50

Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Gökcan Şahin'den fantastik bir seri

Citation preview

Page 1: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı
Page 2: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

KIRILIM 2KIRILIM 2KIRILIM 2KIRILIM 2 ____________________________________________

ŞEYTAN AVCISI

Page 3: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

YAZAR

Gökcan Şahin

EDĐTÖR

Ozancan Demirışık & Onur Selamet

KAPAK TASARIMI

Gökcan Şahin

YAYIN TARĐHĐ

Temmuz 2010

Bu e-kitap, Buzul Dünya Yayınları tarafından

www.buzuldunya.com adresinde yayınlanmıştır.

Tanıtıcı kısa yazılar dışında izin alınmadan kopyalanamaz,

çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.

Page 4: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

ÖNSÖZ

Buzul Dünya okurlarına bir kez daha selamlar… Kırılım adlı fantastik

serimin ikinci öyküsü Şeytan Avcısı’na hoş geldiniz. Eğer ilk öyküyü

okumadıysanız, şimdilik bu dosyayı kapatıp Şeytan Diyor Ki’yi okumanızı

öneririm. Bu serüven aslen bir Serkan Koroğlu serüveni ve önce onu

tanımanızı tavsiye ederim.

Hatırlarsanız ilk öyküde, bir trafik kazasında sakat kalan genç bir

adamı tanıdık. Kaza onun ruhunu almamış ama ona tuhaf bir yetenek

vermişti: Bazı insanların omuzlarında yaşayan ve onları kötülüğe sevk eden

minik yaratıkları görmek. Serkan ne yapacağını bilemez hâlde, sadece

mahkûm olduğu balkondan olanları seyrederken o küçük şeytanlar

annesine de musallat olmuştu. Ama annesinin iradesi ve Serkan’ın gücüyle

şeytan alt edilebilmişti.

Şimdi başka bir karakterin gözünden başka bir ‘küçük şeytanlar’

öyküsü okuyacaksınız. Uzman bir doktor olan Tuncay Erdağlı’nın iblislerle

yapacağı mücadelenin okura hem gerilimli hem de keyifli dakikalar

sunacağına inanıyorum.

***

Page 5: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

5

Hastaneleri ve hastaneyle alakalı herhangi bir şeyi sevmem. Sırf

‘hastalık’ kelimesi bile benim için büyük ölçüde bir ‘korku’ unsurudur.

Öcülerden, yaratıklardan, vampirlerden, hayaletlerden çok, insana

pençesini geçirdi mi kolay kolay bırakmayan, adeta süründüren, hayattan

alınan zevki minimuma düşüren ‘hastalık’ kavramı ödümü patlatıyor.

Çocukluğumdan beri çokça sıkı fıkı olduğumdan belki de…

Hastane ortamında geçen veya bir doktorun başkahraman olduğu

bir öyküm yoktu Şeytan Avcısı’na kadar. (Ondan sonra da olmadı.) Belki de

bu bilinçaltındaki korkum, öyle bir şey anlatmama izin vermiyordu. Ama bu

kez yenmek zorundaydım ve yendiğimi düşünüyorum. Şimdi sizi bir beyin

tümörü canavarının korkusunu iliklerinizde hissettirecek öykümle baş başa

bırakıyorum.

Đyi okumalar. Üçüncü bölümde görüşmek dileğiyle…

Gökcan Şahin

Page 6: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

OPERASYON

Hayatın eylemsizliği onun için sürseydi Doçent Doktor Tuncay Erdağlı,

dünyanın en neşeli doktoru olarak tanınmaya devam edecekti. Hiçbir şeyi

dert etmeyen ve arkadaşları tarafından bu yüzden oldukça kıskanılan

gerçekten iyi bir doktor olarak kalacaktı. Hastanenin acil bölümünde çalışıyor

ve en büyük stresi taşıyor olmasına rağmen bitmek tükenmek bilmeyen bir

enerjisi vardı. Eli kopmuş bir hastayla bile şakalaşabiliyordu ve hâlâ dayak

yememişti.

Bir gün her şey değişti. Başı çatlayacak gibi ağrımaya başladı. Bırakın

hastalarına neşe dağıtmayı, kendi yüzü bile gülmüyordu. Açıklanamayan bir

sebeple sinirli bir adam olup çıktı. Arkadaşları onu tanıyamaz oldular. Ve bir

gün bir hasta yakınıyla yaka paça kavga ederken buldular onu.

“Ben senin gibi doktorun da, burası gibi hastanenin de…” diye bağırdı

iri yarı, orta yaşlı bir adam.

“Burası hastane mal herif!” dedi Doktor Tuncay. “Ne böğürüyorsun

öküz gibi!”

Acil’in kıdemli hemşirelerinden Ferda bunları duyunca baktığı hastanın

odasından çıktı. Kavganın taraflarından birinin Tuncay olduğunu görünce

Page 7: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

7

epey şaşırsa da belli etmeden, birbirlerine küfürleri sıralamaya hazır bekleyen

iki adamı ayırmaya koştu.

“Doktor bey, sakin olun lütfen!” dedi Tuncay’ın kolundan çekiştirerek.

“Ben bu adamı gebertirim Ferda. Doktorluğuma laf edenin…”

“Şş tamam, doktor bey, hastalar var…”

“Kes lan, şerefsiz,” diye karıştı öteki adam Tuncay’a hitap ederek. “Sana

da seni doktor yapana da iki çift sözüm var ama… Dua et ortam müsait

değil.”

Ve Tuncay kolunu hemşireden kurtardı. Dişlerini sonuna kadar sıkarak

ileri doğru hamle yaptı. Doktor önlüğü arkasından salınırken iki uzun adımla

adamın yanına vardı. Sıkmaktan ağrıyan yumruğunu suratına geçirdi. Adamın

kafası sola dönerken ağzından fışkıran kan, Tuncay’ın önlüğünde minik

kırmızı lekeler yarattı. Adam iki üç kez sendeledi ve küt diye yere yığıldı. Đşin

tuhafı Tuncay da iyi görünmüyordu. Ferda yere düşen adamın yanına

giderken Tuncay başının döndüğünü fark etti. Midesi de aniden bulanmaya

başlamıştı. Görüşü bulanıklaştı, sendeledi ve kendini yerde buldu.

***

“Yapma ya,” dedi başhekim Kadim Gürsoy. Sıkıntıyla ofladı. “Tümör

ha…” Tekrar ofladı. “Kendisi biliyor mu?”

“Biliyor. Bütün bu tuhaf davranışlarının sebebinin tümör olduğu

anlaşıldı. Zaten birkaç haftadır inanılmaz baş ağrısı çekiyormuş.” Konuşan

Tuncay’ın hastanedeki en yakın arkadaşı Doçent Doktor Çiğdem Saraylı’ydı.

Gözlerinde büyük bir keder okunuyordu.

Page 8: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

8

“Peki şimdi ne olacak?”

“Tek şansı ameliyat. Daha bizim bir şey dememize gerek kalmadan

kabul etti ameliyatı. Ne kadar neşesiz ve bezgin olduğunun kendisi de

farkında ve böyle bir gün daha geçirmek istemiyor. Đki gün sonra yapmayı

düşünüyoruz. Bizzat ben gireceğim operasyona.”

“Kurtulma şansı ne?”

“Aslına bakarsanız,” dedi Çiğdem ve başını yere eğdi. “Çok düşük.”

“Ne kadar düşük?”

“Tümör beyninin çok hassas bir bölgesinde. Ameliyat olmazsa birkaç

ay içinde öleceği kesin. Ameliyat olursa masadan kalkamama olasılığı yüzde

seksen.”

Başhekim alışık olduğu üzere bir of daha çekti ve bunalmış gibi

sandalyesinden kalktı. “Ne gerekiyorsa yapın. Tüm olanakları kullanın. Benim

için dua etmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.”

***

Đki gün sonsuzluk gibiydi. Hem Tuncay, hem de Çiğdem için. Tuncay

yatakta seruma bağlı yaşarken Çiğdem onu hiç yalnız bırakmamaya

çalışıyordu.

“Ameliyata ben gireceğim biliyorsun…”

Başıyla onayladı Tuncay.

“Eğer başaramazsam… Bunu düşünmek bile istemiyorum ama…

Masadan kalkmanı sağlayamazsam… Beni affeder misin?”

Page 9: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

9

“O nasıl söz Çiğdem? Beni masaya dikmeye kalkmazsan tabii ki

kalkacağım.”

Çiğdem zoraki gülümsedi. “Bak buna söz verebilirim.”

“Kendini tüketiyorsun Çiğdem. Bunu yapma. Bu hiçbir işe

yaramayacak. Ameliyatın ortasında ağlamaya başlarsan ne olacak? Kafama

düşecek bir damla tuzlu suyun ne kadar canımı acıtacağını düşün…”

“Tuncay tamam sus. Espri yapmaya çalışırken son gücünü de

kaybedeceksin.”

“Haha sen öyle san. Şu an bilek güreşi turnuvası olsa rahat rahat

katılabilirim. O kadar güçlü hissediyorum yani.” Sol kolunu kaldırdı ve

pazılarını sıktı. Çok kaslı olmadığını kendi de kabul ederdi.

“Çok az kaldı. Hazır hissediyor musun kendini?”

“Hem de nasıl. Üç ameliyat bile kaldıracak durumdayım.”

Đki hemşire içeri girdi ve Tuncay’ı götürmek için hazırlıklara başladılar.

Çiğdem, arkadaşının elini bir an bile bırakmadı. Ameliyat masasına yatarken

bile eli avucundaydı.

Yüzde yirmi…

Sadece yüzde yirmi şansı vardı.

“Hey, beynimi yerine koymayı unutma!” dedi Tuncay, uyutulmadan

hemen önce. Çiğdem gülümsedi.

Page 10: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

ŞEYTAN AVCISI

Bugün beynimin derinliklerinden erik büyüklüğünde bir ur

çıkarılmasının yıldönümü. Yüzde yirmi ihtimalle hayatta kalabileceğim

ameliyattan sağlam çıkmamı kutluyorum bugün. Peki yaptığım kutlama ne?

