12
Kriz üzerine birçok söz söyleniyor. Bunlardan biri de SPK Başkanı Vedat Akgiray’dan geldi. Akgiray, düzenleyici otoritenin veya politika yapıcı- ların kastını anlayamayacak kadar az eğitimli nüfus bulunduğu taktirde ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın sonuç alınamayacağını bu nedenle “eğitimin şart” olduğunu ifade etti. Ekonomİ 8 Ödüllü seramik sanatçısı ve heykeltıraş Toygan Eren’in “Münferit” adlı sergisi ziyaretçilerine açıldı. IAP projelerinde Demokratik Kitle Örgütleriy- le işbirliği yapıyor. Bu sergide artan kadın cinayetleri karşısında net tutum alan Kadın Cinayetlerini Dur- duracağız Platformu karşımıza çıkıyor. Sergiden elde edilecek gelirin bir kısmı bu platforma aktarılacak. kültür - sanat 12 Enerji krizi bahanesiyle, doğanın katledilmesi- ni meşrulaştırmaya çalışan Hükümet’in HES ve termik santrali projelerini, ulusalar arası sözleş- meler doğrultusunda ve “doğanın geri dönüşümsüz tahrip olacağını” ayan beyan ispat eden bilirkişi ra- porlarıyla reddetmek zorunda kalan yargı, yine kimin yanında yer aldığını gösterdi. toPlUm 2 21 şubat 2012 salı l sayı:20 l 1 tl www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0507 516 8535 alO yaRıN İtfaiyeci olmaya hak kazanan 286 genç, belediye tara- fından atamaları yapılmadığı için eylem başlattı. 8 İzmir Adliyesi’nde zabit katibi olarak 198 kişilik kadro- nun belirlenmesi için yapılan sınava 4 bin 850 kişi başvurdu. Krizin nedeni cahillikmiş “Münferit”: Gizlenenin altını çiziyor HES direnişçisine 9 yıl hapis istemi Geçtiğimiz gün yine “dindar gençlik” üzerine görüş beyan eden Başbakan Erdoğan bu kez de “Modern dindar ve di- line, dinine sahip çıkan bir gençlik” modeli çizdi. Gençliğin esas problemi olan işsizliğe hiç değinmeyen Erdoğan ayrıca “Hiç kimse kriz duasına çıkmasın. Hiç kimse kaos ve çatışma hayalleri kurmasın.” diyerek, dünya çapında devletleri batıran ekonomik krizi yok saymayı sürdürdü. Genç akademisyenler de hazırladıkları video ile Başbakanı sözlerini son derece tehlikeli bulduklarını açıkladılar. Tam da gençliğin şekillendirilmesi tar- tışmaları sürerken, Erzurum’da bir okul müdürü Mustafa Aydın akıllara zarar bir öneride bulunarak, gen haritası çıkarılarak çocuk doğduktan sonra vatana, millete za- rarlıysa yürümeden yok edilmesi gerektiğini söyledi. Bir yandan gençlere “biçim verme” tartışmaları sürerken, bir yandan da gelece- ği için mücadele eden gençlerin Hacettepe Üniversitesi’nde rektö- rü masaya otur- tan müca- deleleri sürü- yor. 3 İtfaiyeciler eylemde 4850 başvuru 198 kişilik iş için “modern dindar bir gençlik” isteğini belirten Erdoğan’ın gençliğe yönelik şekil verme çabaları bitmek bilmiyor. Erdoğan’ın son açıklamalarına genç akademis- yenler de tepki gösterdi. Öte yandan Erzurum’da konuşan bir ilköğretim okulu müdürünün sözleri ile gençlere nasıl yaklaşıldığı kez daha ortaya döküldü. Yol bilen kervana katılmaz Başbakan hasta yatağından kalktı AKP gençlik kollarına seslendi AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Çocuklarımızı mücadeleye emanet edelim SİBEL UZUN UYANIS 4 Kentsel dönüşüm evsiz bırakıyor kentsel Dönüşüm Projeleri meselesini İstanbul Üniversi- tesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr Çiğdem Şahin’le irdeledik. 09 Kriz sadece bankala- rı etkilemiyor. Özel- likle Avrupa ülkelerini de- rinden etkileyen krizin yeni gözdesi uçak şirketleri. Hava yolu şirketleri birer birer if- las etmeye devam ediyor. Ekonomİ 7 Avrupa’dan sonra Türkiye’de de Bologna süreci uygulanmaya çalışılıyor. Özellikle Yunanistan, Fransa, İtalya gibi ülkelerde kitlesel protestolarla karşılaşan süreç Türkiye’de de denenmeye baş- landığı gibi öğrencilerden tep- kiler yağdı. Eğİtİm 10 34 kişinin hayatını kay- bettiği Roboski katli- amının Heron’lardan çekilen görüntüleri, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından izlendi. güncEl 5 Devlet Denetleme Kurulu yayınladığı ra- porda Hrant Dink raporunda kamu gö- revlilerinin soruşturmalarında hatalar olduğunu tespit etti. Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK), Hrant Dink cinayetine ilişkin raporunda; Hrant Dink’e yönelik bir tehlikenin varlığının emni- yet ve jandarma personelince öğrenilmiş olduğu halde Hrant Dink’in korunmasına yönelik istih- barat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği belirtildi. Raporda; idari makamların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her ka- demedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonu- cunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığına işaret edildi. Ekonomİ 7 Dink cinayetinde devletin hataları sorgulanıyor Havayolları iflasa gidiyor Bologna sürecinde miyiz? Görüntüler gerçeği gösterdi Gençlere nasihat halka tehdit 06 24 ağustos 2010 yı- lında kocası güven güneş ve Beşir üzüm tarafından uçurumdan atılarak öldürüldüğü id- dia edilen Esin Güneş’in davasının 3. duruş- ması 15 Şubat’ta Siirt Adliyesi’nde görüldü. Esin Güneş’e yine adalet yok İspanya’da yüz binlerce kişi, hükü- metin son kemer sıkma önlemleri- nin işçi haklarını zedelediği gerekçesiyle sokaklara döküldü. Dünya 11 İspanya’da yüz binler “reform” a karşı Hacettepe’de öğrenciler ve rektör ikinci toplantılarını gerçekleştirdiler. Toplantıda en öne çıkan karar TÜİK’in bir türlü açıklamaktan kaçtı- ğı gençliğin en temel sorunu olan işsizlik konusunda ger- çekleri ortaya çıkarmak için üniversite mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiği kararı alındı. Eğİtİm 10 Bir de böyle gençler var 12 Eylül faşizmi koşullarında Türkiye dışına çıkan ve memleketini bir daha göremeden, sürgünde yaşamını yitiren devrimcilerden İbrahim Sevimli, ölümü- nün 10’ncu yıldönümünde yol arkadaşlarından İbrahim Ağırbaş İsviçre’den anlatıyor ; “Askeri darbeden sonra bir süre Türkiye’de zor koşullar altında mücadeleye devam eden, ancak hareket olanakları daralınca mücadeleyi yurtdışında sürdürmek üzere ül- keden çıkan Sevimli, uzun yıllar 12 Eylül sonrası Devrimci Yol platformundaki çeşitli direniş örgütlenmelerinde sorumluluklar üstlendi, Türkiye’deki anti-faşist mücadeleyle dayanışma amaçlı eylemliliklerin ve aynı zamanda, ... güncEl 5 Devrime adanmış bir ömür: İbrahim Sevimli

Yarın 20

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın gazetesi 20. sayı

Citation preview

Page 1: Yarın 20

Kriz üzerine birçok söz söyleniyor. Bunlardan biri de SPK Başkanı Vedat Akgiray’dan geldi.

Akgiray, düzenleyici otoritenin veya politika yapıcı-ların kastını anlayamayacak kadar az eğitimli nüfus bulunduğu taktirde ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın sonuç alınamayacağını bu nedenle “eğitimin şart” olduğunu ifade etti. Ekonomİ 8

Ödüllü seramik sanatçısı ve heykeltıraş Toygan Eren’in “Münferit” adlı sergisi ziyaretçilerine

açıldı. IAP projelerinde Demokratik Kitle Örgütleriy-le işbirliği yapıyor. Bu sergide artan kadın cinayetleri karşısında net tutum alan Kadın Cinayetlerini Dur-duracağız Platformu karşımıza çıkıyor. Sergiden elde edilecek gelirin bir kısmı bu platforma aktarılacak.

kültür - sanat 12

Enerji krizi bahanesiyle, doğanın katledilmesi-ni meşrulaştırmaya çalışan Hükümet’in HES

ve termik santrali projelerini, ulusalar arası sözleş-meler doğrultusunda ve “doğanın geri dönüşümsüz tahrip olacağını” ayan beyan ispat eden bilirkişi ra-porlarıyla reddetmek zorunda kalan yargı, yine kimin yanında yer aldığını gösterdi. toPlUm 2

21 şubat 2012 salı l sayı:20 l 1 tl www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05075168535

alO yaRıN

İtfaiyeci olmaya hak kazanan 286 genç,belediye tara-fından atamaları yapılmadığıiçin eylem başlattı. 8

İzmir Adliyesi’nde zabit katibi olarak 198 kişilik kadro-nun belirlenmesi

için yapılan sınava4 bin 850 kişi başvurdu.

Krizin nedeni cahillikmiş

“Münferit”: Gizlenenin altını çiziyor

HES direnişçisine 9 yıl hapis istemi

Geçtiğimiz gün yine “dindar gençlik” üzerine görüş beyan eden Başbakan

Erdoğan bu kez de “Modern dindar ve di-line, dinine sahip çıkan bir gençlik” modeli çizdi. Gençliğin esas problemi olan işsizliğe hiç değinmeyen Erdoğan ayrıca “Hiç kimse kriz duasına çıkmasın. Hiç kimse kaos ve çatışma hayalleri kurmasın.” diyerek, dünya çapında devletleri batıran ekonomik krizi yok saymayı sürdürdü. Genç akademisyenler de hazırladıkları video ile Başbakanı sözlerini son derece tehlikeli bulduklarını açıkladılar.

Tam da gençliğin şekillendirilmesi tar-tışmaları sürerken, Erzurum’da bir okul müdürü Mustafa Aydın akıllara zarar bir öneride bulunarak, gen haritası çıkarılarak çocuk doğduktan sonra vatana, millete za-rarlıysa yürümeden yok edilmesi gerektiğini söyledi. Bir yandan gençlere “biçim verme” tartışmaları sürerken, bir yandan da gelece-ği için mücadele eden gençlerin Hacettepe

Üniversitesi’nde rektö-rü masaya otur-

tan müca-deleleri

sürü-yor.

3

İtfaiyeciler eylemde

4850başvuru

198 kişilikiş için

“modern dindar bir gençlik” isteğini belirten Erdoğan’ın gençliğe yönelik şekil verme çabaları bitmek bilmiyor. Erdoğan’ın son açıklamalarına genç akademis-yenler de tepki gösterdi. Öte yandan Erzurum’da konuşan bir ilköğretim okulu müdürünün sözleri ile gençlere nasıl yaklaşıldığı kez daha ortaya döküldü.

Yol bilen kervana katılmaz

Başbakan hasta yatağından kalktı AKP gençlik kollarına seslendi

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Çocuklarımızı mücadeleye emanet edelimSİBEL UZUNUYANIS 4

Kentsel dönüşüm evsiz bırakıyorkentsel Dönüşüm Projeleri meselesini İstanbul Üniversi-tesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr Çiğdem Şahin’le irdeledik.

09

Kriz sadece bankala-rı etkilemiyor. Özel-

likle Avrupa ülkelerini de-rinden etkileyen krizin yeni gözdesi uçak şirketleri. Hava yolu şirketleri birer birer if-las etmeye devam ediyor.

Ekonomİ 7

Avrupa’dan sonra Türkiye’de de Bologna

süreci uygulanmaya çalışılıyor. Özellikle Yunanistan, Fransa, İtalya gibi ülkelerde kitlesel protestolarla karşılaşan süreç Türkiye’de de denenmeye baş-landığı gibi öğrencilerden tep-kiler yağdı. Eğİtİm 10

34 kişinin hayatını kay-bettiği Roboski katli-

amının Heron’lardan çekilen görüntüleri, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından izlendi. güncEl 5

Devlet Denetleme Kurulu yayınladığı ra-porda Hrant Dink raporunda kamu gö-

revlilerinin soruşturmalarında hatalar olduğunu tespit etti.

Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK), Hrant Dink cinayetine ilişkin raporunda; Hrant Dink’e yönelik bir tehlikenin varlığının emni-yet ve jandarma personelince öğrenilmiş olduğu halde Hrant Dink’in korunmasına yönelik istih-barat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği belirtildi. Raporda; idari makamların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her ka-demedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonu-cunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığına işaret edildi. Ekonomİ 7

Dink cinayetinde devletin hataları sorgulanıyor

Havayolları iflasa gidiyor

Bologna sürecinde miyiz?

Görüntüler gerçeği gösterdi

Gençlere nasihathalka tehdit

06

24 ağustos 2010 yı-lında kocası güven güneş ve Beşir üzüm tarafından uçurumdan atılarak öldürüldüğü id-dia edilen Esin Güneş’in davasının 3. duruş-ması 15 Şubat’ta Siirt Adliyesi’nde görüldü.

Esin Güneş’e yine adalet yok

İspanya’da yüz binlerce kişi, hükü-metin son kemer sıkma önlemleri-

nin işçi haklarını zedelediği gerekçesiyle sokaklara döküldü. Dünya 11

İspanya’da yüz binler “reform” a karşı

Hacettepe’de öğrenciler ve rektör ikinci toplantılarını gerçekleştirdiler. Toplantıda en öne çıkan karar TÜİK’in bir türlü açıklamaktan kaçtı-ğı gençliğin en temel sorunu olan işsizlik konusunda ger-çekleri ortaya çıkarmak için üniversite mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiği kararı alındı. Eğİtİm 10

Bir de böyle gençler var

12 Eylül faşizmi koşullarında Türkiye dışına çıkan ve memleketini bir daha

göremeden, sürgünde yaşamını yitiren devrimcilerden İbrahim Sevimli, ölümü-

nün 10’ncu yıldönümünde yol arkadaşlarından İbrahim Ağırbaş İsviçre’den anlatıyor

; “Askeri darbeden sonra bir süre Türkiye’de zor koşullar altında mücadeleye devam

eden, ancak hareket olanakları daralınca mücadeleyi yurtdışında sürdürmek üzere ül-

keden çıkan Sevimli, uzun yıllar 12 Eylül sonrası Devrimci Yol platformundaki çeşitli

direniş örgütlenmelerinde sorumluluklar üstlendi, Türkiye’deki anti-faşist mücadeleyle

dayanışma amaçlı eylemliliklerin ve aynı zamanda, ... güncEl 5

Devrime adanmış bir ömür:İbrahim Sevimli

Page 2: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, baz istas-

yonlarına yönelik 81 il valiliğine bir genel-ge göndererek baz istasyonu kurlumun da kolaylık sağlamalarını istedi.

Genelgede, “Baz istasyonlarının tesisi haberleşme hizmetlerinin sağlıklı bir şekil-de yürütülebilmesi, elektronik haberleşme sektörünün gelişimi ve yatırımların aralıksız devam etmesi açısından büyük önem arz et-mektedir” denildi.

Bakan yıldırım gönderdiği Genelgede, elektronik haberleşmenin, toplumun tama-mı tarafından yararlanılan ve vazgeçilmez ihtiyaç haline dönüştüğünü vurgulayarak, baz istasyonlarının kurulması ve işletilmesi

konusunda valiliklerden her türlü kolaylığı sağlamasını istedi.

Mobil ürünlerin hızla artması ile haber-leşmede baz istasyonlarının vazgeçilmez bir unsuru olduğuna dikkat çekilen genelgede, “Baz istasyonlarının yer seçimi dahil olmak üzere kurulumu, işletilmesi ve benzeri ko-nularda yerel yönetimler tarafından çeşitli nedenlerle sık sık müdahalelerde bulunuldu-ğu, gerek kurulum ve gerekse işletme aşama-sında faaliyetlerinin enerjileri kesilerek veya sistemleri yıkılarak durdurulduğu, bir kamu hizmeti niteliğinde olan elektronik haberleş-me hizmetlerinde önemli aksamalar oluştu-ğu konusunda Bakanlığımıza çeşitli bilgiler yansımaktadır” denildi. yarIn TOPLUM

Antalya’nın Kemer İlçesi’ndeki dünyanın en iyi plajları arasında anılan Çıralı kumsalındaki 1’inci derece doğal

sit alanı konumundaki 18 dönümlük alan, 3’üncü Amatör Küme takımlarından Ormanspor’a antrenman yapması için 19 Aralık 2011’de Antalya Orman Bölge Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun oluruyla tahsis edildi. Orman ve Su İşleri An-talya İl Müdürlüğü bünyesindeki Ormanspor Futbol Kulübü, bu alanı sponsor anlaşması karşılığında 10 yıllığına Çıralı’da otel işleten turizmci Hüseyin Gedik’e ’günübirlik alan’ olarak işletilmek üzere kiraya verdi.

Alanı kiralayan şirketin bölgede inşaat çalışmalarına başla-ması üzerine Çıralı’da köylüler ve çevreciler, çalışmaların dur-durulması ve tahsisin iptali için geçen cumartesi günü eylem başlattı. Çıralı Plajı’nda yatıp kalkan köylüler, konuyu yargıya taşıdı. Artan tepkiler üzerine Vali Ahmet Altıparmak, İdare Mahkemesi’ne yürütmenin durdurulması talebiyle açılan dava sonuçlanıncaya kadar inşaat faaliyetlerinin durdurulmasına ka-rar verdi. Kararı sevinçle karşılayan eylemciler, Çıralı Plajı’ndan ayrıldı.yarIn TOPLUM

21 ŞUBat 2012 yaRıN

Bu hafta, Bursa’da hem okuyan, hem bil-

gisayar teknikerliği yaparak geçimini sağ-

layan resul sönmez’le birlikteyiz. İşte bize

mesleğine ve bu mesleği neden seçtiğine

dair anlattıkları.

Bilgiye erişim paraylabize kısaca kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?

Asıl mesleğim öğrencilik, ama burada geçimimi sağlamak

amacıyla bilgisayar teknisyeni olarak çalışıyorum. Maddi

sıkıntılar nedeniyle, geçimizi sağlamak için çalışmak zo-

rundayız. Patronla biraz düşünce olarak zıt düşüyoruz.

Anlaşmadığımız nokta çok. Ama çalışmaya mecbur oldu-

ğumuz için çekiyoruz. Bilgisayar konusunda insanlar çok

cahil olduğu için ve işimizi bilmediği için, ayriyeten bizim

halkımız her şeyi de bildiğini düşündüğü için mesleki

anlamda her türlü sıkıntımız var. İnsanların çoğu bu işi

bilmedikleri için ve piyasada böyle uyanık insan da çok.

Nasılsa bilmiyorlar diye içinden parça alıp, parça eksik

takmak, iyisini alıp, kötüsünü yerine koymak gibi şeyler

oluyor. Biz yapmıyoruz tabi ki. Kesinlikle tasvip etme-

diğim bir davranış. Her türlü işin en önemli kademesi

eğitimdir. Ama eğitimden de önemli bir de tecrübedir.

İşte geçirdiğiniz tecrübedir. Burada mesela bizim önümüze

her gün farklı tipte sorunlar problemler geliyor. Farklı

bilgisayarların farklı arızaları çıkıyor. Hiç bilmediğimiz

şeyler. Daha önceki tecrübelerimizin faydası oluyor.

Gençliğin büyük bir çoğunluğunu bekleyen işsizliğe dair ne

düşünüyorsunuz?İnsanlar ne istediklerini bilmiyor hayatta. Ben şahsen kim-

ya öğrencisiyim ama bilgisayar teknikerliği yapıyorum.

Okumadığım, eğitimini almadığım bir iş yapıyorum. İyi

olduğumu da düşünüyorum. Yani insanların ne istediğini

bilmediğinden, artı tabi eğitim sisteminden, siyasal, sosyal

sıkıntılar da var tabii ki. işsizlik bundan kaynaklanıyor.

Ben gelecekte bu bölümü bitirdiğimde, Kimya’yı bitirdi-

ğimde kesinlikle iş bulmayacağım mesela. Bir sürü genci

de aynı gelecek bekliyor.

teknolojideki gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teknoloji iyi bir şey. Her şeyi amacına göre kullandığınız

da. Ama ben yine de teknolojinin ilerleme hızını yavaş

buluyorum Önümüzde bilgiye erişimimiz kısıtlı. Bilgi

parayla. Para da bulunması, kazanması çok güç bir şey

gerçekten. Ortak bir bilgi havuzu olmadığı sürece, her-

kesin bilgiye erişimi olmadığı sürece, ne kadar ilerleye

biliriz? yarIn BURSA

Hazırlayan Hülya Şahin

“HaRçlaRa HayıR, eğitim HaktıR”Harçlarına yapılan %100 zammı protesto için Üniversite öğrencileri ilk kez TBMM Genel Kurulunda “Öğrenci Harçlarına hayır” yazılı pankart açtı. 12 üniversite öğren-cisi tutuklandı

saNsÜRe:tayyiPleR alemi8 karikatürist “Tayyipler Alemi” ni çizdi. Açılan tazminat davaları “ba-sın özgürlüğü” kapsamında düştü.

işleRi meZaRlaRı OlDuBalıkesir Dursunbey’de 4 yıl önce de 17 madenciye mezar olan maden ocağında grizu patlaması sonucu 19 madenci daha yaşamını yitirdi. Madenin, patlamadan 20 gün önce denetlendiği ortaya çıktı.

ya seNDika ya ÖlÜm İstanbul’da tersane işçileri taşeron ve güvencesiz çalışma koşulları ne-deniyle ardarda gelen işçi ölümler nedeniyle Tuzla’da grev başladı. Grev sonrasında tersane patronları işçilerin taleplerini kabul etti

kÜba DeVRimi başlaDıFidel Castro önderliğinde, Küba’da gerilla şavaşı başladı

HES direnişçisine 9 yıl hapis istemi

28

24

27Şubat2008

Şubat1996

Şubat2006

23Şubat1957

Enerji krizi bahanesiyle, doğanın katledilmesini meşrulaştırmaya çalışan Hükümet’in HES ve termik santrali projelerini, ulusalar arası sözleşmeler doğrultusunda ve “doğanın geri dönüşümsüz tahrip olacağını” ayan beyan ispat eden bilirkişi raporlarıyla reddetmek zorunda kalan yargı, yine kimin yanında yer aldığını gösterdi.

Son günlerde, ardı ardına verdiği kararlarla pek çok HES (hidro

elktrik santral) ve termik santralin yapı-mını durduran yargı, bir kez daha dire-nişçiler aleyhine karar aldı. Daha önce Erzurum’daki direnişi kırmak amacıyla, Tortum köylülerine birbirleriyle görüş-meme cezası veren mahkeme şimdi de 17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya’yı 9 yılla yargılıyor. Leyla hakkında “jandarma yaraladığı” iddiasıyla dava açıldı.

“caNımıZı VeRiR, suyumuZu VeRmeyiZ”Tortum İlçesi’ne bağlı Bağbaşı, Serdar-lı ve Pahlivanlı beldeleriyle Dikmen, Uzunkavak köylerinden geçen Ödük Çayı üzerine kurulması planlanan üç ayrı HES’e karşı çıkan köylüler yak-laşık iki yıldır direnişlerini sürdürü-yorlar. Özellikle köyün kadınlarının direnişi, uzun süre iş makinelerinin çalışmasına izin vermedi. Ödük Vadisi’nde “Canımızı verir, suyumuzu vermeyiz” diyen köylülere şiddet uy-gulamaktan yine geri kalınmadı. Sert müdahalelerin bazılarında çocuklar ve

kadınlar baygınlık geçirdi. Direnişin tüm Türkiye’nin günde-

mi haline gelmesiyle de, bu sefer yar-gı kararları direnişçiler aleyhine hızla alınmaya başladı. Eylemlere katılan kadın ve erkeklerin bazılarına 250’şer lira para cezası verilmesinin yanı sıra, Leyla Yalçınkaya’ya da mahkeme ta-rafından, ’HES’in çalışma alanlarında bulunmama ve eylemlere katılanlara görüşmeme’ cezası verildi. 10 Ekim-de ilk kepçelerin girdiği vadide, yargı kararlarına rağmen köylüler HES’in yapımını durdurmak için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar.

kaR içiN “suyu” bileHükümet, tonlarca suyun denizlere boşu boşuna aktığı gibi çocukların bile inanmayacağı bahanelerle, suyu bile, temiz havayı bile şirketlere peşkeş çek-meye devam ediyor. Ve sırf fabrikaların kar oranları düşmesin, büyük şirketler HES ihaleleriyle karlarına kar katsın diyerek göz göre doğa katlediliyor.

