10
26 OCAK PAZAR SAYI:15 S3 Ses Deneme 1, 2, 3 Hayatı Program Yapmışım İndiriyormuşum S4 S2 S4-5 Gerİsİ BaHane Geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Esad yönetiminin yaptığı iddia edilen işkence fotoğrafları, “Günümüzde halen işkence var mı?” sorusunu gündeme getirdi. Yapılan araştırmalara göre “orantısız güç” adıyla karşımıza çıkan müdahale biçimleri, işkencenin tanımına uyuyor. Bu tanımın Türkiye’deki en büyük örneği ise Gezi Parkı olaylarına yapılan müdahaleler... spor, sokakta sırrı süreyya Önder: “Kadınların Şehrini Yaratacağız; Tıpkı Gezi’deki Gibi” Dağcı Tunç Fındık’la Kumbaracı Yokuşu’na “Tırmandık” Profesyonel Dağcı Tunç Fındık’la tarihi Galata Kulesi’ne uzanan Kumbaracı Yokuşu’nda ufak bir “tırmanış” gerçekleştirdik. Tırmanış sırasında etik ilkelerden dağda karşılaştığı sürprizlere, beslenme düzeninden 14x8000’i gerçekleştiren ilk Türk olma hedefine kadar çeşitli konulara dair konuştuk. açtı Dolar, Musluğu Vuruyor Yoğun Gündem, Mideye S7 S6 S8-9 S5 aDı İŞKence

Acaba Gazetesi Sayı 15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haftalık E-Gazete

Citation preview

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 15

26 OCAK PAZAR SAYI:15

S3 Ses Deneme 1, 2, 3Hayatı Program Yapmışım İndiriyormuşum

S8

S4

S2

S4-5

Gerİsİ BaHaneGeçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Esad yönetiminin yaptığı iddia edilen işkence fotoğrafları, “Günümüzde halen işkence var mı?” sorusunu gündeme getirdi. Yapılan araştırmalara göre “orantısız güç” adıyla karşımıza çıkan müdahale biçimleri, işkencenin tanımına uyuyor. Bu tanımın Türkiye’deki en büyük örneği ise Gezi Parkı olaylarına yapılan müdahaleler...

spor, sokakta

sırrı süreyya Önder: “Kadınların Şehrini Yaratacağız; Tıpkı Gezi’deki Gibi”

Dağcı Tunç Fındık’la Kumbaracı Yokuşu’na “Tırmandık”

Profesyonel Dağcı Tunç Fındık’la tarihi Galata Kulesi’ne uzanan Kumbaracı Yokuşu’nda ufak bir “tırmanış” gerçekleştirdik. Tırmanış sırasında etik ilkelerden dağda karşılaştığı sürprizlere, beslenme düzeninden 14x8000’i gerçekleştiren ilk Türk olma hedefine kadar çeşitli konulara dair konuştuk.

açtıDolar,

Musluğu

Vuruyor

Yoğun Gündem, Mideye

S7

S6

S8-9

S5

aDı İŞKence

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 15

Türkiye’de, son aylarda toplum genelinde büyük tepkilerin gösterildiği çok sayıda olay yaşanıyor. Gezi Parkı eylemlerinden 17 Aralık operasyonuna, yeniden yargılanma sürecinden Suriye’ye silah taşıdığı iddia edilen tırların sınırda yakalanmasına kadar meydana gelen çeşitli olaylar, toplum üzerinde de derin izler bırakıyor.

Mide Ağrısı Şikayetleri ArtıyorBüyük tartışma ve tepkiler doğuran bu olayların bireyler üzerinde oluşturduğu stres ise mide ağrısıyla hastaneleri ziyaret edenlerin artmasına neden oluyor.Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Kadir Demir ile çoğu kişinin stresli olduğu bu dönemde strese bağlı mide ağrılarını konuştuk. Prof. Dr. Demir’e göre yoğun stres ,tedavi ile çözüm bulunamayan mide ağrılarına yol açıyor.

Ülseri TetikleyebilirMide ağrılarının iki ana başlıkta ele alınabileceğine işaret eden Prof. Dr. Demir, “Hastalığa bağlı prob-lemler ile midede ağrılar görülebiliyor. Bu şikayetler

kısa bir tedavi süreci sonunda ortadan kalkabiliyor. Diğer problem ise strese bağlı mide ağrıları” dedi.Strese bağlı mide ağrılarının ciddi rahatsızlıklara neden olmayacağını belirten Prof. Dr. Demir, bu ağrıların kısa süreli olabileceğini ve mide ülseri gibi hastalıkları tetikleyebileceğini dile getirdi.