Söyleyeyim: Loş bir odada dizüstü bilgisayarımın başında oturup yeni bir

Word belgesi açmak ve 40 cl’lik dev bira bardağını arada sırada ağzıma

götürmek. Ne müthiş kutlama ama!

Böyle söyleyince çok yalnız bir adam gibi göründüm ama işin aslı öyle

değil. Đstemediğim kadar arkadaşım ve tanıdığım var. Eskiden olsa doldurup

taşırırdım bu evi. Đçkiler gırla giderdi. Ama çok şey değişti artık. Belki de o

değişimin yıldönümünü kutluyorum şu anda.

Değişimin beynimdeki urun alınmasıyla başlayıp başlamadığından

emin değilim aslında. Fakat öyle kabul ediyorum. O küçük yaratıkları

görmeye başlamam ameliyatın hemen sonrasına denk geliyor çünkü. Uzun

nekahet dönemim sırasında birkaç tanesini gördüğümü anımsıyorum.

Ziyaretime gelen tanıdık ordusunun içinde iki kişi de vardı onlardan. Bu da

ortalama bir hesapla yüzde bir gibi bir oran teşkil ediyor. Aman Allah’ım… Bu

altmış milyon eder tüm dünyada. Gerçekten o kadarlar mı?

Neyse, düşüncelerim çok dağıldı, biraz düzene koymam lazım.

Page 11: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

11

***

Bahsettiğim şeyler, Küçük Şeytanlar dediğim minik tuhaf yaratıklar.

Onları ilk görüşümü gayet iyi hatırlıyorum. Başımdaki kalın ve beyaz sargının

verdiği rahatsızlık artık son bulmuştu. Sonuçta ameliyat olalı iki haftadan fazla

vakit geçmişti. Alışmamam tuhaf olurdu.

Đlk ziyaretçileri almaya başlamıştık. Çiğdem sağ olsun -kendisi harika

bir doktor ve en iyi arkadaşımdır- tanıdık ordusunun galeyana gelmesini

önlüyor, insanların tek tek girmelerini sağlıyordu. Doğrusu, bu durumdan

şikâyetçi değildim. Doğal espri yeteneğim sayesinde -bu arada kendimle de

hiç övünmem- insanları güldüre güldüre gönderiyordum. O gün

güldürmediğim iki kişi vardı. Birisi büyük bir kavgayla ayrıldığımız -

inanmayacaksınız ama benim dayak yediğim- eski karım Aysu’ydu. Diğeri de,

omzunda o küçük kırmızı şeytani yaratığı gördüğüm, askerlik

arkadaşlarımdan Emir’di.

Edebiyatçı değilim ve o an yaşadığım duyguyu tarif edebilecek

kelimeleri bulmam beklenemez. En iyisi olayı anlatayım, duyguları siz çıkarın.

Saat öğleden sonra dört olmuştu ve Çiğdem son ziyaretçileri

gönderiyordu odama. Az önce halamın oğlu Zeki’yi kısa ama keyifli bir

sohbetin ardından göndermiştim ve yüzümde bu sohbetten arta kalmış bir

gülümseme vardı. Kapı açıldı ve haki gömleği, dimdik sarı saçlarıyla Emir girdi

içeri. Askerdeki en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Beni iki kez sivri dilim

yüzünden dayak yemekten kurtarmıştı. Gelmesini beklemediğim için günün

sürpriziydi bana. Ama keşke yalnız olsaydı…

Page 12: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

12

“Vay vay, Sarı Emir, yolun düşer miydi buralara?” dedim ve elimi

uzattım. Emir elimi sıkıp cevabını verirken dinlemiyordum, çünkü sol

omzunun arkasındaki şeyi görmüştüm. Kırmızı renkli, pörtlek gözlü, biraz

maymuna biraz da fareye benzeyen ufak tefek yaratığı… Küçük şeytanı…

“Efendim?” dedim Emir’in bir şey daha söylediğini duyunca.

“Daldın gittin, hayırdır?” dedi.

“Yok… Yok bir şey. Arada oluyor böyle. Ameliyatın yan etkisi herhâlde.”

Doğrusu çok kolay yalan söylüyordum.

“Ha, tamam o zaman. Aysu nerede bu arada?”

“Boşandık,” dedim dalgınca. Şeytan kıvranıp duruyordu. Beni fark

ettiğine dair bir işaret yoktu.

Emir üzüldüğünü söyledi. Boşanmanın nedenini sormaya gerek

görmedi.

“Sen ne yapıyorsun bunca zamandır?” dedim. Şeytanı umursamamaya

karar vermiştim. Beynimin bana oynadığı bir oyun olmalıydı. Bu tür

ameliyatların halüsinasyona sebep olup olmayacağını merak ettim. Belki de

aldığım ilaçlarla alakalı bir durumdu. Bir ara Çiğdem’e sormalıydım.

“Selma vardı ya… Hani sana anlatmıştım, babası evlenmemize izin

vermiyor diye.”

“Evet, hatırlıyorum.”

“Kaçırdım onu.”

“Ne?”

“Geçen sene buluşup kaçtık. Bursa’ya taşındık. Şimdi gül gibi geçinip

gidiyoruz.”

“Hadi ya, ben de diyorum nereye kayboldu bu çocuk.”

Page 13: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

13

“Abi, yaş kırka yaklaştı… Bunca sene onunla bununla yatıp kalktım.

Artık evleneyim dedim. Bu kez de kızın babası izin vermedi. Neymiş, arada on

beş yaş varmış. Ulan geri zekâlı, bu devirde yaşın önemi mi kaldı? Neyse, kız

zaten bana deli gibi âşıktı, biliyorsun. Đki sene uğraştım ama değdi valla.”

“Çocuk var mı?”

“Yok şimdilik. Uğraşıyoruz.”

“Hayırlısı.”

“Sağ olasın.”

Olmuyordu, gözüm ikide bir şeytana kayıyordu. Şimdi de uyuklar

gibiydi iblis. Havada asılı dururken uyuyabilen tek canlı olabileceğini

düşündüm.

“Neyse, ben kalkayım. Çok dalgınsın. Yorulmuşsundur herhâlde. Başka

zaman yine uğrarım.”

“Tamam kardeşim. Đyileşeyim, ben geleceğim ziyaretine. Yengeye de

selam söyle.”

“Aleykümselam. Hadi eyvallah.”

Yatağın yanındaki sandalyeden kalktı ve gitti. Ondan sonra iki ziyaretçi

daha alıp günü kapattım.

Çiğdem akşam beni kontrole geldiğinde fena hâlde dalgındım.

“Ne oldu?” diye sordu yanıma oturur oturmaz.

“Bir şey yok.”

“Ameliyattan önce bile bu kadar keyifsiz görünmüyordun.”

“Bir şey soracağım,” dedim aniden gözlerine bakarak. “Benim

türümden hastalarda hiç halüsinasyon vakasına rastlanmış mı?”

“Nasıl yani?”

Page 14: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

14

“Tümör alındıktan sonra olmayan şeyleri görme gibi belirtiler oluşmuş

mu hastalarda? Sen beyin cerrahısın, biliyorsundur.”

“Hımm. Aslında bazı hastalarda optik sanrılara rastlanıyor ama tümör

alındıktan sonra ortadan kalkıyor.”

“Peki önceden yokken, ameliyattan sonra görmeye başlayan var mı?”

“Ne? Halüsinasyonlar gördüğünü mü söylüyorsun?”

“Şey… Bir arkadaş görüyormuş da,” dedim sevimli görünmeye

çalışarak.

“Bazen şaka mı yapıyorsun, gerçek mi söylüyorsun anlamakta güçlük

çekiyorum Tuncay. Ciddi ciddi olmayan şeyler mi gördün?”

“Gördüğüme eminim ama gerçek olup olmadığına emin değilim…”

diye fısıldadım.

***

Omzunda o yaratığa sahip olan ikinci ziyaretçim lise arkadaşlarımdan -

ve eski sevgililerimden- Deren’di. Onu da yıllardır görmüyordum ve o

zamandan beri inanılmaz kilo almıştı. Onunla birlikteyken elli kilodan fazla

olmayan kız, şimdi en az seksendi; yine de bundan hiç rahatsız değilmiş gibi

neşeyle geldi ziyaretime. Ama neşesi gittikçe söndü, çünkü onu beklediği gibi

özlemle karşılamamış, sürekli dalgın dalgın başka yerlere bakmış ve bir an

önce gitmesini istiyormuş gibi davranmıştım. Ne istiyordu bilmiyorum ama

elde edemeden gitti. Ben de üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hafifledim.

Đkinci defa o yaratıkları gördükten sonra allak bullaktım ve ses tellerim tek

kelime muhabbet edecek durumda değillerdi.

Page 15: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

15

Sonra ne mi yaptım? Hiçbir şey. Bir korku filminde olsak peşlerine

takılır, sonra da bir şekilde onları yok etmenin yolunu bulur ve dünyayı

kurtarırdım. Oysa ben baş ağrılarımla uğraşıyor, onların hâlâ birer sanrı

olduğuna inanıyor -veya inanmak istiyor- ve Çiğdem odadan her çıkışında

ardından kalçalarına bakıyordum. Ben buydum, bir kahraman değil…

***

Taburcu olduktan ve işime geri döndükten birkaç hafta sonrasına

kadar her şey eski hâline dönmüş gibi görünüyordu. Hatta daha da iyiydi,

çünkü hastanede benimle kavga etmek isteyen kimse kalmamıştı. Onlar için

bir özürlü gibiydim. Beynimden bir ur alınmıştı ve iyi davranılmam

gerekiyordu. Bazen ben bilerek kavga çıkarmaya çalışsam da hiçbiri oralı

olmuyordu. Sonunda vazgeçtim ve hastanenin kralı gibi davranılmayı kabul

ettim.

Küçük Şeytanlar artık aklımın ucunda bile yoktu. Kimse bana

halüsinasyon konusunda tatmin edici bir şey söylememiş olsa da, gayet açıktı

ki onlar ameliyatın bir yan etkisiydi. Đyileşince de ortadan kaybolmuşlardı.

Düşüncem tam olarak buydu ve ben bir şeye kafamı çok takan biri değildim.

