10
HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 06 Nisan 2014 Pazar Sayı: 22 www.acabagazetesi.com Bu Yaz Çok “Turistsiz” Geçecek Gezi Parkı olaylarından yolsuzluk operasyonlarına, internete sansürden Suriye ile iplerin gerilmesine kadar çok sayıda olay eşliğinde yeni yaz sezonuna da giriyoruz. Tüm bu olayların yaz turizmini nasıl etkileyeceğini araşrdık. Sonuçlara göre önceki olaylar pek etkilemese de Suriye’yle baş gösteren gerginlikler, Avrupalı turistleri korkutuyor. Sayfa 4 Çocukken Koltuktan Koltuğa Zıplayanların Sporu; Parkour (Not: Bu Sporda Rakip Yok) Sayfa 9 Bir “Garip” Alışveriş Sayfa 3 Kültürüm Olmadan Asla: Bağımsız Kitabevleri Sayfa 8 “Boş Ol”manın Revaçta Olduğu Şu Günlerde… 68 Kuşağı, Umutlarını Yeşerten 2013 Kuşağını Anlattı Oktay’a Vefa Arka Sayfada Sayfa 2 Sayfa 7 Hükümete yakınlığıyla bilinen Anadolu Ajansı, çok sayıda ildeki sonuçlarda AK Par adayını açık ara önde gösterdi. Cemaan yayın organı olarak da nitelendirilen Cihan Haber Ajansı, cemaan desteklediği CHP’li ve MHP’li adayların oylarını yüksek puanlarda servis e. Yerel seçim ötesinde bir seçimi geride bıraktık. Tartışmalarla girilen seçimlerin sonuçlarının ajanslar tarafından farklı oranlarda servis edilmesi de tartışmalara bir yenisini daha ekledi. Peki, bu tartışma Anadolu Ajansı’nın ve Cihan Haber Ajansı’nın marka değerlerini nasıl etkiledi? Yanıtını haberimizde aradık.Sayfa 6 Marka Yandaş Haber Ajansı

Acaba Gazetesi Sayı 22

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Haftalık E- Gazete

Citation preview

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 22

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 06 Nisan 2014 Pazar Sayı: 22

www.acabagazetesi.com

Bu Yaz Çok “Turistsiz” GeçecekGezi Parkı olaylarından yolsuzluk operasyonlarına, internete sansürden Suriye ile iplerin gerilmesine kadar çok sayıda olay eşliğinde yeni yaz sezonuna da giriyoruz. Tüm bu olayların yaz turizmini nasıl etkileyeceğini araştırdık. Sonuçlara göre önceki olaylar pek etkilemese de Suriye’yle baş gösteren gerginlikler, Avrupalı turistleri korkutuyor. Sayfa 4

Çocukken Koltuktan Koltuğa Zıplayanların Sporu; Parkour (Not: Bu Sporda Rakip Yok) Sayfa 9

Bir “Garip” Alışveriş Sayfa 3

KültürümOlmadan Asla:

BağımsızKitabevleri Sayfa 8

“Boş Ol”manın Revaçta Olduğu Şu Günlerde…

68 Kuşağı, Umutlarını Yeşerten 2013 Kuşağını AnlattıOktay’a

Vefa Arka Sayfada Sayfa 2 Sayfa 7

Hükümete yakınlığıyla bilinen Anadolu Ajansı,

çok sayıda ildeki sonuçlarda AK Parti

adayını açık ara önde gösterdi.

Cemaatin yayın

organı olarak da

nitelendirilen

Cihan Haber

Ajansı, cemaatin

desteklediği CHP’li

ve MHP’li adayların

oylarını yüksek

puanlarda servis etti.

Yerel seçim ötesinde bir seçimi geride bıraktık. Tartışmalarla

girilen seçimlerin sonuçlarının ajanslar

tarafından farklı oranlarda servis

edilmesi de tartışmalara bir

yenisini daha ekledi. Peki, bu

tartışma Anadolu Ajansı’nın ve Cihan

Haber Ajansı’nın marka değerlerini nasıl etkiledi?

Yanıtını haberimizde aradık.Sayfa 6

MarkaYandaş Haber Ajansı

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com2

TÜİK raporlarına göre ülkemizde, evlenen çift sayısında azalma yaşanırken, boşanan çift sayısı katlanarak artı-yor. Geçimsizlik, zina, şiddet ve ruhsal bozuklukların neden olduğu boşanmalar, özellikle Antalya, İzmir ve Muğla illerinde görülüyor. Boşanma oranlarının en dü-şük olduğu iller ise Hakkari, Şırnak ve Bitlis.

Geçtiğimiz yıl itibariyle 125 bini aşan boşanan çift sayısı, akıllara “Neden böyle oldu?” sorusunu getirdi. Biz de ko-nunun uzmanlarıyla, yaşanan boşanmaların nedenlerini konuştuk.

Mutlu Bir Evlilik İçin Kadının

Mutlu Olması Şart

Yaşam Koçu ve Evlilik Da-nışmanı Yeşim Varol Şen, doğru iletişim kuramayan, sorunları kavgaya taşıyan ve tahammülü azalmış çiftlerin boşanma raddesine geldiğini belirterek, “Toplum, bir evli-liğin sonlanması söz konusu olduğunda ihanet, şiddet vs. gibi somut sorunlar arar. Fakat sevginin bitmiş olma-sı da evliliğin sonlanması için son derece yeterli bir

koşuldur” dedi.

Özellikle batı illerindeki büyük şehirlerde, eski-nin ataerkil, erkek ege-men aile yapısının ye-rine yavaş yavaş erkek ve kadının aynı çizgide durduğu modern çatılı evliliklerin yer almaya başladığını dile geti-

ren Şen, “Bu zaten doğal süreçte olması gereken bir geliş-meydi. Kadınlar artık daha güçlü, iş hayatının merkezin-de yer alıyor. Ve en önemlisi kadın, artık kendi değerinin ve haklarının farkında. Erkekler de değişen dünyada kadına yer açmaya, daha fazla saygı göstermeye başladı. Artık erkekler, kadının mutlu olmasının, mutlu bir evlilik için şart olduğunun farkında” ifadelerini kullandı.

