10
HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 16 Mart 2014 Pazar Sayı: 20 www.acabagazetesi.com Romanya’dan Japonya’ya, Finlandiya’dan İspanya’ya kadar Dünya’nın çeşitli ülkelerinde bulunan üniversitelerde öğrenimlerini sürdüren ve Türkiye’deki ailelerinden harçlıklarını alan Türk öğrencilere değer kaybeden Türk Lirası’nın etkilerini sorduk. Cevaplar ise; Türkiye’den gönderilen paranın, eğitim aldıkları ülkede geçerli olan paraya çevrilirken büyük oranda düştüğü yönünde. Bir diğer adıyla; “Harçlık Krizi”. Sayfa 4-5 Harçlık Krizi Türk Lirası’ndaki Değer Kaybı, Yurtdışında Okuyanların Harçlıklarına Nasıl Yansıdı? Demir Atlı Adam Gürkan Genç’in Hikayesi; “Bakkala Gider Gibi Çıktım, 21 Bin Kilometre Yol Kat Ettim” Sayfa 9 Tükenmişiz; Ağlayanımız Yok Sayfa 2 Sayfa 6 Sayfa 3 Sayfa 8 Türklerin Uzayla İmtihanı “Nymphomaniac” Başlıyor Oğlum Gözünü Kapa Gezi Parkı eylemleri sırasında adından sıkça söz ettiren ve daha sonra küçük ya da büyük çaplı hemen her olayda karşımıza çıkan Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA), püskürttüğü su ve gazların yanı sıra insanlara psikolojik baskı uyguladığı söylenen tasarımıyla da eleştiriliyor. Biz de Acaba Gazetesi olarak konunun uzmanı endüstriyel ürün tasarımcılarıyla TOMA tasarımı hakkında konuştuk. Sayfa 7 İlahiyatçı, Gazeteci, Akademisyen, Hukukçu: “Nefret Söyleminden Nefret Ediyoruz” Nefret Söylem e

Acaba Gazetesi Sayı 20

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haftalık E-Gazete

Citation preview

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 20

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 16 Mart 2014 Pazar Sayı: 20

www.acabagazetesi.com

Romanya’dan Japonya’ya, Finlandiya’dan İspanya’ya kadar Dünya’nın çeşitli ülkelerinde bulunan üniversitelerde öğrenimlerini sürdüren ve Türkiye’deki ailelerinden harçlıklarını alan Türk öğrencilere değer kaybeden Türk Lirası’nın etkilerini sorduk. Cevaplar ise; Türkiye’den gönderilen paranın, eğitim aldıkları ülkede geçerli olan paraya çevrilirken büyük oranda düştüğü yönünde. Bir diğer adıyla; “Harçlık Krizi”. Sayfa 4-5

Harçlık Krizi Türk Lirası’ndaki Değer Kaybı, Yurtdışında Okuyanların Harçlıklarına Nasıl Yansıdı?

Demir Atlı Adam Gürkan Genç’in Hikayesi; “Bakkala Gider Gibi Çıktım, 21 Bin Kilometre Yol Kat Ettim” Sayfa 9

Tükenmişiz; Ağlayanımız Yok

Sayfa 2

Sayfa 6

Sayfa 3 Sayfa 8

Türklerin Uzayla İmtihanı “Nymphomaniac” Başlıyor OğlumGözünü Kapa

Gezi Parkı eylemleri sırasında adından sıkça söz ettiren ve daha sonra küçük ya da büyük çaplı hemen her olayda karşımıza çıkan Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA), püskürttüğü su ve gazların yanı sıra insanlara psikolojik baskı uyguladığı söylenen tasarımıyla da eleştiriliyor. Biz de Acaba Gazetesi olarak konunun uzmanı endüstriyel ürün tasarımcılarıyla TOMA tasarımı hakkında konuştuk. Sayfa 7

İlahiyatçı, Gazeteci,

Akademisyen, Hukukçu:

“Nefret SöylemindenNefret Ediyoruz”

Nefret Söyleme

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com2

1970’lerden itibaren dikkati çeken ve o dönemlerde ağır-lıklı olarak sağlık, hukuk ve eğitim alanlarında çalışan insanlar arasında sıklıkla teşhis edilmeye başlanan fizik-sel ve zihinsel yıpranma halini tanımlamak için kullanı-lan tükenmişlik sendromu, bugünlerde herkesin dilinde. Özellikle ünlüler arasında yaygın olarak görülen bu has-talık, halkın içinde de varlık gösteriyor.

Kaçınılmaz ÇöküntülerTürk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkan Yardım-cısı Uzman Klinik Psikolog Serap Altekin, “Kişinin uzun bir zamana yayılmış olarak, yorucu ve yıpratıcı bir tem-po ile çalışması, herhangi bir şey için yeterince dinlen-meksizin uzun süreli efor sarf etmesi, yoğun bir fiziksel, zihinsel ve duygusal meşguliyet içinde olması ve salt bu meşguliyete odaklı yaşaması, bir süre sonra gerek fizik-sel gerekse zihinsel ve duygusal alanlarda bir çöküntüye neden olabilir” diyerek, tükenmişlik sendromunun da bu gibi durumlarda ortaya çıkabileceğini dile getirdi.

Tükenmişliğe neden olabilen en karakteristik durum ve olaylar arasında zaman limitli bir projeyi yetiştirmeye çalışma, kronik ya da ölümcül hastalığı olan bir hastaya bakma ya da onunla birlikte yaşama, kriz, travma, top-lumsal afet dönemlerindeki çalışmalarda görev alma, anne olduktan sonraki ilk birkaç yıl, yüksek lisans ya da doktora sürecinin getirdiği akademik yoğunlukları örnek olarak gösteren Altekin, “Doktor, psikolog, psikiyatrist, hemşire, hakim, savcı, avukat, polis ve asker gibi meslek grupların tükenmişlik sendromu riski oldukça fazladır” dedi.