Anlık yaşardım, her şeyi dalgaya alırdım ve hayalet görsem, “Gel abi okeye

dördüncü lazımdı,” diye karşılardım.

Ta ki bir hafta sonu bir süpermarket kasiyerinin omzunun arkasında

görene kadar...

Kendimi marketten dışarı zor attığım o güne kadar…

Page 16: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

16

Ayrıntılı açıklamaya gerek görmüyorum ama bir doktordan çok, acilen

doktora ihtiyacı olan birine benzediğim o an kalpten gitmediğime

seviniyorum.

Tümör beynimde kalıcı hasar mı bırakmıştı? Tekrar mı ameliyat olmam

gerekecekti? En kötüsü, bu bir sanrı değil miydi yoksa?

Ertesi gün hastanede yapılabilecek tüm testleri yapmam ve

sapasağlam çıkmam geriye iki seçenek bıraktı.

1-Delirmiştim.

2-Onlar gerçekti.

***

Küçük şeytanları bir kez daha gördüğümde seçenekler teke indi. Onlar

gerçekti.

***

Bir adam geldi acile. Bacağından bıçaklanmıştı ve başının yanında bir

küçük şeytan taşıyordu. Sedyeyle ameliyathaneye kaldırılırken, ağza

alınmayacak küfürler ediyordu. Birini gebertmek istediği aşikârdı ve o

küfürlerini sıralarken küçük şeytan kulağına sürekli bir şeyler fısıldıyordu.

Onun arkasından kolundan yaralanmış başka bir adam geldi, onda da şeytan

vardı. Sargılı kolunu tutarken bir yandan da koşa koşa sedyedeki adamın

peşinden gidiyordu. Anlaşılan adamlar hınçlarını daha alamamışlardı ve

yanında gelenler onu tutmasaydı, hastane içinde bir rezalet çıkabilirdi.

Page 17: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

17

Şeytanları gözledim. Her küfürde, her öfke nöbetinde kızıl renkleri

koyulaşıyordu. Ve bu durumda daha da güçlendikleri gözlerinden

okunuyordu. Neyle karşı karşıya olduğum artık aşikârdı: Kötülükle beslenen

yaratıklar.

Günler, haftalar, aylar geçti. Şeytanları gittikçe daha sık görmeye

başladım. Umursamamaya çalışıyordum; ama olmuyordu. Kötülük de onlarla

beraber yayılmaktaydı ve ben hâlâ bir kahraman olmaktan uzaktım.

***

Beyin ameliyatımdan yaklaşık bir sene sonra, bir intihar vakasıyla

durum çok daha farklı bir noktaya geldi. Serkan Koroğlu adında henüz yirmi

iki yaşında sakat bir gençti intihara kalkışan. Bir trafik kazasında bacaklarını

kaybetmişti ve sol tarafı da kısmen felç olmuştu. Fare zehriyle intihara

kalkışmış, annesi durumu zamanında fark edince ambulansı aramıştı.

Hastaneye getirilince zaman kaybetmeden midesini yıkayıp serum verdik.

Hayati tehlikeyi atlatınca da bir süre misafir ettik. Ona bakan doktor bendim.

Serkan’a başlarda soğuk davrandığımı kabul etmeliyim. Çünkü

tiksindiğim küçük şeytanlardan onda da vardı. Rengi epey koyulaşmıştı, belli

ki gencin intihara kalkışmasında büyük rolü olmuştu; yine de amacına tam

ulaşamamış gibi bir hâli vardı. Belki de Serkan’a yaptırabileceği tek şey intihar

etmesini sağlamaktı, ama başaramamıştı. Gördüğüm öteki şeytanların aksine

gence hiçbir şey fısıldamıyordu. Belli ki buradan çıkmasını bekleyecekti.

Đlk defa o yaratıklardan biri benim kontrolümdeki bir hastanın

omzundaydı ve birkaç gün onu gözleme şansını bulacaktım. Pek umudum

Page 18: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

18

olmasa da, belki zayıf bir noktasını bulur ve genci onun elinden kurtarırdım.

Ama Serkan benden önce davrandı.

Midesinin yıkanışının iki gün sonrasıydı. Serkan o dalgın vaziyetten

yavaş yavaş kurtulmuş, bu eksik bedeniyle ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi

hâle gelmişti. Durumunu bir kez daha kontrol etmek için odasına girdim.

Sadece Serkan’ın değil, küçük şeytanın da…

Sol omzunun üstündeydi ve hemen hemen hiç kıpırdamıyordu. Gözleri

donuktu ve hiçbir yere bakmıyor gibiydi. Belki de uyuyordu. Gözlerimi

yaratıktan kaçırıp Serkan’a döndüğümde gözümün içine dik dik baktığını fark

ettim.

“Orada, değil mi?” diye sordu. Gözbebeği şeytanın durduğu tarafa

hafifçe kaydı. Bir şey demedim ama şaşkınlığımı fark etmiş olmalıydı ki bunu

“evet” olarak kabul etti. Çok hızlı bir hareketle sağlam olan sağ kolunu sol

omzuna doğru savurdu. Şeytan ya uyuyor olduğundan ya da çok

şaşırdığından kıpırdayamadı bile. Serkan’ın eli, yaratığın ince ve kıvrak

kuyruğunu yakalayıverdi. Yaratık uyanmıştı ve beynimi inleten tiz çığlıklar

atıyordu. Serkan yüzünü buruşturdu. Kulağını kapamak için büyük bir istek

duyduğuna emindim, ama şeytanı bırakmadı. Kaçmaya çalışan yaratığı görüş

alanına çekti.

“Demek bana bunu yaptıran sendin,” dedi fısıltıyla. Şeytan inlemesini

kesmişti ama hâlâ kaçmaya çalışıyordu.

“Sen,” dedim kekelememeye çalışarak. “Sen de görüyor musun onu?”

Anlamsız bir soruydu kabul ediyorum, ama o şaşkınlıkla aklıma başka bir şey

gelmedi. Cevap alakasız oldu: “Kaçmak üzere! Sol kolumu kıpırdatamıyorum,

yardım gerek.”

Page 19: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

19

Bilinçsizce gittim yanına. “Ne yapabilirim ki?” diye sordum.

“Onu gördüğünüze göre, siz de tutabilirsiniz. Ben tek elimle

tutamıyorum.”

Serkan benden on yaş gençti, ama kendimi çocuk gibi hissettim o

anda. Ne yapacağımı bilemedim. O iğrenç yaratığı görmek bile istemiyorken

ona dokunacaktım şimdi. Ama yaptım. Serkan kuyruğundan tutup

çekiştirirken yaratığı gövdesinden yakaladım. Đki elimle sardım. Tuhaf bir

duyguydu, tüysüz bir fareyi tutmak gibi. Canlıydı, kıpırdanıyordu ama bizden

başkasına görünemiyordu. O sırada biri içeri girip bizi böyle görse ne

düşünürdü acaba?

“Đple falan mı bağlasak?” dedim.

“Olmaz,” dedi. “Her şeyin içinden geçebiliyorlar. Onu görebilenler

dışında. Tutmanız gerekiyor. Bir şey deneyeceğim şimdi. Kuyruğunu

bırakacağım ve tamamen size vereceğim. Lütfen bırakmayın! Bu çok önemli.”

Başımı salladım.

“Yüzünü bana çevirin,” dedi Serkan. Çevirdim. Şimdi yaratığın sırtı ve

kuyruğu bana dönüktü. O kapkara iğrenç gözleri görmediğim için memnun

olmuştum. Serkan yatağında biraz daha doğruldu -zaten oturur vaziyetteydi-

ve gözlerini şeytanın gözlerine dikti.

“Bana bak şeytan!” dedi.

Şeytan homurdandı.

“Gözlerime bak!” diye devam etti Serkan.

“Sen bana emir veremezsin, ben sana veririm,” dedi yaratık.

Đnanılmazdı ama bu fare büyüklüğünde yaratık bir insan gibi konuşabiliyordu.

Đnsanların kulaklarına bir şeyler fısıldadıklarını görmüştüm ama gerçekten bir

Page 20: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

20

şeyler söylediklerine inanmamıştım. Sadece anlamsızca kulaklara üflüyorlar

gibi gelmişti. Đnsanı kötülüğe sevk eden sihirli üfürükler…

Düpedüz konuşuyordu işte. Erkek sesi miydi, kadın sesi mi,

anlamamıştım. Đkisi de değildi muhtemelen. Onu elimde tutarken, bir cinsel

organı olduğuna dair işaret de göremiyordum. Kuyruğunun altında anüsü

bile yoktu.

“Bak gözlerime,” diye tekrarladı Serkan.

“Bakmayacağım. Bırak beni Tuncay… Ona güvenme. O şeytanın ta

kendisi. Đnsanları zehirleyen bir uyuşturucu taciriyken Âlemlerin Rabbi

tarafından cezalandırıldı. Ben Rabbin elçisiyim. Ben kötüleri cezalandıran bir

görevliyim. Bırak beni Tuncay, çok büyük günaha giriyorsun.”

Serkan kendini savunmaya kalkmadı. Gözleri bile titremedi. Israrla

tekrarladı: “Gözlerime bak! Bak gözlerime… Sana emrediyorum, bak

gözlerime!” Serkan bunları söylerken ses tonu beni bile korkuttu. Ama beni

tek korkutan ses tonu değildi. Normalde kahverengi olan gözleri mavi bir

şimşek gibi çaktı o anda. Karanlıktaki bir kedinin gözleri gibi… Çok daha

şiddetli… Dışarı taşarcasına.

Gözakını bile görünmez yapan gök mavisi ışık saçıyordu. Beyaz perdeli

pencereden gelen güneş ışığını bile baskılıyordu bu mavilik.

Ve iblis baktı o gözlere. Bu sonsuz ışığın kaynağına dikildi siyah

boncuklar. O anda boşaldı ellerim. Bu ani boşlukla iki elim birbirine sertçe

çarptı. Çat diye bir alkış sesi çıktı, iki parmağım çıtladı ve özellikle sol elimin

serçe parmağımdan bir acı dalgası yayıldı.

