48
www.zamaniskandinavya.dk 8 - 14 OCAK 2014 • YIL : 6 • SAYI : 244 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO UYKU SÜRESİ ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR ELEKTRONİĞİN DE YAŞI VAR İHLAS VE UHUVVET RİSALELERİ 44 2013'te müzik dünyasında neler oldu Avrupa'da Arsenal ve Milan sürprizi Günah keçisi 4 KAMİL SUBAŞI KÜLTÜR SPOR 38 Hukukçular: Amaç, Ergenekon ve Balyoz'a tahliye ise af çıkarılsın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın ‘Orduya kumpas kuruldu’ iddiasından sonra gündeme gelen Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama için somut adımlar atılıyor. Önceki gün Başbakan Erdoğan’la görüşen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, çalışmalara başladıklarını vurguladı. Söz konusu gelişmeleri hukukçular da yakından takip ediyor. 16. SAYFADA Emekli Yargıtay Cumhuriyet savcısı Ahmet Gündel Avukat Cüneyt Toraman Eski Savcı Necati Özdemir Gazetenizle birlikte EKREM DUMANLI Çıt çıt Tweetler! ALİ ÜNAL Camia ve "paralel devlet" ETYEN MAHÇUPYAN Doğal yatkınlığımız olarak 'fişleme' A. TURAN ALKAN Allahümm'ansur hükûmetenâ! 16 // Koru: Mektubu ben getirdim, taraflar düşmanca tutum içinde değil HELLE THORNİNG – SCHMİDT: Birbirimize karşı daha saygılı olmalıyız Danimarka Başbakanı Helle Thorning- Schmidt, geleneksel yeni yıl konuşmasında, toplumda giderek artan ’şiddet diline’ dikkat çekerek, vatandaşların birbirine karşı daha saygılı olması gerektiğini söyledi. Başbakan Helle Thorning, ’Son yıllarda kullanılan dilin keskinleştiğini düşünüyorum. 3. SAYFADA AB, İsveç’i zorunlu sınır dışılar konusunda uyardı AB bünyesinde faaliyet gösteren Avrupa sınır kontrolleri ajansı Frontex, İsveç’i zorunlu sınır dışıları yeterince kontrol etmediği gerekçesiyle eleştirdi. 10. SAYFADA 41. SAYFADA 39. SAYFADA 18. SAYFADA 39. SAYFADA

Zaman244 eg

  • Upload
    zamandk

  • View
    284

  • Download
    15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zaman244 eg

www.zamaniskandi navya.dk8 - 14 OCAK 2014 • YIL : 6 • SAYI : 244 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

UYKU SÜRESİ ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR

ELEKTRONİĞİN DE YAŞI VAR

İHLAS VE UHUVVET RİSALELERİ

442013'te müzik dünyasında neler oldu

Avrupa'da Arsenal ve Milan sürprizi

Günah keçisi

4KAMİL SUBAŞI KÜLTÜR SPOR

3838

Hukukçular: Amaç, Ergenekon ve Balyoz'a tahliye ise af çıkarılsınBaşbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın ‘Orduya kumpas kuruldu’ iddiasından sonra gündeme gelen Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama için somut adımlar atılıyor. Önceki gün Başbakan Erdoğan’la görüşen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, çalışmalara başladıklarını vurguladı. Söz konusu gelişmeleri hukukçular da yakından takip ediyor. 16. SAYFADA

Emekli Yargıtay Cumhuriyet savcısı Ahmet Gündel Avukat Cüneyt Toraman Eski Savcı Necati Özdemir

Gazetenizle birlikte

EKREM DUMANLI

Çıt çıt Tweetler!

ALİ ÜNAL

Camia ve "paralel devlet"

ETYEN MAHÇUPYAN

Doğal yatkınlığımız olarak 'fi şleme'

A. TURAN ALKAN

Allahümm'ansur hükûmetenâ!

16 // Koru: Mektubu ben getirdim, taraflar düşmanca tutum içinde değil

HELLE THORNİNG – SCHMİDT:

Birbirimize karşı daha saygılı olmalıyız

Danimarka Başbakanı Helle Thorning- Schmidt, geleneksel yeni yıl konuşmasında, toplumda giderek artan ’şiddet diline’ dikkat çekerek, vatandaşların birbirine karşı daha saygılı olması gerektiğini

söyledi. Başbakan Helle Thorning, ’Son yıllarda kullanılan dilin keskinleştiğini düşünüyorum. 3. SAYFADA

AB, İsveç’i zorunlu sınır dışılar konusunda uyardıAB bünyesinde faaliyet gösteren Avrupa sınır kontrolleri ajansı Frontex, İsveç’i zorunlu sınır dışıları yeterince kontrol etmediği gerekçesiyle eleştirdi. 10. SAYFADA

41. SAYFADA 39. SAYFADA 18. SAYFADA 39. SAYFADA

Page 2: Zaman244 eg

2 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYAYeni yıl yeni kurallarla geldiZAMAN KOPENHAG

1Yeni bir yıla girerken günlük ha-yatımızı etkileyecek önemli deği-

şikliklerle beraber girdik. Yeni kural ve değişiklikler hem Danimarka hem de Avrupa Birliği cephesinden hayatımıza girdi. İşte yeni yılla beraber gelen yeni kurallar.

Devlet Eğitim Desteği: Arttırılmış gelir imkanları

Yükseköğretime devam eden SU bursuna sahip öğrenciler, bundan sonra daha fazla gelir elde edecekler. 2013 yılının en düşük geliri, 1500 krondan ayda 10 bin 543 krona çıkarıldı. 2015 Ocak ayının ilk gününden itibaren, bu tutar 1000 kron daha arttırılacak. Bundan böyle, SU katkı payları da tıpkı işsizlik tazminatı, sosyal yardım ücreti ve vergiye tabi diğer ödenekler gibi ilgili kurallara göre düzenlenecek.

Sosyal Yardım Reformu: Daha az yardım ve zorlaştırılmış şartlar

Sosyal Yardım Reformu Birlik Listesi hariç, parlamentodaki tüm partilerin destek verdiği paket kabul edildi. En çok konuşulan maddeler arasında, 30 yaşının altındaki kişilerin sosyal yardım paralarının kesilmesi ve eğitim alabi-lecek kişilerin teşvik edilmesi konuları yer alıyor.

Ayrıca, evli olmayan fakat birlikte yaşayan çiftlerin, birbirine karşı olan yükümlülükleri arttırıldı. Kişinin ayda 23 bin krondan fazla geliri varsa, sosyal yardım alma hakkı bulunmuyor artık. Sabit geliri olan ebeveynlerde ise bu limit 31 bin kronu buluyor.

Şirket Kanunu: Girişimcilere iyi haber

Ticarete atılmak isteyen ancak yeterli sermayesi olmayanlara yeni yıl

müjdeli haberle geldi. Bir şirket kurmak için şart koşulan 80 bin kronluk sermaye gücü, artık 50 bin krona düşürüldü. Bununla birlikte yalnızca bir kronluk bir sermaye ile şirket kurmak bile mümkün olacak.

Aynı durum, ortaklık şirketleri (ApS) için de geçerli. Girişimci şirket-ler, bir şirket reformu olan SMBA’dan (sınırlı sorumluluğu bulunan şirketler) yararlanacak. Bununla birlikte, mevcut SMBA kanun değişikliğinden etkilen-meyecek.

Kamu kanunu: Bakanların özel

dosyalarına sınırlı erişimYeni Kamu Kanunu yürürlüğe gi-

recek. Bu değişiklik ile birlikte, kamuya, belediyeye, bölgelere ve şirketlere ait belgelere daha kolay erişim sağlanacak. 10 günlük cevap hakkı süresi 7 güne inmiş olacak. Böylece, kamu kuruluşları basın ve diğer ilgililerin taleplerine daha kısa sürede yanıt vermiş olacak. Bu durumda, Bakanları daha yakından inceleme imkanı da doğmuş olacak. Ancak, kanunda yer alan üç paragraf sebebiyle politikacılar, istedikleri tak-dirde, yaptıkları işleri gizli tutabilecekler.

Sosyal Bakım: Koruyucu ailelerin kalitesi arttırılacak

Sosyal İşler Kurulu, onaylama ve bakım süreçlerini de organize edecek. Örneğin, koruyucu ailelere, barınaklara, çocuk ve gençler için kurulmuş olan gündüz bakım evlerine denetimler artırılacak. Aynı zamanda, yetişkinler için olan kriz merkezleri de denetimlere dahil edilecek. Hjörring, Silkeborg, Faaborg-Midtfyn, Holbaek ve Frede-riksberg’de olmak üzere beş ayrı yerde sosyal işler ofisi bulunacak. Denetimler, bu bölgelerden gerçekleşecek.

İsveç’in ilk kadın başpiskoposundan yabancı karşıtı partiye ayarİsveç Kilisesi başpiskoposluğuna seçilen ilk kadın olan Antje Jackelen, agresif bir İslam karşıtlığı güden İsveç Demokratları Partisi’nin bazı görüşlerinin Hıristiyanlıkla ile uyuşmadığını söyledi.İBRAHIM KAYA STOCKHOLM

1İsveç Protestan Kilisesi’nin (Svenska Kyrkan) başpiskoposluğuna seçilen

ilk kadın olan Başpiskopos Antje Jackelen, İslam düşmanlığı yapan yabancı karşıtı par-tiye ayar verdi. 849 yıl sonra İsveç Kilisesi’nin başına geçmeyi başaran ilk kadın olan baş-piskopos Jackelen, yabancı karşıtı parti İsveç Demokratları Partisi’nin (Sveriges Demok-raterna-SD) oylarının artmasından duyduğu endişeyi dile getirirken, “bu partinin özellikle İslam’a olan düşmanlığını problemli bulu-yorum. Ayrıca bu partinin bazı görüşlerinin Hıristiyan bakış açısına uygun olmadığını düşünüyorum” şeklinde konuştu. İsveç Rad-yosu’na mülakat veren başpiskopos Jacke-len, “başpiskoposluk seçimleri öncesi birçok tartışmanın içine ben de çekildim ve bu esnada SD’lilerden aldığım e-mail ve tivitleri

incelediğimde bu partinin agresif bir İslam karşıtı güdüyle hareket ettiğini gördüm.” dedi. “İsveç’te bir insanın dışarıya çıkıp ben İslam’dan nefret ediyorum ve bununla gurur duyuyorum demesinin normal olmadığını düşünüyorum.” şeklinde sözlerine devam eden bbaspiskopos Jackelen, “SD’nin bazı politik görüşlerinin Hıristiyanlık inancı ile uyuşmadığının altını çizdi.

Sosyal paylaşım sitesi Twitter'i çok etkin olarak kullandığından dolayı İsveç medyasının ‘Twitter Başpiskoposu’ laka-bını taktığı çiçeği burnunda Başpiskopos Jackelén önümüzdeki Haziran ayında resmen görevine başlayacak. Almanya’nın Herdecke kasabasında 1955 yılında doğan Antje Jackelén, 1977 yılında İsveç'e gelerek Uppsala’da teoloji bölümünde okudu. Daha sonra İsveç Kilisesi’nden bir rahiple evlenen Jackelén’in 2 çocuğu bulunuyor.

Page 3: Zaman244 eg

3 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYA

H E L L E T H O R N İ N G – S C H M İ D T:

Birbirimize karşı daha saygılı olmalıyız

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka Başbakanı Helle Thorning- Schmidt, geleneksel yeni yıl konuş-

masında, toplumda giderek artan ’şiddet diline’ dikkat çekerek, vatandaşların birbirine karşı daha saygılı olması gerektiğini söyledi. Başbakan Helle Thorning, ’Son yıllarda kul-lanılan dilin keskinleştiğini düşünüyorum. Vatandaşların, hem medyada hem de inter-nette kullandığı dil son derece ağırlaştı. Bunu birlikte değiştirmemiz gerekiyor. Birbirimize karşı daha saygılı olmamız gerekiyor” dedi. Başbakan, özellikle kamu çalışanlarının ve yaşlıların bu dille muhatap olmak zorunda kaldığını söyledi.

Başbakan, hem özel sektör hem de kamu

sektöründeki işverenlerin, yeni pozisyonlar açıldığında bu kesime daha geniş imkanlar tanınmasını istedi. Başbakan Helle Thorning, ’60 yaşındaki bir kişinin çalışmak için fazla yaşlı olduğunu duymak beni son derece rahatsız ediyor. Hatta bu tanımlamanın 50 yaşındaki biri için bile kullanıldığını gördüm’ dedi. Başbakan Helle Thorning-Schmidt, yaşlıların daha iyi bakılması adına, yaşlı ba-kım bütçesine bir milyar kron bütçe ayırmıştı. Söz konusu bir milyar kron, bütçe anlaşması esnasında kararlaştırılmıştı. Pazarlıklar esnasında Birlik Listesi, yaşlılara haftada iki kez banyo hakkı verilmesini istemelerin-den dolayı pazarlık masasından 11 saatte ayrılmıştı. Başbakan yeni yıl konuşmasında konuyla ilgili olarak, ’Söz konusu bütçe, örneğin belediyelerin temizlik işlerinde

kullanılacak. Temizlik işlerinden bir tanesi de, isteyen yaşlılara haftada bir ekstra banyo yaptırılması. Bütçenin başka bir kullanım alanı ise, yaşlı bakım evinde kalan yaşlıların yürüyüşe çıkarılması olacak’ açıklamasını yaptı.

"Elimizden gerekin yapmalıyız"Helle Thorning- Schmidt, konuşmasında

kriz dönemini bittiğini ifade eden cümleler kurup şunları söyledi; ’Bu konuda gelişmeler gösterilmeye başlandı. Ancak bu işimizin bittiği ve artık arkamıza yaslanıp dinlenebi-leceğimiz anlamına gelmiyor. Yaşadığımız kriz bize her gün elimizden geleni yapmamız gerektiğini öğretti’. Helle Thorning-Schmidt, önümüzdeki yıllarda daha fazla reformun ve gelişme inisiyatifinin getirileceğine dair

işaret verdi. Başbakan, ’Bazılarının şöyle düşündüğünü biliyorum; Aynı anda bu kadar çok değişiklik yapılması şart mı? Her kuruşun hesabını yapmak zorunda mıyız? Bu sorulara vereceğim cevap evettir’ dedi.

Başbakan yaptığı konuşmada ayrıca, sıfır büyümenin Danimarka’nın ekonomik sorunlarına katkıda bulunacağına inanma-dığını söyledi. Helle Thorning-Schmidt, ’Danimarka’nın refahı için birkaç yılımızı gelişme çalışmalarında harcamamızın faydalı olacağını düşünüyorum’ dedi. Başbakan, özel sektörün de en az kamu sektörü kadar önemli olduğunun altını çizerek, ’Danimarka’nın metal işçisine ihtiyacı olduğu kadar sosyal danışmana da ihtiyacı var. Aynı zamanda mühendis ve hemşireye de ihtiyacımız var’ diye konuştu..

İsveç’te hükümet internet üzerinden alkol satışına kısıtlama getirmek istiyor Bakan Larsson gerekirse yasal düzenleme yaparak satışa engel olacaklarını söyledi.ZAMAN STOCKHOLM

1İsveç Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı Maria Larsson, alkol satışı yasasına karşı geldi-

ğini öne sürerek bir market zincirinin ülkede internet üzerinden şarap satışı yapmasına karşı çıktı. Geçtiğimiz Haziran ayında City Gross adlı bir market zinciri, internet üzerinden si-pariş alarak bir Danimarka şirketine ait şarap-ların evlere servis işine başladı. İsveç’te alkol satışı konusunda tekel konumunda olan devlet şirketi Systembolaget ise şirket hakkında ya-sadışı alkol satışı yaptığı suçlamasıyla savcılığa

suç duyurusunda bulundu Savcı ise internet üzerinden bir şirketin alkol satışı yapmasını engelleyen açık bir yasal düzenleme olmadığı gerekçesiyle soruşturmayı kapattı.

Son gelişmeler üzerine konu hakkında bir değerlendirme yapan Bakan Larsson söz konusu süpermarketin internet üzerinden şarap satışına karşı olduğunu, gerekirse yasal düzenleme ile bu satışın durdurulacağını söyledi. Sytembolaget dışında bir yerde alkol satışının engellenmesi için yönetmelik deği-şikliğine gidileceğini ve bu konuda çalışmalara başlandığını açıklayan Bakan Larsson, yasal

düzenleme için bir heyet oluşturulması tali-matını da verdi.

Şirket yöneticisi Ole Nielsen ise yaptığı açıklamada, şarapları süpermarketlerde satışa sunmadıklarını, bu şekilde Systembolaget’i tekel yapan alkol satışı yasasına karşı gelme-diklerini savundu. Nielsen, Danimarkalı bir şirket olarak sadece müşterilerinin internet üzerinden yaptıkları siparişlere servis yap-tıklarını söyledi. Nielsen, İsveç hükümetinin internet üzerinden alkol satışlarını engellemesi halinde, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mah-kemesine taşıyacaklarını da sözlerine ekledi.

Page 4: Zaman244 eg

Kamil Subaşı

4 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYA

Günah keçisi...Son zamanlarda Türkiye’de sıcak gün-

demler dozajını artırarak devam etmekte ve bu sıcak gündemler bulunduğumuz ülkelerde Türkiye gündemi ile yakından ilgilenenler arasında da yakından takip edilmekte, bilgi kirliliğinden dolayı yanlış anlaşılmalara neden olabilmekte. Bu süreçte yapılabilecek en güzel şeylerden birisi sanırım, şahsi önyargılarımızdan, dünyevi düşüncelerimizden sıyrılıp mese-leleri soğukkanlılıkla yaklaşarak ve mantık süzgecinden geçirerek değerlendirmek olsa gerek. Zira gerek medyada, gerek sosyal medaya dediğimiz Twitter, Facebook gibi mecralarda ve ayaklı medya diyebilece-ğimiz fısıltı medyasında çok fazla bilgi kirliliğine neden olan haberler dolaşıyor.

Ben bunları kendimce şöyle kategorize ediyorum: Bir kısmı tamamen meselelerden habersiz bilgi kirliliğinden etkilenerek me-seleye müdahil olmaya çalışıyor, bir kısmı ise bilinçli bir şekilde ön yargılarından veya düşmalığından kurtulamayarak, hazır fırsat ellerine geçmişken ‘vurun abalıya’ mantığı ile meselenin üzerine gidiyor, hakarete, iftiraya varan söylemler geliştirerek, safi zihinleri bulandırıyorlar.

Son süreçte gazetemiz Zaman da, her mesele ile bir şekilde bağlantıdırılarak faturaların kesileceği günah keçisi olarak lanse edilmeye çalışılmakta. Hapşursan senden bilinecek misali!.. Unutulmamalı ki, bugünün yarını da var. Ve bizler, o günlere ulaştığımızda birbirimizin yüzüne tekrar bakcağız. O günler geldiğinde pişman olmama, yüzlerimizi aşağıya çevirmeme adına, bugünden söylemlerimize, yazdık-larımıza dikkat etmeli, yangına körükle gitmemeliyiz. Az konuşup, ya da az yazarak gereksiz ithamlardan sakınmalıyız. Zaman herşeyin ilacıdır, zamanla meseleler çok daha iyi anlaşılacaktır, bugün yangında kül bırakmayanlar yarın pişman olabilirler.

Ben meseleyi çok fazla yayarak uzat-mak istemiyorum. Aklıma gelen iki örneğe burada değinerek yazıyı bitirmek istiyorum. Yorum yapmıyorum, ne de olsa herkes kendine göre bir algı geliştirecektir, ama neticede verilen örnekler Kur’an ve Sünnet endeksli örneklerdir, gerisi size kalmış...

***Son meselelerde özellikle Fethullah

Gülen Hocaefendi’nin, herkül.org sitesinde ’yolsuzluk’ başlığıyla yayınlanan sohbe-tindeki ifadelerin beddua olarak yansı-tılması mülâane ve mübâhele konularını gündeme getirdi. Zaman yazarı Abdullah Aymaz, Amerika’da karşılaştığı Hizmet’e atılan bir iftira ve karşı tarafın bir türlü iftiralarından vageçmemesi neticesinde Mübâhele daveti ile sonuçlanan mesele ile alakalı 28 Mart 2005’te kaleme aldığı ‘Mülâane ve Mübâhele’ yazısında Kur’an-ı Kerim’in beyan ettiği bu konuları ayrıntılı olarak anlatmıştı. Yazı geçtiğimiz günlerde Zaman’da tekrar haberleştirilmişti. İsteyen oradan okuyabilir.

Mübâhele: “Hangi taraf yalancı ise Allah’ın ona lânet etmesini bütün kalbiyle istemek” demektir. Kur’an-ı Kerim’de Âl-i İmran Suresi 61. âyete ‘mübâhele’ âyeti de-nir. Ayeti okuduğumuzda nedeni kolayca anlaşılacaktır zira âyette şöyle deniyor:

“Haydi gelin oğullarımızı ve oğulla-rınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Allah’a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim.” (Âl-i

İmran Suresi 61, Suat Yıldırım meali)Hicrî 9. yılda Necran Hıristiyanlarını

temsil eden 70 kişilik heyet, başlarında dinî ve dünyevî liderleri de olarak Medine’ye gelip Peygamber Efendimiz (sas) ile Hz. İsa Aleyhisselam hakkında tartışmışlardı. Neticede Efendimiz (sas), Âl-i İmran, 61. âyete dayanarak, delilden anlamayan bu insanlara, mübâheleyi teklif etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber’den (sas) düşün-mek için mühlet istediler. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Hz. Peygamber’in (sas) yanına geldiklerinde baktılar ki, Resulullah (sas) Hz. Hüseyin’i kucağına almış, Hz. Hasan’ın elinden tutmuş, Hz. Fâtima ile Hz. Ali’yi arkasına almış; Ben dua edince siz de ’Amîn’ dersiniz diyor. Heyet başkanı mübâheleyi kabul etmeyip çizye vererek İslâm hâkimiyeti altında yaşamayı benim-sediklerini bildirdi. Hz. Peygamber (sas) de onlara bir emânnâme yazdı.

***İkinci mesele ise Uşak’ta doğup-büyü-

düğüm için Uşak’a her gittiğimde müzesini gördüğüm Kârun ile alakalı. Konumuzla alakası var mı; ben bilmem, orası size kalmış... Ölçü veya Yoldaki Işıklar’dan (Fethullah Gülen): Kârun, Hz. Musa’nın ümmetinden olduğu halde, neden kafirler gibi helâk edildi?

Kârun’un Hz. Musa’nın kavminden olduğunu Kur’an anlatır. Ne var ki o, ayetin ifadesiyle, kendisine verilen hazinelerin anahtarlarını güçlü, kuvvetli bir topluluğun ancak taşıyabileceği o geniş imkanlarını çalım ve böbürlenme vesilesi yapmış ve ardından da helak olmuştu. Dahası, kendi-

sine yapılan ısrarlı telkinlere ve ”şımarma, Allah şımarıkları sevmez” tenbihlerine kulak asmamış; ve, ”Bu servet, bana kendi bilgim sayesinde verilmiştir”diyerek Allah’a karşı nankörlük etmiştir. (Kasas/77,78)

Şimdi bu bilgiler ışığında, soruya cevap olabilecek bir-kaç hususu ard arda sırala-maya çalışalım;

Kârun öncelikle kafir değildi. Ancak iş-lediği öyle büyük günahlar vardı ki, bunlar-dan biri bile insanı küfre götürmeye yeterdi. Üstad’ın yaklaşımıyla, ”her bir günah için-den küfre giden bir yol vardır.”İşte bu tür günahlar, Kârun’da bir değil, belki daha çok idi ki, cimrilik, kibir, zekat vermeme bun-lardan sadece bir kaçıydı. ”Derken Kârun, ihtişam ve debdebe ile kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, ’Keşke Kârun’a verilenin benzeri bize de verilseydi; doğrusu o çok şanslı dediler’”(Kasas/79) ayetinin ifadelerine göre Kârun, hayatı itibariyle büyük bir kibir, çalım, gösteriş ve debdebe içindeydi. Halbuki Allah Rasûlü, kalbinde zerre kadar kibir bulunan insanın cennete giremeyeceğini bildirir. Yani kibir, insanın Müslüman olmasını engelleyen bir faktör olduğu gibi, önceden iman etmiş olanlar için de bir inhiraf vesilesidir.

Kârun’un kendisine yapılan onca ısrarlı tembih ve ikazlara rağmen, halinden, tavrından, düşüncesinden hiç mi hiç taviz vermemesi, onun sui akibetini netice veren bir başka âmildir.

Magrem-magnem, yani ganimet-me-şakkat münasebeti içinde, Kârun Hz. Musa gibi ”ulu’l-azm”bir peygambere ümmet olma, hatta onunla aynı zaman dilimini paylaşma şerefine nail olmuş bir insandı.

Yani manevi açıdan ona bağlı ve muntesib olmanın yanında, cibilli karabet itibariyle de Hz. Musa’ya yakın biriydi. Bir bakıma o, peygamberlik sarayının içinde bulunu-yordu.. bulunuyordu ama, bu yakınlığı de-ğerlendirememişti. Allah da (cc), Kur’an’da ifade buyurduğu gibi onun cezasını hem dünyada verdi hem de ahirette katmerli olarak verecek.

Kur’an, bahsini ettiğimiz hakikati, Hz. Peygamber’e (sav) zevce olma payesine ermiş annelerimize hatırlatır ve der ki, ”Ey Peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır”(Ahzab/30). Yine Mekke gibi kudsî bir mekandan insanları alıkoymaya, ibadet etmelerini engellemeye çalışanlara ”Kim orada böyle bir zulüm ile haktan sapmak isterse, ona o acı azabı tattırırız”(Hac/25) buyurarak, bu kabil mütecavizlerin acı akibetlerini haber verir.

İşte Kârun da, Hz. Musa gibi bir peygambere yakınlığın hakkını vereme-diğinden, böyle kötü bir akıbete maruz kalmıştır.. Kârun’un Hz. Musa ve dini karşısındaki genel tutumu eğer cezalan-dırılmasaydı, başkalarına kötü örnek olma ihtimali vardı. Yani ondan cesaret alan başkaları da, tıpkı Kârun gibi Hz. Musa’nın başına bela olabilirlerdi. Kârun’un akıbeti o karakterdeki insanların akıllarını başlarına getirdi ve onun gibi olma temennisinden vazgeçtiler. Nitekim Kur’an bunu çok açık bir şekilde anlatır: ”Daha dün onun yerinde olmak isteyenler: Demek ki Allah, rızkı, kullarından dilediğine bol bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki, inkarcılar iflah olmazmış! demeye başladılar”. (Kasas/82)

Kârun’un, büyük bir servet sahibi olmasını ve onun toplumda böyle bir servetle sebebiyet verdiği şeyleri basite irca etmemek gerekir. Bugün bazı modern iktisatçılar ”Yeryüzünde kapitalizmin fikir babası ve ilk kapitalist, Kârun’dur”derler. Zira Kârun, stok etmiş olduğu bu ”kenz”ile, böyle bir gelişimin en azından hazırlayıcısı olmuş, iktisadî açıdan toplumdaki sınıflar arası köprüleri yıkıvermişti. İhtimal ”Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!”(Tevbe/34) aye-tinde ifade edilen, maldaki Allah hakkının verilmeyişi, bilhassa günümüzde kapitalist toplumlarda olduğu gibi, daha belirgin hale geldi. Bu ise bir toplumdaki hem iktisadî, hem de sosyal dengelerin alt-üst olması demekti. İşte Kârun, yaptığı bu ”kenz”ile böyle bir oluşuma öncülük ettiği için yerin dibine batırılma gibi ancak kafirlere verile-cek bir ceza ile cezalandırılmıştı...

Tarihi tekerrürler açısından meseleye bakacak olursak; bu iş Kârun’la başlamamış ve Kârun’la da bitmemiştir. Mühim olan insanın kulluk şuuru ile yaşayabilmesidir. Zenginlik, makam, şöhret, ilim vb. şeyler Muhammedî yoldan çıkan insanların -Kâbe’de dahi olsa- gayyâlara gitmesine vesiledir. Akıbet çok önemlidir.. evet hüsn-ü hâtime, ahirete inanan insan için vazgeçilmez bir esastır. Öyleyse ”Bizde var olan her şey, O’ndandır” deyip, tevhid uf-kunu yakalamalı, sonra o ufkun gereklerini taviz vermeden yerine getirerek, sürekli hüsn-ü hâtimeye -inşaallah- ulaşma çabası içinde bulunmalıyız.

[email protected]

Page 5: Zaman244 eg
Page 6: Zaman244 eg

6 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYAHükümetten sığınmacılara rekor sayıda oturum izni

Göçmenler Dairesi’nin verilerine göre, 2013 yılında toplam 11 bin 570 mültecinin oturum iznine başvurduğu, bunlardan yüzde 46’sına yani 5 bin 330’una oturum izni verildiği kayde-dildi.

Bu oranın Norveç tarihinde bir ilk olduğu belirtilirken, sığınmacıların çoğunluğunun Eritre, Somali ve Suriye’den olduğu aktarıldı. Başvurularını değerlendiren yetkililerin, daha çok kimlerin oturuma ihtiyacı varsa onlara öncelik tanıdıklarını kaydetti. Ülke tarihinde daha önce 1999’da Balkan Savaşı sonunda 12 bin 750’nin üzerinde sığınmacının Norveç’e oturum vizesine başvurduğu, bu orandan sadece 8 bin Kosavalı Arnavutluya geçici oturum verildiği bildirildi.

Merdiven kazaları, yaşlıların kabusu olduÜlkede her yıl merdiven kazalarında birçok yaşlının

hayatını kaybettiği, binlerce yaşlının ise yaralandığı belirtildi. Konuyla ilgili yapılan bir araştırma sonucunda, yılda 50 yaşlının merdiven kazalarında hayatını kaybettiği kaydedildi. 30 bin Norveçlinin ise merdiven kazalarında yaralandığı, bunun toplumsal maliyetininse 2,6 milyar Norveç Kronu olduğu aktarıldı. Problemin çözümü adına kolları sıvayan bazı üniversiteli öğrenciler, ‘merdiven yardımcısı’ adını verdiği yeni bir prodüksiyon icad etti. Norveçli öğrenciler, merdiven yardımcısının, merdiven kullanan yaşlılara yardımcı olcağına, böylelikle, merdiven kazalarındaki ölüm sayısının düşeceğine inanıyorlar. Ayrıca öğrencilerin icad ettiği merdiven yardımcısı isimli prodüksiyon, her yıl düzenlenen Venture Kupası isimli yarışmada, yılın en iyisi seçilmiş.

Bakanın aile mezarlığına saldırıİktidarının küçük ortağı İlerleme Partisi Başkanı (FRP) ve

Ekonomi Bakanı Siv Jensin’in anneannesi Norveç’in tanınmış siyasilerinden Betzy Kjelsberg’in mezarı tahrip edilip, mezar taşının yıkıldığı kaydedildi. Bakan Jens, olayın oldukça üzücü ve vandalist bir hareket olduğunu söyledi. Polisin konuyla ilgili araştırma başlattığı kaydedilirken, Bakanın ailesinin, Oslo polisine mezarı incelemeye ilişkin izin verdiğini söyledi. Ayrıca aynı mezarlıkta 4 farklı mezarın da mezar taşlarının yıkıldığı söylendi. Jensin’in daha önce parti söylemlerinde anneannesini sıkça nazara verdiği belirtildi. İlerleme Partisi Başkanı (FRP) ve Ekonomi Bakanı Siv Jensin, ülke göçmenlerine yönelik karşıt söylemleriyle gündeme gelen bir isim. Ayrıca 77 kişiyi acımasızca katleden aşırı sağcı Breivik’in daha sonra partiye üye olduğu ortaya çıkmış, bundan dolayı parti gerek katliam ge-rekse genel seçim sonrası ülke içi ve dışında en çok konuşulan parti olmuştu.

2014’ün ilk bebeği Norveç’tenYılın ilk çocuğu başkent Oslo’da dünyaya geldi. Saatler

bu gece yarısı 00.08’i gösterdiğinde yılın ilk çocuğu başkente faaliyet gösteren Ullevål Hastanesi’nde dünyaya gözlerini açtı. Norveç Haber Ajansı’nın (NTB) haberi doğruladığı kaydedildi. Ayrıca başkentte binlerce kişi 2014 yılına havai fişek gösterisiyle girdi. Her yıl Oslo Belediyesi’nin, Oslo Belediye Sarayı önünde geleneksel olarak düzenlediği yeni yıl havai fişek gösterisini 35 bin kişi izledi. Gösteri anında herhangi yaralanma olayının yaşanmadığı aktarıldı. Ancak güvenlik yetkilileri gösteri sonrası birçok tatsız hadiseler yaşandığını açıkladı.

Yeni yılda ev fiyatları düşebilirYeni yılda ülkeyi bazı ekonomik problemlerin beklediği

kaydedildi. Norveç’in en büyük bankalarından Sparebank1’in yaptığı bir araştırmaya göre, 2014 yılında birçok kişi işini kay-betme riski yaşayacağı, ev fiyatlarının ucuzlayacağı belirtilidi. Ancak uzmanlar iş kaybetme oranının yüksek olmayacağı, ülkenin genel anlamda diğer Avrupa ülkeleri gibi herhangi bir derin ekonomik kriz yaşamayacağını açıkladı.

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

N O R V E Ç L İ H Ü K Ü M L Ü :

Odamı kimseyle paylaşmak istemiyorumNorveç’te birçok cezaevi yetkilileri ve hükümlüler tedirgin. Zira 2014'ten itibaren tek kişilik hükümlü odalar 2 hükümlü tarafından kullanılacak.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç hükümetinin aldığı yeni karara göre, 2014'ten itibaren 7'ye yakın cezae-

vinde kullanılan tek kişilik hükümlü odalarında 2 kişi kalacağı aktarıldı. Amaç, cezaevlerinin kapasitesini arttırmak. Ancak gerek Norveç Cezaevleri Kurumu, gerekse cezaevinde ça-lışan yetkililer, yeni uygulamanın son derece tehlikeli olduğunu belirtiyor.

Buna göre Norveçli cezaevi yetkilileri, tek kişilik bir hükümlü odasının 2 kişinin kullanımının hem hükümlüler, hem de cezaevi güvenliği adına tehdit oluşturacağını savunu-yor. Güvenlik yetkilileri ısrarla, 2 hükümlünün aynı odadan faydalanmasının Norveç cezaev-

lerindeki tehdidin, şiddetin ve saldıganlığın artmasına neden olacağını savunuyor.

Konuyla ilgili devlet televizyonuna konu-şan Norveçli bir hükümlü, tek başına kaldığı odayı herhangi bir hükümlüyle paylaşmak istemediğini belirtti. Ayrıca adını vermek iste-meyen hükümlü, odasını tanımadığı yabancı bir hükümlü ile paylaştığı taktirde, aralarında anlaşmazlıkların oluşacağı, zamanla havada yumrukların uçucağı açıklamalarında bulundu.

Cezevi yetkilierine göre tek kişilik hükümlü odaları 6 metrekare büyüklüğünde olup, bu alan 2 hükümlü için yetersiz. Ayrıca güvenlik birimleri, 2 hükümlünün kullancağı bu dar alanın, özellikle geceleri hükümlüler ve yetki-liler için büyük sorunlar oluşturacağının altını

Büyükelçi Mehmet Dönmez’in ilk mesajıZAMAN KOPENHAG

1Görev süresi dolan T. C. Danimarka Büyükelçisi Berki Dibek’in Türkiye’ye

dönmesinin akabinde Danimarka’ya atanarak göreve başlayan Büyükelçi Mehmet Dönmez, Elçiliğin internet sayfasında ilk mesajını yayın-ladı. İşte o mesaj:

Meslek hayatım boyunca iki dönem Al-manya’da görev yapmış bir diplomat olarak Danimarka’da bulunmaktan mutluluk duy-maktayım. Görevim süresince, Büyükelçilik olarak, Türkiye-Danimarka arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilere ivme kazan-dırmak, devletimizin ve vatandaşlarımızın çıkarlarını en üst seviyede takip etmek ve Türkiye’nin görünürlüğünü her alanda his-settirmek öncelikli hedefimdir. Danimarka’da yaşayan Türk toplumunun, özünden uzak-laşmadan, bulundukları ülkenin kurallarına uymalarını, yerel dili öğrenmelerini, siyasi ve sosyal haklarına sahip çıkmalarını, her fırsatta kültürümüzü tanıtmalarını, çocuklarına ana dillerini öğretmelerini ve üniversite eğitimi almaları için imkan sunmalarını önemsemek-teyim.

Yabancı bir ülkede yaşamanın çeşitli zor-luklarının bulunması doğaldır. Bu zorlukları birlikte hareket etmek suretiyle aşabileceği-mize inancım tamdır. Almanya, Hollanda

ve Fransa’dan sonra önemli sayıda vatanda-şımızın bulunduğu Danimarka’da da Türk toplumunun görünürlüğünü artırmayı arzu etmekteyiz. Bu nedenle, vatandaşlarımızın sivil toplum kuruluşları çatısı altında bir araya gelerek, birlik ve beraberlik içinde olmaları, taleplerini ilgili makamlara iletmeleri, belediye meclislerinde ve parlamentoda görev almaları, bürokratik kurumlarda yer edinmeleri ayrıca önem arzetmektedir.

Diğer taraftan, vatandaşlarımıza sunulan konsolosluk işlemlerinin kolaylaştırılması konusunda son dönemde önemli çalışmalar yapılmıştır. Teknolojik gelişmelerin de katkı-sıyla mesai arkadaşlarım, işlemlerinizi tarafsız, önyargısız ve yapıcı bir şekilde yerine getirme gayreti içindedirler. Sizlerin de personelimize aynı anlayış içinde davranmanızı beklemekte-yim. Ayrıca, hukuki sorunlarınızla ilgili olarak, Cuma günleri 09.00-13.00 saatleri arasında Konsolosluk Şubemizde hizmet vermekte olan Hukuk Danışmanımızdan ücretsiz görüş almanız mümkündür.

Bu çerçevede, gerek sorunlarınızı gerek önerilerinizi e-posta veya mektupla Büyükel-çiliğimize iletebilirsiniz.

Hepinizi sevgi ve selamlarımla kucaklar, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Mehmet DönmezBüyükelçi

Page 7: Zaman244 eg

7 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Kürtaja 22 hafta sınırı getirilecekYeni yasa tasarısına göre kürtajın 22 haftatdan sonra tamamen yasaklanacağı kaydedildi.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç’te sıkça gündeme gelen kürtaj tartışmaları niyayetinde

son buluyor. Buna göre, kürtajın 22 haftadan sonra tamamiyle yasaklana-cağı belirtildi. Halk Sağlık Merkezi'nin konuyla ilgili yatığı bir araştırmaya göre, 2011'den bu yana ülke genelinde 22 haftadan sonra herhangi bir kürtaj olayının gerçekleşmediği kaydedildi. Kanunun kesinlik kazanma nedeni ise, 2011 yılında Oslo'nun en büyük hastanelerinden bir tanesinin doğum merkezinde yaşanan bir trajik kürtaj olayı seklinde açıklanıyor

Ayrıca, iktidardaki muhafazakar Sağ Parti seçmenlerinin çoğunluğu, daha önce kürtaja ilişkin yeni kanun öner-gesine karşı çıkmıştı. Yakın zamanda meclisin onayına sunulması muhtemel yeni yasa tasarısına göre, aile doktorları hastalarını kürtaja ilişkin bilgi vermek zorunda kalmayacağı ifade ediliyordu. Konuyla ilgili yapılan bir araştırma sonucuna göre, sağ kanat seçmenlerinin yüzde 55'inin yasa teklifine karşı olduğu, yüzde 18'inin ise kararsız kaldığı aktarı-lıyordu. Ancak muhafazakar Sağ Parti, koalisyonun küçük oratağı İlerleme Partisi ve Hıristiyan Halk Partisi, kanun

önergesinin onayına sıcak baktıklarını duyuruyordu. Sol Parti'nin ise, yeni yasa onayına imza atmayacağını açıklıyordu. Sağlık Bakanı Bent Høie'nin ise, öner-geyi engellemiyecegi ifade ediyordu.

Sağ Parti (H) politikacılarından 3 çocuk annesi Åsta Årøen, daha önce konuyla ilgili gündeme gelen kürtaja yönelik tartışmalar hakkında sert konu-şurak; “Karnımdaki çocuğun rahatsız olduğu tespit edildi; ancak hastalığı tam olarak teşhis edilmedi. Bu çocuğun geleceği her ne olursa olsun bana göre her şey yolunda gidiyor.” diyordu. Öte yandan Årøen, doktorların tarafsız olması gerektiğini, doğum uzmanlarının annelere kürtaj tavsiyesiyle gelmemeleri önerisinde bulunuyor.

Diğer taraftan, daha önce, yine kür-taja ilişkin bir başka haberde 25 ila 34 yaş arası birçok kadının iş güvensizliğenden dolayı kürtaj yaptırdığı iddia ediliyordu. Bazı hastane yetkilileri, kadınların çocuk aldırmada ki bir diğer nedeni ise, mesleklerinin aile hayatına uymadığı şeklinde açıklıyordu. Ancak yetkililer, genç kızlarda çocuk aldırma oranını eskiye göre daha da azaldığı müjdesini veriyor ve bunun belli başlı sebeblerini ise; doğum öncesi ve sonrası kendilerine tanınan sosyal haklara bağlıyordu. Yetkililer, genç kızlarda çocuk aldırma oranını eskiye göre daha da azaldığını söylüyor. FOTO: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Page 8: Zaman244 eg

8 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYA

İSVE

Ç HA

BER

TURU En yaşlı İsveçli Ellen Vestling 110

yaşını sağlıklı girdiİsveç’in en yaşlı insanı Ellen Vestling 110

yaşına kaldığı huzur evinde sağlıklı bir şekilde girdi. 1904 yılında Falun yakınlarındaki Enviken köyünde doğan Vestling, sağlıklı ve uzun yaşama-sının nedenini uzun yıllar bağ ve bahçe işlerinde düzenli çalışmasına bağladı. Birinci ve ikinci dünya savaşı, Titanik gemisinin batması, Berlin duvarının yapımı ve yıkımı gibi birçok tarihi olaya canlı tanıklık eden yaşlı çınar Vestling’in sağlık sorunlarının bulunmadığı bildirildi.

Uyku, beyin sağlığını koruyorUppsala Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı,

uykunun beyin hücrelerinin sağlığını koruduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılar 15 denek üzerinde yaptıkları araştırmada önce denekleri bir gece uykusuz bırakarak beyin hücrelerinin durumunu incelediler. Daha sonra aynı denekler 8 saat uyku uyuduktan sonra yeniden beyin hücreleri gözlem altına alındı. Bu şekilde araştırmacılar uykusuzluğun beyinde nörodejenereatif süreçlere yol açtığını tespit ederken beyin hücrelerinin sağlığı için uykunun hayati bir önemi olduğu so-nucuna vardılar. İsveç Beyin Vakfı (Hjärnfonden) ve Novo Nordisk vakfı tarafından desteklenen araştırmanın sonuçları Amerikan bilim dergisi US Journal Science dergisinin Ekim 2013 sayısında yayınlandığı ifade ediliyor.

İsveç’te 2013’te en çok satan otomobiller belli oldu

İsveç’te 2013 model 269 bin otomobil satıldığı açıklandı. Otomobil satışlarında 2012 yılına göre 2013 yılında 3,4 oranında yükseliş yaşandığı bildirildi. İsveç Otomobil Organizasyonu’nun yayımladığı rakamlara göre, 2013 yılında en çok satan otomobil markası yine Volvo oldu. Volvo’dan sonra en çok satan otomobil markası Volkswagen Passat oldu. Kia Cee´d markası 7. sırayı alırken: BMW 3-serisi 8’inci, Toyota Auris 9’uncu, Audi A4’de 10. sırada yer aldı. İsveç’te 2013 yılında en çok satan otomobil rakamları: 1. Volvo V70 II: 20.252 2. Volkswagen Passat: 14.331 3. Volvo S/V60: 14.174 4. Volkswagen Golf: 11.237 5. Volvo V40N 9.133 6. Volvo XC60: 8.591 7. Kia Cee´d: 6.758 8. BMW 3-serie: 5.996 9. Toyota Auris: 5.141 10. Audi A4: 4.806

İsveç medyası, Suriyeli çocukları unutmadı

Dünya çeşitli kutlama ve etkinliklerle yeni yıla girerken, İsveç medyası savaşın en büyük mağduru Suriyeli çocukları unutmadı. Suriye’de 3 yıl içinde 11 bin 420 çocuğun öldüğü belirtilirken, zorlu kış şartlarında donarak hayatını kaybeden çocuklara da dikkat çekildi ve İsveçlilerin yardımda bulunmasını istedi. İsveç medyası tarafından, “Suriye’de yaşanan trajediyi asla unutmayacağız!” başlığı ile verilen haberde, İsveçlilerin rahat ve huzur içinde yılbaşını kutlarken, özellikle Suriyeli çocukların yaşadığı koşulların unutulmaması gerektiğinin altını çizildi. Kış şartlarında donan çocukları da gündeme getiren İsveç medyası, İsveçlileri Suriye’ye yardıma çağırdı.

İsveç’te Halepçe Katliamı sorgusu

Saddam Hüseyin döneminde 182 bin Kürt’ün katledildiği Enfal Katliamı’nı ’soykırım’ olarak tanıyan İsveç’te olayla ilgili 5 şüpheli hakkında soruşturma başlatıldı. İsveç Milli İstihbarat Birimi’den (SEPO) yapılan açıklamada, ülkeye sığınmacı olarak başvuru yapan 5 Iraklının, Enfal Katliamı sırasında güvenlik birimlerinde önemli görevlerde olduğunun belirlendiği ifade edildi. Sı-ğınmacıların sorguları devam ederken, Kuzey Irak Kürt yönetiminden de bu kişiler hakkında bilgiler istendi. Haziran ayında İsveç’te ilk kez görülen bir soykırım davasında Ruanda soykırımına katılmış olduğu saptanan bir kişiye ömür boyu hapis cezası verilmişti. Kürtlere karşı 1986-1988 yılları arasında Saddam Hüseyin rejimi tarafından gerçekleştirilen Enfal Harekatı, İsveç’te görülecek ikinci soykırım davası olacak.

B A Ş B A K A N S O L B E R G :

Psikolojik rahatsızlıklar en büyük problemimizKral ve Başbakan, gençler ve çocuklar arasında yaygın olan ‘alay konusu, sevgi ve 2014'te düzenlenecek ülke anayasasının 200. yılı kutlamaları’ gibi ortak temalara değindi.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Kral V. Harald, yeni yıl konuşmasında özetle, sevgi konusuna vurguda bulundu. Bazı insanla-

rın korku yayarak başkalarını özgürlüğünü kısıtlaması kabul edilemez birşey olduğunu dile getiren Kral v. Harald, hiç kimsenin sevgisiz bir yaşam süreceğine inanmadığının altını çizidi. Kral, eğer herhangi bir kimsenin herhangi güzellikten söz ediyorsa, ancak buna dair yine herhangi bir şey yapmıyorsa, bu duru-mun kendisi için endişe verici olduğunu kaydederek kısaca, 200 yıl önce yürürlülüğe giren anayasanın temel kaidelerine, tarihçesine ve önemine atıfta bulundu.

Başbakan Erna Solberg ise, öğrencilerin matema-tikte seviye düşüklüğüne, halkın yaşadığı psikolojik problemlere, bilgi toplumunun önemine vurguda bulundu. Solberg, insanların yaşadığı psikolojik ra-hatsızlıkların ülkenin en büyük problemlerinden biri olduğunu açıkladı. Bu önemli meselenin kendisini oldukça düşündürdüğünü, Norveç halkının neredeyse yarısının bu tür hastalıktan etkilendiğini ifade etti.

Başbakan, bu tür rahatsızlıklar konusunda bazı çö-züm reçeteleri de sundu. Psikolojik rahatsızlıklar konu-sunda birçok şeyin yapılabileceğine değindi. Örneğin, günün sloganlarından olan, 'bir birinize bakın, farklı şeyler yap(ın)' gibi şeylerin hayata geçirilebileceğinden bahseden Solberg şöyle devam etti: “Bir de kendi psikolojik sorunlarımızın çözümü adına kendimizin de yapması gereken bazı sorumluluklar var. Bu konuda yardım meselelerinin mutlaka araştırılması gereklidir.”

Ayrıca Başbakan Erna Solberg, insanların acılı anında bir birlerine ihtiyacını olduğunu düşünmenin oldukça kolay bir şey olduğuna dikkat çekti. Hükümet olarak yeni yılda psikoljik sağlık hizmetler konusunda yeni çalışmalarda bulunacaklarını hatırlattı. Bununla birlikte Solberg, bilgi (toplumunun) ve eğitimin öneminde parmak bastı. Eğitimin, günümüz dünyasını değiştir-diğini açıklayarak, “Bilgi, Norveç geleceğinin petrolü konumundadır. Bundan dolayı hükümetimiz, bir bilgi toplumu oluşturma konusunda oldukça meşgul.” dedi.

