48
www.zamaniskandinavya.dk 24 - 30 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 277 DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO 'Komünistler'in 'paralel' korkusu Hz. Ali'nin verdiği ders Dostun hakikisi Başka ülkede kurban kesmek ve et dağıtmak kolay iş değildir 41 39 6 7 EKREM DUMANLI ALİ ÜNAL KAMİL SUBAŞI MAHMUT ÇEBİ RADİKALİZME MÜCADELE EYLEM PLANI AÇIKLANDI: Savaşmaya gideceklerin pasaportuna el konulacak Danimarka’nın, radikalizme mücadele eylem planında en dikkat çeken madde, savaşmaya gitme eğiliminde olanların pasaportlarına el konulması yer alıyor. PET verilerine göre IŞİD saflarında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişi gitti. Adalet Bakanı Karen Hakkerup, bu durumun ülke için en büyük tehdit olduğunu açıkladı. HASAN CÜCÜK KOPENHAG 1 Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan selefi radikal örgüt IŞİD saflarında sava- şanlar arasında bir çok Avrupa ülkesinden gidenlerin de olması, bu ülkeleri harakete geçirdi. Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Da- nimarka’nın radikalizme mücadele eylem planını açıkladı. Danimarka İstihbarat Teş- kilatı PET'e göre IŞİD saflarında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişin gitti ve bun- lardan 50’si ülkeye geri döndü. Başbakan Helle Thorning-Schmidt ise “Her şeyden önce gençleri uyarmalıyız. Bunun çok ciddi sonuçları olabilir.” dedi. Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Danimar- ka’nın 12 maddelik radikalizmle mücadele eylem planını açıkladı. 5. SAYFADA IŞİD İslamofobi’yi körüklüyor Avrupa’da birçok ülke IŞİD ile mücadele kapsamında yeni eylem planları hazırlarken şimdiye kadar herhangi bir terör eylemine destek olmamış Müslümanlar, kendilerine yönelik bir cadı avı başlatılmasından endişeli. 8. SAYFADA Hoşgörü ülkesi İsveç’te aşırı sağ nasıl yükseldi Göçmenlere yönelik hoşgörülü yaklaşımı ile bilinen İsveç’te geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen seçimlerin en dikkat çekici sonuçlarından biri; göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi’nin oy oranını 2 kattan fazla arttırarak Parlamento’daki en büyük üçüncü parti haline gelmesi oldu. Herkes bu artışın nedenini anlamaya çalışıyor. 10. SAYFADA BAŞBAKAN SOLBERG: Irak'taki savaş, Müslümanlar ve teröristler arasında Irak'ta terör rüzgarları estiren IŞİD'i püskürtme görevinin, öncelikle Iraklı yetkililerin sorumluluğu altında olduğunu vurgulayan Başbakan Erna Solberg, ''Bu, Batı ile Müslümanlar arasında gerçekleşecek bir savaş değildir.'' dedi. 3. SAYFADA YILDIZLAR NE SÖYLER NE SÖYLEMEZ 32 | Birleşmiş Gönüller Kervanı

Zamandk277 eg

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Zamandk277 eg

www.zamaniskandi navya.dk24 - 30 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 277 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

'Komünistler'in 'paralel' korkusu

Hz. Ali'nin verdiği ders

Dostun hakikisi Başka ülkede kurban kesmek ve et dağıtmak kolay iş değildir41 396 7

EKREM DUMANLI ALİ ÜNALKAMİL SUBAŞIMAHMUT ÇEBİ

R A D İ K A L İ Z M E M Ü C A D E L E E Y L E M P L A N I A Ç I K L A N D I :

Savaşmaya gideceklerin pasaportuna el konulacakDanimarka’nın, radikalizme mücadele eylem planında en dikkat çeken madde, savaşmaya gitme eğiliminde olanların pasaportlarına el konulması yer alıyor. PET verilerine göre IŞİD safl arında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişi gitti. Adalet Bakanı Karen Hakkerup, bu durumun ülke için en büyük tehdit olduğunu açıkladı.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan selefi radikal örgüt IŞİD safl arında sava-

şanlar arasında bir çok Avrupa ülkesinden gidenlerin de olması, bu ülkeleri harakete geçirdi. Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Da-nimarka’nın radikalizme mücadele eylem planını açıkladı. Danimarka İstihbarat Teş-kilatı PET'e göre IŞİD safl arında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişin gitti ve bun-lardan 50’si ülkeye geri döndü. Başbakan Helle Thorning-Schmidt ise “Her şeyden önce gençleri uyarmalıyız. Bunun çok ciddi sonuçları olabilir.” dedi.

Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Danimar-ka’nın 12 maddelik radikalizmle mücadele eylem planını açıkladı. 5. SAYFADA

IŞİD İslamofobi’yi körüklüyorAvrupa’da birçok ülke IŞİD ile mücadele kapsamında yeni eylem planları hazırlarken şimdiye kadar herhangi bir terör eylemine destek olmamış Müslümanlar, kendilerine yönelik bir cadı avı başlatılmasından endişeli.8. SAYFADA

Hoşgörü ülkesi İsveç’te aşırı sağ nasıl yükseldiGöçmenlere yönelik hoşgörülü yaklaşımı ile bilinen İsveç’te

geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen seçimlerin en dikkat çekici sonuçlarından biri; göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi’nin oy oranını 2 kattan fazla arttırarak

Parlamento’daki en büyük üçüncü parti haline gelmesi oldu. Herkes bu artışın nedenini anlamaya çalışıyor. 10. SAYFADA

B A Ş B A K A N S O L B E R G :

Irak'taki savaş, Müslümanlar ve teröristler arasındaIrak'ta terör rüzgarları estiren IŞİD'i püskürtme görevinin, öncelikle Iraklı yetkililerin sorumluluğu altında olduğunu vurgulayan Başbakan Erna Solberg, ''Bu, Batı ile Müslümanlar arasında gerçekleşecek bir savaş değildir.'' dedi. 3. SAYFADA

YILDIZLAR NE SÖYLER NE SÖYLEMEZ

32 | Birleşmiş Gönüller Kervanı

Page 2: Zamandk277 eg

2 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Evde yaptığı denizaltı aracı ile servet kazandıZAMAN STOCKHOLM

1İsveç’te bir denizaltı meraklısı, 3 bin 500 saat mesai harcayarak evinde

yaptığı deniz altı aracını internet üzerinden tam 705 bin krona sattı.

İsveç’in kuzey kenti Robertsfors’da yaşayan 33 yaşındaki EricWesterberg, 6 metre uzunluğunda, 8.5 ton ağırlığındaki

denizaltısını iki yıl içinde tamamladı. Robertsfors, internet üzerinden açık artıma usulü satılığa çıkardığı İsabelle adını verdiği aracına 750 bin krona alıcı buldu.

Aracı tasarlarken Google’da çok araştırma yaptığını ancak işe yarar bir bilgiye ulaşamadığını kaydeden Westerberg, “Onu olağan aklıselim ile yaptım.” dedi.

'Yılın Telefon Satıcısı' ödülü Emre Akan’a verildiİsveç’in telekomünikasyon şirketi Tele 2 tarafından her sene verilen 'Yılın Telefon Satıcısı' ödülünü bu yıl 23 yaşındaki Türkiye kökenli Emre Akan aldı.

ATİLLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1Her sene İsveç’te düzenlenen ve Tele 2 şirketinin en çok telefon satışını yapan

çalışanına verdiği ödülü bu sene bir Türk kazandı. 300 kişinin arasında birinci gelen Emre Akan, günde ortalama 10 akıllı telefon satarak bir rekora imza attı. 1 yılda 3 bin

600 telefon satan Emre Akan’a ödülü Tele 2 Arena Stadı’nda yapılan bir gala gecesinde verildi. Ödülün ardından görüşlerini dile getiren Akan, "Tele 2 olarak son yıllarda gösterdiğimiz hızlı büyüme grafiğini bu yıl da devam ettirdik. Hedeflerimizin üstüne çıktık. Aslında bu ödül biz çalışanların birlikte oluşturduğumuz sinerjinin bir göstergesidir" dedi.

Page 3: Zamandk277 eg

B A Ş B A K A N S O L B E R G :

Irak'taki savaş, Müslümanlar ve teröristler arasındaIrak'ta terör rüzgarları estiren IŞİD'i püskürtme görevinin, öncelikle Iraklı yetkililerin sorumluluğu altında olduğunu vurgulayan Başbakan Erna Solberg, ''Bu, Batı ile Müslümanlar arasında gerçekleşecek bir savaş değildir.'' dedi.ENGİN TENEKEKECİ OSLO

1Başbakan Erna Solberg, ABD'nin Irak'taki Irak Şam İslam Devleti'ne

(IŞİD) düzenleyeceği askeri operasyonlarda yer alıp-almayacakları konusunda bazı açık-lamalarda bulundu. Solberg, Irak ile IŞİD arasındaki savaşın daha çok, Müslümanlar ve teröristler arasında olacağına dikkat çekti. Amerika'nın Irak'ta bulanan IŞİD’e karşı düzenleyeceği askeri operasyona, Norveç'in sadece 5 kurmay subayla destekte bulunaca-ğını açıklayan Başbakan Solberg ifadelerinde ısrarla, Norveç'in hiç kimseyle savaş halinde olmadığını belirtti.

Irak'ta terör rüzgarları estiren IŞİD'i püs-kürtme görevinin, öncelikle Iraklı yetkililerin sorumluluğu altında olduğunu vurgulayan Solberg, ''Böylelikle, oradaki Müslümanlarla, terör grubu IŞİD arasında bir çatışma olacak. Bu, Batı ile Müslümanlar arasında gerçekle-şecek bir savaş değildir.'' dedi.

IŞİD'e kaşı yapılacak harekatta görevli Norveçli 5 kurmay subayın birkaç gün içerisinde Florida'da yer alan Tampa'daki askeri bölgeye gideceği kaydedildi. Diğer taraftan Norveçli askeri kurmayların, Nor-veç'in operasyona daha fazla askeri destek verip-vermeyeceğini masaya yatıracakları açıklandı. Savunma Bakanı Eriksen Søreide ise, Norveç'in yapacağı yardımın daha çok, güvenlik güçlerinin güvenliği konusunda

3 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAIrak ile IŞİD'in arasındaki savaşın daha çok Müslümanlar ve teröristler arasında olacağına dikkat çeken Başbakan Solberg ısrarla, ülkesinin hiç bir grupla savaş halinde olmadığını açıkladı. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Danimarka’da üzerinde bıçak taşıyanlar artıyorZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da yetkililer yasadışı bir şekilde üzerinde bıçak taşıyanların sa-

yısının arttığını açıkladı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre geçtiğimiz yıl 798 kişiye bu yüzden ceza yazıldı. Bu rakam 209 yılında 383 idi. Kopenhag Polisi daha önce yaptığı birçok açıklamada sokaklarda çok fazla bıçak bulunduğunu açıklamıştı. Bıçak taşıyanlar-dan bazılarının taciz ve tecaüz riskinden korkan bayanlar olduğu tahmin ediliyor.

18 yaşın altındakiler suç işlerse ne olur?ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da 18 yaşın altındaki çocuk suçluların nasıl cezalandırıl-

ması gerektiği tartışılıyor. Son dönemde kız çocukları tarafından oluşturulan çe-telerin sayısının arttığını savunan muha-lefet partileri ceza-i ehliyet yaşının yeni-den görüşülmesi dair birçok önlemi ma-saya yatırmış durumda. Hükümet kanadı ise henüz kesin bir tavır belirlemiş değil.

Page 4: Zamandk277 eg

4 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

İSVE

Ç H

ABER

TUR

U

Hacı adayları Stockholm’den kutsal topraklara uğurlandı

Hacı kafilelerinin kutsal topraklara yolculukları başladı, Stockholm’den yola çıkan 48 kişilik ilk kafile dualarla uğurlandı. Bu yıl İsveç Diyanet Vakfı organizesi ile Norveç, Finlandiya, İsveç’ten hac ibadeti için 123 kişi kutsal topraklara uğurlandı. İsveç’ten giden 48 hacı adayı yakınları tarafından Arlanda Havalimanı’ndan uğurlandı. Oldukça heyecanlı oldukları gözlenen hacı adaylarının 14 Ekim’den itibaren dönüş yolculuğuna başlayacakları bildirildi.

İsveç Meclisi’nde erkek egemenliğiİsveç Parlamentosu’nda görev yapacak milletvekilleri

belli oldu. Önceki parlamentoya göre erkek milletvekil-lerinin artış göstermesi dikkat çekti. Yeni parlamentoda 349 milletvekilinden 152’sinin bayan, 197’nin erkek olduğu belirtildi. Eski parlamentoda yüzde 45 olan bayan milletvekili miktarı, yeni parlamentoda yüzde 43’e düştü.

İsveç ekonomisi beklenenden daha çok büyüdü

İsveç ekonomisi ikinci çeyrekte beklentilerin üze-rinde yüzde 2,6 oranında büyüdü. Rakamları yayınlayan İsveç İstatistik Kurumu, ilk çeyrekle kıyaslandığında gayri safi milli hasılanın da (GDP) yüzde 0.7 oranında yükseldiğini kaydetti. İsveç ekonomisinin beklenmeyen büyümesinde ihracat ve hane tüketimindeki artış ile gayrimenkul sektöründeki yatırımların sağladığı kat-kının etkisi olduğu ifade edildi. Uzmanlar ekonomik büyümenin önümüzdeki yıl da hız kesmeden süreceğini öngörüyor.

İsveç’e kış geldiİsveç’in kuzey sınırında bulunan Kiruna kentine bu

gece kar yağdı. Sabah uyanan Kirunalılar, Eylül ayında kalınlığı 10 santimetreyi bulan karı görünce şaşkınlık yaşadı. İsveç resmi haber ajansına konuşan meteorolog Lisa Frost, “hava tahmin raporlarında bu kar yağışını bekliyorduk. İsveç’in kuzeyinden kuzey rüzgarları ge-çiyor, bununla birlikte önümüzdeki günlerde havanın daha da soğumasını bekliyoruz. Öte yandan, bu bölgede bu mevsimde kar yağışı anormal değil. Ve bu yılın ilk karı da değil. Ağustos ayında kuzey dağlarına kar yağışı olmuştu” dedi.

Türkiye’ye getirilen Türk rehineler İsveç basınında

IŞİD terör örgütü tarafından Musul Başkonsolos-luğu’ndan 101 gün önce kaçırılan 49 rehinenin serbest bırakılması İsveç’in yazılı ve göresel basını tarafından son dakika haberi olarak duyuruldu. Kuzek Irak’taki Musul’da bulunan Türk Başkonsolosluğu’ndan IŞİD tarafından kaçırılan rehineler kurtarılarak Türkiye’ye döndü. Detaylar henüz belli değil ancak Başbakan Ah-met Davutoğlu bunun ” detaylı ve gizli bir operasyon” olduğunu belirtti. Türkiye, rehinelerin güvenliği için IŞİD’e yönelik doğrudan bir askeri operasyona girmeyi reddetmişti. IŞID’ın elinde tuttuğu 49 Türk rehine dün gece kurtarıldı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk istihbarat servisinin kurtarma operasyonuyla 49 rehineyi Türkiye’ye geri getirdiğini söyledi. Türk yetkililer, herhangi bir fidye ödenmediğini söyledi. Aralarında Musul Başkonsolosu, çocuklar ve özel güvenlik güçlerinin de bulunduğu rehineler Şanlı-urfa’ya oradan da başkent Ankara’ya getirildi.

Özlem Çekiç, Pind’in ifadeleriyle ilgili ‘‘Benim düşünceme göre bu aşırılık. Bu aşırı düşüncelerin İslamcı yada aşırı sağcı bir çevreden gelmesi farketmiyor.’’ dedi.

Özlem Çekiç’ten göçmenleri suçlayan Pind’e sert cevapSosyalist Halk Partili (SF) milletvekili Özlem Çekiç, Facebook’ta yazdığı yorumlarda göçmenlere yönelik ağır ifadeler kullanan Liberal Partili Sören Pind’in aşırı uç radikaller gibi konuştuğunu söyledi.ZAMAN KOPENHAG

1İsveç’te gerçekleştirilen seçimlerin akabinde Fa-cebook’ta yazdığı yorumlarda göçmenlere yönelik

ağır ifadeler kullanan ve İsveç kültürünün göçmenler yüzünden risk altında olduğunu savunan Liberal Parti’nin eski Entegrasyon Bakanı Sören Pind’e cevap Danimarka Parlamentosu’nun göçmen kökenli milletvekillerinden Özlem Çekiç’ten geldi. Pind’in uslübunu aşırı sağcı çev-relerin ve aşırı dinci Müslümanların üslubuna benzeten Çekiç, ‘‘Benim düşünceme göre bu aşırılık. Bu aşırı dü-şüncelerin İslamcı yada aşırı sağcı bir çevreden gelmesi

farketmiyor.’’ dedi.Sören Pind’e Facebook sayfası üzerinden cevap veren

Çekiç şunları yazdı: ‘‘Danimarka’da bir insanın sırf ülkede farklı etnik kökenden insanlar var diye Danimarkalı-ların geçmişte Kızıldereliler olduğu gibi tehlike altında olduğunu düşünüyor olmasına inanamıyorum. Bunu kelimelerle ifade etmek çok zor. Neticede kendisi, benim gibi Danimarka’da hastanede 3 çocuk doğurmuş birinin, Danimarkalıların kökünün kazınmasına yardım edeceğini sanıyor. Aslında bence daha dehşet verici olan bunun eski bir Liberal Parti (V) üyesinden geliyor olması.’’

Mahkemede tüfekli dede dehşetiDanimarka geçtiğimiz hafta Kopenhag Mahkemesi’nde gerçekleşen silahlı saldırı ile büyük bir şok yaşadı.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka geçtiğimiz hafta Kopenhag Mahkeme-si’nde gerçekleşen silahlı saldırı ile büyük bir şok

yaşadı. 1 kişinin hayatını kaybettiği ve 1 kişinin de ağır bir şekilde yaralandığı olay sonrasında mahkeme çevre-sinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Hayatını kaybeden kişinin avukat olduğu açıklandı. Bu arada olayın boşanmış bir ailenin velayet davasıyla ilgili olduğu ifade ediliyor.

Danimarka medyası saldırganın, torununun velayetini babasına vermek istemeyen bir dede olduğunu ve saldı-rının bir tüfekle gerçekleştirildiğini yazdı. Görgü tanıkları saldırganın sarışın olduğunu ve mahkeme içerisinde 6 el ateş ettiğini söylüyor. Polis ise saldırının mahkeme içerisinde gerçekleştiği için kameralar tarafından anbean kaydedildiğini açıkladı. Bu arada saldırganın elinde tüfekle, mahkeme binasına kadar nasıl girebildiği ile ilgili henüz

bir açıklama yapılmadı. Olayda bir güvenlik zaafiyetinden bahsediliyor. Saldırıda çocuğun babasının avukatı olduğu ifade edilen bir kişi hayatını kaybetti. Çocuğun babası ise ağır yaralandı. Kopenhag yakınlarındaki Rigshospitalet’e kaldırıldı. Saldırgan ise olaydan kısa bir süre sonra polis tarafından yakalandı.

Page 5: Zamandk277 eg

5 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Manu Sareen, Danimarka’nın radikal ideolojilere karşı birlikte ha-reket ettiğini belirterek, "Eylem planıyla hem radikalizmi önleyeceğiz hem de fanatizme ve radikalliğe karışanlara net bir mesaj vereceğiz." dedi. Sareen, belediyeler ile sosyal idare – PET arasında yakın bir işbirliği olacağını ifade ederek, radikal çevrelerden ayrılmak isteyenlere belediyelerin her türlü desteği yapacağını söyledi. Danimarka için en büyük tehlikenin aşırı gruplarla beraber savaşmak için gidenlerin tekrar ülkeye geri dönmesi olduğunun altını çizen Adalet Bakanı Karen Haekkerup, bu tehlikenin önünü kesmenin yolunun gidişlere müsaade etmemekten geçtiğini söyledi. Danimarka hükümeti radikalizme mücadele için 60 milyon kron bütçe ayıracak. Eylem planında ilk etapta radikal örgütlerin saflarında çatışmaya gideceklerin ülkeden çıkışlarının engellenmesi yer alıyor. Adalet Bakanı Haekkerup, Suriye gitme eğiliminde olanlarla görüşülüp, fikirlerinden vazgeçmelerini sağlayacaklarını, aksi takdirde pasaportlarına el konulacağını söyledi.

Gençleri radikalleşmeye karşı uyarmak üzere okullar ve gençlik kulüplerinde broşürler dağıtılacak, internet üzerinden kampanyalar yapılıp aileler için yardım hatları oluşturulacak. Yaklaşık 100 kişinin IŞİD’a katılmak üzere Danimarka’dan ayrıldığını ve yaklaşık 50 kişinin ise geri döndüğünü belirten Danimarka İstihbarat Teşkilatı PET, geri dönen kişilerin ülke için tehdit oluşturduğunu belirtti. Belçika’da da IŞİD örgütüne katılarak halifeliği yaymak isteyen kişilerin sayısı arttı ve bu hareket Birleşik Krallığa kadar yayıldı.

Radikalizme mücadele eylem planında öne çıkan maddeler-Yerel idarelerle stratejik işbirliği yapılacak.-Personel bu konuda eğitilecek ve bilgi sahibi olmaları sağlanacak.-Belediyelerin 18 yaşından büyüklerle ilgilenmesi ve eylem planı

yapmasının önü açılacak.-Radikalizme gidecek yollar önceden keşfedilip, engellenecek.-Aileler için yardım hattı oluşturulacak.-Radikal örgütlerden ayrılmak isteyenler için ‘çıkış merkezleri’

oluşturulup, yardım edilecek.-Radikal örgüt saflarında savaşmaya gideceklerin pasaportlarına

el konulacak.

Savaşmaya gideceklerin pasaportuna el konulacak

Eide, Rum ve Türk liderlerle bir araya geldiBirleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Özel Danışmanı Espen Barth Eide, her iki ülke liderlerinin de, Kıbrıs sorunu için daha sık görüşmeleri gerektiğini savundu.ENGİN TENEKECİ REMZİ SAMAR OSLO LEFKOŞA

1Norveç'in eski dışişleri ve savunma bakanı, şimdiki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sek-

reteri'nin Özel Danışmanı Espen Barth Eide, geçtiğimiz hafta KKTC'de Rum ve Türk liderlerle bir araya geldi. Kıbrıs sorununun çözümü için arabukuculuk özel göreviini üstlenen Norveçli diplomat, toplantı sonrası olumlu sinyaller verdi. Haber, Norveç medyasında, 'Espen, Kıbrıs'ta, barış toplantısıyla start verdi' şeklinde lansedildi.

Göreve getirildikten sonra, Türkiye-Kıbrıs sorununa ilişkin ilk barış arabuluculuğu toplan-tısını yöneten tecrübeli diplomat, müzakerelerin oldukça dostça bir atmosferde gerçekleştiğini kaydetti. Eide, liderlerin sorunla ilgili her ay en az her iki defa görüşme kararı aldıklarını açıkladı. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in de katıl-dığı toplantı yaklaşık 2,5 saat sürdü. Eide, ısrarla, toplantının sadece bir defalığına mahsus olmayıp, daha sıklıkla yapılması gerektiği mesajını verdi. Liderlerin bundan sonraki sürece dair ortak bir metin üzerinde anlaşmaya vardıklarını kaydetti.

Eide, basına liderlerin üzerinde uzlaştığı ortak açıklama metnini okudu ve gazetecilerin sorularını cevapladı. Liderlerin Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesi için mevcut durumu gözden geçirdiğini ifade eden Eide, müzakereciler ve

müzakere heyetlerinin, tüm konularda karşılıklı öneri sunmayı tamamladıkları konusunda fikir birliğine vardıklarını bildirdi.

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, toplantı sonrası Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin yeni Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’yi makamında kabul etti. Eroğlu, Eide ile fevkalade bir görüşme yaptıklarını ifade etti. Eide'ye düşüncelerini net bir şekilde aktardıklarını söyleyen Eroğlu, "Kendisi tabiki bu göreve yeni atanmış birisi olmasına rağmen bazı çalışmalar yaparak gelmiştir. Zaten New York'ta bu sabah Genel Sekreter ile görüştükten sonra KKTC'ye gelmişlerdir." şeklinde konuştu.

BM Genel Sekreteri'nin Özel Danışmanı Espen Barth Eide, liderlerin Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesi için mevcut durumu gözden geçirdiğini ifade etti.

FOTO

ĞRAF

: EN

GİN

TEN

EKEC

İ

BİRİNCİ SAYFADAN DEVAM

Page 6: Zamandk277 eg

Kamil Subaşı

Dostun hakikisi"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” diyor

Hz. Mevlana. Bugünlerde gerçek dost bulmak çok kolay olmuyor. Bazen dost bildiklerin en ufuk tökezlemede sırtını dönüveriyor sana, yada dünyevi bir takım çıkarlar giriveriyor araya… Hele bir de 10 aydan fazla bir zamandır yaşa-nan kutuplaşmalar… Var olan yada var olduğu zannedilen dostluklar da sekteye uğradı yada bitti. Hakiki manada dost olmak, dost olduktan sonra da onu devam ettirmek çok zor. Zaten bizim imtihanlarımızdan bir tanesi -belki de en önemlisi- bizlerin birbirimizle olan imtihanlarımız değil mi?.. Hz. Ali (r.a.), “Hakiki dost, sıkıntılı za-manlarda, senin gurur ve izzet-i nefsini kırmadan, sana yardım edendir.” diyor. Hakiki dostluk ile alakalı beğendiğim ve sizlerinde beğeneceğinizi ve istifade edeceğinizi umduğum bir hikayeyi paylaşmak istiyorum sizlere. Bir çoğunuzun zaten bildiği hususlar olabilir ama ‘Et tekraru ahsen velev kâne yüz seksen’ (Tekrar iyidir, yüzseksen kere de olsa) düsturunca tekrarın sizi sıkmadan fayda getireceğini umuyorum…

“Genç adamın biri, dermiş babasına her gün:Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi.Baba, itiraz eder;Olmaz öyle çok dost, hakikisiBelki bir, belki iki,Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...Devam eder durur konuşma...Aralarında başlar bir tartışma,Karar verirler bir sınava,Dostun hakikisini anlamaya...Bir akşam bir koyun keserler,Ve koyarlar çuvala.Baba der ki oğluna:‘Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna.’Çuvaldan kanlar damlamakta,Sanki öldürmüşler de bir adamı,Koymuşlar çuvala,Dıştan böyle sanılmakta.Delikanlı sırtlar çuvalı,Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,Almaz içeri arkadaşını,Böylece tek tek dolaşır delikanlı,Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır... Babasına dönerek; ‘Haklıymışsın baba.’ der.Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba ‘Hayır Evlat. ‘der, Benim bir dostum var

bildiğim.

Hadi, çuvalı alda bir kere de git ona.Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar…Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...Gider, baba dostuna.Kabul görür, sevinir.O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.Geçerler arka bahçeye.Bir çukur kazarlar birlikte,Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,Üzerine de serpiştirirler toprak.Belli olmasın diye dikerler sarımsak...Genç adam gelir babasına;‘Baba, işte dost buymuş’ diye konuşunca,Babası; ‘Daha erken, o belli olmaz daha.’Sen yarın git ona, çıkart bir kavga,Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte

o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.Sonra gel, olanları anlat bana... Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!Der ki tokadı yiyen DOST;‘Git de söyle babana,Biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki

tokada!’Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile; seni

sevmeli...Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile; sana

sarılmalı...Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile; sana

dayanmalı...Dost dediğin fanatik olmalı;Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral

vermeli.Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,Ve ağladığında, seninle ağlamalı...Ama hepsinden daha çok; İşi bitince seni bir

tarafa atmamalı...” (Hz. Mevlana)Umarım dertlerin seller gibi üzerimize geldiği,

nefret söylemlerinden oluşan hortumların önüne çıkan herşeyi savurduğu, IŞİD, El Kaide, Boko Haram gibi terör örgütlerinin İslamın yüz karası olduğu ve Müslümanların adını kirlettiği, karde-şin kardeşe düştüğü bir ortamda; Müslümanlar olarak sevilecek biri olmayı, sıkıntılı zamanlarda sarınılacak biri olmayı ve üst üste gelen sorunlar karşısında dayanılacak biri olmayı başarabiliriz.

Şahsen benim, bütün dünya beni üzdüğünde bana moral verecek; ağladığımda, benimle ağlayacak ve işi bittiğinde beni bir tarafa atmaya-cak ‘hakiki dostlarım’ var...

[email protected]: @kamilsubasi

6 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

NORV

EÇ H

ABER

TUR

U

Prenses Märtha'nın prenseslik ünvanı tartışılıyor

2012'den bu yana Londra'da yaşayan ve bu sene ülkesine geri dönen Prenses Märtha Louise tekrar gündemde. Bazı tarih profesörleri ve Kraliyet Ailesi uzmanları ısrarla, ölülerle kontağa geçtiği iddiasında bulunan biriyle bir programa katılan Prenses Louise'nin, prenseslik ünvanını kullanmaması gerektiğini savundu. Ancak prenses, konuyla ilgili medyaya herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı. Prenses Märtha Louise daha önce meleklerle diyaloğa geçtiği iddiasıyla Norveç ve dünya gündemini bir hayli meşgul etmişti. Prenses Louise, ücret karşılığında açtığı melek okulunda bu ye-teneğini meraklılara öğretmeyi de vaat ediyor. Norveç’te yapılan bir anket, halkın yüzde 15'inin Prenses Märtha Louise'in iddialarına inandığını ortaya koymuştu.

Sayıları artan mahkumlar ihraç ediliyor

Ülke hapishanelerinde yer probleminin yaşandığı, bundan dolayı bazı mahkumların bazı ülkelere gönde-rileceği kaydedildi. Adalet Bakanlığı yaptığı açıklamada, yaklaşık 300 mahkumun Hollanda’daki cezaevlerine göndereceğini belirtti.. Konuyla ilgili konuşan Adalet Bakanı Bakanı Anders Anundsen, acil olarak yeni ce-zaevlerine ihtiyaç duydukları için bu kararın alındığını ifade etti. Daha öncede ülke genelinde hüküm giyen kişilerinin yarıdan fazlasının yabancı kökenli olduğu, 2006 yılında toplam 553 olan hükümlülerin sayısının son 5 yıl içerisinde iki kat artıp, bin 178'e ulaştığı bildirildi.

IŞİD, Norveçli ailelere bıçaklı saldırı planlamış

Temmuz ayında IŞİD'ten terör tehtidi alan Norveç hakkında bazı kan dondurucu iddia ortaya çıktığı kay-dedildi. Devlet televizyonunda yer alan bir haberde, ülke polisinin '24 Temmuz terör tehtidi'ne ilişkin sır gibi sakladığı bazı bilgileri açıklandı. Haberde, ülkede terör eylemi planlayan teröristlerin, Norveçli ailelere bıçaklı saldırılarda bulunup, bu saldırıları videoya alıp, internet ortamında paylaşmayı planladıkları açıklandı. Haberi, bazı terör uzmanları doğrularken, güvenlik birimlerinden herhangi açıklama gelmedi.

Romene 9 yıl hapis cezası Başkent'te 37 yaşındaki bir Romenin 9 yıl hapse

mahkum edildiği kaydedildi. Romenin, 2012'de, Oslo'da, her ikisi de 1930 doğumlu Norveçli yaşlılara düzenlediği soygun esnasında şiddet uyguladığı ve yaşlı kadınlardan birinin hayatını kaybettiği açıklandı. Zanlının Paris'te yapılan DNA testi sonucunda yakalandığı bildirildi. Oslo Adliye Sarayı'nda yargılanan Romenin,9 yıl hapse mahkum edildiği belirtildi. Ayrıca zanlının, daha önce de hırsızlıktan dolayı hüküm giydiği ifade edildi. Daha önce de çocuğunu dilenciliğe zorlayan Romen baba, 1 yıl hapis cezasın çarptırılmıştı. Romen baba, güvenlik yetkilileri tarafından Larvik şehrinde suç üstü yakalanmıştı.

Page 7: Zamandk277 eg

7 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Başka ülkede kurban kesmek ve et dağıtmak kolay iş değildirKurban her yıl insana mutluluk veren

bir koşturmacanın, telaşın, yorulmanın ve sonrasında tatlı bir huzurun adıdır. İnsan kanı üzerinden savaş bezirganlığı yapanlara inat, kurbanın mübarek kanı üzerinden barış çağrısı yapmanın, kurban kesimini dünya geneline yayıp bayramı evrenselleştirmenin muhteşem gayretidir.

Avrupa’dan, Türkiye’den binlerce insa-nın ailesi, akraba ve dostları ile geçirmekten feragat edip, yüzbinlerce insanı sevindirmeye koşmasıdır. Yeni buluşmalar, tanışmalar ve dostluklar tesis etmenin en güzel vesilesidir.

Ama bu güzelliklerin hayata geçmesi için işin hakkının verilmesi gerekmektedir. Başka ülkelerde kurban kesmek ve bunu muhtaçlara dağıtmak kolay bir iş değildir. En kolay gibi görünen etin dağıtılması ise aslında işin en zor olan kısmıdır. Onbinlerce parça eti kimle dağıtacaksın ve kime dağı-tacaksın. İhtiyaç sahibi olan insanları nasıl tespit edeceksin ve onlara nasıl ulaşacaksın.

İşin zorluğunun anlaşılması açısından sizinle bir kurban anımı paylaşacağım.

Avrupa’da Kimse Yok Mu yardım der-neği ile irtibatlı çalışan Time to Help / Yardım Zamanı Derneği’nin (www.timetohelp.eu) (Danimarka’da www.timetohelp.dk) çok iyi bir çalışması var. Kendisine kurban bağışı ya-panlardan arzu edenleri yol ücretini kendisi

karşılamak, ağırlamayı ise dernek yapmak kaydıyla kurban kesimi yapılacak ülkelere götürüyor. Bu sayede bir çok kişi hem kendi kurbanını, hem emanet aldığı kurbanları bizzat kesme şansına, hem de farklı bir ülke, farklı insanlar ve orada yapılan hizmetleri görme imkanına sahip oluyor. Özellikle evlerinin dışıyla pek ilgilenmeyen hanımlar için çok ufuk açıcı, yaşama heyecanı veren bir gezi olduğunu söylemek isterim.

Geçtiğimiz yıllarda ben de yaklaşık 25 kişilik bir grubun üyelerinden biri olarak kurban organizesi çerçevesinde Afrika’nın Moritanya ülkesine gitmiştim. O günlerde Moritanya’da 4 Türk okulu vardı. Biz aslında sadece gözlemcilik ve kesimin isim listelerine uygun olarak yapılmasını temin etmek için gidiyorduk. Çünkü işin en zor olan organize kısmını Kimse Yok Mu yardım derneğinin gönüllü çalışanları olan okul görevlileri

önceden halletmişlerdi.Kimse Yok Mu 2013 yılında toplam 61

bin 426 hisse kurban kesimi gerçekleştirmiş. Kesim ülke başına binlerce rakamlara ulaştığı için organizenin önceden yapılması şart. Yoksa dışarıdan gelecek bir ekibin o kısa süre içinde bilmediği bir ülkede kurbanlık bulması, onları satın alması, kesim yerini ve kesim yapacak insanları ayarlaması, dağıtım organizesini yapması mümkün değil. Okul çalışanları çevrelerinde sevilip güvenildikleri, yerel velilere sahip oldukları için bizim için imkansız gibi olan organize işi, onlar için çok kolaydı.

O yüzden biz gittiğimizde her şey ha-zırdı. Kurbanların mezbahaların durumu ve dağıtım planına göre üç ilde kesilmesi kararlaştırılmıştı. Kesim ekibi ayarlanmış ve dağıtım için soğutucu özelliğe sahip kamyonlar kiralanmıştı.

Bayram namazını vatandaşlarla birlikte kıldıktan sonra kurban kesim mahalline gittik. Benim gözetmen olduğum yerde sadece büyükbaş hayvan kesimi yapılıyordu. Herşey plana uygun giderken birden ke-sim yapan ekip birbirine girdi. Ellerinde bıçak olan insanlar kavga etmeye başladılar. Allah’tan kimse kimseyi bıçaklamadı ama kesim durdu. Bağrış çağrış saatler sürdü. Biz ne yapacağımızı şaşırdık. Tartışmayı bitirip

kesim işini başlatmazsak kurbanları vaktinde yetiştirmek riske girecekti. Biz kara kara düşünürken devreye oradaki Türk okulunun velisi ve hükümetin de önemli isimlerinden biri olan zat girdi. Protestocu ekiple sert bir tonda konuştu. Birkaç tanesini kovdu, kalanları ikna edip tekrar işbaşı yaptırdı.

Sonrasında kesimler bitti, etler iri parça-lara ayrıldı, kamyonlara yüklendi. Bizler de kamyonlara dağılıp dağıtım yapılacak yerlere gittik. Dağıtım için de mahalle mahalle plan-lama yapılmış. Gittiğimiz yerlerde insanlar ellerinde kaplarıyla bekliyorlardı. Biz yere serilen büyük muşambanın üstüne ihtiyaç duyulan eti bırakıyorduk. Bekleyen insanlara dağıtımı ise gelen etleri daha küçük parçalara ayırıp o mahallin sorumluları yapıyorlardı. Kurban bayramı süresi içinde hem kesim hem dağıtım aksamadan halloldu. Yerel yetkili o yıl yaklaşık 20 bin aileye kurban eti dağıtıldığını söyledi. Sonrasında hoş soh-betler ve tatlı teşekkürlerle Moritanya’dan ayrıldık.

Özetle şunu söylemek istiyorum: Ülke-lerde böylesi yerel bir teşkilatı olmayanların kurban organizesinin altından kalkması çok zor. O yüzden sizden kurban isteyenlere kesimi ve dağıtımı nasıl yaptıkları mutlaka sorun, giden bağımsız gönüllü varsa anlatı-lanları teyid ettirin.

Mahmut Çebi

Bayram namazını vatandaşlarla birlikte kıldıktan sonra kurban kesim mahalline gittik. Benim gözetmen olduğum yerde sadece büyükbaş hayvan kesimi yapılıyordu. Herşey plana uygun giderken birden kesim yapan ekip birbirine girdi.

Page 8: Zamandk277 eg

MF

8 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

EMRE OĞUZ KOPENHAG

1IŞİD gerçekleştirdiği terör eylemleriyle İs-lam’ın küresel arenadaki imajını kirletmekle

kalmıyor aynı zamanda İslamofobik çevrelerin birleşmesine de neden oluyor. Yapılan araştırmalar; IŞİD’in ortaya çıkışından bu yana Avrupa’da aşırı sağ örgütlere üye olanların sayısında ciddi bir artış yaşandığını gösteriyor. Aşırı sağcılar buldukları her fırsatta IŞİD’i gündeme getirerek Müslümanlara karşı takındıkları sert tavrı meşrulaştırmaya çalı-şıyor.

Almanya’da Focus Dergisi ‘Teröre karşı Haçlı Birliği: İsviçreli Hristiyanlar IŞİD’e karşı savaşa gidi-yor’ başlıklı bir haber yayımladı. Radikal Müslüman gençlerin IŞİD’e destek olmak için Ortadoğu’ya git-tiğini ifade eden ve de-ğişik medya kuruluşları tarafından sayısız farklı versiyonu yayımlanan yüzlerce haberin ara-sında bu, beklenen ilgiyi görmedi. Ama resmin diğer yüzünü göster-mesi açısından oldukça önemliydi. Haberde “İsviçreli Hristiyanların” Suriye ve Irak’ta IŞİD tarafından zulmedilen dindaşlarına destek ol-mak için bölgeye gitmeye başladığı vurgulanıyordu. Şu ana kadar bu amaçla sadece İsviçre’den bölgeye gittiği tespit edilen 10 kişi var ancak güvenlik güçleri bu rakamın artmasından endişe ediyor. İsviçre’de yayımlanan “Sonntags Zeitung Gazetesi’ne göre İsviçre’de kimi “Hristiyanlar”, Suriye ve Irak’taki dindaşlarına destek olmak için bölgeye gitmeden önce İsviçre’de gizli kamplarda askerî eğitim alıyor. Gazete; savaşa gidemeyenlerin bölgede kurulan askerî birliklere destek olmak için para topladığını yazdı. Danimarka’da Sosyal Araştırmalar Merkezi (SFI) tarafından geçen hafta hazırlanan bir rapora göre ise; ülkedeki ‘radikal İslamcı’ örgütlerle birlikte ‘aşırı sağcı’ örgütlerin de üye sayısı hızla artıyor.

En büyük korku IŞİD’cilerin Avrupa’ya dönmesiAvrupalıların en büyük endişesi, Ortadoğu’da

IŞİD bünyesinde terör eylemlerine katılan kişilerin bir süre sonra yeniden yaşadıkları ülkelere geri dönmeleri. Merkezi ABD’de bulunan ve güvenlik araştırmaları yapan “Soufan Group” tarafından

hazırlanan bir rapora göre Irak ve Suriye’deki IŞİD saflarına katılanların sayısı 2 bin 500’den fazla. Savaşı kanlı-canlı tecrübe eden bu kişilerin kendi ül-kelerinde terör eylemleri gerçekleştirebilme ihtimali hiçbir Avrupalı hükümetin almak istemediği bir risk. İngiltere’de 1 Eylül’de yeni bir eylem planı açıklayan hükümet, güvenlik güçlerine IŞİD’e katılmasından şüphelenilen İngiliz vatandaşı gençlerin pasa-portlarına el koyma yetkisi verdi. Benzer adımlar Fransa ve Almanya gibi IŞİD’e katılımın yüksek olduğu diğer Avrupa ülkelerinin de gündeminde. Hollanda’da ‘cihatçı’ olarak tanımlanan bu kişilerin sosyal medyadaki faaliyetlerini takip etmek için özel bir polis birimi bile kuruldu. Hollanda hükümeti ayrıca “nefret söylemi ve radikalizmle mücadele” başlığı altında hazırladığı bir kanunla IŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerine katılan Hollandalıların vatandaşlığının geri alınacağını açıkladı.

Bugüne kadar herhangi bir terör eylemine bulaşmamış Müslümanlar ise; söz konusu eylem planlarının aşırı sağcı çevreler tarafından bir cadı avına dönüştürülmesinden endişeli. Özellikle va-tandaşlıktan çıkarılma konusu tartışmalara neden oluyor. Zira kimse hangi sebeplerin tam olarak vatandaşlıktan çıkarılma nedeni olarak kabul edile-ceğini tam olarak bilmiyor. Öte yandan IŞİD elbette hafife alınmaması gereken son derece ciddi bir tehdit. Ancak bu yetkililere bütün İslami kuruluşları yakından takip etme hakkı verir mi?

Bu anlamda İtalya İçişleri Bakanı Angelino Alfano’nun geçen hafta içerisinde parlamentoda yaptığı konuşmaya dikkatle bakmakta fayda var. “Hristiyanlığın beşiği olarak İtalya’nın IŞİD’in birinci hedefi.” olduğunu savunan Alfano, Müslümanlara ait 514 dernek, 396 ibadet yeri ve Milano, Roma, Colle Val d’Elsa ile Ravenna şehirlerinde bulunan 4 caminin de aralarında bulunduğu dinî kurumlara “büyük bir dikkatle” yaklaştıklarını söyledi. Bu İtal-ya’daki Müslüman nüfusun neredeyse tamamına tekabül ediyor.

Britanya Müslümanlar Birliği (BMU) bu endi-şeler yüzünden hazırlanan eylem planına destek vermeyeceğini açıkladı. Konuyla ilgili olarak El Jazeera’ya konuşan BMU Başkanı Ömer Hamdun, “Ülke güvenliği için atılacak adımları destekliyoruz ancak verilen bu yetkiler Müslümanları hedef almakla kalmayıp toplumda önyargı oluşmasına da yol açacak.” diyor.

IŞİD İslamofobi’yi körüklüyorAvrupa’da birçok ülke IŞİD ile mücadele kapsamında yeni eylem planları hazırlarken şimdiye kadar herhangi bir terör eylemine destek olmamış Müslümanlar, kendilerine yönelik bir cadı avı başlatılmasından endişeli.

Avrupa'da bugüne kadar herhangi bir terör eylemine bulaşmamış Müslümanlar, IŞİD ile ilgili hazırlanan eylem planlarının aşırı sağcı çevreler tarafından bir cadı avına dönüştürülmesinden endişeli.

Bugüne kadar herhangi bir terör eylemine bulaşmamış Müslümanlar; söz konusu eylem planlarının aşırı sağcı çevreler tarafından bir cadı avına dönüştürülmesinden endişeli.

HABER ANALİZ

Page 9: Zamandk277 eg

MF

Page 10: Zamandk277 eg

10 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

İsveç’in göçmenlere karşı hoşgörülü tavrının çok eski bir mazisi var. 2. Dünya Savaşı sonrasında Finlandiya, Estonya, Litvanya ve Letonya’daki Rus işgalinden kaçan binlerce kişi İsveç’e sığınmıştı. 70’li ve 80’li yıllarda Pinochet’in zulmünden kaçan Şilililer ve yaşadıkları topraklarda gördükleri baskılardan kaçan Süryaniler, 90’larda Bosna savaşından kaçan Boşnaklar, 2000’li yıllarda ise Orta Doğu ve Afrika’nın çeşitli ülkele-rindeki iç savaşlardan kaçan on binlerce kişi için İsveç’in kapıları hep açıktı. Bu yüzden Avrupa’da birçok ülke Esed’in zulmünden kaçan Suriyelilerin kendi sınırlarından içeri

girmesini engellemek için alınması gereken önlemleri tartışırken İsveç, tam tersi bir politika takip ediyordu.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Ko-miserliği’nin (UNHCR) verilerine göre İsveç 2009 yılından bu yana dünyada kişi başına en fazla mülteciyi kabul eden ülke durumunda. Sadece bu yıl içerisinde ülkeye 80 bin-den fazla mültecinin gelmesi bekleniyor. Üstelik ülkeye gelen mülte-cilerin hayat şartları dünya standartlarının oldukça üze-rinde. Haliyle İsveç mülteciler için ‘Rüya Ülke’ haline gelmiş durumda. Ancak bu rüyanın ülke ekono-misine ciddi bir maliyeti de olmuyor değil. Hükümet en son geçtiğimiz Ağustos ayında Göçmen İdaresi’nin 91 milyar kron (13,2 milyar dolar) olan 4 yıllık bütçesini mülteci akını yüzünden yaklaşık 48 Milyar kron (6,9 milyar dolar) daha arttırmak zorunda kaldı.

70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda İsveç’e gelen göçmenler hızla gelişen ülke ekonomisi sayesinde kolayca iş buluyor ve vergi ödeye-rek devlet bütçesine katkıda bulunuyordu. Ancak 2000’li yıllarda bu durum önemli oranda değişti. Volvo, Scania ve Saab gibi uzun yıllar istihdamın lokomotifi ni çekmiş olan birçok marka, ağır rekabet koşulları nedeniyle fabrikalarının ciddi bölümünü işgücü maliyetlerinin daha ucuz olduğu

ülkelere taşıdı. Dolayısıyla göçmenlerin iş bulup ekonomik hayata dahil olması zorlaştı. Çoğu aylarca bazısı ise yıllarca hiç bir iş yap-

madan devletin sağladığı sosyal imkanlarla geçinir hale geldi.

Haliyle 25 ile 64 yaşları arasındaki İsveçlilerin

istihdam oranı yüzde 84 iken bu oran göçmen kökenliler arasında yüzde 57’ye kadar geriledi. Bu da ister istemez toplumda kendile-

rine karşı olumsuz bir algının oluşmasına

neden oldu. 1988 yılında kurulan göçmen karşıtı

İsveç Demokratları Partisi (SverigeDemokraterna, SD) yıllarca

bu algıyı pekiştirmek için çalıştı. Genç poli-tikacı Jimmie Akesson’un 2005 yılında parti başkanlığına getirilmesi ile önemli bir ivme kazandılar. 2006 yılındaki genel seçimlerde yüzde 4’lük seçim barajını geçemeseler de aldıkları yüzde 2,9’luk oy oranı, göçmenler için tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyordu. Nitekim 2010 yılındaki seçim-lerde oy oranını yüzde 5,7’ye kadar çıkarıp 20 temsilcilerini İsveç Parlamentosu’na (Rik-sdag) sokmayı başardılar. Bununla birlikte ne hükümetteki ne de muhalefetteki hiç bir parti kendileriyle işbirliği yapmaya yanaş-mıyordu. Bir anlamda parlamento içerisinde ‘dışlanmışlardı’. Ancak Akesson bu durumu kendi çıkarına kullanmasını bildi. Söz konusu dışlanmışlığı kamuoyuna bir çeşit mağduriyet olarak sundu ve parti tabanının genişlemesini sağladı. Bu arada göçmen kökenli bir kişi olan Taymur Abdülvahap el-Abdali’nin 2010 yılında Stockholm’un merkezinde gerçekleştirdiği terör saldırısı ve 2013 yılında Husby semtinde yaşayan yaşlı bir göçmenin polis tarafından öldürülmesi sonrasında başlayan göçmen isyanları adeta Akesson’un ekmeğine yağ sürdü. Günlerce süren ayaklanmalar boyunca birçok kamu binasına zarar veren ve sayısız aracı ateşe veren öfkeli göçmenler, bir anlamda kendi-lerine yönelik oluşan olumsuz imajı pekişti-riyordu. Öte yandan başta IŞİD olmak üzere ‘İslamcı’ olarak tanımlanan terör örgütlerinin son dönemde gerçekleştirdiği kanlı eylemler İsveç’te de büyük bir endişe ile takip edili-yordu. Akesson ve ekibi ise söz konusu terör eylemlerini, ülkedeki Müslüman kökenli göçmenlere yönelik olumsuz algıyı yaymak için bir araç olarak kullandı. yüzde 5,7 olan oy oranlarını geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen seçimlerle birlikte iki kattan fazla arttırarak yüzde 12,9’a, milletvekili sayılarını ise 20’den 49’a çıkarmalarına bakılacak olursa bu ko-nuda oldukça başarılı oldukları ortada.