“Boşanma Yoksa Mutlu Evlilik Vardır Diyemeyiz”

Doğu illerindeki boşanma oranlarının azlığını da de-ğerlendiren Yeşim Varol Şen, şöyle devam etti; “Boşan-manın olmaması maalesef her zaman mutlu bir evlili-ğin sürdüğü anlamına gelmiyor. Doğu illerinde toplum baskısı maalesef kadına kendi hayatı ile ilgili karar alma hakkı vermiyor. Birçok kadın evlenme kararını alamadı-ğı gibi, şiddet görüyor olmasına rağmen ayrılma kararı da alamıyor. Çocuk gelinler meselesi kanayan yaramız. Bu korku psikolojisini aşmak için daha yapılacak çok işi-miz var.”

Sosyal Medya Boşanmayı Tetikliyor

Çift ve evlilik danışmanlığı da yapan Ruhsal Gelişim Danışmanı Mine Eren ise, boşanma olgusunun hem psi-kolojik hem de sosyolojik nedenlerine odaklanılması ge-rektiğini belirterek, “Sosyolojik nedenlerin başında, ka-dının ekonomik özgürlüğünü kazanması ve boşanmanın özellikle batı bölgelerinde daha kabul edilebilir olması geliyor. Özellikle sosyal medyanın etkisini de es geçme-mek gerek. İyi gitmeyen bir evlilikte boşanmanın o kadar da kötü olmadığına sosyal medyada çokça değiniliyor” açıklamasında bulundu.

“Psikolojik olarak bakacak olursak da; insanlar daha ön-ceki geleneksel yapıdan farklı olarak mutsuz oldukları bir ilişkinin içinde kalmayı tercih etmiyorlar. Çocuklar yüzünden boşanmanın düşünülmemesi de eskisi kadar etkili değil. Artık çocuklar boşanma için engel teşkil et-

miyor. Sanırım hukuk sistemi de eskisi kadar boşanmayı zorlaştırmıyor” şeklinde konuşan Eren, seansları sıra-sında karşılaştığı en çok karşılaştığı boşanma nedenle-rinin de anlaşamama, iletişim problemleri, aldatma, cinsel problemler, ailelerin çok fazla karışması, kadın ya da erkeğin anne ve babasına aşırı düşkünlüğü ve maddi zorluklar olduğunu belirtiyor.

“Erkekler Kadınsı, Kadınlar Erkeksi Oldu”

Türkiye’deki temel aile yapısının değişme-diğini vurgulayan Eren, “Fakat günümüzde roller değişti. Artık erkekler daha bir ka-dınsı, kadınlar ise daha bir er-keksi oldu. Kadınlar her ne ka-dar çalışsa ve daha az çocuklu ya da çocuksuz bir aile istese de bu durumun temel aile yapısını değiştirmesi için yeterli olma-dığını düşünüyorum” dedi.

Mine Eren son olarak, doğu bölgesinin gele-neksel yapısının bo-şanmaya müsaade etmediğini ve ka-dınların boşan-maktan korkma-larının yanı sıra toplum tarafın-dan dışlanma, kabul görme-me ve onay-lanmama gibi nedenlerden dolayı da bo-şanma fikrine sıcak bakma-dıklarını ifade etti.

“Boş Ol”mak RevaçtaGeçtiğimiz günlerde yayınlanan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) raporlarına göre, Türkiye’deki boşanma oranlarında büyük bir artış söz konusu. En çok boşanmanın batı illerinde görüldüğü ülkemizde, boşanan çift sayısı 125 bini aşmış durumda. Uzmanlara göre ise bu artışın altında hem sosyal hem de psikolojik nedenler yatıyor.

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com 3

Gelişen teknolojiyle birlikte, insanlar evle-rinde oturarak artık her şeyi parmaklarının ucuyla kontrol edebiliyor. Sanal alışveriş de bunlardan birisi. Milyonlarca kullanıcıya sahip olan fotoğraf ve video paylaşım uy-gulaması Instagram, alışveriş amaçlı kulla-nımıyla da dikkatleri çekiyor. Kullanıcılar, Instagram üzerinden tüm ihtiyaçlarına ula-şabiliyor. Instagram’da bulunan alışveriş hesaplarını yönetenlerin bazıları halihazır-da bir dükkan ya da mağazada da satış ya-parken, bazıları ise sadece Instagram üze-rinden satış gerçekleştiriyor.

“Yasal Bir Zorunluluk Gerektirmiyor”

Yalnızca Instagram’da bir alışveriş hesabı bulunan ve kıyafet satışı gerçekleştiren Nur Özbay, “Bu işe ilk başladığımızda butik alış-veriş sisteminin Instagram’da bu kadar yay-gın olduğundan haberdar değildik. Herhan-gi bir yasal zorunluluk gerektirmediği için Instagram’da yüzlerce alışveriş hesabı var. Herkes bir şeyler satarak para kazanmaya çalışıyor. Fakat düzgün gelirli bir işe sahip değilseniz ve sadece Instagram satışlarıyla

geçiminizi sağlamayı düşünüyorsa-nız; ne ya-

zık ki bu mümkün değil” dedi.

“Buradaki Çevreniz, Takipçileriniz”

Sadece Instagram üzerinden satış yapan bir diğer isim de kına ve nikah malzemeleri sa-tan Özlem Altmışlar. Normalde, bu alandan tamamen farklı bir mesleğe sahip olduğunu söyleyen Altmışlar, şöyle devam etti; “Ins-tagram’da satışını gerçekleştirdiğim kına ve nikah malzemelerini üretken olabilmek ve boş zamanlarımı değerlendirmek için yapı-yorum. Bu işten hem zevk alıyorum hem de sipariş geldikçe para kazanıyorum. Herkes, ticarette çevrenin ne kadar önemli olduğu-nu bilir. Takipçileriniz, sizin buradaki çev-reniz. Ne kadar çok takipçiniz varsa, para kazanma şansınız da o kadar yüksektir. Ya-sal zorunluluk olmadığı için de isterseniz kendi adınıza ya da sattığınız ürünün adına hesap açabiliyorsunuz. Bu nedenle rekabet çok fazla.”

“Vergi Ödemek İstemeyenler Havale

İle Çalışıyor”Nevşehir’de bir mağaza işleten ve mağaza-sındaki ürünlerin Instagram’dan da satışını yapan Berru Kayseri ise, “Siparişler herkese göre farklılık gösteriyor. Mesela biz, ayda en az 50 kargo gönderiyoruz. Eğer bu iş için gerçekten çaba gösterirseniz iyi paralar da kazanabilirsiniz. Biz, mağazamız için zaten yeterince vergi ödüyoruz. Hukuki yönden bir zorunluluğu olmayan bu işte, PTT’nin

başlattığı kapıda ödeme uygulamasını destekliyorum. Böylece vergi kaçırma durumu ortadan kalkıyor. Gerçi vergi ödemek istemeyenler havale yöntemiyle de işlerini sürdürüyor” ifadelerini kul-landı.