Hastalık Yokken de Mide AğrıyabilirOlaylar karşısında stres oluşması ile beyinde birtakım sıkıntıların yaşandığını ve bu yüzden beynin, problemleri vücudun farklı noktalarına gönderdiğine dikkati çeken Prof. Dr. Demir, şöyle devam etti; “Mide ağrıları yoğun olarak sürse de bu problemler doktor tedavisinde görülmez. Hiçbir hastalık yokken de mide ağrıyabilir.”Çözüm olarak kişinin stres oluşturabilecek durumlar karşısında kendisini koruması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Kadir Demir, “Birey olarak ne kadar duyarlı olsak da bazen problemler karşısında boş vermeyi bilmeliyiz. Şüphesiz ki bu sınırı iyi koru-mak, mide ağrılarını da azaltacaktır” diye konuştu.

02 Doğukan Gezer www.acabagazetesi.com

Yoğun Gündem, Mideye VuruyorSon dönemlerde sıkça tartışılan politik ve ekonomik sorunlardan dolayı bireylerde oluşan stres, mide ağrılarına yol açıyor. Ağrılardan kurtulmanın tek yolu ise yaşanan olaylar karşısında rahat bir tutum sergilemek.

Mühimmat

Yüklü Tırlar

İnternete

sansür Yasası

17 aralık Yolsuzluk

OPerasYOnu

Görevden

almalar

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 15

03Ece Mehmetoğluwww.acabagazetesi.com

Gelişen teknoloji, insanların günlük yaşantılarını belirlemede de artık etkin bir rol oynuyor. Hatta öyle ki pek çoğumuzun elinden hiç düşürmediği akıllı telefon ve tablet uygulamaları bir süre sonra bağımlılık yapıyor, insanlar her gün farklı uygulamalar indirmek için mobil marketleri ziyaret ediyor. Biz de ülkemizde en çok hangi tür uygulamaların rağbet gördüğünü indir.com Kurucu Ortağı Hasan Yaşar’a sorduk. Aldığımız cevaplar aslında hiç de şaşırtıcı olmadı.

Oyun Birinci Sırada

Android, IOS ve Windows Phone işletim sistemlerinde oyun uygulamaları birinci sırada yer alıyor. İkinci sırada da hava durumuna ilişkin uygulamalar, üçüncü sırada ise harita uygulamaları var. Onları sosyal ağlar, müzik, kitap, mekan ve sinemaya dair üretilen uygulamalar takip ediyor.

Erkekler Daha Fazla Uygulama Kullanıyor

Mobil cihazları ve uygulamaları erkeklerin daha fazla kullandığını belirten Yaşar, sosyal ağları konu alan uygulamalarda ise kadın kullanıcı sayısının daha fazla olduğuna dikkati çekiyor.

İşletim sistemleri arasından da Türkiye’deki akıllı telefon ve tablet kullanıcılarının yarısından fazlasının Android’i tercih ettiğini söyleyen Yaşar, “Mobil cihazlar ve bunların uygulamaları giderek artmakta. Masaüstü işletim sistemi üreten firmalar ise artık işletim sistemlerini hem mobil hem de masaüstü cihazlarda çalışacak şekilde tasarlamaktalar. Şu anda net rakam verememekle birlikte yakın zamanda mobil cihazlardaki uygulama kullanımının daha yoğun olacağını söyleyebilirim” ifadelerini kullanıyor.

1,2 Milyar Kullanıcı Var

Mobil uygulamaları kullanan kişi sayısı, geçtiğimiz 2013 yılında 1,2 milyardı. Bu sayının 2017 yılında 4,4 milyara çıkması bekleniyor.

Bir akıllı telefona da ortalama 29 uygulama kuruluyor. Kurulan bu uygulamaların yüzde 26’sı ise sadece 1 kez açılıyor. Bu uygulamalardan elde edilen kazanç ise 2013 yılında 20,4 milyar Dolar iken; bu rakamın 2017 yılında 63,5 milyar Dolar’a yükselmesi hedefleniyor.

Akıllı telefon ve tabletlerle bir-likte geliştirilen oyun, hava du-rumu, harita, müzik, sosyal ağlar gibi çeşitli alanlarda baş-gösteren mobil uygulamalar, ülkemizde de çok sayı kişi ta-rafından kulla-nılıyor. Peki, hiç merak ettiniz mi; en çok hangi tür uygulamaları “indiriyoruz” ?

