12
Hükümet, ‘Evden çalışma, uzaktan çalışma, belli bir işin birden fazla işçiye paylaştırılması, part-time çalışma’ tanımlamalarıyla esnek çalışanlar yaratacak. Ekonomİ 8 ‘Arka Bahçe’ oyunu yazıldığından 24 yıl sonra seyirciyle buluşan bir oyundur. Ka- pitalizm ve küreselleşme karşıtlığının anlatıldığı oyun bu sözle başlıyor. Arka Bahçe’de yalnız kalan Hanımefendi kendini Özgürlük Heykeli sanıyor. kültür - sanat 12 HES ve Termik Santral projeleri yapılması planlanmayan dere kalmadı. Suyuna sahip çıkan, doğasına sahip çıkan, yaşam hakkına sahip çıkan köylüler, direniyor. toPlUm 2 28 şubat 2012 salı l sayı:21 l 1 tl www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0507 516 8535 alO yaRıN Sadece gençler değil orta yaşlı, kadınlı erkekli gruplar ellerinde Ermeni- lere ve Hrant’a küfür eden dövizler taşıdılar. 3 TÜRK-İŞ, Şubat ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 974 lira, yoksulluk sını- rını da 3 bin 171 lira olarak hesapladı. Esnek çalışma işsizliği çözer mi? Arka Bahçe seyirciden 24 yıl gizlendi HES’lere karşı geri adım yok Mardin Dargeçit’te 1995 yı- lında gözaltında kaybedilen 7 kişiyi bulmak için başlatılan kazı çalışmalarında toplam 11 kişiye ait kemikler bulundu. İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Kar- şı Komisyon üyelerinin de yerinde takip ettiği kazıları, kayıp yakınları yönlendirdi. Yakınlarının giysilerini bulan 4 aile birebir kazı çalışmalarına katılırken, İHD üyeleri, savcı, kayma- kam, avukatlar ve adli tıp uzmanları da kazıya katıldı. Güçlükonak ve İçkale’deki kazılar- da bulunan kemiklerin ardından bu kez de Dargeçit’te kemiklerin bulun- masının ardından nasıl bir süreç işle- yeceği tartışılıyor. Kazılarda gelinen aşamayı İHD Mardin Şube Başkanı Erdal Kuzu, eski İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül ve ÇHD Ankara Şube Başkanı Avukat Murat Yılmaz Yarın gazetesine değerlendirdi. 5 Taksim’de Ermeni düşmanlığı mitingi 974 TL 4 kişilik ailenin açlık sınırı mardin Dargeçit’te gözaltında kayıpların bulunması için yapılan kazılarda 11 insana ait kemikler bulundu. 1995 yılında gerçekleşen ve Dargeçit katliamı olarak bilinen faili meçhul cinayetler sonucu kaybedilen 7 kişiye ait kemiklerin bulunması için başlatılan kazı çalışmalarına kayıp yakınları ön ayak oldu. Yakınların yanı sıra İnsan Hakları Derneği, savcı, kaymakam, avukatlar ve adli tıp uzmanları da kazılara katıldı. Radikal’in aksayan şüpheciliği Dargeçit’teki kazılarda 11 insana ait kemikler bulundu AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK 3 Zorundasınız SİBEL UZUN UYANIS 4 90’lı yıllara mı dönüyoruz? türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetleri ve son dönem Darge- çit ve İçkale’de ki kazılarda ortaya çıkan insan kemiklerini Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yöne- tim Kurulu üyesi Coşkun Üsterci’yle değerlendirdik. 09 Libya Yüksek Geçiş Konseyi’nin öngörüsüyle “İslam’ın kutsal baş- langıcı” Libya’nın gelecekteki tüm yasa- ların kaynağı olacak. güncEl 6 Alman Heidelberg Enstitüsü, düzenli olarak yayımladığı yıllık “Uluslararası Çatışma Araştırması”nda Türkiye’yi savaşta olan ülkeler arasında gösterdi. güncEl 5 İlk kez 2010 yılında gündeme gelen, fakat işçi sendikalarının tepkisi üzerine rafa kaldırılan “Kıdem tazminatı tartışmaları” Çalışma Bakanı Faruk Çelik başkanlığında gündemde. sİyasEt 5 İlköğretim ders kitaplarında tepki toplayan cinsiyet ayrımcı ifadeler büyük oranda temizlendi. Artık babalar da ‘ev işi’ne koşuyor. Ancak militarizm yerli yerinde. Eğİtİm 10 Her geçen gün yeni bir uygulamaya sürüklenen eğitim sitemi yapbo- za dönüştü. Geçtiğimiz günlerde pilot bölgelerde uygulanmaya başlanan Fatih Projesi’nin uygunluğu sorgulanırken şim- di de eğitimde 4+4+4 kesintili eğitim sis- temine geçiş gündeme geldi. Hükümetin bu yeni eğitim politikası da oldukça tartı- şılacağa benziyor. Sürekli kendini yenile- mek, çağa ayak uydurmak özellikle eğitim sistemi için son derece zorunludur. Ancak hükümetin arda arda değiştirmekte oldu- ğu eğitim sistemi hakkında halkın hatta eğitimcilerin bile hayli kafası karışık. Öğ- rencilerin görevi ise hangi sistemde, hangi şartlarda olursa olsun rakiplerini geçmek, en iyisi olabilmek. Eğİtİm 10 Eğitim sistemi yap-boza dönüştü Arap Baharı kışa döndü Türkiye savaşta olan ülkeler arasında “Failler bulunana kadar almayacağız” Eğitimde militarist anlayış devam ediyor Kemikler çıkıyor savcılar susuyor 03 akdeniz üniversitesi ve Hacettepe üniversitesi’nin organ nakli yarışı bir kişinin ölümüyle sonuçlandı. Günlerce tüm med- yada başarı timsali olarak gösterilen üniver - site hastanelerinin özellikle çift kol ve bacak naklinin tehlikesine dair yapılan uyarılara rağmen insan hayatı üzerinden yaptıkları rekabet sorumsuzluğu gözler önüne serdi. Organ nakli yarışında sonuç: Şevket Çavdar’ı kaybettik İlk kez 2010 yılında gündeme gelen, fakat iş- çi sendikalarının tepkisi üzerine rafa kaldırı- lan “Kıdem tazminatı tartışmaları” Çalışma Bakanı Faruk Çelik başkanlığında gündemde. güncEl 6 Kıdem tazminatıyla çalınan yıllar Dargeçit Jandarma Komutanlığı 2 Kasım 1995’te operasyon yaparak, 9 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan ve serbest bırakılan Hazni Doğan dışındaki hiç kimseden haber alı- namadı. 6 Mart 1996’da Süleyman Seyhan’ın cesedi bir kuyuda elleri arkadan bağlı, kafası koparılmış ve yanmış halde bulundu, ancak dosya kapatıldı. Kayıp ailelerinin 2009 yılında, dosyanın Ergenekon dava- sı kapsamında yeniden incelenmesi talebi ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi sonucu dosya yeniden açılabildi. Dargeçit’te ne olmuştu? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı yasa tasarısı 1. yılını doldururken kadınlar yazdıkları yasa tasarısının meclisten geçmesi ko- nusunda ısrarlarını sürdürüyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken, platform temsilcisi Berna Görgülü’ye kadın mücadelesini sorduk. güncEl 5 8 Mart’ta kadınlar yaşam hakkı istiyor Toprak ana GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5

Yarın 21. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yarın 21. sayı

Citation preview

Page 1: Yarın 21. sayı

Hükümet, ‘Evden çalışma, uzaktan çalışma, belli bir işin birden fazla işçiye paylaştırılması,

part-time çalışma’ tanımlamalarıyla esnek çalışanlar yaratacak. Ekonomİ 8

‘Arka Bahçe’ oyunu yazıldığından 24 yıl sonra seyirciyle buluşan bir oyundur. Ka-

pitalizm ve küreselleşme karşıtlığının anlatıldığı oyun bu sözle başlıyor. Arka Bahçe’de yalnız kalan Hanımefendi kendini Özgürlük Heykeli sanıyor.

kültür - sanat 12

HES ve Termik Santral projeleri yapılması planlanmayan dere kalmadı. Suyuna sahip

çıkan, doğasına sahip çıkan, yaşam hakkına sahip çıkan köylüler, direniyor. toPlUm 2

28 şubat 2012 salı l sayı:21 l 1 tl www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05075168535

alO yaRıN

Sadece gençler değil orta yaşlı, kadınlı erkekligruplar ellerinde Ermeni-lere ve Hrant’a küfür edendövizler taşıdılar. 3

TÜRK-İŞ, Şubat ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 974 lira, yoksulluk sını-rını da 3 bin 171 lira olarak hesapladı.

Esnek çalışma işsizliği çözer mi?

Arka Bahçe seyirciden 24 yıl gizlendi

HES’lere karşı geri adım yok

Mardin Dargeçit’te 1995 yı-lında gözaltında kaybedilen

7 kişiyi bulmak için başlatılan kazı çalışmalarında toplam 11 kişiye ait kemikler bulundu. İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Kar-şı Komisyon üyelerinin de yerinde takip ettiği kazıları, kayıp yakınları yönlendirdi. Yakınlarının giysilerini bulan 4 aile birebir kazı çalışmalarına katılırken, İHD üyeleri, savcı, kayma-kam, avukatlar ve adli tıp uzmanları da kazıya katıldı.

Güçlükonak ve İçkale’deki kazılar-da bulunan kemiklerin ardından bu kez de Dargeçit’te kemiklerin bulun-masının ardından nasıl bir süreç işle-yeceği tartışılıyor. Kazılarda gelinen aşamayı İHD Mardin Şube Başkanı Erdal Kuzu, eski İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül ve ÇHD Ankara Şube Başkanı Avukat Murat Yılmaz Yarın gazetesine değerlendirdi. 5

Taksim’de Ermeni düşmanlığı mitingi

974TL

4 kişilik ailenin

açlık sınırı

mardin Dargeçit’te gözaltında kayıpların bulunması için yapılan kazılarda 11 insana ait kemikler bulundu. 1995 yılında gerçekleşen ve Dargeçit katliamı olarak bilinen faili meçhul cinayetler sonucu kaybedilen 7 kişiye ait kemiklerin bulunması için başlatılan kazı çalışmalarına kayıp yakınları ön ayak oldu. Yakınların yanı sıra İnsan Hakları Derneği, savcı, kaymakam, avukatlar ve adli tıp uzmanları da kazılara katıldı.

Radikal’in aksayan şüpheciliği

Dargeçit’teki kazılarda 11 insana ait kemikler bulundu

AKLIN YOLU HAKAN ÖZTÜRK

3

Ş

Zorundasınız

SİBEL UZUNUYANIS 4

90’lı yıllara mı dönüyoruz?türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetleri ve son dönem Darge-çit ve İçkale’de ki kazılarda ortaya çıkan insan kemiklerini Türkiyeİnsan Hakları Vakfı Yöne-tim Kurulu üyesi CoşkunÜsterci’yle değerlendirdik.

09

Libya Yüksek Geçiş Konseyi’nin öngörüsüyle “İslam’ın kutsal baş-

langıcı” Libya’nın gelecekteki tüm yasa-ların kaynağı olacak. güncEl 6

Alman Heidelberg Enstitüsü, düzenli olarak yayımladığı yıllık

“Uluslararası Çatışma Araştırması”nda Türkiye’yi savaşta olan ülkeler arasında gösterdi. güncEl 5

İlk kez 2010 yılında gündeme gelen, fakat işçi sendikalarının

tepkisi üzerine rafa kaldırılan “Kıdem tazminatı tartışmaları” Çalışma Bakanı Faruk Çelik başkanlığında gündemde.

sİyasEt 5

İlköğretim ders kitaplarında tepki toplayan cinsiyet ayrımcı ifadeler

büyük oranda temizlendi. Artık babalar da ‘ev işi’ne koşuyor. Ancak militarizm yerli yerinde. Eğİtİm 10

Her geçen gün yeni bir uygulamaya sürüklenen eğitim sitemi yapbo-

za dönüştü. Geçtiğimiz günlerde pilot bölgelerde uygulanmaya başlanan Fatih Projesi’nin uygunluğu sorgulanırken şim-di de eğitimde 4+4+4 kesintili eğitim sis-temine geçiş gündeme geldi. Hükümetin bu yeni eğitim politikası da oldukça tartı-şılacağa benziyor. Sürekli kendini yenile-mek, çağa ayak uydurmak özellikle eğitim sistemi için son derece zorunludur. Ancak hükümetin arda arda değiştirmekte oldu-ğu eğitim sistemi hakkında halkın hatta eğitimcilerin bile hayli kafası karışık. Öğ-rencilerin görevi ise hangi sistemde, hangi şartlarda olursa olsun rakiplerini geçmek, en iyisi olabilmek. Eğİtİm 10

Eğitim sistemi yap-boza dönüştü

Arap Baharı kışa döndü

Türkiye savaşta olan ülkeler arasında

“Failler bulunanakadar almayacağız”

Eğitimde militaristanlayış devam ediyor

Kemikler çıkıyor savcılar susuyor

03

akdeniz üniversitesi ve Hacettepe üniversitesi’nin organ nakli yarışı bir kişinin ölümüyle sonuçlandı. Günlerce tüm med-yada başarı timsali olarak gösterilen üniver-site hastanelerinin özellikle çift kol ve bacak naklinin tehlikesine dair yapılan uyarılara rağmen insan hayatı üzerinden yaptıkları rekabet sorumsuzluğu gözler önüne serdi.

Organ nakli yarışında sonuç:

Şevket Çavdar’ı kaybettik

İlk kez 2010 yılında gündeme gelen, fakat iş-çi sendikalarının tepkisi üzerine rafa kaldırı-

lan “Kıdem tazminatı tartışmaları” Çalışma Bakanı Faruk Çelik başkanlığında gündemde. güncEl 6

Kıdem tazminatıyla çalınan yıllar

Dargeçit Jandarma Komutanlığı 2 Kasım 1995’te operasyon yaparak, 9 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan ve serbest bırakılan Hazni Doğan dışındaki hiç kimseden haber alı-namadı. 6 Mart 1996’da Süleyman Seyhan’ın cesedi bir kuyuda elleri arkadan bağlı, kafası koparılmış ve yanmış halde bulundu, ancak dosya kapatıldı. Kayıp ailelerinin 2009 yılında, dosyanın Ergenekon dava-sı kapsamında yeniden incelenmesi talebi ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi sonucu dosya yeniden açılabildi.

Dargeçit’te ne olmuştu?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı yasa tasarısı 1.

yılını doldururken kadınlar yazdıkları yasa tasarısının meclisten geçmesi ko-

nusunda ısrarlarını sürdürüyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken, platform

temsilcisi Berna Görgülü’ye kadın mücadelesini sorduk. güncEl 5

8 Mart’ta kadınlaryaşam hakkı istiyor

Toprak ana

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR 5

Page 2: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN28 ŞUBat 2012 yaRıN

Bu hafta Eskişehir’de, İngilizce öğretmen-

liğinden emekli olmasına rağmen küçük

bir bakkalda çalışmaya devam eden cen-

giz İnanç’la birlikteyiz. İşte bize anlattıkları.

Kahraman bakkal, süpermarkete karşıbize kendinizi ve mesleğinizi anlatabilir misiniz?

Ben emekli öğretmenim.54 yaşındayım. Burası oğlu-

mun yeri.Ben de ona yardımcı oluyorum. 27 yıl öğ-

retmenlikten sonra böyle bir yer açtık. Maddi olarak

katkıda bulunsun istedik. Ama son dönemlerde biraz

zor. Topladığımız para vergiye gidiyor. Yaptığımız iş

hamallık gibi bir şey. Ticaret ve küçük esnaflığın hiçbir

hoş yanı kalmadı. Bizim tekel bayii uzun süre çalışmayı

gerektiriyor. Sabah 08.00, akşam 23.00 arası çalışıyoruz.

Emekli olarak da zor. Bazen düşünüyorum keşke emekli

olmasaydım diye. Çalışanlarla emekli arasında ciddi bir

fark oluştu. Esnaflık yapalım dedik. O da göründüğü

gibi değilmiş.

Mesleğiniz itibariyle gençlerle sürekli birlikteniz. Krizle

birlikte gelecek kaygısının en yoğun yaşandığı kategori

gençlik. bu konuda gözlemleriniz neler?

Kesinlikle bir işsizlik gerçeği var bu gizlenemez. Geçici

işçi alınarak bu düşürülmeye çalışılsa da özellikle gençler

üzerinde büyük bir işsizlik oranı var. Ben öğrencilerim-

den de biliyorum. Asgari ücret altında çalışmaya mecbur

bırakılan, bana iş soran, günü kurtarabilmek için her

işi yapabilecek olan insanlar var. Özel sektörde düzgün

para verilmiyor. Sigorta yapılmıyor. Ücretlerde bölük

pörçük veriliyor. Oğlum, makine mühendisliği son sınıf

öğrencisi. Bizde onun geleceğinden kaygılıyız.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz sizi nasıl etkiledi?

Küçük esnafa uygulanan yüksek vergiler dışında, süper-

marketlerin neredeyse her sokakta açılması bizim için

sorun. Bunun süpermarket sahipleri tarafından bilinçli

yapıldığını düşünüyorum. Bize de küçük esnaflar olarak

birleşin, şirketleşin diyorlar. Böyle bir şeyin imkânı yok.

türkiye için geleceği nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de de durumun vahim olduğunu düşünüyorum.

Bilinçli bir politikayla insanlara, yaşadıkları kötü şartlara

karşı bir şey yapmak yerine şükretmesi isteniyor. İnsanlar

karşı çıkmak, isyan etmek yerine böyle bir yolu seçiyor-

lar.Bu şekilde bir kurtuluşun olacağını düşünmüyorum.

yarIn ESKİŞEHİR

Hazırlayan Hülya Şahin

Rusya’da ÇaRlıK yıKıldıŞubat devrimiyle Rusya’da çarlık yı-kıldı. Geçici hükümet ve İşçi, köylü, asker Sovyetleri arasında ikili iktidar dönemi başladı.

seMa’NıN KatİlleRİ NeRede?Uludağ üniversitesi öğrencisi Sema Karakoca’nın parçalanmış cesedi bulundu. Binlerce kadın katillerin bulunması için yürüdü. Katiller hala bulunmadı.

33 caNa 20 yılVan’ın Özalp ilçesinde 33 köylüyü kurşuna dizdiren, Orgeneral Mus-tafa Muğlalı’’ya 20 yıl hapis cezası verildi.

OdtÜ basKıNıAmerikalı 4 asker Ankara’da THKO militanlarınca kaçırıldı. ODTÜ’ye yapılan baskın sonucu Erdal Şener adlı öğrenci ölürken 32 kişi de ya-ralandı. 2 bin ODTÜ öğrencisinin ifadesi alında ve 24 öğrenci tutuk-landı.

yıldız yuMRuK göKKuşağıNdaTürkiye’de ilk defa bir siyasi parti bünyesinde eşcinsel, biseksüel, tra-vesti, transseksüeller öz örgütleri-ni kurdu. Emekçi Hareket Parti’li LGBTT’ler, faaliyetlerine başladı.

HES mücadelesinde geri adım yok

05Mart1971

28Şubat1917

02Mart1950

05Mart2009

HEs ve termik santral projeleri yapılması planlanmayan dere kalmadı. Suyuna sahip çıkan, doğasına sahip çıkan, yaşam hakkına sahip çıkan köylüler, direniyor. En son Tortum direnişçisi Leyla’ya açılan dava, hükümet ve yargının doğanın katledilmesi karşısında tarafını belli etmiş durumda. Köylüler ise kararlılıkla direnişlerine devam ediyor.

HES projelerinin Türkiye’nin her yanını sarmasının ardın-

dan, yaşamına, yaşam alanına sahip çıkanlar, yıllarca sürse bile, her yolu deneyerek sularını vermek istemiyor-lar. Yargının bile, bilirkişi raporları karşısında iptal etmek zorunda kal-dığı projeler var. Şimdiden pek çok kazanım gerçekleşmiş durumda. Yarın Gazetesi olarak, HES’lerle ilgili ger-çeklere dair kendisi de inşaat mühen-disi, su yapı uzmanı olan Sami Koç’la konuştuk.

bu pROjeleRde İNsaN yOKSami Koç, HES projelerinin en çok artış gösterdiği dönemler olarak 2001, 2002 ve 2003 yıllarının altını çiziyor. Bu yıllarda çıkarılan yasası ile Devlet Su işlerinin denetiminde-ki bölgeler özel sektöre açılmış. Koç: “özel sektöre açtıktan sonra Türkiye’ nin coğrafyasının dört bir yanında mantar gibi, orta ölçekte HES’lerin kurulması gündeme geldi. Bunların sayısını kesin olarak iki binin üzerin-de. Daha küçük derelerde, on bine ya-kın da küçük ölçekli HES söz konusu. Bu projelere neden itiraz ediyoruz? Çünkü bu projelerde insan yok, doğa yok ve bu projelerde gelecek yok. Bu projeler rant projeleri. Enerji bahane-siyle, elektrik üreteceğiz bahanesiyle suya el koyma projeleri. Suyun tica-rileşmesi suyun metalaşması projeleri bunlar. Nedir bu? Yani bu kapitalizm de değil. Vahşi kapitalizm diyorum.”

KöylÜye KeNdİ suyuNu satacaKlaRŞimdi özel sektör niçin yönleniyor buraya. Çünkü elektrik alım garan-tisini devlet veriyor. Toprakları susuz kalan köylü göçe zorlanırsa, bu tarım topraklarını kendilerince belirledikle-ri fiyatlardan köylünün elinden alarak kendi işletmelerini kuracaklardır. Su-

yu şişelerde satacaklardır. Bugün bir pet şişe su ile bir pet şişe sütü karşı-laştırdığınız zaman su sütten daha pa-halı. Yani suda para var. Suda gelecek var ve suda rant var.

devlet şİRKetleRİN aRKasıNda2000’e yakın HES’in sadece 700 ta-nesinin Karadeniz’e yapılmak isten-diğini belirten Koç, sözlerine şöyle devam etti: “Doğu Karadeniz bölge-sinin bitkisel çeşitliliğine etki eden faktörler var. Bunlar barajlar ve nehir tipi santraller, düzensiz ve aşırı otlan-ma, yol açma çalışmaları, bitkilerin çalınıp yurt dışına kaçırılması, ma-den çalışmaları ve düzensiz yapılaşma. Proje tanıtım dosyaları hazırlanması aşamasında köylüye yalan konuşuldu. Yalanlar ortaya çıkınca, kırsal kesim-de çevre bilinci almış insan sayısı yok denecek kadar az olmasından fayda-landılar. Onun için birçok yerde nehir tipi HES’lerin bir kısmını yaptılar bi-tirdiler. Çünkü köylü şirketlerin kar-şısında son derece zayıf. Devlet erki tamamen şirketlerin arkasında.”

KöylÜyÜ duRduRaMıyORlaRDevlet ilk olarak Doğu Karadeniz’i enerji havzası olarak ilan etti. Köylü-ler gerçeği öğrendiği zaman bu sefer halk hareketiyle bu hareket karşı kar-şıya kalıyor. Şimdi sadece Karadeniz değil tüm Türkiye de bağımsız halk hareketleri var. Neye karşı? HES’lere karşı. Ne için? Suyunu ve toprağını korumak, kurtarmak için. Ne için? Geleceği için. Kimin geleceği? Kırsal kesimde yaşayan köylü insanların ge-leceği. Bu hayati bir konu.

KöylÜ geRİ adıM atMayacaKtıRDevlet eğer geri adım atmazsa, gele-ceğini kaybetme korkusuyla hareket

eden insanlar da geri adım atmaya-caktır. Bu derece baskıyla ve zorla gitmeleri daha büyük karşı tepkileri doğuracaktır. Bazı projelerde yürüt-meye durdurma alınıyor. Bazı iptaller alınıyor. Bunlara rağmen özel sektör gene devlet erkini arkasına alarak yap-maya devam ediyor.

HeRKes bu yÜKÜN altıNa gİRMelİKoç: “Bazı gerçekler var. Gü-neş balçıkla sıvanmaz. Ben Metin Lokumcu’yu saygıyla anıyorum. O bu mücadelenin bir neferiydi. Aynı za-manda Tortum’daki Leyla Yalçınkaya’ da bu mücadelenin yaşayan bir sim-gesi durumunda. Türkiye’ nin dört biryanında binlerce Leyla’larımız bu mücadelenin içerisinde. Suyun ve ge-leceklerinin mücadelesini veriyorlar. Bu bir hak mücadelesi ve bir gelecek mücadelesi. Su hakkı insan hakkıdır. O yüzden bu insanlara gerçekten des-tek vermek gerekiyor. O yüzden ben buradan sizin aracılığınızşunu bir kez daha söylüyorum: “Herkes bu yükü bir yerlerinden tutsun ve taşımaya çalışsın. Yük ağır.”

yarIn toPlUmELİF KARAN

01Mart2010

En son Van depreminden sonra denetim eksikliği ve çarpık yapılaşmanın sonuçlarını başlarını sokacak kü-

çük bir evden daha fazlasını istemeyen binlerce kişi canlarını kaybederek, kara kışı çadırlarda geçirmek zorunda kalarak ödedi. Bu ilk değildi. Ne Kocaeli depremi, ne Kütahya, ne de diğerleri önlem alınması için yeterli gelmedi. Van’da pek çok can kaybı ve göçün ardından bir kent neredeyse yok oldu. Yo-ğun tartışmaların ardından konuya müdahale etmek zorunda kalan hükümet afet riski altında olan bölgelerdeki yapıların iyileştirilmesi ile ilgili tasarıyı kabul etti.

“KeNtsel döNÜşÜM” adı altıNda yeNİ RaNt Kapısı aÇılıyORTasarı, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arazi ve arsalarda norm ve standartlara uygun sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerinin oluşturulması amacıyla yapılacak iyileştirme, tasfiye ve yenilemelerle ilgili usul ve esasları düzenliyor. Ancak tasarı beraberinde rant tar-tışmalarını getirdi.

Özellikle İstanbul’un her metrekaresinin parsel parsel sa-tıldığı, kentsel dönüşümle pek çok emekçi semtinin boşal-tıldığı bu günlerde tasarının nasıl uygulanacağını endişeyle bekliyoruz. “kentsel dönüşüm” adı altında şehirlerin önemli bölgelerinin emekçilerin elinden alınarak büyük şirketlere satılacağı da ortada. yarIn TOPLUM

Kentsel dönüşüm planı mı, tasfiye mi?

İkinci yüz nakli de yapıldı İkinci yüz nakli Hacettepe Üniversite-

si’nde gerçekleştirildi. Yine aynı do-nörden alınan, çift kol ve çift bacak nakli dünyada ilk kez gerçekleştirildi. Sağlık sis-temine dair mevcut eleştirileri unutturma fırsatı verdiği için gelişmelerden Sağlık Ba-kanlığı oldukça memnun.

Mevcut sağlık sitemi değişmezse, bir tarafta şanslı hastalar deneysel tedavilerle derman bulup, parası olan sağlığına ka-vuşurken, büyük bir çoğunluk, acil servis önlerinde çile çekecek. Zaten Genel Saplık Sigortası primlerini ödeyemeyenler hastane-ye bile gidemeyecek. yarIn TOPLUM

Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen ve en çok ölü-

me neden olan kanser türüdür. Son günlerde özellikle ünlü oyuncuların bu hastalığa yakalanmasıyla günde-me otursa da nerdeyse her 8 – 10 kadından biri meme kanseridir. Ay-rıca erkeklerde de görülebilir.