Not DefteriEMRE OĞUZ

Hoşgörü ülkesi İsveç’te aşırı sağ nasıl yükseldiGöçmenlere yönelik hoşgörülü yaklaşımı ile bilinen İsveç’te geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen seçimlerin en dikkat çekici sonuçlarından biri; göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi’nin oy oranını 2 kattan fazla arttırarak Parlamento’daki en büyük üçüncü parti haline gelmesi oldu. Herkes bu artışın nedenini anlamaya çalışıyor.

70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda

İsveç’e gelen göçmenler hızla gelişen ülke ekonomisi sayesinde

kolayca iş buluyor ve vergi ödeyerek devlet bütçesine katkıda bulunuyordu. Ancak 2000’li yıllarda bu durum önemli

oranda değişti. Volvo, Scania ve Saab gibi uzun yıllar istihdamın lokomotifi ni çekmiş olan birçok marka, ağır rekabet koşulları

nedeniyle fabrikalarının ciddi bölümünü işgücü maliyetlerinin

daha ucuz olduğu ülkelere taşıdı.

Genç politikacı Jimmie Akesson’un 2005 yılında parti

başkanlığına getirilmesi ile önemli bir ivme kazandılar. 2006 yılındaki genel seçimlerde yüzde 4’lük seçim

barajını geçemeseler de aldıkları yüzde 2,9’luk oy oranı, göçmenler

için tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyordu.

Page 11: Zamandk277 eg

11 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYAHalk Partisi ve Merkez Partisi koalisyon ortaklığına ‘hayır’ dediMENAF ALICI STOCKHOLM

1Seçimi kazandıktan sonra hükümet kurma çalışmalarına başlayan Sosyal

Demokrat Parti (S) Lideri Stefan Löfven, Halk Partisi (FP) Lideri Jan Björklund’e ve Merkez Partisi Genel Başkanı Annie Lööf’e koalisyon ortaklığı teklifi ile gitti. İki parti lideri de Sosyal Demokrat Parti Lideri’nin teklifini geri çevirdi.

Bir önceki seçime göre 1,7 puan oy kay-bederek yüzde 5,4 oranında oy alan Halk Partisi, bu dönem muhalefette kalacaklarını duyurdu.

Koalisyon ortaklığı teklifi ile gittiği Halk Partisi’den (FP) ‘hayır’ cevabı alan Sosyal Demokrat Parti (S) Lideri StefanLöfven, Merkez Partisi’nden (C) de olumsuz cevap aldı.

Hükümet kurma çalışmalarına başlayan Stefan Löfven, seçim akşamı Merkez Par-tisi’ne ‘birlikte hükümeti kurma’ teklifinde bulunmuştu. İsveç Radyosu’na konuşan Merkez Partisi Genel Başkanı Annie Lööf, Sosyal Demokrat Parti ile bir ortaklığın söz konusu olmayacağını söyledi.

Lööf, “Seçime giderken seçmenimize küçük işletmelerin vergilerinde indirime gideceğimizin, gençlere kalıcı iş sağlayacağı-mızın sözünü verdik. Sosyal Demokratlar’ın bütçe programıyla bunları gerçekleştirmemiz mümkün gözükmüyor. Bu sebeple aktif muhalefeti seçiyoruz.” şeklinde konuştu.

Yeşiller Partisi (MP) ve eski komünist Sol Parti (V) ile blok halinde seçime giren Stefan Löfven (57) liderliğindeki SosyalDemokrat-lar’ın hükümet kurmak için yeterli çoğun-luğu bulunmuyor. Sosyal Demokratlar’ın hükümet kurabilmesi için blok dışından bir ya da iki küçük parti ile daha anlaşması gerekiyor.

Seçimden sonra İsveç’te tam bir siyasi kaos yaşanıyorMENAF ALICI STOKHOLM

1İsveç bir seçimi daha geride bıraktı. Türkiye ile kıyaslandığında olabildiğine

sakin ve bir o kadar demokratik bir seçim süreci geçirdi.

Geleneksel olarak seçim arifesinde İs-veç’in iki büyük partisi, Sosyal Demokratlar ve Moderatların liderleri devlet televizyo-nunda düelloya çıkar. Sunucular ve stüdyoda bulunan izleyiciler ülkenin temel sorunları ve dış ilişkiler konularında her iki lidere so-rular yöneltir. İki başbakan adayının “seçim derbisi” olarak nitelendirilen bu tartışma programında verdikleri cevaplar, meselelere yaklaşımları, hedefleri ve performansları seçmen üzerinde büyük bir etki oluşturur. Son kertede, özellikle kararsız seçmenin kime oy vereceği neredeyse bu program sonrası kesinlik kazanır.

Bu gelenek son seçimde de bozulmadı. Seçim sürecinde bütün siyasi parti liderleri bazen toplu, bazen de teke tek TV program-larında karşı karşıya geldi. Hepsinde olduğu gibi son düelloda da liderler medenice tartıştılar ve program bitiminde tokalaşarak bir birlerine başarılar dilediler. Türkiye’de ütopik görülen bu medeni hal, seçim günü de devam etti. Seçim sonuçlarını İsveç Devlet Televizyonu SVT üzerinden takip ettim. Program sunucularının sıradan bir program sunuyor tavırları, doğrusu bir seviyenin göstergesi idi.

Sonuçlar belirginleşmeye başlayınca liderler teker teker kamuoyuna açıklamada bulundular. Dikkat ettim; iktidar, muhalefet, küçük, büyük parti olduğuna bakılmaksızın her liderin konuşması eşit sürede canlı ya-yınlandı. Beni asıl şaşırtan; Başbakan Fredrik Reinfeldt’in, partisinin yenilgisinin bütün so-rumluluğunu üzerine alarak hemen o akşam başbakanlıktan ve parti başkanlığından istifa ettiğini duyurduğu konuşmasının dahi tam verilmemesi, süresi dolunca canlı yayının kesilmesi oldu. İzleyici ne “şok, şok”, ne “son

dakika” ne de “az sonra” gibi spotlara maruz bırakılmadı.

Reinfeldt’den sonra parti başına geçebile-cekler arasında ismi zikredilen Maliye Bakanı Anders Borg da başarısızlığa ortak olduğunu açıklayarak, ertesi gün istifa etti. Parti başına geçmek için ‘fırsat, bu fırsattır’ demedi. 2006 seçimlerinde aynı şeyi dönemin başbakanı Göran Persson yapmıştı. O da seçim sonrası derhal parti liderliğinden istifa etmişti. İsveç siyasetinde, yakın tarihte bu konuda onlarca

örnek verilebilir.Oturduğu koltuğu ömürlük gören bizim

politikacılarımızın bu seviyeye gelmesi mümkün mü bilmiyorum ama, doğrusu burada gördüklerime gıpta ettim. Üstlenilen misyonu layıkıyla yerine getirmeye çalışmak ve vakti geldiğinde devretmeyi bilmek bir erdemdir. Bu konu üzerinde epey bir şey yazmak mümkün, ancak paylaşmadan geçemediğim bu girizgahı yaparak, ben asıl, seçim sonrası yaşanan kaosa değinmek istiyorum.

SEÇİM GERİDE KALDI; ŞİMDİ NE OLACAK?Seçimlerde, Sosyal Demokrat Parti,

ipi göğüsleyerek ülkenin en büyük partisi olarak sandıktan çıktı ama aldığı sonuç onu desteksiz iktidara taşımaya yetmedi.

Meclis Başkanı Per Westerberg’dan hükümeti kurma yetkisi alan Sosyal De-mokrat Parti lideri Stefan Löfven, destek arayışlarına çıktı. Sosyal Demokrat Parti’nin

kendi bütçesini parlamentodan geçirebilecek bir hükümet çoğunluğu oluşturması ya da dışarıdan destek sözü alması gerekiyor.

Yeni hükümeti kurma çalışmalarında yüzde 13 oy oranı ile ülkenin üçüncü en büyük partisi konumuna yükselen aşırı sağ İsveç Demokratları (SD) ile görüşmelere girmeyeceğini önceden ilan eden Löfven, eski komünist parti Sol Parti’ye de kapılarını kapatmıştı. Geçtiğimiz hafta Halk Partisi ve Merkez Parti liderleri ile bir araya geldi ve bu hafta içerisinde diğer partiler ile görüşmele-rine devam edecek. Şu ana kadar ona destek sözü veren çıkmadı.

Sosyal Demokratlar, iktidar ortaklığına kesin gözü ile bakılan Yeşiller Partisi ile dahi tam olarak anlaşmaya varmış değil.

İki parti arasında da çok sıkı pazarlıklar yapılıyor. Özellikle Stockholm dışında ya-pılması planlanan yaklaşık 40 milyar kronluk çevre yolu projesi ve Bromma Havaalanı pazarlığın merkezinde duruyor.

Yeşiller, çevre yolu projesine karşı çıkıyor, buraya harcanacak paranın toplu taşımaya yatırılmasını istiyor.

Sosyal Demokratlar, artık şehir içeri-sinde kalan Bromma Havaalanı’nı daha da büyütmek; Yeşiller ise tamamıyla kapatarak, burada konut yaptırmak istiyor. Seçim kam-panyalarında bunun sözünü veren Yeşiller bu iki kilit noktada, en azından çözüme yakın bir şeyler elde edebilmeli ki tekrar seçmenin karşısına çıkabilsin.

Diğer sağ partiler ile daha çok vergiler konusunda anlaşmazlık yaşanıyor. Sağ eği-limli partiler gelir vergisi ve ticari vergilerin düşürülmesi ve kamu harcamalarında kesin-tiye gidilmesini isterken, Sosyal Demokratlar bu vergileri artırarak İsveç’i özlenen eski sosyal refaha kavuşturmak istiyor.

Henüz isteklerinden vazgeçen yok. Ancak süre de işliyor. Löfven’nin, teamüller gereği bir hafta içinde Meclis Başkanı’na hükümet kurma çalışmaları hakkında bilgi vermesi gerekiyor. Ya çekiliyorum, ya da

hükümeti kuruyorum diyecek. Büyük ihtimal önümüzdeki hafta Sosyal

Demokratların liderliğinde bir hükümet kurulacak ve akabinde güven yoklamasına gidilecek. Partiler bu yoklamada engel ol-mayacak. Çekimser oy kullanacaklar. Ancak mevzu hükümet kurmaktan ziyade bütçeyi meclisten geçirmektir. Sorun bir kaç ay sonra bütçe meselesinde ortaya çıkıyor. Çünkü diğer partilerden, alternatif bir bütçeye karşı daha fazla milletvekili toplanırsa hükümet düşer. Partiler çekimser oy kullanırlarsa bütçe geçer ve hükümet devam eder.

Desteksiz kurulacak bir hükümet de gensoru ile düşer. Meclis Başkanı bu du-rumda yeni bir lidere hükümet kurma görevi verir. Anayasaya göre bu görevlendirme işini dört kez yapabilir. Ancak ortadaki sonuçlara bakılırsa Sosyal Demokratların dışında hükümet kuracak başka parti ya da partiler gözükmüyor. Halihazırda hükümette bulu-nan ve Moderatların başını çektiği merkez sağ partilerin toplam oy oranı yüzde 39 ki sol bloktan daha da zayıf durumdalar.

Dolayısıyla böyle bir durumda erken seçim kaçınılmaz olur. Anayasaya göre erken seçime gidilmesi için seçimin üzerinden en az üç ay geçmesi gerekiyor. Ancak Yüksek Seçim Kurulu seçimi düzgün bir şekilde yönetebilmesi için artı zaman isteyebilir. Yani hükümet kurulamazsa en erken şubatta seçime gidilebilecek.

OLASI BİR ERKEN SEÇİM İLE SONUÇLAR DEĞİŞİR Mİ?Bu soruya kesin bir cevap vermek şim-

diden mümkün değil. Ancak değişik senar-yolar da yok değil. SD’nin çok güçleneceğini söyleyenler var. Bu politik çözümsüzlüğü ortadan kaldırmak için seçmenin büyük partilere yöneleceğini düşünen bir çok siyasi analist de yok değil.

Yani bütün toplar havada, kimse ne olacağını kestiremiyor. Net bir resim için “zaman, birazcık zaman...”

HABER YORUM

Sonuçlar belirginleşmeye başlayınca liderler teker teker kamuoyuna

açıklamada bulundular. Dikkat ettim; iktidar, muhalefet, küçük, büyük parti

olduğuna bakılmaksızın her liderin konuşması eşit sürede canlı yayınlandı.

Page 12: Zamandk277 eg

12 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

YORUM

Ders çalışma alışkanlığı nasıl kazandırılır?MEHMET TOY AİLE UZMANI

1Verimli çalışma alışkanlığı, erken yaş-larda kazanılan ve bireyin tüm yaşa-

mındaki başarısını etkileyen bir süreçtir. Ders çalışmak çocuğun işi olsa da, an-ne-babalar çocuklarına nasıl ve ne ölçüde ders çalışacakları konusunda yardımcı olmalıdırlar. Çocuğun ders çalışma alışkanlığını kazanmasında ailenin desteği ve yönlendirmesi çok önemlidir. Etkili öğrenmede “çok çalışmak” yerine “planlı çalış-mak” önemlidir. Çocuğun ders ça-lışması ve ödev yapması konusunda baskı yerine teşvik esas olmalıdır. Bunun için çocuğa; “Derslerini yap” yerine, “Bu gün sen ne yapacaksın, nasıl yapacaksın, sana nasıl yar-dımcı olabilirim?” sorusunu sormak gerekir. Önemli olan çocuğun ders çalışırken keyif alabilmesi, sizin desteğiniz ve teşvikinizle yapabileceğinin en iyisini ortaya koyabilme-sidir. Çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük yardım, okul faaliyetlerinde onu destekleyen ve onunla ilgilenen bir veli olmanızdır.

Hedef, hayatı programlamak demektir: Hedefin belli olması çalışma isteğini artırır. Hedefi olmayanlar veya gayesini unutan-lar çalışmaktan zevk almazlar. Çocuğun meslek seçiminde hedefinin tayin edilmesi onun, bir yandan ders çalışma azmini artırırken diğer yandan da dikkatini derse vermesini sağlar. Dikkatin derse verilmesi, o alanda düşünmeyi ve gayret etmeyi ortaya koyar. Siz beyninize ne yapmak istediğinizi söylediğiniz takdirde; beyniniz gece gündüz çalışacak ve isteklerinizi yerine getirme konusunda gayret edecektir. Önemli olan, beyninize ne iş yapacağını bir komut olarak önceden bildirmenizdir.

Planlı hareket etmeyi alışkanlık haline getirin: Plan, çocuğun geleceğini bu günden hazırlamaktır. Planlama alışkanlığını kaza-namayan çocuklar, görev ve sorumluluk-larını erteleme, yarım bırakma, vazgeçme

gibi davranışlar sergile-yebilirler. Oysa planlama, çocuğun özdenetim becerisini kazanmasında temel koşullardan biridir Planlı çalışma; zamanı iyi kullanmayı sağlayıp zaman israfını önlerken, disiplinli ve düzenli olmayı sağlar ve başarıyı artırır. Çocuğunuzun oda-sına yıllık bir takvim asın ve bu takvim üzerinde çocuğunuza; okul ve tatil

günlerini, imtihan günlerini, randevularını yazmasını söyleyin. Takvimde belirtilen planın aksatılmadan ve değiştirilmeden uygulanmasını ondan isteyin. Planlamada her türlü kararı çocuğunuzun vermesi ve sizin de ona yardımcı olmanız, planın uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Planda çocuğun, “Yarın ne yapacağı, ne zaman yapacağı, ne kadar zamanda yapacağı, ne kadar ders çalışacağı” belirtilmeli ve bu planın mümkün mertebe, değiştirilmeden uygulanması çocuktan istenmelidir. Çocu-ğunuz; “Bugün ders çalışmasam da olur.” dediğinde; “Hayır! Derslerine çalışmalısın, hiçbir şey seni ders çalışmadan alıkoyma-malıdır; zira sen bir öğrencisin, işin budur.” deyip, planın uygulanması gerektiğine işaret etmeniz gerekir.

Öğrenmede merak duygusunu kullanın: İlmin hocası meraktır. Merak, öğrenme arzusu uyandıran ve tüm canlıları hareket ettiren bir itme gücüdür. Bu güçten iyi ya-

rarlanmak gerekir. Çocuğunuzun dikkatini derse çekmek için; ona, düşünmeye sevk eden ilginç konulardan bahsedin. Ders konularının ilginç olduğunu ve mutlaka öğrenilmesi gerektiğini söyleyin. Arkası yarınlar anlatın. Dersini bitirdiğinde sana daha neler neler alacağım diyerek,onun merak duygusunu işletebilirsiniz.

Zaman nimetinden istifade edin: İki kıymetli nimet vardır: Sıhhat ve boş za-man. Zamanı boş şeylerle geçirmek israftır. Çocuğunuza zamanın kıymetini bilmeyi ve zamanı iyi değerlendirmesi gerektiğini öğ-retmeniz gerekmektedir. Çocuğunuza, gün içerisinde farklı saatlerde ders çalışmanın faydalarından bahsederek ona şöyle diyebi-lirsiniz: Sabaha doğru çalışılan dersler; daha çok hafızaya alınır, fakat kısa sürer. Öğleden sonra çalışılan dersler; zor öğrenilir, ancak daha uzun süre hafızada kalır. Akşamdan sonra çalışılan dersler; zihin yorgun olduğu için verimsizdir, denilmeli ve özet olarak: Gün içerisinde ilk çalışmayı sabah, tekrarı öğleden sonra yapmalısın, akşamları ise daha basit derslerle meşgul olmalısın, de-nilmelidir. Bir ufuk olması açısından; Emile Zola her gün elli sayfa kitap yazmış. İbn-i Sina kitabın başında uyuyup rüyasında okumadığı sayfaları okurmuş, şeklinde başarılı insanların hayatlarından bahsetmek çocukta çalışma isteğini artıracaktır.

Çalışmaya teşvik için daha neler yapma-lısınız? Ders çalışma ortamı iyi ayarlanmalı ve bu ortamda her gün düzenli “ders çalışma saati” uygulaması yapmalısınız. Çocuğun Yaptığı her güzel davranışı fark etmeli, nasıl başardığını sormalı ve onu takdir etmelisiniz. Okuldan geldiğinde, onu kapıda karşılamalı ve yaklaşık bir dakika, rahatlaması için bağrınıza basmalı, “gü-nünün nasıl geçti” sorusunu sormalısınız.

Derslerini zamanında yapması karşılığında mükâfat olarak, birlikte yapmaktan hoşlan-dığı ortak bir faaliyeti gerçekleştirmelisiniz. (satranç, top oynamak, film izlemek gibi). Ders çalışma konusunda baskı yerine, teşviğe başvurmalı ve “senin için ne ya-pabilirim” deyip fikrini almalısınız. Sürekli kızmak yerine, daha düzenli olması için günlük yapılacaklar listesini, gün öncesin-den hazırlatmalı, neler yapması gerektiğini öğretmelisiniz. Çalışma ve dinlenme sürelerini içeren ve onun da onayladığı bir program hazırlayarak, zamanlara uymasına dikkat etmelisiniz. Dersini yapmakta zor-lanan çocuğunuzu saatlerce masa başında tutmamalı, kısa aralıklarla, mola vererek rahatlamasını sağlamalı ve çocuğunuzun, dersini yapıp yapmadığını kontrol etme-lisiniz. Yine ödevinin tümünü bir anda yapmakta zorlanıyorsa, zaman içerisinde parçalara bölerek yapmasını sağlamalısınız. Çalışmış olmak, ödev yapmış görünmek için değil, öğrenmek için çalışmanın önemi kavratılmalı, asla onun yerine ödev yap-mamalısınız. Dersinin tamamını sizinle çalışmasına alıştırmamalı, sadece ihtiyaç duyduğu yerlerde yardımcı olmalısınız. Tek başına ders çalışmaktan sıkılan çocuğunuza arkadaşlarıyla gurup çalışması yapmasını önermelisiniz. Çocuk anlamadığı dersi sev-mez ve o derse çalışmak istemez. Çocuğa dersin öğrenilmesi için sürekli tekrarlar yapılması gerektiğini söylemeli ve başarılı olacağından ümitli olduğunuzu söyleme-lisiniz. Evdeki huzursuzluk çocuğun ders çalışma isteğini kırabilir. O nedenle bir taraftan anne-baba olarak kendi aranızdaki münasebetlerinize dikkat ederken, diğer taraftan çocuğunuzun vücut sağlığına, diş temizliğine, uyku düzenine ve beslenme alışkanlığına özen göstermelisiniz.

B R E İ V İ K ' D E N B A B A S I N A M E K T U P :

Irkçı olursan, cezaevi teklifini kabul ederim

Breivik, sosyal demokrat olan babasına gönderdiği mektupta, ırkçı bir ideolojiyi benimsediği takdirde, kendisinin ziyaret talebini kabul edeceğini belirtti.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Cani Breivik'in mektup hezeyanlarına bir yenisi daha eklendi. 77 kişiyi katleden cani Breivik, kendisini ziyaret etmek isteyen babası Jens Da-

vid Breivik'i reddetti. Breivik'in, baba Jens Breivik'e gönderdiği mektupta, kendsini ziyaret etmek isteyen babasına bazı şartlar koştuğu belirtildi.

Breivik, babasının bir sosyal demokrat olduğunu, eğer kendisinin ırkçı bir ideolojiyi benimsemesi durumunda ziyaret isteğini kabul edeceğini açıkladı. Ayrıca Breivik, babasının kendi ismini verdiği 'Norveç Irkçı Hareketi' içerisinde olması gerektiğini de ifade etti.

Öte yandan Baba Jens Breivik, geçtiğimiz günlerde kendi hayatı ve 77 kişinin katili oğlu Breivik ile yaşadıklarını anlattığı, 'Hata bende (mi)? Bir Babanın Hikayesi' isimli kitabının tanıtımını da yaptı. Kitapta, Breivik'in babasına gönderdiği bir mektupta, ''Sen korkak ve zayıf birisin.'' şeklinde hakaretlerde bulunduğuna da yer verildi.

Ayrıca 77 kişinin katili Breivik'in, dünyanın çeşitli yerlerindeki fikir ortaklarına göndermek amacıyla yazdığı 150 mektuba da Ila Cezaevi yetkilileri tarafından el konulmuştu. Diğer taraftan ırkçı Breivik'in, günde 8 ila 10 saatini mektup yazmak için ayırdığı aktarılırken, kaldığı cezaevinden, dünyanın farklı yerlerindeki ırkçılarla bir ağ oluşturma gayreti içerisinde olduğu ifade edildi. Cezaevi yetkilileri, Breivik'e birçok mektubun gön-derildiğine de işaret etmişti. Norveç Adalet Bakanlığı, öldürülen kişilerin yakınlarından gelen yoğun şikayeti üzerine 2012 yazında çıkarttığı yeni bir kanunla, Breikvik'in mektuplaşmasını yasaklamıştı.

Irkçı Breivik, babasının kendisini cezaevinde ziayeret etme teklifini bazı şartlara bağladı. FOTOĞRAF: NTB SCANPIX

Page 13: Zamandk277 eg

13 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANİSKANDİNAVYA

Liderler kongrelerde sınav verdi Koalisyon partileri Sosyal Demokrat ve Radikal Parti ile aşırı sağ Danimarka Halk Partisi hafta sonunu parti kongreleriyle geçirdi. İşsizlik parası reformunun damgasını vurduğu kongrelerde, liderler güven tazeleyerek ayrıldı. HASAN CÜCÜK

1Sosyal Demokrat Parti, Radikal Parti ve Dani-

marka Halk Partisi (DF) hafta sonunu parti kongreleriyle geçirdi. Başbakan Helle Thorning- Schmidt konuşmasında ağırlıklı olarak işsizlik parasına değinirken, Radikal Parti’de Magrethe Vestager’in AB komiseri olmasından sonra göreve devralan Morten Östergaard ilk kez başkan olarak partililere seslendi. DF’te ise, partinin önde gelen isimleri artık koalisyon hükümetinin bir parçası olmanın zamanının geldiği yö-nünde görüş bildirdi.

Adı Avrupa Birliği’nin görev alacak üst düzey yöneticiler arasında geçen Başbakan Helle Thorning- Schmidt’in görevinde kalması parti tabanında geleceği yönelik belirsizliği ortadan kaldırdı. Partililer, ‘Helle Thorning sonrası ne olur’ sorusunu sorma-dan kongreye geldiler. Kongrenin bir nu-maralı maddesi işsizlik parası reformu oldu. Binlerce kişi iş bulamadığı için sendikadan para alma hakkını kaybedecek. Hükümeti dışardan destekleyen Sosyalist Halk Parti ve Birlik Listesi, sendikadan para alma hakkının uzatılması konusunda hükümete baskı yaparken, Helle Thorning- Schmidt topu, kurulan ‘İşssizlik Parası Komisyonu’na atmıştı. Genel seçimler en geç Eylül 2015’te yapılacak olmasına karşılık, komisyon iş-sizlik parasıyla ilgili önerisini Ocak 2016’da açıklayacak. Helle Thorning’in komisyon havalesi çözümden çok çözümsüzlük olarak kabul ediliyordu. Kongrede Helle

Thorning, komisyonun raporunu öne alıp 2015 sonbaharında açıklayacağını belirtip, seçimin bir numaralı gündem maddesinin işsizlik parası olacağını söyleyip rakiplerinin ‘kaçıyor’ ithamına meydan okudu. İşsiz sayısının azda olsa düşmesi, ekonomide büyüme hedefinin düşürülmesine rağmen anamuhalefet Liberal Parti’nin ‘sıfır büyüme’ hedefinin hükümet tarafından aşılması Helle Thorning- Schmidt’in kongreden terlemeden çıkmasını sağladı. Helle Thor-ning- Schmidt’in, DF’i ‘en büyük mücadele edeceğimiz ve asla biraraya gelmeyeceğimiz parti’ olarak ilan etmesi de kongrenin öne çıkan ilginç detayıydı.

Magrethe Vestager sonrası parti başkanı olarak ilk kez kürsüye çıkan Morten Ös-tergaard, ‘reformlar devam edecek’ mesajı verdi. 4 yıllık işsizlik parası süresinin ‘çok fazla’ olduğu görüşünü belirten Östergaard, hükümet olarak daha fazla iş imkanı sağ-layacaklarını ve iş bulma sıkıntısı olanlara yardım elini uzatacaklarını söyledi. Dani-marka’da fakirlik sınırında yaşayan 8 bin çocuğun olduğunu ifade eden Östergaard, parti olarak bu soruna çözüm getirme sözü verdi. İlk kez partililerin karşısına ‘lider’ ola-rak çıkan Östergaard, sorunsuz bir kongre geçirdi. Vestager’den boşalan koltuğun tek adayı olan ve sorunsuz görevi devralan Östegaard’a parti içi muhalefet bulunmuyor. Bu durum Östergaard’un tüm enerjisini ülke sorunları için sarfetmesini sağlıyor. Östergaard’un aşması gereken konu ise; işsizlik parası konusunda hükümeti dışardan destekleyen partiler ve Sosyal Demokrat

Parti ile yaşadığı ‘uyuşmazlık’ var. Radikal Parti lideri, sendikadan 4 yıl para almanın çok olduğunu kongrede net bir şekilde ifade etti. Şimdi sorun hükümet eden partilerin bu konuda ortayolu bulmasında. Östergaard, bu sorunu partisinin görüşüne yakın çözerse liderliğini pekiştirerek yoluna devam edecek.

Danimarka Halk Partisi (DF) Başkanı Kristian Thulesen Dahl, konuşmasında Başbakan Helle Thorning- Schmidt’i hedef aldı. Partisinin ilerlemesinde en en büyük etkenin ‘seçmenin Sosyal Demokratlar’dan bıkması’ olduğunun altını çizen Kristian Thulsen, işsizlik parası reformunda par-tisinin iktidardan görüşme beklediğini söyledi. Pia Kjaersgaard sonrası partisinin

oylarını sürekli arttıran Kristian Thulsen, parti tabanında güven sorunu yaşamıyor. İşsizlik parası konusunda ‘karşı cephede’ yer alan Sosyalist Halk Parti ile görüşerek ‘blok siyaset’ anlayışını ortadan kaldıran Thuelsen’i bekleyen handikap parti taba-nının ‘artık iktidar zamanı geldi’ seslerine muhatap olmasıdır. Liberal Parti’nin DF ile koalisyon kurmayacağını açıklaması hükümet olma konusunda hayal kurmayı engelliyor. Sürekli oyunu arttıran DF’in ‘sorumluluk’ alma konumuna gelmemesi parti tabanında ümitsizliğe yol açacaktır. Herşeye rağmen siyasi partiler içinde en rahat olanı DF. Hem oylarını arttırıyor hem de sorumluluk almıyor.

..

Anadolu sofralarının 1300 yıllık lezzeti artık Danimarka‘da

YENi

Cafe ve resturantlara toptan satışımız vardır.

Danimarka Dışişleri Bakanı’ndan İsrail’i yaptırım tehdidi EMRE OĞUZ KOPENHAG

1Filistin ile İsrail arasında Mısır’da ger-çekleştirilen barış görüşmeleri önce-

sinde bir açıklama yapan Danimarka Dışiş-leri Bakanı Martin Lidegaard, barış anlaşmasını kabul etmemesi ha-linde İsrail’e karşı yaptırımlarının söz konusu olabileceğini söyledi.

Danimarka’da yayınlanan Jyy-land-Posten Gazetesi’ne konuşan Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard, ‘‘Eğer bu sefer de barış görüşmele-rinden bir sonuç çıkmazsa ve İsrail tarafından yeni bir yaklaşım tarzı görmezsek o halde ticari ilişkilerimizde yapılacak deği-şiklikler dahil İsrail’e karşı atılabilecek bütün adımları tartışmamız gerek.’’ dedi.

Lidegaard, barış görüşmelerinin neticesiz kalması halinde sadece Danimarka’nın değil Avrupa Birliği’nin de İsrail’e karşı daha sert bir tutum sergilemesi gerektiğini belirtti. Danimarka’nın yanı sıra AB’nin de İsrail ile ticaret anlaşmalarını yeniden gözden

geçirebileceğini belirten Lidegaard, ‘‘Umarım o noktaya gelmeyiz ancak bence mevcut AB politikası o yöne doğru ilerlediğimizi gösteriyor.’’ dedi.

Martin Lidegaard, daha önce kişisel Facebook sayfasında yazdığı bir yazıda da İsrail yönetimini şu cümlelerle eleştirmişti: ‘‘Şahsen ben de kendimi İsrail’in dostu olarak

görüyorum ancak İsrail yönetimi birçok masum erkek, kadın ve çocuğun ölümüyle sonuçlanan eylemleriyle dostlarının kendi-lerini savunmasını kolaylaştırmıyor.’’

Basbakan Helle Thorning Schmidt DF Baskani Kristian Thulesen Dahl Radikal Parti Baskani Morten Ostergaard

HABER ANALİZ

Page 14: Zamandk277 eg

14 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMBÇG’yi deşifre edince casuslukla suçlanmıştı

28 Şubat sürecinde illegal Batı Çalışma Grubu’nu deşifre edince casusluk ve vatana ihanetle suçlanmıştı. ‘Ahlaklı kız’ diye fişlendi, yağlı kazıkla tehdit edildi. Linçle karşılaştı. ‘Neo 28 Şubat’ sürecinde casusların peşine düşen polisler, Meral Akşener’in başına gelenlerle karşı karşıya. İDRİS GÜRSOY

1Doğru Yol Partisi’nden bir milletve-kili arkadaş bana dedi ki; çoluğunu

çocuğunu ve kocanı yurtdışına çıkar, sen de öldün!” Bu sözler 28 Şubat döneminin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e aitti. Cunta karşısında dik duruşunun bedelini ‘casusluk ve vatana ihanetle’ suçlanarak ödemişti. Batı Çalışma Grubu’nu deşifre etmesi insafsız saldırıların başlangıcı oldu. ‘Ahlaklı kız’ diye fişlendi. Ölümle, kazığa oturtulmakla tehdit edildi.

17 Aralık büyük yolsuzluk operasyonunu yapan, Tevhid Selam örgütü soruşturmasını yürüten, İzmir’de askerî casusluk şebekesini yargıya teslim eden polis, hâkim ve savcıların başına neredeyse Meral Akşener’in başına gelenler geliyor. Havuz medyasının, ‘paralel operasyon’ adını verdiği ‘Neo 28 Şubat’ sürecinde, büyük yolsuzlukların ve İran ajan-larının üzerine gidenler, insafsız saldırıların hedefi oluyor. Görevini yapan masum insan-lara, hiçbir delil ortaya konmadan, uydurma raporlarla ‘casusluktan vatana ihanete’ kadar çeşitli cürümler atfediliyor. Bu kişiler ayrıca havuz medyasınca itibarsızlaştırılıyor.

17 yıl sonra‘ Neo 28 Şubat’ sürecinde bu sefer Recep Tayyip Erdoğan’ın talebi ile MGK’de iç tehdit değerlendirmesi yapılıyor. Batı Çalışma Grubu’nun yerini Başbakan-lık’ta kurulan Kozmik Çalışma Grubu alıyor. MİT’in bütün tarikatları fişlediği, Emniyet’in hukuk dışı raporlar hazırladığı ortaya çıkı-yor. Havuz medyasının bitmeyen iftira ve yalanları ile birlikte okuduğunuzda sadece aktörlerin değiştiği yeni bir olağanüstü süreç yaşanıyor. “İrtica PKK’dan daha tehlikelidir” diyen 28 Şubat’ın kudretli generallerinden Güven Erkaya’nın yerini, “Kırmızı kitaba ‘paralel yapı’ girecek” diyen Recep Tayyip Erdoğan almış görünüyor.

Peki, TBMM Başkanvekili Meral Akşener, 28 Şubat’ta neden casuslukla suçlanmıştı? Akşener, 2012’de kurulan Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na başından geçenleri bütün ayrıntıları ile anlatmıştı. O gün dikkat-lerden kaçan ve bugünkü sürece ışık tutacak bazı ayrıntılar şöyle:

İllegal yapı ve fişleme8 Kasım 1996’da Refahyol Hükümeti’nin

içişleri bakanı olan Meral Akşener’in görev süresi 30 Haziran 1997’ye kadar sürdü. Akşener, emniyet istihbaratının kendisine getirdiği bir belgeyi başbakana iletince ‘casusluk’ suçlaması ile karşı karşıya kaldı:

“Batı Çalışma Grubu gayr-i yasal. Nisan ayında, Emniyet İstihbarat Dairesi bir dosya getirdi. O dosyanın içinde de bir belge vardı, bu belge herkesin fişlendiği bir talimatname, bütün siyasi partilerin il başkanları, ilçe yöne-ticileri yani ilçeden başlayarak ile kadar bütün sivil toplum örgütlerinin başkanları, yöneti-cileri, valiler, kaymakamlar… Düşünebiliyor musun? Sonra bunun yanlış olduğunu söyle-yince, İller İdaresi Kanunu’na dayandırdılar. İller İdaresi Kanunu’nun yürütücüsü illerde validir, dolayısıyla orası da değil, gayr-i yasal bir oluşumdu. Belgeyi Başbakan’a iletilmek üzere Adalet Bakanı Şevket Kazan’a verdim. 22 Mayıs’ta MGK kuruluş yıl dönümünde baş başa kalınca Deniz Kuvvetleri Komu-tanı Güven Erkaya, Batı Çalışma Grubu çalışmalarını açtı ve sözü o belgeye şöyle getirdi: ‘İçişleri Bakanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı, dolayısıyla ben ve de Bakan, De-

niz Kuvvetleri Komutanlığı’nın bilgisayarını boşaltıp casusluk faaliyeti yaptığımıza dair bir suçlamayla karşılaştık. Şimdi, belge verildi, belgeyle ilgili bir prosedür işleyecek, onun dışında herhangi bir şey bilmiyorum.’ Birden böyle bir şeyle karşılaştık. Bu suçlamanın çok ağır bir suçlama olduğunu, bunu kabul etmediğimi, dolayısıyla bu konuda mülkiye müfettişlerini görevlendirip çok derin bir soruşturma yaptıracağımı söyledim.”

Bakan Akşener’in geri adım atmaması ve konuyu araştıracağını söylemesi krize sebep oluyor. Belgenin Erkaya’ya nasıl ulaştığını ve süreci onun ağzından dinleyelim:

“Rahmetli Hoca (Necmettin Erbakan) bu belgeyi almış, Cumhurbaşkanı’na götürmüş, Cumhurbaşkanı da çağırmış Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya belgeyi vermiş. Şimdi bu belgeyle ilgili ‘Siz ne ya-pıyorsunuz kardeşim’i beklerken, birden ben casus oldum, yani hiç beklemediğimiz bir konuşma biçimiyle karşılaştım. Ben, ‘soruşturma açacağımı, bunun çok ağır olduğunu, böyle bir şeyi asla kabul etmeye-ceğimi’ söyleyince bunun üzerine biraz böyle bir gevşeme oldu, konuyu hızla kapattılar. Hakikaten görevlendirme yaptım. Karadayı, telefonla Emniyet İstihbarat Müdürü Bülent Orakoğlu’nu açığa almamı istedi. Ben, açığa almayacağımı söyledim. Çünkü yanlış bir iş yapmadığını belirttim. Şayet soruşturmanın sonucunda suçlu çıkarsa bu başka bir şey, ama ben bu soruşturmayı yapacağımı, çok derinleştireceğimi ve bu metnin de illegal olduğunu, illegal yapılanma olduğunu vur-guladım. Bunun üzerine kapandı telefon. Tansu Çiller’le görüştükten sonra Bülent Orakoğlu’nu Amerika’ya görevli olarak

gönderdik.”Batı Çalışma Grubu’nun faaliyetleri

sonucu Refahyol Hükümeti düşürülüyor. 18 Haziran’da Başbakan Necmettin Erbakan istifasını Çankaya’ya sunuyor. Batı Çalışma Grubu, Akşener’in peşini bırakmıyor. Eski İçişleri Bakanı ‘casusluk faaliyeti yaptığı’ iddiaları ile gazetelerin manşetlerinden saldırıya uğruyor. Bir hafta linç ediliyor. O günler oldukça sancılı geçiyor:

“Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın bilgi-sayarını boşaltıp casusluk faaliyeti yaptığım manşetlerde... Orada onbaşı Kadir Sarmusak ortaya çıkmış. Çünkü o belgedeki sayı ve yazıları silmemişler, oradan Sarmusak’a ulaşılmış. Bütün gazetelerin manşeti ve bir iki televizyon, aşağı yukarı Temmuz’un 10’una kadar, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na göre vatana ihanetten, casusluk suçlamasından yargılanacağımı yayımladı.”

Akşener, insanın çevresindekilerin ger-çek yüzlerini böyle zamanlarda fark edebil-diğini ifade ediyor. Mesela DYP milletvekili bir arkadaşı onu, “Çoluğunu çocuğunu ve kocanı yurtdışına çıkar, sen de öldün!” diye uyarıyor. Refahyol’dan sonra bu şekilde üze-rine gelinmesini ise; “Demek ki gerçekten bu belge ciddi.” sözleri ile açıklıyor.

Batı Çalışma Gru-bu’nun faaliyet-leri ve ‘ahlaklı kız’ diye fişlenmesine de bir parantez açmak lazım: “Batı Çalışma Grubu bir kere yani hiçbir yasaya ne askerî yasaya ne Anayasa’ya ne normal cari, meri hukuka dayanmayan, kendi kafalarına göre kurdukları, insanları fişleyen bir çalışma grubu, askeriyenin içinde. Ama bunların görevlendirildikleri ortaya çıktı. Şimdi sivil idareden de sivil bürokrasiden de insanların

olduğunu görüyorsunuz. Şimdi burada bu fişlenmenin anlamı nedir? Yani insanları niçin fişlersiniz? Zapturapt altına almak için, hakkında bilgi toplarsınız! Hatta mesela çok ilginç Çevik Bir’in imzasıyla benim hakkımda bir araştırma yaptırılıyor, fişleme... O, oradan oraya gidiyor, bir karakol polisine geliyor. Karakol polisi bir rapor yazıyor. Düşünebili-yor musunuz, eski İçişleri Bakanı adına yapı-lıyor bu iş ve sonuçta, kayınpederimi babam zannetmiş ve hiç unutmuyorum, kim bilir neler sorulmuşsa, yani raporu gördüm ben. Raporda şöyle diyor, işte yani ‘Ahlaki olarak sorunu yoktur, iyi bir ailenin kızıdır.’ Bu iyi aile de kayınpederim oluyor. Kayınpederi demiyor, babası İzmit’te tanınan bir esnaftır. Ondan sonra işte şöyle, şöyle yani burada tekrarlamaktan hicap duyduğum şeyler ama sorulan sorunun karşılığı olduğu için kötü. Yani her bir anlamda soru sorulmuş, nedir, ne değildir, ne bulunacak diye, böyle bir garip şeydi.”

Akşener, o dönemde ‘yağlı kazık’ ile de tehdit edilmişti. Genelkurmay İstihba-rat Başkanı Çetin Saner, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan’la kendisine bir mesaj göndermişti. Akşener, bu tehdide de boyun eğmedi: “Tekrarlamayı sevmediğim, istemediğim bir şey. O zaman ben içişleri bakanıydım. Yani onu bir ölüm tehdidi olarak algılamadım ama tabii, hep merak etmişimdir; niye kurşun değil, niye asmak değil de niye öyle bir duygu ve düşünce? Bu da ayrı bir psikolojik sistemi gösteriyor, yani bir kadına...”

28 Şubat, Batı Çalışma Grubu eli ile yürütülen psikolojik bir savaştı. Bazı gruplar sokağı hareketlendirdi. Bugünkü havuz med-

Meral Akşener bugün Meclis Başkanvekili

Page 15: Zamandk277 eg

yası gibi bazı medya grupları da kullanıldı: “Aczimendiler mevzuuna gelince: O dönem çok enteresandı. Şimdi, şöyle bir şey: Burada acayip bir şey var, görüyorsunuz, fakat bütün basın yayın hurra, bütün televizyon kanalları hurra şeklinde…”

Akşener, Genelkurmay’daki irtica brifi nglerine vali, emniyet müdürleri ve kay-makamları göndermedi. “İzinsiz gidenlerin hepsini görevden alırım.” tehdidinde bu-lundu. Bakanlık dönemi ile ilgili dedikodular çıkararak yıpratmak istediler:

“Herkesin çemkirdiği, çemkirenlerin önünde olduğu bir sistemi varsayın ve orada mesela brifi ngler başladı, 28 Şubat kararlarından sonra. Bütün hâkimler, sav-cılar, gazeteciler, işadamları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, sıra sıra gitti insanlar. Mesela, İçişleri Bakanlığı’nda valiler, emniyet müdürleri, kaymakamlar alınamadı. Şimdi savcılıkta Genelkurmay yollamış bütün bel-geleri, niye çağrılmadığı var. Ben görmedim, hepsini beraber açığa alırım diye. ‘Yapar valla!’ olmuş. Şunu söylemeye çalışıyorum; arkanızda mesela bir sivil güç, demokratik bir tavır olur, Meclis’te olur, siyasi partiler gö-rüşlerini bir kenara bırakarak olur, o zaman şey yapabilirsiniz. Herkesin size çemkirdiği, herkesin eleştirdiği, inanılmaz karikatürlerin çizildiği, bir sürü abuk sabuk işin olduğu... Mesela ben bir tane belge İçişleri Bakanlığı’n-

dan fotokopi çektirip evime götürmedim... Yani karşınızdakine güven verebilmek için böyle dosyaları okurdum, imzalanacakları imzalardım...”

Meral Akşener’e göre 28 Şubat’ın kısa, orta ve uzun vadeli hedefl eri vardı. Kısa ve orta vadeli hedefl er gerçekleştirildi. Peki ya uzun vadeli hedef neydi? “28 Şubat süreci-nin birinci, kısa dönemli hedefi Refahyol’u yıkmaktı. İkinci orta vadeli hedefi , raporlar çıkmıştı, işte 2015 yılında şu kadar insan imam hatip lisesi mezunu olacak vesaire diye projeksiyonlar vardı. Bu öngörülen seçmen tipinin iradesini kırmak, orta vadeli hedefi ydi. Uzun vadeli hedefte de bu kitlenin öngörüldüğü biçimde sevk ve idare edilme-sinin, manipüle edilmesinin sağlanmasıydı. Siyasi cenahın orada çok ciddi bir iradesizliği oldu. 28 Şubat toplantısında öngörülen 18 madde bir süre imzalanmadı. Daha sonra hükümette şöyle bir duygu oluştu; yani im-zalayalım, gerilimi düşürelim, ondan sonra da uygulamayalım.”

Vatana ihanetle suçlanan Akşener, süre-cin sonunda siyasete MHP’den devam etti. İstanbul milletvekili seçildi. Meclis Başkan Vekilliği görevini yürütüyor. Cumhurbaşkanı adayları arasında da ismi geçmişti. Ona vatana ihanet ve casusluk suçlamasını yapan 28 Şubatçılar ise yargı önüne çıkarıldı. Batı Çalışma Grubu mahkûm oldu.

15 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

Akşener, BÇG’yi ortaya çıkardığı için linç edilmişti.

KAMİL ERGİN SAO PAULO

1Dünyanın üçüncü büyük uçak üre-ticisi olan Brezilya fi rması Embraer,

geçen günlerde Türkiye’ye ilk uçak satışını gerçekleştirdi. Özel jet ve küçük yolcu uçağı üretiminde dünya lideri olan fi rma, Borajet’in sipariş ettiği 4 uçak ile Türkiye pazarına girdi. Stratejik öneme sahip bu gelişme, Brezilya ile ortak uçak üretmeye talip Türkiye’nin, söylentiler dışında şu ana kadar somut bir adım atmadığı ger-çeğini ortaya koydu.

Türkiye ile gerçekleştirdikleri ilk uçak anlaşmasını Aksiyon’a değerlendiren Embraer CEO’su Paulo Cesar Silva, yapılan satıştan memnun olduklarını ve bu anlaşmanın başka Türk fi rmalarının da ilgisini çekmesini umduklarını söyledi. Borajet’in Türkiye’deki ilk ticari müşterileri olduğunu hatırlatan Silva, daha önce Phe-nom ve Legacy adlı iki özel jet modelinin de Türk iş dünyasını temsil eden kişilere satıldığını belirtti.

Silva’ya, 2010’da dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın fi rmayı ziyaret edip -basına yansıdığı şekliyle- iki ül-kenin birlikte uçak yapma konusunda mutabakata vardığı iddiasını hatırlattık. Silva, Erdoğan’ın gezisinin fi rmayı tanıma amaçlı rutin bir ziyaret olduğunu ve şu an devlet temsilcileriyle yürütülen herhangi bir ortaklık sürecinin bulunmadığını ifade etti.

Öte yandan, Haziran 2012’de Erdo-ğan’ın katıldığı Rio+20 toplantısı vesilesiyle konuyu görüşmek için Rio’da bir araya gelen hükümet ve şirket temsilcilerinin mutabakata varamadığı öğrenildi. İki ülke ticaretinin ilerlemesinde Brezilya tarafının uçak satışını öne çıkardığı ancak Türkiye tarafının Brezilya’da Türk firmalarının toplu konut yapması karşılığında uçak almayı önerdiği ifade edildi. İlerleyen sü-reçte Brezilya tarafına sunulan bu teklifi n komik karşılandığı ve ortak uçak yapımı projesinin de aynı sebeple askıya alındığı ifade ediliyor.

Embraer’in ürettiği maksimum 130 koltuk kapasiteli ticari uçakların özellikle Anadolu şehirlerinde bulunan küçük

pistlere sahip havaalanları için ekonomik bir çözüm olduğu biliniyor. Ancak iç hat pazarında en büyük payı elinde tutan Türk Hava Yolları’nın (THY) Airbus ve Boeing uçaklarından oluşan fi losuna ek maliyet getirecek yeni bir araç katmak istemediği ifade ediliyor. Ayrıca stratejik bir mesele olarak ele alınan uçak alımında, Avrupa ve Amerika ile var olan ticaretin etkilenmemesi için alternatif bir ülkeye sıcak bakılmadığı iddia ediliyor. Yapılan karşılıklı ziyaretler ve görüşmeler neti-cesinde Türkiye’yi uçak üretme hedefi ne kısa yoldan ulaştırabilecek bu projenin yanlış hesap ve bürokrat engeline takıldığı anlaşılıyor.