Medya İşe YaradıTükenmişlik sendromunun ünlülerle anılmasının nede-nini medyada çok sık yer almasına bağlayan Altekin, “Bu kavram medyatik isimlerle yan yana anılınca konu birden bire daha fazla dikkati çekti. Bunun dolaylı bir faydası da oldu. Konunun sansasyonel olarak medyada yer bulması ve ilgi çekmesi, toplumda bu olguya dair bilgi, bilinç ve farkındalığın artmasına vesile oldu” şeklinde konuştu.

Etkileri Hem FizikselHem de Zihinsel

Tükenmişlik sendromunun beraberinde enerji eksikliği, kronik yorgunluk, güçsüzlük, yıpranmışlık, baş ve mide ağrıları, bulantı, bazen kusma, kas krampları ve tutul-maları, bel ve boyun ağrıları, uyku ve yeme ihtiyacında dalgalanmalar, cinsel istek azalmalarını da getirebilece-ğine vurgu yapan Serap Altekin, “Umutsuzluk, kendine ve hayata dair olumsuz inanç, düşünce ve beklentiler, yetersizlik ve çaresizlik, dikkat ve konsantrasyon güçlük-leri de bu sendromun zihinsel etkileri arasında yer alır. Bazen karar vermekte zorluk bazen de ani ve fevri karar-lar verme eğilimi de dikkati çekicidir. Duygusal belirtiler ise ağırlıklı olarak stres ve depresyon belirtileri içerir. İsteksizlik, güvensizlik, alınganlık, kırılganlık, gerginlik, kızgınlık, tahammülsüzlük ve sabırsızlık gibi duygula-nımlar ve tepkiler de ön plandadır” diyerek bu hastalığın zihinsel etkilerini de sıraladı.

Tükenmişiz; Ağlayanımız YokSorumluluk duygunuz yüksek, mükemmeliyetçi, asosyal ve hayır diyemeyen biri misiniz? O zaman siz de tükenmişlik sendromuna yakalanmış olabilirsiniz. Ünlüler arasında moda bir hastalık haline gelen bu sendrom, aslında bizlere de hiç uzak değil.

Yardım Almaktan

ÇekinmeyinAyrıca unutmayın ki gücümüz, enerjimiz,

motivasyonumuz değişkenlikler sergileye-bilir. Her gün aynı derecede enerjik ve mo-tive hissedemeyebiliriz. Kendi kendinize baş etmekte zorlandığınız ve günlük ha-

yatınızı sekteye uğratmaya başlayan bir düzeye gelirseniz, profesyonel

bir yardıma başvurmaktan çekinmeyin.

Mizaha Yer Verin

Hayatınızda mizaha zaman ayırın. Gülmek, doğal bir antidepresandır. Eğer koşullar elveriyorsa yaratıcılığa ve esnekliğe izin verin. İşinize, uğra-şınıza, meşguliyetinize kendiniz-

den bir şeyler katmaya çalışın.

Önceliklerinizi Sıralayın

Sizin için önemli ve öncelikli şeyleri gözden geçirin. Organizasyonel, kurum-sal, ailesel ve sosyal anlamda gözden ge-çirilebilecek şeyler olabilir. Yükünüzü ve yoğunluğunuzu gerçekçi bir biçim-

de yeniden düzenleyip dengelemeyi de deneyebilirsiniz.

Kendinize Vakit Ayırın

Koşullarınız elverdiği ölçüde tatil yapma-ya, hiç değilse kendinize zaman ayırmaya,

küçük molalar vermeye gayret edin. Zamansal veya mekansal anlamda kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşmak; tazelenmenize, güç ve enerji depolamanıza yardımcı olabilir. Tatile gitme fır-satınız yoksa; kendinizi huzurlu, güvenli, rahat ve keyifli hissettiğiniz bir ortamda vakit ge-

çirmeye çalışın. Hatta yapabilirseniz bunu bilgisayar, televizyon, cep telefonu gibi

materyallerden uzak kalarak yapma-yı deneyin.

Uyku Düzeni Şart

Profesyonel atletler, “Susamadan su içmek gerekir. Susadığınız zaman

su içmek için çok geç olmuştur” der. Yani öncelikle, beslenme, dinlenme ve uyku düzeninize özen gösterin. Bıçak kemiğe dayanmadan tedbir alın,

molalar verin ve sağlığınıza özen gösterin.

Peki, Neler Yapabiliriz?

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com 3

?

Türklerin Uzayla İmtihanıYıl 2014; Amerikalılar uzaya uydu fırlatmanın da ötesine geçti ve artık tıpkı Dünya’daki gibi bir yaşam sürdürecek kolonileri uzaya göndermenin çalışmalarını sürdürüyor. Ülkemizin uydusu ise uzaya Kazakistan’dan fırlatılıyor. Peki, hiç merak ettiniz mi; ülkemizde uzay faaliyetleri kapsamında neler yapılıyor?

“Uzayda Rakı İçen İlk İnsan Olmak İstiyorum”Bir kampanyaya katılarak Apollo Uzay Akademisi’ne kabul edilen 23 kişi arasın-da yer alan ve uzaya gidecek en genç Türk astronot unvanına sahip olan İstanbul Tek-nik Üniversitesi Uzay Mühendisliği bölümü öğrencisi Halil Kayıkçı, Türkiye’de uzay mühendisliği yapmanın imkansıza yakın olduğunu ve Türkiye’de mutlu olamaya-cağını düşündüğü için yurtdışı planları-na şimdiden başladığını belirtti.

