Upload
others
View
14
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Isparta’da Karst
Prof.Dr. Yıldırım Atayeter - Sümeyye Can
ÖZ
İtalyanca kökenli bir kelime olan ‘’Carso’’ kelimesi literatüre Karst olarak yerleşmiştir. Bu kavram erimeye uygun kayaçların karbondioksit (CO2) ve su ile
tepkimeye girmesi sonucu üzerlerinde oluşan şekillerin genelini ifade eden bir
kavramdır. Bu şekiller jeomorfolojik açıdan kendine özel morfolojik yapısı ile coğrafyanın konusudur. Dünya da oluşmuş karstik şekiller oluştukları coğrafyalarda
iklim, jeomorfoloji gibi faktörlere bağlı olarak Dinar Karstı, Cauuse Karstı, Çin Karstı gibi farklı örneklere ayrılırlar. Ülkemizde de çok çeşitli sahalarda oluşumuna
rastlanan karstik şekiller daha çok Akdeniz Bölgesinde göze çarpmaktadır. Toros
Karbonat Platformunun batısında bulunan Isparta İli’nde de bu oluşumlar fazlaca gözlenmektedir. Bu sahada polyeler, uvalalar, mağaralar, dolinler, obruklar gibi karst
morfolojisine ait birçok makro şeklin varlığının yanı sıra mikro karstik şekiller de
gözlenmektedir. Bu çalışmada genel itibarı ile Isparta İli sınırları içerisinde yer alan makro karstik şekillere değinilmiştir. Isparta İl’inde MTA tarafından ‘‘Isparta İlinin
Mağaraları’’ adlı kapsamlı etüt ve çalışmalar yapılarak ortaya konan rapor ile il sınırları içerisinde yer alan 28 adet mağara tespit edilmiştir. Bu mağaralardan turizm
amaçlı kullanıma uygun olanlar Zindan mağarası, Pınargözü mağarası, İnönü
mağarası, Ayı İni mağarası, olarak belirlenmiştir. Çalışmada ayrıca Isparta İli’nde karst topografyasının karakteristik diğer şekillerinden polyeler, obruklar vs. makro
karstik şekillerden örnekler ele alınmış ve kısaca tanıtımları yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Isparta, Karst, Isparta da Karst, Karst Jeomorfolojisi.
Çok Amaçlı Salonlarda Doğal Akustı̇k Üzerı̇ne Bı̇r Değerlendı̇rme
Doç.Dr. Rabia Köse Doğan - Araştırmacı Abdülhamit Kayapınar
ÖZ
Akustik kavramı, bir mekan içinde sesin kaynağından çıkıp, duyulması ve
yayılması olarak tanımlanır. Yapay akustik ve doğal akustik olarak ikiye ayrılır.
Yapay akustik, mekan içinde teknolojik cihazlara bağlı olarak sesin dağılmasıdır. Doğal akustik ise teknolojik cihazlardan yardım almadan mekanın tavan, duvar
formunun uygun hale getirilerek, sesin her noktadan eşit duyulacağı ve yayılacağı malzeme seçimlerinin yapılmasıyla sağlanmaktadır. Bu işlem geometrik akustik
denilen yöntemle, çizim araç-gereçleri ve belirli bir hesaplama tablosu kullanılarak
yapılır. Çalışmanın amacında, çok amaçlı bir salonda doğal akustikli formun geometrik akustiğe bağlı olarak bulunması ve salonun işlevine uygun malzeme
seçimlerinin reverberasyon tablosuyla yapılması için geçen süreç açıklanacaktır. Bu
süreç Selçuk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 2. Sınıf öğrencilerine Güz yarıyılında Akustik dersi adıyla, proje
uygulaması üzerinden anlatılmaktadır. Ders kapsamda bir tadilat projesi örnek olarak seçilip, plan ve kesitte salon formunun bulunması, yansıyan ve kontrol seslerin
belirlenmesi, reverberasyon (sesin sönme süresi) hesaplanması, salonda kullanılacak
tavan, duvar, döşeme malzemesi ve koltuk tiplerinin seçimi yapılmaktadır. Ses kaynağından çıkan sesin, mekanda yok olma süresi bulunmaktadır. Örnek olarak
seçilen bir proje üzerinden akustik projesi, çizim tekniklerine bağlı olarak anlatılacaktır. Ayrıca 2017 yılında Konya’da kullanıma açılan ve Tabanlıoğlu
Mimarlık tarafından tasarlanan Selçuklu Kongre Merkezi’nin akustik düzenlemesi
ve projesi, çok amaçlı salonları üzerinden çalışma kapsamında ele alınacaktır. Çalışmanın sonucunda, örnek olarak seçilen projenin akustiğe bağlı form ve
malzeme seçimi yapılmadan önceki durumu ile akustikli proje hazırlandıktan sonraki
durumu karşılaştırılacak, mekanın öncesi ve sonrası arasındaki farklar belirlenecektir. Öğrencilere anlatılan ve uygulanan süreç, araştırmacılarla
paylaşılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Akustik, Çok Amaçlı Salon, Tasarım, Proje, Mekan.
An Evaluatıon On Natural Acoustıcs in Multı-Purpose Halls
Abstract
Keywords: Acoustic concept is defined as coming out of sound from its source,
hearing and propagating of sound in a place. It is split in two parts as artificial acoustic and natural acoustic. Artificial acoustic is the propagating of sound in space
depending on technologic devices. Natural acoustic is provided in such a way that
sound will be heard and spread from every point equally by means ofmaking suitable of the ceiling and wall form of space and as well as selecting suitable equipment
without receiving help from technologic devices. This action is carried out by means
of using a method called as geometric acoustic and by means of benefitting from certain calculation table. Aim of this studyis to explain the elapsing process related
to existing of form with natural acoustic in a multi-purpose hall depending geometric acoustic as well as making the equipment selections that are suitable for function of
hall through reverberation table. This process is given as a lesson under the name of
acoustic in fall half-year for 2nd course students of Department Of Interior Architecture and Environmental Design of Faculty Of Fine Arts of Seljuk University.
In the scope of this course, an amendment project is selected as sample and existing
of hall form, determining of reflecting and control sounds in the plan and section, calculation of reverberation and selection of ceiling, wall, covering material and
chair types to be used in hall are carried out. Sound coming out from a sound source has an extinctiontime in space. Acoustic project implemented over a project selected
as sample will be told depending on drawing techniques. In addition, the acoustic
design and project of the Selçuklu Convention Center, which was opened in 2017 in Konya and designed by Tabanlıoğlu Architecture, will be covered by the multi-
purpose halls. At the end of this study, situation of project selected as sample before form and equipment are selected depending on acoustic will be compared with
situation after project with acoustic is prepared and differences before and after place
will be determined. This process told and applied to the students shall be shared with researchers.
Keywords: Acoustic, Multi-Purpose Hall, Design, Space.
Materyal Tasarımı Dersi İçin Öğretim Tasarımı ve Materyal Geliştirme Üzerine Yansıtıcı
Uygulama Çalışması
Dr. Öğretim Üyesi Gülçin Mutlu
ÖZ
This study was guided by the basic assumption that instructional design is “the
systematic and reflective process of translating principles of learning and instruction
into plans for instructional materials, activities, information resources and evaluation” (Smith & Ragan, 2005). Teachers should be aware of the theoretical
underpinnings of instructional design when planning for their courses in that they can better organize the course content, instructional materials and activities and also
classroom evaluation procedures. Hence, this study aimed to investigate the practices
performed by teacher candidates when making instructional plans for their courses. The participants included the students taking the materials design course and who
were enrolled at the alternative track of teaching credential program offered at a state
university. These participants took the course for a semester and were taught about the instructional design and elements of course development. They were exposed to
constructivist learning environment with the use of class discussions, group work activities and some research practices. As their course project, they were required to
develop and implement lesson plans accompanied by an instructional material
specifically developed for their discipline area course. They were also required to fill in ADDIE forms that sought the analysis, design, development, implementation and
evaluation activities they performed. These ADDIE forms were subjected to document analysis and students were also interviewed to elicit the instructional
planning and development practices they experienced. The overall results showed
that the students mostly followed the theoretical and practical requirements of the instructional design process. Howeveri there were some differences usually in terms
of the evaluation stage. This presentation will report the results from these data
collection methods.
Anahtar Kelimeler: Instructional Design; Materials Development; Course Planning
A Reflective Practice of Instructional Design and Materials Development in a
Materials Design Course
Abstract
Keywords: This study was guided by the basic assumption that instructional design
is “the systematic and reflective process of translating principles of learning and instruction into plans for instructional materials, activities, information resources and
evaluation” (Smith & Ragan, 2005). Teachers should be aware of the theoretical
underpinnings of instructional design when planning for their courses in that they can better organize the course content, instructional materials and activities and also
classroom evaluation procedures. Hence, this study aimed to investigate the practices
performed by teacher candidates when making instructional plans for their courses. The participants included the students taking the materials design course and who
were enrolled at the alternative track of teaching credential program offered at a state university. These participants took the course for a semester and were taught about
the instructional design and elements of course development. They were exposed to
constructivist learning environment with the use of class discussions, group work activities and some research practices. As their course project, they were required to
develop and implement lesson plans accompanied by an instructional material
specifically developed for their discipline area course. They were also required to fill in ADDIE forms that sought the analysis, design, development, implementation and
evaluation activities they performed. These ADDIE forms were subjected to document analysis and students were also interviewed to elicit the instructional
planning and development practices they experienced. The overall results showed
that the students mostly followed the theoretical and practical requirements of the instructional design process. Howeveri there were some differences usually in terms
of the evaluation stage. This presentation will report the results from these data collection methods.
Keywords: Instructional Design; Materials Development; Course Planning
21. Yüzyıl Teknolojı̇sı̇, Kaybettı̇ğı̇mı̇z Değerler ve Çözüm Yolları
Öğr.Gör. Kifayet Özkul
ÖZ
Değişen ve gelişen Dünya’da sosyal bir varlık olarak insan nasıl ki başkalarıyla
birlikte yaşamak zorunda ise, bu toplumsal yaşam içinde iletişim de kurmak
zorundadır. Kurduğu iletişim mutlaka bir ötekini gerektirir. Bu öteki dediğimiz bazen bir insan, bazen bir nesne, bazen yaratıcı olabilmektedir. 21. Yüzyıl dünyasında
insanlığın geldiği noktada insan kendini yeniden tanımakta, etrafındaki değişen her şeyi ve yeni olan her şeyi keşfetmek durumundadır. Her gün yeni oluşumlara gebe
olan 21. Yüzyıl yani siber çağı, insanların karşısına mekanik bir ordu ile çıkarken,
insani değerlerin, toplumsal değerlerin ve kültürel değerlerin yok olmasına da sebebiyet vermektedir. Buna ilaveten, artan nüfus, iklim değişimi, göçler, farklı
kültürlerle bir arada yaşamak, teknoloji insanı bir kıskaca almış ve tehdit etmektedir.
Teknolojinin sürekli geliştiğini, yenilikler sunduğunu ve hayatı kolaylaştırdığını düşünsek bile, diğer yandan insan yalnızlaşmaya, yobazlaşmaya, kendi dünyasına
çekilmeye ve ailesinden başlayıp akrabalarına kadar bütün bağlarından koparmaya, sağlık açısından ve ruhsal problemlere sebebiyet vermeye başlamıştır. Bu durumda,
bu teknolojik orduyu en iyi şekilde ve dozunda kullanmanın yollarını bulmak adına
sosyal, ailesel ve kültürel değerlere sahip çıkarak, eğitimden sanata, spora kadar etkinlikler ve projeler yapılmalıdır. Evvela kendimizi tedavi edip, sonra da
çocuklarımızdan başlayarak tekrar dünya düzeninde insana değer vermeyi ön plana almamız gerekmektedir. Her bir bireyin mutlaka bir ilgi alanını keşfedip, ortak
paydalarda buluşarak farklı sosyal-kültürel alanlar yaratmak, muhabbet ve insani
duyguları öne çıkarmak amacıyla yeni sosyal ve sorumluluk projeleri oluşturmayı hedeflemeliyiz. Yani aslında İnsana, insan olduğunu ve etrafındaki her şeyin
kendisine hizmet için var olduğunu hatırlatmalıyız.
Anahtar Kelimeler: 21. Yüzyıl, Siber, Teknoloji, İ̇nsan, Kültürel Değerler, Sosyal Yaşam.
21. Century Technology, Lost Values and Solutıons
Abstract
Keywords: As a social being in the changing and developing world, one has to
communicate in this social life just as one has to live with others. Communication must require another. This is what we call the other, sometimes a man, sometimes an
object, sometimes can be creative. 21. At the point of humanity in the 21st century,
man has to re-recognize himself, discover everything that changes around him and everything that is new. Every day 21 new formations are pregnant. In other words,
the cyber age, when confronted with a mechanical Army, causes the destruction of
human values, social values and cultural values. In addition, the increasing population, climate change, migration, living together with different cultures,
technology has taken human life and threatened it. Even if we think that technology is constantly evolving, offering innovations and facilitating life, on the other hand,
man has started to become lonely, bigotry, withdrawn from his own world and to
break off all ties from his family to his relatives, and to cause mental problems in terms of Health and wellbeing. In this case, activities and projects should be carried
out from education to art and sports, taking into account social, familial and cultural
values in order to find ways to use this technological Army in the best way and dosage. First of all, we need to treat ourselves and then give importance to people in
the world order, starting with our children. We should aim to create new social and responsibility projects in order to discover an area of interest for each individual and
to create different social-cultural areas by meeting in common denominations. So we
have to remind the person that he is human and that everything around him is for service.
Keywords: 21st Century, Cyber, Technology, Human, Cultural Values, Social Life.
Akademik Cesaretlendirme Ölçeği’nin Türkçe Uyarlaması: Geçerlik ve Güvenirlik İçin
Ön Çalışma
Fatma Yalçın - Doç.Dr. Nagihan Oğuz-Duran
ÖZ
Akademik Cesaretlendirme Ölçeği (ACÖ; Wong, Cheng, McDermott, Deng ve
McCullough, 2019), Meydan okuma odaklı cesaretlendirme (MOC) ve Potansiyel
odaklı cesaretlendirme (POC) olmak üzere iki alt boyutu kapsayacak biçimde akademik cesaretlendirmeyi ölçen, 10 maddelik bir ölçme aracıdır. MOC alt boyutu
öğrencileri karşılaştıkları akademik güçlükler karşısında cesaretlendirmeyi, POC alt boyutu ise var olan potansiyellerini fark etmelerini sağlamaya yönelik
cesaretlendirmeyi ölçmektedir. Bu çalışmada, ACÖ’nün Türkçe sürümünün
hazırlanması ve psikometrik özellikleri bakımından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, çeviri çalışmalarının ardından, oluşturulan Türkçe form 2018-2019
akademik yılı güz döneminde bir devlet üniversitesinin Mühendislik, Ziraat ve
Eğitim fakültelerinde öğrenim gören, yaşları 18-30 arasında değişen (?���̅=21 SS=2,05) 376 öğrenciye uygulanmıştır. ACÖ Türkçe sürümünün psikometrik özellikleri, Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA), ölçüte dayalı geçerlilik, iç tutarlılık
ve test-tekrar test yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. DFA sonucunda, iki boyutlu
modelin iyi uyum gösterdiği bulunmuştur (χ2/df= 2.83, CFI= .97; GFI= .94 ve NFI= .95; RMSEA= .07). Ölçüte dayalı geçerliğin incelemesi amacıyla ACÖ Türkçe
sürümünden elde edilen toplam ve iki alt ölçek puanı ile akademik başarı, akademik öz-yeterlilik, akademik doyum ve yaşam doyumu ölçümleri arasındaki ilişkiler için
Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Ölçeğin toplam
ve alt-ölçek puanları tüm ölçüt değişkenlerle düşük de olsa anlamlı düzeyde ilişkili bulunmuştur. Güvenirlik analizi amacıyla hesaplanan Cronbach alfa iç tutarlık
katsayıları MOC alt boyutu için .91, POC alt boyutu için .88 ve ölçeğin geneli için .92 olarak hesaplanmıştır. ACÖ Türkçe sürümünün 30 kişilik bir grupta 3 hafta
arayla iki kez uygulanması ile yapılan test-tekrar test sonucu hesaplanan korelayon
katsayısı da pozitif yönlü anlamlı bir ilişki göstermiştir. Sonuç olarak, bu ön çalışmanın bulguları ACÖ Türkçe sürümünün, Türkiye’deki lisans öğrencilerinin
akademik cesaretlendirme düzeylerini ölçmek için kullanılabilecek geçerli ve
güvenilir bir araç olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Akademik Cesaretlendirme, Geçerlik, Güvenirlik, Üniversite
Öğrencileri
Adaptation of the Academic Encouragement Scale to Turkish: Preliminary
Study for Validity and Reliability
Abstract
Keywords:
Keywords: Academic Encouragement, Validity, Reliability
Bilgide Sayısaldan Dijitale Dönüşüm: Beden Eğitimi ve Spor Derslerinde Teknopedagojik
Materyal Kullanımının Verimliliğine Eleştirel Katkı ve Bir Eğitim Modeli Önerisi
Dr. Öğretim Üyesi Rüstem Orhan - Keziban Koçer
ÖZ
Eğitim bilimlerinde, belki de en klasik yöntemlerin kullanıldığı alan beden eğitimi
ve spor dersleri denilse, yanlış olmaz. Teoriden çok uygulamaların yoğun olarak
gösterildiği beden eğitimi ve spor derslerinde, teknolojiden istifade etme eğilimi, bilgisayar ve antropometrik ölçüm aletlerinden ileriye gidememiştir. Daha da
önemlisi, çağın gereksinimlerine ayak uyduramayan böylesine önemli bir eksikliği dile getirip çözüm arayan eğitim ve bilim insanlarının sayısı oldukça düşük kalmıştır.
Bu eksikliğin büyümesinde önemli etkenlerden biri, eğitim ve bilim insanlarının
teknopedagojik okuryazarlığa sahip olmaması gelmektedir. Bir diğer etken ise, verimliliğin ölçülmesinde sağlıklı veri ve yöntemlerin kullanılamamasıdır. Sayısal
dönüşüm ya da sayısal devrim, bilgi üretkenliğinde doğruya en yakın sonuçları
verecektir.
Anahtar Kelimeler: Teknopedagoji, Beden Eğitimi ve Spor Öğretimi,
Teknopedagojik Okuryazarlık.
The Transformation From Quantitative to Digitalism in Knowledge: A Critical
Contribution to the Productivity of Using Technopedagogic Material in Pe
Classes and a Teaching Model Proposal
Abstract
Keywords: It may be possible to tell the most classical methods are being used in the PE and sports courses area, will not be wrong in educational sciences. In PE and
sports lessons, where more applied trainings are shown rather than theory, the
tendency to utilize from technology has not been able to proceed from computers and anthropometric measuring devices. More significance of the issue that the number of
scientists and trainees looking for such a remarkable shortage that cannot keep up
with there quirements of the contemporary revolution and the solution has remained quite low degrees. One of the prominent factors in the growth of this deficiency is
the lack of technopedagogical literacy of educators and scientists. Another factor is that true data and methods cannot be used to measure productivity. The quantitative
transformation or quantitative revolution will present the most accurate results in
knowledge productivity.
Keywords: Technopedagogy, Pe and Sports Teaching, Technopedagogic Literacy.
Çevrimiçi Öğrenenlerin Uzaktan Eğitime İ̇lişkin Tutumlarının Eğitim Bırakma
Gerekçelerine Göre İ̇ncelenmesi
Dr. Öğretim Üyesi İ̇lker Usta
ÖZ
Bu araştırmada, öğrenenlerin çevrimiçi yöntemle yürütülen tezsiz yüksek lisans
eğitimine yönelik tutumlarını belirlemek ve eğitimi bırakmalarına neden olabilecek
gerekçelerini incelemek amaçlanmaktadır. Bu araştırma, nicel araştırma yaklaşımı çerçevesinde ilişkisel tarama modeline dayalı olarak yürütülmüştür. Bu araştırmada
örneklemin tamamına öğrenme yönetim sistemi üzerinden sunulan anket aracılığı ile ulaşılmıştır. Araştırma altı farklı çevrimiçi tezsiz yüksek lisans programında öğrenim
gören 122 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada “Çevrimiçi Öğrenme Tutum
Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular incelendiğinde araştırmaya katılan öğrencilerin çevrimiçi öğrenmeye ilişkin tutumlarına ait aritmetik
ortalamalarının ölçeğin tamamı noktasında 3,75 olduğu ortaya çıkmıştır. Buna göre
öğrencilerin çevrimiçi öğrenmeye yönelik tutumlarının çok yüksek olmadığı, ancak tutumlarının “katılıyorum” derecesinde olup olumlu olduğu görülmektedir. Ayrıca
Araştırma sonucunda öğrenim gördüğü programı bırakmak isteyen öğrencilerin oranı %28’dir. Araştırma sonucunda öğrenenlerin öğrenimini bırakma gerekçeleri
beş boyutta (öğrenen, öğreten, ders, ölçme ve değerlendirme ve sistem)
incelenmiştir. İş yoğunluğundan ötürü yeterli vakit ayıramama ve derslerin çok yoğun geçmesi en çok sunulan gerekçeler olmuştur. Ayrıca öğrenimini bırakmayı
düşünenlerin bırakmayı düşünmeyenlere göre düşük düzeyde tutumlara sahip olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çevrimiçi Öğrenme, Çevrimiçi Tutum, Eğitim Bırakma.
Investigation of the Attitudes of Online Learners to Distance Education
According to Dropout Behaviour
Abstract
Keywords: The aim of this study is to determine the attitudes of students towards online non-thesis master's education and to examine the reasons that may lead them
to leave education. This study was conducted based on the relational screening model within the framework of the quantitative research methodology. In this study, the
whole sample was reached through the questionnaire applied via the learning
management system. The study was carried out with 122 students studying at six
different online non-thesis master's programs. The "Online Learning Attitude Scale“ was used in the study. When the findings of the study were examined, the overall
mean score for the attitudes towards online learning scale of the participants was
found to be 3.75. This finding suggests that students' attitudes towards online learning are not very high but positive, at the level of "I agree". In addition, it was
found that 28% of the students want to drop out the program they study. Students'
justifications for dropping out education was examined under five dimensions (student, instructor, course, measurement and evaluation, and system) based on the
study findings. The lack of sufficient time due to busy work schedule, and the intensity of the courses were the most frequently mentioned justifications. In
addition, it was found that those thinking of dropping out education had lower
attitudes than those who did not think of dropping out education.
Keywords: Online Learning, Online Attitudes, Dropout.
Development and Implementation of An Instructional Design Model
Öğr.Gör. Şermin Vardal Ocaklı - Dr. Öğretim Üyesi Gülçin Mutlu
ÖZ
The study reported here is an example of developmental research in which the
researchers sought to develop an instructional design model. The model named as
Plane Journey (PJ) is defined as a dynamic metaphoric instructional design model exhibiting similarities to the “conceptual-dynamic models” of instructional design.
It is not a step-by-step linear process in which starting the next stage is impossible without completing the earlier one as it is the case with the “conceptual-sequential
models” (Magliaro & Sambaugh, 2006). PJ model has interactive components not
necessarily following a clear order of operations. On PJ Model, the instructional design process is likened to that of taking a flight to a learning destination. The
metaphoric use of a plane and flying to a destination is related to the idea that with
our instruction, we are aiming to reach a higher level of attainment regarding the learning process of the students. In looking at the devised model, one can understand
that it has a clear beginning and ending point. Not being in a hierarchical order but in an illuminative mode, each of the instructional design process (i.e. pre-instruction,
instruction and post-instruction) and further the specific main steps (e.g. presentation
and problem identification within instruction) inform the next stage as being in themselves stand-alone activities. This presentation will report the procedures and
activities performed in developing the instructional design model and the application of the model for the purposes of course design for a Grade 5 English language
classroom.
Anahtar Kelimeler: Instructional Design; İnstructional Design Model; Course Design
Development and Implementation of An Instructional Design Model
Abstract
Keywords: The study reported here is an example of developmental research in
which the researchers sought to develop an instructional design model. The model named as Plane Journey (PJ) is defined as a dynamic metaphoric instructional design
model exhibiting similarities to the “conceptual-dynamic models” of instructional
design. It is not a step-by-step linear process in which starting the next stage is
impossible without completing the earlier one as it is the case with the “conceptual-sequential models” (Magliaro & Sambaugh, 2006). PJ model has interactive
components not necessarily following a clear order of operations. On PJ Model, the
instructional design process is likened to that of taking a flight to a learning destination. The metaphoric use of a plane and flying to a destination is related to the
idea that with our instruction, we are aiming to reach a higher level of attainment
regarding the learning process of the students. In looking at the devised model, one can understand that it has a clear beginning and ending point. Not being in a
hierarchical order but in an illuminative mode, each of the instructional design process (i.e. pre-instruction, instruction and post-instruction) and further the specific
main steps (e.g. presentation and problem identification within instruction) inform
the next stage as being in themselves stand-alone activities. This presentation will report the procedures and activities performed in developing the instructional design
model and the application of the model for the purposes of course design for a Grade
5 English language classroom.
Keywords: Instructional Design; İnstructional Design Model; Course Design
Eğı̇tı̇m Fakültesı̇ Öğrencı̇lerı̇nı̇n Lı̇sansüstü Eğı̇tı̇me Yönelı̇k Tutumları
Araştırmacı Ümran Okudan - Araştırmacı Feride Kacar
ÖZ
ÖZET Bu çalışmanın temel amacı eğitim fakültesi öğrencilerinin lisansüstü
eğitime yönelik tutumlarının; bazı (cinsiyet, mezun olunan lise türü ve öğrenim
görülen bölüm) değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmada tarama modellerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu:
2018-2019 akademik yılı Bahar döneminde Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesinin İlköğretim Matematik Eğitimi, Fen Bilgisi Eğitimi ve İngilizce Eğitimi
Anabilim Dallarında öğrenim gören I. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma
uygun örnekleme yoluyla ulaşılan 131 öğretmen adayı üzerinde yürütülmüştür. Veriler kişisel bilgi formu ve “Lisansüstü Eğitime Yönelik Tutum Ölçeği” ile elde
edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 22.0 paket programı kullanılmış ve
verilerin analizinde t-testi, ANOVA, pearson korelasyon analizine başvurulmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, eğitim fakültesine yeni başlayan öğretmen
adaylarının lisansüstü eğitime yönelik tutumlarında belirlenen değişkenlere göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmezken, ölçeğin alt boyutları
incelendiğinde öğretmen adaylarının işlev boyutunda “katılıyorum” düzeyinde, istek
boyutunda ise “kararsızım” düzeyinde oldukları gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Öğretmen Adayları, Lisansüstü Eğitim, Tutum.
The Attıtudes of Educatıon Faculty's Students Towards Graduate Educatıon
Abstract
Keywords: The main purpose of this study is to examine the faculty of education
students’ attitudes towards the graduate education program in terms of some variables (gender, the type of graduated high school and department). The descriptive
survey model was used in the research. The research was conducted at Akdeniz
University Faculty of Education during the spring semester of 2018-2019 academic year. The subjects of the study is consisted of first year students who are in Primary
Mathematic Education, Science Education and English Education Departmant. The research was carried out on 131 prospective teacher who were reached through
proper sampling method. The data were obtained by a personal information form and
“Attitude Scale Towards Graduate Education” . The SPSS 22.0 package program
was used to analyze the data, and t-test, ANOVA and pearson correlation analysis was applied for data analysis. Research findings indicate that according to the
variables there is no significant difference as statiscally in the attitudes of the students
who are new to the education faculty towards the graduate education programs. However, when the sub-dimensions of the scale were examined, it was observed that
the prospective teachers are “agree” at the fuctional level, and “unstable” at the
aspiration/will/intent level.
Keywords: Prospective Teacher, Graduate Educatıon, Attitude
Eğitim Kurumlarında Hizmet İ̇çi Eğitim İ̇le İ̇lgili Yapılmış Akademik Çalışmalar
Derlemesi
Araştırmacı Mehmet Ersoy - Dr. Öğretim Üyesi Rabı̇a Vezne
ÖZ
Kurumlar değişen koşullara uyum gösterebilmek, imkanları doğru kullanma ve
beklentilere olabildiğince yüksek oranda cevap verebilmek için sürekli olarak
yapısını geliştirmek zorundadır. Personel reformu bu geliştirmenin en önemli kısmını oluşturur. Eğitim kurumlarında da toplumun ve kamu otoritesinin beklentilerine en
iyi şekilde yanıt verebilmek için hizmet içi programları devamlı şekilde uygulanmaktadır. Hizmet içi eğitimlerin niteliği gelişimin sürdürebilmesi için çok
önemlidir. Araştırmada ülkemizde eğitim kurumlarında düzenlenen hizmet içi
eğitimler ve öğretmenlerin hizmet içi eğitim beklentilerini konu alan tez/makale çalışmalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama modelinde olup
çeşitli veri tabanlarında, “hizmet içi eğitim”, öğretmen eğitimi”, “okul gelişimi”
anahtar sözcüklerin kullanımıyla tam metnine ulaşılabilen 50 adet tez/makale incelenmiştir. Tez/makaleler belirlenen 8 kriter üzerinden frekans ve yüzde
dağılımları oluşturularak betimsel analiz tekniğiyle analiz edilmiştir. 2009-2014 yılları arası konu ile ilgili yoğun çalışmaların olduğu, ancak 2014 sonrası günümüze
kadar olan süreçte bu yoğunluğun azaldığı görülmüştür. Araştırmada incelenen tez
ve makalelerin genel ekseriyetinde öğretmenlere yönelik hizmet içi programlarının kurumların gelişimi açısından hayati önem taşıdığı belirtilmektedir. Hizmet içi
eğitimlerin günün teknolojik gelişmelerine paralel ve toplumun beklentilerini karşılamak üzerine oluşturulması vurgulanmaktadır. Ülkemiz eğitim kurumlarının
verimliliğini arttırmak amacıyla hizmet içi alanında daha yoğun çalışmaların
yapılması ve programlarda çeşitliliğin sağlanması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hizmet İçi Eğitim, Öğretmen Eğitimi, Okul Gelişimi
A Compilation of Academic Studies On İn-Service Training in Educational
İ̇nstitutions
Abstract
Keywords: Institutions have to develop their structure continuously to adapt to changing conditions, use the facilities correctly and respond the expectations as high
as possible.Staff reform consists of the most important part of it.In educational
institutions ,also,in-service trainings/ programs are applied regularly to respond the
society and public authority’s expectations highly. The quality of the in-service training is so important to continue the development.In this research, it is aimed to
evaluate the theses/article studies about in-service training and the in-service training
expectations of the teachers held in educational institutions in our country.The research is in the scanning model and 50 theses/ articles that can be reached the whole
text of them by using the key words “in-service training”,”teacher training”,”school
development” in various databases were examined.Theses/articles were analyzed using frequency and percentage distributions based on 8 criteria by using descriptive
analysis technique.Between the years of 2009-2014, there were many studies on the subject however, it has been observed that the density of the studies have been
decreased until today.More intensive studies should be done in the in-service area in
order to increase the efficiency of educational institutions in our country.
Keywords: In-Service Training, Teacher Training, School Development
Enstrüman ve Pı̇yano Eğı̇tı̇mı̇nde Zı̇hı̇nsel Pratı̇kler Dr. Öğretim Üyesi Hepşen Okan
Dr. Öğretim Üyesi Hepşen Okan
ÖZ
Enstrüman icrasında, müzikte sembol olarak gösterilmiş notaları , nüansları ,
melodi v.b. gibi ögeleri önce görsel olarak okur ve bunları motor hareketler aracılığı
ile sese dönüştürürüz. Bu süreçte notaları, içimizde duyduğumuz müziği dinleyen kişiye anlamlı bir bütün halinde sunabilmek için bir takım bilişsel süreçlerden
geçiririz. Bu bağlamda enstrüman ve piyano eğitiminde motor hareketler ön planda görünse dahi, bilişsel yaklaşımın öncelikli olduğu söylenebilir. Alanyazında çok ünlü
virtüözlerin sadece notayı inceleyerek , eseri öğrendikleri ve ezbere çalabildiğine
dair anekdotlar bulunmaktadır. İçsel kulak ve zihinsel imgeleme ve canlandırma yöntemi ile müzik ve enstrüman eğitiminde önemli faydalar elde edildiği, çeşitli
çalışmalarda belirtilmektedir. Alanyazında müzikal imgelemenin müzikal bir
düşünce biçimi olduğu işitsel, motor ve görsel bileşenlerden oluşan çok yönlü bir yapıya sahip olduğu belirtilmektedir. Müzik ve enstrüman eğitiminde kullanılan
mental pratik, zihinsel imgeleme, görsel uyaranla çalışma, imajinasyon, v.b. gibi konulara alanyazında giderek artan bir yoğunlukta rastlanmaktadır. Zihinsel
imgeleme müzik performansında motor hareketlerin icra edilmesinde bir çok
kolaylık sağlayabilir. Zihinsel imgelemenin biyomekanik ekonomiye ve zamansal kesinliğe, motor hareketlerin planlanması ve yürütülmesine yardımcı olmasıyla
beraber müzik yapma esnasında uyuma ve çalıcılar arasında koordinasyonun sağlanmasına yardımcı olduğu çeşitli çalışmalarda belirtilmektedir. Zihinsel
çalışmaların ayrıca müzik performans kaygısı yaşayan müzisyenlerde kaygının
giderilmesi için kullanılan etkin yöntemlerden biri olduğu bilinmektedir. Bilişsel yaklaşımın bir parçası olan zihinsel çalışmaların enstrüman ve piyano eğitiminde yeri
ve önemi artmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Enstrüman Eğitimi, Piyano Eğitimi, Zihinsel Pratikler
Etkı̇nlı̇k Pazarlaması: Adana Portakal Çı̇çeğı̇ Festı̇valı̇ne Tüketı̇cı̇lerı̇n Katılım
Motı̇vasyonu
Fatma İ̇layda Koç - Doç.Dr. Celile Özçı̇çek Dölekoğlu - Dr. Öğretim Üyesi Selim
Gündüz
ÖZ
Pazarlama; üretici, satıcı, işletme sahibi ve tüketici dışında birçok paydaşın yer
aldığı geniş bir alanı kapsamaktadır. Pazara her ne kadar tüketici yön veriyor fikri hâkim olsa da tüketiciye yeni mal, hizmet ve fikirleri sunan yeni tüketim alanları
yaratan çift taraflı etkinin olduğu mecralar yaratılmaya başlanmıştır. İşletme, satıcı rekabeti bu süreçte artarken bu rekabete Sivil Toplum Kuruluşları (STK), siyasi
partiler ve kentler de dâhil olmuştur. Tüm bu kuruluşların temel hedefi ise marka
değeri yaratmak ve bu değerin tüketici nezdinde devamını sağlamaktır. Son yıllarda ülkemizde de özellikle iç ve dış turizm açısından marka değeri olan kentlerle rekabet
edebilmek bu kentlerde ticari dinamikler yaratabilmek için gösterilen çabalar
artmaya başlamıştır. Adana ili de düzenlediği birçok kapsamlı etkinlikle bu kentler arasında adını sıkça duyurur olmuştur. Bu çalışmada da, Adana Portakal Çiçeği
Festivali ile ilgili görüş ve düşünceleri katılımcılardan almak ve festivale ilişkin olumlu ve olumsuz değerlendirmeleri görerek ileride yapılacak organizasyonlar için
değerlendirebilecek ipuçlarının elde edilmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın
evrenini 5. Portakal Çiçeği Festivaline katılan ziyaretçiler oluşturmaktadır. Bu katılımcılar arasından kolayda örnekleme tekniği ile seçilen %56’sı (n=84), %44’ü
(n=66) erkek 150 kişiye yüz yüze görüşme yöntemiyle, sosyo-demografik ve festival memnuniyeti ile alakalı soruların yanı sıra Jie ve Yan (2010) tarafından geliştirilen
“Mega Organizasyon Etkisi Ölçeği” nin yer aldığı bir anket formu uygulanmıştır.
Yapılan Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) testinin sonucu 0,73, güvenirliğin göstergesi olan cronbach alpha değeri ise 0,746 olarak bulunmuş olup, eldeki örneklem
verilerinin güçlü bir yeterliliğe sahip olduğu ve iyi düzeyde güvenilir bir ölçek
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca faktör analizi sonuçlarına bakıldığında da 6 faktör elde edilmiş olup bu faktörlerin toplam değişimi açıklama oranının %68
olduğu görülmüştür. Uygun istatistiksel yöntemlerle yapılan analizler neticesinde katılımcıların %91,3’ünün festivale önümüzdeki yıl tekrar katılmak istedikleri,
%96’sının Portakal Çiçeği Festivali’nin başka şehirlerde de olmasını bekledikleri,
%50,7’sinin festivalin süresini yetersiz bulduğu ve %70,7’sinin de festivalin yeni konumundan memnun olmadıkları tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Etkinlik Pazarlaması, Portakal Çiçeği Festivali, Mega
Organizasyon Etkisi Ölçeği
Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalındaki Öğretmen Adaylarının Geometrik Optikle İ̇lgili
Anagram ve Akıl Yürütme Soruları Arasındaki İ̇lişkileri
Merve Eker - Dr. İ̇brahim Yüksel
ÖZ
Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalındaki Öğretmen Adaylarının zekâ oyunları
etkinliklerinden Anagram ve Akıl Yürütme Soruları ile problem çözme becerilerini
geliştirecek fen bilgisi eğitimindeki öğretmen adaylarının da bu becerileri kazandırma sürecindeki konumu önem arz etmektedir. Alan yazın tarandığında
geometrik optik testleri konusunda akıl yürüterek fen eğitimini inceleyen çalışma sayısı oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada zekâ oyunları içine giren Anagram ve Akıl
Yürütme Soruları ile akıl yürüterek problem çözebilme açısından Genel Fizik
Laboratuvarları -3 dersini alan ve almayan öğrencilerin geometrik optik konusunda Anagram ve Akıl Yürütme Sorularındaki başarıları arasında bir fark olup olmadığını
belirlemek amaçlanmıştır. Çalışma 2018- 2019 eğitim öğretim yılında bir devlet
üniversitesinin eğitim fakültesinde Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalındaki Öğretmen Adaylarının gönüllü olanlarından seçilmiş toplam 161 öğretmen adayı ile
yapılmıştır. Çalışma kontrol grubunu 81 tane Genel Fizik Laboratuvarları- 3 dersini almamış, deney grubunu 80 tane Genel Fizik Laboratuvarları - 3 dersini almış olan
öğrenciler oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Savaş, Yüksel, Yılmaz, Vedat
ve Özpınar (2018) tarafından geliştirilen geliştirilen 33 sorudan oluşan anagram testi ve 4 sorudan oluşan akıl yürütme testi 3 seviyeden oluşmaktadır. Yapılmış olan
analiz sonuçlarına göre anagram testinde toplam puanlarda ve başlangıç düzeyinde anlamlı farklılık çıkmamıştır. Orta düzey ve ileri düzeyde anagram testi puanları
dersi almış grup lehine anlamlı farklılık çıkmıştır. Akıl yürütme soruları testinde
toplam puanlarda, başlangıç düzeyi, orta düzey ve ileri düzey puanlarında gruplar arasında anlamlı farklılık çıkmamıştır.
Anahtar Kelimeler: Öğretmen Adayları, Geometrik Optik, Anagram ve Akıl
Yürütme
Fen Bı̇lı̇mlerı̇ Öğretmenlerı̇ ve Öğretmen Adaylarının Model Kullanımına Yönelı̇k
Tutumları
Rukiye Tiryakioğlu - Dr. Öğretim Üyesi Elif Çil̇
ÖZ
Fen bilimlerinde bazı konular soyut kavramlar içermektedir ve öğrenciler bu
konularla ilgili bilgileri zihinlerinde canlandırmada güçlük çekebilir. Modeller; fen
eğitimindeki soyut kavramların öğretilmesinde, bu konularla ilgili hedeflenen kazanımların sağlanmasında rahatlıkla kullanılabilecek ve öğrencilerde kalıcı
öğrenmenin gerçekleştirilmesine yardımcı olabilecek araçlardandır. Bu nedenle fen bilimleri dersinde model kullanımının sürece dahil edilmesi oldukça önemlidir. Bu
çalışmada Anadolu’da bir devlet üniversitesinde öğretmen adaylarının fen bilimleri
dersindeki model kullanımına karşı tutumlarını belirlemek amacıyla nicel araştırma yöntemi desenlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini
2018-2019 eğitim-öğretim yılında bahar döneminde eğitim fakültesi fen bilgisi
öğretmenliğinde öğretim teknolojileri ve materyal tasarım dersi almış 64 öğretmen adayı ve 19 fen bilgisi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı
olarak; Harman ve Alat (2015) tarafından geliştirilen 5’li Likert tipinde “Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının Fen ve Teknoloji Dersinde Model Kullanımına Yönelik
Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Bu ölçme aracı 28 olumlu ve 27 olumsuz olmak üzere
toplam 55 madde içermektedir ve “Gelişim, Öğrenme ve Bireyin Yaklaşımı”, “Etkili Ders ve Başarı”, “Dikkat, motivasyon, güdüleme ve temsil” , “Model Kullanım
Algısı” ve “Modelin Günlük Hayattaki Önemi ve Öğrenci Kullanımı” olmak üzere toplam beş alt boyuttan oluşmaktadır. Yapılan çalışmada ölçeğin güvenirlik
katsayısını gösteren Cronbach Alfa değeri 0.868 olarak bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Model Kullanımı, Tutum Ölçeği, Fen Bilgisi Öğretmen Adayı, Fen Bilgisi Öğretmeni
Preservıce and Inservıce Scıence Teachers’ Attıtudes for Usıng Models
Abstract
Keywords: Some subjects in the sciences contain abstract concepts, and students
may find it difficult to visualize information about these issues in their minds. Models; It is one of the tools that can be used in the teaching of abstract concepts in
science education, to be used in the achievement of the targeted gains related to these
subjects and to help the students to achieve permanent learning. For this reason, it is
very important to include the use of models in the science course. In this study, in order to determine the attitudes of prospective teachers in a public university to the
use of models in science courses, a screening model was used. The study population
consisted of 64 pre-service teachers and 19 science teachers who received teaching technologies and materials design education in science education in the spring
semester of 2018-2019 academic year. As a data collection tool; Harman and Alat
(2015) developed 5-point Likert-type Attitude Scale for the Use of Science in Science and Technology Course Candidate Teacher Candidates“ was used. This data
collection tool contains a total of 55 items including 28 positive and 27 negative items. The measurement tool consists of five sub-dimensions: “Development,
Learning and Individual Approach” (20 items), “Effective Course and Success” (10
items), “Attention, Motivation and Representation” (9 items), “Perception of Using Model” (7 items) and “The Importance of The Model in Daily Living and Using By
Student” (9 items). In the study, Cronbach's alpha value was found to be 0.868,
indicating the reliability coefficient of the scale.
Keywords: Using Models, Attitude Scale, İnservice Science Teacher, Preservice
Science Teacher
Gelin-Kaynana Üzerine Sosyolojik Bir Analiz
Dr. Öğretim Üyesi Özlem Altunsu Sönmez
ÖZ
İki kadın arasında gerçekleşen gelin kaynana çatışması sadece kadınlar arasında
değil aynı zamanda erkeği ve sonrasında tüm aileyi de etkileyen önemli bir soruna
dönüşebilmektedir. Bu çatışmanın yaşanmasında iktidar paylaşılamayan en önemli sorunu temsil eder. Çatışma daha çok bir erkek üzerinden gerçekleşiyor gibi görünse
de asıl sorun erkin devamı ve sorgulanması meselesidir. Gelin-kaynana çatışması sadece ülkemizde görülen bir olgu olmamakla beraber insanlık tarihi kadar eski bir
sorun olarak da karşımıza çıkar. Ataerkil toplumlarda erkeğe sahip olmak, iktidar ve
güce sahip olmak demektir. Kadınlar konumlarını kimin kızı, kimin eşi ve kimin annesi üzerine olmak üzere üç erkek üzerinden şekillendirirler. Bu bağlamda
evlenmek bir kadın için bir başka aileye gelin gitmek, onların soyadlarını taşımak,
nüfuslarına geçmek gibi anlamlar taşıdığı için gelin kaynana arası ilişkilerde kaynanalar güçlü olan taraftır. Ancak değişen koşullar, birlikte yaşamanın azalması,
evliliklerin görücü usulü ile ya da daha çok kaynana seçimi ile yapılmasının azalması, gelinlerin çalışıyor olması gibi nedenler ve oğlunu ve özellikle torunlarını
daha çok görebilmek için gelinle iyi geçinme çabası halinde olma artık
kayınvalidelerin güç kaybettiklerini göstermektedir. Zaman gelinlerin zamanı gibi tanımlamalarda yapmak mümkün hale gelmiştir. Buradan hareketle bu araştırma
kapsamında Konya’da yaşayan 90 evli kadın ile Eylül- Kasım 2018 tarihleri arasında görüşülmüş ve kayınvalideleri ile olan ilişkileri incelenmiştir. Görüşülen kadınların
tamamından gelin olarak kendi kayınvalideleri ile olan ilişkilerini değerlendirmeleri
istenmiştir. Yaş, eğitim durumu, aylık gelir, meslek gibi demografik değişkenlerle gelinlerin kayınvalideleri ile olan ilişkilerinin nasıl olduğu, kayınvalidelerinde
sevdikleri ve sevmedikleri özelliklerin neler olduğu ve gelin kaynana çatışmasının
nedenleri konu başlıklarında görüşmeler yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre gelin ve kaynana problemi halen varlığını koruyan ve iki kadın arasında birbirinden
nefret etmeye kadar gidebilen bir sorun olmaya devam etmektedir. Araştırmaya katılan kadınların büyük çoğunluğu kayınvalideleri ile problem yaşamış ve
yaşamaktadır. Kadınlar, bu çatışmanın en önemli nedenini annelerin oğullarını
paylaşamamaları olarak belirtmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Gelin, Kaynana, Çatışma
Genel Fizik Laboratuvarı -3 Dersini Alan ve Almayan Öğrencilerin Geometrik Optik
Konusunda Resfebe ve Eğitici Bulmaca Testi Arasındaki İ̇lişkilerin Tespiti
Merve Eker - Dr. İ̇brahim Yüksel
ÖZ
FFen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalındaki Öğretmen Adaylarının zekâ oyunları
etkinliklerinden resfebe, eğitici bulmaca ve problem çözme becerilerini geliştirecek
fen bilgisi eğitimindeki öğretmen adaylarının da bu becerileri kazandırma sürecindeki konumu önem arz etmektedir. Alan yazın tarandığında geometrik optik
testleri konusunda akıl yürüterek fen eğitimini inceleyen çalışma sayısı oldukça sınırlıdır. Bu nedenle zekâ oyunları içine giren resfebe ve eğitici bulmaca etkinlikleri
ile akıl yürüterek problem çözebilme açısından Genel Fizik Laboratuvarları -3
dersini alan ve almayan öğrencilerin geometrik optik konusunda resfebe ve eğitici bulmaca testideki başarıları arasında bir fark olup olmadığını belirlemek
amaçlanmıştır. Bu çalışma için statik grup karşılaştırma deseni kullanılmıştır. Bu
desende seçkisiz atama ile oluşturulmuş iki grup bulunur. Bunlardan biri kontrol diğeri deney grubu olarak kullanılır. Gruplara yalnızca son test uygulanır. Çoğu
denemelerde ön testin yapılması ya gereksiz ya da olanaksızdır. Grupların yansız atama ile oluşturulması, deney öncesi benzerliği sağlamak için yeterli sayılabilir
(Karasar, 2011). Araştırma 2018- 2019 eğitim öğretim yılında bir devlet
üniversitesinin eğitim fakültesinde Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalındaki Öğretmen Adaylarının gönüllü olanlarından seçilmiş toplam 161 öğretmen adayı ile
yapılmıştır. 81 öğretmen adayı Genel Fizik Laboratuvarları- 3 dersini almamış öğrencilerden oluşurken, 80 öğretmen adayı ise Genel Fizik Laboratuvarları - 3
dersini almış öğrencilerden olmuştur. Veri toplama aracı olarak Özpınar, Yılmaz,
Vedat, Savaş ve Yüksel (2018) tarafından geliştirilen Resfebe ve Bulmaca Akıl Yürütme Testi kullanılmıştır. Yapılmış olan analiz sonuçlarına resfebe testinde
toplam puanlarda, başlangıç düzeyi, orta düzey ve ileri düzeyde dersi almış grup
lehine anlamlı farklılık çıkmıştır. Eğitici bulmaca toplam puanlarında da dersi almış grup lehine anlamlı farklılık çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Resfebe, Eğitici Bulmaca, Genel Fizik Laboratuvarı -3, Optik Başarı Testi
İlkokul Öğrencı̇lerı̇ İ̇çı̇n Hazırlanan Robotı̇k, Kodlama İ̇çeren Tarım Uygulamaları
Desteklı̇ Bı̇lı̇msel Süreç Becerı̇lerı̇ Programının Etkı̇lı̇lı̇ğı̇nı̇n Belı̇rlenmesı̇
Uzman Seval Orak - Mehmet Bakı̇ Öztürk - Halit Kesı̇cı̇
ÖZ
Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğrencileri için robotik, kodlama içeren sınıfta
tarım uygulamaları destekli “Bilimsel Süreç Becerileri Programı” geliştirmek ve bu
programın bilimsel süreç becerilerini kazandırması açısından etkililiğini belirlemektir. Bu amaçla, araştırmada öncelikle tarım uygulamaları destekli bilimsel
süreç becerileri geliştirilmiştir. Öğrenciler bilimsel süreç becerileri sonucu elde ettiği verileri kodlama ve robotik yoluyla ifade etmişlerdir. Araştırmanın öğrenci düzeyine
uygunluğu ve bilimsel doğruluğu farklı aşamalarda dört uzman tarafından
değerlendirilmeye alınmıştır. Araştırmanın örneklemini, 4. sınıfa devam eden toplam 40 öğrenci oluşturmuştur. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan
durum çalışması deseni uygulanmıştır. Veriler açık uçlu soruları içeren bir anket
uygulanarak toplanmıştır. Toplanan veriler üzerinde betimsel analiz tekniği uygulanmıştır. Araştırmanın sonunda elde edilen bulgular doğrultusunda
öğrencilerinin bilimsel süreç becerilerini kullanma düzeylerinin anlamlı düzeyde arttığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Bilimsel Süreç Becerileri, İlkokul Düzeyi, Tarım
Uygulamaları, Robotik, Kodlama
Scıentıfıc Process Skılls Program Whıch Is Supported by the Agrıcultural
Management in the Robotıc and Codıng Class for Prımary Schools
Abstract
Keywords: The aim of this research is to influence the areas of influence of the
scientific process skills program which is supported by the agricultural management in the robotic and coding class for primary schools, and gaining the skills of the
scientific development process of this program. Students in this country, supported
by agricultural development in research, achieve results in scientific processes, through coding and robotics. The suitability of the research at the student level and
the scientific accuracy are evaluated by four experts at different levels. The sample of the study was consisted of 40 students with 4 students. One of the qualitative
research methods, the status research pattern should be applied. Data collected by
applying a questionnaire containing open-ended questions. Descriptive analysis
technique was applied to the collected data. The findings obtained at the end of the research analyze the words and reach the results.