Meme Kanserinin Erken Teş-hisi İçin kendi kendimize meme muayenesi(KKMM), düzenli he-kim kontrolü ve şüpheli durumlar-da mamografi( meme dokusunun x ışınları ile iki boyutlu olarak görün-tülenmesi) çektirebiliriz. En kolay ve ekonomik olanı ise kendi kendimize muayenedir.

KKMM NİÇİN öNeMlİ?Erken teşhis ve tedavi ile meme

kanserinden kurtulma şansı %95 dır. Kendi meme yapımızı fark edip, anormal değişiklikleri an-cak düzenli yaptığımız KKMM ile fark edebi-liriz. İşte bu kolay tanı yöntemine dair birkaç püf noktası:

Nasıl yapMalıyız?

KKMM’ nin her ayın aynı günü yap-malıyız, gözlem ve elle dokunarak yapa-biliriz.

ayNa İle KKMMKollarımız yanlarda, ellerimiz ba-şımızın arkasında ve iki elimiz be-limizdeyken olmak üzere üç farklı

pozisyonda, bir ayna yardımıyla memelerimizde bir farklılık olup olmadığına bakmamız gerekmek-

tedir. İkisi arasındaki büyüklük farklılıkla-rı, birinin diğerinden daha sarkık olması, memem üzerinde kı-zarıklık, yara, buru-şukluk, gözeneklerin

olması (portakal kabuğunda olduğu gibi),meme ucunda çukurlaşma, renk değişikliği, İki me-

me ucunun farklı yön-lere dönük, meme üzerinde ya da koltuk altında şişlikler, kolun dir-sekten yukarı kısmında anormal şiş-lik vb. var mı bakıp, kontrol etmeli-

yiz. Bu muayene meme kanserinin teşhisi için önemlidir.

elle KKMMMuayene edeceğimiz bölge, göğüs kemiğimiz ile koltukaltımızın orta hattı, köprücük kemiğimiz ile me-me altının birkaç santimetre altıdır. Elle muayenede elimizin işaret, orta ve yüzük parmaklarını birleştirip, iç kısımlarını kullanmalıyız. Daha sonra yatarak aynı işlemleri tekrar-lamalıyız. Ayrıca Meme başından akıntı gelip gelmediğine de bak-malıyız.

Sadece on beş dakikanızı ayıra-rak, kadınların pek çoğunda görü-len, hayatımızı kâbusa çevirebilecek bir hastalığın erkenden farkına va-rıp, tedavi olabilmemiz mümkün.

Sağlığınız; parmaklarınızın ucunda

Hülya ŞahinSAĞLIK iÇiN

GDO’lu gıdalara yönelik yönetme-lik yine değişti. Bakanlığın, yaptığı

değişiklikle antibiyotiğe direnç geni içe-ren GDO’ları yasaklamış gibi gösterir-ken, aslında izne tabi tuttuğu belirtiliyor. TTB’nin antibiyotik dirençli GDO’ların üretiminin veya satışının yasaklanmama-sına karşı dava, kazanımla sonuçlanmıştı. Mevcut yürütmeyi durdurma kararı ar-dından, GDO’lu ürünlerin denetiminin daha sıkı sağlanması beklenirken, çıkarılan yasayla bu konuyu hayata geçirmeyecek gibi görünüyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde GDO’lu ürünlerin hem hayvan yemi hem de gıda olarak kullanılması yasaklanırken, Türkiye

neredeyse hiçbir sınırlama getirmemiş du-rumda. Üstelik raflardaki gıdalarda GDO’lu etiketi konma zorunluluğu da olmadığı için, tüketicinin ne yiyip içtiğini bilme hakkı bile lav ediliyor. yarIn TOPLUM

GDO’ ya yasak değil, vize

saMİ KOÇ

Page 3: Yarın 21. sayı

28 ŞUBat 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Radikal’in aksayan şüpheciliğiNormalde Radikal adlı gazetemiz had safhada hassastır. Adı Radikal’dir ama hep en uygun ölçüde solcudur. En uygun dozda solcuları arasında barındırır her daim. Mağ-dur insanların kokmaz bulaşmaz savunucusudur.Trend solculuğunun amiral gemisidir. Bütün trendeler onda başlar onda biter. Her türlü solculuğun ve liberalliğin en trendini bu yayın organı yapar. Sorsanız, mevcut gazete yazarları yüksek sosyetesi vasat olan her şeyden nefret eder ama memleketin en orta malı görüşlerini bu gazeteden okursunuz.Efendim bu muhteşem gazete, 25 Şubat 2012 günkü nüs-hasında Hocalı’da yaşananların protesto edileceği mitingi duyuran ilanı yayımlamış.İlan herkesi Ermeni iddialarına sessiz kalmamaya çağırıyor.Hepimiz Hocalılı, diye internet adresi veriyor.Allah bir, özelleştirmeler kötü, parasız eğitim iyi desek; otomatik olarak tersini söyleyecek kadar septik olabilen Radikal gazetesi, ilanla ilgili bir kaşını kaldırma gereğini hiç duymamış nedense.Şüpheci karakterleriyle kedi olalı bir fare tutacaklardı ama o da nasip olmamış.Basmışlar kapkara ilanı gazetenin orta yerine.Nedir onlar için mesela: Herkese eşit bir mesafede duru-yoruzdur. Tarafsız kalıyoruzdur.Yürü be özgür insan!Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz, dedik ya. İlla ki bu kadük edilecek.O zaman da hepimiz akla gelen her şeyiz.O ilan yayımlanırken Radikal yazarlarının çok iyi koku alan burunlarına, hiç kötü bir koku gelmemiş mi acaba?O faka basmaz yüksek sinir sistemleri onları hiç uyar-mamış mı?Bu hareketin çok uzaktan bir benzerini, bizim solcu saymadığımız uyduruk bir “solcumsu” kişiler topluluğu yapmış olsaydı…Vay anam vay! Vay ki vay…Ne solun tarihi kalırdı. Ne bütün sosyalistlerin ne kadar milliyetçilikten kopamamışlığı. Ne Kemalistliğimiz. Ne statükoculuğumuz.Çook eski sosyalist örgütler deneyimlerinden örnekler verirlerdi. (Olan örgüt deneyimleri de belki kantinde dev-rimcilerle birkaç kere çay içmişlikleridir muhtemelen.) Engin bilgileriyle dökerlerdi de dökerlerdi. Engin Ardıç sınırlarında dolaşırlardı.E ne oldu şimdi?O fiyakalı hallerden eser kalmadı bence.Radikal’in güzelce duyurduğu mitingde, “Hepiniz Erme-nisiniz, hepiniz piçsiniz” dövizi taşındı.“Hepimiz Ogün Samast’ız” diye sloganlar atıldı.Duyarlı gazete Radikal’den bir de kendi kendilerine karşı şüpheci ve eleştirel olmalarını bekliyoruz artık.Muhteşem gazetenin, bütün mağduriyet takipçisi, cool ve sool köşe yazarlarından da bir tavır görmek isteriz doğrusu.Bu arada basınımızın yine çok beğendiği, mülayimliğini yere göğe sığdıramadığı Has Parti’nin Genel Başkan Yar-dımcısı Mehmet Bekaroğlu da mitinge gidenler arasında.“Sıkıntılı bir miting” demiş kendisi.Şu sıkıntı kelimesi olmasa bizim memleketteki politika-cılar konuşamayacak. Bu ne bitmez tükenmez sonradan görme diplomatikliktir. Bir kerede meselenin adını koyma cesaretiniz olsun arkadaş.Sıkıntınız batsın.Yürüyenler “bir gece ansızın gelebiliriz” diye pankart taşı-yor. “Bozkurtlar burada Hrantlar nerede” diye bağırıyor. Daha olayın sıkıntısı mı kalmış.Hükümetten konuşan mümtaz şahsiyet (İdris Şahin) ko-nusunu Taraf gazetesini havale ediyorum. Bu Bakanı da değişimci mi bulurlar, “aslında öyle demek istemedi” mi yaparlar bilemiyorum.Bir de gerçek sosyalistler bakınız:“Hiçbir katliamın diğerinin bahanesi olmayacağı ve hiçbir acının diğerinden üstün olamayacağı belirtilen açıklamada “Hocalı Katliamı’nın 1915 Ermeni olaylarıyla kıyaslan-masına, Ermeni trajedisi inkar etmek için malzeme olarak kullanılmasına itiraz ediyoruz. Hrant Dink’in katli sonrası karanlık güçlere karşı Türki-ye’deki Ermenilerle dayanışmak anlamında acı ve öfkeyle dile getirilmiş olan ‘Hepimiz Ermeniyiz’ sloganı geçersiz kılmak ve sulandırmak amacıyla ortaya atılan ‘Hepimiz Azeriyiz’ sloganına itiraz ediyoruz”Kim diyor bunu?Sosyalist Azerbaycanlılar Birliği.Bir onların yaklaşımına bakınız bir de kendinize ey Ra-dikaller.Bundan sonra da atıp tutarken biraz ağır olunuz.

[email protected]

Akdeniz Üniversitesi’nin Türki-ye’nin ilk yüz nakli ameliyatını

yapmasının ardından, Hacettepe Üni-versitesi jet hızıyla ikinci yüz nakli ame-liyatının üzerine bir de dünyanın ilk çift kol ve bacak ameliyatını yapmıştı. İlk zamanlar devamlı surette hastaların sağlık durumlarıyla ilgili olumlu ha-berler yayınlansa da gerçek ikinci gün belli oldu. Kol ve bacak nakli yapılan Şevket Çavdar’ın önce uzuvları aşamalı olarak geri alındı. Sonrasında yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılama-dı. Çavdar’ın kaybının ardından ise bir türlü ortaya çıkartılmayan ve cevapsız kalan soru ortaya çıktı. Bu ameliyat için imkan, bilgi ve tetkikler tam mıydı, yok-sa hazırlıklar rekabetin arka planında mı kaldı?

Recep aKdağ’daN taM desteKÖnceki gün açıklama yaparak ameli-yatlarla ilgili gelişmeleri değerlendiren Sağlık Bakanı Recep Akdağ, yapılanlar-dan memnuniyeti belirttikten sonra önce hastane yönetimini ve doktorları, son-ra hastaları nakle ikna eden uzmanları tebrik etmişti. Akdağ ameliyatlarla ilgili olarak, “Organ naklini gerçekleştirmek üzere vatandaşımızı, aileyi ikna eden or-gan nakli koordinatöründen tutun da cerrahlarımıza ve yoğun bakımda çalı-şanlarına kadar bütün ekip büyük bir ba-şarıya imza attılar. Hepsini kutluyorum, hepsinin gözlerinden öpüyorum” dedi. Uzmanların görüşmelerde ne dedikleri ve hastaları nasıl ikna ettikleri şimdilik bilinmiyor ancak hırsın kurbanı olan Şevket’i hiçbir uzmanın artık geri geti-remeyeceği ortada. Çavdar’ın kaybının ardından henüz bakanlıktan bir açıklama gelmese de belli ki bakanlık tarafından

teşvik edilen Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı açıklama kimseyi tatmin edeceğe benzemiyor.

ölÜMÜN sORuMlusu KİM?Bir diğer ortada kalan soru ise Çavdar’ın ölümünün hesabını kimin vereceği. Has-tane yönetiminin yaptığı açıklamaya bakılırsa sorumluluğun hemen hemen hepsi hastanın kendisine ait görünse de toplumu buna kimse kolayca ikna edebi-lecek gibi gözükmüyor. Hastanenin ölü-mün ardından yaptığı açıklama şöyleydi;

“Hastamızda gelişen metabolik den-gesizlik maalesef hastamızın yaşamını ciddi düzeyde etkileyecek duruma gel-miş, alınan tüm önlemler ve uygulanan yoğun tedavi yaklaşımlarına rağmen hastamız 27.02.2012 tarihinde saat 19.20’de kaybedilmiştir. Yaklaşık 90 sa-ate varan süreyle 200’e yakın doktor ve sağlık personelinin insanüstü bir çaba göstermesine karşın hastamızı kaybet-

menin derin üzüntüsünü duymaktayız. Bu süreçte, hastamıza dokularını bağış-layan verici ailesine minnettarlığımızı bildirirken, kan bağışlarıyla destek veren halkımıza ve bu zorlu süreçte yanımızda olan Sağlık Bakanlığı’na müteşekkiriz. Hastamıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyoruz.”

Gerçek aslında çıplaklığıyla orta-dayken hastanenin açıklaması kimseyi kesmiyor. Aksine ‘metabolik dengesizlik maalesef ’ hastada gelişiyor, 200 kişilik bir doktor kadrosunun insan üstü müda-halesi dahi onu kurtaramıyor. Açıklama-da hastanenin hiçbir sorumsuzluğundan bahsedilmezken, aileye Şevket yoğun ba-kımdayken tansiyon sorunu olduğundan tehlike olduğu söylendiği biliniyor. Eğer aileye söylenenler doğruysa dünyanın ilk çift kol ve bacak nakli tansiyon rahat-sızlığı olan bir hastaya yapılmış olduğu anlaşılıyor.

2. yÜz NaKlİ de taRtışMalıHacettepe Üniversitesi’nin, Akdeniz Üniversitesi’ne misilleme gibi yaptı yüz nakli de yapıldığı gibi benzer bir tartış-ma açmıştı. Hastanın ameliyat öncesi fo-toğraflarına bakıldığında, böyle riskli bir ameliyat için geçerli koşulların olmadığı yönünde eleştiriler gelmeye başlamıştı. İlk eleştiriyi yapan aynı zamanda ilk yüz nakli ameliyatını geçekleştiren Prof. Dr. Ömer Özkan, “Nakli yapan doktor, ar-kadaşım. Bu konuda polemik yaratmak istemiyorum, ama hastanın bu fotoğra-fa bakınca ben de herkes gibi ‘Bu kişiye bu nakil neden yapıldı?’ diyorum. Eğer hasta o fotoğraflarda göründüğü gibiyse, bu nakilde sıkıntı var demektir. Bilimsel kurulun toplanıp, bunu değerlendirmesi gerekir” diye konuştu.

tıp lİteRatÜRÜNe geÇeceKleRAmeliyatların ardından basın toplantısı düzenleyen Hacettepe Üniversitesi Rek-törü Murat Tuncer değerlendirmesinde hasta haklarına saygılı bir süreç işlettik-lerini söyledikten sonra bu operasyonun tıp literatürüne geçeceğini söylemiş ve bir ilki gerçekleştiriyor olmaktan gu-rur duyduklarını söylemişti. “Operas-yonları yapan ekibe tek tek teşekkür ediyorum, onlarla gurur duyuyorum. Ben dün operasyon sırasında saydım tam 52 kişi hastanın başındaydı.” diye-rek sadece nakil işlemiyle değil, dolaylı olarak operasyona katılım açısından da Akdeniz Üniversitesi’ni ‘solladıklarını’ ifade etmişti. Ancak ameliyat sırasında Şevket’in başında bulunan 52 kişiden bi-ri olan Prof. Dr. Sait Ada, “Çift kol ve çift bacak nakli riskli. İlk görevimiz has-taya zarar vermemektir. Hastanın genel durumu kritik, iyi niyetli olabilir ancak zorlanmış” açıklamasında dediğinin yanı sıra, toplum nezdinde niyet de ameliyat da tartışmalı.

1992 yılında Ermenistan ile Azerbaycan ara-sındaki çatışmalar sırasında Hocalı köyünde

yaşanan katliamın 20. yıldönümünde Taksim’de ger-çekleştirilen mitingde ‘Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz p.ç.niz’, “Hrant’ın p.çleri” pankartları açıldı. “Bozkurt Ogün”, “Bozkurt Çatlı” sloganları atıldı.

Türk ve Azeri dernekleri tarafından oluşturulan Hocalı Katliamını Anma Gönüllüleri Komitesi bu-gün katliam kurbanlarını anmak için Taksim’de gös-teri düzenledi. Önceki günden medyada da yer bulan ırkçı afişler ve bildirilerin ardından mitingin kendisi

de eleştirileri boşa çıkartmadı. Ermeni haklına ve 19 Ocak 2007’de sırtından vurularak katledilen Ermeni yazar Hrant Dink’e yönelik nefretin adeta kusulduğu mitingde sadece gençler değil orta yaşlı, kadınlı erkekli gruplar ellerinde Ermenilere ve Hrant’a küfür eden dövizler taşıdılar.

MedyaNıN saNsÜRÜAna akım medyanın mitingi servis ederken ki tutumu ise oldukça ilginçti. Taksim’deki mitingin haberleri özenle ırkçılıktan, katliam ve işgal çağrılarından arındırılmış saf bir anma olarak sunuldu. Sabah, “Hocalı’nın mutlaka hesabı sorulacak” şeklinde duyurduğu haberde, Taksim’de binlerce kişinin Türk ve Azeri bayrakları dalgalandırdığı yönünde ifadelere yer verdi. Cumhuriyet ise “Hocalı Anıldı” şeklinde sunduğu haberde, yalnızca “Ermeni kuvvetlerinin Yukarı Karabağ’daki Hocalı’da yaptığı kat-liamın 20. yıldönümünde binlerce kişi Taksim’de toplan-dı” diyerek atılan ırkçı sloganlara ve taşınan pankartlara değinmedi.

eMpeRyalİst savaşa baKaN’daN desteKErmeni düşmanlığının pekiştirildiği mitinge katılan

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise yaptığı konuşma-da “O kan o gün akmıştır, ama hesabı bitmemiştir. Türk milleti yaşadıkça, o kanın hesabı yapılacaktır ve sorulacaktır adaletle, insafla, hukukla bu kanın müca-delesini hep beraber İstanbul’da, Bakü’de yeryüzünde hak ve adalet davasına kim inanıyorsa hep birlikte takip edeceğiz.’’ diyerek halklar arasındaki savaşları destekler nitelikte bir konuşma yaptı.

“savcılaR göReve”Bakan Şahin’in aksine TBMM İnsan Haklarını İncele-me Komisyonu Başkanı, AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, “hala bu tür ırkçı söylemlerin ol-ması, başkasına hakaret edilmesi kabul edilebilir durum değildir” dedi.

Üstün, komisyon toplantı salonunda, gazeteci-lerle bir araya geldi. Bir gazetecinin, “İstanbul’daki Hocalı Katliamı Mitingi” sırasında, “Gazeteci Hrant Dink cinayetine” ilişkin açılan pankartlara yönelik görüşlerini sorması üzerine, “Pankartlar, tamamen ırkçı, ayrımcı ve nefret uyandıran ifadeler içermek-tedir” diyerek, savcıları takibat yapmaya çağırdı. yarIn GÜNCEL

Organ nakli yarışında sonuç:

Şevket Çavdar’ı kaybettikankaraCAN çOKSöYLER

akdeniz üniversitesi ve Hacettepe üniversitesi’nin organ nakli yarışı bir kişinin ölümüyle sonuçlandı. Günlerce tüm med-yada başarı timsali olarak gösterilen üniversite hastanelerinin özellikle çift kol ve bacak naklinin tehlikesine dair yapılan uyarılara rağmen insan hayatı üzerinden yaptıkları rekabet sorumsuzluğu gözler önüne serdi.

Taksim’de Ermeni düşmanlığı mitingi

Oya Eronat savcı oldu MGK kararı: Operasyona devam

CHP Kurultayı tamamlandı İki olağanüstü kurultayı üst üste tamamlayan CHP’de

Kılıçdaroğlu kanadı galip geldi. Diğer kanadın önemli isimleri Deniz Baykal ve Önder Sav ise iki kurultaya da katıl-madılar. İlk gün istediği değişiklikleri yapan çoğunluk, ikinci gün muhaliflerin önerilerinin hepsini reddetti. Demokrasi ve özgürlük vaatlerde bulunan Kemal Kılıçdaroğlu bitişte yaptı-ğı konuşmasında, “Tüzük kurultayımızda oylamalar sırasında ‘evet’ ve ya ‘hayır’ diyen hiçbir CHP’linin CHP’li olduğundan da endişem yoktur” dedi. yarIn GÜNCEL

AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın Diyarbakır İl

Başkanlığı’nın resmi internet sitesin-de de yer alan konuşmasında BDP’li Belediyelere ve Belediye başkanla-rına, “terörist” diyerek, belediyeleri BDP’den ‘temizlemeyi’ Hakk’a hiz-met saydı.

BDP’nin desteklediği Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin YSK tarafından düşürülmesi ile milletve-kili olan Oya Eronat, bir süre önce Kahramanmaraş Belediye Başkanı ile yaptığı ABD gezisi ile ilgili izlenim-lerini anlatırken, Belediye başkanına ABD’nin Misisipi Eyaleti Jacson ken-tinde gösterilen ilgiden onur duydu-ğunu ve kıskandığını söyledi. BDP’li belediyelerin kendisini öyle karşıla-madığından yakınan Eronat saygın-lığı için “bizim ne yapıp edip bütün Belediyeleri özellikle Diyarbakır’ı almamız gerekiyor” dedi.

Açıklama-sının devamın-da “AK Parti olarak ’Halka hizmet Hakk’a hizmet’ dedik. Ama, AK Par-ti olarak bu-rada AK Parti’ye çalışmak Hakk’a hizmet diye düşünüyorum. Çünkü bu teröristlerden bu kötülerden bu Belediyeyi almak bu kötülere karşı mücadele vermek hakikaten hakka hizmettir.” diyen Eronat açıklama-sıyla, son dönemlerde herkesi tutuk-layan özel yetkili savcıları aratmadı. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı ise Siirt’te BDP’nin yaptığı bir eylem hakkında başlattığı soruş-turma için hazırladığı iddianamede, BDP’nin organik bağ olarak örgüt-ten bağımsız hareket edemediğini belirtti. yarIn GÜNCEL

MGK’nın şubat ayı olağan toplantı-sı sonrasından yayımlanan bildiriye

göre, Suriye gündemi ve PKK’ye yönelik operasyonların değerlendirildiği ve sürece aynen devam kararının alındığı görüldü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkan-lığında, Çankaya Köşkü’nde gerçekleşen şubat ayı olağan toplantısı 5 saat sürdü.

Toplantıya MGK üyesi olmayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bakanlığı-nın çalışmaları hakkında bilgi vermek üze-re katıldığı toplantıdan 15.30 sıralarında ayrıldı. Toplantının geri kalan kısmında ağırlıklı olarak Suriye’deki gelişmeler değer-lendirilirken “Suriye’de devam eden şiddete uluslararası toplum seyirci kalmamalıdır” denildi. Ayrıntılı olarak ne kararların alın-dığı belirtilmezken Suriye ile ilgili herhangi bir durumda müdahaleye hazırlık politika-sının devam ettiği görüldü.

ÇözÜM başKa baHaRaBildiride savaş politikasının aynen devam

edeceği belirtilirken hali hazırdaki süreç ‘başarılı’ olarak değerlendirildi. Kara ve ha-va harekatının yanı sıra “terörün istismar kaynaklarının kurutulması” başlığı altında sivil alanda da tutuklama, soruşturma gibi politikaların devam edeceği anlaşıldı. Aynı başlıkta “öte yandan terörün istismar kay-naklarının kurutulması amacıyla yürütülen kapsamlı çabaların da demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine ve evrensel değerlere bağ-lı olarak sürdürüleceği bir kere daha teyit edilmiştir.” denilerek soyut tutuklamalara yönelik eleştirilerin dikkate alınmadığı anlaşıldı.

Diğer taraftan “Irak’ın güvenlik ve is-tikrarına önem veren Türkiye’nin Irak’taki gelişmeleri yakınen takip etmeyi sürdür-düğü vurgulanmıştır” denilen bildiride Barzani’nin Kürt yönetimine yönelik açık-lamalarının Türkiye tarafından ‘tedirgin edici’ olarak değerlendirildiği görüldü. yarIn GÜNCEL

Oya eRONat

şevKet ÇavdaR

Page 4: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Uludere Katliamı’nda ölenlerin aileleri tazminatlarının karşılan-

ması ve hukuki sürecin sonuçlandırıl-ması için Şırnak Valiliği’ne başvurdu. Serhat Encü’nün ağabeyi, Ferhat Encü, tazminatları almak için 60 günlük yasal sürelerinin bulunduğunu belirterek, “Bu hakkımızı kullanmak için gelip burada

başvuruda bulunduk. Diğer hukuksal boyunu yani diğer haklara dava açma hakkına sahip olmak için bugün sondu, bu başvuruyu yapmak için buraya geldik. Herhangi bir tazminat istemedik. Biz önümüzdeki davalarda neyse hakkımız onun devamını sağlamak için gelip baş-vuruda bulunduk” dedi. yarIn SİYASET

28 ŞUBat 2012 yaRıN04 SIYASET

ŞSibel Uzun

UYANIS

ZorundasınızMaddİ Olgu KadıN cİNayetleRİ. Kabul etMeK zORuNdasıNız!Devlet, şikesinden tut, arazi yasasına. MİT için çıka-rılan yasadan tut özelleştirme kararnamelerine kadar nasıl acar, nasıl gözü dönmüş bir süreç işletiyor.Sıra bir türlü kadını korumaya, katilleri cezalandır-ma, sorumlu devlet kurumlarını yargılayacak yasalara gelemiyor.Kadınların ölmemesi için somut adımlar bir türlü atılamıyor. Kadın cinayetleri kol geziyor.Esin Güneş Siirt’te doğmuş, büyümüş, evlenmiş, öğ-retmenlik yapan 25 yaşında bir kadın. Memleketimizin maddi olgularından birisi nedeniyle hayata veda etti. Kadın Cinayetleri. Kadın cinayetlerinin sağanak gibi olması, Esin’in yaşamı, deliller, davasının seyri, cansız bedeni uçu-rumun dibinde bulunduktan sonra bizleri bu sonuca götürüyor.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Esin’in iki davasına katılmış bulunuyoruz. Ailesi ile omuz omuza çelik çekirdek bir mücadelenin yolcuları olduk. Yaşam hakkı çalınan Esin ve tüm kadınların hesabını sormak için.Bu maddi olguyu davanın savcısı ve hakimleri gör-mezden geliyor. Onlara göre maddi olgu yalan tanık-ların yalan ifadeleri.KadıNlaRıN KadıNlaRa MÜdaHİlllİğİNİ Kabul etMeK zORuNdasıNız! İki davada da iki yılın mücadele örgütü, kadın cina-yetleri konusunda toplumun başvuru mercisi haline gelmiş olan platformumuzun müdahillik talebi, mah-keme savcısı başta olmak üzere hakimler tarafından kabul edilmiyor.-Neymiş efendim? -Kadınların kurduğu ve yürüttüğü platformumuz kadın cinayetlerinden etkilenmiyormuş. -Ne hukuka ne demokrasiye uygun bir açıklama!Eğer kabul ederse kadınların örgütlenmesine, yasa yap-masına, kadın cinayetlerini durdurmuş olmasına, ka-dınların korunmasının sağlanmasına, kadınların top-luma karışmasına dolaylı da olsa hizmet etmiş olacak. Hiç yapar mı bunu?Bakın, görün! 12 Eylül Askeri Darbesi’nden bugüne kaskatı olmuş adalet mekanizmasının erkekler tara-fından katledilen kadınlarla ilgili terazisine. Kadını hiç bir aşamada korumayan süreçlerin bekçisi olan kurumların sırasına dizilmiş mahkeme makamı.Sen ne bilirsin ki kadın cinayetlerini durdurmak için her yolu zorlayan örgütlü kadınların demokratik ve hukuksal bir şekilde sürece dahil edilmesini? Bilsen belki AHİM’den aldığın uyarı ile hukuksal olarak buna hakkın olmadığını da bilirdin.İki yıldır bizim kadınlar olarak mücadelemizde bi-riktirdiklerimizi. Kazandıklarımızı. Nerden bilirsin senin ceberrutluğunu da katbekat arşın arşın aştığı-mızı. Aşacağımızı.Ne anlarsın sen? Asıl danışman gereken bizleriz. Kadınları kurtaracak olan örgütlü kadınlardır. Bu ancak senin tüylerini diken diken edebilir.Bizim sözümüz de gözümüzde mahkemede zaten. Mahkeme salonunu da dosyalarını da dalga dalga doldurduk.