Space XC firmasının “The Lynx Mark II” adlı aracıyla 2015 yılının sonunda uzaya gi-decek olan Kayıkçı, “Yaşadığım en büyük he-yecan yerden 103 kilometre yükseklikte, yerçekimsiz ortamda Dünya’ya bakıp her şeyi küçük görmek olacak. Belki de ha-yatımın sonuna kadar böyle bir an ya-şayamayacağım. Şu aralar düşündüğüm bir plan var aklımda. Uzayda rakı içen ilk insan olmak istiyorum” ifadelerini kullana-rak, bu hayalini hayata geçirmek istediğini söyledi.

Hepimiz, teknolojinin nimetlerinden bir şekil-de faydalanıyoruz. Kimimiz evinde radyo din-leyip televizyon izlerken, kimimiz elinde cep telefonuyla sosyal medyada fenomen olmak için çabalarken, kimimiz ise Dünya nimetle-riyle yetinmeyip uzayda yeni bir yaşam arar-ken bir yerlerden yakalıyoruz teknolojiyi. Hal böyleyken; teknoloji Dünya’yı aşıp uzaya var-mışken, insan da dayanamayıp soruyor; “Biz ne zaman uzaya çıkacağız?”

“Ülkemiz, Uzaya Erişim Konusunda Kararlı”

İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay Mühendis-liği bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alim Rüs-tem Aslan, ülkemizin uzaya erişim konusunda kararlı olduğunu ve ülkemizde 2005 yılından bu yana çok sayıda uzay çalışmaları yapıldı-ğını vurgulayarak, “Ülkemiz içerisinde 2 adet küp uydu ve 2 adet yer gözlem uydusu gelişti-rilerek, yörüngeleri ticari olarak satın alınan fırlatmalar uzaya başarıyla yerleştirilmiştir. Henüz mevcut teknolojimiz yeterli olmamakla birlikte bir ulusal fırlatma sistemi kurulması-na yönelik idari karar alınmış ve çalışmalara başlanmıştır” dedi.

“Uygun bir fırlatma merkezinin kurulabilmesi için yaklaşık 100x100 kilometre boyutlarında, yerleşim yerleri bulunmayan ve deniz kena-rında olan güvenli bir arazinin bulunması ge-rekmektedir” diyen Prof. Dr. Aslan, ülkemizde hemen her yerdeki yoğun yerleşim nedeni ile uzaya uydu fırlatma konusunda sıkıntı yaşan-dığını da dile getirdi.

“Türklerin Astronot Olması Mümkün Değil”

Uzay çalışmalarının ve kullanılan teknoloji-lerin yetersiz olmasından dolayı ülkemizde yetişen uzay mühendislerinin bilişim, havacı-

lık, otomotiv, AR-GE, yüksek teknoloji imalatı gibi farklı alanlara yönelmek zorunda kaldığı-na dikkati çeken Prof. Dr. Alim Rüstem Aslan, “Ne yazık ki günümüz politik şartlarında he-nüz bir Türk vatandaşının astronot olma ola-sılığı yoktur. Ancak ülkemiz ESA üyesi olursa, her Türk vatandaşı da diğer ESA üyesi ülke vatandaşları gibi ESA tarafından yapılan ast-ronot olma çağrılarına başvurabilecektir” ifa-delerini kullandı.

8 Yıl + 3 Bin Mühendis + 2 Milyar TL = Uzaydayız

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Havacılık ve Uzay Mühendisliği bölümü öğrencisi Mikail Babıç, uzaya insan göndermek ile uydu fırlat-mak arasındaki farklılığı vurgulayarak, “İki-si arasındaki en büyük fark ağırlıktır. Uzaya uydu fırlatırken sadece uydunun ağırlığı he-saba katılır. Fakat uzaya insan göndermek bu kadar basit değildir. İnsanın içinde bulundu-ğu uzay mekiğinde ek olarak oksijen kaynağı, ısıtıcı gibi farklı donanımlar da bulunmalıdır. Mekiğin radyasyondan korunması, insanların yaşayacağı oda, su, yiyecek ve daha bir sürü gereksinimi de unutmamak gerek” şeklinde konuştu.

Uzaya astronot gönderme konusunda umut-suz olmayan Babıç, “3 bin mühendis bir araya gelerek 8 yıl boyunca çalışırsak uzaya astro-not gönderebiliriz. Basit bir hesaplamayla bu işin maliyetini hesaplayabiliriz; her mühendis için ortalama 7 bin TL maaş verilse, 8 sene boyunca 3 bin mühendis için ödenecek tutar 2 milyar TL eder. Tabii bunun dışında teknik malzemeler için de harcanacak parayı unut-mamak lazım. Aslında bu pahalı bir iş ama bir köprünün 2,5 milyar Dolar’a mal edildiği bir ülke için bedava da sayılabilir” diyerek, uzay çalışmaları alanında gerekli masraflar yapıldı-ğı sürece daha ileri noktalara ulaşılabileceğini kaydetti.

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com4

Yurtdışında Okuyanlar:

“TL Değer KaybettikçeHarçlıklarımızın da Değeri Kalmıyor”

Geride bıraktığımız aylarda Dolar karşısında hızla değer kaybeden Türk Lirası (TL), Avrupa Birliği üye ülkelerinin resmi para birimi olan Euro’nun, Romanya’da geçerli olan Rumen Leyi’nin ve Japonya parası Yen’in karşısında da değer kaybı yaşadı. Söz konusu durumdan en çok etkilenenler arasında ise, bu ülkelerde okuyan Türk öğrenciler yer alıyor.

İstediği bölümü tutturamadığı için ya da daha iyi bir eğitim almak amacıyla yurtdışında üniversite okuyan öğrenciler, çoğu öğrenci gibi geçimlerini sağlamak adına ailelerinden harçlık alıyor. Tür-kiye’den gelen parayı, bankalarda ya da para de-ğişim merkezlerinde bulundukları ülkenin para birimine çeviren öğrenciler, öğrenim hayatları boyunca gereksinim duydukları parayı bu şekilde sağlıyor.