Hher 15 yaş grubu 4 öğrenciden 1'inin matemati-ğinin oldukça düşük olduğunu ifade eden Solberg, bu olmusuz durumun gerek çocuk, gerekse toplum için tehlikeli bir şey olduğuna dikkat çekti.

Muhafazakar Sağ Parti, genel seçimi kazandıkları taktirde 10 bin matematik öğretmeni için devlet bütçesinden 2 milyar kron ayıracaklarını duyumuştu. Konuyla ilgili daha önce yerel medyada yer alan haberlere göre, öğrencilerin matematik ve fen bilgisi derslerindeki seviyelerinin her geçen yıl daha da kötüye gittiği kaydedilmişti. PISA isimli uluslararası bir araştırma şirketinin, 65 ülkede 510 bin öğrencinin matematik, fen bilgisi derslerindeki seviyelerine ilişkin yaptığı araştırma sonucunda, Norveçli öğrencilerin Estonya, Finlandiya, Vietnam, İrlanda ve Danimar-ka'nın ardından 30'uncu sırada yer aldığı açıklanmıştı. Norveçli öğrencilerin şu andaki durumlarının son 3 yıl öncesinden daha kötü olduğu aktarılmıştı. Eğitim Bakanlığı ise durumun oldukça endişe verici olduğunu bildirmişti.

Kral V. Harald ve Başbakan Erna Solberg, yeni yıl konuşmalarında önemli açıklamalarda bulundu.

OĞUZHAN AYNAOĞLU BURSASPOR’DAİHSAN BAŞODA KOPENHAG

1İkinci transfer dö-neminde kadroyu

güçlendirme çalışması yapan Bursaspor, Dani-marka’nın FC Nordsjael-land takımında forma gi-yen 21 yaşındaki Oğuz-han "O.G." Aynaoğlu ile 3,5 yıllığına anlaşmaya vardı.

Bursaspor Başkanı Erkan Korustan yaptığı açık-lamada Oğuzhan’ın Bursaspor’a ve Milli Takıma

katkıda bulunacağına inandığını belirterek camiaya hayırlı uğurlu olmasını diledi.

Oğuzhan Aynaoğlu ise trans-feriyle ilgili yaptığı açıklamada "Bursaspor’a transferimin gerçek-leşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim, burada olmaktan çok mutluyum, inşallah Bursaspor ile çok şey başaracağız." dedi.

Page 9: Zaman244 eg

9 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYAARALIK 2013 37 BAHAR

Hünkar Restaurant’ta yenilikler devam ediyor Danimarka’da 6 yıl önce ‘aile restoranı’ kavramıyla hizmet vermeye başlayan Hünkar Restaurant, ‘takip eden değil takip edilen’ yenilikleriyle müşterilerine hizmet vermeye devam ediyor. Hünkar kahvaltıları

Hafta içi iş stresinden ailesiyle beraber kahvaltı yapma imkanı bulamayanları bir masa etrafında buluşturuyoruz. Zengin peynir ve zeytin çeşitleri ile kahvaltı kültürümüzün klasiği melemen ile damak tadınıza hitap ediyoruz. Tamamı helal olan sucuk, salam ve sosis çeşit-lerini bir bardak çay eşliğinde servis ediyoruz. Ailecek unutulmaz bir kahvaltı için Cumartesi ve

Pazar günleri saat 10.00’dan itibaren cazip fiyatlarla

sizleri bekliyoruz. Hamsi günleri Güzel Karade-

niz’imizin sem-bolü olan hamsi balığını artık Da-

nimarka’da Hünkar sayesinde yiyecek-

siniz. Çarşamba ve Perşembe günleri hamsi

tava ile hizmet veriyoruz. Hamsi, yağda eriyen A ve D vitaminleri yönünden oldukça zengin olup, kas ve karaciğeri B, B1 (Tiamin), B2 (Ribo� avin), Nikotinikritasit, B6 (Pridoksin), Pantotenikasit, B12 (Kobalamin) ve D vitaminleri için önemli bir kaynaktır. Hamsi etinde yüksek miktarda sod-yum, potasyum, magnezyum,

kalsiyum, iyot ve fosfor bulunmak-tadır. Bu mineral-

lerden kalsiyum ve

magnezyum kemik ve dişlerin gelişi-minde önemli rol oynadıklarından

bebek ve çocukların hamsi yemesi önem arz etmektedir.

Konya usülü etli ekmek Konya deyince akla, Hz Mevlana ve etli ek-

mek gelir. Konyalı hemşehrilerimizin yakından tanıdığı bu lezzeti şimdi tüm Danimarka’da yaşayan müşterilerimize sunuyoruz. Hünkar Restaurant yine bir ilke imza atarak; malzemesi sizden pişirmesi bizden uygulamasını başlattı. Taş fırında işin erbabı ustaların elinden size özel etli pidenizi hazırlıyoruz. Getirin malzemenizi, götürün etli pidenizi akşam yemeğinize lezzet katın.

Nargile Yemek sonrası nezih bir ortamda çay ve

kahvenizi içeceğiniz kafe bölümümüz hizmete girmiştir. Kafemizde yeni tasarımıyla nargile keyfi sunuyoruz. Lig TV ve D-Smart mevcut olup, futbol keyfinize keyif katıyoruz.

Özel günlere özel menü ve fi yat Nişan, sünnet ve doğum günü kutlamaları-

nız için 150 kişilik kapasitemizle hizmetinizdeyiz. Özel gününüze özel menü ve fiyat uygulaması yapıyoruz. Misafirlerinizi davet sizden, hizmet bizden. İsteyen müşterilerimizin özel günlerinde dışarı yemek servisimiz vardır.

NOT: Ailecek nezih bir ortamda yeni yıla girmek isteyenlere hizmet sunuyoruz. Şimdiden yerinizi ayırtabilirsiniz.

HABER REKLAM

oldukça zengin olup, kas ve karaciğeri B, B1 (Tiamin), B2 (Ribo� avin), Nikotinikritasit, B6

kalsiyum, iyot ve

lerden kalsiyum ve

magnezyum kemik ve dişlerin gelişi-minde önemli rol oynadıklarından

kahvenizi içeceğiniz kafe bölümümüz hizmete girmiştir. Kafemizde yeni tasarımıyla nargile keyfi sunuyoruz. Lig TV ve D-Smart mevcut olup, futbol keyfinize keyif katıyoruz.

Özel günlere özel menü ve fi yat Nişan, sünnet ve doğum günü kutlamaları-

nız için 150 kişilik kapasitemizle hizmetinizdeyiz. Özel gününüze özel menü ve fiyat uygulaması yapıyoruz. Misafirlerinizi davet sizden, hizmet bizden. İsteyen müşterilerimizin özel günlerinde dışarı yemek servisimiz vardır.

yıla girmek isteyenlere hizmet sunuyoruz. Şimdiden yerinizi ayırtabilirsiniz.

Pazar günleri saat 10.00’dan itibaren cazip fiyatlarla

sizleri bekliyoruz.

sayesinde yiyecek-siniz. Çarşamba ve

yenilikler devam ediyor Danimarka’da 6 yıl önce ‘aile restoranı’ kavramıyla hizmet vermeye başlayan Hünkar Restaurant, ‘takip eden değil takip edilen’ yenilikleriyle müşterilerine hizmet vermeye devam ediyor. Hünkar kahvaltıları

kahvaltı yapma imkanı bulamayanları bir masa etrafında buluşturuyoruz. Zengin peynir ve zeytin çeşitleri ile kahvaltı kültürümüzün klasiği melemen ile damak tadınıza hitap ediyoruz. Tamamı helal olan sucuk, salam ve sosis çeşit-lerini bir bardak çay eşliğinde servis ediyoruz. Ailecek unutulmaz bir kahvaltı için Cumartesi ve

yağda eriyen A ve D vitaminleri yönünden oldukça zengin olup, kas ve karaciğeri B, B1 (Tiamin), B2 (Ribo� avin), Nikotinikritasit, B6 (Pridoksin), Pantotenikasit, B12 (Kobalamin) ve D vitaminleri için önemli bir kaynaktır. Hamsi etinde yüksek miktarda sod-yum, potasyum, magnezyum,

Page 10: Zaman244 eg

10 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYA

AB, İsveç’i zorunlu sınır dışılar konusunda uyardıAB bünyesinde faaliyet gösteren Avrupa sınır kontrolleri ajansı Frontex, İsveç’i zorunlu sınır dışıları yeterince kontrol etmediği gerekçesiyle eleştirdi. İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Avrupa sınırlarını kontrolden so-rumlu AB Kurumu Frontex, yeni

yönetmelik gereği zorunlu olarak sınır dışı edilen kişilere uçaklarda bağımsız gözlemcilerin eşlik etmesi gerekirken İsveç’in bu kurala uymadığını tespit ettiklerini açıkladı. Bu durumun devam etmesi halinde İsveç ile işbirliği yap-mayı kesecekleri tehdidinde bulunan

Frontex, hâlihazırda zorunlu sınır dışı işlemleri için sağladıkları yardım fon-larını kesebileceklerini belirtti.

İsveç Polisi ise kendilerinin yaptık-ları değerlendirmeye göre sistemlerinin işlediğini belirtirken ancak Frontex’in bunu yeterli görmediğine değindi. Hâlihazırda İsveç’in yaklaşık 90 kişiyi Irak, Kosova, Suriye vs. ülkelere sınır dışı ettiği ve sınır dışı işlem masrafla-rının Frontex tarafından karşılandığı

belirtiliyor. İsveç’in zorunlu sınır dışıları etkili olarak kontrol etmeyen 13 AB ülkesinden biri olduğu bildiriliyor.

İsveç’e rekor sayıda sığınma başvurusuBu arada İsveç’e 2013’te 50 bin

aşkın kişinin sığınma başvurusunda bulunduğu ve bunun tüm zamanların en fazla sığınma başvurusunun yapıl-dığı yıl olduğu bildirildi. Daha önce

1992 yılında, 43 bin 887 rakamı ile en çok sığınma başvurusunun yapıldığı ifade edilirken, bu rakam 2013 yılında 54 bin 250 kişi ile yeni bir rekor sayıya ulaştı. En fazla iltica başvurusunu ise Suriyelilerle ve Etiyopyalılar yaptı. Sı-ğınmacıların barınma ve iş sorunlarını çözmek için harekete geçen hükümet, Göçmenler Bürosu’ndan iltica baş-vurularını çabuk neticelendirmesini istedi.

Finlandiya ülke güvenliği için uluslararası gizli servis birimi kuruyorYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’nın bi-lişim ağına yapılan internet saldırıları

sonrası Savunma Bakanlığı bunun için ted-birleri almaya başladı.

Geçtiğimiz aylarda kaynağı bilinemeyen hackerler tarafından Dışişleri Bakanlığı’nın bilişim ağı geniş çapta saldırıya uğradı. Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, tespit edilen durumun polis tarafından "ağır casusluk" kapsamında incelendiğini söylemişti. Ancak, yaşanan skandalın arka-sındaki asıl sorumlularının ise Rusya ve Çin olduğundan şüphelenildiği dile getirilmişti.

Finlandiya, yerel gizli servisi olan

‘Supo’nun dışında, uluslararası arenada boy gösterebilecek ve Bakanlıkların güvenliğini sağlayabilecek gizli bir servis kuruyor. Gizli servise ait olacağı belirtilen yapılacak yeni binanın güvenliğinin tam manasıyla üst seviyede olacağı aktarıldı. Gizli bir yerde olduğu belirtilen bina yapısının ise petek şeklinde olduğu ifade edildi.

Email yollamak da imkansızBinanın içerisi özel camlarla kaplanmış

ve içerinin görünmesinin zor olmasının yanında herhangi bir bomba patlamalarına karşıda dayanıklı olduğu belirtildi. Ayrıca, bina içerisinde görev yapacak gizli servis elamanlarına email yollamak ta imkansız

hale getirildi. Ziyaretçilerin giremeyeceği bu özel binaya izinsiz giriş yapanların ise 6 yıl hapis cezasına çarptırılacağı aktarıldı.

Yabancı istihbarat operasyonlarını Avrupa’da yürütmeyen birkaç ülkeden biri olarak bilinen Finlandiya yeni kurulacak gizli servisiyle birlikte, ülke güvenliği için ajanlarını yurtdışına gönderebilecek. Terörist saldırılarına karşı araştırma yapabilecek üst düzey eğitime sahip olacaklar. Dışişleri Bakanlığı’nın internet ağına gerçekleştirilen saldırı böyle bir güvenlik sisteminin kurulma-sını tetiklediği belirtildi. Hollanda İstihbarat Teşkilatı ‘AIVD’ den bazı noktalarda bilgi desteği alındığı ve ortaklaşa hareket edildiği vurgulandı.

Page 11: Zaman244 eg

11 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYAMüşterisine fiş vermeyen işletmeciye bin euro ceza

Finlandiya'da yürürlüğe giren yeni kanuna göre, her müşteriye istesede istemese de fiş verme zorunluluğu getirildi. 2014 yılının ilk günlerinde yürürlüğe giren yeni kanuna göre, eğer alışverişte müşteriye fiş uzatılmamış ise, 300 euro'dan başlayıp bin euro'ya kadar varan cezalar veri-lebilecek. Bahar ve sonbahar aylarında itibaren Finlandiya genelinde denetimler gerçekleştirilecek. Kredi kartından yapılan ödemelerde müşterilere fiş verilemeyebilir ama nakit yapılan alışverişlerde müşteriye fiş verme zorunluluğu getirildi.

25 bin insan Senate Meydanı’nda buluştu

Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de sokaklara çıkan bin-lerce insan Senate Meydanı’nda buluşarak yeni yılı birlikte karşıladı. Dünyanın bir çok yerinde çoşkuyla karşılanan yeni yıl Helsinki’de Senate Meydanı’nda karşılandı. Yeni yıla da-kikalar kala kürsüye çıkan Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö vatandaşlarının yeni yılını kutladı. Saatlerce müzik eşliğinde eğlenen Finliler saatler 24:00’e 10 saniye kala hep bir ağızdan geri saydı. 2014 yılına girilmesiyle birlikte 25 bin insan havai fişekler eşliğinde eğlendi.

2014 yılının ilk günlerinde zam sürprizi 2014 yılının ilk dakikalarından itibaren özellikle zararlı

içecekler başata olmak üzere zam birçok şeye zam yapıldı. 1 Ocak’tan itibaren sigaraya, alkole, petrole, elektriğe, ilaça, tatlı içeceklere ve birçok gıdaya zam geldi. Hayata geçirilen bu zamların işsizlik maaşlarına yansıyacağı ve evsiz insanla-rın aylık olarak aldıkları paralara yansıyacağı belirtildi.

Cumhurbaşkanı Niinistö: AB seçimleri dürüst tartışmalar içerisinde olmalı

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö Avrupa Birliği ve ekonomi hakkında Mänty-niemi’deki Cumhurbaşkanlığı resmi konutunda gerçekleştirdiği konuşmasında Finlandiya’nın güçlü bir şekilde AB’nin içinde yerini alması gerektiğini belirtti. Bahar aylarında gerçekleştirilecek AB seçimlerine de değinerek, “AB içindeki çekişmeler demokrasinin bir parçasıdır ama seçimler esnasında dürüst tar-tışmaların olması gerekir.” dedi. Finlandiya’daki işsizlik sayısının her geçen gün artığını bu ne-

denle endişelendiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Niinistö, teknolojinin gelişmesiyle birlikte işsizliklerin artmasından da endişelendiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Sauli, teknolojik devrimin bir sonucu olarak, birçok geleneksel görevleri ve meslekleri yok olduğunu kaydetti.

Havai fişekten dolayı çıkan yangında 2 kişi öldü

Polis raporlarına göre, yılbaşı gecesinde çıkan olaylarda 444 kez polis arandı. Ayrıca, 63 taciz olayının yaşandığı ge-cede, 57 araba kazası yaşandı. Havai fişekten dolayı 40 yerde yangın çıktı. Kempele şehrinde meydana gelen yangında 2 kişi hayatını kaybetti.

FİNL

ANDİ

YA H

ABER

TUR

U

M Ü S L Ü M A N L A R E N D İ Ş E L İ

Stockholm Camii’nin kapısına gamalı haç figürleri çizdilerİsveç’te son dönemde artan cami saldırılarının hedefi bu kez Stockholm Camii oldu. Henüz kimlikleri belirlenemeyen saldırganlar geçtiğimiz hafta Stockholm Camii’nin büyük ahşap kapısına nazizmin sembolü gamalı haç figürleri çizerek izini KAYBETTİRDİ.

İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1İsveç’te son dönemde bir rutin ha-line gelen cami saldırılarına bir yenisi

daha eklendi. Son olarak geçen hafta Sto-ckholm Camii’nin büyük ahşap kapısına nazizmin sembolü gamalı haç figürleri çizildi. Stockholm’ün merkezi yerlerinden Söder-malm’da bulunan camiye yapılan saldırı sabah camiye giden görevliler tarafından fark edildi. Cami yönetiminin haber vermesi sonucu hemen olay yerine gelen Stockholm polisi, “Bu saldırı bizim için öncelikli olarak incelenmesi gereken bir olay. Çünkü saldırı cami gibi bir yerde meydana geliyor ve de bu aralar toplum katmanları arasında farklı rüz-gârlar esiyor.” diye konuştu. Polisin yaptığı inceleme ve delil tespitinden sonra gamalı haç figürleri kapıdan silindi.

İsveç İslam Birliği Başkanı Omar Mustafa, cami kapısına çizilen gamalı haç fotoğraflarını Twitter hesabından paylaştı. Ömer Mus-tafa, paylaştığı fotoğrafların altına, “Yeni yıl Stockholm Camisi’nin kapılarına karalanan gamalı haç resimleriyle başladı” diye yazdı. “Daha önce de bu tür nefret ifadeleri içeren girişimler oldu ve tehdit içeren mektuplar aldık.” diyen Mustafa, “Gerçekten çok üzüntü verici bir olay. Çok yazık. Birçok kişi bu tehditler karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor. Sessiz kaldıkça da bu tür tehditler

artıyor.” dedi. Mustafa bu büyük sosyal sorun ile sadece Müslümanların baş edemeyeceğini, toplumun tüm kesimlerinin ırkçı saldırılar ile mücadelede elini taşın altına koyması gerektiğini ifade etti.

Geçtiğimiz ayda saldırıya uğrayan ca-minin görevlilerinden Mahmoud Khalif ise “Camimize şu ana kadar birçok defa saldırı oldu. Bu defa saldırıda ilk defa siyasi bir işaret kullanılıyor, saldırganlar kapıya Nazi işareti olan gamalı haç çizmişler.” şeklinde konuştu.

Son yıllarda Müslümanlara karşı yapılan saldırıların arttığı İsveç’te camilere de zaman zaman bu tür saldırılar yapılıyor. Bir kaç ay önce de Stockholm’de Diyanet İşleri Baş-kanlığı'nın katkılarıyla tamamlanan ve bir yıldan bu yana minaresinden cuma günleri açıktan ezan okunan Fittja Ulu Camii'nin giriş kapısının camları da domuzayaklarıyla kırılmış ve camiye domuz parçaları atılmıştı.

Diğer taraftan Saldırının Noel öncesi Stockholm’ün Karrtorp bölgesinde onbin-lerce kişi Nazizm karşıtı dev bir protesto gösterisine misilleme de olabileceği belirtili-yor. Bilindiği gibi Noel öncesi neo Nazilerin, Nazizm karşıtı barışçıl bir gösteri yapan küçük bir gruba saldırmasından bir hafta sonra Stockholm’ün Karrtorp bölgesinde onbinlerce kişi Nazizm karşıtı dev bir pro-testo gösterisi yapmıştı.

Page 12: Zaman244 eg

12 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYABakan işsizlik reformunu eleştirdi

İşsizlik parası sürecinin 4 yıldan iki yıla indirilmesi nedeniyle, 2013’te 34 bin kişi işsizlik parası sisteminden çıkarıldı. İstihdam Bakanı Mette Frederiksen yaptığı açıklamada, ’Bu kadar çok insanın işsizlik parası reformunu kaybetmesinin doğru bir durum olmadığını düşünüyorum” dedi. Sosyal Demokratlar’ın işsizlik reformunu sunanlar arasında olmadığını hatırlattan Bakan Fre-deriksen, ’2013 yılı eski hükümetin, işsizlik reformunu hatalı bir biçimde yürürlüğe koyduğu artık kesinleşmiş durumda. Henüz bir iş bulamamış insanlar arasında çok sayıda kişi bu haklardan mahrum kaldı” dedi. Hükümetin işsizlik reformu, 2013 yılını beklenenden daha fazla etkilemiş oldu. İşsizlik parası reformu ilk olarak gündeme geldiğinde, bu hakkını kaybedecek kişi sayısının ortalama 2000 - 4.000 arasında olacağı tahmin ediliyordu. Ancak şu anki rakamlar, kişi saysının düşünülenden on kat daha fazla arttığını gösterdi. Aynı zamanda, veriler, 34 bin kişiden 4 bin 500’ünün sistemden çıkarılmasının ardından sosyal yardım da alamadığını ve böylece bu kişilerin tek bir kuruş bile geliri olmadığını ortaya koydu.

İstihbarat yasasının değişmesi gerekiyorYeni yılla birlikte görevinden ayrılan istihbarat teşkilatı PET’in

eski şefi Jakob Scharf, istihbarat ile ilgili maddelerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, Danimarka’ya karşı yürütülen yabancı istihbarat hizmet-lerinin de arttığı ve izlenmelerin, daha çok şahıslara, şirketlere, araştırma merkezlerine ve devletin gizli belgelerine karşı yapıldığı biliniyor. Bu sebeple, devlete karşı istihbarat çalışmalarının yapılmasını engellemek için Ceza Kanunu’nun istihbarat ile ilgili maddelerinde bir takım yenilikler yapılması gerekiyor. Jakob Scharf, mevcut yasanın, istihbaratın bugünkü biçimini kapsamadığını söyledi. PET’in, bu sebeple, Danimarka’ya ya da Danimarkalılara karşı güçlü bir korumasının olmadığını da söyledi. Söz konusu Ceza Kanunu, yetersiz teknolojinin olduğu soğuk savaş döneminde yapılmıştı. Bu istihbaratlar o dönemde doğu bloğu tarafından yapılıyordu. 107. maddede yabancı güçlere, Danimarka devletine ya da toplumuna ait bilgi vermenin cezai yaptırımı olduğu yazıyor. Bunun için bu bilgilerin gizli tutulması gerektiği belirtiliyordu. Ancak, o dönemden beri istihbarat tehdidi oldukça farklılaşmış durumda. PET’in eski şefi konuyla ilgili eksiklikleri anlattı.

Yeni yılda bilgi sistemi çöktüYeni yılın ilk gününde acil yardım santrallerindeki karışıklık

nedeniyle Başkent Bölgesi’nde sorunlar yaşandı. Başkent Böl-gesi’nde acil yardım hatlarında meydana gelen sorunlar, yeni yılın ikinci gününde de devam etti. Sistemlerin yeni yıl gecesi çalışmaması nedeniyle, hatlarda uzun kuyruklar oldu. Ancak ikinci gün yaşanan sorunlar, yalnızca uzun bekleme süreleri değil, aynı zamanda yeni sistemde meydana gelen IT sorunlarıydı. Sistemler arasında uyumluluk yoktu. Bu da pratisyen hekimlerin, tedavi etmeleri gereken hastalar hakkında yeterli bilgiye ulaşamamala-rına neden oldu. Gelen aramaların yalnızca 100 tanesi pratisyen hekimlere doğru bir şekilde ulaştı. Geçtiğimiz yılbaşında bu sayı 6720 idi. Bu durum Tabipler Birliği’ni şok etti. Başkent Bölgesi Pratisyen Hekimler Başkanı Birgitte Alling Möller, ”Bu, kesinlikle kabul edilebilir bir durum değil. Tüm uyarılara rağmen yeni bir sistem getiriyorsanız, iyi çalıştığından emin olmanız gerekiyor.” dedi. Bir hastanın nöbetçi hekimi ziyaret etmesinin ardından, nöbetçi hekimin, hastanın pratisyen hekimine epikriz göndermesi gerekiyor. Bu epikrizde, hastanın semptomlarına ilişkin bilgiler bulunmalıdır. Epikrizde ayrıca nöbetçi hekimin nasıl bir tedavi verdiği konusunda da bilgiler yer almalı. Ancak söz konusu iletişim sistemi yılbaşı gecesi çalışmadı. Yılbaşına kadar, nöbetçi hekim düzenlemesinden pratisyen hekimler sorumluydu.

Trafikte yaralanmalar azaldı, ölümler arttı

Yol Müdürlüğü, Polis ve Trafik Kurumu ve Yol Güvenliği Konseyi’nin yeni verileri göre trafikte yaralanmalar azalıyor. Güvenli Trafik’in Müdürü Mogens Kjaergaard Möller, ”Bu son derece olumlu bir gelişme. Ancak bunun son yıllarda görmüş ol-duğumuz bir eğilim olduğunu da belirtmeliyim” dedi. Danimarka Yol Müdürlüğü’nün ‘Kasım 2013 tarihi kaza sayıları’ raporlarına göre, son 12 ayda toplam 2 bin 912 kişinin yaralandığını ortaya koymaktadır. Oysa bir önceki 12 aya baktığımızda, bu sayı 3 bin 254’tü. Bu veri, yüzde 11 daha fazla kazanın meydana geldiği an-lamını taşımaktadır. Mogens Kjaergaard Möller, 15-17 yaşındaki gençlerin hayatlarını kaybetmemelerinin nedeni olarak, kask takmanın ya da daha iyi motosiklet kullanmanın bir etkisi olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmadı. Möller, ’Daha önce 15-17 yaş arasındaki gençleri risk grubu olarak değerlendirmiştik. Onlar trafikte önlem alma konusunda çok da iyi değiller. Ancak bu yıl bu gruptan bir ölümlü kazanın meydana gelmemesi konu-sunda net olarak bir açıklama getirememekle birlikte, yürütülen kampanyaların faydası olduğunu umut ediyoruz” dedi. Trafikte meydana gelen yaralanmaların az olmasına karşın, bu, her şeyin mükemmel gittiği anlamına gelmiyor. Çünkü trafikte meydana gelen ölümlü kazaların arttığını söyleyebiliriz.

DANİ

MAR

KA H

ABER

TUR

U

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar tartışmazMEHMET TOY AİLE DANIŞMANI

1“Tartışarak çözüme kavuşturalım.” tabiri insanlar arasında çok konuşulur. Kişiler ya-

ratılış itibarıyla farklı mizaçlarda yaratılmışlardır. Farklı fıtratlara sahip olan eşlerde, aynı mekânda bir ömür boyu beraber olduklarından dolayı, elbette bir takım problemler yaşayacaklardır. Eşler yaşadık-ları sorunların çözümünü isti-şareyle değil, tartışma yoluyla halletmeye çalışırlarsa, zahiren çözüldü gibi gözüken prob-lemlerin aslında çözülmediğini göreceklerdir. Çünkü meseleler “Tartışarak değil, istişareyle çö-zülür.”

Tartışma kul hakkına girer Bağırıp çağırmak, kul

hakkına girmek demektir. Kul hakkı, sadece başkalarının malını zimmetine geçirmek demek değildir; kul hakkı, kişinin her türlü hakkına gir-mektir. İşi maddede görenler ve bu yönüyle hiç kul hakkı yemediklerini düşünenler, kul hakkına girmediklerini iddia ederler. Burada sormak lazım; “Hani sen hiç kul hakkı yemez-din veya yemeden korkardın.” Al sana bir kul hakkı. “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz, namaz değil” diyor Yunus Emre. Gönül yıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal olarak algılanır. Bütün büyüklerin, sevip saydıklarının gönlü, kalbi var da, sana en yakın olan eşinin gönlü, kalbi yok mu? İnsan normalde iyi bir insan olabilir, ancak iyi bir eş olamayabilir. İyi bir eş olma bir eğitim, şuur ve anlayış meselesidir.

Her tartışma bir dinamit etkisi yaparEşler arasındaki tartışmalar

birçok nedenlerden kaynakla-nır. Bu nedenler kısaca hatalar, kaprisler, eksik yönler, mali sıkıntılar, sevgisizlik, saygısızlık, nezaketsizlik, etrafın tutumu, müsriflik, tembellik, zararlı alışkanlıklar vs. gibi birçok nedenlerdir.

Tartışma kötü bir hastalıktır. Her bir tartışma eşler arasında bir dinamit tesiri yapar yani eşleri yaralar, zarar verir. Bu da evliliği sonlandırmaya kadar götürür. Tartışmayla meseleler sağlıklı bir şekilde çözülemez. Bediüzzaman Hazretleri’nin “Müna-kaşa eden, haklı dahi olsa haksızdır.” vecizesini hayat düsturu yapmak gerekir. Çünkü tartışmada nefsin mırıltıları söz konusu olduğundan altta kalmama, kendini ezdirmeme, kısacası “Egoların tatmini” söz konusudur. Bu düşünceyi taşıyan bir kişi, eşinin hakkını âlî tutma, ona hak verme yerine, daima kendini haklı görüp tahakkümle hükmetmeye çalışır.

Tartışmayı bırakana cennet verilirEgonun olduğu bir yerde bencillik vardır. Bir

mesele tartışılarak halledilmeye çalışıldığı zaman karşı tarafın fikirleri dikkate alınmaz, dolayısıyla tartışma esnasında hiç kimse karşısındakine “Sen

haklısın, ben bugüne kadar böyle düşünmemiş-tim.” diyemez. Çünkü bu düşüncede olan birisi için “Sen haklısın” diyebilmek çok zordur. Bir tartışma esnasında eşlerden birisi haklı dâhide olsa, geri adım atıp tartışmayı sonlandırma düşün-cesi içerisine giriyorsa, o kişiye hadisin ifadesine göre “Haklı olduğu halde münakaşayı bırakan kimse için cennetin ortasında bir köşk bina edilir.”

buyruluyor. Burada sormak lazım? Siz başladığınız her bir tartışmayı sonlandıranlardan olup, cennette bir köşke sahip olmak istemez misiniz?

Hayat tartışma değil, bir yardımlaşmadır

Hayatta tartışmaya yer yoktur. Hayat bir mücadele değil, bir yardımlaşma; bir yıkım değil, bir inşadır. Çünkü hayatta her şey birbirine yardım eder. Eğer hayat bir mücadeleden ibaret olsaydı güçlü güçsüzü ezer, onun hayat hakkını elinden alırdı. Ailede eşler birbirlerine güç muamelesi yaparak meseleleri çözüyorlarsa, zayıf olan eş hangi güçle hakkını müdafaa edecek? Neyin mücadelesini ya-pacaktır?

Tartışmada gerçekler yerine nefisler konuşur

Eşlerden biri konuşmaya başla-dığında diğeri onu susup dinleme-lidir. Yoksa iletişim kopar, hadler aşılır. Tartışmada hadler aşılmış, kontrol kaybolmuşsa, Goethe’nin “Bir tartışma esnasında, kızdığımız anda gerçek için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız” sözü devriye girer. Tartışma esna-sında tartışılan konunun sınırları aşılmış, konular geçmiş ve geleceğe taşınmış, karşıdaki kişi bir düşman olup çıkmış olur. Bu arada kişiler galip gelmenin yollarını arayarak kendilerini savunma psikolojisi içerisine girerler. O yüzden ortaya atılan fikirler, kıymeti harbiyesi olmayan manasız sözler bile olsa mutlaka dinleme zahmetinde bu-lunmak gerekir.

Aynı duyguları paylaşanlar tartışmaz

İletişim kurmak sadece aynı dili konuşmak anlamına gelmez. İletişimin tam olması için aynı duy-gularında paylaşılması gerekir. Eşler birbirlerinin duygularına tercüman olabilirlerse anlaşmaları kolay olur. Hz. Mevlana, “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir” der. Evlilik de aynı duyguları paylaşan bireylerin oluş-

turduğu bir kurum değil midir zaten? Öyleyse evlilikte zorlukları ve sıkıntıları aşmada aynı dili konuşmakla birlikte, aynı duyguları paylaşmakta önemlidir. Şu husus hiç unutulmamalıdır ki, eşini ikna etmenin en iyi yolu onu can kulağı ile dinlemek, duygularının muhabbetiyle yaşamaktır.

Tartışmayı sonlandırmada bir ölçüEşler arasında zaman zaman, yerli yersiz söz ve

davranışlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda eşe karşı ters cevaplar verip onu reddetmek yerine, “Bir mecliste her söze kıymet ver, hatta fikrine uymayanları bile hemen reddetme. Bir başka münasebetten dolayı ifade edilmiş olabileceğini düşün ve sonuna kadar sabret!” (Fethullah Gülen) sözü düstur olarak benimsenmelidir.

İSKANDİNAVYA YORUM

Tartışma kötü bir hastalıktır. Her bir

tartışma eşler arasında bir dinamit tesiri yapar

yani eşleri yaralar, zarar verir. Bu da evliliği

sonlandırmaya kadar götürür. Tartışmayla meseleler sağlıklı bir şekilde çözülemez.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “Münakaşa

eden, haklı dahi olsa haksızdır.” vecizesini

hayat düsturu yapmak gerekir. Çünkü

tartışmada nefsin mırıltıları söz konusu

olduğundan altta kalmama, kendini

ezdirmeme, kısacası “Egoların tatmini” söz

konusudur. Bu düşünceyi taşıyan bir kişi, eşinin hakkını âlî tutma, ona

hak verme yerine, daima kendini haklı görüp

tahakkümle hükmetmeye çalışır.

Page 13: Zaman244 eg

13 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANİSKANDİNAVYASıcak paraya dayalı ekonomileri, döviz kıtlığı sarsacakFATİH ÇELİK ARİF BAYRAKTAR, KORAY TEKİN İSTANBUL

1Zengin ülke ekonomilerinin krizi at-latması, krizde bu ülkelerden sermaye

çeken gelişmekte olan piyasaları olumsuz etkiledi. ABD Merkez Bankası’nın (FED) Mayıs 2013’te tahvil alımını azaltacağını açıklamasının ardından Türkiye, Hindistan, Çin, Rusya ve Brezilya’nın temel ekonomik göstergelerinde bozulma gözlendi. Uzman-lar, 2014’ün de bu ülkeler için zor bir yıl olacağı uyarısında bulunuyor.

Küresel krizi, zengin ülkelerden gelen sermaye sayesinde az hasarla atlatan geliş-mekte olan piyasalar, yeni bir darboğazla karşı karşıya. Ekonomistler, 2013’te Amerika ve Avrupa’da başlayan düzelmenin, geliş-mekte olan ülkelerdeki ‘para bolluğunu’ sona erdireceği uyarısında bulunuyor. Zira, ABD Merkez Bankası’nın (FED) mayısta tahvil alımını azaltacağını duyurmasından sonra Hindistan, G. Afrika, Brezilya, Endonezya ve Türkiye’de yerel para birimleri ve borsalar hızlı düştü. FED’in 18 Aralık’ta tahvil alımını 10 milyar dolar azaltacağını açıklaması da aynı ülke piyasalarını sarstı. Uzmanlar, bu sürecin 2014’te de devam edeceğini ve Türkiye’nin en çok etkilenen ülke olacağını söylüyor.

Küresel krizi, zengin ülkelerden gelen sermayeyle az hasarla atlatan gelişmekte olan piyasalar, krizin hafiflemesiyle yeni bir darboğazla karşı karşıya kaldı. Uzmanlar, 2013’te Amerika ve Avrupa’da başlayan düzelmenin, gelişmekte olan ülkelerde ‘para bolluğunu’ sona erdireceği uyarısında bulunuyor. Zira, ABD Merkez Bankası’nın (FED) mayıs ayında ülke ekonomisinin dü-zelmesine paralel tahvil alımını azaltacağını açıklamasının ardından Hindistan, G. Afrika, Brezilya, Endonezya ve Türkiye gibi geliş-mekte olan piyasalarda yerel para birimleri büyük değer kayıpları yaşadı, borsada büyük düşüş gözlendi. FED’in 18 Aralık’ta tahvil alımını 10 milyar dolar azaltacağını açıkla-ması ise yine aynı ülkelerde piyasaları sarstı. Bu sürecin 2014’te de devam edeceğine işaret eden uzmanlar, enflasyon, işsizlik ve cari dengede en kötü ekonomi konumunda olan Türkiye’nin, döviz kıtlığından en çok etkilenen ülke olacağını ifade ediyor.

FED Başkanı Ben Ber-nanke’nin 18 Aralık’ta yaptığı açıklamada Ocak 2014’ten itibaren 85 milyar dolar tutarındaki aylık tahvil alım programını 10 milyar dolar azaltacaklarını açıklamasının ardından ge-lişmekte olan ülke piyasalarında sert düşüş yaşandı. ABD’li yatırım bankası Morgan Stanley, 22 Mayıs’ın ardından ortaya çıkan bu durum için, Fragile Five (Kırılgan Beşli) tabirini kullanmıştı. Bu beşlinin Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Endonezya ve Tür-kiye olduğunu açıklayan Morgan Stanley, bu ülkelerin ortak özelliklerini, ‘yüksek enflasyon, yüksek cari açık, düşük büyüme ve sermaye hareketlerinden etkilenme’ şeklinde açıkladı. ‘Kırılgan beşli’nin büyüme, enflasyon, işsizlik, bütçe dengesi ve cari denge verileri son 12 yıllık dönem dikkate alınarak karşılaştırıldığında, Türkiye’nin, bütçe dengesi açısından beş ülke arasında en kötü ekonominin bir üstünde yer aldığı görülüyor. 12 yıllık tabloda büyüme açısın-dan tam ortada yer alan Türkiye, enflasyon, işsizlik ve cari dengede ise en kötü ekonomi konumunda. Bu sebeple uzmanlar 2014’teki olumsuz gelişmelerden en çok Türkiye’nin etkileneceği tahmininde bulunuyor. Nitekim Türkiye, Ben Bernanke’nin 22 Mayıs’taki ‘Tahvil alımını yakın dönemde azaltabiliriz.’ açıklamasından para birimi ve borsa olarak

en çok etkilenen ilk üç ülke arasındaydı. 22 Mayıs 2013’ten bu yana Türk Lirası, Endonezya Rupisi ve Arjantin Pezosu’ndan sonra yüzde 14,09 ile en çok değer kaybeden üçüncü para birimi oldu.

ALB Menkul Kıymetler Araştırma Uz-manı Arda Coşar’a göre Türkiye’nin FED açıklamalarından dünyaya kıyasla epey etkilenmesinin birkaç sebebi var: “Bunlardan ilki Türkiye’nin en büyük sorunu gayri safi milli hasılanın yüzde 7’si kadar cari açığa sahip olması. İkincisi Türkiye’de hane halkı ve bankacılık sektörünün malî durumunda bir problemi olmasa bile özel sektörün nette yabancı para cinsinden 164 milyar dolar borcu bulunması.” Bu sebeple döviz kurundaki hareketlenme sebebiyle borçlular paniğe kapılıp, dolar toparlasın diye dolara olan talebi artırıyor. Orta Vadeli Program’da yüzde 6,8 olarak tahmin edilen Türkiye’nin 2013 yılı enflasyon oranının yüzde 7,4 olarak açıklanması da ülkedeki kırılganlık adına ipucu veriyor. Büyümesi 2008’den bu yana yarı yarıya düşen Hindistan’da ise enflasyon yüzde 10 civarında. Bütçe açığının GSYH’ye oranı Türkiye’de yüzde 2,3 iken, bu rakam Hindistan’da yüzde 8,5. Endonezya’da ise enflasyon yüzde 8,38 seviyesinde. Ancak 2013’te yüzde 5,2 büyümesi beklenen Endonezya’daki cari açık, milli hasılanın yüzde 3,4’ü seviyesinde. Güney Afrika ise uzun yıllardır düşük büyümeden mustarip. Nitekim 2013 yılı büyüme beklentisi yüzde 2. İşsizliği yüzde 26. Cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 6,1. Güney Afrika’da büyüme, cari açık, işsizlikten ile beraber bütçe açığı da pek olumlu bir noktada değil.

Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi Brezilya ise 2013 verilerine göre dış ticaret dengesinde son 13 yılın en düşük rakamla-rını kaydetti. Uzmanlar, iç pazardaki talep artışının ithalatı artırdığı ve dünyanın önde gelen ekonomilerinde yaşanan daralmanın Brezilya ürünlerine olan rağbeti azalttığı görüşünde birleşiyor. Brezilya, bir önceki yıla göre ithalatta yüzde 6,5 artışla 240 mil-yar dolar harcarken yüzde 1 düşüşle 242 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Yaşanan daralmaya rağmen yıl sonunda 2,6 milyar dolar dış ticaret fazlası veren ülkede bu sonuç 2000 yılından bu yana kaydedilen en düşük

rakam olarak tespit edildi. 2013’te yüzde 2,5 büyümesi beklenen Brezilya aynı zamanda GSYH’nin yüzde 3’ü kadar cari açığa sahip. Uzmanlara göre para bolluğu döneminde rahatça sermaye çekip kendilerini finanse eden (özellikle cari açıklarını) bu kırılgan ülkeler, FED’in tahvil alımını azaltacağı açık-lamasının dünyada para bolluğunu azaltacağı endişesinden en çok etkilenen ekonomiler. Kırılgan beşli içinde yer almasa da Çin de FED’in açıklamalarından en fazla etkilenen ülkeler arasında. Nitekim tahvil alımını azaltma kararının üzerinden çok geçmeden Çin Merkez Bankası, sıcak para çıkışına tedbir olarak finansal sisteme 300 milyar yuan’dan fazla para enjekte etti. Ancak Çin Borsası, merkez bankasının hedeflenmiş fon enjeksiyonlarının, hazirandan bu yana en kötü nakit sıkışıklığını giderememesi üzerine 20 yılın en uzun süreli düşüşünü kaydetti. Ülkedeki hisse senetlerinin değeri son 4 ayın en düşüğüne geriledi. Ülkede büyüme oranı yakın geçmişteki gibi çift haneli beklenmiyor. 2013 için yüzde 7,5-7,6 gibi bir büyüme bek-lentisi hakim. 2014 için ise büyüme hedefi yüzde 7,5 olarak belirlendi.

ROUBİNİ: GELİŞMEKTE OLAN PİYASALAR KIRILGANKüresel krizi tahmin etmesiyle tanınan

ekonomist Nouriel Roubini de önceki hafta yaptığı bir konuşmada dünya ekonomisinin 2014’te gelişeceğini, gelişmekte olan ekono-milerin milli hasılalarını yüzde 5 artıracağını açıkladı. Roubini, “Ancak dış ticaret açığı, bütçe açığı veren ve enflasyon oranları ve politik karışıklık sebebiyle Türkiye, Endo-nezya, Hindistan, Güney Afrika, Macaristan, Ukrayna ve Venezüella kırılgan durumda.” değerlendirmesini yaptı. Bunlara iç siyasî krizle gündeme gelen Tayland ve Hong Kong’u da ekleyebiliriz. Nitekim FED’in 18 Aralık’taki kararının ardından Hong Kong Borsası altı ayın en büyük kaybını yaşadı. Tayland’da ise 22 Mayıs’tan bu yana yerel para birimi baht yüzde 9’a yakın değer kay-betti. Yaşanan ekonomik ve siyasî karışıklık sebebiyle 65 milyar dolarlık inşaat yatırımının da yıl sonuna ertelenmesi gündemde.

Uzmanlar, Doğu ülkelerindeki bu eko-nomik dalgalanmaların gerekçesini 2008

ikinci yarısında başlayan küresel finansal kriz sonrası Batı’nın yaralarını sarmasına bağlıyor. Çünkü sıcak para, sermaye ve kârlılık artık Batı’da yine işbaşına geçiyor. Aralık 2013’te İngiltere inşaat sektörünün son altı yılın en iyi ikinci hızlı büyümesini yaşaması bunun bir göstergesi. Keza, Fransız danışmanlık şirketi Bureau Veritas’ın 447 milyon Euro’ya Kanadalı lider analitik hizmetler sağlayıcısı Maxxam’ı ‘Kuzey Amerika’daki güçlü bü-yüme ihtimaline karşılık’ satın aldıklarını açıklaması, Euro Bölgesi Euro STOXX 50 Endeksi ile FTSEurofirst 300 Endeksi’nin olumlu yönde büyümesi Batı’daki iyileşmeye örnek. Amerika’daki olumlu gelişmeler daha dikkat çekici düzeyde. Nitekim, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının 2013’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 3,6 büyümesi beklenirken, rakam tahminlerin üzerinde yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. Bu, 2011’in son çeyreğinden bu yana kaydedilen en yüksek büyüme rakamı. Ülkedeki Dow Jones Sanayi Endeksi ise 14 yıldır yapamadığı bir başarıyı yakaladı, 2013’te 47 olumlu rekor kırdı. Bu durum, ‘Dow internet balonunun patlaması, 11 Eylül saldırıları, Enron skandalı, mortgage krizi ve küresel borç krizinde kaybettiğinin hepsini geri kazandı.” şeklinde yorumlanıyor.

Türkiye’ye yeni program şartAmerika’nın tahvil alımını azaltma

sürecini Başbakan Yardımcısı Ali Baba-can, ekim ayında “Doların kıt olacağı bir döneme giriyoruz. Herkes kendisini ona göre ayarlayacak. 3-4 yıl hareketlilik ola-cak.” sözleriyle dile getirdi. Geçen hafta 2013 ihracat rakamlarını açıklayan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de, gelişen ülkelerden sermaye çıkışları ile cari açığın kurlar üzerinde baskı oluşturduğuna işaret etti. Dünyada bol ve ucuz likidite döneminin sona ermeye baş-ladığını vurgulayan Büyükekşi, “Türkiye’yi kırılgan beşli arasında telaffuz edenler var. Türkiye’nin bundan sonrasında yeni bir eko-nomik program ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Sıçramak için bir nevi zihniyet devrimi gerekiyor.” uyarısında bulundu. “Ekonomik tablo Türkiye’nin makroekonomik anlamda bir çıkmaza girdiğini ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.” diyen Süleyman Şah Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Doç. Dr. Fatih Macit de Türkiye’nin büyüme-cari açık-enflasyon arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığını ifade ediyor.

Macit’e göre ekonomi, düzgün demogra-fik yapı ve güçlü bankacılık sistemi sayesinde iç talep yoluyla çok rahat büyüyebildi. Fakat bu cari açık ve enflasyon problemi oluşturdu. 1-2 yıllık hızlı büyümenin ardından ‘frene’ basmak zorunda kalındı. Burada Türkiye’nin büyürken cari açığı artırmayacak yapısal tedbirleri hayata geçirmesi gerekti. Cari açı-ğın özünde bir yatırım-tasarruf açığı olduğu dikkate alınırsa tasarrufların artırılması büyük önem taşıyor. Macit yeni bir ekonomi prog-ramı oluşturulması durumunda ise “Yine Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azal-tılması da sürdürülebilir ekonomik büyüme ve cari açığın düşürülmesi açısından yeni oluşturulacak programın ana konulardan biri olmalıdır.” diyor. Ekonomi yazarı Prof. Dr. Güngör Uras, yeni ekonomik prog-ramla ilgili, Türkiye’nin yeni sanayileşme stratejisine ihtiyaç duyduğunu kaydediyor. Sadece ithalat ikamesi yapılması ve ithal girdi kullanımı sınırlı ve Ar-Ge’ye dönük ekonomiye ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Uras, 2014 için ise “Türkiye benzer ülkelerden daha kısa vade ile ve daha pahalı borçlanacak.” tahmininde bulunuyor.

Page 14: Zaman244 eg

14 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

Ergenekon ve Balyoz sanıkları için umut verdiDERVİŞ GENÇ İSTANBUL

1Türkiye Barolar Birliği (TBB) Baş-kanı Metin Feyzioğlu, Ergenekon

ve Balyoz davalarıyla ilgili özel mahke-melerin verdiği kararların bir düzenle-meyle bozulmasına ilişkin önerilerine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son de-rece olumlu baktığını söyledi.