Ürettiği özel jetlerle iş dünyasının ve düşük maliyetli hava taşımacılığı yapan fi r-maların tercihi olan Embraer’in 45 ülkede binden fazla ticari uçağı bulunuyor. Şu ana kadar 65 havayolu şirketine satış yaptığı bilinen Embraer, ayrıca ürettiği uçaklara askerî sistemler de entegre ederek sa-vunma alanında faaliyet gösteriyor. Dünya üzerinde sivil, ticari ve askerî havacılık tür-lerinin üçünde birden faaliyet gösteren tek fi rma olan Embraer, bu yönüyle Brezilya için stratejik öneme sahip. Türkiye’nin Arap ülkeleri ve Orta Asya pazarına yakın-lığı, ortak üretim konusunda Türkiye’nin pazarlığını güçlendirebilir.

Türk Uzay ve Havacılık Kurumu (TAI), 2002’de Embraer ile askerî ve sivil havacılık alanlarında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan niyet mektubunu imzalamıştı. Bunun yanı sıra, 45 yıllık geçmişe sahip Embraer’in bundan 20 yıl önce TAI’ye Türkiye’de ortak üretim teklif ettiği bilgisi, Brezilya ile ortak uçak üretme projesinin daha eski bir arka plana sahip olduğuna işaret ediyor. Ayrıca şirket temsilcilerinin 2009’da dönemin Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva ile birlikte yatırım imkânlarını araştırmak üzere Türkiye’ye gelmesi, Embraer’in Türkiye’ye Avrupa, Asya ve Arap ülkelerine açılmak için üre-tim üssü olarak bakmasına kapı aralıyor.

1969’da Brezilya hükümeti tarafından kurulan ve 1994’te özelleştirilen Embra-er’in, Brezilya’nın yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa, Avustralya, Çin ve Singapur’da tesisleri bulunuyor.

UÇAĞA KARŞI ‘TOKİ’ TEKLİF EDİLİNCE PROJE SUYA DÜŞTÜ Brezilya fi rması Embraer, Borajet’in sipariş ettiği 4 uçakla Türkiye pazarına girdi. İki ülkenin ortak uçak üretme konusunda görüştüğü ancak projenin Türkiye’nin teklifi nin komik karşılanması yüzünden gerçekleşmediği öğrenildi.

Page 16: Zamandk277 eg

16 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

MESUT ÇEVİKALP

1Batı İttifakı’ vurmaya hazırlandığı te-rör örgütü Irak Şam İslam Devleti’nin

(IŞİD) gerçek boyutunu hesaplıyor. Ope-rasyon öncesi sahaya inen Batılı istihbarat servisleri Selefî örgütün 3-4 milyar dolara hükmettiğini tespit etti. Irak ve Suriye’de petrol kuyularını, bankaları ve büyük şir-ketleri ele geçirip işleten IŞİD’in 3 yıl zar-fında dünyanın en zengin terör örgütüne dönüştüğü görüldü’ Örgütün sahada elde ettiği her şeyi (tarihî eserler, insanlar dâhil) paraya dönüştürdüğü, hayatını kaybeden eylemcilerinin cesetlerini bile ailelerine para

karşılığı teslim ettiği gün yüzüne taşındı. Örgütün sadece Suriye’deki 8 bin yıllık El Nabuk arkeoloji sahasındaki yağmadan 36 milyon dolar, Musul Merkez Bankası soygunundan da 400 milyon dolar elde ettiği belirlendi!

Dünyaya kafa kesme görüntüleri, terlikli savaşçılarıyla mal olan radikal örgütün perde arkasında Irak-Suriye hattında ele geçirilen toprakları yönetip kaynakları işle-tebilen bir stratejik akıl yatıyor. Eylemcilere Irak’ın en büyük petrol rafi nerisi Baiji’yi işgal ettiren, Musul Barajı ile sınır kapılarını ele geçirme görevi veren de işte bu stratejik akıl. Zira zapt edilen petrol kuyuları, rafi neriler,

barajlar, sınır kapıları hem güç hem de maddi gelir kazandırıyor IŞİD’e.

Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi kör-fez ülkelerinden örgüte para akışı sürse de varlığın asıl kaynağı gasp, insan kaçakçılığı ve hırsızlık. IŞİD’in sadece Musul sakinle-rinden vergi ve haraç adı altında topladığı meblağ 8 milyon doları buluyor. Banka so-yan, büyük şirketleri haraca bağlayan örgüt

ganimetin bir bölümünü rütbeye, mevkiye göre savaşçılara dağıtıyor. Fotoğrafın ge-neline bakıldığında yeri geldiğinde rafi neri işleten, yeri geldiğinde çimento fabrikası çalıştırıp halktan çöp vergisi toplayan terör örgütünün ‘devletleştiği’ görülüyor!

Batı İttifakı pek nazara vermese de askerî müdahalenin ana sebeplerinden biri IŞİD’in ulaştığı ekonomik güç. Irak ve Su-

IŞİD küresel dengeleri bozunca...Muhtemel harekât öncesi IŞİD’in röntgenini çeken Batılı istihbarat servisleri 3-4 milyar dolara hükmeden örgütün küresel ekonomik dengeleri sarstığını tespit etti. Ortadoğu uzmanı Hasan Kanbolat, Batı’nın IŞİD’e küresel petrol dengesini bozup ekonomiyi sarstığı için müdahale kararı aldığını söylüyor.

HAREKÂTIN 5 ANA EKONOMİK NEDENİ Irak ve Suriye’de petrol üretimini, pazarlamasını, fi yat kontrolünü ele alması Irak ve Suriye’de yer altı kaynaklarını, akarsu, baraj ve santralleri zapt etmesi Ana petrol ihracatçılarından Suudi Arabistan’ı işgal etme hazırlığı

Irak ve Suriye sınır kapıları üzerinden bölge ticaretini etkilemesi Kaçakçılık, haraç, fi dye ve insan ticaretiyle bölge ticaretini istikrarsızlaştırması

KOALİSYONUN 5 ANA PARAMETRESİ IŞİD karşıtı harekât olabildiğince çok ülkenin katılımıyla düzenlenecek Harekâtın Kurban Bayramı’ndan sonra (7 Ekim) başlaması kuvvetle muhtemel Hava bombardımanı öncesi IŞİD’in lojistik tedarik hatları kesilecek Kara ordusu hükmündeki yerel unsurlara eğitim, silah, istihbarat verilecek Yerel halkın örgüte kayışını önlemek için insani yardımlar artırılacak

TÜRKİYE’NİN 5 ANA ÇEKİNCESİ Koalisyona katılan diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye IŞİD ile sınır 46’sı Türk 49 diplomatik personeli örgütün elinde esir Sünni IŞİD’i vurarak Ortadoğu’daki Sünni bağlarını zayıfl atmak istemiyor Koalisyona girerse uyuyan hücrelerin Türkiye’de eylem yapacağını öngörüyor Koalisyonun PKK’ yı ve Iraklı Kürtleri güçlendirme, meşrulaştırma ihtimali

Page 17: Zamandk277 eg

17 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

riye petrollerini küresel silaha çeviren örgüt petrol ithal eden devletlerin, ihracatçıların ve uluslararası petrol firmalarının dengesini bozdu. Küresel ekonomiyi sarstı. Bununla yetinmeyip örgütün petrol zengini Suudi Arabistan’a ilerleme kararı Ortadoğu petrol-lerinden beslenen Batı dünyasını harekete geçirdi. IŞİD’in küresel silaha çevirdiği petrol-su kartını, dünyaya yansımasını, müttefikler koalisyonu ile muhtemel mü-dahaleyi Ortadoğu uzmanı Hasan Kanbolat ile konuştuk.

- IŞİD karşıtı koalisyon ne durumda?ABD açısından milat, IŞİD’in 20 Ağus-

tos’ta Amerikalı gazeteci James Foley’i başını keserek katletmesiydi. Washington o gün, örgüte askerî müdahale için düğmeye bastı. Tasarladığı müdahale planını Gal-ler’deki NATO Zirvesi’nde müttefikleriyle paylaştı. Plan Cidde ve Paris toplantılarıyla pişirildi. Askerî harekât özünde, hava bombardımanlarıyla IŞİD’in kabiliyetinin azaltılmasına, kontrolü altındaki toprakların küçültülmesine, ekonomik kaynaklarının elinden alınmasına dayanıyor. ABD lider-liğindeki IŞİD karşıtı koalisyona katılan ülke sayısı 40’a yaklaştı. ABD, IŞİD’e karşı

mücadele planının eylüldeki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda tartışılmasını istediği için harekâtın Kurban Bayramı’ndan sonra başlaması öngörülüyor.

- IŞİD harekâtının ekonomik nedenleri pek na-zara getirilmiyor! Batı’yı koalisyon kurmaya iten ‘duygusal’ sebepler neler?Radikal örgütün Irak-Suriye hattında

sınırları belirli bir ‘devlet’ kurması, Batı müttefiki Kürtleri, İsraillileri tehdit etmesi, küresel sistemin çıkarlarını etkileyecek kadar büyümesi başlı başına müdahale sebebiydi. Ancak bardağı taşıran IŞİD’in küresel ekonomik düzeni etkilemeye baş-laması oldu. Örgüt son dönemde Suriye ve Irak’ta petrol üretimi, pazarlanması ve fiyat kontrolünü eline aldı. Böylece uluslararası petrol firmalarının bölge dengelerini altüst ederek çıkarlarını tehdit etti. Petrol fiyatları IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği 10 Haziran’dan bu yana arz ve talebe bağlı olarak sert düşüş yaşadı. Zira örgüt bugünlerde Türkiye ve Ürdün’den gelen kaçakçılara 1 varil petrolü 25 dolara, 1 tanker petrolü 10-12 bin dolara satıyor. Bundan dolayı Brent petrolün (yük-sek kaliteli petrol) varil fiyatı 109,8 dolardan 99,81 dolara geriledi. Böylece Haziran 2013’ten bu yana petrolün varil fiyatı ilk kez 100 doların altına indi. IŞİD’in petrol üzerindeki üretim ve pazarlama hâkimiyeti öncesi Brent petrolün varil fiyatı 117 dolar civarındaydı.

- IŞİD petrolü küresel silaha mı dönüştürdü?Örgüt Irak ve Suriye’deki petrol re-

zervlerini, yer altı-yer üstü kaynaklarını, akarsuları, baraj ve elektrik santrallerini stratejik silaha dönüştürdü. Bir taraftan maddi varlığını, servetini artırırken diğer taraftan bölge ülkelerini istikrarsızlaştırıyor, küresel mali dengeleri sarsıyor. IŞİD’in görünen yüzü kafa kesen cellatlardan oluşsa da ardında işleyen ciddi bir kurmay zekâ var!

- ABD’nin ilk hava atışını Musul Barajı’nı korumak için yapması manidardı!IŞİD’in Irak’ın yer altı-yer üstü ekono-

mik kaynaklarını ele geçirmesi bölgenin tüm dengelerini sarsıyor. O dönemde IŞİD, Musul ve Felluce barajlarını ele ge-çirmişti. ABD havadan IŞİD mevzilerini vurarak Musul Barajı’nın Erbil yönetiminin denetimine geçmesini sağladı. Ardından Amerikan jetleri Irak’ın batısındaki hayati önemdeki Haditha Barajı’na ilerleyen IŞİD unsurlarını vurdu. IŞİD’in Anbar’da Fırat üzerindeki Haditha Barajı’nı ele geçirme girişimini önledi. Musul’daki operasyonun bir amacı da zengin Kerkük petrollerinin IŞİD hâkimiyetine girmesini önlemekti. Türk Çalık firmasının Musul’da kurduğu ülkenin en büyük elektrik üretim santralinin şifreleri örgüte teslim edilmedi.

- Örgütün yeni ekonomik hedefleri neler?Ekonomik açıdan en önemli hedefi

Suudi Arabistan! Irak’tan Riyad’a uzanmak istediğini açıktan söylüyor. Suudi Arabis-tan’daki IŞİD unsurları örtülü eylemlerine başladılar bile… Bugünlerde sokak duvarları “İslam Devleti bakidir ve yayılıyor” yazıla-rından geçilmiyor. IŞİD, OPEC üyesi, önde gelen petrol ihracatçısı Suudi Arabistan’ı ele geçirerek uluslararası petrol firmalarına, küresel ekonomiye ve ABD’ye darbe indir-meyi amaçlıyor.

Ortadoğu uzmanı Hasan Kanbolat

1Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum, ülkesinin ikinci büyük kenti Musul’un

radikal Selefî terör örgütü Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) başkentine dönüştüğünü söyledi. Aynı ideolojik köklere sahip olsa da IŞİD’in El Kaide’den farklı olduğunu, Irak-Suriye hattında önemli enerji kaynak-larını ele geçirdiğini, alan kontrolüne yönel-diğini, bölge ülkelerine yayılmayı amaçla-yan ‘İslam Devleti’ni yaşatmaya çalıştığını vurguladı. Masum, Musul’da camide vaaz veren kişinin IŞİD lideri Ebubekir El Bağ-dadi olduğunu doğruladı: “Kendisini, giyi-nişine kadar ilk halifeye benzetiyor. Onları taklit ediyor. İnanılmaz imkânlara ve bir in-tihar ordusuna sahip. Kendisini birçok kez gösterdi ama son hava operasyonlarından bu yana yavaş yavaş saklanmaya başladı. Ortalıkta görünmüyor.” ABD önderliğinde kurulan IŞİD karşıtı koalisyona destek ve-ren Masum, örgütün lojistik altyapısının ha-vadan bir an evvel vurulması gerektiğini be-lirtti. Arap ülkelerinden asker istemedikle-

rinin, operasyon sonrasında ortaya çıkacak insani krizi çözmek için bölge ülkelerinin insani yardımlarına ihtiyaç duyacaklarının altını çizdi: “Suudi Arabistan veya Katar’ın terörü finanse ettiklerini söyleyemem ama askerî ve sivil istihbaratları, IŞİD’e finansal kaynak sağlayanlar olduğunu keşfetmiş olabilir!” AKSİYON

“Musul, IŞİD’in başkenti oldu”

METROPOLL’ÜN ‘TÜRKIYE’NIN NABZI’

ARAŞTIRMASINA GÖRE; TÜRK

HALKININ YÜZDE 71’I IŞID’I TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK

GÖRÜYOR, YÜZDE 51’I DE ÖRGÜTÜN

TÜRKIYE’DE ÖRGÜTLENDIĞINI

DÜŞÜNÜYOR.

Page 18: Zamandk277 eg

18 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMPOLİSTEN EN FAZLA TEKME YİYEN VEKİLİM

CHP’nin hukukçu vekillerinden Mahmut Tanal, polise yönelik sahur vakti operasyonundan bu yana hukuksuzlukların takipçisi. Toplumsal olaylara karşı gösterdiği duyarlılıkların kendine “kafa göz” yaralanması olarak geri dönmesine artık alışmış. “Polisten en fazla dayak yiyen vekilim.” diyor.NURSEL DİLEK MANAVBAŞI

1Mahmut Tanal, CHP İstanbul Mil-letvekili. Aynı zamanda Meclis İnsan

Hakları Komisyonu üyesi. 25 yıllık avukat, CHP’nin hukukçu vekillerinden. Onu bu aralar Ankara’da bulmak neredeyse imkân-sız! Polislere sahur vakti yapılan operasyon-dan bu yana bir ayağı İstanbul’da. Çağlayan Adliyesi yakınlarındaki bürosundan çıkınca soluğu adliyede alıyor. Operasyonlarda gö-zaltına alınan polisler, aileleri ve avukatlarla birlikte en çok onun ismi anılıyor. Aileler de avukatlar da Tanal’ın desteğinden mem-nun. Tanal, bir zamanlar kahramanlıkla anılırken şimdilerde “casuslukla” suçlanan polislerin hukukunu savunuyor. Yargılama sırasındaki hukuksuzlukları, insan hakları ihlallerini eleştiriyor. Bu nedenle de tepki-lerin odağında! Tabii sadece tepkilere değil, “tekmelere” de maruz kalmış bu süreçte. “Polisten en fazla tekme yiyen vekilim.” diyor. Sayelerinde her yıl gözlük camı de-ğiştirdiğini itiraf ediyor. Tanal, İstanbul’da 10 işçinin hayatını kaybettiği asansör faciasıyla ilgili de TOKİ ve Torunlar İnşaat yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Nerede bir hukuksuzluk varsa Tanal’ı orada görmek mümkün bu sıralar. İşportacılıktan kazandığı paralarla hukuk fakültesinde okuduğunu anlatan Tanal’ın sıra dışı yaşamını ve sahur vakti operasyonundan bu yana polise yapı-lan hukuksuzlukları konuştuk.

-Bu dava sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?Bugüne kadar bilinen davaları sayarsak;

Balyoz, Ergenekon, Oda TV, KCK, HES, Gezi davalarının hepsinde aynı duyarlılığı gösterdim. Benim bu davaya has bir çabam değil. Nerede bir adaletsizlik varsa, nerede bir canlının hakkı ihlal ediliyorsa tamamında vardım. Bu mücadelemi birilerine ispatlamak zorunda değilim.

-CHP içerisinde toplumsal olaylara sizin kadar alaka gösterenlerin sayısı az sanırım.Keşke olsaydı… Eğer olsaydı bugün bu

kadar hak ihlali olmazdı, artmazdı. İnsan hakları savunucularına bu ülkede ekmek, su gibi ihtiyaç var. İnsanların adaleti sadece kendilerine istememesi lazım.

-İlk günden beri Çağlayan Adliyesi’nde polis-lerin ve ailelerin yanında yer aldınız. Neler yaşadınız?Sahur vaktinde yapılan operasyonu

izlediğimde oradaki hak ihlalleri ilgimi çekti. İlk işim gözaltı işlemi sırasında terörle mücadeleye gitmek oldu. Milletvekili ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğumu söyledim. İçeride bulunan kişilerin gözaltı şartlarının, insan haklarına uygun olup olmadığını incelemek istediğimi söyleyerek dilekçe verdim.

-İnceleyebildiniz mi?Dediler ki biz sizi görüştüremeyiz;

ama dilekçenizi verin. Ben de Emniyet’ten İstanbul Valisi’ni aradım. Bir dilekçe ver-diğimi, anladığım kadarıyla da insan hakkı ihlali olduğunu, komisyon üyesi olarak buna kayıtsız kalmamam gerektiğini ve fiziki koşulları incelemeye geldiğimi; ama bana inceletmediklerini söyledim. O da “Varsa şikâyetiniz verin dilekçeyi, biz size cevap veririz.” dedi. Sonra dayanamadım geldim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na. Savcılara dilekçeyi gösterdim. “Polislerin kaldıkları koşulların insan haklarına uygun olup olmadığını söyleyin.” dedim. Onlar da

bunun idari bir işlem olduğunu söylediler. Gece saat 3 gibi adliyeden ayrıldım.

-Sonrasında yaşananlar…Sonrası tam bir hukuksuzluk. Dört gün-

lük gözaltı süreleri bittiğinde hâlâ gözaltında tutuluyorlardı. Anlı şanlı ceza hukukçuları bile bu süreçte çıkıp tek bir laf etmedi. Avu-katların ofisleri emniyet tarafından ablukaya alınmıştı. Avrupa’da avukatların temel hak ve özgürlüklerine ilişkin Havana kuralları var. Yapılanların hepsi suç. Bu davaların avukatları âdeta taciz ediliyor, baskı altında. Ama ülke öyle bir hâle geldi ki kim güçlüyse o kural koyuyor. Güçlünün değil de adaletin kuralı işlese inanın bunlar yaşanmaz.

-Bu olay sırasında da başınıza birçok şey geldi sanırım.Polislerin etrafı sarıldığında bir arbede

çıktı ve tekmelere yine maruz kaldım. Bu-güne kadar polisten en fazla tekme yiyen milletvekiliyim. En fazla darbelere maruz kalan vekilim. 1 Mayıs’ta TOMA’nın önüne yattım, gözlüğüm kırıldı. Sayelerinde her yıl gözlük değiştiriyorum.

-Polislerin haklarını da savunuyorsunuz.Ben hukuka aykırılıkların karşısındayım.

Kişinin mesleği, dini, felsefi düşüncesi beni bağlamaz. Bir hak ihlali varsa beni o ilgi-lendirir. Geçmişte Ergenekon davasında da

polislere hak ihlali yaptıklarını, hukuksuzluk yapıldığını söylemiştim. Kanunu ihlal edi-yorsunuz demiştim. Burada da söyledim. Yarın öbür gün hakkınız ihlal edilirse sizin de savunucunuz olacağım. Adalet savunucuları-nın kin gütmemesi lazım. Ben KCK davasını da takip ettim. O dönem sosyal medyada 80 polis bana küfretti. Her meslek grubunda iyi de kötü de var.

-Yurt Atayün anlatacaklarının kayda alınmasını istediği hâlde görüntülü kayıt alınmadı. Bu hukuka ne kadar uygun, kayıt alınmamasının sebebi ne olabilir?Ceza Kanunu bu tür davalarda şüpheli-

nin ses, mimik ve hareketlerine göre hâkimin karar vermesi için görüntü alınması gerekti-ğinden bahseder. Mahkemeler de buna göre düzenlenmiştir. Normalde görüntülü kayıt şüphelinin lehinedir. Ama mahkeme bunu istemiyor. Burada keyfilik var. O cihazlar devreye girse, hâkimin hareketleri, sözleri ve hâlleri de kayda geçecek. Hâkim kendi aleyhine delil oluşsun istemiyor, kendini garantiye alıyor. Oysa garantiye alınması gereken kişi şüpheli. Yargıç kendine ve yargı-lamasına güvenseydi, görüntülü kayıt alırdı. Yasa, “Mahkeme hâkimi istediği zaman görüntüyü kapatır, açar.” demiyor.

-Diğer hukukçu vekiller ne düşünüyor?Adalet sadece hukukçuların isteyebi-

leceği bir şey değil ki! Herkes adalet ister. Sadece hukukçular değil, hepsi olmalı.

-Polislerin yanında yer almanız parti içeri-sinde rahatsızlık oluşturdu mu? Tepki alıyor musunuz?AKP’den ve İşçi Partisi’nden çok tepkiler

alıyorum. CHP’li vekillerden kimse yüzüme bir şey söylemedi. Herkes biliyor, ben adalet-sizlik neredeyse oradayım.

-Davadan bir şey çıkar mı?Ben dosyanın içeriğini bilmiyorum. Usul

hataları, hukuka aykırılıkları, insan hakları ihlallerini görüyorum. Böyle olan bir dava-dan da adalet beklemek çok zordur. Burada benim gördüğüm bir intikam duygusu var. Neden ortaya çıktı bu dava?

-Neden?Bu davanın ortaya çıkışının iki sebebi

var. Birincisi Selam ve Tevhit örgütü. Bu örgütün, kamuoyunun bilmesi açısından; Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Turan Dur-sun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı’nın ölümlerinden sorumlu olduğu söyleniyor. Bu örgüte Cumhuriyet Başsavcılıklarının talimatı üzerine polisler soruşturma açıyor. Ancak örgütle bazı üst düzey isimlerin bağlantılı olduğu ortaya çıkıyor. Dinleme kararı alınıyor. Direkt telefonları dinlenme-miş, dinlemeye takılmışlar. Polisler bunları savcılığın talimatıyla dinlemeye alıyor. Hatta Erdoğan’ın sesinin geçtiği yerleri tape hâline getirmedik deniliyor. Terör örgütünün üyesi olduğu kişileri dinlerken takıldı deniliyor. Polisler kendi kendine soruşturma yapmaz ki, Cumhuriyet Savcısı’nın talimatı üzerine yapar.

-Ama casusluk suçlamasıyla karşı karşıyalar.Tüm Ceza Hukuku kitaplarında ca-

suslukla ilgili şu yazar: “Casusluk yaptıysa bilgiyi hangi ülkeye verdi, kime verdi, nerede kullandı.” Bana da terör örgütünün üyesi dediler. Terör örgütü üyesi yaftasıyla en fazla bu hükümet döneminde soruşturma başlatıldı. Hukuk en çok bu dönem siyasal-laştı. Herkese casus deniliyor. Somut delil yoksa insanları casuslukla suçlamak insan

haklarına aykırı. Masumiyet ilkesini ihlal ediyorlar. İntikam duygusuyla devlet idare edilmez.

-Polislere operasyon yapıldığında “paralel örgüte ilk operasyon” denildi.Bunların içerisinde ülkücü, solcu olan var.

Bunların günahı Selam ve Tevhit örgütünü soruşturmak, 17 ve 25 Aralık rüşvet operas-yonlarında görev almak. Eğer burada görev almasalardı Başbakan tarih yazan polisler derdi.

-Siz de “paralel” diye yaftalandınız.KCK’yı takip ederken dediler bu PKK’lı.

Balyoz ve Ergenekon’da Ergenekoncu dedi-ler, polislere yönelik davada da cemaatçi de-diler. Özgürlük, adalet, insan hakkı talepleri beni cemaatçi yapacaksa evet cemaatçiyim. Bu benim umurumda değil, bu bir zavallılık.

-Siz kanunla kurulan özel yetkileri olan İnsan Hakları Komisyonu üyesisiniz. Olayı komis-yona da ilettiniz. Komisyonlar ne kadar etkin Türkiye’de?İş yapmayacaksanız, komisyona havale

edeceksiniz. Sonuca gitmeyecekseniz, işi buzdolabına koyup soğutacaksanız komis-yona havale edin. Komisyonların ekonomik açıdan ülkeye zararı var. Milletvekilleri gittiği her yer için harcırah alıyor, yemek parası, otel parası alıyor. Komisyonlar vekillerin gelir kaynağı. Tutanakları parti mensubu olarak tuttum. Ama bu davayla ilgili komisyona di-lekçe verdim. Bu davadaki hukuksuzluklara bakınca, üstünlerin hukukunun geldiğini görüyoruz. Adı yolsuzluk ve rüşvete karışan bakan ve bakan çocuklarına, Bilal Erdoğan’a, Reza’ya uygulanan hukuk farklı.

-Tutanak tuttuğunuz olaylardan biri de “kaç İsmail kaç” olayıydı. Soruşturma bu olayla hatırlanacak diyebilir miyiz? Bu olay hafızalara iyice kazınsın.

Avukatlar barodan bir gözlemci istediler. İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı sıfatıyla Avukat Ömer Kavilli duruşmalara girdi. Yargıcın duruşu, tavırları nedeniyle hukuksal tartışmalar oldu. Yargıç sorguya ara verdi. Kesintisiz yargılama kuralını da ihlal etti. 2 saat geçti, avukatlara ‘Ne oturuyorsunuz, hadi kalkın!” dedim. Misafiri var dediler. “Emniyet men-subu olabilirler.” dedim. Odaya girdik, ne zaman başlayacağını sorduk. Hâkim “Bakın burada emniyet mensuplarıyla yargılama-nın güvenliğini konuşuyoruz.” dedi. Biz de “Bunu emniyet mensuplarıyla konuşmanıza gerek yok, yetki sizin, emniyet mensupları bunu cumhuriyet savcısıyla konuşur. Sizin tek yetkiniz duruşma salonunun içerisiyle ilgili.” dedik. Brifing alamazsınız, emniyet mensupları yürütemez bu soruşturmayı, yargıç baskı altında kalmamalı, karar et-kilenmemeli tartışması oldu. Bazılarında silah da vardı. Hâkimin odasına nasıl silahla girdiler o da ayrı bir hukuka aykırılık. Bu tartışmalar yaşanırken, hâkim “Kaç İsmail kaç!” dedi birden. Oturanlardan biri kalkıp kaçmaya başladı. Hâkim o İsmail’in kim olduğunu daha iyi biliyor. Niçin böyle legal olmayan isimlerle görüşülüp iş yapılıyor? Diğer emniyet mensupları neden kaçmadı? Cumhuriyet Başsavcısı açıklama yapıyor, “MİT’çiydi o.” diye. Başsavcıya mı kaldı açıklama? Bu olayı yaşayan hâkim gelsin, açıklasın. İllegal ilişkiye karışmayan bir adam neden kaçar? Kimsenin günahını almak iste-mem ama demek ki hukukun izin vermediği bir diyalog, bir iş vardı.

Page 19: Zamandk277 eg

YILDIZLAR NE SÖYLER NE SÖYLEMEZ

Page 20: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

'Eşyanın hakikati sabittir'Sahih rivayetlerde Efendiler Efendisi'nin (sav), “Allah’ım, bana eşyanın hakikatini göster.” şeklinde dua ettiği görülür. Bunda dolayı İslam alimleri, hayatları boyunca eşyanın sırlarını araştırıp, onun hakikatine muttali olmaya çalışır.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Büyük İslam alimleri arasında yer alan Ömer en-Nesefî'nin, "Eşyanın hakikati,

varlığı sabittir." düşüncesi, eşyanın perde önü-nü-arkasını anlamada önemli bir ölçü olarak görülür. Bu prensip, özellikle, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat inancı arasında, gözümüzün önünde aralıksız bir şekilde yaratılan eşyayı kavramada neredeyse merkezi bir konum içerir. Can gözleri eşyanın sırlarına aşina Hakk dostları, eşyanın (maddi alemin) realitelerine ilişkin talimlerinde hep bu önemli düstura başvurur. Başta Bediüzza-man Hazretleri olmak üzere, M. Fethullah Gülen Hocaefendi gibi birçok ehli hakikat, eşyanın sa-bitliğine dair serdettikleri mülahazalarda, yine bu prensibe başvurdukları görülür. Aynı zamanda bu tespitin Kur'ani bir ahlak olduğu görülür.

Yüce Beyan Kur'an'ın birçok ayetinde, yerle göğün yaratılışından ve içerisindeki barındırdık-larından bahsettiği görülür. Başka bir ifadeyle Kur'an, dikkatlerimizi, gözümüzün önünde sınırsız Kudret ve İrade'nin yarattığı maddi ya da fiziki aleme çeker. Örneğin, ''O Allah ki gökleri ve yeri yarattı…" (İbrahim Suresi 32) ve “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında da, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allah’ın yukarıdan bir su indirip onunla toprağı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gökle yer arasında boyun eğmiş bulutta akıllı olan bir topluluk için elbette Allah’ın birliğine deliller vardır.” (Bakara Suresi, 164) ayeti bunlardan sadece bazıları.

Bundan dolayı, eşyanın anlattığı gerçekleri ye-rinde okuyabilen hakikat ehli, yukarıda zikredilen ayetlere dayanarak, ısrarla, varlığın hakikatinin sabit olduğunu dile getirir. Ağaca, kuşa, güneşe, insana, taşa, toprağa, yıldıza, bitkilere bakarak, onların varlığının 'mutlak ve sabit’ olduğunun al-tını çizerler. Aynı zamanda onlar, ''Madem Kur'an şüphesiz Allah'ın beyanıdır, tamamen ilahidir; bu nedenle -haşa- Allah, abes ve boş kelamda bulunmaktan münezzehtir.'' diyerek yüzümüzü, İlahi Beyan Furkan’ın talim buyurduğu eşyanın realitesine çevirirler. Nazarlarımızı, eşyanın arakasındaki ışıktan melekut alemine; ilahi isim ve sıfatların tecellilerine çekerler. Bediüzzaman

Hazretleri ise, mevcudatın sabitliğini, kendine has o enfes uslubuyla 'İlahi masraf' şeklinde nitelendirir.

Öte yandan, eşyanın mevcudiyetinin sabit olduğuna ilişkin bu metod, inanan gönüllerin yol güzergahları adına mustakim bir yol çizer. Onları, akide adına düşebilecekleri ifrat ve tefritten korur. Bizleri, eşyanın anlattığı hakikatler hakkında fikir dağınıklığına düşmekten alıkor. Farklı bir ifadeyle, ‘eşyanın hakikati, varlığı sabittir’ kaidesi, kesret yani çokluk aleminin arkasındaki eşsiz Yaratan'ın yaratıcılığını, benzersiz sanat eserlerini dengeli bir şekilde hem tefekkür etmeye, hem yaratılanı Yaratan'a bağlamaya, hem de Allah'a olan inancımızı arttırmamıza yardımcı olur.

Bediüzzaman Hazreteleri 18. Mektup'ta, Vahdet-i Vücud meselesine değindiği yerde, 'eşyanın hakikati sabittir' prensibine başvurur. Israrla, varlığın bir vehim ya da hayalden ibaret olmadığına vurguda bulunur ve şunları söyler: ''İşte sahabe ve asfiyanın müçtehitleri ve ehli beyt imamları, 'Eşyanın hakikati sabittir.' derler ki, Cenab-ı Hakk'ın bütün isimleriyle hakiki tecellileri vardır. Herşeyin, O'nun var etmesiyle geçici bir varlığı söz konusudur. O varlık gerçi vâ-cibü'l-vücûd’a nispeten gayet zayıf ve kararsız bir gölgedir; fakat hayal ve vehim değildir. Cenâb-ı Hak, Hallâk ismiyle var ediyor ve o varlığı devam ettiriyor...''

Her şey O'ndandır. O icad ederYine Üstad Hazretleri 9. Lem'a'da da, yine

varlığın hakikatinin sabit olduğunu aktarır. Hatta hakikat ehlinin bu yolu, Kur'an'ın ifadelerinden, nebevi sırlardan istinaden dile getirdiklerini açıklar. Said Nursi Hazretleri konuyla ilgili özetle şunları dile getirir: "Amma hakikat ehli ise, Nü-büvvete varis olmalarından kaynaklanan sırla ve Kur'an'ın kat'î ifadeleriyle görmüşler ki, mevcudat aynasında ilahi kudret ve iradeyle vücud bulan nakışlar O’nun eserleridir. ‘Heme ost’ (Her şey O'dur) değil, ‘Heme ez ost’tur (Her şey O'ndan-dır. O icad eder). Gerçi o vücud, vücud-u vâcibe nisbeten vehmî ve hayâlî hükmünde zayıftır; fakat Kadîr-i Ezelînin îcad ve irâde ve kudretiyle vardır."

M.Fethullah Gülen Hocaefendi de, birçok eserinde, 'eşyanın hakikati sabittir' hakikatine başvurur. Asrın Getirdiği Tereddütler isimli ese-

rinde 'vahdet-i vücud' ve 'vahdet-i mevcud'un arasındaki keskin farklara değindiği yerde, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in, "Hakâiku'l-eşya sâbite-tün - Allah var, Allah'ın yarattığı eşya da var." dediğini, eşyanın varlığını kabul ettiğini; ama vecd insanına göre, bunda hiçbir olmadığının altını çizerek, ''Zira, eşya O'nunla kâimdir. O var olduğu için eşya da vardır.'' der.

Hocaefendi, aynı bahsin ilerleyen satırlarında, bazı veli zatların, vecd ve istiğrak (bu iki kelimenin ne anlama geldiğine dair Kalbin Zümrüt Tepeleri isimli eserlere bakılabilinir) hâlinde mevcudatı hayale atmaları meselesine de değinir. Ehl-i Sünnet'in bu mevzudaki değiştirilmez, sabit hükümlerine rağmen velinin, vecd ve istiğrak hâlinde verdiği bu hükmü, bu durumdan ayıldık-tan sonra 'sahve' haline de tatbik ettiğini açıklar. Konuyla ilgili bazı örnekler de serdeder: ''Meselâ, Muhyiddin İbn Arabî, Fütûhat-ı Mekkiye ve Fûsusu'l-Hikem'inde; Sühreverdî, Heyâki-lu'n-Nur'da ve daha başkaları pek çok kitapta, 'Sen, ben her şey hayalât, sadece Allah var.' gibi sözleri ve benzerlerini tekrar eder dururlar. Ancak, bu büyük zatların bu mevzudaki düşünceleri vahdet-i mevcudcuların (monist) mütalâalarıyla karıştırılmamalıdır. Evet bunlar, 'vahdet-i vücûd' erbabıdır, 'vahdet-i mevcud'değil. Vahdet-i mevcud bir bakıma, Epikür'le başlamış, Hegel'le geliştirilmiş, tarihî maddeciliğin elinde ayrı bir şekil almış 'ruh-i küllî' esasına dayanan, istismara müsait bir nazariyedir.''

O, başka yerlerde açıkladığı üzere, ısrarla vah-det-i vücûd’un bir hâl ve istiğrak ifadesi olduğunu kaydeder. Ayrıca bu meşrebin, maddecilikle de hiçbir alâkası olmadığını, aksine, bu yolun, Allah adına, bütün kâinatın nefyi ve inkârı olduğuna parmak basar: ''Bundaki kusur, sadece sünnet mizanları ile ölçülüp biçilmeden, müşâhede ve duyuşa göre hüküm vermekten ileri gelmektedir. Bu kusuru niçin yaptılar diye aklınıza gelebilir. Evet, 'Muhyiddin İbn Arabî, hayatı boyunca vecd ve istiğraklarını yazdı. Keşke kendine geldiği ve yakazaya döndüğü zaman bunları tashih etseydi. Neden iltibasa müsait bu mülâhazaları olduğu gibi bıraktı?' diyebilirsiniz. Bence, evvelâ, büyük-lüğünü ölçemeyeceğimiz bu kimseler hakkında, hücum ve teşni yerine daha dikkatli olmak icap eder.''

İslam alimlerinin, eserlerinde, eşyanın sabitliğine dair sarfettikleri beyanlarda, 'eşyanın hakikati sabittir’ prensibine başvurdukları görülür. FOTOĞRAF: ENGİN TENEKECİ

Page 21: Zamandk277 eg

24.09.2014 04:37 06:31 12:47 15:50 18:51 20:11 25.09.2014 04:38 06:33 12:47 15:48 18:48 20:08 26.09.2014 04:39 06:35 12:46 15:46 18:45 20:05 27.09.2014 04:41 06:38 12:46 15:44 18:42 20:02 28.09.2014 04:42 06:40 12:46 15:42 18:39 19:59 29.09.2014 04:43 06:42 12:45 15:39 18:36 19:56 30.09.2014 04:45 06:45 12:45 15:37 18:33 19:53

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

24.09.2014 05:08 07:02 13:18 16:21 19:22 20:42 25.09.2014 05:10 07:05 13:18 16:19 19:19 20:39 26.09.2014 05:11 07:07 13:18 16:16 19:16 20:36 27.09.2014 05:12 07:09 13:17 16:14 19:13 20:33 28.09.2014 05:14 07:12 13:17 16:12 19:10 20:30 29.09.2014 05:15 07:14 13:17 16:10 19:07 20:27 30.09.2014 05:16 07:16 13:16 16:08 19:04 20:24

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

24.09.2014 05:01 06:55 13:11 16:17 19:15 20:35 25.09.2014 05:02 06:57 13:11 16:15 19:12 20:32 26.09.2014 05:03 06:59 13:11 16:13 19:09 20:29 27.09.2014 05:05 07:02 13:10 16:11 19:07 20:27 28.09.2014 05:06 07:04 13:10 16:09 19:04 20:24 29.09.2014 05:07 07:06 13:10 16:07 19:01 20:21 30.09.2014 05:08 07:08 13:09 16:05 18:58 20:18

24.09.2014 05:06 07:00 13:16 16:18 19:20 20:40 25.09.2014 05:07 07:02 13:16 16:16 19:17 20:37 26.09.2014 05:09 07:05 13:15 16:14 19:14 20:34 27.09.2014 05:10 07:07 13:15 16:12 19:11 20:31 28.09.2014 05:11 07:09 13:15 16:09 19:08 20:28 29.09.2014 05:13 07:12 13:14 16:07 19:05 20:25 30.09.2014 05:14 07:14 13:14 16:05 19:02 20:22

24.09.2014 05:09 07:03 13:19 16:21 19:23 20:43 25.09.2014 05:11 07:06 13:19 16:19 19:20 20:40 26.09.2014 05:12 07:08 13:19 16:17 19:17 20:37 27.09.2014 05:13 07:10 13:18 16:14 19:14 20:34 28.09.2014 05:15 07:13 13:18 16:12 19:11 20:31 29.09.2014 05:16 07:15 13:18 16:10 19:08 20:28 30.09.2014 05:17 07:17 13:17 16:08 19:05 20:25

24.09.2014 05:14 07:08 13:24 16:23 19:28 20:48 25.09.2014 05:15 07:10 13:24 16:21 19:25 20:45 26.09.2014 05:17 07:13 13:23 16:19 19:22 20:42 27.09.2014 05:18 07:15 13:23 16:16 19:19 20:39 28.09.2014 05:20 07:18 13:23 16:14 19:15 20:35 29.09.2014 05:21 07:20 13:22 16:12 19:12 20:32 30.09.2014 05:23 07:23 13:22 16:09 19:09 20:29

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

24.09.2014 05:08 07:02 13:18 16:27 19:21 20:41 25.09.2014 05:09 07:04 13:17 16:25 19:19 20:39 26.09.2014 05:10 07:06 13:17 16:23 19:16 20:36 27.09.2014 05:11 07:08 13:17 16:21 19:14 20:34 28.09.2014 05:12 07:10 13:16 16:19 19:11 20:31 29.09.2014 05:12 07:11 13:16 16:17 19:08 20:28 30.09.2014 05:13 07:13 13:16 16:15 19:06 20:26

24.09.2014 04:59 06:53 13:09 16:17 19:13 20:33 25.09.2014 05:00 06:55 13:09 16:16 19:10 20:30 26.09.2014 05:01 06:57 13:08 16:14 19:07 20:27 27.09.2014 05:02 06:59 13:08 16:12 19:05 20:25 28.09.2014 05:03 07:01 13:08 16:10 19:02 20:22 29.09.2014 05:04 07:03 13:07 16:08 18:59 20:19 30.09.2014 05:05 07:05 13:07 16:06 18:57 20:17

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

24.09.2014 05:09 07:03 13:19 16:26 19:22 20:42 25.09.2014 05:10 07:05 13:18 16:25 19:20 20:40 26.09.2014 05:11 07:07 13:18 16:23 19:17 20:37 27.09.2014 05:12 07:09 13:18 16:21 19:14 20:34 28.09.2014 05:13 07:11 13:17 16:19 19:12 20:32 29.09.2014 05:14 07:13 13:17 16:17 19:09 20:29 30.09.2014 05:15 07:15 13:17 16:15 19:06 20:26

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

HİKMETE TALİP GEREKSÜHEYLA SANCAR AKBAYIR

1İslam bilginleri, kimi eserleri Arapça’ya çevirirken felsefe yerine ‘hikmet’ keli-

mesini kullanır. Zamanla felsefe sözcüğüne tenezzül etmeyenlerin imdadına yetişen bir kavrama dönüşür hikmet. Bundan dolayı eşyanın hakikat ve gayesinden söz ettiği için felsefeye “ilm-i hikmet” denildiği de vakidir. Filozof, çalışmaları sonunda insanların tatbik edecekleri bir hayat anlayışı, bir ahlâk düzeni ortaya koymuyorsa, bu hakiki manasıyla hikmet kabul edilmez. Farabi’ye göre Allah hem ‘Alim’ hem de ‘Hakim’ olduğundan hikmet en üstün ilimleri, yüce değerleri akıl etmektir. İbn-i Sina ise bir şeyi her yönden düşünüp iyiye ulaşmak tanımını tercih eder. Hikmetle ilgili ortak bir tanımdan söz etmek mümkün değil. Eşyada gizli İlahi sırlar ara-mak, faydalı ilim ve salih amel, işleri doğru biçimde yapmak hikmetin zengin anlam atlasından birkaç örnek.

Kısacık bir internet taramasında iba-detlerin hikmetleriyle ilgili yüzlerce makale karşınıza çıkabilir. Bilgilere dikkat. Çünkü her biri kavrama arızi bakıldığının delili. Her amelde, her dini yükümlülükte sağlık reçe-tesi ve fayda aramanın adı ‘hikmet’ olmuş vaziyette: “Oruç tutmanın hikmeti yoksulları anlamaktır, başın mesh edilmesinin sebebi kan dolaşımını artırması…” İster bilgelik diyelim adına ister iyilikte sebat, tefekküre ihtiyaç duyacağımızı kabul etmek gerekiyor. Bediüzzaman, Hazretleri eşyanın üç ayrı yüzü olduğundan bahseder: “Allah’ın es-masına ayine olan yüz, ahirete bakan yüz, o mahlûkun kendi varlığına ve hayatına bakan yüz.” Her şeyin arka planını kurcalayanlar daha çok üçüncü unsur üzerinde durmayı tercih ediyor. Hâlbuki birinci ve ikinci mad-deler üzerine kafa yormadan hikmetin içi doldurulamıyor.

Nebilerden hikmet dersleri Kur’an’da hikmet sözcüğü birkaç ma-

nada karşımıza çıkar. “Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve ondaki hikmeti düşün.” Merhum Fakih Ömer Nasuhi Bilmen, ayetteki hikme-tin nasihat ve öğüt manasına geldiğini izah eder. Bir başka ayette ise, “Andolsun biz, lokmana hikmet verdik.” buyrulur. Burada “derin anlayış, Kur’an’ın sırlarına vukufiyet, tefekkür ve ilim” tefsiri yapılır. Örnekleri çoğaltabiliriz. İlahi Beyan’da bu konuyla ilgili hükümlerin her birine baktığımızda ‘hikmet’in mana zenginliğini idrak etmiş

oluyoruz. Âlimlerin en mutabık olduğu manayı

seçecek olursak şayet, eşya ve fiillerdeki sır ve gayedir hikmet. Bir iş yapıldığında ve ondan yarar sağlandığında hikmet söz konusu olabilir. Bundan olacak ki, sadece ilim hikmet olarak görülmez. İlmiyle amil olanlar ‘hikmet sahibi’ kabul edilebilir. Kişinin hikmet ehli olması, her şeyden önce Rabb’inin razı olduğu bir kul olmasına bağlı-dır. Bununla birlikte O’nun yarattığı varlıkları incelemek, insanlara faydalarını araştırıp ortaya çıkarması da lüzumlu. Yine de bitmek bilmeyen bir merakla, usanmadan, gayret etmeden hikmetin çözülmesi mümkün değil. Bütün bu çaba da kişiye ‘hikmet sahibi’ payesini vermez. Kâinat kitabını okumadan, her şeyde esmanın hazinesini idrak etmeden ‘Bu işin hikmetini çözdüm’ denilemez.

Hikmetin bir başka anlamı peygamber-lik. Onlar insanlığın ilim ve amelde önderi

olduğu gibi eşyanın sırlarına da vakıftır zira. İbn-i Arabi Hazretleri Füsus’ül Hikem’inde yirmi yedi bölümde Allah’ın elçilerinin en belirgin vasıflarını hikmet perspektifinde izah buyuruyor. Her birinin sahip olduğu güzellikler hikmetin ne kadar geniş bir ilim olduğunu bir çırpıda akla nakşediyor. Arabi Hazretleri, eserinde varlığın sadece Cenab-ı Hakk’a ait olduğu bilincini aşılar. Peygam-berlerde görülen sırlar, hikmetin felsefede değil nübüvvette olduğunu açıklar Arabi’ye göre. Kulluk ve ilim bütünlüğü yani hikmet nebilerin rehberliği olmadan kavranamaz. Çünkü onlar iyiye giden yolu bizzat Âlem-lerin Rabbi’nden öğrenmiştir. İbrahim Aley-hisselam, zalimler eliyle ateşe girmeseydi, ondaki halil (dostluk) sıfatı ortaya çıkmazdı. Hazreti Yusuf kuyuya atılmasaydı, köle diye satılmasaydı, Mısır’a sultan olup tahta çıkamazdı belki de. Musa Aleyhisselam’ın balığı kaybettiği yerde Hazreti Hızır bulur. Çünkü Hızır’ı bulması balığı kaybetmesine bağlanmıştır hakikat planında. Yol arkadaşı bunu bilmediği için dert yanıp Hz. Musa’ya, “Eyvah, ben onu size söylemeyi unuttum. Daha doğrusu şeytan unutturdu. Azığımız-daki balık, önceki konaklama yerinde sen uyurken canlandı, denize atladı ve suyun içinde kaybolup gitti.” der. O ise, bizlere hikmetin özünü beyan eden şu sözü söyler: “Üzülme, işte aradığımız bu idi.” (Kehf, 63) Bazı hakikâtlerin dilden gönüle inmesindeki güçlük aşikâr.

“Her şerde bir hayır vardır” ı hayata tatbikte zorlanmamız da bundan. Menfi gibi görünen nice işlerin arkasında güzellikler gizli olduğunu Allah’ın hükmüne teslim olduğumuzda görebileceğiz. Nitekim çok-larının ‘Eyvah’ ettiği yerde vahiyden kuvvet alanlar, “İşte aradığım buydu” diyerek hikmet üzere hareket edebilir. Hikmetin ana kaynağı vahiy ve ilham. Bu açıdan da, peygamberlerden sonra derecelerine göre mürşitlerin de ‘hâkim’ oldukları yani hüküm verebileceklerini söylemek yanlış bir tespit olmaz. Zira Allah’ın veli kulları, kendilerine kulak verenlere eşyanın perde önünü ve arkasını fısıldar, onların ruhi hastalıklarına doğru hükümlerle çare bulabilir.