Keywords: Scientific Process Skills, Elementary School Level, Agricultural Sector,
Robotics, Coding
İlkokul Öğrencı̇lerı̇nı̇n Teknolojı̇ Kullanma Alışkanlıkları
Mehmet Yılmaz - Dr. Öğretim Üyesi Behsat Savaş - İ̇brahı̇m Bozan
ÖZ
Günümüzde teknolojinin hızlı gelişmesiyle teknolojik aletlerin kullanım alanları
artmıştır. Bu kullanım alanlarının artmasından eğitim de yeterince payını almıştır.
Teknolojik aletler eğitim ortamlarına uyarlanarak öğrenci başarısına dönük çalışmalar artırılmaya çalışılmıştır. Çalışmada ilkokul öğrencilerinin teknoloji
kullanma alışkanlıklarının belirlenmesine yönelik öğrenci görüşleri tespit edilmiş ve yorumlanmıştır. “Öğrencilerin cinsiyetlerine, yaşlarına, sınıflarına ve okullarına göre
teknoloji kullanma alışkanlıkları anlamlı farklılık göstermekte midir?” sorusuna
cevap aranmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2018-2019 öğretim yılının birinci döneminde Afyonkarahisar ili Sandıklı ilçesinde iki farklı devlet okulunda okuyan
187 öğrenciden oluşmuştur. Çalışmada araştırmacı tarafından geliştirilen ‘İlkokul
Öğrencilerinin Teknoloji Kullanma Alışkanlıkları Anketi’ kullanılmıştır. Elde edilen oran ve yüzdeler grafiklere dönüştürülmüş ve bulgular tartışılarak yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İlkokul Öğrencileri, Teknoloji Kullanma Alışkanlığı
Technology Utilization Habits of Primary School Students
Abstract
Keywords: Nowadays, with the rapid development of technology, the usage of technological instruments has increased. Education has taken its share from this
increasing usage. Technological tools were adapted to educational environments and with this it was tried to increase works about student achievement. In this study,
students' opinions in determining technology usage habits of primary school students
were determined and interpreted. ‘Is there a significant difference in using habits of students according to their gender, age, class and school?’ the answer was sought to
the question. The study group consisted of 187 students studying in two different
schools in Sandıklı, Afyonkarahisar province during the first period of the academic year 2018-2019. In this study, ‘the Technology Use Habits Scale of the primary
school students’ survey that developed by the researcher was used. The ratios and percentages were converted into graphics and the findings were discussed and
interpreted.
Keywords: Primary School Students, the Habit of Using Technology
İrfan Gürkan Çelebı̇’nı̇n Bı̇yografı̇k İ̇çerı̇klı̇ Öykülerı̇nı̇n Eğı̇tsel Değerler Yönünden
İ̇ncelenmesı̇
Dr. Öğretim Üyesi Serdar Savaş - Gülcan Taşdan
ÖZ
Bu çalışmanın amacı, İrfan Gürkan Çelebi’nin çocuk edebiyatı alanında yazmış
olduğu biyografik içerikli öykü kitaplarını değerler eğitimi yönünden incelemektir.
Genel tarama modeli kullanılan bu çalışmada betimsel analiz yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini İrfan Gürkan Çelebi’nin 10-14 yaş seviyesi için yazmış
olduğu biyografik içerikli 7 öykü kitabı oluşturmaktadır. Kitaplarda yer verilen değerler MEB 2018 Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda yer alan on adet kök değer
çerçevesinde tespit edilmiş, incelemede kök değerler içerisinde yer almayan diğer
değerler ise ayrıca listelenmiştir. Araştırma esnasında kitaplar birinci aşamada hiçbir analize tabi tutulmadan okunmuştur. İkinci okuyuşta ise değer belirten ifadeler not
edilmiş, daha sonra bu ifadeler çözümlenerek ait oldukları kök değerlerin altına
yerleştirilmiştir. Araştırmada, İrfan Gürkan Çelebi’nin biyografik içerikli öykülerinin, değerler yönünden zengin bir içeriğe sahip olduğu görülmüş, bu
değerlerin kök değerler ile yüksek oranda örtüştüğü sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İrfan Gürkan Çelebi, Çocuk Edebiyatı, Biyografi, Öykü,
Eğitsel Değerler
Lı̇se Öğrencı̇lerı̇nı̇n Beslenme Okuryazarlıkları ve Beslenmeyle İ̇lgı̇lı̇ Bı̇lgı̇lerı̇
Yağmur Karabay - Doç.Dr. Meryem Selvı̇
ÖZ
Beslenme okuryazarlığı, bireylerin uygun beslenme kararlarını alabilmeleri için
gerekli olan beslenme bilgi ve becerisini alma, işleme ve anlama yeteneğine sahip
olma derecesidir. Bireylerin beslenme okuryazarı olması; besin öğeleri ve grupları ile ilgili bilgileri anlamasını, besin etiketi okumak için sayı okuryazarlığına ve
porsiyon kontrolüne dikkat edebilmek için ölçüm yapma becerilerine sahip olmasını gerektirir. Sağlıklı besin seçimi ve beslenme bu beceriler ile mümkün olur. Son
yıllarda, ergenlerin diyet ve beslenme ihtiyaçları ile ilgili dünya çapında artan bir
endişe yaşanmıştır. Çalışmalar, biyolojik ve sosyal değişim dönemi olan ergenlik döneminde iyi beslenmenin özellikle önemli olduğunu göstermektedir. Bunlar
normal fiziksel ve zihinsel gelişim için çok önemli yıllardır ve bu yıllarda ortaya
çıkan diyet ve beslenme davranışları yaşam boyunca devam etme eğilimindedir. Bu çalışmada lise öğrencilerinin beslenme bilgisi ve beslenme okuryazarlığının mevcut
durumunu saptamak, bulgular doğrultusunda yapılacak diğer çalışmalara kaynaklık etmesi hedeflenmiştir. Anadolu Lisesi, sağlık meslek lisesi, fen lisesi, mesleki ve
teknik lisesi ve imam hatip lisesi olmak üzere beş ayrı türden okulda toplam 615
öğrenci ile yürütülen çalışmada öğrencilere “Beslenme Okuryazarlığı Ölçeği” uygulanmıştır. Ölçeğe verilen cevaplar puanlandırılarak okullardaki her kademeden
düşük ve yüksek puan alan öğrencilerden her sınıf düzeyi için 2 öğrenci belirlenerek toplam 40 öğrenci ile mülakat yapılmıştır. Beslenme okuryazarlığı ölçeği sonuçları
yüksek olan öğrencilerin görüşmelerde verdikleri cevaplarda daha fazla beslenme
bilgisine sahip oldukları gözlemlenmiştir. Mülakat sonuçları Anadolu ve fen lisesindeki öğrencilerin sağlıklı beslenme hakkındaki bilgilerinin diğer liselerdeki
öğrencilerden daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Beslenme Okuryazarlığı, Beslenme Bilgisi, Lise Öğrencileri
Hıgh School Students’ Nutrıtıonal Lıteracy and Knowledge About Nutrıtıon
Abstract
Keywords: Nutrition literacy is the degree to which individuals have the ability to
acquire, process and understand the nutritional knowledge and skills necessary to
make appropriate nutrition decisions. Individuals that are nutrition literate;
understand information about nutrients and nutrition groups, have number literacy to read the food label and make measurements to pay attention for portion control.
Healthy nutrition and nutrition selection is possible with these skills. In recent years,
there has been a growing worldwide concern about the dietary and nutritional needs of adolescents. Researches show that good nutrition in adolescence is especially
important during biological and social change. For many years, these are very
important for normal physical and mental development, and the dietary and nutritional behaviors that have arisen in these years tend to continue throughout life.
In this study, it is aimed to determine the nutritional knowledge and the current status of nutritional literacy of high school students. A total of 615 students, who were
Anatolian High School, Vocational High School of Health, Science High School,
Vocational High School, and Imam Hatip High School, applied Nutrition Literacy Scale. Students with low and high scores in all classes were identified and
interviewed. It was observed that students who have nutritional literacy high scores
also have more nutritional knowledge. Data from interviews showed that, students in Anatolian and science high schools had more knowledge related to healthy nutrition
than other high school students.
Keywords: Nutrition Literacy, Nutritional Knowledge, High School Students
Mimarlık Öğrencilerinin Üstbiliş Düşünme Becerileri Algılarının İncelenmesi: Karadeniz
Teknik Üniversitesi Örneği
Dr. Öğretim Üyesi Hare Kılıçaslan
ÖZ
Algılama, ayırt etme, bilme ve fark etme gibi zihinsel süreçlerin aktif olarak yer
aldığı mimarlık eğitimi sürecinde bireyin içsel özellikleri ön plana çıkmaktadır.
Üstbiliş kavramı ile ilişkilendirilebilecek bu durum, bireyin kendi öğrenme süreçlerini düzenlemesine ve kendi kendine öğrenmesine olanak tanımaktadır. Buna
bağlı olarak mimarlık eğitimi süresince karşılaşılan her türlü tasarım probleminin analiz edilmesi ve çözülmesinde geliştirilen düşünme biçimlerinin, üstbilişsel
becerilerin artmasına da yol açtığı düşünülmektedir. Bu bağlamda araştırma,
mimarlık bölümü öğrencilerinin üst biliş düşünme becerileri algılarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmanın örneklemini, 2018-2019 eğitim öğretim
bahar yarıyılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık
Bölümü’nde öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Üstbiliş Düşünme Becerileri Ölçeği (ÜBDB) kullanılmıştır.
Öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine ait bilgiler, hazırlanan Kişisel Bilgi Formu ile toplanmıştır. Veri analizinde, üstbiliş düşünme becerileri algıları; düşünme
becerisi, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisi, karar verme becerisi
ve alternatif değerlendirme becerisi alt boyutları üzerinden belirlenmiştir. Bunların yanı sıra öğrencilerin üstbiliş düşünme becerileri algılarının cinsiyetlerine, sınıflarına
ve akademik not ortalamalarına göre farklılaşma düzeyleri irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mimarlık Eğitimi, Üstbiliş, Üstbiliş Düşünme Becerisi.
Mobı̇l Artırılmış Gerçeklı̇k Uygulamalarının Ortaokul 7. Sınıf Öğrencı̇lerı̇nı̇n Fen
Bı̇lı̇mlerı̇ne Yönelı̇k Kaygılarına ve Akademı̇k Başarılarına Etkı̇sı̇
Araştırmacı Zeynep Burcu Peder Alagöz - Prof.Dr. Mahmut Selvı̇
ÖZ
Bu çalışma ile fen bilimleri dersinde ortaokul 7. sınıf öğrencileriyle, mobil
artırılmış gerçeklik uygulaması kullanılarak, bu uygulamanın fen bilimlerine yönelik
kaygı ve akademik başarı değişkenleri üzerindeki etkileri ortaya koyulmuştur. Araştırma, ön test-son test kontrol gruplu deneysel bir çalışma olup, Ankara ili
Sincan ilçesindeki bir devlet ortaokulunda 2018-2019 eğitim öğretim yılının birinci döneminde, yedinci sınıf öğrencileri ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu
toplam 44 öğrenciden (deney: n = 22, 12 kız ve 10 erkek; kontrol: n = 22, 10 kız ve
12 erkek) oluşmuştur. Kontrol grubundaki öğrenciler ile dersler müfredatta öngörülen öğretim yöntemi ile işlenirken, deney grubunda ise mobil artırılmış
gerçeklik uygulaması ile ders işlenmiştir. Uygulama haftada 4 ders saati olmak üzere
toplam 4 hafta sürmüştür. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından geliştirilen saf madde ve karışımlar konulu akademik başarı testi (ABT) ve alan yazından alınan
fen bilimlerine yönelik kaygı ölçeği (FBKÖ) ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 22,0 ile gerçekleştirilmiştir. Akademik başarı testinin geçerlik ve güvenirlik
çalışması için pilot uygulama ve madde analizi gerçekleştirilmiştir. Hazırlanan pilot
test, 2018- 2019 eğitim öğretim yılı güz döneminde toplam 214, 8.sınıf öğrencisine uygulanmıştır. Yapılan madde analizi sonucunda 7 madde testten çıkarılmış ve 30
soruluk başarı testinin Cronbach’s Alpha değeri 0,782 olarak belirlenmiştir. Akademik başarı ön test analizi bağımsız gruplar t- testi ile yapılmış olup, deney ve
kontrol grupları akademik başarı ön test puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık olmadığı yani grupların birbirine denk olduğu görülmüştür. Akademik başarı son test puanları kovaryans analizi (ANCOVA) ile;
kaygı ölçeğinin analizi de bağımsız gruplar t- testi ile analiz edilmiştir. Bu testler
sonucunda deney ve kontrol gruplarının akademik başarı son test ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu ancak deney ve kontrol
gruplarının fen bilimlerine yönelik kaygı ölçeği ön test ve son test puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Artırılmış Gerçeklik; Fen Öğretimi; Akademik Başarı; Kaygı
Müzı̇k Öğretmenı̇ Adaylarının Müzı̇k Öğretmenlı̇ğı̇ Mesleğı̇ne İ̇lı̇şkı̇n Özyeterlı̇k Algıları
Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Şahin Akıncı - Doç.Dr. İ̇brahim Alper Köse
ÖZ
Bireylerin düşünce ve davranışlarını harekete geçirici, çeşitli açılardan yön verici
ve bu faaliyetlerin gerçekleşmesine ve sonuçlarına olumlu veya olumsuz etki edici
çeşitli kavramlar vardır. Bu kavramlardan olan özyeterlik ve özyeterlik algısı bireylerin sosyal hayatta tüm davranış, ilgi ve becerilerini önemli derecede etkileyen
kavramlar olarak Sosyal Öğrenme Kuramı’nda A. Bandura tarafından incelenmiş ve açıklamalarla sunulmuştur. Müzik öğretmeni adayı olarak müzik öğretmenliği
mesleğini gerektiği şekilde sürdürmek için lisans eğitimleri boyunca dersler almakta
olan eğitim fakültesi müzik eğitimi bölümü lisans öğrencilerinin müzik öğretmenliği mesleğine yönelik özyeterlik algılarının belirlenmesi amacıyla 201 müzik eğitimi
bölümü lisans öğrencisinden “Müzik Öğretmeni Adayı Özyeterlik Ölçeği”
kullanılarak veriler elde edilmiştir. Müzik öğretmeni adaylarının müzik öğretmenliği mesleğine ilişkin özyeterlik algılarının cinsiyete, mezun oldukları lise türüne göre ve
halen okudukları okul türüne göre anlamlı farklılık gösterip göstermeme durumlarının tespit edilmesi alt problemlerinden yola çıkılmıştır. Ölçeğin geçerlik
kanıtları doğrulayıcı faktör analizi ile güvenirlik kanıtları ise Cronbach-Alpha ile
ortaya konmuştur. Analiz sonrasında uygulanan ölçeğin altı boyuttan oluştuğu belirlenmiştir. Analiz sonuçları incelendiğinde kız öğrencilerin özyeterliklerinin
erkek öğrencilerden anlamlı derece yüksek olduğu, mezun olunan lise değişkenine göre özyeterlik açısından anlamlı bir farklılık oluşmadığı, devam edilen üniversite
değişkenine göre ise farklı üniversiteler açısından anlamlı fark oluştuğu
belirlenmiştir. Sonuçlarla ilişkili olarak öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Müzik Öğretmenliği, Özyeterlik, Özyeterlik Algısı
Musıc Teacher Candıdates’ Perceptıon of Self-Effıcacy On the Professıon of
Musıc T Eachıng
Abstract
Keywords: There are certain concepts which evoke people’s thoughts and behaviors, direct them, and create positive or negative effects on the realization and
results of these activities. Being one of these concepts, self-efficacy and its
perception were analyzed and explained by A. Bandura in the Theory of Social
Learning as notions substantially affecting all the behaviors, interests, and skills of individuals in social life. Aim of this study is to identify perception of the self-
efficacy of undergraduate students, who study music teaching at the faculties of
education in order to perform the profession of music teaching appropriately. In line with this purpose, data were obtained from a total of 201 music teaching
undergraduate students, through “Music Teacher Candidate Self-Efficacy Scale”.
Sub-problems were analyzed to identify whether music teacher candidates’ perception of self-efficacy on the profession reveals significant differences
depending on gender, high school they graduated, and the type of school they are studying. Validity evidences of the scale were asserted by confirmatory factor
analysis, while reliability evidences were asserted by Cronbach-Alpha. The analysis
revealed that the scale consists of six dimensions. When the results of the analysis were examined, it was found that; self-efficacy of female students were significantly
higher than males; there were no significant self-efficacy difference in terms of the
high school they graduated; and that significant differences were determined in terms of the university they are studying. Certain suggestions were also made about the
results.
Keywords: Music Teaching, Self-Efficacy, Perception of Self-Efficacy.
Öğrencı̇lerı̇n Fen Başarılarını Etkı̇leyen Değı̇şkenlerı̇n Yapısal Eşı̇tlı̇k Modelı̇ İ̇le
Belı̇rlenmesı̇: Pısa 2015 Türkı̇ye Örneklemı̇
Dr. Şule Ötken
ÖZ
Bu araştırmada Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme Programı
(PISA) 2015 uygulamasına katılan Türkiye’de 15 yaş grubu öğrencilerin fen
okuryazarlığı performansını manidar olarak yordayan duyuşsal özelliklerin yapısal eşitlik modeli kurularak belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda
öğrencilerin fen okuryazarlığı performansını manidar olarak yordayan değişkenleri belirlemek için ilk olarak temel bileşenler açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. Daha
sonra öz-yeterlik, fen öğrenmekten zevk alma değişkenleri kullanılarak doğrulayıcı
faktör analizi ile ölçme modeli oluşturulmuş ve her bir değişkenin öğrencilerin fen okuryazarlığı performansına olan etkisi incelenmiştir. Son olarak ise yol analizi ile
öğrencilerin fen okuryazarlığı performansı ile fen öğrenmekten zevk alma arasındaki
ilişkide fen öz-yeterliği değişkeninin aracılık rolünün incelenmesine izin veren yapısal eşitlik modeli oluşturulmuştur. Araştırma bulgularına göre, temel bileşenler
açımlayıcı faktör analizi sonucunda özyeterlik alt boyutu 8 madde olup faktör yükleri .50 ve .84 aralığında, Fen Öğrenmekten Zevk Alma alt boyutu 4 madde olup faktör
yükleri .78 ve .89 aralığında bulunmuştur. Araştırmada kullanılan makul değerler ise
PISA 2015 için 10 farklı türden oluşmakta olup yük değerleri .92 ve .93 aralığında değiştiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen ölçme modeline
göreSon olarak ölçme modeli ve yol analizi sonuçları daha sonra tam metine eklenecektir.
Anahtar Kelimeler: Pısa, Fen Okuryazarlığı, Öz-Yeterlik, Fen Öğrenmekten Zevk
Alma
Öğrencilerin İ̇nternet ve Sosyal Medya Kullanımının İ̇htiyaç Analizi ile Değerlendirilmesi
Dr. Öğretim Üyesi Pınar mihcı Türker
ÖZ
Bu çalışma internet ve sosyal medya kullanımına yönelik eğitime ihtiyaç olup
olmadığını belirlemek amacıyla, ihtiyaç analizi kapsamında hazırlanan verilerden
oluşmaktadır. Çalışma ile ilkokul, ortaokul ve lisede öğrenim gören öğrencilerin internet ve sosyal medya kullanımına yönelik durumları incelenmiştir. Araştırma
durum çalışması olup, çalışma grubunu Aksaray ilinde öğrenim gören 5 ilkokul, 12 ortaokul ve 10 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma 2018-2019 ikinci
döneminde gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 27 öğrenci ile bireysel görüşmeler
gerçekleştirilmiş onların internet ve sosyal medya kullanımına yönelik durumları ve eğitime ihtiyaç duyup duymadıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Görüşmede
öğrencilere paylaşımları, paylaşım yaparken dikkat ettikleri noktalar ve eğitime
ihtiyaç duyup duymadıkları gibi sorular sorulmuştur. Elde edilen veriler içerik analizi ile incelenmiştir. Buna göre ilkokul ve ortaokul düzeyinde öğrenim gören
öğrencilerin bazılarının tehlikeli oyunlar ile karşı karşıya kaldıkları belirlenmiştir. Lise düzeyindeki öğrencilerin bir bölümü ise siber zorbalığa maruz kalmış ve bu
durumu kendi çözmeye çalışmıştır. Öğrencilerin büyük bir bölümü bu konuda
bilgilendirme yapılmasının yararlı olacağı görüşündedir. Bu kapsamda eğitime ihtiyaç duyulduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Güvenli İnternet, İhtiyaç Analizi,
Öğrencilerin Sanal Gerçekliğe Yönelik Tutumlarının İ̇ncelenmesi
Araştırmacı İ̇lker Yılmaz - Araştırmacı Esra Yıldız - Doç.Dr. Şehnaz Baltacı
Göktalay
ÖZ
Bu araştırmanın amacı; öğrencilerin, derslerinin, sınıflarının, cinsiyetlerinin ve
yaşlarının, sanal gerçekliği bilme durumlarına etkisini, sanal gerçeklik uygulamaları ile ilgilenme durumlarına etkisini, sanal gerçekliğin derse olumlu etkilerini ve sanal
gerçekliğin hangi derslerde neden kullanılması gerektiği yönündeki düşüncelerini incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılının 2.
döneminde Bursa ilinde bulunan 7 ortaokuldaki 512 erkek ve 520 kız olmak üzere
toplam 1032 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından oluşturulan “Sanal Gerçeklik Öğrenci Tutum Anketi”nin öğrencilere uygulanması ile
toplanmıştır. Anketlerden toplanan veriler nicel araştırma yöntemlerinden Ki-Kare
testi, Kruskal-Wallis testi ve nitel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan araştırmada erkek öğrencilerin kız öğrencilere
oranla sanal gerçeklik bilgi düzeylerinin daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin okuduğu sınıflar ile sanal gerçekliği bilme durumları ve ilgilenme
durumları arasında anlamlı farklılık bulunmadığı gibi öğrencilerin yaşları ile sanal
gerçekliğin derse olumlu etkileri arasında da anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Araştırmanın nitel verileri incelendiğinde öğrenciler, “Sanal Gerçeklik Kavramı
Hakkındaki Düşünceleriniz Nelerdir?” sorusuna çoğunlukla güzel, harika, eğlenceli ve faydalıdır şeklinde cevaplar vermişlerdir. Ayrıca öğrenciler, “Eğer tercih hakkınız
olsaydı sanal gerçekliği hangi derslerde kullanmak isterdiniz? Nedenini açıklayınız.”
sorusuna çoğunluk olarak Matematik ve Fen Bilimleri derslerinde kullanmak istediklerini ve buna sebep olarak ise sanal gerçekliğin dersin daha eğlenceli olması,
3 boyutlu görme isteği, mantığı kavramak, kolay öğrenebilmek, ayrıntılı bilgi alma
ve soyut konuları somutlaştırmak olarak belirtmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Ortaokul Öğrencileri, Sanal Gerçeklik, Tutum
Investigation of the Students’ Perceptions of Virtual Reality
Abstract
Keywords: The purpose of this research is to examine; the effects of the grade levels,
the genders and the ages of the students on the knowledge of the virtual reality, the effects on the situations of dealing with the virtual reality applications, the positive
effects of the virtual reality on the lesson and the thoughts on why the virtual reality
should be used in lessons. The study group of the study consists of 1,032 students, including 512 boys and 520 girls in seven secondary schools located in the province
of Bursa in the second semester of 2016-2017 academic year. The research data were
gathered by the application of the "Virtual Reality Student Attitude Questionnaire" created by the researchers to the students. Data collected from the questionnaires
were analysed by quantitative research methods, descriptive analysis from Chi-Square test, Kruskal Wallis test and qualitative research methods. In the research
conducted, it is concluded that the males have more knowledge of the virtual reality
than the females. There was no significant difference between the students' grade levels and virtual reality awareness, and there was no significant difference between
the age of students and the perception of the positive effects of the virtual reality.
When it was asked that "What are your thoughts about the concept of Virtual Reality?", the students answered that they were nice, wonderful, fun and useful. For
the answer of "If you had a preference, in which lessons would you want to use virtual reality?” question, students reported that they would want to use it mostly in the
Mathematics and Science classes so that VR would make the classes more fun, add
3-dimensional visualisation, help to understand the fundamentals, help to learn easily, to get detailed information and to embody abstract subjects.
Keywords: Middle School Students , Virtual Reality, Attitude
Öğretim Liderliği, Örgütsel Destek, İ̇ş Doyumu ve Örgütsel Bağlılık Üzerine Bir
Modelleme Çalışması
Çiğdem Oktar - Dr. Öğretim Üyesi Elif Aydoğdu
ÖZ
Etkili okul araştırmalarında, okul müdürlerinin; eğitim-öğretim faaliyetlerinin
planlanması, eşgüdümü, yönetimi, değerlendirilmesi, amaçların belirlenmesi,
çalışanların mesleki gelişiminin desteklenmesi, olumlu okul kültürü ve iklimi oluşturulması gibi süreçlerin, etkili öğretim liderliğiyle yürütülmesi okuldaki
öğretmenlerin, algıladıkları örgütsel desteği, iş doyumlarını ve bağlılıklarını etkileyebilir. Araştırmanın amacı, öğretmenlerin; müdürlerin sergilediği öğretimsel
liderlik davranışları, algılanan örgütsel destek, iş doyumu ve örgütsel bağlılığı
arasındaki ilişkileri kapsayan teorik modelleri test etmektir. İlişkisel desenle tasarlanan araştırmada pilot çalışmada rastgele, ana uygulamada tabakalı örnekleme
yöntemi kullanılmıştır. Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde çalışan öğretmenlerden
toplanan verilere uygulanan açımlayıcı faktör analizi ve alınan uzman görüşleri sonucunda 28 madde ve 4 boyuttan oluşan öğretim liderliği ölçeği oluşturulmuştur.
Kütahya merkezinde 462 öğretmenle yapılan ana uygulamada elde edilen verilerle öğretim liderliği ölçeğinin doğrulayıcı faktör analizi sonucunda χ2/sd= 3.26,
RMSEA= .07, SRMR= .038, AGFI= .83 ve GFI= .85 olarak bulunan uyum
parametre değerleri modelin anlamlı uyum verdiğini göstermektedir. Ölçeğin alt
boyutları ve toplamı için Cronbach’s Alpha () katsayısı sırasıyla .92, .91, .95, .92
ve .97 olarak hesaplanmıştır. Öğretmenlerin örgütsel destek algılarını belirlemek
amacıyla Eisenberger, Huntington, Hutchison ve Sowa (1986) tarafından geliştirilen ve Azaklı’nın (2014) Türkçeye uyarladığı ölçeğin 16 maddelik formu kullanılmıştır.
Öğretmenlerin örgütsel bağlılık düzeyi; Allen ve Meyer’ce (1991) geliştirilen ve Wasti’nin (1999) Türkçeye uyarladığı 18 maddelik duygusal, devam, normatif
bağlılık şeklindeki üç boyutlu ölçekle tespit edilmiştir. Öğretmenlerin iş doyumu;
Dawis, Weiss, England ve Lofquist (1967) tarafından geliştirilen ve Baycan’ın (1982) uyarladığı 20 maddelik içsel&dışsal iş doyumu şeklindeki iki boyutlu ölçekle
toplanmıştır. Ölçeklerin yapı geçerliliğinin sağlanmasında, doğrulayıcı faktör analizleri yapılmıştır. Yapısal eşitlik modellerinin test edilmesinde Path analizinden
yararlanılmış; öğretim liderliği, algılanan örgütsel destek, iş doyumu ve örgütsel
bağlılık arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkileri içeren iki modelin kabul edilebilir olduğu bulunmuş, söz konusu değişkenler açısından araştırmacı ve uygulayıcılar için
öneriler sunulmuştur. Bu çalışma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsünde Dr. Öğr. Üyesi Elif Aydoğdu danışmanlığında yürütülen yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Öğretim Liderliği, Örgütsel Destek, Örgütsel Bağlılık, İş
Doyumu
Öğretmen Eğitiminde Örtük Program Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması
Araştırmacı İ̇lknur İ̇zgı̇ İ̇pekel - Doç.Dr. Harun Şahin
ÖZ
Bu araştırma, resmi program gibi açıkça ve yazılı bir biçimde ortaya konulmayan
ancak resmi program kadar etkisi hissedilen örtük program için, hizmet öncesi
öğretmen yetiştirme sürecindeki öğretmen adayının edinimlerini tespit etmeye yönelik geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmeyi amaçlamaktadır. Araştırma,
tanımlayıcı nitelikte bir alan çalışmasıdır. Ölçeğin seçenekleri ve puanlaması “Kesinlikle Katılmıyorum-1”, “Kısmen Katılmıyorum-2”, “Kararsızım-3”, “Kısmen
Katılıyorum-4”, “Kesinlikle Katılıyorum-5” şeklindedir. Ölçeğin geliştirilmesinde,
öncelikle ilgili alanyazın incelenmiş ve 66 maddeden oluşan bir madde havuzu oluşturulmuştur. Daha sonra, kapsam geçerliği için uzman görüşü alınmıştır. Uzman
görüşü doğrultusunda 43 maddeden oluşan taslak bir form elde edilmiştir. Ölçeğin
pilot uygulamasının yapılması için Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesine başvurulmuş ve gerekli izinler alınmıştır. Ölçek, 6-17 Mayıs 2019 tarihlerinde
araştırmacı tarafından Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde dördüncü sınıfta öğrenim gören 259 öğretmen adayına uygulanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliliği için
SPSS paket programı kullanılarak faktör analizi yapılmıştır. Faktör analizi
yapılmadan önce sırasıyla KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) örneklem yeterlilik testi ve Bartlett Küresellik testi uygulanmıştır. Sonuç olarak, geçerli ve güvenilir bir ölçek
olarak “Öğretmen Eğitiminde Örtük Program Ölçeği” geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Örtük Program, Geçerlik, Güvenirlik, Öğretmen Eğitimi
Öğretmenlere Yönelik Düzenlenen Hizmet-İçi Eğitim Programları ile İ̇lgili Lisansüstü
Çalışmaların İ̇ncelenmesi (Bir İçerik Analizi)
Doç.Dr. Harun Şahı̇n - Halime Nuran Caner - İ̇mren Akmaz Genç
ÖZ
Bu çalışma Türkiye’de öğretmenlere yönelik düzenlenen hizmet-içi eğitim
programları ile ilgili 2000-2018 yılları arasında yapılan lisansüstü çalışmaların
incelemesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda Yükseköğretim Kurulu ulusal tez merkezinden ulaşılabilen, öğretmenlere yönelik düzenlenmiş hizmet-içi eğitimle
ilgili ve araştırma için temele alınan ölçütlere uygun 71 yüksek lisans, 17 doktora tezi olmak üzere toplam 88 lisansüstü çalışmanın içerik analizi yapılmıştır.
Çalışmada, tezlerin yayınlandığı yıl, üniversite ve enstitü, kullanılan araştırma
yöntemi, geçerlik güvenirlik raporları, örnekleme yöntemleri, çalışma grubu özellikleri, çalışma yapılan alan, araştırmanın yapıldığı il, veri analiz yöntemleri ve
çalışmaların araştırma eğilimleri incelenmiştir. Çalışmalar incelendiğinde, tezlerin
en çok 2012 yılında yapıldığı görülmektedir. 2002 ve 2003 yıllarında ise bu konuda yapılmış lisansüstü tezlere fazla rastlanmamıştır. Bu alanda yapılan çalışmaların
çoğunluğu yüksek lisans düzeyindedir. Araştırmalarda kullanılan yöntem türleri incelendiğinde; büyük çoğunluğunun nicel yöntem, tarama deseni kullanılarak
yürütülen çalışmalar olduğu görülmektedir. Çalışmaların geçerlik güvenirlik
raporları incelendiğinde; 88 çalışmanın 22’sinde geçerlik, 36’sında ise güvenirlik raporlarının ifade edilmediği anlaşılmaktadır. Benzer şekilde çalışmalarda
örnekleme ya da çalışma grubu belirleme yöntemleri incelendiğinde, 35 çalışmada örnekleme tekniğinin raporlaştırılmadığı, rapor edilenler incelendiğinde ise en fazla
seçkisiz örnekleme tekniğinin kullanıldığı görülmektedir. Araştırmaların örneklem
ya da çalışma gruplarının en çok ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinden oluşturulduğu saptanmıştır. Çalışmalar yapıldığı branşlar açısından incelendiğinde,
en çok çalışma sınıf öğretmenleri, farklı branş öğretmenleri ve yöneticilerle
yapılmıştır.Veri toplama araçları açısından, en çok ölçek ve anket kullanılmıştır. Nicel yöntem ile yürütülen çalışmaların veri analizleri incelendiğinde en çok frekans,
yüzde;nitel araştırmalarda ise içerik analizi kullanılarak veriler çözümlenmiştir. Çalışmaların eğilimleri incelendiğinde, en çok çalışma program değerlendirme
kapsamında yapılmıştır. Araştırmalarda; eğitimin verildiği zaman, mekân, eğitimi
veren kişi kaynaklı sorunlar başta olmak üzere bazı sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri sunulmuştur. Araştırma sonuçlarına yönelik olarak hizmet içi eğitim
ile ilgili yapılacak çalışmalarda daha derinlemesine araştırma imkânı sağlayan, nicel
ve nitel yaklaşımın bir arada kullanıldığı karma yöntemin tercih edileceği araştırmaların daha fazla yapılması önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Hizmet-Içi Eğitim, Eğitim Programı, Öğretmen Eğitimi
Öğretmenlerin Hizmet İ̇çi Eğitimlerine İ̇lişkin Araştırma Eğilimleri
Doç.Dr. Harun Şahin - Arş.Gör. Muhammed Akıncı
ÖZ
Bu çalışma ile Türkiye’de öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerine yönelik yapılan
araştırmaların eğilimlerini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışma, nitel araştırma
yöntemine dayalı doküman incelemesinin kullanıldığı betimsel bir araştırmadır. Araştırmada çeşitli veri tabanları taranarak, 2012-2019 yılları arasında öğretmenlerin
hizmet içi eğitimleri konusunda yapılan 56 makaleye ulaşılmış ve çalışmaya dâhil edilmiştir. Araştırmanın verileri “Makale Sınıflama Formu” ile toplanmış, belli
temalar içerisinde çeşitli özellikleri yönünden düzenlenerek ve kavramsallaştırılarak
içerik analizine tabi tutulmuştur. Elde edilen bulgulara göre Türkiye’de 2012-2019 yılları arasında öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerine ilişkin çalışmaların sayılarının
azalma eğiliminde olduğu görülmüştür. Yapılan araştırmalar ise büyük oranda
öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri sürecinde gerçekleştirilen betimsel nitelikte nicel ve nitel çalışmalardır. Karma desenlerin kullanıldığı, farklı paydaşların katıldığı,
çoklu veri toplama ve analiz süreçlerinin işe koşulduğu kapsamlı ve planlı çalışmaların sayıları yeterli değildir. İhtiyaçlar dikkate alınmadan, ivedi kararlar
verilerek plansız bir şekilde gerçekleştirilen araştırmalarda, doğru ve etkin
yöntemlerle yapılma adına eksiklikler söz konusudur. Bu bağlamda sayıları 2019 yılı itibari ile giderek azalan öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerine ilişkin araştırmalara
daha fazla ağırlık verilmeli, yapılacak muhtemel çalışmalar ihtiyaçlara uygun, planlı ve kapsamlı bir biçimde yürütülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Öğretmen Eğitimi, Hizmet İçi Eğitim, Araştırma Eğilimi.
Research Trends Towards Teachers' In-Service Training
Abstract
Keywords: This research aims to determine the trends of the studies about in-service
teacher training in Turkey. It is a descriptive study using document analysis based on qualitative research method. Various databases were searched and 56 articles
about in-service teacher training between 2012-2019 were reached and included in the study. The data of the study was collected by “Article Classification Form”,
conceptualized and analyzed in terms of its various characteristics within certain
themes. According to the findings it was seen that there is a decreasing trend in the
number of studies between the years of 2012-2019 related to in-service teacher training in Turkey. The studies are mostly quantitative and qualitative performed in
a descriptive structure during the in-service training of teachers. The number of
comprehensive and planned studies using mixed method with different participants and multiple data collection and analysis processes is not sufficient. There are
deficiencies on behalf of using the appropriate and effective methods in the
unplanned studies by making urgent decisions without considering the needs. In this context, more emphasis should be given to the studies on in-service teacher training,
numbers of which have been decreasing as of 2019, and the possible studies to be carried out should be planned in a comprehensive manner considering the real needs.
Keywords: Teacher Training, İn-Service Training, Research Trend.
Öğretmenlerin Sanal Gerçekliğe Yönelik Tutumlarının İ̇ncelenmesi
Araştırmacı Esra Yıldız - Araştırmacı İ̇lker Yılmaz - Doç.Dr. Şehnaz Baltacı
Göktalay
ÖZ
Bu araştırmanın amacı; öğretmenlerin, yaşlarının, branşlarının, deneyimlerinin ve
sanal gerçeklik bilgi düzeylerinin, sanal gerçeklik ile ilgilenme durumlarına ve dersin işlenişine etkisini ve sanal gerçekliğin derslerde neden kullanılması gerektiğini
incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılının 2. döneminde Bursa ilinde bulunan 8 ortaokuldaki 17 erkek 45 kadın olmak üzere
toplam 62 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmenlere, araştırmacılar
tarafından alan yazındaki anketlerden derlenen “Sanal Gerçeklik Öğretmen Tutum Anketi” uygulanmıştır. Veriler karma araştırma yöntemi kullanılarak analiz
edilmiştir. Açık uçlu sorular nitel araştırma yöntemlerinden betimsel analizi yöntemi
ile analiz edilirken, diğer soruların analizinde Ki-Kare ve Kruskal-Wallis testleri kullanılmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda öğretmenlerin branşları ile
bulundukları bilgi evresi arasında, yine branşları ile sanal gerçeklik uygulamalarıyla ilgilenme durumları arasında ve deneyimleri ile sanal gerçekliğin dersin işlenişine
etkileri arasında anlamlı bir farklılık bulunamazken öğretmenlerin yaşları ile sanal
gerçeklikle ilgilenme durumları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Betimsel analizler sonucunda, öğretmenlerin çoğunluğunun sanal gerçeklik sınıfına sahip
olmalarının derse etkilerini, “sanal gerçeklik uygulamaları öğrencilere faydalı olur” , “Sanal gerçeklik uygulamaları eğitimimin niteliğini artırır” şeklinde açıkladığı
görülmüştür. Ayrıca araştırmaya katılan öğretmenlerin çoğunluğunu geleneksel sınıf
ortamı yerine sanal gerçeklik sınıf ortamın da ders işlenmesinin daha avantajlı olduğunu belirtmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sanal Gerçeklik, Sanal Eğitim, Öğretmen, Tutum
Investigation of Teachers' Attitudes Towards Virtual Reality
Abstract
Keywords: The purpose of this research is to investigate the influence of teachers' ages, fields, experiences and levels of virtual reality knowledge on their handling of
virtual reality and on the way they teach, and why virtual reality should be used in
lessons. The study group constists of 62 teachers, 17 males and 45 females in 8
secondary schools in the province of Bursa. "Virtual Reality Teacher Attitude Questionnaire" was applied to the teachers. The data were analyzed using mixed
research method. While open-ended questions were analyzed by qualitative research
methods using descriptive analysis method, Chi-Square and Kruskal-Wallis tests were used in analysis of other questions. The results showed that, there was a no
significant differences between the branches of the teachers and their knowledge,
level, the situations of dealing with the virtual reality applications and the experiences of the teachers and the virtual reality. Only significant difference was
found between the age and the situations of dealing with the virtual reality. Descriptive analysis results showed that the majority of the teachers had positive
attitudes towards virtual reality applications and reported "Virtual reality
applications is useful to the students" and " Virtual reality applications enhance the quality of my classroom education." It has also been observed that the majority of
the teachers participating in the research indicated that the virtual reality classroom
environment is better than the traditional classroom environment.
Keywords: Virtual Reality, Virtual Education, Teacher, Attitude
Okul Deneyı̇mı̇ ve Öğretmenlı̇k Uygulaması Derslerı̇nı̇n Öğretmen Adaylarının Görüşlerı̇
Açısından İ̇ncelenmesı̇
Abdurrahman Kaya - Dr. Öğretim Üyesi Rabia Vezne
ÖZ
Bu araştırmanın temel amacı öğretmen adaylarının okul deneyimi ve öğretmenlik
uygulamaları derslerine ilişkin görüşlerini belli başlıklar altında incelemektir. Bu
amaç doğrultusunda öğretmenlik uygulaması ve okul deneyimi dersleri ile ilgili yayınlanmış makale ve kitaplar incelenmiştir. Alan yazında ortaya çıkan bulgular
ışığında öğretmen adaylarının; okul deneyimi ve öğretmenlik uygulamaları derslerine, uygulama okulu öğretmenine, uygulama öğretim elemanına ve uygulama
okuluna karşı görüşlerini ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. Okul deneyimi ve
öğretmenlik uygulaması ile ilgili 30 yayın içerik analizi yöntemi ile incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda ulaşılan görüşler iki tema altında sunulmuştur. Olumlu
görüşler teması altında toplanan çalışma bulguları incelendiğinde; öğretmen
adaylarına göre bu derslerin mesleki gelişimleri açısından gerekli olduğu, deneyim kazanmalarını sağladığı, uygulama öğretmeninin adayı desteklediği, uygulama
öğretim elemanının uygulama çalışmalarına yönelik bilgi verdiği, uygulama okullarının uygulama yapmak için yeterli olduğu gibi görüşlere ulaşılmıştır.
Olumsuz görüşler teması altında ise; okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması
dersinde uygulama için yeteri kadar fırsat bulunamaması, uygulama yaptıktan sonra yeterli dönütün alınamaması, öğretim elemanının uygulamalarından kaynaklanan
sorunların olması, ders öğretmenlerinin aday öğretmene karşı olumsuz tutumları, sınıf ve öğrencilerden kaynaklanan sorunların yaşanması ve uygulama okullarına
ulaşımın zor olması gibi sonuçlara ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Öğretmenlik Uygulaması, Okul Deneyimi, Öğretmen Adayı Görüşleri
The Examınatıon of School Experıence and Teachıng Practıce Courses in Terms
of Prospectıve Teachers’ Vıews
Abstract
Keywords: The main objective of this research is to examine the views of prospective teachers about school experience and teaching practice courses under
certain headlines. With this aim, articles and book which are dealing with School
Experience and Teaching Practice Courses have been examined. With the
perspective of findings existed in literature; the views of prospective teachers to school experience and teaching practice courses, the teacher of application, lecturer,
and application school have been aimed to reveal. 30 publishing have been examined
by content analysis related to school experience and teaching practice courses. The views reached at the end of the study are stated in two topics. When the findings
examined under the gatherings of positive views headline, such views are obtained
as; the need of these courses in terms of their improvement of profession according to prospective teachers, the experience gained in the course, the support of
application teacher, the information given by the lecturer related to application studies, the effectiveness of application schools. As for negative views such findings
are achieved as: Finding not enough chance for application in school experience and
teaching practice courses, having not enough feedback after application, problems arising because of the implementations of the lecturer, negative attitudes of
application teacher towards the prospective teacher, experiencing problems because
of the class and students and the difficulty of arriving to application schools.
Keywords: Teaching Practice, School Experience, the Views of Prospective
Teachers
Okul Müdürlerinin Etik Liderlik Özellikleri ile Okul İ̇klimi ve Öğretmenlerin Okula
Bağlılıkları Arasındaki İ̇lişkiler Örüntüsü
Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Özgenel - Duygu Yayık
ÖZ
Okul yönetimi, eğitimin en önemli unsurlarından biridir ve okul müdürlerinin
etkili bir yönetim için taşıması beklenen nitelikler vardır. Bu niteliklerden biri okul
müdürlerinin yansız olmaları, nesnellik ölçütlerine bağlı kalmaları ve konumlarını şahsi menfaatlerine göre kullanmamalarını gerekli kılan etik liderlik özellikleridir.