Esin Güneş Davası’ndan avukatlarımızla kazanımla çıktık. İncelenmesi sürekli ertelenen DNA ve olay yeri için karar alındı. yaşaM HaKKıMızı veRMezseNİz ÇeKİlMeK zORuNdasıNız!Yaşam hakkımızın bile sözcüsü görülmek istenmiyoruz.Var olan statüko izin vermiyor, muhafazakârlık bunu emrediyor, kâr getirmediği için devlet kılını kıpırdatmıyor.“Zorundamıyım?” ifadesi ancak reklamlarda geçerli akçedir. Mahkemede, sokakta, mecliste kadınlar için kadınla-rın müdahilliğini kabul etmek zorundasınız. Kadınlar, kadınların sözcüsüdür, gözcüsüdür, siperidir. Kadınlar için en doğruyu isteyecek ve yapacak olan kadınlardır.Biz, kadınların yaşam hakkının yenilmez yıkılmaz çelik çekirdeğiyiz. Her yer her köşe bize çıkar. Ba-kanlığınız boşuna köşe bucak kaçıyor.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Aralık.2011’de açıkladığı istatistik verilerine göre (2008 yılının başlangıcından 2011’in Kasım ayına kadar olan zaman dilimi) kaybettiğimiz kadınların %71’i kocası tarafından, %41’i boşanmak istediği için kocası tarafından tarafından öldürüldü. Esin Güneş boşanmak istiyordu, kocasından siste-matik şiddet görüyordu. Karşılarındaki erkeği reddettikleri için katledilen kadınların oranı %16. Bu tipik olan veri içerisinde ne yazık ki iki genç liseli var artık. Osmaniye’de ka-dın cinayetine kurban giden 16 yaşındaki Fatmanur Gedik ve Fatmagül Yalçın (halâ “aşk cinneti” olarak haber yapan bazı basını bu yazı vesilesiyle kınıyoruz).Cenazesinde karanlık süreçlerin karanlık ismi Cela-lettin Cerrah. Hem Hrant Dink cinayetinde hem de Münevver Karabulut cinayetinde korumayan zinci-rindeki İstanbul Emniyet Müdürü. Katillere kucak açan olarak anılan isimlerden biri.Devlet tarafından ödüllendirilerek üç yıl önce Osmaniye’ye vali olarak atandı.Münevver Karabulut’un bedeni alçakça bir şekilde parçalara ayrıldığında katiline destek çıkmak için ailesine “kızlarını takip etselermiş” yorumu yaptı. Aynı mantık Osmaniye ilinde nam salmış belli ki katil köklü bir cesaret buluyor. Fatmagül’ün ailesi 9 kez kızlarının korunması için savcıya, karakola, polise başvurmuş hiç bir sonuç alamamış.Annesi kızına siper olabilmiş. Ama yetememiş...Hep beraber siper olmalım. Fatmagüllerin yaşam hakkını alalım! 8 Mart’a giderken.Annesi Gülay Gedik “Kızımın katili devlet, kızıma sahip çıkmadı. O kadar çok şikayet ettik ama kimse bir şey yapmadı. Kızım göz göre göre öldürüldü” diyerek feryat ediyor.Biz ne mahkemenizi, ne yasanızı, ne sizi biliriz. Va-linizi hiç bilmeyiz. Biz, annenin feryadını biliriz! Tanırız!Bu feryadı bileklerimize sararak yola daha kararlı devam ederiz. Hem kadınları, hem yolları, hem meydanları bu fer-yatla kuşatırız. Size bırakmayız.

[email protected]

Özel yetkili yargı ile ilgili yasal düzenlemelerin yapıldığı dö-

nemde Adalet Bakanı olan Çiçek, özel yetkili mahkemelerin yargı alanında ihtisaslaşmanın bir örneği olduğunu belirterek şunları söyledi: “Son yıllarda hayatın her alanında ihtisaslaşmaya, uzmanlaşmaya gidildiğini görüyoruz. Dünyada da öyle bizde de. İhtisaslaş-ma gazetecilikte de var, tıpta da var. Yargıda da olması normal ve gereklidir. Yargı alanında eskiden sadwece hukuk ve ceza mahkemeleri vardı. Şimdi ise uzmanlık alanlarına göre aile, çocuk, ticaret gibi çok sayıda ihtisas mahke-melerimiz var. Özel yetkili mahke-meler de örgütlü suçlar alanında ih-tisaslaşma ihtiyacından kaynaklandı” dedi. Özel yetkili mahkemelerle ilgili iki görüşün olduğunu belirten Çiçek; ‘’Bunlardan biri mahkemelerin tü-müyle kalkması gerektiğidir. Bu fikir tepkisel bir değerlendirmedir ve doğru değildir.’’ dedi.

“yetKİ KONusuNda ölÇÜ KaÇMıştıR”Cemil Çiçek ikinci fikri ise şöyle açıklıadı: “Özel yetkili mahkemelere ihtiyaç vardır. Ancak, uygulamada özel yetki alanlarını kendileri genişlet-miştir. Uygulamalar ölçü tartışmasını gündeme getirmiştir. Bu bakımdan yetki konusunda yeni bir düzenleme gerekir” dedi.

Hakan Fidan ile ilgili özel yetkili savcının verdiği kararın ardından özel yetkili mahkemelerle ilgili fikri değişen hükümet kanadı gibi Meclis Başkanı da bu ikinci görüşü doğru bulduğunu belirterek, “Ben de öyle düşünüyo-rum, yani ikinci görüşten yanayım... Uygulamada yetki konusunda ölçü kaçmıştır diye düşünüyorum. Zaten CMK’nın 250 ve 251. maddeleri ile ilgili bir düzenleme önerisi Meclis’e getirildiğine göre demek ki bu konuda bir ihtiyaç var” diye belirtti.

MuHaReM İNce : daRbe döNeMİNİ aRaR OlduK CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce ‘’özel yetkili mahkemelerin son muhalif tutuklanana kadar iktidara hizmet ettiğini ve böylece görevini ye-rine getirmiş olduğunu’’ ileri sürerek, şöyle konuştu:

“MİT Yasası’nda ortaya çıktı. Ucu kendilerine dokunacağını anlayınca bir gecede yasal düzenlemeye gittiler.

Sabah kanunu geçirdiler, 7 saat içinde Sayın Cumhurbaşkanı yasayı onayladı. 7 saatte Sayın Cumhurbaşkanının o tutanakları okuması, hukukçularına danışması mümkün değil. Bu telaş, bu acele niye- Türkiye özel yetkili mahkemeler aracılığıyla bir korku toplumuna dönüştürülmek isteni-yor. Türkiye’de darbe dönemlerini arar olduk. Darbe dönemlerinde bile bunlar yaşanmadı. Demok-rasilerde bunlar olmaz. Ama bizler hukuka olan inancımızı asla yitir-meyeceğiz.’’

2004 yılıNda ceMİl bey adalet baKaNı değİl Mİydİ?MHP Grup Başkanvekili Vural, Meclis’te düzenlediği basın toplan-tısında, gazetecilerin sorusu üzerine TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in ‘Özel yetkili mahkemelerin ölçüyü kaçırdığı’ yönündeki sözlerini değer-lendirdi. Vural, “Özel yetkili mahke-melerin kurulduğu 2004 yılında Ce-mil Bey Adalet Bakanı değil miydi? Umarım Sayın Çiçek aynı zamanda sadece özel yetkili mahkemeler de-ğil, yargının tarafsız ve bağımsız ol-ması konusuna da, kuvvetler ayrılığı prensibine de sahip çıksa iyi olurdu. Hukuk dışı ilişkiler içindeki kamu gö-revlilerini sorgulanmasını engelleyen yasa çıktığı zaman da ‘Meclis’in bu işlere girmesi doğru değildir’ diyerek yargının bağımsızlığını savunmasını beklerdik. Anlaşılıyor ki Çiçek’in de bazı kısıtları var” diye konuştu.

peRvİN buldaN: tÜRKİye bağıMsız bİR yaRgıya KavuşMalıBDP Grup Başkanvekili Pervin Bul-dan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in ‘özel yetkili mahkemelerde ölçünün

kaçtığına’ yönelik açıklaması ile ilgili olarak, “Özel yetkili mahkemeler ben-ce de kaldırılmalı. Türkiye bağımsız bir hukuk sistemine bir an önce ka-vuşturulmalıdır. Buldan, yaklaşık

10 gündür çeşitli cezaevlerinde aralarında BDP milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız’ın da bulun-duğu birçok siyasi tutuklunun açlık grevi yaptığını hatırlatarak, Türkiye bağımsız bir yargıya kavuşmadığı sü-rece haksız ve hukuksuz tutuklamalar olacaktır” dedi.

Çiçek: “Özel yetkili mahkemelerde ölçü kaçtı”

ankaraSELçUK KAYGıSız

tBmm Başkanı cemil Çiçek özel yetkili mahkemelerin olması gerektiğini savunurken, yetkilerinde “sınırlama” yapılması gerektiğini ileri sürdü. Birçok gazeteci, öğrenci ve KCK operasyonlarıyla tutuklu bulunan milletvekilleri ve Belediye Başkanlarının davalarını yürüten özel yetkili mahkemelere tepki muhalefet partileri tarafından da dile getirildi.

Selahattin Demirtaş, yardımcısı Gülten Kı-şanak ile Mardin Cezaevi’nde 23 BDP’li

tutukluyla açlık grevinde bulunan Şırnak Millet-vekili Faysal Sarıyıldız’ı ziyaret etti.

Demirtaş ve Kışanak, daha sonra Diyarbakır’ın merkez Kayapınar İlçesi’ndeki parti binasında aç-lık grevlerini sürdüren partililerin yanına geldi. Demirtaş, açlık grevindeki arkadaşlarının moral-lerinin iyi olduğunu, ancak grevin 10 günü olması nedeniyle zayıflamaya başladıklarını söyledi. De-

mirtaş şöyle konuştu: “Sağlık durumları bundan sonra kötüye gide-

cektir. Tutuklanmış olmaları mücadele etmelerini engellemiyor. Açlık grevindeki milletvekillerinin sağlıkları ve yaşamları bu saatten sonra risk altın-dadır. Seçildiler, aylar geçti tahliye edilmediler. Kürt halkının onuru ile oynamak istiyorlar. Kürt halkı varlığını 90’lı yıllarda verdiği mücadele ile bütün dünyaya göstermiştir. Yaygın adalet terörü ve siyasi soykırım operasyonları vardır. Kürtleri

kabul ediyorlar ama haklarını kabul etmiyorlar. Ana diline ve siyasi iradesine hakaret ediliyor. Ana, çocuk ve torun aynı cezaevine atılıyor. Bütün bir halkı hedefe almış durumdalar. Bunun adına da kanun ve terörle mücadele diyorlar.”

‘KÜRt HalKı bİR RealİtedİR’ Demirtaş, 10 yaşındaki çocuğun da, 75 yaşında-ki ninenin de yürüyüş yaptı, slogan attı ve zafer işareti yaptı diye cezaevine atıldığını öne sürerek şöyle dedi:

“Bu halkın gerçeğidir. Savcılar bilmiyor olabi-lir, savcıların dünyadan haberi olmayabilir. Savcı-ların Kürt halkının gerçeğinden haberi olmayabi-lir. AKP’nin haberi olmayabilir. Ama, Kürt halkı bütün değerleri ile artık bir realitedir. Bunları her yerde savunuyor, sloganını atıyor, pankartını açıyorlar.”

savaş gÜMbÜR gÜMbÜR gelİyOR Kendilerinin iki tarafa da ’savaşı durdurun’ diye açık çağrı yaptıklarını söyleyen Selahattin Demir-taş şunları kaydetti:

“Savaş ve çatışma çözüm değil diyoruz. Kar-şılıklı silahları susturun diyoruz. Ama bir tane AKP’li çıkıp bunu söyleyemiyor. O zaman savaş-tan ve kandan onlar besleniyor demek ki. Hükü-metin dayattığı savaş gümbür gümbür geliyor, hü-kümet bu konuda tek söz söylemiyor. AKP’lilere sesleniyoruz. Barış için artık siz de elinizi taşın altına koyun. Bugün söz söyleme günüdür. Ya bu-gün konuşun, ya da bir daha konuşmayın. Gelin AKP-BDP el ele verelim bu sorunu çözelim. 20 yaşındaki polisin, askerin ve gerillanın canı bizim için çok kutsaldır. yarIn SİYASET

Demirtaş: “Hükümetin dayattığı savaş geliyor”

İşte tutuklu sayıları

12 Eylül askeri darbesin-den bir süre sonra Sıkı-

yönetim Mahkemelerinin görevi

sona erdirilmiş ve 1983 yılında

DGM’ler kurulmuştu. Demokra-

tik kitle örgütleri tarafından esas

amacın toplumsal muhalefeti

sindirmek olduğu öne sürülüyor-

du. 2005’te DGM’ler kaldırılıp

yerine özel yetkili mahkemeler

kuruldu. Aşağıdaki verilere bak-

tığımız zaman DGM’lerin işlev

olarak kaldırılmadığı gözüküyor. 106 Gazeteci tutuklu500 Öğrenci tutuklu 6 Milletvekili tutuklu16 Belediye Başkanı tutuklu“KCK” adı altında yürütülen

operasyonlarda tutuklu sayısı-

nın kesin bir rakamı olmamakla

birlikte 3 binin üzerinde olduğu

biliniyor. yarIn SİYASET

İşte tutuklu sayıları

EHP Ankara İl Sekreteri Seçkin Erdoğan gündemdeki gelişmeleri

değerlendirdi: AKP Hükümeti MİT’lerin ifadeye

çağrılmasından sonra iç çatışmanın üzeri-ni örtmek için jet yasalar hazırlayıp, çıkar-tıyor. Fakat ortaya koydukları mücadele ile birlikte çeşitli yasalarında çıkmasını isteyen ne kayıp yakınları ne de kadınlar için aynı aciliyet söz konusu bile değil. Yıllarca sürünceme de kalabilir toplumun bu kesimlerinin talep ettiği yasalar.

Artık nereye kazma vurul-sa insan kemikleri fışkırıyor yerden, bu toplumun genç-lerine, annelerine yapılan zu-lüm ete kemiğe bürünmüş, haykırıyor insanlığa. Hiçbir şekilde artık üzerinin örtüle-meyeceği durumda olan faili meçhuller, akıllara ziyan açık-

lamalarla hükümet tarafından gündem-den düşürülmeye çalışılıyor.

En son Dargeçit’te yapılan kazıda insan kemiklerine ulaşıldı. 90’lar da 50-60 gözaltında kaybın olduğu bu bölge de, katliamın ardından askeri bölge olan ve girişi yasak olan yerde on yıllar sonra İHD ile birlikte kayıp yakınları kendi kayıplarını arıyorlar. Çalışma esnasında 11 kişinin kemikleri daha bulundu.

Yakınlarının bulunması , hiç yok-tan bir mezar taşı olması için yıllardır

mücadele veren Cumartesi Anneleri faili meçhullerin aydınlatılması için attığı her adımda, söylediği her sözde, ortaya koyduğu her talebinde AKP hükümetinin üzerinde-ki “demokrasi” makyajını çı-kartıyor ve topluma gerçekliği tüm çıplaklığı ile gösteriyor.

Toplumun acil ihtiyacı olan yasalar

“Failler bulunana kadar almayacağız”

seÇKİN eRdOğaN

Page 5: Yarın 21. sayı

Mardin Dargeçit’te yapılan kazı-larda kayıp yakınları, avukatlar,

İnsan Hakları Derneği (İHD) yönetici-leri, savcı, kaymakam ve adli tıp uzma-nı eşliğinde kuyular açıldı. Dargeçit’te 1995 yılında gözaltında kaybedilen 7 kişi ile ilgili 17 Şubat günü başlatılan kazı çalışmaları sonucunda, bu kat-liamda öldürülen 4 kişiye ait olduğu düşünülen kemikler bulundu. Daha sonra yapılan kazılarda ise başka 7 ki-şiye ait kemiklerin daha bulunması ile Dargeçit’te kemikleri bulunan kişilerin sayısı 11’e çıktı. Son bulunan 7 kişiye ait kemiklerde kurşun izine rastlandı.

KazaK seyHaN dOğaN’a Mı aİt?Kayıp yakınla-rından çalışma-lara katılan Kadri Doğan, kazılarda bulunan kazağın gözaltında kay-bedilen kardeşi Seyhan Doğan’a

ait olması ihtimali üzerinde duruyor. İnsan Hakları Derneği Gözaltında Ka-yıplara Karşı Komisyon’dan iki temsilci de Dargeçit’te yapılan kazı çalışmalarını izlemek ve süreci yakından takip etmek üzere kazı alanına gitti. İHD Darge-çit kayıplarından, dönemin Dargeçit Jandarma Komando Tabur Komutanı

Hurşit İmren’in sorumlu olduğunu be-lirtti. İHD ayrıca, kazıların Minnesota Protokolü’ne uygun biçimde ve bağım-sız komisyonlarca yürütülmesi talebini dile getirdi. Gelişmeler 1993 yılında boşaltılan Bağözü (Tiruva) Köyü’nün toplu mezar olarak kullanıldığı iddia-sını akıllara getiriyor.

90’laRda 60 Kİşİ KaybedİldİDargeçit kayıplarının yakınları bölgede yer göstererek ve kazılara yön verdiler. O bölgede özellikle 90’larda 50-60 civarında gözaltında kaybın olduğu biliniyor. Çevre köylerden diğer kayıp yakınları da kazı çalışmalarına katılıyor ve kendi kayıplarını arıyorlar. Bölgenin katliamın ardından kapatılarak askeri ve yasak bölge ilan edildiği belirtiliyor. Bu nedenle hiçbir kayıp yakınının on yıllarca bölgeye giremediğinden yakın-larını arayamadığı da Dargeçit’ten gelen bilgiler arasında.

“Kayıp yaKıNlaRı KazılaRa KatılıyOR”İnsan Hak-ları Derneği Mardin Şubesi Başkanı Er-dal Kuzu, kazı çalışmalarına ilişkin bilgileri Yarın gazetesi-

ne aktardı:95 yılında Dargeçit’te 6 gencin ve

bir uzman çavuşun kaybedilmesine iliş-kin bir soruşturma bu. Kazılarda elbise-leriyle birlikte bulduğumuz kemiklerin hiç biri bir mezardan değil. Ya kuyu-nun dibinden, ya kuyunun ağzında bir hazneden, ya boş bir araziden çıktı bu kemikler. Bunların bir kısmının Dar-geçit kayıpları olduğunu sanıyoruz. Kayıp yakınları da kazıya katıldı. Her çıkan kemikte insanlar hem umutla-nıyor hem de üzülüyor. Çünkü kendi kayıplarına ulaşabilmenin umudunun yanı sıra, onun kemiklerini bulmanın travmasını yaşıyorlar. Bölge halkı bu durumdan çok derin, travmatik düzey-de etkilenmiştir.

“Faİlİ MeÇHulleR İÇİN özel yasa geReKlİ”

Dargeçit katlia-mının yaşandığı dönem İnsan Hakları Derne-ği Genel Sekre-terliği görevini yürüten Hüsnü Öndül görüşle-

rini şöyle ifade etti:Zorla kaybedilme, faili meçhul,

siyasal cinayet olgusu Türkiye’de özel-likle 90’lı yıllarda yaşandı. Türkiye bu olguyla yüzleşmedi ve geçmişle hesap-laşmadı. Faili meçhul siyasi cinayetlerin aydınlatılması için özel yasalar çıkarıl-ması gerekiyor. Faillerin soruşturulması

da birlikte yürütülmeli. Toplu mezarlar kepçelerle buldozerlerle açılmamalı, sa-dece polisin olduğu değil kayıp yakın-larının da katıldığı kazılar yapılmalı.

“KazılaRda bağıMsız Heyet şaRt”Çağdaş Hukuk-çular Derneği (ÇHD)Ankara Şubesi Başkanı Murat Yılmaz ise gazetemize şöyle konuştu:

Ç H D ’ n i n bu konuda baştan beri tavrı net. Ka-zılar usulüne uygun yapılmıyor. Biz kazıların, toplu mezar kazılarında uygulanması gereken Minnesota pro-tokolüne göre yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Oysa Türkiye’de şu anki uygulamada kazma, kürek ve kepçelerle kazıyorlar. Kazılar delilleri karartacak şekilde yapılıyor. Kazıda sadece devlet görevlilerinden oluşan değil, tarafsız bir heyet olmalı. Türkiye’de şu an 1200 kişinin yattığı toplu mezarlar olduğu tespit edildi. Bunların faillerinin ortaya çıkması lazım. Biz ÇHD olarak faili meçhul cinayetlerin yargılanmasında zaman aşımının işlememesi gerektiği-ni düşünüyoruz. Üzerinden 30 yıl da geçse failler ortaya çıkarılmalı. Faili meçhullerin hesabı sorulmalı, 90’larla yüzleşilmeli. Yoksa demokrasi de ileriye gidemez.

03 ocak 2012 yaRıN05 28 ŞUBat 2012 yaRıN05

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Alman Heidelberg Enstitüsü, düzenli olarak yayımladığı yıllık

“Uluslararası Çatışma Araştırması”nda Türkiye’yi savaşta olan ülkeler arasında gösterdi.

Araştırmaya göre, İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği 1945’ten bu yana çatışma ve savaşların en üst seviyeye çıktığı yılın 2011 olduğu belirtildi. Alman Der Spiegel dergisinin internet sitesinde yer alan habere göre, Heidel-berg Enstitüsü “2011 Yılının Çatışma Bölgeleri” haritasını çıkardı. Dünya haritası üzerinde 2011’de savaşın ya-

şandığı ülkeler “kırmızı” renkle işaret edildi. Haritaya göre, Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan, Burma, Yemen, Somali, Mısır, Libya, Sudan, Nijerya, Fildişi Sahilleri ve Meksika ile birlikte Türkiye savaş içinde olan ülkeler ara-sında yer aldı.

Araştırmada 2010 yılında Türkiye’de üst seviyede bir çatışma ya-şandığı belirtilerek, bu durumun 2011 yılında savaşa dönüştüğü vurgulandı. Araştırmada, geçtiğimiz Ağustos ayında Türkiye ordusunun büyük bir operas-yona imza attığı vurgulandı. Heidel-

berg Enstitüsü raporunda, 2010 yılında dünya çapında savaş olarak adlandırıla-bilecek 6 büyük çatışmanın yaşandığı-nı ancak 2011 yılında bu sayının 14’e çıktığını belirtti.

“aRap baHaRı bİzİM İÇİN de sÜRpRİz”Raporun yayınlanmasının ardından açıklama yapan Heidelberg Enstitü-sü Yönetim Kurulu Başkanı Stephan Giersdorf, 2011 yılında dünya gene-linde fazla çatışma yaşanmasında Arap Baharı’nın etkisinin olduğunu söyledi. Arap Baharı’nın başlamasının kendileri

için de sürpriz olduğunu belirten Gi-ersdorf, Lİbya ve Suriye gibi ülkelerde çatışmaların devam ettiğini belirtti.Bu nedenle bu ülkeler de raporda yer aldı. yarIn GÜNCEL

Türkiye savaşta olan ülkeler arasında

marDİnSANEM DENİz KURAL

Dargeçit’ten 11 kişinin kemikleri çıktıDargeçit’te 1995 yılında gözaltında kaybedilen 7 kişiyi bulmak için başlatılan kazı çalışmalarında toplam 11 kişiye ait kemikler bulundu. İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyelerinin de takip ettiği kazıları, kayıp yakınları yönlendirdi. Kazılara kayıp yakınlarının ve İHD üyelerinin yanı sıra savcı, kaymakam, avukatlar ve adli tıp uzmanları da katıldı.

Bu bölümde, tüketici hakları-na ilişkin bilgiler paylaşacağız.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ayıplı mal ve hizmetler ile ilgili düzenlemelere gidilmiştir. Kanunun 4. Maddesi uyarınca “Am-balajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı ta-rafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değeri-ni veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldı-ran maddi, hukuki veya ekonomik

eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir”. Aynı maddede ayıplı mallar sebebiyle sorumluluğun, malın imalatçısı-üretici-si, ithalatçısı, satıcısı, bayisi, acentesi ve belirli marka bir mal satın alın-ması şartına bağlı olarak kredi verenlerde olduğu düzenlenmiştir.

Mal ya da hizmet-lerde hemen görülebi-lecek, fark edilebilecek özürler, bozukluklar, eksiklikler, defolar ve kusurlar “açık ayıp” ola-rak nitelendirilir ve bunlarda başvuru

süresi 30 gündür. Mal ve hizmetlerin kullanım sü-

resinde ortaya çıkan ayıplar ise “gizli ayıp” sınıflandırmasına girerler ve bunlar için hak düşürücü süre 2 yıldır.

Hileli Ayıp ise tüketi-cilerden hile ile gizlenmiş ya da satıcı veya sağlayı-

cının ağır kusuru olan mal ve hizmetlerdeki ayıplardır.

Bunlar ile ilgili baş-vurular konusunda bir

süre öngörülmemiştir.Maldaki ayıbı fark

eden tüketicinin hakkını kullanması

için belli yollar öngörülmüştür. Tü-ketici ilk olarak satıcıya, sağlayıcıya ya da bayiye, acenteye bildirimde bulunur.

Başvurusu neticesinde istedi-ği sonucu elde edemeyen tüketici, Tüketici Sorunları İl Hakem He-yetlerine, Tüketici Mahkemelerine, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketi-cinin Ve Rekabetin Korunması Ge-nel Müdürlüğüne, Tüketici Hakları Derneği’ne (THD), Derneğin şube-lerine, Tüketici Hakları Derneği’nin şubeleri yoksa Tüketici Dernekleri Federasyonu’nun (TÜDEF) üyesi olan Tüketici Dernekleri’ne başvu-rabilir.