Fakat son dönemlerde TL’de meydana gelen de-ğer kaybı, yurtdışında okuyan öğrencilerin harç-lıklarına da yansıdı. TL olarak aldıkları harç-lıklarını Euro, Rumen Leyi ve Yen’e çevirmek zorunda kalan öğrencilerden, “harçlık” krizini dinledik.

Okul HarçlarınıDahi Etkiliyor

Romanya’da bulunan Universitatea Ovidius Constanta’da Tıp öğrenimini sürdüren Hatice Kübra Çetin, yaklaşık 4 sene önceye göre büyük bir değişim yaşandığına dikkati çekiyor ve şöyle devam ediyor; “İlk geldiğim yıl Türkiye’den ge-len 100 TL, 200 Leyi’ye çevrilebiliyordu. Yani iyi şartlarda eğitimimizi sürdürüyorduk. Şimdi-lerde ise 100 TL, sadece 135 Leyi ediyor.” Aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olduğu için okul harçları ve kiraların Romanya’da Euro ile öden-diğine dikkati çeken Çetin, TL’nin Euro karşısın-daki düşüşünün de olumsuzluklar doğurduğunu

dile getiriyor; “İlk yılımda 3 bin 600 Euro yani ortalama 7 bin TL harç ödüyordum. Bu yıl harç miktarı aynı olmasına rağmen 15 bin TL’ye yakın para ödedim.”

Romanya’daki University of Bucharest’de Tıp okuyan Elif Sümeyye Akyüz de TL bazında değer kaybının Gezi Parkı sürecinden çok daha önce, 2011 yılında başladığını hatırlatıyor. Döviz kuru-nun değişmesiyle günlük harcanacak miktarının da değiştiğini söyleyen Akyüz, “Öğrenci olarak giderlerimizden büyük oranda kısıtlamalar yap-mamız gerekiyor. Azami giderler harcamamıza rağmen ekonomik sıkıntılar yaşamak durumun-da kalıyoruz” diyor.

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com 5

Krizi FırsataÇevirenler de Var

Japonya’da yer alan Meiji University’de Küresel Japon Çalışmaları bölümü öğrencisi Can Bilir, 2013’ün Eylül ayında eğitimine başlamış. İlk ay-larda rutin bir değişim söz konusuyken bir süre sonra değer kaybının arttığını söyleyen Bilir, “Ai-lemin gönderdiği para şimdilerde 100 TL’lik bir değer kaybına uğruyor. Bu da bir öğrenci için önemli bir miktar. Ev kiralarında Dolar’ın etkin olması da ekonomik anlamda daha zor bir sürece girmemize neden oldu” ifadelerini kullanıyor.

Japonya’da bulunan Japan Aerospace Explora-tion Agency’de Uzay Mühendisliği okuyan Bu-rak Karadağ ise söz konusu dalgalanmalardan avantajlar yakaladığını belirtiyor. Burslu olarak okuduğunu ve kendisine Türkiye’den para gelme-diğini dile getiren Karadağ, şöyle devam ediyor; “Japon Yeni’nin TL karşısında değer kazanması, benim burada biriktirdiğim burslarımın ülkeme döndüğümde daha büyük bir karşılığa denk gel-mesine neden oldu. Buna bağlı olarak da Türki-ye’deki alım gücüm büyük oranda arttı.”

Peynir Bile Pahalı GeliyorFinlandiya’da bulunan University of Helsinki’de Ekonomi eğitimi gören Elif Gökdemir de TL-Euro denkleminde yaşananların yoğun olarak ailesin-den gelen harçlıklara yansıdığına işaret ediyor. Bir yıl içinde dahi büyük oranda bir değişimle karşılaştığının altını çizen Gökdemir, “Sadece ba-rınma ücretim olan 440 Euro, şimdilerde TL ile karşılaştırıldığında büyük bir miktara denk geli-yor. Buna bağlı olarak da alım gücüm ve yaşam kalitem de düştü. Örnek verecek olursam; burada 6-7 Euro’luk bir peynir aslında ucuz kabul edile-bilecekken, şimdilerde ise peynirin bile 21 TL’ye çıktığını görüyoruz” şeklinde konuşuyor.

Çözüm; Her ŞeyinEn Ucuzunu Almak

İspanya’da yer alan Universidade da Coruña’da Biyoloji bölümü öğrencisi olan Didem Kutlu, bir-kaç yıl önce İspanya’ya geldiğinde Türk parasının oldukça düşük değerlerde seyrettiğine dikkati çe-kerek, şimdilerde ise durumun daha da kötü bir hal aldığını söylüyor. Euro biriminde harcamala-rını yaptığını söyleyen Kutlu, “Euro karşısında TL değer kaybedince, öğrenci olarak önemli kısıtla-malar yapmamız gerekti. Ailemden de daha fazla para isteyemeyeceğim için her şeyin en ucuzunu arama yolunu tercih etmek durumunda kaldım” diyerek sıkıntısını dile getiriyor.

Tek Dilek; “Harçlık” Krizinin Bitmesi

Tüm öğrencilerin ortak dileği ise; en yakın zaman-da TL’nin ez azından birkaç yıl önceki durumuna dönmesi ve öğrenim hayatlarının bir daha “harç-lık” krizi yaşamadan tamamlanması yönünde.

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com6

Bu Söylemden “Nefret” EdiyoruzHangi dili konuştuğunuz, hangi dine, ırka ve politik görüşe mensup olduğunuz, cinsiyetinizin, cinsel eğiliminizin ve yaşınızın ne olduğu bugünlerde hiç önemli değil. Çünkü herkese göre bir nefret söylemi mevcut… Son zamanlarda sıkça işittiğimiz bu tür söylemler, toplum olarak birleşmeye ihtiyaç duyulan bugünlerde de ne yazık ki çoğu kişinin dilinde.

