105
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2009/191 CELSE NO :69 CELSE TARİHİ :03.06.2010 BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909 ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298 ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924 KATİP :MEHMET ALİ ALTUNKAYNAK 128002 Mahkeme Heyeti Başkan Köksal Şengün ile Üye Hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 3 Haziran 2010 tarihli oturum açıldı. Tutuklu sanıklardan Fahri Kepek, Durmuş Ali Özoğlu, Mustafa Dönmez, Fatih Hilmioğlu ve Mehmet Haberal dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi. Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı. Tutuksuz sanıklardan Ahmet Hurşit Tolon ile sanıklar müdafilerinden sanık Ayhan Atabek müdafii Av. İsmet Koç, sanıklar Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş, Ahmet Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural, İlyas Çınar, Birol Başaran, Adil Serdar Saçan müdafii Av. Celal Ülgen, sanıklar Tuncay Özkan, Mesut Özcan ve Hüseyin Nazlıkul müdafii Av. Gizem Öcalan, sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafii Av. İlkay Sezer, sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Erol Mütercimler, Hatice Bahtiyar ve Levent Ersöz müdafii Av. Cavit Subaşı, sanıklar Taylan Özgür Kırmızı, Muhammet Sarıkaya ve Yalçın Küçük müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın’ın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı. Açık yargılamaya devam olundu. Geçen oturumdaki ortam doğrultusunda Telekonferans yoluyla sorgu ve savunmasının tespitine sanık Levent Ersöz sorgu ve savunmasına tespitine geçildi. Bu arada sanık Levent Ersöz’ün yanında müdafii Av. Ali Rıza Dizdar ve Zeki Aksoy’un da hazır olduğu anlaşıldı.

Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2009/191CELSE NO :69CELSE TARİHİ :03.06.2010

BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924KATİP :MEHMET ALİ ALTUNKAYNAK 128002

Mahkeme Heyeti Başkan Köksal Şengün ile Üye Hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 3 Haziran 2010 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Fahri Kepek, Durmuş Ali Özoğlu, Mustafa Dönmez, Fatih Hilmioğlu ve Mehmet Haberal dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.Tutuksuz sanıklardan Ahmet Hurşit Tolon ile sanıklar müdafilerinden sanık Ayhan Atabek

müdafii Av. İsmet Koç, sanıklar Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş, Ahmet Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural, İlyas Çınar, Birol Başaran, Adil Serdar Saçan müdafii Av. Celal Ülgen, sanıklar Tuncay Özkan, Mesut Özcan ve Hüseyin Nazlıkul müdafii Av. Gizem Öcalan, sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafii Av. İlkay Sezer, sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Erol Mütercimler, Hatice Bahtiyar ve Levent Ersöz müdafii Av. Cavit Subaşı, sanıklar Taylan Özgür Kırmızı, Muhammet Sarıkaya ve Yalçın Küçük müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın’ın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.Geçen oturumdaki ortam doğrultusunda Telekonferans yoluyla sorgu ve savunmasının

tespitine sanık Levent Ersöz sorgu ve savunmasına tespitine geçildi.Bu arada sanık Levent Ersöz’ün yanında müdafii Av. Ali Rıza Dizdar ve Zeki Aksoy’un da

hazır olduğu anlaşıldı.SANIK LEVENT ERSÖZ TELEKONFERANS YOLUYLA SORGU VE SAVUNMASININ

DEVAMINDA:Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun Sayın başkanım. Sayın başkan, delillerin ve hukuki

durumun değerlendirilmesine geçmeden hakkımdaki gizli tanık ifadelerine cevap vereceğim. İddianame ek klasör 237 de gizli tanık Kıskaç ve gizli tanık Selçuk kod adlı kişilerin ifade tutanakları yer almaktadır. Gizli Tanık Kıskaç’ın kimliği Osman Gürbüz’ün Avukatı tarafından duruşmada Mümin Geleş olarak açıklanmıştır. Bu şahıs Osman Gürbüz adlı kişiyle 2006 yılı içinde buluştuğunu ve sarhoş olan Osman Gürbüz’ün 2001 yılında afla cezaevinden çıktıktan sonra benim tarafımdan Silopi ve Cizre’ye gönderildiğini, sorgulara katıldığını, 2 HADEP’linin sözde kaybolması olayını yaptığını söylemektedir. Söz edilen tarihte ben Şırnak il jandarma komutanı idim. Şahsı tanımıyorum, ne görüşmüşlüğüm, ne konuşmuşluğum, ne de irtibatım vardır. Şimdi İddianame’yi hazırlayanlara sormak istiyorum: Osman Gürbüz’e bunlar sorulmuş mu? Beni tanıyor mu? Tanıyorsa nerede, ne zaman, nasıl tanışmışız? Sözde kaybolma tarihi nedir? Kendisi Şırnak’a ne zaman gelmiştir? Hangi olayın sorgularına katılmıştır? Sorguda

Page 2: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:2

kimlerle çalışmıştır? Kişilerin kaybolma olayını yaptığını itiraf ettiğine göre bu durum Silopi Cumhuriyet Savcılığına bildirilmiş midir? Bunlar sorulmadıysa, şimdi ben İddianameye niçin sorulmadan konulduğunu soruyorum. Niyet ve maksat nedir? 2 Kişi Silopi Merkez Karakoluna gelip ayrılmış, giriş ve çıkışları nizamiyedeki deftere attıkları imzalar ve görevli personelin ifadelerinden anlaşılmıştır. Bu şahısların Kuzey Irak’taki örgüt kamplarında çekilmiş fotoğrafları ele geçirilmiştir. Bu konuda Adli Tıp Kurumunca verilen raporlar mevcuttur. Bu konuda benimle ilgili takipsizlik kararı verilmiş ve kesinleşmiştir. Ancak dosya halen Silopi Cumhuriyet Savcılığınca soruşturulmaktadır. Ayrıca, Gizli Tanık Kıskaç, Jandarma Genel Komutanlığına rahatça girip çıkabildiğini, 2003-2004 döneminde Osman Gürbüz’ün adresini tespit konusunda Albay Hasan Atilla Uğur’u bana şikâyet ettiğini söylemektedir. Herhalde İddianame’yi hazırlayanlar, bu tanığın açık kimliği ile o yıllarda Jandarma genel Komutanlığına girip çıktığını Komutanlıktan sorarak teyit etmişlerdir ve ona göre iddianameye almışlardır. Çünkü Komutanlığa ne maksatla olursa olsun, giriş çıkışlar nizamiyede kayıt altına alınır ve takip edilir. Yok, eğer sormadılarsa şimdi sorulmasını talep ediyorum. Tanık açıkça yalan söylemektedir. Albay Uğur’u bana şikâyet eden olmamıştır. Ayrıca Silopi konusundaki beyanları da gerçeği yansıtmamaktadır. İfadede, Osman Gürbüz’ün 2001 yılında Rahşan affıyla çıktığı belirtilmektedir. Kamuoyunda Rahşan affı olarak bilinen kanunun kabul tarihi 21.12.2000’dir. Osman Gürbüz ise cezaevinden 2 Şubat 2001 tarihinde çıkmıştır. Kaybolduğu öne sürülen 2 kişiyle ilgili olay 25 Ocak 2001’de meydana gelmiştir. Nasıl oluyor da cezaevindeki bir kişi dışarı çıkıp bu işi yapabiliyor? Ayrıca, mahkemenizce, mahkemenizce Jandarma Genel Komutanlığından talep üzerine verilen cevabi bilgiler arasında Osman Gürbüz’ün 2003-2004 yıllarında ve Emekli Albay Aziz Ergen’in, Kom. Daire Başkanı olduğu dönemde Jandarma Genel Komutanlığı Karargahına, Güvercinlik Kışlasına giriş çıkış yaptığına dair kayda rastlanılmadığı, Osman Gürbüz’ün Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı haber elemanı olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmadığı belirtilmektedir. Gizli tanık ifadesinin 15. sayfasında, Osman Gürbüz’ün ajandasını çıkarıp görüştüğü generalleri gösterdi demekte ve benim Hasan Atilla Uğur ve Albay Aziz Ergen’le irtibatlı olduğumu söylediğini beyan etmektedir. Bu beyanı da gerçek dışıdır. Çünkü Albay Aziz Ergen Kom Daire Başkanı iken ben albay rütbesinde idim. İstihbarat Başkanı olduğum dönemde de Aziz Ergen Şırnak Gülyazı Sınır Alay Komutanıydı. Tanığa açıkça yalan söyletilmiştir. Sayın Başkan, iddia makamının benimle ilgili ikinci gizli tanığı Selçuk koddur. Bu kişinin ifadesi de Ek Klasör 237’de yer almaktadır. Şahıs ifadesinde 1997, 98 ve 99 yıllarında Ankara’ya gelip gittiğinde beni tanımış ve rütbem Yarbay Albay imiş. Beni tanıdığında ben JİTEM görevlisiymişim ve yurtdışı bağlantıları sağlıyormuşum. O dönemde Veli Küçük, A. Doğan, Savaş Yarbay, Kadir, Feramuz isimli kişilerle birlikte hareket ettiğimizi, Bursa Büyük Yıldız Otelinin altında bulunan bir restoranda birkaç kez görüştüğümüzü, kırmızı cıva işiyle uğraştığımı, illegal işlerim olduğunu, Eski MİT’çi Yavuz Ataç’ın benimle çok yakın ilişki içinde olduğunu, Diyarbakır’da bir kişinin öldürülmesi olayında irtibat halinde olduğumuzu ve Yavuz Ataç’ın MİT’e geri dönmesi için yardımcı olmaya çalıştığımı belirtmektedir. İddianame’yi hazırlayanlar, eğer bu şahsın ifadesinde geçen yıllarda benim hangi rütbe ile nerede görev yaptığımı ve hangi tarihlerde izin kullandığımı, sorma zahmetine girmiş olsalardı, bu tanığın yalancı tanıklık yaptığını anlar ve iddianameye koymak için düşünürlerdi. Bahsi geçen yıllarda ben Jandarma Genel Komutanlı Karargahında Personel Başkanlığı emrinde önce şube müdürü daha sonra Personel Yönetim Plan Yönetim Daire Başkanı olarak görev yapmaktaydım. Benim istihbarat hizmetlerinde görevlendirildiğim tek dönem 2003-2004 arasında sadece bir yıldır. Hizmet safahatımı gösteren Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğinin yazısını dosyada Ek-C olarak takdim ettim. İddia edilen tarihlerde Bursa’da bulunmadım. Bursa’ya 2002 yılının Ağustos’unda Bölge Komutanı olarak gittim. Diyarbakır’da çalıştığım tarihler de 2001-2002’dir. Sözünü ettiği kişileri tanımam ve hiç beraber çalışmadık. Hiçbir illegal işim ve yurtdışı bağlantılarım olmamıştır. Jandarma istihbaratının görev ve yetki alanı yurtiçi ve sorumluluk sahası ile sınırlıdır. Yavuz Ataç isimli şahsı da hiç tanımıyorum. Bütün bu hususları

2

Page 3: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:3

teyit etmeden şahsın yalan beyanlarını gerçek kabul edip iddianameye koyanlar acaba neden Diyarbakır’da bir kişinin öldürülmesi olayını iddianame’ye koymadılar? Çünkü onlar da bu şahsa nasıl ifade verdirildiğini biliyorlar. Mahkemenizce Jandarma Genel Komutanlığından talep edilen belgeler kapsamında verilen cevapta da bu yıllarda Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat başkanlığı ve istihbarat grup komutanlığı bünyesinde, Yarbay İrfan, Yarbay Savaş, Kadir, Feramuz isimlerinde personel bulunmadığı, Emekli Kıdemli Albay Arif Doğan’ın sözü edilen tarihlerde istihbarat başkanlığı ve istihbarat grup komutanlığı bünyesinde görev yapmadığı, 01 Eylül 1996, 05 Eylül 1997 tarihleri arasında Yalova İl Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı ve 22 Eylül 1997 tarihli İstanbul Bölge Komutanlığı emrine atanarak 1998 tarihinde de emekli olduğu. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de 25 Ağustos 1998 ile 18 Temmuz 1999 tarihleri arasında 2. Jandarma Er Eğitim Tugay Komutanlığı, Tugay’ın konuş yeri değişikliği nedeniyle de o tarihten emekli oluncaya kadar Bilecik de Tugay Komutanlığı görevini sürdürdüğü 2000 yılında da emekli olduğu belirtilmektedir. Bu cevap benim doğru söylediğimi teyit etmektedir. Sayın Başkan, üçüncü İddianamede, hakkımda ifade veren diğer gizli tanık ilk adım kod adlı kişidir. Bu şahsın gerçek kimliğini biliyorum. Bu şahıslar ilgili ip uçları Saygı Öztürk’ün ölüm kuyuları kitabının 150 ile 153. sayfalarında yer almaktadır. Ayrıca ek ifadesiyle attığı imza da isminin ip uçlarını da vermektedir. Bu şahıs hakkında o tarihlerde Habur Gümrük Kapısı bölgesinde insan kaçakçılığı, akaryakıt kaçakçılığı yaptığına ilişkin çeşitli duyumlar vardı. Bazı güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri tarafından kullanıldığı şeklinde bilgiler gelmekteydi. Bu kişiye zorla ifade verdirildiği ve bundan dolayı pişman olduğu, ancak yapacak bir şeyi olmadığını, ifade vermediği takdirde hayatından endişe duyduğuna dair çevresindeki kişilere konuşma yaptığı ve para aldığına dair bilgiler mevcuttur. Kitapta 2009 yılının Ocak ayı içinde Silopi’de dört kamu görevlisinin ülke gündemindeki davayla ilgili tanıklık yapacak adam aradıklarını, para teklif ettiklerini, bölgede görev yapan komutanların isimleri ve neler yaptıklarıyla ilgili bilgi toplayarak asker personel ile teröre karşı mücadele eden korucuları ve ailelerini suçlayıcı ifade verecek adam bulmaya çalıştıklarını, 1990’lı yıllarda burada görev yapan komutanların suç işlediğini biliyoruz. Bu suçlarla ilgili tanıklık yap, bunu yaparsan gizliliğin, güvenliğin sağlanacak, her türlü destek verilecek, para dahil veriliyor, yoksa bu davaya sen de sanık olarak girersin, seni de alacaklar dediklerine ilişkin hususlar da yer almaktadır. Bu talepleri ve tehditleri yapan kamu görevlilerinin bölgede terör örgütüyle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin terörle mücadele azim ve kararlılığının kırılmasını hedef aldıkları açıkça görülmektedir. Bu gücü nereden almaktadırlar? Bunlara kim emir vermektedir? Arkalarında hangi otorite vardır? Gizli tanıklık müessesesi işte böyle çalıştırılmaktadır ve bunları yapanların da kim oldukları ve niyetlerinin ne olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Gizli tanık ilk adımda işte bu yöntemlerle elde edilen kişidir. Bu kişiye ifade verdirenler ve kapı kapı dolaşan, dolaşanları kurtarmak amacıyla irticayla mücadele eylem planı iddianamesinde yine sahte ihbarlara yer verilmiştir. Sayın Başkan, Bu şahsın hakkımda verdiği ifadeye gelince; kendisinin tarihi belli olmayan bir dönemde iki adet telefonlardan numaralı telefonlardan beni arandığını ve açtığında İl Jandarma Alay Komutanı Levent Ersöz olarak kendini tanıtan kişinin kendisini sabah Jandarma Alay Komutanlığına çağırdığını beyan etmiştir. Bu telefon numaralarından hangisinden arandığını net olarak bilmediği gibi, bu numaralar Alay Komutanı tarafından kullanılan, yani Alay Komutanı makam telefonları değildir. Araştırıldığında görülecektir. Ben bu şahsı kesinlikle aramadım. Telefonlardan biri İl Merkez Jandarma Komutanlığına, diğeri sivil bir şahsa aittir, İl Merkez Jandarma Komutanlığına ait bu telefon da halen kullanımda değildir. Şahıs devamında makamıma geldiğini söylemektedir. Alay Komutanı makamına gelen herkes daha, önce de ifade ettiğim gibi kayıt altına alınır. Sorulduğunda bu husus ortaya çıkacaktır. Ayrıca, Ferhan isimli astsubaya yanındaki parayı sorup kendisine verdiğimi ve araba almasını söylediğimi ifade etmektedir. Birincisi, hiç tanımadığım şahsa 2,5 milyar gibi o dönemde oldukça yüksek bir meblağı niçin verdireyim? İkincisi bu paranın istihbarat ödeneği olduğunu düşündüğümüzde, bu

3

Page 4: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:4

para astsubayda değil, bankada bulunur. Diğer bir husus da tam hatırlayamamakla birlikte, o meblağ İl Jandarma Komutanlığı istihbarat ödeneğinin belki tamamına yakın belki yarısı kadar bir miktardır. Sarfı belgeyle yapılır ve dip koçanlıdır. Elden doğrudan verilmez. Sorulduğunda bunun da yalan olduğu ortaya çıkacaktır. Ben kendisini ne Yüzbaşı İsmail Cömert ne de kod isimlerini verdiği kişilerle tanıştırmadım. Kuzey Irak’tan gelen araçlara malzeme yerleştirilmesi ve bizim ele geçirmemizle ilgili söylediği hususlar da gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü İl Jandarma Komutanlığının Habur Sınır Kapısında ve gümrüklü sahada karakolu yoktu ve Irak’tan gelen araçlar önce sınır kapısında sonra gümrüklü sahada Sınır Jandarması ve Gümrük Muhafaza Görevlilerince aranıyordu. Ben hiçbir şekilde Yüzbaşı İsmail Cömert’e şahsın ifade ettiği tarzda emir ve talimat vermedim. Şahsın, Balveren köyünden PKK ile irtibatlı olup Irak’a taşınan şahsın takip edilerek Türkiye’ye getirildiği ve Kasrik Karakolu bölgesinde Ali Kemal Kod adlı kişi tarafından öldürüldüğü, benim Karakol Komutanını aradığım şeklinde hikâye ettiği olay da gerçeği yansıtmamaktadır. Kaldı ki, bu olayın akabinde, Şırnak’a taziyeye giderken Kasrik Boğazındaki yol kontrol noktasında sıkı arama yapılmasının nedenini sorduğu, bir arkadaşı tarafından kendisine gece Levent Ersöz’e silahlı saldırı yapıldığı, Levent Ersöz’ün kurtulduğu ve bir teröristin ölü ele geçirildiğinin söylendiğini ifade etmiştir. Böyle bir olay yoktur. İl Jandarma Komutanlığına saldırı yapılacak, böyle sansasyonel bir olay hiçbir yerde duyulmayacak, medyaya haber olmayacak, mümkün müdür? Böyle bir saldırı olayı derhal resmi makamlara bildirilir. Bahsettiği tarzda ve yerde şahsıma yönelik böyle bir saldırı ve bir şahsın öldürülmesi olayı olmamıştır. Hayal gücü geniş kişilerce ezberletilen senaryoya göre, şahıs tarih belirtmeksizin, kendisini makamıma çağırdığımı, birlikte yemek yediğimizi, Tümen Komutanı Yavuz Ertürk Paşanın yanına gidip görüştüğümüzü, helikopterle Habur Bölük Komutanlığına gittiğimizi, bizi orada İsmail Cömert, Apo, Selim Gül, Veli, Ali Kemal isimli personelin karşıladığını, Eren Karakoluna gidip Hezil Çayı kenarında gittiğimizi, Kuzey Irak tarafında da Cemil Bayık isimli teröristin çayın kenarına geldiğini, 3-4 dakika görüşüp birbirimize zarf alıp verdiğimizi, beyan etmiştir. Öncelikle ben böyle bir görüşme yapmadım. Buna ne benim ne Tümen Komutanının yetkisi yoktur. Bu teröristi gördüğümde yakalar adalete teslim ederdim. Çatışma esnasında da onu vururdum. Bu benim görevim. Ayrıca orada akan bir çay var ve zarf alınıp veriliyor. Çayın genişliği 20-50 metre arasında değişiyor. Arada böyle tabii bir engel durumunda olan bir çay varken nasıl oluyor da zarf alınıp verilebiliyor. Bu mümkün değildir. 24 Ağustos 2009 tarihinde terör örgütü PKK adına açıklama yapan KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı açıklamasında bu görüşmeleri kara çalma, çamur at izi kalır tutumunu ifade etmektedir. Ergenekon savcısı doğrularla yanlışları iç içe dizerek samimiyeti konusunda ciddi kuşkular yaratmaktadır diyerek bu düzmece yalanları ortaya koymuştur. Açıklama internette yayınlanmıştır. Böyle bir açıklamanın önünüze getirilmesinden de duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum ve bu şahsa ifade verdirenlerin, düşünce yapısını takdirlerinize sunuyorum. Şahsın söylediği Sınır Bölük Komutanı İsmail Bıçakçı’yı hatırlamıyorum ve onun bilgisi altında sınırdan 12 kişinin geçirilmesi, bu şahısların İstanbul’a götürülmesi, Silopi’de bir yazıhane açtırılması, Cemil Bayık isimli teröristle Irak, Türkiye, Suriye sınırlarının birleştiği bölgede ırmak kenarında telsizle görüşme yapıp telsizin pil ve kablolarının çıkarıp çaya attığımız yönündeki beyanları da gerçeği yansıtmamaktadır. Bu konuda da şahsın beyanında ismi geçen personelin ifadelerine başvurulduğunda gerçek ortaya çıkacaktır. Kaldı ki Sınır Bölük Komutanlığı İl Jandarma Komutanlığının kuruluşunda olmayıp Sınır Tümen Komutanlığına bağlıdır ve bir personelin isteği ile sınırdan 12 kişinin geçmesi mümkün değildir. Şahsın Gaffar Okkan’ın şehit edilmesi olayı, daha önce belirttiğim gibi, kendisine ezberlettirilen hususları anlatmasından başka bir şey değildir. Tamamıyla yalan ve iftiradır. Çünkü olayda planlayan ve icra eden olarak adını verdiği İstihbarat Şube Müdürü İsmail Cömert o tarihte kurs nedeniyle Ankara’daydı. Ertesi gün de yurtdışına gitmişti. Yani o tarihte Şırnak’ta değildi. Bu husus Jandarma Genel Komutanlığından sorulduğunda söylediğim teyit edilecektir. Bunun yanı sıra İl dışına yapılacak

4

Page 5: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:5

bir görevlendirme ancak bir üst komutanlığın müsaadesi ile olur. Bu konu da 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığına sorulabilir. Ayrıca anlattığı olayda adı geçen personelin ifadelerine başvurulduğunda da böyle bir husus olmadığı görülecektir. Kaldı ki, Gaffar Okkan’ın şehit edilmesi emniyet tarafından soruşturulmuş, olayı gerçekleştiren Hizbullah Terör Örgütü mensupları belirlenmiş, bir kısmı yakalanıp yargılanmış ve hüküm giymiştir. Ek Klasör 248 de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün PKK ile sözde Ergenekon terör örgütünün irtibatına ilişkin hazırladığı raporun 127. sayfasında, Ümit Fırat isimli şahsın ifadesinde, Rahmetli Gaffar Okkan’ın Hizbullah terör örgütünce şehit edildiğine ilişkin beyanı da bulunmaktadır. Ayrıca aynı sayfada dip not olarak, Rahmetlinin Hizbullah’a yönelik yaptığı başarılı operasyonlar, Güneydoğu’da bu örgüte ait hücre evleri, silahları, şehir ve dağ kadrolarını ortaya çıkardığından bahsedilmektedir. 9 Kasım 2005 tarihli Şemdinli İddianamesi olarak hukuk tarihinde yerini alan belgede de Rahmetli Gaffar Okkan’ın Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Diyarbakır’da görevli iken kurduğu ileri sürülen çete tarafından öldürüldüğü de iddia olunmuştur. Hizbullah terör örgütünün hedefi haline gelen ve herkesin bildiği bir gerçeğin, yalancı ve güvenilmez bir kişinin iftiralarıyla, tahrif edilmesi mümkün olmadığı gibi bu kadar iddia için de doğru olan var mıdır? Şahsın Şuayip Tanış’ı tehdit ettiğim, odun kömür ihalelerini kendisine vereceğim şeklindeki beyanları gerçek dışıdır. Çünkü kömür merkezden Jandarma Genel Komutanlığınca tertip edilmekteydi ve ihale yapılmamaktaydı. Gerek odun gerekse diğer ikmal edilecek malzemeler ise 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı bünyesindeki İhale Komisyonunca ihale ediliyordu. İl Jandarma Komutanlığı ile ilgisi yoktur. Ayrıca Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in kaybolması ile ilgili anlattıkları da yalan ve iftiradır. Bu iki şahıs daha önce de arz ettiğim gibi karakola gelmiş ve ayrılmışlardır. Daha sonra, soruşturma dosyası halen Silopi Cumhuriyet Savcılığında bulunmaktadır. Diğer taraftan ikinci iddianamede ifadesine yer verilen gizli tanık Kıskaç da bu iki kişinin kaybettirilmesi olayını Osman Gürbüz’e yaptırdığımı ifade etmiştir. Hangisi doğrudur? Doğru tektir. Bu şahıslar Karakola gelip ayrılmışlardır, bu husus bilimsel raporlarla da kanıtlanmıştır. Ayrıca Habur Gümrük Sahasına giriş çıkış konusunda, yerime atanan Alay Komutanı ile beraber bulunduğumuz esnada, Yeni Alay Komutanı’na atfen söylediği valiyi ara İsmail çocuğa kartını geri versin, bu mesele Gaffar Okkan meselesine dönmesin sözü kesinlikle yalandır. Sözünü ettiği Alay Komutanı o dönem Kurmay Albay olan Mehmet Çörten olup halen Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde tümgeneral rütbesiyle Tunceli Jandarma Bölge Komutanı olarak görev yapmaktadır. Kendisinin ifadesine başvurulduğunda gerçek ortaya çıkacaktır. Şahıs basında çıkan haberler ve kendisine ezberlettirilen konuları anlatmaktadır. Hakkımda yalan yere ifade veren bu kişiyle verdirten kişiler hakkında yasal işlem yapılmasını, şahsın ifadesinde adı geçen personelin ifadelerine başvurulmasını talep ediyorum. Ayrıca şahsın ek ifade tutanağında, verdiği isimlerden İsmail Cömert ve Selim Gül’ü tanırım. İkisi de Jandarma personelidir. Jandarma personeli olarak kod ismini verdiği personeli hatırlamıyorum, hatırlamam da mümkün değildir. Kod isimleri itibariyle kim olduklarını İstihbarat Şube Müdürü hatırlayabilir. Çünkü kod isimler görev esnasında kullanılır. Verdiği isimlerin bir kısmının Jandarma ile alakası olmadığı beyanından anlaşılmaktadır. Yine verdiği isimlerden hiçbiriyle samimiyetim yoktur. İllegal hiçbir iş yapmadım. Görev yaptığım süre zarfında kanun, nizam ve emirler dışına da çıkmadım. Jandarma tarafından hakkında yasal işlem yapılmış kişiler bile benimle samimi gösterilmiştir. İrtica ile Mücadele Eylem Planı iddianamesinde benim can düşmanım denilen kişi bile, adamım diye gösterilmiştir. Sayın Başkan, PKK/Kongra-Gel terör örgütü ile sözde Ergenekon terör örgütü arasındaki bağlantıyı ortaya koyabilmek için Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün 27 Şubat 2009 tarihinde hazırladığı ve sonucunu da sözde irtibat ve ilişki içine girdiklerinin değerlendirildiği gibi kesin ve net tespitlerin olmadığını belirten bir ifadeyle bağladıkları rapor, Ek Klasör 248’de bulunmaktadır. Bu raporun 163. sayfasında, dizin no 111 de PKK/Kongra-Gel terör örgütü içerisinde faaliyet gösterdikten sonra örgütten ayrılarak Avrupa’da yaşayan Selim Çürükkaya isimli teröristin Kanal 7 Televizyonuna verdiği röportaja yer verilmiştir. Bu şahıs röportajında

5

Page 6: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:6

Abdullah Öcalan’la sözde Ergenekon’un bağlantısının sürdüğünü, Abdullah Öcalan’ın 8-9 yıldır İmralı Cezaevinde kaldığını, Türkiye’ye getirildiği zaman mahkemelerde, jandarmada, özel kuvvetlerde ifadeler verdiğini, İmralı Cezaevini inşa eden komutanın Levent Ersöz şu anda Ergenekon Davasında firari olduğunu, Öcalan’ın ifadelerini alan albayın Hasan Atilla Uğur da şu anda tutuklu bulunduğunu, gelmek istediği noktanın Abdullah Öcalan’ın tamamen isimlerini saydığı bu kişilerin dediğini yaptığını, hiçbir iradesinin bulunmadığını, Sözde Ergenekon terör örgütü ne söylüyorsa onları yerine getirdiğini ifade etmiş ve röportajda bu raporda yer alan birçok yalan gibi teyit edilmeden, doğru kabul edilerek, sözde bağlantının unsurlarından biri olarak rapor kapsamına alınmıştır. Terörist başı 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanarak Türkiye’ye getirildiğinde ben Ek-C’deki Hizmet Safahatımda da görüleceği üzere, Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhında albay rütbesi ile Personel Daire Başkanıydım. İmralı Cezaevini yaptırma yetkisinin bir albaya ait olmayacağı açıktır. Ayrıca söz konusu cezaevinin inşası sırasında orada görev almadım. Terörist başı ile hiçbir görüşmem, hiçbir irtibatım olmamıştır. Onun üzerinde bu kadar etkim olsaydı, ülkede terör sorunu kalmaz, bugün açılım türünden kavgalar bile yaşanmazdı. Böyle gülünç bir iddia nasıl oluyor da rapora esas bir belge olabiliyor taktirlerinize sunuyorum. Sayın Başkan, her üç gizli tanığın ve Terörle Mücadele Şubesinin arz ettiğim raporundaki teröristin hakkımdaki beyanları tamamıyla gerçek dışı ve iftira niteliğindedir. Bu şahıslar hakkında işlem yapılmasını talep ediyorum. Sayın Başkan, ek klasörle ilgili bir hususu da belirtmek istiyorum. Hiçbir ne benim evimde ne de yakınlarımdan birinin evinde hiçbir belge ele geçirilmemişken, nasıl oluyor da Dizi Pusulası içerisinde Ek Klasör 113’de şüpheli Levent Ersöz’den elde edilen Cumhuriyetçi Çalışma Grubu ile ilgili belge çıktıları, Ek Klasör 114’de Levent Ersöz’den elde edilen düzmece darbeye ilişkin belge çıktıları ve slaytlar diye yazılabilmekte, yine nereden ve nasıl elde edildiği belli olmayan, benimle ilgisi olmayan, çoğu imzasız, orijinal olmayan ve üzerinde oynanmış bazı görüşme çözümlerinin de Ek Klasör 115’de şüpheli Levent Ersöz’le ilgili ses ve görüntü inceleme tutanakları ve bilgi notu diye belirtilmektedir. Bu nasıl bir yaklaşımdır. Hiç kimse bunun sadece maddi bir hata olduğunu söylemesin. Bu çok açık bir şekilde delil uydurmadır ve suçtur. Delillerin ve hukuki durumunun değerlendirilmesi, Sayın Başkan iddianameyi hazırlayanlar iddialarına temel teşkil eden suçlamalarını, tümü dijital ortamdaki, isimsiz, imzasız, hazırlayanın belli olmadığı, ele geçirilişi tartışmalı verilerden yola çıkarak yapmaktadırlar. Suçlamaların tamamının geçtiği yer Ankara ve zaman dilimi 2003-2004 yani bir yıllık dönemdir. Bunları sıralamak gerekirse: Bazı sanıklardan ele geçirildiği ileri sürülen ve bilgim dışında adımın geçtiği birer paragraflık bölümler ki bunlar Ergün Poyraz’a ve İşçi Partisi’ne atfedilen CD içindeki, Liman Lokantası’ndaki bir yemek, Ergün Poyraz’a para ödendiğine ilişkin, imzasız Word belgesi şeklindeki sözde makbuzlar. Kızımın eski komutanımla yaptığı bir telefon konuşması ve gönderdiği bir mesaj. Komutan emirleriyle bazı kişilerle yaptığımız görüşmeler. Gözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği belirlenmek istenmeyen bir mail ihbarı. Sözde darbe günlükleri ve eski kuvvet komutanlarına atfedilen konuşmalar ile Mustafa Balbay’dan ele geçirildiği ileri sürülen dijitaller içindeki değiştirilmiş bilgiler. Sözde darbe planı denen düzmece slaytlar ve bunları gönderen isimsiz, imzasız ihbar mektubu. Sözde Cumhuriyetçi Çalışma Grubu raporları denen slaytlar. Biri eski komutanımla 4 yılda 4 kez, biri emrimde çalışmış bir albay arkadaşımla 2008 yılında 2 kez yaptığım telefon görüşmem. Emeklilik dönemimde 1 kez katıldığım gizli olmayan Kent Otel toplantısıdır. Sayın Başkan, iddianameyi hazırlayanların öncelikli amacı; 2003-2004 dönemiyle ilgili iddialarına temel teşkil edilen dijitaller içindeki verilerin benden ele geçirilmediğine, kanunsuz delil sayılıp sayılmayacağına, dijital ortamda olması nedeniyle hiçbir isim, imza ve resmi belge niteliği taşıyıp taşımamasına, kim tarafından nereden, nerede hazırlandığına, buna ilişkin teknik bilgilerin kolaylıkla değiştirilebileceğine, askeri mevzuatın bağlayıcı hükümlerine, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının resmi cevabına ve suçun unsurlarının oluşup oluşmadığına dikkat etmeksizin,

6

Page 7: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:7

İstihbarat Teşkilleri ve Güvenlik Kuvvetlerinin teyit etmedikleri bir örgütün üyeliği konusunda suç isnadında bulunup, bunlara bir de emeklilik döneminde gizli toplantılar, toplantılara iştirak etmiştir gibi hiçbir kanıtı olmayan soyut bir iddia ile tüm sanıklara yapıldığı gibi hakkımda herhangi bir amaç suça yönelik eylem söz konusu olmadığı için yakalama tarihini suç tarihi olarak 15 Ocak 2009 ve suç yeri Ankara, yazarak temadi niteliği kazandırmak ve davadan tefrik edilmemi önleyerek burada yargılanmamı sağlamak olmuştur. Ancak şu hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. İddianamede, yukarıda belirttiğim gibi tüm suçlamalar 2003-2004 dönemine, yani muvazzaflık dönemime aittir ve suç teşkil ettiğini kanıtlayacak tek bir somut delil yoktur. Ayrıca iddianamenin, ele geçirilen istihbarı çalışma ve kişisel verilerin kaydedilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale ve yönlendirme faaliyetleri, kapatma davası süreci, son dönemde AKP’yi bölme çalışmaları, örgütün gerçekleştirdiği siyasi faaliyetler, sivil toplum örgütleri yapılanması, sivil toplum örgütleriyle ilgili alınan yukarıda yer almayan diğer ifadeler, yukarıda belirtilen sivil toplum örgütlerinin gerçekleştirdiği faaliyetler ve medya yapılanması başlıklı bölümlerinde benimle ilgili ne muvazzaflık nede emeklilik dönemime ilişkin hiçbir tespit, delil ve iddia bulunmamaktadır. Bu da temadi suç iddiasının mesnetsiz olduğunu ve İstihbarat Başkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra ve emekli olduğum dönemle ilgili üzerime atılmak istenen, muvazzaf ve emekli iken örgüt üyesi olduğum, gizli toplantılara katıldığım, örgütsel irtibatları sürdürdüğüm ve ADD içinde faaliyet yürüttüğüm gibi suç yaratma girişimlerinin de boşa gayret olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İnsanları haksız yere suçlama ve karalamanın ne hukukla ne vicdanla bağdaşan yönü yoktur. Örgüt üyeliği suçunun maddi unsuru fiilen bir örgüte katılmak, özgeçmiş raporu vermek, örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer almak, örgütten görev alıp yerine getirmek ve örgüt tarafından korunmasıdır. Manevi unsuru ise varlığını bildiği bir örgüte, bilerek ve isteyerek katılmak, verilen talimat, emir ve görevleri bilerek, isteyerek yapmaktır. İddianamede yer aldığı şekliyle, MİT Müsteşarlığının teyit edemediği, Emniyet Genel Müdürlüğü, 1 yıl süre ile karargâh sorumluluğunu deruhte ederek başında bulunduğum İstihbarat Başkanlığının bağlı bulunduğu Jandarma Genel Komutanlığının ve Genelkurmay Başkanlığının var olmadığını söyledikleri sözde bir örgütün varlığından haberdar olduğum ve bu örgüte fiilen katıldığım, bilerek, isteyerek örgüt adına faaliyet gösterdiğimi iddia etmek mümkün olmadığı gibi, bütün bunları kanıtlayacak tek bir somut delil yoktur. Biraz önce de arz ettiğim gibi bu suçlama 2003-2004 yılları arasında Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhında kanuna uygun olarak atandığım meşru bir görevde, yasalara, komutan emirlerine uygun olarak icra ettiğim ve içinde hiçbir suç unsuru olmayan görevlerin çarpıtılması ile üzerime atılan bir iftiradır. Hiçbir zaman hiçbir örgüte üye olmadım, kaldı ki varlığı bile kanıtlanamayan bir düzmece örgüte asla. Sayın Başkan, bu kovuşturma kapsamında, iddianamenin dayanağını oluşturan birçok belge soruşturma başlamadan önce internet ve bazı yazılı medya organlarında yayınlanmıştır. Şöyle ki, 1 Nisan 2001 tarihli Aydınlık dergisinde Ergenekon lobi belgesi, 30 Nisan 2001 tarihli Aksiyon Dergisinde Ergenekon, analiz, yeniden yapılanma, yönetim ve geliştirme projesi, 30 Nisan 2001 ve 01 Mayıs 2001 tarihli Yeni Şafak Gazetesi köşe yazılarında, 12 Mayıs 2001 tarihli Aksiyon Dergisinde sivil Ergenekon, 12 Temmuz 2006 tarihinde aloihbar.org adlı internet sitesinde Ergenekon lobi belgesi, 29 Mart 2007 tarihli Nokta Dergisinde Özden Örnek’e ait sözde darbe günlükleri ve sözde darbe planları, 2 Nisan 2007 tarihli Aksiyon Dergisinde jandarma istihbaratında kozmik telefon skandalı başlığı ile darbe günlükleri ile ilgili hususlar, 28 Nisan 2008 tarihli Aksiyon Dergisinde darbe suç değil mi? Başlığı altında sözde darbe planlarına atfen sözde darbecilerin yargılanması gerektiği haberi, 7 Haziran 2008 tarihli Taraf Gazetesinde sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu ile ilgili hususlar, 6 Temmuz 2008 tarihli Taraf Gazetesinde bir yıl önce nokta dergisinde yayınlanan sözde darbe günlüklerini Ergenekon Operasyonunu anlamak için her eve lazım rehber sür manşeti ile yayınlanmıştır. Ayrıca bu gazete ve dergilerde yayınlanan hususlar internet ortamında birçok sitede yer almıştır. Hâlbuki iddianameyi hazırlayanlar bu doküman ve haberlerde yer alan hususları şüphelilerden çıkan örgütsel

7

Page 8: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:8

doküman olarak ifade etmektedirler. Bu konuda dikkatinize sunmak istediğim husus sizin de malumunuz olduğu üzere İstanbul 12. Ağır ceza mahkemesinin Ergenekon lobi belgesiyle ilgili olarak vermiş olduğu bir karardır. Ki bu kararda MİT Müsteşarlığınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda da belgenin 12 Temmuz 2006’da internette yayınlandığı, ayrıca Aydınlık Dergisinin 1 Nisan 2001, Aksiyon Dergisinin 30 Nisan 2001 tarihli sayıları ile 30 Nisan 2001, 1 Mayıs 2001 tarihli Yeni Şafak Gazetesindeki köşe yazılarında haber konusu yapıldığı, söz konusu belgelerden konuya ilgi duyan çevreler ve haber kuruluşları tarafından bilgi sahibi olunduğu, kamuca bilinen bu belgelerin fotokopisinin şüphelide bulunmasının, önceki karardan farklı olarak tek başına suç örgütüne üye olduğuna dair delil niteliğinde bulunmadığı kararıdır. Deliller ve hukuki durumunun değerlendirilmesi başlığı altında, tarafıma yönelik iddiaların muvazzaflık dönemime ilişkin olması ve emeklilik dönemimle ilgili herhangi bir suç ve eylemime yönelik somut deliller bulunmaması ve muvazzaflık dönemime ilişkin olarak iddianameye temel oluşturan yukarıda tek tek sıraladığım haberlerin soruşturma başlamadan önce yayınlanarak kamuya mal olması, şahsım ve yakınlarımda hiçbir örgütsel doküman ve suç unsurunun ele geçirilmemesi ve bu mahkemenin emsal kararının da göz önünde bulundurularak örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçlamasının dikkate alınmaması gerektiğini takdirlerinize sunuyorum. Savunmanın buraya kadar olan bölümünde, terör örgütü üyeliği ve bu kapsamda bazı sanıklarla kurulmak istenen örgütsel bağ suçlamalarına karşı, tek tek samimiyetle, yasal dayanakları, çelişkileri ile yer, zaman ve tanık göstererek cevaplamaya çalıştım. Özellik arz etmesi ve kesinlikle içinde bulunmadığım, bizim tarafımızdan yapılmayan sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu ve sözde darbe planları ile ilgili çalışmalar hakkında, bunların iddianamede benim kişisel bölümümün kapsamı dışında olması nedeniyle, Delillerin ve Hukuki Durumunun Değerlendirilmesi ile ilgili bölümde yöneltilen iddiaları cevaplandırmayı müteakip geniş olarak arz edeceğim. Şimdi müsaadelerinizle delillerin ve hukuki durumunun değerlendirilmesi ile ilgili bölümde yöneltilen suç iddialarına cevap vermek istiyorum. Bu başlık altında şüpheli Levent Ersöz ün, Bursa’da istihbarat elemanı olarak kullandığı şüpheli Yüksel Dilsiz’e yaptırdığı illegal işler sebebiyle jandarma istihbarat daire başkanlığına atandığı iddia edilmektedir. Bu gülünç bir iddiadır. Şöyle ki, Jandarma generallerinin atanma esasları 2803 sayılı Jandarma Kanununun 14. madde b fıkrasında, generallerin atanmaları Jandarma Genel Komutanının lüzum göstermesi, Genelkurmay Başkanının teklifi, İçişleri Bakanının inhası, Başbakanın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanın onaylayacağı müşterek kararname ile yapılacağı hükme bağlanmıştır. Madde gayet açıktır. Jandarma Genel Komutanı sadece lüzum göstermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde general amiral atamaları Genelkurmay Başkanlığınca Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı ile yapılan uzun ve koordineli çalışmalar sonucunda planlanmakta ve onaya sunulmaktadır. Onaylayıp onaylamamak tamamen yürütme organının yetkisindedir. Kuşkusuz benim atanmamda da bu esaslar aynen uygulanmıştır. Ayrıca Yüksel Dilsiz isimli şahsa hiçbir illegal iş yaptırmadım. Bu şahsın yalan söylediğini kendisiyle ilgili bölümde delilleriyle ortaya koydum. İddianame’yi hazırlayanların bu kişinin beyanlarını teyit etmeden evinde ele geçirilen dijitallerdeki beyanlarını dikkate almadan ve istihbarat çalışmalarının uzun süreli olacağını göz ardı ederek benim Jandarma teşkilatındaki geçmişimi ve başarılarımı bir kenara bırakıp teşkilatın en üst komutanıyla görüştüğü yalanını delil olarak kabul edip iddianameye alması şahsıma yapılan haksızlığın çok ötesinde Türk Silahlı Kuvvetlerini küçük düşürmeyi hedef tutan beyhude bir gayrettir. Şiddetle reddediyorum. İddianamede Mehmet Şener Eruygur’la önceden tanıştıkları ve Ankara’da Ergenekon silahlı terör örgütünün talimatları doğrultusunda yürütme organını devirmeye yönelik olarak faaliyete geçen Cumhuriyet Çalışma Grubu adı altındaki oluşumu kurdukları, bu oluşumda alınan kararların uygulanması için emrinde görevli Hasan Atilla Uğur, Mustafa Koç, Cihandar Hasan Hanoğlu ve diğer görevlilerle birlikte koordineli olarak çalıştıkları anlaşılmıştır denilmektedir. İddianameyi hazırlayanların hangi somut, gerçek ve hukuki delillere dayanarak bu gerçek dışı ve kabul edilemez suçlamayı yaptığını merak ediyorum. Türk Silahlı