“Can Sıkıntısını Gidermek İçin

Yapılacak Bir İş Değil”Mevcut bir dükkanı bulunan Seçil Aşık da Instagram sayesinde daha fazla kişiye ulaş-tıklarını belirterek, şu açıklamalarda bulun-du; “Instagram’da çoğu kişi vergi ödemeden satış yapıyor. Fakat vergisiz satış yapılması aslında mümkün değil. Kapıda ödeme sis-temiyle çalışan herkesin vergi ödeme zo-runluluğu var. Yani öyle evde oturup can sıkıntısını gidermek için yapılabilecek bir iş değil. Biz, Instagram’dan satış yapabilmek için dükkanımızın kirasını, vergisini, stopa-jını, her şeyini ödüyoruz.”

Bir “Garip” AlışverişAyakkabıdan kıyafete, gıda ürünlerinden makyaj ürünlerine, aksesuardan arabaya kadar aklınıza gelebilecek her türlü gereksiniminizi Instagram’dan satın alabilmeniz mümkün. Peki, teknolojinin nimetlerinden faydalananların yeni alışveriş adresi haline gelen Instagram’da, herkes satış yapabilir mi? Vergi ödeme zorunluluğu var mı? Satışlardan ne kadar kazanç sağlanıyor? Tüm bu soruların cevapları haberimizde…

“Haklarında, 18 Aydan3 Yıla Kadar Hapis İstenebilir”Vergi hukukuyla ilgilenen Avukat Halil İbrahim Turan, son dönemler-

de vergi dairesi başkanlıklarınca internet ortamında yapılan satışlar-

la ilgili olarak kayıt dışılığı önlemek ve bu ortamda yapılan satışların

vergilendirilmesi amacı ile inceleme başlatıldığını söyledi. Vergi öde-

meden satış yapan kişilerin tespit edilmesiyle birlikte, ilk satışlarını

yaptıkları günden bugüne kadar geçen sürenin hesaplanarak hakların-

da yüksek meblağlı usulsüzlük cezaları kesileceğine de değinen Turan,

“Gerekli görüldüğü takdirde bu kişiler için belge düzenlememe suçun-

dan 18 ay ile 3 yıl arasında değişen hapis istemiyle yargılanabilirler.

Kişilerin ağır yüklü vergi cezalarıyla karşılaşmamaları açısından vergi

dairelerine mükellefiyetlerini tesis ettirdikten sonra bu tür satışları

yapmalarının hukuksal olarak daha sağlıklı olacağı düşüncesindeyim”

dedi.

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com4

Gezi Parkı olayları, yolsuzluk operasyonları, in-ternet sansürü ve sonrasında Suriye ile baş gös-teren gerginlikler… Ülke gündemini derinden sarsan bu gelişmeler, Avrupa ülkelerinde de bü-yük ses getiriyor. Türkiye’de yaz tatili yapmayı planlayanların sayılarında ise buna bağlı olarak büyük bir düşüş yaşanması ve turizm sektörü-nün sekteye uğraması söz konusu.

“Turizm Aşırı Hassas Bir Sektör”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otel İşlet-meciliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ruhet Genç, turizm sektörünün aşırı hassas bir alan olduğunu dile getirdi.

Geride bıraktığımız yaz sezonunda yaşanan Gezi Parkı olaylarının turizm açısında büyük bir so-run oluşturmadığını vurgulayan Doç. Dr. Genç,

“Çok değişken bir sektörden bahsettiğimiz için genelde son 5 yılın ortalamasını almak gereki-yor. Bu da Türk turizminin yükselişte olduğunu gösteriyor” şeklinde konuştu.

“Yerli Turistler de Etkilenebilir”

Suriye’ye yaşanan olayların ise rahatsızlıkların yaşanmasına yol açacağına işaret eden Doç. Dr. Ruhet Genç, şöyle devam etti; “Elimize gelen bilgilere göre yaşanılan bu hadisenin, bu yaz se-zonunda birtakım olumsuzluklar doğurabilme ihtimali var.”

Yerli turistlerde ise geçmiş yıllara oranla bir de-ğişik gözlemlenmeyeceğini de belirten Doç. Dr. Genç, “Sadece Suriye sınırında bulunan kentler-de turizm açısından düşüş yaşanabilir. Ayrıca siyasete bağlı olarak değişim gösteren ülke eko-

nomisi de yerli turistlerin yaz planlarını etkile-yebilir” diye konuştu.

“Gezi Parkı ve Yolsuzluk, Turizmi Olumsuz

Etkilemez”İstanbul Arel Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yağmur Özyer, Gezi Parkı olaylarının düşünüldüğünün aksine turizm açısında olumlu sonuçlar doğur-duğuna dikkati çekerek, “Gezi Parkı olaylarını takip eden Avrupalılar, özellikle dış görünüş ve kadın-erkek ilişkileri açısından Türkiye’nin bili-nenin aksine daha yenilikçi ve çağdaş bir yapıda olduğunu gördü. Bu nedenle de Türkiye’yi daha çok merak ederek, tatillerini ülkemizde geçir-mek istediler” ifadelerini kullandı.

Son dönemde yaşanan yolsuzluk operasyonları-

Bu YazÇok “Turistsiz” Geçecek

Son aylarda yaşanan olaylar, ülke genelinde uyandırdığı

yankıların yanı sıra yurtdışında da dikkatlerin Türkiye üzerine

çekilmesine neden oldu. Ülkede, özellikle Suriye ile gerilen iplerin,

bu yaz Türkiye’ye gelecek olan turist sayısında düşüş yaşanmasına neden olacağı

görüşü hakim.

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 22

nın da turizmi etkilemeyeceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Özyer, “Hiçbir turist gittiği ülkenin yöneticilerinin hak-sız yere zenginleşmesi ile fazla ilgilenmez” dedi.

“Savaş Söylentileri Turizmde Olumsuz Sonuçları

Getirecektir”Ancak son dönemde çıkan Suriye ile savaş söylentileri-nin turistlerin kararlarını etkileyecek önemli bir unsur olduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Yağmur Özyer, “Zira tüm yılın yorgunluğunu kimse savaş olan bir ülke-de atmak istemez. Söz konusu Suriye ile veya bir başka ülke ile savaşa girmek ise turizm bundan çok ciddi etki-lenecektir” açıklamasında bulundu.

