16
İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır “Yeni Türkiye”, belirsiz, içi boş bir slogan iken, Olağanüstü Kongresi ile “yeni” AKP, şimdiden bir çıkar örgütü olarak tescil edildi. Erdoğan, “milli şef” olmak heves ve hedefiyle, Çankaya’ya çıkar- ken, partisini yeniden yapılandırdı. Eski yol ve da- va arkadaşlarını, tüzükteki üç dönemden fazla seçi- lememe maddesini de kullanarak, tasfiye ederken, partiyi, kendisine biat edeceklerini düşündüğü, “ye- niyetmelere” teslim etti. Böylece, partiyi Çanka- ya’dan yönetmeye devam edeceğini umuyor. AKP, çok partili dönemde, yani son 65 yılda, en uzun süre tek başına iktidarda kalan parti olarak, ülke siyasi tarihinde yerini aldı. Bu partiyi kuran si- yasi kadrolar, “milli görüş” çizgisini inkâr edip, içinde yer aldıkları siyasi İslâmcı partiden koptular. Amaçları, egemen sınıflara ve uluslar arası serma- yeye güven vererek, önlerini açmak ve sistemden ekonomik ve siyasi açıdan nemalanmaktı. 2001 kri- zi bu kadroya ilaç gibi geldi. Krizin hemen ardın- dan yapılan seçimlerde, ekonomik krizin müsebbibi olan partiler seçim barajının altında kalırken, Mec- lis’e sadece iki parti girebildi. Bu sayede AKP, hal- kın üçte birinin oyunu alarak Meclis’te üçte ikilik bir çoğunluk elde etti. Kurulmasıyla, iktidara gel- mesi bir oldu. Geçmişin “itilmiş, kakılmışlarından” oluşan kadro, ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar olmanın tadını aldı. Devamı 2.sayfada “Yeni” AKP bir çıkar örgütüdür Zafer Açıkgözoğlu'nun katili hiç şüphe yok ki ta- şeron sistemidir ve başta AKP Hükümeti olmak üzere onun uygulatıcı ve uygulayıcılarıdır. Taşeron sistemine son! Üretimde işçi kontrolü! N. Cemal > 9 İşçi sınıfı ve sosyalistler, yeniden itibar kazanmaya başlayan kavram ve düşüncelerin gündelik mücadeleye tercüme edilmesini, çeşitli yaşam alanlarında sürdü- rülen mücadeleleri cesaretlendirmesini hedeflerler. HDP’nin seçim başarısıyla ortaya çıkan bu yeni ger- çekliği, işçi, emekçi ve ezilenlerin mücadelelerinin yükseltilmesi ve yaygınlaştırılması için, hem moral açıdan, hem de güçlü bir siyasi zemin olarak, kul- lanmaya çalışırlar. Aykut Özer > 4 ABD doğrudan çatışmalara girmeden, çeşitli güçleri birbirine karşı kışkırtıp kırdırarak, yorgun düşürüp, ardından düzenleyici bir güç olarak egemenliğini sürdürmek istiyor. IŞİD bu açıdan kullanışlı bir araç. Mustafa Eker > 10 Eylül 2014 / Sayı 3 Fiyatı 1,5 TL HDP’nin yeni söylemi destek buldu Taşeron işçileri ölüme mi mahkûm? IŞİD, Ortadoğu’yu topyekûn bir savaşın içine çekiyor

İşçi Sözü Eylül 2014

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Eylül 2014 tarihli 3. sayısı

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

“Yeni Türkiye”, belirsiz, içi boş bir slogan iken,Olağanüstü Kongresi ile “yeni” AKP, şimdiden birçıkar örgütü olarak tescil edildi. Erdoğan, “millişef” olmak heves ve hedefiyle, Çankaya’ya çıkar-ken, partisini yeniden yapılandırdı. Eski yol ve da-va arkadaşlarını, tüzükteki üç dönemden fazla seçi-lememe maddesini de kullanarak, tasfiye ederken,partiyi, kendisine biat edeceklerini düşündüğü, “ye-niyetmelere” teslim etti. Böylece, partiyi Çanka-

ya’dan yönetmeye devam edeceğini umuyor. AKP, çok partili dönemde, yani son 65 yılda, en

uzun süre tek başına iktidarda kalan parti olarak,ülke siyasi tarihinde yerini aldı. Bu partiyi kuran si-yasi kadrolar, “milli görüş” çizgisini inkâr edip,içinde yer aldıkları siyasi İslâmcı partiden koptular.Amaçları, egemen sınıflara ve uluslar arası serma-yeye güven vererek, önlerini açmak ve sistemdenekonomik ve siyasi açıdan nemalanmaktı. 2001 kri-

zi bu kadroya ilaç gibi geldi. Krizin hemen ardın-dan yapılan seçimlerde, ekonomik krizin müsebbibiolan partiler seçim barajının altında kalırken, Mec-lis’e sadece iki parti girebildi. Bu sayede AKP, hal-kın üçte birinin oyunu alarak Meclis’te üçte ikilikbir çoğunluk elde etti. Kurulmasıyla, iktidara gel-mesi bir oldu. Geçmişin “itilmiş, kakılmışlarından”oluşan kadro, ezici bir çoğunlukla tek başına iktidarolmanın tadını aldı. Devamı 2.sayfada

“Yeni” AKPbir çıkar örgütüdür

Zafer Açıkgözoğlu'nun katili hiç şüphe yok ki ta-şeron sistemidir ve başta AKP Hükümeti olmaküzere onun uygulatıcı ve uygulayıcılarıdır.

Taşeron sistemine son!Üretimde işçi kontrolü!

N. Cemal > 9

İşçi sınıfı ve sosyalistler, yeniden itibar kazanmayabaşlayan kavram ve düşüncelerin gündelik mücadeleyetercüme edilmesini, çeşitli yaşam alanlarında sürdü-rülen mücadeleleri cesaretlendirmesini hedeflerler.HDP’nin seçim başarısıyla ortaya çıkan bu yeni ger-çekliği, işçi, emekçi ve ezilenlerin mücadelelerininyükseltilmesi ve yaygınlaştırılması için, hem moralaçıdan, hem de güçlü bir siyasi zemin olarak, kul-lanmaya çalışırlar.

Aykut Özer > 4

ABD doğrudan çatışmalara girmeden, çeşitli güçleribirbirine karşı kışkırtıp kırdırarak, yorgun düşürüp,ardından düzenleyici bir güç olarak egemenliğinisürdürmek istiyor. IŞİD bu açıdan kullanışlı bir araç.

Mustafa Eker > 10

Eylül 2014 / Sayı 3Fiyatı 1,5 TL

HDP’nin yeni söylemi destek buldu Taşeron işçileri ölüme mi mahkûm? IŞİD, Ortadoğu’yu topyekûn bir savaşıniçine çekiyor

Page 2: İşçi Sözü Eylül 2014

“Yeni” AKP bir çıkar örgütüdür

R.Tayyip Erdoğan, İstanbul Bü-yükşehir Belediye Başkanlığı kariye-riyle toplumda yaygın olarak tanın-ması ve hitabetiyle kitleleri etkileme-si nedeniyle, bu siyasi kadronun başı-na getirildi. Ancak başlangıçta parti-deki konumu, “eşitler arasında birin-ci” olmaktan öte değildi. Süreç için-de, parti, yapılan tüm seçimleri kaza-narak ve devlet içinde özel bir ağırlığıolan bürokratik sınıfı tasfiye ederek,güç kazandı. Özellikle son bir yılda,Gezi Direnişi ve 17-25 Aralık Yolsuz-luk operasyonlarını savuşturmada, Er-doğan özel bir inisiyatif aldı. Yolsuz-luk operasyonları nedeniyle 2014Mart yerel seçimlerinde partinin ala-cağı sonuç merak konusuydu. “YaralıErdoğan”, adeta canhıraş bir kampan-ya yürüterek, yerel seçimlerden debaşarıyla çıktı. Partinin başarısınıkendi başarı hanesine yazdı. Dolayı-sıyla son bir yıllık süreçte, Erdoğan,“eşitler arasında birinci” olma konu-mundan, partide “tek adamlığa” yük-seldi. Bu durumu cumhurbaşkanlığıseçimi ve sonrasında kullanarak, par-tiyi kendi çıkarları doğrultusunda ye-niden düzenledi.

AKP artık bir devlet partisidir

12 yıldır tek başına iktidar olanAKP, tek partili rejimle yönetilen ül-kelerdeki devlet partisine dönüşmüş-tür. Seçimler ve parlamenter rejim bugerçeği gizleyememektedir. Tek parti-li sistemdeki gibi bütün valilerAKP’nin valisidir, bürokratlarAKP’nin bürokratıdır. Cumhurbaş-kanlığına R.Tayyip Erdoğan’ın seçil-diğine dair YSK yazısının, Resmi Ga-zetede yayınlanmasının 13 gün gecik-tirilerek, Erdoğan’ın bu dönemde par-ti başkanı ve başbakan gibi davrana-bilmesinin önünün açılması, bunun enson örneğidir.

Bütün kurumlar AKP’ye ve onunliderine biat etmelidir. Hükümeti eleş-

tiren Barolar Birliği Başkanı “edep-sizdir”; Erdoğan’ın hoşlanmadığı ka-rarlar veren yargıçlar “haşhaşidir”.İktidardaki siyasetçilerin ve yakınları-nın, bulaştıkları yolsuzlukların üzeri-ne giden polis ve savcılar “paralel çe-tedir”; hükümetin gizli silah gönder-me operasyonlarını deşifre edenler ise“casustur”. Kişiler ve kurumlar ana-yasa ve yasalara uygun davranmalarıtemelinde değil, AKP iktidarınauyumları çerçevesinde değerlendiril-mekte ve bir sıfata lâyık görülmekte-dir. Bu tam bir devlet partisi ve tekparti rejimi yaklaşımıdır.

AKP ve Erdoğan, parti yönetimin-de de, tek parti rejimi uygulamalarınıörnek almaktadır. Yola birlikte çıktık-ları arkadaşlarını kendi siyasi gelece-ği için risk olarak görür, onları tasfiyeederken, eski muhaliflerini, çıkar te-melinde “devşirmekte” ve onlaraönemli görevler vermektedir. EskiDYP Genel Başkanı Süleyman Soy-lu’nun örgütten sorumlu genel başkanyardımcılığına, Numan Kurtulmuş’un

bakanlığa getirilmesi bu tür uygula-malardır. Rejimin adı ne olursa olsuntek parti diktatörlüklerinde benzer uy-gulamalar görülmüştür. Atatürk, MilliMücadelenin başlamasında ve başarı-sında kilit rol oynayan Kazım Kara-bekir ve diğer bir dizi komutan ve si-yasetçiyi tasfiye ederken, Milli Müca-deleye en son katılan ve 1922 yılınakadar, İstanbul hükümetinde HarbiyeNazırı olan Fevzi Çakmak, bu ülkedeen uzun süre Genelkurmay Başkanlı-ğı yapan kişi olmuştur. Yine SSCB’deStalin,1917 Bolşevik Devriminin bü-tün önde gelen kadrolarını tasfiyeederek rakipsiz kalmıştır.

Davutoğlu’nun başa getirilmesi neyi ifade ediyor?

R.Tayyip Erdoğan’ın, halefi ola-rak, dava arkadaşlarından birisi yeri-

ne, uzun süre kendisinin dış politikadanışmanlığını yapmış olan bir aka-demisyeni partinin başına getirmesive başbakanlık görevini vermesinin,partinin geleceği ve izlenecek politi-kaya ilişkin gerekçeleri vardır. Birinciolarak, partinin başına parti kadroları-nı tanımayan, onun dışından birisinigetirmesi, partinin iplerini bundansonra da kendisinin tutmaya devamedeceğinin işaretidir. Uzaktan kuman-dayla bu işin yürüyüp yürümeyeceği-ni zaman gösterecektir. İkinci olarak,bu seçim, tüm bölgenin yangın yerinedöndüğü koşullarda, ülke siyasetinde,dış politikanın öne çıkacağını göster-mektedir. Ancak böyle bakıldığındabile, Davutoğlu yanlış bir seçimdir.Çünkü özellikle son 4-5 yılda Davu-toğlu’nun yürüttüğü dış politika başa-rısızlıklarla doludur. Türkiye’yi hembölgesel hem de uluslar arası güçlerlesorunlu hale getirdiği ve yalnızlaştır-dığı açıktır. Bu yanlış politikanın sü-receği anlaşılmaktadır ki, bunun ülke-de yaşayan halklara faturası çok ağırolacaktır.

Parti içindeki son gelişmeler,AKP’nin, yola çıkarken giydiği, “da-va partisi” gömleğini çıkartarak, si-yasi kadrolarını, ekonomik ve siyasiçıkar temelinde bir arada tutan “parapartisine” dönüştüğünü ortaya koy-maktadır. Böyle bir partinin bütünlü-ğünü koruması, sürekli başarı kazan-masına bağlıdır. En ufak bir başarısız-lık, siyası yaşama girdiğinden beri ik-tidarda olan, muhalefet nedir bilme-yen bu partiyi dağıtmaya adaydır. Bukonuda fikir edinebilmek için, yol-suzluk operasyonları sırasında, Çevreve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bay-raktar’ın tavrına bakmak yeterlidir.Operasyondan paniğe kapılan Bay-raktar’ın, kendisini önce TOKİ Baş-kanı sonra da bakan yapan R.TayyipErdoğan’ı hedef alıp, onun istifasınıistemesi çarpıcı bir örnektir. İktidarave güce taparak partiye üşüşen ve Er-doğan’ı pohpohlayanlar, yarın başarı-sızlığa uğrandığında, “kaptanı sata-cak” ve gemiyi terk edeceklerdir. Er-doğan “tek adam” olma hırsına yeni-lerek, parti içindeki dengeleri bozmuşve siyaseten kendi sonunu hızlandır-mıştır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Eylül 2014, Sayı: 3Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Parti içindeki son ge-lişmeler, AKP’nin, yola çıkar-ken giydiği, “dava partisi”gömleğini çıkartarak, siyasikadrolarını, ekonomik ve siyasiçıkar temelinde bir arada tutan“para partisine” dönüştüğünüortaya koymaktadır.

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfı-nın inisiyatif kazanmasına, mücadele de-neyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Eylül 2014

Page 3: İşçi Sözü Eylül 2014

Tayyip Erdoğan “Milli Şef” olamaz

Muhalefetin hesabı tutmadı veRecep Tayyip Erdoğan, ilk turdacumhurbaşkanı seçildi. 30 Martyerel seçim sonuçları esas alındı-ğında, muhalefetin “çatı adayı-nın” seçilebilmesi neredeyse im-kânsızdı. 30 Mart seçimlerindeAKP’nin oy oranı yüzde 45,5 idive Erdoğan seçime girerken bublok oya sahipti. HDP-BDP’ninoy desteği ise yüzde 6-7 civarın-daydı. Bu iki oran düşüldüğünde,“çatı aday”, geri kalan tüm oylarıalsa bile, oy oranı yüzde 48 civa-rında olacak ve cumhurbaşkanı-nın seçimi ikinci tura kalacaktı.CHP ve MHP, hesabını buna göreyaptı ve gerek AKP’nin tabanın-dan gerekse siyasi İslâmcı SaadetPartisi ve milliyetçi-İslamcı Bü-yük Birlik Partisinden oy alacağı-nı düşündüğü, Türk-İslâm sente-zini savunan Ekmeleddin İhsa-noğlu’nu aday gösterdi.