Türkiye İlk Üçün İçinde

Türkiye’nin mobil cihazlar marketinde en hızlı büyüyen üç ülke arasında bulunduğuna dikkati çeken Hasan Yaşar, “Kolombiya yüzde 278 büyü-me oranıyla bu alanda en fazla gelişim gösteren ülke olarak karşımıza çıkıyor. Vietnam da yüzde 266’lık bir oranla ikinci sırada. Türkiye ise yüzde 247 büyüme oranıyla üçüncü sırada yer alıyor” diyerek, Ukrayna’nın yüzde 237, Mısır’ın da yüzde 211’lik büyüme oranlarıyla onları takip ettiğini hatırlatıyor.

Hayatı Program Yapmışım İndiriyormuşum

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 15

Amerikan Doları, 2013 yılının Mayıs ayı sonundan itibaren hızlı bir yükseliş eğilimine girdi. 30 Mayıs tarihinde 1.86-1.87 arası olan Dolar, aynı gün hare-ketlenerek 1.90 TL düzeyine çıktı ve 2.00 TL’ye kadar yükseldi. Bu yükselişin nedenini ABD Merkez Banka-sı olan FED ’in para politikasını sıkılaştırma sinyali vermesine bağlayan Prof. Dr. Dura, “Türkiye’de, sıcak paranın hareketlenmesiyle ülkeden çıkması bir oldu. Arzı azalıp talebi artınca, Dolar’ın fiyatı da yükselme-ye başladı” dedi.

“FED Politikaları Türkiye’yi Gerdi”FED’in tahvil alım programını azaltma kararının,

dünya piyasalarında ve Türkiye’de büyük gerilime yol açtığını kaydeden Prof. Dr. Dura, “Piyasalar sert biçimde etkilendi. Yabancı fonların kaçışı hızlandı. Doğal olarak yabancı sermaye girişi de durakladı. Dünya borsaları yüzde 1 ile 3 arasında düşüş yaşadı. Yabancılar hisse senetlerini satarak Dolar almaya baş-ladı. Tabii kur da fırladı. Merkez Bankası’nın defalar-ca müdahale ederek piyasaya dolar sürmesi de kurun ateşini söndüremedi” ifadelerini kullandı.

17 Aralık ve Sonrası…17 Aralık operasyonlarının ve sonraki gelişmelerin

ekonomiyi derinden etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Dura, ekonomik durumun kötüleşmesiyle birlikte güç-lü konumdaki siyasetin de eklendiğini söyledi.

“Dolar kuru 2013 yılı sonuna doğru yaklaşık 2.00 TL düzeyini koruyordu. 20 Aralığa doğru FED parasal genişlemeyi yeniden azaltma kararı alınca, kur küresel piyasalarla birlikte Türkiye’de de hareketlendi. Yeni yılın ilk günlerinde kur adeta coştu. İşte tam bugünler-de iki faktör sahneye hakim olmaya başladı. Birincisi; döviz girişlerindeki azalma. İkincisi; siyasi faktör olarak AKP-Cemaat çatışması. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları gerek içeride gerek dışarıda Türkiye’de işlerin çığırından çıkmaya başladığı şeklinde algılandı. Olayların bir türlü durulmaması sonucunda dolar kuru tarihi rekorlar kırmaya başladı” diyen Prof. Dr. Dura, bugün Dolar’ın 2.30’u test ettiğini dile getirdi.

Dolar Bir Miktar Daha Yükselecek

Türkiye ekonomisi açısından kısa vadeli tahmini-nin, Dolar’ın bir miktar daha yükseleceği yönünde ol-duğunu vurgulayan Prof. Dr. Dura, “Ekonomi bilimi-nin geleceğe yönelik tahminleri vardır. Ancak bunlar her zaman isabetli tahminler olmaz” dedi.

Türkiye’nin ithalat yapısı bakımından dışa bağımlı bir ülke olduğunu söyleyen Prof. Dr. Dura, bunun nedenini şöyle açıkladı; “Döviz kurundaki sorun, aslında arz-talep dengesi, döviz gelirleri ve döviz giderleri. Eğer Türkiye ekonomisinin döviz gelirleri yeterli ölçüde sağlam kaynaklara, örneğin ihracat geliri gibi kaynaklara dayansaydı, kur ABD’nin yaptığı politika değişikliklerinden bu denli etkilenmezdi. Reel açıdan olduğu gibi, finansal açıdan da böylesine dışa bağımlı bir ekonomimiz olmazdı.”

04 Özge Özkul www.acabagazetesi.com

Dolar, Musluğu AçtıDolar kurunun ani artışı “Ne oldu da artışlar yaşandı ve re-kor seviyeler görüldü?” sorularını akıllara getirmeye başladı. Artışların nedenlerini ve doların daha nereye kadar yüksele-ceğini Prof. Dr. Cihan Dura Acaba’ya anlattı.