Böyle bir ortamda öğretmenlerin verimliliği ve okula olan bağlılığı artabilir ve sonuçta olumlu bir okul iklimi hakim olabilir. Okul iklimi, okuldaki çalışanların
algıladığı, davranışlarını etkileyen ve devamlılık gösteren niteliklerdir. Okula
bağlılık ise çalışanların okula ve birbirlerine karşı bağlılık duyması anlamına gelir. Bu anlamda okul müdürlerinin etik liderlik özellikleri, okul iklimi ve öğretmenlerin
okula bağlılıkları ile ilişkili olabilir. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, okul
müdürlerinin öğretmenler tarafından algılanan etik liderlik özellikleri ile okul iklimi ve öğretmenlerin okula bağlılıkları arasındaki ilişkiler örüntüsünü incelemektir. Bu
araştırma nicel araştırma modellerinden ilişkisel tarama modeli ile yapılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul/Pendik İlçesinde, devlet okullarında görev yapan
7644 öğretmen; örneklemini tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 385 ilkokul ve
ortaokul öğretmeni oluşturmuştur. Bu araştırmada veriler Etik Liderlik Ölçeği, Örgütsel İklim Ölçeği ve Örgütsel Bağlılık Ölçeği yardımıyla toplanmıştır. Veriler
kolerasyon analizi çözümlenmiştir. Bulgulara göre okul müdürlerinin öğretmenler tarafından algılanan etik liderlik özellikleri ile okul ikliminin destekleyici müdür alt
boyutu arasında pozitif yönde ve yüksek düzeyde; müdürlerin etik liderlik özellikleri
ile okul ikliminin kısıtlayıcı müdür alt boyutu arasında düşük düzeyde ve negatif yönde; etik liderlik ile işbirlikçi öğretmen davranışları arasında orta düzeyde ve
pozitif yönde; etik liderlik ile samimimi öğretmen davranışları arasında düşük
düzeyde ve pozitif yönde; etik liderlik ile umursamaz öğretmen davranışları arasında düşük düzeyde ve negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bununla birlikte etik
liderlik ile öğretmenlerin okula normatif bağlılıkları pozitif yönde ve orta düzeyde; etik liderlik ile öğretmenlerin duygusal ve devam bağlılıkları arasında düşük düzeyde
ve negatif yönde anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Ayrıca okul ikliminin
destekleyici müdür davranışları ile öğretmenlerin normatif bağlılıkları arasında orta düzeyde ve pozitif yönde; okul ikliminin emredici müdür davranışları ile
öğretmenlerin devam ve normatif bağlılıkları arasında düşük düzeyde ve pozitif
yönde; okul ikliminin kısıtlayıcı müdür davranışları ile öğretmenlerin normatif bağlılıkları arasında düşük düzeyde ve negatif yönde; okul ikliminin kısıtlayıcı
müdür davranışları ile öğretmenlerin duygusal ve devam bağlılıkları arasında düşük düzeyde ve pozitif yönde; okul ikliminin samimi ve işbirlikçi öğretmen davranışları
ile öğretmenlerin normatif bağlılıkları arasında orta düzeyde ve pozitif yönde; okul
ikliminin umursamaz öğretmen davranışları ile öğretmenlerin duygusal ve devam bağlılıkları arasında düşük düzeyde ve pozitif yönde anlamlı ilişki tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Etik Liderlik, Okul İ̇klimi, Okula Bağlılık.
The Relationship Between School Leaders 'ethical Leadership Characteristics
and School Climate and Teachers' Commitments to School
Abstract
Keywords: Management is one of the central elements of education and there exists qualities that school principals are expected to possess for effective management.
That said, among these qualities we can acknowledge neutrality and the ethical leadership of school principals which require them to abstain from using their
position according to their personal interests while adhering to the criteria of
objectivity. In such an environment, teachers' productivity and commitment to school may surge, and a positive school climate may prevail. School climate is an attribute
that is perceived by the employees in the school, affecting their behavior on a
continuous basis. Commitment to school implies employees’ engagement to both school and each other. In this sense, ethical leadership characteristics of school
principals may be related to school climate and teachers' commitment to school. Thus, the aim of this study is to examine the relationships and patterns between the
school principals’ ethical leadership characteristics perceived by teachers and the
school climate and the teachers' commitment to school. This research was conducted with a relational survey method. The universe of the research is 7644 teachers
working in public schools in Pendik / Istanbul while 385 primary and secondary school teachers were selected by random sampling method. In this study, data were
collected using the Ethical Leadership Scale, Organizational Climate Scale and
Organizational Commitment Scale. The data were than analyzed with correlation analysis. According to our findings, we observe positive and high correlation
between ethical leadership characteristics of school principals as perceived by
teachers and the supporting principal sub-dimension of school climate; low and negative correlation between ethical leadership characteristics of the principals and
the restrictive principal behavior of sub-dimension of school climate; moderate and positive correlation between ethical leadership and collaborating teacher behaviors;
low and positive correlation between ethical leadership and forthright teacher
behaviors; low and negative correlation between ethical leadership and apathetic teacher behaviors. Notwithstanding, we also observe a moderate and positive
correlation between ethical leadership and teachers' normative commitment to school; a low and negative correlation between ethical leadership and teachers'
emotional and attendance commitment. In addition, there was a moderate and
positive correlation between the supporting principal behaviors of the school climate and the normative commitment of teachers; low and positive correlation between the
imperious principal behaviors of the school climate and the attendance and normative
commitment of teachers; low and negative correlation between normative commitment of teachers and the restrictive principal behaviors of the school climate;
low and positive correlation between restrictive principal behavior of the school
climate and emotional and attendance commitment of teachers; moderate and positive correlation between collaborating and forthright teacher behaviors and the
normative commitment of teachers; and finally low and positive correlation was found between apathetic teacher behaviors of the school climate and emotional and
attendance commitment of teachers
Keywords: Ethical Leadership, School Climate, School Commitment.
Okul Öncesı̇ Dönem Çocuklarının İ̇zledı̇ğı̇ Keloğlan Çı̇zgı̇ Fı̇lmı̇nı̇n Toplumsal Cı̇nsı̇yet
Açısından İ̇ncelenmesı̇
Arş.Gör. Buket Şen - Prof.Dr. Ümit Deniz
ÖZ
Keloğlan çizgi filminin toplumsal cinsiyet yönünden incelenmesini amaçlayan bu
çalışmanın çalışma modeli nitel bir araştırma yöntemi olan durum çalışmasıdır.
Araştırmanın çalışma grubunu, Uşak ili merkez ilkokullarına bağlı anasınıflarına 2017-2018 eğitim yılında devam eden 344 çocuk ve keloğlan çizgi filminin 20
bölümü (Alışveriş merkezi-Geçit saati bölümleri arası) oluşturmuştur. Araştırmada verileri toplamak amacı ile Çocukların İzlediği Çizgi Filmleri ve Görüşlerini
Belirleme Formu, Okul Öncesi Dönem Çocuklarına Yönelik Çizgi Filmleri
Toplumsal Cinsiyet Yönünden Değerlendirme Formu kullanılmıştır. Formda çizgi film karakterlerinin kıyafetleri, meslekleri, ev içi ve ev dışındaki görev paylaşımları,
kişilik özellikleri, çocukların oynadıkları oyunlar ve çocukların oynadıkları
oyuncaklar kategorileri bulunmaktadır. Her bir kategoride, kadın ve erkeğin, kız ve erkek çocuğunun çizgi filmde nasıl detaylandırıldığına yönelik bilgiler elde
edilmektedir. Araştırma sonuçlarına göre çocukların en çok Keloğlan çizgi filmini izledikleri belirlenmiştir. İncelenen bölümlerde, erkek karakterlerin mucitlik ve
askerlik mesleklerinde, kadın karakterlerin ise sadece esnaflık mesleğinde görüldüğü
belirlenmiştir. Kadın karakterlerin, yemek hazırlama ve ev temizleme, erkek karakterlerin de ev temizleme ve dağınıklığı toplama gibi faaliyetleri olduğu
saptanmıştır. Kadın karakterlerin ev dışındaki faaliyetlerinin, erkeklerin faaliyetlerine göre daha az olduğu belirlenmiştir. Kadın karakterlerin merhametli,
becerikli ve korkak kişilik özelliklerine sahip oldukları Erkek karakterlerin en çok
cesur, karar veren ve bencil kişilik özelliklerine sahip oldukları saptanmıştır. Çizgi filmde erkek çocuklarının en çok saklambaç oyunu oynadıkları ancak evcilik
oyununu hiç oynamadıkları belirlenmiştir. Çizgi filmde erkek çocukların uzaktan
kumandalı araba, mercek ve robot ile oynadıkları belirlenmiştir. Kız çocukların ise ayıcık ve trambolin ile oynadıkları bulgular arasındadır.
Anahtar Kelimeler: Okul Öncesi Dönem, Çizgi Film, Toplumsal Cinsiyet
Okul Öncesı̇ Dönem Çocuklarının Öğretmen Algıları İ̇le Öğretmen Özyeterlı̇k Algılarının
Bazı Değı̇şkenlere Göre İ̇ncelenmesı̇
Refika Gülmay Daşdemı̇r - Prof.Dr. Ümit Denı̇z
ÖZ
Araştırma, okul öncesi öğretmenlerinin öz yeterlik algısı ile okul öncesi eğitime
devam eden çocukların öğretmen algılarının bazı değişkenlere göre incelenmesi
amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; 2017/2018 eğitim-öğretim yılında Erzurum il merkezinde bulunan bağımsız anaokulları ve anasınıflarında
görev yapan 163 okul öncesi öğretmeni ve 44 çocuk oluşturmuştur. Verileri toplamak amacıyla “Demografik Bilgi Formu”, öğretmenlerin öz yeterliklerini belirlemek
amacıyla “Öğretmen Öz Yeterlik Ölçeği” ve çocukların çizimlerini değerlendirmek
için "Öğretmen Algı Kodlama Listesi" kullanılmıştır. Uygulanan ölçek, Tschannen-Moren ve Hoy (2001) tarafından geliştirilmiş, Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya (2005)
tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Ölçek, bu çalışmada araştırmacılar tarafından
okul öncesi öğretmenlerine uyarlanmıştır. Öğretmen Algı Kodlama Listesi, Aykaç (2012) tarafından geliştirilmiştir. Öğretmen Algı Kodlama Listesi 13 kategoriden
oluşmaktadır. Bu kategoriler; çocukların algı biçimleri, öğretmen cinsiyeti, öğretmenin fiziksel görünümü, öğretmen metaforu, öğretmen figürü boyutu, jest ve
mimikler, fiziksel özellikleri, bulunduğu yer/ mekân, eylem, elinde bulunan nesne,
etrafındaki nesneler, oturma düzeni, sınıfta bulunan obje ve nesneler olarak belirlenmiştir. Uygulanan ölçek SPSS paket programında analiz edilmiştir. Analiz
sonuçlarına göre öz yeterliği yüksek 3 öğretmen, öz yeterliği düşük 3 öğretmen belirlenmiştir. Belirlenen öğretmenlerin öğrencilerden öğretmenleri ile ilgili bir
resim yapmaları istenmiştir. Toplanan resimler Öğretmen Algı Kodlama Listesi’ne
göre değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, çocukların resimlerinde öğretmenlerini genellikle insan olarak resmettiği, ancak bu oranın öz yeterliği düşük
öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların resimlerinde daha yüksek olduğu
belirlenmiştir. Resimlerdeki öğretmen cinsiyeti incelendiğinde öz yeterliği düşük öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların öğretmenlerini kadın olarak resmetme oranın
daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öz yeterliği yüksek öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların %58,3’ü öğretmenlerinin fiziksel görünümünü resmetmedikleri, öz
yeterliği düşük öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların %50’sinin ise öğretmenlerini
şık giyimli resmettikleri bulunmuştur. Öz yeterliği yüksek öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların %58,3’ü öğretmen güler yüzlü resmederken, öz yeterliği
düşük öğretmenlerin sınıflarındaki çocuklarda bu oranın %86,7 olduğu bulunmuştur.
Öz yeterliği yüksek öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların %50’si öğretmenlerinin fiziksel özelliklerini resmetmezken, öz yeterliği düşük öğretmenlerin sınıflarındaki
çocukların %50’si öğretmenlerini temiz ve bakımlı resmetmiştir.
Anahtar Kelimeler: Okul Öncesi Eğitim, Öğretmen Öz Yeterlik, Çocuk Resimleri
Okullarda Yürütülen Sosyal Etkı̇nlı̇klere Karşı Öğrencı̇ Tutumları
Araştırmacı Mehmet Ersoy - Araştırmacı Orhan Batal - Araştırmacı Tuğba
İ̇nan - Araştırmacı Ahmet Şengül - Araştırmacı Oğuz Özyazı
ÖZ
Bu araştırmada, okullarda yürütülen sosyal etkinliklerin; orta okul ve lise
öğrencilerinin bazı derslere ilişkin akademik başarıları ve sosyal etkinliklere yönelik tutumlarına etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bireyin okul bünyesinde
gerçekleştirdiği eğitim-öğretim faaliyetleri yaşama hazırlık değil, nitekim yaşamın kendisidir. Bireyin yaşamda karşılaşacağı her bir durumun ve ihtiyaç duyacağı her
bir kazanımın okulda elde edileceği öngörülmektedir. Bu bağlamda öğrencinin
okulda yaptığı sosyal etkinlikler onun kazanımları elde etmesinde önemli paya sahip olabilmektedir. Bu araştırma tarama modelinde olup 529 ortaokul ve lise öğrencisine
Duygu Görkem (2012) tarafından geliştirilen 8 faktör boyutlu ve 35 maddeden
oluşan tutum ölçeği uygulanmıştır. Araştırma için gerekli verileri; sosyal etkinliklere ilişkin tutum ölçeği ve öğrencilerin bazı derslerde (Fen grubu, Matematik, Yabancı
Dil, Türkçe Sosyal Bilgiler grubu) bir önceki dönem/yıl almış oldukları karne notları oluşturmaktadır. Toplanan veriler SPSS 23.0 paket programı aracılığıyla analiz
edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde, standart sapma, aritmetik ortalama, frekans
dağılımları, t-testi ve tek yönlü varyans analizi ile korelasyon gibi istatistiksel analizler kullanılmıştır. Elde edilen analiz sonuçları demografik özelliklerine göre
istatistiksel açıdan anlamlı fark gösterdiği ve öğrencilerin sosyal etkinliklere yönelik tutumları ile akademik başarıları arasında anlamlı bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Etkinlik, Tutum, Ortaokul ve Lise, Akademik Başarı
Students' Attıtudes to the Actıvıtıes Carrıed Out in Schools
Abstract
Keywords: In this research , It is aimed to search the social activities that are carried
out in schools and their affcets on secondary school and high school students’ academic successes and attitudes towards these social activities. Educational
activities carried out by the individuals at schools are not for life, but life itself. Every function and every situation that an individual needs for life are supposed to acquire
at schools.For this reason,Social activities that students carried out in schools have
an important role for acquiring these functions. At this scanning model survey, an
attitude scale consisting 8 dimensions and 35 items which was developed by Duygu Görkem (2012) was applied to 529 students from secondary and high schools. The
data required for this research consist of attitude scale for social activities and
previous grades of some subjects(Science ,Mathematics,Foreign Language, Social Studies )Data that we obtained were analyzed by the program SPSS 23.0. While
analyzing data, statistical analysis like standard deviation ,arithmetic mean
,frequency analysis T-test ,one way Anova and correlation were used .Acording to demographic features of analysis result show that there is a significant
correlation.And It is understood that there is a correlation between students’ attitudes towards social activities and their academic succes.
Keywords: Social Activities , Attitude,secondary School and High School,
Academic Success.
Ortaokul Öğrencilerinin Okula Bağlanma Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından
İ̇ncelenmesi
Araştırmacı Döne Elif Yaşar - Doç.Dr. Kemal Öztemel
ÖZ
Bireyin kendisi için önemli olan bireylerle arasında geliştirdiği güçlü duygusal bağ
“bağlanma” kavramı ile ifade edilmektedir (Kuyumcu, 2011). Bağlanma kavramının
temel hatları Bowlby tarafından çizilmiştir. Bağlanma, güven ve ait olma ihtiyacını karşılama amacıyla güçlü bir bağ kurulması sonucunda ortaya çıkar. Okul, bireyin
yaşamının ilk yıllarından başlayarak, genç yetişkinliğe kadar olan süreçte bireyin yaşamını şekillendirmede önemli yer kaplayan bir kurumdur. Bireyin hayatında bu
denli önemli yer tutan okulda olmaktan gurur duyması, kendini okula ait hissetmesi,
kendisini o okulda güvende ve rahat hissetmesi “okula bağlanma” olarak tanımlanabilir (Maddox ve Prinz, 2003). Okula bağlanmanın ilişkili olduğu faktörleri
belirlemenin, okula bağlanmayı daha yakından tanımaya ve bağlanma düzeyinin
artması için gerekli önlemleri almaya fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin okula bağlanma düzeylerinin cinsiyet; sınıf
düzeyi, ders dışı etkinliklere katılım, anne babanın birliktelik durumu ve eğitim durumu değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir. Araştırmaya
265 kız 237 erkek toplam 502 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin 269’u 7. sınıf ve
233’ü 8. sınıf öğrencisidir. Veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu ve Çocuk ve Ergenler için Okula Bağlanma Ölçeği (Savi, 2011) kullanılmıştır. Bulgulara göre,
okula bağlanma toplam puanı ve okula bağlanma alt ölçeğinden alınan puanlar sınıf düzeyine göre; öğretmene bağlanma alt boyutundan alınan puanlar ise anne baba
birliktelik durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Ders dışı etkinliklere
katılma durumuna göre, okula bağlanma toplam puanı, okula bağlanma, öğretmene bağlanma ve arkadaşa bağlanma alt boyutlardan alınan puanlar anlamlı düzeyde
farklılaşmaktadır. Toplam okula bağlanma düzeyi ile okula bağlanma ve öğretmene
bağlanma alt boyutundan alınan puanlar, anne ve baba eğitim düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşırken, arkadaşa bağlanma alt boyutundan alınan puanlar yalnızca
anne eğitim düzeyine göre anlamlı farklılık göstermektedir. Çalışmanın sonunda bulgular tartışılıp önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Bağlanma, Okula Bağlanma, Öğretmene Bağlanma, Arkadaşa
Bağlanma, Ortaokul Öğrencileri
Ortaokul Öğrencı̇lerı̇nı̇n Yoksulluk Olgusuna İ̇lı̇şkı̇n Görüşlerı̇
Lale Yalçın - Prof.Dr. Hacer Tor
ÖZ
İnsanlık tarihi kadar geçmişe sahip olan yoksulluk sorunu dünyada ki bütün
gelişmelere karşın hala bütün dünya ülkelerinde görülen ekonomik bir rahatsızlık
durumu olup az gelişmiş ülkelerin daha ciddi bir rahatsızlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğan her bebeğin dünyaya eşit birey olarak gelmesi arzulanmaktadır.
Ancak yoksul anne adayının yetersiz beslenmesi sonucu karnındaki bebek için (bedensel veya zihinsel) eşitsizlik başlamaktadır. Çoğu zaman yoksul doğan bir
çocuğun yetişkinliğinde de yoksul bir yaşam sürdürme ihtimali yüksek
olabilmektedir. Dolayısı ile yoksulluk bir miras olarak aileden çocuğa yansımaktadır. Yoksulluk kişisel bir problem olmakla birlikte sosyal bir durum olduğunda
milyonlarca kişiyi etkileyebilmektedir. Bu nedenle yoksulluk sorununu fark ederek,
toplumun en küçük bireylerinden başlanılarak toplumun bütün katmanları ile birlikte yoksullukla bilinçli bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu çalışma;
ortaokul öğrencilerinin yoksulluk olgusuna yönelik görüşlerini tespit etmek amacıyla planlanmıştır. Yapılan çalışma da nicel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın
çalışma grubunu Keçiören’de bulunan Tarhuncu Ahmet Paşa Ortaokulunda öğrenim
gören, 220 kız ve 180 erkek olmak üzere toplam 400 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak iki bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Veriler SPSS
21.00 (Statistical Package of TheSocialSciences) programıyla analiz edilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin % 55’i kız, %45’i erkektir. Araştırma sonucunda;
erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre yoksulluk kavramı hakkında daha fazla
bilgiye sahip oldukları belirlenmiştir. Öğrencilerin yoksulluk algısına ilişkin bilgi düzeyleri ile yaş ve sınıf değişkeni arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur
(p˂0.05). Yoksulluğun insanlar üzerindeki olumsuz etkileri hakkında daha çok bilgi
sahibi olan öğrencilerin anneleri ilkokul ve ortaokul mezunu olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin büyük çoğunluğunun yoksulluğun nasıl önlenebileceği konusunda bilgi
sahibi olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Çocuk Yoksulluğu.Yoksulluk Olgusu
Politik Mizahta İ̇ktidar İ̇mgeleri
Dr. Bı̇rol Demı̇rcan
ÖZ
Politik Mizah, iktidarın yerilmesi veya övülmesi ile içeriklenen bir anlatı olarak
siyasal kültürün önemli bir parçası olmuştur. Tarih boyunca kültürel, mekânsal,
toplumsal farklılıklara bağlı olarak biçimlenen politik mizah, toplumda söylenemeyen yalın gerçekliğin kısa ve öz anlatımıdır. Günümüz toplumlarında
karşılaşılan sorunların çözümünün uzmanlık gerektirmesi ve yurttaşın çözüm konusunda fikir beyan edememesi politikanın oluşmasında etkin yurttaş katılımının
önünde bir engel olmaktadır. Bu anlamda, politik mizah, politikanın, rasyonel ve
eleştirel müzakereler ile oluşmasının önündeki engeli kamuoyunun oluşmasına ve farkındalığın yaratılmasına katkıda bulunarak önemli politik bir katkı sağlamaktadır.
Merkez medyada yer bulamayan marjinalleşmiş, iktidarda olmayan veya olamayan
gruplar, kişiler ve kesimler mizahın aynasından sorunlarını yansıtabilmektedir. Mizah aynası, kullandığı sembolik dil, imge ve yarattığı anlamlar ile iktidarı ve
iktidarın araçsallaşmış bedenlerini böylelikle sınırlamakta ve kamu bilincini yaratmaktadır. Kendine has bir dili olan politik mizah, toplumsal sorunların
karikatürize edilmiş anlatımı ile politik konuların daha kolay anlaşılmasına yardımcı
olmaktadır. Çalışmada, bu nedenle politik mizah dergilerinde kullanılan dil ile iktidar temsilinin nasıl kurulduğu göstergebilimin sunduğu olanaklar ile ele alınacaktır. Bu
analiz ile iktidarın medyada nasıl anlamlandırıldığı, hangi imgeler ve hangi sembollerle anlatıldığı ve bunun toplumsal sorunların farkındalığı artırmada ne gibi
rollerinin olduğu açıklanmak amaçlanmaktadır. Amaç doğrultusunda, sosyal
medyadaki konuların ele alınış biçimi ile merkez medyada yer alan haberler arasında bir karşılaştırma yapılacaktır. Daha sonra, sosyal medyanın iktidar temsili ile merkez
medyanın iktidar temsili arasındaki benzerlikler ve farklar ortaya konulmaya
çalışılacaktır. Bahtin’in “grotesk gerçeklik” kuramı çalışmanın kuramsal yol göstericisi olacaktır. Bahtin, “grotesk gerçekliği” halkın gülüşü olarak adlandırmakta
ve halkın gülüşünün topluma dair olan her şeyi tersine çevirerek konuşulamayanın konuşulmasına, değersizin değerli, değerlinin de değersizleştirilmesine neden
olduğunu belirtmektedir. Bu kuram çerçevesinde çalışmada, politik mizah sosyal
medyada, iktidarın yapısını, farklı bir görünüm kazandırarak, insan bedenine daha yakın, maddi ve hissedilebilir imgesel bir yapıya dönüştürdüğü tezi savunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: İktidar, İ̇deoloji, Medya, Söylem, İ̇letişim.
Polonya’da XX. Yüzyılda Türkçe Öğretı̇mı̇ İ̇çı̇n Yazılmış Bı̇r Kı̇tap
Prof. Dr. Öztürk Emı̇roğlu
ÖZ
Bu incelemede, Türkçe öğretimi için Polonya’da XX. yüzyılda yazılmış ve
yayımlanmış bir kitap değerlendirilecektir. Polonya’da Türkçe öğretimi
materyallerini üçe ayırarak değerlendirmek mümkündür. Birinci gruba girenler, Türkoloji bölümlerindeki akademisyenlerin derslerde öğrencilere Türkçe öğretmek
maksadıyla yazdıkları kitaplardır. İkinci gruba girenler ise Türkçe konuşma kılavuzlarıdır. Üçüncü grubu oluşturan sözlükler ise doğrudan dil öğretim kitabı
olmayıp dil öğretimi için temel materyallerden sayılır. Bu incelemenin konu
çerçevesini ilk gruba giren bir kitap Münevver Borzęcka ve Prof. Dr. Tadeusz Majda’nın birlikte hazırladıkları Skrypt do nauki języka tureckiego / Türk Dili
Öğrenimi Notları (Varşova Üniversitesi Yayınları, 1965) başlıklı çalışma
oluşturmaktadır. Bu kitap, Polonya’da Türkçe öğretimi konusunda XX. yüzyılda hazırlanmış en kapsamlı çalışmadır. Türkçe fonetik, morfoloji, sentaks gibi alanları
içeren bu çalışmanın birinci cildi yazılıp yayımlanmış, ancak ikinci cildi düşünce aşamasında kalmıştır. Türkiye Türkçesi öğretimi üzerine hazırlanmış Skrypt do
nauki języka tureckiego; dil öğretim metotları, yazım teknikleri, seviyelere (A, B, C)
göre dil kullanımı ve metin oluşturma gibi farklı yönlerden değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Polonya-Türkçe-Öğretimi-Kitap-Materyal
Turkısh Language Teachıng a Book in Poland in 20th Century
Abstract
Keywords: In this study, a book written and published in Poland for Turkish
teaching will be evaluated in 20th century. In Poland, it is possible to evaluate Turkish teaching materials in three parts. In the first group, the books written by the
academicians in the departments of Turkologies in order to teach Turkish to the
students. In the second group, the ones that are the Turkish speaking guides. The third group of dictionaries are not direct language teaching books but are considered
as basic materials for language teaching. The subject framework of this study is composed of the books in the first group of these is the study called ‘Skrypt do nauki
jrzyka tureckiego / Turkish Language Learning Notes (Warsaw University Press,
1965), prepared by Münevver Borzęcka and Prof. Dr. Tadeusz Majda. This book is
the most comprehensive work prepared on teaching Turkish in Poland in 20th century. The first volume of this work including Turkish phonetics, morphology and
syntax was written and published however, the second volume remained in the
thought phase. Skrypt do nauki jrzyka tureckiego on Turkey Turkish, whose information given above, will be evaluated in different directions such as language
teaching methods, spelling techniques, language use according to levels (A, B, C)
and text creation.
Keywords: Polish-Turkish-Teaching-Book-Material
Problem Kurma ve Çözme Becerilerinin Matematik Öğretimindeki Yerinin ve Öneminin
İ̇ncelenmesi
Araştırmacı Ayşenur Çankaya - Dr. Öğretim Üyesi Rabia Vezne - Doç.Dr.
Harun Şahı̇n
ÖZ
Problem kurma ve çözme becerileri matematik öğretiminde önemli bir yere
sahiptir. Bu becerilerin geliştirilmesi ile bireyler günlük hayatlarında karşılaştıkları problemlerin çözümünde daha az zorlanacaklar ve hayatlarını kolaylaştıracakları
eleştirel düşünme, anlamlandırma, ifade etme, iletişim gibi becerilerini de geliştirebileceklerdir. Bu durum dikkate alınarak yapılan bu çalışmanın amacı
problem kurma ve çözme becerilerinin matematik öğretimindeki yeri ve önemini
araştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda ilgili literatür taraması yapılmış; 24’ü makale, 4’ü kitap, 2’si doktora tezi ve 4’ü internet sitesi olmak üzere 34 farklı kaynaktan
veriler toplanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden olan doküman analizi tekniği ile
veriler incelenmiştir. İçerik analizi yapılan verilerden elde edilen sonuçlara göre problem kurma ve çözme becerilerinin matematik öğretiminde önemli bir yere sahip
olduğu görülmüştür. Öğrencilerin matematiği anlamlandırmaları, günlük hayatla ilişkisini kurabilmeleri, yaratıcılıklarını geliştirmeleri bununla birlikte akademik
başarılarını arttırmaları anlamında problem kurma ve çözme becerilerinin oldukça
etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğrencilerde belirtilen becerilerin gelişmesi için öğretmenlerinin de probleme dayalı öğretime hakim olmaları ve bu
konuda kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Öğretmenlerin matematik derslerinde probleme dayalı öğretimin kullanılmasına ilişkin görüşlerinin olumlu
olduğu ancak pedagojik bilgilerinin, problem kurma ve çözme becerilerinin yeterli
düzeyde olmadığı çalışmada ulaşılan sonuçlardandır.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Problem Kurma Becerisi, Problem Çözme
Becerisi, Öğretmen, Matematik
Proje Tabanlı Bir Öğrenme Etkinliğinin Özel Amaçlı İ̇ngilizce Öğrenen Öğrencilerin
Yabancı Dil Becerilerinin Gelişimi Üzerindeki Etkisi
Dr. Bora Demı̇r
ÖZ
Bu çalışma, gazete hazırlama etkinliğinin, çevre mühendisliği bölümünde eğitim
gören ve özel amaçlı İngilizce (ÖAİ) öğrenen üniversite öğrencilerinin duyuşsal, dil,
kişisel ve kişilerarası becerileri üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Çalışmanın amacına yönelik olarak, 12 haftalık, öğrencilerin internette haber araştırmaları,
buldukları haberlerin dillerini basitleştirerek yeniden yazmaları, bir grup gazetesi oluşturmaları ve sözlü olarak haberlerini sunmalarını gibi görevler içeren, işbirlikçi
bir gazete hazırlama projesi tasarlanmıştır. Güncel çevre konularıyla ilgili 3 sayı
gazete oluşturduktan ve sunduktan sonra öğrencilere 27 maddelik bir Likert tipi anket verilerek, projenin dil, kişisel, duyuşsal ve kişilerarası beceriler şeklindeki dört
alt başlık üzerinde ne kadar etkili olduğu konusunda görüşleri sorulmuştur. Aynı
zamanda, yarı yapılandırılmış görüşme yoluyla projenin farklı yönleriyle ilgili öğrenci görüşleri nitel veri olarak toplanmıştır. Nicel verilerin incelenmesi
sonucunda anketin alt bölümleri arasında yüksek korelasyona rastlanmıştır. Bu da katılımcıların çoğunun projeye katılmaktan dolayı olumlu olarak etkilendiklerini
göstermiştir. Dil gelişimi konusunda ise katılımcılar, proje boyunca kullandıkları
tüm beceriler içinde en çok okuma ve çeviri yapma becerilerinin geliştiğini belirtmişlerdir. Öte yandan görüşme soruları yoluyla elde edilen veriler, başkaları ile
birlikte çalışma ve projenin zaman programlanması ile ilgili olarak bazı eleştiriler ortaya koymuştur. Bu çalışma, yabancı dilde gazete hazırlamanın dil öğrenme
üzerindeki gelişimsel etkisini araştıran deneysel bir çalışma olarak ilgili alanda
önemli bir katkı sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Proje Tabanlı Öğrenme, Özel Amaçlı İ̇ngilizce, Dil
Becerilerinin Geliştirilmesi, Gazete Hazırlama
The Effect of a Project Based-Activity On Foreign Language Development of
Esp Learners: Designing Newspapers
Abstract
Keywords: This study aims at exploring the opinions of environmental engineering
undergraduate students learning English for specific purposes (ESP) about the effect
of creating newspapers on their affective, language, personal, and interpersonal
skills. For the purpose of this study, a 12 week newspaper designing project was organized as a cooperative activity which involved ESP learners to perform tasks
such as searching news on the internet, simplifying the news by rewriting them,
designing a group newspaper, and orally presenting their news. After preparing and presenting three issues of their newspapers on current environmental matters, the
students were given a 27-item Likert type questionnaire to self-report their opinions
about the effect of the project on four domains namely, affective, personal, inter-personal, and language skills. Also, qualitative data were obtained by a semi-
structured interview covering questions on various aspects of the project. The analysis of the quantitative data revealed high correlations between the subscales,
suggesting that the majority of the participants were positively influenced by taking
part in the project. As for language development, the participants reported that they developed their reading skills and translation skills more than other language skills
that they used during the project. On the other hand, data from the interview
demonstrated some criticism in terms of difficulty in working with others and the schedule of the project. This paper provides a relevant contribution as a case of
empirical research, showing the outcomes of a project-based approach by analyzing the developmental effect of preparing newspapers in a foreign language.
Keywords: Project-Based Learning, English for Specific Purposes, Developing
Foreign Language Skills, Creating Newspapers
Rehber Öğretmenlerı̇n Meslekı̇ Yönlendı̇rmedekı̇ Çalışmaları ve Karşılaşılan Sorunlar
Doç.Dr. Ahmet Üstün - Dr. Öğretim Üyesi Erdoğan Bozkurt - Murat Keskı̇n
ÖZ
Bu çalışmanın amacı, ortaöğretim kurumlarında yapılan mesleki yönlendirmede
rehber öğretmenlerin etkilerini ve süreçte karşılaşılan sorunlara ilişkin çözüm
önerilerini araştırmaktır. Çalışmanın örneklemini Amasya ili ortaöğretim kurumlarında görev yapan 6 rehber öğretmen oluşturmaktadır. Araştırma yöntemi
olarak nitel araştırma olgubilim deseni kullanılmıştır. Elde edilen veriler rehber öğretmenlerin mesleki yönlendirmedeki etkilerinin kariyer günleri, üniversite
gezileri, mesleki yönelim envanterleri ve mesleki seminer düzenleme şeklinde
olduğunu ortaya koymuştur. Mesleki yönlendirmede karşılaştıkları sorunların ise; aile baskısı, mesleğin popülaritesi, iş imkânlarının fazlalığı, ilgi ve yeteneklerin fark
edilmemesi olmuştur. Bu sorunların çözümüne yönelik rehber öğretmenlerin
görüşleri; kendini tanıma, aile bilgilendirmesi, meslekler hakkında bilgi sahibi olma ve mutlu olacakları mesleklere yöneltme şeklinde sıralanmıştır. Araştırma bulguları
doğrultusunda ortaöğretim kurumlarındaki rehber öğretmenlerin öğrencilere kendilerini tanımaları, meslekleri tanımaları ve ailelerin çocuklarına destek olmaları
konusunda çeşitli konferans ve seminerler yapması gibi önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Mesleki Rehberlik, Rehber Öğretmen, Öğrenci, Mesleki Yönlendirme
Rutı̇n Olmayan Problemler ve Problem Çözme Becerı̇sı̇ İ̇le İ̇lgı̇lı̇ Yapılmış Çalışmaların
Analı̇zı̇
Neslihan Yeşı̇l - Doç.Dr. Zeynel Kablan
ÖZ
Bu çalışmanın amacı rutin olmayan problemler ve problem çözme becerisi ile ilgili
yapılan deneysel ve betimsel araştırmaların analiz edilerek bir takım sonuçlara
ulaşmaktır. Bu amaç doğrultusunda, araştırma kapsamındaki incelenen konuya yönelik betimsel ve deneysel ulaşılabilen yayımlanmış makaleler ve YÖK Ulusal
Tez Merkezinden PDF uzantılı olarak erişilebilen yüksek lisans ve doktora tezleri analiz edilmiştir. İnceleme sonucunda rutin olmayan problemler ve problem çözme
becerisi ile ilgili 36 adet çalışmaya ulaşılmıştır. Araştırma kapsamında ulaşılan her
bir çalışma içerik analizi yönergesinde yer alan 8 alt boyutlara göre analiz edilmiştir. İçerik analizi yönergesinde yer alan boyutlar her bir araştırmanın; araştırma
yöntemine göre dağılımı, örneklemine göre dağılımı, eğitim kademesine göre
dağılımı, veri toplama aracına göre dağılımı, yıllara göre dağılımı, deneysel araştırmaların bağımlı ve bağımsız değişkenine göre dağılımı, betimsel
araştırmalarında değişkenlerine göre dağılımı incelenmiştir. Çalışmaların daha çok betimsel yöntem ile yapıldığı, araştırma örnekleminin önemli bir kısmını
öğrencilerin oluşturduğu, araştırmaların önemli kısmının test(başarı testleri vb.) ve
doküman analizi veri toplama araçlarıyla yürütüldüğü, çalışmaların geçmişten günümüze doğru yıllara göre bir artış gösterdiği tespit edilmiştir. İncelenen deneysel
araştırmalarda çeşitli eğitim, yöntem ve tekniklerin rutin olmayan problem çözmeye etkisinin araştırıldığı tespit edilmiştir. Basit betimsel araştırmalarda rutin olmayan
problemlerin çözümünde kullanılan strateji ve rutin olmayan problem çözme düzeyi
değişkenlerinin incelendiği ve çeşitli değişkenlerin rutin olmayan problem çözme düzeyi ile ilişkilendirildiği ilişkisel betimsel araştırmalara ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rutin Olmayan Problem, Problem Çözme, Problem Çözme
Becerisi.
Schopenhauer Felsefesı̇nde Merhamet Problemı̇
Naim Karadaş
ÖZ
Herhangi bir canlının acısını, kederini, mutsuzluğunu yüreğinde hissedip bundan
üzüntü duyma, ona karşı yardım hisleriyle dolma ve acıma şeklinde tanımlanabilen
merhamet, felsefenin olduğu kadar inanç sistemlerinin de en önemli konularından biri olmuştur. Dinler “merhamet” konusunda net bir belirleme yaparak, söz konusu
kavramı “sevgi” ile iç içe değerlendirmişlerdir. Felsefede merhamet konusunda en keskin görüşleri olan düşünürlerden biri “merhameti öldürün” diyen Nietzsche’dir.
Oysaki Nietzsche’nin düşünsel önderi Schopenhauer merhameti temel bir ahlak
yasasıyla ilişkilendirerek “Merhamet ahlakın temelidir” der. "Dünyanın özü kötüdür...yapılması gereken en iyi şey yaşam istencini reddetmektir" diyen
Schopenhauer sefalet ve ıstırapla dolu bir yer olarak gördüğü bu hayatta merhameti
kurtuluş yollarından biri olarak sunar. Felsefesinin temel kavramlarından biri olan “istenç” kavramını ahlak ile temellendiren Schopenhauer, ahlakiliği tartışmaya
açmıştır. Ona göre, tüm davranışların temel güdüsünü oluşturan sebepler arasında karşımızda davranışta bulunan kişinin acısını veya rahatını buluruz. Dolayısıyla hep
aynı nihai sona ulaşılır: Her davranışın ardında bencilce bir güdü yatmaktadır. Bu
sebeple de neredeyse hiçbir davranış, ahlaki değer taşımaz. Ancak Schopenhauer’a göre davranışta bulunan bir başkası zarar görecek diye bu davranışına bir sınırlama
getiriyor ise ahlakilik orada devreye girebilir. Bir başkası için insan neden kendini sınırlar, hatta daha da ileriye giderek onun rahatı için fazladan bir şeyler yapmanın
nasıl bir altyapısı olabilir? Kendi refahımı istercesine onun refahını istemenin, onun
acısını bedenimde doğrudan hissetmenin temelinde ne vardır? “O kişiyi kafamda o kadar iyi tasavvur ediyorum ki, onun davranışları ile benim davranışlarım arasındaki
sınır neredeyse kalkıyor” diyen Schopenhauer’un burada bahsettiği duygu
merhamettir. Bu duygu insanı hakiki adalet ve insan sevgisine götürür. Bunun dışında başka hiçbir güdünün ahlaki olmasının ihtimalinden bile söz edilemez. Bu
çalışmada Schopenhauer felsefesinde “merhamet” probleminin, ilgili kavram ve problemlerle ilintilendirilerek değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Merhamet, İ̇stenç, Ahlak, Sevgi, Istırap
Sınıf Öğretmenlerinin Kaynaştırmayla İ̇lgili Mesleki Yeterlilik Algılarının İ̇ncelenmesi
Özkan Sağlam - Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Kocaarslan
ÖZ
Özet Kaynaştırma eğitimi,özel gereksinimli öğrencilerin okullarında akranlarıyla
beraber eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmelerinin yanında destek eğitim
hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır. Özel gereksinimli bireyler bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal açıdan akranlarından bazı farklılıklar
gösterebilir. Kaynaştırma eğitimi özel gereksinimli öğrencilerin topluma daha kolay uyum sağlamalarına yardımcı olmaktadır. Kaynaştırma uygulamasının başarılı
olabilmesi, bu sürecin paydaşları olan ebeveyn, öğretmen, okul idaresi, normal
gelişim gösteren öğrenci ve velilerin işbirliği yapmasına bağlıdır. Bu süreçte en önemli rolü öğretmenler üstlenmektedir. Öğretmenlerin kaynaştırma eğitimi ile ilgili
mesleki yeterlilikleri başarıya ulaşmada en önemli unsurlardan biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu doğrultuda, yapılan bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin mesleki yeterlilik algılarını tespit etmektir. Ayrıca cinsiyet, mesleki kıdem, sınıfında
kaynaştırma öğrencisi bulunma durumu, okutulan sınıf düzeyi ve sınıf mevcudu gibi değişkenlerin sınıf öğretmenlerin kaynaştırma eğitimine yönelik mesleki yeterlilik
algılarını farklılaştırıp farklılaştırmadığı sorularına yanıt aranmıştır. Araştırmanın
çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemine göre seçilen 100 sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri 2018-2019 Eğitim Öğretim yılında toplanmıştır.
Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu ve Karaca (2018) tarafından geliştirilen “Öğretmenler İçin Kaynaştırmaya Yönelik
Mesleki Yeterlilik Algısı”ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel
istatistikler, ilişkisiz örneklemler, t-testi ve tek yönlü varyans analizi hesaplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular sınıf öğretmenlerinin kaynaştırmaya yönelik
mesleki yeterlilik algılarının orta düzeyde olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte
cinsiyet, mesleki kıdem, kaynaştırma alanında eğitim alma durumu, okutulan sınıf düzeyi, kaynaştırma öğrencisi bulunma durumu ve çalışılan sınıfın mevcudu
değişkenleri açısından sınıf öğretmenlerinin kaynaştırmaya yönelik mesleki yeterlilik algılarının anlamlı bir şekilde farklılaşmadığı belirlenmiştir. Elde edilen
bulgular temelinde çeşitli önerilere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kaynaştırma Eğitimi,mesleki Yeterlilik Algısı,sınıf Öğretmenleri
Sivil Toplum Kuruluşu Üyelerinin Tolerans Düzeyleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma
Dr. Öğretim Üyesi Gamze Aksan
ÖZ
Sivil toplumun gerçekte önemli kıldığı diğer tüm sosyolojik bağlamlar, özellikle
farklılıklar konusu üzerinden somutlaşarak günümüzde çok daha görünür hale
gelmiştir. Sivil toplum, kamusal alanda farklılıkları organize eden organizasyonel bir oluşum olarak demokrasinin gelişmesi için önemli kabul edilmekte, dolayısıyla da
farklılıklarla birlikte yaşama ve onlarla kurulan ilişkiler önem kazanmaktadır. Tolerans bu bağlamda, bireylerin kendi toplumsal kimlikleri konusunda veri
sağlayan aynı zamanda başkaları ile kurdukları ilişkinin mahiyetini ve sınırlarını
anlaşılır kılan önemli kavramlardan birisidir. Bu çalışma toleransın bir takım düzeylerde ve farklı kategorilerle ilişkide nasıl işlediğini sivil toplum bazında
görmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede kadın, çocuk, eğitim ve yardımlaşma
alanlarında faaliyet gösteren farklı sivil toplum kuruluşlarına üye 155 kişinin katıldığı bir alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Elde edilen verilere göre sivil
toplum üyesi kadınların sıcak tolerans, erkeklerin ise soğuk tolerans düzeyi daha yüksektir. Kadın ve çocukları destekleme amaçlı faaliyet gösteren sivil toplum
kuruluşu üyelerinin sıcak tolerans; dini amaçlı faaliyet gerçekleştiren kuruluş
üyelerinin soğuk tolerans düzeyinin diğer kategorilere göre daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. Sıcak tolerans düzeyi ile dindarlık arasında ise negatif anlamlı bir
korelasyon ilişkisi tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Tolerans, Farklılıklar
Sociological Research On Tolerance Levels of Non-Governmental Organization
Members
Abstract
Keywords: Various sociological contexts that civil society really made important
have become more visible nowadays, especially concretizing through the subject of differences. Civil society is considered important for the development of democracy
as an organizational occurrence organizing differences in the public sphere. Therefore, living together and relations with differences gain importance. In this
context tolerance is one of the important concepts that provide individuals data on
their own social identity and at the same time makes clear the nature and limits of
the relationship with others. This study aims to see how tolerance works in some levels and in relation to different categories on the basis of civil society. In this
context, a field survey was carried out in which 155 individuals participated from
different non-governmental organizations. According to this data of NGO’s memberships, women are tend to be tolerant, while men are cold and less tolerant.
Members of NGO’s that perform activities to support women and children, tend to
be warm tolerant, religion related are cold tolerant as compared to other categories. It has been identified there is a negative significant correlation between religiosity
and cold tolerance level.
Keywords: Civil Society, Tolerance, Differences.
Süreklı̇ Değı̇şen Sınav Sı̇stemı̇nı̇n Öğrencı̇ Kaygı Düzeyı̇ne Etkı̇sı̇
Dr. Öğretim Üyesi Erdoğan Bozkurt - Doç.Dr. Ahmet Üstün - Murat Keskı̇n
ÖZ
Eğitim sistemimizin en temel sorunlarının başında sınavlar gelmektedir. Sınavlar
ve gereklilikleri ile ilgili birçok görüş olmasına rağmen hepsinin buluştuğu ortak
nokta sınavların olması gerektiği fikridir. Bu çalışmanın amacı değişen sınav sisteminin öğrencilerin kaygı düzeylerine etkisini araştırmaktır. Araştırmanın
katılımcılarını, 8.sınıf ve 12.sınıf öğrencilerinden maksimum çeşitlilik örneklem yöntemi kullanılarak seçilen 8 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma yöntemi olarak nitel
araştırma yaklaşımı seçilmiştir. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme tekniği
kullanarak toplanmıştır. Öğrencilere değişen sınav sistemi hakkında neler düşündükleri sorulmuş ve verdikleri cevaplara göre kaygı düzeylerine ilişkin
değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmaya katılan öğrencilerin değişen sınav
sistemleri hakkında düşüncelerini; sınav kaygısı, yetersiz bilgi, umutsuzluk, belirsizlik, çalışmaya karşı isteksizlik, ailelerin yüksek beklentisi şeklinde
sıraladıkları görülmüştür. Araştırma sonucu değişen sınav sisteminin öğrenci kaygı düzeyleri üzerinde olumsuz etkilere neden olduğunu ortaya koymaktadır.
Araştırmanın öneriler kısmında uzman eğitimcilerden oluşan bir ekibin sınav sistemi
üzerinde temelleri sağlam ve uzun yıllar uygulanabilecek bir sistem üzerinde çalışmaları gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Değişen Sınav Sistemi, Sınav Kaygısı, İ̇steksizlik, Ailelerin Yüksek Beklentisi, Umutsuzluk.