“Ya rabbi! Bana eşyanın mahiyetini bildir.” Hikmetin onlarca anlamı olduğunu

söyledik. Bunlardan biri ise, faydalı ilim ve salih amel. Bir diğer ifadeyle hikmet, eşyanın hakikatlerine olduğu gibi vakıf olmak ve onun muktezasıyla amel etmektir. En doğru

hükümler vereceğine en emin olduğumuz kişiler peygamberlerdir. Efendimiz’in (sallal-lahu aleyhi ve sellem) hayatındaki güzellikleri örneğin, sünnetle uygulamak elimizde.

Hikmet yani doğru hüküm verme becerisi, sadece Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselam) hadis ve sünnetinde bulunmaz. Gayret edene Cenab-ı Hak iyi ve kötüyü ayırma yeteneğini lütfedebilir. Âlemlere Rahmet Peygamberimiz’in “Ya Rabbi, bana eşyanın mahiyetini bildir” diye dua edişini bu manaya yormak mümkün. O Kur’an’ın muradını anlamak ümidiyle bizlere de bu münacatı tavsiye buyurur. “Hikmet, müminin yitiğidir; nerede bulursa onu alsın” hadisi de buna mı işaret eder? Mümin dar bir çerçeveyle kâinata bakamaz. Faydalı olan ilim kişinin hayatını kolaylaştıran her türlü yenilik olabilir. Dinin yasaklamadığı fiilleri içeren gelişmelere müminin yabancı kalmaması da hikmetin gereğidir.

İnsanı Anlamanın Hikmeti Ne?Tasavvuf ikliminde her kavram bam-

başka deruni manalara ulaşıyor. Hikmet de öyle. Her mutasavvıfın Hak dostunun ona cevher eklediğini görüyoruz. Tasavvufta hikmet insan-ı kâmilin sahip olduğu güzel vasıflardandır. Dünyadan yüzünü ukbaya çevirenler vazgeçmek, boş vermek yerine her şeyi cüz-i iradenin el verdiği ölçüde anlama gayretini taşır. Dahası kâinat, Kur’ân ve insan üçlüsü arasındaki münasebetin kavranması da Efendimiz’in yolunu takip eder. Kâinat, Allah’ın kudret ve iradesiyle ortaya çıkmış bir kitap, müminse bu eserin hülasası hük-mündedir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise bunu en iyi kavrayan insandır. Bu sebeple O, en büyük insan-ı kâmildir. İnsanı anlamak, hoşgörü ile yaklaşmak hikmetin kapısıdır. O kapıdan girenler önce insandan şikâyetçi olmayı bırakır.

Dünyaya hikmet nazarıyla bakabil-mek kolay değil. Önünde sonunda insan yorulacağını bilerek hareket etmeli mana erlerine göre. Kur’an ve sünnete uyan ilmiyle amil birinin bile doğru hüküm verdiğinden emin olmamalı. Nefis ve şeytan burada da ensemizde nefesini hissettiriyor. Bize düşen, hikmet sahibi olmayı dualarımıza ekleyecek kadar arzu etmek. Mevlânâ Haz-retleri hikmeti bilmekle övünenlere bakın ne diyor: “İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu âlem yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte.”

Page 22: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

“Kendimi değersiz hissediyorum”Kendinizi değersiz hissettiğinizde ya da hissettirildiğinizde durumu ve olayları değiştirmeniz imkansız. Aradığınız çözüm ise bakış açısında.

ELİF ORDUKAYA

1Kendimi değersiz hissediyorum’ Çay muhabbetinin tavan yaptığı bir fasılda

küt diye düşüverir önünüze bu cümle. Çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz birinin dudak-larından dökülmesi de ironiktir ayrıca. Ruh ağrılarına derman olmaya çalışan psikolog-ların/psikiyatrların sıkça duyduğu egoizmin veya zedelenmiş benliğin sesidir. Ya da gururumuzdan kendimize bile itiraf etmek istemediğimiz, düşüncelerimize musallat olduğunda kovduğumuz nefsin fısıltılarıdır.

Kendisine değer vermeyen insanlar fazla ödün veren, fedakâr görünen, hayata ve insanlara tahammül eden ve gizli düşmanlık besleyen insanlar olarak karşımıza çıkabile-ceği gibi, fazla özgüvenli, kendinden emin ve kendisini diğer insanlardan üstün gören kişiler de olabiliyor. Her iki durumda da aşağılık ve üstünlük hissi, aynı güvensizlik enerjisinden besleniyor. Bu insanların ortak özelliği, çoğu zaman farkında bile olmadıkları kendilerini koruyan maskelere sahip olma-ları. Kendini değersiz hissedenler ve değersiz hissettirilerek kendisine haksızlık edildiğini düşünenlerden ilkinin sebebi daha çok çocukluk travmaları. İkincisi ise egonun da eklenmesiyle ortaya çıkan iç çelişki durumu.

Çocukluktan itibaren sürekli “Sen ne anlarsın”, “hiç yakışmamış”, “bir türlü be-ceremiyorsun” gibi eleştirilere maruz kalan kişi bu eleştiriyi otomatik hale getiriyor. Yetişkinlikte eleştirilmese de kendi kendini acımasızca eleştiriyor. ‘Ne giysem yakışmı-yor, ben beceremiyorum’ gibi düşünceler insanı kendi gözünde de değersizleştiriyor. Ya da çocukluğunda sürekli pohpohlanmış ve onaylanmış kişiler ileriki hayatında da çevresinden aynı tavrı bekliyor. Küçük bir eleştiri ve yargıda kendini değersiz hissediyor. Depresyonun en belirgin özelliği karamsarlık

hali de kişinin kendini değersizleştirmesinde önemli etkenlerden. Depresif bir annenin “Ben çocuklarıma yeteri kadar zaman ayı-ramıyorum, evi toparlayamıyorum” diyerek sadece yapamadıklarına odaklanması mev-zuya başka bir açıdan ayna tutuyor.

Çözüm bakış açımızda saklı Çoğunlukla, kendimize

olan güvensizliğimizden bulunduğumuz ortamı, çevremizi sorumlu tutuyoruz. Bu ra-hatsızlık süresince nasıl yaşamamız g e r e k t i ğ i n i bilmek zorunda hissediyoruz. İle-tişim danışmanı Ahmet Eker tam da burada hatır-lamamız gereken şeyin ‘bakış açısı’ olduğunu söylüyor. Çünkü değiştirebilece-ğimiz tek şey bu.

Kendinize saygınızı olum-suz etkileyen, eleştiriler yöneltmenize sebep olan ve sizi değersiz hissettiren başlıca durumlar genelde şu şekilde listeleniyor: Kendinize koyduğunuz katı kurallar ve “olmalı”lar, mükemmeliyetçilik, eleştiriye aşırı duyarlılık, duygularını ve düşüncelerini açıkça ifade edememe.

Değersizlik hissinin beraberinde getirdiği kendi kendini eleştiri, kendinize saygınızı artırıyor, bu da amansız eleştiriyi sürdürmeyi pekiştiriyor. Başarma gereksi-niminiz belli sebeplerle oldukça yükseğe çekilmişse mükemmele ulaşamadığınız zamanlarda yine bu hastalıklı eleştiriye yapışıyorsunuz. “Hani bir ulaşsanız süper

olacak” idealini gözünüzün önünden bir türlü itemiyorsunuz. Böylelikle kendinizi sesli veya sessiz sürekli eleştirerek hem ba-şarının yolunda ilerlediğinizi sanıyorsunuz, hem de başkaları tarafından eleştiri kapısını kapatıyorsunuz. Ayrıca mütevazı bir tablo da çizmiş oluyorsunuz.

Değersizlik hissi ile başa-ramama korkusu bir işe

başlamayı da engelli-yor. Bu ertelemeyle

kısa bir süreliğine olası başarısızlık

riskini bertaraf edip rahat bir soluk alıyorsunuz. K e n d i n i z i e l e ş t i r m e k sizi yeterince

cezalandırdığı için suçluluk

duygusuyla baş ediyorsunuz. Ye-

tersizlik duygusunun ardından gelen hayal

kırıklığı, engellenmişlik duygusunu ise sürekli kendinize

söyleyip durmak geçici olarak biraz ra-hatlatıyor. Ancak uzun dönemdeki etkisi daha fazla yetersizlik, daha fazla değersizlik duygusu, dolayısıyla kendinize olan saygı-nızdaki kayıp oluyor.

Bu durumu fark ettiğinizde özellikle problematik durumlarda kendi kendinize ne söylediğinize dikkat etmek gerekiyor. Mesela biriyle tanıştığınızda, hata yaptığınız durumlarda, eleştirildiğinizi hissettiğiniz ve savunmaya geçtiğiniz durumlarda, patron, öğretmen gibi otorite figürleriyle ilişki halin-deyken, kırıldığınız ya da birinin size kızdığı durumlarda; reddedilme ya da başarısız

olacağınızı sandığınız durumlarda. Fark ettiyseniz yapılan işe konsantre

olmaktan çok, enerjinin neredeyse tümü acımasızca özeleştiriye harcanıyor. Hiçbir zaman “Yaptıklarım çok normal, acaba daha iyi nasıl yapılabilir?” denmiyor. Bu anlara yakalanıldığında birkaç aşamadan oluşan bir çözüm sürecine gidilebilir. Ahmet Eker, önce sizi tanımladığını düşündüğünüz her şeyi “Fiziksel görünüm, başkalarıyla ilişki-lerim, kişiliğim, başkaları beni nasıl görüyor, okuldaki, günlük işlerdeki performansım, zi-hinsel işleyişim” gibi başlıklar altında kısaca yazılması gerektiğini tavsiye ediyor. Olumlu ve olumsuzları ayırmak ve zayıf yanlarınızı bir liste yapmak önemli. Listeyi hazırlarken somut bir dil kullanmak şart. Mesela “Ben ev işlerinde beceriksizim” yerine “Et ye-meklerini yaparken zorlanıyorum, pişirip yediğimde tat alamıyorum” gibi durumu tanımlayan bir dil kullanarak, “beceriksiz”, “başarısız”, “hiç” gibi belirsiz, abartılı, yıkıcı sıfatları atın. Çünkü bunlar boşu boşuna benlik saygısını zedeliyor. Genelleme yapan değil duruma özgü bir dil kullanın. “Her zaman”, “hiçbir zaman”, “tamamen” gibi kelimeleri de çıkarın. Örneğin: “Her şeyi her yerde unuturum” yerine “Gözlüğümü zaman zaman ofiste unuturum” gibi. Liste bittiğinde yaptığınız genellemelerin gerçek olmadığını; kendinizi acımasızca eleştir-diğiniz durumların dışında davrandığınızı fark etmişsinizdir. Artık bunlar da listeye eklenebilir. Örneğin, “Yakın arkadaşıma hayır diyemiyorum. Ama toplantıda ka-tılmadığım bir görüş ortaya atılırsa kendi fikrimi söyleyebiliyorum.” gibi. Bakış açısı olumsuzlardan olumlulara çevrildiğinde değersizlik hissi de yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Zira sahip olunan güzellikleri görebilmek için birkaç eksiklik de lazım. Sadece biraz zaman.

Page 23: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

SÜHEYLA SANCAR AKBAYIR

1Birisi “Medyuma gider misin?” dese peşinen ‘hayır’ diyebilirsiniz. Şirkle

falcılığın kol kola gezdiğini bilirsiniz çünkü. Ama konu yıldız, gezegen kısacası ast-ronomi olduğunda işin rengi değişebilir. Gök biliminin merak uyandıran kıpırtıları farz-ı misal, kâhine tevessül etmekten daha masum görünebilir. “Ebced cifi r hesabıyla kaç yıl yaşayacağınızı öğrenin”, “Kısmeti-nize gizli ilimlerle bakıyoruz” gibi şeytani davetler, bilimsel ve dine uygun gelebilir. Yıldıznameden kaç çocuk sahibi olacağınız-dan tutunuz da hangi hastalıklara yakalana-cağınıza kadar türlü konuda sizi aydınlatan uzmanlar ordusu internette cirit atıyor.

Yüz liraya kanaat edene düşerseniz ne âlâ. Bin liraya aile boyu check-up yapan (!) medyumların ocağına düşerseniz yandınız. Sizi hem yıldıznamenin dinde yerinin olduğuna ikna edip hem de “3, 9, 24, 43 yaşlarına dikkat et. Seksen yaşına kadar ömrün var.” gibi bir safsataya inanmaya mecbur bırakabilir.

Yıldızlar ve sema, Allah’ın insanlar için yarattığı kâina-tın bir

nüvesi. Bundan dolayı astronomi, İslam âlimlerinin ihtisas alanlarından biri olmuş-tur. Hatta onların, ardından gelen Avrupalı bilim adamlarına yön verdiğini bilim tarihi itirafa mecbur kalıyor malumunuz. Heyhat her ilmin istismarı mümkün! Zamanla ba-şını göğe çeviren âlimlerin risaleleri amacı dışında kulla- nılmaya başlanır.

Astronomiyle astroloji girift olur. Dolu-nayda iyi hissedenler, Jüpiter Dünya’ya yaklaşınca hırçınlaşanlar, astrolojinin sırtını astronomiye dayayanların tuzağına düşer. Gezegenlerin hareketi bazı şeylerin habercisi olabilir pek tabii. Bu tür gizli ilimlerin aslında faydalı yönleri de ortaya çıkarılıp iyi yönde kullanılabilmesi mümkün. Ancak kaderi ve imtihanı hiçe sayıp sözde işi kitabına uyduranların fi tnesini Âlemlere Rahmet Peygamberi (Aleyhisselatü vesselam) şöyle savuruyor: “Kim, Allah’ın zikrettiğinin gayrısı için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse, sihirden bir şube iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhin de sihirbazdır, sihirbaz da kâfi rdir.”

Allah’ın zikrettiğinden fazlası şirk Yıldızların hâl diliyle bir şeyler anlat-

tığına kaniyiz. Hadiste geçen “Allah’ın zikrettiğinden başkası.” ifadesi mühim. Ayetlerde yıldızların, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren birer delil oluşu, mavi atlası süsleyen birer avize oldukları gibi remizler var. Takvimlerin belirleyici oldukları, şeytan-ları taşlamaya yarayan bölümüyle gökyüzü ehlinin meskeni olduğu şeklindeki bilgileri

de İlahi Beyan bize lütfediyor. Mesele bu bilgilerle yetinip sabit kadim kalabilmek. Gördüğümüz kadarıyla bunu başaramayanların sayısı fazla.

Muğlak olanı anlama amacıyla yazılan metinler içinde ‘yıldıznâmeler’ söz konusu geleneğin baş tacı. Nitekim arş ve arz ara-sındaki kodları çözümlemek için bir yığın eser yazılır. An-cak eserler ilerleyen dönemde fal ve kahinlik için kullanılır ve ilim suistimal edilir.

“Ahir ömrü kaç sene? Eşi ile uyumlu mu? Çocuğu okuyup adam olacak mı?” nev’inden dünyalık dileğini öğrenmek isteyen kimse, yıldıznâmeyi okuyup anlaya-bilecek durumda olsa bile nafi le. Kitaptakini masal niyetine anlatacak mahir birine baş-vurmak gerekir. Alınyazısını öğrenmek için gizli ilimleri şarlatanlığa çevirmiş kişi, ona

a l ı n -yaz ı s ın ı

okur. Mü-neccimin buradaki

emeği, gök varlıkları ile yıldızına baktıran kimse arasındaki gizli ilişkiyi çözümle-mektir. (!) Yıldızların dostluk-düşmanlık çerçevesinde birbirleriyle olan uyumlarının verildiği kitaplarda ebced-i kebîr ve ebced-i

sagîr değerlerine yer verilir. Bunun ardından falı bakılacak kimsenin annesinin ve kendi isminin harfl erine denk gelen ebced harfl eri toplanarak 12’ye bölünür. Kalan sayı kitabın hangi bâbına denk gelirse o kısım okunur. Duyduklarınızı mutlak doğru kabul edip etmemekle aklınız sınanır durur. Eserleri kaleme alanların niyetinin kâhinlik olma-

yışı sonucu değiştirmez ne yazık ki. Hurafeleri başka inançlardan ödünç al-

mayı seviyoruz. Yıldızlara umut bağlamanın İslam dışı felsefelerden nev zuhur ettiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Din-i Mü-bin, merakı celb eden gayb âlemini idrak dışı kabul eder. Peygamberlerin dahi bilemeye-ceği bir âlemdir gayb. Lakin geleceği kur-calamanın kırkambarı eserler Müslümanlar arasında arz-ı endam eder. Adları değişse bile falname, taliname ve yıldızname hep aynı merakı gidermeye yarar: “Geleceğim nasıl olacak?” İtikadın ABC’sine dönelim o vakit: “Yaratılmışlara hükmeden yegâne güç ve kudret, Allah’ındır. O, dilemedikçe hiçbir şey insana hükmedemez.”

Fal baktırmanın ha-ram olduğunu bildiği-

miz halde bazı ilmi kitapları suiistimal e-derek aslında bu ha-rama bulaşmış olu-

yoruz...

NE SÖYLER, NE SÖYLEMEZ ?

de İlahi Beyan bize lütfediyor. Mesele bu bilgilerle yetinip sabit kadim kalabilmek.

konusu geleneğin baş tacı. Nitekim arş ve arz ara-sındaki kodları çözümlemek için bir yığın eser yazılır. An-cak eserler ilerleyen dönemde fal ve kahinlik için kullanılır ve ilim

“Ahir ömrü kaç sene? Eşi ile uyumlu mu? Çocuğu okuyup adam olacak mı?” nev’inden dünyalık dileğini öğrenmek

a l ı n -yaz ı s ın ı

okur. Mü-neccimin buradaki

sagîr değerlerine yer verilir. Bunun ardından falı bakılacak kimsenin annesinin ve kendi isminin harfl erine denk gelen ebced harfl eri toplanarak 12’ye bölünür. Kalan sayı kitabın hangi bâbına denk gelirse o kısım okunur. Duyduklarınızı mutlak doğru kabul edip etmemekle aklınız sınanır durur. Eserleri kaleme alanların niyetinin kâhinlik olma-

yışı sonucu değiştirmez ne yazık ki.

mayı seviyoruz. Yıldızlara umut bağlamanın İslam dışı felsefelerden nev zuhur ettiğini mayı seviyoruz. Yıldızlara umut bağlamanın İslam dışı felsefelerden nev zuhur ettiğini mayı seviyoruz. Yıldızlara umut bağlamanın

düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Din-i Mü-bin, merakı celb eden gayb âlemini idrak dışı kabul eder. Peygamberlerin dahi bilemeye-ceği bir âlemdir gayb. Lakin geleceği kur-calamanın kırkambarı eserler Müslümanlar arasında arz-ı endam eder. Adları değişse bile falname, taliname ve yıldızname hep

Page 24: Zamandk277 eg

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

kur su@za man.com.tr

İkindi Sohbet-

Selef-i salihîn arasında, ciddi şekilde, rekâike tevcih gayreti vardı; zühd mülahazasını yerleştirme, kalbin züm-rüt tepelerinin eteklerinde dolaşma, sonra o zümrütten yamaçlara tırmanma ve nihayet o tepenin zirvelerine ulaşma; Üstad’ın yaklaşımıyla, insanları hayvaniyetten çıkarma, cismâniyetten kurtarma, kalb ve ruhun derece-i hayat seviyesine yükseltme gayreti vardı. Hatta onlar arasında yaşayan öyle kalb, muhasebe, murakabe ve haşyet insanlarından bahsedilmektedir ki, ötelere ait bir mesele okurken korkudan kalpleri duruvermiştir. Mesela, Abdullah b. Vehb, kıyametin yüreklere ürperti salan sahnelerini okuduğu bir anda kalbi havf ve haşyetle dolmuş, hıçkırığa tutulmuş, kendinden geçmiş, kollarına girip evine götürdükleri zaman korkudan dolayı kalbinin durduğunu görmüşlerdi. Ebu Osman en-Nehdî, bayılana kadar namaz kılıyor, bazen okuduğu ayetlerin tesiriyle bayılıp düşüyordu. İnsanlar o kadar hüşyar ve yürekler de öyle titrekti.

İşte, namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin de, emr-i bi’lma’ruf, nehy-i ani’lmünkerin de kendilerine göre ayrı birer yeri vardır. Fakat ibadetin ruhu ihlassa, ibadet ü tâatın damarlarında dolaşan kan da zikirdir. Zikir, hem lisan, hem kalb, hem beden ve hem de vicdanın bütün erkânıyla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur. Cenab-ı Hakk’ı, bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün sıfât-ı kutsiyesiyle yâd etmek, hamd ü senâyla gürlemek, tesbih u temcîdlerle gerilmek, kitabını okumak, O’nun rehberliğine sığınmak; kâinat kitabındaki âyât-ı tekvîniyesini mânâ-yı harfî ile mırıldanmak; acz u fakrı, dua ve münâcât lisanıyla ilân etmek… Evet, bunların hepsi lisana ait birer zikirdir.

Zikirle Coşan GönüllerAshâb-ı kiram ve selef-i sâlihin efendilerimiz zik-

rullahı, en zor şartlarda ve harp meydanlarında bile terk etmemişlerdir. Hatta onlar, cihada giderken bile, öyle yüksek sesle Allah’ı (celle celâluhu) anıyor, O’nun esmâ-i ilâhiyesini, sıfât-ı sübhâniyesini zikrediyorlardı ki, -teşbih caizse- adeta bir mehter takımıyla cûşiş temin ediyor gibi, zikirle gönüller heyecanlanıyor, dört bir yanda yankılanan evrâd ü ezkâr sesleriyle öteler iştiyakı köpürüyordu insanların içinde. Gürül gürül Kur’an ve dua okuyor, avaz avaz Allah’ı (celle celâluhu) anıyorlardı. Onların bu halini gören Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Siz sesinizi duymayan, yakarışlarınızı işitmeyen birisine seslenmiyorsunuz; sesinizi indirin, kendinize biraz şefkat edin.” deme lüzumunu hissetmişti.

İstidrâdî olarak bir hususu arz ettikten sonra zikre devam etmek istiyorum: Merhum Şâtıbî, İ’tisâm’ında; gür sesle zikretme meselesini bid’at sayıyor. Zannediyorum, o dönemde pek çok bid’at yapılıyordu. Bu sebeple o da, bid’at saydığı şeylerin üzerine şiddetle gidiyordu. Cenâb-ı Hak Şâtıbî’yi Firdevs’iyle sevindirsin, zira o dine çok hizmet etmiş, bitevî beyin sancıları çekmiş, miras olarak kıymetli eserler bırakmıştır. Fakat muasırım olsaydı ben ona derdim ki, “A üstad, senin yaşadığın dönemde, Endülüs’te eyalet eyalet üstüne, künde künde üstüne yıkılıp gidiyordu. Orada zalim hükümdarlar, Müs-lümanları kılıçtan geçiriyordu. Ve sen Müslümanlar arasında İslâmî heyecan uyaracağına, bid’atlara kafanı taktın, hep onlarla uğraştın. O gün yapılması gerekli olan iş o değildi. İşte o gün, senin yaşadığın bölgede birliği temin etme, yüreklerde din gayretinin kor haline gelmiş ateşine güç verme çok öne çıkmıştı. O gün de Müslümanların hastalığı ihtilaf ve tefrika; fakr u zaruret ve cehaletti. Bunlara karşı mücadele vereceğine teferruat sayılabilecek meselelerle uğraştın.”

Eğer o mübarek zatın, Şâtıbî’nin ruhaniyeti benim söylediğim bu şeylerden rahatsız olduysa Allah (celle celâluhu) beni bağışlasın, Cenab-ı Hakk’ın binlerce mağfireti de onun üzerine olsun. Fakat kafama takılan, çoktan beri zihnimi meşgul eden bir meseleyi söylemiş oldum. Ben, onun İ’tisam adlı kitabına takıldığımda, o

mesele de benim kafama takıldı. Evet, o devirde yazılacak şey başkaydı; o gün, insanlarda İslâmî heyecanı uyarmak, birlik ruhunu diriltmek, ilme ve eğitime önem vermek ve el ele İslâm dünyasının maddî-mânevî yükselmesine çalışmaktı. Ne var ki, öyle pek çok devirde olduğu gibi, aslı ve temeli dinde olan meselelerde teferruata ait şekillendirme mevzuuyla uğraşılmış ve dolayısıyla da çok şey ihmale uğramıştı.

Evet, belli dönemler itibarıyla bizim dünyamızda, evde, sokakta, camide ve hatta harp meydanlarında Allah (celle celâluhu) anılıyor, her fırsatta zikir halkaları teşkil ediliyor ve Cenâb-ı Allah’ın isim ve sıfatları yâd ediliyordu. Zikrullah, oruç tutarken de, zekât verirken de ihmal edil-miyordu. Hacda gürül gürül zikrullah sesi duyuluyordu… Bayram sabahları ovalar, obalar bir çağlayanın akışına benzeyen zikir sesleriyle doluyordu. Hususiyle de Kurban Bayramı’nda yüksek sesle tekbir getirme, şeâiri ilan etme manasına geliyordu. İşte bu itibarla zikrullah, hemen her ibadetin damarlarında cereyan eden kan gibiydi; bugün de öyledir. Onsuz hiç olmadı; bugün de onsuz olamaz. Çünkü biz ancak onun sayesinde, Allah’la (celle celâluhu) irtibatımızı kuvvet-lendiririz. Zikrullahın, evrâd ü ezkârın terkedilmesi bizde ciddi bir zaaf meydana getirir. Allah’la (celle celâluhu) münase-betlerimizde bir gevşeme hâsıl eder, hafiza-nallah.

O’nun adıylaoturup kalkmak

Zikrullahın, evrâd ü ezkârın terk edilmesi bizde ciddi bir zaaf meydana getirir, Allah’la münasebetlerimiz-de bir gevşeme hâsıl eder.

Selef-i salihîn arasında öyle kimseler vardı ki, geceleri bayılana kadar namaz kılıyor, bazen okuduğu ayetlerin tesiriyle bayılıp düşüyorlardı.

Ashâb-ı kiram ve selef-i sâlihin efendilerimiz zikrul-lahı, en zor şartlarda ve harp meydanlarında bile terk etmemişlerdir.

Page 25: Zamandk277 eg

Ey her varlığa ihsan deryasından nimetler yağdıran ve ikramı her ikram sahibinden sonsuz derece üstün olan… Ey herkesi ve her şeyi merhametle

kuşatan ve kerem ü lütfundan günahkârları dahi mahrum bırakmayan Rabb’im! Benim istediklerimi de ver, cömertlik ve merhametinle beni de

sevindir; ikram ve rahmet yağmurların neticesinde benim emelimi de gerçekleştir.

Kalp, insandaki bütün azaların kilidi, anahtarı durumundadır. Onda hâsıl olan bir arıza, manevî olarak diğerlerine de sirayet eder ve böyle bir durumda kulun Allah’a teveccühüne mani olur. Hâsılı insan, sürçüp düştüğü an, hemen tevbeye yönelmeli, günaha attığı ilk adımını geri çekip, açılan menfezi hemen anında kapatmalıdır ve Allah’ın rahmetiyle tekrar münasebete geçme yollarını aramalıdır.

Abdullah Aymaz

Devlet kuracaklarmış1971’de Otuz Bir Mart’ta bir sohbet sırasında şikayet

üzerine İzmir-Karşıyaka’da bir baskın oldu.Bizleri içeri aldılar. Arkadan sıkıyönetim ilan edildi.

Hizmet’in önde gelenlerini içeri aldılar. Sonra bizi de sivil cezaevinden alıp hepimizi askerî hapishaneye koydular. Mahkemeye gelip giderken Savcı Nurettin Soyer’in aşırı solcu üsteğmen bir adamı vardı, hep bizim peşimizde gezer, haber toplayıp ona ulaştırırdı. Mahkemeye bir gelişimizde birisi Ahmet Feyzi ağabeyin bir pusulasını Bekir Berk ağabeye vermişti. Bunu fark eden üsteğmen, hemen bu bilgiyi yetiştirdi. Nurettin Soyer, üst araması yaparak bu pusulayı ele geçirdi. Ahmet Feyzi ağabey bir âyetin cifri hesabını yapmış ve 1971 tarihini istihraç etmişti. “İnşaallah bu musibetler, bu senenin tarihi olan 1971’de sona erer.” diyordu. Ama, Nurettin Soyer bunu deşifre edince, bunu Cumhuriyet Gazetesi “Nurcular 1971’de hükümet kuracaklarmış” diye manşete çekti.

Bu üsteğmen, sol bildiriler dağıtırken yakalanmış ve gözaltında tutulmuş bir aşırı olmasına rağmen 1986’da albay olarak Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne başkan olmuştu. Mustafa Birlik ağabey bunu öğrenince doğrudan Genelkurmay başkanına bir mektup yazarak bu işin tehlikesini anlatmıştı. Adres ve telefon verdiği için bizzat Genelkurmay’dan kendisi aranmıştı. O da, “Ben Nurculuk davasından yani 163. maddeden mahkemelere çıkmış bir vatandaşım. Bunun cezası en fazla yedi senedir. Ama yurtdışına çıkmam için engellerle karşılaştım. Bu adam ise anarşistlikten 141-142. maddelerden gözaltına alınmış birisi… Siz geniş imkânlarla daha fazla bilgi elde edebilirsiniz. Benim gibi köylü bir esnaf bu kadar bilirse, siz daha çoğunu bulabilir ve bilebilirsiniz.” diyor. Sonra onu, o makamdan önce Eskişehir’e tayin ediyorlar, sonra da emekli ediyorlar.

Mahkeme hâkimlerinden Necati Yağcı’nın namaz kılan birisi olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü, hep “nemaz” diyordu. “Tam İlmihal, Saadet-i Ebediye” kitabında “namaz” yerine “nemaz” kelimesi kullanılır. Bir zamanlar merhum Hüseyin Hilmi Işık, askerî okullarda hocalık yapmıştı. Nu-rettin Soyer’in kız Kur’an kurslarına baskısından dolayı, münakaşa etmişler, ona “Ulan komünist taslağı, o masum çocuklardan ne istiyorsun?” demişti.

Mahkeme başkanlarından Kaya Alpkartal da Necati Yağcı gibi sağdandı. Hocaefendiler tahliye olunca, Nurettin Soyer, dosyayı Kaya Alpkartal’ın önüne çarparak atıp “Fet-hullah Hoca’yı da tahliye ettiniz!” (Hatta hallettiniz) diyerek efelenen Nurettin Soyer’e, Kaya Bey bir tokat vurmuştu. Bu yüzden 15 bin (veya 20 bin) lira para cezası ödemişti. Hatta mahkemeleri yapılırken Nurettin Soyer yanlış ifade kullanınca Kaya Bey “Ben solak değilim, vurursam tokadı sağ elimle vururum.” demişti. O sıralar bir meseleden dolayı Üsteğmen Aydın Teoman bir problem çıkarınca, Kaya Alpkartal “Bana bak, birkaç ay para biriktirir, arkadaşına attığım gibi bir tokat da sana atarım ha…” demişti…

Nurettin Soyer’in Seferihisar’da tatil köyü vardı. Nasıl al-dığına dair pek çok dedikodu oldu. Ama safasını süremeden kanserden öldü…

Mustafa Birlik ağabey dedi ki: “Mahkeme, Nurettin Soyer’in el koyup topladığı, 32 parça eşyasına dair imha etme kararı aldı… O işlere bakan görevli ile görüşüp anlaştım. Bit-pazarından 32 parça eski eşya aldım. Onları deniz kenarında yaktılar. Asıllarını bize verdiler.”

İşte böyle kara ve karanlık günlerden bu günlere geldik. Şu anda Mustafa Birlik ağabey de yok, Nurettin Soyer de… Hesap, büyük duruşmanın olacağı esas Yüce Divan’a kaldı. Mahşerde herkes hesabını verecek. Zâlimler de, mazlumlar da … Gaddarlar da mağdurlar da… Peki siz hangilerinin yerinde olmak istersiniz? Rahmetle mi anılmak istiyorsunuz, yoksa nefretle mi?

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Fasıldan Fasılahis dünyası

HayallerdekiManalar

Şevkle şahlanmış ruhların gezdiği yerlerde,Gördümdü yıldızlar arası taht kuranları;

Her gece bir başka visal ile perde perde,Dost harîmine girip mahrem dolaşanları.

Aşkın “hay-hû”yuyla inleyen sînelerinde,Bir ebedî sükûnun nağmeleri duyulur;

Bin bir güneşin kol gezdiği iklimlerinde,Her gün yıldızlardan ayrı bir otağ kurulur.

Bu mavilik içinde uzayıp gider yollarVarıyor Allah’a, Allah yolcunun maksadı;Her lâhza vuslat arzusuyla gerilen kullar,

“Hayret”le serinlemektir bunların muradı.

Şimdi üstûre sayılan o renkli levhalar,Tarihsiz nesillere göre birer ham hayâl…

Ey hayâllerde hâlâ parıldayan manalar;Yetişir, gelin! Gelin, artık bitsin bu melâl!

M. Fethullah Gülen

Günah, insan için mukadderdir ve aynı zamanda o, insanın tabiatının bir tezahürüdür. İnsan, günah karşısında Allah’a (cc) çok sığınmalı; tabiatının o meylini yenmeye, fıtratının o buudunu kapalı tutmaya çalışmalıdır. Sevap daha sonraki sevap için bir davetiye olduğu gibi günah da sonraki bir günaha çağrıdır. -Hafizanallah- İnsan tabiatında bir kere delik açılınca, artık onun arkası gelir; hata ve isyanlarla örülü fasit bir daire oluşur...

Günaha hiç düşmemeye çalışmak gerektir. Fakat eğer düşülmüşse hemen tevbe etmelidir... Hem bu tevbe sadece bir kereyle de kalmamalı; samimi bir kul işlediği bir günahtan dolayı, onu her hatırladığında yeni işlemiş gibi bin defa istiğfar etmelidir. Gözü bir kere harama kaymışsa, kendini bütün gün günah işliyormuş gibi bir yanlışlık içinde görmeli, “İşte ben böylesine bir zavallıyım.” deyip nefsini kınamalı, pişmanlıkla iki büklüm olmalı ve hemen tevbeye durmalı… Durmalı ve Yüce Dergâh’a el açıp yine O’na sığınmalıdır. İnsan her zaman Allah’a (celle celâluhu) muhtaçtır. Muhtaç olmayan bir tanedir: O da Allâhu’s-Samed’dir. Fakat O’na muhtaç olmakta da bambaşka bir güzellik vardır. Ben muhtaç olmayan bir insan olmaktansa, O’na muhtaç, boynu tasmalı bir kul olmayı tercih ederim.

Her vesileyle O’na el açmak, her şeyi O’ndan dilenmek çok hoşuma gider. Mahiyetime yerleştirdiğinde beni Kendinden müstağni kılacaksa vâridat, mevhîbe, keşf u kerâmet… Hiçbirini istemem; benim O’na muhtaç olduğumu ruhuma duyuracak hisler isterim. Sürekli O’na karşı zarûriyyat derecesinde bir ihtiyaç içinde olmayı ve O’nu duymayı arzu ederim. Bunları, inancı olmayanlara anlatmak çok zordur, anlayamazlar bu hakikati. “Bardağı tuttum, ağzıma götürdüm, içtim.” deyip bütün bu ifadelerin aslında mecaz olduğunu düşünmeyen nasıl anlayacak ki? ‘İçtim’ ne demek, O içiriyor işte; bardağı yaratan da O, suyu yaratan da O ve seni yaratan da O. İradenin ötesinde O’nun iradesi var... Bir mümin, tevhid mülahazasına bağlı yaşamak istiyorsa mülahazalarını sık sık gözden geçirmelidir. Asla üstünlük duygusuna kapılmaya, başkalarını hafife almaya ve kendini de kurtulmuşluk içinde görmeye kat’iyen girmemeli.

O’na muhtacız!..

Page 26: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

BASİT TOPLAMA

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. • Birleştirilmiş iki hücredeki saynn toplam 5’tir.

BEŞ TOPLAMLI SUDOKU

•Aşağdaki her fişte üçer harf vardr.•Ortadaki fiş, soldaki ve sağdaki fişlerle ayr ayr kullanlarak iki ayr kelime oluşturmaktadr. •Şimdi size ortadaki fişten yararlanarak diğer fişlerdeki harfleri bulmak düşüyor…

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

MES

ZİN

DAR

HUR

TEM

•Aşağdaki diyagramda verilen saylardan yatay veya düşey oklar çizerek tüm kutu-lar doldurun. • Oklar diğer saylarn üzerinden geçme-meli, birbirini kesmemeli ve kesişme-meli.• Oklarn geçtiği kutularn saysnn toplam çktklar kutudaki say kadar olmaldr.

OKLARLA KUTU DOLDURMA

AE

5 45 2

4 13 1

1 21 4

2 43 6

22

2 22

2

•1 ve 2 saylarn aşağdaki diyagramlara yerleştirin. •Her satr ve sütundaki saylarn toplam 7 olmal.•Kenarlardan komşu olan kutularda ayn saylar olmamal. •Baz kutular boş kalabilir.•Alt say bizden, hadi kolay gelsin…

1

4

5

3

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

BEŞ TOPLAMLI SUDOKU

OKLARLA KUTU DOLDURMA

BASİT TOPLAMA

FİŞLERLE KELİME OLUŞTURMA

SAD AKA MET

TEN EKE NEK

YAR ASA LET

ULU SAL ATA

İRİ BAŞ KAN

5 2 2 2 2 2 2 51 11 12 23 33 3

2 1 2 2

2 2 1 22 2 1 2

2 2 1 22 2 2 11 1 2 1 2

2 2 1 2

3 4 5 6 1 2

6 2 1 3 5 4

1 6 2 4 3 5

4 5 3 1 2 6

2 3 4 5 6 1

5 1 6 2 4 3

2

3

4

1

3

2

1

4

Page 27: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

23 E

YLÜL

201

4 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

23 E

YLÜL

201

4 SA

LI

ÇÖZMECE

Page 28: Zamandk277 eg

26 MART - 1 NİSAN 2014

Ahmet Şahin

23 EYLÜL 2014 SALI

Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

23 EYLÜL 2014 SALI

1

2

34

5 6

7

Malzemeler:BantBir miktar kırmızı mercimekPlastik yumurta2 adet plastik çatal veya kaşıkRenkli defter kabıMakasYapıştırıcı

1

2

3

4

5

6

7

KÂĞIT HELVA

Önce mercimeği plastik yumurta içine koyup ağzını kapatın. Yumurtayı şekildeki gibi iki çatal veya kaşığın ortasına ko-yup iyice kenarlarından bantlayın.

Renkli defter kabını yapıştırıcı ile çatalın

çevresinden sarıp yapıştırın. Çatal kul-landıysanız şekildeki

gibi bir büyüğünüz-den yardım isteyip

çatalın uçlarını kırın. Daha sağlam olması-nı istiyorsanız bandı kâğıdın çevresinden dolayıp sıkıca bant-layın, kolay gelsin.

Plastik yumurtadan çıngırak yapalım

anım arkadaşlarım, bu hafta bir türlü susmayan bebekler

için bir çıngırak yaptım. Sizin de arkadaşım Hira’nın kar-deşi gibi bir tanıdığınız varsa söyleyeyim, bu çıngırak çok işe yarıyor. Yapması da çok kolay. Biz yaptık ve hemen kullandık. Hoşçakalın.

C

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Meleklerin savunduğu sabır tahammül örnekleri!

Sakin bir zihinle düşünüldüğünde denebilir ki: ‘Büyüklerin dayanılmaz sabrı, küçüklerin dayanılmaz tepkisinden hayırlı so-nuçlar verir.’ Ama bu gerçeği çok sonra anlar sabırsız küçükler.

Baştan sanırlar ki susup sabreden büyüğü savunan kimse yoktur, savunmasız kalmıştır büyükler. Halbuki meleklerin kendilerini savunabileceğini düşünen büyükler, çevrelerine hep sabır tahammül örneği verirler. Küçükler gibi tepkisel olmaz, aşırı tepki örnekleri sunmazlar.

Nasıl bir örnektir meleklerin savunduğu sabır tahammül örnekleri?

İsterseniz irşat eserlerinde verilen misallerle bakalım bu sabır ve tahammül kahramanlığına.

Kaba saba bir adam, Hazreti Ebu Bekir (ra) Efendimiz’i tenkit etmeye başlar. O’nda olmayan birçok olumsuzlukları iddia edip ithamda bulunur. O Hazret ise, hakkı olan cevabı hemen vermeyip büyük bir sabır ve tahammülle susmayı tercih eder. Gariptir ki, orada bulunan Efendimiz (sas) ise, tatlı bir tebessümle bu durumu seyreder.

Saygısız adam yersiz ithamlarını bitirmeyip uzatınca Hz. Ebu Bekir (ra) de daha fazla beklemeyip cevap hakkını kullanmaya başlar. Bu sırada Efendimiz’in yüzündeki o tatlı tebessümün gittiğini görür. Bu defa cevap vermekle yanlış mı yaptım acaba diye şüpheye düşerek sorması üzerine Efendimiz’den şu ibretli açıklamayı dinler:

-Seni tenkit eden adamı sabırla dinliyor, cevap vermiyordun. Bu sırada bir melek de senin adına o adama cevap vererek seni savunuyordu. Ben de meleğin seni savunmasını tebessümle seyrediyordum. Ne zaman sen cevap vermeye başladın, melek sustu. Ben de meleğin susmasından dolayı üzüldüm, tebessü-müm ondan kayboldu! Yoksa senin cevap hakkını kullanışından değil!

Demek sabır gösterip tahammül örneği vermek savunmasız kalmak değildir. Gerektiğinde melekler dahi haklıyı savunur, savunmasız bırakmazlar. Ne var ki dıştan bakanlar bunun farkında olmazlar, haklı olarak üzüntü duyarlar mağdurun maruz kaldığı itham ve isnatlardan dolayı, onlar da tepkisel savunmaya yönelirler. Halbuki meleklerin savunması çok daha makbul olur gerçek mahkemede. Yeter ki ruhanilerin savunmasını bekleyecek kadar sabır ve tahammül kahramanlığı gösterilsin münasebetsiz itham ve isnatlar karşısında.

İsterseniz bir sabır tahammül kahramanlığı örneği de İmam-ı Azam Efendimiz’den verelim. Bakalım o nasıl sabır örneği vermiş o günkü topluma görelim.

Kufe Mescidi’nden çıkıp evine doğru giderken peşine düşen bir çekemez adam, söylenerek gelir arkasından:

-Sen İmam-ı Azam filan değilsin ama kendini büyük gös-teriyor, İmam-ı Azam (en büyük imam) dedirtiyorsun kendine!

Arkasından söylenerek gelen adamı dinleyerek yoluna devam eden Hazreti İmam, anlaşılan meleklerin cevabıyla yetinmeye niyet ederek söylenenlere cevap vermez. Nihayet yolun sonuna gelince geriye dönüp tebessümle baktığı adama şöyle der:

-Burası benim evimdir, söyleyeceklerin bittiyse izin ver de evime gireyim artık! Bundan sonra ‘izninizle’ diyerek kapıyı itip evine girer.

Bu sabır ve tahammül karşısında dimdik kalan adam, kendini tutamayarak söylenir:

-Şimdi anladım sen gerçekten de İmam-ı Azam’mışsın!. Çükü der, bu sabrı ve tahammülü sıradan biri gösteremez! Ancak büyük insanlara mahsus sabır, tahammül kahramanlığıdır bu.

Ne dersiniz, bir de tasavvuf büyüklerinden Malik bin Dinar’ın gösterdiği sabır kahramanlığına göz atalım mı? Bakalım o nasıl ‘etki’ örneği veriyor çevresine: Yolda giderken kendisini gören bir kıskanç adam yanındaki arkadaşına der ki:

-Şu kendi halinde yürüyen adamı görüyorsun ya, riyakârın tekidir. Halka kendisini tasavvuf büyüğü gibi gösteriyor.

Sesin geldiği tarafa tebessümle bakan Malik bin Dinar ise şu karşılığı verir:

-Allah razı olsun senden, beni şimdiye kadar hiç kimse böyle doğru tarif etmedi! Gerçekten de ben nefsimdeki riya duygusunu tümüyle yok edemedim halen!

Ne dersiniz, bizlere de mesaj var mı bu ‘etki’ örneklerinden? Bizler de halimizle ‘etki’ örneği mi veriyoruz yoksa ‘tepki’ misali mi? Çevremize karşı tavrımızı bir düşünsek mi?

Kışlık gıda hazırlarken sağlığınızdan olmayın!1

Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan, sağlık sorunu yaşanmaması

için kışa yönelik hazırlanan turşu, sirke, et sucuğu, pek-mez, reçel, kurutulmuş sebze- meyve, salça, pastırma ve konserve yaparken dikkatli olunmasını istedi.

Kışlık gıdaların yapımıyla ilgili önerilerde bulunan Şehmus Alparslan, geleneksel yöntemlerle hazırlanan kışlık yiyeceklerde doğru uygulamalar kadar, özellikle son zamanlarda öğrenilen bazı yanlışlıkları da gözledik-lerini söyledi. Ev şartlarında hazırlanan turşularda halk arasında 'turşu tozu' tabir edilen maddenin kullanıldığını aktaran Alparslan, "Turşunun bozulmasını önleyici ola-rak kullanılan bu maddenin bazı sanayi ürünü gıdalarda 'koruyucu' olarak kullanılan potasyum sorbat, sodyum benzoat gibi kimyasal ürünler olduğu bilinmelidir" dedi.

Gıda sanayisinde kontrollü olarak kullanılan koru-yucu maddelerin ev şartlarında ölçüsüz kullanılmasının ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini vurgulayan Alparslan, şunları kaydetti:

* Özellikle sirke üretiminde kullanılan meyvelerin çürümüş, küflenmiş olması sonucu zararlı bazı kim-yasalları ihtiva etme ihtimaline karşı, bu duruma gelen meyveler hiçbir üründe kullanılmamalıdır.

* Turşu yapımında kullanılan koruyucu maddelere dikkat edilmelidir.

* Et sucuğunda kullanılan baharatlar güvenilir ve tazeliğinden emin olunmalıdır.

* Konserve, pekmez ve reçel yapılırken aşırı kay-natma yapılmamalı, dolum yapılacak olan kapların temiz olmasına dikkat edilmeli, doldurmadan önce mümkünse kapakları ile birlikte kaynatılmalı ve ürün sıcak olarak doldurulmalıdır.

* Salça, meyve ve sebzelerde, kurutma işlemi gü-neşte kurutma şeklinde uygulanıyorsa ürünlerin toz, toprak, böcek ve diğer haşerelerle teması engellenmeli, ürünlerin üstü tül gibi malzemelerde örtülmelidir.

* Yavaş kuruyan ürünlerin küf riskine maruz kalacağı bilinmeli buna karşı önlem alınmalıdır. (DHA)

Page 29: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

Bacaklar da huzursuzluk çekerHATİCE TUBA ÇETİNKAYA

1Bir koltukta arkadaşımızla otururken birden ‘Deprem mi oluyor?’ diye lam-

banın sallanıp sallanmadığına bakıyoruz. Ya da ‘Bu koltukta bir şey mi var, böyle sallanıp duruyor?’ diyoruz içimizden. En sonunda koltuğu birinin sallayabileceği geliyor aklı-mıza. Arkadaşımızın aşağı yukarı titreyerek sallanan bacağını o anda fark ediyoruz. Rahatsızlığımızı anladığında kendisini dur-durabilse de, çok değil birkaç dakika sonra yine başlar ‘huzursuz bacak’ sallanmaya. Peki, bu bacak niye böyle huzursuzluğa kapılır da insan onu sürekli hareket ettirme ihtiyacı hisseder?

Tıp literatüründe ‘huzursuz bacak send-romu’ olarak adı geçse de, çoğumuz genelde bunun nörolojik bir hastalık olduğunun bilincinde değiliz. Araştırmalar ülkemizde huzursuz bacağın görülme sıklığının yüzde 3-8 arasında değiştiğini gösteriyor. Ancak

hasta olduğumuzu düşünmediğimizden tedavi ihtimali aklımıza gelmiyor ve sadece can sıkıntısından yaptığımız bir iş, zararsız bir takıntı olarak kabul ediyoruz bu davranışı. Oysa huzursuz bacak kendini istemsiz ha-reketlerle uykuda da gösterdiğinden, yaşam standardımızı düşürüp ciddi uyku bozuk-luklarına neden olabiliyor. Prof. Dr. Dilek Demir Erol huzursuz bacak sendromunun özellikle istirahat döneminde gözlemlenen, bacaklarda uyuşma, yanma, iğnelenme, karıncalanma, ağrı ve şiddetli hareket ettirme isteği gibi yakınmalarla kendini gösterdiğini söylüyor. Hareket ettirdikçe de azalıyor.