Son olarak Atatürk’ün tam bağım-sızlık ilkesini hatırlatan Prof. Dr. Cihan Dura, “Geçen 75 yıl boyunca hükümetler ve iş dünyası, ekonomik bağımsızlığımı-za gereken önemi verse-lerdi; ABD, Avrupa Birliği, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarla yapılan bir tür sömürge anlaşmaları yoluy-la ekonomik bağımsızlığımızı kevgire çevirmeselerdi; Türkiye ekonomisi üretim ve dış ticaret yapısını kendi ulusal çıkarlarına göre düzenler, üretim ve ithalatın bu derecede dışa bağımlı olmasına izin vermez, dış de-ğişmelerden, döviz kurunda meydana gelen artışlardan bu derecede olumsuz etkilenmezdi” açıklamalarında bulundu.

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 15

05Doğukan Gezerwww.acabagazetesi.com

İşkence Hiç Biter mi?

12 Eylül 1980 dönemine ait istatistikleri incele-mek, işkenceye pek de uzak olmadığımızı görmemizde yardımcı oluyor. Ağır işkence koşullarıyla hafızalara kazınan Diyarbakır Cezaevi de bu dönemde yaşanan işkence olaylarının en büyük temsili niteliğinde.

Döneme ait verilere bakıldığında; 173 kişinin işken-ce sonucu öldürüldüğü, 650 bin kişinin ise yaralandığı bilgisine ulaşılıyor. Bu rakamların yanı sıra kayıt dışı binlerce işkence mağduru daha var. İşkence görenlerin tedavisi amacıyla 1990 yılında kurulan Türkiye İnsan

Hakları Vakfı ise, 12 bini aşkın insana tedavi ve rehabi-litasyon hizmeti verdiğini açıklıyor.Çeşitli kurumlarca hazırlanan raporlar da halen işkencenin gözaltı mer-kezlerinde, hapishanelerde ve resmi gözaltı merkezleri dışındaki yerlerde uygulanmakta olduğunu gösteriyor.

Bir İşkence Masalı: Gezi Parkı OlaylarıUluslararası insan hakları belgelerinin tümünde

savaş-barış dönemi ayrımı yapılmaksızın yasaklanan

işkence uygulamaları, bugünlerde “orantısız güç” kul-lanımı ile karşımıza çıkıyor. Bu duruma en yeni örnek ise; Gezi Parkı olayları. Gezi Parkı olayları sırasında toplanan bireylere yapılan müdahalelerde, her ne kadar engizisyon yargı sisteminden kalma işkenceler görülme-mişse de doğrudan hedef alınarak gaz fişeklerinin ateş-lenmesi gibi yaklaşımların yaşanması, işkencenin şekil değiştirerek uygulandığını gösteriyor. Bu uygulamalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin işkence yasağının da ihlal edilmesi anlamına geliyor.

Suriye’de süren iç savaş kapsamında Esad yönetimi tarafından yapıldığı iddia edilen işkenceye dair görüntülerin yayınlanması, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de siyasetçiler tarafından eleştirilere neden oldu. Peki, biz ülke olarak işkenceye uzak mıyız?

“Ülkemizde İşkence, cezasızlık Koruması altında”

Çağdaş Hukukçular Derneği İs-tanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Güçlü Sevimli:

“Türk Ceza Kanunu 94. Madde-de tarif edilen işkence suçu, hali ha-zırdaki durumu itibariyle yetersizdir.

Ancak asıl önemli husus, ülkemizde konu itibariyle mevcut yargı pratiği ve cezasızlık mefhumudur. Engin Ceber örneği dışında ülkemizde işkence halen cezasızlık koruması altındadır. Gezi direnişinde kolluk görevlilerince ortaya konan pratik,

çok net bir şekilde işkence olarak kabul edilmelidir. Bu noktada özel-likle gaz/biber gazı kullanımının altı çizilmelidir. Mevzu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da yansıdı ve gaz kullanımı sözleşmenin 3. Maddesinin ihlali sayıldı.”

“Çözüm İçin siyasal İktidar Demokrasiye Yönelmeli”

İnsan Halkası Dernek Başkanı ve İnsan Hakları Ortak Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hüsnü Öndül:

“Gezi Parkı olaylarına ilişkin dü-zenlenen barışçıl nitelikli toplanmalara yapılan ve orantısız güç kullanımını

içeren müdahaleleri ‘işkence’ olarak nitelemek mümkündür. Ayrıca, barışçıl nitelikli toplanmalara sadece orantısız değil, hiçbir şekilde güç kullanılamaz. Güç kullanımının kendisi başlı başına bir ihlaldir. Bu gibi ihlallerin yaşanma-ması için çözüm; siyasal iktidarın insan

haklarına bütünsel bakmasına, hızla evrensel ölçekte kabul edilmiş stan-dartlara ve demokrasiye yönelmesine bağlıdır. Başta anayasa olmak üzere hukuk sistemi; hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve azınlık haklarına uyum-lu değişikliklere tabii tutulmalıdır.”

