32
çocuklarda düşünme becerilerini geliştirme

ocuklarda düşünme becerilerini geliştirme. Ek 2. Çocuklarda... · “Eleştirel düşünme, sorular sorma, yanıtlar alma ve bu yanıtlar üzerinde daha çok soru sormadır (Banks,

  • Upload
    others

  • View
    19

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

1

çocuklarda düşünme

becerilerini geliştirme

2

GİRİŞ: ÇOCUKLARA DÜŞÜNMEYİ ÖĞRETMEK

Doğduğumuz andan itibaren çevremizdeki ilişkiler ağı içerisinde pek çok alışkanlık

kazanıyoruz. Bu alışkanlıklar toplumdan topluma, kültürden kültüre ve hatta bireyden bireye

farklılıklar gösteriyor. Yeme/beslenme alışkanlıklarımızı daha yaşamın ilk yıllarından itibaren

kazanmaya başlıyoruz. Bazı şeyleri yemeyi daha çok seviyoruz. Yerde ya da masada yemeğe

alışıyoruz. Yemek yerken çatal kaşık, ya da daha başka bir araç kullanmayı öğreniyoruz.

Bunun gibi pek çok alışkanlık yaşamın ilk yıllarından itibaren kişiliğimizi şekillendirmeye

başlıyor.

İşte bu alışkanlıklardan bir tanesi de düşünme alışkanlığıdır. Her insan eğer kalıcı bir

hasara/probleme sahip değilse, düşünme becerisine sahiptir. Aynen yemek yeme, ya da

konuşma becerisine sahip olduğu gibi. Ama bu becerinin geliştirilmesi, nitelikli hale

getirilmesi önemli bir oranda yaşamın ilk yıllarında içinde bulunduğumuz çevrenin bu yetimizi

şekillendirmekte ne denli etkin olduğu ile ilgilidir.

Yaşamın ilk yıllarından itibaren düşünme becerilerine ilişkin alışkanlıklarımızı da

edinmeye başlarız. Aklımızı kullanmaya ilişkin edindiğimiz alışkanlıklar bizi, ya zihinsel

becerilerini etkili şekilde kullanan birisi haline getirir, ya da zihinsel açıdan tembel ve türlü

düşünme hatalarıyla malul bir kişilik sahibi kılar.

Her insan temel düşünme becerilerini ortalama bir düzeyde kullanma potansiyeliyle

dünyaya gelmektedir. Ama becerilerin zamanında kullanılmaması, işletilmemesi zihinsel

açıdan bizi yavaş yavaş köreltmektedir. Bir müddet sonra “düşünmek” denilen ve bizi diğer

canlılardan ayıran en temel özelliğimizi kullanmakta zorlanmaya başlarız. Hatta düşünmek

zor, zahmetli ve katlanılamayacak kadar güç bir iş haline gelebilir. Böyle bir kişi, başkaları

tarafından kolayca kandırılabilir. Başı beladan kurtulmaz, doğruyla yanlışı ayırt edemez.

Bazı insanlar ise daha yaşamın ilk yıllarından itibaren çevresinin etkisiyle, ileride

hayatını olumsuz yönde etkileyecek düşünme hataları yapmaya başlar ve bu zamanla

alışkanlık haline gelir. Öyle ki kişi bu hataları fark edemeyecek kadar bu hatalar otomatikleşir.

O halde anahtar soru/sorun şudur: Çocuklarımıza doğru ve nitelikli düşünme

alışkanlıklarını kazandırabilir miyiz?

İşte Aileı Akademisi’nin hazırlamış olduğu bu kitapçıkta bu sorunun kısa bir cevabını

vermeye çalışacağız.

Kitapçığımız üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, düşünmenin tarifi nedir,

düşünmenin çeşitleri nelerdir, gibi sorulardan oluşuyor.

İkinci bölümde doğru ve etkili düşünme alışkanlıklarını çocuklarımıza kazandırabilir

miyiz, sorusuna cevap bulmaya çalışacağız.

Kitapçığımızın üçüncü ve son bölümünde ise, çocuklarımıza doğru ve nitelikli düşünme

alışkanlıkları kazandırabilmek için anne-babalar olarak evde neler yapabileceğimize ilişkin

önerilerden oluşuyor.

3

BİRİNCİ BÖLÜM: DÜŞÜNMENİN TARİFİ VE DÜŞÜNME ÇEŞİTLERİ

Düşünme eyleminin pek çok tarifi yapılmıştır. Bunlardan bazılarını aktaralım: Türk Dil

Kurumu’nun sözlüğüne göre düşünme, “bir konu üzerinde akıl yürütmek, zihin yormak,

fikretmek, muhakeme etmek, aklından geçirmek, hayal etmektir.”

Aristoteles’e göre düşünme, insanı hayvandan ayıran belirgin bir özniteliktir, aklın

bağımsız ve kendine özgü eylemidir, karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları

ve biçimleri kavrama yetisidir.

Cüceloğlu (1994) ise düşünmeyi şöyle tarif eder: “Düşünme, içinde bulunulan durumu

anlayabilmek amacıyla yapılan aktif, amaca yönelik organize zihinsel sürece verilen addır”

Bir başka tanımda ise düşünme: “Gözlem, tecrübe, sezgi, akıl yürütme ve diğer

kanallarla elde edilen malumatı kavramlaştırma, uygulama, analiz ve değerlendirmenin

disipline edilmiş şeklidir” şeklinde tanımlanmaktadır.

Yüce Kitabımız Kur’an’da, düşünmeyle ilgili pek çok kavram bulunmaktadır. İslam dini,

bütün insanlığı düşünmeye ve akletmeye çağırmaktadır. Öyle ki, düşünen ve düşünmeyen

insan arasındaki farkı “gören ve görmeyen” insan arasındaki farka benzetmektedir. Kur’an’da

tefekkür, tedebbür, tezekkür, taakkul, tefakkuh, lübb gibi kavramların hepsi düşünmeyle ilgili

kavramlardır ve düşünmenin farklı bir yönüne vurgu yapar.

Düşünme üzerine yapılmış daha birçok tanım bulunmaktadır. Ancak bu tanımlardaki

ortak noktaları dikkate aldığımızda düşünmeyi, içinde bulunduğumuz durumu öncelikle

anlamak ve sözü edilen durum içindeki unsurlar arasındaki ilişkilerin farkına varmak ve

buradan da bir anlam ve yargı çıkarma işlemidir, diye tanımlayabiliriz Bunun için bir düşünme

sürecinde sürekli olarak; kim, nasıl, neden, niçin gibi sorulara cevap aranır.

O halde her insan az ya da çok, doğru ya da yanlış bir düşünme faaliyeti gösterebilir.

Ama insanoğlu küçük yaşlardan itibaren eğer bu yeteneğini kullanmaz ise zamanla düşünme

alışkanlığını kaybedebilir. Bazı kişiler de düşünme yetisini yanlış ve hatalı olarak kullanır.

Önemli olan düşünmenin doğru ve nitelikli bir sürece dönüştürülebilmesidir. Çünkü

düşünmek her zaman için doğruyu bulmanın garantisi olmamaktadır. Hatta diyebiliriz ki, pek

çok “düşünen insan” yanlış düşünme biçimlerinin kurbanı olabilmektedir.

Düşünme Türleri

Buradan hareketle ilim adamları düşünme türleri üzerinde de araştırmalar

yapmışlardır. Bugüne kadar yapılmış pek çok düşünme tasnifi bulunmaktadır. Biz düşünme

türlerini kabaca ikiye ayırabiliriz: Basit, yüzeysel düşünme ve derin, incelikli, ayrıntılı ve ayırt

edici düşünme.

Basit ve yüzeysel düşünme bir kişinin yanlış sonuçlara varmasına, yanlış kararlar

almasına ve dolayısıyla yanlış ve hatalı davranışlarda bulunmasına yol açar. Bu düşünme

4

şeklinde kim, nasıl, neden ve niçin sorularına verilen cevaplar tam karşılığını bulmaz. Kişi

kendisine ulaşan bilgileri sistematik bir şekilde ele alamaz. Bu bilgileri doğru ve gerektiği gibi

kullanamaz. Basit ve yüzeysel düşünen bir kişi, düşüncesini yeterli kanıtlarla

destekleyemediği gibi, başkalarının öne sürdüğü düşünceleri kabul ederken ya da

reddederken yeterli kanıt aramaz. Dolayısıyla böyle bir kişinin düşüncelerini bina ettiği zemin

çürük bir tahta gibidir. En küçük bir sarsıntıda hemen yıkılıverir.

Derin, ayrıntılı ve ayırt edici düşünmede ise mevcut bir durum üzerinde görünenin

ardında yer alan nedenler ve olayın/durumun olası amaçları üzerinde daha incelikli ilişkiler

kurmak söz konusudur. Derin ve ayrıntılı düşünen bir kişi, elde ettiği veriler arasında sağlıklı

ilişkiler kurar, düşüncesini sağlam kanıtlar üzerine bina eder ve ulaştığı yargıyı tersi kanıtlarlar

ve düşüncelerle test eder.

Basit ve Yüzeysel Düşünme: Eski Mısır’da Ölüm ve Yaşam

Eskiden Mısır’da soylular öldüğü zaman mumyalanır, değerli eşyaları ve taze yiyeceklerle birlikte

gömülürdü. Onların ölüler âleminde yaşadığına inanılırdı. O yüzden eşyaya ve yiyeceğe ihtiyacı

olduklarını düşünürlerdi.

Burada eski Mısırlılar şöyle bir çıkarım yapmaktaydı. Eğer ölüler yok olup gitmiyorlar ise, bu

onların yaşadığı anlamına gelir. Eğer bir varlık yaşıyorsa eşyaya ve yiyeceğe ihtiyacı olacaktır.

Buradan hareketle onları gömerken eşyaları ve yiyecekleri ile birlikte gömerek, onların aç

kalmasını ve üşümesini engelliyorlardı.

Burada basit ve yüzeysel bir düşünme biçimini görüyoruz. Eski Mısırlılar ölen kişilerin de kendi

yaşamlarına benzer maddi bir hayat sürdürdüklerine inanıyor, bu sebeple de maddi/fiziksel

ihtiyaçları olacağını düşünüyorlardı. Onların öldükten sonra başka bir yaşam formuna

geçebilecek olduklarını düşünmek daha derin ve incelikli bir düşünme biçimini gerekli kılıyordu.

Aşağıdaki tabloda ise derin ve ayırt edici düşünen kişi ile basit ve yüzeysel düşünen kişi

arasındaki farklar karşılaştırılmalı olarak sunulmaktadır.

5

Derinlemesine ve Ayırt Edici Düşünen Kişi

Basit ve Yüzeysel Düşünen Kişi

Sorun ve problem gibi görünen durumlar onu motive eder, belirsizliğe karşı sabırlı ve hoş görülüdür.

Sürekli kesinlik arar, belirsizliğe karşı tahammülü yoktur. Aceleyle bir sonuca varmak ister.

Kendi kendini eleştirir ve çözüm yolları arar.

Kendisine karşı eleştirel bir bakışı yoktur, ona sunulan ilk seçenekle yetinir.

Dikkatli ve yansıtıcı bir düşünmeye sahiptir.

Aceleci düşünür. Bir düşünceyi tam olgunlaştırmadan diğer düşünceye geçer.

Aklı kullanmanın gerekliliğine inanır, kesintisiz bir tefekkür içindedir.

Sadece sezgilerine göre hareket eder, davranışlarında çoğu zaman taklit hâkimdir. Atalarından nasıl gördüyse öyle davranır. Ayrıntılı düşünmenin gerekli olmadığına inanır.