Bacağımızı neden sallarız? Genel kabule göre, huzursuz bacak send-

romunun başlıca sebebi beyindeki dopamin isimli maddenin bazı bölgelerde azalması. Dopamin vücudumuzda kas kontrolünü sağlayan sinyalleri göndermekten sorumlu olduğundan, eksikliği üzerimizde genel bir güçsüzlüğe, halsizliğe, titremeye yol açabilir. Demir, magnezyum veya çinko gibi bazı maddelerin azlığı dopamin eksikliğine neden olup, bu durum da bizi huzursuz bacağa götürebilir. Dopamin seviyemizi yükseltmek için C ve E vitamini bakımından zengin gıdalar tüketmeliyiz. Yumurta, süt, salatalık, peynir, muz, elma, çilek, ceviz, kabak çe-kirdeği, avokado, badem, baklagiller, balık ve tavuk bunların başlıcaları. Öte yandan

yine dopamin eksikliği mutsuzluk, hayattan keyif almama, isteksizlik gibi bizi depresif bir tabloyla karşı karşıya bırakabilir. Bu yüzden psikolojimizin de dolaylı yoldan huzursuz bacağı etkilediğini söyleyebiliriz. Prof. Dr.

Erol, huzursuz bacak sendromunda dopa-min eksikliğinin yanı sıra genetik faktörlerin de etkisi olduğu görüşünde. Çünkü nedeni bulunamayan huzursuz bacak sahipleri arasında, özellikle 40 yaş öncesinde bunu

yaşayanların çoğunluğunda genetik geçiş olduğu gözlemleniyor. Ayrıca Dilek Demir Erol, kafein, alkol ve sigaranın da huzursuz bacak sendromu bulgularını artıracağını hatırlatmadan geçmiyor.

Akşam saatlerinde yatmadan önce kafein içeren içeceklerden (çikolata, çay kahve vs.) uzak durulmalı.Uyarıcı olmayan şeyler yapın. (Müzik dinleyin, ılık bir banyo yapın, ılık ballı süt için…)Yaklaşık 15 dakika süreyle uykuya dalamadıysanız kalkın, başka bir odaya gidin ve uykunuz gelinceye kadar gevşemeye çalışın, uykunuz gelince tekrar yatağa gidin.Her gün aynı saatte yatmaya çalışın ve aynı saatte uyanın. Günde 9 saat uyumalısınız. Böylece biyolojik saatinizi disipline etmiş olursunuz.Gündüz vakti olabildiğince aydınlık ortamlarda bulunun. Gece uyku-suzluk çekiyorsanız gündüz uyumamaya dikkat edin.Düzenli olarak yapılan egzersiz, her gün 45 dk. yürüyüş şikâyetleri azaltır.Bacağınızı oynatma ihtiyacınız geldiğinde bununla savaşmayın, yatak-tan kalkın veya seyahatinizi durdurun. Zira savaşmak şikâyetlerinizi artıracaktır.

Huzursuz bacak sahiplerine öneriler

Page 30: Zamandk277 eg

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

CUMA TARAS

1Her sene dört gözle bekleriz müba-rek Ramazan ayını. Tam kavuşma-

nın sevincini yaşarken bir anda kendimizi veda hüznü içerisinde buluruz. Duyarlı nice mü’min için sevinç yerini gözyaşı ve buruk bir sevince bırakır. Ve bir sonraki Ramazan’ı düşleriz hasret içinde. Oysa Ramazan’ın manevi lezzetini hissettirecek bir fırsat daha var önümüzde: Nefsani isteklere gem vura-cak kutlu bir zaman dilimi olan Zilhicce ayı.

Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce, İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibade-tinin yerine getirildiği aylardan biridir aynı zamanda. Bu mübarek ayın birinden onuna kadar olan zaman dilimi “leyâli-i aşere”, yani on mübarek gece. 10. gün Kurban Bayramı’nın ilk günü. İşte bu günlerin kıymetini anlatan Sevgili Peygamberimiz’in (salllallahu aleyhi ve sellem) muhteşem müj-desi: “Allah’a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce’nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesi’ne denktir.”

Kur’an-ı Kerim’de Fecr Sûresi’nin başında, “On geceye yemin olsun ki...” ifadeleriyle bu on gecenin ne muazzam bir hazine olduğu beyan ediliyor. Yüce Mev-la’nın yemin ettiği o mübarek ayın kapısını aralamış bulunuyoruz. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde iman ve amel-i salih ile bera-ber zikredilen oruca sadece Ramazan’a has bir ibadet gibi yaklaşmayıp onu hayatımızın tümüne yaymamız gerekiyor. Bu farkındalığı kazanmanın yolu da farz dışındaki nafile iba-detlere de azami derecede önem vermekten geçiyor. İşte farz ibadetlerimizdeki eksiklik-leri tamamlama, iç muhasebe yapma, tevbe edip istiğfarda bulunma ve hayır-hasenatla dolu geçirebileceğimiz bir ay Zilhicce. Bu ayın sevabından mahrum kalmamak Kurban Bayramı’nın birinci gününe kadar sürecek bu kutlu zaman dilimini ibadetlerle dolu dolu geçirmeye bağlı.

Sevabından mahrum kalmamak için…Önemine haiz olunduğunda bir senelik

ibadet sevabı kazandırabilecek bu ayın feyz u bereketinden istifade etmek önemli. Zilhicce ayında yapabileceğimiz ibadetlerle bir sene-nin sevabını elde etme, bayrama günahlar-dan arınmış bir şekilde girme imkânı veriyor bize Rabb’imiz. İbn Abbas (r.a), Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, “Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan ibadet-ler diğer aylarda yapılan iyi amellerden, Al-lah nezdinde daha makbuldür.” buyurması üzerine, orada bulunanların; “Ya Rasûlallah! Allah yolunda yapılan cihad da Zilhicce’de yapılan ibadetten daha sevgili midir?” diye sorduğunu, bunun üzerine Peygamberi-miz’in “ Evet, cihad da. Yalnız, malını, canını tehlikeye koyarak cihada çıkıp da dönmeyen (şehid olan) kimsenin cihadı bundan daha efdaldir.” buyurduğunu aktarıyor.

BU ON GÜNÜ NASIL DEĞERLENDİRELİM?Mana büyüklerinin Zilhicce ayının biri

ile dokuzu arasında oruç tuttuklarını belirten İlahiyatçı Ali Demirel, “Bizler de bu günleri oruçlu geçirerek veya en azından bu on gün içindeki pazartesi ve perşembe gün-lerini oruç tutarak değerlendirelim.” diyor. Demirel, günahlarla kirlenmiş bedenimizi temizleyip özümüze dönmek adına tevbe ve istiğfarda bulunulmasını tavsiye ediyor. Günahların affı adına tevbeleri kabul eden rahmeti sonsuz Rabbimize yana yakıla yalvarmalı. Bu günlerin hac vakti olduğunu hatırlatan İlahiyatçı-yazar Demirel hacca gidemezsek de niyetlermizle onlarla beraber olabileceğimize dikkat çekiyor: “Onların o mübarek topraklardaki his yoğunluğunu biz de çevremizle yaşayabiliriz.” Mesela bu günlerde nafile namazlar için seferberlik başlatabilir, gönül dünyamızı çoşturucu, bizi imani duygu ve düşünceye götürecek kitaplar okuyabiliriz.

Hasılı, günlük uğraşlarımızdan dolayı ibadetleri on güne yayamasak bile, en azından arefe günü ile bir gün öncesini oruç ve ibadetle geçirmekte yarar var. Arefe, tevhidin, azamet ve kibriyanın tam hissedilip ilan edildiği gün olduğundan bu günde bin İhlâs Sûresi okumak da çok faziletli.

ZİLHİCCE’YE kavuşmuşken… Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce’nin ilk on günü, manevi hayatımızın dirilişi adına büyük mükâfatlar sunuyor. Bize düşen, bu günleri zikir ve ibadetlerle değerlendirmek.

Page 31: Zamandk277 eg

31 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Offi cer

Vedat Oğuz

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: Menaf Alıcı ............................................................................................. + 46 769020425• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 47 23 03 91• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 0045 27222296• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 20 66 16• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci,[email protected]

Grafi k TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Sarkozy: Geri dönmekten başka seçeneğim yokFERHAN KÖSEOĞLU PARİS

1Sosyal paylaşım sitesi Facebook üze-rinden aktif siyasete geri döneceğini

açıklayan Fransa eski Cumhurbaşkanı Ni-colas Sarkozy, katıldığı televizyon progra-mında kararını savundu.

Devlet televizyonu France 2'ye konuk olan Sarkozy, 35 senelik siyasi hayatında toplumu hiç bu kadar umutsuz ve kızgın gör-mediğini belirterek, ''Ben böyle mutluyum diyemezdim. Dönmekten başka seçeneğim yok.'' ifadelerini kullandı. Sakozy, ülkesinin kendisine kazandırdığı tecrübeleri yeniden onlarla paylaşmak zorunda olduğunu belirtti. 59 yaşındaki politikacı, Fransa'nın, bugünkü iktidar ve aşırı sağ parti Ulusal Cephe'nin (FN) arasında sıkışmasına göz yumamaya-cağını da sözlerine ekledi.

Yeni bir alternatif politik oluşumun sin-yalini veren Sarkozy, sağı bir araya toplamak istediğini söyledi. Kendisinin de aday olduğu Halk Hareket Birliği (UMP) Genel Başkanlığı için isimleri geçen eski Dışişleri Bakanı Alain Juppe ve eski Başbakan François Fillon'a da ihtiyacı olduğunu dile getiren Sarkozy, ''21'inci yüzyılın ilk siyasi oluşumu için yeni bir coşku, birliktelik oluşturacağız.'' ifadelerini kullandı. Kendi dönemiyle ilgili gelen eleştirilere de değinen Fransa eski Cumhurbaşkanı, koltuğu Cumhurbaşkanı François Hollande'a devrettiğinde, dünyanın büyük bir ekonomik krizle boğuştuğunu hatırlattı. Nicolas Sarkozy, ona rağmen ekonomik büyümenin yüzde 4, işsizliğin ise

bugünkünden 1 milyon daha az olduğunu savundu. Sarkozy, benim dönemimde dün-yadaki kriz Fransa'yi geriletiyordu, şimdi ise Fransa'daki kriz Avrupayı geriletiyor.'' şeklinde konuştu.

Hakkında açılan yolsuzluk davalarıyla ilgili soruya ise Fransa eski Cumhurbaş-kanı Sarkozy, ''Hiçbir endişem yok. Eğer bir korkum olsaydı geri dönüş kararı ver-mezdim.'' cevabını verdi. Kozmetik devi L'Oreal'in sahibi Lilliane Bettencourt'dan seçim kampanyası için usulsüz bir şekilde mali yardım aldığı ile ilgili davayı hatırlatan Sakorkozy, ''Soruşturma 2,5 sene sürdü. 4 kez arama, 22 saat gözaltında kaldım. Sonunda hakkımda takipsizlik kararı verildi. Peki benim itibarımı kim bana geri iade ede-cek?'' sorusunu yöneltti. Sarkozy, son olarak kendisini yıllarca dinlediği ortaya çıkan yakın danışmanı Patrick Buisson ile ilgili soruya da, bunun gibi ihanetleri hayatında az da olsa yaşadığını belirtti.

Page 32: Zamandk277 eg

32 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMB İ R L E Ş M İ Ş G Ö N Ü L L E R K E R V A N I

KİMSE YOK MUYardım kuruluşları afetlerde yaraları sarar sarmasına ama geride kalanlar için hayatta kalmak yetmez. Kimse Yok Mu Derneği, kurtarma ekibiyle gittiĞi yerlerde bir düzen kurmayı da hedefliyor. Dinamik kadrosu ve gönüllüleriyle 113 ülkenin elinden tutuyor.

BUKET DAVULCU

1Anne babasını kaybetmiş bir çocuk gibiymişim meğer. Ne olduğunu an-

layamadığım derin bir boşluk vardı içimde. Sizinle tanıştıktan sonra anladım ki meğer ruhum yardım etmeye açmış. Ancak omuz omuza verip birilerine el uzattığımızda do-luyor bu boşluk. Artık ailemizden birisiniz! Açe’de, bu topraklarda, bir gönüllünüz var!’

Bu cümleler Endonezyalı bir akade-misyenin hissiyatını özetliyor. Farklı üni-versitelerde biri rektör diğeri dekan olan Endonezyalı çift, deprem ve tsunami ile sarsılan Açe’ye giderler. Derneğin sembolü olan ağlayan göz amblemi dikkatlerini çeker, önce. Sonra yaklaşık 6-7 yıl boyunca Kimse Yok mu Derneği’ni yakından takip ederler. Yardım faaliyetlerini internet sitesinden izle-yip nasıl bir sistemle çalıştıklarını öğrenirler. Tabii bundan çok etkilenirler. Türkiye’ye gelerek derneği ziyaret etmek isterler. Kimse Yok mu Derneği Yurtdışı Yardımlar Koor-dinatörü Yusuf Yıldırım, akademisyen çiftle tanıştıkları o günü anlatıyor: “Derneğimizi ilk gördüklerinde Müslüman bir dernek olduğu hiç akıllarına gelmemiş. Araştırdıklarında Müslüman bir ülkeyle karşılaşınca çok şa-şırmışlar. Motivasyonunu İslam’dan alarak bir araya gelen insanlar onları çok etkilemiş. Faaliyetlerimizin dünya çapında olduğunu görünce tanışmak ve hakkımızda çalışma yapmak istemişler. Kimse Yok mu’yu bir

de bizden dinlediler. Ayrılırken de kendi üniversitelerinde kürsü kurmak istediklerini söylediler.”

Yardım edilenler kadar yardım edenler ve yardım duygusu da üzerinde çalışılması gereken bir konu aslında. Bütün bu değer ve duyguları bünyesinde toplamayı başaran Kimse Yok mu Derneği’nin kapısını çaldık. Merkezi bütün dünya olan bir kurumla kar-şılaştık. Aslında “Samanyolu Televizyonu” bünyesindeki “Kimse Yok mu” programı ile atılır ilk tohumlar, bugünlerden bihaber. Dernek olmak akıllarından geçmez ancak gelen yardımlar ve gönüllülerin gayretleri neticesinde derneğe dönüşürler kısa sürede. Yurtiçi ve dışında tanınırlık kazanır. Birleş-miş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) danışman üyesi, “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsüne sahip, “İzinsiz Yardım Toplama” yetkisi olan, “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görülen Kimse Yok mu Derneği, Türkiye’deki 40 şubesiyle dünyanın 113 ülkesinde insani faaliyetler yürütüyor. 2010 yılından bu yana Türkiye’deki mültecilerin sağlık, eğitim, gıda gibi ihtiyaçlarını karşılamak için Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile ortak olarak çalışıyor.

Bünyesindeki her birimin ayrı bir dernek kadar güçlü sistem ve faaliyeti olması onları farklı kılıyor. İnsani yardım, kalıcı yardım, afet yardımı, eğitim ve sağlık yardımları, yetimlere yardım ve temiz su projeleriyle farklı birçok alanda çalışmalar yürütüyorlar.

“Bu gücünü nereden alıyor?” diye merak ediyorsanız, gönüllülük esası en büyük motivasyonları. Her türlü faaliyetin planlan-masında ve uygulanmasında gönüllüler aktif bir rol üstleniyor.

Yurtiçi ve yurtdışı yardımları olarak iki koldan oluşuyor dernek. Yurtiçi Yardımlar Koordinatörü Hüseyin Fazlıoğlu faaliyet-lerinin yüzde 65-70’ini yurtiçi yardımların oluşturduğunu söylüyor. Gıda, giyim, eğitim bu alanlardan birkaçı. Yurtiçinde yaklaşık 300 binin üzerinde kayıtlı ihtiyaç sahibine ulaşılıyor. ‘Nasıl?’ derseniz, sosyal inceleme ekipleri var. Bu sayede yerinde durum tespiti yapılıyor. Elde edilen bilgiler analiz ediliyor ve ihtiyaca göre yardım götürülüyor. Ağır-lıklı olarak gıda ve giyim yardımı yapılıyor. Dernek yardımlarını barkod sistemiyle ulaştırıyor. Zira insanların fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçları da düşünülüyor. Bu sebeple nakdi kart sistemiyle insanlar kendi ihtiyaçlarına göre alışveriş yapabiliyor. Aynı zamanda psikolojik danışman olan Fazlıoğlu’nun tespitiyle bir annenin pirince, yağa ihtiyacı varsa bazen bir çocuğun en önemli ihtiyacı çikolata olabilir. Bu sayede normalleşme süreci de hızlanıyor. Fazlıoğ-lu’na göre temel ihtiyaçlar, sistematik bir şekilde belirlendiğinde bu tür ayrıntılar gözden kaçabiliyor.

Derneğin bu sistemi Kilis’te Suriyeliler için ortak proje yaptıkları BM yetkilerini de hayli şaşırtmış. Yardımları ulaştırmak için neden kapı kapı dolaştıklarını sormuşlar.

“Ortak bir alanda halkı toplayabilirsiniz” önerisinde bulunmuşlar. Bu tarz yaklaşı-mın bir Türk kültürü nezaketi olduğunu duyduklarında çok etkilenmişler, ayrıca meydanda dağıtılan ürünlerin izdihama yol açacağı ve her türlü provokasyona açık olabileceği söylenince iyice ikna olmuşlar ve derneği ‘tarz’ı dolayısıyla tebrik etmişler. Toplumsal değerleri okuma refleksi geliştiren ekipleri var Kimse Yok mu’nun. Kültürel değerler, ülke ve bölge şartları araştırılıyor. Fazlıoğlu bunu sahadan bir örnekle somut-laştırıyor: “Türkiye’de temel gıda ekmektir ama Afrika’da muzdur. Muz, Türkiye’de pahalı bir meyvedir. Ekmek ise Afrika’da pastadır. Bu gerçeği bilerek yola çıkmak lazım. İhtiyaçların doğru tespit edilmesi çok önemli. Mesela Güneydoğu’da daha çok ‘kaçak çay’ tabir edilen ve çok koyu dem veren çaylardan kullanılıyor. Onlara ülkenin batısında kullanılan çaylardan gönderirsek, hiçbir anlamı olmayacaktır. Bir sürü para harcanarak alınan çayların hepsi iyi dem vermedikleri için çöpe atılacaktır.”

Kimse Yok mu Derneği’nin önemli bir misyonu daha var. Bütün dünyaya, ‘Müslü-man yardım eder mi?’ sorusunun cevabının “Evet, elbette eder, hatta başkalarından çok daha iyi eder” olduğunu anlatmak. Bugün İs-lam coğrafyasında yaşananlar ne yazık ki hiç de güzel örnekler değil. Hep yardıma ihtiyaç duyan, yani edilgen durumdaki Müslüman-lar, bu dernek sayesinde sorunun değil, çözümün bir parçası olabileceklerini bütün

SON 3 YILDA 3 MILYON 56 BIN KIŞI 507 MILYON TL BAĞIŞ YAPTI. YURTIÇI YARDIM FAALIYETLERI KAPSAMINDA BUGÜNE KADAR 199 BIN AILEYE YARDIM EDILDI.

Page 33: Zamandk277 eg

33 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEMdünyaya gösteriyorlar. Az önceki soruya dünyanın 113 ülkesinden cevap veriliyor. İslam dininin en temel dinamiklerinden biri olan yardımlaşma duygusu küreselleşiyor. Yardım götürmek isteyen ülkelere de köprü oluyor Kimse Yok mu. Güvenlik sebebiyle giremediği yerlerde ise yerel ortaklarla çalışıyor.

Derneğin Genel Sekreteri Savaş Metin, aynı zamanda uluslararası kurumlarla ko-ordinasyonu da sağlıyor. BM toplantılarına katılıyor. Kimse Yok mu’nun gündemini dünyaya taşıyor. Metin, derneğin sadece Türkiye’yi temsil etmediğini, ECOSOC üyesi olarak ve dünyanın 113 ülkesindeki faali-yetleriyle BM’yi de temsil ettiğini anlatıyor: “Bunu bir STK olarak yapıyor. Tamamen bağımsız bir kurum. Kendi kararlarını alıp icra edebiliyor. Bu kadar kısa sürede birçok kişiye, ülkeye ulaşabilmesi sadece güven sermayesiyle mümkün. Bundan dolayı, birlikte çalışacağı partnerlerini de çok iyi seçmek zorunda.” Metin’e göre, Kimse Yok mu’nun en önemli farkı aktif olarak sahada bulunması. Bu, doğru bilgi akışını sağladığı gibi müdahaleyi de hızlandırıyor. Yardım yapanlar ve gönüllüler, yönetim kademe-sine seslerini rahatlıkla duyurabiliyor hatta BM’nin gündemine bile girebiliyorlar.

Yurtdışı Yardımlar Koordinatörü Yusuf Yıldırım, 113 ülkeyle nasıl irtibata geçtiklerini anlatıyor bize. Yardım edilecek bölgeyle ilgili bilgiler gerek yerel ortaklardan gerekse resmî kurumlardan alınıyor. Böylelikle bir yol haritası çiziliyor. Yardım çeşitleri ve miktarları belirleniyor. Filipinler’den Gazze’ye, Kuzey Irak’tan Haiti’ye kadar birçok yere ilk gidenler onlar oluyor. Yıldırım, yardım götürdükleri her yerde aynı zamanda Türkiye’yi de temsil ettiklerini söylüyor: “Ayrıldığımızda kimse bizi hatırlamıyor. ‘Türkler geldi’ diyorlar. Ülkemiz adına gurur veriyor.”

Türkiye adına bir güven inşa ediliyor bu ülkelerde. Aynı zamanda bir vefa olarak dö-nüyor bu yardımlar. Tıpkı Van depreminde olduğu gibi. Pakistan’dan hatta Sudan’dan bile yardım geliyor Vanlı ailelere.

Merkez noktası iyilik olunca tevafuklar da yaşanıyor. “Yardım edene yardım ediyor Allah!” dedirten bir hadiseyi anlatıyor Yıldırım: “Filipinler’de sel felaketi olmuştu. Taclobanlı bir işadamı başkent Manila’dan özel helikopteriyle şehri görmeye gelmiş. Helikopteri inerken, rüzgârından Kimse Yok mu’nun çadırlarından birkaçı hasar görmüş. Özür dilemek için yanımıza geldiğinde, Tür-kiye’den olduğumuzu öğrenip çok şaşırmış. ‘Ben bile Manila’dan buraya 3-5 gün sonra gelebildim. Siz ne zaman geldiniz?’ diye sormuş. İlk günden itibaren orada olduğu-muzu öğrenince hayreti bir kat daha artmış ve ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye sormuş. Arkadaşlarımız felaket bölgesine alacaka-ranlıkta sandallarla ulaştıklarını ancak bazı yerlere giremediklerini üzülerek anlatınca, bu işadamı iki helikopterinin hemen Kimse Yok mu’nun hizmetine tahsis edilmesini emretmiş. Bu sayede Filipinler hükümeti-nin bile gidemediği adalara yardımı ilk biz ulaştırdık. Hatta o gün orada olan Kimse Yok mu’yu Filipinli yetkililer madalya ile ödüllendirdi.”

Yusuf Yıldırım 40 civarında ülkeye git-miş. Hâliyle hayli anı biriktirmiş. Bir kare var ki anlatırken o anı tekrar tekrar yaşıyor ve yaşatıyor: “Haiti’de yetim çocuklara eğitim malzemesi dağıtıyoruz. Hepsi çok mutlu. Biri vardı ki onu hiç aklımdan çıkaramıyorum. Çantayı aldı ve öyle sarıldı ki, anlatamam. Bence bir insan ancak anne babasını bir yıl görmese öyle sarılabilir. Sevinçle içeri kaçtı. Peşinden gittim. Çantayla âdeta hasret gi-deriyordu. Mutluluktan yerinde duramıyor. Dayanamadı takla attı! Onların gözündeki, yüzündeki, ruhundaki o mutluluk sizin o ülkeye giderken çektiğiniz bütün sıkıntıları silip süpürüyor.”

Kimse Yok mu, gittiği yerlerde bir düzen de inşa ediyor. Böylelikle ülkedeki istikrarsızlıktan faydalanmak isteyenlerin

önüne geçilmiş oluyor. Kalıcı Yardımlar Koordinatörü Muhsin Varlı, “Eğitimsiz, yoksul bir toplumda insanların manipüle edilmesi çok daha kolay oluyor. Yetim-haneler terörün yuvası hâline gelebiliyor. Çocuklar canlı bomba ya da genç savaş-çılara dönüştürülebiliyor. Kalem tutacak eller silah tutuyor.” diyor. Dernek afetle girdiği ülkelerin sorunlarına daimî çözümler üretmeye çabalıyor hep. Varlı, Pakistan örneğiyle bize bu tabloyu gösteriyor: “2010 yılında Pakistan’da yaşanan sel felaketinin ardından Muzaffargarh şehrinde bir kasaba kuruldu. Türkiye’nin kurtuluş mücadele-sinde ‘Anadolu insanına yardım’ çağrısında bulunan Pakistanlı İslam âlimi Muhammed İkbal’e vefa olarak ‘İkbaliye’ adı verildi. 296 konut, okul, cami ve alışveriş merkezi de inşa edildi. Böylece halkın afet sonrası normalleşmesi sağlandı.”

Bir kasaba inşa etmek hiç de kolay bir şey değil! Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki bir ülkeden bahsediyoruz. İmkân-ların sınırlı olduğu, işçi ve işçilik malzeme-lerine afet sebebiyle ulaşılamadığı bir yerde

bu kasabayı kurmaya çalıştığınızı düşünün. Malzeme bulunduğunda bile transferi de çok zor. Aynı zamanda inşaat mühendisi olan Varlı, inşa ettikleri yapıların ülkenin şartlarına uygun olmasına ayrıca dikkat ettiklerini anlatıyor: “Bütün zor şartlara rağ-men gidilen yerlerde, bu emeğe değecek bir mimari proje yapmamız gerekiyor. Mesela Pakistan’da bir konut yapılacaksa ülkenin iklim koşulları, gelenekleri, inanç ve kültürü yani insanların maddi ve manevi her türlü ihtiyaçları belirlenmeli. Mahremiyete dikkat eden bir yer Pakistan. Siz bahçeleri birbirine baktıramazsınız. Bahçelerin etrafına büyük duvarlar yapmanız gerekiyor.” Projelerde bu tarz ayrıntılara dikkat etmek projeyi uygulamak kadar emek istiyor. Zira güzellik, estetik ve yaşam tarzı her ülkede farklılık gösteriyor. Kalıcı ve yararlı olabilmek adına ekip bunlara çok dikkat ediyor.

Kimse Yok mu, Sudan’da da Orhaniye kasabasını inşa etmiş. Burada halk derneği çok iyi tanıyor ve ona güveniyor. Birçok sorunun yanı sıra bir göz hastalığı olan ‘ka-tarakt’ ülke genelinde yaş aralığı olmaksızın

herkeste rastlanan bir rahatsızlık. Bunu tespit eden ekipler gönüllü doktorlarıyla ‘katarakt operasyonları’ yapmaya karar vermişler. Bütün koşullar hazırlanmış ama gelen giden olmamış. Bir gün 70-75 yaşla-rında yaşlı biri gelip ameliyat olmuş. Sonra yavaş yavaş gelmeye başlamışlar. Beş kişi, on kişi derken bugün itibarıyla 23 bin civa-rında operasyon yapılmış. Yani Sudan’da 23 bin insanın gözündeki perdeyi kaldırmış, gönüllü doktorlar. İçlerinden birisi merak edip sormuş ameliyat ettiği genç Sudanlıya: “Niye daha önce gelmedin de aylar sonra geldin ameliyata?” Gencin cevabı, hem Su-dan için hem de bütün dünya için içler acısı: “Daha önce de ‘Gözünüzü iyileştireceğiz” diye gelenler oldu. Ameliyattan sonra iyileş-mek bir yana hiç görmez oldu insanlarımız. Sonradan öğrendik ki, ameliyat diye bizim gözümüzdeki korneaları söküp götürüyorlar ve ülkelerinde satıyorlarmış. Sizi de onlar-dan sandık, hemen yanaşamadık. Ama önce bir kişi, daha sonra birkaç kişi… Ameliyat olan herkesin iyileştiğini görünce, ancak güvenip öyle gelebildik…”

KIMSE YOK MU, GITTIĞI YERLERDE BIR DÜZEN DE INŞA EDIYOR. BÖYLECE AFET SONRASI NORMALLEŞME SÜRECINI DE HIZLANDIRMIŞ OLUYOR.

İNŞASI TAMAMLANAN VE DEVAM ETMEKTE OLAN YETİMHANELER Yetimhane Bulunduğu Yetim Adı Ülke Kapasitesi1 Asude Sudan 602 Zübeyde Ayrancı Sudan 1203 Şeyh Sunusi Sudan 554 Um Siyela (Ebrar) Sudan 605 Fatma Ayyıldız Somali 606 Aslı Sapçı Somali 607 Rahim Sudan 508 Gürkan Çelikkol Sudan 609 KYM Çad 6010 Umut Somali 8011 Nilüfer Sudan 6012 KYM Myanmar 6013 KYM Burundi 6014 KYM Burundi 6015 KYM İlköğretim Mozambik 200 TOPLAM 955

Kimse Yok mu. Güvenlik sebebiyle giremedi-ği yerlerde ise yerel ortaklarla çalışıyor.

Derneğin Genel Sekreteri Savaş Metin, aynı zamanda uluslararası kurumlarla ko-ordinasyonu da sağlıyor. BM toplantılarına katılıyor. Kimse Yok mu’nun gündemini dünyaya taşıyor. Metin, derneğin sadece Türkiye’yi temsil etmediğini, ECOSOC üye-si olarak ve dünyanın 113 ülkesindeki faali-yetleriyle BM’yi de temsil ettiğini anlatıyor: “Bunu bir STK olarak yapıyor. Tamamen bağımsız bir kurum. Kendi kararlarını alıp icra edebiliyor. Bu kadar kısa sürede birçok

kişiye, ülkeye ulaşabilmesi sadece güven sermayesiyle mümkün. Bundan dolayı, birlikte çalışacağı partnerlerini de çok iyi seçmek zorunda.” Metin’e göre, Kimse Yok mu’nun en önemli farkı aktif olarak sahada bulunması. Bu, doğru bilgi akışını sağladığı gibi müdahaleyi de hızlandırıyor. Yardım yapanlar ve gönüllüler, yönetim kademesi-ne seslerini rahatlıkla duyurabiliyor hatta BM’nin gündemine bile girebiliyorlar.

Yurtdışı Yardımlar Koordinatörü Yusuf Yıldırım, 113 ülkeyle nasıl irtibata geçtikle-rini anlatıyor bize. Yardım edilecek bölgeyle ilgili bilgiler gerek yerel ortaklardan gerekse resmî kurumlardan alınıyor. Böylelikle bir yol haritası çiziliyor. Yardım çeşitleri ve mik-tarları belirleniyor. Filipinler’den Gazze’ye, Kuzey Irak’tan Haiti’ye kadar birçok yere ilk gidenler onlar oluyor. Yıldırım, yardım gö-

türdükleri her yerde aynı zamanda Türkiye’yi de temsil ettiklerini söylüyor: “Ayrıldığımızda kimse bizi hatırlamıyor. ‘Türkler geldi’ diyor-lar. Ülkemiz adına gurur veriyor.”

Türkiye adına bir güven inşa ediliyor bu ülkelerde. Aynı zamanda bir vefa olarak dö-nüyor bu yardımlar. Tıpkı Van depreminde olduğu gibi. Pakistan’dan hatta Sudan’dan bile yardım geliyor Vanlı ailelere.

Merkez noktası iyilik olunca tevafuklar da yaşanıyor. “Yardım edene yardım ediyor Al-lah!” dedirten bir hadiseyi anlatıyor Yıldırım: “Filipinler’de sel felaketi olmuştu. Taclobanlı bir işadamı başkent Manila’dan özel helikop-teriyle şehri görmeye gelmiş. Helikopteri inerken, rüzgârından Kimse Yok mu’nun çadırlarından birkaçı hasar görmüş. Özür di-lemek için yanımıza geldiğinde, Türkiye’den olduğumuzu öğrenip çok şaşırmış. ‘Ben bile Manila’dan buraya 3-5 gün sonra gelebildim. Siz ne zaman geldiniz?’ diye sormuş. İlk gün-den itibaren orada olduğumuzu öğrenince hayreti bir kat daha artmış ve ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye sormuş. Arkadaşlarımız felaket bölgesine alacakaranlıkta sandallar-la ulaştıklarını ancak bazı yerlere gireme-diklerini üzülerek anlatınca, bu işadamı iki helikopterinin hemen Kimse Yok mu’nun hizmetine tahsis edilmesini emretmiş. Bu sayede Filipinler hükümetinin bile gideme-diği adalara yardımı ilk biz ulaştırdık. Hatta o gün orada olan Kimse Yok mu’yu Filipinli yetkililer madalya ile ödüllendirdi.”

Yusuf Yıldırım 40 civarında ülkeye git-miş. Hâliyle hayli anı biriktirmiş. Bir kare var ki anlatırken o anı tekrar tekrar yaşı-yor ve yaşatıyor: “Haiti’de yetim çocuklara eğitim malzemesi dağıtıyoruz. Hepsi çok mutlu. Biri vardı ki onu hiç aklımdan çıka-ramıyorum. Çantayı aldı ve öyle sarıldı ki, anlatamam. Bence bir insan ancak anne

28

SUDAN SUDAN ORTADEM.KONGOKONGO BURKİNA ÜLKE DARFUR HARTUM KAMERUN ÇAD NİJER MALİ AFRİKACUMHURİYETİCUMHURİYETİFASO PAKİSTAN NEPAL NİJERYA2008 2202009 2.8452010 3.0302011 3.0462012 2.300 1002013 2.557 2.073 154 55 3372014* 2.192 5.318 300 164 300 240 77 218 51 **TOPLAM 16.190 7.391 454 55 100 164 337 300 240 77 218 51

GENELTOPLAM: 25.557

K İ M S E Y O K M U D E R N E Ğ İ K A T A R A K T A M E L İ Y A T L A R I

(*)Ocak-Ağustos(**)Çalışmabaşladı

DÜNYANIN BIRÇOK YERINDE POLIKLINIKLER INŞA EDEN KIMSE YOK MU, GÖNÜLLÜ DOKTORLARI VESILESIYLE SAĞLIK HIZMETLERINI SÜRDÜRÜYOR.

Page 34: Zamandk277 eg

34 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

BUKET DAVULCU

1Kimse Yok mu Derneği 12 yıllık serü-venine çok şeyler sığdırmış. Pek çok

alandaki projeleriyle yurtiçi ve yurtdışında yardım faaliyetleri düzenleyen bir kurum. Yardımın küreselleşmesinde, uluslararası barışın inşasında önemli bir rolü var. Afet-ten sonra ilk giden ve son çıkan oluyor. Zira geçici çözümler üretmiyor. Bir düzen inşa ederek kalıcı yardımlar yapıyor. Sorunların çözümünde, İslam dünyasının edilgen ko-numuna inat, etken rol üstlenmesi Müslü-manlar adına bir imaj yenilenmesi aslında. Kimse Yok mu Derneği Genel Başkanı İsmail Cingöz ile derneğin dünya gene-linde üstlendiği rolü ve kurdukları sistemi konuştuk.

-Kimse Yok mu yurtiçi ve yurtdışında nasıl bir boşluğu dolduruyor? Toplumsal ve küresel barışta, düzende rol oynadığı söylenebilir mi? Derneğimizin 113 ülkedeki çeşitli

faaliyetleri göz önüne alındığında sadece bir birimiyle bile uluslararası ciddi işler yapan bir organizasyon diyebiliriz. Ancak derneğimizin yeteri kadar tanınmadığını düşünüyorum. Dünyada farklı kavga ve kutuplar var ve ne yazık ki İslam dünyası hep edilgen konumda. Var olan bütün problemler neredeyse hep İslam coğrafyası üzerinde. Ayrıca yine bu coğrafya ve din-daşlarımız dünyadaki birçok problemlerin de kaynağıymış gibi gösteriliyor. Kimse Yok mu böyle bir dünyada gür bir sesle haykırıyor: “Biz sorunların sebebi değiliz. Bu sorunları çözme arzusundayız.” Derneğimiz sadece Müslüman ülkelere yardım yapmı-yor. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin, prob-lem neyse tespit ediyor ve çözümü adına sorumluluk yükleniyor. Bizim değerlerimiz, kültürel kodlarımız buna çok müsait. “Ne olur ey dünya! Bizi son yüzyıldır yaşadığımız sorunlarla değerlen-dirmeyin.” diyoruz. Kimse Yok mu bunu sadece bir laf olmaktan çıkarıyor, fiile dönüştürüyor. İnsani bir amaç etrafında yürürken uluslararası birliği de tesis ediyor. Biz bir derneğiz. Bu birlik-teliği tesis etmek için kurulmuş kurum ve kuruluşlar var, BM gibi. Açıkçası çok fonksiyonel olduklarını söylemezsiniz. Bugün, Kimse Yok mu ister Suriyeli mültecilerin sorunları, ister başta Afrika’daki su, eğitim problemleri olsun, Singapur, Amerika, Güney Afrika’dan uzanan elleri birleştirebiliyor.

-İhtiyaç sahibi kadar, el uzatan da bu işten kârlı çıkıyor. Yardım iki tarafı da doyuruyor. İnsani yardımda kişinin aynı zamanda

kendine de yardım ettiğini düşünüyorum. İnsani yardım bir içsel huzuru da yanında getiriyor. Olumsuz olayların toplumdaki etkisi büyük. Travma meydana getiriyor-lar. Kimse Yok mu, bu manzaradan da güzelliklerin çıkabileceğini gösteriyor. Bugün dünyanın problemi ekonomik ya da ekolojik olmaktan çok ‘egolojik’. Yani ‘ben ve/veya benlik’ etrafında dönen problemler. Yardımlarla özverili olmanın kıymeti ortaya çıkıyor. Kimse Yok mu aracılığıyla toplum olarak bu ‘ego’ problemini aşmanın yolu

bulunuyor. Rakamlar da bunu gösteriyor zaten.

-İçerisinde birçok birimin olduğu bir yapı görüyoruz. Hepsini bir bünyede toplamanın zorluğu var mı? Her alanımızın başında bir koordina-

törümüz var. Derneğimizi bu alanların bir araya geldiği üst platform gibi düşünmek mümkün. Yönetim kurulu olarak 9 kişilik bir ekibiz. Temel ilke ve hedefleri belirliyoruz,

koordinatörlerimizi de icrada yetkili kılıyoruz. Her birimi, danışman ve yöne-tim ekibi vermek suretiyle müstakil bir dernek gibi iş-letmeye çalışıyoruz. Böyle bir yapısı var. -Dernek ileride farklı bir formatta çıkar mı karşımıza? Birlik ya da

daha büyük bir organizasyona dönüşür mü? Kimse Yok mu Derneği bir aysbergin

su üstünde görünen kısmı gibi. Zaten 400 çalışan, 3 milyon bağışçı, 50 bin gönüllü, milyonlarca fikir verici ve duacısını bir bütün olarak düşünmezseniz, bu işin altından kalkamazsınız. Kimse Yok mu icra ve or-ganizasyonda sadece bir nokta. Halka mâl olmuş bir oluşum bu. Uluslararası toplum da etrafında bir helezon oluşturuyor, yavaş yavaş. Bugüne kadar hep kötüler yıkmak için bir araya gelmiş. Şimdi iyiler de bir araya gelebiliyor. Buna iyilik hayır döngüsü diyelim. Kimse Yok mu bir sembol. Aslında adını da tam olarak koyamıyoruz.

-Gönüllülük esasını bu kadar temele alan başka bir dernek var mı? Dünyada ilk üçe gireriz. Kayıtlı gö-

nüllülerden bahsettim. Bu sayı her gün değişiyor, artıyor. Projeleriyle gelenler, çoğu zaman gönüllülerini de beraberlerinde getiriyor. Gönüllü olarak iştirak eden ama

kayıtlı olmayanlar da var. Mesela Kurban Bayramı’nda etlerin dağıtımından kumanya paketlerinin hazırlanışına kadar, işin ucun-dan tutan milyonlar var.

-Kimse Yok mu, afetle girdiği yerlerden okul, yurt, ev yaparak çıkıyor. Hatta kasaba inşa ediyor. Bir düzen kuruyor diyebilir miyiz? Afet yakıp yıktığı için arkasında enkaz-

lar bırakıyor. Aslında afet ilk vurduğunda insanları öldürüyor ama arkada bıraktığı hayatlar için de kalıcı bir darbeye dönüşe-biliyor. Bu yaraların sarılması lazım. Sadece arama kurtarmayla olmaz. Mesela Taclo-ban’da hayatta kalan bir çocuk neredeyse bir hafta anne-babasının cesediyle yaşamış. Bu çocuğun afeti tsunami midir yoksa ruh dünyasındaki travma mı? Kimse Yok mu afetin yarasını sarma konusunda uzun so-luklu adımlar atıyor. Pakistan ve Sudan’da olduğu gibi kasabalar inşa ediyor. Barınma ihtiyacını karşılamanın yanı sıra eğitim, sağ-lık hizmetlerini götürerek bir normalleşme sürecinin yaşanmasını sağlıyor.

-Kamu yararı statüsü de olan bir dernek. Bunu nasıl kazandı ve kaybetme riski var mı? Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal

Konseyi üyesi, uluslararası partnerleri de olan Türkiye’deki iki üç dernekten biriyiz. Mülki ve idari amirliklerden izin alma ihtiyacı olmadan, sadece devlete bildirimde bulunarak, karar alıp çalışmalarımızı baş-latabiliyoruz. Bu statü Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu onayı ile veriliyor. Devamı, teftişlerle yenileniyor. Tamamen yok etme ve yıpratma amaçlı siyasi bir linç kam-panyasına maruz kalırsanız bu statünün kaybedilme riski elbette mevcut. Ama çok iddialı bir cümle söyleyeceğim. Dünyada, Kimse Yok mu gibi kuruluş amacına uygun hizmet üretebilen ve kamu yararı statüsünü devam ettirecek bir elin parmakları kadar derneği zor gösterirler. Kimse Yok mu bu statüyü kaybetme gibi bir siyasi linçle karşı kaşıya gelirse bilin ki dünyada bu statüyü

devam ettirebilecek bir tane bile dernek yok, demektir.

-Yardımlaşmada ortak bir dil de inşa ediliyor sanki. Üye yerine gönüllü, mağdur yerine ihtiyaç sahibi deniliyor mesela. Toplumumuzun yaygın bildiği bir

örneği hatırlatayım. Uzunca bir süre resmî söylem ve evraklarda özürlü kelimesi kulla-nılıyordu. Şimdi engelli diyoruz. Engel, özür değildir. Toplumsal nezaketle örtüşmeyen bazı kelimeler var. Hukuki bir tabir olarak mağdur diyoruz ama yüzde doksan diye-bilirim ki konuşmalarımda yoksul da değil, yoksun tabirini kullanıyorum. Herkesin farklı şeylerden yoksunluğu olabilir. Hem icra dili hem de söylem dili oluşturulmalı. Yaptığınız işin ruhuna uygun bir dil inşa edilmeli. Ezbere bir yaklaşım içinde değiliz.

-Kimse Yok mu hakkında akademik çalışma-lar yapılıyor mu? Maalesef iyilik duygusuyla yapılan güzel

işlerin bir reytingi yok. İnsani çalışmaların akademik bir temele oturtulması için çok fazla bir kalem oynatılmadı. Antropologlar, ekonomistler, sosyologlar birçok mevzuyu irdelediler ama bu konularda yeterince çalışma yapılmadı, kürsüler kurulmadı. Yakın bir tarihte uluslararası bir konferans düzenledik. İyilik ve hayırseverlik duygusu-nun dünya barışına katkısı hakkında. Birçok akademisyen geldi, tebliğ sundu. Maalesef Türkiye’den yeterince akademisyen bula-madık. Oysa yaptığımız her işin akademik bir dille dünyaya mâl olması lazım. Bunun için bütün üniversitelerle ortak çalışmaya hazırız. Hatta bu konuda özel bir birimimiz de var. Yönetim kurulumuz iki hafta önce bir karar aldı. Bu alanlarda çalışma yapabi-lecek -sadece bizim derneğimizle de değil, hangi dernekle olursa olsun- yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs vereceğiz. Türkiye’de ve uluslararası sahada akade-misyen yetiştirmeyi de bir misyon olarak üzerimize alıyoruz.

Dünyanın problemi ekonomik değil ‘ego’nomik

İnsani bir amaç etrafında yürürken toplumsal ve küresel barışı da inşa ediyor Kimse Yok Mu Derneği. Yardımın ‘Müslümanca’sını bütün dünyaya birbirinden faklı projeleriyle gösteriyor. Dernek çalışmalarıyla “ben” yerine “önce sen!” diyor.

KIMSE YOK MU, KAMU YARARI STATÜSÜNÜ KAYBEDERSE BILIN KI DÜNYADA BU STATÜYÜ DEVAM ETTIREBILECEK BIR TANE BILE DERNEK YOK DEMEKTIR.

Kimse Yok mu Derneği Genel Başkanı İsmail Cingöz

Page 35: Zamandk277 eg

35 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANGÜNDEM

Söylenen sözler ve bağlı oldukları şartlarHabercilik dilinde evrensel bir kaidedir

5N 1K. Ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl ve kim kelimelerinin ilk harflerinden oluşan 5N 1K, haberin tüm unsurlarını ihtiva etmesi için üretilmiş bir formüldür.

Aslında habercilikte haberle bütünleşen bu kaide genelde herkes ve her söz için geçerlidir. Dostuna bir vakıayı anlatan sıradan insandan tutun, çeşitli vasıflarla ve sorumluluklarla mücehhez insanlara, bir konuşmadan, sohbetten, konferanstan tutun yazılmış herhangi bir kitaba kadar herkes ve her şey. İstisnaları yok mu? Elbette var. İlahi beyan. Kur'an ya da İlahi iradeden onay alan, peygamberlik vasfıyla Kur'an'ı tefsir mahiye-tinde Nebiler Serveri'nin (sas) beyanları bu kaidenin istisnasını teşkil eder. Çünkü bunlar zamanın ve hadiselerin yıpratıcı çarkları altında ezilmeyen evrensel ve tarih üstü kurucu metinlerdir. Söz konusu metinlerin tarihi bir zeminde nazil ve vârid olması, bu hususiyetlerini katiyen değiştirmez. Ne güzel der Bediüzzaman: “Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşiyor.” Gerçekten de öyledir. İdrak eden kalpler, gözüyle bakıp basiretiyle görenler bu hakikatin şahididir.

Hocaefendi'nin ağustos ayının başından bu yana yayınlanan sohbetleri hakkındaki bir soru münasebetiyle böyle bir giriş yaptım. Soru; muhtevaları hemen hemen aynı olan sohbetlerde çelişkili beyanlar yok mu diye başlıyor ve ardından örnekler sunuyor. Verdiği örnekler, sohbetlere aşina olanların hemen anlayacağı üzere nifak, küfür vurgusu ile herkese kucağını açma, kötülük yapanlara bile iyilikle mukabelede bulunma diye özet-leyebileceğimiz düşünceleri.

Doğru söylüyor okuyucu. Dışta, sathî bir nazarla baktığınız zaman bu iki söylem arasında derin hem de çok derin bir uçurum var. İsterseniz mevzuu uzak ve yakın geç-mişini unutarak havuzun sığ suları içinde boğulmaya duran insanların tekebbürle “bu gidiş, gidiş değil beyler” türü beyanlarına

benzer cümlelerle geçiştirmemek için soruyu Hocaefendi'nin sözlerini tekrarlayarak ele almaya başlayalım. Evet, Hocaefendi, soruda söz konusu edilen ve birbiriyle çelişkili gözü-ken bu iki söylemin sahibidir. Nokta. Daha da ötesi, bu iki söylem cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde değil, ta sürecin başlangıcından itibaren sahip olduğu söylemdir. "Bilenlere selam olsun" başlıklı bir önceki yazımda bunu her iki döneme ait örnekler vererek dile getirmiştim. 8 ay önce nerede duruyorsa şimdi de aynı yerde duruyor demiştim.

Ne diyor Hocaefendi? Şunu diyor: “Mil-lete hizmet edenler, bu ruhun, bu mananın, bu felsefenin, bu dünya görüşünün, bu türlü Kur'ânîliğin ve bu türlü Müslümanlığın temsilcisi olmadıkları takdirde, zalimin tâ kendileridir, münafığın tâ kendileridir! Camide, içinizde bile görseniz, münafıktır onlar! Onlara inanırsanız şayet, Allah onun da hesabını sorar! Onların nifakı karşısında sükût edenlere de Allah, onun hesabını sorar! Dilini tutan dilsiz şeytanlara Allah onun hesabını sorar! Sorsun Allah onlara hesabını!..”