Page 21: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

21

Acının kesilmesiyle mavi ışığın kaybolması bir oldu. Serkan nefes

nefese, ter içinde ve kanlı gözlerle bana bakıyordu. Dünyanın en yorgun

insanıydı o anda. Sırtını yasladı ve yatakta aşağı kaydı.

“Uyumam lazım doktor bey,” dedi fısıltıyla. Ve beyaz yorganını sağ

eliyle iyice üzerine çekti. Gözlerini kapadı.

Onunki kadar olmasa da benim kalbim de hızla atıyor, ellerim

engelleyemediğim bir şekilde titriyordu. Kapıya doğru attığım adımla az

kalsın düşecektim, çünkü dizlerimin bağı çözülmüştü. Böyle bir ana tanıklık

etmek sıradan bir insana nasıl bir etki yaparsa bana da aynı etkiyi yapmıştı.

Bir an önce odama gitmeli ve sakinleşmeliydim.

Öyle de yaptım. Kimseye görünmemeye çalışarak -bu bembeyaz

yüzün ve titreyen ellerin hesabını vermemek için- odama koştum ve kapıyı

kilitledim. Yarım saat sonra halı saha maçında ayak bileği kırılmış bir genç

gelene kadar odamda ellerimi şakaklarıma dayayıp oturdum.

***

Üç saat sonra yanına gittiğimde kendine gelmiş, eskisinden de güçlü

olmuştu.

“Hoş geldiniz,” dedi.

“Nasıl yaptın onu?” dedim. Neyden bahsettiğimi anlamış olmalıydı.

Başını iki yana salladı hafifçe.

“Bilmiyorum. Bir an onu yok edebileceğimi düşündüm. Ve nedense

bunun gözlerine bakmakla bir ilgisi olduğu içime doğdu. Sonrası

Page 22: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

22

kendiliğinden oldu. Đstediğim zaman kesebilirdim ama devam etmesini

istedim ve devam etti. O an yaratığın yok olacağını anlamıştım. Öyle de oldu.”

Yanındaki koltuğa oturdum ve küçük şeytanlarla ilgili ne biliyorsa

anlatmasını istedim. Đşin ilginci o da şimdiye kadar o yaratıklara “küçük

şeytanlar” diyormuş. Balkonda oturup dışarıyı seyrederken fark etmiş onların

varlığını. Hatta birinde bir genç kızın intihar ettiğine şahit olmuş. Ben de

kendi yaşadıklarımı aynen aktardım. Bu konuşmalar bizi birbirimize iyice

yakınlaştırdı. Yeryüzünde bu şeytan istilasını görebilen bir tek biz olabilirdik.

Veya ikimiz de deliydik. Đki durumda da, anlaşamamamız için hiçbir sebep

yoktu.

“Yarın taburcu oluyorsun,” dedim, sevinçle karşılamasını bekleyerek.

Ama öyle olmadı. Tam tersi üzülmüş gibi göründü.

“Sevinmedin mi?” dedim.

“Pek de sevinmedim,” dedi. “Şeytanları -en azından bir kısmını- yok

edebilmek için buradan daha iyi fırsat olmazdı. Siz yakalayıp getirirdiniz ve

ben yok ederdim.”

“Bir nevi şeytan avcılığı,” dedim. “Bu arada adım Tuncay. Artık ‘siz’

demene gerek yok. Abi, amca, hala falan demene de gerek yok. Sadece

Tuncay de.”

Gülümsedi. “Peki,” dedi.

“Haklısın, elinden geleni yapmak istiyorsun ama burada kalsaydın da

yaptığın boşa kürek çekmek olacaktı,” dedim. “Birincisi onlardan milyonlarca

olabilir, ikincisi bir tekini öldürürken bile ne kadar enerji harcadığını

biliyorsun.”

Page 23: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

23

“O ilkti, acemiceydi,” dedi. “Bundan sonra o kadar yorulmadan da

hâlledebilirim. Denemem gerekiyor.”

“Seni en fazla birkaç gün daha tutabilirim. Sonra yine taburcu olmak

zorundasın, biliyorsun.”

Başını düşünceli düşünceli iki yana salladı. “Bir şeyler yapmam lazım

ama elimden bir şey gelmiyor,” dedi. “En azından kalabildiğim kadar kalmak

istiyorum burada. Siz de… Yani sen de yardım edersen onlarca iblisi yok

edebiliriz.”

“Sen bilirsin,” dedim. “Ben elimden geleni yaparım. Gerçi onların o

kaygan vücutlarını tutmak hiç hoşuma gitmedi.”

***

Karar alınmıştı. Elimden geldiği kadar Serkan’ı hastanede tutacaktım

ve şeytan avcılığı yapacaktık. Başhekime, Serkan’a dair bazı

komplikasyonlardan şüphelendiğimi söyleyerek taburcu olma süresini

uzattım. Annesine de durumu -mümkün olduğunca karmaşık bir şekilde-

açıkladım. Ama o da bir hemşireydi ve ikna olması pek kolay olmadı. Eğer

Serkan gitmek isteseydi bir dakika bile tutamazdık doğrusu.

Ve avcılık günleri başladı. Hastaneye gelen her hastanın omuzlarını

kontrol ediyor, gördüğüm şeytanları tuttuğum gibi Serkan’a götürüyordum.

Serkan’ın hastanede kaldığı sekiz gün boyunca toplam yirmi dokuz şeytanı

bu şekilde yok ettik. Serkan bu işte her geçen gün profesyonelleşiyor ve

kendini daha az yorarak daha çok iblisi yok ediyordu. Đkimiz de duruma o

kadar alışmıştık ki böyle sonsuza kadar iblis avlayabilirdik.

Page 24: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

24

Sonsuzluk çok çabuk sona erdi. Sekiz gün sonunda Serkan’ı taburcu

etmeye mecbur kaldım. Onu evine gönderirken annesine Serkan’la iyi bir

arkadaşlık ilişkisi kurduğumuzu anlattım. Arada bir onu görmeye gelecektim.

Annesi sevindiğini söyledi ama oğlunu hastanede uzun süre tuttuğum için

bana biraz öfkeli olduğunu görebiliyordum.

Haklıydı. Annesiydi sonuçta.

***

Avcılık bitmişti, ama bu bir nevi dünyadaki tüm sivrisinekleri

öldürmeye çalışmak gibi bir gayret olduğundan çok da kötü hissetmedim

kendimi. Böylesi daha iyiydi belki de. Çocuk daha az yorulacaktı ve boşa

kürek çekmekten vazgeçmiş olacaktı. Bir yolunu bulabilseydik şeytanların

üretimini durdurmak için bir şeyler yapabilirdik, ama bu konuda elimizde en

küçük bir ipucu bile yoktu ki. Kimi zaman şeytanları sorgulamıştık av

sırasında. Bir tanesi bile istediğimiz cevapları vermeye yanaşmadı. Sahibinin

emrinden çıkamayan birer robot gibi susup kaldılar. Yine sivrisinek örneğine

dönersek, onları öldüreceğimizi bir türlü akıllarından geçirmeden etrafımızda

dönüp duran arsız sineklere benziyorlardı. Onlara bir şey yapamayacağımızı

düşünüyor ve ukalaca davranıyorlardı. Bu davranışları da, bizim amacımıza

ulaşmamızı engelliyordu.

Annesine ziyaretine geleceğimi söylemiştim, bunu gerçekten de

yaptım. Hemen hemen her hafta Avcılar’daki apartman dairesine ziyarete

gittim. Annesinin soğuk davranacağını tahmin ediyordum ilk gidişimde, ama

öyle olmadı. Tam tersi oğlunu iyileştirdiğim için minnettardı ve çok nazik

Page 25: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

25

davranıyordu. Bu da Serkan’la sürekli iletişimde kalmamız adına olumlu bir

şeydi. Ve bir gün Serkan bu iletişimimiz sayesinde belki de onlarca kişinin

hayatını kurtaracaktı.

***

Serkan’la tanışalı birkaç ay olmuştu ve aynı hastanede acil serviste

çalışmaya devam etmekteydim. Küçük şeytanları görmeye o kadar alışmıştım

ki artık görmezden geliyordum. Onlar da beni görmezden geliyordu ve öyle

geçinip gidiyorduk. Ama o gün başımıza büyük bir bela açtılar.

Sisli bir pazartesi sabahıydı. Hatta yıllardır böyle bir sis görmemiştim.

Hastane yolunda arabayla giderken beş metre ötesini göremiyordum.

Radyodaki spikerler de sisli havaya dikkat çekiyor, sürücülerin dikkatli

olmalarını istiyordu. Hatta feribot seferleri de hava koşulları sebebiyle

yapılamamaktaydı.

Hastane bahçesine girdiğim hâlde binanın sadece bir siluet olarak

görünmesi gerçekten ilginçti. Az sonra hava ısındıkça bu görüntünün

değişeceğini biliyordum ve belki de yıllarca böyle bir manzara

göremeyecektim.

Acil Servis’e girer girmez Ferda Hemşire yanıma geldi ve ilgilenmem

gereken üç kişi olduğunu söyledi. Bir trafik kazasından gelen iki hafif yaralı

adam ile kulağına böcek kaçtığını söyleyen genç bir kız günün muhteşem (!)

geçeceğini gösterir gibi beni bekliyorlardı. Đki adamdan biri sisli yolda

direksiyon hâkimiyetini kaybetmiş ve başka bir araca yandan çarpmıştı. Şimdi

iki arabanın şoförü de oradaydı. Neyse ki kavga gibi bir durumla uğraşmak

Page 26: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

26

zorunda kalmadım. Kulağına böcek kaçtığını söyleyen kız haklıydı. Đri bir

böcek kızın kulağına tırmanmış ama bir türlü dışarı çıkamamıştı. Önce böceği

öldürmesi için Lidocaine adlı anestetik sıvıyı damlattım, sonra da bir cımbızla

aldım. Kız sanki ağır bir ameliyat geçiriyormuş gibi endişeliydi ve babası ikna

etmese cımbızı kulağına sokturmayacaktı.

Bu vakalardan sonra ortalık biraz sakinleşti. Diğer doktor arkadaşım

Yusuf’un gelmesiyle rahatladım ve yarı uyanık hâlimden kurtulmak için bir

bardak Nescafe aldım.