Türkiye İnsan Hakları Vak-fı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı:

“Darbe sonrası dönemde gözaltı merkezleri ve cezaev-lerinde yaygın olarak elekt-rik, falaka, askı, kaba dayak gibi ağır işkence yöntemleri uygulanırken, bugün gözaltı

süresinin kısalması, önleyi-ci bazı düzenlemeler ile bu ortamlarda uygulanan işkence yöntemleri ağırlıklı olarak ruhsal etkileri belirgin olacak aşağılama, gereksinimlerden yoksun bırakmaya dönüşmüş, polis şiddeti sokağa taşmış-tır. Toplumda duyarsızlığının

değişik nedenleri de vardır. Ancak en önemlisi; işkencenin uygulanan bireyler üzerinden toplumu sindirmeye dönük amacının gerçekleşmiş olması ve bunun ruhsal etkileridir. Toplum olarak işkenceye bağlı ruhsal travma belirtileri gös-terdiğimiz söylenebilir.”

“Polis Şiddeti, sokağa Taştı”

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 15

06 Ece Mehmetoğlu www.acabagazetesi.com

■ İlk olarak şunu sormak isteriz; Barış ve Demokra-si Partisi’nden (BDP) ayrıldınız ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) siyasi hayatta var olmasında rol oyna-yanlar arasında yer aldınız. Bizim için iki parti arasındaki farklılıklardan kısaca bahsedebilir misiniz?

HDP ve BDP birer kardeş parti olmaktan ziyade bir siyasi projenin Dolayısıyla”aralarında ayrım gözetmek” yanlış olur. HDP, Kürt halkının barış perspektifinin, Tür-kiye halklarının barış ve eşitlik perspektifi olarak tekrar karşısına çıkma formülü.

Yeni bir isim ve yapıyla ortaya çıkması da HDP’nin kendi ‘’HDP’lisini’’ ortaya çıkararak Gezi’nin işaret ettiği aşağıdan siyasetler çağında kendine bir yer açıyor. Zaten “Kentini kendin yönet”, “Şehir senin” gibi sloganlar da HDP’nin dayan-dığı yönetim fikrini ortaya koyuyor.

■ Sizi, siyasi kişiliğinizin yanı sıra sanatçı ve aktivist kişiliğinizle de tanıyoruz. Gezi Parkı olayların-da gösterdiğiniz tavrınız da çok sayıda kişi için önem teşkil etti ve hala da ediyor. Peki, yerel seçimleri kazanırsanız nasıl bir İstanbul göreceğiz?

Gezi Parkı’nda gösterilen tavır, simultane bir karşı çıkış olmaktan çok, bir pozisyon alma haliydi. Aşağıdan alınan bir pozisyon; yukarısının karan-lığına, çirkinliğine karşı... Gezi Parkı, prekerleşmiş ekonominin genişlettiği “ezilen” kavramıyla ilgiliydi. Emek ilişkilerinin üstüne bastığı insanlar bu şehri tekrar “işgal etmek” istediler. Markaların, doğa düşmanı endüstrilerin, AVM’lerin işgaline karşı kenti savundular.

Benden de aksi beklenmesin. Bir sosyaliste yakışacak şekilde şehrin tüm imkanlarını halk için en düşük mali-yet ve en iyi kaliteyle bir arada sunacağız. Bürokrasinin “lüksü” belki bitecek; ama onun yerine kaliteli günlük yaşamı olan bir İstanbul gelecek. Yakın dönemde uzun bir

şekilde açıklayacağız bu vizyonları; ama kadınların şehrini yaratacağız; tıpkı Gezi’deki gibi.