Bozuk mal satın alan tüketici ne yapmalı?

eRdal Kuzu

seyHaN dOğaN

Av. Gökçesu Özgül

HAKLARIMIZI BİLELİM

YÖK’e 28 Şubat baskını Sanal darbe olarak tarihe geçen 28 Şubat süreciyle ilgili

soruşturmada, YÖK’e 22 Şubat’ta baskın düzenlendiği ortaya çıktı. Yapılan suç duyuruları üzerine Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği 28 Şubat soruşturması başlatmıştı. Geçtiğimiz hafta da özel yetkili iki savcı, beraberinde Emniyet görevlileriyle YÖK’e baskın düzenleyerek arama yaptı. Yakla-şık 7 saat süren aramada YÖK’te Kemal Gürüz dönemine ait tüm yazışmalara el konuldu. El konulan evrakın 20 bin sayfayı bulduğu belirtildi. Kemal Gürüz’e ait “Toplumsal Faaliyetler” başlıklı birçok klasör ile Gürüz’ün rektörlüklere gönderdiği “Üniversite ve Laiklik” başlıklı bazı yazılar da el konulan belgeler arasında yer aldı.

Gürüz’ün 6 Aralık 1995 ile 5 Aralık 2003 arasında görev yaptığı döneme ilişkin MGK yazışmalarına da el konuldu. Bel-gelerde arasında, öğretim üyeleri ile ilgili çok sayıda fişleme belgesinin de olduğu kaydedildi. yarIn GÜNCEL

Toprak Ana Toprak ana, en başından itibaren, insanlığın emek süre-cine ışıl ışıl sundu bereketini. Yiyecek verdi, içecek verdi. Kendini koruyacak taş verdi, maden verdi. İnsanlığın aklına, fikriyle tasarlasın, emeğiyle işlesin diye, elinde avucunda ne varsa sundu. Sözün kısası toprağın -yaratıcı emek gücüne sunduklarıy-la- insanlık üzerinde hakkı büyüktür. İnsanlık kimi kez bildi kıymetini onun, şükran duydu, kimi kez bilmedi, yıllar geçti. Sonra bir dönem geldi; insanlığın azınlığı, kendilerinden geride kalan en büyük çoğunluğun ve toprak ananın ve doğanın ve neredeyse dünyanın bütün canlılarının sahibi sandı kendini. Kıymet bilmek şöyle dursun, o azınlığın kendinden gayrı herkesi-herşeyi sömürmekle varlığını sürdürmesini sağlayan bir sistem geldi. Kapitalist üretim koşullarının hakim olduğu zamanlar ile “kan, ter ve gözyaşı” geldi. O zamana kadar görülmemiş ölçek ve nitelikteydi “ter”; üretim araçları sahip olmak ya da olmamak ile belirleni-yordu. Üretici güç mülksüzdü ve o yüzden her sabah ter dökme cehennemlerine; işyerlerine gitsindi,Üretilenin yeterince satışı yok ise, kriz belirmiş ise “kan” konuşacaktı; savaş çıksın, üretici güç cephelere gitsindi. Mümkünse dünya savaşı, değilse sayısız bölgesel savaş olabilirdi. Gülmeyi sömüren azınlığın sahipliğine sunan, en büyük çoğunluğa “göz yaşı” reva gören bir sistem geldi, masaya oturdu. Doğaya yaklaşımda ise değişen bir şey yoktu. Verdikleri için şükran duymak yerine, doğanın damarlarına sonuna kadar sömürmek üzere girdi. Yeryüzü için Auschwitz ve Hiroşima dehşetlerini bile gölgede bırakacak kadar tahripkar bir gelecek üretti. Bütün bunlarla yetinmedi. Ve sonra tuttu ne yaptı biliyor musun, toprağı bir de göstere göstere yaptığı bu “kirli” işlerin dışında, gizli kirli işlerine bulaştırdı. Oturduğun masayı ben yaptım, benim fikrim var, bu masada benim de sözüm var diyene yöneldi. Her ne sö-mürücü-ezici düzen ise o masadaki, onu sürdürmek için, topraklarla örtmek istedi itiraz edeni. Topraktan meyva bekleyen insanlıkla başladık,Bugün bizim coğrafyamızda topraktan ne çıksın diye bekliyoruz ? Bilmiyor olabilirsiniz. Onların gazeteleri, televizyonları bunu anlatmıyorlar çünkü. Topraktan evlatlarının kemikleri çıksın diye bekliyor bu ülkede insanlık. Dargeçitte, İçkale’de, Kars sınırından aşağıda Suriye sını-rına uzanan coğrafyada heryer bu ihtimalle dolu. Ve bu ihtimal, bir tarafı acıdan süzülmüş olsa da, toprak-tan yine de umut ve mutluluk bekliyor. Öyle anlatıyorlar kuyuların başında evladını arayan kayıp yakınlarını. Elleriyle kuyuları kazarken, on, yirmi, otuz senedir kavuşamadığına kavuşmak umuduyla nasıl can-landıklarını anlatıyorlar. Nereden nereye. Meyvaya benzemiyor hiç orada bulu-nacak olan. Cansız kemikler, topraktan çıkan ölüm.Ama bir taze meyva kadar canlılık getiriyor, ona kavuşmak isteyene. “Bu ülkede sabah namazlarına kadar uyuyamayan anne-ler” var çünkü. O anneler bu anı beklediler yıllar, günler, saatler, dakikalar boyunca. Matem hakkına kavuştuğu için mutlu olabilen bir insanlık var bu ülkede.Teşbihte hata olmaz; tıpkı Taksim Meydanı’na çarpışa döğüşe kavuşmamıza benziyor. Biz Taksim Meydanı’nda neye koşuyorduk ki? Sadece şehitlerimizin hatırasıydı orada sarılmak istedi-ğimiz. Ve onlara sarıldığımızdaki mutluluğumuzla, hayatta hiçbir şey boy ölçüşemez. Ve ne Taksim Meydanı’nı, orada bizim sayemizde eylem yapabilen ve buna gönül indiren ırkçı faşistler, Ne de evlatlarımızın hatırasını, onları aradığımız kuyular için ileri geri konuşan alçak sağcı politikacılar kirlete-mezler. Ve toprak, onun kıymetini bilene ana olmaya devam edecek.

[email protected]

HÜsNÜ öNdÜl

MuRat yılMaz

Page 6: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

KESK, “Korkmuyoruz! Susmuyoruz! Teslim Olmuyoruz!” başlığıyla Kadıköy’de miting

gerçekleştirdi.Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu

(KESK), işten çıkarmalara ve KESK yöneticileri ile üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalara kar-şı “Korkmuyoruz! Susmuyoruz! Teslim Olmuyo-ruz!” mitingini bugün İstanbul’da gerçekleştirdi. Kadıköy’de Et ve Balık Kurumu önünde bir araya gelen kitle Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdü.

EHP, ESP, ÖDP, EMEP, TKP, SDP, BDP, KESK

İstanbul Şubeler Platformu, BES 1, 2, 3 No’lu şu-beler, SES Bursa, SES Edirne, SES Bakırköy ve Şişli şubeleri, DİSK Genel İş, Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu, Kaldıraç, Alınteri gibi pek çok sendika, siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün katıldığı mitingte yaklaşık bin kişi yürüdü.

Bir çok sendika ve konfederasyon yöneticisinin yaptıkları konuşmada işten çıkartılmalara ve taşeron sistemine, tutuklamalara karşı sokaklarda mücadele etmenin ve dayanışmanın önemini vurguladılar. yarIn GÜNCEL

Üçlü Danışma Kurulu toplantı-sında sendikaların önüne getirilen

Ulusal İstihdam Stratejisi; 2010 yılında hazırlanma aşamasında, esnek istihdam biçimleri de dahil olmak üzere işveren-lerden yana birçok düzenleme içermesi nedeniyle işçi sendikaları tarafından bü-yük tepki görmüştü.

dİsK KatılMadı, tÜRK-İş KatılMayacaKDİSK’in katılmadığı toplantıya, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, TİSK Genel Başkanı Tuğrul Kutadgobilik ile bakanlık bürokratları katıldı.

Türk-İş ile DİSK, kıdem tazminatın-da geri gidişi genel grev nedeni sayacağı-nı belirtirken, mevcut sistemi çözülmesi gereken bir sorun olarak gören Hak-İş’in hükümetle masaya oturmaya sıcak bak-tığı biliniyordu.

23 Şubat’ta sendikalardan görüş iste-yen Çalışma Bakanlığı’na yazı gönderen Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu şunları bildirdi: “Üçlü Danışma Kuru-lu’ndaki sunum, strateji ve eylem planı taslaklarının içeriği değerlendirildiğinde egemen olan temel yaklaşımın; kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret, özel is-tihdam büroları, esnek çalışma biçimleri ile işgücü piyasasının esnekleştirilmesi olduğu, konfederasyonumuzun yüksek duyarlılık gösterdiği ve yazılı olarak bil-dirdiği bu konudaki hususların dikkate alınmadığı görülmektedir. Konfederasyo-numuz, kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret, özel istihdam büroları ve esnek çalışma biçimlerinin yer aldığı istihdam stratejisi ve eylem planı hakkında, ilave ve yeni herhangi bir görüş bildirmeyecektir. Konfederasyonumuz, bu konularda ba-kanlığınızca ayrıntılı ve gerekçeli olarak gönderilip, tarafımızca incelenip görüş-lerimiz bildirilmeden, istihdam stratejisi ve eylem planına onay vermeyecek ve gerekirse bu konuda düzenlenecek top-lantılara da katılmayacaktır.”

Ulusal İstihdam Stratejisi başlığıyla yeniden gündeme getirilen pakette, taz-minatların yanında Özel İstihdam Büro-ları ve Bölgesel asgari ücret de yer alıyor.

yeNİ KıdeM tazMİNatı FONu’NuN Kay-Nağı, “İşsİzlİK sİgORta FONu” OlacaKYeniden gündeme getirilen paketle birlikte yapılan değişiklikler, çalışanla-rın “kıdem tazminatı” hakkını ortadan kaldırırken, işsizlik sigortası adı altında çalışanların maaşlarından kesintilerle oluşturulan fonu da tekrar işverenle-re açmayı içeriyor. “Kıdem Tazminatı Fonu’na işverenin ödeyeceği prime geçici olarak İşsizlik Sigorta Fonu’ndan katkı yapılacaktır” ibaresinin yer aldığı strateji planında kaynak tamamen işsizlik fonu

olacak.Kıdem tazminatı reformuyla birlikte

prim oranları belirlenirken, “işverenin mevcut kıdem tazminatı yükünün artırıl-mayacağı” ifadesine özellikle vurgu yapıl-dı. İşsizlik fonunun daha önce işverenlere kredi sağlamak amacıyla kullanılması bu fonun yine oluşturulma amacının dışına çıkarıldığını gösteriyor.

KİMİN Malİ yÜKÜ KaldıRılıyOR?Kıdem tazminatının işveren üzerinde yük olduğu vurgusu yapılırken, istihdam so-rununun da giderileceği beklentisi içine giren hükümet, “bölgesel asgari ücret” uygulamasıyla birlikte maaşları rekabet edilebilir bir seviyeye de çekmeyi planlıyor.

Ayrıca kıdem tazminatının yüksek oluşunu, işletmeler açısından önemli bir maliyet kalemi olarak nitelendiren pakette şirketlerin “mali yüklerinin” azaltılarak, karlarını arttıracak şekilde düzenleniyor.

KıdeM tazMİNatı eKONOMİye yÜK MÜ?Çağdaş Hukukçu-lar Derneği yöne-ticisi Ceren Uysal, AKP’nin çalışanların her türlü kazanılmış hakkını bir maliyet kalemi, “ekonomik büyüme üzerinde

yük” olarak değerlendirdiğine vurgu ya-parak Yarın gazetesine, şunları söyledi:

“Kıdem tazminatı “yükü” ortadan kalkan işverenler, keyiflerine göre ve ku-ralsız bir biçimde işçileri işten çıkarta-bilecek, işten çıkartılan işçiler istihdam koşullarının zorluğu da göz önüne alı-nırsa, uzun aylar boyunca işsiz kaldıkları için daha da yoksullaşacak ve borç bata-ğına saplanacak. İşverenin “büyümesi” ve sağladığı “kar”da doğrudan emeği olan işçinin yıllara yayılan yıpranması-nın karşılığı, içine itildiği sefalet koşulları olacak. Ve burada bir kısır döngü kendini gösterecek. Bu koşulların içine itilen işçi, karşısına çıkan iş “imkanlarını” tercihsiz kabul edecek. Çalışma şartları hakkında pazarlık edemeyecek vs. Gündemdeki fo-nun yaratacağı sorunları öngörebilmek için ise, uzun uzun düşünmek yerine, Türkiye’deki geçmiş fon uygulamalarının siciline bakmak kanımca yeterli.”

eMeKÇİleRİN KazaNılMış HaKlaRı gasp edİleceKKıdem tazminatının kaldırılmasını içeren paketle ilgili bir rapor hazırlayan ÇHD Çalışma Yaşamı Komisyonu, düzenleme-lerin “hak gaspı” olduğuna vurgu yaptı. Raporda düzenlemelere dair değerlendir-me şöyle:

“Öngörülen düzenleme ile bu haller ortadan kalkacaktır. Ancak 10 yıllık kı-demi olan işçi işten ayrıldığında, emekli

olduğunda ya da ölümü halinde miras-çıları fona başvurabilecektir. Dolayısı ile evlenen kadının ev kurma hakkı, askere gidenin geride bıraktıklarının ve kendi-sinin aç kalmama garantisi, dayak, kü-für, türlü kötü muameleye maruz kalan 10 yıllık kıdemi olmayan işçinin onu-runu koruma hakkı, ücret ve alacakları ödenmeyen işçinin emeğine sahip çıkma hakkı, çalışamayacak derecede yıpranmış emekçinin huzur hakkı gasp edilecektir. İşveren 10 yılı dolmamış işçiyi hiçbir kaygı gütmeden, istediği gibi kapı önü-ne koyabilecektir. Hali hazırda ayaklar altında sürünen iş güvencesinden artık bahsetmek hayal olacaktır.”

HesaplaR MuallaKÇHD raporunda kıdem tazminatının hesaplanması konusu da değiniliyor. Kı-dem tazminatının hesaplanmasında da fazlaca soru işaretleri yer alıyor. Mevcut uygulamada işçinin brüt ücretine yol, ye-mek, prim gibi sosyal hakları da aylara bölünerek eklenmekte ve kıdem tazmi-natı miktarı böyle belirlenmekte. Ancak yeni uygulamada sosyal haklar ücrete ek-lenmeyecek. Ayrıca hesaba işçinin brüt mü yoksa net ücretinin mi esas alınacağı muallâktadır.

KıdeM tazMİNatı yasa taslağı patRONlaRı gözetİyOR

Kıdem tazminatının kaldırılmasıyla ilgili olarak, Eskişehir’de bir fabrikada işçi olan Mehtap Alçı’ya sorduk. Şu an çoğu işçinin düzenleme-lerden haberinin

olmadığını ve gündemden kaldırıp tekrar gündeme getirmelerinin amacını muhalif sesleri sindirmek olduğunu söyleyen Alçı Yarın’a şunlara anlattı: “Sunulan kıdem tazminatı yasa taslağı, işçinin yanında olan bir yasa değil. İşvereni patronları gözetiyor. İşçi ile patronu, anlaşma yapmaya zorlu-yor. İşverenle mecburen anlaşmaya otu-

racak. Kendi ayrılmak isterse bundan da zararlı çıkabilecek. Çünkü şu an işverene sunulan yasalar onları daha güçlü kılıyor. Ama bu devlet tarafından fona aktarıla-cak ve işçi emekli olunca azar azar maaş-lara yansıtılarak parça parça ödenecek. Şu an işçilerin bu yasanın içeriği hakkında bilgileri yok. Uzatılması da gündemden kalkması da işçilerin bu konuda tepkisini susturmaktı.”

FONlaRıN aKİbetİ ORtadaKıdem tazmina-tı tartışmalarını başlatan AKP hü-kümeti, sanki ül-kemizde “kıdem tazminatı sorunu” varmış duygusu yaratmaya çalış-

maktadır. Çalışanların cüzi bir kısmının kıdem tazminatı alabildiği, fon kurulsa herkesin kıdem tazminatı alabileceği-ni iddia eden hükümet böylece kıdem tazminatı fonunun aslında işçi yararına olduğu ileri sürülüyor.

Ülkemizde çalışanların kıdem tazmi-natı sorunu yoktur.Sorun, işverenlerin yasaları çiğneyerek çalışanın kıdem taz-minatını gasp etmesine devletin seyirci kalmasıdır.

Kurulması düşünülen fonun asıl ama-cı patronların kriz ortamında işçileri, en az maliyetle bireysel ya da toplu olarak daha kolay işten çıkarmasının önünü açmaktır.

Bugüne kadar kurulan benzer fon-ların akibeti de ortadadır. İşsizlik fonu işsizlerin sorunlarını çözmekten başka farklı alanlarda kullanılmaya devam et-mektedir. Son olarak Van depremi ile Deprem Fonu’nun da amaçları dışında, nerelerde kullanıldığına hep beraber şahit olduk. Kıdem tazminatı için ayrılması düşünülen fonun birikimleriyle de borsa, mevduat gibi araçlarla, hükümetin eli-nin altında istediği zaman kullanabileceği “hazır kaynak” yaratılacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.

EDİtörlEr

tasarIm

DağItIm

İmtİyaz saHİBİ

sorUmlU yazI İŞlErİ müDürü

aDrEs

BasIlDIğI yEr

SANEM DENİz KURALİBRAHİM KESKİNSELçUK KAYGıSızCAN ERSOY MELİKE çıNARASLıHAN PEHLİVAN RıFAT çAPARçİLER KAYABAŞı ELİF KARANCAN çOKSöYLEREMİNE AHıSLAFATİH PEKEDİSGÜRKAN KöSEEzGİ CEREN AĞTAŞKAAN ARSLANOSMAN ERDEM

FADİK TEMİzYÜREK

EMRE özTÜRK

RUMELİ C. MATBAACı OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAz YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. GÜNAY SK NO: 4 BAĞCıLAR / İSTANBUL

6 aylIk aBonElİk: 25 tl

SANEM DENİz KURAL ADıNA yaPI krEDİ HEsaP no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 Ptt HEsaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İŞBankasI HEsaP no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI HEsaP no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 garantİ BankasI HEsaP no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank HEsaP no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonElİk İÇİn tEl: 0 507 516 85 [email protected]

28 ŞUBAT 2012 SALı SAYı: 21

12 Mart Platformu’ndan Gazi anmasına çağrı

“Emperyalist müdahaleye hayır” mitingi yapıldı

TAYAD, Yasemin Karadağ’a özgürlük istedi

Gazi 12 Mart Platformu, Gazi halkını katliamın yıldö-nümünde yapılacak yürüyüşe davet etti.

Gazi 12 Mart Platformu, bu akşam Dört Yol’da basın açık-laması yaptı. Platform adına açıklamayı okuyan Zeynel Ni-hadioğlu, 12 Mart 1995 tarihinde yaşanan katliamı hatırlattı, “O gün, katliamcı devlet, provokasyon yaparak dostluğu ve kardeşliği ortadan kaldırmak istedi” dedi.

Roboski Katliamı’na dikkat çeken Nihadioğlu, “Bu katli-amlarla halklarımızın yüreğine korku salmaya, bizleri devrim mücadelesinden vazgeçirmeye, uzaklaştırmaya çalışıyor” diye konuştu. yarIn GÜNCEL

Valilik tarafından yasaklanan miting için bir grup Semt Pazarından yürüyüş Uğur Mumcu Meydanı‘nda girdi.

Eylemde tek slogan olarak “Suriye‘ye Emperyalist Müdahaleye Hayır” yazılı dövizler taşındı.

Eylemde önce SES Genel Başkanı Çetin Erdolu, Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ve KESK MYK üyesi Ali Kılıç selamlama ko-nuşmaları yaptılar.

KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul konuşmasında, “KESK‘in tarihi anti-emperyalist mücadele tarihidir, halkların kardeşliğinin mücadele tarihidir.” dedi. yarIn GÜNCEL

Tutuklu ve Hükümlü Aileler ile Dayanışma Derneği, hasta tutsak Yasemin Karadağ’ın özgür bırakılması için

basın açıklaması gerçekleştirdiTaksim Meydanı’nda okunan basın açıklamasını, Yasemin

Karadağ’ın kardeşi Olcay Karadağ okudu. Açıklamanın başında Yasemin Karadağ’ın yazdığı mektuptan bir kesit okundu.

Açıklamada saldırıların, tecritin, işkencenin Türkiye ha-pishanelerinin gerçeği olduğuna, tutsakların revire çıkması ve hastaneye gitmesinin imkânsız hale getirildiğine ve Yasemin Karadağ’ın da hapishanede bu tür uygulamalara maruz kaldı-ğına değinildi.

sONRaKİ duRuşMa 28 şubat’ta ÇağlayaN adlİyesİ’NdeAçıklamanın sonunda, 28 Şubat Salı günü saat 10.00’da tekrar hâkim önüne çıkarılacak Yasemin Karadağ’ın özgür bırakılması için Çağlayan Adliyesi önüne çağrı yapıldı.

TAYADlı Aileler’in düzenlediği eyleme EHP, ÇHD, DSİP, Emek ve Özgürlük Cephesi, KESK, PDD ve TKP destek ver-di. yarIn GÜNCEL

Kıdem tazminatıyla çalınan yıllar

KESK korkmuyor susmuyor teslim olmuyor

İlk kez 2010 yılında gündeme gelen, fakat işçi sendikalarının tepkisi üzerine rafa kaldırılan “kıdem tazminatı tartışmaları” Çalışma Bakanı Faruk Çelik başkanlığında, Türk-İş, Hak-İş ve TİSK’in katılımıyla toplanan Üçlü Danışma Kurulu’nun gündemi Ulusal İstihdam Stratejisi olunca tekrar gündemde.

ankaraCAN ERSOY

03 ocak 2012 yaRıN05 28 ŞUBat 2012 yaRıN06 Sol Köşe

ceReN uysal

MeHtap alÇı

Miting bittikten sonra Emekçi Ha-

reket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, KESK’e yöne-lik tutuklamaları Yarın’a değerlendirdi: “Türkiye sosyalist hareketi üzerinde ilk kez baskılar artmıyor. Her dönem darbeciler ve hükümetler sosyalistler

üzerindeki baskıyı artırmaktan geri durmamıştır. Buna göre de demokrasi mücadelesi her zaman lazım. Top-lumun bütün kesimleri için bir mücadele yürütmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun da düzenli sürekli ve sistematik bir biçimde yapılması gerektiğini düşünüyo-ruz. Bunun yeri bize göre Cumartesi Anneleri’dir. Biz adalet mücadelemizi sadece emekçiler için değil, sadece kadınlar için değil, sadece Kürtler için değil, toplumun bütün kategorileri için yürütmeliyiz. O yüzden parti-miz bunu bütün toplum adına dile getirmeye çalışı-

yor. Adaleti, işsizliği birlikte dile getirmeye çalışıyor. O yüzden ‘Adalet Yoksa, İşsizlik Çoksa; Söz, Yetki, Karar, İktidar Halka’ diyoruz. Fakat bunu halkı dâhil edecek yani toplumu bütünüyle içine katacak bir mücadeleye çevirmeliyiz. Yani burada solcuların, sosyalistlerin kendi başına değil, halka yönelik, topluma yönelik ne yaptığı önemli. Cumartesi Anneleri’nin önemi de buradadır. Neden? Çünkü şu anda Dargeçit’te kemikler çıkmaya devam ediyor. Görüyoruz Diyarbakır’da kemikler çıktı. Ordu yargılanmadı. 12 Eylül’cüler yargılanmadı. Erge-nekoncular bunun üzerine yargılanmıyor. Tüm bunla-rın hepsinden bütünsel bir adalet mücadelesidir bizim payımıza düşen. Bu yüzden de buralardan başlayarak büyük bir adalet mücadelesi her yerde yürütülmeli. Biz zaten kadınlarla ilgili de bir taraftan kadın cinayetleriyle ilgili ciddi bir adalet mücadelesi yürütüyoruz. Bunun da büyütülmesi gerektiğini sonuna kadar savunuyoruz.”

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun:

Demokrasi mücadelesinin yeri Cumartesi Anneleridir

sİbel uzuN

İsMaİl H. tOMbul

Page 7: Yarın 21. sayı

Kadınlar yaşam haklarını istiyor

Ankara’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun iki haftada bir gerçekleştirdiği eylemler

devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün de yaklaş-masıyla yürüttükleri çalışmalara hız veren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri geçtiğimiz Cumartesi günü Kızılay YKM önünde eylemdeydi. Eylemde okunan basın açıklamasında; “Kadınlar en yakınındaki erkekler tarafından katlediliyor” diyen kadınlar, geçtiğimiz günlerde erkek kardeşi tarafından kalbinden bıçaklanan Yıldız Yardım’a da değindiler. Ankara’da kocası tarafından öldüren Songül Aksungur cinayeti-ne de yer veren kadınlar, kadın katillerinden hesap soracaklarını vurguladılar. Yapılan basın açıklamasında, kayınvalidesiyle aynı evde yaşamak istemediği için kocası tarafından katledildikten sonra cansız bedeni evinin arka bahçesinde bulunan Fatma Ç. de unutulmadı.

“KadıNlaRı KORuyacaK dÜzeNleMeleR yapılsıN”Yapılan açıklamada, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun taleplerinin de yer aldığı şiddete uğrayan ka-dınlara koruma sağlanmasına ilişkin yasa tasarısının meclis gündemine gelmesine de değinildi. Yasaları yürüttükleri ka-rarlı ve ısrarlı mücadele ile baştan yazdıklarının altını çize platform üyeleri, meclis gündemine gelen kadınları koruyacak yasa tasarısı üzerinde talep ettikleri düzenlemelerin yapılması gerektiğini de belirtti. Kadınların katledilmemesi için çözüm önerilerini bir kez daha tekrarlayan kadınlar, kadın cinayetlerine karşı bütünlüklü politikalar üreterek hayata geçirecek bir Kadın Bakanlığı’nın şart olduğunu söylediler. Yasa ile kadınları gerçek olarak koruyacak bir mekanizma getirilmesi gerektiğine işaret eden kadınlar, kadın katillerine uygulanan ceza indirimlerine de değinerek kadın katillerine ağır ve caydırıcı cezalarla adaletin yerini bulmasını istediler.

“davalaRıN taKİpÇİsİyİz”Platform, takipçisi olduğu Necla Yıldız davasının 23 Şubat Perşembe günü gerçekleştirilen 6. duruşmasındaki mahkeme kararlarından da bahsetti. Necla Yıldız’ın kızının eski sevgilisi Gazi Baltacı için tekrarlanan adli tıp raporuyla, adaletin in-dirimden yararlanmaya çalışan katilin yanında yer aldığı dile getirildi. Hukuk sisteminin bu tavrıyla katillerin birbirlerinden güç aldıkları vurgulandı. Katillere indirim değil ağır ceza istiyo-ruz diyen kadınlar, takipçisi oldukları kadın davalarına müdahil olmalarını sağlayacak yasa maddesinin de bir an önce geçmesini söyledi. yarIn GÜNCEL

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 26 Ni-san 2011’de 17 yerinden bıçaklanarak katledilen Zey-

nep Yılmaz için, ailesiyle birlikte bu duruşmada da Bakırköy Adliyesi’nde adalet istedi.

Saat 10.45’de bir araya gelen Kadın Cinayetlerini Durdu-racağız Platform’u ve Yılmaz ailesi Bakırköy Adliyesi önünde adaletin sesini susturmayacağız diyerek basın açıklaması gerçek-leştirdi. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un da katıldığı eylem boyunca ‘’Kadın Katillerine İndirim Değil Ağır Ceza’’, ‘’Yaşam Hakkımızı İstiyoruz’’, ‘’ Zeynep Yılmaz İçin Adalet İstiyoruz’’, ‘’Kadın Cinayetlerini Durduracağız’’ sloganları atıldı.