Elimde bardakla pencere kenarına gelip dışarıdaki sisi kontrol

edecekken bahçede kıyamet koptu. Đki el silah sesi ve hemen ardından gelen

bağrışmalar birazdan içmeyi planladığım kahveden çok daha etkili bir şekilde

kendime getirdi beni.

Acil’in giriş kapısı hızla açıldı ve siyahlar giyinmiş silahlı altı adam içeri

daldı. Kar maskeleri falan yoktu, kendilerini gizlemeye gerek görmüyorlardı.

Đkisi kapının hemen yanında saf aldı. Diğer dördü etrafa dağıldı ve silahlarını

bana ve yanımdaki iki hemşireye çevirdiler. Pek şaşırtıcı olmayacak ama

adamların dördünün omzunda kızıl iblisler sahiplenmişti.

“Đçeride kim varsa buraya gelsin!” diye bağırdı kirli sakallı adam. En

iğrenç küçük şeytanın onunki olduğunu düşündüm.

Odalardan birinde babasıyla beraber gelen ayağına cam girmiş bir

genç, başka birinde koluna kaynar su dökülmüş bir kadın olduğunu

biliyordum ve Yusuf ile Ferda Hemşire onların yanındaydı. Yanımdaki iki

hemşireyle beraber sekiz kişi olacaktık. Yusuf ve Ferda hemen hemen aynı

anda çıktılar dışarı. Ellerini kaldırıp oldukları yerde kaldılar.

“Başka kimse yok mu lan içeride?” dedi aynı adam.

Page 27: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

27

“Đki hasta var,” dedi Yusuf.

“Onlar da çıksın!”

“Ama…”

“Çıksınlar lan, asabımı bozmayın sıkarım kafanıza!”

Burnundan soluyordu ve gözleri irileşip küçülüyordu. Bu adamın ciddi

psikolojik problemleri vardı. Her an her şey beklenirdi onun gibilerden.

Yusuf odadan içeri seslendi ve ayağı kesilen genç tekerlekli

sandalyeyle yüzü bembeyaz bir hâlde koridora çıktı. Sandalyenin ardında da

babası göründü. Diğer tarafta da kolu sargıya alınmış başörtülü kadın

çağrılmayı beklemeden geldi.

“Bu kadar mısınız?”

“Evet,” dedim.

“Çiğdem Doktor nerede?”

“Ne?”

“Çiğdem Doktor diyorum, sağır mısın?”

Anlaşılan adamlar ilk buldukları kapıdan girmişlerdi ve Çiğdem’in de

burada olacağını sanıyorlardı. Oysa Çiğdem hastanede olsa bile eğer beni

görmeye gelmemişse kendi bölümünde olurdu.

“Çiğdem yok!” dedim.

“Ne demek yok lan!”

“Bugün hastanede değil demek.”

“Sus lan ukala herif,” dedi. “Hemen ara, buraya çağır. Hepinizi

gebertirim yoksa, hepinizi.” Son cümleyi söylerken gözlerini sekizimizin de

üzerinde dolaştırdı ve kimi kırık, kimi çürük dişlerini vahşi bir köpek misali

sergiledi.

Page 28: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

28

“Ne istiyorsunuz Çiğdem’den?”

“Sana ne lan, sana ne! Ara gelsin, o kadar.”

“Bir dakika… Siz o hastanın yakınlarısınız değil mi? Kürşat denen

adamın…”

Bir anda durumu anlamıştım.

***

Çiğdem bir beyin cerrahı olarak işini gayet iyi yapan bir doktordur,

fakat çeşitli sebepler ve bazı şanssızlıklardan dolayı bir beyin ameliyatının iyi

gitmeme olasılığı her zaman vardır. Kalp ameliyatlarıyla birlikte en ciddi

cerrahi operasyonlar olduğundan başarı şansı da nispeten düşüktür ve

hastanın masadan kalkamama olasılığı göz ardı edilemez. Bu durum

Çiğdem’in başına da pek çok kez gelmişti. Böyle bir ölüm hastanın

yakınından sonra en çok Çiğdem’i üzüyordu. Ağlaya ağlaya yanıma geldiği

zamanları biliyordum. Bu durum en son dört gün önce yaşanmış ve Çiğdem o

günden beri moral bozukluğundan hastaneye dahi uğramamıştı. Ve yokluğu

onun hayatını kurtaracaktı.

Bir beyin ameliyatındaki başarısızlıktan sonra hasta yakınları suçu

doktora atmaya meyillidir, ama bu kısa bir süre için olur. Çünkü ameliyattan

önce riskler hakkında iyice bilgilendirilmişlerdir. Đlk acıyla doktora sövüp

saysalar bile çok geçmeden sakinleşirler. Oysa o gün fena hâlde psikopat bir

aileye denk gelmişti Çiğdem.

Ameliyat sonrasında yardımcılarından biri hasta yakınlarına ölüm

haberini vermeye geldiklerinde ciddi bir saldırıya uğramışlardı. Hasta şiddet

Page 29: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

29

eğilimli (ve sonradan öğrendiğimize göre pek çok suçtan sabıkalı) bir çevreye

sahipti. Üç iri yarı adamın saldırısıyla hastane birden karışmış, güvenlik

görevlileri onları zar zor dışarı çıkarmışlardı. Adamlar dışarı çıkarken bile

tehditler savuruyordu. Çiğdem ise yanımda gözyaşlarını tutamadan bana

yaslanmıştı. O an için avutmayı başarsam da kendine iyice gelmesi için

zamana ihtiyacı olduğunu biliyordum.

Dört gün geçti ve olay kısmen unutuldu. Ama bunun sadece bizim için

geçerli olduğunu hastaneye yapılan silahlı saldırıyla öğrenecektik. Bu serseri

ordusu hastaneyi bastığında ve güvenlik görevlilerini yaralayıp Acil’i birbirine

kattıklarında, hastanın yakınlarının hiç de unutkan olmadıkları anlaşılacaktı.

***

Adam uzun adımlarla yanıma geldi ve silahını kafama dayadı.

“Telefonunu çıkar ve kadını ara!” diye kükredi. Adamın bağırışıyla

kulağım çınlarken cebimden telefonumu çıkardım ve Çiğdem’i aradım.

“Ne diyeyim?” diye fısıldadım.

“Sizi rehin aldığımızı söyle. Gerçekleri anlat. ‘Buraya gelmezse bizi

öldürecekler’ de.”

Başımı salladım hafifçe ve yorgun bir sesle, “Efendim Tuncay,” diyen

Çiğdem’e cevap vermeye çalıştım.

“Çiğdem, çok kötü bir şey oldu…”

“Kötü bir şey mi –”

“Geçen gün ameliyatta ölen adam vardı ya… Kürşat.”

“Evet?”

Page 30: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

30

“Onun yakınları burada.”

“Yakınları mı orada?”

“Evet Çiğdem. Seni istiyorlar… Ama şey…”

Adam elimden telefonu kaptı ve silahı başımdan çekmeden konuştu.

“Çiğdem Doktor! Hemen hastaneye geleceksin. Hemen şimdi! Yoksa

burada kim var kim yoksa geberteceğiz. Anlaşıldı mı?”

“…”

“Anlaşıldı mı lan!”

“…”

“Güzel… Acele et.”

Çiğdem’in ne dediğini duymamıştım ama belli ki yola çıkıyordu. Bunu

idrak etmem, hislerimde herhangi bir değişikliğe sebep olmadı. Üzülecek ya

da sevinecek bir şey yoktu. Beklemek zorundaydım. Sadece beklemek.

***

Polisler ve haberciler hastanenin etrafını sarmış, amansız bir bekleyişe

koyulmuşlardı. Bizi rehin alan adamlara her türlü uyarı yapılmış ve hiçbir

sonuç alınamamıştı. Alınsa şaşardım, diye düşünüyordum. Bunlar polislerden

korkup hemen teslim olacak olsalar neden bizi rehin alsınlar ki?

Silahlı adamlar çıkageleli yirmi dakika olmuştu ve Çiğdem’in hastaneye

ulaşması yarım saati bulurdu. Peki ne yapacaklardı bu adamlar Çiğdem’i?

Elbette büyük ihtimalle kendi ölülerine karşılık kurşuna dizeceklerdi. Sonra da

paşa paşa hapiste yatacaklardı. Peki gelmezse ne olacaktı Çiğdem? O zaman

da bizi kurşuna dizerlerdi. Başka bir zaman da Çiğdem’in ölüsü bulunurdu bir

Page 31: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

31

yerden… Ne yapmalıydım? Nasıl çıkabilirdim bu işin içinden? Şu küçük

şeytanlar olmasa belki de yumuşayacaktı adamlar, çünkü belli ki onları bu

yola teşvik edenler onlardı. Özellikle kirli sakallı elebaşlarının şeytanı.

Serkan burada olsaydı bu şeytanları yok edebilir miydi acaba? Belki

yeterince yaklaşabilirse olabilirdi. Dört tane üst üste yok edebilir miydi emin

değildim; ama son zamanlarda çok kolay hâllettiğine göre mümkündü. Bir

anda onun da yanımızda esir olmasını arzuladığımı fark ettim ve kendime

kızdım. Ya bu işin şeytanlarla alakası yoksa? Onlar olmasa da Çiğdem’den

kurtulmak istiyorlarsa? Đşte bunu bilemezdim.

Şeytanlar Çiğdem’in gelmemesini istiyor, diye düşündüm. Çünkü o

durumda sekiz kişi ölecek ve daha da büyüyecekler. Çiğdem sadece bahane…

Aklım karmakarışıktı ama tek bir kurtuluş umudu görünüyordu bu

karmaşada. O da şeytanların yok olması.

Bir şekilde Serkan’ın buraya gelmesini sağlayabilseydim… Eğer

televizyon izliyorsa olayı görmüş ve yola çıkmış da olabilirdi. Sakat hâliyle de

olsa gelirdi, biliyordum. Annesini sağlık ocağından çağırır gene gelirdi. Ama

haberi yoksa hiç umut yoktu.