Ancak “evdeki hesap, çarşıyauymadı”. CHP ve MHP’nin ortakadayı, AKP ve diğer partilerdenoy almak bir yana, bu iki partinin30 Mart seçimlerindeki toplamoylarına bile ulaşamadı. Son onyılın en düşük katılım oranına sa-hip olan seçimde, destekçilerinibüyük ölçüde sandığa götürmeyibaşaran R.Tayyip Erdoğan,AKP’nin 30 Mart seçimlerinde al-dığı oy toplamına ulaşarak, yüzde51,8 ile ilk turda seçimi kazandı.Bu sonuçlar, ülkede bir “muhale-fet sorunu”, “muhalefet krizi” ol-duğunu gösterdi. Çatı adayın oyoranının yüzde 38,5 da kalması,ne sıcak yaz ayları ve seçmenle-rin tatilde olmasıyla, ne halkıncumhurbaşkanlığı seçimleriniönemsememesiyle ne de CHP ta-banının çatı adayı içine sindire-memesiyle açıklanabilir.

Esas sorun, CHP ve MHP’ninkendi tabanını harekete geçirmek-

teki ve iktidar partisinden oy al-maktaki zaafıdır. Kendi tabanınıyönlendiremeyen ve iktidar parti-sinden oy alamayan muhalefetiniktidar olma şansı yoktur. İktidarolmak bir yana, etkili bir muhale-fet partisi olması bile mümkündeğildir. Türkiye haritasının üçfarklı renge boyanmasıyla göste-rilen seçim sonuçları, seçmen eği-limlerinin son 5-7 yıldır değişme-diğini ortaya koymaktadır. Ancakyine cumhurbaşkanlığı seçimleri-nin ortaya çıkardığı iki gerçekvardır ki, muhalefetin içinde bu-lunduğu vahim durumu göster-mektedir. Birincisi, çatı aday, hiç-bir ilde CHP ve MHP’nin 30Mart’taki toplam oyuna ulaşama-mıştır. İkincisi ise, çatı adayınaçık farkla birinci geldiği illerdebile, Erdoğan, 30 Mart seçimleri-ne göre, oylarını arttırmıştır.

HDP muhalefet odağı olaraköne çıkıyor

30 Mart seçimlerinde aldığıoyu bir milyon, oy oranını iseyüzde elli arttırarak, yüzde on ba-rajı sınırına dayanan HDP-Demir-taş, büyük bir siyasi başarıya im-za attı. Bu parti ve adayının se-çim kampanyası sürecindeki söy-leminin kitlelerden olumlu yanıtalması, HDP’nin gerçek bir mu-halefet odağı olarak öne çıktığıgörüşünü destekledi. Yine seçimsonuçlarının ortaya çıkardığı ger-çekler, bu görüşe güç kazandırı-yor.

Birinci olarak, Demirtaş’ınadaylığında, HDP, oylarını ülke-nin her yerinde arttırmıştır. İkinciolarak, gerek metropollerde ge-rekse Kürt illerinde AKP’den oykazanmıştır. İstanbul, bu konudaen somut örnektir. Siyasi kariye-rinde önemli yeri olan bu kentte,Erdoğan, AKP’nin 30 Mart se-çimlerinde aldığından 250 bin da-

ha az oy alırken, HDP-Demirtaş,oylarını bu miktarda arttırmıştır.Yine, Bitlis, Bingöl gibi, Erdo-ğan’ın birinci geldiği Bölge ille-rinde de, Demirtaş, oylarını arttır-mıştır. Üçüncü olarak, gelenekseltabanının pek alışık olmadığı si-yasi söylem ve propaganda ilekampanyasını yürütmesine karşın,bu durum bölge illerindeki seç-men tabanını olumsuz bir şekildeetkilememiş, buralardan aldığıoyların artmasını engellememiş-tir.

MHP ve CHP’de görülen ve bupartilerin iktidara alternatif, etki-li bir muhalefet partisi olmalarınıengelleyen zaafların hiçbirisiHDP için geçerli değildir. HDP,oylarını istikrarlı bir biçimde art-tırmaktadır. HDP, kitlesini ve seç-men tabanını her koşulda hareke-te geçirebilecek, yönlendirebile-cek durumdadır. HDP, iktidar par-tisinden de oy kazanma ve onugeriletme gücüne sahiptir. Ayrıca,emekçilerin, ezilenlerin ve farklıtoplum kesimlerinin talepleriniprogramında öne çıkarıp dillendi-rerek, geniş halk kitlelerinin dik-katini üzerinde toplamaktadır. İş-te bu özellikleriyle, HDP, güçlübir muhalefet odağı olarak öneçıkmaktadır.

AKP’nin sonu ANAP ve DYP gibi mi olacak?

Recep Tayyip Erdoğan’ınCumhurbaşkanı seçilmesiyle,AKP’nin ve Erdoğan’ın geleceği-ne dair, farklı görüşler ortaya atı-lıyor. Bir görüşe göre, Erdo-ğan’ın, anayasal yetkilerini deaşarak, partiyi ve hükümeti yö-netmeye devam edeceği ve gide-rek bir tek adam iktidarı ve dev-leti inşa edeceği; bu yolla bir“milli şefe” dönüşeceğidir. Erdo-ğan’ın böyle bir arzusu olduğu vebunu gerçekleştirmek için elindengelen her şeyi yapacağı açıktır.Ancak bunun için gerekli koşullaryoktur. Ülkede bir devlet kriziyaşanmaktadır; devlet kurumlarıbölünmüştür ve halkın yarısı ken-disine açık biçimde karşıdır. Ayrı-ca, kendisinin parti içindeki lider-liğinin, “eşitler arasında birinciolduğu” gerçeğinden öte bir an-lam taşımadığının bilincinde ol-mayıp, diğer “eşitleri” etkisizleş-

tirip, tasfiye etmeye kalktığındayalnızlaşacağı, hasımlarını çoğal-tacağı ve zayıflayacağı açıktır.“Tek adam” ve “milli şef” olma-ya çalışırken, “yalnız adam” hali-ne gelmesi kuvvetle muhtemeldir.Davutoğlu’nu halefi olarak belir-lerken izlediği tutum, kullandığısöylem, bunun işaretlerini ver-mektedir.

Diğer bir görüşe göre, TayyipErdoğan’ın yokluğunda, AKP’ninzayıflayıp, dağılacağıdır. Bu gö-rüşü ileri sürenler, geçmişten ör-nekler vererek, Turgut Özal’ınCumhurbaşkanı olmasıyla, lider-siz kalan ANAP’ın zayıflayıp ik-tidardan düşmesine ve yine Sü-leyman Demirel’in cumhurbaşka-nı olmasıyla, DYP’nin aynı akı-bete uğramasına gönderme yap-maktadırlar. R. Tayyip Erdo-ğan’ın AKP’nin sürükleyici unsu-ru olduğu ve liderliğiyle, farklınitelikteki unsurları partide birarada tuttuğu doğrudur. Onunyokluğunda, parti, kitlelerin gö-zünde bir ölçüde eksilmiş ve za-yıflamış olacaktır. Ayrıca AKP,gerek parti içi krizler gereksepartiye dışarıdan yönelen saldırı-lar karşısında daha kırılgan halegelmiştir.

Bütün bunlar doğrudur amaesas gerçeklik atlanmamalıdır.ANAP’ı zayıflatan esas unsur,Özal’ın partinin başından ayrıl-ması değil, Zonguldak maden iş-çilerinin büyük Ankara yürüyüşü-nü de içine alan, 1989-1991 döne-mi işçi mücadeleleridir. Kamu ke-simi işçilerinin “Bahar Eylemle-ri” ve çeşitli sektörlerdeki işçile-rin yaygın grev ve direnişleridir.Yine DYP’yi zayıflatıp siyasetçöplüğüne atan, kirli savaş koşul-larına karşın, Kürt halkının dire-nişi, 1994 Nisan krizi ve 1995 yı-lındaki, kamu işçilerinin tarihle-rindeki en kitlesel grevi ve ey-lemleridir. Bunları akıldan çıkar-mamalı ve Tayyip Erdoğan sonra-sı AKP’nin geleceğine ilişkin“papatya falı” açmak yerine, baş-ta fabrikalar ve işyerleri olmaküzere, yaşamın her alanında ta-lepler mücadelesi yükseltilmelive bu mücadeleler birleştirilip,kitleselleştirilmelidir.

Necdet Seçer

MHP ve CHP’de görülenve bu partilerin iktidara alter-natif, etkili bir muhalefet partisiolmalarını engelleyen zaaflarınhiçbirisi HDP için geçerli değil-dir. HDP, oylarını istikrarlı birbiçimde arttırmaktadır.

Eylül 2014 3İşçi Sözü

AKP milletvekilleri Erdoğan’ı bekliyor

Page 4: İşçi Sözü Eylül 2014

Selahattin Demirtaş’ın kişiliğinde,HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindebüyük bir başarı elde etti. Katılımındüşük olduğu seçimlerde, aldığı oyubir milyondan fazla arttırdı; oy oranınıise yüzde 6’dan yüzde 10 civarınayükseltti. Bu, HDP’nin yeni strateji,program ve söyleminin tuttuğunu gös-termektedir. Selahattin Demirtaş, sem-patik kişiliği ve kitlelerden ilgi gören,renkli ve samimi hitabetiyle bu söyle-min başarılı bir taşıyıcısıydı. Ancak ne“Türkiye partisi” olma stratejisi iletüm ezilenlerin ve emekçilerin taleple-rine sahip çıkılması, ne de tüm ezilen-lerin ve etnik gurupların birlikteliğininsavunulması, Demirtaş’ın özgün birbuluşu değildi. Kürt siyasi hareketininbir yönelimiydi. BDP-HDP ayrımıgerçekleştirilip, BDP’nin ad değiştire-rek bölge partisi hüviyetine kavuştu-rulması, milletvekillerinin BDP’denistifa ettirilerek HDP’ye katılımınınsağlanması, Kürt siyasi hareketininenerjisinin büyük bir kısmını, HDP’yibir “Türkiye partisi” yapmak yönündeharcayacağının göstergesiydi. Bu stra-teji, program ve söylem ilk kez Cum-hurbaşkanlığı seçimlerinde sınandı veolumlu bir karşılık aldı. HDP’nin se-çim başarısının altında yatan esas ne-den budur.

“Ekmeleddin faktörü” abartılıyorBirçok siyasi yorumcu, Demirtaş

ve HDP’nin başarısında, CHP’nin Ek-meleddin İhsanoğlu gibi Türk-İslâmsentezini savunan bir kişiyi aday gös-termesinin önemli rolü olduğunu, bir-çok kişinin bu yüzden, tepki olarak,

Demirtaş’ı desteklediğini savunuyor.Bu görüşteki gerçeklik payı sınırlıdır.Çünkü bu görüşü savunanlar, şu soru-yu cevaplamalıdır: İhsanoğlu’na tepkiduyup Demirtaş’a yönelenler, nedenaynı tepkiyi gösteren milyonlarca kişigibi seçimlerde oy kullanmamayı ter-cih etmediler de Demirtaş’a oy verdi-ler? Bu sorunun cevabı yukarıda veril-miştir. HDP’nin yeni söylemi tutmuşve bunun sonucu olarak, Kürt siyasihareketi ile Türk seçmen arasında örü-len kalın duvarlarda gedikler açılmış-tır. Bu gediklerden geçen bir kısımseçmen HDP’ye yönelmiştir. Bu nok-tada, çeşitli vesilelerle yapılan kamuo-yu araştırmalarının sonuçları hatırlan-malıdır. Seçmenlere, “ Oy vermeyi ke-sinlikle düşünmeyeceğiniz parti hangi-sidir?” şeklinde bir soru sorulduğunda,verilen yanıtta, HDP-BDP açık ara ön-de gelmekteydi. İşte HDP’nin yeniprogram ve söylemi sayesinde, bu psi-kolojik eşiğin aşılmaya başlandığı,cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gö-rülmüştür.

Metropollerdeki Kürtlerin siyasi tercihi değişiyor

HDP’nin Türkiye metropollerindealdığı oylarda sıçrama yaşanır ve bu-nun nedeni olarak çatı adayın kişiliğiöne çıkarılırken, esas gerçek atlanılı-yor. Metropollerde yaşayan ve bugünekadar ağırlıkla AKP’ye oy veren Kürt-ler, son seçimlerde, ciddi oranda HDP-Demirtaş’a yönelmiştir. HDP son se-çimlerde fazladan aldığı bir milyonoyun 370 binini 3 büyük kentten, İs-tanbul, Ankara ve İzmir’den almıştır.

Bu 370 bin oyun 240 bini İstanbul’danalınmıştır. HDP, İstanbul’daki oylarını240 bin arttırırken, AKP-Erdoğan builde 30 Mart seçimlerine göre 250 binoy kaybetmiştir.

İstanbul’da yaşayan ve sisteme en-tegre olmuş ya da olmaya çalışanKürtlerin büyük bir bölümü, 2002 yı-lından beri hemen her seçimde,AKP’yi destekliyorlardı. Çünkü AKP,Kürt kimliğini açıkça tanımamaklabirlikte, Kürtleri ötekileştirmiyor vebüyük kentin ve büyüyen ekonomininnimetlerinden onların da faydalanma-larının önünü açık tutuyordu. Bu kitle-ler, kendi kimlikleriyle, esas olarakNewroz kutlamalarında boy gösteriyorama siyasi tercihlerini AKP’den yanakullanıyorlardı. O nedenle, Kürt siyasipartileri hiçbir siyasi mitingde, New-roz kutlamalarında ulaştıkları kitlesel-liği yakalayamıyorlardı.

Metropollerde yaşayan Kürtlerinbüyük bir bölümü, Kürt siyasi hareke-tinin, Kürt kimliğini öne çıkarması ne-

deniyle, “ayrıştırıcı” olarak gördükleridilini, kendileri açısından riskli bulu-yorlardı. Kendilerinin büyük kentler-deki toplumsal ve ekonomik yaşamauyum göstermelerinin ve bundan eko-nomik ve toplumsal yarar sağlamaları-nın önünde engel olarak görüyorlardı.HDP’nin yeni program ve stratejisigereği birleştirici bir dil kullanması,onları da rahatlattı ve doğal olarakkendilerinden gördükleri siyasi kadro-ya yönelmelerini sağladı. Sonuçta,HDP’nin, birleştirici, emekçilerin vetüm ezilenlerin sorunlarını sahipleniciyeni söylemi, tüm ezilenler ve emekçi-lerle olduğu gibi, metropollerde yaşa-yan Kürtlerin büyük bölümü ile de si-yasi yakınlaşmasını sağladı.

Olumlu yanıt mücadeleye dönüştürülmeli

Neoliberal ideolojik saldırı karşı-sında, unutulmuş, “değerini kaybet-miş” kavramlar, Demirtaş’ın Cumhur-başkanlığı seçimi sürecindeki söyle-miyle yeniden bilince çıkarıldı, kitle-lere hatırlatıldı. Küçümsenmeyeceksayıda bir emekçi ve ezilen kitle bunaolumlu yanıt verdi. Şimdi bu kavramve değerleri yeniden toplumda, enazından emekçiler arasında, yaygınlaş-tırmak ve egemen hale getirmek ge-rekmektedir. Bu gerçekleştirilebildiğitakdirde, HDP’nin seçim başarısı kalı-cılaşacak ve daha da geliştirilebilecek-tir. HDP’nin bu konuda başarılı olma-sı, siyasi kadrolarının eğitimi, emekçi-ler arasına konuşlandırılıp onlarla ge-liştirici ilişki kurması, gündelik müca-delede ön açıcı olması gibi bir dizi un-sura bağlıdır.