Kırım’daki Savaş Antalya’yı Vurdu

Türkiye’nin en revaçta olan turizm kentleri arasında yer alan Antalya’da da turizm sezonu geçmiş yıllara oranla daha kötü geçebilir. Tez Tour Mali İşler Direktörü Alper Arısoy, kentteki turizm sektörünü Suriye’deki iç savaşın yanı sıra Kırım’daki gerginliğin etkilediğine işaret etti ve ekledi; “Rusya ve Ukrayna arasındaki Kırım gerginli-ği çok daha önemli bir unsur. Rezervasyonlarda azalma

var. Bin Dolar’lık ücretler, yaşanan bu gerginlikten sonra bin 300 Dolar’a kadar yükseldi. Bu defa da insanlar bu fiyatlarla rezervasyon yapmak yerine, olayların soğuma-sını ve fiyatların düşmesini bekliyor.”

Bu yaz sezonunda Avrupalılar yerine Ortadoğuluların Türkiye’yi tercih etmeye başladığını açıklayan Arısoy, Ortadoğuluların kısa vadede sayı olarak Avrupalıları geçmesinin mümkün olmadığını da belirtti.

“Ortadoğulular ile Avrupalılar Bir Araya Gelmek İstemiyor”

Antalya’da bulunan bir gece kulübünün işletme müdürü Emrah Mehmetoğlu, önceki yıllarda Ruslar var diye Av-rupalıların, şimdilerde ise Ortadoğulular var diye Rusla-rın Türkiye’ye gelmek istemediğini söyledi.

Geride bırakılan sezonlarda bu aylarda otellerin perso-nel almaya başladığını fakat bu sezon otellerin henüz personel alımına başlamadığını ifade eden Mehmetoğlu, şöyle devam etti: “Oteller de Avrupalıları ve Ortadoğulu-ları bir araya getirmeyi tercih etmiyor. Çünkü aralarında problem çıkıyor. Bu nedenle de Nisan ve Mayıs aylarını Ortadoğululara, Mayıs ayından Eylül ayına kadar olan zamanı da Avrupalılara ayırıyorlar. Zaten Ortadoğulu ve Avrupalı turistler de aynı dönemde tatil yapmak istemi-yor.”

www.acabagazetesi.com 5

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 22

30 Mart akşamı sandıkların açılmaya başlamasıyla birlikte, aylar öncesinde güçlü iletişim ağları kuran Anadolu Ajansı (AA) ve Cihan Haber Ajansı (CHA), sayılan oy oranlarını resmi olmayan veriler ışığında servis etti. Sandıklardan çı-kan oyları her iki ajans da farklı sonuçlarla verince, hangi ajansın sonuçları doğru aktardığı tartışma konusu oldu. Siyasetçiler ise, son günlerde meydana gelen siyasal kutup-laşmanın, haber ajanslarını da etkilediği görüşünde.

Ajanslarda Taraftar TakasıMarka Yöneticisi Kalust Şalcıoğlu, günümüzde habercili-ğin zor olduğunu söyleyerek, bunun sebebini bilginin hızla bayatlamasına bağlıyor ve şöyle devam ediyor; “İnsanların birilerine güven duymaya aç olduğu bir dönemdeyiz. Ne yaparsanız yapın size duyulan güveni kaybetmemeniz ge-rekiyor.”

Seçim sonuçlarını TRT 1’den takip ettiğini ve dikkatini bir cümlenin çektiğini anımsatan Şalcıoğlu, “TRT 1 sık sık aynı cümleyi tekrar ediyordu: ‘Biz sonuçları açıklarken biraz geri-den geliyoruz çünkü doğrulanmış verileri açıklıyoruz.’ AA ve CHA seçim sonuçları açıklanırken, haber ajansı olarak sürat odaklı oldular ve bu durum onları tabii ki ister istemez hata-ya sürükleyebiliyor. Sonuçların açıklanmasıyla birlikte AA ve CHA belli bir kesimi elinden kaçırmışken, başka

bir kesimi kazanmıştır. Yani aralarında taraftar takası ya-şandı da diyebiliriz” ifadelerini kullanarak, ajansların değer kaybetmediği düşüncesinde olduğunu dile getirdi.

Markalar İçin İtibar ŞartPazarlama ve Marka Danışmanı Murat Şaylan ise bir mar-kanın en önemli varlığının itibarı olduğunu ve söz konusu itibarın da güvenilirlikle ilgili olduğuna işaret etti. Müşteri-lerin markaya güvendikleri sürece tüketebileceklerini ifade eden Şaylan, “AA ve CHA haber ajansı olduğu için tarafsız bir şekilde ülkedeki tüm gelişmeleri medya kuruluşlarına iletmekle yükümlüdürler. Ama AA devletin, CHA da bir si-vil toplum kuruluşunun ajansı olunca haliyle tarafsız ola-madılar” diye konuştu.

İki kurumun da marka değeri açısından alt seviyelerde ol-duğunu açıklayan Murat Şaylan, “Bu saatten sonra her iki ajans da satılmaya kalkılsa bile hiçbir medya kuruluşu teklif vermez. Bu haber ajanslarını almaktansa yepyeni bir haber ajansı kurmak daha mantıklı olur” dedi. Markaların siya-sal açıdan aktif olmamasının gerektiğini de ekleyen Şaylan, Türkiye’de her kurumun bir yere angaje olmaya zorlandığı-nı belirtti.

Nedeni: Farklı Sektörlerdeki Yatırımlar

Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Taylan, medya kuruluşlarının genellikle daha başka sektörlerde ticari faaliyetleri olan büyük serma-ye gruplarının birer parçası olarak işlediğini ve dolayısıyla bu grupların farklı yatırımlarının selameti için hükümetle ters düşmeyi kolay kolay göze alamayacağının altını çizdi.

CHA’nın servis ettiği seçim sonuçlarını değerlendiren Yrd. Doç Dr. Taylan şöyle devam etti; “Nitekim arkasında bir ce-maatin olduğu söylenen CHA’nın, son dönemde hükümete karşı muhalif bir habercilik tarzı benimsemesinin ve seçim sonuçlarını yansıtırken de hükümetin hoşuna gitmeyecek bir yayın yapmasının altında da bu etmenler yatıyor.”