“Benim Başörtülü Kızlarıma, Başörtülü

Bacılarıma Saldırdılar”

“Vur De Vuralım,Öl De Ölelim”

“Terörün Bitmesinden ve Kardeşliğimizden Rahatsız Olup

Çözüm Sürecini Hedef Alan Nekrofillere de Gereken Cevabı Milletimiz 30 Mart’ta Verecek”

“Bunları Bize Bir Yahudi, Bir Ateist Yapsa Anlarım”

“Su Testisi,Su Yolunda Kırılır”

“Ermenilere Bıraktınız Meydanı, Allah

Belanızı Versin Eylemci Çapulcuları”

Geride bıraktığımız yıllarda özellikle siyasetçilerin kullanım-larında sıkça rastladığımız nefret söylemi örneklerine, yak-laşan yerel seçimlerin gerginliği de eklenince bugünlerde de rastlar olduk. Biz de Acaba Gazetesi olarak gazeteci-lere akademisyenlere, hukukçulardan ilahiyatçılara kadar çeşitli meslek grupları mensuplarından nefret söylemini dinledik.

“Haberci, Nefret SöyleminiGeniş Kitlelere Taşımamalı”Bianet Genel Yayın Yönetmeni Haluk Kalafat, haber-cinin aracı olan dilin kirlenmesinin, yaptığı işin kir-lenmesine de neden olabileceğini düşünüyor. Nefret söyleminin uzun vadede nefret cinayetine yol açma-sının, söz konusu yanlış haberciliğin en ciddi ve acı sonuçlarından biri olabileceğine işaret eden Kalafat, “Gazeteci, nefret söylemini kendisi üretmemelidir. Bu-nun yanında bu tür söylemlerin yeniden üretilmesine de engel olmalıdır. Seçim arifesindeyiz; doğal olarak seçim pro-pagandaları gittikçe sertleşiyor. Bu sertleşme, nefret söyle-mine doğru ilerleyebilir ki bu tür söylemler halihazırda mevcut. Haberci, bu söylemleri habere taşıyarak daha geniş kitlelere taşımamalı; taşıyorsa bile görünür kılıp dikkat edilmesi ve engellenmesine yönelik habercilik yapmalı” ifadelerini kullandı.

“En Çok GayrimüslimlerMaruz Kalıyor”Hrant Dink davası sanığı Erhan Tuncel’in tahliyesinin arın-dan sokakta ve sosyal medyada tahliyeyi savunanlar da nefret söylemlerini kullanmaya başladı. Konu üzerine Hrant Dink Vakfı adına açıklamalarda bulunan Zeynep Arslan, Türkiye’de milliyetçiliğin artmasına bağlı olarak farklı olana tahammülsüzlüğün giderek arttığına dikkati çekti. Hükümet yetkilileri, muhalefet partisi liderleri ve kamu görevlileri gibi kanaat önderlerinin bile bu tür ırkçı ve ayrımcı dil kullanmaktan çekinmediğini anımsatan Arslan şöyle devam etti; “2009 yılından beri Vakıf olarak yazılı basında sürdürdüğümüz içerik taramalarının bulguları da toplumda var olan çatışmanın ve kutuplaşmanın medyaya nasıl yan-sıdığını gösteriyor. Son verilere bakıldığında yazılı basın-da en çok nefret söylemine maruz kalan grupların gayri-müslimler olduğu görülüyor.”

“Yasal Mevzuat Var,Uygulama Yok”

İfade, iletişim, bilişim gibi özgürlüklerin temel insan hakkı olduğundan söz ediyoruz. Peki, nefret söylemi, hukuksal anlamda hangi konumda? Çağdaş Hukukçular Derneği İs-

tanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Güçlü Sevimli, “Geride bıraktığımız yıllarda bu söylem yapısından dolayı ciddi

sıkıntılar yaşanıyordu. Hukuksal anlamda gelinilen noktaya bak-tığımızda, siyasal yapının toplumsal baskının etkisiyle düzenleme yap-

mak zorunda kalındığını görüyoruz. Yasal mevzuat düzenlendiğini söyleyebiliriz. Fakat söylemler sürüyor. Sadece son bir ayı ince-

leyecek olursak; nefret söyleminin adli açıdan olumsuz sonuç-lar doğurduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.

“Evlere Sızan SöylemlerMeşrulaşıyor”

İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Altuğ Akın ise söz konusu söylem yapısının iletişimsel bo-

yutlarına değindi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da ve ardından Amerika’da yaşanan olaylar sonucunda toplumsal

tepkilerle birlikte nefret söyleminin de ortaya çıktığını dile getiren Yrd. Doç. Dr. Akın, “Gündelik yaşamda çok sayıda nefret söylemi örneğiyle karşılaşıyoruz. Siyasiler bu tür söy-lemleri ifade ediyor ve kendi tabanlarına yayıyor. Tabandaki

kişiler de tepki değil destek gösterince bu söylemlerin etkisi artıyor. Evlerde, ailelerin içine kadar sızan nefret söylemleri,

daha da meşrulaşarak her yaştan kişi tarafından kullanılıyor” dedi.

“Hiçbir DindeNefrete İzin Yok”Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Cemal Özel de nefret söyleminin dini açıdan sakıncala-

rını anlattı. İslam da dahil olmak üzere hiçbir dinin nefrete izin vermediğini belirten Yrd. Doç. Dr. Özel, şöyle devam etti,

“Kutsal kitaplara bakıldığında toplumsal hayatla ortaya konulan ilkeler doğrultusunda nefret söylemlerinin doğru bir yapı olmadı-

ğını görebiliriz. İçerisinde bulunduğumuz dönemde nefret söylem-lerinin artmasında ise ekonomik, toplumsal, siyasal eşitsizlik-

ler ile dengesizlikler kadar manevi değerlerin yitirilmesi ve hoşgörü duygularının azalmasının da rolü var. Dolayısıyla artan nefret söylemlerini anlamak için topluma ve kendimi-ze bakmalıyız.”