Ancak işçi sınıfı ve sosyalistler,bunu sadece HDP’den beklemezler.Yeniden itibar kazanmaya başlayankavram ve düşüncelerin gündelik mü-cadeleye tercüme edilmesini, çeşitliyaşam alanlarında sürdürülen mücade-leleri cesaretlendirmesini hedeflerler.HDP’nin seçim başarısıyla ortaya çı-kan bu yeni gerçekliği, işçi, emekçi veezilenlerin mücadelelerinin yükseltil-mesi ve yaygınlaştırılması için, hemmoral açıdan hem de güçlü bir siyasizemin olarak, kullanmaya çalışırlar.HDP-Demirtaş’ın seçim başarısınınesas önemi buradadır.

Aykut Özer

HDP’nin yeni söylemidestek buldu

İşçi sınıfı ve sosyalistler,yeniden itibar kazanmaya başlayankavram ve düşüncelerin gündelikmücadeleye tercüme edilmesini,çeşitli yaşam alanlarında sürdü-rülen mücadeleleri cesaretlendir-mesini hedeflerler. HDP’nin seçimbaşarısıyla ortaya çıkan bu yenigerçekliği, işçi, emekçi ve ezilenlerinmücadelelerinin yükseltilmesi veyaygınlaştırılması için, hem moralaçıdan, hem de güçlü bir siyasi ze-min olarak, kullanmaya çalışırlar.

İşçi Sözü4 Eylül 2014

Page 5: İşçi Sözü Eylül 2014

Cumhurbaşkanlığı seçimindeağır bir yenilgiye uğrayanCHP'nin kongre kararı almasısürpriz olmadı. Zira çatı adayıolarak belirlenen Ekmeleddin İh-sanoğlu'nun siyasi kimliği partiiçinde ciddi bir tartışma yaratmış-tı. Adayın açıklanması ile partininulusalcı kanadı olarak ifade edi-len kesimin itirazları ve açıkla-maları medyada yer almış, 21CHP milletvekili aday başvurusu-na imza atmamıştı.

Seçim sonucunda en çok konu-şulan konu, CHP ve MHP ile bir-likte irili, ufaklı birçok partininde desteklediği çatı adayının aldı-ğı oyların, bir önceki yerel seçim-de bu bloğa verilen oylardan yak-laşık 5 milyon daha az olması idi.Bu ciddi yenilginin parti içi he-saplaşmaya sebep olması bekleni-yordu.

Kongre talep eden ve Kılıçda-roğlu'nun istifasını isteyen gru-bun ise eski genel başkan DenizBaykal ve eski genel sekreter Ön-der Sav'a yakın olduğu söyleni-yor. 2010'da iki ayrı “saray dar-besi” ile tasfiye edilen bu ikilininardından, bu kanada yakın olanpartililerin de, partinin önemligörevlerinden uzaklaştırıldığı bi-liniyor. Kılıçdaroğlu'nun başarı-sız seçim sonuçları almasının ar-dından, geçmişte yönetimden

uzaklaştırılan bu kliğin yenidenyönetime aday olması olağan kar-şılanıyor.

CHP il başkanlarının neredey-se tamamının Kılıçdaroğlu'nadesteğini açıklaması ise, Baykal-Sav bloğunun yeterince güçlü ol-madığını, kongrede Kılıçdaroğ-lu'nun muhtemelen galip gelece-

ğini gösteriyor. Ancak yine de budurum, Kılıçdaroğlu'nun politika-larının sorgulanmasını ve parti içimuhalefetin sürmesini önleyeme-yecek. 2015 genel seçimlerindepartinin oylarının belirgin bir şe-kilde yükselmemesi halinde ise,Kılıçdaroğlu'nun koltuğunun sal-lanacağı aşikâr.

Kılıçdaroğlu yenilgilerden ders almıyor

Her ne kadar, delege yapısı,Kılıçdaroğlu’nun yeniden kazana-cağını gösterse de, basına verdiğidemeçler, kendisinin üstüste ya-şanılan yenilgilerden ders çıkara-madığını ortaya koyuyor. Sağ eği-limli seçmenden oy almak içinsağcı adaylar göstermesi ve bunarağmen seçimleri kaybetmesinisorgulayan gazetecilere, “tabiisağdan oy almaya çalışacağız.Başka nereden oy alacağız” şek-linde cevap vererek, yanlışını sa-vunuyor. Sağcı seçmenden oy al-manın yolunun, sağcı aday gös-termekten geçtiğini düşünüyor.Eğer seçmen o anki siyasi eğili-mine göre oy verecekse, ortadagerçeği dururken, neden sahtesineoy versin. Yaklaşık yirmi yıldırsiyaset sahnesinde yakından tanı-dığı R.Tayyip Erdoğan dururken,neden adını ilk kez duyduğu siya-si İslâmcı Ekmeleddin İhsanoğ-lu’na oy versin!

İkinci olarak, kitlelerin siyasitercihini, ekonomik, toplumsal vekültürel taleplerini karşılayacağı-nı düşündüğü siyasi parti ve kad-rolardan yana kullandığını göre-miyor. Bunu yapamadığı için de,emekçi kitlelerin taleplerini kar-şılayan bir siyasi program ürete-miyor; üretse de bu konuda inan-dırıcı olamıyor. Çünkü kitlelerleyakın ilişkiler kurup kendisini an-latamıyor, onlara güven veremi-yor. CHP’nin efsanevi genel baş-kanı Bülent Ecevit’in halk kitle-leriyle yakın ve güven verici bağ-lar kurarak, onların temel taleple-rini programına alarak, sağcıseçmenden oy aldığını ve çokpartili dönemde CHP’yi tarihininen yüksek oy oranına (% 41) taşı-dığını hatırlamıyor.

Kılıçdaroğlu, ne siyasi tarihine de CHP tarihini biliyor. 1965seçimlerinde, sosyalizmi savunanTürkiye İşçi Partisi (TİP), beklen-medik bir başarı elde ederek,Meclis’e 15 milletvekili sokmuş-tu. Bunun üzerine, o dönemdeCHP Genel Sekreteri olan BülentEcevit, Genel Başkan İsmet İnö-nü’yü de ikna ederek sola açılmışve “Ortanın Solu” teorisini ortayaatmıştı. Böylece TİP’in önünükesmeyi ve bu partiye yönelenhalk kitlesini kazanmayı amaçla-mıştı.

Eğer, Kılıçdaroğlu’nda benzerbir zihniyet ve siyasi sağduyu ol-saydı, seçimlerden utanç vericibir yenilgi almasına yol açan si-yasi yanlışında ısrar etmek yeri-ne, HDP-Demirtaş’ın seçim başa-rısının arkasındaki nedenleri irde-ler ve buna göre siyasi açılım ya-pardı.

Bütün bunlar göstermektedirki, CHP’nin esas sorunu, emekçi-lerin ve ezilenlerin taleplerine ce-vap verecek bir siyasi program vebu konuda emekçileri ikna edeceksiyasi kadrolar sorunudur. Bu so-run aşılmadıkça, siyasi yenilgilerve her yıl tekrarlanan ama hiç birsorunu çözmeyen kongrelerCHP’nin değişmez kaderi olacak-tır.

İlkay Öngören

Kongreler partisi: CHP

Eylül 2014 5İşçi Sözü

CHP’nin esas sorunu,emekçilerin ve ezilenlerin ta-leplerine cevap verecek bir si-yasi program ve bu konudaemekçileri ikna edecek siyasikadrolar sorunudur. Bu sorunaşılmadıkça, siyasi yenilgilerve her yıl tekrarlanan ama hiçbir sorunu çözmeyen kongreler,CHP’nin değişmez kaderi ola-caktır.

Page 6: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi Sözü6 Eylül 2014

Eğitimde büyük tasfiye ve siyasal kadrolaşmaoperasyonu

Eğitim Kurumları Yönetici AtamaYönetmeliği değişti ve 10 Haziran’dayeni yönetmelik yayınlandı. Buna göregörevinde dört yılı dolduran eğitim yö-neticilerinin görevlerine, çalıştıklarıkurumda veya başka bir kurumda, de-vam edip etmeyeceği, 100 puan üze-rinden yapılan değerlendirmede 75 al-masına bağlı. Müdürlerin kaderini be-lirleyecek olan Ek-1 değerlendirmeformundaki puan ağırlıkları şöyle: İlçemilli eğitim müdürü 25 puan, insankaynaklarından sorumlu şube müdürü20 puan, o eğitim kurumundan sorumluşube müdürü 15 puan. Ayrıca o okuldaçalışan en kıdemli öğretmen ile en kı-demsiz öğretmenin puanlarının ortala-ması 10 puan, öğretmenler kuruluncaseçilecek 2 öğretmenin puanlarının or-talaması 10 puan, okul aile birliğibaşkan ve yardımcısının ortalaması 10,okul meclis başkanı 10 puan.

Bu skalaya baktığımızda şunu gö-rüyoruz: Müdürler 60 puanı ilçe millieğitim müdürlüğünden alıyor. Yaniorayla arasını iyi tutması gerekiyor.Bu da hangi sendikaya üye olduğunuzladoğrudan ilgili; çünkü ilçe milli eği-timlerdeki müdürler, hükümet yandaşısendikanın üyeleridir. Özetle, Eğitim-Bir-Sen’li olmayana puan da, müdürlükde yok! Bundan sonra, her dört yıllıkgörev süresinin sonunda bu değerlen-dirme tekrarlanacak. O yüzden müdürkalmak isteyenler, er ya da geç, sendi-kalarından istifa edip, ya da yeni üyeolarak, Eğitim-Bir-Sen’e geçmek zo-

rundalar. Zaten değerlendirme sürecindeyandaş olmayan sendika üyelerine yö-nelik “sendika değiştirme” baskısı uy-gulanmıştır. Kimi eğitim kurumu mü-dürleri bu baskılara boyun eğmek zo-runda kalmıştır. Bundan sonra tüm eği-tim kurumu yöneticileri artık hükümetpolitikaları ile birebir uyumlu giden,dolayısıyla öğretmenlere ve öğrencilerebaskıcı, ayrımcı davranmayı borç bilenkişiler olacak. Okul müdürlerinin al-dıkları hizmet içi eğitim seminerlerinin,yöneticilikleri boyunca kendisinin veokulun aldığı başarı belgelerinin, okulakazandırdıklarının (kütüphane, labora-tuar vs.) hiçbir önemi yok. Ayrıca, puanveren şube müdürlerinin o ilçede nekadar süredir görev yaptığına bakıl-maksızın bu yetki verilmiştir. Tek kritermüdürün hükümet yandaşı olmasıdır.

Yandaş sendika üyesi olmayanamüdürlük yok!

Değerlendirmenin sonuçları 21Ağustos’ta açıklandı. Açıklanan so-nuçlar, hükümetin, siyasi kadrolaşmakonusunda ne kadar kararlı olduğunugöstermiştir. Yandaş sendika üyesi ol-mayan okul müdürlerinin çok büyükbir bölümü görevden alınmış; bekle-nildiği gibi yandaş sendikanın üyelerinealan açılmıştır. Girdiği sınav sonucundayönetici olarak atananların büyük birkısmının görevine son verilirken, yer-lerine siyasi iktidardan torpilli, yandaşsendika üyeleri atanacaktır. Eğitim yö-netimi ve denetimi mezunu, bu alanda

yüksek lisans ve doktora yapan mü-dürlerin yapılan değerlendirmede, siyasireferansları olmadığı için, “yetersiz”görülmüş olması dikkat çekicidir. Ayrıcasöz konusu değerlendirme puanları,eğitim kurumu müdürleri ile neredeysetek bir gün çalışmamış, eğitim kurumumüdürünü hiç tanımayan, büyük bölümügeçtiğimiz eğitim-öğretim yılı sonunda“siyaseten” atanmış ilçe milli eğitimmüdürü ile şube müdürleri tarafındanda verilebilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığıeğitimde tarihinin en büyük tasfiye vesiyasal kadrolaşma operasyonunu “ba-şarıyla” hayata geçirmiştir!

Eğitim-Sen boş durmuyor

Eğitim-Sen bu olacakları öngörmüşve bu uygulamanın haksız olduğunu,yönetmelik daha yayınlanmadan, ka-muoyuna açıklamıştı. Alternatif olarakda ‘Kendi Yöneticimizi Kendimiz Se-çiyoruz’ kampanyası başlatmıştı. Kam-panyaya bağlı olarak, geçen Mayısayında afişler okullara dağıtılmış veimza kampanyası yürütülerek, MilliEğitim Bakanlığına faks çekilmişti. Bukampanya doğrultusunda, müdürlüğeaday olanların isimleri okullara asılmış,propaganda süresi verilmiş ve öğret-menlerin, öğrencilerin, velilerin, tümokul çalışanlarının oy kullandığı san-dıklar kurulmuştu. Bu seçim sonucundayeni eğitim kurumu yöneticisi demo-kratik yolla belirlenmişti.

Objektiflikten ve hakkaniyetten uzakbir şekilde yapılan değerlendirmelersonucunda görevleri sona erdirilen okulmüdürleri, sendikalarıyla birlikte, bağlıoldukları ilçe milli eğitimlere giderekbu puanlara itiraz etmiş; değerlendirmeformunun tamamını görmek için di-lekçeler vermişlerdir. Tamamen politikdeğerlendirmelerle düşük puanlar ve-rilip, yöneticilik görevlerine son ve-rilmesine asla seyirci kalmayacaklarını,bu konuda her tür hukuksal ve örgütselmücadeleyi yürüteceklerini, basın açık-lamalarıyla kamuoyuna duyurmuşlardır.Verilen puanların iptaline karar verilmesiistemiyle, dava açma hazırlıklarına baş-ladıklarını bildirmişlerdir.

İşçi Sözü - Haber

TEOG yerleştirmelerindemağduriyetler bitmiyor

Bu yıl ilk kez uygulanan Te-mel Eğitimden OrtaöğretimeGeçiş Sistemi (TEOG) sonuçlarıile birlikte, birçok öğrenci böl-gesinden çok uzaktaki okullarayerleştirildi.

Güngören'de ikamet eden biröğrenci Heybeliada'da bir okulayerleştirildi. Gariplikler bununlada bitmedi, sistemde Heybelia-da’da görünen okulun Büyüka-da’da olduğu ortaya çıktı. Ka-dıköy-Erenköy’de oturan biröğrencinin Çatalca’daki bir oku-la yerleştirildiği haberi yapıldı.Özel eğitime muhtaç ve hafifdüzeyde zeka geriliği olan biröğrenci Kadıköy'de ikamet edi-yorken, Gaziosmnapaşa-Arna-vutköy'de bir okula yerleştirildi.Bazı gayrimüslim öğrencilerise imam hatip liselerine oto-matik olarak kaydedildi.

Öğrencilere sık sık “evleri-nize en yakın okula yerleştiri-leceksiniz” diyen Milli EğitimBakanlığı TEOG yerleştirme-lerinde evinden uzak ilçelereyerleştirilen öğrenci sayısının9 bin 802 olduğunu açıkladı.Planlama yapılmadan düz lise-lerin kapatılıp yangından malkaçırırcasına imam hatip vemeslek liselerine dönüştürül-mesinin sorunun içinden çıkıl-maz hale getirdiğini söyleyenEğitim Sen, nakil yoluyla busorunların çözülme şansı olma-dığının altını çiziyor.