Feyzioğlu, Adalet Bakanlığı ile yarın çalışmaya başlayacaklarını ifade etti. Başbakan ile 1,5 saat görüşen Feyzioğlu, samimi ortamda geçen görüşmenin oldukça yapıcı olduğunu dile getirdi. Özel görevli mahkemelerin kaldırıldığını hatırlatan Feyzioğlu, “Geçici maddeyle kesinleşene kadar yargılamaya devam hükmü getirildi. Bu maddeyi kaldırdığımızda ve Yargıtay’ın kesinleşmiş kararlarına da yeniden yargılama zorunluluğu getirdiğinizde bu davalar yerel mahkemede tekrar görülecektir.” dedi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, özel mah-kemelerin vermiş olduğu kararların yapılacak bir düzenlemeyle bozulma-sına ilişkin önerilerine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da olumlu baktığını söyledi. Feyzioğlu, Erdoğan’ın talimatıyla yarın-dan itibaren Adalet Bakanlığı ile birlikte çalışmaya başlayacaklarının altını çizdi. Metin Feyzioğlu, Başbakan’la yaptığı görüşme sonrası basın mensuplarının sorularını cevapladı. Görüşmenin çok samimi bir ortamda geçtiğini anlattı. 5 Temmuz 2012 tarihinde özel görevli mahkemelerin kaldırıldığını hatırlatan Feyzioğlu, “Aynı kanuna eklenen bir geçici maddeye dayanılarak ellerindeki işler bitip kesinleşene kadar yargılamaya devam etmeleri hükmü getirildi. Bizim önerimiz bu geçici 2’nci maddenin kaldırılması. Geçici ikinci maddeyi kaldırdığımız takdirde ve Yargıtay’ın kesinleşmiş kararlara

da yeniden yargılama zorunluluğu getirdiğinizde artık (Ergenekon ve Balyoz davaları) yerel mahkemede yeniden görülecektir ve adil yargılama hakkına göre çözümlenebilecektir.” şeklinde konuştu.Başbakan Erdoğan’ın önerilerine yaklaşımlarının son derece olumlu olduğunu söyleyen Feyzioğlu, şöyle devam etti: “Adalet Bakanı’na TBB ile istişare etmelerini, bu konuda birlikte çalışılmasını istediğini ifade etti. Biz de hukukun üstünlüğünün sağlan-ması noktasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın bu talebine ‘evet’ dedik. Ve Adalet Bakanlığı ile bu konuda yakın çalışma içinde olacağız. Sayın Başbakan Japonya’dan döndüğünde çok somut bir önerimiz ortaya çıka-caktır diye umut ediyorum. Zaten TBB önerisini ortaya koymuştu. Bakanlık ile ortak çalışmaya Pazartesiden itibaren başlayacağız.”

İLKER BAŞBUĞ - ERGENEKON HÜKÜMLÜSÜ

TBB BAŞKANI METİN FEYZİOĞLU

Page 15: Zaman244 eg

15 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEMG Ö N Ü L D İ L İ Y L E A N L A Ş I Y O R L A R

3 gelininin her biri ayrı millettenMUZAFFER SALCIOĞLU KONYA

1Bahattin-Serpil Adam çiftinin üç ge-linin üçü de farklı milletten. Oğulları

Yavuz, Nijeryalı Sarah ile Ubeyd ise Güney Afrikalı Aqilaa ile evli. Ailenin büyük oğlu Fatih de geçtiğimiz günlerde Tayvanlı Chia ile dünya evine girdi. Birleşmeş Milletler gibi ailede herkesin ayrı bir hikâyesi var.

ABD’de doktora eğitimi alan Fatih Adam (30) ve Tayvanlı Chia Wen, geçen hafta Konya’da düzenlenen düğünle dünya evine girdi. Adam ailesi, geçtiğimiz yıl, kız istemeye Tayvan’a gitmiş ve evlilik büyük-lerin de rızasıyla gerçekleşmişti. Ancak bu sıradan bir ‘yabancı gelin’ olayı değil. Tay-vanlı Chia, Adam ailesinin üçüncü yabancı gelini. Ortanca oğul Yavuz (27) Nijeryalı Sarah ile, küçük oğul Ubeyd (26) ise Güney Afrikalı Aqilaa ile evli. Yavuz ile Ubeyd’in yabancılarla evlenmek istediğini ilk duy-duklarında şok yaşayan, karşı çıkan Bahattin ve eşi Serpil Adam, şimdi farklı renklerdeki torunlarını severken yabancı gelinlerinden çok memnun olduklarını anlatıyor. Son gelini Tayvanlı Chia’nın Müslüman olup Canan ismini aldığını, gelinlerin birbirinin dillerini bilmeseler de gönül diliyle anlaştık-larını söyleyen Serpil Hanım, “Türk gelinleri aratmıyorlar, çok saygılılar. Bir iş yaparken oturamazlar, ‘anne anne’ diye peşimden ayrılmazlar, sarılırlar öperler. Daha ne iste-yim?” diyor. Mevlânâ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahattin Adam da gelinlerin farklı milletten olmasının çok mühim faydaları olduğunu esprili bir dille anlatıyor: “Eşim, gelinlere söylense de gelinler ‘anneciğim, anneciğim’ deyip gülüyorlar. Evde hiç tar-tışma-kavga olmuyor.”

Eş olarak yabancıları tercih eden Fatih (30), Yavuz (27) ve Ubeyd (26) kardeşlerin evlilik hikâyeleri de birbirlerine çok benziyor. Oğullarını üniversite eğitimi için yurtdışına gönderen anne Serpil Adam, döndüklerinde baş göz ederiz ümidiyle tanıdık çevreden kız bakmaya başlar. Tam bu hayalleri kur-duğu sırada Kıbrıs’ta okuyan ortanca oğlu Yavuz’dan aldığı bir telefonla ilk sürprizle karşılaşır. Oğlu, gönlünü kaptırdığı Nijeryalı Sarah ile evlenmek istediğini söyler. Anne Serpil Adam, yaşadığı kısa süreli şokun ardından oğlunu vazgeçirmek için dil dö-

ker. Anne-babasını ikna edemeyen Yavuz, ailesinden gizlice Kıbrıs’ta evlenir. Çocukları olduktan sonra ise ailesine haber vermeye karar verir. Yavuz’dan ikinci telefonu alır anne Serpil Adam: “Anne ben evlendim. Bir de çocuğum var.” Hem hizmet edebilmek hem de eğitim amacıyla yurtdışına gittikle-rini anlatan Yavuz Adam, “Niyetimiz hizmet etmek olduğundan anne ve babamızda hep bizi destekledi.”diyor.

Küçük oğlunu Güney Afrika’daki Nelson Mandela Üniversitesi’ne hukuk eğitimi almaya gönderen anne Serpil Adam, oğlunun Güney Afrikalı Aqilaa ile

evlendiğinden yine haberdar olmaz. “İkinci şoku da Ubeyd’de yaşadım.” diyen anne, o anı şu sözlerle anlatıyor: “Bir yıl sonra da Ubeyd kucağında çocuk ve bir hanımla çıktı geldi. Evlendiğinden hiç haberim yoktu. ‘Anne, bu eşim, bu da oğlum.’ dedi. Çocuğa baktım aynı oğluma benziyor.” Doktora eğitimi için ABD’ye giden ve orada Tayvanlı Chia Wen ile tanışan Fatih ise tabiri caizse çiçeği burnunda bir damat. ABD’de doktora eğitimine devam eden Fatih, geçtiğimiz hafta Tayvanlı eşi Chia Wen ile Konya’da dünya evine girdi. Fatih de diğer iki kardeşi gibi yabancı bir eş tercih etti ancak bu evlilik

ailenin bilgisi dahilinde oldu. Üstelik aile, geçtiğimiz yıl Tayvan’a kız istemeye bile gitmiş.

Dünya bir köy haline geldiği için bu evlilikleri yadırgamadıklarını söyleyen baba Prof. Dr. Bahattin Adam, “Kültürler farklı ama Hz Mevlana’nın dediği gibi ‘Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.” diyor. Gelinlerin farklı milletten olmasının çok mühim faydaları olduğunu esprili bir dille anlatıyor: “Eşim, gelinlere söylense de gelinler ‘anneciğim, anneciğim’ deyip gülüyorlar. Evde hiç tartışma-kavga olmuyor.”

Page 16: Zaman244 eg

16 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

Hukukçular: Amaç, Ergenekon ve Balyoz'a tahliye ise af çıkarılsınZAMAN İSTANBUL

1Balyoz ve Ergenekon davalarını yeni-den yargı önüne çıkarma girişimleri,

kamuoyunda tartışmalara yol açtı.Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ah-

met Gündel, yasal düzenlemelerle birtakım davaların yeniden başlatılmaya çalışılmasını ya da başka mahkemelere aktarılmaya çalışılmasını doğru bulmadığını söyledi, “Bu yöntemler, suni. Yargıya güveni sarsar.” dedi. Türkiye’nin güvenli bir ülke haline gelmesini sağlayan en büyük unsurun Ergenekon ve Balyoz davaları olduğuna dikkat çeken avukat Cüneyt Toraman, “Eğer gerçekten bu insanlar masumsa genel bir af çıkarmak daha uygun olur.” ifadesini kullandı.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanış-manı Yalçın Akdoğan’ın ‘Orduya kumpas

kuruldu’ iddiasından sonra gündeme gelen Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama için somut adımlar atılıyor. Önceki gün Başbakan Erdoğan’la görüşen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, çalışmalara başladıklarını vurguladı. Söz konusu gelişmeleri hukukçular da yakından takip ediyor. Yeniden yargılamaya gidilme-sinin yargıya güveni sarsacağı uyarısında bulunulurken, “Amaç, tutuklu ve hükümlü-leri serbest bırakmaksa, af çıkarılsın.” önerisi dile getiriliyor. Hukukçuların konuyla ilgili değerlendirmeleri özetle şöyle:

Emekli Yargıtay Cumhuriyet savcısı Ahmet Gündel:Genelkurmay Başkanlığı’nın ihbarıyla yargılanmanın yenilenmesi yolu devreye girdi. Yasal düzenlemelerle birtakım davaların yeniden başlatılmaya çalışılmasını ya da başka mahkemelere aktarılmaya

çalışılmasını doğru bulmuyorum. Onun için bu yöntemler suni yöntemlerdir. Türkiye’de yargıya güveni sarsacak, ortadan kaldıracak türden gelişmelere yol açar.

Avukat Cüneyt Toraman: Eğer gerçekten bu insanlar masumsa, Türkiye’de gerçekten bir 28 Şubat darbesi yaşanmamışsa, gerçek-ten bu Ergenekon ve Balyoz davalarında geçen darbeye teşebbüs hazırlıkları yapılma-mışsa, gerçekten AK Parti aleyhine kapatma davası açılmamışsa, Genelkurmay tarafın-dan muhtıra yayınlanmamışsa, gerçekten Poyrazköy’de silahlar ortaya çıkmamışsa o zaman genel bir af çıkarmak herhalde daha uygun olur diye düşünüyorum. Türkiye’nin güvenli bir ülke haline gelmesini sağlayan en büyük unsurların başında Ergenekon ve Balyoz davaları geliyor. Bu davalar olma-saydı, Türkiye, her sabah yeni yeni oyunların

planlandığı bir ülke olacaktı. Zaman maki-nesini biraz geriye saralım. 2006 öncesinde Türk halkının her sabah nasıl bir endişeyle uyandığını hatırlayalım.

Eski Savcı Necati Özdemir: CMK’da yapılan son değişikliklerle cumhuriyet baş-savcılığına yeniden yargılamaya yönelik her-hangi bir süreye tabi olmaksızın itiraz hakkı getirildi. Hükümetin söz konusu davalara yönelik kanun çıkaracağını zannetmiyorum. Sırf bu iki dava için özel bir yasa yolu getiri-lemez. Mahkemeler bu konuları incelemiş, karar vermiş. Eğer yeniden bir mahkeme bunu inceleyip de gerçek anlamda bu da-vada iki tane masum insan var ve onlar da kurtulacaksa ben yeniden yargılamaya hayır demem. Ama topyekün davaları yeniden ele almak, yargılamak, olacak şey değil.

Koru: Mektubu ben getirdim, taraflar düşmanca tutum içinde değilHocaefendi ile görüşen gazeteci-yazar Fehmi Koru, konuşulanların yazıya dökülmesini kendisinin istediğini açıkladı.ZAMAN İSTANBUL

1Fethullah Gülen Hocaefendi’nin son dönemdeki gelişmelerle ilgili düşün-

celerini paylaştığı mektuba aracılık eden gazeteci-yazar Fehmi Koru, mektubun mu-hatabının Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğunu söyledi.

Haber7’ye ve Habertürk Televizyonu’na konuşan Koru, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın mektubu açıklamasına ve pazarlık keli-mesini kullanmasına çok şaşırdığını ifade etti. Koru, hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan ile görüştükten sonra ABD’ye giderek Hocaefendi’nin düşüncelerini al-dığını belirtti. Hocaefendi’nin dershaneler konusunda hassas olduğunu ifade eden Koru, “Gül’den, Erdoğan’dan ve Gülen’den birbirleriyle ilgili olumsuzluk duymadığım

gibi, sürecin düşmanca bir anlayış içinde sürdürüleceği izlenimi de almadım.” dedi.

Gazeteci-yazar Koru, Amerika’ya gidiş sürecini ve orada nasıl karşılandığını şöyle anlattı: “Hem Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le hem de Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan ile ayrı ayrı görüşmelerim oldu. O görüşmelerde her ikisinin de rahatsızlıkları aşikârdı. Ülkenin çok ciddi sıkıntılara doğru yol aldığından endişe ediyorlardı. Bu görüş-melerden sonra cemaat tarafı ne düşünüyor

diye sorduğumda yolumu Pensilvanya’ya düşürdüm. Ben oraya gittiğimde ‘beddua’ denilen konuşma yapılmıştı. Dolayısıyla

giderken ben çok değişik bir havayla karşılaşacağım rahat-sızlığı içerisindeydim. Ama öyle karşılanmadım. Görüşmede Alaattin Kaya da vardı. Alaattin Bey halen çok yakın görüştü-ğüm dostum. Dolayısıyla onun bulunmasında bir mahzur olup olmadığı soruldu ben de ‘hayır mahzuru yok’ dedim. Sayın Gülen bunları söyleyince ben de kendisine ‘Mümkünse bunları yazıya dökebilir misiniz?’ diye sordum. Teklif benden geldi. O yazının mektuba dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. Mektubu

alıp muhatabı olan Cumhurbaşkanı Abdul-lah Gül’e ilettim.”

Ünlü gazeteci, medyanın tansiyonu yükselttiği de şöyle dile getirdi: “İki tarafı destekleyen kalem erbabı arkadaşlarımız, maalesef bu işin daha tırmanmasını geti-recek şekilde manşetleri ve köşe yazılarını yazmaya devam ettiler. Tansiyon bir parça aşağıya çekilebilseydi çok daha farklı bir noktada olabileceğimizi düşünüyorum. Özellikle sosyal medyada kişilerle ilgili şahsiyetleri rahatsız eden sözlerin fazlaca kullanılması her tarafı rahatsız ediyor.”

Fehmi Koru, Habertürk TV’de yayın-lanan ‘Enine Boyuna’ programında da açıklamalarda bulundu. Başbakan Erdo-ğan’ın mektubu açıklamasına ve ‘pazarlık’ kelimesini kullanmasına çok şaşırdığını dile getirdi.

Emekli Yargıtay Cumhuriyet savcısı Ahmet Gündel Avukat Cüneyt Toraman Eski Savcı Necati Özdemir

Page 17: Zaman244 eg

17 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEMO M E K T U P B A Ş B A K A N ' A Y A Z I L M A D I

Hocaefendi'nin yazdığı mektubun muhtevası

ZAMAN İSTANBUL

1Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gön-

derdiği mektubun tamamı Yeni Şatak'ta yayımlandı. Hocaefendi, Gül'ün kendisine gönderdiği elçi ile yolladığı mektupta Cum-hurbaşkanına hitaben “Adanmış ruhların faaliyetlerinin ve müesseselerinin hedef alın-ması karşısında çok mahzunum” ifadelerini kullanıyor. Devletin kanun çerçevesinde yü-rüyen işleyişi hususunda emir verme, müda-hale etme ya da memurları bir noktaya sevk etme konumunda bulunmadığını belirtiyor.

İşte içerisinde hiç bir 'pazarlık' ifadesinin bulunmadığı o mektup:

Sayın Cumhurbaşkanım,Aziz dost, kıymetli insan, Saygıdeğer

Abdullah Gül BeyefendiEn içten hürmetlerimi arz eder, gönülden

selamlarımla sağlık ve afiyet üzere bulun-manızı dilerim. Ülkemizin ve milletimizin huzurunu kaçıran her hadisenin Zat-ı âli-lerinizi ne kadar üzdüğünün/üzeceğinin idrakinde olarak, aynı hüznü paylaştığımı ifade etmek istiyorum. Başkaları 'Hizmet', 'Hareket', 'Cemaat' veya 'Câmia' gibi farklı isimlendirmelerde bulunsalar da aslında her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insanın (camide bir araya gelip beraberce saf tutan insanların misillü) bir makuliyette ve bir mantıkiyette buluşmalarının şahs-ı manevisi olarak gördüğüm adanmış ruhların faaliyetlerinin ve müesseselerinin hedef alınması karşısında çok mahzunum.

***Daha dershaneler meselesinin konu-

şulduğu ilk günlerde sayın Başbakanımıza da değişik vesilelerle ifade edildi; milletimiz için faydalı gördüğümüz müesseselerin kapatılmamasını ve mevcut halleriyle misyonlarını ifa etmeyi sürdürmesini ar-zuladığımız hususu kendilerine iletildi. Bu hareketin gönüllülerinin genel ve sosyal medya aracılığıyla elden geldiğince nezaket çerçevesinde kendilerini ifade etmelerinin ortaya atılan itham ve iftiralar neticesinde başladığı kamuoyunun malumu. Bu hususta kanunlar çerçevesinde hukukun gereklerinin seslendirildiğini düşünüyorum.

Zamanla içtimai hayat içinde birçok

insanın hadiseye dahil olması neticesinde maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşı-lıklı isnatların gündemde olması hasebiyle bunun önüne geçilmesi gerektiği akl-ı selim sahiplerinin öncelikli bir zaruret olarak gördüğü bir husus. Özellikle bir kısım medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınları sona ererse, dost ve arkadaşlarımın da sükûtu tercih edecekleri kanaatindeyim. Fakir'in de bu meselenin önünü kesmek için elinden geleni yapacağını bilmenizi isterim. Sürekli çirkin şeyler neşreden bir kesimin o kötü neşriyatının durması hususunda Zât-ı alinizin de ciddi etkili adımlar atacağınıza, yeniden akl-ı selime dönüşü sağlayacağınıza inanıyorum ve sizden bunu kemal-i samimi-yetle istirham ediyorum.

***Muhterem efendim,Devletin kanun çerçevesinde yürüyen

işleyişi hususunda emir verme, müdahale etme ya da memurları bir noktaya sevk etme

konumunda bulunmadığım Zât-ı alinizin malumudur. Bununla birlikte, sohbetlerimde tansiyonun düşürülmesi adına dost, muhip ve sevenlerimize itidal tavsiye etmemin faydalı olacağı kanaatime sahip iseniz, bu hususta elimden gelen gayreti ortaya koy-maya amadeyim.

Medyanın takip ettiğim kadarıyla, kamu-oyunun da vakıf bulunduğu işleyen hukuki bir vetire ile ilgili olarak, bir taraftan görevliler kanunlar çerçevesinde vazifelerinin gereğini yerine getirerek suçluları tespit etmeye ve haklarında işlem yapmaya çalışıyorlar. Diğer taraftan, bu konuda sadece görevlerini yapmakla meşgul bulunan veya herhangi bir şey yapmasa da başka illerde olan bazı kimseler hakkında belli bir itham olmadan işlem yapılıyor. Kanunların belirlediği va-zifeleri yine kanunlar çerçevesinde yerine getiren memurînin sırf belli bir yere nispet edilerek engellendiğini ve hatta süreçle hiçbir ilgisi olmadığı halde yine aynı nispete dayandırılarak tasfiyelerin (daha doğrusu kıyımların) yapıldığını üzüntüyle izlemek-teyim. Devlet memurlarının üzerlerin gidip onları vazifelerini yapmaktan men etme ve masum vatan evladını sadece belli bir yere nispet ederek tasfiyeye/ kıyıma tabi tutma konusunda biz sussak bile zannederim maşeri vicdan susmayacaktır.

***Sayın Cumhurbaşkanım,Ayrıca, kamu kurumlarına giriş mülakat-

larında ciddi bir eleme gayreti bulunduğu dil-lendiriliyor. Şu anda da eskiden beri olduğu gibi bazı insanlar hakkında 'Şu cemaatten, bu tarikattan; şu dershaneye gitmiş, bu okuldan mezun olmuş!' denilerek bilgi toplama ve engelleme yapıldığı ifade ediliyor. Bu haksız uygulamanın sadece genel müdür, müdür veya emniyet amiri konumunda da kalma-dığı, ta memurlara kadar inmiş bulunduğu söyleniyor. Şimdiye kadar hayatın değişik alanlarında yalnızca 'falan yere, müntesip, falancı.. filancı..' görüldüğünden dolayı mağ-duriyete uğramış pek çok insanın yanımda gözyaşı döktüğüne şahit oldum. Fakat ben bunları hiç dillendirmediğim gibi o insanlara da sabır ve vifak tavsiye ettim. Belli bir yere nispet edilerek engellenen bu vatan evladı yakın çevrelerine, nazları geçen kimselere de üzülerek hislerini dile getirmekte, içlerini

dökmektedirler. Bu ülkenin öz evladı, masum Anadolu insanlarının bir kısım kara listelere kaydedilmesine ve önlerinin kesilmesine ma-tuf gayretlerin artık bütünüyle sona ermesi gerektiği kanaatindeyim. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış ve Allah'ın inayeti, Zât-ı devletleriniz gibi kıymetli dostların himmet ve himayesiyle sürekli genişleyen hizmet hareketinin -maalesef- önünü kesmeye matuf gayretler olduğu aşikar hale geldi. Bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin -önceden olmamakla birlikte- hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığı görülmektedir. Süleyman Efendi'nin tale-belerinin, İlim Yayma Cemiyeti'nin, Menzil mensuplarının ve diğer meşreplerin/meslek-lerin de aynı muameleye maruz kalmayacağı nasıl söylenebilir?!.

***Kıymetli efendim,Göndermek lütfunda bulunduğunuz

kıymetli misafirin aktardığı hususları dikkate alarak, ifade etmeliyim ki, dün neredeysek şu yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide duruyoruz. Diyaloğa her zaman açık bulunduğumuzu, binaenaleyh Zât-ı âlileri-nizin ve sayın Başbakanın ortak tensiplerini tensibimiz sayacağımızı da belirtmek isterim. Bahse konu hususların sayın Başbakanla da paylaşılmasını arzu ederim. Hayatını dinine, milletine ve insanlığa adama gayretindeki bir kardeşiniz olarak bütün samimiyetimle ifade etmeliyim ki, hep sulh ve huzurun, ittihad ve ittifakın, uhuvvet ve hulletin yanında yer almaya, Fakir'e sevgi duyanları da bu yönde teşvik etmeye çalıştım.

Gözümde ahiretin tüllenip durduğu şu yaşımdan sonra da başka bir sevdam, düşüncem ve emelim olamaz. Devlet bü-yüklerimizin uzatacakları dostluk ellerini mutlaka tutacağımızı, bize karşı samimiyetle atılan her adıma -ilahi ahlaka iktîdaen- on katıyla mukabelede bulunacağımıza, arka-daşlarımıza, dostlarımıza ve sevenlerimize itidal tavsiye ederek huzurun temini adına elimizden geleni yapmaya çalışacağımızı ve her zaman sulhun takipçisi/destekçisi olacağımızı arz ederim.

Bu vesileyle, zât-ı âlilerinize, saygıdeğer Hayrünnisa Hanimefendi'ye ve saadetli aile-nizin diğer fertlerine selam ve hürmetlerimi sunarım.

Page 18: Zaman244 eg

18 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

A. Turan Alkan

Allahümm’ansur hükûmetenâ!

Bazı dostlar, beni yeteri kadar siyâsi olmamakla suçluyorlar; ben ise yeterinden fazla siyasî tavır takındığımı üzülerek fark ediyorum.

Cümlede çelişki yok, siyâsî kelimesine verilen anlam farklı. Bazı dostların imâsı şu: “Sana göre ne doğru görünüyorsa öyle yazıyorsun; Aa bu iyi bir şey değil. Bir tarafta ülkenin seçilmiş hükûmeti dururken ardı görünmeyen bir yapıyı desteklemek iyi değil. Akıllı ol, sen de ‘Kışkırtmalara fırsat vermeyelim’ de, sen de, ‘Başbakan’ımıza dünyalar tatlısıdır; yargının yaptığı iş değil, bu yaptığınız gazetecilik değil arka-daşlar’ diye yaz. ‘Paralel devlet olmaz, sivil vesayete karşıyım, siyaset emreder hukuk yapar’ de, ‘Liyakat çok önemli filan’ gibi şeyler söyle...”

Bir, üç, beş; geçenlerde bir okuyucu mektubunda, “Üç kuruşluk yolsuzluk için milletin milyarlarını çar-çur etmeye utanmıyor musunuz?”, “Sizi yolsuzluğa ve hukuksuzluğa karşı çıkan safta mı görecektik; yazıklar olsun aboneliklerimize..” yollu bir azarla karşılaşınca mukavemetim çaya batırılmış bisküvit gibi dağıldı gitti.

Oturup düşündüm, zaten huzursuzum. Bir ara o kadar zihnî yoğunluğa kapılmış olmalıyım ki hanıma,

-Kaptan bey, zahmet olmazsa Yağcılar durağında inebilir miyim lütfen? diye seslendiğimi hatırlıyorum en son...

Derken minibüs hemen kıvrak bir manevrayla sağa yanaştı, otomatik kapı açıldı, indim. Aa, durakta birçok tanıdık simâ, “Oo hoş geldin; geciktin yahu, senin için bayağı üzülüyorduk.” diyorlar. Benden bir-kaç gün önce aynı durakta inmiş olan bazı tanıdıklar ise nedense yakınlık göstermek yerine utangaç ve suçlu bir edâyla önlerine bakıyorlar. Koluma giren biri kulağıma eğilip, “Bunlar birkaç gün önce sana ‘Başbakan’ın ölmesini diliyor’ diye bühtan edip ortalığı kışkırtan kişiler; aslında iyi insanlardır ama bu durakta inenlerin ilk günlerde böyle sert şeyler yazması âdettendir, hoş gör.” diye fısıldadı.

Derken büyükçe bir holdingi andıran bir binaya girdik. Ortam latif; her taraf pembeye boyalı, her duvarda büyük lider posterleri. Havaya hafiften “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının ens-trümantal nağmeleri yayılmakta. İçeri girer girmez inanmazsınız, tabiatım değişti, mutlandım. Güçlü, haklı, kalabalık ve çok kararlı bir topluluğun parçası olduğumu hissedip rahatladım. Bu özgüvenle önceki yazılarıma şöyle bir baktım, içimi pişmanlık bastı. “Bunlar nasıl bir lâflar yahu, resmen ayıp etmişim” diye kendimi payladım. Oturmam için güzel ve yumuşak bir deri koltuk gösterdiler. Derken yan tarafa birkaç koltuk daha getirdiklerinde; “Bunlar kimin için?” diye sordum, “Doğruyu bulan ve ce-saret gösterip gelen sadece sen değilsin, başkaları da sırada, onlar için bu hazırlık” dediler. “Kim ki bunlar?” dedim, “Basındaki sinyalleri doğru oku-yabilseydin anlardın!” deyince fazla üstelemedim. Derken o esnada iyi giyimli bir görevli yanıma geldi, “Burada âdettir” dedi; üyelik kaydınızı yapmadan önce, yazdığınız gazetede özeleştiri yapan bir yazı yayınlamanız gerekiyor.” “İyi ama” dedim “Taraf değiştirmiş olmam yetmiyor mu?” “Oo” dedi görevli, “Senin gibi yazar çok bizde; önemli olan durakta inmeden önce ‘Aklınızı başınıza alın; bunların şakası yok, iki vakte kadar paralel yapıya müthiş operasyon geliyor, kaçılıın’ yollu şeyler yazmalısınız ki, burada itibarınız olsun.” dedi.

Ben de oturup bu yazıyı kaleme aldım. İşte söylüyorum. Yaptığım her şey, yazdığım her satır yanlıştı. Kafama saksı düşmüştü. Kendimi ayıplı-yorum. Pişmanım. Hatta hızımı alamıyor ve açıkça şöyle niyâz ediyorum:

-Allahümm’ansur hükûmetenâ, hükûmetel cumhuriyyeti ve rüesâi’l-izâm; âmin ve bihî nestâin!

Derken hanım uyandırdı, “Uyumuş kalmışsın ayol.” dedi: “Nerdeyse kerâhat girecek, kalk abdes-tini tazele!”

[email protected]

‘Annem o sahneleri ben yaşıyormuşum gibi ağlıyor’Sadri Alışık Tiyatrosu’nda oyunculuğa devam eden Gökhan Şahin, Küçük Gelin dizisindeki rolünün ardından bir gün karşılaştığı bir teyzenin ağlayarak “Oğlum sen yürüyor musun? Üstümden büyük bir yük kalktı.” dediğini anlatıyor.

NALAN KAYA İSTANBUL

1Küçük gelin dizisinde Ali’yi oynayan Gökhan Şahin, rolüne hazırlanırken çevresindeki engel-

lileri gözlemleyip, vakıflarına gitmiş. İlk çekimlerde istemeden ayağını hareket ettiren oyuncu, sonrasında rolünün hakkını vermiş. Öyle ki Şahin, saatlerce süren çekimin ardından bacaklarının uyuşmasından dolayı kalkamadığını anlatıyor.

Genç oyuncu Gökhan Şahin, Küçük Gelin dizisinde engelli olan Ali karakterini oynuyor. Rolüne hazır-lanırken engellileri gözlemlediğini, vakıflara gittiğini anlatan Şahin, “Ali’ye üzülerek oynuyorum. Çekimden önce kendimi Ali’nin yerine koyduğum andan itibaren her şey başlıyor.” diyor. Karakterin isyankâr oluşunu ise engelleyemediği olaylara bağlayan Şahin, Ali’nin pes etmeyen yönünü çok sevdiğini ve bu özelliğini kendisine benzettiğini söylüyor. Ali’nin sürekli bağıran bir karakter olduğunu ifade eden Şahin, kendisinin, günlük hayatında eğlenceli bir insan olduğunu vur-guluyor. Karakteri çok sevdiğini fakat çok üzülerek canlandırdığını ifade edip “Allah’a dua ediyorum böyle bir imtihanla sınanmayayım. Belki ben bu olanlara katlanamazdım.” diye konuşuyor. Annesinin balkondan

düşme, uçurumdan yuvarlanma gibi zor sahnelerde ağlayarak kendisini aradığını anlatan Şahin, “Karakteri Ali gibi değil de ben gibi, benim başımdan geçiyormuş gibi izliyor. Bazen çok üzülüyor, ağlıyor.” ifadelerini kullanıyor.

12 yaşında oyuncu olma kararını Nicolas Cage’i izlerken aldığını anlatan Şahin, ailesinin de kendisine hep destek olduğunu söylüyor. “Lise mi tiyatro mu?” sorusu üzerine tiyatroyu seçtiğini ve lise eğitimini yarıda bıraktığını dile getiriyor. 12 yaşında Gösteri Sanatları Merkezi’nde tiyatro eğitimine başlayan Şahin, ardından Sadri Alışık Tiyatrosu’nda devam etmiş. Daha önce ağabeyinin çektiği filmlerde de oynayan Şahin, dizide rol alabilmesinde menajerinin katkısı olduğunu söylüyor. “Bu karakteri üstlenebilir misin?” sorusu üzerine “Neden olmasın?” diyerek denemek istediğini dile getiriyor. Şahin, dizinin ilk çekimlerinde istemeden ayağını hareket ettirdiğini fakat şimdi fazlasıyla alıştığını anlatıyor. Bir gün bir sahneyi uzun saatler çektikten sonra kalkmak istediğinde bacaklarının uyuşmasından dolayı kalkamadığını belirtiyor. Diziyi izleyenlerden en çok Ali’nin yürüyeceğine inandıkları tepkisini aldığını söyleyen Şahin, bir gün bir teyzenin ağlayarak “Oğlum sen yürüyor musun? Üstümden büyük bir yük kalktı.”

Page 19: Zaman244 eg

UYKU SÜRESİ ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR

ELEKTRONİĞİN DE YAŞI VAR

İHLAS VE UHUVVET RİSALELERİ

Page 20: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

Namazınıza dua katınKEVSER KULAKSIZ İSTANBUL

1Farkında olmayarak namazda ‘hırsızlık’ yaparız bazen. Kimi zaman rükûnun

hakkını vermeyiz, kimi zamansa secdenin. Oysa Peygamberimiz (sas), “En kötü hırsız, namazından çalan kimsedir.” buyuruyor. Bu halden kaçınmak için Efendimiz’den gelen bazı dualara başvurabiliriz. Bu dualar hangileri ve namazın hangi aşamasında okunmalı?

Peygamber Efendimiz (sas) bir gün as-habına, “En kötü hırsız, namazından çalan kimsedir.” der. Bunun üzerine ashab, “İnsan namazından nasıl çalar?” diye sorar. Allah Resulü de “Rükû ve secdelerini tam olarak yapmaz.” buyurur. Ahmed b. Hanbel’in naklettiği bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sas), namaz kılan kişinin hırsızlıktan sa-kınması için rükû, secde, kavme (rükûdan sonra ayakta durma) ve celseyi (secde arasındaki oturma) tam olarak yapmaları noktasında uyarıyor. İlmihal kitaplarında belirtildiği üzere rükûdan kalkınca tam olarak doğrulup en azından ‘Sübhanallah’ diyecek kadar, iki secde arasında da oturup yine ‘Sübhanallah’ diyecek kadar durmak gerekiyor. Hz. Ayşe’nin (r.anha) anlattığına göre, Peygamber Efendimiz (sas), namazda o kadar uzun müddet ayakta dururdu ki rükûa gitmeyeceğini düşünürlerdi. O kadar uzun rükû yapardı ki, tekrar doğrulmayacağı zannedilirdi. Secdesi de aynı şekilde uzun sürer, secdeden kalkmayacak sanırlardı.

Peygamber Efendimiz (sas), rükûda “Sübhane rabbiye’l azim.” duasından başka dualar da okurdu. Resulullah Efendimiz’in (sas), iki secde arasında bazen uzun süre oturup dua ettiği, rükû, secde ve iki secde arasındaki duruşunun aynı uzunlukta ol-duğu da rivayetler arasında. Namaz kılan bir mü’min, iki secde arasında Peygamber Efendimiz’in (sas) okuduğu dualardan en

azından birini okursa, hem sünnete uymuş, hem de iki secde arasında yeterli miktarda bekleyerek vacibi yerine getirmiş olur. Oysa secde arasında dua edileceği hususu pek çok kişi tarafından bilinmez.

İki secde arasında okunan dualarPeygamber Efendimiz’in (sas) iki secde

arasında okuduğu dualardan ikisi şöyle:-“Rabbiğfirlî rabbiğfirlî” Rabb’im beni

mağfiret et, Rabb’im beni mağfiret et.-“Allahümma’ğfirlî, ve’rhamnî ve âfinî,

ve’hdinî, ve’rzuknî, vecburnî, ver’fa’nî” Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet eyle, bana afiyet ver, bana hidayet ihsan et, beni rızıklandır, benim eksiğimi-gediğimi gider ve beni yücelt.

Zaman bakımından müsait olmayan kimseler, bu duanın sadece “Allahümma’ğ-firlî verhamnî” şeklindeki baş kısmını da okuyabilir.

Fethullah Gülen Hocaefendi de namazda rükû ve secdesini farklı dualarla uzatıyor. Ho-caefendi, rükûda “Sübhâne rabbiye’l-azîm” dedikten sonra bazen “Subbûhun, Kuddû-sün, Rabbu’l-melâiketi ve’r-Rûh” tesbihini dile getiriyor. Kimi zaman Hz. Yunus’un mü-nacatı olan “Lâ ilâhe illâ ente, Sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn”i bir başka zaman ise Hz. Eyyûb’un “Rabbi innî messeniye’d-durru ve ente erhamü’r-Râhimîn” münacatını okuyor. Rükûdan kavmeye doğrulurken ise “Rabbenâ leke’l-hamd, hamden, tayyiben, kesîran, mübareken fîh… Min’es-semâvâti ve’l-ard” hamd ü senâsında bulunuyor.

“Sübhâne rabbiye’l-a’lâ” tesbihiyle başlayan secde ise Efendimiz’den gelen, me’sûrattan dualarla devam ediyor: “Allâ-hümme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran, velâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente. Fağfirlî mağfiraten min indike ve’rhamnî; inneke ente’l-ğafûru’r-Rahîm-Allah’ım, ben nef-sime çok zulmettim, günahları yarlığayacak Sen’den başka kimse yok. Ne olur beni

kendi katından hususi bir gufranla yarlığa ve merhamet buyur. Zira Sen Ğafûr’sun, Rahîm’sin.”

Bazen ise Hz. Âdem’in niyazıyla ses-leniyor: “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem tağfir lenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine’l-hâsirîn-Rabb’imiz, biz nefsimize zulmettik. Eğer Sen bize merhamet buyurup yarlığamazsan, hakikaten hüsrana uğrayan-lardan oluruz.”

Peygamberlerin dilinden dua ayetleriÇoğu kişi namazda Fatiha’nın ardından

Fil Sûresi’nden Kur’an-ı Kerim’in son sûresi olan Nas Sûresi’ne kadar kısa sûrelerini okuyor. Bu sûreler halk arasında ‘namaz sûreleri’ olarak da biliniyor. Ancak namazda sadece bu sûreler değil, Kur’an-ı Kerim’in baştan sona bütün ayetleri okunabilir. Başta Hatemü’l-Enbiya Hazreti Muhammed Mus-tafa (sallallâhu aleyhi ve sellem) olmak üzere, Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Yunus, Hz. Eyyûb, Hz. Zekeriya, Hz. Şuayb, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi pek çok peygamberin duaları Kur’an-ı Kerim’de zikrediliyor. Nebilerin Allahü Teâlâ’ya yakarışları, duanın en güzel örneklerini oluşturuyor.

Kur’an-ı Kerim’de Efendimiz’e (sas) tavsiye edilen dualardan bazıları şöyle:

“Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O, yüce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe, 129)

“Yâ Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!” (Mü’minûn, 97-98)

“Yâ Rabbî! Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin.” (Mü’minûn, 118)

“Yâ Rabbî! Gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” (İsrâ, 80)

Hz. Âdem ve eşi Havvâ’nın duası:

“Ey Rabb’imiz! Kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz.” (Â’râf, 23)

Hz. Yûsuf’un duası:“Ey Rabb’im! Zindan bana bunların

davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak-laştırmazsan, ben onların sevdasına düşer, cahillerden olurum.” (Yûsuf, 33)

Hz. Nuh’un duası:“Yâ Rabbî! Hakkında kesin bilgim olma-

yan şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana merhamet etmezsen, her şeyi kaybedenlerden olurum.” (Hûd, 47)

Hz. İbrahim’in duası:“Ey Rabb’im! Beni ve soyumdan gelecek-

leri namazlarını dosdoğru kılanlardan eyle. Ey Rabb’imiz! Duamı kabul et.” (İbrahim, 40)

Hz. Yunus’un duası:“Yâ Rabbî! Senden başka hiçbir ilâh

yoktur. Seni bütün eksikliklerden uzak tuta-rım. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum.”

(Enbiyâ, 87)Hz. Mûsa’nın duası:“Ey Rabb’im! Göğsüme genişlik ver, işimi

kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar.”

(Tâ’hâ, 25-27)Hz. Zekeriya’nın duası:“Ey Rabb’im! Bana katından temiz bir

soy ihsan eyle, şüphesiz Sen duayı işitensin.” (Âl-i İmrân, 38)

Hz. Süleyman’ın duası:“Ey Rabb’im! Bana ve anne-babama

verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (Neml, 19)

Hz. Eyyûb’un duası:“Ya Rabbî! Bu dert bana iyice dokundu.

Sen merhametlilerin en merhametli olanı-sın.” (Enbiya, 83)

Page 21: Zaman244 eg

08.01.2014 05:58 08:35 12:01 13:03 15:16 16:36 09.01.2014 05:57 08:34 12:02 13:04 15:18 16:38 10.01.2014 05:56 08:32 12:02 13:06 15:20 16:40 11.01.2014 05:56 08:31 12:03 13:07 15:22 16:42 12.01.2014 05:55 08:30 12:03 13:08 15:24 16:44 13.01.2014 05:54 08:29 12:03 13:10 15:26 16:46 14.01.2014 05:54 08:28 12:04 13:12 15:28 16:48

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

08.01.2014 06:30 09:09 12:33 13:32 15:44 17:04 09.01.2014 06:29 09:08 12:33 13:33 15:46 17:06 10.01.2014 06:29 09:07 12:34 13:34 15:48 17:08 11.01.2014 06:28 09:06 12:34 13:36 15:50 17:10 12.01.2014 06:27 09:05 12:34 13:37 15:52 17:12 13.01.2014 06:26 09:03 12:35 13:39 15:54 17:14 14.01.2014 06:26 09:02 12:35 13:40 15:56 17:16

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

08.01.2014 06:19 08:47 12:26 13:37 15:52 17:12 09.01.2014 06:18 08:46 12:26 13:38 15:54 17:14 10.01.2014 06:18 08:45 12:26 13:39 15:56 17:16 11.01.2014 06:17 08:44 12:27 13:41 15:58 17:18 12.01.2014 06:17 08:43 12:27 13:42 15:59 17:19 13.01.2014 06:16 08:42 12:28 13:43 16:01 17:21 14.01.2014 06:15 08:40 12:28 13:45 16:03 17:23

08.01.2014 06:28 09:08 12:30 13:28 15:40 17:00 09.01.2014 06:27 09:07 12:31 13:30 15:42 17:02 10.01.2014 06:27 09:06 12:31 13:31 15:44 17:04 11.01.2014 06:26 09:05 12:32 13:33 15:46 17:06 12.01.2014 06:25 09:04 12:32 13:34 15:48 17:08 13.01.2014 06:24 09:02 12:32 13:36 15:50 17:10 14.01.2014 06:24 09:01 12:33 13:37 15:52 17:12

08.01.2014 06:31 09:14 12:34 13:30 15:41 17:01 09.01.2014 06:31 09:13 12:34 13:31 15:43 17:03 10.01.2014 06:30 09:12 12:35 13:33 15:45 17:05 11.01.2014 06:30 09:10 12:35 13:34 15:47 17:07 12.01.2014 06:29 09:09 12:35 13:36 15:49 17:09 13.01.2014 06:28 09:08 12:36 13:37 15:51 17:11 14.01.2014 06:27 09:06 12:36 13:39 15:54 17:14

08.01.2014 06:39 09:31 12:38 13:26 15:33 16:53 09.01.2014 06:38 09:30 12:39 13:27 15:35 16:55 10.01.2014 06:38 09:29 12:39 13:29 15:38 16:58 11.01.2014 06:37 09:27 12:40 13:30 15:40 17:00 12.01.2014 06:36 09:26 12:40 13:32 15:42 17:02 13.01.2014 06:35 09:24 12:40 13:33 15:44 17:04 14.01.2014 06:34 09:23 12:41 13:35 15:47 17:07

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

08.01.2014 06:21 08:38 12:32 13:56 16:14 17:34 09.01.2014 06:21 08:37 12:32 13:57 16:15 17:35 10.01.2014 06:20 08:36 12:33 13:58 16:17 17:37 11.01.2014 06:20 08:36 12:33 13:59 16:19 17:39 12.01.2014 06:19 08:35 12:34 14:01 16:20 17:40 13.01.2014 06:19 08:34 12:34 14:02 16:22 17:42 14.01.2014 06:18 08:33 12:34 14:04 16:24 17:44

08.01.2014 06:13 08:31 12:23 13:45 16:03 17:23 09.01.2014 06:13 08:30 12:24 13:47 16:05 17:25 10.01.2014 06:12 08:29 12:24 13:48 16:07 17:27 11.01.2014 06:12 08:29 12:24 13:49 16:08 17:28 12.01.2014 06:11 08:28 12:25 13:51 16:10 17:30 13.01.2014 06:11 08:27 12:25 13:52 16:12 17:32 14.01.2014 06:10 08:26 12:26 13:53 16:13 17:33

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

08.01.2014 06:23 08:43 12:33 13:53 16:10 17:30 09.01.2014 06:23 08:43 12:33 13:54 16:12 17:32 10.01.2014 06:22 08:42 12:34 13:55 16:13 17:33 11.01.2014 06:22 08:41 12:34 13:56 16:15 17:35 12.01.2014 06:21 08:40 12:34 13:58 16:17 17:37 13.01.2014 06:21 08:39 12:35 13:59 16:18 17:38 14.01.2014 06:20 08:38 12:35 14:01 16:20 17:40

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

8 - 14 OCAK 2014

1Anne-babaların en büyük sorunların-dan biri çocuklarının uyku problemleri.

Çocuklar kimi zaman uykuya dalmakta, kimi zaman ise uyandıktan sonra yeniden uykuya dönmekte zorluk yaşıyor. Ebevey-nleri endişelendiren bu durum çocukların öğrenme becerilerinden fiziksel gelişimlerine kadar birçok durumu etkiliyor. Psikolog Yeşim Yaşa Görgülü, çocukların uyku düzen-lerinin fiziksel ve psikolojik gelişimleri açı-sından oldukça önemli olduğunu söylüyor.

Uyku bozuklukları fiziksel, sosyal ve duygusal gelişimleri, dikkat ve öğrenme becerileri gibi birçok konuda çocukları etki-leyebiliyor. Görgülü, bu sebeple çocukların uyku düzeni için sadece ona ait ayrı bir uyku ortamı hazırlanması gerektiğini belirtiyor. Çocukların anne ve babanın yatağından ayrı bir yatağı olması gerekiyor. Bunun yanı sıra çocukların uyudukları ortamın rahat ve güvenli olması da şart. Çocukların odasının boğucu olmaması için uyudukları ortamda

eşya, oyuncak ve mobilya kalabalığı olma-masına özen gösterilmeli.

Görgülü, manyetik alan oluşturan metal yerine ahşabı öneriyor. Ayrıca odada kullanı-lan eşyaların, yer döşemelerinin ve halıların toz ve mikrop tutmaması, kolay silinmesi de alerjik bir reaksiyon oluşturmaması açısından önemli.

Psikolog Görgülü, bebeklik döneminde anne ve babanın bebeği kucaklaması, okşaması gibi fiziksel temasların çocuğu

rahatlattığını ve uykuya geçmesine yardımcı olduğunu anlatıyor.

Uyku süresi yaşa göre değişiyorUyku süresi de çocukların gelişimi

açısından oldukça önemli. Her yaşa göre bu sürenin farklılık gösterdiğini vurgulayan Görgülü’ye göre ideal uyku süresi 2-5 yaş için ortalama 13-15 saat, 6-8 yaş için 12 saat, 8-10 yaş için 11 saat ve 10 yaşından ergenlik dönemine kadar 10 saat.

Uyku süresi çocukların gelişimini

etkiliyor

Page 22: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

TUĞBA KAPLAN İSTANBUL

1Bugünlerde mübâhele ve mülâane kelimeleri dillerden düşmüyor. Üstelik

bu sözcükler beddua olarak lanse ediliyor. Haksızlık, iftira ve zulüm karşısında beddua edilebilir mi? Efendimiz (sas), Hak dostları, karşılaştıkları hadiseler karşısında beddua etmiş midir?

Suçlama ve iddialar karşısında, doğrunun ve haklı olanların ortaya çıkması için mülâane ve mübâhele yoluna gidilmesi Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen bir usul. Geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi’nin gündemdeki yolsuzluk iddiaları ve hizmet hareketini karalama kampanyaları hakkında sarf ettiği sözler, İslam Hukuku’nda da yeri olan ‘mübahele ve mülâane’ konusuna gi-riyor. Buna rağmen bazıları şart cümlelerini görmezden gelip, Fethullah Gülen Hocae-fendi’nin sözlerini beddua olarak algılamaya ve ‘beddua etti’ söylemini yaymaya devam ediyor. Kur’an-ı Mucizü’l- Beyan’da Nûr Sûresi’nin 7-9. âyetleri ve Âl-i İmran Sûre-si’nin 61. ayetinde ‘mübahele ve mülaane’ konusu detaylı olarak anlatılıyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Güner, mübahe-lenin tanımını şöyle yapıyor: “Mübâhele, bir meselenin karşılıklı konuşmak suretiyle halledilememesi durumunda, meseleyi çözüme kavuşturmak için her iki tarafın da haksız olmaları hâlinde Allah’ın lanetine uğramak için dua ve niyazda bulunmalarına denir.” İlahi Beyan’da Nisa Sûresi’nin 7-9. âyetlerine bakınca, mülaane (liân) yani karşılıklı ahitleşme meselesinde, kocanın şâhit olduğu bir zina olayında başka şâhit bu-lunmadığı zaman bu hususun uygulandığı görülüyor. Kendi eşlerini zina etmekle suçlayıp da buna dair kendileri dışında şahit bulamayan kocalar; doğru söylediklerine dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin eder, şâhitlik eder, beşinci kere ise, yalancı olması hâlinde Allah’ın lânetinin üzerine gelmesini ister. Hanımın ise kocasının bu suçlamasında yalancı olduğuna dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin ve şâhitlik etmesi, beşincide ise kocasının doğru söylemesi halinde, Allah’ın gazabının kendi üzerine çökmesini dilemesi, kendisinden cezayı kaldırır.