Kaybeden Gazetecilik ve HalkAjansların sahipleri ile iktidar partisi arasındaki ilişkile-rinin gözlemlenmesiyle, yayın politikalarındaki bu deği-şikliğin de kolayca analiz edebileceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Ahmet Taylan, “Özel yayıncılık bu haldeyken Anadolu Ajansı gibi resmi bir kurumda bu mantık çok daha net bir şekilde işliyor. Seçim sonuçlarını o hükümetin işine gelme-yecek şekilde yorumlama, hükümet aleyhine en ufak bir fikir ileri sürme şansınız olabilir mi? Mümkün değil” ifade-lerinde bulundu.

AA’nın ise yandaş olmadığını, hükümetin yanında değil biz-zat hükümetin kendi politikalarını dillendirdiği bir mecra olarak ele alınabileceğini de ekleyen Yrd. Doç. Dr. Taylan, “Bu noktada artık meslek ilkeleri, editoryal bağımsızlık, etik, marka kimliği ve benzeri konuları tartışmak anlamsız kalıyor. Bu tabloda kaybedenler ise doğru bilgi alma hak-kından mahrum kalan halk ile güvenilirlik ve saygınlığı gittikçe yok olan gazetecilik mesleği oluyor” dedi.

www.acabagazetesi.com6

Marka AjanslarınÇıkar Çatışması

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen ve öncesinde üzerine çeşitli anlamlar yüklenen yerel seçimlerin tamamlanmasının hemen ardından, bu sefer haber ajanslarının vermiş olduğu oy oranlarındaki farklılıklar tartışmalara yol açtı. Marka yöneticilerine haber ajanslarının bu tutumunun marka

değerlerini etkileme olasılığını, akademisyenlere ise ajansların yandaş olup olamayacağını sorduk.

Türkiye’nin önde gelen haber

ajanslarından Anadolu Ajansı

ve Cihan Haber Ajansı ise, seçim

sonuçları henüz resmi olarak

ilan edilmediği ve oy sayımı

bazı illerde halen devam ettiği

için konuyla ilgili görüş vermek

istemediklerini belirtti.

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com 7

1960’lı yıllarda Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’nde baş-layan öğrenci isyanına Türkiye’den destek veren sol görüş-lü gençler, 68 kuşağının katılımcıları arasındaki yerini aldı. Tüm dünyada esen savaş karşıtlığından etkilenen bu özgür-lükçü akım, sisteme aykırı hareketleriyle de ön plana çıktı.

Y Kuşağı Apolitik mi? 90’lı yıllarda dünyaya gelen ve Y kuşağına dahil olan bireyler ise 68 kuşağı gençlerinden çok daha farklı özelliklere sahip olarak yetişti ve apolitiklik ile duyarsızlık açısından çokça eleştirilere de maruz kaldı. Yapısal ve karakteristik özellikler

açısından tüm dünyada benzer bir deneyim yaşayan Y kuşa-ğı bireyler, içerisinde bulunduğumuz dönemde ise şaşırtan bir eylemlilik sürecine girdi.

“Gezi Parkı Olaylarından Sonra Umudumuz Yeşerdi”

68’liler Birliği Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ali Işık, 1980 sonrası gençlik kavramının içinin boşaltılarak, bu kavramın eritildiğini düşündüğünü söyleyerek, “O dönemlerde bu yönde bir tespitte bulunmuştuk. Bu düşüncenin yanlış oldu-ğunu ise Gezi Parkı olayları sırasında gördük” dedi.

Genç neslin kendi haklarını savunduklarını ve göstermiş oldukları tepkilerle de Dünya genelinde yankı uyandırdık-larını ifade eden Işık, “Artık her şeyin gençlerin kontrolüne geçtiği bir süreçteyiz. Bugünün gençleri, yarının yöneticileri olacak. Bu yüzden geleceğimiz onlara emanet” dedi.

“İnternette Sadece Chat Yapmıyorlarmış”

68’liler Birliği Vakfı Mersin Temsilcisi Fikret Babuş, inter-nete yüksek derecede bağımlı olan genç bireylerden bir süre önce ümidini kestiğini fakat ardından Haziran ayında başla-yan tepkisel hareketlerle bu ümidinin tekrardan yeşerdiğine işaret etti.

İnternet başında sürekli olarak gençlerin chat yaparak za-man öldürdükleri yönünde olumsuz düşüncelere kapıldığını dile getiren Babuş, “Halbuki orada gençler dayanışmayı, ör-gütlenmeyi ve planlı hareket etmeyi öğreniyorlarmış. Gezi Parkı olaylarından sonra artık bu kuşağa internet kuşağı de-ğil, haziran kuşağı diyorum” şeklinde konuştu.

Fikret Babuş, Mersin’de gerçekleştirilen Gezi Parkı ey-lemleri sırasında yaşadığı bir anekdotu da şöyle anlattı; “Barış Meydanı’nda yoğun bir katılımın olduğu eylem-lere katıldım ve orada gençlerin Enternasyonal Marşı’nı söylediklerini duydum. Buna gerçekten çok şaşırdım. Kısa süren şaşkınlığımın ardından ben de eşlik etmeye başladım. Bu sefer gençler şaşırarak ‘Amca da biliyormuş bu marşı’ dediler.”

“Şimdikiler Sokağa Çıkmadan da Eylem Yapabiliyor”

68’liler Birliği Vakfı üyelerinden Yurdagül Taraklı, kendi dönemleriyle kıyaslandığında bugünün genç-lerinin çok daha şanslı olduğuna dikkati çe-kiyor ve bu durumu şöyle değerlendiriyor; “Teknolojik anlamda bakacak olursak şimdiki gençler cep telefonlarıyla ve bilgisayarlarıyla tepkisellik anlamında adımlar atabiliyor. Biz en fazla sokağa çıkardık. Şimdiki gençler so-kağa çıkmadan da eylem yapıyor. Aslında bu onların bize göre daha avantajlı olduğunu gösteriyor.”

Umutsuzluk ışığının herkeste olduğu gibi kendinde de ön plana çıktığını söyleyen Taraklı, “90’lı yıllardan sonra ‘Eyvah, tele-vizyoncu bir nesil yetişiyor’ diyorduk. Ama gördük ki o televizyoncu nesil televizyonu ve diğer teknolojileri sadece boş boş bak-mak için kullanmamış. Birbirlerine sıkıca kenetlendiler ve haklarını savundular” diye konuştu.