Sabancı Üniversitesi EğitimReformu Girişimi'nin açıkladığırapora göre, 2010-2011 eğitimyılı ile 2014 yılı arasında imam-hatip ve Anadolu imam-hatiplisesi sayısı yüzde 73 oranındaarttı. Bununla birlikte meslekive teknik lise sayısındaki artışyüzde 23, Anadolu lisesi sayı-sındaki artış ise yüzde 57 ol-du.

Evinden uzak okullara veyatercih etmediği halde imam ha-tip liselerine yerleştirilen ço-cukların tek şansı özel okuladevam etmek. Özel okul içinmaddi imkanı yetersiz olan ai-leler ise çocuklarını liseye gön-dermemeyi tercih etmekle baş-başa bırakılıyor.

İşçi Sözü - Haber

Page 7: İşçi Sözü Eylül 2014

Eylül 2014 7İşçi Sözü

Zonguldak: Kaza değilcinayete tam teşebbüs

Zonguldak’ta Erol Civelek'e aitERCİ Madencilik İşletmesi'nin "ka-çak" olarak işlettiği maden ocağındameydana gelen göçükte 9 maden işçi-si mahsur kaldı. Maden ocağındameydana gelen göçüğü resmi makam-lardan gizleyen ERCİ madencilik, 9maden işçisini canlı canlı gömdüğüocakta 12 saat boyunca ölümle yüzyüze bıraktı. ERCİ madenciliğin gö-çüğü gizli tutmasının nedeni ise ma-den ocağının 2013 yılının Kasımayından bu yana "resmen" kapatılmışolması. Yani maden ocağı resmen"kaçak" olarak işletiliyor.

Vahşi kâr hırsı

ERCİ Madencilik İşletmesi'ninocağının kapatılma gerekçelerini in-celeyince Soma katliamına nedenolan kasıtlı unsurların nerdeyse hepsi-ni birden görebiliyoruz. İşte size bir-kaç örnek; Havalandırma sistemininyetersizliği, Gaz ölçüm cihazlarınıneksikliği, Merkezi izleme - kontrolsisteminin olmaması. Bu eksiklik veihmaller sadece "malzemeden çalma"gibi basit bir kar anlayışından kay-naklanmıyor. Böyle ele almak iyi ni-yetli bir saf dillik olur. Kayıtlara ge-çenler, tıpkı Soma'da olduğu gibi, bi-linçli ve kasıtlı "ihmal" unsurlarıdır."Malzemeden çalma" sadece o yatı-rım malzemelerine harcama yapılma-masından kaynaklı bir maliyeti düşür-me karı olabilir. Söz konusu yatırım

yapılması gereken malzemeler ise,maden ocağında biriken grizu oranına- limitine göre üretime ara verme vedurdurma zorunluluğu getiriyor.

Soma katliamının yaşandığı Eynezmaden ocağı "modernliği" ve "yatı-rımlarıyla" bizzat hükümet yetkililerive bakanlar tarafından övüle övüle bi-tirilememesine karşın, aynı "eksiklik-ler" ile malüldü. Asıl kar, limitleri

aşan grizu oranlarına ve hayati tehli-kelere gözlerini kapatıp, vahşi ve ölü-müne bir kar hırsıyla üretime devamederek elde ediliyor. Bu durumda gazölçüm cihazlarının eksikliğini, sadececihaza yatırım yapmayarak elde edi-len bir maliyeti düşürme "uyanıklığı"olarak görülemez. Tam da bu neden-lerle, Soma ve benzeri faciaların birer"kaza" olarak ele alınamayacağı vecinayet olarak değerlendirilmesi ge-rektiğinde ısrarlıyız. Zonguldak'tagerçekleşen göçük de kesinlikle birkaza değildir ve cinayete tam teşeb-büs olarak değerlendirilmelidir.

Cinayete göz yumuluyor

Hayati ve ölümcül tehlike içerdi-

ğinden dolayı 2013 yılının Kasımayında bakanlık tarafından kapatılanERCİ Madencilik İşletmesi'nin Zon-guldak maden ocağı, 2014 yılınınMart ayında yeniden denetlenmiş. Tu-tulan rapor ve verilen karar aynı ol-makla birlikte, "kaçak işletme" gerek-çesiyle 11 bin lira da para cezası ve-rilmiş. Gerekçe aynen şöyle "Hava-landırma, merkezi izleme ve taşınabi-lir gaz ölçüm cihazlarına ilişkin ek-siklik." Şirket tüm uyarı ve cezalararağmen maden ocağını "kaçak" olarakişletmeye ve üretime devam ediyor.İlk soru ise "bu cesareti nasıl ve kim-den alıyorlar?" oluyor. Hükümet veÇalışma Bakanlığı böylesi durumlar-da, kendini temize çıkarmak için, ge-rekli raporları tutmaktan, para cezasıkesmekten ve gerektiğinde de kapat-ma kararı vermekten geri durmuyor.Peki ya fiili durum? Birçok akçeli ne-denlerle ve bağlantılarla "resmen" ka-patılan maden ocaklarının işletilmesi-ne göz yumuluyor. 9 kişinin canlıcanlı gömüldüğü göçüğü gizli tutmaamaç ve cesareti de işte bu anlayışınürünüdür.

Yeni cinayetlere hazır olalım

301 maden işçisinin öldürüldüğüSoma katliamına rağmen, hükümetinve yargının karar ve uygulamalarınınkaranlığında, önümüzdeki sürecin ye-ni iş cinayetlerine ve katliamlara gebeolduğunu söyleyebiliriz. Soma katlia-

mının tepki ve öfkesi karşısında vaat-ler sıralayan AKP hükümetinin söy-lemlerinin hepsinin palavradan ibaretolduğu açığa çıktı. Maden işçileriyleilgili hazırlanan yasa tasarısı bunungöstergesidir. Bu durum işletme pat-ronlarını ve taşeron şirketlerini cesa-retlendiriyor, saldırganlaştırıyor. Pat-ronların isteğiyle taşeron sisteminiyaygınlaştırmak isteyen AKP Hükü-meti ise elinden geleni ardına koymu-yor. Taşeronlaştırmayı ve güvencesizişçi çalıştırmayı yaygınlaştırıyor. Ka-yıt dışılık artıyor. AKP Hükümeti'nin,sermaye açısından en önemli varlıknedenlerinden birisi de budur. O ne-denle de bütün bunlar bir stratejininürünü, neo-liberal sömürü politikala-rının bir sonucu olarak görülmelidir.Bizler de, önümüzdeki dönemin mü-cadele çizgisini sermayenin ve hükü-metinin işçi düşmanı stratejilerinibozmak üzere şekillendirmeliyiz.

Aileler bildirdi

Zonguldak'da göçük altında kalan9 maden işçisi, ailelerin bildirmesiüzerine öğrenildi ve TKİ kurtarmaekiplerinin çabası ile kurtarıldı. 12 sa-at boyunca diri diri gömüldükleri ma-den ocağında ölüme karşı direnenmaden işçilerini adlarıyla analım vesınıf mücadelesinin hayati değerdekiacil taleplerini yükseltelim: YükselGülbel, Ayhan Gülbel, Cüneyt Kara-günlü, Muhammet Kilitçi, MustafaPazarbaşı, Murtaza Pazarcık, TanerTutal, Müslüm Bayrak, Ferhat Man-gır.

Acil taleplerimiz

• Taşeron sistemine derhal son ve-rilsin.

• İşçi sağlığı ve işçi güvenliği esasalınsın.

• İş saatleri kısaltılsın. • İnsanca yaşayacak ücret verilsin. • Devletten ve sermayeden bağım-

sız; Üretimde işçi kontrolü!

Unutmamamız gereken en önemlinokta ise şu: Hak verilmez alınır, za-fer sokakta kazanılır!

N. Cemal

ERCİ madencilik, 9 madenişçisini canlı canlı gömdüğü ocakta12 saat boyunca ölümle yüz yüze

bıraktı.

Page 8: İşçi Sözü Eylül 2014

Büyük Türkiye’nin gelişen eko-

nomisi içinde minicik bir bebeği-

miz verem nedeniyle ölüyor.

Öldürülüyor.

AKP hükümeti başımıza geçti-

ğinden bu yana “Bütün alanlarda

gelişmeler kat ettik, ekonomimiz

büyüdü ve İMF’ye olan borçları-

mızı ödedik” diyor. Yani işler tı-

kırında, “Büyük Türkiye” olduk,

“Dünya bize imreniyor”. Yıllardır

İstanbul Üniversitesi hastanele-

rinde taşeron işçisi olarak çalışı-

yorum ve ardı ardına sıralanan bu

hükümet propagandalarından,

devlet yalanlarından sonra elimi

cebime attığımda söylediğim

şarkı hep aynı oluyor “Ellerim

bomboş”...

Ölüme mi mahkûmuz?Taşeron işçileri olarak yaşadık-

larımız vahşi kapitalizm koşulla-

rında kölece çalıştırılmak ve

ölümüne sömürülmek. Evet, keli-

menin gerçek anlamıyla öldüre-

siye sömürülüyoruz. Unu tuzu

kuruların bunu görmesi ve anla-

ması için Soma’da olduğu gibi

topluca katledilişimize (301

maden işçisi sınıf kardeşimiz

gibi) tanık olmaları gerekiyor.

Oysa biz her gün ölüyoruz, öldü-

rülüyoruz.

Başbakanlık koltuğundan sıkılan

Erdoğan’ın gözü daha yüksek-

lerde bir koltuk ararken ve cum-

hurbaşkanlığı koltuğunu da

tatmin edici bulmayıp o koltuğa

devlet başkanlığı forsu eklemeye

çalışırken, ağzı da boş durmuyor

“Dünyanın gıpta ettiği seçkin

devletler arasına girdik, itibarı-

mız arttı, ekonomimiz büyüdü”

diyor. İyi de, bunun biz işçi ve

emekçilere ne faydası var, diyo-

rum. O anda da, Erdoğan’ın cum-

hurbaşkanlığı adaylığını

açıkladığı toplantıda karşısına di-

zilip sıra sıra oturanlara gözüm

takılıveriyor. Memleketin bilinen

ne kadar parababası varsa hepsi

sıralanmış, ellerini avuçlarını

ovuşturaraktan, Erdoğan'ın cum-

hurbaşkanlığı adaylığını açıklayı-

şını izliyorlar. Bu büyüme

övünmelerinden sonra biz işçile-

rin cebine giren hiç bir şey yok.

Sıra sıra dizilmiş patronların hâl

ve keyiflerine bakacak olursak,

onların kasalarına epeyce bir şey-

lerin girdiği çok açık. Erdo-

ğan'dan memnunlar, Erdoğan

onların temsilcisi. Erdoğan’ın

cumhurbaşkanlığı adaylığını öy-

lesine içten alkışlıyorlar ki. Anlı-

yorum, bu adam bizim başımıza

cumhurbaşkanı da olacak, diyo-

rum. Kaygılarım artıyor.

Peki ya çocuklarımız?Hastanemizde karı koca taşeron

işçisi olarak çalışan iki arkadaşı-

mız var. Kadın arkadaşımız

doğum yaptı, bakacak kimsesi ol-

madığı için de işten ayrılmak zo-

runda kaldı. Hastanemizdeki

kreşlerin kapıları taşeron işçileri-

nin çocuklarına kapalı olduğun-

dan dolayı, çaresiz kalıp işten

ayrıldı ve evine gitti.

Büyük Türkiye’nin istikrarlı

ekonomisi her geçen gün daha da

büyürken köle taşeron işçilerinin

bit kadarcık maaşları da, gelen

her zamla birlikte, bit yavrusuna

dönüştü. İşverenimiz konumun-

daki İÜ hastanesi yöneticileri ise

o bit yavrusuna dönüşen maaşla-

rımızdan daha da beterine dönü-

şerek, elimize geçen maaşın da

yüzde beşini kesip, yol paraları-

mıza el koydular. Doğum yapan

ve iş güvencesinden mahrum olan

taşeron işçisi arkadaşımızın maaşı

ise sizlere ömür oldu. Bakacak

kimsesi olmayan, iş güvencesi ve

kreş hakkı bulunmayan bir kadın

taşeron işçisinin fiili gerçekliği

işsizlikten başka bir şey değildir.

Peki, bu durumda yeni doğan ço-

cuğuna ne ile bakacak? Sokaktan

taş toplayıp onu mu kaynatacak?

Duyduk ki, çocuğuna bakma zo-

runluluğu ile işten ayrılan taşeron

işçisi arkadaşımız bir gün apar

topar çocuk acil servisine gelmiş.

Çocuğu, beslenme yetersizliği ne-

deniyle tüberküloz (yani verem)

olmuş. Tüm çabalara rağmen o

minicik bedeni hayata tutunamadı

ve öldü.

Yıl 2014: İstanbul Üniversitesi

hastane personelinin yeni doğan

bebeği, beslenme yetersizliği ne-

deniyle, hem de doğum yapmadan

önce çalıştığı hastanede verem-

den öldü. “Büyüksün sen Türki-

ye’m!”

Üzgün değil, öfkeliyiz!Nihayet beklenen oldu ve cum-

hurbaşkanı seçilen Erdoğan bal-

kon konuşmasını yapıyor;

“Partimizi kuralı 13 yıl oldu, 13

yılda 9 seçimden galip çıktık”

diyor. Bugün onlar hâlâ galipse,

mağlup olan kim? CHP ve MHP

gibi, karnımızın milliyetçilikle

doymayacağını bilmeyenler mi?

Yoksa biz işçi ve emekçiler mi?

“Ekonomimiz büyüyor” diyor Er-

doğan. Maaşlarımız hızla küçülü-

yor. “Ekonomimiz istikrarlı”

diyor Erdoğan. Alım gücümüz her

geçen gün düşmeye devam edi-

yor.

Büyük Türkiye’nin gelişen eko-

nomisi içinde, hem de İstanbul’un

orta yerinde minicik bebeğimiz

beslenme yetersizliği ve verem

nedeniyle ölüyor. Öldürülüyor.

Katilleri biliyor ve tanıyoruz! Ve bir şeyi daha çok iyi biliyo-

ruz; işçi sınıfının kurtuluşu kendi

eseri olacaktır.

Mecnun Çınar İÜ Taşeron İşçisi

Peki ya çocuklarımız?

İşçi Sözü8 Eylül 2014

Yıl 2014: İstanbul Üniversi-tesi hastane personelinin yenidoğan bebeği, beslenme yetersiz-liği nedeniyle, hem de doğumyapmadan önce çalıştığı hasta-nede veremden öldü.

Page 9: İşçi Sözü Eylül 2014

Yazılarımızın birçoğunda "taşeronsistemi ölüm demektir," ya da dahaözel ifadesi ile "sağlıkta taşeron ölümdemektir" vurgusunu çok yaptık. Buvurgu hayati bir uyarı niteliğinde slo-gan olup meydanlarda ve caddelerdeatıldı. Ardından ise talepleştirip hay-kırdık; "Taşeron sistemine son!" , yada daha somut ifadesiyle "taşeronason!" dedik. Dışarıdan bakanlar içinhep abartılı bir ifade ve vurgu olarakalgılandı. "Güvencesiz çalışma" vur-gumuz ise sadece iş ve çalışma gü-vencesini içermiyor, yaşamgüvencesinin olmadığının da altınıçiziyordu. Çünkü taşeron sistemindepatronlar ve işletmecileri tam bir kölemantığıyla işe aldığı işçiyi her türdengüvenceden ve iş tanımından mah-rum bırakarak, adeta ölüme mahkûmederek çalıştırıyor. Ve sonunda daaçık seçik bir şekilde öldürüyor. İs-tanbul Üniversitesi Çapa Hastanesitaşeron işçilerinden Zafer Açıkgö-zoğlu arkadaşımızın kısa hayat hikâ-yesi de bunu bir kez dahagözlerimizin içine sokmaya yetiyor.