8

Page 9: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:9

Kuvvetleri Personel Kanununa göre, Jandarmanın Orgeneral Kadrosu Kara Kuvvetleri Komutanlığı kadrosu içinde gösterilmekte ve Jandarma Genel Komutanlığına Kara Kuvvetlerine mensup orgeneraller atanmaktadır. Orgeneral Eruygur Ağustos 2002 tarihinde bu şekilde Jandarma Genel Komutanlığına atanmıştır. Ben de aynı dönemde Bursa Jandarma Bölge Komutanlığına atandım. Kendisini ilk kez 13 Eylül 2002 tarihinde Bölge Komutanlığını denetlemeye geldiğinde gördüm ve tanıdım. Bu da tamamıyla yasaların zorunlu kıldığı, görevlerimizden kaynaklanan, komutan ve maiyeti arasında kaçınılmaz meşru bir tanışmadır. Daha önce hiçbir şekilde karşılaşmamız olmadı ve emrinde çalışmadım. Resmi ve sosyal amaçlı toplantılarda dahi hiç karşılaşmamıştım. Cumhuriyet Çalışma Grubunun kurulmasına ilişkin sözde terör örgütünün talimatı nerededir, kim tarafından kime verilmiştir? Böyle bir belge veya ifade nerede, kimden ele geçirilmiştir? Ben ne Jandarma Genel Komutanından ne de başka her hangi bir kişiden böyle bir talimat almadım ve adı geçen rütbeliler de böyle bir talimat vermedi, verildiğini de duymadım. İddianamede de buna ilişkin bir kanıt yoktur, sadece soyut bir iddia vardır. Böyle bir çalışma grubu kurulmamıştır. Bu konuda devletin en saygın kuruluşlarından birinin en yüksek kademesinin bile verdiği cevap yok kabul edilerek insanların haksız ve mesnetsiz olarak suçlanmasını anlamak mümkün değildir. İddianamede bu sözde grupla ilgili yer alan isnatların gerçeği yansıtmadığını, savunmamın birçok yerinde ortaya koydum. İstihbarat Başkanlığına atandığımda, adı geçen rütbeli personelden H. Atilla Uğur Mali Teknik Daire Başkanı, Yaşar Cihandar Hasan Hanoğlu Plan ve Güvenlik Daire Başkanı olarak görev yapmaktaydı. Yani benden önce atanmışlardı, kendileriyle daha önce ne tanışmışlığımız ne de birlikte çalışmışlığımız vardı. Kendilerini göreve başlayınca tanıdım. Mustafa Koç ise İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğünün kurulmasıyla Personel Başkanlığınca yasal ve normal prosedürler gereğince atanmıştır. Birbirlerini daha önce tanımayan sadece askeri görevleri nedeniyle bir araya gelen insanların olmayan bir grup kurdukları ve örgütsel bağ içinde oldukları iddiası, mantıksız ve mesnetsiz bir suçlamadır. Bu kişiler emrimde çalışan resmi görevlilerdir ve görev alanlarına giren konularda koordineli çalışmak resmi görev ve sorumlulukları kapsamındadır. Kaldı ki. Başkan olarak benim emrimdeki tüm unsurların koordineli çalışmasını sağlamak asli sorumluluğumdur. Karargâh çalışmasının da zorunluluğudur. Ayrıca MY 75-1 (B) Yönergesinin de amir hükmüdür.Sayın Başkan, üst seviyedeki karargâhlarda belirli proje konuları için çalışma grupları kurulur ve proje sonunda da çalışmasını tamamlayınca görevi sona erer. Proje konusu görevlendirilen, proje konusu, görevlendirilen personel, vazifeleri, proje takvimi maliyet analiz bilgileri, bütçe bilgileri gibi hususlarda proje tanıtım dokümanları ve teşkil görevlendirme emirlerinde yer alan hususlardır. Bu çalışma grupları komutan, karargâhın amiri veya görevlendirmeye yetkili amir tarafından verilen yazılı bir emirle faaliyete geçerler. Bu çalışma grupları, karargâhın konuyla ilgili birimlerinden belirlenen personelin katılımıyla oluşturulur. Büyük karargâhlarda şube düzeyinde küçük bir birimde iddia edildiğinin aksine sözde çalışmaları yürütebilecek bir çalışma grubu oluşturulamaz. Böyle küçük bir şubenin ne personel miktarı, ne rütbeleri, ne bilgi ve deneyimleri ve ne de görev kapsamları buna imkân vermez. Bahsi geçen çalışma grubu için benim başkanlığım döneminde böyle bir şey olmamıştır. Ayrıca çalışma grubunun yürütme organını devirmeye yönelik olarak faaliyete geçtiği ifade edilmektedir. Mevcut olmayan ve sadece yakıştırma olan bir grup nasıl olur da elinde her türlü erki bulunduran yürütme organını devirebilir. Bunu anlamak gerçekten mümkün değildir. İddianameyi hazırlayanlar şüphelinin Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur çağırıyor diye birçok medya yöneticisi ve gazeteciyi komutanlığa çağırıp Hasan Atilla Uğur’la birlikte görüştükleri, yaptıkları bütün görüşmeleri gizli kameraya kaydedip daha sonra gizli evrak gibi dökümlerini yapıp Cumhuriyet Çalışma Grubu devre raporlarında anlattıkları, yapılan çekimlerin illegal olması sebebiyle resmi kayıtlara aktarılmayıp, bu grubun özel istihbarat adı altında Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün arşivine aktardıkları, şüphelinin emekliliği döneminde de örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığı, ayrıca kent otelde yapılan toplantılara sürekli iştirak ettiği tespit edilmiştir

9

Page 10: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:10

şeklindeki suçlamalara gelince. Öncelikle iddianameyi hazırlayanların askerlik hizmetlerini yaptıklarından şüphe ettiğimi ifade etmek istiyorum. Çünkü askerlik hizmetini hangi statüde olursa olsun Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapmış olan herkes disiplin anlayışının esasını oluşturan emirsiz hiçbir şeyin yapılamayacağını bilir. Eğitim birliğine katılan Mehmetçiğin bile hafızasına öncelikle emir nedir, disiplin nedir, bunlar kazınarak öğretilir. Silahlı Kuvvetlerde herkes rütbesi ve makamının yetki ve sorumluluğunu taşır. Bu konudaki mevzuatı açıklamıştım. Karargâh personeli olarak sadece komutan kararını alıp emrini verinceye kadar komutana görüşlerimizi ve tekliflerimizi sunarız. Karar verildikten sonra, o emir astlar tarafından sorgulanamaz ve yerine getirilir. Bu askerliğin temel anlayışı ve İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinin ve Askeri Ceza Kanununun açık hükmüdür. Bunları kesinlikle suçlama ve sorumluluktan kaçma olarak algılanmamasını istiyorum. asla böyle bir düşüncem yoktur ve olmamıştır. Askerlik yaşantım boyunca, ayrıntılarını açıkladığım askeri mevzuat hükümleri ve komutanlık emirlerine ilişkin esaslardan hiç ayrılmadım. 30 yıl boyunca amirlerimden tek bir ikaz bile almadan hizmetimi tamamladım. İddianame’deki Jandarma Genel Komutanı çağırıyor diye ifadesinden, komutanın emri ve bilgisi olmadan benim yetkilerimi aşarak görüştüğüm anlamı çıkmaktadır ki asla böyle bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki, iddianame aynı örgüt yapısı içinde olacaksınız ve üst düzey yöneticinizden habersiz iş yapacaksınız. Nerde kaldı hiyerarşi, insaf, olamaz bu kadar. Sayın Başkan, görüşmeleri kaydetme konusundaki komutanlık emirlerini bir kenara bıraksak bile istihbarat başkanlığının istihbarata karşı koyma görevi çerçevesinde alınması ve denetimi gereken bazı görevleri de vardır. Görüşülen kişilerin protokol kapısından girmeleri ve nezaketen aranmamaları ve cep telefonlarının alınmaması da dikkate alınarak görüşmeyi kayıp altına alıp değiştirme sızdırma ve teşkilat aleyhine kullanma gibi ihtimallere karşı görüşmeler kayıt altına alınmış ve arz edilmiştir. Bu kişiler, açık iletişim vasıtalarıyla, yani telefon veya Ankara’daki temsilcileri üzerinden, Komutanlık sekreterliğince açık olarak davet edilmiş olup görüşmelerin hiçbir gizli yönü de yoktur. Ayrıca sözde aynı terör örgütü içinde yer alan kişilerin aralarındaki görüşmelerin kayda alınmasının mantığı olamaz. Yapılan çekimlerin resmi kayıtlara aktarılmayıp Cumhuriyet Çalışma Grubunun özel istihbarat adı altındaki sözde Ergenekon silahlı terör örgütünün arşivine aktarıldığı ifadesi de zorlamadan başka bir şey değildir. Böyle bir arşiv nerede kimde ele geçirilmiştir. İddianamede bununla ilgili tek bir husus yoktur. Hukukta zorlama olamayacağı gibi sadece bir gerçek vardır. O da devletin resmi kurumlarınca verilen resmi cevaplardır. Gerçek olup olmadığı, hangi yollarla elde edildiği ve kanunen delil olup olmadığı açıkça belli olmayan, sadece falancanın ofisinde ele geçirildiği söylenen ve kurgulanmış bazı sözde belgelerin, resmi cevapların aksine, delil addedilerek, insanların haksız yere suçlanması bir hukuk devletinde olabilecek bir şey değildir. Sonuç şudur ki, olmayan bir grubun, olmayan devre raporlarında anlatmak ve olmayan bir örgütün olmayan arşivine aktarmak doğru değildir, mümkün de değildir, Arşiv hususunu Jandarma Genel Komutanlığından sorulmasını talep ediyorum. Emekli olduktan sonra da örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığım iddia edilmektedir. Bu suçlama sadece benim bu dosyadan tefrik edilmemin önüne geçilebilmesi için yapılan bir oyundur. İddianameyi yazanlara soruyorum; kiminle, nerede, hangi konuda gizli toplantılar yapmışım veya toplantılara katılmışım? Bu toplantılarda neler konuşulmuştur. Bunları neye dayanarak yazdılar? Bu iddiayı ispatlamak zorundadırlar. Ben ne muvazzaf iken ne de emekli olduktan sonra hiçbir gizli toplantıya katılmadım, toplantı yapmadım. Dosyada bununla ilgili tek bir husus yoktur. Kaldı ki, örgüt dokümanlarda, dokümanlarında ismimin geçtiğini bu nedenle örgüt üyeliğim ve gizli toplantılara katıldığım iddiası, ek klasör 116 dizi no 45 de dikkatinize sunduğum tutanakla çürütülmektedir. Kent Otel’de yapılan toplantılara sürekli iştirak ettiğimin tespit edildiği iddia edilmektedir. Adı geçen otelde yemekli bir toplantıya bir kez, 2006 yılının Mayıs ayında, katıldım. Yanımda arkadaşım İlhan Özcan da vardı ve yemek parasını cebimizden ödedik. Toplantı otelin zemin üstü katındaydı, gizli değildi ve bir örgüt toplantısı hiç değildi. Düşünün ki, katıldığım o toplantıda eski bir içişleri bakanı, 2 emekli üst düzey komutan,

10

Page 11: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:11

bir rektör, birkaç akademisyen, yargı mensupları, gazeteciler ve bu kişilerin birçoğunun koruma polisleri ve personeli vardı. Şimdi böyle bir ortamda nasıl bir gizli toplantıdan söz edilebilir? Toplantıya bir savcı arkadaşımın daveti üzerine katıldım ve ondan sonra bir daha katılmadım. 3. İddianamede Sanık Engin Aydın’ın ajandasından ele geçirildiği öne sürülen bilgiler de bir kez katıldığımı doğrulamaktadır. Bunu savunmamın ilerleyen bölümünde detaylı olarak açıklayacağım. İki satır kaldı. Kaldı ki, 3. İddianamenin 29. sayfasında, Kent Otel Toplantılarının gizli toplantı olmadığı kabul edilerek, yönü, toplantılara katılanların sözde örgütün amacından haberdar olup olmadıkları şekline dönüştürülmüştür. Sürekli katıldığımı iddia edenler bunu ispatlamak zorundadırlar. “

Naip Hakim Hüsnü Çalmuk:”Başkanım bir on dakika ara verebilir miyiz, ilaç verilecek?”Duruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Sanık Levent Ersöz tekrar huzura alındıTelekonferans yoluyla sorgu ve savunmasına devamla.Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”Sanık Levent Ersöz:”Sayın Başkan bu konuda ibretlik bir belgeyi dikkatlerinize sunmak

istiyorum. Ek Klasör 228, sayfa 5’de; Cumhuriyet Başsavcılığının 28 Haziran 2008 tarihli talimatıyla haklarında teknik takip yapılması takip teknik takip çalışması yapılan 24 kişinin mevcut durumlarının bildirilmesinin istendiği ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü de 29 Haziran 2008 tarihinde şahısların mevcut durumlarını Başsavcılığa bildiren bir belge vardır. Yazıda birçok kişi hakkında dokümanlarda adı geçtiği, kimlerle irtibat halinde olduğu, toplantılar düzenlediği, toplantılara katıldığı, örgütsel bağı ispatlayacak bilgiler olduğu, ülkede ekonomik kriz oluşması gerektiğini söylediği, sivil toplum örgütlerini yönlendirmeye çalıştığı, bazı kişilerle fotoğrafı olduğu, ulusalcı görüşe sahip birçok siyasetçi, işadamı ve akademisyenle Kent Otel’de toplantılara katıldığı, asker adına hareket ettiğini söylediği, darbe zemini oluşturmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğu, üniversite gençliğini yönlendirdiği, birinin legal ve illegal işlerini takip ettiği, bir yabancı misyon şefi ile gizli ve kapalı toplantılara katıldığı, gibi bilgiler verilmiştir. Bu ifadeler bir güvenlik birimi tarafından yapılan fişlemenin net bir göstergesidir. Ayrıca bu iddialar örgütsel yapı ispatlanmadıkça suç teşkil etmemektedirler. Çok dikkat çekici diğer bir husus da ulusalcı görüşe sahip birçok siyasetçi, işadamı ve akademisyenle Kent Otel’de toplantılara katıldığı ifadesidir. Bunu yazan ve imzalayan güvenlik görevlileri, bu yazıyı işleme koyanlar, acaba ulusalcı görüşe sahip olmayı ne zamandan beri suç saymaktadırlar. Ulusalcı değil de mandacı görüşe mi sahip olmak gerekiyor? Ya da şeriatçı veya Fetullahçı olmak mı gerekiyor? Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyette başka bir görüşe mi sahip olunmalı? Yoksa bunu yazarak kendilerinin sahip olduğu görüşün dışındakileri böyle bir kategoriye sokarak toplumda potansiyel suçlu mu yaratmak istiyorlar? Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyette ulusalcı görüşe sahip olduğu için insanların suçlanacağını bin yıl düşünsem aklıma getirmezdim. Ayrıca kamuya açık bir yerde yapılan, gizli olmayan yemekli bir toplantıyı gizli göstererek adaleti yanıltma gayretlerine gerekçe mi bulmaya çalışıyorlar. Toplantıya kimlerin katıldığını takip edenler ve resim çekenler, basına verenler, inanıyorum ki, konuşmaları da kaydetmişlerdir. Toplantıları suç gibi gösterenler, konuşanları, konuşulanları, en azından benim katıldığım toplantıdaki konuşmaları ortaya çıkarsalar, bu ifadeleri yazdıkları için varsa utanma duyguları, yüzleri kızarırdı. Diğer bir husus, şahsımla ilgili olan bir ifadedir. Jandarma İstihbarat Başkanlığı yaptığı, Ergün Poyraz’ı Levent Ersöz’ün koordinesinde Jandarma Genel Komutanlığı adına istihbarat elemanı olarak kullandığı. Ergün Poyraz’dan çıkan dokümanlarda Levent Ersöz’ün isminin geçtiği, ayrıca ele geçirilen diğer dokümanlarda da ismimin geçtiği ve bu dokümanlara göre örgütün toplantılarına katıldığı anlaşılmıştır demektedir. Diğer kişilerle ilgili sözde mevcut durumları ortaya konurken, benim bu tarih itibariyle 4 yıl önce yaptığım görev ön plana çıkarılmakta ve bu makam ve o makamda görev yapmış olmak potansiyel suç ve suçluluk olarak gösterilmektedir. Bu nasıl bir mevcut

11

Page 12: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:12

durum tespitidir? Gerçekte bunun anlamı seninle ilgili bir şey yok ama sen potansiyel suçlusun ve bu görevi yaptığın için de bu suçu işlemişsindir teziyle yaklaşıp, kişileri karalamaktan başka bir şey değildir. Ergün Poyraz da ve İşçi Partisinden ele geçirildiği ileri sürülen dijitallerle ilgili cevaplarımı arz etmiştim. Bu konuda asıl sorulması gereken sorular şunlardır. İddianamede 29 Haziran 2008 tarihi itibariyle adımın geçtiği başka bir doküman yoktur. Peki, bu ifade neye göre yazılmıştır? Eğer bahsi geçen sadece yukarıda belirttiğim iki konu ise bunlarla toplantı, hele gizli bir toplantı ibaresi bile geçmemişken nasıl böyle bir kanıya varılmıştır? Bu belgelerde de Kent Otel Toplantısı gizli bir toplantı kabul ediliyorsa, o tarih itibariyle onunla ilgili hiçbir belge, ifade yoktur. Toplantıya katılan görüş açıklayan, siyasetçi, bürokrat diğer kişiler niçin kovuşturmaya dahil edilmemiştir. Geriye tek bir husus kalmaktadır. O da muvazzaflık dönemime ilişkin sözde dokümanlardır ki, iddianamede bunların 1 Temmuz 2008 tarihindeki operasyonlarda bazı sanıklardan ele geçirildiği yazılıdır. O zaman bu sorunun cevabı şudur: Bu dokümanlar, operasyondan önce kendilerince yaratılmıştı, ellerinde mevcuttu ve onu yazdılar. Bu hususun kanıtı, 10 Temmuz 2008 tarihinde mahkemenize sunulan 1. iddianamenin 72. sayfasında Şener Eruygur, Hasan Atilla Uğur ve Hurşit Tolon’dan elde edilen Yakamoz, Ayışığı, Eldiven gibi örgütsel içerikli dokümanlarda darbenin nasıl yapılacağı şeklindeki ifade üzerine Sayın Hurşit Tolon’un Avukatı tarafından 6 Temmuz 2008 tarihinde bile bu bilgilerin kendilerine sorulmadığı ve ele geçirilmediği yönündeki beyanları ve yine, Temmuz 2004’de Faruk Demir isimli kişinin bana getirdiği 4 sayfalık nottur. Veya daha önce ifade ettiğim gibi operasyondan önce besleme medyaya servis edilip yayınlatılan dokümanlarsa bu da yine bu belgelerin kendi ellerinde hazır olduğunu gösterir. İddianame, aleniyet kazanan bu düzmece belge ve bilgilere göre hazırlanmıştır. Bir kişinin başkasında ele geçtiği ileri sürülen dokümanda isminin geçmesi, nerede, ne zaman, kiminle yapıldığı belli olmayan toplantıya katıldığı gibi çok genel ifadeler üzerine bu kişiler hakkında arama, el koyma, gözaltına alma kararları verilmesinin talep edilmesi de düşündürücüdür. Kendi bölümünde ifade veren verdirilen kişilerin bazı kişiler hakkında suç işlediğine ilişkin hususlar vardır. O zaman sormak istiyorum. bunlara niçin işlem yapılmamıştır. Niyet ve hedef bellidir. Bütün bu hususlar iddianameyi hazırlayanların aleyhime delil yaratma ve dosyadan tefrik edilmemi önlemeye yönelik bilinçli ve kasıtlı bir davranışıdır. Sorgumda birkaç kez Mustafa Balbay ile görüştüğüm şeklinde bir ifadem olmuştur. Görüştüğümü ve görüşme nedenini anlattım. Aradan altı yıl geçtiği için ve rahatsızlığım nedeniyle konuları tam olarak hatırlayamadığım ama görüşme konusunu söylemiştim. Unutulmamalıdır ki, gözaltına alındığımda ameliyat için hastaneye yatış işlemlerim yapılıyordu. Sorguma kadar geçen sürede idrarımı yapamadım ve tutuklandıktan sonra kaldırıldığım Haseki Hastanesinde mesanem sonda ile boşaltıldı. Normal mesane kapasitesinin 3-4 katı kadar da idrar birikmişti. Sorgu esnasında böyle bir durumdaydım. Halen de ciddi sağlık sorunlarım devam ediyor. Sizlerin de dün konuşmamda hissettiğiniz nefes problemimin akciğerlerimin yüzde yirmi dokuz kapasiteyle çalışmasından. Aramalarda bana ait hiçbir belge, bilgi veya bilgisayara el konulmamışken kendi bilgisayar notlarında hemen hemen haftada darbe çalışmalarına yönelik toplantılar yaptıkları ifadesinin ne maksatla ve zorlamayla yazıldığı hususunu takdirlerinize bırakıyorum. Bu ifadenin anlamı açıktır. Bu metin daha önce yazılmıştır ve evimde nasılsa bilgisayarı vardır, alır, içine de bir şeyler atarızdan başka bir şey değildir. Mustafa Balbay ile görüşme nedenini daha önce ifade etmiştim. Bu görüşmelerde sözde darbe ile ilgili en ufak bir ifade, beyan, bilgi ve belge konuşulmamıştır. Ayrıca yapılan faaliyetler diye nitelendirilerek şüphe yaratılmaya çalışılan hususların ne olduğu da açıklanmalıdır. Bizim olmayan görüşmelerimizde olmayan bir çalışma grubundan söz etmemiz mümkün olmadığı gibi, görüşmelerimizde de yer almamıştır. Olmayan bir grubun ne gizli toplantısı, ne de karar alınması söz konusudur. Bu toplantılar Nerede, ne zaman, kimlerle yapılmış, hangi kararlar alınmıştır? Bunların cevapları da iddianamede yoktur. Ek Klasör 228 Dizin No. 61-68’de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce Cumhuriyet Savcılığına gönderilen şahısların örgütsel bağlantıları başlığı altındaki bilgi notunun Mustafa Balbay’la ilgili

12

Page 13: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:13

bölümünde kendisinin irtibatlı olduğu ileri sürülen kişilerin isimleri belirtilmiştir. Bu isimler arasında adım yoktur. Başlık hem örgütsel durum olacak, hem de o kişiyle irtibatım olduğunu gösterir bir kanıt olmayacak ama o kişiye talimat verdiğimiz, bilgi aktardığımız ve örgütsel bağımız olduğu iddia edilecek. Böyle mantıksız bir şey olamaz. İddianameyi hazırlayanların şüpheli emekli olduktan sonrada örgütsel irtibatlarını devam ettirerek yapılan örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığı ile başlayıp babamı rahat bırakın kalpten gidecek şeklindeki bir ifade mevcuttur. Bu iddia ile ilgili olarak bu ifadeler, iddianameyi hazırlayanların elinde hiçbir hukuki delil olmadan sadece ve sadece zorlamayla heyetinizi yanıltmaya ve davadan tefrik edilmemi önlemeye yönelik ve ya tutarsa zihniyetiyle kaleme alınmıştır. Şimdi tekrar sormak istiyorum kiminle, nerede, ne zaman ve hangi amaçla örgütsel irtibat içinde olduğumu, nerede kiminle yapılan gizli toplantılara katıldığımı ispatlayacak hukuken geçerli bir delil var mıdır? Ben İddianamede rastlayamadım. Çünkü böyle bir olay söz konusu değildir. Sadece psikolojik sorunları bulunan kızımın sonradan öğrendiğim, benden habersiz ve sadece beni koruma içgüdüsüyle yaptığı bir görüşme içeriğinden mi bu kanaate ulaşılmaktadır? Kaldı ki kızımın konuşma tapesinde kalpten gidecek şeklinde bir beyanı da bulunmamaktadır. Ayrıca kızımın yaptığı görüşme İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasından 2 gün sonradır. Eğer benim bir sözüm, konuşmam olsaydı iki gün beklemez ve aynı gün irtibata geçerdi. Beni koruma içgüdüsü ve besleme medyaya yapılan servis onu harekete geçirmiştir. Bunu istediğiniz tüm psikologlara da sorabilirsiniz. Sayın Başkan, 4 yıl içinde görüşme tutanakları bile dosyada olmayan 6 görüşme ile mi böyle bir örgütsel bağ kanaatine ulaşılmaktadır? Yoksa benim emekli olduktan sonra sadece bir kez ve ne maksatla görüştüğümü hâkim huzurunda beyan ettiğim iki kişiden yola çıkılarak mı bu kanaate varılmıştır? Unutulmamalı ki 30 yılını Jandarma Teşkilatında geçiren bir kişinin o kişilerle en ufak yasadışı bir bağı veya şüphe uyandıracak bir davranışı olsa ifadesinde açıkça söyler miydi? Takdirlerinize sunuyorum. Kızımın ne maksatla konuştuğunu Şener Eruygur da ifadesinde açıkça belirtmiştir. Diğer iki kişi ile görüşmelerimde yanımda bulunan İlhan Özcan tanıktır. Tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. Bu arada her şeyde bu kişiyi tanık gösteriyorsun, neden diye düşünebilirsiniz. Öncelikle gerçek tanık olmasındandır, diğer hususta 30 yıllık meslektaşım ve emekli olduktan sonra her gün aynı ofiste çalışan işe birlikte gidip gelip gelen, bu gelip gidişlerde de araçlarımızı münavebeli kullanan iki dost olmamızdır. Kendiside bunu teyit edecektir. Yine şüphelinin 1 Temmuz 2008 tarihinde yapılan eş zamanlı operasyondan bir şekilde haberdar olup bir gün önce yurt dışına kaçtığı, iddiası da gerçeğe aykırıdır. Benim yurtdışı seyahatim planlı bir iş seyahatidir. 2008 yılının Haziran ayının 8’inde Türkiye’ye gelen ve 10 Haziranda Milli Savunma Bakanlığında tanıtımını yaptığımız bir ürünün üretici firması olan POLUS Şirketi yöneticileriyle o tarihte kararlaştırılmış ve bu şirketin 20 Haziran 2008 ve 24 Haziran 2008 tarihli davet yazıları üzerine Rusya Federasyonu Büyükelçiliğinden aldığım vize ile 30 Haziran 2008’de yurtdışına çıktım. Ayrıca Ankara Emniyet Müdürlüğünde 19 Haziran 2009 tarihinde 2008 tarihinde hususi pasaportumu değiştirdim. Bu hususların Mahkeme tarafından ilgili yerlere sorulmasını talep ettim. Cevapları geldiğinde doğru söylediğim açıkça ortaya çıkacaktır. Davet yazılarını dosyada arz ediyorum. Türkiye’deki görüşmelere ve seyahatin planlanması ile ilgili konuşmalara az önce ifade ettiğim İlhan Özcan da tanıktır. Ben hiçbir yerden operasyon yapılacağına ilişkin bilgi almadım ve kaçmadım. İddianameyi hazırlayanlar bir şekilde haber alıp ifadesiyle, ellerinde hiçbir delil olmadan zorlama yoluyla, adaleti yanıltma gayretlerine bir yenisini eklemektedirler. Kaldı ki, telefonları dinlenen şüpheli bir kişiyim ve telefon görüşmelerimde yurtdışına ne zaman gideceğime kadar her şeyi konuşan biriyim. Niçin yurtdışına çıkışıma müsaade edilmiş, takdirlerinize sunuyorum. Şüphelinin üst aramalarında şifreli çaldırma ve görüşme notları ile çok sayıda sim kartın çıktığı, şüphelinin istihbaratçı olması nedeniyle kendini teknik takipten kurtarmak amacıyla şifreli görüşmeler yaptığı, iddia edilmektedir. Üzerimde çıkan notun bir nüshası da ailemde bulunmaktaydı ve sadece ailemle irtibat kurmak için yazmıştım. Çok sayıda denilen sim kartlarının içinin boş olduğu Ek Klasör 116’daki inceleme tutanağında

13

Page 14: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:14

görülmektedir. Kimseyle şifreli görüşme yapmadım. Bu ifadelerle sanki örgütsel bağım olduğu ve örgütsel görüşmeler yaptığım izlenimi yaratılarak adaletin yanıltılması gayreti açıktır. Ergün Poyraz, İsmail Yıldız, Hakan Şanlı, Mehmet Şener Eruygur, Hayrullah Mahmut Özgür’le doğrudan bağlantılarının bulunduğu anlaşılmaktadır. İddiasına gelince. Sözü edilen kişilerle bağlantım olduğuna ilişkin her hangi bir delil ortaya konmamıştır. Ergün Poyraz, İsmail Yıldız, Hakan Şanlı ve Hayrullah Mahmut Özgür’le 2003 ve 2004 yıllarında ne maksat hangi maksatla ve kaç kez görüştüğümü ifade etmiştim. Emekli olduktan sonra Ergün Poyraz ve İsmail Yıldız’la sadece bir kez ve niçin görüştüğümü de belirttim. İddianamede bu irtibatı kanıtlayacak, benim ifadem dışında, her hangi bir delil bulunmamaktadır. Kaldı ki, istihbaratçı kimliğim ve düşünce yapısıyla hareket etseydim, görüştüğüm bu kişilerle ilgili tek kelime etmez gizlerdim. Ben sadece doğruları açıkladım ve maksadımın da adalete yardımcı olmak olduğunu tüm samimiyetimle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, Ergün Poyraz hakkında 1. İddianamede yer alan bölümlerde, benimle irtibatlı olduğuna dair hiçbir ifade yoktur. Yine sim kart ve telefon rehberinden irtibatlı olduğu ileri sürülen kişiler arasında da adım yoktur. Ayrıca iddianamede, 67. sayfada Ergenekon silahlı terör örgütünün devlet içindeki yapılanması başlığı altında, Ergün Poyraz’dan elde edilen ve korumaları tarafından yazıldığı anlaşılan günlük notlarında dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur, İstihbarat Başkanı Levent Ersöz, Teknik ve Mali Daire Başkanı Hasan Atilla Uğur, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile birçok defa makamında görüştüğü yazılıdır ifadesine yer verilmiştir. Bu tamamıyla gerçeğe aykırı ve yalandır. Çünkü korumaları tarafından tutulduğu ileri sürülen notlarda ziyaret ettiği belirtilen kişiler arasında da ismim bulunmamaktadır. 1. İddianame Eklerinde yer alan belge içinde yer almadığım gibi 3. İddianamede de bu husus teyit edilmektedir. Şöyle ki, 3. İddianamenin 644. sayfasında korumaları tarafından tutulduğu anlaşılan el yazısıyla yazılmış koruma notları 10 Ocak 2003, 14 Mart 2003 tarihleri arası incelendiğinde denilerek bazı randevu tarihleri ileri sürülmektedir. İleri sürülen randevu tarihleri arasında adım yoktur. Olmaması da doğaldır. Çünkü 10 Ocak 2003, 14 Mart 2003 tarihleri arasında ben Bursa Jandarma Genel Komutanı idim. Yani İstihbarat Başkanı değildim. Bu konuda da tarihler karşılaştırılmış olsaydı böyle bir iddiada bulunulmazdı. Hal böyleyken bu iddianamede nasıl bir doğrudan irtibatım olduğu yazılabilmektedir. Yine 1. İddianamede, İsmail Yıldız ile ilgili bölümde, şahsımla ilgili hiçbir ifade yoktur. Bağlantım olduğuna ilişkin bir saptama da yoktur. Diğer bir husus görevdeyken 5 dakika görüştüğüm ve sonradan hiç karşılaşmadığım, nerede olduğunu bile bilmediğim, hiçbir samimiyetim olmayan Hakan Şanlı ile nasıl bir bağlantım olabilir? Doğrudan bağlantılı olduğum iddia edilen Hayrullah Mahmut Özgür’ün sorgusunda adımın bile geçmemesinin yanı sıra, 1. İddianamede Hayrullah Mahmut’un Hukuki Durumunun Değerlendirilmesi bölümünde bağlantıya ilişkin hiçbir bilgi, belge, ifade veya yorum yer almamaktadır. O zaman nasıl böyle bir bağlantıdan söz edilebilir? Bu çelişkiyi anlamak mümkün değildir. Ek Klasör 228 de yine Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce 2 Temmuz 2008 tarihinde gönderilen bilgi notunda gözaltına alınan 21 kişinin örgütsel durumları yazılmıştır. Yazıda kişilerin kimlerle irtibatlı oldukları, kimlerle görüştükleri tek tek yazılmıştır. Benimle doğrudan bağlantılı olduğu iddia edilen eski komutanım Şener Eruygur’un irtibatlı olduğu ileri sürülen kişiler de belirtilmiştir. Burada da adım yoktur. Bu belge de iddianameyi hazırlayanların örgütsel irtibat ve doğrudan bağlantı konusundaki iddialarını çürütmektedir. Kişilerin birbirleriyle doğrudan bağlantılı, irtibatlı olduklarını ortaya koyacak ne teknik takip, ne fiziki takip ne de bunlarla ilgili olabilecek herhangi bir belge, suç unsuru yok iken böyle bir iddiada bulunabilmek adaleti yanıltma maksadının bir diğer göstergesidir. Yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerine fiilen iştirak ettiğim iddia edilmektedir. İddianame’yi hazırlayanlar bu suçlamayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük iki komutanı tarafından Türk Milletine olmadığını açıkladığı, mahkemenizce sorulması üzerine Jandarma Genel Komutanlığınca resmi olarak kayıtlarda bulunmadığı, Genelkurmay Başkanlığının sözde darbe planlarına, bunlarla ilgili soruşturma yapıldığına ilişkin bilgi, belge

14

Page 15: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:15

bulunmadığı, yine 2002–2009 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde sözde darbeye teşebbüs edecek bir teşkilatlanmanın olmadığı, MİT müsteşarlığının, sözde planlar için, açık kaynak bilgileri dışında resmi bilgi bulunmadığı cevabı verilen, malum çevrelerce Türk Silahlı Kuvvetlerini şikâyet edebilmek için kullandıkları ve neye, kime hizmet ettiği Türk Milletince malum olan bir dergide yayınlanan düzmece planlar ve yine olmadığı resmen açıklanan sözde bir planlama grubu ve içeriğinde suç unsuru bulunmadığı halde çarpıtılan 2 gazeteci ve 2 iş adamıyla yapılan görüşme ve bir kızımın, kızımın bir telefon konuşmasına istinaden yapmaktadır. Şimdi soruyorum, bu gerçeklerden hangisi yürütme organını devirme yeteneği ve geçerliliğine sahiptir? Kanunların çizdiği sınırlar içinde yetki ve sorumluluğunun gereğini yapan, kendisine bağlı tankı, topu, uçağı, birliği olmayan, emekliliğinde sadece işi ve ailesiyle meşgul olan bir kişinin her türlü erki elinde bulunduran yürütme organını devirme imkân ve kabiliyeti var mıdır? Görev gereği edindiği bilgi ve belgeleri kimseyle paylaşmayan, kimseye karşı kullanmayan, görevini müteakip bir sayfasını bile almayan, görüştüğü bir kişiye bile bunu yazın demeyen, ima bile etmeyen bir kişinin halkı silahlı isyana teşvik etme ve yürütme organını devirme imkân ve kabiliyeti var mıdır? Konuya bir de iddianameyi hazırlayanların iddianamedeki tanımları ve yasa çerçevesinden de bakarsak, suçlamanın ne kadar mesnetsiz olduğunu görürüz. İddianameyi hazırlayanlar, iddianamenin 134. sayfasında darbeyi devletin emrindeki askeri kurumlara mensup kişi veya kişilerin, ani olarak anayasal olmayan yollarla, mevcut hükümeti devirmesi, iktidara el koyması olarak tanımlamıştır. İddianamenin içindeki birçok çelişki gibi bu tanımla yargılamaya esas durum arasında da çelişkiler mevcuttur. Tanımda iki husus ortaya çıkmaktadır. Hareketin ani olması ve Anayasal olmayan yollar içermesidir. Sözde darbeye teşebbüs eylemleri 2003-2004 yıllarından başlayarak 2009 yılına kadar süre gelmiştir. Bu nasıl ani bir harekettir ki bu kadar yıl süre gelmiştir? Ayrıca darbeye veya darbeye teşebbüsü gerçekleştirecek askeri kurumların en büyük komutanlarından biri olan ve kendisi tarafından önlendiği iddia edilen darbe teşebbüsü için bu komutan şüyuu vukuundan beterdir diyor, yani olmadığını söylüyor. Kendisinden sonra gelen diğer başkomutan da tüm kamuoyunun önünde bu konuda karargâhında bilgi mevcut olmadığını söylüyor. Askeri ve sivil kurumların tüm resmi cevaplarında da olmadığı yazılıyor. Sayın Başkan, ben 12 Eylül 1980’de Rize Pazar İlçe Jandarma Komutanı idim. 10 Eylül’de izne çıktım ve izne çıkmama müsaade edildi. İl Jandarma Komutanının bile haberi yoktu. Askeri müdahale ve darbelerden en fazla sıkıntı çeken bir kişi olarak 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 13 Şubat 2010 tarihinde, İstanbul Teknik Üniversiteliler Birliğinde yapılan darbeler konulu söyleşide şöyle demiştir, 11 Eylül akşamı Güniz Sokakta Başbakandım. Ertesi sabah değil. Kimse yoktu. Üsteğmen rütbesindeyken yaşadığım o günlerle ilgili biri taşradaki bir ilin emniyet ve asayişinden sorumlu olan bir birlik komutanı ile diğeri hükümetin başı olan Başbakanın harekâttan haberinin olmaması bu tip hareketlerin ne kadar gizli ve ani olduğuna ilişkin iki örnek. İşte ani hareket böyle olur, yoksa ani hareket 5-6 yıl sürmez. Tanımdaki diğer asli unsura bakacak olursak, o da diğerinden farklı değil. Yasaların verdiği yetkiler ve izinler kapsamında ve hudutları içindeki görüşmeler, kamuya açık olan bir yerde, birçok aydının katıldığı, iddia makamının gizliliği konusundaki görüşünün bile iddianameden iddianameye değiştiği toplantılar ve binlerce telefon görüşmeleri gibi anayasal hak ve özgürlükler nasıl oluyor da anayasal olmayan yollar olarak kabul edilebilmektedir. İddianamenin 291. sayfasında yasayla çelişkili bir ifadeye daha yer verildiği görülmektedir. Burada cebir suçun unsuru değil, niteliğidir, denilmekte ve yasada öngörülen cebir, keyfi, meşru olmayan hileli hareketler de olabilir denilmektedir. Bunların da kanunlarda açıkça belirtilmiş olan suç unsurları itibarıyla dikkate aldığınızda iddianın mesnetsiz olduğunu ve yorumun dayanaksız olduğunu ifade etmek istiyorum. Sayın Savcının iddianamenin özü dediği ve 2003-2004 yıllarında hazırlandığını öne sürdükleri, ancak resmi kuruluşlar, tanıklar ve tüm sanıkların olmadığını beyan ettiği, sözde darbe planlarının gerçekleştirilmesine yönelik ne bir hazırlık hareketi, ne icra hareketi olmadığı gibi ortada suçun asli iki unsuru olan cebir ve şiddete ilişkin de tek bir husus

15

Page 16: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:16

yoktur. Ayrıca, tanımda devletin emrindeki askeri kurumlara mensup kişi veya kişiler ifadesi kullanılmıştır. Şimdi soruyorum, Emrinde tankı topu, piyadesi, uçağı, olmayan kişi veya kişiler, bunu yapabilir mi? Hayır. Kara Kuvvetleri Komutanlığının birliklerde yaptırdığı incelemeler ki bunları Genelkurmay Başkanı ile paylaşmıştır, bu tür faaliyetler için yeterli değildir. Kaldı ki muvazzafken yapmayanlar, ellerinde hiçbir birlik yokken emekliliğinde bunu nasıl yapabilirler? Sayın Başkan, ne emrinde görev yaptığım amirlerim, ne ben, ne de emrimdeki hiçbir arkadaşım, bırakın teşebbüs için gerekli fiil ve hazırlıkları yapmayı, böyle bir düşünceyi aklımızdan bile geçirmedik. Bu suçlama gerçekten mesnetsiz ve insafsızcadır. Yine yüzlerce kişiyi fişlediğimizle ilgili olarak bir iddia yer almaktadır. Benim ve yakınlarımın ev aramalarında bu suçlamayı gerektirecek hiçbir bilgi ve belge bulunmamıştır. Başka kişilerde ele geçirildiği iddia edilen belgelerde benim imzam mı vardır? Bunların bana ait olduğunu gösteren bir delil mi vardır? Hukuken nasıl elde edildiği ve geçerliliği tartışmalı bu bilgilerin kime ve hangi makama ait olduğunu gösteren izler veya emareler mevcut mudur? Şayet, sadece benim muvazzaf olarak hizmet ettiğim tarihten yola çıkılarak bu yakıştırma yapılıyorsa, en doğru cevap Jandarma Genel Komutanlığına sorulmasıyla ortaya çıkacaktır. İddia makamının bunu ispatlamasını ve varsa tarafımdan verilmiş bir emir ortaya çıkarılmasını istiyorum. bu suçlamayı kesinlikle reddediyorum. Sayın Başkan, iddianamede sözde örgütün geçmişte işlemiş olduğu suçlar dikkate alındığında böyle bir suç olmadığı için doğrudan doğruya hiçbir sanık tarafından kabul edilmemiş, birkaç sanıktan ele geçirildiği iddia edilen ve internet ile yazılı ve görsel basından indirilen öğrenilen sözde Ergenekon belgelerine göre son derece afaki, gerçek ve hukuk dışı tespitler yapılmıştır. İddianamelerde sözde yapılanmanın amaç ve yöntemleri sayılırken amaç olarak. Devletin kademelerine sızılıp devleti ele geçirmek. Anayasal kurum ve kuruluşları kurallar dışında kontrol altına almak. Kanunlarda olmayan yöntemlerle gizlice yönetmek. Devlet yöneticilerini baskı altına almak. Devlet otoritesini zaafa uğratmak. Kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik oluşturacak eylemler ve şok suikastlar düzenlemek. Askerî müdahale ortamı oluşturmak. Ülke yöneticileri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görevlerini yapmalarını engellemek, hususları sayılmıştır. Yöntem olarak; terör yöntemleri uyguladığı, amaçlarına ulaşmak için Hükümete karşı halkı silahlı isyana tahrik ve teşvik ettiğini belirterek söz konusu örgütün terörle mücadele kanunu kapsamında silahlı terör örgütü olduğu iddia edilmiştir. Kanunda bu açık olarak tanımlanmıştır. İddianamede yer alan hangi husus Anayasal düzene karşı veya onu fiilen yıkmaya yöneliktir? İddianamelerde bu amaçları sıralayan iddianameyi hazırlayanlar bu sözde örgütün işlediği suçlardan niçin bahsetmemektedir. İddianamelerde sürekli tekrarlanan amaçlanmaktadır, hedeflenmektedir, planlanmaktadır kelimeleriyle bu sözde örgütün cebir ve şiddet yöntemlerini benimsediği sonucuna nasıl ulaşılmıştır? Bunlar ışığında baktığımızda hukuken bir terör örgütünden bahsetmek mümkün değildir. Sayın Başkan, iddianameyi hazırlayanlar, benim, bu düzmece örgütün ara yöneticisi olduğumu iddia etmektedirler. Bu iddianame ve eklerinde bu düzmece örgütün teşkilat yapısını, kendi pozisyonumu gösteren bir ifade, çizelge ve benzeri mevcut değildir. Bir örgütün başı ve sonu, organları, kurulları, icra unsurları olur. Bunca yıllık mesleki yaşamımda yasalar, icra ettiğimiz operasyonlar ve soruşturmalar, bizlere böyle olacağını öğretti. Bu soruşturmada ne başı, ne sonu, ne teşkilatı belli olmayan, dosyada sanık mı tanık mı olduğu belli olmayan, ifadesinin işkence ortamında alındığını söyleyen bir kişinin beyanları ile makamlarına posta ile gönderilen CD ve mektuptaki inanılmayacak türden iddialar olmasına rağmen, bunları Başbakanlığa gönderdiğini beyan eden MİT Müsteşarının bu beyanları ve hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin belgede, söz konusu dokümanların içeriğinde açıkça propaganda yapıldığı belirtilmesine, ayrıca müsteşarlığın savcılığa yazdığı yazıda kesin belirleme yapılamadığını yazmalarına rağmen, nasıl oluyor da böyle bir örgüt tanımlaması yapılabiliyor? Soyut bir iddiadan ibaret olan bu örgüt içerisinde asla yer almadım. Kaldı ki daha önce de ifade ettiğim gibi, örgüt üyesi olabilmek için gerekli hiçbir unsur ve fiille ilgili hakkımda somut bir kanıt yoktur. Sayın Başkan, bu örgüt ne zaman