‘Bunlarla mübâhele etmeyiniz, sonra helak olursunuz’Efendimiz’in (sas) Allah’ın emriyle kar-

şılıklı ahitleşmeye, yeminleşmeye çağırdığı mübâhele hadisesi hicretin dokuzuncu senesinde meydana geldi. Allah Resulü (sas) mescitte ashabıyla birlikte ikindi namazını henüz kılmıştı ki, on dört kişiden oluşan Necran heyeti, huzura çıkar. Âyin yapmak is-tediklerini belirtip, izin isterler. Bazı sahabiler her ne kadar onların bu isteğine itiraz etse de, Allah Resulü mescidin bir kenarında onların ibadet etmelerine izin verir. Necranlılar, doğuya doğru yönelerek ibadet eder. Resûl-i Ekrem (sas) o gün onlarla görüşmek istemez.Ertesi gün Necranlıların reisi Ebû Hârise ile Abdulmesih’i İslâm’a davet eder. Onlar, bu daveti kabul etmez ve çeşitli sorular sorarak tartışmayı başlatır. Tartışmalar uzadıkça uzar. Bu esnada Hz. Meryem’in durumu, İsa’nın (as) şahsiyeti ve Hıristiyan akidesine dair pek çok mesele tartışmaya konu olur. Âl-i İmrân Sûresi’nin ilk seksen âyeti bu görüşme sırasında nazil olur. Necranlılar bir türlü ikna olmaz. Bunun üzerine Allah Resûlü onları ilgili âyet gereğince mübâheleye davet eder. Bu husus âyette mealen şöyle ifade edilir: “Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: ‘Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra kar-şılıklı mübâhele edelim de Allah’ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım.” (Âl-i İmrân, 3/61). Delilden anlamayan insanlara mübâheleyi (hangi taraf yalancı ise Allah’ın

ona lânet etmesini bütün kalbiyle istemeyi) teklif eder. Bunun üzerine Necran heyeti, Nebiler Serveri’nden (sas) düşünmek için mühlet ister. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Hz. Peygamber’in yanına geldiklerinde bakarlar ki, Resûlullah (sas) Hz. Hüseyin’i kucağına almış, Hz. Hasan’ın elinden tutmuş, Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’yi arkasına almış “Ben dua edince siz de amin dersiniz.” diyor. Bu tablo karşısında heyet başkanı, “Ey Hıristiyan kardeşlerim, ben öyle yüzler görüyorum ki Allah’tan bir dağın yerinden kaldırılmasını

iste seler Allah onların bu isteğiyle o dağı yok eder. Bunlarla mübâhele etmeyiniz, sonra helak olursunuz.” diyerek, mübâhele kabul etmez. Cizye vererek İslâm hâkimiyeti altında yaşamayı benimsediklerini bildirir. Hz. Pey-gamber de onlara bir emânnâme (düşmana verilen emniyette olduklarını bildiren kâğıt) yazar.

Söz konusu iftira ve zulüm olunca…Asr-ı Saadet’te gerçekleşen mübâhele

hadisesi, bugün farklı bir yönüyle karşımızda. Sarf edilen ‘mübâhele’ sözleri, yedi düvele

‘beddua’ diye lanse edilirken, önemli iki nokta göz ardı ediliyor. Birincisi Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mübâhele davetinde, duasında isim yok.

Dua mana yönüyle çok şümullü olup, ‘zalim’ tavsifine giren herkesi muhatap olarak alıyor.

Bu noktada insan sormadan edemiyor. Eleştiride bulunanlar bu mübahele davetini, neden yersiz bir tepkisellik içinde, beddua olarak algılıyor? Dahası bedduaysa bile, bu bedduayı neden üzerlerine alıyorlar?

ona lânet etmesini bütün kalbinle ister misin?

Kim zalim ise

'ınAllahMÜBAHELE

NEDİR?

Page 23: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

Hekimoğlu İsmail

Hadiseler, insanların mahiyetini ortaya koyarNasıl ki acımak, sevmek ve menfaat

hisleri içimize yerleştirilmişse taraf tutma hissi de aynı şekilde içimize yerleştirilmiştir.

Bu hissin en mühim vazifesi hakkı tutmaktır. Hakkı tutamayan, haktan yana olamayan mutlaka batılı tutup, hakkın karşısına geçecektir. Allah kullarına el, ayak, göz gibi maddi organlar verdiği gibi, manevi organlar da vermiştir. Tarafgirlik manevi organlarımızdan biridir. Demek ki imtihan bu noktadan da gelecek. Tarafgirlik hissiyle haktan yana olanlar hangi ırktan hangi ülkeden olursa olsun maddi ve manevi bir bütünlüğe doğru giderler. Hakk’a inananlar hakka riayet edip, haklının hakkını korurlar. Mesela asr-ı saadette birkaç sahabe arasında tartışma başlıyor. Bir taraf, “Yetişin ey Ensar!” derken, öte taraf, “Yetişin ey Muhacirler!” diye bağırıyor. Bunu duyan iki cihan serveri

Peygamberimiz (sas) hemen ortaya çıkarak buyuruyor; “Susun! Bu cahiliyet âdetidir.” Yani siz Müslüman’sınız. İslam’dan yanası-nız. Yalnızca Allah’tan yardım isteyin, diyor.

Hakikat böyle iken aradan zaman geçi-yor. Hz. Ali (ra), Hz. Muaviye (ra) taraftarları gözüküyor. Bir de Hariciler zuhur ediyor. Sahabe bir bütündü. Neden ayrıldılar ve neden taraf taraf bölünüp tarafgirlik da-marları kabardı? Demek ki Hakk’a iman eden Müslümanlar da kendi aralarında bölünüp, tarafgirliğin kurbanı olabiliyormuş. Asr-ı saadetteki bölünmede bilgisizlikten ve ibadet noksanlığından söz edilemez. Hazreti Ali (ra), Hz. Muaviye (ra) ve bunların taraftarları bilgili kimselerdi. İbadetleri de mükemmeldi. Sahabeyi, “tarafgirlik” hissi parçaladı.

Bu hususu daha iyi anlatabilmek için bir

misal verelim; çeşitli sebeplerle bir eve hava gazı dolduğunu düşünün. Gece yarısı evine dönenler lambayı yakmak isteyecek. Fakat anahtardan çıkan kıvılcım, yangın çıkmasına yetiyor… İşte tarafgirlik hissi, hava gazı gibi bazı muhitlerde çöreklenir. Manen gece olmuş gibidir. Zulmeti dağıtmak için yapı-lan bazı hareketler, kıvılcım hükmündeki hadiseler, taraftarları yakar; İslamiyet büyük bir yara alır. Ne yazık ki bu yarayı açanlar, tarafgir Müslümanlardır.

Bir misal daha vereyim… Mesela cürufu (maden posası, maden eritildikten sonra kalan kısım) ocağa doldurup ateş verirler. Maden mühendisi başında bekler. Eriyen madenler akmaya başlar. Bu lehim, bu kurşun, bu bakır, bu da demir. Yani ateş verirler ki, bakırla demir ayrışsın. İşte bu örnekte olduğu gibi, Allah bir ateş gönderir,

kulunu imtihan eder. Bu hadiselerle her-kesin mahiyetini ortaya çıkarır. Her şeyin dizgini Allah’ın elinde olduğuna göre, kula düşen vazife, İslamiyet’i yaşamak ve zuhur eden fırtınalarda Allah’a iltica edip teslim olmaktan ibarettir.

Hakk’a inanan Müslüman, Hakk’ın emrine girecek; hakkı haklıya teslim ede-cek; sadece haktan yana olacak. Gerekirse kendini bile tenkit etmekten çekinmeyecek. Böylece tarafgirlik duygumuzdan gelen imtihanı kazanacağız. İşte insan çeşit çeşit hallerle şu dünyada tecrübe edilmektedir. Acaba kendisine verilen maddi ve manevi cihazları iyi kullanacak mı? Musibet mekte-binde tahsil görürken kaç puan alacak? Bu dünya sahipsiz değildir. Hakim-i Mutlak Allah’tır… Allah’a iltica etmek (sığınmak) dünyalara değer…

Elektroniğin de yaşı var!ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Akıllı telefon ve bilgisayarlar, çoğumu-zun kolu kanadı haline geldi. Hatta bu

durum çocukları da es geçmiyor. Çocukla-rın eline elektronik cihazları oyuncak gibi vermek ne kadar doğru? Kullanım yaşı ve kriterleri ne olmalı?

Henüz konuşmayı öğrenememiş çocuk-ların akıllı telefon, tablet ve bilgisayarları çoğu yetişkinden iyi kullandığı bir dönemdeyiz. Ne var ki günümüzde televizyonun yerini alan bu aletler, genellikle kişisel olmaları nedeniyle pek çok açıdan televizyondan daha riskli kabul ediliyor. Cep telefonu çocu-ğunuza istediğiniz an ulaşmanın kolay yolu olsa da, bilgisayar ve tabletler öğrenciliğin vazgeçilmezi haline gelse de çocuğun bu cihazları kullanacak ya da bunlara sahip olacak yaşa gelip gelmediğinden emin olmak pek kolay değil.

Nitekim iki yaşından küçük çocukların bu tip elektroniklerle tanıştırılmaması ge-rektiğini söyleyen uzman pedagog Mehmet Teber, iki yaşından büyük bir çocuk için tavsiye edilen ekran muhatabiyetinin günde 10 dakikayla sınırlı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Bu sürenin dört yaşındaki çocuk için yarım saati, yedi yaşındaki çocuk için bir saati, 12 yaşındaki çocuk için de iki saati geçmemesi tavsiye ediliyor. Tablet ve akıllı telefon üreticileri, geliştirdikleri uygulama-ların küçük çocuklar için eğitici olduğunu, hatta 0-2 yaş arası çocukların kas gelişimini sağlayacak uygulamaların bile bulunduğunu savunsa da 2 yaş altı çocukların boyut ve şekil algıları gelişmediği için 3 boyutlu oyuncak-larla oynamaları, yani önce gerçek dünyayla, sonrasında sanal dünyayla tanışmaları gerek-tiğinin altı çiziliyor. Elektronik kullanımında yaş-süre ilişkisi bu şekildeyken, çocuğa kişisel bir cep telefonu ya da bilgisayar alınacaksa da meselenin yaştan ibaret olmadığını bilmek gerekiyor. Çocuğun alınacak ürüne gerçekten ihtiyacı var mı, yoksa tüm arkadaşlarında var diye mi istiyor, yeterince sorumluluk sahibi bir çocuk mu gibi soruların da karar öncesi anne-babalar tarafından cevaplandırılması gerekiyor.

Öte yandan yetişkinlerde cep telefonu kullanımı ve beyin tümörü arasında bir bağlantı olmadığı uluslararası çalışmalarla ispatlanmış olsa da durumun beyni hâlâ ge-lişmekte olan küçük yaştaki çocuklarda daha farklı olduğunu bilmek gerekiyor. Ayrıca sosyal ilişki her ne kadar pozitif bir kavram

olsa da çocuğun yalnız fiziksel olarak değil, kişilik olarak da hâlâ gelişme aşamasında olduğu yaşlarda bunun kontrolü de anne-ba-baya düşüyor. Sosyalleşmesinin sanal değil gerçek olabilmesi adına da anne-babaların bilgisayar ve telefon kullanımında çocukları yönlendirici olmaları gerekiyor.

Cep telefonu ve bilgisayar alırken bunlara dikkat…Basit modelleri tercih edin: Telefon alma

nedeniniz ihtiyaçtan ibaretse internet ulaşımı ya da gelişmiş oyun fonksiyonları olmayan bir telefon da ihtiyacını karşılayacaktır. Eğer çocuğunuz bu durumdan şikâyet ederse

ona telefonun oyuncak değil, iletişim aracı olduğunu hatırlatarak yaşıtlarıyla muhtemel bir ‘son model’ yarışına girmesinin önüne geçebilirsiniz.

Limit belirleyin: Eğer küçük yaşta olma-sına rağmen çocuğunuz ihtiyaç nedeniyle cep telefonu kullanıyorsa, ayda belirli bir kontör miktarı belirleyerek ya da fatura kısıtlaması getirerek çocuğunuzun telefonla ilişkisinde aşırıya kaçmasını engelleyebilirsi-niz. Ya da telefon ve bilgisayar almadan önce anlaşma yaparak (mesela yemek saatlerinde ya da gece belirli saatlerden sonra kullanma sınırlaması koyarak) ileride tartışmaya sebe-biyet verebilecek sorunlara kökten çözümler

getirebilirsiniz.Mesafe koyun: Amerikan Pediatri

Akademisi, 2 yaş altı çocukların ekranla temaslarını olabildiği kadar kısa tutmayı öneriyor. Özellikle televizyon veya tablet gibi ürünlerle vakit geçirilmesi, aile içindeki bireylerin birbirleri ve çocuklarıyla konuşma zamanını azaltıyor. Bu da çocuklardaki dil gelişimini etkiliyor.

Aynı kurallara siz de uyun: Koyduğunuz kuralların etkili olmasını istiyorsanız, aynı kurallara siz de riayet etmeye çalışın. Elinden telefonu ya da bilgisayarı düşürmeyen bir ebeveynseniz çocuktan çok farklı davranma-sını bekleyemezsiniz.

Page 24: Zaman244 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

İhlas ve Uhuvvet risaleleri

İhlas ve Uhuvvet risalelerinin mevzu olarak ele aldığı meseleler, iman ve Kur’an’a hizmet edenler için su, ekmek ve hava kadar önemlidir. Şayet insan, kendisini hizmet etti-renin Allah olduğu duygusunu hissetmiyorsa ve -aksine ihtimal vermeyecek şekilde- bu duygunun içine yerleşmesini sağlayacak olan ihlasa sahip değilse, hizmet adına koşup dursa da yine şirkten kurtulamaz.

Bir hadiste, Cenab-ı Hakk’ın ilk sorguya çektiği kimseler arasında muharebe meyda-nında kanlar içinde ölüp giden şehitten bah-sedilir. Aynı hadiste, ilk sorguya çekileceği bildirilen diğer bir grupsa ilim ehli ve diğeri de servetini hayır için sarf eden kimsedir. Şehide, Cenab-ı Hak mahkeme-i kübrada sorar: “Niçin öldürüldün?” O,“Ya Rabbi! Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım.” der, ona Allah, “Hayır! Sen bunu katiyen benim için yapmadın, aksine sen bu mücadeleyi, “falan adam ne cesur!” desinler diye yaptın ve o dendi” buyurur. Yani sen beklediğini aldın, alacağın kalmadı.

Evet, insan, ne kadar amel yaparsa yapsın, eğer ihlaslı yapılmamışsa, Allah tarafından kabul edilmeyecektir. Sıra ilim ehline gelir, “Sen niçin bu ilmi edindin?” diye sorar Allah. O ,“Seni anlatmak için ya Rabbi” cevabını verir. Allah, ona “Hayır! Sen, falan çok biliyor, ne güzel Kur’an okuyor, büyük âlim, desinler diye yaptın bunu.” diyerek susturur. Ve sanki ona, “Git mükâfatını onlar versin.” der gibi olur. Malını infak eden için de aynı şeyler geçerlidir. O da aynı şekilde, niyeti sağlam ve ihlaslı değilse itaba maruz kalır.

Sıdk ile İsteyene VerirEvet, ihlas çok önemlidir;

ihlasta öyle bir sır ve öyle bir kuvvet vardır ki, kâfir bile arzu ve amellerinde samimiyetle istediği şeyi Cenab-ı Hak ona lütfeder. Nice inanmayan insan görülmüş-tür ki, onlar esbabın bil külliye sükût ettiği yerde ızdırarî olarak

müsebbibü’l-esbaba dönmüş, hallerini O’na (celle celaluhu) arz etmişler, O da onlara felah vermiştir.

Canlı bir misal; bazen bir uçak kazası oluyor ve enkaz, buzulların içine düşüyor. On-on iki saat sonra buzların içinden insan-lar canlı olarak çıkarılıyor. Başka bir örnek; zelzele oluyor, on gün sonra bir adamı taşların altından canlı olarak çıkarıyorlar. Bu insanlara sorulduğunda, “Orada esbab bi’l-külliye sükût etti, Rabb’ime teveccüh edip O’na arz-ı halde bulundum” diyorlar.

Bu türden çok vaka var ki, insan kırık kalbiyle Allah’a teveccüh edip “Ya Rabbi” deyince Rabbi de “Lebbeyk” diyerek onu sahil-i selamete çık-mıştır. İşte, ihlasta böyle bir kuvvet vardır.

İhlaslı davranıp, ihlas melodisini söyleyen insanda öyle bir hususiyet söz konusudur ki, o haliyle insan Cenab-ı Hak’tan ne isterse, Allah

(cc) ona lütfedip istediğini verir. Ayrıca hiz-metimiz adına da ihlas fevkalade önemlidir.

Biz, Allah rızası için hizmet etmeyecek ve Rabb’imizin hoşnutluğunu kazanamayacak, kendilerine hizmet götürdüğümüz insanların dualarını alıp, rıza dairesini genişletemeye-ceksek ve Rabb’imiz bizim hakkımızda; “Ben sizden razıyım, siz de Benden razı olun” demeyecekse, bütün bu mücadelelerin hiçbir manası yoktur. Binaenaleyh, konumumuz itibarıyla biz hep, rıza istikametinde yürüyen kimseler olma yolunda sadece ve sadece Rabb’in rızasını gözetmek ve şayet bir se-mere ve meyve bekliyorsak onları da ötede beklemek durumundayız.

Ameller Niyetlere Göredirİmam Buhari’nin, hadis kitabının başına

koyduğu, “Ameller niyetlere göredir” hadisi Şâfiî mezhebinde çok önemli bir yer işgal eder; o mezhebe göre her amelde niyet bir esastır. Hanefi mezhebinde, abdest gibi bizzat ibadet olmayan ameller niyetsiz de yapılabilir ama namaz ve oruç gibi bizzat ibadet olan amellerde niyet şarttır.

Niyette öyle bir iksir vardır ki o, hasenatı seyyiata, seyyiatı da hasenata çevirir. Bina-enaleyh ihlaslı olunduğu nispette Cenab-ı Hak, çok kötü, fena ve karanlık şeyleri

aydınlatır ve onları iyi şeyler haline getirir.Ayrıca İhlas Risalesi okunmalı ki, ar-

kadaşlar arasında münakaşa ve tartışmaya meydan verilmesin. Orada anlatılan düstur-lara göre müminin asıl hedefi, hakkı batılın savletinden kurtarmaktır; ağlayan ümmet-i Muhammed’in iniltilerini dindirmek ve izzet-i İslamiye’yi muhafaza etmektir. Hatta bir bakıma bâtıl karşısında ne kadar ehl-i hak varsa, onların hepsine taraftar olma civanmertliğini sergilemektir. Onun için her on beş günde bir defa onun tekrar edilmesi İslam’a hizmete adanmış ruhlar için çok önemlidir.

Page 25: Zaman244 eg

Kerîm ve Latîf isimlerinin hatırına bu kapıkullarını da ihsan ve atâ sağa-naklarıyla sırılsıklam hale getirmeni.. kurb-u huzurundan uzak kalmaya sebep olabilecek her türlü mani ve engeli Seninle aramızdan kaldırıp uzaklaştırmanı Sen’den diliyor ve dileniyoruz. Amin.

Herkes kendi karakterini ortaya koyar. Basiretle bakılabildiği takdirde birçok kimsenin tavır ve davranışlarında yalanın döküldüğü görülebilir. Ama unutulmamalıdır ki, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bilmesine rağmen hiçbir zaman münafıkları açığa vurmamıştır.

Abdullah Aymaz

Şuur veren sohbetlerBir önceki yazımda İzmir İmam-Hatip’e ilk gelişimde Devlet

Hastanesi’nde karşılaştıklarımı ve Hocaefendi’nin İzmir’e ilk geldiğinde karşılaştığı bir hücumu ve ibretli neticesini anlatmıştım. Bugün yine bu konuya devam etmek istiyorum...

M.Fethullah Gülen Hocaefendi, imam-hatiplerin önemine inandığı için, oradan öğrencilerin ayrılmaması için, moral güçlerini yükseltmek düşüncesiyle vaazlarının ve verdiği fıkıh, hadis ve tefsir derslerinin haricinde cumartesi ve pazar günleri bazen üçer saat süren, “Tehzib-i Ahlak” sohbetleri yapardı. Tamamen Asr-ı Saadet’ten ve İslam tarihinden, bilhassa bizim tarihimizden, gerçekten şuur derinliği uyandıran misaller verirdi. Bunların bizim üzerimizdeki tesirini anlatmak için geriye gidelim.

Devletimizin İzmir Konak Hastanesi’nde kefen hırsızı mua-meleleri görüp, kendimizi işe yaramaz adamlar zannettiğimiz o kompleks yapan baskılardan bir müddet sonra Kestane Pazarı Camii’nin avlusunda yaşı bizden büyük olan üst sınıflardan Uşaklı Ramazan Uluyol isimli bir öğrenci “Arkadaşlar! Bir gün biz bu cami avlusundan uzaya gidecek aletler yapacağız.” demişti. Ne kadar ferahlamıştık... Bunun hiç mantığı var mı? Cami avlusundan uzaya nasıl roket gönderirsin? Ama bu, bizim içimizi serinletiyordu. Çünkü bize yapılan hakaretler ve aşağılamalar içimize işlemişti.

Bu arada “Bu ülke tehlikede... Bir memleketin meclisinde yüzde on komünist olursa, orası eninde sonunda komünizme teslim olur. Bizim Meclis’imizi komünistler doldurmuş. Biz de mezun olalım, köy-köy dolaşıp bu tehlikeye karşı halkı uyandıralım, bir parti kurup ülkemizi idare edelim.” diyenler de vardı. Bütün bunlardan dolayı, arkadaşların bazıları okulu bitirince, lise fark derslerini verip başka fakültelere gitmeleri için bir sebep teşkil edebiliyordu. Onun için M.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu sohbetleri bizleri imam hatibe bağlıyordu. Çünkü İslami ilimleri çok iyi okursak dünyanın her yerinde Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye yapacaktık. Bu öyle bir Hizmet idi ki, Cenab-ı Hak onu peygamberlerine ve Habib-i Ekremi Muhammed Aleyhisse-lam’a layık görmüştü. İmana ve Kur’an’a yapılacak bu hizmetin konumu hiçbir meslekle tartılamazdı. Bakanlık, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bu hizmetkârlığın yanında asla büyük bir konum sayılmazdı.

Bu telkinler bize okulumuzun ve hizmetimizin değerini öğretti, gözümüzü siyasetten kendi işimize ve iç dünyamıza çevirdi. Diğer fakültelerde ve lisede okuyanlar da bizim insanımız olduğu için de hizmetin alanı imam-hatip ve ilahiyatın dışına taşırıldı. Siyasi payeler asla bu alana da hedef gösterilmedi.

Zaten “Yirminci” ve “Yirmi Birinci” Lem’a’lardaki İhlas bahislerini okuyunca insan kendi-kendine “Ah!.. Zavallı, sen ülkeyi kurtarmaya çalışacağını zannediyorsun, acaba kendini kurtarabilecek misin? Eğer yaptıklarında Allah’ın rızası ve ihlas yoksa ne işe yarar!..” diyor, iman ve ihlas ile insanlar donatılmadan siyasetin ve yukarıdan hükmetmenin bir işe yaramayacağını anlıyor.

Ta 1966’larda imam-hatiplerin ruhlarında bu temelleri attığı gibi, 28 Şubat’tan sonra imam-hatip ve ilahiyatların başına gelen felaket karşısında bu mübarek müesseselerin öğrenci bulama-masından dolayı kendi kendilerine kapanma tehlikesini atlatmak için, M.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ne kadar çırpındığının da şahitleri bizleriz.

Birilerinin yanlış düşüncelerine karşı şahit olduğum ve bildiğim bu gerçekleri anlatma lüzumu hissettim.

Arkadaşlarıma da bir zamanlar var güçleri ile kendisine ve hiz-mete saldıranlar karşısında talebelerinin morallerini yükseltmek için Üstad Hazretleri’nin şu sözlerini nakletmek isterim: “Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini devam ettirir...” (26. Mektup)

Daha sonra Üstad Hazretleri kırmızı kalemle bu ifadelerin al-tına, “Kılıcını ayağına vurdurtmaz/ Düşmanına vurdurur/ Kur’an’a hadim eder/ Âlem-i İslam’ı güldürür” sözlerini ilave etmiştir.

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Bu gelen baharHem bahtıma hem ikbalime ışık yağıyor,Bir yerde gurûb, bir yerde de güneş doğuyor.

Hız kesiyor o eski gurbetler yavaş yavaş,Sulh çizgisinde kalb ve kafa arası savaş...

Aşk ve sevgi, kinleri, nefretleri aşıyor,Herkes yitirdiği eski cennete koşuyor.

Ufukta şafak, artık gece gerilemede,Yırtılıyor zulmetler her yerde perde perde.

Tülleniyor ruhlarımızda sevdalı bir yaz,Ne çıkar sanki biraz sertçe esmişse poyraz.

Güller açıyor, her yanda bülbül nağmesi var,Dünkü renkleriyle geliyor bu gelen bahar

M. Fethullah Gülen

İhlastaki kuvvetUhuvvet Risalesi müminler arasında kardeşlik duygu

ve düşüncesini canlandıran hususlar ihtiva eden bir risa-ledir. O da kardeşler olarak bizleri birbirimize bağlar ve hadisin beyanına göre, bizi “bünyân-ı marsûs - kurşunla perçinleşmiş bir duvar” haline getirir.

Burada en önemli husus da kardeşlerin meziyetleriyle yaşama, ittihattaki kuvvete inanma ruhudur. Evet, hakiki bir anlayışla kardeşler omuz omuza verdikleri zaman, iki tane birin on bir olması gibi, toplamları 12 olan 3 tane 4 ittihad edip yan yana geldikleri zaman 444 derece güç elde ederler. Bundan dolayı Allah davasında gayret gösteren insanlar olarak bizler, O’nun adına ittihat etme, birleşme ve kardeşliği aramızda hakkıyla yaşama mecburiyetin-deyiz. Uhuvvet Risalesi de işte bu bakımdan ehemmiyet arz eden bir risaledir. Keşke bizler, bu kitapları bilenler ve tanıyanlar olarak, onları on beş günde bir tekrar edip okuyabilseydik! Okuyabilseydik de bir kısım kinlerimizden ve nefretlerimizden sıyrılabilseydik!…

Ama çoğumuz itibarıyla biz, ihlasın düsturlarını çiğ-nedik, uhuvvet esaslarına önem vermedik. Bir vapurda, aynı vapurun hizmetçileri ve hademeleri bulunduğumuzu, bir fabrikada farklı işlerde çalışan değişik vazifeliler oldu-ğumuzu unuttuk. Çoğumuz kendisine düşen işi yapma

yerine; başkalarının işine karıştı, inhisar-ı fikre düştü ve “her şeyi ben yapayım” dedi ve “şayet bir muvaffakiyet olacaksa, sadece benim cephem adına olmalı”… gibi Allah’ın sevmediği şeylere gönül kaptırdı. Bütün bu kötü şeyler, Rabb’in rızası istikametinde olmadığı için İslam top-lumunun zaafa uğramasına, onun kuvvetinin ve gayretinin fiyasko ile neticelenmesine sebep oldu.

Evet, böyle kitapları çok okumamız lazım; ancak okuma bir iştir, okuyup anlama ve hazmetme ikinci bir iştir. Evvela birinci işiyapılmalı: her on beş günde bir okuma prensip haline getirilmeli hatta arkadaşlardan biri tembellik ederse, öbürü tembih edip onun okumasını sağlamalı… Sonra da anlamı üzerinde durulmalı.

Kur’an’ı sık sık okuma; ondaki ulvî, ruhanî emirlerin bizi uyarması, gönlümüze girmesi ve bizde yeni bir fıtrat meydana getirmesi maksadına matuftur. İnsan, bahsedilen risaleleri de bu niyetle okumalıdır; yoksa okur, anlar ve manasını kafasına koyup “Artık okumaya gerek yok.” diyebilir ki, bu büyük ölçüde bir yanılmadır. Aslında insan, okuduğu şeyleri her okuyuşta kendinde bir yenilenme hissedecektir ki, işte bunun için de tekrar okuma çok önemlidir.

Page 26: Zaman244 eg

Ahmet Şahin

8 - 14 OCAK 2014Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

7 OCAK 2014 SALI

Malzemeler:Renkli fon kâğıdıDefter kabıKuru boyaKeçeli kalemMaket bıçağıYapıştırıcı

1

2

3

4

5

6

1 23

4

5

6

anım arkadaş-larım, eve gelen misafi r çocukla-

rının ben odamda ders çalışırken içeriye izinsiz girmelerinden rahatsız oluyorum. Sık sık ra-hatsız edildikten sonra aklıma oda kapılarının kollarına asılan ‘rahatsız etmeyiniz’ kartları geldi. Düz bir kart yapmak iste-medim ve uğraşıp güzel bir kapı kartı yaptım. Ge-len misafi r çocuklarının ilgisini çekeceği kesin ama dikkate alıp alma-yacaklarını bilmiyorum. Sizler de ders çalışırken odanıza gelen davetsiz misafi rlerden rahatsız oluyorsanız, bu kartlarla onları güzel bir şekilde uyarabilirsiniz, hoşça kalın.

C

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

a

N

Fon kâğıdına adım adım yukarıdaki gibi kedi resmini çizin. Daha sonra kuru boya ile kediyi istediğiniz gibi renklendirin.

Defter kabı ile kravat kısmını kesip yapıştı-rın, kolay gelsin.

Kâğıttan ‘rahatsız etme’ kartı yapalım

Toplumun unutmadığı Gönenli Hocaefendi

2 Ocak 1991’de Rabb’imizin rahmetine tevdi ettiğimiz Gönenli Mehmet Hocaefendi’yi, geçen 23 seneye rağmen toplumun neden unutmadığını düşündüğümüzde görü-yoruz ki, Gönenli Hocaefendi unutulmayacak hizmetlerde bulunmuş, yani insana yatırım yapmış, bir hizmet nesli yetiştirmiştir. Şimdi ise kendisi gitmiş, ama yetiştirdiği nesil hizmete başlamıştır.

Minarelerimizin müezzinsiz, mihraplarımızın imamsız, kürsülerimizin vaizsiz kalmaya doğru gittiği bir devrede her türlü yokluk ve baskıya rağmen Kur’an kursları açmış olan Hocaefendi, 88 senelik hayatını tümüyle öğrenci yetiştirme hizmetine adamıştır.

- Nerelerde yetiştirmiş bu öğrencilerini?- Bakımsız camilerin harabe medrese odaları, vakıfların

terk edilmiş binaları Hocaefendi’nin talebelerine okul ve yurt olarak kullandığı eğitim mekânları olmuştur.

İstanbul’un diğer fedakâr alimleri ve servet sahipleri de bu konuda devreye girerek görev almışlardır...

Nitekim Çamlıca’da Süleyman Efendi, Çemberlitaş’ta Hacı Fahri Efendi, Süleymaniye’de hayır sahibi zenginlerden Hacı Nazif Çelebi gibi zatlar da bu devrede unutulmaz hizmetler vermişlerdir.

Bunların içinde Gönenli daha yaygın halde ön sırada yerini almıştır. Sanki İstanbul’un tüm camileri onun okulları, cami oda ve medreseleri de öğrenci yurtları olmuş. Gönen-li’nin himmet ve organizasyonuyla öğrenciler buralarda barınıp okuyabilmiş, bunların içinden müftü, vaiz, imam, müezzinler yetişerek boş kalan mihrapları, kürsüleri, mina-releri doldurup şenlendirmişlerdir.

Aslında Gönenli’nin öğrenci yetiştirme örneği başlı başına bir ibret tablosudur. Kimse kimseye harmanda buğday dağıtır gibi para dağıtmaz, ama Gönenli müstesna. Ben onun çiftçinin tarlaya buğday saçtığı gibi yoksul talebelere yiyecek, giyecek ve para dağıttığını gözlerimle gördüm. Çünkü ben de talebe başkanıydım bu öğrencilerin içinde. Bir misal:

Hocamızın imamlık yaptığı Sultanahmet Camii’nde-yiz. Yatsı namazından sonra cemaat çıkmış, talebeler saf nizamında beklemekteler. Hocamız mihraptan âdeti üzere herkese tek tek soruyor:

- Sen ne istiyorsun?- Hocam hastalandım, doktor param yok. Ne yapacağımı

bilemiyorum?Hocaefendi hemen bir doktor adresi yazıyor, kâğıdı

imzalayıp uzatarak buraya git, seni muayene etsinler, diyor. Bir başka öğrenci titrek sesle halini arz ediyor:

- Hocam geçen gün gönderdiğin doktor beni muayene etti, ilaçlar yazdı, ancak ilaç alacak param yok. Hocamız yine bir kâğıda adres yazıp imzalayarak uzatıyor:

- Fatih’teki Şifa Eczanesi’ne bu kâğıdı ver, senin ilaçlarını verirler.

Bir başkasına geliyor sıra.- Hocam ayakkabım delindi, su alıyor! Hocamız başkanı

çağırıyor:- Getir bakalım şu bizim yamalı bohçayı.Bohça gündüz gezdiği esnafların verdikleri giyim eşyasını

doldurdukları çuval. Çuval getirilip mihrapta ters çevrilerek içindekiler ortaya dökülüyor. Birkaç çift ayakkabı da çıkıyor. Ayağına olanı talebe giyip gidiyor. Bu defa bir başkası:

- Hocam havalar soğudu, ceketim yırtık, pardösüm de yok. Üşüyorum. Hocamız çuvalı bir daha karıştırıyor. Bir ceket çıkıyor, ama pardösü yok. Ceketi veriyor, pardösü için sonra gelmesini tembih ediyor. Bir başkası da sıkıntısını şöyle dile getiriyor:

- Hocam babam hastalanmış, annem de çok perişanmış. Memleketime gitmek istiyorum, ama yol param yok. Soruyor:

- Kaça gidiliyor memleketinize?- On sekiz liraya. Al sana on sekiz lira, ama çok kalma

tezden geri dön.Ben bunları birilerinden dinlemedim, bizzat şahit oldum.

Camiden çıkıp da Valide Camii’ndeki medrese odama gider-ken bu müşahedelerimle baş başa kalıp hayretimi yenemez, bu nasıl bir hizmet ve himmet diye hayran olurdum. Bir aile reisi dahi aile fertlerine bu kadar şefkatli olamaz, derdim.

Demek sebepsiz değilmiş 23 sene sonra da olsa Gönenli Hoca’mızın unutulmayışı?

Rabb’imiz sevenlerini şefaatine nail eylesin.

Öksürüğünüz hastalığınızı ele veriyor1

Öksürüğü pek önemsemesek de ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Kısa süreli öksürük sinüzit, farenjit

ve nezle gibi nedenlerden kaynaklanırken, kronik ök-sürük KOAH ve akciğer kanserinin habercisi olabilir.

Soğuk algınlığı ve üşütmenin en temel belirtile-rindendir öksürük. Bir de sigara tiryakilerinin yakasını bırakmaz. Bu yüzden kendisine milletçe pek alışkınızdır. Çoğu zaman doktora gitme gereği bile duymayız. Öksürük deyip geçmemek gerekiyor oysa. Zira ök-sürük, reflüden akciğer kanserine çeşitli hastalıkların habercisi. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Soysal, “Öksürük, hastalığa sebep olmaz. Tam tersi, hastalıklar öksürüğe neden olur. Öksürük, bir hastalık değil, boğaz ve solunum yollarını temizlemeye yarayan bir savunma mekanizmasıdır.” diyor. Öksürükler tipine göre kuru ve balgamlı olarak ikiye ayrılıyor. Kuru öksürükler; nezle ve grip, farenjit, astım, geniz akıntısı, reflü, kalp yetmezliği, tüberküloz ve akciğerde sıvı toplanması gibi hastalıklara işaret ediyor olabilir. Sigara kullanımı, sinüzit, bronşit ve KOAH gibi hastalıklar ise balgamlı öksürüğe neden olur. Ayrıca kronik kulak problemleri, uzun süre kullanılan tansiyon ilaçları da öksürük nedenleri arasında. Bunların dışında psikolojik kökenli öksürükler de olabilir, Soysal’a göre. Süresine göre öksürük akut ve kronik olarak ay-rılıyor. Akut öksürük; sinüzit, farenjit, nezle, akciğerlere yabancı cisim kaçması gibi nedenlerle oluşabiliyor. Kronik öksürükler bazen seneler sürebiliyor. Klasik

olarak, öksürüğün 3 haftadan uzun sürmesi durumunda kronik öksürükten söz edilebilir. Bunun en önemli nedenleriyse astım, KOAH, reflü, kronik sinüzit, sigara kullanımı, bazı tansiyon ilaçları ve psikolojik bozukluk-lar. Soysal “İyi tedavi edilmeyen bronşit ve sinüzit gibi enfeksiyon hastalıklarında öksürük akut olarak başlar, ancak kronikleşerek uzun sürebilir.” diyor.

Sigara içenler önemsemiyor ama…Öksürük, her durumda dikkate alınması gereken

bir sinyal. Ancak bazı durumlarda zaman kaybetmeden doktora başvurulması gerekir. 3 haftadan uzun süren ve yapılan tedavilere cevap vermeyen, yüksek ateş ve nefes darlığı eşliğinde gelişen öksürükler ile balgamda kan görülen öksürükler bu grupta yer alıyor. Bu vaka-ların özellikle bir göğüs hastalıkları uzmanı tarafından araştırılması şart. Sigara içen kişiler alışkın olduklarından öksürüğü pek dikkate almayabiliyor.

Korunmak için…*Özellikle kış aylarında portakal, mandalina gibi

meyveleri bolca tüketerek yeterli C vitamini almaya özen gösterin.

*Mümkün olduğunca tozlu ve kirli ortamdan uzak durun.

*Vücut direncini korumak için düzenli spor veya yürüyüşü ihmal etmeyin.

Page 27: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

Sırat dünyada geçilir ahirette değilHocaefendi dün neredeyse bugün de orada

AYŞE ALTUNKÖPRÜ İSTANBUL

1İslâm hukukçusu Ahmet Kurucan, 15 günde bir Fethullah Gülen Hocaefen-

di’yi ziyaret ettiğinde yaşadığı hissiyatı, veciz bir dille Zaman’ın yorum sayfasındaki köşe-sinde sevenlerine aktarıyor. Bu özel anlar, yayımlanmayan başka yazılarla birlikte iki kitaba dönüştü. Önce ‘Huzurdan Esintiler’ sonra da ‘Bize de Çekmek Düştü’ ismiyle Işık Yayınları’ndan çıkan kitapların yazarı Ahmet Kurucan, o manevi iklimi ve Hocaefendi’yi anlattı.

Zaman’ın yorum sayfalarını takip edenler iyi bilir. İslam hukukçusu Ahmet Kurucan, 15 günde bir Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret ettiğinde yaşadığı hissiyatı, veciz bir dille sevenlerine aktarıyor. Bu özel ziyaretler başka yayınlanmayan yazılarla birlikte önce ‘Huzurdan Esintiler’ sonra da ‘Bize de Çek-mek Düştü’ ismiyle Işık Yayınları’ndan çıkan iki kitapla okuyucularla buluştu. Kitapların yazarı Ahmet Kurucan, o manevi iklimi ve Hocaefendi’yi anlattı…

Hocaefendi’nin Fasıldan Fasıla kitap serisini de sohbetlerden aldığınız notlarla siz kitap-laştırmıştınız. ‘Huzurdan Esintiler ’ ve ‘Bize de Çekmek Düştü’ kitaplarının nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız? Fasıldan Fasıla kitapları, ders ve sohbet-

ler esnasında defterlere aldığım küçük küçük notlardan ortaya çıkmıştı. Hocaefendi’nin sözlerini birebir, bağlamından koparmadan paragraflar halinde aktarmıştık. Bu iki kitapta ise konseptiyle beraber yorum getirerek yaz-dım. Haftada bir kez Hocaefendi’yi ziyaret etmeye çalışıyorum. Bir gün 5-6 kişi dar bir dairede Hocaefendi’nin yanındayken yaptığı bir konuşmadan çok etkilendim. Bu sohbet sözde kalmamalı diye gözyaşları içinde önce ‘Ah Müslümanlık ah’ yazısını başka bir zaman da ‘İnanmayacaklar’ yazısını kaleme aldım. Bu iki yazımda okuyuculardan müspet manada o kadar çok tepki aldım ki ben de şaşırdım. Gazetedeki editörümüz de artık bu minvalde yazılar yazmamı isteyince bu yazılar başladı ve okuyucularımızın da duasıyla kitaplar ortaya çıktı.

Bu yazılarla gönüllüler hareketine gönül veren binlerce insana da içeriden bir göz oldunuz. Oradaki hissiyatınız nasıldı?Benim tasvir etmeye çalıştığım, milletin

görmediği Hocaefendi’yi anlatmamda yüzde 50 belki daha fazla oranda kırılmalar yaşanı-yor. Hani derler ya yaşamayan bilmez diye, o hissiyatı tatmak lazım. Ben azami derecede tattırmaya çalışıyorum ama ne kadar başarılı oluyorum bilemem. Bir de herkesin istifadesi kendi ufku kapasitesi nispetindedir. Benimki deryada olduğu halde damlayı tatmak için uğraşan insanın mücadelesinden ibaret. Aslında ben hiçbir şey anlatmıyor bile ola-bilirim.

Hocaefendi’nin bir dinî lider yönü var bir de dünya çapında kabul görmüş bir harekete fikrî rehberlik yapan yönü var. Foreign Policy Dergisi’nin dünyanın ilk 100 entelektüel sırala-masında da Hocaefendi birinci olmuştu. Fakat Türkiye’deki önyargıları göz önüne alırsak bu anlaşılamama ve anlaşılma arasındaki uçu-rumu nasıl açıklarsınız?Ben 14 yıldır yurtdışında yaşıyorum.

Batı, öncelikle ortaya koyduğunuz ürüne ve düşünceye bakıp öyle değerlendiriyor. Özgürlük hakkındaki düşüncelerini, özgür-lük deyince dünyada akla gelen John Stuart Mill’in görüşleriyle mukayese eden akademik makaleler yazıyor. Çağ ve Nesil serisindeki makalelerin ahlak ile alâkalı söylemlerini Kant’ın ahlak felsefesiyle kıyas ediyor ve panellerde tartışmalara konu yapıyor. Hocaefendi’yi bir felsefî düşünür olarak değerlendiriyor. Vaizlik ve sivil topluma reh-berlik yönüyle söylemiş olduklarını da farklı

değerlendiriyor. Türkiye’de ise Hocaefendi’ye sadece bir imam gözüyle bakıp -o imamlık başımızın tacıdır- küçümsü-yorlar. Aradaki ciddi uçurum bence meseleyi değerlendirmedeki kıstas farklılıklarından kaynaklanıyor. Meseleye şöyle bakmak lazım; karşımızda bir tane Hocaefendi yok. Bir tarafta bir düşünür var ve eserleri meydanda. Öte yanda bir din âlimi olan; fıkhıyla, tefsiriyle, hadisiyle Osmanlı’nın son dönemindeki ulema gele-neğinin uzantısı olan, her ilim dalında uzman derecesinde konuşabilen bir din âlimi var. Bütün bunların ötesinde Kur’an, sünnet ve 15 asırlık geleneğiyle asrın idrakine İslam’ı anlatan, proje üreten biri var. Ayrıca bir sivil topluma, manevi anlamda kanaat önderliği yapıyor. Hocaefendi’nin her kitabında farklı bir yönünü görebilirsiniz. Ben Tür-kiye insanının genel manada “Hocaefendi kimdir?” sorusunda bu ayırımı yapabildiğini sanmıyorum.

Alanında uzman birçok Batılı insanı Hocaefen-di’yle tanıştırıyorsunuz. O buluşmalarda neler dikkatinizi çekiyor?Sosyal bilimlerde profesör olan iki insanı

Hocaefendi’yle tanıştırmıştık. O profesörler Hocaefendi’ye “Biz iki yıldır bu hareket üzerinde çalışıyoruz. Türkiye’ye de gittik. Biz size ‘Gülen Hareketi nedir? Fethullah Gülen kimdir?’ bunları anlatalım. Tespitle-rimizi doğru mu yapıyoruz bize söyleyin.” dediler ve algılarını anlattılar. Bu çok ilginç bir tecrübeydi benim için. Çünkü Hocae-fendi’ye Fethullah Gülen’i anlatıyorlardı. Sonrasında “Evet ne düşünüyorsunuz?” dedikleri zaman Hocaefendi çok çarpıcı bir şey söyledi: “Ben Gülen Hareketi tabirini kabul etmiyorum. Benim inancıma göre bu ifade şirktir. Yüzlerce milyonlarca ismini bile bilmediğim insanın bu hizmette alın teri, emeği var. Onların yapmış olduğu faaliyetleri benim soy ismimle bana mâl ediyorsunuz.” O sosyal bilimci şöyle dedi: “Efendim iyi ama biz bu sivil toplum kuruluşlarını izliyoruz. Ben bu işte profesörüm ve hayatım bununla geçti. Hareket, sivil toplum kuruluşu olarak yaptığımız tasnifteki hiçbir kategoriye girmi-yor.” Hocaefendi gülerek “Mecbur muyuz?”

dedi. Profesör, “Hayır mecbur değilsiniz ama biz de size bir isim koymak istiyoruz. Bize yardımcı olur musunuz?” de-yince Hocaefendi, şu ifadeyi

kullandı: “Yüksek insani değerler etrafında birleşmiş insanların hareketi”. Biz daha sonra hizmetin felsefesini oluşturan bu ifadeyi Teksas’ta bir kurumumuzun mottosu yaptık.

Hocaefendi’nin etrafında birçok hüsnü teveccühte bulunan insan olmasına rağmen yalnız olan bir yönü de var, değil mi?

Ben bunu ‘Dayanılmaz yalnızlık’ başlı-ğıyla yazmıştım. Gerçekten insani bir zavi-yeden baktığımız zaman sıradan bir insanın dayanamayacağı bir performans sergiliyor. Günün sadece 5-6 saatini insanlarla beraber gerisini ise dertleri ve ızdıraplarıyla dört duvar arasında Rabb’iyle yalnız geçiriyor. Bu insan dünyanın dört bir yanındaki hizmetlere fikri manada öncülük yapıyor. Düşüncelerinin, ortaya koyduğu proje ve planların anlaşıla-maması da apayrı bir yalnızlık. Bazıları diyor ya ‘Niye Amerika’da?’ Hocaefendi Türki-ye’de de olsa böyle bir hayat yaşayacaktı. Nitekim 1999 yılına kadar da böyle bir hayatı vardı. Sadece vaazları için ve zaruri işleri için dışarıya çıkıyordu. Yine dört duvar arasın-daydı. Öyle ‘Sıkıldım, bir kordon boyuna gideyim, rahatlayayım’ durumu hiç olmadı ki. Milyonlarca seveni olan biri ama insani olarak dertleşeceği bir ortamı yok. Son kalp rahatsızlığında da odasında tek başınaydı. Ama onun felsefesi ‘Sırat dünyada geçilir, ahirette değil.’ Onun için zehir zemberek ha-yata katlanmayı kendi iradesiyle arzu ediyor. Zaten son söylediklerinde de kendi ruh halini özetliyor: “Dedem, babam, annem, ninem ve kardeşlerim bir anda ölseler, bana bu son yaşadığım hadiseler kadar sıkıntı veremez. Her gün sabah akşam dostun attığı güller de düşmanın attığı gülleler de hançer gibi bedenime saplanıyor.”

Hocaefendi, ‘mâlikânede yaşıyor ’ diyenlere cevap verdi fakat siz kendi gözlemlerinizle ne dersiniz?Eğer malikâne bizim bildiğimiz manada

villalar, yalılarsa yaşadığı yerin böyle bir şey olmadığını giden gelen herkes biliyor. Son 14 yıldır yaşadığı iki katlı küçük hatta çoklarımı-

zın evinden daha hırpani bir binada yaşayan bu insan, ilgili vakfa kaldığı yerin değerinin çok çok üstünde olarak aylık kirasını ödüyor. Ziyaretçilerin çokluğu ve ihtiyaçtan dolayı biraz daha büyük bir bina yapıldı. Oraya da gelsin görsünler neresi malikâneymiş. Mâ-likâne diyen insanlar bence zulmediyorlar, iftira atıyorlar, yalan söylüyorlar. Burada iyi niyet varsa saflıklarına vermek lazım ama iyi niyet değil itibarsızlaştırma ve kara propaganda söz konusu ise Cenab-ı Hakk’a karşı çok ciddi hesap verirler. Hocaefendi 14 yıldır orda ben kalıbımı basarım 14 defa evi-nin arkasındaki gölü gezmeye gitmemiştir. Sağlık sorunları ve zaruri ziyaretler dışında hanesinden dışarıya 14 kez çıkmamıştır. Tamamen gönüllü bir tecrit ve sürgün hayatı yaşıyor. Doktorlar tabii olarak D vitamini için 10 dakika güneşte yürümesi gerektiğini söylüyor ama bunu bile yapmıyor. Çok fazla yürüyemediği için eklemlerinde rahatsızlıklar oldu. Sizce bu rahatlık mı? Özellikle bu tür ifadelerin dost çevrelerden gelmesi çok yaralayıcı. Biz hizmet olarak durduğumuz yerde duruyoruz. Hocaefendi dün nerdeyse bugün de orada.