“Ah zamane gençleri” diye başlayan ve “Bizim zamanımızda” diye sıralanan dert yanışlar, eski kuşaklar tarafından içerisinde bulunduğumuz dönemin genç nesline sıkça söyleniyordu. Gezi Parkı olayları ve ardından gelişen süreç ise eskilerin gençlerden

umutlanmasını da beraberinde getirdi. Yeşeren bu “umut tomurcuklarını” 68 kuşağından dinledik.

68 Kuşağı, Y Kuşağından Umutlu:

“Meğer Sadece Chat Yapmıyorlarmış”

Y Kuşağı Neden Teknolojik?

Görülüyor ki gençler teknolojik anlamda ilk olarak eleştirilere maruz kalmış du-

rumda. Sonralarında ise bu teknolojiyi tepkisellik aracı olarak kullanmaları ise

umut tomurcuklarının yeşermesine neden olmuş. Peki, Y kuşağı için teknoloji

neden bu kadar önemli?

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emet Gürel, Y kuşağı

bireylerin öncellerinden farklı olarak dünyanın dijital iletişime hakim olan ilk

küresel kuşak olduğunun altını çizdi.

Bu kapsamda gerçekleştirdikleri tüm eylemlerinin, teknoloji temelli olmasının

doğal olduğunu da ekleyen Doç. Dr. Gürel, “Bu kuşak, ihtiyaçlarını internet üze-

rinden karşılamakta, diğer kişilerle sosyal medya üzerinden iletişim kurmakta,

yaşamını maddi ve manevi düzlemde bilgisayar aracılığıyla yürütmekte” dedi.

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com8

Kültür Mücadelesi:

Bağımsız Kitabevleri

Bağımsız kitabevleri, Türkiye’nin dört bir yanında, hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadan, üreterek ve paylaşarak ayakta

kalmaya çalışıyor. Adı duyulmuş, köklü kitabevlerine karşı verdikleri var olma mücadelesini, bağımsız

kitapçılardan dinledik.

Bağımsız kitabevlerinin kapıları, okumak, söyleşmek, anlatmak, dinlemek isteyen herkese açık.

Varlıklarını sürdürebilmeleri ise duyarlı edebiyatseverlerin

desteğiyle mümkün.

“Bir Yeri Beğenmek, Oraya Sahip Çıkmayı Gerektirir”

Mersin’in Pozcu ilçesinde bulunan Sokak Kitap ve Kahve Evi'nin sahiplerinden Sinem Özşahin Büyükaşık, kitabevi-nin öyküsünü şöyle anlatıyor; “Sokak Kitap ve Kahve Evi, 18 Şubat 2012'de açıldı. Ortağım ve ben severek, üreterek yapabileceğimiz bir iş arayışı içindeydik. Bunun için en uy-gun şeyin bu olduğunu düşündük; kitap ve kahvenin bir-likteliği.”

AVM içinde konumlanmış kitabevlerinin kendilerine doğ-rudan bir etkisi olmadığını belirten Büyükaşık, “Biz bura-da söyleşiler, sanat etkinlikleri, sergiler, imza günleri yapı-yoruz. Kitabevi misyonunu biraz aşan, sanata da dokunan etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Fakat bunlar ticari anlamda bizi zorlayan işler. Bağımsız olmanın bu gibi dezavantajları da var. Çünkü eşit haklara sahip değiliz” diyerek, okurlarla kurulan iletişimin, bu işin en keyifli ve en samimi boyutu olduğunu söylüyor.

Büyükaşık, “Sokak Kitap ve Kahve Evi her şeye rağmen var olmak için elinden gelenden daha fazlasını yapmaya çalı-şıyor ama Sokak Kitabevi'nin Mersin’e sunduğu katkının devam etmesi için okurların desteğine ihtiyacımız var. Bir yeri beğenmek demek, oraya sahip çıkma sorumluluğunu da beraberinde getirir” diyerek sözlerini sonlandırıyor.

“Kitapçılarda Müşteri Yok; Ahmet Bey ve Fatma Hanım Var”Tarsus'ta bulunan Antik Sahaf Kitabevi'nin sahibi İsmail Kün, 20 yıl kadar önce İstanbul ve Ankara'da gazetecilik yaptıktan sonra Tarsus'a döndüğünü ve ardından kendi kitaplarını satarak kitapçılık serüvenine başladığını belir-tiyor.

Bağımsız kitabevlerinin önündeki en büyük sorunun in-ternet satışı olduğunu ifade eden Kün, “İnternet üzerinde yaklaşık 6 milyon bandrollü kitap var ve insanlar bunları görüp inceleyebiliyor. Kitabevlerindeyse tabii ki böyle bir şey mümkün değil. Hiçbir kitabevi 6 milyon kitap barın-dıramaz. Bu yüzden artık kimse kitabevinden kitap seç-miyor, herkes aklındaki kitabı almaya geliyor” ifadelerini kullanıyor.

Okurlarla kurduğu iletişimden söz eden Kün, “Zincir ma-ğazalarda siz, müşteri 1, müşteri 2 olarak adlandırılırsınız ama bizim gibi bağımsız kitapçılarda siz Ahmet Bey, Fat-ma Hanım'sınız. Yani bir bireysiniz” diyor.

“Kitabevleri, Piyasa Yazarları Tarafından da Desteklenmeli”

“Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” ve “Olduğu Kadar Gü-zeldik” adlı kitaplarıyla son dönemlerde adından sıkça söz ettiren yazar Mahir Ünsal Eriş, okuyucuların desteğinin önemine dikkati çekerek konuyu hem bir yazar hem de okuyucu gözüyle değerlendirerek şunları söylüyor; “Ba-ğımsız kitabevlerinin desteklenmelerinin okuyucu için elzem olduğunu düşünüyorum. Çünkü bağımsızlık iyidir. ‘Kitap piyasası’ denen, adlandırılışında bile parayı işaret eden şey içinde seçme özgürlüğümüzün zaten yeterince sı-nırlı olduğunu görüyorum.”

Bağımsız kitabevlerinin, kitap piyasasının tekelciliğini tehdit ettiğini dile getiren Eriş, “Yayıncıların ‘Bu satar’ diye bastıkları kitaplar arasından kitap seçmek bile oku-

ma özgürlüğünü kısıtlıyorken bir de üstüne, okuyacağımız kitaplara ‘kitap marketlerinin’ karar vermesi son derece acımasız. Bağımsız kitabevlerinin, kitapları ‘kitap piyasası’ denen o pazarda rağbet gören yazarlarca da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum” açıklamasında bulunuyor.