16

Page 17: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:17

kurulmuştur? Kurucusu veya kurucuları kimlerdir? Kurucuların bir örgüt kurmak için aynı tarihte bir araya gelip anlaşmış ve kurulmasına karar vermiş olmaları gerekir. Ama bu kişilerin birçoğu birbirlerini tanımamaktadırlar. Kuruluş tarihinde bu kişilerin görev ve pozisyonları neydi? Yöneticileri kimler? Bu kişiler örgüte ne zaman üye olmuşlar? Muvazzaflık ve ekmeklilik dönemlerinde görev değişiklikleri neden yapılmıştır? Kimin kurucu, kimin yönetici, kimin üye olduğu nasıl belirlenmiştir? Kurucu, yönetici veya üyelik sıfatları için aranan kriterler nelerdir? İşleyişi ve karar alma mekanizması nasıldır? Kararları kim veya kimler almaktadır? Emirler en alttaki birimlere kadar nasıl ulaştırılmaktadır? Örgüt elemanları terör eğitimlerini nereden ve kimlerden almışlardır? Para kaynakları ortaya çıkarılmış mıdır? Örgüt Danıştay Saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması yakıştırma ve yapıştırmaları hariç hangi somut suçları işlemiştir? Hangi örgüt üyeleri hangi örgüt suçlarını işlemiştir? Bu örgütten devlet kurumları niçin haberdar olamamışlardır? Bu soruların hiçbirinin iddianamede cevapları yoktur. Somut tekbir olay bile yoktur.Sayın Başkan, ben Atatürk İlke ve Devrimlerine, Türkiye Cumhuriyetinin anayasada belirtilen temel değerlerine gönülden inanmış, ettiği yemine sağdık kalarak, kanun nizam ve emirlere harfiyen uyan, devletine ve amirlerine sadakatle bağlı, birçok kritik görevde bulunarak başarılı olmuş, terör ve her türlü şer odaklarına karşı ettiği mücadele sonucu hedef olarak, hakkında özel koruma statüsü bulunan ve 30 yılın sonunda alnının akıyla emekli olmuş bir askerim. Hakkımdaki tüm suçlamalar asılsız ve hukuki dayanaktan yoksundur. İddia Makamınca cezalandırılmam istenen Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde yazılı hiçbir suç oluşmamıştır. Bu suçları işleme niyet, düşünce ve kastım yoktur ve de olmamıştır. Sayın Başkan, iddianamenin 296 . sayfasında dönemin Kuvvet Komutanları Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın, yukarıda açıkça izah edildiği üzere, görev yaptıkları dönemde askeri müdahaleye zemin hazırlama yönünde diğer şüpheliler ile birlikte hazırlanan plan ve eylemlere iştirak ettikleri, ancak, 2004 yılı Ağustos ayında Mehmet Şener Eruygur’un emekli olmasına müteakip, bu yönde herhangi bir çalışma ve eylemleri tespit edilemediğinden, adı geçenlerin bu döneme ilişkin eylemleri ile ilgili soruşturma evrakı tefrik edilmiştir denilmektedir. Buradan çıkarılan esas kriter, emekli oldukları dönemde askeri müdahaleye zemin hazırlayabilecek eylem ve davranışlarda bulunulmamaktadır, bulunmamasıdır. Ben 2005 yılında emekli olduktan sonra iki emekli asker arkadaşımla savunma sanayi konularında çalışmaya başladım. İddianamede üzerime atılı suçlamalar 2003-2004 yıllarına yani muvazzaflık dönemime aittir. Daha önce de ifade ettiğim gibi iddianamenin 9 ana bölümünde benimle ilgili ve emeklilik dönemime ilişkin hiçbir tespit delil ve iddia bulunmamaktadır. Yine iletişim tespit tutanakları başlıklı bölümde de şahsımın hiçbir irtibat, konuşma eylem ve faaliyetimle ilgili husus yer almamıştır. İddianameyi hazırlayanların delillerin ve hukuki durumunun değerlendirilmesi başlığı altında emekli olduğum dönemde örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığım şeklindeki ifadesi konusunda, kiminle, nerede, ne zaman, hangi toplantılara katıldığım ve ne konuştuğum, kime ne talimat verdiğim veya kimden hangi talimatı aldığım konusunda tek bir delil yoktur. Bu hususlar emekli olduktan sonra da faaliyetlerine devam ediyor diyebilmek ve tefrik edilmemi önlemek için gerçeğe aykırı olarak ve zorlama ile yazılmıştır. Nitekim, İddia Makamı da 3. İddianamenin 161. sayfası 1. paragrafında, üzerime atılmak istenen suçların sadece 2003-2004 yılına inhisar ettiğini açık olarak yazmıştır. Bu iddialara ilişkin verdiğim tüm cevaplar samimi beyanlarımdır. Ben emekli olduğum dönemde sadece işiyle meşgul olan işi ve evi arasında gidip gelen sade bir vatandaş olarak yaşadım. Suretini dosyada sunduğum ADD yazısında da belirtildiği gibi Atatürkçü Düşünce Derneği dâhil hiçbir sivil toplum kuruluşu veya derneğe üye olmadım. Hiç kimseyle örgütsel anlam yüklenebilecek hiçbir görüşmem ve temasım olmadı, ancak kendimi başka bir sivil, STK’nın içinde Silivri Toplama Kampında buldum. Sayın Başkan, iddia Makamının, Üç Kuvvet komutanına uyguladığı kriterin ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu, Askeri Mahkemelerin Genel Görevleri maddesi gereğince, dosyamın tefrik edilmesini talep ediyorum. Sayın Başkan, savunmamın bu bölümünde, İddianamenin Genel

17

Page 18: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:18

Bölümü ile diğer sanıkların bireysel durumları içerisindeki şahsıma yönelik iddialara da yanıt vermek istiyorum. 30 yıllık meslek hayatımda sözde Ergenekon Silahlı Terör Örgütü diye bir örgütün ne adını duydum ne de varlığından haberim vardır. Olsaydı mutlaka gereğini yapardım. Ne ilginçtir ki resmi kurumların olmadığını söylediği olmayan bir örgütün yönetici ve üyeleri olarak huzurunuzda bulunuyoruz. Her terör örgütü bir kuruluş aşaması geçirir, kuruluşunu da genel olarak etkili bir terör eylemi ile duyurur, taraftarlarına moral verir. Bölücü terör örgütü de böyle yapmıştır. Ama sözde Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün kuruluş tarihi bile belli değildir. Terörist başına kalırsa bu örgüt 1951 yılında Türkiye’nin NATO’ya girişiyle kurulmuştur. Buraya kadar uzandırmışlar. Ne yazık ki, İstihbarat Başkanlığı dönemim de bile bu örgütten haberdar olamamışım. Bu sözde örgütün İddianamede adı geçen hiçbir belgesi hakkında bilgim yoktur. Hiçbirini daha önce görmedim, bu davada yargılananların hiçbirisi de görmemiş İstanbul polisi dışında ilginç bir durum değil mi? İddianamenin 105. sayfa 8. paragrafında, soruşturmada, Emniyet Genel Müdürlüğünün her yıl güncellenen terör örgütleri listesinde yer almayan, örgütlenme biçimi, amacı ve faaliyetleri açısından bilinen terör örgütlerinden önemli farklılıklar gösteren, daha önce bir ceza davasına konu olmamış Ergenekon isimli Terör Örgütüne ulaşılmıştır denilmektedir. Burada, bu sözde yapılanmanın diğer terör örgütleri gibi olduğu ancak farklılıkları olduğu ifade edilmektedir. O zaman akla şu sorular gelmektedir. Birincisi; bu bir terör örgütü olduğuna göre, ülkenin emniyet ve asayişinden sorumlu güvenlik kuvvetleri ve onların istihbarat birimleri bu örgütü nasıl tespit edememiştir? Etmişse niçin işlem yapmamıştır? İkincisi; Devletin milli güvenlik istihbaratını üretmekten sorumlu birimi de kendisine isimsiz, imzasız ihbar mektubu gelinceye kadar bu yapılanmayı niçin tespit edememiştir? Bu ihbar geldikten sonra da niçin kesin olarak teyit edememiştir? Üçüncüsü; Asker kişiler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir yapılanmanın olduğu iddiasına da Genelkurmay Başkanlığı böyle bir yapılanma olmadığını belirtmiştir. Bu durumu tespit edemeyen bu kuruluşlar açısından baktığımızda, hem ülkenin güvenliği, esenliği, hem de yaşam hakkı yönünden ne kadar vahim bir durumda olduğumuz ortaya çıkıyor. Yok, eğer bu kuruluşlar doğruyu söylüyorlarsa, bu senaryoyu kimler niçin yazdırmıştır, bunu düşündüğümüzde tablonun daha da vahim olduğu ortaya çıkmaktadır. Sayın Mahkemece sorulan soruya dört resmi kurumun verdiği cevaplarda böyle örgütün varlığına ilişkin bir tespitleri olmadığını bildirmişken, İstanbul Emniyeti içinde bir grup nasıl oluyor da bu yapılanmayı tespit edebilmiştir. Bu çok önemli başarıya imza atanlar aynı zamanda da suç işlemişlerdir. Şöyle ki, iddianamenin 118. sayfa 3. paragrafında, Devletin terörle mücadeledeki sarsılmaz kararlılığını icra eden güvenlik görevlileriyle karşılaşmaktan fevkalade sakınarak, varlığının fark edildiği durumlarda da her türlü dezenformasyon yöntemlerini kullanarak gizlenmesini bilmiştir denilmektedir. O zaman soruyorum, bu yapıyı fark eden güvenlik görevlileri kimlerdir? Ne zaman ve nasıl fark etmişlerdir? Fark ettiklerinde niçin bağlı bulundukları Emniyet Genel Müdürlüğünü ve Devletin ilgili kuruluşlarını bilgilendirmemişlerdir? Niçin ve hangi maksatla bu soruşturmaya kadar beklemişlerdir? Hangi dezenformasyon yöntemlerine maruz kalmışlardır? Niçin üstesinden gelememişlerdir? Yoksa gelmek mi istememişlerdir? Kendi imkân ve kabiliyetlerini aşıyorsa üst birimlerin yardımlarını niçin istememişlerdir? Eğer istemişlerse Emniyet Genel Müdürlüğü niçin gerekeni yapmamış ve her yıl yenilenen terör örgütleri listelerine koymamış ve ilgili kuruluşları uyarmamıştır? Bu soruların cevabı bu soruşturmayı yönlendiren, bu soruşturmada görev alarak üstün başarı gösteren ve bu başarıları her fırsatta devlet büyüklerince takdir ve taltif edilen bu grup tarafından verilmelidir. Fark ettiğinde işlem yapmayarak suç işleyenler, diğer bir ifadeyle bu soruşturmada görev alan personel hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Bu sözde yapılanmayı fark ettikleri halde işlem yapmayanlar, iddianamenin yazılmasında da adaleti yanıltma maksatlarını net bir şekilde ortaya koymuşlar ve bazı belgeleri benden ele geçirilmiş gibi göstermişler, görüşmediğim kişilerle görüştüğümü, bağlantım olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sayın Başkan, iddianamenin ergenekon silahlı terör örgütünün kendine özgü yapısı başlıklı bölümde, 119. sayfa ve devamında bu dosyada mevcut askeri şahısların örgütsel

18

Page 19: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:19

irtibatlarına bakıldığında, hem görevli askeri şahısların hem de emekli olan askeri şahısların irtibatlarının hayatın olağan akışına uygun olmadığı görülmektedir. Bu cümleden olarak denilerek, bazı irtibat ve beyanlara yer verilmiştir. Bu kapsamda da daha evvel size anlatıp arz etmiş olduğum Yüksel Dilsiz isimli şahsa askeri rütbe verdiğim ve kendisini binbaşı olarak tanıttığım ileri sürülmektedir. İddianamede bu şahısla ilgili olarak üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı rütbeleri verildiği yazılıdır. Kendisine hiçbir rütbe verilmemiştir. Bunu yazanlar Türk Silahlı Kuvvetlerini Patagonya Ordusu mu veya kendi teşkillerimi sanıyorlar, öyle olsa bende mareşal olurdum. Bu hususu kendisi ile ilgili bölümde açıkladım. Ancak anlaşılmayan husus hayatın olağan akışına uymayanın ne olduğudur. Vaktiyle haber elemanı olarak kullanılmış bir kişinin sabıkası mı, haber elemanı olarak kullanılması mı, yoksa uydurduğu yalanları gerçek kabul edip iddianameye almak mı, yoksa gizli tanık haline getirilip suçlama yaptırılması mıdır? Hayatın olağan akışına uygun olmayan husus, yapmadığımız eylemler ve işlemediğimiz suçlarla ancak dizi senaryosu olabilecek kurgulanmış iddianamelerle suçlanıp, ispatla mükellef olan iddia makamına karşı, suçsuzluğumuzu ispatlama zorunda bırakılışımızdır. İnsan yapmadığı bir şeyi nasıl ispata zorlanır? Hayatın olağan akışına uygun olmayan husus budur. Olmayan bir çalışma grubunun dernek kurulmasına ilişkin talimatı nerededir? Hangi dernek kurulmuştur? Kurulduğu ileri sürülen derneklerin bu grupla bağlantısını ortaya koyan somut bir kanıt var mıdır? İddianamede ben göremedim. İddianamenin 127. sayfasında benim de aralarında bulunduğum bazı sanıkların daha görevdeyken Ergenekon terör örgütü üyesi oldukları, emekli olduktan sonra da örgütsel irtibatlarını ve eylemlerini devam ettirdikleri, bazı sanıkların bazı dernek ve platformların başına geçirildikleri, dernekler kurulduğu yazılmıştır. Öncelikle şunu tekrar ediyorum ki ne görevdeyken ne de emeklilik dönemimde hiçbir yasal veya yasadışı oluşum içinde olmadım, hele bir terör örgütü içinde asla. Sadece Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde görev aldım. Varlığım, mevcudiyetim, aidiyetim sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinindir. Burada iddianameyi hazırlayanların ileri sürdükleri oluşum içindeki görevim neydi, emekli olduktan sonraki görevim ne oldu? Bunlar da yazılı değildir. Ayrıca hangi örgütsel irtibatım ve eğilimim vardır bunlar da yazılı değildir. Sözünü ettikleri hangi dernek ve oluşumda kaydım veya çalışmışlığım vardır? Hangi faaliyetler içerisinde yer almışım? Bunların da hiçbiri iddianamede yoktur. 1. iddianamenin 49 ve 50. sayfalarında MİT Müsteşarlığınca 03 Temmuz 2002 tarihinde kendilerine intikal eden isimsiz mektup ve ekindeki CD’de yer alan Ergenekon ve lobi isimli belgeler ile iddia şeklindeki bilgiler çerçevesinde hazırlanan kitapçığın 1 yıl sonra 10 Temmuz 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına ,11, 19 Eylül 2003 tarihinde de Başbakanlığa gönderildiği belirtilmiştir. Bilahare 3 yıl sonra 19 Eylül 2003 tarihli çalışmanın özeti niteliğindeki bir bilgi notu 19 Ocak 2006 da Başbakanlığa, 26 Mayıs 2006 da Genelkurmay istihbarat başkanlığına intikal ettiği yazılıdır. Aradan 3 yıl geçmesine rağmen, bilgi notunun sonuç kısmında kesin belirleme yapılamamakla ifadesine yer verilmiş, iddianameyi hazırlayanlar da detaylı bir araştırma yapılıp yapılmadığı hususunun yazı içeriklerinden anlaşılmadığına vurgu yapmasına rağmen MİT Müsteşarlığınca, Ergenekon’un illegal bir yapılanma olduğunun tespit edildiğinin resmi raporlarla kayıt altına alındığı görülmüştür demiştir. Ortada teyit edilmeyen ve en hafif deyimiyle şüpheli bir bilgi vardır. Detaylı araştırma yapılıp yapılmadığını anlamayanlar niçin teyit ettirmemiş ve de böyle bir durum da nasıl bir yapılanmayı kabul edip suçlamaktadır. 2003 yılında Başbakanlığa gönderilen bilgi notu da benim İstihbarat Başkanlığına atanmamdan tam 3 ay sonradır. Bu bilgiyi alan Başbakanlık niçin hakkımda işlem yaptırmamıştır? Eğer böyle bir yapılanma içinde yer almışsam beni ve diğer askeri personeli derhal görevden aldırıp yargı önüne çıkarılması gerekmez miydi? Takdirlerinize sunuyorum. Cumhuriyet Çalışma Grubunun Aralık 2003 tarihinde dönemin Jandarma İstihbarat Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün talimatıyla İstihbarat Başkanlığı bünyesinde İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğü adıyla kurulduğuna ilişkin bir iddia vardır. Böyle bir grubun oluşturulması için ne amirlerimden bir emir aldım, ne de maiyetime böyle bir talimat

19

Page 20: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:20

verdim. Talimat verdiğimi iddia edenlerin bunu ispatlaması gerekir. Teşkil edilen İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğü, kurulması 2001 yılında planlanıp, Kuvvet Geliştirme Planına alınan, Genelkurmay Karargahı ve tüm kuvvet karargahlarında eşidi bulunan Jandarma Genel Komutanlığına bir plan döneminde Genelkurmay Başkanlığınca tahsis edilen kadro miktarında artış meydana getirmeden Genelkurmay Başkanlığının onayına istinaden Jandarma Genel Komutanının emir ve onayı ile teşkil edilen resmi bir şubedir. Kuruluşu ile ilgili çalışmalar; Karargâhta, Personel, İstihbarat ve Harekât Başkanlıklarının müşterek çalışmaları ile yapılmıştır. Kuruluş amacı, tüm kuvvetlerde bulunan İstihbarat Sınıfının asıl olması gereken Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde de oluşturulması, istihbarat hizmetleri ile ilgili doküman ve konseptlerin geliştirilmesi ve bu maksatla gerekli proje çalışmalarının yapılmasıdır. Haber toplama, haber toplama gibi bir görevi yoktur ve bünyesinde istihbarat görevleri için gerekli teknik donanım ve personel de bulunmamaktaydı. Sayın Başkan, iddianameyi hazırlayanların Genelkurmay Başkanlığınca verilen resmi cevaplarda mevcut kayıtlarda rastlanılmamıştır ve Türk Silahlı Kuvvetlerine ait değildir ibarelerinin ne olabileceğine ilişkin tespitler şu şekilde yer almıştır. Bu bazı belgelerin askeri belgelerin yazım teknikleri taklit edilerek oluşturulduğu, bilgisayar ortamında bulunan bazı dosyaların bilgisayar özellikleri değiştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bir bilgisayarda yazılmış gibi gösterildiği, dosyalara ait teknik özelliklerin, kurgulanmak suretiyle üzerlerinde değişiklik yapılmış olabileceği, bazı belgelerin ise geçmişte bilgisayar ortamında yazılmış taslak çalışmalar olabileceği ifade edilmektedir. Yani bu cevapla bir sahtecilik olayı vurgulanmaktadır. Verilen resmi cevap böyleyken İddianame’yi hazırlayanlar, örgüt yöneticilerinin, ordu komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve çeşitli kademelerde askeri ve istihbarı görev yapan kişiler olması varsayımından hareketle, resmi yazışmalarda kullandıkları bilgisayar ve şablonlar üzerinden yazıp resmi arşivlere değil, sözde örgütün özel istihbarat arşivine attıkları, dolayısıyla kayıtlarda olmayan belgelerin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olanlarla aynı yerlerde yazıldığı ve bizatihi şüphelilerin görevlerinde iken yazdıkları örgütsel içerikli yazışma ve raporlar olduğunu belirtmektedir. İddianameyi hazırlayanlar, bu yorumu, ancak Genelkurmay Başkanlığının bilgisayarlar üzerinde inceleme yapmadan yazdığını düşünmüş olmalılar ki böyle yazabilmişlerdir. Bu yorum Genelkurmay Başkanlığını yalancı konumuna düşürmektedir. Buradan Genelkurmay Askeri Savcılığına sesleniyorum, bu cevabı yazarken bilgisayarlarda nasıl bir inceleme yaptırılmıştır, kime yaptırmıştır, bunları açıklamalı ve haksız yapılan bu yoruma gerekli cevabı vermelidir. Genelkurmay Askeri Savcılığının raporuna inanmayanlar, kendileri acaba bu belgelerin hazırlandığını iddia ettikleri bilgisayarlarla resmi yazışmalarda kullanılan bilgisayarların özelliklerini karşılaştırmışlar mıdır? Yapmadılarsa böyle bir yorumla delil uydurma suçtur. Sözünü ettikleri özel istihbarat arşivi nerededir ve ele geçirilmiş midir? Bu belgeler bu arşivde mi ele geçirilmiştir? Dosyalarda bu sorunun da cevabı yoktur. Sayın Başkan, devletin kurumları arasında güven bunalımının yaratılmak istendiği ve her gün bir yenisini yaşadığımız, ülkemizi ve halkımızı tedirgin eden, kurumları yıpratan olayların yaşandığı günümüzde bu değerlendirmenin bu tür yaklaşımlardan bir farkı yoktur. Böyle bir yaklaşım sonucu mevcut olmayan sözde bir grubun mevcut olmayan düzmece raporlarıyla, mevcudiyeti kanıtlanmak istenmektedir. İddianamenin 128. sayfası 4. paragrafında şüpheli Sinan Aygün’ün Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur ile görevli olduğu zamanlarda görüşmeler yaptığı belirlenmiştir denilmektedir. İddia edildiğinin aksine Sinan Aygün, bana bir kez nezaket ziyaretinde bulunmuştur. Bunu sorgumda belirtmiştim. Sayın Başkan, iddianamenin 133. sayfa 5. paragrafta; benim bazı şüphelilerle birlikte ADD içerisinde örgütsel faaliyetleri devam ettirdiğimiz ifade edilmektedir. Bu konuyu daha evvel arz etmiştim kesinlikle böyle bir husus yoktur. İddianamenin 135. Sayfa 1. paragrafında yer alan; söz konusu darbe planları Cumhuriyet Çalışma Grubu sunumları ve günlüklerde belirtilen veriler doğrultusunda yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda, Ergenekon terör örgütü yönetici ve üyelerinden denilerek benim de adımın içinde olduğu bazı şüphelilerin yürütme ve yasama organını cebren ortadan kaldırıp,

20

Page 21: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:21

devlet idaresini anti demokratik yollarla ele geçirmeyi planladıkları, bu planlarını gerçekleştirmek için de aktif olarak eylemlere giriştikleri anlaşılmıştır denilmektedir. Bu suçlamayı reddediyorum. Burada sözü edilen inceleme var araştırma sonuçlarıyla aktif eylemlerin ne olduğuna ilişkin hiçbir hususa dosyada yer verilmemişken, olmayan bir gruba atfedilen sözde çalışmalar ve nerede hazırlandığı bile belli olmayan düzmece yaprak parçalarıyla böyle bir neticeye ulaşılması zorlamadan başka bir şey değildir. Ayrıca sözü edilen planlar, sunular ve günlüklerde bütün bu kişilerin isimlerinin yer almadığını, bu maksatlı çalışma ve söylemlerin olmadığını da vurgulamak istiyorum. Bir yandan devasa bir örgütten söz edilirken, buradaki sadece 16 kişi mi koca devleti yıkacakmış, hepsinin yaşı 50’nin üzeri ve emekli, sivil. Aynı suçu işleyen üst düzey yöneticilerinin de içinde olduğu 10 kişi nasıl oluyor da serbest iken, ara yönetici ve üye denilen 6 kişi hala tutukludur? Diğer bir husus iddianamede, sözde darbe planlamalarında bulunduğu ileri sürülen 3 eski kara, 3 eski kuvvet komutanı ile darbe çalışmalarını yürüten grubun başında denilen bir albayın buna dahil edilmemesidir. Maksadım komutanlarımı ve emrimdeki bir silah arkadaşımı suçlamak değildir. Asla. Sadece iddianamenin, yanlış, özensiz hazırlandığı, çifte standardı ve belli isimlerin hedef seçildiğini göstermek için arz ettim. Yine iddianamenin 137. sayfa 1. paragrafında askeri müdahaleye zemin oluşturma çalışmaları başlığı altında, Cumhuriyet Çalışma Grubu başlıklı bazı şüphelilerden ele geçirilen CD’ler içerisinde 9 adet Power Point sunumu olduğundan söz edilmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim husus, 9 adet power point sunumu olduğu ifade edilmesine rağmen Ek Klasör 113’de 274 sayfada çok sayıda power point sunumu olduğu görülmektedir. İddianameyi hazırlayanlar, delil diye dosyaya koydukları bu düzmece sunumları nereden, nasıl ve kimin yönlendirmesi ile ele geçirmişler ve dosyaya koymuşlardır? Bu çelişki bile Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığının verdikleri cevaplarda ne kadar haklı olduklarını göstermektedir. Ayrıca, bir ülkenin yüzde doksanının emniyet asayişinden sorumlu bir güvenlik biriminin yıkıcı, bölücü, irticai unsurlarla mücadele görevi olmasından daha doğal ne olabilir, eğer mücadele etmezse görevini yapmamış olur, bu görevi yasalar vermektedir. Hangi araştırma yapılmıştır? Terörle Mücadele Şubesinin operasyon öncesi ve sonrası yazdığı iki rapor mudur? Telefon irtibatları mıdır? Uygulamaya konulan hususlar nelerdir? Bu tür soyut iddialarla insanların suçlanması kabul edilemez. Sayın Başkan Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat ödeneği yönerge gereğince devletin güvenliğini tehdit eden yasadışı yıkıcı, bölücü örgütlerin faaliyetlerine ilişkin haber alma faaliyetlerinde, her türlü kaçakçılıkla ilgili haber alma faaliyetlerinde, emniyet ve asayişe müessir olaylar, terör ve organize suçlar gibi konularla ilgili haber alma faaliyetlerinde, haber elemanlarının olayla ilgili yaptıkları zorunlu harcamalarına, hizmet gereği takip, gözetleme, gizli buluşma ve mülakat için yapılacak zorunlu harcamalara, istihbarat amaçlı özel teknik malzeme, araç ve gereç alımlarında, Jandarma Genel Komutanınca onaylanan diğer haber alma faaliyetlerinde kullanılır. Yasa ve ona dayanılarak hazırlanmış olan Yönerge gereği bu ödeneği harcama yetkisi bizzat Jandarma Genel Komutanına aittir. Ödenek kendisi adına bankada açılan bir hesapta bulunur ve Komutanın yazılı talimatı ile ödeme yapılır. Belirli dönemlerde harcamalarla ilgili denetlemeler de yapılır ve görev hitamında tüm yazışmalar ve belgeler usulüne uygun olarak tutanak tanzim edilerek imha edilir. Aslında bunların hiçbir, hiçbirinin kaydının tutulmaması gerekir. Burada Sayın İlhan Selçuk’un derlediği Yüzbaşı Selahattin’in romanı isimli eserden bir alıntıyı dikkatlerinize sunmak istiyorum. 1. Cilt Sayfa 318 ve devamında. Yüzbaşı Selahattin 1. Dünya Savaşı içinde 1917 yılında Irak Cephesinde Ordu Komutanının yaveridir. Levazım Reisi beni çağırdı. Paşanın Levazımda bulunan örtülü ödeneğini size vereceğiz. Bunu teslim alın. Ne kadar? Altın, kâğıt ve gümüş paralar, 150 bin lira kadar tutuyor. Ben bu parayı ne yapardım? Parayı teslim aldığımı Halil Paşaya söylediğim zaman dedi ki, Bağdat’ta iken para verdiğimiz adamlardan aldıkları senetleri bir torbaya koymuşlar, Bağdat düştüğünde bu torba karargâhta kalmış ve İngilizlerin eline geçmiş. Böylece bize gizli olarak hizmet eden kişileri yakalamışlar. Bir kısmını astılar, bir kısmını hapsettiler, bir kısmını memleketten sürdüler. Hem biz istihbarat kaynaklarımızı kaybettik, hem

21

Page 22: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:22

de bize hizmet eden adamlar çok acı çekti. Bundan sonra para vereceğiniz kişilerden senet almayın ve bir yere de kaydetmeyin. Ben sırf kayıt ve hesap olmasın diye parayı Levazımdan aldırıp size verdim. Bir 1917 yılındaki güven ve anlayışa bakın, bir de günümüze. İddianamenin 228. sayfası 2. paragrafında değerlendirme başlığı altında Cumhuriyet Çalışma Grubunun Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod isimli dört ayrı darbe planları hazırladıkları anlaşılmıştır denilmektedir. İddianameyi hazırlayanlar bu ifadeyle düzmece planların kimlerce hazırlandığı yönünde akıllarındaki karışıklığı ve net bir karara varamadıklarını ortaya koymaktadır. Çünkü iddianamenin 184. sayfasında Sarıkız adlı sözde planın dört kuvvet komutanı tarafından hazırlandığını değerlendirenler 288. sayfa da bu planı da olmayan Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından hazırlandığını açıklamaktadırlar. Hangisi doğrudur lütfen bir karar versinler. Çünkü kendi beyanlarına göre bu grup içinde 3 Kuvvet Komutanı yoktur. Bu konuyu ileride daha geniş olarak arz edeceğim. İddianamenin 297 ve 298’nci sayfalarında, bir sanıktan ele geçirildiği ileri sürülen 2 CD içinde, üst düzey sivil, siyasi ve bürokrat şahıslarla yapılmış olan mülakatlar ile telefon görüşmelerin kayıtlı olduğu Mustafa Balbay ile yapılmış olan mülakatlar ile telefon görüşmelerinin kayıtlı bulunduğu ve bu dosyalar ile ilgili detaylı bilgilerin iddianamenin Sanık Levent Ersöz bölümünde yer aldığı ifade edilmektedir. Benim adı bile yazılmayan kişi, bürokrat, siyasi ve sivil şahıslarla hiçbir telefon görüşmem yoktur ve kendimle ilgili bölümde de bunlara ilişkin bir husus yer almamıştır. Sayfa 466 paragraf 5’de 1 adet kırmızı renkli, üzerinde Cumhuriyet ibaresi bulunan ajanda, içeriğinde Levent Ersöz, Ümit Ö., Yaşar Okuyan, İlker Güven gibi bazı şahısların isimlerinin yazılı olduğu, isimlerin altında ise Temsilciler Meclisi şeklinde yazdığı, belirtilmiştir. Benim adımın ne maksatla ve ne için yazıldığını bilmiyorum ve adı yazılı diğer kişileri tanımıyorum ve irtibatım yoktur. Bahsedilen oluşum hakkında da bilgim yoktur, ne olduğunu bilmiyorum. Muhatabı da ben değilim. İddianamenin 489’ncu sayfası 2’nci paragrafında;7 numaralı CD içerisinde; Cumhuriyet Çalışma Grubu isimli klasör içerisinde, MS Word dosyası içerisinde 62 şahsın adı soyadı ve görevleri yazılarak, görüştüğü kişi başlığı altında bir çok askeri üst düzey personelin isimlerinin yazıldığı, şüpheli Ergün Poyraz isimli şahsın karşısında, Tuğgeneral H, şüpheli Levent Ersöz’ün karşısında ise Sezai Ş., Salih T., Ertan S., Nuri K., Kemal S. isimlerinin yazılı olduğu ifade edilmektedir. Ergün Poyraz’ın karşısındaki isim benden önceki İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Halil Helvacıoğlu’dur. Benim adımın karşısında yer alan kişilerden biri yeğenim, diğerleri daha önce görev yaptığım yerlerde tanıdığım, ara sıra görüştüğüm kişilerdir. Ancak ilginç olan konu, iddianameyi hazırlayanların, İstihbarat Başkanlığı bünyesinde kurulduğunu ısrarla iddia ettikleri sözde bir grubun amirleri ile ilgili kayıt tutması saçmalığıdır. Çünkü bu tıp izlemeler diğer birimlerde olur ama Türk Silahlı Kuvvetlerinde olmaz. Ayrıca benimle doğrudan bağlantısı olduğu ileri sürülen Ergün Poyraz’ın adının karşısında benden önceki İstihbarat Başkanı’nın adının yazılması, bu kişiyle benim irtibatımın olmadığını göstermesinin yanı sıra Cumhuriyet Çalışma Grubunun benim İstihbarat Başkanlığı dönemimde kurulduğu iddiası dikkate alındığında bu ibret belgesinin, Cumhuriyet Çalışma Grubu ile ilgili dosyaya konulan bilgi ve belgelerin düzmece olarak malum kişilerce düzenlendiğini ispatı bakımından önemlidir. İddianamenin 594’ncü sayfası 4’ncü paragrafında emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un emniyet beyanında Levent Ersöz’ü ismen tanıdığı, ancak bir irtibatının bulunmadığı şeklinde bir beyanına yer verilmiştir. Bu ifade doğrudur. Emekli Orgeneral Sayın Tolon’la hiçbir irtibatım ve görüşmem olmamıştır. Kuvvetlerimizin farklı olması nedeniyle maalesef emrinde görev yapma şeref ve bahtiyarlığına erişemedim. İddianamenin 770’nci sayfası 2’nci paragrafında; 5 numaralı CD içerisinde bir takım klasörlerin ve içinde de adımın geçtiği bazı klasörlerin olduğu ifade edilmektedir. Benden ele geçirilmeyen bu CD’deki bahsedilen klasörlerin ne olduğunu ve içiriğini de bilmiyorum İddianame’nin 1031’nci sayfasında, Sinan Aygün’ün Abdüllatif Şener ile görüşmesi ile ilgili bölümde, Abdüllatif Şener, Levent Ersöz’le gizlice görüşerek şeklinde bir ifadeye yer verilmiştir. Ben Abdüllatif Şener’i tanımıyorum. İrtibatım yoktur ve hiç görüşmedim. Bunun da sehven yapıldığını düşünmüyorum, tamamıyla art niyetli bir

22

Page 23: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:23

yaklaşımdır. Bu hususun kendisinden de sorulmasını talep ediyorum. Şayet yanlışlık yapıldığı söyleniyorsa kişilerin nasıl hedef haline getirildiği ve iddianamenin kes-yapıştırla hazırlandığını göstermektedir. 1035’nci sayfası 3’ncü paragrafında; Sinan Aygün’le ilgili bölümde içinde adımın geçtiği baz şüphelilerin MSN yoluyla birbirlerine mesaj attıkları e posta iletilerinde tamamen Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda hazırlanmış yazırların kendi içlerinde birbirilerine gönderildiği, tespit edilmiştir denilmektedir. Benim Sinan Aygün’le hiçbir bağım, bağlantım yoktur. Bunu kanıtlayacak ne bir konuşma, ne bir görüşme veya temas yoktur. Çünkü yalın gerçek budur. İddianameyi hazırlayanların, benim de adımın yazılı olduğu ve hiç tanımadığım kişiler ve Sinan Aygün’le aramızda MSN yoluyla birbirimize mesaj gönderdiğimiz kuyruklu yalanını yüzleri kızarmadan nasıl yazabildiler? El konulmuş bilgisayarım olmadığı gibi MSN kullanmam, kullanmadım. Bu gerçekten ibretlik noktalardan ve yalanlardan birisidir. Bunu yazanlara soruyorum, madem MSN yazışmalarımız var, bunlar nerede ve niçin benimle ilgili bölümde yazmadınız? Delil yaratmak için atılan bu iftirayı şiddetle reddediyorum ve takdirlerinize sunuyorum. Sayın Başkan; Şimdide 3’ncü İddianame’de şüphelilerin bireysel durumları başlığı altında adımın geçtiği yerlerdeki hususlara özet olarak değinmek istiyorum. Sayfa 26, Paragraf 3’de Genelkurmay Başkanlığı ve jandarma genel komutanlığının resmi cevapları tanık ve sanıkların ifadeleri dikkate alındığında böyle bir grubun varlığından hala söz edilerek bu iddianameye de alınması ayrıca bir takım örgütlenme faaliyetlerinin sürdürüldüğünün yazılması hukuk mantığına göre mümkün değildir. Ancak olay hukuki olmayınca her şey mümkündür. 2 gazeteci, 2 iş adamı ile yapılan görüşme YÖK Kanunu ve üniversitelerdeki sorunlar nedeniyle Kuvvet Komutanlıkları dâhil devletin birçok kuruluşuna kendi talepleriyle gittiklerini beyan eden rektörlerle eğer yaptıysa jandarma genel komutanının yaptığı görüşmeyi içeriklerinde hiçbir suç unsuru olmadığı halde örgütlenme faaliyeti gibi göstermek, bırakın hukuku, fizik kanunlarına bile aykırıdır. Jandarma genel komutanının rektörlerle ilgili görüşmeleri hakkında bilgim yoktur. Ayrıca, örgütün üyelerinin tayin ve terfileri ile ilgilendiği iddia edilmektedir. İddianameyi hazırlayanlarca her fırsatta çok güçlü olduğu vurgulanan sözde devasa örgüt, sözde ara yöneticiliğine yakıştırılan benim terfiimi neden sağlayamamıştır? Albay Atilla Uğur’un, Albay Mustafa Koç’un tayinlerine niçin müdahil olamamıştır? Albay Cihandar Hasanhanoğlu’nun terfi etmesini niçin sağlayamamıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bir hukuk belgesinde yazılan her şeyin çok iyi düşünülüp delillendirilmesi mümkünse yazılması gerekir. Kanun buna amirdir. Yoksa kahvehane dedikodusundan farkı kalmaz. Kaldı ki, örgütün kendi elemanlarını koruması gerektiği hukuki açıdan aranan bir kriterdir. Sayfa 29, Paragraf 8’de sorgu esnasında Kent Otel’de yapılan toplantının amacı nedir? Niçin, hangi maksatla katıldınız diye kimlere sorulmuştur. Bana sorulmadı. Okuduğum ve inceleyebildiğim kadarı ile kimseye de sorulmamış. O halde bu ifade hangi kritere göre yazılmıştır? Basit bir yanıtı var. Toplantıların gizli olmadığını, herkes dile getirmiş, açık olduğu iddianameyi hazırlayanlarca da kabul görmüştür. Bu durumda konunun yönü değiştirilerek örgütün gizli amacından haberdar olup olmama noktasına getirilerek o toplantılara katılan, katıldığım tek toplantıda bulunanlar itibariyle söylüyorum, akademisyen, bürokrat, yargı mensubu, gazeteci ve siyasetçilerin soruşturma kapsamına alınmaması ve muhtemel tepkilerden kurtulmak yolu seçilmiştir. Bu toplantıları düzenlediği ileri sürülen Engin Aydın’dan ele geçirildiği iddia edilen dokümandaki listelerde adı geçen kişilere bu toplantılara niçin katıldıkları, gizli olup olmadığı, herhangi bir kişiden talimat alıp almadıkları, toplantılarda hangi kararların alındığı, gibi sorular sorulmalı alınacak cevaplara göre bu nitelendirmenin yapılması gerekirdi. Bu konuda tek bir delil yoktur.”

Mahkeme Başkanı :”Efendim oraya nokta koyar mısınız?”Sanık Levent Ersöz:”Tabi efendim.”Duruşmaya saat 13:00’e kadar ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

23

Page 24: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:24

Bu arada tutuksuz sanıklardan Tanju Güvendiren ve Adnan Bulut ile bir kısım sanıklar müdafileri Av.Yasemin Antakyalıoğlu, Av. Burcu Aydın ve Av. Hasan Hüseyin Altaş’ın da görülmekle huzurdaki yerine alındı.