Türkı̇ye’de Matematı̇ksel Akıl Yürütme Becerı̇sı̇, Tahmı̇n Yürütme Becerı̇sı̇, Problem
Çözme Becerı̇sı̇ İ̇le İ̇lgı̇lı̇ Yapılmış Çalışmaların Analı̇zı̇
Tekgül Yaşar - Doç.Dr. Zeynel Kablan
ÖZ
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de matematiksel akıl yürütme becerisi, tahmin
becerisi ve problem çözme becerisi ile ilgili yapılan betimsel ve deneysel çalışmalar
incelenip sonuçları analiz edilerek bir takım sonuçlara ulaşmaktır. Bu amaç doğrultusunda, araştırma kapsamındaki incelenen konuya yönelik betimsel ve
deneysel ulaşılabilen yayımlanmış makaleler ve YÖK Ulusal Tez Merkezinden PDF uzantılı olarak erişilebilen yüksek lisans ve doktora tezleri analiz edilmiştir. İnceleme
sonucunda matematiksel akıl yürütme becerisi, tahmin yürütme becerisi ve problem
çözme becerisi ile ilgili 48 adet çalışmaya ulaşılmıştır. Araştırma kapsamında ulaşılan her bir çalışma içerik analizi yönergesinde yer alan 8 alt boyutlara göre
analiz edilmiştir. Çalışmaların daha çok betimsel yöntem ile yapıldığı, araştırma
örnekleminin önemli bir kısmını öğrencilerin oluşturduğu, araştırmaların önemli kısmının test(başarı testleri vb.) ve görüşme veri toplama araçlarıyla yürütüldüğü,
çalışmaların geçmişten günümüze doğru yıllara göre bir artış gösterdiği tespit edilmiştir. İncelenen araştırmalarda problem çözme becerisi ve akıl yürütme becerisi
değişkenlerine büyük oranda rastlanılmıştır. Tahmin becerisine bakıldığında ise
diğer iki değişkene göre daha az çalışmalar yapılmıştır. Problem çözme , matematiksel akıl yürütme ve tahmin becerilerinin dışında akademik başarı ve
matematiksel düşünme becerisi araştırmalarda incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Matematiksel Akıl Yürütme Becerisi, Problem Çözme
Becerisi, Tahmin Becerisi
Uluslararası Bakalorya Programı İ̇le Ulusal Programdakı̇ Bı̇lı̇şı̇m Teknolojı̇lerı̇
Derslerı̇nı̇n Yansıtıcı Düşünme Becerı̇sı̇ Açısından Karşılaştırılması
Eda Torun - Prof.Dr. Nesrı̇n Özdener
ÖZ
ULUSLARARASI BAKALORYA PROGRAMI İLE ULUSAL
PROGRAMDAKİ BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ DERSLERİNİN YANSITICI
DÜŞÜNME BECERİSİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI Teknolojinin gelişim hızı dikkate alındığında, yetiştirmekte olduğumuz çocukların mezun
olduklarında onları bekleyen dünya ve ülke şartlarının şimdiki ile aynı olmayacağını öngörmek mümkündür. Buna göre, çocuklarımızı şu anda içinde bulunduğumuz
şartlara göre yetiştirmekten ziyade, onları bekleyen dünyada ihtiyaç duyacakları bilgi
ve becerilerle donatmak, onlar için çok daha yararlı olacaktır. Türkiye’de genç nüfusun yeterli donanıma sahip bireyler haline gelmesi, Türkiye’yi teknolojinin hızla
ilerlediği bugünlerde diğer dünya ülkeleri arasında söz sahibi yapabilecek bir
gelişmedir. Bu noktada özellikle teknoloji eğitimlerinin önemi yadsınamaz bir gerçektir Dünyadaki diğer bilişim teknolojileri dersleri incelendiğinde, bilişim
teknolojileri eğitimlerini sosyolojik boyutlarıyla ele alan eğitim programlarının da olduğu görülmektedir. Bu programlar bilişim teknolojilerini kullanabilme becerisini
öğrencilere kazandırmayı hedeflerken, diğer taraftan sosyal ve etik bağlamda
etkilerini sorgulamalarına imkan verecek şekilde sosyolojik boyutlar içermektedir. Bu programlardan biri olan Uluslararası Bakalorya Organizasyonu Programı (IBO),
Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’na bağlı toplam 49 Devlet Lisesi ve Özel Okulda resmi olarak yürütülmektedir. Bu çalışmada, ortaöğretim düzeyinde MEB
tarafından hazırlanan ulusal programdaki bilişim teknolojileri dersi ile IBO
tarafından hazırlanan bilişim teknolojileri dersini alan öğrencileri yansıtıcı düşünme becerisi açısından karşılaştırarak, hangi grubun öğrendiklerini hayatlarına daha iyi
yansıtabildiklerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, araştırmanın çalışma
grubunu; 2018-2019 eğitim öğretim döneminde, İstanbul’daki bir ortaöğretim kurumunda öğrenim gören toplam 379 ortaöğretim öğrencisi oluşturmaktadır.
Yansıtıcı düşünme becerisi, Kember ve arkadaşları (2000) tarafından geliştirilen Yansıtıcı Düşünme Düzeyini Belirleme Ölçeği (YDDBÖ) ile ölçülmüş, araştırma
kapsamına alınan bu iki eğitim programı dikkate alınarak cevaplanması istenen
sorular öğrencilere, araştırmacı tarafından önceden hazırlanan online platform (Google-Formlar) üzerinden sorularak, veriler dijital ortamda toplanmıştır. Verilerin
analizinde parametrik olmayan testlerden Mann Whitney-U testi yapılmış, IBO
programında ders alan öğrencilerin, MEB programında alan öğrencilere göre yansıtıcı düşünme becerileri düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırma sonuçlarının hem IBO hem de MEB yöneticileri ile paylaşılarak, yapılacak olan müfredat geliştirme çalışmalarına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.
Kember, D., Leung, D.Y.P., Jones, A., Loke, A.Y., McKay, J., Sinclair, K., Tse, H.,
Webb, C., Wong, F.K.Y., Wong, M.W.L. and Yeung, E. 2000. Development of a questionnaire to measure the level of reflective thinking. Assessment and Evaluation
in Higher Education.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, Bilişim Teknolojileri, İbo, Bilgisayar Dersi
Ünı̇versı̇te Öğrencı̇lerı̇nde İ̇ntı̇kam Eğı̇lı̇mı̇
Dr. Öğretim Üyesi Selahattin Yakut
ÖZ
İnsan; zihinsel, duygusal, psikolojik vb. çok boyutlu bir varlıktır. İnsanın yaşam
serüveni içinde şekillenerek yaşadığı olumlu yada olumsuz hadiselerle aktif hale
gelen bu boyutlar, insanın hayata bakışını, psikososyal yapısını ve hayattan aldığı doyumu direkt yada dolaylı yönden etkilemektedir. İnsanın psikolojik sağlığına etki
eden bu duygu durumlarından birisi olarak da; mağduriyet yaşadığını düşünen her bireyin bu düşüncesinin tonu ve şiddeti ölçüsünde mağduriyeti yaşatan kişi yada
kişilerden öç alma duygusunu ifade eden intikam duygusu olduğu düşünülebilir. Zira
intikam, insanın zihinsel yapısında çok derin kırılmalara ve travmalara kaynaklık edebilecek son derece kuvvetli bir motivasyon kaynağıdır. İnsanın psikososyal
dünyasında merkezi bir rol oynadığını varsaydığımız intikam duygusunun,
ülkemizin geleceğinin şekillenmesinde önemli görevler üstlenecek olan üniversite öğrencileri üzerindeki etkilerini inceleme amacı taşıyan bu çalışmamızın araştırma
grubu, 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Yozgat Bozok Üniversite’nin çeşitli fakültelerinde eğitimlerine devam eden ve seçkisiz örneklem yoluyla seçilen
198 (% 55) bayan ve 162 (% 45) erkek olmak üzere toplam 360 öğrenciden
oluşmaktadır. Verilerin toplanmasında “Kişisel Bilgi Formu” ve “İntikam Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen verilerin SPSS programında aritmetik ortalama, standart
sapma, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis H analiz işlemleri yapılarak şu sonuçlara ulaşılmıştır: Örneklemin genel intikam eğiliminin orta düzeyde olduğu; intikamın
cinsiyet, ekonomik düzey, sübjektif dindarlık algısı üzerinde anlamlı bir fark
oluşturmadığı ancak hayat memnuniyeti ve okul ikliminden memnuniyet değişkenleri üzerinde negatif yönlü anlamlı bir fark oluşturduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İntikam, Öç Almak, Kin, Dindarlık
Üniversite Öğrencilerinin Bağlanma Stillerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İ̇ncelenmesi
Hifa Nazile Yıldız - Doç.Dr. Kemal Öztemel
ÖZ
“Bağlanma” insanların başkalarıyla bağ kurma eğilimlerini açıklamak için ortaya
atılmış bir kavramdır ve iki insan arasındaki yakın duygusal bağ(Santrock, 2012)
olarak tanımlanır. Bowlby (2012)’e göre bağlanma temelde iki boyutu bir zihinsel modelle ilişkilidir. Birinci boyut bağlanılan kişinin koruma, destek, bakım
ihtiyaçlarına karşılık veren biri olarak görülüp görülmediği; ikincisi kişinin kendisini başkaları tarafından yardıma değer olarak görüp görmediğidir. Buna göre dört farklı
bağlanma stili tanımlanır (Bartholomew,1990; Bartholomew ve
Horowitz,1991):Olumlu benlik ve başkaları algısı “güvenli bağlanma” stilini oluşturmaktadır. Bu kişiler kendilerini sevilmeye değer görür ve başkalarına
güvenirler. Olumsuz benlik modeli ile olumlu başkaları modeli “saplantılı bağlanma”
stilini oluşturur. Bu kişiler kendilerini değersiz görür ve kendilerine ilişkin değerin başkalarının onayına bağlı olduğunu düşünürler. Olumsuz benlik ve başkaları modeli
“korkulu bağlanma” stilini oluşturmaktadır. Bu kişilerin öz saygıları düşüktür, diğerlerinin güvenilmez ve ulaşılmaz olduğunu düşünürler. Olumlu benlik ve
olumsuz başkaları algısı ise “kayıtsız bağlanma” stilini oluşturur. Bu kişilerin öz
saygısı yüksektir, daha az yakınlık ihtiyacı hissederler. Görüldüğü üzere bağlanma, kişinin kendisine ve çevresine ilişkin birçok davranışını belirleyen önemli bir
değişkendir. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin bağlanma stillerinin; cinsiyet; anne babanın hayatta olma durumu, birlikte yaşama durumu, eğitim
durumu; anne baba boşanmışsa boşanmanın gerçekleştiği yaş; yedi yaşına gelene
kadar bakım veren kişiler; bu kişilerden ayrı kalma durumu; doğum sırası değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadağını belirlemektir. Araştırmaya 319
kadın 153 erkek katılmıştır. Veri toplama aracı olarak İlişki Ölçekleri Anketi(Sümer
ve Güngör, 1999) ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Bulgulara göre korkulu bağlanma puanları cinsiyete göre; güvenli bağlanma puanları ebeveynlerin birlikte
yaşama durumlarına ve yedi yaşına kadar bakım veren kişiden ayrılmış olma durumuna göre ; saplantılı bağlanma puanları anne eğitim durumuna göre; korkulu
bağlanma baba eğitim durumuna göre; korkulu ve kaygılı bağlanma puanları ise
doğum sırasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır. Korkulu ve kaygılı bağlanmanın birbirleriyle pozitif ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Çalışmanın sonunda
bulgular tartışılıp önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Bağlanma Üniversite Öğrencileri
Üniversite Öğrencilerinin Özdüzenleyici Öğrenme Stratejilerinin ve Akademik
Başarılarının Özyeterlik İ̇nançlarını Yordama Gücü
Doç.Dr. Harun Şahin - Dr. Öğretim Üyesi Miray Dağyar
ÖZ
Bireylerin kendi öğrenme süreçlerini, bilişsel, üstbilişsel öğrenme stratejilerini
kullanarak ve çalışma ortamını ve zamanını doğru ayarlayarak düzenleyebilmeleri,
öğrenirken özdüzenleme yapabilen bireyler olduklarının göstergesidir. Öğrenme sürecinde, özdüzenleyici öğrenme stratejilerinin kullanılması, öğrencilerin akademik
başarılarını ve kendi öğrenme becerilerine duydukları güven duygusu olan özyeterliklerini etkileyen önemli faktörler arasında kabul edilmektedir. Özyeterliği
yüksek olan öğrenciler, öğrenmek ve başarılı olmak için çaba harcayan ve
kendilerinde bu yeterliği gören, kendine güvenen öğrencilerdir. Dolayısıyla, öğrenme sürecinde öğrencilerin özyeterlik inancını etkileyen faktörlerin ortaya
koyulması önemli görülmektedir. Ayrıca, bilişsel ve güdüsel faktörler arasındaki
ilişkileri gösteren çalışmalar, karmaşık bir süreç olan öğrenmeyi açıklamak için de alanyazına katkı sağlamaktadır. Yapılan çalışmada, üniversite öğrencilerinin kendi
öğrenme süreçlerinde kullandıkları bilişsel (yineleme, açımlama, düzenleme, eleştirel düşünme), üstbilişsel ve zaman ve çevre yönetimi özdüzenleyici öğrenme
stratejilerinin ve akademik başarılarının, öğrencilerin özyeterlikleri üzerindeki ortak
etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemine, Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 211, 3. sınıf lisans öğrencisi dâhil edilmiştir.
Öğrencilerin özdüzenleyici öğrenme stratejilerini ve özyeterlik inançlarını belirleyebilmek için “Güdülenme ve Öğrenme Stratejileri Ölçeği”nden
yararlanılmıştır. Çalışmada, değişkenler arasındaki ilişkiler, çoklu doğrusal
regresyon analizi ile belirlenmiştir. Çoklu regresyon analizi sonucuna göre, bilişsel, üstbilişsel, zaman ve çevre yönetimi özdüzenleyici öğrenme stratejileri ve akademik
başarı yordayıcı değişkenleri birlikte, öğrencilerin öğrenmeye yönelik özyeterlik
inançları ile orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki göstermektedir (R=0.566, R2 =0.321, p=.000). Elde edilen bulguya göre belirtilen yordayıcı değişkenlerin birlikte, öğrenci
özyeterliğinin yaklaşık %32’sini açıkladığı söylenebilir. Çalışmadan elde edilen standardize edilmiş regresyon katsayılarına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin,
öğrencilerin özyeterliği üzerindeki önem sırası; açımlama, eleştirel düşünme,
akademik başarı, üstbilişsel, zaman ve çevre yönetimi, düzenleme, yineleme stratejileridir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t-testi sonuçları
incelendiğinde ise, sadece açımlama (t=2.874, p=.000), eleştirel düşünme (t=3.175,
p=.000) ve akademik başarı (t=2.543, p=.012) değişkenlerinin, üniversite öğrencilerinin özyeterlik inançları üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Özdüzenleyici Öğrenme Stratejileri, Özyeterlik İnancı,
Akademik Başarı
Yabancı Dil Olarak Fransızca Öğretiminde Öğrencilerin Fransız Kültürüne Olan
Yaklaşımları: Nicel Bir Araştırma Örneği
Dr. Betül Ertek
ÖZ
Bu araştırmanın amacı Fransızcanın yabancı dil olarak öğretildiği Fransız dili
eğitimi bölümünde ilgili dili öğrenen öğrencilerin Fransız kültürüne olan
yaklaşımlarını, bilgilerini ve farkındalıklarını ortaya koymaktır. Çalışmaya katılan öğrencilerin öğrenmiş oldukları dilin kültürüne ne derece hâkim oldukları ve
bilgilerinin ne denli doğru olduğu anlamaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda, 50 öğrenciye 10 sorudan oluşan bir anket sunulmuştur. Aynı bölümün öğretim
üyeleri ve elemanlarına 10 soruluk bir anket yöneltilmiş olup bu konuda fikirlerini
beyan etmeleri istenmiştir. Fransız dilini yabancı dil olarak öğrenen öğrenciler bu dilin kültürünü, edebiyatını, tarihini bilmeleri gerekmektedir. Bu çalışmada,
öğrencilerin bu konudaki yaklaşımını ölçmek istenmiştir. Öğretim üyeleri ve
elemanlarından alınan sonuçlarla öğrencilerden alınan sonuçlar kıyaslanmıştır. Ortaya çıkan veriler şu tabloyu çizmektedir: öğrencilerin Fransız dili hakkındaki
bilgileri çoğunlukla Fransız klişeleri üzerine yoğunlaşmakta olup, Fransız kültürüne fazlaca aşina olmadıkları saptanmıştır. Öğrencilerin Fransız kültürüne olan
yaklaşımları olumlu yönde olup, bilgilerinin yanlış ya da yetersiz olduğu
görülmüştür. Öğrencilerin farkındalıklarının daha çok Fransız eğitim sistemine odaklanmış olup, o ülkenin coğrafi bilgisi, tarihsel önemi, insanların alışkanlıkları
sonuçlarda görülmemiştir. Yeme içme ve tüketim üzerine kurulan ve daha çok klişe gibi gözüken sonuçları tartışıp, öğrencilere nasıl daha doğru aktarılması ve doğru
bilinen yanlışları değiştirebilme konusu hakkında nasıl önlemler almak gerektiği
düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Fransızca Öğretimi, Yabancı Dil Öğretimi, Fransız Kültürüne
Olan Yaklaşım, Fransız Kültürü Bilgisi, Fransız Kültürü Farkındalığı
Yetişkinlerin Okuma-Yazma Becerilerinin Yordayıcısı Olarak Pıaac Eğitim Değişkenleri
Dr. Öğretim Üyesi Umut Birkan Özkan - Uzman Ertan Akgenç
ÖZ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yürütülen
Uluslararası Yetişkin Becerilerinin Ölçülmesi Programı’nın (PIAAC) bir ürünü olan
Yetişkin Becerileri Araştırmasında, 3 temel bilgi işleme becerileri alanında yetişkinlerin yeterlilikleri değerlendirilmektedir. 16-65 yaş grubundaki bireylerin;
temel becerilerinden olan okuma-yazma becerileri, yazılı metinleri anlama ve bu metinlere gereğine uygun bir şekilde cevap verme yeteneğini içermektedir.
Yeterlilikler belirli düzeylere bölünerek 500 puan ölçeğinde tanımlanmıştır. Her
düzey kişinin belirli bir puan düzeyinde ne yapabildiğini özetlemektedir. Araştırmada ayrıca yetişkinlerin eğitimsel geçmişlerine yönelik veriler de
toplanmaktadır. PIACC-2016’ya aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülke
katılmıştır. Bu araştırmada, Türkiye’deki yetişkinlerin eğitimsel özelliklerinin okuma-yazma becerilerine olan etkisini incelemek amaçlanmaktadır. Bu çalışmada
nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Türkiye’deki 16-65 yaş aralığındaki yetişkinleri temsil eden 5277 kişi araştırmanın örneklemini
oluşturmaktadır. Veriler, OECD’nin internet sitesinden elde edilmiş ikincil
verilerdir. Verilerin analizinde çoklu doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına dayalı olarak sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda
uygulayıcılara ve araştırmacılara önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Pıaac, Yetişkin Eğitimi, Okuma Becerileri, Yazma Becerileri,
Çoklu Doğrusal Regresyon
Yetişkinlerin Sayısal Becerilerinin Yordayıcısı Olarak Pıaac Eğitim Değişkenleri
Dr. Öğretim Üyesi Umut Birkan Özkan - Uzman Ertan Akgenç
ÖZ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yürütülen
Uluslararası Yetişkin Becerilerinin Ölçülmesi Programı’nın (PIAAC) bir ürünü olan
Yetişkin Becerileri Araştırmasında, 3 temel bilgi işleme becerileri alanında yetişkinlerin yeterlilikleri değerlendirilmektedir. 16-65 yaş grubundaki bireylerin;
temel becerilerinden olan sayısal becerileri, sayısal ve matematiksel kavramları kullanma yeteneğini içermektedir. Yeterlilikler belirli düzeylere bölünerek 500 puan
ölçeğinde tanımlanmıştır. Her düzey kişinin belirli bir puan düzeyinde ne
yapabildiğini özetlemektedir. Araştırmada ayrıca yetişkinlerin eğitimsel geçmişlerine yönelik veriler de toplanmaktadır. PIACC-2016’ya aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülke katılmıştır. Bu araştırmada, Türkiye’deki
yetişkinlerin eğitimsel özelliklerinin sayısal becerilerine olan etkisini incelemek amaçlanmaktadır. Bu çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama
modeli kullanılmıştır. Türkiye’deki 16-65 yaş aralığındaki yetişkinleri temsil eden 5277 kişi araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Veriler, OECD’nin internet
sitesinden elde edilmiş ikincil verilerdir. Verilerin analizinde çoklu doğrusal
regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına dayalı olarak sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda uygulayıcılara ve araştırmacılara önerilerde
bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Pıaac, Yetişkin Eğitimi, Sayısal Beceriler, Çoklu Doğrusal
Regresyon
Geography Education in Kenya.
Okutman Saade Mohamed Abdalla
ÖZ
1985 yılında 8–4–4 eğitim sistemi, 8 yıl ilköğretim, 4 yıl orta öğretim ve 4 yıl
üniversite eğitimi tanıtıldı. Kenyalı 8-4-4 sisteminde, Coğrafya, ortaöğretim
okullarında I ve II formundaki ana konulardan biridir ancak III. Formda isteğe bağlıdır. Eğitim Bakanlığı (2008), 2003 müfredat revizyonunun yeniden başlamasına
yol açtığını belirtti konuların ve içeriğin örgütlenmesi ve rasyonelleştirilmesi, aynı zamanda toplumdaki ilgili güncel konulara cevap vermek için bilinçli bir çaba sarf
etmek. Bu Kamunge'nin 1988 tarihli raporunda 8: 4: 4 eğitim sisteminde aşırı
yüklenme ve çakışma olduğunu belirtti. Coğrafya şu anda kendi GoK’unda bir bölüm olarak tanınmaktadır, (2013). Kenya'da, 1992'deki 8-4-4 müfredatının gözden
geçirilmesini takiben, Kenya Orta Öğretim Sertifikası (KCSE) içindeki incelenebilir
konular, Kenya Eğitim Enstitüsü KIE (1992) 'den 10'a düşürüldü. Coğrafya, tarih ve Din Eğitimi (R.E) ile birlikte üçüncü grupta beşeri bilimler altında sınıflandırılmış
seçmeli bir konu haline getirildi.
Anahtar Kelimeler: Coğrafya, Kenya'daki Ortaokullar, 8-4-4 Eğitim Sistemi, Milli
Eğitim Bakanlığı, Kenya Orta Öğretim Sertifikası, Kenya Eğitim Enstitüsü, Beşeri
Bilimler, Tarih, Din Eğitimi, Temel Eğitim, Sosyal Bilimler, Sosyal Bilimler
Geography Education in Kenya.
Abstract
Keywords: Geography is one of the subjects offered in Secondary Schools in Kenya.
In the 18th century, geography began to achieve recognition as a discipline and was
taught for the first time at the university level and eventually basic education. Geography one of the branches of Social Sciences encompasses a lot of topics in our
life on earth such as physical and cultural geography and topical, regional and
systematic geography. The National Council for Social Studies in 2002, identified that the curriculum standards for Geography under the Social Studies program should
focus on People, Places, & Environments. In 1985, the 8–4–4 education system was introduced, 8 years of primary education, 4 years of secondary education and 4 years
of university education. In the Kenyan 8-4-4 system, Geography is one of the core
subjects in secondary schools from the form I and II but optional at form III.Ministry
of Education ( 2008), notes that the curriculum revision of 2003 led to re-organization and rationalization of the subjects and content while also making a
conscious effort to respond to pertinent contemporary issues in the society. This was
after the Kamunge report of 1988 noted overloading and overlapping in the 8:4:4 system of education. Geography is currently recognized as a department on its own
GoK,( 2013). In Kenya, following the review of the 8-4-4 curriculum in 1992, the
examinable subjects in the Kenya Certificate of Secondary Education (KCSE) were reduced from ten to eight, Kenya Institute of Education KIE (1992). Geography was
made an elective subject categorized under humanities in group three alongside history and Religious Education (R.E).
Keywords: Geography,secondary Schools in Kenya,the 8-4-4 Education
System,ministry of Education,kenya Certificate of Secondary Education,kenya İ̇nstitute of Education,humanities,history,religious Education,basic Education,social
Sciences,social Studies
Gülten Akın’ın “sorumlu Kadın” Adlı Şı̇ı̇rı̇nde Günah Keçı̇sı̇
Dr. Öğretim Üyesi Türkan Yeşı̇lyurt
ÖZ
Gülten Akın’ın Kestim Kara Saçlarımı adlı kitabında yer alan “Sorumlu Kadın”
adlı şiiri “günah keçisi” ve Carl Gustav Jung’un “gölge” kavramı çerçevesinde tahlil
edilmiştir. Bu tahlilden önce James George Frazer’nın “günah keçisi ritüeli”nden ve René Girard’ın “günah keçisi mekanizması”ndan söz edilmiştir. Günah keçisi ayini,
günah yükünün bir insandan diğerine veya hayvana veya şeye aktarılabildiği ve böylece suçluluk hissinden kurtulabilineceği inancına dayanır. René Girard’a göre
James George Frazer, günah keçisi kavramını sadece ritüel anlamda ele almıştır.
Oysa günah keçisi terimi herhangi bir ayini, temayı veya kültürel motifi değil, kıyıcı eylemin ve temsilin bilinçsiz mekanizmasını tarif eder. Akın, “Sorumlu Kadın”
şiirinde ataerkil toplum tarafından günah keçileştirilen kadın konusunu işler. Sadece
erkek adlarının seslendirildiği erkek egemen toplumda, kadının kendini gerçekleştirmesine ve ifade etmesine izin verilmez. Kadının duygu ve değer
kapasitesi yok sayılır. Kolektif, bilinçdışı eğilimlerini başka bir deyişle karanlık yanlarını kadına yansıtır. Kadını “alımlı”, yani baştan çıkarıcı olmakla suçlar ve ona
yasaklar koyar. Gölgesiyle yüzleşemeyen kolektif için kadın, “günah keçisi”nden
başka bir şey değildir. Günah keçisi ise bir kurbandır.
Anahtar Kelimeler: Gölge, Gülten Akın, Günah Keçisi, Kadın, Şiir.
Scapegoat in “responsıble Women” Poem by Gülten Akın
Abstract
Keywords: “Responsible Women” poem by Gülten Kara in her book named I Cut
My Black Hair was analyzed in framework of “scapegoat” and “shadow” concept by Carl Gustav Jung. Before this analysis, “scapegoat ritual” of James George Frazer
and “scapegoat mechanism” of René Girard were mentioned. The scapegoat ritual is
based on the belief that the burden of sin can be transferred from one person to another, or animal, or thing, and thus can get rid of the sense of guilt. According to
René Girard, James George Frazer approached the concept of the scapegoat only in a ritual sense. The term scapegoat, however, does not describe any ritual, theme or
cultural motif, but the unconscious mechanism of chopper action and representation.
Akın, discuss woman who became scapegoat by patriarchal society in her
“Responsible Woman” poem. In the patriarchal society where only male names are spoken, the woman is not allowed to realize and express herself. The woman's
emotion and value capacity are ignored. The collective reflects the unconscious
tendencies, in other words, the dark side of the woman. It charges women with being temptress, in other words, being seductive and prohibits her. For the collective, who
cannot face the shadow, the woman is nothing but the ”scapegoat”. The scapegoat is
a sacrifice.
Keywords: Shadow, Gülten Akın, Scapegoat, Woman, Poem.
Sı̇nop'ta Yaşayan Efsanelere Daı̇r Anlatı İ̇lkelerı̇
Doç.Dr. Songül Çek
ÖZ
Halk anlatmalarının iç yapı yönüyle değerlendirilmesi anlatının varyasyonlarında
değişmeyen unsurları görmek bakımından dikkat çekicidir. Anonim ürünü sözlü
olarak aktaran anlatıcı ait olduğu kültürel dokunun nitelikleri ile donanmış anlatı parçalarını kullanarak yeni örnekler ortaya koyar. Böylelikle her bir anlatıda yapısal
bir çatı da kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar. Efsaneler için de durum böyledir. Efsaneler, sosyal yaşamın bozukluklarını ve dış dünyanın kişiyle etkileşimini vermek
bakımından daha çok kişiye odaklanan masal, hikaye, destan gibi diğer türlerden
başkalaşır. Bu nedenle efsanelerde sembolik olarak verilen dış dünyayı yansıtan nitelikleri belirlemek efsanenin yapılanışı açısından önemlidir. Sözü edilen
niteliklerin ilki, yaşanılan dünya ile öteki dünyanın iç içe geçmişliği ve öteki dünyaya
temasın kişi üzerindeki etkisinin ana zemini oluşturmasıdır. Bir diğeri korku ve endişenin yarattığı gerginliğin kahramanın kişiliğinde birleşerek idealize edilmiş
kahraman tipinin deforme edilmesidir. Yine buna bağlı olarak kişiye verilen ceza ya da uğranılan felaket, nesiller boyu süreklilik gösterecek kadar derin ve güçlüdür. Kişi
dışarıdan gelen felaketi yoğun ve çatışan duygularla karşılar ve çoğunlukla delirme,
çıldırma efsanede karşılaşılan sonlardandır. Bunlara paralel olarak efsane mekanında olağanüstü ile fiziksel yakınlık ama ruhsal uzaklık vardır. Bu durum anlatıda kişinin
gerçekliği ifade edişi biçimini etkilemektedir. Sinop'ta anlatılan efsaneler sözü edilen nitelikler bakımından zengin bir içeriğe sahip olup efsanenin türsel niteliklerine katkı
sağlayacak veriler sunmaktadır. Bu nedenle çalışmada Sinop'ta anlatılmaya devam
eden efsanelerde var olan ortak yapısal nitelikler tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Efsane, Yapı, Kahraman, Olağanüstü, Dış Dünya
Veled Çelebi İ̇zbudak’ın Mesnevi Tercümesinin Yeni Yazıya Aktarımı
Kübra Bulak Dener - Prof.Dr. Ali Temı̇zel
ÖZ
Mevlâna’nın Mesnevi’si, yazıldığı dönemde Anadolu'da, sonraki dönemlerde ve
günümüzde ise dünya edebiyatında tasavvuf alanında en yüce yapıtlar arasına
girmiştir. Edebiyata, tarihe ve daha birçok alana damgasını vuran bu değerli eser, kaleme alındığı günden itibaren çeşitli dillere çevrilmiş ve üzerinde çalışmalar
yapılmıştır. Yapılan çalışma, Veled Çelebi İzbudak’ın Mesnevi tercümesi üzerinedir. İzbudak’ın bu tercümesi Abdülbaki Gölpınarlı tarafından gözden geçirilerek yeni
harflerle yayınlanmıştır. Konya Mevlâna Müzesi Ktp., İhtisas, nr. 5223’de mevcut
eserin 1. cilt 1. defterin başındaki Şücaeddin Onuk'un ifadesinden tercümenin MEB tarafından Abdülbaki Gölpınarlı adına basıldığı, ancak tercümenin aynen muhafaza
edilmeyip değişiklikler yapılmış olmasından dolayı eserin orijinalini hazırlayıp
Mevlana Müzesine verdiği anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, söz konusu tercüme Osmanlı Türkçesiyle Arap harfli olarak Konya Mevlâna Müzesi Ktp., İhtisas, nr.
5223’de yer alan eserin II. Cilt 4. Defter 3364-3375. beyitler, 5. defter 3376-3804. beyitler ve III. cilt 1. defterin 1-361. beyitlerin yeni yazıya aktarımı yapılmıştır.
Mesnevi Tercümesi yeni yazıya aktarılırken orijinal metine sadık kalınmış,
içerisindeki ayet-hadisler belirtilmiş ve herhangi bir ekleme, çıkarma, yorum yapmadan düzenlenmiştir. Aktarım sonunda da elde edilen metin ile Adnan
Karaismailoğlu tarafından hazırlanan (Ankara, 20017, Akçağ Yayınları, 15. Baskı) Mesnevî tercümesi karşılaştırılmıştır. Veled Çelebi İzbudak tarafından Osmanlı
Türkçesiyle Arap harfli olarak hazırlanmış, daha sonra MEB tarafından Abdülbaki
Gölpınarlı adına basılmış olan eserin orijinal metninin Türkçeye kazandırılması amacıyla bu çalışma gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mevlâna, Mesnevi, Tercüme, Günümüz Türkçesi, Osmanlı
Türkçesi
Dünyada ve Türkı̇ye'de Expo ve Fuar Uygulamaları; Congresıum Örneğı̇
Dr. Öğretim Üyesi Havva Demı̇rpolat - Eymen Tatlıhalat
ÖZ
Fuarlar ve expolar serbest ticaretin çok önemli pazarlama ve tanıtım araçlarıdır.
Dünya üzerinde, şehirleşme ve yerleşik düzene geçişle birlikte gerek değiş-tokuş
gerekse para karşılığı ticaretin başlangıcıyla birlikte farklı pazarlarda ürün alışverişi ve tanıtım amacıyla ilk olarak Roma döneminde gözlemlenmiş ve belki de fuarcılığın
prototipi olan “Feria” kelimesi ilk olarak yine bu dönemde kullanılmıştır.İlk duruma bakıldığında fuarlar, pazarın(market) anlamını oluştururken; daha sonraki
dönemlerde bu iki kavram birbirinden ayrılmış ve pazarlar kalıcı hale gelirken,
fuarlar yıllık, ya da aylık periyotlar şeklinde yapılır hale gelmiştir. Genel olarak fuar ve expolar yatay veya dikey olarak sınıflandırılabilir ve genel ticaret ve ihtisas
fuarları olarak isimlendirilirler. Bu çalışmada fuar ve expoların tarihsel gelişimi
dünya ve ülkemizden örneklerle ele alınmış ve mimari özellikleri değerlendirilmiştir. Günümüzde özellikle tematik fuar ve expo çalışmaları mimari anlamda farklı
uygulamaları ve teknolojinin kullanımını mümkün kılmaktadır. Bu anlamda özellikle teknolojiyi ve mimaride makine estetiğini yansıtan high-tech mimari örneklerin
dünya fuar ve expo mimarisinde oldukça yoğun bir şekilde kullanıldığı görülmüştür.
Zaman içinde gelişimini sürdüren esnek strüktüre sahip bu mimari uygulamaların bir örneği olan Congresium bir örnek çalışma olarak incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fuar,expo,high-Tech
Expo and Faır Applıcatıons in the World and Turkey; As a Case Study
Congresıum
Abstract
Keywords: Fairs and expos are very important marketing and promotion tools of
free trade. The prototype of the fair was observed in the Roman period along with
the urbanization and settlement at the beginning of the trade via exchange of goods or money. When looking at the first fair, it was constitute the meaning of the market;
in the following periods, these two concepts were separated and the markets became permanent, while the fairs became annual or monthly periods. In general, fairs and
expos can be classified as horizontal or vertical and they are called general trade and
special fairs.In this study fairs architectural features were evaluated in the historical
development of fairs and expos and they were discussed with examples from the world and our country. Nowadays,different architectural applications and technology
are used to make especially thematic exhibition and expo applications. high-tech
architectural examples that reflect technology and machine aesthetics are used in the world fair and expo architecture.Congresium, which is an example
Keywords: Fair,expo,high-Tech
Belgesel- Drama Yapımlar ve Türkı̇ye Radyo Televı̇zyon Kurumu’nda Yayınlanan Yerlı̇
Belgesel- Drama Örneklerı̇
Doç.Dr. Şermin Tağ Kalafatoğlu
ÖZ
Belgesel dramalar, belgesel yapımlar ve kurmaca yapımlar arasında melez bir
yapım türü olarak seyircisiyle buluşmaktadır. Bu yapımlar hem televizyon hem de
sinema için üretilmekte olup, konularını gerçekte var olmuş olan olaylardan almaktadırlar. Konuları itibariyle belgesel, yapım özellikleri olarak ise kurmaca
sınırlarında dolaşan belgesel drama yapımlara ilişkin; kuramsal tartışmalara, tarihçelerine, ele aldıkları konulara ve gerçekliği sunumlarına odaklanan çalışmalar
gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmalar belgesel yapımların farklı ülkelerde
geçirdikleri dönüşümü sergilemek açısından da önem taşımaktadır. Gerçekleştirilen bu çalışmanın amacı; belgesel dramaların geçirdiği dönüşümü, tarihsel gelişimini ve
ortaya konulan yapımların özelliklerini Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)
çerçevesinde ele almaktır. TRT, kamusal yayıncılık anlayışıyla yayın yapan ve bu amaç çerçevesinde halkı eğitmek ve bilgilendirmek yönündeki yapımlara yayın akışı
içerisinde büyük bir oranda yer ayıran bir kurumdur. Çalışmada TRT’de yayınlanan yerli belgesel drama yapımların neler olduğu ortaya konulmaktadır. Bu araştırma
sonucunda literatürde belgesel dramalara ilişkin var alan kavramsal tartışmalara
Türkiye’de yapılmış olan örneklerin de katılmasının sağlanması hedeflenmektedir. Çalışmanın amaçlarını yerine getirebilmek için yöntem olarak doküman analizi
kullanılmıştır. Çalışma çerçevesinde Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun arşivlerinde tarama yapılmıştır. Bu taramanın sonucunda yazılı ve görsel
dokümanların incelenmesi gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme belgesel drama türünde
verilen örneklerin ve bunların özelliklerinin neler olduğunun ortaya konulmasını sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Belgesel, Belgesel Drama, Melez Türler, Trt, Doküman
İncelemesi
Docu-Dramas and Domestıc Docu-Drama Examples Broadcasted in the
Turkısh Radıo and Televısıon Corporatıon
Abstract
Keywords: Documentary dramas meet the audience as a hybrid production type
between documentary productions and fictional productions. These productions are produced for both television and cinema and take their subjects from the actual
events. As for the documentary, the production features of the documentary drama
about the production of fictional boundaries; studies focusing on theoretical discussions, their history, the topics they address and the presentation of reality.
These studies are also important in terms of demonstrating the transformation of
documentary productions in different countries. The aim of this study is; the transformation of the docu-drama, historical development and the characteristics of
the construction is to put forward in the framework of Turkish Radio and Television Corporation (TRT). TRT is a broadcasting institution with public broadcasting
approach, to educate and to inform the public. In the framework of these objectives
the institution has been created and shaped its programs. In this study, the docu- drama productions that are broadcasted in TRT are presented. With this research, it
is aimed to include the examples made in Turkey in the field of conceptual
discussions of documentary dramas. Document analysis was used as a method in order to fulfill the objectives of the study. Within the framework of the study, the
archives of Turkish Radio and Television Corporation were scanned. As a result of this survey, written and visual documents were examined. This review provides an
introduction to the examples of documentary drama and their characteristics.
Keywords: Documentary, Docu-Drama, Hybrid Species, Trt, Document Analysis.
Boyanın Estetı̇k Bı̇r Unsur Olarak Kullanımı: Pollock, Kleın ve Shınohara
Dr. Öğretim Üyesi Zafer Kalfa
ÖZ
Klasik resim sanatında boya, rengin elde edilmesini sağlayan kimyasal öz-madde
olarak vazife görmüş ve daima denetimli bir şekilde kullanılmıştır. Boyanın kendi
olanaklarından faydalanma düşüncesi ise modern dönemde ortaya çıkmış, daha önce kusur olarak görülen bir takım dokular, hem resmin estetik görüntüsüne olumlu katkı
yapmaları hem de sanatçının ruhsal durumu hakkında izlenim elde edilmesine olanak tanımaları bakımından önem arz etmişlerdir. Boyayı yardımcı bir malzeme olmaktan
çıkartarak kendi başına bir estetik değere dönüştürme yönündeki ilk hamle Jackson
Pollock’tan gelmiş; Amerikan ressamı, on yıl sonraki performanslarıyla Yves Klein takip etmiştir. Günümüz sanatçılarından Ushio Shinohara’nın da boyayı benzer bir
amaç ile kullandığı görülmektedir. Üç sanatçının da ortak noktası, salt resim
malzemesi olarak faydalanılan boyayı, resme doğrudan etki eden estetik bir unsura dönüştürmeleri ve ona süreci yetkin şekilde temsil etme rolü vermeleridir.
Anahtar Kelimeler: Boya, Leke, Hareket, Süreç Sanatı, Resim
Usıng Paınt As An Aesthetıc Element: Pollock, Kleın and Shınohara
Abstract
Keywords: Paint in classical painting art has been useful as chemical substance provided obtaining color and has used in control, always. Idea of utilization from its
own facilities has emerged in modern time and some textures, earlier which were accepted as default, have gained importance on account of their positive contribution
to aesthetic aspect and allowing to obtain some impressions on spiritual condition of
artist, too. Foremost attact intended turning the paint into an aesthetic value by itself through it rout out being an auxiliary material has got from Jackson Pollock.
American artist was followed by Yves Klein with his performances ten years later.
It is seen that Ushio Shinohara (an actual artist), uses paint in similar purposes. Turning the paint, which was used to benefited as painting material only, into an
aesthetic factor that influences artwork, directly and endowing it a role for representing painting process, adroitly are common point of the three artists.
Keywords: Paint, Stain, Motion, Process Art, Painting
Doğadakı̇ Nesnelerı̇ Yenı̇den İ̇nşa Eden Bı̇r Ruh: Leonardo Drew
Arş.Gör.Dr. Sevda Karaseyfı̇oğlu Paçalı
ÖZ
Geçmiş ile bugün arasında çok ama çok fark vardır. Bu fark, görsel iletişimin yazılı
iletişimden daha fazla kullanılmasıdır. Çağ artık görsel iletişim ile dönmekte ve
bununla birlikte sürekli değişmektedir. İnsanoğlu bütün teknolojinin olanaklarını kullanmaktadır. Teknoloji, aranan bilgilerin, araştırılan her bir verinin sonucuna
ulaşma sürecini kolaylaştıran bir araç olarak her yerde kendini göstermektedir. Bu durumun bu anlamda olumlu tarafı olsa da olumsuz yönü de bulunmaktadır. Çok
çabuk alınan bilgiler çok çabuk da tüketilmektedir. Bu tüketim kendini sanat alanında
da göstermektedir. Resimde, heykelde, kavramsal çalışmalarda, videolarda, fotoğraflarda, yerleştirmelerde yer almaya ve bundan dolayı yapılan çalışmalarda
farklı olan aranmaktadır. 20.yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran kavramsal
temelli yaklaşımların, karşısında duran yeniden resim, yeniden çizim, yeniden bir anlatı ve yeniden, yeniden …tutumu ile geriye ama yeni bir dönüşün başlangıcı
yaşanmaktadır. Bu yeniden eğilimle takınılan tutum hem modern sanatın hem kavramsal sanatın geride bıraktığı, yeri geldiğinde yok saydığı geleneksel sanat
ilkelerinin bu tutum ile bir kenara atılmasını engellemektedir. Şimdiki sanat
anlayışında doğaya bakışta da bir dönüşüm yaşanmaktadır. Sanatçılar, doğayı olduğu gibi yansıtmak yerine bu kavrama yaşam, ölüm, kentsel dönüşüm, anıları yaşatma
kaygısı, yaşanmışlıkları tekrardan göz önüne çıkarma gibi mecazi anlamlar yüklemişlerdir. Doğada var olmuş organik nesnelerle yeniden anlatı yolunu seçen,
dönüştüren, bunları yeniden inşa eden ve çalışmalarına ruh katan bir isimdir
Leonardo Drew. Doğanın kendine has nesnelerini sanatın doğrudan nesnesi olarak kullanan Drew, çalışmaları buluntu nesnelerin birikimleriyle sıklıkla karıştırılsa da,
onun heykelleri “yepyeni şeyler” den ortaya çıkar. Doğal malzemelerden yaptığı
çalışmalarında malzemenin yakma, bozulma gibi değişimlerini kullanarak çalışmalarında ki etkiyi artırır. Nesnelerinde sosyal adaletsizlikleri ve varoluşun
döngüsel yapısını eleştirir. Böylece ortaya çıkan büyük çalışmaları ile izleyiciye bu ileti geçirmeyi amaçlar.
Anahtar Kelimeler: Doğa, Dönüşüm, Leonardo Drew
Eskı̇ Kahı̇re Geleneksel Konut Mı̇marı̇sı̇
Prof.Dr. Mine Ulusoy - Batol Ahmed Ali Ahmed Mohamed El Nahal
ÖZ
Prof. Dr. Mine ULUSOY Mimar Batol Ahmed Ali Ahmed Mohamed ELNAHAL
ÖZET Mısır’ın başkenti olan Kahire geçmişi çok eski tarihlere dayanan tarihi bir
kenttir. Kahire’nin bir bölümü Eski Kahire diye anılan bölgenin tarihi M.Ö. 3000 (Firavunlar dönemi) yıllarına kadar uzanır. Eski Kahire tarih boyunca, Fustat, Askar
ve Katayi isimlerini almıştır. Daha sonra ise Fatımî Kahire, Memlukî Kahire ve Osmanlı Kahire gibi isimler almıştır. Firavunlar zamanında Oun köyünün batısında
kabileler yerleşmiş olup Firavunların döneminde birçok farklı yerleşim oluşmuştur.
Ancak bu bölgede Firavunlara ait kalıntılar yok olmuştur. Bunun sebebi ise M.S. 641 ve M.S. 1848 tarihleri arasında İslam egemenliğinin kendi tarzlarını yansıtmaya
çalışmalarıdır. (Darwish, 2019). Asırlar boyunca farklı adları olan aynı zamanda Eski
Kahire denilen Osmanlı dönemi Kahire’nin kuzeyinde Nasr kapısı ve Futuh kapısı, güneyinde Farag kapısı ve Zivile kapısı, doğusunda Barkiye kapısı ve Maharik
kapısı, batısında ise Sada kapısı ve Kantara kapısı bulunmaktadır. Eski Kahire, Mehmed Ali Paşa döneminde 1805 yılında Fransızların sömürgesine kadar Osmanlı
idaresinde kalmıştır. Önce bahsettiğimiz tüm şehirlerin adları en sonunda Mehmed
Ali Paşa tarafından Eski Kahire olarak değiştirilmiştir. Kent, 1863-1879 tarihleri arasında İsmail Paşa ve sonrasında 1952 yılında cumhuriyet kurulana kadar İngiliz
sömürgesi altında kalmıştır (Kusi, 1997). 1960 yılına gelindiğinde Eski Kahire artık tarihi şehirlerin merkezi haline dönüşmüştür (Mubarak, 1980). Eski Kahire geçirdiği
tarihi süreç içerisinde birçok kültürü aynı topraklarda barındırmıştır. Bu kültür
farlılıkları Kahire’ye yeni mimari tarzı olan orta ve üst sınıf mimari ev örneklerini kazandırmıştır. Mısır evlerinin iklim şartları, yapı malzemeleri ve Mısır gelenekleri
gibi faktörler etkilendiği söylenebilir. Sonuç olarak bu şartlar altında “Mısır evleri”
diye adlandırabileceğimiz özel bir kavram oluşmuştur. Eski Kahire orta çağlarda 10. ve 16. yüzyıllar arası Fatımi Kahire’den Osmanlı Kahire’ye kadar birçok mimari ve
tarihsel değerler kazanmıştır. 19. yüzyılın başında Avrupa'nın mimarisi ve sanatları zirvedeyken haliyle Mısır mimarisini çok etkilemişti. Bunun sebebi ise Mısır'da
yapılan projeler sadece yabancı mimarlara özellikle İtalyan ve Fransızlara verilmiş
olup 19. yüzyılın çoğu yapıları Avrupa tarzında yapıldığını görebiliriz. Yeni apartmanlar, devlet daireleri ve bankalar gibi yapılar Mısır'da görünmeye başladı ve
haliyle Eski Kahire’ye direk olmasa da yansıyordu (Mubarak, 1980). Bu araştırmada
Eski Kahire Evleri kısaca tanıtılacak ve iki ev örneği üzerinden değerlendirmeler yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Eski Kahire, Firavun Evleri, Geleneksel, Konut Tipi, Orta Sınıf, Üst Sınıf.