Amaçlar üzerinde düşünür. Bir olayın, durumun amacı üzerinde hassasiyetle durur.

Nedenler üzerinde bile yeterince düşünmez. Amaçlar hakkında bir fikri yoktur. Amaçlar hakkında bir fikri olsa da bu aceleyle varılmış, dar bir görüşü yansıtır.

Amaca ulaştıran yol ve yöntemler üzerinde düşünür. Gerektiğinde bunlar üzerinde değişiklikler yapar.

Amaca ulaştıracak farklı yol ve yöntemlere kapalıdır.

Olasılıkları dikkate alır. Çoklu olasılıkları hesap ederek önlemler alır.

Olasılıkları hesaba katmaz. Bu sebeple genelde ikinci bir planı yoktur.

Kendi görüşünün tersine olabilecek kanıtlar arar. Kendi görüşünü karşıt görüşlerle test eder.

Sadece kendi görüşünün lehine olan düşünce ve kanıtlara değer verir.

Derin ve ayırt edici düşünme sürecinde şu unsurlar yer alır:

Veri toplama (Verilerin gerekli olan kısmının tamamına ulaşmaya çalışma)

Verileri değer sıralamasına tabi tutma (daha değerli olan veriyi daha az değerli olan veriden ayırma)

Plan yapma

Bir hipoteze sahip olma

Varsayımların farkında olma

Karşılaştırma yapma

Yorumlama

Sınıflama

Eleştirme

Genelleme

Özetleme

Karar verme

6

Derinlikli ve Ayırt Edici Düşünme Çeşitleri

Derinlikli ayrıntılı düşünmenin bazı çeşitleri vardır. Şimdi kısaca bunlar üzerinde

duracağız.

Üretici/Yaratıcı Düşünme

Bu düşünme türünü kısaca, var olan verileri yeni ve özgün bir bakış açısıyla yeniden ele

alarak özgün bir fikre, düşünceye ulaşmak şeklinde tanımlayabiliriz. Bunun için bireyin

kalıplaşmış düşünme alışkanlıklarından vazgeçebilmesi gerekir.

Üretici/Yaratıcı düşünen insanları bazı özellikleri şu şekildedir:

Akıcılık: Çokça fikir üretmektir. Bu tür insanların çok sayıda fikri vardır. Elbette ki

bu fikirlerden bazıları uygulanabilir fikirler olmayabilir. Ya da başlangıçta saçma

görünebilir. Ama işe yarar ve doğruya götürecek fikirler de bunların arasından

çıkar.

Esneklik: Üretici düşünen insanların en önemli özelliği esnek düşünebilmelidir. Bu

kişiler bir meseleyi farklı bakış açılarından ele alabilirler. Sadece tek bir seçeneğin

olduğu durumlar da bile farklı seçenek arayışı içerisindedirler.

Özgünlük: Alışılmadık, daha önce pek duyulmamış fikirler üretebilirler. Bu fikirler

yaşamın değişmesine ve genişlemesine neden olur.

Düzenleme: Ulaşılan yeni fikir daha da ayrıntılandırılır. Yeni fikrin bir nevi

süslemesi yapılır. Bu fikir genişletilir ve bu yeni fikirle ilişkili başka sonuçlar

üzerinde çalışılır.

Yaşamın sabit ve değişken yönleri vardır. Üretici/yaratıcı düşünme yaşamın değişken

yönünü dikkate alır. Değişim, yeni ve farklı düşünceleri de gerekli kılmaktadır. Yalnız bu

yaşamın altında yatan temel ilkelerin olmadığı ve her şeyin sürekli değişkenlik gösterdiği

şeklinde algılanmamalıdır.

Eleştirel Düşünme

Eleştirel düşünme üst düzey düşünme becerilerinin arasında belki de en önemlisidir.

Buradaki “eleştirel” kelimesi, değerlendirme, yargılama, ayırt etme anlamlarına gelen

“criticus” kelimesinden gelmektedir. Yani bir bakıma “tefrik edici/ayırt edici düşünme”

anlamına gelmektedir. Doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırt edebilen düşünme şeklidir.

Aslına bakılırsa eleştirel düşünme sadece doğruyla yanlış arasında bir ayrım yapmaz, aynı

zamanda az doğruyla çok doğru, az yanlışla çok yanlış arasındaki ayrımları da dikkate alır.

7

İçine biraz doğru karışmış yanlışın içinden doğruyu ayırt edebilir. Bu sebeple dikkatli, incelikli

ve derin bir düşünme biçimidir.

Eleştirel düşünmenin tarihi oldukça eskidir. Sokrates eleştirel düşünmeyi sistematize

eden öncü filozoflardandır. O Atina halkının taptığı insan biçimli tanrılara tapmayı reddetmiş,

Atinalıların kendi zaaflarını tanrılara yüklediğini ifade etmiştir. Öyle ki bu uğurda ölümü bile

göze almıştır. Şu sözü onun düşünmeye ve dolayısı ile yaşama da verdiği anlamı ortaya

koymaktadır: “Sorgulanmayan bir yaşam yaşamaya değmez.”

Bütün peygamberler de eleştirel düşünmenin öncüleri arasında sayılabilir.

Peygamberler gönderildikleri toplumun alışılmış, kökleşmiş düşünce ve inanç biçimlerine

karşı çıkmış ve onlardan kanıt istemişlerdir. Kendilerine gönderilen dini de çeşitli kanıtlar ile

sürekli ispatlamaya çalışmışlardır.

Eleştirel düşünmenin bazı tarifleri şu şekilde yapılmıştır:

“Eleştirel düşünme, sorular sorma, yanıtlar alma ve bu yanıtlar üzerinde daha çok soru

sormadır (Banks, Mccarty ve Rasool, 1993:6, akt. Özcan).

Ennis ise eleştirel düşünmeyi, “Ne yapılacağına, neye inanılacağına karar vermeye

odaklanmış yansıtıcı ve mantıklı düşünme” olarak tanımlamaktadır.

Eleştirel düşünmenin disiplinler arası bir tanımının yapılabilmesi için 1990 yılında

Amerika Felsefe Derneği (APA) tarafından Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’dan 46

kuramcı eleştirel düşünme üzerinde çalışmaya davet edildi (Branch 2000:28). Yapılan

çalışmaların sonucunda eleştirel düşünme, “bireyin ne yapacağına ve neye inanacağına karar

vermesi için çözümleyici, değerlendirmeye yönelik bilinçli olarak yargılarda bulunması ve bu

yargıları ifade etmesi” biçiminde tanımlandı (Evancho, 2000:2, akt. Özcan).

Ennis (1986) ve Nickerson (1984)’a göre eleştirel düşünme becerisine sahip bireylerin

bazı becerileri şunlardır (Akt. Semerci,2000):

Esneklik: Kritik düşünen bireyler, doğru olarak gözükse bile aksine kanıtlar bulunan

yargıdan vazgeçerler.

Sabır: Kritik düşünen bireyler, zorluk veya bir engelle karsılaştıklarında

vazgeçmezler. Problemleri ve zorlukları çözebilecek bir yol buluncaya kadar

uğraşırlar ve çözüm için beklerler.

Düşünerek hareket etme: Kritik düşünen bireyler, çözüm yollarını denemeden

önce üzerinde tartışarak ne olduğunu, neye yaradığını anlamaya çalışırlar.

Herhangi bir konuşma yapmadan ve yazı yazmadan önce düşünürler.

Açık niyetlilik: Kritik düşünen bireyler, kelimeleri siyah – beyaz, iyi – kötü, gibi

görmezler.

Özerklik ve bağımsızlık: Kritik düşünen bireyler, karar vermekten kaçınmaz.

Kendisini motive edebilir ve meraklıdır. Kendi kendine düşünmekten korkmaz.

8

Demirel (1999)’e göre eleştirel düşünen insanların özellikleri şunlardır

Tutarlılık: Eleştirel düşünen birey, düşüncedeki çelişkileri fark etmeli, bunları

ortadan kaldırabilmelidir.

Birleştirme: Eleştirel düşünen birey, düşüncenin bütün boyutları arasındaki

ilişkileri kurabilmelidir.

Uygulanabilme: Eleştirel düşünen birey, düşüncelerini bir model üzerinde

uygulayabilmelidir.

Yeterlilik: Eleştirel düşünen birey, deneylerini ve ulaştığı sonuçları gerçekçi bir

temele dayandırabilmelidir.

İletişim kurabilme: Eleştirel düşünen birey, düşünceleri arasındaki ilişkiyi etkili bir

iletişimle, anlaşılır bir biçimde paylaşabilmelidir.

Eleştirel Düşünmenin Gerektirdiği Zihinsel İşlemler

1. Değişkenlerin Ayırt Edilmesi ve Denetimi: Problem çözerken problemi oluşturan

farklı değişken ve unsurları ayırt edebilmek, bunları denetleyebilmek ve her birine farklı

ağırlıklar verebilmek, eleştirel düşünebilmenin önemli unsurları arasındadır. Herhangi bir

olayın çözümlemesini yaparken etkili olabilecek unsurları ayrıştırmak, etkili olup olmadığını

anlamanın imkânsız olduğu durumlarda ise belirsizliği kabul etmek gerekir.

2. Bilgideki Eksiklikleri Fark Etmek: Bazı durumlarda sunulan bilgi yetersizdir. Kişinin

bilgisi sunulanı anlamlandırmakta yetersiz kalabilir. Bu durumların farkına varıp eksiklikleri

gidermeye çalışmak, eleştirel düşünmenin gerekleri arasındadır.

3. Açık Seçik Tanımların Gerekliliğini Görmek: Kullanılan terim ve sözcükler kimi zaman

altlarında yatan anlamları gölgelemektedir. Bu nedenle, tanımları müphem olan kavramların

açıklanmasına çalışmak, soyut kaldıklarında işlevlerini yerine getiremeyecek olan kavramların

operasyonel bir biçimde açıklanmasını istemek eleştirel düşünme acısından çok önemlidir.

4. Sonuca Varan Gerekçelerin Ne Denli Güçlü Olduklarını Değerlendirebilmek: Genelde

bir takım varsayımlar, çıkarımlar, savlar, karşı savlar ve gerekçelerden hareketle sonuçlara

varılmaktadır. Ancak bunlar her zaman sonucu zorunlu kılacak düzeyde güçlü olmayabilir.

Eleştirel düşünebilen kişinin bu değerlendirmeleri yapıp eldeki sav ve gerekçelerle sonuca

varılıp varılmayacağına karar vermesi gerekir.

5. Verilerden ve Bulgulardan Çıkarımlar Yapabilmek: Bilginin oluşturulması eldeki

verilerden ve bulgulardan doğru çıkarımların yapılmasıyla mümkün olur. Bu beceri sonucu

doğru çıkarımlarla yeni bilgilere ulaşılabilir. Ayrıca, yanlış çıkarımların engellenmesi de

önemlidir.

9

6. Karar Verirken Akılcı Kıstaslar Kullanmak: Karar verme surecinde farklı alternatifleri

değerlendirmek ve tartmak gerekirken, akılcı kıstaslara ağırlık vermek de önemlidir.

7. Anlamak İçin Okumak: Okuma surecinde anlamı zihinde oluşturacak biçimde

okumak ve zihinsel süreçlerin farkında olmak, özellikle okunan materyaldeki içeriğin doğru

kavranmasını sağlayacak ve eleştirel bir bakısı olası kılacaktır.