Orhan Atacan'dan sonra...Orhan Atacan arkadaşımızın İs-

tanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Has-tanesi'nde akciğer kanserindenölüşünü, öldürülüşünü kaleme alırkende zorlanmıştık. Ayaklarının ucundanfelçle başlayıp hızla boğazına kadaryükselen ölüm, kısa bir süre sonra sa-dece konuşma yetisini bırakmıştı. Ar-dından ise tamamen sustu. Orhansınıf bilincine sahip bir öncü işçiydive bizlere söylediği son sözleri "taşe-ron sistemi ölüm demektir," olmuştu.Son günleri ve son saatleri zor geç-

mişti. Ölümü adeta birlikte beklemiş,eriyip gidişine tanıklık etmiştik."Genç ölmek, turfanda meyve ta-dında, dünle yarın arasında, asılıpkalmak..." diye, şiir acılığında söyle-şip durmuştuk. Şimdi ise Zafer Açık-gözoğlu'nun beklenen ölümününardından bu acıyı ve öfkeyi hep bir-likte yaşıyoruz.

Sıra Zafer Açıkgözoğlu'nda...Zafer'in İÜ Çapa Hastanesi'nde

sadece 18 ay sürebilen iş ve hayat hi-kayesi aslında AKP hükümetinin vepatronların taşeron sisteminin yüzüneörtmeye çalıştığı o kara peçeyi yırtıpatmak için fazlasıyla yeterli. Yaklaşık18 ay önce taşeron firma kanalıyla te-mizlik görevlisi olarak işe başlamıştı.Bütün taşeron işçileri gibi iş ve görevtanımı olmayan Zafer, idare amirleri-nin, şef ve üstlerinin kişisel işleri dedâhil olmak üzere bütün angaryalarınaltına girdi. Kişisel telefon, ev fatura-larından tutun da, sayısal loto kupon-larının yatırılması için hastanesınırları dışına koşturuldu. Bir hasta-nede temizlik işçilerinin başına en sıkgelen ve basit bir şeymiş gibi görülüpyetkililerce hiç önemsenmeyen cina-yet gibi "iş kazaları" listesinin ba-şında ele batan iğneler gelir. Hastaiçin kullanılmış ve her türden enfek-siyonu kapmaya elverişli olan, özeltıbbi atık olarak değerlendirilmesi ge-reken iğne uçları rastgele atılır ve her

gün birkaç temizlik işçisinin elinebatar. Bu konuda öylesine yıldırıcı vesuçlayıcı bir uygulama yürütülür ki,eline iğne batan temizlik işçisi birsüre sonra "lanet olsun" der ve elinebatan iğneyi bildirmekten, tutanaktutturmaktan bile kaçacak hale getiri-lir. Hatırlanacağı gibi eline batan iğnenedeniyle, Atatürk Üniversitesi Sü-leyman Demirel Hastanesi taşeron iş-çilerinden Recep Tepe'ye KırımKongo Kanamalı Ateşi hastalığı vi-rüsü bulaşmış ve ölmüştü.

2013 yılının Şubat ayında işbaşıformu dolduran Zafer, Mart ayındaresmen işe başlar. Aynı Mart ayıiçinde taşıdığı çöp torbalarında bulu-nan iğnelerden birisi eline, diğeri iseayağına batar. "Sen hiç sesini çıkartıpbir şey söyleme, şefler duyarsa kızar-lar ve işin tehlikeye girer," diyen ilkuyarı ve tehdit ile de o gün karşılaşır.Daha sonra açığa çıkan "vücudundakiHepatit A mikrobunun iğne batmaolayından kaynaklı olabileceği" ger-çeğini ise hastane doktorları bizzatZafer’in kardeşine söylerler.

Ölümcül darbe...Zafer Açıkgözoğlu taşeron siste-

minin ölümcül bitirici darbesiyle2014 yılının Haziran ayında, işe baş-lamasının dördüncü ayında karşılaşır.Olayı kendisi aynen şöyle anlatıyor;"14 Haziran gecesi yoğun bakım ser-visinin camlarını silerken, alt katlarıtemizlemek için beni çağırdılar. Yağışnedeniyle kanalizasyon taşınca, labo-ratuvarı su basmış... Önce odaya gir-dim, çekpaslarla suları çektik.Amirim, lağımın içine girip, kanalıaçmamı istedi. Ben de girip, tıkalı ka-pağı kaldırmaya çalıştım. Bir andafışkıran basınçlı suyla yere yuvarlan-dım. Bütün lağım pisliği üzerimdengeçti. Bir iki gün sonra o gece kanali-zasyonda çalışan kim varsa hastalan-maya başladı. İshal, bulantı, karınağrısıyla acil servise başvurduk birkaç gün. İki hafta kadar sonra duru-mum daha da kötüleşti. Ayaklarım-dan gelen bir sızıyla bulantı vekusma başladı, bilincimi kaybetmi-şim. Gözümü açtığımda yoğun ba-kımdaydım. Karaciğer yetmezliğisebebiyle kadavradan karaciğer nak-ledildi. Ama ameliyattan kısa bir süresonra vücudum nakledilen karaciğerireddetti. Karnımda şişkinlik başladı,şekerim fırladı bu yüzden. Şimdiikinci nakli bekliyorum. İnşallah bukez iyi olacak. Bu hastalık nedeniyleçok kilo kaybettim, 43 kiloyumşimdi. 28 yaşındayım, daha önce hiçhastalanmadım bile!"

"Tek isteğim iyileşmek..." diyenZafer'i kaybettik. Bütün arkadaşlarınason dönemlerde, ısrarla, "yaşamak is-tiyorum," diyordu...

İş ve görev tanımı yapılmayan, buyönde dile getirdikleri bütün talepleriise İstanbul Üniversitesi'ndeki yetkilimakamlarca "ne isteniyorsa hepsiniyapacaklar" diye rest çekilerek redde-dilen taşeron işçileri, bilerek ve gözgöre göre ölüme itiliyorlar. Rögar(lağım) temizlemek hiç bir hastaneçalışanının görevi değildir. İSKİ'yeait olan ve güvenlikli araç, gereç veelemanlar gerektiren lağım açma işiniemirle ve işten atma tehdidi ile yaptı-ran şef ve amirler ile onları azmetti-renler bu cinayetin sorumlularıdırlar."Kaza" adı ve görüntüsü verilen iş ci-nayetlerinin katili taşeron sistem veonun uygulayıcılarıdır.

14 Haziran'da zorla lağım temizle-meye sokulan Zafer Açıkgözoğlu'nunhastaneye yatış tarihi 23 Haziranolup, 26 Haziran tarihinde de karaci-ğer nakli gerçekleştirilmiş. 3 Tem-muz'da yoğun bakımdan çıkartılmış,22 Temmuz 2013 tarihinde ise ta-burcu edilmiş. Sağlığı düzelmeyerekher geçen gün kötüye giden Zaferbirçok kez hastaneye gelmiş, en son12 Ağustos 2014 tarihinde yoğun ba-kıma yatırılmış ve 17 Ağustos tari-hinde de ölüm haberi verilmiştir.

Zafer Açıkgözoğlu'nun katili hiçşüphe yok ki taşeron sistemidir vebaşta AKP hükümeti olmak üzereonun uygulatıcı ve uygulayıcılarıdır.

Taşeron sistemine son!Üretimde işçi kontrolü!

N. Cemal

Taşeron işçileri ölüme mi mahkûm?

Zafer Açıkgözoğlu'nunkatili hiç şüphe yok ki taşeron sis-temidir ve başta AKP Hükümetiolmak üzere onun uygulatıcı ve

uygulayıcılarıdır.

Eylül 2014 9İşçi Sözü

"Yaşamak is t iyorum"

Zafer Açıkgözoğlu

İş buldum diye sevinirkenBiliyorum arkamdan iki gün ağ-

layıp üçüncü gün unutacaksınız. Hiçbir şey olmamış gibi hayatınızadevam edeceksiniz. Her sene iş ka-zalarında ölen bin beş yüz kişi gibi...Soma'da ölen 301 işçi gibi...

İş ekmek buldum diye sevinir-ken, gerekli güvenlik önlemlerininalınmaması, gerekli eğitimin veril-memesi ve alt yapı eksikliklerindendolayı canımdan oldum... Artık hiçbir işçi bu sıkıntıları yaşamasın...

Güle güle sevgili arkadaşlarım...

Zafer Açıkgözoğlu

Page 10: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi Sözü10 Eylül 2014

IŞİD, Ortadoğu’yu topyekûnbir savaşın içine çekiyor

Irak ve Suriye savaşlarından doğanIŞİD, katliam, soykırım, toplu tecavüzlerive orta çağ barbar toplumlarının vahşetiniaratmayan savaş taktikleri ile Ortadoğu’yukan gölüne çeviriyor. Afrika ve Avrupadâhil, dünyanın pek çok ülkesi ve böl-gesinden cihatçı, El-Kaideci militan böl-geye akıyor. Ortadoğu adeta uluslararasıcihat hareketinin ana karargâhı halinegeliyor.

IŞİD, El Nusra ve benzeri cihatçı El-Kaideci gruplar, Suriye’de Esad rejiminekarşı ABD, AB tarafından destekleniyor,Suudi Arabistan ve Katar tarafından fi-nanse ediliyor. AKP iktidarının lojistikdestek sunduğu ve Hatay, Gaziantep böl-gesinin geçiş güzergâhı olarak kullanıldığıemperyalist savaştan, Şii-Sünni çelişkisive çatışmasından da yararlanarak, ken-disine alan açmaya çalışıyor.

ABD ve AB, IŞİD, El Nusra vebenzeri El-Kaideci radikal İslamcı gruplarıtehdit olarak algılamaya başlıyor. Suriyemuhalefetine yapılan silah, para ve benzeriyardımlar kısılıyor. Nükleer enerji ko-nusunda İran ile yakınlaşmaya ve birlikteçalışmaya başlayan ABD ve Batı, Suriyeve radikal İslamcı gruplar konusunda daİran ile görüşmeye başlıyor.

Dün kendi ülkelerindeki cihatçı mi-litanları Suriye’ye gitmesi için teşvikeden, en azından göz yuman Batılı em-peryalistler, şimdi bu unsurların Ortado-ğu’dan çıkmasını, Batı’ya geri dönmesiniistemiyor. Bu durum, ABD ve Avrupa’nınbir taşla iki kuş vurmayı; hem bu unsurlarıOrtadoğu’da toplayarak kendi ülkelerinibu aşırı unsurlardan arındırmayı, hemde kendi emperyalist hedefleri için sa-vaştırmayı hedeflemiş olabilecekleriniakla getiriyor. Ayrıca, bu cihatçı örgütlerintehlike oluşturduğunu bahane ederek,

kendi ülkelerindeki Asyalılar ve diğergöçmenlerle ilgili baskı tedbirleri geliş-tiriyor, özgürlükleri kısıtlıyorlar.

IŞİD Irak’ta sahneye çıkıyorIrak’ta son sekiz ayda, IŞİD’in sal-

dırıları yüzünden, bir milyon insanın ya-şadığı kenti terk etmek ve göç etmek zo-runda kaldığı, Ocak 2014’ten bu güneIrak’ta gerçekleştirdiği saldırılar sonucuon binin üzerinde insanı öldürdüğü bil-diriliyor. Haziran ayında Musul ve Tigrit’i,Irak’ın en büyük rafinerisi Beyci’yi işgaleden İŞİD, Merkez Bankası şubelerinden

aldığı yaklaşık yarım milyar dolar veIrak ordusundan ele geçirdiği Amerikansilahları ile dünyanın en büyük ve zenginterör örgütü haline geliyor.

İŞİD, Irak ve Suriye topraklarında,Dicle ile Fırat arasında kalan İngiltere’dendaha geniş bir coğrafyada alan hâkimiyetisağlayarak, az çok işleyen bir ekonomikalt yapı oluşturarak, savaştığı Suriye’yebile petrol satarak, ‘yarı-devlet’ statüsükazanıyor.

Örgüt, adını İslam Devleti (İD) olarakdeğiştirdi ve liderini halife ilan etti. Kanlıeylemlerini sosyal medyada sergileyerekşok etkisi yaratıyor. Bu yolla taraftartopluyor. AB, ABD, Rusya, Afrika dâhilbirçok ülke ve bölgeden ihmal edileme-yecek sayıda genç bu örgüte katılıyor.Cihatçı hareket enternasyonali oluşuyor.

“Halife”, dünyanın her yerinden Müslü-manları İD’yi tanımaya, kendisine biatetmeye, uğruna ölümüne savaşmaya ça-ğırıyor. Kendisine biat etmeyenleri mürtet(dönek) ilan ediyor. Emperyalistler, IŞİD’i “sopa” olarak

kullanıyorIŞİD’in Musul’u işgali Irak’ta den-

geleri değiştirdi. Sekiz yıllık iktidarı sü-resince Irak’ta dengeleri sarsan, Sünnilerive Kürtleri dışlayan, ABD’nin Irak’taasker bulundurmasına karşı çıkan Malikiiktidarının sonunu hazırladı. Irak ordusuve İran, Maliki’ye olan desteğini çekti.Maliki istifa etmek zorunda kaldı. İranolmasa, Maliki iktidardan uzaklaştırıla-mazdı. Artık ABD ve İran, Irak’ta birliktepolitika belirliyor. İran bölgede öne çı-kıyor. Türkiye denklemin dışına düşüyor.

ABD, IŞİD’in Şengal saldırısını veEzidi katliamını durdurmak için hiçbirşey yapmaz. Ezidileri YPG ve HPG güç-leri kurtarır. IŞİD’in önünü keserek oluş-turulan güvenli bir koridordan yüz binlerceEzidi, Alevi, Türkmen, Süryani tahliyeedilir. IŞİD ne zaman ki Erbil’i tehditeder hale gelir, ABD, hava saldırıları ilesürece müdahale eder. ABD bu hava sal-dırıları ile IŞİD’e sınırlarının sonuna gel-diğini, artık durması gerektiği mesajınıverir.

IŞİD’in saldırıları, ABD’ye bölgeyemüdahale etmek, bozulan dengeleri ye-niden düzenlemek için gerekçe oluştu-ruyor. ABD’ye, Ortadoğu’da inisiyatifiyeniden alması için zemin hazırlıyor.ABD doğrudan çatışmalara girmeden,çeşitli güçleri birbirine karşı kışkırtıpkırdırarak yorgun düşürüp, ardından dü-zenleyici bir güç olarak egemenliğinisürdürmek istiyor. IŞİD bu açıdan kulla-nışlı bir araç. ABD, Bağdat’ı da Hevler’i

de hizaya getirmek ve Irak’ın birliğinikorumak istiyor. Bu amaçla IŞİD’i sopaolarak kullanıyor.

Mustafa Eker

ABD doğrudan çatışmalaragirmeden, çeşitli güçleri birbirinekarşı kışkırtıp kırdırarak, yorgundüşürüp, ardından düzenleyici birgüç olarak egemenliğini sürdür-mek istiyor. IŞİD bu açıdan kul-lanışlı bir araç.