Genel Bir Ele Alış İ̇le Fransız Sinemasının Güncel Temaları
Prof.Dr. Mehmet Yılmaz - Araştırmacı Eylem Yayla
ÖZ
Sinemanın doğduğu ülke oluşu ve gerek yeni akımlara öncülük etmesi gerekse hiç
bitmeyen sayısız yeniliklerle dünya sinemasının gelişimine ve değişimine yön
vermesi ile Fransız Sineması, dünya sinemasında özel bir yere sahiptir. Sinemadaki yol gösterici konumunu hala koruyan, her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen çeşitli
uluslararası film festivalleri ile gündem belirleyici rolünü sürdüren Fransız Sineması’nda yer alan temalar dikkat çekicidir. Söz konusu temaların diğer ülke
sinemalarına yeni konu olanakları için ilham olması kadar tercih edilmelerindeki
temel motivasyonlar olarak dönemin sosyo-ekonomik, politik, kültürel ve toplumsal meselelerinin de okunması anlamlı görülmektedir. Çalışmada, örneklemi 2012- 2015
tarihleri arasında gösterime girmiş ve Internet Movie Database’de (IMdb) liste başı
olmuş Fransız yapımı ilk üç film olmak üzere seçilen filmlerin temaları yine tematik bir okuma ile analiz edilerek Fransa’da ve dünyada yaşanan gelişmelerin Fransız
Sineması’na son dönemlerde hangi öğeleri ile nasıl taşındığı değerlendirilmek istenmiştir. Ayrıca çalışmada, toplumun gerçekte yaşadığı sorun ve olayların Fransız
Sineması’na ne kadar yansıdığına ilişkin bir kavrayışa da yer verilmiştir. Fransız
Sineması’nın güncel temalarının ele alınmasının hedeflendiği çalışmada, incelemeler doğrultusunda toplumsal ve günlük yaşamda birebir içinde bulunulan temaların yer
aldığı gözlemlenmiştir. Filmlerde sıklıkla kapitalizm eleştirilerine yer verilirken; işsizlik, çarpık insan ilişkileri, farklı cinsel yönelimler, önyargılar, farklı din ve
kültürdeki insanların bir arada yaşama çabaları, engelli bireylerin yaşamı, iç savaş,
göçmenlik, mülteci olma durumu Fransız Sineması’nın güncel temalarını oluşturmaktadır. Genel bir kavrayış ile Fransız Sineması’nın evrensel düzeyde
sıradan insanın yaşadığı bu temel sorunlara duyarsız kalmayıp hayata dair meseleleri
tema olarak beyaz perdeye taşıdığı anlaşılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Fransız Sineması, Tema, Tematik Çözümleme
İçmimarlık Alanında Grafik Tasarım ve Temel Tasarım Unsurlarına Bağlı Olarak Algı
Yönetimi ve Psikolojik Analizler
Taha Avcı - Dr. Öğretim Üyesi Emre Demirel
ÖZ
Yaşadığı mekanı algılar aracılığıyla benimseyen insan, özellikle görme
duyusundan yararlanarak insan ve mekan arasındaki iletişimin temelini oluşturur.
Benimsenen bu mekanlar çeşitli duyularımızla yoğrulduktan sonra, ilkeler ve kuramlarla yorumlanmaya açıktır. Algılama paydasında en büyük değerlerden biri
de görme duyusuna düşmektedir. Yani görsel algı dediğimiz kavram, görme işlemiyle birlikte algının temelini oluşturur. Biçim, renk, malzeme, doku, ışık
kavramları gibi bir çok grafik tasarım ve temel tasarım ilkesi iç mekandaki görsel
algıyı etkileyen tasarım ögeleri olarak görülmektedir. Görsel algıların haricinde daha soyut kavramlar olan “boyut, ısı ve işitme” gibi algı çeşitleri de mekanı algılama ve
anlamamızda önemli rol oynarlar. Tezimin ilk aşamasında yer verdiğim başlıklar
yukarıda belirttiğim kavramları açıklayıcı nitelikte olacaktır. Bu süreçte grafik tasarım ve temel tasarım ilkelerine değinilecek ve sonraki bölüm için gerekli bilgi ve
zemin sağlanılacaktır. Tezimin ikinci bölümünde ise, bu ilkelerin iç mekanlarda insanların üstünde oluşturmuş olduğu algılar irdelenecektir. Yani bir başka deyişle
insanların mekan ile kurduğu iletişim, tasarım süreci, bu süreçteki tasarım kriterleri
ve bunlara bağlı olarak belirlenmiş iç mekanlar değerlendirilmeye alınacaktır. Sonrasında iç mekanda analiz yapabilmek ve anlam oluşturabilmek için “Gestalt”
algı kuramına bakacağız. 20. yüzyılın başında Almanya’da ortaya çıkmış olan “Gestalt” kuramı alanında uzman psikologların sormuş olduğu “İnsanlar, nesneleri
bütün olarak nasıl algılar?” sorusuna cevaben doğmuş ve tezime ışık kaynağı olma
niteliği taşımaktadır. Üçüncü bölümde ise, tez bağlamında seçilmiş mekanların grafik tasarım ve temel tasarım ilkelerine bağlı iç mimari analizleri
gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın bütününde konusu geçen ilkeler ışığında incelenen
mekanların yorumları derinleştirilmiş ve bu konu veriler dahilinde tezin sonucunu oluşturmuştur.
Anahtar Kelimeler: İçmimarlık, Grafik Tasarım, Temel Tasarım, Gestalt, Görsel İletişim
Perception Management and Psychological Analysis in Graphic Design and
Basic Design Elements in Interior Architecture
Abstract
Keywords: The person who adopts the place where he lives through perceptions
forms the basis of the communication between man and space, especially by using
his sense of sight. These places are open to interpretation with principles and theories after being mixed with various senses. One of the biggest values in the perception
denominator is the sense of vision. In other words, the concept of visual perception
is the basis of perception together with the vision process. Many graphic design and basic design principles such as form, color, material, texture, light concepts are seen
as design elements that affect the visual perception in the interior. Apart from visual perceptions, more abstract concepts such as ı size, heat and hearing ”play an
important role in our understanding and understanding of space. The headings in the
first phase of my thesis will be illustrative of the concepts mentioned above. In this process, graphic design and basic design principles will be mentioned and necessary
information and ground will be provided for the next section. In the second part of
my thesis, the perceptions of these principles on the people will be examined. In other words, the people's communication with the space, the design process, the design
criteria in this process and the related interior spaces will be evaluated. Then we will look at the mek Gestalt ve perception theory in order to analyze and create meaning
in the interior. In the third chapter, the interior design analyzes of the selected places
in the context of the thesis were conducted. In the light of the principles mentioned in the study, the interpretations of the examined places have been deepened and this
subject has formed the result of the thesis within the scope of the data.
Keywords: Interior Architecture, Graphic Design, Basic Design, Gestalt, Visual
Communication
İki Yüzyılın Ardından Amerika Coğrafyasındaki Etnik Kimlikler Üzerine Yeniden
Düşünmek İ̇çin Bir Davet: “diriliş/ the Revenant” Örneği
Prof.Dr. Mehmet Yılmaz - Araştırmacı Yılmaz Demı̇r
ÖZ
Kimlik olgusu siyaset bilimi, sosyoloji ve psikoloji gibi bilim alanlarının kendi
sınırlarını çizmeye başladığı günden bu yana çeşitli yönleriyle ele aldıkları ancak
ortak ve genel geçer bir tanıma ulaşamadıkları bir kavram olarak müphemliğini korumaktadır. Ana hatları ile “kabullenilme” ve “kabullenme” boyutlarından oluşan
olgu, içinde yaşanılan topluluğun kimliklendirmeye konu tarafı nasıl konumlandırdığı ve bu konumlandırma karşısında duyulan aidiyet hissi ile
karakterize edilebilmektedir. Çok katmanlı büyük imparatorlukların çözülmeye
başlayıp zaman içinde yerlerini ulus devlet biçimli yönetsel yapılara bırakması ile ulusal kimliğin öznesi olan “ben”in kendini ilişkiye girdiği “öteki” üzerinden
kurgulama eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır. Anılan inşa sürecinde kimliğe özgü
nitelikleri “ulusal gurur” ekseninde billurlaştırmak için “öteki” imajına ihtiyaç duyulmakta olup bu imajın varlığı, “ben” varlığını koruduğu sürece korunur. Bu
karşılıklı etkileşim, kavramların tarihsel sürekliliği için vazgeçilmez birer maddi unsur oldukları olgusunu güçlendirirken, böylelikle iki kavram da birbirlerini
dönüştürür ve sürekliliklerini sağlamış olur. Ulusal kimliğin yanında, bu kimliği
paylaşan egemen topluma göre daha ufak toplulukları betimlemek için kullanılan etnik kimlik ise hâkim kültürel unsurlardan farklı olarak orijinal bir kimliğe karşı
hissedilen aidiyetlerin tamamını karşılamaktadır. Ulusal kimlik- etnik kimlik sarmalında gelişen meseleler üzerine sinema da kayıtsız kalmamış olup tarihi bir
konuyu bir film ile bugünün gündeme taşıması bakımından Meksika asıllı yönetmen
Alejandro González Iñárritu’nun 2015’de çektiği ABD yapımı uzun metraj filmi dikkat çekmektedir. Michael Punke’ın 2002’de kaleme aldığı aynı adlı romanından
uyarlanan yapıma İskoç bir baba ve İrlandalı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen
Hugh Glass’ın (1780-1833) gerçek hayatı esin kaynağı olmuştur. Filmde, 19. Yüzyılın ikinci çeyreğinde kürk ticaretini elinde tutan Amerikalılar ve Fransızlar gibi
ulusal güçler ile bu ticaretin yapıldığı güzergâhta konumlanan Arikaralar, Pavniler ve Siyu yerlileri gibi etnik toplulukların etkileşimleri konu edilmektedir. Çalışmada,
filmdeki temsiller örneğinde söz konusu etnik toplulukların büyükler ile olan kültürel
temasları üzerinden gerek birey gerekse toplulukların birden fazla kimliğe karşı duyabileceği aidiyetin imkânı ve sınırlarına da projeksiyon tutulmak istenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Etnik Kimlik, Ulusal Kimlik, Diriliş/ the Revenant, Alejandro
González Iñárritu.
İsmaı̇l Ateş’ı̇n Soyut-Geometrı̇k Eserlerı̇ Üzerı̇ne Bı̇r İ̇nceleme
Öğr.Gör. Tolga Şenol
ÖZ
İsmail Ateş 1960 yılı Göle doğumlu akademisyen Türk sanatçıdır. Ateş’in otuzdan
fazla kişisel sergisi bulunmaktadır. Çalışmanın amacı; İsmail Ateş’in soyut-
geometrik resimlerini biçim-anlam ilişkisi bağlamında çözümlemektir. Çalışmanın örneklemini sanatçının soyut geometrik resimlerinden seçkiler oluşturmaktadır. Veri
toplama aracı olarak literatür tarama ve sanat tarihsel-eleştirisel bağlamda eser inceleme yöntemleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgular çalışmanın önemi açısından
tartışılmıştır. Ateş’in soyut-geometrik resimlerinde akrilik ve yağlı boyayı yer yer bir
arada kullandığı görülmüştür. Üretim süreci içinde kompozisyonlarını geçişli renk düzlemlerinden elde ettiği keskin sınırlara sahip opak geometrik alanlardan oluşan
benzer kurgularla düzenlediği tespit edilmiş, bununla birlikte git gide yüzeylerde boş
alanların arttığı bulgulanmıştır. Çalışmada sanatçının sahip olduğu ifade anlayışında Rothko ve Motherwell etkisi tartışılmış resimlerde hissedilen mimari kurgu,
Maleviç’in resimleri ve arkitektonlarıyla ilişkilendirilmiştir. Resimlerde renk-biçim ilişkisi başarılı bir biçimde sağlanmış atmosferik bir algı yaratan boş alanlar
arkitektonik ifadeye sahip geometrik biçimlerle kusursuz bir denge oluşturmuştur.
Ateş, özgün plastik ifadesiyle Türk soyut geometrik resim sanatı için öncü bir sanatçı profili çizer.
Anahtar Kelimeler: İsmail Ateş, Soyut, Geometri, Renk, Denge
An Analysıs On the Abstract-Geometrıc Works of İ̇smaı̇l Ateş
Abstract
Keywords: Born in Göle in 1960, Turkish academician-artist İsmail Ateş has more than thirty solo exhibitions. The objective of the study is to analyze the abstract-
geometric paintings of İsmail Ateş in terms of form-content relation. The collection
of the artist’s abstract-geometric painting is the sample of the study. The methods of literature review and artwork review in terms of art-historical and critical context
have been used as tools of data collection. The results obtained have been discussed in terms of the importance of the study. It has been observed that Ateş sometimes
made use of acrylic and oil paint together in his paintings. It has been seen that during
his production process, he built his compositions by using similar structures
consisting of opaque geometric areas with sharp edges that he achieved from color planes. At the same time, it has been found that the empty areas gradually increased.
In the study, it has been discussed the influence of Rothko and Motherwell on the
artist’s approach in his paintings, and the architectural structure felt in the works has been related to Malevich’s paintings and architectons. It has been concluded that he
successfully achieved color-form relationship in the paintings and empty areas
providing an atmospheric perception created a perfect balance through geometric forms with architectonic effect. With his distinctive plastic expression, Ateş makes
an impression as a leading artist for Turkish art of abstract-geometric painting.
Keywords: İsmail Ateş, Abstract, Geometry, Color, Balance.
Konservatuvar Şan / Opera Sanat Dalı Lı̇sans Programı Solfej Dersı̇nde Kulak Eğı̇tı̇mı̇nı̇n
Değerlendı̇rı̇lmesı̇
Dr. Öğretim Üyesi İ̇van Celac
ÖZ
Bu araştırmada, A. Ü. Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Şan
Anasanat Dalı Lisas programındaki solfej dersinde kulak eğitimi yöntemlerinin
yararlılık derecesi ve eğitime ayrılan sürenin yeterliliği saptanmıştır. Konu ile ilgili ön açıklamalar, terim tanımları, ayrıca kulak ve eğitimi ile ilgili bilgiler verilmiştir.
Araştırmayı yapabilmek için, arştırmanın problem durumu, amacı, önemi, sınırlılıkları ve yöntemi belirlenmiştir. Yöntem bölümünde araştırmanın modeli,
araştırmanın evreni ve çalışma grubu, verilerin toplanması, verilerin analizi gibi
başlıklar yer almaktadır. Verilerin toplanmasında anket yöntemi uygulanmıştır. Veriler (anket sonuçları) frekans, yüzde ve aritmetim hesaplamalar yapılmış, bulgu
ve yorum bölümünde şematik olarak verilip yorumlanmıştır. Yorumlanan tüm
bulguların sonucunda solfej, kulak eğitimi ve yöntemleri, ayrıca eğitim programları ile ilgili önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Solfej Programı, Kulak Eğitimi Yöntemleri
Conservatory Shan / Opera Art-Program Undergraduate Program Evaluatıon
of Ear Traınıng in Solfage
Abstract
Keywords: A. Ü. The level of usefulness of ear training methods and the adequacy
of the time allocated to education were determined in the solfeggio class at the State Conservatory Performing Arts Department Singing Program. Information about the
subject, term definitions, information about the ear and training is given. In order to
conduct the research, the problem state, purpose, importance, limitations and method of the research were determined. In the method section, the study model, the universe
of the research and the study group, data collection, data analysis are included.
Questionnaire method was used for data collection. Data (survey results) frequency, percentage and arithmetic calculations were made, and interpreted and interpreted
schematically in the findings and comments section. As a result of all the interpreted findings, solfege, ear training and methods, as well as suggestions about training
programs were made.
Keywords: Solfege Program, Ear Training Methods
Kültür Endüstrisi İ̇çinde İ̇ki Yabancı: Walter Benjamin’in Sanat Hakkındaki
Düşüncelerinde “flâneur” ve “hikâye Anlatıcısı”nın Yeri
Dr. Öğretim Üyesi R. Görkem Aytimur
ÖZ
Bu çalışmada Walter Benjamin’in düşünsel kavramlarından “Flâneur” ve “Hikâye
Anlatıcısı”, sanat bağlamında ele alınmıştır. Flâneur’ün, bir gözlemci olarak, kent
sokaklarındaki arayışı, lüks ve ışıltılı olan fantazmogorik nesnelerin görünüşlerinin arkasındaki anlamı ve tarihselliği bulma çabasıdır. Bununla birlikte gözden düşmüş,
ötelenmiş ya da kalabalıklar arasında yitip gitmek üzere olanın tarihsel tanıklığı ve bir anlık ışıltısı, Flâneur’ü caddelere, sokaklara ve pasajlara çeken temel unsurdur.
Hikâye Anlatıcısı ise bir zanaatçı gibi, geçmişi, şimdiyi ve geleceği bağlayan
iletişimsel yöntemiyle birlikte, enformasyon çağında yaşam deneyimini vurgulayan bir tutumu açığa çıkarır. Benjamin’in düşüncelerindeki bu iki tanım, kültür
endüstrisinin kuşatıcı ve tüketim temelli dünyasına yabancılaşmış olana dair
nostaljik ve melankolik bir anlatıma içkindir. Her iki tanımda da ortak olan yön, Flâneur ve Hikâye Anlatıcısı’nın sanatsal tutumudur. Çalışmanın amacı da söz edilen
bu sanatsal bakışı betimlemektir. Böylece hem Flâneur’ün hem de Hikâye Anlatıcısı’nın kültür endüstrisi içindeki konumları ve yabancılaşmaları Benjamin’in
sanat düşünceleri merkezinde ifade edilmiş olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Walter Benjamin, Flâneur, Hikâye Anlatıcısı, Kültür Endüstrisi
Two Foreigners İnside the Cultural Industry: the Place of “storyteller” and
“flâneur” in Walter Benjamin's Thoughts On Art
Abstract
Keywords: In this study, “Flâneur” and “Storyteller” which are the intellectual
concepts of Walter Benjamin's have been discussed in the context of art. Flâneur's search as an observer in the city streets is an effort to find the meaning and historicity
behind the appearances of the luxurious and glittering phantasmagoric objects.
Nevertheless, the historical testimony and an instant glitter of the fallen, iterated or about to be disappeard among the crowds is the basic element that draws Flâneur to
the streets and passages. With its communicative method, the Storyteller, reveals an attitude that emphasizes the experience of life in the age of information which
connects past, present and future like a craftsman. These two definitions in
Benjamin's ideas are inherent in a nostalgic and melancholic narration of what is
alienated to the encompassing and consumption-based world of the cultural industry. The common direction in both definitions is the artistic attitude of Flâneur and the
Storyteller. The aim of the study is to describe this artistic perspective. Thus, the
positions and alienations of both Flâneur and the Storyteller in the cultural industry will be expressed in the center of artistic ideas of Benjamin.
Keywords: Walter Benjamin, Flâneur, Storyteller, Cultural Industry
Meclı̇ste Yer Alan Partı̇lerı̇n Kültür Polı̇tı̇kaları Üzerı̇ne Bı̇r Değerlendı̇rme
Prof.Dr. Erdem Ünver
ÖZ
Siyaset kurumlarından ülkeyi geliştirecek politikalar üretmeleri beklenir.
Ekonomide, bilimde, teknolojide, kültür ve sanat alanlarında belirlenecek bu
politikalar, anı kurtarmaya değil, geleceğe dönük ve rasyonel olmak zorundadır. Ancak, ülkemizde siyasetçilerin önceliklerini, toplumun güncel beklentilerinin
belirlediği görülmektedir. Çoğu zaman bu beklentiler, ülke çıkarlarından uzaktır ve uluslararası yarışta yer almaya dönük değildir. Toplumsal sorunları ve beklentileri
doğru algılayamayan, doğru tanımlayamayan partiler, toplumsal duyarlığı
gözetmekte de sorunlar yaşamaktadır. Bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta farklı medeniyetlere bağımlı olmak, sözü edilen yanlış siyaset uygulamalarının bir
sonucudur. Batı’ya olan bağımlılık her alanda gelişmenin önünde engel olmuş, çok
yönlü manipülasyonları beraberinde getirmiş ve siyasetin şekillenmesine neden olmuştur. Yakın bir geçmişe kadar kültür politikalarını, “kültür” başlığında açıklayan
Meclisteki partiler, 2015 seçimlerinde bu başlığı “Kültür ve Sanat” olarak genişletmişlerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Halkların
Demokratik Partisi, adı geçen başlık altında açıklamalarını yaparken, Cumhuriyet
Halk Partisi alt başlıklar altında vaatlerini sıralamıştır. Yine de bu durum sadece kâğıt üzerinde bir gelişmeyi ifade etmektedir. Olması gereken, ülke sorunlarının
kendi diliyle anlatılması ve sorunların çözümünde güven duyulacak bir kararlılığın gösterilmesidir. Çalışmanın amacı, meclisteki partilerin kültür ve sanat politikalarını
karşılaştırmalı olarak değerlendirmek ve öneriler sunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Kültür, Sanat, Kültür Politikaları
An Analysis of Culture Politics of the Political Parties in Turkish Parliament
Abstract
Keywords: Political Parties are expected to make policy decisions to contribute to the financial and intellectual development of the country. These decisions on
economics, technology, culture and art must be based on stable, rational and long term policies. However, it is seen that priorities of politicians are determined by
society’s current expectations and concerns. These expectations are generally far
from the benefit of the country and they are not proper to be in an international
competition. The Parties, which cannot perceive and define social problems and expectations correctly, also have difficulties in taking care of social sensitivity. To
be dependent on various countries advanced in the fields of science, technology,
culture and art is the result of the above mentioned incorrect political practices. The dependence on the West hinders development in every field, brings about
multifaceted manipulations and shapes politics accordingly. The Parties in Turkish
Parliament which have recently declared their culture politics under the title of “culture,” expanded the title as “Culture and Politics” in the 2015 elections. While
Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi and Halkların Demokratik Partisi declare their policies in the above mentioned title, Cumhuriyet Halk Partisi
lists its promises under subtitles. Nevertheless, even this case refers to progress only
on paper. What should be done is to express the problems of the country with its own terms and conditions and to be determined to solve problems. The aim of this study
is to evaluate culture and art politics of the Parties in Turkish Parliament
comparatively and to offer suggestions.
Keywords: Key Words: Culture, Art, Culture Politics.
Nesne-Zaman İ̇lı̇şkı̇sı̇ Bağlamında Devabı̇l Kara Eserlerı̇ Üzerı̇ne Bı̇r İ̇nceleme
Öğr.Gör. Tolga Şenol
ÖZ
Akademisyen-sanatçı Devabil Kara’nın, “4. Katman'', ''İzler ve Gölgeler'', ''Dilin
Söyleyemedikleri'', ''Dilin Söyleyemedikleri Yolculuk-İz- Bellek'', ''Dilin
Söyleyemedikleri M-25'', ''Gölge Belek'', Gölge Bellek/Ara-durumlar'' ve “Sis”in dahil olduğu yirmiden fazla kişisel sergisi ve ondan fazla ödülü bulunmaktadır.
Çalışmanın amacı; nesne-zaman kavramları bağlamında Devabil Kara’nın eserlerini incelemek ve sanatçının Türk Resim Sanatına katkısını tartışmaktır. Çalışmada
Kara’nın 1990’lı yıllar itibariyle farklı tekniklerle üretmiş olduğu nesnel ifade içeren
resim ve enstalasyonlarından oluşan örnek eserleri ele alınmıştır. Veri toplama aracı olarak sanat eseri inceleme, literatür tarama ve sanatçıyla yapılan görüşme
çerçevesinde soru-cevap yöntemi kullanılmıştır. Eserler biçim-anlam ilişkisi
bağlamında değerlendirilmiş elde edilen bulgular çalışmanın önemi açısından tartışılmıştır. Kara’nın, nesne-zaman ilişkisini anlatırken yer yer arkeoloji bilimi
terminolojisi ve doğa olaylarından edindiği kavramlardan yararlanmış olduğu görülmüştür. Resimlerde geometrik formlu renk alanlarına çeşitli imgeler
yerleştirilmiş ve bu imgeler boya katmanlarının yardımıyla örterek-kapatarak
nesnenin bıraktığı izlerin ve/veya nesnelerin silikleşmesi sağlanmıştır. Böylelikle hem renk aracılığıyla boşluğa ulaşılmış hem de yüzeyde espas etkisi yaratılmıştır.
Monokrom resimlerinde akrilik-selülozik malzemeyi kullanarak fırça vuruşları ile yaratılan doku ve lekeyle Kara’nın kompozisyonunu kendine has bir yorumla
gerçekleştirdiği görülmüştür. Diğer bir seride arka plan ile ilgili bilgi veren çok renkli
geometrik alanlar yaratan çizgilerin boş alanlar içinde yüzeye enerji katarken aynı zamanda eserleri mekandan ayıran birer sınır oluşturduğu tespit edilmiştir. Devabil
Kara’nın plastik ifadeyi kavramsal dille bütünleştirerek ortaya koyduğu özgün/güçlü
ifade biçimiyle çağdaş Türk resminde önemli bir yere sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Devabil Kara, Nesne, Zaman, Resim, Enstalasyon
An Analysıs On the Works of Devabı̇l Kara in Terms of Object and Tıme
Relatıon
Abstract
Keywords: Academician and artist Devabil Kara has more than twenty solo
exhibitions which included “The Fourth Layer”, “Traces and Shadows”, “Things that the Tongue Cannot Say”, “What the Tongue Cannot Say – Journey, Trace, Memory”,
“What the Tongue Cannot Say M-25”, “Shadow Memory”, “Shadow Memory/Side
Cases” and “Fog” as well as more than ten awards. The objective of the study is to analyze the works of Devabil Kara in terms of concepts of object and time and to
discuss his contributions to Turkish art of painting. In the study, it has been discussed
his example works consisting of paintings and installations having objective expression that he created by using various techniques since the 90’s. Artwork
analysis, literature review and question-answer method as part of interview with the artist have been used as data collection tools. Works have been considered in terms
of form-meaning relation and the results obtained have been discussed in terms of
the importance of the study. It has been found out that Kara occasionally used the concepts that he developed from the terminology of archeology and natural event
while telling the object-time relation. In his paintings various images were added in
geometric color areas, and by covering color layers these images led to objects and/or the traces left by an object to be blurred. This, thus, created both an empty area
through color and the effect of spacing in surfaces. It has been seen in the monochromic paintings that Kara produced his compositions through his own unique
interpretation by using textures and smudges created by brush strokes and acrylic-
cellulosic material. It also has been found out in his another series that lines producing very colorful geometric areas which gives information on the background
animated surface in empty areas as well as created a border which separates works from their actual environment itself. Finally, it has been concluded that Devabil Kara
has an important place in contemporary Turkish painting with the authentic/powerful
way of expression on which he blends plastic expression with conceptual language.
Keywords: Devabil Kara, Object, Time, Painting, İnstallation
Ordu İ̇lı̇ndekı̇ Yerel Televı̇zyonlarda Haber Üretı̇m Sürecı̇ Üzerı̇ne Bı̇r Değerlendı̇rme
Doç.Dr. Şermin Tağ Kalafatoğlu
ÖZ
Kamunun bilme hakkı doğrultusunda gerçekliğin kurgulanışına ilişkin medyanın
içerisinde bulunduğu organizasyonel yapıya ekonomik ve politik ilişki ağından
dolayı çeşitli eleştiriler yöneltilmektedir. Bu ilişkilerin haberin yapısına ve içeriğine ilişkin olduğu, özellikle ileti içeriğinin pazara uyarlanması sonucunda bilgide
dezenformasyon sürecinin ortaya çıktığı vurgulanmaktadır. Herhangi bir bağlama oturtulamayan bilgi, eğlenceye kayan bir tarzda formüle edilmektedir. Ulusal
medyaya haber içeriğine ilişkin bu eleştiriler getirilmekteyken yerel medyanın
içerisindeki durumun daha farklı gerçekleşebildiği ifade edilmektedir. Yerel medya kanallarında özgünlüğün ve özerkliğin ön planda olduğu görülmektedir. Yerel
sermayenin desteğinin yanı sıra çeşitli bağımsız girişimlerin katkılarıyla ayakta
duran yerel medyada bölgeye özgülük ön planda tutulmaktadır. Bölge halkını doğrudan ilgilendiren olaylar haberlerde işlenmekte; onların hayatları ve
perspektifleri haberlerin içeriğini şekillendirmekte ana unsur haline gelmektedir. Yerel kanallar bulundukları topluluğa veya komşu bölgelerdeki olaylara ilişkin
haberleri, yararlı bilgileri, kamu hizmetlerine ilişkin özellikleri, bölgede yaşayan
insanları kaynak alarak, hayatlarında gerçekleşen olayları içeriklerinde ele almaktadırlar. Gerçekleştirilen bu araştırmada Ordu ilinde yayın yapan üç yerel
televizyon kanalının haber üretim süreci ve bu süreci etkileyen unsurları ortaya konulmaktadır. Bu amacın gerçekleştirilmesi hem Ordu ili özelinde yerel haberlerin
yapım aşamalarını detaylı bir biçimde açığa çıkartmak açısından hem de haber
medyasının yerel düzeyde işleyiş dinamiklerini küreselleşen medya uygulamalarını da göz önünde bulundurarak anlamak açısından önem taşımaktadır. Çalışmada
yöntem olarak yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiş olup, yerel televizyon
kanallarında haber üretim sürecinden sorumlu olan haber müdürlerinin verdiği bilgiler, sürece içeriden bir bakış geliştirilmesini sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yerel Medya, Televizyon Kanalları, Haber Üretimi, Ordu Televizyon Kanalları, Yarı Yapılandırılmış Görüşme
An Evaluatıon On the Productıon Process of News in Local Televısıon Channels
in Ordu
Abstract
Keywords: In line with the right to know the public, there are various criticisms of
the organizational structure in which the media regarding the construction of reality
are involved due to the network of economic and political relations. It is emphasized that these relations are related to the structure and content of the news, and especially
the disinformation process has emerged as a result of adaptation of the message
content to the market. The information that cannot be seated in any context is formulated in a form of entertainment. While these criticisms about the news content
have been brought to the national media, it is stated that the situation in the local media may be different. In local media channels, authenticity and autonomy seem to
be at the forefront. In addition to the support of local capital, local media are kept at
the forefront in the local media, which is supported by the contributions of various independent initiatives. The events that directly concern the people of the region are
covered in the news; their lives and perspectives are becoming the key elements in
shaping the content of the news. Local channels discuss the news about the community in the community or the events in the neighboring regions, useful
information, the features of public services, the sources of the people living in the region, the events taking place in their lives. In this study, the news production
process of three local TV channels broadcasting in Ordu and the factors affecting this
process are revealed. The realization of this objective is important to understand the construction stages of the local news in the province of Ordu as well as to understand
the operational dynamics of the news media at the local level by taking into consideration the globalized media practices. In this study, semi-structured
interviews were conducted and the information provided by news directors
responsible for the news production process in local television channels provides an insight into the process.
Keywords: Local Media, Television Channels, News Production, Ordu Television
Channels, Semi-Structured İnterview.
Pop ve Sanatta Güncellı̇k Fı̇krı̇
Dr. Öğretim Üyesi Zafer Kalfa
ÖZ
Pop Art, 1950’li yılların sonuna doğru Amerika Birleşik Devletleri’nde şekillendi.
Kendinden önceki sanat akımlarının, özellikle de soyut dışavurumculuğun aksine
günlük yaşamın en sıradan öğelerini konu edinmesi onun dikkat çekici yanı oldu. Bir yandan farklı teknik ve malzemeleri kullanarak sanatı, ustalık gerektiren bir iş
seviyesine indirgeyen pop art temsilcileri, bir yandan da sanatçının soylu bir kimse olduğu düşüncesini hafife alarak yeni bir tip yaratmaya yeltendiler. Soyut
Dışavurumcu ressamlar için psikoloji ve felsefe kuramları çok önem taşıyordu;
Pollock, Carl Gustav Jung’u, Newman ise Jean Paul Sarte’ı okurken pop sanatçılar felsefeden uzak ve duygusal derinliği olmayan insanlardı. Bundan gocunmuyorlar
aksine, sıradanlığı ve eğlenceyi öneriyorlardı.
Anahtar Kelimeler: Günlük Yaşam, Sıradanlık, Rauschenberg, Warhol, Abd
Pop and Topıcalty in Art
Abstract
Keywords: Pop Art was taken its form in United States toward late 1950s. Its salient
quality -unlike previous art movements; abstract expressionism in particularly- was
mentioning ordinary items belonged daily life. Its agents who reduced the art to a merely work required craftsmanship and tried to create a new artist type through
underestimating the idea asserted that artist is a noble man. Psychology and philosophy theories were significant for abstract expressionists; while Pollock was
reading Carl G. Jung and Newman did Jean P. Sarte pop artists were shallow and far
to philosophy. However they did not take offense at this but suggested commonness and fun.
Keywords: Daily Life, Commonness, Rauschenberg, Warhol, Usa
Arabulucuların Kurduğu Facebook Topluluk Sayfaları: Facebook Üzerinden Bir
Hareketsiz Sosyalleşme Örneği
Sultan Bayram - Doç.Dr. Erol İ̇lhan
ÖZ
Uyuşmazlık, en az iki tarafın olduğu çatışma hali şeklinde tanımlanabilir.
Uyuşmazlığın taraflarından her biri kendi amacının peşinden koşar ve amacını
gerçekleştirmek için diğeri ile etkileşimde bulunmak zorundadır. Bu sebepledir ki her anlaşmazlık, uyuşmazlık boyutuna gelmediği sürece çatışmaya dönüşmeyebilir.
Uyuşmazlığa düşen taraflar sorunu kendileri konuşarak, müzakere ederek çözemezlerse, üçüncü bir kişiden, arabulucudan yardım alabilirler. Tarafsız ve
bağımsız konumda olan arabulucu, taraflar arasındaki, iletişimi sağlayarak, sorunun
müzakere edilmesi ve çözüme kavuşturulması için onlara aracılık eder. Bu çalışmada kişilerarası çatışmaların çözümünde rol alan arabulucu ve müzakerecilerin
oluşturduğu Facebook topluluk sayfaları üzerinden yapılan paylaşımlar içerik analizi
yöntemiyle incelenmiştir. Aynı zamanda, araştırma konusu ile ilgili hazırlanan yarı yapılandırılmış soru formuna katılımcıların verdiği yanıtlar üzerinden,
arabulucuların sürece, sosyal medyadaki paylaşımlara ve kadın arabulucunun rolüne ilişkin bakış açıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonucunda,
arabulucuların Facebook üzerinden etkileşimde bulunarak, hareketsiz
sosyalleştikleri tespit edilmiştir. Diğer yandan arabuluculuk sürecinde kadının rol almasının, görüşme ortamını yumuşattığı, çözüme ve uygulanabilir anlaşmalara
varma olasılığını artırdığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Uyuşmazlık Çözümü, Arabuluculuk, Facebook, Hareketsiz
Sosyalleşme
Facebook Communıty Pages Installed by Medıators; a Case of Socıalısm On the
Abstract
Keywords: Disagreement can be defined as a conflict between at least two different parties. Each party will seek to reach their own aim through the necessary interaction
with the other party. Contradiction can develop into conflict when disagreement occurs. If the parties cannot resolve their conflict through discussion, they can
receive support from mediators. As the mediators should remain neutral, they can
help the parties to communicate to resolve their conflict. This thesis will focus on the
mediators specializing on the interpersonal conflict through the content analysis of mediators’ Facebook publications. In addition, the study analyzes perspectives of
mediators about the mediation process, the shares in the social media and the role of
the female mediator through the results of a semi-structured questionnaire. By interacting with Facebook, it has been determined that they are socialized by
immobility. On the other hand, the role of women in the mediation process was seen
to soften the interview environment and increase the possibility of reaching the agreement and applicable agreements.
Keywords: Disaggreement Resolution, Mediation, Facebook, Still Socialization
Alt İ̇şverenlerin Değişmesi - Hukuki Durumun Değerlendirilmesi ve İ̇şçilik Alacaklarına
Etkisi
Av. Zeynep Işın Şener (Güneş)
ÖZ
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir problem olarak, çalışma ile ele alınmak
istenen asıl konu, özellikle Asıl İşveren-Alt İşveren ilişkisinin kurulduğu
işyerlerinde, Alt İşverenler’in Asıl İşveren’le imzaladıkları hizmet sözleşmelerinin veya ihale usulü alınan işlerde, ihale edilen iş kapsamındaki kapsamındaki hizmet
sürelerinin sona ermesi neticesinde, Asıl İşveren işyerinde çalışan Alt İşveren işçilerinin, hizmete yeni bir sözleşme veya ihaleyi almak suretiyle işe devam edecek
olan Alt İşveren’e devrinin hukuki niteliği, bu işyeri devrinin, işçi haklarının
devralan ve devreden Alt İşveren hakları ile işçilik alacakları perspektifinde değerlendirilmesi ve sınırlarının çizilmesidir. Nitekim halen uygulamada, alt
işverenlerin değişmesi suretiyle süre gelen söz konusu uygulamanın iş sözleşmesinin
devri mi işyeri devri mi olarak değerlendirileceği konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Her iki müessesenin de farklı hukuki nitelik ve gereklilikler taşıması
ve bilhassa işçi karşısında bu farklılıkların önem arz etmesi sebebiyle, konu ele alınmıştır. Amaç, değişen alt işverenler nezdinde çalışan işçilerin, asıl işveren
işyerinde kesintisiz olarak çalışmaya devamı halinde, işyeri devri müessesesi ile
hizmetin ve iş sözleşmelerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Alt İ̇şverenlerin Değişmesi - İ̇şyeri Devri
Hız Çağı, Sabır ve Asr Suresı̇
Dr. Öğretim Üyesi Nurullah Denizer
ÖZ
Hız, 21. yüzyılın insanlığa sunduğu en büyük hizmetlerden biridir. Özellikle
iletişim ve ulaşım alanlarında teknolojinin sunduğu imkânlar ile elde edilen
süratlilik, hayatın her alanına yansımış durumdadır. Teknolojinin dolaylı yoldan getirdiği pasif bir dayatma neticesinde insanlar hızlı yaşamakta, hızlı yaşamak
zorunda bırakılmakta ve bu durumun zorunlu bir sonucu olarak daha da hızlı olmak istemektedirler. Bütün bu hız arzusunun ve yaşamı daha hızlı seyrettirme iştiyakının
getirdiği kaçınılmaz sonuç ise sabırsızlık ve tahammülsüzlük olarak karşımızda
durmaktadır. Sabırsızlık ve sabırsızlığın getirdiği tahammülsüzlük hem bireysel hem de toplumsal hayatta ciddi sorunlar ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir.
Yaşamlarını istedikleri/gerektiği kadar hızlı sürdüremeyen insanlar bir yandan strese
girerek iç huzurlarını kaybetmekte, diğer yandan bu huzursuzluklarını sosyal çevrelerine de yansıtarak toplumsal bazda bir huzursuzluğa sebebiyet
vermektedirler. İnsanlar için bir hayat rehberi olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’in 103. suresi olan el-‘Asr suresi, zamanın ve sabrın önemine dikkat çekerek bu konular
hakkında insanlara yol gösteren bir suredir. İmam Şâfiî'nin hakkında, “Vahiy olarak
bu sureden başka hiçbir sure nâzil olmasaydı, şu pek kısa sure bile insanların dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmeye yeterdi. Bu sure Kur’ân’ın bütün öğretilerini
kucaklıyor.” beyanında bulunduğu Asr suresi, her çağın insanına olduğu gibi modern zaman insanına da hitap ederek insana zamanın kıymetini bildirmekte ve sabırsızlığa
reçete sunmaktadır. Zamana yemin etmek suretiyle zamanın önemini vurgulayarak
ve insanın hüsranda olduğunu haber vererek başlayan el-‘Asr suresi, insanı bu hüsrandan kurtaracak dört madde sunmuştur. İlk madde, kişinin bireysel olarak
Allah’a karşı olan sorumluluğudur ki bu da iman etmektir. Diğer üç madde ise
insanın, içinde yaşadığı topluma karşı yükümlülüklerini ifade eder. Bunlar sâlih amel işlemek ve insanların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmesidir. İman, salih amel
ve hakkın yanında olmak, her müslümanda olması gereken temel özelliklerdir. Bununla birlikte sayılabilecek onlarca ahlâkî özellik varken dördüncü madde olarak
özellikle sabrın zikredilmesi, onun ne kadar önemli ve gözetilmesi gereken bir haslet
olduğunun bariz işaretidir.
Anahtar Kelimeler: Hız, Sabır, El-'asr Suresi, Kur'ân, Tefsir
Ünı̇versı̇te Öğrencı̇lerı̇nde Tanrı Algısı
Dr. Öğretim Üyesi Selahattin Yakut
ÖZ
İnsanın yaşam serüveniyle başlayan ve bu süreç içinde şekillenen
duygusal/düşünsel kodlar, onun kavramlara olumlu yada olumsuz anlam
yüklemesine bağlı olarak psikolojik sağlığının evrilmesinde önemli bir rol oynar. Bu bağlamda her insanın mutlak gerçekliğine inansın yada inanmasın Tanrı kavramıyla
sembolize edilen aşkın bir varlığa yüklediği anlamın pozitiflik/negatiflik ölçüsünde duygusal, zihinsel, psikolojik dünyasında olumlu/olumsuz yansımaları tecrübe ettiği
de bir gerçekliktir. İnsanın hayata bakışına, öznel ve psikolojik iyi oluşuna ve
dolayısıyla psikolojik sağlığına farklı şekillerde ve farklı tonlarda yansımaları olduğunu varsaydığımız Tanrı algısının, ülke geleceğinin şekillenmesinde önemli
sorumluluklar üstlenecek olan üniversite öğrencileri üzerindeki etkilerini inceleme
amacı taşıyan bu çalışmamızın araştırma grubu, 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminin Yozgat Bozok Üniversite’nin çeşitli fakültelerinde eğitimlerine devam
eden ve seçkisiz örneklem yoluyla seçilen 198 (% 55) bayan ve 162 (% 45) erkek olmak üzere toplam 360 öğrenciden oluşmaktadır. Verilerin toplanmasında “Kişisel
Bilgi Formu” ve “Tanrı Algısı Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen verilerin SPSS
programında aritmetik ortalama, standart sapma, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis H analiz işlemleri yapılarak şu sonuçlara ulaşılmıştır: Örneklemin genel Tanrı algısı
pozitif yüksek düzeyde olduğu; Tanrı algısının cinsiyet, ekonomik düzey, subjektif dindarlık algısı üzerinde anlamlı bir fark oluşturmadığı ancak hayat memnuniyeti ve
gelecek konusundaki iyimserlik değişkenleri üzerinde anlamlı bir fark oluşturduğu
tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tanrı, Tanrı Algısı, Hayatın Anlamı, Dindarlık
3116 ve 4785 Sayılı Orman Kanunlarına Köylünün Tepkisi
Doç.Dr. Sevilay Özer
ÖZ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ormanların özel girişimciler tarafından işletilmesi,
ormanların iyi işletilemediği, tahrip edilmesinin önüne geçilemediği gibi pek çok
eleştiriyi beraberinde getirmiştir. İşte bu gerekçelerden hareketle teknik ormancılığın başlangıcı olarak da kabul edilen 3116 sayılı Orman Kanunu 1937 yılında yürürlüğe
girmiştir. Ülke ormanlarının devlet mülkü olduğu anlayışının hakim olduğu bu kanunla, bir taraftan başkalarının eline geçmiş olan ormanların tekrardan
devletleştirilmesi sağlanmaya çalışılırken diğer taraftan köylünün geçmişten gelen
intifa hakları kaldırılmıştır. Atılan adımlar bununla kalmamış 1945 yılında kabul edilen 4785 sayılı kanunla da tüm ormanlar devletleştirilmiştir. Ancak 3116 sayılı
kanunun kabulüyle başlatılan ve ardından 4785 sayılı kanunun kabulüyle devam
ettirilen bu süreçte orman köylüsünün söz konusu kanunlara gösterdiği tepki beklenenden çok daha sert olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Orman, Köylü, Ormanların Devletleştirilmesi, 3116 ve 4785 Sayılı Orman Kanunu
Reaction of Country People to Acts No. 3116 and 4785
Abstract
Keywords: During the first years of the Republic, the operation of forests by private
entrepreneur lead to a lot of criticism, including forests were not operated properly and their destruction was not retarded. Thus for these reasons, the Forests Act No.
3116, which is considered as the beginning of technical forestry, came into force in
1937. By this act where the dominating idea was that all the forests in the country were state property, while it was intended to nationalize again the forests that had
come into the possession of others, the usage right of country people was abolished.
It was not only limited to this, but all forests were nationalized in 1945 by the Act No. 4785. However, forest peasants reacted much more sharply than expected to
those acts during that period initiated by the enactment of the Act No. 3116, followed by the enactment of the Act No. 4785.
Keywords: Forest, Country People, Nationalization of Forests, Forests Acts No.
3116 and 4785
Ahmet Muhı̇p Dıranas’ın Poetı̇kası
Dr. Öğretim Üyesi Özgür İldeş
ÖZ
Ahmet Muhip Dıranas, II. Meşrutiye’ten sonrakendi dilini aramaya başlayan Türk
şiirinde, 1930 sonrasında eserlerini veren ve hiçbir edebî gruba ve harekete
katılmadan saf şiirin izinde, insanî olanı ifade etmek için kendi çizgisinde şiirlerinikaleme almış bir şairimizdir.Dıranas, Türk şiirine 1940’lı ve 1950’li
yıllardadamgasını vuran I. Yeni ve II. Yeni şiirinin poetikasına itibar etmeyerek daha ziyade saf şiirin Türk edebiyatındaki önemli temsilcilerinden sayılabilecek olan
Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Necip Fazıl Kısakürek
etkisinde poetikasını oluşturmuştur. Dıranas, gündelik hayatın sıradan ve somut tarafına yönelen I. Yeni’nin şairaneliği reddeden anlayışı ile şiirde sözcük ve tema
zenginliği ile biçim-içerik sorunu olarak şairaneliği tekrar ön plana çıkaran II. Yeni
karşısında, geleneksel sanatın iyi-doğru-güzel birlikteliği çerçevesinde şiirler yazmıştır. Dıranas’ın, kendi şiir çizgisinde, belirli bir poetikasının olduğu kesindir.
Bu bağlamda, edebiyatımızdaki kök-poetikaların yanında, Dıranas’ın; Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Necip Fazıl Kısakürek’i sentezleyerek bir
poetikasının olduğu söylenebilir. Bu gerçekler ışığında Dıranas’ın poetikası
incelemeye değerdir.