Sanık Levent Ersöz tekrar huzura alındı.Telekonferans Yoluyla Sorgu ve Savunmasına Devamla.”Mahkeme Başkanı :”Buyurun Efendim.”Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun. Sayfa 33, Paragraf 3 ve devamında askeri müdahaleye

zemin hazırlama çalışmaları kapsamında yukarıda ayrıntılı olarak anlatılan tüm deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde başlığı altında sözde Cumhuriyet Çalışma Grubunun çalışmalarına yönelik iddialara yer verilmiştir. Bu iddialara ilişkin daha önce arz etmediğim bazı hususları dikkatinize sunmak istiyorum. Hilmi Özkök’ün istifası ile başlayan onu baskı altına almaya çalıştıkları yönündeki iddia. İddianamenin 315’nci sayfasında Genelkurmay Eski Başkanı. Orgeneral Hilmi Özkök, kendisine genç subaylar başlığı altında herhangi bir mektup gelmediğini, iddianamenin 41 ve 42’nci sayfalarında da demokrat generaller olarak isimlendirilen kişiler tarafından kendisine gönderilen mektup olmadığını ifade etmiştir. Diğer bir ifadeyle sözde bu grup tarafından baskı altına alınmak istenen kişiye gönderilmiş mektup yoktur. Ayrıca iddianamenin 35’nci sayfasında istifa etmesi için baskı altına alınmak için çalışma yapıldığı iddia edilen Sayın Özkök, kendi yanında kimsenin muhtıra verme konusunda teklif getirmediğini beyan etmiştir. Darbe hazırlıklarına destek sağlamak amacıyla emekli generallere mektup gönderdikleri iddiası ise Genelkurmay eski iddiasında Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral Özkök, emekli generallere Jandarma genel komutanlığından gönderilen mektuplardan haberi olmağını belirtmiştir. Bir sanıktan ele geçirilen dijitallerdeki Word belgesi şeklindeki sözde mektuplardan söz ediliyorsa, o mektupların içeriğinde ne darbe ne de hazırlığından söz edilmektedir. Mektupların içerdiği konu Jandarma ile ilgili mevzuat düzenlemelerini kapsamaktadır ve İstihbarat Başkanlığının görev alanı dışındadır. Diğer taraftan emekli generallerden destek istenmiş olsa, konusu da mevzuat düzenlemeleri olduğuna göre, içlerinden biri veya birkaçı konu hakkında Genelkurmay Başkanını bilgilendirirdi ancak Genelkurmay Eski Başkanına ulaşmış bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca örgütün stratejileri arasında bulunan Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne ile başlayıp talimat verdiğini ses ve görüntü kayıtlarından anlaşıldığı iddiası. Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral Özkök ifadesinde Kıbrıs konusunda çalışmalar yapmaları için Kuvvet Komutanlarına ve jandarma genel komutanına emir verdiğini söylemiştir. Bu çalışmalarda karargâh çalışma şekillerine aykırı bir davranış olsaydı, Genelkurmay Başkanı tarafından Kuvvet Komutanları ve Jandarma genel komutanı hakkında yasal işlem yapılması gerekirdi. Yasal işlem yapılmadığına göre ya suç unsuru görülmemiş ya da yetki kullanılmamıştır. Böyle bir tanık ifadesi varken bu iddianın hukuki dayanağı ve geçerliliği yoktur. Ayrıca Genelkurmay Eski Başkanı. Kıbrıs Büyükelçisi’nin bazı bilgileri kendisinden habersiz jandarma genel komutanına ilettiğini duyması üzerine, ilgilisine usulüne uygun bir şekilde söylediği ve tüm bilgileri kendisine getirmesini ilettiğini ifade etmiştir. Bu ifade de görüşmenin suç oluşturmadığının bir kanıtıdır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün tanık olarak alınan ifadesi ile ilgili hususlara iddianamenin 34 ile 43’ncü sayfalarında yer verilmiştir. O günlerde özellikle kamuoyunda Jandarma İstihbaratının yasal olmayan dinlemeler yaptığına ilişkin değerlendirmelerin olması ile başlayan uyarmak olduğu ile biten iddia. Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral Özkök 12 Mart 2004 tarihinde beni ve Albay Atilla Uğur’u Genelkurmay Başkanlığı karargahına çağırmıştır. O günlerde kamuoyunda Jandarma İstihbaratının yasal olmayan dinlemeler yaptığına ilişkin değerlendirmelerin olması ve bu yönde gelen duyumlar üzerine şeklindeki beyanı üzerinde durmak istiyorum. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, Kamuoyu; bir konuyla ilgili halkın genel düşüncesi olarak tanımlanmıştır. Toplumbilim terimlerine göre ise; toplumsal yaşamın, olay ve olgular konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve kavramların toplamı olarak

24

Page 25: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:25

tanımlanmıştır. Yani bu konunun ayyuka çıkması ve sokaktaki vatandaşın bile konuştuğu bir durum olması gerekir. Orgeneral Özkök gibi çok deneyimli, personeline her konuşmasında okumayı, incelemeyi, bilgi çağının gereklerini yerine getirmeyi emreden, tavsiye eden bir kişinin, kamuoyu tabirinin anlamını düşünmeden, ifade verme heyecanı içinde, belki de yönlendirme sonucu dilinin sürçmesiyle kullandığını düşünüyorum. Çünkü hepsinin kendisinin bizi makamına çağırdığı dönemde Jandarmanın teknik imkân ve kabiliyetini, kimleri izleyip izlemediğini gösteren bir kanaat ve yaygın bir söylem yoktu. Yıl 2010 düzmece kurgular bugün konuşulmakta. O dönemde kendilerini de yanıltma gayreti içinde olan bazı kuruluşların Jandarma aleyhine yaptıkları dezenformasyon vardı ve biz de kendisine bunu izah etmeye çalıştık. Hangi kuruluş, kime, hangi müşterisine yönlendirme yapıyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin generallerini izlemek için kimin nerede karar aldığını, karar almadan dinlemeyi kimlerin yaptığını, anlatmaya çalıştık. Bu hususlar, jandarma genel komutanlığı komuta katına da arz edilmiştir. Sayın Özkök’ün kamuoyu nitelemesi ve değerlendirmesini kabul etmek mümkün değildir. Diğer bir husus jandarma genel komutanlığı bünyesinde mevcut olan JİHİDEM, Basın Takip Birimi gibi birimlere hiçbir şikâyet ve bilgi intikal etmemiştir. Jandarma İstihbarat Başkanlığına ulaşan, Jandarma İstihbaratı aleyhine iftira niteliği taşıyan, yönlendirme yapan gayret eden ve gayret edenlerle ilgili bilgiler de komuta katına arz edilmiştir. Sayın Özkök, jandarma genel komutanı Orgeneral Şener Eruygur denetlemede olduğu için Kurmay Başkanı Korgeneral Hakkı Kılıç’a emir vermiş ve bizi makamına çağırmıştır. Makam odasında önce, ben ve Albay Atilla Uğur’la birlikte, daha sonra da tek tek görüşme yapmıştır. Görüşmede kendisine öncelikle teknik takiple ilgili yasal mevzuat hakkında bilgi verilmiştir. İnternet takibinin nasıl yapıldığı ve güvenlik duvarları ile ilgili bilgisayarlara yapılan saldırılardan korunma yolları konuşulmuştur. Kendilerine Jandarma İstihbaratının diğer çalışmaları ile ilgili yasal mevzuat konusunda da bilgi verilmiştir. Kendilerinin, sivil istihbarat birimleri beni dinleyebilir mi, bilgisayarıma girebilir mi şeklindeki sorularına cevap verdik ve bilgisayar izlemesi konusunda korunma yolları da Daire Başkanı tarafından kendisine izah edilmiştir. Daha sonra Jandarma İstihbarat. Teşkilatı ile ilgili olarak merkezdeki ve taşradaki yapı ile emir komuta sistemi, personel yapısı gibi konularda bilgi verdim. Türk Silahlı Kuvvetlerini kimin izlediğini, bu konudaki tespitleri anlattık. Konuşmalarda yasadışı dinleme yaptığınızı duydum, uyarıyorum veya bu anlama gelebilecek hiç bir ifadesi olmadı. Tüm konuşmalarımız bundan ibarettir. Kendisi de ifadesinde temel amacım şayet yasal olmayan dinlemeler yapılmakta ise kendilerini bu konuda uyarmaktı demiştir. Ancak, bu sözlerden kendisinin yanlış yönlendirildiğini ve kesin bilgiler ulaşmadığı, tereddüt içinde olduğu net olarak ortaya çıkmaktadır. Yasadışı hiçbir faaliyette bulunulmamıştır. Kendilerinin bize iddianamede geçen sözde planlar ve sözde çalışma grubu gibi konular ve sorgusunda kendisine yöneltilen konularda hiçbir sorusu olmamış ve konuşulmamıştır. Sayfa 161, Paragraf 1’de geçen hususlarla ilgili olarak iddiaları daha önce cevaplamıştım ancak İddianameyi hazırlayanların buradaki ifadeleri bize isnat etmeye çalıştıkları eylemlerin sadece 2003 ve 2004 yıllarına inhisar ettiğini, emekli olduğum dönemi kapsamadığını kabul ettiklerinin de bir kanıtıdır. Ayrıca 2. iddianamede ara yönetici iken, bu iddianamede üst düzey yöneticiliğe terfi etmişim. Bunu kim nasıl başardı, neye borçluyum? Bu senaryo birkaç bölüm daha sürse hangi mertebe verilecek acaba? Ben tutuklu iken bu nasıl oluşmuştur? Sayfa 229, Paragraf 7’de Profesör Erol Manisalı ile ilgili bölümde kendisinin Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve Jandarma’da görevli diğer şahısları tanımadığını, onlarla gidip her hangi bir görüşme yapmadığını, gittiği zamanlarda da yaptığı görüşmelerin formalite icabı olduğunu şeklindeki beyanı. Profesör Erol Manisalı’yı sadece basından ve kitaplarından tanıyorum. Hiçbir zaman görüşmedim. Kendisi de beni ve Jandarmada görevli şahısları tanımadığını, görüşme yapmadığını, beyan etmiştir. Ancak devamında gittiği zamanlarda da yaptığı görüşmelerin formalite icabı olduğunu ibaresinin kendisine ait olup olmadığı belli değildir. Kaldı ki, tanımadığı ve görüşmediğini beyan eden bir kişinin böyle bir beyanının olacağını da düşünmüyorum. Eğer kendisine ait ise kesinlikle doğru değildir. Çünkü

25

Page 26: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:26

kendisiyle hiçbir tanışıklığımız ve görüşmemiz yoktur. Sayfa 229, Paragraf 8’de yine kendisi Cumhuriyet Çalışma Grubu devre raporlarının uydurma olduğunu ve kimseyle görüşme yapmadığını beyan etmiştir. Sayfa 309, Paragraf 5’de Profesör Ferit Bernay ifadesinde; jandarma genel komutanlığının o dönemde düzenlediği terör brifingine iştirak ettiğini, daha sonra yemeğe davet edildiğini, bu yemeğe de iştirak ettiğini beyan etmiştir. Benim böyle bir brifingden haberim yoktur Harekat Başkanlığında veya Komutanın makamında olabilir. Ben katılmadım. Ancak Profesör Fatih Hilmioğlu talebin rektörlerden geldiğini ifade etmektedir. Sayfa 342’deki son paragrafta. İstihbarat Başkanlığında rektörlerle yapılan toplantı hususlarına yer verilmiştir. İstihbarat Başkanlığında böyle bir toplantı yapılmamıştır. İddianameye göre; 19 Eylül 2003 tarihinde jandarma genel komutanlığında rektörlerle bir toplantı yapılıyor. Toplantıya Kurmay Başkanı, General, Albay rütbesindeki başkanlar ve daire başkanları katılıyor, Jandarma sorumluluk bölgesindeki güvenlik ve toplumsal destek faaliyetleri hakkında rektörlere bilgi sunuluyor. Bu bilgilendirme toplantısında yıkıcı bölücü faaliyetlere karşı öğrencileri korumak amacıyla yapılacak işbirliği konusunda bilgi teatisinde bulunuluyor. Personel Başkanı tarafından öğrencilere burs temini, örnek köy planlamaları, çocuk suçlarını önleme, ağaçlandırma, çevre koruma ve orman yangınlarını önleme gibi projeler hakkında sunum yapılıyor ve sonrasında yemek yeniyor. 3’ncü İddianamenin 35’nci sayfasında, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden örgütün, Özden Örnek’in günlüklerinde geçen 6 Aralık 2003 tarihli notta belirtilen planı da hayata geçirdikleri, plan gereği jandarma genel komutanlığında rektörlerle bir toplantı düzenlendiği, bu toplantıda Hükümetin icraatları ve irtica ile ilgili konuların konuşulduğu, toplantı sonrası 15 ila 20 rektörün Kubilay olmaya hazır olduklarını söylediği yazılıdır. İddianameye göre 6 Aralık 2003 tarihinde karara bağlanan plan gereği, 2 buçuk ay geriye dönülüp bu toplantının yapıldığı söylenmektedir. Ergenekon bu, ne yapsa yeridir Zamanı hep geri çekmeyi başarmıştır. Ayrıca, Rektörlere sunulan bilgilerin hangisi darbeye zemin oluşturacak veya suç oluşturacak husus içeriyor ve bilgi verenin kim olduğu yazılı iken nasıl oluyor da İstihbarat Başkanlığına mal ediliyor. Tarihte Asteğmen Kubilay’ı kimlerin, nasıl şehit ettiğini herkes hatırlamalı ve o günlere düşmemek için aklını başına toplamalıdır. Sayın Başkan; Atatürk’ün bu konudaki bir konuşmasını dikkatlerinize sunmak istiyorum, Halkın saflığından istifade ederek milletin maneviyatına musallat olan kimseler ve onların takipçileri ve müritleri elbette ki bir takım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk Milleti için yüz karası teşkil edecek vaziyetlerin belirlenmesinde de daima etken olmuşlardır. Türk Milletinin bunlardan daha büyük düşmanı olmamıştır. Millete anlatmalıdır ki bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lazımdır. Bunların mevcudiyetini müsamaha ile telakki edenler Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızca seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenle birdir. Atatürk’ün gençlere emanet ettiği Cumhuriyette, millete anlatma görevini Üniversitelerimiz yapmayacakta kim yapacak? Milleti aydınlatmak suç mudur? Atatürk’ün verdiği görevi yapanlar nasıl terörist olmaktadır? Onların karşısında hangi güç vardır ki çatışma, kaos ortamı yaratılsın? Cumhuriyete sahip çıkmak nasıl suç oluyor? Gelişen bir tehdidi görenlerin bunu düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında düşüncelerini açıklaması nasıl suç oluyor? Türk Silahlı Kuvvetlerini iç tehdit dokümanların da yıkıcı, bölücü ve irticai unsurlar her zaman önceliğini korumuştur. Atatürk bir konuşmasında da irticayı şu şekilde tanımlamıştır; hayatın felsefesi tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim dilimizde buna İrtica derler. İyi bir şekilde yaptınız mı biliriz ki bunu imha etmek için karşınıza muhalif, mürteci bir kuvvet çıkacaktır. Bundan dolayı yapmadan evvel çıkacak kara kuvvetin imhası tedbirini de almamız lazım. Bundan dolayı tekrar katiyetle beyan ederim ki, milletin hakimiyeti ebedidir. Onu bozacak ve zarar verecek kuvvet yoktur ve olamaz. Şimdi, millet hakimiyetine karşı çıkan, ülkeyi karanlık günlere götürmek isteyenlere karşı, Atatürk’ün verdiği tarihi vazifeyi yerine getiren aydınların bu şekilde suçlanması çok acıdır, ancak ve tarihteki yerlerini mutlaka alacaklardır. Sayfa 348, Paragraf 3’de Profesör Mustafa Yurtkuran’la ilgili bölüm. Mustafa Yurtkuran’ın tanışıklığımız ve görüşmemiz konusundaki

26

Page 27: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:27

beyanları doğrudur. Tanışmamız görev ve protokol gereği olmuştur. Daha sonraki görüşmelerimiz nezaket ziyaretleri çerçevesinde olmuştur. Örgütsel hiçbir yanı yoktur. Savunmamın başlangıcında ifade ettiğim ziyaret, sadece İstihbarat Başkanlığı periyodunu içermekteydi, herhangi bir görüşmeyi gizleme maksatlı değildir asla. Sayfa 402, paragraf 6’da Murat Kaya isimli şahsın ifadesine burada tekrar yer verilmiştir. Bu konuda daha önce açıklamada bulunmuştum. Sayfa 523, paragraf 4’de Emekli Tümgeneral Erdal Şenel ile ilgili bölümde. Sanık Erdal Şenel’in ek Savcılık İfadesinde, Kent Otel toplantılarıyla ilgili olarak listede ismi geçen kişilerin Kent Otel toplantılarına katıldığını bildiğini, hatırladığı kadarıyla Emin Ç., Tansel Ç., Bekir C., Mustafa Balbay, İlhan Selçuk, Levent Ersöz, Şener Eruygur, Hurşit Tolon’un toplantılara katıldığını beyan ettiğine yer verilmiştir. Ben Kent Otel’de sadece bir toplantıya katıldım. Sanık Engin Aydın’ın bölümünde bu husus açıkça görülmektedir. Benim katıldığım toplantıda Erdal Şenel yoktu. Kendisiyle hiçbir samimiyetim, konuşmuşluğum yoktur, beni tanıdığını da sanmıyorum. Zaten kendisi de bu davada yargılananlardan tanıdıklarını sayarken benden söz etmemiştir. Sayfa 520’de bu mevcuttur. Hal böyleyken benim adımı vermesi ancak sorgu esnasındaki yönlendirmeyle mümkün olabilir. Kendisi bu toplantılara 3 ya da 4 defa katıldığını ifade etmiştir. Bu toplantılardan her hangi birinde beni görmüş müdür? Tekrar ediyorum ben adı geçen otelde sadece bir toplantıya katıldım, yanımda da İlhan Özcan isimli arkadaşım vardı. Ayrıca bu gizli bir toplantı da değildi. Eğer gizli ve örgüt toplantısı ise 3-4 kez katıldığını söyleyen kendisi niçin tutuklanmamıştır? Benim bireysel durumum içinde hiçbir delil, beyan yok iken emeklilik dönemimde toplantılara devam ediyor diye gerçeğe aykırı olarak yazanların bu söylemlerini doğrulatmak ve delil yaratmak için giriştiği çaba açık ve net görülmektedir. İddianameyi hazırlayanların düşünce yapısı itibariyle her türlü iftirayı ve suçlamayı yapabilecekleri, buraya kadar ki bölümlerden zaten anlaşılmaktadır. Ancak Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olmuş ve Hakim sınıfından bir kişinin, yalan beyanda bulunması bana acı veriyor. Acaba ne karşılığında ifade verdi, Vicdanı rahat mı? Ben sanmıyorum. Sayfa 533, Paragraf 5’de Mustafa Balbay’ın 05 Mart 2009 tarihli Savcılık ifadesinde Erdal Şenel, Levent Ersöz, Engin Aydın, Hurşit Tolon, Şener Eruygur’un katıldığı aylık ve haftalık toplantıların bazılarına katıldığı, bu toplantıları farklı kişilerin organize ettiğini, bazen otellerde, bazen de restoranlarda yapıldığını beyan ettiği yazılmıştır. Bu ifadeden benim bu toplantılara sürekli katıldığım anlamı çıkmaktadır. Mustafa Balbay’a sorulmasını istiyorum. Beni hangi toplantıda, nerelerde görmüştür? Bu beyanı kendisine mi aittir? Bilerek mi vermiştir? Eğer kendisine ait değilse buraya nasıl ve hangi amaçla yazılmıştır? Ben Kent Otel’de sadece bir toplantıya katıldım ve kendisi de oradaydı. Bunun dışında beni herhangi bir toplantıda görmüş müdür? Sayfa 552 Son Paragraf, Sayfa 553 İlk Paragraf da Engin Aydın’la ilgili bölüm. Sanık Engin Aydın’dan ele geçirildiği ileri sürülen dokümanın 12 ile numaralandırılmış sayfasında 04 Mayıs 2006 tarihinde Orgeneral Şener Eruygur’un konuşmacı olduğu toplantıda katılacaklar arasında adımın geçtiği, 13 ile numaralandırılmış sayfasında da aynı tarih ve konuda katılacaklar listesinde ismimin karşısında eksi işareti yazdığı, bunun katılmayanlar anlamında olduğu belirtilmektedir. Daha önce de Kent toplantılarından sadece birine katıldığımı belirtmiştim. Bahsettiğim toplantı budur ve bunun dışında hiçbir toplantıya iştirak etmedim. Sayfa 573, Paragraf 2’de Mustafa Levent Göktaş’la ilgili bölümde; Mustafa Levent Göktaş’ın hukuk bürosunda ele geçirildiği öne sürülen bir dijitalde, İşçi Partisi dijitalleri ile kardanadam111 mailinde yer alan Liman Lokantası YARSAV Başkanı ile yenecek yemek konusundaki bilgilerin bulunduğu belirtilmiştir. Bu konuda daha önce de açıklama yapmıştım. Bu belge ile hiçbir ilgim, bilgim yoktur. Mustafa Levent Göktaş’ı tanımıyorum ve irtibatım olmamış beraberde çalışmadım. Sayfa 580, Paragraf 1’de Mustafa Levent Göktaş ile gazeteci Saygı Öztürk aralarında, yurtdışında bulunduğum dönemde yaptıkları telefon konuşmasında hakkımda bazı konular geçmektedir. Anladığım kadarı ile gazeteci merakıyla yapılan bir görüşmedir. Hiçbir ilgim yoktur. Sayfa 620, Paragraf 2’de emekli Orgeneral Kemal Yavuz ile ilgili olan bölümde İddianameyi

27

Page 28: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:28

hazırlayanlar adaleti yanıltma gayreti ile ispatlayamayacakları iddialarını dile getirmektedirler. Benim Sayın Orgeneral Kemal Yavuz’la hiçbir tanışıklığım, görüşmüşlüğüm ve irtibatım yoktur. Kendisini Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli mümtaz bir komutanı olarak tanırım kendilerinin beni tanımalarına da imkan yoktur. Hem kuvvetlerimiz farklıdır, hem de kendilerinin orgeneral rütbesiyle emekli oldukları tarihte sanırım ben binbaşı veya yarbay rütbesindeyim. Kendisiyle aramızda herhangi bir telefon veya elektronik posta irtibatı da olmamıştır. Esasen iddianamede de böyle bir irtibatın varlığını ortaya koyacak herhangi bir delil de yoktur. Hal böyleyken nasıl oluyor da örgütsel bağımızdan ve çalışmalarımızdan söz edilebiliyor? Bu yaklaşımı ve iddiaları kesinlikle reddediyorum. Sayfa 621, Paragraf 4’de Bireysel durumumun yer aldığı İkinci İddianamede özel istihbarat arşivi sorumlusu olduğuma ilişkin hiçbir husus yoktur. Ancak burada hiç görüşmediğim bir kişinin Tuncay Özkan arşiv sorumlusu olarak gelip bilgi verdiğinden söz edilmektedir. Özel istihbarat arşivi sorumlusu olduğumu gösteren hangi delil ele geçirilmiştir? Hem ara yönetici, hem arşiv sorumlusu olmak çelişki oluşturmuyor mu? Kaldı ki arşiv olarak istihbarat denetim şube müdürlüğündeki arşiv kast ediliyor ise bir binbaşının sorumlu olduğu birimden bir Generalin sorumlusu ne askeri Bu arşiv nerede kimden ele geçirilmiştir? İçerisinde neler vardır, hangi bilgileri kapsamaktadır? Bunlarla ilgili hiçbir delil ortaya konmamıştır. Arşiv sorumlusu isem bende hiçbir belge ve bilgi bulunmaması bir çelişki değil midir? Kaldı ki arşiv olarak İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğü kast ediliyor ise bir binbaşının sorumlu olduğu birimden bir generalin sorumlu olması ne askeri teşkilatlanma ne de hiyerarşi açısından mümkün değildir. Sayfa 639, Paragraf 3, Sayfa 645, Paragraf 3’de Şüpheli Levent Ersöz’den elde edilen verilerden şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Benden ele geçirilmiş hiçbir veri yoktur. Bu iddiaları şiddetle reddediyorum. Sayfa 655, Son satırda Sanık Hasan Ataman Yıldırım’ın dijitallerinde olduğu ileri sürülen şahsımla ilgili değerlendirmelerin kim tarafından ve ne maksatla yazıldığını bilmiyorum. Siyasetçi olmayan ve hiçbir siyasi parti, kişi veya dernekle ilişkisi olmayan bir kişinin siyasi nüfuzunun olması mümkün değildir. Bu ifadeleri kabul etmiyorum. Sayfa 740, Paragraf 5’de Mustafa Özbek’i tanımıyorum. Ne görevde olduğum nede sonrasında hiçbir irtibatım olmamıştır. Sayın Başkan, irtica ile mücadele eylem planı adıyla bilinen iddianamede; İddianameyi hazırlayanlar sağ olsunlar, yine İstanbul polisini çok seven, ancak bir türlü kimliği, IP numarası bulunamayan, varlığı meçhul kişilerin yaptıkları ihbarlar ve Bedrettin Dalan’la yaptığımız ve üzerinde oynanan görüşme çözümlerden yola çıkarak, adımı burada da zikretmişlerdir. Bu nedenle, bu hususlara da savunmamda yer verdim ancak rahatsızlığım ve zaman darlığı nedeniyle beyanlarımı dosya içerisinde arz ediyorum. Sayfa 219 ile 228 arasında iddialarla ilgili tüm hususları açık yüreklilikle cevapladım. Şahıs, tarih, konuşma tapesi ve Şırnak’ta görev aldığım süre itibariyle tüm iddialar dayanaktan yoksundur. Ayrıca Aydınlık dergisinde ele geçirildiği ileri sürülen ses kayıtlarının kopyalanarak değiştirildiği ve bize mal edilmeye yönelik gayretler olduğunu bu yönde istihbarat başkanlığı dönemde gelen belge ve bilgilere de yer verdim ve açıklamaya çalıştım bu itibarla tüm iddiaları reddediyorum. Sayın Başkanım, Ek Klasör 169 Dizi No 1 ile 5 arasında evimde 01 Temmuz 2008 tarihinde yapılan aramada kızıma ait olunan ve el konulan bir disket içerisinde soruşturma dosyası ile ilgili herhangi bir dokümana rastlanmadığı belirtilmiştir. Hâlbuki yandaş ve besleme medyaya yapılan servislerde evimde 2500 adet ses CD’si bulunduğu ve tele kulak yalanıyla kamuoyu yanıltılmaktadır. Bunu yapanların ortaya çıkarılması şarttır. Ayrıca, damadımın evinde 15 Ocak 2009 tarihinde yapılan aramada el konulan 25 adet müzik ve resim CD’si savcılığın talimatıyla 1 Şubat 2010 tarihinde Emniyet Müdürlüğünce Avukatıma iade edilmiştir. Kendisi de bunu basın mensuplarına göstermiş ve durumu açıklamıştır. Basında tek satır bile geçmemiştir. Bu örnek hastanede bir servisten diğerine yatırılışımı bile haber yapan basının nasıl ve kimlerce yönlendirildiğini açıkça göstermektedir. Ayrıca benden 2500 ses CD’si ele geçirildiği yalanı ile kamuoyunu yanıltanlar ve yanıltmak isteyenler gerçeği yazdırmamışlardır. Bizim medyayı kontrol edip yönlendirdiğimizi iddia eden ve düşünenler için bu hususu arz etmek istedim. Bu vesileyle

28

Page 29: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:29

bizler için medyayı kontrol iddiasında bulunan ancak yandaş medyaya servis yapanlara yargıyı etkilemek ve hakkımızda yargısız infaz yapmak için yayın yapanlara, Atatürk’ün Bingazi’den Hanya’da yayınlanan İstikbal Gazetesine, 29 Ekim 1908‘de yazdığı mektupta ki bu sözleri hatırlatmak istiyorum. Millet fertleri arasında bölücülüğü değil birlik ve beraberliği temine; birbirine intikam duygularını yaratmaya değil, karanlık istibdat devrinin kiri olan fena hislerin kalplerden atılmasına yarayacak yararlı makaleler yayınlanmasına gayret edilirse, gazetenizin şerefi yükselir, hizmeti faydalı olur. Gazetemizde ahlakımıza yükseklik hislerimize temizlik ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalelere yer verilmesini görmek isteriz. Sayın Başkan; O dönemde kardeş teşkilat içindeki bazı grupların Türk Silahlı Kuvvetlerinin general seviyesinde telefon kayıtlarını izleme maksadıyla karar çıkarttığını, birçok komutanı ve bizleri teknik takibe aldıklarını öğrendik. Bu konu Emekli Albay Erdal Sarızeybek tarafından kitabında da dile getirilmiştir. Kendisini makamına davet edip aleyhimize konuşmasını isteyen Emniyet Genel Müdürlüğünün yetkilisi gibi. Her iki teşkilatın arasını açmaya çalışan ve yanlış yönlendirme yapan bu gruplar halen görevlerini sözüm ona başarıyla sürdürmekte ve Devletin Kurumları arasında bunalım yaratmaya devam etmektedirler. Bu konuda, 244’ncü Klasörde yer alan bir görüşme çözümü ile ilgili hususu dikkatinize sunmak istiyorum. İnternette İnsan haklarına hangisi daha saygılıdır, Polis mi Jandarma mı içerikli düzenlenen ankete yer veren sitenin Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Dairesinde görevli bir personel tarafından açıldığı ve adresinde Emniyet Genel Müdürlüğünün gösterildiğinin belirlenmesi üzerine Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanının emirleriyle dönemin Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner’e giderek durumu bildirdim. Emniyet Genel Müdürlüğünün makamında yapılan görüşme nasıl oluyor da bu dosyada yer alıyor? Cevabı çok basit, bu grup yukarıda söylediğim gibi bizleri izlemekteydi ve kendi Genel Müdürlerinin odasında yapılan görüşmeyi bile dinlemiştir. Kendi Genel Müdürlerinin makamını bile dinleyenler, evimde arama yaptıkları sırasında kanuna aykırı olarak plazma televizyonu alt kapağını çıkartıp, dinleme cihazı yerleştirerek, bu soruşturmada delil elde etmek için yasadışı yollara bile başvurmaktan çekinmemişlerdir. Avukatımın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyet yandaş medyadaki kalemlere servis edilerek, onlar vasıtasıyla da, kendi evimi dinleme için kendimin yerleştirdiğimi, bunu alışkanlık haline getirdiğim yalanı ve alaycı yaklaşımı ile namus ve haysiyetimize de iftirada bulunarak kamuoyunu yanıltmaya çalışmışlardır. Bizim yapmadığımız ve var olmayan bir psikolojik harekat planını uyguladığımızdan ve medyayı yönlendirdiğimizden bahsedilirken hakkımızda üretilen sistemli yalanlarla kamuoyu gerçek bir psikolojik harekata maruz bırakılmıştır. Arz ettiğim bu husus medyanın kontrol altına alınması ve psikolojik harekâtın en güzel örneğini göstermiştir. Sayın Başkan; Ek Klasör 248’de Terörle Mücadele şube müdürlüğünün 27 Şubat 2009’da hazırladığı PKK Kongre-Gel Terör Örgütü ile sözde Ergenekon Terör Örgütü arasındaki bağlantı konulu raporda sözde bağlantıyı ortaya koymak için insanın kanını donduracak cinsten iftiralar, yalanlar ve zorlama yorumlara yer verilmiştir. Rapordan İddianame’ye alınan kısım İddianame’nin 78’nci sayfasındadır. Raporda PKK terör örgütü kamplarına kendilerine göre muhtelif nedenlerle giden ve hiçbir bağı olmayan kişilerle ilgili 2 bölümü bir kenara bıraktığımızda eski terörist, gizli tanık ve bazı kişilerin beyanları 1980 2005 yılları arasında PTT terör örgütünün eylemleri ve meydana gelen önemli olayların kronolojisi terörist başının görüşme notları ve bu notları ve bu notlardan Bursa Cumhuriyet Savcılığına gönderilenlerin içinde bulunmayan ve örgütün internet sitelerinde yayınlanan kısımları, sözde Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonlar ile PKK tarafından gerçekleştirilen sokak eylemleri arasındaki paralellik ana başlıklarıyla özetlenebilecek hususlardan hareketle, irtibat ve işbirliği içerisine girildiğinin değerlendirildiği ve çalışmaların devam ettiği kayıt altına alınmıştır. Öncelikle, değerlendirme, sübjektif bir kavramdır. Raporu hazırlayanların kesin, net delil ve bulgularla kesin bir kanaate sahip olmadıkları açıkça görülmektedir. Kaldı ki iddianameyi hazırlayanlar şüphe duyuracak deliller demektedir. Şüpheden kimin yararlanacağını da bir kenara bırakarak, bir teröristin can düşmanı olan kişi ve kurumları

29

Page 30: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:30

karalayacağı hiç mi akıllara gelmez, inanılır gibi değil. Ancak, senaryoda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal kimliğini, terörle mücadele azim ve kararlılığının kırılması yazılıdır ve gerekli görevlendirmeler yapılmıştır. Bu ifade gizli tanık sisteminin ne şekilde tesis edildiğinde en güzel örneklerden biridir. Bünyesinde 30 yılımı verdiğim Türk Silahlı Kuvvetlerini ve onun ayrılmaz bir parçası olan Jandarma Genel Komutanlığını ve personelini teröristlerle işbirliği yapan, ülkede terörün bitmesini istemeyen bir kurum gibi göstermek isteyen bir teröristin yalanlarını, bu rapora dayanak olarak gören ve göstermeye çalışan Terörle Mücadele Şubesi personelini kınayarak, haklarında yasal işlem yapılmasını talep ediyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bu konunun takipçisi olacağına inancımı belirtmek istiyorum. PKK içerisinde üst düzey yönetici olarak faaliyet gösteren Bülent Dumlu isimli eski terörist ifadesinde, Murat Karayılan’ın yaptığı konuşmada, 1992-99 yılları arasında sözde Botan saha komutanlığı bölgesindeki Jandarma Karakol Komutanları tarafından kendisine PKK’ya yönelik yapılacak operasyonlar ile ilgili bilgilerin geldiğini, bu bilgilerin sadece operasyonlarla sınırlı olmadığını, yapılacak olan operasyonun nereye kadar devam edeceğini, nerede biteceğini, askerlerin geçiş güzergahlarını, örgüte yapılacak pusu operasyonları ile ilgili bilgiler de geldiğini, örgüte katılmadan önce, Türk Silahlı Kuvvetlerinde astsubay olan Ape Hüseyin kod Kadri Çelik isimli teröristin, bu bölgelerde görev yapan bazı Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile irtibatlı olduğunu, bu kişiler içinde general ve paşaların da bulunduğunu, Rubar Çelo kod isimli terörist tarafından kendilerine ifade edildiğini beyan etmiştir. Terör örgütü ile mücadele eden, sözü edilen tarihte o bölgede görev yapan bir asker olarak, bu ifadenin akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden kasıtlı olarak iddianameye alınmasını şiddetle reddediyorum. Sayın Başkan; Jandarma Karakolları operasyonel birlikler değildirler. O dönemde uygulanan konsept gereğince sadece kendi bölgelerinde sınırlı bir alanı kontrol etmekle görevli idiler. Orta ve büyük çaplı operasyonlar komando ve özel harekât birliklerince icra edilirdi. Karakolların planları ve detaylarını bilmesi mümkün değildir. Ama en önemlisi bu örgütle mücadelede canlarını veren sımsıcak ve tertemiz kanları hala şehit düştükleri karakollar ve sorumluluk sahalarında tazeliğini koruyan Türk Milletinin kalbinde yaşayan ve yaşatılması gereken şehit Jandarma Karakol Komutanlarının ve onların nezdinde binlerce aziz şehitlerimizin kemiklerinin sızlatıldığı ve bir teröristin Türk Silahlı Kuvvetleri personeline yönelik ihanetle eşdeğer itiraflarını gerçekmiş gibi kabul edip rapora almalarının başlangıçta belirttiğim çirkin oyun ve tezgâhın bir parçası olduğunu belirtmek istiyorum. İddianameyi hazırlayanlarca sözde Ergenekon Terör Örgütü ortaya çıkarılmış ve Silivri toplama kampında toplanmıştır. O zaman, hala karakollara saldırıları ve şehitler verilmesini nasıl açıklayacaklar? Şehit cenazelerinde toplumu kışkırtıyor diyenler, törenlerde, vatandaşların devam eden tepkilerini nasıl açıklayacaklar? Kim kimi yönlendiriyor ve kullanıyor acaba? Bu iftirayı elinin tersi ile itmesi gerekirken doğru kabul edip rapora yazanlar unutmasınlar ki o dönemde kendi üniformalarını taşıyan arkadaşları da bizlerle birlikte canlarını kanlarını vermekte, terlerini akıtmaktaydı. Bu iftira gerçekten insanın kanını donduruyor. Bu ifadelerin sözü edilen bölgelerde kapı kapı dolaşıp o dönemlerde bölgede görev yapan komutan ve korucuların suç işlediklerini biliyoruz. İsimlerini ver, haklarında bir şeyler söyle, yoksa seni de alırız diyen görevlilerle bunu yazan bu raporu yazanların aynı gruptan olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin mücadele azmini kırarak terör örgütü ve yandaşlarına cesaret vermek gibi çarpık bir zihniyete hizmet ettikleri ortadadır. Sayın Başkan; yine raporlarda, ifadelerine başvurulan eski terörist ve kişiler beyanlarında. Daha önce derin devlet diye bildiklerinin Ergenekon olduğunu şimdi öğrendiklerini. Ergenekon diye bir örgütün varlığına inandıklarını. Bu örgütün varlığını duyduklarını. Örgütten kaçanların Ergenekon üyesi olduklarını duyduklarını. Sivas ve Maraş olaylarını başlatan gizli el olduğunu, Ergenekon yapılanmasının ülkemizin huzur ve refahını ipotek altına alacak operasyonlarla dolu olduğunu. Bazı eylemler ve şahısların öldürülmesi konusunun Ergenekon tarafından yapıldığını düşündüklerini. Devrimci karargah örgütünün de derin yapı ile bağlantılı ve Ergenekon Terör Örgütünün amaçlarına hizmet eden bir yapı olarak

30

Page 31: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:31

gördükleri şeklinde soyut iddialar ortaya atmaktadırlar. Bu iddiaları ispatlayan hiçbir somut olay veya delil yoktur. Diğer bir yalan da, terörist başının avukatlarından telefon numaraları istemesi hususudur. Bu beyanı doğru kabul edenler unutmasınlar ki daha düne kadar cezaevi iç korumasında kendi arkadaşları görevliydi. Terörist başının avukatları dışında dış dünya ile hiçbir bağlantı kurması mümkün değildir. Sayın Başkan bu raporla ilgili bir hususa daha değinerek diğer konularda savunmama devam edeceğim. Raporun 176,178’nci sayfalarında sözde Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonlarla PKK tarafından gerçekleştirilen sokak eylemleri arasında paralellik olduğu belirtilmektedir. Sayısını unuttuğumuz, sözde Ergenekon operasyonu dalgalarından sadece 5 tanesi 3, 4, 6, 8, 10 ile 1’nci İddianamenin kabul edildiği tarihlerde İstanbul’daki araç yakma ve Güngören’deki patlama olayı karşılaştırılmıştır. Ancak dikkate alınmayan husus sözde Ergenekon operasyonlarıyla eş zamanlı olarak muhtelif yerlerde ve bir gün içinde icra edilirken PKK’nın eylemleri 5 ila 10 günlük zaman dilimleri içinde ve sadece İstanbul’dadır. Diğer dalgalarda niçin eylem yapılmamıştır? Bu eylemler niçin sadece İstanbul ile sınırlı kalmıştır? Eğer sözde Ergenekon Terör Örgütünün PKK’ya bir talimatı ve işbirliği olsa idi tüm operasyonlarda ve ülke çapında yapılması gerekirdi. Diğer bir husus da eylem yapan örgüt mensupları ve sempatizanları ele geçirilmiştir. İfadelerinde raporda iddia edildiği gibi irtibat ve işbirliğinden söz etmişler midir? Sözde Ergenekon’dan talimat almışlar mıdır? Bütün bu hususların ışığında PKK ile sözde Ergenekon Terör örgütü arasında irtibat ve işbirliğinden söz etmek mümkün müdür? Hiçbir beyan teyit edilmeden iddianameye alınarak ve besleme medyaya servis yapılarak topluma Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzey generalleri, kuvvet komutanları da dâhil birçok personeli sözde terör örgütü üyesidir. PKK’yı yönlendiriyor, destekliyor, terörün bitmesini istemiyor. Her türlü yolsuzluğun ve hukuksuzluğun içindedir. PKK’nın arkasında ABD değil, Türk Silahlı Kuvvetleri vardır. Terör bu şekilde bitirilemez. En iyi çözüm barışçıl çözümdür. Mesajları verilmek istenmektedir. Akan kanların durması herkesin arzusudur. Ancak bu, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratılarak yapılamaz. Bu iftira ve yalanların Türk Milletinin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma politikası olarak başlangıçta arz ettiğim oyunun bir parçası olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Sayın Başkan; şimdi müsaadenizle Askeri müdahaleye zemin hazırlama ve gerçekleştirme yönündeki planlar olarak yer alan İddianame sayfa 184 ile 281 arasında yer alan hususlara yer vereceğim. Bu konuda, herkes şunu çok iyi ve net bir şekilde anlamalıdır ki; benim mensubu olmakla ve her zaman onur duyduğum ve saflarında şerefle hizmet ettiğim Türk Silahlı Kuvvetleri bu ülkenin ve Türkiye Cumhuriyetinin bekası için tüm tartışmalardan uzak tutulmalı sözde düzmece darbe senaryolarının içindeymiş gibi göstererek, Türk Milletini terörize etmekten vazgeçilmelidir. Bu kapsamda altını çizerek ve kesin olarak belirtiyorum ki, benim bu konudaki bazı ifadelerimde Türk Silahlı Kuvvetlerini onun muvazzaf, emekli hiçbir personelini hedef almadığımı bu dava kapsamında yargılanan komutan ve emrimde çalışan personeli savunmak olmadığını, bunun çok iyi anlaşılmasını, maksadımın iddianameyi hazırlayanların; kurgulanmış şablonların içini doldurmada gösterdikleri yanlı ve maksatlı yaklaşımlarını çifte standartlı uygulamalarını çelişkileri ile bizlerin niçin hedef seçildiğimizi ortaya koymak, herkese kanun önünde eşit ise bu hakkın bize de verilmesini istemek, gerçeklerle tarafsızlığına, bağımsızlığına yürekten inandığım Yüce Türk Adaletine yardımcı olmaktır. Sayın Başkan öncelikle açık ve net olarak ifade etmek istiyorum ki. Tüm meslek hayatım boyunca olduğu gibi, Jandarma Genel Komutanlığında İstihbarat Başkanı olarak görev yaptığım 2003, 2004 yıllarında da emrinde çalıştığım hiç bir komutandan kanun ve nizamlara aykırı, darbe, muhtıra ve benzeri anlamlar yüklenebilecek hiçbir emir almadım, imalarına bile tanık olmadım. Astlarıma da bu konularda hiçbir emir vermedim. Bu düzmece planlar Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığında hazırlanmadı. Bu konuda, İddianamenin çeşitli yerlerinde farklı değerlendirmeler vardır ve ifadeler mevcuttur şöyle ki Sarıkız kod adlı düzmece planın 4 kuvvet komutanının hazırlamış olabileceğinin değerlendirildiğini, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı düzmece planların ise Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ve ekibi

31

Page 32: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:32

tarafından hazırlandığının değerlendirildiği şeklindedir. Ayrıca iddianamenin 185. sayfasında da 5 bir sözde plandan Alabanda’dan bahsedilmektedir ancak şablonun içeriğini dolduramayacakları için başka bir yerde bahsetmeyerek göz ardı etmişlerdir. Madem bu da bir sözde plansa niçin soruşturulmuyor, bu çifte standart değil midir? İçeriklerine ve sözde delillere sonra değineceğim bu düzmece planlara. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek tarafından kaleme alındığı anlaşılan denilen günlükler. Şener Eruygur’dan ele geçirildiği ileri sürülen CD’ler içindeki power point sunumları. Levent Ersöz-Bedrettin Dalan görüşmesi. Sözde demokrat generallerin yazdığı sözde mektup. Şener Eruygur’un Genel Başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneğinden ele geçirildiği ileri sürülen dijital verilerdeki. Başarılamayan bir darbe planı ve bugüne yansımaları başlıklı 16 sayfalık metin, Sayın Yetkili başlığı altında sözde planlar içinde yer aldığı iddia edilen bir kişinin duyduğu pişmanlık neticesi bir makama hitaben ihbar şeklinde yazdığı sözde mektup. Genelkurmay Başkanı Özkök’e yazılan biri 4, diğeri 2 sayfalık sözde bilgi notları. Özden Örnek ve Mustafa Balbay’ın sözde günlüklerinden sözde darbe planları ve girişimleri ile ilgili notlar. Hasan Atilla Uğur’dan ele geçirildiği ileri sürülen dokümanlarda Kürşat Eren takma kimliği ile kendisine gönderilen bir mektup ve Sayın Ahmet Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği ileri sürülen bir CD içindeki operasyon isimli Word dosyası delil olarak gösterilmektedir. Sayın Başkan; İddia Makamının elinde, sözde darbe planlarının kimler tarafından hazırlandığına ilişkin net deliller bulunmamakta, bu konuda sadece değerlendirilmektedir şeklinde sübjektif, yoruma dayalı, net bir kanaat vermeyen yaklaşım sergilenmektedir. Sözde Sarıkız Planının 4 kuvvet komutanı tarafından hazırlanmış olabileceği ifadesiyle yukarıda belirttiğim yaklaşımlarına bir de olasılık katılmaktadır. Sözde Ergenekon Terör Örgütünün 2003, 2004 yıllarında ve sonrasında mevcut hükümeti devirmek maksadıyla bu sözde planları hazırlandığı iddia ediliyorsa mevcut olmayan bir örgüt ve üyelerinin bunu yapamayacağı açıktır. Terör örgütü olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun bazı komutanları ve personeli göstermek gösterilmek isteniyorsa hazırlayanlardan 3’ü emekli olduktan sonra herhangi bir sivil toplum kuruluşunda görev almaması ve faaliyette bulunmaması nedeniyle sanki bir sivil toplum kuruluşunda görev almak suçmuş gibi, tefrik edilmiştir. Bu gerçekten çifte bir standarttır. Bu planların kimler tarafından hazırlandığına ilişkin değerlendirmeler, kişilerden ele geçirildiği ileri sürülen CD’lere göre yapılmıştır. O zaman sorarım, görevinden ayrılmış iki komutandan biri ADD Başkanı, diğeri Encümen-i Daniş Üyesidir ve toplantılarına katılmaktadırlar, Genelkurmay Başkanı da irtica ve bölücülüğe karşı ilave tedbir alınmasını istediği, laik rejimin asıl sahibinin halk olduğu ve halkı bu olaylara karşı demokratik tepkilerini ortaya koymaya davet ettiği bir ortamda, Anayasa’nın en temel haklarından düşünce ve fikir özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa uygun, her türlü iznin alındığı Türk Toplumunun her kesiminin yürekten katıldığı, Cumhuriyet Mitinglerini düzenlemek ve katılmak hiçbir olay olmamasına rağmen suç kabul edilerek darbeye zemin hazırladıkları ileri sürülmekte. Diğeri ise kendi aralarında toplanıp ülke gündemine ilişkin görüş alışverişinde bulunmakta ve suç olmamakta ve davadan tefrik edilmektedir. Bu da çifte standarttır. Sözde darbe planlarına dayanak olarak gösterilen, ADD’den ele geçirildiği ileri sürülen mektup ve bilgi notları, ihbar niteliği taşırken, görevinden ayrıldıktan 2, 3 yıl sonra, devletin ilgili makamlarına, Cumhuriyetin Savcılarına gönderilmeksizin, sözde bu hareketin lideri olduğu iddia edilen kişinin başkanı olduğu dernekte ele geçirilmektedir. Biraz tuhaf değil mi? Pişmanlık duyan, bu mektupları kime gönderir? Her halde postacı adresi şaşırmış olmalı. Dönemin Genelkurmay Başkanı bu sözde planlardan sadece ikisinin slayt şeklinde geldiğini, delil niteliğinde görmediğini, ve Şener Eruygur’a sorduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bu planları hazırladığı iddia edilen bu grubun adını da duymadığını söylemiştir. Bu çelişki nasıl açıklanabilir? İddianamenin çeşitli yerlerinde sözde Ergenekon terör örgütünün yanı sıra bu 4 bu 4 sözde planı Cumhuriyetçi Çalışma Grubunun hazırladığı, bazı yerlerinde 3 tanesini hazırladığı yazılıdır. Bu maddi hata değil, iddia makamının kafasının karışıklığındandır. En önemlisi, İddianamenin bir bölümünde Jandarma Genel Komutanı ve ekibi tarafından, bir bölümünde doğrudan çalışma grubu tarafından hazırlandığı ileri