Hocaefendi’nin son zamanlarda yaşananlara karşı üslubu “Size mızrakla gelene siz iğneyle bile mukabelede bulunmayın.” oldu. Fakat binlerce seveninin kalbi çok kırık ve bu yüzden üslupta ölçü kaçıyor mu?Son günlerdeki gelişmeler ekseninde

üçüncü şahısların bir şey konuşmasına gerek olmayacağı ölçüsünde zaten Hocaefendi konuştu. 35 yıldır Hocaefendi’nin yanında olmaya çalışıyorum. Hiçbir dönemde bu kadar kendini öne attığını görmedim. Onun için “Şöyle diyor, şöyle demek istedi” diye savunmaya gerek yok. Son 4-5 bamtelini dinleyenler, Hocaefendi’nin üslupta ve bu saldırıları reva görenlere karşı mukabelede nerede durduğunu görebilirler. Buna ister-seniz imanın ve ilmin irfan boyutunda yan-sıması diyebilirsiniz. Bu üslubun dışına çıkan çerçevedeki davranışların ne Hocaefendi’ye ne de Hocaefendi’yi dinleyen camiaya mâl edilmesi doğru değildir. Zaman sadece bugünle sınırlı değil. Bugünün yarını var, yarın da Hakk’ın divanı var. Bunların hepsi karşımıza çıkacak...

Page 28: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

BASİT TOPLAMA

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Oklarn yönünde bulunan köşelerden komşu olan iki kutudaki saylarn çarpm üzerinde verilmiştir.

ÇAPRAZÇARPIMLI SUDOKU

•Aşağdaki her fişte üçer harf var vardr.•Ortadaki fiş, soldaki ve sağdaki fişlerle ayr ayr kullanlarak iki ayr kelime oluşturmaktadr. •Şimdi size ortadaki fişi oluşturan harfleri bulmak düşüyor…

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

YEZ TEL

MAH BET

BEN CİR

YÜK SEN

ARA BET

Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş karelerden oluşturulmuştur. Acaba bu şekilde toplam kaç tane kare var?

İÇ İÇEKARELERKU

AE

22

2 2

22

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

ÇAPRAZ ÇARPIMLI SUDOKU

İÇİÇE KARELER

BASİT TOPLAMA

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

23 TANE KARE VARDIR

6

2

1

4

30

6

10

15

3 1 5 2 4 6

5 4 6 1 2 3

6 2 3 4 1 5

1 3 4 6 5 2

2 6 1 5 3 4

4 5 2 3 6 1

5

12

24

10

•1 ve 2 saylarn aşağdaki diyagramlara yerleştirin. •Her satr ve sütundaki saylarn toplam 7 olmal.•Kenarlardan komşu olan kutularda ayn saylar olmamal. •Baz kutular boş kalabilir.•Alt say bizden, hadi kolay gelsin…

ECE VİT RAY

SEL AMİ RAL

KOM EDİ TÖR

AR FAT URA

TAM BUR ÇAK

2 1 2 1 12 1 2 1 1

2 1 1 2 12 1 1 2 1

1 2 1 1 21 2 1 2 1

2 1 2 2

Page 29: Zaman244 eg

7 OC

AK 2

014

SALI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

7 OC

AK 2

014

SALI

8 - 14 OCAK 2014

ÇÖZMECE

Page 30: Zaman244 eg

8 - 14 OCAK 2014

Depresyon mu fibromiyalji mi?MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Bitmek bilmeyen ağrılar, sabahları ya-taktan uyanamama, gün içinde devam

eden halsizlik ve isteksizlik hali… Depres-yona çok benzese de bu belirtiler fibromiyal-jinin habercisi olabilir. Özellikle kadınlarda görülen bu hastalık, kimi zaman depresyonla birlikte de seyredebiliyor.

Sabahları dayak yemiş gibi her yeriniz ağrıyarak uyanıyorsunuz ve bu hal gün boyu devam ediyor. Müthiş bir halsizlik, işlerinizi ve günlük faaliyetlerinizi yapmanıza engel oluyor. Bu hal de yavaş yavaş depresyona sürüklüyor sizi. Eş dostun dediği gibi “Kış depresyonudur, geçer” mi demeli, yoksa fibromiyaljiden mi şüphelenmeli? Memorial Ataşehir Hastanesi Fizik Tedavi ve Reha-bilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Nurten Korkmaz, fibromiyalji ile ilgili bilinmeyenleri ve bununla en çok karışabilen hastalıkları anlattı.

10 hastadan 8’i kadınFibromiyalji; yaygın kas iskelet sistemi

ağrısıyla giden kronik bir sendrom. Nedeni henüz tam olarak bilinmese de bu hastalıkta genetik faktörler önemli rol oynuyor. Birinci derece yakınlarınızda varsa yakalanma riskiniz 8 kat fazla. Bir de daha çok kadın-larda görülüyor. Öyle ki 10 hastadan 8’i kadın. Psikolojik boyutu da olan fibromiyalji hastalığı depresyon hastalarında daha sık görülüyor. Uyku bozukluğu da bu hastalığın bir parçası. Uyku düzeninin bozuk olması da anksiyete ve diğer psikolojik problemleri de artırıyor. Bu nedenle hastalarda psikoloji ve duygu durum bozukluğu iç içe.

Çevresel faktörler, fibromiyalji sendro-muna neden olabiliyor. Özellikle çocukluk çağında geçirilmiş fiziksel ve duygusal travmalar, ileride fibromiyalji oluşumunda etkili. Fibromiyalji kaslara bağlı bir hastalık değil. Daha çok ağrı sinyalinin merkezi sinir sisteminde işlenişiyle ilgili bir problem. Hastalar herhangi bir ağrıyı normalden daha fazla algılar. Ayrıca ağrı yapmayan uyarıcıları bile ağrı gibi hissedebilir. Fibromiyaljide birçok değişik belirtiyi bir arada görmek mümkün. Yaygın vücut ağrısına yorgunluk ve baş ağrıları da eklenebiliyor. Sabah zor uyanma, bağırsak problemleri, eklemlerde şişlik, uyuşma ve karıncalanma hissi gibi bulgular görülebiliyor. Ancak bu uyuşma ve şişlik hali gerçek değildir. Hasta bu şekilde hisseder. Stres devreye girdiğinde hastalık yeniden tekrarlayabilir. Fibromiyalji tanısı için şikayetlerin en az 3 ay sürmesi gerekir. Sabah yorgun uyanma, belin üst ve alt tara-fında ağrı, boyun ve belde ağrı hissediliyorsa bir uzmana başvurulması gerekir.

Depresyonla karıştırılabiliyor

Belirtileri bu kadar genelken fibromiyalji sendromu daha birçok hastalıkla karışabi-liyor. Bunların başında kronik yaygın ağrı yapan romatizmal, nörolojik, psikiyatrik, enfeksiyöz ve hormonal hastalıklar geliyor. Romatoid artrit ve ankilozan spondilitin başlangıç dönemleri, nörolojik ve sinir lifleri ile ilgili rahatsızlıklar, hiper ve hipotiroidi gibi hormonal hastalıklarla karışabiliyor. Depres-yon ve fibromiyalji hastalarında yaygın kas ağrıları, uyku bozuklukları, stresle baş etme becerilerinde zorluklar yaşanır. Fibromiyalji ayrıca soğuk ve nemli hava ile tetiklenebilir. Bu nedenlerden dolayı iki hastalık sıklıkla karışabiliyor. Fibromiyalji hastalarında dep-

resyon görülme oranı da yaygın. Bu yüzden ikisi birlikte de görülebilir.

Hastalarda birçok psikolojik ve fizyolojik belirti bir arada görüldüğünden teşhisi zor olabiliyor kimi zaman. Tüm şikayetler adım adım çözülmeli bu yüzden. Egzersiz; kondisyonu artırıp ağrı kısır döngüsünü kırabildiğinden önemli. Hastalara aerobik, pilates ve yüzme egzersizleri öneriliyor. Sıcak tedaviler ve masaj gibi fizik tedavi uygulamaları da kullanılabiliyor. Kaplıca uygulamaları da hastalar tarafından tercih edilebilecek yöntemler arasında. Fibromiyalji sendromunda antidepresan grubu ilaçlar da kullanılabiliyor. Bu ilaçlar hem uykuyu düzenler hem de kronik ağrılı durumlara iyi gelir.

Aklınızda olsun...*Fibromiyaljinin hayat boyu iniş

çıkışlarla seyreden bir hastalık oldu-ğunu unutmayın. Şikayetleriniz dönem dönem artıp azalabilir.

*Ağrı dirençli olsa da tedaviye aksatmadan devam edin.

*Uyku düzenini iyi oturtmanız şart.*Kısa süreli yoğun egzersizden

ziyade ömür boyu süren hafif egzersiz çok daha etkili.

*Sıcak uygulamalarla birlikte yapı-lan egzersiz programları daha verimli olur.

*Gerekli görüldüğünde hekimin uygulayacağı antidepresan tedavileri de işe yarayacaktır.

*Düzenli doktor kontrolü ve uygun zamanlarda alınan fizik tedavi uygula-maları hayat kalitenizi önemli ölçüde yükseltir.

‘Duygusal zekâ’yı geliştirmek mümkün...ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Zekâ hayatı kolaylaştıran önemli bir özellik kabul edilse de yakın geçmişte

hayatımıza giren duygusal zekâ kavramı onun önüne geçmiş durumda. Üstelik duy-gusal zekâ, bilinen zekânın aksine her yaşta geliştirilmeye de imkan tanıyor.

Zekâ yıllardır başarının temel şartı kabul edilir. Oysa yenilerde yapılan araştırmalar durumun pek de öyle olmadığını ortaya koyuyor. Akademik başarıda önemli ölçüde işe yarayan zekâ katsayısı (IQ), sosyal iliş-kilerde mutluluğu ve iş hayatında başarıyı yakalamada sanıldığı kadar fayda sağla-mıyor. Bu noktada ise devreye duygusal zekâ (EQ) giriyor. Duygusal zekâ, bilinen zekânın aksine her yaşta ve her durumda

geliştirilebilir özelliklere de sahip.İlk kez 1995 yılında psikolog Daniel

Goleman tarafından ortaya atılan duygusal zekâ kavramı, empati, duyguları ifade etme ve anlama, mizacı kontrol etme, uyum sağlama, kişiler arası sorunları çözme, nezaket ve saygı gibi duygusal nitelikleri bir bütün olarak betimlemede kullanılıyor. Ayrıca yalnız insan ilişkilerini kolaylaştır-makla kalmayan duygusal zekâ, fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklardan korunmada da rol oynuyor. Uzmanlar ise duygusal zekâ-sını geliştirmek isteyenlere şu tavsiyelerde bulunuyor:

Duygularınızı kontrol etmeyi öğre-nin:Duygular, doğal ve insancıldır. Kendi duygularımızdan veya diğer insanların duy-gularından ne kadar az korkarsak, duygusal

durumlarla ve duygularımızla o kadar rahat başa çıkabiliriz. Bu nedenle duygularınızın farkına varmak, hangi durumlardan kay-naklandığını analiz edebilmek, özellikle öfke gibi zor bir duyguyu kontrol edebilmek duygusal zekânın olmazsa olmazlarından sayılıyor.

Farklı fikirlere ve eleştiriye açık olun:İn-sanların birbirlerinden farklı olmasını, di-ğerlerinden daha iyi ya da daha kötü olmak şeklinde yorumlamayın. Farklı insanların dünyaya ne şekilde baktığını anlayabilenler için, başkalarının duygu ve düşünceleri tehdit olmaktan çıkıyor. Ayrıca duygusal zekâda eleştiri yapabilmek ve eleştiriye açık olmak da çok önemli. Bu sayede kendiniz-deki olumlu ve olumsuz yönleri öğrenme fırsatını elde edersiniz.

Problem çözmeye odaklanın:Karşılaşı-lan sorunları aşma ve her zaman bir çıkış yolu bulabilme becerisi, duygusal zekânın önemli getirilerinden biridir. Bu beceriyi ise sistemli bir çalışma ile geliştirmek mümkün. Bu nedenle mümkün olduğu kadar çeşitli olaylar ve problemler üzerinde düşünün ve bunlara çözümler getirmeye çalışın.

Çocuklarda EQ nasıl geliştirilir?Toplumumuzda anne ve babaların

düştüğü yaygın hatalardan biri de duygular hakkında konuşmaktan çekinmeleri. Ancak duygusal zekâsı yüksek bir birey olmak, her şeyden önce kişinin kendi duygularını fark etmesinden ve başkalarının duygularına karşı duyarlı olup empati geliştirmesinden geçiyor. Bu noktada ise ebeveynlere şu görevler düşüyor:

Page 31: Zaman244 eg

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, Yavuz Şahin [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

2 milyar doları Merkez de yalanladı1

İçişleri Bakanı Efkan Ala “Operasyon öncesi dolar alanları biliyoruz” demişti

ancak, Merkez Bankası’na göre döviz alımı yok.

Taraf'ın haberine göre, 17 Aralık’ta başlayan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu Hükümet üyeleri ve medyanın bir bölümü tarafından faiz döviz lobisinin bir komplosu olarak değerlendirilirken, Merkez Bankası ’nın rakamları bu iddiaları yalanlıyor. Yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala ’nın “Operasyon öncesi dolarları kim aldı diye soruyorsam, şüpheden değil. Elimde belgeler var.” açık-lamasının ardından gözler para piyasalarına çevrilirken, Merkez bankası’nın önceki gün açıkladığı veriler, piyasalarda operasyonları önceden haber alıp dövize geçen herhangi bir yatırımcının olmadığını kanıtladı.

Merkez Bankası’nın rakamlarına göre 17 Aralık’tan önceki birkaç hafta içinde bankalarda tutulan döviz mevduatlarında kaydadeğer bir artış yaşanmadı. Ancak

operasyonun başlamasından sonra yatırımcı panikle dövize yöneldi. Yani bir kesim ope-rasyonları erkenden haber alıp dövizden para kazanıldığına yönelik suçlama destekten yoksun kaldı.

Hükümet ve Başbakan Erdoğan, mayıs ayında Gezi Parkı’nda yaşanan olayları da dış bağlantılı bir faiz lobisinin yaptığını söylemiş, ancak BDDK, SPK ve Maliye’nin yaptığı araştırmalarda Borsa İstanbul, döviz ve faizde ‘lobi’ olarak adlandırılacak örgütlü bir harekete rastlanmamıştı.

6-20 ARALIK ARASINDA NE OLDUMerkez Bankası’nın önceki gün açık-

ladığı bankalardaki döviz hesapları verisi incelendiğinde, 17 Aralık’taki operasyon öncesinde hesap tutarlarında önemli bir artış olmadığı görüldü. 17 Aralık’tan bir önceki haftayı kapsayan 6-13 Aralık (14-15 Aralık haftasonu) tarihleri arasında Türkiye’deki bankalarda tutulan döviz hesaplarının tuta-

rının sadece 187 milyon dolar artarak 154.4 milyar dolara çıktığı görüldü. Söz konusu dönemde dövize ek bir talep olmadığını kurlar da ispatladı. Dolar fiyatı 6-17 Aralık arasında sadece 1.4 kuruş artıp 2.0257’den, 2.0390’a çıktı. En kritik gün olan 16 Aralık’ta, yani operasyonun hemen arifesinde dolar fiyatı düştü. Merkez Bankası 16 Aralık’ta piyasalara 180 milyon dolar satarken dolar da talep olmadığı için 2.0260’a geriledi.

Piyasalardaki bu seyir 17 Aralık saba-hından itibaren bozuldu. Yatırımcı bir dizi

politikacı yakını, bürokrat ve işadamının gözaltına alınmasıyla dövize geçmeye baş-ladı. 17 Aralık operasyonun yaşandığı 16- 20 Aralık haftasında bankalardaki döviz tevdiat hesapları 1.85 milyar dolar arttı ve 156.3 milyar dolara çıktı. Yani yatırımcı politik ve ekonomik ortamdaki belirsizlik nedeniyle dövize yöneldi. Merkez Bankası’nın verile-rine yansıyan rakamlar, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın “Operasyon öncesi döviz aldılar” iddiasını çürütmüş oldu.

31 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

Ali Bulaç

Başbakan’ın açıklamaları-İzlenimlerSayın Başbakan R. Tayyip Erdoğan,

Beşiktaş’taki çalışma ofisinde 40 civarında gazeteci ve köşe yazarıyla dört saat süren bir toplantı yaptı.

İçinden geçmekte olduğumuz süreçle ilgili açıklamalar yaptı, sorulara cevaplar verdi. Benim de katıldığım toplantıya ilişkin izlenimlerimi anlatmak istiyorum. Açıkça toplantıdan ferahlayarak ayrılmadım, içimi sıkıntı bastı.

Sayın Başbakan, kesin olarak “devlet içine sızmış bir örgüt”ün varlığına inanmış durumda. 17 Aralık operasyonunda görev alan savcı ve HSYK’nın açıklamasını “örgüt içi hiyerarşiye göre” atılmış adımlar görü-yor. Ona göre Gezi olayları gibi 17 Aralık operasyonu da belli bir amaca yönelik. Başbakan’ın konsepti şu: Türkiye bölgesel güç, hatta küresel aktör olma yolunda dev adımlar atıyor; uluslararası siyasi, ekonomik vesayet düzeninden çıkıyor. Türkiye’nin gelişmesini istemeyenler ülkeye, hükümete karşı operasyon düzenliyorlar, bu operas-yonun iç uzantısı, bir parçası da “devlet içindeki paralel yapılanma”dır. Ciddi bir komplo ile karşı karşıya olduğuna o kadar inanmış ki son olayların tamamını birbirine bağlıyor: Dershaneler, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, savcı tarafından aranmak istenen TIR. Her şeyi kendince mantıki bir tutarlılık içine yerleştirip komplonun önüne geçmenin ülkenin selametiyle ilgili olduğunu söylüyor. İlk adım olarak emniyet ve yargı içinde bir tasfiye hazırlığı içinde olduklarını beyan ediyor. Komploda yer alanlarla ilgili geniş kapsamlı bir hazırlık yapılıyor, adım adım isimler deşifre edi-lecek. Belki de işe çalışma ofisine “böcek yerleştirenler”in açıklanmasıyla başlanacak.

Başbakan’a göre söz konusu sürecin başlangıç noktasında “dershaneler” ko-nusu var. Kendilerine karşı bir direnç, hatta operasyon yapılacağını bekliyorlardı ancak böylesine geniş kapsamlı bir operasyonu tahmin etmediklerini söylüyor. Bu arada “dershaneler” konusunda geri adım atmanın mümkün olmadığının, yasal dü-zenlemenin yapılacağının altını çiziyor: Bu konuda herhangi bir taviz söz konusu değil. Bu kadar da değil, şantaj amaçlı kasetlerden de “paralel yapılanma”yı sorumlu tutuyor.

Beni en çok düşündüren konu “Milli orduya karşı kumpas yapıldığı” sözü üzerine darbe teşebbüsleri suçlamasıyla yargılanan Ergenekon ve Balyoz sanıkları ve hükümlüleriyle ilgili bir düzenlemenin gündeme gelmiş olması. Sayın Başbakan, açık bir dille “Kumpas lafı TSK’nın önünü açmış olabilir” diyor. Bu konuda Adalet Bakanlığı yasal bir düzenlemenin hazır-lığı içinde. Anayasa değişikliği mümkün değil ama yasal düzenleme AK Parti

hükümetinin imkanları dahilinde. “Paralel yapılanma”nın ilk kendisi için kullanılan KCK tutuklularının da söz konusu düzenle-meden yararlanabilecekleri iması yapılıyor.

Başbakan, belli ki kaygılı, “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonları onu fazlasıyla kızdırmış, tabii ki yolsuzluklara sahip çıkmıyor, ama her gün yeni operasyonlarla masum insanların evlerinin, şirketlerin ba-sılabileceğini, buna da dur demenin zaruri olduğunu söylüyor.

Sayın Başbakan, 17 Aralık operas-yonundan sorumlu tuttuğu Hizmet Hareketi’ne “cemaat” denilmesine karşı: “Türkiye’de bir dizi cemaat var” diyor, “Zaten onlar da kendilerine camia diyor-lar.” Camia ile bağlantılı olduğu birimleri veya görevlileri tasfiye etme meyanında kendisine iki soru sordum:

“1) “Devlet içi örgütün tercümesi cemaattir. Bürokraside size karşı gelen, operasyon yapan memurlar varsa bunları hukuk içinde kalarak tasfiye etmeniz hakkınız. Biz de sizi destekliyoruz. Ama cemaat derken esnafından memuruna, öğretmenine kadar on binlerce insanı bu operasyondan nasıl uzak tutacaksınız? Kuru yanında yaş yanmayacak mı? Bu 28 Şubat olmaz mı?”

“2) Cemaat üyesi ile AK Parti seçmeni/seveni iç içe. Şu anda Türkiye’de büyük bir huzursuzluk söz konusu, aileler bölü-nüyor. Ve bu, büyük ölçüde giderek artan gerilimden kaynaklanıyor. Biraz soğutmak gerekmez mi? Siz bu konuda adım atmaz mısınız?”

Sayın Başbakan “devlet içindeki paralel yapılanma” içinde yer alanlar ile “kendisine komplo kuranları” masum insanlardan ayırt ettiklerini, kimsenin haksız yere mağ-dur edilmeyeceğini söyledi, ama ortalığı soğutma konusunda ümit verici şeyler söylemedi. “Mesele medyadaki salvoların ötesine geçti” diyor.

Beni dehşete düşüren şey birtakım gazeteci ve köşe yazarlarının Sayın Baş-bakan’ı bir tür tahrik etmeleri, şahin bir dil kullanmaları, cemaati “Gladio” olarak tanımlamaları, Başbakan’ın operasyonlar konusunda geç kaldığını söylemeleri, hatta Uludere’de 34 masum insanın öldürülme-sinden söz konusu “paralel yapılanma”yı sorumlu tutmaları.

Bir kere daha anladım ki hepimizin teenniye, sükunete, suhulete ihtiyacımız var. Maalesef hava bu yönde esmiyor. Biz yine “kardeşlik türküsü”nü söylemeye devam edelim, aksi halde çok üzüleceğiz.

[email protected]

Page 32: Zaman244 eg

32 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

Helal sertifikalı ürünlerin yüzde 13’ü riskli

Küresel helal gıda pazarının 1 trilyon dolar bandını aşması ‘merdiven altı’ üretimi artırdı. Gayrimüslim ülkelerin tekelindeki sektörde yapılan hileleri, test aşamasında haram çıkan ‘helal’ damgalı ürünleri Tayland Helal Bilim Merkezi Direktörü Doç. Dr. Winai Dahlan ile konuştuk.

MESUT ÇEVİKALP BANGKOK

1Helal gıda sektöründe iştahlı büyüme sürüyor. 2010’da 660 milyar dolar sevi-

yesini gören küresel ciro geçen yıl itibariyle 1 trilyon dolar bandını aştı! Baş döndürücü bü-yümenin ardında gayrimüslim dünyanın da helal sertifikalı ürünlere yönelmesi yatıyor. Yani pazar sadece 1,8 milyarlık Müslüman âlemini kapsamıyor. Dahası ‘ballı’ sektörün 2030’da 2 trilyon dolarlık ciroya ulaşacağı öngörülüyor. Pasta büyük olunca taliplisi de artıyor. Pazarda alan kapma mücadelesi kızışıyor. İlginçtir, hâlihazırda sektördeki ana helal gıda ihraççıları gayrimüslim ülkeler! Li-der Brezilya. Ardından ABD, Çin, Hindistan ve Tayland geliyor. Türkiye gibi bu helal gıda işine soyunan yeni oyuncular da var. Ancak sektöre girmek pek kolay değil. Hammadde temininden üretim aşamasına, paketleme-den lojistiğine kadar ayrı ayrı uygulanması gereken sıkı prosedürleri var. Ciddi altyapı, donanım ve şuurlu insan kaynağı gerekti-riyor. Yatırımdan kaçıp işi ‘merdiven altı’ tarzında sürdürenler yok değil! Hâliyle işin hilesi hurdası artıyor! Gelecek dönemde ‘Helal kesim domuz eti’ benzeri skandalların artması muhtemel.

Helal gıda sektöründeki hızlı büyümeyi, yapılan hileleri ve tam tekmil helal üretimin gerektirdiği şartları, alanın önde gelen uzmanlarından Doç. Dr. Winai Dahlan ile konuştuk. 2012’de ‘Dünyanın En Etkili 500 Müslümanı’ listesine giren Doç. Dr. Dahlan, biyokimya ve uygulamalı biyotıp uzmanı.

Doktorasını uygulamalı tıbbi biyoloji bilimi üzerine Belçika Bruxlles Üniversitesi’nde ta-mamlamış. Ardından uzun yıllar Tayland’ın prestijli Chulalongkorn Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Bölümü’nde dersler vermiş. Bugüne kadar 40’tan fazla özgün bilimsel araştırma yapan Dahlan, 20 kitaba da imza atmış. 1995’te Chulalongkorn Üniversitesi bünyesinde kurduğu Helal Bilim Merkezi (HSC-Halal Science Center) hem onun hem de ülkenin kaderini de-ğiştirmiş. Zira Tayland’ın helal gıda sektörünün beşinci büyük ihracatçısı olmasında Winai Dahlan ile Dahlan’ın kurduğu ‘Helal Bilim Merkezi’nin (www.halalscience.org) büyük katkısı var.

HSC, ‘helal bilim merkezi’ sıfatıyla dünya çapında tanınan ilk kurum. Mütevazı merkez binası başkent Bangkok’ta bulunuyor. Pat-tani ve Chaing Mai şehirlerinde iki ofisi daha var. Direktörlüğünü Dahlan’ın üstlendiği kurumda yaklaşık 30 kadarı bilim insanı olmak üzere 60 kişi çalışıyor. Çalışanların yüzde 90’ı Müslüman. Özellikle laborantlar! Amaç ürünler üzerinde yapılan ‘haram-helal’ testlerindeki hassasiyeti artırmak. Ayrıca itibarlı ulemadan oluşturulmuş danışmanlık kurulu var. Meselelerin Kur’an-ı Kerim ve Hadis’e bakan kısmını bu heyet değerlen-diriyor. HSC, üniversite bünyesinde kurulsa da devletin yanında özel sektörle de ortak projeler yürütebiliyor. Küresel helal gıda

sektöründeki payını artırmak isteyen Thai hükümetince destekleniyor.

Kurumun geçen 18 yılda katettiği mesafe takdire şayan. Chulalongkorn Üniversite-si’nin bünyesinde açılan küçük laboratuvarda son tüketiciye ulaşan gıda ürünlerinin helal olup olmadığını test ederek başlamış işe. Bugün gıda üretim sürecini en başında so-

nuna kadar takip ediyor. Devlet kuruluşlarına ve özel kuruluşlara helal gıda üretim, izleme ve kontrol hizmeti veriyor. Dahası dünyanın dört bir tarafından gelen kursiyerlere, 10 haftalık periyotlarla helal gıdayı A’dan Z’ye anlatıyor. Eğitim sonunda katılımcılara sertifika veriyor. Türkiye de dâhil birçok ülkeden

gelen heyetlere bilgi birikimlerini aktarıyor. Kısacası HSC, helal gıda çalışmaları alanında ilgililerin başvurduğu ilk adres konumunda…

Dahlan’a helal gıda sektöründeki hızlı büyümenin perde arkasını soruyoruz. 1,8 milyarlık Müslüman dünyasında gayrimüs-lim âlemin de helal sertifikalı ürünleri tercih etmeye başladığını anlatıyor: “Çünkü biliyor-lar ki prosedürler uygulanarak üretilmiş helal gıdalar daha güvenli ve temiz. Bundan dolayı helal gıda sektörü hızla ama kontrolsüz büyüyor.” Kontrolsüzlükten neyi kastettiğini soruyoruz. Tüketicilerin helal damgasına tam itimat etmemeleri, tüketmeden önce ürünlerin içerik ve barkod bilgilerini tahlil etmeleri gerektiğini vurguluyor.

“Kendinizi güvende hissederseniz

tehlikedesiniz demektir. Biliyorsunuz ka-zaların çoğu özgüvenden kaynaklanıyor. Aynı durum helal gıdada da söz konusu. Sertifika yeterli değil. Ürünlerin marka, içerik ve barkod bilgilerini mutlaka analiz etme-liyiz. Zira haram sertifikalı ürünler haram da çıkabiliyor. Yakın dönemde son tüketici aşamasındaki helal damgalı ürünler üzerinde yaptığımız araştırmada ilginç sonuçlara ulaştık. Marka ve ürün bilgisi veremem ama 100 helal üründen 13’ünün haram olduğunu tespit ettik. Bu durum bize helal gıda sek-törünün daha sıkı kontrol ve denetime tabi tutulması gerektiğini kanıtladı.”

Denizden her çıkan helal değil! Teknolojinin son imkânlarından fayda-

lanan HSC, helal-haram testlerini hız, kalite ve derinlik açısından bir hayli ilerletmiş. Gıdadan kozmetiğe, ilaçtan tekstile kadar birçok farklı alandaki üründe helal-haram araştırması yapabiliyor. Bir et parçası üze-rinden söz konusu hayvanın İslami usule uygun kesilip kesilmediğini tespit edebili-yorlar. Özellikle domuz jelatinini tespitte hayli mesafe katetmişler. Dahlan bazı balık ürünlerinde bile domuz jelatinine rastla-dıklarını aktarıp, denizden her çıkanın helal olamadığını vurguluyor: “Denizden çıkan ürünler işlenirken ‘necis’ (İslâm’a göre bir şe-yin temiz olmaması) hâle getirilebiliyor. Raf ömrünü uzatmak için eklenen kimyasallar deniz ürünlerinin yapısını bozuyor. Dahası özellikle konserve türü deniz ürünlerine domuz jelatini eklendiğini tespit ettik. Yani

1995’te Bangkok merkezli kurulan Helal Bilim Merkezi (www. halalscience.org) helal gıda araştırmaları alanında dünya çapında tanınan ilk kurum.

Page 33: Zaman244 eg

denizden çıkan her ne olursa olsun ‘helal’ demek doğru değil. Kozmetik ürünlerinde de ciddi oranda domuz katkıları var. Buna karşın sınırlı da olsa helal üretim yapan markalar var. Yaptığımız iyi işlerden biri domuz katkılı ürünlerin kodlarını çıkarmak oldu. Bu kodları akıllı telefon-İpad uygula-masına dönüştürdük. Uygulama sayesinde tüketiciler aldıkları üründe domuz katkısı olup olmadığını kolayca öğrenebiliyor.”

Dahlan, tam bu noktada önemli bir nok-taya dikkat çekiyor. Hammadde aşamasında ‘helal’ olan bir ürünün işleme, paketleme ve taşıma süreçlerinde ‘necis’ olma ve harama dönüşme durumunun söz konusu olduğunu ifade ediyor. Bunda üretim-paketleme-ta-şıma sürecindeki yanlışların yanında ürün-lere sonradan eklenen koruyucuların (domuz jelatini gibi) rol aldığını aktarıyor: “Bundan dolayı HSC kendinden danışmanlık isteyen firmaları hammadde tedarikinden son tüketiciye taşınma sürecine kadar inceliyor. Tüm aşamaları kontrol edip izliyoruz. Bazı firmaları istekleri üzerine kameralar üzerin-den ‘online’ takibe alıyoruz. Sadece firmalar da değil, restoranlara da benzer hizmetler veriyoruz. Kılavuzumuz Kur’an ve Sünnet olduğu için kolaylıkla helale ‘helal’, harama ‘haram’ diyebiliyoruz.”

Doç. Dr. Dahlan, gıda üretim süreçlerinin İslami kurallara uygunluğunu sağlamak için helal üretim standardı çerçevesinde geliştirdikleri Hal-Q Kalite Kontrol Siste-mi’nin (Hal-Q KKS) yerli yabancı firmalar tarafından kolayca tatbik edilebileceğini ileri sürüyor. Bu doğrultuda önce üretim sisteminde hijyenin sağlanması sonra da lojistik altyapının helalleştirilmesi gerektiğini anlatıyor: “Her konteyner için iki boyutlu barkod (kare kod) kullanıyoruz. Bu kare kod şirket adını, sipariş numarasını, konteyner numarasını içeriyor. Gümrük yetkililerine sadece kodu okutarak ürün bilgilerine erişme imkânı veriyor. HSC’nin geliştirdiği barkod uygulaması 2012’de Dünya Helal Araştırma Bilim ve İnovasyon Üstün Başarı Ödülü ka-zandı. Şimdi Hal-Q Sistemi’ni tüm helal gıda tedarik zincirine uygulamaya çalışıyoruz. Böylece fabrika, laboratuvar, lojistik-nakliyat bilgilerine gümrük, liman ve havalimanı yetkililerinin kolay erişimini sağlamaya çalışıyoruz. Tayland zarfında yaklaşık 200 gıda şirketi merkezî Hal-Q sistemine geçmiş

durumda.”

“Türkiye pazarı hedefimizde” Uzakdoğu’da helal gıda temininin en

kolay olduğu ülkelerin başında Tayland geli-yor. Ülkenin helal gıda pazarı her yıl yaklaşık yüzde 20 oranında büyüyor. Hâlihazırda faaliyet gösteren 30 bin gıda firmasından 8 bini helal üretim yapıyor. Ancak bunlardan sadece 200’ü ihracatçı. Zira helal ürünleri yurtdışına taşıma hâlâ çok maliyetli. Buna rağmen Thai hükümeti 600 milyonluk Asya pazarında at koşturan gıda ihracatçılarının başında geliyor. Orta vadede Türkiye gibi helal pazarın canlandığı Ortadoğu ülkelerine açılma planları üzerine çalışıyor. Bu doğrul-tuda hükümet helal gıda fuarları ile tanıtıma ağırlık vermeye çalışıyor.

Tayland Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi Genel Müdürü Manasvi Srisodapol, 6 milyonluk Müslüman nüfusun hassasi-yetine cevap vermek için geçmişte yapılan yatırımların bugünlerde ülkeye küresel gıda sektöründe ciddi avantaj sağladığını vurgu-luyor. 2012’de Tayland’ın helal gıda sektörü sıralamasında beşinciliğe yükseldiğini, 600 milyonluk Asya’nın yanında Ortadoğu pa-zarına açılmayı hedeflediklerini ifade ediyor...

“Tayland’da helal gıda üretim altyapısı Müslüman vatandaşlarımız için oluşturuldu. Ancak artan talep karşısında küresel ticaret unsuruna dönüştü. Hükümetimiz gerek altyapı gerekse eğitim yatırımlarını yaparak bu alanda daha da güçlenmeye çalışıyor. Gıda güvenliği, organik ve helal üretimde bir hayli mesafe katettik. Altyapı ve ürün çe-şitliliği açılarından iyi durumdayız. Özellikle organik pirinçte çok iddialıyız. Türkiye’de de helal ürün hassasiyetinin oluştuğunu görüyoruz. Helal gıda eğitimi verdiğimiz kurumlarımıza Türkiye’den de kursiyerler geliyor. Yakın gelecekte ortak ticaretimize helal gıda ürünlerimizin de dâhil olacağını öngörüyoruz.”

33 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

Camianın suçu Her topluluk gibi camianın da hataları

olabilir. Bunlar yapıcı şekilde dile getirilse yol gösterici de olur.

Ama maksadın, bağcıyı dövmek olduğu anlaşılırsa içgüdüsel olarak dinleme yerine savunma refleksi öne çıkar.

Yapıcı eleştirilerin, ciddiye alındığına dair çarpıcı bir örnek hatırlıyorum. 3 sene önce Cumhurbaşkanı Gül’ün Kamerun ve Kongo ziyaretlerine katılan gazetecilerden Ece Temelkuran, Türk okulu ziyaretinde gördüğü bir tabloya üzülüp rahatsızlığını “Ey Afrika gençliği! Rahat, hazır ol!” başlıklı yazısıyla dile getirmişti.

Olay, Kongo’daki Türk okulu ziyaretin-dki karşılama töreninde 6 yaşındaki 2 Kon-golu kızın, “Rahat! Hazır ol!” komutlarıyla başlayıp İstiklâl Marşı’nın 10 kıtasını ezbere okumasıydı. Temelkuran, sohbet esnasında bu rahatsızlığını Gül’e de aktarmıştı.

Ertesi günkü durak Kamerun idi ve burada da Türk okulu ziyareti vardı. Ama tören bu kez “somut biçimde sivilleşmişti”. Çocuklar rahat bir pozisyonda “Gesi Bağ-ları”nı söylüyordu. İstiklâl Marşı 10 kıtadan

2’ye inmişti. Türkiye dönüşü uçakta “Ka-merun’daki tören daha sivildi, değil mi?” sorusuna Gül şu cevabı verecekti: “Telefon edip söyledim. Bunlar takdir ettiğimiz şey-ler değil. Çocuklara bir daha böyle şeyler yaptırmamalarını söyledim.” Yapıcı eleştiri yazısı ve samimi bir telefon, anında yanlışın gözden geçirilip düzeltilmesini sağlamıştı.

Yapıcı eleştirilere anında cevap veren, maul insanların eleştirilerini dinlemek için özel toplantılar düzenleyen camiayı eleşti-rirken, yapıcı üslup kadar empati de lazım. Hakaret eden, sürekli iftira atıp yaftalayan-lara diyecek söz yok ancak makul çerçevede camiayı eleştirenlerin, ülkede olup biten her şeyden sorumlu tutulan ve devletin tehdit listesinden hiç çıkmayan, fişlemelere konu olmaktan kurtulamayan camianın yerine kendini koyması çok iyi olur.

Mesela camiadan haklı olarak şeffaflık isteyenler, devletin en kozmik kararlarının alındığı MGK’da, “Gülen grubunun faali-yetlerine karşı alınması gereken tedbirler” kararını dikkatle okumalı. 25 Ağustos 2004 tarihli toplantıda, Hizmet’e ait faaliyetlerin tasfiyesi için 15 ayrı karar alınıyor. Uy-gulanma için de Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK)

koordinesinde, İçişleri, Dışişleri ve MİT görevlendiriliyor. Hizmet’e ait kurumların engellenmesi için ağır yaptırımlar getiren yasal düzenlemeler yapılması, eylem planı hazırlanması isteniyor. Camiaya ait okulla-rın, İçişleri ve MEB’ce takibe alınması, BUT-KK’na rapor edilmesine; ‘öğrenci evleri’ne engel olunmasına hükmediliyor. Cemaate bağış yapan işadamlarının MASAK’ça takibi kararlaştırılıyor.

Cumhurbaşkanı Sezer’in başkanlığın-daki bir MGK’da ve AK Parti iktidarına karşı aktif darbe planlarının yapıldığı şartlarda hükümetin bu kararı imzalamak zorunda kaldığına kuşku yok. Ama bu kararın daha sonra da uygulandığını gösteren 2005, 2006 ve hatta 2013 yılına ait Taraf gazetesinde yer alan belgeler ve Dursun Çiçek imzasıyla 2009’da derin devletin camiayı bitirme pla-nını andıran psikolojik operasyonun bugün hayata geçiriliyor olması fazlasıyla düşün-dürücü. Üstelik 12 Eylül referandumuyla anayasa suçu haline gelmesine rağmen kıdemli bürokratları “Moğolistan’a kurban gönderdi”, “Mehmet Altan’ın konferansına katıldı”, “Türkmenistan’daki Türk okulunun mezuniyet törenine gitti” diye fişlenmenin izahı yok. Hüseyin Çelik’in “alçaklık” diye-

rek ve MİT’i adres göstererek varlığını kabul ettiği bu suçu işleyenlerle ilgili bir işlem yapılmaması hukukî bir skandal. Şimdi bir de iş dünyasından medyaya uzanan 2 bin kişilik bir fişleme listesinin Başbakan’a sunulduğundan söz ediliyor. Bir gecede Emniyet ve Milli Eğitim’den TRT’ye birçok insanın yargısız infazla mağdur edilmesi, bu hazırlığın epey önceden başladığının göstergesi.

Madem empati yapacağız, o zaman 2004 MGK belgesini, lütfen bir de ‘Fethullah Gülen’ ibaresinin geçtiği yerlere Aleviler, Menzil, Ermeniler, İsmail Ağa, Alperenler, AK Partililer, Milli Görüş veya hangi gruba mensup iseniz onu koyarak okuyun. Baka-lım, aynı soğukkanlılıkla yaklaşabiliyor mu-yuz? Gerçek buysa, yani 2014 Türkiye’sinde bile haklarında bir hüküm bulunmayan masum insanlar, suçlu gibi fişleniyor; hiçbir kanunda yasak olmamasına rağmen Hiz-met’le irtibatlı insanlar Başbakan tarafından terörist gibi yaftalanıyor, meşru kurumlar-dan “in” diye bahsediliyorsa hangi şeffaflık talebinden bahsedeceğiz? Ve hangi yüzle Türkiye’nin bir demokrasi ve hukuk devleti olduğunu iddia edeceğiz?

[email protected]

Abdulhamit Bilici

Doç. Dr. Winai Dahlan

Yanlış ambalaj helal ürünü harama çeviriyor!* “Dünya genelinde Müslüman nüfusa paralel olarak helal gıda talebi de artacak. Müslüman olmayan kesimin de helal gıda pazarından yararlanma isteği hesaba katılırsa bu alandaki üreticilerin kendilerini geleceğe hazırlamaları gerektiği anlaşılıyor. Helal damgalı ürün yel-pazesi de giderek genişliyor. Örneğin, su ve pirinç gibi doğal ürünlere de ‘helal sertifika-sı’ verilmeye başlandı. Çünkü doğal ürünler yanlış işlenirse haram olabiliyor. Dolayısıyla helal üretim ciddi dikkat ve özveri gerektiri-yor. Kullandığınız ambalajın bile bir standardı var. Zira yanlış kullanılan ambalaj helal ürünü haram yapabiliyor! Bundan dolayı helal gıda

üreten firmalar her yıl en başta kontrolden geçiri-liyor. Bir hata görülürse ‘Helal Sertifikaları’ iptal ediliyor. Gelişmiş labora-tuvarlarda ürünlerin helal olup olmadığı saatler için-de tespit edilebiliyor. *Tayland İslam Yüksek Mer-

kezi Helal Departmanı Baş-

kan Yardımcısı Saman Adam

Page 34: Zaman244 eg

34 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEM

İzahı yapılmayanın mizahı yapılırTUĞBA KAPLAN

1Mizah, son derece güçlü, etkili bir eleştiri aracı. Kalıpsız ve özgür düşü-

nebilmeyi öğretmekle kalmaz, özellikle in-sanların kendini baskı altında hissettiği ya da gerçeklerin gizlendiği dönemlerde yükselir.

Son günlerde taksi şoföründen esnafına, kahvehanedeki emeklisine, profesöründen amirine, memuruna varıncaya kadar herkes ülke gündemini hayli meşgul eden rüşvet ve yolsuzluk iddialarını konuşuyor. Ama bazıları var ki konuşmakla kalmıyor, çizdik-leri karikatür, yaptıkları caps’lerle, yazdıkları üstün zekâ ürünü parodi haberler ve attıkları mizahi tweet’leriyle dikkat çekiyor. Böylesine zorlu bir dönemde haber alma özgürlüğü kısıtlanırken, çarpıtma haberlere maruz kalırken sosyal medyada Facebook, Twitter gibi mecralarda, blog ya da parodi internet sitelerinde düşündüren, güldüren mizahlara rastlamak mümkün. Aslına bakarsanız, ülke gündemini sarsan her önemli olay vesilesiyle de, mizah algıları açılıyor. Yolsuzluk iddiası operasyonu başladığı günden bu yana, sosyal mecralarda paylaşılan mizah ürünlerine beraber bakmaya, gülerken, incesinden bir fikir edinmeye ne dersiniz?

Ayakkabı kutusuAyakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar

çıktığını duyunca kimi evindeki ayakkabı kutularının içini bir umutla didik didik ara-maya, kimisi de var olan kutuları biriktirmeye başladı.

Kibrit kutusuAyakkabı kutusunda para saklama,

vatandaşa epey cazip gelmiş olmalı ki, onlar da bir yerden başlama kararı almış, gücü yettiğince işin ucundan tutmuş. Kibrit kutu-sundan başlasalar da!..

Bir kamyon dolusu polis görevden alındıGörevden almalar o kadar hızlı ve çok

oldu ki emniyet mensupları yeni görev yerlerine kamyonlarla taşındı!

Neden aklıma gelmedi?Rüşvet ve yolsuzluk iddiası, bir zamanlar

büyük yolsuzluklara karışan, ülkeyi terk eden ve hâlâ adı yolsuzlukla anılan Cem Uzan’ı bile şaşırttı. Şimdilerde Uzan, “Daha önce benim neden aklıma gelmedi, ayakkabı kutusuna para saklamak... İyiymiş!” diye hayıflanıyor olmalı.

Ayakkabı kutusuSöz konusu 4,5 milyon dolar olunca,

‘Nasıl sığacak bunca para o kadar küçücük kutuya!’ diye endişelenenler için rahatlatıcı bir açıklama yapıldı ve paraların sığdığı ayakkabı kutusunun görüntüleri yayınlandı. İşte 4,5 milyon doların sığdığı o ayakkabı...

Halk KunduraAyakkabıda yeni tercih, ‘Halk Kundura’.

81 ilde açılış yapan Halk Kundura, raflarına yerleştirdiği ayakkabıların boş kutularını paralarını saklasın diye vatandaşa dağıttı.

Dünya banka kasalarıDünyada da şüphesiz yolsuzlukla gün-

deme gelen isimler, siyasiler vardır. Ama dünyadaki banka kasalarını görünce, bizdeki durumu vahim hale getiren, paraların sak-landığı açık raflar olduğu anlaşılıyor.

Baklava çalan çocuk16 yıl önce üç arkadaşıyla beraber Gazi-

antep’te baklava çaldığı için 6 yıl ağır hapis cezası alan ‘Baklava Çetesi’ üyelerinden birinin bu fotoğrafı, rüşvet ve yolsuzluk iddiası operasyonu üzerine sosyal medyada en çok paylaşılan fotoğraflardan biri oldu.

Bastınız, tesbih salladınız, yedirmeyiz

17 Aralık yolsuzluk iddiası operasyo-

nunda, bakan oğlunun ofisine 05.30’da yapılan baskında polislerin tesbih sallayıp, daha sonra lahmacun siparişi vermesi yetki-lilerin tepkisine neden oldu. ‘O saatte nasıl baskın yapıp, tesbih sallayıp bir de üstüne lahmacun yersiniz’ diyen yetkililer, beklenen ‘YEDİRMEYİZ’ açıklamasını yaptı.

Evde zor tutulan milyonlar!Gezi Parkı olaylarında ‘milyonları evde

zor tutuyoruz’ söylemine atıf yapılarak paylaşılan bir fotoğraf ve yazısı...

Obama...Operasyondan sonra emniyet müdürle-

rini, amirleri ve polisleri görevden alma tam hız devam ediyor! Öyle ki bir ucu ‘Teksas Emniyet Müdürü’ne kadar uzanmış.

ODTÜ’lü mühendislerYatak odasında 6 adet çelik para kasası ve

para sayma makinesi çıkan bakan oğlunun evine, bunları polisin koyduğu yorumu, vatandaşın aklına farklı tuzaklar getirmedi değil!

Page 35: Zaman244 eg

35 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANGÜNDEMÇözüm süreci ve camia: Temkinli destek daha sahicidir

MAHIR YEŞILDAL DR., PSIKIYATR

1Çözüm sürecine geçmeden evvel bu-günlerde yaşadığımız olaylara kısaca

değinmekte fayda görüyorum. Ötekileştir-meyi meşru bir araç sayan örgütlenmelerde, ‘öteki'nin nefreti, grup sadakati yaratmak için kullanılır.

Nefret, güçsüz bırakıldığını düşünen, kendisini mazlum ve mağdur addeden birey-leri bir arada tutan, onlara güçlü oldukları ya-nılsaması veren bir duygu olarak adeta tutkal işlevi görür. Bu duyguyla birlikte mazlumiyet hissi, kuvvet ve meşruiyet hissine tebdil edilmektedir. O artık seçilmiş bir varlıktır ve kendi fırkasının dışında kalan her kim ise, o da 'lanetli'dir. Nefreti bir politik aygıt olarak kullanan örgütlenmelerin inkâr ve yansıtma savunma düzeneklerinden yararlandıkları, aslında kendilerinde beğenmedikleri şeyleri 'düşman'a yansıtarak onu bir öfke nesnesi haline getirdikleri ifade edilmiştir.