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com 7

Son dönemlerde hemen her olayda görme-ye alıştığımız TOMA’lar, son olarak Gezi Parkı eylemleri sırasında başına isabet eden gaz fişeği sonrası 269 gün komada yatan ve geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Berkin Elvan için gerçekleştirilen eylem-lerde karşımıza çıktı. Tazyikli su ve gaz püskürterek insanlara zarar vermesi ne-deniyle eleştirilen TOMA’lar, korku psiko-lojisi aşılayan tasarımlarıyla da dikkatleri çekiyor.

Zapt EdilmesiGüç Bir Kale

Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) Ankara Şube Yönetim Kurulu Baş-kanı İbrahim Çağrı Şahin, TOMA’ların ka-labalıklara karşı iri yapısı ve kaba görünü-şü ile caydırıcı bir güç olması öngörülerek tasarlanmış bir araç olduğunu söyleyerek, “Bu araçlara, insana karşı ezici bir görüntü vermek için hacim kazandırılıp kutu şekli ile daha da abartılarak zapt edilmesi güç bir kale imajı verilmeye çalışılmış. Taktik bir araçta genellikle siyah ya da koyu mat renkler kullanılırken, TOMA’larda stan-dart polis renklerinin tercih edilmesi de muhtemelen kendi halkına karşı kullanıl-mak üzere tasarlanmış bu araçlarla biraz

da olsa insani bir etki yaratmak istenmiş olabilir” dedi.

Hacim olarak şehir yaşantısında yeri ol-mayan, hatta şehir merkezine girmesi ya-sak olan büyük bir kamyona karşı kayıtsız kalmanın mümkün olmadığını dile geti-ren Şahin, “Doğal olarak yanında kendi-nizi küçük hissedecek ve ona karşı şansı-nızın pek olmadığını düşüneceksiniz. Bu da korkmanızı sağlamak için yeteri kadar caydırıcı bir özellik. Buna bir de nasıl dav-ranacağından emin olmadığınız bir sürücü de eklenirse…” diyerek, amacı dışında kul-lanılan TOMA’ların ölümcül sonuçlara yol açabileceğini ekledi.

“İnsaflı Bir Araç Tasarlanmalı”

“Bence hiçbir devlet kendi halkına kar-şı ağır bir müdahale etmeyi aklından bile geçirmemeli. Böyle bir araca ihtiyaç du-yuluyorsa yöneticilerin ciddi bir sorunu vardır” diyen İbrahim Çağrı Şahin, şöyle devam etti; “Ama kalabalık bir olaya mü-dahale etmek için bir araç gerekiyorsa ve bunun için tek yolumuz su topu kullanmak ise; basıncı bir insanı yerinden oynatma-yacak ayarda, yanlışlıkla bile kimseyi ezme

ihtimali olmayan bir boyutta ve elektronik önlemleri olan insaflı bir araç tasarlanma-lı.”

“Silah Tasarımcısı Değiliz”

Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Hakan Ertem de “Biz, bu bölümde öğrenci yetiştiren akademisyenler olarak, öğren-cilerimizi öncelikle insan hayatını kolay-laştıran ürünlerin tasarımlarını yapmaları konusunda teşvik ediyoruz” diyerek, TO-MA’ların insan hayatını kolaylaştırmanın aksine zorlaştıran ve insanların hayatında olumsuz sonuçlar bırakan yıkım araçları olduğunu söyledi.

“Bu tür zırhlı araçlar endüstriyel birer üründen ziyade silah ve savunma sana-yinde kullanılan askeri araçlardır. Oysa ki biz endüstriyel ürün tasarlıyoruz; silah tasarımcısı değiliz” diyen Yrd. Doç. Ertem, TOMA’ların insanları görünüşü itibariyle korkutan ve insanlara korku psikolojisi aşılayan birer baskı unsuru olduğunu da sözlerine ekledi.

Gezi Parkı eylemleri sırasında adından sıkça söz ettiren ve daha sonraları küçük ya da büyük çaplı hemen her olayda karşımıza çıkan Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA), püskürttüğü su ve gazların yanı sıra insanlara psikolojik baskı uyguladığı söylenen tasarımıyla da eleştiriliyor. Biz de Acaba Gazetesi olarak konunun uzmanı endüstriyel ürün tasarımcılarıyla TOMA tasarımı hakkında konuştuk.

Korku Tasarımı: TOMA

“Tamamen Zararsız”

TOMA üretimi ve tasarımı yapan Moğol Ekipman ve Makina Sa-nayi Anonim Şirketi adına açık-lamalarda bulunan Ender Moğol, TOMA’ların savunma aracı ol-madığını ve kamu huzurunu boz-maya çalışan, izinsiz gösteri gibi kanunsuz davranışlarda bulunan kimseleri caydırmak amaçlı kul-lanılan zararsız araçlar olduğunu vurguladı.

“Biz sadece ilgili kurumun oluş-turduğu şartlar dahilinde araç üretiriz. Bunların nerede, ne za-man, niçin ve nasıl kullanılması gerektiğini bilemeyiz. Araçların kullanımı tamamen bir strateji, özel eğitim, bilgi ve yetki çerçeve-sinde ilgili makamlar tarafından yapılmaktadır” diyen Ender Mo-ğol, TOMA tasarımına dair açık-lamasını şöyle sürdürdü; “Biz, bu tasarımı yaparken heybetli ve cay-dırıcı bir görünümü olsun istedik ki kanunsuz göstericilere karşı kullanılmadan ve bir tatsızlık çık-madan gösteriden cayılsın. Yani korkutmak demeyelim; çünkü bu araçları üretmekteki maksadımı-zın önceliği tamamen caydırıcı amaçla kullanmaktır. Daha evvel de söylediğim gibi tamamen za-rarsızdırlar.”