Başka ne diyor: “Her şeye rağmen, yaptı-ğınız kat kat iyiliğin sıfırını bile göstermeyen, aksine size kötülük yapan kimselere karşı dahi tavır almamalı, onlara aynıyla muka-belede bulunmamalısınız. Sürekli alacaklı olmalı, fakat alacaklı olduğunuz şeyleri asla talep etmemelisiniz. Bu civanmertliği öyle tabiatınız haline getirmelisiniz ki, öteye de alacaklı olarak gitmeli ve orada insanlardan hak talep etmemek suretiyle bir kere daha civanmertlik sergilemelisiniz.”

Bana sathî bir nazarla okunduğunda oku-yucu haklı dedirten manzarayı bir kez daha gördük bu iki iktibasla. Fakat gerçek öyle mi? Aslında bu sorunun cevabını ilk paragrafta 5N 1K formülünün izahını yaparken vermiş oldum. Vermiş olduğum cevap hayır öyle değil. Neden? Çünkü her ikisinde de söyle-

yen Hocaefendi olsa da sözün muhatapları farklı. Nifak ve küfür bağlamındaki sözler, açık ve net bir dille ifade edecek olursam, 18 Aralık'tan beri haddi aşan zulümleri ve uygulamaları ile siyasetin, devletin hatta ahlak ve dinin içini boşaltan, İdris Naim Şahin'in istifasında deklare ettiği “niyetleri belli olmayan dar oligarşik yapı ve o yapıda yerini alanlardır”. Ama ikinci iktibasta nazara verdiği muhataplar ise hadiselerin iç yüzüne vâkıf olamayan, bütüncül bir bakışı olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendireme-yen bizim oraların tabiri ile ‘işinde, eşinde, evinde' olan kitlelerdir. Tarihin örneğini zor göstereceği müthiş bir propaganda tekniği ile gerçeklere değil, algılara oynayan kişilerin oyununa gelen kişilerdir.

İkinci soru; nifak ve küfür vurgusunun yapıldığı sohbetteki muhteva. “Defalarca geriye sardım ve tekrar tekrar dinledim” diyen okuyucu haklı. Ben de öyle yaptım. Zira söz konusu olan nifak isnad, itikadî açıdan oldukça tehlikeli, riskli bir konu. Ama şu iki hususu gözden kaçırmamak gerekiyor. Bir; sözün sahibi. O, sıradan bir insan değil. Dini ilimlerde ortaya koymuş olduğu yazılı ve sözlü eserleri ile ehl-i ilme, “Osmanlı ulema geleneğinin belki de son temsilcisi” tespitini yaptıran bir yere sahip. Kaldı ki Kur'an kursu düzeyinde dini bilgisi olan hemen herkesin bildiği ayet ve hadislerle temellendiriyor yu-karıda alıntı yaptığımız tespitlerini. O ayet ve hadisleri bilen sıradan bir imam hatip talebesi bile yapabilir o yorumları. Rica ederim; “Allah katında en faziletli cihad zalim idareciye karşı hakkı söylemektir.” hadisinden hareketle ‘haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır ve Allah hesabını ahirette sorar' yorumunu kim yapamaz ki?

İki; dikkat ederseniz Kur'anî ve Nebevî bir metod kullanıyor Hocaefendi. Hiç isim vermiyor; sadece sıfatlar üzerinden konu-şuyor. Bu durumda yapılan konuşmaları hiç kimsenin üzerine alınmasına gerek yok.

Ama söz konusu sıfatları üzerinde taşıyorsa, inancı, düşünceleri ve tabii ki eylemleri, “Bu sıfatlar bende var” diyorsa, üzerine alınabilir. Sanırım zaten itirazın dayanmış olduğu temel de burası.

Sözü uzatmaya gerek yok beyler. Yaptıkları algı yönetimi ile ‘beddua' diye kamuoyuna mal ettikleri o candan, o içten yakarışta Hocaefendi'nin söyledikleri ve hâlâ “âmin” bekleyen duası ortada. 9 aydan beri bir tek âmin ile mukabele görmeyen o duayı, kendi isimlendirmesi ile muhaveleyi, Hocaefendi bir kenara bıraktı ve bir adım daha atarak muhataplarını yeminleşmeye davet etti. Dini değerlere inancı olanlaraydı bu çağrısı. Kur'an'a, sünnete ve fıkıh kitap-larına inancınız ve saygınız varsa “eşlerimiz ebediyen boş olsun” deyin dedi. Konu ne? 17 Aralık'tan bu yana sürdürülen “montaj, dublaj” edebiyatının arkasına gizlenerek “biz yapmadık”, “tapelerdeki konuşmalar doğru değil” denilemeyen ciddi iddialar. “İddia edilen şeylerin onda birini biz yaptıysak eşlerimiz boş olsun” deyin diyor Hocaefendi. Pekâlâ, kendisi bekâr. O ne diyecek? Meydan okuma tabiri ile izahı yapılabilecek teklifi şu: “Benim öyle ailem mailem olmadığından, ben onu onlara bırakıyorum; benim de ne dememi istiyorlarsa, bir araya gelsinler, kafa kafaya versinler, ortak akla müracaat etsinler, ‘Bu adamın elini kolunu bağlayacak bir şey bulalım, bunu da o meseleye yemin ettirelim!' desinler; onu da kendileriyle baş başa bırakıyorum! Çünkü her hususta bin defa yemin etmeye hazır, bütün insanların huzurunda kasemle ifade etmeye âmâde ve teşne bulunuyorum.”

Sahi ne diyorsunuz bu yeminleşmeye! 20 Ağustos'tan beri sizden cevap bekliyor bu meydan okuma. Yoksa siz evet dediniz de bizim mi haberimiz olmadı? Duaya “âmin” diyemeyenlerin eşlerine “boş olsun” diyebi-leceklerini hiç sanmıyorum.

Ahmet Kurucan

BM: Son 3,5 yılın en ciddi mülteci akını DIŞ HABERLER SERVİSİ

1Suriye’nin Türkiye sınırında yer alan ve Kürtçe Kobani, Arapça ise

Ayn el Arab ismi verilen şehre IŞİD sal-dırıları sürerken, Birleşmiş Milletler’den (BM) bir anda 10 binlerce Suriyeli mül-teciyi sınırında gören Türkiye’ye yardım çağrısı geldi.

İngiliz haber ajansı Reuters’a mü-lakat veren BM Mülteciler Yüksek Ko-miserliği (UNHCR) Türkiye Temsilcisi Carol Batchelor, Ankara’nın Suriye iç savaşı başladığından bu yana en büyük mülteci akınıyla karşı karşıya olduğunu vurguladı. Son iki günde en az 70 bin kişinin sınırı geçerek Türkiye’ye sığın-dığını tespit ettiklerini, ancak gerçek ra-kamın 100 binin üzerinde olabileceğini söyledi. “Son 3,5 yılda iki günde 100.000 kişinin sınırı geçtiğine (daha önce) şahit olduğumuzu sanmıyorum. Dolayısıyla bu, durumun nasıl geliştiği ve insanların Suriye ve Irak’taki şartlar hakkındaki çok derin korkuları için bir ölçü gibi.” ifadelerini kullanan Batchelor, bir gün beklettikten sonra sınırını savaş mağ-durlarına açan Türkiye’ye teşekkür etti.

Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) Başkanı Fuat Oktay da gün içinde yaptığı açıkla-mayla 100 bin verisini teyit etti.

IŞİD ve PKK’nın Suriye kolu YPG arasındaki çatışmaların tüm şiddetiyle devam ettiği Kobani’de, halen 500 binin üzerinde insan bulunduğu belirtiliyor. Batchelor da IŞİD ilerleyişinin sürmesi ve şehrin düşmesi durumunda Türki-ye’nin omuzlamak zorunda kalacağı ilave sığınmacı yüküne dikkat çekti. “Açıkçası bu gelmelerin ne zaman biteceğini, zamanın ne getireceğini bilmiyoruz. Pekâlâ, tekrar 100 binlere çıkabilir (gelenlerin sayısı). Hayat kur-tarıcı desteğe ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu.

Gayr-ı resmi tahminlere göre halihazırda şu an Türkiye’de 2 milyon civarında Suriyeli bulunuyor. An-kara’nın mülteciler için şu ana kadar yaptığı harcamaların, 3 milyar doları geçtiği biliniyor. UNHCR ise üye dev-letlerden Türkiye’deki mülteci sorunuyla ilgilenmek üzere talep ettiği yaklaşık 500 milyon doların şu ana kadar yalnızca 4’te 1’ini tahsil edebildi.

Page 36: Zamandk277 eg

36 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYA

600 bin kişi Kobani’den tahliye bekliyor

SERKAN SAĞLAM

1Beş günde 64 Kürt köyünü ele geçi-ren IŞİD militanları, 600 bin nüfuslu

Kobani’yi üç koldan kuşattı. Tank, top ve uzun menzilli ağır silahlarla yapılan saldırılar karşısında Kürtler yetersiz kalırken şehirden kaçan 100 bin kişi Türkiye’ye geçti. Koba-ni’nin IŞİD kontrolüne girmesi halinde tek çıkış noktası olan Türkiye, tarihinin en büyük göçlerinden biriyle karşı karşıya kalabilir.

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinin sınır kom-şusu olan Suriye’nin Kobani şehri kırsalında IŞİD örgütü ile PKK’nın uzantısı YPG ara-sındaki çatışmalar sürüyor. Kenti doğudan 7, batıdan 11, güneyden de 22 kilometre uzak-lıkta kuşatma altına alan IŞİD militanları, 64 köyü ele geçirdi. Ağır silahlarla yapılan saldırılar karşısında Kürtler yetersiz kalıyor. Toplu seferberlik çağrısını dün tekrarlayan PKK, tüm Kürt gençleri cepheye çağırıyor. 600 bin nüfuslu Kobani’den kaçışlar hızla artıyor. Tek çıkış noktası kuzeydeki Türkiye. Ankara’nın cuma günü açtığı ancak dün geçici olarak kapattığı sınırdan 24 saatte çoğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan 100 bin sığınmacı geçti. Bazı sığınmacılar Suruç’ta kamu binaları ya da akrabalarının yanına yerleştirildi ancak diğerleri inşaatlara, cami avlularına sığınıyor, kaldırımlarda sabahlıyor. Evinde yaptığı sıcak yemeği kaldırımlarda yatan Suriyelilere dağıtan Suruçlu kadınlara şahit oluyoruz. Akşam saatlerinde ise AFAD, 20 bin kişilik yeni çadırkent kurulacağını duyurdu.

Bir süre cephede savaştıktan sonra dönen üniversite öğrencisi A.Y., “Kalaşnikof tüfeklerle IŞİD’in tank, top ve zırhlı araçlarına karşı savaşıyorduk. Orada kalmak, bile bile kendini öldürtmek.” diyor. Kentten ayrılma-ları önlemek ve halka moral vermek isteyen

YPG, önceki gün çatışmalarda öldürdüğü onlarca IŞİD militanının cesedini şehir merkezinde sergiledi. Ancak IŞİD’in attığı tank ve top mermilerinin şehre düşmeye başlaması kent halkını da tedirgin ediyor.

Sadece birkaç gün içinde 70 bini aşan sığınmacı sayısındaki artış bölge halkının ve yetkililerin işini daha da zorlaştırıyor. Belediye ekipleri sürekli olarak dışarıda yatan Suriyeliler için battaniye ve sıcak yemek vermek isteyenlerin yardımlarına devam etmesi için duyurular yapıyor. Evlerinde yaptıkları sıcak yemekleri kaldırımlarda yatan Suriyelilere dağıtan Suruçlu kadınlara şahit oluyoruz. Ancak bu durum sürdürülebilir gözükmüyor. Giderek artan sığınmacılar için acilen yeni bir kamp inşa edilmesi gerekiyor.

Kamu görevlisi olduğunu söyleyen Gaziantepli Ahmet Bey, Gaziantep’ten geldiğini, akrabalarını almak için beklediğini söylüyor: “Kobani’de durum çok kötüleşti. 3 yıldır orada çatışma yoktu. Ancak şimdi IŞİD teröristleri şehri tank ve topla vuruyor. Dayımın oğulları var, 8 nüfuslar. Onları orada ölüme bırakamayız.” Kendisini endişeye sevk eden diğer konu giderek artan kiralar ve Suriyelilere yönelik tepkiler. “Kiralar 1000 liranın altında değil. Maalesef evimiz de 3 odalı. Bu insanların hiçbir işi yok. Onlara da ev kiralamak zorundayız. Allah hepimizin yardımcısı olsun.”

Ailesini bırakıp dönenler varSınır hattında çatışmalar ve Türkiye’ye

sığınmalar devam ediyor. Gece boyu giriş-leri takip ediyoruz. Onlarca kilometre yol yürüyerek Türkiye sınırına ulaşanlar son derece bitkin. Bir daha geri dönmelerinin artık zor olduğunun farkında oldukları için taşıyabildikleri ne varsa getirmişler. Kimi hayvanını kimi de alabildiği kadar eşyalarını.

Çocuklar ise oyuncaklarını bırakmamış. Su-ruç’a ailesini bırakan Muhammed Hemo’nun vedalaşmasına şahit oluyoruz. Savaş acı yüzünü bir kez daha gösteriyor. Gözyaşlarına hâkim olamayan Hemo, eşi ve çocukla-rına belki de son kez teker teker sarılıyor. IŞİD’e karşı savaşmak için Kobani’ye geri dönecek: “Ailemi kardeşime emanet ettim. Ben topraklarımızı korumak için Kobani’ye geri dönüyorum. Ölürsem şehit olurum. Kardeşim ailemizin başında.”

Suruç’ta ambulans sirenleri hiç eksik olmuyor. BDP’li Suruç Belediyesi, AFAD, İHD ve İHH ekipleri, yardım faaliyetinde bulunuyor. Ayrıca bireysel imkanlarıyla çeşitli illerden gelen yüzlerce kişi de şehre sığınan Suriyelilere yardım ediyor.

Belediye ekipleri anonslarla Namık Kemal ve YİBO okulunda Suriyeli sığın-macıların kayıtlarını yaptırmasını istiyor. Aksi takdirde hiçbir şekilde sağlık ve yardım hizmetlerinden faydalanamayacaklarını duyuruyor.

Halk: Ankara IŞİD’i destekliyorIŞİD’e gittiği iddia edilen yardımlar ve

militanlarla ilgili Suruç’ta onlarca hikâye dolaşıyor. Halkın temel görüşü AKP hükü-metinin radikal örgütü, hem silah hem de cephane anlamında desteklediği yönünde. Önceki gün bölgeyi ziyaret eden İçişleri Bakanı Efkan Ala ve diğer kabine üyeleri-nin Suruç’ta taşlanması da bu görüşün bir yansıması.

Sınırda dün de güvenlik güçleri ve sı-nırın Türkiye tarafında biriken vatandaşlar arasında arbede yaşandı. Suriye’ye geçmek isteyenlere izin verilmemesi üzerine tartışma çıktı. Jandarmanın göz yaşartıcı gaz ve suyla müdahalesine bazı vatandaşlar taşlarla cevap verdi. Sınırdan Türkiye’ye geçişler de bu

nedenle geçici olarak durduruldu.

Hava saldırısı olur mu?ABD, merkezi Irak hükümetinin yardım

çağrısı üzerine IŞİD’i bu ülkede havadan vurmaya başlamıştı. İlk hava saldırısının yapıldığı 8 Ağustos’tan bu yana ABD savaş uçakları yaklaşık 200 bombardıman ger-çekleştirdi. Hava saldırılarına katılan ikinci ülke Fransa da jetlerinin cuma günü, bazı IŞİD hedeflerini imha ettiğini açıklamıştı. Washington, IŞİD’i Suriye’de de vurmaya hazırlanıyor ancak bunun ne zaman ola-bileceği konusunda belirsizlik var. Beşşar Esed rejimi ve destekçisi Rusya, Suriye’ye yönelik hava saldırıları konusunda ihtiyatlı yaklaşıyor. Moskova, bunun için veto yetki-sinin bulunduğu BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkartılması gerektiğini söylüyor. ABD, geçen yıl ağustos ayında Esed’e karşı hava saldırıları yapmayı kararlaştırmış ancak daha sonra Rusya ile varılan anlaşma sonrasında harekâtı iptal etmişti. Esed, ABD’nin IŞİD bahanesiyle rejim hedeflerine de saldırabi-leceğinden şüpheleniyor.

HDP’li vekillerden BM önünde açlık greviHDP milletvekilleri Selma Irmak,

Sebahat Tuncel ve Kemal Aktaş, IŞİD’e karşı Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası güçlerin Kürtlere silah yardımını sağlamak amacıyla açlık grevi yapmak için İsviçre’ye gitti. Irmak, IŞİD’in Kobani’ye yönelik sal-dırılarında bir soykırım yaşanmasına engel olmak için Tuncel ve Aktaş’ın yanı sıra eski Avrupa Parlamentosu Milletvekili Feleknaz Uca’nın da şehirdeki BM binası önündeki eyleme destek vereceğini söyledi. Açlık grevinin yanı sıra diplomatik temaslarda da bulunacaklarını belirtti. Diyarbakır DHA

Page 37: Zamandk277 eg

37 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANDÜNYA

AYTEN DENİZ LONDRA

1Thames Nehri kenarındaki güzel ev-lerin antik cumbalarındaki saksılardan

rengârenk çiçekler sarkar. Çeşit çeşit, cins cins bitkiler biter, kapı önlerinde. Ihlamur ağaçları süsler her parkı. Yeşile doymayan bir ülkedir İngiltere. Turistler için henüz uçakta başlar merak uyandıran manzaralar. Yemyeşil tarlalar düzenleriyle dikkat çeker. İçlerine doğru ilerledikçe, ilkbahar tomur-cuğundan ıhlamur yeşiline, tonları kâh açılır kâh koyulaşır meyve ve sebze bahçelerinin.

Londra’ya ilk defa gelen biri New York gibi devasa gökdelenlerin olduğu bir şehir beklerken, karşısına çıkan büyük parkların, bağ-bahçelerin şaşkınlığını yaşar bir süre. Ardından ‘Nedir bu yeşillik, ne yetişir bu parlak yeşilin gölgesinde?’ diye düşünü-verir. İşte sizi ‘pick your own/kendin topla kendin ye’ diye tabir edilen İngiliz sebze ve meyve bahçelerine götürmek istiyoruz bu hafta. Türklerin yoğunlukta yaşadığı Londra Enfield bölgesindeki ‘Parkside Farm’dayız. Burası hem getirdiği yeniliklerle ödül almış hem de turistlerin yoğunlukta olduğu bir bahçe. Ancak, burada dikkatleri en çok çeken, Türk turistlerin bahçeye olan ilgileri.

Çilekten böğürtlene, erikten ahudu-duya, siyah kuş üzümünden Frenk üzümü ve Bektaşi üzümüne, kabaktan soğan ve mısıra, Fransız fasulyesinden ıspanağa kadar yirmi çeşit ürün bulunuyor Park-side Farm’da. “Ne var ki bunda? Bizim arka bahçede de var aynısı.” diyenlere bir not düşelim; bu ürünlerin hepsi yerden yaklaşık bir metre yükseklikteki tablaların üzerinde yetiştiriliyor. Elbette domatesleri, çilekleri yerden değil bu yükseklikte kurulan tablalardan toplamanın keyfi bambaşka. Bir yandan yiyor, diğer yandan 3 ya da 6 sterlinlik plastik veya karton sepetlerinizi doldurmaya çalışıyorsunuz. Çocuklar dâhil herkesin elinde bu sepetlerden var. Bitkilerin yüksekte olmasının sebebi, ziyaretçilere ver-diği keyfin yanında yağmura karşı ürünleri korumak ve bitkilerin daha ılık bir ortamda yaşamasına imkân tanımak. Sulama için toprak yüzeyinde görünmeyen minik boru-lar döşenmiş bitki köklerine. Bazıları toprak yerine saksılara ekilmiş ve boylu boyunca

uzamış. Her yıl bitkilerin daha sağlıklı ve keyifli bir şekilde toplanmasına yönelik yeni projeler geliştirmiş sahibi. Bu kadar güzel çalışınca ödül de almış tabii. İngiliz çiftçi bir zamanlar buralarda otlattığı ineklerini satıp başlamış bahçe için uğraşmaya.

İçinde her türlü ihtiyacınızı karşılaya-bileceğiniz, hatta piknik bile yapabildiğiniz bu bahçelere dışarıdan turist akını var. İngiltere’de yaşayan pek çok Türk, mem-leketten misafirlerini müzelere, kalelere götürmeden önce buraya getirip dalından meyve yediriyor. Ziyaretçi kaynayan bahçe kapısının girişinde uzun kuyruklar oluyor, çoğu zaman. Türkler, Araplar, Yahudiler, Bulgarlar, Yunanlar ve daha pek çok millet buluşuyor bu bahçede. Ne zaman gitsek hem giriş hem de çıkış kapısındaki kalabalık hiç azalmıyor, hep artıyor. Ekim ayının ortalarına kadar devam ediyor. Zaten o dönemde de toprak dinlenmeye bırakılaca-ğından bahçe kapanıyor.

Sıranın size gelmesini beklerken, Türkçe konuşanlar sizi hiç şaşırtmasın. Parkside Farm’da en sık duyulan dillerden biri Türkçe. Karadeniz’den Akdeniz’e, Ege’den

Güneydoğu’ya neredeyse her bölgeden ziyaretçi var. Hepsi memleketten bağ bahçe kültürüne aşina olsa da buradaki bahçe her gören gözü mest ediyor. Örneğin Karadenizli Hatice Hanım’ın annesinin bir bahçesi varmış, ne kendisi ve eşi, ne de çocukları hiçbir tatilde merak edip de bahçenin kapısını aralamamışlar. İngilte-re’ye gezmeye gelip de bahçede saatlerce dolaşan Hatice Hanım, ‘Annem bizi burada görmesin. Onun bahçesine bir kere bile girmedik’ derken eşi Mustafa Bey gülerek, ‘Kayınvalide böyle bahçe yapsın, her yıl gideriz’ diye yapıştırıyor lafı.

Bebek arabalarıyla dolu bahçede bir de engelli arabası takılıyor gözümüze. Bir anne, oğlunun tekerlekli sandalyesini itiyor. Kuveyt’ten geldiğini öğreniyoruz. Krimi-noloji uzmanı Nawal Hanım Londra’ya sağlık seyahati amaçlı gelmiş. Oğlunun tedavisi sürerken, sık sık geldikleri bu bahçede çok mutlu olduklarını söylüyor. Tabiatı, meyvelerle iç içe olmayı, dalından kopardığı domatesi ağzına atmayı bir terapi gibi gördüğünü söylüyor: “Bu da tedavinin bir parçası diye düşünüyorum. Kendimiz

toplayıp kendimiz yerken, kendi kendimizi de tedavi ediyoruz aslında.”

Bir ziyaretçi, İngiltere’nin ‘berry’ yani ‘dutsu meyveler’ ülkesi olduğunu bu bah-çede keşfettiğini söylüyor bize. Pastanelerde ‘frambuazlı’ diye satılan pastaların üzerine konan ‘raspberry’, ahududu ya da frambuazı dalından toplarken ne kadar keyif aldığını anlatırken, bir de eğilip kulağımıza fısıldıyor: “Hepsinden öte, bu meyveler burada sudan ucuz.”

Neden çok tercih ediliyor?İngiltere, Almanya, Avusturya gibi pek

çok Avrupa ülkesinde vatandaşlar bahçe kiralıyor ya da satın alıyor. Yaz boyunca özellikle hafta sonları bu bahçelerde mangal yakarak, sebze yetiştirerek toprakla uğraş-manın keyfini çıkarıyorlar. Bununla birlikte bahçesi olmayanlar için ise ‘kendin topla kendin ye’ bahçeleri önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu bahçeler sadece anlık keyif yerleri değil elbette. Evde hazırlanan reçelle-rin hammaddesinin çoğu da buralardan elde ediliyor. Her yıl böğürtlen, erik, ahududu ve çilek gibi envai çeşit reçel kavanozlarını buralarda topladıkları meyvelerle dolduran-ların sayısı hiç de az değil.

Meyve çiftliğindeki fiyatlar market fiyatıyla hemen hemen aynı. Fakat çiftlik ürünleri marketten alınanlara göre daha uzun süre muhafaza edilebiliyor. Yani buzdolabına konulmasa bile en az iki hafta çürümeden tüketilebiliyor.

Bu tür bahçeler neredeyse bir asırdan beri var. Yerel nüfus ya da turistlere has kurulmamış. Ancak genç nesil, havucun, çileğin ya da kabağın ağaçta mı yoksa yerde mi yetiştiği konusunda pek bilgi sahibi değil. Bahçede karşılaştığımız bir İngiliz, bize ne-den orada olduğunu anlatmaya çalışırken şu serzenişte bulunuyor: “Gençlerden bazıları balığın başı var mı yok mu onu bile bilmiyor. Çünkü neredeyse ülkemizin millî mutfak menüsü fish & chips’te (balık ve kızarmış patates) balık fileto hâlinde geliyor. Çocuklarımın biraz olsun doğayla barışık yetişmesi için fırsat buldukça yolumuzu buraya düşürüyoruz. ‘Kendin topla kendin ye’ bahçeleri tıpkı ilköğretim gibi bütün ülkede zorunlu olmalı!”

İngiliz usulü ‘kendin topla kendin ye’Garip ama gerçek; hem çalışıyor hem üstüne para veriyorsun. Lakin keyif alıyorsun. Verdiğin parayı saymazsan, toplarken ağzına attığın ahududu, sepetine doldurup evine götürdüğün domates ve çilek de yanına kâr kalıyor.

Page 38: Zamandk277 eg

38 6–12 EKİM 2010 ZA MANEKONOMÝ38 KÜLTÜR 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMAN

‘Gündelikçi Metin’ ödül getirdiSEVİNÇ ÖZARSLAN

1Evlere temizliğe giden bir adamın hikâ-yesini anlatan Toz Ruhu, önceki akşam

sonra eren 21. Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, en iyi erkek oyuncu ve en iyi sanat yönetmeni ödülleri aldı. Nesimi Yetik’in yö-nettiği film, kendi halinde, sıradan bir hayat yaşayan, mutlu mesut geçinip giden Metin karakterini güçlü bir dille anlattığı için ödüle uzandı. Toz Ruhu, Yetik’in ilk uzun metraj filmi fakat, 2006’da çektiği 3 dakikalık kısa filmi Annem Sinema Öğreniyor ile yurtiçi ve dışında aldığı 17 ödül, Altın Koza’nın haber-cisiydi. Şair, yazar ve yönetmenlerin kurduğu Afilli Filantalar blogunda yazdığı öyküleriyle de tanınan Yetik ve filmin senaryosunu bir-likte yazdığı eşi Betül Esener’le Altın Koza ödül töreni sonrasında konuştuk.

Ödülü almak sürpriz oldu mu?Çok sürpriz oldu. Beklemiyorduk çünkü

yarışma çok zordu. Usta yönetmenler ve iyi filmler vardı. Bir taraftan da, film ilk kez izleyici karşısına çıktı. Hiçbir şey öngöremi-yorsunuz. Bir şey beklemeden geliyorsunuz. İlk filminizle ilk katıldığınız yarışmadan en iyi film ödülü almak doğal olarak büyük bir sürprizdi.

Hikâye nasıl ortaya çıktı?Betül’le (Esener) birlikte yazdık hikâyeyi.

Betül filmin yapımcısı, senaristi ve eşim. Aslında gerçek bir erkek gündelikçi hikâ-yesinden esinlenerek kurmaca bir senaryo yazdık. Dört yıl sürdü yazım aşaması.

Bu erkek gündelikçi kim, nerede yaşıyor?İstanbul’da, Taksim’de yaşıyor. Hâlâ

evlere temizliğe gitmeye devam ediyor. 37 yaşında, işini seven biri. Biz hikâyemizde gündelikçi Metin’i sadece karakter olarak baz aldık. Filmdeki diğer karakterler; mesela yeğeni, Neslihan, Suzan Hanım tamamen kurmaca.

Hikâyenizin çıkış noktası tam olarak neydi?Böyle bir adam, dünyası dışarıdan gelen

müdahalelerle değişirse o adam ne yapar, hayatına devam mı eder, yoksa düzeni bo-zulur mu? Ve herkesin bu kadar görünmeye

ve ünlü olmaya meraklı olduğu bir dünyada bu kadar geri planda kalan, kendi âleminde yaşayan ve nihayetinde de gittiği televizyon yarışmasının çekiciliğini umursamayıp yine kendi hayatına dönen Metin bizim için ilginçti.

Nasıl dikkatinizi çekti Metin, onu nasıl keş-fettiniz?

Biz film yapmak için Ankara’dan İstan-bul’a taşındık. Bu süreçte uzun metraj bir film senaryosu yazmıştık. Bu senaryoyla uğraşırken komşumuz olan Metin’in her gün evinde söylediği şarkıları biz de dinliyorduk. Mutluluk üzerine düşünürken hikâye yavaş yavaş şekillendi.

Şimdi bütün gazeteciler, televizyoncular onu

bulup röportaj yapmak ister…Valla ne olur kimse bulmasın… Gerçek-

ten çok naif bir adam ve dünyası bozulsun is-temeyiz. Filmimizde bile oynamak istemedi. Aslında başrolde onun oynamasını istemiştik ama kabul etmedi. Çekimlerimizle bile hiç ilgilenmedi. Biz sürekli ona bilgi veriyorduk ama o, ilgilenmemeyi tercih etti.

Filmin en güzel ve sevilen ayrıntılarından biri, Metin’in gömlekleriydi. Neredeyse bir mağaza dolusu rengarenk gömleği var, evinin orta-sında açık askıda duruyorlar (üstteki büyük kare). Gerçek Metin de böyle mi?Evet gerçek Metin de böyle bir kişi. Göm-

lekleri ve belinde asılı radyosuyla... Metin’in evde kasetlere kaydettiği şarkıların sözlerini de Betül yazdı. Mesela “Yarin Olmazsa Olmazı Var’’ sevildi. “Kalbime söyle taş mı basayım/Verdiğin sözü nasıl unutayım/Ellerini böyle boş mu tutayım/Yarin olmazsa olmazı var/Kapılarını yalnızlık çalacak/Gözlerine kanlı yaşlar dolacak/Gönlüm seni elbet unutacak/Yarin olmazsa olmazı var.” beğenildi sanırım.

Filmde, star yarışmalarının sahne arkasını gösteren, hatta yarışmacılarakarşı acımasızlığı eleştiren bir sahne vardı. Metin’in yarışmaya katılmaktan vazgeçmesinin nedeni bu muydu?Evet Metin’i o stüdyodan çıkaran, yarış-

maya katılmaktan vazgeçiren temel sebep sahne arkasında insanlara yapılan muamele.

Arabesk tutkunuMetin (37), İstanbul’da yaşayan bir erkek

gündelikçidir. Kendi halinde, mutlu bir dünyası vardır. Arabesk müzik tutkunudur, şarkılar besteler. Metin’in küçük dünyası, İstanbul’a asker olarak gelen yeğeni Ümit’in ziyaretiyle değişir. Ama dünyasının asıl sarsılışı müşterisi Suzan Hanımlar’da birlikte çalıştığı Neslihan’ın evine gelmesiyle olur. En nihayetinde Metin’in hayatına giren iki kişi de kendi yollarına doğru giderler. Metin yine küçük dünyasında, yalnızlığıyla baş başa kalır. Bu sırada Metin’in hayatında ilginç bir gelişme olur, televizyondaki bir star yarışması onu konuk olarak çağırır.

Page 39: Zamandk277 eg

A. Turan Alkan

39 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM

Ali Ünal

Hz. Ali’nin verdiği ders17 Aralık’tan bu yana yaşananlar,

Hz. Ali’yi (r.a.) özellikle bir tercih ve uygulaması konusunda yeni baştan düşünmeyi, düşünüp ders almayı gerekli kılıyor.

Hz. Osman’ın (r.a.) şehid edilmesinin ardından halife seçilen Hz. Ali (r.a.), ilk uygulama olarak illerdeki Emevî valileri görevden alır ve yerlerine yeni tayinler yapar. Şam’da 20 yıla yakındır vali bulunan Hz. Muaviye (r.a.), Suriye’de güçlü bir otorite kurmuştur. Halkı kendisine o kadar bağlıdır ki, bir defasında içlerinden biri bir Iraklının dişi devesini zorla alır. Almakla kalmaz, “Deve benim ve dişi değil, erkek” diye iddia eder. Devesi alınan Iraklı, hayret içinde meseleyi Hz. Muaviye’ye aktarır. Hz. Muaviye, “Adam doğru söylüyor, deve onun ve erkek” der. Ardından Şam halkını toplar ve Iraklının yanında on binlerce insanın önünde, “Ey ahali, bakın. Ben diyorum ki, bu deve -onu zorla alanı işaret ederek- bunundur ve erkektir.” der. On binler, hep bir ağızdan bağırır: “Evet, deve onundur ve erkektir.” Hz. Muaviye, Iraklıya döner ve “Git Ali’ye söyle” der: “Muaviye’nin emrinde o ne derse tasdik eden on binlerce insan var.”

İşte bu şartlarda ve ihtilâlin getirdiği kaos ortamında Abdullah ibn Abbas gibi, Hz. Ömer’in daha 17 yaşında iken istişare meclisine aldığı âlim bir zat, Hz. Ali’ye “Muaviye, sana itaat edip, görevini bırakmaz. Onu şimdilik yerinde bırak ve düzeni sağlayıp, iktidarını güçlendirdiğin zaman onu azledersin.” tavsiyesinde bulunur. Fakat Hz. Ali (r.a.), kesin kararlıdır; “Onu bir dakika bile yerinde tutup, daha fazla zulüm ve haksızlık yapmasına izin veremem.” der.

Hz. Ali (r.a.), İslâm’ın ve Ümmet’in istikamet üzerinde bekası adına Peygamber Efendimiz’in Kur’ân’la birlikte andığı Ehl-i Beyt’in babası olarak, Sırat-ı Müstakîm’de istikamet için Cenab-ı Allah’ın namazlarımızda Fatiha Sûresi’nde günde 40 defa yollarına tâbi olabilmemiz için dua etmemizi emrettiği küllî ve yanıltmaz rehberlerdendir. O rehberin

gözünde ve gerçekte adalet o kadar değerli ve önemli, zulüm o ölçüde bir günah ve dehşetli bir cinayettir ki, Ümmet çapında da olsa gerçekleşmesi meşkûk bir maslahata adaletin bir dakikası dahi feda edilemez ve bu maslahat adına bir dakikalık zulme dahi göz yumulamaz. Hz. Bediüzzaman’ın (r.a.) Hz. Süleyman’a (a.s.) rüzgâra binerek havada seyahat etme, hayvanların dilinden anlama ve uzak mesafelerden göz açıp kapayıncaya kadar eşyayı celbetme gibi mucizelerin niye verildiği konusundaki açıklaması, bu gerçeği kavramada faydalı olacaktır:

Hz. Süleyman (a.s.), nebî olarak mutlak masumdu; dolayısıyla, bir nebî melik olarak ülkesinde en küçük bir zulüm işlenemezdi ve işlenecek olsa bu, masumiyetine halel getirirdi. Çünkü bir idareci, idaresi altında olup biten her şeyden, bir hükümdar, bir devlet başkanı, icranın başı olarak başbakan, ülkesindeki her haksızlık ve zulümden sorumludur ve sorguya çekilir. O bakımdan, masumiyetine halel gelmemesi için Allah (c.c.), Hz. Süleyman’ı söz konusu mucizelerle donattı. Hz. Ömer’in (r.a.) “Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa İlâhî adalet onu Ömer’den sorar.” sözü ve bir kıtlık senesinde başını yere koyup, “Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e benim günahlarımdan dolayı azap etme!” diye inlemesi, bu gerçeğin ne ölçüde farkında olduğunu gösterir. Yoksa bu söz ve bu tavır, Hz. Ömer adına hususî bir fazilet değildir; her idarecide bulunması gereken bir şuur hal ve tavrıdır.

Evet. Gözü kapalı idareye, ülke idaresine talip olanların, bırakın ülkesinde en küçük bir zulüm işlenmemesi için ölesiye bir hassasiyet ve gayret göstermeyi, ikbal ve istikballeri adına zulüm adına zulüm işleyen ve bunlara Din’den güya gerekçe temin edenlerin ve zalimler dişi deveye erkek de dese alkışlarla bunu tasdik edenlerin, ak dedikleri karaya ak, kara dedikleri aka alkışlarla kara diyenlerin Hz. Ali’den öğrenecekleri bir şey var mıdır?

Kızları ve şehzadeleri öldürmekALİ BULAÇ

1Cahiliye çağında kız çocukları istenme-diği için diri diri toprağa gömülürdü.

Araplar namusa düşkün olduklarından yoksulluk sonucu veya savaşta esir düşmesi halinde kız çocukla-rının namuslarının kirletilmesine tahammül etmezlerdi. Kur’an-ı Kerim, yoksulluk sebebiyle çocuk-ların öldürülmesini (ve bu çerçevede mücbir sağlık sebebi yoksa isten-meyen gebelik adı altında kürtajı) yasakladı. Ancak kız çocuklarını istememelerinin sebebi bundan ibaret de değildi. Arapların iki geçim kaynağı vardı, biri ticaret, diğeri savaş ve baskınlarda elde edilen ganimet malları. Her iki etkinlikte de kadınların rolü yok gibiydi, bu yüzden erkek öndeydi. Erkek hem ailesine bakar, hem kabilesinin şeref ve onurunu üstlenirdi.

Rivayetlere göre Araplarda ya kızlar belli bir yaşa geldiğinde babaları tarafından badi-yeye götürülüp kazılan çukura gömülürdü veya kız çocuğu doğuracağını anlayan anne,

doğurduğu çocuğu önceden kazılan çukura atıp gömerdi. Bu trajik olay, bir hadiste şöyle anlatılmaktadır: “Bir adam Allah’ın Elçisi’ne geldi ve cahiliye döneminde şöyle yaptığını anlattı: Küçük bir kızım vardı, beni çok

severdi. Çağırdığım zaman koşarak yanıma gelirdi. Bir gün yine onu çağırdım, koşa koşa yanıma geldi. Onu yanıma alarak yolda rastladığım bir kuyuya elinden tutarak attım. Kulaklarıma gelen son sözleri ‘Baba-cığım, babacığım!’ diyen çığlıkları idi. Bunları duyunca Allah’ın Elçisi’nin gözlerinden yaşlar aktı. Orada hazır

bulunanlardan biri ‘Ey adam, sen Allah’ın Elçisi’ni üzdün’ dedi. Allah’ın Elçisi, ‘Ona engel olmayın. Neler hissettiğini anlatsın,’ dedi, olayı bir daha anlatmasını buyurdu. Adam olayı yeniden anlatınca Allah’ın Elçisi, sakalı ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra ona cahiliye döneminde yaptığın için seni Allah affetti, kendi hayatına yeniden başla’ diye buyurdu.” (Daremi, Sünen, Bab: 1.)

Kur’an-ı Kerim, çarpıcı bir üslupla kıyamette, diri diri toprağa gömülen kızın

hesabının sorulacağını belirtir: “Ve ‘diri diri toprağa gömülen kızcağıza’ sorulduğu zaman: “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” (81/Tekvir, 8-9.) Anlamı şudur: Yüce Allah kız çocuklarının fuhşa sürüklenmesi, kadın-ların savaş esiri olması veya yoksul düşmesi ihtimalini onların öldürülmelerine sebep görmüyor, aksine bunun bir cinayet, ağır bir suç olduğunu bildiriyor. Kadın ve erkek arasındaki üstünlüğün de kriteri “ticaret ve savaş ganimeti” elde etmek değil, “takva”dır. Kız çocuklarına karşı söz konusu caniyane muameleler modern zamanlarda da devam etmektedir. 2011 yılında açıklanan verilere göre, istenmeyen kız çocuklarından kürtaj yoluyla öldürülenlerin sayısı 163 milyona baliğ olmuştu. Sayılan sebeplerle kız ço-cuklarının öldürülmeleri nasıl cinayet ise ileride devlete talip olur, iktidar kavgaları devletin bölünmesine sebep olur, diye çocuk yaştaki şehzadelerin öldürülmeleri de cinayettir. Muhtemel bir suçun cezası peşin verilmez. Bir şehzade potansiyel olarak hanedana ortaktır ama fiili olarak tahta geçip geçmeyeceği, buna istekli olup olmayacağı belli değildir. Tahakkuk etmemiş bir suçun cezası, suçun potansiyelini taşıyan kişiye, daha kundakta iken, hukuken mükellef bile

değilken çocuğa ödetilemez. Şehzadeler arasında iktidar kavgaları yüzünden devletin bölünme tehlikesini bertaraf etmenin yolu birkaç kadından onlarca çocuk doğurup boğdurmak değildir. Bu tehlike, padişah bir hanımdan veya cariyeden bir erkek çocuk doğduğunda bir daha çocuk olmaması için şer’i tedbir alması yani gebeliği mesela azl yoluyla önlemesiydi. Devletin bekası için evlat veya kardeş katli, siyasi kültürümüze ‘devletin her türden hukuk dışı müdahale-si’ni makbul ve mümkün yol gösterilmesini sağlamıştır. Hâlâ bunun acısını çekiyoruz. Devletin bugün de süren hukuk dışı uygu-lamaları, süren töre ve namus cinayetleri Müslümanların tarihte Kur’an’a göre amel etmediklerini göstermektedir.

TEŞEKKÜR: Dört damarımın değişmesi-nin üzerinden 10 sene geçtikten sonra geçen hafta biri daha tıkandı. Başarılı bir müdahale ile açıldı, iki stent takıldı. İki değerli bilim adamı ve hekim Deniz Şener ve Suavi Tü-fekçioğlu’na, diğer hekim ve personele, beni arayan ve dua eden dost, akraba, arkadaş ve okurlarıma, gönül dostlarına teşekkür ederim. Ölümümüz ve hayatımız âlemlerin Rabbi yüce Allah’ın elindedir. “Muhakkak ki Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.”

Bir tuhaflık varUyanıklıktan rüyaya geçerken de böyle

olur ya; şuur halinde iken sorguladığımız şeyleri rüyanın kaygan ve olağanüstü ikliminde, zaten onları yerinde durup durmakta olan bir veri gibi kabulleniriz:

O ev aslında bizim evimiz değildir ama her nasılsa öyle oluvermiştir; hiç tanımadığımız biri rüyada yakınımız haline gelir. Şuurüstü, rüyada bize bazı verileri gerçekmiş gibi dayatır. Bazen “Bu bir rüya ve az sonra uyanacağım ve her şey gerçek yerine oturacak” diye düşünürüz ama bu, rüyanın o esnadaki gerçeklik hissini iptal etmez. IŞİD’in Ortadoğu jeopolitiğindeki varlığı, kolektif bir illüzyon şartları içinde bulunduğumuzu hatırlatıyor. Sanki topluca rüya görüyor ve IŞİD’li yeni jeopolitik durumu, eşyanın ve zamanın tabii akışı içinde varolmuş bir gerçeklik olarak kabul ediyoruz; öyle değil, esaslı bir gariplik var bu sıkıntılı rüyâda!

Altı ay önce Ortadoğu’da IŞİD yoktu. “Aslında vardı, biz onun varlık sinyallerini görüyor ve değerlendiriyorduk zaten” diyen uzman görüşlerini kaale almasak da olur. Altı ay önceden bakarak bugünü gören çıkmadı. Yeni, çok farklı ve şaşırtıcı derecede etkili bir siyasi ve askeri aktör olarak âniden zuhur etti IŞİD. Birkaç ay içinde, pek çok Ortadoğu devletinin beceremeyeceği derecede ciddi askeri operasyon yapabilmeye, siyasi bir aktör gibi davranabilme kabiliyeti sergilemeye başladı. Uluslararası destek gördüğünü bildiğimiz PKK’nın kırk senede hâlâ erişemediği bir başarı göstererek üç günde devletini kuruverdi bile! Kendine bir sosyal zemin, hatta bir toplum buldu veya edindi. Uçuk ve marjinal doktrinini hızla topoğrafik bir zemine oturtarak Batılı devletleri aleyhinde bir araya getirecek ölçüde tehditkâr ve korkutucu bir güç oldu. Bu hikâyenin kolaylık katsayısı sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Üç beş radikal dincinin, marjinal selefilerin, tesâdüfen kotardıkları bir macera değil bu yani; destekleyicilerine kimlik, ekmek, uğrunda ölebilecekleri bir ütopya ve başarı vaadedebiliyor. Bu haliyle Kaide’den daha etkili. Suriye’nin Türkiye’ye bitişik

üç sınır kapısında kontrolü ellerinde bulundurmaları ise şakayı andırıyor.

Öyle görünüyor ki, bir rüyayı andıran hızlı yükseliş, aynı derecede şaşırtıcı, sert bir düşüşle nihayetlenecek: Irak ve Suriye topraklarındaki ezilmiş Sünni toplulukları bir devlet çatısı altında birleştireceği senaryosunun ciddiyeti bana göre hayli zayıf. Bu noktada IŞİD’in, günün moda tabiriyle “operasyonel” bir kuruluş olduğunu düşünmemek için bir sebep yok. Nasıl hızla zuhur ettiyse ve etkili olduysa, fonksiyonunu icra ettiğinde aynı hızla kaybolacak ve tesirini kaybedecek.

Türk diplomatlarını rehin alma eylemi ancak bu varsayım çerçevesinde ciddiye alınabilir bir hikâye teşkil ediyor. Rehineleri kurtarmak için bizim hükümet yetkililerinin bazı Sünni kabile reisleriyle temasta bulundukları haberi, doğru olsa bile inandırıcı gelmiyor. Sadece rehine kurtarma operasyonunda değil, bu eylemin yüklenicisi IŞİD’in mahiyetinde de bir tuhaflık var. İşte tam bu noktada rehine operasyonunda CIA’nın parmağı olabileceği yolunda dillendirilen varsayım hiç de uçuk-kaçık bir senaryo olmayabilir. Bölgede enerji otoyollarının yeniden düzenlenmesinde IŞİD, insanlara şu günlerde hayli inandırıcı görünen eylemleriyle kritik bir rolü yerine getirdi; ABD yıllar sonra Ortadoğu’da yeniden askeri varlık göstermeye kendini ve kamuoyunu ikna etmeyi başardı! Ya IŞİD olmasaydı, n’olurdu şu Ortadoğu’nun hali?

YPG güçlerinin kontrolündeki Rojava’nın kalbi sayılacak Kobane’yi tehdid eden ve iki günde 60 bine yakın Suriyeli Kürd’ü Türkiye’ye sığınmaya mecbur bırakan IŞİD, bilerek veya istemeden de olsa güney Kürdistan oluşumunun varlığına esaslı bir meşruiyet sebebi verdi. Önümüzü artık biraz daha net görebiliyoruz: Ortadoğu’da IŞİD geçici aktördür fakat Kürdistan devleti kalıcı olacaktır. Bir siyasi katalizör olarak IŞİD, kendisini var eden koalisyonun amaçlarına uygun davrandı; ömrü de başarısıyla ters orantılıdır.

Page 40: Zamandk277 eg

40 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM

DAĞISTAN ÇETİNKAYA KRAL VE SOYTARI

Anne, acı, yas, tövbe...ALIN OZINIAN

1“Hâlâ birinin çocuğu olabilmek meğer ne güzelmiş, hiç fark etmemiştim…”

demişti annesinin cenazesinde ağlamaktan nefes alamayan 50'li yaşların sonuna gelmiş kadın.

Ben onu daha önce hiç ağlarken görmedi-ğimden tuhaf hissederken, o ise annesizliğin bu kadar zor olacağını çok geç idirak ettiği için suçluluk duyuyordu. Cenaze sırasında, ağladıkça çaresiz kimsesiz bir kız çocuğuna benzemeye başlamıştı. Buna şahit oldukça kafama 60 yaşında birinin annesi öldüğünde ona “öksüz” denip denmeyeceği takılmıştı. Eve döndüğümde ilk önce birilerine sormayı düşünmüş, sonra kitap karıştırmaya karar vermiştim.

"Öksüz": Türkçe "ök" kökünden türemiş. Ök "bağ, ip" anlamında, zamanla anlam genişlemesine uğrayarak önce göbek bağı sonra da anne ve baba (ebeveyn) anlamında da kullanılmaya başlanmış. Sonra “yetim” kelimesine geldi sıra... Arapça yet'm (tek ba-şına, eşsiz) sözcüğünden gelirmiş… Annesiz kalmak, bağsız kalmaktı. Kopmaktı. Yaşınız kaç olursa olsun... Sizin içinde geliştiğiniz be-denin artık olmaması bir tarafa, sizi büyüten hafızanın, şuurun artık kapalı olması... “Ben küçük bir çocukken hangi oyuncağımı en çok severdim” sorusunun cevabını en iyi bilen ve hiçbir zaman unutmayan kişinin artık sizinle konuşamaması…

Tek başına kalabilirdi insan, alışırdı. Eşsiz dayanabilirdi, deneyebilirdi, tekrar bulabilirdi. Ama bağsız, köksüz, annesiz olmak güneşsiz ve susuz kalmaktı. Bazen bakışlarında buz soğuğu taşımaktı, sıkça onu sözlerine, hareketlerine bulaştırmaktı. Küçük yaşta değişmeyen bir mevsimde yaşayıp adına kış demekti. Sert çocuk olmak, çetin cevizlik demekti. Kabuğu sert, içi yumuşak bir ceviz.