“Bağımsız Kitabevleri, Bağımsız Medya Gibi Önemli”

“Tol”, “Har” ve “Bazuka” adlı kitaplarıyla okuyucuların beğenisini kazanan yazar Murat Uyurkulak da, “Örneğine günümüzde pek nadir rastladığımız bağımsız medya nasıl önemliyse, bağımsız kitabevleri de öyle önemlidir. Piyasa ilişkilerinin uzağında, bütün kitaplara ve yazarlara eşit mesafede durabilecek olan mecra onlardır çünkü” diye be-lirtiyor.

Zincir kitabevlerinde sadece çalışanların olduğunu, siste-mi kuranların görünmez bir yapıya bürünüp sadece kazan-ca odaklandıklarını dile getiren yazar, “Bağımsız yayınev-lerinde ise kişisel bakışlar, tercihler ve zevkler de devreye giriyor. Böylece güçlü edebiyatın nefes alma alanı biraz daha genişliyor” diyerek sözlerini noktalıyor.

Mahir Ünal ErişMurat Uyurkulak

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 22

www.acabagazetesi.com 9

Yerçekimi Ne Arar La Parkour’da

Bir noktadan başka bir noktaya, insan vü-cudunun yeteneklerini en verimli şekilde kullanıp, sınırlarını da zorlayarak, hızlı ve etkili biçimde hareket etmesini hedefleyen bir beden eğitimi türü ve yaşam tarzı olan Parkour’un en temel özelliği ise özgür olma-sı.

“Sakatlanma İhtimaliniz, Yolda Yürürkenki Kadar”

Parkour Eğitmeni Ömer Günyaz, bilinenin ak-sine Parkour’un bir spor olmadığını belirterek, bu alanda geçilmesi gereken bir rakibin ya da kırılması gereken bir rekorun olmadığını söylüyor. “Amaç, engelleri üzerinden, altından, arasından geçerek ya da atlayarak aşmaktır. Ama en önemli nokta akıcılıktır. Par-kour yapan bir insan deneyim ka-zandıkça bu akıcılığa sahip olmaya başlar” diyen Günyaz, estetik bir akı-şa sahip olmak kişiye bağlı olarak bir ya da iki sene içerisinde elde edilebile-ceğini ifade ediyor.

Parkour’daki sakatlanma ihtimalini sor-duğumuz Günyaz, “Parkour korkutucu gelebilir ya da sakatlanma riskinin yük-sek oluğu düşünülebilir. Fakat bu sporun içinde olanların da belirttiği üzere; sakat-lanma ihtimaliniz yolda yürürkenki sakat-lanma ihtimalinizden daha azdır. Çünkü ye-teneklerinizi, sınırlarınızı keşfetmişsinizdir. Neler yapabileceğinizin bilincindesinizdir ve bilmek insana güven verir. Artık dikkatlice bakıp neyin mümkün neyin mümkün olmadığını görürsü-nüz. Ne kadar dikkatli bakarsanız, o kadar az riske girmiş olursunuz” diye yanıtlıyor.

“Gelecek Nesillerin Kendine Güveni Azalıyor”Sokakta Parkour yaptıklarında etraflarındaki insanların genellikle sempatik ve destekleyici tepkiler verdiklerini kaydeden Günyaz, kimse-nin özel mülküne girmemeye özen gösterilmesi gerektiğini de ekliyor. Ebeveynlerin, çocuklarını bu alanda serbest bırakmaları gerektiğine de de-ğinen Günyaz, şöyle devam ediyor; “Günümüzde ebeveynler çocuklarını korumak adına şehrin biz-den aldığı hareket etme farkındalığını kazanmaları-na istemeden engel oluyor. Birçok korkuyu öğretir-ken cesaretli olmayı da aynı zamanda öğretebiliriz. Deneyimleri sırasında sizin veya bir eğitmenin kont-rolünde, onları yeri geldiğinde cesaretlendirip yeri geldiğinde korkutabiliriz. Onlar geleceğin anneleri ve babaları olacaklar. Böyle devam edilirse gelecek ne-sillerin kendine güveni git gide azalacaktır.”

Parkour’un, şehrin karmaşık yapısı ve teknoloji ile bizden alınan birçok özelliğimizi geri kazandırma adına güzel bir başlangıç olduğunu düşünen Günyaz, “Parkour için bir masraf yapmanıza gerek yok. Eğer bir spor ayakkabınız, rahat bir pantolon ya da eşof-manınız, bir de tişörtünüz varsa Parkour’a hazırsınız demektir. Dolayısıyla yediden yetmişe herkes kendi seviyesine göre Parkour yapabilir” diyor.

Ruhsal ve Fiziksel Yararlar Bir Arada

Ömer Günyaz son olarak, Parkour’un hem ruhsal hem de fiziksel yararlarından da bahsediyor;

“Parkour da temel amaç, yolumuza çıkabilecek tüm engelleri aşa-bilecek fiziksel potansiyele ulaşmaktır. Yani düzenli ant-

renman yapılması gerektiği için ciddi bir sportif çalışma-

nın getirdiği sportif ve sağlıklı fiziksel yapı oluşturur. Parkour,

kişisel yetenek ve deneyimleri geliştirdiği gibi korkularla baş et-

meyi de kolaylaştırır. Alan, hareket ve vücut farkındalığını geliştirir.

Kendine güven, disiplinli bir çalışma hayatı ve eğlenebilme olanağı da sağ-

lar.”

Parkour Yapmak İsteyenler Nelere Dikkat Etmeli?

Risk, arkadaşınız olmalı. Ona saygı duymanız gerekir. Çünkü o sizden güçlüdür ve size zarar

verebilir. Bu yüzden acele etmemeli ve saygı görmek istiyorsak her zaman çevreye ve insan-

lara karşı saygı gösterilmeliyiz.

Kısa zamanda çok iyi olmak istiyorsak teknikleri iyi öğrenip pekiştirmeli ve ilk başlarda her antrenmanda yeni bir hareket öğrenmeye çalışmamalıyız.

Gerçekçi olmamız ve sınırlarımızı fazla zorlamama-mız gerekir. Kendimizi, bedenimizi tanıyıp ve ne ya-pıp yapamadığımıza karar vermeliyiz. Her zaman her türlü sonuca aklımızı açık tutmalı ve bir şeyler yapı-yorsak sadece kendimiz için yapmalıyız.

Değişik insanlarla ve farklı ortamlarda Parkour yap-maya çalışmalıyız. Bu şekilde aklımıza gelmedik şey-ler öğreniriz ve yeni bölgeler hayal gücümüzü çalış-tırır.