Ödük çayı sadece 3 milyon mey-ve ağacına can veriyor. Ayrıca nes-li tükenmekte olan kırmızı benekli alabalıkların yuvası. Bölgede barajın

altında kalacak tarihi eserlerde cabası. Bu sadece Tortum’da yapılacak HES’in kaybettirecekleri üstelik. Türkiye’de şu an neredeyse HES, Termik santral ya da nükleer santral yapılması planlan-mayan şehir yok.

leyla jaNDaRmayı yaRalamışBölgelerinde santral yapılmasına di-rendikleri için en son Gerze’de köylüler aylarca tutuklu kalmıştı ve hala dava-ları sürüyor. İddiaya göre Leyla’nın da 5 ağustos günü iş makineleri vadinin yamacına dayandığında, attığı taş jandarmaları yaralamış. Ayrıca Leyla kendisine saldıran kolluk kuvvetlerine hakaret etmiş. Suyu, toprağı elinden alınan, yaşam alanı göz göre yok edi-len biri bunu yapsa bile ne kadar suçlu olabilir ki?

Tortum Cumhuriyet Başsavcılığı, Leyla Yalçınkaya hakkında Çocuk Mahkemesi sıfatıyla Tortum Sulh Ceza Mahkemesi’nde ’hakaret’, yine Çocuk mahkemesi sıfatıyla Tortum Asliye Ce-za Mahkemesi’nde ’hakaret’, ’görevi yaptırmamak için direnme, kasten yaralama’ suçlarından dava açtı. Ay-nı yargı, hunharca doğayı katleden,

milyonlarca ağacın, kuşun, balığın, bitkinin yok olmasına neden olanlara ne yapıyor peki? Suyu olmayan, ekile-meyen, hayvanlarına otlayacak yer kal-mayan bu köylerde binlerce insan nasıl yaşayacak? Neyle geçinecek? Onların zorla yaşadıkları yerlerden koparılıp atılmasının cezası hiç mi yok? Canları için, suları için, havaları için mücade-le eden binlerce HES karşıtına, sırf iş makineleri doğayı rahatça yıksın diye atılan onca gaz, onca cop’un yanında, yargılanması gereken yine direnişçiler mi?

“kaRGalaR bile iNaNmaZ”Leyla’nın avukatı mahkemenin iddia-sına karşı “buna kargalar bile inanmaz” dedi. Evet, HES’lerin, termik santral-lerin emekçilerin yararına dikildiğine kargalar bile inanmaz. Zaten inan-mıyor da. Samsun, Artvin, Erzurum, Malatya demeden, sadece o bölgede yaşayan köylüler değil on binler kapi-talizmin bu kıyımının karşısında ken-disini siper ediyor, direniyor. Metin Lokumcu gibi gerekirse canını verme-ye hazırlar. Ama can sularını vermeye kimsenin niyeti yok.

yarIn toPlUmELİF KARAN

Antalya Çıralı’da direnenler kazandı

Savcıya ceza kesene, ceza

Ulaştırma Bakanlığı: baz istasyonlarına kolaylık sağlayın

Trabzon’da ters yöne giren Cumhu-riyet Savcısı’na trafiği tehlikeye sok-

tuğu gerekçesiyle 66 TL trafik cezası yazan trafik polisi hakkında açılan ‘hakaret’ davası sonucu polis 2 bin 100 TL adli para ceza-sına çarptırıldı. Cumhuriyet Savcısı Mesut Atmaca’nın ters yönde gittiği için kesilen ceza öncesinde “Ben Cumhuriyet savcısıyım, sen beni tanıyor musun?” dediği öne sürülü-yor. Ardından ikili arasında çıkan tartışma-

da, savcı 66 TL trafik cezası öderken, polis 2 bin 100 TL ödeyecek. Polise verilen cezanın ağırlığı Türkiye’deki adaletsizliği bir kez da-ha gözler önüne serdi. Türkiye’deki kolluk kuvvetleri, pek çok alanda keyfi şiddet uygu-lamak, orantısız güz kullanmak gibi suçları işlerken, aynı yargı polislerin arkasında yer alıp, çoğu zaman davaları düşürüyor ya da zaman aşımına terk edip cezasız bırakıyor. yarIn TOPLUM

24Şubat2005

Kronik Böbrek Yetmezliği; uzun süren, böbrek fonksi-

yonlarının ilerleyici ve geri dönüşsüz olarak bozulmasıyla ortaya çıkan, sinsi bir hastalıktır. Böbreklerimiz vücudumuzdan artık maddeleri idrarla atma görevini yerine geti-remez. Ve zararlı olan üre (protei-nin son yıkım ürünü), kreatin gibi atık maddeler kanımızda birikmeye başlar. Sonuçta birçok sistemi hasara uğratan bir hastalık tablosu meyda-na gelir.

beliRtileR çOk Geç ORtaya çıkaRİlk aşamada belirtilerin ortaya çık-ması nadirdir. Hastaların çoğunda

böbrek fonksiyonu % 25 altına dü-şene kadar hiçbir belirti görülmez. Anormal idrar tahlili, yüksek tansiyon, kus-ma, yorgunluk, baş ağrısı, idrara çıkmada azalma, kas krampları, cilt renginin sarımtırak olması, kaşınma baş-lıca belirtileridir. İlk sinyali genellikle id-rar tahlilindeki fazla protein miktarı ile verir. Teşhisten hemen sonra tedaviye başlanır. Hastalıkta iyileşme olmaz. Ancak belirtileri kontrol altına almak ve hastalığın

ilerleme seyrini yavaşlatmak için ilaç, diyaliz, böbrek nakli ve diyet

tedavisi uygulanır.

besleNme çOk ÖNemliKronik böbrek yetmez-liğinde beslenme en önemli unsurdur. Diye-

tisyen eşliğinde uy-gun bir beslenme ile böbrek yetmezliğini yavaşlatabilir. Bu nedenle beslenme-

de fosfor(süt, yoğurt, yağlı tohum, et, balık, sakatatlar…) ve potasyum(kuru yemiş, kuru bak-lagil…) kısıtlaması, sıvı alımının

ayarlanması (bir gün önceki idrar miktarınıza 500 ml. Sıvı ekleyerek) önemlidir.

HaNGi yiyecekleRi teRciH etmemeliyiZ: Tuz ve tuzlu yiyecekler, önerilenden fazla süt, yumurta, et, tavuk, içeri-sinde ne olduğunu bilmediğimiz ku-rabiye, kek, pasta, zeytin, konserve, turşu, salamura, sucuk, salam, sosis, sakatatlar, meşrubat, alkollü ve gazlı içecekler, kuruyemiş, kuru baklagil-ler, kurutulmuş sebze ve meyveler, ıspanak, maydanoz gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler, tahin, pekmez, tahin helvası, muz, kavun.

Böbrek yetmezliği olanlar dikkat

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

Page 3: Yarın 20

21 ŞUBat 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Yol bilen kervana katılmazTürkiye’deki sol anlayışların son dönemde kapıldıkları yeni hastalık, hep birlikte aynı şeyi düşünüyor olmak ve hep birlikte aynı şeyi yapmaya çalışmak.Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyacımızın olduğu şu gün-lerde, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyorlar.Bolşevikler Ekim Devrimi’ne doğru yürürlerken, Na-rodniklerden, Legal Marksistlerden, Bundculardan ve Menşeviklerden kurtulmuşlardı örneğin. Devrimi bu baş belalarından kurtularak ancak yapabildiler.Tarihsel olgular bu birlik-beraberlik teranesini hiç doğ-rulamıyor.Trend erbabı zevat arasında bir dayanışmacı olmak sami-miyetsizliği almış yürümüş durumda.Solcular arasında, dayanışma aşağı, dayanışma yukarı.Efendim Lenin dayanışmayı çok severmiş.Tam Bülent Ersoy’un, Deniz Gezmiş’e şarkı söylemiş olma ihtimali.Sol akımlar arasında ancak baskı aygıtı karşısında bir da-yanışma olur. Onun dışında birbirleriyle tartışırlar. Birbir-lerini eleştirirler. Birbirleri arasında kıyasıya bir ideolojik mücadele vardır.Lenin bizzat kendi eserlerinde bu rekabeti açıklar.“Senin eski örgütlerin bir melekti yavrum” yapmayalım. Melek de, tonton da değillerdi.Yorulmuş sol boksörler birbirine sarılmış dayanışmacılık yapıyorlar.Dayanışmalarının temeli emin olunuz ki nefeslerinin tü-kenmiş olmalarıdır.Dayanışmayı geçiniz bazı sol akımlarda şövalyece savaş-manın “ş”si yoktur.Gerçekten savaşacakları anı hiçbir zaman bilemezler. Sa-vaşmak nedir, onu da unuturlar gitgide. İlminde ilerle-dikleri tek konu sinsiliktir.Dayanışma, dayanışma diye konuşup gözünüze kül üfü-rürler.Dostlukları da düşmanlıkları da mertçe değildir.Bunları neden anlatıyorum? Bu metafizik uydurmalara prim vermeyelim diye.Demokrasinin olduğu her yerde seçimler vardır örneğin. Seçimlerde ne yaparız? Bir seçim yarışına gireriz. Bize az oy verilir veyahut çok oy verilir. Bu bir sorun olamaz. Demokrasi insanların fikirlerini, emeklerini ve eylemlerini yarıştırır ve bu gayet normaldir.Önderlik pazarlık konusu değildir.Önderlik bir al gülüm ver gülüm ilişkisi değildir.Önderlik işçi sınıfına layık olma yarışıdır.O kadar unutturulmaya çalışılıyor ki bunlar, hatırlatmak için tersten gidiyorum.Artık teori yok trend var.Herkesin düşündüğü şey teorik doğrudur, trend dahilin-deki kişilere göre. Başka ne olabilir ki? Peki ya kanıt ne? Trend içindekilerin aynı şeyi düşünmesi.Hiç kafa yormaya, stres yapmaya gerek yok.Eğer bu trend sahipleri 1917 Rusya’sında olsalardı size yemin ediyorum bin yıl boyunca Geçici Hükümet’i des-teklerdi hepsi. Mutlu mesut yaşarlardı. Mümkün olsa bir-birlerine durmadan e-mail atarlardı. Face’den birbirlerini dürterlerdi.1917’de sadece Lenin ve ardı sıra Bolşevikler Geçici Hükümet’in gevşek ellerinden düşen iktidarı çekip al-mayı savundu. Bu görüş başlangıçta, (genç Molotov hariç) herkese karşı Lenin’in tek başına ortaya koyduğu fikirdi.Yol bilen Lenin kervana katılmadı.Bolşevikler Geçici Hükümeti tutuklayarak tarihin düğü-münü çözmüşlerdi.Lenin, Nisan Tezleri’ni herkese ilk okuduğunda Bogdonov Hazretleri “Bu bir delinin sayıklamaları” demişti. Golden-berg Lenin’i Bakunin’e benzetti. Steklov ise soyut buldu.Neymiş? Trend her zaman iyi teori olmazmış.İyi teori genel eğilimin dışından çıktı.Günümüzün trend mensupları bence Menşeviklerin ya da Legal Marksistlerin tırnağı bile olamaz. Onlar sadece hatalı politik görüşleri olan insanlardı ama çok çalışkan ve dirayetliydiler. Şimdikiler ancak apolitik ya da nihilist olarak nitelenebilir.Festivallere katılırlar, kampa, pikniğe ve çok solcu şar-kıların çalındığı konserlere giderler. Her şey kültürel ve sportiftir onlar için.Eskiden devrimciler bir isyankar gibi yalnızca yıkıcı değil aynı zamanda kurucudur denirdi.Şimdi sıradan bir mağdur olmaktan bir kademe yukarı çıkamıyoruz.Varsa yoksa sonsuz mağdurum, mağdursun, mağdur.Trend mensuplarına göre hep fazla fraksiyon vardır. Bun-lar trendi bozucu şeylerdir. Müsaade edilmemelidir. Top-lumda farklılık peşinde koşanlar, trendde şiddetle aynılığı savunmaktadır.Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın dönemini kapattı çok bizim trendciler.Allah onlara değil akıl-fikir ihsan eylesin.

[email protected]

Geçtiğimiz gün AKP İstanbul İl Gençlik Kolları’nın 3. Olağan

Kongresi’ne geçirdiği operasyon nede-niyle telekonferans yöntemiyle bağlanan Erdoğan buradaki gençliğe hitaben; “Modern dindar bir gençlikten bah-sediyorum. Diline, dinine sahip çıkan bir gençlikten bahsediyorum.” dedi. Erdoğan’ın gençliğin esas problemi olan işsizliğe hiç değinmediği konuşmasını dinleyen tüm gençler, tam da Recep Tay-yip Erdoğan’ın “tinerci olmayan genç-lik” tanımına uyan nitelikteydi. Onları Başbakan’ın tanımına uygun kılan ko-nuştukları değil, ne konuşmadıklarıydı.

“kimse kRiZ DuasıNa çıkmasıN”Erdoğan, “Hiç kimse ellerini ovuşturma-sın hiç kimse fitne ve fesat tohumlarının yeşereceği umuduna kapılmasın. Hiç kimse kriz duasına çıkmasın. Hiç kim-se kaos ve çatışma hayalleri kurmasın.” dedi. Erdoğan bu sözleriyle, kongrede neler konuşulmadığının ipuçlarını verdi. Tüm dünyayı etkisi altına alan ve büyük kapitalist şirketlerin ve hata ülkelerin bi-rer birer batmasına yol açan ekonomik bunalımı görmezden gelen Erdoğan “Kimse Kriz duasına çıkmasın” diyerek, gençlere krizi ve işsizliği konuşmamala-rını öğütlemiş oldu.

Öte yandan Erdoğan, “Hiç kimse kaos ve çatışma hayalleri kurmasın” derken adeta “tutuklu gazetecilere, tu-

tuklu sendikacılara ve tutuklu öğren-cilere çok takılmayın” anlamına gelen talimatlarını sıraladı. Erdoğan’ın da, Bülent Arınç’ın da kongrede en vurgu yaptıkları nokta gençliğin heyecanı ol-du. Böylece gençliğin yalnızca “heyecan arayan” bir kuşak olarak algılandığı bir kez daha belirginleşti.

GeNç akaDemisyeNleRDeN başbakaN’a yaNıtBaşbakan Erdoğan’ın “dindar nesil ye-tiştiriyoruz” sözleriyle başlayan ve süre-giden bu tartışmaya geçtiğimiz günlerde genç akademisyenler de katıldı. Hazır-ladıkları video ile Başbakan’a seslenen akademisyenler, “Bu sözleri son derece tehlikeli buluyoruz.” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben kaleme aldıkları mektubu okuyan ve bu görüntüleri YouTube üze-rinden kamuoyu ile paylaşan genç akademisyenler, “Bizler; Müslüman, Hristiyan, Yahu-di ya da Zerdüsti, Alevi veya Safii, dindar ya da dinsiz, Ateist veya Agnostik, laik-liğin gerekliliğine yürekten inanan genç akademisyen-

ler olarak dindar ve muha-fazakar bir gençlik yetistirmeye dair son açıklamalarınızı son derece tehlikeli ve ürkütücü buluyoruz.” dedi.

Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve 500 öğren-cinin siyasi görüşleri nedeniyle tutuklu olarak yargılandığını belirten akademis-yenler, yürüttükleri kampanya sonucu topladıkları 3 binden fazla imzaya da videonun son bölümünde yer verdi.

ZaRaRlı çOcuklaRı DOğmaDaN yOk eDelim!Tam da gençliğin şekillendirilmesi tar-tışmaları sürerken, akıllara durgunluk verici bir öneri de Erzurum’da bir okul müdüründen geldi. Erzurum’da düzen-lenen huzur toplantısında kavga, anlaş-mazlıkların nedenleri ve bunlarla nasıl

baş edilebileceği konuşuldu. Çocukların şiddete eğilimli olmasının aile ve çevre-ye bağlı olduğundan bahsedildiği sırada söz alan Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü Mustafa Aydın şöyle konuştu:

“Çocuklar bir defa genellikle hırsız. Bir kere yoğurt bozuksa, mayası bozuktur. Aile ne ise, çocuğu odur. En önemli tespitim, suça meyilli çocukların yüzde 90’ının ailelerinin geçimi sosyal yardım-laşma vakfı tarafından karşılanıyor. Yıllar önce Brezilya’da sokak çocuklarını yok

etmek için bir örgüt kurulmuştu. Kusura bakmayın, belki biraz anormal gelebilir ama ben şunu istiyorum: Tıp bu kadar gelişti yüz nakli yapılıyor. Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkar-sınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye za-rarlıysa yürümeden yok edilsin.”

Aydın’ın Hitler faşizmini aratmayan bu sözleri, genç kuşağın nasıl şekillendi-rilmesi gerektiği tartışmasında nasıl ileri-ye gidilebileceğinin son derece manidar bir göstergesi oldu.

Bir yandan “gençleri şekillendirme” tartışmaları sürerken, bir yandan da de-vamlı artan genç işsizliğe ve gelecekle-rinin çalınmasına karşı mücadele eden gençlerin, Hacettepe Üniversitesi’nde söz haklarını kazanması ve rektörle üni-versitenin geleceğini belirleyen toplantı-lar yapması gibi bir örnek de önümüzde duruyor. Gençlerin kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olduğu örnekler art-tıkça, “Nasıl bir gençlik?” konusu daha çok tartışılacak gibi görünüyor.

Nasıl bir gençlik isterdiniz?İstanBUlSANEm DENİz KURAL

Erdoğan’ın başlattığı “dindar gençlik” tartışmaları sürüyor. Geçtiğimiz gün yine bir konuşmasında “modern dindar bir gençlikten bahsediyorum.” diyen Erdoğan’a bu kez de genç akademisyenler tepki gösterdi. Öte yandan Erzurum’da konuşan bir ilköğretim okulu müdürünün sözleri ile genç kuşağın nasıl şekillendirilmek istendiği bir kez daha ortaya kondu.

Dink cinayetinde devletin hataları sorgulanıyor

Kadınlar tecavüzcülere indirim değil, ağır ceza istediler

HES’çileri halk konuşturmadı

Devlet Denetleme Kurulu yayınladığı raporda Hrant Dink raporunda kamu

görevlilerinin soruşturmalarında hatalar ol-duğunu tespit etti.

19 Ocak 2007 yılında katledilen Hrant Dink cinayeti davasında devlet görevlileri-nin tüm ihmallerine karşın “örgüt olmadı-ğı” yönünde karar verilmişti. Oysa Erhan Tuncel’in cezaevinden çıkmasının ardından yaptığı açıklamaları ihbar niteliği taşıyor ve cinayette örgütün var olduğunu ortaya çıkarıyordu. Şu an davanın Yargıtay aşa-ması bekleniyor. Ancak Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) önceki gün yayınladığı rapor, kamu görevlilerinin Hrant Dink cina-yetindeki ihmalini araştırırken aynı zamanda bir gerçeği daha bir kez daha ortaya koydu: Devlet bu cinayeti önceden biliyordu.

kamu GÖReVlileRi GÖReVleRiNi yaPmaDıDDK’nın Hrant Dink cinayetine ilişkin ra-porunda; Hrant Dink’e yönelik bir tehlike-nin varlığının emniyet ve jandarma persone-lince öğrenilmiş olduğu halde Hrant Dink’in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği belirtildi. Raporda; idari makam-ların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her

kademedeki sorumluların zincirleme eylem-leri sonucunda tehlikeyi önlemek için gere-ken tedbirlerin alınmadığına işaret edildi.

GÖReVlileR sORuştuRulmaDıRaporda, “Gerek Anayasanın 17. maddesin-de gerekse iç hukukun bir parçası durumun-da olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesinde ifadesini bulan yaşam hakkı-nın korunması hususundaki pozitif yüküm-lülüğün yerine getirilmediği ve böylece ağır bir kamu hizmet kusurunun oluşumuna se-bebiyet verildiği” belirtildi. Ayrıca, Dink’in ölümünün ardından devlet yetkililerinin veya organlarının sorumluluklarını ortaya koymak açısından gereken soruşturmaların derhal başlatıldığı ifade edildi.

Raporda ayrıca; “İdare organlarınca sür-dürülen soruşturmalarda yasal olarak ön-görülen süreçlere uyulmakla birlikte, gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin niteliğinden ge-rekse kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar, yanlışlıklar ve diğer eksiklikler sebebiyle yü-rütülen soruşturmalardan etkin bir sonuç alınamadığı kanaatine ulaşılmıştır.”denildi. yarIn GÜNcEL

Kadın Cinayetlerini Durdura-cağız Platformu, platform üyesi

kadın arkadaşlarına yönelik tecavüz da-vasının takipçisi olduklarını belirterek İzmir Bayraklı Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi olan genç kadının da-vasına platform üyeleri sahip çıktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri 20 Şubat günü İzmir Bayraklı Adliyesi’nde görülen duruşma önce-sinde yaptıkları açıklamada, 21 Kasım 2010 tarihinde İzmir Bornova’da Gök-

han Muşmula ve Ali Yavaş’ın tecavüzü-ne uğrayan üniversite öğrencisi kadın arkadaşlarının uğradığı cinsel saldırının tesadüf olmadığını belirtti.

mÜNFeRit Değil, mÜtemaDiyeNKadına yönelik şiddetin münferit olay-lar olmadığına değinen platform üyeleri, yaptıkları açıklamada verilen ceza indi-rimlerinin kadın cinayetlerini, taciz ve tecavüzleri adeta teşvik ettiğini belirtti. Platform üyesi arkadaşlarının davasının takipçisi olacaklarını belirten kadınlar erkek şiddetini devletin de meşru kıldı-

ğını belirttiler.Duruşma, sanıkların tutuklu yargı-

lanmasına devam edilerek 10 Mayıs’a ertelendi. Kadın Cinayetlerini Durdu-

racağız Platformu üyeleri 10 Mayıs’ta gerçekleşecek duruşmada yine ad-liye önünde olacaklarını belirttiler. yarIn GÜNcEL

Elazığ’ın Kovancılar İlçesi’ne bağlı Yarımca Beldesi’ne kurulmak istenen HES hakkında bilgi vermeye gelen

Çevre ve Şehircilik Müdür Yardımcısı’nı ve fabrika görevlilerini belde sakinleri konuşturmadı. Çıkan kavgada 2 kişi yaralandı.

Page 4: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

Erdoğan, “Dindar nesil yetişti-receğiz” açıklamasıyla, talihsiz

bir şekilde, amaçlarını sade bir dille ortaya koymuştur. Aynı zamanda genç-liğin gerçek sorunlarının kenarından bile geçmeden soyut kavramlarla somut koşulları anlamlandırmaya çalışıyor.

Fakat AKP, bu açıklamayla, somut sorundan kaçmakla birlikte, geleceksiz-leştirme politikalarının varlığını ispat-

lamış oldu. AKP, artık marjinalleşmeye başlamıştır. Çünkü gençlerin esas sorunu olan işsizliği türlü oyunlarla yok gibi göstermeye çalışıyorlar. Üniversitelerdeki eğitimi paralılaştırıp, sadece belli bir gelir seviyesindeki aile-lerin çocuklarına eğitim hakkı tanıyorlar.

Üniversitelerdeki niteliksiz

eğitim karşısında ve kapitalizmde ka-derimiz olan işsizlik karşısında bizlere meydanlara çıkmaktan, söz hakkımızı almaktan başka bir seçenek bırakmı-yorlar. Fakat Başbakan aynı cüretle

sokaklarda ve üniversitele-rinde söz hakları için mü-cadele veren gençlere diğer bir seçenek olarak, dindar olmayı öneriyor.

Başbakan Erdoğan’ın bu açıklamaları yapması ken-di ideolojisine göre doğru. Zaten bizim temelde karşı

çıktığımız da Erdoğan’ın ideolojisidir. Onların ideolojisine karşı olduğumu-zu söyleyecek bir alan bırakmamaları, yetiştirmek istedikleri genç kuşağın te-melini oluşturuyor.

Bizler, onların yasakladıkları siyase-ti, yapmaya devam edeceğiz. Egemenle-rin sunduğu seçenekleri elemek yerine kendi seçeneğimizi yaratacağız. Tek tip bir gençlik modeli öneren, bu model-den farklı düşünen her kesimi tutuk-layarak yok etmeye çalışan Başbakan’a Yunanistan ve İspanya gibi ülkeleri ha-tırlatmakta bir sakınca görmüyorum.

Diyarbakır Cezaevi’nde süresiz açlık grevi başlatan BDP milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız’ın ardın-

dan, BDP ve Blok Grubu milletvekilleri parti genel merkezinde 2 günlük açlık grevine başladı.

siyasi sOykıRım OPeRasyONlaRıNa kaRşıBDP’nin resmi internet sitesinde yer alan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak imzalı açıklamada, “AKP Hükümeti’nin aralıksız sür-dürdüğü siyasi soykırım operasyonlarını, İmralı Cezaevi’nde giderek ağırlaştırdığı tecrit uygulamalarını ve Kürt sorununda çatışmaları tırmandıran operasyonlarını protesto amacıyla” Di-yarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selma Irmak ve diğer siyasi tutukluların süresiz açlık grevine başladığı bildirilmişti.