IŞİD, Şengal’deEzidi Katliamıyapıyor

Her gittiği yerde etnik temizlik yapan,kitle katliamları gerçekleştiren yeniadıyla İslam Devleti, geçen ay Ortado-ğu’nun en eski halklarından ve inançtopluluklarından biri olan Ezidilere sal-dırdı. Ezidiler, yüzyıllardır “şeytana ina-nıp, ateşe taptıkları” safsatalarıyla dış-lanan, kendilerince hakaret olarak algı-lanan “Yezidi” olarak tanımlanan, “Müs-lümanlaşmayı” kabul etmedikleri için“katli vacip” sayılan, haklarında 72 fer-man çıkarılan, katliamlara uğrayan, göçezorlanan ve Kürdistan’ın dört bir yanınadağılmış bir kısmı da Avrupa’ya sığınmışmazlum bir halk.

Yaşamları boyunca zulümden kaçmakiçin dağlara sığınan, en son kutsal say-dıkları Güney Kürdistan’ın Şengal böl-gesinde toplanan Ezidiler, 1892’de Şengaldağı eteklerinde imha edildi. 1915’deErmeni katliamı ve tehciri ile bir kezdaha katliama ve sürgüne uğradılar. Nü-fusları iyice azaldı, bir milyonun altınadüştü. Şimdi de İslam Devleti (İD) ta-rafından Şengal’de katliamdan geçiriliyor,sürgün ediliyorlar.

Kendi öz savunma gücüne sahip ol-mayan, Şengal’i savunmakla görevliPeşmerge’nin mevzileri terk etmesi vekaçması üzerine savunmasız kalan EzidiKürtler, Müslümanlığa geçmeyi kabuletmedikleri için kurşuna diziliyor. Diridiri toprağa gömülüyor. Kadınlara teca-vüz ediliyor. Savaş ganimeti olarak alıpgötürülüyor. Zengin Araplara satılıyor.Bir kısmı da zorla MüslümanlaştırılarakArap askerlerle evlenmeye zorlanıyor.

Daha önce Telafer’den, IŞİD katlia-mından, kaçıp Şengal’e sığınan Şii Türk-menlerin de aralarında olduğu yüz bin-lerce Ezidi, canlarını kurtarmak için,Şengal Dağına sığınıyorlar. Çok fazlainsan, sıcak, açlık ve susuzluktan ölüyor.Tam bir insanlık dramı yaşanıyor.

“Yahudiler, Müslüman Filistinlilerikatlediyor” diye haykıran, sokağa çıkanİslamcı çevrelerden, İsrail’in Filistinlilereyaptığının daha beterini, İŞİD Ezidilere,Şiilere, Türkmenlere, Süryanilere yaptığıhalde, hiç ses çıkarmıyor. Oysa Gazze’deolan neyse Şengal’de olan da odur.IŞİD’in yaptığının Siyonistlerin yaptı-ğından bir farkı yoktur.

Ülkenin güney sınırlarının çetelerinSuriye’ye geçiş güzergâhı olmasına velojistik üssü haline gelmesine ses çıkar-mayan AKP hükümeti, vahşetten kaçaninsanlara zorluk çıkarıyor. Beş yaşındakiçocuklara pasaport soruyor. Ezidilere,

Türkmenlere “sınırı kapatarak” ve ka-çakları kamyonlara doldurarak sınırdışına çıkarıyor.

Şengal’de Ezidilerin, Türkmenlerin,Alevilerin, Süryanilerin yardımına RojavaKürtlerinin öz savunma gücü YPG ko-şuyor. Ardından bölgeye PKK’ye bağlıHPG güçleri intikal ediyor. Şengal da-ğında IŞİD tarafından kıstırılan ve ku-şatma altına alınan Ezidiler, YPG veHPG birlikleri tarafından kurtarılıyor.Ezidilerin, Türkmenlerin ve Alevilerincan güvenlikleri sağlanıyor. Açılan gü-venlik koridorundan tahliye ediliyorlar.Şengalliler arasından, kendilerini savun-mak ve IŞİD’e karşı savaşmak içinŞengal direniş birlikleri oluşturuluyor.Yüz binlerce insan Rojava’ya, FedereKürdistan bölgesine sığınıyor.

İşçi Sözü-Haber

Kürt Siyasi hareketi yükselen güçtür

Ortadoğu’da yükselen güç Kürt si-yasi hareketidir. ABD, IŞİD’i durdurmakiçin bir şey yapmaz, AKP hükümeti,rehineleri korumak bahanesiyle, hiçbiradım atmazken, YPG güçleri Şengal’deIŞİD’in önünü kesti, Ezidileri soykı-rımdan kurtardı.

YPG ve HPG, IŞİD saldırıları kar-şısında önemli başarılar elde ederek sa-dece Irak ve Güney Kürdistan içindekipolitik dengelere dâhil olmakla kalmadı,bir bütün olarak Ortadoğu’nun güç den-geleri içinde dikkate alınacak bir konumageldiler. Kürt Bölgesel Yönetiminin si-lahlı güçlerinin gösterdiği zaafa karşın,Şengal ve Mahmur’da elde ettiği başa-rılar ve Kürtlerin ortak savunma gücününoluşturulmasına fikri ve fiili öncülükyapmaları, Güneydeki Kürtler arasındada itibarının artmasına yol açtı. PKK,ABD dâhil bütün bölgesel güçler tara-fından fiilen tanınır ve muhatap alınırhale geldi.

Kürtlerin IŞİD karşısında oluştur-duğu ortak savunma gücünün kazan-maya başlaması, Kürt örgütleri arasındadaha ileri birliklerin oluşmasına imkântanıyacak, kapı aralayabilecektir. Ayrıca,Kürtlerin statü kazanması ve özgürleş-mesi için, emperyalizme ve bölgeselgüç merkezlerine değil, kendi ulusal-demokratik güçbirliğine vurgu yapaneğilimlerin güçlenmesine yol açacaktır.Bu da Kürt sorununun barışçıl demo-kratik çözümünü kolaylaştıracaktır.

İşçi Sözü-Haber

Page 11: İşçi Sözü Eylül 2014

Eylül 2014 11İşçi Sözü

Ortadoğu’da kadın katliamı sürüyor

Savaşlarda önce toprak ele geçirilir,ardından o topraklarda yaşayan kadın-ların bedenleri. Kadınlar, işgalciler tara-fından savaş ganimeti olarak görülür.Tecavüze uğrar, satılır, cariye olarak iş-galcinin nüfuzuna geçirilip, doğurganlı-ğı kullanılır. İşgalin bir diğer adı da bu-dur. İŞİD de, işgal ettiği Şengal’de,Ezidi kadınlara aynısını yaptı.

Ezidilere tarih boyunca katliam ve soykırım

Zengin petrol kaynakları ile kapita-list ülkelerin gözünün hep üzerinde ol-duğu Ortadoğu, mezhep savaşları iledengelerin bozulduğu, kartların yenidenkarıldığı, dolayısıyla silahların hiç sus-madığı bir coğrafya. Bu coğrafya,ISİD’in (Irak Şam İslam Devleti) 3Ağustos’taki Şengal işgali ile birlikte

başlayan katliamlarıyla tekrar dünyanıngündemine oturdu.

Tarihi boyunca çok sayıda katliamyaşamış Ezidiler, IŞİD’in Şengal’e iler-lemesiyle bir kere daha savaşın acı yü-züyle karşı karşıya kaldılar. Birçoğu sı-ğınmak için Şengal Dağları’na kaçama-dan öldürüldü. Erkekler ve çocuklartoplu infazlarla katledildi, kadınlar ka-çırıldı. Dağa kaçmayı başaranlar arasın-dan birçok kişi, özellikle de bebekler,

sıcak ve susuzluk yüzünden öldü.

Kadınlardan IŞİD zulmü hikâyeleri

Kaçıp sığınmayı başarabilmiş bin-lerce Ezidi’nin anlattıkları ise zulmünne denli akıl almaz boyutta olduğunugösteriyor. İki oğlunu ve bedensel en-gelli kızını geride bırakmak zorundakalan bir Ezidi kadın, IŞİD militanları-nın kendisiyle beraber aynı köyden bir-çok kadını bir yerde tuttuklarını ve köy-lerinin en güzel kızını sürekli içeri gö-türüp defalarca tecavüz ettiklerini söy-lüyor ve onun gibi bu işkenceye daya-namayıp intihar eden birçok genç kadı-nın olduğunu ekliyor. Genç ve güzelkadınlar IŞİD militanlarınca beğenilipkendilerine eş alınıyor. Yüzlercesi kölepazarlarında satılıyor.

Yine bebeği ile yürüyerek kuzeyesığınan bir başka Ezidi kadın, IŞİD ta-rafından, birçok kadınla aynı yerde alı-konulduğunu ve başlarından ayak bi-leklerine kadar kapatıldıklarını anlatı-yor. Su içerken yüzü görüldü diye kır-baç cezasına çarptırılmış. Orada bulu-nan birçok kadının, ayak bileği görün-düğü için, ayakları kesilmiş.

AKP katliamı meşrulaştırıyorMüslüman olmayan halklara yaptığı

bu zulme karşın, AKP hükümeti, IŞİD’iterör örgütü olarak görmüyor. Eski Dış-işleri Bakanı, şimdiki başbakan Davu-

toğlu, “Irak’taki mezhep çatışmalarınınbir ürünü olarak ortaya çıkmış öfkelibir gruptur” diyerek adeta yapılan kat-liamı meşrulaştırıyor. Tüm dünyanıngözü önünde yapılan kadın bedenineyönelik işgali sessizce izliyor.

Ezidilerin tek talebi “yaşam güvencesi”

Ağustos ayı sonunda savaştan kaçıpTürkiye’ye gelen Ezidilerin sayısı kimikaynaklara göre 4500 civarına ulaşmışdurumda. Barınma, yiyecek, giyecekgibi ihtiyaçlarından öte en büyük istek-leri yaşam güvencesi.

Linç kültürünün hüküm sürdüğü biryerde can güvenliklerinden endişe duy-maları kaçınılmaz. Özellikle de tarihiboyunca soykırımlara maruz kalmış birhalk için.

Yaşanan bunca zulüm karşısındabizlere de önemli görevler düşüyor. Enbaşta, AKP hükümetini, savaştan kaçangöçmenlerin can güvenliğini sağlamasıve onları koruma altına alması için gö-reve çağırmalıyız. Bir yandan, dünya-nın, kadın bedeni üzerinden yapılan bukatliama daha fazla sessiz kalmamasıiçin seslerimizi yükseltmeli, diğer yan-dan sendikalar ve odalar gibi çeşitli ku-rumların yaptığı süresiz yardım kam-panyalarını desteklemeli ve yaygınlaş-tırmalıyız.

Hilal Kaya

Türkiye’ye gelen Ezidile-rin sayısı kimi kaynaklara göre4500 civarına ulaşmış durumda.Barınma, yiyecek, giyecek gibiihtiyaçlarından öte en büyük is-

tekleri yaşam güvencesi.

"Radyomu açtığımda, siyahlarınAmerika'da linç edildiğini duyuyorum.Anlaşılan birileri bize yalan söylemiş.Meğer Hitler ölmemiş..." 1952 yılındakaleme aldığı Siyah Deri Beyaz Maskekitabıyla tarihe önemli bir not düşenFrantz Fanon "indirgenemez biçimdekendi zamanıma aitim" diyordu. Yıl2014 ve Afrika kökenli Amerikalılarhala öldürülüyor. Peki biz hangi zama-na aitiz?

Ferguson'lu sınıf dostlarımızAmerika'nın Missouri eyaletinin

Ferguson kentinde patlayan bir silah,bir Afro-Amerikalı'yı daha canından et-ti. Silahı ateşleyen yine bir polisti veölen ise silahsız savunmasız yoksul birgenç: 18 yaşındaki Michael Brown, birarkadaşıyla birlikte büyükannesini zi-yarete giderken bir dükkana uğruyor.

Dışarı çıkıp yürümeye başladıklarındaise polis tarafından "yaya kurallarınauygun olmayan bir biçimde" yürüdük-leri gerekçesiyle durduruluyor. Polis,"güvenlik görevlisine saldırdığı, silahı-na uzandığı, kaçmaya çalıştığı" gibi birdizi bilinen kurmaca gerekçeyle, 18 ya-şındaki Michael Brown'u vurarak öldü-rüyor. Tanık anlatımlarına göreyse ger-çek tamamen farklı: "Michael Brownsilahsızdı ve vurulmadan önce iki koluda havadaydı." Polis memuru DarrenWilson'un Michael Brown'un peşindenkoştuğunu görenler de var. Ve 18 yaşın-daki Michael Brown'un vücuduna sap-lanarak ölümüne neden olan üç kurşunvar...

Ferguson'da patlayan silah ve ölenyoksul siyah genç, büyük bir başkaldı-rıya neden oldu. Bu isyanla birlikte birkez daha Amerikan ırkçılığı dünyanıngündemine oturdu. İsyancılar, bize hiçde yabancı gelmeyen sözlerle adlandı-rıldılar; Çapulcular! Siyah öfke Ameri-ka'nın özel birlikleri tarafından bastırıl-maya çalışıldı. "Orantısız güç" ve "dev-let terörü" gündeme gelen tartışmalararasında yerini aldı. Gaz bulutları ara-sından seslerini yükseltenlerin görüntü-sü de bizlere çok tanıdık geldi. Gezi di-renişini ve Haziran günlerimizi hatırla-

dık; yüreğimiz Ferguson'lu sınıf dostla-rımızla birlikte atmaya başladı. Ayakla-nan halkın haklılığını ve kararlılığını,devletin, polis görünümündeki zalimli-ğini ve katilliğini gördük.

"Siyah deri ve beyaz maskeler"Ferguson'un nüfusu 21 bin ve nüfu-

sun yüzde 67'si Afro-Amerikan. İşsizlikoranı çok yüksek ve nüfusun yarısıyoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu-na rağmen Ferguson'un 6 üyeli KentKonseyi'nde sadece 1 üye Afrika kö-kenli. Okullarda Afrika kökenli yöneti-ci yok. Mevcut 53 polisin sadece 3'üAfro-Amerikan. Ferguson'da çoğunlu-ğu oluşturan siyahlar tamamen dışlan-mış durumdalar. "Siyah" çoğunluğunFerguson'da görünen yüzü "beyaz". Fa-non'a ironik bir göndermeyle Siyah De-ri Beyaz Maske vurgusu yapılabilir. Fa-kat Amerika'nın geneline baktığımızda"devrim" olarak nitelenen bir "gelişme"nasıl yabana atılabilir ki? Başkanlıkkoltuğunda, tam da Fanon'un çizdiğitabloya uyan, emperyalist kapitalist sis-tem tarafından tamamen ağartılmış bir"siyah" oturuyor. Başkan Obama'nınAmerika'sında, Ferguson'da yaşananyoksul, işsiz, siyah gerçekliğin, Mis-souri eyaleti ile sınırlı olmadığı iyi bili-nen bir gerçek. Ferguson'da yaşananlar,

Amerika'nın sadece "ırkçı geçmişinigeride bıraktığı" yalanını değil, işsizlikve yoksulluğuyla birlikte emperyalistkapitalist vahşi yüzünü de açığa çıkartı-yor.

Bugün yaşananlar, 1960'ların "re-form" şiarlarının ve vaatlerinin işçi sı-nıfı ve özellikle de Afrika kökenli işçi-ler açısından tam tersinin hayat buldu-ğunu yeniden hatırlatıyor. İşçi sınıfı ör-gütlerine yönelik baskı ve saldırılar,sendikaların tamamen sisteme entegreedilmesi, güvencesizlik, ücretlerin dü-şürülmesi, ucuz işgücü için çok ulusluşirketlerin dünya emek(çi) pazarınaaçılması gibi bir çok faktör bu günlerihazırladı.