Zeynep Yılmaz’ın katili bir önceki duruşma da çocuğunu göstermediği için ve annesine küfür ettiği için öldürdüğünü söylemişti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bu-gün duruşma başlamadan önce Bakırköy Adliyesi’nin önünde yaptığı açıklamada Zeynep Yılmaz’ın katilinin de diğer kadın katilleri gibi cezai indirim almaya çalışmakta olduğunu söyledi. Devletin kadınların yaşam hakkı için neden korumadığını bir kez daha dile getirdi.

Açıklamada dün 16 yaşındaki Fatmanur Gedik ve Fatmagül Yalçın’ın Sinan Dursun tarafından öldürüldüğü ve bu cinayetle ilgili Fatmanur Gedik’in annesi Fatma Gedik’in ‘’kızımın katili devlet’’ diyerek devlete 8 kez Sinan’ı şikayet ettiğini vurgulan-dı. Koruma talep eden kadınlar korunmadığı için devletin bu cinayetlere ortak olduğu söylendi.

Açıklama sonrasında Zeynep Yılmaz’ın ablası Güllü Yılmaz şunları söyledi; ‘’Katil kız kardeşimi defalarca tehdit etti, eve baskın yaptı, her gün telefonlar susmadı, çalışmasına izin verme-di. Kardeşime seni başkasına yar etmem , çocuğum başkasına baba diyemez dedi. Adalet yetersiz böyle insanların hiçbir aftan yararlanmaması gerekiyor. Biz kadınlar ölmek için mi dünyaya geliyoruz. Böyle insanların ömür boyu hapiste kalması gerekir. Kız kardeşimin katili de diğer katiller gibi hep aynı şeyleri söy-ledi. Şuurunun yerinde olmadığını söyledi ama şuuru yerinde olmayan biri bıçakladıktan sonra ölene kadar başında bekler mi? Öldükten sonra gidip telefonunu satabilir mi? Biz kadınlar bu yüzden susmayacağız. Sonuna kadar takip edeceğiz.’’

Duruşma saat 11.00’da Bakırköy Adliyesinde başladı . Ka-dın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri ve aile duruşma salonuna girdiler.

Duruşmada Zeynep Yılmaz’ın kız kardeşleri tanık olarak dinlendi. Katilin Zeynep Yılmaz’ı daha önce tehdit ettiğine ve şiddet uyguladığına dair belge istendi. Bir sonraki duruşmada avukat katilin 2010 yılında Zeynep Yılmaz’ın dizini çıkardığına dair röntgen getireceğini söyledi ve dava 4 Mayıs’a ertelendi. yarIn GÜNCEL

8 Mart’ta kadınlar yaşam hakkı istiyor

“Zeynep Yılmaz için adalet istiyoruz”

kadın cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı yasa tasarısı 1. yılını doldururken kadınlar yazdıkları yasa tasarısının meclisten geçmesi konusunda ısrarlarını sürdürüyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken, platform temsilcisi Berna Görgülü’ye kadın mücadelesini sorduk.

Her gün 5 kadının erkekler tara-fından öldürüldüğü günümüzde,

bu duruma dur demek için gece gündüz çalışan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinden Berna Görgü-lü ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü konuştuk. Emekçi Hareket Partili Ka-dınların örgütleyicisi olduğu platformu destekleyen kurumlar ise DİSK Kadın Komisyonu, TKP’li Kadınlar ve İMECE.

8 Mart’ın ana teması sizce bu sene ne olmalı?8 Mart bir mücadele günüdür. İşsizliği, her türlü şiddeti, erkek egemen sistemi bütün olarak ele aldığımızda bizim kadın-lar olarak ezilmemizin tarihi çok uzun, kapsamı da çok geniş. Ancak yaşam hakkı en temel haktır. Barınmadan, eğitimden de ötedir. Bugün Türkiye’de bizim yaşadı-ğımız en büyük sorun hala kadın cinayet-leridir. Hala her gün 5 kadının öldürül-düğü, kadınların artık yalnızca sayılarla değil niteliksel olarak da değişen türde katledildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Testereyle bedeni parçalara ayrılarak ya da çocuklarının gözleri önünde beden-

leri ateşe verilerek öldürülen kadınların isimleri hep aklımızda. Kadın cinayetle-rine karşı önemli bir mücadele odağını da yaratmış durumdayız. Türkiye kadın hareketine baktığımızda da en ilerlemiş mücadele yine kadın cinayetlerine karşı verdiğimiz mücadeledir.

8 Mart’a nasıl hazırlanıyorsunuz? bu dö-nemde önünüze koyduğunuz çalışmalar neler?Yaklaşık iki yıldır mücadele verdiğimiz platformumuzla bugüne birçok kazanım-la geldik. Münevver Karabulut eylemle-riyle başlattığımız platform çalışmaları bugün artık platformumuza başvuran ailelerle devam ediyor. 8 Mart’a da tam da bu çalışmaların hepsini biriktirerek gi-diyoruz. İstanbul ve Ankara’da iki haftada bir kez yaptığımız sistematik eylemlerimi-zin dışında özellikle Şubat ayı içerisinde takip ettiğimiz kadın cinayeti davaları-nın duruşmaları var. Münevver Kara-bulut ve Ayşe Paşalı’dan sonra, Siirt’ten, İzmir’e İstanbul’a kadar Esin Güneş’in, Ferdane Çöl’ün, Gülay Yaşar’ın, Zeynep Yılmaz’ın, Devrim Arabacı’nın, Sevda Sonay’ın, Necla Yıldız’ın davalarını takip ediyoruz. Geçen yıldan bu yana gündeme getirdiğimiz ve çıkması için Aile ve Sos-yal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’le top-lantılar yaptığımız kadınları koruyacak yasamız var. Geldiğimiz aşamada bizim

içn en önemli çalışmalardan biri kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi tartışaca-ğımız panellerimiz. Çünkü fikirlerimiz var dünyayı kurtaracak ve daha fazlasını üretmeliyiz. İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmir ve Bursa’da yapacağımız panellere bizimle yasa tasarısı hazırlık sürecinde birlikte çalıştığımız hukukçular, koruma talep etmiş ve talebi dikkate alınmadığı ya da reddedildiği için öldürülmüş olan kadın arkadaşlarımızın aileleri ve kadın cinayetlerine karşı mücadele yürüten ör-gütlerin temsilcileri konuşmacı olacak.

yasalar kadınları koruyor mu?Şu anki haliyle hayır korumuyor. Plat-form olarak açıkladığımız verilere göre, 2008’den 2011 yılının sonuna kadar koruma talep eden kadınların %73’ü korunmadığı için katledildi. Kadınlar tehdit altında olduklarını devlete haber veriyorlar. Burada problem, devletin buna yanıt vermemesi. Ne yasalar ne de devlet kurumları kadınları koruyor.

İstanbul’da kocası tarafından öldürü-len Zeynep Yılmaz daha önce koruma talep etmişti. Kadınların şikayetleri ve devletin buna karşı aldığı önlemler öyle eksik ki. Gülay Yaşar’ın ölmeden önce yaptığı koruma talebi, Gülay öldükten 11 gün sonra savcılığa iletildi. Bizim hazırla-dığımız yasa tasarısı taslağında kadınların hepsini koruyacak maddeler vardı. Ancak geldiğimiz aşamada Bakanlık bu madde-leri bir bir değiştirdi. Bu sefer hükümet eskisinden daha suçlu, ölümlerden daha çok sorumlu. Çünkü ellerimizle hazırladı-ğımız yasa tasarısı taslağını bile kadınları korumayacak şekilde değiştirdiler.

devletten ümidini kesip sizden yardım is-teyen kadınlar oluyor mu?Toplumun devlete güveni yok. Eskiden bir kadın bakanlığı vardı. Çalışmalarını yetersiz bulsak da bu bakanlığın kaldırılıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulması tam olarak hükümetin kadın-lara bakış açısını yansıtıyor. Kadınlar her gün, her yerde eziliyor ve devlet de bunun üzerine var olan bakanlığı bile kaldırıp aile içine hapsediyor kadını. Bizim veri-lerimize göre öldürülen kadınların %87’si aile içinde öldürülüyor. Halkımız nasıl güvensin devlete? Öldürülen kadınların aileleri bize başvuruyor. Çünkü soracak hesapları var devletten. Kızlarına, kız kar-deşlerine kimin sahip çıktığına bakıyorlar ve bizi buluyorlar. Biz de sonuna kadar bu ailelerle adaleti bulmak için hesap so-

ruyoruz. Farklı illerde birlikte mücadele ettiğimiz aileler birbirlerinin davalarına da sahip çıkıyorlar. Çünkü sadece kendi kızları, kız kardeşleri değil bütün kadın cinayetlerine karşı mücadele ediyorlar.

Fatma şahin birçok kadın örgütüyle kadın cinayetleri için yasa çalışması yürüttü. bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?Bu yasanın temelini, geçtiğimiz yılın 25 Kasım’ında bizim hazırlayıp da AKP, BDP ve CHP’li vekillere götürdüğümüz yasa tasarısı taslağı oluşturuyor. Sonrasında Fatma Şahin’le yaptığımız toplantılarda bu tasarının üzerinden olgunlaştı ve geliş-ti yasa. Bakanlar Kurulu’na ilk gittiğinde, yasanın sadece resmi nikahı olan kadınları değil bütün kadınları kapsayacak olması-na itiraz etti kurul. Ve buna hemen refleks gösterdik. Birçok ilde hemen sokaklara çıktık. Osmaniye’de liseli iki genç kadın arkadaşımızın öldürülmeleri henüz çok yeni. Öldürülen Fatmanur Gedik daha 16 yaşındaydı ve evli değildi. Yani yalnızca resmi nikahı olan kadınlar değil, bütün kadınlar öldürülüyor. Eylemlerimizin ar-dından Bakanlar Kurulu, yasanın bütün kadınları kapsamasını kabul etti. Ancak bu sefer de öyle bir hale getirdiler ki tasa-rıyı, eski halinden çok da farkı kalmadı. Yine kadını değil aileyi koruyacak şekilde düzenlediler. Tabi ki biz bu yasanın bizim talep ettiğimiz haliyle geçmesi için müca-dele etmeye devam edeceğiz. Önümüzde uzun erimli bir mücadele var, bunun far-kındayız.

son olarak 8 Mart’a yaklaşırken buradan tüm kadınlara neler söylemek istersiniz?Uzun yıllardır kadın mücadelesinin için-deyiz ve çok kazanımımız, çok deneyi-mimiz var. Özellikle kadın cinayetlerine karşı mücadele, Türkiye açısından bir kö-şe taşı değeri taşıyor. Kanıtladığımız en önemli şey ise, sürekli mücadele edenler sonunda zafere erişiyor. Bu yıl yine Dün-ya Kadınlar Günü’nü 8 Mart’ta öldürülen kadın arkadaşlarımızın aileleriyle birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan hesap sorarak, 9 Mart Cuma Günü ya-pacağımız yürüyüşle, öldürülen kadın arkadaşlarımıza atfedeceğiz. Onların ai-leleriyle, sanatçılarla, toplumun bütün kesimlerinden kadınlarla büyük bir yürü-yüş yapacak ve öldürülen kadın arkadaş-larımızı anarak, bu mücadelenin peşini bırakmayacağımızı göstereceğiz. O gün orada olmak, bütün kadın arkadaşlarımı-zın hem hakkı hem de görevidir.

İstanBUlEzGİ ÜçKARDEŞLER

03 ocak 2012 yaRıN05 28 ŞUBat 2012 yaRıN07

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yak-laşırken, Kadın Cinayetlerini Dur-duracağız Platformu düzenleyeceği panellerle 8 Mart’a hazırlanıyor. “Er-kekler kadınları öldürüyor, devlet ise cinayetlerin önüne geçecek önlemleri uygulamayarak kadın cinayetlerinin ortağı oluyor.” diyen platform üyesi kadınlar, 8 Mart yaklaşırken, ka-dın cinayetlerine karşı yürüttükleri mücadeleyi ve etkilerini tartışacak. Kadın katillerinin indirim değil ağır ceza almaları, cinayetlerde öldürülen kadınların yakınları ile birlikte yürü-tülen mücadele, meclis gündemine kadar giren kadınları koruyacak yasa gibi kritik gelişmeleri tartışacak olan kadınlar İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmir ve Bursa illerinde paneller dü-zenleyecek. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız” başlığı ile yapılacak olan panellere platform temsilcile-rinin yanı sıra öldürülen kadınların yakınları ve hukukçular da konuş-macı olarak katılacak. İşte yapılacak panellerle ilgili bilgiler:

aNKaRaKonuşmacılar:Berna görgülü – Platform temsilcisiav. Elif Uysal Erkol – Hukukçuav. Evin konuk – Hukukçu / Öldü-rülen Esin Güneş’in yakınıDoç. Dr. aslıhan öğün – Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesitarih: 2 Mart 2012 Cumasaat: 17:00yer: Elektrik Mühendisleri Odası Genel Merkezadres: Ihlamur Sokak No: 10/2 06440 Çankaya / ANKARA

esKİşeHİRKonuşmacılar:Çiler kayabaşı – Platform temsilcisiBirdane Çağan – Öldürülen Ferdane Çöl’ün kızkardeşiav. seher kırbaş canikoğlu – Hu-kukçutarih: 2 Mart Cumasaat: 16:00yer: Taşbaşı Kültür Merkezi – Kır-mızı Salonadres: İki Eylül Caddesi No:18 Odunpazarı / ESKİŞEHİR

İzMİRKonuşmacılar:sanem Deniz kural – Platform Tem-silcisiİrfan arabacı – Öldürülen Devrim Arabacı’nın babasıav. aysu yazıcıoğlu – Hukukçutarih: 3 Mart 2012 Cumartesisaat: 16:00yer: TÜMTİS İzmir ŞubesiAdres: Şehit Fethi Bey Cad. No:13/7 Konak / İZMİR

buRsaKonuşmacılar:Elif karan – Platform TemsilcisiDr. Elif nuyan – Uludağ Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı öğretim üyesitarih: 6 Mart 2012 Salısaat: 13:30yer: Uludağ Üniversitesi Mediko – Kırmızı Salon

İstaNbulKonuşmacılar:Berna görgülü – Platform Temsilcisisibel Uzun – Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanıgüllü yılmaz – Öldürülen Zeynep Yılmaz’ın ablasıDuran yaşar – Öldürülen Gülay Yaşar’ın babasıav. gökçesu özgül – Hukukçutarih: 13 Mart 2012 Salısaat: 18:00yer: Derviş Eroğlu Kültür Merkezi Adres: Feriköy Mah. Kuyulubağ Sok. No: 101 Şişli / İSTANBUL

Kadınlar 8 Mart’a hazırlanıyor

Çeşitli programlara katılmak için Antalya’ya gelen Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Antalya Havalimanı’nda soruları yanıtladı.

“pOlİse 9 Kez gİttİK”Osmaniye’de servis minibüsüne yönelik pompalı tüfekle yapılan saldırıda yaşa-mını yitiren iki genç kızdan Fatmanur Gedik’in annesi Gülay Gedik ve babası

Ergün Gedik’in “Polise 9 dilekçe ver-dim. Devlete çok yalvardım ama devlet kızımızı koruyamadı” eleştirilerini değer-lendiren Bakan Şahin, “Anenin feryadına baktığınız zaman, ben de bir anneyim, çok doğru ve sıkıntılı bir durum” dedi.

Bakan Şahin, emniyet teşkilatının gelen her türlü talebi değerlendiren bir yapılanmaya doğru ilerlediğini kaydetti. Bakan Şahin, “Dolayısıyla aslında dönüp baktığımızda kurumsal manada şiddetle mücadelede emniyetin kendi içerisinde büyük bir örgütlenme var, büyük bir kurumsallaşma var. Burada yaşanan olay bireysel bir hataysa ve bireysel bir yanlış anlamadan kaynaklanıyorsa biz gereğini

yapacağız” diye konuştu. Bakan Şahin, açıklamalarına şöyle

devam etti: “Birçok olay, mutfak kısmından ta-

kip ediyorum, daha yaşam hakkıyla ilgili süreçte kadının yaşamıyla, kız çocukları-nın yaşadığı sorunlarla ilgili süreçte ilin valilileri, kaymakamlarıyla, savcılarıyla, Adalet Bakanlığı’nın temsilcileriyle bü-yük bir paylaşma içinde, koordinasyon içinde süreci yönetiyoruz. Osmaniye’de neden böyle oldu? Ailenin müracaatında yazılı mı verilmedi, geriye dönüşte ne-den sıkıntı oldu? Şu anda talimat verdim, bütün gerekçeleriyle çıkartılıyor. Çıksın gereğini yapacağız.” yarIn GÜNCEL

Gereği yapılacak mı?

Page 8: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

TMSF Başkanı Şa-kir Ercan Gül’ün

görev süresi Şubat sonun-da, BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’inki ise Nisan ayı-nın ilk haftasında doluyor. Yürürlükteki yasalara göre her iki ismin de yeniden atanması mümkün değil.

Hükümet yeni bir dü-zenleme için harekete geçti. Türk-Çin İş Forumu’nda düzen-lemeyle ilgili bilgi veren Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Kurum üyeleri ve başkanları artık 6 değil 5 yıllığına atanacak ve görev süreleri 10 yılla sınırlanacak. En fazla iki dönem görev yapabilecek. Gerekli taslak hazırlanacak Torba yasa içerisinde düzenlenecek. Sınırsız süre olmayacak. Herhangi bir üye veya başkanın görev süresi 10 yılı geçemeyecek” dedi.

AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli önceki gün bir yasa teklifini Meclis’e sunmuştu. BDDK ve TMSF görev alanında bulunan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan değişik teklifinden habersiz olduğunu söylemişti.yarIn EKONOMİ

08 EKONOMi 28 ŞUBat 2012 yaRıN

sözlÜKÇe

DEĞER: Değerin insan emeğinden doğduğunu ve mal üretimiyle ilgili tarihsel bir kategori olduğunu diyalektik ekonomi anlayışı ortaya koymuştur. Bu anlayışa göre değer, malda madde-leşmiş toplumsak emektir. Ekonomik değer, kullanma değeri değil; değiştirme değeridir. Değerin para diliyle dile getirilişi ise fiyattır.

?

Ekonomik krizden en çok etkile-nen ülkelerin başında olmamıza

rağmen AKP Ortadoğu’da esen savaş rüzgarına kapılarak savaş uçaklarına ya-tırım yapmayı uygun gördü.

Türkiye’nin 100 adet F-35 tipi savaş uçağı alacağını açıklayan ve iki uçağın 2015’te teslim edileceğini belirten Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, uçaklar için toplam 16 milyar dolar ödeneceğini açıkladı.

Türkiye, ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya’nın Suriye’deki dehşete müdahale etmek için askeri hazırlıklara başladı-ğını inkar etmesine rağmen Yılmaz’ın, F-35’lere savaş programı ve silah/mü-

himmat entegrasyonunun bağımsız olarak eklenebilmesi için ABD ile gö-rüşmelerin belli bir aşamaya geldiğini açıklaması, AKP hükümetinin savaş hazırlıklarına başladığının göstergesi.

F-35 alımıyla ilgili net bilgiler be-lirten Yılmaz, ABD hükümetinin 2012 içinde Türkiye’ye yaptığı bildirime göre, 2 bin 443 adet F-35 savaş uçağı üretme-yi planladığını kaydederek; “Yürütülen müzakerelere bağlı olarak gelecek yıllara ilişkin uçak sipariş kararı ayrıca değer-lendirilecek” dedi.

315 MİlyON dOlaR ödeMe yapıldıİşsizlere, emekçilere ve öğrencilere dair

hiç bir yatırım yapmayan devlet, F-35 projesi için bugüne kadar toplam 315 milyon ABD doları ödeme yaptı.

Yılmaz, ABD’nin yazılım kaynak kodlarını Türkiye’ye vermeyeceğiyle il-gili, “F-35 uçağının harekat ve idame işletmesinin Türkiye’de bağımsız olarak sağlanması amacıyla elektronik harp programlama ve yazılımsal olarak ye-ni silah/mühimmat entegrasyonunun bağımsız olarak gerçekleştirilebilmesi hususunda ABD ile görüşmeler devam etmektedir. Ancak bu çerçevede, prog-ramlama ve entegrasyonun bağımsız olarak gerçekleştirilebilmesi mümkün olacaktır” açıklamasıyla, yapılan tüm in-

karlara rağmen, Türkiye’nin Suriye’ye karşı yapılan savaş hazırlıklarına da-hil olduğunu bir kez daha gösterdi. yarIn EKONOMİ

AKP Hükümeti’nden savaşa yatırım

Avrupa Komisyonu’nun mali işlerden sorumlu yetkilisi Olli Rehn, mali piyasalardaki iyileşme sinyallerine rağmen 2012’de Euro Bölgesi’nde ekonominin yüzde 0,3 küçüleceğini açıkladı.

İmalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı, şubat ayında geçen yılın aynı ayına 0,1, ocak ayına göre ise 1,8 puan azalarak yüzde 72,9 seviyesinde gerçekleşti.

Geçen yıl Yunanistan’daki devasa zararları nedeniyle zora girince Belçika, Fransa ve Lüksemburg hükümetlerinin mü-dahalesiyle iflastan kurtarılan Dexia, 2011 yılında 11,6 milyar euro’luk rekor zarar açıkladı.

Neler oluyor?

Esnek çalışma işsizliği çözer mi?İşsizliği gizlemeye çalışıyorlar

TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde elektrik faturalarında

yer alan kayıp-kaçak kullanım bedelinin tüketiciye haksız olarak yansıtıldığı yö-nündeki şikayetler üzerine oluşturulan alt komisyon raporunu tamamladı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nu (EPDK) uyaran alt komisyon, elektrik piyasası perakende satış sözleşmesindeki tüketici hak ve menfaatine aykırı hü-kümlerin kaldırılmasını, elektrik sayacı sökme-takma bedelinin kontrolü talep eden tarafça ödenmesini, kayıp-kaçak bedelinin, sayaç okuma bedeli gibi sabit ücret olarak alınmasını, dağıtım şirket-lerinin denetlenmesini ve caydırıcı yap-tırımları uygulanmasını istedi.

Dilekçe Komisyonu’nun Genel Kurul’nda kabul edilmesi beklenen ra-porunda tüketici lehine çarpıcı öneriler

yer aldı. Kayıp-kaçak bedelinin elektrik faturalarında belirtilmemesinin tüketici-nin bilgi edinme hakkına aykırı olacağı kanaatine varan komisyon, bu oranın faturaya yansıtılması halinde vergi ola-rak yine tüketiciden tahsil edileceğine dikkati çekti.

Komisyon, kayıp-kaçak bedelinin bir kısmının doğal nedenlerden, fiziki ve coğrafi nedenlere bağlı olarak değişim gösterebilen ve sıfırlanması mümkün ol-mayan enerji kaybından kaynaklandığı, bu nedenle tüketici ve dağıtım şirketle-rinin teknik kayıptan oluşan maliyete ortaklaşa katlanması gerektiği kanısına vardı.

Kayıp-kaçak bedelinin nispi olarak hesaplandığı ve bunun tüketicilere farklı bedel ödemesi sonucunu doğurduğuna dikkat çekilerek fazla elektrik kullanın

tüketicinin daha yüksek kayıp kaçak kullanım bedeli ödediği, bu durumun tüketiciler arasında adil olmayan bir şe-kilde faturalandırılmasına neden olduğu görüşü yer aldı.

Bu nedenle bu bedelin birim enerji yerine sabit bedel üzerinden alınması-nın daha adil olacağı belirtildi. Rapor-da, elektrik sayaçlarıyla ilgili olarak ise bazı bölgelerde dağıtım şirketlerinin, sayaçların kalibre edilmesi veya değiş-tirilmesi sırasında mevzuata uygun ha-reket etmediği tespitinde de bulunuldu. Ancak bu konuda EPDK tarafından yapılan denetimler ve idari cezalara ilişkin somut bilgiye rastlanmadığı be-lirtilerek, “Dağıtım şirketlerinin müş-teri hizmetleri yönetmeliği hükümlerini uygulama noktasında, EPDK tarafın-dan yeterli denetim ve gözetim çalış-

malarının yapılmadığı tespit edilmiştir” ifadesi yer aldı.

aleyHte HÜKÜMleR KalKsıNRapora göre, komisyonun EPDK’dan istediği düzenlenmeler şöyle:

- Bakım, yatırım ve takip çalışma-larının dağıtım şirketleri tarafından ne kadar etkin şekilde yürütülmekte olduğu denetlenmeli.

- Tüketicinin hak ve menfaatlerine aykırı sözleşme hükümleri kaldırılmalı.- Dağıtım şirketlerinin, sayaçların kontrol edilmesi ve değiştirilmesi işlemleri es-nasında mevzuata uygun hareket edip etmediği titizlikle takip edilmeli.

- Elektrik sayaçlarının sökme-takma bedelinin sayacın kontrolünü talep eden taraf tarafından ödenmesine yönelik de-ğişiklikler yapılmalı.

- Elektrik faturaları üzerinden alınan TRT payı oranının azaltılmasına yönelik düzenleme yapılmalı. yarIn EKONOMİ

Devlet elektrik faturasına el koydu

BDDK ve TMSF’ye sınırlama geliyor

Çalışma Bakanlığı’nın üçlü Danışma kurulu toplantısında türk-İş ve Hak-İş’ten görüş istediği Ulusal İstihdam Stratejisi’nde kıdem tazminatı sisteminin ardından ikinci kritik konu, ‘Esnek çalışma’. Hükümet, ‘Evden çalışma, uzaktan çalışma, belli bir işin birden fazla işçiye paylaştırılması, part-time çalışma’ tanımlamalarıyla esnek çalışanlar yaratacak.

Çalışma Bakanlığı, Ulusal İstih-dam Stratejisini Türk-İş ve Hak-

İş’in önüne koyarken, strateji belgesinin kıdem tazminatı sisteminin değiştiril-mesi kadar kritik ikinci bölümünü ise ‘Esnek Çalışma’ oluşturdu.

HÜKÜMet İşsİzlİğİ Kısa döNeM ÇalışMalaRla ÇözeceKHükümet, 2023 yılına kadar, şu anki istihdam rakamıyla en az 3.3 milyon çalışanın bir kaç aylık sözleşmelerle kısa süreli çalışmasını, en az 4.6 milyon ki-şinin ‘part-time’ çalışan olmasını hedef-liyor. Böylece işsizlik düşecek, ‘çalışan sayısı’ artacak.

Kalem oyunlarıyla işsizliği düşüre-meyen hükümet bu sefer de kıdem taz-minatı güvencesini alarak, esnek çalışma koşullarıyla işsizliği çözmeyi hedefliyor.

Belge, 2023 yılına kadar işsizliği yüz-de 5’e çekebilmek amacıyla, hükümetin, ‘evden çalışma’, ‘uzaktan çalışma’, ‘part time çalışma’ gibi esnek çalışma model-lerini hakim kılmaya kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak evden, uzaktan veya yarı zamanlı çalışan işçilerin emek-lilik ve diğer sosyal güvenlik hakları, özel bir düzenleme yapılmazsa, normal (tam zamanlı) çalışan işçilerle aynı olmayacak.