Demirtaş, MİT mensuplarını cezaevine göndermeyi ka-bul etmiyorsan, sorgulanmalarını kabul etmiyorsan, bu halkın seçilmiş temsilcilerinin, belediye başkanlarının, siyasetçilerin, milletvekillerinin cezaevinde olması da hükümeti artık rahatsız etmelidir.” dedi. yarIn SİYASEt

21 ŞUBat 2012 yaRıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

Çocuklarımızı mücadeleye emanet edelimHer gün öfkemizi katlayan yeni bir konuyla karşı karşıya-yız. Bu konular ne bizim ötemizde ne bize dokunmayacak olan yılanlar. Dolana dolan hepimizi sokacak yılanlar. Yaşanan acılar, zorluklar, şiddet, hukuksuzluk.Bu gidişattan herkes kendisini sorumlu görmeli. Evlatla-rını da sorumlu olarak yetiştirmekten mesul görmeli. “Ne Yapmalı?” sının peşine düşen bir nesil için.Tutuklamalar, hükümetin siyasi hedefiyle son hızla devam ediyor. Her ayın tutuklama dalgası bir yere saldırıyor. Bu ayki Kürt siyasetine yönelmiş olan tutuklama dalgasının hedefinde 8 Mart, Kadınlar var. Bu nedenle KESK’li ka-dınları tutukladılar.Uludere’de 34 köylü Kürt oldukları için sınır boylarında askeri uçaklarla naklen öldürülüyor ve suçlularla ilgili so-mut bir adım yok hala.Bir hareketlilikle yapılan kazılarda insan kemikleri çıkıyor ve hiç bir yargılama süreci işlemiyor. Hatta kaybettiği yakınının bedenine ait kemiklerine ulaşan aileler var. Yar-gılama yok. Geçmişte uygulanmış faili meçhul cinayetler bir taraftan aklanıyor. Dosyalar, ifadeler, zaman aşımına terk edilmek isteniyor.Bu siyaset biçimi evrile kıvrıla toplumda büyük bir kin ve nefreti pompalıyor. Nereye kadar? Biz durdurana kadar.Yoksa A’dan Z’ye AKP’nin müesses nizamı uygulamala-rında hızla yol almaya devam edecek.Yakınmakta bir yere kadar kardeş. Yakına yakına ömür geçer mi? Bir ömür boşa geçeceğine ağlayanlar için geçse fena mı olur? Olmaz çocuklar. Hiç fena olmaz.“Dindar nesil içeri tinerci çocuklar dışarı” nefretini yara-tan bakış ve dil tepki gördü. Fakat kendine yol da buldu. Yansımalarını yarattı yaratacağı kadar. Ayrımcılığı hort-latmaya devam etti.Şimdi de okul müdürü olarak karşımıza çıkıyor düşmanca ve nefret dolu bir ağız.Büyüyen çocuğa baskılar işkencelerden de öte yok etmeyi uygun gören bir ağız. “Genlerle araştırması yapılsın ve doğmadan yok edilsin” diyebilen bir ağız. Kundaktaki çocuğu bile yok etmeyi aklından geçiren bir akıl. Çocuklarımızı emanet etmiş olduğumuz okul müdürle-rinden sadece biri. AKP Hükümetinin peşinde kümelenen kurumlarının salık verilmiş resmi toplantılarından birinde kendini ifşa ediyor. Okullardaki yaratılmak istenen düşünceye bakınız. Çocuklarımızı uyaralım, donatalım. Çocuklarımızı her yaşında aklın önemini anlatalım. Akıl ve fikrin üstünlü-ğünlüğüyle yetiştirelim.Sadece dindar nesilden sorumlu olan hükümet yarattığı ayrımcı mekanizmalarla okul müdürünü sarıp sarmala-yacaktır. Binlerce okul müdürü bu yolundan şaşmayarak devam edecektir. Çünkü sistematik bir ayrımcılıkla karşı kar-şıyayız. Mahkemede tutuklamalarla halk arasında da kardeş kav-gasını yaratarak ilerliyor.Bu ayrımcı politikalarla çocuklar sabah okula gittiğinde nasıl yok edeceğini düşünerek seçim yapan bir okul mü-dürü ile karşılaşacaklar.Siz artık bu okul müdürünün okul koridorlarında tö-renlerde neler neler salık verdiğini ve nasıl bir düşmanlık yaydığını varın bir düşünün.Van depreminde Kürt Bölgesi olmasını kastederek “hak ettiler” demeye getiren sunucuya bir şey yapmayan bir anlamda takdir edenler aynı anlayışı okul müdürüne de yapacaklar.Kardeş kavgası acıların en acısıdır. Evladını düşünüyorsan kardeşini de düşünmelisin.Toplumda kardeşlik güçlense bu söz dile gelemez. O dil parçalanır. O gülüşmeler boğum boğum olur. Konuşanı da güleni de olduğu yerde boğar.Aman çocuklarımızı doğru yerlere emanet edelim. Ço-cuklarımızı dünyayı değiştirmenin ilmini ve bilimini öğ-renecekleri mücadele hayatına emanet edelim.

[email protected]

AKP’nin görüşmelerin ardın-dan kabul edilen grup önerisine

göre, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan teklif, 48 saat geç-meden, Genel Kurulda ele alındı ve yasanın belli maddelerinde değişiklik kabul edildi.

mit içiN 17 saat mesaiTBMM Genel Kurulu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ve 4 MİT’çi hakkında yakalama kararı çı-karılması üzerine tartışılmaya başlayan kanun teklifi için, saat 13.00’da baş-layan çalışmasını ertesi gün 05.50’de tamamlayarak, yaklaşık 17 saat mesai yaptı. MİT Kanunu’nda değişiklik yapan teklifin görüşmelerine ise saat 17.30’da başladı. Teklifin kanunlaşma-sından sonra Meclisin çalışmamasını içeren Danışma Kurulu önerisi de Ge-nel Kurulda kabul edildi.

AKP, muhalefet partilerini ikna et-mek için kabul edilen bu madde üze-rinde bazı değişiklikler yaptı. AKP’nin verdiği değişiklik önergesi üzerine, tek-lifin 1. maddesindeki ‘’MİT mensup-larının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendiri-lenlerin’’ ifadesi, ‘’MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin’’ şek-linde değiştirildi.

mit, başbakaN’a sORulacakÖnerge doğrultusunda kabul edilen madde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve haklarında yakalama kararı çıkarı-lan 4 MİT’çiyi doğrudan etkileyecek. Madde aynı zamanda, MİT mensup-larının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Baş-bakan tarafından görevlendirilenlerin, görevlerinin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ya da özel yet-kili mahkemelerin görev alanlarına giren suçları işledikleri iddiasıyla hak-larında soruşturma yapılmasının Baş-bakan iznine bağlı olmasını içeriyor.

Teklifle ilgili değişiklik önergesi üzerine söz alan CHP Aydın Millet-

vekili Bülent Tezcan, Başbakan’a cid-di boyutta yetkiler verdiği gerekçesiyle teklifi eleştirdi. Tezcan, teklifin telaş ve heyecanla, Meclis’in önceden plan-lanan çalışma düzenini değiştirerek görüşülmeye çalışıldığını söyledi.

ZaNa: “mit’iN GaZabıNDaN kORuNma-ya çalışılıyOR”BDP Milletvekili Leyla Zana, birinci madde üzerinde yaptığı konuşmaya, ‘’Halklarımızın değerli vekilleri’’ di-ye seslenerek başladı. Vekillere Aziz Nesin’in Korkudan Korkmak kitabını okumalarını öneren Zana, herkesin kendi korkusundan korktuğunu vur-guladı. Zana sözlerine şöyle devam etti: “Tarihin cilvesine, tanrının işine bakın. Dün toplumu, Kürdü, Türkü, Arap, Çerkez sağ, soluyla MİT gibi bir kurumsal alanın gazabından kendini korumak için olağanüstü çaba içine giriyordu, korkularından bazı geceler gece giysisini giymeden kafasını yastığa koyuyordu. Geldi gitti, şu anda MİT korkudan kendini kurtarmak için özel yasa çıkartma ihtiyacı duyuyor. Ülke ne çektiyse özel ve tüzellerden çekti. Özel, tüzel ne varsa kaldıralım.”

17 saatlik mesainin ardından TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, 21 Şubat Salı günü saat 15.00’de top-lanmak üzere birleşimi kapattı.

cumHuRbaşkaNı GÜl De kabul ettiCumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre Gül, 6278 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’u yayımlanmak üzere Başbakanlığa gön-derdi.

mHP: akP’NiN kalleşliğiDiRAKP hükümetinin MİT görevlilerini korumasını eleştirip MİT’in görevi-nin sadece, Türkiye’ye yönelik yabancı operasyonları izlemek ve gerektiğin-de de etkisiz hale getirmek olduğunu belirten Bahçeli: “Kendi devletine, varlık nedeni olan milletine namlu çeviren, aleyhe çalışan bir istihbarat oluşumuna dünyanın neresinde şahit olunmuştur?” diye sorarak hükümetin bunu açıklığa kavuşturması gerektiğini söylemişti.

Başbakan Erdoğan’a tavsiyelerde bulunan Bahçeli, “Var olan çekişme-

lere bir an önce son vererek, aklı se-limi ve sağduyu hakim kılmanız mil-letimizin en öncelikli beklentisidir. Başbakan sıfatıyla, Türkiye’yi istikrar içinde yönetme sorumluluğu içinde olduğunuzu ve bunun sonsuz yararlar sağlayacağını görmeniz gerekmektedir. Bu nedenle MİT müsteşarını koruma altına almanıza gerek ve ihtiyaç yok-tur. MİT müsteşarı ve diğer görevli-ler İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına giderek bir an önce ifade vermelidir.” demişti.

cHP, aNayasa maHkemesiNe GÖtÜRe-cekCHP’nin Parti Meclisi toplantısında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, geçmiş-te kamu görevlileri tarafından işlenen faili meçhul cinayetleri anımsattı ve bu düzenleme ile kamu görevlilerine faili meçhul cinayet işleme yetkisi verildi-ğini ileri sürdü.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin de, “Cumhurbaşkanı veto etmezse, CHP MİT Kanunu’nu Anayasa Mahkemesi’ne götürecek” dedi.

MİT yasası Meclis’ten geçtiankaracAN ERSOY

tBmm genel kurulunda, mİt kanunu’nda değişiklik yapan kanun teklifi kabul edildi. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve milli İstihbarat teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan teklif, 12,5 saat süren görüşmelerin ardından 63 red oyuna karşı, 266 oyla kabul edilerek yasalaştı.

BDP’li vekiller açlık grevinde

S ü r e k l i olarak dev-

letten, Kürtçe ile ilgili ‘’eğitim hak-kını’’ da içeren bir dizi hak talep edi-lir ve bunun için mücadele edilir. Kuşkusuz bu ta-

lepler diğer etnik kesimler için de iste-nir. Bu taleplerin özüne yönelik, devletin ‘’tekçi’’ anlayışı devreye girerken bunun karşısında sol-sosyalist muhaliflerin tavrı ‘’ulusalcı’’ tavır ile ‘’devrimci’’ tavır ara-sında değişkenlik gösterir.

Her ne kadar devrimciler ‘’tekçi’’ anlayışa karşı olduklarını söyleseler de, hala bu konuda Kemalist anlayışı tam olarak terk edememiş, çok dilliliği ve kültürlülüğü içselleştirmiş oldukla-rı söylenemez. 2000’li yılların başı-na kadar Kürt Demokratik Hareketi (KDH) bile Türkçe merkezli bir dil kullanıyordu. Niyetlerden ziyade, bu tablo asimilasyon sürecinin etkilerinin ne kadar vahim sonuçlar doğurduğunu

bize gösteriyor.Diğer yandan KDH son on yıllık

süreçte bu tabloyu büyük oranda de-ğiştirirken, sol-sosyalist cenahtan da çok dillilik ve kültürlülük noktasında kimi samimi kimi popülist gelişmelerin olduğunu görmekte fayda var. Ancak, bu yeterli değildir. AKP’nin ‘’açılım’’ politikası ile birlikte, Türkiye’nin batı-sında yaşayan Kürtlere yönelik bir linç kampanyası da başlatıldı. Bu noktada Kürtlere yönelik çok ciddi saldırılar yaşanırken Türk milliyetçiliği ırkçılık boyutunda, ‘’halkın hassasiyeti’’ lezze-tinde kışkırtıldı.

Kürt nüfusunun dünnyadaki en yo-ğun kenti/metropolü olan İstanbul’da bugün Kürtçe’yi kullanmak artık bir zorunluluktur. 80’li 90’lı yılların ‘’göç’’ ettirme furyasından sadece İstanbul de-ğil neredeyse bütün Türkiye nasibini aldı ve Kürtler Türkiye’nin batısına doğru göç ettirildiler. Bu süreç ‘’Kürtçe konuşan insanların’’ tüm ülkeye yayıl-masını sağlarken ‘’yalanlar’’ ile büyüyen ‘’batıdaki halkın’’ tüm ezberlerini de allak bullak etti. Konunun bu yanı ayrı bir araştırma konusudur. Ancak, artık Kürtçe bölgesel değil tüm Türkiye’nin ikinci ulusal boyuttaki yaygın dili ha-line gelmiştir.

İstanbul’un çevre semtlerinin (va-roşlar) atölyelerinde kahir ekseri çalı-şanlar Kürt. Kürt işçiye sınıf bilincini götürmenin anahtarı da Kürtçedir. Çünkü Kürtler kendisine kendi dili ile hitap edene güvenirler. Ya da Kürtçe bilmeyene güven duymadıkları gibi yaşanan süreç, iyice bu güvensizliği beslemiştir. Kendisine ilgi gösterenlere en fazla ‘’Tirkén baş.’’ Yani ‘’iyi Türk’’ diyerek gene de ‘’farklılığına’’ vurgu yapar.

Bunun nedeni ise Lazca, Arapça ve benzeri diller konuşulunca insanlar saldırıya uğramazken, Kürtlere yapılan saldırıları artık toplumsal olarak kendi-sine yapıldığını hissetmesi. Zira Kürt-çe konuşanlar öldüresiye dövülüyor ve Kürtçe şarkı söylediği için katlediliyor.

Ve sosyalistler, dilleri ve kültürleri nedeniyle sürekli horlanan, aşağılanan ve ötekileştirilen Kürtlerin nezdinde artık ‘’iyi Türk’’ olmayı aşmak zorun-dadırlar. Türkiye sosyalistleri ‘’Türk solu’’ kavramını reddetmeli. Bunu da pratiklerinde göstermeli. Bu anlamda diğer etnik diller-kültürlerden farklı olarak Kürtçe’nin, Türkçe’nin yanı sı-ra, ulusal bazda, sosyalistler tarafından kullanılması ve doğallaştırılması zorun-lu hale gelmiştir.

Kürtçe açısından ‘’örgütsel ihtiyaç-lar’’ bahanesi artık geçerliliğini yitirmiş-tir. Kürtçe’ye yönelik tahammülsüzlüğe karşı en iyi cevap bu olacağı gibi, Kürt halkının ‘’duygusal kopuşuna’’ da engel olmanın en iyi yolu budur.

Kürtçe yazmak-çizmek, politika yapmak sadece ulusalcı Kürtlerin vazi-fesiymiş gibi algılanmamalıdır. ‘’Halk-ların kardeşliği’’ şiarının altını sosyalist-ler doldurmalıdır.

Sosyalistler ulusal bazda Türkçe-Kürtçe ve diğer yerel dilleri kullanarak çok dilliliği kendinde somutlamalı. Kı-sacası, devletten isterken bir taraftan da sen yap yapacağını!..

Sizce bunun zamanı gelmedi mi? Devletin onayını mı beklemeliyiz?!

Mahir’i, Fatsa’yı, Direniş Komitele-rini, TARİŞ’i, 16 Haziran’ı vb. Kürtçe anlatma vakti gelmedi mi?

Eğer vaktidir, gökkuşağının bütün renkleri ile konuşmanın zamanı diyor-sak, ilk yapılacak iş ‘’Rojbaş’’ demektir.

-Biji Biratiya Gelan!-Yaşasın Halkların Kardeşliği!-Biji Parti ya Tevgera Kedkaran!-Yaşasın Emekçi Hareket Partisi!

ÖnDEr çarkçI EHp ÜYESİ 1 no’lU F tİPİ HaPİsHanE KOcAELİ

Rojbaş

EHP Eskişehir Gençlik Sorumlusu Can Ersoy:Gençlerin asıl sorunu işsizlik

ÖNDER ÇARKÇı

Page 5: Yarın 20

12 Eylül faşizmi koşullarında Türkiye dışına çıkan ve memleketini bir daha göremeden,

sürgünde yaşamını yitiren devrimcilerden İbrahim Sevimli, ölümünün 10’ncu yıldönümünde anılıyor.

yOl aRkaDaşlaRıNDaN ibRaHim ağıRbaş isViçRe’DeN aNlatıyOR;“Askeri darbeden sonra bir süre Türkiye’de zor koşul-lar altında mücadeleye devam eden, ancak hareket olanakları daralınca mücadeleyi yurtdışında sürdür-mek üzere ülkeden çıkan Sevimli, uzun yıllar 12 Eylül sonrası Devrimci Yol platformundaki çeşitli direniş örgütlenmelerinde sorumluluklar üstlendi, Türki-ye’deki anti-faşist mücadeleyle dayanışma amaçlı eylemliliklerin ve aynı zamanda Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenlerin bulundukları ülkelerdeki eşitlik mücadelelerinin örgütlenmesinde en önde yer aldı, yazılarıyla, kitaplarıyla bu eylemliliklere, direnişlere teorik – siyasi düzlemde de önderlik etti.

Türkiye’deyken de genç yaşlarda katıldığı dev-rimci mücadelenin hep ön saflarında yer almış, önemli sorumluluklar üstlenmişti. Darbe olduğun-da Türkiye’de demokrat-devrimci kesimlerin saygın gazetesi Demokrat’ın yönetiminde yer alıyordu.

İbrahim Sevimli. 1981’de ayrıldığı memleketini bir daha görememiş, ancak çok ileri bir aşamasına geldiğinde kendini belli eden kansere beş aylık bir direniş sonunda, 10 Şubat 2002’de yenik düştüğünde 52 yaşındaydı. Türkiye’den ve Avrupa’nın çeşitli yerle-rinden büyük bir kalabalığın katıldığı cenaze törenin ardından, Hannover’de anti-faşistlerin mezarlarının bulunduğu Seelhorst Mezarlığı’na defnedildiğinde, Türkiye Devrimci Hareketi tarihinde unutulmayacak bir komünist olarak yerini almıştı.

52 yıllık kısa yaşamının 35 yılını sosyalist bir dev-rimci olarak geçiren, devrimci harekette, faşizme karşı direnişte, sonunda büyük bir yenilgi alan sol hareketi yeniden ayağa kaldırmayı hedefleyen arayışlarda hep ön saflarda yer alan Sevimli’nin yaşam öyküsünü ha-

tırlamak için sözü kendisine bırakalım:“1950 yılında Konya´da doğdum. Belli bir süre

Kuran kursuna gittim.1960 yılında 27 Mayıs darbe-sinden sonra kuran kursu mezunlarının imam ola-mayacağı kararı çıkması üzerine babam beni ilkokula gönderdi. İki senede ilkokulu bitirdim, daha sonra öğretmen okuluna gittim, Konya-İvriz öğretmen okuluna...

1968´de orayı bitirdim, Cihanbeyli´ nin bir köyü-ne tayinim çıktı. Fakat aynı yıl üniversite sınavlarına da girmiştim. Gazi Eğitim Enstitüsü, Edebiyat bölü-mü sınavlarını kazandım. 1968-69 öğretim yılından itibaren edebiyat bölümünde öğrenciliğe başladım.

Öğretmen okulundayken sol fikirlere eğilim du-yuyordum. Gazi’de iken bu eğilimim iyice güçlendi. Ve o sırada zaten dünya çapında bir gençlik hareketi söz konusuydu. Yükselen bir gençlik hareketi vardı. Türkiye´de de böyle bir hareket söz konusuydu. Ve bu hareketin içerisinde yer aldım. Okulun öğrenci der-neği başkanlığını yaptım. Dev-Genç üyeliği yaptım.

Tabii bizim gibi ülkelerde bu tür mücadelelerde yer almanın belli bedelleri de var. Bu bedellerden yüzlerce insan gibi ben de nasibimi aldım. 1971´deki askeri muhtıradan sonra, Demirel´in, şimdiki Cum-hurbaşkanı Süleyman Demirel´in Başbakanlıktan düşürüldüğü muhtıradan sonra, yüzlerce devrimci, solcu, demokrat insan gibi ben de gözaltına alındım, daha sonra hapishanede yattım.

10 yıla yakın ceza aldım, 4 yıla yakın hapishanede yattım. 1974´de Ecevit-Erbakan Hükümetinin çıkar-dığı aftan sonra cezamızı yatmış sayıldık.

Daha sonra ben yine kaldığımız yerden devrimci mücadeleye devam etmeye çalıştım. Öğretmen ör-gütlenmesinde yer aldım. Bunun dışında belli grup örgütlenmeleri içerisinde yer aldım...

Darbeden önce Türkiye´de o güne kadar ilk defa başarılabilen bir proje vardı: Bütün sola ve demok-rat kesime hitap eden, herhangi bir grubun yayını değil, bütün sola ve demokrat kesime hitap eden bir

gazete projesi vardı. Bu gazetenin gerçekleştirilmesi için koşturdum.

Yaklaşık 9 ay bu gazetenin çıkarılmasında hem yazar olarak, hem gazetenin örgütleyicilerinden birisi olarak çalıştım. Adı Demokrat idi bu gazetenin.

Hakikaten Türkiye sol tarihinde önemli bir plat-form olarak her zaman anılır bu gazete... Tabii bu ga-zete de bütün sol dergiler, demokrat dergiler-gazeteler gibi 1980 12 Eylül faşist cuntası sırasında kapatıldı...

Darbeden sonra Türkiye´de kalmaya çalıştım. Fa-kat hem içinde yer aldığım hareket, hem genel olarak bütün sol hareket ağır darbeler yemişti. Bizim gibi in-sanların Türkiye´de barınma şansı giderek azalıyordu.

Benim hakkımda da çeşitli davalardan dolayı tu-tuklama kararı vardı. Türkiye´de barınma şansım kal-mayınca, 1981´de Almanya´ya geldim. Almanya´ya kaçıp gelmek zorunda kaldım. O tarihten bu yana da Almanya´da yaşıyorum...“

Yaşamını devrime, sosyalizme adayan Sevimli, toprağa verilirken, defin işlemleri için memleketin-den alınan nüfus kayıt belgesinde hala “jandarma tarafından aranmaktadır” notu yer alıyordu.

(Yazının devamını www.yarinhaber.net adresinden okuyabilirsiniz)

03 ocak 2012 yaRıN05 21 ŞUBat 2012 yaRıN05

Demokratik Anayasa Hareketi’nin bir bileşeni olan Do-ğu-Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu; ‘Anaya-

sa Yapım Süreci ve Nasıl Bir Anayasa?’ başlığı altında, bugün İstanbul-Fındıkzade’de Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde panel-forum gerçekleştirdi. EHP Siyasi Büro Üyesi Hakan Öz-türk ve EHP İstanbul İl Başkanı İlke Acar da katılım gösterdiler.

Panel başlamadan önce EHP Siyasi Büro Üyesi Hakan Öz-türk açılıştan önce; birçok gazeteci, avukat, sendikacı, kadın, demokratik parti üyesi ve öğrencinin tutuklu olması sebebiyle Demokratik Anayasa Hareketi’nin içinde bulunamadığını söy-ledi. Öztürk, Türkiye’deki demokrasi mücadelesine omuz veren ve tutuklananlara en sıcak selamlarını yolladığını ifade etti.

DGD Platformu’ndan Abdülhakim Daş, yazar Enver Sezgin, yazar Ayhan Bilgen, Özgürlükçü Anayasa’dan Gencay Gürsoy, BDP eski yöneticisi Hamit Geylani ve Demokratik Anayasa Hareketi’nden Seydi Fırat’ın konuşmacı olarak bulunduğu pa-nelde ağırlıklı olarak hükümetin son dönem tutuklama politi-kaları şimdiki yasal olanakları ışığında değerlendirildi.

Forumda söz alan EHP İstanbul İl Başkanı İlke Acar da açıklamalarda bulundu. Acar, Demokratik Anayasa Süreci’nin takip edildiğini ve farklı kesimlerden birçok insanın panele katılım gösterdiğini söyledi. Önceden de tahmin edildiği üzere AKP iktidarının, yeni anayasa konusunda son derece ikiyüzlü bir politika izlediğini söyledi. yarIn GÜNcEL

Görüntülere yorum getiren Ayhan Sefer Üstün, “Uzmanla-

ra sorarak ‘bu insandır, bu hayvandır’ diyebileceğimiz görüntüler var. Şimdi insan ile hayvan yan yana geldiğinde ayrılamıyor. Bunlar biraz daha aralık-larla yürüdüğünde ‘bu insana ya da hayvana benziyor’ diyebileceğimiz gö-rüntüler var. İnsanla hayvanı zor ayırır-ken bunun köylü mü kaçakçı mı başka bir şey olduğunu söylemek hakikaten yanlış bir değerlendirme olur” şeklinde konuştu. Üstün, “İhmal var mı” soru-suna ise, “İhmal, kasıt var mı değerlen-dirmesi yapmak yanlış olur. Bu raporun sonucunda değerlendireceğimiz bir şey. Bunu yaparsak o zaman dükkanı kapa-talım arkadaşlar” yanıtı verdi.