Aklıma bir fikir geldi o anda. Serkan’a mesaj atıp durumu

bildirebilirdim. Telefonumu almışlardı ama Yusuf’unkini kullanabilirdim. Ama

bana bakmadıkları bir an yapmalıydım bunu. Bir iş karıştırdığımı anlarlarsa

tüm telefonları toplarlardı. Ayrıca acele etmeliydim, çünkü tahminen yirmi

beş dakika sonra Çiğdem hastaneye varmış olacaktı. Tabii telefon ettiğim an

yola çıktıysa. Serkan’ın buraya varmasıysa taksi tutarsa on beş dakikadan

uzun sürmezdi. Ama annesini çağırmasıyla kaybedeceği zamanı da

düşünmem gerekiyordu.

Page 32: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

32

***

Adamlar bizi cam kenarında bir yerde toplamışlardı ve dışarıdaki

hengâmeyi görmemiz pek zor olmuyordu. Đnsanlar bir futbol maçı

izliyorlarmış gibi hevesle bizim tarafımıza bakıyorlardı. Hastanenin hemen

hemen bütün doktorları beyaz önlükleriyle olayı izliyor, onlarca kamera bizi

çekiyor, mavi-kırmızı ışıkları döne döne yanan polis araçları sessizce pusuda

bekliyorlardı. Kalabalığın uğultusu bize ulaşmasa da varlığını hissediyordum.

Tıpkı boş bir dersteki öğrencilerin hışırtılı uğultusu gibi.

“Yusuuuf,” diye fısıldadım. Sesim kısık bir ıslık gibi çıkmıştı ama Yusuf

duydu ve bana baktı. Sağ elimi kulağıma götürüp telefon işareti yaptım.

Yusuf hemen anladı, etrafa göz gezdirdi ve bakan kimsenin olmadığını

görünce telefonunu yerden bana sürükledi. Yerden aldığım an berbat bir his

üzerime çöreklendi. Çok önemli bir şeyi unutmuş olmanın verdiği his.

Serkan’ın telefon numarasını ezbere bilmiyordum ki!

Telefonu hemen cebime attım ve çaresizce gözlerimi yere diktim.

“Nerde kaldı lan bu orospu karı!” diyen sesi duyunca beynimde mavi

bir şimşek çaktı.

“Bir daha arayayım isterseniz,” dedim. Kayıtsız görünmeye çalışmıştım

ve başarmıştım da.

“Ara bakalım,” dedi adam hiçbir şeyden şüphelenmeden ve cebine

atmış olduğu telefonumu bana fırlattı. Zaten neden şüphelenecekti ki? Polisi

mi arayacaktım?

Page 33: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

33

Telefonu havada kaptım ve hemen mesaj kısmına girdim, Serkan’ın

numarasını bulup mesaj kısmına “TV” yazıp gönderdim. Mesajı alır almaz

televizyonu açmasını ve olayı görmesini umuyordum. Daha uzun bir mesaj

atmak isterdim ama zamanım yoktu. Çiğdem’in numarasını bulmaya çalışıyor

gibi gözükmeliydim, bu da bana sadece birkaç basımlık zaman veriyordu.

Mesajı attıktan sonra Çiğdem’i aradım.

Yoldaydı. Yarım saat sonra hastanede olacaktı. Lütfen bize bir şey

yapmasınlardı.

***

Her saniye bir tel saçımın beyazladığını hissettiğim, aşırı stresle

yüklenerek geçen bekleme süreci başlamıştı. Polis arada bir uyarılarını

yineliyor, adamlara ne istediklerini soruyordu.

“Partimize bir arkadaş bekliyoruz,” dedi elebaşı bir seferinde. “O

gelince her şey çözülecek merak etmeyin.”

“Kimin gelmesini istiyorsunuz?” diye sormuştu polis lafı kıçından

anlayarak.

“Sizden bir şey istediğim yok geri zekâlı!” diye kükremişti elebaşı. O an

o durumda olmasaydım bu lafa gülerdim.

Ama durum o kadar belirsizdi ki kendimi kaktüse oturmuş bir adam

gibi hissediyordum. Çok rahatsızdım.

Serkan mesajı almış mıydı? Aldıysa ne demek istediğimi anlamış

mıydı? Anlamışsa televizyondaki haberi görmüş müydü? Haberi gördüyse ve

Page 34: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

34

benim rehin alındığımı öğrendiyse onu buraya çağırdığımı idrak etmiş miydi?

Etmişse gelebilecek miydi? Yola koyulduysa zamanında yetişebilecek miydi?

Sürekli kafamda dönüp duruyordu bu sorular. Bu zincirin bir

halkasında en ufak bir aksaklık her şeyi mahvedebilirdi.

Ya Serkan cep telefonunu salonda unutmuş, balkonda kitap okuyorsa?

Düşünceler ciddi anlamda nefesimi kesiyordu. Bazen nefes almayı

unuttuğumu fark ediyor, hızlı hızlı soluyarak telafi ediyordum.

“Đçeridekiler! Hâlâ isteğinizin ne olduğunu öğrenmeyi bekliyoruz,” dedi

polis megafonu.

“Bunlar harbi lavuk ha,” dedi kapıdakilerden biri kedi gibi mırıldanarak.

Elebaşı bağırdı: “Doktor Çiğdem…”

Bana döndü: “Soyadı ne lan kadının?”

“Canıtez. Çiğdem Canıtez.”

Tekrar dışarı bağırdı: “Doktor Çiğdem Canıtez geldiğinde onu içeri

bırakacaksınız. Anlaşıldı mı?”

Polis bir süre cevap vermedi. Belli ki etraftaki doktorlardan Çiğdem

Canıtez hakkında bilgi alıyorlardı.

“Neden onu istiyorsunuz?” dedi megafon.

“Siz karışmayın. Sadece o gelince içeri gönderin.”

“Onu gönderince diğer rehineleri bırakacak mısınız?”

“Evet!”

Diyalog burada kesildi. Şimdi harıl harıl düşünüyor olmalıydılar. Ve

tabii söz konusu doktorun yolunu gözlüyorlardı.

Hadi be Serkan, hadi!

Page 35: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

35

***

“Ya operasyon yaparlarsa?” diye fısıldadı Ferda. “Đşimiz şansa mı

kalacak?”

“Bence yapmazlar,” dedim. “Çiğdem gelmeden yapmazlar. Büyük

ihtimalle onu gönderip bizi kurtaracaklar. Sekize karşı bir.”

“Sonra ne olacak?”

“Dilim varmıyor ama ya Çiğdem’i öldürürler ya da polisler erken

davranıp operasyonla kurtarır.”

Herkes önüne döndü. Yaşamlarının son nefesleriymişçesine derin derin

soludular.

“Yarım saat geçmedi mi lan?” dedi haydutlardan biri ötekine.

“Yirmi beş dakika olmuş,” dedi diğeri saatine bakarak.

“Beş dakikaya gelmezse,” dedi elebaşı, “tek tek öldürürüz bunları.”

Elinde silahıyla volta atmaya devam etti. Omzundaki iblis de onunla

birlikte bir sağa bir sola gidip geliyordu. Adamı bir adımında bile yalnız

bırakmak istemiyordu sanki.

Yaklaşık üç dakikalık mutlak bir sessizlikten sonra dışarıda bir

hareketlenme oldu. Tüm dikkatler polislere çevrildi. Polislerin arasından uzun

kahverengi saçlı, zayıf bir kadın göründü. Çiğdem gelmişti. Birazdan ne

olacaksa olacaktı.

Ölüm ve yaşamın birleştiği çizgideymişim gibi hissettim kendimi.

Yarım saat ileriye bir yolculuk yapabilsem ne görecektim? Kan gölüne

dönmüş bir oda mı olacaktı burası yoksa sevinç gözyaşlarının aktığı bir

bayram yeri mi? Sadece yarım saat ileriyi görebilseydim çok şey görmüş

Page 36: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

36

olacaktım. Belki de ben ölecektim. Beynimdeki tümör beni öldürememişti

ama küçük şeytanların gaza getirdiği öfkeli bir hasta yakını hayattan çekip

alacaktı beni.

Belki sis bombaları atılacaktı birazdan. Öksürük sesleri beyaz dumanın

içine yayılacak, adamların silahından çıkan serseri kurşunlar dehşet saçacaktı.

Şu ayağına cam battığı için gelen çocuk pisipisine gidecekti ya da koluna

kaynar su döktüğü için koşa koşa gelen şu masum kadın. Ya da hâlâ hayatının

baharındaki Ferda. Diğer iki hemşire belki de. Yusuf iki çocuğunu yetim

bırakıp giderdi hayatın adaleti yoksa.

Galiba en iyisi benim ölmemdi. Birisi ölecekse ben ölmeliydim. Ne bir

çocuğum vardı, ne dünyaya verecek herhangi bir şeyim. Karımdan çoktan

boşanmıştım, gelecek bu Acil Servis’in tuhaf kokusuydu benim için. Ben

buraya aittim sanki ve burada ölmeliydim.

Hadi polis abiler, atın şu gaz bombasını. Ben de atılayım şu herifin

üstüne. Öleceksem de öleyim, diye düşündüm. Ve bunu düşünür düşünmez

kendimi sakinleşmiş buldum. Bedenimi uyuşturan ölüm korkusu yitip gitmişti.

Artık kalbim hızlı çarpmıyordu, nefesim tıkanmıyordu ve dizlerim

titremiyordu. Adrenalin salgılamayı bırakmıştı böbreküstü bezlerim. Ölüm

yakınsa yakındı. Kimin umurunda?

***

Çiğdem geliyordu. Elinde megafon olan polis onun kolundan tutmuş,

güvenlik bandının bu tarafına geçirmişti.

Page 37: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

37

“Doktor Çiğdem geldi!” diye hışırdadı megafon. “Onunla konuşmak

istediğiniz neyse konuşun ve rehineleri bırakın!”

“Gönderin onu!” dedi elebaşı. Mamasını isteyen bir köpek gibiydi.

Verin mamamı!

“Ne söyleyeceksen söyle, gelmesine gerek yok,” dedi polis. Elebaşı

öfkelendi. Hızla yanımıza geldi ve hemşirelerden birini alıp kapıya yanaştı.