32

Page 33: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:33

sürülen bu sözde planların Jandarma Genel Komutanlığında hazırlandığına ve de öncelikle bu grup tarafından hazırlandığına ilişkin hiçbir husus, bu sözde planlar için delil teşkil ettiği ileri sürülen ve az önce sıraladığım metinlerde geçmemekte, slayt fotokopilerinde de bu konuda herhangi bir husus bulunmamaktadır. Şayet Cumhuriyet Çalışma Grubunca hazırlandıysa bu grupta yer aldığı iddia edilen grupta yer aldığı iddia edilenlerin bazıları niçin kovuşturma dışında bırakılmıştır? Buda bir çifte standarttır. Daha önce arz ettiğim gibi bu slaytlarla ilgili hususlara ayrıca değineceğim. Yine sözde planlar için delil teşkil ettiği ve Özden Örnek’e ilişkin olduğu ileri sürülen günlükler ki İddianame’nin 138’nci sayfasında sabit olduğu ifade edilirken 184’ncü sayfasında anlaşılan ifadesi kullanılmıştır. Anlam olarak arada da büyük fark vardır ki bu konu bile netleştirilememiştir. Sayın Özden Örnek tarafından kabul edilmemiş, ayrıca bir televizyon programında Emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bu günlüklerle ilgili olarak, Özden Paşa’nın çeşitli yerlerde konuştuğu hususların değiştirilerek bir araya getirildiğinden kendisine bahsettiğini açıklamıştır. Başka birinin sözde günlüklerinin, ilgisiz birinde çıkması tuhaf değil mi? Savunmamın başlangıcında belirttiğim, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinin birçoğunda jandarma teşkilatı olmasına rağmen, hiçbir askeri müdahale liderinin jandarma olduğu görülmemiştir. Çünkü bu tür hareketlerin esas unsuru kara kuvvetleridir. Jandarmanın tek başına, sizlerinde meslek yaşantılarınızda tanık olduğunuz üzere, kuruluşu küçük unsurlar şeklinde yaygın ve dağınık konuş durumu ile silah ve teçhizatı bu tür müdahaleler için uygun değildir. Jandarmanın tankı, topu, uçağı toplu birliği yoktur. Sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu slaytların içerisinde, daha önce de arz ettiğim ve EK-H çizelgede görüldüğü gibi, askeri müdahaleye zemin hazırlama ve sözde planlarla ilgili, bu tür hareketlere yönelik, ne halkı, ne diğer bir kuruluşu isyana teşvik edecek, hiçbir eylem ve faaliyete ait plan söylem, ifade ve yönlendirme bulunmamaktadır. İstihbarat Yönetim Şubesinin kuruluşunda arz ettiğim üzere, 2 Subay, 4 Astsubay ve 2 Sivil memurun ne tecrübeleri, ne bilgileri, çok kapsamlı ve en küçük bir ihmali bile kabul etmeyecek bu tür planlamalar ve uygulamalar için yeterli değildir. Benim içeriğini ilgili bölümde açıkladığım, bir kişiyle yaptığım görüşmenin sözde bu planlamalar için doğrudan dayanak gösterilmesi de mesnetsizdir. Çünkü içeriğinde hiçbir suç unsuru bulunmamaktadır. Şener Eruygur’dan ele geçirildiği ileri sürülen dijitallerdeki sözde mektuplar, kardan adam mailinde olduğu gibi, sözde delilleri teyit maksatlı, yazılan ve yaratılan verilerdir. Sözde darbe planları ve günlüklerin olmadığına ilişkin resmi makamların ve komutanların beyanları daha önce arz etmiştim bunlara ilave olarak daha önce hakim huzurunda belirttiğim hususu bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Gazeteci Nuray Başaran tarafından tanıştırılan Faruk Demir, Temmuz ayı içerisinde baktığımız ve bir anlam yükleyemediğimiz ve gülüştüğümüz 4 sayfalık power point sunu fotokopileri getirdi ve bunların bizim tarafımızdan hazırlandığı söylentileri olduğunu, ifade etti. Nereden ele geçirdiğini sorduğumda da, HAKDER isimli derneğin genel sekreterliğince yabancı bir misyon şefliğine gönderilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin şikayet edildiğini, kendisine de öyle ulaştığını ifade etti. Ben bu sayfaları Komuta Katına arz ettim. Sorgumda Faruk Demir’in bana getirdiği bu sayfaların haftalık dergide yayınlananlardan olduğu ancak aradan uzun zaman geçtiği için hangisi olduğunu hatırlayamadığımı anlattım. Emekli olduktan sonra da ofisimde Emekli Tuğgeneral Ali Esener ve Faruk Demir birlikte otururken bu konuyu Faruk Demir’e tekrar sordum, o da tekrar anlattı. Sorgumda belirtmeme rağmen bu şahsın ifadesinin niçin alınmadığını takdirlerinize sunuyorum. Ali Esener tanıktır. Her ikisinin de tanık olarak dinlenmesini istiyorum. Ağustos 2004 Yüksek Askeri şurasına müteakip İstihbarat Başkanlığından Bilecik 2. Jandarma Er Eğitim Tugay Komutanlığına atandım ve 23 Ağustos 2004’de orada göreve başladım. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’da o dönemde emekli oldu ve Jandarma Genel Komutanlığına Orgeneral Fevzi Türker’i atandı. Tarihini tam olarak hatırlayamamakla birlikte, muhtemelen Eylül 2004 içerisinde bir Cumartesi günü sabah saatlerinde Komutanlık Kurmay Başkanı Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu beni telefonla arayarak, hemen yola çıkarak öğle saatlerinde Ankara’da Jandarma Genel Komutanlığı karargahında olmamı emretti.

33

Page 34: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:34

Karargaha vardığımda, Jandarma Genel Komutanının, benimle ve yine Ağustos 2004 de Genel Plan Prensipler Başkanlığından Aydın Jandarma Bölge Komutanlığına atanmış olan Tuğgeneral Ali Esener’le konuşacağını söyledi. Bilahare, Komutanın yanına gittim. Bana bazı konularda konuşma ihtiyacını duyduklarını ifade ettiler. Önce; istihbarat Başkanı olduğum dönemle ilgili olarak bazı söylentilerin olduğunu söyledi ve bir takım sözde plan çalışmaları yapıp yapmadığımızı sordu. Kendisine konuyu biraz açmasını arz ettim. Onun üzerine sözde darbe planları yapıldığına ilişkin söylentiler var, ne biliyorsun bu konuda diye sordu. Bende kendisine, tarafımızdan hiçbir sözde plan çalışması yapılmadığını ve daha önce sorgumda da ifade ettiğim tarzda Temmuz ayı içerisinde, Faruk Demir isimli kişi tarafından 4 sahifelik bilgisayar çıktısının getirildiğini, bunların HAKDER isimli bir dernek tarafından, bir yabancı misyon şefliğine gönderildiğini söyledim. Benim de söylediğini benimde bunları dönemin komuta katına arz ettiğimi ve komutanın kendisinin gereğini yapacağını söyleyerek benden aldığını söyledim. Kopyası var mı diye sordu bende kopya almadığımızı, arzı müteakip komutanın emrine göre hareket etmeyi düşündüğüm için almadığımı söyledim. Bunun üzerine dönemin Komutanının ne gibi bir işlem yaptığını sordu, bende o konuda bilgim olmadığını ifade ettim gerçekten de bilgim yoktur. Bilahare Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığını sordu. Bunun üzerine kendisine Yaşar Paşanın soyağacı konusunda, İstanbul Eminönü ilçesi ile Kocaeli Kandıra İlçesinde, kendilerini Jandarma İstihbaratından olduklarını söyleyen iki kişi tarafından araştırma yapıldığı duyumunun alındığını, bu hususu komuta katına arz ettiğimizi, her iki bölgede bu kişilerin kim olduklarını araştırın emri üzerine konuyla ilgili çalıştığımızı ancak net bir sonuca ulaşamadığımızı konunun araştırılması üzerine, o kişilerin bir daha bölgeye gelmediklerini, aslında bu bilgilerin İçişleri Bakanlığı merkezinden de temin etmenin mümkün olduğunu ancak bu takdirde Jandarmanın adını kullanamayacaklarını o nedenle taşrada araştırma yapmış olabileceklerini düşündüğümüzü, komuta katına arz ettiğimizi ifade ettim. Bu konuda başka bir bilgimin olup olmadığını sorunca, emekli bir askerin, bir personelimizle sohbet esnasında Yaşar Paşanın malvarlığı ile ilgili dışarıda bazı kişilerce bir takım söylentilerin sistemli olarak yayıldığını ve muhtelif konuşmalar olduğunu ifade ettiğini, bu konuyu da komuta katına arz ettiğimizi ve komutanın bana, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’a giderek arz etmemi ve bilgilendirmemi emrettiğini, benimde giderek bu konuları Orgeneral Aytaç Yalman’a arz ettiğimi, kendisinin de bu konunun kendilerine de ulaştığını, gereğini yapacağını söyleyerek teşekkür ettiğini anlattım. Ayrıca, Mustafa Balbay’la niçin görüşme yaptığımızı sordu ve bende ilgili bölümde ifade ettiğim hususları kendilerine arz ettim. Bilahare Jandarma Genel Komutanı bünyesinde İstihbarat sınıfı teşkiline ve Jandarma İstihbarat Okulunun İstihbarat Başkanlığına bağlanmasına niçin ihtiyaç duyduğumuzu sordular, bende kendilerine arz ettim. Teşekkür ettiler ve bu konuşmanın hiçbir şekilde bir soruşturma olmadığını ve kendisinin, bu konulardaki söylentiler üzerine gerçeği öğrenmek istediğini öğrencisi olmam hasebiyle doğrudan benimle görüşmenin doğru olacağını kendisine gerçeği anlatabileceğime inandığı için çağırdığını ifade etti. Bende kendisine, benden en küçük bir şüphesi varsa, hakkımda yasal işlem yapmalarını ve beni kendimi Askeri Mahkemede aklayabileceğimi arz ettim. Bunun üzerine yukarıda ifade ettiğim hususları tekrarladı, yeni görevimde başarılar diledi. Daha sonra, karargahtan ayrılmadan önce, sözünü ettiğim Tuğgeneral Ali Esener’le karşılaştım. Ona da, komutanın sözde bir takım planlarla ilgili bilgisinin olup olmadığını kimin hazırlamış olabileceğini sorduğunu, kendisinin de böyle bir çalışma yapmadıklarını, kimin hazırladığını bilmediğini eğer bir şüpheleri varsa yasal işlem yapılmasını talep ettiğini söylediği. Komutanında bunun bir soruşturma olmadığını ve gerçeği bilmek adına çağırdığını söylediğini ifade etti. Bu görüşmeden, daha önce jandarma İstihbaratı hakkında karalama kampanyası yapanların, komutanın yeni atanmasını fırsat bilerek, bu girişimlerine devam ettiğini anladım. Başkan olduğum dönemde, bu karalamayı yapanlar hakkında, Komuta katı ve Genelkurmay Başkanın ben ve Albay Atilla Uğur’u makamına çağırdığında bilgi arz etmiştik. Burada dikkatinize arz etmek istediğim bir husus var, sözde darbe

34

Page 35: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:35

planlarında ve sevgili günlüklerde Oramiral Özden Örnek ve Orgeneral Aytaç Yalman’a atfen yer alan ifadeler ile postacının adresini şaşırdığı mektupta, Şener Eruygur’un Yaşar Büyükanıt’ı ekarte edebilmek için çeşitli tertipler içinde olduğu ve çalışmalar yaptırdığına ilişkin hususların gerçekle yakından uzaktan ilgisi olmamasıdır. Bu tür bir düşünce içerisinde olan ve elinde istihbarat imkan kabiliyeti olan bir kişi olarak, bu ve benzeri konuları dorudan Genelkurmay Başkanına götürebilir ve Yaşar Paşa ile ilgili sözde konular istismar edebilirdi. Ancak o, askerliğin gereği olan emir komuta düzeni içerisinde kalmış ve akıllarda da bu tür konular hakkında soru işareti bile oluşmaması için, kendisi yerine beni, Yaşar Paşa’nın 1. sicil amiri olan Kara Kuvvetleri Komutanına göndermiştir. Sözde planlarda ve sevgili günlüklerdeki ifadeler ile bu postacının adresi şaşırdığı mektuptaki benzer ifadeler, birbirini teyit ediyor anlamı çıkartılması için malum merkezce kurgulanmış çirkin oyunun da bir net göstergesidir. Sayın Başkan yukarıda ana başlıklar altında arz ettiğim konuların hukuki boyutu saklı kalmak kaydıyla, sözde planların içerikleriyle ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum. Sözde Sarıkız planı İddianame’nin 185’nci sayfasında bu sözde planın esaslarının, Özden Örnek’in sözde günlüklerinin 6 Aralık 2003 tarihli notunda, Jandarma Sosyal Tesislerinde toplandıklarında kararlaştırıldığı ileri sürülmektedir. Toplantıda Kara Kuvvetleri Komutanın kendi planının Ocak ayında istifa etmek olduğunu, ancak bunun kabul görmeyerek 6 başlıklı bir eylem planı yapmaya karar verdiklerini, bunların Sarıkız olarak anılacağını, ayrıca kendisine Alabanda isimli bir proje verildiğini, bu notlardan Sarıkız ve Alabanda isimli sözde darbe planları yaptıkları anlaşılmaktadır anlaşılmıştır denilmektedir. Kara Kuvvetleri Komutanın Aralık ayında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la yaptığı görüşmeden sonuç çıkmayınca, istifa gibi en doğal ve yasal hakkını kullanmak istediği ve kararlaştırdıkları eylem planının içinde kuvvet kullanmayı ve planlamayı ihtiva edecek eylem ve ifadelerin yer almadığı hususlar, nasıl olur da sözde darbe planı diye adlandırılabilir?Şimdi, müsaadenizle, İddianame’de bu sözde planın hayata geçirilmesi başlığı altında ortaya konan delillere değineceğim. Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum ki; 6 ana başlık altındaki faaliyetlere ilişkin, konularda zaman ve mekân itibariyle ilişkisi olmayan hususlara yer verilmiştir. Şöyle ki, basını ele geçirmeye çalışacakları ve bu kapsamda Özden Örnek’in M.Ö. ile görüşmesi planlanmıştır denildiğinde. Sözde eylem planının 6 Aralık 2003 tarihli olmasına rağmen, 28 Eylül 2003’de Mustafa Özkan’la görüştüğünden söz edilmekte. Yine 18 Ekim 2003’de Aydın Doğan’ın kendisine günah çıkarmaya geldiğinden söz edilmekte. 12 ve 18 Aralık 2003 tarihlerindeki notlarda yaptıklarını birbirlerine anlattıkları sözde çalışmalarda ve yemekte Jandarma Genel Komutanının, Jandarma Genel Komutanı yer almamakta. Kıbrıs konusundaki en iyi yolun çözümsüzlük olacağının S.D tarafından dile getirildiği, diğer bir ifade ile sözde Ergenekon Terör Örgütüne ait olduğu ileri sürülen bu düşüncenin, çok deneyimli ve askeri müdahalelerden zarar gören bir siyasetçinin söylemi olduğunun yazılı olduğu, bunun da İddianamede iddia edilenlerle çelişki oluşturduğu, 25 Aralık 2003 başlıklı notta Tuncay Özkan’la yapılan bir görüşmeden söz edildiği, burada geçen hususların, 16 Aralık 2003 tarihinde bizler tarafından yapıldığı ileri sürülen ancak yapılmayan bir görüşme metninin içeriği ile benzerlik gösterdiği, dolayısıyla bu hususun sözde görüşmelerin kurgulandığının açık bir göstergesi olduğu. Ali Müfit Gürtuna’nın sahibi olduğu İstanbul TV’nin ele geçirilmesi hususunun, İddianamede birçok yerde yazıldığı gibi sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu ile ilgisinin olmadığının burada açıkça görüldüğü. 10 Ocak 2004 tarihli notta, Jandarma Anıttepe Tesislerinde Aydın Doğan ile birlikte yemek yediklerini ve kendisi dışında medyanın bütün patronlarının mali yönden muhtaç olduğunu ve Hükümete karşı çıkmalarının mümkün olmadığını, karşı çıkanların hayatının söndürüleceğini ifade ettiği yazılmıştır. Yani Özden Örnek’in üstlendiği, basını ele geçirme planı dedikleri hususun sonucu kocaman bir sıfırdır. Diğer bir ifadeyle medya patronlarının kabul etmediği bir konunun, tirajları düşük iki gazetenin iki mensubuyla yapılan ve içeriğinde hiçbir suç unsuru bulunmayan ve hatta söz konusu yemekte geçen konuların hiçbirinin görüşülmediği, konuşmalarda basını ele geçirmenin ve bizlerin de bu maksatla bu görüşmeleri yaptığımızı iddia etmenin gerçeği

35

Page 36: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:36

yansıtmadığının açık bir göstergesidir. Benim bu görüşme hakkında bilgim yoktur. Dahası Sayın Başbakan 2 Mart 2010 tarihinde partisinin grup toplantısında medya patronlarının kendisini ziyaret ettiğini ve kendisine ülkede istikrar istediklerini belirttiklerini kendisinin de bunu köşe yazarı adamlarınıza söyleyin dediğini, patronların da söz geçiremiyoruz dediklerini. Bunun üzerine Sayın Başbakanın tasvip etmedikleri yazarlarla yolunu ayırma hakkının olduğunu, patronun yayın kadrosunu seçme hakkı olduğunu, yayın politikalarını patronların oluşturduğunu, demokrasinin kurum ve kurallar rejimi olduğunu, okunmamalarını istemenin de sivil ve medeni bir hak olduğunu ifade etmiştir. Yıl 2004’den 2010’a gelinmiş, şimdi Sayın Başbakan basını ele geçirmeye çalışıyor mu diyeceğiz? Yani bu işin bu kadar kolay olmadığını ve İddianamede kurum ve kişilere ne kadar haksızlık yapıldığını anlatabilmek için bu örneği verdim, başka bir kastım yoktur.”

Duruşmaya kısa bir ara verildiDuruşmaya kaldığı yerden devam olundu. Sanık Levent Ersöz tekrar huzura alındı.Telekonferans Yoluyla Sorgu ve Savunmasına Kaldığı Yerden Devamla.Mahkeme Başkanı :”Buyurun.”Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun Sayın Başkanım. Basının ele geçirilmesi başlığı altında,

sözde planda bir komutana görev verilmişken, bu görevin uygulanmasına ilişkin delil olarak Tuncay Mehmet Emin Karamehmet ve Mustafa Balbay’la yaptığımız görüşmeler buraya kanıt diye konulmuştur. Bu kişilerle görüşmeye yönelik, sözde günlüklerde hiçbir hususa yer verilmemiştir. Sözde planlara göre bu tür görüşmeyi yapacak kişi başkasıdır. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kuvvet komutanı seviyesine gelmiş bir kişinin başaramadığını hatta Başbakan’ın bile bugün ifade ettiğini, bir iki görüşme ile bizim başarabileceğimizi düşünmek hayaldir. Diğer bir husus sözde bu günlüklerde, 10 Ocak 2004 tarihine kadar olan bölümde, toplantılarda herkes sözde çalışmalarını düşüncelerini açıklarken Jandarma Genel Komutanının ne sözde çalışma grubu ne de yapılan çalışmalara ilişkin tek bir hususu bile dile getirmemesi biraz tuhaf değil midir? Kaldı ki kanıt diye ileri sürülen görüşmeler 5 Ocak 2004 tarihine kadardır ve hatta sözde günlüğe göre Aydın Doğan’la yapılan görüşmede Tuncay Özkan’la ilgili husus geçmiştir. Bu da 16 Aralık 2003’de sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu kararı gereğince yapıldığı iddia edilen bu görüşmenin de olmayan bu grupla ilgisinin bulunmadığının en güzel kanıtıdır. Sözde Sarıkız kod adlı darbe planı çerçevesinde rektörlerle temas kurulup öğrencilerin sokağa dökülmesi, iddianamenin 194. sayfasında Jandarma Genel Komutanlılığında rektörlerle bir toplantı düzenlendiği, ve içlerinden rektörlerin 15 ila 20’nin Kubilay olmaya hazır olduklarını 25 Ekim günü de Anıtkabir’e gitmesinin kararlaştırıldığının anlaşıldığı şeklindeki hususu arz etmiştim. Rektörlerle Toplantı dosyası içinde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığında yapılan toplantıda her ne kadar bunun bizim orda icra edildiği yazılmışsa da burada da çelişkiler mevcuttur. Şener Eruygur’un genel başkanlığını yaptığı ADD Genel Merkezinde ele geçirilen 5 numaralı CD içerisinde, Jandarma Genel Komutanlığın Brifingi isimli dosyada toplantıya katılanlar ve toplantıya katılan rektörler tarafından gündeme getirilen konuların yazıldığı ifade edilmektedir. Bu konuda brifing hazırlama tekniği açısından ifade etmek istediğim iki konu var. Öncelikle brifinge katılan rektörler ve Jandarma Genel Komutanlığı karargâhından katılanlar şeklinde yazılması olağan değildir. Eğer bir toplantı yapıldıysa bunun sonuçları da bir üst makama arz edilecekse, bilgilendirme maksadıyla karargâh dışından katılanlar belirtilebilir ancak bu da çok enderdir. Diğeri ise Jandarma Genel Komutanlığı brifingi denildiğinde, bu tüm karargâh unsurları kapsar ve bu brifingi hazırlama sorumluluğu İstihbarat Başkanlığına ait değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde brifinglerin nasıl hazırlanacağı yönergelerle belirlenmiştir. Daha önce de söylediğim gibi Başkanlığımda böyle bir toplantı icra edilmemiştir. Ayrıca aynı sayfada, İstihbarat Başkanlığında yapıldığı ileri sürülen toplantıda konuşulan konuların ana başlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı brifingi denilen bu dokümanda aynen yer almıştır.

36

Page 37: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:37

Toplantıda 25 Ekim’de yapılacak yürüyüşten söz edildiği ileri sürülmektedir. Bu yürüyüşle ilgili hususlar da iddianamenin 195 ve 197’nci sayfalarında, Ankara Üniversitesi ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin Cumhuriyete Saygı adı altında Ankara Üniversitesi Rektörünün başkanlığında 7 kişiden oluşan düzenleme kurulu tarafından Cumhuriyetin 80’nci Yılı nedeniyle düzenlendiği ifade edilmiştir. Bu yürüyüşün karar altına alındığı ileri sürülen toplantıda Ankara Üniversitesi Rektörü yer almamıştır. Bu Jandarma Genel Komutanlığı brifingi olduğu ileri sürülen sözde dokümanda açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra bu dokümanda rektörlere atfen 25 Ekim’de Rektörler ve öğretim üyeleri Anıtkabir’e geleceğiz ifadesi mevcuttur. Yani rektörler bu konu da kendileri karar almışlardır. Gerek kararın kendilerince alınması, gerekse Sarıkız Planının tarihi itibariyle bu konunun da söz konusu planın uygulanmasına delil olarak gösterilmesi mümkün değildir. Sayın Fatih Hilmioğlu ifadesinde; kuvvet komutanlıkları dâhil resmi kuruluşları o dönemde başta YÖK konusu olmak üzere üniversitelerin sorunları nedeniyle kendi iradeleriyle ziyarete gittiklerini belirtmiştir. Olmayan Cumhuriyetçi Çalışma Grubuna da isnat edilen bu faaliyetlerin İstihbarat Yönetim Şubenin kuruluş ve faaliyete geçiş tarihi itibariyle ilgisinin olmadığı da açıktır. Ankara Emniyet Müdürlüğünce gönderilen belgeler arasında ordu göreve Atatürk Gençliği pankartı taşıyanlardan bir kısmının İstanbul Üniversitesi öğrencileri olduğu tespit edilmiştir denilmektedir. Taşıyanlar açısından bakıldığında, rektörler ve öğretim üyelerinin iştirak ettiği mitingde üniversite öğrencilerinin olmasından daha doğal ne olabilir ki? Tek başına bu tespitle öğrenciler sokağa dökülüp sözde darbe planı uygulamaya konulmuş olmaktadır. Kaos ortamı yaratacak çatışmaya sebebiyet verecek herhangi bir olay mı olmuştur? Rektörlere kim ve nasıl talimat vermiştir? Talimatın içeriği nedir? Bu konularda herhangi bir kanıt yoktur. Anayasanın değiştirilemez değerlerine sahip çıkılması ve insanların Atalarını ziyareti nasıl olurda sözde darbe planı uygulaması olarak gösterilebilir. O zaman milli günlerde genç yaşlı, çoluk çocuk hangi düşünce yapısında olduğuna bakmadan yıllardır, büyük bir coşkuyla Atasını ziyaret etmesi de bu kapsamdadır. Yukarıda değindiğim hususlar itibariyle bakıldığında iddianın mesnetsiz olduğu, zorlamadan başka bir şey olmadığı da ortadadır. Sayın Başkan, demokratik ülkelerde askeri müdahalelerin asla yeri yoktur. Ülkemizde maalesef dış destekli siyasal, sosyal, ekonomik ve terör boyutlu kaos ortamları ardından yaşanan askeri müdahaleler ve ara rejimler nedeniyle Sayın Savcıların bu olayları o dönemdeki olaylara benzer ve eşdeğer tutarak en küçük hususu bile müdahaleye zemin hazırlandığı yönünde düşündükleri yasal Cumhuriyet mitinglerinden açıkça görülmektedir. Bu mitingde taşınan ordu göreve pankartı ile ilgili olarak şunu ifade etmek istiyorum: Demokrasi, anayasal kurumları, onların uyum içinde çalışması, denetlemesi, tüm erklerin, yasalar, insan hakları, hukukun üstünlüğüne inanması ve gereklerini eksiksiz yerine getirmesi fertlerin Atatürk İlke ve Devrimlerine, özgürlüklerine sahip çıkmalarıyla, Cumhuriyete ve onun temel değerlerine inanan bireyler yetiştirmekle ve zaman içinde gelişir, oturur. Ülkemizde yaşanan olaylarda Türk Halkı hep kaos ortamlarında ve ülkenin başı derde girdiğinde daima ordusuna güvenmiştir. Onu göreve çağırmıştır. Bir nevi toplum nezdinde geçerli görülen ve alışkanlıkla kurtuluş yolu görülmüştür. Şimdi bir anket yapılsa bu düşüncede olan kişilerin çıkacağını ve oranının da pek küçümsenemeyecek düzeyde olabileceğini düşünüyorum. Millet iradesini hâkim kılmak için halkımızın bu anlamda eğitilmesi gereklidir. Ancak bazı kesimler en kolay yol olarak her zaman hedefe orduyu koyarak toplumu eğitme yerine terörize etme yolunu seçmişlerdir. Hani ev sahibinin hiç mi suçu yok misalinde olduğu gibi. Hiçbir zaman askeri müdahaleyi tasvip etmeyen, bugün yaşanan sıkıntıların 12 Eylül döneminin ürünü ve sonucu olduğuna yürekten inanan bir emekli asker ve vatandaş olarak, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin değil, Türk Halkının ve kurumlarının her yönüyle demokrasiye sahip çıkmaları gerektiğini ve bu tür hiçbir oluşumun içerisinde olmadığımı ifade etmek istiyorum. Komutanım ve çalışma arkadaşlarımın da benimle hemfikir olduğunu da ifade etmek istedim. Bu konuda gazete haberleri başlığı altında 10 adet muhtelif gazete haberi delil olarak gösterilmiştir. Bu haberlerden 9’u rektörlere atfen, 1’i de ADD Genel Başkanına atfen çıkan haberler olup 9 haberden sadece 1

37

Page 38: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:38

tanesi 25 Ekim Cumhuriyete Saygı yürüyüşü ile ilgilidir. Diğerleri 1 Temmuz 2003, 13 Haziran 2004 tarihleri arasındaki haberlerdir. Burada da yine sözde darbe planı tarihinden önce çıkan haberler delil olarak gösterilmiştir. Toplam 10 haberin 7’si Aralık 2003 tarihinden önceye aittir. Sayın Başkan, burada ilginç olan konu YÖK ve İmam Hatip Liseleri ile ilgili uygulamalardır. O dönem yani 2003 yılındaki sorunlar 2010’a gelindiğinde hala çözülememiştir. Ayrıca bir haberin başlığı dışında, diğerleri Anayasanın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerinden olan laiklik konusuna yöneliktir. Kaldı ki bugün bile Hükümet, Anayasa değişikliği ve demokratik açılım çalışmalarında Anayasa’nın değiştirilemeyecek maddelerinin korunacağını ifade etmektedir. O halde herkesin hassasiyet gösterdiği ve Anayasa’da yer alan bir konuya ilişkin bir haber nasıl oluyor da sözde darbe kanıtı olarak iddianameye konulabiliyor? Bu başlık altında değineceğim son husus da dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün ifadesinde 19 Eylül 2003 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığında yapıldığı ileri sürülen toplantı konusunda bilgisinin olmadığını beyan etmesidir. Sözde Sarıkız isimli planın uygulamaya konulduğunun son kanıtı olarak, İddianamenin 198’nci sayfasında sendikalarla temas kurup sokağa dökülmelerinin planlandığı ifade edilmiştir. Bu başlık altında soruşturma kapsamında elde edilen delillerden örgütün bu planı da hayata geçirdiği, plan gereği öncelikle Türkiye’de faaliyet gösteren tüm sendika ve konfederasyonlarla ilgili çok ciddi ve kapsamlı çalışmalar yaptıkları, hükümete karşı hükümet yanlısı ve yönlendirilebilir şeklinde tasnifledikleri görülmüştür ve bunlarında Cumhuriyet Çalışma Grubu devre raporlarında anlatıldığı ifade edilmektedir. Öncelikle Türkiye’de şeklindeki yazım tarzından sözde örgütün yurtdışındaki sendikalarla ilgili çalışmalar da yaptığı veya yapmayı planladığı sonucu çıkmaktadır ki İddianamede bununla ilgili hiçbir husus yoktur. Ek Klasör 113’de sözde Cumhuriyet Çalışma Grubunun 28 Ocak 2004 ve 30 Ocak 2004 tarihli devre raporu ve Sayın Kuvvet Komutanlarına takdim sonuçlarının değerlendirilmesi” başlıkları altındaki slaytlarda da sendikalarla ilgili bazı hususlar görülmektedir. Raporun maksat bölümünde, raporun başlığında belirtilen hususlarda tanıtım maksatlı olduğu yazılıdır. Bu raporun kim tarafından hazırlandığı belli değildir. Ancak maksat bölümüne Jandarma Genel Komutanlığının sendika ve konfederasyonlara ilişkin güncellenebilir biyografik istihbarat arşivini oluşturmaktadır şeklinde bir ifadeyle İstihbarat Başkanlığına mal edilmek istenmiştir. Raporda yer alan hususlar incelendiğinde ise, yasal mevzuat, sendika ve konfederasyonların isimleri, bağlılık durumu, başkanları ve siyasal görüşleri gibi açık kaynaklardan bulunabilecek bilgileri kapsadığı görülmektedir. Bu raporun Kasım 2003 ayında hazırlandığına ilişkin ifadeler mevcuttur. Yani İstihbarat Yönetim Şubenin kuruluşundan önce. Ayrıca Jandarma Genel kuruluşundan öncedir. Ayrıca Jandarma Genel Komutanlığının sendika, dernek ve sivil toplum kuruluşları ile ilgili konularda görevi ve yürüttüğü faaliyetler yoktur. Her ne hikmetse, 4 Kuvvet Komutanınca düşünüldüğü ve planlandığı denilen her hususta oklar sürekli Jandarma Genel Komutanlığına ve olmayan bir gruba yöneltilmektedir. Niçin acaba? Bu konulardaki tüm faaliyetler Emniyet Genel Müdürlüğünce icra edilmektedir. İddianamenin 245 ile 263’ncü sayfalarında Özden Örnek’in sözde günlüklerinin planlarla ilgili bölümlerinde sözde Cumhuriyet Çalışma Grubunun kuvvet komutanlarına takdim yaptığına ilişkin bir husus yer almamaktadır. Sözü edilen tarihlerde ben GATA kardiyoloji bölümünde yatıyordum daha sonrasında da raporlu idim. Ancak iddianamenin yayınlanması müteakip avukatım aracılığı ile arkadaşlarımdan aldığım bilgilerden böyle bir takdimin yapılmadığını öğrendim. Bu kapsamda, Türkiye’nin önde gelen bir köşe yazarının, hiç araştırmadan bu takdimi verilmiş gibi yazmasının yanı sıra, benim verdiğimi yazması da ibretlik bir durumdur. Neden acaba kendisini kim yönlendirmiştir? Yine bu planın hayata geçirilişine ilişkin, daha önceki bölümlerde açıkladığım üzere, istihbarat başkanı olmadığım bir tarihte yapılan bir görüşme de kanıt olarak iddianameye yazılmıştır. Hayata geçirildiği ileri sürülen 3 konuda da hep olmayan bir çalışma grubu ve Jandarma Genel Komutanlığının sözde çalışmaları olarak lanse edilen hususlar kanıt gösterilmiştir. Sözde günlüklerde bile esas unsurun kara

38

Page 39: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:39

kuvvetleri olduğu yazılı iken ve bizim tarafımızdan hazırlanmadığı iddianameyi hazırlayanlarca da kabul edilmiş iken her şeyin Jandarma Genel Komutanlığına ve bizlere mal edilmeye çalışılması karşısında, diğer kuvvetlerin karargâhları yok mu? Jandarmanın oluyor da diğer kuvvet Komutanlarının böyle bir planlama grubu olmaz mı? Komutanlar tek başına mı çalışıyor sorusu niçin kimsenin aklına gelmiyor? Dört kuvvetin tek askeri biz miyiz? Olmayan bir grup için var diyen ve her şeyi ona mal etmek isteyenler niçin bunu düşünmüyor, eğer bu gerçeği kabul ediyorlarsa, bu soruyu sormaları gerekmez mi? Sayın Başkan; Sözde Sarıkız Planının yapıldığı 6 Aralık 2003 tarihli toplantıda hayata geçirildiği iddia edilen 3 konu dışında 3 husus daha vardır. Bunlar İddianame’nin 185’nci sayfasında sokaklara afiş astıracaktık, derneklerle temas edip onları Hükümet aleyhine teşvik edecektik ve bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık şeklinde yer almışken, bunlara hiç yer verilmemiştir. Hal böyleyken, bu sözde planın nasıl hayata geçirildiğinden söz edilebilir? İddianamenin bu planla ilgili bölümünde 4 kuvvet komutanı tarafından hazırlandığı ileri sürülürken, hayata geçirilmesi ile ilgili bölümler ve değerlendirme bölümünde, sözde günlüklerin sahibi olduğu ileri sürülen Özden Örnek’in 10 Ocak 2004 tarihinde Aydın Doğan’la yaptığı görüşme dışında, ki bu görüşmeden bilgim yoktur, planda bahsedilen hususlara 10 Ocak 2004 tarihinden önce, ne maksatla ve kimin emriyle yaptığımızı açıkladığım görüşmelerin ve olmayan bir çalışma grubunun kanıt olarak gösterilmesi çelişmektedir. Hazırlayan, görevlendirilen başkası uygulayan varsa başkası ama kanıt bizi ve bize mal edilmeye çalışılan gerçekte olmayan bir grup ve sözde çalışmaları yukarıda detaylarıyla açıklamaya çalıştığım hususlar ışığında hiçbir dahilimizin olmadığı bir sözde planla ilgili iddia makamının değerlendirmelerine katılmanın mümkün olmadığını takdirlerinize sunuyorum. Sözde Ayışığı kod isimli darbe planı. Bu sözde plan ile ilgili hususlar İddianamenin 200, 229’ncu sayfaları arasında yer almıştır. İddianamenin 184’ncü sayfasında bu sözde planın Mehmet Şener Eruygur’dan ele geçirilen CD’ler içerisindeki power point sunumu şeklinde ele geçirildiği ve sözde planın Mehmet Şener Eruygur ve ekibi tarafından hazırlandığı değerlendirilmektedir denilmektedir. Bu sözde planın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün emekliye ayrılması veya etkisiz hale getirilmesi. Azami sayıda milletvekilinin Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ı terk etmesi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görevini sürdürmesi, faaliyetlerini kapsadığını, bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için neler yapılması gerektiği, gelebilecek tepkiler ve tepkilere göre nelerin yapılacağının ayrıntılı bir şekilde belirlendiği tespit edilmiştir denilmektedir. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu maddelerde sıralanan hususların sadece Jandarma Genel Komutanlığının harekât imkân ve kabiliyetleri ile hayata geçirilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç vardır ve hepsinin sadece bir kuvvet komutanı ve onun ekibi denilen toplam 10 subay, astsubay ve sivil memurla yapılabilmesi maddeten mümkün değildir. Bu kapsamda bakıldığında da iddianamede yapılan darbe tanımı ile bağdaşmadığı görülmektedir. Bu faaliyetlerin bir kısmını antidemokratik olarak da yorumlamak mümkün değildir. Örneğin Genelkurmay Başkanı böyle bir hazırlığı hissettiğinde ülke ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yararını düşünerek istifa edip nedenini hukuki bir gerekçe olarak gösterirse hükümetin yapacağı iş bellidir yeni atama yapmak. Bunu tasvip ettiğim için değil, bir fikir jimnastiği ve akıl yürütmeğe örnek vermek için sundum. Ayrıca bu planlamaya, iddia makamının tanımına göre de darbe denilemeyeceği açıktır. Hazırlayan bir asker olsa, bu mantıkla, düşünür ve böyle bir saçma bir şey yazmadı. İddianamede, ayrıntılı olarak planlandığı yazılan, yapılacaklar ‘muhtemel tepkiler ve bunlara karşı tedbirler başlıkları altında belirtilen hiçbir hususun hususların hiçbir detayı, yani kamuoyunun 5 N 1 K olarak bildiği soruların hiçbirinin cevabı bile yoktur. Bu nasıl ayrıntılı bir planlamadır? Sözde planlarda muhtemel tepkiler başlığı altında yer alan hususlar, sözde darbe planının deşifre olması durumuna göre yazılmış ancak mantıken mümkün olmayan hususlardır. Eğer söz konusu plan deşifre olsa, gerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanı, gerek Hükümetin yapacağı tekbir şey vardır. Yargıya müracaat etmek. Sözde darbeci kadronun tasfiye edilmesi, bunun için yedek kadrolar belirlenmesi konusunda, farz edelim ki planlayanlar deşifre oldu ve tasfiye edildi. Yedek

39

Page 40: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:40

olarak belirlenen kadroların deşifre olmaması ve en önemlisi böyle bir hareket içine tekrar girmeleri mümkün müdür? Bu yaklaşım tüm Türk Silahlı Kuvvetlerinin halk nezdinde darbeci zihniyete sahip olduğunu vurgulamak maksadıyla yazılan hususlardır. Sözde planlanan hususların hiçbirinde, salt Jandarma Genel Komutanlığınca ve onun komutanınca yapılacak husus yer almamıştır. Yazılanların tamamı 4 kuvvet komutanlığının müşterek yapacağı bir planlama şeklinde kaleme alınmıştır. Hal böyle iken bu sözde planlar Jandarma Genel Komutanlığı ve olmayan bir çalışma grubuna nasıl mal edilebilmektedir? Muhtemel tepkilere karşı tedbirler başlığı altında yer alan hususların, sözde planların tepkileri karşılamadığı görülmektedir. Örneğin bu tür bir planlamada hiçbir zaman kişisel güvenlik öncelikli değildir. Öncelikli olan evrak güvenliğidir. Çünkü en küçük bir bilgi veya evrakın sızması, her şeyin bitmesi anlamını taşır. İddianamede yazılı İkinci bir yapının oluşturulması ve bunun çok gizli tutulması darbe girişimi konusunda ne kadar ciddi ve kararlı olduklarını göstermektedir denilmişken, sözde bu planın sunularında en ufak bir gizlilik derecesi bile yoktur. Milletvekillerinin Başbakanı terk etmesi konusunda da, hazırlık aşaması deşifre olursa, milletvekillerinin deşifre edilerek medyatik kampanyalar ile Genelkurmay Başkanının inisiyatif alması için tahrik edilmesi, Başbakan’ın da milletvekillerine yönelik tehdit, şantaj ve çıkar sağlama gibi yöntemlerle baskı uygulamasının yazıldığı, ancak bu tepkilere karşı gelebilecek herhangi bir hususun olmadığı görülmektedir. Zaten bu ifadelere çocuklar bile güler. Aralarındaki işbirliği ve uyumun çok iyi olduğunu söyleyen bir Başbakanın konuyu öğrenmesi halinde yapacağı iş Genelkurmay Başkanlığını bilgilendirmek ve yasal yollara başvurmaktır. Başbakanın kendi milletvekillerine karşı bu yollara başvurmayacağı da açıktır. Aynı konuda, harekete patronlar, TÜSİAD ve meslek kuruluşlarının desteğinin sağlanması ifade edilmiştir. Görüşülen hangi kuruluş vardır, bu harekete destek vermeleri için ne zaman, nerede, nasıl bir talep yapılmıştır? Bunların hiçbirisi bu dosyada yoktur. Daha ilginç bir konu, bu sözde hareket için öngörülen medya kampanyaları için neler yapılacağı, kimlerin bu hareketin içinde olacağı veya olmayacağı, diğer bir ifadeyle ihtiyaç duyulan medya desteğinden sözde planlarda hiç bahsedilmemesidir. Bu husus iddianamede Cumhuriyet Çalışma Grubu kararı olarak iki basın mensubuyla görüşerek darbeye zemin hazırlandığı iddiasının dayanaktan yoksun olduğunu ve görüşmelerin açıkladığım şekilde değiştiğinin de bir kanıtıdır. Sözde Ayışığı kod isimli planının uygulamaya konulması ile ilgili hususlar. Sayın Başkan; Bu başlık altında sözde planın uygulamaya konulduğunun kanıtı olarak, Şener Eruygur’dan ele geçirildiği ileri sürülen power point sunumlarındaki ifadeler, biraz önce 5 N 1 K olarak belirttiğim soruların hiçbir cevabı veya ayrıntısı olmaksızın aynen yazılmış. Buna ilave olarak Özden Örnek tarafından kabul edilmeyen sözde günlüklerde geçen bazı ifadeler ile gazete haberleri, sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından yazıldığı ileri sürülen. Ancak kimler tarafından hazırlandığı bilinmeyen Word belgeleri şeklindeki mektuplar, sözde planda adı geçmeyen kişiler ile ilgili bilgilerin içinde yer aldığı ileri sürülen CD’ler ve daha önceki bölümlerde içeriklerini açıkladığım görüşme kayıtları, gösterilmiştir. İddianamenin 202’nci sayfasında; Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün emekliye ayrılması veya etkisiz hale getirilmesi için darbeye katılacakların ve karşı olanların belirlenmesi, katılacaklarla temas edilmesi, karşı olanların ise saf dışı edilmelerinin planlanması gerektiği belirlenmiştir denilmektedir. Biraz önce de arz ettiğim gibi, planlanması gerektiği ifade edilen hiçbir husus belirlenmemiştir. Aynı sayfada sözde Ayışığı kod adlı planda belirtilen bu hususun sözde Yakamoz Planında hayata geçirildiği, darbe yapılmasına karşı oldukları değerlendirilen kuvvet komutanları kesik çizgilerle belirtilerek güven vermedikleri vurgulanmış, 1’nci ve 2‘nci Ordu Komutanları etkisiz hale getirildiklerinde yerlerine atanacak korgenerallerin belirlendiği görülmüştür denilmektedir. Öncelikle planlama tekniği açısından bir planda belirtilen husus diğer bir plana bırakılmaz. Çünkü diğer plan, bu planın alternatifi, diğer bir ifadeyle ihtimaliye planı değildir. İddianame’nin sözde planlarla ilgili bölümünde, sözde Yakamoz planının darbenin ikinci aşaması olduğu ifade edilmektedir ki bu husus da planlandığı belirtilen konuyla ve planlama tekniği ile çelişmektedir. Ayrıca iki ordu