“HeR şey ORtaDa”CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Ay-gün, olayın 3’ncü gününde Uludere’ye gittiklerini hatırlatarak, “Köylülerin bi-ze anlattığı bütün olaylar görüntülerle uyumlu” dedi. Aygün şunları söyledi:

“İlginç olan şu 18.23’te ilk olarak kafilelerin Türkiye tarafından Haftanin ve Kutalma derelerinin birleştiği geniş

ovaya geldiği, orada bir saat boyunca, -8 kamyon saydık biz-, katırlara yük-leme yapıldığı 19.16’da grubun köye doğru hareket etmeye başladığını iz-ledik. 21.40’ta da ilk bombardıman oldu. Grubun yarısı sanırım o bom-bardımanda yaşamını yitirdi. 18.23’ten 21.40’a kadar olan Heron görüntüle-rini izleyenler bunu yukarıya nasıl değerlendirdi? Yukarı görüntü izleme merkezine ne sordu? Uzman olmayan biz dahi köyden çıkıp geri dönmelerini görerek bunun sivil bir kaçakçı grup ol-duğunu anladık, uzmanlar niye anlaya-madı. Nasıl aktarıldı görüntüler yukarı? Yukarı neler sordu görüntülerle ilgili? Bu aradaki diyaloglarda neler tartışıl-dı? Bence kamuoyu bunu öğrenmeli. Bizim izlediğimiz 3.5 saatlik hızlandı-rılmış görüntü bunun bir sivil kafile olduğunu kanıtlamaya yetiyor.”

sONuç: GÖZleR FaRklıBilindiği kadarıyla hem komisyon top-lantısında hem de sonrasında millet-vekilleri arasında tartışma yaratan gö-rüntüler, hangi partinin izlediğine göre farklı yorumlandı. Tartışmanın şimdiki hali dahi İnsan Hakları Komisyonu’na güveni oldukça sarstı. Uzun süre bir

türlü kurulamayan komisyon en so-nunda Roboski’ye gitmiş, orada kalarak tanıklardan gözlem almış, olay yerini incelemişti. Saha incelemesinin ardın-dan Heronlardan çekilen görüntüleri izleyen komisyon üyeleri çeşitli yorum-lar yaptı, mensubu oldukları partilerin konuya dair arzularının doğrultusunda olayı ya gördüler ya görmediler ya da çekimser kaldılar.

Peki, ya şimDi?Her adımları medyada yer alan ko-misyon son icraatında aynı görüntüde farklı şeyler görerek güvenilmezliğini bir kez daha kanıtladı. Her adımların-da çelişkili açıklamalar yapan komisyo-nun bundan sonraki adımı belli değil. Komisyon adına açıklama yapan Sefer Üstün, 1.5-2 aya kadar raporu oluştu-racaklarını söylerken, akıllarda sonra ne olacak sorusu kaldı. Bilindiği gibi TBMM İnsan Hakları Komisyonu bir insanlık suçunu devlet nezdinde bel-gelese de onunla ilgili bir yaptırımda bulunmaya biliyor. Bu da komisyonun bıraktığı güvensizliği derinleştiriyor.

cemil kıRbayıR’ıN FailleRi seRbestDaha önce de 13 Eylül 1980’de gözal-

tına alınıp kaybedilen, Cemil Kırbayır için toplanan komisyon, kapsamlı bir rapor hazırlayarak, Kırbayır’ın işkence-de öldürüldüğünü belgelemişti. İşken-cecilerden dahi alınan ‘görüşlerin’ yer aldığı rapor sonucunda kesin kanaat belirtilmiş ve Kırbayır’ın devlet tarafın-dan öldürüldüğü kabul edilmişti. An-cak sonraki süreçte ailesi ve mücadele arkadaşları tarafından beklenen olmadı ve herhangi bir soruşturma başlatılma-dı. İşkencecilerin belli olmasına ve 380 sayfalık TBMM raporunun bulunma-sına rağmen savcılık en azından bir soruşturma dahi başlatmadı. Kimse-nin ifadeye çağrılmadığı gibi Cemil Kırbayır’ın hala bir mezarı yok.

34 kÖylÜNÜN De meZaRlaRı yOkRoboski’de katledilen köylülerin de hiç-bir hakkı iade edilmiş değil. Yakınları-nın defalarca açıkladığı gibi konunun gerçekten aydınlatılması ve sorumlula-rın yargılanmasından başka bir beklen-tileri yokken komisyon şu haliyle umut vermiyor. Diğer taraftan devletin ‘şefkat elini’ reddeden köylülere göre talepleri yerine gelmedikçe 34 köylü de aynen Cemil gibi mezarsız kalmış olacak.

Devrime adanmış bir ömür: İbrahim Sevimli

Şerzan Kurt davasında yine adalet yok

9 KESK yöneticisi kadın tutuklandı

Demokratik Anayasa Hareketi Paneli gerçekleşti

KCK operasyonları kapsamında 13 Şubat’ta gözaltına alınan ve savcılık işlemlerinin ardından akşam saatlerinde

tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilen KESK yöneticisi ve üyesi 14 kadın sendikacıdan 9’u tutuklandı.

KCK operasyonları kapsamında 13 Şubat günü KESK, SES ve Tüm Bel-Sen Genel Merkezi’ne yapılan baskın ile gözaltına alınan kadın sendikacılardan 9’u çıkarıldıkları mahkeme tara-fından tutuklandı.

Yaklaşık 9 saatlik savcılık ifadesinin ardından tutuklama istemi ile mahkemeye sevk edilen kadın sendikacıların mahkeme işlemleri geç saatlere kadar devam etti.

Şu dakikalarda sonuçlanan mahkemeye göre 14 kadın sen-dikacıdan 9’u tutuklanırken, sadece 5 kadın sendikacı serbest bırakıldı. Tutuklananların arasında KESK Kadın Sekreteri ve MYK üyesi Canan Aşan Çalağan da bulunuyor.

Serbest bırakılanlar: KESK eski Kadın Sekreteri Songül Mor-sümbül, Eğitim Sen Ankara Şube üyesi Nezahat Aslan, Eğitim Sen Ankara Şube Üyesi Meral Hız, SES Eğitim Sen 2 Nolu Şube üyesi Şefika Şimşek ve BES üyesi Leman Kiraz tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Gözaltıları protesto etmek için Ankara Adliye Sarayı önünde bir araya gelen KESK üyelerinin bekleyişi tutuklama kararları-nın ardından yerini tepkiye bıraktı. yarIn GÜNcEL

Şerzan Kurt davasında 12. duruşması görüldü. 12 Mayıs 2010’da polis kurşunuyla öldürülen üniversite öğren-

cisi Şerzan Kurt’un duruşmasında yine ceza çıkmadı. Önceki duruşmalarda da olduğu gibi EHP, BDP, ÖDP, ESP, BDSP ve Halkevleri gibi siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri Eski-şehir Adliye Sarayı’nın önünde nöbet tuttular.

Şerzan Kurt’un babası ve Avukat Mustafa Rolas mahkeme çıkısında duruşmayı değerlendirdiler. Rolas “Bu gençler bu ülkenin kaynaklarıdır. Ama birileri hoyratçasına öldürebiliyor-lar. Sonra da bir şekilde mahkeme de karartmalar yaptırıyorlar. Şerzan bir öğrenciydi. Kalemi ve defterinden başka bir şeyi yoktu. Onu öldüren şahıslar bu ülkenin geleceği için bir an önce cezasını alsınlar.” dedi.

Şerzan Kurt’un ailesinin avukatı konuşmasında, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’na da değindi. “ Bu kanun polislere ölçüsüz silah kullanma yetkisi veriyor. İnsanların yaşam hakkı ellerinden alınıyor.” dedi. Dava 6 Nisan’a ertelendi. yarIn GÜNcEL

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süreiçin ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

ankaracAN ÇOKSÖYLER

Görüntüler hükümeti ele veriyor34 kişinin hayatını kaybettiği roboski katliamının Heron’lardan çekilen görüntüleri, tBmm İnsan Hakları İnceleme Ko-misyonu tarafından izlendi. Görüntüleri izleyen komisyon üyesi milletvekillerinden her biri farklı yorumlar yaptı. Görüntülere dair belirlemelere her partiden farklı yorumlar geldi.

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Page 6: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

Esin Güneş da-vasının takipçisi

olan Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun duruşmayı Yarın Gazetesi’ne değer-lendirdi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor-mu olarak bütün illerde, başkaca kadın cinayetle-rinin davalarında olduğu gibi bugün de Esin Gü-neş için Siirt’teydik. Bu

mücadelemiz bu şekilde tüm illerde ve davalar da devam ediyor, diyen Uzun sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaten kaybettiğimiz kadın arkadaşlarımızın ailelerinden yeni dosyalar yeni davalar geliyor. Şu anda Batman’da yeni

bir dava var. Yine intihar süsü verilmiş bir kadın cina-yeti davası. Onun da şimdi yeniden takibine başlamış bulunuyoruz. Esin Güneş davası daha önce herhangi bir incelemesi savcılık tarafından yapılmayıp kapan-mıştı. Şimdi ise bizlerin mücadelesi, ailesinin ısrarları sayesinde ve tabi ki Esin Güneş’in avukatı ve gönüllü olarak davayı takibe gelmiş kalabalık bir avukat grubu-nun basıncı ile yeniden açtırdık ve çok ciddi anlamda bir ilerleme kat ettik. Bunlardan biri DNA örnekleri-nin yeniden incelenmesi ve eşi ve eşinin yakın arkadaşı ile karşılaştırılması vardı. Bunu hiçbir şekilde düzgün ele almayan savcılık makamına kararı yeniden kabul ettirmiş olduk.

Bunun dışında Esin’in hayatını kaybettiği o uçurum, kaza olamayacak bir uçurum. Bu kadar korkunç bir yer de kadın cinayeti olmuş olmasına rağmen olay yeri hiçbir şekilde incelenmemişti. Olay yerinin incelenmesi kararı aldırmamız da çok büyük başarı oldu.

“HeR DaVaDa sÖZ HakkımıZıN PeşiNDe OlacağıZ”Bir diğer mesele bütün uluslararası sözleşmelerde geçmesine rağmen bizim müdahillik talebimiz kabul edilmedi. Yani hâkim de savcı da kadınların doğrudan mağdur olmadıklarını ifade ediyorlar. Ama biz biliyoruz ki her gün 5 kadın öldürülmeye devam ediyor. Her gün en az 3 -4 tane kadın cinayetiyle biz karşı karşıyayız ve görüyoruz ki toplumun farklı kesimlerinden kadınlar olarak cinayetle karşı karşıyayız. O nedenle platformun bütün mahkemelerde söz hakkı vardır. Biz zaten bunu bakanlıkta da yasaya geçirmeye çalışıyoruz. Bunun ça-lışmasını yapıyoruz. Bunun her davada peşinde olacağız. Yasasını da yazacağız. Ayrıca takipçisi de olacağız.

“kaDıN ciNayetleRi eN ÖNemli maDDi OlGuDuR”Ayrıca, kadın cinayetleri şu anda katillerin, avukatla-rın bahsettiği gibi manevi değildir. Büyük bir maddi olgudur. İşte bu davada da bugün dile getirildi. Ka-dın ölümleriyle ilgili ifade ettiğimiz veriler manevi gibi gösteriliyor. Fakat bu Türkiye’nin en önemli maddi olgularından bir tanesidir. Biz de bu maddi olgunun değiştiricisi olan kadınlarız. Yani kadınların artık yaşam hakkını elde edecek düzeye getirene kadar takipçileriyiz. Bu mücadeleyi kazanacak öncüleriyiz.”

EDİtÖrlEr

tasarIm

DağItIm

İmtİyaz saHİBİ

sorUmlU yazI İŞlErİ müDürü

aDrEs

BasIlDIğI yEr

SANEm DENİz KURALİBRAHİm KESKİNSELÇUK KAYGıSızBERNA GÖRGÜLÜmELİKE ÇıNARASLıHAN pEHLİvAN RıFAt ÇApARDENİz ADıBELLİELİF KARANcAN ÇOKSÖYLEREmİNE AHıSLAFAtİH pEKEDİSGÜRKAN KÖSEEzGİ cEREN AĞtAŞKAAN ARSLANOSmAN ERDEm

FADİK tEmİzYÜREK

EmRE ÖztÜRK

RUmELİ c. mAtBAAcı OSmANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İStANBUL

ASpAŞ ASYA pAz YAY. DAĞ. tUR. REK. AŞ. EvREN mAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞcıLAR / İStANBUL

6 aylIk aBonElİk: 25 tl

SANEm DENİz KURAL ADıNA yaPI krEDİ HEsaP no: 229/8873511 IBan:tR38 0006 7010 Ptt HEsaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İŞBankasI HEsaP no: 6200 2465988 IBan: tR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI HEsaP no: 0615 57722685 5001 IBan: tR28 0001 0006 15577226 8550 01 garantİ BankasI HEsaP no: 31/6896034 IBan: tR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank HEsaP no: 0177542 IBan: tR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonElİk İçİn tEl: 0 507 516 85 [email protected]

21 ŞUBAt 2012 SALı SAYı: 20

420 işçi işten çıkarıldı

Dİsk genel-İş sendikası İstanul anadolu yaka-sı 1 nolu Şubesi yönetim kurulu üyesi İbrahim tuncer arın ile geçtiğimiz hafta seçilen DİSK’in yeni yönetim kurulunu konuştuk.

Türkiye’nin en büyük tekstil üreticilerinden biri olan Hey Tekstil’de 420 işçi çıkarıldı. Hiçbir açıklama yapılmadan

işten çıkartılan işçilerin ayrıca kıdem tazminatları ve maaşları da verilmedi. Bunun üzerine direnişe geçen içler 11 gündür fabrika önünde haklarını arıyor.

İstanbul Mahmutbey’de kurulu bulunan Hey Tekstil işçileri ücretleri verilmeden işten atılmalarına karşı kapı önünde diren-meye devam ediyor. 420 işçi, dört aydır şirketin “krizdeyiz” gerekçesiyle maaşlarını alamadı. Bir hafta önce de sözlü biçimde işten çıkarıldı. yarIn GÜNcEL

Esin Güneş davasında yine adalet yok

“Katillerin tamamı yargılansın”

Disk’ te yeni yönetim seçildi. Öncelikle yeni yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz ?Genel İş Başkanı aynı zamanda DİSK Genel Başkanı Erol Ekici oldu. Siyasi ideoloji olan devrimci kökenden gelen başkan sınıf adına iyi şeylerin olabileceğini düşünüyorum. DİSK yönetimine başarılar diliyorum.

yeni yönetim Disk’ in geçen 20 yılda emekçi kesimler nezdinde kaybettiği itibarı ve güç erimesinin önüne geçebilecek mi ?Şu anda konuşulan %10 iş kolu barajını DİSK ve HAK-İŞ aşamıyor. Bunu aşmanın yolu taşeron işçisinin örgütlenme-sinden geçer. 12 Eylül öncesi ne sendikacılık ne de işçi sınıfı önümüzde durmuyor.

yeni yönetim işçi sınıfını tekrar kucaklayacak mı ?Yeni DİSK Yönetiminin işçi sınıfını kucaklayacağını düşünü-yorum. Yapılacak olan yeni anayasanın işçi sınıfı üstünde ka-zanımlarını bekliyorum. Yeni yasaların hazırlanması ve taşeron işçilerinin sendikal örgütlülüğünün kesinlikle önünün açılması gerekmektedir.

sendika içi bürokrasi çok tartışılıyor. bu konu hakkında neler dü-şünüyorsunuz?Genel merkez ağırlıklı listelerin kazanıldığı görülüyor. Maalesef sendikaların arka bahçesi siyasi partiler olmuştur. Bunun için atama değil kesinlikle seçimle iş başına gelinmelidir.

sizce şu an işçi sınıfının en büyük sorunları nelerdir ?İşçi sınıfının en büyük sorunu iş kolu barajını %10’ dan geri çekilmesidir. Taşeron işçini sendikalı olması, yasaların daha demokratik olması gerekmektedir. Taşeronların önü açılmalıdır. Bir yeri örgütlemeye gittiğimizde önümüze yasal düzenlemeler çıkmaktadır. Şirketleri taşeronların farklı yerlerde ihale almaları işçilerin örgütlenmesinde engel teşkil etmektedir.

yeni yönetimden neler bekliyorsunuz? yönetim nereden başlamalı?Kesinlikle yeni yönetim taşeronlar ile başlamalı, yasal düzenle-meler yaptırarak, ihalelere şartname koyularak hayata geçiril-melidir. Yoksa bütün sendikaların kapısına kilit vurulacaktır. Taşeron işçilerinin taşeron sisteminin dayattığı kölece çalışma koşulları karşısında örgütlenmek sendikalı olmak isteğimizi ve insanca çalışma, yaşam koşulları talep ettiğimizi her yere haykırıyoruz. İstanBUl OSmAN ERDEm

“Yeni yönetimin ilk işi taşeronlaşmayla mücadele olmalı ”

24 ağustos 2010 yılında kocası güven güneş ve Beşir üzüm tarafından uçurumdan atılarak öldürüldüğü iddia edilen Esin Güneş’in davasının 3. duruşması 15 Şubat’ta Siirt Adliyesi’nde görüldü. Duruşmada Esin Güneş’in ailesini ülkenin dört bir yanından gelen Kadın cinayetlerini Durduracağız platformu temsilcileri ve EHp Genel Başkanı Sibel Uzun yalnız bırakmadı.

Duruşma boyunca platform üyeleri geciktirilen adalet için eylem yaptılar. Esin Güneş’in öldürülmesinin üzerinden ancak 1,5 yıl sonra başlayan davanın 3. duruşmasında yine adalet gel-medi. Dava 28 Mart 2012 tarihine erte-lendi. Sık sık kocasının şiddetine maruz kalan Esin öğretmen, yerleştiği ailesinin evinden kocasının ısrarı üzerine ayrıla-rak geri dönmüştü. Esin “Kale” denilen mevkiide uçurumdan yuvarlanarak ölü bulunduğu gün kocası Güven Güneş ve Beşir Üzüm onun yanındaydı.

aDalet GeciktiRiliyOR, aDaletsiZlik DeVam eDiyORGüven Güneş ve Beşir Üzüm polise verdikleri ifadede Esin’in “kaza sonucu” yuvarlandığını söylediler. Esin’in aile-si buna inanmadı. Birçok kanıt aileyi destekliyordu. Ancak tüm kanıtlara ve şüphelere rağmen iki şüpheli Güneş ve Üzüm hakkında ailenin yürüttüğü hu-kuk mücadelesi ile ve tam 1 buçuk yıl sonra dava açılabildi. Bugün Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan şüpheli sanık-lar tutuksuz yargılanıyor.

Saat 14.30’da başlayan duruşmadan tutuklama kararı çıkmazken, duruşma-ya Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Batman Barosu Kadın Komisyonu avukatları da olmak üzere altı avukat katıldı. Bir önceki duruş-mada reddedilen olay yeri keşfi ve Esin Güneş’in tırnak arasından çıkan DNA örnekleriyle karşılaştırılmak üzere alının Güven Güneş ve Beşir Üzüm’ün DNA örneklerinin tekrardan alınması talepleri, bu duruşmada avukatların savunmaları sonucunda hakim tarafından kabul edil-

di. Sanıkların tutuklu yargılanma talebi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinin davaya müda-hillik talebi ise reddedildi. Mahkemede konuşan bir tanık ise Esin Güneş’in ko-cası tarafından şiddet gördüğüne dair ko-nuşmaların daha önce geçtiğini söyledi.

“bu kaDaR Delili NeDeN Dikkate alıP iNcelemiyORlaR?”Duruşma sonrasında Yarın’a konuşan Avukat Gökçesu Özgül, platformun da-vaya müdahil olma taleplerinin reddedil-diğini belirtirken, “Batman Barosu Kadın Komisyonundan avukat arkadaşlarımız da davada bulundu.” dedi. Duruşma ön-cesinde konuşan Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık, davadan somut bir sonuç çıkmamasına tepki göstererek, “3. du-ruşmaya gelindi. Bu duruşmada ilerleme olmasını bekliyoruz. Olmazsa da ömrüm

yettiğince kızımın ölümünün aydınlan-ması için uğraşacağım, gerekirse yeniden mezarının açılmasını sağlayacağım an-cak yine de peşini bırakmayacağım. Siirt küçük yer görgü tanığının olduğunu da duyduk. Görgü tanığı her kimse çıkıp gelsin her şeyi anlatsın istiyorum. Bu mahkemede hakime de savcıya da sora-cağım. Olay yerini neden incelemiyorlar? Neyin üstünü kapatıyorlar? Bu kadar de-lili neden dikkate alıp incelemiyorlar?” dedi.

kaDıN ciNayetleRiNi DuRDuRacağıZ PlatFORmu yiNe aDliye ÖNÜNDeyDiPlatform üyeleri Türkiye’nin dört bir ya-nından gelerek davanın 3. duruşmasının görüldüğü 15 Şubat 2012 günü Siirt Ad-liyesi önünde eylem yaptı ve davaya mü-dahale talebinde bulundu. Emekçi Ha-reket Partisi Genel Başkanı ve platform üyesi Sibel Uzun’un da içinde bulunduğu temsilci heyeti Esin Güneş’in ailesinin ya-nında mahkeme salonuna girdi ve davayı içeride takip etti. Diğer platform üyeleri de Siirt Adliyesi önünde eylem yaparak “Kadın cinayetlerini durduracağız” diye haykırdı.

Sabah Siirt Adliyesi önünde bekleyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Plat-formu üyesi kadınlar, 12.30’da bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasını okuyan platform temsilcisi Berna Görgü-lü, “Buradan hakime, hükümete, kadın katillerini koruyan devletin tüm kurum-larına bir kez daha sesleniyoruz: Adaletin Türkiye’de işlemediği şu günlerde Esin Güneş’in davasını katil zanlıları en ağır cezaları alana dek takip edeceğiz.” dedi.

Duruşmayı içeride de takip eden Görgülü, duruşma sonrasında yaptığı açıklamada, “Duruşma esnasında karşı tarafın avukatı, maddi olgularla konuşul-masını istedi. Biz biliyoruz ki Türkiye’nin en yegane maddi olgularından biri ka-dınların sistematik bir şekilde ezilmesi ve hergün 5 kadının öldürülmesidir. Biz kadın cinayetlerini durdurmaya kararlı-yız. Esin’in ailesi başları dimdik mücadele ediyorlar. Biz de sonuna kadar onlarla omuz omuza olacağız.” diye konuştu.

Basın açıklamasına Berfin Kadın Da-yanışma Merkezi, BDP Kadın Meclisi, Kamer Kadın Vakfı, Barış Anneleri İni-siyatifi ve HDK Kadın Komisyonu da destek verdi.

Ankara’da OSTİM ve İvedik bölgesinde geçen yıl 20 kişinin

hayatını kaybettiği ve birçok işçinin de yaralandığı patlamaya ilişkin dava-nın 5. duruşması bugün Ankara Adliye Sarayı’nda görüldü.

Patlamanın üzerinden bir sene geç-mesine rağmen dava yine ertelendi.

Hayatını kaybeden işçilerin yakınları ise duruşmadan önce “OSTİM’İ, İvedik’i unutmadık, unutturmayacağız” yazılı pankart ile basın açıklaması yaptılar.

“aDalet istiyORuZ”Ankara Adliyesi’nin önünde yaptıkları basın açıklamasında “adalet istiyoruz, eksiksiz bütün sorumlular yargılansın” diyen yakınlar, bu davanın takipçisi ol-duklarını belirttiler. Patlamanın yıldönü-münde OSTİM’e anma yapacaklarını duyuru için gittiklerinde güvenlik gö-revlilerini engellemek için yolladıklarını söyleyen yakınlar, anmamıza dahi taham-

mülleri yok diyor.Adaletin sağlanması için taleplerini

“Sorumlu kamu kurumları ve temsilcileri için tefrik edilerek soruşturması devam eden dosyanın neticelendirilmesini ve birleştirilmesini istiyoruz. Patlamanın yaşandığı işyerlerinin sahipleri ve diğer yetkilileri de tutuklanmalıdır.” Diyerek dile getirdiler.

“kamu kuRuluşlaRı yaRGılaNsıN”5. duruşması bugün görülen OSTİM da-vasında tutuklu olan sanıkların Avukatla-rı’ nın birbirleri ile gerginlik yaşadığı göz-lemlenirken hayatını kaybeden işçilerin Avukatı “ Firmalar sürekli birbirine suç atıyorlar. Ancak tamamı suçludur. Belge-ler ile kanıtlandı.” Dedikten sonra “ 11 senede 12.000 işçi hayatını kaybetti bu sistematik olan sorunun çözülmesi için bu firmaları denetlemeyen Kamu kuru-luşlarının da incelenmesi gerekmektedir.” Diyerek Belediyelerin, Bakanlıkların da

sorumlu tutulmasını talep etti. Mahke-me ise bu talebi kabul etti. Bir daha ki duruşmaya kadar Bakanlıklar ve Beledi-yeler incelenecek. 6. Duruşma 13 Nisan tarihinde görülecek.

“katilleRiN tamamı yaRGılaNsıN”OSTİM’ de ihmal sonucu yaşanan patla-mada hayatını kaybeden Dilek Gürer’in

yakınları “Ersoy şirketi suçludur. Ancak Kamu Kurumları’nın da yargılanmasını istiyoruz. Biz yandık, sorumlular da yan-sın, Adalet yerini bulsun istiyoruz” dedi.