Söz konusu belgeyle ilgili konfede-rasyonların görüşlerini 23 Şubat’a kadar bildirmelerini isteyen Çalışma Bakanlığı, kıdem tazminatı gibi esnek çalışmaya ilişkin de konfederasyonlardan görüş bekliyor.

Belgede, Türkiye’de esnek çalışma modellerinin hakim kılınmasına ilişkin hedefler, “Yasal altyapısı bulunmayan es-nek çalışma biçimleriyle ilgili mevzuat çıkarılacak. Yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan es-nek çalışma biçimlerinin uygulanabilirli-ği artırılacak” şeklinde sıralanırken, yeni dönemin çalışma biçimi şöyle anlatıldı:

taM gÜN paylaştıRılacaKİş paylaşımı, esnek zaman modeli, uzak-tan çalışma gibi esnek çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemeler hayata geçirilecek. İş paylaşımı yöntemi işten çıkarmaları azaltmak için özellikle kriz zamanlarında çalışma sürelerinin kısal-tılarak işin paylaşılması ile üretimin sür-dürülmesini amaçlayan bir çalışma süre-

si esnekliği türü olarak tanımlanıyor. Buna göre ‘tam gün’ niteliğinde bir işi birden fazla işçi, günün belirli saatlerin-de sırayla işe gelerek yapacak. Yani tam günlük 1 işçinin yapacağı iş, nöbetleşe olarak birden fazla işçiyle yapılacak. Bu da iş için öngörülen ücret ve diğer sos-yal hakların, işi paylaşan işçiler arasında paylaştırılmasını sağlayacak.

Belirli süreli istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki oranı kağıt üzerinde 2023 yılında AB ülkelerinin ortalama seviyesine getirilecek. Belirli süreli iş sözleşmeleri, 25 yaş altı gruplar için daha esnek biçimde yapılandırıla-cak.

Bakanlık belgede, belirli süreli ça-lışmayı, belirli bir işin tamamlanması, belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi durumlarda uygulanan esnek bir çalış-ma biçimi olarak tanımlıyor. Yani işçi örneğin 3 aylık, 8 aylık dönemler için işverenle sözleşme imzalayarak çalışıyor. AB ülkelerinde bu şekilde çalışanların oranı yüzde 13.5 düzeyinde bulunuyor. Buna göre Türkiye, hedeflendiği gibi bu orana ulaşıldığında 24 milyon 267 bin kişilik istihdam içinde, 3.3 milyon kişi bu şekilde çalışıyor olacak.

uzaKtaN ÇalışaNlaRUzaktan çalışma biçiminin yaygınlaş-tırılması sağlanacak. Uzaktan çalışma, bilgi iletişim teknolojilerini kullanarak

işyerinin dışında uygulanan esnek bir ça-lışma biçimi olarak tanımlanıyor. İnter-net üzerinden işyerine gitmeden çalışma da deniliyor. Bu oranın AB’de ortalama yüzde 7 olduğu belirtiliyor. Bu hedefin Türkiye’de de tutturulması halinde 1.7 milyon kişi bu şekilde çalışıyor olacak.

4.6 MİlyON Kİşİ paRt-tİMe ÇalışacaKKısmî süreli istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki oranı 2023 yılında AB ülkelerinin ortalama seviyesine getirile-cek Kısmî süreli çalışma, normal çalışma süresinden daha az ve genellikle haftada 30 saatin alandaki çalışma anlamına geli-yor. Kısmi süre kapsamına giren çalışma süreleri, farklı ülkelerde farklı şekillerde belirlenmiş durumda. Kısmi süreli çalış-mada AB ortalaması toplam istihdamın yüzde l9’u civarında bulunuyor. Buna göre Türkiye’de hedeflendiği gibi bu ra-kama ulaşıldığında 24 milyon 267 bin kişilik istihdamda, 4.6 milyon kişi bu şekilde çalışıyor olacak.

‘İsteğe bağlı İşsİzlİK sİgORtası’Esnek çalışmada geçen ve primleri öden-meyen süreler için, normal çalışma biçi-mine geçildikten sonra borçlanma hak-kı tanınacak. Esnek çalışmada geçen ve primleri ödenmeyen süreler için, ‘İsteğe bağlı işsizlik sigortası’ hakkı tanınacak.

Çalışma süreleri açısından esnek bir şekilde çalışanlara, çalışmadıkları süre-

lerde eğitimler verilecek ve bu kapsamda İşsizlik Sigortası Fonu’ndan İşkur’a kaynak aktarılacak.

esNeKlİK İşsİzlİğİ öNleMezKonuyla ilgili, Birleşik Metal-İş sendi-kası uzmanı İrfan Kaygusuz’un görüş-lerini aldık: “Bunun açık kanıtı Avrupa ülkelerdir. Bu ülkelerde esnek istihdam en yaygın biçimde uygulanmaktadır, an-cak buna rağmen işsizlik düşmemekte, tersine artmaktadır.

Bu durum, 2008 krizi sonrası IMF ve ILO tarafından, Norveç’in Başkenti Oslo’da düzenlenen konferansta da itiraf edilmiştir ve esnekliğin istihdam yarat-madığı, çözümün güvenceli ve nitelikli işlerde olduğu belirtilmek durumunda kalınmıştır.

Esneklik, işçileri kağıt mendil ola-rak görmektir; “kolay işe al, kullan, işin bitince kolayca ve maliyetsiz işten at”. Dolayısıyla esneklik esas olarak işten atmanın, işsizliğin kolaylaştırılmasıdır.

Esneklikle istihdamın artışı ya da koruması değil, işsizliğin yönetilmesi hedeflenmektedir. Esneklik, daha dü-şük ücret, güvencesiz, kuralsız çalışma demektir.

İşsizliğin giderilmesi için yapılması gereken ilk şey, haftalık çalışma süresinin hiçbir ücret indirimi olmaksızın düşü-rülmesi ve işlerin çalışabilir nüfusa pay edilmesidir”.

İstanBUl İBRAHİM KESKİN

kapitalizmin krizini, onun en önemli, en can yakıcı silahı olan işsizliği, dünyada ve Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri, ekonomik planlamaları ve halka yansımalarını, ekono-mistlere, sendikacılara ve akademisyenlere soruyoruz. Varolan gerçekler, somut olanlar en somut haliyle analiz edilecek. Gerçekleri açıklıyoruz.

genel-İş İstanbul anadolu yakası 1 No’lu şube başkanı Mahmut şengül: Bugün Türkiye’nin geldiği durum-da, işsizlik çok ciddi rakamlara teka-bül ediyor. Toplumun gözüne baka baka yalan söylüyorlar. Diyorlar ki işsizliği önleyeceğiz. Önlerine bir hedef koymuşlar. Esnek çalışma adı

altında, tam anlamıyla işsizliği engellemek değil, iş gücünü ve çalışma saatini bölerek, bir kişinin, aldığı ücreti ve aylık çalışma saatini 3 kişiye bölerek, işsizliği düşürmeyi hedef-liyorlar. Bu getirilen düzen tamamen köleci bir düzen. Yavaş yavaş toplum sessiz, sindirilmiş bir hale getiriliyor. Bir insanın en zayıf noktası işsizlik ve açlıktır. İşte bugün görüyoruz kadın cinayetleri arttı. Toplumda bir cinnet hali var. İşte bu tepkisini doğru noktaya yönlendirmeli.

KRİz de vaR ve öNeMlİ tOpluMsal etKİleRİ deTüm bu artan kadın cinayetleri, öğrenci-öğretmen-işsiz intiharlarının altındaki en önemli etkenlerden biridir kriz. Krizin yarattığı ortam toplumsal olarak bir buhran psiko-lojisi de yaratıyor. Bunu şöyle örnekleyebiliriz. Yanı başı-mızda Yunanistan’da halk sokaklarda fakat orda işçilerin kaybetmek istemedikleri hakları bizim ülkede hiç olmamış durumda. Ama bizde kemer zamanında yeterince sıkıldığı için Yunanistan da bizim sıktığımız kadar sıkmak istiyor ama verilmiş hakları almak kolay olmuyor. Kölelik siste-mine benzer bu yeni uygulamalar, çalışan halk ve işsizler ordusunun sorunlarına çözüm olmaktan tamamen uzak. Devletin açıkladığı yoksulluk ve açlık sınırı ortada. Açlık sınırının çok altında olan asgari ücret de!

İşte kriz

Page 9: Yarın 21. sayı

28 ŞUBat 2012 yaRıN09

Faili meçhuller cinayetler ya da kayıplarla ilgili vakıf olarak elinizde bir veri var mı?Bizim vakfımızın çalış-masına göre 1901 faili meçhul cinayet var. Bu-nun neredeyse yarısı 92, 93, 94 yılına ait. Biz sa-dece gazete haberlerin-

den medyada yansıyan haberlerden oluştu-ruyoruz. İHD’nin rakamları daha fazladır; onlara başvuru da oluyor. Bu kayıpların asli sorumlusu devlettir. Dola-yısıyla takibini yapma yükümlülüğü de on-dadır ancak; bunları kayıt altına alacak resmi birim yok maalesef. Biz defalarca bilgi edin-me yasası çerçevesinde, Adalet Bakanlığı’na ve Dış İşleri Bakanlığı’na başvurular yaptık, hatta en sonuncusu-nu 2011 yılının yaz aylarında gerçekleş-tirdik. Doğru dürüst bir bilgi akışı yok. Gerçek rakamın bunların çok çok üzerinde olduğunu düşünüyoruz. Biz İHD’yle dönemin çok önemli bir so-runu olan zaman aşımı tehdidinin or-tadan kalkması için ortak bir proje yap-tık. Kamuoyunun dikkatini bu konu-ya yoğunlaştırmaya çalışıyoruz. Tabii ki karar alıcıların, parlamenterlerin ve hükümetin özellikle bu tarz ölüm olay-larının gerçekleştiği ağır insan hakları ihlallerinde zaman aşımı-nın olmaması gerektiğini savunuyoruz. Ki bu bizim kurumlarımızın fikri olan bir şey değil. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslara-rası insan hakları örgütleri de başta işkence olmak üzere kayıp olayları ve bu türden faili meçhul cinayetleri insanlığa karşı suç ola-rak inceliyor. Ve diyor ki; “İnsanlığa karşı suç niteliğindeki bu vakalarının herhangi bir zaman aşımına uğramaması gerekir”. Mesela bu çalışmalarımız sonucunda CHP geçenlerde ‘zaman aşımı kaldırılsın’ diye bir yasa tasarısı verdi ama AKP’nin oylarıyla bu reddedildi, alt komisyonda kaldı.

Kayıplar sözleşmesi’nden kısaca bahseder misiniz?Duyarlı basının bu konuyu özellikle işleme-sini gerektiğini düşünüyoruz biz de. Çünkü bu sözleşmenin kabulü Türkiye’de, kayıplar başta olmak üzere bu tür olaylarla mücade-le etmenin imkanını da sağlayacak. Çünkü kayıpları önlemeye yönelik ya da kayıpları doğru düzgün araştırılmasına yönelik yasal bir düzenleme de yok Türkiye’de. Kişinin hem yasal haklarıyla hem de fiziki varlığıyla tamamen yok olduğu çok ağır bir şey bu. Yaşayan biri için hakkın ihlal olur sen mü-cadele edersin falan ama kayıp biri için hiç bir şey yapmak mümkün değil. Üstelik kayıp olayının şöyle de bir yanı var, sadece ihlale uğrayan kişiyle sınırlı kalmıyor onun yakınla-

rını yıllarca etkileyen bir olay. Çünkü insanlar sürekli umut halinde; “Acaba benim oğlum, acaba benim eşim, kızım, bir gün çıkıp gele-cek mi, babam gelecek mi?” diye bir beklenti içinde oluyor. Bu o kadar belirsizlik yaratıyor ki dolayısıyla da devletin toplum üzerindeki, özellikle mağdurlar üzerindeki ve otoritesini ve yetkisini müthiş derecede artırıyor. Bu an-cak faşizmlerde olabilecek bir şey.

peki biliyorsunuz cumartesi anneleri’nin yak-laşık 6.5 senedir verdiği bir mücadele var. bu mücadele karşısında hükümetin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?Ben bunu tamamen bir seçim yatırımı ola-rak değerlendiriyorum. Çünkü yerel seçim-lere çok yakın bir dönemde, Dolmabahçe’de İHD Şube Başkanı’yla, kayıplar komis-yonunun üyeleri ve birtakım kayıp ya-

kınlarıyla birlikte ağırladı Başbakan onları. Sonra da Baş-bakan, İnsan Hak-ları Komisyonu’na, resmen olmasa da gayrı resmi bir şe-kilde talimat verdi. Zafer Üskül’ün baş-kanlığındaki komis-yon iki tane vakayı araştırdı. Biri Tolga Baykal Ceylan, di-ğeri de işte Cemil Kırbayır vakası. Ce-mil Kırbayır’ın ka-yıp olduğunu teyit ettiler. Çünkü ne-den? 12 Eylül askeri darbesinde olmuştu bunlar. Mezarları-nın bulunması tabii ki de çok zor. O dö-nemin görevlilerinin

pişmanlık duyup, bir şeyler açıklaması la-zım. Sadece Cemil Kırbayır’ın kaybedildiği-nin söylenmesi yeterli değil. Mademki tarih olarak biliniyor, o zaman oradaki görevlile-rin hepsi hakkında soruşturma başlatılması gerekiyor. Tolga Baykal Ceylan, o da kendi dönemlerindeki bir kayıp iddiası; onun için de ‘yeterli delil yoktur’ diyerek ‘kaybolmadı’ kararı verdiler. Dolayısıyla kendi dönemle-rini aklamış oldular. Şu anda Türkiye’de, eğer kayıplara dair bu tür ağır insan hakları ihlallerine dair bir şey konuşabiliyorsak Türkiye’nin mücadele ta-rihinin en kesintisiz eylemliliği olarak ni-teleyebileceğimiz Cumartesi Anneleri’nin eylemini yabana atamayız. Onlar ısrarla kar demeden, yağmur çamur demeden, polis copu demeden, gözaltına alınma demeden her koşulda direndiler. Sonuçta kamuoyu “Evet böyle bir gerçeklik var” dedi. Bu tıpkı Arjantin’deki Plaza de Maya’daki Anneler gibi. Rejim onlara da “Mayıs Meydanı’nın Delileri” diyordu ya da Şili’de gene kayıp ailelerinin ısrarla yıllarca kemiklerin peşin-den koşması sonucu bu açığa çıktı çünkü bu insanlık suçuyla başka türlü mücadele etmek mümkün değil. Devletlerin hukuk dışılığı-na çıkmasının en uç noktası kayıp meselesi ve hiç bir devlette sonuna kadar ben bunu yaptım deyip bunla yüzleşip hesaplaşmaya gitmiyor, yapıyormuş gibi dolaylı şekilde geçiyor. Onları bu hesaplaşmaya zorlayacak

olan başta tabii ki kayıp yakınları. Dünya-nın güzel örnekleri var bu konuda Şili’den, Arjantin’e, Güney Afrika’ya kadar. Türkiye de tarihin bir dönemiyle yüzleşmek zorun-da. İşte bu çabalar zaman zaman tesadüfi bir şekilde arkeolojik kazılarda, zaman zaman da hakikaten çabalarının ürünü olarak açığa çıkıyor. Tarihçi Ayhan Aktar “Kötülüğün ar-keolojisi” diyor buna. Hakikaten çok çarpıcı bir şey onun yaklaşımı.

diyarbakır’dan önce de güçlükonak’ta yine 3 köylünün kemikleri bulundu!Güçlükonak’ta 3 köylünün, Dargeçit’te de 6 köylünün kayıtları aranıyor. Dargeçit’te bir kişinin kafatası ve elbiseleri bulunmuş. Ab-dülkadir Aygan’ın ifadeleri sonucunda birta-kım önemli kemikler ortaya çıkarıldı. Ayhan Çarkın çok önemli açıklamalar yaptı. Aslın-da bunların artması lazım. AKP gerçekten bu meselelere samimi bir şekilde yaklaşıyor olsa, hakikaten demokrasiye bir değer ola-rak önem veriyor olsa; bu insanları koruma altına alır, bunları özel olarak konuşmaya teşvik eder, özel tanıklık programları gibi şeyler yapar, hatta samimi itiraflardan son-ra bunları araştıracağını söyler. Dolayısıyla bir sürü fail gelir anlatır bunları böylelikle biz de gerçeğe ulaşmış oluruz. Ama AKP hiç tınmıyor hatta Ayhan Çarkın’ın açıkla-malarında sözüne ettiği, aralarında İbrahim Şahin’in de olduğu kimi tutuklu olan özel harekat polislerini serbest bile bıraktı.

uludere’de öldürülen 34 vatandaşla ilgili neler söylemek istersiniz?Orada büyük bir aymazlık, büyük bir kasıt yaşandı. Kaç ay oldu ama hala açığa çıkma-dı. İHD Genel Merkezi’nin, Mazlum Der’in başlattığı, bizim de İzmir temsilciliği olarak katıldığımız 34 gün sürecek bir kampanya-mız var. Her gün Uludere kurbanlarından birinin yaşam öyküsünü Cumhurbaşkanlı-ğına, Başbakanlığa, Adalet Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına fakslayarak mektuplar gönderecek ve o yürekleri parçalayan acı öy-küleri, yetkililere hatırlatmaya çalışacağız, ki bu işi hızlandırsınlar. Başbakan Suriye’de, halkına ateş açanlara, öldürenlere “Kimse-nin yanına yer kalmaz” diyor. Gerçekten ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor, eleştirmekte çok haklı ama kendi yönettiği ülkede, bizzat kendi denetimi altındaki güvenlik görevli-leri halkına bomba atıyor.

90’lı yıllara geri döndük denebilir mi?Şu anda insanlar 90’lı yıllardaki gibi patır patır gözaltına alınıp, faili meçhullere kur-ban gitmiyorlar ama gözaltına almalar, Er-genekon ve KCK operasyonları, özellikle basına yönelik uygulamalar vs. var. Şu anda bütün dünya Türkiye’yi konuşuyor. Yüzden fala gazeteci tutuklu. En son sendikacılara, özellikle de kadın çalışması yapan kadın sen-dikacılara yöneldiler. Şimdi gençliğe yönelik yapıyorlarmış. Dolayısıyla bu baskı ve taki-batlar, sorgulamalar, operasyonlar açısından baktığımızda 90’lı yıllara dönüldüğü izle-nimini veren bir sürü belirti var. Ama daha vahim olan Kürt meselesinin çözümüne yö-nelik zihniyet 90’lı yıllara döndü. 90’lı yılla-rın başında imha ve inkar yaklaşımı egemen kılınmıştı ve onlar şiddetle Kürt meselesini çözmeye çalıştılar. Dediğim gibi olağanüstü hal tekniklerin, kontrgerilla ve özel harp tek-

niklerini uygulamaya kalktılar ve sonunda da bu ağır insan hakları ihlalleri yaşandı. Se-çim sonrası dönemde, sonbaharda başlayan operasyonlar kış nedeniyle sakinledi ama zaman zaman çıkıyor yine. Şimdi bahar ge-liyor ve bir insan hakları savunucusu olarak çok kaygılıyım ama hakikaten çok sert çatış-malar, insan hakları ihlalleri ve yaşam hakkı tabii başta olmak üzere, ihlallerin yaşanacağı bir dönem yaşayabiliriz. Çatışmalar çok sert-leşebilir. Bu uygulamalara sebep olabilecek zihniyet, kelimenin tam anlamıyla 90’lı yıl-ların zihniyetidir. Sanki siyasi iktidar buna dönmüş gibi. Çok eleştirdiği Ergenekon Davası çerçevesinde, 90’lı yılların o zihni-yetinin sorumlusu insanları tutukladı-lar, gözaltına aldı-lar. Bunların doğru düzgün yargılanma-sı gerekirken bütün bu ihlalleri açığa çıkarılması gerekir-ken çok ağır gidiyor ve usulüne uygun gitmiyor. Sonuçta biz niye kayıpların peşinden koşuyo-ruz, niye sözleşme kabul edilsin istiyo-ruz, niye zamanaşı-mı ortadan kalksın istiyoruz, kampanya yapıyoruz! Aslında 30 yıldan fazla Kürt meselesi nedeniyle sürmekte olan bir savaş var ve bu sava-şın yarattığı ağır bir toplumsal travma var. Hem evladı dağda ölmüş, hapishanede ölmüş, göç ettirilmiş Kürtlerin karşı karşıya olduğu bir travma var hem de Batı’dan gidip o bölgede, önce babası, şimdi çocuğu savaş-mış yani aile içinde bile kuşaktan kuşağa geçen ağır bir travmatik süreç yaşanıyor. Bu kadar ağır bir ruhsal, sosyal, fiziksel trav-matik süreçle toplumun sağlıklı bir yöne ilerlemesi, huzura ermesi, demokratikleş-mesi mümkün değil. İşte biz bu toplumsal travmayla yüzleşmek ve onunla baş etmek için bu kampanyaları yapıyoruz.

Mİt’çilerle ilgili çıkarılan yasa konusunda ne düşünüyorsunuz?Mevcut resme baktığımızda, özellikle ikti-dar bloku içerisinde farklı grupların “saray içi iktidar savaşı” yaşadığını görüyoruz. Özellikle Gülen cemaatinin etkisi altında olan kesimler, daha çok yargıda etkinler. Özellikle hükümetin başında duran unsur-ların arasında, “iktidardan daha çok kim pay alacak” tarzında bir kavganın olduğunu düşünüyorum. Kimi yorumcular bunu Kürt meselesine yönelik iki yaklaşım farkı olarak değerlendiriyor. Biri çözüm ve görüşmeden yana, diğeri operasyonlardan yana. Ben bu-na çok katılmıyorum. Çünkü çatışmanın böyle alevlenmediği bir önceki aylarda hü-kümet operasyonların baş savunucusuydu. Ve hatta “Operasyonlara karşı çıkan terör örgütünün yandaşıdır” deyip mevcut uygu-lamaları eleştiren insanlara Erdoğan parma-ğını sallıyordu. Dolayısıyla orada yöntemler

konusunda çok fazla bir ayrışmanın olduğu-nu sanmıyorum. Sadece iktidar kavgası var kendi aralarında. Şu anki izlenimim, ikti-dar kanadı daha galip gelmiş ya da ağırlığı-nı koymuş gibi. Polisleri, savcıları görevden aldılar; kendi istedikleri oldu yani. Tabii ki demokrasi açısından çok kaygı verici bir yasa çıkardılar. Zaten biz yıllardır insan hakla-rı ihlallerinin kamu görevlileri tarafından yapıldığını söylüyoruz. İşkence yapan, faili meçhul cinayetlere sebep veren; kayıpları gerçekleştiren kamu görevlileridir. Mevcut yasalarımızda kamu görevlilerinin yargılan-ması çok zordur ve bu yargılamayı izne tabii

tutan kurallar vardır. Bunların değişmesi-ni isteriz. MİT gibi, kamuoyu deneti-minin kolay kolay olmadığı, şeffaf ol-mayan; tamamen gizli, nasıl dengele-rin ve zihniyetlerin içinde dolaştığını bilemediğimiz bir organizasyonu ta-mamen Başbakan’ın inisiyatifine verdiler. Başbakan’ın iki du-dağının arasında yargılama konu-su. Bu çok rahat, Başbakan’ın kendi özel çetesi haline dönüşebilir yani. Demokrasiyle ke-sinlikle bağdaşma-yan, insan hakları açısından da çok ciddi sorunlara se-bebiyet verecek bir

yaklaşım. Çünkü geçmişten biliyoruz ki, 90’lı yıllarda pek çok insan hakları ihlalle-rinde, hele 12 Eylül öncesi dönemde, bizzat MİT’in parmağı vardı. Örneğin 16 Mart Katliamı, Maraş Katliamı. Bu yasayla bütün bunlar daha da kötü olabilir.

İçkale’de de aynı şekilde oldu!İçkale’de şöyle bir şans vardı arkeolojik sit alanı. Tabii Mimar ve Mühendisler Odası’nın itirazı sayesinde daha dikkatli bir kazı yapıldı. Bu konuda başvurulması gereken usulü, BM’nin çıkardığı Minneso-ta Protokolü. Bir de Kızılhaç’ın önemli bir protokolü var. Bunu niye önemsiyorum? Çünkü Adalet Bakanlığı’nın emriyle HSYK, 18 Ekim 2001’de Türkiye’deki bütün sav-cılara bir genelge gönderiyor. Bu 9 no’lu genelgede “Ölü muayene ve otopsi işlemle-rinde nasıl davranılmalı” başlığı var. Bizim çevirdiğimiz Minnesota Protokolü’nü bir genelgeyle Savcılıklara gönderdi. Burada çok önemli kurallar var. Mezarı açarken çok özel tutanaklar tutman gerekiyor. Kazıya başlan-gıçta fotoğraf çekeceksin. Paydos ettiğinde de bitirdiğin anda da yine fotoğraf çekecek-sin. Belgeleyeceksin ki birilerinin bu kazıyı karıştırıp karıştırmadığını göreceksin. Yüzey araştırması yapacaksın, adli arkeolojinin uz-manlarını kullanacaksın, ince ince çalışa-caksın. Ufacıcık bir parçayı bile araştırman gerekiyor. Ama öyle yapmıyorlar. Bunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor.

röPortaJSANEM DENİz KURAL

Şu anda Türkiye’de, eğer kayıplara dair bu tür ağır insan hakları ihlallerine dair bir şey konuşabiliyorsak Türkiye’nin mücadele tarihinin en kesintisiz eylemliliği olarak niteleyebileceğimiz Cumartesi Anneleri’nin eylemini yabana atamayız.

MİT gibi, kamuoyu denetiminin kolay kolay olmadığı, şeffaf olmayan; tamamen gizli, nasıl dengelerin ve zihniyetlerin içinde dolaştığını bilemediğimiz bir organizasyonu tamamen Başbakan’ın inisiyatifine verdiler. Başbakan’ın iki dudağının arasında yargılama konusu. Bu çok rahat, Başbakan’ın kendi özel çetesi haline dönüşebilir yani.

Foto

ğraF

: ELİF

ERG

ÜN

Coşkun Üsterci kimdir?

Faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıp-ların türkiye’de yürüyen mücadelesi uzun yıllara dayanıyor. Arkeolojik kazılarda bile geçmişinin karanlığından kurtulamayan bir yer burası. Geçmişiyle hesaplaşmayan, aydınlat-mayan bir ülkenin, toprakları da kabul etmiyor bu haksızca yaşanan insanlık suçlarını ve dışarı atıyor kemiklerini insanlarının. Bu hafta Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Coş-kun Üsterci’ye yönelttik sorularımızı.

90’lı yıllara mı dönüyoruz?1954 İzmir doğumlu olan Coşkun Üsterci, Ege Üniversitesi İktisadi Ticari Bilimler Fakültesi’ni bitirmiştir. 12 Eylül döneminde tutuklanarak 12 yıl cezaevinde kalan Coşkun Üsterci, cezaevi sonrası işkence mağduru olarak başvurduğu Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda yönetici olur. Üsterci 2007 yılından beri THİV’in Yönetim Kurulu üyesidir.