8. Problem Çözümünde Planlı Yaklaşım: Problem çözümü için çeşitli stratejilerin

oluşturulması ve bu stratejilerin sistemli bicimde uygulanması önemlidir (Gurkaynak ve

arkadaşları, 2003)

Özden (1999:112), eleştirel düşünme becerilerinin belirleyici özelliklerini su şekilde

sıralamıştır:

1. Önyargı ve tutarlılığı değerlendirme,

2. Birinci el ve ikinci el kaynakları ayırt etme,

3. Çıkarsamaları ve nedenlerini değerlendirebilme,

4. Varsayımları, fikirleri ve iddiaları ayırt etme,

5. Argümanın eksik taraflarını ve açıklamalardaki belirsizleri görme,

6. Tanımlamaların yeterliliğini ve sonuçların uygunluğunu ölçme.

10

Eleştirel Düşünme Becerileri ve Gerekli Tutumlar

Tutumlar Amaçlı Bilgili Sorgulayıcı Kanıt arayıcı Sistematik Esnek Açık fikirli Önyargısız, nesnel Kendine güvenli Başka fikirlere saygılı Test edici Araştırmaya açık Fikrini rahatlıkla ifade edebilen Beceriler Çıkarım Yorumlama Açıklama Değerlendirme Sonuca ulaşma Becerilerdeki Adımlar Bilgi birimlerini belirleme ve anlama Birimler arası ilişkileri saptama Sınıflama Birimlerin göreceli olarak önemini ayrıştırma Kıyaslama için ölçütler belirleme ve kıyaslama: benzerlik ve farklılıkları görme Neden sonuç ilişkileri kurma Hipotez kurma: olasılıkları düşünme Bilginin geçerliğini ve kaynağını sorgulama Tümevarım: elde edilenlerden yola çıkarak bütüncül fikirler oluşturma Bilgiyi farklı alanlara, konulara, durumlara transfer etme Birimler, konular, durumlar arası kıyaslama yapma: birimlerin ne ölçüde açıklayıcı olduğunu test etme Tüm değerlendirme ve verilerden yararlanarak yeni fikirler üretme Paylaşımda kendini etkin bir biçimde ifade edebilecek doğru dil ve iletişim becerilerini kullanma

Eleştirel düşünme becerileri, becerilerdeki kullanılacak adımlar ve tutumlar arasındaki ilişki tablosu (Büyükkantarcıoğlu, 2006)

Bu bölümde, düşünmenin ne anlama geldiği ve düşünme çeşitleri üzerinde kısa bir

bilgi vermeye çalıştık. Anlatıldığı üzere derinlikli, ayrıntılı ve ayırt edici düşünme biçimleri

özellikle günümüzde çocuklarımıza kazandırmamız gereken niteliklerin başında geliyor.

Çünkü yaşadığımız dünyada çocuklarımızın önüne gelen bilgiler içinde çoğu zaman yanlışlar

da bulunuyor. Çocuklarımızın yanlışlarla doğruları ayırt edememesi onların yaşamlarında

daha sonra telafi edemeyecekleri derin bir tahribat yapacaktır. Çağdaş yaşamın tamamıyla

pragmatist değerler üzerine bina edilmiş olması, çevremizde salt “menfaat” amaçlı ilişkiler

kurulmasına neden olmaktadır. Çocuklarımızı, onlardan yararlanmak için çeşitli tuzaklarla

11

örülmüş böylesi ilişkiler ağı içinde korumak, ancak onlara doğru düşünme ve aklını kullanma

becerilerini kazandırmak ile mümkün olacaktır.

Sırada şu önemli soru var: Çocuklarımıza düşünme becerilerini kazandırabilir miyiz?

12

İKİNCİ BÖLÜM: ÇOCUKLARIMIZA DÜŞÜNME BECERİLERİNİ KAZANDIRABİLİR MİYİZ?

Prof. S. Greenfield anlatıyor: 6 yaşındaki İtalyan bir çocuğun bir gözü görmüyordu. Bu körlük tıbbi açıdan bir gizemdi. Aslında uzmanlara göre göz tamamen normaldi. Sonunda çocuğun körlüğünün sebebi anlaşıldı. Bebekken bir enfeksiyon tedavisi sürecinde bir gözü iki hafta süreyle bandajla kapatılmıştı. Bebeklik dönemi beyin göz devrelerinin kurulması açısından çok önemliydi. Bandajlı göze hizmet eden nöronlar çalışmadığı için işlevsizleşmişti. “Kullan ya da kaybet” kuralı işliyordu. Bir nöron (beynimizdeki sinir hücreleri), hedef nöronla temas kurmaz ya da yeterince uyarılmaz ise ölür.

Derinlikli ve ayırt edici düşünme becerilerini kazanmanın “hayati” bir öneme sahip

olduğunu biliyoruz. Ne var ki bireyler arasında düşünme becerileri arasında önemli farklar

bulunmaktadır.

Mesela şu örnekleri inceleyelim:

Neden bazı çocuklar daha hızlı düşünür de, diğer bazıları bir soru/sorun karşısında

kilitlenir kalır?

Niçin bazılarımız TV’de ya da gazetelerde gördüğü/duyduğu bazı şeylere hemen

inanma eğilimindedir?

Niçin bazıları matematikte daha başarılıyken, bir başkası için matematik bir kâbusa

dönüşür?

Neden bazılarımız en küçük bir karar alırken bile ne yapacağını bilemez hale gelir,

bir başkasına danışma ihtiyacı duyar.

O zaman asıl soru şudur: Çocuklar arasındaki bu farkların sebebi nedir? Bazıları

doğuştan mı daha zeki ve becerikli olarak dünyaya gelmektedir? Yoksa iyi bir eğitim aldıkları

için mi bu becerileri kazanmaktadırlar?

Bu soruya temelde üç farklı cevap verilmektedir. Birinci görüşe göre insanların

düşünme becerileri ve kapasiteleri biyolojik olarak belirlenmektedir. Onlara göre çevrenin ve

eğitimin ya hiç katkısı yoktur ya da çok az bir katkısı olabilir. “Biyolojik yaklaşım”a sahip olan

bu bilim adamlarına göre eğitim ve çevre anne-baba ve eğitimcilere psikolojik tatmin

sağlamaktan öteye gitmemektedir. Çocuğunuzun kapasitesi; neleri yapıp, neleri

yapamayacağı daha doğuştan itibaren genetik materyaline kodlanmıştır.

Çevreci görüş olarak bilinen bir diğer görüşe göre ise, her şey bizim elimizdedir.

Çocuklar doğuşta bembeyaz bir sayfa gibidir. Çevreden gelen uyaranlar çocuğumuzun

bilişsel, duygusal ve sosyal açıdan nasıl bir kişiliğe sahip olacağını belirleyecektir. Birey, bir

bakıma çevrenin eseridir.

13

Diğer bir görüş ise yukarıda zikredilen iki görüşün sentezidir. Evet, çocuklar doğuştan

bir potansiyel ile dünyaya gelmektedir. Biyolojik yapımızın nasıl bir insan olacağımız üzerinde

derinden bir etkisi vardır. Ama bu çevrenin ve eğitimin önemini azaltmamaktadır. Çevre ve

eğitim çocuklarımızın kaderinde belirleyici olmaya devam etmektedir. Yapılan pek çok

araştırma bunu göstermektedir. Gerçekten de iyi eğitim almış ve anne-babaları tarafından

özenle yetiştirilmiş çocukların hayata daha donanımlı bir şekilde adım attıklarını söylemek

mümkündür. Anne-baba ve eğitimcilerin yapabilecekleri pek çok şey vardır.

Yukarıda Prof. Greenfield’ın anlattığı olay bu son görüşü destekler niteliktedir. Bu olay

aynı zamanda yaşamın ilk yıllarında öğrenme kapasitemizin çok geniş olduğunu ama çocuğa

bu konuda yardımcı olunmaz ise, bu yeteneklerinin de zaman içinde körelip gideceğini de

hatırlatmaktadır.

Yapılan ilginç araştırmalardan birisi de şudur: Yeni doğmuş üç günlük bebekler,

annelerinin sesini çevrelerindeki pek çok sesin içinden ayırt edebilmektedirler. Annelerini

seslerinden tanıyabilen bu bebekler, annelerinin yüzlerinden tanımak konusunda aynı

başarıyı gösteremezler. Annelerinin nasıl bir şekle sahip oldukları hakkında en küçük bir

fikirleri yoktur. Bunun açıklaması basittir: İşitme organının (hamileliğin 24-25. Haftası

)gelişmesiyle birlikte bebek annesinin her gün sesini duymaktadır. Doğduğunda bu sese aşina

olması gayet anlaşılabilir bir şeydir. Ama annesinin yüzünü hiç görmemiş olan bebeğin

“çevreden böyle bir uyaran” gelmediği için annesinin şekline tepki vermemektedir.

Yine başka bir çalışmada doğumdan önce belirli bir hikâye bir bebeğe her gün

okunduğu takdirde, bebeğin doğduktan sonra aynı hikâyeye daha aşina tepkiler verdiği

gözlenmiştir.

Sadece çevreden gelen uyaranlar değil, çocuğun içinde bulunduğu psikolojik iklim de

çocuğun düşünme becerilerini derinden etkileyebilir.

Romanya’da yapılan bir çalışma bunun çok çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.

Romanya’da bakımsız bir yetimhanede büyümüş olan çocuklar aileler tarafından evlatlık

olarak alındı. Bu çocuklar öğrenme yetisi bakımından yaşıtlarından çok gerilerdeydi. Yaşları

küçük olan çocuklar kısa bir sürede açığı kapatmalarına karşın yaşları büyük olan çocuklar

açığı kapatamadılar. İlgisizlik beynin öğrenme performansını felce uğratmıştı…

Bu anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, çocuk gelişiminde özellikle ilk üç yılda çocuğun

annesiyle olan ilişkileri çocuğun beyninde ve davranışlarında kalıcı etkiler bırakabilmektedir.

Mesele şudur: Anne çocuğunun sıkıntı ve rahatsızlık belirtilerine sıcak ve ilgili bir tavır

göstermez ise, çocukta stres hormonları zarar verici etkiler yapabilmektedir. Bu durum daha

sonraki yıllarda psikolojik bozukluklara neden olabiliyor. Tersi bir durum ise bu hastalıklara

yakalanmayı önleyici bir etkide bulunabilir.

O zaman bu bölümün başlığında yer alan soruyu şöyle cevaplayabiliriz: Çocuklarımızın

doğuştan bazı farklılıklarla doğduğu doğrudur. Bu farklılıklar çocuğumuzun öğrenme

becerileri üzerinde de kendini gösterebilir. Ama bununla birlikte “yakın gelişim alanı” denilen

14

bir sınıra kadar çocukların üzerinde eğitimin ve çevrenin belirleyici bir etkisi olduğunu

söyleyebiliriz.

Yakın gelişim alanı, Vygotsky’e ait bir kavramdır. Bu kavrama göre çocuğun öğrenme

alanı iç içe geçmiş üç daire gibidir. En içte çocuğun “doğal gelişim alanı” bulunmaktadır. Bu

alan, çocuk çevreden herhangi bir uyaran almamış olsa bile gelişebileceği sınırı gösterir. İkinci

daire çocuğun eğitimle geliştirilebileceği sınırı göstermektedir.

Çocuğun Düşünme Becerilerinin Gelişiminde Psikolojik Etkenler

Yapılan pek çok araştırma ve gözlem duygu durumumuz ile düşünme becerilerimiz,

düşünme biçimimiz arasında yakın ve doğrudan ilişkiler bulunduğunu göstermiştir.

Yetimhanede büyüyen çocuklar bu görüşü destekleyen bir örnektir. Bu bilgi bize, çocuğun

nitelikli bir düşünme kapasitesine sahip olabilmesi için sadece çevredeki uyaran zenginliğinin

değil, aynı zamanda çocuğun yaşadığı psikolojik iklimin de çok önemli olduğunu

göstermektedir.