Avukatlar ise mahkemenin Belediye-leri, Bakanlıkları da inceleme kararını ka-zanım olarak gördüklerini ve bu davanın emsal teşkil edeceğini söyledi.yarIn EmEK

sİİrtSıLA GEmİcİOĞLU

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun Siirt’teydi:

Mücadelemiz tüm illerde

03 ocak 2012 yaRıN05 21 ŞUBat 2012 yaRıN06

sibel uZuN

Page 7: Yarın 20

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşla-rı kredi notlarını düşürmeye devam ediyor.

Moody’s aralarında İtalya, İspanya ve Portekiz’in de bulunduğu altı Avrupa ülkesinin notunu indirirken,

Fransa, İngiltere ve Avusturya’nın ise not görünümünü negatife çevirdi. S&P ise 15 İspanyol bankasının kredi notunu düşürdü.

Karar sonrası euro, dolar karşısında güç kaybederek 1.32’nin altına geldi. Dolar içeride de 1.7750 TL sevi-yesine çıktı. Moody’s, İspanya’nın notunu A1’den A3’e, İtalya’nın notunu A2’den A3’e, Portekiz’in notunu ise Ba2’den Ba3’e çekti. Kurum ayrıca Slovakya, Sloven-ya ve Malta’nın da notlarını indirdi. Not indirimleri sonrası Euro, dolar karşısında zayıflayarak 1.32 sevi-yesinin altına sarktı. Buna paralel olarak dolar içeride TL karşısında değer kazanarak 1.77’nin üzerine çıktı. Euro ise 2.33 seviyelerinden işlem görüyor.

15 isPaNyOl baNkasıNıN kReDi NOtu DÜştÜUluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard

and Poor’s (S and P), aralarında Santander, BBVA, Bankia ve CaixaBank’ın da yer aldığı 15 İspanyol bankasının kredi notunu düşürdü. Kuruluş yaptığı açıklamada, kararın, İspanya’nın geçen ay uzun vadeli kredi notunun indirilmesinin sonucu olduğuna dikkati çekerek, yüksek kredi provizyonları nedeniyle İspan-yol bankalarının karlılığının orta vadede ortalamanın altında kalabileceği uyarısında bulundu.

S and P, 10 bankanın kredi notunu bir basa-mak, 5 bankanın notunu ise 2 basamak düşürürken, İspanya’nın en büyük bankası Santander’in kredi no-tunu “AA-”den “A “ya, ikinci büyük bankası BBVA’nın notunu ise “A “dan “A”ya çekti. Kuruluş, her iki ban-kanın not görünümünü de “negatif ” olarak belirledi. S and P, 13 Ocak’ta İspanya’nın uzun vadeli kredi notunu iki basamak düşürerek “AA-”den “A”ya indirmiş, kre-di not görünümünü de “negatif ” olarak belirlemişti. yarIn EKONOmİ

Türkiye Kamu-Sen, “2012 Ocak ayında, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddini, 3 bin 299 lira

olarak belirlediğini” bildirdi. Türkiye Kamu-Sen’den yapılan açıklamada, konfederasyonun Araştırma Ge-liştirme Merkezinin yaptığı 2012 Ocak ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına göre, çalışan tek kişinin yok-sulluk sınırının yüzde 1,75 oranında artarak, bin 635 lira 33 kuruş olarak hesaplandığı belirtildi.

Dört kişilik ailenin asgari geçim haddinin ise yüzde 2,33 oranında artarak, 3 bin 299 lira 40 kuruş olarak tespit edildiği ifade edilen açıklamada, şunlar kayde-dildi: “Çalışan tek kişinin açlık sınırı bir önceki aya göre yüzde 2 oranında arttı ve bin 257 lira 60 kuruş oldu. Yapılan araştırmada bir memur ortalama maaşının yüzde 74,48’ini yalnızca gıda ve barınma harcamaları-na ayırmak zorunda kaldı. Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için Ocak 2012 maaşından geriye yalnızca 440 lira 26 kuruş kaldı.”

Açıklamada, görüşlerine yer verilen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, memur maaşlarına yapılan artışların gerçek enflasyonu karşılamadığını öne sürdü. Koncuk, “2002’den beri enflasyon yüzde 133,89 oranında artarken vatandaşlarımızın tüketmek zorunda olduğu ürünlerin fiyatı yüzde 164,64 oranında artış gösterdi. 9 yılda maaşlarının üçte birini kaybeden kamu çalışanları 2012 yılı için henüz zam alamamışlardır. Memurlarımız aylık 440 liraya geçinmek zorunda kal-maktadırlar” görüşünü savundu. yarIn EKONOmİ

Türkiye Kamu-Sen, “2012 Ocak ayında, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddini, 3

bin 299 lira olarak belirlediğini” bildirdi. Türkiye Kamu-Sen’den yapılan açıklamada, konfederas-yonun Araştırma Geliştirme Merkezinin yaptığı 2012 Ocak ayına ait asgari geçim endeksi sonuç-larına göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının yüzde 1,75 oranında artarak, bin 635 lira 33 kuruş olarak hesaplandığı belirtildi.

Dört kişilik ailenin asgari geçim haddinin ise yüzde 2,33 oranında artarak, 3 bin 299 lira 40 kuruş olarak tespit edildiği ifade edilen açıklama-da, şunlar kaydedildi: “Çalışan tek kişinin açlık sınırı bir önceki aya göre yüzde 2 oranında arttı ve bin 257 lira 60 kuruş oldu. Yapılan araştırma-da bir memur ortalama maaşının yüzde 74,48’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak

zorunda kaldı. Ortalama ücretle geçinen bir me-mur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için Ocak 2012 maaşından geriye yalnızca 440 lira 26 kuruş kaldı.”

Açıklamada, görüşlerine yer verilen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, memur maaşlarına yapılan artışların gerçek enflasyonu karşılamadığını öne sürdü. Koncuk, “2002’den beri enflasyon yüzde 133,89 oranında artarken vatandaşlarımızın tüketmek zorunda olduğu ürün-lerin fiyatı yüzde 164,64 oranında artış gösterdi. 9 yılda maaşlarının üçte birini kaybeden kamu ça-lışanları 2012 yılı için henüz zam alamamışlardır. Memurlarımız aylık 440 liraya geçinmek zorunda kalmaktadırlar” görüşünü savundu. yarIn EKONOmİ

İtalya’yı büyük bir oranda etkileyen ve Berlusconi’yi koltuğunda eden kriz, olim-

piyatları da vurdu. Aday şehirlerin hükümetle-rinden aldıkları garanti mektupları ile adaylık dosyalarını, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) teslim etmelerine 1 gün kala, Roma çekil-diğini açıkladı.

İtalya Olimpiyat Komitesi Başkanı Giovanni Petrucci, Roma Olimpiyatları Organizasyon Ko-mitesi Başkanı Mario Pescante ve Roma Beledi-ye Başkanı Gianni Alemanno, garanti mektubu almak üzere Başbakan Mario Monti’nin kapısını çaldı. Günlerdir ülkede Roma’nın aday olama-yacağı beklentisi boş çıkmadı. Başbakan Monti, ekonomik nedenlerden dolayı güven mektubunu onaylamadı.

Mario Monti’nin, mali değerlendirmeleri ve getireceği avantajları titizlikle incelediği ve bu büyük projenin bütçe açısından riskler içerdiğini düşündüğü iddiası, İtalyan basınında daha önce yer almıştı.

mONti: Riske atamaZDıkBuluşma sonrası ortak düzenlenen basın toplan-

tısında konuşan Başbakan Monti, yarıştan çekil-me nedenlerini, “Bu hükümet, acil bir durumdan dolayı göreve getirildi. İtalyan halkının çoğundan büyük fedakarlıklar istemek zorunda kaldık. Bu durumda onlardan beklediğimiz fedakarlığı riske atamazdık” dedi.

Hükümetin bu görevi yüklenmeyi hissetmedi-ğini söyleyen Monti, “Acı bir karar ama bu büyük bir iş ve İtalya ekonomisine ağır gelebilir” diye konuştu.

Monti, “Biz zor bir durumdan kurtulmayı başardık ama piyasadaki karmaşa başka türlü bir karar almamıza izin vermiyor” diye ekledi.

Mario Pescante ise İtalya’nın çok büyük bir fırsatı kaçırdığını söyleyerek, “Projemiz gayet öl-çülüydü. Büyük bir sıkıntı yaşanırken bu kararı kabul etmemiz gerekir” dedi.

Roma’nın çekilmesiyle adaylık yarışında, İstanbul, Madrid, Tokyo, Bakü ve Doha kalmış oldu. 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları’na ev sahip-liği yapacak olan şehir, 7 Eylül 2013’te Buenos Aires’te açıklanacak.

Aralarında, Francesco Totti, Gianluigi Buffon gibi futbolcuların da bulunduğu 60 kadar İtal-yan sporcu, Başbakan Monti’ye mektup yazarak, oyunlara katılım için onay vermesini istemişti. yarIn EKONOmİ

21 ŞUBat 2012 yaRıN

Havayolları iflasa gidiyor

Asgari geçim 3 bin 299 lira

İşsizin işi şansa kaldı

Roma olimpiyatlardan krizden kaynaklı çekildi

Piyasadaki para miktarı azaldı

Moody’s altı Avrupa ülkesinin notunu indirdi

07 EKONOMi

kriz sadece bankaları etkilemiyor. Özellikle Avrupa ülkelerini derinden etkileyen krizin yeni gözdesi uçak şirketleri. Hava yolu şirketleri birer birer iflas etmeye devam ediyor. Spainair, macar Hava Yolları (malev) ve American Airlines’ın sahibi AmR’nin ardından, Air Australia da iflas ettiğini açıkladı. Şirketin yolcuları gittikleri uzak mesafe noktalarda mahsur kaldı.

Air Australia’nın iflas koruma başvurusunu kabul eden gönüllü

yönetim, şirketin mali sorunlarını çöz-mek için devreye girecek. Şirket, iflas korumasına girmesinin ardından filo-sundaki beş uçağını acil olarak indirdi. Air Australia’dan yapılan açıklamada, bütün uçuşların iptal edildiği ve faturala-rını ödeyemediği gerekçesiyle yeni rezer-vasyonların alınmayacağını da açıkladı.

biR GeceDe iFlas ettiHavayolu şirketinden yapılan açıklama-da, “Şu anda, işletme maliyetlerini öde-yebileceğimiz finansmana sahip değiliz. Bu yüzden de uçuşları acil olarak dur-durduk” ifadesine yer verildi. Daha ön-ceden seyahat kartları ya da kredi kartla-rıyla bilet alan yolcuların parasının geri ödeneceğini de açıklandı. Avustralya’da-ki gönüllü yönetimden Mark Korda, şu anda Air Australia biletiyle seyahat eden 4 bin kişinin olduğunu, bunlardan bazı-larının Honolulu, Phuket ve Tayland’da mahsur kaldıklarını belirtti.

Korda, Avustralya’daki bir radyoya yaptığı açıklamada, “Bir gecede şirket Phuket’teki uçaklarını yakıt masraflarını

ödeyemeyecek hale geldi. Yetkililer gö-revlendirildi ve geceden beri bu zor soru-nun üstesinden gelmeye çalışıyor” dedi. Avustralyalı diğer havayolu şirketleri Qantas’ın CEO’su Alan Joyce, diğer bir havayolu şirketi Jetstar ile birlikte, mah-sur kalan yolcuları evlerine döndürmek için ek seferler koymayı planladıklarını açıkladı. Joyce, mahsur kalan yolculara Air Australia bileti için verdikleri parayla aynı rakamda bilet satacaklarını söyledi. Air Australia’nın filosu Airbus A330-200 ve A320-200’den oluşuyor ve düzenli olarak Bali, Phuket, Honolulu ve Avust-ralya içindeki şehirlere uçuyordu.

DiğeRleRiNe ekleNDiAir Australia’ya gönüllü koruma yöneti-mine girmesiyle birlikte, havacılık sek-töründe son dönemde iflas eden şirket sayısı 4’e yükseldi. Macar Havayolları (Malev), Şubat ayının başında iflas et-miş ve çalışanlarının yüzde 30’nu işten çıkaracağını açıklamıştı. 200 milyon eu-ro borcu olan şirket AB’den de yardım talep etmiş ancak talebi olumsuz kar-şılanmıştı. Macar devletinin de yardım etmemesi, Malev’in iflasını kaçınılmaz hale getirdi. Malev’den önce Spainair de mali sıkıntılardan dolayı operasyonlarına

devam edemeyeceğini açıklamış ve yak-laşık 2 bin kişinin işsiz kalmasına neden olmuştu.

abD DeVi De battıMali sıkıntılar, sektörün devlerini de vurdu. ABD’nin en büyük havayolu

şirketlerinden American Airlines, Kasım 2011’de iflas koruma başvurusunda baş-vurdu. Şirket 2001’den bu yana yaklaşık 11 milyar dolardan fazla zarar etmişti. Dünyanın dördüncü büyük havayolu şirketi American Airlines’ın iflası, 13 bin kişiyi işsiz bıraktı.

İstanBUl İBRAHİm KESKİN

Sol Köşe

Terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bö-

lümü 3. Sınıf öğrencisi Cihan Kırmızıgül için Galatasaray Üniversitesi’nden Beşiktaş Adliyesine yürüyüş gerçekleştirildi.

saVcı NeDeN Değişti?Burada, grup adına yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: ‘’Cihan Kırmızıgül, 2 yıldır tutuklu. Tutuklu bulunduğu 2 yıl içerisinde arkadaşımız, sadece 7 kez hakim karşısına çıkabildi. Gizli tanık ifadelerine göre özgürlüğü elinden alınan, tutuklanan Cihan hakkındaki en önemli delil, taktığı puşiydi. Ancak bu gizli tanık, davanın 3. celsesinde, gördüğü şahsın Cihan olma-dığını belirtti. Arkadaşımız buna rağmen hala tutuklu. Savcı Mustafa Çavuşoğlu’nun 5’nci duruşmada Cihan’ın beraatını istedi, ancak mahkeme verdiği ara kararda Cihan hakkındaki ‘kuvvetli suç şüphesinin’ devam ettiğini belirterek, savcının beraat talebini reddetti. Davanın 6’ıncı duruşmasında ise savcı değişti. Yerine Hikmet Usta görev aldı. Savcı neden değişti? Yeni savcı eski savcının görüşüne neden katılmadı? Soruyoruz’’.

Yargıtay’ın, 2008’de Metris Cezaevi’nde işkenceyle öl-dürülen Engin Çeber’e ilişkin açılan davayı bozmasıyla

birlikte, ilk duruşma bugün İstanbul-Bakırköy Adliyesi’nde başladı.

DuRuşma ÖNcesiNDe basıN açıklamalaRı yaPılDıDuruşma başlamadan önce saat 12.30’da Çağdaş Hukukçular Derneği, Bakırköy Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleş-tirdi. Basın açıklamasının ardından DİSK Genel Başkanı Erol Ekici de açıklama yaptı. ÇHD’nin ardından Halk Cephesi de saat 13.00’da bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıkla-masında, 2008’de Yürüyüş dergisi dağıtırken gözaltına alınarak ardından işkencede katledilen Çeber için verilen mücadeleyle birlikte katillerinin tutuklandığı ve 4 tanesinin müebbet hapis cezasına çarptırıldığı belirtildi. Açıklamada, Yargıtay’a giden dosyanın uzun süre bekletildiği ardından ‘karar tarihinin yanlış yazılması, bazı sanıkların aynı avukat tarafından temsil edilmesi’ gerekçeleriyle kararın bozulduğu ve mahkemenin kararını 6 ay içinde vermemesi durumunda katillerin tahliye olacağı ifade edildi. Basın açıklamasının son kısmında bütün halk adalet istemek için mücadele etmeye çağırıldı.

Mersin’de KESK Mersin Şubeler Platformu’nun eylemine polis saldırdı.

KESK kadın yöneticilerinin tutuklanmasını protesto et-mek için bugün Mersin KESK Şubeler Platformu’nun eylemine gerçekleştirilen eyleme gerçekleşen polis saldırısının ardından 34 kişi gözaltına alındı. KESK binası önünden büyükşehir be-lediyesi binası önüne yürünecek olan güzergah, daha önceki eylemlerde yürüyüşün olduğu alan olmasına rağmen bu eylemde yürüme izni verilmedi.

Polisin sert müdahalesiyle gözaltına alınanlar arasında SES Şube Başkanı Selma Günbat, BES Şube Başkanı Kemal Göç-men, Haber-Sen Şube Başkanı Karaman Oğuz, Eğitim-Sen Hukuk Sekreteri Ahmet Karakuş, Eğitim-Sen Örgütlenme Sekreteri İsmail Usluoğlu da var.

Gözaltına alınan 34 kişi sağlık kontrolü için hastaneye gö-türülürken, eylemde gözaltına alınmayanlar Mersin Adliyesi önünde gözaltına alınanların getirilmesini bekliyor.

Demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerinde destek ver-diği eyleme gerçekleşen saldırı ile ilgili Emekçi Hareket Par-tisi Mersin İl Başkanı Kadir Alkır’ın görüşlerini aldık. Alkır: ‘’Daha önceki eylemlerde yürüyebildiğimiz bu alanda şimdi yürütülmedik. AKP Hükümeti’nin son dönemde iyice arttırdığı tutuklamaları yetmiyormuş gibi şimdi de sokaklarda olma hak-kımızı almak istiyor. Bu uygulamalar hukuksuz uygulamalardır. Demokrasi söylemlerinin ne derece ikiyüzlü söylemler olduğunu göstermektedir.’’ dedi. mErsİn KADİR cAN ALKıR

Piyasadaki kağıt para miktarını gösteren emisyon hac-mi dün, önceki güne göre 85 milyon 925,91 bin lira

azalarak, 52 milyar 404 milyon 488,58 bin lira olarak ger-çekleşti. Merkez Bankası verilerine göre emisyon hacmi 15 Şubat Çarşamba günü 52 milyar 490 milyon 414,49 bin lira düzeyindeydi. Dün interbank işlemleriyle 85 milyon 654 bin lira, açık piyasa işlemleriyle de 2 milyar 903 milyon 517 bin lira piyasadan çekildi. yarIn EKONOmİ

Cihana özgürlük

Engin Çeber davası tekrar başladı

KESK’in eylemine polis saldırdı

Page 8: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

İrlanda Sosyal Koruma Bakanı Joan Burton, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) İrlanda’daki ekonomik

krizde rolü olduğunu kabul etmesini istedi. İrlanda basınında çıkan haberlere göre Burton, Brüksel’de verdiği konferansta, krizinin sorumluluğunun öncelikle İrlanda’da olduğunu, bu-nunla birlikte Avrupa kurumlarının da krizde rol oynadığının kabul edilmesi gerektiğini söyledi. “Eğer krizin üstesinden gelecek ve yeni bir krizi önleyeceksek, ECB dahil herkes özeleştiri yapmalı” diyen Burton, ECB’nin para politikala-rının krizin patlak vermesinde oynadığı rolün “tarihsel bir gerçeklik” olduğunu belirtti.

Kriz nedeniyle bazı İrlandalıların AB’ye bakışının olum-suz yönde değiştiğini kaydeden Burton, Almanya ve Fransa arasındaki ittifakın zaman zaman borç buhranını derinleş-tirdiğini de ifade etti.

İrlanda Sosyal Koruma Bakanı Joan Burton, daha önce yaptığı açıklamalarda, AB ve IMF ile 2010 sonunda 85 mil-yar avroluk kredi paketi üzerinde anlaşan ülkesinin ikinci bir yardıma ihtiyaç duyabileceğini söylemiş, bu görüşü Başbakan Enda Kenny ve Maliye Bakanı Michael Noonan’dan destek görmemişti. yarIn EKONOm

Türkiye genelinde kurulan şirket sayısı 2012 yılı Ocak ayında geçen yılın aynı

ayına göre yüzde 12.13 azalarak 5 bin 257 düzeyinde gerçekleşti. Ocak ayında kapanan şirket sayısı ise yüzde 12.57 artarak 2 bin 105’e yükseldi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 2012 Yılı Ocak Ayına Ait Kurulan ve Kapa-nan Şirket İstatistikleri Bülteni’ne göre; Ocak ayında kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre yüzde 19.56, gerçek kişi ticari işletme sayısında yüzde 21.71 ve kooperatif sayısın-da yüzde 1.43’lük artış oldu. Kapanan şirket sayısı bir önceki aya göre yüzde 21.82, gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 12.43 ve ko-operatif sayısında yüzde 28.84 oranında bir artış yaşandı.

2012 yılı Ocak ayında, 2011 yılı Ocak ayı-na göre kurulan şirket sayısında yüzde 12.13 oranında, kurulan kooperatif sayısında yüzde 33.64 oranında azalış olurken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısında ise yüzde 24.99 oranında bir artış gerçekleşti. Ocak ayında, kapanan şirket sayısı 2011 yılının aynı ayına göre yüzde 12.57, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 12.98 ve kapanan koo-peratif sayısı da yüzde 42.74 oranında azaldı. yarIn EKONOm

Dünya kocaman bir ekonomik kriz ile çalkalanıyor iken, dev

şirketler bir bir iflas ediyor iken, Ser-maye Piyasası Kurulu Başkanı Akgiray, yaşanan ekonomik sorunların nedenini cahillik olarak açıklıyor.

Akgiray, “Finans sektöründe ve pi-yasalarında akademik olarak en ideal en süper düzenlemeler kümesini bir araya koyalım orada iş yapan tüccarlar, yatı-rımcılar cahil ise sonuç almak mümkün değil. Bu sektörde piyasa oyuncuları ne kadar bilgili, yetenekli ve akıllı olursa o kadar iyi” ifadelerini kullandı. Alın-verin ekonomiye can verin döneminin ardın-dan, yepyeni bir açılım daha çıktı ortaya.

ekONOmi kimleRiN HaRcıDıR?Bilindiği üzere yakın bir dönemde eko-nomik sıkıntıların yaşandığı dönemde kamu kurumları ve özel kuruluşlar işlem hacminin artışıyla çözüm olacağı umu-duyla, “alın-verin, ekonomiye can verin” kampanyası başlatmış, fakat sonuçları pek de beklenen şekilde olmamıştı. Ekonomik krizlerin çıkış noktalarını kapitalizmin kendisinde değil de, siste-mi yönetenlerde değil de, yatırımcılarda veya vatandaşta aranmaya çalışılmakta.

“Fakat düzenleyici otoritenin veya politika yapıcıların kastını anlayamaya-cak kadar az eğitimli nüfusu ne kadar düzenlerseniz düzenleyin sonuç alama-sınız” diyen SPK Başkanı, düzenleyici otoritenin veya politika yapıcılarının işi çok iyi yürüttüğü ama “cahil” halkımızın

yüzünden bir türlü istenen sonucun alı-namadığını belirtiyor. Yatırım yapmayı bilmeyen yatırımcı, ekonomiden anla-mayan halk.

Ekonomi söz konusu olduğunda bil-gisiz, cahil olarak nitelendirilenler seçim zamanı hiç de öyle görülmemekte. Cahil yatırımcı veya halk ne derece doğru bir tercih yapar yada seçtiği kişilerin hepsi mi ekonomi uzmanıdır da mı seçilmiş-lerdir?

iFlas eDeN baNka Ve HaVa yOllaRı Da mı caHil?2008 yılında Amerika’da Mortgage kredileri ile tetiklenen kriz sürecinde Lehmann Brothers’in iflas etmesi ve ar-dından iflaslar serüveni son dönem kri-zinde de devam etti. Avrupa’nın birçok ülkesinde iflasın eşiğine gelen bankalar, dünya devi şirketler(Kodak, American Air, vs..), Akgiray’ın analizine göre ceha-letten kaynaklı. Madem bu şirket sahibi yatırımcılar da cahildi, bu zamana kadar nasıl yürüttüler? Her türlü departmana teknik-teorik danışmana sahip olan bu dünya devi şirketlerin batmasını nasıl açıklayacağız peki?

eğitimlileR De işsiZEğitimin çok önemli olduğunu söyleyen Akgiray, eğitimlilerin durumu hakkında ise bir şey söylemedi. Üniversite mezun-ları işsizlik rakamlarının önemli aktör-lerinden biri konumunda. Türkiye’de, üniversite mezunu 300 bin öğretmen atama bekliyor, işsiz.

ceHalet Değil kRiZİflas eden yada iflasın eşiğine gelen şir-ketler gayet alanında uzman kapitalistler tarafından yönetilmekteydi. Fakat kriz ortamının zorlukları ve artan rekabet ko-şullarının etkisiyle bu duruma geldiler.