Page 10: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Gelecekte lise öğrencilerinin yüzde yüzü üni-versiteye girecek, üniversiteler öğrencilerin

önünde kuyruk olacak çünkü başarılı olabilenleri kapmaya çalışacak” diyen Süleyman Demirel Üni-versitesi Rektörü Hasan İbicioğlu, bundan böyle özel sektör gibi çalışacaklarını söyledi.

200 ÜNİveRsİteye paRa dayaNMazŞu anda ülke çapında üniversite sayısının 170’i bul-duğunu söyleyen İbicioğlu, bu sayının kısa zamanda 200 olacağını söyledi. “Devlet bu kadar üniversiteye

nasıl para versin?” diye soran rektör, artık üniver-sitelerin kendi yağlarında kavrulmaları gerektiğini söyledi. Özel sektör nasıl çalışıyorsa üniversitelerin de öyle çalışmaları gerektiğini vurgulayan İbicioğlu şunları söyledi;

“Bu kadar sayıda üniversite olması üniversiteye giriş sınavında gençlerimiz açısından büyük imkanlar oluşturacak. Artık lise mezunlarının yüzde 100’ü üni-versitede okuma şansı bulacak. Artık üniversiteler öğ-renci bulmak için öğrencilerin kapılarında kuyruklar oluşturacak. Çünkü üniversiteler öğrenci bulmakta sıkıntı yaşayacak. Hükümetler eskiden olduğu gibi muhtemelen üniversitelere büyük kaynak ayırama-yacak. Çünkü bu kadar üniversite olunca bütçeden üniversitelerin alacağı paylar gittikçe azalacak.”

“bİlİMİ de uNutMadıK”Artık girişimci bir üniversite olacaklarını söyleyen

Hasan İbicioğlu, Ar-Ge’leri artıracaklarını ve bilimsel araştırmalara önem vereceklerini söyledi. Şimdilik dünyada 600’üncü sırada olduklarını ancak kısa za-manda ilk 100’e girmek istediklerini söyleyen rektör bu hedef için “4 yıl bize yeter” dedi.

peKİ ya İş KuyRuKlaRı?Öğrencilerin önlerinde oluşacak kuyruklardan bah-seden Rektör Hasan İbicioğlu, mezunların oluştur-dukları binlerce kişilik iş kuyruklarından ise hiç bah-setmedi. Rektörün Türkiye ve dünyanın en önemli gündemleri arasında yer alan genç işsizlik yerine tasvir edilen öğrenci kapmaya çalışan kuyruklardan bah-setmesi özellikle gençler için tatmin edici durmuyor. Üniversitelerin kaynak sorunundan daha öncelikli olan işsizlik sorununa dair üniversitelerin henüz bir çalışması yok. yarIn EĞİTİM

28 ŞUBat 2012 yaRıN

Sürekli kendini yenilemek, çağa ayak uydurmak özellikle eğitim

sistemi için son derece zorunludur. An-cak hükümetin arda arda değiştirmekte olduğu eğitim sistemi hakkında halkın hatta eğitimcilerin bile hayli kafası karışık. Öğrencilerin görevi ise hangi sistemde, hangi şartlarda olursa olsun rakiplerini geçmek, en iyisi olabilmek.

eğİtİM sİsteMİNde peRİyOdİK değİşİMEğitim sisteminde pek çok değişim ya-pıldı. 1997’de 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildi, 1999’da üniversite sınavları tek basamak oldu. 2003’te katsayı arttırıldı. 2005’te lise eğitimi dört yıla çıkarıldı. Liselere Giriş Sınavı (LGS) kaldırıldı, yerine Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş Sınavı (OKS) geldi. 2009’da üniversite sınav sistemi tekrar eskiye döndü ve iki aşamalı oldu. Katsayı farkı azaltıldı ama kaldırılmadı.

KesİNtİsİz eğİtİMdeN KesİNtİlİ eğİtİMe28 Şubat 1997’de sekiz yıllık kesinti-siz eğitime geçiş onaylandı. Anacak yıllardır sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçiş çalışmaları yapılıyor. Halen sekiz yıllık zorunlu eğitimin %100 sağlan-dığı söylenemez. Geçişi için uğraşılan sekiz yıllık zorunlu eğitim henüz tam sağlanamazken şimdi de yeni bir eğitim sistemi geliyor.

4+4+4 kesintili eğitim sistemi TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülüyor. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, Komisyon Başka-nı Nabi Avcı başkanlığında ‘İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşüyor. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığı iddia edilen yeni eğitim sistemine göre zorunlu eğitim dörder yıllık üç kademeden oluşacak.

eğİtİMİN Nİtelİğİyle İlgİlİ HİÇbİR değİşİKlİK yOKEğitim sistemiyle ilgili hazırlanan yeni yasa teklifinde, eğitimin niteliğiyle ilgili

bir değişiklik yok. Yıllardır değişmesi üzerine konuşulan ezberci eğitim siste-minin kaldırılmasına dair herhangi bir madde içermeyen yasa teklifinde yine eğitimin kabuk kısmıyla uğraşıldığı an-laşılıyor. İlkokuldan, üniversitelere bü-tün eğitim kurumlarında asıl problem, bilimsel olmayan, ezberci eğitim siste-minin önüne geçilebilmesi için hiçbir çalışma yapılmıyor. Uluslararası yapılan eğitimle ilgili yarışmalarda son sıralarda olduğumuz düşünülürse, eğitimin çok daha derin problemleri olduğu ortaya çıkıyor.

Gerek Fatih Projesi’yle olsun, gerek şu an teklifi yapılan 4+4+4 kesintili eği-tim sistemiyle olsun, öyle iddia edildiği halde eğitimin artık kemikleşmiş sorun-larının çözümü sağlanmaya çalışılmadı-ğı görülüyor.

yasa teKlİFİNe eğİtİM-seN’deN tepKİYasa teklifine Eğitim Sen’den tepki geldi. Sendika genel merkezinde basın toplan-tısı düzenleyen Eğitim Sen Genel Baş-kanı Ünsal Yıldız, AKP hükümetinin uluslararası sermayenin ihtiyaçları ve dinsel referanslar üzerinden Türkiye’yi yeniden şekillendirdiğini, gündeme ge-tirilen yasanın da bunun bir parçası ol-duğunu söyledi. Yasa teklifinin eğitimin hangi ihtiyacı üzerinde şekillendiğine dair hiçbir açıklama yapılmadığına dik-kat çeken Yıldız, AKP’nin yasa teklifine

dayanak gösterdiği 18. Milli Eğitim Şu-rasının AKP bürokrasisinin taşra yöne-ticilerinin toplandığı, demokratik katı-lımı esas almayan bir çalışma olduğunu dile getirdi. Yıldız, söz konusu şurada, AKP’nin çok önceden belirlediği ve raporlaştırdığı konuların kaleme alınıp netleştirdiğine vurgu yaptı.

FatİH pROjesİ’NİN ÜstÜ öRtÜlÜyOREğitim sistemiyle ilgili gündeme gelen yeni projelerle Fatih Projesi’nin tar-tışmalı yanları kapatılmaya çalışılıyor. Geçtiğimiz günlerde pilot bölgelerde uygulanmaya başlayan Fatih Projesi’nin henüz uygunluğu hatta öğrenciler ve eğitimciler üzerindeki etkisi bile araş-tırılmadı. Kaldı ki problemsiz bir proje bile olsa eğitimde olan onca temel so-run varken tablet dağıtımının doğru-luğunu tartışmaya gerek bile kalmıyor. Öğrenciler, öğretmensizken, hala çok kalabalık ya da birleştirilmiş sınıflarda eğitim görülürken, okullarda fiziki ko-şullar yetersizken dağıtılan tabletlerin eğitime ne derece de katkı sağlayacağı nisan ayında yapılacak teste bırakıldı.

HÜKÜMet geRİ adıM attıKesintili eğitimin ilk dört yılından sonra, öğrencilere açık öğretime gitme hakkı tanınmıştı. Kız çocukların öğre-timinin önüne geçeceği düşünülen bu maddeye, pek çok kurum itiraz etti.

Hükümette geri adım atarak, ilk dört yıllık eğitimden sonra değil, ikinci dört yıllık eğitimden sonra açıköğretim hak-kı tanıma kararını yasaya koydu. Reviz-yona gidilmiş olsa da yasa teklifi, bu-günkü halinden daha ileri gidemedi. Kız çocukların okula sürekliliğini sağlama konusunda yeni bir madde eklenmiş değil.

Eğitim sistemi yap-boza dönüştü

Anaokulu öğrencisi Efe Boz’un ölümü

tek değilmiş. TBMM Di-lekçe komisyonunun rapo-runa göre 2 yıl içerisinde okullarda 13 öğrenci can vermiş.

2 yıl içinde 13 öğrenci, okulların bina güvenliğinin eksikliğinden dolayı can verdi. Okullardaki fiziki sorunlarla ilgili araştırma

yapan TBMM alt komisyonun hazırladığı raporda, bina gü-venliğinde zafiyet olduğu belgelendi. Komisyon, , “Okulların imar planı ve denetim göstermelik.” dedi. Okulların güvenli hale getirilebilmesi için Milli Eğitim ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çalışma başlattığı açıklandı.

eFe bOz döNÜM NOKtası OlMuşAnaokulu öğrencisi Efe Boz’un tuvaletteki lavabonun kırılması sonucu ölümü, okullardaki riskler konusunda meclisi araştır-ma yapmaya itti. Meclis Dilekçe Komisyonu, Efe Boz olayını araştırmak üzere bünyesinde alt komisyon oluştururken, çalış-malar sırasında okullardaki fizikî sorunlara ilişkin 43 bin 246 şikayet dilekçesi geldi. Raporunu geçtiğimiz hafta tamamlayan alt komisyon, 2 yıl içinde okullardaki yetersizlikler sebebiyle 13 öğrencinin hayatını kaybettiğini, yüzlerce öğrencinin yaralandı-ğını belirledi. Meclis Genel Kurulu’na bu hafta gelmesi beklenen raporda, “Okulların imar planı ve denetim göstermelik.” tespiti yapıldı. Okulların güvenli hale getirilmesi için Milli Eğitim ve Çevre ve Şehircilik Bakanlıkları’na işbirliği çağrısı yapıldı. İlgili bakanlıklarda TBMM’nin talebiyle gerekli çalışmalara başladılar.

“deNetİMleR adaM gİbİ yapılMalı”Genel Kurul’da bu hafta görüşülecek olan raporda, okullarda öğrencilerin güvenliğini sağlayacak fizikî şartlar ile donanımların yetersiz olduğu ve belli bir standardının bulunmadığı tespiti yapıldı. Komisyon raporunda, İçişleri Bakanlığı’nın okullardaki fizikî sorunların uygulamadan kaynaklandığı, kontrol ve dene-timlerin etkin yapılmadığı tespitine yer verildi.

İçişleri Bakanlığı yetkilisi, alt komisyon toplantısında “Yö-netmelikler yeterli değil, denetimlerin adam gibi yapılması lazım. Kanunları koyup yönetmelikleri yapıyoruz ama uygula-mayı denetleyen kimse yok. Okul yapımlarında müteahhitlere para ödenirken, kontroller de bire bir yapılmalı. Birçok alanda standartlarımız yok. Etkili denetim ve hesap verme yok. İmar planı ve denetim göstermelik. Denetim ve kontrol duyarlılığını Milli Eğitim ve mülki amirlere iletmeliyiz.” tespitinde bulundu.

İlgİlİ peRsONele ceza veRİlMelİKomisyon ayrıca Milli Eğitim ile Çevre ve Şehircilik bakanlık-larından ‘güvenli okul’ çalışması ile ilgili sorumlu personele ceza içeren hukuki altyapının hazırlanmasını istedi. İlgili bakanlıklar, Meclis’e gerekli çalışmalara başladıkları cevabını verdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın güvenli okul yapımı için ‘eğitim yapıları mimari proje hazırlanması genel ilkeleri’nin oluşturduğu ve valiliklere gönderilerek uygulama talimatı verdiği bilgisi verildi. yarIn EĞİTİM

Okullarda 2 yılda 13 çocuk öldü

ankaraASLıHAN PEHLİVAN

Her geçen gün yeni bir uygulamaya sürüklenen eğitim sitemi yapboza dönüştü. Geçtiğimiz günlerde pilot bölgelerde uygulanmaya başlanan Fatih Projesi’nin uygunluğu sorgulanırken şimdi de eğitimde 4+4+4 kesintili eğitim sistemine geçiş gündeme geldi. Hükümetin bu yeni eğitim politikası da oldukça tartışılacağa benziyor.

YÖK herkesi fişlemiş YÖK’ün 28 Şubat sürecinde, aralarında rektörlerin, de-

kanlarında olduğu 300 klasörlük fişleme yaptığı ortaya çıktı. KPSS skandalının ardından başlatılan incelemelerde bil-gisayarlara el koyan polisler bu klasörlere ulaştı.

KPSS eğitim bilimleri sınavında kopya çekilmesi üzerine YÖK’e ve ÖSYM’ye ait bilgisayarları incelemeye alan polis, 28 Şubat’ta alınan MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemek amacıyla kurulan Batı Çalışma Grubu’nun, YÖK’e gönderdiği bir yazıya ulaşıldı. Yazıda, o dönem üniversitelerde görev yapan birçok rektör, dekan ve öğretim görevlisi hakkında bilgi istendiği öğrenildi.

Anlaşılan o ki YÖK bu talimatı yerine getirmiş ve toplam 300 klasörlük bir fişleme yapmış. İçinde rektörlerden, dekan-lara, akademisyenlere birçok kişinin kaydedildiği dosyalara, incelenmek üzere 28 Şubat soruşturmasını yürüten savcılığa sevk edildi. yarIn EĞİTİM

Danıştay’ın kararıyla Anadolu ve fen lise-lerine sınavsız öğretmen atanması durdu-

rulunca MEB, sınav yapma kararı aldı.Bakanlık 2010 yılında hazırladığı yönetmelik-

le Anadolu liseleri dışındaki fen, sosyal bilimler, güzel sanatlar ve spor liselerine öğretmen seçi-mini sınavla yapma düzenlemesine giderken, bu liselere öğretmen seçiminde sınavı kaldırmış ve sınavsız atama yapmıştı.

daNıştay yÜRÜtMeyİ duRduRduFakat Danıştay, karara ilişkin davaya göre hük-mün yürütmesini durdurdu. MEB bu karar üze-rine Anadolu liseleri dışındaki fen, güzel sanatlar, sosyal bilimler ve spor liseleri için öğretmen seçi-minde; sınav düzenleme kararı aldı.

Okullarda öğretmen alımı için düzenlenecek sınav tarihi 10 Mart. Fen, Sosyal Bilimler, Güzel Sanatlar ve Spor Liseleriyle Anadolu Liselerine öğretmen alımı için gerçekleştirilecek sınava baş-vurular 27 Şubat’ta son buluyor.

başvuRulaR 10 MaRt’taBaşvuruda 10 Mart 2012 tarihine kadar 3 yıl hizmet şartı aranıyor. Ancak bu 3 yıllık süre içe-risinde sözleşmeli öğretmelik yapılmışsa bu süre

dikkate alınmıyor. Yani öğretmenin sadece kad-rolu olarak çalıştığı zamana bakılıyor. sınavdan 60 ve üzeri puan alan adaylar başarılı sayılacak.

Sınav için alınacak ücret 80 TL. Daha önceki yıllarda yapılan sınavlar için 30 TL alındığına dikkat çeken öğretmenler, ücretin bu rakama çı-karılmasına tepkili. “Bu ücret ÖSYM ’nin yap-tığı sınavlardan bile fazla” diyerek tepkilerini dile getirdiler.

sıNavsız ataNaN öğRetMeNleRİN duRuMu belİRsİzBu süre zarfında geçtiğimiz yıllarda yaklaşık 30 bin öğretmen Anadolu Lisesi ve dengi okullara atanmıştı. Şimdi ise öğretmenlerin durumu ne olacak sorusu tartışılıyor.

Bu gelişme üzerine Eski Eğitim İş İstanbul Şube Yöneticisi Maksut Balmuk, “Sınavsız ata-nan bu öğretmenler ne olacak?” diyerek tepkisini dile getirdi. Bakanlıktan henüz, sınavsız atanan öğretmenler için Anadolu Liselerindeki görev-lerine ilişkin bir açıklama gelmedi. Bu sorunun cevabı da, ataması yapılmayan öğretmenler ve değişen yönetmelik sonucunda durumu netleş-meyenler için olduğu gibi belirsizliğini koruyor. yarIn EĞİTİM

İlköğretim ders kitaplarında tepki toplayan cinsiyet ayrımcı ifadeler büyük oranda temizlendi. Artık ba-

balar da ‘ev işi’ne koşuyor. Ancak militarizm yerli yerinde.

tÜRKleR Hâlâ ‘asKeR dOğuyOR’ Militarist söylem, 2005 müfredat reformu öncesi kitaplara oranla azalmakla birlikte, yeni kitaplarda da devam ediyor. En yoğun sorun 4, 5 ve 6. sınıf kitaplarında. Kitaplarda öğrencilerde ‘tehdit/düşman’ algısı yaratacak anlatımlar yer alıyor. Askerliğe ve orduya ait tüm değerleri kutsal görme, şiddetin normalleştirilmesi, ölüm ve öldürmenin yüceltil-mesi, askerliğin kültürün bir uzantısı olarak yansıtılması var. İşte birkaç örnek:

‘Asker Millet’ başlığı altında işlenen konuda “ordu mil-let geleneği halkımızın genel karakteriydi” deniyor

“...Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.”

“(...) Asker mert olur. Türk askeri ise mert ve pek civanmert olur.” “Türk ordusunun en önemli üç özelliği: Verilen her

türlü emre itaat etme, süratli ve isabetli karar verme, hedefi vurmada tam isabet.”

“Askerlik zorunlu olmasına rağmen bütün gençler da-vullarla zurnalarla, seve seve askere gider...” yarIn EĞİTİM

30 bin öğretmenin durumu belirsiz Eğitimde militarist anlayış devam ediyor

“Gençler çalışmıyor” Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Sosyoloji Bölüm Başkanı

Prof. Dr. Sami Şener, ABD’de öğrencilerin okurken aynı zamanda çalıştığını fakat Türkiye’de öğrencilerin çalışmaktan uzak olduğunu ifade etti.

Akademik çalışmalar yapmak için gittiği ABD’den dönen Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Sami Şener, Amerika’da gözlemlediği sosyo-kültürel izlenimlerini öğrencilerle anlattı.

Amerika’da birçok öğrencinin okurken çalıştığını ve bunun yaygın olduğunu, bunun sebebi olarak da Batı insanındaki bi-reyselliği vurguladı. Orada ahlakın, medeni olmak anlamına geldiğini Türk toplumunda ise bunun bir inanç değeri olduğunu ifade etti. Batı toplumunun birey, inanç ve ahlak anlayışının onları ayaklarının üzerinde duran bireyler haline getirdiğinden ve devlete bir zarar vermediği sürece herkesin özgür karşılan-dığından bahsetti.

ÇalışMaK zORuNda OlMaK, bİReysellİK Mİ?ABD’de, eğitim büyük çoğunlukla özelleştiğinden, öğrencilerin bir çoğu eğitime devam edebilmek için aynı zamanda çalışmak zorunda kalıyor. Şener, “33 bin öğrencisi olan bir üniversitenin, 8 bin öğrencisi okurken aynı zamanda çalıştığını belirtti. Batı insanındaki bireyselciliğin insanları kendi ayakları üzerinde durmaya ittiğini, öğrencilerin bundan dolayı okurken yarım gün işlerde çalışarak sorumluluk kazandığını iddia eden Şener, “Ama durum bizim toplumumuzda böyle değil. Bizdeki fazla koruyuculuk öğrencileri çalışmaktan ve sorumluluk almaktan uzaklaştırmakta.” dedi. yarIn EĞİTİM

- İlk dört yıllık eğitimden sonra, mesleki eğitime geçilecek ve mesle-ki eğitimdeki çırak olabilmek için 14 yaşında olmak ve ilköğretimi bitirme şartı kaldırılacak. Böylece öğrenciler 11 yaşında çırak olacak.

- İlköğretim dördüncü sınıftay-ken, öğrencilere ikinci aşamada de-vam edecekleri okul ve programla-rın hangi mesleklere yönelik olduğu aktarılacak ve öğrenciler 10 yaşında seçim yapacaklar.

- Üniversiteye girişte farklı alan-larda olan öğrencilere uygulanan katsayı ortalaması kaldırılacak.

- Meslek Lisesi mezunlarına üniversiteye girişte bitirdikleri programla ilgili bölümü seçtikleri takdirde ek puan verilecek.

4+4+4 ne götürür?- Çocuklar 10 yaşında meslekle-

re yönlendirilecek ve mesleki eğitim almaya başlayacaklar. Bu da çocuk işçiliğinin önünü açacak.

- 10 yaşında henüz o yeterlilik düzeyine gelmemiş çocuklara yap-tırılacak olan meslek seçimi çok gerçekçi olmayacaktır. Küçük yaşta yapılan yanlış bir seçim ömür boyu aynı mesleği yapmak zorunda bıra-kabilir.

- İkinci kademeye geçişte fark-lı okul türleri bulunduğundan bir merkezi sınav uygulanması söz ko-nusu olacaktır. Bu da çocukların çok daha küçük yaşta dershanelere yö-nelmesi ve sınav stresine girmesine neden olacaktır.

Rektör kehanette bulundueFe bOz

4+4+4 ne getirir?

Page 11: Yarın 21. sayı

Libya Yüksek Geçiş Konseyi’nin öngörüsüyle “İslam’ın kutsal

başlangıcı” Libya’nın gelecekteki tüm yasaların kaynağı olacak. Bu konsey Kurucu Meclis’te yürürlüğe götürecek yasalarla kadınların meclisteki katılı-mını kısıtlamaya çalışıyor. Bu kon-sey daha önce ortak sayısını Libya’da tasvip etmiş. Beşar Esad’ın zorbayla ayakta tuttuğu Suriye’de sözde muha-lefet olan ve 19 üyeden oluşan bir milli konsey kurulmuş ki dördü Müslüman Kardeşler’e mensup ve altısı diğer tutu-cu gruplardan ibaret.

sİyasİ İslaM gÜÇleNdİAma Ortadoğu ve Güney Afrika’da-ki ülkelerde siyasi İslam’ın yükseliş nedeni nedir? Tunus, Mısır, Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkeler devrimi muhafazakârlar onların geleceğine hâkim olabilmesi için mi yaptılar? Ner-den geliyor bu tutucular ve bu yüzyılda hangi siyasi hareketin sonuçları?

Bu yüzyılda siyasi İslam ve Pan-İslamizm bir dini inanç olup 19. yüz-yılda Türkiye’de meydana geldi. Bu inancın en kuvvetli isimlerinden biri Şeyh Cemaleddin Esedabadi idi ve bu kavramın yayılmasında önemli rola sa-hiptir. Bu düşünce Mısır’da çok tutuldu ve Esedabadi kaçtan biri müritlerinden Muhammet Apti’nin de yardımıyla 1879’da Mısır’da bir siyasi parti kurdu. Bu düşünce bazı sömürge altında olan Müslüman ülkelerde gelişmeye başladı ve özgürlük için direnen halk için bir engele dönüştü.

Hal böyleyken enternasyonal ko-münizm düşüncesi 1920 tarihlerinde ikinci kongresinde milli faaliyetlerde, Lenin tezlerinin onaylamasıyla komü-nist partilerden, İslamcılığa son veril-mesi için direnmelerini istedi. Hasan el Bena daha sonra Müslüman Kardeşler örgütünü 1928’lerde tesis edip yönet-ti ve Seyyed Kutup da bu düşünceyi devam ettirdi. Müslüman Kardeşler ve daha sonra oluşan diğer İslami siyasi hareketler, kendilerini sömürgenin kar-

şıtı gösterdikleri halde, icraattaysa tüm gayretlerini komünizmle savaşmaya sarf ettiler. Bu esnada İngiltere ve Fransa gibi sömüren ülkelerde Mısır, Tunus ve diğer benzeri sömürülen ülkeleri, halkın ayaklanmasıyla terk ettiler.

seÇİMleRde MuHaFazaKaRlaR galİpDünya özellikle Tunus, Mısır ve Libya halkı muhafazakâr örgütlerin Ben Ali, Hüsnü Mübarek ve Kaddafi aleyhinde herhangi bir faaliyette bulunmadıkları-na şahit oldular ama bir alternatif boş-luğu görüldüğünde hemen işe koydular ve özgürlük hareketlerine yüklendiler. Libya büyük güçlerin piyonu olmuştu ve askeri tecavüz ile düşüşü hızlandı-rıldı.

Tunus’taysa yaklaşık 30 sene sonra hemen hemen İran olayları tekrarlandı, gayri müslim örgütler özellikle sol ve komünistler herkesten daha fazla Zey-nel Abidin’in otorite döneminde ezil-mişlerdi. Ennahza gibi İslamcı teşkilat-lar ise ki hayır kurumlarını beraberinde tutmata başarmıştı, işe koymadılar.

İslamcılar tüm bu ülkelerde gerçek

alternatife dönüşmek için boy göster-mediler, tam tersi sadece demokrasi çer-çevesinde olan seçimlerle kendilerini diğer hareketlere yüklemek için çıkış yaptılar. Onlar çatışma esrlerini silmek için çıkış yaptılar, Tahrir Meydanı’nın aceleci bir biçimde temizlenmesi de bunun bir simgesidir.

ORtadOğu’da KapİtalİzM esİyORTunus’taki Ennahza kendini orta bir İslamcı tanıttığı halde, kendi partisini hatta Türkiye’dekilerle kıyaslamakta. Abdülcelil’se şeriatın insan haklarına saygısızlık diye nitelendirilmemesinden yana ve mısırdaki ihvanülmüslemn kür-si çoğuluğuyla benzeri açıklamalarda bulunmuş fakat tüm bu gruplar kendi ülkelerine şariaat ın hükm edeceğinde hemfikirler. Sonuçta gerek tunustaki binali gerek mısırdaki mübarek ve ge-rek Libya’daki Kaddafi, düşmeden ev-vel bizzat şeriat getirmeyi bir güçlü ve gelişmiş bir muhalefeti önlemek için denemişler. Yani bugünkü İslamcılar es-ki otoriterlere bir nevi borçlu sayılırlar. Şüphesiz, çağdaş siyasi İslam’ın temeli

geriye dönmektedir, Kapitalizmin şekil aldığı ve sömüren ülkeler sömürülenleri terk ettiği döneme dönüş. Ve bugün siyasi İslam tüm eğilimleriyle Suudi-ler, İranlı mollalar ve laik Türkler gibi kapitalizmle sorun yaşamıyorlar. Bu siyasi İslam yeni liberalizm ve kapita-lizmin üst versiyonu kılınabilir. İslam-cıların hükmettiği ülkelerde keza Arap Baharı’yla yenilenenler de liberalizm ve kapitalizmin modülasyonuyla bir güç manivelası peşindeler. Kim Mısır’daki Müslüman Kardeşler ve burjuvasının arasındaki kenetlenmeyi görmezdan gele bilir?