Bu gerçekten de önemli bir konudur. Duygularının kontrolünde olan bir kişinin sağlıklı

düşünebilmesi mümkün değildir. Çok korktuğumuz bir anda, çok öfkelendiğimiz bir anda, çok

sevinçli olduğumuz bir anda ve çok stresli olduğumuz bir anda irrasyonel davranmaya

başlayabiliriz. Bildiklerimizi de unutur, kilitlenip kalabiliriz.

Bu konu belki de çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirirken neler yapacağımıza

rehberlik eden teknik bilgilerden daha da önemli bir konudur. Çünkü içinde bulunduğumuz

çağ “bilgi çağı”, olarak isimlendirildiği gibi, “stres çağı” ya da “depresyon ve bunalım çağı”

olarak da isimlendirilmektedir.

Günümüzde pek çok anne de çalışma hayatının içindedir. İş hayatı hem anneyi ham de

babayı yormakta, zorlu iş koşulları onları stresli ve öfkeli insanlar haline getirmektedir. Bu

Doğal

gelişim

alanı

Eğitimle

geliştirilebilecek sınır

15

durum tehlikeli bir noktaya işaret etmektedir. İşten yorgun ve stresli olarak eve gelen anne-

babalar ya çocuklarıyla gerektiği kadar ilgilenememekte ya da ilgilendikleri süre içersinde

sabırlı/şefkatli davranamamaktadırlar. Evlerde sıkça yaşanan gergin ve gerilimli ortam

çocuğun psikolojik dünyasındaki dengeleri bozmakta öğrenmeye kapalı hale getirmektedir.

Peki, bu nasıl olmaktadır? Hepimizin kendi üzerinde de gözlemleyebileceği gibi bizler

stresli/kaygılı ortamlarda bize öğretilmeye çalışılan şeye değil de kendi kaygı duygumuza

odaklanırız. Eğer bize bir şeyler öğretmeye çalışan kişi öfkelenmeye başlamış ise, bizim de

artık tek istediğimiz o ortamdan “kaçıp-kurtulmak”tır.

Bir öğrenme ortamında böylesi durumlar birkaç kez tekrarlandı mı, çocuk kendi

üzerine yönelen o öfke ile öğrenme materyalini birleştirir. Öğrenme/düşünme durumları

çocuğa o öfkeyi, kaygılı/stresli durumu çağrıştırır ve çocuk rasyonel tepkiler veren bir

kişilikten ziyade, duygusal/dürtüsel tepkiler veren bir kişilik geliştirmeye başlar. Bu durum

çocuğun “kaçıp-kurtulmayı” amaçlayan savunma mekanizmaları geliştirmesine neden olur.

İlerleyen zamanlarda tamamıyla savunmacı bir kişilik geliştiren çocuk, bütün

öğrenme/düşünme ortamlarından kurtulmayı amaç edinen türlü türlü strateji ve yöntemler

geliştirir. Yalan bunların başında gelir. Bununla birlikte sürekli mazeretlere sığınan ve bin bir

çeşit yöntem geliştiren çocuk, rasyonel iletişime kapalı hale gelir.

Bu tablo çevremizde sıkça karşılaştığımız bir tablodur. Öğrenme ortamlarına karşı

soğuk ve uzak duran çocukların yaşam hikâyelerinde anne-baba ya da öğretmenleriyle

yaşadıkları korku verici ya da utanç içinde kaldıkları kesitler bulmak mümkündür.

Henüz okula gitmiyordum. Belki 5 yaşlarındaydım, belki de altı. Babam sayı saymayı öğretiyordu. Ama bir türlü 10’a kadar şaşırmadan sayamıyordum. Aralardaki bazı sayıları atlıyordum. Tek başınayken sayabiliyordum. Ama babamın karşısına gelince kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Babam ilk kez şaşırdığımda “tamam, şimdi baştan başlayalım” diyordu. Sonrasında ben yine şaşırıyordum. Babam’ın sesi giderek sertleşiyordu. Ben de korkmaya başlıyordum. Tek istediğim bu eziyetin bir an önce bitmesiydi. Babamı her gördüğümde kalbim atmaya başlıyordu. Yine sayı saymamı isteyecek diye korkuyordum.

Çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirmek için uymamız gereken ilk kural,

onlarla rahat, neşeli ve pozitif bir atmosferde öğrenme etkinlikleri yapmaktır. Eğer kendimizi

iyi hissetmiyorsak, ya öğrenme etkinliğine ara vermeli ya da hiç başlamadan bir başka güne

ertelemeliyiz. Çünkü negatif duygular bellekte daha çabuk yer etmekte ve daha derin izler

bırakmaktadır.

Ama tabii ki bu, çocuklarımızla oluşturduğumuz öğrenme ortamlarında hiçbir

disiplin/kural bulunmayacağı anlamına gelmemelidir. Çocuklarımızın kurallara uymayı 3 yaş

gibi erken dönemlerden itibaren öğretmeliyiz. Çocuklar biz “öfkeli” olmadığımız takdirde,

negatif bir duygulanım içine girmeyeceklerdir. Deyim yerindeyse çocuklarımız için

“merhametli bir otorite” olmayı başarmalıyız. Merhametten yoksun bir otorite, çocuğu

16

çekingen/pasif/savunmacı yaparken, otoriteden yoksun bir merhamet ise çocuklarımızı,

kuralsız ve şımarık yapabilir.

Öğrenme Ortamının Temel Prensipleri

Çocuklarımızla düşünme becerilerini geliştirmek için herhangi bir faaliyete

girdiğimizde, gözetmemiz gereken bazı temel prensipler bulunmaktadır. Bu prensipler ihlal

edildiği takdirde bir önceki başlıkta da belirttiğimiz gibi, “kaş yaparken göz çıkarmak”

kaçınılmaz hale gelecektir.

Bu prensipleri sıraladıktan sonra evde çocuklarımızla uygulayabileceğimiz bazı pratik

önerilerimizin yer aldığı üçüncü bölüme geçeceğiz.

1. Psikolojik İklimin Pozitif Olmasına Dikkat Edin

Çocuklarımız sizin olumsuz duygularınıza değil, üzerinde düşünecekleri şeye

odaklanabilmelidirler. Unutmayın kaygılı, stresli ve öfkeli ortamlar çocuğun düşünme

becerilerini felç edebilir.

2. Çocuğunuzun Yaşını ve Gelişimsel Dönemini Dikkate Alın

Çocuklarımızla düşünme becerilerini geliştirmek için hangi faaliyeti seçtiğimiz

önemlidir. Bu faaliyet çocuğumuzun gelişim dönemine uygun olmalıdır. Çocuğumuzun

yaşının ve gelişim döneminin çok üstünde olan bir faaliyeti yapmaya çalışmamız başarısızlıkla

sonuçlanacaktır. Bu ise çocukta “ben yapamıyorum” duygusunun oluşmasına neden olur.

Öğrenme ortamlarına karşı, ya da başarısız olduğu o faaliyete karşı ileride de çekingen ve

soğuk davranabilir.

Çocuğun yaşının ve gelişim döneminin altında olan faaliyetler de çocuğumuzun

öğrenme ortamlarına karşı soğumasına neden olabilir. Sürekli yaptığı ve artık kolaylıkla

üstesinden gelebildiği faaliyetler çocuğumuzu “sıkmaya” başlayacak ve ilgisi başka alanlara

kayacaktır.

Bu maddede ifade ettiğimiz temel prensip uygulamada bazı zorluklar barındırır. Çünkü

yaş ve gelişim düzeyi her zaman için paralel ilerlemeyebilir. Her çocuğun gelişimsel hızı farklı

olabilir.

Peki, bir faaliyetin çocuğumuzun gelişim düzeyine uygun olup olmadığını nasıl

anlayacağız?

Bunun için bizim önerimiz şudur: Öncelikle mümkün mertebe yapacağınız faaliyetin

çocuğunuzun biyolojik/fiziksel gelişimine uygun olmasına dikkat edin. Sonra seçtiğiniz bir

faaliyeti (diyelim ki gelişim düzeyinin biraz üzerinde olduğundan şüphelendiğiniz bir faaliyeti)

çocuğunuzla uygulamaya başlayınız. Böyle bir durumda iyi bir gözlemci olmalısınız. Eğer

17

çocuğunuz sizin gayretinize rağmen ilerleme kaydedemiyorsa, yumuşak bir şekilde (buradaki

yumuşak bir şekilde derken, kastettiğimiz şey çocuğun yaşadığı başarısızlığı tamamen

önemsizleştirerek/fona atarak) ya bir başka faaliyete geçin ya da faaliyetin zorluk düzeyini

hemen düşürün. Sonraki faaliyetin “pozitif” bir atmosferde bitmesini sağlayın. İlerleyen bir

zamanda yine aynı faaliyeti yapabilirsiniz, aynı ilkelere dikkat etmek kaydıyla.

3. Başarısızlıklarda öğretici, başarılarda ise teşvik edici olun

Çocuğumuzun düşünme becerilerini geliştirmek için yaptığımız faaliyetlerde kimi

zaman başarısızlıklarla karşılaşmamız mümkündür. Bu her öğrenme durumunda olduğu gibi

gayet normaldir. Böyle bir durumda çocuğumuzun başarısızlığının altında yatan temel nedeni

keşfetmeye çalışınız. Sebebi belirledikten sonra “açıklayıcı/öğretici” bir tarzda çocuğunuza ne

yapması gerektiğini söyleyin. Eğer çocuk yine başarısız olmuşsa ısrar etmemek en iyisidir.

Böyle bir durumda ikinci maddede ifade ettiğimiz şekilde davranmak uygun olur. Ama

çocuğumuzun sözü edilen faaliyeti uygulayabilecek düzeyde olduğunu düşünüyorsanız, başka

bir zamanda tekrar deneyin. Ama o denemeden önce çocuğumuzu o faaliyete hazırlayacak

ön faaliyetler yapmak çoğu zaman faydalı olur.

Çocuğumuz bir faaliyeti başardığında ise, eğer bu ilk kez yaptığı bir şey ise sevincine

ortak olun. Onu güzel sözlerle ödüllendirin. Aynı faaliyeti her başardığında ona olumlu bir

şeyler söyleyin ama bu noktada artık ödülleri daha “idareli” kullanmaya başlayın. Bu

aşamada çocuğumuzu bir üst faaliyet için cesaretlendirmek/teşvik etmek daha doğru bir

yoldur.

Çocuğumuzun başarılarını hiçbir zaman için “abartılı” bir şekilde karşılamamak en

doğrusudur. Çünkü böyle bir abartılı ödülün, çocuğa tersten şöyle bir mesaj göndermesi de

mümkündür: “Bunu başarman benim için çok önemliydi. Bu kadar sevinmem neden

zannediyorsun? Eğer başaramamış olsaydın en az bu kadar etkilenirdim” Bu gizil mesaj

ileride çocuğunuzu derinden derine kaygılandırmaya başlayabilir.

4. Sabırlı Olun

Öğrenmek zaman alan bir süreçtir. Sabır gerektirir. Hemen hiçbir gelişim gözümüzle

takip edebileceğimiz kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmez. Çocuklar konuşabilmek için yaklaşık

6 ay boyunca ağlama antrenmanları yapar (Son zamanlarda yapılan araştırmalar, çocukların

doğumdan itibaren ağlama davranışlarının konuşmanın bir ön hazırlığı olduğunu

göstermiştir, yani çocuklar sadece acıktıkları ve altları temiz olmadığı için ağlamazlar). Ya da

yürümek için yaklaşık bir 10-12 ay uğraş verirler.

