nere-deyse emin oldular.

Barış!

Kıdem tazminatını kaldırmaya, ta-şeron düzenini temel çalışma sis-temi kılmaya, kiralık işçi bürolarıylagüvencesiz günlük çalışmayı daya-tıp taşeron sisteminde çalışmayıbile tercih edilir tek seçenek halinegetirmeye çalışan AKP Hükümetive parababalarının amacı, bütün

bu saldırılar karşısında işçi veemekçileri sessiz ve savunmasızkılmaktır. Bunun için polis copunuve devlet gazını hiç esirgemeden,eli açık bir bonkörlükte kullandılar.En kritik anda ise, sokağa çıkıptepki ve taleplerini dile getiren iş-çilerin bağrına, IŞİD’in tahrip edicidini ve bombaları saplandı. “Gü-venlik” başlıklı tehdit ve kaygılar 1Mayıs 2016’da alanlara çıkmaya vetaleplerini haykırmaya hazırlananişçi sınıfına dayatıldı. 1 Mayıs çokönemli bir eşikti. 10 Ekim 2015 ta-rihinde, anKARA’da, Emek BarışDemokrasi Mitingi’nin çağrıcı ku-rumları olan DİSK, KESK, TMMOBve TTB gibi emek meslek örgütle-rinin İstanbul’da düzenleyeceği 1Mayıs Mitingi’ni engellemek içinçabalar sarf edildi. En önemli teh-dit ise Taksim 1 Mayıs’ı eksenindegeliştirildi. Bu sefer AKP Hükü-meti’nin “yasak!” ve “müdahale

ederiz!” tehditleriyle yetinilmedi.İşçi sınıfının polis copuna ve devletgazına teslim olmadığı ve olmaya-cağı çok iyi biliniyordu. Tehditlerinkatmerlisi “güvenlik” başlığı altındave IŞİD’in saldıracağına dair oldu.

Güvenceli İş!

Sınıf mücadelesi açısından, aslo-lan, doludizgin saldırılar ve hakgaspları karşısında 1 Mayıs günüsokağa çıkıp tepki ve talepleri dilegetirebilmektir. Katmerli Taksimyasağı ve tehdidi karşısında emekmeslek örgütleri Bakırköy Halk Pa-zarı’nda toplandılar. E-5 Karayoluve Marmara Forum önünde kortej-ler oluşturuldu. Alana gelenler enaz iki aramadan geçtiler. İstanbulBakırköy’deki 1 Mayıs mitinginegelen işçi ve emekçilerin temel ta-lebi, tam da bu nedenlerle, barışve güvenceli iş oldu.

Güvenli Gelecek!

Marmara Forum önünde topla-nan KESK’e bağlı sendikaların yü-rüyüş güzergâhında Türk-İş’e bağlısendikalardan Belediye-İş, Tümtis,Deriteks ve TGS’nin yanı sıra, Hak-İş’e bağlı Liman-İş’de vardı. Mar-mara Forum önünde yer alanTTB’nin güzergâhında toplanan si-yasi örgütlerden HDK, HDP, ESP,SYKP, Partizan, SODAP, EMEP veKöz’ün yanı sıra, Amed Spor dadikkat çekenler arasında oldu.Polis, HDP kortejindeki pankartlarıgerekçe göstererek müdahale et-meye çalıştı. Gaz bombaları, plas-tik mermiler, sallanan coplarHDP’yi hedeflese de, yaralananlarda olsa, miting alanına girilmesineengel olunamadı. E-5 Karayolundatoplanan DİSK ve TMMOB güzer-gâhında ise CHP, Halkevleri, KP,TKH, Haziran, Kaldıraç, DİP, İDPgibi siyasi kurumlar vardı. Çarşı,Solaçık, Fenerbahche, Adana De-mirspor gibi taraftar gurupları da1 Mayıs’taydı.

Miting, 1 Mayıs ve Enternasyonalmarşları okunarak başladı. Gezi Di-renişi ve anKara Katliamında ölen-ler anıldılar. DİSK Genel BaşkanıKani Beko ve TMMOB Yönetim Ku-rulu Başkanı Mehmet Soğancı’nınkonuşmalarında laiklik vurgusu,KESK Eş Başkanı Lami Özgen veTTB 2. Başkanı Prof. Dr. Raşit Tü-ken’in konuşmalarında ise barışvurguları öne çıktı. Yapılan konuş-maların ortak noktası ise, AKP Hü-kümeti’nin kölelik dayatmalarınakarşı, güvenceli iş güvenli gelecektalepleri oldu.

Devlet, sermaye ve AKP Hükü-meti tarafından örülen korku du-varlarının aşıldığı İstanbul 1Mayıs’ına 30 bin kişi katıldı.Önemle ve tekrar belirtme gereğiduyduğumuz nokta ise şudur: 1Mayıs 2016’ya damgasını vuranAKP Hükümeti’nin polis copuylayapamadığını IŞİD sopasıyla ha-yata geçirmeye kalkması olmuştur.Bu tehdit hala önümüzde durmak-tadır ve sınıf mücadelesinin karşı-sına sıkça çıkartılacaktır. Barış’tanyana ısrarın ve barış taleplerininönemi de buradadır.

Birlik, mücadele, dayanışma!

Katmerli Taksim yasağı ve IŞİDtehdidi karşısındaki emek meslekörgütlerinin Bakırköy Halk Paza-rı’nda toplanma kararları çok tartı-şılmış ve tartışılmaya da devamedecektir. Eleştiri manivelasını kul-lanmanın elbette ki hiçbir sakın-cası yoktur. Asıl önemli olan ise,işçi sınıfının hak taleplerinin dilegetirildiği gün olan, 1 Mayıs BirlikMücadele ve Dayanışma günündeişçilerin bir araya gelip sesleriniyükseltebilmeleriydi. İstanbul 1Mayıs’ında, her şeye rağmen,Emek Barış ve Özgürlük şiarlarınınyükseltilebildiğini görmemiz gere-kiyor, tıpkı Ankara, İzmir ve Diyar-bakır’da olduğu gibi.

N. Cemal

1 Mayıs: Birlik Mücadele ve Dayanışma!

İ şç i Sözü • Ayl ık, Süre l i S iyas i Yayın • Mayı s 2016 • Sayı : 23 • isc isozu.org • i le t is im@isc isozu.org

“1 Mayıs 2016’yadamgasını vuran AKPHükümeti’nin poliscopuyla yapamadığınıIŞİD sopasıyla hayatageçirmeye kalkmasıolmuştur.”