Ferguson EtkisiTıpta, hamileliğin ileri evrelerinde

ve doğum sürecinde meydana gelen"ıkınma" olayı "Ferguson Etkisi" olaraktanımlanıyor. "Bebeğin yaptığı baskı ileoluşan itme / ıkınma refleksi." Fergu-son olayları gündeme oturunca ironikbir şekilde Ferguson refleksi hatırlandı.Amerika'nın ırkçı, emperyalist kapita-list sistemi, Ferguson'lu işsiz ve yoksul"siyah" işçi sınıfının yarattığı basınç al-tında.

Oya Öznur

Ferguson refleksi ve ABD'nin ırkçı sancısı

Page 12: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi Sözü12 Eylül 2014

Suriyeliler hedeftahtasında

Suriyeli sığınmacılarucuz işgücü

Suriyeli sığınmacılar,sermayenin ucuz işgücü kaynağıolmaya başladı. Patronlar,sigortasız, kayıt dışı çalışan, ücrettalebi düşük olan işçilerimemnuniyetle karşılıyorlar.Haklarını arayan işçilere “işinegelirse, sokak işsiz dolu,” diyorlar.

Sığınmacılar turist vizesi ilegeldikleri için, çalışma izinleri debulunmuyor. Bu durum hiç bir işgüvencesi ve güvenliği olmadan,ortalama maaşların çok altındabir ücrete çalışmaya razıolmalarına sebep oluyor.Mevzuata göre, yeterli işgücüsağlanamazsa, sığınmacılar işçiolarak çalıştırılabiliyor.

Türkiyeli işçilerde, Suriyelileri'ücret kırıcı', 'yoksulluğun sebebi'olarak gören bir eğilimgözleniyor. Bu durum Suriyelisığınmacılara yönelen linçgirişimlerine destek sağlıyor.

En fazla tekstil sektöründeçalışıyorlar

Vasıfsız işçi olarak görülen buinsanlar ne iş olsa çalışıyorlar.Özellikle İstanbul'da tekstilatölyelerinde çalışanların yüzde50’sinin Suriyeli sığınmacılarolduğu söyleniyor.

Suriyeli kadın sığınmacılar daucuz işgücü olaraksömürülmenin kurbanılar.Özellikle tekstil atölyeleri ve evtemizliği işlerinde çalışan Suriyelikadınlar, ortalama fiyatlarınneredeyse 4'te 1'ineçalıştırılıyorlar.

İşçi Sözü - Haber

İsrail'e destekİsrail denince ilk akla gelen ABD

olur. ABD ise İsrail'i hiç bir suretteakıldan ve gözden çıkarmaz. ABD'ninLos Angeles kentinde, İsrail'in Gaz-ze'ye yönelik saldırı ve katliamınıdestekleyen bir mitingin gerçekleşti-rildiğini ve bu gösteriye yaklaşık 10bin kişinin katıldığını duyuran haber-leri gözden kaçıranlara kısa bir hatır-latma yapalım; Los Angeles YahudiKonseyi'nin düzenlediği İsrail'e des-tek mitingine Kaliforniya Valisi Ar-nold Schwarzenegger de katıldı. İsrailve savaş yanlılarının Los Angeles mi-tinginde konuşan haham Marvin Hier“Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerebarış götürme hayalleri olan İsrail'eFilistinli teröristler izin vermedi,” de-di. Haham Hier İsrail'e destek mitin-

gine katılan Arnold Schwarzenegger'ede övgüler dizdi ve “Schwarzeneggerbüyük bir Yahudi dostudur. Valilik

görevini devraldığında, intifada'ya vegergin ortama rağmen, ilk resmi yurt-dışı gezisini İsrail'e gerçekleştirdi,”diye vurguladı. İsrail'e yaptığı ziya-

retlerden birisinde Planet Hollywoodrestoranı açan Schwarzenegger isekatıldığı mitingde “İsrail'e destek içinburadayım,” dedi...

Barış, hemen şimdiİsrail Gazze'ye yönelik saldırıları-

nı sürdürürken, İsrail'de “iyi şeyler”de oluyor. İsrail'in saldırılarına “içeri-den” karşı çıkanlar seslerini duyurma-ya çalışıyorlar; “Peace Now - ŞimdiBarış Hareketi” tarafından düzenle-nen mitinge yaklaşık 15 bin kişi katıl-dı. Tel Aviv'in Rabin Meydanı'ndagerçekleştirilen mitingde “barış” ve“kardeşlik” çağrıları yapıldı. Mitingidestekleyenler arasında Maretz Partisive Hadash Partisi de var. Mitinge ka-tılan yazar David Grossman yaptığıkonuşmasında “Adil Barış!” çağrısı

yaptı...ABD'nin Los Angeles kentinde İs-

rail'in saldırıları ve savaş desteklenip,kışkırtıcı açıklamalar yapılırken, İsra-il'in Tel Aviv kentinde İsrail'in saldırı-ları lanetlenip, “Adil Barış!” çağrılarıyapılıyor. Sizce hangisi doğru, cesurve militanca bir tavır? Özellikle sondönemlerde, İsrail'in soykırım saldırı-ları karşısında ne dediğini ve ne anla-ma geldiğini bilmeyen öfkeli açıkla-malarla Yahudi düşmanlığı yapanlarvar. “Hitler haklıydı,” “Hitler keşketüm Yahudileri yok etseydi” gibisin-den ırkçı ve faşist söylemlere sarılan-lar, İsrail'de gerçekleştirilen mitingeve “Adil Barış!” çağrılarına kulakvermeliler.

N. Cemal

Filistin için “Adil Barış” çağrısı

ABD'nin savaş kışkırtıcıla-rına değil İsrail'in “Adil Barış!”çağrıcılarına kulak verelimİsrail'in Gazze'ye saldırısı, çolukçocuk demeden sürdürdüğü kat-liamlar, canlı hedefler üzerindedenediği çeşit çeşit bombalar vekafasına göre koyup kaldırdığıateşkesler dünya'da oldukçafarklı yankılar yaratıyor. Etki ve

tepkilere yol açıyor.

Suriye’deki savaş ortamındankaçan sığınmacıların önemli bir kısmıTürkiye’de bulunuyor. Birleşmiş Mil-letler (BM) verilerine göre 800 bin-den fazla, Türkiye resmi makamlarınagöre 1,3 milyonu aşkın Suriyeli Tür-kiye’ye sığınmış durumda.

Suriyeli sığınmacıların mültecistatüleri yok. Türkiye’de bulunan Su-riyeliler için devletin kullandığı “mi-safir” tabirinin uluslararası hukuktayeri yoktur. Misafirlikten “Geçici ko-runma” statüsüne geçilmiş olması so-runun çözümünde işeyaramamaktadır. Hükümet, Suriyeli-lere mülteci statüsü vermeyerek ulus-lararası sözleşmeleri umursamaz,insan haklarını tanımaz bir tutum ser-gilemektedir.

Suriyeliler hedef tahtasındaTürkiye’nin birçok yerinde, İstan-

bul’da, Ankara’da, Maraş’ta, An-

tep’te, Urfa’da Suriyelilere karşı karapropaganda karşılık buluyor, sığınma-cılara yönelen şiddet karşılık buluyor.Kimi yerlerde “Suriyeliler Türk ço-cukları dövmüş,” kimi yerlerde ise“Suriyeliler bir kıza tecevüz etmiş”yalanı ile insanlar sokaklara dökülü-yorlar.

Ekonomik kriz ve çatışma zaman-ları, toplumun alt sınıflarında, yoksul-lukla birlikte öfkeyi biriktiriyor. Buöfke, kimi zaman krizin sorumlusu

olan egemen sınıflara, kimi zaman isekrizin mağdurlarına, mazlumlara yö-nelebiliyor. Örneğin, sosyal haklarıkırpılan bir işçi, haklarını korumakiçin mücadele etmeyi, örgütlenmeyitercih edebiliyor ya da “bu göçmenleryüzünden işimizden oluyoruz,” diyedüşünüyor ve öfkesini yabancı düş-manlığı temelinde ifade ediyor.

Suriyelilerin evlerinin taşlanması,işyerlerinin harap edilmesi sıradangörüntüler sayılıyor. Medya bu saldı-rıları sıradan olaylarmış gibi yansıtı-yor, Suriyeli mültecilere saldırılarımeşrulaştırıyor. Savaşın travmasınıtaşıyan, hayatta kalabilmek için yur-dunu terk eden insanlar, bir de Türki-yeliler tarafından saldırıya uğruyorlar.

Köle gibi çalışan işçiye değil, patrona bak

Suriyeliler, savaş mağduru sığın-macılardır. İşsizliğin, fazla mesainin ,taşeron çalışmanın, yoksulluğun se-bebi Suriyeliler değildir. İşçiler, açlıkyüzünden üç kuruşa çalışmak zo-runda olan sığınmacıları değil, bu sı-ğınmacıları ucuz işgücü olarak gören,onları sömüren patronlara karşı mü-cadele etmelidirler.

Yüzbinlerce Suriyelinin Türki-ye’ye sığınması, Hükümetin Suriyepolitikası ile doğrudan ilişkilidir. Busebeple hedef tahtamıza Suriyelilerideğil, hükümeti almamız gerekmekte-dir.

Cem Avcı

BM verilerine göre, Suriye-lilerin yaklaşık yarısı evlerini terketmiş, her sekiz Suriyeliden biriyani üç milyon kişi ülke dışınakaçmış. Suriye'de ise yaklaşık 6,5milyon kişi yerinden edilmiş. Bukişilerin yarısından fazlası çocuk. Mart 2011 ile Nisan 2014 ara-sında en az 191 bin kişi hayatınıkaybetmiş.

Page 13: İşçi Sözü Eylül 2014

Eylül 2014 13İşçi Sözü

17 Ağustos depreminin 15. yılı: Değişen hiçbir şey yok

Büyük kayıplar verdiğimiz 17 Ağus-tos 1999 depreminin üzerinden 15 yılgeçti. Bu süre boyunca ne deprem ülke-si olduğumuz gerçeği, ne büyük İstan-bul depremi riski, ne de AKP’nin du-yarsızlığı değişti.

Geçen 15 yıl boyunca olası deprem-lere karşı önlem alındığına dair toplu-mu rahatlatacak hiçbir gelişme olmadı.1999 depreminden sonra meydana ge-len Elazığ ve Van depremlerinde yaşa-nan kayıplar bunun en somut ispatıdır.Van depreminde, 2001 yılında yürürlü-ğe konulan Yapı Denetimi Kanunu’narağmen, bu tarihten sonra yani bu kanu-na tabi olarak inşa edilen binaların bileyıkılmış olması, alınmış önlemlerin bilebaştan savma olduğunu gösteriyor.

Depremden doğan kentsel dönüşüm

Van depreminden sonra, kentsel dö-

nüşümü sermaye odakları için kolaylaş-tırmak adına “deprem odaklı kentseldönüşüm” yasasını ürettiler. Böyleceülkenin ve kentlerin tamamını ‘risklialan’ ilan edebilecek kolaylık sağlandıve TOKİ eliyle İnşaat Bakanlığı tekimar otoritesi haline getirildi. Depremsonrası oluşan acılar ve korkular suiisti-mal edilerek, deprem sözü artık rant sö-züyle eş anlamlı hale getirildi.

Türkiye’nin yüzde 66’sı, nüfusunyüzde 70’i 1. ve 2. derecede depremtehlikesi altındadır. Buna rağmen, 17Ağustos 1999 depreminden sonra 13yıldır iktidarda olan AKP, deprem baha-nesiyle çıkardığı yasalarla yaşam alan-larımıza el koydu, depremden önce ev-lerimizi başımıza yıktı, mahallelerimiz-den sürdü.

AKP, afete dayanıklı kentleşme po-litikası yerine, depremi ve ondan doğa-

cak zararları fırsata çeviren projelerüretmeye devam ediyor.

Deprem sonrası toplanma alanlarımız inşaata mı açıldı?

İstanbul’da olası bir depremde top-lanma ve çadır kurulacak alan olarakbelirlenen 470 noktanın 350 tanesinealışveriş merkezi, gökdelen ve lüks ko-nutlar inşa edildiği ortaya çıktı. Dep-remde kullanılacak acil ulaşım yollarıda otopark olarak İspark’a kiraya verili-yor.

Geçtiğimiz ay otoparka dönüştürül-mek istenen Kadıköy Moda Bostanı veGezi Direnişi’nin sembolü Gezi Parkı,çevresinde yaşayan-çalışan insanlarındeprem sonrası toplanabilecekleri, çadırkurup acil ihtiyaçlarını giderecekleriaçık alanlardır. 2001 yılında İstanbul’daçadır yeri ve toplanma alanı olarak be-lirlenmiş 470 boş alandan geriye kalansayılı boş alanlardandır. Bu alanlarıninşaata açılmaması için yapılan müca-deleler ile deprem sonrası hayatta kal-

ma alanlarımızı da savunuyorduk.Deprem yıkımı ve kayıplar

‘Takdir-i İlahi’ değildirDeprem bir doğa olayıdır, alınma-

yan her önlem ile doğal afete dönüş-mektedir. Doğa olaylarının afete dönüş-mesinde tek sorumlu AKP’nin kâr hır-sına dayalı kentleşme politikalarıdır.

Bu nedenle üzerinden 15 yıl geçmişolan büyük Marmara depremini unuttukve beklenen büyük İstanbul depreminihiçbir tedbir alınmamış, 15 yılda bu ko-nuda olumlu adım atılmamış bir vazi-yette ve duyarlılığımızı yitirmiş bir hal-de karşılayacağız.

Her 17 Ağustos yıldönümünde, yıl-lardır aynı eksikleri, yanlışları söylüyorolmak dahi ne kadar büyük bir risk al-tında olduğumuzu kanıtlamaktadır.

Artık depremin bir doğa olayı oldu-ğu fark edilmeli ve denetimsizliğin ne-den olduğu kayıpları “kader, takdir-iilahi” olarak değerlendiren yaklaşımterk edilmeli, yer hareketlerine ve ze-mine uygun yapı üretmenin ve güçlen-dirmenin depremi tehlike olmaktan çı-karacağı gerçeği görülmelidir. Depremekarşı güvenli yaşam çevreleri sağlama-nın tek çözümü kentsel dönüşüm değil-dir.

Aysun Koca

2011 İspanyol yapımı bu filmi ilkizlediğinizde veya izleyenlerin yo-rumlarına baktığınızda, bir babanınkızına tecavüz edilmesinin intikamını,plastik cerrahi dehasını da kullanarak,aldığını görürsünüz.

Eril zihniyet erkeği güçlü, kadını savunmaz görür

Filmde plastik cerrahı baba, insanderisine en yakın deriyi üretmek içinbilimsel çalışmalar yürütmektedir. Kı-zına tecavüz eden adamı kaçırır vealtı yıl boyunca, başta vajina vememe operasyonları olmak üzere,

birçok ameliyat yaparak, adamı birkadına dönüştürür.

Filmde tecavüz eden adam, kadınadönüştürülerek, cezalandırılıyor; tabibu fikir, bir anda akla gelen, tesadüfîbir fikir değildir. Eril zihniyet, erkeğigüçlü, sağlam, sert; kadını ise savun-maz ve güçsüz görür. Burada da, kızıtecavüze uğrayan baba, bu nedenle,bir erkeği, bir kadın gibi, güçsüz, sa-vunmasız, narin; taciz ve tecavüzeaçık hale getirmeyi, ona verilecek eniyi ceza olarak görmüştür. Filmin so-nunda, tecavüz ettiği için kadına dön-üştürülen adama yine tecavüzedilmiştir. “Öyle değil, bak böyle te-cavüz edilir!” dersini vermek içindirtüm bunlar. Böylece, bir kadının kâ-busu olan taciz ve tecavüz, filmde birintikam aracı olarak kullanılmıştır.Amaç, bir kadının tecavüzle nasıl birtravma yaşadığını göstermek olsabile, yöntem olarak tamamen uygun-suz ve yanlıştır. Hiçbir erkeğin başkabir erkeği bu şekilde cezalandırmayahakkı yoktur.