Bütün bunlar çocuğumuzun zihinsel gelişimi için de geçerlidir. Bazı anne-babalar

maalesef gayretlerinin sonucunu hemen görmek istemektedir. Bunun en önemli zararı

yukarıda bahsetmiş olduğumuz psikolojik iklimi yavaş yavaş bozmaya başlamasıdır. Çünkü

18

beklentisi karşılanmayan anne-baba içten içe kızgınlık duymaya başlayabilir. Eğer böyle

olursa şundan emin olunuz ki, çocuğunuz bunu hissetmeye başlayacaktır.

Sabırlı, kararlı, sakin ve öğretici/açıklayıcı tutum bir öğreticinin sahip olabileceği en

ideal özelliklerdir desek yanılmış olmayız.

5. Düşünme Faaliyeti İçin Seçtiğiniz Zamana Dikkat Edin

Herhangi bir düşünsel faaliyet için seçtiğiniz zamanın, yapacağınız faaliyet üzerindeki

etkisi belki de tahmin edemeyeceğiniz kadar büyüktür. Buradaki anahtar nokta şudur: “sizin

için değil, çocuğunuz için en uygun olan zaman, doğru zamandır” Ama buna rağmen çoğu

zaman bir “vakit” sorunu olan çağımız anne-babası daha çok kendisi için uygun olan zamanı

gözetmektedir.

Peki, çocuğunuzla böylesi bir faaliyet için en uygun zaman hangisidir? Tek cümleyle:

çocuğunuzun istekli olduğu an. Bu anı kaçırmamanızı öneriyoruz. Eğer çocuğunuz sizinle biraz

matematik çalışmak istiyorsa, ya da gelip bir kitap okumanızı istemiş ise ya da “hadi anne

deney yapalım” demiş ise bu teklifini geri çevirmemeye çalışın. Eğer bir zorunluluktan dolayı

geri çevirmek durumunda kalırsanız, bunu iki şeye dikkat ederek yapın. Birincisi onun

teklifinden duyduğunuz mutluluğu yansıtın ve kısa bir açıklama yaparak en kısa zamanda

teklifini gerçekleştirin.

Elbette ki her zaman çocuğunuzun istekli olmasını beklemeniz doğru olmayabilir. İstek

göstermediği zamanlarda ne yapmalısınız?

Bu durumda, eğer düzenli olarak yaptığınız bir faaliyet ise “çok kısa” süreceğini ve

ardından istediği bir faaliyeti yapacağınızı söyleyerek ve gerçekten de “çok kısa” tutarak,

faaliyetinizi gerçekleştirebilirsiniz.

6. Faaliyetinizin İçine Biraz Eğlence Katın

Düşünme becerileri, denildiğinde akla hemen “sıkıcı” faaliyetler gelebilir. Oysa ki

gerçek bunun tam tersidir. İki sebepten dolayı: Birincisi çocuklar zaten “merak” dediğimiz

doğal bir öğrenme motivasyonuna sahiplerdir. İkincisi de düşünme becerileri üzerine

yapılacak faaliyetler ve düşünmenin kendisi zevkli bir faaliyettir.

Çoğu zaman, düşünme ve öğrenme etkinliklerini biz sıkıcı ve korkutucu hale getiririz.

Bunun temel sebebi, anne-babalar olarak bizlerin bu işi gereğinden fazla ciddiye almamız ve

“başarı” merkezli olarak bu faaliyetleri yapıyor olmamızdır. Hal böyle olunca, işin içine

başarısızlık da girmekte ve öğrenmenin kendisinden çok sonuca odaklanarak bu tür

faaliyetler yapılmaktadır. Sonuç elbette ki önemlidir. Ama faaliyetin kendisinden daha önemli

değildir. Çünkü başarı da zaten o faaliyetin sürdürülebilir olmasına bağlıdır.

Düşünme faaliyetlerinin içine, biraz da yaratıcılığımızı katarak biraz heyecan ve eğlence

katmak her zaman mümkündür. Örneğin sayı sayma işlemi yaparken, her sayıyı bir karakter

19

gibi sunmak ve bu karakterler arasında masal tadında bir küçük bir senaryo oluşturmak

mümkündür.

7. Doğal Ortamlardan Yararlanın

Günübirlik yaşamın kendisi çoğu zaman içinde bir düşünme faaliyeti barındırır. Bunları

fark edip, günlük işlerimiz içinden düşünme becerilerini geliştirecek etkinlikler çıkarmak

mümkündür. Örneğin çamaşırlarımızı katlayıp, çekmecelere dizerken, çocuğumuzdan yardım

isteyebiliriz. Bütün çamaşırları gruplayıp, sınıflandırarak dizmesini isteyebiliriz. Böylelikle

çamaşır dizme işini küçük bir matematik etkinliğine de dönüştürmüş oluruz.

Ya da çamaşırlarımızı asarken kullandığımız mandalları gösterip, “Ben çamaşırlarımı

asarken mandal kullanıyorum. Senin de buna benzer bir kullandığın bir şey var. Onunla sende

bir şeyleri tutturuyorsun. Nedir o acaba, bulabildin mi?” gibi bir soru, çocuğun benzetme ve

kıyaslama becerilerini geliştirebilir. Ataç ve mandal arasında kuracağı bir benzerlik,

çocuğumuza aynı zamanda başka eşyalar arasında da bir benzerlik kurmasına rehberlik

edecektir. Hatta buradan küçük bir oyun bile çıkabilir. Herkes sırayla bir eşya söyler ve evden

ona benzeyen başka bir eşyayı bulmasını ister. Hangi yönüyle benzediğini de açıklamalıyız

(şekil, işlev, kullanma amacı vb.). Bu oyun çocuğumuzun aynı zamanda ilişki kurmasına ve

bütüncül düşünmesine de hizmet edecektir.

8. Kendi Düşünme Becerilerinizle Ona Örnek Olun

Çocuklar olaylar ve durumlar karşısında nasıl mantık yürütecekleri hakkında sizin

konuşmalarınızdan çok fazla şey öğrenebilirler. Bunu yapmanın en güzel yolu eşinizle sürekli

bir şeyler hakkında konuşmak, yorumlar yapmaktır. Evde kimse olmadığı zaman bile sesli

düşünerek bunu sağlayabilirsiniz.

Örneğin yanlışlıkla bardağı kırdınız. Buradan kendi kendinizle yapabileceğiniz pek çok

diyalog bulunmaktadır: “Bardağı tam da masanın kenarına koymuşum. Biraz daha masanın

ortasına koysaydım düşmeyebilirdi(neden-sonuç). Bir dahaki sefer daha dikkatli olurum.

Şimdi şuraları süpüreyim. Gelen birisi olursa bu cam kırıklarının üzerine basıp ayağı

kesilebilir. O nereden bilsin ki, burada bardak kırıldığını(önlem alıcı düşünme, bir başkasının

bakış açısından düşünme). Bu, bu hafta kırdığım ikinci bardak. Geçen hafta da 2 bardak

kırmıştım. Etti dört bardak(toplama). Zaten 13 tane bardağımız vardı. Şimdi dört tanesi

eksildi, geriye yedi bardak kaldı(çıkarma). Neyse yarın 4 tane daha bardak alırım. Tanesi 2

lira. 4 tane alırsam sekiz lira olur(çarpma). Babamızdan sekiz lira istemem gerekiyor…”

Bu ve benzeri ortamları her zaman için çocuğumuzun rasyonalitesine hitap edecek

şekilde bir konuşmaya dönüştürmek, çocuğumuzun düşünme alışkanlıklarını yönlendirmek

için çok önemlidir.

20

9. Çocuğunuzun Düşünme Becerileri Üzerine Düşünün

Bu prensibin işaret ettiği iki nokta var. Birincisi, çocuğunuzun düşünme yeteneğini

takip edin ve onun nasıl akıl yürüttüğüne dikkat edin. İkincisi ise, çocuğunuzun düşünme

becerilerini nasıl geliştireceğiniz üzerine siz de düşünün.

Mümkün mertebe her gün bir miktar çocuğunuzla neler yapabileceğiniz üzerine biraz

kafa yorun. Bu, sizin bir müddet sonra yeni yeni şeyler keşfetmenizi sağlayacaktır.

Çocuğunuzu sürekli olarak gözlemleyin. Bu çok önemlidir. Çocuğunuz (eğer okul öncesi

dönemde ise) sürekli olarak bir gelişim içindedir. Çocuğunuzun gelişimsel sıçramalarını iyi

takip etmelisiniz. Bunları kaçırmamalısınız. Gözlemlediğiniz bu değişiklikler sizin de

çocuğunuzla yapacağınız faaliyetlerin içeriğini, yöntemini ve amaçlarını değiştirecektir.

Gerekli değişiklikleri zamanında yapmak için çocuğunuzu doğal ortamlarında gözlemleyin.

10. Sebep-Sonuç ve Sonuç Amaç İlişkilerine Sıklıkla Vurgu Yapın

Düşünme becerilerinin en önemli göstergelerinden birisi olaylar ve ilişkiler arasındaki

sebep-sonuç ve sonuç amaç ilişkilerinin farkında olabilmektedir.

Çevremizde gördüğümüz, yaşadığımız olayların altında yatan sebepler olduğu gibi her

birinin bir amacı da bulunmaktadır. Sadece nedenler üzerinde durmak yeterli değildir. Bu, bir

olayı ya da durumu bütün yönleriyle kavramamız için yeterli olmaz. Örneğin yağmuru yağma

sebepleri üzerinde bir açıklama yapmak, yağmurun yağma amacı hakkında bize bilgi vermez.

Sebepler genellikle bir olayın/olgunun öncesine vurgu yapar. Amaçlar ise bir olay ya da

olgunun sonrasına vurgu yapar. Başka bir ifadeyle sebepler bizi geriye, amaçlara ise ileriye

götürür. Bir durumu hakkıyla değerlendirmek için her ikisine de ihtiyacımız vardır. Bazen bir

olayın/durumun altta yatan sebebi aynı olmasına rağmen amaçları farklı olabilir. Bu da bizim

o durumu olumlu ya da olumsuz değerlendirmemizi etkilemektedir.

Özellikle amaçlar üzerinde sıkça vurgu yapmak oldukça önemlidir. Çünkü amaçları

düşünmek çocuğumuzu öngörü sahibi yapar. Ona bir yön duygusu kazandırır. Birisinin yaptığı

ya da kendi yaptığı davranışın sonuçları üzerinde daha fazla düşünmesine yardımcı olur.

Örneğin kapalı bir havada şemsiyemizi almamızın nedeni yağmur yağma ihtimali iken,

amacı ıslanıp hasta olmamaktır.

11. Olasılık Bildiren Bağlaçları Daha Vurgulu Bir Biçimde Kullanın

Düşüncelerimizi, yargılarımızı ve değerlendirmelerimizi ifade ederken kullandığımız

bağlaçlar düşüncelerimizin esnekliği ve geliştirilebilirliği açısından oldukça önem arz eder.

Kesinlik bildiren bağlaçlar genellikle tek sonuçlu bir düşünce yapısı oluştururken,

olasılık bildiren bağlaçlar iki ya da daha fazla sonucu hesap etmemizi gerekli kılar.

21

Çocuklarımız daha çok küçük yaşlardan itibaren bizim bu bağlaçları doğru ve yerinde

kullanmamızla, esnek ve çok yönlü düşünmeyi öğrenebilirler.

Örneğin “belki” bağlacı olasılık bildiren bir bağlaçtır ve iki sonucun olabilirliğine de eşit

bir şekilde vurgu yapar: var-yok, doğru-yanlış, az-çok, hasta-sağlıklı vb.