40

Page 41: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:41

komutanının yerine atanmak üzere belirlenen korgeneraller kimlerdir? Belirlenmişse ve plan uygulamaya konmuşsa, iki ordu komutanının yerlerini korumaları mümkün olmazdı ve korgeneraller de bizler gibi suçlanırdı. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerin de orgeneral mevcutları görevden uzaklaştırılacak iki orgeneralin yerini doldurabilecek yeterliktedir. Bu husus bile bu sözde planın asker kişiler tarafından hazırlanmadığını göstermektedir. Özden Örnek’in sözde günlüklerinde, 18 Ağustos 2004 tarihli notlarda, Aytaç Yalman’a atfen, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un bizim bildiğimizin dışına çıkarak bazı işler yaptığını ondan öğrendim. Hatta iş o kadar ileri gitmiş ki biz bile tasfiyeye tabiiymişiz ifadesi iddianameye yazılmıştır. Öncelikle Aytaç Yalman bu bilgiyi nereden öğrenmiştir? Genelkurmay Başkanı kimseyle paylaşmadığını söylediğine göre Şener Eruygur’dan mı yoksa başka bir kişiden mi öğrenmiştir? Sözde günlüklerin kabul edilip edilmediğine bakılmaksızın, daha önce müşterek hareket ettikleri iddia edilen komutanlardan birinin, her ne sebeple olursa olsun, diğerlerinden ayrı düşünerek organizasyondan ayrılması ve bu kişinin de söz konusu planlarda hareketin lideri ve emrindeki unsurların da hareketin ana kuvveti olduğunu bilerek, emekliye ayrıldığı tarihte ben bazı şeyleri yapacaktım, sizi bile tasfiye edecektim demesi mümkün değildir. Görüş ayrılığına düştükleri, bu nedenle onlardan habersiz bazı hareketler içinde olanın, görüş ayrılığına düştüğü kişiye bu tür bir açıklamasının, zamanı geldiğinde kendisine karşı kullanılabileceğini düşünmesi gerekir. Kaldı ki o kişi tecrübeli ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin de en yüksek rütbeye erişmiş, insanları tanıyan bir komutandır. Acaba bu husus hem Özden Örnek’e hem de Aytaç Yalman’a sorulmuş mudur? Sanırım sorulmuşsa veya sorulduğunda böyle bir şey olmadığını söyleyeceklerdir. 16 Ekim 2004 başlıklı notta, Aytaç Yalman’a atfen Şener’e bizden habersiz darbe planı hazırlatmış. Adı da Ayışığı. Darbede kimin başkan olacağı belli değil. Hepimize davranışlarımıza göre bir kod adı vermiş. Havacı ona destek verdiği için o anlamda, bizler ise sana karşıt bizler ise sana karşıt anlamda, bana da belli değil anlamında kodlar vermiş. Bu plan GB’nin elinde olduğu gibi içlerinden biri tarafından sızdırıldığı için MIT ve hükümetinde elinde varmış. İkinci bir planda ise senle ben gösterilmiyoruz, sadece havacı var şeklinde ifadelerin yer aldığı görülmüştür denilmektedir. Burada özellikle sorulması gereken hususlar mevcuttur. Şener Eruygur’a kim darbe planı hazırlatmıştır? Ek Klasör 114 incelendiğinde; Aytaç Yalman’ın sözünü ettiği sözde planın adı, tanımları itibariyle Ayışığı değil, Yakamoz’dur. Orada geçen, liderin altındaki karelerin içinde, karşıt anlamlara gelebilecek kodlar görülmemektedir. Kaplan, Leopar, Penguen, Şahin kodları yazılıdır. Bunlar, iddianamenin birçok bölümünde, kendi kendilerine çelişen özensiz, kes yapıştır usulü ile hazırlandığını vurguladığım hususta haklı olduğumu göstermektedir. Bu merkezi kurgulama ve metinlerde oynama yaparken hata yaptığını göstermektedir. Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına bu konudaki beyanları kabul ediyorlar mı? Genelkurmay Başkanı sözde planlarla ilgili olarak hiç kimseyle paylaşmadığını, 2004 bahar aylarında gelen duyumlar üzerine, Şener Eruygur’a böyle bir çalışma olup olmadığını sorduğunu, onun da olmadığını söylediğini. Söz konusu planın MİT ve Hükümetin elinde olduğunu söylediğine göre, Hükümet tarafından niçin işlem yapılmayarak 2007 yılına kadar beklendi? MİT Müsteşarlığının, açık kaynaklar dışında resmi bilginin bulunmadığı şeklinde verdiği resmi cevap varken Aytaç Yalman bunları nasıl söyleyebilmektedir? Tarih itibariyle bakıldığında, Aytaç Yalman bu ifadesini kabul ediyorsa, nereden ve kimden öğrenmiştir? Böyle bir bilgiyi elde etmiş ise bunu gerçekten Özden Örnek ile paylaşmış mıdır? Paylaşması gereken bir makam yok mudur? Bunlar doğru ise, iki arkadaşın arasında, diğerini suçlayacak ne cereyan etmiştir? Aytaç Yalman’a atfen liderin kim olduğu belli değil dediği konuda mevcut bilgiler, İddianame’nin 240’ncı sayfasında belirtilen, Şener Eruygur’dan ele geçirildiği ileri sürülen ve Ek Klasör 114’de tam metni bulunan mektupta yer almaktadır. Bu mektupta içeriğindeki bilgiler itibariyle Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde yazıldığına ve Orgeneral Büyükanıt da bu plan ve günlüklerin olmadığını kamuoyuna açıklaması ve diğer resmi cevaplar ile sözde günlük ve darbe planlarının 29 Mart 2007 tarihinde Nokta Dergisinde

41

Page 42: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:42

beraberce yayınlanması göz önüne alındığında, günlüklerin ve darbe planlarının birbirine paralel olarak bir merkez tarafından hazırlandığını ortaya çıkarmaktadır. İddianame’nin 203’ncü sayfası 1’nci paragrafında Ayışığı kod adlı darbe planında, Ordu Komutanlarının altında sağlam adamlar bulunması yada oldu bitti ile bunların hareketsiz ve yetkisiz bırakılması planlanmıştır demektedir. Belirlenmiş hiçbir kimse yoktur ayrıca şayet planlanmış ise ve bu belirlenmiş ise bu hareketten haberleri var mıdır? Bu görevi kim veya kimler vermiştir? Görevi ne zaman ve nasıl devralacaklardır? Kendileri alt kadrolarını kurmuşlar mıdır? Bunlar kimlerdir gibi bir çok soru çıkarılabilir. İddia makamı belirlenmiş demesine rağmen, ne kimlik ne de sorduğum bu soruların hiçbirinin cevabı dosyada bulunmamaktadır. Bu başlık altında Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği ileri sürülen CD’ler içerisindeki Yaşar Büyükanıt hakkındaki bilgiler konusunda Genelkurmay Askeri Savcılığının Türk Silahlı Kuvvetlerine ait değildir, bilgilerin bir kısmı doğru ancak uydurma ve kurgulanmış bilgiler şeklinde belirtmiştir. Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur, planladığı darbeyi daha sağlıklı gerçekleştirebilmek için bir taraftan da Kara Kuvvetleri Komutanı olmayı planlamış ve bu nedenle de normal hiyerarşi içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelecek olan Yaşar Büyükanıt’ın önünü kesmek için yıpratma ve sindirmeye yönelik ciddi çalışmalar yaptığı belirlenmiştir denilmektedir. Kuvvet komutanlıklarına yapılacak atamanın esasları Personel Kanununun 121. maddesinde belirlenmiştir. Bir kişinin kendi kendine planlama yapması ve kuvvet komutanlığına aday diğer bir silah arkadaşını karalayacak bir çalışma yaptırması mümkün değildir. Çünkü, Kuvvet komutanlığına atama için öncelikle Genelkurmay Başkanının lüzum göstermesi gerekir. Mevcut adaylar arasında seçim yine bazı kriterlere göre Genelkurmay Başkanı. tarafından yapılır. Gelenek olarak 1’nci Ordu Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığına atama yapılacağına ilişkin bir kural yoktur. Halen görevde olan kara Kuvvetleri Komutanı da Jandarma Genel Komutanlığından atanmıştır. Keza Aytaç Yalman da böyle atanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde Harp Okulundan mezun olan her subayın hedefi, kuvvet komutanı, genelkurmay başkanı olmaktır. Bu ancak kişinin bilgisi, görgüsü, sadakati, eğitimi, özellikleri ve komutanların değerlendirmeleri sonucu bileğinin hakkı ile yükselmesi ile gerçekleşir. Emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur da hasletleri kelimelerle ifade edilemeyecek çok değerli bir komutandır. Sayın Özden Örnek’in günlüklerinde, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanına atfen, iddia edilen zehirleme gibi canice düşünülen bir olayı, planlamayı bırakın, hiçbir astının kalbini kırmamaya özen gösteren, kalbi sevgi dolu ve vatan için çarpan astları tarafından çok sevilen bir komutandır. Kendisinden kuvvet komutanlığına atanma gibi bir beklentisi olduğuna ilişkin hiçbir duygu, düşünce veya konuşmasına tanık olmadım, duymadım. Atatürkçü düşünce Başkanı olması Düşünce Derneği başkanı olması onun sözde darbe heveslisi olması, görevdeyken olmayan Cumhuriyet Çalışma Grubunun kararları gereğince planlandığından değildir. Bu iftiradır. Kendisinin vatanını milletini çok sevmesi, Atatürk İlke ve Devrimleri ile onun değerlerini yaşatmak, toplumu aydınlatmak için çabalayan gerçek bir Atatürkçü olmasındadır. Maalesef Atatürkçü, ulusalcı olmanın suç olduğunu, bu çirkin oyunlar sayesinde Türk Milleti anlamış oldu. Hilmi Özkök de Yaşar Büyükanıt’la ilgili iddia edilen hususlar hakkında bilgisi olmadığını ifade etmiştir. Bunu yazanlar başarılamayan bir darbe ve bugüne yansımaları başlıklı mektupta benzer ifadeyi kullanmışlardır. Sözde darbeyi akamete uğrattığı ifade edilen Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün böyle bir atamaya müsaade edeceğini düşünmek bile hayal olur. Ayrıca Hilmi Özkök ifadesinde bu tür çalışmaları sözde slaytlarda gördüğünü söylemiştir. Her şeyi öğrenen bir komutanın bu husus hakkında bilgisinin olmaması mümkün müdür? Plan ve delil olarak dosyaya konulan düzmece belgeler ve Özden Örnek günlüklerinde kurgulama esnasında hatalar yapılmıştır. İddianamenin aynı sayfasında; Özden Örnek’e ait olduğu anlaşılan günlüklerde 10 Ekim 2004 başlıklı not içerisinde yine Aytaç Yalman’a atfen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un bir şeyler karıştırıp durduğunu anlatan Aytaç Paşanın neler söylemek istediğini şimdi daha iyi anladım sözlerinin olduğu ifade edilmektedir. Notun tarihi itibariyle Aytaç Yalman ve Şener Eruygur emekli

42

Page 43: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:43

olmuşlardı. Ancak tutulan notta Aytaç Paşadan Kara Kuvvetleri Komutanı, Şener Eruygur’dan Jandarma Genel Komutanı olarak söz edilmesi pek alışılmış bir durum değildir. Hem içerik ve hem de yazılış üslubu ve günlüklerin Özden Örnek tarafından da kabul edilmemesi, her iki komutanın arasının açık olduğunun düşünülmesi ve 16 Ekim tarihli, biraz önce planlarla ilgili olarak Aytaç Yalman’a atfedilen sözlere zemin hazırlamak maksadıyla yazıldığı intibaını uyandırmaktadır. Bu planları hazırlayan ve sözde günlükleri düzenleyen merkez bunu kasıtlı olarak yapmıştır. Sözde Ayışığı kod adlı darbe planında kuvvet komutanlarının arka arkaya sert açıklamalar yapması gerektiğine ilişkin planlar başlığı altında Özden Örnek’in günlüklerinde de Kuvvet Komutanlarının sık sık açıklamalar yapmalarının ve özellikle Harp Okullarının açılış törenlerinde mesajlar verilmesinin planladığı görülmüştür denilmektedir ve bu yayınların da sözde Ergenekon terör amacına uygun yapan Cumhuriyet yayın yapan Cumhuriyet gazetesi, Yeni Çağ ve Aydınlık dergisin de ağır ifadelerle ve çarpıtıcı manşetlerle kamuoyuna duyurulduğu böylelikle örgütün gerçekleştirmeyi planladığı darbeye zemin oluşturmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır anlaşılmıştır denilmektedir. Günlüklerin 22 Eylül 2003 başlıklı notta ise toplantılar, Genelkurmay Başkanına arz edilecek çalışmalar ve Harp Okulunun açılışındaki açıklamalarla ilgili yazılı bölümlere de yer verilmiştir. Bu konuda öncelikle dönemin Genelkurmay Başkanının ifadesinde kendisine çekilmesi veya kuvvet komutanlarının çekilmeleri yönünde bilgi gelmediğini söylediği Yine dönemin Genelkurmay Başkanı ifadesinde Kuvvet komutanlarının Harp Okulu açılış ve diploma törenlerinde yapacakları konuşmalara ilişkin hazırladıkları yazılı metinleri Genelkurmay Başkanı görmez ve metinleri istemez, bu önemli bir husus da değildir, dediğini. İddianamenin 203 ile 207’nci sayfalarında Komutanların açıklamalarına ilişkin delil olarak gösterilen gazete haberlerinin başlıklarının tarihlerine baktığımızda 2003 2004 yıllarında 16 Mayıs 2003 ile 11 Kasım 2004 tarihleri arasında toplam 30 habere yer verildiği görülmektedir. Bu haberlerden 24’ü 2003, 6’sı da 2004 yılına aittir. 2004 yılındaki 6 haberin 2’si de suçlanan komutanların emekli olduktan sonraki tarihleri taşımaktadır. Burada benimle ilgili husus 2003 yılına ait 24 haberden 20’sinin benim İstihbarat Başkanı olarak göreve başlamamdan önceki tarihler ve göreve başladıktan 15 gün sonrasına kadar olan dönemi kapsamasıdır. Henüz göreve başlamamış veya yeni başlamış bir kişinin bunları hazırlatması mümkün müdür? Gazete haberlerine bakıldığında özellikle Sayın Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Şener Eruygur’un sık sık sert açıklamalar yaptığı ifade edilmesine rağmen, İddianamenin 203-207. sayfalarında yer alan haberlerden Şener Eruygur’un 4, Hurşit Tolon’un ise 5 açıklaması haber yapılmışken, Aytaç Yalman’ın 6, Özden Örnek’in 3, İbrahim Fırtına’nın 2, Hilmi Özkök’ün 1 açıklaması haber yapılmıştır. İddia edilenin aksine en fazla açıklama görüldüğü üzere Aytaç Yalman’ındır. Ayrıca İddianame’de yer verilen 30 haberin 4’ü Cumhuriyet, 2’si Yeni Çağ gazetesinde, 4’ü de Aydınlık dergisinde olmak üzere toplam 10 haber yer almıştır. İddianameyi hazırlayanların ağırlıklı dediği bu üç yayın organında iddia edilenin aksine toplam haberlerin 1/3’ü yer almıştır. Ayrıca bu üç yayın organının toplam tirajının 150.000’i geçmediğini sanıyorum. Şu anda ülkede 800.000 adedi bedava dağıtılan gazeteler var. Ayrıca bu konuda birçok çelişki daha mevcuttur. Şöyle ki, Bünyesinde sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun teşkil edildiği iddia edilen İstihbarat Yönetim Şube Müdürlülüğü nün kuruluş tarihi ile 20 haberin tarihleri karşılaştırıldığında “Genç Subaylar Rahatsız” haberindeki gibi sözde grubun bu haberleri yayınlatması mümkün değildir. Çünkü bu şube teşkil edilmemişti. Harp Okullarının açılış törenlerinde verildiği iddia edilen mesajlara gelince; Harp Okulları Eylül ayı sonunda eğitim ve öğretime başlar. İddianamede sözü edilen haberlerin tarihi 30 Eylül 2003’tür. Bu açıklamalarla ilgili iddiaları da İstihbarat Yönetim Şube Müdürlülüğü nün kuruluş zamanı ile çelişmektedir. Dolayısıyla sözde darbe planlarını hazırladığı iddia edilen sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun böyle bir planlama yapması mümkün değildir. Bu soyut iddianın geçersiz olduğu ve sözde Ayışığı planının asker tarafından hazırlanmadığını göstermektedir. Çünkü asker eğitim ve öğretim faaliyetlerinin ne zaman başladığını bilir ve böyle bir iddiayı sözde plana yazmaz. Ayrıca iddianamede, sözde darbenin, Mayıs-Temmuz 2004

43

Page 44: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:44

arasında gerçekleştirileceği iddiasının da içinin boş olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü mezuniyet törenleri 30 ağustostadır. Yani sözde darbe gerçekleştikten sonra o zaman bu niçin ve nasıl yazılır? Bu da bunu yazanın asker olmadığını göstermektedir. 30 Eylül tarihli üç kuvvet komutanına atfen: İstanbul Gazetesinde Deniz Kuvvetleri Komutanının “Kökten dinci faaliyetler devam ediyor” Yeni asır Gazetesinde Hava Kuvvetleri Komutanının “Laiklikten asla taviz verilemez” Bursa Hâkimiyet Gazetesinde Kara kuvvetleri komutanının “Kemalizm Modernizmin Zirvesi” başlıklı haberleri, Ülke çapında yayını olmayan, sadece bulundukları illerde Yayın yapan yani etkisi büyük olmayan 3 gazetede, diğer bir ifadeyle iddianameyi hazırlayanların aksine ülke genelinde ses getirmesi mümkün olmayan gazetelerde yayınlandığı. Haberlerin hiç birisinin ülkede sözde darbe veya darbe zemini hazırlamaya veya kaos ortamı yaratmaya yönelik olmayan haberler olduğu, T.C. Anayasası’nın ilk üç maddesi içinde yer alan hususları kapsadığı ve Jandarma Genel Komutanlığının bu süreçle ilgili hiçbir dahlinin bulunmadığının açık olduğu, Komutanların bu tür konuşmalarının özel karargah personelince hazırlandığı, Jandarma Genel Komutanlığında da böyle olduğu ve İstihbarat Başkanlığı görev ve sorumluluk alanına girmediğini belirtmek istiyorum. İstihbarat Başkanlığında 22 Ağustos 2003 - 17 Ağustos 2004 tarihleri arasında görev yaptım. Gazetecilerle ilk görüşme tarihimiz 23 Aralık 2003 ve son görüşmemiz Nuray Başaran’la Haziran ayı başındadır. Cumhuriyet, Akşam ve Star Gazetelerinin Ankara Temsilcileri ile görüştük. Ne zaman, ne konuştuğumuzu samimiyetle açıkladım. Görev sürem içerisinde yukarıda belirttiğim yani göreve başlama tarihim ve 15 gün sonrası ile ayrılış tarihime kadar olan sürede, İddianame’de yer alan 15 haberden sadece 2 tanesi Ankara Temsilcileriyle görüştüğümüz gazetelerde çıkmıştır. 1 Akşam Gazetesinde, 1 haber de Cumhuriyet Gazetesindedir. Bu haberlerin yaptırılmasıyla da hiçbir ilgimiz yoktur. Çünkü Mustafa Balbay’la en son 05 Ocak 2004’de, Nuray Başaran’la da Haziran 2004 ayı başında görüşmüştüm. Kendilerine haber yapılması konusunda hiçbir telkin ve tavsiyede bulunmadık. Bu husus kendilerine sorulabilir. Çıkan haberlerden bir bölümü de Ağustos 2003 Yüksek Askeri Şura toplantısı ile ilgilidir ki dışarıya bilgi sızmayan bir toplantı, hükümet aleyhine yazılacak her haberin Başbakan ve Milli Savunma Bakanı tarafından yalanlanacağı bir toplantıya ilişkin haberler. Ayrıca bu haberlerin yayınlandığı tarihlerde ben henüz İstihbarat Başkanlığı görevine de başlamamıştım. Ayrıca bu haberler içinde Genelkurmay Başkanı’nın da beyanatı vardır. Sözde darbeyi önlediği ileri sürülen bir komutan, eğer kuvvet komutanlarının açıklamalarının ülkeyi kaosa götürecek ifadeleri olduğuna inansa, kendilerini uyarır, emir verir konuşturmazdı. Sayın İlker Başbuğ’un belirttiği ve yaptığı gibi. Orgeneral Özkök, 09 Kasım 2002’de 10 Kasım nedeniyle yayınladığı mesajda “Türk Silahlı Kuvvetleri, bize bıraktığı en büyük eseri olan Cumhuriyeti, başta irticai ve bölücü gayretler olmak üzere her türlü tehlikeye karşı, dün olduğu gibi bugün ve yarın da korumak ve kollamak azim ve iradesindedir” demiştir. 30 Ağustos 2006’da Orgeneral Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanlığına atandığında Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir teslim töreninde “Kürt ayrılıkçılığı ve laiklik karşıtı akımların saldırılarının hiç görülmemiş boyutlara ulaştığını, aynı zamanda dış gelişmeler açısından da Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden buyana hiçbir zaman bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmediğini” söylemiştir. Genelkurmay Başkanlığı devir teslim töreninde konuşan Orgeneral. Hilmi Özkök de bölücülüğe ve irticaya karşı ilave tedbirler alınmasını istemiş, Anayasal bütünlüğün ve laik rejimin asıl sahibinin halk olduğuna dikkat çekerek halkı, bu hareketlere karşı demokratik tepkisini ortaya koymaya çağırmıştır. Ancak halkın demokratik tepkilerini ortaya koyduğu Cumhuriyet Mitinglerine katılan birçok kişi halen Silivri’de, Bu konuşmalar, halkı isyana teşvik, kaos ve darbe zemini oluşturmaya temel teşkil etmiyor. Ancak, diğerlerinin benzer konuşmaları suç oluyor bu çelişkiyi biri açıklasın. Her iki Genelkurmay Başkanı’nın konuşmalarında dikkati çektiği hususlarla, sözde darbe planları çerçevesinde arka arkaya sert açıklamalar yapmalarının planlandığı ve özellikle harp okullarının açılış törenlerinde ifade edilen konular arasında hiçbir fark yok. Sadece kuvvet komutanlarının dosyalarının tefrik edilmesi ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur’la

44

Page 45: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:45

1’nci Ordu Komutanı Orgeneral Tolon’un yargılanıyor olması dışında. Orgeneral Tolon, 15 Şubat 2007’de Gaziantep Anadolu Ulusal Uyanış ve Dayanışma Platformu’nun danışmanı sıfatıyla “Günümüzde irticai tehdidi bazı kimseler kabul etmiyorlar, ancak kaygı verici boyutlara ulaşmıştır” diyor. Orgeneral Özkök ve Orgeneral Büyükanıt’ın söylediklerinden ne farkı var? hatta daha da yumuşak bir söylem. Orgeneral Büyükanıt 27 Nisan 2007’de Genelkurmay İnternet Sitesinde, kamuoyunca e-muhtıra diye isimlendirilen bildirisinde yayınlattığını, 2009 yılında katıldığı bir TV programında ifade etmiş ve bu açıklamayı bizzat kendisinin kaleme aldığını ve yayınlattığını belirtmiştir. Bu davranış daha önce komutan sorumlu olarak sizlere açıklamaya çalıştığım Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en temel emir komuta ve disiplin prensibidir. Ergenekon operasyonunu yapan, yaptıran, destekleyen, Türkiye’de ilk defa darbe yargılanıyor diyenler, madem 27 Nisan e-muhtırası hukuk dışı idi, Hükümet neden gereğini yapmadı, hani Genelkurmay Hükümet’e bağlı idi? 2003–2004 yılları arasında kim veya kimlerce hazırlandığı bilinmeyen ve operasyon öncesi internet, dergi ve gazetelerde yayınlanarak kamu tarafından öğrenilen, gizliliği olmayan sözde slâytlar nedeniyle sözde darbe teşebbüslerini sorgulayarak bu kadar insanı tutuklatanlar, sahibi belli olan 27 Nisan e-muhtırasını neden yargılamıyorlar? Bu muhtırayı sözde Ergenekon mu verdirdi? Aradaki bağlantı neydi? Hukuken kimin ve neyin soruşturma ve yargılama konusu yapılıp yapılamayacağına kim karar veriyor? Yargı mı, başkaları mı? 27 Nisan’ı, 28 Şubat’ı yargılayamıyorsunuz. Peki 12 Eylül Darbesini niçin yargılayamıyorsunuz? Soruma cevap istiyorum. İddianame’nin 204’ncü sayfasında az önce belirttiğim,Özden Örnek günlüklerinde, “kuvvet komutanlarının kendi aralarında yaptıkları toplantı ve görüşmelerde, Genelkurmay Başkanını tasfiye etmek için planlar yaptıkları tespit edilmiştir” denilmektedir. Sadece Jandarma Genel Komutanı ve ekibinin hazırladığı iddia edilen bu sözde plana delil olarak İddianame’de yer alan bu tespit, kendi iddialarının geçersiz olduğunu, sözde planların 4 kuvvete yönelik olduğu ve bunun hepsinin bilgisi dahilinde olduğunu ortaya koymaktadır. Yine bu başlık altında “Şener Eruygur’dan ele geçirilen 13 numaralı CD’de, “SLOGAN isimli Word belgesinden “Kuvvet Komutanlarının gelişlerinde söylenecek sloganların dahi belirlendiği görülmüştür” denilmektedir. Bu tespitte yine Jandarma Genel Komutanlığına mal edilmek istenen bu planla ilgili iddia makamının “Kuvvet komutanlarının birlikte hareket ettikleri” tespitine yöneliktir. Aslında iddia makamı sözde Ayışığı ve Yakamoz Planlarına ilişkin ortaya koyduğu delillerle bir anlamda bizlerin haksız yere suçlandığımızı kanıtlamış olmaktadır. Bize yönelik iddiaların kafalarında net olmadığını da ortaya koymaktadır. Sayın Başkan; İddia Makamının sözde Ayışığı planı için, delil diye kabul ettiği bu haberler, sözde Sarıkız adlı darbe planında, sözde Ergenekon terör örgütü’nün zaman tünelinde tarihi geriye aldırarak kuvvet komutanlarının üniversiteleri sokağa dökme düşünceleri başlığı altında Ankara Üniversitesi ve ADD’nin 25 Ekim 2003 tarihinde düzenlendikleri Cumhuriyete Saygı Yürüyüşü hakkındaki haberlerdir. O zaman soruyorum. Hangisi doğru? Eğer ikisi de doğru deniyorsa, o zaman bu planlama ne zaman, nerede ve kim tarafından yapıldı, yaptırıldı? Tarih itibariyle iddianamedeki her şeyin üstüne yıkılmak istendiği sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu da yokken, daha önce belirttiğim gibi benim oğlum bin a okur, döner döner gene okur. Ayrıca, bu haberler içinde, zamanı daha da geriye götürerek; 23 Ağustos 2003 tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanan “Ankara kulislerinde Milli Güvenlik Kurulu’da sert eleştiriler yönelten Orgeneral Kılıç’ın görevini devretmesinin ardından emekli generallerin açıklama yapmayı planladıkları” şeklindeki bir haberi, yapılmış herhangi bir açıklama bile yokken, İddia Makamı ”emekli generallere açıklamalar yaptırıldığı görülmüştür” iddiasına kanıt olarak önünüze getirmiştir. Bu haberlerin delil olarak gösterildiği sözde Sarıkız adlı planın sözde günlüklerdeki tarihi 6 Aralık 2003’tür. Cumhuriyet saygı yürüyüşü ve gazete haberlerinin tarihi 25 Ekim 2003’tür. Sözde Ayışığı adlı planın uygulanmasına delil olarak gösterilen bu haberlerin içindeki emekli generallere açıklama yaptırıldığı iddiası ile ilgili yapılmış açıklama olmamasına rağmen, yapıldığı iddia edilen haberin tarihi de 23 Ağustos 2003’tür. 29 Mart 2007 tarihli Nokta Dergisinde yayınlanan günlük ve

45

Page 46: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:46

planlarla ilgili haberin teyidi için senaryoyu hazırlayan makamın gönderdiği 16 sayfalık “Başarılamayan Darbe ve Bugünü Yansımaları” başlıklı mektupta, sözde planların 2003 yılı bahar aylarında hazırlandığı iddia edilmektedir. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e gelen 2 planın slayt şeklinde gönderilme tarihi ise 2004 yılının bahar aylarındadır. Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından yayınlattırıldığı iddia edilen “Genç Subaylar Rahatsız” haberinin tarihi 23 Mayıs 2003’tür. Benim İstihbarat Başkanlığına başladığım tarih 22 Ağustos 2003’tür. İçinde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun da bulunduğu iddia edilen İstihbarat Yönetim Şube kuruluşu ve faaliyete geçtiği zaman Kasım Aralık 2003’dür. Belki sizleri biraz tarihe boğdum ama bunları düşündüğünüzde iddiaların mesnetsiz olduğunu en azından kafalarınızın karıştığını ve bizim haklı olduğumuza karar vereceğinizi düşünüyorum. Sayın Başkan; Bu başlık altında ve iddianamenin 207-209’ncu sayfalarında yer alan toplam 11 haberin hiçbiri Yeniçağ ve Aydınlık gibi yayın organlarında yer almamıştır. Haber tarihleri 23 Ağustos 2003-13 Haziran 2004 dönemini kapsıyor. 6 tanesi Cumhuriyet Gazetesi tarafından verilmiştir. Belki aklınıza Mustafa Balbay’la bağ kurmak açısından bir düşünce gelebilir. Bizim Mustafa Balbay’la yaptığımız iki görüşme 23 Aralık 2003 ve 05 Ocak 2004’dür. Cumhuriyet’in bu tarihlerden sonra yayınladığı haberlerin sayısı 2’dir. 29 Nisan ve 13 Haziran 2004. Birisi rektörlerin istifa uyarısı, diğeri de dönemin ADD Başkanı’na aittir. Bizimle hiç ilgisi yoktur. “Şener Eruygur’un Genel Başkanlığını yaptığı ADD genel merkezinden ele geçirilen ve 6 numaralı CD içerisinde Emekli Jandarma Genel Komutanlarına gönderilen mektuplarla ilgili bir bilgi notu” şeklinde ibarenin yer aldığı dosyada, Jandarma Genel Komutanı emekli Eruygur’un, emekli Jandarma Genel Komutanlarına hükümetin faaliyetlerinden duyulan rahatsızlıkla ilgili kamuoyuna açıklamalar yapmaları yönünde telkinlerde bulunmak amacıyla mektup gönderildiği” ifade edilmektedir. Bu mektup İstihbarat Başkanlığı tarafından yazılmamıştır. Genelkurmay Askeri Savcılığının Mevcut Kayıtlarda Rastlanılmamıştır” şeklindeki bir açıklaması mevcuttur. Genelkurmay Başkanının bilgisinin olmadığını ifadesinde belirtmiştir. Sözde Ayışığı kod adlı darbe planında, “Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki alt hiyerarşik yapının da yoğun mektup, faks ve e-posta ile tepkilerini dile getirmesine ilişkin plan” başlığı altında. Yine Mehmet Şener Eruygur’un Genel Başkanlığını yaptığı ADD genel merkezinde ele geçirilin bir CD’nin içerisinde yer alan ‘Mektuplar klasörü içerisinde, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve döneminin kuvvet komutanlarına hitaben yazılmış çok sayıda mektuplar olduğu, bu mektuplarda Hilmi Özkök’ün alt düzey subaylar ve astsubaylar tarafından istifaya davet edildiği görülmüştür” denilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde gerçekte rahatsızlık olmadığı halde darbe planını yapan bir ekibin oluşturduğu bir alt ekip tarafından kaleme alındığı iddia edilmektedir. Bu konuda Genelkurmay Başkanını ve Kuvvet Komutanlarına postalanmış ve kendilerine ulaşmış kaç mektup vardır? Nereden gönderilmiştir? İddia makamının elinde postaya verilmiş ve dosyaya konulmuş kaç mektup vardır? Gönderilmiş faks ve e-postalar kaç tanedir? Kimler tarafından gönderilmiştir. Adreslerine ulaşmış mıdır? Gönderilen mektupların ve zarfların üzerinde hangi teknik incelemeler yapılmıştır? Bunlar konusunda Jandarma Genel Komutanlığından herhangi bir talepte bulunulmuş mudur? İddianamenin aynı sayfasında planların darbe planını yapan ekip tarafından hazırlandığı iddia edilirken, alt tarafta darbe planını yapan ekibin oluşturduğu bir alt ekip tarafından kaleme alındığı belirtilmektedir. Alt ekip kim veya kimlerden oluşmuştur? İddianameyi hazırlayanlar bu kanaate nasıl varmışlardır? Çok sayıda mektuptan söz edilirken aynı sayfada CD içerisindeki ‘Mektuplar’ dosyası içerisinde toplam 7 adet mektup olduğu ifade edilmiştir. Acaba çok kavramı bir elin parmak sayısını aştığı zaman mı geçerli oluyor? Yine dönemin Genelkurmay Başkanı bu mektuplardan bilgisinin olmadığını ifade etmiştir. Acaba diğer kuvvet komutanlarına sorulmuş mudur? Bu CD için Genelkurmay Askeri Savcılığı da “Mevcut Kayıtlarda rastlanmamıştır” demektedir. Diyelim ki böyle bir organizasyonda yer almış ve pişman olmuş bir kişinin yazdığı mektup ile iddianamede iddia edildiği gibi alt seviyenin işi olabilecek sözde mektupların koskoca bir teşkilatın komutanı olan kişide ne işi var? Hadi diyelim ki her şeyi yapan “Merkeziyetçi bir

46

Page 47: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:47

komutan” astlarına güvenmiyor, her şeyi arşivliyor, yani tek başına bir karargâh. Emekli olduktan 3 yıl sonra yönetimini devraldığı ADD gibi bir kuruluşa götürüyor ve saklıyor. Bu nasıl bir hayal gücüdür? Sayın Başkan; iddianamenin 211’nci sayfasında örnek gösterilen sözde mektupta geçen bir cümleyi dikkatlerinize sunmak istiyorum. Cümle aynen şöyle: “Laik Cumhuriyetimize yönelen tehdit, 28 Şubat’tan daha mı az tehlikeli? O dönemde demokrasiye balans ayarı yapan Genelkurmay Başkanı’nın tavrı mı, sizin şimdiki teslimiyetçi tavrınız mı daha doğru? Bunların ikisi de doğru olamayacağına göre söyler misiniz hangisi doğru?” Şimdi soruyorum. Sözde darbe planlayan, darbeci zihniyete sahip bir grup, 28 Şubat ve demokrasiye balans ayarının doğru olmadığını ifade edebilir mi? Kurgu bile deseniz, bilinçaltı size böyle bir ifadeyi yazdırtmaz. Demokrasiye balans ayarını kabul etmeyen biri olarak şunu söylemek istiyorum ki bu mektup, senaryoyu çizen ve o süreçten zarar gördüğünü iddia edenlerin yazabileceği bir ifadedir. Sayın başkan. İddianamenin bazı bölümlerinde Ergün Poyraz'ın Jandarma İstihbaratının elemanı olduğu, para verildiği, gizli bilgi verildiği gibi iddialar yer almıştır. Bunların hiç birisi doğru değildir. Bu hususları ilgili bölümde açıklamıştım. Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği veriler içerisinde AKP milletvekillerinin yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi ve bağımsız milletvekillerine ilişkin hususlarda görülmektedir. Herhalde hazırlayanların gözünden kaçmış onlarda AKP’ye katılabilir düşüncesiyle yazılmış olabilir bu bilgiler niçin ve nasıl kendisine atfedildi gerçek mi değil mi bilmiyorum. İddia edilen konu milletvekilleri ile ilgiliyken, kamu görevlileri, bakanlıklara ilişkin atama listelerine ilişkin hususlar delil diye iddianameye konmuştur. Ancak bu bilgilerin büyük bölümü 2002 ve 2003 yıllarına aittir. Yine karşımıza zaman problemi çıkıyor. Konu daha da ileri götürülerek üniversite çalışanlarına, bu dava kapsamında yargılanan 13 kişiyi de kapsayan Ulusalcılar listesine kadar varılmıştır. Bu kadar uzun listelerde sözde bu örgütün gücü, herkesi fişlediği ve kamplara böldüğü vurgulanmak isteniyor. Maksat sözde planın uygulamaya konulduğunu anlatmak ise, ilerleyen bölümlerde, sözde planların değinilmeyen bölümlerini arz ettiğimde acaba aynı cevabı alabilecek miyiz? Bence, hayır! Şimdi sizlere arz edeceğim iki örnek haklı olduğumuzu daha net ortaya koyacaktır: Birincisi; İddianamenin 218’nci sayfasında “Mehmet Şener Eruygur’dan ele geçirildiği iddia edilen 3 sayfa isimsiz ve imzasız olarak gönderilen bilgisayar çıktısı bir mektup içinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli ve irticaya karıştığı düşünülen şahıslarla ilgili istihbari bilgiler olduğu” ifade edilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevzuatı kapsamında bu tür kişiler takip edilir ve gereği yapılır. Yasal görevdir. Türk Silahlı Kuvvetleri bölücü, irticai, çıkar amaçlı suç örgütleri ile iltisaklı, bunların faaliyetlerine bulaşmış personelin ilişiğini keserek, içinde barındırmayarak Türk Halkının en güvenilir kurumu olmuştur. Bu dokümanın sözde plan veya dava konusu ile bir ilgisi yoktur. İkincisi; Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği ileri sürülen 4 Nisan 2002 tarihli, Müsteşar Yardımcısı imzalı Ankara Valiliğine yazılmış inceleme raporu konulu yazıdır. Planda iddia edilen nedir? AKP’li milletvekillerinin gruplandırılıp, temas kurulup Başbakan’dan koparılmasıdır. Şimdi soruyorum, bu iki örneğin ne ilgisi var? Diğer konu, o tarihte AKP iktidarda değil. İktidarda olmayan bir partinin hangi milletvekiliyle ilgili belge? Kaldı ki bu belgenin tarihi itibariyle Mehmet Şener Eruygur henüz Jandarma Genel Komutanlığına atanmamış, sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu, planlar ve günlüklerle ilgili hiçbir husus yok. Tabii ben, Albay Mustafa Koç ve diğer arkadaşlarımda. İddianame’nin 219. sayfasında; “Örgütün Bürokrat ve Kamu Görevlilerinin Atamalarını Takip Etme Çalışmaları” başlığı altında; Ahmet Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği iddia edilen dijital verilerdeki “ARŞİV” isimli klasörde; 2005 yılında değişik bakanlıklarda ve Kamu Kurumları’nda yapılan 808 kişiye ait atamalar ile ilgili bilgilerin olduğu” yazılmıştır. Bunlar İddianame’de de ifade edildiği gibi, 2005 yılına ilişkin atama bilgileridir. Bu tarihte ben Bilecik Er Eğitim Tugayı Komutanı idim ve Ağustos 2005’te de emekli olmuştum. Diğer çalışma arkadaşlarım da başka yerlere atanmıştı. Yine Şener Eruygur’dan ele geçirilen ve içinde “içişleri atama” isimli bir Power Point sunum dosyasından bahsedilmektedir. İçişleri Bakanlığına bağlı bir kuruluşun, yayınlanan listesinin bir kopyasının Jandarma Genel Komutanlığında bulunması doğaldır. Jandarma Genel

47

Page 48: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:48

Komutanlığı atama listeleri de Bakanlığa verilmektedir. Ayrıca, karargâhtaki birçok birim ve komuta katı, emir subayları, genel ve özel sekreterler aracılığı ile diğer bakanlık yetkilileri ile görüşme ve bağlantı kurma ihtiyacı içindedirler. Burada doğal olmayan bu listenin emekli olmuş bir komutanın odasında ne işinin olduğudur? Bunun cevabını daha önce vermiştim. O nedenle tekrarlamayacağım. Sayın Başkan; Merak ediyorum, bu görüşme çözümleri olmasaydı, bu oyun hangi senaryoya göre oynanacaktı? Kimlerle ne maksatla görüştüğümü, çözüm metinlerinde nasıl oynandığını, önceki bölümlerde açıkladım. Burada bu senaryoyu yazanların hiç hesap edemedikleri şey hep zaman konusudur. Yapmış olduğumuz görüşmeler İsmail Yıldız’la 5 ve 22 Kasım 2003’tür. Diğerleri de bu görüşmelerde 6 Aralık 2003 yani 4 komutan tarafından tasarlandığı iddia edilen sözde Sarıkız Planının tarihinden öncedir. Yine bu plan kapsamında 16 Aralık 2003 tarihinde Tuncay Özkan’la yapılmamış olan bir metin içerisinde AKP’yi bölmek için çok ciddi çalışmalar yaptığınız ifade edilmektedir? Tuncay Özkan’la yapmadığımız görüşme Sarıkız adlı sözde plana da delil olarak gösterilmektedir. Nasıl oluyor da 2 gazeteci ve 1 medya patronu ile yaptığımız ve yapmadığımız görüşmeler, sayfalarca tekrar tekrar her plana kanıt diye konuyor? İçerikleri ile oynanarak, kurgulanan senaryoya uygun hale getirilerek. İddianamenin 225. sayfasında Ayışığı kod adlı darbe planında, ayrılan milletvekillerinin dağılmadan yeni bir grup kurmalarının sağlanmasına ilişkin plan başlığı altında; Ergenekon terör örgütü şüphelilerinin AKP milletvekillerini analiz edip gruplandırdıktan sonra, istifa ettirebilecekleri milletvekilleri ile görüşmeler yaptıkları ve yapılan bu görüşmeler sonucunda bazı milletvekillerini AKP’den istifa ettirdikleri anlaşılmıştır denilmektedir. Sadece laf olarak gruplandırıldıktan sonra Millet Vekilleriyle görüşülerek bazı millet vekillerinin AKP’den istifa ettirdikleri anlaşılmıştır denilmektedir. Anlaşılan nedir? Tekrar soruyorum; hangi gruplarla, hangi milletvekilleriyle kim, nerede, ne zaman görüşmüş, ne karşılığında istifa ettirilmiş, kaç milletvekili istifa etmiş, bunlar kimlerdir? İstifalar sonrası AKP, Meclis çoğunluğunu mu kaybetmiş, hükümet görev yapamaz hale mi getirilmiş? Dosyada bu konularda tek bir delil bile yoktur. İddianameyi hazırlayanlar burada açık verdiklerini düşündükleri için hatayı telafi edebilmek maksadıyla; ”Başarılamayan Bir Darbe ve Bugüne Yansımaları” başlıklı sözde ihbar mektubunda, iki milletvekili ismi verilerek yol gösterilmeye ve açık kapatılmaya çalışılmıştır. Hangi milletvekillerinin, hangi tarihlerde ve hangi sebeplerle ayrıldıklarını ilgili bölümde açıklayacağım. 1500 küsur sayfalık İddianamenin hazırlanması aylar sürmüş ancak kaç milletvekilinin ayrıldığını bulmak 5 dakikalık iş olmasına rağmen, bu yapılmamıştır. Yapıldığı takdirde senaryo çökecektir sanık lehine olabilecek bir araştırma niçin yapılmamıştır cevap istiyorum.

Duruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Bu arada bir kısım sanıklar müdafii Av. Murat Bülent Hattatoğlu, Av. Nurperi Sancak ve

Av. Dilek Helvacı’nın da geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.Sanık Levent Ersöz tekrar huzuru alındı.Telekonferans Yoluyla Sorgu ve Savunmasına Kaldığı Yerden Devamla.Mahkeme Başkanı:" Buyurun”Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun Başkanım. Görevi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in

görevini sürdürmesi için, mevcut gelişmelere karşı şahsi değerlendirmelerinin alınmasına ilişkin plan başlığı altında. Mustafa Balbay’dan ele geçirilen günlüklere bakıldığında, bu planın adım adım gerçekleştirildiği ve örgütün yönetici kadrosundaki İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ın sık sık Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i hem randevulu hem de randevusuz ziyaret ederek mevcut gelişmelerle ilgili değerlendirmelerini aldıkları görülmüştür, denilmekte ve bir takım örneklere yer verilmiştir. Bu görüşme tarihlerine bakıldığında; bunların 10 Eylül 2002, 28 Ocak 2003, 19 Aralık 2003, 5 Ocak 2005, 23 Mart 2005’dir. Toplam 5 görüşmeden 3’ü benim Jandarma Genel Komutanlığı karargahında olmadığım zaman dilimini kapsamaktadır. Sadece bir tanesi benim istihbarat başkanı olduğum dönemdedir. Mustafa Balbay’la yaptığımız ve içeriğini

48

Page 49: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:49

daha önce açıkladığım iki görüşmeden biri bu görüşme tarihleri arasındaki döneme rastlamaktadır. Sözde Ergenekon terör örgütü zaman ve mekân tanımayan bir örgüt olduğu için, mevcut bilgiler: “uysa da olur uymasa da” şeklinde senaryo gereği her şey hazırlanan şablona oturtulmuştur. Eğer bir plan mevcutsa, o planın bütün maddelerinin karşılığının bulunması ve bunların hayata geçirilmesi için gerekli olan hususlara değinmiştim. Şimdi sizlere bu sözde planın cevabı olmayan, daha doğrusu içini dolduramadıkları maddelerini ifade etmek istiyorum. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Emekliye Ayrılması Veya Etkisiz Yetkisiz Hale Getirilmesi ile ilgili olarak; “Yapılacaklar” başlığı altında 10 konu yazılmış, bunlardan 5’inin içerikleri boş sözlerle geçirilmiştir. “Muhtemel Tepkiler” başlığı altında 6 konu yazılmış iken hiçbiri ile ilgili tek satır yoktur. “Tepkilere Tedbirler” başlığı altında 7 konu yazılmış iken gene hiçbiri ile ilgili tek bulunmamaktadır. Azami Sayıda Milletvekilinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Terk Etmesi ile ilgili olarak; “Yapılacaklar” başlığı altında 4 konu yazılmış, bunlardan 3 tanesi ile ilgili bilgilere içerikleri boş sözlerle yer verilmiştir. Milletvekillerinin basın açıklamalarında kullanacağı tema ve argümanların belirlenmesi, hususunda tek satır yoktur. “Muhtemel Tepkiler” başlığı altında 4 konu yazılmış iken hiçbiri ile ilgili tek satır bulunmamaktadır. “tepkilere tedbirler” başlığı altında 5 konu yazılmış, sadece milletvekillerinin teknik takip altına alınması hususuna alınmadığı yönündeki tespite yer verilmiştir. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Görevini Sürdürmesi İle İlgili Olarak “Yapılacaklar” başlığı altında 3 konu yazılmışken, sadece birine Mustafa Balbay ve İlhan Selçuk’un Cumhurbaşkanını ziyaretleri ile ilgili hususlar yazılarak yer verilmiş, diğer 2 konuda tek satır yer almamıştır. “Muhtemel Tepkiler” başlığı altında 2 konu yazılmışken, hiçbiri ile ilgili tek satır yoktur. “Tepkilere Tedbirler” başlığı altında 3 konu yazılmışken, yine hiçbir şey yoktur. Toplam itibariyle sözde Ayışığı planında yer verilen 45 konudan sadece 10 tanesi ile ilgili hususlarda sözde bilgiler mevcuttur. Bu yazılanların içeriklerini açıkladım. Bunlara 5 N 1 K diye adlandırılan temel soruların kanıtlara dayalı cevabı da bulunmazken sözde planda geçen harekete geçme ve başarı için mutlak planlanması gereken hayati önemi haiz 35 konu ile ilgili de tek bir satır yoktur. Bu durumda nasıl olurda “bu bir plandır ve hayata geçirilmiştir” denebilir? Yakamoz Kod İsimli Darbe Planı Sayın Başkan; Sözde Ayışığı kod adlı darbe planında durum böyleyken sözde Yakamoz kod adlı darbe planında durum iddianameyi hazırlayanlar açısından daha vahimdir. Bu sözde plan daha doğrusu şablon, üç ana başlık altında düzenlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yeniden Düzenlenmesi Sivil İdarenin Yeniden Düzenlenmesi Dış Dünyayla İlişkilerin Yeniden Düzenlenmesi şeklindedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yeniden Düzenlenmesi başlığı altında, bir lider belirlendiği ve lidere bağlı Danışmanlar Adli, İdari, Mali, Siyasi ve Ayışığı Darbesini Planlayan ve Uygulayacak Olan Kadro olduğu, yine liderin altında, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığının olduğu, bu komutanlıkların altında ise “Karargâh Çalışması ve Karargâh Çalışmasını uygulayanlar” şeklinde bir yapılanmanın yer aldığı bir şemanın olduğu ifade edilerek şemanın izahı yapılmıştır. Bu bölümün adı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden düzenlenmesidir. Bu şemadaki yapının halen mevcut olan kuvvet yapısından bir farkı yoktur. Şemada Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay K.lığının olduğu yazılmış ise de slaytta açık olarak yazılan böyle bir ifade yoktur. Alay seviyesindeki bir birliğin ana kuvvet yapısı içerisinde yer alması Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teşkilatlanma prensiplerine aykırıdır. Diğer bir husus şemada Kuvvet Komutanlarının isimleri yazılı değildir. Sözde Ayışı kod adlı planla ilgili düşüncelerimi açıklarken belirttiğim bazı kodlar mevcuttur. Sözde plan tek başına Jandarma Genel Komutanlığı’nca hazırlanmışsa, niçin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ana unsuru olan Kara Kuvvetleri Komutanlığının alt yapılanması üzerinde durulmuştur? Diğer kuvvet komutanlıklarının bu yapılanmada ne işi vardır. Eğer Bir askeri müdahale yapılacaksa, planda öncelikle hangi görevler, hangi kuvvetlerle yapılacak, zaman planlanması ve kuvvet yapısı belirlenir. Müdahale gerçekleştikten sonra eğer zorunluysa yeniden teşkilatlanma planı yapılır. Ama burada sanki söz konusu müdahale yapılmış da yeni düzenlemeler yapılıyor. İddianamede

49

Page 50: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:50

sözde Ayışığı ve sözde Yakamoz için bizzat darbenin nasıl yapılacağını gösterdiği ifade edilmektedir. Ancak bu sözde planların hiçbirinde iddia edilen müdahalenin gerçekleştirilmesine yönelik bir teşkilatlanma, kuvvet kaydırma ve görevlendirme yoktur. Yaşanılan 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesini göz önüne getirin, her yer asker dolu ve kontrol altına alınmış, toplananlar vb. Bunların hangisi var? Taktik seviyede planın uygulanmasına yönelik hiçbir husus yoktur. Sivil İdarenin Yeniden Düzenlenmesi de Yürütme Erkini Kullananlar, Yasama Erkini Kullananlar, Yargı Erkini Kullananlar, Başlıkları altında düzenlenmiştir. İddianamenin 230’ncu sayfasında bu sözde planın bundan sonraki bölümünde Direktifler ana başlığı altında; Planlama, Üst Kademenin Şekillendirilmesi, Zamanın Kullanımı, Gelişecek Olaylar ve Geliştirilecek Olaylar, alt başlıklarının oluşturulduğunun tespit edildiği ifade edilmiştir. Planlama başlığı altında, 10 konu. Üst Kademenin Şekillendirilmesi başlığı altında 8 konu, Zamanın Kullanımı başlığı altında, 2 varsayıma göre 7 konu. Gelişecek Olaylar başlığı altında 10 konu. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün emekliye ayrılması için geliştirilecek konular başlığı altında 7 konu. Tepkiler-Tedbirler başlığı altında, 2 konu, bu 2 ana konu altında 9 alt konu. ABD’nin Tepkilerinin Kontrol Altında Tutulması başlığı altında; Yapılacaklar alt başlığı altında 5. Muhtemel Tepkiler alt başlığı altında 5. Tepkilere Tedbirler alt başlığı altında 2 olmak üzere toplam 12 konu. AB’nin Tepkilerinin Kontrol Altında Tutulması başlığı altında 7 konu. İç Tepkilerin Kontrol Altında Tutulması başlığı altında 9 konu; olmak üzere toplam 79 konu yer almıştır. Bu konuların altında tek satır yoktur. Sadece slaytta başlık halindeki konuların iddianameye yazılmasından ibarettir. Bu nasıl detaylı planlamadır? 5N 1’nın cevapları nerededir. Bu askeri bir düşünce ve planlama mantığı kesinlikle değildir. Sürekli olarak 5N 1K diyorum. Kolay anlaşılması ve kamuoyunun bildiği bir kavram olmasından ötürüdür. Asker planlamasında sadece bunlarla yetinemez. Bu bile bunların düzemece olduğunu gösteriyor. Kullanılacak Argümanlar başlığı altında, Genelkurmay Başkanı’na karşı 4 tema, Başbakan’a karşı 7 tema olmak üzere 11 konu başlığı yazılarak istismar edilebileceğine yer verilmiştir. Devamında bu hususların detaylandırılmak suretiyle, uygulanacak stratejinin belirlendiği tespit edilmiştir, denilmesine rağmen belirlenmiş hiçbir strateji yoktur. İddianameyi hazırlayanların uygulanacak stratejinin belirlendiğine ilişkin 2 konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yine Gelişecek Olaylar, başlığı altında Darbeci ekibin dağıtılması şeklinde bir alt başlık konmuştur. Soruyorum; bir takım gerekçelerle müdahaleye karar veren kişiler kendileri için darbeci gibi antipatik bir tabir kullanırlar mı? Kanımca, bu kişiler bu tabiri ve yaratacağı olumsuz psikolojiyi kesinlikle kabul etmezler, yazdırmazlar ve kullanmazlar. Kullanılacak Argümanlar başlığı alında özellikle Sayın Başbakan için Gece Hayatı şeklinde bir tabir konmuştur. Kendilerinin gece hayatı olmadığını sokaktaki simitçi bilirken, eğer hazırlayan asker olsaydı, Sayın Başbakan’ın ailevi kişisel yaşamının kullanılacak bir argüman olmadığını ve ters tepecek bir psikolojik harekat teması olduğunu bilirdi. Burada bile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılması için her şey düşünülmüş, kafalar karıştırılmak istenmiş, ancak çok ciddi hatalar yapmışlardır. Her türlü gözü karalığı ve olumsuz şartları düşündüğünde ülke menfaati için müdahaleye karar vermiş bu gücü kendinde bulanların böyle sudan ucuz argümanlar kullanacağını düşünemiyorum. Düzmece planlarda hep yapılması, edilmesi şeklinde düşünceyi ifade eden bir takım ifadelere yer verilmiş ama yapılan veya kesinleştirilmiş ve kimlerin sorumluluğuna verildiğini gösteren görevlendirmeyi kapsayan icraya konulduğuna ilişkin hiçbir madde yoktur. Sayın Başkan; 298. sayfadan devam ediyorum. Daha önce medyaya servis yapılmamış, dönemin Genelkurmay Başkanı’nın haberinin olmadığı sözde ihbar mektubu ekindeki slaytlarda olan sözde Eldiven kod adlı planla ilgili olarak bazı hususları dikkatinize sunmak istiyorum. İçeriğine bakıldığında 5 ana başlık altında 44 konunun yazıldığı, bunların slaytta yazılı hususların birebir iddianame metnine aktarılmasından başka bir şey olmadığı, Konu başlıkları altında diğerlerinde olduğu gibi içerikleriyle ilgili tek bir satıra bile yer verilmediği, hiçbir ayrıntının olmadığı 5 N 1 K’nın bile cevaplandırılmadığı, İçerik itibariyle sözde Ayışığı ve Yakamoz Planlarını kapsadığı, Yazım tekniği itibariyle daha sade, sistematik olduğu, Ek Klasör

50

Page 51: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:51

114’deki “Başarılamayan bir Darbe ve Bugüne Yansımaları” başlıklı mektup ekinde yer almasına rağmen mektup içeriğinde sadece Ayışığı ve Yakamoz’dan söz edildiği, bu planla ilgili tek satırın geçmediği, Slaytlarda kullanılan yazı şekli, tipi ve fontlarının diğerlerinden farklı olduğu, Komuta yapısının şekillendirilmesinde, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına’ya yer verilmediği, Daha fazla kısaltma kullanıldığı, Kodlama yapılmadığı, iddianamede diğer iki plan için gizlilik gerekçe gösterilerek kodlama yapıldığı, kodlama yapılmamasına rağmen sunumlarda, diğerlerinde de olduğu gibi, hiçbir gizlilik derecesi verilmediği, bu durumun çelişki yarattığı ve iddianameyi hazırlayanların gizlilikle ilgili iddiasını geçersiz kıldığı, Sözde planda yer verilen sivillerle herhangi bir irtibat tesis edilip edilmediği, görüşülen hususlar olup olmadığına yer verilmediği, Diğer sözde planlarda medya kampanyası ile yapılacak konular olmasına rağmen medyanın şekillendirilmesinin düşünülmediği, ancak bunda medya kampanyaları öngörülmemişken medyanın şekillendirilmesinin düşünülmesinin çelişki olduğu, Diğer sözde iki planda adları geçen kişilere, bu planda yer verilmediği Diğer planlarda “Muhtemel Tepkiler” ve “Tepkilere Karşı Tedbirler” planlanmışken bu planda yer olmadığı, iç tepkilerin hiç düşünülmediği, Diğer planlarda varsayımlar kullanılmışken bu planda kullanılmadığı, İstismar edilecek hassasiyetleri kapsayan Kullanılacak Argümanlar diğer planlarda hem asker hem de siviller için düşünülmüşken, bu planda sadece sivillere yönelik düşünüldüğü, Diğer sözde planlarda dönemin Genelkurmay Başkanı’nın istifa ettirilmesi düşünülürken sözde bu planda kuvvet yapısı içinde düşünülmüş olmasının çok ciddi bir çelişki olduğu, Diğer planlarda “Planlama” başlığı altında düşünülen hiçbir konuya yer verilmediği görülmektedir. Sayın Başkan; Yukarıda arz ettiğim tüm hususlar kapsamında, İddianameyi hazırlayanların iddia ettiğinin aksine, sözde bu planda Jandarma Genel Komutanlığında hazırlanmamıştır kesinlikle askerin işi değildir. Sözde Yakamoz olmak üzere sözde Ayışığı’ndaki hata ve açıkları kapatmak maksadıyla, diğerleri gibi plan süsü verilmek istenen sahte bir belgedir. Aynı zamanda daha önce belirttiğim üzere, başlangıçta arz ettiğim senaryo gereğince oynanmak istenen oyunu ortaya çıkarması, resmi makamların cevaplarını teyit etmesi ve prestijlerin korunması açısından ve de savunma için değerli bir kanıttır. Askeri Müdahaleye Zemin Hazırlanması Planlarının Uygulamaya Geçirilmesine Dair Diğer Deliller: Bu başlık altında “Yukarıda ifade edildiği üzere, Ergenekon silahlı terör örgütü şüphelileri yasama ve yürütme organını cebren ortadan kaldırıp devlet idaresini antidemokratik yollarla ele geçirmek için öncelikle yukarıda belirtilen darbe planlarını hazırladığı ve devamında da bu darbe planlarını uygulamaya koyduğu anlaşılmıştır” denilmektedir. Sayın Başkan; Bu ifade, hiçbir askerin kabul edemeyeceği kadar ağır ve sözde planlar adı altında Türk Halkının gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, tüm dünyaya terör örgütü olarak ilan eden bir beyandır. Kurum kimliği ile cevap vermesi gerekenler ve bu davada yargılanan benden daha yüksek rütbeli ve bizlere komuta etmiş komutanlarımızın beyanlarının ne olacağını düşünmeden, ben böyle bir nitelemeyi reddediyorum. Bu ifadenin kastını aştığını ifade ediyorum. Yargı gibi Silahlı Kuvvetler de bir gün her birey ve millet için gereklidir. Bunu unutmamak gerekir. Diğer deliller olarak İddianame’de; Levent Ersöz–Bedrettin Dalan görüşmesi, Sözde demokrat generallerin yazdığı mektup, Sözde darbe planları ile ilgili yazılan mektuplar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e yazılan bilgi notları, Özden Örnek ve Mustafa Balbay’ın günlüklerinden darbe planları ve girişimleri ile ilgili notlar, Hasan Atilla Uğur’dan ele geçirildiği ileri sürülen, Kürşat Eren adlı kişinin mektubuna yer verilmiştir. Şimdi, müsaadenizle bunları özet olarak arz edeceğim: Levent Ersöz - Bedrettin Dalan Görüşmesi ki bu görüşmenin içeriğini daha önce arz etmiştim, sohbet ortamlı bir konuşmanın sözde darbe planlarının uygulamaya konduğuna dair delil gösterilmesinin hiçbir dayanağı ve mantığı yoktur. Sözde Demokrat Generallerin yazdığı mektup. Sayın Hurşit Tolon’dan ele geçirilen dijital verilerde, “Demokrat Generaller” tarafından yazıldığı anlaşılan ve “Sayın Generalim” diye başlayan mektup ve içeriğindeki bazı hususlar yazılmıştır. Öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri içinde o dönem itibariyle “Demokrat Generaller” adlı bir oluşum veya gruplaşma kesinlikle söz konusu değildir. Kaldı ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm generalleri demokrasiye

51

Page 52: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:52

gönülden bağlıdır. Diğer husus mektubun başlığı ve sonuç ifadesidir. Bu ifade tarzı kendilerine sözde demokrat nitelemesi yapılsa da tüm rütbedeki generaller için kullanılmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim ve disiplin anlayışına ve nezaket kurallarına uygun değildir. Bu ifade ancak üst rütbedeki bir generalin astlarına resmi hitap şekli, ya da bir sivilin hitap şekli olabilir. Bu mektubun yazılmış olabileceği tarihler itibariyle görev yaptığım Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhına ve Ankara Garnizonu’nda görevli generallere gelmemiştir. Gelseydi mutlaka, İstihbarat Başkanlığına, Kurmay Başkanlığına veya komutana ulaştırılırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök de ifadesinde böyle bir mektuptan haberdar olmadığını, ancak içerisinde geçen Kara Kuvvetleri Komutanlığından görevlendirilen generallerin toplantısı ve görüşlerin Kara Kuvvetleri tarafından kendisine arz edildiğini, söylemiştir. Kaldı ki Genelkurmay Başkanı Karargâhında çok sayıda ve çeşitli rütbelerde tüm kuvvetlere mensup general görevlidir. Biri böyle bir mektup almış olsaydı Genelkurmay Başkanının ve Kuvvet Komutanlarının mutlak surette bilgisi olurdu. İddianameyi hazırlayanların elinde Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları veya herhangi bir generale hangi yolla gönderilmiş olursa olsun böyle bir mektup var mıdır? Nereden ve kime gönderilmiştir. Bildiğim kadarı ile dosyada yoktur. Darbe Planı ile ilgili Yazılan Mektuplar. Sayın Başkan; İddianame’de bu başlık altında; “Şener Eruygur’un Genel başkanlığını yaptığı ADD de ele geçirilen dijital verilerde “Ayışığı metin” isimli Word dosyasında “Başarılamayan Bir Darbe Planı ve Bugüne Yansımaları” başlıklı 16 sayfadan oluşan bir metin olduğu, söz konusu metnin 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilmesi planlanan darbe planları ile ilgili bir makama hitaben ayrıntılı bir şekilde bilgi mahiyetinde yazılan bir yazı olduğu anlaşılmaktadır” denilmektedir. Hani şu postacının adresi şaşırdığı şu mektup. Bu işi düzenleyen kişi burada maalesef bir hata daha yapmıştır. Sözde Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı planların, Şener Eruygur’dan ele geçirilen CD’ler içerisinde power point sunumu olarak ele geçirildiği ifade edilmiştir. Hâlbuki biraz sonra detaylarını açıklayacağım mektup ekinde, hem bu slaytlar hem de sözde kod çözüm tablosu vardır ve içeriğinde sözü edilmektedir. Power Pointdaki slaytları anladıkta, mektup ve kod çözüm tablosunu kim yazdı? Bu slaytları kim dillendirdi ve bu mektubu yazdı.Sadece power point sunumundan söz edip mektuptan söz edilmediğine göre, bu çelişki değil mi? Bu işin aynı ve malum merkezce tezgâhlandığı çok açıktır. Ayrıca mektup içinde Eldiven’den tek satır bahsedilmemektedir. Hiç değilse CD oluşturulurken ve metin yazılırken buna dikkat edilseydi. Sayın Başkan, Mektupların ikincisi, yine Şener Eruygur’un Genel başkanlığını yaptığı ADD de ele geçirilen dijital dokümanlardan psiko son1 isimli 3 sayfalık Word dosyasında, “Sayın Yetkili” başlığı altında, darbe planları içersinde görev alan bir kişinin duyduğu pişmanlık neticesi bir makama hitaben ihbar şeklinde yazdığı bir mektubun olduğu yazılmıştır. Başlangıçta başlıca görevi, Türkiye Cumhuriyeti Devletini korumak ve kollamak olan Türk Silahlı Kuvvetleri gibi ülkenin onur timsali olan bir kurumunun resmi mensubu olmakla gurur duyuyorum. Yetiştirilme tarzım ve aldığım eğitim gereği, anti laik oluşumların zararlılığına ve ülkemizi geriye götüreceğine inanmaktaydım. Bu nedenle de yukarıda bahsettiğim illegal organizasyon tarafından şahsıma yapılan görev teklifini düşünmeksizin seve seve kabul ettim dediği, ve ardından Laik rejimi koruma adına yaptığımız ifade edilen bu operasyonun aslında; bazı şaibeli kişilerin önünü açma ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grubun menfaatleri doğrultusunda yaptıkları bir harekât olduğunu, dolayısıyla da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve Cumhuriyetimize zarar verdiğini fark etmiş olmam beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu nedenle de birçok konuda aynı görüşleri paylaşmasak bile, sizi bahse konu organizasyon hakkında bilgilendirme sorumluluğunu ve mecburiyetini kendimde hissediyorum. Yazdığı ve devamında da bazı örnekler verildiği görülmüştür denilmektedir. Bu mektubun yukarıda okuduğum bölümleri aslında tüm kamuoyuna yabancı olmayan ifadeler. Son dönemlerde havada uçuşan ihbar mektuplarında, hep kandırılıp görevi kabul ettiği, sonra aklının başına gelip duyduğu pişmanlıkla ihbarda bulunan hatta çağrılınca ifade vermeye gelebileceğini söyleyen gizemli kişi veya kişilerin mektuplarındaki ifadelerle örtüşen bir tarz ve kalıp. Diğer husus sözde darbe planı ile ilgili

52

Page 53: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:53

mektup gibi bu da Cumhuriyetin Savcıları, Yürütmenin başı ve Genelkurmay Başkanı’na gönderilmesi gerekirken adresin şaşırılıp Şener Eruygur’a ulaştırılması ve onun da miras için arşivlemesidir. Bir diğer hususta notta ki; Bu operasyonun bazı şaibeli kişilerin önünü açma ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grubun menfaatleri doğrultusunda yapıldığı ifadesinin bir benzerinin sözde darbe slaytlarıyla ilgili başarılamayan bir darbe ve bu güne yansımaları başlıklı mektupta bire bir aynı olmasıdır. Bu kadar tesadüf bir araya gelir mi dersiniz? Sayın Başkan; Mektupta dikkatimi çeken hususları özetlemek istiyorum Pişman olan kişi olayı ortaya çıkarmak için yazıyorsa, şaibeli kişiler kimdir, menfaati olanlar kimdir, illegal dediği organizasyon nerede ve kimlerden oluşmuştur, kimin emriyle oluşturulmuştur, kendisine görev veren kişi kimdir, psikolojik harekât planı çerçevesinde verilen görev nedir? Bunları yazmalıydı. Diyelim ki son iki husus kimliğini deşifre ettirecek olabilir, o nedenle yazmasın ama en azından diğerlerini yazması gerekirdi. Eğer böyle bir kişi gerçekten var ise. Psikolojik harekât eylem planı içinde AKP Hükümetine karşı düzenlenen operasyonun adının Sarıkız olduğunu yazıyorsa, bu kişinin 4 Kuvvet Komutanından birinin çok yakınındaki birisi olması gerekir. Bu yazdığı husus da kimliğini deşifre eder. Gerek bu husus gerekse arz ettiğim tesadüf ve benzerlikler çerçevesinde böyle bir kişi ve mektup gerçek olmayıp medyada yer alan bilgilere göre kurgulanmış bir belgedir. Sözde Sarıkız Planına göre AKP’nin önde gelen isimleri hakkında kapsamlı fişleme çalışması yapıldığını, söylemektedir. Ancak iddianamede, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi ve istihbarî çalışmalar başlığı altında sözde Ayışığı ve Yakamoz Planlarında yapıldığı yazılıdır. Bu çelişki de, böyle bir kişinin gerçek olmadığının, belgenin düzmece olduğunun kanıtıdır. Ayrıca, eğer çeteler bu işi yaptıysa, bu suç niçin bize yüklenmek isteniyor ve bu bilgiler kime ne karşılığı sızdırıldı? Basın ve yayın organlarının kontrol altına alınması maksadıyla geniş bir okuyucu kitlesine sahip kilit haberleşmeci konumuna sahip yazarlarla irtibata geçildiğini söylemektedir. Bizim görüştüğümüz 2 gazeteciden sadece Mustafa Balbay’ı bu kategoride değerlendirebiliriz. Ancak o dönemde Cumhuriyet Gazetesinin tirajı yanılmıyorsam, 60.000 civarında idi. Hiçbir yazara vaatte bulunmadık. Hiçbirini tehdit etmedik. Kilit haberleşmeci diye sınıflandırılanlar içinde politikacılar, dünya çapında tanınmış sanatçılar, aşiret liderleri de ifade edilmektedir. Kimdir bunlar, nerede kim görüşmüştür? Niçin isim vermemiştir? Bu operasyonun içersindeki pişman ki olan bunları yazardı. En azından inandırıcılık açısından. Bu tür kişilerle görüşülmemiştir. “Rektörlerle görüşülerek öğrencilerin hükümet aleyhinde eylemlerde bulunulmasına çalışıldı” denilerek Aytaç Yalman’ın yaptığı görüşme sonucu 02 Mart 2005 ve 27 Şubat 2006 tarihinde Ankara Üniversitesinde Milli Eğitim Bakanının maruz kaldığı durum ile benzeri hadiselerin temellerinin atıldığı ifade edilmiştir. Söz konusu tarihlerde ne olduğunu hatırlamıyorum bile. Çünkü Kara Kuvveti Komutanı Jandarma Genel Komutanı ve ben emekli idik. Bu olaylara etki etmemiz mümkün değildir. Ayrıca 13 Eylül 2003’te Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığında Rektörlerle toplantı yapıldığını iddia edenler, bu ifadeyle oluşan çelişkiyi nasıl açıklayacaklar. Aleyhimize delil yaratma girişimlerindeki tutarsızlıklar bizim haklı olduğumuzu göstermektedir. kurgulanmış Word belgesi türünden olan bu mektubun Yaratılış maksadı da iddianameyi hazırlayanların psikolojik harekat planından bahsettikleri bölümde verdikleri açığı kapatmak ve sözde o planın varlığını teyit etmektir. Sorduklarımın cevabı burada da verilememiştir. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e Yazılan Bilgi Notları: Şener Eruygur’un Genel başkanlığını yaptığı ADD de ele geçirilen dijital verilerde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e yazıldığı anlaşılan biri 4, diğeri 2 sayfalık notların bulunduğu iddia edilmektedir. Söz konusu bilgi notu içersinde özetle, Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile ilgili ortaya atılan dedikodulardan ve bu dedikodular çerçevesinde, Genelkurmay başkanının yıpratılması için özellikle sivil kesimden başta gazeteciler olmak üzere değişik kişilerle yapılan toplantılardan bahsedildiği, bu çerçevede Mustafa Balbay ve Bülent Berkarda ile görüşüldüğü anlatılmaktadır. Devamında Kara Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanının, Hükümete yönelik kullanabilecekleri argümanları oluşturmak maksadıyla; Kasım

53

Page 54: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:54

ayında başlattıkları bir proje ile kendilerine yakın Ordu ve Kolordu Komutanları vasıtasıyla yoğun çalışmalar yapıldığı ve bunların her iki komutanlık için neler olduğu yazılmıştır. Jandarma Genel Komutanlığında Cumhuriyet Çalışma Grubu altında bir çalışma Grubu kurulduğu ve hazırlanan eylem planını Jandarma Genel Komutanı’nın da onayını alarak uygulamaya koyduklarından bahisle, Sözde Ayışığı kod adlı plan kapsamında, bahsedilen gazetecilerle görüştükleri, Milletvekilleri, eski komutanlar, rektörlere ve gazetecilere mektuplar gönderilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığı. Alt kademenin çok gizli bir şekilde hazırladığı mektup ve bildiriler elden ele aktarılmak sureti ile birliklerde güvenilir kişiler arasında dağıtılarak subay ve astsubayların yönlendirilmeye çalışıldığı, Generalleri tasnif ettikleri, Özel İstihbarat Timinin bir sempozyumu izlediği, Bölge Komutanlıklarının kriptolu telefonla aranarak; dini grup ve cemaatlerin sahip olduğu; okullar, dershaneler, yurtlar, kuran kursları, vakıf, dernek, ticari kuruluş, radyo, televizyon ile gazete isimleri sayıları ve bunların faaliyetlerinin istendiği, bunların özel kurye ile 19 Şubata kadar gönderilmesi ve çok kısa bir süre için bu bilgilerin kullanılacağı, herkesin hak ettiği şeyi göreceği” şeklinde ifadeler kullanılarak çalışmayı yapan kişilerin objektif değerlendirme yapmalarının engellendiği yazılmıştır. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki; aynı mektupta Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından görevlendirilen 7 kişilik bir heyetin ordu ve kolordularda subay ve astsubaylarla görüşmesi ve sonuçları ile ilgili hususlara yer verilmiştir. Genelkurmay Başkanlığına yazılan böyle bir mektup veya bilgi notu gerçek olsaydı; Genelkurmay Başkanı ifadesinde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nu duymadığını söylemezdi. Çünkü Kara Kuvvetleri Komutanı’nın gönderdiği heyet ve görüşme sonuçlarında personelin askeri bir müdahaleyi istemediğini ifade etmezdi. Bilgi notunda ifadeler bu yöndedir. Bilgi notunun “Sonuç ve Değerlendirme” bölümünde yapılan fişleme çalışmaları ve kıtalarda yapılan toplantı sonuçları ile ilgili olarak gerçek görüşlerin değil de, düzmece değerlendirmeler yazılarak Genelkurmay Başkanlığına gönderileceği yazılı olduğuna göre, Genelkurmay Başkanlığının bu tür çalışmalar yapılması için bir emrinin olması gerekir. Böyle bir emir hatırlamıyorum. Bununla birlikte bu konuların Genelkurmay Başkanlığından sorulması zorunludur. Jandarma Genel Komutanlığından Bölge Komutanlıklarına bu tür bir emir verilmemiştir. Burada diğer bir çelişki sözde planlarda alt kademenin yoğun mektup, e posta ve faks gibi yollarla Genelkurmay Başkanını baskı altına alması ifade edilirken burada elden ele dolaştırıldığı ifade edilmektedir. Bahsedilen gazeteci şeklinde belirtilenlerden Bülent Berkarda gazeteci değildir. Mektuplarla ilgili hususta Ek klasör 114 deki Word belgelerine geçerlilik kazandırmak için yazılmıştır. Generaller tasnif edildiyse bilgisi, belgesi nerededir? Hangi sempozyum izlenmiştir? Bunlarla ilgili hiçbir bilgi yoktur. Sadece iddianamede İstihbarat Yönetim Şube İle ilgili bölümde Jandarma Genel Komutanlığı’nın olmadığını belirttiği sözde harcama belgesine delil yaratmak ve sözde slaytlarda yazılan grubun hiçbir yerde isminin geçmemesi nedeniyle sözde varlığını kanıtlamak için düzenlenmiştir. Sayın Başkan; Daha önce de ifade ettiğim gibi, sözde Ayışığı ve Yakamoz planları ve sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun faaliyetleri ve Demokrat Generaller mektubu ile ilgili konularda iddianamede anlatılan konulara hukuki geçerlilik kazandırma ve teyit edilmiş gösterebilmek için kurgulanmış bir Word belgesidir. Bu belgenin de gitmesi gereken yer yerine Şener Eruygur’dan çıkması, postacı misalinde yaptığım değerlendirmenin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bunun yanı sıra Word belgesini CD’ye kopyalayanlar zarf ve kağıt üzerinde postacı ile şahsa ait iz araştırması yapmışlar mıdır? Ayrıca, bu notla aslında çalışmalarda Kara Kuvvetleri Komutanlığının da olduğu, varsa planlama çalışmalarının birlikte yapıldığını ve sözde günlüklerde Kara Kuvvetleri Komutanlığına atfen yer alan sözlerle de paralellik sağlanarak, kurgulanan senaryonun bütünlüğü sağlanması amacı güdülmüştür. Şimdi arz edeceğim 2 sayfalık bilgi notu da bu hususta ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gösterecektir. “Not” başlığı altında, bir önceki bilgi notuna ek olarak yeni bilgilerin verildiği, 28 Şubat Pazar akşamı saat 18.00’de Kuvvet Komutanlarının sivil ve korumasız olarak Jandarma Genel Komutanlığının Beytepe’deki binasında toplandıkları, toplantının saat 21.30’a kadar devam ettiği, saat 21.30 dan

54

Page 55: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:55

22.30’a kadar da bizzat Kara Kuvvetleri Komutanı ile Jandarma Genel Komutanının ikili görüşme yaptığı, ifade edilmiştir. Sahibince üstlenilmediğini, İddia Makamının da bu konuda tam ve net kanaate ulaşamadığı, sözde sevgili günlükte 29 Şubat 2004 başlıklı notta; Kuvvet Komutanları ve Eski TBMM Başkanı Ömer İzgi ile bir araya geldikleri ifadesiyle başlayan notta, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Jandarma Genel Komutanı ile baş başa görüştüklerinden hiç söz edilmemektedir. Sonunda “Zira çıkarken İbrahim’in Şener’e bundan sonra ne zaman toplantıyı ayarlayalım dediğini” ifadesi ile bitmektedir. 2 Sayfalık notta kuvvet komutanlarının korumasız geldiği ve yemeğin başlama ve bitiş saati yazılmışken, Ömer İzgi’den söz edilmemesi çelişkidir. Notta geçen bu isim daha sonra Genelkurmay Başkanı tarafından da Jandarma Genel Komutanına karşı, kullanılan ifadede geçmektedir. Sevgili günlüğe göre, komutanlar birlikte çıkmışlardır. Bu iki çelişki günlüklerin ve notun hedef seçilen kişilere yönelik ifadelerle asıl sahibine bir türlü ulaşmayan bu notlardaki bilginin paralelliğini sağlamak üzere kurgulandığını göstermektedir. Yine notta geçen 3 Mart 2004 tarihinde ADD’nin düzenlediği sempozyumla ilgili hususu daha önce açıklamıştım. Ancak notta “bu toplantıya paralel olarak planlanan seri faaliyetlerden en önemlisinin kamuoyu ve medya desteğini arkalarına almalarını sağlayacak olan Kıbrıs davası ve Denktaş’ın kendisinin kullanılmasının uygulamaya konulduğu” ifadesinin, Mustafa Balbay’ın günlüklerinde de hemen hemen aynı şekilde yer aldığı görülmektedir. Hâlbuki Özden Örnek’in günlüğünde Kıbrıs konusunda; Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfen “Kıbrıs işi bizim kırılma noktamız, bunun için ortamı oluşturalım, ben bu konuda bir plan hazırladım, ulusalcı cepheleri harekete geçirelim ve her yerde onlara destek olduğumuzu gösterelim” ifadesi ile Kıbrıs’la ilgili klasörün Kara Kuvvetleri Komutanlığında geliştirildiği ifadesine yer verilmiştir. Aynı konuda 2 sayfalık not, hem Özden Örnek hem de Mustafa Balbay’ın günlüklerinden kurgulanarak paralellik sağlanmışken, dikkatten kaçırılan bir husus, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Yukarıdaki ifadeler 3 Mart toplantısı ve Kıbrıs konusunda sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’na ve istihbarat yönetim şube müdürlüğüne atfedilen suçlamaların dayanağının olmadığını göstermektedir. Sayın Başkan, Önceki bölümlerde adını sıkça telaffuz ettiğim ve postacının adresini şaşırdığı dediğim Mehmet Şener Eruygur’dan ele geçirildiği ileri sürülen CD’ler içinde power point sunu olduğu belirtilen başarılamayan bir darbe ve bugüne yansımaları başlıklı mektupla ilgili hususlardan bir kaçını arz edeceğim. Bu düzmece planlara ilişkin sunumlar ve bazı Word belgeleri Ek Klasör 114’te bulunmaktadır. Dosyada, düzmece planların kodlarının çözümünü ihtiva ettiğini gösteren, 66-70’nci sayfalardaki çizelgeler yer almıştır. Bu 5 sayfada aynı kod kelimelerinin karşısında farklılıklar, çelişkiler ve birinde cevaplandırılanın diğerinde boş bırakılması gibi hususlar dikkati çekmektedir. Dürzî, Salon, Dışarı, Sarı Öküz, Salonda Organizasyon, Yörük, Ders ve Düzen, Yön Şekli, Yazanlar, Soranlar, Görenler, Koşanlar, Sarı ve Adamı gibi sözde kodların birbirinden farklı olduğunu göremeyenler ya da kasıtlı olarak görmezden gelenler, ne hikmetse bu sunumları sözde darbe planı gibi algılayıp İddianame’ye koymuşlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde planlamalarda hiçbir zaman kodlama kullanılmaz. Kodlu gönderilmesi gereken bir emir, hem gönderen hem alan makamda bulunan milli kripto dokümanına göre kodlanır ve açılır. O dokümanda olmayan kodlar çözülemez ve böyle saçma sapan kod kelimeleri de kullanılmaz. Çünkü sistem çok farklıdır. Askeri bilgisi olmayan veya danışmanı zayıf olanlar bu deli saçması ifadelerle sanki büyük bir iş yapmış gibi göstermeye, toplumu terörize etmeye çalışmışlardır. Mektubun 1. sayfasında düzmece planın icrası için tüm hazırlıkların ayrıntılarıyla yapılmasına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde güçlü bir istihbarata sahip olan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından tespit edilerek akamete uğratılmış ve uygulamaya konmasına fırsat verilmemiştir, denilmektedir. Bu ifadelere salt hukuk açısından bakıldığında iki konu ön plana çıkmaktadır. Birincisi; sözde hazırlıkların planlama safhasında, yani düşünce bazında kaldığının, icra hareketlerine geçilmediğinin bu merkezce kabul edilmesi ve yönlendirilmesidir. Ceza hukukçuları böyle bir safhaya cezai bir yaptırımın uygulanamayacağı düşüncesindedirler. Acaba bu ifadeler bu merkez tarafından bilinçli

55

Page 56: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:56

olarak mı yazılmıştır? Cevap yine evettir. Çünkü bu kovuşturmanın sonucunda bağımsız Türk yargısının gerçeği ortaya çıkaracağını çok iyi bilmektedirler. İkincisi; Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Özkök’ün bu soruşturmada ifade verebilmesinin temelini oluşturmak ve eğer, bu sözde planlardan haberi var ve önlemişse astları hakkında niçin işlem yapmadığını sorabilmektir. Nitekim Sayın Hilmi Özkök’e sözde darbe planlarından bilgisi olup olmadığı, oldu ise kim ya da kimlerin hazırladığını öğrenip öğrenmediği sorulmuştur. Sayın başkan, gizliliğin korunması için kodlama yapılmış derken tabiatı gereği çok gizli olması gereken bir konuda yansılara hiçbir gizlilik derecesi konmamıştır. Askeri bir hazırlık ve sunumda sunular MY 75-1(B) Yönergesi esaslarına göre yapılır, gizlilik derecesi taşımayan bir konuda bile, “Tasnif Dışı” yazılır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde planlama esasları, sunuların hazırlanması, emirlerin geçerliliği ve kodlama esaslarını az önce arz etmiştim. Bu slaytların hiçbiri bu esaslara uymamaktadır. Şimdi kalmayan ancak çocukluğumdaki mahalle bakkallarından helva ekmek alır ve okulda yerdik. Bakkallar amcalarımızda yazılmış defter ve kitap sayfalarını helva sarmak için kullanırlardı. Yürütme organını devirmek için yapılacak sözde bir hazırlığın bu kadar hafife alınarak, helva kâğıdı kadar bile değerinin olmaması, gerçekten çok gariptir. Bu kesinlikle asker işi değildir. Daha önce bu mektup içerisinde iddianameye alınan Ayışığı ve Yakamozla ilgili hususlar var onları tekrardan burada ifade etmiyorum ve 317. sayfadan devam ediyorum. Mektubun 5, 6 ve 7’nci sayfalarında; azami sayıda AKP’li milletvekilinin ayrılmasını sağlamak için, daha önce belirttiğim ayrıntılı yapıldığı iddia edilin sözde planlardan bu genel ifadelerden düzeltiyorum Sayın Başkanım. azami sayıda milletvekilinin ayrılmasını sağlamak için bir takım ayrıntılı planlardan söz edilmekte bu genel ifadelerin gerekleri de ortada yoktur. Çünkü bu milletvekilleri ile ilgili kimler tespit edilmiştir. Hangi temalar belirlenmiştir. Teknik takip yapılan milletvekilleri kimlerdir? Veya yapıldığına ilişkin bir bulgu, delil var mıdır? Varsa dosyada olması gerekmez miydi? Dosyada bu soruların cevaplarıyla ilgili hiçbir husus yoktur. Ayrıca, AKP’den ayrılan milletvekillerinin ayrılmasının bu kapsamda yorumlanmasının yararlı olacağı düşünülmektedir gibi yol gösterilmeye çalışılmıştır. Acaba sözü edilen milletvekillerine sorulmuş mudur? Kendileri niçin ayrılmıştır? Ayrılmalarında sözü edilen bu sözde planların veya Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının payı var mıdır? Sayın Başkan; Mektubun 7. sayfasında; isimleri zikredilen milletvekillerinin ve diğerleri ile ilgili ayrılış tarihlerine baktığımızda şu tablo ortaya çıkıyor: Emin Şirin ve Erkan Mumcu’nun da aralarında bulunduğu 22’nci Dönem AKP Milletvekillerinden 20’si istifa veya ihraç nedeniyle partiden ayrılmıştır. Emin Şirin 08 Mart 2003 tarihinde, yani ben istihbarat başkanı olmadan önce, Erkan Mumcu da 15 Şubat 2005 tarihinde yani ben Bilecik’te görevliyken ayrılmıştır. Diğer 18 Milletvekilinden 2’si, 2004’de ki birisi yine benim Bilecik’te bulunduğum dönemde ayrılmıştır. 11’i 2005 yılında 2’si 2006, 3’ü de 2007 yılında ayrılmıştır. Görüldüğü üzere, yorumu istenen bu hususun da geçerli hiçbir yönü yoktur. Ayrıca bu iddia üzerine Sayın Vekillere de sorsalardı, sanırım gerçeği daha iyi görmüş olurlardı. Mektubun ilerleyen sayfalarında yansılarda yer alma, yansılarda yer verilen bir takım kod kelimelerinin daha evvel ifade ettiğim çözüm tablosunun da yer almadığı görülmektedir. Yine 7. sayfadan 8. sayfada düzeltiyorum yansı 7’de liderin altında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Örnek, Hava Kuvvetleri Orgeneral Fırtına, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı yer almaktadır denilmektedir. Yansı kontrol edildiğinde daha öncede arz ettiğim gibi Muhafız Alay Komutanı ifadesinin yer almadığı, kutu içinde PSİK yazılı olduğu, bu ifadenin de kod tablosunda yer almadığı görülmektedir. Bu tablo doğru kabul edildiğinde iddianameyi hazırlayanların Ayışığı, Yakamoz adlı sözde planların Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur ve Ekibi tarafından hazırlandığı iddialarını çürütmektedir. Sadece bir kuvvet tarafından hazırlandığı ileri sürülen bir planda, diğer üç kuvvet komutanının isminin bile olmaması, sözde darbeyi yapacaksa kendi kuvvetleriyle yapması ve planlamasının da buna göre olması gerekirdi. Yine 9’ncu sayfada; Hava Kuvvetleri Komutanı’nın tarafsız olduğu Yansı-24’den anlaşılmaktadır. Kutunun düz çizgi yerine kesik çizgilerle