Mütecavizin narsisizmi ve büyüklenmesi tahripkârlık eyleminin bir ayağını oluşturur-ken, kurbanın değersizleştirilmesi ve lekelen-mesi de öteki ayağını oluşturur. Her benzer eylemin ötesinde veya berisinde bir paranoid süreç bulunur. Yansıtma düzeneği, 'kötü olan ben değilim, o' diyerek ‘ayıplı' eylemini temize çıkarmaya ve suçluluk duygusunu azaltmaya yarar. Zalime göre kurban, onun varlığını tehdit etmektedir. Tahripkâr eylem, bu tehdit edici varlığa diz çöktürdüğünü, ondaki kusuru düzelttiğini ve böylece adalet getirdiğini öne sürerek rasyonalize edilir. Oysa sıklıkla, 'düşman' benliğin pişmanlık duyulan, kabul edilemez bir parçasının ötekine yansıtılmasından ibarettir.

Sarmalın en son noktası, tam da başlan-gıcı aslında: 'Ya bizimlesinizdir ya da onlarla' diye tırmandırılan sekterlik ve fanatizm, insanlığı karanlık koridorlara hapsediyor. Mazlumun zalimi, mağlubun galibi taklit et-meye yeltenmesi kadim bir psikolojik süreç. Mağlubiyet ve mazlumiyet psikolojisi kitleler arasında revaç buldukça; öfke nefrete, nefret şiddete, şiddet örgütlü teröre dönüşüyor.

Komplo inancının temelinde ise ortada bir dolap döndüğüne ve dümen çevrildi-ğine inanmak vardır. Komplo teorileri, bir anlamda entrikacılığın felsefesidir. Kişi veya grup kendini güçsüz (powerlessness) his-settiği zaman komplo teorisyenliği daha çok ortaya çıkar, yani yetersizlik, "yetememezlik" duygusu "komplosal" açıklama ihtiyacını artırır. Komplo teorisyenliği; istenmeyen olaydan bir tür kaçma-kaçınma (avoidance) davranışıdır. Peki, güneş balçıkla sıvanır mı?

Son yaşanan olayda hakkaniyetleriyle tanıdığımız ve vicdanlarına kefil olabileceği-miz bazı yazarların en önemli endişelerinden

birinin ‘çözüm süreci' olduğu görülmektedir. Aslında bu kalemlerin de meşum koroya katılmalarıyla birlikte "Gülen, Kürtlere beddua etti'', "KCK operasyonlarını cemaat yapıyor'', "Cemaat, çözüm sürecine destek vermiyor'' iddialarına yeni bir iddia daha eklendi; yolsuzluk operasyonunun nihai hedefi çözüm sürecini akamete uğratmak…

Peki hakikat bu mu? Camia ile ilgili konuşurken temel olarak Fethullah Gülen ve onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Ya-zarlar Vakfı'nın (GYV) açıklamalarını dikkate almak gerekir. Gülen, 2005 yılında yayımla-nan 'Kırık Testi 5; İkindi Yağmurları' isimli kitabında "Bir hukuk devletinde devlet içinde devletten ya da derin devletten bahsetmek de mümkün değildir. Fakat, maalesef, "Devletin nizam ve intizamını, asayiş ve güvenliğini temin etmek maksadıyla öldürmem istenen insanları öldürdüm." diyen kimseler çıktı bizim ülkemizde. "Devletim bana 'vur' dedi, ben de vurdum." diyenler oldu. Onlara belki şöyle denebilirdi: "Devlet sana 'zina et' derse, zina mı edeceksin! 'Hırsızlık yap' dediğinde hırsızlık mı yapacaksın?" dedi ve daha önce de yaptığı gibi 90'lı yılların karanlığının üzerine çizgi çekti. Bölgede görev yapan memurlara –özellikle hekimlere- 'orada ka-lın, orası da bizim' çağrısı yaptığında ülkenin doğusunda, batıdan gidip yerleşen memur yoktu neredeyse.

Süreçten çok daha önce Türkiye'nin ilk özel Kürtçe yayın yapan kanalı olan Dünya TV, Gülen'in tavsiyesiyle kuruldu. Dün-ya'daki eğitim faaliyetlerinin bir uzantısı

olarak Irak Kürdistan Federe Bölgesi'nde açılan okullarda Kürtçe eğitim verilmeye baş-landı. Abant Toplantıları'ndan biri Erbil'de yapıldı ve o güne kadar değil devletin, hiçbir STK'nın dile getiremediği bir deklarasyon yayınlandı. Türkçe Olimpiyatları'nın Diyar-bakır-Şırnak gibi illerdeki programları mini bir ‘Kürtçe Olimpiyatı'na çevrildi. Sürecin başlamasıyla ‘Sulh hayırdır, hayır sulhtadır.' dendi ve belki de pek çok kimsenin hâlâ anlayamadığı ‘Gerekirse el de öpülür, etek de öpülür.' açıklamasını yaptı. Böylece sorunun çözümü noktasına hükümetin Öcalan ile görüşmesini tabii karşıladı Camia.

Haziran ayında Rudaw Gazetesi'ne ver-diği demeçte şöyle diyordu Gülen: "İki halk arasındaki ilişkiler son 100-150 yıldır yara alsa da tarihî bağlarından dolayı kolay kolay koparılamayacak kadar güçlüdür. İlişkilerin yeniden güçlenmeye başladığı günümüzde sadece güvenlik merkezli mevcut sorunların giderilmesi değil, kültürel ve tarihî bağların da yeniden kuvvetlendirilerek tekrar kopmaz hale getirilmesi gerekir. Burada Türkiye'ye düşen, kendi Kürt vatandaşlarına gerekli hak ve özgürlükleri tanıması kadar dünyanın diğer bölgelerinde de sıkıntı çeken Kürtlere yardım elini uzatması; başta BM olmak üzere uluslararası organizasyonlarda koruma ve hakkaniyet adına onların da temsilcisi olma-sıdır. Anadilde eğitimin ilke planında kabul edilmesi, devletin vatandaşlarına karşı adil olmasının gereğidir.''

Şimdi sormak gerek; Gülen, Başbakan'ın söylediği neyi söylemedi bugüne kadar?

Başbakan süreçte geri adımlar attığında bile Camia dirayetten vazgeçmedi. Akil Adamlar listesine GYV Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak davet edildiğinde Camia içinde bu işe karşı çıkan tek bir yazı, bırakın yazıyı kelimeyi gösterebilir misiniz?

Çözüm süreci ile ilgili ezici çoğunluk iyi niyet besledi, en azından hayırla sonuç-lanması için dua etti, güzel temennilerde bulundu. Ancak bazılarının kalbinde PKK'ya karşı bir kuşku oldu hep. Ya bu sürece ‘taktiksel yaklaşma'yı tercih ederlerse? Ya müzakere yapıyor edasıyla uluslararası meşruiyet kazandıktan sonra yeniden silaha sarılırsa?.. Meseleye kutsanmış bir süreçmiş gibi bakılınca gerekli tadil ve tamir nasıl yapılabilir, tedbirler nasıl alınabilir? Bu gibi mülahazalarla Camia temkini önerdi, duygusal çıkışların duygusal kopuşlar getire-bileceği ifade edildi. AK Parti içinde pek çok milletvekili ve yöneticinin de benzer kaygıları olduğu ifade edilmiş ancak herkes Sayın Başbakan ve yetkili sözcülerin açıklamalarını dikkate almıştı. Aynı iyi niyetin Camia'dan esirgeniyor oluşu ise bir başka çelişkidir.

Kürtlerin analarının ak sütü gibi helal olan haklarını PKK ile pazarlık masasına koymak, hakkın hatırını gözetmemektir demek sürece karşı çıkmak mıdır? Anadilde eğitim hakkı ve adem-i merkeziyeti insan olmanın tabii hakkı olarak görüp, geç kalmış adımları yeni ve sivil bir anayasa ile hızlıca at-mak varken, bunları örgütün silah bırakması şartına bağlamak her şeyden önce Kürt'e yapılmış bir haksızlık değil midir?

Her konuda çözüm sürecinin arkasına geçmek ise sürece zaten en büyük zararı vermektedir. Yolsuzluk gibi iddiaların araş-tırılmasını isteyen Kürtlere ‘aman ha, yoksa çözüm süreci sekteye uğrar' demek, bir başka problemli noktadır.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu ‘açmaz ve çıkışsızlık' istikrarın değil, yanlışta ısrarın sonucudur. Camia'ya dönük gözü dönmüş saldırılar, dünyaya ekilmiş nefret tohumlarının bizim bahçemizde meyve vermesidir. Bu lanetli ağacın yarın nereden filizleneceğini bilmiyoruz. Hakikati temellük eden, onun sadece kendi inhisarlarında bulunduğunu iddia eden 'kesin inançlı'lara verilecek cevap 'kalbden kalbe giden yol'u ısrarla gündeme getirmek, insanın mukad-desliğini ve biricikliğini ısrarla savunmaktır. 'Beni yakan ateş herkesi yaksın' mantığıyla ülkemizi ateşe veren birileri varsa, onlara ateşin de gül bahçesine dönebileceğini, üze-rinde yaşadığımız toprakların bu geleneğin mirasçısı olduğunu hatırlatmak gerekir.

Gülen'in tabiri ile nikbin ya da bedbin değil hakikat-bin olmak gerektir…

Page 36: Zaman244 eg

36 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANDÜNYAİngiltere’de Müslüman olmak, oh ne rahat!

İslamofobik hareketler Batı dünyasındaki Müslümanların hayatını kısıtlıyor. Ancak İngiltere’de durum biraz farklı. Müslümanlara tanınan özgürlükler özellikle Londra’yı Arap zenginlerin uğrak yeri yaptı. Bu durumdan hem Müslümanlar hem de İngilizler memnun. AYTEN TEMİZ LONDRA

1İslamofobik tepki ve planların arttığı günümüzde Batı dünyasında Müslü-

man olarak hayat sürmek zor. Ancak Kıta Avrupa’sı ya da ABD’ye nazaran İngiltere’de İslam’ı yaşamak daha kolay. Elbette tüm Av-rupa’da olduğu gibi İngiltere’de de zorluklar var; ancak demokratik haklar anlamında son 20 yılda önemli mesafeler katetti ada ülkesi. Müslümanlar sosyal veya politik hayatın içine rahatça girmeye başladı. Hükümet, 2013 yılında Müslümanlarla ticari ilişkilerini geliştirmek için önemli projelere imza attı. Buna ilk örnek, İslami bonolar oldu. Ancak hükümetin Müslümanlara yaranmaya çalış-tığına yönelik iddialar da ortaya atılıyor. Ger-çekten öyle mi veya İngiltere’de Müslüman olmak ne demek, izini sürdük...

Öncelikle Londra, petrol zengini Arapla-rın vazgeçilmez şehri oldu. Şehri, ticaretten eğitime, turizmden sanayiye kadar onların kalkındırdığı söylense yeri. Özellikle üni-versitelere yaptıkları yüklü bağışlarla bilinen ünlü Arap zenginler, İngiliz lortları, dük ve baronları kadar adından söz ettiriyor. İngiliz gazetelerinde zengin Arapların servetlerini nasıl, nerede harcadıkları, ülke ekonomisine ne katkı yaptıklarının ayrıntılarını okumak mümkün.

Petrol zenginlerinin hikâyeleri fıkra gibi dilden dile dolaşıyor. Mesela, biri oğluna aldığı Ferrari marka arabayı telefonda sorar: “Nasıl oğlum, memnun musun arabadan, hızlı mı?” Cevap ilginçtir: “Çok güzel baba; ama burada trenler daha hızlı. Arkadaş-larımın çoğu okula trenle gidiyor.” Buna şaşıran baba, “O zaman sana tren alayım.” diye karşılık verir. Bu hikâye, İngiltere’deki Arap sermayesinin büyüklüğünü anlatmaya yetiyor. Özellikle Londra’nın Royal Borough of Kensington ve Chelsea denilen en varlıklı bölgeleri Arap zenginlerin mekân tuttuğu yerler. Hele Knightsbridge’deki alışveriş merkezi Harrods! Nam-ı diğer ‘alışveriş tapınağı’, nelere sahne olmuyor ki! Knigh-tsbridge caddelerindeki Ferrariler, piyasaya henüz çıkan otomobiller bir galeri veya film setini aratmaz. Arap dünyasından gelen varlıklı insanlar milyonlarını burada harcar, burada ibadet eder, burada gezer… Her lüks arabadan prens veya prenses çıkma ihtimali vardır. Cadde şık ve gösterişli insanların kıyafetleri ile merak uyandırır.

Arap milyarderlerin tabir yerindeyse çılgınca harcadığı servetler İngilizleri hayli memnun ediyor. Nasıl etmesin ki, iddiaya göre özellikle kadınlar her mağazadan en az 10 ürün almadan çıkmıyor. Bazen sadece bir kerede 100 bin İngiliz Sterlini harcadık-ları söyleniyor. Bu çılgınlığın sınırı yok… Çevredeki lüks restoranlarda da durum farksız; kalabalıklar, kuyruklar onları caydır-mıyor. Garsonların aldığı bahşişlerin bazen maaşlarını geçtiği ifade ediliyor. Özellikle Katar, Kuveyt, Dubai gibi ülkelerden gelen müşteriler epey cömert davranıyor.

Müslüman iş kadınlarının da İngiliz sosyetesinde ayrı bir yeri var. En az artistler kadar meşhurlar. Giydikleri, giydirdikleri marka oluyor. Bunların iş dünyasındaki lakabı, ‘ışıltılı kızlar’. Camilla al-Fayed bu isimlerden biri. Camilla, Mısır kökenli zengin iş adamı Muhammed al-Fayed’in kızı, Prenses Diana ile ilişkisi sebebiyle meşhur olan Dodi’nin de kardeşi. Ancak

ne babasının serveti ne de ağabeyinin namı onun için bir anlam ifade ediyor. Zira Camilla kendisi dünyada bir marka oldu. Nasıl mı? Cambridge düşesi Kate Middleton’ın daha nişanlılık döneminde giydiği meşhur ‘Issa’ markalı elbiseyi tasarladı ve iş dünyasına damgasını vurdu. Babası gibi ticaretten iyi anlayan Camilla, Düşes’e kıyafet dikmeye başladıktan sonra işi büyüttü ve dünyanın dört bir tarafına elbise dikmeye başladı. Sipa-rişleri karşılayamayacak duruma gelen genç iş kadını tüm dünyada en çok beğenilen markalar arasına girdi.

Arap asıllı Shelina Janmohamed ve Pakistan kökenli Farmida Bi ise ‘Büyük şehir çocukları’ lakabıyla anılan diğer meşhur Müslüman kadınlardan. Bu isimleri bilme-yen yok. Zira Shelina Janmohammed’in adı ilk olarak 2009’da yayımlanan ‘Love in a Headscarf’ (Başörtülü kızın aşkı) romanıyla duyuldu. Ünlü firmalara danışmanlık hizmeti veren Shelina, Ogilvy Noor, Coca-Cola ve Unilever gibi pazarlama ajanslarında başdanışman olarak çalıştı. İş dünyasının diğer renkli kadını Norton Rose Fulbright adlı hukuk firmasında İs-lami Finans Bölümü’nü yöneten Farmida Bi. Londra’da yapılacak yatırım anlaş-malarının şeriat hukukuna uygun olup olmadığını tespit eden uzman isimlerden.

‘Sosyete Müslümanları’Mohamed Bin Issa Al Jaber, 2013 zen-

ginler listesine giren tek yeni isim. Suudi Arabistanlı iş adamı 15’inci sırada yer aldı. 4,5 milyar sterlinlik servetiyle sadece İngiltere’nin değil, dünyanın en zengin Müslümanlarından biri. Gayrimenkul sahibi ve otel işletmecisi olan Al Jaber, Paris ve Londra arasında mekik dokuyor. Aynı zamanda hayır işlerinde iyi bilinen hatırı sayılır isimlerden.

İngiltere’nin bir diğer ünlü ve zengin Müslüman siması Mısırlı Mohamed al-Fayed. Batı Londra’nın meşhur Ful-ham FC futbol takımı ve ünlü Harrods Mağazası’nın eski sahibi olan Al-Fayed’in serveti için 1 milyar İngiliz Sterlini’nden fazla rakamlar dolaşıyor. 84 yaşındaki iş adamı, İskoçya’da 65 hektarlık bir arsanın ve Paris’teki büyük Ritz Oteli’nin sahibi.

Londra’nın batısında bir kebapçıda kar-deşleriyle çalışan Suriyeli Wafic Said, nam-ı diğer ‘finans sihirbazı’ Körfez ülkelerinin yatırımlarını takip etmeye başlayınca yüzü güldü. Said, zengin Arap şehzadelerinin Londra’daki finans yatırım uzmanı olunca İngiltere’nin zengin Müslümanları arasında yerini aldı. Kızı Rasha Said’e Fransa’daki Versay Sarayı’nda yaptığı pahalı düğünle sosyete dünyasının hafızasına kazınmıştı.

BAŞBAKAN’IN İSLAM HOŞGÖRÜSÜİngiltere’nin son 200 yıldır

seçilen en genç başbakanı

David Cameron, ‘çok kültür-

lü’ politikaları ile bilinen bir

siyasetçi. İslam dünyasının tüm

reflekslerini iyi biliyor. Son

dönemlerde Müslümanlara yönelik proje-

lerle İngiltere ile İslam âlemi ara-sındaki ilişkilerin

ne kadar iyi bir seviyeye geldi-ğini gösterdi. İslamiyet’e karşı hoşgörülü politikalarıyla Müslümanların sempatisini kazanan Cameron, her dinî bayramda Müslümanları İngilizce ve Arapça olarak sosyal paylaşım adresi Twitter’dan tebrik ediyor, cami ve İslami kuruluşları ziyaret

ediyor.

Page 37: Zaman244 eg

37 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANDÜNYAHarrods’ta dolaşan kadınların, ne fotoğ-

raflarını çekebiliyoruz ne de gerçek isimlerini öğrenebiliyoruz. Gazeteci olduğumuzu söy-lediğimizde yanında koruması olanlar, “Fo-toğraf çektiniz mi?” diyerek makinemizi alıp, fotoğrafları kontrol ediyor. Bu sıkı güvenlik önlemi bizi ürkütse de merakımızı tetikliyor. Öğreniyoruz ki, bunun iki sebebi var. Biri tanınan ama kimliğini saklayan zengin Arap-lar, diğeri ise ailesinden gizli gelen Harrods müdavimleri. Buraya gelmek bazıları için neredeyse bir takıntı hâline gelmiş. Örneğin, Rania rumuzlu Kuveytli 21 yaşındaki genç

kız, Londra’da üniversite öğrencisi. Raina’nın babası Kuveyt’in petrol zenginlerinden. Bu yüzden fotoğraf çektirmek istemediği gibi isminin de yazılmamasını rica ediyor. Genç kız, okuldan sonra neredeyse her gün buraya uğruyormuş. Her gelişinde, cebinden en az beş yüz ile bin sterlin arasında bir meblağ çıktığını itiraf ediyor. Çanta ve ayakkabı koleksiyonu olan genç kız, parfüm almayı da çok seviyor. Boş zamanlarında araba kul-lanmayı tercih eden üniversiteli kız, mezun olunca babasının petrol şirketinde çalışma hayatına atılacak. Raina, işletme okuyor; ama hayalinde ünlü bir iş kadını olmak var. Tıpkı Camilla al-Fayed gibi adından söz ettirecek işler yapmak istiyor.

Araplardan sonra HintlilerAlışveriş merkezlerinde genelde genç

kızlar ve mücevher almak için âdeta birbiriyle yarışan orta yaşlı kadınlar var. İngiltere’de Arap Müslümanlardan sonra en çok Hintliler altın alıyor. Hatta onların kiloyla aldığı söy-leniyor. Harrods’tan almak ise bambaşka bir anlam ifade ediyor. Özellikle üzerinde marka isimleri yazılıysa!

Etrafında korumaları olan uzun abayeli bir kadına korumalar yaklaştırmıyor. Hemen yanımızdaki Suudlu Mona rumuzlu kadın, gözlerinin çevresi siyah kalemle boyalı, elleri Hint kınasıyla işlenmiş bu genç kadının

büyük ihtimalle prenses olduğunu söylüyor. Arap Müslümanların Londra’da alışveriş yaptığı yerleri yıllardır adım adım dolaşan Mona, alışveriş merkezine giren birçok kişiyi tanıyor ve onlarla selamlaşıyor. Buraya gelmeyi çok sevdiğini anlatan yaşlı kadın, kendini ülkesinde gibi hissettiğini söylüyor. Kardeşlerine, hatta tüm yakın akrabalarına buradan hediye takı, çanta, ayakkabı ve gece kıyafeti götürdüğünü söylüyor. Ferah (22) ise pek zengin olmayan orta hâlli bir ailenin kızı. Üniversite öğrencisi Ferah’ın en sevdiği mekânlardan biri Royal Borough of Kensington ve Chelsea. Hiçbir şey alamasa

bile zaman zaman babasından gizli buraya gelip vitrinleri dolaştığını anlatıyor. Birik-tirdiği harçlıklarıyla senede bir kez de olsa Knightsbridge’de alışveriş yapmanın keyfini çıkarmaya çalışıyor.

Müslüman kadıların yanı sıra marka etiketleri kıyafetlerinin ön yüzünde bulunan erkekler de alışveriş yapmak için sürükleniyor zengin mahallesine. Bir an önce alışverişin bitmesini bekleyen Mousa bunlardan biri. Nişanlısıyla alışveriş yapmak için gelmiş Harrods’a. Mousa, “Kadınları kendi başına bırakırsanız, bu koca alışveriş merkezinde bir çöp bırakmazlar.” diyerek espri yapıyor. Mousa, israf korkusu olmayan kadınlardan korktuğunu dile getiriyor. Alışverişte aşırıya gitmenin Müslümanca bir davranış olmadı-ğını belirten genç adam, “Dört kız kardeşim var ve bir annem. Şimdi de nişanlım. Gör-düğüm tüm kadınlar aynı, hepsi de alışverişe bayılıyor. Harrods onlar için tıpkı hastane gibi, hemen iyileşiyorlar. Ama ben onları her zaman durduruyorum.” diyor.

İngiltere’de Müslümanlar, Hıristiyan-lardan sonra, ikinci büyük dinî topluluğu oluşturuyor. Ülkenin çeşitliliğine zenginlik katıyorlar. İngiltere için ‘çeşitlilik’ ise po-litik ve ekonomik kâr getiren bir değer. Müslümanları, yekpare bir topluluk olarak değerlendirmek yanlış. Çünkü, ekonomik açıdan tüm Müslümanlar Borough of Ken-sington ve Chelsea’daki petrol zengini Arap Müslümanlar gibi yaşamıyor. 2011 İngiliz nüfus verilerine göre; İngiltere’de 2,8 milyon Müslüman yaşıyor. Sadece; 114 bin 548’i fiyakalı yerlerde yüksek mevki ve makamlara sahip zengin kesimi oluşturuyor. Bunların da 10 bini milyoner. İngiltere’de ‘en zenginlerin’ yer aldığı listenin sadece 15’i Müslüman. 13 bin 400’ü iş yeri sahibi.

Keele Üniversitesi Öğretim Üyesi,

İngiltere Müslümanları alanında uzman Dr. Naveed Sheikh, ilginç bir oran veriyor. Müslüman milyonerlerin, İngiltere’deki Müslüman nüfusa oranı yüzde 1 bile değil. Ancak Müslüman gençliğinde işsizlik oranı yüzde 40’la en yüksek seviyede. Sheikh’in değerlendirmeleri şöyle: “Müslüman top-lumunun geniş bir kesimi orta gelirli ya da ortalama millî gelirin altında yaşıyor. Pakistanlı-Bengalli aileler, fakirlik sınırının çok altında yaşıyor. Hatta bu ailelerin yüzde 80’i orta gelirli bir ailenin ancak yarısı kadar gelire sahip. Müslüman-nüfus yüzdesi içinde zengin-fakir arasında açık gittikçe büyüyor.

Daha da önemlisi sosyal eşitsizlik sorunu baş gösterdi. Müslüman toplumu içerisinde gittikçe büyüyen sosyal ve ekonomik bir ayrışma var. Şüphesiz ulus ötesi Müslüman elitler, Batı ekonomisini destekleme konu-sunda petrol-dolar ve diğer ticaret formlarıyla önemli bir rol oynuyor. Yani durum görün-düğü gibi tozpembe değil.”

Dr. Sheikh, fakirlik, sağlık ve çevre problemleriyle boğuşan Müslümanların sorunlarının temel sebebini ise mecliste yeterli sayıda Müslüman vekilin olmayışına bağlıyor. İngiliz Parlamentosu’nda, 650 üyesi bulunan Avam Kamarası’nda sadece 8 Müslüman vekil var. Bunlardan sadece 2’si iktidardaki Muhafazakâr Parti’den. 3 yıl öncesine göre aslında bu iyi. Zira, daha önce Müslümanları yalnızca 4 vekil temsil ediyordu. Muhafazakâr Parti’de ise Müs-lüman vekil yoktu. Gelişmeye rağmen, Dr. Sheikh, son 10 yılda, İngiliz politika siste-minin Müslümanlara büyük hayal kırıklığı yaşattığını düşünüyor: “Bu hayal kırıklığı Londra’da halkın isyan etmesine sebep oldu. Daha önce 2001’de kuzey şehirleri Bradford, Oldham ve Burnley kentlerine yaşattığı gibi. Dinî-siyasî radikalizmin, 2005 terör saldırıları ile 2007’deki Glasgow terör sal-dırılarının sebebi de buydu.” Sheikh, İngiliz hükümetinin Londra’yı İslam finans merkezi yapmak istediğini ve bu yönde ciddi efor sarf ettiğini kaydediyor. Bunun temel sebebini, son dönemde giderek artan nakit ihtiyacına bağlıyor. İngiliz akademisyen, devletin Müs-lüman sermayesini kontrol etme ve onların mal varlıkları ve birikimlerinden faydalanma isteğine de dikkat çekiyor.

Müslümanlara özel mahkemeFransa’da dini toplum dışına iten gerici

sekülerizmin aksine, İngiltere’de daha ılımlı

ve kapsayıcı bir anlayış var. Bu bağlamda son yirmi yılda ciddi mesafe katedildi. İnsanlar resmî kurumlarda ibadet özgürlüğüne sahip. Başörtülü kadınlar hayatın her alanında çalışabiliyor. Örneğin; Lortlar Kamarası’nın her toplantısı İngiliz Kilisesi tarafından atanan 26 piskoposun duasıyla başlıyor. Bundan dolayı İngiltere devlet yapısında dinlere saygı esas alınıyor. Müslümanların sosyal, kültürel ve hukuki anlamda dinlerini yaşayabilmesi için de kolaylıklar sağlanmış. Hukuki alanda problemlerini çözmek için kendi dinî kurumlarının açılması teşvik edil-miş. Örneğin; ‘Şeriat’ ve ‘Tahkim’ Konseyi

diye İslam mahkemeleri kurulmuş. Şeriat Konseyleri yalnızca özel hukuk davalarına bakıyor. Evlilik, boşanma, mal bölüşümü gibi. Tahkim Konseyleri ise Müslümanlar arasındaki ticari anlaşmazlıklarda bir nevi arabuluculuk yapıyor.

Queen Mary Üniversitesi, Hukuk Fakül-tesi’nden Dr. Sibel Safi, bu mahkemelerin avantajlarını ve dezavantajlarını şöyle açıklı-yor: “Şeriat Konseyleri ve Tahkim Konseyleri aracılığıyla yürütülen davalar Müslümanların hukuki açıdan dinî hükümlere göre yargılan-maları için büyük avantaj. Bu kurumların hiçbir yaptırım gücü yok. Başvuran kişiler tamamen gönüllü olarak kararlara uyuyor. Yaklaşık 85 şeriat konseyi var. Müslümanlar arasında bu konseylere başvurma oranı her geçen gün artıyor. Bunun sebebi Müslü-manların kendi manevi ilkelerine karşılık bulması, davanın kısa sürede neticeleniyor olması ve İngiliz mahkemelerine göre daha az masraflı olması. Konseylerin gerçek bir yargılama sistemine sahip olup olmadığı tartışılsa da İngiliz hükümeti bunları pek önemsemiyor gibi. Hatta mahkemelerin yükünü azalttığı için hükümet bu kurulların varlığından memnun.”

Oxford Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Aslan Gümüşay da diğer Avrupa ülkelerine nazaran İngiltere’de dinî özgürlüklerin daha geniş olduğunu ifade ediyor. Müslümanların taleplerinin yerine getirildiğini söylüyor. Gü-müşay, Oxford Üniversitesi’ne bağlı olarak yöneticiliğini yaptığı Said İş Adamları Oku-lu’nu da örnek gösteriyor: “Okulda mescit ve semavi dinlere mahsus ibadet odaları var. Yemek konusunda özen gösteriliyor. Bizim okulumuzdaki tüm etler helal. Üretimde hukukta temel olan şer’i hükümlere göre uyumluluk ilkesine riayet ediliyor.”

Bir yardım kampanyası için Harrods’ta sergilenen Diana ve Fayed’in fotoğrafları ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.

Page 38: Zaman244 eg

38KÜLTÜR 8 - 14 OCAK 2014 ZA MAN

2013’te müzik dünyasında neler oldu?ALİ PEKTAŞ İSTANBUL

1Albümler, şarkılar, gidenler, kalanlar, tartışılanlar... 2013’te müzik dünya-

sında neler yaşandığını hatırlayalım istedik.2013, müzik dünyası için oldukça

hareketli bir yıldı. Alternatif isimler iyiden iyiye yükselişe geçti, proje albümler çok konuşuldu, aranjörlerin yaptığı çalışmalar büyük ses getirdi. Albümler ve şarkılar kadar çeşitli iddiaların da konuşulduğuna şahit olduk. Youtube’daki sahte tık olayı çok ko-nuşuldu mesela. Hâlâ da açıklığa kavuşmuş değil. MÜYAP ve MESAM’la ilgili iddialar ise müzik dünyasına adeta bomba gibi düştü. Bu tartışmalar önümüzdeki yıl da devam edecek gibi. Türkiye bir de 2013’te Müslüm Gürses, Adnan Şenses, Şenay Yüzbaşıoğlu gibi müzisyenlere veda etti. İşte 2013’te müzik dünyasından akılda kalanlar...

Alternatif isimler damgasını vurdu2013 alternatif müziğin ve isimlerin üre-

timleri açısından oldukça bereketliydi. Son yıllarda iyice tekdüze hale gelen müziğimize 2013’te yeni bir soluk geldi. Bu üretimler farklı şeyler dinlemek isteyen müzikseverler için de can simidi oldu. Özellikle genç kent ozanlarının yaptığı çalışmalar, hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi tarafından ilgi gördü. Çoğu-nun kemik bir dinleyici kitlesi oluştu. Melis Danışmend, Çiğdem Erken, Birsen Tezer, Mabel Matiz, Melis Sökmen gibi isimlerin yayınladığı albümler büyük beğeni gördü. Böyle giderse önümüzdeki yıllarda popa alternatif isimlerin daha da arta-cağını söyleyebiliriz.

Proje albümler rüzgârı devam ettiBu yıl da geçmişte

olduğu gibi proje albümlerin yılı oldu. 2012’de yayınlanan Orhan Gencebay ile Bir Ömür ve Nilüfer’in 12 Düet albümleri büyük ses getirince, 2013’te

bu rüzgâr esmeye devam etti. Nilüfer 13 Düet, ülkemizin en önemli söz yazarlarından Aysel Gürel’in anısına hazırlanan Aysel’im albümü ve bu yıl aramızdan ayrılan Müslüm Gürses’in ölmeden önce yapılmasını istediği Müslüm Gürses Baba Şarkılar albümü büyük ses getirdi. Ancak ‘ticari’ ya da ‘iyi hazır-lanmamış’ eleştirilerinden de kendilerini alamadılar.

Dijital müzikte rekabet2013 dijital müziğin iyiden iyiye hayatı-

mıza girdiği bir yıldı. TTNET Müzik, Turkcell ve Avea Müzik gibi yerli müzik platformları-nın yanına, iTunes, Spotify ve son olarak da Dezeer gibi yabancı dijital müzik platformları eklendi. Bu yönde yaşanan rekabetin en kârlısı ise kuşkusuz müzik dinleyicisiydi. Mü-

zikseverler aylık çok cüzi rakamlarla milyon-larca şarkıya erişim sağladı. Bu rekabet aynı zamanda ülkemizdeki illegal müzik dinleme alışkanlığının da giderek azalmasına vesile oldu. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen telif yasaları sebebiyle yapımcılar ve müzisyenler meyvesini yeterince görebilmiş değil.

Kaç tıklandık yılı2013 için Türkiye’de YouTube yılı desek

abartmış olmayız. Şarkılar ve sanatçılardan ziyade ‘kim ne kadar tıklanmış’ı konuşur o l d u k . Bu platformda adeta kıyasıya bir

yarış söz konusuydu ve yıl sonunda yarışın galibi Ya Ya Ya şarkısıyla Hande Yener oldu. Tabii ki bununla beraber ‘sahte tık’ konusu da

müzik dünyasında epeyce konu-

şuldu. Bu konu hâlâ açıklığa ka-vuşamadı. Ç o ğ u ş a r k ı n ı n dünyaca

ü n l ü isim-

lerin şarkılarından daha çok dinlenmesi farklı iddiaları da beraberinde getirdi. Ancak YouTube resmi olarak 2014’te Türkiye’ye ödeme yapmaya başlayacağı için 2013’te çok tıklananlar tıklanmalarıyla kaldı.

MÜYAP ve MESAM tartışmalarıBu yıl müzik sektöründe en çok konuşu-

lan konulardan biri de ülkemizin en büyük müzik birlikleri olan MESAM ve MÜYAP’la ilgili ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıydı. MÜYAP denetim heyetinin hazırladığı rapor da konuşulanlar arasındaydı. Telefon şirketlerinden indirilen şarkıların sayıları düşük gösterilip, sahte evrakla sözleşme yapıldığı ve bu sayede milyonların bir fi rma tarafından cebe indirildiği iddiaları müzik dünyasını sarstı. Yine MESAM’la ilgili mani-pülasyon ve usulsüz ihale konuları da epeyce tartışıldı. Eğer dünya standartlarında yeni bir telif yasası hazırlanmazsa önümüzdeki yıl da bunları konuşacak gibiyiz.

2013’te yaprak dökümü2012’de Neşet Ertaş, Ayten Alpman gibi

isimleri ebediyete uğurlayan müzik dünya-sında bu yıl da yaprak dökümü devam etti. 2013’te aramızdan ayrılan ilk müzisyen ‘Sev Kardeşim, Hayat Bayram Olsa’ gibi şarkılarla tanınan Şenay Yüzbaşıoğlu oldu. Türki-ye’nin ‘Müslüm Baba’sı Müslüm Gürses’in aramızdan ayrılışı herkesi derinden üzdü. Müziğin özgün isimlerinden Ferdi Özbeğen, Türk Sanat Müziği sanatçısı Nigar Uluerer

ve son olarak da Adnan Şenses 2013’te müzikseverlere veda eden isimlerdendi.

Akılda kalan albümler2013’te elbette yüzlerce albüm

yayınlandı. Melis Danışmend’in Bi-raz Gülmek İstiyorum, Birsen Tezer’in

İkinci Cihan, Nilüfer’in 13 Düet, Kubat’ın İyi Olacaksın, Vedat Sakman’ın Odada İki-miz, Çiğdem Erken’in İstanbul Kızı, Mabel Matiz’in Yaşım Çocuk, Model’in Levla’nın Hikâyesi, Emre Aydın’ın Eylül Geldi Sonra, Ümit Sayın’ın Kendiliğinden ve Aynur’un Hevra (Beraber) isimli albümleri en çok akılda kalanlardandı

çeşitli iddiaların da konuşulduğuna şahit olduk. Youtube’daki sahte tık olayı çok ko-nuşuldu mesela. Hâlâ da açıklığa kavuşmuş değil. MÜYAP ve MESAM’la ilgili iddialar ise nuşuldu mesela. Hâlâ da açıklığa kavuşmuş değil. MÜYAP ve MESAM’la ilgili iddialar ise nuşuldu mesela. Hâlâ da açıklığa kavuşmuş

müzik dünyasına adeta bomba gibi düştü. Bu tartışmalar önümüzdeki yıl da devam edecek gibi. Türkiye bir de 2013’te Müslüm Gürses, Adnan Şenses, Şenay Yüzbaşıoğlu gibi müzisyenlere veda etti. İşte 2013’te müzik Adnan Şenses, Şenay Yüzbaşıoğlu gibi müzisyenlere veda etti. İşte 2013’te müzik Adnan Şenses, Şenay Yüzbaşıoğlu gibi

dünyasından akılda kalanlar...

Alternatif isimler damgasını vurduisimler damgasını vurdu2013 alternatif müziğin ve isimlerin üre-

timleri açısından oldukça bereketliydi. Son yıllarda iyice tekdüze hale gelen müziğimize 2013’te yeni bir soluk geldi. Bu üretimler farklı şeyler dinlemek isteyen müzikseverler için de can simidi oldu. Özellikle genç kent farklı şeyler dinlemek isteyen müzikseverler için de can simidi oldu. Özellikle genç kent farklı şeyler dinlemek isteyen müzikseverler

ozanlarının yaptığı çalışmalar, hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi tarafından ilgi gördü. Çoğu-nun kemik bir dinleyici kitlesi oluştu. Melis Danışmend, Çiğdem Erken, Birsen Tezer, Mabel Matiz, Melis Sökmen gibi isimlerin yayınladığı albümler büyük beğeni gördü. Böyle giderse önümüzdeki yıllarda popa alternatif isimlerin daha da arta-cağını söyleyebiliriz.

Proje Proje albümler rüzgârı devam ettirüzgârı devam ettiBu yıl da geçmişte

olduğu gibi proje albümlerin yılı oldu. 2012’de yayınlanan Orhan Gencebay ile Bir Ömür ve Nilüfer’in 12 Orhan Gencebay ile Bir Ömür ve Nilüfer’in 12 Orhan Gencebay ile Bir

Düet albümleri büyük ses getirince, 2013’te

2013 dijital müziğin iyiden iyiye hayatı-mıza girdiği bir yıldı. TTNET Müzik, Turkcell ve Avea Müzik gibi yerli müzik platformları-nın yanına, iTunes, Spotify ve son olarak da Dezeer gibi yabancı dijital müzik platformları eklendi. Bu yönde yaşanan rekabetin en kârlısı ise kuşkusuz müzik dinleyicisiydi. Mü-

abartmış olmayız. Şarkılar ve sanatçılardan ziyade ‘kim ne kadar tıklanmış’ı konuşur o l d u k . Bu platformda adeta kıyasıya bir

yarış söz konusuydu ve yıl sonunda yarışın galibi Ya Ya Ya şarkısıyla Hande Yener oldu. Tabii ki bununla beraber ‘sahte tık’ konusu da

müzik dünyasında epeyce konu-

şuldu. Bu konu hâlâ açıklığa ka-vuşamadı. Ç o ğ u ş a r k ı n ı n dünyaca

ü n l ü isim-

ilgili ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıydı. MÜYAP denetim heyetinin hazırladığı ilgili ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıydı. MÜYAP denetim heyetinin hazırladığı ilgili ortaya çıkan yolsuzluk iddialarıydı.

rapor da konuşulanlar arasındaydı. Telefon şirketlerinden indirilen şarkıların sayıları düşük gösterilip, sahte evrakla sözleşme yapıldığı ve bu sayede milyonların bir fi rma tarafından cebe indirildiği iddiaları müzik dünyasını sarstı. Yine MESAM’la ilgili mani-pülasyon ve usulsüz ihale konuları da epeyce tartışıldı. Eğer dünya standartlarında yeni bir telif yasası hazırlanmazsa önümüzdeki yıl da bunları konuşacak gibiyiz.

2013’te yaprak dökümüyaprak dökümü2012’de Neşet Ertaş, Ayten Alpman gibi

isimleri ebediyete uğurlayan müzik dünya-sında bu yıl da yaprak dökümü devam etti. 2013’te aramızdan ayrılan ilk müzisyen ‘Sev Kardeşim, Hayat Bayram Olsa’ gibi şarkılarla tanınan Şenay Yüzbaşıoğlu oldu. Türki-ye’nin ‘Müslüm Baba’sı Müslüm Gürses’in aramızdan ayrılışı herkesi derinden üzdü. Müziğin özgün isimlerinden Ferdi Özbeğen, aramızdan ayrılışı herkesi derinden üzdü. Müziğin özgün isimlerinden Ferdi Özbeğen, aramızdan ayrılışı herkesi derinden üzdü.

Türk Sanat Müziği sanatçısı Nigar Uluerer ve son olarak da Adnan Şenses 2013’te

müzikseverlere veda eden isimlerdendi.

Akılda kalan albümler2013’te elbette yüzlerce albüm

yayınlandı. Melis Danışmend’in Bi-raz Gülmek İstiyorum, Birsen Tezer’in

yayınlandı. Melis Danışmend’in Bi-raz Gülmek İstiyorum, Birsen Tezer’in

yayınlandı. Melis Danışmend’in Bi-

İkinci Cihan, Nilüfer’in 13 Düet, Kubat’ın raz Gülmek İstiyorum, Birsen Tezer’in

İkinci Cihan, Nilüfer’in 13 Düet, Kubat’ın raz Gülmek İstiyorum, Birsen Tezer’in

İyi Olacaksın, Vedat Sakman’ın Odada İki-miz, Çiğdem Erken’in İstanbul Kızı, Mabel İyi Olacaksın, Vedat Sakman’ın Odada İki-miz, Çiğdem Erken’in İstanbul Kızı, Mabel İyi Olacaksın, Vedat Sakman’ın Odada İki-

Matiz’in Yaşım Çocuk, Model’in Levla’nın Hikâyesi, Emre Aydın’ın Eylül Geldi Sonra, Ümit Sayın’ın Kendiliğinden ve Aynur’un Hikâyesi, Emre Aydın’ın Eylül Geldi Sonra, Ümit Sayın’ın Kendiliğinden ve Aynur’un Hikâyesi, Emre Aydın’ın Eylül Geldi Sonra,

Hevra (Beraber) isimli albümleri en çok akılda kalanlardandı

Yunus Emre, 16 Ocak’ta beyaz perdedeERKAM EMRE İSTANBUL

1Allah adını anıp söylediği hikmet dolu şiirleriyle, Anadolu’nun maneviyat erlerinden Derviş Yunus’un hikâyesi beyaz perdeye aktarıldı.

Bugüne kadar Anadolu din büyüklerinin ve âlimlerin ibretnüma hayatları gerektiği kadar sanata dönüştürülemedi. Yapılan anma geceleri, derleme antoloji, oratoryo ve sair tertiplemeler gelecek zamana miras kalacak bir esere kâfi gelemedi. Fakat son zamanlarda yapılan çalışmalarla bu klişe yavaş yavaş kırılmaya başlıyor. 7. sanat dalı sinema yoluyla anlatılan biyografi lere bir yenisi daha eklendi. Anadolu’nun bağrında zuhur eden büyük derviş Yunus Emre’nin hayat hikayesi sinema fi lmine aktarıldı. Deyişleriyle ve sehl-i mümteni tarzı şiirleriyle deryaları beyitlere sığdırılmış bir umman şairi Derviş Yunus’un hikâyesi, başrolünde Devrim Erbil’in oynadığı bir fi lmle anlatılıyor. Yunus’un Tabtuk Emre kapısındaki sabır imtihanı, tasavvuf yolundaki gayreti, nefsini dizginleyişiyle beraber Allah aşkıyla söylediği ‘nutuk’lar bu fi lmin muhtevasını oluşturuyor. Beyaz perdeye aktarılan Yunus Emre’nin hayatı, ilk olarak 10 Ocak’ta memleketi Eskişehir’de gösterilecek.

Proje, tasavvuf edebiyatımızın Yunus Emre’yle ilgili bugüne kadar yapılmış en büyük proje olarak gösteriliyor. Kürşat Kızbaz’ın senaryosunu yazarak yönetmenliğini yaptığı fi lmin başrolünü üstlenen Devrim Erbil, Fetih 1453 fi lminde Fatih Sultan Mehmet’i de oynamıştı. Ahmet Mekin, Altan Erkekli, Altan Gördüm, Burak Sergen, Bülent Emin Yarar, Suna Selen, Sinan Albayrak, Tamer Levent, Nesimi Kaygusuz ve Nilay Cafer de tam kadro olarak fi lmde seyirciyi selamlayacaklar. Film, Yunus’un barış, kardeşlik ve İlahi aşk gibi evrensel değerlere atfolunan şiirlerinin de yorumlandığı seyri sülûkunu konu edinmiş. “Yunus Emre Aşkın Sesi” fi lmi, 16 Ocak’ta Türkiye ile beraber Avrupa’da da gösterime girecek.

Page 39: Zaman244 eg

Joost Lagendijk

39 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANYORUM

Edward Snowden’ı sömürmekTürkiye’de hükümet yanlısı bir bilenin

çıkıp, ülkeyi sallayan yolsuzluk skandalı ile 2013’ün en büyük küresel haberi, yani Edward Snowden’ın ABD’deki Ulusal Gü-venlik Kurumu’nun (NSA) sınırsız küresel gözetleme faaliyetlerini ifşa etmesi arasında bağlantı kurması an meselesiydi.

O da oldu. Çarşamba günü, hükümet yanlısı Yeni Şafak gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, bir makale yayımlayıp, NSA’nın tüm telefon ve internet verilerini kaydetmesi hakkındaki şaşırtıcı ifşaatların ve bunun Türkiye yurttaşlarının mahremiyeti ile Türkiye-ABD ilişkileri üzerindeki olası sonuçlarının, Türkiye’de pek dert edilmemesinden yakındı. Bunda haklılık payı var, zira NSA’nın gizli ve şaibeli faaliyetlerinin, pek çok ülkeden farklı olarak, Türkiye’de büyük tartışma koparmaması ol-dukça dikkat çekici. Ama maalesef Karagül, bu noktada durmayıp cüretkar bir iddiada bulundu: Yolsuzluk skandalının kamuoyuna yansıdığı gün olan 17 Aralık’tan beri Türki-ye’de olup bitenler, bunun -kendi deyişiyle ‘küresel karanlık sistemin’- Türkiye ayağını oluşturuyordu. Karagül’e göre, yolsuzluk suçlamalarını ortaya atanlar, NSA tarafından yönetilen ve Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermeye çalışan küresel istihbarat operasyo-nunun maşalarıydı. Karagül, tüm Türklerin çıkarlarına ihanet eden bu kuklaların ağır bedel ödemek zorunda kalacağı sonucuna varıyordu. Yeni Şafak yayın yönetmeninin, yolsuzluk skandalını NSA skandalına bağlayarak, bir komplo teorisi daha inşa etmeye çalıştığı aşikar, böylece endişeli ve kafası karışık Türkiye yurttaşlarının dikkati yolsuzlukla ilgili ikna edici suçlamalar ve hükümetin daha fazla soruşturma açılmasını önleme çabası gibi gerçekten can yakan meselelerden uzaklaştırılacak.

Snowden’ın yetkinin kötüye kulla-nılmasıyla ilgili ifşaatlar, münasip örtbas arayanlar tarafından tekele alınıp suistimal edilirse, gerçekten yazık olur. O ifşaatlar Türkiye’de daha fazla ve tarafsız ilgi gör-meyi hak ediyor. Zira milyonlarca Türkiye yurttaşının hayatlarını etkiliyor. Ve üstelik MİT, dünya çapındaki muadilleri gibi NSA

ile anlaşma yaptı mı yoksa yapmadı mı, ele geçirilen verileri NSA ile paylaştı mı yoksa paylaşmadı mı, henüz belli değil.

Eski bir NSA çalışanı olan Snowden’ın, binlerce belgeyi toplayıp basına sızdırmaya karar vermesinin sebebi, NSA’nın fazla ileri gittiğine ve kimsenin bununla ilgili bir şey yapmaya niyetli olmadığına kanaat getirmesiydi. İlk belgeler Haziran 2013’te The Washington Post ve The Guardian’da yayımlandı ve ifşaatlar yıl boyunca dünya çapında çeşitli yayın organlarında devam etti. The New York Times’ın formüle ettiği üzere, ‘‘NSA’nın, ABD’de ve küresel çapta, yüz milyonlarca insanın telefon konuşma-ları, e-posta mesajları, dostları ve ilişkileri, günlerini ve gecelerini nasıl geçirdiklerine dair enformasyon toplayarak, yaşamlarına uçsuz bucaksız erişimini artık tüm dünya öğ-renmeye başladı.’’ NSA, kıtalar üzerinden ve denizler altından internet ve telefon trafiğini taşıyan fiber optik kablolardan ışık hızıyla muazzam boyutta veri akışını ele geçirebili-yor. NSA sistemleri, yüz milyonlarca e-posta adres defteri, cep telefonu konum kaydı ve Google, Yahoo, Microsoft, Apple’dan kulla-nıcı verileri derledi. The Washington Post’a konuşan Microsoft baş hukuk danışmanı Brad Smith, NSA’yı, genelde Çin devletinin sponsorluğundaki bilgisayar korsanları ve sofistike suç müteşebbisleri için kullanılan ‘ileri seviyede, savuşturulamayan tehdit’ terimiyle niteledi.