Anahtar Kelimeler: Ahmet Muhip Dıranas, Poetika, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri
The Poetıcs of Ahmet Muhı̇p Dıranas
Abstract
Keywords: Ahmet Muhip Dıranas, starting to look for its own tongue after II. The
Constitutional Era in Turkish poetry, after 1930, joining no literary group and movement, in search of pure poetry, to express to what is humanitarian has penned
their own style of poetry, is a poet. Dıranas, disregarded the poetics of the I. Yeni
and II. Yeni Poetry which leaved its mark on Turkisn poetry in the 1940s and 1950s, rather than constituted his poetics influencing by Yahya Kemal, Ahmet Haşim,
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Necip Fazıl Kısakürek, considering as the most important representatives of pure poetry in Turkish poetry. Dıranas, in the face of the
understanding of refusing the poeticalness of I. Yeni which turned to the ordinary
and concrete side of everyday life, and II. Yeni which highlighted again both the
wealth of the word, the theme and the poeticalness as an form-content issue in poetry, he wrote the poems good-true-beautiful combination within the framework of
traditional art. Dıranas, in particular style of his own poetry, it is certain that of a
certain poetics. In this respect, besides the base-poetics in our literature, that is to say, Dıranas has a poetics synthesizing the poetics of Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet
Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar and Necip Fazıl Kısakürek. In the light of above
mentioned facts, it is worthy of enquiry Dıranas Poetics.
Keywords: Ahmet Muhip Dıranas, Poetics, Republican Period Turkish Poetry
Akıllı Kentlerı̇n Örgütsel ve Yönetsel Boyutlarıyla Sürdürülebı̇lı̇rlı̇k Açısından
İ̇ncelenmesı̇
Araştırmacı Hasan Süleymanlı
ÖZ
Akıllı Kent stratejilerinin başarıyla hayata geçirilebilmesi için sürecin rekabetçi
doğasından kaynaklanan çelişkili çıkar çatışmalarının olumsuz etiklerinin minimize
edilerek, kontrol altına alınıp yönetilmesi gerekmektedir. Söz konusu kentsel gelişim stratejilerinin sürdürülebilirlik hedefi başta olmakla genel başarısını etkileyen kritik
bir faktör olmasına karşın akıllı kentler kapsamında teknolojik süreçlerin gölgesinde kalarak yönetsel ve örgütsel boyutları yeterince araştırılamamıştır. Ayrıca bilgi ve
iletişim teknolojilerindeki (BİT) gelişmelerin kentsel sorunlara sürdürülebilir çözüm
arayışlarında sunduğu büyük fırsatların fark edilmesiyle doğan akıllı kent konsepti yeni yönetsel bakış açısıyla kentsel sorunları ele almaktadır. Aynı zamanda akıllı
yönetişim akıllı kentlerin altı temel göstergesinden biri olarak kabul görmüştür. Bu
çalışmanın amacı kentsel kaynakların ve hizmetlerin efektif yönetiminin yollarını keşif etmek ve akıllı kentlere dönüşüm sürecinde karşılaşılan yönetişim
düzenlemelerinin eksikliğinden kaynaklanan sorunları, kentsel politikaları şekillendiren yöneticiler ve araştırmacılar için daha anlaşılır kılmaktır. Bu amaca
ulaşmak için akademik çalışmalar ve çeşitli raporlar nitel yöntemle “akıllı kent
yönetişimi” ve “sürdürülebilir kalkınma” terimlerini inceleyen literatürün teorik analizine dayalı ve aynı zamanda mevcut uygulama örnekleri üzerinde kıyaslamalar
yapılarak, bütüncül bir sonuca ulaşmak hedefi doğrultusunda detaylı incelenmiştir. Literatürün kapsamlı incelemesinden elde edilen başlıca bulgulara dayanarak akıllı
kent yönetişiminin akıllı yönetişim boyutuyla farklılaştığını ve yönetişim
süreçlerinin şeffaflığını, sürdürülebilirliğini arttırdığını söyleye biliriz. Tam olarak tanımlanamamakla beraber akıllı kent yönetişiminim değişime uyumlu olduğunu ve
açık demokrasiye dayandığını, vatandaş merkezli kapsamlı hizmetlerin sunumunda
e-devletin kullanımının yaygınlaştırdığını, paydaşların ve vatandaşların katılımını teşvik ederek işbirliğini koordine ettiğini, işletme yönetimi tecrübe ve teknolojilerini
benimsediğini görmekteyiz. Burada bir diğer önemli husus hükumetlerin farklılaşan konumudur ki akıllı kentlerde yönlendirme fonksiyonu yönetme fonksiyonundan
daha çök ön plana çıkmaktadır. BİT ’in aktif ve verimli kullanımının akıllı yönetişim
uygulamalarının en önemli unsuru olduğunu görmekteyiz. Bu sayede kurum ve kuruluşların haberleşmesi hızlandırılarak bürokratik zorluklar azaltılmış, kentsel
hizmet sunumunun kalitesinin ve verimliliğinin yükseltilmesi hedeflenmiştir.
İncelenen akıllı kent uygulamaları arasında Singapur akıllı yönetişimi en iyi uygulayan, kentsel hizmet sunumu açısından dünyadaki en verimli ve en az
yozlaşmış model olarak ön plana çıkmıştır. Sonuç olarak, yayınların sistemli analizi akıllı kentlerin bütçe ve performans dengesini sağlaya bilmesi, sürdürülebilir
büyüme gibi çoğu uygulamada görünen temel stratejik hedeflerine ulaşması
bakımından bilgi ve iletişim teknolojisine dayalı alt yapı ve çözümlerinin yanı sıra akıllı yönetişim sistemine sahip olmasıyla ilişkili görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Akıllı Kentler, Kent Yönetimi, Sürdürülebilirlik, Akıllı Kent
Yönetişimi.
Investı̇gatı̇on of Smart Cı̇tı̇es Wı̇th Organı̇zatı̇onal and Managerı̇al Dı̇mensı̇ons
İ̇n Terms of Sustaı̇nabı̇lı̇ty
Abstract
Keywords: In order to implement the Smart City strategies successfully, the
negative ethics of conflicting interest arising from the competitive nature of the process should be minimized and controlled/managed. Although the sustainability
target of these urban development strategies is a critical factor affecting their overall
success, their managerial and organizational dimensions have not been investigated enough in the shadow of technological processes within smart cities. In addition to
this, the smart city concept, which emerged by the realization of the great
opportunities offered by the developments in information and communication technologies (ICT) in the search for sustainable solutions to urban problems deals
with urban problems with a new administrative perspective. At the same time, smart governance has been recognized as one of the six key indicators of Smart Cities. The
aim of this study is to explore the ways of effective management of urban resources
and services and to make the problems resulting from the lack of governance arrangements in the process of transformation into smart cities more understandable
for managers and researchers shaping urban politics. In this study, which is designed by qualitative methods, the literature on the “smart city governance” and “sustainable
development” has been investigated and various reports have been examined. At the
same time, comparisons have been made on existing practice examples in order to reach a holistic conclusion. Based on the main findings, it can be said that smart city
governance is differentiated with the smart governance dimension and the
transparency of governance processes and sustainability increase. It can be stated that intelligent urban governance, which cannot be described as a single definition, is
compatible with change and is based on open democracy. In addition to these, it can also be said that the smart city governance has expanded the use of e-government in
the delivery of citizen-centered comprehensive services, coordinating cooperation by
encouraging the participation of stakeholders and citizens, and adopting business management experiences and technologies. Another important issue here is the
differentiating position of governments. Routing function comes into prominence more than managing function in smart cities. It is seen that active and efficient use
of information and communication technologies is the most important element of
smart governance practices. Among the smart city applications reviewed, Singapore is the most efficient and least corrupt model in the world in terms of urban service
delivery, which best practices intelligent governance. As a result, the systematic
analysis of publications has been found to be related to the smart governance system as well as the infrastructure and solutions based on information and communication
technology in order to achieve the basic strategic goals in most applications such as
sustainable growth, to ensure the balance of budget and performance of smart cities.
Keywords: Smart City, Urban Administration, Sustainability, Smart City
Governance.
Algı Yönetı̇mı̇nı̇n Tüketı̇m Üzerı̇ne Etkı̇sı̇nı̇n İ̇ncelenmesı̇
Ceyhun Çalık
ÖZ
Çevremizden edindiğimiz çeşitli bilgileri duyularımız ile algılarız. Bu açıdan algı
konusu, gözlemleme, anlama, yorumlama faaliyetlerini içermesi nedeniyle önem
kazanırken; işletmeler açısından ise çalışanlarının ve hedef bireylerin tanınması, yorumlanması ve anlaşılması, işletmenin karşılaştığı olayları sorgulaması ve geri
bildirim açısından önemli olduğu söylenebilir. Algı sonucu oluşan gerçek kavramının çoğu zaman gerçeğin kendisinden önemli ve önde olabileceği
unutulmamalıdır. Bu kapsamda algı yönetimi faaliyetlerini ülkeler, kurumlar ve
işletmeler kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmektedirler. Özellikle işletmelerin yoğun rekabetin içerisinde ayakta kalabilmek ve pazar payını
arttırabilmek için algı yönetimi uygulamalarına başvurduğu görülmektedir. Tüketim,
genel olarak insanların ihtiyaçlarını gidermek amacıyla, üretilen mal ve hizmetleri kullanmasına denilmektedir, bununla beraber tüketim alanları, insanların sadece
temel ihtiyaçlarını karşılaması yanında farklı tüketim alışkanlıklarının ortaya çıkmasıyla yıllar geçtikçe giderek genişlemiştir. İnsanlar, karnını doyurmak,
barınmak veya korunmak amacıyla birçok ihtiyacını doğadan doğrudan
karşılamaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle insanlar yeni ürünler keşfetmeye başlamış ve ürün çeşitliliği giderek artmıştır. Artan ürün çeşitliliği normal
ihtiyaçlarımızın da üstüne çıkmış yeni ihtiyaçları beraberinde getirmiştir. Bu yeni ihtiyaçlara yönelik üretilen mal ve hizmetlerin de satılması içinde yeni pazarlama
teknikleri ortaya çıkmıştır. Bu artan ürün fazlalığı tüketim sözcüğünün anlamını
giderek değiştirmeye başlamıştır. Değişen tüketim alışkanlıkları beraberinde yeni bir tüketim kültürü anlayışını getirmiştir. Tüketim kültürü; insanların haz ve istekleri
doğrultusunda tüketim yapmaları şeklinde açıklanabilmektedir. Tüketim sadece
maddi şeyler ile sınırlı kalmamaktadır. Günümüzde maddi olmayan değerlerin de tüketim içinde yer alması yaygınlık kazanmıştır. Tüketim kültürü kavramı kültürel
değerler içerisinde yer almasıyla; zaman zaman tüketim kavramı ile kültür kavramı birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin de etkisiyle gittikçe büyüyen
ulusal ve uluslararası şirketlerin; ülkelerin kültürleri ve maddi harcamaları
üzerindeki etkilerini giderek arttırmaktadırlar. Bu durum yeni bir tüketim kültürünü beraberinde getirmiştir. İnsanların, ihtiyaçları kadar tükettikleri geleneksel döneme
göre daha çok arzu ve isteklerinin normal ihtiyaçlarının önünde olduğu bir tüketim
anlayışına sahip olduğu görülmektedir. Daha fazla tüketerek kişi kendini iyi hissetmek arayışı içerisindedir. İhtiyaç zamanında tüketimden çok, istediğini her
zaman tüketim anlayışı daha çok benimsenmiştir. İş yaşamanın yoğunluğu, çalışanların yorgunluklarını atabilmenin bir yolu olarak tüketime yöneldikleri
görülmektedir. Başka birçok dinlenme şekli varken kişiler giderek dinlenmek,
rahatlamak için de tüketim yapar hale gelmektedir. Mutluluk, dinlenme, rahatlama,
haz ve diğer isteklerin karşılanması adına yapılan tüketim de haliyle ihtiyaç dışı ve belki de daha çok ulusal ve uluslararası düzeyde mal ve hizmet üreten işletmelerin
reklam ve propagandaları sonucu olduğu söylenebilir. Bu açıdan bakıldığında
günümüz toplumlarında tüketimi özendirmek ve arttırmak önemli bir algı yönetimi olarak ifade edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Algı Yönetimi, Tüketim
Bâb-i Âlı̇ Baskınının Basınında Temsı̇lı̇
Prof.Dr. Nurettin Güz - Zeynep Bengisu Uğur
ÖZ
Prof. Dr. Nurettin GÜZ Zeynep Bengisu UĞUR Siyaset her zaman basının en
önemli konularından biri olmuş ve siyasi hayattaki değişimler hem basında kendine
yer bulmuş hem de basını etkilemiştir. 1913 yılında gerçekleşen Bâb-ı Âli Baskını ise Osmanlı siyasi hayatındaki en büyük değişimlerden birine yol açmıştır. Artık
yönetimdeki en etkin isimler padişah veya meşrutiyet öncesi dönemde yetişmiş devlet adamları değil çok daha genç isimler olan İttihat ve Terakki mensuplarıdır.
Siyasi hayattaki bu değişim elbette dönemin basın hayatında da birtakım
değişikliklere sebep olmuştur. Baskından bir hafta öncesine kadar sıkı bir denetim altında olan gazetelerin önemli bir bölümü İttihat ve Terakki’ye destek veriyordu.
Bâb-ı Âli Baskınından sonra ise gazetelerin baskı altında tutulması değil kapatılması
yoluna gidilmiştir. Sadece birkaç günlüğüne ve tedbir amaçlı olduğu söylenerek de olsa İttihatçılara muhalif olduğu bilinen gazeteler kapatılmıştır. İttihat ve Terakki
taraftarı gazeteler ise Bâb-ı Âli Baskınından sonra bu baskının neden önemli olduğu, ülke ve siyaset için ne anlama geldiği yönünde yayınlar yapmışlar kimi zaman Bâb-
ı Âli Baskınını 1908 yılında Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesine denk bir devrim
olarak nitelendirmişlerdir. Baskının ardından bir süreliğine kapatılan gazeteler, yeniden yayınlanmaya başladıklarında baskın konusuna yer vermelerine rağmen açık
bir muhalefet yapma yerine muğlak ifadeler kullanmışlardır. Bu çalışmada Alemdar, İkdam, Serbestî, Tasvir-i Efkâr ve Tercüman-ı Hakikat olmak üzere beş gazetenin
Bâb-ı Âli Baskınını nasıl temsil ettiği değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bâb-i Ali Baskını, Alemdar, İ̇kdam, Serbesti, Tasvir-i Efkar, Tercüman-i Ahval, İ̇ttihat ve Terakki
Bağımsız Denetçi Raporunda Kilit Denetim Konuları
Dr. Öğretim Üyesi Tuğçe Uzun Kocamış - Dr. Özgür Özkan
ÖZ
Denetçi raporlarının etkinliğinin arttırılmasına yönelik finansal tablo
kullanıcılarından gelen talepler üzerine Uluslararası Denetim ve Güvence
Standartları Kurulu denetim raporunun etkinliğini arttırmak ve raporun istenilen amaca hizmet etmesini sağlamak amacıyla bir proje başlatmış ve bu çalışma
sonucunda Kilit Denetim Konularının Bağımsız Denetçi Raporunda Bildirilmesi standardı yayınlamıştır. Türkiye’de Kamu Gözetim Kurumu BDS 701 Kilit Denetim
Konuları (KDK) standardını 2017 yılında yayınlamıştır. Bu standardın yayınlanması
ile borsada işlem gören işletmeler 01.01.2017 tarihinde ve sonrasında başlayan hesap dönemlerinde, 6102 sayılı TTK uyarınca denetime tabi diğer şirketler ise 01.01.2018
tarihinde ve sonrasında başlayan hesap dönemlerinde denetçi raporlarında KDK
bölümüne yer vermektedirler. BDS 701 KDK standardı ile amaçlanan denetçi raporunun daha şeffaf hale getirilerek ilgi duyan kullanıcılara yönelik ihtiyaca
uygun, güvenilir ve anlaşılabilir bilgi verilmesidir. Denetçi KDK konularını belirlerken üst yönetim veya üst yönetimden sorumlu olanlarla yakın ilişki içerisinde
olacaktır. Her işletmeye özgü farklı KDK konularının belirlenmesi denetçi açısından
denetimin planlanması sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Denetçi mesleki muhakemesini göre yürütülen denetime ilişkin bazı konuların daha
ön plana çıkarılmasının amacı, daha fazla şeffaflık sağlanarak denetim raporunun iletişim değerini arttırmaktır. KDK uygulaması ile sadece denetçiler değil üst düzey
yetkililer, finans kuruluşları ve yatırımcılar gibi diğer gruplar da etkilenecektir.
Çalışmamızda BDS 701 Kilit Denetim Konuları standardı çerçevesinde kilit denetim konularının nasıl belirlendiği ve denetçinin raporunda vurgulaması gereken
hususlara değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kilit Denetim Konuları, Bds 701, Bağımsız Denetim
Key Audit Matters in the Independent Auditor’s Report
Abstract
Keywords: Upon the requests from the users of the financial statements to increase
the effectiveness of the Auditor's reports, the International Audit and Assurance
Standards Board initiated a project to increase the effectiveness of the audit report
and to ensure that the report served its intended purpose and published this standard as the Disclosure of Key Audit Issues in the Independent Auditor's Report.Public
Oversight Authority in Turkey has published the standard BDS 701 Key Audit
Matters (KAM) in 2017. Publicly traded companies have included this section in the auditor's reports in the accounting periods starting on 01.01.2017 and thereafter.
Other companies subject to inspection pursuant to the Turkish Commercial Code no.
6102 have included the CAM Section the auditor's reports during the accounting periods beginning on 01.01.2018 and thereafter. The main aim of BDS 701 KAM is
to make the audit report more transparent and provide reliable, comprehensible information for the users who are interested. The auditor will be in close contact with
those responsible for senior management or senior management when determining
the topics of the KAM It is an important consideration for the auditor to determine the different aspects of the KAM specific to each entity in the planning of the audit.
The purpose of bringing some issues related to the audit carried out according to the
professional judgment of the auditor is to increase the communication value of the audit report by providing more transparency. With the implementation of the KAM,
not only auditors, but also other groups such as senior officials, financial institutions and investors will be affected. In our study, it was mentioned how key audit issues
were determined within the framework of BDS 701 Key Control Subjects standard
and the issues that should be emphasized in the auditor's report.
Keywords: Key Audit Matters, Ias 701, Independent Audit
Bela Tarr Sı̇nemasında Plan Sekans Kullanımı: Torı̇no Atı Fı̇lmı̇ Örneğı̇
Dr. Öğretim Üyesi Burak Medin - Osman Çakır
ÖZ
Gerçekçi film kuramının iki önemli ismi olan Bazin ve Kracauer, kaydedilen
görüntünün çıplak gücüne inanır. Sinemanın gerçekle olan doğrudan ilişkisi
ekseninde diğer sanatları aştığını belirten bu iki düşünüre göre sinema, gerçek hayata en fazla yaklaşan sanattır. Gerçeklik anlayışı Kracauer’den daha farklı olan Bazin’e
göre pek çok gerçeklik vardır ve sinemanın ham maddesi gerçeğin bizatihi kendisi değil, gerçekliğin bıraktığı izlerdir. Gerçekçi film düşüncesine göre gerçekliğin
bıraktığı izlere ulaşmada zamanın ve uzamın doğal akışı kesintiye uğratılmamalıdır.
Bu çerçevede montajın izleyiciyi manipüle eden yapay müdahalesi yerine izleyiciyi daha özgür bırakan doğal kurgu, zamanı ve mekânı parçalamaksızın gösteren plan
sekans tercih edilmelidir. Gerçekçi sinema dilinde izleyiciyi çoğunlukla düşünsel bir
katılıma davet eden, bakışlarını yönlendirmeyen ve zamanı, mekânı parçalamadan anlatıda bütünlük sağlayan plan sekans yani uzun çekim kullanımı oldukça önem
taşır. Gerçekçi film kuramı ve plan sekans kullanımı arasındaki bu derin ilişkiden hareketle bu çalışmada Bela Tarr sinemasına ve yönetmenin plan sekans kullanımına
odaklanıldı. Bela Tarr’ın sinema dilinin gerçekçi sinema diline yakın olduğu
varsayıldı. Kapsam ve sınırlılık ekseninde plan sekans kullanımına yönelik önemli veriler sunacağı varsayılan Torino Atı (The Turin Horse, 2011) filmi çalışmanın
araştırma nesnesi olarak belirlendi. Kare kare film analizi yöntemi ile plan sekansların kullanımı ve inşa edilmeye çalışılan anlam çözümlendi.
Anahtar Kelimeler: Sinema, Gerçekçi Film Kuramı, Bela Tarr, Plan Sekans, Kare
Kare Film Analiz
Use of the Plan Sequence in the Bela Tarr Cinema: the Turin Horse Movie
Example
Abstract
Keywords: Two important names of realistic film theory, Bazin and Kracauer,
believe in the pure power of the recorded image. According to these two theorists, cinema is the most approaching art to real life. According to Bazin, the perception of
reality is different than that of Kracauer, there are many realities and the basis of
cinema is not the truth itself, but the traces of reality. The natural flow of time and
space should not be interrupted in reaching the traces left by reality, according to the idea of realistic film. In this context, natural fiction and plan sequences should be
preferred. In realistic cinema, the use of plan sequences, which often invite the
audience to an intellectual participation, does not guide their gaze, and provides wholeness in the narrative, is very important. Based on the relationship between
realistic film theory and the use of plan sequences, this study focused on Bela Tarr
cinema and the use of plan sequences by the director. Bela Tarr's language of cinema was considered to be close to the realistic language of cinema. The Turin Horse film,
which is thought to provide important data on the use of plan sequences, was determined as a research object of the study. Using the formal film analysis method,
the use of the plan sequences was examined and the generated meaning was
analyzed.
Keywords: Cinema, Realism, Bela Tarr, Plan Sequence, Formal Film Analysis
Bölgesel Kalkınmada Sosyal Sermayenin Rolü: Zonguldak İ̇li Örneği
Prof.Dr. Hamza Çetepe - Alican Gemı̇cı̇oğlu
ÖZ
Sosyal sermaye kavramı son dönemlerde siyaset bilimi, sosyoloji gibi bilim
dallarıyla birlikte iktisatta da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu
bağlamda, kalkınmanın ve özellikle bölgesel kalkınmanın sağlanmasında önemli bir araç olarak kabul edilen sosyal sermaye ile ilgili çalışmaların sayısı artmaktadır. Bu
çalışmada, bölgesel kalkınmada önemli rolü olduğu ifade edilen sosyal sermayenin düzeyi ve belirleyicileri, Zonguldak ili örneğinde belirlenmeye çalışılmıştır. Bu
amaçla, Zonguldak ilinde ikamet eden bireylerden oluşan bir örnek kütle üzerinde
saha çalışması uygulanmıştır. Saha çalışmasında kullanılan anket, uluslararası literatürde sosyal sermayeyi belirlemede kullanılan göstergelerden yararlanılarak 5’li
likert ölçeği formatında hazırlanmıştır. Bu göstergeler güven endeksi, network
endeksi ile karşılıklı yardımlaşma ve ortak işbirliği endeksi olarak belirlenmiştir. Çalışmada, öncelikle Zonguldak’ta genel olarak sosyal sermaye düzeyi belirlenmiş,
daha sonra da eğitim, meslek, gelir düzeyi ve doğum yeri gibi faktörlerin sosyal sermaye düzeyiyle ilişkisi Ki-kare testi gibi testlerle ortaya konulmuştur. Saha
çalışması sonuçlarına göre, Zonguldak’ta sosyal sermaye düzeyinin genel olarak
düşük düzeyde olduğu, dolayısıyla bunun da bölgesel kalkınma düzeyini olumsuz etkilediği söylenebilir. İlin kalkınmışlık düzeyini artırmak için, fiziki sermaye
yatırımları yanında sosyal ve beşeri sermayeyi geliştirmeye yönelik politikaların uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Sermaye, Bölgesel Kalkınma, Zonguldak
The Role of Social Capital in Regional Development: the Case of Zonguldak
Province
Abstract
Keywords: In recent years, the concept of social capital has been widely used in economics as well as in the fields of political science and sociology. In this context,
the number of studies on social capital, which is considered as an important tool in the development and particularly in the regional development, is increasing. In this
study, the level and determinants of social capital, which is stated to have an
important role in regional development, have been tried to be determined in the case
of Zonguldak. For this purpose, the field study was applied to a sample mass composed of individuals who reside in Zonguldak province. The survey used in the
field study was prepared in the format of 5-point Likert scale by using the indicators
used in determining the social capital in the international literature. These indicators are defined as confidence index, network index and mutual assistance and common
cooperation index. In this study, firstly the social capital level was determined in
Zonguldak and then the relationship between the factors such as education, occupation, income level and place of birth with the level of social capital was
revealed by tests such as chi-square test. According to the results of the field study, the level of social capital in Zonguldak is generally low and this affects the level of
regional development negatively. In order to increase the level of development of the
province, it is necessary to implement the policies to develop social capital and human capital in addition to physical capital investments.
Keywords: Social Capital, Regional Development, Zonguldak.
Büyükşehir ve İ̇l Belediyelerince Bulut Bilişim Teknolojileri Değerlendirmesi
Mehtap Ağır - Dr. Öğretim Üyesi Alev Elç[email protected]
ÖZ
Bilgisayarların insan yaşantısına girmeye başladığı 1950’li yıllardan günümüze
kadar bilgisayarlar ve bilgi sistemleri sürekli olarak gelişmeye devam etmiştir. Bu
gelişim aşamasında öncelikle oldukça büyük yerler işgal eden merkezi bilgisayarlar kullanılmış, devamında yarı iletken teknolojisinin gelişmesi ile bilgisayarlar küçük
boyutlarda üretilebilir hale gelerek ucuzlamış ve merkezi bilgi sistemlerinin yerini dağıtık sistemler almıştır. Bununla birlikte bilgi sistemlerinin Internetin dinamik
yapısına uyumlu olarak esnek bir şekile bürünmesi ve karmaşık bilgi sistemlerinin
kolay yönetilebilir bir forma sokulması da bu süreçte gündeme gelen ihtiyaçlardandır. Söz konusu ihtiyaçların bütüncül bir bakış açısıyla çözüme
kavuşturulması amacıyla 2000’li yılların başlarında ortaya çıkan bir kavram olarak
Bulut Bilişim, bilgi sistemlerinin çalıştığı altyapıların esnek bir ücretlendirme modelleriyle kiralanması esasına dayanmaktadır. Bunun yanısıra Bulut Bilişim
verimlilik ve stratejik değer katma açısından son yıllarda çok ilgi artmış ve kullanımı yaygınlaşmıştır. Giderek nicelik olarak ve yatırımları artan Yerel Yönetimlerin bir
birimi olan belediyelerde (büyükşehir, il, ilçe, belde) bir çok konuda bilişim
sistemleri kullanılmaya başlanmıştır, bundan dolayı veri depolama artmıştır ve arşiv yetersizliği dolayısıyla bulut bilişim önem kazanmıştır. Bu çalışmada, Bulut Bilişim
kullanımına ilişkin Avrupa Birliği ve Türkiye örnekleri alan yazın taramasıyla incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı, yerel yönetimlerden en yoğun nüfusa sahip olan
büyükşehir ve il belediyelerinde Bulut Bilişim teknolojilerinin mevcut durumları,
kullanılması ve geleceği ile ilgili değerlendirmelerin araştırılmasıdır. Nicel yöntem kullanılarak büyükşehir ve il belediyesi bilgi işlem birimlerinde anket yapılarak bulut
bilişime yaklaşımları belirlenmiştir. Araştırma sonucunda yerel yönetimlere özel
Bulut Bilişim altyapısının hazırlanması gerektiği sonucuna varılmış, buna ilişkin stratejik, hukuki ve teknik seviyelerde öneri ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Dijital Teknolojiler, Bulut Bilişim, Bulut Bilişim Teknolojisi, Yerel Yönetim Sistemleri, Bilgi İ̇şlem Altyapıları
Çağdaş İ̇nkılapların Ardındakı̇ Dı̇ndar Atatürk
Mehlı̇ke Uçar
ÖZ
ÇAĞDAŞ İNKILAPLARIN ARDINDAKİ DİNDAR ATATÜRK Yüksek Lisans
Öğrencisi, Mehlike Uçar Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Tarih
Bölümü,[email protected] ÖZET Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Atatürk, devletin temellerini sağlamlaştırmak ve Osmanlı Devletinin yıkılmasına
neden olacak hataları tekrarlamamak için çağdaş inkılapların yapılması gerektiğini görmüştü. Bu bilinçle hareket etmek ve genç Türk Devletini yaşamış olduğu buhran
dolu günlerden çıkarmak için sağlam bir inanç ile her alanda yapılması gereken
yenilikleri uygulamaya koymaya başladı. Kısa zamanda modern devletler seviyesine çıkabilmek için sadece siyasi ya da sosyal değişimlere değil ekonomik, kültürel ve
en önemlisi bireysel dönüşüme ihtiyaç vardı. Zamanın gereklerine göre kalkınmak
ve gelişmiş milletler seviyesine ulaşmak için Türk toplumunun her bireyi eğitilmeli, yetiştirilmeliydi. Bu temel düşünce Mustafa Kemal’in daha çok genç bir subay iken
fark ettiği ve bunu yapabilecek güce inandığı bir öngörüydü. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk bu inançla beraber başarılı oldu ve milletini esaret ve cehaletten kurtarıp
modern bir uygarlığa dönüştürürken, bağımsızlık isteyen milletlere örnek oldu. Peki,
Mustafa Kemal Atatürk’ü bu denli başarılı kılan güç neydi? Bu sorunun cevabını verebilmek için Atatürk’ün hayatının bilinmeyen yönlerini ortaya koymak gerekir.
İlk önce Mustafa Kemal’in yaptığı her inkılabın ardında büyük bir iman gücü vardı, bu gerçek göz ardı edilemez. O taassup ehli ya da dar görüşlü bir ufka değil, İslam
dinini en yakından anlayan bir idrake sahipti. Ailesine , yetiştiği ortama, eserlerine,
sözlerine ve devrimlerine bakıldığında bu apaçık görülecektir. Annesi Zübeyde Hanım’ın manevi eğitimi, babası Ali Rıza Bey’in ufku açık fikirleri, yetişme
ortamında İslam Dininin en güzel algılanmış ve yaşanmış olması onun karakterini
şekillendiren unsurlar olmuştur. Aynı unsurlar yok olmak ve dağılmaktan başka çaresi görülmeyen bir milletin kaderine bağımsızlık, geleceğine ise çağdaş bir
başlangıç getirecekti. İşte bütün bu imkansızlıklar ve zorluklar içinde Atatürk’ün Rabbi'nin yardımına ve milletinin cesaretine olan güveni maneviyatıyla dinine
sımsıkı sarılmış yüce gönlünün zaferiydi.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Atatürk’ün Maneviyatı, İ̇nkılap, Zübeyde Hanım,ali Rıza Bey, Taassup, Modern Düşünce.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sı̇stemı̇ Sonrasında Malı̇ye Bakanlığı Teşklı̇at
Yapılanmasındakı̇ Değı̇şı̇klı̇kler
Dr. Öğretim Üyesi Gökçe Maraş
ÖZ
Devletlerin idari yapılanmalarında önemli bir yer işgal eden Maliye Bakanlıkları
gerek ekonomik gerekse hukuki platformlarda belirleyici rol üstlenmektedirler. Bu
bağlamda çalışmanın konusunu Maliye Bakanlığı’nın idari teşkilat yapısı oluşturmaktadır. Çalışmanın, konu ile ilgili literatürde yok denecek kadar az çalışma
olması nedeniyle bu alandaki boşluğu giderebileceği düşünülmektedir. Bu doğrultuda çalışmada öncelikle idare, idari yapı, bağlı kuruluş, ilgili kuruluş,
kavramları açıklanıp; idarenin türleri, idari faaliyetlerin özellikleri belirtilip; Maliye
Bakanlığı’nın ve Hazine Müsteşarlığı'nın teşkilat yapısı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesi ve sonrasındaki mevcut durumu itibari ile ayrıntılı bir şekilde
değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: İdare, Maliye Bakanlığı, Hazine, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
Destı̇nasyon Talebı̇nı̇ Etkı̇leyen İ̇maj Faktörü: Çeşme İ̇lçesı̇ Üzerı̇ne Bı̇r Araştırma
Dr. Öğretim Üyesi Hakan Akyurt
ÖZ
Destinasyonlarda rekabet şartlarının yoğunlaşması, turistik işletmeleri yeni
stratejiler uygulamaya yönlendirmiştir. Destinasyon kaynaklarının verimli ve etkin
şekilde kullanımı zorunlu hale gelmiştir. Turistik talebin arttırılması ve sürdürülebilir olarak planlanması işletmelerin geleceği açısından önemlidir. Bir destinasyonda
turistik talebin önemli faktörlerinden biri de imajdır. Destinasyonların özelliklerine uygun bir imajın yaratılması gerekmektedir. Turistlerin bir destinasyonun imajı
hakkındaki algılamalarının öğrenilmesi hem işletmeler hem de o turizm destinasyonu
için önemli avantajlar sağlayacaktır. Destinasyon imajı, turistlerin talep algılarını doğrudan etkileyen fakat, birden çok faktör tarafından etkilenen bir unsurdur. Bu
çalışmada, destinasyon imajın önemi incelenmiş, turistik talebe etkisine değinilerek
Çeşme ilçesine yönelik olarak araştırma yapılmıştır. Çalışma ile turistik bir destinasyonun talebine etki eden imaj unsurları ortaya konarak, destinasyon imajı ile
ilgili olarak tavsiyelerde bulunulmaktadır. Çalışmada Anket tekniği kullanılmıştır. Analizler AYP (Analitik hiyerarşi süreci) yöntemi ile analiz edilmiştir. Analiz
sonuçları ve bulgular ortaya konularak talebe etki eden destinasyon talebini etkileyen
en önemli imaj faktörü ortaya konmuştur. Çalışmanın Çeşme’de faaliyet gösteren işletmelere ve turizmde destinasyon imajı çalışmayı hedefleyen akademisyenlere
yardımcı olması amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Turizm, Destinasyon İ̇majı, Turistik Talep, Turizm İ̇majı, Ayp
Yöntemi
The Destınatıon Demand Affected by Image Factor: A Research On Çeşme
Dıstrıct
Abstract
Keywords: The intensification of the competition conditions in the destinations has led the touristic enterprises to implement new strategies. Efficient and effectiveuse
of destination resources has become mandatory. Increasing demand for tourist and business is important for the future of sustainable planning. One of the important
factors of tourist demand in a destination is the image. The characteristics of
destinations should be created an appropriate image. Understanding the perception
of the image of a tourist destination will provide significant benefits for both businesses and tourism destination. The destination image is a factor that directly
affects the demand perception of tourists but is affected by multiple factors. This
study examined the importance of the image of the destination, referring to the impact on tourist demand has been studied for the town of Cesme. With the study,
the image elements affecting the demand of a tourist destination are presented and
recommendations are made regarding the destination image. Survey technique was used in the study. The analyzes were analyzed by the AHP (Analytic Hierarchy
Process) method. Analysis results and findings are presented and the most important image factor affecting demand demand is presented.The aim of the study is to help
the academicians working in Çeşme district and aim to study the image of destination
in tourism.
Keywords: Tourism, Destination Image, Touristic Demand, Tourism Image, Ayp
Method
E Devlet Kapsamında Kosgeb Destek Uygulamalarının Memnuniyeti Üzerine Bir
Araştırma
Cahit Uluğ
ÖZ
90'lı yıllardan itibaren dünyada geleneksel devlet anlayışı yerini yeni kamu
yönetimi anlayışına bırakmıştır. Yeni kamu yönetimi anlayışında önemli
kavramlardan biri de e-devlettir. Bilgi iletişim teknolojilerinin yoğun olarak kullanılmaya başlamasıyla e-devlet ortaya çıkmıştır. İlk başlarda halk tarafından
kamu kurumları hakkında bilgi edinme amaçlı kullanılan e-devlet günümüzde çok çeşitli işlemlerin gerçekleştirildiği bir platform haline gelmiştir. Kağıt israfını
önleyen, bürokratik süreçlerin kısalmasını sağlayan, kamu kurumlarının kendi
içlerinde veri paylaşımı sağlayan e-devlet sayesinde devletin şeffaf ve vatandaş odaklı bir şekilde yönetilmesi hedeflenmiştir. E devlete geçiş sürecinde e devletin
finansmanı, halkın bilgi iletişim teknolojilerine hakim olması, kamu kurumları
bünyesinde istihdam edilen kişilerin donanımlı olması büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde 2000'li yıllardan itibaren kamu kurumları e-devlet uygulamalarını
kullanmaya başlamıştır. Günümüzde www.turkiye.gov.tr devlet portalı üzerinden vatandaşlar kamu kurumlarına ilişkin birçok işlemi gerçekleştirebilmektedir. 1992
yılında kurulan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı faaliyet gösteren KOSGEB'de
81 ilde KOBİ'lere hizmet vermektedir. “Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik kapsamında bürokrasinin azaltılması mevzuatın
sadeleştirilmesi çalışmaları KOSGEB bünyesinde yürütülmüş ve bu bağlamda 2018 yılının Şubat ayından itibaren KOSGEB desteklerine e-devlet üzerinden
başvurulmaya başlanmıştır. Bildiride desteklere elektronik ortamda başvuru
sisteminin işleyişinden ve sistemin etkilerinden bahsedilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: E Devlet, Kosgeb
Epı̇stemolojı̇nı̇n Ne’lı̇ğı̇ Üzerı̇ne
Arş.Gör. Gönül Emı̇rbı̇lek
ÖZ
Epistemoloji kavramı ilk defa İskoç metafizikçi James Frederick Ferrier tarafından
kullanılmıştır. 1854 yılında “Institutes of Metaphysics” isimli eserinde bilgi
hakkında rasyonel söylemi tanımlamak amacıyla Yunanca’da bulunan episteme (bilgi) ve logos (öğreti, söz) kelimelerini kullanarak epistemoloji kavramını
oluşturur. Epistemoloji kavramı Türkçe ’ye “bilgi kuramı, bilgi öğretisi” olarak geçen, felsefenin bilgiyi konu alan bir ana dalıdır. Epistemoloji (epistemology/theory
of knowledge) bilen ve bilgi hakkında çok temel sorular sorar. Bilmek nedir? Bilgi,
sırf inançtan nasıl ayrılır? Bilgi mümkün müdür? Yani kabaca epistemolojide bilginin doğası ve imkânı ele alınıp incelenmektedir. Biz de bu çalışmamızda temel
bir giriş mahiyetinde epistemolojinin neliği üzerine bir inceleme yapacağız.
Anahtar Kelimeler: Epistemoloji, Bilgi Felsefesi
Ergenlerı̇n Duygu Düzenleme Becerı̇lerı̇ ve İ̇nternet Bağımlılık Düzeylerı̇nı̇n İ̇ncelenmesı̇
Demet Taşören - Doç.Dr. Ender Durualp
ÖZ
Bu çalışmada, ergenlerin duygu düzenleme becerileri ve internet bağımlıklarını
cinsiyet ve sınıfa göre karşılaştırmak ve aralarında bir ilişki olup olmadığını
belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemi, rastlantısal yöntemle seçilen Bolu il merkezinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir ortaokulda 2017-2018
eğitim-öğretim yılında öğrenim görmekte olan 405 ergenden oluşmaktadır. Ergenlerin %48,9’u kız, %51,2’si erkektir. Araştırmaya dahil edilen ergenlerin
%33,3’ü 6., 7. ve 8. sınıflarda öğrenim görmektedir. Verilerin toplanmasında “Genel
Bilgi Formu”, “Ergenler İçin Duygu Düzenleme Ölçeği” ve “Ergenler İçin İnternet Bağımlılığı Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde t, tek yönlü varyans analizi
ve LSD testleri ile Pearson kolerasyon katsayısından yararlanılmıştır. Araştırmaya
alınan ergenlerin %65,7’sinin hem akıllı telefon hem bilgisayar ya da tablete sahip, %87,4’ünün evinde internet bağlantısı, %79,8’inin telefonunda internet bağlantısı
olduğu, %68,9’unun internete sıklıkla telefondan bağlandığı, %42,7’sinin günde 1-2 saat internette zaman geçirdiği, %88,1’inin internet bağımlılığı semptomları
göstermediği, %9,6’sının internet bağımlılığı semptomları gösterdiği ve %2,2’nin
internet bağımlısı olduğu belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda; ergenlerin duygu düzenleme becerileri ve internet bağımlılık düzeyleri arasında orta düzeyde,
pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=0,43, p<0,05). Kızların duygu düzenleme becerileri erkeklerden yüksek bulunmuştur (p<0,05). Ergenlerin duygu
düzenleme becerileri ve internet bağımlılık düzeyleri sınıfa göre farklılık
göstermemiştir (p>0,05).
Anahtar Kelimeler: Duygu Düzenleme, İ̇nternet Bağımlılığı, Ergen
Sensıtıvıty Skılls of Adolescents and Investıgatıon of Internet Addıctıon Levels
Abstract
Keywords: In this study, it is aimed to compare emotion regulation skills and
internet dependencies of adolescents according to gender and class and to determine whether there is a relationship between them.The sample of the study consisted of
405 adolescents who were studying in a secondary school in the city center of Bolu
which was randomly selected in the 2017-2018 academic year.48.9% of the
adolescents are female and 51.2% are male. 33.3% of the adolescents included in the study are studying in 6th, 7th and 8th grades. "General Information Form" , "Emotion
Regulation Scale for Adolescents" and "Internet Addiction Scale for Adolescents" in
were used for data collection.In the analysis of the data, t, one way variance analysis and LSD tests and Pearson's correlation coefficient were used.f the adolescents
surveyed, 65.7% had both a smart phone and a computer or a tablet, 87.4% had an
internet connection at home, 79.8% had an internet connection on the phone, and 68.9% had a telephone connection to the internet. , 42.7% spent time on the Internet
1-2 hours a day, 88.1% did not show internet addiction symptoms, 9.6% showed internet addiction symptoms and 2.2% were internet addicts.As a result of the
analysis; There was a moderate, positive and significant relationship between
emotion regulation skills and internet addiction levels of adolescents (r = 0.43, p <0.05).Girls' emotion regulation skills were higher than males (p <0.05).Emotion
regulation skills and internet dependence levels of adolescents did not differ
according to class (p> 0.05).
Keywords: Emotion Editing, Internet Addiction, Adolescent
Geçici Koruma Kapsamındaki Suriyeli Göçmenlerin Çalışma Yaşamına Katılımları
Doç.Dr. Beyhan Aksoy - Sergen Gürsoy
ÖZ
Bu çalışmada, Suriye’den göçün Türkiye’deki çalışma yaşamına etkileri konusu
ele alınmaktadır. Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de hayatlarını idame ettirebilmeleri
için işgücü piyasasına girişi kaçınılmazdır. Geçici koruma kapsamındaki Suriyeli göçmen işçilerin göçle birlikte çalışma yaşamına nasıl dahil oldukları, ne gibi
sorunlar yaşadıkları soruları cevaplanmaktadır. Çalışmanın verisi Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşamakta olan Suriyeli göçmen işçi ve esnaflardan oluşan bir
örneklemden elde edilmiştir. Örneklem 17’si işçi 13’ü işveren olmak üzere toplam
30 Suriyeli’den oluşmaktadır. Araştırma kapsamında görüşme yapılan göçmenlerin eğitim seviyelerinin düşük olduğu görülmektedir. Göçmenler mevcut mesleki bilgi
ve deneyimleriyle iş bulmuşlardır. Göçmenlerin işgücü piyasasına girişinde
genellikle eş, dost, arkadaş ve aracı çevreleri destek olmuştur. Göçmenler; düşük gelir, iş süreksizliği, ayrımcılık, çalışma yükü gibi konulardan dolayı sorunlar
yaşamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Geçici Koruma, Göç, Çalışma Yaşamı
Participation of Syrian Migrants Under Temporary Protection in Working Life
Abstract
Keywords: In this study, the effects of migration from Syria to Turkey in working
life are examined. There are two basic questions of the study: How do Syrian migrant workers in temporary protection participate in working life? What kind of problems
do they have in this process? The data was obtained from a sample of Syrian migrant
workers and tradesmen living in Iskenderun, Hatay. The sample consists of 30 Syrians, 17 of them are workers and 13 of them are tradesmen. The educational level
of the participants is low. Migrants have found work through their previous
knowledge and experience. Immigrants' access to the labor market is often supported by their relatives, friends and intercessors. Migrants suffer from problems such as
low income, job discontinuity, discrimination and work load.
Keywords: Temporary Protection, Migration, Working Life
Hastaların Kurumsal İ̇tibar Algılarını Etkileyen Sosyo-Demografik Bileşenler
Dr. Öğretim Üyesi Gamze Yorgancıoğlu Tarcan - Dr. Öğretim Üyesi Pınar
Yalçın Balçık
ÖZ
Kurumsal imaj kavramı, işletmenin paydaşları tarafından nasıl algılandığının
belirlenmesi ve işletme stratejilerinin buna göre yeniden formüle edilmesi için tüm işletmelerde olduğu gibi hastaneler için de büyük önem taşımaktadır. Kurumsal imaj,
hastanelerin kurumsal performansını ve sürdürülebilirliği etkilemektedir. Bu araştırma kapsamında hastanelere ayakta sağlık hizmeti almak için başvuran
hastaların hastaneye yönelik kurumsal itibar algılarını ve kurumsal itibarın sosyo-
demografik özelliklerden etkilenip etkilenmediğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmada üç özel ve iki kamu hastanesine başvuran hastalar arasından rastgele
örnekleme yöntemi (n=250) ile gönüllülük esasına dayalı olarak yüzyüze anket
yöntemi aracılığıyla toplanan veriler kullanılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında Fombrun ve arkadaşları (2002) tarafından geliştirilen ve kurumsal
itibarı çok boyutlu bir yapı olarak ele alan kurumsal itibar ölçeğinden yararlanılmıştır. Yapılan analiz sonucunda hastanelere yönelik genel kurumsal itibar
algısının yaş ve gelir seviyesine göre değiştiği saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal İmaj, İtibar, Hastane, Hastane Yönetimi
Socio-Demographic Components That Affect the Corporate Reputation
Perceptions of Patients
Abstract
Keywords: The concept of corporate image is of great importance for hospitals as it
is for all enterprises to determine how the business is perceived by their stakeholders and to re-formulate their business strategies accordingly. Corporate image affects the
institutional performance and sustainability of hospitals. In the scope of this study, it
is aimed to determine the perceptions of the institutional reputation of the patients who applied to hospitals to receive outpatient health services and determine whether
the institutional reputation of the patients is affected by socio-demographic characteristics. In the study, randomized sampling method (n = 250) was used among
the patients who applied to three private and two public hospitals and data collected
through face-to-face survey method was used. In order to collect the research data,
corporate reputation was developed by Fombrun et al. (2002) and corporate reputation was considered as a multidimensional structure. Corporate reputation
scale developed by Fombrun and his colleagues (2002) and considered corporate
reputation as a multidimensional structure has been utilized in the collection of research data. As a result of the analysis, it was found that the perception of general
corporate reputation for hospitals changed according to age and income level.