56

Page 57: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:57

gösterilmesi bunu sembolize etmektedir, denilmektedir. Yansı kontrol edildiğinde, tarafsızlığı ileri sürülenin Hava Kuvvetleri Komutanı değil, kod tablosuna göre “Penguen” olarak yazılan Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu görülmektedir. Kutunun kesik çizgilerle gösterilmesinin bunu sembolize ettiği hiçbir yerde geçmezken, böyle bir yorumun hangi düşüncenin ürünü olduğu açıktır. Hazırlayan aklındakini yazmıştır ya da Sayın Örnek’e ait olduğu ileri sürülen günlüklere göre yazıldığı, çizildiği ve onlara geçerlilik kazandırılmak istendiğinin açık bir göstergesidir. Sayın Başkan; Daha önce ifade ettiğim üzere bir takım kod kelimeleri diğer çizelgede yoktu ve bunlar sanki varmış gibi mektup içerisinde doğrudan doğruya ne olduğu ifade edilmişti. Bu kadar tesadüfün bir araya gelmesi mümkün değildir. Yine 12’nci sayfada, yansı 18’e atfen ki, bu yansıda iç tepkilerin kontrol altına alınması için ağırlıklı olarak polisle ilgili hususlar ifade edilirken darbe hareketinin milliyetçilik tabanı üzerine bina edilmesinin planlanmış olduğu gibi bir hükme yer verilmesi ve kurulacak alternatif partinin başına Namık Kemal Zeybek, Ahmet Vefik Alp, Ümit Özdağ gibi isimlerin hazırlanmasının planlandığı ve bu şahısların darbecilerle işbirliği içinde oldukları ifade edilmektedir. Yansıdaki ana temayla hiç ilgisi olmayan bir hususun yazılması ve buradan yola çıkarak yoruma gidilmesi, ancak yansıyı hazırlayanla mektubu yazanın aynı merkez olduğunu göstermektedir. Ayrıca doğrudan itham edilen bu kişilerin ifadesine başvurulması iddia edilen işbirliğini kanıtlayacak diğer maddi delillere ulaşarak dosyaya konulması gerekirken yapılmamış, ancak, soyut iddiayı doğru kabul etmek tercih edilmiştir. Bu üç kişinin ifadelerinin alınmasını talep ediyorum. Sayın başkan 321. sayfadan devam ediyorum. Aynısı yine 28’nci yansıda yer alan ve numarasız olan yansıda Jandarma Bölge Komutanlıklarının konu hakkında bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için bir seri yıkıcı, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerle mücadele semineri planlanmış olduğu görülmektedir. Burada dikkati çeken hususlar şunlardır, denilerek; esas maksadın darbeye hazırlık olduğu halde, esas maksadı gizlemek için yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin seminere dâhil edildiği, seminer programının 18 Mayıs 2004’de bitirilecek şekilde olması ve Genelkurmay Başkanının Şura’dan önce istifaya zorlanması planlandığına göre, darbe girişiminin Mayıs sonu, Ağustos başı arasında icrasının düşünüldüğü, darbe planlaması diğer kuvvet komutanlıkları ile koordineli olmakla birlikte esas itibariyle Jandarma Genel Komutanlığı’nda yapıldığı, konunun geniş zeminde tartışıldığını ve koordine edildiğini, gösterdiği ifade edilmektedir. Bu ifade İddianame’nin başlangıcında yapılan darbe tanımı ile de ters düşmektedir. Ast birliklerle aylarca sürecek bir tartışma ani olarak yapılacak bir harekete ters düşmektedir. Bu yansıda sadece seminer tarihleri varken ve diğer kuvvetlerle ilgili tek bir ifade bile yokken, bu kadar yorumun yapılabilmesi, akıl yürütmenin ötesinde sadece zorlama ve dayanak oluşturma gayretinden başka bir şey değildir ve akıl tutulmasıdır. Kaldı ki, Jandarma Bölge Komutanlıkları, kuvvet yapısı, harp silah ve araçları, konuş durumları, imkân ve kabiliyetleri açısından böyle bir girişim için asla uygun birlikler değillerdir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin temel unsuru olan Kara Kuvvetleri Komutanlığının kolordu seviyesindeki birliklerinde askeri müdahalenin düşünülmediği, bizzat kuvvet komutanı tarafından tespit edilip Genelkurmay Başkanı’nın bilgilendirildiği bir ortamda, Kara Kuvvetleri’nin içinde olmadığı bir hareketin düşünülmesi hayal ötesidir, uygulanması ve başarılması mümkün değildir. Geçmişte yaşanan tüm askeri rejimlerde temel unsur daima Kara Kuvvetleri olmuştur. Bunu da unutmamak gerekir. Ayrıca darbe planlaması diğer kuvvet komutanlıkları ile koordineli olmakla birlikte, ifadesi de iddianameyi yazanların bu sözde planların Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde hazırlandığı iddiasını çürütmektedir. Sayın başkan, Bu mektupta, Darbeci ekip dağıtılsa bile hareketi sürdürecek idharın yapılması öngörülmüştür, denilmekte ve devamında da Genelkurmay eski Başkanının tasfiye yapmadığı vurgulanmaktadır. İDHAR kelimesi askeri literatürde personel için kullanılmaz. Bu husus da yazanın asker olmadığını göstermektedir. Ayrıca Genelkurmay Eski Başkanının da suç işlediği vurgulanmak istenerek yanıltma yapılmaya çalışılmaktadır. Sayın Başkan 325. sayfada Özden Örnek ve Mustafa Balbay’ın Günlüklerinden Darbe Planları ve Girişimleri İle İlgili Notlar bölümüne geçiyorum. Mehmet Şener Eruygur’un Genel Başkanlığını

57

Page 58: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:58

yaptığı ADD Genel Merkezi Başkan odasında ele geçirilen 7’ Numaralı CD içerisinde, Özden’in Bilgisayarı isimli klasörde, günlüğün Özden Örnek tarafından askeri okul yıllarından beri tutulduğu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yaptığı 2003–2005 yıllarına ait günlükler incelendiğinde, her gün olmasa da 3-5 gün aralıklarla notlar tuttuğu, bu notlar içerisinde o yıllarda yapmayı tasarladıkları darbenin planları ve darbe sürecini anlatır notlar olduğu görülmüştür, denilmektedir. İddia Makamının bu ifadesinde daha önce de arz ettiğim üzere, bu günlüklerle ilgili net bir kanaate ulaşamadıklarını göstermektedir. Öncelikle Genelkurmay Askeri Savcılığı 7 Numaralı bu CD içindeki bu dosyanın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını belirttiği ve Özden Örnek tarafından kabul edilmediği, Kuvvet Komutanlarının da ifadelerinde suçlamaları reddetmeleri, resmi makamların cevapları ve 2 Genelkurmay Başkanı’nın olmadığı yönündeki açıklamaları ile bunların hukuki delil statüsünde olup olmadığı hususunu saklı tutarak, daha önce belirttiğim yönde, bazı hususları dikkatinize sunmak istiyorum. Öncelikle ifade etmek istiyorum ki; günlük ve içeriğinin muhatabı ben değilim. Ancak iddianamede sözde darbe planı girişimi ile suçlanmamız ve buna günlüklerin de delil olarak gösterilmesi nedeniyle bu konuyu savunmama dâhil ettim. Ayrıca daha öncede belirttiğim üzere hiçbir komutanın böyle bir düşünce içinde olacağına inanmadığımı ve verdiğim örneklerle hiçbirisini suçlamak düşüncesinde olmadığımı, sadece çelişkiler ve kurgulanmış olduğunu, Jandarma Genel Komutanlığının hedef seçildiğine dikkatinizi çekmek için sunuyorum. sözde günlüklerde, kendilerine atfedilen sözlerin doğru olup olmadığı konusunda diğer komutanların hiçbirinin ifadesine başvurulmamıştır. Onlara sormak gerekmez miydi? Eğer bu ifadeler, İddianame’yi hazırlayanlarca doğru kabul ediliyorsa, darbe planlamakla suçlanan Orgeneral Şener Eruygur’un sözlerinde, suçlamayı gerektirecek hiçbir ifadenin bulunmadığını, sadece Emniyetin Jandarmaya karşı yürüttüğü çalışmalardan söz etmiş olmasını niçin görmezlikten gelmişlerdir. Bu bir çifte standart değil de nedir? Ayrıca, Genelkurmay Başkanı’nın “Demokratik yollardan bu işi halledeceğiz” sözü ile İddianamenin 256’ncı sayfasında yer alan 19 Aralık 2003 tarihinde “Tuğgeneral. Levent Ersöz’ün Bilgi Arzı” başlıklı metin içinde “Hükümeti demokratik kurallar içinde zayıflatmak” ifadelerindeki benzerlik tesadüf olamaz. Bu benzerlik, düzmece günlükleri yazan grubun işi olduğunun açık bir kanıtıdır. 19-25 Mayıs 2003 tarihli nottan itibaren Jandarma Genel Komutanlığı Orgeneral Şener Eruygur’un emekli olduğu tarihe kadar, kendi karargâhında sözde darbe çalışmasına yönelik herhangi bir oluşum, eylem planı vb. yaptığı ve yaptırdığına ilişkin kendisi tarafından ifade edilerek sevgili günlüğe yazılmış hiçbir husus yoktur. Komutanların kendi aralarında yaptıkları ileri sürülen toplantılardan bilgim yoktur. Olsa bunu çok açık yüreklilikle açıklardım bunu samimiyetle ifade ediyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi, kendisinden ne darbe sözcüğü, ne de Kara Kuvvetleri Komutanlığı hedefi olduğuna ilişkin tek bir söz duymadım. Her kurumda olduğu gibi askerlikte de bazen astlar komutanlarına yakın olmak veya hoş görünmek için tayin ve terfilerle ilgili temennilerini söylerler. Bazı arkadaşların toplu halde sohbet ortamında kendisine bu tarzda temennilerine şahit oldum ama kendisi hep emekli olacağını ve hazırlık yaptığını söylerdi. Bunun en yakın şahidi kendi emir subayıdır. Çünkü komutan adına birçok özel faaliyeti onlar yürütürler. Bizler de komutana arz için emir subayı odasında beklerken bunları duyar ve görürdük. Bu itibarla da söylüyorum, kendisine büyük bir haksızlık yapılıyor. Bunları ifade etmek benim haddim değil ama kendisinin sağlık durumu ve bir astın komutana olan saygısı nedeniyle doğruyu söylemesi gerektiği için bunları ifade ettim. Benim henüz istihbarat başkanlığına atanmadığım ve İstihbarat Yönetim Şube’nin henüz kurulmadığı dönemde, Cumhuriyet Çalışma Grubu’nca yazdırıldığı iddia edilen “Genç Subaylar Rahatsız” haberi ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanı Özkök’ün basın mensuplarıyla yaptığı görüşmeye ilişkin bazı hususlara da yer verilmiştir. Bunları 326. sayfada arz ettim. Komutanlarla ki kendisinin 28 Şubat sebep sonuç ilişkisidir, sebep ortadan kalkmadıktan sonra sonuç da devam eder, dediği yazılıdır. Genelkurmay Başkanının bu kadar açık ve net ifadeleri varsa, astları nasıl olur da diğer yollara başvurabilir? Ayrıca Cumhuriyet Çalışma Grubu alt ekibince yazılıp iddianameye örnek olarak

58

Page 59: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:59

alınan sözde mektup ile ilgili olarak Darbeci zihniyetin 28 Şubat’ı yanlış görmesi mümkün mü? demiştim. Sözde kendisini istifa ettirmek için yazıldığı ileri sürülen mektupta geçen ifadeyle; Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanının 28 Şubat’ın sebebi ortan kalkmadıktan sonra sonuçta devam eder, sözü arasında çelişki yok mu? Yani, Komutan da irticai tehdit devam ettikçe 28 Şubat süreci devam eder demek istiyor. Buradan yola çıkarak daha önce belirttiğim gibi söz konusu mektubun zarar gören kesimce yazıldığı ortaya çıkmaktadır. Komutanlarla ilgili olarak MİT Müsteşarına atfen Mustafa Balbay’ın günlüklerine yansıtılan ifadelerde de çelişki mevcuttur. Acaba neden görüş ayrılığı olduğu gösterilmek istenmiştir? Bazı şeylere zemin hazırlamak için midir? 2 Eylül ve 6 Eylül 2003 tarihli notlarda; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından teklif edilen çalışmayı yaparak ilgililere gönderildiği ifade edilmiştir. 22 Eylül 2003 tarihli notta, AKP Hükümetini vazgeçirmek için neler yapılması gerektiği konusundaki hazırlıkların Genelkurmay Başkanı’na arz edileceğini, kabul etmez ise Ya sen çekil yahut biz çekiliyoruz, ifadesi vardır. Orgeneral Özkök, bu konuda kendisine bilgi gelmediğini ifade etmiştir. Yine bu notta, Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfen ikide bir ne kadar rahatsızlık olduğunu belirtip bir şeyler yapılmalı, diyor, ifadesi geçmektedir. Yani Kuvvet Komutanlarının en kıdemli ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin esas unsurunun Komutanı’nın sözde ifadesidir. Ancak bu ifade her nedense sevgili günlüğün ilerleyen bölümlerinde birden Jandarma Genel Komutanı ve Hava Kuvvet Komutanı’na dönüyor, bu komutanlara atfediliyor. 26 Eylül 2003 tarihli notta da Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın özel çalışma dediği hazırlığı, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Genelkurmay Başkanı’na arz edeceğine yer verilmiştir. Sözde sevgili günlüklerde, Genelkurmay Başkanı ile görüş ayrılığı nedeniyle Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanının istifa edeceği notu vardı. Eğer bu sevgili günlüklerin sahibi tarafından kabul edilmeyip Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın da 27 Nisan e-muhtırası konusunda açıklama yaptığı toplantıda ifade ettiği gibi, Özden Örnek’e atfen bazı yerlerde konuştuğu hususların değiştirilerek yazıldığı beyanı doğru ise, Jandarma Genel Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı bu iki komutandan ayrı düşündükleri ve hedef seçildikleri mi kurgulanmak istenmiştir? 8 Ekim 2003 tarihli notta; Kara Kuvvetleri Komutanı sonunda işin başına kalacağını biliyor, Jandarma Genel Komutanı’nın şahin olduğu ve Genelkurmay Başkanı’na karşı kanaat sahibi olduğu ve kendine göre hesapları da olabilir, Hava Kuvvetleri Komutanı halen ortalığı tartıyor ifadesi yer almıştır. Rektörlerle görüşmede Jandarma Genel Komutanı ön plana çıkarılmışken, az önce arz ettiğim kimliği meçhul pişman Türk Silahlı Kuvvetleri mektubundaki rektörlerle ilgili görüşmenin Kara Kuvvetleri Komutanına atfedilmesine göz ardı edilmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bu konuda görüşmeleri hep göz ardı edilmiş ve gerek sözde Sarıkız, gerekse Ayışığı planında bu konu hep Jandarma Genel Komutanı ve sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’na mal edilmek istenmiştir. Daha önce mahalli seçimlerden önce, DYP-ANAP birleşmesi için, sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun slâytları, sözde planlarda ifade edilen hususlarla günlükler arasında çelişki mevcuttur. 7 Kasım 2003 tarihli notta; Özden Örnek’e atfen mahalli secimler için muhakkak alternatif bir cephe yaratılmasına çalışılmalı ve bu adamların Ankara ve İstanbul’da kazanmaları önlenmelidir dedim ifadesi yer almaktadır. 15 Kasım 2003 tarihli notta; Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmeye ilişkin hususlar ile Başbakan’a yapılacak takdim konusunda görüştükleri, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın ileride Genelkurmay Başkanı olacak Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile görüştüğünde Önümüzde iki seçenek var: Ya bu iktidara hiç sesimizi çıkarmayacağız, ya da sopa zoru ile istediğimizi yaptıracağız dediği, onun ilerideki durumu nedeniyle mümkün olduğunca, korumaları gerektiği yazılmıştır. Burada çok dikkat çekici bir ifade var. Aynı konu ve kişiyle ilgili olarak; Şener’in bazı sivri fikirleri var. O bizden biraz farklı bu konulara yaklaşıyor. Ama onun fikirlerini benimsemek şimdilik mümkün değil. Çok dikkatli olmalıyız, gereksiz yere tırmandıracak hareketlerden kaçınmalı ama en az derecede de reaksiyon göstermeliyiz. Katılıyorum. Ben Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eruygur’un fikirlerinin ne olduğunun başından beri farkındayım. Amacımız mümkün olduğu kadar beraber

59

Page 60: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:60

hareket etmek. Vurgulamak istediğim hususlar şunlar: Günlüğe baktığımızda diğer kuvvet komutanlıklarından sıkça bahsedilmektedir. Yazım şekli olarak da Jandarma Genel Komutanı’ndan bahsederken çoğunlukla Şener, JANGKK, Jandarma Genel Komutanı şeklinde üç tip yazım şekli kullanıldığı görülmektedir. Ancak Jandarma Genel Komutanı’nın rütbesi, makamı ve isminin açık olarak yazıldığı sadece 5 yer vardır. Bunlar; birincisi burada ifade ettiğim husus, ikincisi; sözde Sarıkız darbe planı, üçüncüsü; Kara Kuvvetleri Komutanı ile Çetin Paşa arasındaki bir konuşmanın aktarılması, dördüncüsü; Jandarma Genel Komutanı’na veda ziyaretine gittiği zaman “Teşebbüs ettiği işin sonucu sanki yarım kalmış veya başarısızlığa uğramış olarak kabul ediyordu” şeklindeki yorum ifadesi ile Kara Kuvvetleri Komutanı’nın veda ziyaretinde Aytaç Yalman’a atfen, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un bizim bildiğimizin dışına çıkarak bazı işler yaptığını ondan öğrendim. Hatta iş o kadar ileri gitmiş ki biz bile tasfiyeye tabi imişiz sözlerinin olduğu bölümlerdir. Buradaki ifade çok açık ve net olarak rütbe makam, rütbe isim yazılmıştır açık olarak yazılmıştır. Jandarma Genel Komutanı’nın öne çıkarılması, şüphe ve gizem yaratmak ve komutanlar arasında bütünlüğü bozan kişi olarak ve sonuçta da çok uğraştı ama yapamadı suçlamasının yapıldığı bölümlerde yazılmıştır. Bu yazım şeklinin Özden Örnek’e ait olmadığını ve günlükler üzerinde oynama yapıldığını, düşündürmektedir. Diğer bir husus da Jandarma Genel Komutanı’nın fikirleriyle ilgili bir konuda yani aynı konuda aynı başlık altında iki farklı anlatım ve yazım şeklinin olmasıdır. Hiç değilse diğerini silselerdi. 01 Şubat 2004 başlıklı notta; Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfen; Şener ile İbrahim’in davranışlarını tasvip etmiyorum. Çok ifrata kaçıyorlar. Geçen gün gelen habere göre, Şenkal iki haber verdi. Birincisi Jandarma Genel Komutanı’nın bütün hareketlerini biliyor, ikincisi de Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları’nın arası açık ve bu herkesçe biliniyor, dedikten sonra, ülkeyi bir maceraya götürmek yerine kararlı tutum izlemeyi ve Deniz Kuvvetleri Komutanı ile birlikte hareket etmeyi düşündükleri yönünde ifadeye yer verilmiştir. Şimdi soruyorum: Kara Kuvvetlerine mensup iki orgeneral, daha önce bir yıl beraber çalışmışlar, bu tarih itibariyle ikinci yılları. Daha önce ülkenin sıkıntıları üzerine birçok defa konuşmuşlar, değerlendirmeler yapmışlarken ve ikide bir rahatsız olduğunu ve bir şeyler yapmalı diyen Kara Kuvvetleri Komutanı ile birden aralarında görüş ayrılığı oluşuyor, MİT’ten gelen iki haber üzerine arkadaşıyla bu bilgiyi paylaşmıyor. Madem ülkeyi maceraya sürüklemek istemiyorlar ve komuta kademesinde görüş ayrılığı biliniyor, bu bilgiyi kendilerinde saklamayıp 4’ünün ortak konuşması gerekirken saklamaları mantıklı değildir. Diğeri Mustafa Balbay’ın günlüklerinde daha önce ifade ettiğim gibi, MİT Müsteşarının bu bilgiyi Genelkurmay Başkanı ile paylaşması gerekirdi. Gazetecilerle 1. Ordu’da da darbe yapacak bilgisini ve diğer konuları paylaştığı gibi yasa dışına nasıl çıkılmış, niçin çıkılmış, niçin sormamışlar veya bunu da mı gizlediler? Komutanlar arasında iddia edilen tarzda çalışmalar var ve birisi uyarıyorsa, kesinlikle paylaşırlar. Ayrıca, sevgili günlükte her şey açık yazılırken, Jandarma Genel Komutanlığının bütün hareketlerinin ne olduğu yazılmıyor. Veda ziyaretinden sonraki ifade için zemin hazırlanıyor. Mustafa Balbay günlüklerindeki komutanların Genelkurmay Başkanı ile arasının açık olduğu bilgisi de verilerek, o dijitallere geçerlilik kazandırmak için ve Milli İstihbarat Teşkilatı ’i işin içine çekmek istenmektedir istendiği açıktır. Bu tamamen bir kurgudur. 3 Şubat 2004 tarihli notta; yine Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfen Jandarma Genel Komutanı’nın Kıbrıs konusunda AKP’ye danışmanlık yapan kişilere ait ses kayıtlarını dinlettiği ve Hava Kuvvetleri Komutanı ile Jandarma Genel Komutanı’nın 10 Mart’ta ihtilal yapalım diye bastırdıklarının yazılı olduğu belirtilmiştir. Bu ses kayıtlarına ilişkin olarak daha önce savunmamda arz etmiştim burada ifade etmek istediğim husus bu haberi kimlerin verdiği ve diğer haberleri verenler olup olmadığı hususudur. Ayrıca 10 Mart’ın ne özelliği var? Kimin hazırlığı var? Özden Örnek’e atfen darbe zeminin hazır olması gerektiği, halkın istemesi, ekonominin çökmemesi ve ABD’nin desteği ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birlik olması gibi faktörlerle hazır olunmadığı, Aytaç Yalman’ın da bu düşüncelere katıldığı, ifade edilmiştir. Bu da şunu göstermektedir ki bu iş 4 Kuvvet Komutanı ve Türk Silahlı

60

Page 61: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:61

Kuvvetleri içinde birlikte olur. İddia Makamının, sadece Jandarma Genel Komutanı tarafından yapılacağını iddia ettiği sözde darbeye teşebbüs suçlamasının dayanağının olmadığına dair de açık bir örnektir. Aynı bölümde yine Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfen Jandarma Genel Komutanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı olmak istediğini, Hükümet düzeyinde teşebbüse geçtiğini ve amacının Yaşar Büyükanıt’ın ekarte edilmesini ve bu konuda Hükümet tarafından Genelkurmay Başkanı’na baskı yapılması olduğu ifadesidir. Eğer niyeti darbe yapmak ve bu konuda çalışma ve hazırlığı olmuş olan, bir komutan, düşünce yapısıyla da uyuşamayacağı aşikâr olan Hükümet nezdinde girişimde bulunur mu? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde daha önce örneği görülmüş müdür? Ayrıca mevzuatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin prensiplerini bilen birinin böyle bir teşebbüste bulunması ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın da böyle bir ifadede bulunması mümkün değildir. Acaba, böyle bir düşüncesi, çalışması olanlar hedef mi saptırmaktadır. Sonuç olarak bunlar hedef seçilen kişi için kurgulanmıştır. Aynı tarihli notta Özden Örnek’e atfen, ben eğer bir darbe yapılacaksa bunun 2004 Aralık’tan önce yapılmamasını ve AB’nin vereceği cevaba göre AKP’nin zaten köşeye sıkışacağını ve o zaman halkın desteğini de alabileceğini söyledim. Devamında da Aytaç Yalman’a atfen. benden bu konuda Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı’nın bu amaçlarından onları vazgeçirmemi ve çocukça olan bu isteklerini bir mantık esasına oturtarak hayal yerine gerçeklere dayalı bir hareket tarzını seçmemizi söyledi denilmektedir. Bu ifadelerden; Kuvvet Komutanlarının hiçbir hazırlığının olmadığı, olsa olsa sadece düşüncelerinin olabileceği, İçlerinde en heveslilerinin Hava Kuvvetleri Komutanı ile Jandarma Genel Komutanı olduğu intibaının verilmek istendiğini, Kuvvet Komutanlarının Kara Kuvvetleri Komutanı’nın liderliğinde hareket ettikleri, Daha önce, aynı görüşleri paylaşan Kara Kuvvetleri Komutanının aynı konuyu çocukça olarak nitelemesinin mümkün olmadığı sonuçları çıkarılabilir. Ancak, en önemlisi eğer bir darbe yapılacaksa 2004 Aralık ayından önce yapılmaması ifadesidir. Halen darbe düşüncesinin netleşmediği intibaı verilmekle birlikte, Kara Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Ağustos 2004’de emekli olacakları düşünüldüğünde, bu ifadenin sözde planlarda yer alan Orgeneral Özkök’ün istifa ettirilmesi iddiasının kurgulanmış bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Yoksa bu seviyedeki bir kişinin maddi veya mantık hatası olamaz ve komutanların böyle bir düşünce tarzında olabilmesi de mümkün değildir. Her notta sürekli olarak Jandarma Genel Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın darbe heveslisi veya kişisel menfaatlerini düşünerek böyle bir şeyi istediğinin yazılması, hedef gösterilmesi için kurgulanmıştır. Yoksa her toplantıda böyle söylemlerde bulunmaları mantıklı değildir. 29 Şubat 2004 tarihli notta; Jandarma’nın Beytepe’deki Tesislerinde Kuvvet Komutanları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Eski Başkanı Ömer İzgi ile bir araya geldik. Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’a atfen, bilhassa Şener’in Yaşar’ın önünü kesmek için Hükümet dahil her türlü angajmana girdiğini ve utanılacak senaryolar peşinde olduğunu, sadece Hükümetle değil, diğer bazı yollardan da aynı teşebbüsünü devam ettirdiğini anlattı denilmektedir. Bu ifade de daha önce belirttiğim gibi, darbe yapacak birinin bu tür angajmana girmesi mümkün değildir. Eğer bu tür angajmana giriyorsa, darbe yapma düşüncesinin olması normal ve mantıklı değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hiçbir general bu tür yolla istediğini elde etmemiştir. Bu tarzda geçmişte süresi uzatılmak istenen komutanlar bu teklifi getirenleri reddetmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri. bu konularda asla ödün vermez ve yasada açıktır. Yine aynı başlık altında Özden Örnek’e atfen darbenin komuta zinciri içinde bile bir aydan fazla zaman alacağını anlattım. Burada en kritik konunun Genelkurmay Başkanı olduğunu, ondan habersiz nasıl birlik kaydırılacağını, nasıl tertip alınacağını bilmiyorum, dedim. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazım, dedim. Biri Genelkurmay Başkanı diğere harekât planlaması ve üçüncüsü de bizim iki kişiyi nasıl oyalayacağımız konusu ifadesi yer almaktadır. Şubat 2004 sonu itibariyle hala hiçbir hazırlığın olmadığını göstermesinin yanı sıra, böyle bir müdahale için gerekli harekât planlaması, birlik kaydırması, nasıl tertip alınacağı ve zaman diyagramı, emir komuta hususlarının sözde Ayışığı ve Yakamoz gibi abuk sabuk planlarda yer almaması daha

61

Page 62: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:62

önce söylediğim gibi, bu sözde planların asker tarafından hazırlanmadığının da bir kanıtıdır. Ayrıca iddianameyi hazırlayanların da sözde darbe planlarının hazırlandığı ve tarihleri ile ilgili iddialarının da geçersiz olduğunu göstermektedir. Tamamı kurgulanan senaryoya göre düzenlenen hususlardır. Sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’na mal edilmek istenen ancak sevgili günlüklerde Kara Kuvvetleri Komutanı’na atfedilen 3 Mart tarihli toplantı için sözde destek olmak maksadıyla düzenlenen yemekte, Ömer İzgi’nin darbe yapacaksanız, hemen yapın dediğini, bu hususu 4 Kasım 2002 tarihinde de Kara Kuvvetleri Komutanı’na söylediği hususunun yer aldığı görülmektedir. İddianame’de sözde Ergenekon terör örgütü’nün siyaset dünyasına yön vermek maksadıyla, DYP-ANAP birleşmesini bile önlediği, mahalli seçimlerde alternatif yaratma girişimi için planlama yaptığına yer verilmiştir. 3 Kasım 2002 tarihinde genel seçimler yapılmış ve daha resmi sonuçlar bile açıklanmadan böyle bir söylemde bulunulacak. Kime karşı, kapatılmış bir partiden kendilerine Yenilikçiler diyen ve değiştiklerini ifade eden, kurulmamış bir hükümeti yıkma konusu konuşulacak, bunun mantığı yoktur. Bu tamamıyla, İddianamedeki biraz önce belirttiğim sözde çalışmaları ve siyasi partileri ele geçirme iddialarını delillendirmek için kurgulanmış bir olgudur. Bu hususların kendilerine atfedilen kişilere sorulması zorunludur. 1 Mart 2004 tarihli notta, yine Jandarma Genel Komutanı sözü ikide bir oraya getirip bu işi ne zaman yapacağız diyordu? Bana kalırsa adamın niyeti ülke yararı değil, kendi yararı. Eğer bir kişinin düşüncesini biliyorsanız her gün tuttuğunuz notlara yazmazsınız. Niçin diğerlerinin konuşmalarına yer verilmiyor. Hava Kuvvetleri Komutanı’nın da bu işe hevesli olduğu beraber hareket ettikleri ileri sürülürken sadece Jandarma Genel Komutanı’na yönelik ifadelerin yer alması kasıtlıdır, kurgulanan planın gereğidir. 03 Mart 2004 başlıklı notta ATO’da yapılan paneli el altından biz teşvik ettik denilmektedir. İddianamede, bu toplantının Jandarma Genel Komutanlığınca da olmadığı açıklanan bazı masraflarla ilgili Word belgesine dayanarak Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun yaptığı ileri sürülmektedir. Hâlbuki bu günlükte bu planı Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yaptığı, üç kuvvet komutanının davet edilerek ulusalcıların listesinin Jandarma Genel Komutanlığına gönderileceğinden bahsedilmektedir. Bu husus olmayan Cumhuriyet Çalışma Grubu ile ilgili iddiaların dayanağı olmadığının diğer bir kanıtıdır. Orgeneral Özkök ifadesinde bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının toplantıda yer almasından üzüntü duyduğunu, onlara bunu ifade edip etmediğini hatırlamadığını, kendisi yurtdışında iken Kara Kuvvetleri Komutanı’nın vekâlet ettiği için bu faaliyetlerin onun takdiri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca böyle bir liste İstihbarat Başkanlığına gelmemiştir. Davetleri Atatürkçü Düşünce Derneği yaptığını daha önce de arz etmiştim. Listenin verilip verilmediği, verildi ise kim tarafından kime verildiği bu derneğe sorulmalıdır. Burada da kasıtlı olarak Jandarma Genel Komutanlığı öne çıkartılmıştır. Bu toplantı konusunda Jandarma Genel Komutanından emir almadım, emir vermedim, hiç ilgimiz yoktur. Aynı başlık altında, Amerikan Büyükelçisi ile görüşmeyi, Genelkurmay Başkanı’nın tepkisinden çekinilerek Jandarma Genel Komutanı’nın yapması görevi verilmiştir denilmektedir. Mustafa Balbay’ın sözde günlüklerinde, Jandarma Genel Komutanı’nın Amerikan Büyükelçisine söylediği bazı sözler yer almaktadır. Bu iki husus birbirini teyit ediyor görünse de, Mustafa Balbay’ın günlüklerinin daha sonra ele geçirilişi ve savunmasında bu dijitallerde oynandığını ortaya koyması ve Mustafa Balbay’ın günlüklerinde geçen bu ifadelerin 27 Ocak 2003 tarihinde olması yani bu nottaki tarihe göre 3 ay öncedir. Bu dijitallerde oynaması da göz önüne alındığında, kuvvet komutanları arasında çok iyi seviyede yabancı dil bilen varken bu tür bir görevin yabancı dil bilmeyen birine verilmesi biraz tuhaftır. Denilebilir ki tercüman kullanılır. Genelkurmay Başkanı’nın duymasının istenmediği çok hassas bir konuda tercüman kullanılmasının gizlilik açısından uygun olmayacağını düşünüyorum. Benim böyle bir toplantıdan bilgim yoktur yapılmış mıdır nerede yapılmıştır onu da bilmiyorum. Yapılsaydı irtibatı kimler kurmuştur bunlarla ilgili hiçbir husus yoktur. Bu sözde görevi Jandarma Genel Komutanı’na kim vermiştir? En cesurları Jandarma Genel Komutanı mıdır? Her notta hevesli gösterilen ve sürekli darbe yapılmasını isteyen iki kişiden söz edilirken her konuda Jandarma Genel Komutanı’nın ön

62

Page 63: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:63

plana çıkarılması, laf taşıyan, kışkırtıcı olarak yansıtılan, diğerinin ise saf ve kendisini tenzih ederim, Jandarma Genel Komutanı tarafından kullanıldığı iması getirilerek sanki korunuyormuş havası verilmesi biraz tuhaf değil mi? Sözde bir darbenin ABD’nin desteği olmadan yapılamayacağını, eski darbelerin ABD desteği ile yapıldığını, ifade eden kişi başka, görevlendirilen başka. Ayrıca Jandarma Genel Komutanı ve ekibince hazırlandığı ileri sürülen sözde Ayışığı ve Yakamoz planlarında AB ve ABD’nin tepkileri ve alınacak tedbirler bu nedenle kurgulanmıştır.”

Naip Hakim Hüsnü Çalmuk:”Başkanım bir dakika CD değiştirmek için.”Mahkeme Başkanı:"Bir 10 dakika ara verelimDuruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Sanık Levent Ersöz tekrar huzura alındı.Tele Konferans Yoluyla Sorgu ve Savunmasına Devamla.Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”Sanık Levent Ersöz:”sağ olun Sayın Başkanım. Buraya kadar arz etmek, arz ettiğim

hususlar tamamıyla bu Jandarma Genel Komutanlığı ve bizlerin niçin seçildiğini ve neden suçlandığımızı ortaya koymak maksadıyla yaptığım arzlardı. Şuanda kalmış olduğum 335. sayfadan 342. sayfaya kadar olan bölümde de yine bu günlüklerle ve planlar arasında ve verilen ifadelerle daha doğrusu atfedilen ifadelerle arasındaki çelişkileri vurgulamaya devam ettim ancak zaman nedeniyle bunları şuanda arz etmeyeceğim dosya içerisinde ayrıntılı olarak mevcuttur. Buraya kadar da tek tek ortaya koymaya çalıştım tüm hususlar dışında Jandarma Genel Komutanı ile bizler hedef olarak seçildik ve yazılan senaryoya göre de günlükler planlar bilgi notları tamamıyla kurgulanarak önümüze getirilmiş durumdadır. Eğer bu ifadeler sahipleri tarafından kabul ediliyorsa bunlarında bugün yanımızda olması gerekirdi. Çünkü kanun önünde herkes eşittir. Sonuç olarak bizler tarafından darbe planlanması kesinlikle yapılmamıştır. Kişisel veriler hukuka aykırı olarak kaydedilmemiş. Medyayı kontrol etmek ve siyasete yön vermek maksadıyla hiçbir çalışma yapılmamış ve kurgulanmış bilgilere göre şablonların içi doldurularak bizler önünüze yargılanmak üzere getirilmiş bulunuyoruz. Mustafa Balbay’ın bilgisayarından çıkan darbe notlarına, darbe çalışmalarına ilişkin notlar ile Hasan Atilla Uğur’dan ele geçirilen dokümanlar ve son olarak operasyonda elde edilen doküman olarak Sayın Hurşit Tolon’dan ele geçirildiği iddia edilen CD’nin de içerisinde yer alan bilgilerin tamamıyla biraz önce arz ettiğim amaca matuf olduğu ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, savunmamı hakkımdaki iddiaları tek tek ve samimiyetle yanıtlayarak yaptım. Devletimi, milletime ve onun seçtiği Yüce meclisimize ve onun içinden çıkan yürütme organına karşı hiçbir düşünce ve eylem içinde olmadım. Tüm çalışma, konuşma ve değerlendirmelerimde, meşruiyet zemini içerisinde olmaya gayret ettim ve bu zemin dışına asla çıkmadım. Atatürk’ün bir askeri olarak işlemediğim esasen işleyemez bir suç nedeniyle terörist nitelemesini ve örgütsel tanımlamayı örgüt üyeliğini, darbe teşebbüsü gibi suçlamaları asla kabul etmiyorum bağımsız Türk yargısının gerçeği ortaya çıkaracağına ve bu çektiklerimize son vereceğine ve yargısız infaz yapanların zedelemeye çalıştığı itibarımızı koruyacağına inanıyorum ve diyorum ki ne darbe ne ABD temel değerleri Türkiye Cumhuriyeti anayasasının ilk 3 maddesinde belirlenmiş olan tam bağımsız demokratik Türkiye. Sayın başkan, bu geçen süre içerisinde hakkımda bir çok şeyler söylendi yazıldı ancak şunu söylemek istiyorum ki ben bir asker babanın asker olarak doğan bir çocuğuyum ve şuanda da karşısınızda başı dimdik duran bir asker olarak tüm hususlara samimiyetle cevap verdim. Bildiğim tüm konularda bundan sonrada soracağınızı sorulara aynı samimiyet içerisinde cevap vereceğim. Ondan en ufak bir endişe duymamanızı istirham ediyorum. Ancak bugüne kadar yaşatılanlar hakikaten ne kadar dayanma gücü ve direnci göstermeye çalışsam da ki bu konu size avukatım tarafından defalarca ifade edildiğini biliyorum. Ancak bu kadar insanın üzerine gelinemeyeceğini herhalde sizlerde takdir edersiniz diye düşünüyorum. Bunca ağır geçirdiğim ameliyatlar, bunca geçirdiğim

63

Page 64: Tacikistihbarat.com/dosyalar/ergenekon-tutanaklar... · Web viewGözaltına alınma kararından 1 gün sonra, kim tarafından gönderildiği belli olmayan ve IP numarasından kimliği

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 03.06.2010 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:69 Sayfa:64

rahatsızlıklar, başlangıçta beni Rusya’ya kaçtı gibi gösteren yurtdışına kaçtı gibi gösteren ancak gerçekle yakından ve uzaktan ilgisi olmayan. Daha sonra da geçirdiğim rahatsızlık nedeni ile ve de örgütlerin temel hedefi olan bir kişi olarak, öncelikli hedefi olan bir kişi olarak, yurtdışına normal şartlardan giremeyeceğim ve girsem bile yurt içine girsem bile askeri hastanede bile, kendi kimliğimle tedavi altına alınamayacağım eğer sivil bir hastanede de gerçek kimliğimle bu işlemi yaptıramayacağım düşüncesiyle daha evvel görev yaptığım istihbarat başkanlığından tanımış olduğum çevrem itibariyle, temin ettirdiğim ve aileme teslim ettirdiğim ve onlar tarafından alındığı aldığım onlardan aldığım kimlik ile hastaneye müracaat ettim. Orada ameliyat olsam muhtemelen bugün karşınızda salonda yerinize almış olurdum. Çünkü o süreçte bana iki günlük müsaadeyi vermeyenler bugün bu yaşadığım acıların temelini oluşturan kişilerdir. Çünkü ben bu rahatsızlıkları hastanede maalesef hastanede edindim ve bugüne kadarda gerçekten 30’un üzerinde operasyon geçirdim bütün bu acılarla bütün bunlara rağmen hasta yatağımda savunmamı hazırlayarak her şeye direnmek için çaba gösterdim. Çünkü biliyordum ki Atatürk direndi. Çünkü Cumhuriyet direndi. Çünkü Cumhuriyeti ülkeyi aydınlığı götürmek isteyen herkes direndi ve bundan ötürü suçlandılar bende bunlardan bir tanesiyim. Bütün bu çektiğim sıkıntılara karşı sadece vakur bir asker olarak yine doğduğum gibi asker olarak öleceğim için ve kanun ve nizamlara da komutan emirlerine de sonuna kadar Atatürk ilke ve devrimlerine sonuna kadar, Cumhuriyet’in temel niteliklerine sonuna kadar, sahip çıkacağımı buradan bir kez daha ifade ederek. Benim bu çekmiş olduğum sıkıntılara bir son vermenizi ve hakkımda iddia edilen hiçbir suçla ilgili kastımın niyetimin ve unsurların oluşmadığını da dikkate alarak takdir edeceğiniz bir tedbirle tahliyemin verilmesini arz ediyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim savunmanızı bitirdiniz mi, bitirdiniz mi bitti mi başka ilave edeceğiniz bir şey var mı?”

Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Sayın Başkan, sorularım var sorularımla savunmayı bitirmek istiyoruz. Benim sorularım var Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim sorularınıza geleceğiz daha. Avukat bey sorularınıza geleceğiz daha.”

Sanık Levent Ersöz müdafii Av. Ali Rıza Dizdar:”Efendim bugün kısa iki soruyla bitirmek istiyoruz savunmayı, mümkünse. Yahut da Sayın Savcılığın sorusu varsa iki kısa soruyla savunmayı bitirmek ( bir iki kelime anlaşılamadı)”

Mahkeme Başkanı:" Efendim sorular var çok sorular var maalesef çok sorular varda, bugün bitecek tarzda bir soru yok avukat bey.”

Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Tamam efendim bugün savunmamızı bitirdik, özgür irademizle tahliye olduğumuz takdirde her türlü soruya cevap vereceğiz.”

Saatin 17:40 olması karşısında sanığın sorgu ve savunmasının tespit işlemini bugünkü oturuma mahsus olmak üzere son verildi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Oturuma 04 Haziran 2010 günü saat 09:00’da kaldığı yerden devam edilmek üzere ara

verilmesine oy birliği ile karar verildi. 03.06.2010

BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KÂTİP 128002

64