“Sadece Ekonomik Kazanımlarla

İktidar Olunmaz”

■ 17 Aralık 2013’de yaşanan yolsuzluk operas-yonlarının yansımaları hala gündemde. Bu gelişmelere

paralel olarak çok sayıda emniyet görevlisi ve savcının da yerleri değiştirildi. Bekir Bozdağ’ın Adalet Bakanı olmasıyla birlikte de HSYK’nın yetkileri kendisine devredildi. Yaşanan bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Kriz yönetmek zorlu bir süreç. AKP iktidara geldiği günden bu yana tarafı olduğu birçok operasyonla “kar-şısına aldığı” Kürtler, ulusalcılar, sosyalistler vs. için bir kriz faktörü oluşturan işlev gördü. Her birine özel kriz-ler yaratıp o krizlerin içerisinde debelenmelerini izledi. Ortada “adalet” yoktu; devletin içindeki derin kadroları

temizlemek yerine kendi kum havuzunda eğlenmeyi seçti. Şimdi ise ilk kez yaratamadığı kadroların bedelini ödüyor. Sadece ekonomik kazanımlar sağlamak iktida-rın tanımı değildir. İktidar tanımının içerisinde “yönet-mek” de vardır.

İşin yolsuzluk kısmı konusunda gözümüzü dört açmalıyız. Çünkü bu dönemde taraflarca söylenen her şey bizim “nasıl yönetildiğimiz” ve ellerimizden nelerin alındığı konusunda birer ders.

■ Son olarak; bizim için hayalinizdeki Türkiye’den bahseder misiniz?

Öldürülen LGBT bireyi Ahmet Yıldız’ın hikayesini biliyor musunuz? İşte o hikayenin asla yaşanmayacağı, Konya’da bir annenin, daha yaşını görmemiş bebeğinin donup ölmeyeceği bir ülke benim düşümdeki. Silahların gömüldüğü, dillerin çarpışmadığı ama konuştuğu bir ülke. Özetle; insanların “meram anlatmak” yerine artık fikirlerini açıklayabildikleri bir Türkiye.

Sırrı Süreyya Önder: “Kadınların Şehrini Yaratacağız; Tıpkı Gezi’deki Gibi”İstanbul Bağımsız Milletvekili ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Sırrı Süreyya Önder ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğu Halkların Demokratik Partisi’ne, gündeme, hedeflerine ve hayallerine dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Siyasi kişiliğinin yanı sıra Gezi Par-kı eylemlerinde gösterdiği çevre duyarlılığıyla ve sanatçı kişiliğiyle de kendinden söz ettiren Önder, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu takdirde, İstanbul’un kaliteli bir yaşantıya sahip olacağına dikkati çekerek, “Kadınların şehrini yaratacağız; tıpkı Gezi’deki gibi” dedi.

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 15

07www.acabagazetesi.com Gökçe Öztürk

Ses Deneme 1, 2, 3

Bazen bir insanın sesi olurlar, bazense bir çiçe-ğin... Bazen bir hayvanı seslendirirler, bazense bir eşyayı... Seslendirme sanatçıları, kendi kimliklerinin dışına çıkarak başka biri olurlar ve çoğunlukla kimse bilmez onları. Sahnedeki ve televizyondaki varlıkları yalnızca seslerinden ibarettir.

“Cansız Karakterlere Hayat Vermek Çok Keyifli”

Seslendirme ve dublaj sanatçısı olan Pelin Bayrak ile seslendirme sanatı üzerine konuştuk. Çocuklara yönelik masal kitaplarını seslendiren ve radyo kanal-larında replikler sunan Bayrak, “Sesli kitaplar için seslendirme yapmayı çok seviyorum. Cansız karak-terlere hayat vermek oldukça keyifli bir iş” diyor.

Tüm sanat dallarında olduğu gibi seslendirme sanatının da keyif verici olduğu kadar zorlayıcı yan-larının da olduğu belirten Bayrak, bu zorlukları işini severek yapan herkesin rahatça aşabileceğini dile getiriyor ve kendisinin de mesleğine aşık biri olarak zoru başardığını ekliyor.

“Meslek Yağmaya Uğruyor”Seslendirmede mesleği sekteye uğratan en önem-

li etkeninin ucuz iş gücü olduğuna dikkati çeken Bayrak, “Bu işi medya önünde yapanlar elbette ki

çok iyi para kazanıyor. Fakat sektöre yeni girenler kendilerini kabul ettirmek için çok düşük fiyatlarla çalışıyor ve bu da bizim mesleğimizin yağmaya uğra-masına sebep oluyor” ifadelerini kullanıyor.

Düşük ücretler karşılığında çalışan seslendirme sanatçılarının kendilerini de değersiz kıldıklarını be-lirten Bayrak, bu kişilerin kendilerine ve seslendirme camiasına zarar verdiklerini kaydediyor.