Sabrı öğrenmek demekti, yaşıtlarınız sabır kelimesinin anlamını bilmediği yıllarda sabırlı olmaktı. Yüreğin sevindiğinde bile yanması, aşk dolu bir dokunuşla tutuşa-cağı zamanda buz tutmasıydı. Yangınları da, kuraklıkları da hep bu yüzden, gidenin gelmeyeceğini çok erken tanıdıkları içindi…

Annesiz kalmak bazen anne olmayı da zorlaştırıyordu. Annesini ancak hayal meyal hatırlayabilen bir arkadaşım bebeği dünyaya geldiğinde emzirememiş “bu çocuğa baktığımda, sanki annem oluyorum, onu kucakladığımda annem beni kucaklıyor sanıyorum, annemi çok özlüyorum” diyerek durmadan ağlamış, yaklaşık 3 ay bebeği ile ilgilenememişti. Bir arkadaş, dost olarak ne söz söyleseniz boştu. Yetişkin birinin anne feryadını dindirebilmek mümkün değildi.

Her zaman, her yaşta böyleydi. Çocuk aklımızla annesini kaybetmiş bir arkadaşımızı mutlu etmeye çalıştığımızı hatırlamıştım. Annelerimizden şikayet etmenin nedense, onu mutlu etmek için iyi bir yol olduğunu düşünmüştük. Çocuk aklı. Birimizin annesi çikolata yemesini yasaklamıştı. Diğerininki sokakta oynamasını, bir başkasınınki ödevle-rini yapmayınca çok kötü pataklıyordu. Öyle ki “Sen çok şanslısın, rahat rahat oyna evde” deyivermişti çocuklardan biri.

O bakışı unutmak mümkün değil. Yaralı, buruk, küskün hatta “ne kadar aptalsınız” diye bağıran bakışı. Yaşıtım, kendini topar-layıp ürkekçe “olsaydı da, keşke dövseydi” diyebilmişti şimdi bir anne gözüyle baktı-ğımda içimi hâlâ alt üst eden dudaklarıyla. Henüz kalem tutamayan çocuklar bir anda yapmıştık “hayat muhasebesini”. Annemizin olmaması fikrinden korkmuştuk, haklıydı. Sanıyorum daldığımız yerden çıkınca, hepi-miz kucaklamak istedik onu, o çoktan kaçıp

gitmişti...Almanyalı Türk yönetmen Fatih Akın

“1915 yılında Ermenilerin neler yaşadığını” anlatan bir film yaptı. Adı “The Cut”, Türk-çeye “Kesik” şeklinde tercüme edildi. Uzun zamandır beklenen filmin galası birkaç hafta önce Venedik'te yapıldı. Film tüm ailesinden sadece ikiz kızlarının sağ kaldığını öğrenen bir demirci ustasının kızlarını bulmak için geçtiği yolları ve acıları anlatıyor. Fragmanda, baba birkaç gün sonra öksüz kalacaklarından haberi olmayan kızlarını almak için güneşli bir öğlen, okul çıkışına gidiyor. Mardin'in taş sokaklarında iki kızına sarılan baba birden kafasını gökyüzüne kaldırıp uçan bir turnayı parmağı ile işaret edip “Kızlar, bir turna gördüğünüzde bilin ki güzel bir yolculuğa çıkacaksınız.” diyor. Saçları iki yandan örülmüş, temiz pak, badem gözlü Ermeni kız çocukların masum yüzlerinde dünyadaki her güzel çocuk gibi “yolculuk” kelimesinin yarattığı heyecan, mutluluk, umut... Biz, o yolculuğun nasıl bittiğini bilen torunlarının içindeki acı, ateş....

O fragmandan henüz fikrimi sıyırama-mışken birden başka bir fotoğraf.

Bir cenaze, bir tabut. Ağlayan perişan kadınlar, fotoğraftan duyulabilen Yasin'ler, ağıtlar, dualar. Dik durmaya çalışan değil, dik duran bir baba ve kucağında sıkıca sarıldığı belki hiçbir şeyi, belki de her şeyi anlayan pırıl pırıl, beyaz yüzlü, zeytin gözlü bir oğlan çocuğu. Fotoğraf karanlık, acılı. Baba ve oğlun durduğu yer ise aydınlık. İkisinin yüzünde sabırdan çok huzur var. Anne diye, eş diye, doğamayan kardeş diye dokunulan yeşil bir örtü... Her şey henüz sıcak.

Gördüğüm, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Öztürk'ün vefat eden eşi Ayşegül'ün son “yolculuğu”. Hayatta olan eşi ve oğlu için doğruya olan inançlarına sığınıp, ancak Yaradan ile ısı-nabilecekleri uzun bir yolculuk. Güneşin doğmadığını düşünecekleri bazı sabahları, yıldızları fark edemeyecek çokça geceleri ola-cak bir yaşamın ilk habercisi, küçücük bedeni ile erkeklerinin yanında ilk sırada annesi için saf tutan bir çocuk. Yaslı babasının elleri hem güç vermek hem güç almak için oğlunun çocuk omuzlarında...

Dünyadaki en büyük acı bir çocuğun gözünden dökülen yaş…

Bir çocuğu annesiz, öksüz, bağsız bı-rakanlar en büyük günahkârlar... Toprak uğruna, mal uğruna, mülk uğruna, güç uğruna ve bazen bir inat uğruna. Tövbeler ile, dualar ile temizlenmesi hayli zor bir günah taşıyorlar. Sadece kendi öksüzleri için ağlayanlar… Sadece kendi derdini dert, kendi yasını yas kabul edenler ise kuşkusuz en acımasız ve haliyle en zavallı olanlar…

Bir cenaze, bir tabut. Ağlayan perişan kadınlar, fotoğraftan duyulabilen Yasin'ler, ağıtlar, dualar. Dik durmaya çalışan değil, dik duran bir baba ve kucağında sıkıca sarıldığı belki hiçbir şeyi, belki de her şeyi anlayan pırıl pırıl, beyaz yüzlü, zeytin gözlü bir oğlan çocuğu.

Page 41: Zamandk277 eg

Ekrem Dumanlı

‘Komünistler’in 'paralel' korkusuMüslüman kitlelere ilk kez kimler

tarafından ‘paralel' dendiğini biliyor musunuz? Açıkçası bilmiyordum. Geçenlerde cesur bir dostun elinde gördüğüm “Şeytan'ın Oyunu” (Devil's Game) adlı kitapta uzunca bir dipnota rastladım.

İlk kez 2005'te neşredilen kitapta Komünist Sovyet rejimi tarafından kulla-nılan ‘paralel İslam' üzerinde duruluyor ve yazar, konuyu bazı kaynaklara havale ediyor. Bu kaynaklardan biri “Sovyet Devletine İslam Tehdidi” adını taşıyor. 1983'te kaleme alınan eser, Alexandre Bennigsen ve Marie Broxup imzasını taşıyor. Bu iki eserde rastladığım ‘paralel İslam' tabirinin izini sürünce gördüm ki komünist sistem kendi dayattığı ‘resmî İslam' dışındaki Müslümanlara ‘paralel' yaftasını yapıştırmış. Ta 1978'de bir dergide yayımlanan makalesinde yazar, Komünist Rusya'da bir ‘resmî İslam' bir de ‘paralel İslam' olduğunu ifade ediyor. Yani, Sovyet yapımı bir kavram var karşımızda: Paralel İslam. Müsaadenizle bu kavramın ne zaman, nasıl ve ne maksatla uydurulduğuna bir göz atalım.

1917 Ekim devriminin hemen ar-dından (3 Aralık 1917) komünistler bir bildiri yayınlıyor. “Rusya ve Doğu'daki Emekçilere Çağrı” başlıklı bildiride Komünist rejim, Müslümanların kimlik-lerini tanıdığını, inanç ve geleneklerinin güvence altında olduğunu deklare edi-yor. Çarlık rejiminin aksine bir tutum bu. Ne var ki yeni rejimin asıl derdinin inanç özgürlüğü olmadığı, devrim sonrası ortaya çıkacak kaosu bertaraf etmek iste-diği anlaşılıyor. Nitekim 1920'den sonra dinler üzerine baskılar artmış, Sovyet rejimi insanları dinden uzaklaştırabil-mek için her türlü zulmü ‘halklara' reva görmüştür. 1928'den sonra Rusya'daki Müslümanlara karşı baskı dayanılmaz boyutlara ulaşmış, camiler kapatılmış, Müslümanların okulları yasaklanmış, din adamları hakkında soruşturmalar açılmış, pek çoğu gözaltına alınmış, İslam'ı topyekûn ortadan kaldırmak için devlet bütün imkânlarıyla seferber edilmiştir. Dinin baskıyla yok edilemeyeceğinin anlaşılması uzun sürmedi. İnsanlar yazılı dinî kaynaklara ulaşamıyordu ve her geçen gün daha da bilgisiz hale geliyordu; fakat gelenek ve görenek kodlarında yer edinmiş kimliğini unutmuyordu. Düğünler, sünnet merasimleri, cenazelerin defni gibi birtakım hayata dair pratikler insanların kültürel kimliğini diri tutu-yordu. Bunun üzerine Moskova 1941 ve 42'de Diyanet İşleri Müftülüğü kurdu. Taşkent, Buhara, Baynas ve Ufa'da inşa edilen Diyanet, rejimin belli bir çerçevede İslam anlayışına müsaade etmesi içindi. Sovyet rejimi aleyhine konuşmayacağı düşünülen hocalar bulundu ve müftü atamaları yapıldı.

Görünen o ki, insanları din-den tamamen uzaklaştıramayan Moskova, Soğuk Savaş'ın ruhuna da uygun bir formülle kendine bir çıkış yolu arıyordu. Rus Ortodoks kiliselerini de kapatan o günkü sistem kendini Hıristiyanlık konusunda kısmen başarılı

buluyordu; ama söz konusu İslamiyet olunca şartlar değişiyordu. Sebebi ma-lum: İslam bir ruhbanlık sistemi üzerine bina edilmemişti, dinin yaşaması için kurumsal yapılar şart değildi ve İslam her aşamada halkın içindeydi. Yani, camile-rini kapatsanız, imamlarını tutuklasanız bile İslam, halkın arasında yaşamaya devam ediyordu. İşte bu sosyal gerçeğe binaen rejim yeni bir strateji geliştirdi. İslam'ı resmi makamlar vasıtasıyla temsil etme, onu da hükümet politikaları doğ-rultusunda güdümleme...

Strateji ‘resmi İslam' üzerine kuru-lunca bir başka problemle karşı karşıya kaldı ‘komünist'ler: Halkın arasında İslam'a duyulan ihtiyacı sivil bir kısım inisiyatifl er karşılıyordu. Halktan hiçbir beklentisi olmayan bu kişilerin çeşitli tarikatlar ile anılması ve onlara bazı suçlamalar yapılması bir itibarsızlaş-tırmaya yol açsa da sonuçta toplum manevî ihtiyacını hayatın tabii akışı içinde karşılamaya gayret ediyordu. İşte bu noktada ‘paralel İslam' tabirinin kul-lanıldığını görmekteyiz. Yani, devletin atadığı kişilerce temsil edilmeyen, devlet politikası doğrultusunda dinî telkinde bulunmayan Müslümanlara paralel deniyordu. ‘Paralel İslam'ın (gayr-ı resmî İslam'ın) tehlikeli olduğuna inanan ve herkesi de buna inandırmaya çalışan o köhne komünist zihniyet, uzun seneler hem İslam'ı hem de diğer dinleri baskı altında tuttu. Sonuç?..

Bir gün o baskıcı sistem temelden çö-küverdi. Komünist rejim hak ile yeksan olunca insanların gizliden gizliye yaşadığı dinî hayat tekrar canlanıverdi. Kiliseler açıldı, camiler inşa edildi ve ‘dinsiz bir rejim'in nasıl bir hata olduğuna herkes şahitlik etti. Şimdi Rusya'da insanlar dilediği inancı seçiyor, onun gereklerini yerine getirebiliyor. Yıllar sonra net bir şekilde görülüyor ki, o resmî dayatmanın başarı sandığı görüntülerde bile aldatıcı unsurlar bulunmakta. Mesela devlet eliyle dinî makamlara getirilen kişile-

rin önemli bir kısmı zevahiri kurtarmak için

komünist sisteme övgüler dizse bile, kalpleri hatta bazı icraatları hiç de rejimin istediği eksende olmamış...

Su, eninde sonunda aslî mecrasını buluyor ve oraya akıyor; onu çeşitli baskılarla ana yatağından koparmak insan fıtratına ters bir yolda yürümeye benziyor. Devlet eliyle din dayatması olmaz. Sivil gayretlerin samimi hizmet-leri için sarf edilen ‘paralel' lafı, komü-nist zihniyetin bir yansımasıdır. Nasıl o gayr-ı tabii ve baskıcı rejim tükenip gitmişse bugün ya da yarın aynı mantıkla yapılmak istenen toplum mühendisliği de çökecektir. İnanmayan komünistlere sorsun...

Okullar ateşe verilirkenÇözüm sürecine zarar gelmesin diye

herkes susuyor, görmezden, duymazdan geliyor; ama bir yandan da tahribat büyük oluyor. PKK, 23 okul yaktı geçen hafta. Genelkurmay'ın açıklamasına göre PKK mahkeme kurdu, insanları yargılıyor. Onca eylem devam ederken devleti temsil eden kişiler tek bir kelime bile sarf edemiyor. Tamam, çözüm süreci hatırına katlanıyorlar diyelim; o zaman başkalarına karşı neden bu kadar aşırı sert ve öteleştirici bir tavır sergileniyor? Mesela Sayın Erdoğan TÜSİAD'a gitti, hemen her kesime, en çok da oradaki hâzirûna, tehditler savurdu. Yine “para-lel” dedi, “ananas”tan bahsetti, “rafi ne” benzetmeleri yaptı, “Gezicilik”le suçladı, bir bankayı batırmaya yönelik kriminal lafl ar sarf etti. Ya PKK eylemleri?.. Tık yok.

Herkesi keskin bir dil kullanarak yerden yere vururken silahlı eylem yapan bir gruba karşı gıkınız çıkmıyorsa topluma kötü bir mesaj veriliyor demek-tir. İnsanlar sorar: “Demokrasi içinde kalarak hak talep etmeye kulaklarınız sağır mı?” Dahası kötü bir soru da gelir akla: “Adamlardan korkunuz ne? Silahlı olmaları mı?”

49 rehineden ders çıkarmakIŞİD tarafından esir alınan

49 kişi, çok şükür serbest bırakıldı. Böy-lece Türkiye derin bir nefes aldı. 101 gün boyunca endişeli bekleyiş sürmüş, Musul Konsolosumuz ve yanındaki kişilerin bir an önce serbest bırakılması için dualar edilmişti. Endişe büyüktü; çünkü IŞİD, insanların kellesini kesiyor, o vahşi ritüeli kaydediyor, sonra da sosyal paylaşım sitelerinden o acımasız görüntüleri ya-yıyordu. Sadece videolu infazlar değildi ürkünç olan. Geçtikleri her yerde kan döküyordu örgüt ve kendini “İslam Dev-leti” sayıyordu. Kendi kendine halifelik ilan eden kişilerin yeryüzünde İslam imajına ne kadar zarar verdiği aşikârdı.

Her neyse... 49 insanımızın sağ salim ülkemize dönmesi, sevindirici bir gelişme. Bu dönüş hikâyesine kim nasıl sahip çıkarsa çıksın; sevincimizi değiştir-meyecek. Şükürler olsun, burunları bile kanamadan eve döndüler. Bu saatten sonra Cumhurbaşkanı'nın “operasyonla kurtarıldı” demesinin de, Başbakan'ın “temaslar neticesinde serbest bırakıldı-lar” demesinin de pek önemi kalmıyor. Hatta serbest kalınmasında MİT mi daha etkin rol oynadı yoksa CIA mi, buna da çok kafa yormaya gerek yok. 49 can hepsinden önemli.

Bir de bu ülkenin geleceği! Madem, “Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır” diye bir atasözümüz var; o bilgece söylenen söze kulak vermenin tam za-manı. Şayet 49 rehine meselesinden asıl çıkarılması gereken ders çıkarılamazsa çok daha kötü hadiseler yaşanabilir. Üzülerek belirtmeliyim ki, silahlı bir kısım örgütlerle Türkiye arasında bir bağlantı olduğuna dair kuvvetli şüpheler belirdi. El Nusra, El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin Türkiye'den kadro; hatta silah temin ettiğine dair çok ciddi suçlamalar yapıldı Türkiye'ye. Daha da öteye geçilerek IŞİD ile petrol satışından dolayı girilmiş ekonomik ilişkilerden bahsedildi. Bu ithamların hepsi de çok ağır. Dünyaca ünlü ve saygın gazetelerde yer alan bu iddialara çok sert dille tepki gösterildi; ancak o gazeteler o iddiaların arkasında durmaya devam ediyor. Bu arada Amerikan resmî makamları da bu iddiaların bir kısmına destek çıktı. Mesela ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, petrol satışları ile ilgili iddiayı teyit eden bir açıklama yaptı. Ne hikmetse Ame-rikan basınına gösterilen şiddetli tepki Amerikalı Bakan'dan esirgendi...

Her ne sebepten olursa olsun, elinde silah bulunan örgütlerle

ilişki kurulması, onlardan bir şeyler beklenmesi

yanlış; çünkü radikal örgütlerin namluyu kime ne

zaman doğrultacağını kestirmek imkânsız. Üstelik konjonktürel meşruiyet peşinde koşan bu örgütler

arkalarında hep enkaz bırakıyor. Mesela Afganistan işgali bitti ama Afganistan ve Pakistan'da sular bir türlü durulmuyor. IŞİD sempatizanlarının yarın Türki-ye'ye ve bölgeye nasıl zarar vereceğini kestirmek mümkün değil. Keşke onca yaşanan hadiseden ders çıkarılabilse. O zaman 49 vatandaşımızın eve dönüşüne daha çok sevinme hakkımız olurdu...

24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANYORUM41

din adamları hakkında soruşturmalar açılmış, pek çoğu gözaltına alınmış, İslam'ı topyekûn ortadan kaldırmak için açılmış, pek çoğu gözaltına alınmış, İslam'ı topyekûn ortadan kaldırmak için açılmış, pek çoğu gözaltına alınmış,

devlet bütün imkânlarıyla seferber edilmiştir. Dinin baskıyla yok edilemeyeceğinin anlaşılması uzun sürmedi. İnsanlar yazılı dinî edilemeyeceğinin anlaşılması uzun sürmedi. İnsanlar yazılı dinî edilemeyeceğinin anlaşılması

kimliğini unutmuyordu. Düğünler, sünnet merasimleri, cenazelerin defni gibi birtakım hayata dair pratikler insanların kültürel kimliğini diri tutu-yordu. Bunun üzerine Moskova 1941 ve 42'de Diyanet İşleri Müftülüğü yordu. Bunun üzerine Moskova 1941 ve 42'de Diyanet İşleri Müftülüğü yordu. Bunun üzerine Moskova 1941

kurdu. Taşkent, Buhara, Baynas ve Ufa'da inşa edilen Diyanet, rejimin belli bir çerçevede İslam anlayışına Ufa'da inşa edilen Diyanet, rejimin belli bir çerçevede İslam anlayışına Ufa'da inşa edilen Diyanet, rejimin

müsaade etmesi içindi. Sovyet rejimi aleyhine konuşmayacağı düşünülen hocalar bulundu ve müftü atamaları

Görünen o ki, insanları din-den tamamen uzaklaştıramayan Moskova, Soğuk Savaş'ın ruhuna da uygun bir formülle kendine bir çıkış yolu arıyordu. Rus Ortodoks kiliselerini de kapatan o günkü sistem kendini Hıristiyanlık konusunda kısmen başarılı

eliyle dinî makamlara getirilen kişile-rin önemli bir kısmı zevahiri

kurtarmak için

49 rehineden ders çıkarmakIŞİD tarafından esir alınan

yer alan bu iddialara çok sert dille tepki gösterildi; ancak o gazeteler o iddiaların arkasında durmaya devam ediyor. Bu arada Amerikan resmî makamları da bu iddiaların bir kısmına destek çıktı. Mesela ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, petrol satışları ile ilgili iddiayı teyit eden bir açıklama yaptı. Ne hikmetse Ame-rikan basınına gösterilen şiddetli tepki Amerikalı Bakan'dan esirgendi...

Her ne sebepten olursa olsun, elinde silah bulunan örgütlerle

ilişki kurulması, onlardan bir şeyler beklenmesi

zaman doğrultacağını kestirmek imkânsız. Üstelik konjonktürel meşruiyet peşinde koşan bu örgütler

arkalarında hep enkaz bırakıyor. Mesela Afganistan işgali bitti ama Afganistan ve Pakistan'da sular bir türlü durulmuyor. IŞİD sempatizanlarının yarın Türki-Pakistan'da sular bir türlü durulmuyor. IŞİD sempatizanlarının yarın Türki-Pakistan'da sular bir türlü durulmuyor.

ye'ye ve bölgeye nasıl zarar vereceğini kestirmek mümkün değil. Keşke onca yaşanan hadiseden ders çıkarılabilse. O zaman 49 vatandaşımızın eve dönüşüne daha çok sevinme hakkımız olurdu...

Page 42: Zamandk277 eg

1

2

3

45

Tavlada bir say

Süren, sürücüElektrik direnç

birimi

Bir et yemeği

Yumurtada

bir ksmİm

kan

Vücuttan atlr

Eski Yunan’da halk m

eydan

At çiftliği

Bayağ, sradan

Hoş, latif

Tibet öküzü

Rumuz

Kabiliyet

Şua, şk

Edirne’nin bir ilçesi

Küçük vagon

Gambiya

paras

Alt resimdeki

Eksiklik, noksan

Dar geçit, geçenek

Engelli, özürlü

Karn şişliği

Tamir etm

e

Masallarn iri yaratğ

Bir bayan ad

Üst resimdeki

(Barş...)

Öç

Eski bir müzik

aletiİstanbul’da bir

semt

Suudi Arabistan

trafik remzi

Tatl bir gda

Lityumun

remzi

İslam’n bir

şart

Normalden

büyük olan

Merhem

Bir erkek ismi

Bir bağlaç

Bir müzik aleti

ABD Başkan

Radyumun

remzi

Erkek ad

GS teknik direktörü (Fatih...)Bir ay ad

Efendimiz’in

annesi

Azarlama

Değer verilir olm

a

Yama

Başarsz olm

uş kimse

Arjantin trafik rem

zi

Azeri bir şair

Bir ilimiz

Geçimsizlik

anlaşmazlk

Bir nota

Bir tür damar

Eskiden kaynbirader

Azarlama,

başa kakma

Tekin değil

Meyve kurusu

Küçük ispirto ocağ

Düzey

Kaza eseri ortaya çkan

Kedigillerden bir hayvan

Küçük tarla, evlek

Bunalm,

buhran

Müzikte durak

zaman

Faiz

Onur krma

Bir deyim

Sütun

Çayn kvam

Bir tür şeker, karam

elAskeri bir tür

silah

Kanuni

Denge

Otomobil

çatsParlak bir tür

deri

Bir Afrika ülkesi

Böceklerde bir yap

Kimsesiz,

zavall

Aktörün işi

Çocuğu olan kadn

İki şeyden oluşan

Hafifçe açmak

Komşu bir

ülke

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1912 OCAK 2013 CUM

ARTESİ ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Çizgileri olan kum

Yerinde olm

ayan, yersiz

Ünlü bir pop m

üzik sanatçm

z

Mihrak

Bir tür kumaş

İnleme

Çiçek tozu

Meyvenin

yenmeyen

göbek ksm

Başkalar, herkes

ÞÝF

RE

KE

LÝ ME

:1

23

45

KE

ME

A

VI

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti rin.

Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

DÜN

KÜ SU

DOKU

ÇÖZÜ

4

75

29

638

513

7

8

143

631

82

574

956

2

5

621

471

69

48

6

46

89

37

25

1

31

72

45

89

6

25

91

86

73

4

69

53

84

17

2

73

15

29

68

4

84

26

17

59

3

52

98

13

74

6

46

89

72

15

3

37

14

65

92

8

Z Y

E S

İ N

E

Y J

S Z

K Þ

Z

R

A E

Y Ü

U

J

T Ö

M

Ý

R

U

H

O

R

E M

Z

A L

R

E K

Ç T

A P

N

A Y

R

L O

N

U

A

B N

Y

E Ý

B J

V Ý

R

A F

D

C Ö

M

Ö

Z

M

A L

N

U

V Ý

K E

V A

T C

R

A

Þ J

A L

R

S Ý

N

N

Ý M

E

Ý R

I K

U

V L

T K

A L

Ö

A Ý

A O

K N

F

A V

E K

I R

Þ

E H

Ý

R

O

M

G C

Ý E

S E

Ö

Z M

V

Ö

Ð

Y E

R

Ý A

Z C

M

I E

G R

E

L

Z J

Ç L

D

K P

J T

C Z

D

O

N

J R

Ü

K

R

A U

N

A

I E

N

L E

Ö

N

C E

L İ

K S

R

B D

G

M

T

F L

Ö

L T

R

G S

R

İ Ü

A

O

Ý

O

Ý R

İ

Ö

U

I A

V O

N

Z

E S

K A

L L

D

E C

Ş L

T P

E K

R

İ M

F

E K

D

Þ M

A

Ý L

T Ü

E

K Z

Ö

G M

A

Ý R

E

M

Y E

B V

İ Ç

J Z

M

A A

K A

R

A V

M

Ý

R

Ç Ü

Ý

Þ G

L K

O

J Z

Ç O

N

F R

L

N

E L

T R

Ü

Ğ

Ö

B Ü

Ü

Aþaðýdaki kelim

eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ARBED

E, BÖĞÜ

RTLEN, CEVVAL, ÇAM

AŞIR, DAKİK, EMLAK, FRİKİK, GAZETE, H

AYMAN

A,

ÝLKELİ, KIRÞEHÝR, LAM

ELÝF, MAN

TAR, NAVLU

N, O

NBAÞI, Ö

NCELİK, PO

RSUK, RAH

MET, SİTEM

, ÞAM

ÝL, TRUVA

, ULU

CAMÝ, Ü

NÝVERSÝTE, VARAKA

, YENİSEY, ZAİRE.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

��

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

���

��������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

����������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Bir peygambere ve dine

bağl olanlarn tamam

.– Bir yapnn dam

nda çevresi, üstü açk yer, ayazlk, teras. 2) Bir akarsu yatağnn az eğim

li koyak tabanlarnda ve ova düzlük-lerinde çizdiği S har ne benzeyen kvrm

.– Ekmek. 3) Radonun sem

bolü.– M

üsaade, destur, icazet.– Gemi

içini aydnlatmaya yarayan, içinde

zeytinyağ bulunan siperli fener. 4) Adanlan şey, nezir.– Doğum

la ölüm

arasnda yaşanan süre, ömür, hayat. 5)

Yar, yarm.– Odann ortasna yerleşti-

rilen, uzun tütün çubuklarnn külünün döküldüğü çanak. 6) İriye yakn, biraz iri.– Güneş sistem

inin Güneş ’e en yakn olan gezegeni, M

erkür. 7) Aydn’n bir ilçesi.– Bir nota. 8) Ekilen yer, m

ezraa.– Zeki, akll, anlayşl, kavrayşl kim

se. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) İstanbul’un bir ilçesi. 2) Kylarda dalgakranla yaplm

ş lim

an. 3) Manganezin sem

bolü.– Peygam

ber Efendimiz (sas)’in

annesi. 4) Yumuşak ve renkli sahti-

yandan yaplmş yarm

konçlu lapçn.– Kur’an’da bir sure. 5) Acele, çabuk.–

Yüksekliği genellikle birkaç yüz m

etreyi geçmeyen, çok kez tek başna,

yamaçlar yatk yer biçim

i. 6) İkiyüz-lülük, m

ürailik.– Bir renk. 7) İki sözün birbirine uym

amas, çelişm

e, çelişki. 8) Sansargillerden, yazn esm

er krmz,

kşn beyaz renkli kürkü değerli, etçil hayvan.– Çalm

, süs. 9) Yolcu-lukta ve askerlikte kullanlan, boyna veya bele asl olarak taşnan, genel-likle aba, deri veya m

etalden yaplmş

su kab. 10) İçel’in bir ilçesi. 11) Bir zam

anlar Osmanl İm

paratorluğu’na bağl olan Ukrayna’nn güneybatsnda 25 bin nüfuslu küçük bir tarihi şehir.– Bağ ve bahçe duvar. 12) Bir şeyin ilk görüldüğü, ilk yetiştiği yer.

Dünkü bulmacalarn çözüm

leri

BulmacaRefik Aydýn

r.ay din@za m

an.com.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

Ü T

O P

Y A

A

B E

S E

V E

B A

M

E

L A

M

İ N

E M

A

V

İ F

A K

N

E

N B

S

İ N

E M

A

T E

K

D E

V İ

R

S E

N İ

R

İ L

A N

A T

T

A R

A F

R

K A

N A

T

K O

M

A

E M

A

N E

T E

N

L A

R

42 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk277 eg

1

2

3

45

Tavl

ada

bir

say

Süre

n, s

ürüc

üEl

ektr

ik d

irenç

bi

rimi

Bir

et y

emeğ

i

Yum

urta

da

bir

ks

mİm

kan

Vüc

utta

n atl

r

Eski

Yun

an’d

a ha

lk m

eyda

n

At ç

iftliğ

i

Bayağ

, s

rada

n

Hoş

, lat

if

Tibe

t ökü

Rum

uz

Kabi

liyet

Şua,

şk

Edirn

e’ni

n bi

r ilç

esi

Küçü

k va

gon

Gam

biya

pa

ras

Alt

resi

mde

ki

Eksi

klik

, no

ksan

Dar

geç

it,

geçe

nek

Enge

lli, ö

zürl

ü

Karn

şiş

liği

Tam

ir et

me

Mas

alla

rn ir

i ya

ratğ

Bir

baya

n ad

Üst

resi

mde

ki

(Barş

...)

Öç

Eski

bir

müz

ik

alet

iİs

tanb

ul’d

a bi

r se

mt

Suud

i A

rabi

stan

tr

afik

rem

ziTa

tl b

ir g

da

Lity

umun

re

mzi

İsla

m’n

bir

şa

rt

Nor

mal

den

büyü

k ol

an

Mer

hem

Bir

erke

k is

mi

Bir

bağl

Bir

müz

ik a

leti

ABD

Baş

kan

Rady

umun

re

mzi

Erke

k ad

GS

tekn

ik

dire

ktör

ü (F

atih

...)

Bir

ay a

d

Efen

dim

iz’in

an

nesi

Aza

rlam

a

Değ

er v

erili

r ol

ma

Yam

a

Başa

rsz

ol

muş

kim

seA

rjant

in tr

afik

re

mzi

Aze

ri bi

r şa

ir

Bir

ilim

iz

Geç

imsi

zlik

an

laşm

azlk

Bir

nota

Bir

tür

dam

ar

Eski

den

kay

nbira

der

Aza

rlam

a,

başa

kak

ma

Teki

n deği

l

Mey

ve k

urus

u

Küçü

k is

pirt

o oc

Düz

ey

Kaza

ese

ri

orta

ya çk

an

Kedi

gille

rden

bi

r ha

yvan

Küçü

k ta

rla,

ev

lek

Buna

lm,

buhr

an

Müz

ikte

dur

ak

zam

an

Faiz

Onu

r k

rma

Bir

deyi

m

Sütu

n

Çay

n k

vam

Bir

tür şe

ker,

kara

mel

Ask

eri b

ir tü

r si

lah

Kanu

ni

Den

ge

Oto

mob

il ça

ts

Parl

ak b

ir tü

r de

ri

Bir

Afr

ika

ülke

siBö

cekl

erde

bi

r ya

p

Kim

sesi

z,

zava

ll

Akt

örün

işi

Çocuğu

ola

n ka

dn

İki ş

eyde

n ol

uşan

Haf

ifçe

açm

ak

Komşu

bir

ül

ke

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

1912

OCA

K 20

13 C

UM

AR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la

yan

: YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Çizg

ileri

olan

ku

maş

Yerin

de

olm

ayan

, ye

rsiz

Ünl

ü bi

r po

p m

üzik

sa

natçmz

Mih

rak

Bir

tür

kum

İnle

me

Çiçe

k to

zu

Mey

veni

n ye

nmey

en

göbe

k k

sm

Başk

alar,

herk

es

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti r

in.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i do

l dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo n

un b

ü tün

ku

tu la

rý y

u ka r

ý dan

aþa

ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka d

ar r

a kam

lar d

an b

i rer

kez

ku

l la ný

l mýþ

ol s

un.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

4

7 5

29

6 38

51 3

7

8

1 4 3

6 3 1

8 2

5 7 4

9 5 6

2

5

6 21

47 1

69

4 8

6

46

89

37

25

1

31

72

45

89

6

25

91

86

73

4

69

53

84

17

2

73

15

29

68

4

84

26

17

59

3

52

98

13

74

6

46

89

72

15

3

37

14

65

92

8

Z

Y

E

S

İ N

E

Y

J

S

Z

K

Þ

Z

R

A

E

Y

Ü

U

J T

Ö

M

Ý

R

U

H

O

R

E

M

Z

A

L

R

E

K

Ç

T

A

P

N

A

Y

R

L

O

N

U

A

B

N

Y

E

Ý

B

J V

Ý

R

A

F

D

C

Ö

M

Ö

Z

M

A

L

N

U

V

Ý K

E

V

A

T

C

R

A

Þ

J A

L

R

S

Ý

N

N

Ý M

E

Ý

R

I K

U

V

L

T

K

A

L

Ö

A

Ý

A

O

K

N

F

A

V

E

K

I R

Þ

E

H

Ý

R

O

M

G

C

Ý E

S

E

Ö

Z

M

V

Ö

Ð

Y

E

R

Ý A

Z

C

M

I

E

G

R

E

L

Z

J Ç

L

D

K

P

J

T

C

Z

D

O

N

J R

Ü

K

R

A

U

N

A

I

E

N

L

E

Ö

N

C

E

L

İ K

S

R

B

D

G

M

T

F

L

Ö

L

T

R

G

S

R

İ Ü

A

O

Ý

O

Ý R

İ

Ö

U

I A

V

O

N

Z

E

S

K

A

L

L

D

E

C

Ş

L

T

P

E

K

R

İ M

F

E

K

D

Þ

M

A

Ý

L

T

Ü

E

K

Z

Ö

G

M

A

Ý R

E

M

Y

E

B

V

İ Ç

J

Z

M

A

A

K

A

R

A

V

M

Ý

R

Ç

Ü

Ý Þ

G

L

K

O

J

Z

Ç

O

N

F

R

L

N

E

L

T

R

Ü

Ğ

Ö

B

Ü

Ü

Aþa

ðýd

ak

i k

eli

me

leri

ta

blo

nu

n i

çin

e s

erp

iþti

rdik

. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

RB

ED

E,

BÖĞ

ÜR

TL

EN

, C

EV

VA

L,

ÇA

MAŞ

IR,

DA

KİK

, E

ML

AK

, F

RİK

İK,

GA

ZE

TE

, H

AY

MA

NA

, ÝL

KE

Lİ,

KIR

ÞE

HÝR

, L

AM

EL

ÝF,

MA

NTA

R,

NA

VLU

N,

ON

BA

ÞI,

ÖN

CE

LİK

, P

OR

SU

K,

RA

HM

ET,

SİT

EM

, Þ

AM

ÝL,

TR

UV

A,

ULU

CA

MÝ,

ÜN

ÝVE

RS

ÝTE

, V

AR

AK

A,

YE

NİS

EY,

ZAİR

E.

��

�İ

��

��

��

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

���

����

����

����

����

����

����

��

��

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

��

��

��

����

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

���

���

����

����

��

��

��

��

����

����

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

���

���

����

����

��

����

��

��

��

����

���

���

���

����

��

����

��

��

��

����

����

����

��

����

����

��

��

����

����

����

���

����

����

��

���

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

����

����

����

����

��

����

���

����

����

��

��

����

����

��

��

��

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

���

������

�����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

�����

�����

�����

�����

��������

����

����

����

����

�����

����

����

����

�����

����

�����

����

���

����

�������

����

�����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

�����������Ğ

���

�������

SOLD

AN S

AĞA

1) B

ir p

eyga

mb

ere

ve d

ine

bağ

l ol

anla

rn

tam

am.–

Bir

yapnn

da

mn

da ç

evre

si, ü

stü

açk

yer

, aya

zlk

, te

ras.

2) B

ir a

kars

u ya

tağ

nn

az eği

mli

koya

k ta

ban

lar

nda

ve o

va d

üzlü

k-le

rind

e çi

zdiğ

i S h

ar n

e b

enze

yen

k

vrm

.– E

kmek

. 3) R

adon

un s

emb

olü.

– M

üsaa

de, d

estu

r, ic

azet

.– G

emi

için

i aydn

latm

aya

yara

yan

, içi

nde

zeyt

inyağ

bul

unan

sip

erli

fene

r. 4

) A

dan

lan şe

y, n

ezir.

– D

oğum

la ö

lüm

ar

asn

da y

aşan

an s

üre,

öm

ür, h

ayat

. 5)

Yar

, yarm

.– O

dan

n or

tas

na y

erleşt

i-ri

len,

uzu

n tü

tün

çubu

klarnn

kül

ünün

küld

üğü

çana

k. 6

) İri

ye y

akn

, bir

az

iri.–

Gün

eş s

iste

min

in G

üneş

’e e

n ya

kn

ol

an g

ezeg

eni,

Mer

kür.

7) A

ydn

’n b

ir

ilçes

i.– B

ir n

ota.

8) E

kile

n ye

r, m

ezra

a.–

Zeki

, ak

ll, a

nlayş

l, k

avra

yşl k

imse

. YU

KAR

IDAN

AŞA

ĞIYA

1) İs

tanb

ul’u

n bi

r ilç

esi.

2) Kyla

rda

dalg

akr

anla

yaplm

ş

liman

. 3) M

anga

nezi

n se

mb

olü.

– P

eyga

mb

er E

fend

imiz

(sas

)’in

an

nesi

. 4) Y

umuş

ak v

e re

nkli

saht

i-ya

nda

n ya

plmş

yarm

kon

çlu

lap

çn.

– K

ur’a

n’da

bir

sur

e. 5

) Ace

le, ç

abuk

.–

Yüks

ekliğ

i gen

ellik

le b

irka

ç yü

z m

etre

yi g

eçm

eyen

, çok

kez

tek

başn

a,

yam

açla

r y

atk

yer

biç

imi.

6) İk

iyüz

-lü

lük,

mür

ailik

.– B

ir r

enk.

7) İ

ki s

özün

bi

rbir

ine

uym

amas,

çeliş

me,

çel

işki

. 8)

Sans

argi

llerd

en, y

azn

esm

er kr

mz,

n b

eyaz

ren

kli k

ürkü

değ

erli,

et

çil h

ayva

n.–

Çalm

, süs

. 9) Y

olcu

-lu

kta

ve a

sker

likte

kul

lan

lan,

boy

na

veya

bel

e asl

ola

rak

taş

nan,

gen

el-

likle

ab

a, d

eri v

eya

met

alde

n ya

plmş

su

kab.

10) İ

çel’i

n bi

r ilç

esi.

11) B

ir

zam

anla

r O

sman

l İm

par

ator

luğu

’na

bağ

l ol

an U

kray

na’nn

gün

eyb

atsn

da

25 b

in n

üfus

lu k

üçük

bir

tar

ihi ş

ehir.

– B

ağ v

e b

ahçe

duv

ar.

12) B

ir ş

eyin

ilk

görü

ldüğ

ü, il

k ye

tişt

iği y

er.

nk

ü b

ulm

aca

lar

n ç

özü

mle

ri

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

Ü

T O

P

Y

A

A

B

E

S E

V

E

B

A

M

E

L

A

M

İ N

E

M

A

V

İ

F A

K

N

E

N

B

S

İ N

E

M

A

T

E

K

D

E

V

İ R

S E

N

İ

R

İ

L A

N

A

T

T

A

R

A

F

R

K

A

N

A

T

K

O

M

A

E

M

A

N

E

T E

N

L A

R

1

2

3

4

5

6

Basm

akal

p

Yery

üzü

düzlü

ğü, o

va

İlgeç

Hasta

lkl

Ylan

n at

deri

Oyun

da

bera

berli

k

Uyga

rlk

Çeliş

ki

Ksa

ca

İstan

bul

Tabi

olm

a

Son

harfi

miz

Güm

üşün

re

mzi

Ardi

ye

Bir o

yunc

u (..

.Özk

ul)

Lezz

et

FB’li

futb

olcu

(..

.Özt

ürk)

G. A

ntep

’te b

ir m

edre

seGü

venc

e pa

ras

Bir kş

sebz

esi

Adale

Mikr

osko

p ca

m

İstek

lendi

rme

nida

s

Bir b

ağlaç

Kasa

gör

evlis

i

Bir kş

mey

vesi

8. h

arf

Man

tkBi

r sah

abi

(Abd

ullah

bi

n...)

Obeli

sk

Bir t

ür b

oyun

bağ

Dar g

eçit,

m

enfe

z

Hita

bet s

anat

Bir n

ota

Yl

Odac

Tellü

rün

rem

zi

Bir n

ida

Veri

Türk

iye’ni

n ku

zeyin

deki

deni

zKa

lclk

Tutsa

klk

İşare

t

Uran

yum

un

rem

zi

Sevi,

sevg

i

Sağ

resim

deki

eski

aktö

rAt

asöz

ü,

atala

r söz

ü

Geniş k

oltu

k,

çeky

at

Ilmll

k, or

ta

yol

Bir t

ür ya

z yö

ntem

i, ste

nogr

afi

İlk in

san

ve

peyg

ambe

r

Bir ş

ovm

en

(...D

emire

l)

Bir d

eyim

Evre

npul

u

Alşv

erişt

e du

rgun

luk

Kim

yasa

l m

adde

te

davis

iPe

der

Lisele

rde b

ir de

rs

İnce

kamş

En ti

z erk

ek

sesi

Ulus

larar

aras

bir k

urul

S.Ar

abist

an

başk

enti

Bizm

utun

re

mzi

Ksa

ca Tü

rk

Mal

Rom

a’y

yaka

n

Bir t

ür

şeke

rlem

e

Hal, t

avr

Ukba

Krm

z

Dogm

a

Gelec

ek

Kork

usuz

luk

Baya

n ad

Üvey

olm

ayan

Azar

lama

Ksk

ançl

k

Oy

Resm

i hab

er

ajansmz

Yasa

Suyla

çevr

ili to

prak

par

ças

Üstü

n zd

d

Kan,

lenf

ve

hem

olen

fin

sv ksm

Öd

eme

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1914

OCA

K 20

13 P

AZAR

TESİ

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Adale

tli

Ötüc

ü bi

r kuş

Kaps

ama,

kuşa

tma

Yeni

len b

ir m

anta

r tür

ü

Bir y

ağ as

idi

Bir gd

a m

adde

si

Öğre

nci

Hayv

ann

ey

erin

i bağl

ayan

ya

ss k

emer

İnce

lik,

nazik

likYa

ren,

refik

, do

st

Bir t

ekni

k ad

am

(...K

afka

s)

Yete

rli

mikt

arda

ol

may

an

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’

e 3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

43

2

7

91

8

1

3

1 5

8 4

6 9

8

7 2

5

8

6 8

2

9 4

7 6

2

8

5

49

36

72

15

8

56

19

38

74

2

82

75

14

63

9

21

78

46

93

5

68

53

97

12

4

49

31

52

76

8

76

93

21

58

4

85

34

76

21

9

24

19

85

37

6

Ü

A L

Y Z

V A

V D

Ü

T

J Ü

Ý

T A

M

İ T

Ý Ç

U

Ü

P İ

K E

Þ

S Ð

Þ N

L

E N

K

N

Ğ Ü

O

T

C

L J

U

Ý Y

Y Ý

D

D

Ý Ü

K

J İ

A T

N

Ý L

R U

K

A O

K

A S

K

K L

H

E T

E H

E

R N

R

P C

Ü

S A

E D

R

A T

Ö

Y T

J O

Z

N

N

T Ý

G L

U

Ç A

E V

A K

E U

U

Ö

A K

O

J V

M

L R

E S

A L

K U

A

B U

R

O

U

R Ý

O

Ý K

J

S L

N

G M

E

İ Ç

E A

F R

V Y

I F

A O

İ

Ç A

N

K D

J

E T

B

L G

Ç R

M

R S

F M

A

Ü

P A

Þ

E Ü

V

A C

A Ý

V Ý

Z M

H

M

U

Ç İ

K S

R J

T Ü

D

G

İ Y

N

F

S A

E Y

U

R Z

S K

S Ý

K O

İ

J T

M

Y Ö

A

G S

A O

K

T B

T

M

L

G U

G

O

V T

T K

U

Y D

A

S U

A

Z R

M

E L

K Ü

Y

E L

T

N

L R

O

A F

R L

Ð D

Ý

N

G O

Z Ç

A Ý

Ö

Z G

Ü

V E

N

Ü

B R

T Z

J P

A R

Ý T

E U

R

C Þ

S

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AL

EGO

Rİ, B

AHİS

, CÜ

NEY

T, Ç

AMU

R, D

ÜN

DAR,

EN

SAR,

FÝL

ATEL

Ý, GA

RAJ,

HAL

KALI

, ÝTİ

MAT

, KA

STAM

ON

U, L

ASER

, MET

RAJ,

NAH

ÝYE,

OYM

AK, Ö

ZGÜ

VEN

, PER

ÝSKO

P, R

OTAT

İF, S

ÝVRİ

, ÞEK

İP,

TAKD

ÝM, U

YGU

N, Ü

SKÜ

P, V

ERGÝ

, YÜ

KLEM

, ZÝN

DAN

.

��

�İ

��

��

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

���

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

������

�����

����

�����

����

������

�����

����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

�����

����

����

����İ

����

����

�����

����

������

����

�����

����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

������

���

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

���

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Has

talk

larn

bel

irti v

e işa

retle

riyle

ilgi

lene

n he

kim

lik d

al.

2)

Peyg

ambe

r Efe

ndim

iz (s

as)’i

n ‘Sd

dk’

un

vanl e

n ya

kn

arka

daş.

– Ant

alya

’nn

bi

r ilçe

si. 3)

Bir

erke

k ad.–

Doğ

ada

yaşa

yan,

evc

il ol

may

an (h

ayva

n). 4

) Rü

tbes

iz as

ker.–

Del

i, ka

çk, b

udal

a.–

Bird

enbi

re d

uyul

an a

c, ağr, şaşr

ma,

ür

kme

veya

sevi

nç a

nlat

an b

ir sö

z.

5) E

ski d

ilde

balk

.– Bu

lgar

istan

’n

para

biri

mi.

6) D

oğu

Kara

deni

z’de

meş

hur b

ir ya

yla.

– Lal

e ko

nulm

aya

mah

sus i

nce

ve u

zun

boyu

nlu

kap.

7)

Ün,

şan.

– Zih

in a

çklğ,

anla

ma

ve

kavr

ama

kabi

liyet

i, ze

yrek

lik. 8

) Ger

ek-

tiğin

de y

ard

mda

bul

unm

ama,

bir

kim

seni

n gü

veni

ni y

ok e

tme.

– Kal

p,

gönü

l, iç

vb.n

in s

knts

z, ta

sasz

ol

ma

duru

mu.

YUK

ARID

AN A

ŞAĞI

YA 1)

Bi

r top

lulu

kta,

üye

lerin

bel

li bi

r ola

y,

kişiy

i vey

a değe

ri ayrt

edi

p se

mbo

lleş-

tirm

esi,

bunl

arn

anl

am v

e ön

emin

in

güçle

ndiri

lmes

i am

açla

ryla

düz

en-

lene

n ha

reke

t dizi

si, m

eras

im, t

ören

. 2)

Afy

onka

rahi

sar’

n ilç

esin

de b

ir gö

l.– ‘Y

azk

’ anl

amn

da sö

ylen

en b

ir

söz.

3) B

ir ili

miz.

– Yüz

, çeh

re. 4

) Alla

h (c

c)’a

karş

kullu

k va

zifes

ini y

erin

e ge

tirm

e, ta

at. 5

) Bab

as ö

lmüş

ola

n (ç

ocuk

), ba

basz

.– De

miri

n se

mbo

lü.

6) Y

ayla

atl

an, u

cund

a siv

ri bi

r dem

ir bu

luna

n in

ce v

e k

sa ta

hta

çubu

k.–

Oğul

, çoc

uk. 7

) Bir

kim

seni

n, k

endi

sine

iş ve

rilm

eye

uygu

nluk

, yar

aşrlk

du

rum

u. 8

) Büy

üklü

k, n

icelik

, der

ece

bak

mn

dan

iki ş

ey a

rasn

da v

eya

parç

a ile

büt

ün a

rasn

da b

ulun

an

bağ

nt,

nisp

et.–

Söz,

lak

rd.