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com8

Bugüne dek ülkemizde sansürün fark-lı alanlardaki yansımalarına ve her

sansür sonrası gelen eleştirilere şahit olduk. Hiç şüphesiz ki sansürün engel-

lenmesinin istendiği alanlardan biri de sanat. Ülkemizde genellikle “müstehcen”

olduğu gerekçesiyle sansüre uğrayan hey-kel, tiyatro, müzik ve filmlerin son örneği de; Danimarka ve İspanya ortak yapımı olan ve yönetmenliğini Lars von Trier’in üstlendiği “Nymphomaniac” adlı filmle bir-likte geldi.

Herkes Çözdü, Biz Çözemedik

2011 yılında ABD’li yazar Chuck Palahni-uk’un “Ölüm Pornosu” adlı kitabının ülke-

mizdeki yayıncılığını üstlenen Ayrıntı Yayınla-rı’nın o dönemki direktörü Hasan Basri Çıplak, “müstehcen yayınların yayınlanmasına aracılık etmek” suçundan yargılanmış ve hakkında 6 ay-dan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. O günleri hatırlatarak günümüzde gelinen noktada sanata sansür anlamında hiçbir ilerleme yaşan-madığını belirten Çıplak, “Dünyada birçok ülke-nin çözmüş olduğu sansür sorunu ülkemizde ne yazık ki hala çözülememiştir. Bu tür uygulama-ların cezalarını da maalesef sanatçılar, yazarlar, yayıncılar ve gazeteciler çekmektedir” dedi.

Siyasi iktidarlarını güçlendirmek ve sürdürmek isteyenlerin, toplumu kendilerine göre biçimlen-dirmeye çalıştıklarını kaydeden Çıplak, “Bugün de yaşadığımız durum budur. Siyasi iktidarlar, ‘Demokrasinin ve özgürlüklerin sınırlarını ge-nişletiyoruz. Halkın gelenek ve göreneklerini korumak, sağlıklı nesiller yetiştirmek için onları

kötü etkilenmelerden koruyoruz’ ba-haneleriyle, güya halkın çıkarına yap-tıkları gerekçelerle sansür ve baskıyı hayata geçirirler” ifadelerini kullandı.

Sansürcü Yasalar Tarih Çöplüğüne

“Çok sayıda uluslararası yarışmaya katıl-mış olan ‘Nymphomaniac’ filminin ülke-mizde müstehcenlik suçlanmasıyla yargı-lanması da sansürcü düşüncenin yeni bir ürünüdür” diyen Hasan Basri Çıplak şöyle devam etti; “Geçmişte olduğu gibi bu türden yasa, yönetmelik ve uygulamalara karşı di-renen ve mücadele eden özgürlüğe sevdalı insanlar sayesinde, bu tür sansürcü yasalar tarihin çöplüğüne atılabilir.”

Siz de “Sanatın ayıbı yoktur. Sanatta her şey mübahtır” diyenlerden misiniz? Üzgünüz ama ülkemiz söz konusu

olunca durum hiç de öyle değil. Televizyon, gazete, internet derken; sansürler sanata da sıçramaya devam ediyor. Son olarak

“Nymphomaniac” adlı filme getirilen sansür de sanatseverlerden büyük tepki aldı.

Bir Sansür Gördüm Sanki

“Çember İyice Daralıyor”Sansür karşıtı kampanyalar düzenleyen Siyahbant.org adına açıklamalarda bulunan Pelin Başaran, ifade özgürlüğü gibi temel hakların anayasamızda bu-lunduğunu ve bu hakların kamu düzenini bozması durumunda kısıtlanabile-ceğini söyleyerek, “Maalesef ülkemizde bu kısıtlayıcı maddeler çok geniş bir şekilde yorumlamaktadır ve iktidarı sorgulayan birçok ifadeyi bu kısıtlayıcı maddelerin ihlali olarak değerlendirip engellemeye çalışılmaktadır” şeklinde konuştu.

“Nymphomaniac” filmiyle ilgili en fazla +18 sınırlaması getirilmesi gerektiğine dikkati çeken Başaran, “Kurul'un asli görevi yaş sınırlaması yapmak iken, bir filmin ticari gösterime girmesini yasakladı. Bu yasak, Kurul'un ileride ahlaki ve siyasi nedenlerden dolayı sanatsal ifade özgürlüğü hakkını tehdit edebile-cek başka kararlar alabileceğini de gösteriyor. Çember iyice daralıyor” dedi.

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 20

www.acabagazetesi.com 9

Eminiz bugüne kadar pek çok kez bu soruyla kar-şılaşmışsınızdır ama bir kez de biz soralım; bi-siklete binmeyi ne zaman ve nasıl öğrendiniz?

Bisiklete binmeyi 7 yaşında öğrendim. İlk bisikletim kü-çük, kırmızı, dolma tekerlekli bir bisikletti. O zamanlar-da bisikletimin rengi kırmızı olmasına rağmen adı kara şimşekti. Şu an kullandığım bisikletime de “Kara Şim-şek” derim. Bisiklete binmeyi de annemden öğrendim. “Oğlum tamam ben tutuyorum sen sür” deyip de beni tutmadığını gördüğüm zaman çok şaşırmış ve bisikleti sürebildiğimi görünce de çok mutlu olmuştum.

“Bakkala Gider Gibi Çıktım Evden”

İki tekerlek üzerinde uzun yolculuklara ne za-man çıkmaya başladınız peki? İlk olarak nerele-re gittiniz?