“Bu İşin Eğitimi Ruhta Başlıyor”

Seslendirme sanatına ilgisi olan ve bu alanda uzmanlaşmak isteyen kişilere tavsiyelerde bulunma-yı da ihmal etmiyor Pelin Bayrak; “Bu işin eğitimi ruhta başlıyor. Ruhu başka bir sese bürümek kolay değildir. Bu yüzden bıkmadan usanmadan egzersiz yapmalılar ve mümkünse toplum içindeki veya sahnedeki konuşmaları dinleyip, örnek almalılar.”

Film ve dizi karakterlerini seslen-dirmek amacıyla bu işe merak salanlara bir de uyarısı var Pelin Bayrak’ın; “Bu işi film ve dizi sektöründe yapmak isteyenler İstanbul’da olmalı. Çünkü film ve dizilerin kalbi İstanbul’da atıyor. Do-layısıyla İstanbul dışında bu işi yapmak da mesleğin zorluklarına ayrı bir zorluk katıyor.”

Ses dediğimiz, bazen kelimelerin sustuğu yerde konuşan bir müzik, bazen kelimelerin içine sıkışan ve onlara can veren sevgi, öfke, merak, hüzün, mutluluk... Bir de öyleleri var ki kendi sesleriyle baş-kalarına hayat veren ve onların duygularına ortak olan... Kimler-den mi bahsediyoruz? Tabii ki de seslendirme sanatçılarından...

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 15

08 www.acabagazetesi.com

Kork, Yoksa Ölürsün

“Spor, sokakta” felsefesi eşliğinde profesyonel dağcı Tunç Fındık ile Karaköy’de bulunan ve tarihi

Galata Kulesi’ne kadar uzanan Kumbaracı Yokuşu’nun başlangıç noktasında spor kıyafetlerimizi kuşanıp bu-luştuk. Ve dağcılığın zorluklarından tırmanış hikayele-rine, beslenme düzeninden sosyal çevreye kadar farklı

konuların konuşulduğu keyifli “tırmanış” başladı.

Doğukan Gezer

sokaktaspor,

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 15

www.acabagazetesi.com Doğukan Gezer 09Fo

toğr

aflar

: Ham

za A

ktay

Tunç Fındık, ilk olarak tırmanış öncesi hazırlık sürecinden bahsediyor yokuşun ilk adımlarında; “Profesyonel dağcılar, hayatları boyunca antrenmanlar yapar. Sürekli fit kalmak zorunda olduğumuz için çeşitli antrenman tırmanışları yapı-yoruz. Mesela bu akşam da ortalama bir bina yüksekliğindeki yapay duvara tırma-nışım olacak.”

Dağda Bir Öğün; Bulgur-SucukHer sporcunun önem verdiği gibi Tunç

Fındık da beslenme düzenine sürekli olarak dikkat ettiğine işaret ediyor ve gündelik yaşamında “gerektiği zaman, gerektiği kadar” yemek yediğini ifade ediyor.

Fındık, tırmanış sırasında ise beslenme yöntemlerinin ve periyodunun tamamen değiştiğini söylüyor ve ekliyor; “Dağda

taşıyabildiğim kadar yemeği yanıma almak durumunda

kalıyorum. Öğünlerimin içinde bulgur ve sucuk gibi gıdalar bulunuyor. Daha kolay tırmanışlar-da öğün sayımı da ken-dim belirleyebiliyorum

ve buna bağlı olarak da sık

aralıklarla besleniyo-rum. 8 bin metrelik tırma-nışlarda ise büyük sınırlı-lıklar ge-lebi-

liyor. Çün-kü 6 bin

metrenin üzerinde yemek yiyebilmek neredeyse imkansız.”

Ortaokulda Kamp, Üniversitede Dağ

Ortaokul yıllarında doğa kamplarına katılarak bu spora ısınmaya başlayan ve 20’li yaşlardayken üniversitenin doğa kulübüyle dağcılık alanında aktif olarak tırmanışlara katılan Fındık, bu kararında ülke coğrafyasının tırmanış için çok uy-gun olmasının önemli bir etken olduğunu söylüyor.

Yanımızdan geçen genç grubu görün-ce bu spora olan ilgiyi soruyoruz Tunç Fındık’a; “Ülkemizde yüksek dağcılığın ya-nında özellikle kaya tırmanışına olan ilgi artıyor. 10 yıl içinde bu sporun bilinirliği-nin artacağını düşü-nüyorum. İlk başlarda tırmanışların maliyet-leri de düşük oluyor. Birkaç ekipman, sırt çantasında yeme-ğin ve yolculuk biletin yeterli oluyor” diyor. Profesyonel tırmanış mali-yetlerinin ise ortalama 20-25 bin Euro’yu bulduğunu ifade eden Tunç Fındık, kendine destek veren sponsoruna da teşekkür etmeyi ihmal etmiyor.