“…e-bilir-…a-bilir” şeklinde ifade edilen yargılar da olasılık bildirir. Bir durumun

gerçekte olasılık taşıyıp taşımadığını değerlendirerek cümlelerimizi kurmalıyız. Bir durum

olasılığa açıkken onu kesinlik bildiren bir şekilde ifade etmemiz, hatalı düşünme tarzlarının

temel sebeplerinden birisidir.

Örneğin, spor yapanlar sağlıklı yaşar, gibi bir yargı gerçekte bir olasılık bildirirken,

sözünü ettiğimiz şekilde ifade edilmesi kesin bir yargı uyandırır. Bu cümlenin doğru şekli, spor

yapanların sağlıklı yaşama ihtimalleri daha fazladır, şeklinde olmalıdır. Bu örnekle birlikte

şunu da vurgulamalıyız: Çocuklarımızla konuşurken, sadece olasılıkları bildirmekle kalmamalı

aynı zamanda olasılıkların arasında bir derecelendirme de yapmalıyız; büyük ihtimalle, çok

büyük ihtimalle, belki, küçük bir ihtimalle, çok küçük bir ihtimalle gibi...

Olasılık bildiren ve kesinlik bildiren ifadelerin kullanımına ilişkin söylenecek çok şey

var. Hatta diyebiliriz ki, bağlaçların düşüncelerimizi ifade ederken doğru bir şekilde kullanımı

ayrı bir kitapçık olacak kadar geniş bir konudur. Biz bir noktayı daha vurgulayıp, diğer

prensibimize geçelim.

Olasılık bildiren ifadelerin kullanımında ortaya çıkan bir karışıklık ve düşünme

hatalarının oluşmasına sebep olan bir nokta da, olgular ile olaylar arasında ayrım yapamadan

konuşmaktır. Örneğin “Müslüman-bir şahıs anlamında değil, bir olgu anlamında- yalan

söylemez” ifadesi ile “Müslümanlar yalan söylemez” ifadesine bakalım. Birincisi bir olguyu

ifade ederken ve doğru bir vurgu iken, ikincisi “somut” bir grubu ifade etmektedir ve içinde

bir olasılık barındırır. Bir başka ifade ile birinci cümle bir gerekliliği ifade ederken, diğeri bir

gerçekliği ifade etmektedir.

Olasılıklı ifadelerin kullanımına çok küçük yaşlardan itibaren başlanması gerekir. Ama

bununla birlikte çocukların çok yönlü düşünmesi zamanla gelişeceği için, çocukların kafaları

karışmaması için ve bazı temel düşünce yapılarının oluşması için küçük yaşlarda kesinlik

bildiren ifadeler daha sık kullanılabilir.

Yine de “Akşam eve belki geç gelirim”, “topun belki balkondadır”, “Oyuncağını

düşürürsen belki kırılır” gibi ifadeleri doğru kullanarak ve bu kullanımlarda olasılığı ifade eden

bağlaca -belki- daha fazla vurgu yaparak ve bu bağlacın anlamını açıklayarak çocuklarımızı

olasılıklı düşünmeye hazırlamalıyız.

Aileı Akademisi, çocuklarla iletişimde rasyonelliği oluşturmada önemli bir konu olan

bağlaçların kullanımı, kesinlik ve olasılık bildiren ifadelerin doğru kullanımıyla ilgili daha

ayrıntılı seminer çalışmaları yapacaktır. Bununla ilgili Akademi’den bilgi alabilirsiniz.

22

12. Soru Sorun, Ama Nasıl?

Soru sormak, düşüncenin gelişmesi açısından anne-babaların yapabileceği belki de en

önemli faaliyettir. Soru, düşünmenin yegâne tetikleyicisidir. Hatta diyebiliriz ki soru olmadan

düşüncenin gelişmesi mümkün değildir. Bazen bir kişiyi, yıllarca süren düşünme(zlik)

uykusundan tek bir soru uyandırabilir.

Ne var ki, soru sormak gerçekten bir beceri işidir. Bazı sorular, karşıdaki kişide bir ufuk

açarken bazı sorular ise kafaları daha da karıştırabilir. Bazı sorular, yeni çıkarımlarda

bulunmaya teşvik ederken, bazıları sadece hatırlamayı gerekli kılabilir. Açıkçası soru sormak

da bağlaçların kullanımı kadar önemli bir konudur, hatta ondan da önemli. Bu konuda da

Akademi’nin özel çalışmaları olduğunu hatırlatarak, bu kitapçıkta soru sormaya ilişkin bazı

önemli noktalara vurgulayalım.

Çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirecek soru sorular sorabilmenin ilk şartı

soru çeşitleri hakkında bilgi sahibi olmaktır. Örneğin, cevabı kesin olan sorular olduğu gibi

cevabı kesin/net bir şekilde verilemeyecek sorular da vardır. Bazı sorular, sadece bilgi almayı

amaçlarken, bazı sorular ise o bilgiyi kullanmayı gerekli kılar. Bazı sorular tek cevaplı iken,

diğer bazılarının birkaç cevabı birden vardır. Bazı sorular çocuğu geçmişe götürürken, başka

bir grup soru çocuğun geleceği düşünmesine önayak olur.

Burada özelikle bilgi isteyen sorular ile akıl yürütme gerektiren sorular arasındaki fark

değinmek gereklidir. Bilgi gerektiren sorular gerçekte çocuğun düşünme becerilerini değil,

düşünme becerilerinin önemli bir aracı olan hafıza ve aktarmayı daha çok geliştirir ve bu tür

soruları sormak daha kolaydır. Akıl yürütme gerektiren sorular ise çocukların gerçek anlamda

düşünme becerilerini geliştiren, onları bir çıkarım yapmaya götüren ve sorulması daha zor

hatta iyi de bir beceri gerektiren sorulardır. Düşünme becerilerini geliştirmek için iyi

sorulmuş bir sorudan daha değerli bir şey olamaz.

Örneğin, İstanbul’u fetheden padişahın ismi nedir, gibi bir soru çocuktan bilgi isteyen

ve bir çıkarımda bulunmayı gerektirmeyen bir sorudur. Ama Fatih eğer İstanbul’un surlarını

yıkabilecek güçte toplar döktürmeseydi savaşın sonucu ne olurdu gibi bir soru, hem cevabı

kesin olmayan hem de çıkarımda bulunmayı gerektiren bir sorudur.

Benzer bir soruyu, okul öncesi çağındaki bir çocuk için şöyle sorabiliriz: Ekmeği kimler

yapar sorusu, çıkarımda bulunmayı gerektirmeyen bir bilgi sorusu iken, fırıncılar olmasaydı

ekmeği nasıl elde ederdik, gibi bir soru çıkarımda bulunmayı gerektiren ve birden fazla cevap

seçeneğine sahip olan bir sorudur.

Soru sormada amacı bulmayı gerektiren sorular sormak önemlidir. Bu tür soruların

soru edatı “niçin” sözcüğüdür. Niçin, şeklinde ifade edilen soruları çocuklarımıza sıklıkla

sormak, bir müddet sonra çocuklarımızın olaylar, durumlar ve ilişkiler hakkında farkında

olmadan “amaç” yönelimli düşünmesini sağlayacaktır. Sebep bildiren sorular da önemlidir.

Sebep bildiren soruların, soru edatı “neden”dir. Daha önceki maddede de ifade ettiğimiz gibi,

23

neden şeklinde ifade edilen bir soru çocuğun zihnini olayın/durumun öncesine götürecektir.

Niçin, şeklinde ifade edilen bir soru ise çocuğun zihnini olayın/durumun sonrasına

götürecektir. Mesela “Ellerimizi neden yıkıyoruz” sorusunun cevabı, “kirlendiğinden

dolayı”dır. Ama “Ellerimizi niçin yıkıyoruz?” sorusu amaç bildiren bir sorudur ve cevabı

“yemek yiyeceğimiz için” olabilir. Burada da görüldüğü gibi amaç soruları çocukları geleceğe

ilişkin düşünmeye alıştırır ve çocuklara yön duygusu kazandırır. Bu soru çeşidi, eleştirel

düşünme becerilerini kazanmak açısından da gelecekte faydalı olacaktır.

13. Televizyondan Uzak Durun

Mümkünse okul öncesi dönemde evinizde televizyon bulundurmayın. Ama bu

mümkün değilse, çocuklarınızın televizyon seyretmesi konusunda kesin kurallarınız olsun.

Günde 1-1,5 saatten fazla televizyon seyretmelerine izin vermeyin.

Televizyonun düşünme becerileri üzerindeki olumsuz etkisi, üzerinde sitemizde

yayınlanan haber ve yorum-analizlere bakabilirsiniz.

14. Kitap Okuyun, Yayın Dünyasını Takip Edin Ama Seçici Olun

Çocuk eğitimi ve gelişimi ile ilgili ülkemizde son yıllarda oldukça fazla sayıda yayın

yapılmaktadır. Ne var ki bu yayınların önemli bir kısmı tekrardan ibaret kalmaktadır. Bir diğer

kitabın söylediklerini başka bir kitap farklı cümlelerle tekrar etmekten öteye

gidememektedir.

Hatırı sayılır miktarda bir kitap ise çeviri yoluyla yayın dünyamıza kazandırılmaktadır.

Çeviri kitaplarda sıklıkla karşılaştığımız bir sorun “kültür” sorunudur. Özellikle Amerika ve

Avrupa’dan çevrilen kitaplar bizim toplumsal yapımız, kültürümüz, değer ve geleneklerimizle

uyuşmayan, bizim toplumsal koşullarımızı dikkate almayan pek çok öneri, tavsiye ve

yargılarla doludur. Bu kitapları okurken, bu soruna dikkat edilmelidir. Yine de bir kitabı

sadece çeviri bir kitap olduğu için, ya da Türk bir yazar tarafından yazıldığı için olumlu ya da

olumsuz kabul etmek fazla önyargılı bir yaklaşım olacaktır. Eleştirel düşünmenin bir alt başlığı

olan “eleştirel okuma” becerilerimizi kullanarak bu kitaplardan faydalanmalıyız.

***

Çocukların düşünme becerilerini geliştirmek için gerekli olan temel prensiple elbette ki

bunlarla sınırlı değildir. Biz burada önemli gördüğümüz prensiplerden bazılarını seçerek

aktarmaya çalıştık. Bu konuda da Akademi’nin web sitesini ve Akademi’de yapılacak

seminerleri takip etmenizi öneriyoruz.

Şimdi çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirmek için evde neler yapabileceğimize

ilişkin önerilerimize geçebiliriz.

24

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ÇOCUKLARIMIZIN DÜŞÜNME BECERİLERİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN

EVDE UYGULANABİLECEK BAZI ÖNERİLER

Çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirmek için Aileı Akademisi 5 temel konu

belirlemiştir. Bu konular birbiriyle bağlantılı etkinlikler ve oyunlar aracılığı ile

çocuklarımıza kazandırılmaya çalışılmaktadır.

Bu konular sırasıyla; dikkat-konsantrasyon, hafıza-hatırlama, geometrik-görsel algı,

akıl yürütme-mantıksal bağ kurma ve sorun çözme konularıdır.

Çocuklarımızın düşünme becerilerini geliştirmek için Akademi’de uzun araştırma ve

uygulamalar sonucunda hazırlanmış/seçilmiş 300’den fazla oyun ve oyuncak

kullanılmaktadır. Her yaş grubu için 40 hafta süren bir program, 14 sene boyunca devam

etmektedir. Yani 18 yaşına kadar çocuklarımızın bu konulardaki gelişimini sözünü

ettiğimiz yöntem ve program doğrultusunda planlı bir ortamda geliştirmek artık

mümkündür.