9) 8

0’li

ylla

rda

Bulg

arist

an’d

aki T

ürkl

erin

ka

patl

arak

işke

nce

edild

iği k

amp.

10)

Yapm

a, y

aptr

ma.

– Fiy

at, p

aha,

değ

er.

11) İ

brişi

mle

yapla

n bi

r tür

nakş.

12)

Ev, m

eske

n, b

arnla

n ye

r, yu

va.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

Ü

M

M

E T

T

A R

A Ç

A

M

E N

D E

R E

S

N A

N

R

N

İ Z

İ N

M

A

P A

A

D A

K

Y A

Ş A

M

V

N

İ M

T A

K A

T U

K A

İ

R İ

C E

U

T A

R İ

T

Y

E N

İ P

A Z

A R

L

A

E

K E

N E

K

F A

T İ

N

43 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANBULMACA

1

2

3

45

Tavla

da b

ir sa

ySü

ren,

sürü

cüEl

ektri

k dire

birim

i

Bir e

t yem

eği

Yum

urta

da

bir ks

mİm

kan

Vücu

ttan

atlr

Eski

Yuna

n’da

halk

mey

dan

At çi

ftliğ

i

Bayağ

, sr

adan

Hoş,

latif

Tibet

ökü

Rum

uz

Kabi

liyet

Şua,

şk

Edirn

e’nin

bi

r ilçe

si

Küçü

k vag

on

Gam

biya

pa

ras

Alt r

esim

deki

Eksik

lik,

noks

an

Dar g

eçit,

ge

çene

k

Enge

lli, ö

zürlü

Karn

şişliği

Tam

ir et

me

Mas

alla

rn ir

i ya

ratğ

Bir b

ayan

ad

Üst r

esim

deki

(B

arş.

..)

Öç

Eski

bir m

üzik

al

eti

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

Suud

i Ar

abist

an

trafik

rem

ziTa

tl b

ir g

da

Lity

umun

re

mzi

İslam

’n b

ir şa

rt

Norm

alde

n bü

yük o

lan

Mer

hem

Bir e

rkek

ism

i

Bir b

ağla

ç

Bir m

üzik

alet

i

ABD

Başk

an

Rady

umun

re

mzi

Erke

k ad

GS te

knik

di

rekt

örü

(Fat

ih...)

Bir a

y ad

Efen

dim

iz’in

an

nesi

Azar

lam

a

Değe

r ver

ilir

olm

a

Yam

a

Başa

rsz

olm

uş ki

mse

Arjan

tin tr

afik

re

mzi

Azer

i bir şa

ir

Bir i

limiz

Geçim

sizlik

an

laşm

azlk

Bir n

ota

Bir t

ür d

amar

Eskid

en

kayn

bira

der

Azar

lam

a,

başa

kakm

a

Tekin

değ

il

Mey

ve ku

rusu

Küçü

k isp

irto

ocağ

Düze

y

Kaza

ese

ri or

taya

çka

n

Kedi

gille

rden

bi

r hay

van

Küçü

k tar

la,

evle

k

Buna

lm,

buhr

an

Müz

ikte

dura

k za

man

Faiz

Onur

krm

a

Bir d

eyim

Sütu

n

Çayn

kva

m

Bir t

ür şe

ker,

kara

mel

Aske

ri bi

r tür

sil

ah

Kanu

ni

Deng

e

Otom

obil

çats

Parla

k bir

tür

deri

Bir A

frika

ül

kesi

Böce

klerd

e bi

r yap

Kim

sesiz

, za

vall

Aktö

rün

işi

Çocuğu

ola

n ka

dn

İki şe

yden

ol

uşan

Hafif

çe a

çmak

Komşu

bir

ülke

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1912

OCA

K 20

13 C

UMAR

TESİ

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Çizg

ileri

olan

ku

maş

Yerin

de

olm

ayan

, ye

rsiz

Ünlü

bir

pop

müz

ik

sana

tçmz

Mih

rak

Bir t

ür ku

maş

İnle

me

Çiçe

k toz

u

Mey

veni

n ye

nmey

en

göbe

k ksm

Başk

alar,

herk

es

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

5

KE

ME

A

VI

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3

’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r kez

kul

la na

rak

yer le

þ ti ri

n.

Öy le

yer

leþ t

ir me

yap m

a lý sý

nýz

ki, b

ü tün

3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo n

un b

ü tün

ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya ve

sol d

an sa

ða

1’den

9’a

ka d

ar r

a kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

4

7 5

29

6 38

51 3

7

8

1 4 3

6 3 1

8 2

5 7 4

9 5 6

2

5

6 21

47 1

69

4 8

6

46

89

37

25

1

31

72

45

89

6

25

91

86

73

4

69

53

84

17

2

73

15

29

68

4

84

26

17

59

3

52

98

13

74

6

46

89

72

15

3

37

14

65

92

8

Z Y

E S

İ N

E

Y J

S Z

K

Þ Z

R

A E

Y Ü

U

J

T Ö

M

Ý

R

U

H

O

R

E M

Z

A L

R

E K

Ç

T A

P

N

A Y

R

L O

N

U

A

B

N

Y E

Ý

B

J V

Ý R

A

F D

C

Ö

M

Ö

Z M

A L

N

U

V Ý

K

E V

A T

C R

A

Þ J

A L

R

S Ý

N

N

Ý M

E

Ý R

I K

U

V

L T

K

A L

Ö

A Ý

A O

K

N

F A

V E

K

I R

Þ

E H

Ý

R

O

M

G C

Ý E

S E

Ö

Z M

V

Ö

Ð

Y E

R

Ý A

Z C

M

I E

G R

E

L

Z J

Ç L

D

K

P J

T C

Z D

O

N

J R

Ü

K

R

A

U

N

A I

E N

L

E

Ö

N

C E

L İ

K

S R

B

D

G

M

T

F L

Ö

L T

R

G S

R

İ Ü

A

O

Ý

O

Ý R

İ

Ö

U

I A

V O

N

Z

E S

K

A L

L D

E

C Ş

L T

P E

K

R

İ M

F

E K

D

Þ

M

A Ý

L T

Ü

E

K

Z Ö

G

M

A Ý

R

E M

Y

E B

V

İ Ç

J Z

M

A A

K

A R

A

V M

Ý

R

Ç Ü

Ý

Þ G

L K

O

J

Z Ç

O

N

F R

L

N

E L

T

R

Ü

Ğ Ö

B

Ü

Ü

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ARBE

DE,

BÖĞÜ

RTLE

N, C

EVVA

L, Ç

AMAŞ

IR, D

AKİK

, EM

LAK,

FRİK

İK, G

AZET

E, H

AYM

ANA

, ÝL

KELİ

, KIR

ÞEH

ÝR, L

AMEL

ÝF, M

ANTA

R, N

AVLU

N, O

NBA

ÞI, Ö

NCE

LİK,

PO

RSU

K, R

AHM

ET, S

İTEM

, ÞA

MÝL

, TRU

VA, U

LUCA

MÝ,

ÜN

ÝVER

SÝTE

, VAR

AKA

, YEN

İSEY

, ZAİ

RE.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

���

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

��

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

������

�����

�����

����

������

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

���

�����

�����

����

������

����

�����

����

����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

������

�����

����

���

����

�����

����

����

����

�����

�����

����

����

�����

������

����

�����

����

�����

�����

����

������

����

���

����

������

�����

���

������

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Bir

peyg

ambe

re v

e di

ne

bağl o

lanl

arn

tam

am.–

Bir

yap

nn

damn

da ç

evre

si, ü

stü

açk

yer

, aya

zlk

, te

ras.

2) B

ir ak

arsu

yat

ağnn

az

eğim

li ko

yak

taba

nlarn

da v

e ov

a dü

zlük

-le

rinde

çiz

diği

S h

ar n

e be

nzey

en

kvrm

.– Ek

mek

. 3) R

adon

un s

embo

lü.–

M

üsaa

de, d

estu

r, ic

azet

.– Ge

mi

için

i aydn

latm

aya

yara

yan,

için

de

zeyt

inyağ

bul

unan

sipe

rli fe

ner.

4)

Adanla

n şe

y, n

ezir.

– Do

ğum

la ö

lüm

ar

asn

da y

aşan

an sü

re, ö

mür

, hay

at. 5

) Ya

r, y

arm

.– Od

ann

ort

asn

a ye

rleşt

i-ril

en, u

zun

tütü

n çu

bukl

arnn

kül

ünün

küld

üğü

çana

k. 6

) İriy

e ya

kn,

bira

z iri

.– Gü

neş s

iste

min

in G

üneş

’e e

n ya

kn

olan

gez

egen

i, M

erkü

r. 7)

Aydn

’n b

ir ilç

esi.–

Bir

nota

. 8) E

kile

n ye

r, m

ezra

a.–

Zeki

, ak

ll, a

nlayşl,

kavr

ayşl k

imse

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) İs

tanb

ul’u

n bi

r ilç

esi.

2) Kyla

rda

dalg

akra

nla

yap

lmş

lim

an. 3

) Man

gane

zin

sem

bolü

.–

Peyg

ambe

r Efe

ndim

iz (s

as)’i

n an

nesi.

4) Y

umuş

ak v

e re

nkli

saht

i-ya

ndan

yaplm

ş ya

rm k

onçl

u la

pçn

.–

Kur’a

n’da

bir

sure

. 5) A

cele

, çab

uk.–

Yüks

ekliğ

i gen

ellik

le b

irkaç

yüz

m

etre

yi g

eçm

eyen

, çok

kez

tek

başn

a,

yam

açla

r ya

tk y

er b

içim

i. 6)

İkiy

üz-

lülü

k, m

ürai

lik.–

Bir r

enk.

7) İk

i söz

ün

birb

irine

uym

amas,

çeliş

me,

çel

işki.

8)

Sans

argi

llerd

en, y

azn

esm

er krm

z,

kşn

bey

az re

nkli

kürk

ü değe

rli,

etçi

l hay

van.

– Ça

lm, s

üs. 9

) Yol

cu-

lukt

a ve

ask

erlik

te k

ulla

nla

n, b

oyna

ve

ya b

ele

asl

ola

rak

taşn

an, g

enel

-lik

le a

ba, d

eri v

eya

met

alde

n ya

plmş

su

kab.

10) İ

çel’i

n bi

r ilç

esi.

11) B

ir za

man

lar O

sman

l İm

para

torlu

ğu’n

a ba

ğl o

lan

Ukra

yna’

nn

güne

ybats

nda

25 b

in n

üfus

lu k

üçük

bir

tarih

i şeh

ir.–

Bağ

ve b

ahçe

duv

ar.

12) B

ir şe

yin

ilk

görü

ldüğ

ü, il

k ye

tiştiğ

i yer

.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

Ü

T O

P

Y A

A

B E

S E

V

E B

A

M

E L

A M

İ

N

E

M

A

V İ

F A

K

N

E

N

B

S İ

N

E M

A

T E

K

D

E V

İ R

S

E N

İ

R

İ

L A

N

A T

T

A R

A F

R

K

A N

A

T

K O

M

A

E

M

A N

E

T E

N

L

A R

Page 44: Zamandk277 eg

SAYFA TASARIM: ALİ YAĞMUR

23 EYLÜL 2014 SALI ZAMAN f25 SPOR

Sistemi allayp pullayarak, yakşkl fut-bol terimleriyle birleştirip içinde alan ka-patma, açk alana szma, duran toplar iyi kullanma gibi bir iki cafca la a süs-lesek olur mu acaba?

Artk aşmak lazm bunlar galiba, çünkü hep ayn, hep ayn... Oysa burada bir adamn oyuna hakimiyetini ve şl-damasn yazabilmeli, seyircinin koreog-ra sini anlatmalyz. Ama olmuyor işte! Pazartesi gecesi 21.30’da, seyircinin il-gi göstermediği, oyuncularn sradanl-ğ aşamadğ bir futbol maçnn analizini izlemeyen bir okuyucuyu aydnlatacak açklkta yazabilmek kolay değil!

Yazar için her maç akşam başka bir esin kaynağ olabilmeli oysa! Cuma nasl başladysa pazartesiye kadar her şey ay-n... Almanya ligi zenginliğinde, İngilte-re ligi aksiyonunda bir ligi yazamadğ-mzdan ortaya birbirine benzer makale-ler çkyor! Bir kere bu gece yarsna sar-kan maçlar meselesini bir çözmek lazm. Belli ki Türk izleyicisi 19.00’dan sonra-sna scak değil! Seyirci scak olmayn-ca oyuncunun motivasyonu da olmuyor. Ama galiba sorun motivasyondan ziya-de ülke futbolunun gelişime kapal ol-mas. Beşiktaş, üç yldr bir adm öteye gidemedi. Ne hzl, ne pas müptelas, ne şut uzman, ne kanat kullanmay bilen, ne organizasyon dehas..

Belki hepsinin birden bulundu-ğu birkaç maç ya da dönem var ama bir ekol, karakter oluşmuş falan değil...

Bursaspor keza öyle, Battalla’dan sonra kim oynarsa kim yönetirse yönet-sin kalp aşlamyor. Haliyle seyircinin ayn maç her hafta izlemek için stada koşmasn beklemeyin o zaman...

78’de müthiş hzl bir atak izledik, Olcay ile Demba Ba birdenbire Bursa sa-vunmasnn arkasna sarkp, arkadan atlan uzun topu, hzl iki pas ile ceza sa-hasna taşdlar. Fena değildi. İlk yarda Fernandao Beşiktaş savunmasnn de-rinliği kaybettiği bir anda enfes bir şut ç-kard. Tolga, müthiş kurtard.

Akllarda başka pozisyon kalmş m-dr bilemiyorum ama uyuklama döne-mime denk gelmiş olmal hatrlamyo-rum.. Sosa’nn topla slalomunu kesen Ozan Tufan, tehlike karşsndaki re ek-si ile beğenimizi kazand. Macambu, h-z ve temposu ile gözde olmaya aday gö-ründü. Sahann en iyisi Bilic’in dolaşma alann genişletip, bir bakma az snrl bir oynama alan tandğ Gökhan Töre’ydi. Sezona geç başlamas nedeniyle form ve yükleme durumu geride olsa da Tö-re üst üste iki haftadr takmn iyisi... Ol-cay, inanlmaz savruk oynuyor, o iyi de-ğilse takm zaten otomatiğe bağl ola-rak geride kalyor. Dün gece Bursaspor Beşiktaş’n geçen yl baz maçlarda gös-terdiği hzl bir atak organizasyonuyla ta-biri caizse ters düşüp yenildi. Taç atş-n kullanan Töre, sahada özgürleşmenin avantajn, Sosa zekâsn, Olcay ise patla-yc gücünü kullanarak işi bitirdiler.

Normal şartlar altnda bir takmn bu-nu maçta birkaç defa yapabilmesi lazm. Beşiktaş iki kanat bekinin verimliliğini ar-tramadğ sürece ön tarafta verimli ola-mayacak. Bu bek meselesi çok enteresan. Ya sağ olmuyor, ya sol olmuyor. Sol ada-m sağda oynatyorsunuz ancak idare edi-yor. Mevkiine geçince vasat kalabiliyor. Ayns oldu. İsmail sanki sağ kanatta daha iyiydi. Eğer öyleyse birkaç haftadr boşuna konuşuyoruz solda oynamal diye!

Beşiktaş zor bir deplasmandan üç pu-anla döndü. İyi oyunun karşlğ olmasa da büyük bir avantaj ve moral kaynağ. Son dakikalarda çözülen Beşiktaş, mücade-le edip kovalayan Beşiktaş’a dönüştü diye-ceğim ama haftaya ne olacağn kestirmek güç olduğundan çevresinden dolaşyo-rum. Beşiktaş ilk yarsn mahkûm oynad-ğ maçn ikinci yarsndan üç puan çkard. Bu şu açdan değerli. Beşiktaş Olimpiyat Stad’nda daha deplasmanda olduğundan evinde saylr... Deplasmanda iki yaptlar, iyidir iyi... o.karacan@za man.com.tr

OkayKaracan

Gol güzeldi!

-Bursaspor-Beşiktaş maçnda, tribüne, İl Spor Güvenlik Kurulu karar doğrultusunda misa-

fir seyirci alnmad. Saat 19.30’da konakladğ otel-den geniş güvenlik önlemleri altnda çkan Siyah-Beyazl takma, güzergâh boyunca polis eskortu eşlik etti. Futbolcular taşyan otobüs Atatürk Sta-d kavşağna geldiğinde bir grup Yeşil-Beyazl ta-raftar tarafndan protesto edildi. Barikat oluştu-ran emniyet güçleri, araca zarar verilmesini önle-di. 1.508’i resmî, 500 özel güvenlik mensubu gö-rev yapt. Siyah-Beyazl kafile stadyuma Atatürk Spor Saray’ndan girdi. Yldzlarn saha içerisinde-ki koyu sohbetleri ve şakalaşmalar dikkati çekti.

Bursa’da geniş güvenlik önlemi

BEŞİKTAŞ’IN EFSANELERİNDEN RAHMİ KOÇ’A SEBA TEŞEKKÜRÜ

-Beşiktaş’n Onursal Başkan Süley-man Seba’y yitireli bugün tam 40

gün olacak. Siyah-Beyazl kulübün efsa-ne kadrosu, Seba’y sağlğnda ve tedavi-si esnasnda hiç yalnz brakmayan Koç Grubu Onursal Başkan ve kulübün Ge-nel Kurul Üyesi Rahmi Koç’u Nakkaşte-pe’deki şirket binasnda ziyaret etti.

Türk futbolunun en önemli spor adam-larndan Seba için bugün İstanbul Dolma-bahçe Camii’nde okutulacak mevlit öncesi, Koç’a teşekkür ziyareti gerçekleştirenlerin arasnda Samet Aybaba, Ulvi Güveneroğ-lu, Gökhan Keskin, Recep Çetin, Rza Ça-lmbay, Metin Tekin, Feyyaz Uçar ve Tayfur Havutçu yer ald. Efsane başkann yönetim kurulundaki isimlerden Hasan Arat da bu anlaml günde hazr bulundu. Grup adna Rahmi Koç ile konuşan Aybaba, “Onursal

Başkanmz Süleyman Seba’nn sağlğnda kulübe yaptğnz hizmetler ortadadr. Te-davisi srasnda ise gösterdiğiniz yakn ilgi, alaka ve destekler için, Seba’nn birer oğ-lu olarak size teşekkürü görev bilerek bu-raya geldik. Bu vesile ile bizi kabul ettiği-niz için ayrca tüm arkadaşlarm adna tarifi imkânsz bir duygu içindeyiz.” dedi.

Koç Grubu’nun Onursal Başkan Rah-mi Koç da, Süleyman Seba ile dostluklar-nn önemini vurgulayarak, bugün okuna-cak 40 gün mevlidi öncesi böyle bir buluş-madan dolay tarifi imkânsz bir duygu için-de olduğunu söyledi. Heyet daha sonra 7 numaral Süleyman Seba ve 10 numaral Rahmi Koç formalarn ünlü işadamna he-diye etti. Formalardaki ‘Beko’ göğüs reklam dikkat çekti. Koç, Vodafone Arena’dan iki loca aldğn da sözlerine ekledi. SPOR SERVİSİ

Beşiktaş tarihine geçen futbolcular, 40 gün önce hayatn kaybeden Siyah-Beyazl kulübün Onursal Başka-n Süleyman Seba’ya yaptğ yardmlara teşekkür için ünlü işadam Rahmi Koç’u ziyaret etti. Koç, efsane başkan için bugün okutulacak mevlit öncesi gerçekleşen buluşmadan büyük mutluluk duyduğunu söyledi.

Beşiktaşl eski fut-bolcular, işadam Rahmi Koç’a kendi adn taşyan 7 nu-maral Siyah-Be-yazl formay hedi-ye etti. Formalar-daki ‘Beko’ rekla-m Koç’u oldukça duygulandrd. He-yet daha sonra Sü-leyman Seba’nn Feriköy Mezarl-ğ’ndaki kabrinde dua okudu.FOTOĞRAFLAR: DHA, UĞUR CAN

Başkan Aysal’dan kenetlenme talimatMESUT YILDIRIM İSTANBUL

-Galatasaray’da Başkan Ünal Aysal, bir yandan seçim süre-

cini düşünürken diğer taraftan fut-bol takmyla yakndan ilgilenme-ye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta olağanüstü seçim karar alarak Sa-r-Krmzl kulüpte yeni bir süreç başlatan Aysal, bu kararn ardn-dan takmn Balkesir’de 2-0’lk ye-nilgiye uğramasyla büyük şok ya-şad. Ligde 3 karşlaşmada sade-ce tek galibiyet elde edebilen Cim Bom’da, Teknik Direktör Cesare Prandelli’nin süreçten olumsuz et-kilenmemesini düşünen Aysal, İtal-yan çalştrcya destek verdi. Dene-yimli başkann İtalyan çalştrcya, Sar-Krmzl kulüpte sürekliliğin esas olduğunu, kendisinin ve fut-bolcularnn bu konular kafalarna takmamalarn öğütlediği öğrenildi.

Başkan Ünal Aysal, dün sabah gerçekleştirilen antrenman sonra-s kaptan Selçuk İnan’la da küçük bir görüşme yapt. Tecrübeli yöne-ticinin, “Sen tecrüben ve kaliten-le her türlü basky, zorluğu aşa-

cak bir karakterde oyuncusun. Ta-km bir an önce toparlayn ve ar-kadaşlarnzla birbirinize kenetle-nin. Merak etmeyin ki Galatasaray hiçbir zaman ne başkansz, ne yö-netimsiz kalr. Kenetlenin ve cesa-retinizi toplayn.” diyerek kaptana moral verdiği kaydedildi.

Projelerine destek bulamad-ğ için yönetim kurulu ile görüş-tükten sonra seçim karar alan Aysal’n, adaylk konusunda he-nüz kararn vermediği bildirildi. Önemli isimleri ayn listede bu-luşturamamas halinde de göreve talip olmayacağ açkland. Yakn çevresiyle görüş alşverişinde bulu-nan Galatasaray Başkan, güçlü bir yönetim kuruluyla camiann gü-venini yeniden kazanmak için ça-lşmalarna hz verdi. Camia için-deyse kulübün özellikle mali aç-dan zor durumda olduğunu düşü-nen gruplar, seçim öncesi toplan-tlarna devam ediyor. Henüz bir başkan aday belirlenmediği için de bugünlerde Aysal’n karşsn-da ciddi bir oluşum bulunmuyor.

Galatasaray’n eski başkanlarndan Alp Yalman, Sar-Krmzllarn ma-li durumunun içler acs olduğunu söyledi. Yalman, “Kulübün gelirleri çok çok yüksek seviyelerde. Fakat giderler ayarlanamyor. Galatasaray’n mali olarak içinde bulunduğu durum, hakikaten içler acs bir durum-da. Çok fazla rahat bir şey söyleme imkân yok.” dedi. Yalman ayrca Fatih Terim’in Galatasaray’n başndan gitmemesi gerektiğini kaydetti.

Yalman’a göre mali durum içler acs

Galatasaray Baş-kan Ünal Aysal, dün Florya’ya gi-derek Sar-Krmz-l takmn antren-mann izledi. Tek-nik Direktör Cesa-re Prandelli ile bir süre görüşen dene-yimli yönetici, İtal-yan hocadan fut-bolcular seçim at-mosferinden uzak tutmasn istedi.FOTOĞRAF: GALATASARAY.ORG’DAN ALINMIŞTIR

44 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR

www.zamaniskandi navya.dk24 - 30 EYLÜL 2014 • YIL : 6 • SAYI : 277 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

'Komünistler'in 'paralel' korkusu

Hz. Ali'nin verdiği ders

Dostun hakikisi Başka ülkede kurban kesmek ve et dağıtmak kolay iş değildir41 396 7

EKREM DUMANLI ALİ ÜNALKAMİL SUBAŞIMAHMUT ÇEBİ

R A D İ K A L İ Z M E M Ü C A D E L E E Y L E M P L A N I A Ç I K L A N D I :

Savaşmaya gideceklerin pasaportuna el konulacakDanimarka’nın, radikalizme mücadele eylem planında en dikkat çeken madde, savaşmaya gitme eğiliminde olanların pasaportlarına el konulması yer alıyor. PET verilerine göre IŞİD safl arında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişi gitti. Adalet Bakanı Karen Hakkerup, bu durumun ülke için en büyük tehdit olduğunu açıkladı.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan selefi radikal örgüt IŞİD safl arında sava-

şanlar arasında bir çok Avrupa ülkesinden gidenlerin de olması, bu ülkeleri harakete geçirdi. Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Da-nimarka’nın radikalizme mücadele eylem planını açıkladı. Danimarka İstihbarat Teş-kilatı PET'e göre IŞİD safl arında savaşmak için Danimarka’dan 100 kişin gitti ve bun-lardan 50’si ülkeye geri döndü. Başbakan Helle Thorning-Schmidt ise “Her şeyden önce gençleri uyarmalıyız. Bunun çok ciddi sonuçları olabilir.” dedi.

Adalet Bakanı Karen Haekkerup ve Sosyal İşler Bakanı Manu Sareen, Danimar-ka’nın 12 maddelik radikalizmle mücadele eylem planını açıkladı. 5. SAYFADA

IŞİD İslamofobi’yi körüklüyorAvrupa’da birçok ülke IŞİD ile mücadele kapsamında yeni eylem planları hazırlarken şimdiye kadar herhangi bir terör eylemine destek olmamış Müslümanlar, kendilerine yönelik bir cadı avı başlatılmasından endişeli.8. SAYFADA

Hoşgörü ülkesi İsveç’te aşırı sağ nasıl yükseldiGöçmenlere yönelik hoşgörülü yaklaşımı ile bilinen İsveç’te

geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen seçimlerin en dikkat çekici sonuçlarından biri; göçmen karşıtı İsveç Demokratları Partisi’nin oy oranını 2 kattan fazla arttırarak

Parlamento’daki en büyük üçüncü parti haline gelmesi oldu. Herkes bu artışın nedenini anlamaya çalışıyor. 10. SAYFADA

B A Ş B A K A N S O L B E R G :

Irak'taki savaş, Müslümanlar ve teröristler arasındaIrak'ta terör rüzgarları estiren IŞİD'i püskürtme görevinin, öncelikle Iraklı yetkililerin sorumluluğu altında olduğunu vurgulayan Başbakan Erna Solberg, ''Bu, Batı ile Müslümanlar arasında gerçekleşecek bir savaş değildir.'' dedi. 3. SAYFADA

YILDIZLAR NE SÖYLER NE SÖYLEMEZ

32 | Birleşmiş Gönüller Kervanı

YILDIZLAR NE SÖYLER NE SÖYLEMEZ

Page 45: Zamandk277 eg

45 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR

SAYFA TASARIM: ALİ YAĞMUR

23 EYLÜL 2014 SALI ZAMAN f26 SPOR

Maçn adam Krlma noktasHayal krklğ

Slaven Bilic’in akll hamlesiDakika 43… Bu bölüme kadar orta ala-n ve hücum üstünlüğünü rakibine kap-tran Beşiktaş’ta, Hrvat teknik adam Slaven Bilic’in değişikliğiyle oyunun dengesi değişti. Oğuzhan Özyakup’un yerine giren Jose Sosa orta alan kont-rol etti ve golün asistini yapt.

Volkan, net frsatlar harcadİlk devrede iyi pozisyonlar yakalayan Bursaspor’da, en müsait toplarla Vol-kan Şen buluştu. Var olan berecisi-ni takm oyununa entegre edebilseydi karşlaşmann skoru farkl olurdu. Şe-nol Güneş de ona fazla dayanamad ve 80’de Ferhat Kiraz’ sahaya sürdü.

-FIFA kokartl hakemimiz Cüneyt Çakr, maçn genelinde iyiydi. Özellikle avan-

tajlarda ve avantaj sonras oyun durduğun-da sar kart uygulamasn başaryla gerçekleş-tirdi. Oyunun elektriklenebileceği bölümler-de aklc hamlelerle olaylarn büyümesini ön-ledi. Sar kartlarda haklyd. Ceza sahas içe-risinde çözümü ve yorumu zor pozisyonlara yakalanmad. Kornerlerde Bursasporlu Şener ile Beşiktaşl Veli’nin birbirlerini itip çekmeleri var. Pazar akşamki Fenerbahçe-Gazianteps-por karşlaşmasnda verilen penaltyla dün-kü pozisyonlar birlikte irdelemek gerekir-se Fenerbahçe’nin kazandğ penalt değil. Biz

önceki günkü yazmzda da belirtmiştik. Fut-bolcular hakeme bir fotoğraf çektirir ve onda kanaat oluşturur. Hakem ve hakemler de bunun şğnda bir karar verir. Şener-Veli mücadelelerinde ikilinin birbirlerini kolla-ryla itip çekmeleri mevcut. Genellikle iki-si de kendilerini peş peşe yere braktlar. İşte burada da hakemin çektiği fotoğraf-ta ve oluşturduğu kanda Şener ve Veli’nin birbirlerine ayn şekilde, ad eğer faulse faulle-ri var. Devam ettirdi ve en doğrusu da buydu. Herhangi birinin kollar havada ya da yanlar-da olsa bu futbolcu faul kazanacakt. İş penal-tya kadar gidebilirdi. ali ay din@za man.com.tr

Cüneyt Çakr’n doğrular fazlayd

maçn analizi Ali Aydn

ADEM ELİTOK BURSA

MAÇINöZETi

Süper Lig’in üçüncü haftasnda Beşiktaş, Bursaspor’u deplas-

manda Olcay Şahan’n golüyle 1-0 yendi. Ev sahibinin 3’teki atağnda Portekizli Josue’nin pasnda Brezilyal forvet Fernandao, dar açda sonuç ç-karamad. 6’da Kbrs Türkü Behich, ortalad, Ozan’n vuruşunda top üst-ten dşarya gitti. 7’de Fransz Bakam-bu, Necip Uysal’dan syrlp şutunu çekti; ama çerçeveyi tutturamad. 8’de Yeşil-Beyazllar yine sol kanattayd. Josue’nin servisinde Bakambu’nun uzak köşe düşüncesi neticeye ulaşma-d. İlk 10 dakikada Timsah karşlaşma-nn hakimiydi. 13’te misafirden Gök-

han Töre şansn denedi; fakat arka-daş Senegalli Demba Ba’ya takld.

Bakambu 16’da içeriye çevirdi, iki arkadaş dokunamad. Oyun kurmak-ta zorlanan Siyah-Beyazllarn top ka-yplar ve pas hatalar fazlayd. Şenol Güneş’in talebeleri, ilerleyen bölüm-de basknd. 20’deki kontratakta Ar-jantinli Fernando Belluschi’nin hare-ketlendirdiği Fernandao, ceza alan-na girer girmez kaleyi düşündü, Tol-ga son anda topu kornere gönderdi. Konuğun ender aknnda, 25’te Ol-cay çok havalandrd. Hrvat teknik adam Slaven Bilic, aksayan Oğuzhan Özyakup’a sabredemedi ve gurbet-çi yldzn yerine 43’te Arjantinli Jose Sosa’y sahaya sürdü. İlk yardaki is-

tatistikler Bursaspor’dan yanayd: Gol pozisyonu: 3-0, şut: 10-1, pas: 254-176, oynama yüzdesi: 55-45.

Bilic, ikinci yarya Necip Uysal’n aksadğ sağ beke Serdar Kurtuluş’u alarak başlad. İstanbul temsilci-si ikinci devrede daha derli top-lu bir görüntüdeydi. 60’ta Ba kafa-syla indirdi, Olcay Şahan kabiliye-tini konuşturamad. 72’de Olcay ya-kn mesafeden dokundu. Şener Özbayrakl’ya çarpan topu kaleci Ha-run Tekin uzaklaştrd. 76’da Olcay ile verkaçnda Ba yakn mesafede ba-şarszd. Temponun düştüğü anlar-da sahne Olcay’nd. 86’da Sosa’nn topuk asistinde Olcay, sol çaprazdan sağ köşeye çok düzgün gönderdi.

KARTAL’I ŞAHANE GOL ZİRVEYE ORTAK ETTİSüper Lig’de, 3. haftann kapanş maçnda ilk yar Bursaspor, ikinci devre Be-şiktaş oynad. Son bölümde hareketlenen Siyah-Beyazllar, 86. dakikada Olcay Şahan’n golüyle kazand. Bu galibiyetle zirvedeki Akhisar Belediyespor ve ikinci F.Bahçe’nin de sahip olduğu 7 puana ulaşan Kartal, üçüncü basamakta yer ald.

Zirveyi yakndan ilgilendiren maçtan

Beşiktaş üstün ay-rld. Bursaspor’u

Olcay’n şk plase go-lüyle 1-0 yenen Kar-tal, altn değerinde

bir galibiyet ald.FOTOĞRAF: BJK.COM.

TR’DEN ALINMIŞTIR

Bursa’daki kritik mücadele öncesi

her iki takmn tek-nik patronlar Şenol Güneş ile Slaven Bi-

lic, birbirlerine başa-r diledi. Maç sonun-

da ise Hrvat hoca-nn yüzü güldü.

FOTOĞRAF: CİHAN, ADEM ELİTOK

BURSASPOR 0BEŞİKTAŞ 1BURSASPOR: Harun, Şener, Civelli, Serdar Aziz, Aziz Behich, Ozan Tufan, Belluschi, Josue (Dk.88 Enes Ünal), Vol-kan Şen (Dk.79 Ferhat Kiraz), Bakambu (Dk.69 Traore), FernandaoBEŞİKTAŞ: Tolga, Necip (Dk.46 Serdar Kurtuluş), Sivok, Pedro Franco, İsmail, Atiba Hutchinson, Veli Kavlak, Gökhan, Oğuzhan (Dk.43 Sosa), Olcay (Dk.89 Atnç), Demba Ba

GOL: Dk.86 Olcay Şahan SARI KARTLAR: Ozan Tufan, Civelli / Veli, İsmail, Serdar Kurtuluş, Demba Ba

HAKEMLER: Cüneyt Çakr, Bahattin Duran, Tark OngunSTAT: Bursa Atatürk

BURSASPOR BEŞİKTAŞ51 Toplama oynama (%) 49

437 Pas 370

12 Şut 7

4 Korner 4

16 Faul 16

4 Gol pozisyonu 4

İSTATİSTİK

FOTOĞRAF: DHA, EMRE KOŞAK

Olcay 2. devre ‘Şahan’eydiBeşiktaş’n sol açktaki başarl fut-bolcusu Olcay Şahan, özellikle 2. yar-da olumlu işlere imza att. Attğ akl-c golle Kartal’, Bursaspor deplas-mannda üç puana ulaştrd. Sevinci-ni, güvenlik gerekçesiyle tribüne aln-mayan taraftarlara armağan etti.

SAYFA TASARIM: ALİ YAĞMUR

23 EYLÜL 2014 SALI ZAMAN f26 SPOR

Maçn adam Krlma noktasHayal krklğ

Slaven Bilic’in akll hamlesiDakika 43… Bu bölüme kadar orta ala-n ve hücum üstünlüğünü rakibine kap-tran Beşiktaş’ta, Hrvat teknik adam Slaven Bilic’in değişikliğiyle oyunun dengesi değişti. Oğuzhan Özyakup’un yerine giren Jose Sosa orta alan kont-rol etti ve golün asistini yapt.

Volkan, net frsatlar harcadİlk devrede iyi pozisyonlar yakalayan Bursaspor’da, en müsait toplarla Vol-kan Şen buluştu. Var olan berecisi-ni takm oyununa entegre edebilseydi karşlaşmann skoru farkl olurdu. Şe-nol Güneş de ona fazla dayanamad ve 80’de Ferhat Kiraz’ sahaya sürdü.

-FIFA kokartl hakemimiz Cüneyt Çakr, maçn genelinde iyiydi. Özellikle avan-

tajlarda ve avantaj sonras oyun durduğun-da sar kart uygulamasn başaryla gerçekleş-tirdi. Oyunun elektriklenebileceği bölümler-de aklc hamlelerle olaylarn büyümesini ön-ledi. Sar kartlarda haklyd. Ceza sahas içe-risinde çözümü ve yorumu zor pozisyonlara yakalanmad. Kornerlerde Bursasporlu Şener ile Beşiktaşl Veli’nin birbirlerini itip çekmeleri var. Pazar akşamki Fenerbahçe-Gazianteps-por karşlaşmasnda verilen penaltyla dün-kü pozisyonlar birlikte irdelemek gerekir-se Fenerbahçe’nin kazandğ penalt değil. Biz

önceki günkü yazmzda da belirtmiştik. Fut-bolcular hakeme bir fotoğraf çektirir ve onda kanaat oluşturur. Hakem ve hakemler de bunun şğnda bir karar verir. Şener-Veli mücadelelerinde ikilinin birbirlerini kolla-ryla itip çekmeleri mevcut. Genellikle iki-si de kendilerini peş peşe yere braktlar. İşte burada da hakemin çektiği fotoğraf-ta ve oluşturduğu kanda Şener ve Veli’nin birbirlerine ayn şekilde, ad eğer faulse faulle-ri var. Devam ettirdi ve en doğrusu da buydu. Herhangi birinin kollar havada ya da yanlar-da olsa bu futbolcu faul kazanacakt. İş penal-tya kadar gidebilirdi. ali ay din@za man.com.tr

Cüneyt Çakr’n doğrular fazlayd

maçn analizi Ali Aydn

ADEM ELİTOK BURSA

MAÇINöZETi

Süper Lig’in üçüncü haftasnda Beşiktaş, Bursaspor’u deplas-

manda Olcay Şahan’n golüyle 1-0 yendi. Ev sahibinin 3’teki atağnda Portekizli Josue’nin pasnda Brezilyal forvet Fernandao, dar açda sonuç ç-karamad. 6’da Kbrs Türkü Behich, ortalad, Ozan’n vuruşunda top üst-ten dşarya gitti. 7’de Fransz Bakam-bu, Necip Uysal’dan syrlp şutunu çekti; ama çerçeveyi tutturamad. 8’de Yeşil-Beyazllar yine sol kanattayd. Josue’nin servisinde Bakambu’nun uzak köşe düşüncesi neticeye ulaşma-d. İlk 10 dakikada Timsah karşlaşma-nn hakimiydi. 13’te misafirden Gök-

han Töre şansn denedi; fakat arka-daş Senegalli Demba Ba’ya takld.

Bakambu 16’da içeriye çevirdi, iki arkadaş dokunamad. Oyun kurmak-ta zorlanan Siyah-Beyazllarn top ka-yplar ve pas hatalar fazlayd. Şenol Güneş’in talebeleri, ilerleyen bölüm-de basknd. 20’deki kontratakta Ar-jantinli Fernando Belluschi’nin hare-ketlendirdiği Fernandao, ceza alan-na girer girmez kaleyi düşündü, Tol-ga son anda topu kornere gönderdi. Konuğun ender aknnda, 25’te Ol-cay çok havalandrd. Hrvat teknik adam Slaven Bilic, aksayan Oğuzhan Özyakup’a sabredemedi ve gurbet-çi yldzn yerine 43’te Arjantinli Jose Sosa’y sahaya sürdü. İlk yardaki is-

tatistikler Bursaspor’dan yanayd: Gol pozisyonu: 3-0, şut: 10-1, pas: 254-176, oynama yüzdesi: 55-45.

Bilic, ikinci yarya Necip Uysal’n aksadğ sağ beke Serdar Kurtuluş’u alarak başlad. İstanbul temsilci-si ikinci devrede daha derli top-lu bir görüntüdeydi. 60’ta Ba kafa-syla indirdi, Olcay Şahan kabiliye-tini konuşturamad. 72’de Olcay ya-kn mesafeden dokundu. Şener Özbayrakl’ya çarpan topu kaleci Ha-run Tekin uzaklaştrd. 76’da Olcay ile verkaçnda Ba yakn mesafede ba-şarszd. Temponun düştüğü anlar-da sahne Olcay’nd. 86’da Sosa’nn topuk asistinde Olcay, sol çaprazdan sağ köşeye çok düzgün gönderdi.

KARTAL’I ŞAHANE GOL ZİRVEYE ORTAK ETTİSüper Lig’de, 3. haftann kapanş maçnda ilk yar Bursaspor, ikinci devre Be-şiktaş oynad. Son bölümde hareketlenen Siyah-Beyazllar, 86. dakikada Olcay Şahan’n golüyle kazand. Bu galibiyetle zirvedeki Akhisar Belediyespor ve ikinci F.Bahçe’nin de sahip olduğu 7 puana ulaşan Kartal, üçüncü basamakta yer ald.

Zirveyi yakndan ilgilendiren maçtan

Beşiktaş üstün ay-rld. Bursaspor’u

Olcay’n şk plase go-lüyle 1-0 yenen Kar-tal, altn değerinde

bir galibiyet ald.FOTOĞRAF: BJK.COM.

TR’DEN ALINMIŞTIR

Bursa’daki kritik mücadele öncesi

her iki takmn tek-nik patronlar Şenol Güneş ile Slaven Bi-

lic, birbirlerine başa-r diledi. Maç sonun-

da ise Hrvat hoca-nn yüzü güldü.

FOTOĞRAF: CİHAN, ADEM ELİTOK

BURSASPOR 0BEŞİKTAŞ 1BURSASPOR: Harun, Şener, Civelli, Serdar Aziz, Aziz Behich, Ozan Tufan, Belluschi, Josue (Dk.88 Enes Ünal), Vol-kan Şen (Dk.79 Ferhat Kiraz), Bakambu (Dk.69 Traore), FernandaoBEŞİKTAŞ: Tolga, Necip (Dk.46 Serdar Kurtuluş), Sivok, Pedro Franco, İsmail, Atiba Hutchinson, Veli Kavlak, Gökhan, Oğuzhan (Dk.43 Sosa), Olcay (Dk.89 Atnç), Demba Ba

GOL: Dk.86 Olcay Şahan SARI KARTLAR: Ozan Tufan, Civelli / Veli, İsmail, Serdar Kurtuluş, Demba Ba

HAKEMLER: Cüneyt Çakr, Bahattin Duran, Tark OngunSTAT: Bursa Atatürk

BURSASPOR BEŞİKTAŞ51 Toplama oynama (%) 49

437 Pas 370

12 Şut 7

4 Korner 4

16 Faul 16

4 Gol pozisyonu 4

İSTATİSTİK

FOTOĞRAF: DHA, EMRE KOŞAK

Olcay 2. devre ‘Şahan’eydiBeşiktaş’n sol açktaki başarl fut-bolcusu Olcay Şahan, özellikle 2. yar-da olumlu işlere imza att. Attğ akl-c golle Kartal’, Bursaspor deplas-mannda üç puana ulaştrd. Sevinci-ni, güvenlik gerekçesiyle tribüne aln-mayan taraftarlara armağan etti.

Page 46: Zamandk277 eg

www.irmaktv.com.tr• D Smart Kanal 91 • Teledünya Kanal 115 • Digitürk Kanal 65• Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000

youtube.com/irmaktvfacebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv

Hergün09:0019:00

Korkut, Hannover’e güveniyor

Page 47: Zamandk277 eg

47 24 - 30 EYLÜL 2014 ZAMANSPOR

Cizre’den Djiehoua bombası

Marsel İlhan’a Coric freni

Bundesliga’da dün deplasmanda Paderborn’a 2-0 yenilen Hannover 96’yı çalıştıran Tayfun Kor-kut, Almanya’da kendisini ispatlayıp büyük başarılar elde etmek istediğini söyledi. Geçtiğimiz sezon küme düşme korkusu hisseden takımının bu yıla iyi başladığını aktaran genç çalıştırıcı, “Performansımız beni mutlu ediyor. Ekibimizde Ceyhun Gülselam ve Kenan Karaman gibi Türk oyuncular da var. Bu kadronun iyi olacağına inancım tam.” dedi.

Bölgesel Amatör Lig (BAL) takımlarından Cizrespor, bir dönem Süper Lig’de, Antalyaspor for-masıyla boy gösteren Sergey Djiehoua’yı renklerine bağladı. Taraftarların yoğun sevgi gösterisiyle kente adım atan 30 yaşındaki Fildişi Sahilili forvet, “Buraya geldiğim için çok mutluyum. Futbolseverlerin ilgisi motivasyon kaynağım oldu. Türk futbolunu zaten biliyorum. Cizrespor’u şampiyon yapmak istiyo-rum.” ifadelerini kullandı.

Bu yıl 26.sı düzenlenen, Kristal Elma Türkiye Reklam Ödülleri, SantralIstanbul’daki törenle sahiplerini buldu. Bu yıl rekor katılımla 2 bin 715 başvuru gerçekleşti. Vodafone Türkiye’nin 15 yıllığına sponsor olduğu, Beşiktaş Kulübü’nün yeni stadyumu Vodafone Arena, ikisi kristal olmak üzere 4 ödüle layık görüldü. Vodafone Arena, İstanbul’un futbol, müzik, kültür-sanat, moda, eğlence ve diğer etkinliklerinde ev sahipliğini üstlenecek.

İzmir Örnekköy Uluslararası Tenis Eğitim Merkezi’nde (UTEM) devam eden TEB İzmir Cup tek erkeklerde mücadele eden Marsel İlhan, yarı finalde turnuvaya havlu attı. Hırvatistan’dan Borno Coric karşısına çıkan millî raketimiz, ilk seti 6-3 kaybetti. Ardından toparlanan sporcumuz aynı skorla ikinci seti önde tamamladı. Üçüncü sette fazla varlık gösteremeyen 27 yaşındaki sporcumuz, seti 6-2 karşılaşmayı da 2-1 kaybetti.

Vodafone, ‘Kristal Elma’ları topladı

-Beşiktaş, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yaşanılan sıkıntılar sebebiyle derbiler ve Avrupa Ligi’nin haricindeki maçlarını Başakşehir Fatih Terim Stadı’nda oynamak istiyor. TRT Spor’a konuşan Siyah-Beyazlı kulübün başkanı Fikret Orman, İstanbul Başakşehir Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ’un

bu konuya sıcak baktığını açıkladı. Fikret Orman, son kararı Hırvat teknik adam Slaven Bilic ile görüştükten sonra vereceklerini kaydetti. Kara Kartal’ın Çek stoperi Tomas Sivok ise Süper Lig’in ikinci haftasında, yarın Bursaspor ile dış sahada yapacakları karşılaşmayı değerlendirdi. Müsabakanın

zor geçeceğini; ancak galip gelmek istediklerini vurgulayan deneyimli savunmacı, UEFA Avrupa Ligi’nde, Yunanistan temsilcisi Asteras Tripolis ile perşembe akşamı 1-1 berabere kaldıkları müsabakanın ardından fazla dinlenme şansı bulamadıklarını hatırlattı.

SPOR SERVİSİ

Maçlarını Atatürk Olimpiyat’ta

oynayan Beşiktaş’ta, kötü

zemin futbolcuları çok zorluyor.

Taraftar da olumsuz hava şartları ve

ulaşım güçlüğünden tribüne gelmiyor.

FOTOĞRAF: ZAMAN MAHMUT BURAK

BÜRKÜK

PRANDELLİ KREDİ İSTEDİMESUT YILDIRIM BALIKESİR

1-Galatasaray Teknik Direktörü Cesare Prandelli, Balıkesirspor’a

2-0 yenildikleri maçın ardından üzgün olduklarnı söyledi. İyi oynamadıklarını kabul eden İtalyan hoca, “Oyuna yavaş başlama hastalığından kurtulmamız ge-rek. İki seken toptan gol yedik. Daha hızlı oynamalıyız. Kötü bir yenilgi oldu ama sezon daha uzun.” dedi. Taraftarların ke-dilerine güvenmelerini isteyen deneyimli çalıştırıcı, “Hepimiz büyük üzüntü du-yuyoruz. Taraftarımızın bize güvenmesi

lazım.” ifadelerini kullandı. Takımın gol-cüsü Burak Yılmaz’ın pozisyona girmekte zorlanmasıyla ilgili ise tecrübeli teknik adam, “Bu sadece bir oyuncunun prob-lemi değil. Tamamiyle bir takım olmamız gerekiyor. Bu durumu düzelteceğimize inanıyorum. Bazı takımlar kağıt üzerinde favori gösterilir fakat agresif ve istekli takımlar galibiyete ulaşır. Bizim yaşadı-ğımız sıkıntı sadece yavaş oynamamız. Yavaş hareket eden takıma beş forvet de koysak gol atamazdık. Topu üstümüze doğru oynuyoruz, bunu değiştirmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal ve yönetim kurulunun aldığı erken seçim kararını da değerlendiren ünlü isim, sözlerini şöyle sürdürdü: “Futbolcuların bunları düşündüğünü sanmıyorum. Dışarıda yaşanan olayların konsantras-yonumuzu bozmasına izin vermeyiz. Biz bunun için para alıyoruz.”

Bu arada karşılaşmanın ikinci devre-sinde gol arayan Cim Bom’da Bruma’nın kenara gelmesine sinirlenen futbolse-verler sosyal medyada Prandelli’ye ağır eleştiriler yöneltti.

Beşiktaş, Başakşehir’e geçiyor

Page 48: Zamandk277 eg