ABD’li savcılar, Rusya’nın geçici sığınma verdiği Snowden’ı casusluk ve hükümet malının çalınmasıyla suçladı, ama artık dalga tersine dönüyor gibi görünüyor. 1 Ocak’ta New York Times’ta (NYT) yayımlanan çığır açıcı başyazıda, Snowden’ın ‘sürekli sürgün, korku ve kaçıştan daha iyi bir hayatı hak ettiği’ vurgulanarak, ABD yönetimine Snowden’a eve dönüşünü sağlayacak bir tür af sunması çağrısı yapıldı. NYT’nin bunu yaparken dayandığı baş sav ise en sıkı AKP destekçileri için uyarı alarmı niteliğinde: “Hükümet yetkililerinin rutin biçimde ve kasten yasaları çiğnediğini ortaya çıkaran kişi, aynı hükümetin insafına terk edilip hayatını hapiste geçirmemelidir.’’

Ali Ünal

Camia ve ‘paralel devlet’Başbakan’a göre Türkiye bölgesel güç ve

küresel aktör olma yolunda. O bakımdan, Türkiye’nin gelişmesini istemeyenler, iktidara ve Türkiye’ye karşı operasyon düzenliyorlar.

Devlet içine sızmış bir örgüt, paralel bir devlet var ve bu “örgüt” veya “paralel dev-let,” iktidara ve Türkiye’ye karşı düzenlenen operasyonun içerideki parçası. Gezi olayları da, 17 Aralık operasyonu da aynı parçanın eseri. Başbakan’ın çalışma ofisine “böcek yerleştirenler”den başlanarak bu örgüt veya paralel devlet tasfiye edilecek ve dershanelerin kapatılması da bu tasfiyeye dâhil.

Başbakan’ın bunları inanarak söylemiş olması mümkün değildir. Fakat Başbakan, her iddiasını inanmış gibi söylemekte mâhir; öyle ki, onlarca ör-neğinin de ortaya koyduğu üzere, yaptığının tersini söyleyip, söylediğinin tersini yapabiliyor. Öyle anlaşılıyor ki, meşrû ve gerekli gördüğü hedefe varmak için geçilmesi gereken yolun meşrû olup olmaması, Başbakan’ı çok ilgi-lendirmiyor.

Bir defa, Türkiye’nin bırakın küresel aktör olmayı, şu durumda sözü geçer bölgesel bir güç olduğu dahi tartışmaya açıktır. İkinci olarak, Başbakan’ın, “Türkiye’nin gelişmesini istemeyen küresel güçler”in bunlarla ABD ve İsrail’i kastediyor Türkiye’ye ve iktidarına karşı operasyon düzenlediği iddiası ise bizzat iktidarın kendisi tarafından fiilen yalanlanı-yor. Bir yandan ABD’ye “Hükümetimizin böyle bir düşüncesi yoktur.” teminatı verilirken, diğer yandan şu süreçte İsrail’le görüşülüyor ve hem Mavi Marmara için istenen tazminatta indirime gidiliyor; hem de olaya karışan İsrail asker ve komutanlarının yargılanması gibi bir talebimizin olmayacağı sözü veriliyor. Yine bu aynı süreçte, Güney-doğumuzda İsrail’le nitelikli sanayi bölgesi kurma protokolü imzalanıyor. Dolayısıyla, ne Türkiye’ye, ne de iktidara uluslararası bir

komplo ve operasyon sözkonusu. Belki tam tersine, Başbakan’ın işaret ettiği güçler, “çö-züm süreci” adına iktidara destek veriyorlar. Üçüncü olarak, Gezi olayları ile 17 Aralık operasyonunun Başbakan’ın işaret ettiği aynı “örgüt” tarafından yapılmış olması imkânsız. Çünkü, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ikinci dalgasının savcısı Sayın Muammer Akkaş, Gezi olaylarını da soruşturan savcı. Başbakan’ın ofisine böcek yerleştirme ise iki yıldır sürdürülen ama bir türlü kendisi de,

mahiyeti de açıklanma-yan bir efsane.

Başbakan’ın kas-tettiği “örgüt” veya “paralel devlet”, 2012 yılına kadar iktidarın, hem de bütün destekçi kalemleri ve sözcüleriyle birlikte hararetli alkışına mazhardı. Başbakan, ne zaman ki yargı, en tabiî görevi olarak, iktidar içinde suça karıştıklarına dair kuvvetli emareler

gördüğü bazılarına karşı soruşturma başlattı, o zaman dün alkışladığı insanları bu defa “devlete sızmış örgüt” veya “paralel devlet” olmakla suçlar oldu. Bir defa, bürokraside her görüşten, her “cemaat”ten insanın olması gayet tabiîdir ve bürokrasiye gelmede aslolan ehliyettir. Bugün iktidarın, yürütmenin ça-lıştırmadığı yargı, üç iktidar erkinden biridir ve yürütmeye bağlı değildir. Emniyet, yürüt-menin bir organı olarak yargının kararlarını icraya mükelleftir. Yargının da, emniyetin de icraatını denetleyip, soruşturacak olan hukuktur, yoksa keyfî görevden almalar, yargıyı çalıştırmama, ortaya çıkan durum-lara göre hemen yeni kanunlar yapma ve emniyeti yargıya karşı görevinden alıkoyma değildir. Eğer hukuk, kanunlara rağmen icraatta bulunan bir yapı keşfederse, o zaman devlete sızmış örgüt veya paralel devletten bahsedilebilir. Yoksa, böyle bir iddia, sadece yargıyı da, yürütmeyi de, yasamayı da tek elde toplama ve menfaatimize göre kullanma niyetinden başka hiçbir şey ifade etmez.

Doğal yatkınlığımız olarak ‘fişleme’Kendimiz için en iyisini istemekten daha

doğal ne olabilir? Biz de tam bir hukuk devletinin hakim olduğu, kuvvetler ayrılığının işlediği, kimsenin fişlenmediği, hakların ihlal edilmediği, özgürlüklerin korunduğu bir ülkemiz olsun istiyoruz. Ancak ortada basit bir soru var. Acaba bu idealin gerçekleşmesini talep ederken ne kadar gerçekçiyiz?

Söz konusu ‘hukuk devleti' idealizasyonu Batı'da ortaya çıkmış, Batı'nın sosyolojik zemini üzerinde işlev kazanmış bir proje. O coğrafyada tarihsel olarak yöneten/yönetilen farklılaşmasının sınıfsal bir zemini bulunuyor ve demokratik taleplerin meşruiyeti giderek ‘halka' dayandırılabiliyor. Bu ‘halk' bireysel farklılaşmalar dışarıda bırakıldığında, devlet karşısında eş düzeyli ve homojen bir yapıda. Devletin rakibi değil… Yönetimin tek kor-kusu kitlesel bir itirazın ortaya çıkması… Dolayısıyla da halkın taleplerine dikkat edilmesi, farklı taleplerin şeffaflaşması, ara-larında denge kurulması ve bunların topluma anlatılması, rejimin istikrarı için kritik bir

unsur. Medyanın hayati işlevi de bu alanda.Bize gelirsek ‘halk' ne eş düzeyli ne de

homojen. Hiçbir zaman da böyle olmadı… Genel bir yönetilen kategorisinden ziyade, her biri yönetenle ayrı ilişki içinde olan ce-maatlerden oluşan bir kitle oldu. Bu nedenle Osmanlı yönetimi devleti de kimlikleştirmiş ve onu cemaatlerin dışında tutmuştu. Ama sistemin bozulması için fazla zaman ge-rekmedi. Merkezin ‘hakemlik' yeteneğinin zayıfladığı her an, cemaatlerin çeşitli hizipler ve güçlü kişilikler üzerinden devlete nüfuz etmesinin ya da isteğini yaptırmasının yolu açıktı. 19. yüzyılda modernlik yolunda ha-yata geçirilen reformlar Osmanlı'da da bir yeknesak ‘halk' olduğunun varsayılmasını gerektirdi ama herkes gerçeğin bu olma-dığını biliyordu. Aksi halde Süryani, Rum ve Ermeni tehcirleri yaşanmaz, Kürtler yok sayılmaz, laiklik de böylesine katı ve dışlayıcı bir anlayış içinde ele alınmazdı. Ordu 19. yüzyılın daha ilk yarısında Anadolu köy ve kentlerinin kimliksel çetelesini tutuyor, bugünün tabiriyle ‘fişleme' yapıyordu.

Fişleme halen devam ediyor ve bizler buna hukuk devleti adına karşı çıkıyoruz. Ne var ki fişleme gerçekçi bir araç, çünkü

cemaatlerden oluşan toplumsal yapılar doğaları gereği şeffaf olamazlar. Her cemaat kendi içinde korunaklı bir alan yaratmakla kalmaz, diğer cemaatler karşısındaki siya-setini de belirli bir strateji içinde açığa vurur ve bunu devlet üzerinden yapma yollarını arar. Sonuç cemaat yapılanmaları arasında akut hale gelebilen güvensizlik halidir… Devlet ise bunların hiçbirine güvenmez ve işe aldığı her kişinin ‘kim' olduğunu bilmek ister. Aksi halde yönetimin idari zaaf içine düşebileceği, oyuna getirilebileceği yaygın bir kanaattir. Ancak fişleme yapan sadece devlet değildir. Cemaatler de fişleme yapar… Hatta bu ülkede hepimiz her an zihnimizde fişleme yaparak yaşarız. Olayları takip etmenin ve anlamanın yolu olarak bunu içselleştiririz.

Fişleme olmasın, hukuk devleti olsun diyenler tabii ki samimi ve doğru bir önerme yapıyorlar. Ama ‘fişleme niçin var' diye sormadan bunun kalkmasını istemek, ya da önce ‘hukuk devleti niçin yok' demeden olmasını talep etmek sadece hoş bir retorik. Bugün onca apaçık delile rağmen hâlâ ‘darbe suçlaması tümüyle uydurulmuştur' denebili-yorsa, bunun nedeni toplumun laik cemaati-nin zihnindeki doğal fişlemedir. Aynı şekilde

yolsuzlukların tümüyle palavra olduğunu iddia etmenin meşruiyeti de, ‘karşı' tarafla ilgili zihnimizdeki fişlemelerdir. Ne var ki olayın tek yönü bu değil… Çünkü zihni-mizde fişlemelerin olması, bu fişlemelerin ille de temelsiz önyargılara dayandığı anlamına gelmiyor. İşin kötüsü, herkesin cemaatçi refleksler gösterdiği bir parçalı toplumda zihnimizdeki fişlemelerin önyargı düzeyini takdir etme yeteneğimiz de zayıflıyor. Herkes kendi çevresindeki kişilerin kanaatlerinden hareketle kendisi için bir kanaat oluşturuyor ve diğer herkese bu prizmanın içinden bakı-yor. Böylece fişlemeler de kişisel olmaktan çıkıp sosyalleşiyor ve bir irade ile birleştiği ölçüde de ‘siyasallaşıyor'. Medya ise bu hamurun yoğrulması için kullanılıyor.

Fişleme alışkanlığı, Türkiye bir hukuk devleti olduğunda ortadan kalkacak. Ama fişleme ihtiyacı sürdükçe de burası bir hukuk devleti olmayacak. Çözüm derine inmeyi, demokrasi ile sosyoloji arasındaki ilişkiyi irdelemeyi gerektiriyor. Türkiye önce toplum olmayı, birlikte yaşamayı isteyecek. Böylece demokrasi anlamlı hale gelecek ve ancak ondan sonra hukuk devletinden, kuvvetler ayrılığından, yargı bağımsızlığından söz etmek ‘gerçekçi' olacak.

[email protected]

Bir defa, Türkiye’nin bırakın küresel aktör olmayı, şu durumda sözü geçer bölgesel bir güç olduğu

dahi tartışmaya açıktır. İkinci olarak, Başbakan’ın, “Türkiye’nin

gelişmesini istemeyen küresel güçler”in bunlarla ABD ve İsrail’i

kastediyor Türkiye’ye ve iktidarına karşı operasyon düzenlediği

iddiası ise bizzat iktidarın kendisi tarafından fiilen yalanlanıyor.

Page 40: Zaman244 eg

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

40 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANYORUMHesaplaşma için bir piyon: Babek ZencaniALI RIZA GAFURI DR., ARAŞTIRMACI, YAZAR

1Babek Zencani, 39 yaşında, İranlı zen-gin genç bir işadamı. Sahibi olduğu

Sorinet Group holding bünyesinde 65 şirket bulundurmakla beraber Türkiye, İran, Dubai, Endonezya, Malezya ve Tacikistan’da faali-yet göstermektedir.

Bu şirketlerin cirosu yıllık yaklaşık olarak 18 milyar dolardır. Zencani, üç yıl öncesine kadar tanınmıyordu. Amerika ve Avrupa Birliği, karapara aklama ve İran aleyhine konulan ekonomik ambargoyu delmesinden dolayı ismini kara listeye aldı ve Zencani böylece tanındı. Bu genç işadamının şahsî serveti yaklaşık 15 milyar dolar ve bu servetin kaynağı belli değil.

Hasan Ruhani’nin İran’da iş başına gelmesinden sonra Babek Zencani dosyası açıldı. Zencani’nin üzerine gidildiği günlerde Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluk operasyonu başladı. İşte bugünlerde Zencani’nin ismi Türk medyasında duyulmaya başladı. Büyük ihtimalle rüşvet ve yolsuzluk operasyonu iddiasında birinci sırada bulunan Reza Zar-rab, Zencani’nin kullandığı kişilerden sadece birisidir. Her ne kadar Zencani, Zarrab’ı tanımadığını, onunla çalışmadığını hatta Zarrab’ın hangi sahada çalıştığını bilmediğini iddia etse de bu gülünçtür. Zira Zencani’nin kendi holdingi Sorinet Group’un kurumsal web sitesinde, Türk halkına gönderdiği mesajda dünya piyasasında altın işinde bulunduğunu beyan etmiştir. Reza Zarrab’ı tanımaması mümkün değildir.

Türkiye’de Reza Zarrab’ın gözaltına alın-masından sonra patronu olduğu iddia edilen Babek Zencani de İran’da gözaltına alındı. Gözaltına alınma sebebi; Tacikistan Merkez Bankası üzerinden İran Petrol Bakanlığı’na 2 milyar Euro’luk sahte senet göndermiş olmasıydı. Şu günlerde İran medyasında Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rah-man’ın Zencani’den rüşvet aldığı ve Tacikis-tan Merkez Bankası’na yukarıda zikredilen senedi gönderme emri verdiği iddia ediliyor. İran medyasında Türkiye’den sonra şimdi de Babek Zencani’nin Tacikistan Merkez Bankası üzerinden yaptığı birtakım kirli işler gündemde. Türkiye gibi Tacikistan’ın da gündeme gelmesi elbette tesadüfi değil. Zira Tacikistan’ın çalışkan ve gayretli cumhurbaş-kanı İmamali Rahman, İran’ın hazzetmediği liderlerden birisidir. Çünkü ülkesinde İran’ın siyasi, politik, kültürel ve iktisadi nüfuzuna izin vermemektedir. İran, şimdi Tacikistan halkı nezdinde onu yıpratmak istemektedir.

Babek Zencani üzerinden uluslararası ambargoları delen İran, şimdi Zencani piyonunu oyun dışına atarak kendi dahilî ve haricî muhaliflerini tasfiye etmek istiyor.

İran, bölgede en büyük siyasî muhalifi olan Türkiye ve onun başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve bununla birlikte başbakanın çevresinde bulunan İran sempatizanlarının bazı telkin ve yanlış yönlendirmeleriyle Hizmet Hareketi’ni AK Parti’nin en büyük rakibi ve alternatifi karalamasıyla bitirmeye çalışmaktadır. Zencani, İran ambargolarını İslam’ın sempatik yüzü olan Malezya üze-rinden de delmiştir. Yakında aynı şeyler Malezya’da da konuşulacaktır.

Bu durum İran için daha önce denenmiş ve başarılı olmuş bir oyundur. Zira 12 yıl önce aynı senaryo ile oynanmıştı fakat o günlerde Babek Zencani ve Reza Zarrab’ın yerinde Şehram Cezayiri, Fazıl Heddad ve Murteza Refikdust vardı.

Bütün bunlardan yola çıkarak şunları

söylememiz gerekir. Humeyni’den bu yana İran’ın asli hedefleri arasında; İslam dünyasının başı olmak, Fars dünyasının (Afganistan, Tacikistan vd.) sahibi olmak, Şii dünyasının rehberi olmak (Irak, Lübnan, Suriye, Azerbaycan, Bahreyn, Kuveyt) ve bölgenin iktisadi lideri olmak vardı. Kurduğu yeni oyunla bu hedeflerine doğru yürümekte ve önündeki problemleri de derin Acem oyunlarıyla bertaraf etmeye çalışmaktadır.

İran kılıfına uydurarak, Birleşmiş Milletler ambargosunu Türkiye’de Halkbank, Tacikis-tan’da Merkez Bankası, Malezya’da bizzat Babek Zencani’nin sahibi olduğu First Islamic Bank aracılığı ile delmiş gözükmektedir. İran’da ise bu ambargoları delen devlete ait bir kurum gözükmemektedir, tek suçlu şahsen Babek Zencani’dir.

Türkiye’de Başbakan Erdoğan, Tacikis-tan’da Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Malezya’da First Islamic Bank’ın kuruluşuna yardımda bulunan Malezyalı bürokratlar var-ken İran devleti işin içinde yok gibi. Özellikle, Erdoğan ve İmamali Rahman’ın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele siyaset ve söylemlerini boşa çıkaran bu oyun, İran’ın akıl almaz bir siyasetidir. Ruhani’nin dünyaya göz kırpan yumuşak üslubu ve riyakârane davranışları tesadüfi değil.

Yeni işbaşına gelen Ruhani hükümeti, mecliste çoğunluğu bulunduran Ahmedine-jad taraftarlarını da Babek Zencani vasıtasıyla bastırmak isteyecektir. Zira iddialara göre onlar da Babek Zencani’den çeşitli zaman-larda mühim miktarlarda rüşvet almış ve yolsuzluklarına göz yummuşlardır.

Page 41: Zaman244 eg

Ekrem Dumanlı

8 - 14 OCAK 2014 ZA MANYORUM41

DİKENLİ DİLLER ÇIT ÇIT TWEET'LERYukarıdaki başlığın ilk bölümünü

Meclis Başkanı Cemil Çiçek’ten, diğerini Bülent Arınç’tan aldım. İkisi de hafta içinde birer basın toplantısı yaptı ve konuşmalarıyla bamteline dokundu.

Meclis Başkanı dedi ki: “Maalesef siyaset adına dilimiz çok dikenli, birçok şeyi bu dilimizle tahrip ediyoruz.” Doğru söze ne denir! “Siyasetin dili” maalesef dikenli. Belki Başkan nezaketinden daha ötesini söylemiyor; aslında siyasetin dili sadece dikenli değil, aynı zamanda zehirli. Bazen insanları birbirine düşman ediyor, çözüm üreteceğine düğüm atıyor, atmosferi nefes alınamayacak kadar karbondioksite boğuyor.

Sadece siyasetin dili mi dikenli? Maalesef hayır. Diken siyasete münhasır kalsaydı, belli bir oranda müsamaha ile bakılabilir, buradaki arıza toplumsal iç direnişlerle akim bırakılabilirdi. Ne yazık ki dikenli dil, çerçevesi dikenli tellerle örülmüş kısır bir zihniyetten kaynaklanıyor ve tefekkür gerektiren her alanı temerküz kampına çeviriyor. Dikenli tellerle sarılmış o çerçeveyi aştı-ğınız an dikenli dil devreye giriyor, taciz ediyor, akla hayale gelmedik ithamlarla günahınızı alıyor. Bu yaralayıcı dile ‘eski Türkiye’den alışık olanlar tacize aldırış etmeksizin kendi işini dürüstçe yapmaya devam ediyor; lakin birilerinin bolca nutkunu irad ettiği ‘yeni Türkiye’ hayali erimeye devam ediyor.

Kendini ‘muhafazakâr’ olarak tanım-layanların atladığı bir nokta var: Din bize dil de emrediyor. Gıybetten, yalandan, iftiradan şiddetle sakındırdığı gibi, kavl-i leyyini (tatlı dili) emrediyor, sevdirmeyi, nefret ettirmemeyi, kolaylaştırmayı salık veriyor. Hem bu dine inanıp hem bize tavsiye edilen üsluptan ayrılmanın, huşunetle konuşup en ağır ithamlarda bulunmanın makul bir gerekçesi yoktur. Tekfir, tehdit ve tenfirin vebali büyük olduğu gibi akıbeti de korkunçtur. Mu-hafazakâr kesime seslenen bir kısım medyada kullanılan sert üslup maalesef Hariciliği, Haşhaşiliği vb. çağrıştırıyor; öyle coşkun, öyle savruk, öyle tehlikeli...

O dikenli dile karşı aynıyla ya da misliyle karşılık vermek şeytanın tu-zağına düşmek demektir. Bu tuzağa, özellikle sosyal medyada, düşenler de olmuyor değil. Oysa çare, her gün biraz daha çirkefleşen dile karşı fikrin asaletini koruyarak mukabele etmekten geçiyor. Dava düşüncesinden çok uzak, fikir çile-sinden mahrum pek çok görünür insan, ahiretini mahvedecek şekilde masum insanlar hakkında yazıyor, konuşuyor. Ve maalesef huşuneti tercih edenler, konuştukça batıyor, köprüleri yıkıyor, millet nezdindeki itibarlarını kaybediyor, öbür aleme hizlan ve hüsranla gitmeyi hak ediyor. Yazık!

Sayın Arınç da haklı. Twitter denilen platformda insanlar alelade bir şeyler ya-zıyor, lafın nereye gideceğini kestiremi-yor, yaraların nasıl sarılacağını bilemiyor. Bülent Bey bir prensibe de dikkat çekiyor ve danışmanlık gibi, milletvekilliği gibi, bakanlık gibi görevi olan insanların ‘çıt çıt’ tweet atmasını ayıplıyor. Ayıplamayıp da ne yapsın! Adam Başbakanlık’ta (ya da başka bir kamu kuruluşunda) görev yapıyor, maaşını devletten (yani hepimi-zin vergisinden) alıyor; ama her cümlesi zıpkın gibi kitlelerin kalbine saplanıyor.

Yazdıklarına bakıyorum, evrensel hu-kuka göre pek çoğu suç. Yalan var, iftira var, hakaret var, ayrımcılık var, nefret suçu var, hedef gösterme var…

Yeni bir dil inşa etmeye mecburuz; herkesi empati ile kucaklayan özgür-lükçü bir dil! Keskin üslup, Türkiye’yi sadece dünyadan koparıp atmıyor; aynı zamanda ülke içindeki farklı düşünceleri de ötekileştirerek yöneticileri çekirdek kadroların huşunetine icbar ediyor. Çekirdek kadrolar çoğu kez çeliktendir ve genelde tutucu, bencil, savaşçı ve ayrımcıdır. Her eleştiriyi düşmanlık, her olumsuzluğu komplo gibi değerlendiren ‘çelik çekirdek’, kuvvetler ayrılığının ge-tirdiği iç denetim ve kontrol sistemini de istemez, dış dünya ile uyum sağlamayı da. Hal böyle olunca meselenin vahameti sadece külhanbeyi dilinin yaraladığı in-sanlarla sınırlı kalmaz, bir ülkenin sosyal dokusundaki zengin desenler tarumar olur..

Devlet çarkına sıkışırsanGörünen o ki daha düne kadar

devleti “Tağut” görüp, memurluk yap-

mayı bile küfür sayanlardan bir kısmı, kendilerini “devletin gerçek sahibi” biliyor ve üst perdeden hükümranlık ilan ediyor. Oysa “devletin gerçek sahibi” vergisini ödeyen ve o şekilde devlete can bahşeden vatandaşlardır. Tam da bu yüzden devlet, milletin emrindedir; millet, devletin emrinde değil. Bu gerçeği içine sindiremeyip kafasındaki arkaik devlet modelini kutsayanlar, devletin mekanizmasını bizatihi devlet sanmak gibi bir yanılgıya maruz kalır. “Eee n’olmuş yani?” demeyin lütfen; çünkü bu yanılgının bedeli korkunç sonuçlar doğurabilir. Nasıl mı?

Buyrun son bir örnek: Adam Baş-bakanlık Müşaviri imiş. Utanmadan diyor ki: “Devlet geleneğimizin kendini korumak için tarih boyunca geliştirdiği reflekslerin bir kısmı epeyce ürpertici, benden hatırlatması.” Demek istiyor ki bu devlet, eskiden olduğu gibi faili meçhuller oluşturur, dilediği adamı infaz eder. Adama sormazlar mı: “Böyle düşünüyor ve bunu onaylıyorsan senin ne farkın kalır eski katillerden?”

“Siyasal İslamcılar”ın devlet ile

imtihanı çok çetin geçiyor. Devlet denen mekanizmayı gaye haline getirir, onu daha özgür bir hayat için kullanılan araç olmaktan çıkarırsanız zulümle karşı karşıya kalırsınız. O yüzden “kardeş katli”nden bahseder, fetvalar uydu-rursunuz. Bunların ne Din-i Mübin-i İslam’da yeri var; ne çağımızın yaka-ladığı modern ve demokratik devletler sisteminde. Aslolan bireylere, topluma hizmettir. Bunun ötesini tahayyül etmek devlet çarkının altında ezilmek, rejim ahtapotunun kollarında sıkışıp kalmak demektir. O daracık alandan ne özgür düşünce üretilebilir, ne de topluma huzur bahşedilebilir.

Bu sorular cevap bekliyorAnlaşılan o ki bazı meslektaşlarımız

savaş dilini çok benimsedi. ‘Cemaat’ten bahsederken utanmadan ‘çete, paralel yapı, alternatif devlet, maşa’ gibi sıfatları art arda sıralayabiliyorlar. Bu arada Kandil sevgisi ve İmralı aşkı her satırına yansıyor bazı arkadaşların. Düne kadar veryansın ettikleri Ergenekon ve Balyoz sanıklarına gösterdikleri muhabbet ve hürmet de işin cabası. Bu arkadaşlara birkaç soru sormakta fayda var sanırım:

1- Bir ‘camia’ya ‘paralel yapı’ der, ka-nunlara saygı içinde onlarca yıldır faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını devlet karşıtı ilan ederseniz, diğer ‘camia’ları; hatta iktidarın gölgesinde serpilmiş düşünce kuruluşlarını, pek çok hizmete imza atan dernek ve vakıfları bu mev-hum suçlamadan nasıl kurtaracaksınız?

2- Bazı insanları ‘paralel yapı’ suçla-ması ile delilsiz ispatsız suçlayıp, benzer çalışmalar yapan diğer sivil ‘örgütler’i bugün koruyup kollasanız bile, bir gün bir başka iktidarın aynı zulmü o masum insanlar için kullanmayacağını nasıl temin edeceksiniz?

3- Mahkeme zabıtlarına göre ilk defa ‘paralel devlet’ lafı KCK soruşturmala-rında kullanıldı. Şimdi PKK’nın çatısı olan KCK için af ve çıkış yolu arayanlar, hayatlarında hiçbir suça karışmamış ve devlet karşıtı olmamış insanlar hakkında hangi yasa ile ve hangi vicdan ile pa-ralel devlet suçlamasında bulunabilir? KCK’lılar hapishaneden kurtarılırken bu ülkenin birlik ve dirliğine gönül veren insanları hapislere mi atacaksınız?

4- Somut suç unsuru ve delili olma-dan devlet görevi yapan kişileri istihbarat raporlarıyla fişleyip işlem yaptığınızda bu rejimin adına nasıl demokrasi, sistemin adına nasıl hukuk devleti diyeceksiniz? Böyle keyfî uygulamaların 28 Şubat’tan farkı ne olacak?

5- Uzun bir zamandan beri övünçle anlatılan ve seçimlerde oy getiren ‘darbe davaları’ndaki duruştan vazgeçiliyor. O kadar ki, daha düne kadar söylemedik laf bırakmadığınız Barolar Birliği Başkanı’na dizdiğiniz methiyeler gerçekten tarihe geçecek (!) mahiyette. ‘Darbe davası’ zanlıları ve mahkûmlarına bu kadar sem-pati ile yaklaşırken kendi tabanınız sayı-lan insanlara cadı avı düzenlendiğinde insanların yüzüne nasıl bakacaksınız?

6- Ortada somut bazı suçlamalar varken ve onlarla ilgili tek bir hukukî adım atılmazken, hayalî bir kısım itham-lar ve uluslararası komplolar üzerinden insanları zan altında bırakmayı kamu vicdanına nasıl anlatacaksınız?

Page 42: Zaman244 eg

1

2

3

4

5

Askeri bir rütbe

Abidler

Elemler

Mühlet, süre

İlçe

Keten dövm

eye yarar tokm

akDeniz radar

Baş, kum

andan

İlçe

GöklerBir teknik adam

(...Güneş)

İlk resimdeki

oyuncu3. resim

deki (...Kahveci)

Galyumun

remzi

Japon intihar uçağ

Ördek

Baryumun

remzi

Kanda iyot bulunm

as

Ksa değil

Kaşkç kuşu

Anma,

hatrlama

Aşağ karştTem

iz m

anasna erkek ad

Saylar ilmi

Aptal, sersem

Bir kş ay

Dinsiz kimse

Gariplik, tuhaflk

İstanbul’da bir sem

t

Bir tür pam

uk

Yaver

Bunama

Yakn olm

ayan

Bir nota

Tarama aleti

Vücuttan atlr

Sert karakterli kaba erkek

Orta oyununda ilk görünen kişi

Bir nota

Ömrün kalan ksm

Göz alc,

alml

Bir değerli toprak türü

Bir tür yemek

Yama, ek

Dinden kovm

a

Baklan çoluk çocuk

Sahip

Emreden,

emir veren

Tropik bir tür rüzgar

Bir seslenme

nidas

Kabiliyet

Tavlada bir say

Bir tür böcek, sarca

Bilim adam

Müzikli tiyatro

eseri

Bir müzik

terimi

Fikir

Sonsuz

Doğurgan

Teklif

Toplu baskn

Ülkemizin

trafik remzi

Ziya, nur

Hristiyanlara gelen

peygamber

Hafif scak

Orta resim

deki eski FB’li (Selçuk...)

Komşu bir

Arap ülkesi

Ördek sesi

İtalya’da bir ova ve rm

ak

Madeni

parann bir yüzü

Manevi

kuvvet

Bir soru

Bir tür yakacak

Omuzlara

alnan bir tür örtü

Bir deyim (....başna)

Günlük bir içeceğim

iz

Göklerin yrtc kuşu

Soluduğumuz

ortamBir yüz

rahatszlğ

Bir devlet adam

ve yazar (Ali Ekrem

...)

Arnn yaptğ tatl m

adde

Bir hal türü

Kral saray

Vasflandr-m

akFas’ta bir şehir

Genel olarak antibiyotik

Gökyüzü

Derviş selam

Bir harfin ince okunuşu

İçtenlik, candanlk

İstanbul’da bir sem

t

İnsanlk

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

191 ARALIK 2012 CUM

ARTESİ ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Sknt, eza verm

e

Ztlk, aykrlkToprağ

dinlendirme

Çiftçi onunla toprağ kazar

Güney Afrika Cum

huriyeti trafik rem

ziBir tür tenya

Kldan yaplm

ş kaba dokum

a

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn

çiz gi ler le be lir len miþ 3’e

3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

8

5

1

5

94

47

6

37

14

594

2

392

613

2538

51

96

78

23

4

38

62

54

71

9

24

73

91

65

8

84

37

96

12

5

92

71

35

64

8

51

68

24

97

3

36

14

52

98

7

49

28

73

56

1

78

51

69

43

2

F J

A Z

V F

N

Þ M

K

F L

U

J

Ü

I İ

S M

E

N

U

S A

L Ý

C F

N

T R

C

E H

R

T

Ü

S E

M

E N

E A

Ü

K Ü

D

Z

V A

R

E N

K

Ü

N

Z D

S

A İ

O

B Y

Ü

F Ý

R

Ý

L İ

Ü

R

A V

A E

T G

F E

F T

V N

Ý

G E

Y R

K

Ü

Ð D

D

O

Z

Ý E

D

U

Ç G

Ý N

R

N

K

J A

E

S D

F

A Ý

V R

L

Ö

A V

U

R

T

E Þ

T E

R

D

E N

V

Z O

L

A J

M

A V

T E

T A

R

A E

A L

F Ü

U

Z Ý

R

G N

E

G Ü

S

T L

O

T

H

N

M

Ý Ş

Þ S

K N

A

G N

R

Ü

F O

T

D

O

E A

Ü

A E

J P

O

E

E N

Ý

R

A Ü

H

L

D

M

A D

Z

İ

L E

K M

Ü

İ

A İ

Ý R

A

G Ý

L

İ R

C

A D

S

R

H

T K

L H

Ö

A

S Z

H

Ü

R

U

Ü

Ý C

G L

A Ç

D

E C

N

U

M

M

L F

E R

M

U

A

R

V M

B

A H

O

U

L

R

Ü

Ü

Z K

E

A F

İ T

S İ

M

Ç Ý

C E

A P

Z

M

Z Ü

N

L

Ö

A M

T

R

U

Ç U

A

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AFO

ROZ, BU

RSA, CÝLASU

N, ÇU

MRA

, DEN

İZATI, EVLÝYA, FERM

UAR, GRÝZU

, HAM

AK, ÝSTİFA,

KROÞE, LÝM

NÝ, M

URDAR, N

EDRET, O

DESA

, ÖN

DER, PARTÝ, REN

K, SÝSTEM, ÞEH

İT, TRUVA

, U

ÇURTM

A, Ü

NSAL, VESİLE, YERGÝ, ZERDALİ.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

�

����

����

����

�����

����

����

����

��

����

���

����

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Namazn şartla-

rndan biri. 2) Bolu’da tabii güzellik-leriyle bilinen tabiat park.– Aileyle ilgili, aileye dayal. 3) Bir m

üzik sesini belirtm

eye yarayan işaret.– Ahmaklk,

anlama ktlğ, bönlük. 4) Kekliğin

boynundaki siyah halka.– Ölüm

veya bir felaketten doğan ac ve bu acy belirten davranşlar, yas.– Bir har n okunuşu. 5) Atgillerden, soyu tükenm

iş olan, küçük, çevik bir yaban at.– M

ikroskopla yaplan incelemede

bazen lamlarn üstüne kapatlan dört

köşe, küçük ve ince cam parças. 6)

Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse.–

İnleme, inilti. 7) Denizli’nin bir ilçesi.–

Gümüş. 8) Saylar gösterm

ek için kullanlan işaretlerden her biri.– Çok güzel, m

ükemm

el, üstün nitelikli. YUKARIDAN AŞAĞ IYA 1) Güzel sanat-larn herhangi bir dalnda yaratclğ olan, eser veren kim

se, sanat adam,

sanatç. 2) Afrika’da birçok ölüme

sebep olan bir virüs.– Kalsiyumun

sembolü. 3) Scak ülkelerde, özellikle

Akdeniz çevresinde yaşayan, türlü

hastalklara yol açan küçük bir sinek, yakarca. 4) Hücrenin yap taşlarndan biri.– Gem

inin arkas. 5) Halk dilinde köpek.– Türkiye’de M

üslüman olm

ayan evli kadn. 6) İki ya da daha çok katl büyük ev. 7) Bir işi yerine getirm

ek için verilen söz.– Bir tür börülce. 8) Kadnlarn kirpiklerini kvrm

ak ve daha uzun gösterm

ek için frça ile sürdükleri yağl sürm

e, maskara.–

Eski dilde su. 9) Bkknlk, bezginlik anlatan bir söz. 10) İki ile bölünem

eyen (say).– Ayaklar veya bir destek üzerine oturtulm

uş tabladan oluşan mobilya.

11) Ham petrolden çkarlan, m

erhem ve

kremlerde kullanlan bir tür m

ineral yağ. 12) Vas andrm

a, tavsif etme.

BulmacaDünkü bulmacalarn çözüm

leri

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

P E

R F

O R

M

A N

S

E

A S

İ L

M

A

R A

T O

N

P İ

Y A

Z

S A

D A

K A

A N

A M

A

L

L A

T İ

N

L

D A

M

A L

S

İ N

İ

İ S

N

İ H

A N

K

A Y

N U

H

R İ

T İ

M

V

E

A R

A Ç

T

A L

İ M

A

T

42 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zaman244 eg

1

2

3

4

5

Aske

ri bi

r rü

tbe

Abid

ler

Elem

ler

Müh

let,

süre

İlçe

Kete

n dö

vmey

e ya

rar t

okm

akD

eniz

rada

r

Baş,

ku

man

dan

İlçe

Gökl

erBi

r tek

nik

adam

(...

Güneş)

İlk re

sim

deki

oy

uncu

3. re

sim

deki

(..

.Kah

veci

)

Galy

umun

re

mzi

Japo

n in

tihar

Örd

ek

Bary

umun

re

mzi

Kand

a iy

ot

bulu

nmas

Ksa

değ

il

Kaş

kç k

uşu

Anm

a,

hatr

lam

a

Aşağ k

arş

tTe

miz

m

anasn

a er

kek

ad

Say

lar i

lmi

Apta

l, se

rsem

Bir kş

ay

Din

siz

kim

se

Garip

lik,

tuha

flk

İsta

nbul

’da

bir

sem

t

Bir

tür

pam

uk

Yave

r

Buna

ma

Yak

n ol

may

an

Bir n

ota

Tara

ma

alet

i

Vücu

ttan

atl

r

Sert

kar

akte

rli

kaba

erk

ek

Ort

a oy

unun

da il

k gö

rüne

n kişi

Bir n

ota

Öm

rün

kala

n k

sm

Göz

alc,

alm

l

Bir d

eğer

li to

prak

türü

Bir t

ür y

emek

Yam

a, e

k

Din

den

kovm

a

Bak

lan

çolu

k ço

cuk

Sahi

p

Emre

den,

em

ir ve

ren

Trop

ik b

ir tü

r rü

zgar

Bir s

esle

nme

nida

s

Kabi

liyet

Tavl

ada

bir

say

Bir t

ür b

öcek

, sa

rca

Bilim

ada

m

Müz

ikli

tiyat

ro

eser

i

Bir m

üzik

te

rimi

Fiki

r

Sons

uz

Doğ

urga

n

Tekl

if

Topl

u ba

skn

Ülk

emiz

in

traf

ik re

mzi

Ziya

, nur

Hri

stiy

anla

ra

gele

n pe

ygam

ber

Haf

if s

cak

Ort

a re

sim

deki

es

ki F

B’li

(Sel

çuk.

..)

Komşu

bir

Ar

ap ü

lkes

i

Örd

ek s

esi

İtaly

a’da

bir

ov

a ve

rm

ak

Mad

eni

para

nn

bir

yüzü

Man

evi

kuvv

et

Bir s

oru

Bir t

ür

yaka

cak

Om

uzla

ra

aln

an b

ir tü

r ör

Bir d

eyim

(....

baş

na)

Günl

ük b

ir

içec

eğim

iz

Gökl

erin

y

rtc k

uşu

Solu

duğu

muz

or

tam

Bir y

üz

raha

tsz

Bir d

evle

t ad

am v

e ya

zar (

Ali

Ekre

m...

)

Arnn

yap

tatl

mad

de

Bir h

al t

ürü

Kral

sar

ay

Vas

flandr-

mak

Fas’

ta b

ir

şehi

r

Gene

l ola

rak

antib

iyot

ik

Göky

üzü

Der

viş

sela

m

Bir h

arfin

ince

ok

unuş

u

İçte

nlik

, ca

ndan

lkİs

tanb

ul’d

a bi

r se

mt

İnsa

nlk

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

191

ARAL

IK 2

012

CUM

ARTE

Sİ Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la

yan:

YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Sk

nt,

eza

verm

e

Ztl

k, a

ykr

lkTo

prağ

dinl

endi

rme

Çift

çi o

nunl

a to

prağ k

azar

Güne

y Af

rika

Cum

huriy

eti

traf

ik re

mzi

Bir t

ür te

nya

Kld

an

yap

lmş

kab

a do

kum

a

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çi

z gi le

r le

be lir

len m

iþ 3

’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka

dar

ra ka

m la

rý b

i rer

ke

z ku

l la na

rak

yer l

eþ ti-

rin. Ö

y le

yer le

þ tir m

e ya

p-m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l-da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi r

er k

ez

kul la

nýl m

ýþ o

l sun

.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

8

5

1

5

94

47

6

37

14

5 9 4

2

3 92

61 3

25 3 8

51

96

78

23

4

38

62

54

71

9

24

73

91

65

8

84

37

96

12

5

92

71

35

64

8

51

68

24

97

3

36

14

52

98

7

49

28

73

56

1

78

51

69

43

2

F

J A

Z

V

F

N

Þ

M

K

F

L

U

J

Ü

I İ

S

M

E

N

U

S

A

L Ý

C

F

N

T

R

C

E

H

R

T

Ü

S

E

M

E

N

E

A

Ü

K

Ü

D

Z

V

A

R

E

N

K

Ü

N

Z

D

S

A

İ O

B

Y

Ü

F

Ý

R

Ý

L İ

Ü

R

A

V

A

E

T

G

F

E

F

T

V

N

Ý G

E

Y

R

K

Ü

Ð

D

D

O

Z

Ý E

D

U

Ç

G

Ý

N

R

N

K

J A

E

S

D

F

A

Ý V

R

L

Ö

A

V

U

R

T

E

Þ

T

E

R

D

E

N

V

Z

O

L A

J

M

A

V

T

E

T

A

R

A

E

A

L F

Ü

U

Z

Ý R

G

N

E

G

Ü

S

T

L

O

T

H

N

M

Ý Ş

Þ

S

K

N

A

G

N

R

Ü

F

O

T

D

O

E

A

Ü

A

E

J P

O

E

E

N

Ý R

A

Ü

H

L

D

M

A

D

Z

İ

L E

K

M

Ü

İ

A

İ Ý

R

A

G

Ý L

İ R

C

A

D

S

R

H

T

K

L

H

Ö

A

S

Z

H

Ü

R

U

Ü

Ý C

G

L

A

Ç

D

E

C

N

U

M

M

L F

E

R

M

U

A

R

V

M

B

A

H

O

U

L R

Ü

Ü

Z

K

E

A

F

İ T

S

İ

M

Ç

Ý C

E

A

P

Z

M

Z

Ü

N

L Ö

A

M

T

R

U

Ç

U

A

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

FOR

OZ

, B

UR

SA

, C

ÝLA

SU

N,

ÇU

MR

A,

DE

NİZ

AT

I, E

VLÝ

YA,

FE

RM

UA

R,

GR

ÝZU

, H

AM

AK

, ÝS

TİF

A,

KR

E,

LÝM

NÝ,

MU

RD

AR

, N

ED

RE

T, O

DE

SA

, Ö

ND

ER

, P

AR

TÝ,

RE

NK

, S

ÝST

EM

, Þ

EHİT

, T

RU

VA

, U

ÇU

RT

MA

, Ü

NS

AL

, V

ESİL

E,

YE

RG

Ý, Z

ER

DA

Lİ.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

��

��

����

��

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

�

����

����

����

����

���

����

����

��

��

����

���

����

����

����

����

��

��

����

���

����

����

����

����

��

����

���

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

������

����

���

����

�����

�����

������

�����

�������

����

�����

����

�����

����

�����

����

���������

����

����

����

�������

�����

������

����

�����

�������

����

�����

��������

����

�����

��������

������

������

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

SOLD

AN S

AĞA

1) N

amazn

şar

tla-

rnd

an b

iri.

2) B

olu’

da t

abii

güze

llik-

leri

yle

bilin

en t

abia

t par

k.–

Aile

yle

ilgili

, aile

ye d

ayal.

3) B

ir m

üzik

ses

ini

belir

tmey

e ya

raya

n iş

aret

.– A

hmak

lk,

anla

ma

ktlğ

, bön

lük.

4) K

ekliğ

in

boyn

unda

ki s

iyah

hal

ka.–

Ölü

m

veya

bir

fela

kett

en d

oğan

ac

ve

bu

acy b

elir

ten

davr

anş

lar,

yas.

– B

ir

har

n o

kunuşu

. 5) A

tgill

erde

n, s

oyu

tüke

nmiş

ola

n, k

üçük

, çev

ik b

ir y

aban

at.–

Mik

rosk

opla

yapla

n in

cele

med

e ba

zen

lam

lar

n üs

tüne

kap

atla

n dö

rt

köşe

, küç

ük v

e in

ce c

am p

arça

s. 6

) B

ecer

iksi

z, g

üçsü

z, g

örgü

süz

kim

se.–

İn

lem

e, in

ilti.

7) D

eniz

li’ni

n bi

r ilç

esi.–

G

ümüş

. 8) S

ayla

r g

öste

rmek

için

ku

llan

lan

işar

etle

rden

her

bir

i.– Ç

ok

güze

l, m

ükem

mel

, üst

ün n

itelik

li.

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIY

A 1)

Güz

el s

anat

-la

rn

herh

angi

bir

daln

da y

aratclğ

ol

an, e

ser

vere

n ki

mse

, san

at a

dam,

sana

tç.

2) A

frik

a’da

bir

çok

ölüm

e se

bep

olan

bir

vir

üs.–

Kal

siyu

mun

se

mbo

lü. 3

) S

cak

ülke

lerd

e, ö

zelli

kle

Akd

eniz

çev

resi

nde

yaşa

yan,

tür

hast

alk

lara

yol

aça

n kü

çük

bir

sine

k,

yaka

rca.

4) H

ücre

nin

yap

taş

lar

ndan

bi

ri.–

Gem

inin

ark

as.

5) H

alk

dilin

de

köpe

k.–

Türk

iye’

de M

üslü

man

olm

ayan

ev

li ka

dn.

6) İ

ki y

a da

dah

a ço

k ka

tl

büyü

k ev

. 7) B

ir iş

i yer

ine

getir

mek

in v

erile

n sö

z.–

Bir

tür

börü

lce.

8)

Kadn

lar

n ki

rpik

leri

ni kvr

mak

ve

daha

uzu

n gö

ster

mek

için

frç

a ile

rdük

leri

yağ

l sü

rme,

mas

kara

.–

Eski

dild

e su

. 9) Bk

knlk

, bez

ginl

ik

anla

tan

bir

söz.

10) İ

ki il

e bö

lüne

mey

en

(say).

– Ay

akla

r ve

ya b

ir de

stek

üze

rine

ot

urtu

lmuş

tabl

adan

oluşa

n m

obily

a.

11) H

am p

etro

lden

çk

arla

n, m

erhe

m v

e kr

emle

rde

kulla

nla

n bi

r tü

r m

iner

al y

ağ.

12) V

as

and

rma,

tavs

if et

me.

Bulm

aca

nk

ü b

ulm

acal

arn

çöz

üm

leri

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

P

E R

F

O

R

M

A

N

S

E

A

S İ

L

M

A

R

A

T O

N

P

İ Y

A

Z

S

A

D

A

K

A

A

N

A

M

A

L

L A

T

İ N

L

D

A

M

A

L

S

İ N

İ

İ

S

N

İ H

A

N

K

A

Y

N

U

H

R

İ

T İ

M

V

E

A

R

A

Ç

T A

L

İ M

A

T

1

2

3

4

5

6

7

Çözü

mley

ici

Muğ

la’n

n bi

r ilç

esi

İçi

dold

urul

muş

kil

imSe

rgen

Yüzyl

Şu an

ki ta

rih

Tutu

Satra

nçta

bir

taş

Ülke

mizi

n ks

a ya

zlş

Müz

ikte d

urak

işa

reti

Yer fstğ

Bir s

es

sana

tçs

(..