Keywords: Corporate İmage, Reputation, Hospital, Hospital Management
Immanuel Kant’ta Barış Kavramı
Dr. Öğretim Üyesi Ezgi Ören
ÖZ
Günümüzde halen insanlığın önünde çözülmeyi bekleyen en önemli ve acil
sorunun küresel ölçekte bir barış meselesi olduğu söylenebilir. Ve maalesef dünya
barışı üzerine kafa yormuş, sürekli bir barış halinin genel ve zorunlu koşullarını konu edinmiş olan Immanuel Kant’ın ölümünün üzerinden geçen yaklaşık iyi yüzyıldan
beri, insanlık bir dünya barışı görmek şöyle dursun iki büyük dünya savaşı, sayısız savaş ve çatışmalar, baskılar ve insan hakları ihlalleri vs. yaşamıştır. Aynı sorunlar
bugünlerde de hiç hız kesmediği gibi teknolojinin sunduğu yeni olanaklar ile daha
yıkıcı, daha şiddetli, daha sınır tanımaz ve yaygın hale gelmiştir. Örneğin herhangi bir gazetenin yapraklarını çevirdiğimizde karşımıza çıkan, nükleer ve yüksek
teknolojileri barındıran silahlanma yarışı, ülkeler arası stratejik ve jeopolitik
pozisyon alma, koruma ve karşılıklı tehditler, dünyanın belli bölgelerinde yoğunlaşmış büyük güçler arası rekabetin yarattığı insani yıkımlar, yaygınlaşan her
türlü zulüm, baskı mekanizmaları ve insan hakları ihlalleri, uluslararası terör ve terörizme karşı savaş, iç çatışma ve savaşlardan vs. oluşan ve hiç bitmeyecek gibi
algılanan dehşetli çatışma manzaralarıdır. Her ne kadar sosyal bilimler literatüründe
Kant’ın yaşadığı dönemden farklı bir savaş ve barış kavramsallaştırılması egemen olsa da; başka bir ifadeyle artık savaşlardan bahsetmek yerine bir tür
“operasyonlar”dan “müdahaleler”den, “yarı”, “sözde”, “yeni”, “asimetrik”, “vekalet” vs savaşlarından bahsediyorsak; savaş ve barış koşulları arasında gri,
belirlenemez, tanımlanması güç bulanık bir alanın varlığına işaret ediyor olsak da,
bu türden çatışmalardan olumsuz etkilenen ve/veya dünyanın değişik yerlerinde bunları izleyen, şahit olan kişilerde yarattığı talep hala Kant ile ortaktır: Savaşsız,
çatışmasız bir dünya düzeni ve küresel sürekli bir barış hali. İşte bu çalışmanın amacı,
sürekli bir barışı yaratmak adına, böylesi bir barış halinin olanaklılık koşullarını üzerine hala söyleyecek çok şeyleri olduğuna inandığımız Immanuel Kant’ın
yazılarını,mevcut dünya düzenini de dikkate alarak incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Immanuel Kant, Ebedi Barış, Savaş, Kant Etiği, Hukuk Düzeni
İstihdam Oranına Yönelik Ekonometrik Model Çalışması
Özge Özçelik - Dr. Öğretim Üyesi Funda Erdugan
ÖZ
Sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de istihdam oranını
istenilen seviyelerde tutabilmek, bunun için uygun yöntemler belirleyebilmek,
politika geliştiricilerinin karşılaştığı güçlüklerden biridir. Bu çalışmada, ülkelerin jeopolitik konumları veya gelişmişlik seviyelerine göre bütçeden ayrılan payların
farklılık gösterebildiği savunma harcamalarının, istihdam üzerindeki etkisini araştırmak için uygun bir panel regresyon modeli belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaç
doğrultusunda Türkiye ve Avrupa Birliğine (AB) üye olan 28 ülkenin 1993-2017
yıllarına ilişkin verileri ampirik açıdan incelenmiş, uygulanan doğrusal panel regresyon modelleri sonuçlarına göre savunma harcamaları ve istihdamı oranı
arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Savunma harcamaları
değişkeninin istihdam değişkeni üzerinde ters yönde etkiye sahip olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Panel Veri Analizi, İ̇stihdam, Savunma Harcamaları
Kamu Kurumlarında Sosyal İ̇novasyon: Türkiye Kamu Sektöründe Vaka Analizi
Arş.Gör. Memduh Eren Gıderler
ÖZ
Sosyal girişimcilik ve sosyal yenilik, son yıllarda artan bir şekilde ilgi gören ve
sosyal refahın artırılmasında önem arz eden kavramlardır. Sosyal refahın
artırılmasında dikkat, kurumsal sosyal sorumluluğa yoğunlaşmıştır ancak kar amacı güden ve yarattığı sosyal etkinin ölçülmesini amaçlayan sosyal inovasyon
kavramının kurumsal sosyal sorumluluktan ayrılması ilgili yazında hala “bulanık” tır. Özellikle kamu kurumlarında sosyal inovasyon yeterince çalışılmamış bir alandır.
Bu tez, sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik kavramı üzerine kapsamlı
araştırmalar sunmakta, “inovasyon” ve "kurumsal sosyal sorumluluk" kavramlarından farklı olan sosyal inovasyon kavramının özelliklerini tartışmaktadır.
Bu tez aynı zamanda, sosyal inovasyonun bölge, ülke ve küresel ölçekte sosyal
refaha katkıda bulunma yöntemlerini tartışmaktadır. Bu araştırma ile birlikte Türkiye'deki kamu kurumlarının farklı sektörler ve sosyal inovasyon kapasiteleri
bağlamında ele alınacaktır. Vaka incelemesi değerlendirme formu kullanılarak, nitel araştırma yöntemleriyle dünyanın önde gelen ülkeleri ve sosyal inovasyon alanındaki
kurumlarla karşılaştırılmasını ele almaktadır. Bu bağlamda 30 adet kamu kurumu ile
yarı yapılandırılmış mülakat formu doğrultusunda derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma, bilginin yayılmasını ve ilgili yazının gelişmesini
kolaylaştırabilecek açık bir toplumsal sosyal yenilik anlayışına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal İnovasyon, Sosyal Girişimcilik, Sosyal Değer Yaratma,
Kamu Kurumlarında Sosyal İnovasyon
Social Innovation in Public Institutions and Its (Drivers) and Challenges – a
Case Study of Social Innovation in Turkey
Abstract
Keywords: Social entrepreneurship and social innovation are significant common
denominators in social welfare fields which received increasing attention recently. The attention is concentrated to corporate social responsibility but the concept social
innovation and its distinctions from the corporate social responsibility is still “fuzzy”.
Especially, social innovation in public institutes is a field that is not sufficiently
studied. This thesis provides comprehensive research on the concept of social innovation and social entrepreneurship, discusses the characteristics of the concept
of social innovation, which are different from the concept of ‘pure’ innovation and
corporate social responsibility. This thesis also discusses the ways in which social innovation can contribute to social welfare in the region, country and global scale.
The focus of this thesis to be addressed in the context of different sectors and social
innovation capacity of public institutions in Turkey and compare with the world's leading countries and institutions on social innovation with qualitative research
methods, using case study evaluation form. The thesis contributes to an explicit understanding of public social innovation which can facilitate knowledge diffusion
and the development of the area.
Keywords: Social İnnovation, Social Entrepreneurship, Social Value Creation, Social İnnovation in Public İnstitutions
Memnunı̇yet Ölçme/değerlendı̇rme Sürecı̇ ve Yönetsel Rollere Etkı̇sı̇: Konaklama
İ̇şletmesı̇ Örneğı̇
Dr. Öğretim Üyesi Tekiner Kaya
ÖZ
Yöneticinin kurum performansını kontrol etmesi ve elde edilen çıktıları
değerlendirerek süreci yeniden yapılandıracak kararlar alması, planlarını revize
ederek yeni politikalar geliştirmesi kurum başarısı için kritik öneme sahiptir. Diğer yandan yöneticinin tüm bu süreci tüm paydaşlar ile birlikte gerçekleştirmesi, çok
daha etkili çıktılar üretecek, yöneticinin yönetsel işyükünü de belirgin şekilde azaltacaktır. Kurumsal öğrenmeye katkı sağlayacak proaktif süreçlerin
yapılandırılması ve ilgili sistemlerin kurulması, yöneticilerin rollerini, problem
çözen yöneticiden kurumsal gelişime odaklanan yöneticiye doğru kaydırmaktadır. Konaklama işletmelerinde memnuniyet ölçme/değerlendirme süreçleri, kurumlar
için önemli geribildirimler sunmakta, kurumsal öğrenmeye katkı sağlamakta ve
bağımsız bir değerlendirici görevi görmektedir. Etkin bir yapılandırılma durumunda, kurumların adeta birer kalite gardiyanlarıdır. Bu katkıların dışında, bu çalışmada,
yapılandırılmış bir memnuniyet ölçme/değerlendirme sürecinin, yönetim kademesindeki rolleri nasıl etkilediği ve kurum kültüründe meydana getirdiği
değişimler, kurum performansına olan etkisi bir otel işletmesinde yapılan toplam 387
anket çalışması ve yöneticiler ile yapılan mülakatlardan elde edilen cevaplar çerçevesinde incelenmiştir. Elde edilen bulgular, memnuniyet ölçme/değerlendirme
süreci sonrası, konaklama işletmelerinde emek yoğun süreçlerde (14 kriterin 9’unda) performansta anlamlı bir artış olduğunu (% 7); çalışanların işletme süreçlerine daha
etkin bir şekilde katılabildiğini; yönetimin, kontrol fonksiyonunu yerine getirmek
için harcadığı zaman ve eforun azaltılabildiğini göstermektedir. Ayrıca kurumun çıktıyı değerlendiren yapıdan, girdiyi yönetebilen proaktif bir yapıya dönüşebildiğini
de ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Memnuniyet Ölçme/değerlendirme, Yönetsel Rol, Kurum Performansı, Yönetim Kontrol Fonksiyonu
Customer Satısfactıon Measurement/evaluatıon Process and Its Effect On
Managerıal Roles: A Case of Hospıtalıty Company
Abstract
Keywords: Controlling the corporate performance, making decisions for
restructuring the process via evaluating outputs, developing new policies by revising plans are crucial for managers for corporate success. On the other hand, managing
this process by incorporating all partners in corporate will generate more efficient
outputs and reduce the managerial workload significantly. Structuring the proactive processes which contribute the organizational learning shifts managers’ roles from
problem solving to managers that focus on corporate development. Customer
satisfaction measurement/evaluation processes in hospitality sector represent important feedbacks, support organizational learning and have a role as an
independent assessor. In case an effective establishment, it is a simply quality guardians for organizations. In addition to these contributions, in this study, it is
analysed that how a well-structured customer satisfaction measurement evaluation
process effects role on management level, corporate culture, corporate performance in a hotel via 387 satisfaction questionnaires and structural interviews with managers
of hotel. Findings show that it is statistically significant that performance of the
labour-intensive processes (9 over 14 criteria) increased %7 after establishment of customer satisfaction measurement/evaluation process; it is possible to reduce efforts
and time for managerial controls. Furthermore, corporate transformation from evaluating the outputs towards managing the inputs proactively is also observed.
Keywords: Customer Satisfaction Measurement/evaluation, Managerial Role,
Corporate Performance, Management Control Function
Mıst Ülkelerı̇nde Dövı̇z Kuru ve Tüketı̇cı̇ Güven Endeksı̇ Arasındakı̇ Nedesellı̇k İ̇lı̇şkı̇sı̇
Büşra Afşar - Dr. Öğretim Üyesi Bı̇lge Canbaloğlu
ÖZ
MIST ÜLKELERİNDE DÖVİZ KURU VE TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ
ARASINDAKİ NEDESELLİK İLİŞKİSİ Büşra Afşar Dr. Öğr. Üyesi Bilge
Canbaloğlu Özet Bu çalışma tüketici güven endeksi ile önemli finansal değişkenlerden biri olan döviz kuru değişkeni ile arasındaki ilişkiyi Meksika,
Endonezya, Güney Kore ve Türkiye ülkelerinin baş harflerinin kısaltılmasıyla oluşturulan MIST ülke grubu için 2008 Küresel Kriz Sonrası dönemini ele alarak
incelemektedir. Çalışmanın zaman dilimi 2008:10-2017:04 dönemini kapsamıştır ve
aylık veri seti kullanılmıştır. Çalışmada veri seti olarak OECD veri tabanında elde edilen tüketici güven endeksi kullanılırken, döviz kuru verisi ise IMF döviz kurundan
elde edilmiştir. Yöntem olarak ise, tüketici güven endeksi ve döviz kuru serilerinin
farklı derecelerden bütünleşme derecesine sahip olmalarından ötürü bu iki değişken arasındaki nedensellik ilişkisi Toda Yamamoto (1995) methodu ile incelenmiştir.
Çalışmanın sonucunda Meksika ve Güney Kore için döviz kurundan tüketici güven endeksine doğru uzun dönem nedensellik ilişkisi bulunurken, döviz kurundan
tüketici güven endeksine yönelik nedensellik ilişkisi bulgulanmamıştır. Türkiye için
ise durum bu iki ülkeden farklı olup uzun dönemli nedensellik ilişkisi tek yönlü olarak tüketici güven endeksinden döviz kuruna doğru bulunmuştur. Ancak
Endonezya ülkesine gelinecek olursa ne tüketici güven endeksinden döviz kuruna ne de döviz kurundan tüketici güven endeksine doğru bir nedensellik ilişkisi vardır.
Anahtar Kelimeler: Döviz Kuru, Tüketici Güven Endeksi, Toda Yamamoto, mist
Ülkeleri
The Causal Relatıonshıp Between Exchange Rate and Consumer Confıdence
Index in mist Countrıes
Abstract
Keywords: This study explores the causal linkage between exchange rate and
consumer confidence index for Mexico, Indonesia, South Korea and Turkey defined as MIST country group for the time period covering aftermath of 2008 Global
Financial Crisis. The time line exactly covers the time period of 2008:10-2017:04
and the series are collected monthly. The consumer confidence index of each country
is retrieved from OECD database, whereas the exchange rates are obtained from IMF. Since the series of consumer confidence index and exchange rate have different
integration order, Toda and Yamamoto (1995) approach is used as a methodology.
The empirical test results suggest that the unidirectional causal relatioships running from exchange rate to consumer confidence index are detected in Mexico and South
Korea, while there is no causal relationship from consumer confidence index to
exchange rate in these countries. However, unidirectional and long run relationship from consumer confidence index to exchange rate is found in Turkey. When it comes
to Indonesia, there is no causal relationship between these two variables in this country.
Keywords: Exchange Rate, Consumer Confidence İndex, Toda Yamamoto, mist
Countries.
Mobı̇lya Sektöründe Lojı̇stı̇k Malı̇yetler ve Analı̇zı̇
Dr. Öğretim Üyesi Gülay İ̇rak - Mehmet Naci Sönmez
ÖZ
MOBİLYA SEKTÖRÜNDE LOJİSTİK MALİYETLER VE ANALİZİ Lojistik,
doğru ürünlerin doğru miktarda, doğru zamanda, doğru mekanda, doğru alıcıya,
doğru fiyatla ulaştırılması sürecinde gerçekleştirilmesi gereken faaliyetler zincirinin tamamı anlamına gelmektedir. Lojistik maliyetleri ise bu faaliyetler zincirinden
doğan tüm işlemlerin (depolama, ambalajlama, elleçleme, sipariş işleme, taşıma vb.) başlangıcından sonuçlandırılmasına kadar ortaya çıkan tüm maliyetlerdir.
Teknolojinin gelişmesi ile her geçen gün firmaların birbiriyle rekabet etmesi
zorlaşmaktadır. Her firmanın eş zamanlı olarak istediği bilgi ve ürüne ulaşma fırsatı arz ve talep buluşmasının kolaylaşması bir avantaj olmasına rağmen rekabet
üstünlüğü karmaşasına sebep olmaktadır. Bu durum rekabeti etkileyen unsurlardan
biri olan fiyat ve fiyatları etkileyen maliyet etkinliğinin önemini artırmıştır. Maliyetlerin önemli bir kısmını oluşturan lojistik maliyetlerin analiz edilip
yönetilmesi ve kontrol altına alınması zorunlu hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı; Ankara Siteler Bölgesi’nde faaliyet gösteren mobilya satış mağazalarının lojistik
maliyetlerini diğer maliyetlerden ayrı olarak hesaplayıp hesaplamadıklarını,
hesaplamada hangi giderleri lojistik maliyetlerine dahil ettiklerini ve hangi lojistik maliyet yönetimi yaklaşımını kullandıklarını ortaya koymaktır. Bu kapsamda yapılan
veri değerlendirilmesi sonucunda lojistik maliyetlerin yönetilmesi ve kontrol altına alınmasının önemine vurgu yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Lojistik, Lojistik Maliyetler, Lojistik Maliyet Yönetimi
Modern Toplumsal Yapının İ̇nşasında Geleneğin İ̇cadı, Rolü ve Kitle İ̇letişim Araçlarıyla
Araçsallaştırılması: ‘ramazan Sohbet Programları Örneği’
Deniz Özay
ÖZ
Modern toplumsal kurumlar, pratikler ve düşünce biçimlerinin temeli rasyonalite
ve bilimsel bilgiye dayandırılmakla beraber, geleneğin sosyal işlevine ihtiyaç
duyulmuş ve kitle iletişim araçlarıyla yeniden üretilmiştir. Bu çalışma modern toplumun sosyal yapısının biçimlendirilmesi sürecinde icat edilen geleneğin rolünü
ve kitle iletişim araçlarında nasıl ve hangi unsurlarla yeniden üretildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda sosyal yaşam pratiklerine ve tutumlarına
ilişkin sohbetlerin gerçekleşmesi ve yüksek izlenme oranlarına sahip olması
sebebiyle, ana akım televizyon kanallarında yayınlanan ‘ramazan sohbet programları’ ele alınmıştır. Rastgele bir işlemle seçilen bölümler izlenerek, niceliksel
ve içeriksel analiz yöntemiyle incelemeye tabi tutulmuştur. İnceleme çerçevesinde
program konularının sayı ve oranları, rasyonel ve irrasyonel dağılımı, konuların kaynakları, programda kullanılan simge, imge ve semboller ve aktörler başlıklı
kategoriler belirlenmiştir. Çalışma kapsamında önceden belirlenmiş bu kategori ve kriterler doğrultusunda kodlama yapılmış, verilerin frekans ve oranları tespit edilerek
tablolar halinde belirtilmiştir. Elde edilen bulgulara göre ramazan temalı dini sohbet
programlarının içeriğini en fazla gündelik yaşamın pratiklerine ve ahlaka yönelik söylemler oluşturmaktadır. Bireylerin toplumsal yaşam içindeki davranışları ve
tutumlarına ilişkin yönlendirici ve sınırlayıcı rasyonel bir çerçeve çizilirken, mitik anlatılar, menkıbeler, seçkinlerin (peygamber, sahabe, alimler, evliyalar, politik
aktörler) yaşamları aracılığıyla geleneksel bir sürekliliğin olduğu izlenimi
yaratılmaktadır. Sosyal eylemin mahiyetini belirleyici nitelikteki anlatılarda kutsal kitaptan daha fazla hadis ve sünnete atıf yapılmakta, güncel toplumsal problemler
geleneksel bakış açısıyla yorumlanmakta ve rasyonalize edilmektedir. Bu bağlamda
hukuk, ekonomi, kamusal sosyal alan gibi modern kurumlara dahil olan konular kitle iletişim araçlarında geleneksel bir yapı içerisinde yeniden yorumlanmakta,
şekillendirilmekte ve varolan koşulların ihtiyacına göre araçsallaştırılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Gelenek, Modern Toplum, Ramazan Programları, Kitle
İ̇letişim Araçları
Okul Öncesı̇ Dönem Çocuklarının Duygusal Gelı̇şı̇m ve Bı̇lı̇msel Süreç Becerı̇lerı̇nı̇n
İ̇ncelenmesı̇
Dr. Öğretim Üyesi Necla Tuzcuoğlu - Nevı̇n Akarsu
ÖZ
Bu çalışmanın amacı okul öncesi eğitime devam eden 48-72 aylık çocukların
duygusal gelişim ve bilimsel süreç becerilerinin incelenmesidir. Araştırmanın
çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılında İstanbul ili Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı özel ana okullarında öğrenim gören ve araştırmaya gönüllü
olarak katılan 48-72 aylık 35 çocuk oluşturmaktadır. Araştırma nicel araştırmadır ve ilişkisel tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmada çocukların duygusal
gelişimlerini incelemek için Marmara Gelişim Ölçeği kullanılmıştır. Çocukların
bilimsel süreç becerilerini incelemek için Bilimsel Süreç Becerileri Testi ile veriler elde edilmiştir. Araştırma bulgularından elde edilen veriler SPSS 20 istatistik
programı ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda çalışmaya katılan çocukların
duygusal gelişimleri ve bilimsel süreç becerileri betimsel ve karşılaştırmalı olarak incelenerek sunulmuş ve önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Duygusal Gelişim, Bilimsel Süreç Becerisi
Osmanlı Tarı̇hçı̇lerı̇nı̇n Bosna’yı Fetı̇h Anlatıları
Prof.Dr. Zafer Gölen
ÖZ
Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmed 1463’te Bosna’yı fethetti. Bu fetihle birlikte
bölgede etkileri günümüze kadar devam eden siyasî, sosyal, dinî bir takım
değişiklikler yaşandı. Çevrelerindeki diğer milletlerin aksine Boşnaklar tarihte kısa sayılabilecek bir dönemde Müslümanlaştılar. Fetih nispeten belge üretiminin az
olduğu veya bir nedenden ötürü günümüze ulaşamadığı bir dönemde gerçekleştiğinden, fethi devletin resmî belgelerinden takip edebilmek zordur. Fetih
dönemine ait belki de tek belge Fatih’in Katoliklere verdiği Foyniça Manastırı’nda
korunan ahidnâmesidir. Bunun haricinde fethe dair diğer tüm anlatı ve kaynaklar Osmanlı Kronikleridir. Kronikler çok önemli kaynaklar olmalarına karşın Enverî,
Tursun Bey ve Kıvamî gibi tarihçiler hariç diğerlerinin fethin görgü tanığı olmaları
çok zordur. Diğerleri ya görgü tanıklarından ya da önceki yazarları tekrarlamak suretiyle bilgi ürettiler. Yeniden üretim sırasında ya kendilerince önemli gördükleri
olayları öne çıkardılar, ya da bazı olayları görmezden geldiler. Kimileri ise muhtemelen fetihte yaşanmış olma olasılıkları yüksek ama çağdaşlarınca
önemsenmediği için tarihlere girememiş bazı duyumları anlatılarına eklediler. Bu
tebliğde Bosna’nın fethi özelinde kroniklerin anlatılarındaki tutarlılık sorgulanacaktır. Bu bağlamda Enverî, Tursun Bey, Kıvâmî, Aşıkpaşazade, Oruç bin
Adil, Mehmed Neşrî, Behişti Ahmed Çelebi, Ruhi Çelebi, İdris-i Bitlisi, Hadîdî, Anonim Osmanlı Kroniği, Yusuf bin Abdullah, İbn-i Kemal, Muhyiddin Cemâlî,
Rüstem Paşa, Lütfi Paşa, Mehmed Zaim, Hoca Sadeddin, Gelibolulu Mustafa Âlî,
Solakzade Mehmed Hemdemî Çelebi ve Müneccimbaşı Ahmed bin Lütfullah tarafından kaleme alınan kronikler incelenerek farklar ve benzerlikler ortaya
konacak, Kroniklerin tutarlılıkları sorgulanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Bosna Hersek’in Fethi, Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı Kronikleri
The Narratıves of the Conquest of Bosnıa On Ottoman Hıstorıans
Abstract
Keywords: As it is known, Fatih Sultan Mehmed conquered Bosnia in 1463. Owing
to this conquest, political, social and religious changes have taken place in the region. In contrast to other nations around them, Bosniaks became Muslims in a short period
of time. Since the conquest has taken place at a time when relatively document
production in the empire was low or for some reason it has not survived, it is difficult to follow the conquest from the official documents of the state. Perhaps the only
document belonging to the period of conquest is the Fatih’s Ahidnâme, which was
preserved in the Fonitsa Monastery, which the sultan gave to the Catholics. Apart from this, all other narratives and sources about the conquest are the Ottoman
chronicles. Although chronicles are very important sources, it is very difficult fort he chroniclers to witness the conquest except Enverî, Tursun Bey and Kıvamî. The
others may have reproduced information making use of either statements of
eyewitnesses or previous authors. During reproduction they either highlighted the events they considered important to themselves, or ignored some events. Even some
of them would have been added stories about the conquest which were likely to have
been experienced in the conquest, but never was stated in chronicles because they were ignored by the contemporaries, In this paper, the consistency of the narratives
of the chronicles in the conquest of Bosnia will be questioned. In this sense, examining Enverî, Tursun Bey, Kıvâmî, Kritovulos, Aşıkpaşazade, Oruç bin Adil,
Mehmed Neşrî, Behişti Ahmed Çelebi, Ruhi Çelebi, İdris-i Bitlisi, Hadîdî, the
anonymous Ottoman chronicle, Yusuf bin Abdullah, İbn-i Kemal, Muhyiddin Cemâlî, Rüstem Pasha, Lütfi Pasha, Mehmed Zaim, Hoca Sadeddin, Solakzade,
Gelibolulu Mustafa Âlî, Mehmed Hemdemî Çelebi and Müneccimbaşı Ahmed bin Lütfullah the differences and similarities will be presented and the consistency of
chronicles will be questioned.
Keywords: Conquest of the Bosia-Herzegovina, Mehmed the Conqueror, Ottoman Chronics
Otel İ̇şletmelerı̇ Mutfaklarında Gıda Atık Yönetı̇mı̇ Üzerı̇ne Nı̇tel Bı̇r Çalışma
Dr. Öğretim Üyesi Ebru Kemer
ÖZ
Bu araştırmada, Nevşehir ilindeki otel işletmeleri mutfaklarında çalışan şef
aşçıların gıda atık yönetimini nasıl gerçekleştirdiklerini belirlemek amaçlanmıştır.
Bu amaç doğrultusunda Nevşehir ilinde yer alan otel işletmelerinde çalışan şef aşçılarla görüşme ve gözlem yöntemiyle 1-10 Mayıs tarihleri arasında veri
toplanmıştır. Araştırma sonucunda şef aşçılar, otel işletmeleri mutfaklarında gıda atıklarını öncelikle önlemeye ve en aza indirmeye çalıştıklarını ifade etmişlerdir.
Ayrıca mutfakta her gıdanın mümkün olduğunca geri dönüşümünün sağlanmaya
çalışıldığını ve kalan atıkların büyük çoğunluğunun barınaklara gönderildiğini kullanılmayacak durumda olanların ise ayrıştırılma işleminden geçtiğini ve
depolanıp daha sonra bertaraf edildiğini belirtmişlerdir. Araştırmacı tarafından
görüşme sırasında gözlem de yapıldığı için görüşülen iki otel işletmesinin belirtilenin dışında atıkların ayrıştırılması ve depolanması hususuna çok önem vermediği tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Gıda Atık Yönetimi, Otel İşletmeleri, Şef Aşçılar
Öz-Belirleme Kuramı ve Psikolojik İ̇yi Oluş Arasındaki İ̇lişki: Bişkek Konaklama
İ̇şletmeleri Üzerine Bir Alan Araştırması
Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Ulutaş
ÖZ
Öz-belirleme kuramı, kişilik gelişimleri için bireylerin iç kaynaklarına
başvurmalarını, kendi kapasitelerini tanımalarını ve öz niteliklerine güvenmelerini
teşvik eden bir motivasyon ve kişilik yaklaşımıdır. Araştırmada, öz-belirleme kuramı ile psikolojik iyioluş ilişkisi incelenmiştir. Örneklem olarak Kırgızistan’ın başkenti
Bişkek’te faaliyet gösteren konaklama işletmeleri seçilmiştir. Verilere faktör analizi, korelasyon ve regresyon analizleri yapılmıştır. Analizlerin bulguları, öz-belirleme ile
psikolojik iyi oluş arasındaki anlamlı ilişkiyi desteklemektedir. Öz-belirleme’nin alt
boyutlarından ilişki kurma ihtiyacı ve yetkinlik ihtiyacı ile psikolojik iyi oluş değişkeninin alt boyutlarından pozitif psikolojik iyi oluş ile pozitif yönde ve negatif
psikolojik iyi oluş ile ise negatif yönde anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Öz-
belirleme’nin üçüncü alt boyutu olan özerklik ihtiyacı ile ne pozitif psikolojik iyi oluş ne de negatif psikolojik iyi oluş arasında anlamlı herhangi bir ilişki
bulunamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Anahtar Kelimeler: Öz-Belirleme, Psikolojik İ̇yi Oluş,
Kırgızistan, Bişkek
Paleokarst (Kavram, İ̇çerik ve Kısa Literatür )
Tuğçe Bı̇lgı̇n - Prof.Dr. Yıldırım Atayeter
ÖZ
ÖZET Dünyadaki kara yüzeylerinin yaklaşık % 25’inden fazlası kireçtaşı
(CaCO3), jips (CaSO4.2 H2O) , dolomit (Mg.Ca(CO3)2), kayatuzu (NaCI) gibi
karbondioksitli suların etkisiyle çözünebilen kayaçlardan oluşmuştur. Dünyada karstlaşmanın hangi jeolojik dönemde başladığı konusunda tartışmalar olmakla
beraber bu konudaki yaygın kanı karstik süreçlerin Kuvaterner’den önce başladığı şeklindedir. Karstik oluşumların eski devirlerine işaret eden ve jeolojik geçmişte
oluşan karstik şekillerin literatürde ki ismi Paleokarst olarak anılmaktadır.
Paleokarstik şekiller, jeolojik dönemler boyunca meydana gelen iklim değişiklikleri ile dış etken ve süreçler tarafından aşındırılarak değişime uğramış ve hatta bir kısmı
günümüze kadar varlığını korumuştur. Karmaşık ve polisiklik gelişimin ürünleri olan
bu şekiller aynı zamanda ekonomik anlamda da önemli bir değer ifade etmektedir (boksit, petrol yatakları gibi). Bu çalışmanın öncelikli amacı paleokarst kavramı ve
paleokarstik şekiller hakkında bilgi vermektir. Ayrıca çalışmada kısa bir literatür bilgisi de yer almaktadır. Araştırma kapsamında ulusal ve uluslararası literatür
taranmış, elde edilen literatür detaylı olarak incelenmiştir. Paleokarstla ilgili
kavramsal çerçeve belirlenmiş ve bu doğrultuda içerik analizi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Karst, Karst Jeomorfolojisi, Paleokarst.
Platon’un Theaetetus Dı̇yaloğunda Bı̇lgı̇ Anlayışı
Arş.Gör. Gönül Emı̇rbı̇lek
ÖZ
“İnsan doğası gereği bilmek ister.” Bu sözler 24 yüzyıl önce Aristoteles tarafından
yazılan Metafizik eserinin ilk cümlesini oluşturmaktadır. Aristoteles’in bu görüşünü
dikkate aldığımızda insanın bilgi ile doğal bir ilişkisinin olduğunu ve bunun önemini az da olsa kavramış olacağız. Merak eden, sorgulayan bir insan için bilgi, her daim
büyük bir iştiyakla ulaşmayı hedeflediği bir amaçtır. Ulaştığı her yeni bilgi, bir sonraki merak ettiği bilgiye kavuşması için bir basamak işlevi görür. Biz de bu
çalışmamızda Platon’un bilgiye dair görüşlerini inceleyeceğiz. “Platon açısından
bilgi nedir?” sorusuna cevap arayacağız. Platon’un felsefe tarihine olan katkısı tartışılmaz. Platon epistemoloji alanıyla ilgili meşhur Theaetetus diyaloğunda “Bilgi
nedir?” sorusuna cevap arar ve burada bilginin doğası hakkında, bilginin neliği
üzerine bir tartışma yürütür. Bizim de bu çalışmadaki ana referans kaynağımız Platon’un bu eseri olacaktır. İngilizce ve Türkçe çevirileri karşılaştırmalı bir şekilde
ele alınacak ve analiz edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Platon, Theaetetus Diyaloğu, Epistemoloji, Bilgi
Rusya-Abd İ̇kı̇lemı̇nde Türk Dış Polı̇tı̇kası ve Güvenlı̇k Stratejı̇lerı̇
Dr. Öğretim Üyesi Levent Yiğittepe - Dr. Öğretim Üyesi Orhan Battır
ÖZ
Arap Baharı sürecinin başlamasıyla birlikte bölgesinde yeni bir güvenlik arayışı
içerisine giren Türkiye, özellikle en uzun kara sınırına sahip olduğu komşusu
Suriye’de yaşanan iç çatışmalardan ve burada kendilerine alan bulan terör örgütlerinin faaliyetlerinden en fazla etkilenen ülke konumundadır. Türkiye son
dönemde gerek sınırları içinde gerekse sınır ötesinden gelen ulusal güvenliğine yönelik tehditlerle tek başına mücadele vermektedir. Sınır güvenliğini sağlamak ve
bölgede barışın sağlanmasına yönelik çalışmalarda etkin rol oynamak adına TSK’nın
gerçekleştirmiş olduğu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Afrin gibi başarılı operasyonlar Türkiye’nin bölgesinde yöneldiği yeni dönem güvenlik politikalarının somut
örnekleri durumundadır. Bu süreçte Türkiye, güvenlik politikalarının uygulama
araçları olan gerekli askeri teçhizata ve sistemlere sahip olmayı istemektedir. Küresel güvenliğin bir parçası olan bölgesel güvenliğin sağlanabilmesi için, bölgede hem
siyasi hem de askeri unsurlar bulunduran Rusya ve ABD ile olumlu ikili ilişkiler geliştirmesi gerektiğini bilen Türkiye’nin, bu yönde adımlar attığı görülmektedir.
Bölgedeki çıkarları farklı bu iki ülke arasında sıkışan Türkiye, özellikle Suriye’nin
geleceği konusunda Rusya ile yoğun ilişkilerini sürdürürken, ABD ile de bölgedeki gelişmeler konusunda hem NATO üzerinden hem de liderler düzeyinde temaslar
gerçekleştirmeye devam etmektedir. Bu çalışmada önce Türkiye-Rusya ilişkilerinde yaşanan gelişmeler ve sorunlu alanlar ele alınacak, sonrasında Türkiye-ABD
ilişkilerinde yaşanan ve kimi zaman önemli gerginliklere sahne olan gelişmelerin bir
değerlendirmesi yapılacaktır. Son tahlilde iki ülke arasında sıkışan Türkiye’nin, hem ulusal güvenliği hem de politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda ilişkilerini
dengeli bir şekilde sürdürebilmek adına atması gereken adımlar üzerinde
durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Abd, Bölgesel Güvenlik, Güvenlik Politikaları, Rusya, Türkiye
Sapma Davranışı Üzerı̇ne Kavramsal Bı̇r İ̇nceleme ve Derleme Çalışması
Arş.Gör.Dr. Işıl Önay - Öğr.Gör. Mehmet Burçı̇n Önay
ÖZ
Örgüt üyelerini ve bizzat örgütün refahını ve iyiliğini tehdit eden ve örgütsel
kurallara karşı çıkan kasıtlı davranışlar olarak ifade edilen sapma davranışlar örgüte
zarar verebilir. Örneğin; negatif söylentiler yaymak, iş yavaşlatmak, iş arkadaşlarını taciz etmek, diğer çalışanların işlerini sabote etmek, bilerek kuralların dışına çıkmak
gibi. Bu tür davranışlar örgütün ve örgüt üyelerinin başarısını olumsuz yönde etkileyebilir. Sapma davranışı, bir çalışanın önemli kurumsal normları ve değerleri
ihlal etme yönündeki kasıtlı bir davranıştır (Agboola ve Salawu, 2011; Chullen vd.,
2010; Cohen, 1966; Jensen vd., 2010; Johnson, 2011). Çalışanın böyle bir davranışta bulunmasının, doğrudan bir motivasyondan yada bu normlara uyma arzusunun
eksikliğinden kaynaklanabileceği düşünülmektedir (Robinson ve Bennett, 1995).
Literatüre bakıldığında sapma davranışının farklı isimler altında değerlendirildiği görülmektedir (Kidwell ve Kochanowski, 2005: 136). Araştırmacılar bunları;
örgütsel sapma davranışları (Robinson ve Bennett, 1995), kötü davranışlar (Vardi ve Wiener, 1996; Vardi, 2001) amaca zarar veren davranışlar, antisosyal davranışlar
(Giacalone ve Greenberg, 1997), görevi kötüye kullanma davranışları (Judge vd.,
2006) gibi farklı isimler altında ele almışlardır ve yapılan araştırmalara bakıldığında; çalışanların sapma davranışı göstermelerinin nedenleri arasında tepkilerden
algılanan adaletsizliğe, tatminsizliğe, rol modellemeye ve heyecan arayışına kadar uzandığı görülmektedir (Robinson ve Bennett, 1997). Sapma davranışı kavramı
günümüzde her zamankinden daha fazla tartışılmaktadır; Çünkü son yıllarda
örgütlerde meydana gelen sapma davranışların artışı hem örgütlerin bu konu üzerinde düşünmesini hem de araştırmacıların bu konuya olan ilgilerini artırmıştır.
Ayrıca yapılan araştırmalar sapma davranışların örgütleri ekonomik, sosyal,
teknolojik ve psikolojik yönden olumsuz olarak etkilediğini ortaya koymuştur (Hollinger ve Clark, 1983; Murphy, 1993). Bu çalışmada sapma davranışı
kavramının ortaya çıkışı, boyutlarının neler olduğuna yer verilmiştir. Ayrıca sapma davranışı kavramına yönelik bugüne kadar yapılan araştırmalar bu alan için oldukça
geniş bir bilgi havuzu oluşturmuştur. Bu bağlamda, bu konu ile ilgili yapılan
çalışmalar üzerinde durularak, sapma davranışının diğer değişkenlerle olan ilişkisi ve bu ilişkilerde, sapma davranışının rolüne değinilmiştir. Bu çalışma bir literatür
incelemesi mahiyetindedir.
Anahtar Kelimeler: Sapma Davranışı, Literatür Taraması
Somut Olmayan Kültürel Miras ve Ekonomi
Deniz Özkan
ÖZ
Geleneksel bilgi toplumların özgünlük kaynağıdır. Geleneksel bilgi kültürün
üyesine günlük hayatta karşılaşabileceği sorunlara dair önemli çözümler sunar ayrıca
sürdürülebilir kalkınma, insanı, doğayı ve kültürü korumak için önemli bir araçtır UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması sözleşmesi(SOKÜM)
de kültürlerin özgünlüğünü koruma ve kültürlerin yok olmasını engelleme amacını taşır. Geleneksel bilgi her zaman eskide kalmış, değeri olmayan bir bilgi olarak
görülürken aslında kültür ve geleneğin ekonomik kalkınmada araç olarak
kullanılması ulusa ve topluma önemli katkılar sağlayacaktır.Kültür kalkınmada bir araç olarak görüldüğünde istahdama katkı sağlar, yeni iş kolları üretilir. Kültüre ve
geleneksel bilgiye olan bakış değiştiğinde kültürün de ekonomi ile yakından ilişkili
olduğu ve Türkiye’nin bu anlamda zenginliğe sahip olduğu görülecektir. Bu çalışmada UNESCO’nun SOKÜM sözleşmesi, yaşayan insan hazinleri programı ve
kültürü ekonomi ile ilişkilendirilme yolları kültür turizmi ve yaratıcı kültürel endüstrilerden bahsedilecek ve kültürün ekonomik değeri ortaya konulmaya
çalışılacaktır. Türkiye'nin SOKÜM unsurlarının sürdürülebilir kalkınmaya katkı
sağlama ve toplumun değerlerini korurken gelenekleri markalaştırma ve Uluslararası alanda değerinin ortaya konulması bakımından önemlidir. Kültür ekonomisi ve
SOKÜM unsurları doğru şekilde değerlendirildiğinde Türkiye için hem ekonomik gelir kaynağı yaratılmış olacak hem de kültürel miras yaşayarak yaşatılacaktır.
Bunların gerçekleşebilmesi için öncelikle kültürel faaliyetler bir gider kaynağı olarak
görülmemelidir. Geleneksel bilgiler, ürünler, toplumsal uygulamalar topluma anlatılmalı, bu faaliyetler kültür hayatının içinde yok olmadan tespit edilmeli ve var
olan kültürel zenginlik ekonomik bir gelir kaynağına dönüştürülmelidir. Bu yol ile
kültürel değerler ve kültürel bellek korunmuş olacak, kültürel zenginliklerin farkına varılacak ve ekonomiye sürdürülebilir katkı sağlanacaktır. Çalışmada SOKÜM
sözleşmesinin içerdiği unsurlardan Türkiye'nin sahip olduğu değerler ve bunların kültür ekonomisinde kullanımının yaratacağı ekonomik ve sosyal faydadan
bahsedilecektir.
Anahtar Kelimeler: Intangıble Cultural Heritage and Economy
Sosyal Medya ve Kadın Gı̇rı̇şı̇mcı̇lı̇k: Bı̇r Lı̇teratür Araştırması
Arş.Gör.Dr. Işıl Önay
ÖZ
Televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi geleneksel medyanın yaygınlığının
azalması, sosyal medyanın mobil iletişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte
kullanıcılar arasında oldukça yaygınlaşmasından kaynaklanmıştır. Sosyal medya, kullanıcıların zaman ve mekân kavramını ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, bu
ortamları kullanan kadın girişimcileri harekete geçiren bir etken olmaktadır. Sosyal medya ve kadın girişimcilik kavramına son yıllarda oldukça yoğun bir ilgi olduğu
gözlemlenmektedir. Girişimciliğe yönelen kadınlar ülkelerin kalkınmasında ve
katma değer üretmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal medya alanlarının araştırılması ve küresel olarak kadın girişimcilerin finansal başarısını arttırması
üzerindeki etkileri, yeni nesil toplumsal cinsiyete dayalı girişimler için oldukça
büyük bir öneme sahiptir. Kadınların sosyal medyaya adapte olduğu ve yaygın olarak kullandığı bu gelişme, modern dijital girişimcilik kültüründe yeni bir devrime sebep
olmaktadır. Sosyal medya kullanımı kadınların çalışma hayatında teknolojik açıdan zorlu olan bir ortamdan, daha anlayışlı bir ortama geçmelerini sağlayarak, zihin
kurgusunun iş arayan bir kültürden iş yaratan bir kültüre doğru değişmesini
sağlamaktadır. Literatüre bakıldığında, kadın girişimcilerin sosyal medyayı benimsemesini ve kullanımını teşvik eden faktörlerin neler olduğu, sosyal medya
kullanımının kadın girişimciler tarafından iş ağlarında ve bilgi aramalarında yaygın olarak kullanıldığı görülmüştür. Ayrıca kadın girişimcilerin, mevcut ve gelecekteki
müşterilerinden ürün veya hizmetler hakkında gelen güncel ve temel geri bildirimler
almaları ve ağlarını geliştirmeleri için bir ortam olarak sosyal medya platformlarını benimsemiş oldukları görülmüştür. Sosyal medya ve kadın girişimcilik ile ilgili
yapılan bu literatür taramasının, gelecekte yapılacak çalışmalar için yararlı bir temel
sağlayacağı ve bu alan ile yapılacak araştırmalara ön bilgi sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, ulusal ve uluslararası
yapılmış olan sosyal medya ve kadın girişimcilik literatürünün sistematik bir şekilde gözden geçirilmesini sağlamak ve bu alanda yapılan araştırmaları göz önünde
bulundurarak genel büyüme ve eğilimleri ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Medya, Girişimcilik, Kadın Girişimcilik
Sosyal Pazarlama Perspektı̇fı̇nden Bağışçı Davranışı
Büşra Özcan - Doç.Dr. Celile Özçı̇çek Dölekoğlu - Dr. Öğretim Üyesi Selim
Gündüz
ÖZ
Yaşlanan dünya birçok gelişmeye sahne olsa da yoksulluk, açlık, doğal afetler,
savaşlar, şiddet, terör, ayrımcılık toplumların sorunu olmaya devam etmektedir. Bu sorunların çözümünde hükümetlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları, ticari
kuruluşlar ve bireyler de aktif görev almaktadır. Bazen tüketim tercihlerinin değişimine karşılık vermek bazen de toplumsal duyarlılığın gereği olarak işletmeler
bu sorunlara karşı kayıtsız kalmamaktadır. Teknolojinin yarattığı kolaylıklar da
sorunlara karşı çözümü çeşitlendirmede ve yaymada önemli katkı sağlamaktadır. Organ ve kan bağışı, aşı kampanyaları, sigara, alkol ve madde bağımlılığı ile
mücadele, trafik kazaları, çevre kirliliği vb. sorunlara çözümlerin üretilmesi ve
bireyler tarafından kabul görüp benimsetilebilmesi için sosyal pazarlama karması elemanlarının iyi planlanması ve uygulanması gerekmektedir. Bu çalışma da
bireylerin bağışçı davranışını ele almak ve bu davranışı sosyal pazarlama perspektifinden değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada kullanılan veriler
Adana il sınırlarında yaşayan 18 yaş üzerindeki bireylerden oluşan bir ana kütle esas
alınarak, bu ana kütleden olasılıklı olmayan örnekleme yöntemlerinden kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak seçilmiş 166 kişiye yüz yüze anket tekniği
uygulanması ile elde edilmiştir. Ankette demografik soruların yanı sıra, Grace ve Griffin (2009) tarafından geliştirilen “Gösterişçi Bağış Davranışı Ölçeği”
ifadelerinden 5’i, Erken (2009)’un çalışmasında kullandığı “Yardımsever Davranış
Ölçeği” ifadelerinden 8’i, Çarkoğlu (2006) tarafından yapılan “Türkiye’de Bireysel Bağışlar ve Vakıf Uygulamalarında Eğilimler” araştırmasında yer alan sorulardan
9’u ve araştırmacılar tarafından kurumlarla ilgili hazırlanan sorular kullanılmıştır.
166 kişinin %89,8’inin 2017’de bağış olarak tanımladığımız davranışlardan birini yaptığı ve en fazla (%72,3) nakit bağışını tercih ettiği tespit edilmiştir. Bağışlarını
kurumlar aracılığıyla gerçekleştiren bireylerin olduğu da belirlenmiş ve en fazla bağış yapılan kurumların Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kızılay olduğu görülmüştür.
Bağış yapılan kurumların ve bağışçı sayısının artması için, sivil toplum kuruluşlarına
karşı olan güven duygusunun artırılmasına yönelik girişimlerin çoğalması gerekmektedir. Bu güven duygusu gerek kurumların misyon ve vizyonlarını topluma
iyi ifade etmeleriyle gerekse de yaptıkları yardım faaliyetlerini çeşitli yazılı veya
görsel medya kanalları aracılıklarıyla duyurmaları ile artış gösterecektir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Pazarlama, Bağış, Hayırseverlik, Yardımseverlik
Suç Araştırmaları Bakımından Terör Örgütlerı̇: Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçunu
Çözümlemek
Dr. Öğretim Üyesi Tekin Avaner - Araştırmacı Ahmet Yasuntimur -
Araştırmacı Leyla Ocaklı
ÖZ
Bu yazının amacı, terör ve terörizm kavramlarına, nedenlerine, amaçlarına ve
türlerine açıklık getirmektir. Terör örgütü kurma, yönetme ve üye olma suçlarını hukuksal bağlamda değerlendirmektir. Terörizm şiddeti ve korkuyu toplumlar
üzerinde değiştirmenin aracı olarak kullanmaktadır. Toplumsal yaşamın günlük akışı içerisinde devletlerin veya toplumların güven toplumu olma özelliklerine zarar
vermektedirler. Terör ve terörizm toplumsal istikrarın düzen bozucularıdır. Öğrenme
teorilerine göre, bireyler her toplumsal davranış gibi terör davranışlarını da öğrenmektedir. Eleştirel teori toplumsal eşitsizliğin bir ürünü olarak suç davranışının
ortaya çıktığını vurgularken, toplumsal teoriler, birey ile toplum arasındaki
kopukluğun ürünü olarak görmektedirler. Diğer yandan bireyler kendilerine verili bir dünyada, kendilerinden öncekilerin bilgileri üzerine kendi yaşamlarını inşa
etmektedirler. Bu hazır bilgilerle donatılmış bir çevrede sosyalleşme sürecine dâhil olmaktadırlar. Eğer bireyler suç kültürünün temel statü tayin edici olduğu bir sosyal
çevrede bu sürece başlar ise, suçu kendinden önceki suçlu bireylerden miras
almaktadırlar. Ve toplumsal yapı içerisinde suçun devam ettiricisi konumuna gelmektedirler. Suçun devam ettirici olan birey, suç kültürüyle herhangi bir teması
olmayan bireyler tarafından suçlu olarak damgalanmaktadırlar. Bu da bireylerin kendileri gibi suçlu olan bireyler ile temasını güçlendirmektedir. Nihayetinde suçlu
olarak damgalanan birey, suç kültürü içerisinde kendi suçluluğunu
içselleştirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Terör, Terörizm, Şiddet, Korku ve Hukuk.