Politika yapıcıların dışında kalan kesim de, politikadan ve ekonomiden anlayabi-lir. Oy veren, fikir yürüten, ekonominin gidişatını gören, yatırım yapmak isteyen yada iş umuduyla yatırım yapılmasını bekleyen tüm bu halk cahil değildir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ta-rafından açılan sınavı vererek

itfaiyeci olmaya hak kazanan 286 genç, belediye tarafından atamaları yapılma-dığı için eylem başlattı. Kendilerine söz verildiği gibi atamalarının yapılması gerektiğini söyleyen gençlerin sözcüle-rinden Arzu Akar yaşadıklarını Yarın’a anlattı:

286 atanamayan itfaiyeciyiz. 2 Ka-sım 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan ve 5000 kişinin başvur-duğu sınavı 286 kişi olarak kazandık ve itfaiyeci olma hakkı elde ettik. Ancak 17 Kasım 2011 tarihinde Danıştay itfaiye sınavlarında sözlü mülakat yapılması ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı aldı ve bu mülakat kaldırıldı. Ancak Türkiye ge-nelinde 63 ilde itfaiyeci atamaları normal seyrinde yapılırken, İzmir’de Danıştay’ın bu kararı bahane edilerek atamalarımız yapılmadı. Hepimiz itfaiyeci olarak ata-mamızın yapılacağı garantisi ile işimi-zi gücümüzü bırakarak İzmir’e geldik.

Ancak bize 6 Ocak 2012 bildirilen bu kararla atamamızın yapılmayacağını öğ-rendik. Danıştay’ın bu kararını kaldır-ması, belediyenin taleplerimizi dikkate alarak bizim atamalarımızı yapması için burada gece gündüz oturma eylemi yap-ma kararımız var.

ataNamayaN itFaiyecileRDeN uğuR tePe yOla çıkış ÖykÜleRiNi Ve talePleRiNi aNlattı:Danıştay aslında 2006’da almış bu kararı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, yaptığımız görüşmede bize İçişleri Bakanlığı’ndan olumlu yanıt gelmesi halinde atama ya-pacaklarını söyledi. Bakanlıktan olumlu yanıt geldi ama atamamız yapılmadı. İz-mir Büyükşehir Belediyesi işleri aksatı-yor, evraklarımızı göndermiyor.

talePleRimiZ;1. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin evrakları göndermesi2. Danıştay’ın kararı geri çekmesi

3. Grup olarak atığımız davaların so-nuçlanması

Önce taleplerimiz doğrultusunda Tüm-Bel Sen’de toplanıyorduk. Basın açıklamaları yaptık. Sonuç alamayınca oturma eylemine karar verdik. Sendi-kalar da bize destek veriyor. İzmir Bü-yükşehir Belediyesi ile ve CHP MYK’sı ile görüşmeler yapıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi kendisine yapılan operasyon

yüzünden üzerlerinde baskı olduğunu söylüyorlar.

Aslında bu sorun her alanda var. Mesela adliyeye başvuran 5 bin kişi ara-sından 193 kişi işe alınıyor. Ekonomik krizle birlikte işsizlik de arttı. Ancak bi-zim hak arama mücadelemiz sürdükçe abalarımızın başarılı olacağına inanıyo-rum. yarIn EKONOmİ

08 EKONOMi 21 ŞUBat 2012 yaRıN

Avrupa Merkez Bankası krizden sorumlu

Şirketler kapanmaya devam ediyor

kriz üzerine birçok söz söyleniyor. Bunlardan biri de SpK Başkanı vedat Akgiray’dan geldi. Akgiray, düzenleyici otoritenin veya politika yapıcıların kastını anlayamayacak kadar az eğitimli nüfus bulunduğu taktirde ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın sonuç alınamayacağını bu nedenle “eğitimin şart” olduğunu ifade etti.

Krizin nedeni cahillikmiş

286 atanamayan itfaiyeci eylemde

Yerli marka otomobil için kabul edilen fiyat düzeyi 22 bin lira olurken, yerli marka otomobili destekleme nedenleri ağırlıklı olarak duygusal faktörlere dayanıyor

Varan’ın satın alınması sonrasında tüm operasyonların ba-şına Türkiye Futbol Federasyonu eski Başkanı Haluk Ulusoy geçiyor.

Ekonomik kriz nedeniyle zor günler yaşayan Yunan halkına, Kıbrıs Rum kesiminden yardım gitmeye başladı. Bazı Rum belediyeler, muhtaç kişilere gıda yardımında bulunuyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kişi başına düşen aylık geliri asgari ücretin üçte birinin yani 295 lira 50 kuruşun altında olan 1 milyon 492 bin 204 kişinin priminin devlet tarafından ödeneceğini bildirdi.

Avrupa Birliği (AB), borç krizinin başlangıcından itibaren hiçbir taahhüdünü yerine getirmeyen Yunanistan’a 130 milyar Euro’luk ikinci kurtarma paketini beklemeye aldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 187 bini 4-B’li olan 198 bin 38 sözleşmeli personelin memur kadrosuna atandığını bildirdi.

Bütçenin 1.7 milyar TL fazla verdiği 2012 Ocak’ta, 13 ilin bütçesi fazla, 68 ilin bütçesi açık verdi. Bütçe açı-

ğı sıralamasında ardı ardına depremlerin vurduğu Van 230.2 milyon TL açıkla ilk sırada yer aldı. Bütçe fazlasında ise 9.8 milyar TL ile İstanbul birinci oldu. Bütçenin 1.7 milyar TL fazla verdiği 2012 yılı Ocak ayında, 13 ilin bütçesi fazla, 68 ilin bütçesi açık verdi. Bütçe açığı sıralamasında ardı ardına depremlerin vurduğu Van 230.2 milyon TL açık ile ilk sırada yer aldı. Maliye Bakanlığı, Ocak ayında tahakkuk eden 76.9 milyar TL’lik verginin 23.5 milyar TL’sini tahsil etti. İstanbul 10.3 milyar TL vergi tahsilatıyla ilk sırada yer alırken, İstanbul’u 2.7 milyar TL ile Kocaeli, 2.5 milyar TL ile İzmir, 2.4 milyar TL ile Ankara izledi.

Maliye Bakanlığı verilerinden yapılan hesaplamalara göre, 2012 yılı Ocak ayında vergi gelirleri tahakkuku bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 20.6 artışla 76 milyar 911.6 milyon TL olurken, vergi geliri tahsilatı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 18.7 artışla 23 milyar 460 milyon TL düzeyinde ger-çekleşti. Bu dönemde tahakkuk eden vergi gelirlerinin yüzde 30.5’i tahsil edildi. Tahsil edilemeyen vergi tutarı 53 milyar 451.8 milyon TL oldu. 2010 yılı Ocak ayında ise tahakkuk eden 63 milyar 749.2 milyon TL’lik verginin, 19 milyar 765 milyon TL’si tahsil edilmişti. 2010’da vergi tahsilatı oranı yüzde 31 düzeyinde gerçekleşmişti.

HeR 100 tl’lik VeRGiNiN 76 tl’si 4 bÜyÜk ilDeN2012 yılı Ocak ayında en çok verginin tahsil edildiği il İstanbul, vergi tahsilatı oranının en yüksek olduğu il ise Kocaeli oldu. 2012 yılı Ocak ayında İstanbul’da 29 milyar 695 milyon TL’lik vergi tahakkuk ederken, vergi tahsilatı 10 milyar 346.6 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Tahsilat oranı yüzde 34.8 oldu. 5 mil-yar 148.8 milyon TL verginin tahakkuk ettiği Kocaeli’nin vergi gelirleri tahsilatı 2 milyar 474.1 milyon TL’ye ulaştı. Tahsilat oranı ise yüzde 51.7 düzeyine ulaştı. İzmir’de tahakkuk eden 6 milyar 412.3 milyon TL’lik verginin 2 milyar 474.1 milyon TL’lik kısmı tahsil edildi.

Ankara’nın vergi tahakkuku 10 milyar 741 milyon TL dü-zeyinde gerçekleşirken, tahsilat 2 milyar 419.4 milyon TL oldu. İstanbul, Kocaeli, Ankara ve İzmir’in vergi gelirleri tahsilatı toplamı 17 milyar 899.6 milyon TL’ye ulaştı. Türkiye gene-linde tahsil edilen her 100 TL’lik verginin 44 TL’si tek başına İstanbul’dan, 76 TL’si ise İstanbul, Kocaeli, İzmir ve Ankara’dan toplanmış oldu.

istaNbul’uN bÜtçesi 9.8 milyaR tl FaZla VeRDiMerkezi Yönetim bütçesinin 1.7 milyar TL fazla verdiği 2012 yılı Ocak ayında tahsil edilen bütçe geliri bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 19.5 oranında artarak 28 milyar 87.5 milyon TL oldu. İstanbul 11 milyar 24.5 milyon TL gelirle toplam bütçe gelirlerinin yüzde 39.3’ünü tek başına karşıladı. 2012 yılı Ocak ayında İstanbul’un bütçe harcamaları 1 milyar 245.8 milyon TL olarak gerçekleşirken, İstanbul’un bütçesi 9 milyar 779 milyon TL fazla verdi. yarIn EKONOmİ

78 ilin bütçesi açık verdi

İstanBUl İBRAHİm KESKİN

Yunanistan hükümeti, gece geç saatler-de, bütçesinde 325 milyon avroluk

ek tasarruf yapılmasını kabul etti. Alınan karara göre, ek tasarrufun 100 milyar avrosu savunma alanından, 90 milyar avrosu maaş indirimlerinden, 135 milyar avrosu da sağlık, içişleri ve çalışma bakanlıklarının bütçelerin-den sağlanacak. Kararı protesto eden öğrenciler, Atina’da parlamento bi-nası önünde polisle çatıştı. Avrupa Birliği maliye bakanları, pazartesi günü toplanarak 130 milyar avro-luk ikinci yardım paketini karara bağlayacak.

Uzmanlar Yunan ekonomisinin düze çıkma-ması halinde ülkenin Avro bölgesinden çıka-

rılacağını söylüyor. Yunanistan’ın Avro bölgesinden çıkması ise sadece ülke-

nin geleceğini değil Avrupa’nın zor durumdaki diğer ekonomilerini de tehdit ediyor. Yunanistan ne-fesini tutmuş Avrupa Birliği’nin kurtarma paketini bekliyor, an-cak Almanya başta olmak üzere Avrupa’da Yunanistan’a daha fazla yardım yapılmaması gö-rüşü giderek ağırlık kazanıyor.

yarIn EKONOmİ

Yunanistan’a Euro’dan çıkma öngörüleri

sÖZlÜkçe

ARTI DEĞER: marx’a göre, kapitalist ekonominin temel düzenleyici ilkesi, “emek-değer yasası”dır; bunun anlamı ise, toplumun temelini oluşturan ögenin canlı emek gücü olmasıdır. Artı-değer bu-rada, başkaları tarafından el konulmak üzere, emek gücünün gerekli-zorunlu-ürünün ötesinde, belirli bir ücret ile satın alınarak fazla üretim yapmasıdır. İşçi, belli bir ücret karşılı-ğında, emek gücünü satabiliyor olmak için, artı-ürün ya da artı-değer üretmek durumundadır.

?

Neler oluyor?

İzmir Adliyesi’nde zabit katibi olarak 85’i kadrolu, 113’ü sözleşmeli top-

lam 198 kişilik kadronun belirlenmesi için yapılan sözlü ve uygulamalı sı-

nava 4 bin 850 kişi başvurdu.

Hani işsizlik düşüyordu?

Page 9: Yarın 20

21 ŞUBat 2012 yaRıN09

neoliberal politikaların hayatımıza yansıdığı başka bir alan olan evlerimiz, yaşam alan-larımız değiştirilmek isteniyor. Bununla ilgili yasal düzenlemeler bile yapılıyor. Çünkü yenilik denen bu illeti istemiyor halk. bundan hayır gelmeyeceğini her dönem uzaklaştırıldıkları kent merkezlerinden anlamış durumdalar. Kentsel Dönüşüm projeleri meselesini Yrd. Doç. Dr Çiğdem Şahin’le irdeledik.

‘kentsel Dönüşüm’ olgusunun günümüz sistemdeki karşılığı nedir? Günümüz sisteminde kentsel dönüşümün ya da kentlerin ekonominin gerçek dinamiği-ni olduğu söyleniyor, neden? Birçok kuramcının da dile getirdi-ği gibi günümüzde ‘Kentsel Dönü-şüm’ Neo-liberal Sistem’in kentsel ideolojisidir; yani ideolojik bir ol-gudur. Bu yüzden kentsel dönüşüm

eleştirisi yapılırken bunun kapitalist sermaye birikim süreçleri ile bağlantısı kurulmalı ve eleştirilerin de bu yönde yapılması gerekir. Kapitalizm dinamik bir ol-gudur ve kendisi dönüşürken bütün dünyayı dönüş-türür; çevreyi, doğayı, insanı, mekanı, uzamı, tüm bu saydığımız olguları sermaye birikim sürecinde üretim ilişkilerine katar ve artı-değere dönüştürmek üzere ye-niden ve yeniden üretir. Bu anlamda kent de bir mekan olarak ele alındığında, kapitalizmin sermaye birikim sürecinde müdahale edebildiği, dönüştürebildiği bir olgu olarak her yeni sermaye birikim rejiminde ya da kapitalist safhada üretim ilişkilerinin değişen koşullarına göre yeniden üretilir ve farklı formlar alır. Bu anlamda sanayi kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılayan kentle neo-liberal, küresel kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılayan kent aynı kent değildir. Üretim ilişkilerinin değişen nesnel koşulları üretim sürecindeki diğer nesneler gibi kenti de değiştirmiştir.

Peki günümüzdeki kentlerin eskisine nazaran farklılığı nedir? Dünden bugüne neler değişmiştir? Sanayi kapitalizminde, sanayi esas olarak kentlerde yo-ğunlaştığı ve sanayide çalışan işçi kesiminin de fabrika-lara yakın kent çeperlerinde yaşıyor olduğu için kent yeniden şekillenirken işçi sınıfının bu dönüşümü belirleyen önemli bir unsur haline geldiği görül-müştür. Özellikle kent genişle-dikçe işçilerin yaşadığı yerler kent merkezine dönüşmeye başladıkça işçiler artık kentin asıl kullanıcıları haline gelmiştir. Bu arada Fordiz-min temel dayanağının istihdam ve alım gücünü arttırıcı politikalar olması nedeniyle, yani eksik talep krizi olarak ortaya çıkan 1929 Dünya krizinin işçi istihdamını ve işçilerin alım gücünü arttırıcı po-litikaları gerektirmesi yüzünden, alım gücünü aşındıracak barınma harcamaları, eğitim, sağlık gibi harcamalar devlet eliyle karşılan-mış, bu hizmetler halka kamusal hizmetler olarak ücretsiz ya da çok cüzi ücretlerle sunulmuştur. Bunu gerçekleştirmek üzere önemli bir sosyal güvenlik ağı oluşturulmuş-tur. Aynı şekilde kent planlanırken yine işçi sınıfının ihtiyaçlarının oldukça belirleyici olduğu, ken-tin bütün bileşenlerinin bir bedel ödemeden ya da az bir bedelle ko-layca erişebileceği, işçi sınıfının birbirleriyle karşılaşıp dayanışma ilişkileri geliştirebileceği, sosyalleşebileceği kamusal alanlar mümkün olduğunca çoğaltılmış, bugün içi boşaltılan bir kavram haline gelen ‘kamusal çıkar’ özel çıkardan üstün tutulmuştur. Kent, mekan ve alanlarına müdahalede kamusal çıkar en önemli koşul olarak kabul edilmiş, başka kapsamdaki müdahaleler meşru sayıl-mamıştır. Fordizmin kenti bugünün kentine göre çok daha mütevazi, eşitlikçi, kent kaynak ve olanaklarının adil paylaşımına dayalı daha sosyal, daha demokratik bir kenttir. Parklar, lojmanlar, devlet okulları, devlet hasta-neleri, devlet eliyle sunulan hizmetler, sanat faaliyetleri, tiyatrolar Fordist kenti belirleyen başlıca unsurlardır. Kısaca Fordist kent iddiasız ama insancıl bir kenttir. Bugün inşa edilmeye çalışan kentlere bakıyoruz, süper lüks villalar, post-modern refah ötesi yaşam standartları sunan mekanlar, konutlar, sınırsız eğlence ve rekreasyon alanları ve spor tesisleri, lüks oteller, dev alış veriş mer-kezleri, iş ve kongre sarayları, uluslararası sermayenin rahat dolaşımını sağlayacak otobanlar, havaalanlarının bugünün kentinin başlıca özelliklerini oluşturduğunu görüyoruz. Ama bu imkanlar sadece küçük bir azınlı-ğın hizmetine sunulmuştur; bütün kent kaynaklarına sermaye sınıfı el koymakta, sermaye birikimini kentten sağlanan bu rant oluşturmaktadır. Bu süreç büyük kit-lelerin yoksullaşması, işsizleşmesi ve evsiz bırakılması pahasına gerçekleşmektedir. Bu insanlar kent çeperlerine

sürülerek, varsılların, zenginlerin yaşamına değmeyecek şekilde tecrit edilmekte, eskisinden daha kötü koşullar-da, sağlıksız, alt yapısı yetersiz mekanlarda yaşamaya mahkum edilmektedir.

kapitalist sermaye birikiminde ne değişti de yeni bir kent modeline gerek duyuldu? bu kentleri talep edenler kimlerdir; bu kentlerin günümüz kapitalizmindeki rolü nedir? Günümüz neo-liberal sisteminin kentleri ‘Küresel Kentler’dir. Gü-nümüz sermaye birikimi artık mekan üzerinden, yani kentin bizzat kendisinin meta haline gelmesi ve içinde taşıdığı soyut, somut bütün değerlerin pazarlanması yoluyla gerçekleşmektedir. Kentini en iyi değerlendi-ren, en iyi pazarlayan, her karışından en verimli şekilde yararlanan ekonomiler günümüz sisteminin en güçlü ekonomileridir. Bu en’leri sağlayan kentler ise ortala-ma kentlerden biraz daha farklı özelliklere sahip, bütün dünya değerlerini içinde barındıran, dünya vatandaşla-rının zevk ve ihtiyaçlarına hitap edebilecek, onların her türlü talep ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanım ve koşullara sahip, alt yapısı eksiksiz, uluslararası stan-dartlarda hizmet sunabilecek tesis ve olanakları olan, küresel pazarda dolaşan müşterileri kendisine çekecek tarih gibi kültür gibi artı değerleri bulunan ve bu değer-lerin de alınır satılır bir meta haline dönüştürüldüğü, vizyonu, misyonu farklı olan marka kentlerdir. Günü-müzde küresel pazara eklemlenmenin yolu güçlü Küresel Kentlere sahip olmaktan geçmektedir. Bu yüzden her ülke kendisine bir Küresel Kent yaratma çabasındadır ve kent ne kadar cilalanır, görünümü parlatılırsa, ne kadar güçlü bir imaj sergiler ne kadar büyük bir marka haline gelirse o kadar çok müşteri çeker ve sermayeyi o kadar palazlandırır, o kadar semirtir, o kadar zenginleş-me olanakları sunar.

küresel kentin inşası ekono-miye başlı başına bir dinamizm kazandıracağına göre inşaat sektörünün bu durumda küresel ekonominin motor gücünü oluş-turduğunu söyleyebiliriz değil mi? Başta da belirttiğim gibi ka-musal alan ağırlıklı, kentin en güzel yerlerinde kamu kuruluşları ve tesislerinin yer aldığı, kent kaynak ve olanak-larının herkesin kullanımına açık ve parasız olduğu bir işçi kenti olarak fordizmin kenti bugünün sermaye bi-rikim koşullarına ve sermaye sınıfının çıkarlarına hitap et-memektedir. Onlar kente ait hiçbir yerin ya da binanın kamu mülkiyetinde kalması-nı, kamu hizmeti için kulla-nılmasını istememektedirler. Yoksullarla birlikte yaşamak onlarla aynı mekanları pay-laşmak da istememektedirler. Hatta mümkünse yoksullar hiç karşılarına çıkmasın, göz-

den ırak gönülden ırak olsunlar istemektedirler. Müte-vazi, orta halli fordist yaşam standardını değil, ultra lüks, rüya ötesi yaşamlar, standartlar hayal etmektedirler. Bu hayallerinin gerçekleşmesi öncelikle fordizmin bütün kalıntılarının kentten sökülüp atılması sonra da kentin kendi arzuları doğrultusunda yeniden inşa edilmesi ile gerçekleşecektir. Neo-liberalizmin hayallerini süsleyen bu kenti inşa edecek sektör inşaat sektörü olduğu için ve sermaye birikimi bizzat inşaat sektörünün ekonomi-ye kazandırdığı ivme ile sağlandığı için, inşaat sektörü günümüz ekonomisinin adeta prensi haline gelmiştir. Bütün sistem bu prense hizmet edecek, neo-liberal kent politikaları onun önündeki engelleri kaldırmaya yönelik düzenlemeler yapacak, onun faaliyetini meşrulaştıracak yasal gerekçeleri bulacak, gerekirse hukuku bu uğur-da araçsallaştıracaktır. Yani hukuk bu süreçte insanlara adalet sağlayan bir mekanizma olmaktan çıkacak ve inşaat sektörünün çıkarlarını gerçekleştirmek için kul-lanılan bir araç haline dönüşecektir. Bu arada bütün bu uygulamalar neo-liberal kent politikaları çerçevesinde gerçekleştirilecektir.

Neo-liberal kent politikalarına gelmişken, neo-liberal kent politikalarının yarattığı mağduriyetlerden, olumsuz sonuç-larından biraz bahseder misiniz? Kentin yeni talipleri yoksulları kenti kirleten, kentin görüntüsünü bozan bir atık, bir çöp olarak görmek-

tedirler. Yeni yaratılmak istenen küresel kentte işçile-re, yoksullara, emekçilere yer yoktur; bugün işçi sınıfı fordizmin değer yaratan üretici sınıfı olarak değil, atıl kalmış, kenti çirkinleştiren, pazarlık şansını azaltan un-surlar olarak görülmektedir. Sistem silahını artık dışarı-daki düşmana değil, kendi vatandaşına doğrultmaktadır. Sorunuza dönersek, bugün neo-liberal kent politikaları, yoksullaştıran, issizleştiren, evsizleştiren, yerinden eden, toplumu ayrıştırarak cephelere bölen, ötekileştiren çok ciddi sorunlara yol açan uygulamalarla hayata geçiril-mektedir. Özelleştirmeler ve sanayinin tasfiye edilmesi işsizliği arttırmıştır; kentsel dönüşüm sürecinde kent rantından kentin şu an yaşayan halkına pay verilmediği gibi ellerinde olanın da pul değerine alınmak istenmesi, sahip olduklarına zorla el konulması, ellerinden evle-rinin alınmasına karşılık ancak borçlanmak suretiyle yeniden tapu sahibi olabilecekleri bir mekanizma yaratıl-ması yoksulların ve evsizlerin sayısını arttırmıştır. Çünkü insanlar evleri varken bir şekilde karınlarını doyurup yarı aç yarı tok geçinebilmekteydiler; oysa kaybettikleri evleri karşısında borçlu olarak gönderildikleri yeni evle-rin taksitlerini, zaten işsizliğin olduğu, sigortalı, kalıcı iş bulmanın zorlaştığı bir sistemde düzenli ödemeleri mümkün olmamaktadır ve bir süre sonra sürüldükleri yeni evleri de kaybederek savunmasız ve güvencesiz hal-de sokaklara düşmektedirler ve diğer işsiz ve evsizlerle beraber sistemin atık insanları haline gelmektedirler.

bütün bu söyledikleriniz çerçeve-sinde, istanbul’da artık can yakıcı bir sorun haline gelen ‘kentsel dö-nüşüm’ sürecini nasıl değerlendi-riyorsunuz?Şüphesiz Türkiye’nin bu küresel kent yarışından geri kalması, kü-resel pazardan payını almak için gereğini yapmaması düşünüle-mez… Doğal olarak bu konuda en güçlü aday İstanbul olduğu için, Türkiye’nin küresel kenti İstanbul olacaktır. Düşünsenize bütün dünyanın imrendiği bir coğrafi konum ve tabiat güzelli-ği yetmiyormuş gibi, bir de yine bütün dünyayı kıskandıracak bir tarih ve medeniyet zenginliği… İş sadece bu hazinenin pazar-lanması ve küresel müşterilerin (sermayenin) İstanbul’a çekil-mesi için gerekli yatırımların yapılmasına ve İstanbul’un kül-lerinden doğarcasına yeniden inşa edilmesine kalmaktadır artık. Böyle düşünüldüğünde sermayenin şu an İstanbul’a bakıp gördüğü şey hiç hoşuna gitmemektedir; Fordizmin mü-tevazi, kamusal alanları yoğun olan, en güzel yerlerinin kamuya ayrılmış olduğu yeni İstanbul’un yaratılmasına engel olacak her türlü uygula-ma, kanun, kurum, kurul ortadan kaldırılmalı, gerekirse sadece bu amaca hizmet edecek ‘özel bir hukuk alanı’ oluşturulmalıdır. Bu süreçte İstanbul’un eski sahiple-ri kentten sürülmeli, onların sahip olduğu yerler yeni sahiplerine yani küresel sermayeye peşkeş çekilmelidir. İstanbul yeni sahiplerini mutlu edecek şekilde yeniden inşa edilmelidir. Bu arada inşaat sektörüne arsa sağla-mak için İstanbul’un canım yeşil alanları binalaşacak, ormanları talan edilecek, tarihi ve kültürel mirası tahrip edilip yıkılmak istenecektir.