Dışarıdakiler şeffaf kapıdan olanları görebiliyorlardı.

“Doktoru göndermezsen hemşire ölür,” dedi. Hemen arkasındaki

küçük şeytan, adama hararetle bir şeyler söylemeye başlamıştı. Yoksa kızı

öldürmesini mi öğütlüyordu?

Kapıda bekleyen adamlardan birini yanına çağırdı ve zar zor

duyabildiğim şu cümleyi fısıldadı: “Doktora nişan al, öleceğinden emin

olduğun mesafeye gelince kafasından vur.”

Böbreküstü bezlerimin molası buraya kadarmış. Adamların Çiğdem’i

öldüreceklerini anlayınca tekrar adrenalin üretmeye koyuldular. Üstelik bu

seferki ağzımda tuhaf bir tat oluşturacak kadar güçlüydü.

Bağırmak istedim. “Çiğdem gelme, kaç!” demek istedim. Ama

sonuçlarını kestiremediğim bir şeydi bu. Hepimizi kurşuna dizebilirlerdi birkaç

saniye içinde. Dört silah çevriliydi üzerimize. Đkişer atışta işimizi bitirirlerdi.

Üstelik Çiğdem’e de ateş edeceklerdi can havliyle. Ve dışarıdaki masumların

da canı tehlikeye girecekti.

Çıkar yol bulamıyordum. Ve polisler Çiğdem’i göndermek üzereydiler.

Çiğdem gitmek için yalvarıyordu. Polis şimdilik izin vermemeye çalışsa da

sadece birkaç saniye sürecekti bu. Çiğdem ellerini kaldırıp bize doğru

Page 38: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

38

yürüyecekti ve yeterince yaklaşınca beynini kurşunu yiyecek oracıkta yere

yığılacaktı.

“Bırakın kadını gelsin!” diye bağırdı elebaşı dışarıya.

“Önce rehineleri dışarı sal!”

“Doktor geldiği an bırakacağız hepsini. Sekize karşı bir. Neyini

düşünüyorsunuz hâlâ?”

Küçük şeytan adamın kulağına haykırıyordu adeta. Ne yaptırmak

istiyorsa ikna etmek üzereydi.

“Size nasıl güveneceğiz?” dedi Polis.

“Eeeh, gönder lan şu orospu karıyı! Ne uzatıyorsun!”

“Sakin ol…”

“Göndersene şu kadını artık!” diye tüm gücüyle bağırdı adam. Dişlerini

öyle sıkıyordu ki gıcırtısı bana kadar geldi.

“Anlaşmaya çalışıyoruz!”

“Göndermiyor musun? Sen bilirsin!” dedi adam ve hemşirenin kafasına

dayadığı silahın tetiğini çekti. Etrafa önce silahın sesi, ardından genç

hemşirenin beyin parçaları, onun ardından da bir şok dalgası yayıldı. Bana

epey uzun gelen bir süre kimse bir şey yapmadı. Hemşirenin yere düşüşü

dışında en ufak bir hareket olmadı. Gözkapakları bile kapanmadı bir süre.

Sonra dışarıdan bir çığlık geldi. Ardından ikincisi. Đnsanlar kaçışmaya

başladılar. Kimi kendini yere attı, kimi polis arabalarının ve ambulansların

arkasına sığındı. Yanımdaki rehineler bağırmaya ve ağlamaya başladılar.

Çiğdem yerinde donakalmış bakıyordu.

“Gebert kadını,” diye kükredi elebaşı, kapıdaki adamına.

Page 39: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

39

“Çiğdeeem!” diye bağırdım gırtlağımı yırtarcasına. Hareket etmeliydi,

yoksa ölecekti.

Büyük ihtimalle o kargaşada sesim ulaşmadı ona, ama beni duymuş

gibi kendini polislerin arkasına attı. Kapıdaki haydut aynı anda tetiğe bastı ve

polisin megafonu elinden düştü. Omzundan kan sızmaya başladı. Diğer

polisler hemen onu arkaya taşıdılar.

“Allah belanı versin!” dedi elebaşı adamına. Ve silahını çekip kafasına

boşalttı mermileri. Kendi adamını bile rahatlıkla harcayabiliyordu artık.

Omzundaki kızıl şeytan artık kara şeytandı ve kötülüklerin efendisi gibiydi.

Adamı tamamen etkisi altına almıştı.

Yusuf ayağa fırlayınca elebaşı koşarak yüzüne bir yumruk yapıştırdı ve

yere indirdi.

“Oturun oturduğunuz yerde,” diye hırıldadı. “Sıra size gelmedi daha.”

***

“Đçeridekiler, hemen teslim olun!” dedi megafon. Bu kez megafonun

başında başka bir polis vardı.

“Hadi lan ordan! Çiğdem’i gönderin yoksa diğerlerini de gözümü

kırpmadan gebertirim. Đlk olarak da bu güzel hemşireyi!”

Bu kez yanında Ferda Hemşire vardı. Bu gidişle hepimizi tek tek

öldürecekti psikopat herif.

“Tamam, geliyorum,” dedi polislerin arkasından ağlamaklı bir kadın

sesi. “Benim yüzümden başkalarının ölmesine izin veremem.”

Page 40: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

40

Ve iki polisin arasından güvenlik şeridini aştı. Ellerini kaldırarak bize

doğru yürümeye başladı.

“Hazır mısın?” dedi elebaşı kapıdaki -ölü olmayan- adamına.

“Hazırım. Birkaç adım daha attıktan sonra indireceğim.”

“Güzel…”

Artık biliyordum. Ne yapacağımı biliyordum. Yusuf’un telefonunu

cebimden çıkardım. Başta elebaşının olmak üzere hepsinin dikkati Çiğdem’in

üzerindeydi.

“Net olarak görebiliyorum,” dedi elindeki silahı Çiğdem’e doğrultmuş

ve kendini sadece o yuvarlak delikten görünen kafayı uçurmaya adamış

adam. Kafasının yanındaki küçük şeytan da kendini aynı şeye adamış

görünüyordu. Ve onu yok edebilecek tek kişi, Serkan Koroğlu ortalıkta

görünmüyordu…

“Tamam, indir gitsin,” dedi elebaşı.

Nefesimi tutup Yusuf’un telefonunu kavradım ve tüm gücümle

Çiğdem’i vurmak üzere olan adama fırlattım. Telefon havada süzülürken,

Çiğdem bize doğru bir adım daha atıyor, elebaşı simsiyah şeytanıyla birlikte

zevkle gülümsüyor, tetikçinin sağ işaret parmağı tabancanın tetiğine yeterli

basıncı uygulamaya hazırlanıyordu.

Telefon adamın sol kulağına çarptı ve yere düşerken çıkaracağı ses

silah sesinin içinde boğuldu. Çiğdem yere atladı. Vurulup vurulmadığından

emin olamadım ve iliklerime kadar hissettim korkuyu. Geç mi kalmıştım?

Adam tetiğe bastıktan sonra mı çarpmıştı telefon ona? Çiğdem ölüyor

muydu?

Page 41: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

41

Tetikçi kulağını tutarak bağırdı. Elebaşı, Ferda Hemşire’yi unutup silahı

bana doğrulttu. Ama tetiği çekemeden camı delip geçen bir kurşun alnından

vurdu adamı. Aynı anda diğer haydutlardan biri de başka bir kurşunla yere

yığıldı. Diğer üçü koşarak arkamıza saklandılar. Keskin nişancıların hedef

şaşmayan kurşunlarından ancak böyle kurtulabilirlerdi.

Silahın birinin buz gibi namlusu şakağıma dayandı.

“Şerefsiz, sen attın değil mi onu?” dedi bir ses kulağıma. Bu, koşup

arkamıza sığınan tetikçiydi. Đşte Çiğdem iki polis tarafından kaldırılmıştı. Yaralı

değildi, ama çok kötü ağlıyordu.

“Sabrımız taştı, beyler!” dedi polis megafondan. “Ya hemen teslim

olursunuz, ya da canınızı ciddi şekilde tehlikeye atarsınız.”

Üç saniye sustu. “Bu son uyarımızdır. Hemen teslim olun! Silahlarınızı

bırakın, ellerinizi başınızın üzerine koyun ve dışarı çıkın. Yoksa sonuçlarına

katlanırsınız!”

“Seni öldürmeden teslim olmayacağım,” dedi Tetikçi kulağıma.

“Çiğdem yerine senin kanını dökeceğim.”

Evet dökecekti ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Belki de gerçekten

ölmesi gereken bendim. Çiğdem yerine ben. Neden olmasın? Diğerleri de

kurtulurdu belki.

Yutkundum ve gözlerimi kapadım.

***

“Hasiktir ne oluyor lan?”

“Sis bombası attılar abi… Ne yapıcaz?”

Page 42: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

42

“Oğlum nefes alamıyorum,” dedi tetikçi öksürerek. “Ama yerimizde

kalalım. Kaçmaya çalışırsak anında enselerler.”

“Abi göremiyoruz hiçbir şey!”

“Onlar da göremiyor. Rehineler elimizde. Hiçbir bok yapamazlar.”

Öksürük sesleri gırla gidiyordu şimdi. Ve nereden geldiği belli olmayan

tıkırtılar. Belli ki polisler içeri girmişlerdi ve etrafa dağılıyorlardı.

“Yaklaşan olursa rehineler ölür,” diye bağırdı kafama silahı dayamış

olan adam. Artık beni öldürmekten çok kendini kurtarmayı düşünüyor

olmalıydı.

Etrafta o kadar çok ses vardı ki bir cevap geldi mi emin değilim. Bu ses,

gaz ve kan karmaşasında boğulacak gibiydim.

Birkaç dakika sonra sis dağılmaya başladığında rehinelerin ortadan

kaybolduklarını fark ettim. Ben ve tetikçi dışında yakınımızda kimse yoktu.

Ama az ileride siluetler belirmeye başlamıştı. Ayakta duran ve başımızda

dikilen insanların siluetleri…

Filmlerdeki gibi giyinmiş elleri tüfekli özel harekât timi olmalıydı

bunlar. Etrafımız çevrilmişti ve iki kişiydik.