Arap Baharı’nın ömrünü kısa ni-telendirebiliriz, çünkü muhafazakârlar siyasi boşluğunun suistimal edip ve mecliste kürsi çoğunluğunu kazandı-lar. Daha yeni Mısır ve Tunus halkı hak aramaya sokağa dökülmüşlerdive İs-lamcılardan hak, özellikle kadın hakları aramışlardı. Bu manivelanın oluşması Libya’da daha da zor görünüyor Suriye ve Yemen gibi ülkelerdeyse isyanlar sür-mekte ve kimin kazanacağı belli değil.

lİBya PEYMAN BASHİRİ

Arap Baharı kışa döndü28 ŞUBat 2012 yaRıN

Dünya Turu

arap Baharı diye nitelendirdiğimiz süreçten bir sene sonra halk kitlesinin hareketiyle otoriterleri düşüren ülkelerde ve başka mevcut hükümetini hala geçerli kılan Fas gibi bazı ülkelerde bir kaç seçim yapıldı ki, tümü Mısır, Tunus ve Fas’taki gibi çeşitli muhafazakâr partilerin kazanmasıyla sonuçlandı.

Suriye’deki saldırılar sırasında iki gazeteci hayatını kaybet-ti. Çatışmaların en yoğun yaşandığı yer olan Suriye’nin

Humus kentinde gazetecilerin kaldığı ve ‘’medya merkezi’’ olarak bilinen binaya da saldırı oldu. Saldırı sonucunda biri Amerikalı biri Fransız iki gazeteci öldürüldü.

Ölen gazetecilerin İngiliz Sunday Times gazetesi için çalışan Amerikalı Marie Colvin ve Fransız foto muhabiri Remi Ochlik olduğu açıklandı. Her iki gazetecinin de Ortadoğu ve diğer çatışma bölgelerinde uzun yıllara dayanan deneyimleri olduğu biliniyor.

Geçen hafta da New York Times muhabiri Anthony Shadid geçirdiği bir astım krizi sonucu ölmüş olması Suriye Hükümeti’nin bölgedeki yabancı gazetecilerin faaliyetlerini en-gellemeye çalıştığını gösteriyor.

HÜKÜMet, KatlİaMdaN “HabeRsİz”Suriye hükümeti öldürülen gazetecilerin Suriye’de bulunduğun-dan yetkililerin “haberi olmadığını” iddia etti. Suriye Enformas-yon Bakanı Adnan Mahmud, öldürülen iki gazeteci için yaptığı açıklamada, “Bakanlığının, Amerikalı Marie Colvin ile Fransız asıllı foto muhabiri Remi Ochlik’in Suriye topraklarına girdiği veya burada bulunduğundan haberi olmadığını, Humus’taki ilgili yetkililerden araştırma yapmalarını istediklerini” belirtti.

Öte yandan, Rusya Dışişleri Bakanlığı yayımladığı bildiride, Suriye’de gazetecilerin öldürülmesini kınayarak, bu durumdan dolayı “çok kaygılı” olduğunu bildirdi. yarIn DÜNYA

Uluslararası Af Örgütü, son üç yılda yaklaşık 500 bin Afgan vatandaşının savaş ve doğal afetler sonucu evlerini

terk etmek zorunda kaldığını açıkladı.Örgüt, yayımladığı 100 sayfalık son raporunda, 35 bin

kişinin başkent Kabil’deki geçici kamplarda yaşadığını belirt-ti. 2011’in ilk altı ayında çatışmalar nedeniyle 91 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını kaydeden örgüt, evsiz kalanların sayısının 2010’un ilk yarısındakine oranla yüzde 46 oranında arttığını söyledi.

Bu yıl son 15 yılın en soğuk kışını yaşayan ve yoğun kar yağışının etkili olduğu Afganistan’da her gün yaklaşık 400 kişi, kamplara sığınıyor. Örgüt, binlerce kişinin kamplarda dondu-rucu soğuk ve açlıkla mücadele etmeye çalıştığını belirtti.

Son yılların en ağır kışını geçiren Afganistan’da yetkililer en az 40 çocuğun donarak öldüğünü açıkladı. yarIn DÜNYA

Bolivya’da 100 günlük bir yolculuk sonunda La Paz’a ulaşan ve devletten daha fazla yardım alabilmek için pro-

testo eylemi düzenleyen onlarca engelliye polis sert müdahalede bulundu.

Eylemcilerin polis kordonunu kırmaya çalışması sırasında bazı kişiler yaralandı. Özel polis birimleri, protestocuların Cum-hurbaşkanlığı Sarayı’nın bulunduğu alana girmesini engellemek için biber gazı kullandı.

Bolivyalı engelliler kendilerine yılda 400 dolara yakın bir ödenek sağlanmasını istiyorlar. Engellilerin halen aldıkları yar-dımsa, bunun yüzde 30’u düzeyinde. Çoğu tekerlekli sandalye ya da koltuk değnekleriyle yol alan 50 dolayında engelli pro-testocu bu 100 gün boyunca, 1500 km. kat etti ve yol boyunca karşılaştıkları insanların yardımlarıyla yaşadı.

eNgellİ OlMaK ÇOK zORLa Paz’daki protesto sırasındaysa, engellilerin karşısına Cumhur-başkanlığı Sarayı alanına giden yolu kapatmış olan özel eğitimli polis birimleri çıktı. Protestocular, barikatı, ellerindeki koltuk değnekleri ya da sopalarla kırmaya çalıştı.

Protestocular arasında bulunan Domitila Franco, “iki ya-kasını bir araya getirmekte çok zorlandığını” anlattı. Tekerlekli sandalyeye bağımlı olan Franco, “Engelli bir insan olmak çok zor bir şey. Kocalarımız bile, bizden utandıkları için bizi terk ediyor. Dört çocuğuma kendi başıma bakıyorum. Başkalarının çamaşırlarını yıkayarak, ütü yaparak, ne yapabilirsem onunla geçinmeye çalışıyorum.” dedi.

BBC muhabiri Mattia Cabitza, Bolivya’da engellilerin yaşa-mının hiç kolay olmadığını kaydediyor; ülkede birçok binanın engellilerin girebilmesi için uygun olmadığını, engellilerin ço-ğunun okula ya da işe gidemediklerini belirtiyor. kaynak: BBC

Suriye’de iki yabancı gazeteci öldürüldü

Afganistan’da 3 yılda 500 bin kişi göç etti

Bolivya’da engelli eylemcilere polis saldırdı

yuNaNİstaN sOKaKlaRı yaNgıN yeRİ OlduGeçtiğimiz Çarşamba günü, 22 Şubat’ta, Yunanistan’da binlerce in-san son kemer sıkma politikasına karşı yürüdü. Yürüyüşün ardından sol siyasi partiler ve sendikaların

çağrısı ile eylemciler polis barikatları ile çevrilmiş Atina parlamento bina-sının önünde toplandı. Kolluk kuv-vetlerinin saldırısı üzerine Atina’nın çeşitli yerlerinde sokak çatışması yaşandı. Bir çok yerde yangın çıktı. Çarşamba günü Yunanistan’da emek-çiler, artan polis baskısına rağmen Salı gecesi kabul edilen son kemer sıkma politikasına karşı gecikmeden cevap verdi: Cinayet planını kabul etmeyeceğiz!

Salı gecesi, Brüksel’de Yunanistan Ekonomi Bakanı Evangelos Venize-los ve Başbakan Lucas Papademos’un da içinde bulunduğu Avrupa Birliği ekonomi bakanları arasında yapılan toplantıda, Yunanistan’ın 10 Mart’a kadar 130 milyar Euro’luk tasarruf yapmasını sağlayacak kemer sıkma politikası üzerinde uzlaşıldı.

İşsizliğin %20’yi geçtiği ve inti-har oranlarının arttığı Yunanistan’da bazı şehirlerde valilikler vatandaşlara

ilaç ve gıda dağıtımı yapmaya başladı. Bu şehirlerden biri de Yunanistan’ın önemli limanlarından olan Patras. Durum giderek kötüleşmesine ve kemer sıkma politikalarının borç-lanmanın artmasına neden olmasına rağmen, son kabul edilen kemer sıkma politikasına göre 15bin kamu emek-çisi işten çıkarılacak ve asgari ücret %22 azaltı-lacak.

İNgİlteRe’de cezaevleRİ geNÇ dOlu23 Şubat Perşembe günü İngiltere Ada-let Bakanlığı, geçtiğimiz yaz, polisler ve gençler arasında çı-kan olayda 1.483 gencin cezaevine gönderildiğini açıkladı. Tutuklanan sayısı 2.710 iken, bunların %55’i hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık bin kadar genç ise en az 14 buçuk ay hapis cezasına çarptırıldı. Hırsız-lık ve kamu huzurunu bozmadan cezalandırılan gençlerle ilgili neyin kanıt olarak kullanıldığı açıklanma-dı. Tutuklanan gençlerin %27’sinin

18 yaşından küçük olduğu belirtildi.İngiltere’de Ağustos ayında bir

hafta kadar süren olaylar, Londra’daki işsizlik oranının en yüksek olduğu Tottenham mahallesinde başlamıştı. Olayların fitilini ateşleyen, 29 yaşın-daki Mark Duggan’ın polis tarafın-dan sokakta tabanca ile vurularak

öldürülmesiydi.

FRaNsa’da “söMÜR-geye HayıR” HaFtası

başladıİçişleri Bakanı’nın 5 Şubat’ta “bütün milletler aynı de-ğere sahip değil-dir.” diye söylediği

Fransa’da, ırkçılık karşıtı hafta dopdolu programıyla 23 Şubat’ta başladı. Fransa’nın Paris metropolünde 7 yıldır düzenlenen Irkçılığa ve Emperyalizme Karşı Sö-mürgeye Hayır Haftası bu yıl ülke çapında ve 15 gün boyunca sürecek. Kurtuluşunun 50. yılı nedeniyle Ce-zayir ana konu olacak. Birçok kon-feransın, panelin ve konserin düzen-lendiği iki hafta boyunca direnişteki halklar için bir gece yapılacak. 17 Mart günü Fransa’nın birçok şehrin-de ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı bir yürüyüşle faaliyet son bulacak.

KRİz ve İşsİzlİK avRupa’NıN eNsesİNde23 Şubat Perşembe günü Avrupa Komisyonu, 2012 yılında Avrupa genelinde ekonominin % 0.3 geri-leyeceğini açıkladı. Kasım ayında % 0.5’lik büyüme öngören komisyon bu hafta; Yunanistan, İtalya ve İspan-ya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde %1’in üzerinde ekonomik küçülme olacağını duyurdu. Avrupa Birliği’nin en sağlam ekonomisine sahip olan Hollanda’da ise bu yıl % 0.9 oranında küçülme öngörüsünde

bulunuldu. Geçen sonbahar döneminde Yu-

nanistan’daki % 2.8 olarak ölçülen küçülmenin 2012 yılında %4,4’e çıkacağı tahmin ediliyor. Krizden en çok etkilenmiş Av-

rupa ülkeleri geçtiğimiz yılı da çok umut verici bir tablo ile kapatmadı-lar. Brüksel’in yeni küçülme haberi krizin daha da derinleşeceğini göste-riyor. OECD’nin rakamlarına göre 2011 yılında Yunanistan’da genel işsizlik oranı %12,6. Uzun dönemli işsizler hesaba katıldığında işsizlik oranı %45’e çıkıyor. İspanya’da da her iki gençten biri işsiz.

İş ve demokrasi için Avrupa sokakta

Fikriye Yılmaz

AVRUPA GÜNLÜĞÜ

Page 12: Yarın 21. sayı

04 EKiM 2011 YARIN

Kapitalist sistem varlığını ko-ruyabilmek, kendini yeninden

üretebilmek için etrafındane varsa ken-di için kullanır, kendi için dönüştürür, kendine dönüştürür. Bunun için kul-lanmaktan kaçınmayacağı şey yoktur. Dili, dini, ırkı, cinsiyeti unutur kapita-lizm. Onun için tüketilen her şey ama her şey atıktır. Sistemi böyle işletir. HalKlaRıN HayaletleRİ aRKa baHÇe’de ORtaya ÇıKıyOR İşte Özgürlük Heykeli’yle vücut bulan Hanımefendi’nin arka bahçesi de atık-larla doludur. Korku dolu kabusları, içerisinde sürekli devinen, çırpınan, yorgun düşen Hanımefendi, kendi çöplüğünde debelenirken bünyesinde barındıramadığı ayrık otlarıyla da sa-

vaşmak zorunda kalıyor. Özgürlük ve demokrasi söylemleriyle yer edinmeye çalışırken yakasından tutan halklar ise onu rahat bırakmıyor. O kadar kork-maktadır ki insanlığın gazabından hep korkuyla bakmaktadır etrafına. Arka Bahçe’de ortaya çıkan halkların hayaletleriyle hikaye ediliyor oyun. Yaşanan savaşlardan paylarına ölüm düşen halk çocukları rahat bırakmaz Hanımefendi’yi.

‘’HaNıMeFeNdİNİN KORKusu bÜtÜN HalKlaRıN KuRtuluş uMuduydu’’Fransızların, ABD’ye armağan ettiği Özgürlük Heykeli’nin halktan top-lanan paralarla onarılması Bilgesu Erenus’u bu oyunu yazmaya itmiş. “Uygarlığın ilkelliğini kentsoylu bir ha-nımefendinin hayat öyküsünden taşı-yıp, küreselleşen dünyada onu Ar-ka Bahçe’nin insanlarıyla karşı karşıya getirdiğini” söylüyor yazar.“Özgürlük Heykeli’nin, doğa ve insan da dahil, her türden değerin, bilimin, sana-tın, politikanın atığa dö-nüştürüldüğü çöplükte ilkeller yaftasıyla dış-ladığı halklara hesap verirken yüzü hala borsaya dönüktü ama o muhteşem vurdumduymazlı-ğından eser kal-mamıştı çünkü çok ama çok korkuyordu ve

onun bu korkusu, aslında bütün halk-ların kurtuluş umuduydu” diye açıklı-yor yazar oyununu.

OyuN KöRFez savaşı sıRasıNda göRMezdeN gelİNMİş“Arka Bahçe” Birinci Körfez Savaşı sı-rasında, ABD’nin Irak’ı özgürleşmek için seferber olduğu ve Hudson Nehri üzerindeki Özgürlük Anıtı’nın dağılma tehlikesiyle karşı karşıya geldiği yıllarda yazılmış ancak o yıllarda görmezden gelinmiş. Oyunu ilk defa İzmir’de amatör bir tiyatro topluluğu sahneye koyuyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şe-hir Tiyatroları’nda sahnelenen ve yaza-rıyla birlikte izleme şansı edindiğim ve oyun sonrası sohbet ettiğimiz Bilgesu Erenus için bugünün seyircinin tepki-

si oldukça önemli. “Bugün bu seyirci 24 yıl son-r a bu oyunla

buluşup, doğru bir

tepkiyle çıkıyorsa, kendini o bahçede görüyorsa; ‘Bana da lanet olsun, ücret politikası yüzünden kişiliğim gitti’ di-yorsa bu önemlidir benim için” diyor.

OyuNda sıNıFlaR aRası ÇelİşKİye dİK-Kat ÇeKİlİyOROyunda hizmetçi karakteriyle Hanıme-fendi arasında bağ kuran yazar, sınıflar arası çelişkiyi de ücret politikası ile gös-termektedir. Yalnız kalmaktan korkan Hanımefendi yılbaşı gecesini yalnız geçirmemek için Hizmetçi’sine para öder. Sally hamiledir ve her kadının-kocası gibi savaştadır. Hizmetçi, ücret karşılığında bu yaşlı, yorgun Lady’ye göz kulak olmaya ikna olur. Hanıme-fendi ne kadar çekilmez olursa olsun Hizmetçi’nin o paraya ihtiyacı olması onu bırakıp gitmesine engel olmak-tadır.Ancak Hanımefendi’nin de ona ihtiyacı vardır varlığını sürdürebilmek için.

Yazarımız, oyunu izleyen pek çok insanın ücret politikasını yeniden keş-fettiği, keşfedeceği konusunda iddialı. Yazar için oyunda en önemli unsur “ha-yat öpücüğü” dediği umut. Kapitaliz-min krizine, yarattığı işsizliğe halklar sessiz kalmamaktadır artık. Kapitaliz-min yıkılmaz olmadığını anlayan, gö-ren dünyanın bütün halkları mücadele etmektedir.

Bilgesu Erenus’un yazdığı, Hü-seyin Köroğlu’nun yönettiği “Arka Bahçe” oyununu izlemek isteyenler Şehir Tiyatroları’nın programını ta-

kip edebilirler.

‘arka Bahçe’ oyunu yazıldığından 24 yıl sonra seyirciyle buluşan bir oyundur. Kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığının anlatıldığı oyun bu sözle başlıyor. “Suçlusun!...” Arka Bahçe’de yalnız kalan Hanımefendi kendini özgürlük Heykeli sanıyor. Amerika’yı selamlar; “Hi Amerika!” Amerika’nın ne kadar eşit ve özgürlükler ülkesi olduğunu anlatır Hanımefendi.

Arka Bahçe seyirciden 24 yıl gizlendi

İstanBUlMELİKE çıNAR

1. En sevdiğiniz erdem? Paylaşmak.

2. Başlıca özelliğiniz? Adil davranmak.

3. Mutluluk nedir? Taş atan çocuk.

4. Mutsuzluk nedir? Çöp toplayan çocuk.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Bekletilmek.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Anlamak yerine anlamlandırmak.

7. En sevmediğiniz şey? Fırsatçılık. 8. En sevmediğiniz kişiler?

Fanatikler. 9. En sevdiğiniz iş?

Adalet eylemciliği.10. En sevdiğiniz şair?

Vladimir Mayakovski.11. En sevdiğiniz yazar?

Friedrich Wilhelm Nietzsche.

12. Kahramanınız? Gregor Samsa.

13. Kadın kahramanınız? Leyla Zana.

14. En sevdiğiniz çiçek? Nergis.

15. En sevdiğiniz renk? Koyu yeşil.

16. En sevdiğiniz yemek? Büryan.

17. En sevdiğiniz düstur? Kendini bil!

18. En sevdiğiniz söz? İyi, bir yanıyla rahatsız edicidir.

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

18SORUErman İlBasan AVUKAT - BATMAN

Belge Yayınları kurucusu ve Türkiye Yayıncılar Bir-liği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu 28 Ekim 2011 tarihinde KCK adı altında yapılan operasyonların ardından tutuklanarak Kocaeli Kandıra 2 No’lu F Tipi cezaevine konuldu. Ragıp

Zarakolu, İsveçli milletvekilleri tarafından Nobel Ba-rış Ödülü’ne aday gösteriliyor. Devletin hukuksuz tutuklamaları sonucunda cezaevinde bulunan Ragıp Zarakolu’na Yarın gazetesi çalışanları olarak selamla-rımızı gönderiyoruz. İstanBUl YARıN

Yarın’dan Ragıp

Zarakolu’na selam

Ticarileşen ve aynılaşan bir TRT

Sunuma Gidelim

EHP Siyasi Büro üyesi Hakan Öztürk’ün sunumuyla yapılacak olan “Ne Yapmalı?” okuması 29 Şubat Çarşamba günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Vladimir İlyiç Lenin’in yazdığı kitapta devrimci teorinin nasıl ilerlemesi gerektiğini, devrimci bir örgütün nasıl tutumlar alması gerektiğini detaylı bir şekilde anlatıyor. Bu önemli eseri tartışmak için önemli bir fırsat…

Ne Yapmalı? Sunumu

Sergiye Gidelim

“Bir Fotoğraf Camı” adlı sergi Sabahattin Ali’nin fotoğrafları ve bazı özel eşyalarından oluşuyor. Başta Ankara olmak üzere 1930’lu yılların Anado-lu sokakları ve insanlarının yer aldığı sergi, 3 Mart’a kadar Caddebostan Kültür Merkezi’nde ziyaret edilebilecek. Sergide, Sabahattin Ali’nin ya-şamöyküsünün fotoğraflarla anlatıldığı ilk bölüm ile yazarın yaşamından dönem dönem alınan bölümler de yer alıyor.

Bir Fotoğraf Camı

Tiyatroya Gidelim

Eleni’den Mektuplar günümüzde yaşayan iki kardeşin geçmişlerini ve anne-lerinin gerçek kimliğini keşfetmeleri üzerine kurulu. Türkiye’nin geçmişte yaşadığı problemleri, bir ailenin perspektifinden ele alan oyunda 6-7 Eylül olayları sonrası Türkiye’den gitmek zorunda kalan yaşlı bir Rum’un torunu Eleni’nin Müslüman bir aileye teslim edilmesi, Eleni’nin Edibe olma süreci öykü boyunca ortaya çıkıyor.

Eleni’den Mektuplar Oyunu

Daha önce “Sideways”, “Schi-midt Hakkında” “Election”

filmlerindeki gibi renkli hayatla-rın çatlaklarını ve ana karakterlerin ‘kayboluş’larına odaklanan Alexander Payne, yine bir kayboluş hikayesiyle “Senden Bana Kalan” filmini sunuyor önümüze. Bu kez genç-lik filmlerinin merkezi haline gelen Hawai’yi odak noktasına alan yönetmen, eşinin ölü-mü üzerinden rotasını belirlemeye çalışan bir avukatın ‘karar verme’ sürecini anla-tıyor.

Hawai’nin esas sa-hiplerinin büyük büyük torunlarından biri olan Matt King, eşinin tekne kazasıyla birlikte bitki-sel hayata girmesiyle, yıllardır uzak kaldığı evine dönen bir avukattır. Yıllardır kendi kendini idare eden ailesiyle yüzleşmek zorunda kalan Matt, karşılaştığı acı gerçekler ve bu gerçeklere karşılık vermesi gereken tepkiler arasında sıkışmıştır. Ailesin-den kalan son mirası da satmaya ka-rar veren Matt, yüzleştiği geçmişiyle

birlikte kararlarını daha dikkatli bir şekilde vermek zorundadır.

Daha giriş sahnesinde Hawai’nin yoksul ve ‘aciz’ insanlarına kamerası-nı çeviren yönetmen, hikayesini aciz bir insanın üzerine kurgulayarak Hawai’nin renkli dünyasına girme-

yeceğimizi bize gösteri-yor. Teknik anlamda (iş hayatında) çok başarılı olan ama söz konusu duygusal hayatına ge-lince yürümeye yeni

başlamış bir bebeğe dönüşen insanlara veriyor eleştirisini... Her işi tek başına çözebileceğini zan-

neden, hayatına soktu-ğu insanları görmezden gelen birine aldatılma, aşağılanma, kararsızlık, ka-rışıklık, pişmanlık, zamansızlık, geç-miş ve gelecek duvarlarını çarpıyor film. Bu noktada karakterimiz balta girmemiş bir ormanda kayboluyor adeta. Çözmeye yaklaştığı proble-me, bir bilinmeyen daha ekleniyor her defasında. Yönetmen, olayları öyle karmaşıklaştırıyor ki artık tek-nik konularla, duygusal konular iç

içe giriyor ve bir yüzleşmeyi sonuç-landırmaya çalışıyor.

Film, her ne kadar ‘uzman’ bir iş adamının duygusal dünyaya çarp-masını ince bir şekilde anlatsa da en büyük handikabı filmin de bu duygusal dünyaya kendini biraz faz-la kaptırması… ‘Hawai’nin gerçek yüzü’ iddiasıyla filmi başlatan yö-netmen, kapitalist dünyanın gerçek yüzüne bakmaya yanaşmadan filmini bitiriyor.

‘Kayboluş’ ve ‘Yön Çizme’

Haftanın ajandası

TRT, bir süredir yayın politikasındaki değişim-

le gündemde. TRT’nin yayın politikasının değişmesinden tutun da kurumun özerkliği-ni kaybetmesi, taşeronlaşma ve yapılan sansürle-re kadar pek çok tartışma kurum üzerinden devam ediyor.

1 9 6 8 ’d e kurulduğunda yayın ilkesini “halka rağmen halka” olarak be-lirleyen TRT; ya-ni halkın beğenileri ve popü-ler olan ne olursa olsun amacı halkı eğitmek, bilgi ve beğenisi arttırmak olan bir kurum ola-rak ekolleşti.

TRT’nin okul olma özel-liği taşığıdı yıllarda halka ait bir kurum olarak, çıta sürekli yüksek tutulmaya çalıştığı için, yapılan hizmet içi eğitimler, yurt dışından gelen konusun-da uzman eğitimciler ve eğitim almaları için yurt dışına gön-derilen çalışanlardan şimdi çok fazla söz edilmiyor. Türkiye’nin o zamanki yaşadığı teknik so-runlar yüzünden böyle bir kurum anlayışı edinilmiş olsa da, bugün kanalın yayın ilkesi değişmiş du-rumda. Tek kanal döneminin ‘halk için’ anlayışı yerine, ticari kanallarla – ki bunu asla kabul etmese de – rakip halinde olan ve ticari olanı önemseyen bir kanal çıkıyor karşımıza.

‘eKOl OlMaK’daN tİcaRİleşMe sÜRecİNeResmi kaynaklara göre hareket ettiği için referans aldığımız, uluslar arası ekranda boy göste-rebilmeyi hedefleyen bir haber kanalı duruşuyla TRT, yoluna bir haber kanalıyla TRT Haber ile devam ediyor. Dış ülkeler-de de takip edilen TRT TURK de, daha çok güncel medyanın kabul ettiği türden, yani poli-tik ve içerikli olayan, bir haber kanalı olarak karşımızda.

Türkiye’de 90’lardan son-ra – bunun sürecini 80 sonrası oluşan sermayedar medya pat-ronlarına uzatabiliriz – gelişen

haber anlayışına örnek olarak; halkı bilgilendirmek üzerine kurulmuş olması bir yana, ti-cari kaygıyla hareket eden fakat zamanla bu çizgiden uzaklaşan

bir çizgi izlendi. Vizyon olarak BBC gibi küresel medya kanalları seçildi. Fakat za-manla bu Türk

televizyon an-layışı ile uyum göstererek ne-redeyse 20.00-22.00 saatleri

arası televizyonun karşısında popü-

ler programlar izleyen kitlenin, günün diğer saatlerinde izleye-bileceği bir formata büründü.

yeNİ RtÜK yasası sONRası HegeMONyaYeni RTÜK yasası sonrasında değişen koşullar aslında tele-vizyonculuğun nereye gittiği-ni gösteriyor. Yeni yasaya göre artık reytingleri RTÜK’ün denetleyecek olması ve medya sahipliği konusunda yabancı sermayenin %25’ten %50’ye çıkması öne çıkan kararlar. Bu da özellikle AKP sonrası, ser-best piyasa yandaşlığını daha da arttıran medyayı serbestleş-

tirecek hamleler aslında.Ana uğraşı ken-

dine karşı herhan-gi bir ideoloji ile savaşmak ve sermaye ilişkile-ri olan medya-

nın, herhangi bir politik tartışmaya

ihtiyacı yok. Çünkü RTÜK gibi denetleyen bir

kurum var. Özel kanal döne-mi öncesinde, TRT’nin fazla denetleyiciliği televizyoncu-luğun gelişmesini kısmen en-gellerken; günümüzde kendi ideolojisine göre sınırlarını kaldırmış olan medya bu bas-kıcılığı RTÜK üzerinden savu-nuyor. Çünkü bu, toplumun nasıl şekillenmesi gerektiğini önemseyen hem sermayedar-lar hem de medya için bir kılıf durumunda.

Sonuç olarak değişen dün-yaya karşı uyum sağlayan ve amaçlarını bu yönde yani ser-mayeye göre şekillendiren bir kanal durumunda TRT.

İlder Onal

SANSÜRSÜZ

Onur ToperFİLMİ OKUMAK