Her anlamda çok kötü bir süreç ve hala istanbul’da yaşamayı sürdüren emekçi kesime, yoksullara çok büyük bir sorumluluk düşüyor bu süreçte. bu konuda muhalif güçler ya da kent hareketleri nasıl bir strateji izleyeceklerdir; çözüm nedir?Yukarıda, şimdiye kadar anlattığımız şeyler şüphesiz sermayenin planları; kapitalizmin gerçekleştirmek iste-diği hedefler; ama gerçek dünyada halk ot değildir, ağaç değildir; ormanı imara açmak için ağaçları keserek önü-nüzdeki engelleri kaldırabilirsiniz ama insanları bir ağaç gibi kesip bir kenara atamazsınız; insanlar direnebilirler; güce karşı akıllarını ve birlikteliklerini kullanarak karşı güç yaratabilirler; birbirleriyle dayanışarak tek başına mücadele edemeyecekleri güçleri bir araya gelerek, birlik oluşturarak, örgütlenerek alt etmeyi başarabilirler. Daha da önemlisi hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilseler bile, insanlar ölümü göze almak pahasına isyan edebi-lirler; gerektiğinde kendisini çiğnemek isteyen çizmenin altında kalan çimden farklı olarak çizmeyi giyenin ba-şını ayaklar altına alacak aklı bile icat edebilirler. Hele başka çareleri yoksa; isyan etmekten, baş kaldırmaktan, karşı çıkmaktan, direnmekten başka çareleri yoksa; bu safhaya gelindiğinde halkların birleşmesi ve harekete geçmesi için gerekli nesnel koşullar oluşmuş olur artık; çığ gibi büyüyen, sel gibi akan o gücün karşısında hiçbir kuvvet duramaz. Sermaye bencilliğinden, açgözlülüğün-den, kibirliğinden insanların bu noktaya gelene kadar

çektiği azabı, acıyı, yoksulluğu, sefilliği görmez, görmek iste-mez; gördüğü zaman ise iş işten geçmiş olur. Dilerim ülkemizde ve dünyada insanca yaşamanın bedelleri bu kadar ağır olmaz; her insanın onuruyla insanca yaşayabileceği bir dünyaya ulaş-mak üzere verilecek mücadelede kaybettiklerimizi kuşaklar boyu onaramayacağımız derecede büyük yaralar açılmasına sebep olmaz. Umarım küresel kapita-lizmin krizi sermayeyi iflaslarla, ekonomik çöküşle dize getirir ve emekçiler, yoksullar, işsizler kendi ödedikleri bedelin arttığı ölçüde bedel ödetmeye kalka-cakları kanlı sahnelerin öznesi olmaz; umarım hiçbirimiz böyle bir sürece şahit olmak zorunda kalmayız. Özlediğimiz insani sisteme daha yumuşak bir ge-çişle, kitlelerin bilinçlenmesi ve haklı talepleriyle demokratik yollardan kavuşmamız mümkün olabilir. Ben eminim ki insani bir dünyanın peşinde olan hiçbir insan hiçbir akıl kan akıtılsın, kitlesel ölümler olsun istemez; daha fazla zülüm, daha fazla şid-

det görmek istemez; ben de istemiyorum; böylesi bir mücadelenin içinde yer almayı asla tercih etmiyorum. Ama adaletsiz bir dünyada bu şekilde eşitsiz ve ötekileş-tirilerek de yaşamak istemiyorum… Çözüm her koşulda örgütlü mücadele ve birlikte hareket etme kabiliyetine sahip olmaktan geçmektedir. Biz kent hakkına sahip çıkan, yaşam alanlarını savunmak ve birlikte olmanın, kenti barış içinde birlikte paylaşmanın, birlikte dönüş-türmenin yollarını arayan bütün kent platformları, ma-halle dernekleri, sendikalar ve meslek odaları bu amaçla birleşerek KENT HAREKETLERİ’ni oluşturduk ve mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.

rÖPortaJmELİKE ÇıNAR

Bugün inşa edilmeye çalışan kentlere bakıyoruz, süper lüks villalar, post-modern refah ötesi yaşam standartları sunan mekanlar, konutlar, sınırsız eğlence ve rekreasyon alanları ve spor tesisleri, lüks oteller, dev alış veriş merkezleri, iş ve kongre sarayları, uluslararası sermayenin rahat dolaşımını sağlayacak otobanlar, havaalanlarının bugünün kentinin başlıca özelliklerini oluşturduğunu görüyoruz.

Bu süreç büyük kitlelerin yoksullaşması, işsizleşmesi ve evsiz bırakılması pahasına gerçekleşmektedir. Bu insanlar kent çeperlerine sürülerek, varsılların, zenginlerin yaşamına değmeyecek şekilde tecrit edilmekte, eskisinden daha kötü koşullarda, sağlıksız, alt yapısı yetersiz mekanlarda yaşamaya mahkum edilmektedir.

Foto

ğraF

: OSm

AN E

RDEmKentsel

dönüşüm evsiz bırakıyor

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Yrd. Doç. Dr. olarak görev yürüten Çiğdem Şahin aynı zamanda, Fener-Balat-Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracıların Haklarını Koruma Derneği (FEBAYDER) Genel Sekreteri, İstanbul S.O.S Oluşumu Kurucu Üyesi’dir. “Kent Hareketleri” adlı demokratik kitle örgütünde kentsel dönüşümle ilgili çalışmalara katılmaktadır.

Çiğdem Şahin kimdir?

Page 10: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

Geçen yıl Ankara’nın Sincan İlçesinde kaybolan 15 ya-şındaki Melike Toyguncu’nun katili Muharrem Aytekin

kaldığı cezaevinde cinayeti nasıl işlediğini anlattı. Muharrem Aytekin’in koğuş arkadaşı Sedat Turunç savcılığa verdiği dilek-çede, Aytekin’’in Melike’yi 2 arkadaşının da yardımıyla taban-cayla öldürüp mezarlığa gömdüklerini kendisine anlattığını dile getirdi. Melike’yi kaçırarak bir evde alıkoydukları ve ardından öldürdükleri şüphesiyle, daha önce cinayet suçundan 4 yıl ce-zaevinde yatan Muharrem Aytekin ile arkadaşları Cevat Yıldız ve Oğuzhan Mahmutoğlu 7 ay önce tutuklanmıştı. Dilekçe üzerine, Cimşit Mezarlığı’nda 15 ayrı mezar kazılarak alınan kemik örneklerinin Melike’ye ait olup olmadığının belirlenmesi için DNA testi yapılıyor.

Adana’da seyyar satıcılık yapan esnafa zabıta ekipleri saldırdı. Kaldırımı işgal ettikleri gerekçesiyle tezgahları

ve malları ellerinden alınmaya çalışılan seyyar satıcılar ise zabı-taya direndi. Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ekipleri tavuk, ördek, hindi, güvercin ve muhabbet kuşu satan kişilerin seyyar kafes ve kümeslerini kaldırmak istedi. Geçtiğimiz haf-talarda yine Adana’da meydana gelen olayda pazar tezgahını elinden almaya çalışan zabıta ekiplerine karşı direnen Mehmet Oğuz kendini ateşe vermişti.

Iğdır merkeze bağlı Yukarı Çarıkcı Köyü’nde tek başına yaşayan ve soyadını dahi bilmeyen Yemirhan adlı çoban,

68 yıldır kimliksiz yaşıyor. Köyde iki odalı baraka bir evde kalan, çobanlık yaparak geçimini sağlayan Yemirhan, hastalanınca nüfus cüzdanına ihtiyaç duydu. Köy Muhtarı Mustafa Ağgün, yıllardır köylerinde çobanlık yapan Yemirhan’a nüfus cüzdanı çıkarmak için Iğdır’daki Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü’ne müracaat etti. Yemirhan’ın yapılan yaş tespitinde 65 ila 68 ara-sında olduğu bildirildi. Bırakın nüfus cüzdanı, bir soyadı bile olmadığını belirten Yemirhan kendisini bildi bileli çobanlık yaptığını belirtti.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin 2005’te siyasi davalardan mahkûm olan çocuk sayısı 17 iken bu rakamın 2009’da

bin 105, 2010’da ise bin 23’e yükseldiğini söyledi. Bakan Ergin’in verdiği bilgiye göre 2005 yılından 2010 yılına kadar mahkûm olan çocuk sayısı neredeyse yüzde 900’lere dayandı. Çocuklar hakkında açılan davalarda 2005’te 17 çocuk mahkûm, 78 çocuk beraat, 2006’da 14 mahkûmiyet 67 beraat, 2007’de 47 mahkûmiyet 97 beraat, 2008 yılında 36 mahkûmiyet, 122 beraat, 2009’da bin 105 mahkûmiyet 1144 beraat, 2010’da 1023 mahkûmiyet 857 beraatla sonuçlandı.

31 Mayıs’ta Hopa mitinginde polis şiddeti, emekli öğret-men Metin Lokumcu’nun öldürülmesi, uzun tutukluluk

ve yargılama süreci 400 avukat tarafından AİHM’e taşınıyor.AİHM’e götürülecek davayla ilgili hazırlanan ortak raporda,

Lokumcu’nun ölümü, Hopa’da 17, Ankara’da tutuklanan 22 kişinin yargılanma süreçleri yer alıyor.

Avrupa’dan sonra Türkiye’de de Bologna süreci uygulanmaya ça-

lışılıyor. Özellikle Yunanistan, Fransa, İtalya gibi ülkelerde kitlesel protesto-larla karşılaşan süreç Türkiye’de de de-nenmeye başlandığı gibi öğrencilerden tepkiler yağdı.

eGe ÜNiVeRsitesi’NDe bOlOGNa etkisiEge Üniversitesi’nde Bologna sürecine uyumluluk çalışmalarında öncelikli ola-rak not sisteminde değişiklikler yapıldı. Öğrenciler, durumu “Bir sabah uyan-dım, not ortalamam 3.54’den 3.03’e düşmüştü” diyerek anlatıyorlar. Rektör-lük “Notlarınız sizin kazanılmış hakkı-nız değil.Bu sistem ve sizin notlarınızda-ki değişim YÖK tarafından onaylandı. Bu bir adaptasyon süreci, zaman içinde tüm üniversitelerde uygulanmaya baş-lanacak, yapılacak bir şey yok” şeklinde karşılık verdi. Ancak tepkilerin artması

üzerine bir gün içerisinde eski not sis-temine geri dönülürken, okuldan bu problemin tekrar yaşanmayacağına dair bir açıklama henüz gelmedi.

kOcaeli Ve istaNbul ayDıN ÜNiVeRsiteleRi’NDeN De tePkiAvrupa Birliğine üyelik kapsamında, yüksek öğretimde kaliteyi arttırmak için başlatıldığı söylenen Bologna sü-reci Kocaeli Üniversitesi’nde de birçok öğrenciyi mağdur etti. Öğrenciler okulu uzattıklarını, hatta bazı arkadaşlarının okulu bırakma aşamasına geldiğini bile söyledi. Kocaeli Üniversitesi’nde uygu-lamaya konulan Bologna süreci önce-sinde ders geçme notu 50 iken, artık 65’e İstanbul Aydın Üniversitesi’nde ise 70’e çıkarıldı

Peki, bOlOGNa sÜReci NeDiR?Bologna şimdiki İtalya’da bulunan tari-

hin ilk üniversitelerinden birinin adıdır. Döneminde kilisenin önayak olmasıy-la, bilimle dinin kaynaşması amacıyla kurulmuşken, bugün daha çok piyasa-üniversite kaynaşması amacıyla oluştur-duğu programıyla biliniyor. Bologna süreci denilen ise kabul edilen progra-mın adım adım uygulanması anlamına geliyor. Geçtiğimiz sene uygulanmaya konan, kredi başına harç uygulaması, sektör tarafından ihtiyaç olunmayan bö-lümlerin kapatılabileceği gibi politikalar

hep Bologna sürecinin birer getirileri. Benzer şekilde bir dönem önce birkaç üniversitede birden politik faaliyetlerin yasaklanması ardından da eylem alanı, afiş alanı gibi bölgelerin rektörlük tara-fından sunulması, bir özgürlük genişle-mesi şeklinde medya da yer bulduysa da Bologna sürecinin bir diğer uygulaması olarak sayılabilir. Bu program ise temel olarak eğitim ve bilimin standartlaşması ve buna bağlı olarak sınıflandırılması anlamına geliyor. yarIn EĞİtİm

Bologna sürecinde miyiz?

21 ŞUBat 2012 yaRıN

Ankara’da Gençler Meydana İnisiyatifi’nden Ayşen Ece Ka-

vas öğrencilere ve rektöre düzenlenecek etkinliklerde uyulacak kurallara ilişkin yönerge sundu. Yönerge öğrenciler ve rektör tarafından alkışlandı ve tebrik edildi. Yönergeye son hali verilmesi için web sitesi üzerinden yayınlanması kararı alınırken, öğrencilerin yönergeye yönelik katkıları istendi.

ÜNiVeRsiteDe GeNç işsiZliğe DaiR bilimsel çalışmaToplantıda Gençler Meydana İnisiyatifi’nden söz alan Ayşen Ece Ka-vas, gençliğin en temel sorunu olan, genç işsizliğe dikkat çekti. TUİK’in bu konudaki raporlarının gerçek iş-sizlik rakamlarını yansıtmadığını dile getiren Kavas, hiçbir üniversitenin bu konuda bilimsel bir çalışmasının ol-madığını belirterek, üniversitenin bu konuda topluma bir açıklama yapması gerektiğini söyledi. Gençliğin en te-mel sorunu olan işsizlik konusunda gerçekleri ortaya çıkarmak, ayrıca bi-limsel çalışma yürütmek için üniversite mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiği vurguladı. Gençler Meyda-na İnisiyatifi’nden Ayşen Ece Kavas hazırlanacak genç işsizlik raporunu, Sosyoloji Bölümü’yle birlikte yapmak istediğini dile getirdi.

ÖğReNcileRiN talePleRi DOğRultusuNDa alıNaN kaRaRlaRToplantıda yapılan konuşmaların ar-dından birçok karar da alındı. Bunların

içinden en fazla öne çıkanı gençliğin en temel sorunu olan genç işsizlik üzerine hazırlanacak rapor oldu. Hazırlanacak raporda, gerçek genç işsizlik rakam-larına ulaşabilmek ve çözümü üzeri-ne bilimsel araştırma yürütmek için üniversite mekanizmalarından yarar-lanmasına karar verildi. Bu sayede TUİK’in bir türlü açıklamaktan kaçtığı gerçek genç işsizlik rakamları or-taya çıkmış o l a c a k t ı r. Genç İşsiz-lik hakkında hazırlanacak rapor için öneriyi getiren Ayşen Ece Kavas görev aldı.

Kadına yöne-lik şiddet, taciz, tecavüz olaylarının da konuşulduğu top-lantıda bu konuda da olumlu adımlar atıldı. Kadına yönelik şiddet, taciz, te-cavüz olaylarına karışanların üniversite yönetimi tarafından cezalandırılması kararlaştırıldı ve bu kararın derhal üni-versite yönetmeliğinde yer almasının gerekliliği vurgulandı.

Öğrenci evleri ve öğrenci yurtları arasındaki eşitsizliklerin konuşulduğu toplantıda öğrenci yurtlarının olanak-larının iyileştirilmesi kararı alındı.

Öğrencilerin hazırlayacağı bilimsel ve sosyal projelere destek için, bilimsel ve sosyal destek merkezi kurulmasına karar verildi.

Söz alan öğrencilerin birçoğu SGK’larının olmadığını ver bu yüzden üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarını dile getirdiler. Öğrenciler SKG tarafından mağdur edildiklerini ve üniversite yönetimi tarafından bu konuya somut çözüm

bulunmasını istediler.Burs olanak-

larının azlığından şikayet eden öğ-

renciler, üniver-sitenin burs olanaklarının arttırılması konusuna da değindiler. Ayrıca burs,

kredi alımın-da uzayan ge-

reksiz bürokratik işlemlerin kısaltıl-ması istendi.

Sıhhiye Yerleşkesi’nde kantin fiyatlarının da düşürülme-

si öğrencilerin talepleri arasındaydı.Üniversite yemekhanesindeki fi-

yatın 1 tl’ye düşürülmesi istendi ve Üniversite Yönetimi tarafından kabul edildi. Bunun üzerine öğrenciler tara-fından yemekhanede öğlen ve sabah yemeklerin farklı çıkması da önerildi.

Öğrenciler hazırladıkları projeler ve uluslar arası düzeyde gerçekleşen et-kinlikler için Üniversite Yönetimi’nden maddi destek istediler. Ayrıca etkinlik-lere katılan konuşmacıların da barınma ve ulaşım ihtiyaçlarının karşılanması gerekliliği vurgulandı.

Geçen toplantıda konuşulan ve

karara bağlanan ulaşım sorunun hala çözülmediğini dile getiren öğrenciler bu konunun artık çözüme kovuşması gerektiğini söylediler.

Öğrenciler sözlerinde üniversite’nin yaptığı anayasa çalışmasına da değindi-ler. Anayasa çalışmasında öğrencileri-nin de söz hakkı olduğunu ve konuya kendilerinin de dahil olmak istedikle-rini belirttiler

Tıp fakültesi öğrencileri staj ola-naklarının azlığından şikayet etti ve yönetimden staj olanaklarının arttrıl-ması istendi.

meslek yÜksek OkullaRı’NDaN talePleR De şÖyleyDi;Meslek Yüksek Okullarındaki öğrenci-lerde toplantıda birçok talepte bulun-du. Öğrenciler ders ve mola saatlerine düzenleme getirilmesini istediler. Başka okullarda benzer toplular olduğundan kendi okullarında topluluk kuramadık-larından yakınan öğrenciler, bu kuralın kaldırılmasını ve kendi okullarında da topluluk kurmayı istediklerini söyle-diler.

Meslek Yüksek Okulları’ndaki kadınların da talepleri oldu. Okul çı-kışlarında güvenliklerinin olmadığını değinerek ve bu konu hakkında da Üniversite Yönetimi’nden çözüm is-tediler.

Toplantıda konuşulan konulardan biride bilgisayar yetersizliği oldu. Üni-versite Yönetimi bu konunun çözülece-ğini, ihtiyacın karşılanacağını söyledi. Toplantıda lavaboların hijyenikliğine kadar sorunların birçoğuna değinilmiş oldu.

Katil nasıl öldürdüğünü anlattı

Adana’da seyyar satıcılara zabıta saldırısı

Onun 68 yıldır kimliği yok

1023 çocuk tutuklu

Hopa Davası AİHM’de

Gençler kararların peşindeankaraASLıHAN pEHLİvAN

Hacettepe’de öğrenciler ve rektör ikinci toplantıyı 18 Şubat salı günü, Sıhhiye Kampüsü’nde Yeşil Salonda ger-çekleştirdi. Önceki toplantıya göre katılımın çok daha fazla olması dikkat çekti. Öğrenciler uzun zamandır beklenen bu demokratik ortamdan sonuna kadar yararlanarak pek çok söz aldı, bu sayede birçok başlık, sorun, tartışılmış oldu.

Geride Kalanlar

ÜNiVeRsite GeNç

işsiZliği aRaştıRılacakGeçler Meydana İnisiyatifi’nden

Ayşen Ece Kavas, gençliğin en temel sorunu olan, genç işsizliğe dikkat çekti.

TÜİK’in bu konudaki raporlarının gerçek işsizlik rakamlarını yansıtmadığını dile ge-tirildi. Gençliğin en temel sorunu olan işsizlik konusunda gerçekleri ortaya

çıkarmak için üniversite mekaniz-malarının harekete geçirilmesi

gerektiği kararı alındı.

Fen, Sosyal Bilimler, Anado-lu liseleri öğretmen atamaları

için Milli Eğitim Bakanlığı sitesinde e-klavuz yayınlandı. Klavuzda en çok dikkat çeken ise sözleşmeli öğretmen-lerle ilgili madde oldu. Milli Eğitim

Bakanlığı’na bağlı Fen Liseleri, sosyal Bilimler Liseleri ve Güzel Sanatlar ve Spor Liselerinin Beden Eğitimi, Müzik ve Görsel Sanatlar/Resim öğ-retmenlerinin Seçimi ve Atamalarına Dair Yönetmelik hükümleri uyarın-

ca, sınava başvuracak adaylar için en az üç yıl öğretmenlik yapmış olmak koşulu vardır. Ancak sözleşmeli öğ-retmenlik yaparken, KPSS puanıyla kadroya alınan öğretmenlerin sözleş-meli öğretmenlik yaptığı süre sayılma-maktadır. Yani sözleşmeli çalışıyorsan maddi bütün olanaklardan mahrum

olduğun gibi, devlet senin çalıştığın süreyi görmüyor, o yılları dikkate al-mıyor bile. Devletin bu uygulaması-nın, hukuka aykırı olduğu yönünde birçok mahkeme kararı olmasına karşı yayınlanan klavuz hala bu maddeyi içeriyor. yarIn EĞİtİm

Sözleşmeli öğretmenlik sayılmıyor

Page 11: Yarın 20

İspanya’nın başlıca sendikala-rı, 57 ilde yürüyüşler düzeledi.

Cordoba’da eylem kuşluk vaktinde başladı. Daha geç saatte örgütlenen protesto eylemlerinden bazıları, Do-ğu Valencia’da olduğu gibi, toplanan kalabalık nedeniyle daha erken saate yapıldı.

Örgütleyen sendikalar öğleden son-ra yaklaşık 1 milyon insanın yürüyüşe katıldığını duyurdu, ancak resmi ra-kamlar açıklanmadı.

Başbakan Mariano Rajoy’un hü-kümeti 9 gün önce reform paketini, Avrupa’nın en katı olduğu düşünülen iş pazarına ve yaklaşık %23 işsizlik ora-nına sahip bir ülkede onaylattı.

işsiZlik ORaNı tıRmaNıyORKasım ayında seçilen hükümet, umut-suzca kabarık bütçe açığına ve 20-29 yaş arasındakiler için %39’luk işsizlik oranına karşı savaşmaya çalışıyor. İlk at-tığı adım 3 Şubat’ta vergileri arttırarak ve harcamaları kısarak 15 bin Euroluk tasarruf planı Kabul etmek oldu, bu da iş pazarını sarstı.

Rajoy geçen ayda yapılan bir AB zirvesinde uygulamaya sokmak istediği reformların kendisine “genel greve mal olacağını” söylüyordu. Pazar günü Halk Partisi’nin senelik kongresinde Rajoy “İspanya’da istihdamı arttırmak ve İspanya’nın büyümesini istiyorsak, yap-tığımız şeyi yapmak zorundaydık.”dedi.

işteN çıkaRmalaR DaHa ucuZa PatlayacakHükümetin silip süpüren değişiklikle-ri İspanyol şirketlere, azalan bütçele-rine karşı toplu sözleşmeleri bitirme, çalışanların saatlerinde, görevlerinde,

maaşlarında daha esnek olabilme ve işten çıkartmayı daha ucuza getirme imkanını sunuyor.

Genel işçi sendikası sözcüsü Candi-do Mendez “Eğer hükümet bunu dü-

zeltmezse, daha da büyük bir hareketle devam edeceğiz.” dedi. Birçok protes-tocu üstlerinde büyük makaslar olan şapkalar giyerek “haklarımız kesmeyin” diye sloganlar attı, bazıları da üstlerin-de “Uzlaşma, Toplu sözleşme, Kesildi” yazan tabut şeklinde kartonlar taşıdı.

işsiZleR içiN iş bulmak DaHa ZORlaşacakOfis çalışanı Mauela Silvela,58, hükü-metin önlemlerinin İspanya’nın içine düştüğü belirsizliği çözümlemediğini söyledi. “İş bulabilmiş olan işçiler, işle-rini kaybetmelerini kolaylaştıracak olan bu reformlar yüzünden endişeliler ve günümüz şartlarında işsiz olanlar iş bul-mak için daha da zorlanacaklar.” dedi.

Madrid’de protesto eylemine katı-

lan 27 yaşındaki üniverisitede araştır-macı Nacho Foche, “Onlar ancak gele-ceğe Brüksel’den dayatılan kesintileri ile önümüzdeki seçime bakıyorlar.” dedi.

İsPanya RıFAt ÇApAR

İspanya’da yüz binler “reform” a karşı21 ŞUBat 2012 yaRıN

Dünya Turu

İspanya’da yüz binlerce kişi, hükümetin son kemer sıkma önlemlerinin işçi haklarını zedelediği gerekçesiyle sokaklara döküldü. Geçtiğimiz pazar günü İspanya’da yüz binlerce insan, işten çıkarılmalarını ve toplu sözleşmelerden men edilmelerini kolaylaştıracak yeni istihdam reformuna karşı öfkelerini gösterdi.

Malezya Hükümeti, Suudi Arabistan’ın talebi üzerine 23

yaşındaki Hamza Kaşgari’nin tutuk-landığını açıkladı.

Gazeteci Kaşgari, 3 Şubat’ta, Hz. Muhammed’in doğum gününde, Twitter hesabına yazdığı mesajlardan sonra ölüm tehditleri almaya başlayın-ca ülkesinden gizlice kaçmak zorunda kalmıştı.

Kaşgari, Twitter üzerinden gön-derdiği mesajlardan birinde, her yerde Hz. Muhammet’i gördüğünü ancak bazı taraflarını sevmekle birlikte bazı taraflarını sevmediğini yazmıştı. Genç Suudi, başka bir twitter mesajında, Hz. Muhammet’e dua etmeyeceğini ve eli-ni öpmeyeceğini ona eşit bir insan gibi davranacağını belirtmişti.