“Teslim ol,” dedi boğuk bir ses. Ve adam silahı başımdan çekti.

Kendimi fena hâlde boşlukta hissettim ve kendimi bir aksiyon filminin

finalinde gibi hissettim.

Đnanılmazdı ama kurtulmuştum. Tetikçi mucizevî bir şekilde hemen

teslim olmuştu.

Mucizevî kelimesi aklımdan geçtiği an, polislerin arasındaki adamın

omzuna bakmaya çalıştım. Beni yerimden kaldıran bu çaba oldu. Yoksa orada

öylece sonsuza kadar oturabilirdim.

Page 43: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

43

Gerçekten de yoktu. Adamın omzu boştu, şeytan gitmişti. Bu da

demek oluyordu ki…

***

“Kusura bakma, geç kaldım.”

Bir şey diyemedim. O kadar karışık duygular besliyordum ki. Bir tarafım

kafasını kırmak istiyordu Serkan’ın. Çünkü gerçekten çok geç kalmıştı. Ama

bir yandan da o olmasaydı ölebilirdim.

“Bir hemşire öldü,” dedim sonunda.

“Duydum,” dedi. “Ömür boyu vicdan azabı çekebilirim bu yüzden.”

“Neden? Neden daha erken gelemedin?”

“Đnternette haberi görür görmez gelmeye çalıştım. Biliyorsun annemi

çağırmam gerekti. Ama o gelemedi, ben de taksi çağırdım ve taksici

sayesinde geldim.”

“Tamam da mesajı almadın mı?”

“Hangi mesajı?”

“Yapma Serkan, o hengamenin içinde sana TV diye mesaj attım. Görüp

televizyona bakarsın ve durumu anlarsın diye…”

Serkan tekerlekli sandalyesinin cebe benzeyen bir bölmesinden

telefonunu çıkardı.

“Yoo, gelmemiş mesaj,” dedi.

Kaşlarımın arasına ani bir ağrı girdi. Orayı ovalarken mesajın neden

gitmemiş olabileceğini düşündüm. Telefonum yanımda olsaydı kontrol

Page 44: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Şeytan Avcısı

44

edecektim ama elebaşının cebinde kalmıştı. Onun cesedi de çoktan

götürülmüştü.

Ve o an olabilecek tek aksilik dank etti kafama. Serkan’ın cebi yerine

ev telefonuna göndermiş olabilirdim mesajı. Đkisi de kayıtlıydı telefonda. Ve

ben numarayı kontrol edecek zamanı bulamamıştım.

“Galiba,” dedim “senden çok ben vicdan azabı çekeceğim.”

“Nedenmiş o?”

“Cep telefonun yerine eve göndermiş olabilirim mesajı. O panikle ne

yaptığımı hiç bilmiyorum valla.”

“Neyse, kader deyip geçelim en iyisi doktor…”

“Evet, kader deyip geçelim.”

***

Kader dedik geçtik. Ben ve Serkan için pek bir şey fark etmese de

kader bazılarının hayatlarını değiştirdi.

Çok iyi tanıdığım biri olmasa da bir iş arkadaşımı, iyi bir hemşireyi

kaybettik.

Çiğdem beyin cerrahlığını bıraktı ve Đzmir’e ailesinin yanına döndü.

Onu o günden beri çok seyrek görüyorum. Umarım orada daha mutludur.

Altı saldırganın üçü ölü, üçü sağ olarak ele geçirildi. Bir hiç uğruna

hayatları mahvoldu.

Serkan yine balkonunda. Kitap okuyor, televizyon seyrediyor, kısa

öyküler ve şiirler yazıyor durmadan. Hayatın karanlık yüzünü değil aydınlık

Page 45: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Gökcan Şahin

45

yüzünü görmeye çalışıyor. Küçük şeytanları elbet görüyor arada bir, ama

umursamamaya gayret ediyor.

Ben ise devam ediyorum işime. Acil’de çalışıyorum ve her gün onlarca

hayat kurtarıyorum. Đster omuzlarında şeytan olsun, ister olmasın…

Hayat sürüp gidiyor işte.

***

Güneş doğmak üzere. Yaza yaza sabahı etmişim. Güzel bir kutlama

oldu doğrusu. Đçelim dostlar. Küçük şeytanlara…

Page 46: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

KIRILIMKIRILIMKIRILIMKIRILIM 3 3 3 3 ____________________________________________

ŞEYTAN TABLOSU

ÖN OKUMA

Page 47: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

ÇIRPINMA

Doğan Kılıçdar, hayatın eylemsizliğine kapılıp giden (halk arasında

‘yuvarlanıp gitmek’ de deniyordu) on sekiz yıllık yaşamından sonra ani bir

kırılımla karşılaştı. Kırılım zamanı 21 Temmuz 2007, kırılım yeri Silivri

Semizkumlar sahiliydi ve kırılım sebebi dalgaların öngörülemez çırpınışıydı.

Doğan pek çok kez hayatını etkileyen şeylere şahit olmuştu. Dört yıl

önce ikinci kardeşinin beşiğinde ateşler içinde öldüğünü gören oydu. (Ve bu

olaydan sonra ilk kardeşi Cenk’e daha sıkı sarılmıştı.)

Babasını üç yıl önce komşu kadınla yatakta basan oydu. (Okuldan

erken gelmiş ve yatak odasındaki anlam veremediği çığlıkların o kadından ve

babasından geldiğini görünce şok olmuştu.)

Annesinin babasından ayrılmak için mahkemeye çıktığı gün şahitlik

yapan oydu. (Hiç tereddüt etmemişti, çünkü babasından nefret ediyordu

artık.) Evlerine hırsız girdiğinde onu fark eden ve ani hareketiyle hırsızın

panikle balkondan atlamasına ve iki ayak bileğini birden kırmasına sebep

olan yine oydu.

Ve şimdi bir yaz günü, yüzmeyi çok iyi bildiği hâlde sanki onu almak

için özel bir çaba gösteren dalgaların arasına sürüklenen de Doğan’ın ta

kendisiydi.

***

Page 48: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

Annesi her zamanki gibi, “Fazla açılma,” demişti ama Doğan da her

zamanki gibi kana kana açılmıştı. Küçüklüğünden beri yüzme kurslarına

gidiyor, denizle ve suyla sürekli haşır neşir oluyordu. Artık okyanusun

ortasında bile kalsa hayatta kalabileceğine inanıyordu. Birçok konuda

(özellikle sosyal konularda) kendine güveni düşük olan Doğan kendini bu

sayede denizlerin efendisi olarak görüyor ve var olduğunu anımsıyordu.

Bir kölenin efendisini yutacağını nereden bilebilirdi ki?

Kabul ediyordu, deniz o gün epey dalgalıydı. Yağmur yağmasa da

gökyüzünde kalın gri bulutlar kol geziyor, suyu koyu lacivert bir çarşafa

benzetiyordu. Altında uykusu kaçmış bir devin dönüp durduğu koca bir

çarşaf…

Annesi ve Cenk denize gelmemeyi bile düşünmüşlerdi. Ama Doğan

yazlığa gelmişken bir gün bile denize girmemeye tahammül edemezdi.

Đsterse kar yağsın, yine de girecekti. Sonunda annesini de hiç olmazsa

kumsalda oturması için ikna etmişti. Ağaçları bir o yana bir bu yana savuran

sert rüzgâra rağmen inmişlerdi sahile.

Doğan tereddüt etmeden açılmıştı yine. Cenk de iyi yüzücüydü ama

abisi kadar açılmazdı. Yine kuralı bozmadı ve kıyıya yakın yüzdü. Doğan

kendini denizin efendisi olarak hissettiği yere kadar açıldı ve sahile dönüp

gülümsedi. Kilometrelerce uzunluktaki sahil görüş açısındaydı. Her şey onun

hizmetindeydi sanki. Đstese denizi taşırır hepsini silip süpürürdü.

Bu düşüncelerle egosunu tatmin ederken arkasından gelen devasa

dalganın farkına bile varmadı. Önce suyun hışırtısı kulaklarını doldurdu, sonra

Page 49: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

suyun kendisi. Nefes aldığı an gelen dalga burnundan ve ağzından

ciğerlerine doldu. Kendini alt üst olmuş bir şekilde suyun pençesinde buldu.

Bembeyaz köpüklerin arasında neresinin aşağı neresinin yukarı olduğunu

anlayamadı. Yüzeye çıkmak istese de hangi tarafa yüzeceğini bilemedi.

Döndü, döndü ve döndü. Bir türlü nefes alamadı. Bir türlü oksijeni bulamadı.

Hep suyun altındaydı. Ne yaparsa yapsın su onu ele geçirmişti. Kölesi onu

alaşağı etmişti.

Öksürmek istiyordu, kusmak istiyordu. Ciğerlerini yakan tuzlu sudan

kurtulmak istiyordu. Ama nefes de alması gerekiyordu. Hem de hemen.

Dayanamadı ve nefes aldı. Ilık ve tuzlu sıvı burnundan geçip tüm

bedenini yakarak ciğerlerine indi.

Page 50: Kırılım 2 - Şeytan Avcısı

YAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDA

Gökcan Şahin, 3 Eylül 1988’de

Sivas’ta doğdu. Đlköğrenim ve liseyi Đstanbul’da

tamamladı. 2006 yılından beri Yıldız Teknik

Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme

Mühendisliği'ne devam ediyor.

Her ne kadar ömrü boyunca sayısal

bölümlerde öğrenim görse de edebiyat, tarih,

felsefe gibi sözel alanlara da ilgi duydu. Yazarlığa 2007’de başlayıp kısa

zamanda elliden fazla öykü yazdı. Öyküleri ve yazıları Xasiork Ölümsüz Öykü

Kulübü'nün internet sitesinde, Xasiork Dergi’de ve Gölge e-dergi'de

yayınlandı. Henüz bir roman bitirememiş olsa da en yakın zamanda yazıp

yayınevlerinin kapısını çalmayı düşünüyor.

Şu sıralar Ozancan Demirışık’la birlikte, Buzul Dünya adlı sanal yayınevi

üzerinden yayınlanan SIFIR serisini yazıyor.