Bu kitapçıkta sizlere, bu konuların her birisinde evde neler yapılabileceğine ilişkin

öneriler sunuyoruz. Bu öneriler elbette ki, ortalama bir evin imkânları düşünülerek

hazırlanmıştır. İmkânların biraz daha geniş olduğu (zaman, yetenek, araç-gereç

açısından)ortamlarda yapılacak daha fazla şey vardır.

***

Çocuğunuzun topu çekyatın altına kaçtı. Eliyle uzandı ama alamadı. Sonra çevresine baktı. Nasıl

alacağını düşünürken annesinin oklavası aklına geldi. Ama bunun uzunluğunun yetmeyeceğini

düşündü. Ve sizden kılıcını da bu oklavanın ucuna bağlamasını istedi. Sonra bu yeni aleti çekyatın

altına sokarak topunu oradan çıkardı.

Çocuğunuzun burada kullandığı zihinsel beceriler

Problemin çözümü için gerekli olan araçlara dikkat etme (Oklavayı fark etme) Dikkati devam ettirme (oklavanın uzunluğunu arttırma)

DİKKAT/ KONSANTRASYON ALGILAMA

Uzun aletlerin işlevlerini hatırlama. HAFIZA / HATIRLAMA

Uzunluk-kısalık, darlık-genişlik, görsel konumu kavrayabilme

GÖRSEL ALGI-GEOMETRİK ZEKÂ

Oklava, kılıç ve sorun arasında mantıksal bağ kurabilme. AKIL YÜRÜTME-MANTIKSAL BAĞ KURMA

Sorunu çözme için planlama yapma. SORUN ÇÖZME

25

Bu örnekte görüldüğü gibi yaşamın her döneminde buna benzer sorunlarla karşılaşırız.

Bu sorunları çözebilmek için düşünme becerilerimizi kullanmaya ihtiyaç duyarız. Burada

kullanılan her bir aşamaya ilişkin evde neler yapabiliriz?

Dikkat ve Konsantrasyonu Desteklemek İçin Neler Yapabiliriz?

Dikkat zihinsel becerilerin ilk basamağıdır diyebiliriz. Öğrenmek dikkat etmekle başlar.

Ancak dikkat etmek kadar dikkati korumak ve sürdürebilmek de önemlidir. Dikkati görsel

dikkat ve işitsel dikkat olarak ikiye ayırabiliriz.

Dikkat ve konsantrasyon sorunları çağımızda özellikle çocuklarda sıklıkla

gözlemlenmektedir. Dikkat sorunları çocuklarımızı okul yaşamında ve sosyal yaşamda

oldukça fazla etkilemektedir. Dikkat ve konsantrasyon sorunu olan bir çocuk tabir

yerindeyse, daha başlamadan kaybetmektedir. Bu sebeple dikkat ve konsantrasyonu

geliştirmek için yapılacak etkinlikler önemlidir.

Oğlum dokuz yaşında. Okuldan her gün şikâyet alıyoruz. Dersleri dinlemekte zorlanıyor. Dikkati çabuk dağılıyor. Evde ödevlerine yardımcı oluyorum. Ama en fazla birkaç dakika sonra ya elindeki silgiyle oynamaya başlıyor ya da daha başka bir şeyle ilgileniyor. Bir şey yaparken çabuk sıkılıyor. Yaptığı şeyi yarım bırakıp, bir başka şeyle ilgilenmeye başlıyor. Ama çizgi film izlerken öyle değil. Çizgi filmi sonuna kadar yerinden kalkmadan izliyor. Dersleri zayıf, çünkü dikkat etmiyor. Aslında zeki bir çocuk. Ama dediğim gibi işte, dikkati çabuk dağılıyor.

9 yaşındaki bir oğlan çocuğunun Annesi Akademi’de çocuğunu tanıtırken…

Dikkati Neler Geliştirir?

Farklılıklar, benzerlikler, ayrıntılar, sıralamalar ve özellikleri kapsayan sorular sormak,

oyunlar oynamak ve bilgiler vermek bu beceriyi geliştirir. Çocuğumuzla dikkat çalışmaları

yapmak için yukarıdaki annenin anlattığı türden bir sorun yaşamayı beklememelisiniz.

Bu beceriyi geliştirmek için aşağıdaki önerileri uygulayabilirsiniz.

Dikkat oyunları, labirentler, puzzle’lar dikkati geliştirir. Çocuklarımızı erken

yaşlardan itibaren bu oyunları oynamaya teşvik edebiliriz. Bu oyunları onlarla

birlikte oynayabiliriz.

Bir kitabı okurken ayrıntılar hakkında çocuğunuza bilgi verin. Çocuğunuzun

dikkatini ayrıntılara çekin. Örneğin: Bu kitabı yazan kim, hangi yayın evinden

çıkmış, kim resimlemiş? Gibi sorulara sorup, bunları cevaplayın. Yine hikâye

içindeki farklılık ve benzerliklere vurgu yapın. Köpeğin ve Kurdun kulakları birbirine

ne kadar da benziyor, ama kurdun kulakları biraz daha dik duruyor, gibi

betimlemeler yapabilirsiniz.

Dikkati geliştirecek sorular sorun. Örneğin, penguenle leylek arasında bir benzerlik

var mı, farklılık var mı?

26

Bazı eşyaların bazı özellikleri açısından farklı türdeki varlıklarla benzerliklerini

vurgulayabilirsiniz. Bilgisayarın kablosu hangi hayvana benziyor? Sence Mouse’a

(Fare) neden fare demişler?

İçinde fark bulmacaların yer aldığı kitap ve dergiler alabilirsiniz. Bu tür fark

bulmacaları siz de bilgisayarınızda hazırlayabilirsiniz. Bu fark bulmacaları

hazırlarken kolaydan zora doğru bir yöntem takip edin. Tek ve belirgin bir farktan

başlayarak, daha çok ve ayrıntı farklara doğru bir yöntem takip edebilirsiniz. Bu tür

fark bulmacalarda resimde ne kadar unsurun olduğu önemlidir. Farkın ön planda

mı arka planda mı yer aldığı, farkın oluştuğu yerin önemli bir işlevde mi yoksa

görece önemsiz bir yerde mi olduğu fark bulmacayı kolaylaştırıp/zorlaştıran

etmenler arasındadır. Fark bulmacaları bu kriterler açısından kategorize etmelisiniz

ve kolaydan zora doğru uygulamalısınız.

Küçük farklılıkların oluşturduğu büyük sonuçlara vurgu yapın. Örneğin bir

maymunla bir insanın genetik şifresi arasındaki fark %1 oranı gibi küçük bir fark

olmasına rağmen bu fark “insan ve hayvan” gibi çok büyük bir farka işaret eden

etmenlerden birisi olabilir.

Piyasada yer alan yayınların büyük bir bölümü görsel dikkati geliştirmeye

dönüktür. Ancak çocuklarımızın işitsel dikkatini geliştirmek belki de bir o kadar

hatta daha da önemlidir. Çünkü akademik hayatın büyük bir bölümü, anlatma-

dinleme üzerine kurulmuştur. Çocuklarımızın işitsel dikkatini geliştirmek için,

örneğin ona bir hikâye anlatıp bu hikâyede geçen “kelebek” kelimelerini saymasını

isteyebiliriz. Bunun için önce çocuktan ne istediğinizi belirtin: “Ben şimdi sana bir

hikâye okuyacağım, sen bu hikâyede geçen kelebek kelimelerini sayacaksın. Ben

hikâyeyi bitirene kadar içinden saymaya devam et. Hikâyeyi bitirdikten sonra ben

sana soracağım.” Bu hikâyeye ilişkin başka sorular sorabiliriz. Örneğin, hikâyedeki

bazı yer, eşya ya da hayvan isimlerini değiştirip çocuğumuzdan değişiklikleri

bulmasını isteyebiliriz.

İşitsel dikkat çalışmalarında, bir önceki maddede verdiğimiz uygulamalarla birlikte

çocuğumuzun dikkatini çok yönlü geliştirmek için şunları da yapabilirsiniz: Örneğin,

kelebek kelimelerinin kaç tane olduğunu sorduktan sonra, hikâyenin ana temasına

ilişkin sorular da sorun. Kelebeğin başına ne gelmiş, ya da tavşanın havuçlarını kim

çalmış gibi. Bu uygulama çocuğumuzun bir taraftan kelebekleri sayarken bir diğer

taraftan da hikâyedeki başka unsurlara dikkat etme becerisini de zamanla

geliştirecektir.

Anlatıma dayalı işitsel dikkat çalışmalarında anlatılacak/okunacak metnin uzunluğu

da önemlidir. Bu metnin öncelikle kısa metinler arasından seçilmesi, sonrasında

biraz daha uzatılması ve çocuktan istenen şeyin de aşama aşama arttırılması uygun

olur.

27

Hafızayı/Hatırlamayı Geliştirmek İçin Neler Yapabiliriz?

Kısa ve uzun süreli hafızayı geliştirmek eğitimle mümkündür. Aşağıdaki kısa bilgiler bu

konuda size yardımcı olacaktır.

Çocuğun anlatmak istediklerini anlatması için ona fırsat veriniz

Çocuğun öğrendiği bilgileri ve yaşadığı olayları anlatması ve onun bunları

hatırlaması için yardımcı olunuz

Yaşadığı deneyimleri daha sonra hatırlayabilmesi için bu deneyimleri

anlayabilmesini sağlayınız.

Hafızayı geliştirici oyunlar oynayın. Örneğin dört hayvan resminin bulunduğu

kartları sırayla dizin. Sonra bunlara bir miktar bakmasını isteyin. Ardından bu

kartları ters kapayıp sırasıyla hatırlamasını isteyin. Bu oyunu farklı türlerde

oynayarak zenginleştirebilirsiniz. Örneğin, kartlardan bir tanesini eksiltip eksileni

bulmasını isteyebilirsiniz. Ya da, bu kartlara yeni bir tane ekleyip eklenen kartı

bulmasını isteyebilirsiniz.

Eşleştirme oyunları hafıza gelişimi destekleyen oyunlardır. Burada çift resimlerin

bulunduğu (örneğin hayvan resimleri olabilir) bir kart grubunu ters çevirdikten

sonra, birer birer açmasını isteyin. Kartları açtıktan sonra yine hemen kapayacak.

Sonra bir kartın eşine rastladığında o kartı eşini nerede açtığını hatırlayıp, o kartı

bulması gerekecek.

Çocuğunuzun hafızası kullanmasına yarayacak bazı teknikleri ona öğretin.

Kodlama, gruplama, bağ kurma gibi bu teknikler hakkında Akademi’den yardım

alabilirsiniz.

Çocuğunuza kitap okuyup kitapla ilgili sorular sorunuz.

­ Kitabı okumaya devam ederken sorular sorunuz. Örneğin bir önceki

sayfayla ilgili sorular sorabilirsiniz.

­ Kitap bittikten sonra kitaptaki yer isim ve durumlara ilişkin sorular sorunuz.

Bunun dışında da yaşamın içinde çocuğumuzun hafızasını kullanmasını sağlayan bazı

sorular sorabilirsiniz. Yakın ve uzak geçmişte yaşanan bazı olayları çocuğunuzun hatırlamasını

istemeniz bu konuda faydalı olacaktır:

Örnek Sorular

­ Fatma Hasan’a ne söylemişti?

­ Tatilde gittiğimiz köyün ismi neydi?

­ Babanın arkadaşı ne iş yapıyordu?

­ Almayı çok istediğin oyuncağın rengi neydi?