.Akb

ayra

m)

Resim

deki

atn

tarih

i ad

Norm

alden

yük

olan

Kalclk

, öl

mez

likDa

nşk

l dö

vüş

Says

al, sa

y ba

kmn

dan

Duyg

u

Deni

zin

kaba

rmas

Bir t

ür g

iysi

Övm

e

Halk

dilin

de

köpe

k

Zayf

ve ku

ru

kimse

Parla

ma

Dizi,

sra

Yahu

di

takk

esi

Tuva

let

Duym

a org

an

Lant

ann

se

mbo

lüLü

ks g

ezin

ti te

knes

i

Ismar

lama

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Lityu

mun

re

mzi

Bir b

ağlaç

Çok k

sa

zam

an

Doğu

rgan

Tütü

n re

ngi

Ün, n

am

Büyü

k tep

si

Bir n

ota

Eski

bir m

üzik

aleti

Nike

lin

sem

bolü

Aygt

, cih

az

Bir b

ayan

giy

sisi

Bir, y

alnz

Eşit

Yaz y

ağm

uru

Elbi

seni

n bi

r ks

m

Yakşkl g

enç

kişi

Bağr

ma

Ses,

ahen

k

İç giy

sisi

dolab

Şaka

Bir m

eyve

Gelen

ek

Bir b

ağlaç

Ad

Kura

n’da b

ir su

re is

mi

Bir b

ağlaç

Kanu

n ko

yma

işi

Bir b

ask

tekn

iği

Akra

balar

Hara

p, y

kk

Ağz

sk

Plat

inin

rem

zi

Şerb

et

Ceyla

n

Uydu

rma s

öz

İçten

bağ

llk

İnce

, kib

ar

Bir A

mer

ika

ülke

si

Yön,

doğ

rultu

Özen

, ih

timam

Halk

dilin

de

ksac

a ağa

bey

Ünlü

bir

aktö

rüm

üz

(...Işk)

Bir h

aber

in

ağzd

an ağ

za

yayl

mas,

söyle

nti

Obur

lar

Saat

kadr

an

Brez

ilyal

nyann

en

ünlü

fu

tbol

cusu

Bir b

ayan

ism

i

Sinem

amz

n to

nton

amca

sTo

kat’

n bi

r ilç

esi

Aske

ri yö

nete

n ku

man

dan,

be

y

Uygu

n bu

lma,

on

ama

Edirn

e’nin

bir

ilçes

i

Allah

’n b

ir ism

i

Gözü

açk

Galyu

mun

re

mzi

Aktö

rün

yaptğ

Eyva

h, ya

zk

man

asn

a

Faiz

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

193 A

RALI

K 20

12 P

AZAR

TESİ

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Met

al

olm

ayan

Azer

bayc

anl

Krm

z re

nkli

topr

ak

Tartşm

al

topl

ant,

pa

nel

Dere

ile r

mak

ar

asn

daki

akar

suVa

ntila

tör

Dost,

arka

daş

Bir r

enk

İstan

bul’d

a bir

sem

t

Kony

a’da b

ir ba

raj

Gem

i barn

Emirl

er

Geçin

mek

için

ge

rekli

olan

şe

yler

Resim

deki

ant

n bu

lund

uğu

bir

boğa

z ilim

iz

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

67

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e yap

-m

a lý sý n

ýz ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol d

ur du

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a k

a dar

ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul l

a nýl

mýþ

ol

sun.

SU

DO

KU

B

ULM

AC

A

5 2 4

12

3 8 1

7 1 6

84 9 2

2

7 8

9 6

3 5

6

7

8 3

2 4

5 1

4 7 89

5

6 9 1

2 8 32

7

8 3 6

86

97

53

42

1

52

18

94

76

3

34

76

21

89

5

69

42

85

13

7

37

81

46

25

9

51

29

73

46

8

37

65

48

91

2

98

26

17

43

5

15

42

39

78

6

V G

K R

İ Y

E Z

Ü

E Ý

P Z

I

E Ý

Ç Ü

R

A E

G İ

R B

R U

R

R O

Z

R U

Ð

K E

V U

E

U

D

A

N

E S

İ B

E Ý

S L

A Z

S C

K

İ U

Ð

E T

T S

D

U

B R

Ý Ü

U

K N

L

R Ð

U

A D

N

M

T

R L

Y

R E

U

V G

N

B Ü

R

L E

E U

Ç

B V

A G

U

P A

Z Ý

G Ý

G Ý

Z

A D

R

E L

E H

S

A D

N

U

C

Ü

K Z

Ð J

M

O

R T

E Þ

A L

R D

N

R K

E Ð

Ý S

M

A İ

L K

I Z

T O

L

M

Ü

Z E

Þ Z

Ü

Ð D

Ş

Ü

E Z

T O

R

Ç K

A M

R

I Þ

A Þ

Ö

Ü

L R

K Ð

Þ E

Z Ð

Þ F

L Y

İ K

E A

A Ç

Ü

A M

A

Ý Ç

Z U

Z E

N

N

E K

P L

D

R N

R

U

R

U

E D

D

O

O

Ç

V M

A

Z C

H

U

V Ð

E

H

S Þ

F A

G T

K Ö

T

T

O

S R

T A

M

E Z

Ç Ü

R

R Ð

U

Ç P

A Ý

Ç Z

Ð R

T G

Ý R

A B

Z R

I Ş

A M

A

Ç Ü

S

U

Z Ç

E

O

Z Ü

N

Ç

V

Ü

Ç O

G

A Ç

Ð T

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

? A

RKAD

AÞ, B

ULD

AN, C

UN

DA, Ç

AMAŞ

IR, D

EMEÇ

, EN

DER

, FÝR

MA,

EÞ, H

ÖRG

ÜÇ,

ÝSM

AİL,

KA

RTO

N, L

UGE

R, M

USK

A, N

ESİB

E, O

LGU

N, Ö

ZLEM

E, P

OST

A, R

UTU

BET,

SAB

AH, Þ

AÞIR

MAK

, TR

UVA

, UCU

BE, U

ZLAŞ

I, Ü

ZEYİ

R, V

ERNİK

, YU

KARI

, ZEN

NE.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

������

�����

����

�����

����

������

�����

����

����

�����

�����

�����

�����

����

����İ

�����

������

�����

����

�����

������

����

������

�����

�����

�����

����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

������

������

����

����İ

�����

����

�����

����

�����

�����

�����

����

������

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Bey

nin

ve si

nir s

iste-

min

in g

elişm

esi,

mor

folo

jisi, z

yo-

lojis

i ve

biyo

kim

yasn

n in

cele

nmes

i. 2)

Fiy

at, p

aha,

değ

er.–

Alla

h (c

c) v

elile

-rin

den

zuhu

r ede

n ol

ağan

üstü

hal

, ha

rikul

ade

hal.

3) Çoğu

doğ

uşta

n,

tend

e bu

luna

n uf

ak, k

oyu

renk

li le

ke

veya

kab

art.

– Yan

lş k

elim

e ve

ya sö

z.–

Lity

umun

sem

bolü

. 4) E

vcil

olm

ayan

ha

yvan

lar

vurm

a ve

ya y

akal

ama

işi.–

Etek

.– Es

ki d

ilde

kap

. 5) B

ir ilk

yaz

mey

vesi.

– Ask

erî b

ir tp

fakü

ltesi

ve

hast

ane.

6) A

llah

(cc)

’a ka

rş k

ullu

k va

zifes

ini y

erin

e ge

tirm

e, ta

at.– İp

ek.

7) B

ir işt

en e

lde

edile

n iy

i son

uç, f

ayda

, av

anta

j.– A

ltn,

güm

üş, m

ücev

her v

b.

değe

rli eşy

a yğ

n, b

üyük

serv

et. 8

) 18

48’d

e İzm

ir’de

kur

ulan

fabr

ikad

a ür

etile

n ilk

yer

li kâğ

t. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Lü

bnan

’n g

üney

inde

, Su

riye

ve İs

rail’e

sn

r ol

an b

ir şe

hir.

2) Y

aplm

as,

yerin

e ge

tirilm

esi g

erek

li ol

an iş

vey

a da

vranş,

vaz

ife, v

ecib

e.–

En k

aln

erk

ek se

si. 3)

Bir

geyi

k tü

rü.–

Tutu

lmas g

erek

en y

ol, çk

ar

yol,

çözü

m y

olu.

4) M

üsta

hkem

yer

.–

Yüz,

çehr

e. 5)

San

at e

serle

rinin

vey

a he

rhan

gi b

ir m

aln

serg

ilend

iği s

alon

. 6)

Bir

yerd

e ot

urm

a, eğl

eşm

e. 7)

Cek

et

altn

a gi

yile

n ko

lsuz v

e k

sa g

iysi.

– He

lyum

un se

mbo

lü. 8

) Nisp

et.–

Sn

r, uç

, son

. 9) İ

slam

iyet

’ten

önce

Kâb

e’de

bulu

nan

büyü

k pu

tlard

an b

iri.–

Savaşt

an sa

ğ ol

arak

dön

en k

imse

. 10)

Ke

mik

lerin

topa

rlak

ucu.

– Ren

ksiz

veya

be

yaz,

sar,

gri

renk

lerd

e ol

abile

n,

sond

az, d

olgu

vb.

ala

nlar

da k

ulla

nla

n bi

r min

eral

. 11)

Gene

llikle

hek

imlik

ve

fotoğr

afçlk

ta k

ulla

nla

n, h

ayva

n-la

rn k

emik

, kkrd

ak v

b. d

okul

arn

dan

veya

bitk

isel y

osun

lard

an e

lde

edile

n sa

ydam

, ren

ksiz,

kok

usuz

bir

mad

de.

12) –

den

başla

yara

k, –d

en b

eri.

Bulm

aca Dü

nkü

bulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

S

E T

R İ

A V

R E

T

N

A

B A

N T

A

İ L

E V

İ

N

O T

A

H A

M

A K

A T

A

L A

M

A

T E

M

Z

E

T

A R

P A

N

L A

M

E L

K

C

U D

A M

N A

L E

A

C I

P A

Y A

M

S

İ M

R

A K

A M

Ş A

H A

N E

43 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANBULMACA

1

2

3

4

5

Aske

ri bi

r rü

tbe

Abid

ler

Elem

ler

Müh

let,

süre

İlçe

Kete

n dö

vmey

e ya

rar t

okm

akDe

niz r

adar

Baş,

kum

anda

n

İlçe

Gökle

rBi

r tek

nik

adam

(...

Güneş)

İlk re

simde

ki

oyun

cu3.

resim

deki

(..

.Kah

veci)

Galyu

mun

re

mzi

Japo

n in

tihar

Örde

k

Bary

umun

re

mzi

Kand

a iyo

t bu

lunm

as

Ksa

değ

il

Kaşk

ç kuşu

Anm

a,

hatr

lam

a

Aşağ k

arşt

Tem

iz m

anasn

a er

kek a

d

Sayl

ar ilm

i

Apta

l, ser

sem

Bir kş

ay

Dins

iz kim

se

Garip

lik,

tuha

flk

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

Bir

tür

pam

uk

Yave

r

Buna

ma

Yakn

ol

may

an

Bir n

ota

Tara

ma

alet

i

Vücu

ttan

atlr

Sert

kara

kter

li ka

ba e

rkek

Orta

oy

unun

da ilk

rüne

n kiş

iBi

r not

a

Ömrü

n ka

lan

ksm

Göz a

lc,

alm

l

Bir d

eğer

li to

prak

türü

Bir t

ür ye

mek

Yam

a, e

k

Dind

en

kovm

a

Bakl

an ço

luk

çocu

k

Sahi

p

Emre

den,

em

ir ve

ren

Trop

ik bi

r tür

zgar

Bir s

esle

nme

nida

s

Kabi

liyet

Tavla

da b

ir sa

yBi

r tür

böc

ek,

sarc

a

Bilim

ada

m

Müz

ikli t

iyatro

es

eri

Bir m

üzik

te

rimi

Fikir

Sons

uz

Doğu

rgan

Tekli

f

Topl

u ba

skn

Ülke

mizi

n tra

fik re

mzi

Ziya

, nur

Hris

tiyan

lara

ge

len

peyg

ambe

rHa

fif s

cak

Orta

re

simde

ki

eski

FB’li

(Sel

çuk.

..)

Komşu

bir

Arap

ülke

si

Örde

k ses

i

İtalya

’da b

ir ov

a ve

rm

ak

Mad

eni

para

nn

bir

yüzü

Man

evi

kuvv

et

Bir s

oru

Bir t

ür

yaka

cak

Omuz

lara

aln

an b

ir tü

r ör

Bir d

eyim

(....b

aşn

a)

Günl

ük b

ir içe

ceği

miz

Gökle

rin

yrtc k

uşu

Solu

duğu

muz

or

tam

Bir y

üz

raha

tszlğ

Bir d

evle

t ad

am v

e ya

zar (

Ali

Ekre

m...)

Arnn

yaptğ

tatl

mad

de

Bir h

al t

ürü

Kral

sara

y

Vasf

landr-

mak

Fas’t

a bi

r şe

hir

Gene

l ola

rak

antib

iyotik

Göky

üzü

Derv

iş se

lam

Bir h

arfin

ince

ok

unuş

u

İçten

lik,

cand

anlk

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

İnsa

nlk

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

191 A

RALI

K 20

12 C

UMAR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Skn

t, e

za

verm

e

Ztl

k, a

ykr

lkTo

prağ

dinl

endi

rme

Çiftç

i onu

nla

topr

ağ k

azar

Güne

y Afri

ka

Cum

huriy

eti

trafik

rem

ziBi

r tür

teny

a

Kld

an

yap

lmş

kaba

do

kum

a

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya ve

sol-

dan

sa ða

1’de

n 9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi re

r ke

z ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

8

5

1

5

94

47

6

37

14

5 9 4

2

3 92

61 3

25 3 8

51

96

78

23

4

38

62

54

71

9

24

73

91

65

8

84

37

96

12

5

92

71

35

64

8

51

68

24

97

3

36

14

52

98

7

49

28

73

56

1

78

51

69

43

2

F J

A Z

V F

N

Þ M

K

F

L U

J

Ü

I İ

S M

E

N

U

S A

L Ý

C F

N

T R

C

E H

R

T

Ü

S E

M

E N

E A

Ü

K

Ü

D

Z V

A R

E

N

K

Ü

N

Z D

S

A İ

O

B

Y Ü

F

Ý R

Ý

L İ

Ü

R

A V

A E

T G

F E

F T

V N

Ý

G E

Y R

K

Ü

Ð

D

D

O

Z

Ý E

D

U

Ç G

Ý N

R

N

K

J

A E

S D

F

A Ý

V R

L

Ö

A V

U

R

T

E Þ

T E

R

D

E N

V

Z O

L

A J

M

A V

T E

T A

R

A E

A L

F Ü

U

Z Ý

R

G N

E

G Ü

S

T L

O

T

H

N

M

Ý Ş

Þ S

K

N

A G

N

R

Ü

F O

T

D

O

E A

Ü

A E

J P

O

E

E N

Ý

R

A Ü

H

L

D

M

A D

Z

İ

L E

K

M

Ü

İ A

İ Ý

R

A G

Ý L

İ R

C

A D

S

R

H

T K

L

H

Ö

A

S Z

H

Ü

R

U

Ü

Ý

C G

L A

Ç D

E C

N

U

M

M

L F

E R

M

U

A

R

V M

B

A

H

O

U

L R

Ü

Ü

Z

K

E

A F

İ T

S İ

M

Ç Ý

C E

A P

Z

M

Z Ü

N

L

Ö

A M

T

R

U

Ç U

A

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AFO

ROZ,

BU

RSA

, CÝL

ASU

N, Ç

UM

RA, D

ENİZ

ATI,

EVLÝ

YA, F

ERM

UAR

, GRÝ

ZU, H

AMAK

, ÝST

İFA

, KR

OÞE

, LÝM

NÝ,

MU

RDAR

, NED

RET,

OD

ESA

, ÖN

DER

, PAR

TÝ, R

ENK,

SÝS

TEM

, ÞEH

İT, T

RUVA

, U

ÇURT

MA

, ÜN

SAL,

VES

İLE,

YER

GÝ, Z

ERD

ALİ.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

�

����

����

����

����

���

����

����

��

��

����

���

����

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

������

�����

�����

������

���

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

�����

������

����

�����

����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Nam

azn

şar

tla-

rnda

n bi

ri. 2)

Bol

u’da

tabi

i güz

ellik

-le

riyle

bili

nen

tabi

at p

ark

.– Ai

leyl

e ilg

ili, a

ileye

day

al.

3) B

ir m

üzik

ses

ini

belir

tmey

e ya

raya

n iş

aret

.– Ah

mak

lk,

anla

ma

ktlğ

, bön

lük.

4) K

ekliğ

in

boyn

unda

ki si

yah

halk

a.–

Ölüm

ve

ya b

ir fe

lake

tten

doğ

an a

c v

e bu

acy b

elirt

en d

avra

nşla

r, ya

s.– B

ir ha

r n

oku

nuşu

. 5) A

tgill

erde

n, s

oyu

tüke

nmiş

olan

, küç

ük, ç

evik

bir

yaba

n at.–

Mik

rosk

opla

yapla

n in

cele

med

e ba

zen

lam

larn

üst

üne

kapa

tlan

dör

t köşe

, küç

ük v

e in

ce c

am p

arça

s. 6

) Be

cerik

siz, g

üçsü

z, g

örgü

süz

kim

se.–

İn

lem

e, in

ilti.

7) D

eniz

li’ni

n bi

r ilç

esi.–

müş

. 8) S

ayla

r gö

ster

mek

için

ku

llan

lan

işar

etle

rden

her

biri

.– Ço

k gü

zel,

mük

emm

el, ü

stün

nite

likli.

YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Gü

zel s

anat

-la

rn h

erha

ngi b

ir da

lnda

yar

atclğ

ol

an, e

ser v

eren

kim

se, s

anat

ada

m,

sana

tç.

2) A

frik

a’da

birç

ok ö

lüm

e se

bep

olan

bir

virü

s.– K

alsiy

umun

se

mbo

lü. 3

) S

cak

ülke

lerd

e, ö

zelli

kle

Akde

niz

çevr

esin

de y

aşay

an, t

ürlü

hast

alk

lara

yol

aça

n kü

çük

bir s

inek

, ya

karc

a. 4

) Hüc

reni

n ya

p ta

şlarn

dan

biri.

– Ge

min

in a

rkas.

5) H

alk

dilin

de

köpe

k.– T

ürki

ye’d

e M

üslü

man

olm

ayan

ev

li ka

dn.

6) İ

ki y

a da

dah

a ço

k ka

tl

büyü

k ev

. 7) B

ir işi

yer

ine

getir

mek

in v

erile

n sö

z.–

Bir t

ür b

örül

ce. 8

) Ka

dnl

arn

kirp

ikle

rini kvrm

ak v

e da

ha u

zun

göst

erm

ek iç

in f

rça

ile

sürd

ükle

ri yağl s

ürm

e, m

aska

ra.–

Es

ki d

ilde

su. 9

) Bk

knlk

, bez

ginl

ik

anla

tan

bir s

öz. 1

0) İk

i ile

bölü

nem

eyen

(s

ay).–

Aya

klar

vey

a bi

r des

tek

üzer

ine

otur

tulm

uş ta

blad

an o

luşa

n m

obily

a.

11) H

am p

etro

lden

çka

rlan

, mer

hem

ve

krem

lerd

e ku

llan

lan

bir t

ür m

iner

al y

ağ.

12) V

as

and

rma,

tavs

if et

me.

Bulm

aca

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

P

E R

F O

R

M

A N

S

E

A

S İ

L

M

A R

A T

O

N

P

İ Y

A Z

S

A D

A K

A

A

N

A M

A

L

L A

T İ

N

L

D

A M

A

L

S İ

N

İ

İ

S

N

İ H

A

N

K

A Y

N

U H

R İ

T İ

M

V

E

A

R A

Ç

T A

L İ

M

A T

Page 44: Zaman244 eg

44 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANSPORAvrupa’da Arsenal ve Milan sürprizi2013’ü geride bırakan Avrupa’nın önde gelen liglerinde zirveyi zorlayan takımlar genelde değişmezken; İngiltere’de Mesut Özil’li Arsenal’in ilk sıraya yerleşmesi, İtalya’da ise Milan’ın 13. sırada yer alması ilginçti.

HASAN CÜCÜK

1Avrupa’nın önde gelen liglerinde ilk yarılar sona ererken; İngiltere’de Me-

sut Özil’li Arsenal liderlik koltuğuna oturdu. Diğer ülkelerde de sezon başında favori gösterilen takımlar zirvenin sahibi olarak beklentileri boş çıkarmadı. İşte ülke ülke liglerin ilk yarı değerlendirmeleri:

Premier Lig (İngiltere): Avru-pa’nın bir numaralı liginde sezon başlarken kafalarda beliren iki soru vardı. Birincisi, 27 yıl sonra görevi bırakan Alex Ferguson sonrası Man-chester United’ın ne yapacağıydı. Diğeri

ise 6 yıl aradan sonra yeniden Chelsea’nin başına gelen Jose Mourinho’nun nasıl bir başarı grafiği göstereceği... Usta teknik adam Ferguson yönetiminde ‘paranın gücünü’ temsil eden Chelsea ve Manchester City’ye karşı başarıyla mücadele eden Manchester United, David Moyes’li yıllara iyi bir baş-langıç yapamadı. Ligin ilk devresi biterken zirveden uzakta kalan Manchester United’a şampiyonluk şansı verenlerin sayısı giderek azaldı. 20 yıl aradan sonra kendi sahasında Everton’a maç kaybetmesi, “Manchester United’ı nasıl bilirsiniz?” sorusunun cevabını vermiş oluyor. Jose Mourinho’nun Ada’ya dönüşü ise ‘pek muhteşem’ olmadı. Ligin ilk haftaları biraz sıkıntılı geçti. İlerleyen haftalarda takımı toparlayan Mourinho, zirvede Arsenal ve Manchester City’yi yalnız bırakmadı. Ada’da yılın sürprizine Arsenal imza attı. Chelsea ve Manchester City’nin zirveyi zorlaması tabiiydi, ama olağandışı olan Arsenal’in performansıydı. Bu başarıda kurt teknik adam Arsene Wenger’in etkisi yadsınamaz ancak aslan payı Mesut Özil’e aitti. Ada’da ilk devreye damgasını vuran futbolcu olan Özil, 50 milyon avroluk bon-servis bedelinin hakkını verdi. Özil’li Arsenal devreyi ligin zirvesinde bitirdi. Mesut kadar konuşulan bir başka isim adeta gol olup rakip

kaleye yağan Liverpool’lu Suarez oldu. 20 gol atan Suarez, takımına önemli puanlar kazandırdı.

La Liga (İspanya): Genelde Real Mad-rid-Barcelona rekabetiyle geçen La Liga’da bu yıl yarışta Arda Turan’ın takımı Atletico Madrid ‘Ben de varım’ dedi. Sezon başında Radamel Falcao gibi yıldızını satan Atletico Madrid’de başarının mimarı teknik patron Diego Simeone oldu. Giderek tecrübesini konuşturan Simeone, yıllardır Real Mad-rid-Barcelona ortaklığında geçen zirve yarışına uzun bir aradan sonra ilk kez ciddi şekilde katılan bir takım oluşturdu. 2013’ü

Barcelona ile 46 puanda kapatan Atletico Madrid’de Arda Turan oyunu, Diego Costa golleriyle ön plana çıktı. La Liga’da merakla beklenen, Neymar-Messi, Ronaldo-Garethe Bale ortaklığının takımlarının performansına etkisinin ne olacağıydı. Bale’in sezon başı, Messi’nin sezon ortasında başlayan sakatlığı bu beklentiler hakkında net bir bilgi vermedi. İlginçtir, hem Bale hem de Neymar ‘yıldız-lık’ statülerine rağmen takımda direkt yer bulmakta çoğu maçlarda sıkıntı yaşadı. La Liga’da şüphesiz ilk devreye Messi’nin sa-katlığı damga vurdu. Bir yılı aşkın bir sürede 76 maçta forma giyen Messi’nin vücudu aşırı yüklenmeye ‘isyan’ edince süper yıldız fut-bola yaklaşık 3 ay sürecek bir sakatlık molası verdi. Messi’nin yokluğunda Neymar sahne alırken Barcelona ilk yarıyı zirvede bitirdi. Mourinho sonrası Real Madrid’de göreve gelen Carlo Ancelotti, elindeki güçlü kadroyu sahaya yansıtmakta zorlandı. Barcelona ve Atletico Madrid’in 5 puan gerisinde kalan Real Madrid, bu görüntüsüyle seyircisine çok fazla ümit vermedi. Belirtmekte fayda var; 20 takımlı La Liga, Noel tatilinden dolayı devre arası tatiline 17. hafta girdi.

Bundesliga (Almanya): Bayern Münih, geçen yıl Jupp Heynckes yönetiminde tarihî bir başarıya imza atarak lig, kupa ve Şam-

piyonlar Ligi kupasını müzesine götürdü. Gerek kadro yapısı gerekse mali güç olarak Bundesliga’nın diğer takımlarına açık ara fark atan Bayern Münih, sezona Josep Gu-ardiola yönetiminde başladı. Barcelona’yı çalıştırırken ‘kupa canavarı’ olan Guardiola, Heynckes’in gösterdiği başarıyı daha önce tekrar etmiş bir isimdi. Kısaca Guardiola, Heynckes’in başarısı altında ezilecek biri değildi. Son yıllarda şampiyonluktaki rakibi Borussia Dortmund’dan Mario Götze’yi alarak rakibini zayıflatan Bayern Münih, beklenildiği gibi bir performans gösterdi. ‘Yeni Rüya Takımı’ olarak nitelendirilen

Bayern Münih’in lig şampiyonu olacağına kimsenin şüphesi yok. Son olarak Kıtala-rarası Kulüpler Kupası’nı kazanan Bayern Münih, 2013’ü, bir maçı eksik olmasına rağmen en yakın rakibinin 7 puan önünde kapattı. Almanya’da merak edelin soru şu: “Lig ikincisi kim olacak?” Sezona iyi başlayan Borussia Dortmund, özellikle İlkay Gündoğan’ın sakatlığı sonrası kaybettiği pu-anlarla zirvenin oldukça gerisinde kaldı. Lig ikinciliği için Bayer Leverkusen ve Borussia Mönchengladbach devreyi daha avantajlı bitirdi. İlk yarıya, Frank Ribery asistleriyle, Hertha Berlin’den Gustavo Adrian Ramos ve Borussia Dortmund’dan Lewandovski golleriyle damga vurdu.

Ligue 1 (Fransa): Günlük hayatta ‘para ile saadet olmaz’ deriz ama bu söz futbol için geçerli değil. Paranın başarı getirdiğini Ada’da Chelsea ve Manhester City örneğinde görmüştük. Benzer durum Fransa’da yaşanı-yor. Arap sermayesini arkasına alan Paris Saint Germain (PSG) ve Rus sermayesinin desteklediği Monaco şampiyonluk yarışının favorilerileriydi. Her iki takım da devreyi 41 puanla kapatırken, averajla liderlik kol-tuğuna PSG oturdu. Zlatan İbrahimoviç ve Edison Cavani, PSG’nin 44 golünün 27’sine imza attılar. Sezona 166 milyon avroluk

transferle giren Monaco, 2 yıl aradan sonra çıktığı Ligue 1’de ‘paranın gücüyle’ zirveye yükselen takım oldu. Atletico Madrid’den transfer edilen Falcao, İspanya günlerinden uzak bir performans sergiledi. Falcao ilk devreyi 9 golle kapatırken, krallıkta İbra-himoviç 15 golle ilk sırada yer buldu. PSG ve Monaco’nun başarısı ne kadar sıradan ise Lille’nin ilk devrede 40 puan toplayıp 3. sırada yer bulması o kadar sıra dışı oldu. Toplam 70 milyon avroluk piyasa değeriyle Lille’nin, 210 milyon avroluk Monaco ve 360 milyon avroluk PSG’ye rakip olması ilk devrenin en büyük başarı hikâyesi oldu.

Ülkenin köklü kulübü Marsilya’nın şampi-yonluk yarışından kopma noktasına geldiği Fransa’da en dramatik günleri 2000’li yılların başında 7 yıl üst üste şampiyon olan Lyon yaşıyor. Giderek sıradan bir takım hüviyetine bürünen Lyon, devreyi 10. sırada bitirerek mazideki mutlu günlerin hayalini kuruyor.

Serie A (İtalya): 1990’ların başında Av-rupa futbolunun cazibe merkezi olan Serie A, bu özelliğini yıllar önce kaybetmişti. Artık lig kalite sıralamasında Fransa’nın bile gerisine düşen Serie A’da son iki yılın şampiyonu Juventus, 2013’ü 46 puanla en yakın takipçisi Roma’nın 5 puan önünde lider tamamladı. Tıpkı La Liga gibi Serie A da Noel tatilinden dolayı 20 takımlı ligde devre arasına 17. haf-tada girdi. Takımlar 22 Aralık-5 Ocak arasını maç yapmadan geçirdi. Zirveyi paylaşan iki takımdan Juventus ve Roma ilginç bir istatistiğe imza attı. Roma ilk 10, Juventus ise son 10 maçını kazandı. Sezona fırtına gibi giren Roma, 10 haftalık galibiyet serisini 11. haftada aldığı beraberlikle bıraktı. Roma son 7 maçta 5 beraberlik alarak Juve’nin gerisine düştü. Yine yaptığı flaş transferle sezona iyi başlayan Napoli, ilerleyen haftalardaki istikrarsız sonuçlarla zirveden uzak kaldı. En dramatik durumu 17 maçta 19 puan toplayıp ligde 13. sıraya düşen Milan yaşadı.

FOTO

ĞRA

FLAR

: AP

Arda Turan / A. Madrid

Zlatan İbrahimoviç / PSG

Franck Ribery / B. Münih

Kaka / Milan

Mesut Ö

zil / Arsenal

Page 45: Zaman244 eg
Page 46: Zaman244 eg

46 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANSPOREN SÜPER’İ FENERBAHÇELigin ilk yarısında her açıdan rakiplerine fark atan F.Bahçe, kaliteli ve oturmuş kadrosuyla şampiyonluğun favorisi. Şu anki görünüşe göre onları sadece G.Saray ve Kasımpaşa zorlayacak gibi. Alt sıralarda ise Kayseri takımlarının akıbeti merak konusu.

BEHRAM KILIÇ

1Son yıllarda Türk futbolu tıpkı İspan-ya’da olduğu gibi iki takımlı bir lig hâ-

lini almaya başladı. Yüksek bütçeli kadrolar kuran F.Bahçe ve G.Saray bu sezonun ilk ya-rısında da rakiplerini geride bırakarak ligde ilk iki sırayı paylaştı. Lige daha iyi konsantre olan Sarı-Lacivertliler işi daha da abartarak ilk yarıyı G.Saray’ın 8 puan önünde lider tamamladı. İlk 4 maçını kazanan Beşiktaş’ın daha sonraki düşüşü, Trabzonspor’un dış sahada yokları oynaması, Kasımpaşa, Eski-şehir ve Sivas’ın yukarıları zorlama isteği ilk yarının göze çarpan hususlarıydı. İki Kayseri takımının ligin son sırasına demir atması da şaşırtıcıydı.

Aykut Kocaman ile yollarını ayırdıktan sonra yaklaşık bir ay teknik direktör arayan F.Bahçe yönetimi, bu süre zarfında Ersun Yanal’a stepne muamelesi yaptı. Yanal ise hiç gurur yapmadı. Sabırla kendisine verilecek görevi bekledi. Kocaman’ın ayrılmasıyla kolu kanadı kırılan Aziz Yıldırım, ilk defa hoca konusunda yönetimin onayına başvurdu. Yanal’a güvenmediklerinin bir işareti de onunla 1 yıllık sözleşme imzalamalarıydı. Ama Yanal şöyle bir açıklama yapacaktı: “Tarih yazmak için 1 yıllık süre yeterli.” Bu duyguyla eşofmanları giyen Yanal, ligin başında Süper Kupa’yı G.Saray’a kaptırdı. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Arsenal’e karşı farklı yenilgiler, takımın şike sebebiyle Avrupa kupalarından men edilmesi, ligin ilk haftasındaki Konyaspor mağlubiyeti Yanal’ın hem takımı hem de camiayı tanıdığı bu dönemdeki şansızlıklarıydı. Ancak bu zor dö-nemeç atlatıldıktan sonra Yanal takıma dam-gasını vurdu. Emre ve Sow gibi oyuncuların hazır olmadan asla oynayamayacaklarına dair yaptığı açıklamalar, takım kadrosunu oluştururkenki kararlı tutumu oyuncuların da aklını başına getirdi ve F.Bahçe, Konya maçından sonra oynadığı 11 maçta sadece 2 puan kaybederek ligin zirvesine yerleşti. Er-sun Yanal’ın hücumu seven anlayışı takımın geçmiş yıllardaki karakteristik özelliği olan savunma anlayışlı oyun düzenini değiştirdi. Yanal her alanda üzerine koydu. İlk yarıyı 43 gol, 13 galibiyet ve 41 puanla zirvede tamamladılar. F.Bahçe, evinde oynadığı 9 maçın 7’sini kazandı. Sarı-Lacivertliler deplasmanda da 8 maçta 6 galibiyet almayı başardı.

Transferde Alper Potuk, Bruno Alves, Emenike, Holmen ve Kadlec’i kadrosuna katan Sarı-Lacivertlilerin hocası Yanal, bol alternatifli kadrodan uyumlu bir 11 oluş-turmayı başardı. Defansta Yobo, Kadlec, Serdar ve Bekir’i pek düşünmedi. Alves ve Egemen’e forma verdi. Sağda Gökhan’ın yeri garantiydi. Solda Caner en iyi ilk yarılarından birine imza attı. Christian, Alper, Mehmet Topal, Kuyt orta sahadaki önceliklerdi. Sow, Emenike ve Webo üçlüsü de dönerli bir şekilde yer aldıkları forvette hocanın beklentilerine cevap verdi. Yanal’ın, sakatlığı yüzünden pek faydalanamadığı Emre’nin yokluğunda Alper’i yıpratmadan takıma monte etmesi de gayet yerinde bir hamleydi.

Gelelim G.Saray’a… Ligin başında Süper Kupa’da F.Bahçe’yi Drogba’nın uzatmalarda attığı golle 1-0 mağlup etmesi psikolojik üstünlüğün Sarı-Kırmızılı takıma geçtiği yorumlarına sebep oldu. Kadrosundaki dün-yaca ünlü yıldızları ile G.Saray bu sezonun da favorileri arasındaydı. Transferde defansa Chedjou ve sol kanada Bruma takviyesi ya-pıldı. Ancak yönetim ile Fatih Terim arasında süregelen çatışmalar, Terim’in Abdullah

Avcı’nın görevine son verilmesinden sonra A Millî Takım’ın başına geçmesi, lige pek de istenilen bir şekilde başlanılamaması bir anda G.Saray’ı yarışta geri plana itti. İlk 4 maçta 1 galibiyet, Bursa, Eskişehir ve Antalya maçlarında elde edilen beraberlikler vardı. Sarı-Kırmızılı takımdaki problemler de iyice su yüzüne çıkmıştı. Şampiyonlar Ligi’nin ilk maçında Real Madrid’e karşı sahadan 6-1 mağlubiyetle ayrılmak camianın dengesini bozdu. 5. haftada Olimpiyat Stadı’nda ka-zanılan Beşiktaş maçıyla ligde işleri rayına sokmak bile fayda etmedi. Kulüp Başkanı Ünal Aysal, geçmişte ‘eleman’ diye hitap ettiği Terim’in, ‘Mesajlarıma cevap vermedi, telefonlarıma çıkmadı’ gibi komik bahane-lerle görevine son verdi. Terim üstelik ant-renmandayken ve daha duşunu almamışken gönderildi. Gelenekleriyle ünlü G.Saray’da pek de alışık olmadığımız uygulamalarla karşı karşıya kalıyorduk. 3. döneminde 2 lig, 2 Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final başarısı gösteren Terim’in bu dönemi de kapanıyordu. Aysal’a tepkiler vardı ve

bir şeyler yapması gerekiyordu. Bu yüzden Roberto Mancini’yle anlaşmaktan başka çaresi yoktu. Üstelik tüm şartlar Mancini’nin lehineydi. İtalyan teknik direktöre ‘hoş gel-din’ diyen Akhisar Belediye oldu. Akigolar maçı 2-1 kazandı. Karabük, Kayseri, Konya galibiyetleri G.Saray’da işleri toparladı. F.Bahçe’ye deplasmanda yenilme geleneği Mancini ile de devam etti.

Sezon başında Fatih Terim, sonrasında göreve gelen Mancini de bir türlü ideal 11 oluşturamadı. İlk yarıda 17 maçın tama-mında oynayan iki oyuncu vardı: Drogba ve Burak. Melo ile Selçuk 15 maçta forma giydi. Burak ve Drogba takımın gol yükünü de çeken oyuncular oldu. Son iki sezonun gol kralı 10 gol atarken, Drogba 7 golle onu takip etti. Terim döneminde bir türlü kendisinden bekleneni veremeyen Sneijder, Mancini ile daha iyi bir performans gösterdi. İlk yarıda 5 gole imza atan Hollandalı oyuncu yeniden ülkesinin millî takımına da seçildi.

G.Saray’ın zikzaklı ilk yarı performansı Şampiyonlar Ligi’ne de yansıdı. Juventus ve Real Madrid gibi rakipleri geride bırakmak çok zordu ama Mancini’nin ilk maçında Juventus deplasmanında alınan 2-2’lik skor ümitleri yeşertti. İçerideki Kopenhag galibiyetinin devamı Danimarka’da gelme-yince işler yine zora girdi. G.Saray’ın, 10 kişi oynayan Real’e deplasmanda da farklı yenilmesi, Juventus ile İstanbul’daki maçı final havasına soktu. Maç 37. dakikada kar yağışı sebebiyle tatil edildi. Şampiyonlar Ligi tarihinde ikinci gündüz maçı sonraki gün oynandı ve G.Saray maçı Sneijder’in 86. dakikada attığı golle 1-0 kazarak üst tura çıktı. Bu galibiyet hem Aysal’ı hem de Mancini’yi oldukça rahatlattı. G.Saray ligde de toparlanarak peş peşe aldığı puanlarla ilk yarıyı F.Bahçe’nin 8 puan gerisinde 2. sırada tamamladı. G.Saray’ın ilk yarıda sadece 28 gol attığı, bu gollerin 22’sini de Burak, Drogba ve Sneijder’in kaydettiği göze alındığında,

TAKIMLAR O G B M A Y P01. Fenerbahçe 17 13 2 2 43 19 4102. Galatasaray 17 9 6 2 28 17 3303. Kasımpaşa 17 9 4 4 32 21 3104. Beşiktaş 17 8 5 4 30 19 2905. Sivasspor 17 9 2 6 31 23 2906. Eskişehirspor 17 8 3 6 22 15 2707. Trabzonspor 17 8 3 6 25 21 2708. Kardemir

Karabük17 7 5 5 17 17 26

09. Akhisar Bld. 17 7 4 6 21 21 2510. Bursaspor 17 6 6 5 19 19 2411. 17 6 3 8 18 20 2112. Gaziantep-

spor17 6 3 8 22 31 21

13. Torku Kon-yaspor

17 6 2 9 22 26 20

14. M.Park Antalya

17 4 6 7 20 23 18

SPOR TOTO SÜPER LİG PUAN DURUMU

GOL KRALLIĞIFutbolcu............................ Takım .................... GolAtıf Chahechouhe ............ Sivasspor ..................... 10Burak Yılmaz ..................Galatasaray ................... 10Hugo Almeida.................... Beşiktaş ...................... 10Oscar Scarione ................ Kasımpaşa ......................9Moussa Sow .....................Fenerbahçe......................9Oumar Niasse ...................Akhisar B. .......................8E.Emenike ........................Fenerbahçe......................8Cenk Tosun ................... Gaziantepspor ................... 7Dirk Kuyt ..........................Fenerbahçe...................... 7Lamine Diarra ................ Antalyaspor ..................... 7Pierre Webo .....................Fenerbahçe...................... 7Bogdan Stancu .............. Gençlerbirliği .................... 7Didier Drogba ..................Galatasaray ..................... 7

Page 47: Zaman244 eg

takımdaki en büyük sorunun skora katkı ya-pan oyuncu azlığı olduğu görülüyor. Bunun yanında G.Saray’ın deplasman performansı da pek iç açıcı değil (9 maçtan sadece 3’ünü kazandı). Bu istatistiklerle şampiyon olmaları pek mümkün görünmüyor.

Beşiktaş, transferin şampiyonuLigin ilk yarısının en istikrarsız takımla-

rından biri hiç kuşkusuz Beşiktaş’tı. Teknik direktörlüğe Slaven Biliç’i getiren Siyah-Be-yazlılar âdeta transferin şampiyonuydu. Tolga Zengin, Günay Güvenç, Pedro Franco, Ramon, Serdar Kurtuluş, Tanju Kayhan, Atiba Hutchinson, Sezer Öztürk, Kerim Frei, Gökhan Töre, Eneramo, Ömer Şişmanoğlu gibi oyuncular takıma katıldı. Ligin ilk 4 maçında elde edilen 4 galibiyet, takımın ortaya koyduğu performans herkesi şaşırttı. Ta 5. hafta Olimpiyat Stadı’nda oynanan G.Saray maçına kadar. Maçta Beşiktaş 2-1 yenik durumdayken çıkan olaylar maçın tatil edilmesine sebep oldu. Sonrasında 4 maç seyircisiz oymama cezası alınması Beşiktaş’ın dengesini bozdu. Zaten İnönü Stadı’ndan yoksun olarak lige başlayan Beşiktaş bir türlü istikrarı yakalayamadı. Avrupa’dan men edilmek de -üstelik tur atlamışken- takımın moralini iyice bozdu. Önder Özen’i menajerlik koltuğuna oturtan Siyah-Beyazlıları ilk yarı boyunca en çok meşgul eden konulardan biri de Fernandes’in kalıp kalmayacağı meselesiydi. İbrahim Toraman ve Sezer Öztürk’ün kavga etmeleri sebebiyle kadro dışı bırakılmaları da olumuz olaylardandı. Türkiye Kupası’nda da Bucaspor’a deplasmanda elenmek hayal kırıklıklarına yenisini ekledi. Almedia’nın 10 gol atarak en iyi performanslarından birini göstermesine rağmen takım arkadaşlarının ona bir türlü uyum sağlayamamaları, Bilic’in ideal 11 oluşturamaması ilk yarıda dikkat çe-

ken hadiselerdendi. F.Bahçe’nin tüm kadrosu 24 kişiden oluşurken Beşiktaş’ta ilk yarıda 26 oyuncu forma giydi. Bir başka önemli olay da Beşiktaş’ın fiziki yetersizliğiydi. Özellikle maçların ikinci yarılarında takımın oyundan düşüşlerine sık sık tanık olduk. Tüm bunlara rağmen Beşiktaş ilk yarıda 29 puan toplamayı başardı. Hem iç hem de dış sahada sadece 4’er galibiyet alabildi. Beşiktaş’ın iç saha performansını daha da artırması gerekiyor.

Avrupa’da fırtına, içeride meltem!1461 ruhunun mimarı Mustafa Reşit

Akçay ile sezona başlayan Trabzonspor her anlamda sıra dışı bir ilk yarıyı geride bıraktı. Avrupa’da üst üste 15 maçta yenilgi görmemeleri, tarihlerinde ilk defa katıldıkları UEFA Avrupa Ligi’nde 6 maçta 14 puan toplayarak grubu lider tamamlamaları takdire şayandı. Ancak Bordo-Mavili takım ligde bambaşka bir istikrarın sahibiydi. Avni Aker’de oynadıkları 9 maçta 7 galibiyet 2 beraberlik ne kadar inanılmaz ise deplas-mandaki 8 maçta 1 galibiyet, 1 beraberlik de o denli inanılmazdı. Trabzonspor yönetim anlamında da ilginç bir ilk yarıyı geride bıraktı. Sportif direktör Ünal Karaman’la yollar ayrıldı. Yönetimde arka arkaya istifalar oldu. Buna rağmen sezon başında Trabzon tarihinde görülmemiş iki önemli transfere de bu yönetim imza attı. Malouda ve Bosingwa transferleri şehri heyecanlandırdıysa da şike sürecinden beri günden güne tribünlerden uzaklaşan taraftarlar bu heyecanı tribün-lere yansıtmadı. 1461 Trabzon’dan takıma takviye edilen Yusuf, Kadir, Abdülkadir gibi oyuncular ilk yarıda zaman zaman forma buldu. Bu oyunculardan Yusuf gösterdiği performansla takımın ilk on birine kapak attı. Akçay da ilk yarıda ideal 11’ini bir türlü oturt-mayı başaramayan hocalardandı. 25 oyuncu Bordo-Mavili formayı terletti. İçlerinde 17

maçın tamamında oynayan tek isim vardı: Olcan Adın. Olcan gösterdiği performansla A Millî Takım’a da seçildi. Kaleci Onur Kıvrak ilk yarıdaki performansıyla takdir toplayan bir başka isimdi. Bordo-Mavili defansın bir türlü oturmadığı, takımın sol bek ve forvet mevkilerine acil oyuncu ihtiyacı olduğu otoritelerin ortak kanaatiydi.

Ligin ilk yarısında dikkat çeken takım-lardan biri de Kasımpaşa’ydı. Şota Arve-ladze’nin çalıştırdığı ekip son hafta evinde Akhisar’ı yenmeyi başarabilseydi ilk yarıyı 2. sırada tamamlayacaktı. 31 puan toplayan Kasımpaşa kadro istikrarını yakalayan, siste-mini oturtmuş bir görüntü çizdi. Attıkları 32 golle de ilk yarının F.Bahçe’den sonra en çok gol atan takımı oldular. Sezona Ryan Donk, Andre Castro, Oscar Scarione, Ryan Babel, Sanharib Malki gibi kaliteli transferlerle başlayan Kasımpaşa’nın ligin ikinci yarısında daha iyi bir performans sergilemesine tanık olursak şaşırmayalım. Scarione ilk yarıda attığı 9 golle dikkatleri çekerken, 5 gol kay-deden Adem Büyük de bu sezon en iyi performanslarından birine imza attı.

Dünyaca ünlü futbolcu Roberto Carlos’un ilk teknik direktörlük deneyimini yaşadığı Sivasspor da ilk yarının kârlı takımlarındandı. Özellikle evinde çok başarılı bir performans ortaya koyan Yiğidolar, iç sahadaki 9 maçın 7’sini kazandı, 2 karşılaşmadan da mağlubi-yetle ayrıldı.

Ertuğrul Sağlam’ın çalıştırdığı Es-kişehirspor da üst sıraları zorlayacağının görüntüsünü verdi. Geçen yıl son haftalara doğru ligde kalmayı başaran Akhisar Be-lediye özellikle iç sahada başarılı olurken deplasmanda şaşırttı. İlk yarının son maçında Kasımpaşa’yı deplasmanda 4-2 mağlup eden Akhisar deplasmanda ilk kez bu maçta gol atma başarısı gösterdi. Akhisar evinde G.Saray ve Trabzon’u yenerken, Beşiktaş ile

berabere kaldı.İlk yarının şaşırtan takımlarından biri de

Çaykur Rize’ydi. Rıza Çalımbay’ın öğrencileri ilk 5 maçta 12 puan elde ederken sonraki süreçte oynadıkları 12 maçtan sadece 4 puan çıkartabildi. Kayseri Erciyes ve Kayse-rispor’un ancak 12 puan toplayarak ligin son sırasını paylaşmaları bu iki takımda da teknik direktör değişikliklerini kaçınılmaz kıldı. Sondan üçüncü sırada yer alan Elazığspor da teknik direktör değiştiren takımlardandı. Okan Buruk bu takımda ilk deneyimini ya-şıyor. Beklenmedik skorlar alan G.Birliği’nin Mehmet Özdilek’i teknik direktörlüğe getire-rek yukarılara tırmanması, 11 haftada sadece 8 puan toplayabilen G.Antepspor’un Bülent Uygun’un görevine son vererek Sergen Yalçın’la son sıralardan hızla uzaklaşması da bu yarının önemli hadiselerindendi. Öyle ki Metin Diyadin’li G.Birliği ilk 8 maçta sadece 4 puan toplayabilmişti. Özdilek’le 11 maçta 17 puan elde ettiler. G.Antep’te ise Sergen Yalçın 5 maçta 4 galibiyet 1 beraberlik almayı başardı. Christoph Daum’un çalıştırdığı Bur-saspor orta sıralarda kendine yer bulurken, Tolunay Kafkas’ın takımı Karabük son haf-talarda iç ve dış sahada aldığı galibiyetlerle dikkat çekti. Uğur Tütüneker kısıtlı kadroyla Konyaspor’a katkı sağlamaya çalışırken daha fazla dayanamayarak devre arasına 3 hafta kala istifa etti. Yerine Mesut Bakkal getirildi. Samet Aybaba’nın çalıştırdığı Antalya ise şu anki görüntüsüyle düşme adayları arasında.

Özetlersek; F.Bahçe şampiyonluğun en büyük adayı. Sarı-Lacivertlilerin Avrupa’ya gidemeyecek olması ligde 2.’liği de anlamlı kılıyor. F.Bahçe’nin şampiyon olması hâlinde lig 3.sü Şampiyonlar Ligi ön elemesi oyna-yacak. Alt sıralarda da büyük bir çekişme yaşanacak. Bakalım Kayseri takımları ligin dibinden kurtulabilecek mi?

47 8 - 14 OCAK 2014 ZA MANSPOR

Page 48: Zaman244 eg