Trans bireylerin sıkıntıları, filmdeceza olarak gösteriliyor

Diğer açıdan bakacak olursak,ceza olarak kadına dönüştürülen kişiaslında kadın bedeninde bir erkektir.Bu da birlikte yaşaması hiç kolay birdurum değildir. Kadın bedenindesinizancak aslında ruhen ve zihnen bir er-keksiniz. Bir insanı ömür boyu bunamahkûm etmek; asıl ceza budur. BuLGBTİ bireylerin yaşadığı durumabenziyor. Trans bireyler cinsiyet de-ğiştirmek istiyorlar çünkü kadın bede-ninde erkek ya da tam tersi erkekbedeninde kadın olarak doğuyorlar.Ve tabi doğal olarak da, ruhen ve zih-nen hissettikleri cinsiyete geçmek is-tiyorlar. Bunun için gerekli birçokameliyat ve zorluğa da razılar. Filmde

hem kadın hem de trans bireylerin ya-şadığı sıkıntılar, bu filmde bir bireyeceza olarak kesilmiştir. Yani film heraçıdan falsoludur.

Filmin tek ilginç yanı, başarılıgeçen cerrahi operasyonlardır; fakategemen ataerkil düşünceye göre film,dört dörtlüktür, çünkü bir baba, kızı-nın “namusu” için yapmıştır tüm bun-ları ve en iyisi de, kişiyi aynı şekildecezalandırmıştır.

Normalde cinsiyet değiştirmek is-teyene sorun çıkaran ve aslında olma-dığı bedene hapseden sistem, bufilmde bir adamı ameliyatla kadınabedenine dönüştürerek cezalandırmış.Aslında trans bireylere anormal sap-kın olarak bakan heteroseksüel birey-lere film izletilmeli. Belki o zamankendini, doğduğu bedenin cinsiyetineait hissetmeyen, karşı cinsiyetteolmak ve geçmek için trans bireylerinyaptıklarını anlayabilirler. Normal,anormal cinsiyet algısını kırabilirler.

Ayla Çelik

Film eleştirisi: “İçinde yaşadığım deri”Bir kadının kâbusu olan

taciz ve tecavüz, filmde bir in-tikam aracı olarak kullanıl-

mıştır.

Doğa olaylarının afete dö-nüşmesinde tek sorumlu

AKP’nin kâr hırsına dayalı ken-tleşme politikalarıdır. Yer hare-ketlerine ve zemine uygun yapıüretmenin ve güçlendirmenin

depremi tehlike olmaktan çıka-racağı gerçeği görülmelidir.

Page 14: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi Sözü14 Eylül 2014

Çatıda direnişÇatıda direniş

Çalıştıkları işin risklerini belirte-rek koruma ve güvenlik malzemesiisteyen 26 BEDAŞ işçisi iştenatıldı.

İşten atılan Enerji-Sen üyesiBEDAŞ işçilerinin direnişi sürüyor.Talimhane'deki BEDAŞ Genel Mü-dürlüğü'nün karşısında bulunan 8katlı binanın çatısına çıkan işçilerbir kez daha işe iadelerini ve iş gü-venliği taleplerini belirttiler.

8 saat süren çatı direnişinin ar-dında BEDAŞ binası önünde basınaçıklaması düzenleyen işçiler yalnızdeğildi. HDP İstanbul MilletvekiliLevent Tüzel, DİSK Genel Sekre-teri Arzu Çerkezoğlu, EMO İstan-bul Şube Başkanı Beyza Metin veTTB temsilcisi Nazmi AlganBEDAŞ işçilerinin yanındaydılar:“Yaşasın sınıf dayanışması!”

İşçi Sözü - Haber

Direnen işçiler kazandılar

İstanbul Mecidiyeköy'de bu-lunan Astoria AVM önünde in-şaat işçileri tarafındangerçekleştirilen oturma eylemiikinci gününde amacına ulaştı.

TASK Mühendislik taşeronfirma bünyesinde Astoria AVMzemin kat havalandırma kanalşantiyesinde çalışan inşaat işçi-

leri, patronla defalarca görüşme-lerine karşın, bir sonuca ulaşa-madılar ve 2,5 aylık alacaklarıbeş ay boyunca ödenmedi.Bunun üzerine İnşaat İşçileriSendikası'na başvuran işçilerlebirlikte direniş ve eylem kararıalındı.

İnşaat İşçileri Sendikası Asto-

ria patronu ile yaptığı iki hafta-lık görüşmelerden de bir sonuçalamayınca, direniş ve eylem ka-rarı uygulanmaya konuldu. Asto-ria AVM giriş kapısının önündeoturma eylemine başlanıldı. İn-şaat işçileri akşamları da AstoriaAVM önünde konakladılar.

13 Ağustos tarihinde ve dire-nişin ikinci gününde Astoria pat-ronu görüşmeye çağırarak “AVMönündeki eylemcilerin dağılması,asılan pankartların kaldırılmasışartıyla tüm alacakların ödene-ceği” açıklamasında bulundu. İn-şaat işçilerinin alacaklarınınödenmesinden sonra eylem vedirenişe son verildi.

Direnişçi işçiler ve İnşaat İş-çileri Sendikası tarafından, di-renişlerini destekleyen bütünsınıf dostlarına teşekkür edildi:“Direnen İşçiler Kazanır!”

İşçi Sözü - Haber

Direnişçi işçilerDirenişçi işçilergözaltındagözaltında

Antalya-Alanya Devlet Has-tanesi'nde sendikalılaşma mü-cadelesi veren Dev Sağlık-İşüyesi işçilerden ikisi Başhe-kim'in talimatıyla işten atıl-mışlardı.

134 gündür direnen işçilerledayanışma amacıyla düzenle-nen basın açıklamasında “atı-lan işçiler geri alınsın” taleple-riyle birlikte “sendikaya üyeolmak anayasal bir haktır” vur-guları yer aldı. Basın açıkla-masının hemen ardından hare-kete geçen Başhekim'in talima-tıyla Mahmut Ayata ve CihatSaraç bir kez daha gözaltınaalınmış oldular.

İşçi Sözü - Haber

Esenyurt Belediyesi'nin taşeron şir-keti RDS Enerji - Reform İnşaat bün-yesinde çalışan inşaat işçileri 2 yıldırödenmeyen maaşları için harekete geç-tiler. Bütün vaatler karşılıksız çıkıpmaaşlar ödenmeyince, belediye binasıönünde oturma eylemine başladılar.

Maaşları için oturma eylemi yapanişçilere polis saldırdı. Direnişçi işçilerlebirlikte İnşaat İşçileri Sendikası tem-silcileri ve avukatı gözaltına alındılar.

Gözaltına alınan işçiler “haklı mü-cadelemize devam edeceğiz” dediler.

İşçi Sözü - Haber

İÜ Haseki Hastanesi'nde, çıkanyemeklerin düzeltilmesi ve maaşödemeleri için ATM kurulması iste-miyle, SES Aksaray şubesi tarafın-dan basın açıklaması düzenlendi.

“Başhekimlik önünde açıklamayapılamayacağını” belirten özel gü-venlik görevlileri, başhekim yar-dımcısının talimatıyla müdahaleettiler. Saldırı üzerine gerginlik ya-şandı, SES Aksaray şube yönetici-lerinden ve İstanbul Tıp Fakültesi

işçi temsilcilerinden Turan Karabağfenalık geçirdi.

Özel güvenlikçilerin saldırısındagöğüs ağrısı yaşayan Turan Kara-bağ, Şehremini polis karakolunageldiğinde göğüs ağrıları arttı. Ar-kadaşları tarafından acil dâhiliyeyegetirilerek EKG'si çekildi, kalpkrizi geçirdiği tespit edildi. Acilenkardiyolojiye getirilerek anjiyo ya-pılan Turan Karabağ anjiyo sıra-sında yeniden kalp krizi geçirdi.

Anjiyonun ardından stent takılarakyoğun bakıma alındı.

SES Aksaray şubesinin çağrısıüzerine yeniden Haseki Hastane-si'nde buluşan sağlık emekçileriyarım kalan basın açıklamasını ger-çekleştirdiler ve arkadaşları TuranKarabağ'a “geçmiş olsun” dilekle-rini ilettiler.

İşçi Sözü - Haber

İşçi temsilcisi kalp krizi geçirdi

İnşaat işçileri gözaltında

Page 15: İşçi Sözü Eylül 2014

Eylül 2014 15İşçi Sözü

İzmir Büyükşehir Belediyesi

bünyesindeki parklar ve bahçeler

bakım, onarım işleri hizmet alımı

ihalesinin, Belediyeye ait İz-Enerji

şirketinde kalması beklenirken, iha-

leyi Denmar Temizlik şirketi aldı.

Yasa değişikliği gereği bundan son-

raki ihaleler 3 yıllık olacağı için,

sadece 3 ay için ihaleye çıkıldı.

Yılbaşında yeniden ihaleye çıkıla-

cak. İz-Enerji şirketinde 1170 iş-

çinin sendikalı ve toplu sözleşmeli

olarak devam eden çalışmaları, iha-

lenin kaybedilmesi ile sona erdi.

İhaleyi kazanan Denmar Şirketinin,

şu anda çalışmakta olan işçileri

yeniden işe alması halinde dahi,

işçilerin toplu iş sözleşmesi ile ka-

zandıkları ücret düzeyi ve diğer

özlük hakları ellerinden alınmış

oldu.

İhalede İz-Enerji ile aynı teklifi

veren Denmar şirketinin bilanço-

sunun belediye şirketinden daha

iyi olduğu tespit edildi. Bu nedenle

ihale Denmar temizlik şirketine ve-

rildi. İhale kanununda yapılan de-

ğişiklik sebebiyle, aynı teklifi veren

iki firmanın arasında seçim yapmak

gerektiğinde, ihale komisyonunun

takdir yetkisi yok. Bilançosu daha

iyi durumda olan firmaya ihalenin

bırakılması gerekiyor.

Belediye şirketleri, kâr amaçlı

değil de, daha çok sosyal amaçlı

olduklarından, genellikle zarar edi-

yorlar. Bu da, bu şirketlerin bilan-

çolarının bozulmasını beraberinde

getiriyor. Ticari hayatta, bilançosu

kötü olan ve sürekli zarar eden şir-

ketlerin bir iş ya da hizmeti ger-

çekleştirebilmesinden, tamamlama-

sından, kuşku duyulur ve bu tür

şirketlere iş verilmez. Bu mantık

yeni İhale Yasasına da yansıtılmış.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde

taşeronu hortlatan yeni durumun

ihale kanundan kaynaklandığı an-

laşılıyor. Şimdilik, Belediyenin 17

ayrı bölümü için yapılan hizmet

ihalesinden sadece İz-Enerji ihalesi

taşeron şirkette kaldı. Ancak, bun-

dan sonra belediye şirketleri ile

taşeron şirketlerin yarıştığı ihale-

lerde, aynı teklif verilmesi halinde,

Belediyenin iştiraki olan şirketlerin

ihaleleri alması tehlikesi ortaya

çıkmıştır. Zira teklifler asgari ücret

üzerinden hesaplandığı için, aynı

tekliflerin verilmesi olası olduğu

gibi, taşeron şirketlerin belediye

şirketlerinden daha iyi finansal ya-

pılara sahip olduğu gerçeği orta-

dadır.

Özellikle, İzmir Büyükşehir Be-

lediyesi işçileri başta olmak üzere,

tüm belediye işçileri gelen taşeron

tehlikesini görmeli ve zaman kay-

betmeden taşerona karşı birlikte

mücadelenin yollarını aramalıdır.

İşçi Sözü - Haber

Kocael i Ünivers i tes i yer leş-

kesi içinde bulunan İlahiyat Fa-

kültesi ve Huzurevi inşaatların-

da yapı lan al tyapı çal ışmalar ı

s ı ras ında göçük meydana geldi

ve Durdu Koca adlı inşaat işçisi

öldü.

Göçük al t ında kalan işçi ler-

den Kadir Ünsal ise inşaatta ça-

l ışan arkadaşlarının çabalarıyla

yaral ı olarak kurtar ı ldı .

İşçi Sözü - Haber

İTÜ'de İTÜ'de iş cinayetiiş cinayeti

İstanbul Teknik ÜniversitesiMaslak Kampüsü Elektrik-Elek-tronik Fakültesi laboratuvar ekblok ve cephe kaplama inşaatı birişçinin canını aldı.

Ataçlar İnşaat tarafından yapı-lan inşaat çalışmaları sırasındagöçük altında kaldığı açıklananMelik Yalçın öldü. Göçük altındakalan Melik Yalçın'la ilgili tüylerürperten iddia ise “göçükten kep-çeyle çıkartıldığı” yönünde.

Okunan basın açıklamasında“İnşaattaki iş güvenliğini üst dü-zeye çıkarmalı ve cinayetin so-rumlularını ortaya koymalıdır.İTÜ'de Taşeron İzleme Komis-yonu acilen hayata geçirilmeli-dir” talepleri ortaya konuldu.

İTÜ öğrencilerinin iş cinayetiniprotesto yürüyüşlerine özel gü-venlik görevlileri tarafından mü-dahale edildi. Yaşanangerginliğin yatışması zerine ey-leme devam edilerek “iş cinayet-lerine son” denildi.

İşçi Sözü - Haber

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndetaşerona dönüş

Kocaeli Üniversitesi'nde iş cinayeti

Direnişçi Direnişçi işçilere saldırıişçilere saldırı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi’nde toplu sözleşme hakları

için mücadele eden taşeron sağlık iş-

çilerinin eyleminin ardından 5 sen-

dika temsilcisi işçi işten atılmıştı.

İşten atmalar üzerine Dev Sağlık-İş

Sendikası tarafından direniş başlatıl-

mıştı.

Direnişin 71. Gününde sabaha

karşı ve sabah saatlerinde, polis ve

özel güvenlikçiler tarafından iki kez

saldırı düzenlendi. Saldırılar sonra-

sında ise iki işçi gözaltına alındı.

Saldırının ertesi günü olan 13

Ağustos çarşamba günü hastane bah-

çesinde gerçekleştirilen basın açıkla-

ması ile polis ve özel güvenlikçilerin

saldırısı protesto edildi: “Baskılar

Bizi Yıldıramaz!”

İşçi Sözü - Haber

Page 16: İşçi Sözü Eylül 2014

İşçi SözüB ü t ü n ü l k e l e r i ni ş ç i l e r i , b i r l e ş i n ! İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Zafer Açıkgözoğlu'nun katilitaşeron sistemidir!İşçi sağlığı ve işçi güvenliğiesas alınmalıdır!

Biliyorum arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hiç bir şey olmamışgibi hayatınıza devam edeceksiniz. Her sene iş kazalarında ölen bin beş yüz kişi gibi...Soma'da ölen 301 işçi gibi...

İş ekmek buldum diye sevinirken, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, gereklieğitimin verilmemesi ve alt yapı eksikliklerinden dolayı canımdan oldum... Artık hiçbir işçi bu sıkıntıları yaşamasın...

Güle güle sevgili arkadaşlarım... Zafer Açıkgözoğlu