15 yaşına kadar kullandığım bisikleti üniversiteye hazır-lık dönemine girdiğim zamanlarda bıraktım. Bisikletle

tekrar buluşmam ise 30 yaşında gerçekleşti. İşe gidip gelmek için kullandığım bisikletle kısa sürede ufak tur-lar yapmaya başladım. İşlerimin istediğim gibi gitme-mesinden dolayı şirketimi kapattım. Kendime ayıracak bir zamanım olduğunu fark ettiğimde de üniversitede kurduğum Japonya’ya seyahat hayalimi gerçekleştire-yim dedim. Baktım ki bisiklet oraya gitmenin en ucuz ve keyifli yolu. “Ben gidiyorum” deyip yola çıktım. Öyle bir hazırlık dönemim falan olmadı. Bakkala gider gibi çık-tım evden.

“Dünya turuna çıkmalıyım” düşüncesini geliş-tirdiğiniz sırada aklınızdaki öngörüler nelerdi? Hayatınızı etkileyecek bu kararı alma süreciniz nasıl gelişti?

Dünya turuna çıkmaya, 2010 yılının Aralık ayında Gü-ney Kore’de karar verdim. Fakat Dünya turunu atacak imkanım yoktu. Olsun; ben yine de “Bu tur atılacak” de-dim ve Türkiye’ye döndüm. Ne evim ne arabam ne işim vardı. Sonrasında şirketlerden motivasyon konuşması teklifleri geldi. Fatura kesip karşılığında ücret alarak motivasyon konuşmaları yapmaya başladım. Dünya turu hayalimi paylaştım ve hayal ortaklarımı bulmak için 1,5 sene bu şekilde çalıştım. Sonuç; şu anda Dünya turunu istediğim şekilde, hayalini kurduğum rotada atıyorum. Dünya benim evim rahatsızlık duyduğum hiçbir noktası yok.

7 Sene, 7 Kıta, 84 Ülke ve 115 Bin Kilometre

Projenizden de biraz bahseder misiniz? Ne kada-rını tamamladınız?

Projemin adı “Gelecek İçin Pedalla”. Gençler genellik-le “Ne geleceği işte Dünya’yı geziyorsun keyfince” dese de; aslında bu gezinin arka planında fark edilmeyen veya dikkat edilmeyen ek projeler var. Her iki ayda bir bisiklet dağıtıyor, yabancı dil eğitim bursu ve “Gürkan Genç Gezgin Bursu” sayesinde projeleri doğrultusunda gençlere finansal destek veriyorum. Bu proje, bu yıl için-de “Genç Kaşifler” projesi ile daha da güzelleşecek diye düşünüyorum. İnternet sayfamda gezdiğim ülkeleri, ba-şımdan geçen olayları hem Türkçe hem de İngilizce an-latıyorum. Görme engelli arkadaşlar için de seslendirme yapıyorum. Kısa filmler hazırlayıp paylaşıyor, seyahati fotoğraflarla destekliyorum.

1 sene 6 ay geride kaldı. Avrupa kıtasında 20 ülke gez-dim, Avrupa’nın en yüksek araç geçiş noktasından geçip en büyük çölünde pedal çevirdikten sonra Afrika’nın Fas ülkesine geçtim. Şu zamana kadar da 21 bin kilometre geride kaldı. Proje; 7 sene, 7 kıta, 84 ülke ve 115 bin kilo-metre, Dünya’nın en büyük 5 çölünü ve en yüksek 5 araç geçiş noktasını içeriyor.

Geleceğe dair hedefleriniz neler? Nereye ve ne zamana kadar bisiklet?

5 sene sonra www.gurkangenc.com adresindeki rotamı bitirip Türkiye’ye döneceğim yıl 2019 olacak. Ben de 40 yaşıma girmiş olurum. Bilgi birikimimi paylaşacak ve bu ülkeye faydası dokunacak bir noktaya gelirim veya top-rakla uğraşırım.

Bir adam düşünün; bakkala gider gibi bisikletine atlayıp Dünya turuna çıkan ve bugüne kadar 21 bin kilometre yol kat eden. “Demir Atlı Adam” diyorlar kendisine. Röportajımızı okuyunca, bu ismi siz de O’na çok yakıştıracaksınız. Gürkan Genç, “Dünya benim evim. Rahatsızlık duyduğum

hiçbir noktası yok” diyerek, hayalini kurduğu rotada ilerlemeye devam ediyor.

İki Tekerlek Üzerinde Devr-i Alem

Neler dinlersiniz peki bisiklet üzerinde?Etrafımızda çoğu insanın bi-siklet üzerinde kulaklıklarıyla müzik dinlediğini görüyoruz. Ama ben onların aksine fazla müzik din-lemem. Daha doğrusu dikkatimi da-ğıtmaması için sözlü müzik dinlemem. Dinlediğim müzikler de çoğunlukla enstrümantaldir; söz içermezler.

Beslenme de önemli uzun yolculuklarda. Nelerle besleniyorsunuz genelde?Sabahları, sadece suyla karıştırdığım yaklaşık 250-270 gram arası müsli yerim. İçinde fındık, ce-viz, yulaf ve kuru üzüm vardır. Gün içinde pedal-

larken portakal, muz veya elma ile takviye ederim. Öğle

yemeğinde ekmek arası peynir, domates yerim veya ocak setini çıkar-tıp makarna yaparım. Akşam yemeğinde de tuz, sos ve yağ kullan-

madan yaptığım ma-karnamı yerim.

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 20

İletişim Adresleri

www.acabagazetesi.com

issuu.com/acabagazetesi

[email protected]

facebook/acabagazetesi

twitter/acabagazetesi

instagram/acabagazetesi

HAFTALIK SÜRELİÜCRETSİZ E-GAZETE

16 MART 2014 PAZAR SAYI: 20

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 7155

[email protected]

Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞLU

[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİDERE

[email protected]

Sayfa TasarımGÜLTEN ACAR

[email protected]

www.acabagazetesi.comACABA

Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybedenleri rahmetle

anıyor, ailelerine başsağlığı diliyoruz.

İŞARET DİLİ

içindesansüre

engel gazete

sadece

var

Bu

2

3

4

5

6

7

1