Zihinsel antrenmana önem vermeliyiz. Evde, işte, okulda veya boş vakitlerimizde yapmayı çok istedi-ğimiz hareketi zihnimizde canlandırmalıyız. Hare-ketin her anının analizini yapıp, her anını ayrı ayrı beynimizde çalışmalıyız.

Çoğumuz küçükken bir koltuktan başka bir koltuğa zıplayabilmek için çaba göstermiş ya da hayatımızda en az bir kere olsun köpek tarafından kovalanmışızdır. İşte bunları yaşayıp daha sonra kendilerini geliştirenler, bugünlerde Parkour akımına kapılmış durumda. Biz de Acaba Gazetesi

olarak, sizler için Parkour’u araştırdık.

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 22

İletişim Adresleri

www.acabagazetesi.com

issuu.com/acabagazetesi

[email protected]

facebook/acabagazetesi

twitter/acabagazetesi

instagram/acabagazetesi

HAFTALIK SÜRELİÜCRETSİZ E-GAZETE

06 NİSAN 2014 PAZAR SAYI: 22

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 7155

[email protected]

Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞLU

[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİDERE

[email protected]

Sayfa TasarımGÜLTEN ACAR

[email protected]

www.acabagazetesi.comACABA

İnsanın var olduğu andan itibaren kendini var etmiş bir sanat tiyat-ro... İlkel insanların yaşadıkları doğa olaylarını, hayvan postları giyerek çeşitli bedensel hareketler ile taklit etme çabaları mağara du-varlarında görülmektedir. Dolayı-sıyla hayvan postları kullanılarak yapılan bu taklitler, kostüm kulla-nımının ve tiyatronun ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir. Görü-yoruz ki insanlığın var olmasıyla birlikte doğan bu sanat dalı, insan ruhu açısından hayati bir önem ta-şıyor. Kısaca doğuşundan bahset-tiğim bu sanat dalına emek vermiş tüm sanatçıların 27 Mart dünya ti-yatrolar gününü biraz gecikmeli de olsa kutlayarak başlangıç yapmak istiyorum.

Geride bırakmış olduğumuz bu denli anlamlı bir güne ithafen bu ayki vefa köşemizde sahnede yılla-rını geçiren emektar tiyatro ve tele-vizyon sanatçısı olan Oğuz Oktay’a yer vermek istedik. Benim birkaç ay önce “Kim Öle Kim Kala” isimli oyunda kendisini yakından izledi-ğim Oğuz Oktay’ı, aynı oyunda rol alan sahne arkadaşı genç oyuncu Yavuz Ketenci’den dinledik.

Ketenci, tiyatroya başlama hikaye-sini ve Oğuz Oktay ile tanışmalarını şöyle anlatıyor; “Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin tiyatro topluluğu-na devam ettiğim dönemde Beh-zat Uygur tiyatrosu, ‘Tuhaf Akıllı’ isimli oyunları ile Trabzon’a gel-mişlerdi. Orada tiyatro sanatçısı Zülfikar Yazgaç ile tanıştım. Daha sonra İstanbul’a geldiğimde Zülfi-kar abinin tiyatro ve dizi sanatçısı olan Yıldırım Öcek ile bir oyun ha-zırlığı içinde olduklarını öğrendim ve ekipte olmam gerektiğini söyle-dim. Onlar da beni kırmayarak Yıl-dırım Öcek tiyatro ekibine dahil et-tiler. Bizler Yıldırım Öcek, Zülfikar Yazgaç, Hamza Yazıcı, Tolga Öz, Zuhal Öztürk, Merih Fırat ve Oğuz Oktay ile Vasıf Küçükoruç’un yaz-dığı ‘Kim Öle Kim Kala’ adlı tiyat-ro oyununun provalarına başladık. Ben o günden sonra üstadım olan Sayın Oğuz Oktay hocamdan çok şey öğrendim.”

Yavuz Ketenci, 2010-2014 yılları arasında tamamen bir aile oldukla-rını da belirtiyor ve Oğuz Oktay’ın her adımda, sahne öncesinde ve turnelerde anlattığı anılarının onun için ne kadar değerli oldu-ğunu ifade ediyor. Ketenci, “Oğuz Oktay’ı dinlerken bile mutlu olu-yorduk. Çünkü anlattığı her anı, buram buram tarih ve sahne koku-yordu” diye de ekliyor.

Tecrübelerimiz… Yanlış ya da doğ-ru hamlelerimizin ardından edin-diğimiz bilgilerimiz. Meslek ha-yatımızda bu bilgileri hatasız elde etmenin bir yolu ise; bu usta-çırak ilişkisi içinde var olan emektar büyüklerimizin anıları ile birik-tirdikleri öğütleri. Yavuz Ketenci, “Biz üstatlarımıza baba diye hitap ederiz. Hatta bu konu ile ilgili Oğuz Oktay’la aramızda esprili bir anı gelişti. Ben adeta bir fotoğraf deli-siyim ve ekibimizde her anı ölüm-süzleştiren bir diğer fotoğraf aşığı da Zuhal Öztürk hocam. Oğuz ho-camla fotoğraflara bakarken ilginç bir şekilde her karede yan yana çık-tığımızı fark ettik. Plansız gerçek-leşen bu tesadüf aramızda bir espri konusu haline geldi. Oğuz hocam, ‘Yavuz yok ise fotoğraf çekilirim’ diyor, ben ise ‘Oğuz hocam yok ise fotoğraf çekilmem’ diyorum. Yani lafın özü aramızda tatlı bir baba oğul ilişkisi ve sohbet gelişti. O sanatçıya ve sanata değer veren gerçek bir dost” diyerek oluştur-dukları bu güzel iletişimi bizlerle paylaşıyor.

Ketenci son olarak hocası için, “Oğuz Oktay sempatikliği, yakışık-lılığı ve en önemlisi alçak gönüllü olması ile çocukların ve büyüklerin gönlüne taht kurmuş usta bir oyun-cudur. Kendisinden öğrenmiş ol-duğum her şey için teşekkür ederek önünde saygı ile eğiliyorum” diyor.

Oğuz Oktay’ın öğrencisi ve sahne arkadaşı olan Yavuz Ketenci ile gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşi-nin ardından aralarında oluşan bu güzel iletişimin sürmesini ve ekip olarak onları yeni oyunlar ile sah-nede görmeyi temenni ediyoruz.

Oktay’a Vefa