Genç gazeteci daha sonra özür dile-mesine rağmen aralarında önemli gö-revlerde çok nüfuzlu ünlü din adamla-rının de bulunduğu binlerce kişi idam edilmesi için kampanya başlattı.

Malezya hükümeti, Suu-di Arabistan’ın Kaşgari hakkında İnterpol’den tutuklama kararı çıkarttığı için ülkeye giriş yaptığı havaalanında gözaltına alındığını duyurdu.

İki ülkenin de Müslüman olması-na rağmen Hz. Muhammet’i eleştir-

mek Malezya’da ağır suç değil; Suudi Arabistan’da ise idamlık suç.

Şeyh Nasır el Ömer adlı bir din ada-mı televizyondan Kral’a, Veliaht Prense ve Baş Müftü’ye seslenerek Kaşgari’nin şeriat mahkemesinde yargılanmasını is-tedi. Hz. Muhammed’in eleştirilmesine tahammül edemediği için gözyaşlarını tutamadığını belirten Şeyh Ömer, Kaş-gari özür dilese de bir anlamı olmaya-cağını ve şeriat yasalarına göre derhal başının vurulması gerektiğini savundu.

Genç gazetecinin linç edilmemek için önce Ürdün’e, oradan Birleşik Arap Emirlikleri’ne oradan da Malezya’ya kaçtığı öğrenildi.

Malezya hükümetinin Kaşgari’yi Suudi Arabistan’a iade edip etmeyeceği bilinmiyor. yarIn pEYmAN BASHİRİ

İtalya hükümeti, çalışanları sebepsiz yere işten çıkar-tılmaktan koruyan 18.maddenin, geçmişte güvencesiz

çalışanlar için uygulanmamasını istiyor.İtalya devletinin başkanı Mario Monti’nin, teknokrat yönü

mizah anlayışından daha güçlü. Ocak ayının sonunda, uygula-maya koymak istediği proje ile ilgili gayet açık konuştu. “Gençler hayatları boyunca düzenli bir işe sahip olmayacakları fikrine alışmalılar.” diye uyarmış, “yani bu da ne tekdüzeliktir!” diye ekleyerek iyi bir şey yaptığını düşünmüştü. İtalyan ulusal birlik hükümetinin hedefleri arasında çalışanların statüsüne dair 18. madde de bulunuyor. Bu madde, 15ten fazla işçi çalıştıran şir-ketlerde sebepsiz yere işten atılan işçilerin yeniden işe alınmasını zorunlu kılıyor.

Elbette ki, 18. maddenin uygulanması bir sorun yaratıyor, ama ilkesi değil. 2002 yılında bu maddenin revize edilmesine karşı direnişi yönetenlerden CGIL sendikasının eski başkanı Sergio Cofferati “Bazen, işçinin şikâyet başvurusu ile kararın alınması arasında üç dört yıllık saçma bir süre geçebiliyor.” diyor. Cofferati “dava süresinin kısaltılması” gerektiğini savunuyor an-cak “madde olduğu gibi” korunmalı. Bugün her şeyi kaybetmek korkusuyla CGIL’nin şu anki yönetimi hükümetin önerisini kabul edecek gibi görünüyor. Fiom-CGIL’dan maden işçileri ise Parlemanto’da konunun tartışılacağı 9 Mart’ta greve hazırlanıyor. (Çv. Not) kaynak: HUmanİtE GAEL DE SANtıS

İngiltere ve ABD, İsrail ile İran arasındaki uzlaşmazlığı çözmeye soyundu. İngiltere İsrail’den İran’a saldırmama-

sını isterken, ABD ulusal güvenlik danışmanı Tom Donilon’u İsrail’e gönderdi.

ABD Başkanı Barack Obama’nın ulusal güvenlik danışmanı Tom Donilon’un amacı İsrail’in tek başına karar alarak İran’a saldırmasını engellemek.

Özellikle İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak İran’a saldırıl-masından yana. İsrail, Tahran yönetimin nükleer silah ürettiğini ileri sürüyor. Ehud Barak hafta sonu Tokyo ziyaretinde İran’ın nükleer programının tehlike oluşturduğunu bir kez daha vur-guladı. İsrail Savunma Bakanı, Kuzey Kore’nin ölen lideri Kim Jong İl’i örnek göstererek, aşırı dinci bir rejimin nükleer silahlara sahip olması halinde “devrilmeye karşı bağışıklık kazanacağını” söyledi.

ABD ise İsrail’i frenlemeye çalışıyor. Washington İsrail’in önce İran’a yaptırımların nasıl sonuç vereceğini beklemesini istiyor. ABD İran’ın Mali sistemini boykot ederken, Avrupa Birliği de temmuz ayından itibaren petrol ambargosu uygulama kararı aldı. İran yönetimi kendiliğinden Fransa ve İngiltere’ye petrol satışını durdursa da ABD yaptırımların sonuçlarını bek-lemek istiyor.

Öte yandan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (Uaek) uzmanları nükleer krize çözüm arıyor. yarIn DÜNYA

Çocuklara yardım örgütü Save the Children, yetersiz beslenmeyle mücadele için daha fazla çaba harcanmazsa

dünya genelinde yarım milyar çocuğun gelişimlerini tamamla-yamayacaklarını açıkladı.

Yapılan bir araştırma Hindistan, Pakistan, Nijerya, Bangla-deş ve Peru’da çok sayıda kişinin et, süt ve sebze gibi besleyici gıdaları satın alabilecek mali güçlerinin olmadığını söylediğine işaret ediyor. Save the Children, iki yaş altı çocukların en fazla yardıma muhtaç yaş grubu olduklarını, bu yaşlarda vücut ve beynin çok hızlı geliştiğini kaydediyor.

Hindistan’da çocukların üçte biri yetersiz beslenme, dörtte üçü de kansızlık sorunu yaşıyor. Save the Children’ın görüştüğü yetişkin katılımcıların yarısından fazlası en büyük kaygılarının gıda fiyatlarındaki artış olduğunu, her dört aileden birinin ço-cuklarının bazen bütün gün olmak üzere çoğunlukla günün belli bölümlerini aç geçirdiklerini söylüyor. Yeni Delhi’nin en yoksul gecekondu semtlerinden Bhagwanpura’da Nesrin Hatun adlı bir kadın gecekondusunun içinde bulunduğu koşullardan çok çocuklarının beslenmesi konusunda kaygılı.

24 yaşındaki kadın iki çocuğunu yetersiz beslenme yüzünden kaybettiğini, her ikisinin de iki yaşında hayatlarını kaybettik-lerini anlatıyor. Nesrin Hatun, kız çocuğunun önce hayatını kaybettiğini belirtirken, ‘’Yetersiz beslenmeden öldü, kurumuş görünüyordu, bir deri bir de kemik kalmıştı’’ dedi. yarIn DÜNYA

Salı gününü Çarşamba günü-ne bağlayan gece, Honduras’ta

bir cezaevinde çıkan yangın sonucu resmi rakamlara göre 355 tutuklu yanarak hayatını kaybetti.

Başkente 90 km uzaklıkta bulu-nan Comayagua hapishanesinde 14 Şubat akşamı yangın çıktı. Çıkan yangın yüzlerce tutuklunun ölme-sine neden oldu. Yangın esnasında hiçbir kurtarma çalışması yapılmadı. Yangının sönmesinin ardından olay yerine gelen polisler ve askerler kal-kerleşmiş ölü bedenlerden bir yığın yaptı. Askerlerden biri “Bedenler bir-birinin üstüne yapışmış, bazılarını portakalı soyar gibi ayırmak zorunda kaldık.” dedi.

Yangın haberini alan tutuklu ya-kınları hapishaneye gelirken, yüzler-cesi yakınlarının ölü bedeni bulama-dan geri dönmek zorunda kaldı. 59 yaşındaki tarım işçisi Octava Aguila-ra “Oğlumun bedenini gömebilmek için bulmaya geldim. Onsuz buradan ayrılmayacağım.” diyerek yangın ye-

rinden ayrılmayanlar arasındaydı.Comayagua hapishanesi kapasi-

tesinin iki katı kadar tutukluyla dol-durulmuştu. Normalde 500 tutuklu-dan fazlasını barındırmaması gereken hapishanede 900’e yakın tutuklu bulunuyordu. Tutukluların yarısı yanarak öldü. Yangından kurtulan tutuklulardan biri olan Antonio Val-ladaras yerel bir radyoya “ Gardiyan-lara, “yanacağız, öleceğiz hücrelerin kapılarını açın” diye bağırıyorduk. Ancak onlar bize yardım etmediler. Bizi ölüme terk ettiler.” diye açıkladı.

Aileler yangından devleti sorum-lu tutuyorlar. Hapishanenin önün-de toplanan tutuklu yakınları “katil devlet” diye sloganlar atarak eylem yaptı. Hapishanedeki yaşam koşul-larının insani olmadığını ve devletin yangında yüzlerce insanın ölmesin-den sorumlu olduğunu ifade ettiler. Honduras’ta 2004 yılında da bir hapishane yangını olmuş ve toplam yüz kadar insan hayatını kaybetmişti. yarIn FİKRİYE YıLmAz

Haiti Cumhurbaşkanı Mic-hel Martelly başkent Part Au

Prince’in merkezinde düzenlenen bir karnaval töreninde yürüdüğü sırada protesto edildi.

Haiti Üniversitesi’nin arka tarafın-dan Martelly ile kendisine eşlik eden araç konvoyunun geçtiği sırada protes-to eylemi yapanlara, polis havaya ateş açarak karşılık verdi.

Martelly’nin olaydan bir saat sonra Ulusal Saray’dan ayrıldığı ve Cumhur-başkanlığı konutuna gelmeden önce büyük bir polis koruması altında bir süre yürüyüş yaptığı görüldü.

Haiti Üniversitesi’nin duvarlarını yıkarak okula giren Martelly taraftarları eylemci öğrencilere saldırdı. Üniversi-

te öğrencileri, Martelly taraftarlarının üniversitesi bahçesinde park etmiş du-rumdaki araçların camlarını kırdıklarını belirtti. Aynı zamanda ABD vatandaşı olduğu ileri sürülen Martelly’nin, çifte tabiyeti bulunan kişilerin cumhurbaş-kanı olmasını yasaklayan Haiti anayasa-sını ihlal ettiği iddiaları Haiti’deki bazı senatörlerce dile getiriliyor.

Haiti’de bir süreden beri, Martelly’den seyahat belgelerini göste-rerek hukuki durumunun cumhurbaş-kanı seçilmeye uygun olduğunu kanıt-laması talebiyle eylemler düzenleniyor. Martelly ise evraklarını göstermek gibi bir yükümlülüğünün bulunmadığını belirterek bu istekleri geri çeviriyor. yarIn DÜNYA

Peygamber’i eleştirmekten idamlık oldu

İtalya halkı güvenceli gelecek istiyor

İsrail- İran gerginliği sürüyor!

Yarım milyar çocuk aç

Honduras’ta hapishanede katliam: 355 ölü

Haiti Cumhurbaşkanı’na protesto

Page 12: Yarın 20

04 EKiM 2011 YARIN

İstanbul Art Platform’un ev sa-hipliği yaptığı sergi 9 Mart 2012

tarihine kadar açık olacak. IAP proje-lerinde Demokratik Kitle Örgütleriyle işbirliği yapıyor. Bu sergide artan kadın cinayetleri karşısında net tutum alan ve sistematik sokak eylemlilikleri düzen-leyen, bunun yanı sıra “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Yönelik Kanun Tasarısı” çalışmalarında etkin bir şekilde rol alan, öldürülen kadınların aileleriyle birlikte kadın ci-nayeti davalarını takip eden Kadın Ci-nayetlerini Durduracağız Platformu karşımıza çıkıyor. Sergiden elde edile-cek gelirin bir kısmı bu platforma ak-tarılacak. “Bireysel hareketlerin kaideyi bozabileceğine inandığım için bazı çalışmalar yapmaya başladım.” diyen

Eren, insanların gruplaştırılmasının öngörüldüğünü düşünüyor.

sistematik OlaylaR yalaNlaNıyORSon zamanlarda sıkça duyduğumuz bir kelime olan “münferit”, sistematik bir şekilde süren olaylarda yetkilile-rin sorumlu olduklarını reddetmekte kullandıkları bir kelim edir. Sergisine “Münferit” adını vermesinin nedenini de tam olarak buna bağlıyor sanatçı. “Bir olay olduğu zaman mesela, polis basının karşısına çıkıp bu olay mün-ferittir. Ne yapabilirdik ki? Vah vah” şeklinde ağıt yakıyorlar.

Esasen bu münferit değil, toplumsal bir olaydır” diyerek dikkatleri bu nok-taya çekmek istiyor. “Bunu yaparken de geleneksel formların üzerine modern dekorlar uygulamaya çalıştım ki; insan-ların genellikle bu olaylarla ilgili algı-ladıkları şiddet, kan, negatif duygular. Ben pozitif duygulardan yola çıkarak insanların bir şekilde beğenilerini kaza-nıp bu olaylarda biraz görmezden gel-dikleri şeylerin altını çizmeye çalıştım” diye açıklıyor.

biR amacı OlmalıToygan Eren, yaptığı işlerin bir amaca

hizmet etmesini isteyen bir sanatçı. Bu nedenle de ilk başta seçtiği konunun bi-reysellik olduğunu söylüyor. İnsanların bireyselliği kötü bir şey olarak algıla-dıklarını söylüyor. “Bireysel davranma, topluma uy. Bana göre davran. Böyle davranırsan insanlar seni beğenmez. Ve egolarımızı pohpohlayarak güçlü olana yakın durmaya çalışması. Ama aslında bizi biz yapan şeyler bu egolarımızın bize önerdiği davranış modelleri değil. Bizi biz yapan şeyler yan yana durduğu-muzda birbirimizden olan farklarımız ve farklı olaylarda benzer davranışlar içerisinde bulunmamamız. Bu yüzden böyle şeyler yapmaya çalışıyorum.”

saDece kaDıNlaRla OlmaZKadınlarla ilgili çalışmalara devam et-mek istediğini dile getiren Toygan Eren,

kadın cinayetlerini Türkiye’de kanayan bir yara olarak görüyor. “Gelişmemiş bir ülke olmamızdan kaynaklı değil sa-dece hükümetimiz ve toplumumuzun ataerkil yapısından dolayı bu konunun düzeltilmesi için bir çaba gösterilme-diğini” belirtirken, sanatçıların da bu-nun için bir şeylerin yapmak zorunda

olduğunu, sadece kadınların bir şey yapmasının yeterli olmadığını söylüyor. “Erkeklerin de bir şekilde konuya da-hil olup bir şeyler yapması gerekir. Ben de içimden geleni yapmaya çalıştım.” Platformun kanunları değiştirmek gibi hayalci olmayan çalışmalar yapmasının önemine dikkat çekiyor.

FaRklı PişiRme tekNikleRi kullaNıyORÇağdaş seramik sanatının en yalın ör-

neklerinin görülebileceği “Münferit” sergisinden Toygan Eren, konularını kapalı ve kapanabilen formlarla ifade etmeyi tercih ediyor. Sanatçı bunu, formların taşıdıkları duyguların izleyi-cideki merakı tetiklemesi ve çevre da-yatmalarından korunma hissini güçlen-dirmek amacıyla kullanıyor. Yarı açık olarak düzenlemeyi tercih ettiği mekik ve disk benzeri formların kalkana ben-zerliği ile buna bağlı olarak yarattıkları güvenlik hissi de diğer çalışmalarını oluşturma amacıyla paralellikler taşıyor. Eren, çalışmalarında Türkiye’de çok rastlanmayan farklı pişirme teknikleri kullanmasıyla dikkat çekiyor.

Ödüllü seramik sanatçısı ve heykeltıraş toygan Eren’in “münferit” adlı sergisi ziyaretçilerine açıldı. ıAp projelerinde Demokratik Kitle Örgütleriyle işbirliği yapıyor. Bu sergide artan kadın cinayetleri karşısında net tutum alan Kadın cinayetlerini Durduracağız platformu karşımıza çıkıyor. Sergiden elde edilecek gelirin bir kısmı bu platforma aktarılacak.

“Münferit”: Gizlenenin altını çiziyor

EskİŞEHİrÇİLER KAYABAŞı

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük.

2. Başlıca özelliğiniz? Eğlenceli olmak.

3. Mutluluk nedir? Sıcak bir ev.

4. Mutsuzluk nedir? Erken saatte ders.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik.

7. En sevmediğiniz şey? Samimiyetsizlik. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Polisler. 9. En sevdiğiniz iş?

Oyun oynamak.10. En sevdiğiniz şair?

Ümit Yaşar Oğuzcan.11. En sevdiğiniz yazar?

Elif Şafak.12. Kahramanınız?

Barney Stinson.13. Kadın kahramanınız?

Hürrem Sultan.14. En sevdiğiniz çiçek?

Lilyum.15. En sevdiğiniz renk?

Yeşil. 16. En sevdiğiniz yemek?

Dolma.17. En sevdiğiniz düstur?

Vakit var daha.18. En sevdiğiniz söz?

İyi olan kazansın.

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

18SORUmErVE kayaBaŞI ÖĞRENcİ - BALıKESİR

Uçan süpürgeler sahiplerini buldu Bu yıl “Size baba diyebilirmiyim?“ temasıyla gerçekleşecek olan Ulus-

lararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali ödüllerini alacak kadın oyuncular belli oldu. 2003’ten beri Türkiye sinemasının en üretken kadın yönetmenlerinden Bilge Olgaç’ın anısına verilen Başarı Ödülleri’ni bu yıl Füsun Demirel ve Serra Yılmaz alacak. Onur Ödülü ise Hale Soygazi’ye verilecek.

Uçan Süpürge, 10 Mayıs gecesi Ankara’da Devlet Opera ve Balesi’nde yapılacak açılış töreninde sahiplerine sunulacak ödüllerin gerekçesini şöyle açıklıyor:

FÜsuN DemiRel içiN“Dramlarda da komedilerde de en zor rollerin üstesinden geldi. Başarısı popülerliğinden değil çalışkanlığındandı. Tiyatro sahnesinden sinema per-desine uzanan oyunculuk yaşamında özgün rollerle yeteneğini taçlandırdı. Oyun çevirilerinden televizyon dizilerine dek birçok alana emek verdi. 15. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, tiyatro ve sinemanın en üretken oyuncularından Füsun Demirel’i ‘Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ne değer buldu.”

seRRa yılmaZ içiN“80’lerden bugüne beyazperdede unutulmaz karakterlere imza attı. Tiyatroy-la başladığı kariyerini, sinemamızın en iyi örneklerinden pek çok filmde rol alarak sürdürdü. Oyunculuğun yanında çevirmenlik, televizyon program-cılığı da yaptı, kültür ve sanat alanına birikimini taşıdı. 15. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, kendine has oyun gücüyle genç sanat-çılara örnek olan Serra Yılmaz’ı ‘Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ne değer buldu.”

Hale sOyGaZi içiN“Başkaldırıyı bir rozet gibi yakasında değil bir hücre gibi varoluşunda taşıyan kadınları ustalıkla canlandırdı. 1970’lerde başlayan sinema kariyerinde 50’ye yakın filmde rol aldı. Toplumsal olaylardan, ülke gerçeklerinden, dünya meselelerinden uzaklaşmadan da yıldız olunabileceğini kanıtladı. 15. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bu yıl sinemada 40. yılını kutlayan Hale Soygazi’yi ‘Onur Ödülü’ne değer buldu.” yarIn KÜLtÜR

Manisa’da Dericiler Sitesi’ndeki bir arıtma tesisin-de çalışan Mehmet Can, kan kanseri olan oğlu Aykut Can’ın tedavisi için kullandığı kredi kartının borcunu ödeyemeyince hapse girdi. 5 bin liralık borcun özgür-lüğünden ettiği Mehmet Can şimdi oğlunun yanında

dahi olamıyor. Hastalığı boyunca oğlunun en büyük destekçisi olan ve devletin karşılamadığı sağlık mas-raflarını karşılayabilmek için girdiği borçlar yüzünden şimdi hapiste olan Mehmet Can’a Yarın çalışanları olarak selamlarımızı gönderiyoruz. manİsa YARıN

Yarın’dan Mehmet

Can’a selam

Sunuma Gidelim

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın su-numuyla yapılan Kapital okumalarının 8. Oturumu 22 Şubat Çarşamba günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün su-numunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 5. Bölüme yer verilecek. Bu çok ince ele-nip sık dokunmuş tarihi eseri, anlamak ve tartışmak için önemli bir fırsat…

Kapital sunumu

Sergiye Gidelim

La La La İnsan Adımları, Hollanda’nın dünyaca tanınmış müzesi Boijmans Van Beuningen Müzesi koleksiyonundan bir seçki sunuyor. 1849 yılında Rotterdam’da kurulan müze XVI. Yüzyıldan bugüne re-sim sanatı, baskı ve çizimleri de kapsayan geniş bir koleksiyona sahip. Sergi, bugü-nün dünyasında insan ilişkilerine odak-lanıyor. Sergi, 16 Şubat-6 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Modern’ de gösterilecek.

La La La İnsan Adımları

Sergiye Gidelim

Küratörlüğünü Birzamanlar Yayıncılık’tan Osman Köker’in yaptığı “Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik” baş-lıklı sergi, çoğunluğu 20. yüzyıl başına ait 200’den fazla fotoğraf aracılığıy-la, Diyarbakır’ın kaybolan halklarının hikâyesini anlatıyor. Fotoğraflarda şehrin mimarisinin yanı sıra gündelik hayatın-dan da görüntüler yer alıyor. Sergi, 10 Mart 2012’ye kadar Tophane’de olacak.

Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik

Konsere Gidelim

Yıllardır devrim türküleriyle adını onur-lu bir şekilde tarihe kazımış olan Grup Yorum, 24 Şubat 2012, Cuma günü Yalova Belediyesi Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde saat 20:00’da bir kon-ser verecek. Özellikle Biletix’in Grup Yorum’un konser biletlerini satmadığı geçen haftadan sonra, kalabalık bir Ya-lova konseri böyle adaletsizliklere karşı iyi bir cevap olacaktır.

Grup Yorum Konseri

Haftanın ajandası

Tüm Dünya’da olduğu gi-bi Türkiye’de de epik-savaş

filmlerinin ne kadar sevildiği malum… Özellikle ‘Cesuryürek’, ‘Gladyatör’, ‘Yüzüklerin Efendisi’ gibi bu türün başarılı filmleri, genç neslin en sevdikleri arasında… Bu sev-giye bağlı olarak da, genç nesil tarafından Türkiye veya Os-manlı tarihini anla-tan bir epik-savaş filmi bekleniyordu haliyle. ‘Fetih 1453’ün bu talebi karşılamak için oluşturul-duğu belli, ancak sadece talebi göze-terek çekilmiş, içerikten uzak, görsel efektlere yoğunlaşmış, klişe sahneler-le ilerleyen yüzeysel bir film olduğu da ortada…

Film Hz. Muhammed’in “Konstantinapolis’i fetheden kuman-dan ne güzel kumandan, fetheden askerleri ne güzel askerler” sözünü alıntılayarak başlıyor ve Fatih Sultan Mehmet’in gençlik yıllarına gidiyo-ruz. FSM’in babası Sultan 2. Mu-

rad öldükten sonra tahta geçmesi ve diğer tüm imparatorlukların alaycı

tavırlarıyla devam edi-yor film. Tabii FSM bu alaylarla ilgilenmeyerek, Konstantinopoliyye’ye odaklanıyor ve fetih sürecini başlatıyor.

Senelerce uğraşı-lıp fethedilemeyen, fethedilmesiyle bir çağı değiştiren bu ta-rihi olayın, stratejik hamlelerden uzak,

filmin başından da anla-şıldığı gibi bu fethi sadece uhreviliğe ya da yürekten gelen güçlü bir inanca bağlayan, ahlaka bağlayan bir şekilde anlatılması filmin ne kadar içerik-ten uzak olduğunun bir göstergesi… İmparatorluklar arasındaki siyasi hamlelerle hiç ilgilenilmemiş bile. Öyle ki Bizans İmparatorluğu’nun kaybetme sebebi tamamen ahlaksız-lık, korkaklık, doğasında var olan kötülük olarak gösteriliyor. Diğer tarafta da karşımızda dindar, duy-gusal, cesur ve net bir kahraman var tabi. Kahraman tanımında bir sıkıntı

yok ancak tamamen duygusal hare-ket eden, fetih sırasında depresyona giren, savaş planını bile göremedi-ğimiz bir kahraman değil kastımız. Filmin en itici olan kısmı da burası zaten… Ortada herhangi bir tarihi araştırma, belgelerle ilerleme gibi bir durum söz konusu değil, güçlü bir duygu sömürüsü söz konusu olan… Yani neresinden bakarsak bakalım el-le tutulur yanı olmayan bir film var karşımızda.

Kahraman Osmanlı “ahlaksız’’ Bizans’a karşı

tOyGaN eReN kimDiR?1974 yılında İzmir’de doğan Toygan Eren 1998 yılında Anado-lu Üniversitesi Gü-zel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nden, 2002 yılında da aynı okulun Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Yüksek Heykeltıraş olarak me-zun oldu.

Onur ToperFİLMİ OKUMAK