Dağcılığın Üç Etik İlkesiHer mesleğin sıkça tartışılan etik kodla-

rı vardır. Peki, dağcılıkta uyulması gereken etik ilkeler var mıdır? Profesyonel dağcı, şöyle sıralıyor bu ilkeleri; “İlk olarak; do-ğayı kesinlikle kirletmemelisin ve buldu-ğundan daha temiz bırakmalısın. İkincisi;

arkadaşların sana dikkat etmeli, sen de onlara dikkat etmeli-sin. Yani başkalarının hayatlarını ve kendi hayatını tehlikeye sokmamalısın. Üçün-cü olarak da; sağlık ve tecrübeyi sürekli ön planda tutmalısın.”

Yokuşun ortalarına geldiğimizde kaybet-tiğimiz sıvıyı karşıla-mak için taze meyve suyunu tercih ediyoruz. Tunç Fındık’ın tercihi nar ve portakal suyun-dan yana.

Galata Kulesi’nin eteklerinde yer alan çeşmenin başına oturarak bi-raz soluklanıyor ve bu arada suyun spordaki öneminden bahsediyoruz. Gerek antren-

manlarında gerekse tırma-nışlarında vücuttaki su dengesine dikkat ettiğini dile getiriyor profesyo-nel dağcı.

“Aynı Dağa 50 Kez Tırmansam da

Farklılıklar Oluyor”Tırmanış anılarını sordu-

ğumuzda, her tırmanışın anı-larla dolu olduğunu ve çoğunun

ölüm-kalım savaşı olduğuna dikkati çe-kiyor ve dağcılıkta karşılaşılabilecek sürp-rizlerden bahsediyor Fındık; “Tırmandığım dağ aynı olsa da her seferinde sürpriz-lerle karşılaşıyorum. Örneğin Demirkazık Dağları’na 50 kez tırmandım ve 50’si de çeşitli koşullardan dolayı farklıydı. Bu de-ğişkenler; mevsimsel koşullar, kaya yapısı, benim fiziksel durumum olabiliyor.”

Yokuşta “tırmanış” sürerken arkada-

şıyla kısa bir telefon görüşmesi yapan profesyonel dağcıya, “Sporcunun dostu, sporcudur” tespitini soruyoruz. O da bu tespite katılıyor ve ekliyor; “Hayatı paylaş-tığım kişilerin çoğu bu sporun içinde. Eşim de şu sıralar aktif olmasa da dağcılık yapı-

yor. Kolay tırmanışlarımıza o da katılıyor.”

Farklı Kültürlerle BuluşuyorYaz aylarında 14x8000 tırmanışla-

rı kapsamında Pakistan’da 3 tırmanış yapacağını hatırlatan Tunç Fındık, farklı kıtalarda yaptığı tırmanışlarda farklı kültürlerle de karşılaştığını ve buna bağ-lı olarak dünya görüşü ve felsefesinin de değiştiğine işaret ediyor. “Dağcılık insanın egosunu törpüler” diyerek de özetliyor bu gelişim sürecini. Yokuşun inişi, çıkışından daha kısa oluyor çoğu tırmanışta olduğu gibi. Son olarak bu işteki “korku” etmenini soruyoruz Tunç Fındık’a; “Korku bu işin bir parçası; kork-mak zorundayız. Çünkü korkmazsan, kısa sürede ölürsün. Fakat korkunun paniğe çevrilmemesi en önemli nokta. Bu yüzden de deneyim önemli” diyor profesyonel dağcı.

Günümüze kadar Dünya genelinde 32 kişinin tamamlayabildiği bu proje kapsamın-

da, 8 bin metre yüksekliğini aşan 14 dağa tırmanılıyor. “Dağcılık Maratonu” adıyla da anılan bu projeye Tunç Fındık 2001 yılında

başladı ve projeyi tamamlamasına 5 tırmanış kaldı. Eğer bu tırmanışları

da başarıyla tamamlayabilirse, projeyi tamamlayan ilk

Türk olacak.

14X8000 Projesi

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 15

ACABA www.acabagazetesi.com

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE

26 OCAK PAZAR SAYI 15

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 71 [email protected]

Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞ[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİ[email protected]

Sayfa TasarımBERK [email protected]

İletişim Adresleri:www.acabagazetesi.com

facebook.com/acabagazetesi

[email protected]

instagram/acabagazetesi

twitter/acabagazetesi

Geçtiğimiz günlerde rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan usta “foto muhabiri” Ara Güler’e acil şifalar diliyor, kendisinin sağlıklı bir şekilde yeniden aramıza dönmesini bekliyoruz.