Terörle Mücadele ve Uluslararası Kuruluşların Terörle Mücadele Polı̇tı̇kaları
Dr. Öğretim Üyesi Tekin Avaner - Araştırmacı Leyla Ocaklı - Araştırmacı
Ahmet Yasuntı̇mur
ÖZ
İnsanların hayatını ciddi ölçüde tehdit eden ve toplumun huzuruna gölge düşüren,
ekonomiyi, gündelik yaşantıyı zora sokan terör olgusu, Türkiye’nin de yıllardır mücadele ettiği bir sorundur. Ortaya çıkış nedeni farklılık gösterebilen terör, gelişen
dünya ve ilerleyen teknoloji nedeniyle gitgide küresel bir tehdit halini almaktadır. Bu sebeple, terörle mücadele de küresel bir boyut kazanmış olup, terörü önlemek için
uluslararası kuruluşlar birtakım tedbirler almaktadırlar. Özellikle seyahat alanında
güvenlik önlemlerini artırma, terörün finansman kaynaklarını engelleme, toplumu bilinçlendirme, kültürler ve dinler arasında diyalogu sağlama ve hoşgörüyü
geliştirme uluslararası kuruluşların terörle mücadele stratejileri arasında yer
almaktadır. Bu çalışmada Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ve
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi uluslararası kuruluşların terörle mücadele politikaları incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Kuruluşlar, Kamu Politikaları, Terör, Terörle
Mücadele Politikaları
Toleransın Gerekçelendirilmesi
Arş.Gör.Dr. Fikret Yılmaz
ÖZ
Tolerans kavramı gündelik hayatta insanlar tarafından sıkça kullanılan ancak çok
az tartışılan bir kavramdır. Türkçe‘de “hoşgörü” ve “müsamaha” kavramlarıyla ifade
edilen “tolerans”, bir ahlâki değer olarak kabul edilmektedir. Toleransın ahlâki bir değer olarak kabul edilmesi yapılanla değil yapılması gerekenle ilintili bir kavram
olmasından kaynaklanmaktadır. Tolerans, aynı zamanda, çağdaş liberal demokrasilerde çoğulculuk ve çeşitlilik tartışmalarının tanımlayıcı kavramlardan
biridir. Günümüzde genelde bireysel farklılıklara saygı ve tanıma anlamlarında
kullanılan tolerans, sorgulanmaktadır. Neden tolerans gösterdiğimiz? Ya da kime toleranslı olmamız gerektiği? Soruları toleransın içerisinde var olan bu gerilimi
yansıtmaktadır. Öte yandan toleransın içerisinde var olan gerilim, tolerans gösteren
ve tolerans gösterilen arasındaki karşılıklı düşünsel ya da edimsel farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu gerilim, tolerans gösterenin tolerans gösterdiği davranışı
ahlâki açıdan onaylamamasına ve onu aktif bir şekilde engelleme gücüne sahip olmasına karşın, pasif bir tutum takınıp onu engellememesiyle ilgilidir. Ne var ki
genelde tahammül etme olarak ifade edilen tolerans, her ne kadar çeşitliliğe olası bir
cevap olarak kabul edilse de insanlara neden tolerans göstermemiz gerektiğine ilişkin sorular güncelliğini korumaktadır. Tolerans tartışmalarında, üzerinde durulan konu
“tolerans paradoksu” dur. Günümüzde tolerans tartışmalarının merkezinde olan bu sorunun, toleransın gerekçelendirilmesiyle ilgili bir sorun olduğunu belirtmek
gerekir. Dolayısıyla toleransın gerekçelendirilmesi, onun kavramsal olarak sağlam
bir temele oturtulabilmesi açısından önemlidir. Kısaca, toleransı gerekçelendirme çalışmaları toleransla ilgili yaşanan kavramsal sorunların çözüme kavuşturulabilmesi
açısından değerlidir.
Anahtar Kelimeler: Tolerans, Tolerans Gerekçelendirmesi, İ̇htiyatlılık, Rasyonellik
Toleransın Sınırı
Arş.Gör.Dr. Fikret Yılmaz
ÖZ
Tolerans, genelde kişilere saygı ilkesiyle ilintilidir. Dolayısıyla onaylamadığımız
şeyleri engellemenin uygunluğu, kişinin kim olduğunun anlaşılmasından
geçmektedir. Diğer bir deyişle tolerans, en genel anlamda, sadece insanlara ait bir özelliktir ve kişisel farklılıklara saygıyı gerektirmektedir. Bununla birlikte kişiye
saygı toleransın sınırını belirleyen önemli bir etkendir. Neticede eğer tolerans başkalarına saygı doğrultusunda iyi olarak kabul edilecekse, toleransın sınırı da
başkalarına saygı doğrultusunda ele alınmalıdır. Bu nedenledir ki bireysel hakların
tanınması ve bireysel farklılıkların kabulü manasına gelen tolerans, basitçe bir hayırseverlik ifadesi olarak algılanmamalıdır. Bilinmelidir ki toleransın
gerçekleşmesi belirli koşulların varlığını gerektirmektedir. Mendus, toleransın
gerçekleşmesini üç temel koşulun varlığına dayandırmaktadır: Çeşitlilik, onaylamama, güç. Bu üç koşul, aynı zamanda, toleransın temel unsurlarıdır. Tolerans
kişisel haklara zarar verilmeye başlandığı anda son bulur. En nihayetinde en iyi yaşam şeklinin ne olduğu hakkında farklı düşüncelere sahip olsak da bizler yine de
birlikte yaşamak durumundayız. Bu, toplumsal bir varlık olmamızın temel bir
gerekliliğidir. Bu durumda tolerans açısından önemli olduğuna inandığımız iki sorunla karşı karşıyayız: Birinci sorun, neden toleranslı olmalıyız? Ya da tolerans
neden gereklidir? İkinci sorun ise, toleransın sınırları nelerdir? Sonuç olarak, belirtmemiz gerekir ki, tolerans sorununun merkezinde yatan şey tam da budur.
Dolayısıyla, her şeyin bir sınırı ve ölçüsü olduğu gibi toleransın da bir sınırı ve ölçüsü
bulunmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Tolerans, Toleransın Sınırı, Mendus, Mill, Hak
Toplumsalın Araştırılmasında Akademisyenlerin Yöntem Seçimi: Nı̇tel Yöntem
Hakkında Anahtar Bı̇lgı̇ Görüşmelerı̇
Arş.Gör. Sercan Eklemezler - Dr. Öğretim Üyesi Selda Adı̇loğlu
ÖZ
Sosyal bilimlerdeki araştırmalarda amaç, toplumsal gerçekliğe dair olgu ve olaylar
hakkında geçerli ve güvenilir bilgiler elde etmektir. Ancak bu nitelikteki bilgiye
ulaşmada izlenecek yöntem(ler) hakkında alanda tartışmalar mevcuttur. Başlıca tartışma, sosyalin irdelendiği çalışmalarda nitel yöntemin mi nicel yöntemin mi
tercih edileceği ile ilgilidir. Yöntem seçimi araştırma problemine olduğu kadar araştırmacının bakış açısına ve sahip olduğu araştırma becerilerine de bağlıdır.
Yöntem seçimi ve araştırmacı arasındaki bağ bu derece önemliyken alandaki
akademisyen görüşlerinin nasıl çeşitlendiği veya ortaklaştığı konusu, bu çalışmanın odaklandığı başlıca mevzudur. Çalışmada, üç farklı üniversiteden sekiz
akademisyenin görüşlerine başvurulmuştur. Katılımcıların seçiminde, konuya dair
teorik bir birikime sahip olmaları (sosyoloji disiplini içerisinden geliyor olmaları) ve nitel yöntemi aktif ve yoğun olarak kullanmaları göz önünde bulundurulmuştur. Bu
kapsamda seçilmiş akademisyenlerle enformel sohbet tarzı görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler anahtar bilgi görüşmeleri niteliğindedir. Makalenin kaleme
alınmasındaki başlıca amaç, sonraki çalışmaların tasarlanması aşamasında
kendilerine referans alabilecekleri anahtar kavramlar sunabilmektir. Süregelen yöntem tartışmalarına katkı sağlayacağı düşüncesiyle geliştirilen bu çalışmanın
sınırlılığı daha ziyade nitel yönteme odaklanmasıyken neredeyse tüm katılımcılar, nicel yöntem konusuna da değinmişlerdir. Bulgular arasında, farklılaşan ve
ortaklaşan açıklamalara rastlanmıştır. Katılımcıların ortak vurguları, araştırma
yöntemi seçiminin araştırma problemi ile doğrudan bağlantılı olduğudur. Bununla beraber, nitel çalışmanın akademik doyum, gerçekliğe ulaşma ve yeni bir şeyler
bulma noktasında daha doyurucu olduğu konusunda da ortaklaşılmıştır. Buna karşın,
nitel yöntemin uygulama sorunları ve etik problemlerine sıklıkla değinilmiş olsa da katılımcılara göre, bu sorunlar sadece nitele özgü değildir. Nicel yöntemin tahmin ve
genellenebilirlikteki kabul edilen üstünlüğüne karşın nitel yönteminse daha uzun dönemli ve tarihsel projeksiyonlar konusunda güçlü olduğu vurgusu çarpıcıdır. Nitel
yöntemin derinlemesine görüşmeden ibaret olmayışının bir avantaj mı yoksa
dezavantaj mı olduğu konusunda bir görüş birliğine varılamamıştır. Nitel çalışma yöntemleri ve dili hakkında ise genel kabul görebilecek düzeyde bir ortak dilin
sağlanmasının gerekliliği vurgulanmış ve bu hususta öneriler dile getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilimlerde Yöntem, Yöntem Seçimi, Nitel Araştırma Yöntemi
Tüketı̇cı̇lerı̇n Marka Odaklı Karar Verme Tarzlarının Demografı̇k Değı̇şkenlere Göre
İ̇ncelenmesı̇ Üzerı̇ne Bı̇r Araştırma
Dr. Aybı̇ke Tuba Özden
ÖZ
Teknolojide ve sosyo-kültürel yapıda meydana gelen değişiklikler tüketici
davranışlarında da değişikliğe neden olmaktadır. İşletmelerin başarılı stratejiler
geliştirebilmeleri için değişen tüketici davranışının iyi anlaşılması gerekmektedir. Günümüzde tüketiciler sadece ihtiyaçlarını karşılamak için tüketim yapmamakta,
çok farklı nedenlerle ürün satın alabilmektedirler. Bu nedenle tüketicilerin hangi motivasyonla ürün satın aldıklarının tespit edilmesi ve karar verme tarzlarının
sınıflandırılması gerekmektedir. Böylece işletmeler pazar bölümlendirme
yaparlarken kendilerine alternatif ölçütler belirleyebilmektedirler. Tüketici karar verme tarzlarından biri, marka odaklı karar verme tarzıdır. Günümüzde marka
denildiğinde artık sadece bir ürünün etiketi düşünülmemektedir. Marka, tüketicilerin
kendilerini ifade etmelerini kolaylaştırmaktadır ve bir kimliği olan ve o kimlikle tüketicilerle ilişki kuran bir varlığa dönüşmektedir. Bu nedenle tüketicilerin marka
odaklı karar verme tarzlarını şekillendiren faktörlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, tüketicilerin marka odaklı karar verme tarzları ile
demografik özellikleri arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla
yapılan çalışmada 402 tüketiciye, Tüketici Karar Verme Tarzları Ölçeği’nin marka odaklı karar verme tarzı faktörüne yönelik ifadeleri içeren anket uygulanmıştır.
Araştırmada elde edilen sonuçlara göre erkek tüketiciler kadın tüketicilere göre daha marka odaklı karar vermektedirler. Gelir düzeyi ile eğitim düzeyi yüksek olan
tüketiciler marka odaklı alışveriş yapmaktadırlar. Ayrıca 36-45 yaş aralığında olan
tüketicilerin marka odaklılık skorlarının 18-25 yaş grubundaki katılımcılardan anlamlı derecede daha yüksek olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Tüketici Karar Verme Tarzları, Marka, Marka Odaklılık,
Demografik Özellikler
Türkı̇ye'de Kı̇ Gayrı̇menkul Yatırım Ortaklıklarının Karlılık Analı̇zı̇
Pınar Ocakdan - Dr. Öğretim Üyesi Günay Deniz Dursun
ÖZ
Pınar OCAKDAN Dr. Öğr.Üyesi Günay Deniz DURSUN İstanbul Aydın
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muhasebe ve Finans Yönetimi Anabilim
Dalı, Muhasebe ve Denetim Bilim Dalı, İstanbul Türkiye Finansal bilgi kullanıcıları, işletmelere sermaye koyanlar ve tasarruf sahipleri, yatırmış oldukları sermayenin
verimliliğini hesap etmek için, işletmenin bu günkü ve gelecekteki kârlılıklarını değerlendirmek ve işletmelerin sermayelerini ne derecede verimli kullandıklarını
saptamak için finansal tablolardaki bilgilerden yararlanırlar. Bundan dolayı, bu
çalışmada, Türkiye’de faaliyet gösteren ve BİST XGMYO endeksinde yer alan 33 Adet Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın 2014-2018 yılları arasındaki karlılık analizi
yapılmış ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının sektör içindeki önemi
vurgulanmıştır. Bu doğrultuda, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının genel anlamda yapısı, faaliyetleri ve faaliyet alanlarının sınırları, Gayrimenkul Yatırım
Ortaklıklarına yatırım yapmanın genel olarak getirileri ve riskleri incelenmiş ve bu risklerin neler olduğu anlatılmıştır. Çalışma kapsamında, Gayrimenkul Yatırım
Ortaklıklarının 2014-2018 yılları arasındaki kâr ile sermaye arasındaki ilişkiyi
gösteren oranlar, kâr ile satışlar arasındaki ilişkiyi gösteren oranlar, ve işletmenin ortaklarına yeterli derecede gelir sağlayıp sağlayamadığını gösteren oranlar ile kârın
mali yükümlülükleri karşılamadaki yeterliliğini ölçen analiz oranları yöntemlerinden yararlanılmıştır. Bu analizler: a) Mali Karlılık, b) Varlıkların Karlılığı, c) Brüt Satış
Karlılığı, d) Net Satışların Karlılığı, e) İş hacmi (faaliyet) Karlılığı, f) Ekonomik
Karlılık ve g) Hisse Başı Karlılık’tır. Yapılan analizler ve değerlendirmeler sonucunda, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’nın 2014 – 2018 yılları kapsamında
gösterdiği karlılık değişimi incelenmiştir. Aynı zamanda işletmelerin vergi ve faiz
yüklerinin kârlılıklarını nasıl etkilediği, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’nın kârlılıklarının önemi, ülke ekonomisine katkısı ve sektördeki önemi anlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (Gyo), Karlılık Analizi
Türkı̇ye’de Yabancı Sermayelı̇ Ortak Gı̇rı̇şı̇mlı̇ İ̇şletmelerde Yetenek Transferı̇ Aktarımı
ve Faydalarının Ölçülmesı̇ne İ̇lı̇şkı̇n Bı̇r Araştırma
Eda Lahi - Doç.Dr. Aykut Göksel
ÖZ
Ortaklıklarda yetenek aktarımı sadece teknolojik ve elle tutulabilir türden makine
ve benzerleri ile değil daha yoğun olarak sorun çözme sistem geliştirme stratejileri
gibi düşünsel yöntemlerle olmaktadır. Bu bağlamda çalışma yeteneklerin bir başka deyişle ana unsuru olan açık bilgi ve kapalı bilginin hangi yol ve yöntemlerle
aktarıldığına keşfedici bir araştırmadır. Bu çalışma ile yabancı sermayeli ortakların kendi ülkelerinden getirdikleri teknoloji veya stratejilerini yerinde üretim, ithalat,
doğrudan yatırım vb. hangi yöntemlerle uyguladıkları, yetenek transferinin hangi
metotlarla aktarıldığı, yabancı işletmeler ile yapılan ortak girişimler sonucunda patent, faydalı model, ihracat, bilgi, teknoloji transferi vb. açıdan sağladığı faydalar
ölçülmüştür. Çalışma Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli ortak girişimli
işletmelerde çalışan personellere mail veya iş ağı (Linkedin) yoluyla anket çalışması gönderilerek gerçekleştirilmiştir. Anket çalışması açık uçlu ve çoktan seçmeli
sorulardan oluşmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, Yabancı Sermayeli Ortak Girişimli İşletmelerde teknolojik uzmanlık yöntemsel uzmanlıktan daha çok
aktarıldığı, yapılan bu ortaklıklar sonucunda ihracatın arttığı ve özellikle patent ve
faydalı model başvuruların arttığı gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ortak Girişim, Bilgi Transferi, Açık Bilgi, Kapalı Bilgi
A Study On Abılıty Transfer and Measurement of Benefıts in Joınt Ventures
Busınesses Wıth Foreıgn-Capıtal
Abstract
Keywords: Competence transfer in the partnerships is not only possible through technological or concrete machine types and similar tools but mostly by means of
intellectual methods such as problem solving and system developing strategies. In
this context, this is an exploratory research in terms of explaining in what ways and methods working abilities, in other words, explicit knowledge and tacit knowledge
with basic factors are transferred. With this study, what methods - on-site production, importation, direct investment - the partners with foreign capital implement
technology or strategies that they have brought from their own countries, in what
ways the ability is transferred are measured in terms of the benefits of patents, utility
model, exportation, knowledge, technology transfer etc. emerged as a result of partnership enterprise with the foreign businesses. The study is conducted by sending
surveys to employees working in the joint venture businesses carrying out activities
in Turkey via mails or network (Linkedin). The survey consists of open-ended and multiple-choice questions. The results of the survey have shown that technological
expertise is transferred more than the methodical one in the Joint Venture Business
with Foreign Capital, the exportation has increased as a result of these partnerships and especially applications for patent and utility model have augmented.
Keywords: Joint Venture, Knowledge Transfer, Explicit Knowledge, Tacit Knowledge
Türkı̇ye’de “bütçe Hakkı”nın Yüz Yılı Aşkın Serencamı (II. Meşrutı̇yet’ten 24 Hazı̇ran
2018’e, Nı̇tel Dönüşüm)
Dr. Nahit Yüksel
ÖZ
Anayasa Hukuku, Parlamento Hukuku ve Maliye yazınlarının (literatür) önemli
konularından biri de, bütçe hakkıdır. Geçmişi 1215 tarihli Magna Carta’ya giden
bütçe hakkı, günümüzdeki anlamıyla, devlet gelir ve giderlerinin milletin temsilcilerinden müteşekkil ve her türlü bilgi ve belgeyle donatılan meclis
tarafından, millet adına, belirli periyotlarda (her yıl) onaylanması ve yine meclis tarafından bütçe uygulama sonuçlarının denetlenmesidir. XIX. Yüzyıl temsili
demokrasilerde bütçe hakkı için yasama ve yürütmenin rollerinin nasıl kurgulanacağı
(inisiyatif paylaşımı) hususu, ülkelerin geleneklerine göre değişmekteydi. İngiliz bütçe hukuku icra kuvve¬tine de geniş bir hareket sahası bırakmakta iken, bizim
bütçe hukukumuza da esin kaynağı olan Fransız bütçe hukuku bütün yetkileri
tamamen parlâmentoda toplamıştı. 1876 Anayasası, bütçe kanununa ekli gider cetvellerinin bölümler itibarıyla oylanmasını (Parlamento gelir- gider üzerindeki
denetiminin “bölüm” düzeyinde olmasını) öngörmekteydi. Türk Anayasacılık Hareketlerinde, meşruti yapıyı parlamenter sistem standartlarına yaklaştıran anayasa
değişikliğiyle Kanuni Esasi’nin tekrar yürürlüğe konulduğu 1908 tarihli II.
Meşrutiyet’in çok önemli bir yeri vardır. Muhasebei Umumiye Kanunu Muvakkatinin çıkarıldığı II. Meşrutiyet devri, Osmanlı İmparatorluğunun içine
düştüğü mali çöküşün üstesinden gelmek üzere, mali iş ve işlemleri çok sıkı kurallara bağlamıştı. Bütçe, parlamentodan geçtiği haliyle ve harfiyen uygulanacak, bütçenin
bölümleri arasında aktarma yapılması için kanun çıkarılması gerekecekti. Bütçe
hakkının bu katı kullanımını 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarınca da benimsemiş, 1927 yılında çıkarılan 1050 sayılı Kanunda bu yönde düzenleme yapılmıştır 1970’li
yıllarda 1050 sayılı Kanunun katı tutumu biraz esnetilmiş, 2003 yılında, bütçe
hakkını güçlendiiren 5018 sayılı Kanun 1050 sayılı Kanunun yerine yürürlüğe girmiştir. II. Meşrutiyet’ten 24 Haziran 2018’e uzanan süreçte, Fransız bütçe hukuku
(bütün yetkileri tamamen parlamentoda toplayan) esinli bütçe hukukumuzdaki katı yaklaşım, anayasa ve kanun düzeylerinde gerçekleştirilen hukuki düzenlemelerle
yumuşatılmış ve İngiliz bütçe hukukunda olduğu gibi, yürütme organına hareket
alanı açılmıştır. Ana çizgileriyle değinilen nitel dönüşüm, bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Anahtar kelimeler: Bütçe hakkı, Meşrutiyet, kamu gideri, anayasa,
onay
Anahtar Kelimeler: Bütçe Hakkı, Meşrutiyet, Kamu Gideri, Anayasa, Onay
Türkiye’nin Dış Ticaret Ekosisteminde Etkin İ̇nsan Kaynağı Yönetimi
Öğr.Gör. Sinan Can Altuntaş
ÖZ
Bu çalışmanın amacı; Türkiye’nin her dönem başında olduğu gibi ilgili kurum ve
kuruluşlar tarafından planladığı ve özellikle 2023 yılında ulaşmayı hedeflediği ticari
ve ekonomik rakamlara eğitim-öğretim kurumlarının nasıl ve ne şekilde insan kaynağı vesilesi ile katkı sağlayabileceği konusunda fikir beyan etmektir. Bu çalışma
Başkent Üniversitesi Kazan Meslek Yüksekokulu Dış Ticaret programı ders katalogunda bulunan ve öğrencilerin ilgili akademik yılının dördüncü yarıyılında
seçmesi gereken İş Yeri Uygulaması eğitimi sürecince yapılan faaliyetler ele alınarak
hazırlanmıştır. 2018/2019 akademik yılı bahar döneminde uygulanmaya başlanan bu ders faaliyeti sayesinde yüksekokulumuzun dış ticaret programında eğitim-öğretim
gören öğrencilerimizin teorik bilgilerini pratik çalışmalar ile desteklemesi ana
amacımızdır. İlerleyen süreçte tecrübe sahibi olan öğrencilerimizin mezuniyet sonrasında bu uygulama faaliyetine katılan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilmesi
planlanmaktadır. Bu kapsamda öğretim elemanlarına, öğrencilere ve ortak çalışma imkânı bulunan paydaş kuruluşlara önemli ölçüde sorumluluk düşmektedir.
Ülkemizin ekonomisine net katkı yapan ihracat operasyonlarının daha da
arttırılabilme için bu tarz yeni model eğitim-öğretim planına geçilmesi eğitim kurumları ve sektörde faaliyet gösteren tüzel kişilikler için önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Dış Ticaret, Ekonomi, Eğitim-Öğretim, Tüzel Kişi, Hedef
Üçüncü Yaş Turı̇stlerı̇n Çekı̇cı̇ Seyahat Motı̇vasyonlarının İ̇ncelenmesı̇
Prof.Dr. Arzu Kılıçlar - Arş.Gör. Funda Aldoğan Şenol
ÖZ
Üçüncü yaş turizmi pazar büyüklüğü ve bu pazarın büyüme potansiyeli sebebiyle
önemli bir turizm türü haline gelmiştir. Bu çalışmada üçüncü yaş grubu yerli ve
yabancı turistlerin İstanbul’u tercih etmesinde etkili olan çekici seyahat motivasyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda 192’si
yabancı turist, 173’ü yerli turist olmak üzere toplam 365 turiste anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda şehrin sahip olduğu tarihi ve arkeolojik
çekiciliklerin üçüncü yaş grubu turistlerin İstanbul’u tercih etmesindeki en etkili
çekici seyahat motivasyonu olduğu görülmektedir. Yabancı turistleri İstanbul’a çeken ikinci önemli motivasyon faktörü yemek çeşitliliğinin olması; yerel turistleri
İstanbul’a çeken ikinci önemli motivasyon faktörü ise ilgi çekici kültürel değerlere
sahip olmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Turizm, Çekici Seyahat Motivasyonları, İ̇stanbul
Investıgatıon of the Pull Travel Motıvatıons of Thırd Age Tourısts
Abstract
Keywords: Third age tourism has become an important type of tourism due to
market size and growth potential of this market. In this study, it is aimed to determine the attractive travel motivations that are effective for the third age group domestic
and foreign tourists to choose Istanbul. For this purpose, a total of 365 tourists, 192 of whom were foreign tourists and 173 of them domestic tourists were surveyed. As
a result of the study, it is seen that the historical and archaeological attractiveness of
the city is the most effective attractive travel motivation for the senior tourists to choose Istanbul. The second important motivation factor that attracts foreign tourists
to Istanbul is the variety of food; the second important motivation factor that attracts
domestic tourists to Istanbul is that it has interesting cultural values.
Keywords: Tourism, Pull Travel Motivations, Istanbul
Ukrayna Krı̇zı̇nı̇n Avrupa Bı̇rlı̇ğı̇ Güvenlı̇k Polı̇tı̇kaları Bağlamında Bı̇r Değerlendı̇rmesı̇
Dr. Öğretim Üyesi Levent Yiğittepe - Dr. Öğretim Üyesi Orhan Battır
ÖZ
Ukrayna bulunduğu coğrafi ve jeopolitik konumu gereği hem Avrupa ülkeleri hem
de Rusya için çok önemli bir ülkedir. Avrupa ile Rusya arasında köprü vazifesi gören
Ukrayna’da 2014 yılında başlayan iç karışıklıklar ve özellikle Rus ayrılıkçı gruplarının başlattığı çatışmalar gerek Avrupa ülkelerini gerekse uluslararası sistemi
tedirgin etmiştir. Devam eden süreçte Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle kriz, daha derin boyutlara taşınmıştır. Rusya’nın Soğuk Savaş dönemini hatırlatan bu yayılmacı
politikaları, dünyanın yeniden iki kutba doğu evrildiği düşüncelerini ortaya
çıkarmıştır. BM ve NATO gibi uluslararası örgütlerin Rusya’nın bu girişimleri karşısında yeterli tepkiyi verememesi genelde Avrupa’yı özelde ise Avrupa Birliği
ülkelerini korku ve endişeye sürüklemiştir. Ukrayna-Polonya sınırının kendi sınırları
olduğu düşüncesiyle hareket eden AB, güvenlik politikalarının kurumsallaşması bağlamında yeni adımlar atma zorunluluğunu kendi içinde hissetmiştir.
Kuruluşundan ekonomide göstermiş olduğu gibi başarılı bir entegrasyonu, siyasi işbirliğinde gösterememe zorluğu yaşayan AB’nin yakın çevresindeki siyasi ve
askeri gelişmelere reaksiyon göstererek hemen savunma ve güvenlik alanında bir
entegrasyon çabası içine girdiği görülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerini bu yöne iten nedenlerin başında ABD ve NATO’ya olan güvensizlik gelmektedir. Rusya
tehdidini ABD’ye oranla daha yakından hisseden AB, kendi güvenliğini sağlayacak mekanizmalara ve askeri yapılara sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Bu
bağlamda AB’nin güvenlik endişelerinin, Ukrayna’da yaşanan krizin tarihsel arka
planı göz önünde bulundurularak genel bir değerlendirmesini yapmak önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Ukrayna’da devam eden kriz ve iç çatışmaların Avrupa
Birliği için önemi nedir? sorusuna AB’nin güvenlik politikaları çerçevesinde cevap
aranarak bölgesel güvenlik sorunlarının nasıl küresel güvenlik sorunlarına dönüşebileceği tüm yönleriyle analiz edilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Güvenlik Politikaları, Küresel Güvenlik,ukrayna Krizi.
Uluslararası Göçler Sonrası Sı̇vı̇l Toplum Kuruluşlarının Yapısal ve Fonksı̇yonel
Değı̇şı̇mlerı̇
Begüm Avcı - Prof.Dr. Mahmut Atay
ÖZ
Bu tez sosyolojik muhayyilenin sınırları dahilinde STK’lara ve onlar üzerindeki
yapısal ve işlevsel olarak göçmen etkilerine dair bir şeyler söyleme çabasının
ürünüdür. Sivil toplum kuruluşları gönüllülük esasına dayanan bir, bir araya geliş ve ortak amaçlar doğrultusunda, toplum yararı gözetilerek hareket eden vakıf ve
derneklerdir. Bu toplum yararı gerek beslenme, gerek eğitim, gerek güvenlik ve sağlık bağlamında olsun her zaman insani boyutlarda işlerlik gösterir. Bundan ötürü
metafor olarak bir devleti, sınırları ve koruyuculuğu ile o milletin babası kabul
edersek; sivil toplum kuruluşları da hiç kuşkusuz anne metaforu olacak ve daha detaycı, daha duygusal ve daha somut bir anlayışla savaş, kıtlık, yokluk ve daha bir
çok doğal afette ve daima toplumun yakınında insani yardım sağlayan girişimde
bulunacaklardır. Tüm bu detaylar doğrultusunda sivil toplum kuruluşlarının topluma kattıkları işleyiş ve farkındalık göz ardı edilemez boyutlara ulaşmaktadır. Bundan
ötürü bu tür kuruluşların işleyişleri, değişimleri, sınırlılıkları ve sorunları, sosyal bilimciler tarafından yakinen incelenmeli ve böylece içinde bulunulan topluma bu
köprüler vasıtasıyla daha yakın olunmalıdır. Araştırmanın amacı, uluslararası
göçlerin bir şehri ve içinde varlık bulmuş STK’ları, işleyişlerini ve göz önünde bulundurdukları temel prensipleri ne yönde ve ne derece değiştirdiğini gözlemlemek
ve bu gözlemler sonucu sivil toplum kuruluşlarının geçirdikleri dönemsel farklılaşmaları çeşitli verilerle göz önüne sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda
tezimizde Konya bağlamında 4 sivil toplum kuruluşu ( Dosteli, Ribat, Ravza, Elbir)
baz alınacak; değişimler 1990-2015 yılları daha çok değerlendirilerek bir söz söyleme gayretinde olunacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluşu, Göç, Göçmen
Structural and Functıonal Changes of Cıvıl Socıety Organızatıons After
Internatıonal migratıon
Abstract
Keywords: This thesis is the product of an attempt to talk about the civil society
organizations and the structural and functional effects of migration on them within
the boundaries of sociological imagination. Non-governmental organizations are
foundations and associations that act on a voluntary basis and act in accordance with the common good for the purpose of meeting and common purposes. The benefit of
this society is always humanitarian, whether in the context of nutrition, education,
security and health. Therefore, if we accept a government, metaphorically, as the father of that nation with its borders and protection; non-governmental organizations
will undoubtedly be the metaphor of the mother, and with a more elaborate, more
emotional and more concrete understanding, they will attempt to provide humanitarian assistance to the people in the time of war, famine, poverty and many
other natural disasters. In line with all these details, the functioning and awareness of non-governmental organizations in the society cannot be underestimated.
Therefore, the functioning, changes, limitations and problems of such organizations
should be closely examined by social scientists, so that they could be closer to the society through these bridges. The purpose of the study is to observe in what way
and in what degree international immigrations affect a city and its civil society
organizations’ functioning and the main principles that are taken into consideration, as a result of these observations, to present the periodical differentiations of civil
society organizations with various data. For this purpose, 4 non-governmental organizations (Dosteli, Ribat, Ravza, Elbir) will be used in our thesis. The 1990-2015
years will be evaluated more and more.
Keywords: Ngo, Migration, İmmigrant
Zeytı̇n Dalı Harekâtı ve Sı̇yasal Partı̇ler: Twı̇tter Üzerı̇ne Bı̇r Çerçeveleme Analı̇zı̇ (20
Ocak- 30 Ocak 2018)
Prof.Dr. Nurettin Güz - Burcu Emiroğlu
ÖZ
Günümüzde siyasal aktörler Twitter aracılığıyla siyasal olay ve olguları kendi
amaç ve çıkarlarını koruyacak şekilde üretmektedirler. Siyasal iletişim kapsamında
Twitter aracılığıyla siyasal aktörler; siyasete ilişkin ilgi oluşturma, bilgi akışını sağlama ve seçmenlerin siyasal davranışlarını şekillendirmek gibi işlevsel çalışmalar
yürütmektedirler. Twitter’da siyasi aktörler, otonom bir biçimde mesajlar üreterek doğrudan halka iletmektedirler. Siyasal aktörlerin halka Twitter üzerinden ilettiği
mesajlar rastgele seçilmiş mesajlar olmayıp her mesaj bir amaç doğrultusunda en
basit siyasi katılım şekli olan oy verme davranışında etkili olabilmek için belirli çerçevelerle sunulmaktadır. Siyasal aktörler; vurgulama, yorumlama ve dışlama
kalıpları ile konularla ilgili özel anlamlar inşa ederek kendi sorunlarını
çerçevelemektedirler. Çerçeveleme yöntemi siyasal iletişim araştırmalarında kullanışlı bir araçtır. Twitter üzerinden siyasal aktörler; Zeytin Dalı Harekâtı
sürecinde tweetlerde birçok farklı çerçeveyi özgürce kullanmışlardır. Bu çalışmada, Zeytin Dalı Harekâtı sürecinde mecliste grubu bulunan dört siyasal partinin kurumsal
Twitter hesaplarını nasıl kullandıkları ve paylaşımlarında hangi gizli mesajları
içerdiği analiz edilmiştir. Aynı zamanda Zeytin Dalı Harekâtı sürecinde siyasal partilerin hangi çerçeveyi seçerek bunları bir iletişim metni içinde daha önemli hale
getirdikleri tespit edilmiştir. Çalışmanın bulguları, siyasal partilerin Zeytin Dalı Harekâtı sürecinin etkisini arttırmak, azaltmak veya meşrulaştırmak için sıklıkla
Twitter’ı kullandığını ve Twitter hesaplarından yaptıkları iletilerde sıkça belirtilen
çerçevelerin siyasal partilerin önceliklerine işaret ettiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Çerçeveleme Analizi, Haber Çerçeveleme, Zeytin Dalı
Harekâtı, Siyasal İ̇letişim, Twitter
The Olıve Branch Operatıon and Polıtıcal Partıes: A Framework Analysıs On
the Twıtter (20 January-30 January 2018)
Abstract
Keywords: Today, political actors via Twitter; they produce political events and
facts in a way that protects their own aims and interests. Political actors through
Twitter within scope of political communication; carries out functional works, such
as creating interest in politics, ensuring information flow and shaping the political behavior of voters. Political actors in Twitter, produce messages that in an
autonomously and this messages convey directly the public. The messages that
political actors transmit to the public from Twitter are not randomly selected messages, political actors's each messages is presented with certain frameworks to
be effective in voting behavior which is the simplest form of political participation
for a purpose. Political actors are framing their own problems by constructing specific meanings related to issues with emphasis, interpretation and exclusion
patterns. The framing method is a useful tool in political communication research. Political actors via Twitter; have freely used many different frameworks in tweets
their during Olive Branch Operation. In this study, it was analyzed in the parliament
four political parties's corporate Twitter accounts, how were shared and which secret messages contained in the process Olive Branch Operation. At the same time,
political parties's detected which frameworks they choose to made them more
important in a communication text in Operation Olive Branch. The findings of the study show that political parties often use Twitter to increase, reduce or legitimize
the effect of the Operation Olive Branch, and that the frames frequently mentioned in the messages they make from their Twitter accounts indicate the priorities of
political parties.
Keywords: Framing Analysis, Framing, Operation Olive Branch, Political Communication, Twitter
Beden Eğitimi ve Spor Dersinde Eğitim Etkileşimleri ve Cinsiyet Farklılıklarının Öğrenci
Algısına Etkisi Üzerine Bir Çalışma
Dr. Neslihan Arıkan
ÖZ
Giriş ve Amaç Okul, toplumsal cinsiyet farklılıklarının belirleyiciliğinde,
insanların sosyalleşme dönemine katkıda bulunan bir yapıyı temsil etmektedir.
Cinsiyet ve kültürel farklılıklara sahip olan bireylerin varlığı ve etkileşimi, kimlik oluşumunda ve onları aile ortamına yönlendiren özelliğiyle okulu ayrıcalıklı bir yer
haline getirmektedir. Bu çalışmada, beden eğitimi dersinde cinsiyet farklılıklarına, öğretmenler ve öğrenciler arasındaki etkileşimlere ve öğrencilerin başarısını
etkileyen faktörlere yer verilmektedir. Bu kapsamda ortaokul beden eğitimi
dersindeki cinsiyet farklılıklarına ve bu sorunla ilgili tamamlayıcı çalışmalara yer verilmiştir. Yöntem Bu çalışmada iki aşamalı bir araştırmadan oluşmaktadır. İlk
aşamada video gözlemleri, ikinci aşamada ise, öğretmen tarafından öğrencilerin
memnuniyet derecesini belirlemeye yönelik bir anket uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde; bağımsız örneklem t-testi ve veriler üzerinde içerik analizi
yapılmıştır. Bulgular ve Sonuç Bu çalışma, beden eğitimindeki cinsiyet farklılıklarının nesnel gerçekliğini, kız ve erkek öğrencilerindeki algılarıyla
karşılaştırmalarına yönelik iki tamamlayıcı yaklaşımı ortaya koymaktadır. İlk
çalışma, cinsiyete göre öğretmen müdahalelerindeki farklılıkları vurgulamaktadır: erkekler sınıfın sözlü alanına hâkimdir sonucu ortaya çıkmıştır. İkinci çalışmada ise,
cinsiyetle ilişkili etkileşimlerdeki bu farklılıkların öğrenciler tarafından algılanamadığını göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Algı, Beden Eğitimi, Cinsiyet, Spor.
Rekreasyon Terapı̇sı̇nı̇n Otı̇zmde Sterı̇otı̇pı̇k Davranışlara Etkı̇sı̇nı̇n İ̇ncelenmesı̇
Araştırmacı Ahmet Kürşat Polat - Doç.Dr. Beyza Merve Akgül - Arş.Gör.Dr.
Tebessüm Ayyıldız Durhan - Prof.Dr. Suat Karaküçük
ÖZ
Bu araştırmanın amacı, otizmli çocuklarda görülen stereotipik (kalıplaşmış-tekrar
eden) davranışlara, terapatik rekreasyon etkinliklerinin etkisinin incelenmesidir. Bu araştırmada tek denekli deneysel desenlerden A-B-A-B modeli kullanılmıştır. Tek-
denekli araştırma yönteminin kullanılmasıyla deneğin başlama düzeyi verileri ile uygulama verileri karşılaştırılmıştır. Bu araştırmanın deneğini, özel eğitim almaya
devam eden, otizm tanısı almış on yaşındaki bir erkek öğrenci oluşturmaktadır.
Araştırma verileri toplanırken, oturumlarda uygulamacının belirlediği süre çerçevesinde on iki oturum yapılmıştır. Bu oturumlarda sosyal, kültürel, spor ve
müzik etkinlikleri yapılmış, otizmli bireyin stereotipik davranışları kayıt altına
almıştır. Veriler gözlem formu ve eğitmen-aile gözlemleriyle desteklenmiştir. Araştırmanın sonunda, stereotipik davranışlarda iyileşmenin gözlendiği terapatik
rekreasyon etkinlikleri belirlenerek yol haritası oluşturulmuş ve aileye öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Otizm , Terapatik Rekreasyon, Stereotipik Davranış
Investıgatıon of the Effect of Recreatıon Therapy On Sterotothıcal Behavıor
Abstract
Keywords: The aim of this study is to investigate the effects of therapeutic recreation activities on stereotypic behaviors in children with autism. A-B-A-B
model was used in this study. Using the single-subject research method, the baseline
data of the subject and the practice data were compared. The subject of this study consists of a ten-year-old male student who had been diagnosed with autism. While
collecting the research data, twelve sessions were conducted in the sessions within
the period specified by the practitioner. In these sessions, social, cultural, sports and music activities were performed and the stereotyped behaviors of the individual with
autism were recorded. Data were supported by observation form and teacher-family observations. At the end of the study, therapeutic recreation activities in which
stereotypic behaviors were observed were determined and a road map was prepared
and recommendations were given to the family.
Keywords: Autism, Therapeutic Recreation, Stereotypic Behavior
Spor Bilimleri Fakültesi Öğrencileri ile Güzel Sanatlar Bölümü Öğrencilerinin Narsistik
Kişilik Özelliklerinin Karşılaştırılması
Dr. Neslihan Arıkan - Dr. Öğretim Üyesi Bijen Fı̇lı̇z
ÖZ
Giriş ve Amaç Bu çalışmada Spor Bilimleri Fakültesi öğrencileri ile Güzel
Sanatlar Bölümü öğrencilerinin, birtakım değişkenler aracılığıyla Narsistik Kişilik
Düzeyleri incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim-öğretim yılında, Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nin Spor Bilimleri Fakültesi ve
Güzel Sanatlar Bölümü’nde öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Yöntem Bu çalışmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Narsistik Kişilik puanlarına ilişkin
tanımlayıcı istatistik; ilişkisiz ölçümlerde ortalama puanların karşılaştırılması için
Varyans Analizi, anlamlı farklılığın hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek için Tukey testi kullanılmıştır. Bulgular ve Sonuç Araştırmada Spor Bilimleri ve Güzel
Sanatlar Bölümü’nde öğrenim gören öğrencilerin cinsiyet, yaş, aktif spor yapma,
bölüm, anne eğitim düzeyi, baba eğitim düzeyi, anne meslek ve baba meslek değişkenlerine göre narsist kişilik puanları arasında anlamlı bir farklılık olup
olmadığı incelenmiştir. Analizler sonucunda baba eğitim durumu, yaş, anne eğitim durumu, baba meslek değişkenlerinde anlamlı bir farklılık olduğu saptanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, Spor Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin narsist kişilik
davranışlarına daha yatkın oldukları görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, Narsistik Kişilik, Spor
Spor Bı̇lı̇mlerı̇ Fakültesı̇ Öğrencı̇lerı̇nı̇n Nı̇kotı̇n Bağımlılık Düzeylerı̇nı̇n İ̇ncelenmesı̇
Sena Sarı - Arş.Gör. Murat Yılmaz - Oğuzhan Adanur
ÖZ
AMAÇ: Sigara kullanımı tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz için de çok ciddi bir
halk sağlığı problemidir. Bu çalışmanın amacı spor bilimleri fakültesi öğrencilerinin
sigara bağımlılık düzeylerini incelemektir. YÖNTEM: Tanımlayıcı tipte olan araştırmanın örneklemini İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde eğitim-
öğretim gören ve rastgele seçilen 55’i kadın, 95’si erkek toplam 150 öğrenci oluşturmuştur. Verilerin toplanması için oluşturulan anket formunda
sosyodemografik bilgilerin yanında, sigara bağımlılık düzeylerini belirlemeye
yönelik Uysal ve arkadaşları (2004) tarafından geçerlilik ve güvenirliği yapılan Fagerström nikotin bağımlılık ölçeği kullanıldı. Anket yalnızca sigara kullanan ve
çalışmaya katılmaya gönüllü olan öğrencilere uygulandı. BULGULAR: Öğrencilerin
%46’sı 18-21 yaş, %54’ü de 22-25 yaş aralığındadır. Fagerström Nikotin Bağımlılık Testine göre öğrencilerin %64,9’unun hafif, %21’inin orta, %14,1’inin de şiddetli
derecede nikotin bağımlısı olduğu ancak cinsiyetler arasında nikotin bağımlılığı anlamlı bir fark olmadığı belirlendi. Öğrenciler sigaraya başlama nedeni olarak en
fazla %35,3 ile arkadaştan etkilenme ve %32 ile de merak/deneme yanıtını verirken
en az % 0.7 ile ailede sigara içen birisinden etkilendikleri yanıtlarını verdiler. Öğrencilerin %62,4’ü ortaokul, %37,6’sı ise lise ve üniversitede sigaraya
başladıklarını bildirdiler. Sigara içmeyi sürdürme nedenlerine bakıldığında ise öğrencilerin %48,2’si zevk için, %27,8’si bağımlılık, %24’ü de ders stresinden
kaynaklı olduğu görülmüştür. Anne eğitim düzeyinin nikotin bağımlılık düzeyini
önemli ölçüde etkilediği, aylık gelir düzeyinin ise nikotin bağımlılık düzeyine herhangi bir etkisinin olmadığı bulundu. SONUÇ: Geleceğin yetişkinleri olacak
gençleri sigara bağımlılığına sevk ettiği bilinen ortamların, aile tipi, alkol kullanma
durumu ve sigara içmeyi sürdürme nedenleri gibi değişkenlerin aileler ve yetkililer tarafından göz önünde bulundurulması ve gerekli önlemlerin alınması gelecek
nesiller için büyük önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite Öğrencileri, Sigara, Bağımlılık, Fagerström
Investıgatıon of Nıcotıne Addıctıon Levels of Students of the Faculty of Sport
Scıences
Abstract
Keywords: OBJECTIVE: Smoking is a serious public health problem for our
country as well as all over the world. The aim of this study is to examine the cigarette
addiction levels of the students of the sports sciences faculty. METHODS: The sample of the descriptive study consisted of 150 students (55 women, 95 men)
randomly selected in İnönü University Faculty of Sport Sciences. In addition to the
sociodemographic data, Fagerström nicotine dependence scale, its reliability and validty done by Uysal et al. (2004), was used. The questionnaire was applied only to
students who were smoking and volunteered to participate in the study. RESULTS: 46% of the students were between the ages of 18-21 and 54% were between 22-25.
According to the Fagerström Nicotine Dependence Test, 64.9% of the students were
mild, 21% were moderate, and 14.1% were severely nicotine dependent, but there was no significant difference between the genders. Students responded that they were
affected mostly by friends with 35.3% and curiosity or trial with 32%, and at least
with 0.7% by a smoker in the family as a reason for smoking. 62.4% of the students reported that they started smoking in secondary schools and 37.6% in high schools
and universities. According to the reasons for continuing smoking, 48.2% of the students were experienced for pleasure, 27.8% for addiction and 24% for due to
academic stress. It was found that maternal education level had a significant effect
on nicotine dependence level but monthly income level had no effect on nicotine dependence level. CONCLUSION: It is of great importance for future generations to
take into account the variables such as family type, level of alcohol use and reasons for continuing smoking, the necessary measures to be taken by the families and
authorities.
Keywords: University Students, Smoking, Dependence, Fagerström