­ Mutfaktaki tabakta kaç tane elma vardı?

28

­ Araba, anahtarlık, kalem. Üstünü kapatıp aynı sırada saymasını isteyebiliriz.

­ Bisikletin parçalarını bana söyleyebilir misin? (Pedal, direksiyon, zincir, korna, oturak, sepet, vb.)

Kavram Gelişimini Geliştirmek İçin Neler Yapabiliriz?

Kavramlarla düşünür, kavramlarla iletişim kurarız. Kavramlar bir arabanın benzini

gibidir. Eğer yeterli kavramlara sahip değilsek düşünce yolunda fazla ilerleyemeyiz. Bu

yüzden çocuğumuzun kavram dünyasını geliştirmek için gayret sarf etmeliyiz. Bu eğitimle

mümkündür. Bunun için aşağıdaki ipuçlarından faydalanabilirsiniz:

Çocuğa bilgi dolu bir ortam sunmalıyız (Evde resimlerine bakabileceği kitaplar

bulundurmak; postane, çarşı, hastane, hayvanat bahçesi, tiyatro gibi yerlere

götürmek; çocukla sohbet etmek)

Çocuğun kavram geliştirebilmesi için algıladığı nesnelerin özelliklerini bilmesi

gereklidir. Bu yüzden bu nesnelerin özelliklerine dikkat etmesi için çaba

gösterilmesi gerekir. Örneğin elmanın şekline, büyüklüğüne, rengine, çıkarttığı

sese, tadına dikkat çekilmelidir. Aynı zamanda nesneleri de birbirleriyle

karşılaştırarak kavram gelişimini destekleyebiliriz. Örneğin elmayla armudun

özelliklerini karşılaştırabiliriz.

Örnek Sorular ve Oyunlar:

­ Tahtaya ve pamuğa dokun. Aralarındaki fark nedir?

­ Büyük ve küçük bir çocuk gösterip: Boylarına bak aralarındaki fark nedir?

­ Zayıf ve şişman bir çocuk gösterip: kilolarına bak aralarındaki fark nedir?

­ Bisikletin özelliklerini bana söyleyebilir misin? (Pedalları var, demirden

yapılmış, tekerlekleri var, tekerlekleri lastikten yapılmış, önünde kornası

var…)

­ Özelliklerini sayıp bir eşyayı bulmasını isteyebilirsiniz (yuvarlaktır, içinde

sayılar, duvara asılır ya da kola takılır vb.)

Dil gelişimini desteklemek için neler yapmalıyız?

Dil gelişimi bazı uzmanlara göre aynı zamanda zihinsel gelişimin de bir göstergesi

olarak kabul edilmektedir. Çocuklarımızın dil gelişimi anne karnında başlamaktadır.

Çocukların anne karnında 4-5. aydan itibaren işitme organları gelişmektedir. Bu aylardan

itibaren çocuklara okunacak hikâyeleri çocukların işittiği bilinmektedir. Dinleme dil

gelişiminin ilk ve en önemli basamağıdır.

29

Dil becerileri ikiye ayrılmaktadır: Alıcı dil becerileri ve ifade edici dil becerileri. Alıcı dil

becerileri dinleme ile ifade edici dil becerileri ise çocuğumuza konuşma fırsatı vermekle

gelişir. Televizyonun çocuklarımızın dil becerileri özellikle ifade edici dil becerileri üzerinde

olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bu sebeple çocuklarımızı TV karşısında uzun süre

bırakmamaya özen göstermeliyiz. Özellikle 0-3 yaş arasında mümkünse hiç TV

izlettirilmemesi uygun olur.

Çocuğumuzun dil gelişimi için aşağıdaki bilgiler size yardımcı olacaktır:

Onunla düzgün konuşmalıyız

Çocuğa kitap okumalıyız

Masal anlatmalıyız

Çocuğun okudukları, duydukları gördükleri hakkında sorular sormalı ve onun

cevaplarını dinlemeliyiz.

Kelime haznesini geliştirecek türden oyunlar oynamalıyız. Örneğin baba aklından

odada bulunan bir eşyanın ismini tutar, çocuk da bu eşyanın özellikleri ile ilgili

sorular sorarak eşyanın ismini bulur.

Eşya ve cisimler ile ilgili konuşurken “şu” veya “bu” gibi belirsiz ifadelerden

kaçınmalıyız. Şuradan bardağı getirir misin, şunu getirir misin gibi cümleler yerine

“Masanın üzerindeki bardağı getirir misin” “Mavi kalemi getirir misin” gibi

cümleler kullanmalıyız.

Her fırsatta çocuklarla konuşmalıyız. Yolda caddede yürürken çeşitli şeyler

hakkında sorular sormalıyız

Çocukların sordukları soruları dikkatle dinleyip cevaplamalıyız.

Çocuklarımız için evin bir köşesine astığımız bir panoya gün aşırı bir sözcük yazıp

anlamını çocuğumuza anlatabiliriz.

Görsel Algı/Geometrik zekâyı geliştirmek için neler yapabiliriz?

Görsel algı becerileri çocuğumuzun soyut düşünme becerilerinin gelişmesine önemli

bir katkı sağlar. Bu beceriyi geliştirmek için aşağıdaki bilgilerden faydalanabilirsiniz. Aslına

bakılırsa, Akademi’de üçüncü konu olan geometrik algı konusu kritik bir öneme sahiptir.

Çocuğun bir olayı, durumu kendi konumunu değiştirmeden zihninde yeniden kurgulamasına

bağlı olan bu oyunlar çocuğun soyut düşünme becerilerini geliştirdiği gibi, bir olaya/duruma

farklı açılardan bakabilme ve hızlı düşünme becerilerini de geliştirmektedir.

Geometrik algı konusunda Aileı Akademisi’nde her yaş grubunda ortalama 15 oyun

oynanmaktadır. Bu oyunlar yaşa ve zorluk düzeylerine göre gruplandırılmıştır. Bu konuda

oynanan oyunlar, kendi içinde bir sonraki oyuna hazırlık olacak şekilde aşamalandırılmıştır.

30

Bu konudaki oyunlar oynanırken, oyun rehberinin yönlendiriciliği, oyunu açıklayabilme

becerisi ve oyun içersinde verdiği ipuçları ve sorduğu sorular büyük önem kazanmaktadır.

Evde çocuklarımızın bu becerisini geliştirmek için yapılabilecek bazı etkinlikler

şunlardır:

Etrafımızdaki eşyaların konumlarına, açılarına, hacimlerine, büyüklük-küçüklük,

uzunluk-kısalık, darlık-genişlik özelliklerine dikkat çekmeliyiz.

Eşyaların değişmez bazı özelliklerinin bizim bakış açımıza göre değişebileceğini

göstermeliyiz. (Bir ağacın uzakta küçük gibi görünmesi, bir çay kaşığının suyun

içinde şeklinin bozuk gibi algılanması vb.)

Bir eşyanın yandan, önden, arkadan, tepeden görünümlerine dikkat çekebiliriz.

Bunun için şöyle bir oyun oynayabilirsiniz: Bazı eşyaların fotoğraflarını 4-5 açıdan

çekip bunların çıktısını alın. Sonra o eşyayı çocuğun karşısına koyun. Bu eşyaya

yukarıdan baksaydık nasıl görünürdü, bu resimlerden hangisi bu eşyanın yukarıdan

görünümünü veriyor, şeklinde bir soru yöneltin. Bu türden sorularla oyunu devam

ettirebilirsiniz.

Mantıksal Bağ Kurma Becerilerini Geliştirmek İçin Neler Yapabiliriz?

Çocuklar hayatın ilk yıllarından itibaren akıl yürütmeye başlar ve bazı basit çıkarımlar

yapabilirler. Bu doğal beceriyi bizim gayretimizle geliştirmek mümkündür. Aşağıda bu

beceriyi kazandırmak için bazı küçük bilgiler bulunmaktadır:

Bir sorunla karşılaştığı zaman bu sorunu kendi başına çözmesi için ona fırsat

vermeliyiz

Sorunu çözemediğinde kızmamalı sabırlı davranmalıyız.

Çözüm yolunu göstermeden önce çözüme götürecek ipuçları vermeliyiz: Sence

yaptığın bu kule niçin sallanıyor, kuleni ne tür bloklarla yaparsan daha sağlam olur”

gibi

Biz bir sorunu çözerken ona örnek olup nasıl mantık yürüttüğümüzü yüksek sesle

düşünerek gösterebiliriz: Seni 10 dk. İçinde okula bırakmam gerekiyor. Ancak sen

daha kahvaltını yapmadın. Bu kadar kısa sürede kahvaltı yapamayacağına göre,

sana bir sandviç yapalım. Okula giderken yersin.

Örnek sorular

­ Bu bardak elimden düşse kırılır mı? Neden? Bu bardak battaniyenin üstüne

düşseydi kırılır mıydı? Neden?

­ Bir ekmek evimize gelene kadar neler oluyor, anlatabilir misin?

31

­ Uçabilseydin neler yapardın?

­ İneğin sütü ile yağmur arasında bir ilişki var mı?

Sorun Çözme Becerilerini Geliştirmek İçin Neler Yapabiliriz?

Hayat aslında bir sorun çözme sürecidir. Hayatın ilk yıllarından itibaren bazı sorunlarla

karşılaşırız. Bu sorunları çözdükçe yaşam alanımız genişler.

Bir sorunla karşılaştığı zaman bu sorunu kendi başına çözmesi için ona fırsat

vermeliyiz

Sorunu çözemediğinde kızmamalı sabırlı davranmalıyız

Çözüm yolunu göstermeden önce çözüme götürecek ipuçları vermeliyiz: Sence

yaptığın bu kule niçin sallanıyor, kuleni ne tür bloklarla yaparsan daha sağlam olur”

gibi

Biz bir sorunu çözerken ona örnek olup nasıl mantık yürüttüğümüzü yüksek sesle

düşünerek gösterebiliriz: Seni 10 dk. İçinde okula bırakmam gerekiyor. Ancak sen

daha kahvaltını yapmadın. Bu kadar kısa sürede kahvaltı yapamayacağına göre,

sana bir sandviç yapalım. Okula giderken yersin.

Örnek sorular

­ Bu topu çekyatın altından nasıl alabiliriz? (diyelim ki oklavamız yok…)

­ Elektrikler gittiğinde mutfaktan yatak odasına nasıl gidebiliriz? (diyelim ki

fenerimiz yok)

­ Yağmurda ıslanmamak için ne yapabiliriz (diyelim ki şemsiyemiz yok)

­ Diyelim ki çantan yok, kitaplarını neyin içine koyarak okula götürürsün?

Çocuğunuzla İletişimde Çok Önemli Sorular

Sorular çocuğumuzun düşünme becerileri geliştirmek için anahtar bir rol oynar.

Soru sormanın kendisi de bir beceri işidir. Akademi bu konuda ayrı bir kitap hazırlığı

içindedir. Aşağıda çocuğumuzun akıl yürütme becerilerini harekete geçirecek temel

sorular bulunmaktadır:

Kim?: Faili bulmayı sağlar

Neden?: Olan şeyi olmasını sağlayan şeyi bulmayı sağlar (birden fazla olabilir)

Nasıl?: Olan şeyin olma yöntemi bilmemizi sağlar (birden fazla olabilir, kolay-zor,

kısa-uzun olabilir)

32

Niçin?: Yapılan şeyin yapılma amacı nedir? (birden fazla olabilir ve yapılan şeyin

olumlu-olumsuz kılabilir) Bu soru geleceğe dönüktür ve çocuğumuza aynı zamanda

yön duygusu kazandırır.